Klozet Fanzin #03

Page 1




KAF - A Yana eğimlenme sürecinin gözleri açılalı, kafatasının üstü iskemlenin ayrıntılarına uyum sağladı. Geri kazanımı baştan baltalandığından, göz çukurlarına 7 kat morluk eklendi. Her katman bir gök, bir yer olarak sıralandı. Yeraltında yaşayan iyi adamlar göklerde süzüldü, kötü adamlar yeryüzünden gökleri seyrederken geldikleri yere geri dönmek için kuyular kazdılar, şarkılar yazdılar, kuşları sapanla vurdular. Hala yaşıyorlar. Gidecekleri yerin hayalini kurup acıyorlar. Acıyacaklar. Acısınlar. Bir başkasının iskemlesine tekmelerini savururken acının ne demek olduğunu ayaklarında hissedecekler. Acı yukarı doğru yayılırken, fare ısırığı etkisi yaratacak ve bir başkası gelip baştan,en baştan, tam başından baltalayacak iskemlesini. İskemlesi bedeninden ayrılırken, celladını görmeyecek. Bakışları iki pencere arasına bağlanmış gergin ipte asılı kalacak, iskemlesi oluşmamış adamlar o iplere aklını bağlayacak, salıncaklar kuracak, gölgelerinde sevişecekler. Gözlerinin bağlanacağından, bağlı gözlerden bi’haber… herkes unutacak geldiği yeri. Kimse hatırlamayacak gitmek istediği göğün çukurunu. Birilerinin iskemlesine tekme atmadan bilinemeyecek acının yayılımı. O vakit hatırlanacak kurulan hayallerin özü. Temellendirilemeden belki, sızdırım başlayacak 7 katmanın zifirinden zihne. Ardından evlerin içine dökülen kurumu süpürecek birileri. Savrulan zerreler bir başkasının iskemlesine yapışıp kalacak, bir başkası gelip iskemleye yayacak kaba etlerini… rengi ne olursa olsun kılıfının, tenine bulaşacak kurumun karası. Kimse görmez arkasını, hiç kimse bakmak istemez ardına. Görmeyecek kurumu, yıkayacak bedenini, iskemlesinden aşağı taslarla su dökecek.sabunla ovalayacak bilmediği, olduğunu sandığı kirleri, ardındaki kurumdan habersizce. Su; pisliği yok etmez asla. Sıyırır ve başka bir bataklığın ücrasına aktarır karaları. Ki kara; suyun görünmezliğinde bile en belirgin olandır daima. Göl tanımaz, yatak bilmez, beyaz sevmez, konar göçer bir akıntının tamircisi olmayan dükkanına. Alıcısı baştan hazır. İskemlesine bağlı bir pas… yayı sökülmüş bir beden kıvrımı… kana kana içilir kurum, içi yanan bir siluet tarafından. Su bilmez kurumunu, kurum yok sayar suyunu, siluet tanır ateşini, ateş korkar sudan, söner başladığı yerden… Ateşin söndüğü yerde kurum kalacak, çoğalmış olacak. Ama bilmedi hiç gideceği yeri, bu denli acımasızlaşıp çoğalabileceğini, yitireceğini, 7 katmanın hikmetinin patlamasından oluştuğunu. Bir daha asla anımsamayacak cellatları ve ardından bağlanan gözleri, sıkı bağlanan gözlerin torbalarından sızan zifirden peyda olduğunu. Siluetin sahip olduğu iskemle ürkek, içindeki kurum yalnızca dolu iskemlelerden görülebileceği gibi, tüketimin yalınlaşmasında birincil etmen olacak. Ne dolacak, ne boşalacak. Bozuluşunun farkına varan cellatlar kımıldayamayacaklar. Çünkü kurumdan ağırlaşan siluetin takati olmayacak kasıklarından güç alarak diz kapağında yoğunlaşan kudretle tekme atmaya. Ne ölecek, ne öldürülecek, ne de yaşayacak. Farkında olsa kurum söktürücü patlamış gözlerin sahiplerinden yardım dilenip pan zehrini alacak. Varsa eğer… olmuşsa daha önce… Gören iskemle sahiplerinin niteliksiz yardım çabaları kulak kepçesinin bandırıldığı kazandan kendi iskemlesine asla iletilmeyecek. Çünkü hatırlamıyor cümle türeyişlerini, iskemleye oturuşlarını, verdiği komutla kollarını bacaklarını oynatışlarını, adını, sanını, sahipliğini, yitirmişliğini… Bir daha asla hatırlatmayacak şekilde akıtıldığı için zifir, geceden daha etkili bir açık yara merhemi olmuşken, unutturduğu her şey ile var olmaya devam edecek. Sahip olduğu ciğerlerin havasıyla bitkilere nefes aldıracak, kan salınımıyla köklerini nemlendirecek…

