1. FATİHA SURESİ

Page 1

MAHMUT KISA


ْ ِ َ ِ َ ‫﴾ ُ َر ُة ا‬١﴿ 1. FÂTİHA SÛRESİ Mushaf sıralamasında birinci, nüzul sırasına göre beşinci sûredir. Yedi âyettir. Mekke döneminin ilk yıllarında, Müddessir sûresinden sonra nâzil olmuştur. Peygamber aleyhisselâm’a ilk gelen vahiy, Alak sûresinin ilk beş âyetidir. Daha sonra Kalem, Müzzemmil ve Müddessir sûrelerinin


ilk bölümleri inmiştir. Bu sûreler henüz tamamlanmadan, Fâtiha sûresinin tamamı bir defada nâzil olmuştur. Buna göre, bütün olarak gönderilen ilk sûre Fâtiha sûre1 sidir. Fâtiha; giriş, açış, başlangıç demektir. Kur’ân’ın tertip sıralamaKur’an’da ilk ve son nâzil olan âyet veya sûrenin hangisi olduğuna dair muhtelif rivayetler şöyle özetlenebilir: Mekke’de ilk nâzil olan âyet, ittifakla Alak sûresinin ilk beş âyetidir. İlk nâzil olan tam sûre ise Fâtiha’dır. İslâm’ı tebliğ emri içeren ilk sûre Müddessir sûresi, açıkça ilân edilen ilk sûre Necm sûresidir. Mekke’de son nâzil olan sûre Mü’minûn’dur. Medine’de ilk nâzil olmaya başlayan sûre Bakara sûresidir. Medine’de son inen âyet, Bakara sûresinin 281. âyetidir. Helâl ve harama dair inen son âyet ise Mâide sûresinin 3. âyetidir. Medine’de en son inen tam sûre Nasr sûresi, ahkâma dair inen son sûre ise Mâide sûresidir. 1


sında ilk sûresi olduğu için bu adla anılmıştır. Namazın her rekâtında 2 okunan bu sûre, Kur’ân-ı Kerîm’in veciz bir özeti, girişi ve önsözü mahiyetindedir. Bir bitki tohumu nasıl o bitkinin dallarını, yapraklarını, meyvelerini ve diğer özellikleRasulullah (sav), “Fâtiha’yı okumayanın namazı yoktur.” buyurmuştur. (Buhârî, Ebvâbu’s-Salât, 14; Müslim, Salât, 34; İbn Mâce, İkâmetu’s-Salât, 11; Tirmizî, Salât, 183) Âlimlerin büyük bir kısmı, bu hadise dayanarak namazın her rekâtında Fâtiha okumanın farz olduğunu söylemişlerdir. Buna göre, namazda Fâtiha yerine başka bir sûre veya âyet okuyanın namazı sahih değildir. Hanefîler ise, “Kur’ân’dan kolayınıza geleni okuyun.” (73. Müzzemmil: 20) âyetini esas alarak, yukarıdaki hadisi “Fâtiha’yı okumayanın namazı tam ve kâmil değildir.” şeklinde yorumlamışlardır. Buna göre namazda Fâtiha’yı okumak farz değil, vâciptir. Fâtiha yerine Kur’ân’dan başka bir bölüm okunsa dahî, namaz kemâl yönünden eksik olmakla birlikte sahihtir. 2


