ÇAĞLAR ÜSTÜ HAYAT REHBERİ 3. CİLT

Page 1

ÇAĞLAR ÜSTÜ HAYAT REHBERİ 3. CİLT (34. SEBE-114. NÂS)


‍ﴞ Ů? ŮŽŘą Ů?ŘŠ ŮŽ ŮŽ Ů?ďˇŒâ€ŹŮŁŮ¤ď´ż 34. SEBE SURESÄ° Mekke dĂśneminin ikinci yarÄąsÄąnda, Lokman suresinden sonra indirilmiĹ&#x;tir. NĂźzul sÄąralamasÄąna gĂśre suredir. AdÄąnÄą, Sebe kavminin anlatÄąldÄąÄ&#x;Äą 15. ayetinden almÄąĹ&#x;tÄąr. 54 ayettir. Sebe, bir zamanlar Yemen’de hĂźkĂźm sĂźren ve o devrin en verimli bahçelerine sahip olan bir kavimdir. Ä°lahi emirlere baĹ&#x; kaldÄąran bu kavim, Arim seli denen bĂźyĂźk bir afet ile cezalandÄąrÄąlmÄąĹ&#x;tÄąr. Rahman ve Rahim olan Allah’Ĺn AdÄąyla! Beni yoktan var edip ĂźstĂźn yeteneklerle donatan ve kulluk gĂśreviyle yeryĂźzĂźne gĂśnderen sonsuz Ĺ&#x;efkat ve merhamet sahibi yĂźce Rabb’imin adÄąyla, O’nun verdiÄ&#x;i gßç ve yetkiye dayanarak ve yalnÄązca O’nun adÄąna okuyor, sĂśylĂźyorum: ŮŽ Ů’ Ů? ŮŽ ‍ات ŮŽŮˆâ€Ź ‍ا Ů’Řą Ů?؜‏ Ů? Ů‘Ů° Ů? 'Ů? Ů’ (ŮŽ !Ů’ َ‍ا‏ Ů? ŮŽ Ů° ŮŽ Ů‘ !‍ي ŮŽ! Ů?" ŮŽ Ů? ا‏%$ !ŮŽ Ů‘ ‍& ا‏ 1. Hamd o Allah’a ki, gĂśklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Her tĂźrlĂź hamd, ĂśvgĂź ve yĂźcelik, gĂśklerde ve yerde bulunan bĂźtĂźn varlÄąklarÄąn gerçek sahibi, efendisi ve Rabb’i olan Allah’a aittir ve yalnÄązca O’na yaraĹ&#x;Äąr. Ů° Ů’ Ů? 'Ů? Ů’ (ŮŽ !â€ŤŮŽŮˆ ŮŽ! Ů?" Ů’ا‏ ‍ ŮŽ* Ů?)؊‏+ Ů? ‍ا‏

Ahirette de hamd O’na aittir. DĂźnyada olduÄ&#x;u gibi, ahirette de hamd yalnÄązca O’na aittir. Ahiretin kelime anlamÄą “sonâ€? olduÄ&#x;una gĂśre, ayet Ĺ&#x;u anlamÄą da içermektedir: Her iĹ&#x;in baĹ&#x;Äąnda ve sonunda; hamd edilmeye, ĂśvĂźlĂźp yĂźceltilmeye lâyÄąk olan sadece O’dur. ﴞ٥﴿ Ů? 0 $ 1ŮŽ !Ů’ ‍ ا‏,Ů? -.$ (ŮŽ !‍ ŮŽ Ů’ا‏/Ů? â€ŤŮŽŮˆâ€Ź O hakĂŽmdir, habĂŽrdir. HakĂŽm odur ki, sonsuz hikmetiyle her Ĺ&#x;eyi yerli yerince yapar. Asla yanlÄąĹ&#x;, çeliĹ&#x;kili hĂźkĂźm vermez. FaydasÄąz ve gereksiz iĹ&#x; yapmaz.


Habîr odur ki, her şeyi hakkıyla bilir. Her şeyden haberdardır. O’nun ilmi dışında hiçbir şey cereyan etmez. Öyle ki: َ ْ ِ 7ُ 8ِ 6َ َ ,ُ 8َ 9ْ 6َ 3َ ْ4 ِ ‫ْ ُ* ُج‬16َ َ ‫ا ْر ِض َو‬ 2. Yerin içine gireni ve oradan çıkanı bilir. Yerin içine akan suları, süzülen damlaları, atılan taneleri, gömülen cesetleri, ekilen tohumları, gizlenen böcekleri bilir. Ayrıca yerin içindeki madenleri, doğalgazı, kömürleri, elmasları, tarihi kalıntıları, fosilleri bilir. Yerin içinden fışkıran pınarları, yeşeren filizleri, patlayan volkanları ve mahşer günü toprağın altından çıkacak cesetleri bilir. ) 3َ - $ ‫ ُ* ُج‬9ْ 6َ َ ‫ ا! ّ َ َ > ِء َو‬:َ ِ ‫< ُل‬ ِ ْ 6َ َ ‫َو‬

Gökten ineni ve göğe yükseleni de bilir. Gökten inen rızıkları, yağan yağmurları, inen vahiyleri, rahmeti, azabı, çakan şimşekleri, düşen yıldırımları, yansıyan ışınları, kayan göktaşlarını bilir. Göğe yükselen duaları, yakarışları, ruhları, melekleri; buharları, gazları, bulutları, ses dalgalarını, soğukluğu, sıcaklığı da bilir. ﴾٢﴿ ‫ ْا!@َ ُ? ُر‬,ُ -A$ *َ ّ !‫ َ ا‬/ُ ‫َو‬ O rahimdir, ğafurdur. Allah çok bağışlayıcı, sonsuz merhamet sahibidir. Hal böyleyken: Eُ) Fَ َ ّ !‫ ا‬4َ -G$ ْ Gَ َ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ َ ل ا‬Dَ ‫َو‬ 3. O kâfirler, “Son Saat bize gelmeyecektir!” dediler. Hakikati inkâr edenler diyorlar ki: “Bu kâinat ezeli ve ebedidir, kıyamet asla kopmayacaktır. Ayrıca yeniden dirilme, cennet, cehennem, hesap, mahşer diye bir şey de yoktur!” ُ 4َ ّ -َ Gِ ْ Jَ !َ Kّ $ ‫ َو َر‬L8ٰ Kَ Mْ Dُ I Hِ -ْ َ@!‫ ْا‬,ِ !ِ Fَ ,ْ . De ki: “Hayır, gayb’ın âlimi olan Rabb’ime yemin olsun ki, kıyamet size mutlaka gelecektir.” Ey Müslüman, o inkârcılara de ki: “Hayır, yanılıyorsunuz! Hayatın ve evrenin tüm gizliliklerini bilen Rabb’ime yemin ederim ki, kıyamet mutlaka kopacaktır ve insanoğlu, yaptıklarının hesabını mutlaka verecektir.”


‫ات‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ُ ل َذ ّ َر ٍة ِ ا‬Oَ Pْ ِ "ُ ْ4Fَ ‫ ُب‬Rُ 9ْ 6َ َ Göklerde ve yerde zerre kadar bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. َ ْ ِ َ ‫َو‬ ﴾٣﴿ T ٍ Jَ Cِ $ َ ّ ِ‫ ُ ا‬Uَ Cْ َ‫ َو َ > ا‬Vَ !ِ ‫ ٰذ‬:ْ ِ *ُ َ@Wْ َ‫ا ْر ِض َو َ > ا‬ ٍS $ ُ ‫ ب‬

Bundan daha küçük ve daha büyük hiçbir şey yoktur ki, varlık kanunlarının yazılı bulunduğu apaçık bir Kitapta kaydedilmiş olmasın. Sizin bildiğiniz ve bilmediğiniz her şey Allah’ın ilminde vardır. َ ّ ‫ ا‬8ُ ِ Fَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ َي ا‬Rِ Yْ -َ !ِ ‫ ت‬ ِ) (َ !ِ X!‫ا‬ 4. Bütün bunlar, inanıp güzel işler yapanları Allah’ın ödüllendirmesi içindir. ﴾٤﴿ ,ٌ 6*$ Cَ ‫ َ ْ@ ِ? َ* ٌة َو ِرزْ ٌق‬,ْ 3ُ !َ Vَ ]ِ > !ٰ ^‫اُو‬

İşte onlar için âhirette bağışlanma ve cömertçe bahşedilen nimetler vardır. > !ٰ ‫ اُو‬:6R` 9 4َ G 6‫ ْ > ٰا‬9 :6%!َ ّ ‫وا‬ َ َ َ ﴾٥﴿ ,_ٌ -!$ َ‫ ا‬Rٍ `ْ ‫ ِر‬:ْ ِ ‫اب‬ % F , 3 ! V ] ْ ِ ^ َ $ِ َ ُ ِ َ $ َ َ َ $ َ ٌ َ ُ 5. Kur’an’ın hükmünü geçersiz kılmak amacıyla ayetlerimize karşı mücadele edenlere gelince, onlar da en kötüsünden can yakıcı bir azaba mahkûm olacaklar. َ ّ (َ !‫ َ ْا‬/ُ Vَ Kِّ ‫ َر‬:ْ ِ Vَ -ْ !َ ِ‫ َل ا‬Rِْ dُ‫>ي ا‬%$ !َ ّ ‫ ا‬,َ 8ْ 9ِ !‫ ا ْا‬Gُ ‫و‬e ُ‫ ا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ َ*ى ا‬6َ ‫َو‬ 'ِ - $ (َ !‫ ْا‬Rِ 6R$ 9َ !‫اط ْا‬ ِ *َ W ِ L!ٰ ِ‫'>ي ا‬$ 3ْ 6َ ‫ َو‬cS ﴾٦﴿

6. Öte yandan, kendilerine ilim ve anlayış bahşedilen dürüst ve insaflı kimseler, Rabb’inden sana indirilen bu muhteşem ayetlerin gerçeğin ta kendisi olduğunu ve sonsuz kudret sahibi ve her türlü övgüye lâyık olan Allah’ın yoluna ilettiğini bilirler. ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ َ ل ا‬Dَ ‫َو‬ 7. Buna karşılık inkârcılar, halka seslenerek dediler ki: ُ dَ ّ ِ‫ق ا‬SٍRَ ّ َ ُ Mَ ّ Cُ ,ْ Jُ Dْ Rِّ ُ ‫ اِ َذا‬,ْ . ُ ]ُ ِّ 4َ 6ُ Mٍ ` ُ !ُّ 'ُ dَ Mْ /َ ﴾٧﴿ 'Hٍ 6'$ ` َ ?$ !َ ,ْ . َ cٍ 8ْ + ُ ‫ َر‬L8ٰ Fَ ,ْ . “Sizler öldükten ve vücutlarınız didik didik parçalanıp iyice dağıldıktan sonra yeni bir yaratılışla hayata döneceğinizi iddia eden bir adamı size gösterelim mi?”


ٰ َ ْ َ‫ا‬ Eٌ) 4َ ّ ` ِ ّٰ L8َ Fَ ‫ى‬k ِ "$ Kِ ‫ اَ ْم‬Kً %ِ Cَ &‫ا‬ 8. “Bilmiyoruz, bu adam acaba Allah’a karşı bile bile yalan mı söylüyor, yoksa zavallı bir deli mi?” ٰ ْ Kِ ‫ َن‬4ُ ِ oْ 6ُ َ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬Mِ Kَ َ ّ ‫اب َو‬ ﴾٨﴿ 'ِ -9$ َ !‫ ِل ْا‬lَ m!‫ا‬ ِ ِ %َ 9َ !‫ َ* ِة ِ ْا‬+

Hayır, doğrusu ahireti inkâr edenler, azabın ve derin bir sapıklığın içindedirler. Vicdan ve sağduyularını körelten ruhsal bir çöküntü, manevi bir azap ve bunalım içinde kıvranıyorlar ve bu yüzden böylesine büyük bir yanılgı içindeler. َ ْ ‫ ا! ّ َ َ > ِء َو‬:َ ِ ,ْ 3ُ َ?8ْ + َ ْ Kَ َ L!ٰ ِ‫ َ* ْوا ا‬6َ ,ْ 8َ َ َ‫ا‬ ‫ض‬ َ َ ‫ َو‬,ْ 36 ِ '$ 6ْ َ‫ ا‬T ) ِ ‫ا ْر‬

9. Peki onlar, kendilerini çepeçevre kuşatan gökyüzüne ve yeryüzüne ibret nazarıyla hiç bakmıyorlar mı? Şu uçsuz bucaksız evrenin hikmetsiz ve amaçsız yaratılmış olamayacağını, her şeyi mükemmel bir sistem hâlinde düzenleyen Allah’ın onları başıboş bırakmayacağını anlamıyorlar mı? ْ Oِ ْ dُ ‫ض اَ ْو‬ َ ْ ,ُ 3ِ Kِ rْ ِ ْ1dَ ْ s ‫ ا! ّ َ َ > )ِء‬:َ ِ ?ً َ Cِ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ q َ dَ ‫اِ ْن‬ َ ‫ا ْر‬ Ve şunu düşünemiyorlar mı ki, Biz dilesek onları korkunç bir depremle yerin dibine geçirebilir ya da başlarına gökten dev meteor parçaları yağdırabiliriz. ٰ َ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬$ ‫اِ ّ َن‬ ُ !ِ Eً 6َ ﴾٩﴿ Itٍ 4$ ُ 'ٍ ْ Fَ Mِّ . Hiç kuşkusuz bunda, içtenlikle Rabb’ine yönelen her kul için Allah’ın varlığını, birliğini, sonsuz kudret, merhamet ve adaletini gözler önüne seren ve dolayısıyla, âhiretin varlığını ispatlayan nice işaretler, nice deliller vardır. İşte size, Rabb’ine ihlâs ile yönelen güzel bir kul örneği: l ) ً ْmَ 4َ ّ ِ ‫و َد‬e ُ ‫ َدا‬4َ -ْ Gَ ‫ ْ' ٰا‬Oَ !َ ‫َو‬ 10. Biz, Davud’a tarafımızdan büyük bir lütuf ve üstünlük bahşetmiştik: َ ّ !‫ ُ" َوا‬9َ َ K$ ‫` َ ُ ل اَ ّو‬ َH 0ْ w ِ 6َ ِ

Dağları taşları onun emrine vermiş ve “Ey dağlar, Davud ile birlikte siz de Allah’ı tesbih edin ve ey kuşlar Allah’ın sınırsız kudret ve yüceliğini terennüm ederken siz de ona eşlik edin!” diye ilham etmiştik. Davud, insanın ruhunu okşayan içli sesiyle Allah’ın


ayetlerini terennüm ederken, etrafında toplanan kuşların cıvıltılarına karışan nağmeleri dağlarda perde perde yankılanıyor ve Allah’ın kudret ve egemenliğini tüm evrene ilan eden bir zikir olarak semalara yükseliyordu. َ 6'$ (َ !‫ َ! ُ" ْا‬4َ ّ !َ َ‫َوا‬ ﴾١٠﴿ 'S Ayrıca, ona demiri işleme sanatını öğretmiş, madenleri onun elinde âdeta hamur gibi yumuşatmıştık. ﴾١١﴿ ٌ 0X$ Kَ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ َ Kِ dّ $ ِ‫ ِ! ً( ) ا‬Wَ ‫ ا‬8ُ َ F‫ا‬ ٍ َ@Kِ َ Mْ َ F‫ا‬ ْ ‫ ِّ' ْر ِ ا! ّ َ ْ* ِد َو‬Dَ ‫ ت َو‬ ْ ‫اَ ِن‬

11. “Ey Davud!” demiştik, “Demiri özenle, ilmek ilmek dokuyarak sizi savaşta koruyacak sapasağlam zırhlar yap. Ve siz de ey inananlar, güzel ve yararlı işler yapın. Unutmayın ki, Ben yaptığınız her şeyi görmekteyim.” *Hٌ 3ْ yَ 3َ A‫ا‬ َ *ّ $ !‫ ا‬:َ ٰ -ْ 8َ ُ !ِ ‫َو‬ ُ ‫ ٌ* َو َر َو‬3ْ yَ /َ ‫ ُ' ُّو‬zُ {6 12. Süleyman’a gelince, sabahleyin bir aylık bir mesafeye giden ve akşamleyin de bir aylık mesafeden geri dönen rüzgârı onun emrine verdik. َ ْ Fَ "ُ !َ 4َ 8ْ َ َ‫َوا‬ *ِ) wْ Oِ !‫ ْا‬T Ayrıca onun kullanması için, erimiş bakır madenini maden ocaklarından sel gibi akıttık. َ ْ Kَ Mُ َ 9ْ 6َ :ْ َ :ّ ِ Yِ !‫ ْا‬:َ ِ ‫َو‬ ") $ Kِّ ‫ ِ ْذ ِن َر‬Kِ "ِ 6َْ '6َ T

Cinlerden de, Rabb’inin izniyle onun emri altında çalışanlar vardı. ﴾١٢﴿ 0 ِ %َ Fَ :ْ ِ "ُ Dْ %ِ dُ dَ *ِ ْ َ‫ ا‬:ْ Fَ ,ْ 3ُ ْ4 ِ ‫ ْغ‬Rِ 6َ :ْ َ ‫َو‬ ِ 9$ َ ّ !‫اب ا‬ Öyle ki, içlerinden hangisi buyruğumuza karşı gelecek olsa, ona alevli ateşin azabını tattırırdık. َ } $ َ Gَ ‫ َو‬I6 > َ 6َ َ "ُ !َ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ 6َ ‫ ت‬ ٍ) -َ ‫ا‬ ٍ َ?` َ ‫ ر‬$ (َ َ :ْ ِ ‫ ُء‬s ِ ‫ ُ'و ٍر َر‬Dُ ‫اب َو‬ ِ َ Yَ ! ْ Cَ ‫ ن‬ ِ ‫ َو‬M-

13. Bu cinler Süleyman’a dilediği şekilde büyük mabetler, saraylar, kaleler, bu muhteşem binaların etrafını süsleyen sanat harikası resim ve heykeller, binlerce kişiye aynı anda yemek pişirmek için kullanılan havuz kadar geniş yemek kapları ve yerinden sökülmeyen sabit kazanlar imal ederlerdi.


َ ّ ‫ َ ِد َي‬Fِ :ْ ِ Mُ s!‫ا‬ ٌ 8$ Dَ ‫ ً* )ا َو‬.ْ yُ ‫و َد‬e ُ ‫> ا ٰا َل َدا‬8ُ َ Fْ ِ‫ا‬ ﴾١٣﴿ ‫ ُر‬.

Onlara Peygamber aracılığıyla, “Ey Davud ümmeti!” demiştik, size bahşedilen bunca nimetlere karşı şükretmek için Allah yolunda çalışın. Unutmayın ki, kullarım arasında gerçek anlamda şükredenlerin sayısı çok azdır.” َ ْ Eُ Kَ ّ ‫" > اِ ّ َ َد>ا‬$ Gِ ْ َ L8ٰ Fَ ,ْ 3ُ !َ ّ ‫ ِ" ْا! َ ْ َت َ َد‬-ْ 8َ Fَ 4َ -ْ m "Hُ Gَ َ َ ْ4 ِ Mُ Cُ ْ Gَ ‫ا ْر ِض‬ َ Dَ َ ّ 8َ َ 14. Nihayet Süleyman’ı vefat ettirdiğimizde, her şeyi bildiklerini sandığınız bu cinler, onun öldüğünü, ancak üzerine yaslandığı bastonunu kemiren bir ağaç kurdu sayesinde fark edebildiler. ﴾١٤﴿ T َ َ ّ 8َ َ ِ 4َ -َ ّ َ Gَ *َ ّ + َ -ْ َ@!‫ ُ َن ْا‬8َ 9ْ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ ْ !َ ‫ اَ ْن‬:ُّ Yِ !‫~ ْا‬ ِ %َ 9َ !‫ ا ِ ْا‬Pُ ِ !َ َ I ِ 3$ ُ !‫اب ْا‬

Kurdun kemirip iyice çürüttüğü baston kırılıp da Süleyman yere yıkılınca anlaşıldı ki, eğer cinler gaybı bilmiş olsalardı, Süleyman’ın çoktan ölmüş olduğunu da bilir, böylece ölü bir adamın emri altında günlerce çalışarak bu alçaltıcı azap içinde kalmazlardı. İşte, nankörlük edenlerin başına neler geleceğini gösteren tarihi bir örnek: َ ْ َ $ ٍ َ َ !ِ ‫ َن‬Cَ 'ْ Oَ !َ EHٌ 6َ ‫ ٰا‬,ْ 3ِ 4ِ . 15. Andolsun, geçmişte helâk edilen Sebe halkının o cennet gibi yurtlarında, onlara Allah’ın kudret ve merhametini göstermeye yetecek apaçık bir delil vardı. Şöyle ki: ‫ ل‬ َ ِ Jَ 4َ ّ ` ٍ $ 6َ :ْ Fَ ‫ ن‬ ) ٍ َ yِ ‫ َو‬T Biri sağdan diğeri soldan, iki meyve bahçesi şehri boydan boya kuşatmıştı. َ ‫ َ' ٌة‬8ْ Kَ "ُ) !َ ‫ ُ*وا‬. ُ y‫ا‬ ُ Kِّ ‫ ِرزْ ِق َر‬:ْ ِ ‫ ا‬8ُ Cُ ْ ‫ َو‬,ْ . ﴾١٥﴿ ‫ ُ? ٌر‬zَ ‫ َو َر ٌّب‬Eٌ َ -ِّ

Elçileri onlara, “Ey halkım!” demişti, “Rabb’inizin size bahşettiği nimetlerden yiyin için ve yalnızca O’na şükredin. Daha ne istiyorsunuz, güzel bir yurt ve bağışlayıcı bir Rab!” ‫ ِ* ِم‬9َ !‫ ْا‬Mَ -ْ َ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ 4َ 8ْ َ ‫ ا َ َ ْر‬ ُ *َ Fْ َ َ


16. Fakat onlar Elçinin mesajından yüz çevirdiler. Biz de üzerlerine, barajlarını yerle bir eden o meşhur Arîm selini gönderdik. ﴾١٦﴿ Mَ Mٍ Cُ ُ‫ ْ ا‬Gَ ‫ َذ َوا‬T َ ,ْ 3ِ -ْ Jَ 4َ ّ Yَ Kِ ,ْ /ُ 4َ !ْ 'َ ّ Kَ ‫َو‬ ٍ 8$ Dَ ‫ ِ ْ' ٍر‬:ْ ِ ‫ ْ ٍء‬yَ ‫ َو‬Mٍ }ْ َ‫ َوا‬qٍ ْ + ِ ْ Jَ 4َ ّ ` Ve sahip oldukları verimli iki bahçeyi, yalnızca böğürtlen, ılgın ve Arabistan kirazı denilen birkaç yabani sedir ağacından ibaret iki virane bahçeye çevirdik. ‫وا‬ َ Vَ !ِ ‫ٰذ‬ ) *ُ َ?Cَ َ Kِ ,ْ /ُ 4َ 6ْ Rَ ` 17. Evet, nankörlükleri yüzünden onları cezalandırdık. َ !‫ ز >ي اِ ّ َ ْا‬$ Yَ dُ Mْ /َ ‫َو‬ ﴾١٧﴿ ‫ ُ? َر‬.

işte

Öyle ya, Biz nankörlük yapanlardan başkasını cezalandırır mıyız? َ ‫ ً*ى‬Dُ 3َ - $ 4َ Cْ ‫ َر‬Kَ J$ !َ ّ ‫ َ*ى ا‬Oُ !‫ ْا‬T َ ْ Kَ ‫ َو‬,ْ 3ُ 4َ -ْ Kَ 4َ 8ْ 9َ ` َ) 0ْ َ ّ !‫ ا‬3َ - $ dَ ‫ ّ َ' ْر‬Dَ ‫ َ* ًة َو‬/ِ َ ‫َو‬

böyle

hiç

18. Oysa Biz, bundan önce onlara nice nimetler bahşetmiştik. Örneğin, bereketli kıldığımız Kudüs, Şam ve Mekke gibi şehirlerle onlar arasına, kervanların konaklaması için birbiri ardınca kasabalar serpiştirmiş ve bu şehirler arasında düzenli ulaşım imkânları sağlamıştık. َ 4$ ِ ‫ ً ٰا‬6َ ّ َ‫ ِ! َ َوا‬-َ !َ 3َ - $ ‫ُوا‬0 $ ﴾١٨﴿ T

Ve Peygamberler aracılığıyla “Ey Sebe halkı!” demiştik, “Bu şehirler arasında gece gündüz güven içinde seyahat edebilirsiniz.” َ ‫ َو‬dَ ‫ ر‬ َ ْ Kَ 'ْ Fِ Kَ 4َ Kَ ّ ‫ ُ! ا َر‬Oَ​َ ,ْ 3ُ َ ?ُْ dَ‫ ُ > ا ا‬8َ ِ َ? ْ َ‫ ا‬T 19. Fakat onlar, aralarında zulüm ve haksızlığı yaygınlaştırarak, tavır ve davranışlarıyla âdeta, “Ey Rabb’imiz, yol güzergâhı üzerinde bulunan konaklarımız arasındaki mesafeyi uzat ve bize verdiğin nimetleri geri al, çünkü biz buna lâyık değiliz!” diyerek kendilerine yazık ettiler. Yahut “Ey Rabb’imiz, kısa mesafeli yolculuklar güvenli olsa da, fazla kazanç getirmiyor. Ticaret kervanlarının yol güzergâhı üzerinde bulunan konak yerlerinin


arasındaki mesafeyi uzat ki, çok yüksek fiyatlarla ticaret yapıp kısa yoldan zengin olalım.” dediler. َ ‫ د‬$ A ‫ ٍ )ق‬Rَ ّ َ ُ Mَ ّ Cُ ,ْ /ُ 4َ Dْ Rَ ّ َ ‫ َو‬6 َ َ‫ ا‬,ْ /ُ 4َ 8ْ 9َ Yَ َ Biz de onları paramparça edip Arabistan’ın dört bir yanına dağıttık ve bir zamanlar dillere destan olan Sebe ülkesini helâk ederek, unutulup gitmiş bir efsaneye dönüştürdük. ٰ َ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬$ ‫اِ ّ َن‬ ُ yَ ‫ ّ َ ٍر‬Wَ Mِّ . ُ !ِ ‫ ت‬ ﴾١٩﴿ ‫ ٍر‬. ٍ 6َ

Hiç kuşkusuz bunda, musibetler karşısında isyan etmeyip sabreden ve nimetler karşısında şımarmayıp şükreden kimseler için nice ibret dersleri vardır. َ "ُ 4َ ّ ُ 8$ Kْ ِ‫ ا‬,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ ‫ ّ َ' َق‬Wَ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬ 20. Doğrusu İblis, “Ey Rabb’im! İnsanları saptırmak için yeryüzünde ne kadar çirkinlik ve kötülük varsa, hepsini allayıp pullayıp onların gözünde süslü göstereceğim ve böylelikle, hepsini kandırıp yoldan çıkaracağım!” (15. Hicr: 39–40) derken, onlarla ilgili düşüncesinde haklıydı. َ 4$ ِ oْ ُ !‫ ْا‬:َ ِ O6 ً *َ$ َ ّ ِ‫ ُه ا‬9ُ َ Gَ ّ َ ﴾٢٠﴿ T Böylece bir grup mümin dışında, hepsi onun peşinden gittiler. َ 8ْ ُ :ْ ِ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ "ُ !َ ‫ َن‬Cَ َ ‫َو‬ ‫ ن‬ ٍ w 21. Oysa İblis’in onlar üzerinde hiçbir otoritesi ve yaptırım gücü yoktu. ٰ ْ Kِ :ُ ِ oْ 6ُ :ْ َ ,َ 8َ 9ْ 4َ !ِ َ ّ ِ‫ا‬ Vٍ )ّ yَ $ 3َ ْ4 ِ َ /ُ :ْ َ ّ ِ ‫ َ* ِة‬+ ِ Biz İblis’e sadece, onları kötülüğe çağırma yetkisi verdik. Böylece, âhirete inananlar ile ona kuşkuyla bakanları birbirlerinden ayırt etmek ve her birine hak etiği karşılığı vermek için onları imtihana tâbi tuttuk. tٌ -?$ A ﴾٢١﴿ َ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ Cُ L8ٰ Fَ Vَ Kُّ ‫َو َر‬ Hiç kuşkusuz Rabb’in, her şeyi koruyup gözetmektedir. &‫ا‬ ِH ّٰ ‫ون‬ ِ ‫ ُد‬:ْ ِ ,ْ Jُ ْ Fَ ‫ َز‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا ا‬Fُ ‫ ا ْد‬Mِ Dُ


22. Ey Müslüman! Bu tarihi örneği anlattıktan sonra, hâlâ Allah’a kulluktan yüz çeviren inkârcılara de ki: “Allah’tan başka kulluk edilmeye lâyık olduğunu iddia ettiğiniz varlıklara yalvarın bakalım, size bir fayda veya zarar verebilecekler mi? َ ْ ِ َ ‫ات َو‬ ُ 8ِ ْ 6َ َ ‫ا ْر ِض‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ َ ل َذ ّ َر ٍة ِ ا‬Oَ Pْ ِ ‫ َن‬. Hayır! Onlar göklerde ve yerde zerre kadar bir şeye bile sahip değildirler. َ :ْ ِ ,ْ 3ُ ْ4 ِ "ُ !َ َ ‫ ْ* ٍك َو‬yِ :ْ ِ َ 3﴾٢٢﴿ 0 ِ $ ,ْ 3ُ !َ َ ‫َو‬ ٍ 3$ Onların gökte ve yerde hiçbir ortaklıkları yoktur. Bu evrenin yaratılış ve yönetiminde hiçbir payları yoktur. Ve Allah onlar arasından kendisine bir yardımcı edinmiş de değildir. Bunun içindir ki: َ ّ ُ َ? ْ4Gَ َ ‫َو‬ "ُ) !َ ‫ اَ ِذ َن‬:ْ َ !ِ َ ّ ِ‫ْ َ' ُه > ا‬4Fِ Eُ Fَ َ?s!‫ا‬

23. Hesap Günü, Allah’ın huzurunda hiç kimse bir başkasını cezadan kurtarmak için aracılık edemeyecek, yani hiç kimseye kayırma, arka çıkma, arabuluculuk ve şefaat fayda vermeyecektir. Ancak O’nun izin verdiği kimseler, yine O’nun izin verdiği kimselere şefaat edebileceklerdir. ُ Kُّ ‫ َ ل َر‬Dَ S ,) ْ . ‫ ُ! ا َ َذا‬Dَ ,ْ 3ِ Kِ 8ُ Dُ :ْ Fَ ‫ َع‬Rِّ ُ ‫ اِ َذا‬L>Jّٰ A َ Yeniden dirilişin ilk şoku atlatılıp da, nihayet insanların korkuları yatışınca, şefaat bekleyenler, kendilerini kurtaracaklarını umdukları seçkin kullara ve meleklere, “Rabb’iniz şefaat konusunda size ne söyledi? Acaba kurtulabilecek miyiz?” diye soracaklar. َ !‫ ُّ ْا‬8ِ 9َ !‫ َ ْا‬/ُ ‫ َو‬cHَ ّ (َ !‫ ُ! ا ْا‬Dَ ﴾٢٣﴿ ُ 0 $ .

Onlar da, “Rabb’imiz gerçeği söyledi: Sadece hak edenler, hak ve adalet ölçülerine göre şefaatten faydalanacak. Hiç kuşkusuz, O yüceler yücesidir, azamet sahibidir!” diyecekler. َ ْ ‫ات َو‬ ُ Dُ ‫ ْ* ُز‬6َ :ْ َ Mْ Dُ ‫ض‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬:َ ِ ,ْ . ) ِ ‫ا ْر‬ 24. İnkârcılara de ki: “Söyleyin bakalım, gökten yağdırdığı ve yerden çıkardığı nimetlerle size bunca rızıklar sunan kimdir?” > dَ ّ ِ‫ َوا‬S ٰ َ َ َ َ ُ َ ﴾٢٤﴿ T ‫ل‬ l ‫و‬ ‫ا‬ ‫ى‬ ' / L 8 9 ! , C 6 ‫ا‬ ‫و‬ ‫ا‬ &‫ا‬ ً َ ْ ْ ْ ِ ٍ $ ّ ُ ُ ّٰ Mِ Dُ َ $ ُ ٍ


Onların da itiraz edemeyeceği cevabı kendin vererek de ki: “Elbette Allah’tır! Bu yüzden biz, her şeyi yaratan, yöneten ve besleyen bir tek Allah’a kulluk eder ve yalnızca O’nun hükmüne boyun eğeriz. Siz ise, yaratamayan, rızık veremeyen başka ilâhlar ediniyorsunuz. Bu durumda, her ikimizin de doğru yolda olması mümkün değildir. Bu durumda ya biz müminler, ya da siz inkârcılar; ikimizden biri doğru yolda, diğeriyse apaçık bir sapıklık içindedir. Aklınızı kullanın ve kimlerin doğru, kimlerin yanlış yolda olduğuna kendiniz karar verin.” ﴾٢٥﴿ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ َ ّ Fَ Mُ َ ْ dُ َ ‫ َو‬4َ ْ *َ `ْ َ‫ ّ َ > ا‬Fَ ‫ َن‬8ُ َ ْ Gُ َ Mْ Dُ 25. Yine onlara de ki: “Eğer biz yanlış yoldaysak, bundan dolayı bize eziyet etmenize gerek yok. Çünkü siz bizim günahlarımızdan sorumlu değilsiniz. Ama eğer siz yanlış yoldaysanız, bunun cezasını çekecek olan sizsiniz. Çünkü biz de sizin yaptıklarınızdan sorumlu değiliz. O hâlde, hangi yolu seçeceğinize karar verirken çok iyi düşünün.” c)ّ ِ (َ ! ْ Kِ 4َ 4َ -ْ Kَ {ُ Jَ ?ْ 6َ ,َ ّ }ُ 4َ Kُّ ‫ َر‬4َ 4َ -ْ Kَ ُ َ Yْ 6َ Mْ Dُ 26. Yine onlara de ki: “Rabb’imiz Diriliş Günü hepimizi bir araya toplayacak ve aramızda en âdil hükmü verecektir. ﴾٢٦﴿ ,ُ -8$ 9َ !‫ ح ْا‬ ُ Jَ ّ َ?!‫ َ ْا‬/ُ ‫َو‬

Hiç kuşkusuz O, mutlak adaletle hüküm verendir, her şeyi bilendir.” ‫> َء‬Cَ *َ yُ "$ Kِ ,ْ Jُ Oْ (َ !ْ َ‫ ا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ َ ا‬dِ ‫ اَ ُرو‬Mْ Dُ

27. De ki: “O’na itaat ve ibadette ortak koştuğunuz putları, azizleri, efendileri, önderleri ve diğer varlıkları gösterin bana; bakalım bunlar gerçekten kulluk edilmeye lâyık kimseler mi? َ ﴾٢٧﴿ ,ُ -.$ (َ !‫ ْا‬Rُ 6R$ 9َ !‫ا& ْا‬ ُ ّٰ َ /ُ Mْ Kَ l ) ّ Cَ Hayır; Allah’ın asla eşi ve ortağı yoktur! O sonsuz hikmet ve kudret sahibidir!” İşte bu hikmetin bir tecellisi olarak: َ ّ !ِ Eً َ ّ >Cَ َ ّ ِ‫ َك ا‬4َ 8ْ َ ‫َو َ > اَ ْر‬ ‫ ً*ا‬6%$ dَ ‫ًا َو‬0s$ Kَ ‫ س‬ ِ 48 28. Ey Muhammed! Biz seni sadece belli bir çağa ve belli bir topluma seslenen bir Peygamber olarak değil, kıyamete kadar


gelecek bütün insanlığı rahmetimizle müjdelemen ve azabımızla uyarman için gönderdik. َ ّ َ َ Cْ َ‫ ا‬:َ ّ . ﴾٢٨﴿ ‫ ُ َن‬8َ 9ْ 6َ َ ‫ س‬ ِ !ٰ ‫َو‬ ِ 4!‫ا‬ Ne var ki, insanların çoğu bunu bilmezler. َ D$ ‫ ِد‬Wَ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫ ُ' اِ ْن‬Fْ َ !‫ا ْا‬%َ ٰ/ L ٰJ َ ‫ ُ! َن‬Oُ 6َ ‫َو‬ ﴾٢٩﴿ T 29. Bu yüzden soruyorlar: “Eğer dedikleriniz doğru ise, söyleyin bakalım, bu yeniden dirilme ve yargılanma vaadi ne zaman gerçekleşecek?” ُ !َ Mْ Dُ ﴾٣٠﴿ ‫ن‬tَ ُ 'ِ Oْ Jَ ْ Gَ َ ‫ َو‬Eً Fَ َ "ُ ْ4Fَ ‫ ُ*و َن‬+ َ $ ,ْ . ِ ْ Jَ ْ Gَ َ ‫ ْ ٍم‬6َ ‫ ُد‬930. Onlara de ki: “Bunun vaktini bilemem, fakat şundan emin olun ki, Allah’ın değişmez yasalarına göre, sizin için bir gün tayin edilmiştir ve bu gün gelinceye kadar imtihan sürecektir. O gün gelip çatınca da onu ne bir an geciktirebilir, ne de öne alabilirsiniz.” َ ْ Kَ ‫ي‬%$ !َ ّ Kِ َ ‫ ْ* ٰا ِن َو‬Oُ !‫ا ْا‬%َ 3ٰ Kِ :َ ِ oْ dُ :ْ !َ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ َ ل ا‬Dَ ‫َو‬ ")ِ 6َْ '6َ T 31. Hakikati inkâr edenler “Biz ne bu Kur’an’a inanırız, ne de ondan önceki kitaplara!” diyorlar. َ ّ !‫ ٰ*>ى اِ ِذ ا‬Gَ ْ !َ ‫َو‬ ‫ل‬Hَ ْ Oَ !‫ ْا‬ ُ 9ْ Kَ ُ ` ٍ 9ْ Kَ L!ٰ ِ‫ ا‬,ْ 3ُ m ِ *ْ 6َ ,H ْ 3ِ Kِّ ‫ْ َ' َر‬4Fِ ‫ ُ َن‬Dُ ْ َ ‫ ِ! ُ َن‬

Bu zalimleri, Rab’lerinin huzurunda tutuklanmış bir hâlde, suçu birbirlerinin üzerine atarlarken bir görseydin. ُ !َ ,ْ Jُ dْ َ‫ُوا َ! ْ َ > ا‬Uَ .ْ Jَ ‫ا‬ ُ Oُ 6َ َ 4$ ِ oْ ُ 4َ ّ . ﴾٣١﴿ T ْ :َ 6%$ 8َ ّ !ِ ‫ ُ? ا‬9ِ ْmJُ ‫ا‬ ْ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ل ا‬ Yeryüzünde güçsüz bırakılan ve azgın yöneticiler tarafından yönlendirilen kalabalıklar, vaktiyle körü körüne itaat ettikleri o büyüklük taslayan liderlere, efendilere, patronlara seslenerek, “Siz olmasaydınız, biz kesinlikle Allah’a ve gönderdiği kitaba iman ederdik!” diyecekler. ‫ ُ?> ا‬9ِ ْmJُ ‫ا‬ ْ :َ 6%$ 8َ ّ !ِ ‫ُوا‬Uَ .ْ Jَ ‫ا‬ ْ :َ 6%$ !َ ّ ‫ َ ل ا‬Dَ 32. Büyüklük taslayanlar ise, güçsüz bırakılanlara şöyle cevap verecekler: > َ ‫ َ' اِ ْذ‬9ْ Kَ ‫ ٰ'ى‬3ُ !‫ ْا‬:ِ Fَ ,ْ Cُ dَ ‫ َ' ْد‬Wَ :ُ (ْ dَ َ‫ا‬ َ $ *ِ Yْ ُ ,ْ Jُ ْ4Cُ Mْ Kَ ,ْ Cُ ‫` َء‬ ﴾٣٢﴿ T


“Size doğru yolu gösteren Kur’an geldikten sonra, siz ona iman edecektiniz de, biz mi sizi ondan zorla alıkoyduk? Hayır, siz zaten günah işleyen kimselerdiniz!” َ ّ ‫ ُ* ا‬.ْ َ Mْ Kَ ‫ُوا‬Uَ .ْ Jَ ‫ا‬ َ ّ !ِ ‫ ُ? ا‬9ِ ْmJُ ‫ا‬ َ ّ ‫ َ ل ا‬Dَ ‫*** َو‬ َ & 3 4!‫ا‬ ‫و‬ M ! : 6 % 8 : 6 % ! ِ ّٰ Kِ *َ ?ُ .ْ dَ ‫> اَ ْن‬4َ dَ ‫ ْ ُ ُ*و‬Gَ ‫ ر اِ ْذ‬ ّ ْ ْ ْ $ $ َ َ َ َ ِ ِ

‫'َا ًد )ا‬dْ َ‫ َ! ُ" > ا‬Mَ 9َ Yْ dَ ‫َو‬ 33. Buna karşılık güçsüz bırakılanlar, büyüklük taslayanlara, “Ne münasebet!” diye itiraz edecekler, “Bizi yoldan çıkarmak için gece gündüz plânlar kuran, haince tuzaklar peşinde koşan ve her türlü basın yayın araçlarını kullanarak İslâm aleyhinde yanıltıcı propagandalarla bizi aldatanlar sizler değil miydiniz? Ne çabuk unuttunuz, hani bize Allah’ın ayetlerini inkâr etmemizi ve birtakım önderlerin, kurumların, ideolojilerin egemenliğini kabul ederek O’na ortak koşmamızı emrediyordunuz.” َ ّ ‫ ق ا‬ َ َ ْ 4َ 8ْ 9َ ` َ ّ ‫َواَ َ ُّ*وا‬ َ? َ َ ّ ِ‫ ْو َن ا‬Rَ Yْ 6ُ Mْ /َ ‫وا‬ * C : 6 % ! $ َ َ ‫اب َو‬ َ) %َ 9َ !‫ َ! ّ َ َراَ ُوا ْا‬Eَ َ ‫'َا‬4!‫ا‬ ُ ِ 4َ Fْ َ‫ > ا‬$ ‫ َل‬lَ zْ ‫ا‬ ) ﴾٣٣﴿ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ

Böylece, her iki taraf da cezayı hak ettiklerini anlayacaklar. Derken zalimler, kendilerini bekleyen azabı görünce, pişmanlık acısı bir kor gibi yüreklerini yakıp kavuracak. Biz de, o inkârcıların boyunlarına çelikten prangalar geçirip hepsini aşağılık bir hâlde cehenneme süreceğiz! İşte bu feci akıbeti, bizzat kendileri hazırladılar. Öyle ya, onlar yaptıklarından başka bir şeyin cezasını mı çekiyorlar? ﴾٣٤﴿ ‫ ِ ُ*و َن‬Cَ "$ Kِ ,ْ Jُ 8ْ ِ ‫ َ > اُ ْر‬Kِ dَ ّ ِ‫ ا‬S >/َ ُ َ kْ ُ ‫ َ ل‬Dَ َ ّ ِ‫* ا‬6 ٍ %$ dَ :ْ ِ Eٍ 6َ *ْ Dَ $ 4َ 8ْ َ ‫َو َ > اَ ْر‬ 34. Zaten Biz ne zaman bir memlekete uyarıcı bir Peygamber veya Peygamberin mesajını taşıyan bir davetçi gönderdiysek, o ülkenin zenginliklerini ellerinde bulunduran, lüks ve refah içinde yüzen ve her türlü ahlâksızlık ve sefahate dalmış olan kesimi, halkın alın terini sömürerek kurdukları kölelik sisteminin yıkılacağı ve böylece alışageldikleri lüks ve refah dolu yaşantının sona ereceği endişesiyle, İslâm davetçilerine, “Şunu peşinen söyleyelim, biz sizin getirdiğiniz mesajı inkâr ediyoruz!” demişlerdir.


َ K$ %َ ّ 9َ ُ Kِ :ُ (ْ dَ َ ‫ َو‬S ً َ ْ َ‫ َ ُ ا‬Cْ َ‫ ا‬:ُ (ْ dَ ‫ ُ! ا‬Dَ ‫َو‬ ﴾٣٥﴿ T ‫ا َواَ ْو َ ًدا‬

35. İşte, çağdaş kâfirler de, “Biz ekonomik ve sosyal açıdan sizden daha ileri, servet ve nüfus bakımından sizden daha öndeyiz. Bu da bizim doğru yolda olduğumuzun kanıtıdır. Madem dünyada bu kadar nimete nail olduk, öyleyse âhirette de azaba uğratılacak değiliz.” diyorlar. > َ 6َ :ْ َ !ِ ‫ ا! ِّ*زْ َق‬q َ ّ َ َ Cْ َ‫ ا‬:َ ّ . ُ ُ ْ 6َ Kّ $ ‫ اِ ّ َن َر‬Mْ Dُ ﴾٣٦﴿ ‫ن‬tَ ُ 8َ 9ْ 6َ َ ‫ س‬ ِ !ٰ ‫ ِ' ُر َو‬Oْ 6َ ‫ ُء َو‬s ِ 4!‫ا‬ 36. Onlara de ki: “Bakın, belli bir hikmete uygun olarak dilediğine sınırsız nimetler bahşeden ve dilediğinin rızkını yeterince veren ancak Rabb’imdir. Dolayısıyla, Allah’ın sizi imtihan etmek üzere sahip kıldığı nimet ve yeteneklerden dolayı kibirlenmeye, hele bunları doğru yolda olmanın ölçüsü olarak görmeye hakkınız yoktur. Fakat insanların çoğu, gerçek üstünlük ölçüsünün ancak ahlâk, dürüstlük ve erdemlilik olduğunu bilmezler. ُ Kُ *ِّ Oَ Gُ J$ !َ ّ Kِ ,ْ Cُ ‫ َو َ > اَ ْو َ ُد‬,ْ . ُ !ُ ‫َو َ > اَ ْ َ ا‬ ,ْ 3ُ !َ Vَ ]ِ > !ٰ ^‫ ِ! ً( َ ُو‬Wَ Mَ ِ Fَ ‫ َو‬:َ َ ‫ ٰا‬:ْ َ َ ّ ِ‫ ا‬L>?ٰ !ْ ‫ ُز‬dَ 'َ ْ4Fِ ,ْ . ﴾٣٧﴿ ‫ َن‬4ُ ِ ‫َ ت ٰا‬ ّ ِ ‫>ا ُء‬Rَ ` ِ *ُ @ُ !‫ ِ ْا‬,ْ /ُ ‫ ا َو‬8ُ ِ Fَ َ Kِ rِ 9ْ m!‫ا‬ َ

37. Ne mallarınız, ne de çocuklarınız size katımızda yakınlık kazandırmaz; ancak iman edip salih amel işleyenler böyle değildir. Onlara, yaptıklarının karşılığı olarak kat kat mükâfat vardır. Ve onlar, köşklerde güven içindedirler. Ey insanlar! Malınız mülkünüz, gücünüz saltanatınız, makam ve şöhretiniz, bizim katımızda size asla üstünlük ve ayrıcalık kazandırmaz. Bu üstünlüğe, ancak ayetlerime iman eden ve bu imana yaraşır güzel ve yararlı davranış gösteren kimseler lâyıktırlar. Onlara, yaptıkları güzel işlerden dolayı hak ettiklerinden kat kat fazla mükâfat verilecektir. Ve onlar, cennetteki o muhteşem köşklerde, saraylarda, sonsuza dek huzur ve güven içinde yaşayacaklardır. > !ٰ ‫ اُو‬:6R` 9 4َ G 6‫ ْ َن > ٰا‬9 ْ 6 :6%!َ ّ ‫وا‬ ْ َ َ ﴾٣٨﴿ ‫ ُ*و َن‬m % 9 !‫ا‬ V ] َ (ْ ُ ‫اب‬ َ ِ ِ ^ َ $ِ َ ُ ِ َ $ َ َ َ $ َ ِ 38. Ayetlerimizi geçersiz kılmak için mücadele edenlere gelince, onlar da huzurumuza azap içinde getirileceklerdir.


Kur’an’ın hükmünü engellemek, geçersiz kılmak için mücadele edenlere gelince, onlar da Allah’ın huzuruna suçlular olarak getirilecek ve cehennemde şiddetli bir azaba mahkûm edileceklerdir. > َ 6َ :ْ َ !ِ ‫ ا! ِّ*زْ َق‬q ُ ُ ْ 6َ Kّ $ ‫ اِ ّ َن َر‬Mْ Dُ "ُ) !َ ‫ ِ' ُر‬Oْ 6َ ‫ه َو‬$ ‫ َ ِد‬Fِ :ْ ِ ‫ ُء‬s 39. De ki: “Şüphesiz Rabb’im, rızkı dilediğine yayar, dilediğine kısar.” O hâlde, servetinin eksileceğinden korkarak yoksullara yardım etmekten kaçınanlara de ki: “Doğrusu benim Rabb’im, dilediğine sınırsız nimetler bahşeder, dilediğine de ölçülü ve idareli verir. َ D$ ‫ ُ ا! ّ َ* ِاز‬0ْ + ﴾٣٩﴿ T َ َ /ُ ‫" َو‬Hُ ?ُ 8ِ ْ16ُ َ 3ُ َ ‫ ْ ٍء‬yَ :ْ ِ ,ْ Jُ Oْ َ?ْdَ‫َو َ > ا‬ “Her ne infak ederseniz, O size bunun karşılığını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” “Öyleyse, Allah yolunda malınızı cömertçe harcamaktan korkmayın. Unutmayın ki, bu uğurda her ne harcarsanız, O size bunun karşılığını hem dünyada, hem de ahirette kat kat fazlasıyla verecektir. Şüphesiz O, rızık ve nimet verenlerin en hayırlısıdır.” İnkâr edenlere gelince: َ ]ِ > 8ٰ َ 8ْ !ِ ‫ ل‬ ُ Oُ 6َ ,َ ّ }ُ 9﴾٤٠﴿ ‫ ُ ُ'و َن‬9ْ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ ,ْ Cُ 6َ ّ ِ‫^ َ > ِء ا‬oُ > ٰ/َ‫ ا‬Eِ . ُ (ْ 6َ ‫ ْ َم‬6َ ‫َو‬ َ ,ْ /ُ *ُ s ً $ ` 40. O gün Allah onların hepsini toplayacak ve meleklere, “Size tapanlar bunlar mıydı?” diye soracak. Mahşer günü Allah bütün inkârcıları huzurunda toplayıp hesaba çekecek. Sonra meleklere soracak: “Yalnızca bir tek Allah’a kulluk etmeleri kendilerine emredildiği halde, size tapanlar bunlar mı? Bunu onlara siz mi emrettiniz?” diye soracak. ﴾٤١﴿ ‫ َن‬4ُ ِ oْ ُ ,ْ 3ِ Kِ ,ْ /ُ ُ َ Cْ َ‫ ا‬:Hَ ّ Yِ !‫ ُ ُ'و َن ْا‬9ْ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ Mْ Kَ ,H ْ 3ِ dِ ‫ ُدو‬:ْ ِ 4َ -ُّ !ِ ‫ْ~ َو‬ َ dَ‫ ا‬Vَ dَ (َ ْ ُ ‫ ُ! ا‬Dَ 41. Melekler, “Seni tenzih ve tesbih ederiz! Sensiz bizim mevlâmız, onlar değil! Aslında onlar cinlere tapıyor ve pek çokları onlara iman ediyorlardı.” Melekler, “Hâşâ, ne haddimize!” diyecekler, “Sen sınırsız kudretinle her türlü noksanlıktan berisin, yüceler yücesisin! Biz yalnızca sana iman eder, ancak seni kendimize dost ve yardımcı biliriz. Aslında onlar bize değil, farkında olmadan cinlere


tapıyorlardı. Pek çokları da, Rab ve İlâh olarak o cinlere iman ediyorlardı.” ْ َ :َ 6%$ 8َ ّ !ِ ‫ ل‬ َ ّ ‫اب‬ ُ Oُ dَ ‫ * )ا َو‬ ُ m J$ !َ ّ ‫ ر ا‬ َ َ ‫ َو‬9ً ?ْ dَ ُ 9ْ Kَ Vُ 8ِ ْ 6َ َ ‫ ْ َم‬-َ ! َ َ %َ Fَ ‫ ا‬Dُ ‫ ُ ا ُذو‬8َ ٍ 9ْ َ !ِ ,ْ . ِ 4!‫ا‬ َ Gُ 3َ Kِ ,ْ Jُ ْ4Cُ ﴾٤٢﴿ ‫ َن‬Kُ %ِّ .

42. Fakat bugün, hiçbiriniz bir başkasına fayda veya zarar veremeyecek. Ey insanlar ve cinler! Hesap günü, hiç kimse kimseye herhangi bir fayda veya zarar veremeyecek. Her nefis, ancak kendi yapıp ettiklerinin cezasını veya mükâfatını görecek. Ve zalimlere, “Hayattayken yalanlayıp durduğunuz o ateşin azabını tadın!” diyeceğiz. Hakikati inkâr ederek veya insanlara haksızlık ederek zulmeden kimselere, “Vaktiyle inkâr ettiğiniz cehennemin o korkunç azabını şimdi tadın bakalım!” diyeceğiz. Hal böyleyken: ,H ْ Cُ ^ ُ >Kَ ‫ ُ ُ' ٰا‬9ْ 6َ ‫ َن‬Cَ َ ّ Fَ ,ْ Cُ 'َ ّ Xُ 6َ ‫ ُ' اَ ْن‬6*$ 6ُ Mٌ ` ٍ 4َ -ِّ Kَ 4َ Gُ 6َ ‫ ٰا‬,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ L8ٰ ْJGُ ‫َواِ َذا‬ ُ ‫>ا اِ ّ َ َر‬%َ ٰ/ َ ‫ ُ! ا‬Dَ ‫ ت‬ 43. Onlara ayetlerimiz apaçık bir halde okunduğu zaman, “Bu ancak, atalarınızın kulluk ettiği şeylerden sizi çevirmek isteyen bir adamdır.” derler. Onlara ayetlerimiz açık ve net olarak okunduğu zaman, inkârcılar halka seslenerek derler ki: “Muhammed’in güzel sözlerine aldanmayın! Aslında bu adamın tek amacı, atalarınızın inandığı dinden ve onların kulluk ettiği ilahlardan sizi vazgeçirmektir.” derler. > > َ َ ْ ّ ّ َ َ َ َ ٌ ْ > َ َ ٌ $ ُ *ٌ (ْ ِ ِ‫ا ا‬% ٰ/ ‫ اِن‬,Sْ/ُ ‫` َء‬ ﴾٤٣﴿ T َ ّ ! cّ ِ (َ 8!ِ ‫?َ ُ*وا‬C :َ 6%$ !‫ ل ا‬Dَ ‫ )ًى َو‬k?ْ ُ V ْ ِ‫>ا اِ ّ َ ا‬%َ ٰ/ َ ‫ ُ! ا‬Dَ ‫َو‬

Bir de, “Bu Kur’an, uydurulmuş bir safsatadan başka bir şey değildir.” dediler. Fakat kâfirler, hakikat kendilerine ulaşınca, “Bu, olsa olsa apaçık bir sihirdir.” dediler. İnkârcılar daha önceki sözleriyle halkı kandıramayacaklarını anlayınca, “Bu Kur’an, insan tarafından uydurulmuş bir sözdür.” dediler. Fakat hakikat kendilerine ulaşıp da Kur’an gönülleri fethetmeye başlayınca, kâfirler onun kitlelerce benimsenmesini engellemek için, “Bu büyüleyici sözler, apaçık bir sihirden başka bir şey olamaz. Çünkü okuma yazma bilmeyen ve hiç bir dinî, hukuki ve felsefi eğitim almamış bir insanın, en büyük ilim


adamlarını, şairleri, edebiyat ustalarını acze düşüren böylesine harikulâde sözler söylemesi aklen mümkün değildir.” derler. Böylece, Kur’an’ın insanüstü bir kaynaktan geldiğini itiraf ederek hidayetin tam eşiğine kadar gelirler. Fakat kibir ve inatçılıkları, onları imana ulaşmaktan alıkoyar. Peki, bu zalimler hangi delile dayanarak Kur’an’ı reddediyorlar? ﴾٤٤﴿ *6 ٍ Jُ Cُ :ْ ِ ,ْ /ُ 4َ -ْ Gَ ‫َو َ > ٰا‬ ٍ) %$ dَ :ْ ِ Vَ 8َ ْ Dَ ,ْ 3ِ -ْ !َ ِ‫> ا‬4َ 8ْ َ ‫ َو َ > اَ ْر‬3َ dَ ُ ‫ ْ' ُر‬6َ I 44. Oysa biz onlara, okuyacakları bir kitap vermemiştik. Onlara senden önce bir uyarıcı da göndermemiştik. Allah onlara yakın tarihlerinde, Hz. İsa’dan beri peygamber ve kitap göndermemişti. Dolayısıyla, müşriklerin inkârları herhangi bir semavi kitaba dayanmıyordu. Bütün iddiaları, heva ve heveslerinden kaynaklanıyordu. Şayet daha önceki ataları olan peygamberlere gitselerdi, elbette reddettikleri bu kitabın aynısının onlara gönderildiğini göreceklerdi. Hal böyleyken şimdi onlar Kur’an’ı reddedip küfre ve şirke sarılırlarken, bu küfürlerini, bu şirklerini hangi kitaba, hangi elçiye dayandırıyorlar? Daha önce kendilerine başka bir kutsal Kitap gelmiş değildir ki, bu sayede Kitaplar arasında karşılaştırma yaparak şimdi önlerine gelen kitabın vahiy kaynaklı olmadığını, yüce Allah tarafından gönderilmediğini söyleyebilsinler. “Biz onlara, Allah’a eş ve ortak koşmalarının doğru bir davranış olduğunu söyleyen bir delil mi gönderdik ki, ısrarla ve inatla bu günahta diretiyorlar? (30-Rum: 35)” َّ . َ ّ ‫ َب ا‬%َ ّ Cَ ‫َو‬ ٰ َ َ َ َ > َ َ َ َ ﴾٤٥﴿ t 0 . d ‫ن‬ C r . 8 ‫ر‬ ‫ ا‬ K % , / 4 G ‫ا‬ ‫ر‬ s 9 ‫ ا‬ @ 8 K ‫و‬ , 3 8 D : : 6 % ! ُ َ َ َ َ َ ْ ْ ْ ْ ْ ْ ْ $ $ $ ُ َ َ َ َ َ َ ِ ِ ِ ُ ُ ُ S ِ ِ

45. Kendilerinden önceler de yalanlamışlardı. Bunlar, onlara verdiğimizin onda birine bile ulaşmış değiller. Buna rağmen elçilerimi yalanladılar. Fakat beni inkâr etmek nasılmış, görecekler! Mekke müşriklerinden önce yaşamış olan toplumlar da hakikati inkâr etmiş ve sonunda cezalarını çekmişlerdi. Bugünkü müşrikleri de aynı akıbet bekliyor. Sakın servetlerine, güçlerine güvenmesinler. Onlar, geçmişte yaşayan bu insanlara verdiğimiz bilgi, güç, servet ve medeniyetin henüz onda birine bile ulaşmış


değiller. Buna rağmen Elçilerimi yalanladılar. Fakat vakti gelince, inkâr ve zulümlerinin cezasını görecekler. َُ ّ َ?Jَ Gَ ,َ ّ }ُ ‫ َو ُ َ*ادٰى‬L ٰ4Pْ َ & ُ ُ Fِ َ‫ َ > ا‬dَ ّ ِ‫ ا‬Mْ Dُ ‫وا‬ * . ِ ّٰ ِ ‫ ُ ا‬Oُ Gَ ‫ة اَ ْن‬Hٍ 'َ A‫ا‬ ِ َ Kِ ,ْ .

46. De ki: “Size bir tek öğüdüm var: Toplu hâlde ve tek başınıza Allah’ın huzurunda durun ve düşünün. İnkârcılara de ki: “Bakın, size bir tek öğüdüm var: İster toplu hâlde birkaç arkadaş kafa kafaya vererek, ister tek başınıza sessiz ve sakin bir ortamda Allah’ın huzurunda durun ve samimî olarak bir düşünün. Kişisel arzu ve çıkarlardan soyutlanmış, önyargılardan arınmış bir hâlde inancınızı yeniden gözden geçirdiğinizde, şu apaçık gerçeği göreceksiniz: ُ !َ *ٌ 6%$ dَ َ ّ ِ‫ َ ا‬/ُ ‫ اِ ْن‬Eٍ) 4َ ّ ` ُ ِ A َ ْ Kَ ,ْ . ﴾٤٦﴿ 'ٍ 6'$ yَ ‫اب‬ ِ Xَ Kِ َ ٍ %َ Fَ ‫' َْي‬6َ T ِ :ْ ِ ,ْ . Arkadaşınızda asla delilik yoktur. O ancak, şiddetli bir azap öncesinde sizin için bir uyarıcıdır. Çocukluğundan beri tertemiz ahlâkını yakından tanıdığınız arkadaşınız Muhammed, asla deli değildir. O ancak, zalimleri bekleyen şiddetli bir azaba karşı sizi uyarmakla görevlendirilmiş bir elçidir. ُ !َ َ 3ُ َ *ٍ `ْ َ‫ ا‬:ْ ِ ,ْ . ُ Jُ !ْ َ َ َ Mْ Dُ ﴾٤٧﴿ 'ٌ -3$ yَ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ Cُ L8ٰ Fَ َ /ُ ‫ َو‬H&‫ا‬ ِ ّٰ L8َ Fَ َ ّ ِ‫ اِ ْن اَ ْ` ِ* َي ا‬,) ْ .

47. De ki: “Eğer sizden her ne ücret istiyorsam, o sizin olsun. Benim mükâfatım, ancak Allah’a aittir ve O her şeye şahittir.” Ey Peygamber! O inkârcılara de ki: “Benim herhangi bir şahsi çıkar peşinde olmadığımı sizler gayet iyi bilirsiniz. Eğer bu davetime karşılık sizden en ufak bir mükâfat istemişsem, varsın o da sizin olsun. Benim mükâfatımı verecek olan, yalnızca Allah’tır ve unutmayın ki, O her şeye şahittir.” َ ْ ّ Fَ cH ّ ِ (َ ! ْ Kِ ‫ ُف‬%ِ Oْ 6َ Kّ $ ‫ اِ ّ َن َر‬Mْ Dُ ﴾٤٨﴿ ‫ ب‬ @ !‫ا‬ ‫م‬ l ُ ُ ُ ِ

48. De ki: “Gaybların âlimi olan Rabb’im, elbette hakikati ortaya koyacaktır!” Ey Muhammed! Yine onlara de ki: “Siz gerçekler karşısında ne kadar direnseniz de, evrenin tüm gizliliklerini bilen Rabb’im,


eninde sonunda nurunu tamamlayacak ve hakikati tüm açıklığıyla ortaya koyacaktır!” > َ Mْ Dُ ﴾٤٩﴿ 'ُ -9$ 6ُ َ ‫ َو‬Mُ ِ َ !‫ ْ ِ' ُ ْا‬6ُ َ ‫ َو‬cُّ (َ !‫` َء ْا‬ 49. De ki: “Hak geldi. Batıl artık ne yeni bir şey ortaya koyabilir, ne de geri gelebilir. Şu hâlde, Kur’an’ın birey ve toplum üzerinde meydana getireceği büyük değişimi müjdeleyerek de ki: “İşte nihayet, mutlak ve değişmez gerçeklik ve doğruluk olan hak geldi ve yalan, kötülük, inkârcılık temeline dayanan batılın yok oluş süreci başladı. Bundan böyle Müslümanlar Kur’an’a bağlı kaldıkları sürece, artık batıl ne yeni bir şey ortaya koyabilir, ne de eski saltanatını geri getirebilir. ) Kّ $ ‫ اِ َ! ّ َ َر‬A > $ 6ُ َ ِ َ ~ َ ‫ اِ ْن‬Mْ Dُ ُ 6َْ 'Jَ ْ/‫ َواِ ِن ا‬H $ ?ْ dَ L8ٰ Fَ Mُّ ُ 8ْ 8َ ِ َ‫ َ > ا‬dَ ّ ِ َ ~

50. De ki: “Şayet ben sapmışsam, kendi aleyhime sapmışımdır. Eğer doğru yoldaysam, bu Rabb’imin bana vahyi sayesindedir.” Onlara de ki: “Eğer ben sizin iddia ettiğiniz gibi doğru yoldan sapmışsam, bunun vebali ancak bana aittir ve siz bundan sorumlu değilsiniz. Fakat eğer doğru yoldaysam —ki hamdolsun öyleyim— bu da Rabb’imin bana vahyettiği Kur’an sayesindedir. Siz bilmeseniz de, Rabb’im doğru yolda olduğumu biliyor ya! ﴾٥٠﴿ I6 ٌ *$ Dَ ٌ - $ َ "ُ dَ ّ ِ‫ا‬ Hiç kuşkusuz O işitendir, yakındır. O her şeyi işitendir, insana şah damarından daha yakındır. َ َ :ْ ِ ‫وا‬%ُ + ﴾٥١﴿ I6 ٍ . ِ ُ‫ َْ َت َوا‬lَ​َ ‫ ا‬Fُ Rَِ ‫ ٰ*>ى اِ ْذ‬Gَ ْ !َ ‫َو‬ ٍ *$ Dَ ‫ ن‬ S

***51. Ey Muhammed! Onları Mahşer Günü korkudan tir tir titreyecekleri zaman çırpınırlarken bir görsen! Öyle ki, artık hiçbir kurtuluş çareleri kalmamıştır. Çünkü yakın bir yerden, can damarlarından kıskıvrak yakalanmışlardır. َ َ :ْ ِ ‫ ُو ُش‬4َ J!‫ا‬ َ ّ ,ُ 3ُ !َ Ldّٰ َ‫" َوا‬H $ Kِ 4َ ّ َ ‫ ُ!> ا ٰا‬Dَ ‫َو‬ ﴾٥٢﴿ 'Hٍ -9$ Kَ ‫ ن‬ ٍ . 52. İşte o zaman, “Biz şimdi ona inandık!” diye yalvaracaklar. Fakat bu kadar uzak bir mesafeden nasıl dünyaya ellerini uzatıp da imanı alabilecekler? İş işten geçtikten sonra iman etmenin ne yararı var?


َ َ :ْ ِ I ﴾٥٣﴿ 'ٍ -9$ Kَ ‫ ن‬ ٍ . ِ -ْ َ@! ْ Kِ ‫ ُ َن‬%ِ Oْ 6َ ‫ َو‬MHُ ْ Dَ :ْ ِ "$ Kِ ‫?َ ُ*وا‬Cَ 'ْ Dَ ‫َو‬ 53. Oysa daha önce fırsat varken onu inkâr etmişlerdi. O zaman da uzak bir yerden gayba taş atıyorlardı. Yani âhiret, kıyamet, cennet, cehennem hakkında cahilce atıp tutuyorlardı. َ A$ ‫َو‬ َ ْ Kَ ‫ َو‬,ْ 3ُ 4َ -ْ Kَ M﴾٥٤﴿ I6 ٍ *$ ُ Vٍ ّ yَ $ ‫ ا‬dُ Cَ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ ا‬Mُ) ْ Dَ :ْ ِ ,ْ 3ِ Fِ -َ yْ َ Kِ Mَ 9ِ ُ َ Cَ ‫ َن‬3ُ Jَ sْ 6َ َ T 54. Fakat bugün, tıpkı daha önceki yandaşlarına yapıldığı gibi, kendileri ile arzuları arasına bir set çekildi ve bütün istek ve özlemlerinden mahrum bırakıldılar. Çünkü onlar, Allah’ın adaleti konusunda kendi vicdanlarını dahi rahatsız eden karmakarışık bir şüphe içindeydiler.


‫َ ٍ* ﷌‬ ِ ‫﴾ ُ َر ُة‬٣٥﴿ 35. FÂTIR SURESİ Mekke döneminin ortalarında, Furkan suresinden sonra indirilmiştir. Mushaftaki sıralamada otuz beşinci, nüzul sıralamasına göre kırk üçüncü sıradadır. Adını, ilk ayetinde geçen ve “yoktan var eden, yaratıcı” anlamına gelen “Fâtır” kelimesinden almıştır. Aynı ayette geçen “Melaike” (melekler) adıyla da bilinir. Kırk beş ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: َ ْ ‫ات َو‬ َ ]ِ > 8ٰ َ !‫ ْا‬Mِ Fِ ` َ 8ٰ }ُ ‫ َو‬L ٰ4Pْ َ Eٍ (َ 4ِ `ْ َ‫!> ا‬$ ^‫ اُو‬lً ُ ‫ ُر‬Eِ . ‫ )َع‬Kَ ‫ َو ُر‬ ِ ّٰ ِ 'ُ ْ (َ !ْ َ‫ا‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫َ ِ* ا‬ َ ‫ا ْر ِض‬ ِ & 1. Her türlü hamd ve övgü, gökleri ve yeri yoktan var eden, her biri farklı güç, yetenek ve özelliklere sahip melekleri ikişer, üçer, dörder… kanatlı elçiler yapan ve tabiat kanunlarını sevk ve idare eden birer görevli olarak onları hizmetinize veren Allah’a aittir. > َ 6َ َ cِ 8ْ 1َ !‫ ُ' ِ ْا‬6R$ 6َ ‫ )ُء‬s Nitekim yüzlerce, binlerce kanatlı daha birçok melekler yaratmış, hatta bu meleklerden bile üstün nice kullar var etmiştir. O, dilediğini yaratılışta üstün kılar. ﴾١﴿ *ٌ 6'$ Dَ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ Cُ L8ٰ Fَ &‫ا‬ َ ّٰ ‫اِ ّ َن‬ Hiç kuşku yok ki, Allah’ın her şeye gücü yeter. Öyle ki: َ ّ !ِ &‫ا‬ H 3َ !َ Vَ ِ ْ ُ lَ​َ Eٍ َ Aْ ‫ َر‬:ْ ِ ‫ س‬ ُ ّٰ {ِ Jَ ?ْ 6َ َ ِ 48

2. Allah insanlara bir rahmet açsa, hiç kimse ve hiçbir güç onu engelleyemez. ‫ )ه‬$ 'ِ 9ْ Kَ :ْ ِ "ُ !َ Mَ ِ *ْ ُ lَ​َ VSْ ِ ْ 6ُ َ ‫َو‬ Rahmetini tutunca da, O’ndan başka hiç kimse onu serbest bırakamaz.


﴾٢﴿ ,ُ -.$ (َ !‫ ْا‬Rُ 6R$ 9َ !‫ َ ْا‬/ُ ‫َو‬ O azizdir, hakîmdir. Sonsuz kudret ve hikmet sahibidir. َ ّ 3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ُ -ْ 8َ Fَ &‫ا‬ ,) ْ . ِ ّٰ ~ َ َ 9ْ dِ ‫ ُ*وا‬Cُ ‫ س ا ْذ‬ ُ 4!‫ا‬ 3. Ey insanlar, Allah’ın üzerinizdeki nimetlerini düşünün: َ ْ ‫ ا! ّ َ َ > ِء َو‬:َ ِ ,ْ . ُ Dُ ‫ ْ* ُز‬6َ &‫ا‬ ‫ض‬ ِ ّٰ ُ 0ْ zَ cٍ !ِ + َ :ْ ِ Mْ /َ ) ِ ‫ا ْر‬ Allah’tan başka, sizi gökten yağdırdığı ve yerden çıkardığı sayısız nimetlerle rızıklandıracak bir yaratıcı var mı? َ /ُ َ ّ ِ‫َ > اِ ٰ! َ" ا‬ Hayır, O’ndan başka ilâh yok. ُ َ oْ Gُ Ldّٰ َ َ ﴾٣﴿ ‫ َن‬.

Öyleyse, nasıl oluyor da inkârcıların yalanlarına aldanıp Allah yolundan yüz çeviriyorsunuz! َ 6ُ ‫َواِ ْن‬ Vَ) 8ِ ْ Dَ :ْ ِ Mٌ ُ ‫ ْ~ ُر‬Kَ %ِّ Cُ 'ْ Oَ​َ ‫ َك‬Kُ %ِّ . 4. Ey Peygamber! Eğer Kur’an’a çağırdığın kimseler seni yalanlıyorlarsa, bundan dolayı üzülme, ümitsizliğe kapılma. Unutma ki, senden önce de nice Peygamberler ve davetçiler yalanlanmıştı. ُ ْ ُ ` ﴾٤﴿ ‫ا ُ ُر‬ ِ ّٰ L!َ ِ‫َوا‬ َ *ْ Gُ &‫ا‬ Fakat sonunda, kazanan hep onlar olmuştu. Unutma, her işin sonucu Allah’a varır. ُّ ‫ ُة‬-ٰ (َ !‫ ْا‬,ُ . َ ّ 3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ُ dَ ّ *َ ّ @ُ Gَ lَ​َ cٌّ A ِ ّٰ 'َ Fْ ‫ س اِ ّ َن َو‬ َ &‫ا‬ ُ 4!‫ا‬ -َ dْ '!‫ا‬

5. Ey insanlar! Allah’ın yeniden dirilme vaadi gerçektir. Öyleyse, sakın şu dünya hayatının sahte cazibesi sizi aldatıp Allah’a kulluktan alıkoymasın. ُ dَ ّ *َ ّ @ُ 6َ َ ‫َو‬ ﴾٥﴿ ‫ & ْا!@َ ُ*و ُر‬ ِ ّٰ Kِ ,ْ . Hele o aldatıcı şeytan ve dostları, Allah’ın ayetlerini çarpıtarak veya “Allah nasıl olsa bağışlayıcıdır, her türlü günahı işleyip tövbe etmeden ölsen bile seni mutlaka affeder.” diyerek sizi Allah ile aldatmasın! َ -ْ s!‫ا‬ َ ّ ‫اِ ّ َن‬ ُ !َ ‫ َن‬w ‫ ُ' و )ا‬Fَ ‫و ُه‬%ُ 1ِ Gَ ّ َ ‫ ُ' ٌّو‬Fَ ,ْ .


6. Çünkü şeytan, sizin helak olmanız için elinden geleni yapmaya and içmiş amansız ve acımasız bir düşmandır, öyleyse siz de onu düşmanınız bilin. ُ -َ !ِ "ُ Kَ Rْ A ﴾٦﴿ ) 0 ِ ‫ ا‬Fُ 'ْ 6َ َ dَ ّ ِ‫ا‬ ِ (َ Wْ َ‫ ا‬:ْ ِ ‫ ا‬dُ . ِ 9$ َ ّ !‫ ب ا‬

Doğrusu o, kendi zihniyetini benimseyen taraftarlarını ancak cehennemlik olmaya yol açan kötülük ve çirkinliklere çağırır. Unutmayın ki: َ ّ َ‫ا‬ َ َ َ َ? 'ٌ) 6'$ yَ ‫اب‬ % F , 3 ! ‫وا‬ * C : 6 % ! ْ $ َ َ ٌ ُ ُ 7. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler için, Kıyamet Günü çetin bir azap vardır. َ ّ ‫ ا‬8ُ ِ Fَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬ ﴾٧﴿ tٌ 0 $ Cَ *ٌ `ْ َ‫ َ ْ@ ِ? َ* ٌة َوا‬,ْ 3ُ !َ ‫ ت‬ ِ (َ !ِ X!‫ا‬ İman edip güzel işler yapanlara gelince, onlara da Allah tarafından bir bağışlanma ve büyük bir ödül vardır. > ُ "ُ !َ :َ 6ِّ ‫ ُز‬:ْ َ​َ َ‫ا‬ ) 4ً َ A َ ‫" َ َ* ٰا ُه‬$ 8ِ َ Fَ ‫ ُء‬

8. İşlediği kötülükler kendisine cazip gösterilen ve zamanla bunları güzel görmeye başlayan kişi, dürüst ve erdemli bir hayatı tercih eden kimseyle hiç bir tutulabilir mi? > َ 6َ :ْ َ ‫'ي‬$ 3ْ 6َ ‫ ُء َو‬s > َ 6َ :ْ َ Mُّ mِ 6ُ &‫ا‬ ‫ ُء‬s َ ّٰ ‫َ ِ ّ َن‬ İşte böylece Allah, zulüm ve haksızlığı tercih ederek sapıklıkta kalmak isteyeni saptırır, samimî bir kalple doğruya, gerçeğe ulaşmak isteyeni de doğru yola iletir. ‫ات‬ ٍ) *َ َ A َ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ Vَ ُ ?ْ dَ Iْ /َ %ْ Gَ lَ​َ

O hâlde, ey Müslüman, onlara üzülerek kendini yıpratma. Vicdan ve sağduyuları tamamen körelmiş bu insanları doğru yola getireceğim diye kendini yiyip bitirme. ﴾٨﴿ ‫ َن‬9ُ 4َ Xْ 6َ َ Kِ ,ٌ -8$ Fَ &‫ا‬ َ ّٰ ‫اِ ّ َن‬ Şüphesiz Allah, onların yaptıkları her şeyi bilmektedir. Ve Hesap Günü elbette cezalarını verecektir. Eğer yeniden diriliş konusunda şüpheleri varsa, şunu iyi dinlesinler: ‫ ح‬ ُ ّٰ ‫َو‬ َ 6َ *ِّ !‫ ا‬Mَ َ ‫>ي اَ ْر‬%$ !َ ّ ‫ا& ا‬ 9. Allah, rahmetinin müjdecisi olan rüzgârları gönderir,


Kً (َ َ ُ 0P$ Jُ َ Ve bu rüzgârlar, yağmur yüklü bulutları okyanus, deniz ve göllerden kaldırıp karalara doğru taşırlar. ~ ٍ -ِّ َ 'ٍ 8َ Kَ L!ٰ ِ‫ ُه ا‬4َ Oْ ُ َ Sonra Biz onu, bitki örtüsü tamamen kuruyup ölmüş bir bölgeye rahmet yağmurları olarak sürükleriz َ ْ "ِ Kِ 4َ -ْ -َ Aْ َ َ ) 3َ Gِ ْ َ 'َ 9ْ Kَ ‫ض‬ َ ‫ا ْر‬

Ve onunla yemyeşil filizler yetiştirerek, ölümünden sonra toprağa yeniden hayat veririz. ُّ Vَ !ِ %ٰ Cَ ﴾٩﴿ ‫ ُر‬s ُ 4!‫ا‬ İşte, ölümden sonra yeniden diriliş de böyle olacaktır. O hâlde, sizi yeniden diriltip hesaba çekecek olan Rabb’inize kulluk edin. Böylece cennet nimetlerine kavuşmakla kalmayacak, dünyada da güç ve şeref elde edeceksiniz: ) 9َ ‫ ُة‬Rَ ّ 9ِ !‫ ِ" ْا‬8ّٰ 8ِ َ ‫ َة‬Rَ ّ 9ِ !‫ ُ' ْا‬6*$ 6ُ ‫ َن‬Cَ :ْ َ ً $ `

10. Kim dünyada ve âhirette güç, kudret, itibar, üstünlük, yücelik ve şeref istiyorsa, bunu Allah’tan istesin. Çünkü şeref ve yücelik, tamamen ve yalnızca Allah’ın elindedir ve onu dilediğine verir. َ ّ !‫ ا‬,ُ 8ِ . َ !‫ ُ' ْا‬9َ Xْ 6َ "ِ -ْ !َ ِ‫ا‬ I ُ -ِّ w Fakat bunu elde etmek için tertemiz bir vicdana ve dosdoğru bir imana sahip olmanız gerekir. Çünkü ancak iyi niyet, sağlam iman ve güzel sözler O’nun katına yükselir. َ ّ Mُ َ 9َ !‫َو ْا‬ "ُ) 9َُ *ْ 6َ {ُ !ِ X!‫ا‬ Fakat bunları O’na yükseltecek olan, o iman ve niyetin gereği olan güzel davranışlardır. Dolayısıyla, ibadet ve iyiliklerle desteklenmeyen kupkuru bir iman, kişiye hiçbir yarar sağlamayacaktır. ُ ْ 6َ :َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬ 'ٌ) 6'$ yَ ‫اب‬ ِ َ -ِّ َ ّ !‫ ُ*و َن ا‬. ٌ %َ Fَ ,ْ 3ُ !َ ‫ ت‬ Bunun içindir ki, İslâm’a ve Müslümanlara karşı çirkin tuzaklar peşinde koşan kâfirleri ve münafıkları, her iki dünyada da çetin bir azap beklemektedir.


﴾١٠﴿ ‫ ُ ُر‬6َ َ /ُ Vَ ]ِ > !ٰ ^‫ ُ* اُو‬.ْ َ ‫َو‬ Ve onların bütün hile ve tuzakları, eninde sonunda yok olup gitmeye mahkûmdur. ُ Oَ 8َ + Eٍ َ?wْ dُ :ْ ِ ,َ ّ }ُ ‫اب‬ َ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫َو‬ ٍ *َ Gُ :ْ ِ ,ْ . 11. Ey insanlar! Allah’ın size bahşettiği nimetleri düşünün: Sizin atanız ve ilk insan olan Âdem’i topraktan yaratan, ُ 8َ 9َ ` ) `‫ا‬ َ ,َ ّ }ُ ً ‫ اَزْ َو‬,ْ . Sonra da neslinizin sürmesi için, meni denilen bir damla sudan yaratılışınızı devam ettiren ve sizi birbirine uyumlu ve birbiri tamamlayan erkek ve kadın olarak çiftler hâline getiren Odur. ") $ ِ 8ْ 9ِ Kِ َ ّ ِ‫ ُ ا‬m َ Gَ َ ‫ َو‬LPْٰ dُ‫ ا‬:ْ ِ Mُ ِ (ْ Gَ َ ‫َو‬ O’nun bilgi ve iradesi dışında ne bir dişi gebe kalabilir, ne de yavrusunu doğurabilir. ‫ ب‬ ٍ) Jَ Cِ $ َ ّ ِ‫ه > ا‬$ *ِ ُ Fُ :ْ ِ ُ Oَ ْ46ُ َ ‫ ّ َ ٍ* َو‬9َ ُ :ْ ِ *ُ َ ّ 9َ 6ُ َ ‫َو‬

Bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömrünün kısaltılması da mutlaka Allah katında, varlık kanunlarının yazılı olduğu bir kitapta kayıtlıdır. ﴾١١﴿ ٌ 0 $ 6َ &‫ا‬ ِ ّٰ L8َ Fَ Vَ !ِ ‫اِ ّ َن ٰذ‬ Bu nasıl olur demeyin. Hiç kuşkusuz bu, Allah için çok kolaydır. O’nun sınırsız ilim, kudret ve merhametini gösteren bir başka örnek: ‫ان‬ _ ِ *َ (ْ َ !‫ ِ ي ْا‬Jَ ْ 6َ َ ‫َو‬ 12. Aynı okyanus veya denizde birbirlerine bitişik hâlde bulunan, bu yüzden aynı özelliklere sahip olması beklenen iki su kütlesi, her zaman aynı değildir. > َ ‫ات‬ ‫ ج‬ ٌ *َ ُ ‫ ٌب‬%ْ Fَ ‫ا‬%َ ٰ/ َ ُ‫ ٌ{ ا‬8ْ ِ ‫ا‬%َ ٰ/‫ ُ" َو‬Kُ ‫ َ*ا‬yَ ٌ ِ ٌ) `

Aralarında görünür hiçbir engel olmadığı hâlde, bunlardan biri tatlı, susuzluğu giderici ve içimi güzeldir. Diğeriyse tuzlu ve acıdır (25. Furkan: 53; 27. Neml: 61 ve 55. Rahman: 19–21). َ ً (ْ !َ ‫ َن‬8ُ Cُ ْ Gَ Mٍّ Cُ :ْ ِ ‫َو‬ H 3َ dَ ُ َ 8ْ Gَ Eً -َ 8ْ A ِ ‫` َن‬ ُ *ِ ْ1Jَ ْ Gَ ‫ َو‬6 *ِ


Fakat her ikisinden de taptaze deniz ürünleri tutarak etlerini yer, takı olarak kullanacağınız inci, mercan, sedef gibi süs eşyaları çıkarırsınız (55. Rahman: 22). ُ sْ Gَ ,ْ . ُ 8َ ّ 9َ !َ ‫" َو‬$ 8ِ ْmَ :ْ ِ ‫ ُ@ ا‬Jَ ْ Jَ !ِ *َ +‫ا‬ ﴾١٢﴿ ‫ ُ*و َن‬. ِ َ َ "ِ - $ Vَ 8ْ ?ُ !‫ َ*ى ْا‬Gَ ‫َو‬ Ayrıca, O’nun lütfundan nasibinizi aramanız ve böylece size bahşettiği bunca nimetlerden dolayı Rabb’inize şükretmeniz için, gemilerin suları yara yara denizlerde akıp gittiğini görürsün. َ ّ ‫ ا‬7ُ !ِ 6ُ َ َ ّ 7ُ !ِ 6ُ ‫ ر َو‬ َ MSِ-ْ !َ ّ ‫ َر ِ ا‬3َ 4!‫ا‬ 3 4!‫ا‬ M ! ّ ْ َ ِ ِ 13. Güneş sistemini bağlı kıldığı mükemmel ölçü uyarınca, yazın geceyi kısaltıp gündüze katan, kışın da gündüzü kısaltıp geceye ekleyen, َ ِ ‫*ي‬$ Yْ 6َ Mٌّ Cُ *َ َ Oَ !‫ َو ْا‬ َ ّ *َ 1َ ّ َ ‫َو‬ L) َ ُ Mٍ ` َ َ ْ s!‫ا‬

Ve her biri ezelden belirlenmiş bir vakte kadar kendi yörüngelerinde akıp gitmekte olan Güneş’i ve Ay’ı koyduğu kanunlara boyun eğdiren, O’dur. ُ Kُّ ‫ا& َر‬ ُ !ِ ‫ٰذ‬ ,ْ . ُ ّٰ ,ُ . Ey insanlar! İşte budur, sizin gerçek sahibiniz, efendiniz ve Rabb’iniz olan Allah. Vُ) 8ْ ُ !‫َ! ُ" ْا‬ Göklerde ve yerde mutlak egemenlik ve hükümranlık yalnızca O’nundur. ُ 8ِ ْ 6َ َ "$ dِ ‫ ُدو‬:ْ ِ ‫ َن‬Fُ 'ْ Gَ :َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬ ﴾١٣﴿ ) 0 ٍ $ wْ Dِ :ْ ِ ‫ َن‬. Oysa ey müşrikler, O’ndan başka yalvardığınız putlar ve putlaştırılmış varlıklar, bir incir çekirdeğine bile hükmedemezler. Öyle ki: ,H ْ Cُ ‫> َء‬Fَ ‫ ا ُد‬9ُ َ ْ 6َ َ ,ْ /ُ Fُ 'ْ Gَ ‫اِ ْن‬ 14. Onlara el açıp dua etseniz, duanızı işitmezler. ُ !َ ‫ ا‬Kُ Yَ Jَ ‫ا‬ ,) ْ . ْ َ ‫ ا‬9ُ ِ َ ْ !َ ‫َو‬ İşitseler bile size cevap veremez, dileğinizi yerine getiremezler. Çünkü böyle bir güç ve yetkiye sahip değiller. ُ Cِ *ْ s ,) ْ . ِ Kِ ‫ ُ? ُ*و َن‬.ْ 6َ Eِ َ -ٰ Oِ !‫ ْ َم ْا‬6َ ‫َو‬


Diriliş Gününde ise onlar, sizin onları Allah’a ortak koşmanızı asla kabul etmediklerini, böyle bir şeyden haberlerinin bile olmadığını söyleyecekler. ﴾١٤﴿ t 0 َ Mُ Pْ ِ Vَ ]ُ ِّ 4َ 6ُ َ ‫َو‬ ٍ $ + Görüyorsun ya, sana hiç kimse, her şeyden haberdar olan Allah’ın şu Kur’an’da verdiği bilgiler gibi bilgi veremez. َ ّ 3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ &‫ا‬ ِH ّٰ L!َ ِ‫ َ*>ا ُء ا‬Oَ ?ُ !‫ ْا‬,ُ Jُ dْ َ‫ س ا‬ ُ 4!‫ا‬

15. Ey insanlar! Hepiniz var olmak ve varlığınızı devam ettirmek için Allah’a muhtaçsınız. ﴾١٥﴿ 'ُ - $ (َ !‫ ُّ ْا‬4ِ َ@!‫ َ ْا‬/ُ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫َو‬ Oysa Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, gerçek anlamda yüceltilmeye, şükredilmeye ve övülmeye lâyık olan sadece O’dur. ُ ْ /ِ %ْ 6ُ ْ s ﴾١٦﴿ 'Hٍ 6'$ ` َ 6َ ‫اِ ْن‬ َ cٍ 8ْ 1َ Kِ ‫ ْ ِت‬6َ ‫ َو‬,ْ . 16. Öyle ki, dilerse sizi yok eder ve yerinize bambaşka bir toplum getirir. ﴾١٧﴿ R6 ِ ّٰ L8َ Fَ Vَ !ِ ‫َو َ ٰذ‬ ٍ R$ 9َ Kِ &‫ا‬

17. Ve bu Allah’a göre hiç de zor değildir. Öyleyse, Rabb’inize itaat ederek kendinizi kurtarmaya bakın. Çünkü Hesap Günü gelip çattığında: ‫ْ ٰ* )ى‬+ُ‫ ُر َو ِاز َر ٌة ِوزْ َر ا‬Rِ Gَ َ ‫َو‬

18. Hiç kimse, bir başkasının günahını kendi üzerine alamayacaktır. Günaha teşvik eden, bunun cezasını elbette çekecektir. Fakat bu, hiçbir baskı ve zorlama olmaksızın onun sözüne uyup günah işleyen kişiyi kurtaramayacaktır. L) Kٰ *ْ Dُ ‫ َن َذا‬Cَ ْ !َ ‫ ْ ٌء َو‬yَ "ُ ْ4 ِ Mْ َ (ْ 6ُ َ 3َ 8ِ ْ A ِ L!ٰ ِ‫ ا‬Eٌ 8َ Oَ Pْ ُ ‫ ْ' ُع‬Gَ ‫َواِ ْن‬ Nitekim herhangi bir günahkâr, günahını yüklenmesi için bir başkasını çağırsa, o çağırdığı kişi kendi yakın akrabası bile olsa, onun hiçbir günahını üzerine alamayacaktır. Dolayısıyla, Hristiyanların uydurduğu “Hz. Âdem’in işlediği günahtan dolayı onun soyundan gelenlerin de günahkâr olarak dünyaya geldiği ve babasız dünyaya gelen Hz. İsa’nın, kendisini feda ederek bu günahı affettirdiği” şeklindeki iddiası, hem İsa Peygambere atılan çirkin


bir iftira, hem de Allah’ın adaleti konusunda halkı şüpheye düşüren şeytanî bir aldatmacadır. َ ّ ‫ ُ ا‬Dَ َ‫ َوا‬I ‫ )َة‬8ٰ X!‫ا‬ َ ْ16َ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ُر ا‬%ِ ْ4Gُ َ dَ ّ ِ‫ا‬ ِ -ْ َ@! ْ Kِ ,ْ 3ُ Kَ ّ ‫ ْ َن َر‬s Ama bütün bu ikna edici apaçık delillere rağmen, yine de Kur’an’dan körü körüne yüz çevirenler olacaktır. Sen akıllarını kullanmayan kimseleri doğru yola iletemezsin. Sen ancak, Rabb’lerini görmedikleri hâlde O’na saygı duyan ve bu saygının doğal sonucu olarak namazı güzelce kılan kimseleri uyarabilirsin. Yani senin uyarıların, sadece böyle temiz yürekli, samimî insanlarda etkisini gösterir. ") $ ِ ?ْ 4َ !ِ LCّٰ َ َ 6َ َ dَ ّ ِ َ LCّٰ Rَ Gَ :ْ َ ‫َو‬ Zaten her kim şirk ve günah kirlerinden arınıp temizlenirse, bunu ancak kendisi için yapmış olur. ﴾١٨﴿ ُ 0X$ َ !‫ا& ْا‬ ِ ّٰ L!َ ِ‫َوا‬ Unutmayın, dönüşünüz mutlaka Allah’a olacaktır. İşte, 12. ayetteki iki deniz nasıl birbirine benzemiyorsa; َ ْ ‫ ِ ي‬Jَ ْ 6َ َ ‫َو‬ ﴾١٩﴿ S ُ 0X$ َ !‫ َو ْا‬L ٰ Fْ ‫ا‬ 19. Hakikati gören ile görmeyen bir olmaz. ُّ !‫َو َ ا‬ ُّ َ ‫ ت َو‬ ﴾٢٠﴿ ‫ر‬S ُ َ 8ُ ُ 4!‫ا‬

20. Tıpkı, karanlıklarla aydınlığın aynı olmadığı gibi. ّ ِ !‫َو َ ا‬ ﴾٢١﴿ ‫ر‬Hُ ‫ َو َ ْا! َ( ُ*و‬Mُّ 21. Serinletici gölge ile kavurucu sıcak da bir olmaz. َ ْ َ ‫> ُء َو‬-َ Aْ ‫ا‬ َ ْ ‫ ِ ي‬Jَ ْ 6َ َ ‫َو‬ ‫ات‬ ُ) َ ْ ‫ا‬

22. Tıpkı, kalben diri olanlarla ölü olanların aynı olmadığı gibi. > َ 6َ :ْ َ ُ ِ ْ 6ُ &‫ا‬ ‫ء‬Hُ s َ ّٰ ‫اِ ّ َن‬ Allah, ancak samimî bir kalple doğruya, gerçeğe ulaşmak isteyene hakikati işittirir. ﴾٢٢﴿ ‫ ر‬ َ dَ‫َو َ > ا‬ ِ ُ Oُ !‫ ِ ْا‬:ْ َ ٍ ِ ْ ُ Kِ ~ْ


Gönlünü kibir, inat, bencillik ile karartmış olanlara gelince, sen mezardaki ölüler gibi hakikat karşısında duyarsız kalan zalimlere hiçbir şey işittiremezsin. Onun için, inanmıyorlar diye üzülme. ﴾٢٣﴿ *ٌ 6%$ dَ َ ّ ِ‫ْ~ ا‬ َ dَ‫اِ ْن ا‬ 23. Çünkü sen yalnızca bir uyarıcısın. ‫ ً* )ا‬6%$ dَ ‫ًا َو‬0s$ Kَ cّ ِ (َ ! ْ Kِ ‫ َك‬4َ 8ْ َ ‫> اَ ْر‬dَ ّ ِ‫ا‬

24. Şüphesiz Biz, doğruyu ve gerçeği ortaya koymak için, seni tüm insanlığa seslenen bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. ﴾٢٤﴿ *ٌ 6%$ dَ 3َ - $ lَ + َ َ ّ ِ‫ ا‬Eٍ َ ّ ُ‫ ا‬:ْ ِ ‫َواِ ْن‬ Zaten hiçbir medeniyet ve hiçbir ümmet yoktur ki, içlerinden bir zamanlar bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın. َ 6ُ ‫َواِ ْن‬ ,H ْ 3ِ 8ِ ْ Dَ :ْ ِ :َ 6%$ !َ ّ ‫ َب ا‬%َ ّ Cَ 'ْ Oَ​َ ‫ َك‬Kُ %ِّ . 25. Ey Peygamber! Eğer Kur’an’a çağırdığın kimseler seni yalanlıyorlarsa, bundan dolayı üzülme, ümitsizliğe kapılma Unutma ki, vaktiyle onlardan önceki zalimler de kendilerine gönderilen peygamberleri yalanlanmışlardı. >َ ﴾٢٥﴿ 0 ِ 4َ -ِّ َ ! ْ Kِ ,ْ 3ُ 8ُ ُ ‫ ُر‬,ْ 3ُ Gْ ‫` َء‬ ِ ! ْ Kِ ‫ ِ* َو‬Kُ Rُّ ! Kِ ‫ ت َو‬ ِ Jَ . ِ 4$ ُ !‫ ب ْا‬

Peygamberleri onlara apaçık deliller, hikmet dolu öğütler ve aydınlatıcı kitap getirmişlerdi. َ ّ ‫ ُت ا‬%ْ + َ َ َ َ َ َ? ﴾٢٦﴿ t 0 . d ‫ن‬ C r . ‫وا‬ * C : 6 % ! َ َ َ َ‫ ا‬,َ ّ }ُ ْ $ $ َ ُ ِ 26. Fakat sonunda, inkârcıları korkunç bir ceza ile apansız yakalayıverdim. Beni inkâr etmek neymiş, işte o zaman gördüler. ‫ء‬Hً > َ ‫ ا! ّ َ َ > ِء‬:َ ِ ‫ َل‬Rَ dْ َ‫ا& ا‬ َ ّٰ ‫ َ* اَ ّ َن‬Gَ ,ْ !َ َ‫ا‬ 27. Baksana, Allah gökten nasıl su indiriyor da, ) 3َ dُ ‫ ً? اَ ْ! َ ا‬8ِ Jَ ْ1 ُ ‫ات‬ ٍ *َ َ​َ } "$ Kِ 4َ `ْ *َ ْ+َ َ

Onunla değişik tatlarda rengârenk meyveler yetiştiriyor. ﴾٢٧﴿ ‫ ُ ٌد‬Iٌ 8ِ Jَ ْ1 ُ *ٌ ْ A ِ َ Yِ !‫ ْا‬:َ ِ ‫َو‬ ُ K‫ا‬$ *َ zَ ‫ َو‬3َ dُ ‫ اَ ْ! َ ا‬r ُ ‫ َو‬ٌ K$ ‫` َ' ٌد‬ ُ ‫ ل‬ Nitekim dağlarda da beyaz, kırmızı ve siyah tonlarda madenler ve renk renk, desen desen kayalar, tabakalar ve katman katman çizgiler vardır.


َ ّ ‫ س َو‬ َ ْ ِّ > ‫ا!' َو‬ َ ّ :َ ِ ‫َو‬ Vَ) !ِ %ٰ Cَ "ُ dُ ‫ اَ ْ! َ ا‬r ٌ 8ِ Jَ ْ1 ُ ‫ م‬ ِ 4!‫ا‬ ِ 9َْ d ‫اب َوا‬ 28. Aynı şekilde, hem insanlar hem de yabani ve evcil hayvanlar türlü türlü renkler taşıyor. Dünyanın her yerindeki siyah, beyaz, kızıl, sarı renklerde insan ırkları; hayranlık veren şekil ve renkleriyle insanı büyüleyen kuşlar, kelebekler, vahşi ve evcil hayvanlar, Allah’ın renk sanatının mükemmel örnekleri olarak karşınızda duruyor. ‫^ )ا‬oُ > ٰ 8َ 9ُ !‫ َ ِد ِه ْا‬Fِ :ْ ِ &‫ا‬ َ ّٰ Ls َ ْ16َ َ dَ ّ ِ‫ا‬ Dikkat edin, Allah’ın kulları arasından, ancak Kur’an’ın dile getirdiği bu gerçekleri bilenler O’na yürekten saygı duyarlar. ﴾٢٨﴿ ‫ ُ? ٌر‬zَ Rٌ 6R$ Fَ &‫ا‬ َ ّٰ ‫اِ ّ َن‬

Gerçekten Allah sonsuz kudret sahibidir, çok bağışlayıcıdır. Peki, kimdir bu ilim sahipleri? َ ّ ‫ ُ ا‬Dَ َ‫ا& َوا‬ :ْ !َ ‫ َر ًة‬Yَ Gِ ‫` َن‬ ِ ّٰ ‫ ب‬ َ Jَ Cِ ‫ َن‬8ُ ْJ6َ :َ 6%$ !َ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ ُ *ْ 6َ Eً -َ dِ lَ Fَ ‫ ِ *ا َو‬,ْ /ُ 4َ Dْ ‫ ا ِ ّ َ َر َز‬Oُ َ?ْdَ‫ َة َوا‬8ٰ X!‫ا‬ ﴾٢٩﴿ ‫ر‬S َ ُ Gَ

29. Allah’ın kitabını anlamaya çalışarak okuyan, onu pratik hayata uygulayarak namazı güzelce kılan ve kendilerine verdiğimiz nimetlerden bir kısmını Allah için yoksullara gizli ve açık olarak harcayanlar var ya, işte onlar asla zarara uğramayacak bir kazanç elde etmeyi umabilirler. ") $ 8ِ ْmَ :ْ ِ ,ْ /ُ 'َ 6R$ 6َ ‫ َو‬,ْ /ُ ‫` َر‬ ُ ُ‫ ا‬,ْ 3ُ -َ ِّ َ -ُ !ِ

30. Allah onlara mükâfatlarını tam olarak verecek ve sonsuz lütuf ve keremi sayesinde, onlara hak ettiklerinden çok daha fazlasını bahşedecektir. ُ yَ ‫ ُ? ٌر‬zَ "ُ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾٣٠﴿ ‫ ٌر‬. Çünkü O çok bağışlayıcıdır, bütün iyiliklerin ve teşekkürlerin karşılığını cömertçe verendir. َ ْ Kَ َ !ِ Dً 'ِّ Xَ ُ cُّ (َ !‫ َ ْا‬/ُ ‫ ب‬ ")ِ 6َْ '6َ T َ ‫>ي اَ ْو‬%$ !َ ّ ‫َوا‬ ِ !‫ ْا‬:َ ِ Vَ -ْ !َ ِ‫> ا‬4َ -ْ A ِ Jَ . 31. Ey Peygamber! Sana gönderdiğimiz bu Kitap, kendisinden önceki kitapları onaylayan gerçeğin ta kendisidir. ﴾٣١﴿ ٌ 0X$ Kَ ٌ 0 $ 1َ !َ ‫ه‬$ ‫ َ ِد‬9ِ Kِ &‫ا‬ َ ّٰ ‫اِ ّ َن‬


Şüphesiz Allah, kullarının tüm yaptıklarından haberdardır ve onları daima görmektedir. َ W‫ا‬ H dَ ‫ َ ِد‬Fِ :ْ ِ 4َ -ْ َ?w ْ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ب ا‬ َ Jَ . ِ !‫ ْا‬4َ }ْ ‫ اَ ْو َر‬,َ ّ }ُ

32. İnsanlık tarihi boyunca, her devirde Kitap ve elçi göndererek insanlığa yol gösterdik. İşte şimdi de, kullarımız arasından bu göreve lâyık görüp seçtiğimiz kimselere son kutsal Kitabı emanet ettik. َ ,ْ 3ُ ْ4 َِ &‫ا‬ ِ) ّٰ ‫ ِ ْذ ِن‬Kِ ‫َات‬ ِ 0ْ 1َ ! ْ Kِ cٌ Kِ َ ,ْ 3ُ ْ4 ِ ‫' َو‬Hٌ Xِ Jَ Oْ ُ ,ْ 3ُ ْ4 ِ ‫" َو‬H $ ِ ?ْ 4َ !ِ ,ٌ !ِ

Fakat onlardan kimileri Allah’ın kitabını okuma, anlama ve hayata egemen kılma mücadelesini terk ederek kendilerine zulmeder, kimileri İslam’ı vasat düzeyde yaşayarak orta seviyede kalır, kimileri de Allah izniyle iyiliklerde en önde gider. َ !‫ ْا‬Mُ ْm َ?!‫ َ ْا‬/ُ Vَ !ِ ‫ٰذ‬ ﴾٣٢﴿ ُ) 0 $ . İşte en büyük lütuf, bu sonuncusudur. 3َ dَ 8ُ + ُ 'ْ 6َ ‫ ْ' ٍن‬Fَ ‫ ت‬ ُ 4َ ّ ` َ 33. İşte bu müminlerin mükâfatı, ebedî huzur ve mutluluk diyarı olan Adn cennetleri olacaktır. َ ‫ا‬H ^oً !ُ oْ !ُ ‫ َو‬I ٍ /َ ‫ َذ‬:ْ ِ ‫ و َر‬ ِ َ َ‫ ا‬:ْ ِ 3َ - $ ‫ ْ َن‬8ّ (َ 6ُ Onlar oraya girecek ve altın bileziklerle, süsleneceklerdir. ﴾٣٣﴿ *ٌ 6*$ A َ 3َ - $ ,ْ 3ُ ُ َ !ِ ‫َو‬

incilerle

Elbiseleri de halis ipekten olacaktır. ‫ )َن‬Rَ (َ !‫ ْا‬4َ ّ Fَ I ِ ّٰ ِ 'ُ ْ (َ !‫ ُ! ا ْا‬Dَ ‫َو‬ َ /َ ‫>ي اَ ْذ‬%$ !َ ّ ‫& ا‬ 34. Bu muhteşem nimetlerle karşılaşınca, “Bizi o müthiş Hesap Gününde her türlü endişe ve üzüntüden kurtaran Allah’a hamd olsun!” diyecekler, ُ yَ ‫ َ!@َ ُ? ٌر‬4َ Kَ ّ ‫اِ ّ َن َر‬ ﴾٣٤﴿ ‫ر‬S ٌ . “Rabb’imiz gerçekten de çok bağışlayıcıdır, bütün iyiliklerin karşılığını cömertçe verendir.” "H $ 8ِ ْmَ :ْ ِ Eِ َ Oَ ُ !‫ َدا َر ْا‬4َ 8َ ّ A َ َ‫>ي ا‬%$ !َ ّ َ‫ا‬


35. “İşte bizi, sonsuz lütuf ve keremi sayesinde ebedî kalacağımız yurda yerleştirdi. ﴾٣٥﴿ ‫ ب‬ ٌ @ُ !ُ 3َ - $ 4َ ُّ َ 6َ َ ‫ َو‬I ٌ Xَ dَ 3َ - $ 4َ ُّ َ 6َ َ Artık burada bize ne bir yorgunluk dokunacak, ne de bir bıkkınlık.” ,Hَ 4َ ّ 3َ ` َ ‫ ُر‬dَ ,ْ 3ُ !َ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬

36. Ayetlerimizi inkâr edenlere gelince, onlar için de cehennem ateşi vardır. ) 3َ Kِ ‫ا‬%َ Fَ :ْ ِ ,ْ 3ُ ْ4Fَ r ُ ?َ ّ 1َ 6ُ َ ‫ ا َو‬Gُ ُ -َ َ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ L ٰmOْ 6ُ َ Öyle çaresiz bir hâlde olacaklar ki, hayatlarına son verilmez ki, ölüp kurtulsunlar; azapları hafifletilmez ki, rahat yüzü görsünler. ﴾٣٦﴿ ‫ٍر‬H ?ُ Cَ Mَ ّ Cُ ‫ي‬R$ Yْ dَ Vَ !ِ %ٰ Cَ İşte Biz, mesajımızı cezalandırırız.

inkâr

eden

her

nankörü

böyle

َ Xْ 6َ ,ْ /ُ ‫َو‬ H 3َ - $ ‫ َن‬+ ُ *ِ w 37. Orada, “Ey Rabb’imiz!” diye feryat edecekler, Mُ) َ 9ْ dَ 4َ ّ Cُ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ َ ا‬0ْ zَ (ً !ِ Wَ Mْ َ 9ْ dَ 4َ `ْ *ِ ْ+َ‫> ا‬4َ Kَ ّ ‫َر‬

“Ne olur, bizi buradan çıkar; sana söz veriyoruz, daha önce yaptıklarımızdan bambaşka güzel işler yapacağız!” *َ Cَ ّ %َ Gَ :ْ َ "ِ - $ *ُ Cَ ّ %َ Jَ 6َ َ ,ْ Cُ *ْ ِّ 9َ dُ ,ْ !َ ‫اَ َو‬ Allah onlara diyecek ki: “Ben size, düşünüp ibret almak isteyen birinin düşünebileceği kadar uzun bir ömür vermedim mi? َ ّ ,ُ Cُ ‫` َء‬ > َ ‫َو‬ *ُ) 6%$ 4!‫ا‬ Ayrıca, size bu günün gelip çatacağını haber veren uyarıcılar gelmemiş miydi? Fakat siz bile bile kötülüğü tercih ettiniz. َ ّ 8!ِ َ​َ ‫ ا‬Dُ ‫و‬%ُ َ َ ﴾٣٧﴿ t 0 X d : T ! َ ْ $ ِ ِ $ ٍ Öyleyse, yaptıklarınızın cezasını tadın. Çünkü zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur.” َ ْ ‫ات َو‬ ‫ض‬ َ ّٰ ‫اِ ّ َن‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬I ِ -ْ zَ ,ُ !ِ Fَ &‫ا‬ ) ِ ‫ا ْر‬


38. Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gizliliklerini bilir ُّ ‫ات‬ ﴾٣٨﴿ ‫ور‬ ِ %َ Kِ ,ٌ -8$ Fَ "ُ dَ ّ ِ‫ا‬ ِ 'ُ X!‫ا‬ Şüphesiz O, kalplerin içindeki gizli niyet ve düşünceleri de bilmektedir. َ ْ ِ r ُ 8َ 9َ ` ‫ض‬ َ ِ l> َ + َ ,ْ . َ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ َ ا‬/ُ ِ) ‫ا ْر‬ 39. O Allah ki, önceki ümmetlerin ardından şimdi de sizi yeryüzünde ilâhî adaleti egemen kılmakla görevli yönetici ve halifeler yapmış ve bu göreve uygun yetki, güç ve yeteneklerle donatmıştır. ‫ ْ? ُ* )ُه‬Cُ "ِ -ْ 8َ 9َ​َ *َ َ?Cَ :ْ َ​َ

O hâlde, her kim bu yetenekleri kötü yönde kullanarak Allah’a karşı nankörlük ederse, şunu bilsin ki, onun bu nankörlüğü kendi aleyhinedir. َ !‫ ُ' ْا‬6R$ 6َ َ ‫َو‬ H Jً Oْ َ َ ّ ِ‫ ا‬,ْ 3ِ Kِّ ‫ْ َ' َر‬4Fِ ,ْ /ُ *ُ ?ْ Cُ :َ 6*$ ِ . Çünkü kâfirlerin nankörlüğü ve inkârcılığı, Rab’leri katında ancak onlara karşı gazabın artmasına sebep olur. َ !‫ ُ' ْا‬6R$ 6َ َ ‫َو‬ ﴾٣٩﴿ ‫ َ ًرا‬+ َ َ ّ ِ‫ ا‬,ْ /ُ *ُ ?ْ Cُ :َ 6*$ ِ . Evet, kâfirlerin nankörlüğü, onların yıkılış ve yok oluşlarını hızlandırmaktan ve ziyanlarını artırmaktan başka bir netice doğurmaz. &‫ا‬ ِ) ّٰ ‫ون‬ ِ ‫ ُد‬:ْ ِ ‫ َن‬Fُ 'ْ Gَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬,ُ Cُ ‫> َء‬Cَ *َ yُ ,ْ Jُ 6ْ َ‫ اَ َرا‬Mْ Dُ

40. Onlara de ki: “Allah’tan başka itaate çağırdığınız ve böylece Allah’a ortak koştuğunuz putlarınızı ve putlaştırdığınız liderlerinizi, sahte ilâhlarınızı bir düşünsenize. َ ْ :َ ِ ‫ ا‬Oُ 8َ + ‫ا ْر ِض‬ َ ‫ َ َذا‬d‫و‬ $ ‫اَ ُر‬ Gösterin bana, yeryüzünde ne yaratmış bunlar! ‫ات‬ H ِ َ ٰ َ ّ !‫ ْ* ٌك ِ ا‬yِ ,ْ 3ُ !َ ‫اَ ْم‬

Göklerin yaratılıp yönetilmesinde onların bir ortaklıkları mı var?” "Hُ ْ4 ِ ~ ٍ 4َ -ِّ Kَ L8ٰ Fَ ,ْ 3ُ َ Kً Jَ Cِ ,ْ /ُ 4َ -ْ Gَ ‫اَ ْم ٰا‬


Bakın, o zalimler nasıl da göz göre göre haktan yüz çeviriyorlar. Yoksa Biz onlara bu iddialarını destekleyici bir Kitap gönderdik de, onda buldukları bir delile mi dayanıyorlar? َ ّ !‫ ُ' ا‬9ِ 6َ ‫ اِ ْن‬Mْ Kَ ﴾٤٠﴿ ‫ ُ*و ًرا‬zُ َ ّ ِ‫ ا‬m ُ 9ْ Kَ ‫ ِ! ُ َن‬ ً 9ْ Kَ ,ْ 3ُ m Hayır, aslında zalimler, birbirlerini boş vaadlerle aldatmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Oysa görmüyorlar mı ki: َ Rُ Gَ ‫ض اَ ْن‬ َ ْ ‫ات َو‬ َ ّٰ ‫اِ ّ َن‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬Vُ ِ ْ 6ُ &‫ا‬ َ ‫ا ْر‬ H ‫و‬ 41. Gökleri ve yeri yıkılıp yok olmaktan koruyan ve mükemmel bir sistem çerçevesinde gök cisimlerinin hareketlerini devam ettiren yalnızca Allah’tır. O, bir an için varlıkları kendi haline bıraksa, evrende müthiş bir kargaşa meydana gelir. ْ ِ !َ ‫َو‬ َ َ ْ َ‫> اِ ْن ا‬Jَ !َ ‫ َزا‬ ‫ )ه‬$ 'ِ 9ْ Kَ :ْ ِ 'ٍ A َ َ‫ ا‬:ْ ِ َ 3ُ .

Eğer gökler ve yer yıkılacak olsa, O’ndan başka hiç kimse onların nizamını sağlayamaz. ﴾٤١﴿ ‫ ُ? ًرا‬zَ َ ‫ َن‬Cَ "ُ dَ ّ ِ‫ا‬ ً 8$ A Hiç kuşkusuz Allah, kullarına karşı çok şefkatli, çok bağışlayıcıdır. ,ْ 3ِ dِ َ 6ْ َ‫ َ' ا‬3ْ ` ِ ّٰ Kِ ‫ َ ُ ا‬Dْ َ‫َوا‬ َ & 42. Kur’an’ı reddeden bu kâfirler, daha önce, “Yahudi ve Hristiyanlara gönderildiği gibi bize de bir uyarıcı gelmiş olsaydı, kesinlikle doğru yolu bulan en iyi toplum biz olurduk!” diye var güçleriyle Allah’a yemin ediyorlardı. ْ ِ !َ ُ ْ ‫'َى‬Aْ ِ‫ ا‬:ْ ِ ‫ْ ٰ'ى‬/َ‫ ا‬:َ ّ dُ . ُ -َ !َ *ٌ 6%$ dَ ,ْ /ُ ‫` َء‬ >َ ,ِ H َ ‫ا‬ “Yahudi ve Hristiyanlara gönderildiği gibi bize de bir uyarıcı gelmiş olsaydı, kesinlikle doğru yolu bulan en iyi toplum biz olurduk!” > َ َ ّ 8َ َ ﴾٤٢﴿ S ‫ ُ? ًرا‬dُ َ ّ ِ‫ ا‬,ْ /ُ ‫ ٌ* َ َزا َد‬6%$ dَ ,ْ /ُ ‫` َء‬

Fakat onlara Allah tarafından uyarıcı bir Peygamber gelince, bu onların sadece hak ve hakikatten iyice uzaklaşmalarına sebep oldu.


َ ْ ِ ‫ َ ًرا‬.ْ Jِ ْ ِ‫ا‬ ِ ) -ِّ َ ّ !‫ َ* ا‬.ْ َ ‫ا ْر ِض َو‬ 43. Çünkü onlar, yeryüzünde haksız yere büyüklük taslıyor, sahip oldukları imtiyazları kaybetmemek için Kur’an’a karşı çirkin plânlar kuruyorlar. ") $ 8ِ ْ/َ Kِ َ ّ ِ‫ ُ ا‬-ِّ َ ّ !‫ ُ* ا‬.ْ َ !‫ ْا‬cُ -($ 6َ َ ‫َو‬ Oysa kötü plân, sadece sahibini helâk eder. َْ ~ ُ ْ46َ Mْ 3َ َ T َ 4َ ّ ُ َ ّ ِ‫ ُ*و َن ا‬ Hَ !$ ‫ا ّ َو‬

Hal böyleyken, bu zalimler Allah’a ve Elçisine inanmak için daha ne bekliyorlar? Yoksa onlar, kendilerinden önceki isyankâr milletlerin helâkine sebep olan ilâhî kanunların kendi üzerlerinde uygulanmasını mı bekliyorlar? Öncekiler ya bir azapla helâk edilerek, ya düşman istilasına uğrayarak, ya da Peygamberin takipçileri tarafından yenilgiye uğratılarak cezalandırılmışlardı. Bugün de böyledir bu, yarın da böyle olacaktır. ِ ّٰ ~ ً '$ ْ Gَ &‫ا‬ ِ 4َ ّ ُ !ِ 'َ Yِ Gَ :ْ 8َ َ Hl6 Unutma, toplumlar ve çağlar ne kadar değişirse değişsin, Allah’ın yasalarında hiçbir bozulma, pörsüme ve değişiklik göremezsin. ﴾٤٣﴿ l6 ِ ّٰ ~ ً $ (ْ Gَ &‫ا‬ ِ 4َ ّ ُ !ِ 'َ Yِ Gَ :ْ !َ ‫َو‬ Ve Allah’ın yasalarının uygulanmasında, kıyamete kadar bir aksaklık ve bir sapma da göremezsin. İnsanlık tarihini şöyle bir gözden geçiren ve devletlerin yıkılış sebepleri üzerinde biraz düşünen bir kimse, zalimlerinin sonunun hep aynı olduğunu görecektir: َ ْ ِ ‫ُوا‬0 $ 6َ ,ْ !َ ‫اَ َو‬ ُ ْ4-َ َ ‫ا ْر ِض‬ ,ْ 3ِ 8ِ ْ Dَ :ْ ِ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬Eُ َ Dِ Fَ ‫ َن‬Cَ r َ -ْ Cَ ‫ ُ*وا‬ 44. Onlar hiç yeryüzünde dolaşıp da, kendilerinden önceki isyankâr toplumların, medeniyetlerin sonu nice olmuş, görmüyorlar mı? ‫ ّ َ ً)ة‬Dُ ,ْ 3ُ ْ4 ِ 'َ ّ yَ َ‫> ا ا‬dُ Cَ ‫َو‬ Üstelik onlar, kendilerinden daha bilgili, daha gelişmiş ve daha güçlüydüler. Fakat yine de cezalarını çekmekten kurtulamadılar. َ ْ ِ َ ‫ات َو‬ ‫ض‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ْ ٍء ِ ا‬yَ :ْ ِ ‫ ُه‬Rَ Yِ 9ْ -ُ !ِ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫ َن‬Cَ َ ‫َو‬ ِ) ‫ا ْر‬


Öyle ya, ne göklerde ne de yeryüzünde, hiçbir şey Allah’ın iradesine karşı koyamazdı. ﴾٤٤﴿ ‫ ً*ا‬6'$ Dَ ً 8$ Fَ ‫ َن‬Cَ "ُ dَ ّ ِ‫ا‬ Çünkü O, sonsuz ilim ve kudret sahibidir. Bununla birlikte, yeterince fırsat vermeden hiç kimseyi cezalandırmaz: َ L8ٰ Fَ ‫ َ* َك‬Gَ َ ‫ َ ُ ا‬Cَ َ Kِ ‫ س‬ َ ّ &‫ا‬ Eٍ Kَ ّ ‫ َد>ا‬:ْ ِ /َ *ِ 3ْ ُ ّٰ %ُ +‫ا‬ َ 4!‫ا‬ ِ oَ 6ُ ْ !َ ‫َو‬

45. Allah işledikleri günahlardan dolayı insanları hemen cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde helâk edilmedik bir tek canlı bırakmazdı. > LH َ ُ Mٍ ` َ َ‫ ا‬L!ٰ ِ‫ ا‬,ْ /ُ *ُ + ِّ oَ 6ُ :ْ . ِ !ٰ ‫َو‬ Fakat O, zalimleri cezalandırmakta acele etmez, belirlenmiş bir vakte kadar onlara mühlet tanır. > َ ‫َ ِ َذا‬ ﴾٤٥﴿ ‫ًا‬0X$ Kَ ‫ه‬$ ‫ َ ِد‬9ِ Kِ ‫ َن‬Cَ &‫ا‬ َ ّٰ ‫ َ ِ ّ َن‬,ْ 3ُ 8ُ ` َ َ‫` َء ا‬

Belirlenen bu süre gelip çatınca da, hepsinin cezasını tam olarak verir. Şüphesiz Allah, kullarının her hal ve hareketini görmektedir. ‫ ﷌‬ 6ٰ ‫﴾ ُ َر ُة‬٣٦﴿ 36. YASİN SURESİ Mekke döneminin ortalarında, Cin suresinden sonra gönderilmiştir. Adını, ilk ayetindeki harflerden almıştır. 83 ayettir. Peygamberlik, âhiret, kıyamet gibi Kur’an’ın temel konularını ele alan bu sureyi, Peygamber (s) ‘Kur’an’ın kalbi’ diye nitelendirmiştir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ﴾١﴿ > ) 6ٰ

1. Yâ, Sîn. Dinle, ey insanoğlu! Bak bunu sana Allah söylüyor! Sen bunları Allah sözü olarak dinle, başkalarının sözüne benzetme! İşte


Rabb’in, bu harfleri yan yana dizerek, hiçbir beşer tarafından bir benzeri yapılamayacak eşsiz bir kitap gönderdi: ْ ‫ ْ* ٰا ِن‬Oُ !‫َو ْا‬ ﴾٢﴿ ,. ( !‫ا‬ $ َ S ِ 2. Ey şanlı Elçi! En güzel öğütleri, en doğru hükümleri içinde barındıran ve senin Peygamberliğinin apaçık delili olan bu hikmetli Kur’an şahittir ki, َ 8$ َ *ْ ُ !‫ ْا‬:َ ِ !َ Vَ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾٣﴿ T S 3. Elbette sen, Allah tarafından görevlendirilen ve tevhid sancağını elden ele taşıyarak insanlığı vahiy nuruyla aydınlatan Elçilerden bir Elçisin. ﴾٤﴿ ,ٍ *َ W ِ L8ٰ Fَ ٍ ) O$ Jَ ْ ُ ‫اط‬

4. Hem de, hiç eğriliği olmayan, insanı hem dünyada, hem âhirette kurtuluşa ileten dosdoğru bir yol üzeresin. Bu yol, Âdem ile başlayan ve cennette biten İslâm yoludur. İnsanlık tarihi boyunca, bu yoldan cehenneme ayrılan her yol sapağında Elçiler görevlendirilmiştir. ْ M6 َ <$ ْ Gَ َ ﴾٥﴿ ,A * !‫ا‬ R6 R 9 !‫ا‬ $ ّ َ $ S ِ ِ 5. Bu kitap ki, sonsuz kudret ve merhamet sahibi olan Allah tarafından indirilmiştir. ﴾٦﴿ ‫ َن‬8ُ ِ zَ ,ْ 3ُ َ ,ْ /ُ ^ ُ >Kَ ‫ َر ٰا‬%ِ dْ ُ‫ ْ ً َ > ا‬Dَ ‫ َر‬%ِ ْ4Jُ !ِ

6. O seni elçi olarak görevlendirdi ki, ataları ve kendileri uyarılmamış, bu yüzden inkâr ve cehalet karanlıklarına gömülerek gaflet uykusuna dalmış bir toplumu, kendilerini bekleyen toplumsal çalkantılara, ruhsal bunalımlara ve asıl tehlike olan cehenneme karşı uyarasın. > ْ َ َ َ َ َ ْ ﴾٧﴿ ‫ ن‬4ُ ِ o6ُ ,ْ 3ُ ,ْ /ِ ِ C‫ ا‬L8ٰ Fَ ‫ ْ ُل‬Oَ !‫ ْا‬cَ ّ A َ 'ْ Oَ !َ

7. Gerçek şu ki, zalimlere vaad edilen ilâhî azap, onların çoğu için artık kaçınılmaz olmuştur. Çünkü onlar, hakikati pekâlâ bildikleri hâlde imana gelmezler. Şöyle ki: َ ْ L!َ ِ‫ ا‬3َِ ً lَ zْ َ‫ ا‬,ْ 3ِ Dِ 4َ Fْ َ‫ > ا‬$ 4َ 8ْ 9َ ` ﴾٨﴿ ‫ َ ُ( َن‬Oْ ُ ,ْ 3ُ َ ‫ ن‬ َ dَ ّ ِ‫ا‬ ِ Dَ ‫ا ْذ‬ َ 8. Biz onların boyunlarına, ta çenelerine kadar dayanan manevi kelepçeler geçirmişizdir. İşte bu yüzden burunları havada,


başları yukarı kalkıktır. Gözlerini kör eden kibir ve inatları, hemen önlerindeki hakikati görmelerine ve Allah’ın hükmüne boyun eğmelerine mâni olmaktadır. Ayrıca: ﴾٩﴿ ‫ ُ*و َن‬Xِ ْ 6ُ َ ,ْ 3ُ َ ,ْ /ُ 4َ -ْ s َ zْ َ َ ‫ َ 'ا‬,ْ 3ِ ?ِ 8ْ + َ :ْ ِ ‫ َ 'ا َو‬,ْ 36 َ ‫َو‬ ِ '$ 6ْ َ‫ ا‬T ِ ْ Kَ :ْ ِ 4َ 8ْ 9َ ` 9. Onların önlerine ve arkalarına, kendi ürünleri olan önyargı, haset, bencillik gibi engeller koyduk ve mal hırsı, dünya tutkusu ile onları çepeçevre kuşattık. İşte bu yüzden, bağnazlıktan, taassuptan kurtulup da gerçeği göremezler. Geçmiş olaylardan ders alıp da günahlardan vazgeçmez, gelecekte kendilerini bekleyen tehlikelerden sakınmazlar. Dolayısıyla; ﴾١٠﴿ ‫ َن‬4ُ ِ oْ 6ُ َ ,ْ /ُ ‫ ْر‬%ِ ْ4Gُ ,ْ !َ ‫ اَ ْم‬,ْ 3ُ Gَ ‫ ْر‬%َ dْ َ‫ َءا‬,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ ‫َو َ َ >ا ٌء‬ 10. Sen onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar. O hâlde, onlardan dolayı üzülme, ümidini ve heyecanını yitirme. Bu çağrıya kulak verecek tertemiz gönüllere ulaşıncaya dek, bıkıp usanmadan tebliğe devam et! Unutma ki: ْ Kِ :َ ٰ Aْ *َ ّ !‫ ا‬s ْ %!‫ا‬ ّ َ َ Gَ ّ ‫ ا‬:ِ َ ‫ ُر‬%ِ ْ4Gُ َ dَ ّ ِ‫ا‬ َ *ٍ `ْ َ‫ َ ْ@ ِ? َ* ٍة َوا‬Kِ ‫ ْ* ُه‬s َ َ@ ﴾١١﴿ ,6 * C I ! + ‫و‬ * C ّ َ ْ َ َ َ ِ ِ ِ ِ $ H َ ٍ

11. Sen ancak, bu kutlu Öğüde içtenlikle kulak veren ve O Yüceler Yücesi Rahman’a gayben —yani O’nu gözleriyle görmedikleri hâlde— saygı duyan kimseleri uyarabilirsin. Senin uyarıların, ancak böyle iyiliğe, güzelliğe açık olan kimselerde etkisini gösterir. Onlar, Allah’ın görme, işitme, dokunma, tatma, koklama gibi duyu organlarıyla kavranamayacak kadar yüce bir varlık olduğunu bilir, bu yüzden O’nun varlığının, birliğinin ve sonsuz ilim, kudret, merhamet, adalet gibi yüce sıfatlarının apaçık kanıtı olan sayısız yaratılış mucizesi üzerinde düşünerek Rablerine iman eder, derin bir saygı ve şükranla O’nun hükümlerine boyun eğerler. İşte onları, Allah tarafından bağışlanma ve cennette muhteşem bir ödül ile müjdele. َ ّ Cُ ‫ َو‬,ْ /ُ ‫ ّ َ' ُ ا َو ٰا}َ َر‬Dَ َ I ْ dَ ‫ َو‬L ٰG ْ َ !‫ ْ( ِ ْا‬dُ :ُ (ْ dَ dَ ّ ِ‫ا‬ َ > ﴾١٢﴿ T ‫ م‬ ‫ا‬ ‫ه‬ 4 X A ‫ا‬ ‫ء‬ y M J . ٍ َ َ ْ ْ ِ $ ُ َ َ $ ُ ُ ُ ) tٍ ْ ٍ

12. Evet, hiç kuşku yok ki Biz, günü gelince ölüleri diriltip mahşerde hesaba çekeceğiz. Bunun içindir ki, insanların yapıp ettikleri her şeyi ve sonraki nesillere miras bıraktıkları bütün etkileri, eserleri, izleri eksiksiz yazıyoruz. Çünkü Biz, yarattığımız âlemde hiçbir şekilde başıbozukluğa, düzensizliğe, adaletsizliğe yer


vermeyecek şekilde, her şeyi şaşmaz kanunlara bağlı kılarak, Levh-i Mahfuz denilen apaçık bir kitaba yazıp kaydetmişizdir. Şimdi, buraya kadar anlatılan temel prensiplerin nasıl ete kemiğe bürünüp pratik hayata yansıtılacağını gösteren canlı bir örnek olarak, şu ibret verici kıssaya kulak verin: > َ ‫ اِ ْذ‬Eِ 6َ *ْ Oَ !‫ ب ْا‬ ﴾١٣﴿ ‫ن‬Hَ 8ُ َ *ْ ُ !‫ ْا‬/َ ‫` َء‬ ً P َ ,ْ 3ُ !َ ‫َوا ْ ِ* ْب‬ َ (َ Wْ َ‫ ا‬lَ

13. Ey Peygamber! Onlara, bir zamanlar Elçilerimizi gönderdiğimiz bir şehir halkını ibret verici örnek olarak anlat. Bu olayın nerede, ne zaman yaşandığı ve kahramanlarının hangi isimleri taşıdığı hiç önemli değil. Önemli olan, içinde barındırdığı ve tüm insanlığa ışık tutacak ibret dolu mesajlardır. Bu örnek toplumda üç sınıf insan var: Elçiler, onlara karşı gelen inkârcılar ve elçilere destek olmak için bütün varlıklarını ortaya koyan fedakâr müminler. Bu kıssa size şunu anlatıyor: “Eğer içinde yaşadığınız toplumda sizden önce Allah’ın mesajı duyulmadı ise, hemen işe başlayın, artık Peygamberin göreviyle görevli bir elçisiniz. Birileri size engel olmaya çalışacak, fakat korkmayın, Allah mutlaka yardımını gönderecektir. Yok, eğer toplumda sizden önce Peygamberin görevini kendilerine görev bilenler vazifeyi omuzlamışlarsa, size düşen onların yardımına koşmak, davanın başarıya ulaşması için onlara cansiperane destek olmaktır. Dikkat edin, eğer karşı safta yer alır veya hak ile batılın mücadelesinde tarafsız kalırsanız, o zaman sonunuz kesinlikle hüsran ve helâk olacaktır!” İnsanlık tarihinin her devrinde tekrar tekrar yaşanacak olan kıssa şöyle başlıyor: َ َ T ُ -ْ !َ ِ‫> ا‬dَ ّ ِ‫ ُ!> ا ا‬Oَ​َ ﴾١٤﴿ ‫ َن‬8ُ َ *ْ ُ ,ْ . ٍ !ِ َPKِ dَ ْ‫ز‬Rَ ّ 9َ​َ َ /ُ Kُ %َ ّ . ِ ْ 4َ }ْ ‫ ا‬,ُ 3ِ -ْ !َ ِ‫> ا‬4َ 8ْ َ ‫اِ ْذ اَ ْر‬ 14. Biz o şehirde yaşayan insanlara iki Elçi göndermiştik. Fakat onlar ikisini de yalanladılar. Bunun üzerine, onları üçüncü bir Elçi ile destekledik. Böylece üçü birden, “Ey insanlar!” diye seslendiler, “Gerçekten biz, sizlere Allah tarafından gönderilmiş elçileriz! O’nun size yönelik emir ve talimatları var, onları size bildirmek için geldik!” ﴾١٥﴿ ‫ َن‬Kُ %ِ .ْ Gَ َ ّ ِ‫ ا‬,ْ Jُ dْ َ‫ء اِ ْن ا‬S 4َ 8ُ Pْ ِ *ٌ s ٍ ْ yَ :ْ ِ :ُ ٰ Aْ *َ ّ !‫ َل ا‬Rَ dْ َ‫ َو َ > ا‬S َ Kَ َ ّ ِ‫ ا‬,ْ Jُ dْ َ‫ ُ! ا َ > ا‬Dَ


15. Buna karşılık şehir halkı, “İyi ama!” dediler, “Siz de bizim gibi yiyip içen sıradan birer insansınız. Melekler dururken Allah elçi olarak sizi mi gönderdi? Zaten Rahman bize vahiy namına hiçbir şey göndermiş değildir. Her şeyi yoktan var eden, sahip olduğumuz bütün nimetleri bize bahşeden yüce bir yaratıcının varlığına inanırız. Fakat O’nun kitap ve Elçi göndererek hayatımıza kurallar koyacağını kabul edemeyiz. O bizim yeme içmemizle, basit hayatımızla uğraşmaz. Bizleri tamamen serbest bırakmıştır, dilediğimizi yapar, dilediğimiz gibi yaşarız. Siz ancak yalan söylüyorsunuz.” ُ -ْ !َ ِ‫> ا‬dَ ّ ِ‫ ا‬,ُ 8َ 9ْ 6َ 4َ Kُّ ‫ ُ! ا َر‬Dَ ﴾١٦﴿ ‫ َن‬8ُ َ *ْ ُ !َ ,ْ . 16. Elçiler, “Sizin bu itirazlarınız bizi asla yılgınlığa, ümitsizliğe düşüremeyecektir. Çünkü bütün insanlık inkâr etse de, Rabb’imiz biliyor ki, biz gerçekten size hakkı tebliğ etmek için görevlendirilmiş elçileriz. O’nun gönderdiği inanç sistemine bir göz attığınız zaman, siz de bunu açıkça göreceksiniz!” dediler ve eklediler: ُ $ ُ !‫ ُغ ْا‬lَ َ !‫> اِ ّ َ ْا‬4َ -ْ 8َ Fَ َ ‫َو‬ ﴾١٧﴿ T 17. “Ama yine de siz bilirsiniz. Bize düşen, yalnızca açık ve net olarak tebliğ etmektir. İnkârınızdan dolayı başınıza geleceklerden sadece siz sorumlusunuz.” > !ُ Dَ ْ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ُ ُ ُ َ ْ ْ4 ّ ﴾١٨﴿ ,ٌ -!$ َ‫اب ا‬ % F 4 , . 4 ! ‫و‬ , . 4 `ْ ! ‫ ا‬ 3 J G , ! ! , . K d 0 w G d ‫ا‬ ‫ ا‬ ّ ّ ّ ّ َ َ َ َ ْ ْ ْ ْ ِ ّ َ َ َ َ َ ِ ٌ ُ ُ ِ H ِ 18. Gerçekten de o şehir halkı isyanlarından dolayı birtakım belalara, felâketlere maruz kaldılar. Bunun üzerine, iyice küstahlaşarak, “Yeter artık!” dediler, “Doğrusu biz, sizin yüzünden uğursuzluğa uğradık. Ortaya attığınız iddialarla, insanları birbirine düşürüp fitne çıkardınız. Yoksulları, köleleri, zayıfları, efendilerine karşı kışkırtarak anarşi çıkardınız. Ayrıca, ilahlarımız aleyhinde ileri geri konuştuğunuz için başımıza musibetler, felâketler yağmaya başladı. Eğer bu işe bir son vermezseniz, her işimizde Allah’ın hayata karışıp durduğunu hatırlatmaya devam ederseniz, gözünüzün yaşına bakmadan sizi ölümüne taşa tutacağız ve hem sizi, hem de size inanacak olan herkesi en korkunç işkencelere mahkûm edeceğiz. Ya bunu


böylece kabul eder, bizi sever, bizimle birlikte bizim gibi aynı hayatı yaşarsınız, ya da çeker gider, ülkemizi terk edersiniz!” َ ‫ ُ! ا‬Dَ ُ 9َ َ ,ْ Cُ *ُ ِ > ﴾١٩﴿ ‫ ْ ٌم ُ ْ ِ* ُ َن‬Dَ ,ْ Jُ dْ َ‫ ا‬Mْ Kَ ,) ْ Gُ *ْ Cِّ ‫ ُذ‬:ْ ِ َ‫ ا‬,) ْ .

19. Buna karşı elçilerimiz şöyle cevap verdiler: “Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. Başınıza gelen kötülükler bizzat sizden kaynaklanıyor. Size güzelce öğüt verildi diye mi siyasi, ekonomik, toplumsal, ekolojik buhranlara, felaketlere uğradınız? Hayır, gerçekte siz, ilâhî buyrukları reddeden, hak hukuk tanımayan ve her türlü ahlâkî sınırı aşan azgın bir toplum olduğunuz için bunca felaketlere uğruyorsunuz.” > َ ‫َو‬ َ 8$ َ *ْ ُ !‫ ا ْا‬9ُ ِ Gَ ّ ‫ ْ ِم ا‬Dَ 6َ ‫ َ ل‬Dَ L9ٰ ْ 6َ Mٌ ` ﴾٢٠﴿ T S ُ ‫ َر‬Eِ 4َ 6'$ َ !‫ ْا‬Xَ Dْ َ‫ ا‬:ْ ِ ‫` َء‬

20. Davetçilerle inkârcılar arasında bu mücadele sürüp giderken, şehrin ta öte ucundan bir yiğit adam, başına gelecek her şeyi göze alarak koşa koşa oraya geldi. Nefes nefese, “Ey halkım!” diyordu, “Gelin bu Elçilere uyun!” ُ 8ُ َ ْ 6َ َ :ْ َ ‫ ا‬9ُ ِ Gَ ّ ِ‫ا‬ ﴾٢١﴿ ‫ ُ'و َن‬Jَ 3ْ ُ ,ْ /ُ ‫ اَ ْ` ً*ا َو‬,ْ . 21. “Sizden herhangi bir dünyevî karşılık beklemeyen ve insanın yaratılış özellikleriyle birebir örtüşen inanç sistemleri ve sahip oldukları tertemiz ahlâkları ile dosdoğru yolu izleyen bu insanlara uyun da, dünyada ve âhirette kurtuluşa erin!” Demek ki, Allah’ın dinini tebliğ edenler bu elçilerin sahip olduğu özellikleri taşımalıdırlar. Davetçinin sözleri ve davranışları ilâhî ölçülere uygun olmalı, hem de bu iş karşılığında herhangi bir dünyalık beklememelidir. Tarih boyunca, bu özellikleri taşımayan hiçbir davetçi başarıya ulaşamamıştır. Evet, Elçileri desteklemek üzere canını dişine takıp koşarak gelen adam, sözlerine devamla dedi ki: َ َ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ ُ ُ' ا‬Fْ َ‫َو َ ِ! َ > ا‬ ﴾٢٢﴿ ‫ َن‬9ُ ` َ *ْ Gُ "ِ -ْ !َ ِ‫ َوا‬d$ *َ w َ 22. “Dinleyin ey halkım! Beni yoktan var eden ve bana bunca nimetler bahşeden yüce Rabb’ime ne diye kulluk etmeyeyim ki? O’na kulluktan kaçınmaya ne hakkım var benim? Bundan daha büyük bir ahlaksızlık, daha büyük bir nankörlük olabilir mi? Unutmayın ki, hepiniz eninde sonunda O’na döndürülecek ve tüm yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz.”


﴾٢٣﴿ ‫ن‬H ِ ‫و‬%ُ Oِ ْ46ُ َ ‫ ً َو‬-ْ yَ ,ْ 3ُ Jُ Fَ َ?yَ 4ّ $ Fَ :ِ @ْ Gُ َ *ٍّ m ُ Kِ :ُ ٰ Aْ *َ ّ !‫ ِ*د ِْن ا‬6ُ ‫ اِ ْن‬Eً 3َ !ِ ‫" > ٰا‬$ dِ ‫ ُدو‬:ْ ِ %ُ 1ِ Gَ ّ َ‫َءا‬

23. “Hiç olacak şey mi? Ben nasıl olur da, O’nun yanı sıra, hayatıma karışmaya yetkili başka ilâhlar edinirim? Peki, diyelim öyle yaptım, o zaman beni O’nun gazabından kim kurtaracak? Sonsuz Merhamet Sahibi Allah bana bir sıkıntı vermek istese, onların sözde şefaati bana hiçbir şekilde fayda vermeyeceği gibi, onlar beni cehennem azabından da kurtaramazlar.” ﴾٢٤﴿ T َ ?$ !َ ‫> اِ ًذا‬dّ $ ِ‫ا‬ ٍ $ ُ ‫ ٍل‬lَ 24. “İşte o takdirde ben, göz göre göre kendimi ateşe atmış, apaçık bir dalalete dalmışım demektir!” ُ Kِّ *َ Kِ ~ ﴾٢٥﴿ ‫ ن‬ ْ ,ْ . ُ ْ4 َ ‫> ٰا‬dّ $ ِ‫ا‬ ) ِ 9ُ َ َ 25. “O hâlde, ey beni şimdi duyan ve kıyamete kadar duyacak olanlar! Ben sadece benim değil, bütün insanların ve bu arada özellikle sizin gerçek Sahibiniz, Efendiniz ve Rabb’iniz olan Allah’a iman ettim, gelin dinleyin beni! Siz de hayat programınızı çizmeye tam yetkili, kulu kölesi olacağınız Allah’a inanın ve bu imanın güvencesi altında, dünya ve âhirette huzura, esenliğe ulaşın.” َ D$ َ ُ 8َ 9ْ 6َ $ ْ Dَ ~ ﴾٢٦﴿ ‫ن‬S َ -ْ !َ 6َ ‫ َ ل‬Dَ Eَ) 4َ ّ Yَ !‫ ْا‬Mِ +ْ ُ ‫ اد‬M26. Bu sözleri duyunca çılgına dönen zalimler, o fedakâr insanı oracıkta şehit ettiler. Böylece ona, “Şehitler için hazırlanmış olan şu cennete gir!” denildi. Fakat o, hâlâ halkının içler acısı durumunu düşünüyordu: “Keşke!” dedi, “Beni kanlara bulayan halkım, şimdi ne durumda olduğumu bilseydi!” َ $ *َ .ْ ُ !‫ ْا‬:َ ِ 4$ 8َ 9َ ` ﴾٢٧﴿ T َ ‫ َو‬Kّ $ ‫! َر‬$ *َ َ?zَ َ Kِ

27. “Rabb’imin, geçmişteki günahlarımı silip beni bağışladığını ve cennet bahçelerinden bir bahçe olan şu yüce makamda, beni muhteşem nimetlerle ödüllendirip seçkin kulları arasına katarak ikram edilenlerden kıldığını keşke görselerdi de, inadı bırakıp Elçilere iman etselerdi. Hayatımdan ibret almadılar, bari ölümümden ibret alsalardı!” Peki, onu katleden zalimlerin sonu ne oldu dersiniz?


َ !$ < ﴾٢٨﴿ T ُ :ْ ِ ‫ه‬$ 'ِ 9ْ Kَ :ْ ِ "$ ِ ْ Dَ L8ٰ Fَ 4َ !ْ Rَ dْ َ‫َو َ > ا‬ ِ ْ ُ 4َ ّ Cُ َ ‫ ا! ّ َ َ > ِء َو‬:َ ِ 'ٍ ْ4` 28. Biz onun şehit olmasından sonra, halkının üzerine gökten ordular filan göndermedik, zaten gönderecek de değildik. O kadar acizlerdi ki, onları helak etmek için ordulara gerek yoktu. ﴾٢٩﴿ ‫ ِ ُ'و َن‬+ َ ,ْ /ُ ‫ َ' ًة َ ِ َذا‬A‫ا‬ ِ ‫ َو‬Eً (َ -ْ Wَ َ ّ ِ‫ ْ~ ا‬dَ Cَ ‫اِ ْن‬ 29. Sadece, dehşet verici bir gürültüyle patlayan ve şehrin altını üstüne getiren korkunç bir çığlık kopuverdi, hepsi o kadar. İşte o anda, bütün zalimler kül yığınına dönüşerek yok olup gittiler. ﴾٣٠﴿ ‫ َن‬eُ Rِ 3ْ Jَ ْ 6َ "$ Kِ ‫ ا‬dُ Cَ َ ّ ِ‫ ل ا‬ ٍ ُ ‫ َر‬:ْ ِ ,ْ 3َ 6َ ِ G$ ْ 6َ َ ‫د‬Hِ َ 9ِ !‫ ْا‬L8َ Fَ ‫ ْ َ* ًة‬A

30. Yazıklar olsun şu kullara ki, onlara ne zaman bir elçi gelse, mutlaka onu alaya alır ve küstahça bir tavırla hakka başkaldırırlar. Bir insan düşünün ki, Allah’ın mesajıyla karşı karşıya gelecek ve alaycı sözleri, umursamaz tavrıyla ondan yüz çevirecek! Yazık ona, vah ona! ﴾٣١﴿ ‫ َن‬9ُ ` ِ *ُ Oُ !‫ ْا‬:َ ِ ,ْ 3ُ 8َ ْ Dَ 4َ .ْ 8َ ْ/َ‫ ا‬,ْ Cَ ‫ َ* ْوا‬6َ ,ْ !َ َ‫ا‬ ِ *ْ 6َ َ ,ْ 3ِ -ْ !َ ِ‫ ا‬,ْ 3ُ dَ ّ َ‫ون ا‬ 31. Oysa kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettiğimizi ve helâk edilen bu insanların onlara bir daha asla geri dönmediğini görmüyorlar mıydı? İnsanlık tarihini inceleyip de, nice toplumların yıkılıp gittiğini, bu dünyanın kendilerine de kalmayacağını anlamıyorlar mıydı? ﴾٣٢﴿ ‫ن‬tَ ‫ ُ*و‬m َ (ْ ُ 4َ 6َْ '!َ ٌ - $ ` َ َ ّ !َ Mٌّ Cُ ‫َواِ ْن‬ 32. Ve eninde sonunda, hep birlikte huzurumuza çıkarılacaklarını düşünmüyorlar mıydı? Bunun için delil mi istiyorlar? Öyleyse gözlerini açıp etraflarına dikkatlice bir baksınlar: َ ْ ,ُ 3ُ !َ Eٌ 6َ ‫َو ٰا‬ ﴾٣٣﴿ ‫ َن‬8ُ Cُ ْ 6َ "ُ ْ4 َِ A َ 3َ ْ4 ِ 4َ `ْ *َ ْ+َ‫ َوا‬/َ 4َ -ْ -َ Aْ َ‫ ا‬EHُ Jَ -ْ َ !‫ض ْا‬ ُ ‫ا ْر‬ 33. Bitki örtüsü tamamen kuruyup ölmüş olan toprak, onlara Allah’ın sonsuz ilmini, kudret ve merhametini gösteren ve yeniden dirilişi ispatlayan muhteşem bir delildir. Şöyle ki, Biz ölü toprağa her bahar yeniden hayat veriyoruz ve oradan, canlıların besin kaynağı olan çeşit çeşit ürünler çıkarıyoruz. َ ّ ‫ ب َو‬ ﴾٣٤﴿ ‫ ن‬ ٍ 4َ ّ ` َ 3َ - $ 4َ 8ْ 9َ ` َ ‫َو‬ ٍ 4َ Fْ َ‫ َوا‬Mٍ 1$ dَ :ْ ِ ‫ ت‬ Sِ -ُ 9ُ !‫ ْا‬:َ ِ 3َ - $ dَ *ْ Yَ


34. Ve orada göz alıcı hurma bahçeleri, üzüm bağları yetiştiriyor, aralarında tatlı ve serin dereler, çaylar, pınarlar akıtıyoruz. ُ sْ 6َ lَ​َ َ‫ ا‬,) ْ 36 ﴾٣٥﴿ ‫ ُ*و َن‬. ‫ه‬$ *ِ َ​َ } :ْ ِ ‫ ا‬8ُ Cُ ْ -َ !ِ ِ '$ 6ْ َ‫ْ ُ" ا‬J8َ ِ Fَ َ ‫ َو‬S

35. Ki böylece, bu verimli bağların, bahçelerin, bostanların ürünlerinden yesinler. Oysa bütün bu nimetleri kendi elleriyle yaratmış değillerdir. Buna rağmen, hâlâ şükretmeyecekler mi? َ َ ْ ْ ّ ّ ‫ُ ْ َ( َن ا‬ َ َ َ ُ َ ْ4 ْ‫ز‬ ﴾٣٦﴿ ‫ ُ َن‬8َ 9ْ 6َ َ َ ّ ِ ‫ َو‬,ْ 3ِ ِ ?ُْ dَ‫ ا‬:ْ ِ ‫ض َو‬ ‫ر‬ ‫ا‬ ~ G 3 8 C ‫اج‬ ‫و‬ ‫ا‬ c 8 + ‫ي‬ % ! َ ْ $ ّ ُ ُ َ َ َ َ ِ ُ ِ 36. Evet, toprağın yetiştirdiği bitkileri, hayvanları, insanların bizzat kendilerini, artı eksi, proton elektron, pozitif negatif, elektrik nötr gibi birbirini tamamlayan nice zıtlıkları ve daha bilmedikleri birçok şeyi iki farklı cinsiyetli ve karşıt kutuplu çiftler hâlinde yaratan Allah ne yücedir! َ ّ "ُ ْ4 ِ ُ 8َ ْ dَ MHُ -ْ !َ ّ ‫ ا‬,ُ 3ُ !َ Eٌ 6َ ‫َو ٰا‬ َ ُ 8ِ ْ ُ ,ْ /ُ ‫ َر َ ِ َذا‬3َ 4!‫ا‬ ﴾٣٧﴿ ‫ن‬S 37. Allah’ın kâinata yerleştirdiği mükemmel sistemin güzel bir işareti olan gece de, onlara kudret ve merhametimizi gösteren apaçık bir delildir. Şöyle ki, gündüzün ışığını ondan soyup çıkarırız ve bir de bakarsın ki, her yer karanlığa gömülmüş. َ ّ ‫َو‬ ﴾٣٨﴿ ,ُ ْ s!‫ا‬ ِ R$ 9َ !‫ ُ* ْا‬6'$ Oْ Gَ Vَ !ِ ‫ ) ٰذ‬3َ !َ *ٍّ Oَ Jَ ْ ُ !ِ ‫*ي‬$ Yْ Gَ )ِ 8$ 9َ !‫ ْا‬R6 38. Güneş de, etrafındaki gezegenleriyle birlikte çok büyük bir hızla kendi yörüngesinde yüzüp gitmektedir. Bu muazzam ve muhteşem sistem, sonsuz kudret ve ilim sahibi olan Allah’ın mükemmel bir ölçü ve denge ile ortaya koyduğu takdiri ile yürümektedir. İşte, gönderdiği Kur’an ile hayatınıza program çizen Allah, böyle kudret ve ilim sahibidir. ْ ‫ ن‬ ْ Cَ ‫ َد‬Fَ LJّٰ A َ ‫ ِ ز‬4َ َ ‫ ُه‬dَ ‫ ّ َ' ْر‬Dَ *َ َ Oَ !‫َو ْا‬ َ ﴾٣٩﴿ ,6 ' O !‫ا‬ ` * 9 ! ‫ل‬ ْ $ َ ِ ُ ُ ِ

39. Geceyi süsleyen Ay’a gelince, o da insanlığa kudret ve merhametimizi gösteren apaçık bir delildir. Şöyle ki, Biz ona, kurumuş ve yay gibi eğrilmiş bir hurma dalına dönüşünceye kadar, hilal, dolunay, yarımay gibi belirli evreler tayin ettik. َ ّ ‫ َ َ* َو َ ا‬Oَ !‫ ْ'ر َك ْا‬Gُ ‫> اَ ْن‬3َ !َ @$ َ ْ46َ َ َ ّ َ ُ ﴾٤٠﴿ ‫ ْ َ ُ( َن‬6َ Vٍ 8َ َ $ Mٌّ Cُ ‫ ر َو‬ 3 4!‫ا‬ c K M ! ّ ْ َ َ ُ ُ ْ s!‫ا‬ ِ ِ) ِ


40. Evrendeki sistem öyle mükemmel bir ölçüyle ayarlanmıştır ki, ne Güneş Ay’a erişebilir, ne de gece gündüzün önüne geçebilir. Çünkü bu gök cisimlerinin her biri, kendine mahsus bir yörüngede, kendileri için belirlenen programa uygun olarak, biri diğerine çarpmadan yüzüp gitmektedir. İşte, hayat programınızı çizen Allah böylesine güçlü, böylesine bilgilidir. ﴾٤١﴿ ‫ ن‬ َ dَ ّ َ‫ ا‬,ْ 3ُ !َ Eٌ 6َ ‫َو ٰا‬ Sِ (ُ sْ َ !‫ ْا‬Vِ 8ْ ?ُ !‫ ِ ْا‬,ْ 3ُ Jَ 6َ ّ ‫ ُذ ِّر‬4َ 8ْ َ A 41. İnsan neslini, kendilerine fayda verecek nimetlerle dolu gemilerde taşımamız ve onlara karada, havada ve denizde yolculuk etme imkânları bağışlamamız da, onlara kudret ve merhametimizi gösteren bir delildir. ﴾٤٢﴿ ‫ ُ َن‬Cَ *ْ 6َ َ "$ 8ِ Pْ ِ :ْ ِ ,ْ 3ُ !َ 4َ Oْ 8َ + َ ‫َو‬

42. Ve onlara vapur, tren, otobüs, otomobil, uçak gibi buna benzer araçları üretme imkân ve becerisi vererek, daha nice binilecek şeyler yarattık. Öyle ki; َ ‫و‬%ُ Oَ ْ46ُ ,ْ /ُ َ ‫ َو‬,ْ 3ُ !َ 6 ﴾٤٣﴿ ‫ن‬S َ *$ Wَ lَ​َ ,ْ 3ُ Dْ *ِ @ْ dُ ْ s َ dَ ‫َواِ ْن‬ 43. Eğer dilesek, onları sulara batırıp boğabiliriz de. İşte o zaman ne imdatlarına koşan olur, ne de kendileri azabımızdan kurtulabilirlerdi. َ ّ ِ‫ا‬ ٰ َ ً ﴾٤٤﴿ T A L ! ‫ا‬ F J ‫و‬ 4 E A ‫ر‬ ّ َ ْ ِ $ َ َ َ َ ِ ً ٍ

44. Eğer onları hâlâ helâk etmediysek, bu ancak merhametimiz sayesinde, bir süre daha yaşamaları ve böylece imtihanın tamamlanması içindir. İşte sizin hayat programınızı çizen Allah böylesine lütufkâr, böylesine merhametlidir. Hal böyleyken; َ D$ ‫َواِ َذا‬ ُ 8َ ّ 9َ !َ ,ْ . ُ َ?8ْ + ُ 6'$ 6ْ َ‫ ا‬T َ ْ Kَ َ ‫ ا‬Oُ Gَ ّ ‫ ا‬,ُ 3ُ !َ M﴾٤٥﴿ ‫ ُ َن‬A َ َ ‫ َو‬,ْ . َ *ْ Gُ ,ْ . 45. Onlara, “Önünüzde ve arkanızda bulunan ve sizi çepeçevre kuşatan evrendeki harika yaratılış mucizelerini düşünün. Ayrıca, sizden öncekilerin başına gelenlerden ibret alın da, ileride başınıza gelebilecek felâketlerden kendinizi koruyun. Çevrenizdeki bütün varlıklara karşı şefkat ve merhametle davranın ve kötülüğün, haksızlığın her çeşidinden sakının ki, böylece ilâhî lütuf ve rahmete lâyık olabilesiniz.” denildiğinde, sanki bunları hiç duymamış gibi dönüp giderler. Nitekim:


َ $ *ِ 9ْ ُ 3َ ْ4Fَ ‫ ا‬dُ Cَ َ ّ ِ‫ ا‬,ْ 3ِ Kِّ ‫ ت َر‬ ﴾٤٦﴿ T ِ 6َ ‫ ٰا‬:ْ ِ Eٍ 6َ ‫ ٰا‬:ْ ِ ,ْ 3ِ G$ ْ Gَ َ ‫َو‬

46. Onlara ne zaman Rablerinden bir mucize, bir delil, bir kitap, bir mesaj, yani bir ayet gelse, mutlaka ondan yüz çevirir ve bunun yerine, kendilerinin ve atalarının uydurdukları yolları izlerler. َ D$ ‫َواِ َذا‬ > َ 6َ ْ !َ :ْ َ ,ُ 9ِ wْ dُ َ‫ > ا ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ 8َ ّ !ِ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ َ ل ا‬Dَ S ُ Dَ ‫ ا ِ ّ َ َر َز‬Oُ ?ِْ dَ‫ ا‬,ْ 3ُ !َ M&‫ا‬ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫ ُء‬s ُ ّٰ ,ُ . َ ّ ِ‫ ا‬,ْ Jُ dْ َ‫ َ ُ" اِ ْن ا‬9َ ْ َ‫ا‬ َ ﴾٤٧﴿ T ‫ل‬ l َ ٍ $ $ ُ ٍ _ 47. Yine onlara, “Allah’ın size bahşettiği nimetlerden bir kısmını yoksullar için harcayın!” denildiği zaman, hakikati inkâr edenler, dünya hayatının baştanbaşa bir imtihandan ibaret olduğunu görmezlikten gelerek, inananlara şöyle itiraz ederler: “Allah’ın dileseydi doyurabileceği —fakat doyurmadığı— kimseleri biz mi doyuracakmışız? Allah fakir edecek, biz besleyeceğiz, öyle mi? Allah onlara vermemişken bize ne oluyor? Biz daha mı merhametli, daha mı adaletliyiz? Ey Müslümanlar, siz düpedüz yanlış bir yoldasınız!” derler. َ D$ ‫ ِد‬Wَ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫ ُ' اِ ْن‬Fْ َ !‫ا ْا‬%َ ٰ/ L ٰJ َ ‫ ُ! َن‬Oُ 6َ ‫َو‬ ﴾٤٨﴿ T 48. Dahası, inkârlarının azgınlığıyla şımararak derler ki: “Yok biz ölümden sonra diriltilecekmişiz, yok hesap kitap varmış, ne saçmalık! Eğer dedikleriniz doğru ise, söyleyin bakalım, bu yeniden dirilme ve yargılanma vaadi ne zaman gerçekleşecek?” ُ ْ46َ َ ﴾٤٩﴿ ‫ ُ َن‬Xِّ 1ِ 6َ ,ْ /ُ ‫ َو‬,ْ /ُ %ُ + ُ ْ Gَ ‫ َ' ًة‬A‫ا‬ ِ ‫ َو‬Eً (َ -ْ Wَ َ ّ ِ‫ ُ*و َن ا‬ 49. Bu halleriyle onlar, böyle itiraz edip dururlarken, dehşet verici bir gürültüyle patlayıp kendilerini ansızın yakalayacak kıyamet —yahut ölüm— denen o korkunç çığlıktan başka ne bekliyorlar? > > َ ‫ َو‬Eً -َ W ْ Gَ ‫ َن‬9ٰ َ ْ/ ﴾٥٠﴿ ‫ن‬tَ 9ُ ` * 6 , 3 8 ‫ا‬ L ! ‫ا‬ ْ ْ ِ َ ِ ُ w$ Jَ ْ 6َ lَ​َ ِ ِ ِ 50. İşte o zaman, ne geride kalanlara vasiyet etmeye fırsat bulabilirler, ne de o güvendikleri adamlarına ve ailelerine dönebilirler. َ ْ :َ ِ ,ْ /ُ ‫ ر َ ِ َذا‬ ُّ ِ َ ?ِ dُ ‫َو‬ ﴾٥١﴿ ‫ َن‬8ُ ِ ْ46َ ,ْ 3ِ Kِّ ‫ َر‬L!ٰ ِ‫َاث ا‬ ِ '`ْ ‫ا‬ ِ X!‫ا‬


51. Artık yeniden diriliş için sura üflenmiştir. İşte o anda, bütün insanlar mezarlarından kalkıp Rablerine doğru koşacaklar. ﴾٥٢﴿ ‫ َن‬8ُ َ *ْ ُ !‫ َ' َق ْا‬Wَ ‫ َو‬:ُ ٰ Aْ *َ ّ !‫ َ' ا‬Fَ ‫ا َ َو‬%َ ٰ/¢ dَ 'ِ Dَ *ْ َ :ْ ِ 4َ Pَ 9َ Kَ :ْ َ 4َ 8َ 6ْ ‫ َو‬6َ ‫ ُ! ا‬Dَ 52. “Vay başımıza gelenler!” diye bağrışacaklar, “Kim bizi ölüm uykumuzdan uyandırdı? Eyvahlar olsun, demek Rahman’ın vadettiği şey buymuş, meğer Elçiler doğru söylemiş!” ﴾٥٣﴿ ‫ ُ*و َن‬m َ (ْ ُ 4َ 6َْ '!َ ٌ - $ ` َ ,ْ /ُ ‫ َ' ًة َ ِ َذا‬A‫ا‬ ِ ‫ َو‬Eً (َ -ْ Wَ َ ّ ِ‫ ْ~ ا‬dَ Cَ ‫اِ ْن‬

53. Ve ardından, sura son kez üflenecek: Yalnızca bir tek çığlık kopacak ve hepsi hesap vermek üzere huzurumuzda toplanacaklar. O zaman sesler kesilecek, başlar öne eğilecek ve ilâhî ferman duyulacak: ْ ﴾٥٤﴿ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ ,ْ Jُ ْ4Cُ َ َ ّ ِ‫ ْو َن ا‬Rَ Yْ Gُ َ ‫ ً َو‬-ْ yَ ٌ ?ْ dَ ,ُ 8َ ْ Gُ َ ‫ ْ َم‬-َ ! َ 54. “İşte bugün, ey insanlar, hiç kimseye en küçük bir haksızlık yapılmayacak ve ne yapmışsanız, yalnızca onun karşılığını göreceksiniz!” Şöyle ki: ﴾٥٥﴿ ‫ن‬Hَ 3ُ Cِ َ Mٍ @ُ yُ $ ‫ ْ َم‬-َ !‫ ْا‬Eِ 4َ ّ Yَ !‫ ب ْا‬ َ (َ Wْ َ‫اِ ّ َن ا‬ 55. O gün cennet halkı, zevk ve eğlenceyle meşgul olacaklar. َ ْ L8َ Fَ ‫ ٍل‬lَ ِ $ ,ْ 3ُ `‫ا‬ ﴾٥٦﴿ ‫ َن‬oeُ . ِ Jَ ّ ُ Vِ ِ ‫ا َر>ا‬ ُ ‫ َواَزْ َو‬,ْ /ُ 56. Kendileri ve eşleri, cennet ağaçlarının altındaki gölgeliklerde, mücevherlerle süslenmiş koltuklara yaslanıp mutlu bir hayat yaşayacaklar. ﴾٥٧﴿ ‫ن‬Hَ Fُ 'َ ّ 6َ َ ,ْ 3ُ !َ ‫ َو‬Eٌ 3َ Cِ َ 3َ - $ ,ْ 3ُ !َ 57. Orada, her çeşit meyveyi tadacaklar ve canlarının çektiği her şeye anında kavuşacaklar. Ayrıca, dünyada yaptıkları iyiliklerin meyvesini orada tadacak, diledikleri her türlü nimete sahip olacaklar. َ ﴾٥٨﴿ ,ٍ A$ ‫ َر ٍّب َر‬:ْ ِ ً ْ Dَ ‫ ٌم‬l َ

58. Bütün bunlardan daha üstün bir nimet olarak, Sonsuz Merhamet Sahibi olan Rablerinden, “Selâm size sevgili kullarım, ebedî mutluluk diyarına hoş geldiniz. Artık selamettesiniz. Dert ve çile, gam ve keder, üzüntü ve sıkıntı bitmiştir!” sözü ile cennette


ağırlanacaklar. Rab’lerinin bu iltifatıyla öylesine duyacaklar ki, diğer bütün nimetler geride kalacak. Allah’ın o gün kâfirlere ve zalimlere diyecek ki: ﴾٥٩﴿ ‫ ِ* ُ َن‬Yْ ُ !‫ ْا‬3َ 6ُّ َ‫ ْ َم ا‬-َ !‫ ُزوا ْا‬Jَ ‫ا‬ ْ ‫َو‬

mutluluk

59. “Siz ey suçlular, bugün şöyle bir tarafa ayrılın bakalım!” َ -ْ s!‫ا‬ َ ّ ‫ ُ ُ'وا‬9ْ Gَ َ ‫> ٰا َد َم اَ ْن‬4$ Kَ 6َ ,ْ . ُ !َ "ُ dَ ّ ِ‫ن ا‬Hَ w ُ -ْ !َ ِ‫ ْ' ا‬3َ Fْ َ‫ ا‬,ْ !َ َ‫ا‬ S ٌ $ ُ ‫ ُ' ٌّو‬Fَ ,ْ . ﴾٦٠﴿ T

60. “Ey âdemoğulları! Ben size vaktiyle gönderdiğim mesajlar ve elçiler aracılığıyla, “Sakın şeytana kulluk ve itaat etmeyin! Çünkü o sizin mahvolmanız için elinden geleni yapmaya and içmiş amansız ve acımasız bir hasmınız, apaçık bir düşmanınızdır!” dememiş miydim?” ٌ ‫ َ*ا‬W ﴾٦١﴿ ,ٌ -O$ Jَ ْ ُ ‫ط‬ ْ ‫َواَ ِن‬ $ 'ُ ُ F‫ا‬ ِ ‫ا‬%َ ٰ/ ) d‫و‬

61. Ve “Yalnızca Bana kulluk edin. İşte sizi dünyada ve âhirette kurtuluşa iletecek dosdoğru yol budur.” diye emretmemiş miydim? َ ّ ُ Gَ ,ْ 8َ َ َ‫ )ًا ا‬0P$ Cَ l ِ ` ُ ْ4 ﴾٦٢﴿ ‫ َن‬8ُ Oِ 9ْ Gَ ‫ ا‬dُ . , . M َ َ‫ ْ' ا‬Oَ !َ ‫َو‬ ْ ِ ِ 62. “Oysa şeytan, sizden birçok nesilleri yoldan çıkarmıştı, peki hiç değilse bunu görüp de aklınızı kullanmıyor muydunuz?” ﴾٦٣﴿ ‫ ُ'و َن‬Fَ Gُ ,ْ Jُ ْ4Cُ J$ !َ ّ ‫ ا‬,ُ 4َ ّ 3َ ` َ ‫ه‬$ %ِ ٰ/

63. “O hâlde, işte, dünyadayken tekrar tekrar uyarıldığınız cehennem!” ﴾٦٤﴿ ‫ ُ? ُ*و َن‬.ْ Gَ ,ْ Jُ ْ4Cُ َ Kِ ‫ ْ َم‬-َ !‫ ْا‬/َ ْ 8َ Wْ ِ‫ا‬ 64. “Ayetlerimden ilgiyi kopararak onları inkâr etmenize karşılık, bugün girin bakalım oraya!” > 8ٰ F ,J ْ1dَ ‫ ْ م‬-!ْ َ‫ا‬ ّ َ َ َ َ > ْ ْ ﴾٦٥﴿ ‫ ِ ُ َن‬.ْ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ َ Kِ ,ْ 3ُ 8ُ ` ‫ر‬ ‫ا‬ ' 3 s G ‫و‬ , 36 ' 6 ‫ا‬ 4 8 . G ‫و‬ , 3 / ‫ا‬ ‫ا‬ L ُ َ َ ْ ْ ْ ْ $ ُ َ َ ِ َ ُ ِ َ َ ُ ُ ِ َ ِ​ِ َ 65. O gün zalimlerin ağızlarına mühür vurup kapatacağız; elleri dile gelip Bize tüm olup bitenleri anlatacak, ayakları da yapmış oldukları her şeye şahitlik edecek. Hal böyleyken, nasıl hâlâ inkârda diretebiliyorlar? Hiç düşünmüyorlar mı ki: َ ‫ َ*ا‬X!‫ا‬ َ !َ ‫ ُء‬s > َ dَ ْ !َ ‫َو‬ ﴾٦٦﴿ ‫ ُ*و َن‬Xِ ْ 6ُ Ldّٰ َ َ ‫ط‬ ْ ,ْ 3ِ 4ِ -ُ Fْ َ‫ ا‬L>8ٰ Fَ 4َ ْ َ w ِّ ‫ ا‬Oُ َ Jَ َ


66. Eğer dileseydik, gözlerini silip kör ederdik de, hepsi perişan bir hâlde yollara dökülürlerdi. Bir düşünsünler bakalım, bu durumda nasıl görebileceklerdi? َ Jَ ‫ا‬ َ َ L8ٰ Fَ ,ْ /ُ 4َ ْ1 َ َ !َ ‫ ُء‬s > َ dَ ْ !َ ‫َو‬ ﴾٦٧﴿ ‫ن‬tَ 9ُ ` ْ َ​َ ,ْ 3ِ Jِ dَ . ِ *ْ 6َ َ ‫ َو‬- mِ ُ ‫ ا‬Fُ w 67. Yine dileseydik, onları felç edip oldukları yere çivilerdik de, ne bir adım ileri gidebilirlerdi, ne de geri. Öyleyse, kendilerine görme, işitme, hareket etme gibi yetenekleri bahşeden Allah’a kulluk etsinler. Ayrıca bu nimetlerin ebedî olmadığını, bir gün mutlaka ellerinden alınacağını unutmasınlar. Nitekim: ﴾٦٨﴿ ‫ َن‬8ُ Oِ 9ْ 6َ lَ​َ َ‫ ا‬c) ِ 8ْ 1َ !‫ ْ ُ" ِ ْا‬. ِّ 4َ dُ ‫ ِّ ْ* ُه‬9َ dُ :ْ َ ‫َو‬

68. Biz bir kimsenin ömrünü uzatırsak, yaşlandıkça onun güç ve yeteneklerini azaltarak yaratılışını tersine çeviririz, hâlâ akıllarını kullanmayacaklar mı? Güç ve kudretin yalnızca Allah’a ait olduğunu idrak edip O’na kul olmayacaklar mı? Yoksa onlar, bu yüce Kitabın Muhammed’e şeytanlar tarafından ilham edilen bir söz ya da onun hayal dünyasının ürünü bir şiir olduğunu mu söylüyorlar? Oysa onlar da gayet iyi bilirler ki: S ٌ $ ُ ‫ ْ* ٰا ٌن‬Dُ ‫ ٌ* َو‬Cْ ‫ َ اِ ّ َ ِذ‬/ُ ‫@ َ! )ُ" اِ ْن‬$ َ ْ46َ َ ‫ َ* َو‬9ْ s!‫ا‬ ﴾٦٩﴿ T ِّ ‫ ُه‬4َ ْ 8َ ّ Fَ َ ‫َو‬

69. Biz ona şiir öğretmiş değiliz, zaten bu ona yakışmaz da. Muhammed’e vahyettiğimiz ayetler, insan ruhunu okşayan, yürekleri sarsıp derinden etkileyen muhteşem güzelliğine rağmen, asla şiir değildir. O ancak, âlemlerin Rabb’i tarafından tüm insanlığa yöneltilen bir uyarıdır. Evlerde, işyerlerinde, camide, okulda, kışlada, çarşı pazarda, yani İnsanın bulunduğu her yerde okunsun, anlaşılsın ve hayata hükmetsin diye gönderilen, gerçekten okunmaya değer ve daima okunması gereken apaçık bir kitaptır. َ !‫ ْا‬L8َ Fَ ‫ ْ ُل‬Oَ !‫ ْا‬cَ ّ (ِ 6َ ‫ َو‬- A ﴾٧٠﴿ :َ 6*$ ِ . َ ‫ َن‬Cَ :ْ َ ‫ َر‬%ِ ْ4-ُ !ِ 70. Ki böylece İslâm davetçileri, aklını ve gönlünü kibir, bencillik, inat, önyargı gibi hastalılardan arındırmış kimseleri, yani kalben diri olan insanları Kur’an ile uyarsınlar ve böylece, bu mesajı inkâr edenlerin hak ettikleri azap sözü, hiçbir itiraza yer vermeyecek biçimde açık ve net olarak gerçekleşsin. İşte Kur’an’ın varlık sebebi ve temel görevi budur. O, mezarlarda yatan ve artık


uyarılmalarına gerek kalmayan ölülere okunmak için değil, insanlığı bir tek Allah’a kulluğa çağırmak için indirilmiştir: ُ !ِ َ 3َ !َ ,ْ 3ُ َ ً 9َْ dَ‫> ا‬4َ 6'$ 6ْ َ‫ ْ~ ا‬8َ ِ Fَ َ ّ ِ ,ْ 3ُ !َ 4َ Oْ 8َ + ﴾٧١﴿ ‫ َن‬. َ dَ ّ َ‫ َ* ْوا ا‬6َ ,ْ !َ ‫اَ َو‬ 71. Bir tek Allah’a kulluktan kaçınan o gafiller, kendi ellerimizle —yani sınırsız ilim, kudret ve merhametimizin eseri olarak— onların faydalanması için nice evcil hayvanlar yarattığımızı ve kendilerinin bunlara nasıl kolayca sahip ve egemen olduklarını görmüyorlar mı? ﴾٧٢﴿ ‫ َن‬8ُ Cُ ْ 6َ 3َ ْ4 ِ ‫ َو‬,ْ 3ُ Kُ Cُ ‫ َر‬3َ ْ4 َِ ,ْ 3ُ !َ /َ 4َ 8ْ !َ ّ ‫َو َذ‬ 72. Ve bir kısmını binek hayvanı olarak kullanmaları, bir kısmının da etini yemeleri için, bu hayvanları onların önünde nasıl boyun eğdirdiğimizi hiç düşünmüyorlar mı? ُ sْ 6َ lَ​َ َ‫ ر )ُب ا‬ ﴾٧٣﴿ ‫ ُ*و َن‬. َ َ ‫ ِ ُ َو‬4َ َ 3َ - $ ,ْ 3ُ !َ ‫َو‬ ِ s 73. Bu hayvanlarda, kendileri için daha birçok faydalar ve içilecek tertemiz ve sağlıklı süt vardır, hâlâ şükretmeyecekler mi? ﴾٧٤﴿ ‫ ُ*و )َن‬Xَ ْ46ُ ,ْ 3ُ 8َ ّ 9َ !َ Eً 3َ !ِ ‫ا& ٰا‬ ِ ّٰ ‫ون‬ ِ ‫ ُد‬:ْ ِ ‫وا‬%ُ 1َ Gَ ّ ‫َوا‬

74. Fakat bu nankörler, Allah’ın yanı sıra birtakım putları, metafizik güçleri, melekleri tanrı kabul ederek veya dinî ve siyasî önderlere taparcasına bağlılık göstererek, onları kendilerine ilâhlar edindiler, güya böylece onlardan yardım görecekler. ﴾٧٥﴿ ‫ ُ*و َن‬m َ (ْ ُ 'ٌ ْ4` ُ ,ْ 3ُ !َ ,ْ /ُ ‫ َو‬,Sْ/ُ *َ Xْ dَ ‫ َن‬9ُ w$ Jَ ْ 6َ َ 75. Oysa bu sözde ilâhların onlara yardım edecek güçleri yoktur. Aksine, asıl kendileri onları korumakla görevli asker durumundalar. Hepsi birbirine muhtaç, hepsi birbirinin yardımını bekleyen güçsüz ve aciz varlıklar! َ dRُ (ْ 6َ lَ​َ ﴾٧٦﴿ ‫ َن‬4ُ 8ِ 9ْ 6ُ َ ‫ ِ ُّ*و َن َو‬6ُ َ ,ُ 8َ 9ْ dَ dَ ّ ِ‫ ا‬, ْ 3ُ !ُ ْ Dَ Vْ

76. Onların o incitici sözleri seni üzmesin. Hiç endişelenme, Biz onların gizledikleri ve açığa vurdukları her şeyi biliyoruz ve bu çirkin davranışlarının hesabını onlara mutlaka soracağız. ٌ $ ُ ,ٌ -X$ + ﴾٧٧﴿ T َ َ /ُ ‫ َ ِ َذا‬Eٍ َ?wْ dُ :ْ ِ ‫ ُه‬4َ Oْ 8َ + َ dَ ّ َ‫ َ ُن ا‬dْ ‫ا‬ ِ ْ *َ 6َ ,ْ !َ ‫اَ َو‬


77. İnsanoğlu, kendisini bir damla sudan yarattığımızı bilmiyor mu ki, yeniden dirilişi haber veren elçilerimize karşı bu kadar çetin tartışmalara girişiyor? Şöyle ki: َ 9ِ !‫ ْ( ِ ْا‬6ُ :ْ َ ‫ َ ل‬Dَ "ُ) Oَ 8ْ + ﴾٧٨﴿ ,ٌ - $ ‫ َ َر‬/ِ ‫ َم َو‬ ً P َ 4َ !َ ‫ َ* َب‬ َ َ ِ dَ ‫ َو‬lَ َ ‫َو‬ 78. Kendi yaratılışını unutuyor da, aklı sıra Bize misal getirmeye kalkıyor: Her şeye kadir olan Yaratıcıyı yaratılanla bir tutarak, “Şu çürüyüp dağılmış kemikleri kim diriltecekmiş?” diyor. ُ Kِ َ /ُ ‫> اَ ّ َو َل َ ّ َ* ٍ)ة َو‬/َ َ sْ ﴾٧٩﴿ ,S َ Mِّ . َ dَ‫>ي ا‬%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ --$ (ْ 6ُ Mْ Dُ ٌ -8$ Fَ cٍ 8ْ +

79. De ki: “Onu ilk önce kim yarattıysa, işte O diriltecek! Çünkü O, yaratmanın her şeklini ve her çeşidini en mükemmel şekilde bilendir!” Örnek mi istiyorsunuz: َ ْ *ِ Yَ s!‫ا‬ َ ّ :َ ِ ,ْ . ُ !َ Mَ 9َ ` ﴾٨٠﴿ ‫ ُ'و َن‬Dِ Gُ "ُ ْ4 ِ ,ْ Jُ dْ َ‫ ًرا َ ِ َذ>ا ا‬dَ *ِ m َ ْ+ ‫ا‬ َ ‫ي‬%$ !َ ّ َ‫ا‬ 80. O Allah ki, sizin için yemyeşil ağaçlardan, insanlığın gelişiminde çok önemli bir yere sahip olan ateşi yarattı. Ve işte siz, ondan elde ettiğiniz odun, kömür, petrol, doğalgaz gibi maddeleri yakarak hayatın birçok alanında kullanıyorsunuz. > َ ْ ْ ٰ ّ َ َ َ ْ ‫ات َو‬ ُ ْ ْ ُ ْ1 ,ُ -8$ 9َ !‫ق ا‬l1َ !‫ َ ا‬/ُ ‫ َو‬L8Kَ ,) ْ 3ُ 8P ِ cَ 8 6َ ‫ ان‬L8ٰ Fَ ‫ ِد ٍر‬Oَ Kِ ‫ض‬ َ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ ا‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬cَ 8َ + َ ‫ا ْر‬ َ -ْ !َ ‫اَ َو‬ ﴾٨١﴿

81. Gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, insanlar ölüp yok olduktan sonra onları aynı şekilde yeniden yaratmaya gücü yetmez mi? Elbette yeter, çünkü O, her şeyi bilen mükemmel bir yaratıcıdır. Öyle ki: َ Oُ 6َ ‫ ً اَ ْن‬-ْ yَ ‫ َ > اَ ْ ُ* ُه > اِ َذ>ا اَ َرا َد‬dَ ّ ِ‫ا‬ ُ -َ َ :ْ Cُ "ُ !َ ‫ ل‬ ﴾٨٢﴿ ‫ ُن‬. 82. Bir şey yaratmak istedi mi, ona sadece “Ol!” der, o da hemen oluverir. ُ 8َ َ ‫ه‬$ 'ِ -َ Kِ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫َ ُ ْ َ( َن ا‬ ﴾٨٣﴿ ‫ َن‬9ُ ` ُ . َ *ْ Gُ "ِ -ْ !َ ِ‫ ْ ٍء َوا‬yَ Mِّ Cُ ‫ ت‬

83. Kısacası, kâinatın mutlak hükümranlığı Kendi elinde olan Allah, her türlü acizlikten, noksanlıktan uzaktır, yüceler yücesidir! Ve ey insanlar, hepiniz dönüp dolaşıp en sonunda O’nun huzuruna çıkarılacaksınız. İman, İslâm ve ihsan ile isteyerek gitmeseniz bile,


bir gün ister istemez O’nun huzuruna çıkacak ve yaptıklarınızın hesabını mutlaka vereceksiniz. > َ ّ ‫﴾ ُ َر ُة‬٣٧﴿ ‫ ت‬ ِ َ ّ X!‫ا‬ 37. SÂFFÂT SURESİ Mekke döneminin ortalarında indirilmiştir. Adını, meleklere veya müminlere işaret eden ilk ayetindeki “Sâffât” (sıra sıra dizilenler, saf tutanlar) kelimesinden almıştır. 182 ayettir. ‫﷌‬

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: > َ ّ ‫َو‬ ﴾١﴿ S ? Wَ ‫ ت‬ ِ َ ّ X!‫ا‬

1. Yemin olsun, o sıra sıra dizilenlere. Zalimlere karşı mücadele için cephede sıra sıra dizilen mücahitlere, namazda saf tutan müminlere, Allah’ın huzurunda saflar hâlinde duran meleklere yemin olsun. ﴾٢﴿ S ‫ات َز ْ` ً*ا‬ ِ *َ `‫ا‬ ِ Rَ ّ ! َ

2. Sonra haykırıp sürenlere. Yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar savaşmaya and içmiş mücahitlere, suçluları kötülükten alıkoyan âdil hâkim ve yöneticilere, İslâm ordularını sevk ve idare eden komutanlara, rüzgârları evirip çeviren ve kâfirlerin canını alıp onları cehenneme sürükleyen meleklere yemin olsun. َّ ﴾٣﴿ S ‫ ً*ا‬Cْ ‫ ت ِذ‬ ِ -َ !ِ J! َ 3. Ardından, öğüt okuyanlara. Bir öğüt ve uyarı olan bu Kur’an’ı anlamaya çalışarak okuyan Müslümanlara, Allah’ın kitabını öğrenen, öğreten ve yaşayan âlimlere, hakikati tüm insanlığa duyurmak için seferber olan İslâm davetçilerine ve Allah’tan aldığı vahyi Peygamberlere ileten meleklere yemin olsun ki, ُ 3َ !ٰ ِ‫اِ ّ َن ا‬ ﴾٤﴿ 'ٌ) A‫ا‬ ِ َ !َ ,ْ .


