Klozet Fanzin #14

Page 1




y ağıt duvara asılı şiir aldatma eğiliminde bulunduğunda kurutacak insan kalmıyor tersten yakılmış sigaraları yağmura has bir şey var sokakların bacaklarında yürümek yalnız işi aşk sıcak taksi arkalarında devinir yürümek intihara alkol uzatıp sırtına vurur yürürken yalnızlığın kaç tane basamağı olduğunu/ayaklarım vururken kaç tane kadına aşık olduğumu/sigaram ıslanmasın diye ‘pardon içinizde yer var mı’/ diye makas attığımı/adisyonun arkasına gizli sümükler/aşk felsefeye karşı olana kadar kutsal kitaplardaki sayfa akımlarının yolunu kesişini bağlaştıracak kadar katilim yok kese kağıdında masal çorbaları azizler küfredene kadar yatak şarkısını bastırmaya çalışıyor son ya bu kesin biri gelecek çakmak isteyecek yanıma oturup şemsiyesiyle oynayacak ben kaldırım taşlarını değiştireceğim son kez öpecek ya/da durakta bekleyecek gömleğimin kırışıklıkları kapı ziliyle halımın altına kaçarken tavana doğru sevişmenin aslında ben birazdan gideceğim ışığa boşalsan iyi olur dediğini ergen çocukların manitalarından bahsederken el çırparak göğüs yaşlarına ağıt yaktığı masalarda öğrenilmiş maden suyu cümle bitmediği zaman toplam / pencereden atlamaya kalkışıyor ben yaşlı taşaklarımı saymaya çalışırken rujunu tazeleyen kirası iki ay gecikmeye başlamış şizofren duyguları maçın son dakika golü dağıtırdı sürgün / köpeklere göre değişir


masaya sabit anal seks döküntülerinde anılara küfretmek yukarıdan günlerin acıyıp birkaç kırbaç darbesini müziğe yaydırıp telefona bakmasıyla orantı dans eden barmenin sabaha kalmış metrolarının metalini söküp aralara arabesk yerleştirmeye çalışması bana ilk defa yakışıklı diyen orospunun toka uçlarını hatırlatıyor çok az yerim çok fazla tutarım var uykusuz kalınan her gece için yastık değiştirmeyi ben de isterdim ama moral odalarının farklı komileri var sarhoş ol/memeli insan altına bir imza atılmamış tüm günlükleri yakmalı

yusuf aba


Pisuvar Sohbetleri 2 -Söyleyeceğim her şey yetersiz olacak.

Gün boyu hissizdim. Şeytan bilir nereye… Gün boyu notlar derledim kafamda yeraltından. Benim için çok anlamsızlar gerçi. Kimse hiç olmak istemez ama ben en derin ve samimi duygularımla bunu arzuluyorum. Başlangıcım hiçlikken, ilerlerken nelerle karşılaşacağım umurumda olmuyor böylece. Ben anlamsızlığa inanan sessiz bir hiçim. Hiç olamadım. Gözlerimi açıp kapatmayı bile beceremiyorum hissiyle yaşıyorum. Anlamsızlık. Siyah mı başlangıç? Kadim bir beyaz mı ‘’Büyük Patlama’’? Yazmasam olur mu yazdığım halde? En fazla kullanacağım şeyin soru işareti olacağını hep bilmek bile acı verici. Güm güm güm. Bir şey olabilseydim eğer, güm sesi olmak bile isterdim. O tok sesi çevreme yaymak ve rahatsızlık saçmak çevreme, benim amaçlarım olabilirdi. Ben bir hiçim. Birden boşluk dolunca zihnime, uzaya çıkasım gelir. Yıldızları kimin kaydırdığı sikimde değil ama tanışmak isteyesim gelir. Coşkunluk, bir battaniye alıp, sırtına geçirip, reggae dinlemekse ve, ve pembe, kırmızı, renksizliklerin içerisinde anlam aramaksa; bizler siyahlaşmış birer kir gibi duruyorsak bu renksizlikte, yani pembenin, kırmızının anlamına uzaktan bakıyorsak, evet, ve, biz, siz, siyahlaşmış kirleriz. Siyahı var eden beyaz mıdır? Beyaz kavramı olmasaydı, siyah aynı mı olurdu o hep bildiğimiz? Tam tersini sormaktan da çekinmeyeyim o halde. Ölmeyi beklerken yaşayanlardan olmayı istemiyorum. Deli olmayı istiyorum, sarhoş olmayı, haykırmayı, yaşamayı fakat cesaretim yok buna. Ölmeyi bekliyormuş gibi yaşıyorum. Islık çalıyorum kesin bir varoluşla. Islık çalıyorum önüme çıkan her engelde. Islık çalıyorum uyumaya çalışırken. Coşkun bir şey arıyorum, kelebek kanadı gibi ritim, yıldızlar gibi ışık olsun. Gün ışığıyla uyuyup, karanlık gecelerde ıslık çalıyorum. Otla güzel olmuş tüm kafalar ıslık çalmazlar mı yoksa? Bilmezler, insan kendisini kelimelerle duymak ister hep. Kendisine bir anlam yüklenmesi; titiz, tembel, geveze, piç, dürüst, onurlu, ahlaksız, ahlaksız, ahlaksız… Oysa insan ıslık duymalı. Ahlaksız olmalı, kelimelerin bir anlamı yokken. Ve kendi ritmini bulmalı. Rüzgarda kulağımıza gelen o sesi bulmaya çalışmalı. Arayış. -Dikkat et, dışarı sıçratıyorsun.