rini özünde barındıran bir çekirdek programı ise, Fâtiha da Kurân’ın çekirdeği, özü ve esâsıdır. En meşhur ismi Fâtiha olup, başka isimlerle 3 de anılmaktadır. Fâtiha; Yüce Yaratıcı huzurunda kulun, en içten şükrân ve minnettârFâtiha sûresinin en çok bilinen isimleri şunlardır: Fâtihatü’lKitâb veya Fâtiha: Kulluk kitabımızın ilk sûresi olduğu, Kur’ân-ı Kerîm bu sûreyle başladığı için bu adı almıştır. Ummu’l-Kitâb veya Ummu’l-Kur’ân: Kitabın anası, özü; ana kitap demektir. Vayhin temel ilke ve hedeflerini içerdiği için bu isimle anılmıştır. el-Esâs: Dinin aslı, esası demektir. el-Vâfiye veya el-Kâfiye: Her konuda tam ve yeterli olan demektir. es-Seb’u’l-Mesânî: Tekrarlanan (veya övgü ifade eden) yedili anlamına gelir. Çünkü bu yedi âyetlik sûre, namazların her rekâtında tekrarlanmakta ve yüce Allah’a övgü ifade etmektedir. el-Kenz: Ulvî manalar hazinesi demektir ki, Fâtiha’yı çok güzel vasfeden bir isimdir. Ayrıca Şükür, Şifâ, Sâfiye, Salât (dua ve namaz), Hamd ve Dua gibi isimlerle de anılmaktadır. 3


lık duygularıyla O’na yönelişi, O’nun sınırsız merhameti, adâleti, kudreti, cömertliği, yüceliği önünde saygıyla boyun eğişidir. Fâtiha; insanı dünyada ve âhirette saadete ulaştıran ilâhî kurtuluş reçetesi, gönülleri aydınlatan hidâyet meşâlesidir. Fâtiha; vicdanlara nakşedilmiş güzellikleri gün yüzüne çıkaran öze dönüş çağrısı ve nihâyet, Al-


lah ile kulu arasında ezelî kulluk antlaşmasıdır. Fâtiha kulun duası, Kur’ân ise Yaratıcı’nın kuluna verdiği cevaptır. Kul, kendisine doğru yolu göstermesi için Allah’a yalvarır; Allah da duaya cevap olarak tüm Kur’an’ı onun önüne koyar ve sanki şöyle der: “Buyur kulum, işte benden dilediğin hidayet!” Bu nedenle kişi Kur’ân’ı incelemeye, Allah’tan hi-


dayet dileyerek baĹ&#x;lamalÄądÄąr. ŮŽ ŮŽ Ů° ŮŽ ŮŽ Ů? ! " ‍ا‏ ‍ ن‏ ‍ا‏

‍ذ‏ Ů? Ů‘ Ů‘ Ů’ Ů‘ ŮŽ Ů? Ů? Ů? Ů? Ů? Ů? Ä°lâhĂŽ rahmetten kovulmuĹ&#x; her tĂźrlĂź insan ve cin Ĺ&#x;eytanÄąnÄąn vesvese ve ayartmalarÄąndan yĂźce 4 Rabb’ime sÄąÄ&#x;Äąnarak Kur'ân-Äą KerĂŽm’i okumaya baĹ&#x;lÄąyorum: Ů° ŮŽ ŮŽ % " ‍ا‏ & % " ‍ا‏ ‍ا‏ ‍ـــــــــــ‏ ( Ů? Ů‘ Ů’ Ů’ Ů° $ Ů‘ Ů‘ Ů? Ů? Ů? Ů? “Kur’ân okuyacaÄ&#x;Äąn zaman, ilâhĂŽ rahmetten kovulmuĹ&#x; her tĂźrlĂź Ĺ&#x;eytanÄąn vesvese ve ayartmalarÄąndan Allah’a sÄąÄ&#x;Äąn.â€? (Nahl, 16/98) 4