4. Evet, bütün bunlara yemin olsun ki, ey insanlar, sizin ilâhınız ancak bir tek İlâh olan Allah’tır. O Allah ki; َ ْ ‫ات َو‬ ﴾٥﴿ ‫ ر ِ )ق‬ َ َ !‫ َ َو َر ُّب ْا‬3ُ 4َ -ْ Kَ َ ‫ا ْر ِض َو‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫َر ُّب ا‬ ِ s

5. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin gerçek Sahibi, Yöneticisi, Efendisi ve Rabb’idir. Diğer bir deyişle, doğuların ve batıların da Rabb’idir. Evrendeki bütün gündoğumu ve günbatımı noktalarının Rabb’idir! O, bütün zamanların ve mekânların Hâkimi, doğudaki ve batıdaki, geçmiş ve gelecek tüm ülkelerin, medeniyetlerin ve imparatorlukların gerçek Hükümdarıdır. İşte bu hükümranlığın bir alâmeti olarak: َ !‫ ْا‬Eٍ 4َ 6R$ Kِ -َ dْ '!‫ا‬ ُّ ‫ ا! ّ َ َ > َء‬4َ ّ 6َ ّ ‫ َز‬dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾٦﴿ I ِ Cِ ‫ َ ا‬. S 6. Biz dünyaya en yakın göğü, görenlere hayranlık veren muhteşem güzelliklerle, parlak birer inci demeti gibi ışıldayan yıldızlarla süsledik. َ -ْ yَ Mِّ Cُ :ْ ِ ً ?ْ A ﴾٧﴿ ‫د‬Hٍ ‫ ر‬ ٍ w ِ ‫َو‬ ِ َ ‫ ن‬

7. Ve onu, gelecekten haber verdiklerini iddia eden astrologların, medyumların, falcıların, kâhinlerin haber kaynağı olan her türlü azgın ve isyankâr şeytanın istilâsından koruduk. َْ l ﴾ ٨﴿ I ِ َ َ !‫ ْا‬L!َ ِ‫ َن ا‬9ُ َ ّ َ ّ 6َ َ َ Mِّ Cُ :ْ ِ ‫ ُ َن‬%َ Oْ 6ُ ‫ َو‬L8ٰ Fْ ‫ا‬ _ٍ dِ ` 8. İşte bunun içindir ki, şeytanlar gelecekten haber veremez, gaybî bilgiler çalmak üzere semaya yükselip seçkin melekler topluluğunun kendi aralarındaki konuşmaları dinleyemezler. Buna teşebbüs ettikleri takdirde, her yandan sürülüp kovulurlar. ﴾٩﴿ I S ٌ W‫ا‬ ٌ %َ Fَ ,ْ 3ُ !َ ‫ ًرا َو‬A ُ ‫ُد‬ ِ ‫اب َو‬ 9. Hem de, son derece alçaltılmış, onurları kırılmış bir hâlde. Fakat asıl cezayı âhirette çekecekler: Onlar için, sonsuza dek sürecek bir azap vardır. ﴾١٠﴿ I َ wِ + َ :ْ َ َ ّ ِ‫ا‬ ٌ Dِ َ} ‫ ب‬ ٌ 3َ yِ "ُ 9َ َ Gْ َ َ Eَ َ?wْ 1َ !‫ ْا‬r 10. Demek ki cinler göklerde diledikleri gibi gezip dolaşamaz, fizikî âlemin sınırlarını aşarak gelecek hakkındaki bilgilere ulaşamazlar. Ancak melekler arasında geçen konuşmalardan bir kırıntı kapan


olursa, onun da peşine derhal göktaşı, meteor veya kozmik ışın türünden yakıcı bir alev takılır ve onu yakıp küle çevirir. Demek ki, geleceği bildiğini iddia eden kâhinler, medyumlar, falcılar kesinlikle yalan söylüyorlar. ﴾١١﴿ ‫ َ ِز ٍب‬T َ dَ ّ ِ‫ ) ا‬4َ Oْ 8َ + َ :ْ َ ‫ اَ ْم‬Oً 8ْ + َ 'ُّ yَ َ‫ ا‬,ْ /ُ َ‫ ا‬,ْ 3ِ Jِ ?ْ Jَ َ ْ ٍ $ :ْ ِ ,ْ /ُ 4َ Oْ 8َ + 11. İnkârcılara bu ayetleri oku ve sor onlara, onları öldükten sonra yeniden yaratmak, Bizim yarattığımız bunca varlıkları yaratmaktan daha mı zor? Nitekim Biz onları, basit ve ilkel bir maddeden, cıvık bir çamurdan yarattık. ﴾١٢﴿ £‫ ُ*و َن‬1َ ْ 6َ ‫~ َو‬ َ ْ Yِ Fَ Mْ Kَ 12. Evet, ey Peygamber, sen bu muhteşem kudrete hayran kaldın; onlar ise seninle alay ederler. ﴾١٣﴿ £‫ ُ*و َن‬Cُ %ْ 6َ َ ‫ ُ*وا‬Cِّ ‫َواِ َذا ُذ‬ 13. Ve Kur’an ile uyarıldıklarında, öğüt almaya yanaşmazlar. ﴾١٤﴿ £‫ ُ*و َن‬1ِ ْ Jَ ْ 6َ Eً 6َ ‫َواِ َذا َراَ ْوا ٰا‬ 14. Hakikati gözler önüne seren bir delil veya bir ayet gördüklerinde, küçültücü sözlerle onu etkisiz kılmaya çalışırlar: Hٌ $ ُ *ٌ (ْ ِ َ ّ ِ‫>ا ا‬%َ ٰ/ ‫ ُ!> ا اِ ْن‬Dَ ‫َو‬ ﴾١٥﴿ T 15. “Büyüleyici güzelliğiyle vicdanları sarsıp derinden etkileyen bu Kur’an, bir sihirbazın uydurduğu efsunlu sözlerden başka bir şey olamaz!” derler. َ Fِ ‫ َو‬Kً ‫ َ*ا‬Gُ 4َ ّ Cُ ‫ َو‬4َ ْJ ِ ‫َءاِ َذا‬ َ }ُ 9ُ ْ َ !َ dَ ّ ِ‫ ً َءا‬ ﴾١٦﴿ ‫ن‬S 16. Yeniden dirilişi de inkâr ederek, “Ne yani, biz ölüp toprak ve çürümüş kemik yığınına dönüştükten sonra yeniden mi diriltileceğiz? َ ْ dَ ^ ُ >Kَ ‫اَ َو ٰا‬ ﴾١٧﴿ ‫ا ّ َو ُ! )َن‬ 17. “Hem biz, hem de geçmiş atalarımız, öyle mi?” ﴾١٨﴿ ‫ن‬Hَ ‫ ُ*و‬+‫ا‬ ِ ‫ َد‬,ْ Jُ dْ َ‫ َوا‬,ْ 9َ dَ Mْ Dُ 18. Onlara de ki: “Evet; hepiniz diriltileceksiniz, hem de alçaltılmış bir şekilde!”


ُ ْ46َ ,ْ /ُ ‫ َ' ٌة َ ِ َذا‬A‫ا‬ ﴾١٩﴿ ‫ ُ*و َن‬ ِ ‫ َ َز ْ` َ* ٌة َو‬/ِ َ dَ ّ ِ َ

19. Çünkü kıyamet ve yeniden diriliş olayı, yalnızca bir çığlıktan ibarettir, o komut verilir verilmez, bütün insanlar mezarlarından fırlayacak ve şaşkınlıkla etraflarına bakacaklar: ّ $ ‫ ْ ُم‬6َ ‫ا‬%َ ٰ/ 4َ 8َ 6ْ ‫ َو‬6َ ‫ ُ! ا‬Dَ ‫َو‬ ﴾٢٠﴿ :6 ِ '!‫ا‬

20. “Eyvah!” diye feryat edecekler, “İşte bize haber verilen Ceza Günü!” Bunun üzerine, Allah onlara seslenecek: َ Gُ "$ Kِ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ ا‬Mِ Xْ َ?!‫ ْ ُم ْا‬6َ ‫ا‬%َ ٰ/ ﴾٢١﴿ ‫ن‬tَ Kُ %ِّ . 21. “Evet, bugün, sizin vaktiyle yalanlayıp durduğunuz Yargı Günüdür.” َ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ُ*وا ا‬s َ ‫ ُ ُ'و‬9ْ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ َ ‫ َو‬,ْ 3ُ `‫ا‬ ﴾٢٢﴿ ‫ن‬S ُ Aْ ُ‫ا‬ َ ‫ ُ ا َواَزْ َو‬8َ 22. “Zebaniler! Bu zalimleri, onlara destek vererek zulme ortak olan taraftarlarını ve Allah’ın yanı sıra kulluk ettikleri o ilâhlık taslayan liderlerini, akıl hocalarını, efendilerini gruplar hâlinde bir araya toplayın.” ْ ‫اط‬ ٰ ِ‫ ا‬,ْ /ُ ‫ْ ُ'و‬/ َ &‫ا‬ ٰ ‫ون‬ ﴾٢٣﴿ ,( Y !‫ا‬ * W L ! ِ ّ $ َ َ ِ ِ ‫ ُد‬:ْ ِ ِ S ِ 23. “Sonra da, hepsini cehennemin yoluna sürün!” َ !ُ oeُ ْ َ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ ا‬,ْ /ُ ?ُ Dِ ‫َو‬ ﴾٢٤﴿ ‫ن‬S

24. “Ve onları orada bekletin, çünkü onlar yaptıkları zulüm ve haksızlıklardan dolayı sorguya çekilecekler.” ُ !َ َ ﴾٢٥﴿ ‫ ُ*و َن‬W َ 4َ Gَ َ ,ْ . 25. “Ey zalimler! Hani ilâhlarınız sizi kurtaracaktı? Ne oldu size, neden birbirinize yardım etmiyorsunuz?” ﴾٢٦﴿ ‫ ُ َن‬8ِ ْ Jَ ْ ُ ‫ ْ َم‬-َ !‫ ْا‬,ُ /ُ Mْ Kَ 26. Hayır, kimse kimseye yardım edemeyecek. Çünkü bugün bütün insanlar ve cinler, Allah’ın iradesine boyun eğmişlerdir. ﴾٢٧﴿ ‫ َ > َء ُ! َن‬Jَ 6َ ُ 9ْ Kَ Mَ َ Dْ َ‫َوا‬ ٍ 9ْ Kَ L8ٰ Fَ ,ْ 3ُ m 27. Derken zalimler, birbirlerine dönüp bir zamanlar kulluk ettikleri liderlerini, efendilerini suçlamaya başlayacaklar: > !ُ Dَ ْ ْ َ ُ ُ ْ4 ﴾٢٨﴿ T !‫ا‬ : F 4 d G G , J C , . d ‫ا‬ ‫ ا‬ ّ َ َ َ ْ ْ ِ $ ُ ُ َ َ ِ ِ


28. “Siz ey şeytanlar, bizi hep yaldızlı sözlerle aldattınız. Bazen Allah’ın adını kullanarak, kimi zaman gururumuzu okşayarak bize hep sağımızdan yanaşırdınız.” ُ Gَ ,ْ !َ Mْ Kَ ‫ ُ! ا‬Dَ ﴾٢٩﴿ T Hَ 4$ ِ oْ ُ ‫ ا‬dُ . 29. Buna karşılık liderleri, “Hayır!” diye karşılık verecekler, “Siz zaten Allah’ın ayetlerine hiçbir zaman inanmamıştınız ki! Siz iman edecektiniz de, biz mi sizi ondan alıkoyduk?” َ ً ْ Dَ ,ْ Jُ ْ4Cُ Mْ Kَ ‫ ن‬ َ 8ْ ُ :ْ ِ ,ْ . ُ -ْ 8َ Fَ 4َ !َ ‫ َن‬Cَ َ ‫َو‬ َ z ﴾٣٠﴿ T $ Hٍ w 30. “Üstelik bizim sizi zorlayacak gücümüz (ikna edici delilimiz) de yoktu. Aksine, siz kendi iradenizle azgınlık ediyordunuz.” ﴾٣١﴿ ‫ َن‬Oُ ِ ‫>ا‬%َ !َ dَ ّ ِ‫ _ ا‬4َ Kِّ ‫ ْ ُل َر‬Dَ 4َ -ْ 8َ Fَ cَ ّ (َ َ 31. “Böylece, Rabb’imizin zalimler için ezelden verdiği azap sözü bizim için kaçınılmaz oldu. Hepimiz suçluyuz ve yaptığımız kötülüklerin acı meyvesini hep birlikte tadacağız!” ﴾٣٢﴿ :َ 6‫ و‬$ zَ 4َ ّ Cُ dَ ّ ِ‫ ا‬,ْ Cُ 4َ 6ْ َ zْ َ َ 32. “Evet, sizi yoldan çıkardık, çünkü biz de yoldan çıkmıştık.” ﴾٣٣﴿ ‫ َن‬Cُ ِkَ sْ ُ ‫اب‬ ِ %َ 9َ !‫ ِ ْا‬%ٍ ]ِ َ ْ 6َ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ َ 33. Kuşkusuz onlar, o gün azabı birlikte çekecekler. َ $ *ِ Yْ ُ ! ْ Kِ Mُ 9َ ?ْ dَ Vَ !ِ %ٰ Cَ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾٣٤﴿ T 34. İşte Biz, suçlulara böyle yaparız. َ D$ ‫> ا اِ َذا‬dُ Cَ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ا‬ َ ‫ُو‬Uِ .ْ Jَ ْ 6َ &‫ا‬ ﴾٣٥﴿ ‫ن‬S ُ ّٰ َ ّ ِ‫ َ > اِ ٰ! َ" ا‬,ْ 3ُ !َ M-

35. Çünkü onlara “Allah’tan başka hükmüne boyun eğilecek bir otorite, bir ilâh yoktur! O hâlde, yalnızca O’na itaat edin!” denildiği zaman, anlamsız bir gurura kapılarak Kur’an’dan uzaklaşırlardı. > ٰ ﴾٣٦﴿ ‫ ن‬ 4 Y * F s ! 4 J 3 ! ‫ا‬ ‫ ا‬ ِ Jَ !َ 4َ ّ ِ َ‫ ُ! َن ا‬Oُ 6َ ‫َو‬ ) ٍ ُ ْ َ ٍ ِ َ ِ َ ِ َ ِ Cُ ‫ ر‬ 36. “Muhammed adındaki çılgın bir şairin sözüyle, yüzyıllardan beri tapındığımız ilâhlarımızı terk mi edeceğiz?” derlerdi. > َ Mْ Kَ َ 8$ َ *ْ ُ !‫ ّ َ' َق ْا‬Wَ ‫ َو‬cّ ِ (َ ! ْ Kِ ‫` َء‬ ﴾٣٧﴿ T 37. Hayır, o ne çılgındı, ne de şair! Tam aksine, size Rabb’inizden gerçeği getirmişti ve kendisinden önceki bütün Elçileri


onaylamış ve onların tebliğ ettiği evrensel inanç sistemini, Hak Dini doğrulamıştı. > ْ ْ َ َ ُ dَ ّ ِ‫ا‬ ُ ﴾٣٨﴿ ,! ‫ا‬ ‫اب‬ % 9 !‫ا‬ ‫ ا‬ O ‫ا‬ $ َ ِ %َ !َ ,ْ . ِ Hِ 38. İşte bu yüzden, siz ey zalimler! Bugün hak ettiğiniz can yakıcı azabı tadacaksınız. َ 8ُ َ 9ْ Gَ ,ْ Jُ ْ4Cُ َ َ ّ ِ‫ ْو َن ا‬Rَ Yْ Gُ َ ‫َو‬ ﴾٣٩﴿ ‫ن‬S 39. Ve sadece, işlediğiniz kötülüklerin cezasını çekeceksiniz. َ X$ 8َ ْ1 ُ !‫ا& ْا‬ ﴾٤٠﴿ T ِ ّٰ ‫ َ َد‬Fِ َ ّ ِ‫ا‬ 40. Ancak Allah’ın seçkin ve samimî kulları başka. > !ٰ ‫اُو‬ َ َ ُ ٌ ْ ﴾٤١﴿ ‫م‬S 8 9 ‫ق‬ ‫ز‬ ‫ر‬ , 3 ! V ] ْ ْ ِ ^ ٌ َ ِ ُ 41. Cennette onlara, dünyadayken az çok tattıkları tanıdık nimetler vardır: َ ُ *َ .ْ ُ ,ْ /ُ ‫" َو‬Hُ Cِ ‫َ َ ا‬ ﴾٤٢﴿ ‫ن‬S 42. Çeşit çeşit yiyecekler, içecekler, meyveler ve daha neler neler... Böylece onlar, orada saygıdeğer bir misafir olarak ağırlanacaklar. َ ّ ‫ ت‬ َّ ` ﴾٤٣﴿ ,9 4!‫ا‬ 4 ِ $ َ $ S ِ 43. Yani, nimetlerle dolu o cennet diyarında. َ 8$ Kِ Oَ Jَ ُ ‫ ُ ُ* ٍر‬L8ٰ Fَ ﴾٤٤﴿ T

44. Hem de, türlü mücevherlerle işlenmiş koltuklara karşılıklı uzanmış bir hâlde. َ Kِ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ ‫ ف‬ َ 6ُ ﴾٤٥﴿ T ُ w ٍ 9$ َ :ْ ِ ‫ ْ ٍس‬. S 45. Onlara, cennetteki şarap pınarlarından kadehler sunulacak. > َ -ْ Kَ َ ّ !ِ ‫ ٍة‬%َ ّ !َ ‫ َء‬m ﴾٤٦﴿ T Hَ K$ ‫ ر‬ ِ s8

doldurulmuş

46. Dupduru ve içenlere lezzet veren bir şarap. Öyle ki; ﴾٤٧﴿ ‫ ْ< َ ُ َن‬6ُ 3َ ْ4Fَ ,ْ /ُ َ ‫ ْ ٌل َو‬zَ 3َ - $ َ 47. Ne dünyadaki içkiler gibi sağlığa zararlıdır, ne de sarhoş eder. َ ّ !‫ات ا‬ S ٌ F$ ‫ ْ* ِف‬w ﴾٤٨﴿ T ُ *َ W ِ Dَ ,ْ /ُ 'َ ْ4Fِ ‫َو‬


48. Ve yanı başlarında, tatlı ve yumuşak bakışlı, güzel gözlü hanımlar olacak. ﴾٤٩﴿ ‫ ٌن‬4ُ .ْ َ ٌ -ْ Kَ :َ ّ 3ُ dَ ّ َ Cَ 49. Âdeta, gün yüzü görmemiş inciler gibi pırıl pırıl, tertemiz hanımlar. ﴾٥٠﴿ ‫ َ > َء ُ! َن‬Jَ 6َ ُ 9ْ Kَ Mَ َ Dْ َ َ ٍ 9ْ Kَ L8ٰ Fَ ,ْ 3ُ m 50. Derken bu bahtiyarlar, geçmiş günleri hatırlayarak aralarında sohbet etmeye başlayacaklar: ﴾٥١﴿ :S ٌ 6*$ Dَ !$ ‫ َن‬Cَ dّ $ ِ‫ ا‬,ْ 3ُ ْ4 ِ Mٌ ِ >Dَ ‫ َ ل‬Dَ 51. İçlerinden biri, “Ey cennet yoldaşlarım!” diyecek, “Benim dünyadayken bir tanıdığım vardı.” ُ Oُ 6َ َ D$ 'ِّ Xَ ُ !‫ ْا‬:َ ِ !َ Vَ 4َ ّ ِ َ‫ ل ا‬ ﴾٥٢﴿ T 52. “Bana sürekli, “Sen de mi Kur’an’ın hak olduğuna inanan şu gerici yobazlardansın?” derdi. Bununla da kalmaz: َ Fِ ‫ َو‬Kً ‫ َ*ا‬Gُ 4َ ّ Cُ ‫ َو‬4َ ْJ ِ ‫َءاِ َذا‬ ﴾٥٣﴿ ‫ َن‬4ُ 6'$ َ !َ dَ ّ ِ‫ ً َءا‬ 53. ‘Ne yani, biz şimdi ölüp toprak ve kemik yığınına dönüştükten sonra yeniden diriltilip Allah’ın huzurunda mahkemeye çıkarılacağız, öyle mi?’ diyerek âhireti inkâr ederdi.” َ ّ ُ ,ْ Jُ dْ َ‫ ا‬Mْ /َ ‫ َ ل‬Dَ ﴾٥٤﴿ ‫ َن‬9ُ 8ِ w 54. “Bakın arkadaşlar, bu zalimin şimdi ne durumda olduğunu görmek ister misiniz?” َّ ْ ‫ َ َ >ا ِء‬$ ‫ َ َ َ* ٰا ُه‬8َ َ ﴾٥٥﴿ ,( Y !‫ا‬ $ َ ِ

55. Adamın sözleri biter bitmez, Allah tüm cehennemlikleri onlara gösterecek. Böylece, o da diğer arkadaşlarıyla birlikte, sözünü ettiği kâfiri görmek için cehenneme doğru bakacak ve onu, ateşin tam ortasında görecek. ْ ُ !َ ‫ ْ' َت‬Cِ ‫ & اِ ْن‬ ﴾٥٦﴿ :6 ِ ّٰ Gَ ‫ َ ل‬Dَ Sِ ‫د‬$ k 56. Ve ona, “Allah’a yemin olsun ki,” diyecek, “az kalsın beni de mahvedecektin!” ُ !َ Kّ $ ‫ َر‬Eُ َ 9ْ dِ َ ْ !َ ‫َو‬ ﴾٥٧﴿ :َ 6*$ m َ (ْ ُ !‫ ْا‬:َ ِ ~ ُ ْ4.


57. “Eğer Rabb’im bana hidayeti lütfetmiş olmasaydı, kesinlikle ben de cehenneme atılanlardan biri olurdum!” َ J$ -ِّ َ Kِ :ُ (ْ dَ َ​َ َ‫ا‬ ﴾٥٨﴿ T S 58. Sonra cennetteki arkadaşlarına dönerek, “Biz artık hiç ölmeyeceğiz, değil mi dostlar?” diye heyecanla soracak: ُ ْ 4َ Jَ Gَ ْ َ َ ّ ِ‫ا‬ َ K$ %َ ّ 9َ ُ Kِ :ُ (ْ dَ َ ‫ َو‬L!ٰ ‫و‬e ‫ا‬ ﴾٥٩﴿ T 59. “Dünyadaki ilk ölümümüzden başka bir daha ölümü tatmayacağız ve bize asla azap edilmeyecek, değil mi?” ﴾٦٠﴿ ,ُ - $ 9َ !‫ َ ْا!?َ ْ ُز ْا‬3ُ !َ ‫ا‬%َ ٰ/ ‫اِ ّ َن‬ 60. “Bu, gerçekten ne büyük bir başarı, ne büyük bir kurtuluş!” ﴾٦١﴿ ‫ َن‬8ُ ِ 9َ !‫ ْا‬Mِ َ 9ْ -َ 8َْ ‫ا‬%َ ٰ/ Mِ Pْ ِ !ِ

61. Öyleyse ey insanlar! Başarı kazanmak için çalışanlar, bu uğurda çaba harcasınlar! ُّ Rَ ّ !‫ َ* ُة ا‬Yَ yَ ‫ ً اَ ْم‬Rُ dُ ٌ 0ْ + َ !ِ ‫اَ ٰذ‬ ﴾٦٢﴿ ‫ م‬ D V َ ِ 62. Ey zalimler! Şimdi söyleyin bakalım, ziyafet ve karşılama olarak bu mu daha iyidir, yoksa cehennemde inkârcıları bekleyen korkunç zakkum ağacı mı? َ ّ 8!ِ Eً 4َ ْJ ِ /َ 4َ 8ْ 9َ ` َ $ !ِ ﴾٦٣﴿ T َ dَ ّ ِ‫ا‬

63. Doğrusu Biz bu ağacı, Allah’ın ayetleriyle alay etmek için fırsat kollayan zalimler için bir sınama aracı kıldık. Nitekim onlar, “Bakın, Muhammed cehennem alevlerinin arasında ağaç yetiştiğini söylüyor.” diyerek seninle alay edecekler. ْ Mِ Wْ َ‫ > ا‬$ ‫ْ ُ* ُج‬1Gَ ‫ َ* ٌة‬Yَ yَ 3َ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾٦٤﴿ ,( Y !‫ا‬ $ َ S ِ 64. Hâlbuki o, cehennemin dibinden çıkan ve dünyadaki ağaçlara asla benzemeyen ölümcül bir ağaçtır. َ َ ّ ‫ ُس‬eُ ‫ ُ" ُر‬dَ ّ َ Cَ 3َ 9ُ 8ْ ﴾٦٥﴿ T $ -َ s!‫ا‬ ِ

65. Meyveleri, tıpkı şeytanların kellesi gibi korkunç ve tiksindiricidir! ٰ َ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ َ ُ ُ !‫ ْا‬3َ ْ4 ِ ‫ َن‬oeُ !ِ َ​َ 3َ ْ4 ِ ‫ َن‬8ُ Cِ ﴾٦٦﴿ ‫ )َن‬w 66. Zalimler, karınları şişinceye kadar ondan yemek zorunda bırakılacaklar.


َ َ َ َ ّ ِ‫ ا‬,َ ّ }ُ ﴾٦٧﴿ , A : K s ! 3 8 F , 3 ! ‫ن‬ َ ْ ْ ْ ْ $ َ َ َ ِ ُ ً ٍH

67. Zakkum yemeğinin üzerine, iç organları paramparça eden, kusmuk ve irin katılmış kaynar sudan içecekler. َ ّ ِ‫ ا‬,َ ّ }ُ ْ L!َ َ ,ْ 3ُ 9َ ` ﴾٦٨﴿ ,( Y !‫ا‬ * ‫ن‬ ْ $ َ َ ِ ِ ِ 68. Sonra yine ateşe dönecekler. Ve bu gidiş geliş, sonsuza dek böyle sürüp gidecek. > َ ,ْ /ُ ‫> َء‬Kَ ‫ اَ ْ!?َ ْ ا ٰا‬,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ا‬ َ !ّ $ ﴾٦٩﴿ T S 69. Çünkü onlar, atalarının yanlış yolda olduğunu gördükleri hâlde, > 8ٰ F ,ْ 3 َ ٰ ﴾٧٠﴿ ‫ َن‬Fُ *َ 3ْ 6ُ ,ْ /ِ ‫َ ر‬ } ‫ا‬ L َ ُ ِ 70. Körü körüne onların izinden gidiyorlardı. َ ْ ُ َ Cْ َ‫ ا‬,ْ 3ُ 8َ ْ Dَ Mَ ّ َ !$ ‫ا ّ َو‬ ﴾٧١﴿ T َ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬ S 71. Oysa onlardan öncekilerin çoğu da aynı şekilde yoldan çıkmışlardı. Bari onlardan ibret alsalardı ya! ﴾٧٢﴿ :َ 6‫ر‬$ %ِ ْ4 ُ ,ْ 3ِ $ 4َ 8ْ َ ‫ ْ' اَ ْر‬Oَ !َ ‫َو‬ 72. Üstelik onlara, kendi içlerinden kendileriyle aynı dili konuşan uyarıcılar da göndermiştik. ُ dْ َ ﴾٧٣﴿ :S َ -ْ Cَ *ْ َ 6‫ر‬$ %َ ْ4 ُ !‫ ْا‬Eُ َ Dِ Fَ ‫ َن‬Cَ r

73. İşte bak, güzelce uyarıldıkları hâlde, Allah’a başkaldıranların sonu nice olmuş! ﴾٧٤﴿ T ِ ّٰ ‫ َ َد‬Fِ َ ّ ِ‫ا‬ tَ X$ 8َ ْ1 ُ !‫ا& ْا‬ 74. Ancak Allah’ın seçkin ve samimî kulları başka. Onların akıbeti elbette hayır olacak. İşte buna güzel bir örnek: ﴾٧٥﴿ ‫ن‬Hَ ُ -Y$ ُ !‫ ْا‬,َ 9ْ 4ِ 8َ َ ‫ ح‬ ٌ dُ 4َ 6ٰ‫ د‬dَ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬ 75. Andolsun Nuh, uğradığı sıkıntılardan dolayı Bize el açıp yalvarmıştı da, Biz onun duasına ne güzel karşılık vermiştik. Şöyle ki: َ !‫ ْا‬:َ ِ "ُ 8َ ْ/َ‫ ُه َوا‬4َ -ْ Yَ ّ dَ ‫َو‬ ﴾٧٦﴿ , ِ $ 9َ !‫ ْ* ِب ْا‬.


76. Onu ve ehlini, yani kavminden ve ailesinden iman edenleri, Nuh tufanı diye bilinen ve bütün kâfirleri yutup yok eden o büyük felâketten kurtardık. َ D $ َ !‫ ْا‬,ُ /ُ "ُ Jَ 6َ ّ ‫ ُذ ِّر‬4َ 8ْ 9َ ` ﴾٧٧﴿ T َ ‫َو‬ 77. Ve yeryüzünde, yalnızca onun ve ona inananların soyunu devam ettirdik. ٰ ْ ِ "ِ -ْ 8َ Fَ 4َ Cْ *َ Gَ ‫َو‬ ﴾٧٨﴿ :َ 6*$ + ِ ‫ا‬ 78. Ayrıca onun, sonraki nesiller arasında kıyamete kadar övgüyle anılmasını sağladık. ٰ َ َ $ !َ 9َ !‫ ح ِ ْا‬ ﴾٧٩﴿ T ٍ dُ L8Fَ ‫ ٌم‬l َ 79. Bütün âlemler içinde, selâm olsun Nuh’a! َ 4$ ِ (ْ ُ !‫ي ْا‬Rِ Yْ dَ Vَ !ِ %ٰ Cَ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾٨٠﴿ T

80. Güzel davrananları Biz, işte böyle mükâfatlandırırız! َ 4$ ِ oْ ُ !‫ ْا‬dَ ‫ َ ِد‬Fِ :ْ ِ "ُ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾٨١﴿ T 81. Çünkü o, ayetlerimize hakkıyla inanmış kullarımızdandı. ٰ ْ 4َ Dْ *َ zْ َ‫ ا‬,َ ّ }ُ ﴾٨٢﴿ :َ 6*$ + َ ‫ا‬ 82. Nuh’u ve ona inananları kurtardıktan sonra, adını anmaya bile değer görmediğimiz diğerlerini sulara gömdük. ﴾٨٣﴿ ,َ -/$ *ٰ Kْ َ y$ :ْ ِ ‫َواِ ّ َن‬ ِ َ "$ Jِ 983. Nuh’tan yüzyıllarca sonra yaşayan İbrahim de onun yolunu izleyenlerden biriydi. ْ Oَ Kِ "ُ Kَ ّ ‫` َء َر‬ > َ ‫اِ ْذ‬ ﴾٨٤﴿ ,8 I 8 $ َ ٍ ٍ 84. Çünkü o, tertemiz bir kalple Rabb’ine yönelmişti. َ ِ ‫ َ ل‬Dَ ‫اِ ْذ‬ ﴾٨٥﴿ ‫ن‬Hَ ‫ ُ ُ'و‬9ْ Gَ ‫" َ َذا‬$ ِ ْ Dَ ‫ ِ" َو‬-K$

85. Nitekim putlara tapan babasına ve halkına seslenerek, “Nedir bu tapındığınız şeyler?” demişti: ً ?ْ ِ َ‫ا‬ ﴾٨٦﴿ ‫ ُ'و )َن‬6*$ Gُ &‫ا‬ ِ ّٰ ‫ ُدو َن‬Eً 3َ !ِ ‫ ٰا‬. 86. “Siz Allah’ın yanı sıra, şu uydurma ilâhlara da mı kulluk etmek istiyorsunuz?” َ َ​َ ُ 4ُّ َ $ !َ 9َ !‫ َ* ِّب ْا‬Kِ ,ْ . ﴾٨٧﴿ T


87. “Söyler misiniz, âlemlerin Rabb’i hakkındaki düşünceniz nedir? Mademki evreni yoktan var eden, yöneten, yönlendiren ve tüm canlıları besleyen bir Yaratıcının varlığına inanıyorsunuz, o hâlde neden yalnızca O’na kulluk etmiyorsunuz?” Bu soruya cevap veremediler, fakat putlara tapmaktan da vazgeçmediler. ْ dَ *َ َ 4َ َ ُ ﴾٨٨﴿ ‫ م‬ Y 4!‫ا‬ ‫ة‬ * ّ ً َ ِ ُ S ِ 88. Müşrikler, bayram günü evlerinden yiyecekler getirir ve onları, —o yılki mahsullerin bereketlenmesi için— putların önüne bırakarak kırlara çıkıp eğlenirlerdi. Yine böyle bir günün akşamı, İbrahim’i de kutlamalara çağırdılar. Bunun üzerine İbrahim, üzgün ve düşünceli bir hâlde yıldızlara bir göz attı ve: ﴾٨٩﴿ ,ٌ -O$ َ dّ $ ِ‫ َ ل ا‬Oَ​َ 89. “Doğrusu, kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Putlara tapmanız beni rahatsız ediyor. Bu yüzden sizinle gelemeyeceğim.” dedi. ﴾٩٠﴿ :َ 6*$ Kِ 'ْ ُ "ُ ْ4Fَ ‫ َ ّ َ! ْ ا‬Jَ َ 90. Onlar da onu orada bırakıp şehir dışında eğlenmeye gittiler. ﴾٩١﴿ ‫ن‬Hَ 8ُ Cُ ْ Gَ َ َ‫ َ ل ا‬Oَ​َ ,ْ 3ِ Jِ 3َ !ِ ‫ ٰا‬L>!ٰ ِ‫َ َ*ا َغ ا‬ 91. O sırada İbrahim, plânını uygulamaya başladı. Mabedin içine girerek, kavminin putlarına gizlice yaklaştı ve “Ne o!” diye seslendi, “Önünüze konan yiyecekleri yemiyor musunuz?” ُ !َ َ ﴾٩٢﴿ ‫ َن‬Oُ wِ ْ4Gَ َ ,ْ . 92. “Neyiniz var sizin, niçin konuşmuyorsunuz?” Hâliyle, putlardan bir cevap çıkmadı. ﴾٩٣﴿ T َ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ ‫َ َ*ا َغ‬ ِ $ -َ ! ْ Kِ Kً *ْ

93. Sonra İbrahim, eline geçirdiği bir baltayla üzerlerine yürüyüp onlara peş peşe darbeler indirmeye başladı. Böylece, en büyük put hariç, hepsini kırıp yerlere devirdi. Baltayı da en büyük putun boynuna astı. ﴾٩٤﴿ ‫ ُّ َن‬Rِ 6َ "ِ -ْ !َ ِ‫> ا ا‬8ُ َ Dْ َ َ

94. Ertesi sabah manzarayı gören putperestler, bunu İbrahim’in yaptığını anladılar. Bunun üzerine, koşarak onun yanına geldiler ve etrafını sarıp onu sorgulamaya başladılar.


َ Jُ (ِ ْ4Gَ َ ‫ ُ ُ'و َن‬9ْ Gَ َ‫ َ ل ا‬Dَ ﴾٩٥﴿ ‫ن‬S 95. Zaten bunu bekleyen İbrahim, “Ey halkım!” dedi, “Ellerinizle yonttuğunuz ve kendilerini korumaktan aciz olan şeylere mi tapıyorsunuz?” ُ Oَ 8َ + ﴾٩٦﴿ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ َ ‫ َو‬,ْ . َ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫َو‬ 96. “Oysa sizi de, ellerinizle yapıp taptığınız bu putları da yaratan Allah’tır! O hâlde, hepinizi O’na kulluğa davet ediyorum!” Bu apaçık deliller karşısında verecek cevap bulamayan kâfirler, küfrün bildiği tek çare olan baskı, işkence ve sindirme mantığına başvurdular. Derhal uyduruk bir mahkeme kurup İbrahim’i yargıladılar ve karar açıklandı: ْ ِ ‫ ُه‬Oُ !ْ َ َ dً -َ ْ4Kُ "ُ !َ ‫ ا‬4ُ Kْ ‫ ُ! ا ا‬Dَ ﴾٩٧﴿ ,( Y !‫ا‬ $ َ ِ

97. “İlahlarımıza dil uzatan bu adamın derhal öldürülmesi gerekir! O hâlde, şehrin meydanında büyük bir ateş hazırlayın, sonra onun için yüksek bir kule yapın ve onu oradan ateşe atın! Atın ki, onun izinden gitmeyi düşünenler ibret alsınlar!” dediler. َ ْ ,ُ /ُ 4َ 8ْ 9َ Yَ َ 8$ َ? ْ ‫ا‬ ﴾٩٨﴿ T َ ‫ ً'ا‬-ْ Cَ "$ Kِ ‫َ َ َرا ُدوا‬ 98. Böylece, onu bir komploya kurban etmek istediler. Fakat Biz, İbrahim’i ateşten kurtararak onların heveslerini kursaklarında bıraktık. Sonra da onları, dünyada da âhirette de rezillik ve alçaklığa mahkûm ettik. ﴾٩٩﴿ :6 ٌ /ِ ‫ َذا‬dّ $ ِ‫ َ ل ا‬Dَ ‫َو‬ ِ '$ 3ْ -َ َ Kّ $ ‫ َر‬L!ٰ ِ‫ ا‬I

99. Böylece, İbrahim’in oradaki tebliğ görevi sona ermiş oldu. Bunun üzerine, “Ben,” dedi, “küfrün egemen olduğu bu ortamı terk ediyor ve Rabb’ime yöneliyorum; O bana izlemem gereken yolu elbette gösterecektir.” َ ($ !ِ X!‫ا‬ َ ّ :َ ِ !$ Iْ /َ ‫َر ِّب‬ ﴾١٠٠﴿ T 100. İbrahim öz yurdunu terk edip Filistin’e yerleşince, “Ey Rabb’im, bana hayırlısından bir evlat bağışla!” diye yalvardı. َ َ ّ َ َ ﴾١٠١﴿ ,8 A ‫م‬ l $ َ ٍ @ُ Kِ ‫ ُه‬dَ *ْ s ٍ 101. Biz de ona, İsmail adında çok şefkatli ve yumuşak huylu bir çocuğunun olacağını müjdeledik.


ْ َ > َ َ َ ُ dْ َ Vَ (ُ Kَ ‫> اَ ْذ‬dّ $ َ‫ م ا‬ ‫ ٰ* )ى‬Gَ ‫ ْ* َ َذا‬ ِ 4َ َ !‫ ا ٰرى ِ ا‬dّ $ ِ‫ ّ َ ا‬4َ Kُ 6َ ‫ ل‬Dَ َ 9ْ َ ّ !‫ ُ" ا‬9َ َ َ 8Kَ َ ّ 8 َ 102. İlâhî müjde gerçekleşti ve İbrahim’in ikinci hanımı Hacer’den bir çocuğu dünyaya geldi. İbrahim, bir süre sonra Allah’ın emriyle eşi ve çocuğunu Mekke’ye yerleştirdi. Yıllar sonra İsmail, İbrahim’in yanında yürüyüp koşacak ve söyleneni anlayıp uygulayacak çağa ulaşınca, babası onu karşısına aldı ve “Sevgili yavrum!” dedi, “Ben üç gecedir üst üste rüyamda seni kurban ettiğimi görüyorum. Sen de bilirsin ki, Peygamberlerin rüyası Allah’tan gelen açık bir emirdir ve mutlaka yerine getirilmesi gerekir. Bir düşün, sen ne dersin buna?” > َ ‫ > اِ ْن‬d$ 'ُ Yِ Jَ َ *ُ َ oْ Gُ َ Mْ 9َ ‫ا‬ َ ّ :َ ِ &‫ا‬ ْ ~ ﴾١٠٢﴿ :َ 6*$ Kِ X!‫ا‬ ِ Kَ َ‫> ا‬6َ ‫ َ ل‬Dَ ُ ّٰ ‫ َء‬y İsmail hiç tereddüt etmeden, “Sana Allah tarafından emredilen neyse onu yap, babacığım! Benim için endişelenme. Göreceksin, Allah’ın izniyle buna sabredeceğim!” dedi. َ ّ Gَ ‫ َ َو‬8َ ْ َ‫ ّ َ > ا‬8َ َ ْ ﴾١٠٣﴿ T Y 8 ! " 8 َ ِ $ ُ Hِ 103. Böylece, ikisi de Allah’ın emrine tam bir teslimiyet gösterdiler. İbrahim, oğlu İsmail’i boğazlamak için yüzüstü yere yatırınca, ﴾١٠٤﴿ ,S ُ -/$ *ٰ Kْ ِ‫> ا‬6َ ‫ ُه اَ ْن‬4َ 6ْ ‫ َد‬dَ ‫َو‬ 104. İşte tam o sırada, ona “Ey İbrahim!” diye seslendik: َ 4$ ِ (ْ ُ !‫ي ْا‬Rِ Yْ dَ Vَ !ِ %ٰ Cَ dَ ّ ِ‫ ا‬H 6َ ‫~ ا! ُّ* ْء‬ ﴾١٠٥﴿ T َ Dْ 'َ ّ Wَ 'ْ Dَ

105. “Rüyanda sana vahyettiğimiz buyruklara bağlı kaldın! Biz de bunun karşılığında sana evladını bağışladık ve ikinizi de en yüce makama yükselttik. İşte güzel davrananları böyle ödüllendiririz.” > ْ ُ ﴾١٠٦﴿ T $ ُ !‫^ا ا‬oُ 8ٰ َ !‫ َ ْا‬3ُ !َ ‫ا‬%َ ٰ/ ‫اِ ّ َن‬ 106. Doğrusu, bu gerçekten müthiş bir imtihandı! Ve İbrahim, en değerli varlığını Allah yolunda feda edebileceğini göstererek bu imtihanı kazandı. ﴾١٠٧﴿ ,ٍ $ Fَ {ٍ Kْ %ِ Kِ ‫ ُه‬4َ 6َْ ' َ ‫َو‬ 107. Biz de, İsmail’in kurtuluş fidyesi olarak İbrahim’e büyük bir kurbanlık koç verdik. İşte o günden beri müminler, Allah


yolunda her şeylerini seve seve feda etmeye hazır olduklarını göstermek üzere, kurban bayramında kurban keser, böylece ataları İbrahim’in izinden gittiklerini gösterirler. ٰ ْ ِ "ِ -ْ 8َ Fَ 4َ Cْ *َ Gَ ‫َو‬ ﴾١٠٨﴿ :َ 6*$ + ِ ‫ا‬ 108. Böylece Biz, onun sonraki nesiller arasında kıyamete kadar övgüyle anılmasını sağladık: ﴾١٠٩﴿ ,َ -/$ *ٰ Kْ ِ‫ ا‬L>8ٰ Fَ ‫ ٌم‬lَ َ 109. O hâlde, selâm olsun İbrahim’e! َ 4$ ِ (ْ ُ !‫ي ْا‬Rِ Yْ dَ Vَ !ِ %ٰ Cَ ﴾١١٠﴿ T

110. Güzel davrananları, işte böyle mükâfatlandırırız! َ 4$ ِ oْ ُ !‫ ْا‬dَ ‫ َ ِد‬Fِ :ْ ِ "ُ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾١١١﴿ T 111. Çünkü o, gerçekten tüm kalbiyle inanan kullarımızdandı. َ ّ Kَ ‫َو‬ َ ($ !ِ X!‫ا‬ َ ّ :َ ِ - ِ dَ cَ (ٰ ْ ِ Kِ ‫ ُه‬dَ *ْ s ﴾١١٢﴿ T 112. Daha sonra ona, tertemiz bir insan ve büyük bir Peygamber olan İshak’ı müjdeledik. َ ‫ َو‬:ٌ ِ (ْ ُ َ 3ِ Jِ 6َ ّ ‫ ُذ ِّر‬:ْ ِ ‫ َو‬cَ) (ٰ ْ ِ‫ ا‬L>8ٰ Fَ ‫ ِ" َو‬-ْ 8َ Fَ 4َ Cْ ‫ َر‬Kَ ‫َو‬ tٌ $ ُ "$ ِ ?ْ 4َ !ِ ,ٌ !ِ ﴾١١٣﴿ T

113. Ayrıca hem kendisine, hem de oğlu İsmail ve İshak’a katımızdan nimet ve bereketler ihsan ettik. Fakat böyle mübarek bir Peygamberin soyundan gelmek, kişiye Allah katında özel bir statü, bir ayrıcalık kazandırmaz. Onların soyundan gelenler arasında Allah’ın gönderdiği bütün elçilere ve kitaplara iman eden iyi insanlar olduğu gibi, kendisine açıkça kötülük eden zalim kimseler de vardır. ﴾١١٤﴿ ‫ن‬Hَ ‫ٰ ُ*و‬/‫ َو‬L ٰ ُ L8ٰ Fَ 4َ ّ 4َ َ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬ 114. Gerçek şu ki, Biz vaktiyle Musa'ya ve Harun'a da büyük bir lütufta bulunmuştuk. َ !‫ ْا‬:َ ِ َ 3ُ َ ْ Dَ ‫ َ َو‬/ُ 4َ -ْ Yَ ّ dَ ‫َو‬ ﴾١١٥﴿ ,Hِ $ 9َ !‫ ْ* ِب ْا‬. 115. Onları ve halkları olan İsrailoğulları’nı Firavunun zulmünden koruyarak büyük bir felâketten kurtarmıştık. َ َ ,ْ /ُ dَ *ْ Xَ dَ ‫َو‬ ﴾١١٦﴿ T Hَ $ !ِ َ@!‫ ْا‬,ُ /ُ ‫ ا‬dُ .


116. Doğru yolda oldukları sürece, onları yardımımızla desteklemiştik. Ve böylece, zalimlere karşı üstün gelenler daima onlar olmuştu. ﴾١١٧﴿ T َ Jَ . ِ !‫ َ ْا‬/ُ 4َ -ْ Gَ ‫َو ٰا‬ Hَ $ Jَ ْ ُ !‫ ب ْا‬ 117. Bu iki Peygambere, doğruyu eğriyi apaçık ortaya koyan Tevrat adındaki kutsal Kitabı vermiştik. َ ‫ َ*ا‬X!‫ا‬ ﴾١١٨﴿ ,Hَ -O$ Jَ ْ ُ !‫ط ْا‬ ِّ َ /ُ 4َ 6َْ '/َ ‫َو‬ 118. Böylece her ikisini de dosdoğru yola iletmiş, ٰ ْ ِ َ 3ِ -ْ 8َ Fَ 4َ Cْ *َ Gَ ‫َو‬ ﴾١١٩﴿ :َ 6*$ + ِ ‫ا‬

119. Ve sonraki nesiller arasında kıyamete kadar övgüyle anılmalarını sağlamıştık. ﴾١٢٠﴿ ‫ٰ ُ*و َن‬/‫ َو‬L ٰ ُ L8ٰ Fَ ‫ ٌم‬lَ َ 120. O hâlde, selâm olsun Musa'ya ve Harun'a! َ 4$ ِ (ْ ُ !‫ي ْا‬Rِ Yْ dَ Vَ !ِ %ٰ Cَ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾١٢١﴿ T

121. Güzel davrananları, işte böyle mükâfatlandırırız! َ 4$ ِ oْ ُ !‫ ْا‬dَ ‫ َ ِد‬Fِ :ْ ِ َ 3ُ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾١٢٢﴿ T 122. Çünkü onlar, gönderdiğim mesaja yürekten inanan ve bu inanç doğrultusunda hayat programlarını çizen kullarımızdandı. َ) 8$ َ *ْ ُ !‫ ْا‬:َ ِ !َ ‫ س‬ ﴾١٢٣﴿ T َ -َ !ْ ِ‫َواِ ّ َن ا‬ 123. Gerçek şu ki, İlyas da Elçilerimizden biriydi. ﴾١٢٤﴿ ‫ َن‬Oُ Jَ ّ Gَ َ َ‫" > ا‬$ ِ ْ Oَ !ِ ‫ َ ل‬Dَ ‫اِ ْذ‬ 124. Hani İlyas kavmine demişti ki: “Ey halkım! Artık zulüm ve haksızlıklardan vazgeçmenin ve sahte ilâhları terk edip bir tek Allah’a kulluk ederek cehennem ateşinden korunmanın zamanı gelmedi mi?” َ O$ !ِ 1َ !‫ ْا‬:َ َ Aْ َ‫ ُرو َن ا‬%َ Gَ ‫ َو‬lً 9ْ Kَ ‫ َن‬Fُ 'ْ Gَ َ‫ا‬ ﴾١٢٥﴿ T S 125. “Ey halkım! Siz en mükemmel Yaratıcıyı bırakıyor da, sizin gibi yaratılmış bir varlık olan Ba’l adındaki bir heykele mi yalvarıyorsunuz?” َ ْ ,ُ . ُ ِ >Kَ ‫ َو َر ّ َب ٰا‬,ْ . ُ Kَ ّ ‫& َر‬ َ !$ ‫ا ّ َو‬ ﴾١٢٦﴿ T َ ّ ٰ َ‫ا‬


126. “Yani, sizin ve sizden önceki atalarınızın yegâne Efendisi, Sahibi ve Rabb’i olan tek Allah inancını bırakıp putperestliğe mi yöneliyorsunuz?” َ َ َ ‫ ُ*و‬m ﴾١٢٧﴿ ‫ن‬S َ (ْ ُ !َ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ َ ‫ ُه‬Kُ %َ ّ . 127. Fakat onlar, İlyas’ın bütün uyarılarına rağmen onu yalanladılar. Bu yüzden, Hesap Gününde aşağılanmış bir hâlde huzurumuza getirileceklerdir. َ X$ 8َ ْ1 ُ !‫ا& ْا‬ ﴾١٢٨﴿ T ِ ّٰ ‫ َ َد‬Fِ َ ّ ِ‫ا‬ 128. Ancak Allah’ın dürüst ve samimî kulları başka. İşte İlyas da bunlardan biriydi. ٰ ْ ِ "ِ -ْ 8َ Fَ 4َ Cْ *َ Gَ ‫َو‬ ﴾١٢٩﴿ :َ 6*$ + ِ ‫ا‬ 129. Onun, sonraki nesiller arasında kıyamete kadar övgüyle anılmasını sağladık. > 8ٰ F ‫م‬lَ ْ َ ﴾١٣٠﴿ T 6 ‫ل‬ ‫ا‬ L ِ َ َ ٌ َ $ 130. Öyleyse, selâm olsun İlyas’a ve onun izinden yürüyen bütün İlyaslara! َ 4$ ِ (ْ ُ !‫ي ْا‬Rِ Yْ dَ Vَ !ِ %ٰ Cَ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾١٣١﴿ T 131. Güzel davrananları, işte böyle mükâfatlandırırız. َ 4$ ِ oْ ُ !‫ ْا‬dَ ‫ َ ِد‬Fِ :ْ ِ "ُ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾١٣٢﴿ T

132. Çünkü o, gerçekten tüm kalbiyle inanan kullarımızdandı. ً !ُ ‫َواِ ّ َن‬ َ) 8$ َ *ْ ُ !‫ ْا‬:َ ِ !َ ﴾١٣٣﴿ T 133. Gerçek şu ki, Lût da Elçilerimizden biriydi. َ 9$ َ `ْ َ‫ ُ" > ا‬8َ ْ/َ‫ ُه َوا‬4َ -ْ Yَ ّ dَ ‫اِ ْذ‬ ﴾١٣٤﴿ T S 134. Hani onu ve inanan ailesini kâfirlerin elinden kurtarmıştık. ﴾١٣٥﴿ :َ 6*$ Kِ َ@!‫ ًزا ِ ْا‬Yُ Fَ َ ّ ِ‫ا‬ 135. Ancak zalimlerle birlikte geride kalan ve böylece azabı hak eden bir kocakarı hariç. Lût’un hanımı olan bu kadın, müminlerle birlikte şehri terk etmek yerine, inkârcılarla kalmayı tercih etmişti. ٰ ْ ‫ ا‬dَ *ْ َ ّ ‫ َد‬,َ ّ }ُ ﴾١٣٦﴿ :َ 6*$ + َ 136. Sonra da diğerlerini, korkunç bir azapla yerle bir etmiştik.


ُ dَ ّ ِ‫َوا‬ َ ($ ِ Xْ ُ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ ‫ ُ ُّ*و َن‬Jَ !َ ,ْ . ﴾١٣٧﴿ T S 137. Siz ey Mekke halkı, seyahatleriniz sırasında sabah akşam onların viraneye dönmüş yurtlarından geçersiniz. ﴾١٣٨﴿ ‫ن‬tَ 8ُ Oِ 9ْ Gَ lَ​َ َ‫ ا‬M) ِ -ْ !َ ّ Kِ ‫َو‬ 138. Peki, bunların başına gelenlerden hiç ibret almaz mısınız? َ) 8$ َ *ْ ُ !‫ ْا‬:َ ِ !َ ﴾١٣٩﴿ T َ dُ 6ُ ‫َواِ ّ َن‬

139. Gerçek şu ki, Yunus da Elçilerimizden biriydi. ﴾١٤٠﴿ ‫ ن‬ Sِ (ُ sْ َ !‫ ْا‬Vِ 8ْ ?ُ !‫ ْا‬L!َ ِ‫ ا‬cَ Kَ َ‫اِ ْذ ا‬ 140. Hani Yunus, bütün öğüt ve uyarılara rağmen bir türlü doğru yola gelmeyen kavminin baskılarından iyice bunalarak, görev yerini izinsiz terk etmiş ve yolcularla dolu bir gemiye binmiş ve halkını terk edip oradan kaçmıştı. َ َ ,َ /َ َ َ ﴾١٤١﴿ T َ 'ْ ُ !‫ ْا‬:َ ِ ‫ َن‬. Hَ m$ A 141. Fakat gemi, aniden gelen müthiş bir fırtına yüzünden batma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Bunu aralarında günahkâr bir kişinin bulunmasına bağlayan gemiciler, “Gelin aramızda kura çekelim de, bu felâketin kimin yüzünden geldiğini bulup onu gemiden atalım!” dediler. Böylece aralarında kura çektiler ve Yunus, kurayı kaybedenlerden oldu. ْ ﴾١٤٢﴿ ,ٌ -8$ ُ َ /ُ ‫ ت َو‬ ُ (ُ !‫ َ ُ" ْا‬Oَ Jَ ! َ 142. Böylece Yunus denize atıldı. Dev dalgalarla boğuşurken, aniden büyük bir balık onu yutuverdi. O ise, işlediği günahın acısıyla kendini kınayıp duruyordu. َ ($ ِّ َ ُ !‫ ْا‬:َ ِ ‫ َن‬Cَ "ُ dَ ّ َ‫ ْ َ > ا‬8َ َ ﴾١٤٣﴿ T S 143. Eğer pişmanlıkla Rabb’ine yönelip yüceltenlerden olmasaydı, َ ِ 8َ !َ ﴾١٤٤﴿ ‫ َن‬Pُ 9َ ْ 6ُ ‫ ْ ِم‬6َ L!ٰ ِ‫" > ا‬$ 4ِ wْ Kَ $

O’nun

şanını

144. Kesinlikle, insanların yeniden diriltileceği Güne kadar o balığın karnında kalır, yani orası onun mezarı olur ve asla oradan kurtulamazdı. ﴾١٤٥﴿ ,Hٌ -O$ َ َ /ُ ‫ َ*>ا ِء َو‬9َ ! ْ Kِ ‫ ُه‬dَ %ْ َ 4َ َ


145. Nihayet Yunus tövbe edince, onu hasta ve bitkin bir hâlde, bitki örtüsü olmayan ıssız bir sahile attık. ﴾١٤٦﴿ T H ٍ w$ Oْ 6َ :ْ ِ ‫ َ* ًة‬Yَ yَ "ِ -ْ 8َ Fَ 4َ ْJ َ dْ َ‫َوا‬

146. Ve ona gölgelik olsun diye, kumlarda çabucak büyüyen geniş yapraklı bir bitki yetiştirdik. Böylece, iman etmeyecek zannedilen çorak gönüllere nasıl hayat verebileceğimizi göstererek, asla umutsuzluğa, yılgınlığa düşmemesi gerektiğini ona öğrettik. ﴾١٤٧﴿ ‫ن‬Hَ ‫ ُ'و‬6R$ 6َ ‫ اَ ْو‬rٍ !ْ َ‫ ا‬Eِ َ ِ L!ٰ ِ‫ ُه ا‬4َ 8ْ َ ‫َواَ ْر‬ 147. Daha sonra onu, nüfusu yüz bin —hatta daha fazla— olan Ninova’ya, yani nasıl olsa inanmayacaklar diye bir zamanlar terk ettiği ülkesine yeniden Elçi olarak gönderdik. ﴾١٤٨﴿ T ٍ) A$ L!ٰ ِ‫ ا‬,ْ /ُ 4َ 9ْ Jَ ّ َ​َ ‫ ا‬4ُ َ ٰ َ 148. Böylece onlar, Yunus’un çağrısına uyup ona iman ettiler. Biz de, tepelerine binmek üzere olan azabı geri çevirdik ve onları, hayatlarının sonuna kadar huzur içinde yaşattık. َ 4ُ َ !‫ ْا‬,ُ 3ُ !َ ‫ ت َو‬ ﴾١٤٩﴿ ‫ن‬S ْ ُ 4َ َ !‫ ْا‬Vَ Kِّ *َ !ِ َ‫ ا‬,ْ 3ِ Jِ ?ْ Jَ َ

149. O hâlde, ey Muhammed! Melekleri Allah’ın kızları sayan Arap putperestleri başta olmak üzere, kendilerine lâyık görmedikleri sıfatları Allah’a yakıştırmaya kalkışan bütün müşriklere seslenerek sor onlara: “Sahip olmakla gurur duydukları erkek çocuklarını kendilerine, utanç ve alçaklık sebebi saydıkları kız çocuklarını da Rabb’ine mi lâyık görüyorlar? َ ]ِ > 8ٰ َ !‫ ْا‬4َ Oْ 8َ + ﴾١٥٠﴿ ‫ ُ'و َن‬/ِ yَ ,ْ /ُ ‫ ً} َو‬dَ ِ‫ ا‬Eَ . َ ‫اَ ْم‬ 150. Yoksa Biz melekleri dişi olarak yarattık da, onlar da buna şahit mi oldular? َ !ُ Oُ -َ !َ ,ْ 3ِ . ﴾١٥١﴿ ‫ن‬S ِ ْ ِ‫ ا‬:ْ ِ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫اَ َ > ا‬ 151. İyi bilin ki, onlar uydurdukları yalan ve iftiralarından dolayı, َ !َ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ َوا‬S ﴾١٥٢﴿ ‫ َن‬Kُ ‫ ِذ‬. &‫ا‬ ُ ّٰ 'َ !َ ‫َو‬ 152. “Allah çocuk edindi!” diyorlar. Hayır, onlar kesinlikle yalan söylüyorlar! Üstelik kızları erkeklerden değersiz gören bu


zalimler, utanç ve alçaklık sebebi saydıkları bir durumu Allah’a yakıştırarak, ne büyük bir cehalet içinde olduklarını gösteriyorlar: َ Wْ َ‫ا‬ َ) 4$ َ !‫ ْا‬L8َ Fَ ‫ ت‬ ﴾١٥٣﴿ T ِ 4َ َ !ْ ‫ ا‬L َ?w 153. Allah oğulları bırakmış da, kendine çocuk olarak kızları mı tercih etmiş? ُ (ْ Gَ r ُ !َ َ ﴾١٥٤﴿ ‫ ُ َن‬. َ -ْ Cَ ,ْ . 154. Ne oluyor size ey müşrikler, nasıl böylesine çarpık bir mantık yürütüyor, ne kadar çirkin hüküm veriyorsunuz? ﴾١٥٥﴿ ‫ن‬Hَ ‫ ُ*و‬Cَ ّ %َ Gَ lَ​َ َ‫ا‬ 155. Hiç aklınızı kullanmaz mısınız siz? َ 8ْ ُ ,ْ . ُ !َ ‫اَ ْم‬ S ٌ $ ُ ‫ ٌن‬w ﴾١٥٦﴿ T 156. Yoksa iddialarınızı ispatlayacak apaçık bir delil mi var elinizde? ُ Kِ Jَ . َ D$ ‫ ِد‬Wَ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫ اِ ْن‬,ْ . ﴾١٥٧﴿ T ِ Kِ ‫ ا‬Gُ َْ 157. O hâlde, eğer doğru söylüyorsanız, haydi Allah’tan gelmiş olan Kitabınızı getirin de iddianızı kanıtlayın! َ ْ Kَ ‫ ُ" َو‬4َ -ْ Kَ ‫ ا‬8ُ 9َ ` َ ‫ ُ*و‬m ﴾١٥٨﴿ ‫ن‬S َ (ْ ُ !َ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ ا‬Eُ 4َ ّ Yِ !‫~ ْا‬ ِ َ 8ِ Fَ 'ْ Oَ !َ ‫ َ ً ) َو‬dَ Eِ 4َ ّ Yِ !‫ ْا‬T َ ‫َو‬

158. Bazıları da, cinlerde esrarengiz ilâhî güçler olduğunu iddia ederek, Allah ile cinler arasında bir çeşit akrabalık bağı, bir yakınlık olduğunu öne sürüyorlar. Oysa bizzat cinler de bilir ki, diğer bütün yaratıklar gibi kendileri de Hesap Günü yargılanmak üzere Allah’ın huzuruna getirilecekler. َ ?ُ Xِ 6َ َ ّ Fَ &‫ا‬ ﴾١٥٩﴿ ‫ن‬S ِ ّٰ ‫ُ ْ َ( َن‬ 159. Öyleyse Allah, onların uydurduğu acziyet ve noksanlık ifade eden bütün niteliklerden uzaktır, yücedir. Ve bu nitelikleri O’na yakıştıranlar, elbette cezalarını çekeceklerdir. َ X$ 8َ ْ1 ُ !‫ا& ْا‬ ﴾١٦٠﴿ T ِ ّٰ ‫ َ َد‬Fِ َ ّ ِ‫ا‬ 160. Ancak Allah’ın seçkin ve samimî kulları başka. Çünkü onlar, Rablerini ancak O’na yaraşır niteliklerle anıp yüceltir ve yalnızca O’na kulluk ederler. ُ dَ ّ ِ َ َ ‫ ُ ُ'و‬9ْ Gَ َ ‫ َو‬,ْ . ﴾١٦١﴿ ‫ن‬S


161. O hâlde, ey inkârcılar! Ne siz, ne de o tapındığınız sahte ilâhlar, َ 4$ Gِ َ?Kِ "ِ -ْ 8َ Fَ ,ْ Jُ dْ َ‫َ > ا‬ ﴾١٦٢﴿ T S 162. Allah’ın seçkin ve samimî kullarından bir tekini bile O’na karşı aldatıp yoldan çıkaramazsınız. َ ّ ِ‫ا‬ ْ ‫ ل‬ ﴾١٦٣﴿ ,( Y !‫ا‬ W / : ْ $ ُ َ َ َ َ ِ ِ 163. Ancak kendi iradesiyle cehenneme girmeyi tercih edenleri saptırabilirsiniz. O hâlde, ey Benim samimî kullarım, şeytan ve dostlarına meydan okuyarak deyin ki: ﴾١٦٤﴿ ‫ ٌم‬8ُ 9ْ َ ‫ ٌم‬Oَ َ "ُ !َ َ ّ ِ‫> ا‬4َ ّ ِ َ ‫َو‬

164. “Biz müminler, bir ailenin bireyleri gibi, düzenli bir şekilde birbirimize kenetlenmişizdir. Öyle ki, içimizden bir tek kişi bile yoktur ki, onun bu yapı içinde belirli bir yeri, bir derecesi olmasın.” > َ ّ :ُ (ْ 4َ !َ dَ ّ ِ‫َوا‬ ﴾١٦٥﴿ ‫ن‬Hَ ُّ X!‫ا‬ 165. “Biz müminler, gerek Rabb’imizin huzurunda namaz kılarken, gerek zalimlere karşı cephe oluştururken, tuğlaları birbirine perçinlenmiş bir bina gibi, omuz omuza, sıra sıra dizilenleriz.” ﴾١٦٦﴿ ‫ ْا! ُ َ ِّ ُ( َن‬:ُ (ْ 4َ !َ dَ ّ ِ‫َوا‬ 166. “Biz müminler, hem sözlerimizle, hem davranışlarımızla Rabb’imizin adını zikrederek O’nun sınırsız yüceliğini övgüyle tesbih edenleriz.” َ !ُ Oُ -َ !َ ‫ ا‬dُ Cَ ‫َواِ ْن‬ ﴾١٦٧﴿ ‫ن‬S 167. Kâfirlere gelince, onlar hep şunu söylerler: َ ْ :َ ِ ‫ ً*ا‬Cْ ‫ ِذ‬dَ 'َ ْ4Fِ ‫َ! ْ اَ ّ َن‬ َ !$ ‫ا ّ َو‬ ﴾١٦٨﴿ T S 168. “Eğer bizim elimizde, öncekilerden kalma öğüt verici bir ilâhî Kitap olsaydı, ُ !َ َ X$ 8َ ْ1 ُ !‫ا& ْا‬ ﴾١٦٩﴿ T ِ ّٰ ‫ َ َد‬Fِ 4َ ّ . 169. Elbette biz de Allah’ın seçkin ve samimî kulları olurduk!” َ َ ﴾١٧٠﴿ ‫ ُ َن‬8َ 9ْ 6َ ‫" َ َ ْ َف‬H $ Kِ ‫?َ ُ*وا‬.


170. Hep böyle derler, fakat o dedikleri Kitap kendilerine tebliğ edilince, hemen onu inkâr ederler. Fakat nankörlüğün cezasız kalmayacağını yakında görecekler. ﴾١٧١﴿ T Hَ 8$ َ *ْ ُ !‫ ْا‬dَ ‫ َ ِد‬9ِ !ِ 4َ Jُ َ 8ِ Cَ ~ْ Oَ َ َ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬ 171. Çünkü Biz, Elçi ve davetçi olarak gönderdiğimiz kullarımız hakkında, ta ezelden şu hükmü vermiştik: ﴾١٧٢﴿ £‫ ُرو َن‬Xُ ْ4 َ !‫ ْا‬,ُ 3ُ !َ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ا‬ 172. Onlar Allah’ın kitabına bağlı kaldıkları sürece, daima ilâhî yardıma nail olacak ve mutlaka başarı kazanacaklardır! ﴾١٧٣﴿ ‫ ْا!@َ ِ! ُ َن‬,ُ 3ُ !َ dَ 'َ ْ4` ُ ‫َواِ ّ َن‬ 173. Çünkü eninde sonunda zaferi elde edecek olanlar, yolumuzda mücadele eden ordularımızdır. ﴾١٧٤﴿ T َ ,ْ 3ُ ْ4Fَ ‫ َ ّ َل‬Jَ َ ٍS A$ LJّٰ A

174. Öyleyse, ey Müslüman! Onların çirkin sözlerine, baskı ve eziyetlerine şimdilik sabret. Onları bir süre kendi hallerine bırak ve bu çağrıya kulak verecek tertemiz gönüllere ulaşıncaya dek, bıkıp usanmadan tebliğine devam et. ﴾١٧٥﴿ ‫ ُ*و َن‬Xِ ْ 6ُ ‫ َ َ ْ َف‬,ْ /ُ *ْ Xِ Kْ َ‫َوا‬ 175. Bu arada, onların entrikaları dikkatle izle. Hiç kuşkusuz onlar, müminlerin üstün geldiğini yakında görecekler. ﴾١٧٦﴿ ‫ َن‬8ُ Yِ 9ْ Jَ ْ 6َ 4َ Kِ ‫ا‬%َ 9َ ِ َ َ‫ا‬ 176. Şimdi hâlâ, bir an önce azabımızın gelip çatmasını mı istiyorlar? ﴾١٧٧﴿ :َ 6‫ر‬$ %َ ْ4 ُ !‫ ح ْا‬ َ َ Kِ ‫ َل‬Rَ dَ ‫َ ِ َذا‬ ُ َ Wَ ‫ َ َ > َء‬,ْ 3ِ Jِ A 177. Şunu iyi bilsinler ki, o azap yurtlarına gelip çökünce, uyarıldıkları hâlde kulak asmayanların sabahı, gerçekten çok acıklı bir sabah olacak! ﴾١٧٨﴿ T َ ,ْ 3ُ ْ4Fَ ‫ َ ّ َل‬Gَ ‫َو‬ ٍS A$ LJّٰ A 178. Evet, onların baskı ve eziyetlerine şimdilik sabret, onları bir süre kendi hallerine bırak. ﴾١٧٩﴿ ‫ ُ*و َن‬Xِ ْ 6ُ ‫ ْ* َ َ ْ َف‬Xِ Kْ َ‫َوا‬


179. Ve onların başına gelecek azabı gözetle, zaten onlar da kendilerini bekleyen acı akıbeti yakında görecekler! Öyle ya: ﴾١٨٠﴿ ‫ن‬Hَ ?ُ Xِ 6َ َ ّ Fَ ‫ ِة‬Rَ ّ 9ِ !‫ َر ِّب ْا‬Vَ Kِّ ‫ُ ْ َ( َن َر‬ 180. Sonsuz kudret ve azamet sahibi Rabb’in, onların uydurduğu bütün acziyet ve noksanlık ifade eden niteliklerden uzaktır, yücedir! O hâlde, hep birlikte deyin ki: ﴾١٨١﴿ T Hَ 8$ َ *ْ ُ !ْ ‫ ا‬L8َ Fَ ‫ ٌم‬lَ َ ‫َو‬ 181. Selâm olsun, O’nun mesajını taşıma şerefine nail olan Elçilere ve onları adım adım izleyen fedakâr müminlere! َ $ !َ 9َ !‫& َر ِّب ْا‬ ﴾١٨٢﴿ T ِ ّٰ ِ 'ُ ْ (َ !‫َو ْا‬ 182. Ve sonsuz hamd ve şükürler olsun, kendi yolunda mücadele eden kullarını yardımsız bırakmayan âlemlerin Rabb’i Allah’a! ‫ص ﷌‬ ‫﴾ ُ َر ُة‬٣٨﴿ 38. SÂD SURESİ Peygamberliğin beşinci yılında, Kamer suresinden sonra indirilmiştir. Adını, ilk ayetindeki harften almıştır. 88 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Bu mesaj, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah tarafından, O’nun hükümlerini O’nun adına uygulaması için yeryüzünde halife tayin ettiği insanoğluna indirilmiştir: ﴾١﴿ *ِ) Cْ %!‫ا‬ > ِّ ‫ ْ* ٰا ِن ِذي‬Oُ !‫ص َو ْا‬ 1. Sad! Dinle, ey insan! Rabb’in, bu basit harfleri yan yana dizerek en mükemmel inanç sistemini içinde barındıran, en usta şairleri, edipleri ve bilim adamlarını dize getiren eşsiz bir kitap meydan getirdi İnsanları eğitip mükemmel bir toplum oluşturabilmek için ihtiyaç duyabileceğiniz her türlü hikmet, öğüt, uyarı ve ibret derslerini içerisinde barındıran ve size dillere destan olacak şan, şeref, onur, itibar, yücelik kazandırmaya ve gündem belirlemeye tek yetkili olan


bu şanlı Kur’an’a yemin olsun ki, insanlığı dünyada ve âhirette mutluluğa, kurtuluşa ulaştıracak tek yol, İslâm yoludur! ﴾٢﴿ ‫ ق‬ ٍ Oَ yِ ‫ ٍة َو‬Rَ ّ Fِ $ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬Mِ Kَ

2. Fakat ayetlerimizi inkâr edenler, kendilerini anlamsız ve ahmakça bir büyüklük duygusuna kaptırmış, böylece hakikat karşısında inatla direniyor, Rablerine karşı isyankârca tavır takınıyorlar. َ A$ ‫ َد ْوا َو َ َت‬4َ َ ‫ ْ* ٍن‬Dَ :ْ ِ ,ْ 3ِ 8ِ ْ Dَ :ْ ِ 4َ .ْ 8َ ْ/َ‫ ا‬,ْ Cَ ﴾٣﴿ ‫ ص‬ ٍ 4َ َ T 3. Oysa kendilerinden önce nice toplumları helâk ettik. Öyle ki, zalimler azabımızı gördüklerinde, son anda pişmanlık duyup feryat etmişlerdi. Ne var ki, kurtuluş vakti çoktan geçmişti. Şimdiki inkârcılara gelince: َ !‫ َ ل ْا‬Dَ ‫ َو‬, ْ 3ُ ْ4 ِ ‫ ٌر‬%ِ ْ4 ُ ,ْ /ُ ‫` َء‬ > َ ‫ ُ > ا اَ ْن‬Yِ Fَ ‫َو‬ ﴾٤﴿ ‫اب‬ Hٌ %َ ّ Cَ *ٌ A ِ َ ‫ا‬%َ ٰ/ ‫ ِ ُ*و َن‬. 4. Onlar, kendi içlerinden ve aynen kendileri gibi beşerî özellikler taşıyan bir uyarıcının gelmesini garipsediler ve böylece o inkârcılar, Kur’an’ın kitlelerce benimsenmesini engellemek için, “Okuduğu o büyüleyici sözlerle vicdanları sarsıp derinden etkileyen bu adam, yalancı bir sihirbazdır!” dediler. Ve eklediler: ٰ ْ Mَ 9َ ` ﴾٥﴿ ‫ ب‬ َ !َ ‫ا‬%َ ٰ/ ‫ا اِ ّ َن‬H 'ً A‫ا‬ َ َ‫ا‬ ِ ‫ َو‬3ً !ٰ ِ‫ ا‬Eَ 3َ !ِ ‫ا‬ ٌ Yَ Fُ ‫ ْ ٌء‬s 5. “O, bütün ilâhlarımızı bir tek İlâh mı yapmış? Peki, o zaman bizim ibadetlerimizi, yakarışlarımızı Allah’a kim ulaştıracak? Düşünebiliyor musunuz; bütün yetkileri kendi elinde toplayan, yaptığımız her şeyi kontrol eden, hayatımıza ahlâkî sınırlar çizen ve bu kurallara uymadığımız takdirde bizi cezalandıracak olan bir ilâh! Bu gerçekten de şaşılacak bir şey!” َ dْ ‫َوا‬ ُ Jِ 3َ !ِ ‫ ٰا‬L>8ٰ Fَ ‫ُوا‬Uِ W‫ا‬ ُ َ َ !‫ ْا‬cَ 8َ w ﴾٦﴿ ‫د‬Hُ ‫ َ*ا‬6ُ ‫ ْ ٌء‬s َ !َ ‫ا‬%َ ٰ/ ‫ اِ ّ َن‬,H ْ . ْ ‫ ا َو‬s ُ ْ ‫ اَ ِن ا‬,ْ 3ُ ْ4 ِ l 6. Böylece kâfirlerin liderleri, halkı sömürerek kurdukları kölelik sisteminin yıkılacağı ve alışageldikleri lüks ve refah dolu yaşantının sona ereceği endişesiyle öne atılarak, “Ey ahali!” dediler, “Haydi yürüyün, ilâhlarınıza bağlılıkta direnin! Bu, mutlaka yapılması gereken bir şeydir.”


ٰ ْ Eِ 8َ ّ ِ !‫ا ِ ْا‬%َ 3ٰ Kِ 4َ 9ْ ِ َ َ ﴾٧﴿ ‫ق‬Hٌ lَ Jِ ْ+‫>ا اِ ّ َ ا‬%َ ٰ/ ‫ة اِ ْن‬Hِ *َ + ِ ‫ا‬

7. “Biz, Kur’an’ın ortaya koyduğu tek tanrı inancını reddediyoruz. Çünkü çağdaş inanç ve ideoloji sahiplerinin hiç birinden böyle bir şey işitmedik. Demek ki bu iddia, yalandan başka bir şey değildir!” ‫ي‬H *$ Cْ ‫ ِذ‬:ْ ِ Vٍ ّ yَ $ ,ْ /ُ Mْ Kَ ) 4َ 4ِ -ْ Kَ :ْ ِ *ُ Cْ %!‫ا‬ ِّ "ِ -ْ 8َ Fَ ‫ َل‬Rِْ dُ‫َءا‬

8. “Haydi Allah bir kitap gönderdi diyelim, peki bu uyarı, aramızdan yalnızca ve özellikle ona mı indirildi? İçimizde Muhammed’den daha zengin, daha güçlü ve daha akıllı adam yok muydu? Allah madem emirlerine uymamızı istiyor, neden hepimize ayrı ayrı melek göndermiyor?” ﴾٨﴿ ‫اب‬ ) ِ %َ Fَ ‫ ا‬Dُ ‫و‬%ُ 6َ َ ّ !َ Mْ Kَ

Hayır, onlar aslında Benim uyarım olan Kur’an’dan yana şüphe içindeler. Daha doğrusu onlar, Benim azabımı henüz tatmadılar. Bu yüzden küstahça başkaldırıyorlar. ﴾٩﴿ ‫ ب‬ َ ,ْ /ُ 'َ ْ4Fِ ‫اَ ْم‬ H ِ /َ ّ َ !‫ ْا‬R6 ِ R$ 9َ !‫ ْا‬Vَ Kِّ ‫ َر‬Eِ َ Aْ ‫ َر‬:ُ ِ ‫>ا‬Rَ + 9. Yoksa sonsuz kudret ve lütuf sahibi olan Rabb’inin rahmet hazineleri onların elinde mi ki, dilediği kişileri Peygamber yapma yetkisini kendilerinde görüyorlar? َ ْ ِ ‫ ا‬Oُ Gَ ْ0َ 8َْ َ 3ُ 4َ -ْ Kَ َ ‫ا ْر ِض َو‬ َ ْ ‫ات َو‬ ﴾١٠﴿ ‫ ب‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬Vُ 8ْ ُ ,ْ 3ُ !َ ‫اَ ْم‬ ِ َ ْ ‫ا‬ 10. Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin hükümranlığı ve yönetimi onlara ait midir ki, hükmümüzü kabul etmiyorlar? Madem fakirlerin, zayıfların arasında yaşayan bir “yetime” Peygamberliği yakıştıramıyorlar, öyleyse bulabildikleri vasıtalarla Peygamberlik, hatta tanrılık makamına yükselsinler bakalım! Yükselsinler de, oradan âlemi yönetsinler, vahyi de dilediklerine, diledikleri gibi indirsinler! Yoksa inkârcılar, sahip oldukları sosyal, siyasal ve ekonomik güce mi güveniyorlar? Şunu iyi bilsinler ki: َ ْ :َ ِ ‫و ٌم‬Rُ 3ْ َ Vَ !ِ 4َ /ُ َ 'ٌ ْ4` ﴾١١﴿ ‫اب‬ ُ ِ Rَ Aْ ‫ا‬ 11. Onlar, Allah’ın karşısında daima yenilmeye mahkûm, çeşitli gruplardan oluşmuş derme çatma bir ordudur.”


َ ْ ‫ ْ ُن ُذو‬Fَ *ْ ِ ‫ ٌد َو‬Fَ ‫ ح َو‬dُ ‫ ْ ُم‬Dَ ,ْ 3ُ 8َ ْ Dَ ~ْ Kَ %َ ّ Cَ ﴾١٢﴿ ‫د‬S ِ Gَ ‫ا ْو‬ ٍ

12. Nitekim onlardan önce Nuh kavmi, Ad kavmi ve dev piramitlerle simgelenen büyük bir saltanata, güçlü ordulara sahip o zalim diktatör, kazıklı Firavun da ayetlerimi yalanlamıştı. > !ٰ ‫ اُو‬E. ْ َ َ ﴾١٣﴿ ‫اب‬ R A ‫ا‬ V ] ْ ٍ !ُ ‫ ْ ُم‬Dَ ‫َو} َُ ُد َو‬ ِ ^ ِ) َ -ْ َ !ْ ‫ ب‬ ُ َ ُ (َ Wْ َ‫ ط َوا‬ 13. Semud kavmi, Lût kavmi ve Eyke halkı da inkâr etmişlerdi. İşte onlar, kötülük amacıyla örgütlenmiş birer şer çetesiydi. ﴾١٤﴿ ‫ ب‬ َ Mَ ُ *ُّ !‫ َب ا‬%َ ّ Cَ َ ّ ِ‫ ا‬Mٌّ Cُ ‫اِ ْن‬ ِt Oَ Fِ cَ ّ (َ 14. Ve hepsi de Elçilerimi yalanlamış, böylece vereceğim cezayı hak etmişlerdi. Bunlardan ibret almayan çağdaş zalimlere gelince: ُ ْ46َ َ ‫َو‬ ﴾١٥﴿ ‫اق‬ ِ ‫ َو‬Eً (َ -ْ Wَ َ ّ ِ‫^ َ > ِء ا‬oُ > ٰ/ *ُ ٍ َ َ :ْ ِ 3َ !َ َ ‫ َ' ًة‬A‫ا‬ 15. Onlar, ölümün habercisi olan ve gelip çattığı anda ertelenmesi asla mümkün olamayan korkunç bir çığlıktan başka ne bekliyorlar! İnkârcılar öyle bir gaflet bataklığına gömülmüşler ki: َ ّ Dِ 4َ !َ Mْ Yِّ Fَ 4َ Kَ ّ ‫ ُ! ا َر‬Dَ ‫َو‬ ﴾١٦﴿ ‫ ب‬ ِ َ (ِ !‫ ْ ِم ْا‬6َ Mَ ْ Dَ 4َ w

16. Allah'a karşı küstahça meydan okuyarak, “Ey Rabb’imiz!” diyorlar, “Eğer yeniden dirilme ve yargılanma iddiası gerçekse, Hesap Günü gelmeden önce payımıza düşen cezayı hemen ver bize!” َ ْ ‫و َد َذا‬e ُ ‫ َدا‬dَ 'َ ْ Fَ *ْ Cُ ‫ ُ! َن َوا ْذ‬Oُ 6َ َ L8ٰ Fَ ْUِ Wْ ِ‫ا‬ ﴾١٧﴿ ‫اب‬ ٌ ‫ ُ" > اَ ّ َو‬dَ ّ ِ‫' ا‬Hِ 6ْ ‫ا‬

17. Ey Müslüman! Bu kâfirlerin gündemine takılı kalma. Onların bu çirkin ve incitici sözlerine sabret. Ne derlerse desinler, sen vahyi dinlemeye devam et ve hem beden hem de ruh ve irade bakımından son derece güçlü kulumuz Davud’u hatırla ve onu kendine örnek al. Çünkü o, daima Rabb’ine yönelen bir kuldu. Öyle ki: ﴾١٨﴿ ‫اق‬ ِ ْ ‫ ِّ َو‬s ِ 9َ ! ْ Kِ :َ (ْ ِّ َ 6ُ "ُ 9َ َ ‫ َ َ ل‬Yِ !‫ ْا‬dَ *ْ 1َ ّ َ dَ ّ ِ‫ا‬ Sِ *َ yْ ‫ا‬ 18. Davud, ruhları okşayan o tatlı sesiyle Zebur’dan ayetler okurken, bu içli nağmelerle perde perde yankılanıp çınlayan dağları taşları ona eşlik ettirmiştik. Hepsi birlikte, sabah akşam Allah’ın sınırsız kudret ve yüceliğini terennüm ederlerdi.


َ ّ !‫َوا‬ ﴾١٩﴿ ‫اب‬ ُ (ْ َ َ 0ْ w ٌ ‫ َ! ُ" > اَ ّ َو‬Mٌّ Cُ ‫ َر ً)ة‬s

19. Ve seher vakitlerinde Allah’ı anarken, Davud’un etrafında öbek öbek toplanan kuşları da, ahenkli cıvıltılarıyla ona eşlik ettirmiştik. Davud ve ona eşlik eden varlıkların hepsi, dua ve yakarışlarla hep O’na yönelirlerdi. َ 1ِ !‫ ْا‬Mَ Xَ َ 8ْ ُ dَ ‫ َ' ْد‬yَ ‫َو‬ ﴾٢٠﴿ ‫ ب‬ ْ ‫ َو‬Eَ َ .ْ (ِ !‫ ُه ْا‬4َ -ْ Gَ ‫ ُ" َو ٰا‬. ِ w 20. Biz de buna karşılık onun devlet ve otoritesini güçlendirmiş ve kendisine, doğru karar verme ve yerli yerince söz söyleme yeteneği bahşetmiştik. َ ٰGَ‫ ا‬Mْ /َ ‫َو‬ ﴾٢١﴿ ‫اب‬ َS *َ (ْ ِ !‫ َ ّ َ ُروا ْا‬Gَ ‫ اِ ْذ‬,ِ Xْ 1َ !‫^ا ْا‬oُ َ dَ V-

21. O’nun bu özelliklerini anlatan güzel bir örnek olarak, sana davacıların haberi gelmedi mi? Onlarla ilgili kıssa sana anlatıldı mı? Hani ekonomik ve sosyal hayatta Allah’ın yasalarını hiçe sayan, dünyada nasıl imtihan olacaklarına —hâşâ— Allah yerine kendileri karar veren iki kişi, sarayında özel olarak ibadetle meşgul olduğu bir sırada, istenmeyen ve beklenmeyen bu konuyla aniden Davud’un makamına çıkagelmişlerdi. ُ A َ 4َ 4َ -ْ Kَ ,ْ . َ r َ ‫اِ ْذ َد‬ ْ ُ 9ْ Kَ L@ٰ Kَ ‫ ن‬ ِ َ Xْ + ٍ 9ْ Kَ L8ٰ Fَ 4َ m H ْ 1َ Gَ َ ‫ ُ! ا‬Dَ ,ْ 3ُ ْ4 ِ ‫ َع‬Rِ َ?َ ‫و َد‬e ُ ‫ َدا‬L8ٰ Fَ ‫ ا‬8ُ + ْ wِ sْ Gُ َ ‫ َو‬cّ ِ (َ ! ْ Kِ ﴾٢٢﴿ ‫اط‬ ِ *َ X!‫ا‬ ِّ ‫ َ َ >ا ِء‬L!ٰ ِ‫> ا‬dَ 'ِ ْ/‫ َوا‬q

22. Onlar İslâm’dan sapmanın eşiğinde, ekonomik ve sosyal düzeni altüst edecek, toplumsal kıyameti koparacak düşüncelerle huzuruna girince, Davud onlardan duyduğu bu sapmadan ve bunun ümmeti içinde yayılmış olmasından korktu. Fakat onlar: “Korkma, ey Davud!” dediler, “Biz sadece, biri diğerine haksızlık etmiş iki davacıyız. Şimdi, doğruluktan sapmadan aramızda âdil bir hüküm ver ve bize, davamızda doğru ve adilane bir çözüm yolu göster.” Davud, “O hâlde, davanız nedir, söyleyin!” dedi. Onlardan biri, yanındakini göstererek dedi ki: َ 1ِ !‫ ِ ْا‬d$ Rَ ّ Fَ ‫ َو‬3َ -4$ 8ْ ?ِ Cْ َ‫ َ ل ا‬Oَ​َ ‫ َ' ٌة‬A‫ا‬ ‫ ب‬ ِ ‫ َو‬Eٌ Yَ 9ْ dَ َ !ِ ‫ َو‬Eً Yَ 9ْ dَ ‫ َن‬9ُ ْ Gِ ‫ ْ ٌ َو‬Gِ "ُ !َ +$ َ‫>ا ا‬%َ ٰ/ ‫اِ ّ َن‬ ِ w ﴾٢٣﴿

23. “Bu adam benim din kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu, benimse sadece bir tek koyunum var. Buna rağmen,


elindekilerle yetinmeyerek, “Onu da bana ver!” dedi ve sahip olduğu güç ve zenginliğin de yardımıyla, tartışmada bana üstün geldi. Şimdi bir tek koyunumu da elimden almak istiyor. Söyle, nedir bu adamın yaptığı?” َ 8َ 1ُ !‫ ْا‬:َ ِ ‫ًا‬0P$ Cَ ‫ )" َواِ ّ َن‬$ ` َ 'ْ Oَ !َ ‫ َ ل‬Dَ ُ 9ْ Kَ @$ ْ -َ !َ ‫> ِء‬w ِ oَ ُ Kِ Vَ َ 8َ ٍ 9ْ Kَ L8ٰ Fَ ,ْ 3ُ m ِ 9َ dِ L!ٰ ِ‫ ا‬Vَ Jِ Yَ 9ْ dَ ‫ال‬ ٌ 8$ Dَ ‫ ت َو‬ َ ّ ‫ ا‬8ُ ِ Fَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫اِ ّ َ ا‬ ,) ْ /ُ َ Mِ (َ !ِ X!‫ا‬ 24. İki tarafın da konuşmasını dikkatle dinleyen Davud, ilk konuşmacıya, “Doğrusu kardeşin, senin koyununu kendi koyunlarına katmayı teklif etmekle sana haksızlık etmiş. Zaten toplumsal hayatı paylaşan ve ortaklık yapan insanların çoğu, birbirlerinin hakkını çiğnerler. Ancak gerçek anlamda iman eden ve bu imana yaraşır güzel davranış gösterenler bunun dışındadır ki, sayıları ne kadar azdır!” dedi. Davud bir hükümdar olarak tüm ekonomik ve toplumsal düzenden sorumlu idi. Ama o öncelikle bir Peygamberdi. Hayatın her bölümünde Allah’ın huzurunda imtihanda olduğunun bilincindeydi. Nitekim oğlu Süleyman da Belkıs’ın tahtını yanıbaşında görünce, “Bu Rabb’imin lütfudur. Fakat aynı zamanda bu, verdiği nimetlere karşı şükredip etmeyeceğimi sınamak için O’nun bir imtihanıdır.” demişti. َ ‫َو‬ ﴾٢٤﴿ ‫ ب‬ َ ‫ ُ" َو‬Kَ ّ ‫ ْ@?َ َ* َر‬Jَ َ ْ ‫ ُه‬4َ ّ Jَ َ َ dَ ّ َ‫و ُد ا‬e ُ ‫ َدا‬:َ ّ َ dَ َ‫ َوا‬9ً Cِ ‫ ّ َ* َرا‬+ Davud bu davayı halledince, kendi konumunu yeniden düşündü. Allah’ın izni, lütuf ve keremi ile hükümdar olarak böyle bir görevdeydi. Aslında bu, onun bir kulluk göreviydi. Her zaman olduğu gibi, şu anda da kendisini imtihan ettiğimizi anladı. Derhal yüzüstü secdeye kapanarak Rabb’inden mağfiret diledi ve tüm kalbiyle O’na yöneldi. Namaz ve hac gibi kulluk görevlerinin hemen ardından yapılması istenildiği gibi tövbe istiğfar edip Rabb'inden bağışlanma diledi. Nitekim Allah'ın vadettiği yardım zafer gelince hemen istiğfar etmekle emrolunan (110. Nasr suresi) Hz. Peygamber de günde yetmiş defa “Ya Rab! Ben gücüm yettiği kadar gayret ettim. Kulluğumu sana arz ederim. Eksikliklerimi tamamla, yanlışlarımı yok kabul ediver. Senden rahmet, af ve


mağfiretini isterim.” diyerek tövbe istiğfar ederdi. İşte Davud da böyle mağfiret dileyip Rabb’ine yöneldi. ﴾٢٥﴿ ‫ َ ٰ ٍب‬:َ ْ A ُ ‫ َو‬L?ٰ !ْ Rُ !َ dَ 'َ ْ4Fِ "ُ !َ ‫ َواِ ّ َن‬Vَ) !ِ ‫ َ! ُ" ٰذ‬dَ *ْ َ? َ@َ 25. Biz de, bu samimiyetinden dolayı onu bağışladık. Eksiklerini tam, kusurlarını yok sayarak kulluk ve itaatini güzelce kabul ettik. Doğrusu o, katımızda büyük bir dereceye sahiptir ve onun için âhirette de güzel bir gelecek vardır. َ ْ ِ Eً َ?-8$ + َّ T ُ A َ َ ْ Kَ ,ْ . :ْ Fَ Vَ 8َ ّ mِ -ُ َ ‫ ٰ ى‬3َ !‫ ِ ِ ْا‬Jَ ّ Gَ َ ‫ َو‬cّ ِ (َ ! ْ Kِ ‫ س‬ َ ‫ َك‬4َ 8ْ 9َ ` ْ ‫ا ْر ِض‬ َ dَ ّ ِ‫و ُد ا‬e ُ ‫ َدا‬6َ ِ 4!‫ا‬ ُّ mِ 6َ :َ 6%$ !َ ّ ‫ا& اِ ّ َن ا‬ َ ﴾٢٦﴿ ‫ ب‬ : F ‫ن‬ 8 ِ ّٰ Mِ) ّٰ Mْ َ َ $ ٌ %َ Fَ ,ْ 3ُ !َ &‫ا‬ ِt َ (ِ !‫ ْ َم ْا‬6َ ‫ ُ ا‬dَ َ Kِ 'ٌ 6'$ yَ ‫اب‬ ِ ِ $ َ 26. “Ey Davud! Şunu unutma ki, Biz seni yeryüzünde ilâhî adaleti gerçekleştirmekle yükümlü bir yönetici, bir halife yaptık ve sana, bu göreve uygun güç, yetki ve yetenekler bahşettik. Öyleyse, insanlar arasında adaletle hükmet. Sakın arzu ve heveslere uyma, yoksa seni Allah yolundan saptırırlar. Allah yolundan sapanlar ise, Hesap Gününü göz ardı etmelerinden dolayı, cehennemde çetin bir azaba mahkûm edileceklerdir.” َ ّ ‫ ا‬:ُّ َ َ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬l َ ْ ‫ ا! ّ َ َ > َء َو‬4َ Oْ 8َ + َ? :َ ِ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ 8َ ّ !ِ Mٌ 6ْ َ َ ‫وا‬ * C : 6 % ! َ َ ‫َو‬ $ َ َ ‫ا ْر‬ ِ Kَ َ 3ُ 4َ -ْ Kَ َ ‫ض َو‬ ُ ) ً H َّ ﴾٢٧﴿ ‫ ر‬ ِ) 4!‫ا‬

27. Çünkü Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri hak, hukuk ve adalet gözetmeden, öyle gelişigüzel, hikmet ve amaçtan yoksun, yani batıl olarak yaratmadık. Bu iddia, inkâr edenlerin kendi kuruntularıdır. Oysa evrenin tesadüfen yaratıldığı ve insanın başıboş bırakıldığı inancı, kaçınılmaz olarak bütün ahlâkî ve insanî değerlerin yozlaşması sonucunu doğurur ki, bu durum insanı vahşi bir hayvana, yeryüzünü de cehenneme çevirir. Öyleyse, âhiret gününde girecekleri ateşten dolayı, vay o kâfirlerin hâline! Evrendeki mükemmel sistem, Allah’ın varlığını, O’nun sınırsız kudret, bilgi, adalet ve merhametini açıkça göstermektedir. Buna rağmen hak ile haksızlık, adalet ve merhamet ile zulüm bir arada görülüyorsa bu, imtihanın gereğidir. Sonunda bütün insanlar Hesap Günü yeniden diriltilecek ve yaptıklarının hesabını vermek üzere yargılanacaklardır.


َ ْ ِ :َ 6'$ ِ ?ْ ُ ! ْ Cَ ‫ ت‬ َ O$ Jَ ّ ُ !‫ ْا‬Mُ 9َ Yْ dَ ‫ض اَ ْم‬ َ ّ ‫ ا‬8ُ ِ Fَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬Mُ 9َ Yْ dَ ‫اَ ْم‬ ‫ ر‬ ِ (َ !ِ X!‫ا‬ ِ Yَ ّ ?ُ ! ْ Cَ T ِ ‫ا ْر‬ ﴾٢٨﴿

28. Öyle ya, ayetlerime iman edip güzel davranış gösterenleri, yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlarla bir mi tutacaktık? Yahut kötülüklerden uzak duranları, günaha dalanlarla bir mi tutacaktık? Elbette ki değil. İşte bu yüzden, size doğruyu yanlıştan ayırt etmenizi sağlayacak bir kılavuz gönderdik: َ ْ ‫ َ* اُو^ ُ! ا‬Cَ ّ %َ Jَ -َ !ِ ‫" َو‬$ Gِ 6َ ‫ ُ*>وا ٰا‬Kَ ّ 'َ ّ -َ !ِ ‫ ُ َ َر ٌك‬Vَ -ْ !َ ِ‫ ُه ا‬4َ !ْ Rَ dْ َ‫ ب ا‬ ﴾٢٩﴿ ‫ ب‬ ٌ Jَ Cِ ِ َ !ْ ‫ا‬ 29. Bu kılavuz, sana rahmet ve merhametle katımızdan indirdiğimiz mutluluk ve bereket kaynağı kutlu bir Kitaptır ki, insanlar onun ayetleri üzerinde iyice düşünsünler ve sağduyu sahipleri onu okuyup öğüt alsınlar. İşte, ibret verici bir kıssa, örnek bir Peygamber daha: ﴾٣٠﴿ ‫اب‬ ٌ) ‫ ُ" > اَ ّ َو‬dَ ّ ِ‫ ْ )ُ' ا‬9َ !‫ ْا‬,َ 9ْ dِ :َ) ٰ -ْ 8َ ُ ‫و َد‬e ُ ‫ ِ!'َا‬4َ ْ /َ ‫َو َو‬ 30. Biz Davud’a, oğul olarak Süleyman’ı armağan ettik. O ne güzel bir kuldu. Çünkü o, daima Rabb’ine yönelirdi. Öyle ki; َ ّ ِّ s ﴾٣١﴿ ‫د‬S ُ -َ Yِ !‫ ت ْا‬ ُ 4َ ِ X!‫ا‬ َ *ِ Fُ ‫اِ ْذ‬ ِ 9َ ! ْ Kِ "ِ -ْ 8َ Fَ ‫ض‬

31. Akşama doğru, cihat için hazırlanan soylu ve endamlı koşu atları kendisine gösterildiğinde: َّ A ﴾٣٢﴿ ‫ ب‬ ُ ْ َ Aْ َ‫> ا‬dّ $ ِ‫ َ ل ا‬Oَ​َ َ H Kّ $ ‫ ِ* َر‬Cْ ‫ ِذ‬:ْ Fَ 0 ُ ~ ِ Yَ (ِ ! ْ Kِ ‫ َ ا َر ْت‬Gَ LJّٰ A ِ ْ 1َ !‫ ْا‬I

32. “Ben dünya malını, sırf bana Rabb’imi hatırlattığı için severim. Bu atları da yalnızca Rabb’imin rızası için seviyorum. Çünkü onlarla Allah yolunda cihat edilecek, mazlumların hakkı korunacak, huzur ve adalet sağlanacak.” derdi. Ve atlar koşarak uzaklaşıp gözden kayboluncaya kadar onları hayranlıkla seyrederdi. َ ْ ‫ ق َو‬ َ َ َ ّ 8َ Fَ /َ ‫ُر ُّدو‬ ﴾٣٣﴿ ‫ ق‬ ِ 4َ Fْ ‫ا‬ ِ ُّ ! Kِ (ً ْ َ cَ ?ِ w ) 33. Atlar uzaklaşınca da, “Getirin onları bana!” der ve onların bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya, yelelerini taramaya, sevip okşamaya başlardı. ﴾٣٤﴿ ‫ ب‬ َ dَ َ‫ ا‬,َ ّ }ُ ‫` َ ً'ا‬ َ "$ -ِّ ِ *ْ Cُ L8ٰ Fَ 4َ -ْ Oَ !ْ َ‫ َوا‬:َ ٰ -ْ 8َ ُ 4َ ّ Jَ َ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬


34. Gerçekten Biz Süleyman’ı çetin bir hastalıkla imtihan etmiş ve onu tahtının üzerine adeta cansız bir ceset gibi atıvermiştik. Bunun üzerine Süleyman, inayetimize sığınarak hemen Bize yönelmişti. َ ِ @$ َ ْ46َ َ . ً 8ْ ُ !$ Iْ /َ ‫! َو‬$ *ْ ?ِ z‫ا‬ ْ ‫ َ ل َر ِّب‬Dَ ﴾٣٥﴿ ‫ ب‬ َ dَ‫ ا‬Vَ dَ ّ ِ‫ي ا‬H '$ 9ْ Kَ :ْ ِ 'ٍ A َ ُ /َ ّ َ !‫ْ~ ْا‬ 35. “Ey Rabb’im! Gücüm yettiğince sana kulluk görevimi yapmaya çalıştım. Ama yine de sana lâyık bir şekilde hakkıyla kul olamadım. Hata ve kusurlarımdan dolayı bağışla beni ya Rab! Ve bana, benden sonra hiç kimseye nasip olmayacak güçlü bir hükümranlık bahşet ki, sürekli fitne ve kargaşa çıkaran şer odakları karşısında dimdik ayakta durabileyim. Hiç kuşkusuz sen, sonsuz lütuf ve ikram sahibisin.” > َ ‫ه ُر‬$ *ِ ْ َ Kِ ‫*ي‬$ Yْ Gَ {6 ﴾٣٦﴿ ‫ ب‬ ُ -ْ A َ Wَ َ‫ ا‬ َ ‫ ًء‬+ َ *ّ $ !‫ َ! ُ" ا‬dَ *ْ 1َ ّ َ َ S 36. Biz de buna karşılık, emrettiği yöne doğru yumuşacık eserek dilediği yere bolluk ve bereket getiren rüzgârları onun hizmetine verdik. َ ّ ‫َو‬ َ ﴾٣٧﴿ ‫اص‬ $ -َ s!‫ا‬ ٍS َ ّ zَ ‫> ٍء َو‬4َ ّ Kَ Mَ ّ Cُ T

37. Ayrıca, inşaat ustalığı ve dalgıçlık yapan cinleri ve şeytanları da onun emrine boyun eğdirdik. َ ْ ِ T َ d$ *َ ّ Oَ ُ :َ 6*$ + ﴾٣٨﴿ ‫?َ ِد‬Wْ ‫ا‬ َ ‫َو ٰا‬ 38. Ve zincirlerle birbirlerine bağlanmış olan daha nicelerini… َ Fَ ‫ا‬%َ ٰ/ ْ ُ َ ِْ َ@Kِ Vْ ِ ْ َ‫ اَ ْو ا‬¥ ﴾٣٩﴿ ‫ ب‬ ْ dَ ^ ُ >w ِ 0 ٍ َ A

39. “Ey Süleyman!” dedik, “Bu nimetler Bizim sana armağanımızdır. İster onları başkalarına dağıt, istersen elinde tut, bu konuda sana hesap sorulmayacaktır.” ﴾٤٠﴿ ‫ب‬ ُ ‫ َو‬L?ٰ !ْ Rُ !َ dَ 'َ ْ4Fِ "ُ !َ ‫َواِ ّ َن‬ t ٍ ٰ َ :َ ْ A 40. Doğrusu onun, Bizim katımızda apayrı bir yakınlığı ve güzel bir makamı vardı. َ -ْ s!‫ا‬ َ ّ َ 4ِ َ ّ َ dّ $ َ‫ ُ" > ا‬Kَ ّ ‫ دٰى َر‬dَ ‫ ب اِ ْذ‬ ﴾٤١﴿ ‫اب‬ َ 6ُّ َ‫> ا‬dَ 'َ ْ Fَ *ْ Cُ ‫َوا ْذ‬ ٍ Xْ 4ُ Kِ ‫ ُن‬w ) ٍ %َ Fَ ‫ َو‬I

41. Ey hak yolunun yolcusu! Mücadelende sana yol gösterecek bir örnek olarak, kulumuz Eyyub’u da an. Hani malını, ailesini ve sağlığını kaybederek büyük bir imtihandan geçen Eyyub, “Ey


Allah’ım!” diye Rabb’ine el açıp yalvarmıştı, “Doğrusu şeytan, ortaya attığı şüphe ve vesveselerle bana büyük bir sıkıntı ve acı veriyor.” Eyyub ağır bir hastalığa yakalanmış ve bütün malını mülkünü kaybetmişti. Birkaç vefakâr dostu ve eşi dışında, bütün akrabaları ve sevdikleri kendisini terk edip gitmişlerdi. Öte yandan şeytan, “Eğer Eyyub doğru yolda olsaydı, Allah ona bunca belâlar vermezdi.” diye vesvese vererek kalplere şüphe tohumları ekiyor, bu sıkıntılı günlerinde Eyyub’u yalnız bırakmayan birkaç dostunu da ümitsizliğe düşürüyordu. Bu durum, Eyyub’u uğradığı sıkıntı ve belâlardan daha fazla üzüyordu. Hatta bir gün eşi kendisiyle konuşurken bu şeytanî telkinlerden bazılarını dile getirmiş ve bunun üzerine Eyyub, sağlığına kavuştuğu takdirde onu yüz sopa vuracağına yemin etmişti. Fakat hanımı daha sonra tövbe etmiş ve hatasını telâfi edecek büyük vefakârlıklar göstermişti. Eyyub, yıllar süren dayanılmaz acılara sabırla katlanmış, bir kez olsun Rabb’ine isyan etmemişti. ﴾٤٢﴿ ‫اب‬ ْ Cُ ‫اُ ْر‬ ٌ *َ yَ ‫ ر ٌد َو‬ ِ Kَ Mٌ َ Jَ @ْ ُ ‫ا‬%َ ٰ/ VHَ 8ِ `ْ *ِ Kِ

42. Biz de, çektiği acılara sabırla göğüs geren bu kulumuza, “Ya Eyyub!” diye müjdeyi verdik, “Artık hastalıklarından kurtulmanın zamanı geldi! Sen üzerine düşeni yap, ayağını yere vur da, katımızdan bir mucize olarak yerden bir pınar fışkırsın. İşte yıkanabileceğin ve içebileceğin şifa verici, serin bir su kaynağı. َ ْ !ِ ^‫ و‬ ُ ِ ‫ ٰ*ى‬Cْ ‫ َو ِذ‬4َ ّ ِ Eً َ Aْ ‫ َر‬,ْ 3ُ 9َ َ ,ْ 3ُ 8َ Pْ ِ ‫ ُ" َو‬8َ ْ/َ‫ َ! ُ" > ا‬4َ ْ /َ ‫َو َو‬ ﴾٤٣﴿ ‫ ب‬ ِ َ !ْ ‫ا‬ 43. Eyyub tamamen iyileştikten sonra, tarafımızdan bir lütuf, bir rahmet ve akıl sahiplerine bir ibret olmak üzere, ona kaybettiği bütün ailesini ve malını mülkünü geri verdik ve bir o kadarını da fazladan armağan ettik. ﴾٤٤﴿ ‫اب‬ ُ ‫َو‬ َ ‫ َو‬dَ ّ ِ‫ ا‬ ) ْ 4َ (ْ Gَ َ ‫" َو‬$ Kِ ‫ َ ْ ِ* ْب‬Pً @ْ ٌ ‫ ُ" > اَ ّ َو‬dَ ّ ِ‫ ْ )ُ' ا‬9َ !‫ ْا‬,َ 9ْ dِ ‫ ً* )ا‬Kِ Wَ ‫ ُه‬dَ 'ْ ` ِ ‫ ِ' َك‬-َ Kِ %ْ +

44. Daha sonra ona, hastalığı esnasında eşi hakkında ettiği yemin ile ilgili bir çözüm yolu gösterdik: “Eline, yüz adet çöpten oluşan bir demet sap al ve onunla eşine vur. Böylece hem vefakâr eşini incitmemiş, hem de yeminini yerine getirmiş olursun. Çünkü yemin, mutlaka yerine getirilmelidir.” dedik. Doğrusu Biz onun, en


büyük acılara karşı sabırla göğüs gerdiğini gördük. Eyyub gerçekten ne güzel bir kuldu, çünkü o daima Rabb’ine yönelirdi. َ ْ ‫'ي َو‬$ 6ْ ‫ا‬ َ ْ !ِ ^‫ ب اُو‬ ﴾٤٥﴿ ‫ ر‬ َ Oُ 9ْ 6َ ‫ َو‬cَ (ٰ ْ ِ‫ َوا‬,َ -/$ *ٰ Kْ ِ‫> ا‬dَ ‫ َ َد‬Fِ *ْ Cُ ‫َوا ْذ‬ ِ Xَ Kْ ‫ا‬ 45. Ey Müslüman! Mücadelende sana yol gösterecek birer örnek olarak, hepsi de sağlam bir iradeye ve derin bir anlayış yeteneğine sahip olan kullarımız İbrahim’i, oğlu İshak’ı ve torunu Yakup’u da hatırla. َ ّ ‫ َ*ى‬Cْ ‫ ِذ‬Eٍ Xَ !ِ 1َ Kِ ,ْ /ُ 4َ Xْ 8َ ْ+َ‫> ا‬dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾٤٦﴿ ‫ار‬ Hِ '!‫ا‬ 46. Biz onları, âhiret yurdunu sürekli gündeme getirerek hatırlama ve buna uygun davranışlar geliştirme gibi üstün meziyetlerinden dolayı, özel bir makama yücelttik. َْ T َ Xْ ُ !‫ ْا‬:َ ِ !َ dَ 'َ ْ4Fِ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫َوا‬ َ ْ َ?w ﴾٤٧﴿ ‫ ر‬ ِ -َ ْ+ ‫ا‬

47. İşte bu yüzden onlar, Bizim katımızda seçkin bir konuma sahip olan dürüst ve erdemli kimseler arasındadırlar. َ ْ :َ ِ Mٌّ Cُ ‫ َو‬M) ِ ?ْ . ﴾٤٨﴿ ‫ ر‬ ِ !‫ َ َ َو َذا ْا‬-َ !‫ َو ْا‬Mَ -9$ ٰ ْ ِ‫ ْ* ا‬Cُ ‫َوا ْذ‬ ِ) -َ ْ+ ‫ا‬ 48. Ey Müslüman! Yine sana örnek olarak, İsmail’i, Elyesa’yı ve Zülküf olarak da bilinen Zülkifl’i de hatırla. Onların hepsi de dürüst ve erdemli insanlardı. َ O$ Jَ ّ ُ 8ْ !ِ ‫ )ٌ* َواِ ّ َن‬Cْ ‫ا ِذ‬%َ ٰ/ ﴾٤٩﴿ ‫ب‬ Sٍ ٰ َ :َ ْ (ُ !َ T

49. Ey insanlar! İşte bütün bu anlatılanlar, Allah tarafından sizlere bir öğüt, bir uyarıdır. Bu uyarıları dikkate alarak kötülüklerden sakınan ve iyiliklere, güzelliklere yönelen kimseleri, muhteşem bir gelecek beklemektedir: َ ْ ,ُ 3ُ !َ Eً (َ Jَ ّ َ? ُ ‫ ْ' ٍن‬Fَ ‫ ت‬ ﴾٥٠﴿ ‫اب‬ ِ 4َ ّ ` َ Hُ َ Kْ ‫ا‬ 50. Kapıları kendileri için ardına kadar açılmış olan ebedî huzur ve mutluluk diyarı Adn bahçeleri. َ $ . ﴾٥١﴿ ‫اب‬ ِ Jَ ّ ُ ٍ *َ yَ ‫ َ ٍة َو‬0P$ Cَ Eٍ 3َ Cِ َ?Kِ 3َ - $ ‫ َن‬Fُ 'ْ 6َ 3َ - $ T 51. Orada, altın işlemeli koltuklara yaslanacaklar ve canlarının çektiği her türlü meyveyi, her türlü içeceği isteyebilecekler. َ ّ !‫ات ا‬ ﴾٥٢﴿ ‫اب‬ ُ *َ W ٌ *َ Gْ َ‫ ْ* ِف ا‬w ِ Dَ ,ْ /ُ 'َ ْ4Fِ ‫َو‬


52. Ve yanı başlarında, tatlı ve yumuşak bakışlı yaşıt güzeller olacak. Ve Rableri onlara şöyle seslenecek: ﴾٥٣﴿ ‫ ب‬ ِ َ (ِ !‫ ْ ِم ْا‬-َ !ِ ‫ ُ'و َن‬Fَ Gُ َ ‫ا‬%َ ٰ/ 53. “Bunlar, size Hesap Günü verileceği vaad edilen şeylerdir!” ﴾٥٤﴿ ‫د‬Hٍ َ?dَ :ْ ِ "ُ !َ َ 4َ Dُ ْ‫ا َ! ِ*ز‬%َ ٰ/ ‫اِ ّ َن‬

54. “Bunlar, sonsuza kadar bitip tükenmeyecek nimetlerimizdir!” َ ّ 8!ِ ‫ا َواِ ّ َن‬%َ ٰ/ َ z ﴾٥٥﴿ ‫ب‬ َ !َ T $ w ٍS ٰ َ *َ ّ s )

olan

55. İşte, güzel davrananların ödülü budur. Rablerine başkaldırarak sınırı aşanlara gelince, onları da korkunç bir akıbet beklemektedir: ﴾٥٦﴿ ‫ ُد‬3َ ِ !‫ ْا‬ َ ]ْ ِ َ H 3َ dَ ْ 8َ Xْ 6َ ,Hَ 4َ ّ 3َ ` َ 56. Tepetaklak atılacakları cehennem! Orası gerçekten ne kötü bir yataktır! ٌ َ ّ zَ ‫ َو‬,ٌ - $ A ﴾٥٧﴿ ‫ق‬S ‫ا‬%َ ٰ/ َ ‫ ُه‬Dُ ‫و‬%ُ -َ 8َْ S

57. İşte budur onların cezası. Öyleyse tatsınlar bakalım; mideleri delen, ciğerleri kavuran kaynar suları ve kendi yaralarından akan irinleri. ﴾٥٨﴿ ‫اج‬ َ ‫َو ٰا‬ ٌ) ‫" > اَزْ َو‬$ 8ِ .ْ yَ :ْ ِ *ُ + 58. Ve buna benzer daha nice azap çeşitlerini. َ ّ ‫ ُ! ا‬Wَ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ ا‬,) ْ 3ِ Kِ ً A ُ 9َ َ ,ٌ (ِ Jَ Oْ ُ ‫ا َْ ٌج‬%َ ٰ/ ﴾٥٩﴿ ‫ ر‬ َ *ْ َ َ ,H ْ . ِ 4!‫ا‬ 59. O zaman Allah, inkârcıların önderlerine seslenerek, “Ey zalimler!” diyecek, “İşte bunlar, vaktiyle sizi körü körüne takip ettikleri için sizinle birlikte ateşe girecek olan kalabalıklar.” Bunun üzerine o liderler, vaktiyle kendilerini destekleyerek şımarıp azgınlaşmalarına sebep olan halk yığınlarına beddua ederek, “Rahat yüzü görmesin onlar, zaten hepsi ateşe atılacak!” diyecekler. ُ Kِ ً A ﴾٦٠﴿ ‫ َ*ا ُر‬Oَ !‫ ْا‬ َ ]ْ ِ َ H 4َ !َ ‫ ُ ُه‬Jُ ْ 'َ ّ Dَ ,ْ Jُ dْ َ‫ ا‬,) ْ . َ *ْ َ َ ,ْ Jُ dْ َ‫ ا‬Mْ Kَ ‫ ُ! ا‬Dَ 60. Buna karşılık onlar, “Asıl siz rahat yüzü görmeyin!” diye cevap verecekler, “Bunu başımıza getiren sizsiniz. Biz dünya


hayatında sizi adım adım izledik, fakat bizi getirdiğiniz yere bakın, ne korkunç bir yer burası!” َ ّ ِ ?ً 9ْ ﴾٦١﴿ ‫ ر‬ ِ Kً ‫ا‬%َ Fَ ‫ ْد ُه‬Rَِ ‫ا‬%َ ٰ/ 4َ !َ ‫ ّ َ' َم‬Dَ :ْ َ 4َ Kَ ّ ‫ ُ! ا َر‬Dَ ِ 4!‫ا‬

61. En sonunda, her biri diğerine lânetler yağdırarak, “Ey Rabb’imiz!” diye yalvaracaklar, “Bunu kim bizim başımıza getirdiyse, onun cehennemdeki azabını kat kat artır!” َ ْ :َ ِ ,ْ /ُ 'ُّ 9ُ dَ 4َ ّ Cُ ً ` ﴾٦٢﴿ ‫ار‬ َ ‫ ٰ*ى ِر‬dَ َ 4َ !َ َ ‫ ُ! ا‬Dَ ‫َو‬ ِ) *َ yْ ‫ا‬ 62. Derken, birbirlerine soracaklar: “Fakir ve zayıf oldukları için bir zamanlar kötü ve değersiz saydığımız insanları neden burada göremiyoruz?” َ ْ ,ُ 3ُ ْ4Fَ ~ْ zَ ‫ اَ ْم َزا‬6 *ِ ْ1 ِ ,ْ /ُ dَ %ْ 1َ Gَ ّ َ‫ا‬ ﴾٦٣﴿ ‫ ُر‬Xَ Kْ ‫ا‬ 63. “Oysa onlarla alay eder dururduk; sahi nerede bunlar, yoksa burada bir yerdeler de, gözümüzden mi kaçtılar?” َ ّ Mِ ْ/َ‫ ا‬,ُ W ﴾٦٤﴿ ‫ ر‬ ُ 1َ Gَ cٌّ (َ !َ Vَ !ِ ‫اِ ّ َن ٰذ‬ ِt 4!‫ا‬

64. Dinleyin, ey insanlar! İşte cehennemlikler arasındaki bu münakaşalar ve konuşmalar, mutlaka gerçekleşecektir. ﴾٦٥﴿ ‫ر‬Hُ 3َ ّ Oَ !‫ ُ' ْا‬A‫ا‬ ُ ّٰ َ ّ ِ‫ اِ ٰ! ٍ" ا‬:ْ ِ َ ‫ ٌ_ر َو‬%ِ ْ4 ُ ^ dَ َ‫ َ > ا‬dَ ّ ِ‫ ا‬Mْ Dُ ِ َ !‫ا& ْا‬ 65. Ey şanlı Elçi! Tüm insanlığı bu gerçek ile uyararak de ki: “Bakın; ben yalnızca bir uyarıcıyım. Artık inanıp inanmamak, sizin bileceğiniz iş! O hâlde, uyarıyorum: Bütün varlıklar üzerinde mutlak otorite sahibi olan bir tek Allah’tan başka, emrine kayıtsız şartsız boyun eğeceğiniz hiçbir otorite, hiçbir ilâh yoktur!” َ ْ ‫ات َو‬ ﴾٦٦﴿ ‫ ْا!@َ ّ َ? ُر‬Rُ 6R$ 9َ !‫ َ ْا‬3ُ 4َ -ْ Kَ َ ‫ا ْر ِض َو‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫َر ُّب ا‬ 66. “O Allah ki, Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki bütün varlıkların gerçek Sahibi, Efendisi ve Rabb’idir. Sonsuz kudret sahibidir, çok bağışlayıcıdır.” ﴾٦٧﴿ ,S ٌ - $ Fَ ‫^ا‬oٌ َ dَ َ /ُ Mْ Dُ 67. Sözlerine devamla de ki: “Kur’an’ın bildirdiği bu gerçekler, çok büyük ve önemli bir haberdir. ﴾٦٨﴿ ‫ َن‬ ُ *ِ 9ْ ُ "ُ ْ4Fَ ,ْ Jُ dْ َ‫ا‬


68. Fakat siz Kur’an’a gereken ilgiyi göstermemekle, ondan yüz çeviriyorsunuz! َْ l ﴾٦٩﴿ ‫ ُ َن‬Xِ Jَ ْ16َ ‫ اِ ْذ‬L>8ٰ Fْ ‫ا‬ ِ َ َ ! ْ Kِ ,ٍ 8ْ Fِ :ْ ِ َ !ِ ‫ َن‬Cَ َ 69. Oysa şunu düşünmeniz gerekir ki, insanın yaratılışı konusunda melekler kendi aralarında tartışırlarken, o Yüce Toplulukta neler konuşulduğu hakkında benim hiçbir bilgim yoktu ve olamazdı da. > َّ َ > َ َ َ > ^ ٌ ﴾٧٠﴿ T $ ُ *ٌ 6%$ dَ dَ ‫ َ ا‬dّ ‫ اِ! ّ َ اِ ا‬LA ٰ 6ُ ‫اِ ْن‬ 70. “Ancak şu var ki, insanları açık ve net olarak uyarmakla görevli bir uyarıcı olduğum için, o Yüce Toplulukta olup bitenleri anlatan bu mesajlar bana gönderilmiştir: > 8ٰ 8ْ ! Vَ Kُ ‫ َ ل ر‬Dَ ‫ا ْذ‬ َ ﴾٧١﴿ T : ‫ا‬ * s K c ! + d ‫ا‬ E . ] ّ َ َ ْ ِ ِ $ $ َ َ ِ َّ ِ ِ ِ ِ ٌ ً ٍ 71. Hani bir zamanlar Rabb’in, aralarında İblis adındaki bir cinin de bulunduğu meleklere, “Bakın, Ben balçıktan bir insan yaratacağım!” demiş ve emretmişti: ﴾٧٢﴿ :َ 6'$ ` $ ‫ ُر‬:ْ ِ "ِ - $ ~ ُ ْ1 َ?dَ ‫ ُ" َو‬Jُ 6ْ َ ّ َ ‫َ ِ َذا‬ ِ َ "ُ !َ ‫ ا‬9ُ Oَ​َ A‫و‬ 72. “Ben ona muntazam bir insan kıvamında şekil verip de, kendisini yeryüzünün halifesi konumuna yüceltmek üzere, hayat ve üstün yetenekler bahşeden Ruhumdan üflediğim zaman, derhal onun önünde saygıyla boyun eğeceksiniz!” َ ]ِ > 8ٰ َ !‫ َ' ْا‬Yَ َ َ َ 9ُ َ `ْ َ‫ ا‬,ْ 3ُ 8ُّ Cُ Eُ . ﴾٧٣﴿ ‫ن‬S 73. Böylece, bütün melekler Âdem’in önünde saygıyla yere kapandılar. > َّ ْ ْ َ َ َ ﴾٧٤﴿ :َ 6*$ ِ .!‫ ا‬:َ ِ ‫ ن‬C‫ َ َو‬Uَ .Jَ ْ ِ‫ ا‬َ) 8$ Kْ ِ‫اِ ا‬

74. Ancak aslen bir cin olan İblis, Âdem’in üstünlüğünü kabullenmedi. Bunu gururuna yediremedi ve Allah’ın emrine karşı gelerek, kâfirlerden biri oldu. َ !$ 9َ !‫ ْا‬:َ ِ ~ ﴾٧٥﴿ T َ ْ4Cُ ‫ْ َت اَ ْم‬Uَ .ْ Jَ ْ َ‫' ّ )َ​َي ا‬-َ Kِ ~ َ َ !ِ 'َ Yُ ْ Gَ ‫ اَ ْن‬Vَ 9َ 4َ َ َ ُ Oْ 8َ + ُ 8$ Kْ ِ‫> ا‬6َ ‫ َ ل‬Dَ 75. Allah bunun sebebini çok iyi bilmesine rağmen, şeytanı azarlamak için ona “Ey İblis!” dedi, “Sonsuz kudret ve ilmimin eseri olarak, yani kendi ellerimle ve özenle yarattığım şu insan denen varlığın önünde saygıyla eğilmekten seni alıkoyan nedir? Söyle,


kendini bir şey zannederek büyüklük duygusuna mı kapıldın, yoksa gerçekten de hiç kimsenin önünde boyun eğmeyecek kadar yüce bir varlık mı oldun?” ﴾٧٦﴿ T َ ‫ ٍر َو‬dَ :ْ ِ 4$ Jَ Oْ 8َ + َ "ُ) ْ4 ِ ٌ 0ْ + َ ^ dَ َ‫ َ ل ا‬Dَ ٍ $ :ْ ِ "ُ Jَ Oْ 8َ + 76. İblis, “Sen bile emretmiş olsan, insanın önünde asla eğilemem! Ben ondan daha değerliyim. Çünkü sen beni üstün ateşten, onu ise değersiz bir balçıktan yarattın.” ﴾٧٧﴿ ,Hٌ -`$ ‫ َر‬Vَ dَ ّ ِ َ 3َ ْ4 ِ ‫ْ ُ* ْج‬+ َ ‫ َ ل‬Dَ

77. Allah, “Öyleyse, derhal çık git bu cennet makamından! Çünkü melekler arasında yaşamaya hakkın yok senin!” dedi, “Artık sen, gazabımı hak etmiş ve rahmetimden kovulmuş birisin!” ّ $ ‫ ْ ِم‬6َ L!ٰ ِ‫> ا‬J$ 4َ 9ْ !َ Vَ -ْ 8َ Fَ ‫َواِ ّ َن‬ ﴾٧٨﴿ :6 ِ '!‫ا‬ 78. “İşte bu yüzden, Hesap Günü gelinceye kadar lânetim hep senin ve taraftarlarının üzerinde olacaktır!” ﴾٧٩﴿ ‫ َن‬Pُ 9َ ْ 6ُ ‫ ْ ِم‬6َ L!ٰ ِ‫ > ا‬d$ *ْ ْ ِ dَ َ ‫ َ ل َر ِّب‬Dَ

79. Bunun üzerine İblis, “Ey Rabb’im!” dedi, “Öyleyse, insanların yeniden dirilteceği Hesap Gününe kadar bana fırsat ver de, önünde eğilmemi istediğin insanoğlunun ne kadar değersiz bir varlık olduğunu göstereyim!” َ ْ4 ُ !‫ ْا‬:َ ِ Vَ dَ ّ ِ َ ‫ َ ل‬Dَ ﴾٨٠﴿ :S َ 6*$ 80. Allah, “Pekâlâ, sana izin verilmiştir!” dedi ve ekledi: ْ ~ ْ ‫ ْ م‬6َ L!ٰ ِ‫ا‬ ُ ْ ﴾٨١﴿ ‫ م‬ 8 9 !‫ا‬ D !‫ا‬ ْ ِ َ َ ِ ِ

81. “Fakat Hesap Gününe kadar değil, vakti ancak Benim tarafımdan bilinen bir Güne, Kıyamet Gününe kadar.” Allah dileseydi, İblis'i oracıkta yok edip işini bitirebilirdi. Fakat sonsuz ilim ve hikmeti gereğince, insanoğlunun çetin bir sınavdan geçerek olgunluk mertebelerinde yücelmesini, İblis'le yapacağı amansız mücadele sayesinde, içindeki gizli güç ve yetenekleri keşfedip geliştirmesini murat etti. Bunun için de, İblis'e istediği süreyi verdi. ُ َ Vَ Gِ Rَ ّ 9ِ ِ َ ‫ َ ل‬Dَ َ 9$ َ `ْ َ‫ ا‬,ْ 3ُ 4َ ّ 6َ ِ zْ ﴾٨٢﴿ T S


82. İblis, “O hâlde,” dedi, “Senin yüceliğine yemin ederim ki, onların hepsini doğru yoldan çıkarıp azdıracağım!” َ X$ 8َ ْ1 ُ !‫ ْا‬,ُ 3ُ ْ4 ِ ‫ َ َد َك‬Fِ َ ّ ِ‫ا‬ ﴾٨٣﴿ T 83. “Ancak içlerinden, Senin mesajlarına içtenlikle bağlanan ihlâslı kulların hariç. Çünkü onları saptıracak güce sahip değilim.” ْ ‫ َ ل‬Dَ Hُ Dُ َ‫ ا‬cَ ّ (َ !‫ َو ْا‬cُ ّ (َ ! َ ﴾٨٤﴿ ‫ ل‬ 84. Bunun üzerine Allah, “İşte bu doğru!” buyurdu, “Şimdi dinle, Ben de bir başka doğruyu söyleyeyim: َ​َ َ 9$ َ `ْ َ‫ ا‬,ْ 3ُ ْ4 ِ Vَ 9َ ِ Gَ :ْ َ ّ ِ ‫ َو‬Vَ ْ4 ِ ,َ 4َ ّ 3َ ` ﴾٨٥﴿ T َ :َ ّ َ 8َ ْ 85. Yemin olsun ki, sen ve sana itaat eden bütün inkârcı cin ve insanlarla cehennemi dolduracağım.” َ Jَ ُ !‫ ْا‬:َ ِ ^ dَ َ‫ اَ ْ` ٍ* َو َ > ا‬:ْ ِ "ِ -ْ 8َ Fَ ,ْ . ُ 8ُ َ ْ َ‫ َ > ا‬Mْ Dُ َ ?$ 8ِّ . ﴾٨٦﴿ T 86. Ey Peygamber! Bütün uyarılara rağmen haktan yüz çeviren zalimlere de ki: “Ben bu tebliğime karşılık, sizden herhangi bir şahsi çıkar veya bir mükâfat beklemiyorum. Ve çok iyi bilirsiniz ki, ben liderlik hırsıyla sahte iddialar peşinde koşan, sahip olmadığı özelliklerle dikkat çekmeye çalışan, sahte peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkan o sahtekârlardan biri de değilim. Aranızda geçirdiğim bir ömür ve size tebliğ ettiğim bu eşsiz kitap, bunun en açık delilidir. Nitekim onu dikkatlice okuyunca siz de göreceksiniz ki;” َ $ !َ 9َ 8ْ !ِ *ٌ Cْ ‫ َ اِ ّ َ ِذ‬/ُ ‫اِ ْن‬ ﴾٨٧﴿ T 87. “Bu Kur’an, kıyamete kadar gelecek bütün insanlık için bir öğüt ve uyarıdan başka bir şey değildir!” Eğer bu uyarıya kulak vermeyecek olursanız, o zaman şunu iyi bilin: ﴾٨٨﴿ T ٍ A$ 'َ 9ْ Kَ ‫ َ َ ُه‬dَ :َ ّ ُ 8َ 9ْ Jَ !َ ‫َو‬ 88. Onun dünya ve âhiretle ilgili haber verdiği her olayın, verdiği her sözün bir bir gerçekleştiğini kısa bir süre sonra —kimini dünyada, kimini âhirette— kesinlikle göreceksiniz. ‫ َ ِ* ﷌‬Rُّ !‫﴾ ُ َر ُة ا‬٣٩﴿


39. ZÜMER SURESİ Mekke döneminin ortalarında, Sebe suresinden sonra indirilmiştir. Adını, 71–73. ayetlerinde geçen ve inananların cennete, kâfirlerin cehenneme gruplar hâlinde girişinin anlatıldığı “Zümer” (gruplar, zümreler) kelimesinden almıştır. 75 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ْ R6 ْ &‫ا‬ ْ M6 ٰ :َ ِ ‫ ب‬ ُ <$ ْ Gَ ﴾١﴿ ,. ( !‫ا‬ R 9 !‫ا‬ J . !‫ا‬ ِ ّ َ $ َ َ ِ ِ $ ِ ِ 1. Bu kutlu Kitap, sonsuz kudret ve hikmet sahibi olan Allah tarafından gönderilmiştir. ّ $ "ُ !َ Xً 8ِ ْ1 ُ &‫ا‬ ﴾٢﴿ :َ) 6'!‫ا‬ َ ّٰ 'ِ ُ F َ ْ cّ ِ (َ ! ْ Kِ ‫ ب‬ َ Jَ . ِ !‫ ْا‬Vَ -ْ !َ ِ‫> ا‬4َ !ْ Rَ dْ َ‫> ا‬dَ ّ ِ‫ا‬

2. Hakikatin ta kendisi olan ve mutlak doğruyu ve gerçeği ortaya koyan bu Kitabı sana Biz indirdik. O hâlde, tertemiz ve samimi bir inançla Allah’a yönelerek ve yalnızca O’nun otoritesine boyun eğerek O’na kulluk et. ّ$ & ِ ّٰ ِ َ َ‫ا‬ ُ) !ِ 1َ !‫ ْا‬:ُ 6'!‫ا‬ 3. Şunu iyi bil ki, gönülden ve kayıtsız şartsız bir itaate lâyık olan, yalnızca Allah’tır. L) ?ٰ !ْ ‫ا& ُز‬ ِ ّٰ L!َ ِ‫> ا‬dَ Kُ *ِّ Oَ -ُ !ِ َ ّ ِ‫ ا‬,ْ /ُ 'ُ ُ 9ْ dَ َ ‫> َء‬-َ !ِ ‫" > اَ ْو‬$ dِ ‫ ُدو‬:ْ ِ ‫وا‬%ُ 1َ Gَ ّ ‫ ا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬

Fakat kendilerine O’nun yanı sıra boyun eğmeye lâyık birtakım dostlar edinen müşrikler, bu çirkin davranışlarını güya mazur göstermek için, “Biz bu putlara, doğaüstü güçlere, tanrısal nitelikler yakıştırdığımız dinî ve siyasî önderlere ve büyük insanlara, sadece bizi Allah’a yakınlaştırsınlar diye tapıyoruz. Nasıl ki sıradan bir insan padişahın huzuruna çıkamıyor, ancak onun yakın dostları aracılığıyla arzu ve dileklerini ona iletebiliyorsa, biz aciz kullar da doğrudan Allah’a yalvarmak yerine, O’na bizden daha yakın olan putlar, efendiler, azizler aracılığıyla O’na kulluk ediyoruz!” derler. Oysa Allah, sırf etrafındaki yakın “dostlarını” memnun etmek için ve


onların aracılığıyla ihsanlarda bulunan, aksi takdirde kimseye bir şey vermeyen cimri bir ilâh olmadığı gibi, yönetimi altındaki insanların kalbinden geçenleri bilmeyen, bu yüzden de aracılara muhtaç olan padişahlar gibi aciz de değildir. ُ (ْ 6َ &‫ا‬ ﴾٣﴿ ‫ ّ َ? ٌر‬Cَ ‫ ِذ ٌب‬Cَ َ /ُ :ْ َ ‫'ي‬$ 3ْ 6َ َ &‫ا‬ َ ّٰ ‫ ُ? )َن اِ ّ َن‬8ِ Jَ ْ16َ "ِ - $ ,ْ /ُ َ $ ,ْ 3ُ 4َ -ْ Kَ ,ُ . َ ّٰ ‫اِ ّ َن‬ Hiç kuşkusuz Allah, bu inkârcıların anlaşmazlığa düştükleri bütün tartışmalı konularda, Hesap Günü aralarında hükmünü verecektir. Çünkü Allah, hem kendi vicdanına, hem de diğer insanlara karşı yalan söyleyen ve kendisine bahşedilen bunca nimetlere karşı nankörlük eden kimseleri, nihai anlamda başarıya ve kurtuluşa ulaştırmaz, doğru yola iletmez. Eğer müşrikler, “Allah, kendisine bir ortak edinecek kudrete sahip değil midir ki, buna karşı çıkıyorsunuz?” diye soracak olurlarsa onlara de ki: َ Wْ َ ‫ َو َ! ً'ا‬%َ 1ِ Jَ ّ 6َ ‫ا& اَ ْن‬ > َ 6َ َ cُ 8ُ ْ16َ َ ّ ِ L?ٰ w ﴾٤﴿ ‫ ُر‬3َ ّ Oَ !‫ ُ' ْا‬A‫ا‬ ُ ّٰ َ /ُ "ُ) dَ (َ ْ ُ ‫ء‬S ُ ّٰ ‫َ! ْ اَ َرا َد‬ ِ َ !‫ا& ْا‬ ُ s 4. Evet, Allah kendisine bir yardımcı, hatırı sayılır bir dost veya bir evlat edinmek isteseydi, —sonsuz kudret sahibi olduğundan— yarattıklarından herhangi birini seçip onu evlat edinebilirdi, fakat böyle bir şey asla söz konusu olamaz! Çünkü çocuk veya yardımcı edinmek bir eksiklikten kaynaklanır. Oysa O, her türlü noksanlıktan uzaktır, yücedir. O, her şey üzerinde mutlak otorite sahibi olan bir tek Allah’tır. َ ْ ‫ات َو‬ cH ّ ِ (َ ! ْ Kِ ‫ض‬ َ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬cَ 8َ + َ ‫ا ْر‬ 5. Allah, gökleri ve yeri anlamsız ve boş yere değil; hak, hukuk ve adalet esaslarına göre, belli bir hikmet ve amaç doğrultusunda ve şaşmaz kanunlara bağlı mükemmel bir sistem hâlinde, yani hak ile yaratmıştır. َ ّ ‫ ّ ُر ا‬. َ 6ُ ‫ ر َو‬ َ َ َ ّ ‫ ّ ِ ُر‬. َ Mِ -ْ !َ ّ ‫ ا‬L8َ Fَ ‫ َر‬3َ 4!‫ا‬ 3 4!‫ا‬ L 8 F M ! ّ ْ َ َ ِ ِ َ 6ُ

Görmüyor musun; nasıl da geceyi gündüzün üzerine dolamakta, gündüzü de gecenin üzerine dolamaktadır. َ ِ ‫*ي‬$ Yْ 6َ Mٌّ Cُ *َ) َ Oَ !‫ َو ْا‬ َ ّ *َ 1َ ّ َ ‫َو‬ L) َ ُ Mٍ ` َ َ ْ s!‫ا‬

Ve her biri belli bir yörüngede akıp gitmekte olan Güneş’i ve Ay’ı, insanlığın faydası için kendine nasıl boyun eğdirmektedir.


﴾٥﴿ ‫ ْا!@َ ّ َ? ُر‬Rُ 6R$ 9َ !‫ َ ْا‬/ُ َ َ‫ا‬ İyi bilin ki O, sonsuz kudret sahibidir, çok bağışlayıcıdır. Gece ile gündüzün birbirleri üzerine “tekvir” edildiğini bildiren bu ayet, yeryüzünün yuvarlak olduğuna işaret etmektedir. Çünkü ayette geçen “tekvir” kelimesi, “Yuvarlak bir cismin üzerine bir şey sarmak, dolamak” anlamına gelir. ْ َ َ ُ !َ ‫ َل‬Rَ dْ َ‫ َوا‬3َ ` ُ Oَ 8َ + َ ْ‫ز‬ ‫اج‬ ‫و‬ ‫ا‬ E d َ } ‫ م‬ 9ْ d ‫ا‬ :َ ِ ,ْ . َ َ َ َ َ َ ‫ َز ْو‬3َ ْ4 ِ Mَ 9َ ` َ ,َ ّ }ُ ‫ َ' ٍة‬A ِ ِ ‫ ْ? ٍ َوا‬dَ :ْ ِ ,ْ . ِ ٍ)

6. O Allah ki, ilk atanız Âdem’i balçıktan yaratıp ona ruhundan üfleyerek sizi başlangıçta bir tek candan yaratmış, daha sonra onunla aynı özden, aynı unsurdan Havva adındaki eşini var etmiş ve bu ikisinden, birçok milletler, kabileler meydana getirmiştir. Ayrıca sizin için, bütün büyükbaş ve küçükbaş hayvanları temsil eden deve, sığır, koyun ve keçi olmak üzere, dişileriyle birlikte tam sekiz cins evcil hayvan yaratmıştır. ُ $ cٍ 8ْ + ُ Gِ 3َ َ ّ ُ‫ ن ا‬ ُ Kُ $ ,ْ . ُ Oُ 8ُ ْ16َ ٍ َ 8ُ َ 'ِ 9ْ Kَ :ْ ِ Oً 8ْ + َ ,ْ . ِ w )ٍ 8ٰ }َ ‫ ت‬ Bir de sizi, annelerinizin rahimlerinde, iç içe üç kat karanlık içerisinde; nutfe, alaka, mudğa ve cenin gibi yaratılıştan yaratılışa geçirerek aşama aşama yaratmaktadır. ُ Kُّ ‫ا& َر‬ ُ !ِ ‫ٰذ‬ ﴾٦﴿ ‫ َ* ُ َن‬Xْ Gُ Ldّٰ َ َ Hَ /ُ َ ّ ِ‫ َ > اِ ٰ! َ" ا‬Vُ) 8ْ ُ !‫ َ! ُ" ْا‬,ْ . ُ ّٰ ,ُ .

Sizin gerçek Sahibiniz, Efendiniz ve Rabb’iniz olan Allah işte budur. Göklerde ve yerde mutlak egemenlik ve hükümranlık yalnızca O’nundur. O’ndan başka ilâh yoktur. O hâlde, nasıl oluyor da, kâfirlerin yalanlarına kanıp aldanıyorsunuz! ُ !‫ َ ِد ِه ْا‬9ِ !ِ L ٰ *ْ 6َ َ ‫ َو‬,ْ . ُ ْ4Fَ ٌّ 4ِ zَ &‫ا‬ *Hَ ?ْ . َ ّٰ ‫ ُ? ُ*وا َ ِ ّ َن‬.ْ Gَ ‫اِ ْن‬ 7. Ey insanlar! Eğer bunca nimetlere karşı nankörlük edecek olursanız, bunun zararını yalnızca kendiniz çekersiniz. Çünkü Allah size de, yapacağınız ibadet ve iyiliklere de asla muhtaç değildir! Bununla birlikte O, yine de kullarının nankörlük edip inkâra saplanmasına razı olmaz; ُ !َ ^"ُ ُ sْ Gَ ‫َواِ ْن‬ ,) ْ . َ *ْ 6َ ‫ ُ*وا‬. Ama eğer şükrederseniz, o zaman sizden razı olur. ‫ْ ٰ* )ى‬+ُ‫ ُر َو ِاز َر ٌة ِوزْ َر ا‬Rِ Gَ َ ‫َو‬


Unutmayın ki, Hesap Gününde hiç kimse bir başkasının günahını çekmeyecektir. Dolayısıyla, Hristiyanların uydurduğu “Hz. Âdem’in işlediği günahtan dolayı onun soyundan gelenlerin de günahkâr olarak dünyaya geldiği ve babasız dünyaya gelen İsa Peygamberin kendisini feda ederek bu günahı affettirdiği” şeklindeki iddiası, hem Hz. İsa’ya atılan çirkin bir iftira, hem de Allah’ın adaleti konusunda insanları şüpheye düşüren şeytanî bir aldatmacadır. ُ ]ُ ِّ 4َ -ُ َ ,ْ . ُ 9ُ ` ُ Kِّ ‫ َر‬L!ٰ ِ‫ ا‬,َ ّ }ُ ‫ )َن‬8ُ َ 9ْ Gَ ,ْ Jُ ْ4Cُ َ Kِ ,ْ . ِ *ْ َ ,ْ . Gerçek şu ki, ne kadar yaşarsanız yaşayın, hepiniz eninde sonunda ölecek ve Rabb’inizin huzuruna varacaksınız. İşte o zaman Allah, bu dünyada yaptığınız her şeyi size bir bir haber verecektir. ُّ ‫ات‬ ﴾٧﴿ ‫ور‬ ِ %َ Kِ ,ٌ -8$ Fَ "ُ dَ ّ ِ‫ا‬ ِ 'ُ X!‫ا‬ Hiç kuşkusuz O, kalplerde gizlenen bütün gizli niyet ve düşünceleri tam olarak bilmektedir. İşte size, insanoğlunun iç dünyasını açığa çıkaran ilâhî bir bilgi: َ ّ َ ‫َواِ َذا‬ "ِ -ْ !َ ِ‫ ً ا‬-4$ ُ "ُ Kَ ّ ‫ َر‬Fَ ‫ ٌّ* َد‬ ُ ‫ َ َن‬dْ ‫ا‬ ِْ 8. İnsanoğlu herhangi bir belâ veya sıkıntıyla yüz yüze gelince, içtenlikle Rabb’ine yönelerek ona yalvarıp yakarır. ") $ 8ِ - $ َ :ْ Fَ Mَ ّ mِ -ُ !ِ ‫'َا ًدا‬dْ َ‫& ا‬ ِ ّٰ ِ Mَ 9َ ` َ ‫ اِ َذا‬,َ ّ }ُ َ ‫ َو‬Mُ ْ Dَ :ْ ِ "ِ -ْ !َ ِ‫> ا ا‬Fُ 'ْ 6َ ‫ َن‬Cَ َ َ ِ dَ "ُ ْ4 ِ Eً َ 9ْ dِ "ُ !َ َ ّ +

Fakat Allah bu sıkıntının ardından ona kendi katından bir nimet verince, daha önce O’na ettiği duaları unutur da, insanları Allah yolundan çevirmek için birtakım putlara veya yüce şahsiyetlere ilâhlık payesi vererek O’na ortak koşmaya başlar. َ ّ ‫ ب‬ ُ Kِ ْ Jَ ّ َ Gَ Mْ Dُ ﴾٨﴿ ‫ ر‬ ِ (َ Wْ َ‫ ا‬:ْ ِ Vَ dَ ّ ِ‫ ا‬l_ ً 8$ Dَ ‫ ْ? ِ* َك‬. ِ 4!‫ا‬ Bu gibi nankörlere de ki: “Bu inkârınla dünyada birazcık daha oyalan bakalım; fakat sonunda, ateşi hak edenlerden olacaksın!” ٰ ْ ‫ ُر‬%َ (ْ 6َ ً ِ >Dَ ‫ ` ً'ا َو‬ ") $ Kِّ ‫ َر‬Eَ َ Aْ ‫` ا َر‬ ٌ dِ Dَ َ /ُ :ْ َ ّ َ‫ا‬ ِ ‫ا‬ ُ *ْ 6َ ‫ َ* َة َو‬+ ِ َ Mِ -ْ !َ ّ ‫> َء ا‬dَ ‫~ ٰا‬

9. “Şimdi söyleyin, bu nankör kâfirler mi daha hayırlıdır, yoksa âhiret azabının dehşetinden korkarak ve Rabb’inin rahmetini umarak, gece vakitlerinde namaz için yatağını terk eden, bazen


secde ederek, bazen kıyamda durarak O’na içtenlikle ibadet eden tertemiz müminler mi? ‫ ُ )َن‬8َ 9ْ 6َ َ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ُ َن َوا‬8َ 9ْ 6َ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ِ ي ا‬Jَ ْ 6َ Mْ /َ Mْ Dُ

O cahillere de ki: “Öyle ya, bu hakikati bilenlerle bilmeyenler hiç Allah katında eşit olabilir mi? َ ْ ‫ ُ* اُو^ ُ! ا‬Cَ ّ %َ Jَ 6َ َ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾٩﴿ ‫ ب‬ t ِ َ !ْ ‫ا‬ Nitekim ancak akıl ve sağduyu sahipleri tavsiyelerden öğüt alırlar.” ُ Kَ ّ ‫ ا َر‬Oُ Gَ ّ ‫ ا ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ َ ِد ا‬Fِ 6َ Mْ Dُ ,) ْ .

10. Ey şanlı Elçi! Şu ilâhî fermanı müminlere duyurarak de ki: “Kardeşlerim, bakın Rabb’imiz bizlere ne buyuruyor: “Ey iman eden kullarım! Rabb’inizden gelen ilkeler doğrultusunda yaşayın, dürüst ve erdemlice davranışlar göstererek kötülüğün her çeşidinden titizlikle sakının! ُّ ‫ ِه‬%ِ ٰ/ $ ‫ ا‬4ُ َ Aْ َ‫ ا‬:َ 6%$ 8َ ّ !ِ Eٌ) 4َ َ A َ -َ dْ '!‫ا‬ Şunu iyi bilin ki, bu dünyada güzel davranış gösterenler için, öte dünyada çok daha güzel bir ödül vardır. Öyleyse, eğer içinde bulunduğun ortam ve şartlar seni Müslümanca yaşamaktan alıkoyup günaha sürüklüyorsa, gerektiğinde içinde yaşadığın toplumu, ülkeyi, arkadaş grubunu, aileyi, çevreyi, alışkanlıklarını, hayat tarzını vs. terk ederek, İslâm’ı yaşayabileceğin yepyeni bir hayata geçiş yapmalı, yani Allah yolunda hicret etmelisin. Eٌ) 9َ ‫ا‬ ِ ّٰ ‫ض‬ ُ ‫َواَ ْر‬ ِ ‫ا& َو‬ Unutma ki, Allah’ın arzı geniştir. Yani, günahlardan uzaklaşarak Allah’a sığınma imkânı her zaman, her yerde vardır. O hâlde, bu hedefi gerçekleştirenlere müjdeler olsun: َ ّ L َ ّ َ 6ُ َ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾١٠﴿ ‫ ب‬ ِ 0 ٍ َ A ِ ْ َ@Kِ ,ْ /ُ *َ `ْ َ‫ ُ*و َن ا‬Kِ X!‫ا‬ Allah yolunda giriştiği mücadelenin sıkıntılarına kahramanca göğüs gerip sabredenlere, hak ettikleri ödülleri hadsiz hesapsız verilecektir.” ّ $ "ُ !َ Xً 8ِ ْ1 ُ &‫ا‬ ﴾١١﴿ :S َ ّٰ 'َ ُ Fْ َ‫> اُ ِ ْ* ُت اَ ْن ا‬dّ $ ِ‫ ا‬Mْ Dُ َ 6'!‫ا‬


11. Ey Peygamber! De ki: “Ben, dupduru ve samimi bir inançla Allah’a yönelerek ve yalnızca O’nun otoritesine boyun eğerek O’na kulluk etmekle emrolundum.” َ ِ ‫َواُ ِ ْ* ُت‬ َ $ 8ِ ْ ُ !‫ َن اَ ّ َو َل ْا‬Cُ َ‫ ْن ا‬ ﴾١٢﴿ T 12. “Ve bir de, Müslümanların ilki ve öncüsü olmakla emrolundum!” Bunun için, yeryüzünde bir tek mümin kalmamış bile olsa ümitsizliğe, yılgınlığa kapılmayacak, gerekirse tek başıma mücadeleye devam edeceğim. Tüm kalbimle, tüm benliğimle Rabb’imin buyruklarına boyun eğeceğim. Sözlerimle, davranışlarımla, hayatımla ve ölümümle müminlere örneklik ederek, daima Müslümanların ilki ve öncüsü olacağım!” َ Fَ Kّ $ ‫~ َر‬ َ‫> ا‬dّ $ ِ‫ ا‬Mْ Dُ ْ ﴾١٣﴿ , F ‫م‬ 6 ‫اب‬ % X F ‫ن‬ ‫ا‬ ‫ ف‬ + ُ َ ْ ْ ِ $ ُ َ َ َ َ َ ٍ ٍ 13. Ey Peygamber! İman konusunda sana pazarlık teklif eden inkârcılara de ki: “Doğrusu ben Rabb’ime isyan edecek olursam, o dehşetli Günün azabından cidden korkarım.” ﴾١٤﴿ S46 َ ّٰ Mِ Dُ $ ‫د‬$ "ُ !َ Xً 8ِ ْ1 ُ 'ُ ُ Fْ َ‫ا& ا‬ 14. Arkasından de ki: “İşte ben, bana emredildiği gibi tertemiz bir inançla Allah’a yönelerek ve yalnızca O’nun hükmüne boyun eğerek sadece O’na kulluk ederim.” ") $ dِ ‫ ُدو‬:ْ ِ ,ْ Jُ ]ْ yِ َ ‫ ُ ُ'وا‬F َ ْ

15. “O hâlde, ey inkârcılar! Eğer cehenneme girmek istiyorsanız, Allah’ın yanı sıra dilediğiniz varlıklara tapının! Ancak bunun acı sonuçlarına katlanmak zorundasınız.” َ ّ ‫ ا‬:َ 6* > َ َ ْ/ Eِ) َ -ٰ Oِ !‫ ْ َم ْا‬6َ ,ْ 38 ‫ا‬ ‫و‬ , 3 ?ْ d ‫ا‬ ‫وا‬ * + : 6 % ! ُ َ ْ $ $ َ َ َ ُ ُ ِ ِ $ ِ 1َ !‫ اِ ّ َن ْا‬Mْ Dُ De ki: “Gerçek anlamda zarara uğrayanlar, Hesap Gününde hem kendilerini, hem de yakınlarını ziyana sürükleyecek olanlardır. ُ $ ُ !‫ ْ َ*ا ُن ْا‬1ُ !‫ َ ْا‬/ُ Vَ !ِ ‫اَ َ ٰذ‬ ﴾١٥﴿ T Dikkat edin, bu gerçekten de apaçık bir hüsrandır!” َ ّ :َ ِ Mٌ 8َ ُ ,ْ 3ِ Jِ (ْ Gَ :ْ ِ ‫ ر َو‬ ُ ,ْ 3ِ Dِ َْ :ْ ِ ,ْ 3ُ !َ Mٌ) 8َ ِ 4!‫ا‬


16. Öyle bir hüsran ki; o gün onları üstlerinden ve altlarından kapkara bulutlar gibi ateşten gölgeler saracak. ﴾١٦﴿ ‫ ن‬ ُ ّٰ ‫ ّ ِ ُف‬1َ 6ُ Vَ !ِ ‫ٰذ‬ ِ Oُ Gَ ّ َ ‫ َ ِد‬Fِ 6َ ‫ َ َد )ُه‬Fِ "$ Kِ &‫ا‬

Allah, kullarını işte bu korkunç azap ile korkutup uyarmaktadır. O hâlde, ey kullarım, Benim çizdiğim haram helâl sınırlarını çiğnemekten sakının! َ ّ !‫ ُ ا ا‬4َ Jَ `‫ا‬ ﴾١٧﴿ ‫د‬S ِ ّٰ L!َ ِ‫> ا ا‬Kُ dَ َ‫ َوا‬/َ ‫ ُ ُ'و‬9ْ 6َ ‫ ت اَ ْن‬ َ zُ w ْ :َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬ ِ َ Fِ *ْ s ِّ َ َ ‫ى‬H *ٰ sْ ُ !‫ ْا‬,ُ 3ُ !َ &‫ا‬ 17. Allah’ın hükümlerini hiçe sayan insan ve cin şeytanlarına, yani tağutlara kulluk etmekten kaçınan ve tüm benliğiyle Allah’a yönelerek, yalnızca O’na kul köle olan müminlere gelince, onlara ebedî mutluluk ve kurtuluş müjdesi var. Öyleyse müjdele o fedakâr, o dürüst ve erdemli kullarımı! "ُ) 4َ َ Aْ َ‫ َن ا‬9ُ ِ Jَ ّ -َ َ ‫ ْ َل‬Oَ !‫ َن ْا‬9ُ ِ Jَ ْ 6َ :َ 6%$ !َ ّ َ‫ا‬ 18. Onlar muhataplarının sözünü saygıyla dinler ve söylenen sözlerin, ortaya konan iddiaların en doğrusuna, en güzeline uyarlar. Sözlerin en güzeli olan Kuran’ı işittikleri zaman, inat ve önyargı ile onu inkâr etmezler. Kur’an ve Sünnet’te kendilerinden istenenlerin en güzelini, en faziletlisini alır ve en güzel biçimde uygularlar. > > َ ْ ْ ٰ ّ َ َ َ ٰ ُ ُ ُ ٰ ﴾١٨﴿ ‫ ب‬ ! ‫ا‬ ‫ ا‬ ! ‫و‬ ‫ا‬ , / V ] ! ‫و‬ ‫ا‬ ‫و‬ &‫ا‬ , 3 6 ' / : 6 % ! ‫ا‬ V ] ّ ^ ُْ ِ ^ َ ُ ُ ُ َ َ $ ِ !ٰ ^‫اُو‬ ِ َ

İşte, Allah’ın doğru yola ilettiği kimseler bunlardır. Akıl ve sağduyu sahibi olanlar da yalnızca bunlardır. َ ّ ِ :ْ َ %ُ Oِ ْ4Gُ ~ْ ﴾١٩﴿ ‫ ر‬ َ dَ َ َ‫اب ا‬ َ :ْ َ​َ َ‫ا‬ Hِ 4!‫ا‬ ) ِ %َ 9َ !‫ ْا‬Eُ َ 8ِ Cَ "ِ -ْ 8َ Fَ cَ ّ A 19. Şimdi, hak ve hakikat karşısında inatla direnen ve bu yüzden hakkında azap hükmü gerçekleşen kimse doğruya, gerçeğe ulaşabilir mi? Öyle ya, bilerek ve isteyerek ateşe giren kimseyi sen mi kurtaracaksın? َ ْ 3َ Jِ (ْ Gَ :ْ ِ ‫*ي‬$ Yْ Gَ S َ &‫ا‬ Eٌ -َ ّ 4ِ ْ َ ‫ َ* ٌف‬zُ 3َ Dِ َْ :ْ ِ ‫ َ* ٌف‬zُ ,ْ 3ُ !َ ,ْ 3ُ Kَ ّ ‫ ْ ا َر‬Oَ Gَ ّ ‫ ا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬:ِ . ِ) ّٰ 'َ Fْ ‫ )ُر َو‬3َ dْ ‫ا‬ ِ !ٰ ﴾٢٠﴿ ‫ َد‬9ُ ّٰ r ُ 8ِ ْ16ُ َ $ !‫ا& ْا‬

20. Öte yandan, Rablerinden gelen ilkeler doğrultusunda yaşayan, dürüst ve erdemlice davranışlar göstererek kötülüklerden sakınanlara gelince, onlar için cennet bahçelerinde, altlarından


ırmaklar akan ve üst üste kurulmuş muhteşem konaklar, köşkler vardır. Bu Allah’ın vaadidir ve Allah asla sözünden dönmez. َ ْ ِ َ -K $ 4َ 6َ "ُ . َ 8َ َ َ ‫ ا! ّ َ َ > ِء َ > ًء‬:َ ِ ‫ َل‬Rَ dْ َ‫ا& ا‬ "ُ dُ ‫ ً? اَ ْ! َ ا‬8ِ Jَ ْ1 ُ Fً ‫" َز ْر‬$ Kِ ‫ْ ِ* ُج‬16ُ ,َ ّ }ُ ‫ا ْر ِض‬ َ ّٰ ‫ َ* اَ ّ َن‬Gَ ,ْ !َ َ‫ا‬ َ ْ !ِ ^‫ و‬ َ A ُ ِ ‫ ٰ*ى‬Cْ %ِ !َ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬$ ‫ ً ) اِ ّ َن‬w ٰ َ 7﴾٢١﴿ ‫ ب‬ ُ "ُ 8ُ 9َ Yْ 6َ ,َ ّ }ُ ‫?َ *ا‬Xْ ُ "ُ 6kَ ُ 3$ 6َ ,َ ّ }ُ ِt َ !ْ ‫ا‬

21. Allah’ın gökten sağanak sağanak su indirerek, onu tatlı ve serin pınarlar hâlinde yeryüzünde akıttığını ve bu suyla, rengârenk meyveler, ekinler yeşerttiğini görmüyor musun? Derken bu güzelim bitkiler zamanla kurur, böylece onların tamamen sararıp solduğunu görürsün. Ve sonunda Allah, onları değersiz bir çer çöp yığını hâline getirir. İşte bu göz alıcı dünya nimetleri de bir gün böyle yok olup gidecektir. Hiç kuşkusuz bu anlatılanlarda, akıl ve sağduyu sahipleri için hem Allah’ın sonsuz ilim, kudret ve merhametini gözler önüne seren, hem de dünya nimetlerinin gelip geçici birer oyalanmadan ibaret olduğunu anlatan güzel bir ibret ve öğüt vardır. Vَ ]ِ > !ٰ ^‫ا& اُو‬ ِ) ّٰ *ِ Cْ ‫ ِذ‬:ْ ِ ,ْ 3ُ Kُ 8ُ Dُ Eِ -َ ِ ْ !ِ ‫ ْ' َر ُه‬Wَ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫ َ* َح‬yَ :ْ َ​َ َ‫ا‬ ِ Oَ 8ْ !ِ Mٌ 6ْ َ َ ") $ Kِّ ‫ َر‬:ْ ِ ‫ ٍر‬dُ L8ٰ Fَ َ 3ُ َ ‫ ِم‬lَ ْ l ﴾٢٢﴿ T َ $ ٍ $ ُ ‫ ٍل‬lَ

22. Yaptığı güzel davranışlar sayesinde, Allah tarafından gönlü İslâm’a açılan ve böylece Rabb’inden gelen Kur’an gibi bir ışık ile yolunu aydınlatan kimse, gönlünü her türlü güzelliğe kapamış inatçı bir kâfir ile aynı olabilir mi? O hâlde, Allah’ın zikri olan bu Kur’an ayetlerine karşı kalpleri katılaşmış olanların vay hâline! İşte onlar apaçık bir yanılgı, apaçık bir dalalet içindedirler. ,َ ّ }ُ ,H ْ 3ُ Kَ ّ ‫ ْ َن َر‬s '$ (َ !‫ ْا‬:َ َ Aْ َ‫ َل ا‬Rَ ّ dَ & ّ ٰ َ‫ا‬ َ ْ16َ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ُد ا‬8ُ ` َ Oْ Gَ َ dِ َP َ 3ً Kِ s َ Jَ ُ Kً Jَ Cِ 6 ِ ُ ُ "ُ ْ4 ِ *ُّ 9ِ s _ ُ 8$ Gَ &‫ا‬ ِ) ّٰ *ِ Cْ ‫ ِذ‬L!ٰ ِ‫ ا‬,ْ 3ُ Kُ 8ُ Dُ ‫ َو‬,ْ /ُ ‫ ُد‬8ُ ` ُ T 23. Allah, sözlerin en güzeli olan bu Kur’an ayetlerini, kendi içinde tutarlı, ayetleri arasında mükemmel bir ahenk ve uyum olan ve hakikati tüm yönleriyle ele alıp tekrarlayan mükemmel bir kitap hâlinde indirmiştir. Ondaki azap ayetlerini okudukları zaman, Rablerine saygı duyanların ondan tüyleri ürperir. Sonra


rahmet ayetlerine gelince, Allah’ın zikrine karşı tenleri yumuşar, gönülleri sakinleşir. > َ 6َ :ْ َ "$ Kِ ‫'ي‬$ 3ْ 6َ &‫ا‬ ﴾٢٣﴿ ‫ ٍد‬/َ :ْ ِ "ُ !َ َ​َ &‫ا‬ ِ ّٰ ‫'َى‬/ُ Vَ !ِ ‫ٰذ‬ ُ ّٰ Mِ 8ِ ْm6ُ :ْ َ ‫ )ُء َو‬s

İşte Allah’ın dosdoğru yolu budur. O, samimî bir kalple doğruya, gerçeğe ulaşmak isteyeni bu yola iletir. Bile bile kötülüğü tercih ederek sapıklığı hak edene gelince, Allah kimi saptırmış, kimin yoluna ‘sapıklıktır’ damgasını vurmuşsa, O’ndan başka hiç kimse ve hiçbir güç onu doğru yola iletemez. َ ّ 8!ِ M> ُ "$ 3ِ `ْ َ Kِ O$ Jَ ّ 6َ :ْ َ​َ َ‫ا‬ َ D$ ‫ َو‬Eِ) َ -ٰ Oِ !‫ ْ َم ْا‬6َ ‫اب‬ َ $ !ِ ﴾٢٤﴿ ‫ ِ ُ َن‬.ْ Gَ ,ْ Jُ ْ4Cُ َ ‫ ا‬Dُ ‫ ُذو‬T ِ %َ 9َ !‫ َء ْا‬

24. Kıyamet Günü elleri ayakları zincirlenmiş olan zalimlere, “Yaptıklarınızın acı meyvelerini bugün tadın bakalım!” denildiğinde, o korkunç azaba karşı kendilerini ancak yüzleriyle korumaya çalışanlar mı daha hayırlıdır, yoksa cennet bahçelerinde mutluluğun tadını çıkaran müminler mi? ﴾٢٥﴿ ‫ ُ*و َن‬9ُ sْ 6َ َ ُ -ْ A َ :ْ ِ ‫اب‬ ُ %َ 9َ !‫ ْا‬,ُ 3ُ - ٰGَ َ ,ْ 3ِ 8ِ ْ Dَ :ْ ِ :َ 6%$ !َ ّ ‫ َب ا‬%َ ّ Cَ 25. Onlardan önceki ümmetler de aynen günümüz inkârcıları gibi hakikati yalanlamışlardı. Fakat sonunda, hiç ummadıkları bir anda korkunç bir azap başlarına çöküvermişti. ٰ ْ ‫ا ُب‬%َ 9َ !َ ‫ َو‬H -َ dْ '!‫ا‬ ُّ ‫ ِة‬-ٰ (َ !‫ َي ِ ْا‬Rْ 1ِ !‫ا& ْا‬ ﴾٢٦﴿ ‫ ُ َن‬8َ 9ْ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ ْ !َ ُ Uَ Cْ َ‫ َ* ِة ا‬+ ُ ّٰ ,ُ 3ُ Dَ ‫َ َ َذا‬ ِ ‫ا‬

26. Böylece Allah, onlara dünya hayatında alçaklığı, perişanlığı tattırmıştı. Fakat âhiret azabı dünyadakinden daha korkunçtur, bir bilselerdi! İşte sizi hem bu dünyada hem de âhirette kurtuluşa ve esenliğe ulaştırmak üzere: َ ّ !ِ 4َ Kْ *َ ﴾٢٧﴿ ‫ن‬Hَ ‫ ُ*و‬Cَ ّ %َ Jَ 6َ ,ْ 3ُ 8َ ّ 9َ !َ Mٍَ P َ Mِّ Cُ :ْ ِ ‫ ْ* ٰا ِن‬Oُ !‫ا ْا‬%َ ٰ/ $ ‫ س‬ َ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬ ِ 48

27. Doğrusu Biz bu Kur’an’da, insanlara hakikati tüm berraklığıyla göstermeye yetecek her türden ibret verici misaller, apaçık ve çarpıcı örnekler verdik ki, bu ayetler üzerinde düşünüp öğüt alsınlar. Diğer bir deyişle: ﴾٢٨﴿ ‫ َن‬Oُ Jَ ّ 6َ ,ْ 3ُ 8َ ّ 9َ !َ ‫ َ ٍج‬Fِ ‫ذي‬$ َ 0ْ zَ - Kِ *َ Fَ dً ‫ ْ* ٰا‬Dُ 28. Kur’an’ın ilk muhatapları olan Araplara, içinde hiçbir çelişki, bulanıklık, tutarsızlık barındırmayan, sıradan bir insanın bile


rahatlıkla anlayabileceği; dili, üslubu ve örnekleri bakımından pürüzsüz Arapça olarak indirilmiş muhteşem bir Kur’an gönderdik ki, önce onlar, sonra da tüm insanlar ondaki uyarıları dikkate alarak kötülüklerden sakınsınlar ve daima iyiliklere, güzelliklere yönelsinler. İşte Allah’ın yanı sıra başka bir otoriteye boyun eğmenin ne büyük bir şaşkınlık olduğunu sizin kendi hayatınızdan canlı bir misalle anlatan güzel bir örnek: & ِH ّٰ ِ 'ُ ْ (َ !ْ َ‫ ا‬lَ ً) P َ ‫ ن‬ ً P َ &‫ا‬ َ Jَ ُ ‫> ُء‬Cَ *َ yُ "ِ - $ lً ` َ ُ ّٰ ‫ َ* َب‬ ِ 6َ ِ Jَ ْ 6َ Mْ /َ M) ٍ ` ُ *َ !ِ ً 8َ َ lً ` ُ ‫ ُ َن َو َر‬Cِ s ُ ‫ َر‬lَ ﴾٢٩﴿ ‫ ُ َن‬8َ 9ْ 6َ َ ,ْ /ُ ُ َ Cْ َ‫ ا‬Mْ Kَ

29. Allah, birbirleriyle sürekli çekişen efendilerin emri altındaki bir adam ile sadece tek kişinin emrindeki bir adamı size örnek veriyor. Düşünün, bu ikisinin durumu hiç bir olur mu? Elbette olmaz. Öyleyse, sahte ilâhların, batıl inanç ve hurafelerin, sizin gibi aciz birer yaratık olan putlaştırılmış önderlerin, efendilerin, azizlerin, diktatörlerin boyunduruğundan kurtulmalı ve göklerin ve yerin mutlak Efendisi olan bir tek Allah’a kul olarak gerçek özgürlük ve onuru kazanmalısınız. Unutmayın ki, göklerin ve yerin hazineleri O’nun katındadır ve mademki bütün nimetler O’ndandır, o hâlde bütün teşekkür ve övgüler de yalnızca Allah’a olmalı, sadece Ona kulluk ve ibadet edilmelidir. Ne var ki, o inkârcıların çoğu bu apaçık hakikati anlamaya yanaşmazlar. ﴾٣٠﴿ ‫ َن‬Jُ -ِّ َ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫~ َوا‬ ٌ -ِّ َ Vَ dَ ّ ِ‫ا‬ 30. Ey hak yolunun yolcusu! Öyleyse, inkârcıların baskılarına, alay ve işkencelerine aldırmadan Rabb’inin yolunda mücadeleye devam et. Unutma ki, vakti zamanı gelince sen de öleceksin, onlar da ölecekler. ُ Kِّ ‫ْ َ' َر‬4Fِ Eِ َ -ٰ Oِ !‫ ْ َم ْا‬6َ ,ْ . ُ dَ ّ ِ‫ ا‬,َ ّ }ُ ﴾٣١﴿ ‫ن‬tَ ُ Xِ Jَ ْ1Gَ ,ْ . 31. Sonra da Hesap Gününde, hepiniz Rabb’inizin huzurunda yargılanacaksınız. Öyleyse: َ 8ْ !ِ ‫ ً ى‬Pْ َ ,َ 4َ ّ 3َ ` > َ ‫ ْ' ِق اِ ْذ‬X! ﴾٣٢﴿ :َ 6*$ ِ . ِ ّٰ L8َ Fَ ‫ َب‬%َ Cَ :ْ َ ّ ِ ,ُ 8َ ْ َ‫ ا‬:ْ َ​َ َ $ َ -ْ !َ َ‫` َء )ُه ا‬ ِّ Kِ ‫ َب‬%َ ّ Cَ ‫ا& َو‬ 32. Allah’a karşı yalan sözler uyduran ve O’nun mesajı tüm açıklığıyla kendisine ulaştığı hâlde doğruyu, gerçeği bile bile


inkâr eden kimseden daha zalim kim olabilir? Bu nankörler için, ancak şu söylenir: Cehennemde kâfirler için yer mi yok? > َ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫َوا‬ ﴾٣٣﴿ ‫ َن‬Oُ Jَ ّ ُ !‫ ْا‬,ُ /ُ Vَ ]ِ > !ٰ ^‫" > اُو‬$ Kِ ‫ ّ َ' َق‬Wَ ‫ ْ' ِق َو‬X! ِّ Kِ ‫` َء‬ 33. Doğruluğun, adaletin ta kendisi olan bu Kur’an’ı sürekli gündeme getiren ve tüm kalbiyle onu benimseyip destekleyen kimselere gelince, işte dünyada günah ve kötülüklerden, âhirette de zillet, perişanlık ve azaptan korunanlar yalnızca bunlardır. > َ 6َ َ ,ْ 3ُ !َ ﴾٣٤﴿ T َ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬,) ْ 3ِ Kِّ ‫ْ َ' َر‬4Fِ ‫ َن‬eُ s Hَ 4$ ِ (ْ ُ !‫ > ُ ا ْا‬Rٰ ` 34. Bu dünyada çetin bir sınavdan geçen bu insanlara, Rableri katındaki cennette diledikleri her şey verilecektir. İşte güzel davrananların mükâfatı budur. Şöyle ki: َ -ُ !ِ ﴾٣٥﴿ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ ا‬:ِ َ Aْ َ Kِ ,ْ /ُ *َ `ْ َ‫ ا‬,ْ 3ُ 6َ Rِ Yْ 6َ ‫ ا َو‬8ُ ِ Fَ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ اَ ْ َ اَ ا‬,ْ 3ُ ْ4Fَ &‫ا‬ ُ ّٰ *َ ?ِّ .