porolotoryo



Sürünceme

Ötelenen bir dünya / Ötelenen yaşamlar / Burası gittikçe soğuk oluyor, üşü biraz. Gösterme sıfatlarından biriyle evlenip 2 çocuk yapmak/ Tüm yıldız diye yıllardır yutturulan göktaşlarını kucaklamak Yollara iyi (?) yoldan düşmek/ “İyi”yi yolun kenarında öldürmek Kırışmaktan korkmayıp makyajla uyumak / Petrol zengini ülkelerde para babası bir adam bulmak / Adamın sadece ve sadece kalbine aşık olmak Doğu’nun felsefesini Tarkovsky’nin yapıtlarında aramak / görmek ile bakmak Sabahın 7sinde üzerinde pelerinle köhne bir sokağa çıkmak / tuvalet kağıdı almak istemek için için Doğum gününde dayak yemek / Rom içip tuvalete kusmak Aynaya baktığımda masumiyet ile dişilik arasındaki seçim yapmak/ Masumiyetle yola devam etmek Ruhları ele geçirilmiş, / kentin yarattığı yapay insanlar ve onların küçük, steril yaşamlarını reddetmek Ve her ne olursa olsun sevmekten korkmamak. Direnen Hayat Umut Doludur.

mysticqueen



tanrının şiiri

ve başka bir uyandım beyaz mı dışarısı biraz soyundu mu insanlar nedensiz gülebilirler ah belki yüzlerini güler halde yaratacaktım onları bilebilirdim ama geçti bilmemişim esirliklerini varolmak için doğurdum bütün koşullarını 6 zamanda 6 zamanda onları ne kadar eksik yaratmışım tıpkı tıpkı tanrımın beni tanrı kıldığı bitmezlik içinde mutsuzlukla umudu denk kılmayacaktım, kopyalamışım belki renkleri iyi icat ettim ve ve başka bir uyandığım beyaz mı içerisi hiç ölmeseler tanrılar yaratmadan olabilirler canım belki yüzümü hiç yaratmayacaklardı benlerim görebilirdim ya esirgemedim bakışlarımı özgürlüklerinden yokolmak için doğruldum bütün koşullarda 6 zamanda 6 zamanda beni annemin özlemi kadar eksik aynı yerden tıpkı insanın mağarayı tanrı kıldığı hasret içinde renklere kodlamışlardık mutluluk ve umudu, lardık başka bir uyudum beyaz mı dışarısı ve.