Rahman ve Rahim 5 olan Allah’ın Adıyla! İslâm âlimleri, sûrelerin başında yer alan besmelelerin Kur’ân’dan olup olmadığı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Mâlikîlere göre, yalnızca Neml sûresinin 30. âyetinde geçen besmele Kur’ân’dandır. Zira besmeleler Kur’ân’dan olsaydı, bunun mütevatir (hiçbir tereddüde meydan vermeyecek derecede sağlam ve güvenilir) rivayetlerle bize ulaşmış olması gerekirdi. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm bize tevatür yoluyla gelmiştir. Mütevatir olmayan haberlere dayanılarak, bir şeyin Kur’ân’dan olduğuna hükmedilemez. O hâlde besmeleler vahiy değildir, sadece sûreleri birbirinden ayırmak için sûrelerin başlarına yazılmış sözlerdir. Bunun için Mâlikîler, namazda besmeleyi açıktan da gizli de okumazlar. Kur’ân-ı Kerîm’i Mushaf hâlinde toplayan Sahabe-i Kiram’ın, Fâtiha’nın sonunda okunan “Âmîn” sözü de dâhil, Kur’an’dan olmayan hiçbir şeyi Mushaf’a yazmadıkları ve bu hususta son derece titiz davrandıkları bilinmektedir. Şayet sûre başlarında yer alan besmeleler Kur’an’dan birer âyet olmasaydı, Ashab-ı Kiram bunları Mushaf’a yazmazdı. Bu gerçek dikkate alınınca, sure başlarındaki besmelelerin Kur'ân’dan olduğu görüşü daha isabetli görünmektedir. İmam Şâfiî, Saîd b. Cübeyr, Zührî, Atâ ve İbn-u Mübârek, her sûrenin başında yer alan besmelenin, o sûrenin ilk âyeti olduğunu söylemişlerdir. İmam Ahmed b. Hanbel, Ebû Sevr ve Ebû Ubeyd de bu görüştedir. Buna göre, Fâtiha’nın yedi âyetinden birincisi besmeledir. “Ğayril mağdûbi” bir âyet başı değildir. Bunun için Şâfiîler, namazda her sûrenin başında besmeleyi okurlar. Cehrî namazlarda dahi besmeleyi Fâtiha gibi yüksek sesle okurlar. Hanefîlere göre ise, sûrelerin başındaki besmeleler başlı başına birer âyet olmak üzere Kur’ân’dandır. Fakat Neml sûresinin 30. âyetindeki hariç, hiçbir besmele sûrenin bir parçası değildir. Besmeleler sûreleri birbirinden ayırmak ve sûre başında teberrüken okunmak üzere nâzil olmuşlardır. Buna göre, Fâtiha sûresinin ilk âyeti “Bismillahirrahmanirrahim” değil, “Elhamdu lilllahi Rabbil-âlemin”dir. “Sırâtallezîne en’amte aleyhim” altıncı âyet, “Ğayril mağdûbi aleyhim vela’ddâllîn” ise yedinci âyettir. Peygamber (sav)’in ve Raşid Halîfelerin, cehrî namaza başlarken besmeleyi sesli olarak okumayıp “El-hamdu lillâhi Rabb’il5


Ben her işime sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla başlarım ve yapacağım her işi O’nun rızası doğrultusunda, O’nun emir ve talimatlarına uygun olarak yaparım. Buna göre, beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen âlemîn” ile kıraata başladığını ifade eden sahih rivayetler bu görüşü teyid etmektedir. Biz de çalışmamızda bunu esas aldık. Hanefîlere göre kıraat başında besmelenin okunması farz veya vâcib değildir. Fakat gerek namazda ve gerek namaz dışında, her Kur’ân tilavetinin ve her önemli işin başında okunması sünnettir. Namazın her rekâtında Fâtiha’dan önce besmele okunur. Ancak Fâtiha’nın bir parçası olduğu zannedilmesin diye, yüksek sesle kıraat yapılan namazlarda besmele gizli okunur. Zamm-ı sûreden önce besmeleyi okuyup okumamakta ise kişi serbesttir.


sonsuz Ĺ&#x;efkat ve merhamet sahibi yĂźce Rabb’imin adÄąyla, O’nun verdiÄ&#x;i gßç ve yetkiye dayanarak ve yalnÄązca O’nun adÄąna okuyor, sĂśylĂźyorum: HAMD Ů’ Ů’ ŮŽ ŮŽ Ů° ŮŽ ﴞ٥﴿ * &