35. Allah, böyle fedakâr müminlerden oluşan bir toplumu daima iyiliğe, güzelliğe yönlendirecek, böylece bireysel ve toplumsal hayatlarında her türlü zulmü, haksızlığı, kötülüğü yok ederek onların Kur’an’la tanışmadan önce işlemiş oldukları en büyük suçları bile silecek ve âhirette kendilerini, yaptıkları iyiliklerin en güzeliyle ödüllendirecektir. َ Kِ &‫ا‬ ﴾٣٦﴿ ‫د‬Hٍ /َ :ْ ِ "ُ !َ َ​َ &‫ا‬ ٍ . ُ ّٰ Mِ 8ِ ْm6ُ :ْ َ ‫ )" َو‬$ dِ ‫ ُدو‬:ْ ِ :َ 6%$ !َ ّ Kِ Vَ dَ ُ ِ ّ 1َ 6ُ ‫ ْ َ' )ُه َو‬Fَ ‫ ف‬ ُ ّٰ َ -ْ !َ َ‫ا‬

***36. Evet; sonsuz kudret, merhamet ve adalet sahibi olan Allah, kuluna dost ve yardımcı olarak yetmez mi? Elbette yeter! O hâlde, kulluk makamına yükselen ve bu şerefli makamın hakkını veren mümini kim korkutabilir? Allah onunla beraber olduktan sonra, hangi güç onu davasından çevirebilir? Rızık verme konusunda kuluna Allah kâfidir de hüküm koymada, yasa belirlemede kâfi değil midir? Sonsuz ilim sahibi olan Allah’ın kitabı sizin için yeterlidir, bir başkasına ihtiyacınız yoktur. Örnek şahsiyet olarak O’nun Peygamberi size yeterlidir, bir başkasına ihtiyacınız yoktur. Hakîm olarak Allah’ın âyetleri size yeterlidir başka yerlerde hikmet aramaya, başkalarının bilgisiyle bilgilenmeye ihtiyacınız yoktur. Rızık verici olarak, rızkın tüm sebeplerinin yaratıcısı olarak Allah size yeter, başka rızık vericilere ihtiyacınız yoktur. Azîz olarak Allah size yeter, izzeti ve şeref sadece O’na kulluktadır, başka hiçbir yerde izzet ve şeref yoktur.


Ey Müslüman! Hâl böyleyken, o müşrikler seni O’ndan başka otorite kabul ederek boyun eğdikleri düzmece ilâhlarıyla korkutmaya çalışıyorlar. Güya bu sözde ilahları kızdırırsan, gazaplarından kurtulamazmışsın. Onlar Allah’tan başkalarını dinlemenizi, Allah’tan başkalarına itaat etmenizi, başkalarının yasalarını uygulamanızı ve Allah’tan başkalarına saygılı olup onlardan korkmanız gerektiğini söylüyorlar. Ne büyük bir gaflet, ne derin bir sapıklık! Gerçek şu ki, Allah kimi günahları sebebiyle saptırmışsa, kimin yoluna ‘bu dalalettir, sapıklıktır, bu yol cehenneme götürür’ demişse hiç kimse ve hiçbir güç doğru yola iletemez. ﴾٣٧﴿ ‫ م‬ ُ ّٰ ُ ّٰ 'ِ 3ْ 6َ :ْ َ ‫َو‬ َ -ْ !َ َ‫ ا‬M)ٍّ mِ ُ :ْ ِ "ُ !َ َ​َ &‫ا‬ ٍ R$ 9َ Kِ &‫ا‬ ٍ Oَ Jِ dْ ‫ ِذي ا‬R6 37. Yine Allah, kimi iyilikleri sayesinde doğru yola iletirse, kimin yoluna da ‘bu hidayettir, bu yol cennete götürür’ demişse onu da hiç kimse saptıramaz. Koruyucusu Allah, rehberi Allah olan bir mümini yolundan kim saptırabilir? Allah iman eden kulunu dünyada ve âhirette başarıya, kurtuluşa iletmez mi? Zulüm ve haksızlık edenleri zillet ve azaba mahkûm etmez mi? Öyle ya, Allah, mazlum ve çaresiz kulları adına intikam alan mutlak kudret ve otorite sahibi değil midir? Elbette öyledir! Aslında bunu inkâr edenler de pekâlâ bilirler: ْ ِ !َ ‫َو‬ َ ْ ‫ات َو‬ &‫ا‬ َ :ْ َ ,ْ 3ُ Jَ !ْ َ َ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬cَ 8َ + ُ) ّٰ :َ ّ !ُ Oُ -َ !َ ‫ض‬ َ ‫ا ْر‬ 38. Şayet onlara, “Gökleri ve yeri yoktan var eden kimdir?” diye soracak olsan, hiç tereddüt etmeden “Allah’tır!” diyecekler. Zira hiçbir akıl, göklerin ve yerin yaratılışını üstün bir iradenin, mükemmel bir tasarıcının varlığına bağlamadan açıklayamaz. Eٍ َ Aْ *َ Kِ d$ ‫ه > اَ ْو اَ َرا َد‬$ *ِّ ِ ّٰ ‫ون‬ ُ ‫ ت‬ ُ َ?y ُ Kِ &‫ا‬ ُ ّٰ َ dِ ‫ا& اِ ْن اَ َرا َد‬ ِ ‫ ُد‬:ْ ِ ‫ َن‬Fُ 'ْ Gَ َ ,ْ Jُ 6ْ َ‫ اَ َ َ*ا‬Mْ Dُ ِ Cَ :َ ّ /ُ Mْ /َ *ٍّ m

َ ِ ْ ُ :َ ّ /ُ Mْ /َ ") $ Jِ َ Aْ ‫ ت َر‬ ُ . Ey Müslüman! Sen de onlara de ki: “O hâlde, Allah’ın yanısıra kendilerine kulluk ve itaate çağırdığınız varlıkları bir düşünsenize! Göklerin ve yerin yaratıcısı olan Allah bana bir sıkıntı vermek istese, acaba onlar O’nun vereceği zararı kaldırabilirler mi? Yahut Rabb’im bana bir lütufta bulunmak


istese, onlar O’nun rahmetine engel olabilirler mi? Bu gerçek kesinleştikten sonra Allah'a çağıran davetçinin, kendisinden korkacağı ne olabilir? Hangi korku, hangi umut veya beklenti onu yolundan alıkoyabilir?” ﴾٣٨﴿ ‫ َن‬8ُ Cِّ َ Jَ ُ !‫ ْا‬Mُ Cَ ّ َ Jَ 6َ "ِ -ْ 8َ Fَ &‫ا‬ ُ) ّٰ َ ِ ْ A َ Mْ Dُ

Bütün bunlara rağmen, yine de inkârda diretirlerse, de ki: “Allah bana yeter! Gerçek anlamda tevekkül edenler, hep O’na dayanıp güvenirler.” O hâlde, dünyada güçlü olmak isteyen Allah'a tevekkül etsin, zengin olmak isteyen elindekilere değil, Allah'ın yanında olanlara güvensin, izzet ve şeref sahibi olmak isteyen de Allah'tan korksun. َ َ L8ٰ Fَ ‫ ا‬8ُ َ F‫ا‬ ُ Jِ dَ . َ ُ 8َ 9ْ Gَ ‫ َ َ ْ َف‬MHٌ ِ Fَ dّ $ ِ‫ ا‬,ْ . ﴾٣٩﴿ ‫ن‬S ْ ‫ ْ ِم‬Dَ 6َ Mْ Dُ

39. Ey İslâm davetçisi! Baskı ve işkencelerle gözünü korkutup seni yıldırmaya çalışan kavmine de ki: “Ey halkım! Ben Allah’a güvendim, sırtımı o yüce kudrete dayadım; sizden asla korkmuyorum! Haydi, Allah’ın nurunu söndürmek için elinizden geleni yapın bakalım! Belirlediğiniz statüko içinde, şeytan yasaları çerçevesinde elinizden ne geliyorsa onu geriye koymayın. Fakat hiç kuşkunuz olmasın, ben de sapmadan, korkmadan ve sarsılmadan yoluma devam edecek; hak ve hakikati tüm insanlığa duyurmak için elimden geleni yapacağım! Artık mesele aydınlanmış, yol belli olmuştur. Tartışmaya veya bahane aramaya gerekçe kalmamıştır. Zaten yakında siz de anlayacaksınız: ﴾٤٠﴿ ,ٌ -O$ ُ ‫اب‬ ٌ %َ Fَ "ِ -ْ 8َ Fَ Mُّ (ِ 6َ ‫ ِ" َو‬6R$ ْ16ُ ‫اب‬ ٌ %َ Fَ "ِ -G$ ْ 6َ :ْ َ 40. Kimin bu dünyada alçaltıcı azaba uğrayacağını, âhirette ise sonsuz azaba mahkûm edileceğini yakında bizzat göreceksiniz!” َ ّ !ِ ‫ ب‬ > َ ‫ َو‬H 3َ -ْ 8َ Fَ Mُّ mِ 6َ َ dَ ّ ِ َ Mَ ّ َ :ْ َ ‫" َو‬H $ ِ ?ْ 4َ 8ِ َ ‫ ٰ'ى‬Jَ ْ/‫ ا‬:ِ َ​َ cH ّ ِ (َ ! ْ Kِ ‫ س‬ َ Jَ . ِ !‫ ْا‬Vَ -ْ 8َ Fَ 4َ !ْ Rَ dْ َ‫> ا‬dَ ّ ِ‫ا‬ ِ 48 ﴾٤١﴿ Mَ dَ‫ا‬ t ٍ C$ َ Kِ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ ~ْ

41. Ey Peygamber! Gerçekten Biz sana, bütün insanların kurtuluşu için mutlak doğruyu, gerçeği ortaya koyan bu Kitabı gönderdik. İnsanlara da, hak ve hakikati görme yeteneği bahşettik. Artık kim doğru yolu tutarsa, bunu kendi iyiliği için yapmış olur ve kim de Kur’an’ın gösterdiği yoldan başka yollara saparsa, o da


ancak kendi aleyhine sapmış olur. Her insan kendi tercih ve eylemlerinden bizzat kendisi sorumludur. İsteyen doğru yolu, isteyen sapıklığı; isteyen nimetleri, isteyen azabı tercih eder. Sen onların yaptıklarından sorumlu değilsin. Senin görevin, yalnızca hakikati güzelce duyurmaktan ibarettir. Sen üzerine düşeni yap ve işin neticesini, bütün varlıkları her an kontrol ve denetimi altında tutan, onları hem uyanıkken hem de uyurken, tüm hâllerinde kudret elinde bulunduran Allah’a bırak. َ ْ L َ ّ َ Jَ 6َ & َ A$ ‫ ْا! َ ْ َت‬3َ -ْ 8َ Fَ L ٰmDَ J$ !َ ّ ‫ ا‬Vُ ِ ْ -ُ َ H 3َ ِ 4َ َ $ ~ْ ُ Gَ ,ْ !َ J$ !َ ّ ‫ َوا‬3َ Gِ ْ َ T ُ ّ ٰ َ‫ا‬ َ ?ُْ d ‫ا‬ > َ ُ ْ Mُ ِ *ْ 6ُ ‫َو‬ L) َ ُ Mٍ ` َ ‫ ا‬L!ٰ ِ‫ْ ٰ*>ى ا‬+ ‫ا‬ 42. Allah, ölümleri esnasında insan ruhlarını bedenlerinden çekip alır, ölüm vakti henüz gelmemiş olanları ise, uykularında ruhlarını alıp his, şuur, idrak gibi kuvvetlerini geçici olarak iptal ederek onlara bir nevi ölümü tattırır. Böylece her canı elinde tutan Allah, ölümüne hükmettiği kimselerin ruhlarını alarak Diriliş Gününe kadar berzah âlemi denilen bir boyutta tutar. Ölüm vakti gelmemiş olan diğerlerinin ruhlarını ise, ecel denilen belirli bir süreye kadar yaşamaları için serbest bırakır. Böylece, uykusundan uyanan insana her defasında yeniden hayat bahşedilmiş ve Rabb’inin rızasını kazanmak için yeni bir fırsat daha verilmiş olur. َ ّ َ?Jَ 6َ ‫ ْ م‬Oَ !ِ ‫ ت‬ ٰ َ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬$ ‫اِ ّ َن‬ ﴾٤٢﴿ ‫ ُ*و َن‬. 6 ٍ َ ٍ Hiç kuşkusuz bunda, hayat, ölüm ve ölümden sonraki yeniden diriliş üzerinde dikkatlice düşünen insanlar için, Allah’ın kudret ve azametini gözler önüne seren nice dersler, nice deliller vardır. Hiç kimsenin gece yatağına yatmasından sonra, sabahleyin hayata döneceğine dair bir garantisi yoktur. Hiç kimse ileride nelerin olacağını, hangi musibetle karşılaşacağını, bir saniye daha yaşayıp yaşamayacağını bilemez. Şu hâlde, ölüm kendilerini ansızın yakalamadan önce, o inkârcılar Rablerine dönmek için daha ne bekliyorlar? ‫ )َء‬9> َ َ?yُ &‫ا‬ ِ ّٰ ‫ون‬ ِ ‫ ُد‬:ْ ِ ‫وا‬%ُ 1َ Gَ ّ ‫اَ ِم ا‬ 43. Yoksa onlar, kendilerine Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? Hesap Günü kendilerini ilâhî azaptan kurtaracak ilahlar,


aracılar mı buldular ki, ilâhî mesaja karşı bu denli vurdumduymaz davranıyorlar? ُ 8ِ ْ 6َ َ ‫ ا‬dُ Cَ ْ !َ ‫ اَ َو‬Mْ Dُ ﴾٤٣﴿ ‫ َن‬8ُ Oِ 9ْ 6َ َ ‫ ً َو‬-ْ yَ ‫ َن‬. Onlara de ki: “Peki, şefaatiyle kurtulacağınızı sandığınız bu kimseler hiçbir şeye gücü yetmeyen ve akledemeyen varlıklar olsalar da mı onların şefaatine sığınacaksınız? Şefaatçi kabul ettiğiniz, Rab ve İlâh edindiğiniz bu sahte tanrıların hiç biri, gerçek mülkiyete sahip değildir. Sizin yaratılmanızda, uykunuzda, uykudan uyanmanızda, hayatınızda, ölümünüzde herhangi bir yetki ve tasarrufları olmadığı gibi, Allah katında şefaate yetkisine de sahip değildirler.” َ ْ ‫ات َو‬ َّ & ‫ض‬ ِ ّٰ ِ Mْ Dُ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬Vُ 8ْ ُ "ُ !َ ) 9َ Eُ Fَ َ?s!‫ا‬ ً $ ` ) ِ ‫ا ْر‬ 44. Ey Peygamber! Şefaat konusunda kesin hükmü bildirmek üzere de ki: “Şefaat etme hak ve yetkisi, bütünüyle ve yalnızca Allah’ın elindedir. O hâlde, hiç kimse Allah’ın izni olmadan şefaate cüret edemeyecektir. Şefaat edeceklere de, şefaat edileceklere de izin verecek olan, nihaî kararı belirleyecek olan Allah’tır. Zira göklerin ve yerin hükümranlığı yalnızca O’na aittir. ﴾٤٤﴿ ‫ َن‬9ُ ` َ *ْ Gُ "ِ -ْ !َ ِ‫ ا‬,َ ّ }ُ Ey insanlar! Hepiniz eninde sonunda ölümü tadacak ve yaptıklarınızın hesabını vermek üzere O’nun huzuruna çıkarılacaksınız. Bakın, Kur’an’ı rehber edinmeyen insan öylesine yozlaşmakta, haktan öylesine uzaklaşmaktadır ki: ٰ ْ Kِ ‫ َن‬4ُ ِ oْ 6ُ َ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ب ا‬ ْ ‫ َ' ُه‬Aْ ‫ا& َو‬ ,ْ /ُ ‫" > اِ َذا‬$ dِ ‫ ُدو‬:ْ ِ :َ 6%$ !َ ّ ‫ َ* ا‬Cِ ‫ة َواِ َذا ُذ‬Hِ *َ + ُ ّٰ *َ Cِ ‫َواِ َذا ُذ‬ ِ ُ 8ُ Dُ ‫ َ َ ّ َز ْت‬y‫ا‬

﴾٤٥﴿ ‫ ُ*و َن‬s ِ ْ Jَ ْ 6َ 45. Allah, eşi ortağı olmayan bir tek ilâh olarak anıldığı zaman, âhirete inanmayan o inkârcıların yürekleri öfke ve nefretle kabarır. Fakat Allah’tan başka kulluk ettikleri ve yardımına sığındıkları putları veya putlaştırılmış efendileri, önderleri ve diğer sözde ilâhları anıldığı zaman, hemen yüzleri güler, neşelenirler.


َ ْ ‫ات َو‬ َ ّ ‫ َو‬I ُ (ْ Gَ ~ْ َ ْ Kَ ,ُ . ‫ ا‬dُ Cَ َ dَ‫ َد ِة ا‬3َ s!‫ا‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫َ َ* ا‬ َ $ ‫ َ ِد َك‬Fِ T ِ ,َ ّ 3ُ 8ّٰ !‫ ا‬Mِ Dُ ِ -ْ َ@!‫ ْا‬,َ !ِ Fَ ‫ا ْر ِض‬ ﴾٤٦﴿ ‫ ُ? َن‬8ِ Jَ ْ16َ "ِ - $

46. Onların bu çirkin tavırlarına karşılık, sen Rabb’ine yalvararak de ki: “Ey Allah’ım! Ey gökleri ve yeri yoktan var eden; görülen ve görülmeyen, açıkta ve gizli olan her şeyi en mükemmel biçimde bilen Rabb’im! Anlaşmazlığa düştükleri her konuda, Kıyamet Günü kullarının arasında hüküm verecek olan Sensin. O hâlde, bu inkârcıları sana havale ediyorum Allah’ım.” > ُ :ْ ِ "$ Kِ ‫' َْوا‬Jَ ْ َ "ُ 9َ َ "ُ 8َ Pْ ِ ‫ َو‬9َ ْ ِ َ ‫ ُ ا‬8َ َ :َ 6%$ 8َ ّ !ِ ‫َو َ! ْ اَ ّ َن‬ Eِ) َ -ٰ Oِ !‫ ْ َم ْا‬6َ ‫اب‬ َ ‫ا ْر ِض‬ ً $ ` ِ %َ 9َ !‫ ِء ْا‬

47. Eğer o zalimler, ihtirasla peşinden koştukları ve uğrunda kâfirliği bile göze aldıkları yeryüzü nimetlerinin hepsine ve fazladan bir o kadarına daha sahip olsalardı, Kıyamet Günü yüzyüze gelecekleri o korkunç azaptan kurtulmak için, hepsini gözlerini kırpmadan feda ederlerdi. Oysa dünyadayken, sahip oldukları güç ve zenginlikle ne kadar da şımarıp azgınlaşıyor, küstahça başkaldırıyorlardı. Üstelik bu nimetlerin, Allah’ın sevgili kulları oldukları için kendilerine verildiğini söylüyorlardı. Güçlü olmalarının, doğru yolda olduklarının kanıtı olduğunu iddia ediyorlardı. Fakat yarın Allah’ın huzuruna çıktıkları zaman, bu iddialarının yanlış olduğunu görecek, büyük bir hayal kırıklığına uğrayacaklar: ُ 6َ ,ْ !َ َ &‫ا‬ ﴾٤٧﴿ ‫ ِ ُ َن‬Jَ (ْ 6َ ‫ ا‬dُ . ِ ّٰ :َ ِ ,ْ 3ُ !َ ‫'َا‬Kَ ‫َو‬ Zira Allah tarafından onlara, hiç ummadıkları, hesap etmedikleri şeyler ortaya çıkacak. “Biz Allah’ın sevgili kullarıyız, bize asla ateş dokunmayacaktır!” diyerek yeryüzünde fesat çıkaranlar, kıyamet günü Allah’tan hiç beklemedikleri, hiç ummadıkları şeylerle karşılaşacaklar. ﴾٤٨﴿ ‫ َن‬eُ Rِ 3ْ Jَ ْ 6َ "$ Kِ ‫ ا‬dُ Cَ َ ,ْ 3ِ Kِ ‫ َق‬A ُ َ -ِّ َ ,ْ 3ُ !َ ‫'َا‬Kَ ‫َو‬ َ ‫ َ ُ ا َو‬Cَ َ ‫ ت‬ 48. Dünya hayatında işlemiş oldukları bütün kötülükler gözlerinin önüne konulacak ve alay edip durdukları âhiret, hesap, cehennem gibi gerçekler onları çepeçevre kuşatacaktır. Yaptıkları tüm kötülüklerin, işledikleri bütün günahların kötü


sonuçları ortaya çıkacak, inkârcılık ve zulmün acı meyvesini o gün tatmış olacaklar. Hâl böyleyken: َ ّ َ ‫َ ِ َذا‬ dَ Fَ ‫ ٌّ* َد‬ ُ ‫ َ َن‬dْ ‫ا‬ ِْ 49. İnsanın başına bir bela veya sıkıntı geldiği zaman, zayıflığını ve acizliğini hissederek bize içtenlikle yalvarıp yakarmaya başlar. Fakat bu sıkıntı dönemi bitip bolluk ve rahat dönemi başlayınca, dar gününde söylediklerini unutur: ,ٍ ) 8ْ Fِ L8ٰ Fَ "ُ Jُ -G$ ‫و‬e ُ‫ َ > ا‬dَ ّ ِ‫ َ ل ا‬Dَ S 4َ ّ ِ Eً َ 9ْ dِ ‫ ُه‬4َ !ْ َ ّ + َ ‫ اِ َذا‬,َ ّ }ُ Fakat bu sıkıntının ardından ona katımızdan bir nimet tattırdığımızda, “Bu servet bana üstün yeteneklerim ve engin bilgim sayesinde verilmiştir. Eğer bu nimetlere lâyık olmasaydım, Allah bunları bana vermezdi.” der. ﴾٤٩﴿ ‫ ُ َن‬8َ 9ْ 6َ َ ,ْ /ُ َ َ Cْ َ‫ ا‬:َ ّ . ِ !ٰ ‫ َو‬Eٌ 4َ ْJ ِ َ /ِ Mْ Kَ Hayır; aslında bu nimetler bir imtihandır. Allah nimet verirken de bu nimetleri geri alırken de kullarını imtihan etmektedir. Fakat onların çoğu bunu bilmezler. ﴾٥٠﴿ ‫ ِ ُ َن‬.ْ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ َ ,ْ 3ُ ْ4Fَ L ٰ4zْ َ‫ َ​َ > ا‬,ْ 3ِ 8ِ ْ Dَ :ْ ِ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ !َ Dَ 'ْ Dَ

50. Gerçek şu ki, onlardan önceki dönemlerde yaşamış olan inkârcı milletler de aynı şeyi söylemişlerdi. Fakat kazandıkları güç, servet ve saltanat, onları ilâhî azaptan kurtaramamıştı. ‫ ا‬ ُ َ -ِّ َ ,ْ 3ُ Kَ Wَ َ َ ) ُ َ Cَ َ ‫ ت‬ 51. Böylece işledikleri kötülükler, korkunç bir azap hâlinde başlarına çöküvermişti. > َ > ّ ‫َوا‬ َ َ َ َ ‫ ا‬ C ‫ ت‬ , 3 X ‫ء‬ o : ‫ ا‬ 8 : 6 % ! ٰ/ َ ْ ْ ِ $ ّ ُ ُ َ َ َ َ َ ^ ِ ُ ُ $ ُ ُ ِ Sُ

Bugünkü insanlardan zulüm ve haksızlık yapanlara da aynı ceza verilecek ve işledikleri kötülükler, dünyada toplumsal felaketler, âhirette ise cehennem azabı olarak dönüp başlarına çökecektir. ﴾٥١﴿ :َ 6R$ Yِ 9ْ ُ Kِ ,ْ /ُ َ ‫َو‬ Ve onlar, Allah’ın koyduğu yasaların işleyişine, ilâhî adaletin gerçekleşmesine asla engel olamayacaklardır.


> َ 6َ :ْ َ !ِ ‫ ا! ِّ*زْ َق‬q ُ ُ ْ 6َ &‫ا‬ ‫ ِ' )ُر‬Oْ 6َ ‫ ُء َو‬s َ ّٰ ‫ ُ > ا اَ ّ َن‬8َ 9ْ 6َ ,ْ !َ ‫اَ َو‬ 52. Peki onlar, Allah’ın dilediğine bol bol nimetler bahşederek rızkı yaydığını ve dilediğine azar azar, belli bir ölçü ile vererek kıstığını bilmiyorlar mı? Verenin de alanın da gerçekte Allah olduğunu, bu yüzden, sahip olduğu servet ve zenginlikten dolayı hiç kimsenin kibirlenmeye, başkalarına karşı üstünlük taslamaya hakkı olmadığını idrak edemiyorlar mı? Allah’ın rızık vermesinin de rızkı kısmasının da bir imtihan konusu olduğunu, bol rızık verilenlerin şükredip muhtaçlara yardım etmek suretiyle, az rızık verilenlerin de sabretmek suretiyle bu imtihanı kazanabileceğini düşünmüyorlar mı? ٰ َ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬$ ‫اِ ّ َن‬ ﴾٥٢﴿ ‫ن‬tَ 4ُ ِ oْ 6ُ ‫ ْ ٍم‬Oَ !ِ ‫ ت‬ ٍ 6َ Hiç kuşkusuz bunda, inanmaya gönlü olan bir toplum için nice ibret dersleri, nice deliller vardır. Ancak bütün bunlara rağmen, zulüm ve inkâra sapan kimselerin tövbe edip kurtulma imkânları hâlâ vardır: > ُ َ ّ َ َ ٰ ٰ ُ ْ ّ ْ ‫ ب‬ d %!‫ا‬ * ? @ 6 &‫ا‬ ‫ن‬ ‫ا‬ &‫ا‬ E A ‫ر‬ : ‫ ا‬ w 4 O G , 3 ?ْ d ‫ا‬ L 8ٰ Fَ ‫ اَ ْ َ* ُ ا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ َ ِد َي ا‬Fِ 6َ Mْ Dُ ِ ّ ّ ُ َ َ ْ ِ ِ َ ُ ُ ِ َ َ ِ ) ِ َ ْ َ ْ ِ ﴾٥٣﴿ ,ُ -A$ *َ ّ !‫ َ ْا!@َ ُ? ُر ا‬/ُ "ُ dَ ّ ِ‫ ) ا‬9َ ً $ `

53. Ey İslâm davetçisi! İnsanlığın kurtuluş müjdesi olan şu ilâhî fermanı duyurmak üzere de ki: “Ey insanlar! Bakın Rabb’imiz ne buyuruyor: “Ey kendilerine yazık eden günahkâr kullarım, sakın Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin! “Şu işlediğim günahlardan sonra artık Allah asla beni affetmez. Bundan sonra benim için hiçbir ümit kapısı kalmamıştır.” diyerek ümitsizliğe düşmeyin. Unutmayın ki, kim olursa olsun ve ne kadar büyük günah işlemiş olursa olsun, pişman olup tövbe edildiği takdirde, Allah bütün günahları bağışlar. Gereğince tövbe edildiği takdirde, Allah’ın bağışlamayacağı hiçbir günah yoktur. Çünkü O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. ُ -َ Gِ ْ 6َ ‫ اَ ْن‬Mِ ْ Dَ :ْ ِ "ُ !َ ‫ ُ ا‬8ِ ْ َ‫ َوا‬,ْ . ُ Kِّ ‫ َر‬L!ٰ ِ‫ ُ > ا ا‬-d$ َ‫َوا‬ ﴾٥٤﴿ ‫ ُ*و َن‬Xَ ْ4Gُ َ ,َ ّ }ُ ‫اب‬ ُ %َ 9َ !‫ ْا‬,ُ . 54. Öyleyse, zulüm ve haksızlıklara bir son vererek tüm kalbinizle Rabb’inize yönelin ve yarın mahşerde azapla yüzyüze gelmeden önce, bugünden aklınızı başınıza alın ve tam bir teslimiyetle O’na


boyun eğin. Aksi hâlde, dünyada da âhirette de size hiç kimse yardım edemeyecektir. ُ -َ Gِ ْ 6َ ‫ اَ ْن‬Mِ ْ Dَ :ْ ِ ,ْ . ُ Kِّ ‫ َر‬:ْ ِ ,ْ . ُ -ْ !َ ِ‫ َل ا‬Rِْ dُ‫ َ > ا‬:َ َ Aْ َ‫> ا ا‬9ُ ِ Gَ ّ ‫َوا‬ َ ‫ ُ*و‬9ُ sْ Gَ َ ,ْ Jُ dْ َ‫ َوا‬Eً Jَ @ْ Kَ ‫اب‬ ‫ن‬S ُ %َ 9َ !‫ ْا‬,ُ . ﴾٥٥﴿

55. Tövbe edip hakka yönelmek için daha ne bekliyorsunuz? Hiç farkında olmadığınız bir anda azap aniden gelip tepenize çökmeden önce, size Rabb’iniz tarafından gönderilen sözlerin en güzeline, en son ve en mükemmel ilâhî kitap olan bu Kur’ân’a iman edin, onun bütün emir ve yasaklarına uyun! Gecenin veya gündüzün herhangi bir saniyesinde iş işten geçmeden, kapılar kapanmadan Rabb’inize yönelin! َ Oُ Gَ ‫اَ ْن‬ ﴾٥٦﴿ :S ِ ّٰ I ُ ْ4Cُ ‫ا& َواِ ْن‬ ُ ْ *َ ّ َ َ L8ٰ Fَ L ٰG*َ ْ A َ 6*$ + َ $ ~ َ 6َ ِ َ ّ !‫ ا‬:َ ِ !َ ~ ٌ ?ْ dَ ‫ ل‬ ِ ْ4`

56. Ey insanlar! Sizi böyle açık ve net olarak uyarıyoruz ki, hiç kimse Hesap Günü yargı önüne çıkarılınca, “Eyvah, Allah’a karşı işlediğim günahlardan dolayı yazıklar olsun bana! Meğer ben ne büyük hakikatleri alaya alıyormuşum da haberim yokmuş!” demesin. َ Oُ Gَ ‫اَ ْو‬ ُ !َ 46 َ O$ Jَ ّ ُ !‫ ْا‬:َ ِ ~ ﴾٥٧﴿ T َ ّٰ ‫ ل َ! ْ اَ ّ َن‬ $ 'ٰ /َ &‫ا‬ ُ ْ4. S 57. Ya da, “Eğer Allah bana bir kitap göndererek doğru yolu göstermiş olsaydı, kesinlikle kötülüklerden uzak durur, günah ve isyankârlıktan sakınanlardan olurdum!” diye mazeretler öne sürmesin. َ Oُ Gَ ‫اَ ْو‬ َ 4$ ِ (ْ ُ !‫ ْا‬:َ ِ ‫ َن‬Cُ َ َ ‫ ّ َ* ًة‬Cَ !$ ‫اب َ! ْ اَ ّ َن‬ َ A$ ‫ ل‬ ﴾٥٨﴿ T َ %َ 9َ !‫ َ*ى ْا‬Gَ T 58. Yahut cehennem azabını karşısında görünce, “Ah, keşke bana bir fırsat daha verilseydi de, yeniden dünyaya dönüp iyilik yapanlardan olsaydım!” demesin diye bu Kur’an’ı gönderdik. Eğer böyle bir itiraz öne sürmeye kalkışan olursa, o zaman ona diyeceğiz ki: َ !‫ ْا‬:َ ِ ~ َ َ G $ 6َ ‫ ٰا‬Vْ َ G‫` َء‬ > َ 'ْ Dَ L8ٰ Kَ ﴾٥٩﴿ :َ 6*$ ِ . َ ْ4Cُ ‫ْ َت َو‬Uَ .ْ Jَ ‫ا‬ َ Kْ %َ ّ . ْ ‫ َو‬3َ Kِ ~ 59. “Hayır; aksine, hakikati açıkça ortaya koyan ayetlerim sana ulaşmıştı, fakat sen anlamsız bir gurura kapılarak onları


yalanlamış ve böylece cehennemi hak eden inkârcılardan olmuştun.” َ Jَ ُ 8ْ !ِ ‫ ً ى‬Pْ َ ,َ 4َ ّ 3َ ` :َ 6U$ ِّ . ِ ّٰ L8َ Fَ ‫ ا‬Kُ %َ Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ َ*ى ا‬Gَ Eِ َ -ٰ Oِ !‫ ْ َم ْا‬6َ ‫َو‬ َ $ َ -ْ !َ َ‫ ُ ْ َ ّ َد )ٌة ا‬,ْ 3ُ /ُ ` ُ ‫ا& ُو‬ ﴾٦٠﴿

60. Hesap Günü gelip çatınca, Allah adına yalan söyleyenlerin yüzlerinin pişmanlık, utanç ve zilletten kapkara kesildiğini göreceksin. Yoksa onlar, işledikleri kötülüklerin cezasını çekmeyeceklerini mi sanıyorlardı? Âyetlerimize karşı küstahça böbürlenip büyüklük taslayanlar için cehennemde yer mi yok? Müminlere gelince: ﴾٦١﴿ ‫ َن‬dُ Rَ (ْ 6َ ,ْ /ُ َ ‫ ا! ُّ > ُء َو‬,ُ 3ُ ُّ َ 6َ َ , ْ 3ِ Gِ ‫ َ ?َ َز‬Kِ ‫ ْ ا‬Oَ Gَ ّ ‫ ا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ا& ا‬ ُ ّٰ Yِّ 4َ 6ُ ‫َو‬ 61. Allah, dürüst ve erdemlice bir hayatı tercih ederek kötülük ve günahlardan sakınan kimseleri, üstün gayret ve başarılarından dolayı Mahşer Günü her türlü keder, endişe ve sıkıntıdan kurtaracaktır. Öyle ki, onlara hiçbir kötülük dokunmayacak ve onlar asla üzülmeyeceklerdir. ٌ C$ ‫ ْ ٍء َو‬yَ Mِّ Cُ L8ٰ Fَ َ /ُ ‫ ْ ٍء َو‬yَ Mِّ Cُ cُ !ِ + ﴾٦٢﴿ Mَ & ُ ّ ٰ َ‫ا‬

62. Unutmayın, Allah her şeyin yaratıcısıdır ve O, her konuda hayatınıza yön verecek olan en güvenilir yardımcı, en yakın dost, en güzel vekildir. Kâinatın idaresi O’nun elindedir. Her şeyi görüp gözeten ve gerçek anlamda güvenilmeye lâyık olan yalnızca O’dur. > َ ْ ٰ ٰ ّ ‫ض َوا‬ َ َ َ ْ ‫ات َو‬ ٰ ُ َ َ? ﴾٦٣﴿ ‫ن‬t ‫ ُ*و‬ 1 !‫ا‬ , / V ] ! ‫و‬ ‫ا‬ &‫ا‬ ‫ ت‬ 6 K ‫وا‬ * C : 6 % ! ِ ّ َ ^ ِ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ُ' ا‬-!$ Oَ َ "ُ !َ $ ُ َ َ ِ ُ ُ ِ ِ ) ِ ‫ا ْر‬ 63. Göklerin ve yerin hazinelerinin anahtarları O’nun elindedir. Bu da demek oluyor ki, söz ve davranışlarıyla Allah’ın ayetlerini inkâr edenler, kelimenin tam anlamıyla hüsrana uğrayacaklar. ﴾٦٤﴿ ‫ َن‬8ُ /ِ Yَ !‫ ْا‬3َ 6ُّ َ‫ ُ ُ' ا‬Fْ َ‫> ا‬dّ $ ‫ ْ ُ ُ*>و‬Gَ &‫ا‬ ِ ّٰ َ 0ْ َ@َ َ‫ ا‬Mْ Dُ

64. O hâlde, onlara de ki: “Buna rağmen, ey cahiller, siz bana Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz? Ne cüretle kalkıp bana böyle çirkin bir teklifte bulunabiliyorsunuz? Yaratıcıya kulluk edilmeyecek de kime edilecek? Kulluk yaratıcının hakkı değilse başka kimin hakkı olabilir?”


ْ ِ !َ VHَ 8ِ ْ Dَ :ْ ِ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬L!َ ِ‫ َوا‬Vَ -ْ !َ ِ‫ ا‬A َ َ (ْ -َ !َ ~ َ ُ Jَ !َ ‫ َو‬Vَ 8ُ َ Fَ :َ ّ w :َ 6*$ َ Cْ *َ yْ َ‫ ا‬ ِ 1َ !‫ ْا‬:َ ِ :َ ّ dَ . َ ِ ‫و‬e ُ‫ ْ' ا‬Oَ !‫َو‬ ﴾٦٥﴿

65. Oysa ey Peygamber, sana ve senden önceki peygamberlere şöyle vahyedilmişti: Eğer o zalimlerin arzu ve heveslerine uyup da, sırf onların kalbini kazanmak için bile olsa Allah’a ortak koşacak olursan, yaptığın bütün iyilikler boşa gidecek ve dünyada da âhirette de kesinlikle kaybeden, en büyük zarara ve hüsrana uğrayanlardan olacaksın. َ ّ :َ ِ :ْ Cُ ‫ ُ ْ' َو‬F َ ﴾٦٦﴿ :َ 6*$ Cِ s!‫ا‬ َ ّٰ Mِ Kَ ْ &‫ا‬ 66. Hayır; aksine sen yalnızca Allah’a kulluk et ve sana bunca nimetleri bahşeden Rabb’ine şükredenlerden ol! İnkârcıları Allah’a kulluktan alıkoyan asıl sebep şudur: َ ْ ‫ _ه َو‬$ ‫ ْ' ِر‬Dَ cَ ّ A ") $ 4ِ - $ -َ Kِ ‫ ت‬ َ ْ Dَ 9َ ّٰ ‫ َ' ُروا‬Dَ َ ‫َو‬ ٌ 6َ ّ ِ wْ َ ‫ات‬ ُ َ ٰ َ ّ !‫ َوا‬Eِ َ -ٰ Oِ !‫ ْ َم ْا‬6َ "ُ Jُ m َ ‫ض‬ َ &‫ا‬ ُ ‫ا ْر‬ ً $ `

67. Onlar Allah’ı hakkıyla takdir edemediler. O’nu yücelik ve şanına yaraşır biçimde tanıyamadılar. O’nun adalet, kudret, ilim ve hikmet gibi mükemmel vasıflarını yeterince ve gereği gibi kavrayamadılar. Oysa Kıyamet Günü, yeryüzü bütünüyle O’nun avucunun içinde minicik bir toz zerresi gibi ezilip un ufak olacak; uçsuz bucaksız gökler ise bir tomar kâğıt gibi O’nun kudret elinde dürülmüş bir hâlde bulunacaktır. Allah’ın kâinat üzerindeki egemenliği, bir insanın minicik bir toz zerresini avucunda tutması yahut bir kâğıt parçasını dürüp katlaması kadar kolaydır. ﴾٦٧﴿ ‫ َن‬Cُ *ِ sْ 6ُ َ ّ Fَ L!ٰ 9َ Gَ ‫ ُ" َو‬dَ (َ ْ ُ Allah, onların düşünce ve anlayışlarının bozukluğundan kaynaklanan şirkin her şeklinden ve her türünden münezzehtir, ilâhlık payesi vererek Allah’a ortak koştukları her şeyin üzerinde ve ötesindedir, yüceler yücesidir. َ ْ ِ :ْ َ ‫ات َو‬ > َ :ْ َ َ ّ ِ‫ا ْر ِض ا‬ ُّ ِ َ ?ِ dُ ‫َو‬ ‫ْ ٰ*ى َ ِ َذا‬+ُ‫ ِ" ا‬- $ َ ?ِ dُ ,َ ّ }ُ &‫ا‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ِ ا‬:ْ َ cَ 9ِ Xَ َ ‫ ر‬ Hُ ّٰ ‫ َء‬y ِ X!‫ا‬ ُ ْ46َ ‫ ٌم‬-َ Dِ ,ْ /ُ ﴾٦٨﴿ ‫ ُ*و َن‬

68. Sonra zamanı gelince, evrenin yok oluşu için sura üflenecek ve Allah’ın diledikleri hariç, göklerdeki ve yerdeki bütün canlılar kıyametin dehşetiyle cansız yere serilecektir. Derken,


bütün ölülerin dirilişi için sura ikinci kez yeniden üflenecektir. O anda bütün insanlar mezarlarından kalkacak ve neler olduğunu anlamaya çalışarak şaşkın ve ürkek bir hâlde etraflarına bakınacaklardır. Sonra sura üçüncü kez üflenecek ve bütün insanlar, gruplar hâlinde mahşer meydanında toplanacaktır. َْ ~ َ ّ Kِ ‫` َء‬ ُّ ‫ َو‬T َ ّ $ ِ 4! ,ْ /ُ ‫ َو‬cّ ِ (َ ! ْ Kِ ,ْ 3ُ 4َ -ْ Kَ َ mِ Dُ ‫ َ'>ا ِء َو‬3َ s!‫ا‬ > $ ‫ ب َو‬ ِ Dَ *َ yْ َ‫َوا‬ ِ !‫ َ ْا‬ ُ Jَ . ُ ‫ا ْر‬ ِ ‫ َو ُو‬3َ Kِّ ‫ ر َر‬ ِ 4ُ Kِ ‫ض‬ ﴾٦٩﴿ ‫ ُ َن‬8َ ْ 6ُ َ

69. O gün yeniden yaratılacak olan yeryüzü, Rabb’inin hak ve adalet nuruyla ışıl ışıl aydınlanacaktır. Böylece bütün iyiliklerin ve kötülüklerin kaydedildiği kitap ortaya konacak, Peygamberler ve diğer bütün şahitler yargı için Yüce Hâkimin huzuruna çıkarılacaktır. Sonra insanlar arasında adaletle hüküm verilecek ve hiç kimseye zerre kadar haksızlık edilmeyecektir. ﴾٧٠﴿ ‫ن‬tَ 8ُ 9َ ?ْ 6َ َ Kِ ,ُ 8َ Fْ َ‫ َ ا‬/ُ ‫ ْ~ َو‬8َ ِ Fَ َ ٍ ?ْ dَ Mُّ Cُ ~ْ -َ ِّ ‫َو ُو‬ 70. İşte o gün, herkese yaptıklarının karşılığı tam olarak verilecektir. Çünkü Allah, onların neler yaptıklarını çok iyi bilmektedir. ‫ ُز َ ً* )ا‬,َ 4َ ّ 3َ ` َ L!ٰ ِ‫?َ ُ*>وا ا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬cَ - $ ‫َو‬

71. Ve böylece kâfirler, her toplum kendi liderinin arkasında olmak üzere, gruplar hâlinde cehenneme sürüleceklerdir. ُ -ْ 8َ Fَ ‫ َن‬8ُ ْJ6َ ,ْ . ُ ْ4 ِ Mٌ ُ ‫ ُر‬,ْ . ُ Gِ ْ 6َ ,ْ !َ َ‫> ا‬3َ Jُ dَ Rَ + > َ ‫ اِ َذا‬L>Jّٰ A ‫ ت‬ َ ,ْ 3ُ !َ ‫ َ ل‬Dَ ‫ َو‬3َ Kُ ‫ َ ا‬Kْ َ‫ َ( ْ~ ا‬Jِ ُ /َ eُ ` ِ 6َ ‫ ٰا‬,ْ . َ ُ ِ ْ 6َ ‫ َء‬O> َ !ِ ,ْ . ُ dَ ‫ ُرو‬%ِ ْ46ُ ‫ َو‬,ْ . ُ Kِّ ‫َر‬ ‫ )ا‬%َ ٰ/ ,ْ . Nihayet oraya vardıklarında, cehennemin kapıları açılacak ve cehennemin bekçileri olan görevli melekler, o kâfirleri azarlayarak onlara soracaklar: “Size kendi içinizden, Rabb’inizin âyetlerini sizlere okuyan ve böyle bir günle karşılaşacağınız konusunda sizleri uyaran Peygamberler ve İslâm davetçileri gelmedi mi?” َ !‫ ْا‬L8َ Fَ ‫اب‬ ﴾٧١﴿ :َ 6*$ ِ . َ :ْ . ِ !ٰ ‫ َو‬L8ٰ Kَ ‫ ُ! ا‬Dَ ِ %َ 9َ !‫ ْا‬Eُ َ 8ِ Cَ ~ْ Oَ ّ A

Buna karşılık zalimler, “Evet, elbette geldi!” diyecekler, “Fakat biz onları dinlemedik. Aksine, son nefesimize kadar onlarla alay edip durduk. Böylece Rabb’imizin azap hükmü, biz kâfirler için kesinleşmiş oldu.”


> 8ُ +ْ ْ َ Jَ ُ !‫ َ ى ْا‬Pْ َ َ َ D$ َ َ ﴾٧٢﴿ :َ 6U$ ِّ . ] 3 : 6 ' ! + , 4 3 ` ‫اب‬ K ‫ا‬ ‫ ا‬ ّ َ ْ $ $ ُ ‫ اد‬Mَ ِ Hَ َ ِ َ َ َ َ َ

72. Bunun üzerine onlara, “Öyleyse, sonsuza dek içinde kalmak üzere, cehennemin kapılarından girin! Rablerine karşı küstahça kibirlenenlerin varacağı yer ne korkunçtur!” denilecek. ‫ ُز َ ً* )ا‬Eِ 4َ ّ Yَ !‫ ْا‬L!َ ِ‫ ا‬,ْ 3ُ Kَ ّ ‫ ْ ا َر‬Oَ Gَ ّ ‫ ا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬cَ - $ ‫َو‬ 73. Öte yandan, Rablerinden gelen ilkeler doğrultusunda hayata yön vererek, kötü davranışlardan titizlikle sakınanlar da gruplar hâlinde cennete götürülecekler. ُ -ْ 8َ Fَ ‫ ٌم‬lَ َ 3َ Jُ dَ Rَ + > َ ‫ اِ َذا‬L>Jّٰ A :َ 6'$ !ِ + َ /َ 8ُ +ْ َ ,ْ 3ُ !َ ‫ َ ل‬Dَ ‫ َو‬3َ Kُ ‫ َ ا‬Kْ َ‫ َ( ْ~ ا‬Jِ ُ ‫ َو‬/َ eُ ` ُ ‫ َ د‬,ْ Jُ ْ ِ ,ْ . َ ﴾٧٣﴿

Nihayet oraya vardıklarında, cennetin kapıları onlar için ardına kadar açılacak ve oranın bekçileri olan görevli melekler onlara, “Selam size; hoş geldiniz! Güzel bir hayat yaşadınız, güzel bir hayat buldunuz ve Rabb’inizin hoşnutluğunu kazandınız; ne mutlu sizlere! Haydi, sonsuza dek içinde yaşayacağınız cennete buyurun!” diyecekler. َ ْ 4َ }َ ‫ َ' ُه َواَ ْو َر‬Fْ ‫ َو‬4َ Dَ 'َ Wَ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫& ا‬ > َ dَ ‫ء‬Hُ s ِ ّٰ ِ 'ُ ْ (َ !‫ ُ! ا ْا‬Dَ ‫َو‬ ُ -ْ A َ Eِ 4َ ّ Yَ !‫ ْا‬:َ ِ ُ‫ َ ّ َ ا‬Jَ dَ ‫ض‬ َ ‫ا ْر‬ 74. Onlar da büyük bir coşku ve sevinç içinde, “Bize verdiği sözü yerine getiren ve dilediğimiz gibi yaşayabileceğimiz şu cennet yurdunu bize bağışlayan Allah’a hamd olsun!” diyecekler. َ 8$ ِ 9َ !‫ اَ ْ` ُ* ْا‬,َ 9ْ 4ِ َ ﴾٧٤﴿ T Evet, Allah yolunda çaba harcayanların mükâfatı ne güzeldir! > 8ٰ !‫*ى ْا‬Gَ ‫و‬ َ > َ َ ّ ,H ْ 3ِ Kِّ ‫ َ( ْ ِ' َر‬Kِ ‫ َ ِّ ُ( َن‬6ُ ‫ ْ* ِش‬9َ !‫ ْ ِل ْا‬A : T A E . ] ْ َ ِ $ َ َ َ ِ َ 75. Ve o zaman meleklerin, Allah’ın kudret ve hükümranlık Tahtının etrafında kümelenip Rablerini övgülerle yücelttiklerini göreceksin. َ D$ ‫ َو‬cّ ِ (َ ! ْ Kِ ,ْ 3ُ 4َ -ْ Kَ mِ Dُ ‫َو‬ َ $ !َ 9َ !‫& َر ِّب ْا‬ ﴾٧٥﴿ T ِ ّٰ ِ 'ُ ْ (َ !‫ ْا‬Mَ

Böylece, bütün insanlar hesaba çekilerek aralarında adaletle hükmedilecek ve son olarak, müminlerin ve meleklerin dilinden yükselen bir dua olarak şöyle denilecek: “Sonsuz hamd ve şükürler olsun, âlemlerin Rabb’i Allah’a!”


‫﷌‬:ِ ِ oْ ُ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٤٠﴿

40. MÜMİN (ĞÂFİR) SÛRESİ Mekke döneminin ortalarında, Zümer suresinden sonra nâzil olmuştur. 85 âyettir. Adını, Firavun ailesinden mümin bir adamın vasıflarının sayıldığı 28–45. âyetlerden almıştır. Allah’ın af ve merhametinin vurgulandığı üçüncü âyetindeki “Ğâfir (bağışlayıcı) kelimesi de sûrenin diğer bir ismidir. GİRİŞ Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ﴾١﴿ >,) Aٰ

1. Ha, Mîm. Dinle, ey insanoğlu! Ha, Mîm gibi senin çok iyi tanıdığın ve ustaca kullandığın basit harflerden oluşan; fakat hem lafzı hem de manasıyla eşsiz birer mucize olan şu âyetlere kulak ver: ْ R6 ْ &‫ا‬ ْ M6 ٰ :َ ِ ‫ ب‬ ُ <$ ْ Gَ ﴾٢﴿ ,8 9 !‫ا‬ R 9 !‫ا‬ J . !‫ا‬ ِ ّ َ $ َ َ ِ ِ $ S ِ ِ

2. Bu Kitap, bizzat azîz ve alîm olan Allah tarafından gönderilmiştir. Bu Kur’ân, her şey üzerinde mutlak otorite sahibi olan (azîz) ve her şeyi en mükemmel şekilde bilen (alîm) Allah tarafından gönderilmiştir. O'nun emirleri bir ilme ve hikmete dayanır. O'nun koyduğu kurallarda ve verdiği emirlerde hiçbir yanılgı söz konusu olamaz. Dolayısıyla O'nun yol göstericiliğini reddetmek, insanın kendisini felakete götürmesi demektir. Bununla birlikte, eğer günahlarınızdan tövbe ederseniz, geçmişte işlediğiniz günahlar affedilecektir: َ ّ !‫ ب ِذي ا‬ َ ْ َ َ َ ‫ ْ ِ )ل‬w O 9 !‫ا‬ ' 6 ' y ‫ب‬ J!‫ا‬ M K D ‫و‬ Iْ d %!‫ا‬ ّ َ ْ $ َ ِ ِ ِ ِ ِ ّ *ِ ِ zَ ِ​ِ 3. Bu kitap, tövbe edilmese bile gerektiğinde bazı günahları bağışlayan, samimi tövbeleri kabul eden; cezası çetin, lütuf ve


keremi sınırsız olan Allah tarafından gönderilmiştir. Bu yüzden ümitsizliğe düşmeyin, hayatınızı yeniden değerlendirerek düşünün. ﴾٣﴿ ُ 0X$ َ !‫ ِ" ْا‬-ْ !َ ِ‫ )َ ا‬/ُ َ ّ ِ‫َ > اِ ٰ! َ" ا‬ O Allah ki, Kendisinden başka ilâh yoktur. Kulluk ve itaate lâyık olan yalnızca O’dur. Dönüş O’nadır. Eninde sonunda dünya hayatı sona erecek ve hepiniz yaptıklarınızın hesabını vermek üzere O'nun huzuruna getirileceksiniz. NANKÖRLER ve İLÂHÎ HÜKÜM ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ا& اِ ّ َ ا‬ ِ ّٰ ‫ ت‬ ِ 6َ ‫ > ٰا‬$ ‫ ِد ُل‬Yَ 6ُ َ

4. Allah’ın ayetleri hakkında, apaçık hakikati inkâr eden nankörlerden başkası tartışmaya girişmez. Gerek göklerde ve yerde, gerekse Kur'an-ı Kerim’de Allah’ın varlığını, birliğini, sonsuz kudret ve merhametini ortaya koyan nice deliller, işaretler ve âyetler vardır. Fakat inkârcılar, bunca âyetleri görmezlikten gelirler. Bunlar delil olarak kendilerine sunulduğu zaman da, hakikat karşısında inatla direnir, anlamsız bir tartışmaya girerek Allah’ın âyetlerini bile bile reddederler. ﴾٤﴿ ‫ ِد‬lَ ِ !‫ ِ ْا‬,ْ 3ُ ُ 8ُّ Oَ Gَ ‫ ْ@ ُ* ْر َك‬6َ lَ​َ Fakat ey Peygamber, onların yeryüzünde lüks ve refah içinde gezip dolaşıyor olmaları, ilâhî adalet konusunda seni yanıltmasın. Sanma ki Allah onlardan razıdır ve yaptıkları kötülükleri cezasız bırakacaktır. İmtihan hikmeti gereğince Allah, kâfirleri ve zalimleri hemen helak etmez, tövbe edip hakka dönmeleri için onlara mühlet verir. Fakat verdiği mühlet sona erdiği anda, onları şiddetli bir azap ile yakalayıverir. İnsanlık tarihi, bunun en açık delili ve şahididir: َ ْ ‫ ح َو‬dُ ‫ ْ ُم‬Dَ ,ْ 3ُ 8َ ْ Dَ ~ْ Kَ %َ ّ Cَ ,£ ْ /ِ 'ِ 9ْ Kَ :ْ ِ ‫اب‬ ُ Rَ Aْ ‫ا‬ ٍ 5. Onlardan önce Nuh kavmi ve daha sonraki inkârcı toplumlar da âyetlerimi ve elçilerimi yalanlamışlardı. Şöyle ki: cَ ّ (َ !‫ ِ" ْا‬Kِ ‫ ا‬m ُ A ُ ْ -َ !ِ ,ْ 3ِ !ِ ُ *َ Kِ Eٍ َ ّ ُ‫ ا‬Mُّ Cُ ~ْ َ ّ /َ ‫َو‬ َ ‫و ُه َو‬%ُ + ِ 'ْ -ُ !ِ Mِ ِ َ ! ْ Kِ ‫` َد ُ! ا‬

Her toplum, kendilerine gönderilen Peygamberi veya davetçiyi yakalayıp ortadan kaldırmaya yeltenmiş, bâtıl yollarla hakikati çürütüp geçersiz kılmak için onlara karşı mücadele etmişlerdi.


İnkârcılar, hak ve hakikati açıkça ortaya koyan delilleri çürütüp geçersiz kılmak amacıyla, İslâm davetçilerine karşı çirkin komplolarla, yanıltıcı delillerle, yalan ve iftiralarla karşı koymuşlardı. َ َ ,ْ 3ُ Gُ %ْ + ﴾٥﴿ ‫ ب‬ َ -ْ . َ َ َ ِ Oَ Fِ ‫ َن‬Cَ r Fakat sonunda, onları korkunç bir azapla yakalayıvermiştim. İşte o zaman benim cezalandırmam nasılmış, gördüler. َ ّ ‫ ا‬L8َ Fَ Vَ Kِّ ‫~ َر‬ > َ َ َ َ َ َ? ﴾٦﴿ ‫ ر‬ 4!‫ا‬ ‫ ب‬ ( W ‫ا‬ , 3 d ‫ا‬ ‫وا‬ * C : 6 % ! ّ ّ ْ ْ $ ُ َ 8ِ Cَ ~ْ Oَ ّ A َ َ َ Vَ !ِ %ٰ Cَ ‫َو‬ ُ ُ ُ ِ

6. Ve böylece Rabb’inin, hakikati bile bile inkâr edenlerin cehennemlik olduğuna dair hükmü gerçekleşmiş oldu. O hâlde, ey müminler! İnkârcıların baskı ve eziyetleri karşısındaki çaresizliğinizden dolayı üzülmeyin. Onların sizi alaya alıp aşağılamasına aldırmayın. Sizin Allah katındaki makamınız o derece yüksektir ki: MÜMİNLERİ DESTEKLEYEN MELEKLER َ ّ !ِ ‫ ْ@ ِ? ُ*و َن‬Jَ ْ 6َ ‫" َو‬$ Kِ ‫ َن‬4ُ ِ oْ 6ُ ‫ َو‬,ْ 3Kِّ ‫ َ( ْ ِ' َر‬Kِ ‫ َ ِّ ُ( َن‬6ُ "ُ !َ ْ A َ ّ َ‫ا‬ ْ ٰ ُ َ ‫ ا‬ 4 ‫ا‬ : 6 % 8 : ‫و‬ ‫ش‬ * 9 !‫ا‬ ‫ن‬ 8 ( 6 : 6 % ! َ ْ ْ ْ $ $ ُ َ َ َ َ َ َ َ َ ِ ِ H

7. Allah’ın kâinat üzerindeki kudret ve egemenliğinin sembolü olan Arş’ı yüklenen büyük melekler ve Arşın çevresindeki seçkin melekler, Rablerini daima övgüyle anarak hamd ile tesbih ederler. Allah katında müstesna bir makama sahip olan Kerûbiyyûn adındaki bu melekler, tıpkı müminler gibi Allah’a iman ederler ve yeryüzündeki din kardeşleri olan müminler için Allah’a şöyle yalvararak bağışlanma dilerler: ْ ‫اب‬ َ Fَ ,ْ 3ِ Dِ ‫ َو‬Vَ 8َ - $ َ ‫ ا‬9ُ َ Gَ ّ ‫ ا َوا‬Kُ Gَ :َ 6%$ 8َ ّ !ِ *ْ ?ِ z َ ْ ً 8ْ Fِ ‫ َو‬Eً َ Aْ ‫ ْ ٍء َر‬yَ Mَ ّ Cُ ~ َ ,( Y !‫ا‬ % 9 ‫و‬ 4 K َ َ ْ $ ّ ‫َر‬ َ َ َ ِ ِ ﴾٧ ﴿

“Ey Rabb’imiz! Senin sonsuz rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. Günahlarından tövbe edip Senin gönderdiğin Peygamberlerin yolunu izleyen şu müminleri bağışla; onları cehennem azabından koru ya Rab!” ~ْ َ dَ‫ ا‬Vَ dَ ّ ِ‫ ا‬,) ْ 3ِ Gِ 6َ ّ ‫ َو ُذ ِّر‬,ْ 3ِ `‫ا‬ ِ 4َ ّ ` َ ,ْ 3ُ 8ْ +ْ ِ ‫ َواَد‬4َ Kَ ّ ‫َر‬ ِ ‫ َواَزْ َو‬,ْ 3ِ ِ >Kَ ‫ ٰا‬:ْ ِ {َ 8َ Wَ :ْ َ ‫ َو‬,ْ 3ُ Gَ 'ْ Fَ ‫ َو‬J$ !َ ّ ‫ ْ' ٍن ا‬Fَ ‫ ت‬ ﴾٨﴿ ,Hُ -.$ (َ !‫ ْا‬Rُ 6R$ 9َ !‫ْا‬


8. “Ey yüce Rabb’imiz! Onları ve onlar gibi iyilik yapan ana babalarını, eşlerini ve çocuklarını, kendilerine söz vermiş olduğun ebedî mutluluk ve esenlik diyarı olan Adn cennetlerine yerleştir. Hiç kuşkusuz Sen, sonsuz kudret ve hikmet sahibisin.” ﴾٩﴿ ,tُ - $ 9َ !‫ َ ْا!?َ ْ ُز ْا‬/ُ Vَ !ِ ‫ )ُ" َو ٰذ‬Jَ ْ A ِ َ -ِّ َ ّ !‫ ا‬cِ Gَ :ْ َ ‫ ت َو‬ ِ ‫ ْ' َر‬Oَ​َ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ ‫ ت‬ )ِ َ -ِّ َ ّ !‫ ا‬,ُ 3ِ Dِ ‫َو‬ 9. “Hesap Günü onları üzüntülerden, sıkıntı ve kötülüklerden koru ya Rab! Gerçek şu ki, Sen o gün kimi kötülüklerden korursan, ona en büyük rahmetini bahşetmişsin demektir. İşte en büyük başarı, en büyük kurtuluş budur.” İKİ ÖLÜM ve İKİ HAYAT ُ َ ?ُْ dَ‫ ا‬,ْ . ُ Jِ Oْ َ :ْ ِ ُ Uَ Cْ َ‫ا& ا‬ ‫ ُ? ُ*و َن‬.ْ Jَ َ ‫ ن‬ ِ ّٰ ~ $ ْ L!َ ِ‫ ْ َن ا‬Fَ 'ْ Gُ ‫ اِ ْذ‬,ْ . ُ Oْ َ !َ ‫ َد ْو َن‬4َ 6ُ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ َ ‫ا‬ ِ 6 ﴾١٠﴿

10. Hakikati inkâr edenlere gelince, onlar o gün cehennemi karşılarında görünce pişmanlıkla feryat edecek ve öfkeyle birbirlerine lânetler yağdıracaklar. Bunun üzerine, onlara şöyle nida edilecek: “Ey zalimler! Bugün Allah’ın size gazabı, sizin birbirinize duyduğunuz öfkenizden çok daha şiddetlidir. Çünkü siz vaktiyle imana davet edildiğiniz hâlde, hakikati bile bile inkâr ediyordunuz.” ٰ ِ‫ ا‬Mْ 3َ َ 4َ Kِ dُ %ُ Kِ 4َ ْ َ kَ F َ َ‫ َوا‬T ْ Jَ 4َ }‫ا‬ ْ Jَ 4َ }ْ ‫ ا‬4َ Jَ ّ َ َ‫> ا‬4َ Kَ ّ ‫ ُ! ا َر‬Dَ ْ ﴾١١﴿ M* + L ! T 4 J A َ َ ْ ْ ْ ُ َ ُ ٍ $ َ :ْ ِ ‫وج‬ ِ ِ ٍ

11. Buna karşılık onlar, “Ey Rabb’imiz!” diyecekler, “Bizler başlangıçta ölü bir toprak idik; sen bize hayat verdin. Sonra bizi tekrar öldürüp toprağa gönderdin ve şimdi bize yeniden can verdin. Böylece bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Şimdi elçilerin haber verdiği her şeyin gerçekleştiğini gözlerimizle gördük. Atık suçumuzu itiraf ediyor ve sana yalvarıyoruz; bu korkunç azaptan kurtuluş imkânı, cehennemden çıkış yolu yok mudur ya Rab?” ُ !ِ ‫ٰذ‬ ‫ ا‬ ُ ّٰ َ Fِ ‫ ُ" > اِ َذا ُد‬dَ ّ َ Kِ ,ْ . ) 4ُ ِ oْ Gُ "$ Kِ ‫ َ* ْك‬sْ 6ُ ‫ َواِ ْن‬,H ْ Gُ *ْ َ?Cَ ‫ َ' ُه‬Aْ ‫ا& َو‬ 12. Onlara, “Hayır, cezanızı çekeceksiniz!” diye cevap verilecek, “Çünkü siz, eşi ortağı olmayan, gönderdiği mesajlarla hayatınızı düzenleyen bir tek Allah’a imana davet edilince O’nu inkâr


ediyordunuz. Ama birtakım putlar ve putlaştırılmış insanlar O’na ortak koşulunca, ancak o zaman Allah’a inanıyordunuz.” ْ ْ ْ ْ َ ٰ ﴾١٢﴿ 0 . !‫ا‬ 8 9 !‫ا‬ & , . ( ! َ ِ ِ ّ َ ِ $ ُ ُ ِ ِ ّ Oysa her konuda hüküm verme yetkisi, yücelik ve azamet sahibi olan Allah’a aittir. İşte bu gün de O’nun hükmü gereğince ebedî azaba mahkûm edileceksiniz.” O hâlde, ey insanlar! Bu kaçınılmaz son gelip çatmadan önce, ilâhî uyarıya kulak verin: َِ 6ُ ‫" َو‬$ Gِ 6َ ‫ ٰا‬,ْ . ُ !َ ‫<ّ ُل‬ ُ 6*$ 6ُ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ َ ا‬/ُ ) Dً ْ‫ ا! ّ َ َ > ِء ِرز‬:َ ِ ,ْ .

13. O Allah ki, varlığının, birliğinin, sonsuz kudret, adalet ve merhametinin apaçık alâmetleri ve delilleri olan âyetlerini, size kâinatın her zerresinde göstermektedir. Bu âyetleri gören her akıl sahibi, bu kâinatın bir yaratıcısı olduğunu idrak edebilir, Allah'ın varlığını ve birliğini anlayabilir. Örneğin O, sizin için gökten rızık sebebi olan yağmur indirmektedir. Yağdırdığı yağmurlar sayesinde Allah, yeryüzünde ihtiyacınız olan her çeşit besleyici gıdayı sağlayan bitkiler ve hayvanlar yetiştirmektedir. ﴾١٣﴿ Iُ 4$ 6ُ :ْ َ َ ّ ِ‫ ُ* ا‬Cَ ّ %َ Jَ 6َ َ ‫َو‬ Ne var ki, tertemiz bir kalple Allah’a yönelenlerden başkası bu apaçık delilleri düşünüp öğüt almaz. َ !‫ ِ* َه ْا‬Cَ ْ !َ ‫ َو‬:َ 6'!‫ا‬ َ X$ 8ِ ْ1 ُ &‫ا‬ ّ $ "ُ !َ T ﴾١٤﴿ ‫ ِ ُ*و َن‬. َ ّٰ ‫ ا‬Fُ ‫ َ ْد‬

14. Öyleyse ey müminler! Sizi hak yoldan çevirmek için karşınıza dikilen o kâfirler istemeseler de, siz her türlü şirkten arınmış tertemiz bir inançla Rabb’inize yönelin! Kulluk ve ibadetin özü olan dini yalnızca Allah’a halis kılarak O’na gönülden dua edin. İnkârcıların incitici sözleri, baskı ve eziyetleri sizi bir tek Allah’a kulluk etmekten, O’nun emir ve yasaklarına uymaktan alıkoymasın. Unutmayın ki: KAVUŞMA GÜNÜ َ ّ ُ - $ ‫َر‬ > َ 6َ :ْ َ L8ٰ Fَ ‫ه‬$ *ِ ْ َ‫ ا‬:ْ ِ ‫وح‬ َ ّ ‫ ْ َم‬6َ ‫ َر‬%ِ ْ4-ُ !ِ ‫ه‬$ ‫ َ ِد‬Fِ :ْ ِ ‫ ُء‬s ‫ق‬Sِlَ J!‫ا‬ ِ ` َ *ُّ !‫ ا‬Oِ 8ْ 6ُ ‫ش‬ َ ‫ا!' َر‬ H ِ *ْ 9َ !‫ ت ُذو ْا‬ ﴾١٥﴿


***15. Dürüst ve erdemli kullarının mertebelerini yücelten O’dur. Çünkü O, kudret ve egemenlik Tahtının yegâne Sahibidir. Kullarından dilediğine, emrindeki vahiy meleği Cebrail’i, yani Kutsal Ruh’u gönderir ki, insanlığı o büyük Kavuşma Gününe karşı uyarsın. ‫ ْ )ٌء‬yَ ,ْ 3ُ ْ4 ِ &‫ا‬ ِ ّٰ L8َ Fَ L?ٰ ْ16َ َ ‫ن‬Hَ ‫ ر ُزو‬ ِ Kَ ,ْ /ُ ‫ ْ َم‬6َ

16. O gün bütün insanlar hesap vermek üzere Rab’lerinin huzuruna çıkacaklar ve hiçbir şeyleri Allah’a gizli kalmayacaktır. Sesler kesilecek, başlar öne eğilecek ve şu ilâhî ferman duyulacak: ﴾١٦﴿ ‫ ر‬ ِ ّٰ ِ ‫ ْ )َم‬-َ !‫ ْا‬Vُ 8ْ ُ !‫ ْا‬:ِ َ !ِ ِ َ !‫& ْا‬ ِ 3َ ّ Oَ !‫ ِ' ْا‬A‫ا‬

“Ey zalimler! Size dünyada imtihan için verilen güç ve iktidardan dolayı şımarıp azgınlık ediyordunuz. Şimdi söyleyin bakalım, bugün hükümranlık kimindir?” Ve aynı ses cevap verecek: “Bütün varlıklar üzerinde mutlak ve ezici otorite sahibi olan bir tek Allah’ındır.” ُ َ ~ ‫ ْ )َم‬-َ !‫ ْا‬,َ 8ْ ) ْ َ َ Cَ َ Kِ ٍ ?ْ dَ Mُّ Cُ ‫ى‬Rٰ Yْ Gُ ‫ ْ َم‬-َ !ْ َ‫ا‬ 17. “Bugün herkes dünyada yaptıklarının karşılığını görecek ve hiç kimseye zerre kadar haksızlık edilmeyecektir. ﴾١٧﴿ ‫ ب‬ َ ّٰ ‫اِ ّ َن‬ ِ َ (ِ !‫ ُ ْا‬6*$ َ &‫ا‬ Gerçekten Allah, hesabı çabuk görendir.” ٰ ْ ‫ ْ َم‬6َ ,ْ /ُ ‫ ْر‬%ِ dْ َ‫َوا‬ َ) $ T ِ Cَ *ِ ` ُ 8ُ Oُ !‫ اِ ِذ ْا‬Eِ َ ‫ا ِز‬ ِ 4َ (َ !‫ ب َ!'َى ْا‬

18. O hâlde, Ey Müslüman! Onları, yaklaşmakta olan o dehşetli Güne karşı uyar. O an gelip çatınca, korkudan yürekler ağızlara dayanacak ve inkârcılar sıkıntı ve zillet içinde, acıyla yutkunup duracaklar. َ ّ 8!ِ َ َ 6ُ -?$ yَ َ ‫ َو‬,- $ A َ ﴾١٨﴿ ‫ )ُع‬w : T ! ْ $ َ ِ ِ ٍ ٍ

O Gün zalimler için ne sıcak bir dost vardır, ne de sözü dinlenir bir şefaatçi. َ ْ Eَ 4َ ِ + > َ ,ُ 8َ 9ْ 6َ ُّ ?ِ ْ1Gُ َ ‫ َو‬T ﴾١٩﴿ ‫ ُ'و ُر‬X!‫ا‬ ِ ُ Fْ ‫ا‬

19. O Allah ki, gözlerin sinsi ve haince bakışlarını ve kalplerde gizlenen niyet ve düşünceleri çok iyi bilmektedir.


‫ ْ )ٍء‬s َ Kِ ‫ َن‬m ُ Oْ 6َ َ "$ dِ ‫ ُدو‬:ْ ِ ‫ َن‬Fُ 'ْ 6َ :َ 6%$ !َ ّ ‫ َوا‬c)ّ ِ (َ ! ْ Kِ m$ Oْ 6َ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫َو‬ 20. Allah sınırsız ilim ve hikmetiyle, adalet ve hakikate uygun olarak hükmeder. Oysa O’nun dışında kulluk edip yalvardıkları o sözde ilâhlar ve emirlerine kayıtsız şartsız itaat edilen dinî ve siyasî önderler, hiçbir konuda hakka uygun hüküm veremezler. ﴾٢٠﴿ tُ 0X$ َ !‫ ُ ْا‬- $ َ ّ !‫ َ ا‬/ُ &‫ا‬ َ ّٰ ‫اِ ّ َن‬ Çünkü yalnızca Allah’tır, her şeyi işiten, her şeyi gören. TARİHTEN İBRET ALIN َ ْ ِ ‫ُوا‬0 $ 6َ ,ْ !َ ‫اَ َو‬ ُ ْ4-َ َ ‫ا ْر ِض‬ ,ْ 3ُ ْ4 ِ 'َ ّ yَ َ‫ ا‬,ْ /ُ ‫ ا‬dُ Cَ ,) ْ 3ِ 8ِ ْ Dَ :ْ ِ ‫ ا‬dُ Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬Eُ َ Dِ Fَ ‫ َن‬Cَ r َ -ْ Cَ ‫ ُ*وا‬ َ ْ ِ ‫ ّ َ ًة َو ٰا}َ ًرا‬Dُ ﴾٢١﴿ ‫اق‬ ِ ّٰ :َ ِ ,ْ 3ُ !َ ‫ َن‬Cَ َ ‫ َو‬,ْ 3ِ Kِ dُ %ُ Kِ &‫ا‬ َ َ َ ‫ا ْر ِض‬ ُ ّٰ ,ُ /ُ %َ + ٍ ‫ َو‬:ْ ِ &‫ا‬

21. Peki bu inkârcılar hiç yeryüzünü dolaşıp da kendilerinden önce gelip geçmiş zalimlerin nasıl bir sonla karşılaştığını görmediler mi? Üstelik geçmişte yaşamış bu toplumlar, gerek askerî, sosyal ve ekonomik güç bakımından gerekse yeryüzünde meydana getirdikleri eserler açısından kendilerinden daha üstünlerdi. Buna rağmen Allah, işledikleri günahlardan dolayı onları korkunç bir azapla yakalayıverdi ve hiç kimse onları Allah’a karşı koruyamadı. َ َ ‫ ت‬ ‫ ب‬ َ َ َ ‫?َ ُ*وا‬. ِ 4َ -ِّ َ ! ْ Kِ ,ْ 3ُ 8ُ ُ ‫ ُر‬,ْ 3ُ) ّٰ ,ُ /ُ %َ + ِ Oَ 9ِ !‫ ُ' ْا‬6'$ yَ ‫ ِ ٌّي‬Dَ "ُ dَ ّ ِ‫ا& ا‬ ِ G$ ْ Gَ ~ْ dَ Cَ ,ْ 3ُ dَ ّ َ Kِ Vَ !ِ ‫ٰذ‬ ﴾٢٢﴿

22. Evet, böyle oldu. Çünkü Peygamberleri kendilerine hakikati gün gibi ortaya koyan apaçık delillerle geldikleri hâlde, bunlar bile bile kötülüğü tercih etmiş, inatla ayetlerimizi inkâr etmişlerdi. Allah da onları böyle bir azapla yakalayıp cezalandırdı. Gerçekten Allah çok güçlüdür, cezası da çok çetindir. İşte bir Peygamber ve onu inkâr ederek helâke uğrayan bir toplum örneği: MUSA ve FİRAVUN َ 8ْ ُ ‫ َو‬4َ Gِ 6َ ٰ Kِ L ﴾٢٣﴿ T ٰ ُ 4َ 8ْ َ ‫ ْ' اَ ْر‬Oَ !َ ‫َو‬ ٍ w ٍ $ ُ ‫ ن‬ S 23. Doğrusu Biz Musa’yı, hakikati ortaya koyan delillerimizle ve tarafımızdan apaçık bir yetkiyle Mısır diktatörü Firavun’a, onun


ordu komutanı Haman’a ve ekonomik destekçisi olan Karun’a göndermiştik. ﴾٢٤﴿ ‫اب‬ ِ َ ‫ ُ! ا‬Oَ​َ ‫ ُرو َن‬Dَ ‫ َ َن َو‬/َ ‫ ْ َن َو‬Fَ *ْ ِ L!ٰ ِ‫ا‬ ٌ %َ ّ Cَ *ٌ A 24. Fakat onlar Musa’nın bir Peygamber olduğunu pekâlâ bildikleri hâlde, “Bu adam, yalan söyleyen bir büyücüdür!” demişlerdi. ْ ‫ ُ! ا‬Dَ dَ 'ِ ْ4Fِ :ْ ِ cّ ِ (َ ! ْ Kِ ,ْ /ُ ‫` َء‬ > َ َ ّ 8َ َ ,) ْ /ُ ‫ َ > َء‬dِ ‫ ا‬-ُ (ْ Jَ ‫ا‬ ْ ‫ ُ" َو‬9َ َ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫> َء ا‬4َ Kْ َ‫> ا ا‬8ُ Jُ D‫ا‬ 25. Musa Firavun’un ilâhî hükümlere boyun eğmesi ve İsrailoğulları’nı özgür bırakması gerektiğine dair Bizden aldığı gerçeği onlara iletince, Firavunun danışmanları, “Ey Firavun!” dediler, “En iyisi, Musa’ya inananların yeni doğan erkek çocuklarını öldürün, kız çocuklarını da hizmetimizde kullanmak üzere sağ bırakın.” َ !‫ ُ' ْا‬-ْ Cَ َ ‫َو‬ ﴾٢٥﴿ ‫ ٍل‬lَ َ $ َ ّ ِ‫ ا‬:َ 6*$ ِ . İşte zalimler böyle plânlar kuruyorlardı. Aynı plânı Musa doğduğunda da uygulamaya çalışmışlardı. Oysa ilâhî kanunlara göre, inkârcıların bütün tuzakları, bütün komploları yıkılıp gitmeye mahkûmdu. َ ْ ِ *َ 3ِ ْ 6ُ ‫ اَ ْو اَ ْن‬,ْ . ُ 4َ 6‫د‬$ ‫ َ ِّ' َل‬6ُ ‫ ف اَ ْن‬ ‫ا ْر ِض‬ ُ + َ َ‫> ا‬dّ $ ِ‫" ا‬Hُ Kَ ّ ‫ ْ' ُع َر‬-َ !ْ ‫ َو‬L ٰ ُ Mْ Jُ Dْ َ‫ > ا‬d‫و‬ $ ‫ ْ ُن َذ ُر‬Fَ *ْ ِ ‫ َ ل‬Dَ ‫َو‬ ﴾٢٦﴿ ‫ْا!?َ َ َد‬

26. Böylece Firavun, danışma meclisini toplayarak Musa’nın durumunu görüştü. İçlerinden bazıları, halkın tepkisini çekmemek için ona yumuşak davranmak gerektiğini söylediler. Bunun üzerine Firavun, Musa’dan korktuğunu belli etmemek için, “Bırakın Musa’yı öldüreyim! O da varsın Rabb’ine yalvarsın. Bakalım o çok güvendiği Rabb’i onu elimizden kurtarabilecek mi? Doğrusu ben bu adamın, kültürel ve siyasî bir devrim yaparak inanç sisteminizi değiştirmesinden ve bu ülkede yönetimi ele geçirip bozgunculuk çıkarmasından korkuyorum!” dedi. > ٰ ُ ‫ َ ل‬Dَ ‫َو‬ َ Jَ ُ Mِّ Cُ :ْ ِ ,ْ . ُ Kِّ ‫ َو َر‬Kّ $ *َ Kِ ‫ ُت‬%ْ Fُ dّ $ ِ‫ ا‬L ﴾٢٧﴿ ‫ ب‬ t ِ َ (ِ !‫ ْ ِم ْا‬-َ Kِ :ُ ِ oْ 6ُ َ ٍUِّ . 27. Buna karşılık Musa, “Dinleyin, ey insanlar!” dedi, “Ben, Hesap Gününe inanmayan bütün kibirli ve küstah zorbalardan, benim


Rabb’im ve sizin Rabb’iniz olan Allah’a sığınmışım! O hâlde hangi tehdit beni sindirebilir, hangi güç beni O’nun yolundan çevirebilir!” MÜMİN ADAM > "ُ dَ 6$ َ ‫ ا‬,ُ Jُ .ْ 6َ ‫ ْ َن‬Fَ *ْ ِ ‫ ٰا ِل‬:ْ ِ :_ٌ ِ oْ ُ Mٌ ` ُ ‫ َ ل َر‬Dَ ‫َو‬ 28. Firavun hanedanından olup Musa’ya iman ettiğini o güne kadar gizleyen mümin bir adam, Firavun’un da bulunduğu bir mecliste ayağa kalkıp şunları söyledi: َ Oُ 6َ ‫ اَ ْن‬lً ` ُ Kِّ ‫ َر‬:ْ ِ ‫ ت‬ > َ 'ْ Dَ ‫ا& َو‬ "Hُ Kُ %ِ Cَ "ِ -ْ 8َ 9َ​َ Kً ‫ ِذ‬Cَ Vُ 6َ ‫ َواِ ْن‬,) ْ . ِ 4َ -ِّ َ ! ْ Kِ ,ْ Cُ ‫` َء‬ ُ ّٰ َ Kِّ ‫ ل َر‬ ُ ‫ َن َر‬8ُ Jُ Oْ Gَ َ‫ا‬ ُ ْ Xِ 6ُ Dً ‫ ِد‬Wَ Vُ 6َ ‫َواِ ْن‬ ﴾٢٨﴿ ‫اب‬ َ ّٰ ‫ اِ ّ َن‬,) ْ Cُ 'ُ 9ِ 6َ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ ا‬ ٌ %َ ّ Cَ ‫ َ ُ ْ ِ* ٌف‬/ُ :ْ َ ‫'ي‬$ 3ْ 6َ َ &‫ا‬ ُ 9ْ Kَ ,ْ . “Siz bir adamı ‘Rabb’im Allah’tır.’ dediği için öldürecek misiniz? Oysa o, sözlerinin doğruluğunu ispatlamak üzere size Rabb’inizden apaçık deliller getirdi. Düşünün, şayet o bir yalancıysa, yalanının cezasını kendisi çekecektir. Ama eğer doğru söylüyorsa, onu inkâr ettiğiniz takdirde, en azından onun sizi tehdit ettiği şeylerin bir kısmı dünyadayken başınıza gelecektir. Çünkü Allah, haddi aşarak kendisi hakkında yalan söyleyen hiç kimseyi başarıya ulaştırmaz, doğru yola iletmez.” َ ْ ِ :َ 6*$ /ِ َ ‫ ْ َم‬-َ !‫ ْا‬Vُ 8ْ ُ !‫ ْا‬,ُ . ُ !َ ‫ ْ ِم‬Dَ 6َ > َ ‫ا& اِ ْن‬ ) dَ ‫` َء‬ ِ ّٰ ‫ ْ ِس‬Kَ :ْ ِ dَ *ُ Xُ ْ46َ :ْ َ​َ ‫ض‬ ِ ‫ا ْر‬ 29. “Ey halkım! Bugün yeryüzünde iktidar ve egemenlik sizin elinizdedir. Fakat Allah’ın bahşettiği bunca nimetlere karşı nankörlük ederseniz, yarın Allah’ın azabı gelip başımıza çökünce bizi ondan kim kurtarabilir?” َ $ َ َ ّ ِ‫ ا‬,ْ . ُ 6'$ ْ/َ‫ اِ ّ َ َ > اَ ٰرى َو َ > ا‬,ْ . ُ 6‫ر‬$ ُ‫ ْ ُن َ > ا‬Fَ *ْ ِ ‫ َ ل‬Dَ ﴾٢٩﴿ ‫ ِد‬yَ *َ ّ !‫ ا‬M-

Bu sözlere karşılık Firavun, “Ben size yalnızca doğru olduğuna inandığım görüş ve düşüncelerimi belirtiyorum. Benim tek amacım, sizi doğru yola iletmektir.” dedi. َ > ْ ٰ > ّ ‫ َ ل ا‬Dَ ‫َو‬ َ َ َ َ ُ َ ْ ﴾٣٠﴿ ‫اب‬ R A ‫ا‬ ‫م‬ 6 M P , . 8 F ‫ ف‬ + ‫ا‬ d ‫ا‬ ‫م‬ D 6 : ‫ا‬ ‫ي‬ % ! ّ ُ َ ْ ْ ْ ْ ْ ِ $ $ َ َ َ َ َ َ ِ Sِ ِ ِ

30. Bunun üzerine, inanan adam, “Ey halkım!” dedi, “Doğrusu ben, geçmişte Allah’a başkaldıran zalim toplumların uğradığı türden bir felâkete uğramanızdan korkuyorum.” ْ ‫ َد‬Mَ Pْ ِ ُ 'ُ 6*$ 6ُ &‫ا‬ َ ﴾٣١﴿ ‫ َ ِد‬9ِ 8ْ !ِ ً 8ْ d ‫م‬ D ‫ب‬ ‫ا‬ ْ ُ ّٰ َ ‫ َو‬,) ْ /ِ 'ِ 9ْ Kَ :ْ ِ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ٍد َو} َُ َد َوا‬Fَ ‫ ح َو‬ ُ ِ ٍ ِ


31. “Tıpkı Nuh kavminin, Ad ve Semud kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin başına gelen korkunç azap gibi bir azapla helâk edilmenizden korkuyorum. Hiç kuşkusuz Allah, kulları için asla zulüm istemez. Bunun için, hak yolda yürüyen kullarının zulme uğramasına daha fazla izin vermeyecek ve zulmedenleri mutlaka cezalandıracaktır.” َ ّ ‫ ْ َم‬6َ ,ْ . ُ -ْ 8َ Fَ ‫ ف‬ ﴾٣٢﴿ ‫د‬S ُ + َ َ‫> ا‬dّ $ ِ‫ ْ ِم ا‬Dَ 6َ ‫َو‬ ِ 4َ J!‫ا‬ 32. “Ey halkım! Dünyada uğrayacağınız felâketler bir yana, doğrusu ben sizin için, pişmanlıktan hıçkıra hıçkıra ağlayıp Feryat edeceğiniz o Hesap Gününden endişe ediyorum.” ُ ّ َ Gُ ‫ ْ َم‬6َ َ ٰ ُ َ ْ ﴾٣٣﴿ ‫ ٍد‬/َ :ْ ِ "ُ !َ َ​َ &‫ا‬ F : &‫ا‬ : , . ! : 6 * K ' ‫ن‬ ! ِ ّ ْ ْ ُ ّٰ Mِ 8ِ ْm6ُ :ْ َ ‫ َو‬,ٍ H W َ َ َ َ ِ ِ ُ ِ H $ِ

33. O gün arkanızı dönüp kaçmaya çalışacaksınız, ama ne çare, hiç kimse ve hiçbir güç sizi Allah’ın gazabından kurtaramayacaktır. Öyleyse kardeşlerim, gelin zulüm ve haksızlıklara bir son verin ki, Allah da sizi doğruya, başarıya ulaştırsın. Unutmayın ki, Allah kimi sapıklık içinde bırakırsa, hiç kimse ve hiçbir güç onu doğru yola iletemez.” > َ َ ّ ِ Vٍ ّ yَ $ ,ْ Jُ !ْ ‫ ت َ​َ ِز‬ > َ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬ ,ْ Jُ 8ْ Dُ Vَ 8َ /َ ‫ اِ َذا‬L>Jّٰ A ِ 4َ -ِّ َ ! ْ Kِ Mُ ْ Dَ :ْ ِ r ُ َ ") $ Kِ ,ْ Cُ ‫` َء‬ ُ 6ُ ,ْ Cُ ‫` َء‬

َ 9َ ْ 6َ :ْ !َ ﴾٣٤﴿ ‫ ب‬ ُ ّٰ Mُّ mِ 6ُ Vَ !ِ %ٰ Cَ ُ ّٰ Hٌ Gَ *ْ ُ ‫ َ ُ ْ ِ* ٌف‬/ُ :ْ َ &‫ا‬ ) ً ُ ‫ه َر‬$ 'ِ 9ْ Kَ :ْ ِ &‫ا‬ 34. “Hatırlayın, daha önce Yusuf da size apaçık delillerle gelmişti. Fakat siz Mısır halkı olarak, onun getirdiği inanç sistemine de her zaman şüpheyle bakmıştınız. Nitekim o öldükten sonra, “Allah ondan sonra hiçbir Elçi göndermeyecektir.” demiştiniz. Çünkü size adaleti, doğruluğu emreden bir dine inanmak istemiyordunuz. İşte Allah, zulüm ve haksızlık yaparak sınırı aşan, hak dine şüpheyle bakan günahkârları böyle saptırır.” َ ّ ‫ْ َ' ا‬4Fِ ‫ا& َو‬ َ ّ َ‫ا‬ ْ ٰ ٰ َ َ َ ٰ ٰ ُ ْ > َ ْ َ َ@ ْ4 Vَ !ِ %ٰ Cَ ‫ ا‬ 4 ‫ا‬ : 6 % ! ' F J O U C , 3 ‫ا‬ ‫ ن‬ w 8 0 K &‫ا‬ ‫ ت‬ 6 ‫ا‬ ‫ن‬ ! ‫د‬ Y 6 : 6 % ! ِ ٰG ِ َ ّ ّ ْ ُ ِ $ ٍ $ $ ُ ً َ َ َ َ َ َ ِ ِ ُ ُ ُ ِ ) ) ِ َ Jَ ُ I ﴾٣٥﴿ ‫` ّ َ ٍر‬ ُ ّٰ ُ َ wْ 6َ َ ٍUِّ . ِ 8ْ Dَ Mِّ Cُ L8ٰ Fَ &‫ا‬

35. “Onlar ki, ikna edici herhangi bir delile dayanmaksızın Allah’ın ayetleri hakkında körü körüne tartışmaya girişirler. İşte bunlar hem Allah’ın gazabına uğrayacak, hem de


müminlerin öfkesiyle karşı karşıya kalacaklardır. Allah, küstahça kibirlenen zalimlerin kalbini işte böyle mühürler.” َ ْ ُ 8ُ Kْ َ‫> ا‬8ّ $ 9َ !َ A ﴾٣٦﴿ ‫ ب‬ َS َ ْ ‫ا‬ ً *ْ Wَ !$ :ِ Kْ ‫ َ ُن ا‬/َ 6َ ‫ ْ ُن‬Fَ *ْ ِ ‫ َ ل‬Dَ ‫َو‬

36. Mümin şahıs konuşmasına devam ederken, Firavun onun sözlerini keserek “Ey Hâmân!” dedi, “Mademki Musa tüm varlıkların Efendisi olan bir tanrıdan söz ediyor, o hâlde bana öyle yüksek bir kule yap ki, tepesine çıkıp göklere açılan yollara ulaşayım!” > َ ّ َ َ ‫ات‬ َ َ dّ $ ِ‫ َوا‬L ُ ) Kً ‫ ِذ‬Cَ "ُ 4ُّ ٰ ُ "ِ !ٰ ِ‫ ا‬L!ٰ ِ‫ َ ا‬8ِ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ب ا‬ َ َ ْ َ‫ا‬

37. “Ulaşayım da, Musa’nın tanrısını kendi gözlerimle göreyim! Böylece, yukarılarda böyle bir kimse bulunmadığını hepinize göstereyim. Çünkü ben, bu adamın şan şöhret peşinde koşan yalancılardan biri olduğunu zannediyorum.” > ُ ‫ ْ َن‬Fَ *ْ ?ِ !ِ :َ 6ِّ ‫ ُز‬Vَ !ِ %ٰ Cَ ‫َو‬ ﴾٣٧﴿ ‫ ب‬ ٍt َ Gَ $ َ ّ ِ‫ ْ َن ا‬Fَ *ْ ِ 'ُ -ْ Cَ َ ‫ َو‬M) ِ $ َ ّ !‫ ا‬:ِ Fَ 'َ ّ Wُ ‫" َو‬$ 8ِ َ Fَ ‫ ُء‬ İşte böylece, yaptığı çirkin davranışlar zamanla Firavunun gözünde güzel görünmeye başladı ve ilâhî yasalar gereğince, bunun doğal sonucu olarak doğru yoldan iyice uzaklaştırıldı. Yaptığı kötülüklere gelince, Firavunun tuzağı, kendisini ve halkını felâkete sürüklemekten başka hiçbir işe yaramadı. َ $ َ ,ْ Cُ 'ِ ْ/َ‫ ن ا‬ ﴾٣٨﴿ ‫د‬Hِ yَ *َ ّ !‫ ا‬Mِ 9ُ ِ Gَ ّ ‫ ْ ِم ا‬Dَ 6َ :َ َ ‫>ي ٰا‬%$ !َ ّ ‫ َ ل ا‬Dَ ‫َو‬ 38. İnanan adam sözlerine devam ederek, “Ey halkım!” dedi, “Gelin sözlerimi dinleyin ki, sizi doğru yola ileteyim!” ٰ ْ ‫ ٌع َواِ ّ َن‬Jَ َ -َ dْ '!‫ا‬ ُّ ‫ ُة‬-ٰ (َ !‫ ِه ْا‬%ِ ٰ/ َ dَ ّ ِ‫ ْ م ا‬Dَ 6َ ﴾٣٩﴿ ‫ار‬ ِ ‫ا‬ ِ *َ Oَ !‫ َ َدا ُر ْا‬/ِ ‫ َ* َة‬+ ِ 39. “Ey halkım! Şu dünya hayatı ancak gelip geçici bir faydalanmadan ibarettir. Âhiret ise, sonsuza dek sürecek asıl yurttur.” Vَ ]ِ > !ٰ ^‫ َ ُو‬:ٌ ِ oْ ُ َ /ُ ‫ َو‬LPْٰ dُ‫ ٍ* اَ ْو ا‬Cَ ‫ َذ‬:ْ ِ (ً !ِ Wَ Mَ ِ Fَ :ْ َ ‫ َو‬H 3َ 8َ Pْ ِ َ ّ ِ‫>ى ا‬Rٰ Yْ 6ُ lَ​َ Eً ]َ -ِّ َ Mَ ِ Fَ :ْ َ ِْ َ@Kِ 3َ - $ ‫ َن‬Dُ ‫ ْ* َز‬6ُ Eَ 4َ ّ Yَ !‫ َن ْا‬8ُ + ﴾٤٠﴿ ‫ ب‬ ُ 'ْ 6َ ِ 0 ٍ َ A 40. “O âhiret yurdu ki, kim bir kötülük yapmışsa, ancak yaptığı kadarıyla cezalandırılacaktır. İster erkek ister kadın olsun, her kim de Allah’a ve âhiret gününe inanarak güzel ve yararlı işler


yaparsa, onlar da cennete girecek ve orada kendilerine hadsiz hesapsız nimetler verilecektir.” َ ّ L!َ ِ‫> ا‬4$ dَ Fُ 'ْ Gَ ‫ ِة َو‬Yٰ 4!‫ا‬ َ ّ L!َ ِ‫ ا‬,ْ Cُ Fُ ‫!> اَ ْد‬$ َ ‫ ْ ِم‬Dَ 6َ ‫َو‬ ﴾٤١﴿ ‫ ر‬ ِ) 4!‫ا‬

41. “Ey halkım! Bu nasıl iştir ki, ben sizi kurtuluşa çağırırken, siz beni ateşe çağırıyorsunuz!” ْ ْ ْ َ َ َ َ َ َ ِ 4$ dَ Fُ 'ْ Gَ ٰ ُ ُ ^ ْ ْ ﴾٤٢﴿ ‫ ْا!@َ ّ َ? ِر‬R6 R 9 !‫ا‬ L ! ‫ا‬ , C F ‫د‬ ‫ا‬ d ‫ا‬ ‫و‬ , 8 F " K ! ! " K ‫ك‬ * y ‫ا‬ ‫و‬ & K * ? C ِ ّ ُ َ ْ ْ ِ $ $ $ َ َ َ َ َ َ ِ ُ ٌ ِ ِ ِ $ ِ ِ

42. “Siz beni, Allah’ın ayetlerini inkâr etmeye ve —emirlerine kayıtsız şartsız boyun eğmek gerektiğine dair— kendileri hakkında hiçbir geçerli belge ve bilgiye sahip olmadığım varlıkları O’na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, mutlak otorite sahibi ve çok bağışlayıcı olan Allah’a kul olmaya çağırıyorum.” ٰ ْ ِ َ ‫ َو‬-َ dْ '!‫ا‬ ُّ ِ ‫ َ ٌة‬Fْ ‫ َ! ُ" َد‬ ‫ا& َواَ ّ َن‬ ِ ّٰ L!َ ِ‫> ا‬dَ ‫ َ* ِة َواَ ّ َن َ َ* ّ َد‬+ َ -ْ !َ "ِ -ْ !َ ِ‫> ا‬4$ dَ Fُ 'ْ Gَ َ dَ ّ َ‫` َ* َم ا‬ َ َ ِ ‫ا‬

َ ّ ‫ ب‬ َ $ *ِ ْ ُ !‫ْا‬ ﴾٤٣﴿ ‫ ر‬ ُ (َ Wْ َ‫ ا‬,ْ /ُ T ِ 4!‫ا‬ 43. “Şu da apaçık bir gerçektir ki, sizin beni davet ettiğiniz bu çarpık inanç sistemi, dünyada da âhirette de davet edilmeye lâyık değildir. Unutmayın, hepimizin dönüşü Allah’adır. Hiç kuşkusuz ilâhî hükümleri reddederek sınırı aşmış olanlar, kesinlikle cehennem halkıdırlar.” ُ !َ ‫ ل‬ ُ Dُ َ‫ ُ*و َن َ > ا‬Cُ %ْ Jَ َ َ ﴾٤٤﴿ ‫ َ ِد‬9ِ ! ْ Kِ ٌ 0X$ Kَ &‫ا‬ ِ) ّٰ L!َ ِ‫*>ي ا‬$ ْ َ‫ض ا‬ َ ّٰ ‫ا& اِ ّ َن‬ ُ ِ ّ َ ُ‫ َوا‬,) ْ .

44. “Ey halkım! Allah’ın huzuruna vardığımızda, size söylediklerimi hatırlayıp gerçeği anlayacaksınız. Fakat iş işten geçmiş olacak. Ben size bunları söylerken, zalimlerin şimşeklerini üzerime çektiğimin farkındayım. Fakat ne olursa olsun, gerçekleri haykırmaktan asla geri durmayacağım. Çünkü ben, her işimi Allah’a havale ediyor ve yalnızca O’na güveniyorum. Doğrusu Allah, kullarının her hâlini görmektedir.” > ُ ‫ ْ َن‬Fَ *ْ ِ ‫ ٰ ِل‬Kِ ‫ َق‬A َ َ َ ‫ ت‬ ﴾٤٥﴿ ‫اب‬ ِ َ -ِّ َ &‫ا‬ ُ ّٰ "ُ -Dٰ َ َ َ ‫ ُ*وا َو‬. H ِ %َ 9َ !‫ ُء ْا‬ 45. İman eden adam bu sözleri söyledikten sonra, müminlerin safına katılıp mücadelesine devam etti. Allah onu kavminin çirkin tuzaklarından korudu. Firavun ve adamlarına gelince, onlar da


Kızıldeniz’de boğulduktan sonra, kabir hayatı denilen âlemde korkunç bir azaba mahkûm edildiler. > 8ُ +ْ‫ اَد‬Eُ F َ ّ !‫ م ا‬Oُ Gَ ‫ ْ م‬6‫ و‬- sF‫ ُ' وا و‬zُ 3-ْ 8َ F ‫ َن‬ ْ ٰ َ َ َ َ َ ّ َ‫ا‬ َ ّ ﴾٤٦﴿ ‫اب‬ % 9 !‫ا‬ ' y ‫ا‬ ‫ن‬ F * ‫ل‬ ‫ا‬ ‫ ا‬ َ ْ ْ َ َ َ َ​َ H ِ َ َ َ َ ُ *َ 9ْ 6ُ ‫ ُر‬4! ِ ِ َ ُ ِ

46. O mahkûm oldukları azap bir ateştir ki, onlar sabah akşam bu ateşe sunulacaklar. Yeniden dirilecekleri güne kadar, cehennemde gidecekleri yeri görerek azap çekecekler. Son saat gelip çattığı gün ise, “Firavun ve adamlarını, cehennemdeki en şiddetli azaba sürükleyin!” denilecek. َ ّ ِ ‫ ` َن‬ > َ Jَ 6َ ‫َواِ ْذ‬ ُّ ( ‫ ر‬ ِ 4!‫ا‬ ***47. O zaman zalimler, cehennem ateşinde birbirleriyle tartışmaya başlayacaklar. ُ Oُ -َ َ ُّ ‫ ل‬ ‫ُ>وا‬Uَ .ْ Jَ ‫ا‬ ْ :َ 6%$ 8َ ّ !ِ ‫^ا‬oُ >?ٰ 9َ m!‫ا‬ Yeryüzünde ezilen, sömürülen ve güçsüz bırakılanlar, dünyada iken peşlerinden gittikleri ve bir vakitler büyüklük taslamış olan lider ve yönetici konumundaki kimselere sitem ederek diyecekler ki: َ ّ :َ ِ ً -X$ dَ 4َ ّ Fَ ‫ َن‬4ُ @ْ ُ ,ْ Jُ dْ َ‫ ا‬Mْ 3َ َ 9ً َ Gَ ,ْ . ُ !َ 4َ ّ Cُ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾٤٧﴿ ‫ ر‬ ِ 4!‫ا‬ “Biz hayatımız boyunca sizleri kendimize önder edinmiş, emir ve ilkelerinize bağlı kalarak size tabi olmuştuk. Şimdi bizi Allah’ın azabından kurtarabilir misiniz? Cehennemde bizi bekleyen ateşin bir kısmını olsun bizden savabilir misiniz?” َ A َ ْ Kَ ,َ . ﴾٤٨﴿ ‫ َ ِد‬9ِ !‫ ْا‬T َ ّٰ ‫> اِ ّ َن‬3َ - $ Mٌّ Cُ dَ ّ ِ‫ُ>وا ا‬Uَ .ْ Jَ ‫ا‬ ْ :َ 6%$ !َ ّ ‫ َ ل ا‬Dَ َ 'ْ Dَ &‫ا‬ 48. Buna karşılık büyüklük taslayanlar, “Biz kendimizi kurtardık mı ki size yardım edelim? Yönetenler ve yönetilenler; tapanlar ve tapılanlar, hepimiz ateşin içindeyiz. Görünen o ki, artık hiç kimse bizi bu azaptan kurtaramayacak. Çünkü Allah, kulları arasında kesin ve nihaî hükmünü vermiştir.” diye cevap verecekler. َ ّ ‫ َ ل ا‬Dَ ‫َو‬ َ ُ Kَ ّ ‫ ا َر‬Fُ ‫ ا ْد‬,َ 4َ ّ 3َ ` ﴾٤٩﴿ ‫اب‬ 4!‫ا‬ : 6 % ! ّ $ َ Eِ dَ Rَ 1َ !ِ ‫ ر‬ َ ِ ِ %َ 9َ !‫ ْا‬:َ ِ ً ْ 6َ 4َ ّ Fَ rْ ?ِّ 1َ 6ُ ,ْ . ِ 49. Derken ateşin içindekiler, cehennem bekçilerine seslenerek, “Ne olur Rabb’inize yalvarın da, hiç değilse bir gün için azabımızı hafifletsin!” diyecekler. ُ 8ُ ُ ‫ ُر‬,ْ . ُ -G$ ْ Gَ Vُ Gَ ,ْ !َ ‫ ُ!> ا اَ َو‬Dَ L) 8ٰ Kَ ‫ ُ! ا‬Dَ ‫ ت‬ ِ) 4َ -ِّ َ ! ْ Kِ ,ْ .


50. Cehennem bekçileri, “Size Peygamberleriniz ve İslâm davetçileri hakikati açıkça ortaya koyan belgeler getirmemişler miydi?” diye soracaklar. Onlar ise, “Elbette getirmişlerdi, fakat biz onları inkâr etmiştik.” diyecekler. َ !‫ا ْا‬oُ > Fٰ ‫ ا َو َ ُد‬ ﴾٥٠﴿ ‫ل‬t ٍ lَ َ $ َ ّ ِ‫ ا‬:َ 6*$ ِ . H Fُ ‫ ُ! ا َ ْد‬Dَ

Bunun üzerine cehennem bekçileri, “Madem öyle, o zaman Allah’a kendiniz yalvarın! Fakat şunu da bilin ki, kâfirlerin duası her zaman boşa gitmeye mahkûmdur.” Gelelim, bu kıssadan alınacak hisseye: َ ْ ‫ ُم‬Oُ 6َ ‫ ْ َم‬6َ ‫ َو‬-َ dْ '!‫ا‬ ُّ ‫ ِة‬-ٰ (َ !‫ ا ِ ْا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ َوا‬4َ 8َ ُ ‫ ُ* ُر‬Xُ ْ44َ !َ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾٥١﴿ ‫د‬S ُ 3َ yْ ‫ا‬ 51. Biz Elçilerimize ve onları izleyen müminlere, hem bu dünya hayatında hem de bütün şahitlerin hazır bulunacağı Hesap Gününde mutlaka yardım edeceğiz. َ ّ !‫ ا‬,ُ 3ُ !َ ‫ َو‬,ْ 3ُ Gُ ‫ َر‬%ِ 9ْ َ T َ ّ !‫ْ ?َ ُ ا‬46َ َ ‫ ْ َم‬6َ َ > َ َ ّ ُ ﴾٥٢﴿ ‫ار‬ '!‫ا‬ ‫ء‬ , 3 ! ‫و‬ E 4 9 8 ! َ ْ ْ $ َ ِ ُ ُ ُ ِ 52. O gün zalimlere, uydurdukları bahaneleri fayda vermeyecek. Artık onların hakkı ebediyen Allah’ın rahmetinden mahrum kalarak lânete uğramak ve yurtların en kötüsü olan cehenneme girmektir. Evet; elçilerimize ve onları izleyen müminlere mutlaka yardım edeceğiz. Nitekim: َ $‫> اِ ْ َ*>اء‬4$ Kَ 4َ }ْ ‫ ٰ'ى َواَ ْو َر‬3ُ !‫ ْا‬L ﴾٥٣﴿ ‫ ب‬ َ Jَ . َ ُ 4َ -ْ Gَ ‫ ْ' ٰا‬Oَ !َ ‫َو‬ ِ !‫ ْا‬M6 S

53. Gerçekten Biz Musa’ya, insanlığın dünya ve âhiret kurtuluşu için rehber ve yol gösterici olan mesajlarımızı bahşetmiş ve İsrailoğulları’nı, sonradan Tevrat adıyla anılacak olan o Kitaba mirasçı kılmıştık. Musa’ya elçilik görevi verdikten sonra onu kendi hâline bırakmadık; ilâhî vahiy ve yardımımızla destekledik ve zalimlere karşı koruduk. َ ْ !ِ ^‫ و‬ ُ ِ ‫ ٰ*ى‬Cْ ‫ ً'ى َو ِذ‬/ُ ﴾٥٤﴿ ‫ ب‬ ِ َ !ْ ‫ا‬ 54. Musa’ya o kitabı, akıl ve sağduyu sahipleri için doğruyu ve eğriyi gösteren bir rehber, bir öğüt ve ibret kaynağı olmak üzere göndermiştik. Ey Muhammed! Biz Musa'yı nasıl koruduysak, seni de Mekkeli müşriklerin zulmünden koruyacak, sana yol gösterecek ve


yardım edeceğiz. İşte bugün de, tüm insanlığı kucaklayan son mesajımız olan Kur’an’ı gönderdik. DAVETÇİYE ÖĞÜTLER َ Kْ ‫ا‬ ﴾٥٥﴿ ‫ ر‬ ِ ّٰ 'َ Fْ ‫ْ اِ ّ َن َو‬Uِ W َ ْ ‫ َو‬cٌّ A ْ َ &‫ا‬ ِ ْ ‫ ِّ َو‬s ِ 9َ ! ْ Kِ Vَ Kِّ ‫ َ( ْ ِ' َر‬Kِ {ْ ِّ َ ‫ َو‬Vَ ِ dْ %َ !ِ *ْ ?ِ @ْ Jَ ‫ا‬ ِ .

55. O hâlde, ey İslâm davetçisi! Allah yolunda giriştiğin mücadelede karşına çıkabilecek zorluk ve sıkıntılara göğüs gererek sabret! Unutma ki, Allah’ın vaadi haktır ve O’nun hem dünyaya hem âhirete yönelik verdiği sözler mutlaka gerçekleşecektir. Allah, iman eden ve bu yolda sebat gösteren kullarına söz verdiği yardımını mutlaka gönderecek, zalimlere karşı onları destekleyecektir. Ayrıca müminlere vadettiği ebedî cennet nimetlerini ve zalimlere vadettiği cehennem azabını muhakkak verecektir. O halde, hem kusur ve hatalarının affedilmesi hem de iyilik ve ibadetlerinin tam ve mükemmel kabul edilmesi için Rabb’ine dua et. Zira ne kadar çaba göstersen de, Allah’a kulluk görevini O’nun lâyık olduğu şekilde yerine getiremezsin. Rabb’ine giden yolda şeytanın tuzaklarından birine takılıp tökezlesen bile sakın ümitsizliğe kapılma; derhal düştüğün yerden kalk, gözlerini hedeften ayırmadan yoluna devam et ve günahının bağışlanması için Rabb’ine yalvar. Ve bu kutlu yolculuğunda sana azık olması için, sabah akşam Rabb’ini övgüyle yücelterek tesbih et. Allah’ın vaadini reddedenlere gelince: َ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ ْ ٰ َ َ ٰ ُ ْ > َ ْ َ@ "Hِ -@$ !ِ َ Kِ ,ْ /ُ َ ٌ Uْ Cِ َ ّ ِ‫ ا‬,ْ /ِ ‫ور‬ ' W ‫ن‬ ‫ا‬ , 3 ‫ا‬ ‫ ن‬ w 8 0 K &‫ا‬ ‫ ت‬ 6 ‫ا‬ ‫ن‬ ! ‫د‬ Y 6 : 6 % ! ٰG ِ ّ ُ ْ ِ ِ $ ٍ $ $ َ َ َ ِ ُ ُ ُ ُ ِ S ِ ِ ﴾٥٦﴿ ُ 0X$ َ !‫ ُ ْا‬- $ َ ّ !‫ َ ا‬/ُ "ُ dَ ّ ِ‫ & ا‬ ِ) ّٰ Kِ %ْ 9ِ Jَ َ ْ

56. Hiçbir ikna edici delile dayanmaksızın, sırf kibir ve önyargılardan yola çıkarak Allah’ın âyetleri hakkında körü körüne ve inatla tartışmaya girişenler var ya, onların yüreklerinde, hiçbir zaman ulaşamayacakları bir kibirden başka bir şey yoktur. İşte bütün itirazlarının altında yatan gerçek sebep budur. Öyleyse, bu gibi kimselerin şerrinden yalnızca Allah’a sığın. Hiç kuşkusuz O, her şeyi işiten, her şeyi görendir. YENİDEN DİRİLİŞ َ ْ ‫ات َو‬ َ ّ َ َ Cْ َ‫ ا‬:َ ّ . َ ّ cِ 8ْ + ﴾٥٧﴿ ‫ ُ َن‬8َ 9ْ 6َ َ ‫ س‬ َ :ْ ِ ُ Uَ Cْ َ‫ا ْر ِض ا‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬cُ 8ْ 1َ !َ ِ !ٰ ‫ س َو‬ ِ 4!‫ا‬ ِ 4!‫ا‬


57. Oysa âhireti inkâr edenlerin en azından şunu düşünmeleri gerekirdi: Gökleri ve yeri yoktan var etmek, ölmüş olan insanları yeniden yaratmaktan daha büyük ve daha zor bir olaydır, ne var ki, insanların çoğu bunu idrak etmezler. َ ْ ‫ ِ ي‬Jَ ْ 6َ َ ‫َو‬ َ ّ ‫ ا‬8ُ ِ Fَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ُ َوا‬0X$ َ !‫ َو ْا‬L ٰ Fْ ‫ا‬ ‫ ُ*و َن‬Cَ ّ %َ Jَ Gَ َ lً 8$ Dَ ‫ > )ُء‬$ ُ !‫ ت َو َ ْا‬ ِ (َ !ِ X!‫ا‬ ﴾٥٨﴿

58. İdrak etmezler; çünkü görenlerle görmeyenler bir olmaz. İşte aynen böyle, iman edip güzel işler yapanlarla kötülük yapanlar da bir olmaz. Fakat siz ey gafiller; ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! Hâlbuki: ٰ َ Eَ Fَ َ ّ !‫اِ ّ َن ا‬ َ ّ َ َ Cْ َ‫ ا‬:َ ّ . ﴾٥٩﴿ ‫ َن‬4ُ ِ oْ 6ُ َ ‫ س‬ َ 6ْ ‫ َ َر‬Eٌ -َ Gِ ِ !ٰ ‫ َو‬3َ - $ I ِ 4!‫ا‬ 59. Son saat olan kıyamet mutlaka gelecektir; bunda hiç şüphe yok! Fakat insanların çoğu bu gerçeği görmek istemez, hakka inanmaya yanaşmazlar. ُ !َ Iْ Yِ Jَ ْ َ‫ > ا‬d ُ Kُّ ‫ َ ل َر‬Dَ ‫َو‬ ,) ْ . $ Fُ ‫ ا ْد‬,ُ . 60. İşte bu yüzden Rabb’iniz diyor ki: Ey insanlar! Bir şey isteyeceğiniz zaman başkasına değil, yalnızca bana dua edin ki, ben de duanızı kabul edeyim. ﴾٦٠﴿ :tَ 6*$ +‫ا‬ ُ 'ْ -َ َ G$ ‫ َ َد‬Fِ :ْ Fَ ‫ُو َن‬Uِ .ْ Jَ ْ 6َ :َ 6%$ !َ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ َ ‫ َن‬8ُ + ِ ‫ َد‬,َ 4َ ّ 3َ ` Bana kul olmayı gururlarına yediremeyen o kendini beğenmiş zalimlere gelince, onlar alçaltılmış ve onurları kırılmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir. Oysa içinde yaşadıkları evreni dikkatli bir gözle incelemiş olsalardı, asla gurura kapılmaya hakları olmadığını görecek, Rablerinin sonsuz kudret ve merhameti karşısında ister istemez secdeye kapanacaklardı: İLÂHÎ NİMETLER َ ّ ‫ ِ" َو‬- $ ‫ ا‬4ُ . ُ ْ Jَ !ِ Mَ -ْ !َ ّ ‫ ا‬,ُ . ُ !َ Mَ 9َ ` ‫ ً* )ا‬Xِ ْ ُ ‫ َر‬3َ 4!‫ا‬ ُ ّ ٰ َ‫ا‬ َ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫& ا‬

61. Geceyi huzur ve güven içinde dinlenmeniz için sessiz ve karanlık, gündüzü de çalışıp kazanç elde etmeniz için ışıl ışıl aydınlık kılan Allah’tır. َ ّ َ َ Cْ َ‫ ا‬:َ ّ . َ ّ L8َ Fَ Mٍ ْmَ ‫و‬%ُ !َ &‫ا‬ ُ sْ 6َ َ ‫ س‬ ﴾٦١﴿ ‫ ُ*و َن‬. َ ّٰ ‫اِ ّ َن‬ ِ !ٰ ‫ س َو‬ ِ 4!‫ا‬ ِ 4!‫ا‬


Gerçekten Allah, insanlara karşı çok cömert, çok lütufkârdır. Ne var ki, insanların çoğu şükretmez. ُ َ oْ Gُ Ldّٰ َ َ َ /ُ َ ّ ِ‫ ْ ٍء َ > اِ ٰ! َ" ا‬yَ Mِّ Cُ cُ !ِ + ُ Kُّ ‫ا& َر‬ ُ !ِ ‫ٰذ‬ ﴾٦٢﴿ ‫ َن‬. َ ,ْ . ُ ّٰ ,ُ .

62. İşte sizin gerçek sahibiniz, efendiniz ve Rabb’iniz olan Allah budur. O her şeyin yaratıcısıdır. O’ndan başka ilâh yoktur. Şu hâlde ey insanlar, nasıl şeytanî propagandalara aldanıp O’na kulluktan yüz çeviriyorsunuz? ُ oْ 6ُ Vَ !ِ %ٰ Cَ ﴾٦٣﴿ ‫ َ( ُ'و َن‬Yْ 6َ &‫ا‬ ِ ّٰ ‫ ت‬ ِ 6َ ٰ Kِ ‫ ا‬dُ Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬Vَ 63. Allah’ın ayetlerini bile bile inkâr edenler, işte böyle apaçık gerçekleri gördükleri hâlde, kibir ve bencillikleri yüzünden hak ve hakikatten çevriliyorlar. Oysaki: َ ّ !‫ ا‬:َ ِ ,ْ . َ ْ ,ُ . ُ Dَ ‫ َو َر َز‬,ْ Cُ ‫ َ َر‬Wُ :َ َ Aْ َ َ ,ْ Cُ ‫ ّ َ َر‬Wَ ‫> ًء َو‬4َ Kِ ‫ َ*ا ًرا َوا! ّ َ َ > َء‬Dَ ‫ض‬ ُ !َ Mَ 9َ ` ‫ ت‬ ِ) َ -ِّ w ُ ّ ٰ َ‫ا‬ َ ‫ا ْر‬ َ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫& ا‬

64. Yeryüzünü sizin için yaşamaya elverişli bir yurt, gökyüzünü de emniyet kalkanı gibi bir kubbe yapan, size şekil verip beden ve ruhunuzu, ihtiyaçlarınıza ve yaratılış gayenize uygun bir hâlde düzenleyerek şeklinizi güzelleştiren ve sizi tertemiz nimetlerle besleyip rızıklandıran Allah’tır. ُ Kُّ ‫ا& َر‬ ُ !ِ ‫ٰذ‬ َ $ !َ 9َ !‫ا& َر ُّب ْا‬ ﴾٦٤﴿ T ُ ّٰ ‫ َ َر َك‬Jَ َ ,H ْ . ُ ّٰ ,ُ . İşte sizin gerçek sahibiniz, efendiniz ve Rabb’iniz olan Allah budur. Evet; bütün âlemlerin Rabb’i olan Allah gerçekten ne yücedir! َ X$ 8ِ ْ1 ُ ‫ ُه‬Fُ ‫ َ َ ْد‬/ُ َ ّ ِ‫ َ ْا! َ( ُّ َ > اِ ٰ! َ" ا‬/ُ ّ $ "ُ !َ T :َ) 6'!‫ا‬

65. O daima diridir. Hayatın, canlılığın kaynağıdır. O’ndan başka ilâh yoktur. Öyleyse, ey insanlar, bütün içtenliğinizle, sadece Allah’a bağlanarak tertemiz ve katıksız bir inançla O’na yalvarın. Unutmayın ki: َ $ !َ 9َ !‫& َر ِّب ْا‬ ﴾٦٥﴿ T ِ ّٰ ِ 'ُ ْ (َ !ْ َ‫ا‬ Her türlü övgü ve yücelik, bütün âlemlerin gerçek Rabb’i ve Efendisi olan Allah’a aittir. > َ َ ّ !َ &‫ا‬ ,َ 8ِ ْ ُ‫ َواُ ِ ْ* ُت اَ ْن ا‬Kّ $ ‫ َر‬:ْ ِ ‫ ت‬ ِ ّٰ ‫ون‬ ُ 4َ -ِّ َ !‫ َ ْا‬dِ ‫` َء‬ ُ 3$ dُ dّ $ ِ‫ ا‬Mْ Dُ ِ ‫ ُد‬:ْ ِ ‫ َن‬Fُ 'ْ Gَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ُ َ' ا‬Fْ َ‫~ اَ ْن ا‬َ $ !َ 9َ !‫ِ! َ* ِّب ْا‬ ﴾٦٦﴿ T


66. Ey İslâm davetçisi! Senden din konusunda taviz vermeni isteyen inkârcılara de ki: “Bakın; bana Rabb’imden apaçık belgeler geldikten sonra, Allah’ın yanı sıra tapındığınız kimselere kulluk etmem bana kesinlikle yasaklanmıştır. Ben, tam bir teslimiyetle âlemlerin Rabb’ine boyun eğmekle emrolundum.” ُ ` ُ Oَ 8َ + ,ْ Cُ 'َ ّ yُ َ‫ ُ@> ا ا‬8ُ ْ Jَ !ِ ,َ ّ }ُ lً ?ْ ِ ,ْ . َ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ َ ا‬/ُ ٍ *َ Gُ :ْ ِ ,ْ . ُ *ِ ْ16ُ ,َ ّ }ُ Eٍ Oَ 8َ Fَ :ْ ِ ,َ ّ }ُ Eٍ َ?wْ dُ :ْ ِ ,َ ّ }ُ ‫اب‬

ُ Jَ !ِ ,َ ّ }ُ H + ً -ُ yُ ‫ ا‬dُ . 67. O Allah ki, sizin atanız ve aslınız olan ilk insanı topraktan yarattı. Sonra topraktaki mineralleri babanızın vücudunda birçok kimyasal işlemden geçirerek sizi önce sperm denilen bir damla sudan, sonra rahimde asılı duran embriyodan yarattı. Sonra sizi sağlıklı bir bebek hâlinde annenizin karnından çıkarmaktadır. Sonra gençlik çağına ulaşmanız için sizi büyütmekte ve sonra da ihtiyarlamanız için içinizden pek çoğuna uzun bir ömür bahşetmektedir. ُ 8َ ّ 9َ !َ ‫ َو‬L َ ُ lً ` ُ ْ4 ِ ‫َو‬ ﴾٦٧﴿ ‫ َن‬8ُ Oِ 9ْ Gَ ,ْ . َ َ‫ ُ@> ا ا‬8ُ ْ Jَ !ِ ‫ َو‬Mُ ْ Dَ :ْ ِ L ّٰ َ Jَ 6ُ :ْ َ ,ْ . Kimileriniz bu ihtiyarlık çağına ulaşmadan önce küçük yaşta vefat ettirilir, kimileriniz de belirli bir süreye ulaşmanız ve aklınızı kullanıp düşünmeniz için uzun süre yaşatılırsınız. ُ -َ َ :ْ Cُ "ُ !َ ‫ ل‬ ُ Oُ 6َ َ dَ ّ ِ َ ‫ اَ ْ ً*ا‬L> ٰmDَ ‫~ َ ِ َذا‬﴾٦٨﴿ ‫ن‬tُ . Hُ $ 6ُ ‫ َو‬$ (ْ 6ُ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ َ ا‬/ُ 68. Yaşatan ve öldüren, hayatı ve ölümü yaratan O’dur. O bir şeyin olmasını istedi mi ona sadece “Ol!” der, o da hemen oluverir. ﴾٦٩﴿ ‫ َ* ُ َ ¦ن‬Xْ 6ُ Ldّٰ َ‫ا& ا‬ ِ) ّٰ ‫ ت‬ ِ 6َ ‫ > ٰا‬$ ‫ ِد ُ! َن‬Yَ 6ُ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬L!َ ِ‫ َ* ا‬Gَ ,ْ !َ َ‫ا‬

69. Ey insan! Sahte ve yanıltıcı itirazlarla Allah’ın âyetleri hakkında tartışmaya girişenlerin hak ve hakikatten nasıl çevrildiklerini görüyorsun, değil mi? KORKUNÇ AZAP َ ُ 8َ 9ْ 6َ ‫ § َ َ ْ َف‬4َ 8َ ُ ‫" ُر‬$ Kِ 4َ 8ْ َ ‫ َ > اَ ْر‬Kِ ‫ ب َو‬ ﴾٧٠﴿ ‫ن‬S ِ ! ْ Kِ ‫ ا‬Kُ %َ ّ Cَ :َ 6%$ !َ ّ َ‫ا‬ ِ Jَ . 70. Onlar, bu kitabı yalanlayan ve böylece, daha önceki elçilerimizle gönderdiğimiz bütün vahiyleri inkâr eden


kimselerdir. Fakat ne büyük bir yanılgı içinde olduklarını yakında anlayacaklar. Ne zaman mı? َ ْ ‫اِ ِذ‬ َ ُ (َ ْ 6ُ Mُ) ِ lَ َ ّ !‫ َوا‬,ْ 3ِ Dِ 4َ Fْ َ‫ > ا‬$ ‫ ُل‬lَ zْ ‫ا‬ ﴾٧١﴿ ‫ن‬S 71. Boyunlarına kelepçeler ve ellerine ayaklarına zincirler takılıp cehenneme doğru sürüklendikleri zaman. َ ّ ِ ,َ ّ }ُ ,- $ (َ !‫ِ ْا‬ ﴾٧٢﴿ ‫ن‬Hَ ‫ ُ*و‬Yَ ْ 6ُ ‫ ر‬ ِ 4!‫ا‬ ِ

72. İşte o zaman, derileri kavurup parçalayan kaynar suya atılacak ve sonra da cehennem ateşinde yanacaklar. َ D$ ,َ ّ }ُ َ Cُ *ِ sْ Gُ ,ْ Jُ ْ4Cُ َ :َ 6ْ َ‫ ا‬,ْ 3ُ !َ M﴾٧٣﴿ ‫ن‬S 73. Sonra onlara, “Allah’a ortak koştuğunuz o sahte ilâhlarınız, liderleriniz, efendileriniz şimdi neredeler?” diye sorulacak. ُ dَ ,ْ !َ Mْ Kَ 4َ ّ Fَ ‫ ا‬8ُّ ) ً -ْ yَ Mُ ْ Dَ :ْ ِ ‫ ا‬Fُ 'ْ dَ :ْ . ِ) ّٰ ‫ون‬ َ ‫ ُ! ا‬Dَ &‫ا‬ ِ ‫ ُد‬:ْ ِ 74. Onlar da, “Bizi yüzüstü bırakıp ortadan kaybolmuşlar. Meğer biz bu güne kadar tapılmaya değer hiç bir şeye tapmıyormuşuz.” diyecekler. َ !‫ا& ْا‬ ﴾٧٤﴿ :َ 6*$ ِ . ُ ّٰ Mُّ mِ 6ُ Vَ !ِ %ٰ Cَ

Bunun üzerine, “Ey zalimler!” denilecek, “İşte Allah, apaçık hakikati bile bile inkâr eden zalimleri böyle yoldan çıkarıp saptırır.” َ ْ ِ ‫ َن‬A ُ !ِ ‫ٰذ‬ ﴾٧٥﴿ ‫ن‬Hَ A ُ *َ ْ Gَ ,ْ Jُ ْ4Cُ َ Kِ ‫ َو‬cّ ِ (َ !‫ ْا‬0 ُ *َ ?ْ Gَ ,ْ Jُ ْ4Cُ َ Kِ ,ْ . ِ ْ َ@Kِ ‫ا ْر ِض‬ 75. “Çünkü siz Allah’ın bahşettiği güç, servet ve saltanatla yeryüzünde haksız yere şımarıp azgınlaşıyor, küstahça böbürlenip duruyordunuz.” > 8ُ +ْ ْ َ Jَ ُ !‫ َ ى ْا‬Pْ َ َ َ َ ﴾٧٦﴿ :َ 6U$ ِّ . ] 3 : 6 ' ! + , 4 3 ` ‫اب‬ K ‫ا‬ ‫ ا‬ ّ َ ْ $ $ ُ ‫اُد‬ َ ِ Hَ َ ِ َ َ َ َ َ

76. “Öyleyse, sonsuza dek içinde kalacağınız cehennemin kapılarından girin ateşe!” Büyüklük taslayanların varacağı yer ne kötüdür! ELÇİ’NİN GÖREVİ ﴾٧٧﴿ ‫ َن‬9ُ ` ِ ّٰ 'َ Fْ ‫ْ اِ ّ َن َو‬Uِ W َ ْ َ *ْ 6ُ 4َ -ْ !َ ِ َ Vَ 4َ ّ -َ َ ّ َ Jَ dَ ‫ اَ ْو‬,ْ /ُ 'ُ 9ِ dَ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ ا‬ َ 9ْ Kَ Vَ 4َ ّ 6َ *ِ dُ َ ّ ِ َ cHٌّ A َ &‫ا‬

77. O hâlde, ey İslâm davetçisi! Zalimlerin baskı ve eziyetlerine karşı dayan, diren, sabret. Unutma ki, Allah’ın vaadi haktır ve


mutlaka gerçekleşecektir. Onlara vadettiğimiz azap ve akıbetin bir kısmını sana bu dünyada gösterip o zalimleri hemen helâk etsek de, seni çetin bir mücadelenin ardından vefat ettirip özlemini çektiğin mutlu günleri âhirete ertelesek de, sonuçta zalimler azaptan kurtulamayacaklar. Çünkü hepsi dönüp dolaşıp eninde sonunda bizim huzurumuza gelecekler. Vَ) -ْ 8َ Fَ ْ Xُ Oْ dَ ,ْ !َ :ْ َ ,ْ 3ُ ْ4 ِ ‫ َو‬Vَ -ْ 8َ Fَ 4َ Xْ Xَ Dَ :ْ َ ,ْ 3ُ ْ4 ِ Vَ 8ِ ْ Dَ :ْ ِ lً ُ ‫ ُر‬4َ 8ْ َ ‫ ْ' اَ ْر‬Oَ !َ ‫َو‬ 78. Ey Muhammed! Doğrusu biz, senden önce de nice peygamberler göndermiştik. Onlardan kiminin tebliğ mücadelesini sana bu Kur’an’da anlattık, kiminden ise hiç söz etmedik. &‫ا‬ ِH ّٰ ‫ ِ ْذ ِن‬Kِ َ ّ ِ‫ ا‬Eٍ 6َ ٰ Kِ َ Gِ ْ 6َ ‫ ل اَ ْن‬ ٍ ُ *َ !ِ ‫ َن‬Cَ َ ‫َو‬ Göndermiş olduğumuz hiç bir peygamber, Allah’ın izni olmadıkça herhangi bir mucize gösteremez. Her elçi, inkârcılarla sonuna kadar mücadele eder. > َ ‫َ ِ َذا‬ ﴾٧٨﴿ ‫ن‬tَ 8ُ wِ ْ ُ !‫ ْا‬Vَ !ِ 4َ /ُ *َ ِ + ِ ّٰ *ُ ْ َ‫` َء ا‬ َ ‫ َو‬cّ ِ (َ ! ْ Kِ َ mِ Dُ &‫ا‬

Nihayet Allah’ın azap veya kıyamet emri gelip çatınca, aralarında tam bir adaletle, hak ile hükmedilir ve Allah’ın dinini yok etmeye çalışarak bâtılın yanında yer alanlar, o zaman korkunç bir azapla yok edilerek hüsrana uğrarlar. İşte günümüz inkârcılarını da aynı akıbet beklemektedir. Eğer inkârcılar senden mucize istiyorlarsa, şöyle bir çevrelerine baksınlar: YARATILIŞ MUCİZELERİ َ ْ ,ُ . ُ !َ Mَ 9َ ` ْ َ !ِ ‫ َم‬9َْ d ‫ا‬ ﴾٧٩﴿ ‫ َن‬8ُ Cُ ْ Gَ 3َ ْ4 ِ ‫ َو‬3َ ْ4 ِ ‫ ُ ا‬Cَ k ُ ّ ٰ َ‫ا‬ َ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫& ا‬ 79. O Allah ki, bir kısmını binek olarak kullanmanız, bir kısmından da et, süt, bal, yumurta gibi yiyecekler elde etmeniz için evcil hayvanları yaratıp emrinize vermiştir. ُ !َ ‫َو‬ ,ْ Cُ ‫ور‬ َ A َ 3َ -ْ 8َ Fَ ‫ ُ@ ا‬8ُ ْ Jَ !ِ ‫ ِ ُ َو‬4َ َ 3َ - $ ,ْ . ِ 'ُ Wُ $ Eً ` 80. Bu hayvanlarda sizin için daha birçok faydalar vardır. Nitekim onların üzerinde seyahat ederek uzak mesafeleri rahatlıkla aşabilir, böylece gönlünüzdeki ihtiyaç ve arzuları gerçekleştirebilirsiniz.


﴾٨٠﴿ ‫ )َن‬8ُ َ (ْ Gُ Vِ 8ْ ?ُ !‫ ْا‬L8َ Fَ ‫ َو‬3َ -ْ 8َ Fَ ‫َو‬ Ayrıca hem onlarla, hem de size bahşettiğimiz bilgi ve yetenek sayesinde imal ettiğiniz otomobil, uçak, tren, gemi gibi araçlar ile taşımacılık yaparsınız. ُ 6*$ 6ُ ‫َو‬ ﴾٨١﴿ ‫ ُ*و َن‬. ِ ّٰ ‫ ت‬ ِ 6َ ‫ _" َ َ ّ َي ٰا‬$ Gِ 6َ ‫ ٰا‬,ْ . ِ ْ4Gُ &‫ا‬ 81. Allah, size ayetlerini ve bahşetmiş olduğu mucizevî nimetlerini işte böyle gösteriyor. O hâlde, ey nankörler, Allah’ın ayetlerinden ve nimetlerinden hangi birini inkâr edebilirsiniz? SON UYARI َ ْ ِ ‫ُوا‬0 $ 6َ ,ْ 8َ َ َ‫ا‬ ُ ْ4-َ َ ‫ا ْر ِض‬ ,) ْ 3ِ 8ِ ْ Dَ :ْ ِ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬Eُ َ Dِ Fَ ‫ َن‬Cَ r َ -ْ Cَ ‫ ُ*وا‬ 82. Onlar yeryüzünü dolaşıp da, kendilerinden önceki zalimlerin nasıl bir akıbete uğradığını görmüyorlar mı? َ ْ ِ ‫ ّ َ ًة َو ٰا}َ ًرا‬Dُ 'َ ّ yَ َ‫ َوا‬,ْ 3ُ ْ4 ِ َ َ Cْ َ‫> ا ا‬dُ Cَ ‫ا ْر ِض‬ Üstelik geçmişte yaşamış bu toplumlar, kendilerinden daha kalabalık ve gerek ekonomik ve siyasal güç bakımından, gerekse yeryüzünde meydana getirdikleri eserler yönüyle daha üstündüler. ﴾٨٢﴿ ‫ ِ ُ َن‬.ْ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ َ ,ْ 3ُ ْ4Fَ L ٰ4zْ َ‫ َ​َ > ا‬ Fakat azabımız gelip çatınca, elde ettikleri servet ve saltanat onları yok olmaktan kurtaramamıştı. > َ َ ّ 8َ َ ,ِ 8ْ 9ِ !‫ ْا‬:َ ِ ,ْ /ُ 'َ ْ4Fِ َ Kِ ‫ ا‬A ِ 4َ -ِّ َ ! ْ Kِ ,ْ 3ُ 8ُ ُ ‫ ُر‬,ْ 3ُ Gْ ‫` َء‬ ُ *َِ ‫ ت‬

83. Elçileri onlara apaçık delillerle gelince, sahip oldukları sanat, felsefe, teknoloji ve bilgilerine güvenip gurura kapılmışlardı. ﴾٨٣﴿ ‫ َن‬eُ Rِ 3ْ Jَ ْ 6َ "$ Kِ ‫ ا‬dُ Cَ َ ,ْ 3ِ Kِ ‫ َق‬A َ ‫َو‬

Böylece, alay edip durdukları o korkunç azap onları dört bir yandan kuşatıvermişti. َ C$ *ِ sْ ُ "$ Kِ 4َ ّ Cُ َ Kِ dَ *ْ َ?Cَ ‫ َ' ُه َو‬Aْ ‫ & َو‬ ﴾٨٤﴿ T ِ ّٰ Kِ 4َ ّ َ ‫ ُ!> ا ٰا‬Dَ 4َ َ ْ Kَ ‫ ّ َ َراَ ْوا‬8َ َ 84. Azabımızı açıkça karşılarında gördükleri an, “Şimdi bir tek Allah’a iman ediyor ve O’na ortak koştuğumuz her şeyi, önünde secde ettiğimiz putları, hükmüne boyun eğdiğimiz kişi ve kurumları,


putlaştırılmış şahsiyetleri, bütün düzmece ilâhları ve batıl ideolojileri reddediyoruz.” dediler. ) 4َ َ ْ Kَ ‫ َ! ّ َ َراَ ْوا‬,ْ 3ُ dُ 6$ َ ‫ ا‬,ْ 3ُ 9ُ َ? ْ46َ Vُ 6َ ,ْ 8َ َ 85. Oysa azabımızı gördükten sonra iman etmeleri, onlara hiç bir fayda sağlayacak değildi. ‫ه‬H $ ‫ َ ِد‬Fِ $ ~ْ 8َ + ِ ّٰ ~ َ 'ْ Dَ J$ !َ ّ ‫ا& ا‬ َ 4َ ّ ُ Allah’ın kulları için öteden beri uygulayageldiği ve kıyamete kadar geçerli olacak toplumsal yasa budur. َ !‫ ْا‬Vَ !ِ 4َ /ُ *َ ِ + ﴾٨٥﴿ ‫ ِ ُ*و َن‬. َ ‫َو‬

İşte bu yasaya göre, onların son andaki iman iddiaları reddedildi ve inkârcılar, o anda ve oracıkta derhal yok edilerek en büyük hüsrana uğradılar. ْ 8َ Xِّ ُ ‫﴾ ُ َر ُة‬٤١﴿ ‫~﷌‬ 41. FUSSİLET SURESİ Mekke döneminin ortalarında, Mümin suresinden sonra indirilmiştir. Adını, üçüncü ayetinde geçen ve Kur’an mesajının açık ve net olduğuna işaret eden “fussilet: açıklandı” kelimesinden almıştır. 54 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ﴾١﴿ >,) Aٰ

1. Ha, Mîm. Ey insan! Senin pek iyi tanıdığın ve sürekli kullandığın harflerden oluşan fakat hem lafzı, hem de manasıyla eşsiz bir mucize olan bu mesaja kulak ver: ٌ <$ ْ Gَ ﴾٢﴿ ,Hِ A$ *َ ّ !‫ ا‬:ِ ٰ Aْ *َ ّ !‫ ا‬:َ ِ M6 2. Ha, Mîm gibi harflerden oluşan bu muhteşem ayetler, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan Allah tarafından gönderilmiştir.


َ ُ 8َ 9ْ 6َ ‫ ْ ٍم‬Oَ !ِ - Kِ *َ Fَ dً ‫ ْ* ٰا‬Dُ "ُ Gُ 6َ ‫ ْ~ ٰا‬8َ Xِّ ُ ‫ ب‬ ﴾٣﴿ ‫ن‬S ٌ Jَ Cِ

3. Hem öyle bir Kitap ki, önce Kur’an’ın ilk muhatapları olan Araplara, sonra da tüm insanlığa sesleniyor: Hakikati bilmek isteyen bir toplum için, ayetleri Arapça okunup rahatlıkla anlaşılan bir metin olarak bölümler hâlinde düzenlenmiş ve tüm açıklığıyla ortaya konmuştur. Kur’an’ın ilk muhatabı olan Araplar, şayet başka bir dili konuşuyor olsaydınız, o zaman ayetlerimizi o dilde gönderecektik. Şu hâlde, İslâm davetçilerine bir görev düşüyor: Kur’an’ı kendi dillerine tercüme edip halkı aydınlatarak, Arapça bilmeyen toplumların da bu evrensel mesajı anlamasını sağlamak. Çünkü: ﴾٤﴿ ‫ َن‬9ُ َ ْ 6َ َ ,ْ 3ُ َ ,ْ /ُ ُ َ Cْ َ‫ض ا‬ َ *َ Fْ َ َ ‫ا‬H *ً 6%$ dَ ‫ًا َو‬0s$ Kَ 4. Bu kitap, tüm insanlığı ilâhî rahmet ile müjdelemek ve zalimleri bekleyen kötü akıbete karşı uyarmak için gönderilmiştir. Ne var ki, insanların çoğu inatla gerçeklerden yüz çeviriyor. Bu yüzden de, kendilerini kurtuluşa iletecek mesajı duymazlıktan geliyorlar: Mْ َ F َ ْ ‫ ب‬ ِ Vَ 4ِ -ْ Kَ ‫ َو‬4َ 4ِ -ْ Kَ :ْ ِ ‫ ٌ* َو‬Dْ ‫ َو‬4َ dِ ‫ > ٰا َذا‬$ ‫ ِ" َو‬-ْ !َ ِ‫> ا‬dَ Fُ 'ْ Gَ َ ّ ِ Eٍ 4َ ّ Cِ َ‫ > ا‬$ 4َ Kُ 8ُ Dُ ‫ ُ! ا‬Dَ ‫َو‬ ٌ Yَ A ﴾٥﴿ ‫ َن‬8ُ ِ Fَ 4َ dَ ّ ِ‫ا‬

5. Ve tavır ve davranışlarıyla, âdeta “Ey Müslüman!” diyorlar, “Bizi çağırdığın bu tevhid inancına karşı kalplerimiz kapalı, kulaklarımız sağırdır. Dolayısıyla, seninle bizim aramızda aşılmaz bir engel vardır. Öyleyse, sen bize öğüt vermeyi bırak da, şu savurduğun tehditleri gerçekleştirmek için yapacağını yap, fakat şunu unutma ki, biz de sizi ezip yok etmek için elimizden geleni yapacağız!” ُ 3ُ !ٰ ِ‫ َ > ا‬dَ ّ َ‫ اِ َ! ّ َ ا‬L>A ُ 8ُ Pْ ِ *ٌ s Mٌ 6ْ ‫ ْ@ ِ? ُ*و )ُه َو َو‬Jَ ‫ا‬ َ Kَ ^ dَ َ‫ َ > ا‬dَ ّ ِ‫ ا‬Mْ Dُ ْ ‫ ِ" َو‬-ْ !َ ِ‫ > ا ا‬ْ 'ٌ A‫ا‬ ٰ 6ُ ,ْ . ِ ‫ اِ ٰ! ٌ" َو‬,ْ . ُ O$ Jَ َ َ C$ *ِ sْ ُ 8ْ !ِ ﴾٦﴿ T S

6. Onlara de ki: “Ben ancak sizin gibi fâni bir insanım. İlâhî tehditleri gerçekleştirecek güç ve yetkiye sahip değilim. Ancak şu var ki, bana kutsal kitap aracılığıyla, ilâhınızın eşi ortağı olmayan, sonsuz kudret ve merhamet sahibi bir tek ilâh olan Allah olduğu bildiriliyor. Öyleyse, tüm batıl inanç ve ideolojileri terk ederek


dosdoğru O’na yönelin ve bugüne kadar işlediğiniz günahlardan dolayı O’ndan bağışlanma dileyin. Hakikat apaçık ortada dururken, birtakım sahte ilâhları, efendileri, önderleri Allah’a ortak koşanların vay hâline!” ٰ ْ Kِ ,ْ /ُ ‫ َة َو‬Cٰ Rَ ّ !‫ َن ا‬Gُ oْ 6ُ َ :َ 6%$ !َ ّ َ‫ا‬ ﴾٧﴿ ‫ ِ ُ*و َن‬Cَ ,ْ /ُ ‫ َ* ِة‬+ ِ 7. “Yoksullara, yardıma muhtaç kimselere verilmesi gereken zekâtı vermekten kaçınan ve insanların hesaba çekileceği öte dünyanın varlığına da inanmayan o müşriklerin vay hâline!” َ ّ ‫ ا‬8ُ ِ Fَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ ﴾٨﴿ ‫ ن‬ ِ (َ !ِ X!‫ا‬ ٍt 4ُ ْ َ ُ 0ْ zَ *ٌ `ْ َ‫ ا‬,ْ 3ُ !َ ‫ ت‬ 8. Allah’a ve âhiret gününe iman eden ve bu imana yaraşır güzel ve yararlı işler yapanlara gelince, onlar için, asla bitip tükenmeyecek bir mükâfat olan cennet vardır. َ ْ cَ 8َ + ِْ َ ْ 6َ $ ‫ض‬ ُ 4َ ّ ِ َ‫ ا‬Mْ Dُ ﴾٩﴿ T َ ‫ي‬%$ !َ ّ Kِ ‫ ُ? ُ*و َن‬.ْ Jَ !َ ,ْ . َ ‫ا ْر‬ Hَ $ !َ 9َ !‫ َر ُّب ْا‬Vَ !ِ ‫'َا ًد )ا ٰذ‬dْ َ‫ َن َ! ُ" > ا‬8ُ 9َ Yْ Gَ ‫ َو‬T 9. İnkâr edenlere de ki: “Siz şu üzerinde yaşadığınız yerküreyi her biri milyonlarca yıl süren iki günde yaratan Allah’ı mı inkâr ediyorsunuz? Ve O bütün âlemlerin yegâne Sahibi, Efendisi ve Rabb’i olduğu hâlde, birtakım putları ve putlaştırılmış varlıkları, kudret ve egemenliğinde O’na ortak mı koşuyorsunuz? Bu ne büyük küstahlık böyle!” َ 8$ ِ > َ ّ 8!ِ ‫ م َ َ >ا ًء‬ T َ ‫َو‬ ِ ‫ َر َو‬3َ - $ Mَ 9َ ` )ٍ 6َ ّ َ‫ ا‬Eِ 9َ Kَ ‫ > اَ ْر‬$ 3َ Gَ ‫ َ ا‬Dْ َ‫> ا‬3َ - $ ‫ ّ َ' َر‬Dَ ‫ َو‬3َ - $ ‫ َر َك‬Kَ ‫ َو‬3َ Dِ َْ :ْ ِ َ ‫ا‬ ﴾١٠﴿

10. O Allah ki, yeryüzünü yarattıktan sonra üzerine sarsılmaz dağlar yerleştirdi, orayı sayısız nimet ve bereketlerle donattı ve canlıların gıdalarını meydana getiren temel maddeleri, isteyen herkesin eşit olarak faydalanacağı şekilde —önceki iki günle birlikte— toplam dört günde takdir buyurdu. Yani mükemmel bir sistem hâlinde ölçüp düzene koydu. َ 4َ -ْ Gَ َ‫> ا‬Jَ !َ Dَ ) /ً *ْ Cَ ‫ اَ ْو‬Fً ْ َ -َ Jِ ْ ‫ ْر ِض ا‬l َ ْ !ِ ‫ َو‬3َ !َ ‫ َ ل‬Oَ​َ ‫ ٌن‬+ َ 9$ ِ > T َ ‫ َ ُد‬/ِ ‫ ا! ّ َ َ > ِء َو‬L!َ ِ‫ ٰ >ى ا‬Jَ ‫ا‬ ْ ,َ ّ }ُ ﴾١١﴿

11. Sonra kudret ve iradesiyle, henüz gaz bulutu hâlinde olan göğe yöneldi. Göğe ve yere, “İkiniz de isteyerek veya istemeyerek koyduğum yasalara boyun eğin!” buyurdu. Onlar


da, lisanı hâl ile “Başüstüne, emrine gönülden boyun eğdik!” dediler. ُّ ‫ ا! ّ َ َ > َء‬4َ ّ 6َ ّ ‫ ) َو َز‬/َ *َ ْ َ‫ َ َ > ٍء ا‬Mِّ Cُ $ LAٰ ‫ َواَ ْو‬T {ٍ َ ٰ َ َ ْ َ :َ ّ 3ُ - ٰmOَ​َ ِ ْ َ ْ 6َ $ ‫ات‬ _َ K $ Xَ َ Kِ -َ dْ '!‫ا‬ ْ R6 ْ *ُ 6'$ Oْ Gَ Vَ !ِ ‫ ) ٰذ‬ ً ?ْ A ﴾١٢﴿ ,8 9 !‫ا‬ R 9 !‫ا‬ $ َ َ ِ ‫َو‬ $ ِ ِ

12. Böylece, gökyüzünü iki günde yedi kat gök şeklinde düzenledi ve her katına, kendi işlevini öğreterek uyması gereken yasaları ilham etti. Ayrıca, dünyaya en yakın göğü parlak birer inci demeti gibi ışıldayan kandillerle süsledi ve onu şeytanlardan korudu. İşte bu harika sistem, sonsuz kudret ve ilim sahibi olan Allah’ın mükemmel bir ölçü ve denge ile ortaya koyduğu takdiri sayesinde yürümektedir. ُ Gُ ‫ ْر‬%َ dْ َ‫ ا‬Mْ Oَُ ‫ ا‬ ﴾١٣﴿ ‫ ٍد َو} َُ )َد‬Fَ Eِ Oَ Fِ Wَ Mَ Pْ ِ Eً Oَ Fِ Wَ ,ْ . ُ *َ Fْ َ‫َ ِ ْن ا‬ 13. Buna rağmen kâfirler yine de imandan yüz çevirirlerse, onlara de ki: “O hâlde sizi, Ad ve Semud kavimlerinin başına gelen felâketlere benzer bir toplumsal felâkete karşı uyarıyorum!” َ َ 4َ Kُّ ‫ َء َر‬y > َ ْ !َ ‫ ُ! ا‬Dَ &‫ا‬ > َ ‫اِ ْذ‬ ‫ َل‬Rَ dْ َ) ّٰ َ ّ ِ‫ ُ ُ'>وا ا‬9ْ Gَ َ ّ َ‫ ا‬,ْ 3ِ ?ِ 8ْ + َ :ْ ِ ‫ َو‬,ْ 36 ِ '$ 6ْ َ‫ ا‬T ِ ْ Kَ :ْ ِ Mُ ُ *ُّ !‫ ا‬,ُ 3ُ Gْ ‫` َء‬ َ ]ِ > 8ٰ َ ﴾١٤﴿ ‫ ِ ُ*و َن‬Cَ "$ Kِ ,ْ Jُ 8ْ ِ ‫ َ > اُ ْر‬Kِ dَ ّ ِ َ Eً . 14. Onlara peşpeşe Elçiler gelmiş ve bıkıp usanmadan onları şu hakikate davet etmişlerdi: “Sadece Allah’a kulluk edin ve yalnızca O’na boyun eğin!” Buna karşılık onlar, “Eğer Rabb’imiz sizin söylediklerinize inanmamızı isteseydi, mesajının tebliğcisi olarak bize gökten melekler gönderirdi. Onun için, biz sizinle gönderilen bu ayetleri reddediyoruz!” dediler. Böylece Ad kavmi de Semud kavmi de, gün geçtikçe azgınlaşmaya başladılar. َ ْ ِ ‫ُوا‬Uَ .ْ Jَ َ ,ْ 3ُ Oَ 8َ + َ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ا& ا‬ َ ّٰ ‫ َ* ْوا اَ ّ َن‬6َ ,ْ !َ ‫ ّ َ ً)ة اَ َو‬Dُ 4َ ّ ِ 'ُّ yَ َ‫ ا‬:ْ َ ‫ ُ! ا‬Dَ ‫ َو‬cّ ِ (َ !‫ ْا‬0 ْ ‫ ٌد‬Fَ َ ّ َ َ ِ ْ َ@Kِ ‫ا ْر ِض‬ ﴾١٥﴿ ‫ َ( ُ'و َن‬Yْ 6َ 4َ Gِ 6َ ٰ Kِ ‫ ا‬dُ Cَ ‫ ّ َ ً)ة َو‬Dُ ,ْ 3ُ ْ4 ِ 'ُّ yَ َ‫ َ ا‬/ُ

15. Ad kavmine gelince, onlar, hak hukuk tanımaz bir hâlde yeryüzünde küstahça kibirlenerek, “Şu evrende, bizden daha güçlü kim varmış?” dediler. Hâlbuki onları yaratan Allah’ın kendilerinden çok daha güçlü olduğunu görmüyorlar mıydı? Doğrusu onlar, ayetlerimizi bile bile inkâr ediyorlardı.


ُّ ‫ ِة‬-ٰ (َ !‫ ِي ِ ْا‬Rْ 1ِ !‫اب ْا‬ َ %$ 4ُ !ِ ‫ ت‬ ) -َ dْ '!‫ا‬ ٍ َ (ِ dَ ‫ م‬ َ %َ Fَ ,ْ 3ُ O6 ً ‫ر‬$ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ 4َ 8ْ َ ‫َ َ ْر‬ ٍ 6َ ّ َ‫ > ا‬$ ‫ ً*ا‬Wَ *ْ Wَ (6 ٰ ْ ‫اب‬ ﴾١٦﴿ ‫ ُ*و َن‬Xَ ْ46ُ َ ,ْ /ُ ‫ى َو‬Rٰ ْ+َ‫ َ* ِة ا‬+ ِ ‫ا‬ ُ %َ 9َ !َ ‫َو‬ 16. Bunun üzerine, onlara bu dünya hayatında alçaltıcı azabı tattırmak için, tam yedi gece sekiz gün süren o felâket günlerinde üzerlerine her yeri tarumar eden dondurucu bir kasırga gönderdik. Fakat onların âhirette çekecekleri cehennem azabı çok daha alçaltıcı olacak ve kendilerine hiçbir şekilde yardım da edilmeyecektir. ‫ ا‬dُ Cَ َ Kِ ‫ ن‬ َ َ َ ‫ ٰ'ى‬3ُ !‫ ْا‬L8َ Fَ L ٰ 9َ !‫ َ( ُّ ا ْا‬Jَ ْ َ ,ْ /ُ 4َ 6َْ '3َ َ ‫َواَ ّ َ } َُ ُد‬ ِ 3ُ !‫اب ْا‬ ِ %َ 9َ !‫ ْا‬Eُ Oَ Fِ Wَ ,ْ 3ُ Gْ %َ + ﴾١٧﴿ ‫ن‬Hَ ُ ِ .ْ 6َ 17. Semud’a gelince, onlara da doğru yolu göstermiştik, fakat onlar gösterdiğimiz apaydınlık yolu izlemek yerine inkâr ve cehalet karanlıklarında kör olarak yaşamayı tercih ettiler. Bunun üzerine, yaptıkları zulüm ve haksızlıklardan dolayı alçaltıcı bir yıldırım azabı onları çarpıp yok etti. ﴾١٨﴿ ‫ن‬tَ Oُ Jَ ّ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬4َ -ْ Yَ ّ dَ ‫َو‬

18. Ayetlerimize iman eden ve bu imana yaraşır dürüst ve erdemlice bir hayatı tercih ederek kötülüklerden sakınan kimseleri ise, dünya ve âhiret azabından kurtardık. Kâfirlerin âhirette uğrayacakları azaba gelince: َ ّ L!َ ِ‫ا& ا‬ ﴾١٩﴿ ‫ َن‬Fُ ‫ َز‬6ُ ,ْ 3ُ َ ‫ ر‬ ِ ّٰ ‫ َ'>ا ُء‬Fْ َ‫ ُ* ا‬s َ (ْ 6ُ ‫ ْ َم‬6َ ‫َو‬ ِ 4!‫ا‬ 19. O Gün Allah’ın düşmanları, gruplar hâlinde cehenneme doğru sürülecekler. > َ َ > َ َ ﴾٢٠﴿ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ َ Kِ ,ْ /ُ ‫ ُد‬8ُ ` ‫و‬ , / ‫ر‬ X K ‫ا‬ ‫و‬ , 3 9 , 3 8 F ' 3 y / ` ‫ا‬ ‫ذ‬ ‫ا‬ L Jّٰ A ُ َ َ ْ ْ ْ ْ ْ ْ ِ َ ُ َ ُ ُ َ َ ُ ُ َ ِ َ ِ e َ َ 20. Nihayet ateşin karşısına geldiklerinde, bizzat kendi kulakları, gözleri ve hatta derileri dile gelip dünyada iken yaptıkları çirkin işleri bir bir sayıp dökerek onlar aleyhinde şahitlik edecekler. َ dْ َ‫>ي ا‬%$ !َ ّ ‫ا& ا‬ َ dْ َ‫ ُ!> ا ا‬Dَ ) 4َ -ْ 8َ Fَ ,ْ Gُ 'ْ 3ِ yَ ,َ !ِ ,ْ /ِ ‫ ِد‬8ُ Yُ !ِ ‫ ُ! ا‬Dَ ‫َو‬ ُ Oَ 8َ + ‫ اَ ّ َو َل َ ّ َ* ٍة‬,ْ . َ َ /ُ ‫ ْ ٍء َو‬yَ Mَ ّ Cُ cَ w ُ ّٰ 4َ Oَ w ﴾٢١﴿ ‫ َن‬9ُ ` َ *ْ Gُ "ِ -ْ !َ ِ‫َوا‬


21. Bunun üzerine zalimler kendi derilerine, “Niçin bizim aleyhimizde şahitlik ediyorsunuz?” diye öfke ve hayretle soracaklar. Onlar da, “Ne yapalım, her şeyi konuşturan Allah bizi de konuşturdu.” diyecekler, “Sizi başlangıçta O yarattı ve şimdi yine O’na dönüyorsunuz!” O zaman Allah onlara diyecek ki: َ :ْ . ُ 9ُ ْ َ ,ْ . ُ -ْ 8َ Fَ 'َ 3َ sْ 6َ ‫ ُو َن اَ ْن‬kِ Jَ ْ Gَ ,ْ Jُ ْ4Cُ َ ‫َو‬ َ & َ ّٰ ‫ اَ ّ َن ا‬,ْ Jُ ْ44َ ِ !ٰ ‫ َو‬,ْ Cُ ‫ ُد‬8ُ ` ُ َ ‫ َو‬,ْ Cُ ‫ ُر‬Xَ Kْ َ‫ َو َ > ا‬,ْ . ﴾٢٢﴿ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ َ ّ ِ ‫ًا‬0P$ Cَ ,ُ 8َ 9ْ 6َ

22. “Oysa siz dünyada zulüm ve haksızlık peşinde koşarken, kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin bir gün size karşı şahitlik edeceğinden korkup da günahlardan sakınmıyordunuz. Üstelik yaptıklarınızın çoğunu Allah’ın bilmediğini ve sizi hiçbir zaman hesaba çekmeyeceğini sanıyordunuz.” َ ْ ّ ‫ ا‬,ُ . َ َ َ َ ,ْ . ُ ُ ُ 4ُّ ُ !ِ ‫َو ٰذ‬ َ ْ4 ﴾٢٣﴿ :َ 6*$ 1 !‫ا‬ : , J ( W , . 6ٰ ‫د‬ ‫ر‬ ‫ا‬ , . K * K , J 4 ‫ي‬ % ! َ َ ْ ْ ْ ْ ْ ْ ْ $ ّ ُ ُ َ َ َ ِ ِ ِ ِ 23. “İşte, Rabb’iniz hakkında beslediğiniz bu çarpık düşünceler sizi felâkete sürükledi ve böylece, en büyük hüsrana uğrayanlardan oldunuz!” َ ّ ‫ُوا‬Uِ Xْ 6َ ‫َ ِ ْن‬ َ $ Jَ 9ْ ُ !‫ ْا‬:َ ِ ,ْ /ُ َ​َ ‫ ُ ا‬Jِ 9ْ Jَ ْ 6َ ‫ َواِ ْن‬,H ْ 3ُ !َ ‫ ً ى‬Pْ َ ‫ ُر‬4! َ ﴾٢٤﴿ T

24. Artık eğer dayanabilirlerse, varacakları yer ateştir. Hatalarını telafi etmelerine izin verilmesi için yalvarsalar da, onlara asla izin verilmeyecektir. Çünkü vaktiyle hakikat onlara bütün açıklığıyla tebliğ edilmiş, ama onlar bilerek inkârı tercih etmişlerdi. َ ْ Kَ َ ,ْ 3ُ !َ ‫ ا‬4ُ 6َ ّ Rَ َ ‫> َء‬dَ *َ Dُ ,ْ 3ُ !َ 4َ ْm-َ ّ Dَ ‫َو‬ ~ْ 8َ + َ 'ْ Dَ ,ٍ َ ُ‫ > ا‬$ ‫ ْ ُل‬Oَ !‫ ْا‬,ُ 3ِ -ْ 8َ Fَ cَ ّ A َ َ ‫ َو‬,ْ 36 َ ‫ َو‬,ْ 3ُ َ?8ْ + ِ '$ 6ْ َ‫ ا‬T ﴾٢٥﴿ :tَ 6*$ َ ‫ ا‬dُ Cَ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ْ ا‬ ِ ْ ‫ َو‬:ّ ِ Yِ !‫ ْا‬:َ ِ ,ْ 3ِ 8ِ ْ Dَ :ْ ِ ِ + H ِ d ‫ا‬

25. Biz de bu yüzden onlara, kendilerini yoldan çıkaran şeytanî arkadaşlar musallat ettik. Böylece bu şeytanlar, yaptıkları her şeyi kendilerine cazip göstererek onları iyice azgınlığa sürükledi ve sonunda, kendilerinden önce gelip geçmiş cin ve insan toplulukları için geçerli olan azap sözü onlar için de kaçınılmaz oldu. Onlar gerçekten büyük bir hüsrana uğramışlardır. Hal böyleyken: ُ 8َ ّ 9َ !َ "ِ - $ ‫ ْ* ٰا ِن َو ْا!@َ ْ ا‬Oُ !‫ا ْا‬%َ 3ٰ !ِ ‫ ا‬9ُ َ ْ Gَ َ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ َ ل ا‬Dَ ‫َو‬ ﴾٢٦﴿ ‫ ُ َن‬8ِ @ْ Gَ ,ْ .


26. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler, birbirlerine diyorlar ki: “Sakın şu Kur’an’ı dinlemeyin. Başkasının dinlemesine de izin vermeyin. Çünkü onu duyan, etkisinde kalıp bir anda değişiveriyor. Bunun için, din adına uydurulmuş bidat ve hurafelerle, ilgi çekici menkıbelerle, hikâyelerle vs. mümin kitleleri oyalayıp uyutmaya çalışın. Bunun yanı sıra, bir yandan insanları cinsellik, içki, uyuşturucu, kumar gibi çılgınca eğlencelerle oyalarken, diğer yandan da İslâm ve Müslümanlar aleyhinde yıkıcı propagandalar yapın, Kur’an hakkında yanıltıcı itirazlar geliştirin. Basın yayın araçlarını da kullanarak, Kur’an tebliğcilerini susturmak için bu yolda her türlü yaygarayı koparın! Çünkü onun kitleleri etkileyen muazzam gücünü ancak bu şekilde bastırıp kültür çatışmasında Müslümanlara üstün gelebilirsiniz.” َ %$ 4ُ 8َ َ ﴾٢٧﴿ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ اَ ْ َ اَ ا‬,ْ 3ُ 4َ ّ 6َ Rِ Yْ 4َ !َ ‫ ً'ا َو‬6'$ yَ Kً ‫ا‬%َ Fَ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬:َ ّ O6 27. Biz de bu sözlerinden dolayı, kâfirlere dünyada ve âhirette şiddetli bir azap tattıracağız ve onlara, işledikleri en büyük kötülüklerin karşılığını vereceğiz! َ ّ &‫ا‬ ﴾٢٨﴿ ‫ َ( ُ'و َن‬Yْ 6َ 4َ Gِ 6َ ٰ Kِ ‫ ا‬dُ Cَ َ Kِ ‫>ا ًء‬Rَ ` ِ ّٰ ‫ َ'>ا ِء‬Fْ َ‫>ا ُء ا‬Rَ ` َ 'ِ) 8ْ 1ُ !‫ َدا ُر ْا‬3َ - $ ,ْ 3ُ !َ ‫ر‬Hُ 4!‫ا‬ َ Vَ !ِ ‫ٰذ‬ 28. İşte, Allah düşmanlarının cezası budur: Ateş! Ayetlerimizi bile bile inkâr etmelerinin karşılığı olarak, onları orada sonsuz acı ve ıstıraplarla dolu bir yurt beklemektedir. ُ -َ !ِ 4َ ِ ‫'َا‬Dْ َ‫~ ا‬ dَ . َ (ْ Gَ َ 3ُ 8ْ 9َ Yْ dَ ْ َ َ‫ ا‬:ِ 6ْ %َ !َ ّ ‫ ا‬dَ ‫ > اَ ِر‬4َ Kَ ّ ‫?َ ُ*وا َر‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ َ ل ا‬Dَ ‫َو‬ ِ ْ ‫ َو‬:ّ ِ Yِ !‫ ْا‬:َ ِ dَ lَ ّ ِ d ‫ا‬ َ ْ :َ ِ َ 8$ َ? ْ ‫ا‬ ﴾٢٩﴿ T

29. O Gün inkârcılar, dünyadayken göklere çıkardıkları ve körü körüne peşinden gittikleri liderlerine büyük bir kin duyacak ve “Ey Rabb’imiz!” diyecekler, “Bizi doğru yoldan saptıran cinleri ve insanları bize göster ki, onları ayaklarımızın altına alıp çiğneyelim. Böylece en aşağılık kimselerden olsunlar.” > 8ٰ !‫ ْا‬,3-ْ 8َ F ‫ َ<ّ َ ُل‬Jَ Gَ ‫ ا‬Oَ Jَ ‫ا‬ َ ّ َ َ َ َ ُ ‫ ُ*وا‬s K ‫ا‬ ‫و‬ ‫ ا‬ d R ( G ‫و‬ ‫ ا‬ 1 G ‫ا‬ E . ] ُ َ َ َ ْ ْ ْ ,َ ّ }ُ &‫ا‬ ُ ُ ّٰ 4َ Kُّ ‫ ُ! ا َر‬Dَ :َ 6%$ !َ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ َ َ َ ِ َ ُ ِ َ ُ ِ ﴾٣٠﴿ ‫ ُ'و َن‬Fَ Gُ ,ْ Jُ ْ4Cُ J$ !َ ّ ‫ ا‬Eِ 4َ ّ Yَ ! ْ Kِ 30. “Bizim önünde boyun eğeceğimiz biricik efendimiz, yöneticimiz ve Rabb’imiz, Allah’tır!” diyen ve sonra da, bu


söyleme uygun dosdoğru bir hayat yaşayan kimselere gelince, onların üzerine öbek öbek rahmet melekleri inecek ve kendilerine şu ilâhî müjdeyi verecektir: “Korkmayın, üzülmeyin; size Allah tarafından söz verilen cennet müjdesiyle sevinin!” ٰ ْ ِ ‫ َو‬-َ dْ 'ُّ !‫ ِة ا‬-ٰ (َ !‫ ِ ْا‬,ْ Cُ ^ ُ >-َ !ِ ‫ اَ ْو‬:ُ (ْ dَ ُ !َ ‫ َو‬,ْ . ُ ُ ?ُْ dَ‫> ا‬3$ Jَ sْ Gَ َ 3َ - $ ,ْ . ُ !َ ‫ة َو‬Hِ *َ + َ 3َ - $ ,ْ . ِ ‫ا‬ ﴾٣١﴿ ‫ )َن‬Fُ 'َ ّ Gَ

31. “Biz hem bu dünya hayatında, hem de âhirette sizin dost ve yardımcılarınızız. Eğer dünya imtihanını başarıyla tamamlarsanız, cennete gireceksiniz ve orada canınızın çektiği her şeye, arzuladığınız her nimete sahip olacaksınız.” ﴾٣٢﴿ ,ٍ t A$ ‫ ُ? ٍر َر‬zَ :ْ ِ ً Rُ dُ 32. Çok bağışlayıcı, çok merhametli olan Rabb’inizden bir karşılama ziyafeti ve sınırsız bir lütuf olarak.” َ $ 8ِ ْ ُ !‫ ْا‬:َ ِ 4$ dَ ّ ِ‫ َ ل ا‬Dَ ‫ ِ! ً( َو‬Wَ Mَ ِ Fَ ‫ا& َو‬ ﴾٣٣﴿ T ِ ّٰ L!َ ِ‫> ا‬Fَ ‫ َد‬:ْ َ ّ ِ ً ْ Dَ :ُ َ Aْ َ‫ ا‬:ْ َ ‫َو‬

33. O hâlde, insanları Allah’a kul olmaya çağıran, güzel ve yararlı işler yapan ve “Ben tam bir teslimiyetle Allah’ın hükümlerine boyun eğen bir Müslüman’ım!” diyen kimseden daha doğru, daha güzel sözlü kim olabilir? Ama yine de, sizi önyargılarla değerlendiren bazı insanlar, davetinize karşı hiç de hak etmediğiniz çirkin bir tarzda cevap verebilir, en ağır sözlerle sizi incitebilirler. Bu durumda onlara kızıp küsmeyin. Kötülüğe kötülükle karşılık da vermeyin. "ُ dَ ّ َ Cَ ‫'َا َو ٌة‬Fَ "ُ 4َ -ْ Kَ ‫ َو‬Vَ 4َ -ْ Kَ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ َ ِ َذا ا‬:ُ َ Aْ َ‫ َ ا‬/ِ J$ !َ ّ Kِ َْ ‫ اِ ْد‬Eُ) ]َ -ِّ َ ّ !‫ َو َ ا‬Eُ 4َ َ (َ !‫ ِ ي ْا‬Jَ ْ Gَ َ ‫َو‬ ﴾٣٤﴿ ,ٌ - $ A َ ٌّ !ِ ‫َو‬

34. Şunu iyi bilin ki, iyilik ile kötülük asla bir olmaz. O hâlde, sana kin besleyen insanlara bile şefkat ve merhametle yaklaş. Sana kötülük yapana sen iyilikle karşılık ver. Gönül incitmeden, insanları rencide etmeden, tatlı dille ve yapıcı bir üslupla, yani en güzel şekilde kötülükleri bertaraf et. İşte o zaman, aranızda kin ve düşmanlık bulunan kişinin sanki birdenbire sımsıcak bir dosta dönüştüğünü göreceksin. َ ّ ِ‫> ا‬3َ -Oّٰ 8َ 6ُ َ ‫ُوا َو‬Uَ Wَ :َ 6%$ !َ ّ ‫> اِ ّ َ ا‬3َ -Oّٰ 8َ 6ُ َ ‫َو‬ ٍّ A ُ ﴾٣٥﴿ , F ‫و‬ ‫ذ‬ $ َ َ H ٍ


35. Fakat bu üstün meziyet, sadece zorluk ve sıkıntılar karşısında sabredenlere verilmiştir. Diğer bir deyişle bu, ancak ilim, hikmet, şefkat, merhamet gibi güzelliklerden büyük bir pay almış olanlara verilmiştir. Bununla birlikte, nihayet İslâm davetçisi de bir insandır. İnatçı cahiller karşısında öfkesine hâkim olması her zaman kolay olmayabilir. Bunun içindir ki: َ -ْ s!‫ا‬ َ ّ :َ ِ Vَ 4َ ّ zَ َ <ْ 6َ َ ّ ِ‫َوا‬ ﴾٣٦﴿ ,ُ -8$ 9َ !‫ ُ ْا‬- $ َ ّ !‫ َ ا‬/ُ "ُ dَ ّ ِ‫ & ا‬ ِ) ّٰ Kِ %ْ 9ِ Jَ َ ْ ‫ ٌغ‬Rْ dَ ‫ ن‬ ِ w

36. Ey Müslüman! Eğer şeytanî bir dürtü seni kışkırtıp anlamsız bir öfke ve heyecana sürükleyecek olursa, hemen Allah’a sığın. Unutma ki, O her şeyi işitendir, her şeyi bilendir. O hâlde, insanları güzel öğütlerle Rabb’inin yoluna çağırmaya devam et: َ ّ !ِ ‫ ُ'وا‬Yُ ْ Gَ َ *ُ) َ Oَ !‫ َو ْا‬ َ ّ ‫ ُر َو‬3َ 4!‫ا‬ َ ّ ‫ َو‬Mُ -ْ !َ ّ ‫ ِ" ا‬Gِ 6َ ‫ ٰا‬:ْ ِ ‫َو‬ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫& ا‬ ِ ّٰ ِ ‫ ُ'وا‬Yُ ‫ا‬ ْ ‫ َ ِ* َو‬Oَ 8ْ !ِ َ ‫ ْ ِ َو‬s8 ُ ْ s!‫ا‬ ﴾٣٧﴿ ‫ ُ ُ'و َن‬9ْ Gَ ‫ ُه‬6َ ّ ِ‫ ا‬,ْ Jُ ْ4Cُ ‫ اِ ْن‬:َ ّ 3ُ Oَ 8َ + َ

37. Gece ile gündüz, Güneş ile Ay, O’nun sınırsız kudret ve yüceliğini gözler önüne seren yaratılış delillerinden, yani ayetlerindendir. Öyleyse, Güneş’e veya Ay’a secde etmeyin, eğer gerçekten yalnızca O’na kulluk etmek istiyorsanız, onları ve diğer tüm varlıkları yaratan Allah’a secdeye kapanarak, yalnızca O’na kulluk ve itaat edin! َ ّ Kِ "ُ !َ ‫ َ ِّ ُ( َن‬6ُ Vَ Kِّ ‫ْ َ' َر‬4Fِ :َ 6%$ !َ ّ َ ‫ُوا‬Uَ .ْ Jَ ‫ا‬ َ ﴾٣٨﴿ ‫ ْ َ ُ َن‬6َ َ ,ْ /ُ ‫ ر َو‬ 3 4 !‫ا‬ ‫و‬ M ! ّ ْ ْ ‫َ ِ ِن‬ َ َ ِ ِ 38. Ama eğer inkârcılar, bu çağrı karşısında kibre kapılıp Allah’ın hükümlerine boyun eğmekten kaçınacak olurlarsa, üzülme, ümitsizliğe ve yılgınlığa kapılma! Çünkü Rabb’inin katındaki melekler ve O’na kulluk eden müminler, gece gündüz bıkıp usanmadan O’nu anıp şanını yücelterek tesbih etmektedirler. َ ْ ‫ َ*ى‬Gَ Vَ dَ ّ َ‫" > ا‬$ Gِ 6َ ‫ ٰا‬:ْ ِ ‫َو‬ /َ -َ Aْ َ‫>ي ا‬%$ !َ ّ ‫~ اِ ّ َن ا‬ َ ‫ض‬ َ ‫ا ْر‬ ) ْ Kَ ‫ْ َ ّ َ ْت َو َر‬/‫ ْا! َ > َء ا‬3َ -ْ 8َ Fَ 4َ !ْ Rَ dْ َ‫ َ ِ َذ>ا ا‬Eً 9َ y ِ + ﴾٣٩﴿ *ٌ 6'$ Dَ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ Cُ L8ٰ Fَ "ُ dَ ّ ِ‫ ا‬LٰG ) ْ َ !‫َ! ُ ْ( ِ ْا‬

39. Yine O’nun ayetlerinden biri de şudur: Yeryüzünün bitki örtüsünü tamamen kurumuş, solmuş ve âdeta boynu bükük bir hâlde görürsün. Fakat Biz üzerine yağmur yağdırınca, hemen canlanıp gelişir ve orada rengârenk bitkiler, çiçekler ve tatlı


ürünler yetişir. İşte bu bitkilere hayat veren yüce kudret, ölüleri de kesinlikle diriltecektir. Unutma ki, O’nun her şeye gücü yeter. َ ْ ْ ٰ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ َ َ َ َ ٰ َ > َ َ? ْ1 ‫ ْ َم‬6َ 4ً ِ ‫ > ٰا‬G$ ْ 6َ :ْ َ ‫ ٌ اَ ْم‬0ْ + 4!‫ا‬ L O 8 6 : َ ‫ا‬ 4 8 F ‫ن‬ 6 4 G 6 ‫ا‬ ‫ن‬ ‫و‬ ' ( 8 6 : 6 % ! ّ ُ َ ‫ ر‬ َ َ ْ ْ ْ $ $ َ َ َ َ َ ِ ِ ِ ُ ُ ِ ) ﴾٤٠﴿ ٌ 0X$ Kَ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ َ Kِ "ُ dَ ّ ِ‫ ا‬,SْJُ ]ْ yِ َ ‫ ا‬8ُ َ Fْ ِ‫ ا‬Eِ) َ -ٰ Oِ !‫ْا‬

40. Gerek evrendeki yaratılış delillerini görmezlikten gelerek, gerekse Kur’an’ı kasten yanlış yorumlayarak ayetlerimiz konusunda doğru yoldan sapanlar, Bizden asla gizli kalmazlar. Düşünün ey insanlar! İşlediği zulüm ve haksızlıklardan dolayı ateşe atılan inkârcılar mı daha iyidir, yoksa Hesap Gününde Rabb’inin huzuruna güven içinde gelen müminler mi? İşte size doğruyu ve eğriyi gösterdik. Bu ikisinden dilediğinizi seçin ve dilediğinizi yapın! Hiç şüphesiz Allah, yaptığınız her şeyi görmektedir. > َ َ ّ !َ *ِ Cْ %! ﴾٤١﴿ RS ِ !َ "ُ dَ ّ ِ‫ َوا‬,H ْ /ُ ‫` َء‬ ِّ Kِ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ ٌ 6R$ Fَ ‫ ب‬ ٌ Jَ . 41. Muhakkak kendilerine tebliğ edilen bu son ilâhî Öğüdü inkâr edenler, dünyada da âhirette de zillet ve perişanlıktan kurtulamayacaklar. Bu Kur’an öyle muhteşem, öyle değerli bir kitaptır ki; ْ "ِ -G$ ْ 6َ َ ْ Gَ ") $ ?ِ 8ْ + َ ‫ ِ" َو‬6َْ '6َ T ْ Kَ :ْ ِ Mُ ٌ ﴾٤٢﴿ 'ٍ - $ A . A : M6 < : !‫ا‬ َ ْ ْ $ َ ,َ َ ِ ِ ِ $ ِ ٍ 42. Hiçbir batıl inanç ona asla sızamaz. İnsanlığa zararlı düşünceler, şeytanî öğretiler ona hiçbir yandan yaklaşamaz. Çünkü o, sonsuz ilim ve hikmet sahibi ve her türlü övgüye lâyık olan Allah tarafından gönderilmiştir. َ‫ ب ا‬ َ Vَ Kَ ّ ‫ اِ ّ َن َر‬Vَ) 8ِ ْ Dَ :ْ ِ Mِ ُ *ُّ 8!ِ Mَ D$ 'ْ Dَ َ َ ّ ِ‫ ا‬Vَ !َ ‫ ُ ل‬Oَ 6ُ َ ُ َ ْ ُ ﴾٤٣﴿ ,! O F ‫و‬ ‫ذ‬ ‫و‬ ‫ة‬ * ? @ ‫و‬ % ! $ ٍ َ َ َ ِ ِ ٍ ٍ

43. O hâlde, sana eziyet eden zalimlere aldırış etmeden, bu kitap ile insanlığı uyarıp aydınlatmaya devam et. Unutma ki, sana çağdaş kâfirler tarafından söylenen incitici sözlerin aynısı, senden önceki Elçilere de söylenmişti. Fakat onlar her türlü sıkıntıya karşı sabırla direnmiş ve sonunda ilâhî müjdeye mahzar olmuşlardı. Hiç kuşku yok ki, senin Rabb’in çok bağışlayıcıdır, fakat aynı zamanda cezası da çok şiddetlidir.


