Klozet Fanzin #12

Page 1



TUZ

‘başarısızlık bir gizemdir salt yanılsamalarla beraber romanlar boşaltıyorum ergin hücrelerinden acele tahsis edilmesi gereken modaydı teybin kurşunkalemle döndüğü yıllar ellerimi veriyorum kum akıyor avuçlarımdan zamanı geri alamıyorum içimde parçalar sen, ne kadar da uzak bir kelime şu an için bana kana kana içtiğim bir bardak su içinde ufalanmayı bekleyen tuzsun’

03

Tuz Ruhu



yok’un yok’lama hatasI bu bağışla bizi dünya aç göğsünü. ağlayacağım esaslı bir yağmur öncesi bunaldı ruhum ellerim çağlar öncesi muştalı cellat geçmiş zaman. basık, kapkara, kırık günleri derleyip en zor ölüme eşdeğer bir şeyler bulup kışkırtıp en bariz günahı avuçlarımda meydan savaşı damarlarımda sızılı yürüyüşü devin yanacak mı böyle konar mı omzuma ishak kuşu kaç elma düşer kucağımıza gök delinse yorulsa tatlı bir acele karşıki duvarda bir mahcubiyet yok bir şeyimiz aslında buradan da bakınca neyin telaşı içimizde kendimizden epey uzakta yağmurun kokusunda uslanmak dondurulmuş bir kareden daha fazlası ben bütün çizgileri geçebilirim ölümü bile. düşünür içinden, her yolculuk kimseler duymaz arsız bir inatla uzaktan duyulmaz hiçbir yerden giderken yarına dair her şey içinden bulutlar ve göğün misafirleri uçurduğunda kendini kutlanır mum ışığında uzakta bir nefesin varlığı. onsuz hep yarım biri biri olmadan değişir rengi vakit akşam, delindi aynanın hafızası bir salisesi dahi mühim değildir heba dersin geçer bir siluet. ardında varla yok arası yorulur insan.lık bağışla tanrım avuç içim kadardı dünya, elledik her yerini

La bohème

05


KASIKLARIMDA iNTiHARIM

ters bi düz seyrettim, yedi yüz bin kez emdim, bi sağıma bi soluma yerleştirdim. Ben bir yalancıyım. Kötülükle beslediği kabuslarını prenseslerle, prensle, atla süsleyip masumları aldatan bir yalancı! Dudaklarını ısırdım. Tuzlarını yaladım. Fillerimi saç tellerinde çimletip, zürafalarım ile beneklerini ıslak teninde çimdirdim. Ben bir ucubeyim, tek arzusu beni düzeltmek olanları düzmek olan hırçın bir ucube! Bütün kudretlere hizmet etmeyi, onurlandırmayı ve itaat etmeyi red eden lanetolası bir ucube! Homurdandın bi iki horultu arasında, sonra yine mışıl mışıl. Ben bir aşifteyim. Kem gözlü, hilkat garibeleri gibi bakan bir aşifte! Agresif, küstah, inatçı, ahlaksız, itilmiş, hırslı, ezici, korkutucu tavırlara sahip ihtiraslı bir Aşifte! Aslan kafesine iliştirdim, en çirkin yanımı. Sararmış burma bıyıklarının altında oynaşadurdu solukların. Ben bir fahişeyim. Domuzsuz, uçurtmasız, balonsuz katil bir fahişe! Yüzümün yarısı sık sık düşer benim, suratsız bir fahişe! Çok çirkin olurum. Üstüne basan her köpeği lanetleyen çok çirkin, suratsız, katil bir fahişe! Nabzın hızlandı. Ben sokaklara tüküren bir orospuyum. Hiçbirşeye sahip ve ait olmayan sokaklara tüküren bir orospu! Bütün çocuklarınızı, kadınlarınızı, adamlarınızı kırım kırım kırdım. Allah belanızı versin hepinizin, oyuncaklarım dışında! Oyuncakları toplamalıyım. Ben bir oyuncak toplayıcısıyım. Uçurtmalar, balonlar, gazozlar, peluş ayıcıklar, atlıkarıncalar, domuzlu kumbaralar, arabalar ... Allah belanızı vermiyor diye bütün elmaları tek tek soyacağım. Çırılçıplak kalacaklar, Nazım da Süreya da o da bu da şu da elmaları yazamayacak! Bütün elmaları tek tek soyup, henüz bilenmiş bıçaklarla tam ortalarından önce ikiye sonra üçe sonra dörde sonra beşe altıya yediye sekize dokuza ... ayıracağım, bütün sularını akıtacağım! Ter içinde kaldın, kulaklarının arkasındaki çırpınışlarını damla damla yaladım.