+ ‍ا‏ ‍ب‏ ‍ع‏ & Ů? Ů? Ů‘ Ů? Ů’ ŮŽ ‍ا‏ ) $ ŮŽ Ů?Ů‘ ŮŽ 1. Hamd, âlemlerin Rabb’i Allah’a aittir. Her tĂźrlĂź hamd, ĂśvgĂź, Ĺ&#x;ĂźkĂźr, minnettarlÄąk, saygÄą, yĂźcelik, azamet, Ĺ&#x;eref


ve ululuk, kâinatı yoktan var eden, tüm canlıları besleyen, eğiten, yöneten ve yönlendiren Allah’a aittir. Gerçek anlamda övülmek O’nun hakkıdır ve yalnızca O’na yaraşır. Zira bütün iyiliklerin, güzelliklerin kaynağı ve asıl sahibi O’dur. Her varlığı kendi yaratılışındaki amaç ve hikmete uygun niteliklerle donatan, onları daima iyiye ve güzele yönlendirerek her şeye


hedef ve yolunu gösteren O’dur. Kulağa duymayı, göze görmeyi, güneşe ışık vermeyi, kelebeğe uçmayı, çiçeğe açmayı, ağaca meyve vermeyi öğreten O olduğu gibi, sizi dünyada ve âhirette mutluluğa iletecek bu kitabı gönderen de O’dur. O hâlde insan, bütün iyiliklerin ve güzelliklerin kaynağı olan Rabb’ini tüm kalbiyle övüp yüceltmeli, en derin saygı


ve şükran duygularıyla O’nun hükümlerine boyun eğmeli ve yalnızca O’na kul olmalıdır. Ey bütün iyiliklerin, güzelliklerin kaynağı olan Allah’ım! Her türlü övgüye, teşekküre lâyık olan yalnızca sensin. Bizlere bahşettiğin bunca nimetlerden dolayı sana sonsuz şükürler olsun ya Rab! “Allah’a hamd ile başlanmayan her iş bere-


6

ketsizdir.” hadis-i şerifi gereğince müminler dualarına, vaazlarına ve diğer önemli konuşmalarına Allah’a hamd ile başlar; “Dualarının sonu, daima ‘Hamd olsun âlemlerin Rabb’i Al7 lah’a!’ sözüdür.” âyeti gereğince yine hamd ile bitirirler. ﴾٢﴿ ِ ) %$ "َ ّ ‫ ٰ& ِ ا‬%ْ "َ ّ َ‫ا‬ 6 7

Ebû Dâvûd, Edeb: 18; İbn-i Mâce, Nikâh: 19 Yunus, 10/10


2. Rahmandır, Rahim8 Sınırsız rahmet, dir. merhamet ve şefkat sahibidir. İyilik ve lütufları sonsuzdur. Sizi sizden çok sever, size sizden daha yakındır. O’nun sonsuz rahmet ve şefkati tüm varlıkları kuşatmıştır. Rahmetini tamamlamak üzere bu kitabı gönRahmân, ilâhî rahmetin bu dünyada mümin-kâfir, iyi-kötü zalim-mazlum ayırımı yapmaksızın tüm mahlûkat üzerinde lütuf, inâyet, şefkat ve merhamet olarak tecelli etmesidir. Allah’ın rahmân sıfatının tecellisi olarak canlılar türlü nimetlerle beslenir, anne yavrusunu emzirir, kâinatın nizamı harika bir denge üzerinde devam eder. Rahîm ise, Allah’ın, yalnızca rahmeti hak eden ve ona lâyık olan kullarına lütuf ve ikramını ifade eder. Allah, rahîm sıfatının tecellisi olarak zalimlere karşı mümin kullarını destekler. Yine bu sıfatın tecellisi olarak, iman edip salih ameller işleyen kullarını ebedî cennet nimetleriyle ödüllendirir. 8


dermiş ve onun ışığında yürüyen bahtiyârlara, âhiret hayatında sonsuz mutluluk ve kurtuluş müjdesini vermiştir. Ama unutmayın ki, Allah çok merhametli olmakla birlikte, aynı zamanda hikmetli ve adaletlidir de: ّ ﴾٣﴿ 0 - ‫ا‬ ‫م‬ 0 2