‫ ً'ى‬/ُ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ 8َ ّ !ِ َ /ُ Mْ Dُ ٌ)ّ Kِ *َ Fَ ‫ ِ ٌّ َو‬Yَ Fْ َ‫ )ُ" َء ¨ا‬Gُ 6َ ‫ ْ~ ٰا‬8َ Xِّ ُ َ ْ !َ ‫ ُ! ا‬Oَ !َ - ِ Yَ Fْ َ‫ ا‬dً ‫ ْ* ٰا‬Dُ ‫ ُه‬4َ 8ْ 9َ ` َ ْ !َ ‫َو‬ > !ٰ ‫ اُو‬L F ,ْ 3-ْ 8َ F /‫* و‬Dْ ‫ و‬,ْ 3d‫ َن > ٰا َذا‬4 oْ 6 َ :6%!َ ّ ‫?َ > ء وا‬y‫و‬ َ َ َ ﴾٤٤﴿ 'tٍ -9$ Kَ ‫ ن‬ . : ‫ن‬ ‫و‬ ‫د‬ 4 6 V ] َ َ ْ ْ ٍ َ ِ $ ُ ِ ُ َ $ َ ٌ) ِ َ ُ ِ ^ ) ً َ ِ َ َُ َ ٌ َ ِ​ِ 44. Kur’an’ın Arapça indiriliş hikmetini kavrayamayan, bu yüzden de onun evrenselliğine itiraz eden cahiller şunu bilsinler ki: Eğer Biz Kur’an’ı yabancı bir dilde göndermiş olsaydık, o zaman onun ilk muhatabı olan Araplar haklı olarak, “İman etmemizi istediğin bu kitabın ayetleri, bize anladığımız dilden açık ve anlaşılır biçimde beyan edilmeli değil miydi? Arapça konuşan bir toplum ve onları hidayete çağıran yabancı bir kitap; ne tuhaf şey bu!” diyeceklerdi. O hâlde, tüm insanlığa seslenerek de ki: “Bu Kur’an gerek Araplardan, gerekse diğer toplumlardan olsun, bütün inananlar için bir yol göstericidir ve insanlığı tehdit eden her türlü manevî, kültürel, siyasî ve toplumsal dertlere kesin bir şifadır. Bu kitaba inanmayanlara gelince, onların kulaklarında, hakikati işitmelerine engel bir sağırlık vardır. İşte bu yüzden Kur’an, onlara göre anlaşılmaz, karanlık bir kitaptır. Öyle ki, onlar apaçık hakikate davet edildikleri hâlde, sanki çok uzak bir yerden çağrılan ve çağrıyı işitmekte zorluk çeken kimseler gibi kör ve sağır davranıyorlar. Zaten tarih boyunca, Allah’tan gelen bütün kitaplara aynı tepkiler gösterilmiştir: ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ َوا‬,) ْ 3ُ 4َ -ْ Kَ َ mِ Oُ !َ Vَ Kِّ ‫ َر‬:ْ ِ ~ْ Oَ َ َ Eٌ َ 8ِ Cَ َ ْ !َ ‫ ِ)" َو‬- $ r َ 8ِ Jُ ْ+ َ ‫ ب‬ َ Jَ . َ ُ 4َ -ْ Gَ ‫ ْ' ٰا‬Oَ !َ ‫َو‬ ِ !‫ ْا‬L ﴾٤٥﴿ I6 ٍ *$ ُ "ُ ْ4 ِ Vٍ ّ yَ ?$ !َ

45. Biz bir zamanlar Musa’ya, sonradan Tevrat olarak bilinen Kitabı vermiştik. Fakat sırf aralarındaki ihtiras ve kıskançlık yüzünden, Allah’ın kitabını tahrif ederek onda ayrılığa düştüler. Eğer bu dünyanın imtihan yeri olduğuna ve her şeyin tam karşılığının âhirette verileceğine dair Rabb’in tarafından ezelden belirlenmiş bir yasa olmasaydı, aralarında çoktan hüküm verilmiş ve kötüler derhal cezalandırılıp her türlü anlaşmazlık halledilmiş olurdu. Bugünkü Yahudi ve Hristiyanlara gelince: Onlar her ne kadar ellerindeki kutsal kitaba iman ettiklerini söyleseler de, onun gerçekten ilâhî kaynaklı olup olmadığı hakkında karmakarışık bir şüphe ve tereddüt içindedirler. Bu yüzden ne Tevrat ve İncil’e, ne de Kur’an’a gerçek anlamda iman etmezler.


Hiçbir ahlâkî sınır tanımaz, her türlü zulüm ve haksızlığı kendilerine mubah görürler. Ama şunu iyi bilsinler ki: َ Kِ Vَ Kُّ ‫ ) َو َ َر‬3َ -ْ 8َ 9َ​َ ‫ َء‬ > َ َ‫ ا‬:ْ َ ‫" َو‬$ ِ ?ْ 4َ 8ِ َ (ً !ِ Wَ Mَ ِ Fَ :ْ َ ﴾٤٦﴿ 'ِ - $ 9َ 8ْ !ِ ‫ ٍم‬lَ ّ

46. Her kim güzel bir iş yaparsa, yalnızca kendi iyiliği için yapmış olur. Kim de kötülük yaparsa, o da ancak kendisine zarar vermiş olur. Unutma ki, Rabb’in kullarına asla zulmetmez. ") $ ِ 8ْ 9ِ Kِ َ ّ ِ‫ ُ ا‬m ٍ *َ َ​َ } :ْ ِ ‫ْ ُ* ُج‬1Gَ َ ‫ َو‬Eِ) Fَ َ ّ !‫ ا‬,ُ 8ْ Fِ ‫ َ* ُّد‬6ُ "ِ -ْ !َ ِ‫ا‬ َ Gَ َ ‫ َو‬LPْٰ dُ‫ ا‬:ْ ِ Mُ ِ (ْ Gَ َ ‫ َو‬3َ ِ َ Cْ َ‫ ا‬:ْ ِ ‫ات‬ َ dَ ّ ‫ ُ!> ا ٰا َذ‬Dَ ‫ي‬S $‫> ء‬Cَ *َ yُ :َ 6ْ َ‫ ا‬,ْ 36 ﴾٤٧﴿ 'Hٍ -3$ yَ :ْ ِ 4َ ّ ِ َ ‫ك‬S ِ ‫ د‬$ 4َ 6ُ ‫ ْ َم‬6َ ‫َو‬ 47. Kıyametin bilgisi yalnızca O’na aittir. Onun ne zaman ve ne şekilde kopacağını sadece O bilir. O’nun bilgisi ve izni olmadan ne bir meyve tomurcuğundan çıkabilir, ne bir dişi hamile kalabilir ve ne de yavrusunu doğurabilir. İşte bu sonsuz ilim ve kudret sahibi olan Rabb’iniz, insanları yeniden diriltip hesaba çekecektir. O Gün Allah kâfirleri cehennemin karşısına getirecek ve onlara, “Söyleyin bakalım, kulluk ve ibadette Benim ortaklarım olduğunu iddia ettiğiniz sahte ilâhlarınız, putlarınız önderleriniz, efendileriniz şimdi neredeler?” diye soracak. Onlar da, “İtiraf ederiz ki, hiç birimiz Senden başka boyun eğilecek bir otoritenin varlığına tanık olmuş değiliz!” diyecekler. َ ‫ َو‬Mُ ْ Dَ :ْ ِ ‫ َن‬Fُ 'ْ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ َ ,ْ 3ُ ْ4Fَ Mَ ّ ﴾٤٨﴿ َ ‫َو‬ ٍ ($ َ :ْ ِ ,ْ 3ُ !َ َ ‫ ا‬4ُّ 48. Ve böylece, vaktiyle yalvarıp yakardıkları bütün hayalî varlıklar, sahte ilâhlar kendilerini yüzüstü bırakıp terk etmiş olacak ve artık hiçbir kurtuluş çarelerinin kalmadığını anlayacaklar. İşte bu feci akıbetle yüz yüze gelmek istemiyorsanız, insanın ruh dünyasını iyi çözümlemeli, onu inkâra sürükleyen psikolojik sebepleri doğru tespit etmelisiniz: َ ّ "ُ َ ّ َ ‫ َواِ ْن‬0 ٌ 4ُ Dَ ‫ ٌس‬oeُ -َ َ *ُّ s!‫ا‬ ﴾٤٩﴿ ‫ط‬ ِ ْ ,ُ َ ْ 6َ َ ِ ْ 1َ !‫> ِء ْا‬Fَ ‫ ُد‬:ْ ِ ‫ َ ُن‬dْ ‫ا‬ 49. İnsanoğlu, iyi ve güzel olan şeyleri istemekten asla bıkıp usanmaz. Fakat başına bir kötülük gelince de, bunun bir imtihan olduğunu göz ardı ederek hemen endişeye kapılır, ümidini tamamen kaybeder. Sahip olduğu her şeyin kendisine Allah tarafından bağışlanan gelip geçici bir nimet olduğunu idrak edemediği için, onları kaybettiği anda müthiş bir sarsıntı geçirir.


ْ ِ !َ ‫ َو‬S ْ ِ !َ ‫َو‬ ُ َ‫ َو َ > ا‬S!$ ‫ا‬%َ ٰ/ :َ ّ !َ Oُ -َ !َ "ُ ْJ َ ّ َ ‫ ّ َ* >ا َء‬ Eً َ ِ >Dَ Eَ Fَ َ ّ !‫ ا‬:ُّ َ 'ِ 9ْ Kَ :ْ ِ 4َ ّ ِ Eً َ Aْ ‫ ُه َر‬4َ Dْ ‫ اَ َذ‬ َّ ‫ ا‬ َ ّ َ ِّ 4َ 4ُ 8َ َ L ٰ4 ْ (ُ 8ْ !َ ‫ْ َ' ُه‬4Fِ !$ ‫> اِ ّ َن‬Kّ $ ‫ َر‬L!ٰ ِ‫~ ا‬ َ ُ َ %$ 4ُ !َ ‫ ا َو‬ َ? :ْ ِ ,ْ 3ُ 4َ ّ O6 8 F K ‫وا‬ * C : 6 % ! $ ُ 9ْ ` َ َ َ ِ ُ ِ ِ ‫ُر‬ H ﴾٥٠﴿ ٍ 8$ zَ ‫اب‬ ٍ %َ Fَ

50. Fakat kendisine dokunan bir sıkıntının ardından başındaki belâyı kaldırıp ona rahmetimizi tattıracak olsak, o zaman da küstahça bir edayla şöyle der: “Bu nimetleri ben kendi gayret ve çabalarım sonucunda ve kendi yeteneklerim sayesinde kazandım; dolayısıyla bu zaten benim hakkımdır! Üstelik kıyametin kopacağını ve insanların yargılanacağını da hiç sanmıyorum. Eğer bu iddianız gerçekleşse ve ben Rabb’imin huzuruna çıkarılsam bile, O’nun katında beni daha güzel nimetlerin beklediğine eminim!” (18. Kehf: 36) Hayır, ayetlerimizi inkâr edenlere yaptıkları her şeyi o gün açıkça bildireceğiz ve onlara en şiddetli azabı tattıracağız. َ ّ "ُ َ ّ َ ‫" َواِ َذا‬H $ ِ dِ Yَ Kِ ٰ dَ ‫ض َو‬ ﴾٥١﴿ 6 َ *َ Fْ َ‫ ن ا‬ ِ َ dْ ‫ا‬ ِ ْ L8َ Fَ 4َ ْ 9َْ dَ‫َواِ َذ>ا ا‬ ٍ *$ Fَ ‫> ٍء‬Fَ ‫و ُد‬%ُ َ *ُّ s!‫ا‬ 51. Evet, insanoğluna katımızdan zenginlik, sağlık, güzellik, güç, zekâ gibi bir nimet verdik mi, bunları kendisine kimin verdiğini unutarak ayetlerimizden yüz çevirir ve kibre kapılarak yan çizer. Fakat başına bir belâ gelince de, onun bir an önce kaldırılması için uzun uzadıya Bize yalvarıp yakarır. ﴾٥٢﴿ 'ٍ -9$ Kَ ‫ ق‬ ِ ّٰ 'ِ ْ4Fِ :ْ ِ ‫ َن‬Cَ ‫ اِ ْن‬,ْ Jُ 6ْ َ‫ اَ َرا‬Mْ Dُ َ َ‫ ا‬:ْ َ "$ Kِ ,ْ Gُ *ْ َ?Cَ ,َ ّ }ُ &‫ا‬ ٍ Oَ yِ $ َ /ُ :ْ َ ّ ِ Mُّ 52. Onlara de ki: “Bir düşünün, eğer bu kitap Allah tarafından gönderilmiş ise ve siz de aptalca bir inat uğruna onu inkâr ediyorsanız, o takdirde, apaçık gerçeklere sırt çevirerek derin bir çıkmaza saplanan inkârcılardan daha bedbaht ve daha sapkın kim olabilir?” İşte bunun içindir ki; ٰ ْ ِ 4َ Gِ 6َ ‫ ٰا‬,ْ 36 َ َ ّ َ Jَ 6َ LJّٰ A L8ٰ Fَ "ُ dَ ّ َ‫ ا‬Vَ Kِّ *َ Kِ rِ .ْ 6َ ,ْ !َ ‫ اَ َو‬cُ)ّ (َ !‫ ُ" ْا‬dَ ّ َ‫ ا‬,ْ 3ُ !َ T َ ,ْ 3ِ ِ ?ُْ dَ‫ > ا‬$ ‫َ ق َو‬ ِ ‫ا‬ ِ $ ُ َ ﴾٥٣﴿ 'ٌ -3$ yَ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ Cُ

53. Elinizdeki bu Kur’an’ın Allah’tan gelen kesin ve tartışılmaz bir gerçek olduğu bütün insanlık tarafından açık ve net olarak anlaşılıncaya kadar, onlara hem dış dünyada, hem de kendi iç


dünyalarında ayetlerimizin işaret ettiği bireysel, toplumsal, tarihî, ekonomik ve siyasal gerçeklerin bir bir ortaya çıktığını göstereceğiz. Öyle ki, çağlar geçtikçe ve insanoğlu kendisini ve evreni daha yakından tanıdıkça Kur’an’ı daha iyi anlayacak ve onun insan ürünü bir kitap olamayacağını, hiçbir şüpheye yer vermeyecek biçimde görecektir. Bu nasıl olur deme, Rabb’inin her an her şeye tanık olması yetmez mi? Ama bütün bu apaçık delillere, apaçık mucizelere rağmen yine de hakikatten yüz çevirecek olurlarsa; ٌ -($ ُ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ . ُ Kِ "ُ dَ ّ ِ‫ اَ َ > ا‬,) ْ 3ِ Kِّ ‫ ِء َر‬O> َ !ِ :ْ ِ Eٍ 6َ *ْ ِ $ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫اَ َ > ا‬ ﴾٥٤﴿ q 54. İyi bilin ki, onlar Hesap Günü Rab’lerine kavuşup yargılanacakları konusunda şüphe içindedirler. Ve şunu da bilin ki, Allah sonsuz ilim ve kudretiyle her şeyi çepeçevre kuşatmıştır. ُّ ‫﴾ ُ َر ُة‬٤٢﴿ ‫ رى﷌‬ ٰ s!‫ا‬ 42. ŞURA SURESİ Mekke döneminin ortalarında, Fussilet suresinden sonra indirilmiştir. Adını, 38. ayetinde geçen ve danışmanın önemini vurgulayan “şura: istişare, danışma” kelimesinden almıştır. 53 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ﴾١﴿ >,Aٰ 1. Hâ, Mîm. ﴾٢﴿ > c > > F 2. Ayn, Sîn, Kâf. Ey insan! Senin pek iyi tanıdığın ve sürekli kullandığın harflerden oluşan, fakat hem lafzı hem de manasıyla eşsiz bir mucize olan bu mesaja kulak ver:


َ 8ِ ْ Dَ :ْ ِ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬L!َ ِ‫ َوا‬Vَ -ْ !َ ِ‫ ا‬A ﴾٣﴿ ,ُ -.$ (َ !‫ ْا‬Rُ 6R$ 9َ !‫ا& ْا‬ > $ 6ُ Vَ !ِ %ٰ Cَ ُ ّٰ VS 3. İşte sonsuz kudret ve hikmet sahibi olan Allah, senden öncekilere vahyettiği gibi, sana da böyle vahyediyor. َ ْ ِ َ ‫ات َو‬ ﴾٤﴿ ,ُ - $ 9َ !‫ ُّ ْا‬8ِ 9َ !‫ َ ْا‬/ُ ‫ض َو‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫َ! ُ" َ ِ ا‬ ) ِ ‫ا ْر‬ 4. O Allah ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Gerçek anlamda yücelik ve büyüklük, yalnızca O’na aittir. َ ّ َ?Jَ 6َ ‫ات‬ َ ]ِ > 8ٰ َ !‫ َو ْا‬:َ ّ 3ِ Dِ َْ :ْ ِ ‫ ْ* َن‬w َ Gَ ِ :ْ َ !ِ ‫ ْ@ ِ? ُ*و َن‬Jَ ْ 6َ ‫ َو‬,ْ 3ِ Kِّ ‫ َ( ْ ِ' َر‬Kِ ‫ َ ِّ ُ( َن‬6ُ Eُ . ُ َ ٰ َ ّ !‫ ُد ا‬. َْ ﴾٥﴿ ,ُ -A$ *َ ّ !‫ َ ْا!@َ ُ? ُر ا‬/ُ &‫ا‬ َ ّٰ ‫ض اَ َ > اِ ّ َن‬ ) ِ ‫ا ْر‬

5. O’nun kudret ve azametinden, neredeyse gökler yukarıdan aşağıya çatlayıp paramparça olacaklar! Öte yandan melekler, sürekli olarak Rab’lerinin şanını övgüyle yüceltmekte ve yeryüzündeki müminler için bağışlanma dilemekteler. İyi bilin ki, Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. َ ّ ‫َوا‬ َ َ َ َ ٰ َ ٌ ُ > > ﴾٦﴿ MC K , 3 8 F ~ْ d ‫ا‬ ‫و‬ , 3 8 F ? A &‫ا‬ ‫ء‬ ! ‫و‬ ‫ا‬ " d ‫و‬ ‫د‬ : ‫وا‬ % 1 G ‫ا‬ : 6 % ! ّ ّ َ > َ ْ ْ ْ ْ ْ ْ $ $ $ $ ُ ُ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ٍ 6. Kendilerine Allah’tan başka hükmüne boyun eğilecek yardımcılar, kurtarıcılar ve dostlar edinen müşriklere gelince, Allah onları kollamaktadır. Sen tebliğ görevini yaptığın sürece, onların davranışlarından sorumlu değilsin. ")ِ - $ I َ 6ْ ‫ ْ ِ َ َر‬Yَ !‫ ْ َم ْا‬6َ ‫ َر‬%ِ ْ4Gُ ‫ َو‬3َ !َ ْ A َ :ْ َ ‫ ٰ*ى َو‬Oُ !‫ َر اُ ّ َم ْا‬%ِ ْ4Jُ !ِ - Kِ *َ Fَ dً ‫ ْ* ٰا‬Dُ Vَ -ْ !َ ِ‫> ا‬4َ -ْ A َ ‫ اَ ْو‬Vَ !ِ %ٰ Cَ ‫َو‬ ﴾٧ ﴿ 0 ِ 9$ َ ّ !‫ ِ ا‬cٌ 6*َ$ ‫ َو‬Eِ 4َ ّ Yَ !‫ ِ ْا‬cٌ 6*َ$ 7. Ey şanlı Elçi! Daha önceki Peygamberlere nasıl kendi halkının konuştuğu dilde kitap gönderdiysek, işte sana da Arapça okunan bir hitabe olan bu Kur’an’ı gönderdik ki, asıl adı Mekke olan ve dünya kentlerinin merkezi konumunda bulunan Anakent halkını ve aşama aşama çevresindeki diğer bütün şehirleri, toplumları, ülkeleri ve tüm dünyayı uyarasın. Ve böylece, gerçekleşeceğinde asla şüphe olmayan o Toplanma Günü’ne karşı onları ikaz etmiş olasın. Çünkü o gün gelip çatınca insanların bir kısmı cennete, bir kısmı da çılgın alevli ateşe girecektir. َ ّ !‫" َوا‬$ Jِ َ Aْ ‫ َر‬$ ‫ ُء‬s > َ 6َ :ْ َ Mُ + > َ ْ !َ ‫َو‬ َ ‫ َو ِ! ٍّ َو‬:ْ ِ ,ْ 3ُ !َ َ ‫ ِ! ُ َن‬ ُ ّٰ ‫ َء‬y ِ 'ْ 6ُ :ْ . ِ !ٰ ‫ َ' ًة َو‬A‫ا‬ ِ ‫ َو‬Eً َ ّ ُ‫ ا‬,ْ 3ُ 8َ 9َ Yَ !َ &‫ا‬ ) ﴾٨﴿ 0 ٍ X$ dَ


8. Gerçi Allah dileseydi, onları da zorla imana getirir ve tüm insanlığı ister istemez Allah’a kulluk eden tek tip bir toplum yapabilirdi. Fakat öyle yapmadı. Çünkü bu takdirde, insanın ahlâk ve erdemliliğinin hiçbir anlam ve değeri kalmazdı. Onun meleklerden ayrı olarak yaratılmasının hikmeti de olmazdı. Bunun için Allah insana özgür bir irade vermiş ve dilediği inanç ve hayat tarzını seçme konusunda onu serbest bırakmıştır. Böylece O, samimî bir kalple Kendisine yönelerek lütuf ve merhametine nail olmak isteyenleri sonsuz lütuf ve rahmetine kavuşturur. Bile bile kötülüğü tercih ederek zulüm ve haksızlık yapanlara gelince, onlar Hesap Gününde, kendilerini Allah’ın gazabından koruyabilecek ne bir dost bulabilirler, ne de bir yardımcı. ﴾٩﴿ *tٌ 6'$ Dَ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ Cُ L8ٰ Fَ َ /ُ ‫ َو‬L ٰG ْ َ !‫ ْ( ِ ْا‬6ُ َ /ُ ‫ َ ْا! َ ِ! ُّ َو‬/ُ & َ ُ ّٰ ‫ء‬Hَ >-َ !ِ ‫" > اَ ْو‬$ dِ ‫ ُدو‬:ْ ِ ‫وا‬%ُ 1َ Gَ ّ ‫اَ ِم ا‬

9. Demek onlar Allah’ın yanı sıra başka yardımcılar, kurtarıcılar ve dostlar ediniyorlar, öyle mi? Oysa asıl koruyucu ve gerçek dost yalnızca Allah’tır. Çünkü ancak O’dur, tüm canlılara hayat bahşeden. Ve sadece O’dur, her şeye kadir olan. ُ !ِ ‫ا& ٰذ‬ ﴾١٠﴿ Iِ) ّٰ L!َ ِ‫ ُ ُ" > ا‬.ْ (َ ُ ّٰ ,ُ . ُ d$ ُ‫ ِ" ا‬-ْ !َ ِ‫~ َوا‬ ُ ‫ ْ ٍء‬yَ :ْ ِ "ِ - $ ,ْ Jُ ?ْ 8َ Jَ ْ+‫َو َ ا‬ _ُ 8ْ Cَ ّ َ Gَ "ِ -ْ 8َ Fَ Kّ $ ‫ا& َر‬ 10. Üzerinde anlaşmazlığa düştüğünüz her konuda nihaî hüküm verme yetkisi Allah’a aittir. Ey Peygamber! De ki: “İşte benim yegâne Efendim, Sahibim ve Rabb’im olan Allah budur. Ben yalnızca O’na güvenir ve tüm kalbimle O’na yönelirim.” ْ َ ْ :َ ِ ‫ا` َو‬ َ‫ ا‬,ْ . َ‫ ا‬:ْ ِ ,ْ . َ Mَ 9َ ` َ ُ ُ ْ‫ز‬ 9ْ d ‫ا‬ ‫و‬ ?ْ d ! ‫ض‬ ‫ر‬ ‫ا‬ ‫ات َو‬ ُ ْ ِ َ ٰ َ ّ !‫َ ُ* ا‬ َ -ْ !َ ")ِ - $ ,ْ Cُ ^ ُ ‫ َر‬%ْ 6َ H `‫ا‬ َ َ َ ِ ً ‫ م اَزْ َو‬ ً ِ ِ ) ِ

﴾١١﴿ ُ 0X$ َ !‫ ُ ْا‬- $ َ ّ !‫ َ ا‬/ُ ‫ء َو‬Hٌ ْ yَ "$ 8ِ Pْ ِ Cَ 11. O, gökleri ve yeri yoktan var edendir. Size kendi cinsinizden eşler armağan eden ve birçok yönden yararlandığınız hayvanları çiftler hâlinde yaratıp istifadenize sunan, böylece sizi bu mükemmel sistem içinde üretip çoğaltan O’dur. İşte bu çokluk ve çift kutupluluk, yaratılmışların özelliğidir. Allah ise tektir, eşsiz ve benzersizdir. O sınırsız kudret, merhamet, adalet, ilim, azamet gibi vasıflarıyla öyle yücedir ki, insanoğlunun hayal edebileceği, zihninde canlandırabileceği hiçbir varlık, mevcut olan veya olabilecek hiçbir şey O’na benzemez. Yalnızca O’dur her şeyi işiten, her şeyi gören.


َ ْ ‫ات َو‬ > َ 6َ :ْ َ !ِ ‫ ا! ِّ*زْ َق‬q ُ Kِ "ُ dَ ّ ِ‫ ِ' )ُر ا‬Oْ 6َ ‫ ُء َو‬s ُ ُ ْ 6َ ‫ض‬ ﴾١٢﴿ ,ٌ -8$ Fَ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ . ِ َ ٰ َ ّ !‫ ُ' ا‬-!$ Oَ َ "ُ !َ H ِ ‫ا ْر‬ 12. Göklerin ve yerin hazinelerinin anahtarları O’nun elindedir. Dilediğinin rızkını genişletir, dilediğinkini kısar ve az, ölçülü verir. Hiç kuşkusuz O, her şeyi tam olarak bilendir. ُ !َ ‫ َ* َع‬yَ ّ $ :َ ِ ,ْ . L ٰ ُ ‫ َو‬,َ -/$ *ٰ Kْ ِ‫" > ا‬$ Kِ 4َ -ْ Wَ ّ ‫ َو َ َو‬Vَ -ْ !َ ِ‫> ا‬4َ -ْ A َ ‫>ي اَ ْو‬%$ !َ ّ ‫ َوا‬A ً dُ "$ Kِ LWّٰ ‫ َ َو‬:6 ِ '!‫ا‬

ّ $ ‫ ا‬")ِ - $ ‫ ا‬Dُ *َ ّ َ?Jَ Gَ َ ‫ َو‬:َ 6'!‫ا‬ ُ D$ َ‫ اَ ْن ا‬L > ٰ -F$ ‫َو‬ 13. Ey Muhammed! İşte o sonsuz ilim sahibi Allah, vaktiyle Nuh’a emrettiği inanç sistemini, sana gönderdiği bu Kur’an’daki inanç ilkeleriyle temel hayat prensiplerini ve İbrahim’e, Musa’ya, İsa’ya emrettiğimiz aynı inanç ilkelerini sizin bireysel ve toplumsal hayatınız için mutlaka uyulması gereken bir kanun yaptı. Ve elçileri aracılığıyla, tarih boyunca insanlığa şu çağrıda bulundu: “Ey inanan kullarım! Bu mükemmel inanç sistemini hayatın her alanına egemen kılın ve sakın batıl inançlara, ideolojilere sapıp da onda ayrılığa düşmeyin! > َ 6َ :ْ َ "ِ -ْ !َ ِ‫ > ا‬$ Jَ Yْ 6َ & َ C$ *ِ sْ ُ !‫ ْا‬L8َ Fَ َ Uُ Cَ ﴾١٣﴿ Iُ ّٰ َ‫ ِ)" ا‬-ْ !َ ِ‫ ا‬,ْ /ُ Fُ 'ْ Gَ َ T ُ 4$ 6ُ :ْ َ "ِ -ْ !َ ِ‫'>ي ا‬$ 3ْ 6َ ‫ ُء َو‬s

Fakat senin insanları davet ettiğin bu prensipler, Allah’tan başka otoritelerin hükmüne boyun eğen o müşriklere çok ağır gelecektir. Bu yüzden onlar, bu çağrıyı şiddetle reddedeceklerdir. Çünkü Allah, hakikat karşısında inatla direten zalimleri değil, hakikate ulaşmak isteyen temiz yürekli kimseleri seçip Kendisine yakınlaştırır ve sadece doğruluğa, güzelliğe yönelen kimseleri Kendisine varan yollara iletir. Allah bütün Peygamberlere aynı inanç sistemini gönderdiği hâlde, o Peygamberlerin izinden gittiklerini öne süren Yahudiler ve Hristiyanlar son Elçiye iman etmiyor, ayrı birer din gibi birbirleriyle ve Müslümanlarla sürekli çekişip duruyorlar. > !ٰ ‫ ا‬Vَ K‫ ر‬:ْ ~ْ Oَ Eٌ 8Cَ َ ْ !َ ‫ و‬,ْ 34َ -ْ K -@ْ K ,8ْ 9!‫ ْا‬,/‫` ء‬ َ Mٍ ` ‫ا‬ L ِ ِّ َ ِ َ َ َ َ ِ َ ) ُ َ ً َ ُ ِ ُ ُ َ > َ َ 'ِ 9ْ Kَ :ْ ِ َ ّ ِ‫> ا ا‬Dُ *َ ّ َ?Gَ َ ‫َو‬ ﴾١٤﴿ I6 َ Jَ . ِ !‫و ِر ُ} ا ْا‬e ُ‫ ا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ َواِ ّ َن ا‬,) ْ 3ُ 4َ -ْ Kَ َ mِ Oُ !َ L َ ُ ٍ *$ ُ "ُ ْ4 ِ Vٍ ّ yَ ?$ !َ ,ْ /ِ 'ِ 9ْ Kَ :ْ ِ ‫ ب‬ 14. Çünkü onlar, kendilerine Allah katından ikna edici bilgi ve belgeler ulaşmasına rağmen, sırf aralarındaki ihtiras ve kıskançlık yüzünden Allah’ın ayetlerini tahrif ederek dinde


ayrılığa düştüler. Eğer bu dünyanın imtihan yeri olduğuna, bu yüzden Allah tarafından belirlenmiş bir vakte kadar günahkârlara mühlet tanınacağına, asıl ceza ve mükâfatın ise ancak âhirette verileceğine dair Rabb’in tarafından ezelden belirlenmiş bir yasa olmasaydı, aralarında hüküm verilmiş ve çoktan işleri bitirilmiş olurdu. Önceki nesiller nasıl imandan yüz çevirdilerse, onlardan sonra kutsal Kitabı devralanlar da bugün onun gerçekten ilâhî kaynaklı olup olmadığı hakkında karmakarışık bir şüphe ve tereddüt içindedirler. Kur’an’ı reddettikleri gibi, Tevrat ve İncil’e de gerçek anlamda iman etmezler. Bu yüzden hiçbir ahlâkî sınır tanımaz, her türlü zulüm ve haksızlığı kendilerine mubah görürler. ‫ ب َواُ ِ ْ* ُت‬ ْ ‫ع َو‬Hُ ‫ َ ْد‬Vَ !ِ %ٰ 8ِ َ ُ ّٰ ‫ َل‬Rَ dْ َ‫ َ > ا‬Kِ ~ ُ ْ4 َ ‫ ٰا‬Mْ Dُ ‫ َو‬,H ْ /ُ ‫ْ َ >ا َء‬/َ‫ ِ ْ ا‬Jَ ّ Gَ َ ‫ت َو‬Hَ *ْ ِ ُ‫ َ > ا‬Cَ ,ْ Oِ Jَ ‫ا‬ H ٍ Jَ Cِ :ْ ِ &‫ا‬ َِ ُ 4َ -ْ Kَ ‫ َو‬4َ 4َ -ْ Kَ Eَ Yَ ّ A ُ !ُ َ Fْ َ‫ ا‬,ْ . ُ !َ ‫ َو‬4َ !ُ َ Fْ َ‫> ا‬4َ !َ ,) ْ . ُ Kُّ ‫ َو َر‬4َ Kُّ ‫& َر‬ ُ 4َ -ْ Kَ ‫ ِ' َل‬Fْ ُ َ Yْ 6َ & ُ ّٰ َ‫ ا‬,) ْ . ُ ّٰ َ‫ ا‬,) ْ . ُ َ ,) ْ . ﴾١٥﴿ ُ) 0X$ َ !‫ ِ" ْا‬-ْ !َ ِ‫ َوا‬H 4َ 4َ -ْ Kَ

15. Ey Peygamber! İşte bunun içindir ki, sen onları, bütün Peygamberlerin ortak mesajı olan hak dine davet et ve bütün söz ve davranışlarında, sana emredildiği gibi dosdoğru ol. Dikkat et, inkârcılar seni Kur’an’dan saptırmaya çalışacaklar. Sakın onların arzu ve heveslerine uyma. Onlara de ki: “Ben Allah’ın gönderdiği bütün kitaplara —sonradan değiştirdiğiniz, tahrif ettiğiniz kısımları düzelterek, ilk gönderildiği hâliyle— iman ediyorum. Aranızda adaleti gerçekleştirmek ve insanlığı yeniden vahyin kaynağında buluşturarak yeryüzünde hakkı tesis etmekle emrolundum. Unutmayın ki, Allah hem bizim, hem de sizin Rabb’inizdir. O kulları arasından herhangi bir kavmi özel imtiyazlarla donatıp diğerlerini rahmetinin dışında tutmuş değildir. Aksine, ilâhî lütfa nail olmak isteyen ve bu yolda gereken çabayı harcayan her kuluna rahmet kapılarını sonuna kadar açmıştır. O hâlde kurtuluşa erecek olanlar, yalnızca O’nun buyruklarına itaat edenlerdir. Bununla birlikte, hak dini kabullenmeniz konusunda sizi zorlayacak değilim. Çünkü bizim davranışlarımızın sorumluluğu bize, sizinkiler de size aittir. Doğrusu hak ve hakikat o kadar açık, o kadar berraktır ki, aslında sizinle bizim aramızda tartışacak


hiçbir şey yoktur. Çünkü bütün vahiylerin kaynağı birdir ve bütün Peygamberler hep aynı gerçeği tebliğ etmişlerdir. Eğer bu bütünlüğü bozar da Son Elçiyi inkâr edecek olursanız, şunu iyi bilin ki, Allah Hesap Gününde hepimizi huzurunda toplayacak ve inkârcıları cezalandıracaktır. Unutmayın, dönüşümüz daima O’nadır. Eninde sonunda Allah’a dönecek ve huzurunda hesaba çekileceğiz. > َ 6ُ :َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬ ُّ ( I ِ ّٰ ِ ‫ ` َن‬ َ zَ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ ‫ َو‬,ْ 3ِ Kِّ ‫ْ َ' َر‬4Fِ Eٌ m َ A‫ا‬ ْ َ 'ِ 9ْ Kَ :ْ ِ &‫ا‬ َ Y$ Jُ ‫ا‬ ِ ‫ َد‬,ْ 3ُ Jُ Yَ ّ A ٌ m ُ "ُ !َ I﴾١٦﴿ 'ٌ 6'$ yَ ‫اب‬ ٌ %َ Fَ ,ْ 3ُ !َ ‫َو‬

16. Allah’ın daveti dürüst ve erdemli insanlar tarafından kabul gördükten ve iman nuru tertemiz gönüllere yerleştikten sonra, müminleri yeniden inkâra sürüklemek için O’nun dini hakkında yanıltıcı propagandalarla, asılsız iddialarla tartışmaya girişenlerin bütün itirazları ve ileri sürdükleri sözde delilleri Rabb’leri katında geçersizdir. Ve gerçekleri bilerek çarpıttıkları için, onlara Allah tarafından bir öfke, bir gazap ve şiddetli bir azap vardır. İşte bu kısır tartışmalara son noktayı koymak ve yeryüzünde barış, esenlik ve adaleti sağlamak için: َ ‫ر‬$ 'ْ 6ُ َ ‫ ©َا )َن َو‬$ !‫ َو ْا‬cّ ِ (َ ! ْ Kِ ‫ ب‬ ﴾١٧﴿ I6 ُ ّ ٰ َ‫ا‬ َ Jَ . ِ !‫ َل ْا‬Rَ dْ َ‫>ي ا‬%$ !َ ّ ‫& ا‬ ٌ *$ Dَ Eَ Fَ َ ّ !‫ ا‬Mَ ّ 9َ !َ V6 17. Allah, hakikati açıkça ortaya koyan bu Kitabı göndermiş ve bu sayede insana, doğruyu eğriden ayırt edebileceği en mükemmel Ölçüyü bahşetmiştir. Öyleyse ey insan, hemen şimdi, hiç vakit kaybetmeden hayatını bu ölçüye göre yeni baştan düzenle. Ne biliyorsun, belki de ecelin gelip kapıya dayanmıştır, ya da kâinatın eceli olan kıyamet iyice yaklaşmıştır. ‫ اَ َ > اِ ّ َن‬cُ)ّ (َ !‫ ْا‬3َ dَ ّ َ‫ ُ َن ا‬8َ 9ْ 6َ ‫ َو‬S 3َ ْ4 ِ ‫ َن‬Oُ ?ِ sْ ُ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ َوا‬H 3َ Kِ ‫ َن‬4ُ ِ oْ 6ُ َ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ Kِ Mُ Yِ 9ْ Jَ ْ 6َ ﴾١٨﴿ 'ٍ -9$ Kَ ‫ ٍل‬lَ َ ?$ !َ Eِ Fَ َ ّ !‫ َ ُرو َن ِ ا‬6ُ :َ 6%$ !َ ّ ‫ا‬ 18. Kıyametin gerçekleşeceğine inanmayanlar, Allah’a karşı küstahça meydan okuyarak onun çabucak gelmesini isterler. İman edenler ise, bunun kesin bir gerçek olduğunu bildiklerinden, onun gelip çatmasından korkarlar. Doğrusu kıyametten şüphe duyanlar, kendilerini felâkete sürükleyecek büyük bir yanılgı içindedirler.


> َ 6َ :ْ َ ‫ ْ* ُز ُق‬6َ ‫ه‬$ ‫ َ ِد‬9ِ Kِ r﴾١٩﴿ Rtُ 6R$ 9َ !‫ ِ ُّي ْا‬Oَ !‫ َ ْا‬/ُ ‫ء َو‬Hُ s ٌ w$ !َ & ُ ّ ٰ َ‫ا‬

19. Oysa Allah, kullarına karşı son derce cömert ve lütufkârdır. Dilediğine dilediği ölçüde nimetler bahşeder. O sınırsız kudret ve izzet sahibidir. ْٰ ‫ث‬ ُّ ‫ث‬ َ *ْ A َ *ْ A ِ "ُ !َ َ ‫ َو‬3َ ْ4 ِ "$ Gِ oْ dُ -َ dْ '!‫ا‬ َ 'ُ 6*$ 6ُ ‫ َن‬Cَ :ْ َ ‫" َو‬H $ }ِ *ْ A َ $ "ُ !َ ‫ ْد‬Rِ dَ ‫ َ* ِة‬+ َ 'ُ 6*$ 6ُ ‫ َن‬Cَ :ْ َ ِ ‫ا‬ ْٰ ﴾٢٠﴿ Iِ ‫ا‬ ٍ X$ dَ :ْ ِ ‫ َ* ِة‬+

20. Kim âhiret kazancını ister ve bu yolda gayret gösterirse, onun kazancını dünyada da âhirette de kat kat artırırız. Kim de âhireti bırakıp dünya kazancını isterse, ona belki ondan bir parça veririz. Fakat o, âhiretteki nimetlerden hiçbir pay alamayacaktır. Hal böyleyken, bunlar ne cesaretle Allah’ın hükümlerine alternatif kanun ve kurallar koyabiliyorlar? > Cٰ *y ,ْ 3!َ ‫اَ ْم‬ َ ّ ‫ َواِ ّ َن‬,) ْ 3ُ 4َ -ْ Kَ َ mِ Oُ !َ Mِ Xْ َ?!‫ ْا‬Eُ َ 8ِ Cَ َ ْ !َ ‫ا& َو‬ '!‫ا‬ : , 3 ! ‫ ا‬ F * y ‫ا‬ o َ ْ $ ُ) ّٰ "ِ Kِ ‫ ْ َذ ْن‬6َ ,ْ !َ َ :6 ُ َ َ ِ ُ ُ ^ َ ُ ُ ِ َ ّ !‫ا‬ َ $ !ِ ﴾٢١﴿ ,ٌ -!$ َ‫اب ا‬ ٌ %َ Fَ ,ْ 3ُ !َ T 21. Yoksa onların inanç, ahlâk ve temel hukuk prensipleri, yani din konusunda Allah’ın izin vermediği kanunlar koyarak kendileri için bir inanç sistemi belirleyen ve sınırsız egemenliğinde O’na ortak olan sözde ilâhları mı var? Bu o kadar büyük bir suçtur ki, eğer bu dünyanın imtihan diyarı olduğuna, asıl ceza ve mükâfatın ancak âhirette verileceğine dair Rabb’in tarafından ezelden verilmiş kesin karar olmasaydı, aralarında çoktan hüküm verilmiş ve işleri bitirilmiş olurdu. Şüphesiz o zalimlere, âhirette can yakıcı bir azap vardır. َ ّ !‫ َ*ى ا‬Gَ َ O$ ?ِ sْ ُ T َ $ !ِ َ ّ ‫ ا‬8ُ ِ Fَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ َوا‬,) ْ 3ِ Kِ ٌ Dِ ‫ َ َوا‬/ُ ‫ َ ُ ا َو‬Cَ َ ّ ِ T ‫ ت‬ َ ‫ َر ْو‬$ ‫ ت‬ ِ ِ (َ !ِ X!‫ا‬ َ !‫ ْا‬Mُ ْm َ?!‫ َ ْا‬/ُ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬,) ْ 3ِ Kِّ ‫ْ َ' َر‬4Fِ ‫ َن‬eُ s > َ 6َ َ ,ْ 3ُ !َ ‫ ت‬ ﴾٢٢﴿ ُ 0 $ . ِH 4َ ّ Yَ !‫ْا‬

22. O gün zalimlerin, o korkunç azapla yüz yüze geldikleri anda, geçmişte yaptıkları çirkin işlerden dolayı korkudan titrediklerini göreceksin. İman edip güzel davranış gösterenler ise, yemyeşil cennet bahçelerinde huzur ve neşe içindedirler. Onlar için Rab’leri katında diledikleri her şey vardır. İşte


insanoğlunun kazanabileceği en büyük lütuf, en büyük başarı budur. ُ 8ُ َ ْ َ‫ َ > ا‬Mْ Dُ ‫ ت‬ َ ّ ‫ ا‬8ُ ِ Fَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ َ َد ُه ا‬Fِ &‫ا‬ ‫ ِ" اَ ْ` ً*ا اِ ّ َ ْا! َ َ ّ َد َة‬-ْ 8َ Fَ ,ْ . ِ) (َ !ِ X!‫ا‬ ُ ّٰ *ُ s ِّ َ 6ُ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ ا‬Vَ !ِ ‫ٰذ‬

ُ yَ ‫ ُ? ٌر‬zَ &‫ا‬ ﴾٢٣﴿ ‫ ٌر‬. َ ّٰ ‫ ) اِ ّ َن‬4ً ْ A َ ‫ِ ْف‬kَ Oْ 6َ :ْ َ ‫ َو‬L) Kٰ *ْ Oُ !‫ِ ْا‬ ُ 3َ - $ "ُ !َ ‫ ْد‬Rِ dَ Eً 4َ َ A 23. İşte Allah’ın iman edip güzel davranışlar gösteren kullarına müjdelediği nimet budur. Ey Peygamber! De ki: “Bakın, ben yaptığım bu tebliğ ve uyarılar karşılığında sizden herhangi bir mükâfat beklemiyorum. Tek isteğim, akraba ve yakınlara saygı ve sevgi gösterip insanlar arasında dostluk ve kardeşlik ilişkilerini gözetmenizdir. Yani size yaptığım daveti kabul etmiyorsanız bile, hiç değilse aramızdaki akrabalık ve hemşerilik hukukuna riayet edip bana ve müminlere haksızlık yapmaktan vazgeçin.” Unutmayın ki, kim bir iyilik yaparsa, onun iyiliğini kat kat artırırız. Hiç kuşkusuz Allah çok bağışlayıcıdır, her iyiliğin karşılığını verendir. Bütün bu açıklamalardan sonra, Kur’an’a inanmamak için hâlâ kayda değer bir şüphe, bir itiraz öne sürülebilir mi? ٰ َ ‫ا‬ ْ ‫ ُ! َن‬Oُ 6َ ‫اَ ْم‬ cَ ّ (َ !‫ ْا‬cُّ (ِ 6ُ ‫ َو‬Mَ ِ ّٰ L8َ Fَ ‫ى‬k َ 6َ ‫ َ ِ ْن‬H Kً %ِ Cَ &‫ا‬ ُ ّٰ {ُ ْ 6َ ‫ َو‬Vَ) ِ 8ْ Dَ L8ٰ Fَ ,ْ Jِ ْ16َ &‫ا‬ ُ ّٰ ِ s ِ َ !‫ا& ْا‬ َ Kِ ُّ ‫ات‬ ﴾٢٤﴿ ‫ور‬ ِ %َ Kِ ,ٌ -8$ Fَ "ُ dَ ّ ِ‫ )" ا‬$ Gِ َ 8ِ . ِ 'ُ X!‫ا‬

24. Ey Peygamber! Yoksa inkârcılar, “Muhammed Allah adına yalan uydurdu.” mu diyorlar? Asla! Eğer sen bir yalancı olsaydın, bu seni tanıyan herkes tarafından kolayca anlaşılır ve iddiaların ciddiye bile alınmazdı. Nitekim ey Muhammed, Allah dileseydi senin kalbini mühürlerdi. Çünkü ilâhî yasalara göre, Allah adına yalan söyleyen bir insan çirkin ahlâkı, katı kalpliliği ve saçma iddialarıyla hemen kendini ele verir. Bencil, inatçı, kibirli ve yalancıdır. Bu özelliklerini ne kadar gizlemeye çalışsa da, kısa zamanda foyası meydana çıkar. Oysa Muhammed’i tanıyan herkes, onun ne büyük bir ahlâka sahip olduğunu, hayatı boyunca bir kez olsun yalan söylemeyen böyle dürüstlük timsali bir insanın Allah’a karşı asla yalan söylemeyeceğini bilir. Zaten onun getirdiği mesajı inceleyenler, bu sözlerin doğrudan doğruya Allah’tan geldiğini açıkça görürler. Zaten Allah, ilâhî kaynağa dayanmayan, aksine


yalan, kötülük, inkârcılık temelinde yükselen, hikmet ve adalet anlayışından yoksun her türlü batıl ideoloji ve inançları devirip yok eder ve gönderdiği apaçık delilleri ve buyruklarıyla, mutlak gerçeklik, doğruluk, güzellik demek olan hakkı ortaya koyar. Hiç kuşkusuz Allah, kalplerde gizlenen her şeyi bilmektedir. َ ّ Mُ َ Oْ 6َ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ َ ا‬/ُ ‫َو‬ َ 8ُ 9َ ?ْ Gَ َ ,ُ 8َ 9ْ 6َ ‫ ت َو‬ ﴾٢٥﴿ ‫ن‬S ِ َ -ِّ َ ّ !‫ ا‬:ِ Fَ ‫ ُ? ا‬9ْ 6َ ‫ه َو‬$ ‫ َ ِد‬Fِ :ْ Fَ Eَ Kَ ْ J!‫ا‬ 25. Kullarının tövbesini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptığınız her şeyi bilen yalnızca O’dur. َ !‫ )" َو ْا‬$ 8ِ ْmَ :ْ ِ ,ْ /ُ 'ُ 6R$ 6َ ‫ ت َو‬ َ ّ ‫ ا‬8ُ ِ Fَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬I'ٌ 6'$ yَ ‫اب‬ ِ (َ !ِ X!‫ا‬ ٌ %َ Fَ ,ْ 3ُ !َ ‫ ِ ُ*و َن‬. ُ Y$ Jَ ْ 6َ ‫َو‬ ﴾٢٦﴿

26. Ayrıca, iman edip güzel işler yapanların dileklerini kabul eden ve lütfuyla onlara cennette hak ettiklerinden çok daha fazlasını bahşedecek olan da O’dur. Allah’ın ayetlerini inkâr edenlere gelince, onlar için cehennemde çetin bir azap vardır. َ ْ ِ ‫ه َ! َ @َ ْ ا‬$ ‫ َ ِد‬9ِ !ِ ‫ا& ا! ِّ*زْ َق‬ َ َ Kَ ْ !َ ‫َو‬ > َ 6َ َ ‫ َ' ٍر‬Oَ Kِ ‫<ّ ُل‬ َِ 6ُ :ْ . َ ‫ه‬$ ‫ َ ِد‬9ِ Kِ "ُ dَ ّ ِ‫ )ُء ا‬s ٌ 0X$ Kَ ٌ 0 $ + ُ ّٰ q ِ !ٰ ‫ا ْر ِض َو‬ ﴾٢٧﴿

27. Şayet Allah lütuf ve rahmet kapılarını sonuna kadar açarak kullarına bu dünyada sınırsız rızık vermiş olsaydı, yeryüzünde iyice azgınlaşırlardı. Bunun için, nimetlerini size dilediği ölçüde ve yetecek miktarda gönderiyor. Hiç kuşkusuz O, kullarının her türlü ihtiyaçlarından haberdardır ve onları daima görmektedir. َِ 6ُ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ َ ا‬/ُ ‫َو‬ ُ 4َ Dَ َ 'ِ 9ْ Kَ :ْ ِ َ -ْ َ@!‫< ّ ُل ْا‬ ﴾٢٨﴿ 'ُ - $ (َ !‫ َ ْا! َ ِ! ُّ ْا‬/ُ ‫ )ُ" َو‬Jَ َ Aْ ‫ ُ* َر‬s ُ ْ46َ ‫ ا َو‬w

28. Yağmura susamış gönüller tamamen ümitsizliğe düştükleri bir anda, gökten sağanak sağanak yağmur yağdıran ve böylece yemyeşil bitkilerle, çeşit çeşit, rengârenk meyvelerle rahmetini her yana yayan O’dur. Evet, her türlü teşekküre, övgüye lâyık olan gerçek koruyucu, gerçek dost O’dur. َ ّ Kَ َ ‫ا ْر ِض َو‬ َ ْ ‫ات َو‬ > َ 6َ ‫ اِ َذا‬,ْ 3ِ 9ِ ْ ` *tٌ 6'$ Dَ ‫ ُء‬s َ "$ Gِ 6َ ‫ ٰا‬:ْ ِ ‫َو‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬cُ 8ْ + َ L8ٰ Fَ َ /ُ ‫ َو‬Eٍ) Kَ ّ ‫ َد>ا‬:ْ ِ َ 3ِ $ ﴾٢٩﴿

29. O’nun sınırsız ilim, kudret ve rahmetinin işaret ve delillerinden biri de, gökleri ve yeri muazzam bir sistem hâlinde


yaratması ve her ikisinde çeşit çeşit canlılar üretip yaymasıdır. Bütün bunları yoktan var eden Allah’ın, ölmüş bedenleri dilediği anda diriltmeye ve hepsini huzurunda toplamaya da elbette gücü yeter. ُ 6'$ 6ْ َ‫ َ َ ْ~ ا‬Cَ َ ِ َ Eٍ َ -X$ ُ :ْ ِ ,ْ . ُ Kَ Wَ َ‫َو َ > ا‬ ﴾٣٠﴿ ) 0 ٍ P$ Cَ :ْ Fَ ‫ ُ? ا‬9ْ 6َ ‫ َو‬,ْ .

30. Ey zalimler! Başınıza gelen her felâket, kendi ellerinizle yaptığınız zulüm ve haksızlıklar yüzündendir. Bununla birlikte Allah, işlediğiniz günahların birçoğunu da affeder. َ ْ ِ :َ 6R$ Yِ 9ْ ُ Kِ ,ْ Jُ dْ َ‫َو َ > ا‬ ُ !َ َ ‫ض َو‬ ﴾٣١﴿ ٍ0X$ dَ َ ‫ َو ِ! ٍّ َو‬:ْ ِ &‫ا‬ ِ ّٰ ‫ون‬ ِ ‫ ُد‬:ْ ِ ,ْ . H ِ ‫ا ْر‬ 31. O hâlde, Allah’a yönelmekten başka bir kurtuluş çareniz yoktur. Çünkü siz bu evrende O’nun hükmünden kaçıp kurtulamazsınız ve Allah’tan başka kendinize ne bir dost bulabilirsiniz, ne de bir yardımcı. Çevrenize ibret nazarıyla bir bakın ve Rabb’inizin muhteşem eserleri üzerinde düşünün: َ ْ Cَ *ِ (ْ َ !‫ار ِ ْا‬ ﴾٣٢﴿ ‫ )ِم‬lَ Fْ ِ َ Yَ !‫ ِ" ْا‬Gِ 6َ ‫ ٰا‬:ْ ِ ‫َو‬

32. Denizlerde süzülüp giden dağ gibi gemiler de O’nun sınırsız ilim, kudret ve rahmetinin delillerindendir. ٰ َ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬$ ‫ )ه اِ ّ َن‬$ *ِ 3ْ َ L8ٰ Fَ 'َ Cِ ‫ َر َوا‬:َ 8ْ 8َ ْ -َ َ {6 ُ yَ ‫ ّ َ ٍر‬Wَ Mِّ . ُ !ِ ‫ ت‬ ﴾٣٣﴿ ‫ر‬S ٍ 6َ َ 6َ ‫اِ ْن‬ َ *ّ $ !‫ ا‬:ِ . ِ ْ 6ُ ْ s ٍ . 33. Allah dilese rüzgârı durdurur ve yelkenli gemiler, içindeki yolcularla birlikte denizin ortasında öylece kalıverirlerdi. Yahut diğer motorlu taşıtları çalışmaz hâle getirirdi de, hayatınızı felce uğratabilirdi. Hiç kuşkusuz bunda, musibetler karşısında isyan etmeyip sabreden ve nimetler karşısında şımarmayıp şükreden kimseler için nice ibret dersleri vardır. ﴾٣٤﴿ 0 ُ 9ْ 6َ ‫ َ ُ ا َو‬Cَ َ Kِ :َ ّ 3ُ Oْ Kِ 6ُ ‫اَ ْو‬ ٍ P$ Cَ :ْ Fَ r

34. Evet, Allah dileseydi, gemileri denizin ortasında hareketsiz bırakabilirdi. Yahut insanların işledikleri suçlar yüzünden o gemileri batırıp yok eder ve birçoğunu hemen oracıkta cezalandırır, birçoğunu da bağışlardı. ﴾٣٥﴿ ٍ ($ َ :ْ ِ ,ْ 3ُ !َ َ ) 4َ Gِ 6َ ‫ > ٰا‬$ ‫ ِد ُ! َن‬Yَ 6ُ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬,َ 8َ 9ْ 6َ ‫َو‬


35. Ayetlerimize karşı mücadele bayrağı açanlar, hükmümüzden kaçıp kurtulamayacaklarını işte o zaman anlarlardı. ُّ ‫ ِة‬-ٰ (َ !‫ ُع ْا‬Jَ َ​َ ‫ ْ ٍء‬yَ :ْ ِ ,ْ Jُ -G$ ‫و‬e ُ‫ َ​َ > ا‬ ,ْ 3ِ Kِّ ‫ َر‬L8ٰ Fَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ 8َ ّ !ِ LOٰ Kْ َ‫ ٌ َوا‬0ْ + ِ ّٰ 'َ ْ4Fِ َ ‫ َو‬H -َ dْ '!‫ا‬ َ &‫ا‬ ﴾٣٦﴿ ‫ن‬Hَ 8ُ Cَ ّ َ Jَ 6َ 36. Ey insanlar! Size verilen her şey, dünya hayatının gelip geçici nimetleridir. Oysa iman eden ve Rab’lerine güvenen kimseler için, Allah katındaki sonsuz nimetler hem dünyadakilerden daha hayırlı, hem de süreklidir. Peki, bu sonsuz nimetleri kazanacak olan müminlerin özellikleri nelerdir? ﴾٣٧﴿ ‫ن‬Hَ ‫ ْ@ ِ? ُ*و‬6َ ,ْ /ُ ‫ ُ ا‬mِ zَ َ ‫ َواِ َذا‬ª َ A‫ا‬ ِ َ َ?!‫ َو ْا‬,ِ }ْ ‫ا‬ ِ ْ *َ ِ > َ Cَ ‫ ُ َن‬4ِ Jَ Yْ 6َ :َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬ 37. Onlar, cinayet, hırsızlık, yalancı şahitlik, dolandırıcılık gibi büyük günahlardan ve özellikle de zina, fuhuş gibi yüz kızartıcı suç işlemekten kaçınan ve öfkeye kapıldıkları zaman, haklı bile olsalar affetmesini bilenlerdir. َ ّ ‫ ُ ا‬Dَ َ‫ َوا‬,ْ 3ِ Kِّ *َ !ِ ‫ ا‬Kُ Yَ Jَ ‫ا‬ ﴾٣٨﴿ ‫ن‬Hَ Oُ ?ِ ْ46ُ ,ْ /ُ 4َ Dْ ‫ َو ِ ّ َ َر َز‬,£ ْ 3ُ 4َ -ْ Kَ ‫ رى‬ ْ :َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬ ٰ yُ ,ْ /ُ *ُ ْ َ‫ َوا‬£ ‫ َة‬8ٰ X!‫ا‬

38. Onlar, Rab’lerinin iman çağrısına kulak veren, namazı dosdoğru kılan, işlerini aralarında danışarak karara bağlayan ve kendilerine bahşettiğimiz nimetlerden bir kısmını Allah için yoksullara harcayanlardır. ﴾٣٩﴿ ‫ ُ*و َن‬Xِ Jَ ْ46َ ,ْ /ُ ُ @ْ َ !‫ ْا‬,ُ 3ُ Kَ Wَ َ‫ اِ َذ>ا ا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬

39. Onlar, bir haksızlığa uğradıkları zaman, kendilerini kahramanca savunan ve zalime karşı durarak daima mazlumun yanında yer alanlardır. َ ّ !‫ ا‬I َ $ !ِ ُّ (ِ 6ُ َ "ُ dَ ّ ِ‫ا& ا‬ ﴾٤٠﴿ T ِ) ّٰ L8َ Fَ ‫ َ{ َ َ ْ` ُ* ُه‬8َ Wْ َ‫?َ َوا‬Fَ :ْ َ​َ H 3َ 8ُ Pْ ِ Eٌ ]َ -ِّ َ Eٍ ]َ -ِّ َ ‫ > ُ ^ا‬Rٰ ` َ ‫َو‬ 40. Çünkü kötülüğün karşılığı, ancak ona denk bir cezadır. Bununla birlikte, her kim hasmını cezalandırmaya gücü yettiği hâlde onu bağışlar ve böylece düşmanlıkları sona erdirip barışı sağlarsa, onun mükâfatını vermek bizzat Allah’a aittir. Hiç kuşkusuz Allah, her ne sebeple olursa olsun, insanlara zulmedenleri sevmez.


> !ٰ ‫ " َ ُو‬8ْ َ َ ﴾٤١﴿ M : , 3 8 F V ] ْ ْ ْ ) ٍ $ َ ِ ِ َ َ ِ ^ $ ِ ُ 'َ 9ْ Kَ *َ Xَ Jَ dْ ‫ ا‬:ِ َ !َ ‫َو‬

41. Fakat zulme uğradıktan sonra kendilerini savunanlar, bundan dolayı hiçbir şekilde kınanamaz, suçlanamazlar. > !ٰ ‫ اُو‬c(!‫ ْا‬0ْ َ@K ‫ا ْرض‬ َ َ َ َ ّ ‫ ُ َن‬8ِ ْ 6َ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬L8َ Fَ Mُ $ َ ّ !‫ َ ا‬dَ ّ ِ‫ا‬ ‫اب‬ % F , 3 ! V ] ْ َ 4!‫ا‬ ِ ^ )ّ ِ َ ِ ِ ِ َ ْ ِ ‫ ْ ُ@ َن‬6َ ‫ س َو‬ ٌ َ ُ ﴾٤٢﴿ ,ٌ -!$ َ‫ا‬

42. Ceza ve kınamayı hak edenler, ancak insanlara zulmeden ve hak hukuk tanımayıp yeryüzünde bozgunculuk çıkaran kimselerdir. İşte onlar için, can yakıcı bir azap vardır. ُ ْ ‫ ِم‬Rْ Fَ :ْ ِ !َ Vَ !ِ ‫?َ َ* اِ ّ َن ٰذ‬zَ ‫ َ َو‬Uَ Wَ :ْ َ !َ ‫َو‬ ﴾٤٣﴿ ‫ ر‬ tِ ُ ‫ا‬ 43. Her kim cahillerin sataşmalarına karşı sabreder ve onları bağışlarsa, ona da ne mutlu! Çünkü bu, büyük bir azim ve kararlılıkla yapılmaya değer işlerdendir. َ ّ !‫ َ*ى ا‬Gَ ‫ه َو‬$ 'ِ 9ْ Kَ :ْ ِ !ِ ‫ َو‬:ْ ِ "ُ !َ َ​َ &‫ا‬ َ $ !ِ :ْ ِ ‫ َ َ* ٍّد‬L!ٰ ِ‫ ا‬Mْ /َ ‫ ُ! َن‬Oُ 6َ ‫اب‬ ُ ّٰ Mِ 8ِ ْm6ُ :ْ َ ‫َو‬ َ %َ 9َ !‫ َ! ّ َ َراَ ُوا ْا‬T ٍّ ) ﴾٤٤﴿ MH ٍ $ َ

44. Allah kimi işlediği günahlardan dolayı saptırırsa, O’ndan başka hiç kimse onu sapkınlıktan kurtaramaz. Nitekim Hesap Günü azabı gördükleri vakit o zalimlerin, “Eyvah, tekrar dünyaya dönüş imkânı yok mu acaba?” diye feryat ettiklerini göreceksin. ُّ :َ ِ T َ :ْ ِ ‫ ُ*و َن‬ ُ ْ46َ ‫ ّ ِل‬%!‫ا‬ َ 9$ y ‫> ا اِ ّ َن‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ َ ل ا‬Dَ ‫ ِ? ٍّ َو‬+ + *َ 9ْ 6ُ ,ْ 3ُ 6*ٰ Gَ ‫َو‬ َ ‫ ْ* ٍف‬ َ 3َ -ْ 8َ Fَ ‫ َن‬ ُ ِ ) َ ّ !‫ اَ َ > اِ ّ َن ا‬Eِ َ -ٰ Oِ !‫ ْ َم ْا‬6َ ,ْ 3-8$ ْ/َ‫ َوا‬,ْ 3ُ َ ?ُْ dَ‫ ِ ُ*>وا ا‬+ َ ّ ‫ ا‬:َ 6* َ $ !ِ ﴾٤٥﴿ ,ٍ -O$ ُ ‫اب‬ : 6 % ! َ $ َ ٍ %َ Fَ $ T ِ $ ِ 1َ !‫ْا‬ ) 45. Aşağılanmış bir hâlde başlarını öne eğerek ateşin karşısına çıkarıldıklarında, onların göz ucuyla etraflarına ürkek ürkek baktıklarını göreceksin. İşte o anda, iman edenler şöyle haykıracaklar: “En büyük felâkete uğrayanlar, Hesap Gününde hem kendilerini, hem de yandaşlarını felâkete sürükleyen zalimlerdir!” İyi bilin ki, zalimler o gün sonsuz bir azaba mahkûm edilecekler. ﴾٤٦﴿ Mِ) ّٰ ‫ون‬ ُ ّٰ Mِ 8ِ ْm6ُ :ْ َ ‫ا& َو‬ ِ ‫ ُد‬:ْ ِ ,ْ 3ُ dَ ‫ ُ*و‬Xُ ْ46َ ‫> َء‬-َ !ِ ‫ اَ ْو‬:ْ ِ ,ْ 3ُ !َ ‫ َن‬Cَ َ ‫َو‬ ) ٍ $ َ :ْ ِ "ُ !َ َ​َ &‫ا‬


46. Ve Allah’a karşı kendilerine yardım edebilecek hiçbir dostları, hiçbir kurtarıcıları da olmayacaktır. Öyle ya, işledikleri günahlardan dolayı Allah’ın saptırdığı kimselere hiçbir kurtuluş yolu yoktur. ُ !َ َ ‫ َو‬%ٍ ]ِ َ ْ 6َ ٍ Yَ 8ْ َ :ْ ِ ,ْ . ُ !َ َ &‫ا‬ ُ Kِّ *َ !ِ ‫ ُ ا‬-Y$ Jَ ْ ِ‫ا‬ :ْ ِ ,ْ . ِ) ّٰ :َ ِ "ُ !َ ‫ ْ ٌم َ َ َ* ّ َد‬6َ َ Gِ ْ 6َ ‫ اَ ْن‬Mِ ْ Dَ :ْ ِ ,ْ . ﴾٤٧﴿ 0 ٍ .$ dَ

47. Öyleyse, Allah tarafından gelen ve asla geri dönüşü olmayan o müthiş Gün gelip çatmadan önce, şimdiden Rabb’inizin çağrısına uyun. Çünkü o Gün ne sığınılacak bir yer bulabileceksiniz, ne de suçlarınızı inkâr edebileceksiniz. ً -?$ A Eً َ Aْ ‫ َر‬4َ ّ ِ ‫ َ َن‬dْ ‫ا‬ ُ *َ Fْ َ‫َ ِ ْن ا‬ َ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ ‫ َك‬4َ 8ْ َ ‫ ا َ​َ > اَ ْر‬ ِ ْ 4َ Dْ ‫> اِ َذ>ا اَ َذ‬dَ ّ ِ‫ )ُغ َوا‬lَ َ !‫ اِ ّ َ ْا‬Vَ -ْ 8َ Fَ ‫ ) اِ ْن‬

ْ َ 'َ ّ Dَ َ Kِ Eٌ ]َ -ِّ َ ,ْ 3ُ ْ Xِ Gُ ‫ ) َواِ ْن‬3َ Kِ ‫ َِ* َح‬ ﴾٤٨﴿ ‫ ُ? ٌر‬Cَ ‫ َ َن‬dْ ‫ا‬ ِ ْ ‫ َ ِ ّ َن‬,ْ 36 ِ '$ 6ْ َ‫~ ا‬ 48. Ey Peygamber! Bütün bunlara rağmen, inkârcılar yine de ayetlerimizden yüz çevirecek olurlarsa, sen hiç üzülme. Onları imana getireceğim diye de kendini yiyip bitirme. Çünkü Biz seni onların başına bekçi olarak göndermedik. Dolayısıyla, sen onların yaptıklarından sorumlu değilsin. Senin görevin, yalnızca Kur’an mesajını onlara açık ve net olarak duyurmaktan ibarettir. Eğer insanoğluna bir parça nimet ve rahmetimizi tattırsak, bunu kendi yetenek ve zekâsına bağlayarak onunla gurur duyar, şımarır. Bütün mutluluğun maddî servet ve rahatlıktan ibaret olduğunu zanneder ve kendisine bu nimetleri bahşeden Allah’ı unutur. Fakat kendi elleriyle yaptığı günahlar yüzünden başına bir kötülük gelse, hemen ümitsizliğe düşüp sızlanmaya başlar. Müthiş bir sarsıntı geçirerek yaşama ümidini tamamen kaybeder. Böylece, âhiret gerçeğini hesaba katmadan, Allah’ın adaletini sorgulamaya kalkışır. Çünkü insanoğlu, gerçekten çok nankördür. ُّ ‫ ُء‬s َ ْ ‫ات َو‬ > َ 6َ :ْ َ !ِ I > َ 6َ :ْ َ !ِ I > َ 6َ َ cُ 8ُ ْ16َ ‫ض‬ ﴾٤٩﴿ ‫ر‬S ِ ّٰ ِ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬Vُ 8ْ ُ & َ Cُ %!‫ا‬ ُ 3َ 6َ ‫ ً} َو‬dَ ِ‫ ُء ا‬s ُ 3َ 6َ ‫ )ُء‬s ) ِ ‫ا ْر‬ 49. Oysa göklerin ve yerin hükümranlığı yalnızca Allah’a aittir. Dolayısıyla, hiç kimsenin sahip olduğu mal mülk ve çoluk çocuk ile kibirlenmeye, başkalarına üstünlük taslamaya hakkı yoktur. Allah, belli bir hikmet ve amaç doğrultusunda dilediğini dilediği şekilde


yaratır. Örneğin dilediğine kız çocuğu, dilediğine de erkek çocuk verir. > َ 6َ :ْ َ Mُ 9َ Yْ 6َ ‫ َو‬H }ً dَ ِ‫ َوا‬dً ‫ َ*ا‬Cْ ‫ ُذ‬,ْ 3ُ ` ﴾٥٠﴿ *ٌ 6'$ Dَ ,ٌ -8$ Fَ "ُ dَ ّ ِ‫ ) ا‬ُ ‫ ّ ِو‬Rَ 6ُ ‫اَ ْو‬ ً O$ Fَ ‫ ُء‬s

50. Yahut dilediğine hem kız, hem erkek çocuk verir. Dilediğini de kısır yapar. Ve bütün bunları, tam bir bilgi, hikmet ve kudret çerçevesinde yaratır. Çünkü O, sonsuz ilim ve kudret sahibidir. َ ُ ّٰ "ُ َ 8ِّ . َ 6ُ ‫ ٍ* اَ ْن‬s > َ 6َ َ "$ dِ ‫ ِ ْذ‬Kِ َ A ً ُ ‫ َر‬Mَ ِ *ْ 6ُ ‫ ب اَ ْو‬ ‫ )ُء‬s َ َ !ِ ‫ َن‬Cَ َ ‫َو‬ ِ -ُ َ ِ ‫ا‬ ٍ Yَ A ^ ِ > ‫ َو َر‬:ْ ِ ‫ اَ ْو‬-ً Aْ ‫ا& اِ ّ َو‬ ﴾٥١﴿ ,ٌ -.$ A َ ٌّ 8ِ Fَ "ُ dَ ّ ِ‫ا‬

51. Allah Peygamber olarak seçtiği bir insanla, ancak mesajını onun kalbine vahyederek yahut perde arkasından ona bizzat seslenerek konuşur. Ya da meleklerden bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini iletir. Şüphesiz O yücedir, sonsuz hikmet sahibidir. ‫ ًرا‬dُ ‫ ُه‬4َ 8ْ 9َ ` َ ْ4Cُ َ ) dَ *ِ ْ َ‫ ا‬:ْ ِ A‫و‬ $ ْ َ ‫ ب َو‬ َ :ْ . َ ‫ا‬ َ ‫ اَ ْو‬Vَ !ِ %ٰ Cَ ‫َو‬ ِ !ٰ ‫ ُن َو‬6 ِ !‫ري َ ْا‬$ 'ْ Gَ ~ ُ Jَ . ً ‫ ُر‬Vَ -ْ !َ ِ‫> ا‬4َ -ْ A

ٰ ِ‫'>ي ا‬$ 3ْ Jَ !َ Vَ dَ ّ ِ‫ ) َوا‬dَ ‫ َ ِد‬Fِ :ْ ِ ‫ ُء‬s > َ dَ :ْ َ "$ Kِ ‫'ي‬$ 3ْ dَ ﴾٥٢﴿ ,O J ‫اط‬ * W L ! َ ْ $ ٍ َ ُ ِ S ٍ 52. Ey Muhammed! İşte sana da emrimizden bir ruh, yani ölü kalplere emrimizle hayat bahşeden bu Kur’an’ı vahyettik. Oysa bundan önce sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Kur’an’ı sana gönderdik ve onu, yürekleri aydınlatan bir ışık yaptık ki, onunla kullarımızdan dilediğimizi karanlıklardan kurtarıp doğru yola ulaştıralım. Hiç kuşku yok ki, sen insanlığı dosdoğru bir yola çağırmaktasın. َ ْ ِ َ ‫ات َو‬ ُ ْ ُ 0X$ Gَ &‫ا‬ ﴾٥٣﴿ ‫ا ُ ُر‬ ِ ّٰ L!َ ِ‫ض اَ َ > ا‬ ِ ّٰ ‫اط‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ي َ! ُ" َ ِ ا‬%$ !َ ّ ‫ا& ا‬ ِ *َ W ِ) ‫ا ْر‬ ِ 53. Yani, göklerdeki ve yerdeki her şeyin yegâne sahibi olan Allah’ın yoluna. O halde ey insanlar, bu çağrıya kulak verin. Unutmayın ki, her işin sonu Allah’a varacaktır. ‫وف﷌‬ ِ *ُ ْ+Rُّ !‫﴾ ُ َر ُة ا‬٤٣﴿ 43. ZUHRUF SURESİ Mekke döneminin ortalarında, Şura suresinden sonra indirilmiştir. Adını, 35. ayetinde geçen ve Allah’ın insana her türlü nimeti


vermeye kâdir olduğuna işâret eden “zuhruf: altın, mücevher” kelimesinden almıştır. 89 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ﴾١﴿ >,) Aٰ

1. Hâ, Mîm. Ey insan! Senin pek iyi tanıdığın ve sürekli kullandığın harflerden oluşan, fakat hem lafzı hem de manasıyla eşsiz bir mucize olan bu mesaja kulak ver: ﴾٢﴿ T ِ !‫َو ْا‬ ِ Jَ . S ِ $ ُ !‫ ب ْا‬ 2. Önce Kur’an’ın ilk muhatapları olan Araplara, sonra da tüm insanlığa doğruyu, güzeli tanıtarak hakikati gözler önüne seren bu apaçık Kitaba yemin olsun ki, ُ 8َ ّ 9َ !َ - Kِ *َ Fَ dً ‫ ْ* ٰء‬Dُ ‫ ُه‬4َ 8ْ 9َ ` ﴾٣﴿ ‫ن‬Hَ 8ُ Oِ 9ْ Gَ ,ْ . َ dَ ّ ِ‫ا‬

3. Biz onu, içindeki öğüt ve uyarıları düşünüp anlayasınız diye Arapça bir kitap olarak gönderdik. Kur’an’ın ilk muhatabı olan toplum başka bir dili konuşuyor olsaydı, o zaman ayetlerimizi o dilde gönderecektik. ﴾٤﴿ ,ٌ) -.$ A َ ٌّ 8ِ 9َ !َ 4َ 6َْ '!َ ‫ ب‬ ِ !‫ > اُ ّ ِم ْا‬$ "ُ dَ ّ ِ‫َوا‬ ِ Jَ . 4. Şüphesiz bu mesaj, katımızda bulunan ve bütün kutsal kitapların özü ve esası olan Ana Kitaptadır. Çok yücedir, insanlığı kurtuluşa ulaştıracak hikmetlerle doludur. İşte Allah, tüm insanlığı bu kitaba çağırıyor. ُ ْ4Fَ ‫ْ ِ* ُب‬m4َ َ َ‫ا‬ َ $ *ِ ْ ُ ً ْ Dَ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫ ْ? ً( اَ ْن‬Wَ *َ Cْ %!‫ا‬ ﴾٥﴿ T ِّ ,ُ . 5. Ey inkârcılar! Siz ölçüyü aşan bir toplum oldunuz diye, öğüt ve uyarılarla dolu olan bu Zikri size göndermekten vaz mı geçelim? Siz itiraz edeceksiniz diye vahiy göndermekten vaz geçip, insanlığı yüzyıllardır içinde bocaladığı cehalet karanlıklarında kendi hâline mi bırakalım?


َ ْ ِ ٍّ ِ dَ :ْ ِ 4َ 8ْ َ ‫ اَ ْر‬,ْ Cَ ‫َو‬ َ !$ ‫ا ّ َو‬ ﴾٦﴿ T

6. Doğrusu, sizden öncekilere de nice Peygamberler göndermiştik. ﴾٧﴿ ‫ َن‬eُ Rِ 3ْ Jَ ْ 6َ "$ Kِ ‫ ا‬dُ Cَ َ ّ ِ‫ ِ ٍّ ا‬dَ :ْ ِ ,ْ 3ِ G$ ْ 6َ َ ‫َو‬ 7. Fakat onlara ne zaman bir Peygamber gelse, mutlaka onunla alay ederlerdi. َ ْ Mَُ P َ L ٰm َ ‫ َو‬s َ !$ ‫ا ّ َو‬ ﴾٨﴿ T ً wْ Kَ ,ْ 3ُ ْ4 ِ 'َ ّ yَ َ‫> ا‬4َ .ْ 8َ ْ/َ َ

8. Mekkeli müşrikler de aynı tavrı takınıyorlar. Oysa Biz, onlardan çok daha güçlü olan nice imparatorlukları, medeniyetleri günahları yüzünden helâk etmiştik. Nitekim öncekilerin ibret dolu kıssaları, daha önceki surelerde ayrıntılı olarak geçmişti. Aslında inkârcılar, kendilerine yaratılıştan bahşedilen fıtrî özellikler sayesinde, Allah’a kulluk edilmesi gerektiğini pekâlâ bilirler: ْ ِ !َ ‫َو‬ َ ْ ‫ات َو‬ ﴾٩﴿ ,S َ :َ ّ !ُ Oُ -َ !َ ‫ض‬ َ :ْ َ ,ْ 3ُ Jَ !ْ َ َ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬cَ 8َ + َ ‫ا ْر‬ ُ -8$ 9َ !‫ ْا‬Rُ 6R$ 9َ !‫ ْا‬:َ ّ 3ُ Oَ 8َ + 9. Onlara, “Gökleri ve yeri yaratan kimdir?” diye soracak olsan, hiç tereddüt etmeden, “Onları yaratan, sonsuz kudret ve ilim sahibi olan Allah’tır!” derler. َ ْ ,ُ . ُ 8َ ّ 9َ !َ lً ُ ُ 3َ - $ ,ْ . ُ !َ Mَ 9َ ` ُ !َ Mَ 9َ ` ﴾١٠﴿ ‫ن‬Hَ ‫ ُ'و‬Jَ 3ْ Gَ ,ْ . َ ‫ ً'ا َو‬3ْ َ ‫ض‬ َ ‫ا ْر‬ َ ‫ي‬%$ !َ ّ َ‫ا‬ 10. Evet, elbette Allah’tır! Ayrıca, sizin için yeryüzünü huzur ve güven içinde yaşayabileceğiniz bir beşik yapan ve istediğiniz yere rahatça ulaşabilmeniz için size orada doğal geçitler, yollar yaratan ve türlü ulaşım ve taşıma imkânları bahşeden de O’dur. ﴾١١﴿ ‫` َن‬ َ dَ َ ‫ر‬Hٍ 'َ Oَ Kِ ‫ ا! ّ َ َ > ِء َ > ًء‬:َ ِ ‫ َل‬Rَ ّ dَ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫َوا‬ ُ *َ ْ1Gُ Vَ !ِ %ٰ Cَ H Jً -ْ َ ‫ َ' ًة‬8ْ Kَ "$ Kِ dَ *ْ sْ 11. Gökten belli bir ölçüyle yağmur yağdıran ve onunla ölü toprağa hayat veren de O’dur. İşte, bitkilerin her bahar yeniden dirilmesi gibi, sizler de bir gün böyle diriltilip kabirlerinizden çıkarılacaksınız. َ ّ Cُ ‫اج‬ َ ّ ‫َوا‬ َ ْ ‫ َو‬Vِ 8ْ ?ُ !‫ ْا‬:َ ِ ,ْ . َ Mَ 9َ ` َ ْ cَ 8َ + ُ َ ُ Cَ *ْ Gَ َ ‫ م‬ ْ‫ز‬ ﴾١٢﴿ ‫ن‬S 9ْ d ‫ا‬ ! ‫و‬ 3 8 ‫و‬ ‫ا‬ ‫ي‬ % ! َ $ َ َ َ َ َ َ ِ

12. İnsanlarda, bitkilerde, hayvanlarda ve daha bilmediğiniz nice varlıklarda bulunan bütün çiftleri iki farklı cinsiyetli ve karşıt


kutuplu, ama birbirleriyle uyumlu, birbirlerini tamamlayan bir bütün halinde yaratan da O’dur. Gemileri ve hayvanları sizin emrinize veren ve onları, yeryüzünde rahatça yolculuk edebilmeniz için binek araçları yapan da O’dur. ُ Kِّ ‫ َر‬Eَ َ 9ْ dِ ‫ ُ*وا‬Cُ %ْ Gَ ,َ ّ }ُ ‫ه‬$ ‫ ر‬ ُ L8ٰ Fَ ‫ ا‬e ُ Jَ ْ Jَ !ِ 4َ !َ *َ 1َ ّ َ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ ُ! ا ُ ْ َ( َن ا‬Oُ Gَ ‫ ِ" َو‬-ْ 8َ Fَ ,ْ Jُ 6ْ َ Jَ ‫ا‬ ْ ‫ اِ َذا‬,ْ . ِ 3ُ َ d$ *ِ Oْ ُ "ُ !َ 4َ ّ Cُ َ ‫ا َو‬%َ ٰ/ ﴾١٣﴿ T S

13. Ki, üzerlerine binip dilediğiniz yere rahatça yolculuk edebilesiniz ve onlara her bindiğinizde, Rabb’inizin nimetlerini hatırlayıp şöyle dua edesiniz: “Bunları bizim hizmetimize veren Allah ne yücedir! Eksik ve noksandan uzak, tam ve mükemmeldir. O’na sonsuz şükürler olsun. Bize lütfetmiş olmasaydı, biz onları asla boyun eğdiremezdik.” ﴾١٤﴿ ‫ ُ َن‬8ِ Oَ ْ4 ُ !َ 4َ Kِّ ‫ َر‬L!ٰ ِ‫> ا‬dَ ّ ِ‫َوا‬ 14. “Ve hiç kuşkusuz biz, bu nimetlerden hesaba çekilmek üzere bir gün Rabb’imize döneceğiz.” َ !َ ‫ َ َن‬dْ ‫ا‬ ٌ) $ ُ ‫ ُ? ٌر‬. ﴾١٥﴿ T َ ‫َو‬ ِ ْ ‫ ًء )ا اِ ّ َن‬Rْ ` ُ ‫ه‬$ ‫ َ ِد‬Fِ :ْ ِ "ُ !َ ‫ ا‬8ُ 9َ `

15. Fakat inkârcılar, Allah’ın bazı seçkin kullarının O’nun bir parçası olduğunu ve meleklerin, O’nun “kızları” olduğunu iddia ediyorlar. Görüyorsun değil mi, ilâhî nur ile aydınlanmayan insan, nasıl da apaçık nankörlük eden ahlâksız bir varlığa dönüşüyor! ُ -?ٰ Wْ َ‫ ت َوا‬ ﴾١٦﴿ T ٍ 4َ Kَ cُ 8ُ ْ16َ َ ّ ِ %َ 1َ Gَ ّ ‫اَ ِم ا‬ tَ 4$ َ ! ْ Kِ ,ْ . 16. Üstelik bu sözü, bir kız çocuğuna sahip olmayı utanç ve alçaklık sebebi sayan müşrikler söylüyor. Bu ne küstahlık! Demek Allah, yarattığı varlıklar arasından kendisine kız çocuklar edindi de, gurur duyduğunuz erkek çocukları size ayırdı, öyle mi? َ lَ ﴾١٧﴿ ,ٌ - $ Cَ َ /ُ ‫ ُ" ُ ْ َ د ا َو‬3ُ `ْ ‫ َو‬Mَ ّ ً P َ :ِ ٰ Aْ *َ ّ 8!ِ ‫ َ* َب‬ َ َ Kِ ,ْ /ُ 'ُ A َ َ‫ َ* ا‬s ِّ Kُ ‫َواِ َذا‬ 17. Oysa onlardan biri Rahman’a lâyık gördüğü kız çocuğu ile müjdelense, utancından yüzü simsiyah kesilir, öfkeyle yutkunmaya başlar. ْ ِ َ /ُ ‫ َو‬Eِ -َ 8ْ (ِ !‫^ا ِ ْا‬oُ s َ‫ا‬ َ ﴾١٨﴿ T X 1 !‫ا‬ 4 6 : ‫و‬ ّ َ ْ َ َ َ ِ ُ ٍ $ ُ ُ 0ْ zَ ‫ م‬ ِ


18. İçinden, “Allah bana, süsler içinde yetişip büyüyen ve kendisini savunmaktan bile aciz olan şu değersiz kız çocuğunu mu lâyık gördü?” diyerek kendi kendine hayıflanıp durur. > 8ٰ !‫ ا ْا‬8ُ 9`‫و‬ َ ْ ْ ّ َ َ َ َ َ ‫ َن‬8ُ َ ْ 6ُ ‫ َو‬,ْ 3ُ Gُ ‫ َد‬3َ yَ I J . J , 3 O 8 + ‫وا‬ ' 3 y ‫ا‬ } d ‫ا‬ : A * !‫ا‬ ‫د‬ F , / : 6 % ! ‫ا‬ E . ] ُ ً َ َ َ َ ْ ْ ْ ِ ٰ $ ّ ُ ُ ُ َ َ َ َ َ َ َ ِ ِ ُ ) ُ ِ ) ِ ﴾١٩﴿

19. Buna rağmen o müşrikler, Allah’ın kulları olan ve herhangi bir cinsiyet taşımayan meleklerin dişi olduğu iddia ederler. Peki, onlar meleklerin yaratılışına şahit mi oldular? Elbette hayır! Onların bu küstahça sözleri günah defterlerine mutlaka yazılacak ve bunun hesabını mutlaka verecekler. > َ ْ !َ ‫ ُ! ا‬Dَ ‫َو‬ ﴾٢٠﴿ ‫ )َن‬Wُ *ُ ْ16َ َ ّ ِ‫ ا‬,ْ /ُ ‫ اِ ْن‬,ٍ _ 8ْ Fِ :ْ ِ Vَ !ِ %ٰ Kِ ,ْ 3ُ !َ َ ,) ْ /ُ dَ 'ْ َ Fَ َ :ُ ٰ Aْ *َ ّ !‫ َء ا‬y

20. Ve “O çok merhametli dediğiniz Allah, eğer yalnızca kendisine kulluk etmemizi isteseydi, biz bunlara tapmazdık. Madem Allah’tan başka varlıklara tapıyoruz, demek ki Allah buna izin vermiştir. Yani, bizim alın yazımız böyleymiş, ne yapalım!” diyorlar. Oysa Allah’ın bir şeye izin vermesi, ondan razı olduğu anlamına gelmez. Allah’ın rızasını kazanmak için O’nun izin verdiği şeylere değil, emrettiği şeylere bakmaları gerekir. Fakat müşrikler, bu konuda Allah’ın neler emrettiğine dair hiçbir geçerli bilgiye sahip değiller. Onlar sadece yalan söylüyorlar. ُ ِ ْ Jَ ْ ُ "$ Kِ ,ْ 3ُ َ "$ 8ِ ْ Dَ :ْ ِ Kً Jَ Cِ ,ْ /ُ 4َ -ْ Gَ ‫اَ ْم ٰا‬ ﴾٢١﴿ ‫ َن‬. 21. Yoksa Biz onlara bu Kur’an’dan önce, iddialarını destekleyen bir kitap gönderdik de ona mı sarılıyorlar? > 8ٰ F dَ ّ ‫ وا‬E َ ُ‫ ا‬L>8ٰ F dَ ‫> ء‬K‫> ٰا‬dَ 'ْ `‫ و‬dَ ّ ‫ ُ!> ا ا‬Dَ Mْ K ٰ ﴾٢٢﴿ ‫ ُ'و َن‬Jَ 3ْ ُ ,ْ /ِ ‫َ ر‬ } ‫ا‬ L َ َِ ٍ ّ َ َ َ َ َ ِ َ ِ 22. Hayır! Onlar sadece, “Biz atalarımızı belli bir inanç üzerinde bulduk ve onları hiçbir eleştiriye tâbi tutmadan, adım adım takip ediyoruz.” diyorlar. dَ ّ ِ‫ َوا‬Eٍ َ ّ ُ‫ ا‬L>8ٰ Fَ dَ ‫> َء‬Kَ ‫> ٰا‬dَ 'ْ ` >/َ ُ َ kْ ُ ‫ َ ل‬Dَ َ ّ ِ‫* ا‬6 َ ‫ َو‬dَ ّ ِ‫ ا‬S ٍ %$ dَ :ْ ِ Eٍ 6َ *ْ Dَ $ Vَ 8ِ ْ Dَ :ْ ِ 4َ 8ْ َ ‫ َ > اَ ْر‬Vَ !ِ %ٰ Cَ ‫َو‬ > 8ٰ F ٰ ﴾٢٣﴿ ‫ ُ'و َن‬Jَ Oْ ُ ,ْ /ِ ‫َ ر‬ } ‫ا‬ L َ ِ 23. Zaten senden önce de, ey Muhammed, Biz ne zaman bir ülkeye uyarıcı bir Peygamber veya davetçi gönderdiysek, oranın lüks ve refah içinde yüzen ileri gelenleri, “Biz atalarımızı belli bir


inanç üzerinde bulduk ve yalnızca onların izinden gideriz.” demişlerdi. ُ Jُ ]ْ ` ﴾٢٤﴿ ‫ ِ ُ*و َن‬Cَ "$ Kِ ,ْ Jُ 8ْ ِ ‫ َ > اُ ْر‬Kِ dَ ّ ِ‫ ُ!> ا ا‬Dَ ,) ْ Cُ ‫> َء‬Kَ ‫ ِ" ٰا‬-ْ 8َ Fَ ,ْ Gُ 'ْ ` َ ‫ْ ٰ'ى ِ ّ َ َو‬/َ Kِ ,ْ . ِ ْ !َ ‫ َ ل اَ َو‬Dَ 24. Peygamberleri de onlara, “Size atalarınızı üzerinde bulduğunuz yoldan daha doğru bir inanç sistemi getirmiş olsam da mı böyle yapmaya devam edeceksiniz?” dedi. Buna karşılık onlar, “Ne olursa olsun, biz sizin getirdiğiniz her şeyi peşinen inkâr ediyoruz!” demişlerdi. َ ُ !‫ ْا‬Eُ َ Dِ Fَ ‫ َن‬Cَ r ُ dْ َ ,ْ 3ُ ْ4 ِ 4َ ْ Oَ Jَ dْ َ ﴾٢٥﴿ T َ -ْ Cَ *ْ tَ K$ %ِّ . 25. Böylece, onları en ağır biçimde cezalandırdık. Ayetlerimi yalanlayanların sonu nice olmuş, bakın da ibret alın: َ ِ ,ُ -/$ *ٰ Kْ ِ‫ َ ل ا‬Dَ ‫َواِ ْذ‬ َ ‫ ُ ُ'و‬9ْ Gَ َ ّ ِ ‫ َ* >ا ٌء‬Kَ 4$ dَ ّ ِ‫" > ا‬$ ِ ْ Dَ ‫ ِ" َو‬-K$ ﴾٢٦﴿ ‫ن‬S 26. Hani İbrahim, babasına ve halkına seslenerek demişti ki: “Doğrusu ben sizin taptıklarınızdan uzağım. Önünde eğildiğiniz bütün putlardan, sahte ilâhlardan uzak olduğumu ilân ediyorum.” َ َ ّ ّ ِ‫ا‬ َ َ َ َ ﴾٢٧﴿ :6 ' 3 " d d * w ‫ي‬ % ! ‫ا‬ ّ ْ ِ $ $ $ َ َ َ ُ ِ 27. “Ben ancak beni yaratan Allaha kulluk ederim. Şüphesiz O beni doğru yola iletecektir.” ﴾٢٨﴿ ‫ َن‬9ُ ` َ ‫َو‬ ِ *ْ 6َ ,ْ 3ُ 8َ ّ 9َ !َ "$ ِ Oِ Fَ $ Eً -َ Dِ Kَ Eً َ 8ِ Cَ 3َ 8َ 9َ `

28. Allah bu sözleri İbrahim’den sonra gelenler arasında kıyamete kadar yaşayacak ölümsüz bir dava hâline getirdi ki, insanlar daima onun vasiyetini hatırlayıp tevhid inancına yönelsinler. ٌ ُ ‫ َو َر‬cُّ (َ !‫ ْا‬,ُ /ُ ‫` َء‬ > َ LJّٰ A ٌ $ ُ ‫ ل‬ ﴾٢٩﴿ T ُ 9ْ Jَ ّ َ Mْ Kَ َ ,ْ /ُ ‫> َء‬Kَ ‫ ^ َ > ِء َو ٰا‬oُ > ٰ/ ~ 29. Doğrusu, Ben bugün yeryüzünde yaşayan insanları ve onların atalarını yıllarca nimetler içinde yaşattım. Nihayet onlara, mutlak hakikati ortaya koyan ilâhî mesaj ve bu mesajı apaçık tebliğ eden bir Elçi geldi. > َ َ ّ !َ ‫َو‬ ﴾٣٠﴿ ‫ ِ ُ*و َن‬Cَ "$ Kِ dَ ّ ِ‫ا ِ ْ( ٌ* َوا‬%َ ٰ/ ‫ ُ! ا‬Dَ cُّ (َ !‫ ْا‬,ُ /ُ ‫` َء‬ 30. Fakat hakikat onlara ulaşınca, “Büyüleyici üslûbuyla insanları etkileyen bu Kur’an, sihirbazların uydurduğu bir sihirdir ve bu yüzden biz onu şiddetle reddediyoruz!” dediler.


﴾٣١﴿ ,ُ ‫ َر‬L8ٰ Fَ ‫ ْ* ٰا ُن‬Oُ !‫ا ْا‬%َ ٰ/ ‫ َل‬Rِّ dُ َ ْ !َ ‫ ُ! ا‬Dَ ‫َو‬ ِ ْ Jَ 6َ *ْ Oَ !‫ ْا‬:َ ِ Mٍ ` ٍ $ Fَ T

31. Ve yine dediler ki: “Mekke ve Taif’te bu kadar zengin ve soylu adam dururken, Allah kendisine elçi olarak Muhammed gibi bir yetimi mi seçmiş? Bu Kur’an gerçekten Allah’tan gelmiş olsaydı, onun iki şehrin ileri gelenlerinden büyük ve itibarlı bir adama gönderilmesi gerekmez miydi?” ُّ ‫ ِة‬-ٰ (َ !‫ ِ ْا‬,ْ 3ُ Jَ s,ْ 3ُ m َ 9ْ Kَ 4َ 9َْ ‫ َو َر‬-َ dْ '!‫ا‬ َ 9$ َ ,ْ 3ُ 4َ -ْ Kَ 4َ ْ َ Dَ :ُ (ْ dَ Vَ) Kِّ ‫~ َر‬ َ َ Aْ ‫ ِ ُ َن َر‬Oْ 6َ ,ْ /ُ َ‫ا‬ ﴾٣٢﴿ ‫ َن‬9ُ َ Yْ 6َ َ ّ ِ ٌ 0ْ + ٍ ` َ Vَ Kِّ ‫~ َر‬ ُ َ Aْ ‫ ) َو َر‬6 *ِ ْ1 ُ m ُ 9ْ Kَ %َ 1ِ Jَ ّ -َ !ِ ‫ ت‬ ً 9ْ Kَ ,ْ 3ُ m َ ‫ َد َر‬ ٍ 9ْ Kَ ‫ َْ َق‬

32. Allah Kur’an’ı kime indireceğini onlara mı soracaktı? Yoksa Rabb’inin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Oysa onların bu dünyadaki geçimliklerini aralarında paylaştıran ve birbirlerini istihdam edip yeni iş alanları meydana getirebilmeleri için akıl, yetenek, zenginlik ve benzeri yönlerden bir kısmını diğerlerinden üstün konuma getiren Biziz. Öyleyse, dilediğine manevî bağışlarda bulunan ve dilediğine Peygamberlik veren de Biziz. Fakat onlar, dünya menfaatini tercih ederek gönderdiğimiz mesajdan yüz çevirdiler. Oysa Rabb’inin en büyük rahmeti olan bu Kur’an, onların yığıp biriktirdikleri bütün servetlerinden daha hayırlıdır. Sonsuz ilâhî nimetler yanında bu dünyanın zevkleri o kadar değersizdir ki; > َ ْ !َ ‫َو‬ ْ ْ َ َ َ َ ُ ُ ْ َ َ َ ُ ً َ ‫ ر َج‬ 9 ‫و‬ E m : ? O , 3 G ! : A * ! K * ? . 6 : ! 4 8 9 Y ! ‫ة‬ ' A‫ا‬ ‫و‬ E ‫ا‬ ‫ س‬ 4!‫ا‬ ‫ن‬ . 6 ‫ن‬ ‫ا‬ ّ ّ ُ ً ً َ ْ ْ ْ ْ ٰ ٍ ّ ّ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ُ ُ ُ ُ ُ ِ ِ ِ ِ َ ‫ ُ*و‬3َ ْ 6َ 3َ -ْ 8َ Fَ ﴾٣٣﴿ ‫ن‬S

33. Eğer insanlar kâfirlere verdiğimiz nimetlere bakıp da onlara özenerek inkârda birleşen tek bir toplum hâline gelemeyecek olsalardı, Rahman’ı inkâr edenlerin evlerini gümüşten tavanlarla ve üzerine binip yükselecekleri lüks merdivenlerle donatırdık. َ oeُ . ﴾٣٤﴿ ‫ن‬S ِ Jَ ّ 6َ 3َ -ْ 8َ Fَ ‫ َو ُ ُ* ًرا‬Kً ‫ َ ا‬Kْ َ‫ ا‬,ْ 3ِ Gِ -ُ ُ !ِ ‫َو‬ 34. Odalarının kapılarını ve üzerine yaslanacakları koltukları da hep gümüşten yapardık. ٰ ْ ‫ ) َو‬-َ dْ '!‫ا‬ ُّ ‫ ِة‬-ٰ (َ !‫ ُع ْا‬Jَ َ َ ّ !َ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬Mُّ Cُ ‫ْ ُ* ً ) َواِ ْن‬+‫َو ُز‬ ﴾٣٥﴿ T ِ ‫ا‬ tَ O$ Jَ ّ ُ 8ْ !ِ Vَ Kِّ ‫ْ َ' َر‬4Fِ ‫ َ* ُة‬+


35. Ve onları istedikleri kadar altınlara, mücevherlere boğardık. Fakat bunlar, dünya hayatının basit ve gelip geçici zevklerinden başka bir şey değildir. Rabb’inin katındaki âhiret nimetleri ise, dürüst ve erdemli bir hayatı tercih ederek kötülüklerden sakınan kimseler için elbette çok daha değerlidir. O hâlde: َ -ْ yَ "ُ !َ ﴾٣٦﴿ :ٌ 6*$ Dَ "ُ !َ َ 3ُ َ dً w ْ -ِّ Oَ dُ :ِ ٰ Aْ *َ ّ !‫ ِ* ا‬Cْ ‫ ِذ‬:ْ Fَ ª ُ 9ْ 6َ :ْ َ ‫َو‬ 36. Her kim Rahman’ın öğüt ve uyarılarla dolu kitabı olan bu Zikrine karşı ilgisiz ve duyarsız kalırsa, onun başına, kendisini gölge gibi takip eden bir şeytan ordusu musallat ederiz. ﴾٣٧﴿ ‫ ُ'و َن‬Jَ 3ْ ُ ,ْ 3ُ dَ ّ َ‫ ْ( َ ُ َن ا‬6َ ‫ َو‬Mِ $ َ ّ !‫ ا‬:ِ Fَ ,ْ 3ُ dَ ‫ ُّ'و‬Xُ -َ !َ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫َوا‬ 37. Böylece bu şeytanlar, birtakım vesvese ve telkinlerle onu hak yoldan alıkoyarlar. O ise, hâlâ doğru yolda olduğunu zanneder. ِْ Dَ *ِ sْ َ !‫ َ' ْا‬9ْ Kُ Vَ 4َ -ْ Kَ ‫ َو‬4$ -ْ Kَ ~ > َ ‫ اِ َذا‬L>Jّٰ A ﴾٣٨﴿ :ُ 6*$ Oَ !‫ ْا‬ َ -ْ !َ 6َ ‫ َ ل‬Dَ dَ ‫` َء‬ َ ]ْ ِ َ T َ

38. Ve sonunda yargılanmak üzere huzurumuza geldiği zaman, şeytanlarına lânetler yağdırarak “Ah, keşke seninle benim aramda doğu ile batı kadar mesafe olsaydı da, seninle hiç karşılaşmasaydım! Meğer sen ne kötü bir arkadaşmışsın!” diyecektir. َ ‫ ْ َم اِ ْذ‬-َ !‫ ْا‬,ُ . ُ dَ ّ َ‫ ا‬,ْ Jُ ْ 8َ ُ 9َ َ? ْ46َ :ْ !َ ‫َو‬ ﴾٣٩﴿ ‫ َن‬Cُ ِkَ sْ ُ ‫اب‬ ِ %َ 9َ !‫ ِ ْا‬,ْ .

39. O zaman Allah şöyle buyuracak: “Vaktiyle ayetlerimi göz ardı edip kendinize zulmetmiş olduğunuz için, bugün pişmanlığınız sizi kurtaramayacak. Dünyada nasıl birlikte günah işlediyseniz, bugün de azabı birlikte çekeceksiniz.” ُّ ُ ِ ْ Gُ ~ْ ﴾٤٠﴿ T َ $ ‫ َن‬Cَ :ْ َ ‫ ْ َ َو‬9ُ !‫ ِ'ي ْا‬3ْ Gَ ‫ اَ ْو‬,َ ّ X!‫ا‬ َ dَ َ َ‫ا‬ ٍ $ ُ ‫ ٍل‬lَ 40. Ey Peygamber! Onlar bütün uyarılara rağmen haktan yüz çeviriyorlar diye üzülme. Rabb’inin mesajına kulak tıkayan bu sağırlara hakkı sen mi duyuracaksın? Yahut gönül gözleri görmeyen ve bu yüzden apaçık bir sapıklık içinde bocalayan kimseleri sen mi doğru yola ileteceksin? َ ّ َ /َ %ْ dَ َ ّ ِ َ َ ُ Oِ Jَ ْ4 ُ ,ْ 3ُ ْ4 ِ dَ ّ ِ َ Vَ Kِ « ﴾٤١﴿ ‫ن‬S 41. Sen yalnızca görevini yap ve sonucu Bize bırak. Biz seni çetin bir mücadelenin ardından vefat ettirip katımıza alsak da,


﴾٤٢﴿ ‫ ِ' ُرو َن‬Jَ Oْ ُ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ dَ ّ ِ َ ,ْ /ُ dَ 'ْ Fَ ‫ي َو‬%$ !َ ّ ‫ ا‬Vَ 4َ ّ 6َ *ِ dُ ‫اَ ْو‬

42. Onlara söz verdiğimiz azap vaadini gerçekleştirerek bu dünyada zafer ve başarıyı sana hemen göstersek de, her hâlükârda sana mükâfatını, zalimlere de cezalarını mutlaka vereceğiz. Bizim onlara ceza vermeye elbette gücümüz yeter. Unutma, bu dinin sahibi Benim. Senin görevin ise, sadece mesajı tebliğ etmekten ibarettir. َ > ٰ ّ Kِ Vْ ِ ْ Jَ َ َ َ َ َ ُ ﴾٤٣﴿ ,O J ‫اط‬ * W L 8 F V d ‫ا‬ V ! ‫ا‬ A ‫و‬ ‫ا‬ ‫ي‬ % ! ّ َ ْ ْ ْ H ِ ِ $ ٍ $ َ َ ِ ُ e ِ َ ٍ

43. Öyleyse, sana vahiyle gönderilen bu Kitabın hükümlerine sımsıkı sarıl. Hiç kuşkun olmasın ki, sen dosdoğru bir yoldasın. ﴾٤٤﴿ ‫ َن‬8ُ َ ْ Gُ ‫ َو َ ْ َف‬VHَ ِ ْ Oَ !ِ ‫ َو‬Vَ !َ *ٌ Cْ %ِ !َ "ُ dَ ّ ِ‫َوا‬ 44. Bu muhteşem Kitap, senin ve halkın için mutluluğa ulaştıran bir öğüt, bir onur ve itibar kaynağı olacaktır. Ve zamanı gelince, hepiniz ona karşı tutumunuzdan dolayı hesaba çekileceksiniz. ﴾٤٥﴿ ‫ن‬tَ ‫ َ ُ'و‬9ْ 6ُ Eً 3َ !ِ ‫ ٰا‬:ِ ٰ Aْ *َ ّ !‫ون ا‬ َ َ‫ _ ا‬4َ 8ِ ُ ‫ ُر‬:ْ ِ Vَ 8ِ ْ Dَ :ْ ِ 4َ 8ْ َ ‫ اَ ْر‬:ْ َ Mْ َ ْ ‫َو‬ ِ ‫ ُد‬:ْ ِ 4َ 8ْ 9َ `

45. Kur’an’daki Peygamber kıssalarını dikkatle incele de, senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor bakalım, Biz Rahman’dan başka ilâhlara kulluk edilmesine izin vermiş miyiz? Örneğin, Musa’nın tevhit mücadelesini düşünün: ُ ُ ‫ َر‬dّ $ ِ‫ َ ل ا‬Oَ​َ "$ ِ ^ lَ َ ‫ ْ َن َو‬Fَ *ْ ِ L!ٰ ِ‫> ا‬4َ Gِ 6َ ٰ Kِ L َ $ !َ 9َ !‫ ل َر ِّب ْا‬ ﴾٤٦﴿ T ٰ ُ 4َ 8ْ َ ‫ ْ' اَ ْر‬Oَ !َ ‫َو‬ 46. Doğrusu Biz Musa’yı, hakikati gözler önüne seren delillerimizle ve apaçık mucizelerimizle Firavun’a ve ileri gelen adamlarına göndermiştik. Musa onlara, “Şüphesiz ben, âlemlerin Rabb’inin elçisiyim. Beni Mısır’ın ve bütün kâinatın gerçek Sahibi ve Efendisi olan Allah gönderdi.” dedi. ُ (َ ْm6َ 3َ ْ4 ِ ,ْ /ُ ‫> اِ َذا‬4َ Gِ 6َ ٰ Kِ ,ْ /ُ ‫` َء‬ > َ َ ّ 8َ َ ﴾٤٧﴿ ‫ َن‬. 47. Musa mucizelerimizle onların karşısına çıkınca, Firavun ve adamları bu mucizeleri alaya alarak onlara gülmeye başladılar. َ َ ْ ْ ْ ّ ّ ِ‫ ا‬Eٍ 6َ ‫ ٰا‬:ْ ِ ,ْ 36 َ َ َ َ ُ ْ+ ﴾٤٨﴿ ‫ َن‬9ُ ` * 6 , 3 8 9 ! ‫اب‬ % 9 ! K , / d % + ‫ا‬ ‫و‬ 3 J ‫ا‬ : U C ‫ا‬ / َ َ َ ْ ْ ْ ْ ُ ُ َ َ َ َ َ ِ ِ ِ ُ ِ ِ ِ ِ *$ dُ َ ‫َو‬ َ

48. Oysa Biz onlara, her biri öncekinden daha büyük ve etkileyici mucizeler göstermiştik. Zulüm ve haksızlıktan vazgeçip


hak dine dönmeleri için de, onları kıtlık, tufan, çekirge gibi türlü azaplarla cezalandırmıştık. ﴾٤٩﴿ ‫ ُ'و َن‬Jَ 3ْ ُ !َ 4َ dَ ّ ِ‫ْ َ' َك ا‬4Fِ 'َ 3ِ Fَ َ Kِ Vَ Kَ ّ ‫ َر‬4َ !َ ‫ ُ* ا ْد ُع‬A ِ َ ّ !‫ َ" ا‬6ُّ َ‫> ا‬6َ ‫ ُ! ا‬Dَ ‫َو‬ 49. Onlar ise, her defasında Musa’ya gelerek, “Ey kudretli büyücü! Tövbe eden günahkârları bağışlayacağına dair sana verdiği sözün hürmetine, bizim için Rabb’ine yalvar da bu belâyı kaldırsın başımızdan. Eğer bizi bundan kurtarırsa, artık kesinlikle doğru yoldan ayrılmayacağız.” diyorlardı ُ ْ46َ ,ْ /ُ ‫اب اِ َذا‬ ﴾٥٠﴿ ‫ َن‬Pُ . َ Cَ َ ّ 8َ َ َ %َ 9َ !‫ ْا‬,ُ 3ُ ْ4Fَ 4َ ?ْ s 50. Fakat Biz o belâyı başlarından kaldırır kaldırmaz, sözlerinden dönüveriyorlardı. َ ْ ‫ ِه‬%ِ ٰ/‫ َ* َو‬Xْ ِ Vُ 8ْ ُ !$ lَ​َ َ‫ ا‬H J$ (ْ Gَ :ْ ِ ‫*ي‬$ Yْ Gَ ‫ ُر‬3َ dْ ‫ا‬ َ -ْ !َ َ‫ ْ ِم ا‬Dَ 6َ ‫ َ ل‬Dَ "$ ِ ْ Dَ $ ‫ ْ ُن‬Fَ *ْ ِ ‫ دٰى‬dَ ‫َو‬ ﴾٥١﴿ ‫ ُ*و )َن‬Xِ ْ Gُ

51. O devirde kralın halka duyurusu tellallar aracılığıyla yapılırdı. Çünkü Firavun’un elinde besleme bir basın, yalan ve iftira yayan haber ajansları, Müslümanlar aleyhinde propaganda yapan radyo ve televizyon kanalları yoktu. Bunun için Firavun, gönderdiği tellallar aracılığıyla halkına şöyle seslendi: “Ey halkım! Mısır’ın hükümranlığı benim hakkım değil mi? Bana babamdan miras kalan bu topraklar ve ayaklarımın altından akan şu nehirler benim malım değil mi? Fakat birileri sizi bana karşı kışkırtıp yönetimi ele geçirmek istiyor, bunu hâlâ göremiyor musunuz?” َ 6َ َ ‫ َو‬T ُ $ 6ُ ‫ ُد‬. ٌ 3$ َ َ /ُ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ا ا‬%َ ٰ/ :ْ ِ ٌ 0ْ + ﴾٥٢﴿ T َ ^ dَ َ‫اَ ْم ا‬ 52. “Ben, doğru dürüst konuşmasını bile beceremeyen şu zavallı adamdan daha üstün ve devlet yönetimine daha lâyık değil miyim?” َ ]ِ > 8ٰ َ !‫ ُ" ْا‬9َ َ ‫` َء‬ > َ ‫ اَ ْو‬I َ d$ ِkَ Oْ ُ Eُ . ﴾٥٣﴿ T ٍ /َ ‫ َذ‬:ْ ِ ‫ ِ" اَ ْ ِ َر ٌة‬-ْ 8َ Fَ َ Oِ !ْ ُ‫ ْ َ > ا‬8َ َ 53. “Mademki Musa Peygamber olduğunu iddia ediyor, peki neden ona gökten altın bilezikler indirilmemiş yahut niçin onunla birlikte, kendisine eşlik eden melekler gönderilmemiş?” َ َ َ "ُ َ ْ Dَ r َ ّ 1َ Jَ َ َ O$ َ ﴾٥٤﴿ T ْ ِ ً ْ Dَ ‫ ا‬dُ Cَ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ )ُه ا‬Fُ


54. İşte Firavun, halkını aptal yerine koyarak onları böyle küçümsedi. Onlar da koyun sürüsü gibi ona itaat ettiler. Çünkü onlar, zaten yoldan çıkmış bir topluluktu. َ 9$ َ `ْ َ‫ ا‬,ْ /ُ 4َ Dْ *َ zْ َ َ ,ْ 3ُ ْ4 ِ 4َ ْ Oَ Jَ dْ ‫ ا‬dَ ?ُ َ ‫ ّ َ > ٰا‬8َ َ ﴾٥٥﴿ T S 55. Böylece onlar iyice azgınlaşarak gazabımızı hak edince, hepsini suda boğarak cezalandırdık. ٰ ْ !ِ lَ ﴾٥٦﴿ :tَ 6*$ + ً P َ ‫ ً? َو‬8َ َ ,ْ /ُ 4َ 8ْ 9َ Yَ َ ِ l

56. Ve onları sonraki nesillerden inkâr edecek olanlar için bir öncü, inanlar için de ibret alınması gereken bir örnek kıldık. ﴾٥٧﴿ ‫ ُّ'و َن‬Xِ 6َ "ُ ْ4 ِ Vَ ُ ْ Dَ ‫ اِ َذا‬lَ ً P َ ,َ 6َ *ْ َ :ُ Kْ ‫ ِ* َب ا‬ ُ َ ّ !َ ‫َو‬

57. Ey Muhammed! Meryem oğlu İsa’nın durumu örnek olarak ortaya atılınca, senin halkın bundan dolayı yaygarayı kopardılar. Müşriklerden biri Peygambere, “Sen bizim taptığımız ilâhların bizimle birlikte cehenneme gireceğini (21. Enbiya: 98) söylüyorsun. Oysa Hrıstiyanlar da İsa’ya ibadet ediyorlar, bu durumda İsa’nın da cehennemlik olması gerekmez mi?” deyince orada bulunan müşrikler sevinçle bağrışmaya başladılar. ً) '` ﴾٥٨﴿ ‫ ُ َن‬Xِ + َ ‫ ْ ٌم‬Dَ ,ْ /ُ Mْ Kَ َ َ َ َ) /ُ ‫ ٌ اَ ْم‬0ْ + َ 4َ Jُ 3َ !ِ ‫ ُ!> ا َء ٰا‬Dَ ‫َو‬ َ َ ّ ِ‫ ا‬Vَ !َ ‫ ُه‬Kُ *َ 58. Ve “Ey Muhammed!” dediler, “Bizim tanrılarımız mı daha üstün, yoksa İsa mı? Madem İsa’ya tapılıyor, bizim ilâhlarımıza niye tapılmasın? İsa kendisine tapanlar yüzünden cehennemlik olmuyorsa, bizim ilâhlarımız niçin cehennemlik olsun?” Hâlbuki Enbiya suresinin 98’inci ayetinde sözü edilen ve kendisine tapınanlarla birlikte cehenneme gideceği belirtilen kimseler, Allah’a başkaldırarak ilâhlık taslayan inkârcılardır. İsa Peygamber ise, asla kendisine tapınılmasını istememiştir. Aklını biraz kullanan herkes, ilâhlık iddiasında bulunmadıkları hâlde, kendilerine tapınılan meleklerin, Peygamberlerin ve salih kimselerin bundan sorumlu tutulmayacağını bilir. Aslında müşrikler de bunun farkındalar. Fakat onlar, gerçeğe ulaşmak amacıyla değil, hangi yoldan olursa olsun, sırf tartışmada üstün gelmek için sana bu örneği getirdiler. Çünkü onlar, hakikati görmek istemeyen inatçı, kavgacı ve tartışmacı bir toplumdur.


َ) $‫> اِ ْ َ*>اء‬4$ َ !ِ lَ ﴾٥٩﴿ M6 ً P َ ‫ ُه‬4َ 8ْ 9َ ` َ ‫ ِ" َو‬-ْ 8َ Fَ 4َ ْ 9َْ dَ‫ ْ ٌ' ا‬Fَ َ ّ ِ‫ َ ا‬/ُ ‫اِ ْن‬ 59. İsa’ya gelince, o ne Allah’tır, ne de Allah’ın oğlu. O, kendisine nimetler bahşettiğimiz ve İsrail Oğulları’na örnek ve öncü bir Peygamber yaptığımız fâni bir kuldan başka bir şey değildir. َ ْ ِ Eً . َ ]ِ > 8ٰ َ ,ْ . > َ dَ ْ !َ ‫َو‬ ُ ْ4 ِ 4َ 8ْ 9َ Yَ !َ ‫ ُء‬s ﴾٦٠﴿ ‫ ُ? َن‬8ُ ْ16َ ‫ا ْر ِض‬ 60. Müşriklerin tapınılmaya lâyık varlıklar olarak gördükleri melekler de sizin gibi yaratılmış kullardır. Nitekim eğer dileseydik, yeryüzünde sizin yerinize geçen melekler var ederdik. İradenizi elinizden alır ve sizi meleklere dönüştürebilirdik. Fakat halifelik görevini yerine getirmeniz için sizi yeryüzünde egemen kıldık ve hak ile batıl arasında özgür iradeyle tercih yapmanız için imtihana tâbi tuttuk. ٌ ‫ َ*ا‬W ﴾٦١﴿ ,ٌ -O$ Jَ ْ ُ ‫ط‬ ِ ‫ا‬%َ ٰ/ ‫ ن‬ ) ِ 9ُ ِ Gَ ّ ‫ َوا‬3َ Kِ ‫ ُ ّ َن‬kَ ْ Gَ lَ​َ Eِ Fَ َ ّ 8!ِ ,ٌ 8ْ 9ِ !َ "ُ dَ ّ ِ‫َوا‬

61. Müşrikler İsa’yı, putlara tapmayı meşru gösterecek bir örnek olarak ileri sürüyorlar. Oysa o, babasız olarak dünyaya gelişi, gösterdiği mucizeler ve söylediği hikmet dolu sözlerle, ancak kıyametin bir alâmetidir. Öyleyse, sakın kıyametin gerçekleşeceği konusunda kuşkuya kapılmayın ve yalnızca Bana itaat edin. İşte sizi dünya ve âhirette mutluluğa ulaştıracak dosdoğru yol budur. َ -ْ s!‫ا‬ َ ّ ,ُ . ُ !َ "ُ dَ ّ ِ‫ن ا‬Hُ w ُ dَ ّ 'َ ّ Xُ 6َ َ ‫َو‬ ٌ $ ُ ‫ ُ' ٌّو‬Fَ ,ْ . ﴾٦٢﴿ T 62. Sakın ola ki, şeytan sizi bu yoldan çevirmesin! Çünkü o, sizin apaçık düşmanınızdır. Peki, nasıl oldu da Hristiyanlar İsa Peygamberi ilâhlaştırdılar? ُ !َ T ُ ِ ‫ َو‬Eِ َ .ْ (ِ ! ْ Kِ ,ْ . ُ Jُ ]ْ ` > َ َ ّ !َ ‫َو‬ َ ِّ Kَ "Hِ - $ ‫ ُ? َن‬8ِ Jَ ْ1Gَ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ ا‬ ِ 4َ -ِّ َ ! ْ Kِ L ٰ -F$ ‫` َء‬ َ 9ْ Kَ ,ْ . ِ 'ْ Dَ ‫ َ ل‬Dَ ‫ ت‬ ﴾٦٣﴿ ‫ ن‬ َ ّٰ ‫ ا‬Oُ Gَ ّ َ ِ 9ُ $ َ‫ا& َوا‬

63. İsa hakikati gözler önüne seren apaçık mucizelerle İsrail Oğulları’na gelince şöyle demişti: “Bakın, ben size, Rabb’inizden hikmet dolu sözler getirdim ve üzerinde ayrılığa düştüğünüz konuların önemli bir kısmını açıklığa kavuşturmak için size Allah tarafında gönderildim. O hâlde, Allah’a yürekten bir saygıyla bağlanın ve bana itaat edin.”


ٌ ‫ َ*ا‬W ُ Kُّ ‫ َو َر‬Kّ $ ‫ َ َر‬/ُ &‫ا‬ ﴾٦٤﴿ ,ٌ -O$ Jَ ْ ُ ‫ط‬ َ ّٰ ‫اِ ّ َن‬ ْ ,ْ . ِ ‫ا‬%َ ٰ/ ‫ ُ ُ'و )ُه‬F َ 64. “Gerçek şu ki, Allah hem benim Rabb’im, hem de sizin Rabb’inizdir. Öyleyse yalnızca O’na kulluk ve ibadet edin. İşte dosdoğru yol budur.” َ‫ ْ ٍم ا‬6َ ‫اب‬ َ Fَ :ْ ِ ‫ ُ ا‬8َ َ :َ 6%$ 8َ ّ !ِ Mٌ 6ْ َ َ ,H ْ 3ِ 4ِ -ْ Kَ :ْ ِ ‫اب‬ َْ r ﴾٦٥﴿ ,! % َ 8َ Jَ ْ+ َ $ ُ Rَ Aْ ‫ا‬ ِ ٍ 65. Fakat İsa’dan sonra gelen gruplar, onun hakkında aralarında ayrılığa düştüler. Kimi onun Allah’ın oğlu, kimi de bizzat Allah olduğunu söyleyerek onun mesajını tanınmaz hâle getirdiler. Şu hâlde, elem verici bir günün azabından dolayı, vay o zalimlerin hâline! O hâlde, günümüz zalimleri tövbe edip Rab’lerine dönmek için hâlâ ne bekliyorlar? ُ ْ46َ Mْ /َ ﴾٦٦﴿ ‫ ُ*و َن‬9ُ sْ 6َ َ ,ْ /ُ ‫ َو‬Eً Jَ @ْ Kَ ,ْ 3ُ -َ Gِ ْ Gَ ‫ اَ ْن‬Eَ Fَ َ ّ !‫ ُ*و َن اِ ّ َ ا‬

66. Onlar, hiç farkında olmadıkları bir anda ölüm meleğinin karşılarına dikilmesini veya kıyametin ansızın kopmasını mı bekliyorlar? > َّ َ ْ َ َ ْ ّ َ َ ٌ ﴾٦٧﴿ ¬TO$ Jّ ُ !‫ ُ' ّو اِ ا‬Fَ ُ 9ْ Kَ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ ‫ ُء‬l+ ِ ‫ا‬ ٍ 9ْ َ !ِ ,ْ 3ُ m 67. O gün gelip çatınca, vaktiyle zulüm ve haksızlıktan sakınmış olanlar hariç, bütün dostlar birbirlerine düşman olacaktır. ُ -ْ 8َ Fَ ‫ ْ ٌف‬+ ﴾٦٨﴿ ‫ن‬Hَ dُ Rَ (ْ Gَ ,ْ Jُ dْ َ‫ ْ َم َو َ > ا‬-َ !‫ ْا‬,ُ . َ َ ‫ َ ِد‬Fِ 6َ 68. Allah onlara, “Ey iman eden kullarım!” diye seslenecek, “Bugün size korku yoktur ve üzülmeyeceksiniz de.” ﴾٦٩﴿ T Hَ $ 8ِ ْ ُ ‫ ا‬dُ Cَ ‫ َو‬4َ Gِ 6َ ٰ Kِ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ َ‫ا‬ 69. “Ey Benim ayetlerime iman eden ve buyruklarıma yürekten boyun eğen kullarım!” ُ `‫ا‬ ﴾٧٠﴿ ‫ُو َن‬Uَ (ْ Gُ ,ْ . ُ ‫اُد‬ ُ ‫ َواَزْ َو‬,ْ Jُ dْ َ‫ ا‬Eَ 4َ ّ Yَ !‫ ا ْا‬8ُ +ْ 70. “Hem siz, hem de sizin gibi iman etmiş olan eşleriniz sevinç ve huzur içinde girin cennete!” َ ْ %ُّ 8َ Gَ ‫ َو‬ َ ْ "ِ -3$ Jَ sْ Gَ َ 3َ - $ ‫اب َو‬ َ 6ُ 3َ - $ ,ْ Jُ dْ َ‫ َوا‬T ُ w Hُ ُ Fْ ‫ا‬ ٍ (َ Xِ Kِ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ ‫ ف‬ ٍ /َ ‫ َذ‬:ْ ِ ‫ ف‬ ُ ?ُْ d ‫ا‬ H ٍ َ Cْ َ‫ َوا‬I ﴾٧١﴿ ‫ن‬Hَ ‫ ِ! ُ'و‬+ َ


71. Onlar cennet bahçelerinde eğlenirlerken, etraflarında altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canların çektiği, gözlerin görmekten hoşlandığı her şey vardır. Ve siz sonsuza dek orada yaşayacaksınız.” ﴾٧٢﴿ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ ,ْ Jُ ْ4Cُ َ Kِ /َ ُ Jُ }ْ ‫و ِر‬e ُ‫> ا‬J$ !َ ّ ‫ ا‬Eُ 4َ ّ Yَ !‫ ْا‬Vَ 8ْ Gِ ‫َو‬ 72. Rab’leri onlara şöyle seslenecek: “Ey iman eden kullarım! Vaktiyle yapmış olduğunuz güzel davranışlar sayesinde, hak ettiğiniz cennet işte budur!” ُ !َ ﴾٧٣﴿ ‫ َن‬8ُ Cُ ْ Gَ 3َ ْ4 ِ ‫ َ ٌة‬0P$ Cَ Eٌ 3َ Cِ َ 3َ - $ ,ْ . 73. “Burada size, afiyetle yiyeceğiniz çeşit çeşit meyveler ve lezzetli yiyecekler vardır.” َ $ *ِ Yْ ُ !‫اِ ّ َن ْا‬ ﴾٧٤﴿ ‫ن‬Hَ ‫ ِ! ُ'و‬+ َ ,َ 4َ ّ 3َ ` َ ‫اب‬ ِ %َ Fَ $ T 74. Suçlulara gelince, onlar da sonsuza dek cehennemde azap içindedirler. ﴾٧٥﴿ ‫ن‬Hَ ُ 8ِ ْ ُ "ِ - $ ,ْ /ُ ‫ َو‬,ْ 3ُ ْ4Fَ ُ kَ ّ َ?6ُ َ 75. Azapları asla hafifletilmeyecek ve orada, ümitsiz bir hâlde öylece kalacaklar. َ ّ !‫ ا‬,ُ /ُ ‫ ا‬dُ Cَ :ْ . َ َ ‫َو‬ َ $ !ِ ﴾٧٦﴿ T ِ !ٰ ‫ َو‬,ْ /ُ 4َ ْ 8َ 76. Biz onlara hak ettikleri cezayı vermekle zulmetmiş değiliz. Fakat asıl onlardır, kendi kendilerine zulmedenler. ُ dَ ّ ِ‫ َ ل ا‬Dَ Vَ) Kُّ ‫ َر‬4َ -ْ 8َ Fَ ﴾٧٧﴿ ‫ َن‬Pُ Cِ َ ,ْ . ِ Oْ -َ !ِ Vُ !ِ َ 6َ ‫ َد ْوا‬dَ ‫َو‬ 77. Azabın dehşetini görünce, başlarındaki zebanilere, “Ey kudretli melek!” diye feryat edecekler, “Ne olur Rabb’ine yalvar da, canımızı alsın bizim!” Buna karşılık melek, “Hayır!” diyecek, “Çünkü siz, cezanızı çekmek için ebediyen cehennemde kalacaksınız!” ﴾٧٨﴿ ‫ َن‬/ُ ‫ ر‬ ِ !ٰ ‫ َو‬cّ ِ (َ ! ْ Kِ ,ْ Cُ 4َ ]ْ ` ِ 'ْ Oَ !َ ِ Cَ cّ ِ (َ 8ْ !ِ ,ْ Cُ َ َ Cْ َ‫ ا‬:َ ّ . 78. Ey inkârcılar! İşte size gerçeği bildirdik, fakat çoğunuz gerçeklerden hoşlanmıyorsunuz. ﴾٧٩﴿ ‫ن‬Hَ ُ ِUْ ُ dَ ّ ِ َ ‫ َ* ُ > ا اَ ْ ً*ا‬Kْ َ‫اَ ْم ا‬


79. Ey Peygamber! Yoksa onlar, hakka engel olma konusunda bir plan kurup, bir iş mi kararlaştırdılar? Şunu iyi bilsinler ki, Biz de zalimleri cezalandırıp hakkı egemen kılmakta kararlıyız. ﴾٨٠﴿ ‫ ُ َن‬Jُ .ْ 6َ ,ْ 3ِ 6َْ '!َ 4َ 8ُ ُ ‫ َو ُر‬L8ٰ Kَ ,) ْ 3ُ 6 ٰ Yْ dَ ‫ َو‬,ْ /ُ *َ ّ ِ ُ َ ْ dَ َ dَ ّ َ‫ ْ( َ ُ َن ا‬6َ ‫اَ ْم‬ 80. Yoksa onlar, içlerinde gizledikleri sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Elbette işitiyoruz ve yanı başlarındaki görevli elçilerimiz olan melekler, yaptıkları her şeyi, söyledikleri her sözü bir bir kayda geçmektedirler. ﴾٨١﴿ :َ 6'$ Kِ 9َ !‫ ^ اَ ّ َو ُل ْا‬dَ َ َ '_ٌ !َ ‫ َو‬:ِ ٰ Aْ *َ ّ 8!ِ ‫ َن‬Cَ ‫ اِ ْن‬Mْ Dُ

81. Ey Peygamber! “Melekler Allah’ın kızlarıdır!” diyen Arap müşriklerine, “Hürmüz ve Ehrimen Allah’ın oğullarıdır!” diyen Mecusilere ve özellikle de, “İsa Mesih, Allah’ın oğludur!” diyen Hristiyanlara seslenerek de ki: “Bakın, ben sırf bir inat yüzünden sizi reddediyor değilim. Eğer Rahman gerçekten bir çocuğa sahip olsaydı, ona ilk kulluk eden kişi ben olurdum!” َ ْ ‫ات َو‬ ﴾٨٢﴿ ‫ ُ? َن‬Xِ 6َ َ ّ Fَ ‫ ْ* ِش‬9َ !‫ا ْر ِض َر ِّب ْا‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ُ ْ َ( َن َر ِّب ا‬ 82. Fakat hayır, göklerin ve yerin Rabb’i, kudret ve egemenlik Tahtının yegâne sahibi olan Allah, onların yakıştırdıkları çirkin niteliklerden uzaktır, yücedir! ﴾٨٣﴿ ‫ ُ'و َن‬Fَ 6ُ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ ا‬,ُ 3ُ َ ْ 6َ ‫ ا‬Dُ lَ 6ُ LJّٰ A ُ 1ُ 6َ ,ْ /ُ ‫ ْر‬%َ َ َ ‫ ُ ا‬9َ 8ْ 6َ ‫ ا َو‬ 83. O hâlde bırak onları, kendilerine vadedilen o büyük Güne kavuşuncaya kadar, inkâr ve cehalet karanlıklarında bocalasınlar, dünyanın basit zevk ve eğlenceleriyle oynayıp dursunlar. َ ْ ِ ‫ي ِ ا! ّ َ َ > ِء اِ ٰ! ٌ" َو‬%$ !َ ّ ‫ َ ا‬/ُ ‫َو‬ ﴾٨٤﴿ ,ُ -8$ 9َ !‫ ْا‬,ُ -.$ (َ !‫ َ ْا‬/ُ ‫ا ْر ِض اِ ٰ! )ٌ" َو‬ 84. O Allah ki, göklerde de ilâhtır, yerde de ilâhtır. O’nun hükmü sadece göklerde değil, yeryüzünde de geçerlidir. Ve yalnızca O’dur, sonsuz hikmet ve ilim sahibi. َ ْ ‫ات َو‬ ﴾٨٥﴿ ‫ َن‬9ُ ` ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬Vُ 8ْ ُ "ُ !َ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ َ َر َك ا‬Gَ ‫َو‬ َ *ْ Gُ "ِ -ْ !َ ِ‫ َوا‬EِH Fَ َ ّ !‫ ا‬,ُ 8ْ Fِ ‫ْ َ' ُه‬4Fِ ‫ َو‬H َ 3ُ 4َ -ْ Kَ َ ‫ا ْر ِض َو‬ 85. Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin mülkü ve egemenliği kendisine ait olan Allah ne yüce, ne mübarektir!


Kıyametin bilgisi de yalnızca O’nun katındadır. Ve hepiniz hesap vermek üzere O’na döndürüleceksiniz. İşte o gün; َ ّ "ِ dِ ‫ ُدو‬:ْ ِ ‫ َن‬Fُ 'ْ 6َ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬Vُ 8ِ ْ 6َ َ ‫َو‬ ﴾٨٦﴿ ‫ ُ َن‬8َ 9ْ 6َ ,ْ /ُ ‫ َو‬cّ ِ (َ ! ْ Kِ 'َ 3ِ yَ :ْ َ َ ّ ِ‫ ا‬Eَ Fَ َ?s!‫ا‬ 86. İnkârcıların O’nun yanı sıra yalvarıp durdukları o sahte ilâhlar, onların cezadan kurtulması için asla arabuluculuk yapamayacak, hiç kimseye şefaat edemeyeceklerdir. Ancak, bilinçli bir şekilde gerçeğe, doğruya şahitlik edenler Allah’ın izniyle ve ancak O’nun izin verdiği kişilere şefaat edeceklerdir. Aslında, Allah’ın sonsuz kudret sahibi olduğunu inkârcılar da pekâlâ bilirler: ْ ِ !َ ‫َو‬ ُ َ oْ 6ُ Ldّٰ َ َ &‫ا‬ َ . ﴾٨٧﴿ ‫ن‬S َ :ْ َ ,ْ 3ُ Jَ !ْ َ َ ُ ّٰ :َ ّ !ُ Oُ -َ !َ ,ْ 3ُ Oَ 8َ + 87. Şayet onlara, “Sizi yoktan var eden kimdir?” diye soracak olsan, hiç tereddüt etmeden “Allah’tır!” derler. O hâlde, neden O’na kulluktan yüz çeviriyorlar? ﴾٨٨﴿ ‫ َن‬4ُ ِ oْ 6ُ َ ‫ ْ ٌم‬Dَ ‫^ َ > ِء‬oُ > ٰ/ ‫ َر ِّب اِ ّ َن‬6َ "$ 8ِ -D$ ‫َو‬

88. İnkârcıların bu inatçı tutumları karşısında üzüntüye kapılan Muhammed’in, “Ey Rabb’im, ben ne kadar tebliğ ettiysem de, bunlar iman etmek istemeyen bir toplumdur. Onları Sana havale ediyorum Allah’ım!” şeklindeki yakarışına yemin olsun ki, Allah müminlerin çektikleri sıkıntıları görmektedir ve zamanı gelince aranızda hükmünü elbette verecektir. ﴾٨٩﴿ ‫ ُ َن‬8َ 9ْ 6َ ‫ )ٌم َ َ ْ َف‬lَ َ Mْ Dُ ‫ َو‬,ْ 3ُ ْ4Fَ {ْ َ?W َ ْ 89. Bunun için, ey Peygamber! Sen onlara aldırma, bu çağrıya kulak verecek tertemiz gönüllere ulaşıncaya dek, bıkıp usanmadan tebliğine devam et. Sana sataşmaya kalkışırlarsa, onlara “Selâm sizlere! Bizim cahillerle işimiz yoktur!” de. Allah’ın ayetlerini inkâr etmenin cezası neymiş, yakında görecekler. ُّ ‫﴾ ُ َر ُة‬٤٤﴿ ‫ ن﷌‬ َ '!‫ا‬ ِ + 44. DUHÂN SURESİ Mekke döneminin ortalarında, Zuhruf suresinden sonra indirilmiştir. Adını, 10. ayetinde geçen ve Kur’an’ı terk eden


toplumların başına gelecek felâketlere işaret eden “duhân: duman, sis” kelimesinden almıştır. 59 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ﴾١﴿ >,) Aٰ 1. Ha, mîm. Ey insan! Sana Rabb’inden gelen mesaja kulak ver: ﴾٢﴿ T ِ !‫َو ْا‬ ِ Jَ . S ِ $ ُ !‫ ب ْا‬

2. İnsanın dünya ve âhirette kurtuluşu için en mükemmel inanç sistemini ortaya koyarak hakikati gözler önüne seren bu apaçık Kitaba yemin olsun ki, ﴾٣﴿ :َ 6‫ر‬$ %ِ ْ4 ُ 4َ ّ Cُ dَ ّ ِ‫ ا‬Eٍ Cَ ‫ ُ َ َر‬Eٍ 8َ -ْ !َ $ ‫ ُه‬4َ !ْ Rَ dْ َ‫> ا‬dَ ّ ِ‫ا‬ 3. Biz onu, Kur’an’ın inişiyle bereketlenen mübarek bir gecede indirdik. Kur’an’ın ilk ayetlerini, insanlığın kaderinin dönüm noktası olan bir gecede, mübarek Kadir gecesinde gönderdik. Çünkü Biz, zalimleri bekleyen korkunç akıbete karşı insanlığı uyarıyoruz. Bu öyle muhteşem bir gecedir ki; ﴾٤﴿ ,َ *ٍ ْ َ‫ ا‬Mُّ Cُ ‫ ْ? َ* ُق‬6ُ 3َ - $ )ٍ .$ A 4. O gece indirdiğimiz Kur’an sayesinde, bütün hikmetli ve faydalı işler, şeytanî değer yargılarından, batıl inanç ve ideolojilerden ayırt edilir ve insanlığın hayatını düzenleyecek en mükemmel prensipler şeklinde hükme bağlanır. ﴾٥﴿ T Hَ 8$ ِ *ْ ُ 4َ ّ Cُ dَ ّ ِ‫ ) ا‬dَ 'ِ ْ4Fِ :ْ ِ ‫اَ ْ ً*ا‬ 5. Ve bütün bunlar, katımızdan bir emir olarak derhal yerine getirilir. Çünkü Biz, insanı yaratıp başıboş bırakmayız. Aksine, ona doğru yolu gösterecek mesajlar göndeririz. ﴾٦﴿ ,S ُ -8$ 9َ !‫ ُ ْا‬- $ َ ّ !‫ َ ا‬/ُ "ُ dَ ّ ِ‫ ا‬Vَ) Kِّ ‫ َر‬:ْ ِ Eً َ Aْ ‫َر‬


6. Bütün bunlar, Rabb’inin sonsuz lütuf ve rahmeti sayesindedir. O her şeyi işiten, her şeyi bilendir. َ ْ ‫ات َو‬ َ 4$ Dِ ُ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫ َ اِ ْن‬3ُ 4َ -ْ Kَ َ ‫ا ْر ِض َو‬ ﴾٧﴿ T ِ َ ٰ َ ّ !‫َر ِّب ا‬ 7. O göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan bütün varlıkların gerçek Sahibi, Efendisi ve Rabb’idir. Buna gerçekten inanıyorsanız, yalnızca O’na kulluk ve ibadet etmeniz gerektiğini de bilmelisiniz. O Allah ki; َ ْ ,ُ . ُ ِ >Kَ ‫ َو َر ُّب ٰا‬,ْ . ُ Kُّ ‫~ َر‬َ !$ ‫ا ّ َو‬ ﴾٨﴿ T ُ) $ 6ُ ‫ َو‬$ (ْ 6ُ َ /ُ َ ّ ِ‫َ > اِ ٰ! َ" ا‬ 8. O’ndan başka hükmüne kayıtsız şartsız boyun eğilecek bir otorite, bir tanrı yoktur. Hayat veren de, öldüren de O’dur. O hem sizin Rabb’iniz, hem de önceki atalarınızın Rabb’idir. ﴾٩﴿ ‫ ُ َن‬9َ 8ْ 6َ Vٍ ّ yَ $ ,ْ /ُ Mْ Kَ 9. Ama onlar, ayetlerimden yüz çeviren o gafiller, şüphe ve tereddüt içinde bir o yana, bir bu yana bocalayıp duruyorlar. Kur’an’ı terk ederek her gün yeni bir ideolojinin peşine takılıyor, fakat hiç birinde gerçek huzuru, mutluluğu bulamıyorlar. ﴾١٠﴿ T َ 'ُ Kِ ‫ ا! ّ َ َ > ُء‬Gِ ْ Gَ ‫ ْ َم‬6َ Iْ Oِ Gَ ‫َ ر‬ ْ ٍ + ٍ $ ُ ‫ ن‬ S

10. Öyleyse, Kur’an’ı hayatın dışına iten toplumlar için, göğün apaçık bir duman getireceği günü, yani yeryüzüne peş peşe belâların yağacağı zamanı bekle. َ ّ Ls ﴾١١﴿ ,ٌ -!$ َ‫اب ا‬ َ @ْ 6َ َ) 4!‫ا‬ ٌ %َ Fَ ‫ا‬%َ ٰ/ ‫ س‬ 11. Çünkü bu belalar sadece zalimleri değil, zulme seyirci kalan bütün insanları çepeçevre sarıp kuşatacaktır. Bu, gerçekten can yakıcı bir azaptır. ْ 4َ Kَ ّ ‫َر‬ ﴾١٢﴿ ‫ َن‬4ُ ِ oْ ُ dَ ّ ِ‫اب ا‬ َ %َ 9َ !‫ ْا‬4َ ّ Fَ rْ s ِ C‫ا‬

12. O zaman zalimler, “Ey Rabb’imiz!” diye yalvaracaklar, “Ne olur, başımızdan kaldır bu azabı. Çünkü artık, senin ayetlerine yürekten iman ediyoruz.” ٌ ُ ‫ َر‬,ْ /ُ ‫` َء‬ > َ 'ْ Dَ ‫ ٰ*ى َو‬Cْ %!‫ا‬ S ٌ $ ُ ‫ ل‬ ﴾١٣﴿ T ِّ ,ُ 3ُ !َ Ldّٰ َ‫ا‬ 13. Felâketlerle yüz yüze gelince Allah’ı hatırlayan, fakat rahata kavuşunca yeniden inkâra dönen bu insanların, yaşadıkları acı tecrübelerden ibret alarak gerçekten tövbe etmiş olmaları hiç


mümkün mü? Nitekim onlara, ayetlerimizi apaçık tebliğ eden bir Elçi gelmişti de, onun hak Peygamber olduğunu gayet iyi bildikleri hâlde, sırf kibir ve inatlarından dolayı inkâr etmişlerdi. ﴾١٤﴿ ‫ ٌن‬4ُ Yْ َ ,ٌ 8َ ّ 9َ ُ ‫ ُ! ا‬Dَ ‫ْ ُ" َو‬4Fَ ‫ َ ّ َ! ْ ا‬Gَ ,َ ّ }ُ 14. Sonra da onun hakkında, “Bu adam, Yahudi ve Hristiyan bilginler tarafından eğitilen ve kendisini Peygamber zanneden bir akıl hastasıdır!” diyerek onun getirdiği mesajdan yüz çevirmişlerdi. ُ dَ ّ ِ‫ ا‬l﴾١٥﴿ ‫> ِ ُ'و َن‬Fَ ,ْ . ً 8$ Dَ ‫ا ِب‬%َ 9َ !‫ ُ? ا ْا‬y ِ Cَ dَ ّ ِ‫ا‬

15. Bütün bunlara rağmen, Biz yine de başınızdaki azabı birazcık kaldıracak ve kısa bir süreliğine de olsa, size refah ve huzuru tattıracağız. Fakat siz, içtenlikle tövbe etmediğiniz için çok geçmeden verdiğiniz sözleri unutacak ve eski nankörlüğünüze yeniden döneceksiniz. ُ !‫ ْا‬Eَ s ﴾١٦﴿ ‫ ُ َن‬Oِ Jَ ْ4 ُ dَ ّ ِ‫ٰى ا‬H Uْ . َ wْ َ !‫ ْا‬ª ُ wِ ْ dَ ‫ ْ َم‬6َ 16. Ama kıyamet veya ölüm vakti gelip de, zalimleri korkunç bir darbeyle kıskıvrak yakaladığımız Gün, işte onları asıl o zaman cezalandıracağız. Buraya kadar anlatılanları daha iyi anlamak isterseniz, insanlık tarihinde yaşanan şu ibret verici kıssaya kulak verin: ٌ ُ ‫ َر‬,ْ /ُ ‫` َء‬ > َ ‫ ْ َن َو‬Fَ *ْ ِ ‫ ْ َم‬Dَ ,ْ 3ُ 8َ ْ Dَ 4َ ّ Jَ َ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬ ﴾١٧﴿ ,S ٌ 6*$ Cَ ‫ ل‬ 17. Gerçek şu ki, onlardan önce Firavunu ve halkını da buna benzer bir sınavdan geçirmiştik: Onlara, Musa gibi değerli bir Elçi gelmiş ve şöyle demişti: ٌ ُ ‫ َر‬,ْ . ُ !َ dّ $ ِ‫ا& ا‬ S ٌ $ َ‫ ل ا‬ ﴾١٨﴿ T ِ) ّٰ ‫ َ َد‬Fِ َ ّ !َ ِ‫اَ ْن اَ ُّد>وا ا‬ 18. “Ey Firavun ve onun ileri gelen yöneticileri! Allah’a kulluk edin ve İsrail Oğulları’nı anayurtlarına götürmem için Allah’ın bu kullarını bana teslim edin. Doğrusu ben, size Allah tarafından gönderilmiş güvenilir bir Elçiyim.” َ 8ْ ُ Kِ ,ْ . ُ -G$ ‫> ٰا‬dّ $ ِ‫ ا‬H&‫ا‬ ﴾١٩﴿ T ِ ّٰ L8َ Fَ ‫ ا‬8ُ 9ْ Gَ َ ‫َواَ ْن‬ ٍ w H ٍ $ ُ ‫ ن‬


19. “Sakın gücünüze servetinize aldanıp da, Allah’a karşı büyüklük taslamayın! Bakın, iddiamı ispatlamak üzere, Allah tarafından size apaçık bir mucize de getirdim!” ُ Kِّ ‫ َو َر‬Kّ $ *َ Kِ ‫ ُت‬%ْ Fُ dّ $ ِ‫َوا‬ ﴾٢٠﴿ ‫ ن‬ ُ *ْ Gَ ‫ اَ ْن‬,ْ . ِ ُ ` 20. “Şunu iyi bilin ki, hiçbir tehdit, hiçbir baskı beni bu yoldan çeviremeyecektir! Çünkü ben, bana yapacağınız bütün işkencelere karşı, hem benim hem de sizin Rabb’iniz olan Allah’a sığınıyorum!” ﴾٢١﴿ ‫ ن‬ ْ !$ ‫ ا‬4ُ ِ oْ Gُ ,ْ !َ ‫َواِ ْن‬ ِ !ُ ِ َ F َ 21. “Eğer bana inanmıyorsanız, hiç olmazsa yolumdan çekilin!” ﴾٢٢﴿ ‫ ِ* ُ َن‬Yْ ُ ‫ ْ ٌم‬Dَ ‫^ َ > ِء‬oُ > ٰ/ ‫ ُ" > اَ ّ َن‬Kَ ّ ‫ َر‬Fَ 'َ َ

22. Fakat Firavun, gördüğü bütün mucizelere rağmen zulmünden vazgeçmedi. Baskı ve işkenceler altında geçen uzun bir mücadele döneminin ardından, Musa Rabb’ine el açıp “Ey Rabb’im!” diye yalvardı, “Bunlar gerçekten suç işlemekten asla vazgeçmeyen azgın bir topluluktur. Onları sana havale ediyorum Allah’ım!” ُ dَ ّ ِ‫ ا‬lً -ْ !َ ‫ دي‬$ َ 9ِ Kِ *ِ ْ َ َ َ 9ُ َ Jَ ّ ُ ,ْ . ﴾٢٣﴿ ‫ن‬S

23. Biz de ona, “Ey Musa!” dedik, “İsrail Oğulları’nı Filistin’e götürmek üzere, kullarımı geceleyin Mısır’dan gizlice çıkar. Şunu da bil ki, Firavun ve ordusu tarafından takip edileceksiniz.” ﴾٢٤﴿ ‫ َن‬Dُ *َ @ْ ُ 'ٌ ْ4` ُ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ْ ً )ا ا‬/‫ ُ* ِك ْا! َ ْ( َ* َر‬Gْ ‫َوا‬ 24. “Kızıldeniz’e varınca, asanla vurup denizi ikiye ayır. İnananlar karşıya geçtikten sonra da, Firavun ve askerlerinin arkanızdan gelmesi için denizi öylece ikiye ayrılmış bir hâlde bırak. Çünkü bu ordu, kesinlikle denizde boğulacaktır.” ﴾٢٥﴿ ‫ ن‬ ٍ 4َ ّ ` َ :ْ ِ ‫ ا‬Cُ *َ Gَ ,ْ Cَ Sٍ -ُ Fُ ‫ ت َو‬ 25. Böylece, Firavun ve ordusu sahip oldukları bütün güzellikleri geride bırakarak Kızıldeniz’in karanlık sularına gömüldüler. Onlar arkalarında neler bırakmışlardı neler… Meyvelerle dolu yemyeşil bahçeler, şırıl şırıl akan pınarlar, َ ‫ م‬ ﴾٢٦﴿ ,6 * C $ S ٍ Oَ َ ‫وع َو‬ ٍ ٍ ‫َو ُز ُر‬ 26. Cömertçe ürün veren ekinlikler, lüks ve konforlu saraylar,


َ 3$ Cِ َ 3َ - $ ‫ ا‬dُ Cَ Eٍ َ 9ْ dَ ‫َو‬ ﴾٢٧﴿ T S 27. Ve içinde sefa sürdükleri daha nice nimetler... ﴾٢٨﴿ :َ 6*$ + َ ‫ ْ ً ٰا‬Dَ /َ 4َ }ْ ‫ َواَ ْو َر‬V َ !ِ %ٰ Cَ 28. İşte böyledir zalimlerin akıbeti. Sonra onların ardından, başka bir toplumu bu nimetlere varis kıldık. َ ْ4 ُ ‫ ا‬dُ Cَ َ ‫ض َو‬ َ ْ ‫ ا! ّ َ َ > ُء َو‬,ُ 3ِ -ْ 8َ Fَ ~ْ . َ Kَ َ​َ ﴾٢٩﴿ :tَ 6*$ ُ ‫ا ْر‬ 29. Firavun ve ordusu öyle büyük bir lânete uğramıştı ki, ne gök ehli ağladı arkalarından, ne de yeryüzü sakinleri. Onlara tövbe etmek için ikinci bir fırsat da verilmedi. َ $‫> اِ ْ َ*>اء‬4$ Kَ 4َ -ْ Yَ ّ dَ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬ ﴾٣٠﴿ T ِ %َ 9َ !‫ ْا‬:َ ِ M6 S ِ 3$ ُ !‫اب ْا‬ 30. Doğrusu Biz, İsrail Oğulları’nı onur kırıcı bir azaptan kurtarmıştık: َ $ *ِ ْ ُ !‫ ْا‬:َ ِ -ً !ِ Fَ ‫ َن‬Cَ "ُ dَ ّ ِ‫ ْ )َن ا‬Fَ *ْ ِ :ْ ِ ﴾٣١﴿ T 31. Firavunun o müthiş azabından. Gerçekten o, sınırı aşan azgın bir diktatör idi. ْ َ ْ+‫ ِ' ا‬Oَ !َ ‫َو‬ ﴾٣٢﴿ T Hَ $ !َ 9َ !‫ ْا‬L8َ Fَ ,ٍ 8ْ Fِ L8ٰ Fَ ,ْ /ُ dَ k

32. İsrail Oğulları’nı kurtarmakla kalmadık, bu davayı omuzlayıp insanlığa yol göstermeleri için onları ilmimizle seçtik ve kendi zamanlarındaki bütün toplumlardan üstün kıldık. ٰ ْ :َ ِ ,ْ /ُ 4َ -ْ Gَ ‫َو ٰا‬ ٌ $ ُ ‫ا‬oٌ > 8ٰ Kَ "ِ - $ َ ‫ ت‬ ﴾٣٣﴿ T ِ 6َ ‫ا‬ 33. Ve onlara, her biri aynı zamanda apaçık birer imtihan olan nice mucizeler verdik. َ !ُ Oُ -َ !َ ‫^ َ > ِء‬oُ > ٰ/ ‫اِ ّ َن‬ ﴾٣٤﴿ ‫ن‬S 34. Firavundan sonra yeryüzüne varis olan çağdaş müşriklere gelince, onlar diyorlar ki: ُ ْ 4َ Jُ Gَ ْ َ َ ّ ِ‫ َ ا‬/ِ ‫اِ ْن‬ ﴾٣٥﴿ :َ 6*$ s َ ْ4 ُ Kِ :ُ (ْ dَ َ ‫ َو‬L!ٰ ‫و‬e ‫ا‬ 35. “Bizim şu dünyada karşılaşacağımız ilk ölümümüzden sonra yeni bir hayat yoktur ve kesinlikle yeniden dirilecek değiliz.” َ D$ ‫ ِد‬Wَ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫> اِ ْن‬4َ ِ >Kَ ٰ Kِ ‫ ا‬Gُ َْ ﴾٣٦﴿ T


36. “Eğer aksini iddia ediyorsanız ve sözünüzde samimî iseniz, o zaman atalarımızı diriltip şahit olarak karşımıza getirin de, yeniden dirileceğimize inanalım!” َ َ ,ْ /ُ َ‫ا‬ َ $ *ِ Yْ ُ ‫ ا‬dُ Cَ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ ا‬, ْ /ُ 4َ .ْ 8َ ْ/َ‫ ا‬,) ْ 3ِ 8ِ ْ Dَ :ْ ِ :َ 6%$ !َ ّ ‫ َوا‬S ﴾٣٧﴿ T ٍ َ ّ Gُ ‫ ْ ُم‬Dَ ‫ ٌ ا ْم‬0ْ + 37. Yoksa onlar, günah işledikleri için helâk ettiğimiz Tubba halkından ve onlardan önce yaşamış olan nice güçlü kavimlerden, diğer imparatorluklardan daha güçlü ve daha mı değerliler? Hayır! Onlar nasıl cezalarını çektilerse, günümüz inkârcıları da yaptıklarının hesabını verecekler. Zaten öteki dünya olmasaydı, insanın yeryüzündeki hayatının hiçbir anlamı kalmazdı. َ ْ ‫ات َو‬ َ $ Fِ َ َ 3ُ 4َ -ْ Kَ َ ‫ض َو‬ ﴾٣٨﴿ T َ َ ‫َو‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬4َ Oْ 8َ + َ ‫ا ْر‬ 38. Oysa Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri oyun eğlence olsun diye yaratmadık. ﴾٣٩﴿ ‫ ُ َن‬8َ 9ْ 6َ َ ,ْ /ُ َ َ Cْ َ‫ ا‬:َ ّ . َ َ ِ !ٰ ‫ َو‬cّ ِ (َ ! ْ Kِ َ ّ ِ‫ َ > ا‬/ُ 4َ Oْ 8َ + 39. Tam tersine, her ikisini de ancak hak, hukuk ve adalet esaslarına göre, belli bir hikmet ve amaç doğrultusunda ve şaşmaz kanunlara bağlı mükemmel bir sistem hâlinde, yani hak olarak yarattık. Ne var ki, insanların çoğu bunu bilmez. َ 9$ َ `ْ َ‫ ا‬,ْ 3ُ Gُ Oَ $ Mِ Xْ َ?!‫ ْ َم ْا‬6َ ‫اِ ّ َن‬ ﴾٤٠﴿ T S 40. Fakat büyük mahkemenin kurulacağı Hüküm Günü, hepsinin buluşma zamanı olacaktır. َ ‫ ُ*و‬Xَ ْ46ُ ,ْ /ُ َ ‫ ً َو‬-ْ yَ L!ً ْ َ :ْ Fَ L!ً ْ َ 4$ @ْ 6ُ َ ‫ ْ َم‬6َ ﴾٤١﴿ ‫ن‬S 41. O gün, dostun dosta zerre kadar yararı dokunmayacak ve hiç kimseye yardım edilmeyecektir. ﴾٤٢﴿ ,tُ -A$ *َ ّ !‫ ا‬Rُ 6R$ 9َ !‫ َ ْا‬/ُ "ُ dَ ّ ِ‫ا& ا‬ ُ) ّٰ ,َ A ِ ‫ َر‬:ْ َ َ ّ ِ‫ا‬ 42. Ancak Allah’ın şefkat ve merhametini hak edenler başka. Onlar elbette ilâhî yardıma mazhar olacaklardır. Hiç kuşkusuz O, sonsuz kudret ve merhamet sahibidir. Allah’ın gazabını hak edenlere gelince: ُّ Rَ ّ !‫ َ* َة ا‬Yَ yَ ‫اِ ّ َن‬ ﴾٤٣﴿ ‫ م‬ D S ِ 43. Cehennemde inkârcıları bekleyen o zehirli zakkum ağacı,


َ ْ ‫ ُم‬9َ َ ﴾٤٤﴿ ¦,} ‫ا‬ $ ِ

44. Günahkârların oradaki yiyeceği olacaktır. ُ ُ !‫ ِ ْا‬8$ @ْ 6َ M ﴾٤٥﴿ ‫ ن‬ ¦ ِ 3ْ ُ ! ْ Cَ Sِ w

45. Midelerde kaynayan erimiş maden gibi iç organları paramparça edecektir. Hem öyle fokurdayacak ki; ْ ِ 8ْ َ@Cَ ﴾٤٦﴿ , ( !‫ا‬ $ َ ِ 46. Tıpkı sıcak suyun kaynaması gibi! ﴾٤٧﴿ ,ْ ‫و ُه‬%ُ + ُ Hِ ($ Yَ !‫ َ َ >ا ِء ْا‬L!ٰ ِ‫ ُه ا‬8ُ Jِ F َ

47. Daha sonra Allah, azap meleklerine emredecek: “Onu yakalayın ve alevli ateşin ortasına sürükleyin!” ﴾٤٨﴿ ,ِ %َ Fَ :ْ ِ "$ ِ ‫ ُّ ا َْ َق َر ْا‬Wُ ,َ ّ }ُ )ِ $ (َ !‫اب ْا‬ 48. “Sonra da başından aşağıya, kaynar su azabını boşaltın!” َ !‫ ْا‬Rُ 6R$ 9َ !‫ْ~ ْا‬ ﴾٤٩﴿ ,ُ 6*$ . ­ ْ ‫ُذ‬ َ dَ‫ ا‬Vَ dَ ّ ِ‫ق ا‬ 49. “Ey zalim! Geçmişte yaptıklarının acı meyvesini şimdi tat bakalım! Sana ikramda bulunmak gerek. Öyle ya, sen kudretliydin, şeref sahibiydin!” ﴾٥٠﴿ ‫ ُو َن‬kَ ْ Gَ "$ Kِ ,ْ Jُ ْ4Cُ َ ‫ا‬%َ ٰ/ ‫اِ ّ َن‬ 50. “İşte, vaktiyle tartışma konusu yaptığınız cehennem budur!” ْ ‫اِ ّ َن‬ َ َ َ ﴾٥١﴿ T O T O J !‫ا‬ ّ $ $ َ ُ ٍ $ َ‫ م ا‬ S ٍ

51. Dürüst ve erdemli bir hayatı tercih ederek kötülüklerden sakınanlar ise, güvenli bir yerde olacaklar. ﴾٥٢﴿ ‫ ن‬ ٍ 4َ ّ ` َ $ H ٍ -ُ Fُ ‫ ت َو‬ 52. Cennet bahçelerinde, pınar başlarında... ﴾٥٣﴿ T Hَ 8$ Kِ Oَ Jَ ُ ‫ ٍَق‬Uْ Jَ ْ ِ‫ْ ُ' ٍس َوا‬4 ُ :ْ ِ ‫ َ ُ َن‬8ْ 6َ

53. İpek ve atlastan giysiler içinde, altın işlemeli koltuklara uzanarak karşılıklı oturacaklar. ﴾٥٤﴿ T َ !ِ %ٰ Cَ ) ٍ F$ ‫ ُ( ٍر‬Kِ ,ْ /ُ 4َ `ْ ‫ َو َز ّ َو‬V 54. İşte böyle… Ayrıca onlara, güzel gözlü eşler vereceğiz. ُ Kِ 3َ - $ ‫ َن‬Fُ 'ْ 6َ َ 4$ ِ ‫ ٰا‬Eٍ 3َ Cِ َ Mِّ . ﴾٥٥﴿ T S


55. Onlar orada, huzur ve güven içinde, canlarının çektiği her meyveyi isteyip tadabilecekler. ْ ‫اب‬ َ Fَ ,ْ 3ُ -Dٰ ‫ َو َو‬LH !ٰ ‫و‬e ‫ا‬ ُ ْ Eَ Gَ ْ َ !‫ ْا! َ ْ َت اِ ّ َ ْا‬3َ - $ ‫ َن‬Dُ ‫و‬%ُ 6َ َ ﴾٥٦﴿ ,( Y !‫ا‬ % $ َ َ S ِ 56. Dünyadaki ilk ölümlerinden sonra, orada bir daha asla ölümü tatmayacaklar. Ve Allah onları, ebediyen cehennem azabından koruyacaktır. ﴾٥٧﴿ ,ُ - $ 9َ !‫ َ ْا!?َ ْ ُز ْا‬/ُ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬Vَ) Kِّ ‫ َر‬:ْ ِ lً ْmَ 57. Bütün bunlar, Rabb’inin lütuf ve ihsanı sayesinde gerçekleşecektir. İşte en büyük başarı, en büyük kurtuluş budur. ﴾٥٨﴿ ‫ ُ*و َن‬Cَ ّ %َ Jَ 6َ ,ْ 3ُ 8َ ّ 9َ !َ Vَ dِ َ 8ِ Kِ ‫ ُه‬dَ *ْ َ ّ 6َ َ dَ ّ ِ َ 58. Ey Muhammed! Bu tebliğin ulaştığı hiç kimse, ilâhî çağrıdan habersiz olduğunu öne süremez. Çünkü Biz bu Kur’an’ı senin dilinde kolayca anlaşılır bir hâle getirdik ki, önce onun ilk muhatabı olan Araplar, sonra da kıyamete kadar gelecek tüm insanlar onu düşünüp öğüt alabilsinler. ﴾٥٩﴿ ‫ ُ َن‬Oِ Gَ *ْ ُ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ ا‬Iْ Oِ Gَ ‫َ ر‬ ْ 59. Öyleyse, sen çağrıya devam et ve Rabb’in neler gösterecek, onu bekle. Zaten onlar da başlarına gelecek azabı beklemekteler. ‫﷌‬Eِ -َ }ِ Yَ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٤٥﴿ 45. CÂSİYE SURESİ Mekke döneminin ortalarında, Duhan suresinden sonra indirilmiştir. Adını, yirmi sekizinci ayetinde geçen ve inkârcıların Mahşer Günü zillet içerisindeki hâllerini anlatan “câsiye: diz üstü çökenler” kelimesinden almıştır. 37 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ﴾١﴿ >,) Aٰ


1. Ha, mîm. Ey insan! Sana Rabb’inden gelen bu mesaja kulak ver: ْ R6 ْ ْ ٰ ُ <$ ْ Gَ ﴾٢﴿ ,. ( !‫ا‬ R 9 !‫ا‬ &‫ا‬ : ‫ ب‬ J . !‫ا‬ M6 ِ ّ َ $ َ َ َ ِ ِ ِ $ ِ ِ

2. Ha, mîm gibi harflerden oluşan bu eşsiz Kitap, doğrudan doğruya sonsuz kudret ve hikmet sahibi olan Allah tarafından gönderilmiştir. ٰ َ ‫ا ْر ِض‬ َ ْ ‫ات َو‬ َ 4$ ِ oْ ُ 8ْ !ِ ‫ ت‬ ﴾٣﴿ T ٍ 6َ ِ َ ٰ َ ّ !‫اِ ّ َن ِ ا‬ 3. Göklerde ve yerde, inanmaya gönlü olanlar için Allah’ın varlığını, birliğini, sonsuz kudret ve merhametini gözler önüne seren nice alâmetler, mucizeler ve deliller vardır. ُّ ُ 6َ َ ‫ َو‬,ْ . ُ Oِ 8ْ + ﴾٤﴿ ‫ )َن‬4ُ Dِ 6ُ ‫ ْ ٍم‬Oَ !ِ ‫ ت‬ َ $ ‫َو‬ ٌ 6َ ‫ ٰا‬Eٍ Kَ ّ ‫ َد>ا‬:ْ ِ 4. Ayrıca, bizzat kendi yaratılışınızda ve Allah’ın yeryüzüne serpiştirdiği çeşit çeşit canlılarda, Rab’lerine içtenlikle inanan bir toplum için nice ibret verici deliller vardır. َ ْ "ِ Kِ -َ Aْ َ َ ‫ ِرزْ ٍق‬:ْ ِ ‫ ا! ّ َ َ > ِء‬:َ ِ &‫ا‬ َ ّ ‫ َو‬Mِ -ْ !َ ّ ‫ ِف ا‬lَ Jِ ْ+‫َوا‬ r6 ُ ّٰ ‫ َل‬Rَ dْ َ‫ ر َو َ > ا‬ َ ‫ا ْر‬ ِ *$ Xْ Gَ ‫ َو‬3َ Gِ ْ َ 'َ 9ْ Kَ ‫ض‬ ِ 3َ 4!‫ا‬ َ 8ُ Oِ 9ْ 6َ ‫ ْ ٍم‬Oَ !ِ ‫ ت‬ ﴾٥﴿ ‫ن‬S ٌ 6َ ‫ ح ٰا‬ ِ 6َ *ِّ !‫ا‬

5. Dahası, gecenin ve gündüzün mükemmel bir sistem çerçevesinde birbirini izlemesinde, Allah’ın gökten yağdırdığı yağmur nimeti sayesinde ölü toprağa her bahar yeniden hayat vermesinde ve rüzgârları dilediği gibi yönetip yönlendirmesinde, aklını kullanan bir toplum için nice deliller vardır. ﴾٦﴿ ‫ َن‬4ُ ِ oْ 6ُ "$ Gِ 6َ ‫ا& َو ٰا‬ ِ ّٰ 'َ 9ْ Kَ 6 ِ ّٰ ‫ ت‬ ٍ '$ A ُ 6َ ‫ ٰا‬Vَ 8ْ Gِ َ ‫ َ ِ َ ِّي‬cH ّ ِ (َ ! ْ Kِ Vَ -ْ 8َ Fَ /َ 8ُ ْJdَ &‫ا‬ 6. İşte bunlar Allah’ın ayetleridir. Onları gerçeğin ta kendisi olarak sana bildiriyor ve böylece, başlarına gelecek azaba karşı insanlığı uyarıyoruz. Allah’a ve ayetlerine de inanmayacaklarsa, artık hangi söze inanacaklar? َ ٍ َ ّ َ‫ ا‬Mِّ . ُ !ِ Mٌ 6ْ ‫َو‬ ﴾٧﴿ ,ٍ S }$ ‫ ك ا‬

7. Öyleyse, cehennemde başına geleceklerden dolayı, Allah adına küstahça yalan söyleyen ve O’na başkaldıran bu günahkârın vay hâline! O öyle nankör, öyle küstahtır ki; َ‫اب ا‬ َ 9َ Kِ ‫ ْ* ُه‬s َ ‫ َ ْن‬Cَ ‫ًا‬Uِ .ْ Jَ ْ ُ *ُّ Xِ 6ُ ,َ ّ }ُ "ِ -ْ 8َ Fَ L8ٰ ْJGُ &‫ا‬ َ ﴾٨﴿ ,! % 3 9 6 , ! ِ ّٰ ‫ ت‬ ّ ْ ْ ْ ِ 6َ ‫ ْ َ ُ ٰا‬6َ $ َ َ َ َ ٍ ِ H ٍ


8. Kendisine Allah’ın ayetlerinin okunduğunu işittiği hâlde, sanki onları hiç duymamış gibi büyüklük taslayarak inatla diretir. O hâlde onu, can yakıcı bir azapla müjdele! > !ٰ ‫وا اُو‬R/ /َ %َ 1َ Gَ ّ ‫ ا‬-ْ yَ 4َ G 6‫ ٰا‬:ْ ,8F ‫وا َذا‬ َ َ َ ٌ) 3$ ُ ‫اب‬ ﴾٩﴿ T % F , 3 ! V ] ْ ^ )ًُ ُ ً َ ِ ِ َ ِ ََِ َِ ٌ ُ 9. Ayetlerimizden bir şey öğrendiği zaman, onu alaya alır. İşte onların hakkı, bu dünyada alçaltıcı bir azaptır. ‫اب‬ ِ ّٰ ‫ون‬ َ ,ْ 3ِ ِ ‫ َو َر>ا‬:ْ ِ ِ ‫ ُد‬:ْ ِ ‫وا‬%ُ 1َ Gَ ّ ‫ ً َو َ َ ا‬-ْ yَ ‫ َ ُ ا‬Cَ َ ,ْ 3ُ ْ4Fَ 4$ @ْ 6ُ َ ‫ َو‬,Hُ 4َ ّ 3َ ` ٌ %َ Fَ ,ْ 3ُ !َ ‫ء َو‬Hَ >-َ !ِ ‫ا& اَ ْو‬ ﴾١٠﴿ ,ٌ) - $ Fَ

10. Arkasında da cehennem… Ne kazandıkları servet, ne de Allah’tan başka tanrı edindikleri liderleri, efendileri ve dostları, onları azaptan kurtaramayacaktır. Çünkü onlar, en ağır cezayı hak etmişlerdir. َ ّ ‫ ً'ى َوا‬/ُ ‫ا‬%َ ٰ/ ٰ َ َ َ َ َ? ﴾١١﴿ ,! ‫ا‬ R ` ‫ر‬ : ‫اب‬ % F , 3 ! , 3 K ‫ر‬ ‫ ت‬ 6 K ‫وا‬ * C : 6 % ! ْ ْ ْ ْ ِ $ $ ّ َ َ َ َ ِ ٌ ُ ُ ِ ِ ِ ِ ٍ H ٍt 11. Bu ayetler, tüm insanlığa ışık tutan gerçek bir yol göstericidir. Bunun içindir ki, Rab’lerinin ayetlerini inkâr edenlere, en kötüsünden can yakıcı bir azap vardır. ُ sْ Gَ ,ْ . ُ 8َ ّ 9َ !َ ‫" َو‬$ 8ِ ْmَ :ْ ِ ‫ ُ@ ا‬Jَ ْ Jَ !ِ ‫ه َو‬$ *ِ ْ َ Kِ "ِ - $ Vُ 8ْ ?ُ !‫ ِ* َي ْا‬Yْ Jَ !ِ *َ (ْ َ !‫ ْا‬,ُ . ُ !َ *َ 1َ ّ َ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫& ا‬ ‫ن‬Hَ ‫ ُ*و‬. ُ ّ ٰ َ‫ا‬ ﴾١٢﴿

12. Allah, denizi belli yasalara boyun eğdirerek sizin emrinize verdi ve size gemi yapıp kullanma yeteneğini bahşetti ki, gemiler O’nun emriyle engin sularda akıp gitsinler, siz de O’nun lütfettiği nimetleri arayıp bulasınız ve size bahşettiği nimetlere karşılık Rabb’inize şükredesiniz. َ ّ َ?Jَ 6َ ‫ ْ م‬Oَ !ِ ‫ ت‬ ٰ َ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬$ ‫ْ )ُ" اِ ّ َن‬4 ِ 9َ ْ ِ َ ‫ات َو‬ ُ !َ *َ 1َ ّ َ ‫َو‬ ﴾١٣﴿ ‫ ُ*و َن‬. 6 ٍ ِ َ ٰ َ ّ !‫ َ ِ ا‬,ْ . َ َ ‫ا ْر ِض‬ ً $ ` ٍ 13. O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendi katından bir lütuf olarak sizin hizmetinize vermiştir. Hiç kuşkusuz bunda, düşünen bir toplum için nice ibretler, nice deliller vardır. ﴾١٤﴿ ‫ ِ ُ َن‬.ْ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ َ Kِ ً ْ Dَ ‫ َي‬Rِ Yْ -َ !ِ &‫ا‬ ِ ّٰ ‫ َم‬6َ ّ َ‫` َن ا‬ ُ *ْ 6َ َ :َ 6%$ 8َ ّ !ِ ‫ ْ@ ِ? ُ*وا‬6َ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ 8َ ّ !ِ Mْ Dُ 14. Ey Müslüman! İnananlara söyle, Allah’ın zalimleri cezalandırıp müminleri zafere ulaştıracağı ceza günlerinin geleceğini ummayan o inkârcıları şimdilik bağışlasınlar. Çünkü


Allah, yeri ve zamanı gelince onlarla savaşmanıza izin verecek ve müminlere zulmeden bir halkı, yaptıklarından dolayı en ağır biçimde cezalandıracaktır. O hâlde, siz bıkıp usanmadan hakikati anlatmaya devam edin: ُ Kِّ ‫ َر‬L!ٰ ِ‫ ا‬,َ ّ }ُ 3َ -ْ 8َ 9َ​َ ‫ َء‬ > َ َ‫ ا‬:ْ َ ‫" َو‬H $ ِ ?ْ 4َ 8ِ َ (ً !ِ Wَ Mَ ِ Fَ :ْ َ ﴾١٥﴿ ‫ َن‬9ُ ` َ *ْ Gُ ,ْ .