Pijamalı Lama

03


Güzel sesli bir kadın geçti yanımdan Kırmızı elbisesiyle mağrur.. Eskici dedi . Acı ve gözyaşı alırmısın Yoksulluğumun karşılığında .. İşte öylesine bir şeydi yaşamak bazılarına Ölmek istersinde hani , Nefes almak pahasına..

Ruj İzi

04


... yüzündeki öfkeyi raflara kaldır ve gel soluk alsın ciğerlerim boğazından “bazen bir kapı kapanınca kapanırmış ötekiler de ardından” bu uykulu zamanlarda sokaklar anarşizm silah namluları sevişme parçacıkları ile dolu devlet, hep mi haklı yahu? / sorma gitsin bu günlerde sana büyüttüğüm itirafları mesela hüzün susuyorum bazen ceylanları belime yazıyorum avuçlarında ki eczaya ve kasıklarına dudak sürtüyorum hiç bir kediyi konu etmiyorum şiirlerime sen varsın diye korkuların var diye peki ya ağaçlar, söylesene ya onların suçu ne? / sen gözlerini kısıyorsan var bir bildiğin gözünün çekmecelerinden gözlerimi söküyorsan rüyaların rahat bırakır mı ki beni biliyorum bir çikolatalık borcum var sana ve devlet erkanı eski bir türkü tutturmuş yürüyor dört nala politikanın yeniden biçimlendiği bir mevsimde, sevgilim soyun desen göğsüme utanmam..