Buğra Kavukçuoğlu



Kutsal Sifon ve Sarhoş Adam’ın Dünyası Önemli not:Bu ‘can sıkıcı’ bir hikayedir.Boş vaktin yoksa ve boş bir adamın geveleyişlerini hissetmek istemiyorsan tabi. #Sahne 1:Kozmik Bulantı kısacası başım dönüyordu.dudaklarım arasında tüttürdüğüm yarısı ıslanmış sigara bitmişti ve eve gideceğim günlerin hayaliyle raks ediyor gibiydim.etrafı kahve lekeleriyle dolu olan bardağıma biraz daha bira ekledim. sandalyede kalktığım gibi yangın merdivenine koyuldum.kapıyı araladığımda keskin bir soğuk beni karşıladı ansızın.saçlarım arasından dalgalanıp kapıya doğru çarptı ve olağanca şiddetiyle tekrar bedenime süzüldü.kafamın güzel olduğunun farkındaydım,sadece keyfini çıkarıyordum.hacettepe her zamanki gibi solgun ışıklar ardında yapayalnızdı.onlarca insan gözümün önünden geçip usulca beni kestiler.ben ise umursamayıp biramı içmeye devam ettim.bir an gözlerimi bardağıma doğru çevirdiğimde çoğunun bittiğini farketttim.hayatım o kadar anlamsızdı ki sarhoş olmaktan bile sıkılmıştım.izmaritin son kısmını da içime çektikten sonra bej rengindeki merdiveni sarmalayan demir parmaklıklardan aşağıya doğru fırlattım.yine yalnız kalmıştım.altımdaki şort yüzünden rüzgarı taşaklarımda hissedebiliyordum.biraz gıdıkladı önce,ardından soluksuz bir gülme kapladı içimi.doğayla sevişiyordum.kafamdaki binlerce anlamını yitirmiş soru tekrar canlanmıştı.evren ve insanlar üzerine düşündüm önce.sonra hepsini siktir ettim içimden.biliyordum ki beynim daha fazla düşünmek istemiyordu.algı ve davranışlar sarpa sarmıştı.içimden bir ses ”yalnızca biranı iç ve keyfine bak” diye inledi usulca.konuşanın şeyyan mı yoksa özümdeki histerik açlık mı olduğunu kavrayamadım.yine siktir ettim.ellerimi gözlerime doğru götürüp birkaç saniyeliğine kapattım onları.zaman kavramını hissedemediğim nadir anlardandı aslında.bir ”nymphomaniac” gibi geçirdiğim o birkaç saniyelik anın keyfine vardım ve orgazm oldum.ardından yine siktir ettim herşeyi. ayaklarım beni küçük ama eğlendiğim odama doğru götürdü.pembevari kapının kulpunu yavaşça açtım.sanki sarhoş olduğumu belli etmek istemiyor gibiydim.yavaş adımlarla masama doğru yürüdüm.yarısı dolu bir Beck’s beni karşıladı bilgisayarımın kenarında.ben ona o da bana baktı.birbirimizi süzdük yavaşça ve sevişmeye karar verdik.önce yaladım onu,tenekesinin kıpırdayışlarını hissettim içimde.karşılık vermiyor gibi gözüküyordu.biraz daha azgınlaşıp ağzımı kocaman açtım deliğine doğru.”tüm deliklerimi doldur” diye üsteledim yeşilvari ışığına. en sonunda karşılık vermişti.ılık,kusursuzca seviştik orada.kafamı döndürmesini seviyordum.kendimi dünya gibi hissettiriyordu (ben bir dünya uydularıma tecavüz eden…).konuştukça konuştuk ve en sonunda sıkıldım. yine siktir ettim herşeyi.bedenimin titrediğini duyuyordum.minik bir keyif hissi boğazımdan mideme ulamış ardından kalçalarıma doğru sevk etmişti.o nasıl bir histi ki,esridim onunla küçük bir çocuk edasında.kafamı hızlı bir şekilde sandalyemin sert kısmına dayadım.gözlerimi açmaya korkuyordum.çünkü her açtığımda kaderimi solumak zorunda kalıyordum.soludukça daha da kötüleşiyor,hissizleşiyor… #Sahne 2:Bok Çukuru’na yolculuk ayağa kalktım hem mecazi hem reel.tuvalete gitmem gerektiğini anlamıştım.var gücümle kapının kulpunu çevirdim.bu kez sessiz olmak gibi bir niyetim yoktu.herşey yeterince anlamlı ve aşikardı.hızlıca tuvalete doğru gittim.içeri girdiğimde balgam,diş pisliği ve sümük silsilesi beni karşıladı.herbirine teker teker selam vermek zorunda kaldım.her selamımda biraz daha kötüleştiğimi hissettim.tuvaletin soğuk ve kötü kokulu ambiyansı hoşuma gidiyordu.aslında kendimi garipseyemediğim yegane yerlerdendi.kapının kirli beyaz rengindeki kulpunu yavaşça çevirdim.tam aksine bu kez sessiz olmaya çalışıyordum.her hareketim bir ötekinin zıttı gibiydi.