15. Her kim dürüst ve erdemlice davranırsa, ancak kendine iyilik yapmış olur. Kim de kötülük işlerse, o da ancak kendisine zarar vermiş olur. Unutmayın, bu hayat bir gün sona erecek ve hepiniz, yaptıklarınızın hesabını vermek üzere eninde sonunda Rabb’inizin huzuruna çıkarılacaksınız. َ ّ !‫ ا‬:َ ِ ,ْ /ُ 4َ Dْ ‫ ُ ّ َ َة َو َر َز‬4!‫ا‬ َ $‫> اِ ْ َ*>اء‬4$ Kَ 4َ -ْ Gَ ‫ ْ' ٰا‬Oَ !َ ‫َو‬ َ ّ ‫ ت َو‬ ُّ ‫ َو‬,َ .ْ (ُ !‫ ب َو ْا‬ L8َ Fَ ,ْ /ُ 4َ 8ْ mَ ِ َ -ِّ w َ Jَ . ِ !‫ ْا‬M6 ﴾١٦﴿ T Hَ $ !َ 9َ !‫ْا‬

16. Gerçek şu ki, bugün azgın bir topluluk hâline gelmiş olan İsrail Oğulları’na vaktiyle kutsal Kitabı, yeryüzünde hükmetme yetkisini ve Peygamberliği lütfetmiş ve kendilerini tertemiz nimetlerle rızıklandırmıştık. Ayrıca onları, kendi zamanlarındaki diğer bütün toplumlardan üstün kılmıştık. َ ْ :َ ِ ‫ ت‬ > َ َ 'ِ 9ْ Kَ :ْ ِ َ ّ ِ‫ ُ?> ا ا‬8َ Jَ ْ+‫ِ* َ​َ ا‬H ْ ‫ا‬ Vَ Kَ ّ ‫ اِ ّ َن َر‬,) ْ 3ُ 4َ -ْ Kَ -ً @ْ Kَ ,S ٍ 4َ -ِّ Kَ ,ْ /ُ 4َ -ْ Gَ ‫َو ٰا‬ ُ 8ْ 9ِ !‫ ْا‬,ُ /ُ ‫` َء‬ ﴾١٧﴿ ‫ ُ? َن‬8ِ Jَ ْ16َ "ِ - $ ‫ ا‬dُ Cَ َ $ Eِ َ -ٰ Oِ !‫ ْ َم ْا‬6َ ,ْ 3ُ 4َ -ْ Kَ m$ Oْ 6َ

17. Ve onlara hak dini güzelce tanıtarak bu konuda apaçık deliller vermiştik. Ne var ki onlar, kendilerine ilim ve hikmet dolu ayetler geldikten sonra, sırf aralarındaki çıkar çatışmaları, kin, ihtiras ve çekemezlik yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Böylece Peygamberlerin getirdiği inanç sistemini terk edip, bunun yerine kendi uydurdukları hurafeleri din hâline getirdiler. Ama hiç şüphen olmasın ki, ayrılığa düştükleri her konuda Rabb’in Diriliş Günü aralarında hükmünü verecektir. َ ْ :َ ِ Eٍ 96 ﴾١٨﴿ ‫ ُ َن‬8َ 9ْ 6َ َ :َ 6%$ !َ ّ ‫ْ َ >ا َء ا‬/َ‫ ِ ْ ا‬Jَ ّ Gَ َ ‫ َو‬3َ 9ْ ِ Gَ ّ َ *ِ ْ ‫ا‬ َ *$ yَ L8ٰ Fَ ‫ َك‬4َ 8ْ 9َ ` َ ,َ ّ }ُ 18. Sonra ey Muhammed, seni de bütün peygamberlerin bir sancak gibi elden ele taşıdıkları bu dinde yeni bir hukuk düzeni, bir şeriat ile görevlendirdik. Ve hepinizi, kıyamete kadar insanlığı aydınlatacak bu yasalara itaat etmekle yükümlü kıldık. O halde, sen


ona tabi ol, ilâhî hükümleri reddeden cahillerin arzu ve heveslerine uyma. َ ّ !‫ ً َواِ ّ َن ا‬-ْ yَ &‫ا‬ َ O$ Jَ ّ ُ !‫ا& َو ِ! ُّ ْا‬ َ $ !ِ ﴾١٩﴿ T ِ ّٰ :َ ِ Vَ ْ4Fَ ‫ ا‬4ُ @ْ 6ُ :ْ !َ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ا‬ ُ ّٰ ‫ َو‬ ُ 9ْ Kَ T H ٍ 9ْ Kَ ‫> ُء‬-َ !ِ ‫ اَ ْو‬,ْ 3ُ m )

19. Çünkü onlar, Allah’ın vereceği cezaya karşı sana en ufak bir fayda sağlayamazlar. Öyleyse, sakın onların dostluk vaatlerine güvenme. Onlarla siyasi ve askerî ittifaklara girme. Unutma ki, zalimler ancak birbirlerinin dostları ve koruyucularıdır. Allah’a isyandan sakınan o muttakilerin dostu ise, yalnızca Allah’tır. َ ّ !ِ *ُ ِ X > َ Kَ ‫ا‬%َ ٰ/ ﴾٢٠﴿ ‫ َن‬4ُ Dِ 6ُ ‫ ْ ٍم‬Oَ !ِ Eٌ َ Aْ ‫ ً'ى َو َر‬/ُ ‫ س َو‬ ِ 48

20. O hâlde dinleyin, ey insanlar! Bu ayetler, tüm insanlık için doğruyu, güzeli gösteren aydınlatıcı delillerdir. Ve yürekten inanmış bir topluma dünya ve ahrette kurtuluşu, mutluluğu garanti eden bir yol gösterici, bir rahmet kaynağıdır. Bu rahmete, yalnızca dürüst ve erdemli kimseler erişebilecektir. Öyle ya; َ ّ ‫ ا‬8ُ ِ Fَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ Cَ ,ْ 3ُ 8َ 9َ Yْ dَ ‫ ت اَ ْن‬ ‫ ت َ َ >ا ًء‬ ْ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬I ِS (َ !ِ X!‫ا‬ ِ َ -ِّ َ ّ !‫ ا ا‬A َ ِ A َ ‫اَ ْم‬ ُ َ kَ `‫ا‬ ُ (ْ 6َ َ ‫ َء‬ > َ ,) ْ 3ُ Gُ َ َ ‫ َو‬,ْ /ُ -َ (ْ َ ﴾٢١﴿ ‫ن‬tَ ُ .

21. Yoksa kötülük işleyip duran o inkârcılar, iman edip güzel ve yararlı işler yapan kimselerle kendilerini bir tutacağımızı; hayatlarının, ölümlerinin ve ölümden sonraki durumlarının aynı olacağını mı sanıyorlardı? Böyle bir şey Allah’ın hikmet ve adaletine hiç yakışır mı? Ne kötü hüküm veriyorlar! َ ْ ‫ات َو‬ ﴾٢٢﴿ ‫ ُ َن‬8َ ْ 6ُ َ ,ْ /ُ ‫ َ َ ْ~ َو‬Cَ َ Kِ ٍ ?ْ dَ Mُّ Cُ ‫ى‬Rٰ Yْ Jُ !ِ ‫ َو‬cّ ِ (َ ! ْ Kِ ‫ض‬ َ ‫َو‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ا& ا‬ ُ ّٰ cَ 8َ + َ ‫ا ْر‬ 22. Oysa Allah, gökleri ve yeri hak, hukuk ve adalet esaslarına göre, belli bir hikmet doğrultusunda ve şaşmaz kanunlara bağlı mükemmel bir sistem hâlinde, yani hak olarak yaratmıştır. Bunun içindir ki, her insan yapıp ettiklerinin karşılığını tam olarak görecek ve hiç kimseye zerre kadar haksızlık edilmeyecektir. ‫ه‬$ *ِ Xَ Kَ L8ٰ Fَ Mَ 9َ ` َ ‫ َو‬,ٍ 8ْ Fِ L8ٰ Fَ &‫ا‬ َ َ‫ ُ" َوا‬6 ٰ /َ "ُ 3َ !ٰ ِ‫ ا‬%َ 1َ Gَ ّ ‫ ا‬:ِ َ ~ َ 6ْ َ‫اَ َ َ*ا‬ ُ ّٰ "ُ 8َ ّ َ ‫" َو‬$ ِ 8ْ Dَ ‫" َو‬$ 9ِ ْ َ L8ٰ Fَ ,َ Jَ + ﴾٢٣﴿ ‫ ُ*و َن‬Cَ ّ %َ Gَ lَ​َ َ‫ا& ا‬ ِ) ّٰ 'ِ 9ْ Kَ :ْ ِ "ِ 6'$ 3ْ 6َ :ْ َ​َ ‫ َو ً)ة‬s َ zِ 23. Kendi arzu ve heveslerini hayatın biricik gayesi hâline getirerek ihtiraslarını tanrı edinen ve bu yüzden Allah’ın kendi


katındaki bir bilgiye göre kulağını ve kalbini mühürleyip gözlerinin üzerine perde çekerek hidayetten mahrum bıraktığı insanın acıklı hâlini bir düşünsene! Söylesene, Allah böyle birini saptırdıktan sonra, artık kim onu doğru yola iletebilir? Öyleyse, ey insanlar, bunları düşünüp öğüt almayacak mısınız? َ ّ َ ّ ِ‫> ا‬4َ . ُّ 4َ Gُ -َ A ُ 8ِ 3ْ 6ُ َ ‫ َو‬-َ (ْ dَ ‫ ت َو‬ ‫ اِ ْن‬,ٍ H 8ْ Fِ :ْ ِ Vَ !ِ %ٰ Kِ ,ْ 3ُ !َ َ ‫* َو‬Hُ ْ/'!‫ا‬ ُ ُ dَ -َ dْ '!‫ا‬ َ َ ّ ِ‫ َ ا‬/ِ َ ‫ ُ! ا‬Dَ ‫َو‬ ُ 6َ َ ّ ِ‫ ا‬,ْ /ُ ﴾٢٤﴿ ‫ َن‬4ُّ 24. İşte bu tür insanlar, “Bu dünyada yaşadığımız hayattan başka bir hayat yoktur. Tamamen fiziksel şartlar ve sebepler çerçevesinde doğar, yaşar ve ölürüz ve bizi öldüren, zamanın akışından başka bir şey değildir. Yoksa Tanrının adaleti veya cezalandırması diye bir şey yoktur.” derler. Hayır; aslında onlar, bu konuda herhangi bir delile veya güvenilir bilgiye sahip değiller. Tek dayanakları, hiçbir değer taşımayan sözleri ve asılsız kuruntularıdır. َ D$ ‫ ِد‬Wَ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫> اِ ْن‬4َ ِ >Kَ ٰ Kِ ‫ ا‬Jُ ْ ‫ ُ! ا ا‬Dَ ‫ اِ ّ َ > اَ ْن‬,ْ 3ُ Jَ Yَ ّ A T ٍ 4َ -ِّ Kَ 4َ Gُ 6َ ‫ ٰا‬,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ L8ٰ ْJGُ ‫َواِ َذا‬ ُ ‫ َن‬Cَ َ ‫ ت‬ ﴾٢٥﴿

25. Hakikati ortaya koyan ayetlerimiz onlara tüm açıklığıyla tebliğ edilince, “Eğer doğru sözlü iseniz, haydi atalarımızı diriltip karşımıza getirin!” demekten başka ileri sürecek delilleri olmamıştır ve olmayacaktır da. َ ّ َ َ Cْ َ‫ ا‬:َ ّ . ُ 9ُ َ Yْ 6َ ,َ ّ }ُ ,ْ . ُ Jُ - $ 6ُ ,َ ّ }ُ ,ْ . ُ --$ (ْ 6ُ &‫ا‬ َ ‫ س‬ ُ ّٰ Mِ Dُ َ 6ْ ‫ َ َر‬Eِ َ -ٰ Oِ !‫ ْ ِم ْا‬6َ L!ٰ ِ‫ ا‬,ْ . ِ !ٰ ‫ ِ" َو‬- $ I ِ 4!‫ا‬ ﴾٢٦﴿ ‫ن‬tَ ُ 8َ 9ْ 6َ

26. Ey Müslüman! Onlara de ki “Size hayatı bahşeden Allah, bir ömür yaşattıktan sonra sizi öldürecek ve en sonunda, gerçekleşeceğinde asla şüphe bulunmayan Diriliş Günü huzurunda toplayacaktır. Ama ne var ki, insanların çoğu bu apaçık hakikatin bilincinde değiller.” َ ْ ‫ات َو‬ ﴾٢٧﴿ ‫ َن‬8ُ wِ ْ ُ !‫ْ َ ُ* ْا‬16َ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ Eُ Fَ َ ّ !‫ ُم ا‬Oُ Gَ ‫ ْ َم‬6َ ‫ض َو‬ ِ ّٰ ِ ‫َو‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬Vُ 8ْ ُ & ) ِ ‫ا ْر‬ 27. Göklerin ve yerin mutlak hükümranlık ve egemenliği yalnızca Allah’a aittir. Bunun içindir ki, Son Saat gelip çattığı Gün, dünyada Allah’ın egemenliğini reddederek O’nun hükümlerini


geçersiz kılmaya çalışanlar, işte o Gün müthiş bir hüsrana uğrayacaklardır. ﴾٢٨﴿ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ ,ْ Jُ ْ4Cُ َ ‫ ْو َن‬Rَ Yْ Gُ ‫ ْ َم‬-َ !ْ َ‫ ) ا‬3َ Kِ Jَ Cِ L!ٰ ِ‫ ا‬L>Fٰ 'ْ Gُ Eٍ َ ّ ُ‫ ا‬Mُّ Cُ Eً -َ }ِ ` َ Eٍ َ ّ ُ‫ ا‬Mَ ّ Cُ ‫ ٰ*ى‬Gَ ‫َو‬

28. O Gün, Allah’a başkaldıran bütün insanların zillet içinde diz üstü yere çökmüş olduklarını göreceksin. Böylece, her toplum kendi günah ve sevaplarının kaydedildiği kitabı görmek için çağrılacak. Ve Allah şöyle buyuracak: “Ey zalimler! Dünyadayken yaptığınız her şeyin karşılığını, bugün tam olarak göreceksiniz.” ُ -ْ 8َ Fَ cُ wِ ْ46َ 4َ Kُ Jَ Cِ ‫ا‬%َ ٰ/ ﴾٢٩﴿ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ ,ْ Jُ ْ4Cُ َ ُ ِ ْ4Jَ ْ dَ 4َ ّ Cُ dَ ّ ِ‫ ا‬c)ّ ِ (َ ! ْ Kِ ,ْ . 29. “İşte, sizinle ilgili her şeyi dosdoğru anlatacak olan kayıt defterimiz! Doğrusu Biz, yaptığınız her şeyi bir bir kaydediyorduk.” َ ّ ‫ ا‬8ُ ِ Fَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫َ َ ّ َ ا‬ ُ $ ُ !‫ َ ْا!?َ ْ ُز ْا‬/ُ Vَ !ِ ‫ )" ٰذ‬$ Jِ َ Aْ ‫ َر‬$ ,ْ 3ُ Kُّ ‫ َر‬,ْ 3ُ 8ُ + ﴾٣٠﴿ T ِ (َ !ِ X!‫ا‬ ِ 'ْ -ُ َ ‫ ت‬

30. Ayetlerime iman eden ve bu imana yaraşır güzel ve yararlı davranış gösterenler var ya, Rab’leri onları sonsuz lütuf ve rahmetinin tecellisi olan cennete koyacaktır. İşte apaçık başarı, apaçık kurtuluş, budur! ُ -ْ 8َ Fَ L8ٰ ْJGُ G $ 6َ ‫ ٰا‬:ْ . ُ Gَ ,ْ 8َ َ َ‫?َ ُ*وا ا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫َواَ ّ َ ا‬ َ $ *ِ Yْ ُ ً ْ Dَ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫ َو‬,ْ Gُ ْUَ .ْ Jَ َ ﴾٣١﴿ T ْ ,ْ . 31. Hakikati inkâr edenlere gelince, Allah onlara, “Ey zalimler!” diyecek, “Bu Günle karşılaşacağınızı haber veren ayetlerim size tebliğ edilmemiş miydi? Ve siz, ayetlerime karşı büyüklük taslayıp günaha saplanan bir toplum olmamış mıydınız?” َ َ ّ ِ‫ ا‬:ُّ َ D$ ‫َواِ َذا‬ ُ dَ ‫ اِ ْن‬S َ ‫ َو‬4 Eُ Fَ َ ّ !‫ري َ ا‬$ 'ْ dَ َ ,ْ Jُ 8ْ Dُ 3َ - $ I ِ ّٰ 'َ Fْ ‫ اِ ّ َن َو‬Mَ 6ْ ‫ َ َر‬Eُ Fَ َ ّ !‫ َوا‬cٌّ A َ &‫ا‬ َ 4$ Oِ -ْ Jَ ْ ُ Kِ :ُ (ْ dَ ﴾٣٢﴿ T 32. “Size dünyadayken, “Allah’ın verdiği söz mutlaka gerçekleşecektir ve kıyamet hakkında asla şüphe yoktur!” denildiğinde, “Biz kıyametten filan anlamayız! Evet, bu konuda birtakım zanlarımız yok değil, fakat asla ikna olmuş değiliz!” dememiş miydiniz?” ﴾٣٣﴿ ‫ َن‬eُ Rِ 3ْ Jَ ْ 6َ "$ Kِ ‫ ا‬dُ Cَ َ ,ْ 3ِ Kِ ‫ َق‬A ُ َ -ِّ َ ,ْ 3ُ !َ ‫'َا‬Kَ ‫َو‬ َ ‫ ا َو‬8ُ ِ Fَ َ ‫ ت‬


33. İşte o Gün, yaptıkları çirkin davranışların kötü sonuçları önlerine serilecek ve alay edip durdukları âhiret azabı, kendilerini çepeçevre kuşatacaktır. َ D$ ‫َو‬ َ ّ ‫ ا‬,ُ . ُ !َ َ ‫ ُر َو‬4! ُ 6‫ا َو َ ْ ٰو‬%َ ٰ/ ,ْ . ُ ِ ْ 6َ ‫ َء‬O> َ !ِ ,ْ Jُ - $ dَ َ Cَ ,ْ . ُ - ٰ ْ4dَ ‫ ْ َم‬-َ !‫ ْا‬M﴾٣٤﴿ :َ 6*$ W ِ dَ :ْ ِ ,ْ . 34. Ve onlara, “Ey kâfirler!” denilecek, “Siz vaktiyle bugünkü karşılaşmayı nasıl unuttuysanız, Biz de bugün sizi öyle unutacağız. Yani size değer vermeyeceğiz. Bu yüzden, varacağınız yer ateştir ve hiç kimse size yardım edemeyecektir!” ْ H -َ dْ '!‫ا‬ ُّ ‫ ُة‬-ٰ (َ !‫ ْا‬,ُ . ُ ْG*َ ّ zَ ‫ ًوا َو‬Rُ /ُ &‫ا‬ ُ dَ ّ َ Kِ ,ْ . ُ !ِ ‫ٰذ‬ ,ْ /ُ َ ‫ َو‬3َ ْ4 ِ ‫` َن‬ ِ ّٰ ‫ ت‬ ِ 6َ ‫ ٰا‬,ْ Gُ %ْ 1َ Gَ ّ ‫ ا‬,ُ . ُ *َ ْ16ُ َ ‫ ْ َم‬-َ ! َ

﴾٣٥﴿ ‫ ُ َن‬Jَ 9ْ Jَ ْ 6ُ 35. “Çünkü siz, Allah’ın ayetlerini küstahça alaya almıştınız ve bunun doğal sonucu olarak, bu dünya hayatının lüks ve cazibesi sizi aldatıp âhiret gerçeğine karşı duyarsız kılmıştı.” İşte bu yüzden, o Gün onlar ne ateşten çıkarılacaklar, ne de tövbeleri kabul edilecektir. َ ْ ‫ات َو َر ِّب‬ َ $ !َ 9َ !‫ا ْر ِض َر ِّب ْا‬ ﴾٣٦﴿ T ِ َ ٰ َ ّ !‫ ِ" ْا! َ( ْ ُ' َر ِّب ا‬8ّٰ 8ِ َ 36. Evet, her türlü övgü ve yücelik, göklerin, yerin ve bütün âlemlerin gerçek Sahibi, Efendisi ve Rabb’i olan Allah’a aittir! َ ْ ‫ات َو‬ ﴾٣٧﴿ ,ُ -.$ (َ !‫ ْا‬Rُ 6R$ 9َ !‫ َ ْا‬/ُ ‫ض َو‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫> ُء ِ ا‬6َ ِUْ . ِ !‫َو َ! ُ" ْا‬ ِ£ ‫ا ْر‬ 37. Göklerde ve yerde büyüklük ve azamet sadece O’nun hakkıdır ve yalnızca O’dur, sonsuz kudret ve hikmet sahibi. َ ْ ‫﴾ ُ َر ُة‬٤٦﴿ ‫ ف﷌‬ ِ Oَ Aْ ‫ا‬ 46. AHKÂF SURESİ Mekke döneminin ortalarında, Câsiye suresinden sonra indirilmiştir. Adını, yirmi birinci ayetinde geçen ve Ad kavminin yaşadığı bölgeye işaret eden “ahkâf: kum tepecikleri” kelimesinden almıştır. 35 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi


yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ﴾١﴿ >,Aٰ 1. Ha, Mîm. Ey insan! Rabb’inden sana gelen mesaja kulak ver: ْ R6 ْ &‫ا‬ ْ M6 ٰ :َ ِ ‫ ب‬ ُ <$ ْ Gَ ﴾٢﴿ ,. ( !‫ا‬ R 9 !‫ا‬ J . !‫ا‬ ِ ّ َ $ َ َ ِ ِ $ ِ ِ 2. Bu Kitap, sonsuz kudret ve hikmet sahibi olan Allah tarafından gönderilmiştir. َ ْ ‫ات َو‬ ‫ ُروا‬%ِ dْ ُ‫ ّ َ > ا‬Fَ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ َوا‬L) َ ُ Mٍ ` َ َ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬4َ Oْ 8َ + َ َ‫ َوا‬cّ ِ (َ ! ْ Kِ َ ّ ِ‫ َ > ا‬3ُ 4َ -ْ Kَ َ ‫ض َو‬ َ ‫ا ْر‬ ﴾٣﴿ ‫ َن‬ ُ *ِ 9ْ ُ

3. Çünkü Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri, ancak hak, hukuk ve adalet esaslarına göre, belli bir hikmet ve amaç doğrultusunda ve tarafımızdan belirlenmiş bir süre için yarattık. Ama gel gör ki, hakikati inkâr edenler, kendilerine yapılan uyarılara aldırış etmiyorlar. َ ْ :َ ِ ‫ ا‬Oُ 8َ + d ِ ّٰ ‫ون‬ َ ‫ َ َذا‬d‫و‬ $ Jُ 6$‫ات ا‬ $ ‫ا& اَ ُر‬ ِ ‫ ُد‬:ْ ِ ‫ َن‬Fُ 'ْ Gَ َ ,ْ Jُ 6ْ َ‫ اَ َرا‬Mْ Dُ )ِ َ ٰ َ ّ !‫ ْ* ٌك ِ ا‬yِ ,ْ 3ُ !َ ‫ا ْر ِض اَ ْم‬ َ D$ ‫ ِد‬Wَ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫ اِ ْن‬,ٍ 8ْ Fِ :ْ ِ ‫>ا اَ ْو اَ}َ َر ٍة‬%َ ٰ/ Mِ ْ Dَ :ْ ِ ‫ ب‬ ﴾٤ ﴿ T ِ Kِ ٍ Jَ . 4. Ey Peygamber! Onlara de ki: “Allah’tan başka itaate çağırdığınız ve böylece Allah’a ortak koştuğunuz putlarınızı ve putlaştırdığınız liderlerinizi, sahte ilâhlarınızı bir düşünsenize: Gösterin bana, yeryüzünde ne yaratmış bunlar! Yoksa onların, göklerin yaratılıp yönetilmesinde bir ortaklıkları mı var? Eğer iddianızda haklı iseniz, bana delil olarak bu Kur’an’dan önce gönderilmiş bir kitap veya doğruluğu kesin olarak bilinen başka bir bilgi kalıntısı getirin! Hangi kitap veya ilmî araştırma, evrenin bir parçasını Allah’tan başka ilâhların yarattığını söyleyebilir?” ‫ َن‬8ُ ِ zَ ,ْ 3ِ ِ >Fَ ‫ ُد‬:ْ Fَ ,ْ /ُ ‫ َو‬Eِ َ -ٰ Oِ !‫ ْ ِم ْا‬6َ L!ٰ ِ‫ َ! ُ" > ا‬Iِ ّٰ ‫ون‬ َ َ‫ ا‬:ْ َ ‫َو‬ ِ ‫ ُد‬:ْ ِ ‫ ا‬Fُ 'ْ 6َ :ْ َ ّ ِ Mُّ ُ Y$ Jَ ْ 6َ َ :ْ َ &‫ا‬ ﴾٥﴿

5. Öyleyse, Allah’ın yanı sıra, kıyamete kadar dualarına karşılık veremeyecek olan putlara ve benzeri yaratılmış kimselere yalvarıp yakaranlardan daha şaşkın, daha sapık kim


olabilir? Oysa o yalvardıkları varlıklar, onların yakarışlarından habersizdirler. َ ّ *َ s ﴾٦﴿ :َ 6*$ ِ Cَ ,ْ 3ِ Gِ ‫ َ َد‬9ِ Kِ ‫ ا‬dُ Cَ ‫ َ'>ا ًء َو‬Fْ َ‫ ا‬,ْ 3ُ !َ ‫ ا‬dُ Cَ ‫ س‬ ُ 4!‫ا‬ ُ ‫َواِ َذا‬ ِ A 6. Ama insanlar yargılanmak üzere Allah’ın huzurunda toplandıkları zaman, müşriklerin taptıkları varlıklar, kendilerine tapınanlara düşmanlık edecek ve onların kendilerine tapmalarını şiddetle reddedeceklerdir. Hal böyleyken; > َ َ ّ !َ cّ ِ (َ 8ْ !ِ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ َ ل ا‬Dَ ‫ ت‬ ٌ) $ ُ *ٌ (ْ ِ ‫ا‬%َ ٰ/ ,Sْ/ُ ‫` َء‬ ﴾٧﴿ T ٍ 4َ -ِّ Kَ 4َ Gُ 6َ ‫ ٰا‬,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ L8ٰ ْJGُ ‫َواِ َذا‬ 7. Hakikati ortaya koyan ayetlerimiz bu inkârcılara tüm açıklığıyla tebliğ edilince, kendilerine ulaşan gerçek hakkında, “Büyüleyici güzelliğiyle insanı etkileyen bu ayetler, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir. Yoksa okuma yazması dahi olmayan bir insanın böylesine harikulade sözler söylemesi başka türlü izah edilemez!” diyorlar. ُ 8ِ ْ Gَ lَ​َ "ُ Jُ 6ْ َ kَ ‫ا‬ ٰ َ ‫ا‬ ْ ‫ اِ ِن‬Mْ Dُ "ُ) 6k ْ ‫ ُ! َن‬Oُ 6َ ‫اَ ْم‬ "$ Kِ L?ٰ Cَ ")ِ - $ ‫ َن‬mِ ّٰ :َ ِ !$ ‫ َن‬. ُ ?$ Gُ َ Kِ ,ُ 8َ Fْ َ‫ َ ا‬/ُ ) ً -ْ yَ &‫ا‬ ُ 4َ -ْ Kَ ‫ َو‬4$ -ْ Kَ ‫ ً'ا‬-3$ yَ ﴾٨﴿ ,ُ -A$ *َ ّ !‫ َ ْا!@َ ُ? ُر ا‬/ُ ‫ َو‬,) ْ .

8. Yoksa inkâr edenler, “Kur’an’ı Muhammed uydurdu!” mu diyorlar? Onlara de ki, “Eğer onu uydurmuş olsaydım, siz beni Allah’tan gelecek azaba karşı koruyamazdınız. Çünkü Allah, kendi adına yalan uyduran kimseleri kesinlikle azaba uğratacaktır. Öyleyse, neden sizin hatırınız için bütün bunları uydurup kendimi ateşe atayım? Aslında böyle bir şey yapmayacağımı siz de pekâlâ biliyor, ama bilerek iftira atıyorsunuz. Hiç şüphesiz Allah, içine daldığınız bu iftira kampanyasının elbette farkındadır ve cezasını verecektir. O hâlde, benimle sizin aranızda şahit olarak O yeter. Bununla birlikte, hâlâ tövbe etme fırsatınız da var. Çünkü O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. ُ Kِ َ ‫ َو‬K$ Mُ 9َ ?ْ 6ُ َ ‫ْري‬$ ‫ َو َ > اَد‬Mِ ُ *ُّ !‫ ا‬:َ ِ Fً 'ْ Kِ ~ َ ّ ِ‫ ^ ا‬dَ َ‫ اِ َ! ّ َ َو َ > ا‬L>A ٰ 6ُ َ َ ّ ِ‫ ِ ُ ا‬Gَ ّ َ‫ اِ ْن ا‬,) ْ . ُ ْ4Cُ َ Mْ Dُ ٌ $ ُ *ٌ 6%$ dَ ﴾٩﴿ T

9. Ey Peygamber! Onlara de ki “Bakın, ben daha önce benzeri görülmemiş türedi bir elçi değilim. Benden önce de bu mesajı


insanlığa ileten Peygamberler gelmişti. Ayrıca ben, bir melek olduğumu da söylemiyorum. Dolayısıyla, bana ve size neler yapılacağını ve ileride başımıza neler geleceğini bilemem. Ben sadece bana vahyedilen ilâhî emirlere uyarım. Çünkü ben ancak açık bir uyarıcıyım.” َ $‫> اِ ْ َ*>اء‬4$ Kَ :ْ ِ 'ٌ /ِ yَ 'َ 3ِ yَ ‫" َو‬$ Kِ ,ْ Gُ *ْ َ?Cَ ‫ا& َو‬ :َ َ ٰ َ "$ 8ِ Pْ ِ L8ٰ Fَ M6 ِ ّٰ 'ِ ْ4Fِ :ْ ِ ‫ َن‬Cَ ‫ اِ ْن‬,ْ Jُ 6ْ َ‫ اَ َرا‬Mْ Dُ َ ّ !‫ ْ َم ا‬Oَ !‫ ِ'ي ْا‬3ْ 6َ َ &‫ا‬ ﴾١٠﴿ T َ ّٰ ‫ اِ ّ َن‬,) ْ Gُ ْUَ .ْ Jَ ‫ا‬ ْ ‫َو‬ tَ $ !ِ 10. Yine onlara de ki: “Bir düşünsenize, bu Kur’an gerçekten de Allah tarafından gönderilmiş ise ve siz buna rağmen onu inkâr etmişseniz, hâliniz nice olur? Ayrıca İsrail Oğulları’ndan Abdullah bin Selâm, Kâbu’l-Ahbar, Meryem Cemile, Muhammed Esed gibi insaf ve sağduyu sahibi bir tanık da bu kitabın dile getirdiği hakikatlerin aynısını Tevrat’ta görüp şahitlik ederek Kur’an’a inandığı hâlde, siz kibirlenip ondan yüz çevirmişseniz, bu zulmün hesabını nasıl vereceksiniz? Doğrusu Allah, zalim toplumu doğru yola iletmez.” ‫>ا‬%َ ٰ/ ‫ ُ! َن‬Oُ -َ َ َ "$ Kِ ‫ ُ'وا‬Jَ 3ْ 6َ ,ْ !َ ‫ ِ)" َواِ ْذ‬-ْ !َ ِ‫> ا‬dَ Oُ َ َ َ ‫ًا‬0ْ + َ ‫ َن‬Cَ ْ !َ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ 8َ ّ !ِ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ َ ل ا‬Dَ ‫َو‬ ﴾١١﴿ ,ٌ 6'$ Dَ Vٌ ْ ِ‫ا‬

11. Fakat hakikati inkâr edenler, inananlar hakkında, “Eğer bu Kur’an iyi bir şey olsaydı, bu ayak takımı insanlar ona inanmakta bizden öne geçemezlerdi!” dediler. Onlar bununla doğru yola girmek arzusunda olmadıkları için, “Bu Kur’an’ın anlattıkları, dilden dile nakledilen eski bir efsanedir!” diyecekler. َ ّ ‫ َر ا‬%ِ ْ4-ُ !ِ - Kِ *َ Fَ dً َ !ِ ‫ ِّ' ٌق‬Xَ ُ ‫ ب‬ > ٰ ُ ‫ ب‬ َ َ ‫ ا‬ 8 : 6 % ! $ َ ُ ٌ Jَ Cِ ‫ا‬%َ ٰ/‫ َو‬Eً) َ Aْ ‫ اِ َ ً َو َر‬L ُ Jَ Cِ "$ 8ِ ْ Dَ :ْ ِ ‫َو‬ _

َ 4$ ِ (ْ ُ 8ْ !ِ ‫ ٰ*ى‬sْ Kُ ‫َو‬ ﴾١٢﴿ T 12. Oysa Kur’an’dan önce, Musa’nın kitabı Tevrat da son Peygamberi müjdeleyen bir öncü ve rahmet kaynağı olarak gönderilmişti. İşte bu da, Tevrat, Zebur ve İncil’i —sonradan değiştirilen kısımlarını düzelterek— onaylayan ve zulmedenleri uyarmak, iyilik yapanları sonsuz nimetlerle müjdelemek üzere Arapça olarak gönderilmiş bir kitaptır. ﴾١٣﴿ ‫ن‬Hَ dُ Rَ (ْ 6َ ,ْ /ُ َ ‫ َو‬,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ ‫ ْ ٌف‬+ َ lَ​َ ‫ ُ ا‬Oَ Jَ ‫ا‬ ْ ,َ ّ }ُ &‫ا‬ ُ ّٰ 4َ Kُّ ‫ ُ! ا َر‬Dَ :َ 6%$ !َ ّ ‫اِ ّ َن ا‬


13. “Rabb’imiz Allah’tır!” diyen ve bu inanca uygun dosdoğru bir hayat yaşayan kimselere Hesap Günü korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. > !ٰ ‫اُو‬ َ َ ﴾١٤﴿ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ َ Kِ ‫>ا ًء‬Rَ ` ( W ‫ا‬ V ] َ Eِ 4َ ّ Yَ !‫ ب ْا‬ ْ ^ َ H 3َ - $ :َ 6'$ !ِ + َ ِ ُ 14. İşte onlar cennet halkıdır ve yaptıkları iyiliklerin mükâfatı olarak, sonsuza dek orada kalacaklardır. ‫ ً* )ا‬3ْ yَ ‫ َن‬Pُ 8ٰ }َ "ُ !ُ Xَ ِ ‫ ُ" َو‬8ُ ْ A َ ‫ َو َو‬/ً *ْ Cُ "ُ ُّ ُ‫ْ ُ" ا‬J8َ َ A َ ‫ ) َو‬/ً *ْ Cُ "ُ ْJ9َ َ ) dً َ Aْ ِ‫ ِ" ا‬6َْ '!ِ ‫ َ ا‬Kِ ‫ َ َن‬dْ ‫ا‬ ِ ْ 4َ -ْ Wَ ّ ‫َو َو‬

15. Biz insanoğluna, ana babasına güzelce itaat etmesini ve onlara her zaman iyi davranmasını emrettik. Fakat annenin yeri bambaşkadır. Çünkü annesi onu dokuz ay boyunca nice zahmetlerle karnında taşır ve nice zahmetlerle dünyaya getirir. Öyle ki, çocuğun anne karnında taşınması ve sütten kesilmesi tam otuz ay sürer. ُ yْ َ‫> اَ ْن ا‬4$ Fْ ‫ َ ل َر ِّب اَ ْو ِز‬Dَ S َ 9$ Kَ ‫ َ اَ ْر‬8َ Kَ ‫ ّ َ' ُه َو‬yُ َ‫ َ ا‬8َ Kَ ‫ اِ َذا‬L>Jّٰ A َ ّ 8َ Fَ ~ Eً 4َ َ T َ ْ 9َْ dَ‫> ا‬J$ !َ ّ ‫ ا‬Vَ Jَ َ 9ْ dِ *َ . َ :َ ِ dّ $ ِ‫ َوا‬Vَ -ْ !َ ِ‫~ ا‬ ُ ْ Gُ dّ $ ِ‫ ا‬H J$ 6َ ّ ‫ ُذ ِّر‬$ !$ {ْ 8ِ Wْ َ‫ ُ" َوا‬- ٰ *ْ Gَ (ً !ِ Wَ Mَ َ Fْ َ‫ َوا ِ!' ّ َ​َي َواَ ْن ا‬L8ٰ Fَ ‫َو‬

َ $ 8ِ ْ ُ !‫ْا‬ ﴾١٥﴿ T Nihayet çocuk olgunluk çağına erişip kırk yaşına varınca, “Ey Rabb’im!” diye yalvarır, “Bana ve anne babama verdiğin nimetlere gereğince şükretmeyi ve hoşnut olacağın güzel ve yararlı davranışlar yapmayı bana nasip eyle. Bana da hayırlı bir nesil bağışla. İşte ben, günahlarımdan tövbe edip Sana yöneldim ve hiç kuşkusuz ben, yalnızca Sana boyun eğenlerdenim.” > !ٰ ‫اُو‬ َ ّ َ َ َ ُ ُ َ > َ ْ4 'َ Fْ ‫ َو‬Eِ) 4َ ّ Yَ !‫ ب ْا‬ ( W ‫ا‬ , 3 G : F ‫ز‬ ‫و‬ Y J d ‫و‬ ‫ ا‬ 8 F : A ‫ا‬ , 3 F M O J d : 6 % ! ‫ا‬ V ] َ َ َ َ َ ْ ْ ْ ْ ْ ^ $ $ ّ ّ ُ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ِ ِ ِ ُ ِ ِ ِ ﴾١٦﴿ ‫ ُ'و َن‬Fَ 6ُ ‫ ا‬dُ Cَ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ ْ' ِق ا‬X!‫ا‬ ِّ 16. İşte onlar, yaptıkları iyiliklerin en güzellerini kabul edip günahlarını bağışlayacağımız ve kendilerine verilmiş olan gerçek vaade göre cennet halkı arasına katacağımız kimselerdir. ُ !َ ‫ ِ" اُ ٍ ّف‬6َْ '!ِ ‫ َ ل ِ! َ ا‬Dَ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫َوا‬ ‫َ ن‬ َ 'ْ Dَ ‫ْ َ* َج َو‬+ُ‫> اَ ْن ا‬4$ dِ ‫'َا‬9ِ Gَ َ‫ َ > ا‬. ِ 8َ + ِ P-@$ Jَ ْ 6َ َ /ُ ‫ َو‬8$ ْ Dَ :ْ ِ ‫ ُ*و ُن‬Oُ !‫~ ْا‬ > َّ > َ َ ْ ُ 0 َ ُ Oُ -َ َ cHٌّ A َ !$ ‫ا ّ َو‬ ﴾١٧﴿ T ‫ا‬ ِ ّٰ 'َ Fْ ‫ اِ ّ َن َو‬:_ ْ ِ ‫ ٰا‬Vَ 8َ 6ْ ‫ا& َو‬ َ ّٰ $ َ ِ‫ا ا‬% ٰ/ َ ‫ ل‬ َ &‫ا‬


17. Fakat öyle bir kimse de vardır ki, kendisini ne zaman ilâhî azap ile uyarsalar, anne babası, “Öf be! Yetti artık!” diye çıkışır, “Benden önce nice nesiller ölüp gitmişken ve hiçbirinin mezarından kalkıp canlandığı görülmemişken, siz kalkmış bana yeniden diriltileceğimi mi söylüyorsunuz?” Onlar ise, bu hayırsız evlada karşı Allah’ın yardımına sığınarak, “Kendine yazık etme evladım!” derler, “Ne olur âhiret gününe inan, çünkü Allah’ın sözü gerçektir!” Buna karşılık o, “Hayır, bu söylediğiniz eskilerin masallarından başka bir şey değildir!” diye cevap verir. > !ٰ ‫اُو‬ َ ْ ْ ْ ّ َ َ َ ُ ُ َ َ َ > َ ْ ْ ‫ ا‬dُ Cَ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ْ ا‬ d ‫ا‬ ‫و‬ : Y !‫ا‬ : , 3 8 D : ~ 8 + ' D , ‫ا‬ ‫ل‬ O !‫ا‬ , 3 8 F c A : 6 % ! ‫ا‬ V ] َ ْ ْ ْ ْ ْ ِ ِ ^ ُ ِ َ ّ َ َ $ ) ِ ِ َ ِّ ِ َ ِ ِ ِ ٍ َ $ ﴾١٨﴿ :َ 6*$ َ ِ +

18. Böyleleri, kendilerinden önce gelip geçmiş isyankâr cin ve insan toplumlarıyla beraber azabı hak etmiş olan kimselerdir. Gerçekten onlar, o Gün büyük bir hüsrana uğrayacaklardır. ُ !ِ ‫َو‬ ﴾١٩﴿ ‫ ُ َن‬8َ ْ 6ُ َ ,ْ /ُ ‫ َو‬,ْ 3ُ !َ َ Fْ َ‫ ا‬,ْ 3ُ -َ ِّ َ -ُ !ِ ‫ ا َو‬ ٌ ` َ ‫ َد َر‬Mٍّ . H 8ُ ِ Fَ َ ّ ِ ‫ ت‬ 19. İster mümin ister kâfir olsun, insanlardan her birinin yaptığı davranışlara göre Allah katında ayrı bir derecesi vardır ve bu derecelendirmeye göre Allah, Hesap Gününde herkese yaptıklarının karşılığını tam olarak verecek ve hiç kimseye zerre kadar haksızlık edilmeyecektir. َّ ‫ض ا‬ َ ,ْ Jُ ْ /َ ‫ ر اَ ْذ‬ َ َ ُّ ,ُ . َ ُ Gِ -َ A ُ Gِ َ -ِّ َ? H 3َ Kِ ,ْ Jُ 9ْ Jَ ْ Jَ ‫ا‬ 4!‫ا‬ L 8 F ‫وا‬ * C : 6 % ! ّ ْ ‫ َو‬-َ dْ '!‫ا‬ $ َ $ ,ْ . َ َ ُ ُ *َ 9ْ 6ُ ‫ ْ َم‬6َ ‫َو‬ ِ) ْ َ ْ ِ ‫ُو َن‬Uِ .ْ Jَ ْ Gَ ,ْ Jُ ْ4Cُ َ Kِ ‫ ن‬ ‫ن‬tَ Oُ ُ ?ْ Gَ ,ْ Jُ ْ4Cُ َ Kِ ‫ َو‬cّ ِ (َ !‫ ْا‬0 َ %َ Fَ ‫ ْو َن‬Rَ Yْ Gُ ‫ ْ َم‬-َ ! َ ِ 3ُ !‫اب ْا‬ ِ ْ َ@Kِ ‫ا ْر ِض‬ ﴾٢٠﴿

20. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler ateşin karşısına çıkarıldıkları Gün, Allah onlara “Ey zalimler!” diyecek “Size vermiş olduğum bütün güzelliklerinizi dünya hayatında hoyratça harcayıp tükettiniz ve size bu nimetleri vereni hiç hesaba katmadan onlarla sefa sürdünüz. Böylece, âhirete elleriniz bomboş bir hâlde geldiniz! O hâlde, yeryüzünde hak hukuk tanımayıp küstahça büyüklük tasladığınız ve bile bile doğru yoldan çıktığınız için, bugün alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.”


İşte, zalimlerin akıbetini gösteren çarpıcı bir örnek: َ ْ Kِ "ُ َ ْ Dَ ‫ َر‬%َ dْ َ‫ )ٍد اِ ْذ ا‬Fَ + ِْ Kَ :ْ ِ ‫ ُر‬%ُ 4!‫ا‬ ُّ ~ َ ّ ِ‫ ُ ُ'>وا ا‬9ْ Gَ َ ّ َ‫" > ا‬$ ?ِ 8ْ + َ :ْ ِ ‫ ِ" َو‬6َْ '6َ T َ 'ْ Dَ ‫ ف َو‬ َ َ‫ ْ* ا‬Cُ ‫َوا ْذ‬ ِ 8َ + ِ Oَ Aْ َ Fَ ,ْ . َ Fَ ‫ ف‬ َ‫> ا‬dّ $ ِ‫ا& ا‬ ٰ ُ ﴾٢١﴿ , F ‫م‬ 6 ‫اب‬ % 8 + ّ ُ َ َ ْ ْ $ َ َ َ ) ٍ ٍ

21. Ey Peygamber! Ad kavminin kardeşleri gibi yakından tanıdıkları Hud Peygamberin örnek mücadelesini hatırla: Hani o, kendisinden önce ve sonra nice uyarıcıların gelip geçtiği Ahkâf denilen bölgede halkını şöyle uyarmıştı: “Ey halkım! Allah’tan başkasına kulluk ve itaat etmeyin! Doğrusu ben sizin için, büyük bir günün azabından korkuyorum!” > !ُ Dَ َ ِ ْ Jَ !ِ 4َ Jَ ]ْ ` َ َ D$ ‫ ِد‬X!‫ا‬ َ ّ :َ ِ ~ ﴾٢٢﴿ T ‫ا‬ ‫ ا‬ َ ْ4Cُ ‫> اِ ْن‬dَ 'ُ 9ِ Gَ َ Kِ 4َ Gِ َْ H 4َ Jِ 3َ !ِ ‫ ٰا‬:ْ Fَ 4َ . ِ

22. Buna karşılık onlar, “Sen bizi öteden beri taptığımız tanrılarımızdan vazgeçirmek için mi yanımıza geldin? Eğer sözünün eriysen, haydi bizi tehdit ettiğin şeyleri gerçekleştir de görelim!” dediler. ُ 6‫> اَ ٰر‬4ّ $ . ُ @ُ 8ِّ Kَ ُ‫ا& َوا‬ ﴾٢٣﴿ ‫ َن‬8ُ 3َ Yْ Gَ ً ْ Dَ ,ْ . ِ ّٰ 'َ ْ4Fِ ,ُ 8ْ 9ِ !‫ َ ْا‬dَ ّ ِ‫ َ ل ا‬Dَ ُ 8ْ ِ ‫ َ > اُ ْر‬,ْ . ِ !ٰ ‫" َو‬$ Kِ ~

23. Hud, “Her konuda olduğu gibi, ne zaman azaba uğrayacağınız konusunda da nihaî bilgi sadece Allah’ın katındadır. Ben yalnızca tebliğ etmekle yükümlü olduğum mesajı size iletiyorum. Fakat görüyorum ki, siz lâf anlamayan cahil bir toplumsunuz.” dedi. {6 ْ َ َ /ُ Mْ Kَ ) dَ *ُ wِ ْ ُ ‫ض‬ ً ‫ ر‬ ٌ ‫ر‬$ ") $ Kِ ,ْ Jُ 8ْ Yَ 9ْ Jَ ‫ا‬ ٌ ‫ ر‬ ِ Fَ ‫ا‬%َ ٰ/ ‫ ُ! ا‬Dَ ,Sْ3ِ Jِ 6َ ‫ اَ ْو ِد‬Mَ ِ Oْ Jَ ْ ُ ِ Fَ ‫ ّ َ َراَ ْو ُه‬8َ َ ﴾٢٤﴿ ,S ٌ -!$ َ‫اب ا‬ ٌ %َ Fَ 3َ - $

24. Nihayet, o azabın kara bir bulut şeklinde vadilerine doğru yaklaştığını görünce, onu yağmur bulutu zannederek sevinç içinde, “İşte bize bereketli yağmur yağdıracak bir bulut!” diye bağrıştılar. Fakat azap melekleri “Hayır!” dediler, “Bu, küstahça meydan okuyarak bir an önce gelmesini istediğiniz azabın ta kendisidir. İçinde elem verici azabın bulunduğu bir fırtınadır.” َ $ *ِ Yْ ُ !‫ ْ َم ْا‬Oَ !‫ي ْا‬Rِ Yْ dَ Vَ !ِ %ٰ Cَ ,) ْ 3ُ 4ُ Cِ َ َ َ ّ ِ‫ ٰ*>ى ا‬6ُ َ ‫ َ ُ( ا‬Wْ َ َ 3َ Kِّ ‫ َ ْ ِ* َر‬Kِ ‫ ْ ٍء‬yَ Mَ ّ Cُ *ُ ِّ 'َ Gُ ﴾٢٥﴿ T 25. O korkunç kum fırtınası, Rabb’inin emriyle oradaki her şeyi yerle bir etti. Böylece orada, o zalimlerin kumlar altında kalan harabe olmuş evlerinden başka hiçbir şey görünmez oldu. İşte Biz, suçlu bir toplumu böyle cezalandırırız.


َ ّ َ ‫ > اِ ْن‬َ ّ َ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬ ,ْ 3ُ ْ4Fَ L ٰ4zْ َ‫ ًرا َواَ ْ ِ َ' ً ة َ​َ > ا‬Xَ Kْ َ‫ َوا‬9ً ْ َ ,ْ 3ُ !َ 4َ 8ْ 9َ ` َ ‫ ِ" َو‬- $ ,ْ Cُ 4َ ّ . َ $ ,ْ /ُ 4َ ّ . "$ Kِ ‫ ا‬dُ Cَ َ ,ْ 3ِ Kِ ‫ َق‬A ِ ّٰ ‫ ت ا‬ ِ 6َ ٰ Kِ ‫ َ( ُ'و َن‬Yْ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ ‫ ْ ٍء اِ ْذ‬yَ :ْ ِ ,ْ 3ُ Gُ 'َ ِ ْ َ‫ َو َ > ا‬,ْ /ُ ‫ ُر‬Xَ Kْ َ‫ َو َ > ا‬,ْ 3ُ 9ُ ْ َ َ ‫& َو‬ ﴾٢٦﴿ ‫ن‬tَ eُ Rِ 3ْ Jَ ْ 6َ

26. Oysa Biz onlara, size vermediğimiz güç, servet ve imkânı vermiştik. Ayrıca onları, her insana armağan ettiğimiz işitme, görme ve düşünme yeteneği de bahşetmiştik. Ne var ki, Allah’ın ayetlerini göz göre göre inkâr ettikleri için, ne işitme ve görme duyuları, ne de düşünme yetenekleri onlara bir fayda sağlamadı. Böylece, alay edip durdukları o azap kendilerini çepeçevre kuşatıverdi. ٰ ْ 4َ ْ *َ ّ Wَ ‫ ٰ*ى َو‬Oُ !‫ ْا‬:َ ِ ,ْ . ُ !َ ْ A ﴾٢٧﴿ ‫ َن‬9ُ ` ِ 6َ ‫ا‬ َ َ 4َ .ْ 8َ ْ/َ‫ ْ' ا‬Oَ !َ ‫َو‬ ِ *ْ 6َ ,ْ 3ُ 8َ ّ 9َ !َ ‫ ت‬ 27. Ey insanlar! Doğrusu Biz, çevrenizdeki daha nice şehirleri böyle helâk ettik ve her birini helâk etmeden önce, belki doğru yola dönerler diye ayetlerimizi tekrar tekrar ve açıkça bildirdik. ُ ْ ِ‫ ا‬Vَ !ِ ‫ َو ٰذ‬,H ْ 3ُ ْ4Fَ ‫ ا‬8ُّ ‫ ا‬dُ Cَ َ ‫ َو‬,ْ 3ُ . ِ ّٰ ‫ون‬ َ Mْ Kَ Eً) 3َ !ِ ‫ ٰا‬dً Kَ *ْ Dُ &‫ا‬ ِ ‫ ُد‬:ْ ِ ‫وا‬%ُ 1َ Gَ ّ ‫ ا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬,ُ /ُ *َ Xَ dَ َ ْ 8َ َ ﴾٢٨﴿ ‫ ُو َن‬kَ ?ْ 6َ

28. Şimdi düşünün: Onların güya Tanrıya yakınlaşmak amacıyla Allah’ın yanı sıra kulluk ettikleri o sahte ilâhlar, ilâhî azap gelip çatınca onlara yardım edebildiler mi? Hayır; tam tersine, onları öylece yüz üstü bırakıverdiler. Çünkü bu şirk mantığına dayalı din anlayışı, onların yalan ve iftiralarından başka bir şey değildi. > َ ‫ َ َو ّ َ! ْ ا‬mِ Dُ َ ّ 8َ َ ‫ ا‬ J Xْ d ‫ا‬ ‫ ا‬ !ُ Dَ ‫ ُ*و ُه‬m َ A َ َ ّ 8َ َ ‫ن‬Hَ ‫ ْ* ٰا‬Oُ !‫ َن ْا‬9ُ ِ Jَ ْ 6َ :ّ ِ Yِ !‫ ْا‬:َ ِ ‫?َ ً*ا‬dَ Vَ -ْ !َ ِ‫> ا‬4َ ْ *َ Wَ ‫َواِ ْذ‬ H ُ ِ ﴾٢٩﴿ :َ 6‫ر‬$ %ِ ْ4 ُ ,ْ 3ِ ِ ْ Dَ L!ٰ ِ‫ا‬

29. Ey Muhammed! Hani cinlerden bir grubu, gece vakti okuduğun Kur’an’ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik. Onlar senin bulunduğun yere geldiklerinde, birbirlerine “Susun!” deyip senin okuduğun ayetleri sonuna kadar dinlemişlerdi. Okuma sona erince de, kendi toplumlarına birer uyarıcı olarak dönmüşlerdi.


َ ْ Kَ َ !ِ Dً 'ِّ Xَ ُ L cّ ِ (َ !‫ ْا‬L!َ ِ‫'>ي ا‬$ 3ْ 6َ "ِ 6َْ '6َ T ٰ ُ 'ِ 9ْ Kَ :ْ ِ ‫ َل‬Rِْ dُ‫ ا‬Kً Jَ Cِ 4َ 9ْ ِ َ dَ ّ ِ‫> ا‬4َ َ ْ Dَ 6َ ‫ ُ! ا‬Dَ َ L!ٰ ِ‫َوا‬ ﴾٣٠﴿ ,O J c6 * َ ْ $ ُ ٍ $ ٍ 30. Onlara, “Ey halkımız!” demişlerdi, “Biz, Musa’ya verilen Tevrat’tan sonra gönderilen ve kendisinden önceki vahiyleri doğrulayan muhteşem bir kitap dinledik. Bu kitap, gerçekten de hakikate ve dosdoğru yola iletmektedir.” َ‫اب ا‬ َ Fَ :ْ ِ ,ْ Cُ *ْ Yِ 6ُ ‫ َو‬,ْ . َ *ْ ?ِ @ْ 6َ "$ Kِ ‫ ا‬4ُ ِ ‫ا& َو ٰا‬ ٰ َ Fِ ‫ ُ ا َدا‬-`$ َ‫> ا‬4َ َ ْ Dَ 6َ ُ ُ ُ ﴾٣١﴿ ,! % K d ‫ذ‬ : , . ! ِ ّ ْ ْ $ ُ ِ ٍ ِ ٍ 31. “Ey halkımız! Bizleri Allah yoluna çağıran bu mesaja kulak verin ve derhal ona iman edin ki, O da sizin günahlarınızı bağışlasın ve Hesap Günü sizi can yakıcı azaptan korusun.” َ ْ ِ Rٍ Yِ 9ْ ُ Kِ ‫ ٍل‬lَ ِ ّٰ َ Fِ ‫ َدا‬Iْ Yِ 6ُ َ :ْ َ ‫َو‬ َ $ Vَ ]ِ > !ٰ ^‫> )ُء اُو‬-َ !ِ ‫" > اَ ْو‬$ dِ ‫ ُدو‬:ْ ِ "ُ !َ َ -ْ !َ ‫ا ْر ِض َو‬ َ -ْ 8َ َ &‫ا‬ ﴾٣٢﴿ T ٍ $ ُ

32. “Unutmayın, Allah’ın çağrısına uymayanlar, yeryüzünde Allah’ın hükmünden kaçamayacaklardır ve Hesap Günü hiç kimse onları Allah’ın karşı koruyamayacaktır. Her kim Kur’an’da yüz çevirirse, işte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler.” َ ْ ‫ات َو‬ L) ٰG ْ َ !‫ َ ْا‬-ِ (ْ 6ُ ‫ اَ ْن‬L>8ٰ Fَ ‫ ِد ٍر‬Oَ Kِ :َ ّ 3ِ Oِ 8ْ 1َ Kِ َ 9ْ 6َ ,ْ !َ ‫ض َو‬ َ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ا& ا‬ َ ّٰ ‫ َ* ْوا اَ ّ َن‬6َ ,ْ !َ ‫اَ َو‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬cَ 8َ + َ ‫ا ْر‬ ﴾٣٣﴿ *ٌ 6'$ Dَ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ Cُ L8ٰ Fَ "ُ dَ ّ ِ‫ ا‬L>8ٰ Kَ 33. Peki onlar, gökleri ve yeri yoktan var eden ve onları yaratmada hiçbir güçlük çekmeyen Allah’ın, ölüleri yeniden diriltmeye kadir olduğunu düşünemiyorlar mı? Evet, elbette O, her şeye gücü yetendir. َّ ‫ض ا‬ َ َ َ َ? ‫اب‬ 4!‫ا‬ L 8 F ‫وا‬ * C : 6 % ! ّ $ َ %َ 9َ !‫ ا ْا‬Dُ ‫و‬%ُ َ ‫ َ ل‬Dَ ) 4َ Kِّ ‫ َو َر‬L8ٰ Kَ ‫ ُ! ا‬Dَ c)ّ ِ (َ ! ْ Kِ ‫ا‬%َ ٰ/ َ -ْ !َ َ‫ ر ا‬ َ َ ُ ُ *َ 9ْ 6ُ ‫ ْ َم‬6َ ‫َو‬ ِ) ﴾٣٤﴿ ‫ ُ? ُ*و َن‬.ْ Gَ ,ْ Jُ ْ4Cُ َ Kِ

34. Bu gerçeği inkâr edenler Hesap Günü ateşin karşısına çıkarıldıklarında, onlara, “Nasıl, bu azap gerçek miymiş?” diye sorulacak. Onlar da, “Evet, Rabb’imize yemin olsun ki, gerçeğin ta kendisiymiş!” diyecekler. Bunun üzerine Allah, “O hâlde, hakikati inkâr etmenizin karşılığı olarak, hak ettiğiniz azabı tadın bakalım!” diyecek.


َ ‫ ُ'و‬Fَ 6ُ َ ‫ َ* ْو َن‬6َ ‫ ْ َم‬6َ ,ْ 3ُ dَ ّ َ Cَ ,) ْ 3ُ !َ Mْ Yِ 9ْ Jَ ْ Gَ َ ‫ َو‬Mِ ُ *ُّ !‫ ا‬:َ ِ ‫ ِم‬Rْ 9َ !‫ َ اُو^ ُ! ا ْا‬Uَ Wَ َ Cَ ْUِ W َ ‫> ا‬Pُ َ 8ْ 6َ ,ْ !َ ‫ن‬S ْ ﴾٣٥﴿ ‫ َن‬Oُ ِ َ?!‫ ْ ُم ْا‬Oَ !‫ اِ ّ َ ْا‬Vُ 8َ 3ْ 6ُ Mْ 3َ َ ‫غ‬Hٌ lَ Kَ ‫ )ٍر‬3َ dَ :ْ ِ Eً Fَ َ َ ّ ِ‫ا‬ 35. Öyleyse, ey şanlı Elçi! İnsanlığı Kur’an ile uyarmaya devam et ve bu yolda karşına çıkabilecek sıkıntılara kahramanca göğüs ger! Sarsılmaz bir inanç ve kararlılıkla yollarına devam eden önceki Elçilerin sabrettiği gibi, sen de zalimlerin baskı ve eziyetlerine sabret. Onların cezalandırılmaları için acele etme. Çünkü onlar, kendilerine söz verilen ölüm ötesi hayatın gerçekleştiğini gördüklerinde, sanki dünyada gündüzün bir anı kadar kalmış gibi olacaklar. Hiç yok olmayacak gibi tutkuyla sarıldıkları ve âhireti kaybetme pahasına uğrunda mücadele ettikleri dünya hayatı, birkaç dakikalık rüya gibi gelip geçmiş olacak. O hâlde, dinleyin ey insanlar! Bu çağrı, tüm insanlara ve cinlere yöneltilen ve zalimleri ilâhî azapla uyaran bir bildiridir. Ve uyarıyı dikkate almayan, mutlaka cezasını çekecektir. Öyle ya, yoldan çıkmış bir toplumdan başkası helâk edilir mi? ‫﴾ ُ َر ُة ُ َ( ّ َ ٍ'﷌‬٤٧﴿ 47. MUHAMMED SURESİ Medine döneminin ilk yıllarında indirilmiştir. Ancak 13. ayetin hicret esnasında indirildiğine dair rivayetler vardır. İkinci ayetinde Peygamberin ismi geçtiği için bu adı almıştır. Savaşla ilgili temel prensipleri içermesi sebebiyle, “Kıtal (savaş) suresi” olarak da bilinir. 38 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: َ ّ َ‫ا‬ َ ُ ّ َ? ﴾١﴿ ,ْ 3ُ !َ َ Fْ َ‫ ا‬Mَ ّ : F ‫وا‬ ' W ‫و‬ ‫وا‬ * C : 6 % ! ِ ّٰ Mَ َ‫ا& ا‬ ْ $ َ َ َ َ َ $ ُ ِ 1. Bu mesajı inkâr eden ve insanları Allah yolundan engelleyen zalimler var ya, işte Allah, onların İslâm aleyhindeki bütün


çalışmalarını eninde sonunda başarısızlığa uğratacak ve yaptıkları sözde iyilikleri geçersiz kılacaktır. َ ّ ‫ ا‬8ُ ِ Fَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬ ,ْ 3ُ ْ4Fَ *َ ?َ ّ Cَ ,Sْ3ِ Kِّ ‫ َر‬:ْ ِ cُّ (َ !‫ َ ْا‬/ُ ‫ ُ َ( ّ َ ٍ' َو‬L8ٰ Fَ ‫ َل‬Rِّ dُ َ Kِ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ت َو ٰا‬ ِ (َ !ِ X!‫ا‬ ﴾٢﴿ ,ْ 3ُ !َ Kَ {َ 8َ Wْ َ‫ َوا‬,ْ 3ِ Gِ َ -ِّ َ

2. İman edip bu imana yaraşır güzel davranışlar, salih ameller ortaya koyan ve Rab’leri tarafından Muhammed’e gönderilen Kur’an adındaki hakikate inananlara gelince, Allah onların kusurlarını bağışlayacak ve durumlarını her geçen gün daha da iyileştirecektir. ‫ْ ِ* ُب‬m6َ Vَ !ِ %ٰ Cَ ,) ْ 3ِ Kِّ ‫ َر‬:ْ ِ cَ ّ (َ !‫ ا ْا‬9ُ َ Gَ ّ ‫ ا ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ َواَ ّ َن ا‬Mَ ِ َ !‫ ا ْا‬9ُ َ Gَ ّ ‫?َ ُ*وا ا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ َ ّ َن ا‬Kِ Vَ !ِ ‫ٰذ‬ َ ّ !ِ &‫ا‬ ﴾٣﴿ ,ْ 3ُ !َ َP ْ َ‫ س ا‬ ُ ّٰ ِ 48

3. İşte Allah’ın değişmez toplumsal yasası budur. Çünkü inkâr edenler, hikmet ve hakikatten yoksun batıl inançlarının ve sapık ideolojilerin peşinden giderler. Kur’an’a inananlar ise, Rab’lerinden gelen hakikatin ışığında yürürler. İşte Allah, inanan ve inanmayan insanların durumunu böyle canlı örneklerle gözler önüne seriyor. َ َ} َ !‫ ُّ'وا ْا‬sَ 'ُ 9ْ Kَ 4 َ َ ّ ِ َ ‫ق‬S َ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬,ُ Jُ -O$ !َ ‫َ ِ َذا‬ ُ ,ْ /ُ ُ Jُ ْ41َ }ْ َ‫ اِ َذ>ا ا‬L>Jّٰ A َ ‫ ب‬ ِ) Dَ *ِّ !‫ ْ* َب ا‬mَ

> َ 6َ ْ !َ ‫ َو‬V ُ m ,ْ . ® َ !ِ ‫ ¦ ٰذ‬/َ ‫ َ ْا! َ( ْ* ُب اَ ْو َزا َر‬m َ 9ْ Kَ ‫ َ ^ا‬8ُ ْ -َ !ِ :ْ . َ Gَ LJّٰ A ُ ّٰ ‫ ُء‬s َ ‫َواِ ّ َ ِ َ'>ا ًء‬ ِ !ٰ ‫ َو‬,Sْ3ُ ْ4 ِ *َ Xَ Jَ dْ َ &‫ا‬ َ ّ ‫ َوا‬ ُ ُ ﴾٤﴿ ,ْ 3ُ !َ َ Fْ َ‫ ا‬Mَ ّ mِ 6ُ :ْ 8َ َ &‫ا‬ ‫ ا‬ 8 J D : 6 % ! ِ ّٰ M$ $ َ َ ِ $ ِ ) ٍ 9ْ َ Kِ 4. Öyleyse, ey iman edenler! Size saldıran kâfirlerle savaşta karşılaştığınız zaman, bir daha toparlanamayacakları şekilde düşman kuvvetlerini imha edinceye kadar onların boyunlarını vurun. Nihayet onlara karşı kesin bir üstünlük elde edince, o zaman düşman askerlerini esir alın. Sonra da elinizdeki esirleri ya lütfedip karşılıksız salıverin, ya da ödeyecekleri tazminat karşılığında veya Müslüman esirlerle değiş tokuş yaparak serbest bırakın. Kâfirlerin gücü kırılıp da savaş sona erinceye kadar böyle yapın. İşte savaş ve savaş esirleri konusunda Allah’ın hükmü budur. Allah dileseydi, elbette onların hakkından bizzat kendisi de gelebilirdi. Fakat sizi birbirinizle imtihan etmek için zalimlerle


savaşmanızı emretti ve sizi yeryüzünde adaleti egemen kılmakla görevlendirdi. Unutmayın ki; Allah, kendi yolunda canlarını feda edenlerin bu yaptıklarını asla boşa çıkarmayacaktır. ﴾٥﴿ ,H ْ 3ُ !َ Kَ {ُ 8ِ Xْ 6ُ ‫ َو‬,ْ 36 ِ '$ 3ْ -َ َ 5. Onları kendi katında ikramlarla karşılayıp muratlarına erdirecek ve kalplerini huzura kavuşturacaktır. ﴾٦﴿ ,ْ 3ُ !َ 3َ َ *َ ّ Fَ Eَ 4َ ّ Yَ !‫ ْا‬,ُ 3ُ 8ُ + ِ 'ْ 6ُ ‫َو‬ 6. Ve en sonunda onları, kendilerine söz verdiği cennet bahçelerine koyacaktır. ُ َ ‫'َا‬Dْ َ‫ َِّ ْ~ ا‬P6ُ ‫ َو‬,ْ Cُ *ْ Xُ ْ46َ &‫ا‬ ﴾٧﴿ ,ْ . َ ّٰ ‫ ُ*وا‬Xُ ْ4Gَ ‫> ا اِ ْن‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ 7. Ey iman edenler! Siz Allah yolunda mücadele bayrağı açan öncü Müslümanlara yardım ederseniz, O da size yardım edecek ve her alanda gücünüzü artırarak ayaklarınızın yere sağlam basmasını sağlayacaktır. ﴾٨﴿ ,ْ 3ُ !َ َ Fْ َ‫ ا‬Mَ ّ َ َ‫ َوا‬,ْ 3ُ !َ ً 9ْ Jَ َ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬ 8. Allah’ın ayetlerini inkâr edenlere gelince, onların hakkı, dünyada da âhirette de yıkılıp yok olmaktır. Allah onların düzenlerini bir gün başlarına geçirecek ve bütün yaptıklarını boşa çıkaracaktır. َ َ Aْ َ َ &‫ا‬ ﴾٩﴿ ,ْ 3ُ !َ َ Fْ َ‫ ا‬q ُ ّٰ ‫ َل‬Rَ dْ َ‫ ا َ > ا‬/ُ *ِ Cَ ,ْ 3ُ dَ ّ َ Kِ Vَ !ِ ‫ٰذ‬

9. Çünkü onlar, Allah’ın indirdiği bu kitabın hükümlerini beğenmeyip, hiçbir ahlâkî kural tanımayan arzu ve heveslerini ilâh edindiler. Allah da onların bütün yaptıklarını geçersiz kıldı. َ 8ْ !ِ ‫ َو‬, ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ &‫ا‬ َ ْ ِ ‫ُوا‬0 $ 6َ ,ْ 8َ َ َ‫ا‬ ُ ْ4-َ َ ‫ا ْر ِض‬ :َ 6*$ ِ . َ -ْ Cَ ‫ ُ*وا‬ ُ ّٰ *َ َ ّ ‫ َد‬,) ْ 3ِ 8ِ ْ Dَ :ْ ِ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬Eُ َ Dِ Fَ ‫ َن‬Cَ r ﴾١٠﴿ 3َ !ُ َP ْ َ‫ا‬

10. Peki onlar, geçmişte helâk edilen toplumların yeryüzünde bıraktıkları harabeleri, yerle bir olmuş şehir kalıntılarını dolaşıp da, kendilerinden önceki isyankâr kavimlerin sonlarının nice olduğunu görmüyorlar mı? Allah’ın onları nasıl yok ettiğine bakıp ibret almıyorlar mı? Zulüm temeline dayanan sistemlerin


ayakta kalamayacağını anlamıyorlar mı? Ve düşünemiyorlar mı ki, çağdaş kâfirleri de aynı son beklemektedir? َ !‫ ا َواَ ّ َن ْا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬L!َ ْ َ &‫ا‬ ﴾١١﴿ ,t ْ 3ُ !َ L!ٰ ْ َ َ :َ 6*$ ِ . َ ّٰ ‫ َ ّ َن‬Kِ Vَ !ِ ‫ٰذ‬ 11. İşte, Allah’ın her toplum için geçerli kıldığı yasa budur. Çünkü Allah, inananların dostu, yardımcısı ve koruyucusudur. İnkârcıların ise hiçbir koruyucusu yoktur. İşte bunun içindir ki: َ ْ 3َ Jِ (ْ Gَ :ْ ِ ‫*ي‬$ Yْ Gَ ‫ ت‬ َ ّ ‫ ا‬8ُ ِ Fَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬Mُ + ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ )ُر َوا‬3َ dْ ‫ا‬ ٍ 4َ ّ ` َ ّٰ ‫اِ ّ َن‬ ِ (َ !ِ X!‫ا‬ َ ‫ ت‬ ِ 'ْ 6ُ &‫ا‬ َ ْ Mُ Cُ ْ Gَ َ Cَ ‫ َن‬8ُ Cُ ْ 6َ ‫ َن َو‬9ُ Jَ ّ َ Jَ 6َ َ ّ ‫ ُم َو‬9َْ d ‫ا‬ ﴾١٢﴿ ,ْ 3ُ !َ ‫ ً ى‬Pْ َ ‫ ُر‬4!‫ا‬

12. Allah, ayetlerine iman eden ve bu imana yaraşır güzel ve yararlı işler yapanları, içerisinde ırmaklar akan cennet bahçelerine koyacaktır. İnkârcılara gelince, onlar da hiçbir ahlâkî endişe taşımayan hayvanlar gibi yiyip içerek dünyanın gelip geçici zevkleriyle bir süre oyalanacak, fakat sonunda ateşi boylayacaklar. ﴾١٣﴿ ,ْ 3ُ !َ *َ W َ *َ ْ+َ‫> ا‬J$ !َ ّ ‫ ا‬Vَ Jِ 6َ *ْ Dَ :ْ ِ ‫ ّ َ ًة‬Dُ 'ُّ yَ َ‫ َ ا‬/ِ Eٍ 6َ *ْ Dَ :ْ ِ :ْ 6ِّ َ Cَ ‫َو‬ ِ dَ lَ​َ ,ْ /ُ 4َ .ْ 8َ ْ/َ‫ ا‬VHَ ْJ`

13. Ey Peygamber! Seni öz yurdundan çıkaran halkından daha güçlü nice toplumlar vardı ki, sonunda hepsini yok ettik ve hiç kimse onları azabımızdan kurtaramadı. Öyle ya; > ُ "ُ !َ :َ 6ِّ ‫ ُز‬:ْ َ Cَ "$ Kِّ ‫ َر‬:ْ ِ Eٍ 4َ -ِّ Kَ L8ٰ Fَ ‫ َن‬Cَ :ْ َ​َ َ‫ا‬ ﴾١٤﴿ ,ْ /ُ ‫ْ َ >ا َء‬/َ‫> ا ا‬9ُ َ Gَ ّ ‫" َوا‬$ 8ِ َ Fَ ‫ ُء‬ 14. Rabb’inden gelen Kur’an gibi apaçık bir delil üzerinde bulunan ve bu kitaba göre hayat programını çizen bir toplum ile, işlediği kötülüklerin cazibesine kapılarak zamanla çirkinlikleri güzel görmeye başlayan ve yalnızca arzu ve heveslerinin peşine takılan bir toplum hiç aynı olur mu? َ ْ0َ ّ َ@Jَ 6َ ,ْ !َ « ٍَ !َ :ْ ِ ‫ ٌر‬3َ dْ َ‫ َوا‬:H ٍ ِ ‫ ٰا‬0 ِْ zَ ‫ َ > ٍء‬:ْ ِ ‫ ٌر‬3َ dْ َ‫> ا‬3َ - $ ‫ )َن‬Oُ Jَ ّ ُ !‫ َ' ْا‬Fِ ‫ ُو‬J$ !َ ّ ‫ ا‬Eِ 4َ ّ Yَ !‫ ْا‬Mَُ P َ "Hُ ُ 9ْ َ ّ !ِ ‫ ٍة‬%َ ّ !َ *ٍ ْ + L) ? Xَ ُ Mٍ َ Fَ :ْ ِ ‫ ٌر‬3َ dْ َ‫ َوا‬T َ :ْ ِ ‫ ٌر‬3َ dْ َ‫َوا‬ Hَ K$ ‫ ر‬ ِ s8 15. Dürüst ve erdemlice bir hayatı tercih ederek kötülüğün her çeşidinden titizlikle sakınan kimselere söz verilen cennetin misali şöyledir: Öyle harika bir bahçe ki, içinde hiç bayatlamayan tertemiz su ırmakları, tadı bozulmayan taptaze süt ırmakları, içenlere lezzet veren ve dünyadakiler gibi sarhoş etmeyen şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır.


,) ْ 3ِ Kِّ ‫ َر‬:ْ ِ ‫ات َو َ ْ@ ِ? َ* ٌة‬ ِ *َ َ Pَ ّ !‫ ا‬Mِّ Cُ :ْ ِ 3َ - $ ,ْ 3ُ !َ ‫َو‬ Orada onlara, canlarının çektiği her çeşit meyveler sunulacak ve en önemlisi, Rab’lerinden bir bağışlama ile taltif edilecekler. َ ّ Oَ​َ َ ّ ِ 'ٌ !ِ + ﴾١٥﴿ ,ْ /ُ ‫ َء‬9> َ ْ َ‫ َ ا‬w َ َ /ُ :ْ َ Cَ َ ‫ ا َ > ًء‬Oُ ُ ‫ ر َو‬ ً $ A ِ 4!‫ا‬ Şimdi düşünün, böyle bir ortamda yaşayan insanlar ile sonsuza dek ateşte kalan ve bağırsaklarını paramparça edecek kaynar sudan içmeye mahkûm edilen kimseler hiç aynı olur mu? Elbette olmaz! Fakat kibir ve inatlarının kölesi olan münafıklar, bunu anlamaya yanaşmazlar. > Jّٰ A VHَ -ْ !َ ِ‫ ا‬Jَ ْ 6 :ْ ,ْ 3 ْ4 ‫و‬ َ ?ً dِ ‫ َ ل ٰا‬Dَ ‫ َ َذا‬,َ 8ْ 9ِ !‫ ا ْا‬Gُ ‫و‬e ُ‫ ا‬:َ 6%$ 8َ ّ !ِ ‫ ُ! ا‬Dَ ‫ْ ِ' َك‬4Fِ :ْ ِ ‫` ا‬ * + ‫ا‬ ‫ذ‬ ‫ا‬ L َ ِ َ َ َ َ ُ َِ ُ ُ ِ َ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬Vَ ]ِ > !ٰ ^‫اُو‬ ﴾١٦﴿ ,ْ /ُ ‫ْ َ >ا َء‬/َ‫> ا ا‬9ُ َ Gَ ّ ‫ َوا‬,ْ 3ِ Kِ 8ُ Dُ L8ٰ Fَ &‫ا‬ ُّ ٰ َ َ 16. İçlerinde, Kur’an okurken sana kulak verenler de var, fakat hakikate ulaşmak gibi samimî bir niyete sahip olmadıklarından, onu gereğince anlayamazlar. Nitekim senin yanından ayrılır ayrılmaz, kendilerine Kur’an hakkında derin ilim verilmiş olan Müslümanlara alaycı bir edayla, “Bu adam demin ne söyledi? İçimizden onu anlayan oldu mu?” diye sorarlar. İşte onlar, sürekli keyiflerine göre davrandıkları ve tutku ve heveslerini ilâh edindikleri için, Allah tarafından kalpleri mühürlenmiş olan kimselerdir. ﴾١٧﴿ ,ْ 3ُ 6 ٰ Oْ Gَ ,ْ 3ُ - ٰG‫ ً'ى َو ٰا‬/ُ ,ْ /ُ ‫' َْوا َزا َد‬Jَ ْ/‫ ا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬ 17. Doğru yolu bulmak için samimi bir gayret içinde olanlara gelince, öğrendikleri her bir ayet, onların imanlarını daha da güçlendirir ve kendilerine üstün bir sorumluluk bilinci kazandırır. Hakikati tüm berraklığıyla gözler önüne seren bunca deliller, mucizeler ortada dururken, bu inkârcılar tövbe edip ebedî mutluluğa ulaşmak için daha ne bekliyorlar? ُ ‫ َ*ا‬yْ َ‫` َء ا‬ ُ ْ46َ Mْ 3َ َ > َ ‫ اِ َذا‬,ْ 3ُ !َ Ldّٰ َ َ H 3َ > َ 'ْ Oَ​َ EHً Jَ @ْ Kَ ,ْ 3ُ -َ Gِ ْ Gَ ‫ اَ ْن‬Eَ Fَ َ ّ !‫ ُ*و َن اِ ّ َ ا‬ ,ْ 3ُ 6*ٰ Cْ ‫ ِذ‬,ْ 3ُ Gْ ‫` َء‬ ﴾١٨﴿

18. Yoksa onlar, hiç farkında olmadıkları bir anda ölüm meleğinin karşılarına dikilmesini veya kıyametin ansızın


kopmasını mı bekliyorlar? Zaten onun bazı belirtileri gelmiş bulunuyor. İşte bu Kur’an, kıyametin gerçekleşeceğinin en büyük işaretlerinden biridir. Öyleyse, gelin iş işten geçmeden tövbe edip Rabb’inize yönelin! Çünkü Son Saat gelip çattıktan sonra, günahkârların gecikmiş pişmanlıkları kendilerine hiçbir yarar sağlamayacaktır. ُ َ 8َ ّ Oَ Jَ ُ ,ُ 8َ 9ْ 6َ &‫ا‬ َ 4$ ِ oْ ُ 8ْ !ِ ‫ َو‬Vَ ِ dْ %َ !ِ *ْ ?ِ @ْ Jَ ‫ا‬ ,ْ . ْ ‫ا& َو‬ ْ ِ) 4َ ِ oْ ُ !‫ َو ْا‬T ُ ّٰ ‫ ت َو‬ ُ ّٰ َ ّ ِ‫ ُ" َ > اِ ٰ! َ" ا‬dَ ّ َ‫ ا‬,ْ 8َ F َ ُ 6 ٰ Pْ َ ‫َو‬ ﴾١٩﴿ ,t ْ .

19. Öyleyse, ey Peygamber! Şunu iyi bil ve bildir ki, Allah’tan başka boyun eğilecek bir otorite, emrine itaat edilecek bir tanrı yoktur. Bunun için, yalnızca O’na kulluk et, fakat hiçbir zaman kulluğunla övünme. Aksine, hem kendi günahın, hem de mümin erkeklerin ve mümin kadınların günahları için O’ndan bağışlanma dile. Unutmayın ki, Allah dönüp dolaştığınız yeri de, varacağınız yeri de çok iyi bilir. َ (ْ ُ ‫ َ! ْ~ ُ َر ٌة‬Rِْ dُ‫ة َ ِ َذ>ا ا‬Hٌ ‫ َ! ْ~ ُ َر‬Rِّ dُ َ ْ !َ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ل ا‬ ُ Jَ Oِ !‫ ْا‬3َ - $ *َ Cِ ‫ َو ُذ‬Eٌ َ . ُ Oُ 6َ ‫َو‬ S :َ 6%$ !َ ّ ‫~ ا‬ َ 6ْ َ‫ ل َرا‬ َ dَ Vَ -ْ !َ ِ‫ ُ*و َن ا‬ ُ ْ46َ ‫ض‬ ﴾٢٠﴿ ,H ْ 3ُ !َ L!ٰ ‫ت َ َ ْو‬ ٌ *َ َ ,ْ 3ِ Kِ 8ُ Dُ $ ِ @ْ َ !‫ َ* ْا‬ )ِ ْ َ !‫ ْا‬:َ ِ "ِ -ْ 8َ Fَ ِّ s

20. İnananlar, “Zalimlerle savaşmamıza izin veren bir sure indirilse ne iyi olurdu!” diyorlardı. Fakat savaştan söz eden açık hükümlü bir sure indirilince, kalplerinde hastalık bulunan münafıkların, ölüm baygınlığı geçiren birinin baktığı gibi sana korku ve dehşet içinde baktıklarını görürsün. Oysa onlara yaraşan; َ !َ &‫ا‬ َ ْ ‫ َم‬Rَ Fَ ‫وف َ ِ َذا‬ َ ﴾٢١﴿ ,H ْ 3ُ !َ ‫ًا‬0ْ + َ ‫ َن‬. َ ّٰ ‫ ا‬Dُ 'َ Wَ ْ 8َ َ *ُ ْ ‫ا‬ ٌ *ُ 9ْ َ ‫ ْ ٌل‬Dَ ‫ َو‬Eٌ Fَ 21. Allah’ın emrine gönülden itaat etmek ve O’nun yolunda mücadeleye hazır olduğunu ifade ederek güzel sözler söylemek idi. Sonra iş ciddiye bindiği ve düşman askerleriyle karşı karşıya gelindiği sırada Allah’a verdikleri sözü yerine getirselerdi, elbette bu kendileri daha hayırlı olurdu. Fakat sözlerinden dönüverdiler. ّ ِ Oَ Gُ ‫ا ْر ِض َو‬ َ ْ ِ ‫ ْ? ِ ُ'وا‬Gُ ‫ اَ ْن‬,ْ Jُ -ْ !َ ّ َ Gَ ‫ اِ ْن‬,ْ Jُ -ْ َ Fَ Mْ 3َ َ ُ َ A ﴾٢٢﴿ ,ْ . َ ‫> ا اَ ْر‬9ُ w


22. Demek ey münafıklar, fırsatını bulup yönetimi ele geçirecek olsanız, yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak ve akrabalık, komşuluk, arkadaşlık gibi değerleri hiçe sayarak aranızdaki sevgisaygı bağlarını koparıp atacaksınız, öyle mi? > ﴾٢٣﴿ ,ْ /ُ ‫ َر‬Xَ Kْ َ‫ ا‬L> ٰ Fْ َ‫ َوا‬,ْ 3ُ َ ّ Wَ َ َ &‫ا‬ ُ ّٰ ,ُ 3ُ 4َ 9َ !َ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬Vَ ]ِ !ٰ ^‫اُو‬ 23. İşte onlar, Allah’ın rahmetinden uzaklaştırıp lânetleyerek kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir. ﴾٢٤﴿ 3َ !ُ َ?Dْ َ‫ ب ا‬ ٍ 8ُ Dُ L8ٰ Fَ ‫ ْ* ٰا َن اَ ْم‬Oُ !‫ ُ*و َن ْا‬Kَ ّ 'َ Jَ 6َ lَ​َ َ‫ا‬ 24. Peki onlar Kur’an üzerinde hiç düşünmüyorlar mı? Kur’an’ın Allah, insan, evren, hayat, ölüm, insanın menşei, yaratılış amacı, uyması gereken prensipler, ölümden sonra onu bekleyen akıbet ve benzeri konularda getirdiği açıklamaları inceleyip de, ondaki hidayet aydınlığını göremiyorlar mı? Yoksa gönülleri üzerinde, hakikati görmelerine engel kibir, inat, önyargı gibi kilitler mi var? > َ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ َ ْ ٰ َ -ْ s!‫ا‬ َ َ ُ َ ّ ‫َى‬ ّ َ ّ ْ ﴾٢٥﴿ ,ْ 3ُ !َ L8ٰ ْ َ‫ َوا‬,) ْ 3ُ !َ ‫ ُن َ ّ َ َل‬w ' 3 !‫ا‬ , 3 ! T G ' 9 K : , / ‫ ر‬ K ‫د‬ ‫ا‬ L 8 F ‫وا‬ ' G ‫ار‬ : 6 % ! َ َ ْ ْ ْ ْ $ َ َ َ َ َ َ ِ ِ ِ ُ ُ ُ ِ S 25. Doğrusunu isterseniz, kendilerine İslâm’ın apaydınlık yolu açıkça gösterildikten sonra yeniden inkâr ve cehalet karanlıklarına özlem duyup gerisin geriye dönenler, şeytanın ayartmasına kapılmış ve onun süslü vaatleriyle aldanmış kimselerdir. َْ ُ 9,ْ /ُ ‫ اِ ْ َ*ا َر‬,ُ 8َ 9ْ 6َ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫ِ* َو‬H ْ ‫ا‬ ُ ّٰ ‫ َل‬Rَ ّ dَ َ ‫ ا‬/ُ *ِ Cَ :َ 6%$ 8َ ّ !ِ ‫ ُ! ا‬Dَ ,ْ 3ُ dَ ّ َ Kِ Vَ !ِ ‫ٰذ‬ ُ w$ 4ُ َ &‫ا‬ ِ 9ْ Kَ $ ,ْ . ﴾٢٦﴿

26. Evet, öyledir. Çünkü onlar, Allah’ın gönderdiği bu Son Kitabın hükümlerini beğenmeyen müşriklere ve Yahudilere gizlice söz vererek, “Biz Kur’an’a inanıyor görünsek de, bazı konularda size itaat edeceğiz!” demişlerdi. Oysa Allah, o gizli konuşmalarını çok iyi bilmekteydi. Fakat onlar Allah’ı hesaba katmadılar da, Müslümanlara karşı kâfirlerle ittifak kurmaya kalktılar. Böyle yapmakla, çıkarlarını koruduklarını mı sanıyorlar? > 8ٰ !‫ ْا‬,3 ْJ َ ّ Gَ ‫ ا َذا‬r َ َ َ َ ُ ْm ﴾٢٧﴿ ,ْ /ُ ‫ َر‬Kَ ‫ َواَ ْد‬,ْ 3ُ /َ ` ‫و‬ ‫ن‬ K * 6 E . ] ُ ُ ُ ِ َ ِ َ ُ ُ َ ِ َ -ْ .


27. Peki, ölüm melekleri onların yüzlerine ve sırtlarına vura vura canlarını söküp alırlarken, halleri nice olacak? َ َ Aْ َ َ "ُ dَ ‫ ا ِر ْ َ ا‬/ُ *ِ Cَ ‫ا& َو‬ َ 1َ ْ َ‫ ا َ > ا‬9ُ َ Gَ ّ ‫ ا‬,ُ 3ُ dَ ّ َ Kِ Vَ !ِ ‫ٰذ‬ ﴾٢٨﴿ ,t ْ 3ُ !َ َ Fْ َ‫ ا‬q َ ّٰ q

28. Evet, böyle… Çünkü onlar, Allah’ı gazaba getirecek şeylerin ardına düştüler ve O’nun hoşnutluğunu kazandıracak davranışları çirkin gördüler. Böylece Allah, onların ara sıra yaptıkları güzel işlerini de boşa çıkarmış oldu. َ ّ ‫ا‬I ُ ُ ﴾٢٩﴿ ,ْ 3ُ dَ َ@ ْ َ‫ا& ا‬ * , 3 K 8 D : 6 % ! ْ $ $ ُ ّٰ ‫ْ ِ* َج‬16ُ :ْ !َ ‫ض اَ ْن‬ َ َ َ َ ِ A َ ‫اَ ْم‬ ٌ ِ​ِ

29. Yoksa kalplerinde hastalık bulunan bu münafıklar, müminlere karşı besledikleri kinlerini ve haince tuzaklarını Allah’ın ortaya çıkarmayacağını mı sanıyorlardı? َ َ ‫ ُء‬s > َ dَ ْ !َ ‫َو‬ ُ !َ َ Fْ َ‫ ا‬,ُ 8َ 9ْ 6َ & ,ْ . ٰ $ Kِ ,ْ 3ُ Jَ ْ *َ 9َ 8َ َ ,ْ 3ُ Cَ 4َ 6ْ ‫ َر‬ ُ ّٰ ‫ ْ ِ )ل َوا‬Oَ !‫ ْا‬:ِ (ْ !َ $ ,ْ 3ُ 4َ​َ ّ *ِ 9ْ Jَ !َ ‫ َو‬,) ْ 3ُ - ﴾٣٠﴿

30. Heyhat! Eğer dileseydik, ey Muhammed, gaybın perdelerini açar ve münafıkların maskesini düşürerek onları sana gösterirdik ve sen onları görür görmez yüzlerinden tanırdın. Fakat imtihan hikmeti gereğince, size gaybı bildirmeyeceğiz. Ancak onların karakter yapısını ve genel özelliklerini sana bildirdiğimiz için, sen onları davranışlarından ve konuşma tarzlarından tanıyabilirsin. O hâlde, ey müminler! İkiyüzlülerin saf dışı bırakıldığı bir İslâm toplumu oluşturmak için var gücünüzle çalışın. Unutmayın ki, Allah bütün yaptıklarınızı bilmektedir. ُ ْ4 ِ :َ 6'$ /ِ Yَ ُ !‫ ْا‬,َ 8َ 9ْ dَ LJّٰ A ُ dَ ّ َ 8ُ ْ 4َ !َ ‫َو‬ َ ّ ‫ َو‬,ْ . ﴾٣١﴿ ,ْ Cُ ‫ْ َ َر‬+َ‫ َ ^ا ا‬8ُ ْ dَ ‫ َو‬:S َ 6*$ Kِ X!‫ا‬ َ ,ْ . 31. Andolsun ki, içinizden Allah yolunda mücadele eden ve bu uğurda karşısına çıkan sıkıntılara sabreden samimî ve fedakâr müminleri ortaya çıkarıncaya kadar, hepinizi çetin bir sınavdan geçireceğiz. Ayrıca, iman ve itaat konusundaki bütün iddialarınızı da birer birer denemeye tâbi tutacağız. َ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ َ ُ *َ ّ !‫ ا ا‬Dُّ y َ > َ ‫ا& َو‬ ُ َ َ ّ َ Gَ َ 'ِ 9ْ Kَ :ْ ِ ‫ ل‬ ّ َ? &‫ا‬ : F ‫وا‬ ' W ‫و‬ ‫وا‬ * C : 6 % ! ِ ّٰ Mَ ّٰ ‫ ُّ*وا‬m ْ $ ُ 6َ :ْ !َ ‫ى‬S'ٰ 3ُ !‫ ْا‬,ُ 3ُ !َ T َ َ َ َ َ $ ُ ِ ُ ِ (ْ -ُ َ ‫ ً ) َو‬-ْ yَ ﴾٣٢﴿ ,ْ 3ُ !َ َ Fْ َ‫ ا‬q

32. Allah’ın ayetlerini inkâr eden, insanları Allah yolundan çevirmeye çalışan ve doğru yol apaçık gösterildikten sonra


Peygambere karşı gelen şu ikiyüzlüler, Allah’ın davasına kesinlikle zarar veremeyeceklerdir. Çünkü Allah, onların İslâm ve Müslümanlar aleyhindeki faaliyetlerini ve komplolarını boşa çıkaracaktır. َ ُ *َ ّ !‫ ا ا‬9ُ !َ َ Fْ َ‫> ا ا‬8ُ wِ ْ Gُ َ ‫ ل َو‬ ﴾٣٣﴿ ,ْ . َ ّٰ ‫ ا‬9ُ $ َ‫ا& َوا‬ ُ $ َ‫> ا ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ 33. Öyleyse, ey inananlar! Allah’ın Kitabına kayıtsız şartsız uyun ve ayrıca, bu Kitabın pratik hayata uygulanmasında mükemmel bir örnek olan Peygamberin sünnetine de kayıtsız şartsız uyun. Sakın bunları hafife alıp da, bugüne kadar yapmış olduğunuz güzel davranışlarınızı boşa çıkarmayın! َ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ َ ُ ّ َ? ﴾٣٤﴿ ,ْ 3ُ !َ &‫ا‬ : F ‫وا‬ ' W ‫و‬ ‫وا‬ * C : 6 % ! ِ ّٰ Mْ $ ُ ّٰ *َ ?ِ @ْ 6َ :ْ 8َ َ ‫ ّ َ? ٌر‬Cُ ,ْ /ُ ‫ ا َو‬Gُ َ ,َ ّ }ُ &‫ا‬ َ َ َ َ َ $ ُ ِ

34. Unutmayın ki, Kur’an’a veya Peygamber’e karşı gelerek Allah’ı inkâr eden, bununla da kalmayıp, sinsi propagandalarla insanları Allah yolundan çevirmeye çalışan ve en sonunda azgın bir kâfir olarak can veren kimseleri, Allah kesinlikle bağışlamayacaktır! َ ْ ,ُ Jُ dْ َ‫ َوا‬,_ 8ْ َ ّ !‫ ا‬L!َ ِ‫> ا ا‬Fُ 'ْ Gَ ‫ ا َو‬4ُ 3ِ Gَ lَ​َ ُ !َ َ Fْ َ‫ ا‬,ْ Cُ َ kِ 6َ :ْ !َ ‫ َو‬,ْ . ُ 9َ َ &‫ا‬ ﴾٣٥﴿ ,ْ . ُ ّٰ ‫ ْ َ_ن َو‬8َ Fْ ‫ا‬ ِ

35. Öyleyse, yeryüzünde Kur’an’ın ortaya koyduğu hayat sistemini egemen kılmak için mücadele verirken, sakın gevşekliğe kapılıp da zalimlerin egemenliğini perçinleyen ve müminleri zillete mahkûm eden bir barış için düşmana yalvarmayın. Özgürlük ve adalet, daima barıştan sonra gelir. Unutmayın, siz Kur’an çizgisinde yürüdüğünüz sürece, ahlâkî, kültürel, ekonomik, siyâsî, askerî ve benzeri yönlerden en üstün olan sizlersiniz Çünkü Allah sizinle beraberdir ve bu uğurda harcadığınız emeklerinizi kesinlikle karşılıksız bırakmayacaktır. Evet, Allah’ın yardımıyla nice zaferler kazanacak, nice ganimetler elde edeceksiniz. Fakat er meydanında düşmanla göğüs göğse çarpışmak kadar, belki daha da çetin bir imtihan var ki, işte asıl kahramanlığı burada göstermelisiniz: ُّ ‫ ُة‬-ٰ (َ !‫ َ ْا‬dَ ّ ِ‫ا‬ ُ !َ ‫ اَ ْ َ ا‬,ْ . ُ 8ْ َ ْ 6َ َ ‫ َو‬,ْ Cُ ‫` َر‬ ُ Gِ oْ 6ُ ‫ ا‬Oُ Jَ ّ Gَ ‫ ا َو‬4ُ ِ oْ Gُ ‫ )ٌ َواِ ْن‬3ْ !َ ‫ َو‬I ﴾٣٦﴿ ,ْ . ُ ُ‫ ا‬,ْ . ٌ 9ِ !َ -َ dْ '!‫ا‬ 36. Bu dünya hayatı, son derece cazip, fakat gelip geçici bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Bu yüzden asıl hedefiniz, ebedî mutluluğu kazanmak olmalıdır: Eğer siz Allah’a ve âhiret gününe gereğince iman eder ve erdemlice bir hayatı tercih ederek


kötülüklerden sakınırsanız, Allah size hak ettiğiniz mükâfatı verecektir. Korkmayın, Allah sizden bütün malınızı mülkünüzü İslâm uğrunda feda etmenizi istemiyor. Çünkü O, insanın gücünü ve kapasitesini çok iyi biliyor: ُ dَ َ@ ْ َ‫ْ ِ* ْج ا‬16ُ ‫ ا َو‬8ُ 1َ ْ Gَ ,ْ . ُ ?ِ (ْ -ُ َ /َ ُ . ُ 8ْ َ ْ 6َ ‫اِ ْن‬ ﴾٣٧﴿ ,ْ . 37. Eğer Allah, imkânsız bir ideali gerçekleştirme adına sizden bütün malınızı isteseydi ve bunun için size baskı yapsaydı, doğal olarak cimriliğe kapılırdınız ve insanın yaratılıştan taşıdığı özelliklere ters olan bu uygulama, içinizdeki kin ve nefret duygularını harekete geçirir ve sizi şefkat ve merhametten yoksun bir toplum hâline getirirdi. İşte bunun içindir ki; > َ ^oُ > ٰ/ ,ْ Jُ dْ َ‫> ا‬/َ ُ ْ4 َِ H&‫ا‬ َ ْ ُ ْ4 :ْ Fَ Mُ 1َ ْ 6َ َ dَ ّ ِ َ Mْ 1َ ْ 6َ :ْ َ ‫ َو‬MHُ 1َ ْ 6َ :ْ َ ,ْ . ‫ ا‬ O ? J ! ‫ن‬ F ' G ‫ء‬ ِ ّٰ Mْ ِ $ ُ ُ َ َ ِ ِ $ ِ

‫ء‬Hُ ‫ َ*>ا‬Oَ ?ُ !‫ ْا‬,ُ Jُ dْ َ‫ ُّ َوا‬4ِ َ@!‫ا& ْا‬ ُ ّٰ ‫ )" َو‬$ ِ ?ْ dَ 38. Ey inananlar! Sizler, Allah yolunda malınızın sadece bir kısmını ve gönüllü olarak harcamaya davet ediliyorsunuz. Fakat yine de, içinizden cimrilik edenler var. Şunu unutmayın ki, her kim bu yolda cimrice davranırsa, ancak kendisine karşı cimrilik etmiş olur. Çünkü Allah hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç değildir, dolayısıyla sizin yapacağınız ibadetlere, vereceğiniz sadakalara ihtiyacı yoktur. Asıl buna muhtaç olan sizlersiniz. ُ !َ َP ْ َ‫> ا ا‬dُ . ُ 6َ َ ,َ ّ }ُ ,SْCُ َ 0ْ zَ ً ْ Dَ ‫ ْ ِ' ْل‬Jَ ْ 6َ ‫ َ ّ َ! ْ ا‬Jَ Gَ ‫َواِ ْن‬ ﴾٣٨﴿ ,ْ . Eğer Kur’an’ı yaşama ve tebliğ etme görevini başarıyla yürütürseniz, dünyada da âhirette de şeref ve üstünlük kazanırsınız. Fakat yüz çevirirseniz, Allah emanetini sizden geri alır ve sizin yerinize, bu davayı cesaretle omuzlayacak ve sizin durumunuza düşmeyecek başka bir toplum getirir. ‫ْ ِ{﷌‬J َ?!‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٤٨﴿

48. FETİH SURESİ Hicretin altıncı yılında, Hz. Peygamberin Hudeybiye’den Medine’ye dönüşü esnasında indirilmiştir. Adını, müminlere büyük bir zaferi müjdeleyen ilk ayetinden almıştır. 29 ayettir.


Hz. Peygamber, rüyasında arkadaşlarıyla birlikte Mekke’ye gidip Kâbe’yi ziyaret ettiğini görmüştü. Oysa o günlerde bunun gerçekleşmesi görünüşte imkânsız gibiydi. Çünkü Mekkeli müşrikler Müslümanlara Kâbe yolunu kapatmışlardı. Daha bir yıl önce Hendek savaşında Medine’yi kuşatma altına alan müşriklerin egemenliği altındaki Mekke’ye gitmek, intihardan farksız görünüyordu. Fakat gördüğü rüyanın ilâhî bir buyruk olduğunu bilen Peygamber, hiç tereddüt etmeden sefer hazırlıklarına başladı. Bu arada, kendilerine katılmaları için civardaki müttefik kabilelere de haber gönderdi. Ne var ki, onlar bu tehlikeli yolculuğu göze alamadıklarından, çeşitli bahaneler öne sürerek gelemeyeceklerini bildirdiler. Böylece, 1400 kişilik gönüllülerden oluşan ve üzerlerinde birer kılıçtan başka silah bulunmayan kafile, hac amacıyla Mekke’ye doğru yola çıktı. Kafilenin yaklaştığını haber alan Mekkeliler, bütün Arap geleneklerini çiğneyerek hacıların şehre girişini engellemeye karar verdiler. Bunun için, 200 atlıdan oluşan bir süvari birliğini Müslümanların yolunu kesmek üzere yola çıkardılar. Bunu haber alan Peygamber derhal yolunu değiştirdi ve son derece sarp ve ıssız yollardan büyük zorluklarla geçerek Mekke yakınlarındaki Hudeybiye düzlüğüne ulaşıp orada konakladı. Daha sonra, Mekkelilerin gönderdiği 80 kişilik bir askerî birlik Müslümanların kampına saldırıda bulundu. Fakat hepsi yakalanıp esir edildi. Peygamber, iyi niyet gösterisi olarak bu esirleri serbest bıraktı. Buna rağmen müşrikler küçük birlikler göndererek Müslümanları tahrik edip kanlı bir savaşın içine çekmek istedilerse de, her defasında Peygamberin kararlı tutumu ve Müslümanların sabır ve disiplini sayesinde amaçlarına ulaşamadılar. Daha sonra Peygamber, savaşmak için gelmediklerini, aksine Kâbe’yi ziyaret edip kurban kestikten sonra geri döneceklerini Mekkelilere bildirmek üzere Osman bin Affan’ı Elçi olarak gönderdi. Hz. Osman’ın Mekke’ye varışından kısa bir süre sonra öldürüldüğü söylentileri Müslümanlara ulaştı. Mekkelilerden topyekûn bir saldırı bekleyen Peygamber, arkadaşlarını bir ağacın altında topladı ve ölünceye kadar savaşacaklarına dair onlardan söz aldı. Fakat birkaç gün sonra, Hz. Osman’ın öldürülmediği ve Mekkelilerin anlaşmaya hazır oldukları anlaşıldı. Böylece, iki taraf arasında sürdürülen uzun


görüşmelerin ardından, Hudeybiye Barış Antlaşması imzalandı. Buna göre: 1. On yıl süreyle iki taraf arasında ateşkes yapılacak ve bir taraf diğeri aleyhinde gizli veya açık hiçbir faaliyette bulunmayacaktı. 2. Müşriklerin velâyeti altında bulunan bir kişi —ki antlaşma metninde “racul” yani adam kelimesiyle ifade edilmişti— Mekke’den kaçıp Medine’ye sığındığı takdirde velisine iade edilecek, fakat Medine’den kaçıp Mekke’ye sığınanlar Müslümanlara iade edilmeyecekti. 3. Arap kabileler, taraflardan birini seçerek bu anlaşmaya katılabileceklerdi. 4. Müslümanlar bu yıl Kâbe’yi ziyaret etmeden geri dönecekler, ancak gelecek yıl gelip Mekke’de üç gün kalacaklardı. Peygamberin imzaladığı bu şartlar, Müslümanları büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştı. Özellikle ikinci maddeyi büyük bir haksızlık ve zillet olarak görüyorlardı. Bütün bunların ötesinde, Peygamberin gördüğü rüyanın gerçekleşmemiş olması onları derinden yaralamıştı. Çünkü Peygamber rüyasında Kâbe’yi ziyaret ettiklerini görmüş, fakat Mekke’ye ayak bile basmadan geri dönmek zorunda kalmışlardı. Oysa bu konuyu değerlendirirken, şu ince noktayı gözden kaçırıyorlardı: Onlara bu ziyaret müjdelenmiş, ama bunun o yıl gerçekleşeceği söylenmemişti. Zaten sadık rüyalar bazen bir gün, bazen bir yıl, bazen de yıllar sonra gerçekleşir. Nitekim Yusuf Peygamberin rüyası da uzun yıllar sonra gerçekleşmişti. Bunun gibi, Hz. Peygamberin rüyası da ertesi yıl gerçekleşmiş ve müminler aynen rüyada haber verildiği gibi Kâbe’yi ziyaret etmişlerdi. Böylece, Peygamberin açık bir mucizesi daha gerçekleşmiş oldu. Öte yandan, Müslümanların başlangıçta ağır bir yenilgi ve zillet olarak değerlendirdikleri barış antlaşmasının, aslında —Allah’ın yıllar öncesinde buyurduğu gibi— muhteşem bir zafer olduğu, daha sonra gelişen olaylarla açıkça ortaya çıktı. Şöyle ki: 1. Bu antlaşmayla birlikte, Arabistan’da İslâmî bir yönetimin varlığı ilk defa resmen kabul edilmiş oluyordu. 2. Bu antlaşma sayesinde, Mekkelilerin propagandası yüzünden Arabistan’daki kabilelerin gönlünde İslâm aleyhinde yerleşmiş olan kin ve nefret duyguları biraz olsun dinmişti.


3. Barış ortamı, iki toplum arasındaki ticari ve kültürel alışverişi canlandırdı ve Müslümanlar, Arabistan’ın en uzak noktalarına dağılarak süratle İslâm’ı yaymaya başladılar. Öyle ki, Hudeybiye antlaşmasından önceki 19 yıllık süre içerisinde Müslüman olanların toplam sayısı kadar insan, bundan sonraki iki yıl içinde İslâm’a girmiştir. 4. Peygamber, savaşın durdurulmasından sonra Medine’de İslâm Devletini güçlendirerek örnek bir İslâm toplumu oluşturma imkânı bulmuştu. 5. Bu antlaşma sayesinde ülkenin güney sınırları emniyete alınınca, Kuzey ve Orta Arabistan’daki kabileler İslâm Devleti’nin hâkimiyeti altına girmişlerdi. Hudeybiye antlaşmasının şartları içinde Müslümanlara en ağır geleni, Mekke’den kaçarak Medine’ye gelenlerin iade edilmesi, buna karşılık Medine’den kaçıp Mekke’ye gidenlerin iade edilmemesini öngören madde idi. Fakat kısa zaman sonra, bu madde de Mekkeliler aleyhine işlemeye başladı. Şöyle ki, anlaşmanın yapılmasından birkaç gün sonra, Ebu Basir adındaki bir Müslüman, müşriklerin elinden kurtulup Medine’ye ulaştı. Hz. Peygamber, anlaşma gereği onu Mekkelilere geri verdi. Fakat Ebu Basir bir yolunu bulup, kendisini Mekke’ye götüren müşriklerin elinden kurtulup kaçtı. Sonra Kızıldeniz sahilinde müşriklerin ticaret kervanlarının geçtiği yol üzerinde yerleşti. Bu olaydan sonra Mekke’den kaçan her Müslüman, Ebu Basir’in kurduğu silahlı birliğe katıldı. Nihayet sayıları 70’i bulan bu insanlar, Mekke’deki bütün mal varlıklarına el koyan Kureyş müşriklerinin kervanlarına saldırılar düzenlemeye başladılar. Kısa bir süre sonra, Kureyş’in ticareti durma noktasına geldi. Fakat Hudeybiye Antlaşmasının ilgili maddesi gereğince, Peygamber bu Müslümanlardan sorumlu tutulamıyordu. Bu yüzden, bizzat Mekkelilerin ricası üzerine, antlaşmanın bu maddesi yürürlükten kaldırıldı ve Ebu Basir ile adamlarının Medine’ye sığınmasına müsaade edildi. Bütün bunlar, antlaşmanın üzerinden daha iki yıl geçmeden gerçekleşmişti. Oysa antlaşmanın yapıldığı günlerde, müşrikler bunun kendileri için büyük bir başarı olduğunu düşünüyor, Müslümanlar ise ağır bir zillete boyun eğdiklerini zannederek Peygambere sitem ediyorlardı.


İşte, Hudeybiye Antlaşması’nı kendileri için ağır bir yenilgi ve utanç verici bir zillet olarak değerlendiren Müslümanlar büyük bir hayal kırıklığı ve üzüntüyle Hudeybiye’den çıkıp Medine’nin yolunu tutmuşlardı ki, ilâhî direktiflerle imzalanan bu antlaşmanın gerçekte muhteşem bir zafer peş peşe gelecek daha nice zaferlerin başlangıcı olduğunu müjdeleyen mübarek Fetih suresi nazil oldu: Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ﴾١﴿ S 4ً - $ ُ (ً ْJَ Vَ !َ 4َ (ْ Jَ َ dَ ّ ِ‫ا‬

1. Ey Şanlı Elçi! Gerçekten Biz sana, ardı ardına gelecek nice fetihlerin öncüsü ve müjdecisi olan apaçık bir zafer verdik. َ ّ َ Gَ َ ‫ َو‬Vَ ِ dْ ‫ َذ‬:ْ ِ ‫ ّ َ' َم‬Oَ Gَ َ &‫ا‬ ً ‫ َ*ا‬W ُ ّٰ Vَ !َ *َ ?ِ @ْ -َ !ِ ً O$ Jَ ْ ُ ِ Vَ 6َ 'ِ 3ْ 6َ ‫ َو‬Vَ -ْ 8َ Fَ "ُ Jَ َ 9ْ dِ ,َ ّ Jِ 6ُ ‫ َ* َو‬+ S ﴾٢﴿

2. Ki böylece Allah, senin ve arkadaşlarının olmuş ve olabilecek hatalarını bağışlasın, sana bahşetmiş olduğu İslâm nimetini — tüm insanlık için örnek bir toplum oluşturmak ve bu toplum eliyle hak dini yeryüzünde egemen kılmak suretiyle— tamamlasın ve seni görevinde başarılı kılarak dosdoğru bir yola iletsin. ﴾٣﴿ ‫ا‬Rً 6R$ Fَ ‫ ً*ا‬Xْ dَ & ُ ّٰ ‫ َ* َك ا‬Xُ ْ46َ ‫َو‬ 3. Ve nihayet Allah, seni ve izinden yürüyen müminleri, hiç kimsenin karşı koyamayacağı muhteşem bir zaferle desteklesin. َ > ّ ‫ َ ا‬/ُ َ َ ُ َ 4$ ِ oْ ُ !‫ ب ْا‬ َ ْ َ !ِ T َ ُ ْ ‫ات‬ 8 D E 4 . !‫ا‬ ‫ل‬ R d ‫ا‬ ‫ي‬ % ! ِ ّٰ ِ ‫ َو‬,) ْ 3ِ dِ 6$ َ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ُد ا‬4ُ ` $ $ $ ّ َ ‫ َ َ ا‬dً 6$ َ ‫© َدا ُد>وا ا‬ َ ُ & ِ َ ْ ‫َو‬ ﴾٤﴿ S ُ ّٰ ‫ َن‬Cَ ‫ض َو‬ َ ً .$ A ً 8$ Fَ &‫ا‬ ِ) ‫ا ْر‬

4. O Allah ki, hiçbir kurtuluş ümidinin kalmadığı bir anda, inananların imanlarını perçinlemek için kalplerine güven, cesaret ve huzur ilham etmiştir. Çünkü göklerin ve yerin görünen ve görünmeyen bütün güçleri, bütün orduları Allah’ın emri altındadır. Ve çünkü Allah, sonsuz ilim ve hikmet sahibidir.


َ 6ُ ‫ َو‬3َ - $ :َ 6'$ !ِ + َ ْ 3َ Jِ (ْ Gَ :ْ ِ ‫*ي‬$ Yْ Gَ ‫ ت‬ َ 4$ ِ oْ ُ !‫ ْا‬Mَ + ,ْ 3ُ ْ4Fَ *َ ?ِّ . ٍ 4َ ّ ` َ ‫ ُر‬3َ dْ ‫ا‬ ِ 4َ ِ oْ ُ !‫ َو ْا‬T َ ‫ ت‬ ِ 'ْ -ُ !ِ ﴾٥﴿ S ِ ّٰ 'َ ْ4Fِ Vَ !ِ ‫ َن ٰذ‬Cَ ‫ َو‬,) ْ 3ِ Gِ َ -ِّ َ ً $ Fَ ‫ا& َْ ًزا‬

5. Allah dileseydi, meleklerden ordular gönderip zalimleri helâk edebilirdi. Fakat bu şerefli görevi müminlere verdi ve yeryüzünde adaleti egemen kılmak için mücadele etmelerini emretti ki, böylece inanan erkeklerin ve inanan kadınların günahlarını bağışlasın ve onları, içerisinde ırmaklar çağıldayan sonsuz cennet bahçelerine yerleştirsin. İşte, Allah katında en büyük kurtuluş, en büyük başarı budur. > َّ َ َ ٰ َ َ C$ *ِ sْ ُ !‫ ت َو ْا‬ َ O$ ِ 4َ ُ !‫ َب ْا‬%ِّ 9َ 6ُ ‫َو‬ َ َ ,ْ 3ِ -ْ 8Fَ ‫ ا! ّ ْ )ِء‬:ّ & ِ ّ Kِ Tّd $ !‫ ت ا‬ ِ Cَ *ِ sْ ُ !‫ َو ْا‬T ِ Oَ ِ 4َ ُ !‫ َو ْا‬T

> َ ‫ َو‬,َ) 4َ ّ 3َ ` ﴾٦﴿ ‫ًا‬0X$ َ ‫ َء ْت‬ ُ ّٰ I َ ,ْ 3ُ !َ 'َ ّ Fَ َ‫ َوا‬,ْ 3ُ 4َ 9َ !َ ‫ َو‬,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ &‫ا‬ َ mِ zَ ‫ء َو‬Hِ ْ َ ّ !‫َد>ا ِ َ* ُة ا‬ 6. Ve aynı zamanda, ilâhî adaleti inkâr ederek Allah hakkında çirkin düşünceler besleyen ikiyüzlü erkeklerle ikiyüzlü kadınları ve müşrik erkeklerle müşrik kadınları cezalandırsın. Onlar Allah’ın, dürüst ve erdemli kullarına yardım etmeyeceğini, böylece müminlerin yeryüzünden silinip gideceğini zannediyorlardı. Oysa inananların başına gelmesini bekledikleri felâket, asıl onları bulacaktır. Çünkü Allah onlara gazap etmiş, onları rahmetinden kovarak lânetlemiş ve kendilerine cehennemi hazırlamıştır. O ne kötü bir sığınaktır! َ ْ ‫ات َو‬ ﴾٧﴿ ِ ّٰ ِ ‫َو‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ُد ا‬4ُ ` ُ ّٰ ‫ َن‬Cَ ‫ض َو‬ َ ‫ا‬Rً 6R$ Fَ &‫ا‬ ُ & ً .$ A ) ِ ‫ا ْر‬ 7. Öyle ya, Allah’ın gazabından kurtulmak mümkün mü? Değil mi ki, göklerin ve yerin orduları Allah’ın emri altındadır ve Allah, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir. ﴾ ٨﴿ S ‫ ً*ا‬6%$ dَ ‫ ً*ا َو‬s ِّ َ ُ ‫ ً'ا َو‬/ِ yَ ‫ َك‬4َ 8ْ َ ‫> اَ ْر‬dَ ّ ِ‫ا‬

8. Ey şanlı Elçi! Doğrusu Biz seni, hakikate tanıklık eden bir şahit, erdemlilere sonsuz mutluluğu muştulayan bir müjdeci ve zalimleri bekleyen azabı haber veren bir uyarıcı olarak gönderdik. ﴾٩﴿ lِ ّٰ Kِ ‫ ا‬4ُ ِ oْ Jُ !ِ ً W$ َ‫ َ* ًة َوا‬.ْ Kُ ‫ َ ِّ ُ( ُه‬Gُ ‫ ُ*و )ُه َو‬Dِّ َ Gُ ‫ ُرو ُه َو‬Rِّ 9َ Gُ ‫" َو‬$ !ِ ُ ‫ & َو َر‬

9. Ki ey insanlar, Allah’a ve Elçisine iman edin, O’nun dinini savunup destekleyin, O’na yürekten saygı gösterin ve sabah akşam Rabb’inizin adını gündemde tutarak O’nu tesbih edin.


َ dَ :ْ َ​َ ,H ْ 36 ُ ْ46َ َ dَ ّ ِ َ َ . L8ٰ Fَ ِ ّٰ 'ُ 6َ &‫ا‬ ُ . َ) ّٰ ‫ َن‬9ُ 6ِ َ 6ُ َ dَ ّ ِ‫ ا‬Vَ dَ 9ُ 6ِ َ 6ُ :َ 6%$ !َ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ ِ '$ 6ْ َ‫ا& َْ َق ا‬ ﴾١٠﴿ t َ ّٰ "ُ -ْ 8َ Fَ 'َ /َ Fَ َ Kِ L ٰ ‫ اَ ْو‬:ْ َ ‫" َو‬H $ ِ ?ْ dَ ً $ Fَ ‫ ِ" اَ ْ` ً*ا‬-Gْ$ o-ُ َ َ &‫ا‬

10. Ey Muhammed! Hudeybiye’de, son nefeslerine kadar çarpışmak üzere sana bağlılık sözü verenler, gerçekte Allah ile sözleşmiş oluyorlardı. Nitekim onlar söz vermek için elini tutup sana biat ederlerken, Rabb’iniz müminlerle birlikteydi ve Allah’ın eli, onların elleri üzerindeydi. Şu hâlde, her kim sözünü bozacak olursa, yalnızca kendi zararına bozmuş olur. Kim de Allah’a verdiği söze bağlılık gösterirse, Allah ona eşi benzeri olmayan muhteşem bir ödül verecektir. َ ْ :َ ِ ‫ ُ? َن‬8َ ّ 1َ ُ !‫ ْا‬Vَ !َ ‫ ل‬ ُ Oُ -َ َ ,ْ 3ِ Jِ 4َ ِ !ْ َ Kِ ‫ ُ! َن‬Oُ 6َ H 4َ !َ *ْ ?ِ @ْ Jَ َ ْ dَ 8ُ ْ/َ‫ َوا‬4َ !ُ ‫> اَ ْ َ ا‬4َ ْJ8َ َ@yَ ‫اب‬ ِ *َ Fْ ‫ا‬ ُ Kِ ‫ *ا اَ ْو اَ َرا َد‬ ُ Kِ ‫ ً اِ ْن اَ َرا َد‬-ْ yَ &‫ا‬ ُ !َ Vُ 8ِ ْ 6َ :ْ َ​َ Mْ Dُ ,) ْ 3ِ Kِ 8ُ Dُ $ ‫ َن‬Cَ Mْ Kَ ) 9ً ?ْ dَ ,ْ . ِ ّٰ :َ ِ ,ْ . َ ,ْ . َ -ْ !َ َ ﴾١١﴿ ‫ًا‬0 $ + َ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ َ Kِ &‫ا‬ ُ ّٰ

11. Tehlikeli Mekke yolculuğuna çıkmamak için çeşitli bahaneler ileri sürerek köylerinde kalan göçebe kabileler, Medine’ye döndüğünüz zaman sana özür beyan ederek diyecekler ki: “Bu sefere katılamadığımız için çok üzgünüz! Fakat ne yapalım, ilgilenmek zorunda olduğumuz mallarımız ve ailelerimiz bizi bu yolculuktan alıkoydu. İnan çok pişmanız, lütfen bizim kusurumuz için Rabb’inden bağışlanma dile!” Sakın bu münafıkların sözlerine inanma. Çünkü onlar, kalplerinde olmayan şeyi söylüyorlar. Onlara de ki: “Neden Allah’ın vaadine güvenmediniz? Söyler misiniz, eğer Allah size bir zarar veya fayda vermek istese, Allah’ın bu dileğine kim engel olabilir? Yalan söyleyerek beni kandırsanız bile, cezadan kurtulacağınızı mı sanıyorsunuz? Hayır, Allah tüm yaptıklarınızdan haberdardır.” > !ٰ ‫ َن ا‬4 oْ !‫ ل و ْا‬ َ ‫ َو‬,ْ . َ َ Mْ Kَ ُ Kِ 8ُ Dُ $ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬:َ 6ِّ ‫ ً'ا َو ُز‬Kَ َ‫ ا‬,ْ 3ْ/ ,ْ Jُ ْ44َ 8 ‫ا‬ L ِ ُ ِ ُ َ ُ ُ *َ ّ !‫ ا‬I َ 8ِ Oَ ْ46َ :ْ !َ ‫ اَ ْن‬,ْ Jُ ْ44َ ِ $ َ ﴾١٢﴿ ‫ ًرا‬Kُ ً ْ Dَ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫ء َو‬Hِ ْ َ ّ !‫ ا‬:َ ّ

12. “Aslında siz ey münafıklar, Elçinin ve diğer müminlerin göz göre göre ölüme gittiklerini ve bir daha asla evlerine dönmeyeceklerini sanıyordunuz. Üstelik bu ihtimal pek de hoşunuza gitmişti. Böylece Allah hakkında çirkin düşüncelere


kapıldınız ve sonunda, toplumsal ve kültürel bakımdan yok oluşu hak eden bir toplum hâline geldiniz.” َ 8ْ !ِ dَ 'ْ Jَ Fْ َ‫> ا‬dَ ّ ِ َ "$ !ِ ُ ‫ & َو َر‬ ﴾١٣﴿ ‫ًا‬09$ َ :َ 6*$ ِ . ِ ّٰ Kِ :ْ ِ oْ 6ُ ,ْ !َ :ْ َ ‫َو‬ 13. Her kim Allah’a ve Elçisine inanmayı reddederse, şunu iyi bilsin ki, Biz inkârcılar için alevli bir ateş hazırlamışızdır. Öyleyse, inkârcılıktan vazgeçip Rabb’inize yönelin. Unutmayın ki: َ ْ ‫ات َو‬ > َ 6َ :ْ َ ‫ ُب‬%ِّ 9َ 6ُ ‫ ُء َو‬s > َ 6َ :ْ َ !ِ *ُ ?ِ @ْ 6َ ‫ض‬ ﴾١٤﴿ ِ ّٰ ِ ‫َو‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬Vُ 8ْ ُ & ُ ّٰ ‫ َن‬Cَ ‫ )ُء َو‬s ً A$ ‫ ُ? ًرا َر‬zَ &‫ا‬ ِ) ‫ا ْر‬

14. Göklerin ve yerin egemenliği yalnızca Allah’a aittir. O dilediğini bağışlar, dilediğini cezalandırır. Affa lâyık olanları bağışlar, cezayı hak edenleri de cezalandırır. Öyleyse, güzel davranışlar göstererek O’nun lütuf ve merhametine lâyık kullar olmaya çalışın. Hiç kuşkusuz Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. َ dْ ‫ ُ? َن اِ َذا ا‬8َ ّ 1َ ُ !‫ ل ْا‬ ُ 9ْ ِ Jَ ّ dَ dَ ‫ َذ ُرو‬/َ ‫و‬%ُ + ُ Oُ -َ َ ‫ َم‬lَ Cَ ‫ َ ِّ' ُ! ا‬6ُ ‫ ُ'و َن اَ ْن‬6*$ 6ُ ,H ْ . ُ ْ Jَ !ِ ,َ dِ َ@ َ L!ٰ ِ‫ ا‬,ْ Jُ Oْ 8َ w ُ !ِ %ٰ Cَ dَ 9ُ ِ Jَ ّ Gَ :ْ !َ Mْ Dُ &‫ا‬ َ ّ ِ‫ َن ا‬3ُ Oَ ?ْ 6َ َ ‫ ا‬dُ Cَ Mْ Kَ ) 4َ dَ ‫ ْ( ُ ُ'و‬Gَ Mْ Kَ ‫ ُ! َن‬Oُ -َ َ َ MHُ ْ Dَ :ْ ِ &‫ا‬ ِ) ّٰ ُ ّٰ ‫ َ ل‬Dَ ,ْ . ﴾١٥﴿ lً 8$ Dَ 15. Ey Muhammed! Tehlikeli Hudeybiye seferine katılmayanlar, ganimet elde edeceğiniz kolay bir savaş için yola çıktığınızda, “İzin verin biz de sizinle gelelim!” diyecekler. Onlar bu istekte bulunarak, Allah’ın aşağıda, 18 ve 19’uncu ayetlerde verdiği hükmünü değiştirmek isteyecekler. Çünkü söz konusu ayetlerde, bu ganimetlerin yalnızca Hudeybiye seferine katılan müminlere ait olduğu bildirilmiştir. Bunun için ey Muhammed, onlara de ki: “Siz ey savaş kaçkınları! Bundan sonraki kolay fetihlere bizimle gelmeyeceksiniz. Çünkü Allah daha önce indirdiği ayetlerde böyle buyurmuştur.” Bunun üzerine, “Siz aslında bizi çekemiyorsunuz.” diyeceklerdir. Hayır, doğrusu onlar, hakikati idrak edemeyen anlayışı kıt kimselerdir. Fakat henüz her şey bitmiş de değil: َ ْ :َ ِ T َ ?$ 8َ ّ 1َ ُ 8ْ !ِ Mْ Dُ ‫ن َ ِ ْن‬Hَ ُ 8ِ ْ 6ُ ‫ اَ ْو‬,ْ 3ُ dَ 8ُ Gِ Oَ Gُ 'ٍ 6'$ yَ ‫ ْ ٍس‬Kَ !$ ^‫ ْ ٍم اُو‬Dَ L!ٰ ِ‫ ْ َن ا‬Fَ 'ْ Jُ َ ‫اب‬ ِ *َ Fْ ‫ا‬ ُ Kْ %ِّ 9َ 6ُ Mُ ْ Dَ :ْ ِ ,ْ Jُ -ْ !َ ّ َ Gَ َ Cَ ‫ َ ّ َ! ْ ا‬Jَ Gَ ‫ َواِ ْن‬H 4ً َ A ُ Gِ oْ 6ُ ‫ ا‬9﴾١٦﴿ ُ ّٰ ,ُ . َ ‫ا& اَ ْ` ً*ا‬ ُ w$ Gُ ً !$ َ‫ ا‬Kً ‫ا‬%َ Fَ ,ْ .


16. Ey Muhammed! Hudeybiye seferinden geri kalan göçebe kabilelere de ki: “Bakın, Allah size tövbe etmeniz için bir fırsat veriyor: Yakın bir gelecekte, Bizanslılar ve İranlılar gibi güçlü bir topluluğa karşı yapılacak seferlere çağrılacaksınız. Onlarla, Allah yolunda şehit oluncaya veya onlar İslâmî otoriteye teslim oluncaya kadar savaşacaksınız. Eğer bundan böyle emre itaat ederseniz, Allah size güzel bir ödül verecektir. Fakat daha önce yaptığınız gibi bu kez de yüz çevirecek olursanız, sizi can yakıcı bir azapla cezalandıracaktır. Savaşa çıkamayacak durumda olan müminlere gelince: َ ْ L8َ Fَ َ ‫ َ* ٌج َو‬A َ ْ L8َ Fَ "ُ !َ ُ ‫ا& َو َر‬ َ ّٰ ِ wِ 6ُ :ْ َ ‫ َ* )ٌج َو‬A َ 6 َ ‫ َ* ِج‬Fْ ‫ا‬ َ L ٰ Fْ ‫ا‬ َ -ْ !َ ِ *$ َ !‫ ْا‬L8َ Fَ َ ‫ َ* ٌج َو‬A َ ْ 3َ Jِ (ْ Gَ :ْ ِ ‫*ي‬$ Yْ Gَ ‫ ت‬ ﴾١٧﴿ t ٍ 4َ ّ ` َ "ُ 8ْ + ِ 'ْ 6ُ ً !$ َ‫ ا‬Kً ‫ا‬%َ Fَ "ُ Kْ %ِّ 9َ 6ُ ‫ َ ّ َل‬Jَ 6َ :ْ َ ‫ر َو‬Hُ 3َ dْ ‫ا‬ 17. Gözleri görmeyen, eli ayağı tutmayan veya ağır bir hastalığa yakalanmış olan kimselere, cihat ve şehadet bilincine sahip oldukları sürece, Allah yolunda savaşa katılmamalarından dolayı herhangi bir sorumluluk yoktur. Bu konuda genel kaide şudur: Kim gücü ve imkânları ölçüsünde Allah’a ve Elçisine itaat ederse, Allah onu, içerisinde ırmaklar çağıldayan cennet bahçelerine koyacaktır. Kim de bilerek ve isteyerek itaatten yüz çevirirse, onu da can yakıcı bir cezaya çarptıracaktır. َّ ~ َ 4$ ِ oْ ُ !‫ ْا‬:ِ Fَ &‫ا‬ Eَ 4َ -.$ َ ّ !‫ َل ا‬Rَ dْ َ َ ,ْ 3ِ Kِ 8ُ Dُ $ َ ,َ 8ِ 9َ​َ ‫ َ* ِة‬Yَ s!‫ا‬ َ (ْ Gَ Vَ dَ 9ُ 6ِ َ 6ُ ‫ اِ ْذ‬T ُ ّٰ َ ِ ‫ ْ' َر‬Oَ !َ ﴾١٨﴿ S ً 6*$ Dَ (ً ْJَ ,ْ 3ُ Kَ َ}َ‫ َوا‬,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ

18. Ey şanlı Elçi! Gerçekten Allah, son nefeslerine kadar çarpışmak üzere Hudeybiye’deki o ağacın altında sana bağlılık sözü verirlerken, o fedakâr müminlerden razı olmuştu. Çünkü onların kalplerinden geçen samimî duyguları ve kapıldıkları korku ve endişeleri biliyordu. Bu yüzden, hiçbir kurtuluş ümidinin kalmadığını zannettikleri bir anda kalplerine güven, cesaret ve kararlılık ilham ederek onlara huzur bahşetti ve kendilerini, yakında gerçekleşecek bir zaferle, yani Hayber kalesinin fethini müjdeleyerek ödüllendirdi. ﴾١٩﴿ ُ ّٰ ‫ َن‬Cَ ‫ ) َو‬3َ dَ ‫و‬%ُ + ُ ْ 6َ ‫ َ ًة‬0P$ Cَ ,َ dِ َ@ َ ‫َو‬ َ ‫ا‬Rً 6R$ Fَ &‫ا‬ ً .$ A


19. Ve ondan sonra elde edecekleri daha nice zafer ve ganimetlerle… Hiç kuşkusuz Allah, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir. َ ّ ‫ ِ' َي‬6ْ َ‫ ا‬r َ ّ Cَ ‫ه َو‬$ %ِ ٰ/ ,ْ . ُ Jَ !ِ ‫ َو‬,H ْ . ُ ْ4Fَ ‫ س‬ ُ !َ Mَ Yَ ّ 9َ​َ 3َ dَ ‫و‬%ُ + Eً 6َ ‫ َن ٰا‬. ُ ْ Gَ ‫ َ ًة‬0P$ Cَ ,َ dِ َ@ َ &‫ا‬ ُ ّٰ ,ُ Cُ 'َ Fَ ‫َو‬ ِ 4!‫ا‬

ُ 6َ 'ِ 3ْ 6َ ‫ َو‬T ً ‫ َ*ا‬W َ 4$ ِ oْ ُ 8ْ !ِ ﴾٢٠﴿ S ً O$ Jَ ْ ُ ِ ,ْ . 20. Ey iman edenler! Allah size, ele geçireceğiniz pek çok savaş ganimeti sözü vermişti. İşte şimdi, size peşin bir armağan olarak bu barış ve huzur ortamını bahşetti ve yıllardan beri size saldırıp duran Mekke müşrikleriyle diğer büyük kabilelerin oluşturduğu düşman toplumların baskısını Hudeybiye barışıyla üzerinizden kaldırdı. Böylece, büyük zaferlerin kapısını size aralamış oldu. Allah her devirde buna benzer yardımlar gönderecektir ki, bu olaylar, Allah’ın müminlere verdiği sözlerin mutlaka gerçekleşeceğine dair apaçık bir delil olsun ve böylece Allah, sizi yardımıyla bu dosdoğru yolda başarıya ulaştırsın. َ A ﴾٢١﴿ ‫ ً*ا‬6'$ Dَ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ Cُ L8ٰ Fَ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫ َن‬Cَ ‫ ) َو‬3َ Kِ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫ط‬ َ َ‫ ْ' ا‬Dَ 3َ -ْ 8َ Fَ ‫ ِ' ُروا‬Oْ Gَ ,ْ !َ ‫ْ ٰ*ى‬+ُ‫َوا‬

21. Ayrıca, şimdilik gücünüzün yetmediği, fakat Allah’ın sonsuz ilim ve kudretiyle kuşatmış olduğu Mekke, Bizans, İran, Anadolu gibi daha nice muhteşem fetihleri size nasip etsin. Bu nasıl olur demeyin, unutmayın ki, Allah her şeye gücü yetendir. O kadar ki; َ ْ ‫?َ ُ*وا َ! َ ّ َ! ُ ا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬,ُ . ُ 8َ Gَ Dَ ْ !َ ‫َو‬ ﴾٢٢﴿ ‫ًا‬0X$ dَ َ ‫ َو‬- !ِ ‫ ُ'و َن َو‬Yِ 6َ َ ,َ ّ }ُ ‫ َر‬Kَ ‫ا ْد‬ 22. Şayet Mekkeli kâfirler Hudeybiye’de sizinle göğüs göğse çarpışacak olsalardı, kesinlikle arkalarını dönüp kaçarlardı ve kendilerine ne bir kurtarıcı bulabilirlerdi, ne de bir yardımcı. Çünkü müminler üzerlerine düşeni yaptıkları takdirde, kâfirler karşısında asla yenilgiye uğramayacaklardır. ﴾٢٣﴿ l6 ِ ّٰ Eِ 4َ ّ ُ !ِ 'َ Yِ Gَ :ْ !َ ‫ َو‬MHُ ْ Dَ :ْ ِ ~ْ 8َ + ِ ّٰ Eَ 4َ ّ ُ ً '$ ْ Gَ &‫ا‬ َ 'ْ Dَ J$ !َ ّ ‫ا& ا‬ 23. Bu, öteden beri uygulanan Allah’ın en temel yasasıdır. Dün böyleydi, bugün de böyledir, yarın da böyle olacaktır. Çünkü Allah’ın yasalarında, kıyamete kadar bir aksaklık, bir değişiklik göremezsin.


َ ّ َ :wْ َ Kِ ,ْ 3ُ ْ4Fَ ,ْ . َ ّ ‫ َ ا‬/ُ ‫َو‬ َ َ َ َ ُ ُ ْ4 &‫ا‬ 6 ' 6 ‫ا‬ ‫و‬ , . F , 3 6 ' 6 ‫ا‬ r C ‫ي‬ % ! ّ ْ ْ ْ ْ $ ُ ّٰ ‫ َن‬Cَ ‫ َو‬,) ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ ,ْ Cُ *َ َ? ْ َ‫ ِ' اَ ْن ا‬9ْ Kَ :ْ ِ Eَ . َ َ َ َ ِ ِ ُ ِ ﴾٢٤﴿ ‫ًا‬0X$ Kَ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ َ Kِ

24. Bu yasaların nasıl işlediğini bizzat gözlerinizle gördünüz. Hani siz Hudeybiye’de konakladığınız sırada, Mekkeli müşriklerin gönderdiği 80 kişilik bir askerî birlik size saldırmıştı. İşte o saldırıda sizi onlara üstün getiren ve kâfirlerin başkenti olan Mekke’nin göbeğinde onların size, sizin de onlara saldırmanızı engelleyerek barış ortamını hazırlayan O’dur. Hiç kuşkusuz Allah, yaptığınız her şeyi görmektedir. Fakat Mekkeliler zannetmesinler ki, Allah onlara acıdığından bu savaşı engelledi! Hayır; ْ 'ِ Yِ ْ َ !‫ ْا‬:ِ Fَ ,ْ Cُ ‫ ُّ'و‬Wَ ‫?َ ُ*وا َو‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬,ُ /ُ ُ 9ْ َ ‫ ْ' َي‬3َ !‫ام َو ْا‬ ‫` ٌ ل‬ * ( !‫ا‬ َ ‫ )ُ" َو َ! ْ َ ِر‬8َ ّ (ِ َ َ 8ُ ْ 6َ ‫ ً اَ ْن‬. َ َ ِ

َ Gَ ‫ اَ ْن‬,ْ /ُ ُ 8َ 9ْ Gَ ,ْ !َ ‫ ت‬ ُ َ -X$ Jُ َ ,ْ /ُ oeُ w &‫ا‬ ُ ّٰ Mَ + ٌ 4َ ِ oْ ُ ‫ َ > ٌء‬dِ ‫ َن َو‬4ُ ِ oْ ُ ِ 'ْ -ُ !ِ ,ٍ H 8ْ Fِ 0 ِ ْ َ@Kِ ‫ ّ َ* ٌة‬9َ َ ,ْ 3ُ ْ4 ِ ,ْ . > َ 6َ :ْ َ "$ Jِ َ Aْ ‫ َر‬$ ﴾٢٥﴿ ً !$ َ‫ ا‬Kً ‫ا‬%َ Fَ ,ْ 3ُ ْ4 ِ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬4َ Kْ %َ ّ 9َ !َ ‫ ا‬8ُ 6َ ّ Rَ Gَ ْ !َ ‫ء‬Hُ s 25. Çünkü onlar, hakikati bile bile inkâr eden, sizi Kutsal Mescidi ziyaretten alıkoyan ve Mina’da kurban etmek için getirdiğiniz kurbanlıkların yerine ulaşmasını engelleyen kimselerdir. Dolayısıyla, aslında cezayı fazlasıyla hak etmişlerdi. Fakat bunun için şartların biraz olgunlaşması gerekiyordu. Eğer Mekke halkı içinde, kendilerini tanımadığınız için yanlışlıkla öldürüp vicdan azabı duyacağınız zayıf, çaresiz ve yaşlı mümin erkekler ve mümin kadınlar bulunmasaydı, şehre savaşarak girmenize izin verilirdi. Fakat Allah, zamanı geldiğinde dilediğini rahmetine ulaştırmak için onlara biraz daha mühlet verdi. Çünkü ileride, bu kâfirlerin çoğu İslâm’a girecektir. Ama yine de, eğer Mekke halkı içindeki kâfirlerle müminler kesin bir çizgiyle birbirlerinden ayrılmış olsalardı, onlardan inkâr edenleri sizin elinizle savaşta öldürerek veya esir ederek can yakıcı bir azaba uğratırdık. "$ !ِ ُ ‫ َر‬L8ٰ Fَ "ُ Jَ 4َ -.$ َ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫ َل‬Rَ dْ َ َ Eِ -َ ّ 8ِ /ِ Yَ !‫ ْا‬Eَ -َ ّ ِ A َ Eَ -َ ّ ِ (َ !‫ ْا‬,ُ 3ِ Kِ 8ُ Dُ $ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬Mَ 9َ ` َ ‫اِ ْذ‬ َ ّ Eَ َ 8ِ Cَ ,ْ 3ُ َ Rَ !ْ َ‫ َوا‬T ُ Kِ &‫ا‬ َ 4$ ِ oْ ُ !‫ ْا‬L8َ Fَ ‫َو‬ ﴾٢٦﴿ t ُ ّٰ ‫ َن‬Cَ ‫ ) َو‬3َ 8َ ْ/َ‫ َوا‬3َ Kِ cَ ّ A َ َ‫> ا ا‬dُ Cَ ‫ ٰ ى َو‬Oْ J!‫ا‬ ً 8$ Fَ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ .


26. Hani inkâr edenler, gönüllerinde kibir, öfke ve bağnazlığı, cahiliye döneminin o çirkin bağnazlığını alevlendirirlerken, Allah da Elçisinin ve iman edenlerin yüreklerine ilâhî güven, sabır, cesaret ve huzur duyguları ilham ediyor ve böylece onların Allah’a yürekten bir saygıyla bağlanmalarını sağlıyordu. Zaten onlar, bu ilâhî armağana en çok lâyık olan kimselerdi ve onu gerçekten hak etmişlerdi. Unutmayın, Allah her şeyi tam olarak bilmektedir. Peygamberin, Müslümanlarla birlikte Kâbe’yi ziyaret ettiklerini gördüğü rüyaya gelince: > َ ‫ َ' ْا! َ( َ*ا َم اِ ْن‬Yِ ْ َ !‫ ْا‬:َ ّ 8ُ + َ O$ 8ِّ (َ ُ T َ 4$ ِ ‫ا& ٰا‬ T ُ ّٰ ‫ َء‬y ُ 'ْ Jَ !َ cH ّ ِ (َ ! ْ Kِ 6َ ‫ا& َر ُ َ! ُ" ا! ُّ* ْء‬ ُ ّٰ ‫ َ' َق‬Wَ 'ْ Oَ !َ S ُ َ eُ ‫ُر‬ ﴾٢٧﴿ ً 6*$ Dَ (ً ْJَ Vَ !ِ ‫ون ٰذ‬ َ ‫ ُ ا‬8َ 9ْ Gَ ,ْ !َ َ ,َ 8ِ 9َ​َ ‫ ُ )َن‬1َ Gَ َ :S َ 6*$ Xِّ Oَ ُ ‫ َو‬,ْ . ِ ‫ ُد‬:ْ ِ Mَ 9َ Yَ

27. Andolsun Allah, Elçisine o rüyayı tüm gerçekliğiyle ve doğru olarak göstermiştir. Bu rüya, bir yıl sonra mutlaka gerçekleşecektir. O zaman, —sizin kendi gücünüzle veya müşriklerin lütfuyla değil— Allah’ın izniyle, kiminiz saçlarınızı tıraş etmiş ve kiminiz kısaltmış olarak ve hiçbir korkuya kapılmadan, güven içinde Kutsal Mescide girip umre görevini yerine getirebileceksiniz. Çünkü Allah, sizin bilmediğiniz nice şeyleri biliyor. İşte bunun içindir ki, bu ziyaretin gerçekleşmesinden önce, yakında gerçekleşecek bir zaferi, Hayber’in fethini size nasip etti. َ ّ ‫ َ ا‬/ُ > ْ ْ ْ َ َ َ َ ٰ ّ ﴾٢٨﴿ ‫ ً' )ا‬-3$ yَ & '!‫ا‬ L 8 F ‫ه‬ * 3 ! c ( !‫ا‬ :6 ‫د‬ ‫و‬ ‫ى‬ ' 3 ! K " ! ‫ر‬ M ‫ر‬ ‫ا‬ ‫ي‬ % ! ِ ّٰ Kِ L?ٰ Cَ ‫ )" َو‬$ 8ِّ Cُ :6 ْ $ $ $ ّ َ َ َ َ َ َ ِ ُ ُ ُ ُ ُ ِ ِ ِ ِ ِ 28. Allah, Elçisini doğrunun eğrinin ölçüsünü ortaya koyan hidayet ve hayata hükmedecek dosdoğru bir inanç sistemi olan hak din ile gönderdi ki, onu bütün batıl dinlere ve aslen ilâhî vahye dayansa bile, zamanla bozulmuş ve özünden saptırılmış olan Yahudilik, Hristiyanlık gibi bütün inanç sistemlerine egemen kılsın. Allah bu dini, kâfir yönetimlerin gölgesi altında ve onların izin verdiği ölçüde varlığını sürdürsün diye değil, hayatın her alnına hükmetsin diye göndermiştir. Buna şahit olarak da Allah yeter. O, gönderdiği ayetler ve fiilen ortaya koyduğu mucizelerle şehâdet eder ki: > 'َ ّ yَ‫ ُ" > ا‬9َ َ :َ 6%$ !َ ّ ‫ا& َوا‬ ْ َ َ ُ ُ ُ ‫ُ َ( ّ َ ٌ' َر‬ ّ ,ْ 3ُ 4َ -ْ Kَ ‫ َ > ُء‬A ? . !‫ا‬ L 8 F ‫ء‬ ‫ا‬ ِ) ّٰ ‫ ل‬ َ ‫ ر ُر‬ َ ُ ِ ِ


29. Muhammed Allah’ın Elçisidir. Onun yanında yer alan Müslümanlar ise, inkârcılara karşı oldukça çetin ve kararlı, birbirlerine karşı ise son derece şefkatli ve merhametlidirler. Onlar imanlarının sağlamlığı, prensiplerinin kesinliği, düşüncelerinin netliği sayesinde, kâfirlerin baskı ve dayatmaları karşısında çelik gibi sağlam dururlar. ‫ )ِد‬Yُ ُّ !‫ اَ} َِ* ا‬:ْ ِ ,ْ 3ِ /ِ ` ِ ّٰ :َ ِ lً ْmَ ‫ ُ@ َن‬Jَ ْ 6َ ‫ ً'ا‬Yَ ّ ُ 9ً Cَ ّ ‫ ُر‬,ْ 3ُ 6*ٰ Gَ َ $ dً ‫ا& َو ِر ْ َ ا‬ ُ ‫ ُو‬$ ,ْ /ُ Onların namazda rükû edip eğilerek, secdeye kapanarak Allah’ın lütuf ve rızası için yalvardıklarını görürsün. Secde izinden oluşan nişanları, yüzlerinde tevazu, şefkat ve sevgi ışıltısı hâlinde parlamakta, ibadetin kazandırdığı güzellik, letafet ve aydınlık, bütün tavır ve davranışlarında görülmektedir. َ 8َ @ْ Jَ َ َ ّ ِ ,ْ 3ُ 8ُ Pَ َ Vَ !ِ ‫ٰذ‬ L8ٰ Fَ ‫ ٰ ى‬Jَ َ ْ ْ ‫" َ ٰ َز َر ُه‬eُ َ wْ yَ ‫ْ َ* َج‬+َ‫ ْر ٍع ا‬Rَ Cَ §Mِ ْ ِ ,ْ 3ُ 8ُ Pَ َ ‫ َو‬E¦ِ 6‫ ْ ٰر‬J!‫ا‬ ِ Yْ$ d ‫ا‬

َ -@$ -َ !ِ ‫ ّ َرا َع‬Rُّ !‫ ا‬I ُ !‫ ْا‬,ُ 3ِ Kِ ‫ ّ َ? )َر‬. ُ Yِ 9ْ 6ُ "$ Dِ ُ Bu, onların Tevrat’ta anlatılan nitelikleridir. İncil’deki nitelikleri ise şöyledir: Mümin, tıpkı filiz veren bir tohuma benzer ki, bu minicik filiz zamanla güçlenir, serpilir ve kökü üzerinde dimdik ayağa kalkar. Öyle ki, kendisini yetiştiren çiftçileri hayran bırakır. İşte Allah, her devirde böyle müminler yetiştirecektir ki, onlar sayesinde, mazlumlara kan kusturan inkârcıları çileden çıkarsın ve zulmün saltanatını, onların eliyle alaşağı etsin. َ ّ ‫ ا‬8ُ ِ Fَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ا& ا‬ ﴾٢٩﴿ ِ (َ !ِ X!‫ا‬ ُ ّٰ 'َ Fَ ‫َو‬ ً $ Fَ ‫ َ ْ@ ِ? َ* ًة َواَ ْ` ً*ا‬,ْ 3ُ ْ4 ِ ‫ ت‬ İşte bu yetişmekte olan taptaze filizler var ya, Allah onlar arasından Kur’an’a yürekten inanan ve bu imana yaraşır güzel ve yararlı davranışlar gösterenlere, kendi katından bir bağışlama ve muhteşem bir ödül vadetmiştir. ‫ات﷌‬ ِ *َ Yُ (ُ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٤٩﴿ 49. HUCURÂT SURESİ Hicretin dokuzuncu yılında, Mücadele suresinden sonra indirilmiştir. Bu surede, İslâm toplumunun temel değerlerini meydana getiren bazı görgü kuralları ve Peygamber’e karşı davranış


adabı öğretilmektedir. Adını, odaların arkasından Peygambere seslenen bedevilerin yanlış tutumunun anlatıldığı 4. ayetindeki “hucurât” (odalar) kelimesinden almıştır. 18 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: َ ْ Kَ ‫ ِّ' ُ ا‬Oَ Gُ َ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ﴾١﴿ ,ٌ -8$ Fَ ٌ - $ َ &‫ا‬ ِ ّٰ ‫' َِي‬6َ T َ ّٰ ‫ا& اِ ّ َن‬ َ) ّٰ ‫ ا‬Oُ Gَ ّ ‫" َوا‬$ !ِ ُ ‫ا& َو َر‬

1. Ey inananlar! Allah’ın ve —O’nun emirlerinin tebliğcisi ve uygulayıcısı olan— Elçisinin önüne geçmeyin. Bireyi ve toplumu ilgilendiren hiçbir konuda Allah’a ve Elçisine danışmadan, yani Kur’an ve Sünnet’i araştırıp o konuda İslâm’ın hükmünü öğrenmeden karar vermeyin. Kendi düşüncenizi, beklentinizi ve menfaatinizi Allah’ın hükmünün önüne geçirmeyin ve geçirilmesine izin vermeyin! Allah’tan gelen ilkeleri çiğnememe konusunda son derece titiz ve dikkatli davranın, dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüğün her çeşidinden titizlikle sakının! Unutmayın ki, Allah her şeyi işiten, her şeyi bilendir. َ ّ ‫ ْ ِت‬Wَ ‫ َْ َق‬,ْ . ُ mِ 9ْ Kَ *ِ 3ْ Yَ Cَ ‫ ْ ِل‬Oَ ! ْ Kِ "ُ !َ ‫ ُ*وا‬3َ Yْ Gَ َ ‫ ِ ِّ َو‬4!‫ا‬ ُ Gَ ‫ َ ا‬Wْ َ‫> ا ا‬9َُ *ْ Gَ َ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ,ْ . َ َ (ْ Gَ ‫ اَ ْن‬ ُ !ُ َ Fْ َ‫ ا‬q ﴾٢﴿ ‫ ُ*و َن‬9ُ sْ Gَ َ ,ْ Jُ dْ َ‫ َوا‬,ْ . ٍ 9ْ َ !ِ

2. Ey inananlar! Allah Elçisinin huzurunda konuşurken sesinizi Peygamberin sesinden daha çok yükseltmeyin. Ona, birbirinize seslendiğiniz gibi saygısızca bir ifadeyle seslenmeyin. Onunla veya “onun hakkında” konuşurken gayriciddî, laubali davranmayın. Yoksa bütün iyilikleriniz ve güzel işleriniz boşa gider de, farkında bile olmazsınız. َ ّ !ِ ,ْ 3ُ Kَ 8ُ Dُ &‫ا‬ ُّ @ُ 6َ :َ 6%$ !َ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ ‫ َ ْ@ ِ? َ* ٌة‬,ْ 3ُ !َ ‫ ٰ )ى‬Oْ J8 ِ ّٰ ‫ ل‬ ْ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬Vَ ]ِ > !ٰ ^‫ا& اُو‬ ُ ّٰ :َ (َ Jَ ‫ا‬ ِ ُ ‫ْ َ' َر‬4Fِ ,ْ 3ُ Gَ ‫ َ ا‬Wْ َ‫ َن ا‬m ﴾٣﴿ ,ٌ - $ Fَ *ٌ `ْ َ‫َوا‬

3. Allah’ın Elçisinin huzurunda saygıyla seslerini kısan ve ondan bahsederken edepli ve terbiyeli davranan kimseler var ya,


Allah onların yüreklerindeki saygı ve bağlılık derecesini sınamış ve onlar da ilâhî hükümlere gönülden boyun eğerek bu sınavdan yüz akıyla çıkmışlardır. İşte onlar için Rab’leri tarafından bir bağışlama ve büyük bir ödül vardır. O hâlde, ey inananlar! Bu ödüle lâyık olabilmek için, Peygambere ve onun izinden giden İslâm âlimlerine, yöneticilere ve büyüklerinize gereken saygı ve edebi göstermeli, tüm insanlara karşı nazik ve terbiyeli davranmalısınız. Aşağıdaki örnek, konuyu daha iyi anlamanızı sağlayacaktır: ﴾٤﴿ ‫ َن‬8ُ Oِ 9ْ 6َ َ ,ْ /ُ ُ َ Cْ َ‫ات ا‬ ِ *َ Yُ (ُ !‫ َو َر>ا ِء ْا‬:ْ ِ Vَ dَ ‫ ُدو‬4َ 6ُ :َ 6%$ !َ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ 4. Ey Peygamber! Seni evinin dışından, ta odaların arkasından görgüsüzce çağıranlar var ya, onların çoğu düşüncesiz kimselerdir. َ !َ ,ْ 3ِ -ْ !َ ِ‫ْ ُ* َج ا‬1Gَ LJّٰ A ﴾٥﴿ ,ٌ -A$ ‫ ُ? ٌر َر‬zَ &‫ا‬ َ ‫ َن‬. ُ ّٰ ‫ َو‬,) ْ 3ُ !َ ‫ًا‬0ْ + َ ‫ُوا‬Uَ Wَ ,ْ 3ُ dَ ّ َ‫َو َ! ْ ا‬ 5. Oysa onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabredip efendice bekleselerdi, kendileri için çok daha iyi olurdu. O hâlde, bundan böyle daha dikkatli davransınlar ve şunu da unutmasınlar. Her şeye rağmen, Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. > َ ‫> ا اِ ْن‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ َ L8ٰ Fَ ‫ ِ ُ( ا‬Xْ Jُ َ Eٍ !َ 3َ Yَ Kِ ً ْ Dَ ‫ ُ ا‬-X$ Gُ ‫> ا اَ ْن‬4ُ -َ ّ َ Jَ َ ٍ َ 4َ Kِ cٌ َ ِ ,ْ Cُ ‫` َء‬ َ $ ‫ ِد‬dَ ,ْ Jُ 8ْ 9َ​َ ﴾٦﴿ T

6. Ey inananlar! Herhangi bir kimse, özellikle de alenen günah işleyen ve kötü ahlâka sahip olan biri, yani bir fasık size önemli bir konuda haber getirirse, bu habere göre hareket etmeden önce, onun doğruluk derecesini iyice araştırın. Yoksa bilmeyerek bir toplumun hakkını çiğnersiniz de, yaptığınıza pişman olur ve uzun süre vicdan azabına mahkûm olursunuz. َ ْ :َ ِ 0 َ ُ ‫ َر‬,ْ . ُ -ْ !َ ِ‫ ا‬I ُ 9ُ - $ ‫ ُ > ا اَ ّ َن‬8َ F‫ا‬ ,ُ . ِ) ّٰ ‫ ل‬ َ ّٰ :َ ّ . ْ ‫َو‬ َ َ ّ A َ &‫ا‬ ِ !ٰ ‫ َو‬,ْ Jُّ 4ِ 9َ !َ *ِ ْ ‫ا‬ ُ w$ 6ُ ْ !َ &‫ا‬ ٍ P$ Cَ $ ,ْ . > !ٰ ‫ َن اُو‬-Xْ 9!‫ ْ?* و ْا! ُ? َق و ْا‬. َ ُ -ْ !َ ِ‫ ّ َ* َه ا‬Cَ ‫ َو‬,ْ . ُ Kِ 8ُ Dُ $ "ُ 4َ 6َ ّ ‫ َن َو َز‬6 َ َ ‫ ُ'و‬y‫ا‬ ﴾٧﴿ ‫ن‬S * !‫ا‬ , / V ] $ْ َ َ ُ !‫ ْا‬,ُ . َ ‫ا‬ ِ ّ ُ ُ ِ ^ ) َ ِ َ ُ 7. Bilesiniz ki, Allah’ın Elçisi aranızdadır. Kur’an’ın pratik hayata yansıtılmasında mükemmel bir model olarak sizin karşınızdadır. Muteber hadis kitaplarındaki örnek hayatıyla da, kıyamete kadar müminlere model ve öncü olmaya devam edecektir. Hâl böyleyken, nasıl fasıkların sözüne itibar eder de müminler


hakkında kötü düşünürsünüz? Unutmayın ki, Peygamberin görevi sizin arzu ve isteklerinize uygun işler yapmak değildir. Şayet o, gerçekleşmesini istediğiniz işlerin çoğunda size uysaydı, toplumun düzeni bozulur ve büyük bir sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah böyle olmasını istemedi. Bunun için, İslâm inancını size sevdirdi ve onu kalplerinizde güzelleştirdi, buna karşılık inkârcılığı, kötülüğü ve isyankârlığı size çirkin gösterdi. O hâlde, kim ki Allah için sever ve Allah için nefret ederse, işte doğru yolu izleyenler onlardır. ﴾٨﴿ ,ٌ -.$ A ِ ّٰ :َ ِ lً ْmَ ُ ّٰ ‫ َو‬Eً) َ 9ْ dِ ‫ا& َو‬ َ ,ٌ -8$ Fَ &‫ا‬ 8. Bu, Allah’ın sevdiği kullarına nasip ettiği lütuf ve nimetidir. Unutmayın ki Allah, sonsuz ilim ve hikmet sahibidir. Her konuda en doğru hükmü verir, sonsuz hikmetiyle her şeyi yerli yerince ve en uygun biçimde yapar. İşte bu hikmet gereğince; َ ‫َواِ ْن‬ ُ ْ L8َ Fَ َ 3ُ 6'ٰ Aْ ِ‫@َ ْ~ ا‬Kَ ‫ َ ِ ْن‬H َ 3ُ 4َ -ْ Kَ ‫ ُ( ا‬8ِ Wْ َ َ ‫ ا‬8ُ Jَ Jَ D‫ا‬ ْ T َ 4$ ِ oْ ُ !‫ ْا‬:َ ِ ‫ ن‬ ‫ْ ٰ*ى‬+ ‫ا‬ ِ Jَ َ? ِ > > َ ّ ‫ ا ا‬8ُ Gِ Oَ​َ ْ > ٰ َ َ َ ٰ ٰ ُ ْ ْ > ْ َ َ َ ْ ‫ ا اِ ّ َن‬ w D ‫ا‬ ‫و‬ ‫ل‬ ' 9 ! K 3 4 K ‫ ا‬ ( 8 W ‫ت‬ ‫ء‬ ‫ن‬ &‫ا‬ * ‫ا‬ L ! ‫ا‬ ‫ء‬ ? G L J A @ G J ! ِ ّ ّ َ َ َ ْ ْ ْ ْ ِ ِ $ $ $ َ َ َ َ َ َ َ ِ ِ ُ ُ ِ ِ ) H ِ َ w$ ِ Oْ ُ !‫ ْا‬I ُّ (ِ 6ُ &‫ا‬ ﴾ ٩﴿ T َ ّٰ

9. Eğer müminlerin içinden iki grup birbiriyle savaşırsa, derhal müdahale edip aralarını bulun. Buna rağmen onlardan biri ötekine haksız olarak saldırırsa, o saldırganlarla, Allah’ın hükmünü kabul edinceye kadar savaşın. Eğer zulümden vazgeçip Allah’ın hükmüne dönerlerse, aralarında âdil bir barış sağlayın ve her konuda hak ve adaleti gözetin. Hiç kuşkusuz Allah, âdil davrananları sever. ُ 8َ ّ 9َ !َ &‫ا‬ ُ 6ْ َ + َ ْ Kَ ‫ ُ( ا‬8ِ Wْ َ َ ‫ْ َ ٌة‬+ِ‫ َن ا‬4ُ ِ oْ ُ !‫ َ ْا‬dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾١٠﴿ ‫ن‬tَ ُ A َ ّٰ ‫ ا‬Oُ Gَ ّ ‫ َوا‬,ْ . َ َ‫ ا‬T َ *ْ Gُ ,ْ . 10. Unutmayın, inananlar birbirlerine düşman olamazlar, onlar ancak kardeştirler. O hâlde, müminler arasında çıkabilecek anlaşmazlıklara seyirci kalmayın, din kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’tan gelen ilkeleri çiğnememe konusunda son derece titiz ve dikkatli davranın ve müminlerin birlik ve beraberliğini bozup İslâm toplumunu zayıflatacak her çeşit olumsuz davranıştan sakının ki, O’nun tarafından şefkat ve merhamete lâyık olabilesiniz.


ُ 6َ ‫ اَ ْن‬L > ٰ Fَ ‫ ْ ٍم‬Dَ :ْ ِ ‫ ْ ٌم‬Dَ *ْ 1َ ْ 6َ َ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ L > ٰ Fَ ‫ َ > ٍء‬dِ :ْ ِ ‫ َ > ٌء‬dِ َ ‫ َو‬,ْ 3ُ ْ4 ِ ‫ًا‬0ْ + َ ‫ ا‬dُ . َ ْ Kِ ‫وا‬Rُ Kَ 4َ Gَ َ ‫ َو‬,ْ . ُ َ ?ُْ dَ‫>وا ا‬Rُ ِ 8ْ Gَ َ ‫ َو‬:Hَ ّ 3ُ ْ4 ِ ‫ًا‬0ْ + ُ 6َ ‫اَ ْن‬ 'َ 9ْ Kَ ‫ ْا! ُ? ُ ُق‬,ُ ْ ‫ ِا‬ َ :َ ّ . َ ]ْ Kِ ‫ ب‬ ) ِ Oَ !ْ > َ ّ َ َ ﴾١١﴿ ‫ ا! ِ! ُ ن‬,ُ /ُ V]ِ !ٰ ^‫ َ ُو‬Iْ Jُ 6َ ,ْ !َ :ْ َ ‫ ن َو‬ $ْ َ ‫ا‬ H ِ 6 11. Ey iman edenler! Hiçbir kişi veya toplum, başka bir toplumu küçümseyip alaya almasın. Her zaman şu ihtimali düşünsünler: Belki o beğenmedikleri insanlar, Allah katında kendilerinden daha üstündürler. Aynı şekilde kadınlar da başka bir topluma mensup olan kadınlar hakkında dedikodu yapıp onlarla alay etmesinler. Nerden biliyorlar, belki o küçümsedikleri kadınlar, kendilerinden daha üstündürler. Meşru eleştiri sınırlarını aşıp da birbirinizi kırıcı sözlerle ayıplamayın. Birbirinizi küçük düşürücü lakaplarla çağırmayın. Mümin kardeşini aşağılayan, aslında kendi günahkârlığını ilan etmiş olur. Hâlbuki imanla şeref ve üstünlük kazandıktan sonra ‘günahkâr’ ismi ile anılmak ne kötüdür! Artık her kim tövbe ederse, günahları bağışlanacaktır. Kim de tövbe etmekten kaçınırsa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. َ ّ !‫ ا‬ َ ّ !‫ ا‬:َ ِ ‫ًا‬0P$ Cَ ‫ ُ ا‬4ِ Jَ `‫ا‬ Iْ Jَ @ْ 6َ َ ‫ ّ َ ُ ا َو‬Yَ Gَ َ ‫ َو‬,ٌ }ْ ِ‫ ا‬:ّ ِ ْ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ َ 9ْ Kَ ‫ اِ ّ َن‬:ّ ِH َ َ Jً -ْ َ "ِ -+$ َ‫ ا‬,َ (ْ !َ Mَ Cُ ْ 6َ ‫ اَ ْن‬,ْ Cُ 'ُ A ُ m ُّ (ِ 6ُ َ‫ ) ا‬m ‫اب‬ َ ّٰ ‫ا& اِ ّ َن‬ َ) ّٰ ‫ ا‬Oُ Gَ ّ ‫ ُ )ُه َوا‬Jُ ْ/*ِ . ُ 9ْ Kَ ً 9ْ Kَ ,ْ . َ َ‫ ا‬I ٌ َ ّ Gَ &‫ا‬ ﴾١٢﴿ ,ٌ -A$ ‫َر‬

12. Ey iman edenler! Aşırı zandan kaçının, çünkü zannın bir kısmı günahtır. Günah olan zan, asılsız tahminlere ve evhamlara dayanarak insanları suçlamak veya cezalandırmaya kalkışmaktır. O hâlde, ne kadar çok zanla hareket ederseniz, yanılıp günaha girme ihtimaliniz de o derece artacaktır. Bir de, evleneceği kişinin durumunu araştırma veya büyük suçluları takip etme gibi meşru bir sebebe dayanmadıkça, birbirinizin mahrem yönlerini araştırmayın ve olası bir haksızlığı engellemek amacıyla evlilik, iş ortaklığı ve benzeri konularda taraflara önbilgi vererek uyarma veya şahitlik yapma durumu hariç, insanların ayıp ve kusurlarını lüzumsuz yere sayıp dökerek birbirinizi arkadan çekiştirmeyin. Hiçbiriniz, başka birinin arkasından onun hoşlanmayacağı sözler söylemesin. İçinizden


hanginiz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır? İşte bundan tiksindiniz değil mi? Oysa gıybet, bundan daha tiksinti verici bir günahtır. Öyleyse, Allah’tan gelen ilkeleri çiğnememe konusunda son derece titiz ve dikkatli davranın, dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüğün her çeşidinden sakının! Allah’ın rahmetinden de hiçbir zaman ümidinizi kesmeyin! Doğrusu Allah, içtenlikle yapılan tövbeleri kabul edendir, çok ama çok merhametlidir. َ ّ 3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ُ َ *َ Cْ َ‫ ا اِ ّ َن ا‬ ,ْ . َ dَ ّ ِ‫ س ا‬ َ ‫ َو‬LPْٰ dُ‫ ٍ* َوا‬Cَ ‫ َذ‬:ْ ِ ,ْ Cُ 4َ Oْ 8َ + ُ 4!‫ا‬ ) ُ ‫ َر‬9َ Jَ !ِ Mَ ِ > َ Dَ ‫ َو‬Kً 9ُ yُ ,ْ Cُ 4َ 8ْ 9َ ` ُ -Oْٰ Gَ‫ا& ا‬ ﴾١٣﴿ ٌ 0 $ + ِ ّٰ 'َ ْ4Fِ َ ,ٌ -8$ Fَ &‫ا‬ َ ّٰ ‫ اِ ّ َن‬,) ْ .

13. Ey insanlar! Gerçekten Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık ve birbirinizle tanışıp rahat, huzur ve kardeşlik içinde bir hayatı yaşamak için iyilikte, güzellikte yarışasınız diye sizi ırklara, boylara ayırdık. Hepiniz Âdem ve Havva adındaki bir anne babanın çocuklarısınız. Dolayısıyla, herhangi bir ırkın veya sınıfın diğerine üstünlüğü söz konusu olamaz. Gerçek şu ki, Allah katında en üstün ve en değerli olanınız, takva bakımından en ileride olanınızdır. Irk, renk, zenginlik, güzellik, makam, şöhret, güç gibi özellikler, İslâm’a göre üstünlük ölçüsü değildir. İlâhî değer ölçülerine göre en kıymetli, en saygıdeğer insan, ahlâkî erdemler bakımından en önde olan insandır. Ey insanlar! İyi kötü, doğru yanlış, güzel çirkin, üstün aşağı gibi bütün değer ölçülerinizi Allah’ın kitabından almalısınız. Çünkü Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır. َْ ~ ُ Kِ 8ُ Dُ $ ‫ ُن‬6 ‫ َواِ ْن‬,) ْ . ِ !َ Dَ $ ْ Mِ + ُ 'ْ 6َ َ ّ !َ ‫ َو‬4َ ْ 8َ ْ َ‫ ُ!> ا ا‬Dُ :ْ . َ ‫ا‬ ِ !ٰ ‫ ا َو‬4ُ ِ oْ Gُ ,ْ !َ Mْ Dُ ) 4َ ّ َ ‫اب ٰا‬ ُ *َ Fْ ‫ا‬ ُ !ِ َ Fْ َ‫ ا‬:ْ ِ ,ْ . ُ ْJ8ِ 6َ َ "ُ !َ ُ ‫ا& َو َر‬ ﴾١٤﴿ ,ٌ -A$ ‫ ُ? ٌر َر‬zَ &‫ا‬ َ ّٰ ‫ ً ) اِ ّ َن‬-ْ yَ ,ْ . َ ّٰ ‫ ا‬9ُ w$ Gُ

14. Yüzeysel olarak Müslümanlığı kabul eden bazı göçebe kabileler, “Biz de iman ettik!” dediler. Ey Muhammed! Onlara de ki: “Hayır, siz henüz tam olarak inanmış değilsiniz. Bu yüzden, “İman ettik!” demeyin, fakat “Biz Müslüman olmaya karar verdik ve bize tebliğ edilecek İslâmî hükümlere prensip olarak boyun eğdik!” deyin. Çünkü Kur’an’ın ortaya koyduğu iman ilkeleri, henüz kalbinize yerleşmiş değildir. Bununla birlikte, eğer bundan böyle Allah’a ve Elçisine itaat ederek iman iddianızda samimî


olduğunuzu gösterirseniz, elbette Rabb’iniz, yaptığınız hiçbir güzel davranışı karşılıksız bırakmayacaktır. Unutmayın ki, Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. َ ٰ ّ ‫ َن ا‬4ُ ِ oْ ُ !‫ َ ْا‬dَ ّ ِ‫ا‬ َ َ َ ٰ َ M , 3 ?ْ d ‫ا‬ ‫و‬ , 3 ! ‫ا‬ K ‫وا‬ ' / ` ‫و‬ ‫ ا‬ K G * 6 , ! , } " ! ‫ر‬ ‫و‬ & K ‫ ا‬ 4 ‫ا‬ : 6 % ! ِ ّ ُ ُ ُ َ َ ْ ْ ْ ْ ْ $ $ $ ّ ُ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ِ ِ ُ ُ ِ ِ ِ ِ ِ ِ $ َ ّ ,ُ /ُ Vَ ]ِ > !ٰ ^‫ا& اُو‬ ﴾١٥﴿ ‫ َن‬Dُ ‫ ِد‬X!‫ا‬ ِ) ّٰ 15. Gerçek müminler, ancak Allah’a ve Elçisine yürekten inanan, imanın tadını tattıktan sonra en ağır imtihanlar karşısında bile sarsılmadan ayakta kalabilen, inançlarında en ufak bir kuşkuya kapılmayan ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla fedakârca mücadele eden kimselerdir. İşte iman iddiasında doğru olanlar bunlardır. َ ْ ِ َ ‫ات َو‬ ُ Kِ &‫ا‬ ُ 4ِ 6'$ Kِ &‫ا‬ ﴾١٦﴿ ,ٌ -8$ Fَ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ . َ ّٰ ‫ ُ َن‬8ِّ 9َ Gُ َ‫ ا‬Mْ Dُ ِ َ ٰ َ ّ !‫ َ ِ ا‬,ُ 8َ 9ْ 6َ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫ض َو‬ ُ ّٰ ‫ َو‬,ْ . ) ِ ‫ا ْر‬

16. Ey Peygamber! Bu özelikleri taşımadan da Müslüman olabileceklerini zanneden cahillere de ki: “Dininizin ne olduğunu siz mi Allah’a öğreteceksiniz? Oysa Allah, göklerde ve yerde olanı bilir. Kısacası Allah, her şeyi tam olarak bilmektedir.” Hal böyleyken; ُ 6'ٰ /َ ‫ اَ ْن‬,ْ . ُ -ْ 8َ Fَ :ُّ ُ 6َ &‫ا‬ ُ َ lَ ْ ِ‫ ّ َ ا‬8َ Fَ ‫ ا‬4ُّ ُ Gَ َ Mْ Dُ ‫ ا‬ ‫ ن اِ ْن‬ ُ ّٰ Mِ Kَ ,H ْ . َ lْ !ِ ,ْ . ِ 6$ ) ُ 8َ ْ َ‫ اَ ْن ا‬Vَ -ْ 8َ Fَ ‫ َن‬4ُّ ُ 6َ َ D$ ‫ ِد‬Wَ ,ْ Jُ ْ4Cُ ﴾١٧﴿ T

17. İman henüz yüreklerine sinmemiş olan bazı cahiller, “Biz Müslümanlarla savaşmadan, kendi irademizle İslâm’a girdik.” diyerek, Müslüman oldukları için güya seni minnet altında bırakmak istiyorlar. Böyle kimselere de ki: “Müslümanlığınızı başıma kakmayın! Tam tersine, eğer gerçekten iman iddianızda samimî iseniz, sizi imana eriştirdiği için asıl Allah sizi minnet borcu altında bırakmıştır. Eğer yüreğinizde bu şükür duygusunu taşımıyorsanız, zaten iman etmiş değilsiniz demektir.” َ ْ ‫ات َو‬ ﴾١٨﴿ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ َ Kِ ٌ 0X$ Kَ &‫ا‬ َ ّٰ ‫اِ ّ َن‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬I ُ ّٰ ‫ض َو‬ َ -ْ zَ ,ُ 8َ 9ْ 6َ &‫ا‬ ) ِ ‫ا ْر‬ 18. O hâlde, ey insanlar! Tüm tavır ve davranışlarınızda, şu gerçeği daima göz önüne bulundurun: Hiç kuşku yok ki, Allah göklerin ve yerin bütün gizliliklerini bilmektedir. Tüm evrende neler olup bittiğini bildiği gibi, kalplerinizde taşıdığınız gizli niyet ve


düşüncelerden de haberdardır. Bu yüzden, içinizi dışınızı düzelterek iyi bir mümin olmaya gayret gösterin. Unutmayın ki, Allah yaptığınız her şeyi görmektedir. ‫﴾ ُ َر ُة ق ﷌‬٥٠﴿ 50. KAF SURESİ Mekke döneminin dördüncü yılında, Mürselat suresinden sonra indirilmiştir. Adını, ilk ayetinin başındaki “Kaf” harfinden almıştır. 45 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ﴾١﴿ 'Hِ Y$ َ !ْ ‫ ْ* ٰا ِن ا‬Oُ !‫ق> َو ْا‬

1. Kaf. Ey insan! Böyle basit harflerden meydana gelen, fakat bir benzerini yapmakta insanlığın acze düştüğü eşsiz bir mucize olan bu yüce Kur’an şahittir ki, hepiniz öldükten sonra yeniden diriltilecek ve büyük mahkemede yargılanacaksınız. َ !‫ َ ل ْا‬Oَ​َ ,ْ 3ُ ْ4 ِ ‫ ٌر‬%ِ ْ4 ُ ,ْ /ُ ‫` َء‬ > َ ‫ ُ > ا اَ ْن‬Yِ Fَ Mْ Kَ ﴾٢﴿ Iٌ Y$ Fَ ‫ ْ ٌء‬yَ ‫ا‬%َ ٰ/ ‫ ِ ُ*و َن‬.