06


Ben bir Kraliçeyim. Hücresinde demir parmaklığa bağladığı çarşafı ile kendini asarak intihar eden bi kurbanının cesedini dişleriyle paramparça yaparak, organlarından kelepçe-ağız topu-kırbaç-tasma yapan kanlı bir Kraliçe! Yorganı boğazını örtünceye dek kapadım, omuzların üşümesin. Ben bir Tanrıçayım. Memelerinden ve siklerinden sokağın tavanına astığı kullarının kanları altında bütün canavar ruhları ortaya çıkarıp ayinler yaptıran, egemen olma-teslim alma, özgür olma-tutsak alma, mutlak iktidar ve çaresizlik kavramlarının ırzına geçerek inim inim inleten vahşi bir Tanrıça! Kötülüğü emredip, iyilikten men eden kirli, çıplak, terli bir Tanrıça. Biraz daha uyu! Dönme dolaba bineceksin daha, pamuk helva ...

05 08 2013

Bettie Mae Page - Çengelköy

07


EYVALLAH kalmasın bu trenin son yolcusu bu gemiden inmeyen kimse kalmasın yaşını başını alsın da gitsin yaşlar kalırsa yakarım bu geminin içinde alayını bu adam saçını başını taramış mı sor dökülmesin hiç bir telim üstüne başına... kalmasın zerre sevabım günahım eline avucuna düşmesin gönlüm vebali boynuma kırarım kalbimi gömerim resimleri göz kapaklarımın içine el alem de gelmez o cenazeye darma duman ederim bu dört duvarı ne sesin kalır ne soluğun terlemesin avuç içlerin, gören yanlış anlar bana geliyon sanırlar, yanlış anlamasınlar söyle de’ki ... cehennemin dibine kadar yolum varmış yola gidiyorum de. dönme arkana biliyorsun; un ufak edicem seni sonra unutucam sen ne olur ne olmaz bakma arkana unutmadan önce gözüm arkada kalmasın unuttuğun yerde bırakıp “dönücem geri”.

GABRİEL

08



SANDALYEYMIS Meğer onca yalnız olmak, bunca kalabalıktan pekmiş’ dedi; gözüme soka soka yalnızlığı bilmez tavrını. Şöyle bir okkalı kahkaha atasım gelmedi değil. İnkar edemem. Amma, ne olacak dedim, gülsem ne olacak, ağlasam ne olacak dedim. Gülmedim. Ağlamadım da elbet. Ne yalan söyleyeyim, hissizliğimi korumak hiç bu kadar zor olmamıştı. Ama ben yine de bilmedim ne hissettiğimi, olsun. Doktor günde 3 litre su iç demişti, aklıma o geldi, midem bulandı. Histir bu da elbet, fizyolojiyi reddedemeyiz nasılsa. Bedensel etkinliklerimizi yok sayarak insanlık mertebesine erişemeyiz. Gücümüz kuvvetimiz yerinde olmazsa eğer, yalnız kaldığımızı fark edemeyebiliriz. Ama o adam bilmiyor. Benim yalnızlığımla, kendi yalnızlığını kıyaslasa görecek benim masamda kaşıklar ve çatallar varken tek sandalye olduğunu. Gerçi hep unutuyorum ben, herkes kendine kadar yalnızdır. Evimden gittin. Ben içimin çamaşırlarıyla, sevişmeyeceğim bir adamla, bir elektrikli sobanın önünde sırtımı soğuk bir kireç duvara yaslamışken gittin. El salladık ardından sana. Ne yapaydım gittin diye. Git işte. Alabildiğine git. Bedenim yeter sanıyordum ben de tüm bunları söylerken. Döktüğüm teri, onu ararken, hayal bile edemezsiniz. Gerçi etmeyi deneyin, edersiniz. Nasıl kıyas edilebilirse, bir yalnızlık ile öteki yalnızlık. Öyle. Bu. Bunu anlatamam. Bu yüzden, başka bir şey anlatacağım. Ama anlatacaklarımın bununla kesinlikle ilgisi yok. Bu anlattıklarımı, o anlatacaklarımla kıyaslamayın.