ْ $ َ َ ِ ِ /ِ ِ 3. Din Günü’nün mâlikidir. Gerçekleşeceğinde asla şüphe olmayan Yargı


Günü’nün mutlak hâkimidir. O’nun sınırsız merhameti, adaletine asla mani değildir. Buna göre, Allah mahşer günü tüm insanları yeniden diriltip hesaba çekecek ve her iyiliğin mükâfatını, her kötülüğün cezasını mutlaka verecektir. O hâlde ey Rabb’imiz, tüm içtenliğimizle sana söz veriyoruz:


SÖZLEŞME ُ/ +$ 4َ (ْ 5َ ‫ َك‬0َ ّ ِ‫ َوا‬-ُ 8ُ +ْ 5َ ‫ َك‬0َ ّ ِ‫ا‬ ﴾٤﴿ * 4. Sadece sana kulluk eder ve ancak senden yardım dileriz. Yalnızca sana ibadet eder, bütün emirlerine kayıtsız şartsız boyun eğeriz. İyiyi kötüyü, güzeli çirkini, doğruyu eğriyi belirlemede kendimize yalnızca ilâhî ölçüleri rehber ediniriz. Senden başka hayatımıza yön verecek, kurallar ko-


yacak otorite kabul etmeyiz. Senin buyruklarına aykırı hükümler veren hiçbir güce —kim olursa olsun— asla boyun eğmeyiz. Ancak senden yardım dileriz: Her türlü iyiliğin, lütuf ve nimetin senin elinde olduğunu bilir, senin iznin ve onayın olmadıkça hiçbir dileğin gerçekleşmeyeceğine yürekten inanırız. Dertlerimize devayı, hastalığımıza şifayı, sıkıntılarımı-


za çareyi ancak sende ararız. Senden başka hiçbir varlığa el açıp dua etmez, hiç kimseden medet ummayız. Sadece Sana yalvarır, ancak Senin kudret ve merhametine sığınırız. Yalnızca Allah’tan yardım istemek, insanlar arasında cereyan eden mutad yardımlaşmalara elbette mani değildir. Bilakis bu tür yardımlaşmalar bizzat yüce Allah


tarafından teşvik ve em9 redilmiştir. Burada kasdedilen, yalnızca Allah’ın verebileceği lütuf ve nimetlerdir ki, bunlar doğrudan doğruya ve yalnızca Allah’tan istenmeli, kul ile Rabbi arasına hiçbir aracı konulmamalıdır. HİDÂYET ْ َ ﴾٥﴿ ) : 4 ( & ‫ا‬ ‫ط‬ ‫ا < َ"ا‬ َ ْ ِّ 5َ -ِ =ْ ِ‫ا‬ َ $ ُ 5. Bizi dünyada huzur ve saadete, âhirette ise “İyilik ve takva konusunda birbirinizle yardımlaşın.” (Mâide, 5/2) 9


cennete ulaştıran dosdoğru yola ilet ya Rab! Bu yol, insanın doğal yapısıyla, duyguları, eğilimleri ve ihtiyaçlarıyla birebir örtüşen, varlık kanunlarıyla tam bir uyum ve ahenk içinde olan, insanlığı dünyada ve âhirette mutluluğuna ulaştıracak yegâne kurtuluş reçetesi olan İslâm yoludur. Ancak bu yol, sadece zihinlerde ve gönüllerde yaşayan bir iyi niyet te-