2. Fakat hakikati inkâr edenler, içlerinden kendileri gibi beşeri özelliklere sahip bir uyarıcının onlara gelip bu gerçeği bildirmesine şaştılar da, “Bu gerçekten tuhaf bir şey!” dediler. Ve eklediler: ﴾٣﴿ 'ٌ -9$ Kَ ٌ `ْ ‫ َر‬Vَ !ِ ‫ ٰذ‬H Kً ‫ َ*ا‬Gُ 4َ ّ Cُ ‫ َو‬4َ ْJ ِ ‫َءاِ َذا‬ 3. “Biz ölüp toza toprağa dönüştükten sonra mı yeniden diriltilecekmişiz? Bu gerçekleşmesi imkânsız bir dönüştür.” َْ ٌ -?$ A ﴾٤﴿ َ ‫ ب‬ ٌ Jَ Cِ dَ 'َ ْ4Fِ ‫ َو‬,H ْ 3ُ ْ4 ِ ‫ض‬ ُ ‫ا ْر‬ ُ Oُ ْ4Gَ َ 4َ ْ 8ِ Fَ 'ْ Dَ 4. Oysa Biz, yeryüzünün onlardan her geçen gün neleri koparıp götürdüğünü gayet iyi biliriz. Dolayısıyla, onların çürüyüp toprağa karışan bedenlerini, Mahşer Günü nasıl yeniden hayata


kavuşturacağımızı da iyi biliriz. Yanımızda, her şeyi kaydeden bir kitap vardır. َ‫ > ا‬$ ,ْ 3ُ َ ,ْ /ُ ‫` َء‬ َ cّ ِ (َ ! ْ Kِ ‫ ا‬Kُ %َ ّ Cَ Mْ Kَ > َ ﴾٥﴿ 76 * * ! ْ ّ َ َ $ ٍ ٍ

5. Aslında her insan gibi, inkârcılar da bunun mümkün olduğunu pekâlâ yüreklerinde hissederler. Fakat tam aksine onlar, bu Kur’an vasıtasıyla kendilerine gelen hakikati hiç düşünmeden yalanladılar. Bu yüzden, çelişkili bir tavır içindeler. Vicdanlarını rahatsız eden karmakarışık duygular içinde kıvranıp duruyor, her biri ötekini yalanlayan tutarsız iddialarla hem kendilerini hem de başkalarını kandırmaya çalışıyorlar. َ َ ‫ َو‬/َ 4َ ّ 6َ ّ ‫ َو َز‬/َ 4َ -ْ 4َ Kَ r َ ,ْ 3ُ Dَ ْ َ ‫ ا! ّ َ َ > ِء‬L!َ ِ‫ ُ*>وا ا‬ َ َ َ‫ا‬ ُ ْ4 ﴾٦﴿ ‫وج‬ * : 3 ! C 6 , 8 ُ َ ْ ْ ْ َ َ ِ ُ ٍ 6. Peki onlar, üzerlerinde yükselen göğü nasıl mükemmel bir sistem şeklinde kurduğumuzu, parlak birer inci demeti gibi ışıldayan yıldızlarla onu nasıl süslediğimizi ve milyarlarca galaksiden oluşan bu sistemin hiç aksamadan nasıl çalıştığını ve onda en ufak bir kusur, bir düzensizlik, bir çatlak olmadığını görmüyorlar mı? ْ َ‫ َوا‬/َ dَ ‫ض َ َ' ْد‬ ّ Cُ :ْ ِ 3َ - $ 4َ ْJ َ dْ َ‫ا َوا‬ َ ْ ‫َو‬ َ ﴾٧﴿ 73 K ‫ج‬ ‫و‬ ‫ز‬ M ‫و‬ ‫ر‬ 3 4 O ! ‫ر‬ ‫ا‬ َ َ ْ ْ ْ $ َ َ َ َ َ ِ $ S ِ َ ٍ ٍ

7. Yeryüzüne gelince, onu da yaşamaya elverişli biçimde yayıp döşedik, üzerine sapasağlam dağlar yerleştirdik ve orada rengârenk, çeşit çeşit güzelim bitkiler yetiştirdik. ُ !ِ ‫ ٰ*ى‬Cْ ‫ َ* ًة َو ِذ‬Xِ ْ Gَ ﴾٨﴿ Iٍ 4$ ُ 'ٍ ْ Fَ Mِّ .

8. Bütün bunları, hakikate yönelen her kul için sonsuz ilim, kudret ve merhametimizi gözler önüne seren aydınlatıcı bir delil ve bir öğüt olmak üzere yarattık. Ve yaratılış mucizesi, her an gerçekleşmeye devam ediyor: َّ A ﴾٩﴿ 'S ٍ 4َ ّ ` َ ‫ ت َو‬ َ "$ Kِ 4َ ْJ َ dْ َ َ Cً ‫ ا! ّ َ َ > ِء َ > ًء ُ َ َر‬:َ ِ 4َ !ْ Rَ ّ dَ ‫َو‬ ِ -X$ (َ !‫ ْا‬I 9. Biz gökten bereketli yağmurlar indirdik de, onunla meyve dolu bağlar, bahçeler ve tahıl ürünleri olarak biçilecek taneler yeşerttik. َ 3َ !َ ‫ ت‬ َ ّ ‫َو‬ ﴾١٠﴿ 'S ٍ Oَ ٌ -m$ dَ ٌ 8ْ ِ Kَ Mَ ْ14!‫ا‬ 10. Ve salkım salkım meyveleri olan yüksek hurma ağaçları...


﴾١١﴿ ‫وج‬ ِ َ 9ِ 8ْ !ِ Dً ْ‫ِرز‬ ُ *ُ 1ُ !‫ ْا‬Vَ !ِ %ٰ Cَ ) Jً -ْ َ ‫ َ' ًة‬8ْ Kَ "$ Kِ 4َ -ْ -َ Aْ َ‫د َوا‬S

11. Kullarımıza tarafımızdan armağan edilmiş bir geçim kaynağı olarak. Böylece, o su ile ölü toprağa hayat verdik. İşte ölümden sonraki yeniden diriliş de böyle gerçekleşecektir. Bu mucizelerden ibret almayan günümüz inkârcıları, kendilerinden önceki toplumların başına gelenlerden de mi ders almıyorlar? َ ْ Dَ ~ْ Kَ %َ ّ Cَ َ ﴾١٢﴿ ‫د‬S d ‫م‬ D , 3 8 ْ ْ ُ َُ }‫ ب ا! ّ َ* ِّس َو‬ ُ ُ (َ Wْ َ‫ ح َوا‬ ُ ُ ٍ

12. Nitekim onlardan önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud kavmi de ayetlerimi yalanlamıştı. ﴾١٣﴿ ‫ ط‬ Sٍ !ُ ‫ْ َ ا ُن‬+ِ‫ ْ ُن َوا‬Fَ *ْ ِ ‫ ٌد َو‬Fَ ‫َو‬ 13. Ad kavmi, Mısır diktatörü Firavun ve Lut’un arkadaşları da. َ 6ْ ‫ا‬ َ ْ ‫ ب‬ ﴾١٤﴿ 'ِ -F$ ‫ َو‬cَ ّ (َ َ Mَ ُ *ُّ !‫ َب ا‬%َ ّ Cَ Mٌّ Cُ )ٍ َ ّ Gُ ‫ ْ ُم‬Dَ ‫ َو‬Eِ . ُ (َ Wْ َ‫َوا‬

14. Eyke halkı ve Tubba kavmi de... Evet, bunların hepsi kendilerine gönderilen Elçileri yalanlamıştı. Bu yüzden uyarılarım gerçekleşmiş ve hepsi helâk edilmişti. Âhireti inkâr edenler, şunu bir düşünsünler: َ ْ cِ 8ْ 1َ ! ْ Kِ 4َ --$ 9َ​َ َ‫ا‬ ﴾١٥﴿ 'tٍ 6'$ ` َ :ْ ِ ٍ ْ !َ $ ,ْ /ُ Mْ Kَ ‫ا ّ َو ِ )ل‬ َ cٍ 8ْ +

15. Biz daha zor görünen ilk yaratmadan yorulup acze mi düştük ki, son yaratmayı gerçekleştiremeyelim? Hayır, aslında onlar, Allah’ın sınırsız kudretini gözler önüne seren yaratılış mucizelerini gayet iyi bilirler. Fakat arzu ve heveslerinin adalet, fedakârlık, erdemlilik gibi ahlâkî değerlerle sınırlanmasını istemediklerinden, yeni bir yaratılış konusunda hep kuşku içindedirler. ﴾١٦﴿ 'ِ 6‫ر‬$ َ !‫ ْا‬Mِ ْ A َ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬ َ :ْ ِ "ِ -ْ !َ ِ‫ َ* ُب ا‬Dْ َ‫ ا‬:ُ (ْ dَ ‫" َو‬Hُ ُ ?ْ dَ "$ Kِ ‫ َ ْ ِ ُس‬Gُ َ ,ُ 8َ 9ْ dَ ‫ َ َن َو‬dْ ‫ا‬ ِ ْ 4َ Oْ 8َ + 16. Gerçek şu ki, insanı Biz yarattık ve arzu ve ihtiraslarının ona neler fısıldadığını da çok iyi biliriz. Çünkü Biz ona şah damarından daha yakınız. Öyle ki: ﴾١٧﴿ 'ٌ -9$ Dَ ‫ ل‬ ِ َ s!‫ا‬ ِ -َ Oِّ 8َ Jَ ُ !‫ ْا‬LOَ ّ 8َ Jَ 6َ ‫اِ ْذ‬ ِّ :ِ Fَ ‫ َو‬T ِ $ -َ !‫ ْا‬:ِ Fَ ‫ ن‬ 17. Onun sağında ve solunda oturan iki görevli melek, yaptığı her şeyi kaydetmektedir.


ُ ?ِ 8ْ 6َ َ ﴾١٨﴿ 'ٌ -J$ Fَ Iٌ D$ ‫ ِ" َر‬6َْ '!َ َ ّ ِ‫ ْ ٍل ا‬Dَ :ْ ِ 18. Ağzından bir tek kelime çıkmaz ki, yanında kendisini gözetleyen ve söylediklerini kaydeden bir tanık hazır bulunmasın. > َ ‫َو‬ ﴾١٩﴿ 'ُ -($ Gَ "ُ ْ4 ِ ~ َ ْ4Cُ َ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬c)ّ ِ (َ ! ْ Kِ ‫ َ* ُة ْا! َ ْ ِت‬.ْ َ ‫` َء ْت‬

19. Ve bu durum, hayat boyu böyle sürüp gider. Sonunda, ilâhî hikmet ve adalet gereğince, ölüm sarhoşluğu tüm gerçekliğiyle gelip çatar. O zaman ölüm melekleri ona, “İşte ey insan, bir ömür boyu kaçıp durduğun kaçınılmaz gerçek budur!” der. Daha sonra da, kıyamet gününe kadar sürecek kabir hayatı başlar. Nihayet bir gün gözlerini açar ve telaşla yerinden fırlar: ُّ ِ َ ?ِ dُ ‫َو‬ ﴾٢٠﴿ 'ِ -F$ َ !‫ ْ ُم ْا‬6َ Vَ !ِ ‫ ر ٰذ‬ ِ) X!‫ا‬

20. Çünkü yeniden diriliş için Sura üflenmiştir. Bu, geleceği vadedilen büyük Gündür. > َ 3َ 9َ َ ٍ ?ْ dَ Mُّ Cُ ‫` َء ْت‬ > َ ‫َو‬ ﴾٢١﴿ 'ٌ -3$ yَ ‫ َو‬cٌ ِ 21. O gün her insan, yanında meleklerden bir sevk memuru ve bütün yapıp ettiklerini kaydeden bir tanık ile birlikte, hesap vermek üzere Rabb’inin huzuruna gelecektir. َ zِ Vَ ْ4Fَ 4َ ?ْ s َ َ ‫ا‬%َ ٰ/ :ْ ِ Eٍ 8َ ?ْ zَ $ ~ ﴾٢٢﴿ 'ٌ 6'$ A َ . َ ْ4Cُ 'ْ Oَ !َ َ ‫ ْ َم‬-َ !‫ ُ* َك ْا‬Xَ َ َ ‫> َء َك‬w 22. O zaman zalimlere denecek ki: “Ey insan! Sen bunlardan gaflet içindeydin. Hayatın boyunca, seni bekleyen bu akıbete karşı hep ilgisiz, umursamaz davrandın ve uyarılardan yüz çevirdin. Fakat şimdi, gerçekleri görmene engel olan perdeni gözlerinden kaldırdık. Bugün artık bakışların keskindir. Dünyadayken aklınla, imanınla görmen gereken cennet, cehennem, mahşer gibi hakikatleri, şimdi bizzat gözlerinle göreceksin.” ﴾٢٣﴿ 'ٌ) -J$ Fَ ‫ا َ َ!' ّ َ​َي‬%َ ٰ/ "ُ 4ُ 6*$ Dَ ‫ َ ل‬Dَ ‫َو‬ 23. Derken, kendisini bir gölge gibi takip eden beraberindeki görevli melek, “İşte yanımdaki inkârcı, cehenneme atılmaya hazırdır!” diyecek. ﴾٢٤﴿ 'S ٍ -4$ Fَ ‫ ّ َ? ٍر‬Cَ Mَ ّ Cُ ,َ 4َ ّ 3َ ` َ $ -َ Oِ !ْ َ‫ا‬


24. Bunun üzerine Allah, “O hâlde!” diyecek, “Her inatçı kâfiri atın cehenneme!” َ ِْ 1َ 8ْ !ِ ‫ ع‬ ﴾٢٥﴿ I6 ٍ *$ ُ 'ٍ Jَ 9ْ ُ 0 S ٍ 4ّ َ 25. “İyiliğe engel olan, hak hukuk tanımayan, ilâhî adaletten şüphe duyan ve kalplere şüphe tohumları eken o zalimleri!” َ ّ ‫اب‬ ﴾٢٦﴿ 'ِ 6'$ s!‫ا‬ ِ ّٰ َ َ Mَ 9َ ` َ ‫ ٰا‬3ً !ٰ ِ‫ا& ا‬ َ ‫ي‬%$ !َ ّ َ‫ا‬ ِ %َ 9َ !‫ ُه ِ ْا‬-َ Oِ !ْ َ َ *َ +

26. “Allah’ın yanı sıra başka ilâhlar edinen o kâfirleri! Atın, atın onları o çetin azabın içine!” ﴾٢٧﴿ 'ٍ -9$ Kَ ‫ ٍل‬lَ َ $ ‫ َن‬Cَ :ْ . ِ !ٰ ‫ ُ" َو‬Jُ -ْ َ@ ْ َ‫ َ > ا‬4َ Kَ ّ ‫ ُ" َر‬4ُ 6*$ Dَ ‫ َ ل‬Dَ 27. Her inkârcı ateşe atılırken, dünyada iken en samimi dostu olan ve kendisini sapıklığa sürükleyen yandaşını suçlayacak. Bunun üzerine arkadaşı, “Ey Rabb’imiz!” diyecek, “Onu ben azdırmadım, fakat kendisi zaten derin bir sapıklık içindeydi.” ُ -ْ !َ ِ‫~ ا‬ ﴾٢٨﴿ 'ِ -F$ َ ! ْ Kِ ,ْ . ُ ْ 'َ ّ Dَ 'ْ Dَ ‫ ُ ا َ!' ّ َ​َي َو‬Xِ Jَ ْ1Gَ َ ‫ َ ل‬Dَ 28. Allah, “Ey günahkârlar! Benim huzurumda çekişmeyin!” buyuracak, “Çünkü zamanında, kitap ve elçi göndererek sizi uyarmıştım.” َ Kِ ^ dَ َ‫ ْ ُل َ!' ّ َ​َي َو َ > ا‬Oَ !‫ َ ّ َ' ُل ْا‬6ُ َ ﴾٢٩﴿ 'Hِ - $ 9َ 8ْ !ِ ‫ ٍم‬lَ ّ 29. “Boşuna feryat etmeyin, çünkü Benim katımda karar değiştirilmez. Ve Ben, kullarıma haksızlık edecek değilim.” ْ َ Jَ ‫ا‬ ُ Oُ Gَ ‫ ِت َو‬l ُ Oُ dَ ‫ ْ َم‬6َ ﴾٣٠﴿ 'ٍ 6R$ َ :ْ ِ Mْ /َ ‫ ل‬ ْ Mِ /َ ,َ 4َ ّ 3َ Yَ !ِ ‫ ل‬

30. O gün cehenneme, “Doldun mu?” diye soracağız. Fakat o, günahkârlara duyduğu öfkeyle, “Hayır, daha yok mu?” diyecek. İşte inkâr edenlerin sonu budur. İman edenlere gelince: َ O$ Jَ ّ ُ 8ْ !ِ Eُ 4َ ّ Yَ !‫~ ْا‬ ﴾٣١﴿ 'ٍ -9$ Kَ َ 0ْ zَ T ِ َ?!ِ ْ‫َواُز‬ 31. O Gün cennet, dürüst ve erdemlice bir hayat sürmüş olan kimselere yaklaştırılacaktır. ُ !ِ ‫ ُ'و َن‬Fَ Gُ َ ‫ا‬%َ ٰ/ ﴾٣٢﴿ َ ‫اب‬ ٍ ‫ اَ ّ َو‬Mِّ . H ٍ ?$ A

32. “İşte bu, size vaktiyle söz verilen cennettir. Allah’a gönül bağlayan, O’nun buyruklarını gözeten her kul için hazırlanmış bir cennet!”


> َ ‫ َو‬I ﴾٣٣﴿ Iَ :ْ َ ٍ 4$ ُ I ٍ 8ْ Oَ Kِ ‫` َء‬ ِ -ْ َ@! ْ Kِ :َ ٰ Aْ *َ ّ !‫ َ ا‬s ِ +

33. “İnsan kavrayışının ötesinde olmasına rağmen Rahman’a yürekten saygı duyan ve tertemiz bir kalple O’nun huzuruna gelenler için hazırlanmış muhteşem bir cennet!” ﴾٣٤﴿ ‫ ِد‬8ُ 1ُ !‫ ْ ُم ْا‬6َ Vَ !ِ ‫ )ٍم ٰذ‬lَ َ Kِ /َ 8ُ +ْ ُ ‫اُد‬

34. “Güvenlik ve esenlik içinde girin oraya! Bu gün, sonsuza dek sürecek olan ebedî hayat günüdür!” > َ 6َ َ ,ْ 3ُ !َ ﴾٣٥﴿ 'ٌ 6R$ َ 4َ 6َْ '!َ ‫ َو‬3َ - $ ‫ َن‬eُ s 35. Onlar orada diledikleri her şeye kavuşacaklar ve ayrıca katımızda, dilediklerinden de fazlası vardır. Hal böyleyken, zalimler inkârda hâlâ diretiyorlar. Oysa düşünmüyorlar mı ki; ﴾٣٦﴿ ً wْ Kَ ,ْ 3ُ ْ4 ِ 'ُّ yَ َ‫ ا‬,ْ /ُ ‫ ْ* ٍن‬Dَ :ْ ِ ,ْ 3ُ 8َ ْ Dَ 4َ .ْ 8َ ْ/َ‫ ا‬,ْ Cَ ‫َو‬ ٍ ($ َ :ْ ِ Mْ /َ ‫ )ِد‬lَ ِ !‫ ُ ا ِ ْا‬Oَ ّ 4َ َ s 36. Biz onlardan önce, kendilerinden çok daha güçlü nice toplumları yok etmiştik de, azabımız başlarına çöküverince şehirlerde çil yavrusu gibi sağa sola kaçışmışlardı. Fakat azabımızdan kurtulmaya imkân var mı? ﴾٣٧﴿ 'ٌ -3$ yَ َ /ُ ‫ ا! ّ َ ْ َ َو‬LOَ !ْ َ‫ اَ ْو ا‬I ٌ 8ْ Dَ "ُ !َ ‫ َن‬Cَ :ْ َ !ِ ‫ ٰ*ى‬Cْ %ِ !َ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬$ ‫اِ ّ َن‬

37. Hiç kuşkusuz bu anlatılanlarda, duyarlılığını yitirmemiş bir kalbi olan ya da açık yüreklilikle bu mesaja kulak verebilen kimseler için önemli bir uyarı, bir öğüt vardır. Âhireti inkâr edenler, şunu bir kez daha düşünsünler: َ ْ ‫ات َو‬ ﴾٣٨﴿ ‫ ب‬ َ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬4َ Oْ 8َ + َ ‫ا ْر‬ ٍ @ُ !ُ :ْ ِ 4َ َ ّ َ َ ‫ م َو‬ _ٍ 6َ ّ َ‫ ا‬Eِ Jَ ّ ِ $ َ 3ُ 4َ -ْ Kَ َ ‫ض َو‬ 38. Gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratan Biziz ve Yahudilerin iddia ettiği gibi herhangi bir yorgunluk duymuş veya evreni yarattıktan sonra bir kenara çekilip mahlûkatı kendi kaderiyle baş başa bırakmış değiliz. Aksine, kâinatın mutlak hâkimi olarak her an Egemenlik Tahtında oturmaktayız. َ ّ ‫ ع‬8ُ ُ Mَ ْ Dَ Vَ Kِّ ‫ َ( ْ ِ' َر‬Kِ {ْ ِّ َ ‫ ُ! َن َو‬Oُ 6َ َ L8ٰ Fَ ْUِ W َ ﴾٣٩﴿ ‫وب‬ ْ H ِ *ُ @ُ !‫ ْا‬Mَ ْ Dَ ‫ ْ ِ َو‬s!‫ا‬ ِ

39. Öyleyse, ey Müslüman, onların alay ve hakaret dolu sözlerine sabret. Mücadelende sana azık olmak üzere, güneşin doğuşundan


önce sabah namazında ve batışından önce öğle ve ikindi namazlarında Rabb’ini övgüyle an. ﴾٤٠﴿ ‫ ِد‬Yُ ُّ !‫ َر ا‬Kَ ‫ َ َ ِّ ْ( ُ" َواَ ْد‬Mِ -ْ !َ ّ ‫ ا‬:َ ِ ‫َو‬

40. Bir de, akşam, yatsı ve teheccüd namazlarını kılarak gecenin bir kısmında O’nun şanını yücelt ve secdelerin ardından dua ve zikirlerle O’nu tesbih et. َ َ :ْ ِ ‫ ِد‬4َ ُ !‫ ِد ْا‬4َ 6ُ ‫ ْ َم‬6َ ْ ِ Jَ ‫ا‬ ﴾٤١﴿ I6 ْ ‫َو‬ ٍ . ٍ *$ Dَ ‫ ن‬ S

41. Ey insan! Ölüleri diriltmekle görevli İsrafil adındaki o çağırıcının, yakın bir yerden, ta yüreğinizin derinliklerinden sizi Rabb’inizin huzuruna çağıracağı o büyük Güne kulak ver. ْ ‫ ْ ُم‬6َ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬c)ّ ِ (َ ! ْ Kِ Eَ (َ -ْ X!‫ا‬ َ َ ﴾٤٢﴿ ‫وج‬ * 1 !‫ا‬ ‫ن‬ 9ُ َ ْ 6َ ‫ ْ َم‬6َ ّ ُ ُ ِ 42. O gün, bütün insanlar diriliş çığlığını gerçek şekliyle duyacaklar. İşte bu gün, kabirlerden çıkış günüdür. ﴾٤٣﴿ S ُ 0X$ َ !‫ ْا‬4َ -ْ !َ ِ‫~ َوا‬ُ $ dُ ‫ َو‬$ (ْ dُ :ُ (ْ dَ dَ ّ ِ‫ا‬

43. Gerçek şu ki, hayat veren de, öldüren de, ölmüş bedenleri yeniden diriltecek olan da Biziz. Ve hepinizin dönüşü eninde sonunda Bize olacaktır. َ ْ cُ Oَ ّ s ﴾٤٤﴿ ٌ 0 $ 6َ 4َ -ْ 8َ Fَ *ٌ sْ A َ Gَ ‫ ْ َم‬6َ َ Vَ !ِ ‫ ) ٰذ‬Fً ‫ ِ َ*ا‬,ْ 3ُ ْ4Fَ ‫ض‬ ُ ‫ا ْر‬

44. O gün üzerlerindeki yer yarılıp açıldığında, onlar mezarlarından fırlayıp süratle sağa sola kaçışacaklar. Derken, hesaba çekilmek üzere huzurumuzda toplanacaklar. İşte bu, vadettiğimiz toplanmadır ve bize göre çok da kolaydır. ﴾٤٥﴿ 'ِ -F$ ‫ ف َو‬ ُ 1َ 6َ :ْ َ ‫ ْ* ٰا ِن‬Oُ ! ْ Kِ *ْ Cِّ %َ َ ‫ ّ َ ٍر‬Yَ Kِ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ ~ْ َ dَ‫ ُ! َن َو َ > ا‬Oُ 6َ َ Kِ ,ُ 8َ Fْ َ‫ ا‬:ُ (ْ dَ 45. Ey Peygamber! Biz onların bu uyarılar karşısında nasıl inatçı bir tavır sergilediklerini, neler söyledikleri gayet iyi biliyoruz. Üzülme, sen onlar üzerinde bir zorlayıcı değilsin. Senin görevin onları zorla imana getirmek değildir. Sen ancak uyarıcısın. Öyleyse, uyarılarımdan korkanlara —kendi görüşlerinle veya insan ürünü kitaplarla değil— doğrudan doğruya Kur’an ile öğüt ver. َ ّ ‫﴾ ُ َر ُة‬٥١﴿ ‫ ت﷌‬ %!‫ا‬ ِ 6َ ‫ار‬ ِ


51. ZARİYAT SURESİ Mekke döneminin dördüncü yılında, Ahkâf suresinden sonra indirilmiştir. Adını, ilk ayetinde geçen aynı kelimeden almıştır. 60 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: َ ّ ‫َو‬ ﴾١﴿ S ‫ ت َذ ْر ًوا‬ %!‫ا‬ ِ 6َ ‫ار‬ ِ 1. Yemin olsun, esip savuran rüzgârlara, ْ ﴾٢﴿ S ‫ ً*ا‬Dْ ‫ ِت ِو‬lَ ِ (َ ! َ 2. Yağmur yükü taşıyan bulutlara, ْ ﴾٣﴿ S ‫ ْ ً*ا‬6ُ ‫ ت‬ ِ 6َ ‫ ر‬ ِ Yَ ! َ

3. Denizlerde kolayca akıp giden gemilere, ْ ﴾٤﴿ S ‫ ت اَ ْ ً*ا‬ ِ َ ِّ Oَ ُ ! َ

4. Ve yaratıklar arasında rızık işlerini bölüştüren meleklere andolsun ki, ٌ ‫ ِد‬Xَ !َ ‫ ُ'و َن‬Fَ Gُ َ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾٥﴿ ‫ق‬S 5. Size söz verilen ölüm ötesi hayat kesinlikle doğrudur. ّ $ ‫َواِ ّ َن‬ ﴾٦﴿ ٌ) Dِ ‫ َ! َ ا‬:َ 6'!‫ا‬ 6. Ve ilâhî adaletin tecelli edeceği Hesap Günü, mutlaka gelecektir. Emsalsiz bir düzen içinde gerçekleşen bu doğa olayları, her şeyin bir hikmete dayalı olarak yaratıldığına şahitlik etmektedir. Bu düzende akıl, şuur, irade ve dolayısıyla Allah’ın vahyine muhatap olma gibi üstün yeteneklerle donatılmış olan insanoğlu, yapıp ettikleri konusunda elbette hesaba çekilecektir. Ama insan, bu gerçekten daima yüz çevirmek istemiştir: ﴾٧﴿ V ِ ‫َوا! ّ َ َ > ِء َذ‬ Sِ ُ (ُ !‫ات ْا‬


7. İç içe geçmiş kıvrım kıvrım yollara, harika bir sanatla desen desen işlenmiş yörüngelere sahip göğe andolsun ki, ُ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾ ٨﴿ r Sٍ 8ِ Jَ ْ1 ُ ‫ ْ ٍل‬Dَ ?$ !َ ,ْ .

8. Siz ey insanlar! Allah, evren, insan, Kur’an, kulluk, âhiret gibi hayati öneme sahip konularda, karmakarışık ve çelişkili görüşler içindesiniz. Uzaydaki yıldız kümelerinin nasıl farklı şekilleri, yörüngeleri varsa, ilâhî rehberliği göz ardı eden insanların inanç ve yaşam şekilleri arasında da o kadar büyük çelişkiler, farklılıklar vardır. İnsanlar arasında bu kadar farklı iddiaların var oluşu, şu gerçeği ortaya koymaktadır: Allah’ın gönderdiği mesaj ile yolunu aydınlatmayan insanlık hiçbir zaman hakikati bulamayacak, asla kurtuluşa erişemeyecektir. ﴾٩﴿ Vَ) ِ ُ‫ ا‬:ْ َ "ُ ْ4Fَ Vُ َ oْ 6ُ 9. Demek ki, ancak sapıklığı baştan kabullenmiş, haktan sapan, yalana sürüklenmiş insan bu ilâhî daveti reddedip ondan yüz çevirir. Öyleyse; َ W‫ا‬ ﴾١٠﴿ ‫ن‬S ُ *َ ّ 1َ !‫ ْا‬Mَ Jِ Dُ 10. Şeytanî propagandalarla hakikati tersyüz edip insanları Kur’an’dan çevirmeye çalışan sahtekârlara yazıklar olsun! َ /ُ َ ‫ ْ َ* ٍة‬zَ $ ,ْ /ُ :َ 6%$ !َ ّ َ‫ا‬ ﴾١١﴿ ‫ن‬S 11. Onlar ki, cehalet bataklığı içinde bilinçsizce bocalayıp duruyorlar. ّ $ ‫ ْ ُم‬6َ ‫ َن‬6َ ّ َ‫ َن ا‬8ُ َ ْ 6َ ﴾١٢﴿ :6 ) ِ '!‫ا‬

12. Ve alaycı bir edayla: “Şu vadedilen Yargı Günü ne zaman gelip çatacakmış?” diye soruyorlar. َ ّ L8َ Fَ ,ْ /ُ ‫ ْ َم‬6َ ﴾١٣﴿ ‫ َن‬4ُ Jَ ?ْ 6ُ ‫ ر‬ ِ 4!‫ا‬ 13. Ne zaman mı? O zalimler, ateşin üzerinde kavrulacakları Gün. ُ Jَ 4َ ْJ ِ ‫ ا‬Dُ ‫ُذو‬ ﴾١٤﴿ ‫ َن‬8ُ Yِ 9ْ Jَ ْ Gَ "$ Kِ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ا ا‬%َ ٰ/ ,) ْ .


14. O gün onlara, “Kötülüklerinizin acı meyvelerini bugün tadın!” denilecek, “Küstahça meydan okuyarak çabucak gelmesini istediğiniz azap budur işte.” َ O$ Jَ ّ ُ !‫اِ ّ َن ْا‬ ﴾١٥﴿ ‫ ن‬ ٍ 4َ ّ ` َ $ T Sٍ -ُ Fُ ‫ ت َو‬

15. Öte yandan, dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüklerden sakınanlar ise cennet bahçelerinde, pınar başlarında ebedî mutluluğu tadacaklar. َ) 4$ ِ (ْ ُ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬Mَ ْ Dَ ‫ ا‬dُ Cَ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ ا‬,) ْ 3ُ Kُّ ‫ َر‬,ْ 3ُ - ٰG‫ َ > ٰا‬:َ 6%$ + ﴾١٦﴿ T ِ ‫ٰا‬ 16. Hem de, Rab’lerinin kendilerine bahşettiği sonsuz cennet nimetlerini büyük bir sevinçle alıp onlardan istedikleri gibi faydalanarak. Çünkü onlar, bundan önceki hayatlarında güzel davranan kimselerdi. ﴾١٧﴿ ‫ َن‬9ُ Yَ 3ْ 6َ َ Mِ -ْ !َ ّ ‫ ا‬:َ ِ lً 8$ Dَ ‫ ا‬dُ Cَ 17. Gecenin az bir kısmında uyur, saatler boyu ilim, ibadet ve tefekkürle meşgul olurlardı. َ ْ Kِ ‫َو‬ ﴾١٨﴿ ‫ ْ@ ِ? ُ*و َن‬Jَ ْ 6َ ,ْ /ُ ‫ ر‬ ِ (َ ْ

18. Ve ruhların ilâhî esintilere açık olduğu sabah namazında, evrenin âdeta yeniden diriltildiği o seher vakitlerinde, Rab’lerine el açıp yalvararak bağışlanma dilerlerdi. ْ ‫ َوا‬Mِ ِ > َ ّ 8!ِ cٌّ A ﴾١٩﴿ ‫وم‬ * ( ! ْ َ َ ,ْ 3ِ !ِ ‫ > اَ ْ َ ا‬$ ‫َو‬ ُ ِ 19. Ve Allah’ın kendilerine imtihan için emanet verdiği mallarında, yardım isteyen fakirlerin ve yardıma muhtaç oldukları hâlde dilenmekten çekinen yoksulların da hakkı olduğunu bilir, onların payını mutlaka ayırırlardı. َ ْ ِ ‫َو‬ َ 4$ Dِ ُ 8ْ !ِ ‫ ت‬ ﴾٢٠﴿ T ٌ 6َ ‫ا ْر ِض ٰا‬ S

20. İnanmaya gönlü olanlar için, yeryüzünde Allah’ın varlığını, Rab ve İlâh olarak birliğini, sonsuz ilim, kudret ve merhametini gözler önüne seren ve ilâhî adaletin mutlaka gerçekleşeceğine şehâdet eden nice işaretler, nice deliller vardır. ُ ِ ?ُْ dَ‫ > ا‬$ ‫َو‬ ﴾٢١﴿ ‫ ُ*و َن‬Xِ ْ Gُ lَ​َ َ‫ ا‬,) ْ . 21. Ve bizzat kendi iç dünyanızda... Hâlâ hakikati görmeyecek misiniz?


ُ Dُ ْ‫َو ِ ا! ّ َ َ > ِء ِرز‬ ﴾٢٢﴿ ‫ ُ'و َن‬Fَ Gُ َ ‫ َو‬,ْ . 22. Sizin rızkınızın kaynağı olan yağmur da, size vadedilen azap ve felâketler de göktedir. Yani nimetlerin de, azabın da kaynağı Allah katındadır ve siz hangisine lâyık olursanız, size onu verecektir. َ ْ ‫َ َ َر ِّب ا! ّ َ َ > ِء َو‬ ُ dَ ّ َ‫ َ > ا‬Mَ Pْ ِ cٌّ (َ !َ "ُ dَ ّ ِ‫ا ْر ِض ا‬ ﴾٢٣﴿ ‫ن‬tَ Oُ wِ ْ4Gَ ,ْ . 23. Göklerin ve yerin Rabb’ine andolsun ki, bu Kur’an’ın haber verdiği olaylar, sizin var oluşunuz, yiyip içmeniz, nefes almanız ve konuşmanız kadar gerçektir. İşte Kur’an’ın anlattığı gerçeklerden biri: َ ٰGَ‫ ا‬Mْ /َ َ $ *َ .ْ ُ !‫ ْا‬,َ -/$ *ٰ Kْ ِ‫ ا‬rِ -ْ ﴾٢٤﴿ T ُ '$ A َ 6 َ V24. İbrahim’in o değerli misafirleriyle ilgili ibret verici öyküsü sana anlatılmadı mı? َ ْ4 ُ ‫ ْ ٌم‬Dَ ‫م‬Hٌ lَ َ ‫ َ ل‬Dَ ) ً lَ َ ‫ ُ! ا‬Oَ​َ "ِ -ْ 8َ Fَ ‫ ا‬8ُ + ﴾٢٥﴿ ‫ ُ*و َن‬. َ ‫اِ ْذ َد‬ 25. Hani insan suretinde melekler, selâm vererek onun huzuruna girmişlerdi. O da “Selâm size, sanırım buralarda yabancısınız!” demişti. > !ٰ ‫َ *ا َغ ا‬ َ > ْ/ ﴾٢٦﴿ T M Y 9 K ‫ء‬ Yَ " 8 ‫ا‬ L ْ ِ َ $ $ ٍ َ ٍ ِ ِ َ َ ِ S 26. Sonra misafirlere aç olup olmadıklarını sormadan, usulca ailesinin yanına gidip közde kızartılmış besili bir buzağı getirdi. ﴾٢٧﴿ ‫ َن‬8ُ Cُ ْ Gَ َ َ‫ َ ل ا‬Dَ ,ْ 3ِ -ْ !َ ِ‫ ُ" > ا‬Kَ *َ ّ Oَ​َ

27. Ve yemeği önlerine koyarak, “Buyurun, yemez misiniz?” dedi. َ @ُ Kِ ‫ ُ*و ُه‬s َ ‫ ُ! ا‬Dَ Eً) َ?-+$ ,ْ 3ُ ْ4 ِ َ َ َ ّ Kَ ‫ َو‬r ْ ﴾٢٨﴿ ,8 F ‫م‬ l 1 G ` ‫و‬ َ َ ْ $ َ َ َ ) ٍ ٍ

28. Fakat misafirlerin yemeğe el uzatmadıklarını görünce, azap melekleri olduklarını düşünerek onlardan dolayı endişeye kapıldı. İbrahim’in iyiden iyiye kaygılandığını gören melekler, “Korkma! Bizler Allah tarafından görevlendirilmiş melekleriz ve asıl Lut kavmi için gönderildik. (11. Hud: 70) Rabb’inden bir mesaj iletmek için de sana uğradık.” dediler. Ve sonra ona, İshak adında bilgin bir oğlu olacağını müjdelediler. َ ّ Xَ ﴾٢٩﴿ ,ٌ -O$ Fَ ‫ ٌز‬Yُ Fَ ~ْ !َ Dَ ‫ َو‬3َ 3َ `ْ ‫ ْ~ َو‬. ْ ~ ِ 8َ َ Dْ َ َ َ ‫ ّ َ* ٍة‬Wَ $ "ُ Gُ َ‫ا َ*ا‬


29. Bunun üzerine, konuşmalara kulak misafiri olan İbrahim’in hanımı Sâre, bir çığlık kopararak yanlarına geldi. Şaşkınlıktan yüzüne vurarak, “Benim gibi kısır bir yaşlı kadın mı çocuk doğuracak?” dedi. ﴾٣٠﴿ ,ُ -8$ 9َ !‫ ْا‬,ُ -.$ (َ !‫ َ ْا‬/ُ "ُ dَ ّ ِ‫ ا‬V Sِ!ِ %ٰ Cَ ‫ ُ! ا‬Dَ ) ِ Kُّ ‫ َ ل َر‬Dَ V 30. Melekler, “Elbette!” dediler, “Çünkü Rabb’in böyle buyurdu. Unutma ki, Rabb’in sonsuz hikmet ve ilim sahibidir.” ُ ُ wْ + ﴾٣١﴿ ‫ َن‬8ُ َ *ْ ُ !‫ ْا‬3َ 6ُّ َ‫ ا‬,ْ . َ َ​َ ‫ َ ل‬Dَ 31. İbrahim ilk şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra, “Peki, asıl işiniz nedir, ey Allah’ın elçileri? Lut kavmine ne yapacaksınız?” diye sordu. َS $ *ِ Yْ ُ ‫ ْ ٍم‬Dَ L!ٰ ِ‫> ا‬4َ 8ْ ِ ‫> اُ ْر‬dَ ّ ِ‫ ُ!> ا ا‬Dَ ﴾٣٢﴿ T 32. Onlar da, “Daha önce de söylediğimiz gibi, biz Lut Peygambere isyan eden günahkâr bir topluma, Sodom halkına gönderildik.” dediler. ﴾٣٣﴿ T ِ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ Mَ ِْ ُ !ِ ٍ $ :ْ ِ ‫ َر ًة‬Yَ A S 33. “Ki, üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar yağdıralım!” َ $ *ِ ْ ُ 8ْ !ِ Vَ Kِّ ‫ْ َ' َر‬4Fِ Eً َ َ ّ َ ُ ﴾٣٤﴿ T

34. “Oraya bu taşların yağması, tesadüf eseri meydana gelen bir “doğal felaket” değildi. Aksine, Rabb’inin katında, günahkârlar için özel olarak seçilip işaretlenmiş taşlardı bunlar.” ﴾٣٥﴿ T Hَ 4$ ِ oْ ُ !‫ ْا‬:َ ِ 3َ - $ ‫ َن‬Cَ :ْ َ 4َ `ْ *َ ْ+َ َ 35. İşte böylece, Lut kavmini helâk etmeden önce oradaki bütün Müminleri çıkardık. ﴾٣٦﴿ T ٍ -ْ Kَ َ 0ْ zَ 3َ - $ dَ 'ْ ` َ ‫ َ​َ َو‬ Hَ $ 8ِ ْ ُ !‫ ْا‬:َ ِ ~ 36. Ancak orada, bir ev halkı dışında Müslüman da göremedik. َ ْ ‫اب‬ ﴾٣٧﴿ ,َ) -!$ ‫ا‬ َ %َ 9َ !‫ ُ َن ْا‬1َ 6َ :َ 6%$ 8َ ّ !ِ Eً 6َ ‫> ٰا‬3َ - $ 4َ Cْ *َ Gَ ‫َو‬

37. Geride kalan zalimleri ise, korkunç bir azapla yerle bir ettik ve can yakıcı azaptan korkanlar için, oradakilerin başına gelen felâketi belgeleyen tarihi kalıntılar ve ibret verici işaretler bıraktık.


> ٰ ُ $ ‫َو‬ َ 8ْ ُ Kِ ‫ ْ َن‬Fَ *ْ ِ L!ٰ ِ‫ ُه ا‬4َ 8ْ َ ‫ اِ ْذ اَ ْر‬L ﴾٣٨﴿ T ٍ w ٍ $ ُ ‫ ن‬ 38. Musa’nın kıssasında da sizin için bir ders vardır: Hani onu, apaçık bir delil ile Firavuna elçi olarak göndermiştik. ﴾٣٩﴿ ‫ ٌن‬4ُ Yْ َ ‫ ٌ* اَ ْو‬A ِ َ ‫ َ ل‬Dَ ‫" َو‬$ 4ِ Cْ *ُ Kِ L!ّٰ َ Jَ َ 39. Fakat Firavun, saltanatına güvenerek bütün siyasî ve ekonomik gücüyle Musa’ya karşı koydu ve onun hakkında, “Bu adam ya menfaat peşinde koşan usta bir büyücüdür, ya da cinlerin istilasına uğramış zavallı bir delidir!” dedi. ﴾٤٠﴿ ,ٌ) -8$ ُ َ /ُ ‫ َو‬,ِ ّ -َ !‫ ِ ْا‬,ْ /ُ dَ %ْ َ 4َ َ ‫ َد ُه‬4ُ ` َ َ َ ُ ‫ ُه َو‬dَ %ْ +

40. Biz de onu ve bütün ordusunu kıskıvrak yakaladık ve Firavun, son nefesinde tövbe ederek yaptıklarından dolayı kendisini kınayıp dururken, hepsini denize atıverdik. Fakat bu gecikmiş tövbe, onu feci akıbetten kurtaramamıştı. ﴾٤١﴿ ,Hَ -O$ 9َ !‫{ ْا‬6 َ *ّ $ !‫ ا‬,ُ 3ِ -ْ 8َ Fَ 4َ 8ْ َ ‫ ٍد اِ ْذ اَ ْر‬Fَ $ ‫َو‬ 41. İsyankâr Ad kavminin başına gelenlerde de sizin için bir ibret dersi vardır: Hani onların üzerine o ölümcül fırtınayı göndermiştik. َ ّ ِ‫ ِ" ا‬-ْ 8َ Fَ ~ْ Gَ َ‫ ٍء ا‬yَ :ْ ِ ‫ ُر‬%َ Gَ َ َ َ َ ْJ ﴾٤٢﴿ , * ! C " 8 9 ` $ ّ َ َ ُ ْ ِ)

42. Karşısına çıkan her şeyi kavurup küle çeviren korkunç bir fırtına. َ D$ ‫ } َُ َد اِ ْذ‬$ ‫َو‬ ﴾٤٣﴿ T َ ‫ ا‬9ُ Jَ ّ َ Gَ ,ْ 3ُ !َ Mٍ A$ LJّٰ A 43. Zalim Semud kavminin yaşadığı felâketlerde de sizin için bir ibret dersi vardır: Hani onlara Peygamberleri tarafından, “Bir süre daha nimetler içinde yaşayın bakalım!” denmişti. ُ ْ46َ ,ْ /ُ ‫ َو‬Eُ Oَ Fِ X!‫ا‬ َ ّ ,ُ 3ُ Gْ %َ + ﴾٤٤﴿ ‫ ُ*و َن‬ َ َ َ ,ْ 3ِ Kِّ ‫ اَ ْ ِ* َر‬:ْ Fَ ‫ ْ ا‬Jَ 9َ​َ 44. Ama onlar, kendilerine verilen fırsatı kötüye kullanarak Rab’lerinin emrine karşı geldiler. Bunun üzerine, dehşet içinde bakınıp dururlarken, korkunç gürültülü bir yıldırım onları çarpıverdi. َ Jَ ‫ا‬ ﴾٤٥﴿ :S ْ َ​َ َ 6*$ Xِ Jَ ْ4 ُ ‫ ا‬dُ Cَ َ ‫ م َو‬ ٍ -َ Dِ :ْ ِ ‫ ا‬Fُ w


45. Azabımız karşısında oldukları yere yıkılıverdiler. Ne ayağa kalkabilecek dermanları kalmıştı, ne de kendilerini savunabilecek güçleri. ﴾٤٦﴿ T tَ O$ َ ِ ً ْ Dَ ‫ ا‬dُ Cَ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ ا‬Mُ) ْ Dَ :ْ ِ ‫ ح‬ ٍ dُ ‫ ْ َم‬Dَ ‫َو‬

46. Ve daha önce, Nuh kavmini de böyle helâk etmiştik. Doğrusu, bu helâke uğrayanların hepsi de yoldan çıkmış kimselerdi. Öyleyse, çevrenizde her an görüp durduğunuz mucize ve delillere bakıp ibret alın da, geçmiş kavimlerin akıbetine uğramayın: ﴾٤٧﴿ ‫ َن‬9ُ ِ ُ !َ dَ ّ ِ‫ ٍ' َوا‬6ْ َ Kِ /َ 4َ -ْ 4َ Kَ ‫َوا! ّ َ َ > َء‬ 47. Milyarlarca galaksiden oluşan şu muhteşem göğü kudret elimizle kuran Biziz; onu düzenli olarak genişletmekte olan da yine Biziz. َ ْ ‫َو‬ ﴾٤٨﴿ ‫ ُ'و َن‬/ِ َ !‫ ْا‬,َ 9ْ 4ِ َ /َ 4َ yْ *َ َ ‫ض‬ َ ‫ا ْر‬ 48. Yeryüzünü de türlü nimetlerle donatarak hayata elverişli bir şekilde Biz döşedik, hem de ne güzel döşedik! ُ 8َ ّ 9َ !َ T ﴾٤٩﴿ ‫ ُ*و َن‬Cَ ّ %َ Gَ ,ْ . َ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ Cُ :ْ ِ ‫َو‬ َ ‫ َز ْو‬4َ Oْ 8َ + ِْ`

49. Ve Kur’an’ın mucizevî beyanını düşünüp öğüt alasınız diye, her şeyi erkek dişi, artı eksi, pozitif negatif, proton elektron, gece gündüz, ışık karanlık, sıcak soğuk, iyi kötü, dünya âhiret gibi birbirini tamamlayan farklı cinsiyetli ve karşıt kutuplu çiftler hâlinde yarattık. ُ !َ dّ $ ِ‫ا& ا‬ Hٌ $ ُ *ٌ 6%$ dَ "ُ ْ4 ِ ,ْ . ﴾٥٠﴿ T ِ) ّٰ L!َ ِ‫ َِ? ُّ*>وا ا‬ 50. Tüm insanlığı hak dine davet ederek de ki: “Öyleyse, ey insanlar, bütün sahte ilâhları reddederek, bütün kölelik zincirlerini kırıp atarak, hepiniz Allah’ın çağrısına koşun ve O’nun himayesine sığının! Gerçekten ben, size O’nun tarafından gönderilen ve ilâhî nimetleri müjdeleyen apaçık bir uyarıcıyım.” ُ !َ dّ $ ِ‫ )َ* ا‬+ ٌ $ ُ *ٌ 6%$ dَ "ُ ْ4 ِ ,ْ . ﴾٥١﴿ T ِ ّٰ َ َ ‫ ا‬8ُ 9َ Yْ Gَ َ ‫َو‬ َ ‫ ٰا‬3ً !ٰ ِ‫ا& ا‬ 51. “Allah ile beraber başka bir ilâh edinmeyin. Yalnızca Allah’a kulluk edin ve O’ndan başka hiçbir varlığa kayıtsız şartsız boyun eğmeyin. İşte tekrar söylüyorum, doğrusu ben, size O’nun


tarafından gönderilen ve şiddetli bir azabı haber veren apaçık bir uyarıcıyım.” ﴾٥٢﴿ ‫ ٌن‬4ُ Yْ َ ‫ ٌ* اَ ْو‬A ٍ ُ ‫ َر‬:ْ ِ ,ْ 3ِ 8ِ ْ Dَ :ْ ِ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬LGَ َ‫ َ > ا‬Vَ !ِ %ٰ Cَ ِ َ ‫ ُ! ا‬Dَ َ ّ ِ‫ ل ا‬ 52. Ey Peygamber! İnkârcıların yalan ve iftiralarla İslâm’a saldırmaları seni üzmesin. Küfrün değişmez karakteri böyledir. Nitekim onlardan önceki kâfirlere de ne zaman bir elçi veya davetçi geldiyse, her defasında “Bu adam, insanların gözünü boyayan bir büyücü ya da zavallı bir delidir!” demişlerdi. Tıpkı şimdiki kâfirlerin yaptığı gibi: َ ‫ ْ ٌم‬Dَ ,ْ /ُ Mْ Kَ "H $ Kِ ‫ ْ ا‬W‫ا‬ ﴾٥٣﴿ ‫ َن‬zُ َ َ Gَ َ‫ا‬ 53. Yoksa onlar, bunu söylemeyi nesilden nesle birbirlerine tavsiye mi ettiler? Hayır, doğrusu onlar, sınırı aşan azgın bir topluluktur. َ ّ َ Jَ َ َ ُ > ْ4 ﴾٥٤﴿ ‫ م‬ 8 K ~ْ d ‫ا‬ َ , 3 F ‫ل‬ َ ْ َ َ َ ُ ِ ٍ

54. Öyleyse, hakikati bütün delilleriyle ortaya koyduğun hâlde yanlış düşüncelerinde ısrar eden bu gibi insanlardan yüz çevir. Karşısındaki insanı dinleme nezaketini gösteremeyen, ortaya konan bunca delilleri düşünme zahmetine bile katlanmayan kibirli ve inatçı kimselerle tartışmanın yararı yoktur. Öyleyse, onlarla kısır tartışmalara girerek vaktini ve enerjini boş yere harcama. Korkma, onlara yüz vermediğin için sorumlu tutulacak, kınanacak değilsin. َ 4$ ِ oْ ُ !‫ْ ?َ ُ ْا‬4Gَ ‫ ٰ*ى‬Cْ %!‫ا‬ ﴾٥٥﴿ T ِّ ‫ ْ* َ ِ ّ َن‬Cِّ ‫َو َذ‬ 55. Bununla birlikte, bu çağrıya kulak verecek tertemiz gönüllere ulaşmak için sürekli olarak uyarmaya devam et. Çünkü uyarı, inatçı kâfirlere olmasa bile, inanmaya gönlü olanlara mutlaka fayda verecektir. Unutma ki; ﴾٥٦﴿ ‫ون‬ َ َ ‫َو‬ ُ Oْ 8َ + َ d ‫ا‬ ِ 'ُ ُ 9ْ -َ !ِ َ ّ ِ‫ْ ا‬ ِ ْ ‫ َو‬:َ ّ Yِ !‫~ ْا‬ 56. Ben cinleri ve insanları, başka bir gaye için değil, ancak Beni Rabb’ olarak tanımaları ve yalnızca Bana kulluk ve itaat etmeleri için yarattım. Ve bu kulluğun yararı Bana değil, bizzat kendilerine olacaktır. Öyle ya; ﴾٥٧﴿ ‫ ن‬ ِ ُ 9ِ wْ 6ُ ‫ ُ' اَ ْن‬6‫ر‬$ ُ‫ ِرزْ ٍق َو َ > ا‬:ْ ِ ,ْ 3ُ ْ4 ِ 'ُ 6‫ر‬$ ُ‫َ > ا‬


57. Ben o müşriklerin tapındığı sözde “ilâhların” kendilerine tapanlardan istediği gibi onlardan ne bir rızık istiyorum, ne de beni beslemelerini. ُ J$ َ !‫ ّ َ ِة ْا‬Oُ !‫ َ ا! ّ َ* ّ َزا ُق ُذو ْا‬/ُ &‫ا‬ ﴾٥٨﴿ T َ ّٰ ‫اِ ّ َن‬ 58. Çünkü Allah’ın kendisidir her türlü rızkı veren ve yalnızca O’dur, sonsuz kudret ve sarsılmaz kuvvet sahibi olan. İşte bunun içindir ki: َ ّ !ِ ‫َ ِ ّ َن‬ َ َ َ َ َ ْ ﴾٥٩﴿ ‫ ِن‬8ُ Yِ 9ْ Jَ ْ 6َ lَ​َ ,ْ 3ِ Kِ (َ Wْ َ‫ ب ا‬ d ‫ذ‬ M P K d ‫ذ‬ ‫ ا‬ 8 : 6 % 8 $ ُ ُ َ ِ ُ ً ِ 59. Hiç kuşkusuz bugünkü zalimler de, geçmişte helâk edilmiş olan yoldaşları gibi azaptan paylarına düşeni zamanı gelince alacaklardır. Öyleyse, Benden azabı çabucak istemesinler. ﴾٦٠﴿ ‫ ُ'و َن‬Fَ 6ُ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ ا‬,ُ 3ِ ِ ْ 6َ :ْ ِ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ 8َ ّ !ِ Mٌ 6ْ َ َ 60. Kendilerine vadedilen azap günlerinden dolayı, vay o kâfirlerin hâline! ُّ !‫﴾ ُ َر ُة ا‬٥٢﴿ ‫ ر ﷌‬ ِ w

52. TUR SURESİ Mekke döneminin ikinci yarısında, Secde suresinden sonra indirilmiştir. Adını, ilk ayetinde geçen ve Sina dağına işaret eden “Tur” (dağ) kelimesinden almıştır. 49 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ُّ !‫َوا‬ ﴾١﴿ ‫ ر‬ w ِ S

1. Musa Peygamberin Allah ile bizzat konuşma şerefine nail olduğu kutsal Sina Dağı şahittir ki, ُ ْ َ ‫ ب‬ ﴾٣﴿ ‫ر‬S ُ ْ4 َ ‫ َر ٍ ّق‬$ ﴾٢﴿ ‫ر‬S ٍ Jَ Cِ ‫َو‬ ٍ s ٍ w 2–3. Yayılmış ince deri üzerine satır satır yazılan kutsal Kitap şahittir ki,


﴾٤﴿ ‫ ر‬ ِ -ْ َ !‫َو ْا‬ ِ ُ 9ْ َ !‫~ ْا‬ S

4. İbrahim’den size miras kalan ve Beyt-i Mamur denilen kutsal mabet Kâbe şahittir ki, ﴾٥﴿ ‫ ع‬ Sِ ُ *ْ َ !‫ ْا‬rِ Oْ َ ّ !‫َوا‬

5. Yüksek ve geniş bir tavan gibi üzerinizde duran ve sizi bir kalkan gibi koruyan gök kubbe şahittir ki, ﴾٦﴿ ‫ ر‬ ِ Yُ ْ َ !‫َو ْا! َ ْ( ِ* ْا‬ S 6. Dalga dalga kabarıp coşan denizler şahittir ki, ﴾٧﴿ S َ %َ Fَ ‫اِ ّ َن‬ ٌ Dِ ‫ َ! َ ا‬Vَ Kِّ ‫اب َر‬

7. Rabb’inin zalimlere haber verdiği âhiret azabı mutlaka gerçekleşecektir. ﴾٨﴿ S ٍِ ‫ َدا‬:ْ ِ "ُ !َ َ 8. Ve hiçbir güç ona engel olamayacaktır. ﴾٩﴿ S ‫ ُ ُر ا! ّ َ َ > ُء َ ْ ًرا‬Gَ ‫ ْ َم‬6َ

9. O gün gökler, müthiş bir sarsıntıyla sarsılacak. ﴾١٠﴿ ‫ )ًا‬0ْ َ ‫ َ ُ ل‬Yِ !‫ ُ ْا‬0 $ Gَ ‫َو‬

10. Ve o heybetli dağlar, yerlerinden sökülüp yürütülecek. َ ُ 8ْ !ِ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ Mٌ 6ْ َ َ َ K$ %ِّ . ﴾١١﴿ T S 11. İşte o gün, ayetlerimi yalanlamış olanların vay hâline! ﴾١٢﴿ ‫ ُ َن‬9َ 8ْ 6َ ‫ ْ ٍض‬+ َ $ ,ْ /ُ :َ 6%$ !َ ّ َ‫ا‬

12. Onlar ki, inkâr ve cehalet bataklıklarında oyalanıp dururlardı. ُّ '6ُ ‫ ْ َم‬6َ ﴾١٣﴿ ) F ‫ َد‬,َ 4َ ّ 3َ ` َ ‫ ر‬ ِ dَ L!ٰ ِ‫ َن ا‬Fَ 13. O gün onlar, sürüklenerek cehennem ateşine atılacaklar. َ Gُ 3َ Kِ ,ْ Jُ ْ4Cُ J$ !َ ّ ‫ ُر ا‬4!‫ا‬ َ ّ ‫ ِه‬%ِ ٰ/ ﴾١٤﴿ ‫ َن‬Kُ %ِّ .

14. Ve onlara şöyle denilecek: “İşte durduğunuz ateş budur!” ﴾١٥﴿ ‫ ُ*و َن‬Xِ ْ Gُ َ ,ْ Jُ dْ َ‫>ا اَ ْم ا‬%َ ٰ/ *ٌ (ْ ِ

vaktiyle yalanlayıp َ َ‫ا‬


15. “Siz bu azabı haber veren Kur’an’ın bir sihir, bir aldatma ve göz boyama olduğunu iddia ediyordunuz. Peki, söyleyin bakalım, bu da mı bir sihir? Yoksa vaktiyle Kur’an’daki gerçekleri görmediğiniz gibi, bu ateşi de mi göremiyorsunuz?” ُ -ْ 8َ Fَ ‫وا َ َ >ا ٌء‬ ﴾١٦﴿ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ ,ْ Jُ ْ4Cُ َ ‫ ْو َن‬Rَ Yْ Gُ َ dَ ّ ِ‫ ا‬,) ْ . ْ /َ ْ 8َ Wْ ِ‫ا‬ H ُ Uِ Xْ Gَ َ ‫ُ>وا اَ ْو‬Uِ W َ 16. “Şimdi hor ve hakir bir hâlde girin oraya! Artık ateşin acısına ister dayanın, ister dayanmayın, sizin için değişen bir şey olmayacaktır. Ve boşuna sızlanmayın, sadece yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.” َّ ` َ ّ ُ !‫اِ ّ َن ْا‬ َ ﴾١٧﴿ ,9 d ‫و‬ ‫ ت‬ 4 T O J ٍ َ $ $ $ َ َ S ٍ

17. Öte yandan, dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüklerden sakınanlar ise cennet bahçelerinde, sonsuz nimetler içinde sefa sürecekler. ْ ‫اب‬ َ Fَ ,ْ 3ُ Kُّ ‫ َر‬,ْ 3ُ -Dٰ ‫ َو َو‬,H ْ 3ُ Kُّ ‫ َر‬,ْ 3ُ - ٰG‫ َ > ٰا‬Kِ T َ 3$ Cِ َ ﴾١٨﴿ ,( Y !‫ا‬ % $ َ َ ِ

18. Rab’lerinin kendilerine bahşettiği muhteşem güzelliklerle sevinç ve mutluluk duyacaklar. Çünkü Rab’leri onları, korkunç ateşin azabından koruyup esenlik diyarına ulaştırmıştır. Onlara denilecek ki: َ 8ُ َ 9ْ Gَ ,ْ Jُ ْ4Cُ َ Kِ ً ->4$ /َ ‫ ا‬Kُ *َ y‫ا‬ ْ ‫ ا َو‬8ُ Cُ ﴾١٩﴿ ‫ن‬S 19. “Yapmış olduğunuz güzel davranışlara karşılık, dilediğiniz nimetlerden afiyetle yiyin için!” َ $ . ﴾٢٠﴿ T ِ Jَ ّ ُ ٍ F$ ‫ ُ( ٍر‬Kِ ,ْ /ُ 4َ `ْ ‫ َو َز ّ َو‬EٍH َ ?ُ Xْ َ ‫ ُ ُ* ٍر‬L8ٰ Fَ T

20. Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanıp keyiflerine bakacaklar. Ayrıca onları, tatlı dilli, güler yüzlü, güzel gözlü hanımlarla evlendireceğiz. ‫ ْ )ٍء‬yَ :ْ ِ ,ْ 3ِ 8ِ َ Fَ :ْ ِ ,ْ /ُ 4َ ْJ!َ َ‫ َو َ > ا‬,ْ 3ُ Jَ 6َ ّ ‫ ُذ ِّر‬,ْ 3ِ Kِ 4َ Oْ (َ !ْ َ‫ ن ا‬ ٍ 6$ َ Kِ ,ْ 3ُ Jُ 6َ ّ ‫ ُذ ِّر‬,ْ 3ُ ْJ9َ َ Gَ ّ ‫ ا َوا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬

ٌ /$ ‫ َر‬I ﴾٢١﴿ T ْ Mُّ Cُ َ َ Cَ َ Kِ ٍ *ِ ‫ا‬ 21. Onlar ki, ayetlerime yürekten iman ettiler ve kendilerinden sonra gelen nesilleri de inanç konusunda onları izledi. İşte onların nesillerini, —kendilerinin hak ettiği dereceye ulaşamamış bile olsalar— cennette onlarla bir araya getireceğiz ve yaptıkları hiçbir güzel davranışı karşılıksız bırakmayacağız. Fakat hiç


kimseyi de, “birilerinin hatırına” cehennemden kurtarmayacağız. Çünkü herkes, kazandığı şeyler karşılığında rehin tutulmuştur ve ancak kendi yaptığı iyilikler sayesinde kurtuluşa erebilecektir. ﴾٢٢﴿ ‫ َن‬3ُ Jَ sْ 6َ َ ّ ِ ,ٍ (ْ !َ ‫ َو‬Eٍ 3َ Cِ َ?Kِ ,ْ /ُ dَ ‫َواَ ْ َ' ْد‬ 22. İşte onlara, canlarının çektiği çeşit çeşit meyvelerden ve en lezzetli etlerden bol bol vereceğiz. ﴾٢٣﴿ ,ٌ -}$ ْ Gَ َ ‫ َو‬3َ - $ ٌ @ْ !َ َ ً ْ Cَ 3َ - $ ‫ َن‬Fُ ‫ َز‬4َ Jَ 6َ

23. Orada, insanı sarhoş etmeyen, saçma konuşturmayan ve günaha sürüklemeyen içki kadehlerini birbirlerine ikram ederek aralarında neşeyle kapışacaklar. ُ 6َ ‫َو‬ ﴾٢٤﴿ ‫ ٌن‬4ُ .ْ َ ^oٌ !ُ oْ !ُ ,ْ 3ُ dَ ّ َ Cَ ,ْ 3ُ !َ ‫ َ ٌن‬8ْ zِ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ ‫ ف‬ ُ w 24. Onlar için özel olarak yaratılan ve gün yüzü görmemiş inciler gibi pırıl pırıl, tertemiz olan genç hizmetkârlar, hizmet için pervane gibi etraflarında dolaşıp duracaklar. ﴾٢٥﴿ ‫ َ > َء ُ! َن‬Jَ 6َ ُ 9ْ Kَ Mَ َ Dْ َ‫َوا‬ ٍ 9ْ Kَ L8ٰ Fَ ,ْ 3ُ m 25. Derken, birbirlerine dönüp geçmişte hatırlayarak sohbete koyulacaklar: َ O$ ?ِ sْ ُ 4َ 8ِ ْ/َ‫ > ا‬$ Mُ ْ Dَ 4َ ّ Cُ dَ ّ ِ‫ ُ!> ا ا‬Dَ ﴾٢٦﴿ T

yaşadıklarını

26. “Doğrusu biz,” diyecekler, “geçmişte, en mutlu olduğumuz anlarda, çoluk çocuğumuz arasında yaşarken bile, Rabb’imizin azabından çok korkardık!” ﴾٢٧﴿ ‫ م‬ ُ ّٰ :َ ّ َ​َ َ %َ Fَ 4َ -Dٰ ‫ َو َو‬4َ -ْ 8َ Fَ &‫ا‬ ِ ُ َ ّ !‫اب ا‬

27. “Fakat şükürler olsun ki Allah bize lütfetti de, alevleri insanın iliklerine işleyen o korkunç azaptan korudu bizi.” ﴾٢٨﴿ ,tُ -A$ *َ ّ !‫ُّ ا‬Uَ !‫ َ ْا‬/ُ "ُ dَ ّ ِ‫ )ُه ا‬Fُ 'ْ dَ Mُ ْ Dَ :ْ ِ 4َ ّ Cُ dَ ّ ِ‫ا‬ 28. “Çünkü biz, dünyadayken yalnızca O’na kulluk eder ve sadece O’na yalvarırdık. Gerçekten O çok lütufkâr, çok merhametlidir.” َ Kِ Vَ Kِّ ‫~ َر‬ ﴾٢٩﴿ ‫ ن‬ َ dَ‫ ْ* َ​َ > ا‬Cِّ %َ َ ِ َ 9ْ 4ِ Kِ ~ْ ) ٍ 4ُ Yْ َ َ ‫ َو‬:ٍ /ِ .


29. O hâlde, ey şanlı Elçi! Sen bunları haber vererek insanlara öğüt ver. Onlar ne derlerse desinler, Rabb’inin sonsuz şefkat ve nimeti sayesinde sen ne kâhinsin, ne de deli. ﴾٣٠﴿ ‫ ن‬ َ 6ْ ‫" َر‬$ Kِ ِ 4ُ َ !‫ ْا‬I ُ Kَ ّ َ kَ dَ *ٌ Fِ yَ ‫ ُ! َن‬Oُ 6َ ‫اَ ْم‬ 30. Yoksa inkârcılar senin hakkında, “O yalnızca güzel sözler uyduran usta bir şairdir, zamanın çarkları arasında yok olup unutulmasını bekliyoruz!” mu diyorlar? ُ 9َ َ dّ $ ِ َ ‫ ا‬Xُ Kَ ّ *َ Gَ Mْ Dُ َ) X$ Kِّ َ kَ ُ !‫ ْا‬:َ ِ ,ْ . ﴾٣١﴿ T 31. Onlara de ki: “Madem öyle, o zaman bekleyin bakalım! Fakat unutmayın ki, ben de sizinle birlikte başınıza gelecekleri bekliyor olacağım! Kimin haklı çıkacağını önümüzdeki yıllarda sizler ve daha sonra bütün insanlık görecektir.” َ ‫ ْ ٌم‬Dَ ,ْ /ُ ‫>ا اَ ْم‬%َ 3ٰ Kِ ,ْ 3ُ ُ lَ Aْ َ‫ ا‬,ْ /ُ *ُ ُ ْ Gَ ‫اَ ْم‬ ﴾٣٢﴿ ‫ن‬Hَ zُ 32. Oysa Kur’an’ı reddedenler, iddialarını destekleyecek en küçük bir delile bile sahip değiller. O hâlde neden inkâr ederler? Bunu onlara akılları mı emrediyor, yoksa bu hâl onların bencil, inatçı ve azgın bir topluluk olmalarının bir sonucu mudur? ﴾٣٣﴿ ‫ن‬Hَ 4ُ ِ oْ 6ُ َ Mْ Kَ "Hُ !َ َ ّ Oَ Gَ ‫ ُ! َن‬Oُ 6َ ‫اَ ْم‬ 33. Yoksa inkâr edenler, “Kur’an’ı Muhammed uydurdu!” mu diyorlar? Hayır, aslında onlar gerçeği biliyor, fakat inanmak istemiyorlar. َ) D$ ‫ ِد‬Wَ ‫ ا‬dُ Cَ ‫" > اِ ْن‬$ 8ِ Pْ ِ 6 ﴾٣٤﴿ T ٍ '$ (َ Kِ ‫ ا‬Gُ ْ -َ 8َْ 34. Eğer iddialarında samimî iseler, bu Kur’an’a denk bir kelam ortaya koysunlar. Eğer Kur’an’ın insan ürünü bir kitap olduğunu iddia ediyorlarsa, o zaman kendileri de onun ayarında, onunla boy ölçüşebilecek bir kitap meydana getirerek iddialarını ispatlasınlar. Bunu yapmaktan acze düşüyorlarsa, o zaman Kur’an’ın ilâhî bir kelam olduğu gerçeğini kabul edip Müslüman olsunlar. Ve samimi olarak şu soruların cevaplarını düşünsünler: ﴾٣٥﴿ ‫ )َن‬Oُ !ِ 1َ !‫ ْا‬,ُ /ُ ‫ ْ ٍء اَ ْم‬yَ 0 ُ ‫اَ ْم‬ ِ ْ zَ :ْ ِ ‫ ا‬Oُ 8ِ + 35. Onlar hiçbir yaratıcı olmaksızın, yokluktan mı yaratıldılar, yoksa onları yaratan bizzat kendileri midir?


َ ْ ‫ات َو‬ ﴾٣٦﴿ ‫ )َن‬4ُ Dِ 6ُ َ Mْ Kَ ‫ض‬ َ ‫اَ ْم‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا ا‬Oُ 8َ + Hَ ‫ا ْر‬

36. Acaba gökleri ve yeri onlar mı yarattılar ki, Yaratıcının hükmüne boyun eğmek istemiyorlar? Hayır, aslında onlar, apaçık hakikate iman etmek istemiyorlar. ﴾٣٧﴿ ‫ ُ*و )َن‬wِ -ْ Xَ ُ !‫ ْا‬,ُ /ُ ‫ اَ ْم‬Vَ Kِّ ‫ َر‬:ُ ِ ‫>ا‬Rَ + َ ,ْ /ُ 'َ ْ4Fِ ‫اَ ْم‬ 37. Yoksa Rabb’inin sonsuz ilim ve kudret hazineleri onların elinde midir? Yahut tüm varlıklar üzerinde egemen olan ve kâinatı yöneten onlar mıdır ki, Allah’ın hükümlerine alternatif kanunlar ortaya koyuyorlar? َ 8ْ ُ Kِ ,ْ 3ُ 9ُ ِ Jَ ْ ُ ‫ ْ ِت‬-َ 8َْ "Hِ - $ ‫ َن‬9ُ ِ Jَ ْ 6َ ,ٌ 8َ ّ ُ ,ْ 3ُ !َ ‫اَ ْم‬ ﴾٣٨﴿ T ٍ w ٍ) $ ُ ‫ ن‬

38. Yoksa onların, üzerinde semaya yükselip ilâhî vahyi dinleyebilecekleri mucizevî bir merdivenleri mi var? Öyleyse, içlerinden onu dinlemiş olan, iddiasını ispatlayacak açık bir delil getirsin. Delil getirmek şöyle dursun, ortaya konan delilleri de görmezlikten geliyorlar. Demek ki, insanlık Kur’an’ın rehberliğiyle yolunu aydınlatmadığı sürece, hiçbir zaman gerçeğe ulaşamayacaktır. Allah’ı aciz ve muhtaç bir varlık olarak görecek ve bunun sonucunda yeryüzünü cehenneme çevirecek bir toplum düzeni meydana getirecektir. Örneğin, Arap müşrikleri meleklerin Allah’ın kızları olduğunu iddia ediyorlar. Bunu söylemekle sadece Allah’a iftira etmekle kalmıyor, aynı zamanda küçümsedikleri bir şeyi, yani kız çocuk sahibi olmayı O’na yakıştırarak daha büyük bir günah işliyorlar. ُ !َ ‫ ت َو‬ ﴾٣٩﴿ ‫ )َن‬4ُ َ !‫ ْا‬,ُ . ُ 4َ َ !‫اَ ْم َ! ُ" ْا‬ 39. Ey müşrikler! Demek beğenmediğiniz kız çocuklar O’na, oğullar da size, öyle mi? ﴾٤٠﴿ ‫ )َن‬8ُ Oَ Pْ ُ ‫ َ ْ@ َ* ٍم‬:ْ ِ ,ْ 3ُ َ ‫ اَ ْ` ً*ا‬,ْ 3ُ 8ُ َ ْ Gَ ‫اَ ْم‬ 40. Yoksa ey Muhammed, sen bu davet karşılığında onlardan bir ücret istiyorsun da, ağır borç altında ezildikleri için mi seni inkâr ediyorlar? ﴾٤١﴿ ‫ ُ )َن‬Jُ .ْ 6َ ,ْ 3ُ َ I ُ -ْ َ@!‫ ْا‬,ُ /ُ 'َ ْ4Fِ ‫اَ ْم‬


41. Yoksa yaratılmışların algı ve tecrübe sınırları ötesinde bir âlem olan gaybın bilgisi kendi yanlarında bulunuyor da, varlıkların kaderini onlar mı yazıyorlar? ﴾٤٢﴿ ‫ ُ'و )َن‬-.$ َ !‫ ْا‬,ُ /ُ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ َ ‫ ً' )ا‬-ْ Cَ ‫ ُ'و َن‬6*$ 6ُ ‫اَ ْم‬ 42. Yoksa onlar, haince bir tuzak kurup müminlerin önderini suikastla ortadan kaldırmak mı istiyorlar? Oysa asıl tuzağa düşenler, o kâfirlerin kendileri olacaktır. ﴾٤٣﴿ ‫ َن‬Cُ *ِ sْ 6ُ َ ّ Fَ &‫ا‬ ِ ّٰ ‫ا& ُ ْ َ( َن‬ ِ) ّٰ ُ 0ْ zَ "ٌ !ٰ ِ‫ ا‬,ْ 3ُ !َ ‫اَ ْم‬ 43. Yoksa onların Allah’tan başka himayesine sığınacakları ilâhları mı var? Hayır, Allah onların düşünce ve anlayışlarının bozukluğundan kaynaklanan şirkin her şeklinden ve her türünden münezzehtir. Birtakım tanrısal nitelikler atfederek Allah’a ortak koştukları her şeyin üzerinde ve ötesindedir, çok yücedir. Fakat inat ve önyargı, inkârcıları öylesine körleştirmiştir ki; ً Dِ َ ‫ ا! ّ َ َ > ِء‬:َ ِ ?ً ْ Cِ ‫ َ* ْوا‬6َ ‫َواِ ْن‬ ﴾٤٤﴿ ‫ ٌم‬Cُ *ْ َ ‫ ب‬ ٌ (َ َ ‫ ُ! ا‬Oُ 6َ w 44. Onlar, kendilerini helâk etmek üzere gökten bir parçanın üzerlerine düşmekte olduğunu görseler, “Bu üst üste yığılmış bir bulut kümesidir!” der ve yine de imandan yüz çevirirlerdi. َ Oُ 9َ Xْ 6ُ "ِ - $ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ ا‬,ُ 3ُ َ ْ 6َ ‫ ا‬Dُ lَ 6ُ LJّٰ A ﴾٤٥﴿ ‫ن‬S َ ,ْ /ُ ‫ ْر‬%َ َ

45. Öyleyse, ey Müslüman! Onları inandırmak için mucizeler, kerametler peşinde koşma. Kur’an’ın beyanına inanmıyorlarsa bırak onları, dehşetle çarpılacakları Hesap Günü ile karşılaşıncaya kadar inkâr bataklığında bocalayıp dursunlar. ﴾٤٦﴿ ‫ ُ*و )َن‬Xَ ْ46ُ ,ْ /ُ َ ‫ ً َو‬-ْ yَ ,ْ /ُ 'ُ -ْ Cَ ,ْ 3ُ ْ4Fَ 4$ @ْ 6ُ َ ‫ ْ َم‬6َ 46. O büyük gün gelip çattığında, şimdi kurdukları tuzaklarının kendilerine zerre kadar faydası dokunmayacak ve hiç kimseden yardım göremeyecekler. َ :َ 6%$ 8َ ّ !ِ ‫َواِ ّ َن‬ ﴾٤٧﴿ ‫ ُ َن‬8َ 9ْ 6َ َ ,ْ /ُ َ َ Cْ َ‫ ا‬:َ ّ . ِ !ٰ ‫ َو‬Vَ !ِ ‫ ُدو َن ٰذ‬Kً ‫ا‬%َ Fَ ‫ ُ ا‬8َ 47. Fakat o zalimlere, âhirette çekecekleri bu cezadan ayrı olarak, bu dünyada ruhsal bunalım, hastalık, deprem, kaza, müminler karşısında yenilgi, toplumsal ve ahlâkî çöküş gibi felaketler ve ardından da kabir hayatında kıyamete kadar sürecek


bir ceza vardır. Ne var ki, onların çoğu bunun bilincinde değiller. َ A$ Vَ Kِّ ‫ َ( ْ ِ' َر‬Kِ {ْ ِّ َ ‫ َو‬4َ 4ِ -ُ Fْ َ Kِ Vَ dَ ّ ِ َ Vَ Kِّ ‫ َر‬,.ْ (ُ !ِ ْUِ W‫ا‬ ﴾٤٨﴿ ‫م‬S ْ ‫َو‬ ُ Oُ Gَ T ِ

48. O hâlde, ey davetçi! Rabb’inin inkârcılar hakkındaki azap hükmü gerçekleşinceye kadar, onların eziyetlerine sabret. Korkma, sen bizzat Bizim koruma ve gözetimimiz altındasın. Yeter ki, Rabb’inle irtibatını koparma. İlâhî buyrukları yerine getirmek üzere her ayağa kalktığında, Rabb’ini övgüyle an. َ ّ ‫ ا‬:َ ِ ‫َو‬ ُ َ ْ ﴾٤٩﴿ ‫ م‬ Y 4!‫ا‬ ‫ر‬ K ‫د‬ ‫ا‬ ‫و‬ " ( M ! ّ ْ ْ ِ ّ َ َ َ َ ُ ُ ِ ِ ِ 49. Gecenin bir kısmında ve seher vakti yıldızlar kaybolup giderken de, dilinde Kur’an, gönlünde iman ve alnında secdelerle, Rabb’inin yüceliğini tüm kâinata ilan edercesine O’nu tesbih et. َ ّ ‫﴾ ُ َر ُة‬٥٣﴿ ‫﷌‬,ِ Yْ 4!‫ا‬

53. NECM SURESİ Mekke döneminin beşinci yılında, İhlâs suresinden sonra gönderilmiştir. Adını, ilk ayetindeki ‘necm’ (yıldız) kelimesinden almıştır. Necm kelimesi burada mecazî olarak gökten inen ayetler anlamında kullanılmıştır. 62 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: َ ّ ‫َو‬ ﴾١﴿ ‫ى‬S ٰ /َ ‫ اِ َذا‬,ِ Yْ 4!‫ا‬ 1. İnsanlığı ilâhî nurlarla aydınlatmak üzere yücelerden inmekte olan yıldız gibi parlak ayetler ve sureler şahittir ki, ُ ُ A ﴾٢﴿ ‫ى‬H ٰ zَ َ ‫ َو‬,ْ . َ َ ِ Wَ Mَ ّ

2. Ey Mekke halkı, çocukluğundan beri yakından tanıdığınız ve ahlâkî meziyetlerini çok iyi bildiğiniz arkadaşınız Muhammed ne sapmış, ne de aldanmıştır. ﴾٣﴿ ‫ ٰ )ى‬3َ !‫ ْا‬:ِ Fَ cُ wِ ْ46َ َ ‫َو‬


3. Ve size Rabb’inin mesajını aktarırken, asla kendi arzu ve hevesinden konuşmuyor. ﴾٤﴿ LSA ٰ 6ُ ٌ Aْ ‫ َ اِ ّ َ َو‬/ُ ‫اِ ْن‬

4. Onun dudaklarından dökülen bu muhteşem ifadeler, kendisine Allah tarafından gönderilen vahiyden başka bir şey değildir. ﴾٥﴿ ‫ى‬S ٰ Oُ !‫ ُ' ْا‬6'$ yَ "ُ َ 8َ ّ Fَ 5. Ona bu sözleri, olağanüstü güçlere sahip olan vahiy meleği Cebrail öğretmiştir. ﴾٦﴿ ‫ى‬S ٰ Jَ َ ْ ‫ُذو ِ ّ َ* ٍ)ة‬ 6. Müthiş yeteneklerle donatılmış bir melek... İşte o melek, tüm ihtişamıyla Muhammed’e görünmüştü. َ ْ cِ ُ ُ ْ Kِ َ /ُ ‫َو‬ ﴾٧﴿ L) 8ٰ Fْ ‫ا‬

7. Gökle yerin birleştiği ufkun en yüce noktasında, 600 kanadıyla kendisini göstermişti. ﴾٨﴿ LS!ّٰ 'َ Jَ َ dَ ‫ َد‬,َ ّ }ُ 8. Sonra Muhammed’e doğru yaklaşıp yanına inmişti. َ َ ﴾٩﴿ LٰH d‫ اَ ْو اَ ْد‬T َ Dَ ‫ َن‬. ِ ْ َ ْ Dَ ‫ ب‬ 9. Öyle ki, aralarındaki mesafe iki yay kadar, hatta daha da yakın olmuştu. ﴾١٠﴿ L) Aٰ ‫ه َ > اَ ْو‬$ 'ِ ْ Fَ L!ٰ ِ‫ ا‬L>Aٰ ‫َ َ ْو‬

10. Böylece Cebrail, Allah’ın kuluna bildirmesini istediği her şeyi bildirmişti. Bu o kadar açık bir gerçekti ki: ﴾١١﴿ ‫ا ُد َ َر ٰاى‬oَ ?ُ !‫ َب ْا‬%َ Cَ َ 11. Muhammed’in gözünün gördüğünü kalbi yalanlamadı. Açık ve net olarak gördüğü bu görkemli varlığın, Allah’tan vahiy getiren Cebrail olduğu konusunda en ufak bir şüphesi, tereddüdü olmadı. ﴾١٢﴿ ‫ ٰ*ى‬6َ َ L8ٰ Fَ "ُ dَ ‫ َ ُرو‬Jُ َ َ‫ا‬ 12. Şimdi siz ey müşrikler, onun açık ve net olarak gördüğü bu muhteşem mucize hakkında hâlâ onunla tartışmaya mı gireceksiniz?


﴾١٣﴿ ‫ى‬S*ٰ ْ+ُ‫ ا‬Eً !َ Rْ dَ ‫ ْ' َر ٰا ُه‬Oَ !َ ‫َو‬

13. Gerçekten Muhammed onu, bundan önce bir kez daha gökten inerken görmüştü. ﴾١٤﴿ L3ٰ Jَ ْ4 ُ !‫ْ َ' ِ ْ' َر ِة ْا‬4Fِ 14. Maddî varlığın sona erdiği ve bambaşka bir âlemin kapılarının açıldığı sınır noktasında, yani Sidre-i Münteha’da. ﴾١٥﴿ ‫ ْا! َ ْ ٰو )ى‬Eُ 4َ ّ ` َ /َ 'َ ْ4Fِ 15. Şehitlerin, Hesap Gününe kadar kaldığı barınma cenneti olan Cennetül Me’va’nın yanındaki sınır noktasında. ﴾١٦﴿ LSsٰ @ْ 6َ َ ‫ ا! ِّ ْ' َر َة‬Ls َ @ْ 6َ ‫اِ ْذ‬

16. O an ki, Sidre’yi bürüyen bürüyor ve ilâhî nurlarla aydınlanan bu yer, kelimelerin ifade etmekten aciz kaldığı muhteşem güzelliklere sahne oluyordu. َ َ ‫ ُ* َو‬Xَ َ !‫َ َزا َغ ْا‬ ﴾١٧﴿ L@ٰ 17. Ve bu, kesinlikle bir yanılsama, bir hayal değildi. Muhammed bu olayı yaşarken, gözleri ne yanıldı, ne de sınırı aştı. ُ !‫ ِ" ْا‬Kِّ ‫ ت َر‬ ﴾١٨﴿ ‫ٰى‬Uْ . ِ 6َ ‫ ٰا‬:ْ ِ ‫ ْ' َر ٰاى‬Oَ !َ 18. İşte o gün o, gerçekten de Rabb’inin en büyük mucizelerinden bir kısmını gördü. Peki ya siz ey müşrikler! Allah’ın yanı sıra hükmüne boyun eğip tapındığınız o düzmece ilâhların Hesap Günü size şefaatçi olacaklarını söylerken hangi temele, hangi delile dayanıyorsunuz? َ ّ ,ُ Jُ 6ْ َ‫اَ َ َ*ا‬ ﴾١٩﴿ ‫ى‬SRّٰ 9ُ !‫ َت َو ْا‬l!‫ا‬ 19. Hiç düşündünüz mü, ilâh diye taptığınız o sözde tanrıçaları; örneğin Lat’ı ve Uzza’yı, َ ّ ‫ٰ َة‬4 َ ‫َو‬ ُ ْ Eَ Pَ !ِ P!‫ا‬ ﴾٢٠﴿ ‫ْ ٰ*ى‬+ ‫ا‬ 20. Ve üçüncüleri olan Menat’ı? َ ّ ,ُ . ُ ْ "ُ !َ ‫ ُ* َو‬Cَ %!‫ا‬ ُ !َ َ‫ا‬ ﴾٢١﴿ LPْٰ d ‫ا‬ 21. Demek gurur duyduğunuz erkek çocuklar size, sahip olmaktan utanç duyduğunuz kız çocuklar da O’na ait, öyle mi?


ٰ $ Eٌ َ ْ Dِ ‫ اِ ًذا‬Vَ 8ْ Gِ ﴾٢٢﴿ ‫©ى‬ 22. Şu hâlde bu, gerçekten çok adaletsizce bir paylaşım! Oysa bunu söylemekle sadece Allah’a iftira etmekle kalmıyor, aynı zamanda küçümsediğiniz kız çocuğunu O’na yakıştırarak büyük bir saygısızlık yapıyorsunuz. > َّ ْ ٰ َ َ َ َ َ ٰ > ُ > > > َ ‫ ن‬ ُ ّ ‫ل‬Rَ dْ ‫ َ ا‬,ْ C^ ُ Kَ ‫ َوا‬,ْ Jُ dْ ‫ ا‬/َ ُ Jُ -ْ ّ َ ‫ َ اِ ا ْ َ ٌء‬/ِ ‫اِ ْن‬ ) ٍ w8 ُ :ْ ِ 3َ Kِ &‫ا‬

23. Tapındığınız bu sözde ilâhlar, kulluk ve itaate lâyık olduklarına dair haklarında Allah’ın hiçbir delil göndermediği ve yetki alanlarını, kudret sınırlarını, verdikleri ve verecekleri hükümleri, kısaca sahip oldukları bütün özellikleri sizin ve sizden önceki atalarınızın belirlemiş olduğu birtakım hayal ürünü isimlerden başka bir şey değildir. َ ّ !‫ َن اِ ّ َ ا‬9ُ ِ Jَ ّ 6َ ‫اِ ْن‬ َ ْ ‫ َ ى‬3ْ Gَ َ ‫ َو‬:َ ّ > َ 'ْ Oَ !َ ‫ َو‬ ﴾٢٣﴿ ‫ ٰ' )ى‬3ُ !‫ ْا‬,ُ 3ِ Kِّ ‫ َر‬:ْ ِ ,ْ /ُ ‫` َء‬ ُH ?ُْ d ‫ا‬

Onlar, bu iddialarında herhangi bir delile dayanmıyor, yalnızca boş kuruntuların, zanların ve heveslerini okşayan şeytanî dürtülerin, sınır tanımayan arzuların peşinden gidiyorlar. İşte bu yüzden bir tek Allah’a kulluk etmekten kaçınıyor, kendilerine hiçbir ahlâkî sorumluluk yüklemeyen aciz tanrılar icat ederek onlara tapınmayı tercih ediyorlar. Oysa şimdi onlara, Rab’leri tarafından bir yol gösterici gelmiş bulunuyor. Artık hiç kimse, gerçeği bilmeme bahanesiyle kendisini kurtaramayacak, Kur’an’a göre hayatını düzenlemeden dünya ve âhirette kurtuluşa eremeyecektir. Öyle ya: ﴾٢٤﴿ L 4ّٰ َ Gَ َ ‫ ن‬ ِ ْ !ِ ‫اَ ْم‬ ِ َ dْ l 24. Yoksa insanoğlu, her arzu ettiğini elde edebilecek güç ve yetkinin kendisine verildiğini mi sanıyor? Her ideali gerçeğe dönüşecek, her gönlünden geçirdiği doğru kabul edilecek, öyle mi? Hayır! ٰ ْ "ِ 8ّٰ 8ِ َ ُ ْ ‫ َ* ُة َو‬+ ﴾٢٥﴿ Lt !ٰ ‫و‬e ‫ا‬ ِ ‫ا‬

25. Çünkü son da Allah’ındır, ilk de. Dünya da Allah’ındır, âhiret de. Her işin başında ve sonunda, hüküm yalnızca O’nundur. Çünkü O’nun sonsuz ilim ve kudreti her şeyi çepeçevre kuşatmıştır. Öyleyse, yalnızca O’na kulluk etmeli, sadece O’nun yardım ve


himayesine sığınmalı, O’ndan başka hiçbir varlıktan şefaat dilenmemelisiniz. Unutmayın ki: > َ 6َ :ْ َ !ِ &‫ا‬ L ٰ *ْ 6َ ‫ ُء َو‬s ِ َ ٰ َ ّ !‫ ِ ا‬Vٍ 8َ َ :ْ ِ ,ْ Cَ ‫َو‬ ُ ّٰ ‫ ْ َذ َن‬6َ ‫ ِ' اَ ْن‬9ْ Kَ :ْ ِ َ ّ ِ‫ ً ا‬-ْ yَ ,ْ 3ُ Jُ Fَ َ?yَ 4$ @ْ Gُ َ ‫ات‬ ﴾٢٦﴿

26. Göklerde nice büyük melekler vardır ki, Allah dilediği ve razı olduğu kimselere şefaat için izin vermedikçe, onların şefaati hiç kimseye en ufak bir fayda sağlamaz. Allah katındaki makam ve derecesi ne kadar yüksek olursa olsun, hiç kimse günahkârların kurtuluşu için aracılık edemeyecek, cezayı hak etmiş bir suçluyu azaptan kurtaramayacaktır. Hal böyleyken: ٰ ْ Kِ ‫ َن‬4ُ ِ oْ 6ُ َ :َ 6%$ !َ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ َ ]ِ > 8ٰ َ !‫ َ ُّ َن ْا‬-ُ !َ ‫ َ* ِة‬+ ُ ْ Eَ -َ ِ ْ Gَ Eَ . ﴾٢٧﴿ LPْٰ d ‫ا‬ ِ 27. Âhirete inanmayanlar, meleklere dişi varlıkların ismini veriyor ve onları Allah’ın kızları olarak görüyorlar. َ ّ !‫ َواِ ّ َن ا‬:Hَ ّ َ ّ !‫ َن اِ ّ َ ا‬9ُ ِ Jَ ّ 6َ ‫ اِ ْن‬,8ْ Fِ :ْ ِ "$ Kِ ,ْ 3ُ !َ َ ‫َو‬ ﴾٢٨﴿ H ً -ْ yَ cّ ِ (َ !‫ ْا‬:َ ِ 4$ @ْ 6ُ َ :َ ّ ٍ)

28. Hâlbuki onlar, bu konuda herhangi bir delile veya güvenilir bilgiye sahip değiller. Sadece, hiçbir doğruluk değeri taşımayan sözlerin ve zannın peşinden gidiyorlar. Oysa tek başına zan, hakikate ulaşmak için hiçbir zaman yeterli olamaz. ُّ ‫ َة‬-ٰ (َ !‫ ِ* ْد اِ ّ َ ْا‬6ُ ,ْ !َ ‫ َو‬dَ *ِ Cْ ‫ ِذ‬:ْ Fَ L!ّٰ َ Gَ :ْ َ :ْ Fَ ‫ض‬ ﴾٢٩﴿ ) -َ dْ '!‫ا‬ ْ *ِ Fْ َ َ 29. O hâlde, ey hak yolunun yolcusu! Öğüt ve uyarılarla dolu ayetlerimizden yüz çeviren ve dünya hayatının zevk ve sefasından başka bir şeye değer vermeyen bu cahillere aldırma. Onlarla kısır tartışmalara girerek vaktini ve enerjini boş yere harcama. ﴾٣٠﴿ ‫ ٰ'ى‬Jَ ْ/‫ ا‬:ِ َ Kِ ,ُ 8َ Fْ َ‫ َ ا‬/ُ ‫" َو‬$ 8ِ - $ َ :ْ Fَ Mَ ّ َ :ْ َ Kِ ,ُ 8َ Fْ َ‫ َ ا‬/ُ Vَ Kَ ّ ‫ اِ ّ َن َر‬,ِ ) 8ْ 9ِ !‫ ْا‬:َ ِ ,ْ 3ُ @ُ 8َ ْ َ Vَ !ِ ‫ٰذ‬

30. İşte onların Allah, insan ve evren hakkında ulaşabildikleri bilgi düzeyi ancak bu kadardır: Âhiret gerçeğini vicdanlardan söküp atan, parayı ve menfaati ilâhlaştıran materyalist bir ideoloji ve insanı ruhsuz bir canavara dönüştüren, her türlü haksızlığa, sömürüye zemin hazırlayan çarpık bir toplum düzeni… Ama sen üzülme, elbette Rabb’in, kimlerin kendi yolundan saptığını ve


kimlerin doğru yolu izlediğini çok iyi bilmektedir. Dolayısıyla, herkese hak ettiği karşılığı mutlaka verecektir. َ ْ ِ َ ‫ات َو‬ > َ َ‫ ا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ َي ا‬Rِ Yْ -َ !ِ ‫ض‬ ‫ ا‬4ُ َ Aْ َ‫ ا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ َي ا‬Rِ Yْ 6َ ‫ ا َو‬8ُ ِ Fَ َ Kِ ‫ ا‬eُ ِ ّٰ ِ ‫َو‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫& َ ِ ا‬ Sِ ‫ا ْر‬

﴾٣١﴿ LH ٰ4 ْ (ُ ! ْ Kِ 31. Çünkü göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah’ındır. O her şeyi belli bir hikmet ve amaç doğrultusunda yaratmıştır. Hiç kuşkunuz olmasın ki, Allah kötülük yapanları yaptıklarından dolayı mutlaka cezalandıracak ve güzel davrananları, yaptıkları iyiliklerden çok daha güzeliyle ödüllendirecektir. İşte bu sonsuz nimetleri kazanacak olan müminlerin özellikleri: ‫ا ُ ْا! َ ْ@ ِ? َ* ِ)ة‬ َ A‫ا‬ ِ َ َ?!‫ َو ْا‬,ِ }ْ ‫ا‬ ِ ْ *َ ِ > َ Cَ ‫ ُ َن‬4ِ Jَ Yْ 6َ :َ 6%$ !َ ّ َ‫ا‬ ِ ‫ َو‬Vَ Kَ ّ ‫ اِ ّ َن َر‬,َ) َ 8َ ّ !‫ اِ ّ َ ا‬ª 32. Onlar, adam öldürme, hırsızlık, yalancı şahitlik, ana babaya isyan, dolandırıcılık, içki, kumar gibi büyük günahlardan ve özellikle de zina, fuhuş gibi yüz kızartıcı kötülüklerden kaçınan kimselerdir. Ancak büyük günah olarak nitelendirilmeyen ufak tefek kusurlar hariç. Müminler Kur’an ve Sünnet’te açıkça yasaklanan büyük günahlardan uzak durdukları takdirde, işledikleri küçük günahlardan sorumlu tutulmayacaklardır. Çünkü Rabb’in çok bağışlayıcıdır. Sizin asla günah işlemeyen birer melek olmadığınızı biliyor. > ُّ َ َ ْ :َ ِ ,ْ Cُ َ sْ ُ ُ Gِ 3َ َ ّ ُ‫ ن ا‬ ُ Kُ $ Eٌ 4َ ّ ` ُ Kِ ,ُ 8َ Fْ َ‫ َ ا‬/ُ َ /ُ ,) ْ . َ ?ُْ d‫ ا ا‬CRَ Gُ lَ​َ ,H ْ . َ dَ‫ اِ ْذ ا‬,ْ . ِ w ِ َ‫ ا‬,ْ Jُ dْ َ‫ا ْر ِض َواِ ْذ ا‬ ﴾٣٢﴿ Lt Oٰ Gَ ّ ‫ ا‬:ِ َ Kِ ,ُ 8َ Fْ َ‫ا‬

O sizi Âdem olarak topraktan yaratırken de, annelerinizin rahminde saklı küçücük bir cenin durumundayken de sizin ne kadar aciz ve muhtaç bir varlık olduğunuzu gayet iyi bilmektedir. Öyleyse, kendinizi temize çıkarmayın. Hiç günahsız, kusursuz ve tertemiz olduğunuzu iddia ederek övünmeyin. Çünkü kimin dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüklerden sakındığını en iyi bilen ancak O’dur. ﴾٣٣﴿ LS!ّٰ َ Gَ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫~ ا‬ َ 6ْ َ‫اَ َ َ*ا‬ 33. Ey insanoğlu! Baksana, ilâhî rehberlikten yüz çeviren, ﴾٣٤﴿ ‫ ٰ'ى‬Cْ َ‫ َوا‬lً 8$ Dَ Lwٰ Fْ َ‫َوا‬


34. Ve bunun doğal sonucu olarak, Allah yolunda azıcık mal harcayıp sonra kaya gibi cimri kesilen adamın içler acısı hâline. Düşünsene bu adam bütün davranışlarından sorumlu olduğunu ve ilâhî adaletin tecelli edeceği Yargı Gününde bunların hesabını vereceğini nasıl inkâr edebilir? ﴾٣٥﴿ ‫ ٰ*ى‬6َ َ 3ُ َ I ِ -ْ َ@!‫ ْا‬,ُ 8ْ Fِ ‫ْ َ' ُه‬4Fِ َ‫ا‬ 35. Yoksa yaratılmışların algı ve tecrübe sınırları ötesinde bir âlem olan gaybın bilgisi kendi yanında bulunuyor da, oradan bakıp geleceği mi görüyor? ﴾٣٦﴿ LS ٰ ُ rِ (ُ Wُ $ َ Kِ ْ َ ّ 4َ 6ُ ,ْ !َ ‫اَ ْم‬ 36. Peki ona bildirilmedi mi, Musa’nın Kitabında bulunan hikmet dolu öğütler? ﴾٣٧﴿ LS ّٰ ‫ي َو‬%$ !َ ّ ‫ ا‬,َ -/$ *ٰ Kْ ِ‫َوا‬ 37. Ve o vefakâr İbrahim’in sahifelerinde yer alan ilâhî prensipler: ﴾٣٨﴿ ‫ى‬S*ٰ ْ+ُ‫ ُر َو ِاز َر ٌة ِوزْ َر ا‬Rِ Gَ َ ّ َ‫ا‬ 38. “Hiç kimse, bir başkasının günah yükünü taşımayacaktır.” diye. ﴾٣٩﴿ LS9ٰ َ َ َ ّ ِ‫ ن ا‬ ِ ْ !ِ َ -ْ !َ ‫َواَ ْن‬ ِ َ dْ l

39. “Ve insana, kendi gayret ve çabalarının sonuçlarından başka bir şey yoktur.” َ ّ َ‫َوا‬ َ ﴾٤٠﴿ ‫ى‬ * 6 ‫ف‬ " 9 ‫ن‬ ْ ْ ٰ َ َ َ ُ ُ £ 40. “Bütün yapıp ettikleri Hesap Günü kendisine gösterilecek,” َ ْ ‫>ا َء‬Rَ Yَ !‫ ُ" ْا‬6Rٰ Yْ 6ُ ,َ ّ }ُ ﴾٤١﴿ LS ٰ ‫ا ْو‬ 41. “Ve hepsinin karşılığı ona eksiksiz olarak verilecektir!” ﴾٤٢﴿ LS3ٰ Jَ ْ4 ُ !‫ ْا‬Vَ Kِّ ‫ َر‬L!ٰ ِ‫َواَ ّ َن ا‬

42. “Elbette son durak, Rabb’inin huzuru olacaktır. Dünya hayatı bir gün son bulacak ve tüm insanlar, hesap vermek üzere O’nun huzuruna çıkarılacaktır.” Öyle ki: ﴾٤٣﴿ LS.ٰ Kْ َ‫ َوا‬Vَ (َ ْ َ‫ َ ا‬/ُ "ُ dَ ّ َ‫َوا‬ 43. Güldüren de O’dur, ağlatan da O.


﴾٤٤﴿ S -َ Aْ َ‫ ت َوا‬ َ َ َ‫ َ ا‬/ُ "ُ dَ ّ َ‫َوا‬

44. Öldüren de O’dur, yaşatan da O. َ ّ Tْ ` ُ ْ ‫ َ* َو‬Cَ %!‫ا‬ ﴾٤٥﴿ LSPْٰ d ‫ا‬ َ "ُ dَ ّ َ‫َوا‬ ِ َ ‫ ْو‬Rَ ّ !‫ ا‬cَ 8َ +

45. Ve O’dur iki cinsi, erkek ve dişiyi yaratan, ﴾٤٦﴿ L£ ٰ4 ْ Gُ ‫ اِ َذا‬Eٍ َ?wْ dُ :ْ ِ

46. Bir damlacık sudan, döl yatağına atıldığı an. َ ّ "ِ -ْ 8َ Fَ ‫َواَ ّ َن‬ ُ ْ ‫ َ َة‬sْ 4!‫ا‬ ﴾٤٧﴿ ‫ى‬S*ٰ ْ+ ‫ا‬

47. Ve elbet O’na aittir, ölü bedenleri Hesap Günü yeniden diriltmek. ﴾٤٨﴿ LSٰ4Dْ َ‫ َوا‬L ٰ4zْ َ‫ َ ا‬/ُ "ُ dَ ّ َ‫َوا‬ 48. O’dur kullarına servet, sağlık, akıl, ahlâk ve iman gibi zenginlikler bahşeden ve tüm canlıların ihtiyaçlarını karşılayan. ﴾٤٩﴿ ‫ى‬S*ٰ 9ْ s!‫ا‬ ِّ ‫ َ َر ُّب‬/ُ "ُ dَ ّ َ‫َوا‬

49. Ve müşriklerin tapındığı en parlak yıldızın, Şira’nın Rabb’i de O’dur. ُ ْ ‫ ًدا‬Fَ Vَ 8َ ْ/َ‫ ُ" > ا‬dَ ّ َ‫َوا‬ ﴾٥٠﴿ LS!ٰ ‫و‬e ‫ا‬ 50. Ve O’dur, eski Ad kavmini, ﴾٥١﴿ LSOٰ Kْ َ‫َو} َُ َدا ^ َ​َ > ا‬

51. Ve Semud’u helâk eden, hem de geride bir tek canlı bırakmaksızın. ﴾٥٢﴿ L) @ٰ ْ َ‫ َوا‬,َ 8َ ْ َ‫ ا‬,ْ /ُ ‫ ا‬dُ Cَ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ ا‬Mُ) ْ Dَ :ْ ِ ‫ ح‬ ٍ dُ ‫ ْ َم‬Dَ ‫َو‬

52. Ve onlardan önce Nuh kavmini korkunç bir tufanla yok eden. Çünkü onlar, zulüm ve haksızlıkta gerçekten çok ileri gitmişlerdi. َ ?ِ Gَ oْ ُ !‫َو ْا‬ ﴾٥٣﴿ ‫ى‬S ٰ ْ/َ‫ ا‬Eَ . 53. Yine O’dur, altı üstüne getirilen Sodom ve Gomore şehirlerini de yerin dibine geçiren. ﴾٥٤﴿ LH sّٰ zَ َ 3َ -sّٰ َ@َ

54. Öyle ki, azap yağmuru altında kalan bu uğursuz şehirlerin üstünü neler kaplamıştı, neler!


﴾٥٥﴿ ‫ رى‬ ٰ َ Jَ Gَ Vَ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ 55. O hâlde ey insan, önceki zalimlerin feci sonları ortada dururken, Rabb’inin hangi nimetini inkâr edebilir, adaletinden şüphe duyabilirsin? ُ ْ ‫ ِر‬%ُ 4!‫ا‬ ُّ :َ ِ *ٌ 6%$ dَ ‫ا‬%َ ٰ/ ﴾٥٦﴿ L!ٰ ‫و‬e ‫ا‬ 56. İşte bu Kur’an, önceki uyarıcı Kitaplar gibi bir uyarıcıdır. ٰ ْ ~َ ﴾٥٧﴿ EHُ َ ‫ا ِز‬ ِ ‫اَ ِز‬ 57. Kaçınılmaz olan Son Saat iyice yaklaşmıştır. Öyle ki, şu anda aldığınız nefesin son nefesiniz olup olmadığını bilemezsiniz. ﴾٥٨﴿ Eٌ َ?y ِ ّٰ ‫ون‬ َ -ْ !َ ِ ‫ ُد‬:ْ ِ 3َ !َ ِ Cَ &‫ا‬ 58. Ve Son Saat gelip çattığında, Allah’tan başka hiçbir güç ona engel olamayacaktır. َ ُ Yَ 9ْ Gَ 6 ﴾٥٩﴿ ‫ن‬S ِ '$ (َ !‫ا ْا‬%َ ٰ/ :ْ َِ َ‫ا‬ 59. Şimdi, ey inkârcılar, siz kendi tuhaf hâlinize değil de, sizi uyaran bu mübarek sözlere mi şaşıyorsunuz? ُ ْ Gَ َ ‫ َن َو‬. ُ (َ ْmGَ ‫َو‬ َ . ﴾٦٠﴿ ‫ن‬S 60. İçler acısı hâlinize ağlamıyorsunuz da, uyarıları alaya alıp gülüyor musunuz? ﴾٦١﴿ ‫ َ ِ ُ'و َن‬,ْ Jُ dْ َ‫َوا‬ 61. Ve küstahça bir aldırmazlık içinde oyalanıp duruyor musunuz? Yapmayın bunu! ﴾٦٢﴿ ‫ ُ ُ'وا‬F‫ا‬ ِ ّٰ ِ ‫ ُ'وا‬Yُ َ ْ ‫& َو‬ ْ 62. Haydi, şimdi Allah için secdeye kapanın ve yalnızca O’na kulluk edin! ‫ َ ِ*﷌‬Oَ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٥٤﴿

54. KAMER SURESİ Mekke döneminin ikinci yarısında indirilmiştir. Adını, birinci ayetinde geçen “Kamer” (Ay) kelimesinden almıştır. 55 ayettir.


Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ﴾١﴿ *ُ َ Oَ !‫ ْا‬cَ ّ sْ َ d‫ َوا‬Eُ Fَ َ ّ !‫~ ا‬ ِ Kَ َ kَ Dْ ِ‫ا‬ 1. Tüm evrenin şiddetli bir sarsıntıyla yok edileceği Kıyamet Saati iyice yaklaştı ve kıyameti ispatlayan açık bir delil ve Son Elçiye bahşedilen apaçık mucize olarak, bir gece Mekke’de, Peygamberin ve müşriklerin gözleri önünde, Ay kısa bir süre için ortadan ikiye yarıldı. ﴾٢﴿ *ٌّ ِ Jَ ْ ُ *ٌ (ْ ِ ‫ ُ! ا‬Oُ 6َ ‫ ا َو‬ ُ *ِ 9ْ 6ُ Eً 6َ ‫ َ* ْوا ٰا‬6َ ‫َواِ ْن‬ 2. Fakat inkâra şartlanmış olan zalimler ne zaman bir mucize görseler, “Bu öteden beri süregelen etkileyici bir büyüdür.” diyerek bir bahaneyle mutlaka haktan yüz çevirirler. ﴾٣﴿ *ٌّ Oِ Jَ ْ ُ *ٍ ْ َ‫ ا‬Mُّ Cُ ‫ َو‬,ْ /ُ ‫ْ َ >ا َء‬/َ‫> ا ا‬9ُ َ Gَ ّ ‫ ا َوا‬Kُ %َ ّ Cَ ‫َو‬

3. İşte Mekkeli kâfirler de, bizzat şahit oldukları bu mucizenin bir göz boyama, bir büyü olduğunu ileri sürerek onu inkâr ettiler ve böylece, arzu ve heveslerine uyarak kıyameti ve Hesap Gününü yalanladılar. Çünkü ilâhî adaleti kabul etmek onlara ahlâkî yükümlülükler getiriyor, bu da hiç hoşlarına gitmiyordu. Fakat bu hâlleri, sonsuza dek böyle sürüp gitmeyecek, yakında gerçeği görecekler. Çünkü her işin gerçekleşeceği belirli bir zaman vardır. Allah’ın haber verdiği her şey, yeri ve zamanı gelince mutlaka gerçekleşecektir. Çünkü bu muazzam varlık âleminde, yaratılan her şeyin belli bir hikmeti vardır ve bu, ya bu dünyada ya da âhirette mutlaka gerçekleşecektir. َ ْ :َ ِ ,ْ /ُ ‫` َء‬ > َ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬ ﴾٤﴿ *S َ ‫ َد‬Rْ ُ "ِ - $ َ ‫ َ > ِء‬dْ ‫ا‬ ٌ` 4. Oysa onlara, aklını kullanan her insanı inkâr bataklığına saplanmaktan engelleyecek haberleri dile getiren ayetlerimiz ulaşmış bulunuyor. ُّ :ِ @ْ Gُ َ​َ Eٌ َ@!ِ Kَ Eٌ َ .ْ A ﴾٥﴿ ‫ر‬S ِ ُ %ُ 4!‫ا‬


5. Hem de, mükemmel bir hikmet ve öğüt Kitabı! Ne var ki, kendisini inkâra şartlandırmış olanlara öğüt ve uyarılar fayda vermiyor. َ ّ ‫ ْ' ُع‬6َ ‫ ْ َم‬6َ , ْ 3ُ ْ4Fَ ‫ َ ّ َل‬Jَ َ ٍُ dُ ‫ ْ ٍء‬yَ L!ٰ ِ‫ا!'اع ا‬ ﴾٦﴿ *S . ِ

6. O hâlde, ey Müslüman! Madem bütün delillere rağmen inkârda diretiyorlar, sen de bırak onları, inkâr ve cehalet karanlıklarında bocalayıp dursunlar! Mahşer Günü İsrafil adındaki davetçinin, eşi benzeri görülmemiş bir şeye çağıracağı o müthiş Gün gelip çatıncaya kadar: َ ْ :َ ِ ‫` َن‬ َّ + ﴾٧﴿ *S ِ '`ْ ‫ا‬ ُ َ ,ْ 3ُ dَ ّ َ Cَ ‫َاث‬ ٌs ُ *ُ ْ16َ ,ْ /ُ ‫ ُر‬Xَ Kْ َ‫ ا‬9ً s ِ Jَ ْ4 ُ ‫` َ*ا ٌد‬ 7. O gün onlar, utanç, pişmanlık ve dehşetten bakışları yere çivilenmiş bir hâlde, tıpkı fırtınanın etkisiyle sağa sola saçılmış çekirgeler gibi mezarlarından fırlayıp çıkacaklar. َ ّ L!َ ِ‫ ا‬T َ !‫ ل ْا‬ ُ Oُ 6َ ‫اع‬ َ 9$ wِ 3ْ ُ ﴾٨﴿ *ٌ ِ Fَ ‫ ْ ٌم‬6َ ‫ا‬%َ ٰ/ ‫ ِ ُ*و َن‬. )ِ '!‫ا‬ 8. İşte o anda, davetçiye doğru sürüler hâlinde koşarlarken o inkârcılar, “Bu gün gerçekten çetin bir günmüş!” diye feryat edecekler. َ َ ّ ّ Cَ َ َ ُ َ َ َ ٌ َ َ ْ‫از‬ ْ ﴾٩﴿ *َ ` ‫د‬ ‫و‬ ‫ن‬ 4 Y ‫ ا‬ ! D ‫و‬ d ' F ‫ ا‬ K % . ‫ ح‬ d ‫م‬ D , 3 8 D ~ K % َ ْ ْ ْ ْ ْ ُ ُ ُ َ َ َ َ َ ُ ُ ُ ِ ٍ

9. Onlardan önce, Nuh’un kavmi de inkâr etmişti. Onlar da kulumuz Nuh’u yalanlamış ve “O bir delidir!” demişlerdi. Böylece Peygamber, büyük baskı ve eziyetlerle karşılaşmış ve görevini yapmasına engel olunmuştu. ﴾١٠﴿ *ْ Xِ Jَ dْ َ ‫ ب‬ ٌ 8ُ @ْ َ dّ $ َ‫ ُ" > ا‬Kَ ّ ‫ َر‬Fَ 'َ َ 10. Bunun üzerine Nuh, Rabb’ine el açıp şöyle yalvardı: “Ya Rabb’i! Gücüm tükendi, çaresiz kaldım, mücadelemde yenik düştüm, bana yardım et Allah’ım!” ﴾١١﴿ *ٍ ِ 3َ ْ4 ُ ‫ َ > ٍء‬Kِ ‫اب ا! ّ َ َ > ِء‬ َ َ Kْ َ‫> ا‬4َ (ْ Jَ َ?َ 11. Biz de, bardaktan boşanırcasına akan sularla göğün kapılarını kâfirlerin üzerine açtık. > ْ dً -ُ Fُ ‫ض‬ َ َ ْ dَ *ْ Yَ َ ّ ‫َو‬ َ ْ ُ ﴾١٢﴿ ‫ر‬Hَ 'ِ D 'D *ٍ ْ ‫ ا‬L8ٰ Fَ ‫ ْا! َ > ُء‬LOَ Jَ ! َ َ ‫ا ْر‬

12. Ve yeraltındaki göllerin, ırmakların, derelerin sel gibi coşkun pınarlar hâlinde fışkırmasını sağladık. Böylece yerdeki ve


gökteki su kütleleri, daha önce takdir edilip belirlenmiş bir işi gerçekleştirmek için bir araya toplandı. ْ َ‫ات ا‬ ٰ Fَ ‫ ُه‬4َ 8ْ َ A َ ﴾١٣﴿ *S ! ‫ذ‬ L 8 ِ َ َ ‫َو‬ ٍ ُ ‫اح َو ُد‬ ٍ 13. Nuh’a gelince, onu ve ona iman edenleri, tahtalar ve çivilerden yapılmış bir gemi üzerinde taşıdık. ﴾١٤﴿ *َ ?ِ Cُ ‫ َن‬Cَ :ْ َ !ِ ‫>ا ًء‬Rَ ` َ H 4َ 4ِ -ُ Fْ َ Kِ ‫*ي‬$ Yْ Gَ

14. Dev dalgalar arasında çalkalanan gemi, bizzat Bizim gözetimimiz altında akıp gidiyordu. Böylece, inkâr edilmiş olan kulumuz Nuh’a bir ödül olarak, kendisini ve diğer müminleri kurtarıp selâmete erdirdik. ﴾١٥﴿ *ٍ Cِ 'َ ّ ُ :ْ ِ Mْ 3َ َ Eً 6َ ‫> ٰا‬/َ 4َ Cْ *َ Gَ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬ 15. İşte, bu gemiye binen müminlerin kurtuluşunu ve kâfirlerin helâk edilişini, kıyamete kadar gelecek bütün insanlar için ibret verici bir işaret kıldık. Öyleyse, yok mu öğüt almak isteyen? َ َ ﴾١٦﴿ ‫ ِر‬%ُ dُ ‫ َو‬K‫ا‬$ %َ Fَ ‫ َن‬Cَ r َ -ْ . 16. Evet, uyarılarım ve uyarıları hiçe sayan cezalandırmam nasılmış, gördünüz! ﴾١٧﴿ *ٍ Cِ 'َ ّ ُ :ْ ِ Mْ 3َ َ *ِ Cْ %8 ِّ !ِ ‫ ْ* ٰا َن‬Oُ !‫ ْا‬dَ *ْ َ ّ 6َ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬

zalimleri

17. Andolsun Biz bu Kur’an’ı, iyice anlayıp öğüt alabilmeniz için kolaylaştırdık, öyleyse yok mu onu okuyup öğüt alan? Yok mu, her akıllı insanın kolayca anlayabileceği hikmetli öğütlerle, ibret verici kıssalarla cennetin yolunu gösteren bu kitabı okumak, anlamak, pratik hayata uygulamak ve böylece dünyada ve âhirette kurtuluşa ulaşmak isteyen? َ َ ‫ ٌد‬Fَ ~ْ Kَ %َ ّ Cَ ﴾١٨﴿ ‫ ِر‬%ُ dُ ‫ َو‬K‫ا‬$ %َ Fَ ‫ َن‬Cَ r َ -ْ . 18. Bakın, güç ve zenginliğiyle dillere destan olan Ad kavmi de ayetlerimi yalanlamıştı. Fakat Benim uyarılarım ve uyarıları hiçe sayan zalimleri cezalandırmam nasıl olurmuş, gördüler: ﴾١٩﴿ *S ٍّ ِ Jَ ْ ُ ٍ (ْ dَ ‫ ْ ِم‬6َ $ ‫ ً*ا‬Wَ *ْ Wَ (6 ً ‫ر‬$ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ 4َ 8ْ َ ‫> اَ ْر‬dَ ّ ِ‫ا‬ 19. Onların üzerine, felâketi sürekli olan bir günde dondurucu bir kasırga gönderdik.


َ ّ ‫< ُع‬ ﴾٢٠﴿ *ٍ 9ِ Oَ ْ4 ُ Mٍ ْ1dَ ‫ ُز‬Yَ Fْ َ‫ ا‬,ْ 3ُ dَ ّ َ Cَ ‫ س‬ َ 4!‫ا‬ ِ ْ Gَ S

20. Öyle dehşetli bir fırtına ki, insanları kökünden koparılmış hurma kütükleri gibi sağa sola savurup atıyordu. َ َ ﴾٢١﴿ ‫ ِر‬%ُ dُ ‫ َو‬K‫ا‬$ %َ Fَ ‫ َن‬Cَ r َ -ْ . 21. Böylece, azabımı hiçe saymak ve uyarılarımı göz ardı etmek neymiş, gördüler. ﴾٢٢﴿ *ٍt Cِ 'َ ّ ُ :ْ ِ Mْ 3َ َ *ِ Cْ %8 ِّ !ِ ‫ ْ* ٰا َن‬Oُ !‫ ْا‬dَ *ْ َ ّ 6َ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬

22. Andolsun Biz, ayetlerimizi düşünüp öğüt alabilmeniz için, bu Kur’an’ı her akıllı insanın rahatça anlayabileceği şekilde kolaylaştırdık. Öyleyse, yok mu onu okuyup öğüt alan? ُّ Kِ ‫ ْ~ } َُ ُد‬Kَ %َ ّ Cَ ﴾٢٣﴿ ‫ ِر‬%ُ 4! 23. Semud halkı da uyarılarımızı kendilerine ileten Peygamberi yalanlamıştı. > !ُ Oَ​َ َ َ ﴾٢٤﴿ *ٍ 9ُ ُ ‫ ٍل َو‬lَ ‫و‬ 4 ‫ا‬ * s K ‫ا‬ ‫ ا‬ ّ َ ?$ !َ ‫> اِ ًذا‬dَ ّ ِ‫> ا‬S"ُ 9ُ ِ Jَ ّ dَ ‫ ً'ا‬A‫ا‬ َ ِ َ ِ ً َ 24. Demişlerdi ki: “Bizim içimizden çıkan bizim gibi fâni bir insana mı itaat edecekmişiz? O zaman, gerçekten büyük bir yanılgının ve ahmaklığın pençesine düşmüşüz demektir!” ﴾٢٥﴿ *ٌ yِ َ‫اب ا‬ ِّ َ Oِ !ْ ُ‫َءا‬ ٌ %َ ّ Cَ َ /ُ Mْ Kَ 4َ 4ِ -ْ Kَ :ْ ِ "ِ -ْ 8َ Fَ *ُ Cْ %!‫ا‬

25. “Aramızda bunca zengin ve asil insan dururken, ilâhî öğüt ona mı indirilmiş? Hayır, doğrusu Salih, küstah bir yalancıdan başka biri değildir.” َ ْ ‫اب‬ َ !‫ ْا‬:ِ َ ‫ ً'ا‬zَ ‫ ُ َن‬8َ 9ْ -َ َ ﴾٢٦﴿ *ُ yِ ‫ا‬ ُ %َ ّ . 26. Bunun üzerine Allah, “Üzülme Ey Salih!” dedi, “Asıl küstah ve yalancı kimmiş, yarın anlayacaklar!” َ W‫ا‬ َ ّ ‫ ا‬8ُ ِ *ْ ُ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾٢٧﴿ ْUِ w ْ ‫ َو‬,ْ 3ُ ْ Oِ Gَ ‫َ ر‬ ْ ,ْ 3ُ !َ Eً 4َ ْJ ِ Eِ Dَ 4!‫ا‬ 27. “Biz onları imtihan etmek ve gerçek niyetlerini ortaya çıkarmak üzere, bir mucize olarak kayadan çıkaracağımız bir deveyi göndereceğiz. Kendilerine sadece hayır sağlayan bu sahipsiz deveye karşı tavırları, kaba kuvvete başvurarak zayıf ve çaresiz insanları ezme huyundan vazgeçip geçmediklerini ortaya


koyan bir ölçü olacaktır. Öyleyse, ey Salih, onların ne yapacağını gözetle ve eziyetlerine biraz daha sabret.” ﴾٢٨﴿ *ٌ m َ Jَ (ْ ُ ‫ ْ* ٍب‬yِ Mُّ Cُ ,H ْ 3ُ 4َ -ْ Kَ Eٌ َ ْ Dِ ‫ اَ ّ َن ْا! َ > َء‬,ْ 3ُ ]ْ ِّ dَ ‫َو‬ 28. “Onlara, kuyudan çıkarılan suyun deveyle kendi aralarında birer gün arayla nöbetleşe paylaştırılacağını söyle. Sırası gelen her grup, düzenli bir şekilde gelip payını alacaktır.” ٰ 9َ Jَ َ ,ْ 3ُ َ A ﴾٢٩﴿ *َ Oَ 9َ​َ L ِ Wَ ‫ َد ْوا‬4َ َ 29. Fakat onlar, içlerindeki en azgın arkadaşlarını çağırıp onu kışkırttılar. O da kılıcını çekti ve Allah’a itaatin simgesi olan deveyi kesip öldürdü. َ َ ﴾٣٠﴿ ‫ ِر‬%ُ dُ ‫ َو‬K‫ا‬$ %َ Fَ ‫ َن‬Cَ r َ -ْ . 30. Bunun üzerine, uyarılarım ve uyarıları hiçe sayan zalimleri cezalandırmam nasılmış, gördüler: َ ‫ ا‬dُ . َ َ ‫ َ' ًة‬A‫ا‬ َ Fَ 4َ 8ْ َ ‫> اَ ْر‬dَ ّ ِ‫ا‬ ً ﴾٣١﴿ *ِ ِ Jَ (ْ ُ !‫ ْا‬,s 3 C ‫و‬ E ( W , 3 8 ْ ْ ْ َ َ َ َ ِ $ ِ ِ

31. Onların üzerine, korkunç bir patlamayla şehrin altını üstüne getiren bir tek çığlık gönderdik. Böylece o zalimler, ağıldaki hayvanların çiğneyip ufaladıkları kuru çöpler gibi ufalanıp darmadağın oldular. ﴾٣٢﴿ *ٍ Cِ 'َ ّ ُ :ْ ِ Mْ 3َ َ *ِ Cْ %8 ِّ !ِ ‫ ْ* ٰا َن‬Oُ !‫ ْا‬dَ *ْ َ ّ 6َ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬

32. Andolsun Biz bu Kur’an’ı, ayetlerimizi düşünüp öğüt alabilmeniz için kolaylaştırdık, yok mu onu okuyup öğüt alan? ُّ Kِ ‫ ط‬ ﴾٣٣﴿ ‫ ِر‬%ُ 4! ٍ !ُ ‫ ْ ُم‬Dَ ~ْ Kَ %َ ّ Cَ 33. Lut kavmi de uyarılarımı dile getiren Peygamberi yalanlamıştı. > َّ ٰ َ ُ َ ﴾٣٤﴿ *S َ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ 4َ 8ْ َ ‫> اَ ْر‬dَ ّ ِ‫ا‬ ِ A ٍ (َ َ Kِ ,ْ /ُ 4َ -ْ Yّ dَ ‫ ط‬ ) ٍ ! ‫ ً اِ ال‬W 34. Biz de, erkek erkeğe sapık ilişkilere giren bu zalimlerin üzerlerine ölüm yağdıran bir kasırga gönderdik ve hepsini helâk ettik. Ancak Lut ve ailesi hariç, onları sabaha karşı şehirden çıkararak kurtardık. َ yَ :ْ َ ‫ي‬R$ Yْ dَ Vَ !ِ %ٰ Cَ ) dَ 'ِ ْ4Fِ :ْ ِ Eً َ 9ْ dِ ﴾٣٥﴿ *َ .


35. O fedakâr kulumuza, tarafımızdan bir lütuf ve nimet olarak… İşte Biz, nimetlerimize şükredenleri böyle ödüllendiririz. O kavim helâk edilmeden önce, şu olaylar yaşanmıştı: ُّ Kِ ‫ َ َر ْوا‬Jَ َ 4َ Jَ s ﴾٣٦﴿ ‫ ِر‬%ُ 4! َ wْ Kَ ,ْ /ُ ‫ َر‬%َ dْ َ‫ ْ' ا‬Oَ !َ ‫َو‬ 36. Lut Peygamber, azabımızın dehşeti konusunda onları zamanında uyarmıştı. Fakat onlar uyarıları şiddetle reddettiler ve Peygamberin sözlerini hep kuşkuyla karşıladılar. َ َ "$ ?ِ -ْ ﴾٣٧﴿ ‫ ِر‬%ُ dُ ‫ َو‬K‫ا‬$ %َ Fَ ‫ ا‬Dُ ‫و‬%ُ َ ,ْ 3ُ 4َ -ُ Fْ َ‫> ا‬4َ ْ َ w َ :ْ Fَ ‫ ْ' َرا َو ُدو ُه‬Oَ !َ ‫َو‬ 37. Bunun üzerine, yakışıklı birer delikanlı suretindeki azap meleklerini şehre gönderdik. Lut, kim olduklarını bilmediği bu misafirleri evinde ağırladı. Fakat durumu haber alan şehir halkı, onun misafirlerini taciz etmeye kalkıştılar. Biz de onların gözlerini kör ettik ve “Azabımı ve uyarılarımı hiçe saymanın cezasını tadın!” dedik. ﴾٣٨﴿ *Hٌّ Oِ Jَ ْ ُ ‫اب‬ ٌ %َ Fَ ‫ َ* ًة‬.ْ Kُ ,ْ 3ُ (َ َ ّ Wَ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬ 38. Nitekim ertesi sabah, karşı konulmaz bir azap onları kıskıvrak yakalayıverdi. ﴾٣٩﴿ ‫ ِر‬%ُ dُ ‫ َو‬K‫ا‬$ %َ Fَ ‫ ا‬Dُ ‫و‬%ُ َ 39. “Azabımı ve uyarılarımı göz ardı etmenin cezasını tadın!” ﴾٤٠﴿ *ٍt Cِ 'َ ّ ُ :ْ ِ Mْ 3َ َ *ِ Cْ %8 ِّ !ِ ‫ ْ* ٰا َن‬Oُ !‫ ْا‬dَ *ْ َ ّ 6َ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬

40. Andolsun Biz, ayetlerimizi anlayıp öğüt alabilmeniz için bu Kur’an’ı kolaylaştırdık. O hâlde, yok mu onu okuyup öğüt alan? > َ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬ ُّ ‫ ْ َن‬Fَ *ْ ِ ‫` َء ٰا َل‬ ﴾٤١﴿ ‫ر‬Hُ %ُ 4!‫ا‬ 41. Andolsun, Firavun ve halkına da uyarılarımı ileten bir Peygamber gelmişti. ﴾٤٢﴿ ‫ ِ' ٍر‬Jَ Oْ ُ R6 َ َ َ 3َ 8ِّ Cُ 4َ Gِ 6َ ٰ Kِ ‫ ا‬Kُ %َ ّ Cَ ٍ R$ Fَ %َ ْ+َ‫ ا‬,ْ /ُ dَ %ْ + 42. Fakat o zalimler, bütün ayetlerimizi ve mucizelerimizi yalanladılar. Biz de onları, her şeye gücü yeten mutlak otorite sahibi Allah’ın yüceliğine yaraşır bir şekilde korkunç bir azapla helâk ettik ُ !َ ‫ اَ ْم‬,ْ . ُ ]ِ > !ٰ ^‫ اُو‬:ْ ِ ٌ 0ْ + ﴾٤٣﴿ *ِH Kُ Rُّ !‫ َ*>ا َء ٌة ِ ا‬Kَ ,ْ . َ ,ْ Cُ ‫ ّ َ? ُر‬Cُ َ‫ا‬


43. Şimdi söyleyin, ey bu zamanın insanları! Sizin devrinizdeki kâfirler, geçmişte helâk edilen bu inkârcılardan daha mı iyi? Onlar cezalarını çekerken, siz kurtulacağınızı mı sanıyorsunuz? Yoksa kutsal kitaplarda, size özel dokunulmazlık teminatı mı var? ﴾٤٤﴿ *ٌ Xِ Jَ ْ4 ُ ٌ - $ ` َ :ُ (ْ dَ ‫ ُ! َن‬Oُ 6َ ‫اَ ْم‬ 44. Yoksa onlar, “Biz süper güce sahip yenilmez bir toplumuz.” mu diyorlar? ُّ ‫ َ ُّ! َن‬6ُ ‫ ْ ُ َو‬Yَ !‫ ُم ْا‬Rَ 3ْ -ُ َ ﴾٤٥﴿ *َ Kُ '!‫ا‬ 45. Hayır! Şimdi küstahça böbürlenen bu topluluk, Allah yolunda çarpışan mücahitlerin karşısında müthiş bir bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır. ﴾٤٦﴿ *ُّ َ َ‫ َوا‬L ٰ/‫ اَ ْد‬Eُ Fَ َ ّ !‫ َوا‬,ْ /ُ 'ُ Fِ ْ َ Eُ Fَ َ ّ !‫ ا‬Mِ Kَ

46. Fakat onlara asıl vadedilen azap, Kıyamet Günü gerçekleşecektir. Ve Kıyamet Gününün azabı, dünyadakinden çok daha korkunç ve çok daha acıdır. َ $ *ِ Yْ ُ !‫اِ ّ َن ْا‬ ﴾٤٧﴿ *ٍ 9ُ ُ ‫ ٍل َو‬lَ َ $ T 47. Bu gerçeklere rağmen suç işleyenler, gerçekten büyük bir yanılgı ve ahmaklık içindedirler. Çünkü kendi elleriyle kendilerini ateşe atıyorlar: َ ّ ِ ‫ ْ َ( ُ َن‬6ُ ‫ ْ َم‬6َ َ ّ َ ‫ ا‬Dُ ‫ ُذو‬,) ْ 3ِ /ِ ` ﴾٤٨﴿ *َ Oَ َ ُ ‫ ُو‬L8ٰ Fَ ‫ ر‬ ِ 4!‫ا‬ 48. Yüzüstü ateşe sürüklenecekleri gün onlara, “Cehennem alevlerinin okşayışını tadın bakalım!” diyeceğiz. ﴾٤٩﴿ ‫ َ' ٍر‬Oَ Kِ ‫ ُه‬4َ Oْ 8َ + َ ‫ ْ ٍء‬yَ Mَ ّ Cُ dَ ّ ِ‫ا‬

49. Gerçek şu ki, Biz her şeyi mükemmel bir sistem çerçevesinde, şaşmaz bir ölçüye göre yarattık. ﴾٥٠﴿ *ِ Xَ َ ! ْ Kِ {ٍ ْ 8َ Cَ ‫ َ' ٌة‬A‫ا‬ ِ ‫> اِ ّ َ َو‬dَ *ُ ْ َ‫َو َ > ا‬ 50. Ve Bizim yeniden diriliş emrimiz bir göz kırpması gibi, ancak bir tek sözden ibarettir. Çünkü bir şeyin olmasını dilediğimiz anda ona sadece “Ol!” deriz, o da derhal oluverir! ُ Fَ -َ yْ َ‫> ا‬4َ .ْ 8َ ْ/َ‫ ْ' ا‬Oَ !َ ‫َو‬ ﴾٥١﴿ *ٍ Cِ 'َ ّ ُ :ْ ِ Mْ 3َ َ ,ْ .


51. O hâlde, ey insanlar! Geçmişte sizin gibi nice güçlü toplumları, medeniyetleri yok etmiştik, yok mu insanlık tarihinden öğüt alan? ﴾٥٢﴿ *ِ Kُ Rُّ !‫ ُه ِ ا‬8ُ 9َ​َ ‫ ْ ٍء‬yَ Mُّ Cُ ‫َو‬ 52. O zalimlerin yapıp ettikleri her şey, kitaplarda kayıtlıdır. ُ َ Jَ ْ ُ 0 ﴾٥٣﴿ *ٌ w ٍ $ Cَ ‫ َو‬0 ٍ @$ Wَ Mّ Cُ ‫َو‬

53. Öyle ki, küçük büyük ne varsa o kitaba satır satır yazılmıştır. َ O$ Jَ ّ ُ !‫اِ ّ َن ْا‬ ﴾٥٤﴿ *S 3 ٍ 4َ ّ ` ٍَ dَ ‫ ت َو‬ َ $ T

54. Dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüklerden sakınanlara gelince, onlar da cennet bahçelerinde, ırmaklar arasında, ﴾٥٥﴿ ‫ ِ' ٍر‬Jَ Oْ ُ Vٍ 8$ َ 'َ ْ4Fِ ‫ ْ' ٍق‬W ِ 'ِ 9َ Oْ َ $ 55. Kudretli Hükümdarın huzurunda, doğruluklarının mükâfatı olarak onlara verilen en yüce makam olan doğruluk makamında, ebediyen mutluluk ve huzur içinde yaşayacaklar. ‫﷌‬:ِ ٰ Aْ *َ ّ !‫﴾ ُ َر ُة ا‬٥٥﴿

55. RAHMAN SURESİ Adını ‘sonsuz şefkat ve merhamet sahibi’ anlamına gelen ilk kelimesinden alan bu sure, Mekke döneminde indirilmiştir. Peygamber’in (s) bu sureye “Kur’an’ın gelini” adını verdiği rivayet edilir. 78 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ﴾١﴿ :S ُ ٰ Aْ *َ ّ !َ‫ا‬ 1. O Rahman olan Allah,

﴾٢﴿ ‫ ْ* ٰا )َن‬Oُ !‫ ْا‬,َ 8َ ّ Fَ


2. Sonsuz rahmetinin tecellisi olarak size bu Kur’an’ı öğretti. َ َ dْ ‫ا‬ ﴾٣﴿ ‫ن‬S َ ِ ْ cَ 8َ + 3. O Allah ki, âlemin özü olan varlığı, insanı yarattı. ﴾٤﴿ ‫ َن‬-َ َ !‫ َ ُ" ْا‬8َ ّ Fَ 4. Ve ona, açık ve berrak şekilde düşünme, konuşma ve öğrenme yeteneği bahşetti. Bunca üstün özelliklerle donattığı insanı, ilâhî rehberlikten mahrum bırakarak cehaletin karanlıklarına terk etmesi, O’nun sınırsız hikmet ve rahmetine elbette uygun düşmezdi. َ ّ َ‫ا‬ ﴾٥﴿ £‫ ن‬ ٍ َ ْ (ُ Kِ *ُ َ Oَ !‫ َو ْا‬ ُ ْ s! 5. O’nun rahmeti sayesindedir ki, Güneş ve Ay şaşmaz bir ölçüye göre hareket etmektedir. َ ّ ‫ َو‬,ُ Yْ 4!‫ا‬ َ ّ ‫َو‬ ﴾٦﴿ ‫َان‬ ِ 'Yُ ْ 6َ *ُ Yَ s!‫ا‬

6. Bitkiler ve ağaçlar, O’nun emrine boyun eğerek âdeta huzurunda secdeye kapanırlar. َ ‫ ©َا‬$ !‫ َ ْا‬ ﴾٧﴿ ‫ن‬S َ ‫ َو َو‬3َ 9َ​َ ‫َوا! ّ َ َ > َء َر‬ 7. O Rahman ki, şu uçsuz bucaksız evreni yarattı, göğü yükseltti ve evrendeki mükemmel dengeyi sağlayan ölçüyü koydu. ﴾٨﴿ ‫ان‬ ِ َ© $ !‫@َ ْ ا ِ ْا‬wْ Gَ َ ّ َ‫ا‬ 8. Ki, tüm evreni kuşatan bu muhteşem dengeyi görüp ibret alın da, hak ve adalet sınırlarını çiğneyip ölçüyü aşmayın. ﴾٩﴿ ‫ ©َا َن‬$ !‫ْ ِ ُ*وا ْا‬1Gُ َ ‫ َو‬qِ ْ Oِ ! ْ Kِ ‫ ا ْا! َ زْ َن‬ُ D$ َ‫َوا‬ 9. Ve hayatın her alanında tam adaleti gerçekleştirin, hiçbir zaman ölçüyü eksik tutmayın. َ ْ !ِ 3َ 9َ َ ْ ‫َو‬ ﴾١٠﴿ ‫ م‬ d l ‫و‬ ‫ض‬ ‫ر‬ ‫ا‬ َ َ ْ َ َ S ِ 10. O Rahman ki, canlıların yaşamasına elverişli kılmak için dağları, ovaları, vadileri ve akarsularıyla yeryüzünü genişletip yaydı. ْ ‫ا‬ َ ْ ‫ات‬ َ ّ ‫ َو‬£ Eٌ 3َ Cِ َ 3َ - $ ﴾١١﴿ ‫ م‬ C ُ ‫ َذ‬Mُ ْ14!‫ا‬ َ ِ

11. Yeryüzündeki bitki örtüsüne bakın. Orada çeşit çeşit meyveler, salkımlarla dolu hurma ağaçları var.


ُّ (َ !‫َو ْا‬ ﴾١٢﴿ ‫ن‬Hُ (َ 6ْ *َ ّ !‫ َوا‬rِ Xْ 9َ !‫ ُذو ْا‬I 12. Ve filiz veren taneler, hoş kokulu güller, çiçekler ve daha nice bitkiler… َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾١٣﴿ ‫ ن‬ ِ Kَ %ِّ . 13. Öyleyse, ey insanlar ve cinler! Söyleyin, Rabb’inizin bunca nimetlerinden hangi birini yalan sayıp inkâr edebilirsiniz? ﴾١٤﴿ ‫ ر‬ َ ٍ Xَ 8ْ Wَ :ْ ِ ‫ َ َن‬dْ ‫ا‬ ِ ْ cَ 8َ + ِ 1َ ّ َ?! ْ Cَ ‫ ل‬ S 14. O Rahman ki, insanı, vurulduğu zaman çın çın ses veren çömlek gibi kupkuru bir çamurdan yarattı. > َ !‫ ْا‬cَ 8َ + ﴾١٥﴿ ‫ٍر‬H dَ :ْ ِ ‫ ر ٍج‬ َ ‫َو‬ ِ َ :ْ ِ ‫ ّ َن‬Y

15. Cinleri de, maddenin özüne işleme özelliğine sahip zehirli ve dumansız bir ateşten yaratmıştı. َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾١٦﴿ ‫ ن‬ ِ Kَ %ِّ . 16. O hâlde, söyleyin ey insanlar ve cinler, sizleri yoktan var eden Rabb’inizin hangi nimetini yalanlayıp inkâr edebilirsiniz? ﴾١٧﴿ T H ِ ْ Kَ *ِ @ْ َ !‫ َو َر ُّب ْا‬T ِ ْ Dَ *ِ sْ َ !‫َر ُّب ْا‬

17. O Rahman ki, iki doğunun ve iki batının Rabb’idir. Bütün zamanların ve mekânların hâkimidir. Doğudaki ve batıdaki, geçmiş ve gelecek tüm ülkelerin, medeniyetlerin ve imparatorlukların gerçek sahibi ve hükümdarıdır. Ayrıca O, güneş sistemlerine yerleştirdiği şaşmaz ölçü sayesinde, evrenin her noktasını periyodik aralıklarla birer gündoğumu ve günbatımı noktası yapan yüce yaratıcıdır. َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾١٨﴿ ‫ ن‬ ِ Kَ %ِّ . 18. Hal böyleyken, söyleyin ey insanlar ve cinler! Her şeye kadir olan Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ﴾١٩﴿ ‫ ن‬ Sِ -َ Oِ Jَ 8ْ 6َ :ِ 6ْ *َ (ْ َ !‫َ َ* َج ْا‬ 19. O Rahman ki, bazı okyanus ve denizlerde, biri tatlı ve içilebilir, diğeri tuzlu ve acı olan iki su kütlesini birbirlerine kavuşacak şekilde serbest bırakmıştır. ﴾٢٠﴿ ‫ ن‬ H ِ -َ @ِ ْ 6َ َ ‫ ْ* َز ٌخ‬Kَ َ 3ُ 4َ -ْ Kَ


20. Fakat ikisinin arasında, gözle görülmez manyetik bir perde, aşılmaz bir engel vardır. Bu yüzden aynı denizde yan yana duran tatlı ve tuzlu su kütleleri, birbirlerine karışmazlar (25. Furkan: 53; 27. Neml: 61 ve 35. Fatır: 12). َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٢١﴿ ‫ ن‬ ِ Kَ %ِّ . 21. Şu hâlde, söyleyin ey insanlar ve cinler, Rabb’inizin bunca nimetlerinden hangi birini inkâr edebilirsiniz? ﴾٢٢﴿ ‫ن‬Hُ ` َ *ْ َ !‫^ َو ْا‬oُ !ُ oْ 8ُّ !‫ َ ا‬3ُ ْ4 ِ ‫ْ ُ* ُج‬16َ 22. İç içe bulundukları hâlde, birbirine karışmayan farklı özellikteki bu su kütlelerinin her ikisinden de, sedef, inci ve mercan gibi süs eşyaları çıkar. َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٢٣﴿ ‫ ن‬ ِ Kَ %ِّ . 23. Evet, Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? َ ْ Cَ *ِ (ْ َ !‫ ٰ ُت ِ ْا‬s ﴾٢٤﴿ ‫ِم‬H lَ Fْ َ ْ4 ُ !‫ار ْا‬ ِ َ Yَ !‫َو َ! ُ" ْا‬

24. O Rahman ki, engin denizlerde yüce dağlar gibi süzülüp giden yüksek gemiler de O’nundur. Denizleri yaratan, suya kaldırma kuvvetini veren ve insanoğluna denizde, karada ve havada kullanabileceği araçlar üretebilmesi için imkân ve yetenekler bahşeden Allah’tır. َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٢٥﴿ ‫ ن‬ ِt Kَ %ِّ . 25. Öyleyse, ey insanlar ve cinler, söyleyin; Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ُ ﴾٢٦﴿ ‫َ ن‬ H ٍ 3َ -ْ 8َ Fَ :ْ َ Mّ Cُ

26. Gökler, yerler ve onların üzerinde bulunan her şey, eninde sonunda yok olup gitmeye mahkûmdur. ْ ْ ْ َ ﴾٢٧﴿ ‫ام‬ * C ‫ا‬ ‫و‬ ‫ل‬ l Y !‫ا‬ ‫ ُذو‬Vَ Kِّ ‫ َو ْ` ُ" َر‬LOٰ ْ 6َ ‫َو‬ َ َ َ ِ ِ ِH 27. Ancak sınırsız kudret ve ikram sahibi olan Rabb’inin yüce Zatı ebedîdir, sonsuzdur. Diğer varlıklar ise, ancak O’nun lütuf ve rahmeti sayesinde varlığını sürdürebilirler. َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٢٨﴿ ‫ ن‬ ِ Kَ %ِّ .


28. Şu hâlde, ey insanlar ve cinler, Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? َ ْ ‫ات َو‬ ﴾٢٩﴿ ‫ن‬H ٍ ْ yَ $ َ /ُ ‫ ْ ٍم‬6َ Mَ ّ Cُ ‫ض‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ِ ا‬:ْ َ "ُ 8ُ َ ْ 6َ ِ) ‫ا ْر‬

29. Göklerde ve yerdeki bütün canlılar ihtiyaçları için O’na yalvarır. O, kâinatın her zerresine hükmetmektedir ve her an yeni tecellilerle yeni bir iştedir. Bu yüzden âlem daima değişmekte, her an hayret ve hayranlık verici farklı yaratılışlara sahne olmaktadır. َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٣٠﴿ ‫ ن‬ ِ Kَ %ِّ . 30. Peki, Rabb’inizin bunca nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? َ ّ "َ 6ُّ َ‫ ا‬,ْ . ُ !َ ‫ ْ? ُ* ُغ‬4َ َ ﴾٣١﴿ ‫ن‬H ِ lَ Oَ P!‫ا‬

31. Zamanı gelince, sizin de hesabınızı göreceğiz, ey günah yüklü iki toplum! Ey insan ve cin kâfirleri! Bütün azgınlığınıza rağmen hâlâ helâk edilmediyseniz, bu Rabb’inizin lütuf ve rahmeti sayesinde size biraz daha mühlet vermesindendir. Fakat yakında sizin de hesaba çekilme vaktiniz gelecek. َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٣٢﴿ ‫ ن‬ ِ Kَ %ِّ . 32. Bu durumda, söyleyin ey zalimler, Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? َ ْ ‫ات َو‬ َ Dْ َ‫ ا‬:ْ ِ ‫وا‬%ُ ?ُ ْ4Gَ ‫ اَ ْن‬,ْ Jُ 9ْ w َ Jَ ‫ا‬ َ ‫وا‬ َ 9ْ َ 6َ ْ ‫ْ اِ ِن‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ر ا‬ ِ ْ ‫ َو‬:ّ ِ Yِ !‫ َ* ْا‬s ِ d ‫ا‬ ِ w ) %ُ ?ُْ d َ ‫ا ْر ِض‬ َ 8ْ ُ Kِ َ ّ ِ‫و َن ا‬%ُ ?ُ ْ4Gَ ﴾٣٣﴿ ‫ ن‬ ٍH w 33. Ey günahkâr cin ve insan topluluğu! Eğer göklerin ve yerin sınırlarını aşıp Allah’ın hükmünden ve azabından kaçmaya gücünüz yetiyorsa, haydi aşıp gidin! Fakat Allah tarafından özel bir güç ve yetkiyle donatılmış olmadıkça, kâinatın sınırlarını aşamazsınız. > ّ َ َ ‫َ ِ َ ِّي ٰا‬ ُ ﴾٣٤﴿ ‫ ن‬ K % . G . K ‫ر‬ ‫ء‬ ِ ّ ُ َ َ َ ِ ِ ِ 34. Şu hâlde, ey insanlar ve cinler, Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ٌ ‫ َ ا‬yُ َ . ُ -ْ 8َ Fَ Mُ َ *ْ 6ُ ﴾٣٥﴿ ‫ان‬ ٌ (َ dُ ‫ ٍر َو‬dَ :ْ ِ ‫ظ‬ H ِ *َ Xِ Jَ ْ4Gَ lَ​َ ‫ س‬


35. Eğer göklerdeki sınırları aşmaya kalkışırsanız, üzerinize dumansız bir ateş alevi ve erimiş bakır gibi kıpkızıl, zehirli bir gaz gönderilir de, kendinizi asla kurtaramazsınız. َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٣٦﴿ ‫ ن‬ ِ Kَ %ِّ . 36. Öyleyse, Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? َ َ ‫~ ا! ّ َ َ > ُء‬ ﴾٣٧﴿ ‫ ن‬ َ d‫َ ِ َذا ا‬ ِ Oَ ّ sْ ِّ Cَ ‫ ْ~ َو ْر َد ًة‬dَ . H ِ /َ '!

37. Gök yarılıp kızarmış yağ rengindeki kırmızı bir güle dönüştüğü zaman öyle korkunç bir hal alacak ki, hayal bile edemezsiniz. > ّ َ َ ‫َ ِ َ ِّي ٰا‬ ُ ﴾٣٨﴿ ‫ ن‬ K % . G . K ‫ر‬ ‫ء‬ ِ ّ ُ َ َ َ ِ ِ ِ 38. Şimdi, ey insanlar ve cinler, Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? > َ َ ‫ْ َو‬ ﴾٣٩﴿ ‫ن‬Hٌّ ` ٌ dِ‫" > ا‬$ ِ dْ ‫ َذ‬:ْ Fَ Mُ َ ْ 6ُ َ %ٍ ]ِ َ ْ -َ َ 39. O Gün, insanlara ve cinlere günahları sorulmayacak. Çünkü her şey tespit edilmiştir. Zaten onların bizzat kendi elleri, ayakları ve dilleri hatta yer ve gökyüzü yaptıkları her şeyi bir bir anlatacaktır. َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٤٠﴿ ‫ ن‬ ِ Kَ %ِّ . 40. Öyleyse, Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? َ ْ ‫ َو‬W‫ا‬ َ ّ Kِ %ُ +ْ ﴾٤١﴿ ‫َام‬ َ o-ُ َ ,ْ 3ُ - ٰ $ Kِ ‫ ِ* ُ َن‬Yْ ُ !‫ َ* ُف ْا‬9ْ 6ُ $ َ 4! Hِ 'Dْ ‫ا‬

41. Evet, o Gün günahkârlara günahları sorulmayacak. Çünkü suçlular yüzlerinden tanınacak ve alınlarından ve ayaklarından tutularak yaka paça ateşe atılacaklar. Böylece mazlumların intikamı alınmış, hak yerini bulmuş olacak. َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٤٢﴿ ‫ ن‬ ِ Kَ %ِّ . 42. O hâlde, cevap verin, ey insanlar ve cinler, Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? َ 6ُ J$ !َ ّ ‫ ا‬,ُ 4َ ّ 3َ ` ﴾٤٣﴿ ‫ ِ* ُ َن‬Yْ ُ !‫ ْا‬3َ Kِ ‫ ُب‬%ِّ . َ ‫ه‬$ %ِ ٰ/

43. İşte suçluların vaktiyle yalanlamış olduğu cehennem budur. ْ Kَ ‫ َو‬3َ 4َ -ْ Kَ ‫ ُ َن‬w ُ َ ﴾٤٤﴿ ‫ن‬H ٍ ‫ ٰا‬, A T 6َ $ َ ٍ


44. Şimdi bu suçlular, onunla kaynar su arasında gidip gelecekler. Gâh kaynar sularda haşlanacak, gâh alevler arasında azap çekecekler. َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٤٥﴿ ‫ ن‬ ِt Kَ %ِّ .

45. Hal böyleyken, ey insanlar ve cinler, söyleyin; Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? َ + ﴾٤٦﴿ ‫ ن‬ َ :ْ َ !ِ ‫َو‬ َ "$ Kِّ ‫ َم َر‬Oَ َ ‫ ف‬ H ِ Jَ 4َ ّ `

46. Buna karşılık, Rab’lerinin huzurunda hesaba çekilmekten korkup kötülüklerden sakınanlara iki cennet bahçesi verilecektir. > ّ َ َ ‫َ ِ َ ِّي ٰا‬ ُ ﴾٤٧﴿ ‫ ن‬ K % . G . K ‫ر‬ ‫ء‬ ِ ّ ُ َ َ َ ِ Sِ ِ 47. Öyleyse, ey insanlar ve cinler, Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ﴾٤٨﴿ ‫ ن‬ H ٍ 4َ ْ َ‫> ا‬Gَ ‫َذ َوا‬ 48. Yemyeşil ağaçlarla ve bağlarla, bostanlarla dolu iki bahçe. َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٤٩﴿ ‫ ن‬ ِ Kَ %ِّ . 49. Evet, Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ﴾٥٠﴿ ‫ ن‬ ِ 4َ -ْ Fَ َ 3ِ $ H ِ 6َ *ِ Yْ Gَ ‫ ن‬ 50. Her ikisinde de, şarıl şarıl akan iki tatlı pınar var. َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٥١﴿ ‫ ن‬ ِ Kَ %ِّ .

51. Şu hâlde, ey insanlar ve cinler, söyleyin; Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ﴾٥٢﴿ ‫ ن‬ َ ‫ َز ْو‬Eٍ 3َ Cِ َ Mِّ Cُ :ْ ِ َ 3ِ $ Hِ ` 52. İkisinde de, çeşit çeşit meyveler var. َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٥٣﴿ ‫ ن‬ ِ Kَ %ِّ .

53. Söyleyin, ey insanlar ve cinler, Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? َ Kَ ‫ ُ ُ* ٍش‬L8ٰ Fَ T ِْ Jَ 4َ ّ Yَ !‫ ْا‬4َ ` َ $ . ﴾٥٤﴿ ‫ان‬ ٍH ‫ َد‬T َ ‫ ٍ )َق َو‬Uْ Jَ ْ ِ‫ ا‬:ْ ِ 3َ 4ُ ِ >w ِ Jَ ّ ُ

54. Astarları ipekten yapılmış döşeklere yaslanıp oturdukları yerden meyveleri koparacaklar. Çünkü her iki bahçenin


meyveleri, ellerini uzatınca alıverecekleri şekilde kendilerine yakın olacaktır. > ّ َ َ ‫َ ِ َ ِّي ٰا‬ ُ ﴾٥٥﴿ ‫ ن‬ K % . G . K ‫ر‬ ‫ء‬ ِ ّ ُ َ َ َ ِ ِ ِ 55. Öyleyse, ey insanlar ve cinler, Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? َ ّ !‫ات ا‬ > َ َ ‫ َو‬,ْ 3ُ 8َ ْ Dَ ْ ﴾٥٦﴿ ‫ن‬Hٌّ ` ُ *َ W ِS*ْ w ٌ dِ‫ ا‬:َ ّ 3ُ Pْ ِ wْ 6َ ,ْ !َ ‫ف‬ ِ Dَ :َ ّ 3ِ $

56. Bu iki bahçeden başka, onlara daha nice bahçeler verilecek. Bunların içinde, gözleri eşlerinden başkasını görmeyen öyle tatlı bakışlı güzeller vardır ki, daha önce ne bir insan eli değmiştir onlara, ne de bir cin. Allah cenneti hak eden kadınları, oraya lâyık üstün özelliklerle yenibaştan yaratmış ve onları el değmemiş, tertemiz, taptaze bir hâlde cennete koymuştur. Ayrıca orada, daha önce ne bir insan ne de bir cin, hiç kimsenin eli değmemiş huriler yaratmıştır. َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٥٧﴿ ‫ ن‬ ِH Kَ %ِّ . 57. Öyleyse, ey insanlar ve cinler, Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ﴾٥٨﴿ ‫ن‬Hُ ` ُ Dُ -َ !‫ ْا‬:َ ّ 3ُ dَ ّ َ Cَ َ *ْ َ !‫ ت َو ْا‬

58. Cennet hanımları o kadar göz alıcı, o kadar narindirler ki, tıpkı birer yakut ve mercan gibidir onlar. َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٥٩﴿ ‫ ن‬ ِ Kَ %ِّ . 59. Öyleyse, ey insanlar ve cinler, Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? Bütün bu nimetler, iyilik yapanlar içindir. Öyle ya: ﴾٦٠﴿ ‫ن‬Hُ َ Aْ ‫ا‬ َ Mْ /َ ِ ْ َ ّ ِ‫ ن ا‬ ِ َ Aْ ‫ا‬ ِ ْ ‫>ا ُء‬Rَ ` 60. İyiliğin karşılığı iyilikten başka ne olabilir ki? > ّ َ َ ‫َ ِ َ ِّي ٰا‬ ُ ﴾٦١﴿ ‫ ن‬ K % . G . K ‫ر‬ ‫ء‬ ِ ّ ُ َ َ َ ِ ِ ِ 61. Öyleyse, Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ﴾٦٢﴿ ‫ ن‬ َ َ 3ِ dِ ‫ ُدو‬:ْ ِ ‫َو‬ H ِ Jَ 4َ ّ `

62. Yukarıda sözü edilen o iki cennetin haricinde, müminlere vadedilen iki cennet daha vardır.


َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٦٣﴿ ‫ ن‬ ِS Kَ %ِّ .

63. Öyleyse, ey insanlar ve cinler, Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ﴾٦٤﴿ ‫ ن‬ H ِ Jَ َ ّ >/َ 'ْ ُ 64. Her ikisi de yemyeşil iki muhteşem bahçe... َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٦٥﴿ ‫ ن‬ ِH Kَ %ِّ .

65. Öyleyse, Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? َ ّ dَ ‫ ن‬ ﴾٦٦﴿ ‫ ن‬ َ m ِ 4َ -ْ Fَ َ 3ِ $ H ِ Jَ + 66. İkisinde de, hiç durmadan fışkıran ikişer pınar... َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٦٧﴿ ‫ ن‬ ِH Kَ %ِّ .

67. Öyleyse, Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ﴾٦٨﴿ ‫ن‬Hٌ َ ّ ‫ َو ُر‬Mٌ ْ1dَ ‫ َو‬Eٌ 3َ Cِ َ َ 3ِ $ 68. Her ikisinde de çeşit çeşit meyveler var, hurma ve nar… َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٦٩﴿ ‫ ن‬ ِH Kَ %ِّ .

69. Öyleyse, Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ﴾٧٠﴿ ‫ن‬Hٌ َ A َ :َ ّ 3ٌ 0ْ + ِ ‫َات‬ ِ $ 70. Bu iki bahçeden başka, onlara daha nice bahçeler verilecek. O cennetlerde, onlara eş olarak huyu güzel, yüzü güzel hanımlar vardır. َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٧١﴿ ‫ ن‬ ِH Kَ %ِّ . 71. Öyleyse, ey insanlar ve cinler, Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? ﴾٧٢﴿ ‫ م‬ ٌ ‫ َر‬Xُ Oْ َ ‫ ٌر‬A ُ Hِ -َ 1ِ !‫ات ِ ْا‬

72. Kırlarda kurulmuş harika çadırlarda, gözleri eşlerinden başkasını görmeyen tatlı dilli, dilber bakışlı, güzel gözlü hanımlar. َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٧٣﴿ ‫ ن‬ ِH Kَ %ِّ . 73. Öyleyse, Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? > َ َ ‫ َو‬,ْ 3ُ 8َ ْ Dَ ْ ﴾٧٤﴿ ‫ن‬Hٌّ ` ٌ dِ‫ ا‬:َ ّ 3ُ Pْ ِ wْ 6َ ,ْ !َ


74. Allah o kadınları cennete lâyık üstün özelliklerle yaratmış ve tertemiz, taptaze olarak eşlerine hazırlamıştır. Öyle ki, daha önce ne bir insan eli değmiştir onlara, ne de bir cin. َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٧٥﴿ ‫ ن‬ ِH Kَ %ِّ . 75. Öyleyse, Rabb’inizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? َ $ . ﴾٧٦﴿ ‫ ن‬ ُ ‫ َر ْ َ* ٍف‬L8ٰ Fَ T ِ ‫ ِ* ٍّي‬Oَ ْ Fَ ‫ْ ٍ* َو‬m+ ِ Jَ ّ ُ Hٍ َ A

76. Yeşil yastıklara ve harika işlemeli koltuklara yaslanıp sonsuz mutluluğu birlikte tadacaklar. َ Gُ َ . ُ Kِّ ‫َ ِ َ ِّي ٰا َ > ِء َر‬ ﴾٧٧﴿ ‫ ن‬ ِ Kَ %ِّ . 77. Öyleyse, ey insanlar ve cinler! Söyleyin, Rabb’inizin size bahşettiği ve cennette çok daha fazlasını vadettiği bunca nimetlerden hangi birini inkâr edebilirsiniz? ْ ِ ْ ‫ ِل َو‬lَ Yَ !‫ ِذي ْا‬Vَ Kِّ ‫ َر‬,ُ ‫ا‬ ﴾٧٨﴿ ‫ام‬ ْ ‫ َ َر َك‬Gَ ِ *َ C ‫ا‬ 78. Evet, sınırsız kudret ve ikram sahibi Rabb’inin şanı gerçekten ne yücedir! ‫﷌‬Eِ 9َ Dِ ‫﴾ ُ َر ُة ْا! َ ا‬٥٦﴿ 56. VAKIA SURESİ Mekke döneminin ortalarına doğru, Taha suresinden sonra indirilmiştir. Adını, birinci ayetinde geçen ve kıyamet gününe işaret eden “el-Vakıa” (kaçınılmaz olay) kelimesinden almıştır. 96 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ﴾١﴿ S Eُ 9َ Dِ ‫~ ْا! َ ا‬ ِ 9َ Dَ ‫اِ َذا َو‬ 1. Ey insan! Kıyamet denilen o Kaçınılmaz Olay gerçekleştiği zaman, ﴾٢﴿ Eٌ Kَ ‫ ِذ‬Cَ 3َ Jِ 9َ Dْ َ !ِ َ -ْ !َ


2. Hiç kimse onun gerçekliğini inkâr edemeyecektir. Fakat o zaman, son pişmanlık fayda vermeyecektir. ﴾٣﴿ S Eٌ 9َ ِ ‫ َرا‬Eٌ m َ ِ + َ 3. O kıyamet ki, dünyada büyüklük taslayan zalimleri alçaltacak, alçakgönüllü kulları da yüceltecektir. Ne zaman mı? َْ ~ َ ّ ‫اِ َذا ُر‬ ﴾٤﴿ S ` ‫ض َر‬ ِ ` ُ ‫ا ْر‬ 4. Yer dehşetle sarsılıp yerinden oynadığı, ﴾٥﴿ S Kَ ‫ َ ُ ل‬Yِ !‫~ ْا‬ ِ َ ّ Kُ ‫َو‬ 5. Dağlar paramparça edildiği, َ َ ﴾٦﴿ S P َ ْ4 ُ ‫ َ > ًء‬/َ ~ْ dَ .

6. Sonra dağılıp toz duman hâline geldiği, ﴾٧﴿ Eً) Pَ 8ٰ }َ `‫ا‬ ً ‫ اَزْ َو‬,ْ Jُ ْ4Cُ ‫َو‬

7. Ve sizler hesaba çekilerek, derecenize göre üç gruba ayrıldığınız zaman: ﴾٨﴿ Eِ) 4َ َ -ْ َ !‫ ب ْا‬ ُ (َ Wْ َ‫ َ > ا‬Eِ 4َ َ -ْ َ !‫ ب ْا‬ ُ (َ Wْ َ َ 8. İyi insanlar var ya, ne mutlu o iyi insanlara! ﴾٩﴿ Eِ) َ َ sْ َ !‫ ب ْا‬ ُ (َ Wْ َ‫ َ > ا‬Eِ َ َ sْ َ !‫ ب ْا‬ ُ (َ Wْ َ‫َوا‬

9. Kötü insanlara gelince, vay hâline o kötü insanların! َ Oُ Kِ َ ّ !‫ َن ا‬Oُ Kِ َ ّ !‫َوا‬ ﴾١٠﴿ ‫ن‬S 10. Ve hele hayırda öncülük edenler yok mu, cennette de en öndedir onlar. ﴾١١﴿ ‫ن‬Hَ Kُ *َ ّ Oَ ُ !‫ ْا‬Vَ ]ِ > !ٰ ^‫اُو‬ 11. İşte onlardır, en yüce makama erişip Allah’a yakınlaştırılmış olanlar. َ ّ ‫ ت‬ َّ ` ﴾١٢﴿ ,9 4!‫ا‬ 4 ِ $ َ $ ِ 12. Ve sonsuz nimet cennetlerinde ağırlananlar. َ ْ :َ ِ Eٌ 8َ ّ }ُ َ !$ ‫ا ّ َو‬ ﴾١٣﴿ T S 13. Çoğu önceki nesillerden,


ٰ ْ :َ ِ Mٌ 8$ Dَ ‫َو‬ ﴾١٤﴿ :َ) 6*$ + ِ ‫ا‬

14. Birazı da sonrakilerdendir. ﴾١٥﴿ S Eٍ dَ ُ ْ َ ‫ ُ ُ* ٍر‬L8ٰ Fَ

15. Altın, inci, elmas, yakut gibi mücevheratla işlenmiş koltuklar üzerinde, َ 8$ Kِ Oَ Jَ ُ 3َ -ْ 8َ Fَ T َ $ . ﴾١٦﴿ T ِ Jَ ّ ُ 16. Karşı karşıya oturup arkalarına yaslanarak sevinçle birbirlerine bakacaklar. ُ 6َ َ ‫ ُ'و‬8َ ّ 1َ ُ ‫ ِو ْ!'َا ٌن‬,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ ‫ ف‬ ﴾١٧﴿ ‫ن‬S ُ w 17. Etraflarında, cennet hizmetkârları olarak yaratılmış ölümsüz gençler hizmet için dolaşıp duracaklar. ﴾١٨﴿ T ٍ َ Cْ َ Kِ ٍ 9$ َ :ْ ِ ‫ ْ ٍس‬Cَ ‫ َو‬cَ 6‫ ر‬$ Kَ َ‫اب َوا‬ S 18. Ellerinde, cennet pınarlarından doldurulmuş testiler, sürahiler ve kadehlerle. َ ُ < ﴾١٩﴿ ‫ن‬S ِ ْ 6ُ َ ‫ َو‬3َ ْ4Fَ ‫ َن‬Fُ 'َ ّ Xَ 6ُ َ

19. Kana kana içtikleri bu cennet içkisi ne baş ağrısı yapar, ne de sarhoşluk verir. َ ‫ُو‬0َ ّ 1َ Jَ 6َ َ ّ ِ Eٍ 3َ Cِ َ ‫َو‬ ﴾٢٠﴿ ‫ن‬S 20. Bundan başka, diledikleri her çeşit meyveler, َ ,(ْ !َ ‫َو‬ ﴾٢١﴿ ‫ )َن‬3ُ Jَ sْ 6َ َ ّ ِ 0 ٍْ ِ 21. Canlarının çektiği en leziz kuş etleri, S ٌ F$ ‫ ٌر‬A ﴾٢٢﴿ T ُ ‫َو‬

22. Ve güzel gözlü pırıl pırıl, tertemiz eşler onların olacak. ﴾٢٣﴿ ‫ ن‬ ِH 4ُ .ْ َ !‫^ ْا‬oِ !ُ oْ 8ُّ !‫َ ل ا‬ ِ P ْ َ Cَ

23. Günyüzü görmemiş inciler gibi narin ve göz alıcı eşler... ﴾٢٤﴿ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ َ Kِ ‫>ا ًء‬Rَ ` َ 24. Bütün bunlar onlara, vaktiyle yaptıkları güzel davranışların karşılığı olarak verilecek. ﴾٢٥﴿ S ً }$ ْ Gَ َ ‫ َ! ْ@ ً ا َو‬3َ - $ ‫ َن‬9ُ َ ْ 6َ َ


25. Orada ne boş konuşmalar duyacaklar, ne de günaha yönelten bir söz. ﴾٢٦﴿ ً lَ َ ً lَ َ lً D$ َ ّ ِ‫ا‬ 26. Sadece “Selâm size ey cennetlikler, selâm! Mutluluk ve esenlik içinde, sonsuza dek yaşayın orada!” sözlerini işitecekler. ْ ْ َ > ﴾٢٧﴿ T !‫ا‬ ‫ ب‬ ( W ‫ا‬ T !‫ا‬ ‫ ب‬ ْ $ $ َ َ َ َ ُ ُ (َ Wْ َ‫َوا‬ ِ )ِ 27. İyi insanlara gelince, ne mutlu o iyi insanlara! ﴾٢٨﴿ ‫د‬S ٍ m ُ ْ1 َ ‫ ِ ْ' ٍر‬$ 28. Onlar cennette dalbastı kirazlar, َ ‫َو‬ ﴾٢٩﴿ ‫د‬S ٍ m ُ ْ4 َ {ٍ 8ْ

29. Salkım salkım muz ağaçları, ﴾٣٠﴿ ‫د‬S ٍ ‫ َ ْ ُ'و‬Mٍّ ِ ‫َو‬ 30. İçerisinde sonsuz mutluluğu tadacakları uzatılıp yayılmış gölgeler, ُ ْ َ ‫َو َ > ٍء‬ ﴾٣١﴿ ‫ ب‬ Sٍ . 31. Yükseklerden çağlayarak akan sular, ﴾٣٢﴿ S ‫ َ ٍة‬0P$ Cَ Eٍ 3َ Cِ َ ‫َو‬

32. Ve her türlüsünden bol bol meyveler arasında yaşayacaklar. ُ Oْ َ َ ﴾٣٣﴿ S Eٍ Fَ 4ُ ْ َ َ ‫ َو‬Eٍ Fَ w

33. Hiç tükenmeyecek ve asla yasak edilmeyecek sonsuz nimetler arasında. ﴾٣٤﴿ Eٍ) Fَ ُ *ْ َ ‫َو ُ ُ* ٍش‬ 34. Yüksek ve değerli koltuklar üzerinde, hanımlarıyla karşı karşıya oturup eğlenecekler. > َ dِ‫ ا‬:َ ّ /ُ dَ ْ sْ ﴾٣٥﴿ ‫ء‬S َ dَ‫> ا‬dَ ّ ِ‫ا‬ ً sْ

35. Biz cennete girecek bütün kadınları, ruh ve beden olarak yenibaştan yaratacağız. َ Kْ َ‫ ا‬:َ ّ /ُ 4َ 8ْ 9َ Yَ ﴾٣٦﴿ S ‫ ًرا‬. َ

36. Ve onları, bünyelerinde ne kin, kıskançlık, bıkkınlık gibi ruhsal ve ne de hastalık, sakatlık, çirkinlik, kir, kötü koku ve benzeri


bedensel eksiklikler bulunmayan tertemiz ve taptaze birer bakire kılacağız. ﴾٣٧﴿ S Kً ‫ َ*ا‬Gْ َ‫ ا‬Kً *ُ Fُ 37. Hepsi de gencecik, aynı yaşta cilveli ve edalı güzeller olarak. َِ ﴾٣٨﴿ T ¬ ِ $ -َ !‫ ب ْا‬ ِ (َ Wْ 38. İşte bütün bu nimetleri, iyi insanlar için hazırladık. َ ْ :َ ِ Eٌ 8َ ّ }ُ َ !$ ‫ا ّ َو‬ ﴾٣٩﴿ T S 39. Bir kısmı önceki nesillerden, ٰ ْ :َ ِ Eٌ 8َ ّ }ُ ‫َو‬ ﴾٤٠﴿ :َ) 6*$ + ِ ‫ا‬ 40. Bir kısmı da sonrakilerdendir. ﴾٤١﴿ ‫ ل‬ ُ (َ Wْ َ‫ ل َ > ا‬ ُ (َ Wْ َ‫َوا‬ ِّ ‫ ب‬ ِّ ‫ ب‬ Sِ َ s!‫ا‬ ) ِ َ s!‫ا‬

41. Kötü insanlara gelince, vay hâline o kötü insanların! ﴾٤٢﴿ ,َ ‫ م َو‬ ٍ ُ َ $ ٍ S $ A

42. Gönüllere işleyen zehirli ateş ile kaynar sular arasında gidip gelecekler. ﴾٤٣﴿ ‫ م‬ S ٍ ُ (ْ 6َ :ْ ِ Mٍّ ِ ‫َو‬ 43. Kapkara duman gölgesi altında azap çekecekler. َ َ ِ Kَ َ ﴾٤٤﴿ ,6 ٍ *$ C ‫ ر ٍد َو‬

44. Öyle bir duman ki, ne serinletir, ne bir fayda verir. ﴾٤٥﴿ T Hَ $ َ kْ ُ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬Mَ ْ Dَ ‫ ا‬dُ Cَ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ا‬ 45. Çünkü onlar, bundan önceki hayatlarında lüks ve sefahat içinde şımarırlardı. ﴾٤٦﴿ ,ِ ْ4(ِ !‫ ْا‬L8َ Fَ ‫ ُّ*و َن‬Xِ 6ُ ‫ ا‬dُ Cَ ‫َو‬ Hِ $ 9َ !‫ ْا‬

46. Ve Allah’a ortak koşma, adam öldürme, hırsızlık, yalancı şahitlik, ana babaya isyan, dolandırıcılık, zina, fuhuş, içki, kumar ve benzeri büyük günah işlemekte inat ederlerdi. َ Fِ ‫ َو‬Kً ‫ َ*ا‬Gُ 4َ ّ Cُ ‫ َو‬4َ ْJ ِ ‫ا‬%َ ِ َ‫ ُ! َن ا‬Oُ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ ‫َو‬ َ }ُ 9ُ ْ َ !َ dَ ّ ِ‫ ً َءا‬ ﴾٤٧﴿ ‫ن‬S 47. Ve ilâhî adaleti inkâr ederek diyorlardı ki: “Biz ölüp toprağa ve çürümüş kemik yığınına dönüştükten sonra mı yeniden diriltilip hesaba çekileceğiz?