Pijamalı Lama

10



ABSURT KONUsMALAR Aslına bakarsan, sahtesini anlarsın. “Şimdi” söylemek istediğim şeyi anlam/anı istemiyor olmandan kaynaklanan ertelenmiş bir “sonra”dır sözün cüzü. Algı sarmalına yüklenmiş absürt korkularına yetişemem, bu yüzden beklemek zayi. Ve bir bakıma hükümsüz hayat şartlarına uyum meselesidir aşk. Duyum sorunu olanlar konumuzun dışında. “Belki” bir başka olasılık süzgecinde kalan anlam yüküdür. “Belki” elle taşınamayan ağır bir yer çekimi olayıdır. “Belki” öngörüsüz bir yol almadır, yoran, yanıltan, şaşırtan eylem. “Belki” sensin... Olmayabilirsin bence mahsuru yok ve fakat, “asla buna gücenen bir şehir hikayesi” mutlak yazılacaktır bil. Çelimsiz korkular da cabası. “Şimdi” söylemek istediğim şeyi anlam/anı istiyor olmandan kaynaklanan, “önce”ye geldi sıra. Dilek tuttuğun asıra bir küfür salla. Yılların, saatlerin, dakikaların içi boş. Sebep ki nahoş bir yanılsamadır burnunun direğini sızlatan. Kendini şişenin dibinde buluyorsan, “bundan bana ne” diyen ve arsızca sakız çiğneyen bir fahişe bulacaksın. Sor bakalım, saati kaçaymış aşkın? Bakma öyle şaşkın, sor ve anla. Çünkü yüreğinle tam da o fiyata satılacaksın.Buradan “güzelliğin on para etmez” asfaltına çık, yürü. Gördüğün sürü insandır.Davar dediğimiz hayvan, bu asfaltı hız limitsiz sanandır. Bizimle ilgisi yok... Bu arada, bize hoş geldin. “Biz” dediğimiz şey, “siz”in; “içinde” söylemediğimiz şey. O yüzden susarız biz. Sizler genelde konuşur. Sizler genelde kuytu köşelerde asaleten buluşur. Sizlerin bu orgazmik evrende düzüşme sınırı yoktur.Kural kaide sınır tanımaz. Sizin yanağı kızarmaz, siz utanmaz. Öyle tuhaf bir yaratık. O yüzden sizi bıraktık, uğraşmıyoruz artık. Siz ne haliniz varsa görün. Bizde iki durum vardır. “Ben” hali, “Sen” hali... Sizde duruma göre değişir. “Ben” hali, “Sen” hali, “Onlar” hali.Onlar dediğime bakma. Bazen on bir, on iki, on üç... Onlara bağlı yani, bize değil. ...... Size sordukları da görülmemiştir. Her an her yerden çıkabilirler.Ağızları da boş durmaz hani, o yüzden sakız çiğnerler. “Biz”de soy, kütük, iş, kariyer aranmaz. “Sizler” genelde kültürlü züppelerden oluşur. Beyin sarmalında var olan doyumsuzluk katsayısı, nöron yetmezliği ile birleşince, ek takviyeler gerekir. Görsel sanatsal eğilimleri uçkur düzeyinde “baş” yapıtlar oluştururlar. Ama hiç “son” unu buldukları gözlemlenmemiştir.Aslında başı da sonu da yoktur. Biz kalpten beslenir, Siz akıldan. Ama sizde “kalp yetmezliği” olduğundan, akıla bu kadar yönelmesi, normal karşılanır. Anormal olan, bu vasıfta bulunanları zorla kalp hastası yapmaya çalışmaktır. Ne gerek var? Şimdi söylemek istediğim şeyi anlam/anı istiyor olmandan kaynaklanan şimdi. Anlam/adın mı? Sustum o zaman.