mennisi, bir ideal olarak kalmamalıdır. Bilakis, örnek şahsiyetlerce temsil edilen ve bir toplum tarafından pratik hayata aktarılarak ete kemiğe bürünen, elle tutulan, gözle görülen sahici bir yol olmalıdır: َ ّ َ َ َ ‫ َ"ا‬C ْ ﴾٦﴿ )ْ?ِ ْ @ َ A َ &ْ +َ 5‫ َ ا‬0B$ ‫ط ا‬ ِ 6. Bizi, kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna ilet. Nimet verilen kimseler, insanlık


tarihi boyunca tevhid sancağını elden ele taşıyan, tertemiz ahlâk ve sarsılmaz imanları ile insanlığa örnek olan Peygamberler ve onların izinden yürüyen âlimler, şehitler ve salihlerdir. İşte müminler bu yola talip olmalı, bu yolda yürüyen hak erlerinin safında yerini almalıdır.


E ْ ّ َ ّ Gَ ‫ ب َ َ@ ْ ِ? ْ َو‬ َ* $ F ‫ا‬ َ ْ ْ F H & ‫ا‬ I J ُ َ ِ ِ ﴾٧﴿

7. Gazaba uğramış olanların ve sapmışların yoluna değil… Gazaba uğramış olanlar, hakikati pekâlâ bildikleri hâlde, dünyaya ve dünya nimetlerine tutkuyla bağlılıkları yüzünden ilâhî iradeye başkaldıran ve böylece Allah’ın gazabına müstahak olan kimseler-


dir. Peygamber (sav)’in ifadesine göre, bunun en bariz örneği Yahudiler10 dir. Sapmış olanlar ise, Allah’ın peygamberler aracılığıyla gönderdiği hak dinden bilinçsizce sapan kimselerdir. Bunların sapma sebebi kibir ve inattan çok, akıllarını gereğince kullanmamaları ve dini kendi arzuları doğrultusunda şekillenSünen-i Tirmizî, Tefsiru’l-Kur’ân, 2953; Elbânî, Sahîhu’l-Câmi’, 8202 10


dirmek istemeleridir. Öyle ki, onlar vahiy dışı kaynaklardan edindikleri bâtıl düşünceleri, bid’at ve hurâfeleri Allah’ın dinine eklemekten çekinmezler. Bunu da çoğu kez halkı dine çekmek, dini yaygınlaştırmak gibi sözde masumane gerekçelerle yaparlar. İnsanı sırf maddeden ibaret gören gazaba uğramışlara karşılık, sapmış olanlar insanı yalnızca ruhtan iba-


retmiş gibi değerlendirir, onun maddî ihtiyaçlarını yok sayarlar. Peygamber (sav)’in ifadesine göre, bunların da en belirgin 11 örneği Hristiyanlardır. Gazaba uğrayanlar Bakara Sûresi’nde, sapmış olanlar ise Âl-i İmrân Sûresi’nde ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Ya Rab; bize doğru yolu göster ve o yolda yürümemiz için dizimize Sünen-i Tirmizî, Tefsiru’l-Kur’ân, 2953; Elbânî, Sahîhu’l-Câmi’, 8202. 11


derman, yüreğimizi iman, zihnimize iz’ân ver! Hakkı hak, bâtılı bâtıl olarak tanımamız için gönlümüzü aydınlat, basiretimizi keskinleştir. Senin yolundan sapan toplumlara benzemekten, onlar gibi yaşamaktan ve onların akıbetine uğramaktan bizleri koru Allah’ım! 12 Âmîn, âmîn, âmîn… Allah’ın Rasülü (sav), gerek namazda gerek namazın dışında bu sûreyi okuduğu zaman, “Âmîn (Duamızı kabul eyle ya Rab)!” der ve ashabına da bunu tavsiye ederdi. (Müslim, Salât 72; Ebû Dâvûd, Salât 167-168; Tirmizî, Mevâkîtu’s-Salât 116) 12


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.