َ ْ dَ ^ ُ >Kَ ‫اَ َو ٰا‬ ﴾٤٨﴿ ‫ا ّ َو ُ! َن‬ 48. “Hem biz, hem de geçmiş atalarımız, öyle mi?” ٰ ْ ‫ َو‬T َ ْ ‫ اِ ّ َن‬Mْ Dُ َ !$ ‫ا ّ َو‬ ﴾٤٩﴿ :S َ 6*$ + ِ ‫ا‬

49. Ey Müslüman! Onlara de ki: “Evet; önceki devirlerde yaşamış olan nesiller de, sonrakiler de,” َ $ L!ٰ ِ‫ َن ا‬Fُ ُ Yْ َ !َ ﴾٥٠﴿ ‫ م‬ ِ Oٍ 8ُ 9ْ َ ‫ ْ ٍم‬6َ ‫ ت‬ 50. “Hepsi, Allah tarafından bilinen bir Günün buluşma vaktinde bir araya getirilecekler.” > َ ّ 3َ 6ُّ َ‫ ا‬,ْ . َ ُ !‫ ُّ! َن ْا‬m!‫ا‬ ُ dَ ّ ِ‫ ا‬,َ ّ }ُ َ Kُ %ِّ . ﴾٥١﴿ ‫ن‬S 51. “Sonra siz, ey bu Günü yalanlayan yolunu sapıtmış azgınlar!” ُّ ‫ َز‬:ْ ِ *ٍ Yَ yَ :ْ ِ ‫ َن‬8ُ Cِ َٰ ﴾٥٢﴿ ‫ م‬ D S ٍ 52. “Şüphe yok ki, cehennemde zalimleri bekleyen o öldürücü zakkum ağacından yiyeceksiniz.” ُ ُ !‫ ْا‬3َ ْ4 ِ ‫ َن‬oeُ !ِ َ​َ ﴾٥٣﴿ ‫ن‬Hَ w 53. “Ve onunla karınlarınızı tıka basa dolduracaksınız.” ﴾٥٤﴿ ,َ ِ sَ Hِ $ (َ !‫ ْا‬:َ ِ "ِ -ْ 8َ Fَ ‫ َن‬Kُ ‫ ر‬

54. “Zakkum ziyafetinin üzerine de, iç organları paramparça eden, kusmuk ve irin katılmış kaynar sudan içeceksiniz.” ْ ﴾٥٥﴿ ,3 !‫ا‬ ‫ ْ* َب‬yُ ‫ َن‬Kُ ‫ ر‬ َ $ ِ sَ )ِ 55. “Tıpkı uzun çöl yolculuğundan gelen susuz devenin içtiği gibi hararetle içecek, içtikçe susayacak ve susadıkça bir daha içeceksiniz. Sonra yine ateşe döneceksiniz ve bu durum, sonsuza dek böyle sürüp gidecek.” ّ $ ‫ ْ َم‬6َ ,ْ 3ُ !ُ Rُ dُ ‫ا‬%َ ٰ/ ﴾٥٦﴿ :6 ) ِ '!‫ا‬ 56. İşte Hesap Günü onlara sunulacak ziyafet budur. O hâlde, ey insanlar! Bu feci akıbete uğramak istemiyorsanız, her an gözünüzün önünde cereyan eden şu mucizelere bakıp Rabb’inize yönelin: ﴾٥٧﴿ ‫ن‬tَ Dُ 'ِّ Xَ Gُ َ ْ 8َ َ ,ْ Cُ 4َ Oْ 8َ + َ :ُ (ْ dَ


57. Sizi yoktan var eden Biziz. O hâlde, Yaratıcınızın gönderdiği mesaja inanmanız gerekmez mi? Hem O sizi yaratmakla da kalmadı: ﴾٥٨﴿ ‫ )َن‬4ُ ْ Gُ َ ,ْ Jُ 6ْ َ‫اَ َ َ*ا‬ 58. Attığınız o basit menideki muhteşem yaratılış mucizesini hiç düşündünüz mü? ﴾٥٩﴿ ‫ َن‬Oُ !ِ 1َ !‫ ْا‬:ُ (ْ dَ ‫ ُ" > اَ ْم‬dَ Oُ 8ُ ْ1Gَ ,ْ Jُ dْ َ‫َءا‬ 59. Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa Biz miyiz insan neslini bir damla sudan yaratan? ُ 4َ -ْ Kَ dَ ‫ ّ َ' ْر‬Dَ :ُ (ْ dَ َ D ﴾٦٠﴿ T $ ُ ْ َ Kِ :ُ (ْ dَ َ ‫ ْا! َ ْ َت َو‬,ُ . S 60. Aranızda ölümü şaşmaz bir plân çerçevesinde takdir eden Biziz. > 8ٰ F َ َ َ َ ُ ]َ s ُ ْ ّ ْ4 ﴾٦١﴿ ‫ ُ َن‬8َ 9ْ Gَ َ َ $ ,ْ . d ‫و‬ , . ! َ P ‫ا‬ ‫ل‬ ' d ‫ن‬ ‫ا‬ L ْ ْ ُ ُ َ ِ َ ِ َ 61. Ve hiç de aciz değiliz, sizi yok edip yerinize, size benzer başka toplumları veya varlıkları getirmekten ya da sizi hiç bilmediğiniz bambaşka bir âlemde yeniden yaratmaktan. َ ّ ,ُ Jُ ْ 8ِ Fَ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬ ُ ْ ‫ َ َة‬sْ 4!‫ا‬ ﴾٦٢﴿ ‫ ُ*و َن‬Cَ ّ %َ Gَ َ ْ 8َ َ L!ٰ ‫و‬e ‫ا‬ 62. Aslında siz, ilk yaratılışın muhteşem bir kudret ve iradenin eseri olarak gerçekleştiğini pekâlâ biliyorsunuz. Peki, bundan ibret alıp da, âhirette ikinci yaratılışın gerçekleşeceğine inanmanız gerekmez mi? ﴾٦٣﴿ ‫ ْ( ُ* ُ} )َن‬Gَ َ ,ْ Jُ 6ْ َ‫اَ َ َ*ا‬ 63. Toprağa ektiğiniz tohum tanesinin nasıl çatlayıp filiz verdiğini hiç düşündünüz mü? ﴾٦٤﴿ ‫ َن‬Fُ ‫ار‬ ِ Rَ ّ !‫ ا‬:ُ (ْ dَ ‫ ُ" > اَ ْم‬dَ Fُ ‫ َر‬Rْ Gَ ,ْ Jُ dْ َ‫َءا‬ 64. Acaba onu yeşertip büyüten siz misiniz, yoksa Biz miyiz onu yetiştiren? َ ّ َ?Gَ ,ْ Jُ 8ْ َ َ ً w َ A > َ dَ ْ !َ ﴾٦٥﴿ ‫ َن‬3ُ . ُ ‫ ُه‬4َ 8ْ 9َ Yَ !َ ‫ ُء‬s 65. Dileseydik hepsini daha olgunlaşmadan kurumuş çerçöp hâline getirirdik de, şaşıp kalırdınız: َ ُ *َ @ْ ُ !َ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾٦٦﴿ ‫ن‬S


66. Ve “Eyvah, biz mahvolduk!” ﴾٦٧﴿ ‫ َ ْ( ُ*و ُ َن‬:ُ (ْ dَ Mْ Kَ 67. “Hayır, hayır, yaşama imkânından tamamen yoksun bırakıldık!” diye feryat edip dururdunuz. ﴾٦٨﴿ ‫ )َن‬Kُ *َ sْ Gَ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ ْا! َ > َء ا‬,ُ Jُ 6ْ َ‫اَ َ َ*ا‬ 68. İçtiğiniz o tertemiz suyun size nasıl ulaştığını hiç düşündünüz mü? ﴾٦٩﴿ ‫< ُ! َن‬ ِ ْ ُ !‫ ْا‬:ُ (ْ dَ ‫ ِن اَ ْم‬Rْ ُ !‫ ْا‬:َ ِ ‫ ُ ُه‬Jُ !ْ Rَ dْ َ‫ ا‬,ْ Jُ dْ َ‫َءا‬ 69. Onu bulutlardan siz mi indiriyorsunuz, yoksa Biz miyiz, deniz ve okyanuslardan buharlaştırdığımız suyu mükemmel bir arıtım sisteminden geçirerek yeryüzüne kar ve yağmur olarak yağdıran? > َ dَ ْ !َ ُ sْ Gَ َ ْ 8َ َ ` ﴾٧٠﴿ ‫ ُ*و َن‬. َ ُ‫ ُه ا‬4َ 8ْ 9َ ` َ ‫ ُء‬s ً ` 70. Dileseydik, onu acı ve tuzlu da yapabilirdik. Öyleyse, bunca nimetlere karşılık Rabb’inize şükretmeniz gerekmez mi? َ ّ ,ُ Jُ 6ْ َ‫اَ َ َ*ا‬ ﴾٧١﴿ ‫ ُرو )َن‬Gُ J$ !َ ّ ‫ َر ا‬4!‫ا‬ 71. Yaktığınız ateşin hangi kanunlar çerçevesine, nasıl mucizevî reaksiyonlar geçirerek yandığını hiç düşündünüz mü? ﴾٧٢﴿ ‫ َن‬oeُ s َ dَ‫ ا‬,ْ Jُ dْ َ‫َءا‬ ِ ْ4 ُ !‫ ْا‬:ُ (ْ dَ ‫> اَ ْم‬3َ Gَ *َ Yَ yَ ,ْ Gُ ْ sْ 72. Onun yakıtı ve temel maddesi olan ağacı siz mi yarattınız, yoksa Biz miyiz onu yaratan? ﴾٧٣﴿ :Hَ 6 $ Oْ ُ 8ْ !ِ Fً Jَ َ ‫ َ* ًة َو‬Cِ %ْ Gَ /َ 4َ 8ْ 9َ ` َ :ُ (ْ dَ

73. Biz o ateşi, her an lütuf ve merhametimizi hatırlatan bir ibret belgesi ve sanayinin gelişiminde, yemek pişirmede, ısınmada, aydınlanmada vs. ona ihtiyacı olanlar için vazgeçilmez bir nimet kıldık. ﴾٧٤﴿ ,ْ Kِ {ْ ِّ َ َ tِ $ 9َ !‫ ْا‬Vَ Kِّ ‫ َر‬,ِ 74. Öyleyse, ey insan, yüce Rabb’inin ismini övgülerle yücelterek tesbih et. >َ ُ ْ ُ ﴾٧٥﴿ ‫ م‬ Y 4!‫ا‬ D ‫ا‬ K , D ‫ا‬ lَ ّ َ َ ِ ُ ُ ِ ِ S ِ ِ


75. Demek inkârcılar, “Kur’an’ı Muhammed’e şeytanlar indirdi.” diyorlar, öyle mi? (26. Şuara: 210–212) Hayır, yıldızların inişi gibi Peygamber’e ayet ayet, sure sure indirilen vahyin her bir bölümü bizzat şahittir ki, bu Kur’an Allah’tan gelen hakikatin ta kendisidir. ﴾٧٦﴿ ,S ٌ - $ Fَ ‫ ُ َن‬8َ 9ْ Gَ ْ !َ ,ٌ َ Oَ !َ "ُ dَ ّ ِ‫َوا‬ 76. Eğer aklınız ve bilinciniz varsa, bu gerçekten önemli bir tanıklık ve büyük bir yemindir. ﴾٧٧﴿ ,S ٌ 6*$ Cَ ‫ ْ* ٰا ٌن‬Oُ !َ "ُ dَ ّ ِ‫ا‬ 77. Hiç kuşkusuz bu kitap, kıyamete kadar her çağda okunup gündeme getirilmesi ve hayatın her alanına hükmetmesi gereken çok kıymetli bir mesajdır, yüce Kur’an’dır. ﴾٧٨﴿ ‫ ن‬ ٍ Jَ Cِ $ Sٍ 4ُ .ْ َ ‫ ب‬ 78. Onun aslı, Allah katında muhafaza edilen ana kitapta, Levh-i Mahfuzdadır. Bu yüzden cinlerin, şeytanların ona ulaşması, ona batıl unsurlar katması mümkün değildir. َ ُ !‫ َ ُّ ُ" > اِ ّ َ ْا‬6َ َ ﴾٧٩﴿ ‫ ُ*و )َن‬3َ ّ w

79. Bu kitap, hiç bozulmadan ve hiçbir değişikliğe maruz kalmadan, Levh-i Mahfuz’daki asli şekliyle Muhammed’in kalbine indirilmiştir. Çünkü ona, tertemiz meleklerden başkası dokunamaz. Cebrail onu Levh-i Mahfuz’dan Peygamberin kalbine indirirken, Allah hiçbir cinin, şeytanın ve benzeri şerli yaratığın Kur’an’a müdahale etmesine, ona bir şey katmasına ve ondan bir şey eksiltmesine izin vermez. ٌ <$ ْ Gَ َ $ !َ 9َ !‫ َر ِّب ْا‬:ْ ِ M6 ﴾٨٠﴿ T 80. Dolayısıyla, Kur’an’ı şeytanlar, cinler indirmiş değildir. O doğrudan doğruya âlemlerin Rabb’i tarafından gönderilmiştir. Bizzat Allah tarafından korunan bu kitap, bir tek harfi bile değiştirilmeden Peygambere nazil olmuş ve öylece insanlığa tebliğ edilmiştir. َ 4ُ /ِ 'ْ ُ ,ْ Jُ dْ َ‫ ا‬6 ﴾٨١﴿ ‫ن‬S ِ '$ (َ !‫ا ْا‬%َ 3ٰ ِ َ َ‫ا‬ 81. Şimdi ey inkârcılar, siz bu ilâhî kelâmı hâlâ hafife mi alacaksınız?


َ Gُ ,ْ . ُ dَ ّ َ‫ ا‬,ْ . ُ Dَ ْ‫ َن ِرز‬8ُ 9َ Yْ Gَ ‫َو‬ ﴾٨٢﴿ ‫ َن‬Kُ %ِّ . 82. Ve bu nimetten nasibinizi, sadece onu yalanlamaktan ibaret mi kılacaksınız? ﴾٨٣﴿ S ‫ َم‬Oُ 8ْ (ُ !‫~ ْا‬ ِ َ@8َ Kَ ‫ ْ َ > اِ َذا‬8َ َ 83. Peki, içinizden birine ecel gelip can boğaza dayandığı zaman, ُ ْ4Gَ %ٍ ]ِ 4َ -A$ ,ْ Jُ dْ َ‫َوا‬ َ ‫ ُ*و‬ ﴾٨٤﴿ ‫ن‬S

84. Ve siz de o anda, aciz ve çaresiz bir hâlde can çekişen o insana bakıp dururken, ُ ْ4 ِ "ِ -ْ !َ ِ‫ َ* ُب ا‬Dْ َ‫ ا‬:ُ (ْ dَ ‫َو‬ ﴾٨٥﴿ ‫ ُ*و َن‬Xِ ْ Gُ َ :ْ . ِ !ٰ ‫ َو‬,ْ . 85. İşte o zaman, Biz ona sizden daha yakınızdır. Fakat siz bunu göremezsiniz. َ 46 ﴾٨٦﴿ T $ '$ َ َ 0ْ zَ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫ ْ َ > اِ ْن‬8َ َ S 86. Ey inkârcılar! Eğer iddia ettiğiniz gibi yaptıklarınızdan dolayı hesaba çekilmeyecekseniz, َ D$ ‫ ِد‬Wَ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫> اِ ْن‬3َ dَ 9ُ ` ﴾٨٧﴿ T ِ *ْ Gَ 87. Haydi, can çekişen kişiyi ölümden kurtarıp onu yeniden hayata döndürsenize, eğer sözünüzde doğru iseniz. Hayır, ne ölümü engelleyebilirsiniz, ne de mahşer günü hesaba çekilmeyi. َ K$ *َ ّ Oَ ُ !‫ ْا‬:َ ِ ‫ َن‬Cَ ‫َ َ ّ َ > اِ ْن‬ ﴾٨٨﴿ T S 88. Eğer o ölen kişi, imanı ve güzel davranışlarıyla en öne geçerek Benim yakınlık ve şefkatimi kazanan kimselerden biriyse, ﴾٨٩﴿ ,ُ 4َ ّ ` َ ‫ َ( ٌن َو‬6ْ ‫َ َ* ْو ٌح َو َر‬ ٍ 9$ dَ ~ 89. İşte ona, sonsuz bir mutluluk, muhteşem bir rızık ve nimetlerle dolu cennet bahçeleri armağan edilecektir. ﴾٩٠﴿ T ِ (َ Wْ َ‫ ا‬:ْ ِ ‫ َن‬Cَ ‫َواَ ّ َ > اِ ْن‬ S ِ $ -َ !‫ ب ْا‬

90. Eğer önde gidenlerden değil de, orta derecede iyi insanlardan ise, ﴾٩١﴿ T ِ (َ Wْ َ‫ ا‬:ْ ِ Vَ !َ ‫ ٌم‬lَ َ َ ِ $ -َ !‫ ب ْا‬


91. Onlar da cennette iltifatlarla karşılanacak: “Senin gibi cenneti hak eden iyi insanlardan sana selâm olsun! Sonsuza dek mutluluk ve esenlik içinde yaşayacağın cennete hoş geldin!” denilecek. > َّ T َ ُ !‫ ْا‬:َ ِ ‫ َن‬Cَ ‫َواَ ّ َ > اِ ْن‬ َ !ّ $ m!‫ا‬ َ K$ %ِّ . ﴾٩٢﴿ T S 92. Ama eğer, ayetlerimi yalanlayan o sapıklardan ise, ﴾٩٣﴿ ,َ :ْ ِ ‫ َُ< ُ ٌل‬ ٍ S $ A

93. Onlar da başlarından dökülen kaynar sularla karşılanacak, ﴾٩٤﴿ ,َ Eُ -َ 8ِ Xْ Gَ ‫َو‬ ٍ S ($ ` 94. Ve tepetaklak cehenneme atılacaklar. ﴾٩٥﴿ T َ َ 3ُ !َ ‫ا‬%َ ٰ/ ‫اِ ّ َن‬ H ِ O$ -َ !‫ ْا‬cُّ A

95. İşte budur, insanın akıbeti hakkında tartışmasız kesin gerçek. ْ Vَ Kِّ ‫ َر‬, ﴾٩٦﴿ , 9 !‫ا‬ $ َ ِ ِ ْ Kِ {ْ ِّ َ َ

96. Öyleyse, yüce Rabb’inin ismini en içten dua ve yakarışlarla yücelterek tesbih et. ‫ ِ'﷌‬6'$ (َ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٥٧﴿ 57. HADİD SURESİ Medine döneminin sonlarına doğru gönderilmiştir. Adını, 25. ayetinde geçen ve demir anlamına gelen “el-Hadid” kelimesinden almıştır. 29 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: َ ْ ‫ات َو‬ ‫ض‬ ِ ّٰ ِ {َ َ ّ َ ِ َ ٰ َ ّ !‫& َ ِ ا‬ H ِ ‫ا ْر‬

1. Göklerde ve yerde bulunan bütün varlıklar, daima Allah’ı övgüyle anarak yüceltmektedir. Şu muhteşem kâinat nizamı içerisinde yer alan her şey, kendisini yaratan varlığın her türlü


kusur ve noksanlıktan uzak olduğunu anlatmaktadır. Eğer çevrenizdeki varlıklara ibret nazarıyla bakacak olursanız, her zerresinin Allah’ı zikrettiğini göreceksiniz. ﴾١﴿ ,ُ -.$ (َ !‫ ْا‬Rُ 6R$ 9َ !‫ َ ْا‬/ُ ‫َو‬ Gerçekten O, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir. Asla yersiz ve gereksiz hüküm vermeyen ve hükmüne karşı konulamayan Yüce Yaratıcıdır. َ ْ ‫ات َو‬ ‫ض‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬Vُ 8ْ ُ "ُ !َ H ِ ‫ا ْر‬

2. Göklerin ve yerin yönetim ve hükümranlığı yalnızca O’na aittir: ﴾٢﴿ *ٌ 6'$ Dَ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ Cُ L8ٰ Fَ َ /ُ ‫~ َو‬Hُ $ 6ُ ‫ َو‬$ (ْ 6ُ Yaşatan ve öldüren O’dur. Ölü bedenleri bir Gün diriltecek olan da O’dur. Çünkü O, her şeye kadirdir. َ ّ !‫ ُ* َوا‬+ ٰ ْ ‫ا ّ َو ُل َو‬ َ ْ َ /ُ ُ Kِ َ /ُ ‫ َو‬:Hُ ﴾٣﴿ ,ٌ -8$ Fَ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ . ِ َ !‫ ُ* َو ْا‬/ِ ِ ‫ا‬

3. Allah her bakımdan sonsuzdur, sınırsızdır. O hem ilktir, hem de son. Her şeyden önce vardı ve her şeyden sonra da var olacaktır. O, zamanın ve mekânın üzerindedir, ezelî ve ebedîdir. O, yarattığı varlıklarda görülen muhteşem sanatıyla apaçık ortadadır, fakat zatıyla gizlidir. Hiç kimse O’nun mahiyetini tam olarak kavrayamaz. Fakat O, her şeyi en mükemmel şekilde bilir. َ ْ ْ ّ َ َ َ َ َ َ َ َ ‫ش‬ * 9 !‫ا‬ L 8 F ‫ى‬ J ‫ا‬ , } ‫ م‬ 6 ‫ا‬ E J ‫ض‬ ‫ر‬ ‫ا‬ ‫و‬ ‫ات‬ !‫ا‬ c 8 + ‫ي‬ % ! ‫ َ ا‬/ُ ّ ُ َ َ ْ ْ ْ ٰ ِ ٰ $ $ ّ ّ ّ َ َ َ َ َ َ ِ ِ )ِ ٍ 4. Gökleri ve yeri altı evrede yaratan, fakat sonra bir kenara çekilip mahlûkatı kendi kaderiyle baş başa bırakmayan, aksine, sınırsız kudret ve hâkimiyetinin sembolü olarak Egemenlik Tahtına oturan O’dur. َ ْ ِ 7ُ 8ِ 6َ َ ,ُ 8َ 9ْ 6َ ) 3َ - $ ‫ ُ* ُج‬9ْ 6َ َ ‫ ا! ّ َ َ > ِء َو‬:َ ِ ‫< ُل‬ ِ ْ 6َ َ ‫ َو‬3َ ْ4 ِ ‫ْ ُ* ُج‬16َ َ ‫ا ْر ِض َو‬

Öyle ki, O, yerin içine giren ve oradan çıkan; gökten inen ve oraya yükselen her şeyi bilir. Allah yerin içine giren canlı ve cansız varlıkları, akan suları, süzülen damlaları, atılan taneleri, gömülen cesetleri, ekilen tohumları, gizlenen böcekleri, oradaki madenleri, doğalgazı, fosilleri, tarihî kalıntıları bilir. Yerden çıkan varlıkları, fışkıran pınarları, yeşeren filizleri, patlayan volkanları da


bilir. Aynı şekilde gökten inen rızıkları, yağan yağmurları, gönderilen vahiyleri, rahmeti, azabı, çakan şimşekleri, düşen yıldırımları, yansıyan ışınları, kayan göktaşlarını da bilir. Yine göğe yükselen duaları, ruhları, melekleri, buharları, gazları, bulutları, ses dalgalarını, elektriği, soğukluğu, sıcaklığı da bilir. ُ 9َ َ َ /ُ ‫َو‬ ﴾٤﴿ ٌ 0X$ Kَ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ َ Kِ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫ َو‬,) ْ Jُ ْ4Cُ َ :َ 6ْ َ‫ ا‬,ْ . Her nerede olursanız olun, O sonsuz ilim ve kudretiyle her an ve her yerde sizinle beraberdir. Unutmayın, Allah yaptığınız her şeyi görmektedir ve ona göre hak ettiğiniz karşılığını mutlaka verecektir. َ ْ ‫ات َو‬ ُ ْ ُ ` ﴾٥﴿ ‫ا ُ ُر‬ ِ ّٰ L!َ ِ‫ض َوا‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬Vُ 8ْ ُ "ُ !َ َ *ْ Gُ &‫ا‬ ) ِ ‫ا ْر‬

5. Göklerin ve yerin yönetim ve hükümranlığı yalnızca O’na aittir. Bütün işler ve oluşlar, her şeyin kaynağı olan Allah’a döndürülür. َ َ ّ ّ ‫ ا‬7ُ !ِ 6ُ َ َ َ َ ُ ﴾٦﴿ ‫ور‬ ' X!‫ا‬ ‫ات‬ % K , 8 F / ‫و‬ M ! ‫ا‬ ‫ر‬ 3 4!‫ا‬ 7 ! 6 ‫و‬ ‫ ر‬ 3 4!‫ا‬ M ! ّ ّ ُ ْ ْ ِ $ ّ ُ َ َ َ َ َ َ َ ِ ِ ِ ٌ ُ ُ ِ ِ ِ )ِ 6. O Allah ki, mükemmel bir düzen içinde ve periyodik aralıklarla bazen geceyi kısaltıp gündüze ekliyor, bazen gündüzü kısaltıp geceye ekliyor. Unutmayın ki, O kalplerin içindeki bütün gizli niyet ve düşünceleri bilmektedir. ُ ْ4 ِ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ َ ")ِ - $ T ُ 8َ 9َ ` َ ?$ 8َ ْ1Jَ ْ ُ ,ْ . ,ْ 3ُ !َ ‫ ا‬Oُ َ?ْdَ‫ َوا‬,ْ . ِ ّٰ Kِ ‫ ا‬4ُ ِ ‫ٰا‬ َ َ ّ ِ ‫ ا‬Oُ ?ِْ dَ‫" َوا‬$ !ِ ُ ‫ & َو َر‬ ﴾٧﴿ ٌ 0 $ Cَ *ٌ `ْ َ‫ا‬

7. Öyleyse, Allah’a ve Elçisine gerçek anlamda iman edin ve sizi geçici olarak kullanmaya yetkili kıldığı servet, güç, yetenek, ilim, vakit gibi güzel şeylerden bir kısmını, Allah yolunda mücadelede harcayın. Çünkü içinizden her kim bu Kitaba yürekten iman eder ve onun gösterdiği doğrultuda harcama yaparsa, onlara Allah katında büyük bir ödül verilecektir. ُ Dَ َP- $ %َ + ُ Kِّ *َ Kِ ‫ ا‬4ُ ِ oْ Jُ !ِ ,ْ Cُ Fُ 'ْ 6َ ‫ ل‬ ُ ُ *َ ّ !‫ َوا‬H& ُ !َ َ ‫َو‬ َ 4$ ِ oْ ُ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫ اِ ْن‬,ْ . T ِ ّٰ Kِ ‫ َن‬4ُ ِ oْ Gُ َ ,ْ . َ َ‫ ْ' ا‬Dَ ‫ َو‬,ْ . ﴾ ٨﴿

8. Peygamber sizi Rabb’inize iman etmeye çağırıp dururken, niçin Allah’a inanmayasınız ki? Üstelik o, Allah’a ve Peygambere sonuna kadar itaat edeceğinize dair sizden kesin bir söz de


almıştı. Söyleyin, eğer O’na gerçekten inanıyorsanız, O’nun hükmüne boyun eğmeniz gerekmez mi? ُّ !‫ ا‬:َ ِ ,ْ . َِ 6ُ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ َ ا‬/ُ ُ Kِ &‫ا‬ ُ ` ُّ L!َ ِ‫ ت ا‬ ‫ ٌف‬eُ *َ !َ ,ْ . ٍ 4َ -ِّ Kَ ‫ ت‬ ٍ 6َ ‫ه > ٰا‬$ 'ِ ْ Fَ L8ٰ Fَ ‫<ّ ُل‬ َ ّٰ ‫ ر َواِ ّ َن‬ ِ َ 8ُ َ *ِ ْ1-ُ !ِ ‫ ت‬ ِ) 4!‫ا‬ ﴾٩﴿ ,ٌ -A$ ‫َر‬

9. O Allah ki, sizi inkâr ve cehalet karanlıklarından kurtarıp, iman ve ilim aydınlığına çıkarmak için kuluna bu apaçık ayetleri göndermiştir. Çünkü Allah, size karşı gerçekten çok şefkatli, çok merhametlidir. َ ّ َ‫ ا‬,ْ . َ ْ ‫ات َو‬ ُ !َ َ ‫َو‬ ُ ْ4 ‫ض‬ ‫ ا‬ O ? G ِ ّٰ ِ ‫ا& َو‬ ِ ّٰ Mُ 0 $ & ِ َ ٰ َ ّ !‫َاث ا‬ $ ُ َ ِ $ ِ) ‫ا ْر‬ ِ 10. Size ne oluyor ki, malınızdan bir kısmını Allah yolunda harcamaktan kaçınıyorsunuz? Oysa göklerin ve yerin zenginlikleri zaten Allah’ındır. Sizin olduğunu sandığınız servet ve zenginlikler aslında size geçici olarak verilmiş birer emanetten başka bir şey değildir. Öyleyse, sizin yardımınıza en çok ihtiyaç duyulduğu bir zamanda malınızla ve canınızla Allah yolunda mücadele edin. َ Fْ َ‫ ا‬Vَ ]ِ > !ٰ ^‫ اُو‬Mَ) Gَ Dَ ‫ْ { َو‬J َ?!‫ ْا‬Mِ ْ Dَ :ْ ِ cَ َ?ْdَ‫ ا‬:ْ َ ,ْ . ُ ْ4 ِ ‫ ي‬$ Jَ ْ 6َ َ 'ُ 9ْ Kَ :ْ ِ ‫ ا‬Oُ َ?ْdَ‫ ا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬:َ ِ Eً ` َ ‫ َد َر‬,ُ ِ

L) ٰ4 ْ (ُ !‫ا& ْا‬ ُ ّٰ 'َ Fَ ‫ َو‬l Cُ ‫ ا َو‬ ) 8ُ Gَ Dَ ‫َو‬ Çünkü içinizden, fetihten önceki zor ve sıkıntılı dönemde Allah yolunda mallarını harcayıp savaşanlar, sonradan bu işe girişen müminlerle bir olmazlar. Her ne kadar Allah her ikisine de en güzel ödül olan cenneti vaad etmişse de, onlar, İslâm’ın hâkimiyetinden sonra mallarını Allah yolunda harcamaya ve savaşmaya başlayan kimselerden daha üstün bir dereceye sahiptirler. ﴾١٠﴿ tٌ 0 $ + َ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ َ Kِ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫َو‬ Unutmayın, Allah yaptığınız her şeyden haberdardır. O hâlde, elinizdeki nimetleri en çok kâr getirecek yerlere harcayarak akıllıca yatırım yapın: ﴾١١﴿ ,Hٌ 6*$ Cَ *ٌ `ْ َ‫?َ ُ" َ! ُ" َو َ! ُ" > ا‬Fِ m َ -ُ َ 4ً َ A َ ّٰ ‫ض‬ ً *ْ Dَ &‫ا‬ َ ُ *ِ Oْ 6ُ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ َذا ا‬:ْ َ

11. Kim Allah’a güzel bir borç vermek ister ki, Allah da bu borcu ona âhirette kat kat fazlasıyla geri ödesin ve ona çok


değerli bir mükâfat versin? Yani kim canını, malını ve sahip olduğu diğer nimetleri Allah yolunda feda ederse, Allah bunu kendisine verilmiş bir borç kabul eder ve bu fedakârlığı yapan kulunu, Hesap Günü sonsuz cennet nimetleri ve hoşnutluğu ile ödüllendirir. َ ْ Kَ ,ْ /ُ ‫ ُر‬dُ L9ٰ ْ 6َ ‫ ت‬ َ 4$ ِ oْ ُ !‫ َ*ى ْا‬Gَ ‫ ْ َم‬6َ ,ْ 3ِ dِ َ 6ْ َ Kِ ‫ َو‬,ْ 36 ِ 4َ ِ oْ ُ !‫ َو ْا‬T ِ '$ 6ْ َ‫ ا‬T 12. O Gün kâfirler ve münafıklar karanlıklar içinde cehenneme doğru yol alırlarken, inanan erkek ve kadınların imanları ve güzel davranışları sayesinde kazandıkları nurlarının, cennete giden yolu aydınlatmak için önlerinden ve sağ taraflarından hızla akıp gittiğini göreceksin. َ ْ 3َ Jِ (ْ Gَ :ْ ِ ‫*ي‬$ Yْ Gَ ‫ ت‬ ُ 6*ٰ sْ Kُ ﴾١٢﴿ ,Hُ - $ 9َ !‫ َ ْا!?َ ْ ُز ْا‬/ُ Vَ !ِ ‫ ) ٰذ‬3َ - $ :َ 6'$ !ِ + َ ‫ ُر‬3َ dْ ‫ا‬ ٌ 4َ ّ ` َ ‫ ْ َم‬-َ !‫ ْا‬,ُ . Onlara denilecek ki: “Bugün size müjdeler olsun! Sizin ödülünüz, ağaçlarının altından ırmaklar çağıldayan ve sonsuza dek içinde yaşayacağınız cennet bahçeleridir. İşte en büyük kurtuluş budur.” َ ّ !ِ ‫ ت‬ ٰ َ D$ ,ْ Cُ ‫ ر‬ ُ ُ Oُ 6َ ‫ ْ َم‬6َ ْ ْ ‫ ا‬9ُ ` d : J O d d ‫و‬ * d ‫ا‬ ‫ ا‬ 4 ‫ا‬ : 6 % 8 َ َ َ ْ Mْ ْ $ ُ ُ ُ Oَ ِ 4َ ُ !‫ َن َو ْا‬Oُ ِ 4َ ُ !‫ ل ْا‬ َ َ ِ ُ ِ ‫ار‬ ِ ِ

ْ ,ْ Cُ ‫َو َر>ا َء‬ ‫ ًر )ا‬dُ ‫ ِ ُ ا‬Jَ ! َ 13. O gün karanlıkta kalan ikiyüzlü erkekler ve kadınlar müminlere yalvararak, “Ne olur bizden tarafa bir bakın da, sizin nurunuzdan alıp aydınlanalım!” diyecekler. Fakat onlara, “Hayır!” denilecek, “Bunu elde etmenin yeri burası değil, dünya hayatıdır. O hâlde arkanıza dönün de, nuru geçmişteki hayatınızda arayın.” denilecek. َ ‫ َو‬Eُ َ Aْ *َ ّ !‫ ِ" ا‬- $ "ُ 4ُ ﴾١٣﴿ ‫اب‬ ُ ِ Kَ ‫ ب‬ ُ) %َ 9َ !‫ ِ" ْا‬8ِ َ Dِ :ْ ِ ‫ ُ* ُه‬/ِ ٌ) Kَ "ُ !َ ‫ ُ ٍر‬Kِ ,ْ 3ُ 4َ -ْ Kَ ‫ ِ* َب‬mَ Böylece müminlerle münafıkların arasına, iç kısmında ilâhî rahmet bulunan, dış yüzü ise cehennemdeki azaba bakan ve bir taraftan diğerine geçiş kapısı olan yüksek bir sur çekilecektir. ُ Gْ *َ ّ zَ ‫ َو‬,ْ Jُ ْ Gَ ‫ار‬ ُ َ ?ُْ dَ‫ ا‬,ْ Jُ ْ4Jَ َ ,ْ . ُ 4َ ّ . ُ 9َ َ :ْ . ُ dَ ,ْ !َ َ‫ ا‬,ْ 3ُ dَ ‫ ُدو‬4َ 6ُ ,ُ . ْ ‫ َو‬,ْ Jُ Xْ Kَ ّ *َ Gَ ‫ َو‬,ْ . ِ !ٰ ‫ َو‬L8ٰ Kَ ‫ ُ! ا‬Dَ ,) ْ . َْ > َ LJّٰ A ﴾١٤﴿ ‫ & ْا!@َ ُ*و ُر‬ ِ ّٰ Kِ ,ْ Cُ *َ ّ zَ ‫ا& َو‬ ِ ّٰ *ُ ْ َ‫` َء ا‬ َ ُّ dِ َ ‫ا‬

14. Münafıklar, surun öte yanındaki müminlere seslenerek, “Biz dünyada sizinle birlikte değil miydik? Biz de kelime-i şehâdet


getirmemiş miydik? Sizinle birlikte oruç tutup namaz kılmamış mıydık? O halde niçin burada aynı yerde değiliz?” diye onlara seslenecekler. Buna karşılık müminler, “Evet, görünüşte bizimle birlikteydiniz.” diyecekler, “Ne var ki, siz ikiyüzlülük ederek kendinizi felâkete sürüklediniz ve hak ile batılın savaşında müminlerin safında yerinizi almanız gerekirken, hangi taraf kazanacak diye beklediniz. Ve bu dinin hak din olduğunu bildiğiniz hâlde, ona hep kuşkuyla baktınız. Başkalarının kalplerine de şüphe tohumları ektiniz. Böylece, Allah’ın ölüm emri gelip çatıncaya kadar boş kuruntularınız sizi oyalayıp durdu ve o aldatıcı şeytan ve dostları, bazen din adamı kisvesiyle karşınıza çıkıp Allah’ın ayetlerini çarpıtarak, hakkı batıl, batılı hak göstererek, bazen de Rabb’inizin şefkat ve merhametine güvendirerek sizi Allah ile aldattı.” َ ْ ّ َ َ َ َ ّ ,ُ . ُ -!ٰ ْ َ َ /ِ ‫ )ُر‬4!‫ا‬ ُ 6‫وا َ ْ ٰو‬ ُ ُ ْ ٌ َ? ْ4 * C : 6 % ! ‫ا‬ : ‫و‬ E 6 ' , . % +ْ o 6 ‫م‬ ! َ َ ْ ْ ُ 0X$ َ !‫ ْا‬ $ َ ]ْ Kِ ‫ َو‬,) ْ . َ َ َ َ َ َ ِ ِ ِ ُ ُ ) ﴾١٥﴿

15. “İşte bu yüzden, bugün ne sizden ne de inkâr edenlerden herhangi bir kurtuluş fidyesi kabul edilmeyecektir. Hepinizin varacağı yer cehennemdir ve size yaraşan odur. Ne kötü bir son!” ُ 6َ َ ‫ َو‬cSِّ (َ !‫ ْا‬:َ ِ ‫ َل‬Rَ dَ َ ‫ا& َو‬ ‫ ا‬Gُ ‫و‬e ُ‫ ا‬:َ 6%$ !َ ّ Cَ ‫ ا‬dُ . ِ ّٰ *ِ Cْ %ِ !ِ ,ْ 3ُ Kُ 8ُ Dُ َ s َ ْ1Gَ ‫> ا اَ ْن‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ 8َ ّ !ِ ‫ ْ ِن‬6َ ,ْ !َ َ‫ا‬ َ ْ ,ُ 3ِ -ْ 8َ Fَ ‫ َ ل‬w َ َ Mُ ْ Dَ :ْ ِ ‫ ب‬ ﴾١٦﴿ ‫ َن‬Oُ َ َ Jَ . ِ !‫ْا‬ ِ ,ْ 3ُ ْ4 ِ ٌ 0P$ Cَ ‫ َو‬,) ْ 3ُ Kُ 8ُ Dُ ~ْ َ Oَ​َ 'ُ َ ‫ا‬

16. Allah’ın bu dehşet verici uyarısı ve yücelerden indirdiği hakikat karşısında, Müminlerin kalplerinin yumuşayıp saygıyla ürpereceği vakit hâlâ gelmedi mi? O hâlde müminler, paslanmaya yüz tutan gönüllerini Kur’an’la yeniden aydınlatsınlar da, daha önce kendilerine kitap verilen ve vahiyle tanışmalarının üzerinden uzun bir süre geçtiği için iman heyecanını yitiren, kalpleri gaflet perdesiyle kapanıp katılaşan ve bugün birçokları yoldan çıkmış olan Yahudi ve Hristiyanların durumuna düşmesinler. ٰ ْ ,ُ . َ ْ ِ (ْ 6ُ &‫ا‬ ُ 8َ ّ 9َ !َ ‫ ت‬ ُ !َ 4َ ّ -َ ّ Kَ 'ْ Dَ ) 3َ Gِ ْ َ 'َ 9ْ Kَ ‫ض‬ ﴾١٧﴿ ‫ َن‬8ُ Oِ 9ْ Gَ ,ْ . َ ّٰ ‫ ُ > ا اَ ّ َن‬8َ Fْ ِ‫ا‬ ِ 6َ ‫ا‬ َ ‫ا ْر‬


17. İyi bilin ki, Allah ölümünden sonra toprağa yeniden hayat verir. Gökten yağdırdığı yağmurlarla yeryüzünü rengârenk çiçeklerle donatan Allah, imana susamış ölü kalplere de indirdiği Kur’an sayesinde yeniden hayat verecektir. İşte size ayetlerimizi böyle açıkladık ki, aklınızı kullanıp doğru yolu bulasınız. َ D$ 'ِّ Xَ ّ ُ !‫اِ ّ َن ْا‬ ﴾١٨﴿ ,ٌ 6*$ Cَ *ٌ `ْ َ‫ ا‬,ْ 3ُ !َ ‫ َو‬,ْ 3ُ !َ r َ 6ُ 4ً َ A َ ّٰ ‫ ا‬ ِ Dَ 'ِّ Xَ ّ ُ !‫ َو ْا‬T ُ Fَ m ُ *َ Dْ َ‫ ت َوا‬ ً *ْ Dَ &‫ا‬ َ 18. Gerçek şu ki, Allah yolunda karşılıksız yardımda bulunarak âdeta Allah’a güzel bir borç vermiş olan mümin erkek ve kadınlara, yaptıkları iyiliklerin karşılığı kat kat fazlasıyla ödenecek ve böylece onlar, cennet gibi muhteşem bir ödül kazanacaklar. > !ٰ ‫" > اُو‬8 ‫ & ور‬ َ ُّ ‫ َ_ن َو‬O6 ُ 'ّ $ X!‫ا‬ ,) ْ /ُ ‫ ُر‬dُ ‫ َو‬,ْ /ُ *ُ `ْ َ‫ ا‬,ْ 3ُ !َ ,) ْ 3ِ Kِّ ‫ْ َ' َر‬4Fِ ‫ َ'>ا ُء‬3َ s!‫ا‬ , / V ] ِّ ُ ُ ِ ^ $ ِ ُ ُ َ ِ ّٰ Kِ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬ > !ٰ ‫> اُو‬4َ G 6 ٰ K ‫ ا‬K%َ ّ Cَ ‫?َ *وا و‬Cَ :6%!َ ّ ‫وا‬ ْ َ َ ﴾١٩﴿ ,( Y !‫ا‬ ‫ ب‬ ( W ‫ا‬ V ] ْ ^ $ َ َ َ $ َ ِ ِ َ ِ ُ َ ُ ُ ِt 19. Allah’a ve bütün elçilerine iman eden bu müminler var ya, işte iman iddiasında dosdoğru olanlar ve Hesap Günü Rab’leri katında hakikate şahitlik edecek olanlar onlardır. O Gün onlara, hak ettikleri mükâfatları ve cennet yolunu aydınlatacak nurları mutlaka verilecektir. Nankörlük edip ayetlerimizi inkâr edenlere gelince, onlar da cehennemi hak eden kimselerdir. َ ْ ‫ال َو‬ َ ْ ِ *ٌ }ُ . َ Gَ ‫ َو‬,ْ . ُّ ‫ ُة‬-ٰ (َ !‫ َ ْا‬dَ ّ َ‫ ُ > ا ا‬8َ Fْ ِ‫ا‬ ُ 4َ -ْ Kَ *ٌ + ‫ا ْو َ )ِد‬ ُ َ?Gَ ‫ َو‬Eٌ 4َ 6‫ز‬$ ‫ ٌ َو‬3ْ !َ ‫ َو‬I ِ َ ْ ‫ا‬ ٌ 9ِ !َ -َ dْ '!‫ا‬ 20. İyi bilin ki, iman ve onun gereği olan salih amelden soyutlanmış bir dünya hayatı, ancak gelip geçici bir oyun, gaflete düşüren bir eğlence, aldatıcı bir süs, birbirinize karşı övünme sebebi ve daha çok servet ve övünülecek nesiller çoğaltma yarışından ibarettir. ٰ ْ ِ ‫ ً ) َو‬w َ A ُ 6َ ,َ ّ }ُ ‫?َ *ا‬Xْ ُ "ُ 6kَ ُ !‫ ْا‬I ٰ َ 7‫اب‬ ٍ -ْ zَ Mَِ P َ Cَ َ Yَ Fْ َ‫ ا‬ ِ ‫ا‬ ٌ %َ Fَ ‫ َ* ِة‬+ ُ ‫ ُن‬. ُ 3$ 6َ ,َ ّ }ُ "ُ Gُ َ dَ ‫ ّ َ? َر‬. َ ّ ِ‫> ا‬-َ dْ '!‫ا‬ ْ ُّ ‫ ُة‬-ٰ (َ !‫ا& َو ِر ْ َ ا )ٌن َو َ ْا‬ ﴾٢٠﴿ ‫ور‬ * @ !‫ا‬ ‫ع‬ J ِ ّٰ :َ ِ ‫' َو َ ْ@ ِ? َ* ٌة‬S ُ ٌ 6'$ yَ َ ُ َ ُ ِ Onun vadettiği zevkler, tıpkı yağmurun yeşerttiği bitkilerin hâline benzer ki, onun sulayıp yetiştirdiği bitkiler çiftçilerin pek hoşuna gider, fakat zamanla bu göz alıcı bitkiler ve rengârenk çiçekler kurumaya yüz tutar ve bir de bakarsın ki, tamamen sararıp solmuş ve sonunda çerçöp hâline gelmişler. İşte


dünyanın lüks ve ihtişamı da böyle yok olup gidecektir. Âhirette ise, ya zalimleri bekleyen çetin bir azap vardır, ya da müminler için Allah’ın bağışlaması ve hoşnutluğu. Demek ki âhireti kazanmak için yaşanmayan bir dünya hayatı, sonu felâketle biten aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir. > ْ ٰ َ َ َ ُ > َ ْ & ‫ر‬ ‫ا‬ ‫و‬ ‫ء‬ !‫ا‬ ‫ض‬ * 9 C 3 * F E 4 ` ‫و‬ , . K ‫ر‬ : ‫ة‬ * ? @ L ! ‫ا‬ ‫ ا‬ Oُ Kِ َ ِ ّٰ Kِ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ 8َ ّ !ِ ‫ ّ َ' ْت‬Fِ ُ‫ض ا‬ ّ ْ ْ ْ ْ ْ ِ ِ ٍ ٍ ّ ّ ُ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ِ ِ ِ ِ Sِ ْ Mِ ْm َ?!‫ا& ُذو ْا‬ ٰ ‫ )ُء َو‬s ٰ Mُ ْmَ Vَ !ِ ‫ )" ٰذ‬$ 8ِ ُ ‫َو ُر‬ > َ 6َ :ْ َ "ِ -Gْ$ o6ُ &‫ا‬ ﴾٢١﴿ , 9 !‫ا‬ ِ ّ ّ $ ُ َ ِ

21. Öyleyse, şan şöhret ve servet için çabalamak yerine, Rabb’inizin affına nail olmak ve eni göklerle yer kadar geniş olan ve yalnızca Allah’a ve bütün Peygamberlerine inananlar için hazırlanmış bulunan cenneti kazanmak için birbirinizle yarışın. Bu Allah’ın bir lütfudur ve onu, cennete girmeyi isteyen ve bu yolda çaba harcayan herkese bağışlar. Hiç kuşkusuz Allah, sonsuz lütuf sahibidir. َ ْ ِ Eٍ َ -X$ ُ :ْ ِ ‫ ب‬ ُ ِ ?ُْ dَ‫ > ا‬$ َ ‫ا ْر ِض َو‬ L8َ Fَ Vَ !ِ ‫ ) اِ ّ َن ٰذ‬/َ َ‫َا‬Uْ dَ ‫ اَ ْن‬Mِ ْ Dَ :ْ ِ ‫ ب‬ َ Wَ َ‫َ > ا‬ ٍ Jَ Cِ $ َ ّ ِ‫ ا‬,ْ .

﴾٢٢﴿ Hٌ 0 $ 6َ &‫ا‬ ِ ّٰ 22. Ne yeryüzünde, ne de kendi bünyenizde başınıza gelen ve size göre ilk bakışta kötü veya iyi görülen hiçbir şey yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce bir kitapta kayıtlı olmasın. Yani gerek nimet gerekse belâ ve musibet olsun, başınıza gelen hiçbir şey, Bizim bilgimiz dışında değildir. Bütün olup bitenler, bir hikmet dâhilinde önceden yazılan kader kitabında mevcuttur. Bu nasıl olur demeyin. Hiç kuşkusuz bu, Allah için çok kolaydır. َ !ِ ُ - ٰG‫ َ > ٰا‬Kِ ‫ ا‬A ُ Gَ َ َ L8ٰ Fَ ‫ ْ َ ْ ا‬Gَ lَ -ْ . ُّ (ِ 6ُ َ &‫ا‬ ﴾٢٣﴿ ‫ر‬S ٍ Jَ ْ1 ُ Mَ ّ Cُ I ُ ‫ ل‬ ُ ّٰ ‫ َو‬,) ْ . ُ *َ ?ْ Gَ َ ‫ َو‬,ْ . ٍ 1َ 23. Başınıza gelen bütün musibetlerin ve kazanacağınız bütün nimetlerin bir imtihan gereği olarak ezelden takdir edildiği size bildirildi ki, her şeyin Allah’ın kontrolünde olduğunu idrak ederek, kaybettiğiniz güzel şeylere üzülüp yılgınlığa düşmeyesiniz ve Allah’ın size bahşettiği nimetler ve başarılar ile boş yere şımarmayasınız. Doğrusu Allah, kendini beğenip övünen kimseleri sevmez. َ ّ ‫ ْ ُ ُ*و َن‬6َ ‫ َن َو‬8ُ 1َ ْ 6َ :َ 6%$ !َ ّ َ‫ا‬ ﴾٢٤﴿ 'ُ - $ (َ !‫ ُّ ْا‬4ِ َ@!‫ َ ْا‬/ُ &‫ا‬ َ ّٰ ‫ َ ّ َل َ ِ ّ َن‬Jَ 6َ :ْ َ ‫ َو‬M) ِ ْ1 ُ ! ْ Kِ ‫ س‬ َ 4!‫ا‬


24. Çünkü onlar hem kendileri cimrilik yapar, hem de başkalarına cimriliği öğütlerler. Her kim böyle davranarak Allah’ın hükmünden yüz çevirecek olursa, yalnızca kendisine zarar vermiş olur. Çünkü Allah ganidir, hamiddir. İnsanların lütuf ve cömertliğine muhtaç değildir, asıl buna muhtaç olan kendileridir. Ve hiçbir varlık O’nu övüp yüceltmese bile, O kendi zatıyla yücedir. Zira gerçek anlamda yüceltilmeye, şükredilmeye ve övülmeye lâyık olan sadece Odur. O hâlde, Allah’ın bahşettiği nimetleri yoksullarla paylaşmaktan sizi alıkoymaya çalışan insan ve cin şeytanlarının sözlerine aldanmayın! Unutmayın ki; َ ّ ‫ َم‬Oُ -َ !ِ ‫ ©َا َن‬$ !‫ ب َو ْا‬ q ِ 4َ -ِّ َ ! ْ Kِ 4َ 8َ ُ ‫ ُر‬4َ 8ْ َ ‫ ْ' اَ ْر‬Oَ !َ َ Jَ . ِ !‫ ْا‬,ُ 3ُ 9َ َ 4َ !ْ Rَ dْ َ‫ ت َوا‬ ُ 4!‫ا‬ H ِ ْ Oِ ! ْ Kِ ‫ س‬ 25. Biz insanlık tarihi boyunca, Elçilerimizi hakikati gözler önüne seren parlak mucizelerle ve apaçık belgelerle gönderdik. İnsanların adaleti ayakta tutmalarını sağlamak için de, Elçilerle birlikte kutsal Kitabı ve bu kitap sayesinde, doğruyu eğriden ayırt etmeye yarayan en mükemmel adalet ölçüsünü indirdik. َ ّ !ِ ُ ِ 4َ َ ‫ ٌ' َو‬6'$ yَ ‫ ْ ٌس‬Kَ "ِ - $ 'َ 6'$ (َ !‫ ْا‬4َ !ْ Rَ dْ َ‫َوا‬ &‫ا‬ َ ّٰ ‫ اِ ّ َن‬I ُ ّٰ ,َ 8َ 9ْ -َ !ِ ‫ س َو‬ ِ) -ْ َ@! ْ Kِ "ُ 8َ ُ ‫ ُ* ُه َو ُر‬Xُ ْ46َ :ْ َ &‫ا‬ ِ 48 ﴾٢٥﴿ Rtٌ 6R$ Fَ ‫ ِ ٌّي‬Dَ

Ayrıca, içinde müthiş bir potansiyel güç ve insanların hayatı için birçok faydalar bulunan demir madenini uzaydan kopup gelen maden kütleleri hâlinde yeryüzüne indirdik ve istifadenize sunduk. Bütün bunlar size bahşedildi ki, Allah gayb olarak —yani Allah’ı ve vadettiklerini gözleriyle görmedikleri hâlde— O’nun dinini ve Elçilerini destekleyen fedakâr müminleri, zulme arka çıkan veya ona seyirci kalan gafillerden seçip ayırsın. Gerçi Allah’ın kendi dinini üstün kılmak için sizin yardımınıza ihtiyacı yoktur. O bu düzenlemeyi, insanlar imtihandan geçip yükselsinler diye yapmıştır. Hiç kuşkusuz Allah güçlüdür, mutlak otorite sahibidir. ُّ َ 3ِ Jِ 6َ ّ ‫ ُذ ِّر‬$ 4َ 8ْ 9َ ` ‫ ب‬ َ Jَ . َ ‫ َو‬,َ -/$ *ٰ Kْ ِ‫ َوا‬A ِ !‫ ُ ّ َ َة َو ْا‬4!‫ا‬ ً dُ 4َ 8ْ َ ‫ ْ' اَ ْر‬Oَ !َ ‫َو‬


26. İşte bu nedenle, bir zamanlar Nuh’u ve İbrahim’i de insanlığa ışık tutan birer Elçi olarak gönderdik ve onların soylarından gelenlere, Peygamberliği ve kutsal Kitabı emanet ettik. ﴾٢٦﴿ ‫ َن‬Oُ َ ِ ,ْ 3ُ ْ4 ِ ٌ 0P$ Cَ ‫' َو‬Hٍ Jَ 3ْ ُ ,ْ 3ُ ْ4 َِ

Buna rağmen içlerinden sadece bir kısmı doğru yolu bulmuş, pek çokları ise yoldan sapmıştı. > 8ٰ F 4َ -ْ ?َ ّ Dَ ,َ }ُ ْ ْ ٰ ٰ َ َ ُ َ ّ ُ ‫ ب‬ 8 D 4 8 9 ` ‫و‬ MYْ d ‫ا‬ ‫ه‬ 4 G ‫ا‬ ‫و‬ , 6 * : K ‫ا‬ L 9 K 4 ? D ‫و‬ 4 8 * K , / ‫َ ر‬ } ‫ا‬ L َ َ َ َ َ ْ ْ ْ ْ ْ $ $ ّ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ِ ُ ُِ ِ ِ $ ِ ُ ِ ِ ِ Eً) َ Aْ ‫ َو َر‬Eً َ ‫ ُه َر ْا‬9ُ َ Gَ ّ ‫ ا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ا‬ 27. Ve onların ardından, peş peşe elçilerimizi yolladık. Onlardan sonra da, Meryem oğlu İsa’yı mucizelerimizle gönderdik ve ona İncil’i verdik. Onu samimiyetle izleyenlerin kalplerine, derin bir şefkat ve merhamet duygusu yerleştirdik. 4َ -ْ Gَ ٰ َ H 3َ Jِ 6َ Fَ ‫ ِر‬cَ ّ A ِ ّٰ ‫ان‬ َ /َ ْ Fَ ‫ا& َ​َ َر‬ ِ َ ْ ‫@َ > َء ِر‬Jِ Kْ ‫ اِ ّ َ ا‬,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ /َ 4َ ْ Jَ Cَ َ /َ Fُ 'َ Jَ Kْ ‫ ا‬Eً -َ ّ dِ َ ْ/‫َو َر‬ ﴾٢٧﴿ ‫ َن‬Oُ َ ِ ,ْ 3ُ ْ4 ِ ٌ 0P$ Cَ ‫ َو‬,H ْ /ُ *َ `ْ َ‫ ا‬,ْ 3ُ ْ4 ِ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ا‬ Sonraki Hristiyanların icatları olan ve “nefsi öldürmek” adına bu dünyayı tamamen terk ederek hiç evlenmeden, dünyanın nimetlerinden faydalanmadan çilehanelerde inzivaya çekilme esasına dayanan ruhbanlığa gelince, Biz onlara böyle bir şey emretmedik, ama onlar, güya Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla bunu uydurdular. Ne var ki, insan doğasına ters düşen bu sözde ibadete gereği gibi de uymadılar. Biz de içlerinden, gönderdiğimiz mesaja gerçek anlamda iman eden ve ona göre hayat programlarını çizen kimselere mükâfatlarını verdik. Fakat onların çoğu, İsa Peygamber’in getirdiği tevhid dinini özünden saptırarak yoldan çıkmışlardı. İşte şimdi de, bütün Peygamberlerin bir sancak gibi elden ele taşıyıp getirdikleri, fakat daha sonrakiler tarafından özünden saptırılıp tanınmaz hâle getirilen o saf tevhid inancını yeniden canlandırıp bütün berraklığıyla ortaya koymak üzere, Son Elçimizi gönderdik. O halde: ِْ 8َ ?ْ Cِ ,ْ . ُ !َ Mْ 9َ Yْ 6َ ‫" َو‬$ Jِ َ Aْ ‫ َر‬:ْ ِ T ُ Gِ oْ 6ُ "$ !ِ ُ *َ Kِ ‫ ا‬4ُ ِ ‫ا& َو ٰا‬ ‫ ًرا‬dُ ,ْ . َ ّٰ ‫ ا‬Oُ Gَ ّ ‫ ا ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ُ !َ *ْ ?ِ @ْ 6َ ‫" َو‬$ Kِ ‫ َن‬s ﴾٢٨﴿ ,S ُ ّٰ ‫ َو‬,) ْ . ُ ْ Gَ ٌ -A$ ‫ ُ? ٌر َر‬zَ &‫ا‬


28. Ey önceki kutsal kitaplara iman edenler! Allah’tan gelen bu Son Çağrıya kulak verin. O’nun emirlerini çiğnemekten sakının ve önceki Peygamberlere iman ettiğiniz gibi, O’nun Son Elçisine de iman edin ki, Allah size rahmetinden iki kat pay versin, aydınlığında yürüyeceğiniz bir nur armağan etsin ve sizin geçmiş günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. > َ 6َ :ْ َ "ِ -Gْ$ o6ُ &‫ا‬ ‫ )ُء‬s ِ ّٰ 'ِ -َ Kِ Mَ ْm َ?!‫ا& َواَ ّ َن ْا‬ ِ ّٰ Mِ ْmَ :ْ ِ ‫ ْ ٍء‬yَ L8ٰ Fَ ‫ ِ' ُرو َن‬Oْ 6َ َ ّ َ‫ ب ا‬ ِ !‫ ْا‬Mُ ْ/َ‫ ا‬,َ 8َ 9ْ 6َ lَ ّ ]َ !ِ ِ Jَ . ْ Mِ ْm َ?!‫ا& ُذو ْا‬ ﴾٢٩﴿ , 9 !‫ا‬ $ ُ ّٰ ‫َو‬ َ ِ

29. Evet, Son Elçiye iman edin ki, böylece Kitap Ehli olarak bilinen, Allah’ın seçkin ve ayrıcalıklı kulları olduklarını iddia ederek kutsal Kitabı kendi tekellerinde gören Yahudi ve Hristiyan din adamları, Allah’ın lütfuna hiçbir şekilde sınır koyamayacaklarını, çünkü her türlü lütuf ve ihsanın tamamen Allah’ın elinde olduğunu ve onu dilediğine bağışlayacağını bilsinler. Hiç kuşkusuz Allah, sonsuz lütuf ve kerem sahibidir. ‫﷌‬Eِ !َ ‫ َد‬Yَ ُ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٥٨﴿ 58. MÜCADELE SURESİ Medine döneminde, hicretin beşinci yılında indirilmiştir. Kocası tarafından haksızlığa uğrayan bir kadının hak arayışından söz eden ilk ayetinde geçen “tücadiluke” (seninle tartışan kadın) kelimesinden bu adı almıştır. Hem Mücadele (tartışma) hem de “Mücadile” (tartışan kadın) adlarıyla bilinir. 22 ayettir. Her ayetinde “Allah” lafzı geçen tek suredir. İslâm öncesi Arap geleneklerine göre, erkek karısına, “Senin sırtın (vücudun) bana anamın sırtı gibidir.” deyince, bir daha ona yaklaşamazdı. Bu sözü söyleyen kişi, hanımına, “Sen bundan böyle bana öz annem gibi haramsın. Benim gözümde artık anam bacım gibisin, ömür boyu bir daha sana el sürmeyeceğim.” demiş oluyordu. “Zıhar” adı verilen bu çirkin gelenek karı kocayı birbirlerine ebediyen haram kılar ve zavallı kadına bir başkasıyla evlenme hakkı tanımazdı.


İşte günün birinde, Medine’de yine böyle bir olay meydana geldi. Kocası tarafından “zıhar” yapılan Havle binti Salebe adındaki bir kadın, kendisine yol göstermesi için Peygamberin huzuruna gelip durumu ona arz etti. Peygamber bu konuda bir ayet olmadığını, ancak kendi görüşüne göre kocasından ayrılması gerektiğini ona söyledi. Kadıncağız, uğradığı haksızlığı tekrar tekrar dile getirerek bir çözüm bulması için Peygambere ısrarla yalvarıyor, Peygamber de hep aynı cevabı veriyordu. Sonunda kadın, çaresizlik içinde başını göğe kaldırıp “Ey Allah’ım!” diye yalvardı, “Yalnızlığımın şiddetinden ve beni perişan edecek ayrılık acısından sana şikâyette bulunuyorum! Küçük çocuklarım var, onları babasına bıraksam telef olacaklar, yanıma alsam aç kalacaklar. Bana bir yol göster ya Rab!” kadın bunları söyledikten sonra arkasını dönüp gitti. Peygamberin huzurundan daha ayrılmamıştı ki, aşağıdaki ayetler nazil oldu: Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: َ ّ ‫ ْ َل ا‬Dَ &‫ا‬ َ ُ &‫ا‬ ‫و‬ ‫ز‬ V ! ‫د‬ Y G J ! ِ_ ّٰ L!َ ِ‫> ا‬.$ Jَ sْ Gَ ‫ َو‬3َ ` َ ّٰ ‫ َ ) اِ ّ َن‬Cُ ‫ َ( ُو َر‬Gَ ُ َ ْ 6َ &‫ا‬ َ ْ $ ُ ّٰ ‫ا& َو‬ ُ ُ ّٰ َ ِ َ 'ْ Dَ َ ِ ِ ِ ﴾١﴿ ٌ 0X$ Kَ ٌ - $ َ

1. Ey Muhammed! Allah, kocası hakkında seninle tartışmaya girişen ve uğradığı haksızlığı Allah’a şikâyet eden o kadının sözlerini işitti. Zaten Allah, ikiniz arasında geçen bütün konuşmaları işitmekteydi. Çünkü Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir. > َ 6ُ :َ 6%$ !َ ّ َ‫ا‬ ُ ْ4 ِ ‫ ُ*و َن‬/ِ ‫ ُ! َن‬Oُ -َ !َ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ َوا‬,) ْ 3ُ dَ 'ْ !َ ‫ َو‬$ !ّٰ ‫ اِ ّ َ ا‬,ْ 3ُ Gُ 3َ َ ّ ُ‫ اِ ْن ا‬,) ْ 3ِ Gِ 3َ َ ّ ُ‫ ا‬:َ ّ /ُ َ ,ْ 3ِ ِ > َ dِ :ْ ِ ,ْ . َ ْ4 ُ ﴾٢﴿ ‫ ُ? ٌر‬zَ ٌّ ?ُ 9َ !َ &‫ا‬ َ ّٰ ‫ ْ ِل َو ُزو ًر )ا َواِ ّ َن‬Oَ !‫ ْا‬:َ ِ ‫ ً*ا‬.

2. İçinizden, hanımlarına “Sen bundan böyle benim yanımda öz annem gibisin!” diyerek zıhar yapanlar şunu iyi bilsinler ki, bu kadınlar asla onların anneleri değildir. Onların anneleri, ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Doğrusu onlar, bunu yaparken


akla, vicdana ve ilâhî vahye aykırı çirkin bir söz söylemiş ve böylece hem eşlerine, hem de annelerine iftira etmiş oluyorlar. Öyleyse, bir daha asla böyle bir cahillik yapmamak üzere derhal tövbe edip Allah’a yönelsinler. Çünkü Allah çok affedici, çok bağışlayıcıdır. O halde zıhar, ağza alınmaması bir sözdür. Fakat söylenince de hükümsüz kalmaz. Söz yalan olmakla birlikte, kefareti ödeninceye kadar karı kocayı birbirine haram kılar. Bunun için, bu işi yapanlara akıllarını başlarına almaları için şöyle bir ceza verilmiştir: َ 6ُ :َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬ ُ !ِ ‫ ) ٰذ‬ َ ّ > َ Jَ 6َ ‫ اَ ْن‬Mِ ْ Dَ :ْ ِ Eٍ َ Dَ ‫ ُ* َر‬6*$ (ْ Jَ َ ‫ ُ! ا‬Dَ َ !ِ ‫ ُدو َن‬9ُ 6َ ,َ ّ }ُ ,ْ 3ِ ِ > َ dِ :ْ ِ ‫ ُ*و َن‬/ِ ,ْ . ُ Fَ Gُ ﴾٣﴿ ٌ 0 $ + َ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ َ Kِ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫ )" َو‬$ Kِ ‫ َن‬

3. Hanımlarına “Sen bundan böyle bana anam bacım gibi haramsın!” diyerek zıhar yapan, fakat sonra pişman olup sözlerinden dönenler —ki dönmeleri gerekir— onların cezası, hanımlarıyla tekrar karı koca ilişkisine geçmeden önce bir köleyi özgürlüğe kavuşturmaktır. İşte size Allah tarafından emir ve tavsiye edilen çözüm yolu budur. Unutmayın, Allah yaptığınız her şeyden haberdardır. َ Jّ $ ِ ‫ ُم‬9َ ْ ِ َ ْ wِ Jَ ْ 6َ ,ْ !َ :ْ َ​َ H َ ّ > َ Jَ 6َ ‫ اَ ْن‬Mِ ْ Dَ :ْ ِ T T ِ 'ْ Yِ 6َ ,ْ !َ :ْ َ​َ ِ ْ 9َ Kِ Jَ Jَ ُ :ِ 6ْ *َ 3ْ yَ ‫ ُم‬-َ Xَ ") $ !ِ ُ ‫ & َو َر‬ ِ ّٰ Kِ ‫ ا‬4ُ ِ oْ Jُ !ِ Vَ !ِ ‫ ) ٰذ‬4ً -.$ ْ ِ 4. Fakat azat edecek köle bulamayan, hanımlarıyla tekrar karıkoca ilişkisine geçmeden önce Ay takvimine göre tam iki ay ara vermeksizin oruç tutmalıdır. Oruca mazeretsiz ara verirse, baştan başlamak zorundadır. Hastalık, yaşlılık gibi bir mazeret sebebiyle oruç tutmaya gücü yetmeyen ise, altmış fakirin bir günlük yiyecek ihtiyacını —kendi hayat standardı ölçüsünde— karşılamalıdır. Bu hükümler, Allah’a ve Elçisine inancınızı güçlendirerek dünya ve âhirette kurtuluş ve esenliğe ulaşmanız için size emredilmiştir. َ 8ْ !ِ ‫ا& َو‬ ﴾٤﴿ ,ٌ -!$ َ‫اب ا‬ ِ) ّٰ ‫ ُ'و ُد‬A ٌ %َ Fَ :َ 6*$ ِ . ُ Vَ 8ْ Gِ ‫َو‬ O hâlde, dikkatli olun. Bunlar Allah’ın belirlediği sınırlardır. Sakın bu sınırları aşıp inkârcıların durumuna düşmeyin. Çünkü


gerek sözleri, gerek davranışlarıyla Allah’ın hükümlerini inkâr edenlere, cehennemde can yakıcı bir azap vardır. Şöyle ki: > َ 6ُ :َ 6%$ !َ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ ‫ ت‬ ٍ) 4َ -ِّ Kَ ‫ ت‬ ٍ 6َ ‫> ٰا‬4َ !ْ Rَ dْ َ‫ ْ' ا‬Dَ ‫ َو‬,ْ 3ِ 8ِ ْ Dَ :ْ ِ :َ 6%$ !َ ّ ‫~ ا‬ َ ِ Cُ َ Cَ ‫ ا‬Jُ ِ Cُ "ُ !َ ُ ‫ا& َو َر‬ َ ّٰ ‫( ُّدو َن‬ َ 8ْ !ِ ‫َو‬ Hٌ 3$ ُ ‫اب‬ ﴾٥﴿ T ٌ %َ Fَ :َ 6*$ ِ .

5. Kur’an’ın hükümlerini reddederek Allah’a ve Elçisine karşı gelenler, kendilerinden önceki toplum ve medeniyetlerde olduğu gibi, bu dünyada zillet ve perişanlığa mahkûm edileceklerdir. Oysa Biz onlara doğru yolu gösterecek apaçık ayetler göndermiştik. Buna rağmen, bile bile inkâra saplanıp zilleti hak ettiler. Fakat asıl cezayı âhirette çekecekler. Ayetlerimizi inkâr edenlere, alçaltıcı bir azap vardır. Ne zaman mı? 'tٌ -3$ yَ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ Cُ L8ٰ Fَ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫ ُ )ُه َو‬dَ ‫ا& َو‬ ُ ّٰ "ُ -Xٰ Aْ َ‫ ا ا‬ ُ ّٰ ,ُ 3ُ Pُ 9َ ْ 6َ ‫ ْ َم‬6َ َ &‫ا‬ ً $ ` ) 8ُ ِ Fَ َ Kِ ,ْ 3ُ ]ُ ِّ 4َ -ُ َ 9﴾٦﴿

6. Allah hepsini dirilteceği gün, yaptıkları her şeyi onlara bildirecektir. Onlar işledikleri kötülükleri unutmuş olsalar bile, Allah hepsini bir bir sayıp ortaya dökecektir. Çünkü Allah, olup biten her şeye şahitlik etmektedir. Öyle ya: َ ْ ِ َ ‫ات َو‬ ُ 6َ َ ‫ض‬ َ ‫ َو‬,ْ 3ُ 9ُ Kِ ‫ َ َرا‬/ُ َ ّ ِ‫ ا‬Eٍ Pَ 8ٰ }َ ‫ ٰ ى‬Yْ dَ :ْ ِ ‫ ُن‬. َ ّٰ ‫ َ* اَ ّ َن‬Gَ ,ْ !َ َ‫ا‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ َ ِ ا‬,ُ 8َ 9ْ 6َ &‫ا‬ ِ) ‫ا ْر‬ َ ّ ِ‫ َ َ ا‬Cْ َ‫ َو َ > ا‬Vَ !ِ ‫ ٰذ‬:ْ ِ Lٰd‫ َو َ > اَ ْد‬,ْ 3ُ ُ ‫ َ َ ِد‬/ُ َ ّ ِ‫ ا‬Eٍ َ ْ + َ َ َ Kِ ,ْ 3ُ ]ُ ِّ 4َ 6ُ ,َ ّ }ُ ‫ ا‬ d C : 6 ‫ا‬ , 3 9 / َ ْ ْ ُ ُ َ َ َ َ َ ُ H ُ Kِ &‫ا‬ ﴾٧﴿ ,ٌ -8$ Fَ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ . َ ّٰ ‫ اِ ّ َن‬Eِ) َ -ٰ Oِ !‫ ْ َم ْا‬6َ ‫ ا‬8ُ ِ Fَ

7. Allah’ın göklerde ve yerde olan her şeyden haberdar olduğunu bilmez misin? Ve yine bilmez misin ki, ne zaman üç kişi aralarında fısıldaşsalar, dördüncüleri mutlaka Allah’tır. Beş kişi olsalar, altıncıları yine O’dur. Bundan daha az veya daha çok da olsalar, her yerde ve her zaman Allah onlarla beraberdir ve yaptıkları her şeyi kayda geçmektedir. Sonra da Hesap Günü gelip çatınca yaptıkları her şeyi onlara bildirecek ve hak ettikleri karşılığı onlara tam olarak verecektir. Hiç kuşkusuz Allah, her şeyi tam olarak bilmektedir. O hâlde, İslâm toplumu içinde ayrı bir cephe oluşturan ve Müslümanları birbirine düşürmek için gizli toplantılar yapıp komplolar hazırlayan münafıklar, azâbımdan korksunlar.


َ ّ :ِ Fَ ‫ ا‬3ُ dُ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬L!َ ِ‫ َ* ا‬Gَ ,ْ !َ َ‫ا‬ ‫ان‬ َ 4َ Jَ 6َ ‫ْ ُ" َو‬4Fَ ‫ ا‬3ُ dُ َ !ِ ‫ ُدو َن‬9ُ 6َ ,َ ّ }ُ ‫ ٰ ى‬Yْ 4!‫ا‬ ِ ‫ ْ' َو‬9ُ !‫ َو ْا‬,ِ }ْ ِ ْ Kِ ‫ ` ْ َن‬

> َ ‫ ل َواِ َذا‬ &‫ا‬ &‫ا‬ ِ -َ Xِ 9ْ َ ‫َو‬ ُ ّٰ 4َ Kُ %ِّ 9َ 6ُ َ ْ !َ ,ْ 3ِ ِ ?ُْ dَ‫ > ا‬$ ‫ ُ! َن‬Oُ 6َ ‫ َو‬S ُ ّٰ "ِ Kِ Vَ -ِّ (َ 6ُ ,ْ !َ َ Kِ ‫ ْ َك‬-َ ّ A َ ‫ َك‬eُ ` ِ ُ *َ ّ !‫~ ا‬

ُ) Oُ dَ َ Kِ ﴾٨﴿ ُ 0X$ َ !‫ ْا‬ َ ]ْ ِ َ H 3َ dَ ْ 8َ Xْ 6َ ,Hُ 4َ ّ 3َ ` َ ,ْ 3ُ ُ ْ A َ ‫ ل‬ 8. Baksana şu Yahudi ve münafıklara; bu tür gizli toplantı yapmaları kesinlikle yasaklandığı hâlde, hâlâ yasağı çiğnemekte ısrar ediyor ve günah işlemek, müminler arasına kin ve düşmanlık tohumları ekmek ve Peygambere başkaldırmak amacıyla gizli toplantılar düzenliyorlar. Senin yanına geldiklerinde, seni Allah’ın Kur’an’daki selâmlamasına aykırı bir tarzda selâmlıyorlar. “Es-selâmu aleyküm!” (Size selâm olsun!) sözünü kasten “Es-sâmu aleyküm!” (Ölüm sizin başınıza!) şeklinde telaffuz ediyorlar. Bundan dolayı başlarına yıldırımlar düşmediğini görünce de, içlerinden, “Eğer Muhammed gerçekten bir Peygamber ise ve ilâhî adalet diye bir şey varsa, bu söylediklerimizden dolayı Allah bizi cezalandırsa ya!” diyorlar. Elbette cezalandıracak. İçinde ebediyen azap çekecekleri cehennem onlara ceza olarak yeter. Ne kötü bir son! ‫ ` ْ ا‬ ِ -َ Xِ 9ْ َ ‫ان َو‬ َ 4َ Gَ ‫ ل َو‬ َ 4َ Jَ Gَ lَ​َ ,ْ Jُ -ْ ` َ 4َ Gَ ‫> ا اِ َذا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ِ ُ *َ ّ !‫~ ا‬ ِ ‫ ْ' َو‬9ُ !‫ َو ْا‬,ِ }ْ ِ ْ Kِ ‫ ` ْ ا‬ َ ّ ‫ِّ َو‬Uِ ! ْ Kِ ﴾٩﴿ ‫ ُ*و َن‬s َ (ْ Gُ "ِ -ْ !َ ِ‫>ي ا‬%$ !َ ّ ‫ا& ا‬ َ ّٰ ‫ ا‬Oُ Gَ ّ ‫ ٰ )ى َوا‬Oْ J!‫ا‬ 9. Öyleyse, ey iman edenler! Aranızda gizli toplantılar yapacağınız zaman, sakın günah işlemeye, insanlar arasına kin ve düşmanlık yerleştirmeye ve Peygambere karşı gelmeye yönelik sözler söylemeyin. Aksine, böyle toplantılarda iyilik ve erdemlilik gibi güzel davranışları yaygınlaştırmak amacıyla görüşmeler yapın ve huzurunda toplanacağınız Allah’ın emirlerini çiğneyip azabına uğramaktan sakının. َ -ْ s!‫ا‬ > َ Kِ َ ّ :َ ِ ‫ ٰ ى‬Yْ 4!‫ا‬ َ ّ َ dَ ّ ِ‫ا‬ &‫ا‬ ِ ّٰ L8َ Fَ ‫ا& َو‬ ِ) ّٰ ‫ ِ ْذ ِن‬Kِ َ ّ ِ‫ ً ا‬-ْ yَ ,ْ /ِ ‫ ِّر‬m َ -ْ !َ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ َن ا‬Rُ (ْ -َ !ِ ‫ ن‬ ِ w ﴾١٠﴿ ‫ َن‬4ُ ِ oْ ُ !‫ ْا‬Mِ Cَ ّ َ Jَ -َ 8َْ 10. Unutmayın ki, kötü amaçlı gizli konuşmalar kesinlikle şeytandan kaynaklanan çirkin bir davranıştır. Çünkü şeytan, bu yolla inananları birbirine düşürüp üzmek için her zaman fırsat kollar. Fakat Allah şeytana izin vermedikçe —ki müminler


Kur’an’a bağlı kaldıkları sürece asla vermeyecektir— şeytan ve taraftarları onlara asla zarar veremez. O hâlde inananlar, yalnızca Allah’a güvenip O’nun emir ve talimatlarını izlesinler. َ D$ ‫ َواِ َذا‬,H ْ . َ D$ ‫> ا اِ َذا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ُ !َ &‫ا‬ ُ !َ Mْ ِ !ِ Yَ َ !‫?َ ّ َ ُ( ا ِ ْا‬Gَ ,ْ . Mُ ّٰ {ِ َ ?ْ 6َ ‫َ َ ُ( ا‬ ُ ْ4 ِ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ا& ا‬ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ َ Kِ &‫ا‬ ٍ) ` ُ ّٰ ‫ ت َو‬ ُ ّٰ َِ *ْ 6َ ‫وا‬Rُ sْ ُ d َ ‫وا‬Rُ sْ ُ d‫ا‬ َ ‫ َد َر‬,َ 8ْ 9ِ !‫ ا ْا‬Gُ ‫و‬e ُ‫ ا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ َوا‬,Sْ. ﴾١١﴿ ٌ 0 $ + َ Ey iman edenler! Bir mecliste otururken, Peygamber tarafından size, (Mücadele, 58/11) 11. Ey inananlar! Kalabalık toplantılarda otururken, size “Yeni gelen arkadaşlarınıza yer açın!” denildiğinde, hemen toparlanıp onlara yer açın ki, böylece Allah da size rahmet ve bereket kapılarını açsın. Ayrıca, Peygamber veya bir yetkili tarafından size, “Yerinizden kalkın ve başkasına yer verin!” denildiği zaman bunu kesinlikle gurur meselesi yapmayın. Hemen emre itaat ederek yerinizden kalkın ki, içinizden iman edenleri ve kendilerine ilim bahşedilmiş olanları bu fedakârlıkları sayesinde Allah yüce makamlara eriştirsin. Çünkü üstünlük konusunda gerçek ölçü iman, ilim ve takvadır. Meclislerde büyük şahsiyetlerin yakınında veya uzağında oturmak kişiyi ne yüceltir, ne de alçaltır. Dolayısıyla, İslâm önderlerine bağlılık onlara yakın oturmakla değil, emirlerine itaat etmekle ölçülür. Öyleyse, ilim ve imanda en önde gitmeye çalışın. Unutmayın ki, Allah yaptığınız her şeyden haberdardır. َ ُ *َ ّ !‫ ا‬,ُ Jُ -ْ ` ُ !َ ٌ 0ْ + ُ 6 ٰ Yْ dَ ‫' َْي‬6َ T َ ْ Kَ ‫ ِّ' ُ ا‬Oَ​َ ‫ ل‬ *ُ) 3َ ْ َ‫ َوا‬,ْ . َ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬Eً) Dَ 'َ Wَ ,ْ . َ dَ ‫> ا اِ َذا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ﴾١٢﴿ ,ٌ -A$ ‫ ُ? ٌر َر‬zَ &‫ا‬ َ ّٰ ‫ ُ'وا َ ِ ّ َن‬Yِ Gَ ,ْ !َ ‫َ ِ ْن‬

12. Ey inananlar! Toplumu ilgilendirmeyen kişisel meselelerinizi sürekli Peygambere arz ederek ve sadece sizinle ilgilenmesini isteyerek onu gereksiz yere meşgul etmeyin. Çünkü o sadece sizin değil, ona ulaşma imkânı bulamayan diğer bütün müminlerin sorunlarıyla da ilgilenmek zorundadır. Bunun için, Peygamberle özel bir görüşme yapacağınız zaman, görüşmeden önce yoksullara bir sadaka verin. Bu sizin için her yönden daha hayırlı ve daha temizdir. Fakat verecek bir şey bulamaz ve bu yüzden sadaka vermeden Peygamberle görüşme yaparsanız, bundan dolayı


günaha girmiş olmazsınız. Çünkü Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. ُ -ْ 8َ Fَ &‫ا‬ ُ 6 ٰ Yْ dَ ‫' َْي‬6َ T َ ْ Kَ ‫ ِّ' ُ ا‬Oَ Gُ ‫ اَ ْن‬,ْ Jُ Oْ َ?yْ َ‫َءا‬ ‫ ا‬ُ ّٰ ‫ ب‬ َ Gَ ‫ ا َو‬8ُ 9َ ?ْ Gَ ,ْ !َ ‫ ت َ ِ ْذ‬ ُ D$ َ َ ,ْ . )ٍ Dَ 'َ Wَ ,ْ . َّ ﴾١٣﴿ ‫ن‬tَ 8ُ َ 9ْ Gَ َ Kِ ٌ 0 $ + َ &‫ا‬ َ ّٰ ‫ ا‬9ُ ّٰ ‫ا& َو َر ُ َ! )ُ" َو‬ ُ $ َ‫ َة َوا‬Cٰ Rَ ّ !‫ ا ا‬Gُ ‫ َة َو ٰا‬8ٰ X!‫ا‬

13. Peygamber ile özel görüşme öncesinde sadaka vermek sizi bu kadar korkuttu mu ki, —Hz. Ali ve birkaç kişi hariç— aniden görüşme isteğinden vazgeçtiniz? Sadaka vermekten kaçınmak bir mümine yakışır mı? Ama yine de Allah sizin bu kusurunuzu bağışladı ve buyruk hedefine ulaştığı için, bundan böyle sadaka vermeksizin Peygamberle yalnız görüşmenize izin verdi. Çünkü artık, İslâm toplumunun önderiyle baş başa görüşmek için ayrılan vaktin ne kadar değerli olduğunu idrak etmiş bulunuyorsunuz. Fakat ne zaman müminlerde bu zaaf tekrar ortaya çıkarsa, bu ayetin hükmü yeniden geçerli olacaktır. Allah nazarında önemli olan, sizin O’nun emirlerine bağlılığınızdır. O hâlde, halkın nazarında size itibar kazandıracak özel görüşmelerle değil, sizi Allah katında yüceltecek gerçek iyiliklerle meşgul olun. Örneğin, namazınızı güzelce kılın, zekâtınızı verin ve Allah’a ve Elçisine gönülden itaat edin. Ve şunu hiç aklınızdan çıkarmayın: Allah, yaptığınız her şeyden haberdardır. َ !‫ ْا‬L8َ Fَ ‫ ُ? َن‬8ِ (ْ 6َ ‫ َو‬,Sْ3ُ ْ4 ِ َ ‫ َو‬,ْ . ُ ْ4 ِ ,ْ /ُ َ ,) ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ &‫ا‬ ,ْ /ُ ‫ ِب َو‬%ِ . ُ ّٰ I َ mِ zَ ً ْ Dَ ‫ َ ّ َ! ْ ا‬Gَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬L!َ ِ‫ َ* ا‬Gَ ,ْ !َ َ‫ا‬ ﴾١٤﴿ ‫ ُ َن‬8َ 9ْ 6َ

14. Ey mümin, gözlerini aç ve çevrende neler olup bittiğini anlamaya çalış. Mümin olduklarını iddia ettikleri hâlde, Allah’ın gazap ettiği Yahudi topluluğunu kendilerine dost ve müttefik edinen şu ikiyüzlüleri görmüyor musun? İyi bilin ki, onlar ne sizdendir, ne de dost göründükleri o Yahudilerden. Onlar ahlâken o kadar alçalmışlardır ki, bile bile yalan yere yemin etmekten de çekinmezler. > َ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ ً' )ا ا‬6'$ yَ Kً ‫ا‬%َ Fَ ,ْ 3ُ !َ &‫ا‬ ﴾١٥﴿ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ َ ‫ َء‬ ُ ّٰ 'َ ّ Fَ َ‫ا‬ 15. Bu yüzden, Allah onlara cehennemde çetin bir azap hazırlamıştır. Yaptıkları şey gerçekten ne kadar çirkindir!


> %ُ 1َ Gَ ّ ِ‫ا‬ َ َ َ ٰ ُ َ ٌ 3$ ُ ‫اب‬ ّ ً َ ﴾١٦﴿ T % F , 3 8 &‫ا‬ M : F ‫وا‬ ' Xَ E 4 ` , 3 d 6 ‫ا‬ ‫وا‬ ِ ّ ّ َ ْ ْ ْ ْ َ ٌ َ ُ ُ ُ َ ِ $ َ َ

16. Çünkü onlar, yeminlerini kalkan edinerek insanları Allah’ın yolundan saptırmaya kalkıştılar. Bir taraftan İslâm’a bağlı olduklarını söyleyip kendilerini Müslümanların suçlamalarından koruyor, diğer taraftan Peygamber ve Müslümanlar aleyhinde şüphe uyandıracak asılsız söylentiler yayarak başkalarının İslâm’ı seçmesine engel olmaya çalışıyorlar. Bu sebeple onlar, alçaltıcı bir azabı hak etmişlerdir. > !ٰ ‫ اُو‬-ْ yَ &‫ا‬ > َ ‫ َو‬,ْ 3ُ !ُ ‫ اَ ْ َ ا‬,ْ 3ُ ْ4Fَ 4ِ @ْ Gُ :ْ !َ َ َ َ َ ٰ َ ﴾١٧﴿ ‫ ِ! ُ'و َن‬+ 4!‫ا‬ ‫ ب‬ ( W ‫ا‬ V ] : , / ‫د‬ ‫و‬ ‫ا‬ ِ ّ ّ َ 3َ - $ ,ْ /ُ ‫ ر‬ ْ ْ ْ ^ ُ ُ ً َ َ ِ ِ ُ Hِ ) َ

17. Ne o övünüp durdukları ekonomik güçleri ve servetleri onları Allah’ın gazabından kurtarabilecektir, ne de o güvendikleri “süper” orduları, güçlü kuvvetli adamları ve çocukları. İşte onlar cehennem halkıdır ve sonsuza dek orada kalacaklardır. ُ !َ ‫ ُ? َن‬8ِ (ْ 6َ َ Cَ "ُ !َ ‫ ُ? َن‬8ِ (ْ -َ َ 9,ُ /ُ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ ْ )ٍء اَ َ > ا‬yَ L8ٰ Fَ ,ْ 3ُ dَ ّ َ‫ ْ( َ ُ َن ا‬6َ ‫ َو‬,ْ . ُ ّٰ ,ُ 3ُ Pُ 9َ ْ 6َ ‫ ْ َم‬6َ َ &‫ا‬ ً $ ` َ !‫ْا‬ ﴾١٨﴿ ‫ َن‬Kُ ‫ ِذ‬.

18. Allah onların hepsini dirilttiği Gün, şimdi size yemin ettikleri gibi O’na da yemin edecek ve böyle yapmakla, kendilerini kurtaracak bir şey yaptıklarını sanacaklar. İyi bilin ki, onlar yalancıların ta kendileridir. Allah’ın tertemiz bir fıtrat üzere yarattığı insan, O’nun mesajından yüz çevirdiği zaman bakın nasıl şeytanın kölesi oluyor: > > َ َ َ َ َ َ َ -ْ s!‫ا‬ َ َ ّ ,ُ 3ِ -ْ 8َ Fَ ‫ ْ( َ َذ‬Jَ ْ ِ‫ا‬ َ ّ ,ُ /ُ ‫ ِن‬w-ْ s!‫ا‬ ِ) ّٰ *َ Cْ ‫ ِذ‬,ْ 3ُ - ٰ dْ َ َ ‫ ُن‬w ّ ‫ َب‬Rْ A ّ ‫ ُب‬Rْ A ِ ‫ ن ا اِن‬ ِ V]ِ !ٰ ^‫ا& اُو‬ ) ِ w-ْ s!‫ا‬ ﴾١٩﴿ ‫ ُ*و َن‬ ِ 1َ !‫ْا‬

19. Şeytan, sahte vaadlerle onları avucunun içine almış ve böylece onlara Allah’ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın askerleri ve yandaşlarıdır. Şunu iyi bilin ki, şeytanın yandaşları eninde sonunda hüsrana uğramaya mahkûmdurlar. Diğer bir deyişle: َ ْ ِ Vَ ]ِ > !ٰ ^‫ا& َو َر ُ َ! ُ" > اُو‬ > َ 6ُ :َ 6%$ !َ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ َ !ّ $ ‫ا َذ‬ ﴾٢٠﴿ T َ ّٰ ‫( ُّدو َن‬ 20. Allah’a ve Elçisine karşı gelenler, dünyada da âhirette de en aşağılık kimseler arasında yer alacaklardır.


َ ّ َ 8ِ zْ َ َ &‫ا‬ ﴾٢١﴿ Rٌ 6R$ Fَ ‫ ِ ٌّي‬Dَ &‫ا‬ َ ّٰ ‫ ) اِ ّ َن‬8$ ُ ‫ ^ َو ُر‬dَ َ‫« ا‬ ُ ّٰ I َ Jَ Cَ

21. Çünkü Allah, hak ile batılın mücadelesinde insanlığın kader kitabına şu değişmez kanunu yazmıştır: “Ben mutlaka üstün geleceğim ve Elçilerim de!” Hiç kuşkusuz Allah güçlüdür, mutlak otorite sahibidir. ٰ ْ ‫ ْ م‬-َ !‫ & َو ْا‬ > َ :ْ َ ‫ َ >ا ُّدو َن‬6ُ *ِ + ,ْ /ُ ‫> َء‬4َ Kْ َ‫ اَ ْو ا‬,ْ /ُ ‫> َء‬Kَ ‫> ا ٰا‬dُ Cَ ْ !َ ‫ا& َو َر ُ َ! ُ" َو‬ ِ ّٰ Kِ ‫ َن‬4ُ ِ oْ 6ُ ً ْ Dَ 'ُ Yِ Gَ َ َ ّٰ ‫ ّ َد‬A ِ ‫ا‬ ِ ,) ْ 3ُ Gَ َ 0s$ Fَ ‫ اَ ْو‬,ْ 3ُ dَ ‫ْ َ ا‬+ِ‫اَ ْو ا‬ 22. Allah’a ve âhiret gününe yürekten inanmış bir toplumun, Allah’a ve Elçisine düşmanlık edip başkaldıran kimseleri — bunlar kendi öz babaları, oğulları, kardeşleri ve akrabaları bile olsalar— sevip dost edindiğini göremezsin. > !ٰ ‫اُو‬ ْ َ ْ 3َ Jِ (ْ Gَ :ْ ِ ‫*ي‬$ Yْ Gَ ‫ ت‬ َ َ َ ُ ُ َ َ ْ ُ َ ْ4 ‫ ُر‬3َ dْ ‫ا‬ , 3 8 + ' 6 ‫و‬ " ‫وح‬ * K , / ' 6 ‫ا‬ ‫و‬ ‫ن‬ 6 ‫ا‬ , 3 K 8 D I J C V ] ٍ 4َ ّ ` َ ْ ْ $ $ َ ُ ِ ُ َ ُ) ِ ٍ ُ ِ ُ ّ َ َ َ ِ ^ ُ ِ​ِ

"ُ) ْ4Fَ ‫ ا‬ َ ُ ‫ َو َر‬,ْ 3ُ ْ4Fَ &‫ا‬ ُ ّٰ َ ِ ‫ ) َر‬3َ - $ :َ 6'$ !ِ + Allah onların kalplerine imanı nakşetmiş ve onları kendi katından hayat verici bir vahiyle desteklemiştir. Onları ağaçlarının altından ırmaklar çağıldayan ve sonsuza dek içinde yaşayacakları cennetlere yerleştirecektir. Allah onlardan hoşnut olmuş, onlar da O’ndan hoşnut olmuşlardır. > !ٰ ‫اُو‬ > َ َ َ َ ٰ ّ ﴾٢٢﴿ ‫ ُ( َن‬8ِ ?ْ ُ !‫ ْا‬,ُ /ُ &‫ا‬ ‫ن‬ ‫ا‬ ‫ا‬ &‫ا‬ ‫ب‬ R A V ] ِ ّٰ ‫ َب‬Rْ A ِ ّ ْ ِ ِ ) ُ ِ ِ ^ İşte onlar Hizbullah, yani Allah’ın tarafında yer alan kimselerdir. İyi bilin ki, ebedî mutluluk ve kurtuluşa erişecek olanlar, ancak Allah’ın tarafında yer alanlardır. ‫ ِ*﷌‬sْ (َ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٥٩﴿

59. HAŞR SURESİ Medine’de, hicretin dördüncü yılında indirilmiştir. Yahudi kabilelerinden Nadir Oğullarının sürgün edilme olayını ele alan sure, adını ikinci ayetinde geçen ve “savaş için toplanma” veya “sürgün” anlamına gelen “el-Haşr” kelimesinden almıştır. 24 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla!


Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: َ ْ ِ َ ‫ات َو‬ ﴾١﴿ ,ُ -.$ (َ !‫ ْا‬Rُ 6R$ 9َ !‫ َ ْا‬/ُ ‫ض َو‬ ِ ّٰ ِ {َ َ ّ َ ِ َ ٰ َ ّ !‫& َ ِ ا‬ H ِ ‫ا ْر‬

1. Göklerde ve yerde var olan her şey, daima Allah’ın sınırsız kudret ve azametini övgüyle anarak yüceltmektedir. Şu muhteşem kâinat nizamı içerisinde yer alan her varlık, kendisini yaratan Sanatkârın her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olduğunu vicdanlara haykırmakta, O’nun sınırsız ilim, kudret, merhamet, hikmet, iyilik, güzellik, adalet gibi yüce vasıflarını gözler önüne sermektedir. Eğer çevrenizdeki varlıklara ibret nazarıyla bakacak olursanız, her zerresinin Allah’ı zikrettiğini göreceksiniz. Gerçekten O, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir. Asla yersiz ve gereksiz hüküm vermeyen ve hükmüne karşı konulamayan Yüce Yaratıcıdır. İşte kudret ve hikmetinin bir örneği olarak: َ ِ ,ْ /ِ ‫ ر‬ *ِ) sْ (َ !‫ ّ َو ِل ْا‬ ِ !‫ ْا‬Mِ ْ/َ‫ ا‬:ْ ِ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ْ َ* َج ا‬+َ‫>ي ا‬%$ !َ ّ ‫ َ ا‬/ُ ِ Jَ . ِ 6َ ‫ ِد‬:ْ ِ ‫ ب‬ 2. Müslümanlarla yaptıkları antlaşmaya ihanet eden Medineli Yahudilere karşı başlatılan ilk büyük taarruzda, Kitap Ehlinden olduklarını öne süren, fakat Son Elçiyi inkâr eden Yahudi Nadir Oğulları kabilesine mensup kâfirleri Medine yakınlarındaki yurtlarından sürüp çıkaran O’dur. > َ َ ‫` ا َو‬ َ َ َ ,ْ !َ , 3 J 9 d , 3 d ‫ا‬ ‫ ا‬ 4ُّ ِ ّٰ :َ ِ ,ْ 3ُ dُ Xُ A ّ ُ -ْ A ْ ْ ُ ّٰ ,ُ 3ُ - ٰGَ َ &‫ا‬ ُ َ :ْ ِ &‫ا‬ َ َ ُ ُ ِ ُ ُ *ُ ْ16َ ‫ اَ ْن‬,ْ Jُ ْ44َ

I َ Fْ *ُّ !‫ ا‬,ُ 3ِ Kِ 8ُ Dُ $ ‫ َف‬%َ Dَ ‫ ِ ُ ا َو‬Jَ (ْ 6َ Oysa siz ey müminler, tam teçhizatlı yüzlerce savaşçıya sahip olan bu insanların hiçbir direniş göstermeden kalelerinden çıkıp size teslim olacaklarını hiç beklemiyordunuz. Nitekim onlar da o sağlam ve korunaklı kalelerinin, kendilerini Allah’ın hükmünü yerine getiren İslâm ordusunun taarruzundan koruyacağını sanıyorlardı. Fakat Allah, bu küstah zalimlerin kalplerine müthiş bir korku salarak, onları hiç ummadıkları bir yerden bastırdı ve en can alıcı noktadan, tam yüreklerinden onları vurdu. َ ْ !ِ ^‫> اُو‬6َ ‫ُوا‬Uِ Jَ F َ َ 4$ ِ oْ ُ !‫ ِ'ي ْا‬6ْ َ‫ َوا‬,ْ 36 ﴾٢﴿ ‫ ر‬ ْ T ِ Xَ Kْ ‫ا‬ ِ '$ 6ْ َ Kِ ,ْ 3ُ Gَ -ُ Kُ ‫ َن‬Kُ *ِ ْ16ُ


Öyle ki, onlar bu korkunun tesiriyle evlerini bizzat kendi elleriyle ve müminlerin elleriyle yıkıp tahrip ediyorlardı. Müslümanlara sağlam bir şey bırakmamak ve giderken alabildikleri her şeyi götürebilmek için kendi elleriyle evlerinin duvarlarını yıkıyor, kapı ve pencerelerini söküyor, kereste ve eşyalarını tarumar ediyorlardı. Bu arada Müslümanlar da, kuşatma sırasında onlar tarafından siper olarak kullanılan duvarların bir kısmını çökerterek yıkıntı hâline getiriyorlardı. Sonunda, sayı ve silah bakımından İslâm ordusundan üstün olan bu büyük kabile, savaşmaya bile cesaret edemeden Müslümanlara teslim oldu. Öyleyse, ey akıl sahipleri, Allah yolunda yürüyen bir toplumun ne büyük lütuf ve yardımlara nail olacağını görerek bundan dersler çıkarın ve ey kâfirler, bu zalimlerin başına gelenlerden ibret alın da, onların uğradığı akıbete uğramayın! Peki, onlar savaşmayı tercih etselerdi acaba sürgünden kurtulabilecekler miydi? Hayır! > َ ْ !َ ‫َو‬ َ ّ 9َ !َ ‫ َء‬l> َ Yَ !‫ ْا‬,ُ 3-ْ 8َ Fَ &‫ا‬ ْ ٰ َ َ َ َ ٰ ُ َ ْ ّ ْ ﴾٣﴿ ‫ ر‬ 4!‫ا‬ ‫اب‬ % F ‫ة‬ * + ‫ا‬ , 3 ! ‫و‬ d '!‫ا‬ , 3 K % I J C ‫ن‬ ‫ا‬ ّ ّ َ ْ ْ ُ َ َ َ َ َ َ ِ ِ ِ ِ ُ ُ ُ ِ ِ ) 3. Allah onlara sürgünü takdir etmemiş olsaydı, bu dünyada onları İslâm ordusu karşısında büyük bir bozguna uğratıp ölüm ve esaretle cezalandırarak daha acı bir azaba uğratacaktı. Fakat asıl ceza ileride gelecektir: Âhirette onlara korkunç bir ateş azabı vardır. > َ 6ُ :ْ َ ‫" َو‬Hُ !َ ُ ‫ا& َو َر‬ > َ ,ْ 3ُ dَ ّ َ Kِ Vَ !ِ ‫ٰذ‬ ِّ s ﴾٤﴿ ‫ ب‬ َ ّٰ ‫ا& َ ِ ّ َن‬ َ ّٰ ‫ ق‬ َ ّٰ ‫ ا‬Dُّ y ِ Oَ 9ِ !‫ ُ' ْا‬6'$ yَ &‫ا‬

4. Çünkü onlar, Allah’a ve Elçisine karşı geldiler. Kim Allah’a karşı gelirse, şunu iyi bilsin ki, Allah’ın cezası çok çetindir. Müminlerin savaş esnasında yaptıkları tahribata gelince: > ْ َ Dَ َ ٰ ُ ْ َ O$ َ? َ ْ1 ﴾٥﴿ T !‫ا‬ ‫ي‬ R ! ‫و‬ &‫ا‬ ‫ن‬ ‫ذ‬ 3 ! W ‫ا‬ L ِ َ ِ ُ ِ َ ّ ِ ِ ِ َ ِ ُ 8ٰ Fَ Eً َ ِ >Dَ /َ ُ Jُ Cْ *َ Gَ ‫ اَ ْو‬Eٍ 4َ -!$ :ْ ِ ,ْ Jُ 9ْ w ِ 5. Ey inananlar! Nadir Oğulları’nın kalesini kuşattığınız sırada, askerî harekâtı engelleyen herhangi bir ağacı kesmeniz veya harekâta mani olmayanları kökleri üzerinde bırakmanız hep Allah’ın izniyle ve tamamen O’nun rızasına uygun idi. Çünkü O, yoldan çıkan inkârcıları cezalandırmak için müminlere bu izni vermiştir. Gerçi savaş halinde bile olsanız, düşmanınızın tarlalarını, bağlarını bahçelerini, evlerini, üretim yerlerini vs. gereksiz yere


yakıp yıkmanıza izin verilmemiştir. Fakat yeryüzünü fesada boğan zalimlerin gücünün kırılması için bu tür bir tahribatın yapılması zorunluysa, o zaman bunda hiçbir günah yoktur. ُ 8ِّ َ 6ُ &‫ا‬ "ُ 8َ ُ ‫ ُر‬q َ ّٰ :َ ّ . َ :ْ ِ "ِ -ْ 8َ Fَ ,ْ Jُ ?ْ ` ُ ّٰ ‫َو َ > اَ َ > َء‬ َ ‫ َ​َ > اَ ْو‬,ْ 3ُ ْ4 ِ "$ !ِ ُ ‫ َر‬L8ٰ Fَ &‫ا‬ ِ !ٰ ‫ ب َو‬ ٍ Cَ ‫ َو َ ِر‬Mٍ -ْ + > َ 6َ :ْ َ L8ٰ Fَ ﴾٦﴿ *ٌ 6'$ Dَ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ Cُ L8ٰ Fَ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫ )ُء َو‬s

6. Allah’ın, ciddi bir çarpışmanın yaşanmadığı bu kuşatma sonucunda onlardan alıp Elçisine verdiği mal, mülk, silah, arazi, bahçe ve benzeri fey’lere gelince, onlar diğer ganimetler gibi askerler arasında paylaşılmayacak, aşağıdaki ayette belirtilen gruplar arasında dağıtılacaktır. Çünkü siz ey mücahitler, bunları ele geçirmek için ne at, ne de deve sürüp düşmanla çarpışmaya girmediniz. Fakat Allah, İslâm nizamının temsilcisi olan Peygamberini kâfirlere galip kılarak, İslâm toplumunun güçlenmesinde kullanması için bu nimetleri onun tasarrufuna devretti. Çünkü Allah, elçilerini dilediğinin üzerine gönderir de, zalimlerin kalplerine korku salarak onları yenilgiye uğratır. İşte bu kuşatma da aynen böyle olmuştur. Unutmayın ki, Allah’ın her şeye gücü yeter. Ganimet, savaş yoluyla düşman ordusundan ele geçirilen silah, teçhizat, hayvan, altın ve benzeri menkul mallardır. Bunun hükmü 8. Enfal:1 ve 41’de açıklanmıştı. Bir ülke savaşılarak fethedilmiş bile olsa, o ülkenin toprağı, evleri, menkul ve gayrimenkul malları ganimet değil, fey’dir. Aynı şekilde, savaşılmadan ele geçirilen “ganimetler” de fey’dir ve şu şekilde paylaştırılmalıdır: ٰ 8ِ َ ‫ ٰ*ى‬Oُ !‫ ْا‬M ْ/َ‫ ا‬:ْ ِ "$ !ِ ُ ‫ َر‬L8ٰ Fَ &‫ا‬ ْ ْ ْ ّ َ ُ :ِ Kْ ‫ َوا‬T C !‫ا‬ ‫و‬ L J !‫ا‬ ‫و‬ L K * O !‫ا‬ ‫ي‬ % ! ‫و‬ ‫ ل‬ * 8 ! ‫و‬ " 8 َ ْ ٰ ٰ $ ّ ُ ّٰ ‫َ > اَ َ > َء‬ َ َ َ َ َ َ َ ِ ِ ِ ِ ِ ُ ِ ِ َْ T ُ ْ4 ِ ‫> ِء‬-َ 4ِ zْ ‫ا‬ ُ 6َ َ ْ Cَ Mَ ْ Kَ Eً !َ ‫ َن ُدو‬. ,) ْ . Sِ $ َ ّ !‫ا‬ 7. Allah’ın, fethedilen bu şehirlerin halkından alıp Elçisine verdiği fey malları şu şekilde taksim edilir: 1-Bu mallar öncelikle Allah’ın, yani O’nun fakir ve muhtaç kullarının, 2-Peygamberin ve onun vefatından sonra İslâm Devlet başkanının, 3-Savaşta şehit düşen askerlerin yakın akrabalarının, 4-Yardıma muhtaç yetimlerin,


5-Diğer yoksulların 6-Ve evinden yurdundan uzak düşmüş, memleketine dönemeyecek şekilde yolda kalmış olanların hakkıdır. Allah, bu tür düzenlemelerle aranızdaki fakirleri de kalkındırmak istiyor ki, böylece mal ve servet, sadece zenginlerinizin arasında dolaşıp duran bir güce dönüşmesin. ُ -3ٰ dَ َ ‫و ُه َو‬%ُ 1َ ُ ُ *َ ّ !‫ ا‬,ُ . ُ - ٰG‫َو َ > ٰا‬ ﴾٧﴿ ‫ ب‬ َ ّٰ ‫ا& اِ ّ َن‬ َ) ّٰ ‫ ا‬Oُ Gَ ّ ‫ ا َوا‬ ُ ‫ ل‬ ِ Oَ 9ِ !‫ ُ' ْا‬6'$ yَ &‫ا‬ H 3ُ Jَ dْ َ "ُ ْ4Fَ ,ْ .

Öyleyse, dünya ve âhirette kurtuluşa ermek istiyorsanız, Peygamberin Allah’tan aldığı yetkiyle size getirdiği hayat prensiplerini gönülden benimseyerek alın; sizi yasakladığı şeylerden de uzak durun. Diğer bir deyişle, Allah’tan gelen ilkeler ışığında hayatınıza yön vererek kötülüğün her çeşidinden titizlikle sakının. Unutmayın, Allah’ın cezalandırması çok çetindir. َ ّ ‫ ا‬:َ 6*` ُ ْ+ dً ‫ا& َو ِر ْ َ ا‬ 6 ‫د‬ : ‫ ا‬ ` * ‫ا‬ : 6 % ! ِ ّٰ :َ ِ lً ْmَ ‫ ُ@ َن‬Jَ ْ 6َ ,ْ 3ِ !ِ ‫ َواَ ْ َ ا‬,ْ /ِ ‫ ر‬ ْ $ َ َ ِ ِ ُ ِ $ ِ 3َ ُ !‫ َ*>ا ِء ْا‬Oَ ?ُ 8ْ !ِ ِ َ ّ ,ُ /ُ Vَ ]ِ > !ٰ ^‫ا& َو َر ُ َ! )ُ" اُو‬ ﴾٨﴿ ‫ن‬Hَ Dُ ‫ ِد‬X!‫ا‬ َ ّٰ ‫ ُ*و َن‬Xُ ْ46َ ‫َو‬ 8. Evet, bu mallar, yoksulların, özellikle de, zulmün egemen olduğu öz yurtlarını terk ederek Allah yolunda İslâm diyarına hicret eden muhacirlerin hakkıdır. Çünkü onlar, yalnızca Allah’ın lütuf ve rızasını aradıkları bir de Allah’ı ve Elçisini destekledikleri için mallarına mülklerine el konularak yurtlarından sürülmüşlerdir. İşte onlar, gerçekten sözlerinde duran dosdoğru insanlardır. َ ّ ‫َوا‬ ْ َ َ َ َ َ َ َ َ ُ ّ Eً ` ' W ‫ن‬ ‫و‬ ' Y 6 ‫و‬ , 3 ! ‫ا‬ * ` / : ‫ن‬ ( 6 , 3 8 D : ‫ن‬ 6 ‫ا‬ ‫و‬ ‫ر‬ ‫ا‬ '!‫ا‬ G : 6 % ! ُ ُ ُ َ َ ْ ْ ْ ْ ْ ْ ِ $ $ $ ّ ّ َ A َ ,ْ /ِ ‫ور‬ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ِ ِ ِ ُ ُ ِ ِ ِ ِ > َ َ َ َ ,ُ /ُ Vَ ]ِ > !ٰ ^‫" َ ُو‬$ ِ ?ْ dَ {َ ّ yُ ‫ َق‬6ُ :ْ َ ‫ َو‬Eٌ) W X + , 3 K ‫ن‬ C ! ‫و‬ , 3 ?ْ d ‫ا‬ L 8ٰ Fَ ‫ ِ} ُ*و َن‬oْ 6ُ ‫ ا َو‬Gُ ‫و‬e ُ‫ِ ّ َ > ا‬ ْ َ ْ ِ ِ ُ َ َ َ ْ ِ​ِ ﴾٩﴿ ‫ن‬Hَ (ُ 8ِ ?ْ ُ !‫ْا‬ 9. Onlardan önce o diyarı yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan Medineli fedakâr Müslümanlara gelince, onlar, kendi ülkelerine göç eden bu muhacirleri kendi canları gibi severler ve onlara fazladan verilen ganimetlerden dolayı içlerinde en ufak bir kıskançlık, bir burukluk duymazlar. Hatta kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, daha muhtaç durumda olan mümin kardeşlerini kendilerine tercih ederler. Unutmayın, her


kim nefsinin bencillik, kıskançlık, cimrilik, açgözlülük gibi tutkularından korunursa, işte dünyada ve âhirette kurtuluşa erecek olanlar onlardır. ْ 4َ Kَ ّ ‫ ُ! َن َر‬Oُ 6َ ,ْ /ِ 'ِ 9ْ Kَ :ْ ِ eُ ` > َ :َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬ Mْ 9َ Yْ Gَ َ ‫ ن َو‬ $ ْ Kِ dَ Oُ َ َ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬4َ dِ ‫ْ َ ا‬+ َ ِ 6 ِ ِ ‫ َو‬4َ !َ *ْ ?ِ z‫ا‬ ﴾١٠﴿ ,tٌ -A$ ‫ ٌف َر‬eُ ‫ َر‬Vَ dَ ّ ِ‫> ا‬4َ Kَ ّ ‫ ا َر‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ 8َ ّ !ِ l zِ 4َ Kِ 8ُ Dُ $ 10. Onlar, ta başından beri iman davasına gönül veren öncü Müslümanlardır. Onlardan sonra gelen ve kıyamete kadar gelecek olan müminler ise, “Ey Rabb’imiz!” diye yalvarırlar, “Bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla. İnananlara karşı kalbimizde en ufak bir kırgınlık ve nefret duygusuna yer verme. Duamızı kabul eyle ey Rabb’imiz. Şüphesiz Sen çok şefkatli, çok merhametlisin.” َ َ ْ ْ ِ !َ ‫ ب‬ ّ ّ ‫ ا‬L!َ ِ‫ َ* ا‬Gَ ,ْ !َ َ‫ا‬ َ َ ُ َ ُ ُ َ? ْ/ ْ+ ,ْ Jُ `ْ *ِ ْ+ُ‫ ا‬ J . !‫ا‬ M ‫ا‬ : ‫وا‬ * C : 6 % ! ‫ا‬ , 3 d ‫ا‬ ‫ن‬ ! O 6 ‫ ا‬ Oَ d : 6 % ! َ َ ْ $ $ َ َ َ َ ِ ِ ِ ِ ِ ُ ُ ِ ِ ِ َ !َ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ ُ' ا‬3َ sْ 6َ &‫ا‬ ُ dَ ّ *َ Xُ ْ44َ !َ ,ْ Jُ 8ْ Gِ Dُ ‫ َواِ ْن‬S ُ - $ ُ -w$ dُ َ ‫ َو‬,ْ . ُ 9َ َ :َ ّ ` ‫ َن‬Kُ ‫ ِذ‬. ‫ ً'ا‬Kَ َ‫ ً'ا ا‬A ُ ّٰ ‫ َو‬,) ْ . َ َ‫ ا‬,ْ . َ *ُ ْ14َ !َ ﴾١١﴿

11. Baksana şu ikiyüzlülerin yaptığı hainliğe: Kitap Ehlinden olduklarını iddia etmelerine rağmen Son Elçiyi inkâr eden “din” kardeşlerine arka çıkarak, “Sakın Müslümanların tehditlerini ciddiye alıp geri adım atmayın! Korkmayın, eğer sizler bu ülkeden çıkartılacak olursanız, biz de sizinle birlikte çıkacağız. Söz veriyoruz, size karşı yapılacak muhtemel bir harekâtta, Peygamber de dâhil, hiç kimseye itaat etmeyeceğiz. Eğer Müslümanlar sizinle savaşırlarsa, mutlaka sizi destekleyeceğiz.” diyorlar. Fakat Allah şahittir ki, onlar böyle atıp tutarken kesinlikle yalan söylüyorlar. Şöyle ki: ْ ِ !َ ‫ َو‬,H ْ 3ُ dَ ‫ ُ*و‬Xُ ْ46َ َ ‫ ا‬8ُ Gِ Dُ ْ ِ !َ ‫ َو‬,H ْ 3ُ 9َ َ ‫` َن‬ ْ ِ !َ َ ْ :َ ّ !ُّ َ -ُ !َ ,ْ /ُ ‫ ُ*و‬Xَ dَ َ ,َ ّ }ُ ‫ َر‬Kَ ‫ا ْد‬ ُ *ُ ْ16َ َ ‫` ا‬ ُ *ِ ْ+ُ‫ ا‬ ﴾١٢﴿ ‫ ُ*و َن‬Xَ ْ46ُ

12. Şayet Yahudiler topraklarından sürülüp çıkarılsalar, onlarla birlikte çıkmayacaklar. Onlara karşı savaş açılsa, onları desteklemeyecekler. İçlerinden bazıları onları savaşta desteklemeye kalksa bile, İslâm ordusu karşısında bozguna


uğrayarak arkalarını dönüp kaçacak ve azabımıza karşı hiç kimseden yardım göremeyecekler. َ​َ ﴾١٣﴿ ‫ َن‬3ُ Oَ ?ْ 6َ َ ‫ ْ ٌم‬Dَ ,ْ 3ُ dَ ّ َ Kِ Vَ !ِ ‫ا& ٰذ‬ ِ) ّٰ :َ ِ ,ْ /ِ ‫ور‬ ِ 'ُ Wُ $ Eً َ ْ/‫ ُّ' َر‬yَ َ‫ ا‬,ْ Jُ dْ

13. Çünkü görkemli birer savaşçı gibi görünen o kâfirler aslında o kadar korkaktırlar ki, yüreklerinde size karşı duydukları korku, Allah’a karşı duyduklarından çok daha büyüktür. Çünkü onlar, âhiret, cennet, şehâdet gibi yüce hakikatleri idrak edemeyen bir topluluktur. ُ dَ 8ُ Gِ Oَ 6ُ َ ,ْ 3ُ ُ َ (ْ Gَ 'ٌ) 6'$ yَ ,ْ 3ُ 4َ -ْ Kَ ,ْ 3ُ ُ ْ Kَ ‫` ُ' )ٍر‬ َ ,ْ . ُ ‫ َو َر>ا ِء‬:ْ ِ ‫ اَ ْو‬Eٍ 4َ Xَ ّ (َ ُ ‫ ً*ى‬Dُ $ َ ّ ِ‫ ا‬9ً $ ` ﴾١٤﴿ ‫ن‬Hَ 8ُ Oِ 9ْ 6َ َ ‫ ْ ٌم‬Dَ ,ْ 3ُ dَ ّ َ Kِ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬L) Jّٰ yَ ,ْ 3ُ Kُ 8ُ Dُ ‫ َو‬9َ ً $ `

14. Onlar sizinle toplu hâlde göğüs göğse bir savaşa giremezler. Ancak iyi korunmuş kalelerde veya siperlerin arkasında sizinle savaşı göze alabilirler. Kendi aralarındaki çarpışmalar ise çok çetindir. Kuvvet ve yiğitlikleri birbirleriyle çarpıştıkları zamandır. Yoksa Allah için cihad eden müminlerin karşısında harp meydanına çıkacak olurlarsa, o kuvvet ve şiddetleri zayıflık ve yenilgiye dönüşür. Dışarıdan bakınca, onları birlik ve beraberlik içinde sanırsın, oysa kalpleri darmadağınıktır. Bir inanç etrafında toplanıp da gönül birliği ile hareket edemez, sürekli birbirleriyle didişip dururlar. Çünkü onlar, akıllarını kullanmayan ve bu yüzden de doğru bir inanca ve sağlam ahlâkî değerlere sahip olmayan inkârcı bir toplumdur. ﴾١٥﴿ ,Hٌ -!$ َ‫اب ا‬ ٌ %َ Fَ ,ْ 3ُ !َ ‫ َو‬,H ْ /ِ *ِ ْ َ‫ َ ل ا‬Kَ ‫ ا َو‬Dُ ‫ ً َذا‬6*$ Dَ ,ْ 3ِ 8ِ ْ Dَ :ْ ِ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬Mَِ P َ Cَ 15. Bu durumdaki bütün münafık ve kâfirlerin akıbeti, tıpkı kendilerinden kısa bir süre önce Bedir savaşında ve Beni Kaynuka Yahudilerinin topluca sürgün edilmesinde ihanetlerinin cezasını çeken ve âhirette can yakıcı bir azaba mahkûm olan inkârcıların uğradığı akıbet gibi olacaktır. ْ ‫ ن‬ َ -ْ s!‫ا‬ َ ّ Mَِ P َ Cَ ‫ا& َر ّ َب‬ ُ + َ ّٰ ‫ ف‬ َ َ‫> ا‬dّ $ ِ‫ ا‬Vَ ْ4 ِ ‫*>ي ٌء‬$ Kَ dّ $ ِ‫ َ ل ا‬Dَ *َ َ?Cَ َ ّ 8َ َ *H ْ ?ُ C‫ا‬ ِ ْ !ِ ‫ َ ل‬Dَ ‫ ن اِ ْذ‬ ِ َ dْ l ِ w َ $ !َ 9َ !‫ْا‬ ﴾١٦﴿ T

16. Yahudileri kışkırtan münafıkların durumu, şeytanın durumuna ne kadar da benziyor: Şeytan da insana vesvese


vererek, “Allah’ın ayetlerini inkâr et! Korkma, ben senin yanındayım!” der, fakat insan onun sözüne güvenip Rabb’ini inkâr edince, Hesap Gününde onu yapayalnız bırakarak, “Ben seni tanımıyorum ve yaptıklarının sorumluluğunu da kabul etmiyorum. Çünkü ben her ne kadar emrine itaat etmesem de, âlemlerin Rabb’i olan Allah’tan korkarım.” der. Nitekim şeytan, Bedir savaşı öncesinde de müşriklere zafer vaadinde bulunmuş, fakat daha savaş başlamadan onları oracıkta yüz üstü bırakıp kaçmıştı (8. Enfal: 48). َ ّ !‫ > ُ ا ا‬Rٰ ` َ َ َ ّ ِ َ 3ُ dَ ّ َ‫ َ > ا‬3ُ Jَ َ Dِ Fَ ‫ َن‬. ﴾١٧﴿ T َ ‫ ر‬ َ Vَ !ِ ‫ ) َو ٰذ‬3َ - $ :ِ 6َْ '!ِ + tَ $ !ِ ِ 4!‫ا‬ 17. Böylece hem şeytanın hem ona uyanların, her ikisinin akıbeti de, sonsuza dek içinde kalacakları cehennem ateşi oldu. İşte zalimlerin cezası budur. ُ ْ4Jَ !ْ ‫ا& َو‬ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ َ Kِ ٌ 0 $ + َ &‫ا‬ َ ّٰ ‫ا& اِ ّ َن‬ َ) ّٰ ‫ ا‬Oُ Gَ ّ ‫' َوا‬Hٍ َ@!ِ ~ْ َ 'َ ّ Dَ َ َ ّٰ ‫ ا‬Oُ Gَ ّ ‫ ا ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ٌ ?ْ dَ *ْ ﴾١٨﴿

18. O hâlde, ey iman edenler! Allah’tan gelen ilkelere sımsıkı sarılın ve şeytanın adımlarını izlemekten titizlikle sakının. Herkes kendisini şimdiden hesaba çeksin ve yarınki ebedî hayat için ne hazırladığına baksın. Hayatınızın sonuna kadar, Allah’a yürekten bir saygıyla bağlanmaya devam ederek günah ve kötülüklerden sakının. Hiç kuşkusuz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. > !ٰ ‫ اُو‬,ْ 3 ?ُْ dَ‫ ا‬,ْ 3- dْ َ َ &‫ا‬ ْ َ ُ Gَ َ ‫َو‬ َ? ﴾١٩﴿ ‫ َن‬Oُ !‫ا‬ , / V ] َ ّٰ ‫ ُ ا‬dَ :َ 6%$ !َ ّ Cَ ‫ ا‬dُ . ُ ُ ِ ^ ) ُ َ ُ ٰ ِ 19. Ve sakın ola ki, Allah’ı unutan ve bu yüzden O’nun da kendi benliklerini ve kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın. Çünkü onlar, Allah’ın emrini göz ardı ederek yoldan çıkmış olan kimselerdir. َ ّ ‫ ب‬ ﴾٢٠﴿ ‫و َن‬Rُ ِ > َ?!‫ ْا‬,ُ /ُ Eِ 4َ ّ Yَ !‫ ب ْا‬ ُ (َ Wْ َ‫ ا‬Eِ) 4َ ّ Yَ !‫ ب ْا‬ ُ (َ Wْ َ‫ ر َوا‬ ُ (َ Wْ َ‫ >ي ا‬$ Jَ ْ 6َ َ ِ 4!‫ا‬

20. Bunun içindir ki, cennet halkıyla cehennem halkı asla bir olamaz. Dünyada ve âhirette kurtuluşa erecek olanlar, ancak cennet halkıdır. Fakat bunu hak edebilmek için, yeryüzünde Allah’ın hükümlerini uygulamakla görevli bir kul olarak taşıdığınız sorumluluğun bilincinde olmanız ve kulluk görevinizin ifasında Kur’an’ın yerini,


önemini ve değerini çok iyi idrak etmeniz gerekir. Gerçekten bu Kur’an’ın ruhlar üzerinde öyle bir ağırlığı, öyle bir gücü ve etkisi vardır ki: َ ْ Vَ 8ْ Gِ ‫ا& َو‬ ُ P ْ ‫ا‬ 3َ Kُ *ِ ْmdَ ‫َ ل‬ ِ) ّٰ Eِ -َ sْ + َ :ْ ِ Fً 'ِّ Xَ Jَ ُ 9ً y َ "ُ Jَ 6ْ َ‫ َ! َ*ا‬Mٍ َ ` َ L8ٰ Fَ ‫ ْ* ٰا َن‬Oُ !‫ا ْا‬%َ ٰ/ 4َ !ْ Rَ dْ َ‫َ! ْ ا‬ ِ + َ ّ َ?Jَ 6َ ,ْ 3ُ 8َ ّ 9َ !َ ‫ س‬ َ ّ !ِ ﴾٢١﴿ ‫ ُ*و َن‬. ِ 48 21. Eğer Biz bu Kur’an’ı siz insanlara değil de, bir dağın üzerine indirseydik, o koskocaman dağın Allah korkusuyla ezilip paramparça olduğunu görürdün. Ama ne var ki, akıl ve bilinç yeteneğiyle donatılarak kulluk emanetini yüklenen insanoğlu, bir taraftan cehennem ateşi, diğer taraftan cennet nimetleriyle kuşatılmış bir geleceğe doğru yol alırken, pervasız ve gamsız davranıyor, bu muhteşem Kur’an karşısında tıpkı cansız ve şuursuz bir taş parçası gibi duyarsız kalıyor. İşte Biz insanlara böyle ibret verici örnekler verip onları ruhen ve zihnen aydınlatıyoruz ki, düşünüp öğüt alsınlar. > َ ّ ‫ َو‬I ﴾٢٢﴿ ,ُ -A$ *َ ّ !‫ ا‬:ُ ٰ Aْ *َ ّ !‫ َ ا‬/ُ ‫ة‬Hِ ‫ َد‬3َ s!‫ا‬ ُ ّٰ َ /ُ ِ -ْ َ@!‫ ْا‬,ُ !ِ Fَ Hَ /ُ َ ّ ِ‫ي َ اِ ٰ! َ" ا‬%$ !َ ّ ‫ا& ا‬ 22. O Allah ki, O’ndan başka emrine kayıtsız şartsız boyun eğilecek hiçbir otorite, hiçbir ilâh yoktur. O, yaratılmışların algılama sınırlarının ötesinde bir âlem olan gaybı da, duyularla kavranabilen şehâdet âlemini de en mükemmel şekilde bilmektedir. Görülen ve görülmeyen, bilinen ve bilinmeyen, açıkta ve gizli olan her şeyden haberdardır. Aynı zamanda O, sonsuz şefkat ve merhamet sahibidir. َ Jَ ُ !‫ ّ َ ُر ْا‬Yَ !‫ ْا‬Rُ 6R$ 9َ !‫ ْا‬:ُ ِ -ْ 3َ ُ !‫ ْا‬:ُ ِ oْ ُ !‫ ُم ْا‬lَ َ ّ !‫وس ا‬ ُ) Uِّ . ُ ّٰ َ /ُ ُ 'ُّ Oُ !‫ ْا‬Vُ 8ِ َ !ْ َ‫ ا‬Hَ /ُ َ ّ ِ‫ي َ > اِ ٰ! َ" ا‬%$ !َ ّ ‫ا& ا‬ ﴾٢٣﴿ ‫ َن‬Cُ *ِ sْ 6ُ َ ّ Fَ &‫ا‬ ِ ّٰ ‫ُ ْ َ( َن‬

23. O Allah ki, Kendisinden başka kulluk edilecek bir otorite, bir ilâh yoktur. O mutlak hükümranlık sahibidir, Melik’tir. Her türlü kusurdan, noksanlıktan uzaktır, Kuddüs’tür. Barış, kurtuluş ve esenlik kaynağıdır, Selâm’dır. İmanı bahşeden, güven ve emniyet verendir, Mümin’dir. Her an her şeyi gözetip koruyan, her muhtacın ihtiyacını karşılayandır, Müheymin’dir.


Gerçek anlamda kudret, izzet ve şeref sahibidir, Aziz’dir. Gücüne karşı konulamayan sonsuz kudret sahibidir, Cebbâr’dır. Her konuda yüceliğini gösteren, yüceliğiyle övünmeye hakkı olandır, Mütekebbir’dir. Allah, müşriklerin düşünce ve anlayışlarının bozukluğundan kaynaklanan şirkin her şeklinden ve her türünden münezzehtir. Acziyet ve noksanlık anlamına gelebilecek her türlü nitelikten uzaktır. İnsanların ilâhlık payesi vererek O’na ortak koştukları her şeyin üzerinde ve ötesindedir, çok yücedir. َ ْ ‫ات َو‬ َ ْ "ُ !َ ‫ ّ ِ ُر‬Xَ ُ !‫ ر ُ ْا‬ َ /ُ ‫ض َو‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ َ ِّ ُ{ َ! ُ" َ ِ ا‬6ُ L) ٰ4 ْ (ُ !‫ا ْ َ > ُء ْا‬ ُ ّٰ َ /ُ ِ َ !‫ ْا‬cُ !ِ 1َ !‫ا& ْا‬ H ِ ‫ا ْر‬ ﴾٢٤﴿ ,ُ -.$ (َ !‫ ْا‬Rُ 6R$ 9َ !‫ْا‬

24. O Allah ki, her şeyin yaratıcısıdır, Hâlık’tır. Yoktan var edendir, Bâri’dir ve her varlığa en uygun şekil ve özellikleri verendir, Musavvir’dir. Kısacası, en mükemmel nitelikler, en güzel isimler hep O’nundur. Göklerde ve yerde bulunan bütün varlıklar, daima Allah’ın sınırsız kudret ve azametini övgüyle anarak yüceltmektedir. Şu muhteşem kâinat nizamı içerisinde yer alan her şey, kendisini yaratan Sanatkârın her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olduğunu vicdanlara haykırmakta, O’nun yüceliğini, mükemmelliğini gözler önüne sermektedir. Gerçekten O, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir. Asla yersiz ve gereksiz hüküm vermeyen ve hükmüne karşı konulamayan Yüce Yaratıcıdır. ‫ ﷌‬Eِ 4َ (ِ Jَ ْ ُ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٦٠﴿ 60. MÜMTEHİNE SURESİ Medine’de, Hudeybiye Barış Antlaşması ile Mekke’nin fethi arasındaki bir zamanda, muhtemelen hicretin sekizinci yılında gönderilmiştir. Adını, onuncu ayetinde geçen ve Medine’ye sığınan kadınların mümin olup olmadıklarının anlaşılması için “imtihan edilmeleri” gerektiğini ifade eden “femtehinûhunne” kelimesinden almıştır. Hem “Mümtehine” (İmtihan eden sure) hem de “Mümtehane” (İmtihan edilen kadın) adlarıyla bilinir. 13 ayettir.


Mekkeli müşrikler Müslüman bir kabileye saldırarak Hudeybiye antlaşmasını çiğneyince, Peygamber (s) Mekke’ye ani bir baskın düzenlemek üzere gizlice hazırlıklara başladı. Ancak Peygamberin arkadaşlarından Hatıp bin Ebi Beltea, bunu müşriklere bildirmek için bir cariye ile Mekke’ye mektup gönderdi. Peygamber (s), Allah’tan aldığı vahiy sayesinde bunu öğrenerek mektubu yerine ulaşmadan ele geçirdi. Aslında iyi bir Müslüman olan Hatıb’a bu mektubu niçin gönderdiğini sorunca, o bunu İslâm’dan döndüğü veya kâfirlere sempati duyduğu için değil, yalnızca Mekke’deki akrabalarını müşriklerin saldırısından korumak amacıyla yaptığını söyledi. Bunun üzerine Peygamber onun doğru söylediğini belirtti ve gerekli uyarıları yaptıktan sonra onu affetti. İşte bu olay üzerine, başta Hatıp olmak üzere kıyamete kadar gelecek bütün müminleri, İslâm düşmanlarına yardımcı olmamaları konusunda uyaran aşağıdaki ayetler nazil oldu: Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: َ Kِ ‫?َ ُ*وا‬Cَ 'ْ Dَ ‫ ْ ! َ َ ّ َد ِة َو‬Kِ ,ْ 3ِ -ْ !َ ِ‫ َن ا‬Oُ 8ْ Gُ ‫> َء‬-َ !ِ ‫ اَ ْو‬,ْ Cُ ‫ ُ' ّ َو‬Fَ ‫ ّوي َو‬$ 'ُ Fَ ‫وا‬%ُ 1ِ Jَ ّ Gَ َ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ َ ُ *َ ّ !‫` َن ا‬ ُ Kِّ ‫ & َر‬ >َ $ ‫ ًدا‬3َ ` ِ ّٰ Kِ ‫ ا‬4ُ ِ oْ Gُ ‫ اَ ْن‬,ْ Cُ 6َ ّ ِ‫ ل َوا‬ َ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫ اِ ْن‬,) ْ . ُ *ِ ْ16ُ cH ّ ِ (َ !‫ ْا‬:َ ِ ,ْ Cُ ‫` َء‬ ِ ,ْ Jُ `ْ *َ +

:ْ َ ‫ َو‬,) ْ Jُ ْ48َ Fْ َ‫ َو َ > ا‬,ْ Jُ -ْ َ? ْ+َ‫ َ > ا‬Kِ ,ُ 8َ Fْ َ‫ ^ ا‬dَ َ‫ ْ ! َ َ ّ َد ِ_ة َوا‬Kِ ,ْ 3ِ -ْ !َ ِ‫ ِ ُّ*و َن ا‬Gُ G $ َ *ْ َ ‫@َ > َء‬Jِ Kْ ‫ َوا‬8$ $ َ َّ ُ ْ4 ِ "ُ 8ْ 9َ ?ْ 6َ > َ ﴾١﴿ M !‫ا‬ ‫ء‬ ‫ا‬ M َ 'ْ Oَ​َ ,ْ . ّ َ َ َ $ ِ 1. Ey iman edenler! İslâm’a ve Müslümanlara karşı savaş açarak hem Bana, hem de size karşı düşmanlık eden kâfirleri sakın kendinize dost ve müttefik edinmeyin. Siz onlara safça sevgi gösterisinde bulunuyorsunuz, oysa onlar size gelen gerçeği inkâr etmiş ve sırf Rabb’iniz Allah’a inandığınız için Peygamberi ve sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmışlardır. Eğer gerçekten Benim yolumda mücadele etmek ve hoşnutluğumu kazanmak amacıyla yurdunuzu terk edip çıktıysanız, kâfirlere


bilgi sızdırarak onlara karşı nasıl sevgi besleyebilirsiniz? Unutmayın ki, Ben sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da çok iyi bilirim. Dikkat edin, bundan böyle içinizden her kim böyle bir şey yapacak olursa, kesinlikle doğru yoldan sapmış olur. ُ -ْ !َ ِ‫> ا ا‬w ُ ُ ْ 6َ ‫ َ'>ا ًء َو‬Fْ َ‫ ا‬,ْ . ُ !َ ‫ ا‬dُ . ُ 6َ ,ْ Cُ ?ُ Oَ Pْ 6َ ‫اِ ْن‬ ‫ ُ? ُ*و )َن‬.ْ Gَ ْ !َ ‫ ! ُّ > ِء َو َو ُّدوا‬Kِ ,ْ 3ُ Jَ 4َ ِ !ْ َ‫ َوا‬,ْ 3ُ 6َ 'ِ 6ْ َ‫ ا‬,ْ . ﴾٢﴿

2. Evet, o zalimleri nasıl dost edinirsiniz? Oysa onlar sizi ele geçirecek olsalar, sizin onlara yaptığınız gibi dostça davranmazlar. Aksine, size karşı acımasız bir düşman kesilirler. Hem elleriyle, hem de dilleriyle sizi incitir ve sizin de kendileri gibi Allah’ın ayetlerini inkâr etmenizi isterler. Eğer korunmasını istediğiniz mal mülk ve çoluk çocuğunuzun hatırı için zalimlerle dostluk kuracaksanız, o zaman şunu iyi bilin ki: ُ 4َ -ْ Kَ Mُ Xِ ?ْ 6َ E¦ِ َ -ٰ Oِ !‫ ْ َم ْا‬6َ ,¦ ْ Cُ ‫ َو َ > اَ ْو َ ُد‬,ْ . ُ ُ A ُ 9َ َ? ْ4Gَ :ْ !َ ﴾٣﴿ ٌ 0X$ Kَ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ َ Kِ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫ َو‬,) ْ . َ ‫ اَ ْر‬,ْ . 3. Ne yakınlarınız, ne de çocuklarınız size Allah katında en ufak bir fayda sağlamayacak, sizi işlediğiniz günahın cezasından kurtaramayacaktır! Çünkü Allah, Hesap Gününde aranızı ayıracak ve emrine itaat edenleri cennete, isyan edenleri cehenneme koyacaktır. Unutmayın, Allah yaptığınız her şeyi görmektedir. Bu gerçeği daha iyi anlayabilmek için, atanız İbrahim’i tanıyıp onu kendinize örnek alın: ُ ْ4 ِ ‫ َ* ٰء > ُ ^ا‬Kُ dَ ّ ِ‫ ا‬,ْ 3ِ ِ ْ Oَ !ِ ‫ ُ! ا‬Dَ ‫" اِ ْذ‬Hُ 9َ َ :َ 6%$ !َ ّ ‫ َوا‬,َ -/$ *ٰ Kْ ِ‫ > ا‬$ Eٌ 4َ َ A ُ !َ ~ْ dَ Cَ 'ْ Dَ َ ّ ِ ‫ َو‬,ْ . َ ‫ اُ ْ َ ٌة‬,ْ . > َ @ْ َ !‫'َا َو ُة َو ْا‬9َ !‫ ْا‬,ُ . ُ 4َ -ْ Kَ ‫ َو‬4َ 4َ -ْ Kَ ‫'َا‬Kَ ‫ َو‬,ْ . ُ Kِ dَ *ْ َ?Cَ &‫ا‬ & ِ ّٰ Kِ ‫ ا‬4ُ ِ oْ Gُ LJّٰ A ِ ّٰ ‫ون‬ َ ‫ ً'ا‬Kَ َ‫ ُء ا‬m ِ ‫ ُد‬:ْ ِ ‫ ُ ُ'و َن‬9ْ Gَ َ َ "ِ -K$ َ ِ ,َ -/$ *ٰ Kْ ِ‫ ْ َل ا‬Dَ َ ّ ِ‫ َ' ُه > ا‬Aْ ‫َو‬ 4َ 8ْ Cَ ّ َ Gَ Vَ -ْ 8َ Fَ 4َ Kَ ّ ‫ ْ )ٍء َر‬yَ :ْ ِ &‫ا‬ ِ ّٰ :َ ِ Vَ !َ Vُ 8ِ ْ َ‫ َو َ > ا‬Vَ !َ ‫ ْ@ ِ? َ* ّ َن‬Jَ ْ ﴾٤﴿ ُ 0X$ َ !‫ ْا‬Vَ -ْ !َ ِ‫ َوا‬4َ ْ dَ َ‫ ا‬Vَ -ْ !َ ِ‫َوا‬

4. İbrahim ve arkadaşlarında, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar, zalimlere karşı gösterdikleri kararlı tavırları, sarsılmayan imanları, tertemiz ahlâkları, fedakârlıkları ve cesaretleri ile uyulması gereken en güzel örnektirler. Hani onlar, inkârcı toplumlarına meydan okuyarak, “Biz sizinle ve Allah’tan başka tapındığınız o sahte ilâhlarla hiçbir dostluk ve yakınlık bağımızın olmadığını ilan ediyor, sizi ve inkâra dayalı


kültürünüzü, inancınızı ve hayat düzeninizi tümüyle reddediyoruz. Artık sizinle bizim aramızda, sonsuza dek sürecek bir düşmanlık ve nefret belirmiştir ve bu düşmanlık, sizler bir tek Allah’a iman edip O’nun hükümlerine boyun eğinceye kadar devam edecektir.” demişlerdi. Bu fedakâr müminler, her yönüyle size örnektirler. Ancak İbrahim’in babasına, “Gerçi Allah’tan gelecek hiçbir şeye karşı seni koruyamam, ama yine de söz veriyorum, senin bağışlanman için mutlaka dua edeceğim!” demesi hariç. İbrahim, babasının kesin olarak cehennemlik olduğunu ve artık bağışlanmasının mümkün olmadığını anlayınca, onun için yalvarmaktan vazgeçmişti. (9. Tevbe: 113-114) Çünkü Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamayacağını kesin hükme bağlamıştır (4. Nisa: 48). Onun için, nasıl olsa İbrahim de böyle yapmıştı diyerek kâfir veya müşrik olan kimselerin bağışlanması için dua etmeyin. Hani İbrahim, arkadaşlarıyla birlikte Rabb’ine şöyle yalvarıyordu: “Ey Rabb’imiz, biz yalnızca Sana güveniyor ve tüm varlığımızla Sana yöneliyoruz. Çünkü dönüşümüz Sanadır.” ْ ‫?َ ُ*وا َو‬Cَ :َ 6%$ 8َ ّ !ِ Eً 4َ ْJ ِ 4َ 8ْ 9َ Yْ Gَ َ 4َ Kَ ّ ‫َر‬ ﴾٥﴿ ,ُ -.$ (َ !‫ ْا‬Rُ 6R$ 9َ !‫ْ~ ْا‬ َ dَ‫ ا‬Vَ dَ ّ ِ‫ ا‬H 4َ Kَ ّ ‫ َر‬4َ !َ *ْ ?ِ z‫ا‬ 5. “Ey Rabb’imiz! Bizi inkârcılar için bir imtihan aracı kılma. Bizi onlar karşısında yenik düşürerek onların iyice azgınlaşmasına sebep kılma. Bizi zalimlerin baskı ve işkenceleriyle yüz yüze getirme, altından kalkamayacağımız çetin belâlarla bizi imtihan etme Allah’ım! Sana kulluk görevimizi hakkıyla yerine getiremedik, bizi bağışla ey Rabb’imiz! Hiç kuşkusuz Sen, tüm varlıklar üzerinde mutlak otorite sahibisin, hakîmsin. Sonsuz ilim ve hikmetinle her konuda en mükemmel hükmü verir, yaptığın her şeyi yerli yerince yaparsın.” ٰ ْ ‫ ْ َم‬-َ !‫ا& َو ْا‬ ُ !َ ‫ َن‬Cَ 'ْ Oَ !َ ُّ 4ِ َ@!‫ َ ْا‬/ُ & َ ّٰ ‫ َ ّ َل َ ِ ّ َن ا‬Jَ 6َ :ْ َ ‫ )َ* َو‬+ َ ّٰ ‫` ا‬ َ ‫ اُ ْ َ ٌة‬,ْ 3ِ ‫ا‬ ُ *ْ 6َ ‫ َن‬Cَ :ْ َ !ِ Eٌ 4َ َ A ِ $ ,ْ . ﴾٦﴿ 'tُ - $ (َ !‫ْا‬

6. Gerçekten de onlarda, içinizden Allah’ı ve âhiret gününü arzulayanlar için güzel bir örnek vardır. Onları kendilerine örnek alanlar kurtulur. Kim de yüz çevirirse, yalnızca kendisine zarar vermiş olur. Çünkü Allah ganidir, hamiddir. Hiç kimseye ve


hiçbir şeye muhtaç değildir. Fakat siz O’na kulluk etmeye muhtaçsınız. Hiçbir varlık O’nu övüp yüceltmese bile, O kendi zatıyla Yücedir. Zira gerçek anlamda yüceltilmeye, şükredilmeye ve övülmeye lâyık olan sadece Odur. O hâlde, atanız İbrahim’in izinden yürüyerek sarsılmaz bir inanç ve kararlılıkla, zalimlere karşı mücadelenizi sürdürün: ُ 4َ -ْ Kَ Mَ 9َ Yْ 6َ ‫ا& اَ ْن‬ َ ْ Kَ ‫ َو‬,ْ . ﴾٧﴿ ,ٌ -A$ ‫ ُ? ٌر َر‬zَ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫ )ٌ* َو‬6'$ Dَ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫ َ َ ّ َد ً)ة َو‬,ْ 3ُ ْ4 ِ ,ْ Jُ 6ْ ‫ َد‬Fَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬T ُ ّٰ L َ Fَ

7. Sizler üzerinize düşeni yapar ve kâfirlere karşı açık ve net tavrınızı koyarak Allah yolunda cihat ederseniz, umulur ki Allah da sizi onlara üstün kılar ve İslâmî davetin kalplere ulaşmasını engelleyen azılı kâfirleri bertaraf ederek, sizinle düşmanlarınız arasında karşılıklı sevgi ve dostluk duyguları yeşertir. Böylece, sizin ortaya koyacağınız güzel ahlâk sayesinde onları İslâm’a kazandırabilir. Bu nasıl olur demeyin. Neden olmasın ki, Allah her şeye kadirdir. Aynı zamanda Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. Bu ayetlerin gelişinden kısa bir süre sonra, Allah’ın vaadi aynen gerçekleşti. Mekke kan dökülmeden fethedildi, yirmi yıl boyunca Müslümanlarla savaşan kâfirler bölük bölük İslâm’a girdiler, kin ve intikam duyguları kalplerden silindi ve daha önce birbirlerini can düşmanı olan insanlar, gerçekten de samimî bir dostluk ve kaynaşma içinde bir araya geldiler. َ ّ ‫ ا‬:Fَ &‫ا‬ َ َ ُ ُ ُ ُ -3ٰ ْ46َ َ َ ّ ْ1 ,ْ /ُ ‫ُّو‬Uَ Gَ ‫ اَ ْن‬,ْ Cُ ‫ ر‬ 6 ‫د‬ : , C ` * 6 , ! ‫و‬ :6 '!‫ا‬ , C 8 G O 6 , ! : 6 % ! ْ ْ ْ ْ ْ $ $ َ َ َ ِ ِ ِ ِ ُ ُ ُ ِ ِ ِ ِ ُ ّٰ ,ُ . ُ ِ Oْ Gُ ‫َو‬ َ w$ ِ Oْ ُ !‫ ْا‬I ُّ (ِ 6ُ &‫ا‬ ﴾ ٨﴿ T َ ّٰ ‫ اِ ّ َن‬,) ْ 3ِ -ْ !َ ِ‫> ا ا‬w 8. Ey iman edenler! Allah, inancınızdan dolayı sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere —kâfir bile olsalar— iyilik yapmanızı ve onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz. Tam tersine, adaletten kıl kadar ayrılmamanızı emreder. Hiç kuşkusuz Allah, âdil davrananları sever. Demek ki Allah, Müslümanlara bir kötülük yapmamış olan kâfirlere iyi davranmanızı ve onlarla beşeri dostluk ve arkadaşlık ilişkilerine girmenizi yasaklamıyor.


َ ّ ‫ ا‬:Fَ &‫ا‬ َ ‫ َو‬,ْ Cُ ‫ ر‬ ُ ُ ُ -3ٰ ْ46َ َ dَ ّ ِ‫ا‬ َ ّ L> 8ٰ Fَ ‫ ُ*وا‬/َ '!‫ا‬ , C 8 G D : 6 % ! َ ْ $ $ َ ِ ُ *َ ْ+َ‫ َوا‬:6 ِ 6َ ‫ ِد‬:ْ ِ ,ْ Cُ ` ِ ِ ُ ّٰ ,ُ . َ ّ !‫ ا‬,ُ /ُ Vَ ]ِ > !ٰ ^‫ َ ُو‬,ْ 3ُ !َ ّ َ Jَ 6َ :ْ َ ‫ َو‬,ْ /ُ ْ !َ ّ َ Gَ ‫ اَ ْن‬,ْ . ُ `‫ا‬ ﴾٩﴿ ‫ ِ! ُ َن‬ ِ *َ ْ+ِ‫ا‬ H 9. Allah sadece, inancınızdan dolayı sizinle savaşan, sizi yurdunuzdan çıkaran ve çıkarılmanıza destek veren kimseleri kendinize samimî bir dost, koruyucu, yönetici, yandaş, müttefik, kısacası veli edinmenizi yasaklar. O hâlde, her kim onları veli edinecek olursa, işte onlar, zalimlerin ta kendileridirler. Hudeybiye antlaşmasının ilgili hükmü gereğince, müşriklerin velâyeti altında bulunan bir kişi —ki antlaşma metninde “racul” yani, “bir adam” olarak geçer— kaçıp Medine’ye sığındığı takdirde velisine iade edilecekti. Kureyşliler, bu hükmün kadınları da kapsadığını düşünüyorlardı. Nitekim Ukbe bin Ebi Muayt’ın kızı Ümmü Gülsüm hicret edip Medine’ye sığınınca, kardeşleri onu geri almak için Hz. Peygambere başvurdular. Fakat Peygamber, antlaşma metninde geçen “racul” kelimesine dikkat çekerek hükmün sadece erkekleri kapsadığını, bu yüzden hicret eden kadınları müşriklere iade etmeyeceğini söyledi. Bunun üzerine müşrikler şaşırıp kaldılar ve hiçbir itirazda bulunamadan dönüp gittiler. Buna göre Müslümanların, Medine’ye hicret eden kadınları —hangi amaçla gelmiş olursa olsunlar— müşriklere iade etme zorunluluğu yoktu. Fakat bu kadınlar arasında casusluk yapmak, fitne ve bozgunculuk çıkarmak gibi kötü niyetlerle veya birtakım dünyevî menfaatler gözeterek gelenler de olabilirdi. Bu yüzden, hicret eden kadınlar hakkında aşağıdaki ayet gönderildi: َ > ْ ٰ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ُ > َ ْ :Hَ ّ 3ِ dِ 6$ 3 ‫ ت‬ 4 o !‫ا‬ , C ‫ء‬ ` ‫ا‬ ‫ذ‬ ‫ا‬ ‫ ا‬ 4 ‫ا‬ : 6 % ! ٍ *َ ` َ ْ ‫ات‬ ِ $ ُ ّٰ َ‫ ا‬:َ) ّ /ُ 4ُ (ِ Jَ َ ُ ُ َ Kِ ,ُ 8َ Fْ َ‫& ا‬ َ َ َ َ َ ِ ُ ُ ُ ِ 10. Ey iman edenler! Mümin olduklarını söyleyen kadınlar, sizinle savaş halinde olan ülkelerinden İslâm diyarına hicret ederek size sığındıkları zaman, gerçekten mümin olup olmadıklarını anlamak için onları imtihan edin. Onlara, “Herhangi bir dünyevî menfaat gözeterek değil, sırf Allah rızası için hicret ettiğine yemin eder misiniz?” diye sorun. Olumlu cevap verirlerse, onları mümin kabul edin. Böylece, onlar hakkında gerçeğe yakın bir bilgi elde etmiş olursunuz. Yoksa onların inançlarını en iyi bilen, elbette Allah’tır.


ُ !‫ ْا‬L!َ ِ‫ ا‬:َ ّ /ُ 9ُ ` > َ ,ْ /ُ Gُ ‫ َو ٰا‬:َ) ّ 3ُ !َ ‫ َن‬8ُّ (ِ 6َ ,ْ /ُ َ ‫ َو‬,ْ 3ُ !َ Mٌّ A ٍ 4َ ِ oْ ُ :َ ّ /ُ ُ Jُ ْ 8ِ Fَ ‫َ ِ ْن‬ ِ :َ ّ /ُ َ ‫ ر‬ ِ *ْ Gَ lَ​َ ‫ ت‬ ِ) ?َ ّ .

‫ ا‬ ) Oُ َ?ْdَ‫ا‬ Bu yemin ve sorgulama sonucunda o kadınların mümin olduklarına karar verirseniz, onları kâfirlere geri vermeyin. Çünkü artık onlar kâfirlere helâl olmadıkları gibi, kâfirler de onlara helâl değildir. Fakat kâfirlerin, kendilerini terk edip İslâm diyarına hicret eden hanımlarına vaktiyle verdikleri evlilik bedeli olan mehirlerini onlara geri ödemelisiniz. Çünkü bu durumda evliliği sona erdiren erkek değil, kadındır. ُ -ْ 8َ Fَ ‫ ح‬ :َ) ّ /ُ ‫` َر‬ َ 4َ ` ِ ْ4Gَ ‫ اَ ْن‬,ْ . ُ ُ‫ ا‬:َ ّ /ُ ُ Jُ -ْ Gَ ‫ اِ َذ>ا ٰا‬:َ ّ /ُ (ُ . ُ َ ‫َو‬ Bu kadınlarla evlenmenizde, —evlilik bedeli olan mehirlerini kendilerine ödediğiniz takdirde— hiçbir sakınca yoktur. َ !‫ ْا‬,Xَ 9ِ Kِ ‫ ا‬. ُ ِ ْ Gُ َ ‫َو‬ ‫ ا‬ ) Oُ َ?ْdَ‫ ا َ > ا‬8ُ َ ْ -َ !ْ ‫ َو‬,ْ Jُ Oْ َ?ْdَ‫ ا َ > ا‬8ُ َ ْ ‫ َ ا ِ ِ* َو‬. ِ

Öte yandan, dinden dönüp müşriklere sığınan kâfir kadınlarla evlilik bağınızı sürdürmeyin, onları derhal boşayın. Fakat onlara verdiğiniz evlilik bedelini onlardan geri isteyin. Aynı şekilde, müşriklerden kaçıp size sığınan mümin kadınların Mekke’deki eski kocaları da, eşlerine verdikleri mehirlerini geri istesinler. Siz de onu vermek zorundasınız. ُ 4َ -ْ Kَ ,ُ . ُ (ْ 6َ &‫ا‬ ُ !ِ ‫ٰذ‬ ﴾١٠﴿ ,ٌ -.$ A ِ) ّٰ ,ُ .ْ A ُ ّٰ ‫ َو‬,) ْ . َ ,ٌ -8$ Fَ &‫ا‬ ُ ,ْ . Dikkat edin, bunlar Allah’ın koyduğu hükümlerdir. İşte Allah, aranızda böyle adaletle hüküm veriyor. Hiç kuşkusuz Allah, sonsuz ilim ve hikmet sahibidir. َ ّ ‫ ا ا‬Gُ ٰ َ ,ْ Jُ ْ Dَ 9َ​َ ‫ ر‬ َ َ َ ُ !‫ ْا‬L!َ ِ‫ ا‬,ْ . ُ `‫ا‬ ُ Gَ َ ‫َواِ ْن‬ > َ ْ ُ َ?ْ ْ‫ز‬ ْ ‫ ا‬ O d ‫ا‬ M P , 3 `‫ا‬ ‫و‬ ‫ا‬ ~ / ‫ذ‬ : 6 % ! َ ْ $ َ َ َ َ ِ ُ ُ ِ ‫ اَزْ َو‬:ْ ِ ‫ ْ ٌء‬yَ ,ْ . ِ ?َ ّ . ) ﴾١١﴿ ‫ َن‬4ُ ِ oْ ُ "$ Kِ ,ْ Jُ dْ َ‫>ي ا‬%$ !َ ّ ‫ا& ا‬ َ ّٰ ‫ ا‬Oُ Gَ ّ ‫َوا‬

11. Eğer kâfirlere kaçan eşlerinize vermiş olduğunuz evlilik bedelinden bir kısmını inkârcılardan geri alamazsanız, onlardan size kaçan kadınlar yüzünden tazminat ödeme sırası size geldiğinde, eşleri Mekke’ye kaçıp gitmiş olan bu Müslümanlara, harcamış oldukları evlilik bedeli miktarını —kâfirlere ödemeniz gereken tazminattan keserek— verin. Ya da bu kadının kaçtığı toplumla savaşırsanız, mehir alacağı olan o Müslüman’ın hakkını


ganimetten öncelikle ayırıp ona ödeyin. Bunları yaparken, kendisine iman ettiğiniz Allah’tan gelen ilkeler doğrultusunda hayatınıza yön vererek her türlü kötülükten, isyankârlıktan sakının ve adaletten zerre kadar ayrılmayın. َ ّ 3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ > َ ‫ ِ ُّ اِ َذا‬4!‫ا‬ َ ‫ َو‬:َ Dْ *ِ ْ 6َ َ ‫ ً َو‬-ْ yَ & ِ ّٰ Kِ :َ Cْ *ِ sْ 6ُ َ ‫ اَ ْن‬L>8ٰ Fَ Vَ 4َ 9ْ 6ِ َ 6ُ ‫ ت‬ ُ 4َ ِ oْ ُ !‫` َء َك ْا‬ َ ْ Kَ "ُ 4َ 6k$ َ ?ْ 6َ ‫ ن‬ َ G$ ْ 6َ َ ‫ َو‬:َ ّ /ُ ‫ اَ ْو َ َد‬:َ 8ْ Jُ Oْ 6َ َ ‫ َو‬T َ d$ Rْ 6َ $ Vَ 4َ -X$ 9ْ 6َ َ ‫ َو‬:َ ّ 3ِ 8ِ ` ٍ Jَ 3ْ ُ Kِ T ُ ‫ َواَ ْر‬:َ ّ 36 ِ '$ 6ْ َ‫ ا‬T ﴾١٢﴿ ,ٌ -A$ ‫ ُ? ٌر َر‬zَ &‫ا‬ َ ّٰ ‫ا& اِ ّ َن‬ َ) ّٰ :َ ّ 3ُ !َ *ْ ?ِ @ْ Jَ ‫ا‬ ْ ‫ َو‬:َ ّ 3ُ 9ْ 6ِ َ َ ‫وف‬ ٍ *ُ 9ْ َ

12. Ey Peygamber! İnanan kadınlar hiç kimseyi ve hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ile ayakları arasında —yani karnındaki çocuğunun kime ait olduğu hakkında— bir iftira uydurup getirmemek ve emredeceğin doğru işlerde sana karşı gelmemek üzere İslâm’a bağlılıklarını bildirmek için huzuruna geldiklerinde, onların bağlılık ahitlerini kabul et ve onlar için Allah’tan bağışlanma dile. Hiç kuşkusuz Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. ٰ ْ :َ ِ ‫ ِ] ُ ا‬6َ 'ْ Dَ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ &‫ا‬ ُ !‫ ْا‬ ‫ ّ َ? ُر‬. ُ ّٰ I َ ]ِ 6َ َ Cَ ‫ َ* ِة‬+ َ mِ zَ ً ْ Dَ ‫ َ ّ َ! ْ ا‬Jَ Gَ َ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ِ ‫ا‬ ﴾١٣﴿ ‫ ر‬ ِ (َ Wْ َ‫ ا‬:ْ ِ ِ ُ Oُ !‫ ب ْا‬

13. Ey iman edenler! Kendilerine ilâhî vahiy bilgisi verildiği hâlde, ihtiraslarının peşinden sürüklenerek dünyevî çıkarlarının kulu kölesi olan ve böylece Allah’ın gazabına uğrayan bir topluluğu — yani Yahudileri ve Yahudileşen kimseleri— kendinize koruyucu, yönetici, yandaş, müttefik ve dost edinmeyin. Çünkü onlar, gayet iyi bildikleri ilâhî prensiplere ihanet ettiklerinden, tıpkı âhireti inkâr eden kâfirlerin mezardaki cansız bedenlerin yeniden dirilişinden umut kestikleri gibi, âhiretten tamamen umut kesmişlerdir. َ ّ ‫﴾ ُ َر ُة‬٦١﴿ ‫﷌‬rّ ِ X!‫ا‬ 61. SAFF SURESİ Medine’de, Uhud savaşından sonra, muhtemelen hicretin dördüncü yılında indirilmiştir. Adını, dördüncü ayetinde geçen ve


birbirlerine kenetlenmiş müminlerin Allah yolunda “saflar hâlinde” mücadelesini anlatan “saffen” kelimesinden almıştır. 14 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: َ ْ ِ َ ‫ات َو‬ ﴾١﴿ ,ُ -.$ (َ !‫ ْا‬Rُ 6R$ 9َ !‫ َ ْا‬/ُ ‫ض َو‬ ِ ّٰ ِ {َ َ ّ َ ِ َ ٰ َ ّ !‫& َ ِ ا‬ H ِ ‫ا ْر‬

1. Göklerde ve yerde bulunan bütün varlıklar, daima Allah’ın sınırsız kudret ve azametini övgüyle anarak yüceltmektedir. Şu muhteşem kâinat nizamı içerisinde yer alan her şey, kendisini yaratan Sanatkârın her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olduğunu vicdanlara haykırmakta, O’nun sonsuz ilim, kudret, merhamet, hikmet, iyilik, adalet sıfatlarını gözler önüne sermektedir. Eğer çevrenizdeki varlıklara ibret nazarıyla bakacak olursanız, her zerresinin Allah’ı zikrettiğini göreceksiniz. Gerçekten O, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir. Asla yersiz ve gereksiz hüküm vermeyen ve hükmüne karşı konulamayan Yüce Yaratıcıdır. ﴾٢﴿ ‫ َن‬8ُ 9َ ?ْ Gَ َ َ ‫ ُ! َن‬Oُ Gَ ,َ !ِ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ 2. O hâlde, ey iman edenler, neden içinizden bazılarının sözleri ve davranışları birbirine uymuyor? Allah yolunda fedakârlık konusunda iddialı sözler sarf ettikten sonra, neden kararlılığınızı yitirip zaafa düşüyorsunuz? Niçin yerine getiremeyeceğiniz taahhütlerin altına giriyor, yapmadığınız ve yapamayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? ﴾٣﴿ ‫ َن‬8ُ 9َ ?ْ Gَ َ َ ‫ ُ! ا‬Oُ Gَ ‫ا& اَ ْن‬ ِ ّٰ 'َ ْ4Fِ Jً Oْ َ َ Uُ Cَ 3. Oysa yapmadığınız şeyi söylemeniz, Allah nazarında gerçekten çok çirkin bir davranış, pek ağır bir suçtur. ُّ (ِ 6ُ &‫ا‬ ﴾٤﴿ ‫ ص‬ َ ّٰ ‫اِ ّ َن‬ ٌ Wُ *ْ َ ‫ ٌن‬-َ ْ4Kُ ,ْ 3ُ dَ ّ َ Cَ ? Wَ "$ 8ِ - $ َ $ ‫ َن‬8ُ Gِ Oَ 6ُ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬I 4. Hiç kuşkusuz Allah, Kendi davası uğrunda tuğlaları birbirine kenetlenmiş sağlam bir bina gibi düzenli birlikler hâlinde savaşanları sever.


Ey müminler! Sizden öncekilerin yaşadıklarından ders alın da, sahip olduğunuz inanca uygun bir hayat yaşamadığınız takdirde, başınıza ne büyük belâların geleceğini bilin: ُ -ْ !َ ِ‫ا& ا‬ ُ ُ ‫ َر‬dّ $ َ‫ ُ َن ا‬8َ 9ْ Gَ 'ْ Dَ ‫ َو‬4$ dَ ‫ ُذو‬oْ Gُ ,َ !ِ ‫ ْ ِم‬Dَ 6َ "$ ِ ْ Oَ !ِ L &‫ا‬ ِ ّٰ ‫ ل‬ ٰ ُ ‫ َ ل‬Dَ ‫َواِ ْذ‬ ُ ّٰ ‫> ا اَ َزا َغ‬zُ ‫ ّ َ َزا‬8َ َ ,) ْ . َ O$ ﴾ ٥﴿ T ُ ّٰ ‫ َو‬,) ْ 3ُ Kَ 8ُ Dُ ِ َ?!‫ ْ َم ْا‬Oَ !‫ ِ'ي ْا‬3ْ 6َ َ &‫ا‬

5. Hani Musa, sözleriyle davranışları birbirini tutmayan kavmine, “Ey halkım! Size Allah tarafından gönderilmiş bir Elçi olduğumu bildiğiniz hâlde, neden isyankârlık ederek bana eziyet ediyorsunuz? Niçin inancınıza uygun davranmıyorsunuz?” demişti. Fakat o zalimlere öğüt ve uyarılar fayda vermedi. Onlar imanlarının gösterdiği istikametten sapıp eğrilince, Allah da onların lâyık olmadıkları o imanı ellerinden alarak kalplerini eğriltti. Çünkü inandığı gibi yaşamayan bir toplum, yaşadığı gibi inanmaya mahkûmdur. İşte ey müminler, siz de aynı günahı işlerseniz, sizin sonunuz da onlarınkinden farklı olmayacaktır. Çünkü Allah, bile bile günaha yönelen bir toplumu doğru yola iletmez. Bu yüzden onlar, Musa’dan sonra gelen Peygamberleri de inkâr etmişlerdi: َ $‫> اِ ْ َ*>اء‬4$ Kَ 6َ ,َ 6َ *ْ َ :ُ Kْ ‫ ا‬L َ -F$ ‫ َ ل‬Dَ ‫َواِ ْذ‬ ُ -ْ !َ ِ‫ا& ا‬ ُ ُ ‫ َر‬dّ $ ِ‫ ا‬M6 َ ْ Kَ َ !ِ Dً 'ِّ Xَ ُ ,ْ . :َ ِ ‫' ّ َ​َي‬6َ T ِ ّٰ ‫ ل‬ َّ > َ َ ّ 8َ َ 'ُ) َ Aْ َ‫ا ُ ُ" > ا‬ *ٌ (ْ ِ ‫ا‬%َ ٰ/ ‫ ُ! ا‬Dَ ‫ ت‬ ْ ‫ ِ'ي‬9ْ Kَ :ْ ِ G$ ْ 6َ ‫ ل‬ ِ 4َ -ِّ َ ! ْ Kِ ,ْ /ُ ‫` َء‬ ٍ ُ *َ Kِ ‫ ً*ا‬s ِّ َ ُ ‫ َو‬Eِ 6‫ ْ ٰر‬J!‫ا‬ ٌ $ ُ ﴾٦﴿ T

6. Hani Meryem oğlu İsa halkına seslenerek, “Ey İsrailoğulları!” demişti, “Hiç kuşkusuz ben, benden önceki Tevrat’ın tahrif edilmemiş olan bölümlerini onaylamak ve benden sonra gelecek ve kıyamete kadar övülüp yüceltilecek olan Ahmed adındaki bir Peygamberi müjdelemek üzere size Allah tarafından gönderilmiş bir Elçiyim.” (7. Araf: 157) Bu gerçek, bugün Hristiyanların elinde bulunan Kitabı Mukaddes’te —büyük oranda tahrif edilmiş de olsa— şöyle yer almaktadır: (Musa dedi ki:) “Allah’ın Rab, senin için aranızdan, (Arap) kardeşlerin arasından benim gibi (yeni şeriat getiren, kılıç kuşanan,


devlet kuran) bir peygamber çıkaracak; onu dinleyeceksin!” (Tesniye, 18: 15) “Onlar için kardeşleri arasından senin gibi bir Peygamber çıkaracağım; ve sözlerimi onun ağzına koyacağım; ve kendisine emredeceğim her şeyi onlara söyleyecek.” (Tesniye, 18: 18) (İsa Mesih şöyle dedi:) “Size derim ki, Allah’ın hükümranlığı sizden alınacak ve onun meyvelerini yetiştirecek bir millete verilecektir.” (Matta, 21: 43) “Yahya: — Ben Mesih değilim! diye ikrar etti. Onlar da: — Öyleyse kimsin? İlyas mısın sen? — Değilim. — Peki sen ‘o Peygamber’ misin? — Hayır! (...) Ben, İşaya Peygamberin dediği gibi, “Rabb’in yolunu düzeltin!” diye çölde bağıranın sesiyim. —Öyle ise, sen ne Mesih, ne İlyas, ne de ‘o Peygamber’ değilsin de, niçin vaftiz ediyorsun?” dediler. (Yuhanna, 1: 20. 25) “Fakat benim ismimle Babanın göndereceği Tesellici (Parakletos) size her şeyi öğretecek ve size söylediğim her şeyi hatırınıza getirecektir. (...) Ve olduğu zaman, iman edesiniz diye, olmadan önce size şimdi söyledim! Artık sizinle çok şeyler konuşmayacağım; çünkü bu dünyanın reisi geliyor; ve bende onun hiçbir şeyi yoktur.” (Yuhanna, 14: 26. 30) “… Size göndereceğim Tesellici (Parakletos) geldiği zaman, benim için o şehâdet edecektir.” (Yuhanna, 15: 26) “Bununla beraber, ben size hakîkati söylüyorum; benim gitmem sizin için hayırlıdır, çünkü gitmezsem, Tesellici (Parakletos) size gelmez; fakat gidersem, onu size gönderirim. Ve o geldiği zaman, dünyayı günaha, doğruluğa ve yargıya ilişkin eleştirecektir. (...) Çünkü bu dünyanın reisine hükmedilmiştir. Size söyleyecek daha çok şeylerim var; fakat şimdi bunlara dayanamazsınız. Fakat o gelince, size tüm gerçeği gösterecektir; zira o kendiliğinden konuşmayacak; fakat her ne işitirse onu söyleyecek; (Kur’an-ı Kerim, Necm: 3. 4) ve ileride olacakları size bildirecektir. O beni yüceltecek; çünkü benimkinden (benim aldığım kaynaktan) alacak ve size bildirecektir.” (Yuhanna, 16: 7. 15)


(Kitabı Mukaddes, Birleşmiş Kitabı Mukaddes Cemiyetleri, 1989) (İncil, Kitabı Mukaddes Şirketi, 1995) Bugün elimizde bulunan muharref İncillerde geçen ve genellikle ‘Tesellici, Yardımcı’ olarak tercüme edilen; fakat İncil mütercimleri tarafından, yanına “Kutsal Ruh, Babadan çıkan Ruh” kelimeleri ilave edilerek kasten anlamı çarpıtılan “Parakletos” kelimesi, Hz. İsa’nın —ve dolayısıyla İncil’in— anadili olan Ârâmî dilindeki “Mawhamana” (Muhammed, Ahmed, övülen, yüceltilen) teriminin tam Yunanca karşılığı olan “Periklytos” (çok övülen) kelimesinin bozulmuş şeklidir. Büyük ihtimalle, İncil’de tahrifat yapmakta bir sakınca görmeyen (Bkz. Ana Britannica, İncil maddesi) Hristiyan din adamlarınca “düzeltilen” bu kelime, M.S. 496 yılına kadar kiliselerde okunan, ancak daha sonra Papa Gelasius tarafından yasaklanan Barnabas İncili’nde, Arapça orijinal şekliyle (Muhammed) yer almaktadır: “İsa dedi ki: “Fakat benim tesellim, hakkımdaki her bâtıl düşünceyi yok edecek ve dini tüm dünyaya yayılıp kontrolüne alacak olan Elçinin gelmesindedir. Çünkü böyle vaad etmiştir Allah, babamız İbrahim’e.” (...) Kâhin dedi: “Mesih’e ne ad verilecek ve hangi işaretler onun gelişini ortaya koyacaktır?” İsa cevap verdi: “Mesih’in adı hayranlık uyandırır, çünkü Allah onun ruhunu yaratıp göksel bir nur içine koyduğu zaman ona (bu) adı kendisi vermiştir. Allah dedi: “Bekle Muhammed, (...) seni elçi yapacağım; öyle ki, kim seni kutsarsa kutsanacak, kim seni lânetlerse lânetlenecektir. Seni dünyaya göndereceğim zaman, kurtuluş elçim olarak göndereceğim; senin sözün gerçek olacak. O kadar ki, gök ve yer düşecek; fakat senin dinin düşmeyecek. Muhammed, onun kutlu adıdır.” O zaman kalabalık, seslerini yükseltip dediler: “Ey Allah, bize Elçini gönder; ey Muhammed, dünyanın kurtuluşu için çabuk gel!” (Barnabas İncili: 97, Kültür Basın Yayın Birliği) Fakat İsa’nın müjdelediği Son Peygamber onlara apaçık delillerle gelince, İsa’ya ve Mûsâ’ya inandıklarını iddia edenler, “Bu Kur’an, düpedüz bir aldatmaca, apaçık bir büyüdür!” dediler. Öyleyse: َ ّ !‫ ْ َم ا‬Oَ !‫ ِ'ي ْا‬3ْ 6َ َ &‫ا‬ َ !‫ا& ْا‬ َ $ !ِ ٰ َ ‫ا‬ ْ :ِ َ ّ ِ ,ُ 8َ ْ َ‫ ا‬:ْ َ ‫َو‬ T ِ ّٰ L8َ Fَ ‫ى‬k ُ ّٰ ‫ )ِم َو‬lَ ْ ‫ا‬ ِ ْ L!َ ِ‫ ا‬L>Fٰ 'ْ 6ُ َ /ُ ‫ َب َو‬%ِ . ﴾٧ ﴿


7. Açık ve ikna edici delillerle İslâm’a davet edildiği hâlde, Kur’an’ın ilâhî kelâm olduğu gerçeğini inkâr ederek Allah’ın dini hakkında bile bile yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Hiç kuşkusuz Allah, böyle zalim bir topluluğu doğru yola iletmez. Dolayısıyla, onlar âhirette de cennete giremezler. َ !‫ ِ* َه ْا‬Cَ ْ !َ ‫ه َو‬$ ‫ ر‬ ﴾٨﴿ ‫ ِ ُ*و َن‬. ِ ّٰ ‫ َر‬dُ ‫ا‬oeُ ?ِ wْ -ُ !ِ ‫ ُ'و َن‬6*$ 6ُ ُ ّٰ ‫ َو‬,ْ 3ِ /ِ ‫ َ ْ َ ا‬Kِ &‫ا‬ ِ dُ ,ُّ Jِ ُ &‫ا‬

8. Onlar ilâhî ışığa kucak açacakları yerde, Allah’ın nurunu ağızlarından çıkan iftiralar ile söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, —inkârcılar istemeseler de— nurunu mutlaka tamamlayacak ve Âdem’den bu yana bütün Peygamberlerin bir sancak gibi elden ele taşıyarak getirdikleri İslâm inancını tüm güzelliği ve ihtişamı ile cihana yayacaktır. َ ّ ‫ َ ا‬/ُ > ْ ْ ْ َ َ َ َ ٰ ّ ﴾٩﴿ ‫ن‬tَ Cُ *ِ sْ ُ !‫ ِ* َه ْا‬Cَ ْ !َ ‫" َو‬$ 8ِّ Cُ :6 '!‫ا‬ L 8 F ‫ه‬ * 3 ! c ( !‫ا‬ :6 ‫د‬ ‫و‬ ‫ى‬ ' 3 ! K " ! ‫ر‬ M ‫ر‬ ‫ا‬ ‫ي‬ % ! ْ $ $ $ ّ َ َ َ َ َ َ ِ ُ ُ ُ ُ ُ ِ ِ ِ ِ ِ

9. O Elçisini doğrunun eğrinin ölçüsünü ortaya koyan hidayet ve hayata hükmedecek dosdoğru bir inanç sistemi olan hak din ile gönderdi ki, onu bütün batıl dinlere ve aslen ilâhî vahye dayansa bile, zamanla bozulmuş ve özünden saptırılmış olan Yahudilik, Hristiyanlık gibi bütün inanç sistemlerine egemen kılsın; bu, Allah’tan başka varlıkların hükmüne boyun eğen müşriklerin hoşuna gitmese bile. Allah bu dini, kâfir yönetimlerin gölgesi altında ve onların izin verdiği ölçüde varlığını sürdürsün diye değil, hayatın her alanında hükmetsin diye göndermiştir. ُّ ‫ اَ ُد‬Mْ /َ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ٰ Fَ ,ْ . َ‫اب ا‬ َ Fَ :ْ ِ ,ْ . ُ ُ ْ4 ﴾١٠﴿ ,! % Y G ‫ة‬ ‫ر‬ Y G L 8 ! $ ٍ ُ َ َ ِ ٍ $ ٍ 10. O hâlde, ey iman edenler! Hepinizi dünya ve âhirette can yakıcı azaptan kurtaracak hayırlı bir ticaret yolunu göstereyim mi size? ُ !َ ٌ 0ْ + ُ !ِ ‫ ٰذ‬,) ْ . ُ ِ ?ُْ dَ‫ َوا‬,ْ . ُ !ِ ‫ َ ْ َ ا‬Kِ &‫ا‬ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫ اِ ْن‬,ْ . ِ ّٰ Mِ ّٰ Kِ ‫ َن‬4ُ ِ oْ Gُ َ ,ْ . ِ $ َ $ ‫ ُ'و َن‬/ِ Yَ Gُ ‫" َو‬$ !ِ ُ ‫ & َو َر‬ َ ُ 8َ 9ْ Gَ ﴾١١﴿ ‫ن‬S

11. Şöyle ki, Allah’a ve Elçisine gönülden inanacak ve zalimlere karşı Allah yolunda malınızla, canınızla cihâd edeceksiniz. Allah da size bunun karşılığında cenneti verecek. Eğer bilirseniz, Bu sizin için dünyanın vadettiği bütün zevk ve eğlencelerden daha kazançlı, daha hayırlıdır.