kendi içimde çatışır gibi…içeri girdiğimde gözüme ilk çarpan benden önceki misafirinin bıraktığı sanatsal çalışmalardı.tüm kabin leş gibi kokarken ben gözlerimi deliğin boşluğuna dikmiş ,benden öncekinin neler hissettiğini anlamaya çalışıyordum.elbette ki kimse benim kadar özümseyememişti burayı.sonra yine siktir ettim herşeyi.işe koyulmam gerektiğini hissettiğimde öncelikle musluğu açtım.insanlar sanki sıçtığının duyulmamasını ister gibiydi değil mi?.peki neden,diye soruverdim kendime.bir insan özünü saklamak neden isterdi ki?”pislik” kavramını neden bu kadar reddederdik kendi içimizde? #Sahne 3:Aydınlanma ve diğer Zırvalar çıldırmış olmalıydık gerçekten.aslında hepimiz birer komediden ibarettik.”karanlığını yoksayan en karanlık şahsiyetler!”.en sonunda iç seslerimi de siktir ettim.donumu indirip beklemeye başladım,sonrasında teker teker bıraktım tüm o anlamsız nefretlerimi.bedensel bir ihtiyaç için değil de haykırmak için sıçıyor gibiydim.”komikti”,ama sarhoştum.kendi içimde bile bu kadar çıkmazdayken,güneşli günler nasıl gelir ki diye sordum (sikerler! güneşli gün diye birşey yok.tüm dünya sisli ve bok içinde,bokun içinde).derken sıçmayı bitirdim.kıçımı ve dünyanın kutsal tüm kıçlarını mest ettim.tuvalette geçirdiğim zamanlar çok uzun olmazdı genelde.ancak bugün orada kalmak istiyordum.dışarıdaki hayat korkunç ve hayal kırıcıyken dışarı çıkmak istemedim.sonra yine siktir ettim.ayağa kalkıp bir çırpıda sifonu çektim.ellerimi köpürtüp ovaladığım heran bir nebze olsun içimdeki haykırışları susturur sandım.olmadı.tuvaletten çıkıp odama geri döndüm.herşey bıraktığım gibi anlamsız bir düzende ve olağandı.ama yine oturdum o sandalyeye,yine içtim kalan biraları…gözlerimi sağ tarafa doğru çevirip camdan dışarı doğru baktım.sadece baktım,göremeyeceklerim için.biliyordum evimdeydim.karanlık heryere hakim ve süregelendi.camı açıp nefes almak imkansızdı.hiçbirzaman çıkamadım odadan.hayatım yangın merdiveni,sigara,tuvalet ve cam arasında mekik dokudu. dipnot: ”sıkışıp kaldığımız cam kenarlarında kendi filmografimizi yazdık sanki.algı,ruh ve beden üç öz parçaya ayrıldı. herbiri başka zaman dilimlerinde bir sonbahar rüzgarı edasıyla savruldu yolların sarp yamaçlarına.ne kaldık bu alemde ne de gidebildik (siktir edip!) umarsızca…”

canephora


Çayı demle, pilavı ısıt. Aç gelirsin, biliyorum. Salatalıkları iyi yıka. Bahçe kapıda,kapı o şehirde. Gelemem, biliyorsun. Saatimi alsam, zamanı bırakırım. Koşa koşa gelsem, yine de yetişemem. Bundan gayrı bizi yalnızca 4 nota, 2 kelime uyandırır. Ben şimdi son sigaramı içiyorum. Yanımdan ejderhalar uçuyor, Yelelerinde serçe sarhoşluğu. Biliyorsun, gelemezsin. Ama bizim gidecek başka yerimiz yok. Patlıcanları sütle ıslattım, Domatesleri iyi yıka. Gelirim ne zaman çağırsan, biliyorsun. Ellerinin sarası gelmişse belimi, bil ki benim belimin de sokulası gelmiştir avuçlarına. Gelirim, saatimi çalar, zamanı bırakır, gelirim. Demiyorsun, aylar var. Eşiklerde bekletiyorum hayatımı. Oysa biliyorsun, benim gidecek çok yerim var. Kalacak tek yurdum sensin. Dilini konuştuğum tek yatak seninkisi. Suyundan içtim bir kez, huyum değişti. Terim karıştı denizlerine. Gelmezsin, biliyorum. Bilmek istemiyorum.