Fidel Garzan 05


YILLANMIs DELiLiK Parelel bir evrende, uçuracak kelebekerim kalmadı..bunlar hep bir varyasyon. Elimde bir fotoğraf makinesi; neyi çeksem siyah beyaz..çıplaklık hangi renge daha yakın .. Uçurumun bir kenarında yazma isteği duyuyorum ve kelimeler tepetaklak düşüyor kalemimden..faili meçhul bir kazaya kurban gider gibi.. Gözlerimi kırpmadan,düşüşler yaşıyorum ve oskar alabilirim bu metafor dünyasında. Binalar yıkılıyor ve kokuyor..bir balık uçuyor sonsuzlukta ve ölüyor tüm kuşlar.. Ruhumu çıkartıp asıyorum şehrin direklerine ve kurutuyorum.. kuşun biri gelip pisliyor ve sararıyor..sil baştan tekrar yıkama ve kurutma..pislik bi döngü içinde merdane gibi çalkanıyorum .. Müsait olamadığım zamanlarda, yokluğa yakışıyorum..bir adım öndeyim gökkuşağından. Bir ayaz dokunuyor silüetime ve ellerin düşüyor aklıma ..düştükçe üşüyorum galiba.. Saçlarımı alıyorum avuçlarıma ve düzleştiriyorum tüm tel örgülerimi..düze çıkıyor sana dokunan saçlar ve sana geliyor tüm yollar.. kim tutar bizi..anlayan yok nasılsa. Sokak lambalarının ışığına toplanan sinekler kadar fütursuzca yaşıyorum; nasılsa birinin ışığına takılıp öleceğim .. Tırnaklarım kırılıyor, yere düşen her parçayı toparlayıp kavanoza koyuyorum ve saklıyorum..deliriyorum. Köşedeki yıllanmış parka gidiyorum; hangisiyle oynamaya başlasam diye düşünüyorum..bir çocuğun elinden alıyorum salıncağı.. salıncaklar paslı ve gıcırtılı..ben sallandıkça inleyen nağmeler saçılıyor havaya..sallandıkça yükseliyorum,yükseldikçe düşüyorum..bir başkasının uçurtmasını alıyorum.. koşuyorum..uçurtmanın beni götürdüğü yere gidiyorum ve boğuluyorum sonsuzluklarda.. Kırmızı pabuçlu kızın ayaklarına basıyorum ve kirletiyorum tüm yenileri. Liseli aşıkların ellerinde boş bir kağıt oluyorum ; büzülüp, aşklarının sırtına fırlatılıyorum. Mega-star bir tanrının günlüğünde tutuluyorum..çok ironik. Yüzün; soluk bir sonbahar yaprağı gibi düşüyor elllerime ve tüm mevsimler anlamını yitiriyor. Buraya kadar dediğim ve hiç oraya kadar olmayan döngüyü tamamlayamayıp, siktiri çekiyorum kendime.. sırtımı, saçlarının çalılıklarına saklıyorum..senden gelecek ateşi bekliyorum ve sonrası bummm.

BarSineği 06


aşırı orgazm sonucu tuvalete boşaltılan aşk, bir lağım çukurunda gebe bulundu.

Maia



kurumuş ağzım kurumuş yara kabuklarına benzerken gecenin bir yarısı öteki yarımı yarı çıplak bir masala kilitledim uykusuzdum uyudum bir sokağa burkuldum bir sonbaharda unutuldum sonra seni buldum rüyalarımın çıkmazındaydın kirpiklerin cüzammlı bir kedi yalnızlığıydı korktum koştum kaçmayı unutmuştum çünkü hep en kolay yoldan teslim oldum

Bay Pisuar


OdasI ve FIrçasI

Işığı açmaya gerek duymadan eliyle yokladı önündeki masayı ve birkaç yanlış temastan sonra kavradı fırçasını. Saçlarını taradı. Olanı biteni taradı. Neyi var neyi yok topladığı, şiddetle taradı. Aynadaki silüetini taradı. Diplere dökülenleri toz alırcasına sildi. Fırça darbeleri şarkının hızıyla orantılı olarak arttı. Duvarlarını taradı. Dökülen alçıları süpürdü. Zemini taradı. Ayak izlerini doldurdu ayakkabı kutusuna. Nefes nefese kalınca hızlanmış soluğunu taradı, boğazını temizledi. Gece yarıları tavandan aşağı çarşaf gibi dökülen perdelerini taradı pencere göründü. Pencerenin camlarını taradı, olanı biteni gördü. Karanlığın hakim olduğu odanın havasını taradı, rüzgarı gördü. Rüzgar ki ne ayakkabı kutusu kaldı içindeki ayak izleriyle, ne alçılar kaldı duvar diplerinde, ne ayna kaldı toz alırcasına içinden silüetini aldığı, ne de pencere kaldı olanı biteni gösterecek. Aklında kalan sesleri kafasında tekrar yankılatacak kadar sessizleşti odası ve fırçası. Durmadı, onu da taradı ve öttü gece yarısı bir horoz.