12

valkyrie



...

Ufkum Ç.

14



SIK O yolun başına kadar ellerim ceplerinde, dilimde bir ezgi yürüdüm öylece ben. Yolun başına gelince, bir kadın gördüm. Yapayalnız. Yaslamış sırtını yön tabelasına, elinde bir sigara, yanmıyor. Umarım o ayakkabıların içine ince çorap giymiştir, üşür yoksa. Her şehrin göğünün rengi farklıdır. Bu şehrinki kırmızı. Kadın aydınlanmış gecede. Ellerimi çıkarıyorum cebimden, bir sigara yakıp, yön tabelasının yanındaki banka oturuyorum. Çantamda bir elma olacaktı, içim ezildi, bulamıyorum. Gülmek istiyor canım, gülüyorum. Nasıl canım bu yolun sonuna kadar ellerim ceplerimde yürümek istedi ve yürüdümse, öyle. Canım henüz bu kadarını istedi. O kadının canı da bunu istemiş olmalı. Çoraplarını sormak isterim belki birazdan, sonra başka bir yolun başına kadar yürümek ister canım, yürürüm. Belki geri dönmek gelir içimden, ellerimi cebime koyar dönerim. Elmayı bulamamayı benim canım istemedi, kimin canı istediyse sevinsin, bulamadım elmayı. İçtim sigarayı sonuna kadar. Su birikintisi vardı yanımda, attım içine. Kadının canı sigarayı hala yakmak istemedi sanırım, hala yakmadı. Bakmadı bile bana. Belki çoraplarıyla ilgili konuşmak isteriz birazdan, konuşuruz çoraplarıyla ilgili. Böyle beklemeyi benim canım istedi. Böyle bekletmeyi ise onun canı. Herkes kendine kadar bir şeyler ister ve olur. Bazen bazı şeyleri tersten okuyorum, öyle istiyor canım. Bazen konuşmuyorum, şuan yaptığım gibi. Ağzımı unutmak istiyorum uzunca bir süre. Kadının sigarasını yakmak istiyorum. Kadın da sigarasını yakmamı istiyorsa yakarım. Birlikte beklemeyi biz istemedik. Birlikte beklememizi isteyen biri varsa eğer, sevinsin, birlikte bekliyoruz. Sigaramı, o da sigarasını yakmak ister belki diye yakmıştım. Oysa benim canım yalnızca bulamadığım elmayı yemek istiyordu. Bankta oturmayı da ben istemedim, bacaklarım istedi. Bacaklarım benim mi yeterince, bilmiyorum. Vücudumun hükmünde bir ruh zapt ederek yaşıyorum. Yürümeyi ruhum, yolun başına kadar yürümeyi ise bedenim istedi. Sonsuzluk ile son arasında sıkıştım kaldım, ellerim cebimde, altımda tahtadan bir oturak, başucumda sigarasını yakmamakta ısrarlı bir kadın.

Pijamalı Lama

16



JILET YIYEN KADINLAR

bize daha çok kırmızı lazım nefesimizi iki eşit parçaya kesecek kadar çok bize çok daha fazla kırmızı lazım paslı bir jiletin ucunda asimetrik zaman kırıntıları bırakacak kadar çok bize kan lazım bize kızıl bize bir yıldız lazım kızıldenizden kızılderililerin üzerine dökülecek kızılırmak boyunca kıvrılarak akan bir kızıl bize jilet yiyen kadınlar lazım cehennem onlarının göğüslerinden filizlenecek

18

Bay Pisuar




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.