Övgü Kaya



Bir Otobüs Anısı (2) Ankara’dan İstanbul’a gitmek için otobüse binmeye gidiyordum. Her şeyden önce “ankaray” adı verilen farklılaşma çabasıyla bir bok anlatmayan bildiğiniz metroya bindim. Her yer boş olsa da ayakta durmayı ve ayağımla çalan şarkıya ritim tutmayı seviyordum.“AŞTİ” durağında inip turnikeleri, tekerlekli bavulumla geçmem gerekiyordu. Nasıl geçileceğini eski sevgilim öğretmişti ama eski sevgilinin öğrettiği şeyleri yapmaya her zaman karşıydım. Kucağıma alarak geçtim kahrolası bir boka yaramayan güvenlik kollarını.Otobüse binmeden bir sigara içtim bu sefer canım gözlem yapmak istemedi. Her zaman aynıydı: “bi an önce gitsin diye gözünün içine bakan insanlar” ve “seni çok özleyeceğim’’ diyen sarılmayı yapan sevgililer.”Sigarayı yerde söndürüp otobüse bindim. Koltuğuma doğru yürüyordum numaralara bakarak. Daha sonra arkasında oturacağımı anladığım kadınla bakış süresi olarak uzun ama saniye olarak kısa sayılacak bir zamanla birbirimize baktık.Ne içten bir gülümsemeydi o hemen arkasında oturuyordum ve aynı zamanda neden gülümsedi diye düşünüyordum.Otobüste cesaret bulup merhaba diyemezdim yanlış anlarsa, otobüste sorun çıkarabilirdi. Molaya kadar bekledim hem konuşmak için hem de çişim için.Mola zamanı geldiğinde öncelik sıramı düşünüyordum. Çiş ağır bastı gerçekten de bastırıyordu. Hızlı adımlarla gittim ve dışarı çıkıp bir sigara yaktım. Amaç sigara yakar gibi durup kadını gözlemlemekti. O kahvesini yudumluyor, sigaradan biraz çekip benim olduğum yere doğru üflüyordu. ” Amman ne olacaksa olsun”lu bol cesaretli bir cümle kurup yanına gittim. -oturabilir miyim? -tabi, buyrun. Yine gülümsüyordu. Bana bu kadar cesaret vermesi iyi değildi. O gülümsemeye evlenme teklifi bile edilebilirdi. Ama evlenmeden önce sormam gereken bir soru vardı: -neye gülüyorsun bu kadar? -eski sevgilime benziyorsun da ondan. Hemen kalktım oradan. Bir sigara daha yaktım. Eski sevgilisine benzediğimden benimle beraber olan boktan bir ilişkiyi yeni bitirmiştim. Fazlasıyla kullanılmak dışında bir şeye yaramıyordu.Başka boş bir koltukta “her şey sermaye için sevgilim” dinlerken buldum kendimi.

Nazım Özgün Erbulan



Aralik kalmış kapısının gizemi içeri giren insanların taşıdığından fazlaydı hava sogudukca geliyorlardı Soğuk geliyordu (seviyordu) Soğuk geliyorlardı (ısınıyordu) insanlardan Bir insana kaçıyorlardı bir insan ise Insanlardan kaçıyordu kaçtıkça daha çok İnsanlığa batiyordu Kalemi battıkça daha çok soğuyordu Insanlardan Beyni tam bir klozetti Insanlar beynine sıçıp ihtiyaçlarını gideriyordu O da onlarla ihtiyacını giderip Beyninin sifonunu çekiyordu Anlatilanlar birbir düşuyordu sayfalara... doğasının kışını Anlatilanlarin soğukluğunu Seviyordu Yalanlar soğuk oluyordu Sadece kışın böyleydi Sadece böyleydi kışı ‘Aralık’ bırakıyordu takvimini..

Hiems




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.