Nancy 10


bir çingenenin krallığı…

izinliyim bugün istanbul’da. dolaşıyorum yerleri; serbest… bindim sirkeci’den trene, halkalı’ya kadar izleye izleye… hiçbir şey yok orada da, umutsuz her yer istanbul’da. aradım… bulduğum sadece yalanlar; cehalet, aptallık, kabulleniş, korkaklık, tembellik, siniş… gelişim gösteren hiçbir yer yok, boka batıyor her taraf. her yerde soysuz ibneler, pezevenkler, puştlar, godoşlar, yavşaklar… ağzına tüküreyim, ben bir çingeneyim. anam da var, babam da. ama, olmasalar daha iyi; ben bir piçim. piç deyince istanbul gelir aklıma; böyle piçlikler ben görmedim. anasını satacak adam amcasına; dik gelsin bari, vurayım turasına. dolaştım oraları da iyice, şimdi tren istasyonundayım; döneceğim diye. tiryaki gibi kararıyor hava, kıvranıyor, eziliyor kendi kendine. erken almışım bileti, dolanıyorum demirlerde. ölmek gelir ya, orada; sildim yaprağı, dalı, emdirdim merhameti demirlere. bilmiyorum ne zaman ötecek tren, arkadan mı, önden mi?.. hayır, hava da karanlık; kimse duymadan, görmeden… ama; ölsem ne yazar, ne olacak, ne değişecek? onur mu tamamlanacak, ne, ne zaman, nasıl bitecek. ve işin aslı; anlamsız olan hayat değil, hayatı anlamsızlaştıran insan… ki; gücü de yetmez anlamsızlaştırmaya, anlamsız insan… bilgiyi değersiz kılan, bilgisiz insan… ki; değersiz kılmaya değil, değersizleşmeye “erdem”i yeten insan. yaşanacak öyle çok var ki… sırf macera olsun diye… epeyce karardı hava, karşıdan düdüklü tabut yaklaşmakta; “ulan… en güzel!.. hava karanlık, tek başıma… hırsız, sürüngen, ve korkakça. evet, işte bana yakışan… yaklaşıyor işte soytarı demir adam.”. demirine sindi, içinde ezildi eğildim ölümü de ezmeye, sıktım bileklerinden rayları kıvranıyor, ceylan sanki, yırtmıyorum, kavrıyorum damarları! ezildim yaşamı da eğmeye tuttum dileklerinden yılları şahlanıyor, sultan sanki kesmiyorum, sallıyorum yolları! gördüğüm orada, beyaz ışıktı salladım halkalı’dan haydarpaşa’ya rayları -kendi yolunda yürü, kaldırırım bütün kaldırımları; burası, bir çingenenin krallığı! ezildi ayağımın altında tren evet; durdu hemen, dur demeden açıldı kapılar, öttü siren içine körüklendi, demirine sindi hemen. dedim; - yaşamak, var bana ulan! dön evine, gir banyona, yıkan. akıt bütün aldanışları, ölmek bile bir bakıma “yalan”.

yedekçingene


dün gecenin sokak sahipliğine ithafen sinek kaydı bir tıraşa bir sinek konmuş. insanlar sadece kaldırımları yürümek için mi kullanırmış? bazıları orada yatarken ve dilenirken sokaklar onların eviyse biz yere çöp atarak hane-i istismar mı yapıyoruz? kar yağıyor ya bazen kaldırımlara beyaz mobilyalar olarak görüyor çocuklar. avuçlarını külah yapıp kar yalıyorlar. kimi annesi babası tarafından isimlendirilmemiş bu çocuklar, kendi isimlerini kendileri koyuyorlar. yıllardır kesilmemiş sakala sinek konmuş.

Neria Lukachirinka 12


MADDENIN RÜYA HALI uçan küllerden birikmiş kuru orman yanan kızıl saçlar, sağır rötuş duvar bir mantar gölgesi sıcak için serap çıkışı insan için düşen düş prensesi düş peşime düş içime maddenin son ve yalın haliyle uyar beni küf fabrikasında paf küf paf küf

Gabriel

13


14


- kanalizasyonda yaşadığınızın farkındasınız, değil mi.? - belki de sizin uygarlığınız, sizden daha gelişmiş bir uygarlığın kanalizasyonudur...


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.