َ :َ Cِ َ َ ‫ ُر َو‬3َ dْ ‫ا‬ َ ْ 3َ Jِ (ْ Gَ :ْ ِ ‫*ي‬$ Yْ Gَ ‫ ت‬ ُ 8ْ + ُ Kَ dُ ‫ ُذ‬,ْ . ُ !َ *ْ ?ِ @ْ 6َ ‫ ْ' ٍ )ن‬Fَ ‫ ت‬ ٍ 4َ ّ ` ِ 4َ ّ ` َ $ Eً َ -ِّ َ ,ْ . ِ 'ْ 6ُ ‫ َو‬,ْ . ﴾١٢﴿ ,S ُ - $ 9َ !‫ ْا!?َ ْ ُز ْا‬Vَ !ِ ‫ٰذ‬ 12. Eğer Allah yolunda cihâd ederseniz, O da sizin günahlarınızı bağışlayacak ve sizi, içinde ırmaklar çağıldayan cennet bahçelerine ve ebedî mutluluk ve esenlik diyarı olan Adn bahçelerindeki muhteşem köşklere, saraylara yerleştirecektir. İşte budur en büyük kurtuluş, en büyük başarı. َ 4$ ِ oْ ُ !ْ ‫ ِ* ا‬s ﴾١٣﴿ T ِ ّٰ :َ ِ *ٌ Xْ dَ ) 3َ dَ ُّ (ِ Gُ ‫ْ ٰ*ى‬+ُ‫َوا‬ ٌ) *$ Dَ {ٌ ْJَ ‫ا& َو‬ ِّ Kَ ‫ َو‬I6

13. Fakat âhiret nimetlerinden önce ve onlardan ayrı peşin bir müjde olarak, hoşunuza gidecek başka bir şey daha var: Allah’ın yardımı ve yakında gerçekleşecek bir zafer! Zalimlere karşı giriştiğiniz mücadelede Allah sizi mutlaka destekleyecek ve sizler O’nun kitabına uygun davrandığınız sürece, kâfirler karşısında asla yenilgiye uğramayacaksınız. Öyleyse ey Peygamber! Bunu bütün müminlere müjdele. Size vadedilen bu nimetlere ulaşmak için: َ > ْ ٰ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ َ َ َ ٰ ُ َ &‫ا‬ ( 8 ! , 6 * : K ‫ا‬ L F ‫ ل‬ D C &‫ا‬ ‫ر‬ Xْ d ‫ا‬ ‫ ا‬ d C ‫ ا‬ 4 ‫ا‬ : 6 % ! ِ) ّٰ L!َ ِ‫ ر>ي ا‬$ Xْ ِ ّ ْ ْ $ $ ُ ُ َ dَ‫ ا‬:ْ َ :َ 6ّ $ ‫ار‬ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ِ ُ ِ &‫ا‬ ِ ّٰ ‫ ُر‬Xْ َ dَ‫ ا‬:ُ (ْ dَ ‫ َن‬6ُّ ‫ار‬ ِ َ (َ !‫ َ ل ْا‬Dَ

14. Ey iman edenler! Allah’ın dinini egemen kılmak için bu davayı omuzlayan Peygamber’in, İslâm âlimlerinin ve önderlerinin yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu İsa, havarilere, “Allah’a giden bu yolda kim bana yardımcı olacak?” diye sorduğunda, havariler, İsa Peygamber’e yardımın Allah'a ve O’nun dinine yardım etmek demek olduğu bilinciyle kahramanca öne atılarak, “Bizler, Allah’ın dininin yardımcıları ve hizmetkârıyız!” demişlerdi. َ ‫?َ َ* ْت‬Cَ ‫ َو‬M6 َ $‫> اِ ْ َ*>اء‬4$ Kَ :ْ ِ Eٌ َ? ِ > َ ~ْ 4َ َ ٰ َ ‫ َ ُ( ا‬Wْ َ َ ,ْ /ِ ‫ ُ' ّ ِو‬Fَ L8ٰ Fَ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬dَ 'ْ 6َ ّ َ َ EHٌ َ? ِ > َ ﴾١٤﴿ :َ 6*$ /ِ

İsa Peygamber, kendisine destek olan müminlerle birlikte Hak Din’i tebliğ etmeye başladı. Böylece İsrailoğulları’ndan bir kısmı ona inandı, bir kısmı da inkâr etti. Bunun üzerine, katımızdan yardım göndererek iman edenleri düşmanlarına karşı


destekledik ve sonunda, hak uğrunda mücadele edenler inkârcılara üstün geldiler. ‫﷌‬Eِ 9َ ُ Yُ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٦٢﴿ 62. CUMA SURESİ Medine döneminin başlarında gönderilmiştir. Adını, Cuma namazının emredildiği dokuzuncu ayetinden almıştır. 11 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ْ R6 ْ ‫وس‬ َ ْ ِ َ ‫ات َو‬ ٰ ِ {ُ ِّ َ 6ُ ُّ Oُ !‫ ْا‬Vِ 8ِ َ !‫ا ْر ِض ْا‬ َ ﴾١﴿ ,. ( !‫ا‬ R 9 !‫ا‬ ' !‫ا‬ & ِ ّ ِ ٰ $ ّ َ َ َ َ ِ ِ $ ِ ِ

1. Göklerde ve yerde bulunan bütün varlıklar, Mutlak Hükümran, Mukaddes, Sonsuz Kudret ve Hikmet Sahibi olan Allah’ın sınırsız kudret ve azametini övgüyle anıp yüceltmektedir. Şu muhteşem kâinat nizamı içerisinde yer alan her şey, kendisini var eden yaratıcının her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olduğunu haykırmakta, O’nun sonsuz ilim, kudret, merhamet, hikmet ve adaletini gözler önüne sermektedir. Eğer çevrenizdeki varlıklara ibret nazarıyla bakacak olursanız, her zerresinin Allah’ı zikrettiğini göreceksiniz. İşte Allah’ın sınırsız kudret ve hikmetinin bir tecellisi olarak: َ ّ ‫ َ ا‬/ُ ْ ٰ ّ َ ّ ُ ُ َ ً َ ْJ ْ4 ‫ ب‬ C R 6 ‫و‬ " G 6 ‫ا‬ , 3 8 F ‫ ا‬ 8 6 , 3 ‫ر‬ T ‫ا‬ 9 K ‫ي‬ % ! ْ ْ ْ $ $ $ ّ َ Jَ . َ َ َ َ َ َ َ َ ِ !‫ ْا‬,ُ 3ُ ُ 8ِّ 9َ 6ُ ‫ َو‬,ْ 3ِ ِ ِ ِ ُ ُ ُ ِ ِ $ ﴾٢﴿ T َ ?$ !َ Mُ ْ Dَ :ْ ِ ‫ ا‬dُ Cَ ‫ َواِ ْن‬E_َ َ .ْ (ِ !‫َو ْا‬ ٍ $ ُ ‫ ٍل‬lَ S

2. O Allah ki, peygamberlik ve âhiret gerçeğinden habersiz ümmi bir topluma, kendi içlerinden öyle mübarek bir Peygamber gönderdi ki, onlara Allah’ın ayetlerini okuyor, onları inkâr, cehalet ve günah kirlerinden arındırıp tertemiz kılıyor ve onlara ilâhî Kitabı ve Kitaptaki hükümleri hayata uygulama bilgisi olan ve Peygamberin örnek yaşantısıyla ortaya konan hikmeti öğretiyor. Böylece, gönderdiği Kitap ve Elçi sayesinde muhteşem bir devrim


gerçekleştirerek, her türlü kötülük ve ahlâksızlığın kol gezdiği Arap kabilelerinden, bütün insanlığa yol gösterecek örnek bir toplum çıkarıyor. Hâlbuki onlar, kendilerine Elçi gönderilmeden önce apaçık bir sapıklık içindeydiler. ﴾٣﴿ ,ُ -.$ (َ !‫ ْا‬Rُ 6R$ 9َ !‫ َ ْا‬/ُ ‫ َو‬,) ْ 3ِ Kِ ‫ ا‬Oُ (َ 8ْ 6َ َ ّ !َ ,ْ 3ُ ْ4 ِ :َ 6*$ + َ ‫َو ٰا‬ 3. Ve bu Elçiyi sadece Araplara değil, henüz onlara katılmamış olan, fakat kıyamete kadar iman kervanına katılmayı bekleyen yeryüzündeki her ırktan ve her renkten diğer bütün iman erlerine göndermiştir. Gerçekten O, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir. Asla yersiz ve gereksiz hüküm vermez ve hükmüne asla karşı konulamaz. ْ Mِ ْm َ?!‫ا& ُذو ْا‬ ٰ ‫ )ُء َو‬s ٰ Mُ ْmَ Vَ !ِ ‫ٰذ‬ > َ 6َ :ْ َ "ِ -Gْ$ o6ُ &‫ا‬ ﴾٤﴿ , 9 !‫ا‬ ِ ّ ّ $ ُ َ ِ

4. İşte bu ilâhî rehberlik, Allah’ın insanlığa bir lütfudur ve onu, ilâhî nimetlere nail olmak isteyen ve bu yolda çaba gösteren herkese bağışlar. Unutmayın ki, Allah sonsuz lütuf sahibidir. Bu lütfa nail olabilmek için, Allah’ın Kitabını düşünerek, anlayarak okumalı ve hayatın her alanını onun direktifleri doğrultusunda düzenlemelisiniz. Aksi hâlde, sizden önce bu sınavda başarısız olan Yahudilerle aynı akıbeti paylaşmanız kaçınılmaz olacaktır: َ ّ ‫ ا‬8ُ ِّ A ‫ ْ ِم‬Oَ !‫ ْا‬Mَُ P َ َ ]ْ Kِ ‫ اَ ْ ?َ ًر )ا‬Mُ ِ (ْ 6َ ‫ ر‬ ُ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬Mَُ P َ ِ َ (ِ !‫ ْا‬Mَِ P َ Cَ /َ 8ُ ِ (ْ 6َ ,ْ !َ ,َ ّ }ُ Eَ 6‫ ْ ٰر‬J!‫ا‬ َ ّ !‫ ْ َم ا‬Oَ !‫ ِ'ي ْا‬3ْ 6َ َ &‫ا‬ َ $ !ِ ﴾٥﴿ T ِ) ّٰ ‫ ت‬ ِ 6َ ٰ Kِ ‫ ا‬Kُ %َ ّ Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ا‬ ُ ّٰ ‫ا& َو‬ 5. Tevrat’ı uygulama ve bütün insanlığa ulaştırma görevi omuzlarına yüklendiği hâlde, onun yol göstericiliğinden faydalanamayan, öğretilerine uygun yaşamayan, böylece üstlendikleri sorumluluğu gereği gibi yerine getirmeyen Yahudilerin durumu, tıpkı ciltler dolusu kitaplar taşıyan, fakat ne büyük bir hazine taşıdığının farkında bile olmayan eşeğin hâline benzer. Evet, gerek sözleriyle, gerek davranışlarıyla Allah’ın ayetlerini yalanlayan bir toplumun durumu ne kötüdür! Hiç kuşkusuz Allah, böyle zalim bir toplumu asla doğru yola iletmez. َ ّ ‫ون‬ ُ dَ ّ َ‫ ا‬,ْ Jُ ْ Fَ ‫ ُد>وا اِ ْن َز‬/َ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ Mْ Dُ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫ ُ ا ْا! َ ْ َت اِ ْن‬4َ ّ َ Jَ َ ‫ س‬ ِ ّٰ ِ ‫> ُء‬-َ !ِ ‫ اَ ْو‬,ْ . ِ ‫ ُد‬:ْ ِ & ِ 4!‫ا‬ َ D$ ‫ ِد‬Wَ ﴾٦﴿ T


6. Ey Müslüman! Yahudilere ve onların öne sürdükleri iddialara benzer saplantı içinde olanlara de ki: “Ey Yahudiler ve Yahudileşmiş olanlar! Siz eğer bütün insanlar arasında yalnızca kendinizin Allah’ın dostları ve ayrıcalıklı kulları olduğunu iddia ediyorsanız ve bu iddianızda gerçekten samimî iseniz, o zaman ölümü arzu etsenize! Madem Allah katında ayrıcalıklı bir yere sahip olduğunuzu iddia ediyorsunuz, o hâlde neden ölüm denilince ödünüz kopuyor? Hâlbuki Allah katında bu kadar değerli olduklarını iddia eden insanlar ölümden bu derece ürkmemelidirler.” (2. Bakara: 94) Oysa gerçek müminler, Allah adına söz söyleme cüretinde bulunmazlar, dolayısıyla ilâhî nimetlerin sırf kendilerine özgü olduğunu iddia etmezler. Evet, cennete girmeyi kuvvetle ümit ederler, fakat bunun gereği olan dürüstlük ve samimiyeti ortaya koymaktan geri kalmazlar. Ölümü arzu etmezler, ama gerektiğinde seve seve ölüme koşmasını da bilirler. Yahudilere gelince: َ ّ ! Kِ ,ٌ -8$ Fَ &‫ا‬ َ $ !ِ ﴾٧﴿ T ُ ّٰ ‫ َو‬,) ْ 36 ِ '$ 6ْ َ‫ ّ َ' َ ْ~ ا‬Dَ َ Kِ ‫ ً'ا‬Kَ َ‫ ُ" > ا‬dَ ْ 4َ ّ َ Jَ 6َ َ ‫َو‬ 7. Onlar, elleriyle yaptıkları kötü işlerden dolayı âhirette azap çekeceklerini çok iyi bildiklerinden, hiçbir zaman ölümü arzu etmezler. Fakat korkunun ecele faydası yoktur: Allah, zalimleri çok iyi biliyor ve hak ettikleri cezayı elbette verecektir. (2. Bakara: 95) َ ّ ‫ َو‬I ُ ]ُ ِّ 4َ -ُ َ ‫ َد ِة‬3َ s!‫ا‬ ُ -D$ lَ ُ "ُ dَ ّ ِ َ "ُ ْ4 ِ ‫ ِ? ُّ*و َن‬Gَ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ اِ ّ َن ْا! َ ْ َت ا‬Mْ Dُ ,ْ . ِ -ْ َ@!‫ ْا‬,ِ !ِ Fَ L!ٰ ِ‫ َ* ُّدو َن ا‬Gُ ,َ ّ }ُ ,ْ . ﴾٨﴿ ‫ن‬tَ 8ُ َ 9ْ Gَ ,ْ Jُ ْ4Cُ َ Kِ

8. Onlara de ki: “Ne yaparsanız yapın, Süreyya yıldızına dahi çıksanız, kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm sizi eninde sonunda yakalayacaktır. Fakat ölünce her şey bitmeyecek. Sonra da, gizli açık her şeyi bilen Rabb’inizin huzuruna çıkarılacaksınız. O zaman Allah, bu dünyada yaptığınız her şeyi size bildirecek ve hak etiğiniz karşılığı tam olarak verecektir. ُ !ِ ‫ )َ ٰذ‬-ْ َ !‫ا& َو َذ ُروا ْا‬ َ ّ !ِ ‫ ِد َي‬dُ ‫> ا اِ َذا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ,ْ . ِ ّٰ *ِ Cْ ‫ ِذ‬L!ٰ ِ‫ ْ ا ا‬9َ َ ْ Eِ 9َ ُ Yُ !‫ ْ ِم ْا‬6َ :ْ ِ ‫ ِة‬8ٰ X8 ُ !َ ٌ 0ْ + ﴾٩﴿ ‫ ُ َن‬8َ 9ْ Gَ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫ اِ ْن‬,ْ . َ


9. Ey iman edenler! Cuma günü ezan okunup namaza çağrıldığınız zaman, derhal işinizi gücünüzü bırakıp Allah’ı anmaya gelin. Eğer bilirseniz, bu sizin için her türlü dünyevî kazançtan daha iyidir. َ ْ ِ ‫ ُ*وا‬s ُ 8َ ّ 9َ !َ ‫ًا‬0P$ Cَ &‫ا‬ َّ ~ ,ْ . ِ ّٰ Mِ ْmَ :ْ ِ ‫ ُ@ ا‬Jَ Kْ ‫ا ْر ِض َوا‬ َ ّٰ ‫ ُ*وا‬Cُ ‫ا& َوا ْذ‬ ِ -َ mِ Dُ ‫َ ِ َذا‬ ِ Jَ dْ َ ‫ ُة‬8ٰ X!‫ا‬ ﴾١٠﴿ ‫ ُ( َن‬8ِ ?ْ Gُ

10. Namaz bitince de, yeryüzüne dağılarak Allah’ın lütfundan rızkınızı aramaya devam edin ve Allah’ı sürekli hatırlayıp gündeme getirerek anın ki, dünyada ve âhirette kurtuluşa erebilesiniz. ُّ َ?ْd‫ ً ا ا‬3ْ !َ ‫ َر ًة اَ ْو‬Yَ Gِ ‫َواِ َذا َراَ ْوا‬ ‫ َر ِ)ة‬Yَ J!‫ا‬ ِ ّٰ 'َ ْ4Fِ َ Mْ Dُ ) ً ِ >Dَ ‫ َك‬Cُ *َ Gَ ‫ َو‬3َ -ْ !َ ِ‫> ا ا‬m ِّ :َ ِ ‫ ِ َو‬3ْ 8َ ّ !‫ ا‬:َ ِ ٌ 0ْ + َ &‫ا‬ َ D$ ‫ ُ ا! ّ َ* ِاز‬0ْ + ﴾١١﴿ T َ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫َو‬

11. Fakat ey Peygamber! Henüz beşerî zaaflarından kurtulamamış bazı müminler, dünyevî kazanç getiren bir ticaret veya ilgilerini çeken bir eğlence gördükleri zaman, hemen oraya akın ederek seni hutbe verirken öylece ayakta bıraktılar. Ama yine de sen onlara sert ve kaba davranma, kendilerine güzelce nasihat ederek de ki: “Bakın ey insanlar! Allah katındaki ebedî nimetler, sizi O’na kulluktan men eden her türlü eğlenceden ve dünyevî kazançtan, ticaretten daha hayırlıdır. Öyleyse, kazancımız azalır endişesiyle Allah’ın emirlerini terk etmeyin. Unutmayın ki, Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır.” ‫ َن﷌‬Oُ ِ 4َ ُ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٦٣﴿ 63. MÜNAFİKUN SURESİ Medine döneminde, Mustalık Oğulları gazvesinden hemen sonra, muhtemelen hicretin altıncı yılında indirilmiştir. Adını, ilk ayetinde geçen ve münafıklar, ikiyüzlüler anlamına gelen “Münafikun” kelimesinden almıştır. 11 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi


yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ُ ُ *َ !َ Vَ dَ ّ ِ‫ ُ' ا‬3َ sْ dَ ‫ ُ! ا‬Dَ ‫ َن‬Oُ ِ 4َ ُ !‫` َء َك ْا‬ > َ ‫اِ َذا‬ ‫ ُ' اِ ّ َن‬3َ sْ 6َ &‫ا‬ ِ ّٰ ‫ ل‬ ُ ّٰ ‫ َ! َ* ُ ُ! )ُ" َو‬Vَ dَ ّ ِ‫ ا‬,ُ 8َ 9ْ 6َ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫ا& َو‬ َ !َ T َ O$ ِ 4َ ُ !‫ْا‬ ﴾١﴿ ‫ن‬Hَ Kُ ‫ ِذ‬.

1. Ey şanlı Elçi! İslâm toplumunu içten çökertmeye çalışan ikiyüzlüler senin yanına geldiklerinde, “Biz senin gerçekten Allah’ın Elçisi olduğuna şahitlik ederiz!” derler. Evet, Allah senin Kendi Elçisi olduğunu bilmektedir. Fakat aynı zamanda Allah, senin Peygamberliğine inandıklarını iddia eden bu ikiyüzlülerin yalan söylediğine de şahitlik etmektedir. > %ُ 1َ Gَ ّ ِ‫ا‬ َ ُ َ > َ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ا& ا‬ ّ ً ﴾٢﴿ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ َ ‫ َء‬ : F ‫وا‬ ' Xَ E 4 ` , 3 d 6 ‫ا‬ ‫وا‬ ِ) ّٰ Mّ َ ْ ْ ْ َ َ َ َ ُ ُ ِ $ 2. Onlar, yeminlerini kalkan edinerek insanları Allah’ın yolundan saptırmaya kalkıştılar. Bir taraftan İslâm’a bağlı olduklarını söyleyip kendilerini Müslümanların suçlamalarından koruyor, diğer taraftan Peygamber ve Müslümanlar aleyhinde şüphe uyandıracak asılsız söylentiler yayarak insanları hak dinden çevirmeye çalışıyorlar. Bu yaptıkları, ne kadar çirkin bir davranış! ُ َ ‫?َ ُ*وا‬Cَ ,َ ّ }ُ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬,ْ 3ُ dَ ّ َ Kِ Vَ !ِ ‫ٰذ‬ ﴾٣﴿ ‫ َن‬3ُ Oَ ?ْ 6َ َ ,ْ 3ُ َ ,ْ 3ِ Kِ 8ُ Dُ L8ٰ Fَ َ ِ w

3. Evet, münafıkların durumu böyledir. Çünkü onlar, İslâm hakikatiyle ilk karşılaştıklarında iman etmiş, fakat daha sonra birtakım çıkar hesapları yüzünden hakikati bile bile inkâr etmişlerdir. İşte bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir, artık iç dünyalarında gerçeğin sesini duyamaz, doğruyu eğriyi idrak edemezler. Mَ ّ Cُ ‫ ْ( َ ُ َن‬6َ ‫ َ' )ٌة‬4َ ّ َ ُ I ُ + ُ ,ْ 3ُ dَ ّ َ Cَ ,) ْ 3ِ !ِ ْ Oَ !ِ ْ َ ْ Gَ ‫ ُ! ا‬Oُ 6َ ‫ َواِ ْن‬,) ْ 3ُ ُ َ `ْ َ‫ ا‬Vَ ُ Yِ 9ْ Gُ ,ْ 3ُ Jَ 6ْ َ‫َواِ َذا َرا‬ ٌ s ُ َ oْ 6ُ Ldّٰ َ‫ا& ا‬ ﴾٤﴿ ‫ َن‬. ْ ‫ ُ' ُّو‬9َ !‫ ْا‬,ُ /ُ ,) ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ Eٍ (َ -ْ Wَ ُ ّٰ ,ُ 3ُ 8َ Gَ Dَ ,) ْ /ُ ‫ ْر‬%َ A َ

4. Onları gördüğünde, dış görünüşleri hoşuna gider. Konuştukları zaman da kendilerini dinletirler, onların sözlerine kulak verirsin. Fakat ne yüreklerinde —o gösterişli bedenlerine uygun— cesaret, ne de yaldızlı sözlerinde samimiyet vardır. O kadar duygusuz, o kadar ruhsuzlardır ki, tıpkı duvara dayanmış


kütüklere benzer onlar. Herkesi kendileri gibi hain zannettiklerinden, herkesten ve her şeyden şüphe duyar, işittikleri her seslenişi kendi aleyhlerinde sanırlar. Ey Müslüman, onlar en azılı düşmandır, onlara karşı dikkatli ol. Allah kahretsin onları, nasıl da göz göre göre haktan, hakikatten çevriliyorlar! َ D$ ‫َواِ َذا‬ ُ ُ ‫ َر‬,ْ . ُ !َ *ْ ?ِ @ْ Jَ ْ 6َ ‫ َ! ْ ا‬9َ Gَ ,ْ 3ُ !َ M﴾٥﴿ ‫ُو َن‬Uِ .ْ Jَ ْ ُ ,ْ /ُ ‫ ُّ'و َن َو‬Xُ 6َ ,ْ 3ُ Jَ 6ْ َ‫ َو َرا‬,ْ 3ُ َ eُ ‫ا& َ! ّ َ ْوا ُر‬ ِ ّٰ ‫ ل‬ 5. Onlara, “Gelin fırsat varken tövbe edin de, Allah’ın Elçisi sizin için bağışlanma dilesin ve kurtulun bu lânetten!” denildiğinde, bunu gururlarına yediremez, hemen başlarını çevirip uzaklaşırlar. Böylece, büyüklük taslayarak yüz çevirdiklerini görürsün. ‫ ْ َم‬Oَ !‫ ِ'ي ْا‬3ْ 6َ َ &‫ا‬ َ ّٰ ‫ اِ ّ َن‬,) ْ 3ُ !َ &‫ا‬ ُ ّٰ *َ ?ِ @ْ 6َ :ْ !َ ,) ْ 3ُ !َ *ْ ?ِ @ْ Jَ ْ Gَ ,ْ !َ ‫ اَ ْم‬,ْ 3ُ !َ ‫ ْ@?َ ْ* َت‬Jَ ْ َ‫ ا‬,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ ‫َ َ >ا ٌء‬ َ O$ ﴾٦﴿ T ِ َ?!‫ْا‬

6. Ey Peygamber! Sen onlar için bağışlanma dilesen de dilemesen de birdir. Çünkü kendileri tövbe etmedikleri sürece, Allah onları asla bağışlamayacaktır. Hiç kuşkusuz Allah, bilerek ve isteyerek yoldan çıkan bir topluluğu doğru yola iletmez. َ ّ ‫ ا‬,ُ /ُ ٰ َ ٰ ٰ ُ ُ َ ُ ُ َ? َ ْ4 ْ4 ْ4 ‫ات‬ m 6 L J A &‫ا‬ ‫ ل‬ ‫ر‬ ' F : L 8 F ‫ ا‬ O ? G ‫ن‬ ! O 6 : 6 % ! ِ ّٰ ِ ‫ ا َو‬ ِ ّ ّ ّ َ & ْ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬:ُ ِ ‫>ا‬Rَ + $ ُ َ َ َ َ َ َ َ ِ ِ ِ ُ ) َ ْ ‫َو‬ َ O$ ِ 4َ ُ !‫ ْا‬:َ ّ . ﴾٧﴿ ‫ َن‬3ُ Oَ ?ْ 6َ َ T ِ !ٰ ‫ا ْر ِض َو‬

7. Onlar, Medineli hemşerilerine, “Allah’ın Elçisi’nin yanında bulunan Mekkeli Müslümanlardan maddî desteğinizi kesin ki, böylece onun etrafından dağılıp gitsinler.” diyorlar. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır ve onu dilediğine dilediği ölçüde verir. Fakat ikiyüzlüler, bu gerçeği idrak etmezler. ْ ِ !َ ‫ ُ! َن‬Oُ 6َ َ ْ 3َ ْ4 ِ Rُّ Fَ ‫ا‬ َ ْ :َ ّ ` َ 4$ ِ oْ ُ 8ْ !ِ ‫" َو‬$ !ِ ُ *َ !ِ ‫ ُة َو‬Rَ ّ 9ِ !‫& ْا‬ T ِ ّٰ ِ ‫ا َذ ّ )َل َو‬ َ *ِ ْ1-ُ !َ Eِ 4َ 6'$ َ !‫ ْا‬L!َ ِ‫> ا‬4َ 9ْ ` َ ‫ َر‬ َ O$ ِ 4َ ُ !‫ ْا‬:َ ّ . ﴾٨﴿ ‫ن‬tَ ُ 8َ 9ْ 6َ َ T ِ !ٰ ‫َو‬

8. Bir de, “Medine’ye döndüğümüz zaman, üstün ve şerefli olan Medineli münafıklar, alçak ve aşağılık olan Mekkeli Müslümanları bu şehirden mutlaka sürüp çıkaracaktır.” diyorlar. Oysa her türlü şeref ve üstünlük Allah’a, dolayısıyla Elçisine ve inananlara aittir. Ne var ki, ikiyüzlüler bunun bilincinde değiller.


ُ !ُ ‫ اَ ْ َ ا‬,ْ . ُ 3ِ 8ْ Gُ َ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ,ُ /ُ Vَ ]ِ > !ٰ ^‫ َ ُو‬Vَ !ِ ‫ ٰذ‬Mْ 9َ ?ْ 6َ :ْ َ ‫ َو‬H&‫ا‬ ِ ّٰ *ِ Cْ ‫ ِذ‬:ْ Fَ ,ْ Cُ ‫ َو َ > اَ ْو َ ُد‬,ْ . ﴾٩﴿ ‫ ُ*و َن‬ ِ 1َ !‫ْا‬ 9. Ey iman edenler! Malınız mülkünüz ve çoluk çocuğunuz, sizi Allah’ı anmaktan ve Allah yolunda mücadele etmekten alıkoymasın. Dikkat edin, her kim böyle davranacak olursa, dünyada da âhirette de kaybedenlerden olacaktır. O hâlde; > !ٰ ‫> ا‬4Gَ *ْ + َ Oُ -َ َ ‫ ْا! َ ْ ُت‬,ُ Cُ 'َ A َ َ I6 * D M ` ‫ا‬ L ِ $ َ ّ َ‫ ل َر ِّب َ! ْ َ > ا‬ َ َ‫ َ ا‬Gِ ْ 6َ ‫ اَ ْن‬Mِ ْ Dَ :ْ ِ ,ْ Cُ 4َ Dْ ‫ ا ِ ّ َ َر َز‬Oُ ?ِْ dَ‫َوا‬ ٍS $ ٍ َ َ ($ !ِ X!‫ا‬ َ ّ :َ ِ :ْ Cُ َ‫ ّ َ' َق َوا‬Wَ ّ َ َ ﴾١٠﴿ T

10. Ölüm meleği ansızın kapınızı çalmadan ve son pişmanlıkla, “Ya Rab, ne olur bana biraz daha mühlet ver de, Senin yolunda tüm servetimi harcayıp iyi bir insan olayım.” diyeceğiniz an gelip çatmadan önce, size bahşettiğimiz nimetlerden bir kısmını hemen şimdi Allah yolunda harcayın. > َ ‫ ْ? ً اِ َذا‬dَ &‫ا‬ ﴾١١﴿ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ َ Kِ ٌ 0 $ + َ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫ ) َو‬3َ 8ُ ` ُ ّٰ *َ + َ َ‫` َء ا‬ ِّ oَ 6ُ :ْ !َ ‫َو‬ 11. İyi bilin ki, ölüm vakti gelip çattığında, Allah hiç kimseye yeni bir fırsat vermeyecek, hiçbir canın ölümünü ertelemeyecektir. Hiç kuşkusuz Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır. َ ّ ‫﴾ ُ َر ُة‬٦٤﴿ ‫﷌‬:ِ Kُ َ@J!‫ا‬

64. TEĞABÜN SURESİ Medine’de, hicretten hemen sonra gönderilmiştir. Adını, dokuzuncu ayetinde geçen ve gerçek kâr ve zararın ortaya çıktığı “Aldanma Günü” anlamına gelen “Yevmü’t-Teğabün” kelimesinden almıştır. 18 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: َ ْ ِ َ ‫ات َو‬ ﴾١﴿ *ٌ 6'$ Dَ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ Cُ L8ٰ Fَ َ /ُ ‫ َو َ! ُ" ْا! َ( ْ ُ' َو‬Vُ 8ْ ُ !‫ض َ! ُ" ْا‬ ِ ّٰ ِ {ُ ِّ َ 6ُ ِ َ ٰ َ ّ !‫& َ ِ ا‬ H ِ ‫ا ْر‬


1. Göklerde ve yerde bulunan bütün varlıklar, daima Allah’ın sınırsız kudret ve azametini övgüyle anarak yüceltmektedir. Şu muhteşem kâinat nizamı içerisinde yer alan her şey, kendisini yaratan Sanatkârın her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olduğunu haykırmakta, O’nun sonsuz ilim, kudret, merhamet, hikmet, iyilik, güzellik, adalet gibi yüce vasıflarını gözler önüne sermektedir. Eğer çevrenizdeki varlıklara ibret nazarıyla bakacak olursanız, her zerresinin Allah’ı zikrettiğini göreceksiniz. Öyle ki, göklerde ve yerde hükümranlık tamamen ve yalnızca O’na aittir. Her türlü yücelik ve övgüye lâyık olan sadece O’dur ve O, her şeye gücü yeten sonsuz kudret sahibidir. İşte sınırsız kudret ve hikmetinin bir tecellisi olarak: ُ ْ4 ِ ‫ ِ ٌ* َو‬Cَ ,ْ . ُ ْ4 َِ ,ْ . ُ Oَ 8َ + ﴾٢﴿ ٌ 0X$ Kَ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ َ Kِ &‫ا‬ َ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ َ ا‬/ُ ُ ّٰ ‫ َو‬:ٌ) ِ oْ ُ ,ْ . 2. Sizi yoktan var eden O’dur. Fakat kiminiz nankörce davranıp O’nu inkâr ediyor, kiminiz iman ediyorsunuz. Unutmayın ki, Allah yaptığınız her şeyi görmektedir ve karşılığını mutlaka verecektir. َ ْ ‫ات َو‬ ﴾٣﴿ ُ 0X$ َ !‫ ِ" ْا‬-ْ !َ ِ‫ َوا‬,H ْ Cُ ‫ َ َر‬Wُ :َ َ Aْ َ َ ,ْ Cُ ‫ ّ َ َر‬Wَ ‫ َو‬cّ ِ (َ ! ْ Kِ ‫ض‬ َ ِ َ ٰ َ ّ !‫ ا‬cَ 8َ + َ ‫ا ْر‬ 3. Çünkü Allah, gökleri ve yeri hak, hukuk ve adalet esaslarına göre, belli bir hikmet doğrultusunda ve şaşmaz kanunlara bağlı mükemmel bir sistem hâlinde, mutlak hakikat anlaşılsın ve yaşansın diye, yani hak olarak yaratmıştır. Size, yeryüzünde karşılaşacağınız ortam ve şartlara uygun bir şekil vermiş ve şeklinizi güzelleştirmiştir. İşte bu nimetler içerisinde bir süre dünyada yaşayacaksınız ve sonunda dönüşünüz O’na olacaktır. َ ْ ‫ات َو‬ ُّ ‫ات‬ ﴾٤﴿ ‫ور‬ ِ %َ Kِ ,ٌ -8$ Fَ &‫ا‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫ َ ِ ا‬,ُ 8َ 9ْ 6َ ُ ّٰ ‫ )َن َو‬4ُ 8ِ 9ْ Gُ َ ‫ ِ ُّ*و َن َو‬Gُ َ ,ُ 8َ 9ْ 6َ ‫ا ْر ِض َو‬ ِ 'ُ X!‫ا‬ 4. Allah, göklerde ve yerde ne varsa hepsini bilir. Sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz şeyleri de bilir. Çünkü Allah, kalplerde gizlenen niyet ve düşünceleri de hakkıyla bilendir. ُ Gِ ْ 6َ ,ْ !َ َ‫ا‬ ﴾٥﴿ ,ٌ -!$ َ‫اب ا‬ ٌ %َ Fَ ,ْ 3ُ !َ ‫ َو‬,ْ /ِ *ِ ْ َ‫ َ ل ا‬Kَ ‫ ا َو‬Dُ ‫ا‬%َ َ Mُ ْ Dَ :ْ ِ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ا ا‬oُ َ dَ ,ْ . 5. Ey çağdaş zalimler! Sizden önceki inkârcıların başlarına gelen ibret verici felâketlerin haberi size ulaşmadı mı? İnsanlık tarihini ibret nazarıyla inceleyin de, zalimlerin sonlarının nasıl olduğunu görün. Onlar da sizin gibi azgınlık etmişler ve sonunda


yaptıklarının cezasını çekmişlerdi. Fakat asıl cezayı âhirette çekecekler: Onlar için, can yakıcı bir azap vardır. َ َ 4َ dَ ‫ ُ'و‬3ْ 6َ *ٌ s L4َ @ْ Jَ ‫ا‬ َ Kَ َ‫ ُ!> ا ا‬Oَ​َ ‫ ت‬ ْ ‫ َ ّ َ! ْ ا َو‬Gَ ‫?َ ُ*وا َو‬. ِ 4َ -ِّ َ ! ْ Kِ ,ْ 3ُ 8ُ ُ ‫ ُر‬,ْ 3ِ G$ ْ Gَ ~ْ dَ Cَ "ُ dَ ّ َ Kِ Vَ !ِ ‫ٰذ‬ ﴾٦﴿ 'ٌ - $ A ُ ّٰ ‫ا& َو‬ ُ) ّ ٰ َ ٌّ 4ِ zَ &‫ا‬

6. Evet, zalimlerin sonu böyle oldu. Çünkü kendi içlerinden seçilmiş olan Elçileri onlara apaçık bilgi ve delillerle tekrar ve tekrar geldikleri hâlde, onlar her defasında, “Bizim gibi fâni bir insan mı bize doğru yolu gösterecek?” diyerek hakikati inkâr edip yüz çevirmişlerdi. Bunun üzerine Allah, onları cezalandırıp hidayetten mahrum bırakarak, hiçbirinin kulluk ve ibadetine muhtaç olmadığını gösterdi. Çünkü Allah ganidir, hamiddir. Hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç değildir. Gerçek anlamda yüceltilmeye, şükredilmeye ve övülmeye lâyık olan sadece Odur. َ ّ ُ 9َ ْ Jُ !َ Kّ $ ‫ َو َر‬L8ٰ Kَ Mْ Dُ ‫ ا‬Pُ 9َ ْ 6ُ :ْ !َ ‫?َ ُ*>وا اَ ْن‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬,َ Fَ ‫َز‬ &‫ا‬ ِ ّٰ L8َ Fَ Vَ !ِ ‫ َو ٰذ‬,) ْ Jُ 8ْ ِ Fَ َ Kِ ‫^ ّ َن‬oُ َ ّ 4َ Jُ !َ ,َ ّ }ُ ± ) ﴾٧﴿ ٌ 0 $ 6َ 7. Buna rağmen inkârcılar, öldükten sonra diriltilmeyeceklerini iddia ediyorlar. Bu sözleriyle Hesap Gününü, dolayısıyla ilâhî adaleti ve sonuçta Allah’ı inkâr eden o cahillere de ki: “Hayır; her şeye kadir olan Rabb’ime yemin olsun ki, siz kesinlikle diriltileceksiniz ve bütün yaptıklarınız size bir bir haber verilecektir. Bu, Allah için çok kolaydır. O hâlde, ey insanlar! ُّ ‫" َو‬$ !ِ ُ ‫ & َو َر‬ ﴾٨﴿ ٌ 0 $ + ِ ّٰ Kِ ‫ ا‬4ُ ِ ٰ َ َ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ َ Kِ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫ ) َو‬4َ !ْ Rَ dْ َ‫>ي ا‬%$ !َ ّ ‫ ر ا‬ ِ 4!‫ا‬ 8. Allah’a, Elçisine ve göndermiş olduğumuz bu ilâhî Nur’a iman edin ve Kur’an’ın rehberliğiyle hayatınıza yön vererek, inkâr ve cehalet karanlıklarını aydınlığa dönüştürün. Unutmayın ki, Allah yaptığınız her şeyden haberdardır ve hepsinin hesabını soracaktır. Ne zaman mı? َ 6ُ (ً !ِ Wَ Mْ َ 9ْ 6َ ‫ & َو‬ َ ّ ‫ ْ ُم‬6َ Vَ !ِ ‫ ْ ٰذ‬Yَ !‫ ْ ِم ْا‬-َ !ِ ,ْ . ُ 9ُ َ Yْ 6َ ‫ ْ َم‬6َ "$ Gِ َ -ِّ َ "ُ ْ4Fَ *ْ ?ِّ . ِ ّٰ Kِ :ْ ِ oْ 6ُ :ْ َ ‫ َو‬:) ِ Kُ َ@J!‫ا‬ ِ َ ْ 3َ Jِ (ْ Gَ :ْ ِ ‫*ي‬$ Yْ Gَ ‫ ت‬ ﴾٩﴿ ,ُ - $ 9َ !‫ ْا!?َ ْ ُز ْا‬Vَ !ِ ‫ ً' )ا ٰذ‬Kَ َ‫> ا‬3َ - $ :َ 6'$ !ِ + ٍ 4َ ّ ` َ ‫ ُر‬3َ dْ ‫ا‬ َ "ُ 8ْ + ِ 'ْ 6ُ ‫َو‬

9. Bu, Allah’ın, Toplanma Günü hepinizi hesaba çekmek üzere huzurunda bir araya getireceği, gerçek kâr ve zararın ortaya


çıkacağı, nicelerinin pişmanlıktan feryat edeceği Aldanma Günüdür. İşte o Gün, her kim Allah’a gereğince iman etmiş ve O’nun mesajları doğrultusunda güzel ve yararlı davranışlar ortaya koymuşsa, Allah onun günahlarını bağışlayacak ve kendisini, ağaçlarının altından ırmaklar çağıldayan ve sonsuza dek içinde yaşayacağı cennet bahçelerine koyacaktır. İşte budur en büyük kurtuluş, en büyük başarı. > ْ َ َ َ ﴾١٠﴿ tُ 0X$ َ !‫ ْا‬ ] K ‫و‬ 3 : 6 ' ! + ‫ ر‬ 4!‫ا‬ ‫ ب‬ ( W ‫ا‬ V ] ّ َ َِ )َ $ َ $ِ َ ِ ِ !ٰ ^‫> اُو‬4َ Gِ 6َ ٰ Kِ ‫ ا‬Kُ %َ ّ Cَ ‫?َ ُ*وا َو‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬ ُ َ ْ 10. Öte yandan, hakikati inkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennem halkıdır ve sonsuza dek orada kalacaklardır. Ne kötü bir son! ُ Kِ &‫ا‬ ﴾١١﴿ ,ٌ -8$ Fَ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ . ِ ّٰ Kِ :ْ ِ oْ 6ُ :ْ َ ‫ا& َو‬ ِ) ّٰ ‫ ِ ْذ ِن‬Kِ َ ّ ِ‫ ا‬Eٍ َ -X$ ُ :ْ ِ ‫ ب‬ ُ ّٰ ‫ َ )ُ" َو‬8ْ Dَ 'ِ 3ْ 6َ & َ Wَ َ‫َ > ا‬

11. Allah’ın izni ve takdiri olmaksızın, insanın başına hiçbir musibet gelmez. Korkmayın, başınıza gelen her şey O’nun bilgisi dâhilindedir. Rabb’iniz sizi eğitip olgunlaştırmak için imtihan ediyor. O hâlde, her kim Allah’a yürekten inanırsa, Allah onun gönlünü hidayet nurlarıyla aydınlatacaktır. Hiç kuşkusuz Allah, her şeyi tam olarak bilmektedir. O hâlde: ُ $ ُ !‫ ُغ ْا‬lَ َ !‫ ْا‬4َ !ِ ُ ‫ َر‬L8ٰ Fَ َ dَ ّ ِ َ ,ْ Jُ -ْ !َ ّ َ Gَ ‫ ل َ ِ ْن‬ ﴾١٢﴿ T َ ّٰ ‫ ا‬9Hَ ُ *َ ّ !‫ ا ا‬9ُ $ َ‫ا& َوا‬ ُ $ َ‫َوا‬ 12. Allah’a kayıtsız şartsız itaat edin, O’nun buyruklarını size ileten bir elçi olarak, Peygambere de kayıtsız şartsız itaat edin. Ayrıca, Allah ve Elçisinin buyruklarına aykırı emir vermedikleri sürece, Müslüman ve âdil yöneticilere de itaat edin! Eğer Allah’a ve Elçisine —diğer bir deyişle, Kur’an’a ve Peygamberin Sünnet’ine— itaatten yüz çevirirseniz, bunun sorumluluğu yalnızca size aittir. Çünkü Elçimizin görevi ancak, size hakikati açıkça duyurmaktan ibarettir. ﴾١٣﴿ ‫ َن‬4ُ ِ oْ ُ !‫ ْا‬Mِ Cَ ّ َ Jَ -َ 8َْ &‫ا‬ ِ ّٰ L8َ Fَ ‫ )َ َو‬/ُ َ ّ ِ‫& َ > اِ ٰ! َ" ا‬ ُ ّ ٰ َ‫ا‬

13. Allah, kendisinden başka ilâh olmayan bir tek İlâhtır. Öyleyse inananlar, sadece Allah’a güvensin ve yalnızca O’ndan yardım beklesinler.


ُ !َ ‫ ُ' وا‬Fَ ,ْ Cُ ‫ َواَ ْو َ ِد‬,ْ . ُ `‫ا‬ ‫?َ ُ( ا‬Xْ Gَ ‫ ُ? ا َو‬9ْ Gَ ‫ َواِ ْن‬,H ْ /ُ ‫ ُرو‬%َ A َ ْ ,ْ . ِ ‫ اَزْ َو‬:ْ ِ ‫> ا اِ ّ َن‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ﴾١٤﴿ ,ٌ -A$ ‫ ُ? ٌر َر‬zَ &‫ا‬ َ ّٰ ‫ ْ@ ِ? ُ*وا َ ِ ّ َن‬Gَ ‫َو‬

14. Ey inananlar! Eşleriniz ve çocuklarınız arasında, bilerek veya bilmeyerek size düşman olanlar bulunabilir, onlara karşı dikkatli davranın. Eşinize ve çocuklarınıza duyduğunuz sevgi, sizi inancınıza göre yaşamaktan alıkoymamalıdır. Sevdikleriniz arasından, “aile çıkarlarını” korumak adına inancınızdan taviz vermenizi, “Bu iş sana mı kaldı? Memleketi sen mi kurtaracaksın? Sen kendini ve aileni düşün, başkalarından sana ne!” gibi sözlerle Allah yolunda fedakârlık ve mücadeleden vazgeçmenizi isteyenler her zaman çıkabilir. Ama bu durumda kaba kuvvet kullanmak, baskı yaparak onları sindirmek ya da sevginizden mahrum ederek cezalandırmak asla çözüm olmayacaktır. Eğer onların ufak tefek kusurlarını görmezlikten gelir, ölçüsüzce davranışları karşısında onlara sabır ve merhametle yaklaşır ve hatalarını bağışlarsanız —ki ıslah olacaklarsa ancak bu şekilde olurlar— Allah da sizi bağışlayacaktır. Hiç kuşkusuz Allah bağışlayıcı, çok merhametlidir. ُ !ُ ‫ َ > اَ ْ َ ا‬dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾١٥﴿ ,ٌ - $ Fَ *ٌ `ْ َ‫ْ َ' ُه > ا‬4Fِ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫ َو‬Eٌ) 4َ ْJ ِ ,ْ Cُ ‫ َواَ ْو َ ُد‬,ْ . 15. Şunu iyi bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız, uğrunda bütün değerlerinizi feda etmeniz gereken en üst değerler değildir. Onlar ancak, imanınızdaki kararlılığı ölçmek üzere size emanet edilmiş birer imtihan aracından ibarettir ve bu imtihanda başarı kazananlar için Allah katında, dünyanın şu basit ve gelip geçici nimetlerinden çok daha büyük bir ödül vardır. َ ِ ‫ًا‬0ْ + َ Jَ ‫ا‬ ُ ِ ?ُْ d "$ ِ ?ْ dَ {َ ّ yُ ‫ َق‬6ُ :ْ َ ‫ َو‬,) ْ . َ ‫ ا‬Oُ ?ِْ dَ‫ ا َوا‬9َ ّٰ ‫ ا‬Oُ Gَ ّ َ ْ ‫ َو‬,ْ Jُ 9ْ w ْ َ &‫ا‬ ُ $ َ‫ ا َوا‬9ُ َ ‫ا‬ ﴾١٦﴿ ‫ ُ( َن‬8ِ ?ْ ُ !‫ ْا‬,ُ /ُ Vَ ]ِ > !ٰ ^‫َ ُو‬ 16. O hâlde, bu muhteşem ödülü kazanmak için gücünüz yettiğince Allah’a saygıyla bağlanarak kötülüklerden, günahlardan korunun. O’nun çağrısına kulak verin, emirlerine gönülden itaat edin ve size bahşettiği nimetlerden bir kısmını, kendi iyiliğiniz için O’nun yolunda harcayın. Unutmayın ki, her kim kıskançlık,


cimrilik, kibir gibi bencilce tutkulardan kendisini korursa, işte dünyada ve âhirette kurtuluşa erenler onlardır. ُ yَ &‫ا‬ ُ !َ *ْ ?ِ @ْ 6َ ‫ َو‬,ْ . ُ !َ "ُ ?ْ Fِ m ﴾١٧﴿ ,S َ 6ُ 4ً َ A َ ّٰ ‫ ا‬ ُ ّٰ ‫ َو‬,) ْ . ُ *ِ Oْ Gُ ‫اِ ْن‬ ً *ْ Dَ &‫ا‬ َ ‫ ٌر‬. َ ٌ -8$ A

17. Eğer mükâfatını âhirette almak üzere, fakir ve muhtaç kullarına yardım ederek Allah’a güzel bir borç verirseniz, O da onu âhirette size kat kat fazlasıyla geri ödeyecek ve sizin günahlarınızı bağışlayacaktır. Yani siz canınızı, malınızı ve sahip olduğu nimetleri Allah yolunda feda etmeye hazır olursanız, Allah bunu kendisine verilmiş bir borç kabul edecek ve sizi sonsuz cennet nimetleri ve hoşnutluğu ile ödüllendirecektir. Çünkü Allah iyiliklerin karşılığını cömertçe verendir, sonsuz hilim ve şefkat sahibidir. َ ّ ‫ َو‬I ﴾١٨﴿ ,ُ -.$ (َ !‫ ْا‬Rُ 6R$ 9َ !‫ َد ِة ْا‬3َ s!‫ا‬ ِ -ْ َ@!‫ ْا‬,ُ !ِ Fَ 18. O, yaratılmışların algılama sınırlarının ötesindeki gizlilikler âlemi olan gaybı da, duyularla kavranabilen şehâdet âlemini de en mükemmel şekilde bilmektedir. Görülen ve görülmeyen, bilinen ve bilinmeyen, açıkta ve gizli olan her şeyden haberdardır. Aynı zamanda O, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir. Asla yersiz ve gereksiz hüküm vermeyen ve hükmüne karşı konulamayan Yüce Yaratıcıdır. َ ّ !‫﴾ ُ َر ُة ا‬٦٥﴿ ‫ ِق﷌‬lَ w 65. TALÂK SURESİ Medine döneminin ortalarında indirilmiştir. Boşanmayla ilgili düzenlemeleri içerdiğinden bu adı almıştır. 12 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: َ َ ‫ َ > َء‬4!‫ا‬ َ ‫ ِ ُّ اِ َذا‬4!‫ا‬ َ ّ 3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ُ Kَ ّ ‫ا& َر‬ ,H ْ . َ ّٰ ‫ ا‬Oُ Gَ ّ ‫ة َوا‬Hَ 'َ ّ 9ِ !‫ ا ْا‬Xُ Aْ َ‫ َوا‬:َ ّ 3ِ Gِ 'َ ّ 9ِ !ِ :َ ّ /ُ Oُ 8ِّ w ِّ ,ُ Jُ Oْ 8َ ّ


1. Ey Peygamber! Mümin erkeklere de ki: Hanımlarınızı boşamaya karar verdiğiniz zaman, onları sürelerinde, yani cinsel ilişkide bulunmadığınız bir temizlik döneminde boşayın ve ey hanımlar, kocalar ve aile büyükleri! Boşamanın hukuken gerçekleşmesi için kadının beklemesi gereken süreyi —ki üç ay hâlidir— dikkatlice hesaplayın. Bütün bunları yaparken, Rabb’iniz olan Allah’a karşı gelmekten sakının. > َّ ْ َ ْ َ َ? Eٍ) 4َ -ِّ َ ُ Eٍ s A K T G 6 ‫ن‬ ‫ا‬ َ ِ ِ $ َ ِ‫ ا‬:َ `ْ *ُ ْ16َ َ ‫ َو‬:َ ّ 3ِ Gِ -ُ Kُ :ْ ِ :َ ّ /ُ ` ُ *ِ ْ1Gُ َ

Kadınlar bu süreyi beklerlerken, onları evlerinizden çıkarmayın, onlar da kocaları izin verse bile evlerini terk edip dışarı çıkmasınlar. Çünkü bu süre bitinceye kadar kadın hâlâ o evin hanımıdır ve yeniden barışma fırsatının ortadan kalkmaması için karı koca aynı evde oturmalıdır. Ancak o kadınlar açıkça ispatlanmış bir zina suçu işler veya kocalarını ve ailelerini rahatsız edecek bir edepsizlik yaparlarsa, o zaman onları evde tutmanın bir anlamı yoktur. Çünkü bir durumda kadının kocasına yakın olması bağları güçlendirmez, aksine iyice koparır. Ayrıca, eşlerden biri zina etiği takdirde evlilik kendiliğinden sona ermiş olur. Bu bekleme süresinin amacı, kadının hamile olup olmadığının anlaşılması ve boşanma gibi önemli bir konuda kocaya bir kez daha düşünüp kararını gözden geçirme fırsatının verilmesidir. َ 'ْ Oَ​َ &‫ا‬ ‫ اَ ْ ً*ا‬Vَ !ِ ‫ َ' ٰذ‬9ْ Kَ ‫ث‬ ِ ّٰ ‫ ُ'و َد‬A ِ) ّٰ ‫ ُ'و ُد‬A ُ 'ِ (ْ 6ُ &‫ا‬ َ ّٰ Mَ ّ 9َ !َ ‫ري‬$ 'ْ Gَ َ "ُ) َ ?ْ dَ ,َ 8َ ُ 'َ ّ 9َ Jَ 6َ :ْ َ ‫ا& َو‬ ُ Vَ 8ْ Gِ ‫َو‬ ﴾١﴿

Dikkat edin, bunlar bizzat Allah tarafından çizilmiş sınırlardır. Her kim Allah’ın sınırlarını çiğnerse, yalnızca kendisine zulmetmiş olur. O hâlde, kadının bekleme süresi dolmadan evliliği sona erdirmeyin. Ne bilirsin, belki de Allah, bu boşanma girişiminden sonra eşler arasında yeniden sevgi ve yakınlık bağları oluşturarak hiç beklenmeyen bir durum ortaya çıkaracaktır. ُ ْ4 ِ ‫ ْ' ٍل‬Fَ ‫ ُ'وا َذ َو ْي‬3ِ yْ َ‫وف َوا‬ ُ ِ ْ َ َ :َ ّ 3ُ 8َ ` ,ْ . ٍ *ُ 9ْ َ Kِ :َ ّ /ُ Dُ ‫َ ر‬ ٍ *ُ 9ْ َ Kِ :َ ّ /ُ . َ َ‫ ا‬:َ @ْ 8َ Kَ ‫َ ِ َذا‬ ِ ‫وف اَ ْو‬ ٰ ْ ‫ ْ م‬-َ !‫ & َو ْا‬ َ ّ ‫ ا‬ُ Fَ 6ُ ,ْ . ُ !ِ ‫& ٰذ‬ "ُ !َ Mْ 9َ Yْ 6َ & ِ ّٰ Kِ :ُ ِ oْ 6ُ ‫ َن‬Cَ :ْ َ "$ Kِ ِ) ّٰ ِ ‫ َد َة‬3َ s!‫ا‬ َ ّٰ ‫ ا‬cِ Jَ ّ 6َ :ْ َ ‫ )ِ* َو‬+ ِ ‫ا‬ ُ D$ َ‫َوا‬ ِ ﴾٢﴿ S ` ً *َ ْ1 َ


2. Boşadığınız kadınlar bekleme sürelerinin sonuna yaklaştıklarında, ya boşanmaktan vazgeçerek onları meşru ölçüler çerçevesinde güzelce nikâhınız altında tutun yahut güzelce serbest bırakın. Bekleme süresi bitinceye kadar, boşamaktan vazgeçip evliliği sürdürme hakkına sahipsiniz. Fakat bekleme süresi dolduktan sonra pişman olup eşinizi geri almak isterseniz, ancak onun rızasıyla ve yeniden nikâh kıyıp evlilik bedeli olan mehri ödeyerek onunla tekrar evlenebilirsiniz. Bu hüküm, birinci veya ikinci boşamalar için geçerlidir. Eğer eşinizi üçüncü kez boşamışsanız, kadın bir başkasıyla —formalite icabı değil, gerçek bir nikâhla— evlenip boşanmadıkça, onunla bir daha evlenemezsiniz (2. Bakara: 229-232). Bunları yaparken aranızdan adalet sahibi iki kişiyi de şahit tutun ve bütün bu işlemleri resmi kayıtlara geçin. Allah için şahitliği dosdoğru yerine getirin ve hiç kimsenin haksızlığa uğramasına meydan vermeyin. İşte, içinizden Allah’a ve âhiret gününe inananlara boşanma konusunda öğütlenen budur. Unutmayın: Kim Allah’ın emir ve yasaklarına karşı dikkatli ve saygılı davranır ve iyi bir Müslüman olmak için çaba harcarsa, Allah ona her dara düştüğünde mutlaka bir çıkış yolu gösterecektir. &‫ا‬ ِ ّٰ L8َ Fَ Mْ Cَ ّ َ Jَ 6َ :ْ َ ‫ َو‬I ُ -ْ A َ ّٰ ‫ ْ ُ )ُ" اِ ّ َن‬A ُ ّٰ Mَ 9َ ` َ 'ْ Dَ ‫ )ه‬$ *ِ ْ َ‫ ِ! ُ ا‬Kَ &‫ا‬ َ َ 3ُ َ &‫ا‬ َ :ْ ِ "ُ Dْ ‫ ْ* ُز‬6َ ‫َو‬ ُ) ِ Jَ (ْ 6َ َ ُ !ِ ﴾٣﴿ ‫ ْ' ًرا‬Dَ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ .

3. Ve bununla da kalmayacak, ona hiç ummadığı yerden nimetler bahşedecektir. Evet, her kim Allah’a güvenir ve O’nun koruması altına girerse bilsin ki, Allah ona yeter. Hiç kuşkusuz Allah, emrini mutlaka yerine getirir ve hiçbir güç de buna mani olamaz. Nitekim Allah, her şey için bir ölçü belirlemiş ve kâinatı şaşmaz kanunlara bağlı mükemmel bir sistem hâlinde düzenlemiştir. > ّٰ > ّٰ ْ ٰ َ َ َ ُ > :َ) ْm(ِ 6َ ,ْ ! $ !‫* َوا‬S ْ ‫ اِ ِن‬,ْ . ِ َ dِ :ْ ِ ِ ($ َ !‫ ا‬:َ ِ :َ ْ ]ِ 6َ $ !‫َوا‬ ٍ 3ُ yْ ‫ ا‬Eُ Pَ 8}َ :َ ّ 3ُ Gُ 'ّ 9َِ ,ْ Jُ ْ Gَ ‫ار‬

َ ْ ‫َواُو^ َ ُت‬ ﴾٤﴿ ‫ ْ ً*ا‬6ُ ‫ه‬$ *ِ ْ َ‫ ا‬:ْ ِ "ُ !َ Mْ 9َ Yْ 6َ &‫ا‬ َ ّٰ cِ Jَ ّ 6َ :ْ َ ‫ َو‬:َ) ّ 3ُ 8َ ْ A َ 6َ ‫ اَ ْن‬:َ ّ 3ُ 8ُ ` َ :َ 9ْ m َ َ‫ ل ا‬ ِ َ Aْ ‫ا‬ 4. Boşanan kadınların bekleme süresinin üç ay hâli dönemi olduğu daha önce bildirilmişti (2. Bakara: 228). Herhangi bir sebeple ay hâlinden kesilmiş olan kadınlarınıza gelince, onların bekleme


süreleri hakkında ilâhî hükmün ne olduğuna dair bir şüpheniz varsa, bilin ki, bu süre tam üç aydır. Yaşının küçüklüğü veya herhangi bir hastalık sebebiyle hiç ay hâli görmeyen kadınların durumu da böyledir. Hamile kadınların bekleme süresi ise, çocuklarını doğuruncaya kadardır. Kocası ölmüş kadınlara gelince, onlar dört ay on gün beklerler (2. Bakara: 234). Kadın hamile iken kocası ölmüşse, çocuğu doğurduğu anda bekleme süresini tamamlamış olur. Bekleme mecburiyeti, sadece gerdeğe girmiş kadınlar için geçerlidir. Gerdeğe girmeden boşanmış kadınların —hamile olma ihtimalleri bulunmadığından— bir başkasıyla evlenmek için herhangi bir iddet beklemelerine gerek yoktur (33. Ahzap: 49). Evet, her kim Allah’tan gelen bu hükümleri çiğnemekten sakınırsa, Allah ona her işinde kolaylık sağlayacaktır. َ 6ُ &‫ا‬ ُ -ْ !َ ِ‫ َ! ُ" > ا‬Rَ dْ َ‫ا& ا‬ ﴾٥﴿ ‫ َ! ُ" > اَ ْ` ً*ا‬,ْ ِ 9ْ 6ُ ‫" َو‬$ Gِ َ -ِّ َ "ُ ْ4Fَ *ْ ?ِّ . ِ ّٰ *ُ ْ َ‫ ا‬Vَ !ِ ‫ٰذ‬ َ ّٰ cِ Jَ ّ 6َ :ْ َ ‫ َو‬,) ْ . 5. Bu hükümler, bizzat Allah’ın size göndermiş olduğu emridir. Dikkat edin, her kim Allah’tan gelen ilkeler ışığında hayatına yön vererek dürüst ve erdemlice bir hayatı tercih eder ve kötülüklerden titizlikle sakınırsa, Allah onun günahlarını bağışlayacak ve kendisini cennette büyük bir ödülle onurlandıracaktır. Kocaları ölmüş olan kadınlar, onların vasiyet ettiği bir yıllık nafakayla geçimlerini sağlarlar (2. Bakara: 240). Boşanmış kadınların nafakalarına gelince: َ َ > َ Gُ َ ‫ َو‬,ْ Cُ 'ِ `ْ ‫ ُو‬:ْ ِ ,ْ Jُ ْ4. Mٍ ْ A ُ -ْ A َ Jُ !ِ :َ ّ /ُ ‫ ُّرو‬m َ ‫ اُو^ َ ِت‬:َ ّ Cُ ‫ َواِ ْن‬:َ) ّ 3ِ -ْ 8َ Fَ ‫ ا‬Oُ -ِّ m َ :ْ ِ :َ ّ /ُ 4ُ . ِ ْ َ‫ا‬ ُ 4َ -ْ Kَ ‫ ِ ُ*وا‬Gَ ‫ َو ْا‬:Hَ ّ /ُ ‫` َر‬ ُ !َ :َ 9ْ ,ْ . َ ‫ َ ِ ْن اَ ْر‬:Hَ ّ 3ُ 8َ ْ A َ 6َ LJّٰ A َ :َ 9ْ m َ :َ ّ 3ِ -ْ 8َ Fَ ‫ ا‬Oُ ?ِْ dَ َ ُ ُ‫ ا‬:َ ّ /ُ Gُ ٰ َ ,ْ . ْ ُ َ َ ,ْ Gُ *ْ ﴾٦﴿ ‫ْ ٰ* )ى‬+ُ‫ ُ َ! ُ" > ا‬ َ 9َ Gَ ‫وف َواِ ْن‬ ِ k H ٍ *ُ 9ْ َ Kِ

6. Boşamış olduğunuz kadınları, bekleme süreleri sona erinceye kadar gücünüz oranında ihtiyaçlarını karşılayarak kendi evlerinizde barındırın. Evinizi terk etmeleri için baskı yapmak amacıyla onları rahatsız etmeyin. Eğer hamileyseler, doğum yapıncaya kadar onların geçimlerini sağlayın. Boşanma gerçekleştikten sonra sizin için çocuğunuzu emzirirlerse, emzirme ücretlerini onlara ödeyin. Bu gibi konuları aranızda en güzel bir


şekilde karşılıklı birbirinizle danışıp konuşarak çözüm ve karara bağlayın. Eğer aranızda anlaşmaya varamazsanız, çocuğu bir başka kadın da emzirebilir. Fakat çocuğu emzirecek bir kadın bulunamazsa, annesi onu emzirmek zorundadır. Nafakada temel ölçü şudur: َ 6ُ َ &‫ا‬ > َ َ ّ ِ‫ ْ? ً ا‬dَ &‫ا‬ ُ ّٰ r ُ 8ِّ . ُ) ّٰ "ُ - ٰG‫ ِ ّ َ > ٰا‬cْ ?ِ ْ4-ُ 8َْ "ُ Dُ ْ‫ ِ" ِرز‬-ْ 8َ Fَ ‫ ِ' َر‬Dُ :ْ َ ‫ )" َو‬$ Jِ 9َ َ :ْ ِ Eٍ 9َ َ ‫ ُذو‬cْ ?ِ ْ4-ُ !ِ

﴾٧﴿ ‫ا‬t *ً ْ 6ُ *ٍ ْ Fُ 'َ 9ْ Kَ &‫ا‬ ُ ّٰ Mُ 9َ Yْ -َ َ ) 3َ - ٰG‫ٰا‬ 7. Zengin olan zenginliği oranında, imkânları sınırlı olan da Allah’ın kendisine verdiği ölçüde nafaka vermelidir. Çünkü Allah hiç kimseye, kendisine vermiş olduğu güç ve imkânların üstünde bir sorumluluk yüklemez. Eğer müminler güçleri ölçüsünce yükümlülüklerini yerine getirirlerse, Allah her zorluğun ardından mutlaka bir kolaylık sağlayacaktır. Sorumluluktan kaçınarak Allah’a isyan edenlere gelince: ‫ ً*ا‬.ْ dُ Kً ‫ا‬%َ Fَ /َ 4َ Kْ %َ ّ Fَ ‫ ً'ا َو‬6'$ yَ Kً َ A َ (َ َ "$ 8ِ ُ ‫ َو ُر‬3َ Kِّ ‫ اَ ْ ِ* َر‬:ْ Fَ ~ْ Jَ Fَ Eٍ 6َ *ْ Dَ :ْ ِ :ْ 6ِّ َ Cَ ‫َو‬ ِ /َ 4َ ْ ﴾ ٨﴿

8. İnsanlık tarihinde gelip geçmiş nice memleketler, nice ülkeler vardır ki, Rab’lerinin ve dolayısıyla, O’nun gönderdiği Elçilerin emirlerine başkaldırdılar. Biz de sonunda onları çetin bir hesaba çektik ve görülmemiş bir azaba çarptırdık. ﴾٩﴿ ‫ ْ ً*ا‬+ ُ /َ *ِ ْ َ‫ ا‬Eُ َ Dِ Fَ ‫ َن‬Cَ ‫ َو‬/َ *ِ ْ َ‫ َ ل ا‬Kَ ‫ ْ~ َو‬Dَ ‫ا‬%َ َ 9. Böylece, isyankârlıklarının sonucunu tattılar. Yaptıkları zulüm ve haksızlıklar, bu dünyada büyük bir hüsranla neticelendi. Ama asıl cezayı, âhirette görecekler: َ ْ !ِ ^‫> اُو‬6َ &‫ا‬ ُ -ْ !َ ِ‫& ا‬ ‫ا‬S*ً Cْ ‫ ِذ‬,ْ . ¦ ِ َ !ْ ‫ا‬ َ ّٰ ‫ ا‬Oُ Gَ ّ َ ‫ ً'ا‬6'$ yَ Kً ‫ا‬%َ Fَ ,ْ 3ُ !َ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫ َل ا‬Rَ dْ َ‫ ْ' ا‬Dَ ¦‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ َ‫ ب ا‬ ُ ّٰ 'َ ّ Fَ َ‫ا‬ ﴾١٠﴿

10. Allah onlara, cehennemde çetin bir azap hazırlamıştır. Öyleyse, ey iman etmiş olan akıl sahipleri, bunlardan ibret alın da, Allah’tan gelen ilkelere göre hayatınızı yönlendirerek zulüm ve haksızlıklardan titizlikle sakının. İşte bunun için Allah size, mükemmel bir hikmet, öğüt ve uyarı kitabı olan bu Kur’an’ı gönderdi.


ُّ !‫ ا‬:َ ِ ‫ ت‬ ُ -ْ 8َ Fَ ‫ ا‬8ُ ْJ6َ َ ّ ‫ ا‬8ُ ِ Fَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ْ ِ* َج ا‬1-ُ !ِ ‫ ت‬ ً ُ ‫َر‬ ‫ ت‬ ِ ّٰ ‫ ت‬ ٍ 4َ -ِّ َ ُ &‫ا‬ ِ َ 8ُ ِ (َ !ِ X!‫ا‬ ِ 6َ ‫ ٰا‬,ْ .

ُّ L!َ ِ‫ا‬ ‫ ر‬ ِ) 4!‫ا‬ 11. Yani, Allah’ın apaçık ayetlerini size okuyup sizi doğru yola çağıran bir mübarek Elçi gönderdi ki, bu ayetlere iman edip güzel ve yararlı işler yapanları inkâr ve cehalet karanlıklarından çıkarıp imanın huzur verici aydınlığına ulaştırsın. َ ْ 3َ Jِ (ْ Gَ :ْ ِ ‫*ي‬$ Yْ Gَ ‫ ت‬ 'ْ Dَ ‫ ً' )ا‬Kَ َ‫> ا‬3َ - $ :َ 6'$ !ِ + ِ ّٰ Kِ :ْ ِ oْ 6ُ :ْ َ ‫َو‬ ٍ 4َ ّ ` َ ‫ ُر‬3َ dْ ‫ا‬ َ "ُ 8ْ + ِ 'ْ 6ُ (ً !ِ Wَ Mْ َ 9ْ 6َ ‫ & َو‬ ﴾١١﴿ Dً ْ‫ا& َ! ُ" ِرز‬ ُ ّٰ :َ َ Aْ َ‫ا‬ O hâlde, her kim Allah’ın Kitabına inanır ve bu imana yaraşan dürüst ve erdemlice davranışlar ortaya koyarsa, Allah onu ağaçlarının altından ırmaklar çağıldayan ve sonsuza dek içinde yaşayacağı cennet bahçelerine yerleştirecektir. Böylece Allah ona, insanoğlunun sahip olabileceği en muhteşem nimetleri bahşetmiş olacaktır. َ ْ ‫ َ<ّ َ ُل‬Jَ 6َ :َ) ّ 3ُ 8َ Pْ ِ ‫ا ْر ِض‬ َ ْ :َ ِ ‫ات َو‬ Mِّ Cُ L8ٰ Fَ &‫ا‬ ٍ َ ٰ َ َ ْ َ cَ 8َ + َ ّٰ ‫ ُ > ا اَ ّ َن‬8َ 9ْ Jَ !ِ :َ ّ 3ُ 4َ -ْ Kَ *ُ ْ ‫ا‬ َ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫& ا‬ ُ ّ ٰ َ‫ا‬ َ A ُ Kِ ‫ط‬ ﴾١٢﴿ ً 8ْ Fِ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ . َ ّٰ ‫* َواَ ّ َن‬S َ َ‫ ْ' ا‬Dَ &‫ا‬ ٌ 6'$ Dَ ‫ ْ ٍء‬yَ

12. O Allah ki, iç içe tabakalardan oluşan yedi kat göğü ve aynı şekilde yerden de bir o kadarını yaratmıştır. Şu uçsuz bucaksız kâinatı ve uzayın derinliklerinde yüzmekte olan sayısız yıldızları, güneş sistemlerini, galaksileri... yaratan ve mükemmel bir sistemle dengede tutan O’dur. Allah’ın doğaya ve insana yönelik hüküm ve emirleri, yerlerle gökler arasında sürekli akıp duruyor ve O’nun yaratıcı kudretinin tecellileri, hayranlık verici güzellikleriyle açık birer mucize olarak her an ve her yerde gözünüzü gönlünüzü aydınlatıyor ki, böylece, Allah’ın her şeye kadir olduğunu ve sonsuz ilmiyle her şeyi kuşattığını tüm benliğinizle idrak edesiniz. َ ّ ‫﴾ ُ َر ُة‬٦٦﴿ ‫﷌‬,6 ِ *$ (ْ J!‫ا‬

66. TAHRİM SURESİ Medine döneminde, hicretin yedi veya sekizinci yılında indirilmiştir. Peygamberin (s) helâl bir nimeti kendisine yasaklama


teşebbüsünün ele alındığı birinci ayetinde geçen “tuharrimu” (Haram kılıyorsun, mahrum bırakıyorsun) kelimesinden adını alan sure, 12 ayettir. Hudeybiye barış antlaşmasından sonra, İslâm toplumunun refah seviyesinde gözle görülür bir değişiklik olmuş, fakat iyileşme Peygamberin evine ve ailesine aynı oranda yansımamıştı. Çünkü Peygamber, önderi olduğu toplumda fakirlerin hayat seviyesine göre yaşamayı kendisine ilke edinmişti. O, zaferden zafere koşan büyük bir devlet başkanı olduktan sonra bile hiçbir zaman lüks ve şatafata dalmamış, ömrünün sonuna kadar sade ve mütevazı hayatını sürdürmüştü. Ne var ki, her kadın gibi Peygamberin hanımları da İslâm toplumunda gittikçe artan imkânlardan pay almak istiyor, bunun için Peygambere sık sık şikâyette bulunuyorlardı. Buna karşılık Peygamber, dünyanın refah ve süsleriyle ilgili dileklerde bulunan hanımlarına bir uyarıda bulunmak ve yaşadığı mütevazı hayatı değiştirmeme konusundaki kararlılığını ortaya koymak istedi ve bir ay boyunca eşlerinden hiçbirisi ile birlikte olmayacağına yemin etti. Onun bu kararı vermesinde bardağı taşıran son damla, eşleri arasında kıskançlık ve sürtüşmelere yol açan şu olay olmuştu: Peygamber (s), her ikindi namazı sonrasında eşlerinin odalarına düzenli olarak uğrardı. Fakat bir süredir, kendisine bal şerbeti ikram eden Zeynep binti Cahş’ın odasında daha fazla kalmaya başlamıştı. Bu durumu kıskanan Aişe (r), Hafsa (r) ile anlaşıp Peygamber yanlarına geldiğinde, ona ağzından meğafir kokusu geldiğini söylediler. Meğafir, kötü kokan bir çiçektir. Arı, balını bu çiçekten almışsa balında meğafir kokusu olur. Aişe ile Hafsa, kendisinden kötü bir koku yayıldığında Peygamberin bundan çok rahatsız olacağını bildiklerinden, Zeyneb’in yanında kalmasını engellemek için bu hileye başvurmuşlardı. Gerçekten de hile tesirini gösterdi ve Peygamber (s), bundan böyle bal şerbeti içmeyeceğine dair Aişe’nin yanında yemin etti ve ona, bu durumu hiç kimseye anlatmamasını tembihledi. Muhtemelen, diğer müminlerin kendisini örnek alıp aynı şeyi yapmalarından endişe ettiği veya Zeyneb’in bunu duyup üzülmesini istemediği için bu yemininin gizli kalmasını istiyordu. Fakat Hz. Aişe, çok geçmeden bunu Peygamberin diğer


hanımı Hafsa’ya anlattı. Bunu ilâhî vahiy sayesinde öğrenen Peygamber, sırrını gizlemediğinden dolayı onu azarladı. Buna karşılık eşleri, birbirlerine arka çıkarak ve maddî yöndeki beklentilerini tekrarlayarak oldukça sert ve kırıcı bir tavırla Peygamberi incittiler. Bunun üzerine, bütün ümmete örnek olması gereken Peygamberin, eşlerini memnun etmek için bile olsa bal şerbetini veya herhangi bir helâl nimeti kendisine yasaklamasının doğru bir davranış olmadığını bildiren ve Peygamber eşlerini, sahip oldukları yüce makama yaraşır fedakârlık ve olgunluğu göstermeleri konusunda uyaran ve kıyamete kadar gelecek mümin ve müminelere ibret dersleri veren mübarek Tahrim suresi nazil oldu: Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: َ ّA َ َ َ ٰ َ ّ 3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ْ‫ز‬ ﴾١﴿ ,ٌ -A$ ‫ ُ? ٌر َر‬zَ &‫ا‬ ‫و‬ ‫ا‬ ‫ ت‬ * @ J G V ! &‫ا‬ M ّ َ َ َ َ ْ ْ H $ ُ ّٰ ‫ َو‬Vَ) `‫ا‬ ُ َ َ َ َ‫ َ( ِّ* ُم َ > ا‬Gُ ,َ !ِ ُّ ِ 4!‫ا‬ ِ

1. Ey Peygamber! Neden eşlerini memnun etmek için Allah’ın sana helâl kıldığı bir şeyi kendine yasaklıyorsun? Sakın bir daha böyle bir şey yapma. Çünkü Allah’tan başka hiç kimse, haram veya helâl kılma yetkisine sahip değildir. Bununla birlikte, Allah senin bu küçük hatanı ve eşlerinin dünya malını arzu ederek sana karşı yaptıkları saygısızlığı affetmiştir. Çünkü Allah, çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. Öyleyse, ey Peygamber, etmiş olduğun yeminden dönmeli ve bunun kefaretini vermelisin. ُ -!ٰ ْ َ &‫ا‬ ُ dِ َ 6ْ َ‫ ا‬Eَ 8َ ّ (ِ Gَ ,ْ . ُ !َ &‫ا‬ ﴾٢﴿ ,ُ -.$ (َ !‫ ْا‬,ُ -8$ 9َ !‫ َ ْا‬/ُ ‫ َو‬,H ْ . ُ ّٰ ‫ َو‬,H ْ . ُ ّٰ ‫ض‬ َ *َ َ 'ْ Dَ 2. Zira Allah, uygun olmayan yeminlerinizden dönmeyi size meşru kılmıştır (5. Maide: 89). Şunu iyi bilin ki, sizin yegâne dostunuz, yardımcınız, koruyucunuz ve Mevlâ’nız Allah’tır. O, kullarının yapısını ve özelliklerini en iyi bilendir, sonsuz ilim ve hikmetiyle en doğru hükmü veren bir hakîmdir.


İşte bu ilim ve hikmetin bir tecellisi olarak: َ ّ *َ ّ َ َ‫َواِ ْذ ا‬ ‫ض‬ َ 9ْ Kَ ‫ ّ َ* َف‬Fَ "ِ -ْ 8َ Fَ &‫ا‬ ُ ّٰ ‫ َ* ُه‬3َ ْ َ‫" َوا‬$ Kِ ‫ ّ َ َ ْت‬dَ َ ّ 8َ َ H Pً 6'$ A َ *َ Fْ َ‫ ُ" َوا‬m َ "$ `‫ا‬ ِ ‫ اَزْ َو‬ ِ 9ْ Kَ L!ٰ ِ‫ ِ ُّ ا‬4!‫ا‬ ﴾٣﴿ ُ 0 $ 1َ !‫ ْا‬,ُ -8$ 9َ !‫ َ ْا‬dِ َ َ ّ dَ ‫ َ ل‬Dَ ‫ )ا‬%َ ٰ/ ‫ َ َ َك‬dْ َ‫ ا‬:ْ َ ~ْ !َ Dَ "$ Kِ /َ َ َ ّ dَ َ ّ 8َ َ H ٍ 9ْ Kَ :ْ Fَ

3. Hani Peygamber, eşlerinden birine bir sır vermiş ve bunu hiç kimseye anlatmamasını ona tembihlemişti. Fakat Peygamberin hanımı bunu diğer bir hanımına anlatınca, Allah onlar arasında geçen bütün konuşmaları Peygambere bildirerek onu bundan haberdar kılmıştı. Peygamber de hanımlarına gelerek olup bitenlerin bir kısmını onlara anlatmış, bir kısmına ise —yüce edebinden dolayı— hiç değinmemişti. Peygamber bunu eşine anlatınca, eşi hayretler içinde “Bunu sana kim bildirdi?” diye sormuş, Peygamber de “Her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah bunu bana bildirdi!” diye cevaplamıştı. Peygamber, sırrını ifşa ettiği için Hz. Ayşe’ye sitem edince, Ayşe ile Hafsa birbirlerini destekleyerek, kırıcı sözlerle onu incitmişler ve daha sonra diğer hanımları da benzer tavırlar göstermişlerdi. َ Gَ ‫ َواِ ْن‬H َ . ُ U$ ْ ` ُ Kُ 8ُ Dُ ~ْ َ@Wَ 'ْ Oَ​َ &‫ا‬ {ُ !ِ Wَ ‫ َو‬M6 ِ ّٰ L!َ ِ‫> ا‬Kَ Jُ Gَ ‫اِ ْن‬ َ ّٰ ‫ ِ" َ ِ ّ َن‬-ْ 8َ Fَ ‫ َ*ا‬/َ ِ ‫ ُ" َو‬-!ٰ ْ َ َ /ُ &‫ا‬ > َ َ َ ٰ ُ َ ﴾٤﴿ ٌ 03$ V!ِ ‫' ذ‬9ْ Kَ E.]ِ 8ٰ َ !‫ َو ْا‬T Hَ 4$ ِ oْ ُ !‫ْا‬ 4. Ey Peygamber hanımları! Özellikle de siz ikiniz, Ayşe ve Hafsa! Eğer yaptıklarınızdan pişmanlık duyup Allah’a yönelirseniz bu yerinde bir davranış olur. Çünkü ikinizin de kalpleri yanlışlık ve haksızlığa iyice meyletmişti. Fakat tövbe etmek yerine, birbirinize arka çıkıp Peygambere karşı gelirseniz, şunu iyi bilin ki, onun koruyucusu Allah’tır. Ayrıca, gizli fısıltılarınızı Peygambere bildiren Cebrail, öz babalarınızın da içlerinde bulunduğu dürüst ve erdemli müminler ve diğer bütün melekler de onun yardımcısıdırlar. Bütün müminler onun kılına zarar gelmesin diye her türlü tehlikeye karşı canlarını siper ederek onu korumayı ve bu uğurda şehit olmayı en büyük şeref bilirler. İşte mesele bu kadar önemlidir. Ey Peygamber hanımları! İslâm davasının başarıya ulaşması için büyük bir fedakârlıkla mücadele veren ve ümmetinin sorumluluğunu her an omzunda hissederek gece gündüz çaba harcayan Peygamber, eğer sizi boşamıyor ve sizi üzmemek için


eziyetlerinize sabırla katlanıyorsa, bu size muhtaç ve mahkûm olduğundan değildir: َ ‫ ُ" > اِ ْن‬Kُّ ‫ َر‬L ٰ Fَ ُ ْ4 ِ ‫ًا‬0ْ + ُ Oَ 8َ ّ ‫َات‬ ٍ 'Kِ Fَ ‫ ت‬ ٍ َ ِ >Gَ ‫ ت‬ ٍ Jَ dِ Dَ ‫ ت‬ ٍ 4َ ِ oْ ُ ‫ ت‬ ٍ َ 8ِ ْ ُ :َ ّ . َ `‫ا‬ ً ‫ ْ ِ' َ! ُ" > اَزْ َو‬6ُ ‫ اَ ْن‬:َ ّ . َ Kْ َ‫ ت َوا‬ >َ ﴾٥﴿ ‫ ًرا‬. ٍ َ -َِّ } ‫ ت‬ ٍ (َ ِ

5. Eğer Peygamber sizi boşarsa, Rabb’i ona sizin yerinize, sizden daha hayırlı eşler nasip edecektir: Allah’a yürekten boyun eğen, O’na içtenlikle iman eden, kendisini Allah’a adamış, daima Allah’a yönelen, O’na hakkıyla kulluk ve ibadet eden, anlam ve hikmetini özümseyerek namaz kılan ve oruç tutan dul kadınlar ve genç kızlar bahşedecektir. Çünkü Peygamberin —tüm ümmete örnek olması gereken— ailesindeki huzursuzluk, bütün ümmetin huzursuzluğu demektir. O hâlde: َ ]ِ > 8ٰ َ 3َ -ْ 8َ Fَ ‫ َر ُة‬Yَ (ِ !‫ س َو ْا‬ َ ّ /َ ‫ ُد‬Dُ ‫ ًرا َو‬dَ ,ْ . ٌ lَ zِ Eٌ . ُ -8$ ْ/َ‫ َوا‬,ْ . ُ َ ?ُْ dَ‫> ا ا‬Dُ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ‫ظ‬ ُ 4!‫ا‬ ﴾٦﴿ ‫ َ ُ*و َن‬oْ 6ُ َ ‫ َن‬8ُ 9َ ?ْ 6َ ‫ َو‬,ْ /ُ *َ َ َ‫ا& َ > ا‬ َ ّٰ ‫ َن‬Xُ 9ْ 6َ َ ‫'َا ٌد‬yِ

6. Ey iman edenler! Hem kendinizi, hem de ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun. Unutmayın ki, cehennem ateşini tutuşturan, işlediği kötülükler yüzünden bizzat insanın kendisidir ve tüm kötülüklerin temeli ve asıl kaynağı, ilâhî iradeye başkaldırarak sahte ilâhların boyunduruğu altına girmektir ki, bunun en belirgin simgesi, önünde saygıyla boyun eğilen taştan putlar ve heykellerdir. O hâlde, dünyada yapılan zulüm ve haksızlıkların bir gün cehennemde ateş olup zalimin karşısına çıkacağını unutmayın. Zalimleri bekleyen bu ateşin başında, Allah’ın emirlerine asla karşı gelmeyen ve kendilerine verilen her emri itirazsız ve eksiksiz yerine getiren son derece acımasız, sert ve güçlü melekler olan zebaniler vardır. ﴾٧﴿ ‫ن‬tَ 8ُ َ 9ْ Gَ ,ْ Jُ ْ4Cُ َ ‫ ْو َن‬Rَ Yْ Gُ َ dَ ّ ِ‫ ْ )َم ا‬-َ !‫ ُروا ْا‬%ِ Jَ 9ْ Gَ َ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ 7. O Gün zalimlere, “Ey inkârcılar!” denilecek, “Bugün özür dileyip bahaneler öne sürmeye kalkmayın. Çünkü siz, yalnızca yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz.” َ 6ُ ‫ اَ ْن‬,ْ . ُ Gِ َ -ِّ َ ,ْ . ُ ْ4Fَ *َ ?ِّ . ُ Kُّ ‫ َر‬L ٰ Fَ ) A ,ْ . ِ ّٰ L!َ ِ‫> ا ا‬Kُ Gُ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ً Xُ dَ Eً Kَ ْ Gَ &‫ا‬ َ ْ 3َ Jِ (ْ Gَ :ْ ِ ‫*ي‬$ Yْ Gَ ‫ ت‬ َ ّ &‫ا‬ ُ 8َ + ,ْ /ُ ‫ ُر‬dُ "Hُ 9َ َ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ِ ّ َ َوا‬4!‫ا‬ ٍ 4َ ّ ` ُ ّٰ ‫ي‬Rِ ْ16ُ َ ‫ ْ َم‬6َ ‫ر‬S َ ,ْ . ِ 'ْ 6ُ ‫َو‬ ُ 3َ dْ ‫ا‬


ْ ‫ َو‬dَ ‫ َر‬dُ 4َ !َ ,ْ ِ Gْ َ‫> ا‬4َ Kَ ّ ‫ ُ! َن َر‬Oُ 6َ ,ْ 3ِ dِ َ 6ْ َ Kِ ‫ َو‬,ْ 36 َ ْ Kَ L9ٰ ْ 6َ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ Cُ L8ٰ Fَ Vَ dَ ّ ِ‫ ا‬H 4َ !َ *ْ ?ِ z‫ا‬ ِ '$ 6ْ َ‫ ا‬T ﴾٨﴿ *ٌ 6'$ Dَ

8. Ey iman edenler! Tüm içtenliğinizle Allah’a yönelip günahlarınızdan pişmanlık duyarak tövbe edin. Yüreğinizdeki ümit ışığı hiç sönmesin. Umulur ki, Rabb’iniz günahlarınızı bağışlayacak ve sizi, içerisinde ırmaklar çağıldayan cennet bahçelerine yerleştirecektir. O gün Allah, Peygamberini ve onun yanında yer alan samimî ve fedakâr Müslümanları elbette utandırmayacaktır. Öyle ki, o gün zalimler ve münafıklar karanlıklar içinde cehenneme doğru yol alırlarken, müminlerin dünyada iken kazanmış oldukları nurları, önlerinden ve sağ taraflarından kendilerini takip edecek ve cennete giden yolu onlara gösterecektir. Müminler, “Ey Rabb’imiz!” diye yalvaracaklar, “Yolculuğumuzu cennetle noktalayarak nurumuzu tamamla. Gerçi biz bunu hak edecek davranışlar gösteremedik, Sana hakkıyla kulluk da edemedik, onun için bizi bağışla ey Rabb’imiz. H iç kuşku yok ki, Sen her şeye kadirsin.” Bu müjdeye nail olabilmek için: َ ّ ‫ ا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ُ !‫ ِ' ْا‬/ِ ` ْ ‫ َو‬T َ O$ ِ 4َ ُ !‫ ّ َ? َر َو ْا‬. ﴾٩﴿ ُ 0X$ َ !‫ ْا‬ َ ]ْ Kِ ‫ َو‬,ُ) 4َ ّ 3َ ` َ ,ْ 3ُ 6‫ َو َ ْ ٰو‬,) ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ ْ 8ُ z‫ا‬ َ ُّ ِ 4! 9. Ey Peygamber ve Peygamberin izinde yürüyen Müslüman! Allah’ın ayetlerini açıkça inkâr eden kâfirlere ve küfrünü gizleyerek aranıza sızmış olan ikiyüzlülere karşı her alanda mücadele vererek, Kur’an’ın hedeflediği adalet sistemini yeryüzünde egemen kılmak üzere onlarla cihâd et. Dinin ilkelerini korumak söz konusu olduğunda, onlara karşı sert ve kararlı davran. İnkâr ve zulümden vazgeçmedikleri takdirde, varacakları yer cehennemdir. Ne kötü bir son! َ‫ا َ*ا‬ َ :َ 6%$ 8َ ّ !ِ lَ ِْ (َ !ِ Wَ dَ ‫ َ ِد‬Fِ :ْ ِ :ِ 6َْ ' ْ Fَ ~ َ? T d ‫ت‬ ‫وا‬ * C ً P َ &‫ا‬ َ (ْ Gَ Jَ dَ Cَ ‫ ط‬ َ َ ْ ٍ) !ُ ‫ ح َوا ْ َ*اَ َت‬ ُ ُ ّٰ ‫ َ* َب‬ ُ ٍ َ ّ َ َ ‫ َر‬4!‫ا‬ َ D$ ‫ ً َو‬-ْ yَ &‫ا‬ َ ّ lَ +ْ َ 8$ +‫ا‬ ﴾١٠﴿ T ِ ّٰ :َ ِ َ 3ُ ْ4Fَ -َ 4ِ @ْ 6ُ ,ْ 8َ َ َ /ُ Jَ dَ 1َ َ ُ ‫ اد‬Mِ '!‫ا‬

10. Allah, buyruklarına karşı gelerek inkâr edenlerin, Peygamberin en yakın akrabası bile olsalar cezadan kurtulamayacaklarını açıklayıp müminleri uyarmak için, Nuh’un karısı ile Lut’un karısını örnek veriyor: Bunların her ikisi de, iki


dürüst ve erdemli iki kulumuzun nikâhı altında bulunuyorlardı. Ancak imandan yüz çevirerek onlara karşı geldiler ve birer Peygamber olan kocaları, onları Allah’ın cezasından kurtaramadı. Böylece, diğer kâfirlerle birlikte helâk olup gittiler. Fakat asıl cezayı âhirette çekecekler: Bu isyankâr kadınların her ikisine de, “Haydi, cehenneme giren diğer kâfirlerle birlikte siz de ateşe girin!” denilecektir. 4$ Yِّ dَ ‫ َو‬Eِ 4َ ّ Yَ !‫ ِ ْا‬Jً -ْ Kَ ‫ْ َ' َك‬4Fِ !$ :ِ Kْ ‫ َ! ْ~ َر ِّب ا‬Dَ ‫ ْ َن اِ ْذ‬Fَ *ْ ِ ‫ا َ*اَ َت‬ ً P َ &‫ا‬ َ ‫َو‬ ْ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ 8َ ّ !ِ lَ ُ ّٰ ‫ َ* َب‬ َ ّ !‫ ْ م ا‬Oَ !‫ ْا‬:َ ِ 4$ Yِّ dَ ‫" َو‬$ 8ِ َ Fَ ‫ ْ َن َو‬Fَ *ْ ِ :ْ ِ َ $ !ِ ﴾١١﴿ T S ِ 11. Allah iman edenler için de, iyi bir Müslüman olmaya engel olacak en olumsuz, en kötü ortamda, Firavun’un sarayında ve Firavun gibi bir zalimin hanımı olduğu halde, bütün müminlere örnek bir mümin hanım derecesine yükselen Asiye’nin iman ve sabır nişanesi olan hayatını örnek veriyor: Bir kadının hayal edebileceği bütün dünyevî zenginlik ve imkânlara sahip olan Asiye, dünyanın lüks ve ihtişamını elinin tersiyle iterek, “Ey Rabb’im!” diye yalvarmıştı, “Zalimlerin saraylarını, villalarını istemem, bana katında bulunan cennette bir köşk hazırla Allah’ım! Beni Firavun’dan ve onun yaptığı zulüm ve haksızlıklardan koru ve bu zalim toplum ile aynı hayatı ve aynı akıbeti paylaşmaktan kurtar beni ya Rab!” َ Kِ ~ْ Dَ 'َ ّ Wَ ‫ َو‬4َ A‫و‬ 3َ Kِّ ‫ ت َر‬ َ 4َ Kْ ‫ ا‬,َ 6َ *ْ َ ‫َو‬ ِ َ 8ِ . َ *َْ ~ْ 4َ Xَ Aْ َ‫> ا‬J$ !َ ّ ‫ ْ ٰ* َن ا‬Fِ ~ ِ ‫ ُر‬:ْ ِ "ِ - $ 4َ ْ1 َ?4َ َ 3َ ` َ J$ dِ Oَ !‫ ْا‬:َ ِ ~ْ dَ Cَ ‫" َو‬$ ِ Jُ Cُ ‫َو‬ ﴾١٢﴿ T

12. Ve İmran kızı Meryem’i de, mümin hanımlar için ikinci bir örnek kıldık: O Meryem ki, iffetini titizlikle korumuş, bir iffet ve ahlâk timsali olmuştu. Biz de, kendisine hayat veren Ruhumuzdan üflemiş ve İsa gibi yüce bir Peygamberin annesi olma şerefini ona bahşetmiştik. Fakat o, asla bir Peygamber annesi olduğuna güvenip şımarmadı. Rabb’inin buyruklarına ve bütün kitaplarına yürekten inandı ve hayatı boyunca, tüm varlığını Allah’a adayan tertemiz ve itaatkâr kadınlardan biri oldu. ‫﷌‬Vِ 8ْ ُ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٦٧﴿


67. MÜLK SURESİ Mekke döneminin başlarında gönderilen bu sure, adını ilk ayetinde geçen ve hükümranlık, otorite, saltanat anlamına gelen “el-Mülk” kelimesinden almıştır. 30 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ﴾١﴿ *S ٌ 6'$ Dَ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ Cُ L8ٰ Fَ َ /ُ ‫ َو‬Vُ 8ْ ُ !‫ ِ' ِه ْا‬-َ Kِ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ َ َر َك ا‬Gَ

1. Tüm kâinatta sınırsız hükümranlık ve egemenliği elinde bulunduran ve her türlü hayrın, bereketin kaynağı olan Allah ne yüce, ne mübarektir! Hiç kuşku yok ki, O’nun her şeye gücü yeter. ُ 6ُّ َ‫ ا‬,ْ Cُ َ 8ُ ْ -َ !ِ ‫ َة‬-ٰ (َ !‫ ْا! َ ْ َت َو ْا‬cَ 8َ + ﴾٢﴿ ‫ر‬S ً) َ Fَ :ُ َ Aْ َ‫ ا‬,ْ . َ ‫ي‬%$ !َ ّ َ‫ا‬ ُ ?ُ َ@!‫ ْا‬Rُ 6R$ 9َ !‫ َ ْا‬/ُ ‫ َو‬l 2. O Allah ki, hanginizin daha güzel işler yapacağı konusunda sizleri sınamak için, ölümü ve her iki âlemde hayatı yaratmıştır. Gerçekten O, sınırsız izzet ve kudret sahibidir. Bununla birlikte, çok ama çok merhametlidir. :ْ ِ ‫ ٰ*ى‬Gَ Mْ /َ *S ٍ) ‫?َ ُو‬Gَ :ْ ِ :ِ ٰ Aْ *َ ّ !‫ ا‬cِ 8ْ + ٍ َ ٰ َ َ ْ َ cَ 8َ + َ $ ‫ ٰ*ى‬Gَ َ ) Dً َ ِ ‫ات‬ َ ‫ي‬%$ !َ ّ َ‫ا‬ ْ ‫ت‬ َ Xَ َ !‫` ِ ْا‬ ِ ‫َ ر‬ ُ ُ ﴾٣﴿ ‫ ٍر‬w

3. Sizi çepeçevre kuşatan şu uçsuz bucaksız yedi kat göğü, birbiriyle uyumlu ve iç içe geçmiş tabakalar hâlinde yaratan O’dur. Ey insan, nereye bakarsan bak, Rahman’ın yaratışında hiçbir aksaklık, hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de şu göz kamaştırıcı yaratılış mucizesine daha dikkatli bak, O’nun sonsuz ilim ve kudretini gözler önüne seren şu mükemmel sistemde herhangi bir eksiklik, bir çatlak görebiliyor musun? ﴾٤﴿ ٌ 0 $ A َ *ُ Xَ َ !‫ ْا‬Vَ -ْ !َ ِ‫ ا‬Iْ 8ِ Oَ ْ46َ T ْ ,َ ّ }ُ َ َ /ُ ‫ ً] َو‬ ِ + ِ ‫ار‬ ِ ْ Gَ *َ ّ Cَ *َ Xَ َ !‫` ِ ْا‬ 4. Haydi durma, bir daha, bir daha bak, fakat her bakışında dehşet ve hayranlığın bir kat daha artacak ve sonunda, bakışların


hata aramaktan yorulmuş ve ilâhî sanatın ihtişamı karşısında yenilgiyi kabullenmiş bir halde sana geri dönecektir. İşte ilâhî hükümranlığın alâmetlerinden biri: ُّ ‫ ا! ّ َ َ > َء‬4َ ّ 6َ ّ ‫ ْ' َز‬Oَ !َ ‫َو‬ َ ّ !ِ ً ` 0 $ -َ s8 َ %َ Fَ ,ْ 3ُ !َ dَ 'ْ Jَ Fْ َ‫ َوا‬T َ ‫{ َو‬َ K $ Xَ َ Kِ -َ dْ '!‫ا‬ ُ ‫ ُر‬/َ 4َ 8ْ 9َ ` ِ ِ 9$ َ ّ !‫اب ا‬ ﴾٥﴿

5. Andolsun Biz dünyaya en yakın göğü, parlak birer inci demeti gibi ışıldayan göktaşları, gezegenler, yıldızlar gibi gök cisimlerinden oluşan dev kandillerle süsledik ve onları, gelecekten haber verdiklerini iddia eden astrologların, medyumların, falcıların, kâhinlerin haber kaynağı olan şeytanlar için bir taşlama kıldık. Bazı medyum kılıklı “şeytanlar” yıldızların hareketlerinden yola çıkarak gelecekle ilgili bir takım kehanetlerde bulunuyor, böylece hiçbir bilgiye sahip olmadıkları halde gaybı “taşlamak” suretiyle (Recmen bi’l-ğayb) insanları aldatıyorlar. Oysa onların haber kaynağı olan cinler, kesinlikle uzayın her noktasında diledikleri gibi gezemez, fizik âlemin sınırlarını aşıp gelecek hakkındaki bilgilere ulaşamazlar. Çünkü onlar ne zaman melekler arasında geçen konuşmaları dinlemek için göğe yükselecek olsalar, üzerlerine atılan alev toplarıyla kavrulup küle çevrilirler (15. Hicr: 17,18 ve 37. Saffat: 7–10). Bu, onlara dünyada verilen cezadır. Ayrıca Biz onlara, ahirette de alevli ateş azabını hazırladık. Ve bu azap, sadece o cinlere ve medyumlara mahsus değildir: ﴾٦﴿ ُ 0X$ َ !‫ ْا‬ َ ]ْ Kِ ‫ َو‬,َ) 4َ ّ 3َ ` َ ‫اب‬ ُ %َ Fَ ,ْ 3ِ Kِّ *َ Kِ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ 8َ ّ !ِ ‫َو‬ 6. Gerek sözleri, gerek davranışlarıyla Rab’lerini inkâr edenlere, âhirette cehennem azabı vardır. Gerçekten ne kötü bir son! ً 3$ yَ 3َ !َ ‫ ا‬9ُ ِ َ 3َ - $ ‫ ا‬Oُ !ْ ُ‫اِ َذ>ا ا‬ ﴾٧﴿ ‫ر‬S ُ ?ُ Gَ َ /ِ ‫ َو‬O-

7. Zalimler elleri ve ayakları zincirlerle bağlanmış bir hâlde oraya atıldıkları zaman, cehennemin kaynarken çıkardığı o korkunç uğultusunu işitecekler. َ Gَ ُ Gِ ْ 6َ ,ْ !َ َ‫> ا‬3َ Jُ dَ Rَ + ﴾٨﴿ *ٌ 6%$ dَ ,ْ . َ ,ْ 3ُ !َ َ َ ‫ َْ ٌج‬3َ - $ َ Oِ !ْ ُ‫ َ > ا‬8َ ّ Cُ ) ِ -ْ َ@!‫ ْا‬:َ ِ ُ©َ ّ َ Gَ ‫ ُد‬. 8. Cehennem öyle dehşetli bir hâl almıştır ki, neredeyse öfkeden çatlayacak! Ne zaman oraya inkârcılardan bir grup atılsa,


cehennemin bekçileri olan görevli melekler, onlara hayretle soracaklar: “Size bu günü haber veren bir uyarıcı gelmemiş miydi?” َ َ ْ ّ ّ. َ َ َ َ َ َ *ٌ 6%$ dَ dَ ‫` َء‬ ٰ ْ > َ 'ْ Dَ L8ٰ Kَ ‫ ُ! ا‬Dَ َ ُ ْ ﴾ ٩﴿ 0 C ‫ل‬ l ‫ا‬ , J d ‫ا‬ ‫ن‬ ‫ا‬ ‫ء‬ y : &‫ا‬ ‫ل‬ R d 4 8 D ‫و‬ 4 K % ٍ ّ َ َ َ َ َ ْ ْ ْ ِ ِ ٍ $ ّ ُ ُ َ َ ِ ٍ $ H ْ

9. Buna karşılık zalimler, “Evet, bize uyarıcı gelmişti. Fakat biz onlara, ‘Allah vahiy namına hiçbir şey göndermiş değildir. Evet, her şeyi yoktan var eden, sahip olduğumuz bütün nimetleri bize bahşeden yüce bir yaratıcının varlığına inanırız. Fakat O’nun kitap ve Elçi göndererek hayatımıza kurallar koyacağını kabul edemeyiz. Siz aksini söylüyorsanız, büyük bir yanılgı ve apaçık bir sapıklık içindesiniz.’ diyerek karşılık vermiş ve onların getirdiği gerçeği yalanlamıştık.” diyecekler. ﴾١٠﴿ 0 ِ (َ Wْ َ‫ > ا‬$ 4َ ّ Cُ َ Mُ Oِ 9ْ dَ ‫ ْ َ ُ اَ ْو‬dَ 4َ ّ Cُ ْ !َ ‫ ُ! ا‬Dَ ‫َو‬ ِ 9$ َ ّ !‫ ب ا‬ 10. Ve ekleyecekler: “Ah keşke onları dinleseydik! Eğer uyarılara kulak vermiş veya hiç değilse aklımızı kullanarak gözümüzün önündeki gerçekler üzerinde düşünmüş olsaydık, Allah’ın ayetlerini inkâr etmeyecek ve bu korkunç ateşi hak edenler arasında olmayacaktık.” َ ِ Oً (ْ ُ َ ,H ْ 3ِ ِ dْ %َ Kِ ‫ َ ُ ا‬kَ F َ ﴾١١﴿ 0 ْ ِ (َ Wْ ِ 9$ َ ّ !‫ ب ا‬

11. Böylece, günahlarını kendi ağızlarıyla itiraf edecekler. Fakat iş işten geçmiş olacak. İlâhî rahmetten uzak olsun, o hâlde cehennem halkı! ﴾١٢﴿ ٌ 0 $ Cَ *ٌ `ْ َ‫ َ ْ@ ِ? َ* ٌة َوا‬,ْ 3ُ !َ I َ ْ16َ :َ 6%$ !َ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ ِ -ْ َ@! ْ Kِ ,ْ 3ُ Kَ ّ ‫ ْ َن َر‬s 12. Öte yandan, ilâhî öğüde kulak veren ve Rab’lerine gayben saygı duyan, yani her türlü beşeri idrak ve tasavvurun üstünde ve ötesinde olan Allah’ın Zatını gözleriyle görmedikleri hâlde, O’nun varlığına, Rab ve İlâh olarak birliğine, sonsuz ilim, kudret, merhamet ve adaletine şahitlik eden, muhteşem yaratılış mucizelerini gözleriyle görerek akılları, vicdanları ve sağduyuları sayesinde O’na iman eden ve buyruklarına saygıyla bağlanan dürüst ve erdemli kimselere gelince, onlar için bağışlanma ve cennet gibi muhteşem bir ödül vardır. ُ !َ ْ Dَ ‫َواَ ِ ُّ*وا‬ ُّ ‫ات‬ ﴾١٣﴿ ‫ور‬ ْ ‫ اَ ِو‬,ْ . ِ %َ Kِ ,ٌ -8$ Fَ "ُ dَ ّ ِ‫ )" ا‬$ Kِ ‫ ُ*وا‬3َ `‫ا‬ ِ 'ُ X!‫ا‬


13. Ey insanlar! Niyetlerinizi, düşüncelerinizi, sözlerinizi ve davranışlarınızı ister gizleyin, ister açığa vurun; hiç kuşkusuz O, kalplerin özünde olan gizlilikleri, sırları bilmektedir. ﴾١٤﴿ tُ 0 $ 1َ !‫ ْا‬rَ :ْ َ ,ُ 8َ 9ْ 6َ َ َ‫ا‬ ُ w$ 8َ ّ !‫ َ ا‬/ُ ‫ َو‬cَ) 8َ +

14. Öyle ya, Yaratan yarattığı şeyi bilmez mi? Yarattığı varlıkların ihtiyaçlarını, zaaflarını onların hangi kanun ve kurallara göre yaşaması gerektiğini, kurtuluş ve mutluluğa nasıl ulaşabileceklerini bilmez mi? Elbette bilir. Çünkü O latiftir, her şeye nüfuz eden ilmiyle bütün gizlilikleri en ince ayrıntısıyla bilir, her şeyden haberdardır. Öyle ki: َ ْ ,ُ . ُ !َ Mَ 9َ ` ُّ "ِ -ْ !َ ِ‫ )" َوا‬$ Dِ ْ‫ ِرز‬:ْ ِ ‫ ا‬8ُ Cُ ‫ َو‬3َ ِ Cِ 4َ َ $ ‫ ا‬s ً !ُ ‫ض َذ‬ ﴾١٥﴿ ‫ ُر‬s ْ ُ 4!‫ا‬ ُ َ َ ‫ا ْر‬ َ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ َ ا‬/ُ

15. Her türlü konforla donanmış bir uzay gemisi gibi uzayın derinliklerinde yüzüp gitmekte olan şu yerküreyi, tüm yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle emrinize amade kılarak size boyun eğdiren O’dur. Öyleyse, onun omuzları üzerinde huzur ve güven içinde gezip dolaşın ve Allah’ın bahşettiği tertemiz nimetlerden yiyin için. Ve şu gerçeği aklınızdan çıkarmayın: Gün gelecek bu hayat sona erecek ve hepiniz, yaptıklarınızın hesabını vermek üzere mutlaka O’nun huzurunda toplanacaksınız. Hâl böyleyken, ey inkârcılar, ne cüretle Rabb’inize başkaldırıyorsunuz? َ ْ ,ُ . ُ Kِ r ﴾١٦﴿ ‫ر‬S َ ِ ْ16َ ‫ ِ ا! ّ َ َ > ِء اَ ْن‬:ْ َ ,ْ Jُ ْ4 ِ َ‫َءا‬ َ ‫ا ْر‬ ُ ُ Gَ َ /ِ ‫ض َ ِ َذا‬ 16. Yücelerde Olan Allah’ın, yeryüzünü korkunç bir depremle çalkalayıp hepinizi yerin dibine geçirmeyeceğinden nasıl emin olabiliyorsunuz? ُ -ْ 8َ Fَ Mَ ِ *ْ 6ُ ‫ ِ ا! ّ َ َ > ِء اَ ْن‬:ْ َ ,ْ Jُ ْ4 ِ َ‫اَ ْم ا‬ ﴾١٧﴿ *6 َ -ْ Cَ ‫ ُ َن‬8َ 9ْ Jَ َ َ ) ً W َ ,ْ . ِ A ِ %$ dَ r 17. Yine O yücelerde Olan Allah’ın, başınıza gökten ölüm yağdıran bir kasırga göndermeyeceğinden nasıl emin olabiliyorsunuz? Bugün küstahça inkâr ediyorsunuz, ama azap başınıza geldiği anda, Benim uyarımı hiçe saymanın ne demek olduğunu o zaman anlayacaksınız! َ ّ ‫ َب ا‬%َ ّ Cَ 'ْ Oَ !َ ‫َو‬ َ َ َ َ َ ﴾١٨﴿ 0 . d ‫ن‬ C r . , 3 8 D : : 6 % ! َ َ ْ ْ ْ ْ $ $ َ ِ ِ ِ ِ


18. Onlardan önceki nesiller de ayetlerimi inkâr etmişlerdi, fakat Beni inkâr etmenin akıbeti neymiş, gördüler! َ ّ !‫ ا‬L!َ ِ‫ َ* ْوا ا‬6َ ,ْ !َ ‫اَ َو‬ ُ Kِ "ُ dَ ّ ِ‫ ا‬:ُ) ٰ Aْ *َ ّ !‫ اِ ّ َ ا‬:َ ّ 3ُ . ُ ِ ْ 6ُ َ :َ) ْm ِ Oْ 6َ ‫ ت َو‬ > َ ,ْ 3ُ Dَ َْ 0 ِْ w ٍ َ ّ W ٌ 0X$ Kَ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ . ﴾١٩﴿

19. Peki onlar, üzerlerinde kanat çırparak uçan kuşları görmüyorlar mı? Masmavi gökyüzünde nazlı nazlı süzülen bu kuşların yaratılışında, Allah’ın sonsuz kudret ve merhametinin muhteşem tecellilerini göremiyorlar mı? Ve düşünemiyorlar mı ki, onlara uçma yeteneği bahşederek ve termodinamik kanunlarını yaratarak onların boşlukta durmasını sağlayan, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Rahman’dan başkası değildir. Hiç kuşkusuz O, gökte ve yerde her şeyi görüp gözetmektedir. َ !‫ اِ ِن ْا‬:) ِ ٰ Aْ *َ ّ !‫ون ا‬ ُ !َ 'ٌ ْ4` ﴾٢٠﴿ ‫ر‬Hٍ ‫ ُ*و‬zُ $ َ ّ ِ‫ ِ ُ*و َن ا‬. ِ ‫ ُد‬:ْ ِ ,ْ Cُ *ُ Xُ ْ46َ ,ْ . ُ َ /ُ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ا ا‬%َ ٰ/ :ْ َ ّ َ‫ا‬ 20. Düşünün, eğer sizi cezalandırmak istese, hangi güç, hangi ordu sizi Rahman’ın elinden kurtarabilir? Önünde yerlere kapandığınız putlarınız, efendileriniz, önderleriniz mi? Yahut o çok güvendiğiniz servetiniz, gücünüz, teknolojiniz, silahlarınız ve ordularınız mı? Görüyorsun değil mi, Rahman’ın emir ve uyarılarını tanımayıp öldükten sonraki hayatı inkâr edenler, ne büyük bir yanılgı ve aldanma içindedirler. ُ Dُ ‫ ْ* ُز‬6َ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ا ا‬%َ ٰ/ :ْ َ ّ َ‫ا‬ ﴾٢١﴿ ‫ ُ? ٍر‬dُ ‫ ّ ٍ َو‬Jُ Fُ $ ‫ ا‬Yُّ !َ Mْ Kَ "Hُ Dَ ْ‫ ِرز‬Vَ َ ْ َ‫ اِ ْن ا‬,ْ .

21. Yine düşünün, şayet Allah geçim imkânlarınızı elinizden alıp rızkınızı kesecek olsa, size O’ndan başka rızık verecek olan kimdir? Allah size bahşetmiş olduğu nimetleri geri alsa, bir yudum su, bir nefes hava, bir lokma ekmek bulabilir misiniz? Bu nimetler olmaksızın hayatınızı devam ettirebilir misiniz? Hayır, Allah’ın yardımı olmadan bir nefes bile alamazsınız. Aslında bunu kâfirler de pekâlâ bilir. Fakat onlar, küstahça bir azgınlık ve nefret içinde hakikate karşı inatla direnmektedirler. ٰ Fَ 6 ِ َ s$ ْ 6َ :ْ َ ّ َ‫ْ ٰ'>ى ا‬/َ‫" > ا‬$ 3ِ `ْ ‫ َو‬L8ٰ Fَ . ﴾٢٢﴿ ,O J ‫اط‬ * W L 8 َ ْ $ ٍ َ ِ ُ s$ ْ 6َ :ْ َ​َ َ‫ا‬ ُ ِ ٍ 22. Söyleyin, kızgın çöllerde yüzüstü sürünen bir kimse mi hedefine daha iyi ulaşır, yoksa dimdik yürüyerek dosdoğru bir yolda hedefe doğru ilerleyen kimse mi? Gündelik dünyevî


endişelerinin ötesindeki hiçbir şeyi umursamayan dar görüşlü kâfirler mi kurtuluşa daha lâyıktır, yoksa bir gün Allah huzurunda hesaba çekileceğinin bilincinde olan ve bunun için gereken hazırlıkları yapan ileri görüşlü müminler mi? َ ْ ‫ َر َو‬Xَ Kْ ‫ا‬ َ ْ ‫ ا! ّ َ ْ َ َو‬,ُ . ُ sْ Gَ َ lُ !َ Mَ 9َ ` ﴾٢٣﴿ ‫ ُ*و َن‬. ً 8$ Dَ ‫ا ْ ِ َ' )َة‬ َ dَ‫>ي ا‬%$ !َ ّ ‫ َ ا‬/ُ Mْ Dُ َ ‫ َو‬,ْ Cُ َ sْ 23. Allah’ın hükmüne itaat etmekten kaçınan nankörlere de ki: “Sizi yoktan var eden ve size işitmeniz için kulaklar, görmeniz için gözler ve düşünmeniz için gönüller bahşeden O’dur. Bunları size veren ne anneniz, ne babanız, ne devletiniz, ne patronunuz, ne de amirinizdir. Size bunları armağan eden, yalnızca ve yalnızca Allah’tır. Fakat siz ne kadar da az şükrediyorsunuz!” َ ْ ِ ,ْ Cُ َ‫ي َذ َرا‬%$ !َ ّ ‫ َ ا‬/ُ Mْ Dُ ﴾٢٤﴿ ‫ ُ*و َن‬s َ (ْ Gُ "ِ -ْ !َ ِ‫ا ْر ِض َوا‬ 24. Yine onlara de ki: “Sizi yeryüzünde yaratıp çoğaltan ve topluluklar, milletler hâlinde dünyaya yayan O’dur ve hepiniz eninde sonunda yeniden toprağa döneceksiniz. Sonra Mahşer Günü tekrar diriltilecek ve yaptıklarınızın hesabını vermek üzere O’nun huzurunda toplanacaksınız.” َ D$ ‫ ِد‬Wَ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫ ُ' اِ ْن‬Fْ َ !‫ا ْا‬%َ ٰ/ L ٰJ َ ‫ ُ! َن‬Oُ 6َ ‫َو‬ ﴾٢٥﴿ T 25. Hâl böyleyken, inkârcılar diyorlar ki: “Boş verin bunları. Yok biz ölecekmişiz, yok ölüler diriltilecekmiş, hesap kitap varmış, ne saçmalık! Eğer dedikleriniz doğru ise, söyleyin bakalım, bu yeniden dirilme ve yargılanma vaadi ne zaman gerçekleşecek?” ٌ $ ُ *ٌ 6%$ dَ ^ dَ َ‫ َ > ا‬dَ ّ ِ‫ َوا‬£ &‫ا‬ ﴾٢٦﴿ T ِ ّٰ 'َ ْ4Fِ ,ُ 8ْ 9ِ !‫ َ ْا‬dَ ّ ِ‫ ا‬Mْ Dُ

26. Onlara de ki: “Bunun ne zaman ve ne şekilde gerçekleşeceğini ben bilemem. Çünkü her konuda olduğu gibi, kıyamet ve mahşer hakkında da nihai ve şaşmaz bilgi, yalnızca Allah’ın katındadır. Ben ise, sadece O’nun buyruklarını size ileten apaçık bir uyarıcıyım.” Ve işte uyarıyorum: َ D$ ‫?َ ُ*وا َو‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫` ُه ا‬ ﴾٢٧﴿ ‫ َن‬Fُ 'َ ّ Gَ "$ Kِ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ا ا‬%َ ٰ/ M> $ Eً َ?!ْ ‫ ّ َ َراَ ْو ُه ُز‬8َ َ ُ ‫ َ ْ~ ُو‬- 27. İnkârcılar, ölüm hiç gelmeyecekmiş gibi bir ömür boyu gaflet içinde yaşarlar. Fakat sonunda, onun iyice yaklaştığını ve artık Azrail’i geri çevirmenin mümkün olmadığını gördükleri anda,


suratları korku ve pişmanlıktan simsiyah kesilir ve o zaman onlara, “İşte küstahça alay ederek isteyip durduğunuz azap budur!” denir. َ‫اب ا‬ َ Fَ :ْ ِ :َ 6*$ ِ . َ !‫ ُ ْا‬0Y$ 6ُ :ْ َ​َ S َ‫ ا‬9ِ َ :ْ َ ‫ا& َو‬ َ 8َ ْ/َ‫ اِ ْن ا‬,ْ Jُ 6ْ َ‫ اَ َرا‬Mْ Dُ ٰ ﴾٢٨﴿ ,! % 4 A ‫ر‬ ‫و‬ 4 . ّ َ ْ $ ُ َ َ ِ ِ ٍ َ َ ٍ

28. Müminleri ortadan kaldırmakla kurtulacaklarını zanneden bu inkârcıları uyararak de ki: “Bakın, diyelim ki Allah beni ve yanımdaki müminleri davamızın zafere ulaştığını bize göstermeden öldürdü veya bize merhamet edip uzun ve bereketli bir ömür verdi. Bu neyi değiştirir? Öyle veya böyle, her hâlükârda ölüp O’nun huzurunda hesaba çekilmeyecek miyiz? O zaman inkârcıları can yakıcı azaptan kim kurtaracak?” َ ّ َ Gَ "ِ -ْ 8َ Fَ ‫" َو‬$ Kِ 4َ ّ َ ‫ ٰا‬:ُ ٰ Aْ *َ ّ !‫ َ ا‬/ُ Mْ Dُ ْ َ َ َ َ ﴾٢٩﴿ T ‫ل‬ l / : ‫ن‬ 8 9 J 4 8 C َ َ َ ْ ْ ٍ $ ُ َ َ َ $ ُ ُ ٍ H

29. Onlara de ki: “O, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Rahman’dır. Bizi dünyada da âhirette de mahcup etmeyecektir. Bu yüzden biz yalnızca O’na inanır ve sadece O’na güveniriz. Size gelince, ey inkârcılar, kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında anlayacaksınız.” ُ -G$ ْ 6َ :ْ َ​َ ‫ ْ ًرا‬zَ ,ْ Cُ ^ ُ > َ {َ َ Wْ َ‫ اِ ْن ا‬,ْ Jُ 6ْ َ‫ اَ َرا‬Mْ Dُ ﴾٣٠﴿ T ٍ 9$ َ ‫ َ > ٍء‬Kِ ,ْ . 30. Ey Peygamber! Doğru inanç ve ahlâkın insan hayatında sudan daha hayati bir öneme sahip olduğunu idrak edemeyen, bu yüzden Rahman’a kul olmayı reddeden o zalimleri uyararak de ki: “Gökten indirdiği kar ve yağmur sularını dağlarda depolayıp biriktiren, sonra onu serin ve tatlı pınarlar, gözeler şeklinde istifadenize sunan ve o suyla insanlara, hayvanlara ve bitkilere hayat bahşeden Allah’tır. Bir düşünsenize, şayet Allah hayatın kaynağı ve tüm canlıların en önemli ihtiyacı olan tatlı su kaynaklarını aniden kurutsa ve bütün suyunuz çekilip yerin dibine gitse, söyler misiniz, Allah’tan başka kim size o akan tatlı suyu geri getirebilir?” ,ِ 8َ Oَ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٦٨﴿ 68. KALEM SURESİ Mekke döneminin başlarında, muhtemelen Peygamber’e (s) muhalefetin şiddetlendiği bir zamanda indirilmiştir. Alak suresinden sonra gönderilen ilk sure olduğu da rivayet edilir. Adını, ‫﷌‬


“kaleme” yemin edilen birinci ayetinden almıştır. İlk ayetinde geçen “Nun” harfi de surenin diğer bir ismidir. 52 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ُ ْ 6َ َ ‫ َو‬,8َ Oَ !‫ن > َو ْا‬ َ ‫ ُ*و‬w ﴾١﴿ ‫ن‬S ِ

1. Nun. Ey insan! Bak sana Rabb’inden bir mesaj geldi. Elif, Lâm, Mim gibi, ya da buradaki Nun gibi, senin pek iyi tanıdığın ve sürekli kullandığın harflerden oluşan, fakat hem lafzı hem manasıyla eşsiz birer mucize olan bu ayetlere kulak ver: Hem kutsal kitapların insanlığa ulaştırılmasında ve hem de bilim, düşünce, eğitim ve öğretimde en önemli araç olması yönüyle ilâhî vahyin ve bilginin aydınlığını sembolize eden kalem ve vahiy kâtiplerinin kalem ile yazdıkları bu yüce Kur’an şahittir ki, ﴾٢﴿ ‫ ن‬ َ dَ‫َ > ا‬ H ٍ 4ُ Yْ َ Kِ Vَ Kِّ ‫ َر‬Eِ َ 9ْ 4ِ Kِ ~ْ 2. Ey Muhammed! Rabb’inin nimeti sayesinde, sen asla bir deli değilsin. َ َ Vَ !َ ‫َواِ ّ َن‬ ﴾٣﴿ ‫ ن‬ H ٍ 4ُ ْ َ َ 0ْ zَ ‫ ْ` ً*ا‬

3. Tam aksine, tebliğ etiğin hakikatlerle alay ederek sana deli, cinlenmiş diyen inkârcıların bütün bu eziyetlere sabırla göğüs geren, aklı başında ve son derece temiz yürekli bir insansın. Bundan dolayı, sana Rabb’inin katında bitip tükenmek bilmeyen muhteşem bir ödül vardır. ٰ 9َ !َ Vَ dَ ّ ِ‫َوا‬ ُ ﴾٤﴿ , F c 8 + L 8 $ ُ َ ٍ ٍ 4. Çünkü sen, seni delilikle suçlayan inatçı kâfirlerin de gayet iyi bildiği gibi, pek yüce bir ahlâk sahibi ve dosdoğru bu yol üzerindesin. َ ‫ ُ*و‬Xِ ْ 6ُ ‫ ُ* َو‬Xِ ْ Jُ َ َ ﴾٥﴿ ‫ن‬S 5. O hâlde, yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler:


ُ 6ِّ َ Kِ ﴾٦﴿ ‫ ُن‬Jُ ?ْ َ !‫ ْا‬,ُ . 6. Hanginizin bir deli, bir mecnun olduğunu. Dürüstlük ve erdemlilik timsali olan müminler mi, yoksa günaha batmış kâfirler mi aklını kaybetmiş, meczup kimselermiş, yakında görecekler. ﴾٧﴿ :َ 6'$ Jَ 3ْ ُ ! ْ Kِ ,ُ 8َ Fْ َ‫ َ ا‬/ُ ‫ َو‬£ "$ 8ِ - $ َ :ْ Fَ Mَ ّ َ :ْ َ Kِ ,ُ 8َ Fْ َ‫ َ ا‬/ُ Vَ Kَ ّ ‫اِ ّ َن َر‬ 7. Çünkü Rabb’in, kimlerin kendi yolundan saptığını çok iyi bilir, doğru yolda olanları da en iyi bilen O’dur. َ ُ !‫ ْا‬wِ Gُ lَ​َ َ K$ %ِّ . ﴾٨﴿ T ِ

8. Öyleyse, ey hak yolunun yolcusu! Rabb’inin mesajını yalanlayanların baskı ve işkenceleri karşısında boyun eğme, onların arzu ve heveslerine asla uyma. Bütün insanlara karşı yumuşak ve merhametle davran. Fakat hoşgörü adına Kur’an’ın ortaya koyduğu gerçekleri örtbas etme. Zalimlerin kalplerini kazanmak veya işkencelerinden kurtulmak amacıyla bile olsa, hakikati haykırmaktan bir an geri durma. Unutma ki: ﴾٩﴿ ‫ َن‬4ُ /ِ 'ْ -ُ َ :ُ /ِ 'ْ Gُ ْ !َ ‫َو ُّدوا‬ 9. İnkârcılar senin inanç konusunda istedikleri tavizleri vererek kendilerine yumuşak davranmanı isterler ki, onlar da sana karşı şiddetli muhalefetten vazgeçerek yumuşak davransınlar. َّ A َ ّ Cُ ْ wِ Gُ َ ‫َو‬ ﴾١٠﴿ T 3 ‫ف‬ l M ٍ َ َ ٍ $ S 10. Ey Müslüman! Sakın kâfirlerin “dinde pazarlık” tekliflerine aldanıp da onlara uyma; Doğru yanlış demeden yemin edip duran, böylece herkesle anlaşmak ve kendi güçlerini kabul ettirmek isteyen o değersiz insanlara. > َ ﴾١١﴿ , 4 K ‫ء‬ s ٍ َ $ ٍ S ِ ّ َ ‫ ّ َ ٍز‬/َ

11. Kalplere kin ve düşmanlık tohumları ekerek hakkınızda dedikodu yayan o iftiracılara. ْ !ِ ‫ ع‬4َ ّ َ َ‫ ٍ' ا‬Jَ 9ْ ُ 0 ْ ﴾١٢﴿ ,} 1 8 َ $ S ِ ٍ ٍ 12. Her türlü iyiliğe engel olan o saldırgan günahkârlara. ّ َ ﴾١٣﴿ ,ٍ S d$ ‫ َز‬V!ِ ‫ َ' ٰذ‬9ْ Kَ Mٍ Jُ Fُ


13. Son derece kaba ve saygısız, üstelik günah ve kötülüklerle dolu hayatıyla her türlü kötülüğün simgesi hâline gelmiş olan o haysiyetsizlere. َ) 4$ Kَ ‫ ل َو‬ ﴾١٤﴿ T ٍ َ ‫ َن َذا‬Cَ ‫اَ ْن‬ 14. İşte bu tip insan, Allah’ın lütfu sayesinde mal mülk ve çoluk çocuk sahibi oldu diye ekonomik ve sosyal imkânlarıyla şımarıp küstahça bir kibre kapılır ve: َ ْ ُ 0 َ !$ ‫ا ّ َو‬ ﴾١٥﴿ T $ َ َ‫ َ ل ا‬Dَ 4َ Gُ 6َ ‫ ِ" ٰا‬-ْ 8َ Fَ L8ٰ ْJGُ ‫اِ َذا‬ 15. Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman, “Bunlar eskilerin efsaneleridir.” der. ْ L8َ Fَ "ُ ُ ِ 4َ َ ُ ﴾١٦﴿ ‫ م‬ * 1 !‫ا‬ ْ ُ ِ 16. Biz de onu o kibirli burnundan işaretleyecek ve hem dünyada hem de âhirette asla yakasını kurtaramayacağı ibret verici bir zillet ve azaba mahkûm edeceğiz. َ ($ ِ Xْ ُ 3َ 4َ ّ ُ *ِ Xْ -َ !َ ‫ َ ُ ا‬Dْ َ‫ اِ ْذ ا‬EِH 4َ ّ Yَ !‫ ب ْا‬ ﴾١٧﴿ T َ (َ Wْ َ‫> ا‬dَ ْ 8َ Kَ َ Cَ ,ْ /ُ dَ ْ 8َ Kَ dَ ّ ِ‫ا‬ S 17. Oysa Biz bu nimetleri insanlara vererek onları imtihan ediyoruz, tıpkı bir zamanlar bahçe sahiplerini sınadığımız gibi: Hani onlar, olgunlaşan meyveleri sabahleyin toplayacaklarına yemin ediyorlardı. ﴾١٨﴿ ‫ َن‬4ُ Pْ Jَ ْ 6َ َ ‫َو‬ 18. Üstelik Allah’ın izin ve iradesini hiç hesaba katmıyor, yani “İnşallah (Allah’ın izniyle) diyerek veya buna benzer bir şekilde herhangi bir istisna da yapmıyorlardı. َ 3َ -ْ 8َ Fَ ‫ ف‬ َ َ َ w ﴾١٩﴿ ‫> ِ ُ َن‬dَ ,ْ /ُ ‫ َو‬Vَ Kِّ ‫ َر‬:ْ ِ r ٌ ِ > 19. Derken onlar geceleyin uyudukları bir sırada, Rabb’in tarafından gönderilen kuşatıcı bir afet bahçelerini çepeçevre sarıvermiş, َ ~ْ (َ َ Wْ َ َ َ ﴾٢٠﴿ ,6 * X! C ّ $ ِ 20. Ve o meyve dolu bağlar bahçeler, yanıp yıkılmış bir harabeye dönmüştü. َ ($ ِ Xْ ُ ‫ َد ْوا‬4َ Jَ َ ﴾٢١﴿ T S


21. Onlar ise tüm olup bitenlerden habersiz, sabahleyin birbirlerine seslendiler: ُ }ِ *ْ A ْ ‫اَ ِن‬ َ $ ‫ ر‬ ﴾٢٢﴿ T َ L8ٰ Fَ ‫ ُ'وا‬z‫ا‬ ِ Wَ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫ اِ ْن‬,ْ . 22. “Ürünlerinizi devşirecekseniz, haydi erkenden tarlanızın başına gidin!” َ dْ َ َ Jُ َ 1َ Jَ 6َ ,ْ /ُ ‫ ا َو‬Oُ 8َ w ﴾٢٣﴿ ‫ن‬S 23. Böylece, hazırlıklarını yapıp yola koyuldular. Bu arada, aralarında gizli gizli konuşarak, birbirlerine: ُ -ْ 8َ Fَ ‫ ْ َم‬-َ !‫ ْا‬3َ 4َ ّ 8َ + ٌ .$ ْ ِ ,ْ . ﴾٢٤﴿ T ُ 'ْ 6َ َ ‫اَ ْن‬ 24. “Dikkat edin, bugün hiçbir yoksul bahçenize girip yanınıza sokulmasın.” diyorlardı. ﴾٢٥﴿ :َ 6‫ر‬$ ‫ ِد‬Dَ ‫ ْ* ٍد‬A َ L8ٰ Fَ ‫' َْوا‬zَ ‫َو‬ 25. İşte bu şekilde, ürünleri toplayacaklarından emin bir hâlde, sanki istedikleri her şeyi yapabilecek güce sahiplermiş gibi erkenden çıkıp gittiler. > َ !َ dَ ّ ِ‫ ُ!> ا ا‬Dَ /َ ‫ ّ َ َراَ ْو‬8َ َ َ !ُّ m ﴾٢٦﴿ ‫ن‬S 26. Derken bahçelerine varıp da, onu yanmış, yıkılmış bir hâlde görünce, “Herhâlde biz yolumuzu şaşırdık.” dediler. ﴾٢٧﴿ ‫ َ ْ( ُ*و ُ َن‬:ُ (ْ dَ Mْ Kَ 27. Fakat çok geçmeden gerçeği anladılar: “Hayır hayır, aslında biz bağımızdan bahçemizden tamamen yoksun bırakıldık!” diye feryat ettiler. ُ !َ Mْ Dُ َ‫ ا‬,ْ !َ َ‫ ا‬,ْ 3ُ w ُ َ ‫ َ ل اَ ْو‬Dَ ﴾٢٨﴿ ‫ َ ِّ ُ( َن‬Gُ َ ْ !َ ,ْ . 28. İçlerinde en akıllı, en insaflı olan ve daha önce kendilerini defalarca uyaran kişi öne atılarak, “Ben size Rabb’inizi tesbih etmeniz gerektiğini söylememiş miydim? O’nun sonsuz ilim, kudret ve hikmet sahibi olduğunu, dolayısıyla asla yanlış ve lüzumsuz hüküm vermeyeceğini, bu yüzden emirlerine kayıtsız şartsız boyun eğmek suretiyle, söz ve davranışlarınızla yüceliğini dile getirerek O’nu tesbih etmeniz gerekmez miydi?” dedi. َ 4َ ّ Cُ dَ ّ ِ‫ > ا‬4َ Kِّ ‫ ُ! ا ُ ْ َ( َن َر‬Dَ َ $ !ِ ﴾٢٩﴿ T


29. Bunun üzerine, hatalarında daha fazla ısrar etmeyip, “Rabb’imizi en yüce sıfatlarla tesbih ederiz, meğer biz gerçekten zalimmişiz!” dediler. ﴾٣٠﴿ ‫ َو ُ َن‬lَ Jَ 6َ ُ 9ْ Kَ Mَ َ Dْ َ َ ٍ 9ْ Kَ L8ٰ Fَ ,ْ 3ُ m 30. Sonra pişmanlık ve üzüntü içinde birbirlerine bakıp kendilerini suçlamaya başladılar: َ 4َ ّ Cُ dَ ّ ِ‫> ا‬4َ 8َ 6ْ ‫ َو‬6َ ‫ ُ! ا‬Dَ َ z ﴾٣١﴿ T $ 31. “Yazıklar olsun bize!” dediler, “Biz gerçekten iyice azgınlaşmıştık.” ﴾٣٢﴿ ‫ ُ َن‬zِ ‫ َرا‬4َ Kِّ ‫ َر‬L!ٰ ِ‫> ا‬dَ ّ ِ‫> ا‬3َ ْ4 ِ ‫ًا‬0ْ + َ 4َ !َ 'ِ ْ 6ُ ‫> اَ ْن‬4َ Kُّ ‫ َر‬L ٰ Fَ 32. “Umarız ki Rabb’imiz, bize rahmetiyle yönelerek bundan daha iyisini bahşeder. Çünkü biz bundan böyle yalnızca Rabb’imize yönelecek ve yalnızca O’na kulluk ve ibadet edeceğiz.” ٰ ْ ‫اب‬ ﴾٣٣﴿ ‫ن‬tَ ُ 8َ 9ْ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ ْ !َ ُ Uَ Cْ َ‫ َ* ِة ا‬+ ِ ‫ا‬ ُ %َ 9َ !َ ‫اب َو‬ ُ) %َ 9َ !‫ ْا‬Vَ !ِ %ٰ Cَ 33. İşte dünyadaki azap böyle acı ve ibret vericidir. Fakat âhiret azabı bundan çok daha şiddetlidir, bir bilselerdi. َ ّ ‫ ت‬ َّ ` َ O$ Jَ ّ ُ 8ْ !ِ ‫اِ ّ َن‬ َ ْ4 ﴾٣٤﴿ ,9 4!‫ا‬ 4 , 3 K ‫ر‬ ' F T ْ ِ $ ّ َ َ ِ ِ ِ ِ

34. Dürüst ve erdemlice bir hayatı tercih ederek kötülüklerden titizlikle sakınan kimselere gelince, Rab’lerinin katında onlara muhteşem nimet cennetleri vardır. َ) $ *ِ Yْ ُ ! ْ Cَ T َ $ 8ِ ْ ُ !‫ ْا‬Mُ 9َ Yْ 4َ َ َ‫ا‬ ﴾٣٥﴿ T

35. Öyle ya, Allah’ın hükümlerine yürekten boyun eğenlerle günaha batmış olanları bir mi tutacaktık? ُ (ْ Gَ r ُ !َ َ ﴾٣٦﴿ ‫ن‬Hَ ُ . َ -ْ Cَ ,ْ . 36. Neniz var sizin ey zalimler, nasıl bir mantıkla muhakeme yürütüyor, ne kadar ahmakça hüküm veriyorsunuz? ُ !َ ‫اَ ْم‬ َ ُ ‫ ْ' ُر‬Gَ "ِ - $ ‫ ب‬ ﴾٣٧﴿ ‫ن‬S ٌ Jَ Cِ ,ْ . 37. Yoksa elinizde, okuyup ders yaptığınız Kur’an’a alternatif bir ilâhî Kitap mı var? ُ !َ ‫اِ ّ َن‬ ﴾٣٨﴿ ‫ن‬Hَ ‫ُو‬0َ ّ 1َ Gَ َ !َ "ِ - $ ,ْ .


38. O kitapta, “Dilediğiniz her şey sizindir ve her arzunuzu gerçekleştirme hakkı size verilmiştir!” diye mi yazıyor? ُ (ْ Gَ َ !َ ,ْ . ُ !َ ‫ اِ ّ َن‬S ُ !َ ‫اَ ْم‬ ﴾٣٩﴿ ‫ن‬Hَ ُ . Eِ َ -ٰ Oِ !‫ ْ ِم ْا‬6َ L!ٰ ِ‫ ا‬Eٌ َ@!ِ Kَ 4َ -ْ 8َ Fَ ‫ َ ٌن‬6ْ َ‫ ا‬,ْ .

39. Yoksa Bizden, dilediğiniz hükmü verebileceğinize dair Kıyamet Gününe kadar geçerli özel bir söz mü aldınız? ﴾٤٠﴿ ¦,ٌ -F$ ‫ َز‬Vَ !ِ %ٰ Kِ ,ْ 3ُ 6ُّ َ‫ ا‬,ْ 3ُ 8ْ َ 40. Sor onlara, içlerinden hangisi bu iddiayı savunabilecek? َ D$ ‫ ِد‬Wَ ‫ ا‬dُ Cَ ‫ اِ ْن‬,ْ 3ِ ِ >Cَ *َ s ﴾٤١﴿ T ُ Kِ ‫ ا‬Gُ ْ -َ 8َْ ‫> ُ ¦ء‬Cَ *َ yُ ,ْ 3ُ !َ ‫اَ ْم‬ 41. Yoksa onların, Allah ile ortak yetki ve otoriteye sahip olan ilâhları mı var? Öyleyse, bu ortaklarını getirip onların bu yetkilere sahip olduğunu delilleriyle göstersinler, eğer sözlerinde samimi iseler. Fakat heyhat, bunları asla ispatlayamayacaklar. Hesap Gününde ise, bunun cezasını en ağır biçimde ödeyecekler: َ 9﴾٤٢﴿ ‫ن‬S َ .ْ 6ُ ‫ ْ َم‬6َ ُ s ٍ َ :ْ Fَ r ُ w$ Jَ ْ 6َ lَ​َ ‫ ِد‬Yُ ُّ !‫ ا‬L!َ ِ‫ ْ َن ا‬Fَ 'ْ 6ُ ‫ ق َو‬ 42. Mahşer meydanında işler kızıştığı gün, zalimleri büyük bir korku ve dehşet saracak. Allah’ın huzurunda secde etmeleri istenecek, fakat belkemikleri kaskatı kesilerek adeta kilitlenecek ve secde etmek istedikleri hâlde, buna güçleri yetmeyecek. ﴾٤٣﴿ ‫ َ ِ! ُ َن‬,ْ /ُ ‫ ِد َو‬Yُ ُّ !‫ ا‬L!َ ِ‫ ْ َن ا‬Fَ 'ْ 6ُ ‫ ا‬dُ Cَ 'ْ Dَ ‫ َو‬Eٌ) !َ ّ ‫ ِذ‬,ْ 3ُ Oُ /َ *ْ Gَ ,ْ /ُ ‫ ُر‬Xَ Kْ َ‫ ا‬Eً 9َ y َ ِ + 43. Utanç ve pişmanlıktan bakışları önlerine düşecek ve onları tepeden tırnağa bir zillet bürüyecek. Oysa onlar, dünyada sağlık ve esenlik içindeyken de Allah’a secdeye çağrılmış, fakat kibir ve inatla karşı koymuşlardı. َ 6ُ :ْ َ ‫ َو‬d$ ‫ ْر‬%َ َ َ ُ 8َ 9ْ 6َ َ ﴾٤٤﴿ ‫ن‬S ُ -ْ A َ :ْ ِ ,ْ 3ُ ` ُ ‫ ْ' ِر‬Jَ ْ 4َ َ 6 )ِ '$ (َ !‫ا ْا‬%َ 3ٰ Kِ ‫ ُب‬%ِّ . 44. O hâlde, bu ilâhî kelâmı yalanlayan inkârcılarla Beni baş başa bırak. Sen onlara aldırma, görevini yapmaya bak. Çünkü o zalimlerin hakkından bizzat Ben geleceğim. Şöyle ki, onları hiç farkına varamayacakları biçimde adım adım felâkete sürükleyeceğim. ٌ J$ َ ‫'ي‬$ -ْ Cَ ‫ اِ ّ َن‬,) ْ 3ُ !َ 8$ ْ ُ‫َوا‬ ﴾٤٥﴿ T


45. Şimdilik onlara, akıllarını başlarına almaları için birazcık mühlet veriyorum. Fakat unutmayın, benim plânım çok sağlamdır. Hâl böyleyken, neden fırsat varken tövbe edip kendilerini kurtarmıyorlar? ﴾٤٦﴿ ‫ن‬Hَ 8ُ Oَ Pْ ُ ‫ َ ْ@ َ* ٍم‬:ْ ِ ,ْ 3ُ َ ‫ اَ ْ` ً*ا‬,ْ 3ُ 8ُ َ ْ Gَ ‫اَ ْم‬

46. Yoksa ey Peygamber, sen bu davet karşılığında onlardan bir ücret istiyorsun da, ağır bir borç yükü altında ezildikleri için mi seni inkâr ediyorlar? ﴾٤٧﴿ ‫ ُ َن‬Jُ .ْ 6َ ,ْ 3ُ َ I ُ -ْ َ@!‫ ْا‬,ُ /ُ 'َ ْ4Fِ ‫اَ ْم‬ 47. Neden Kur’an’ın rehberliğinden kendilerini azade görüyorlar? Yoksa yaratılmışların algı ve tecrübe sınırlarının ötesindeki sırlar âlemi olan gaybın bilgisi kendi yanlarında bulunuyor da, evrenin kaderini onlar mı yazıyorlar? Onlara insanın ve evrenin kaderini belirleme yetkisi mi verilmiş ki, Allah’ın hükmüne alternatif hükümler koyuyorlar? ُ .ْ َ َ /ُ ‫ دٰى َو‬dَ ‫ ت اِ ْذ‬ ُ Gَ َ ‫ َو‬Vَ Kِّ ‫ َر‬,.ْ (ُ !ِ ْUِ W َ ﴾٤٨﴿ ‫ )ٌم‬ ْ ِ (ُ !‫ ْا‬I ِ Xَ Cَ :ْ . ِ A ِ

48. Ey Şanlı Elçi! Madem inkârcılar azgınlıklarından vazgeçmiyorlar, o hâlde Rabb’inin hükmü gerçekleşinceye kadar onların alay ve işkencelerine karşı sabredip diren. Tebliğ faaliyetlerine de ara vermeden devam et. Sakın öfke ve karamsarlığa kapılarak davet görevini ihmal edip de, Balık Arkadaşı diye bilinen Yunus Peygamber gibi olma. Hani Yunus, bütün öğüt ve uyarılara rağmen bir türlü doğru yola gelmeyen kavminin olabildiğince inkârcı ve alaycı tutumu karşısında karamsarlık ve öfkeye kapılarak Allah’ın emrini beklemeden görev yerini terk etmiş ve bir gemiye binerek kaçmaya çalışmıştı. Fakat gemi, aniden gelen büyük bir fırtına yüzünden batma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Bunu, aralarında günahkâr bir kişinin bulunmasına bağlayan gemiciler, “Gelin aramızda kura çekelim de, bu felâketin kimin yüzünden geldiğini bulup onu gemiden atalım!” demişlerdi. Çekilen kura sonucu Yunus denize atılıp dev bir balık tarafından yutulunca, pişmanlık ve acıyla yutkunarak Rabb’ine niyaz etmişti.


﴾٤٩﴿ ‫ ُ ٌم‬%ْ َ َ /ُ ‫ َ*>ا ِء َو‬9َ ! ْ Kِ %َ ِ 4ُ !َ "$ Kِّ ‫ َر‬:ْ ِ Eٌ َ 9ْ dِ "ُ Cَ ‫'َا َر‬Gَ ‫َ! ْ َ > اَ ْن‬ 49. İşlediği hata o kadar büyüktü ki, ona Rabb’inden bir nimet ulaşmamış olsaydı, yani pişmanlıkla Rabb’ine yönelip tesbih ederek O’nun şanını yüceltenlerden olmasaydı, Kıyamet Gününe kadar o balığın karnında kalır (37. Saffat: 144) ve Hesap Gününde, kınanmış bir günahkâr olarak mahşer meydanına atılırdı. َ ($ !ِ X!‫ا‬ َ ّ :َ ِ "ُ 8َ 9َ Yَ ﴾٥٠﴿ T ْ َ "ُ Kُّ ‫ ُ" َر‬- ٰ Jَ ` َ 50. Ancak Yunus içtenlikle tövbe edince, Rabb’i onu yeniden seçkin bir makama yücelterek erdemli kulları arasına kattı. O hâlde, ey şanlı Elçi! Yunus’un durumundan örnek al ve sakın öfke ve karamsarlığa kapılıp da tebliğ görevini ihmal etme. َ ّ ‫ ُد ا‬. َ َ َ َ َ 6َ ‫َواِ ْن‬ ْ ُ َ? ﴾٥١﴿ ‫ ٌن‬4ُ Yْ َ !َ "ُ dَ ّ ِ‫ ُ! َن ا‬Oُ 6َ ‫ َ* َو‬Cْ %!‫ا‬ X K K V d O ! © ُ ! ‫وا‬ * C : 6 % ! َ ْ $ َ َ ِّ ‫ ا‬9ُ ِ َ َ ّ !َ ,ْ /ِ ‫ ر‬ ِ ُ ِ ِ 51. Gerçekten inkârcılar, zikri —yani Kur’an’da yer alan öğüt ve uyarıları— işittiklerinde yüreklerini öyle büyük bir kin ve nefret kaplıyor ki, o kızgın bakışlarıyla seni neredeyse öldürüp yere devirecekler. İşte bu kinlerinden dolayıdır ki, “Muhammed’in sözlerine kulak asmayın. Çünkü o kesinlikle delidir.” diyorlar. َ $ !َ 9َ 8ْ !ِ *ٌ Cْ ‫ َ اِ ّ َ ِذ‬/ُ َ ‫َو‬ ﴾٥٢﴿ T 52. Hâlbuki o, tüm insanlığı kucaklayan evrensel bir öğütten başka bir şey değildir. Onlar önyargılardan arınıp tarafsız bir gözle Kur’an’ı incelemiş olsalardı, onun yalnızca o dönemdeki Arapları değil, tüm insanlığı dünya ve âhiret saadetine davet eden ilâhî bir uyarı olduğunu göreceklerdi. ‫ ﷌‬Eِ Dَ ّ (َ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٦٩﴿ 69. HAKKA SURESİ Mekke döneminin başlarında, Mülk suresinden sonra indirilmiştir. Adını, birinci ayetinde geçen ve Kıyamet Gününe işaret eden “elHakka” (Gerçekleşen, gerçekleşmesi kaçınılmaz olan) kelimesinden almıştır. 52 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla!


Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: > َ !ْ َ‫ا‬ ﴾١﴿ S Eُ Dَ ّ ( 1. O gerçekleşmesi kaçınılmaz olay! > َ !‫َ ْا‬ ﴾٢﴿ EHُ Dَ ّ ( 2. Ne büyük, ne dehşetli bir hâdisedir, o gerçeğin ta kendisi olan kaçınılmaz olay! َ ‫َو َ > اَد ْٰر‬ > َ !‫ َ ْا‬V6 ﴾٣﴿ Eُ) Dَ ّ ( 3. Allah sana bildirmeseydi, o kaçınılmaz olayın ne olduğunu sen nereden bilecektin? َ ﴾٤﴿ Eِ Fَ ‫ ر‬ ِ Oَ ! ْ Kِ ‫ ٌد‬Fَ ‫ ْ~ } َُ ُد َو‬Kَ %ّ Cَ 4. Semud ve Ad kavimleri, her şeyi yok edecek olan bu müthiş Felaketin gerçekleşeceğini inkâr etmiş ve korkunç bir ahlâksızlığın, sefahatin pençesine düşmüşlerdi. İşte bu yüzden: َ ّ ! Kِ ‫ ا‬. ُ 8ِ ْ/ُ َ ‫َ َ ّ َ } َُ ُد‬ ﴾٥﴿ Eِ -َ zِ w 5. Semud kavmi, ansızın dehşet verici bir gürültüyle patlayan ve şehrin altını üstüne getiren o azgın sarsıntı ile topyekûn helâk edildi. ُ 8ِ ْ/ُ َ ‫ ٌد‬Fَ َ ّ َ‫َوا‬ ﴾٦ ﴿ S Eٍ -َ Gِ Fَ *ٍ Wَ *ْ Wَ {6 ٍ *$ Kِ ‫ ا‬. 6. Ad kavmine gelince, azgın bir kasırga ile yok olup gitti! Öyle ki; Mٍ ْ1dَ ‫ ُز‬Yَ Fْ َ‫ ا‬,ْ 3ُ dَ ّ َ Cَ LSFٰ *ْ Wَ 3َ - $ ‫ ْ َم‬Oَ !‫َى ْا‬kَ​َ ً ُ A ٍ -َ !َ َ ْ َ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ /َ *َ 1َ ّ َ ُ ‫ م‬ S ٍ 6َ ّ َ‫ ا‬Eَ -َ dِ َ​َ }‫ ل َو‬ ﴾٧﴿ EٍH 6َ ‫ و‬ َ ِ +

7. Allah onların kökünü kazımak üzere, tam yedi gece sekiz gün boyunca aralıksız olarak bu kasırga azabını üzerlerine saldı. Eğer orada bulunsaydın, bu azgın halkın, çürümüş hurma kütükleri gibi nasıl cansız bir hâlde yerlere serildiklerini görürdün. ﴾٨﴿ Eٍ -َ Dِ Kَ :ْ ِ ,ْ 3ُ !َ ‫ ٰ*ى‬Gَ Mْ 3َ َ


8. Şimdi onlardan azaptan kurtulup geri kalan hiç bir kimse, saltanat ve azgınlıklarından bir iz görebiliyor musun? Sadece bunlar mı? َ ?ِ Gَ oْ ُ !‫ ُ" َو ْا‬8َ ْ Dَ :ْ َ ‫ ْ ُن َو‬Fَ *ْ ِ ‫` َء‬ > َ ‫َو‬ ﴾٩﴿ EِH ]َ ُ . ِ 1َ ! ْ Kِ ‫ ت‬ 9. Ayrıca Firavun, ondan önceki kâfirler ve altı üstüne getirilen Sodom ve Gomoreli zalimler de aynı günahı işlemiş, َ ُ ‫ ْ ا َر‬Xَ 9َ​َ ﴾١٠﴿ Eً -َ Kِ ‫ ًة َرا‬%َ ْ+َ‫ ا‬,ْ /ُ %َ + َ َ َ ,ْ 3ِ Kِّ ‫ ل َر‬

10. Rab’lerinin onlara gönderdiği Elçiye isyan etmişlerdi. Bu yüzden Rabb’in, şiddetli bir darbeyle onları kıskıvrak yakalayıvermişti. Fakat iman edenler azaptan kurtarılmıştı. َ َ ّ !َ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾١١﴿ S Eِ 6َ ‫ ر‬ َ ‫ @َ ْا! َ > ُء‬ ِ Yَ !‫ ِ ْا‬,ْ Cُ 4َ 8ْ َ A 11. Nitekim Nuh tufanı sırasında gökten boşanan ve yerden fışkıran sular taşıp dağları tepeleri kapladığında, sizi dalgalar üzerinde akıp giden bir gemide taşıyıp kurtarmıştık. ُ !َ 3َ 8َ 9َ Yْ 4َ !ِ ﴾١٢﴿ Eٌ -َ Fِ ‫> اُ ُذ ٌن َوا‬3َ -َ 9ِ Gَ ‫ َ* ًة َو‬Cِ %ْ Gَ ,ْ . 12. Ki, insanlık tarihinin dönüm noktası olan bu olayı sizin için bir ibret dersi kılalım ve dinlemesini bilen kulaklar bunu kavrayıp ibret alsın. İbret alsın da, iman edip güzel davranışlar ortaya koyarak kendisini o Büyük Güne hazırlasın: ُّ ِ َ ?ِ dُ ‫َ ِ َذا‬ ﴾١٣﴿ S ‫ َ' ٌة‬A‫ا‬ ِ ‫ َو‬Eٌ 1َ ?ْ dَ ‫ ر‬ ِ X!‫ا‬ 13. Kıyamet için sûra bir kez üflendiği, َْ ~ ﴾١٤﴿ ‫ َ' ًة‬A‫ا‬ ِ 8َ ِ A ِ ‫ َو‬Eً Cَ ّ ‫ َد‬Jَ Cَ ّ 'ُ َ ‫ َ ُ ل‬Yِ !‫ض َو ْا‬ ُ ‫ا ْر‬ ُ ‫َو‬ 14. Ve yeryüzü ile dağlar yerlerinden sökülerek, korkunç bir darbeyle darmadağın edildikleri zaman, ﴾١٥﴿ S Eُ 9َ Dِ ‫~ ْا! َ ا‬ ِ 9َ Dَ ‫ َو‬%ٍ ]ِ َ ْ -َ َ 15. İşte o gün, gerçeğin ta kendisi olan o kaçınılmaz Olay gerçekleşmiş olacak. ﴾١٦﴿ S Eٌ -َ /ِ ‫ َوا‬%ٍ ]ِ َ ْ 6َ َ 3َِ ‫~ ا! ّ َ َ > ُء‬ َ d‫َوا‬ ِ Oَ ّ sْ

16. Milyarlarca galaksiden oluşan şu gök yarılıp parçalanacak. O gün evrendeki kozmik sistem tamamen çökecek ve bütün göklerle yer parçalanıp yok edilerek yerini bambaşka bir evrene bırakacak.


Gök henüz tamamen dürülmeyecek, fakat gamlı, kederli, puslu bir yüz, hüzün veren bir bulut görüntüsü ile yarılıp pörsüyecek, zayıf ve cılız bir hâle gelecektir. > َ ‫ اَ ْر‬L>8ٰ Fَ Vُ 8َ َ !‫َو ْا‬ ﴾١٧﴿ Eٌ) -َ dِ َ​َ } %ٍ ]ِ َ ْ 6َ ,ْ 3ُ Dَ َْ Vَ Kِّ ‫ ْ* َش َر‬Fَ Mُ ِ (ْ 6َ ‫ ) َو‬3َ ِ ` 17. Melekler, göğün yarılan kenarlarında saf tutmuş bir halde Rabb’inin emrini bekleyecekler. Onların da üzerinde, Rabb’inin kudret ve egemenlik Tahtını, o Gün sekiz büyük melek taşıyacak. Yani ilâhî hükümranlık, o gün tüm dehşet ve ihtişamıyla varlıklar üzerinde tecelli edecek. ُ ْ4 ِ L?ٰ ْ1Gَ َ ‫ َن‬ ﴾١٨﴿ Eٌ -َ ِ + َ ,ْ . ُ *َ 9ْ Gُ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ 18. İşte o gün, ey insanlar, yaptıklarınızın hesabını vermek üzere Rabb’inizin huzuruna çıkarılacaksınız ve en gizemli sırlarınız bile gizli kalmayacak. Ve Mutlak Hâkim, en âdil hükmü verecek: ُ Oُ -َ َ "$ 4ِ - $ -َ Kِ "ُ Kَ Jَ Cِ َ Gِ ‫و‬e ُ‫ ا‬:ْ َ َ ّ َ َ ْ ‫> ُ ^ ُم‬/َ ‫ ل‬ ﴾١٩﴿ "H ْ -َ Kِ Jَ Cِ ‫ ا‬eُ *َ D‫ا‬

19. Kitabı sağından verilen dürüst ve erdemli kişi, “Yaşasın!” diye sevinçle haykıracak, “Gelin bakın arkadaşlar, şu kitabımı okuyun!” َ dّ $ ِ‫ا‬ ﴾٢٠﴿ "H ْ -َ Kِ َ A ُ ْ44َ ِ ‫ ٍق‬lَ ُ dّ $ َ‫~ ا‬ 20. “Ben zaten, böyle güzel bir hesapla karşılaşacağımı anlamıştım!” ﴾٢١﴿ S Eٍ -َ ‫ا‬ َ F$ $ َ 3ُ َ ِ ‫ َر‬Eٍ s21. Böylece o, sonsuza dek mutlu ve huzurlu bir hayat yaşayacak. ﴾٢٢﴿ S Eٍ -َ !ِ Fَ Eٍ 4َ ّ ` َ $ 22. Yüce ve değerli bir cennette, ُ Dُ ﴾٢٣﴿ Eٌ -َ dِ ‫ َدا‬3َ ُ w

23. Meyveleri, ellerini uzatsalar alabilecekleri kadar yakın olan harika bahçelerde. َْ َ َ ْ ‫ ا َو‬8ُ Cُ ﴾٢٤﴿ Eِ -َ !ِ 1َ !‫ م ْا‬ ِ 6َ ّ ‫ ِ ا‬,ْ Jُ ?ْ 8 ْ ‫ َ > ا‬Kِ ً ->4$ /َ ‫ ا‬Kُ *َ y‫ا‬


24. O Gün onlara, “Geçmiş günlerde bu günü düşünerek yapmış olduğunuz iyilik ve hayırlardan dolayı, şimdi dilediğiniz gibi afiyetle yiyin, için!” denilecek. ُ Oُ -َ َ "$ !ِ َ s ﴾٢٥﴿ "H ْ -َ Kِ Jَ Cِ ‫و َت‬e ُ‫ ا‬,ْ !َ 4$ Jَ -ْ !َ 6َ ‫ ل‬ ِ Kِ "ُ Kَ Jَ Cِ َ Gِ ‫و‬e ُ‫ ا‬:ْ َ َ ّ َ‫َوا‬ 25. Kitabı solundan verilen zalim kişiye gelince, “Eyvah!” diye feryat edecek, “Keşke bu kitabım bana hiç verilmeseydi!” ﴾٢٦﴿ "H ْ -َ Kِ َ A ِ َ ‫ اَد ِْر‬,ْ !َ ‫َو‬ 26. “Ve hesabımın ne olduğunu hiç öğrenmeseydim!” ﴾٢٧﴿ EHَ -َ ِ dَ Cَ 3َ Jَ -ْ !َ 6َ ِ Oَ !‫~ ْا‬ 27. “Ah, keşke ölüm her şeyi bitirmiş olsaydı da, toprak olup gitseydim!” ﴾٢٨﴿ "H ْ -َ !ِ َ 4ّ $ Fَ L ٰ4zْ َ‫َ > ا‬ 28. “Çünkü o çok güvendiğim malım mülküm beni hak ettiğim azaptan kurtaramadı.” َ 8ْ ُ 4ّ $ Fَ Vَ 8َ /َ ﴾٢٩﴿ "H ْ -َ dِ w 29. “Ve bütün güç ve otoritem, bir anda yok olup gitti.” Bunun üzerine, Allah cehennem meleklerine emredecek: ﴾٣٠﴿ ‫ه‬S ُ ُ 8ُّ @َُ ‫و ُه‬%ُ + 30. “Yakalayın onu, ellerinden ayaklarından demir kelepçelerle bağlayın onu!” ﴾٣١﴿ ‫ه‬S ُ 8ُّ Wَ ,َ -($ Yَ !‫ ْا‬,َ ّ }ُ 31. “Sonra alev alev yanan cehennem ateşine atın onu!” ُ 8ُ ﴾٣٢﴿ ‫ )ُه‬. ْ َ Fً ‫ َن ِذ َرا‬9ُ ْ َ 3َ Fُ ‫ َذ ْر‬Eٍ 8َ ِ 8ْ ِ $ ,َ ّ }ُ 32. “Ardından da, yetmiş arşın boyunda bir zincire vurun onu!” ْ & ٰ Kِ :ُ ِ oْ 6ُ َ ‫ َن‬Cَ "ُ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾٣٣﴿ , 9 !‫ا‬ ِ ّ $ َ S ِ

33. “Çünkü o, Yüce Allah’a yegâne Rab ve İlâh olarak iman etmiyordu.” َ L8ٰ Fَ ُّ (ُ 6َ َ ‫َو‬ ﴾٣٤﴿ T 9 َ ِ) .$ ْ ِ !‫ م ْا‬ ِ


34. “Ve bunun doğal sonucu olarak, yoksulları doyurmak için en ufak bir istek ve gayret göstermiyordu.” ﴾٣٥﴿ ,S َ 4َ 3ُ ٰ/ ‫ ْ َم‬-َ !‫ َ! ُ" ْا‬ َ -ْ 8َ َ ٌ - $ A 35. “Bu yüzden onun, bugün burada ne kendisine yardım edecek bir dostu olacak,” َ َ َ ‫َو‬ ﴾٣٦﴿ T ٍ 8$ ْ zِ :ْ ِ ّ ِ‫ ٌم ا‬9َ S 36. “Ne de karnını doyurabileceği bir yiyeceği. Ancak cehennemliklerin yaralarından fışkıran kan, irin ve kusmuk karışımı bir yiyecek ona takdim edilecek.” ﴾٣٧﴿ ‫ن‬tَ oeُ ِ 1َ !‫ ُ" > اِ ّ َ ْا‬8ُ Cُ ْ 6َ َ

37. “Yalnızca günahkârların mecburen yiyeceği iğrenç bir bulamaç!” >َ َ ‫ ُ*و‬Xِ ْ Gُ َ Kِ ,ُ ِ Dْ ُ‫ ا‬lَ ﴾٣٨﴿ ‫ن‬S 38-Hayır, iş sizin zannettiğiniz gibi değil, ey inkârcılar! Gördüğünüz her şeye yemin ederim, َ ‫ ُ*و‬Xِ ْ Gُ َ َ ‫َو‬ ﴾٣٩﴿ ‫ن‬S 39. Ve göremediğiniz her şeye yemin ederim ki, ﴾٤٠﴿ ,6 ٍ ُ ‫ ْ ُل َر‬Oَ !َ "ُ dَ ّ ِ‫ا‬ Hٍ *$ Cَ ‫ ل‬

40. Bu Kur’an, Cebrail adındaki şerefli bir Elçinin Allah’tan alıp Muhammed’in kalbine indirdiği ilâhî bir kelamdır. Bir insan veya melek sözü değil, doğrudan doğruya Allah’ın sözüdür. َ 4ُ ِ oْ Gُ َ l﴾٤١﴿ ‫ن‬S ً 8$ Dَ *ٍ) Fِ yَ ‫ ْ ِل‬Oَ Kِ َ /ُ َ ‫َو‬

41. Açık yüreklilikle onu okuduğunuzda siz de göreceksiniz ki, o kesinlikle bir şair sözü değildir. Ne kadar az inanıyorsunuz! ﴾٤٢﴿ ‫ ُ*و )َن‬Cَ ّ %َ Gَ َ lً 8$ Dَ :) ٍ /ِ Cَ ‫ ْ ِل‬Oَ Kِ َ ‫َو‬ 42. O bir kâhin sözü de değildir, kulağınıza küpe olması gereken bu hikmetli sözlerden ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! ٌ <$ ْ Gَ َ $ !َ 9َ !‫ َر ِّب ْا‬:ْ ِ M6 ﴾٤٣﴿ T 43. Bu Kur’an, doğrudan doğruya âlemlerin Rabb’i tarafından gönderilmiştir. Muhammed’in kendi sözleri değildir. Öyle ki;


َْ ﴾٤٤﴿ M6 َ 9ْ Kَ 4َ -ْ 8َ Fَ ‫ ّ َ َل‬Oَ Gَ ْ !َ ‫َو‬ Sِ ‫ و‬$ Dَ ‫ا‬

44. Şayet o kendi uydurduğu sözleri Bize yakıştırmaya kalksaydı, َ​َ ﴾٤٥﴿ T َ S ِ $ -َ ! ْ Kِ "ُ ْ4 ِ dَ %ْ + 45. Biz derhal onun tüm gücünü ve yeteneklerini elinden alarak onu sağ tarafından yakalar, َ Oَ !َ ,َ ّ }ُ َ G$ َ !‫ْ ُ" ْا‬4 ِ 4َ 9ْ w ﴾٤٦﴿ T

46. Sonra da herkese ibret olması için onun can damarını koparıp oracıkta canını alırdık. ُ ْ4 ِ َ​َ ﴾٤٧﴿ :َ 6R$ ` َ "ُ ْ4Fَ 'ٍ A َ َ‫ ا‬:ْ ِ ,ْ . ِ A 47. Ve hiçbiriniz onu elimizden kurtaramazdı. Fakat öyle olmadı. Muhammed, Rabb’inden aldığı mesajı size olduğu gibi ulaştırdı: َ O$ Jَ ّ ُ 8ْ !ِ ‫ َ* ٌة‬Cِ %ْ Jَ !َ "ُ dَ ّ ِ‫َوا‬ ﴾٤٨﴿ T 48. Doğrusu bu Kur’an, dürüst ve erdemlice bir hayatı tercih ederek kötülüklerden titizlikle sakınanlar için bir öğüt ve uyarıdır. َ ُ ,ْ . ُ ْ4 ِ ‫ اَ ّ َن‬,ُ 8َ 9ْ 4َ !َ dَ ّ ِ‫َوا‬ َ K$ %ِّ . ﴾٤٩﴿ T 49. Bununla birlikte, ey insanlar, aranızda bu mesajı yalanlayan bedbaht kimseler olduğunu ve kıyamete kadar da olacağını çok iyi biliyoruz. َ !‫ ْا‬L8َ Fَ ‫ ُ" َ! َ( ْ َ* ٌة‬dَ ّ ِ‫َوا‬ ﴾٥٠﴿ :َ 6*$ ِ . 50. Fakat bu yalanlama ve yüz çevirme, Hesap Günü inkârcılar için onulmaz bir pişmanlık, acı ve üzüntü kaynağı olacaktır. ﴾٥١﴿ T ِ O$ -َ !‫ ْا‬cُّ (َ !َ "ُ dَ ّ ِ‫َوا‬

51. Çünkü bu Kur’an, inananları sonsuz mutluluğa, inkâr edenleri de azaba götüren açık ve kesin bir gerçektir. ْ Vَ Kِّ ‫ َر‬, ﴾٥٢﴿ , 9 !‫ا‬ $ َ ِ ِ ْ Kِ {ْ ِّ َ َ

52. Öyleyse, ey hak yolunun yolcusu! Sonsuz kudret ve azamet sahibi Rabb’inin ismini hem kalbinle, hem söz ve davranışlarınla anıp yücelterek en içten dua ve yakarışlarla tesbih et!


‫ ر ِج ﷌‬ ِ 9َ َ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٧٠﴿

70. MEARİC SURESİ Mekke döneminin başlarında, Hakka suresinden sonra indirilmiştir. Adını, üçüncü ayetinde geçen ve yükselme dereceleri anlamına gelen “el-Mearic” kelimesinden almıştır. 44 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: > َ ‫َ َ َل‬ ﴾١﴿ S D ٍِ ‫اب َوا‬ ٍ %َ 9َ Kِ Mٌ ِ

1. Allah’ın ayetleriyle alay etmek isteyen küstah bir kâfir, Peygamber’in karşısına geçip onunla alay ederek, mutlaka gerçekleşecek olan azabın bir an önce gelip çatmasını istedi. Kâfirlerin alay ve işkencelerinden bunalarak Allah’ın yardımını isteyen sabırsız bir mümin de, O’nun vadettiği azabın bir an önce gelmesini istedi. َ 8ْ !ِ ﴾٢﴿ S َ -ْ !َ :َ 6*$ ِ . ٌ ِ ‫ َ! ُ" َدا‬ 2. İnkârcılar için hazırlanan o azabı ki, yeri ve zamanı geldiğinde, hiç kimse ve hiçbir güç ona engel olamayacaktır. ﴾٣﴿ ‫ ر ) ِج‬ ِ ّٰ :َ ِ ِ 9َ َ !‫ا& ِذي ْا‬ 3. O azap, dilediğini yücelten, dilediğini alçaltan, varlık mertebelerindeki bütün derecelerin ve olgunlaşma basamaklarının sahibi olan Allah tarafından takdir edilmiştir. Allah, plân ve tasarımını asla değiştirmez. Yeri ve zamanı geldiğinde, vaatlerini bir bir gerçekleştirecektir. Bu yüzden müminler, kendilerini olgunluk mertebelerinde yücelten bu gibi bela ve musibetler karşısında sabırla direnmeli, aceleci davranıp ilâhî azabın gelmesini arzu etmemelidirler: > 8ٰ !‫*ج ْا‬9ْ Gَ َ َ $ ْ + ُ ُ ﴾٤﴿ EٍH 4َ َ r * !‫ا‬ ‫و‬ E . ] َ !ْ َ‫ ا‬T َ ‫'َا ُر ُه‬Oْ ِ ‫ َن‬Cَ ‫ ْ ٍم‬6َ $ "ِ -ْ !َ ِ‫وح ا‬ ّ َ ِ َ ُ ُ ُ


4. Şu evrende görevli bütün melekler ve ölü kalplere hayat bahşeden vahiy meleği Kutsal Ruh Cebrail bile, dünya takvimine göre tam elli bin yıl süren bir günde bütün mertebeleri aşıp O’nun huzuruna yükselirler. O halde ey insan! Meleklerin dahi ancak elli bin yılda ulaşabildiği olgunluk makamlarına, sen hiç sıkıntı çekmeden, uzun süre sabredip direnmeden çabucak ulaşabileceğini mi sanıyorsun? ﴾٥﴿ lً $ ` ْ َ ‫ًا‬Uْ Wَ ْUِ W َ 5. Bunun için, sen aceleci davranma. Rabb’inin vadettiği gün gelinceye kadar, bu yolda başına gelebilecek belâ ve sıkıntılara karşı güzelce sabret. ﴾٦﴿ S ‫ ً'ا‬-9$ Kَ "ُ dَ ‫ َ* ْو‬6َ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ا‬ 6. Gerçi inkârcılar onun gerçekleşeceği günü uzak görüyorlar. ﴾٧﴿ ) ً 6*$ Dَ "ُ 6*ٰ dَ ‫َو‬ 7. Biz ise onu çok yakın görüyoruz. ُ Gَ ‫ ْ َم‬6َ ﴾٨﴿ MSِ3ْ ُ ! ْ Cَ ‫ ُن ا! ّ َ َ > ُء‬.

8. O gün kıyamet gelip çatacak ve gökyüzü parçalanıp erimiş kızıl bir madene, ُ Gَ ‫َو‬ ﴾٩﴿ :Sِ3ْ 9ِ ! ْ Cَ ‫ َ ُ ل‬Yِ !‫ ُن ْا‬. 9. Dağlar da darmadağın edilerek atılmış hallaç pamuğuna dönüşecek. ﴾١٠﴿ H َ ,ٌ - $ A َ Mُ َ ْ 6َ َ ‫َو‬ ً $ A

10. Ve herkes kendi canının derdine düşecek. Öyle ki, dost dostun hâlini sormayacak. ﴾١١﴿ S "ِ -4$ َ Kِ %ٍ ]ِ ِ ْ 6َ ‫اب‬ ِ %َ Fَ :ْ ِ ‫'ي‬$ Jَ ?ْ 6َ ْ !َ ‫ ِ* ُم‬Yْ ُ !‫ َ ُّد ْا‬6َ ,) ْ 3ُ dَ ‫ ُ*و‬Xَ ّ َ 6ُ

11. Derken, bütün insanlar yargı önüne çıkarılıp birbirleriyle yüzleştirilecekler. İşte o anda suçlu, o günün azâbından kurtulabilmek için dünyada —Allah’ın emirlerini terk etme pahasına— kazandığı her şeyini fedâ etmek isteyecek: Örneğin, bir zamanlar üzerlerine titrediği, öpmeye bile kıyamadığı kendi öz çocuklarını,


﴾١٢﴿ S "ِ -+$ َ‫" َوا‬$ Jِ َ A ِ Wَ ‫َو‬

12. Ya da bir ömür boyu aynı yastığa baş koyduğu hayat arkadaşını ve öz kardeşini, ﴾١٣﴿ S "ِ 6 ْ$ Gُ J$ !َ ّ ‫ ِ" ا‬Jِ 8َ -Xَ$ ‫َو‬

13. Yahut kendisini yetiştirip büyüten ana babasını, ailesini, aşiretini, kavmini, َ ْ ِ :ْ َ ‫َو‬ ﴾١٤﴿ S "ِ -Y$ ْ46ُ ,َ ّ }ُ S 9َ ‫ا ْر ِض‬ ً $ ` 14. Ve hatta yeryüzünde kim varsa hepsini feda edip cehenneme yollamak isteyecek. Ta ki, kendisini azaptan kurtarabilsin. َ ﴾١٥﴿ LS ٰ !َ 3َ dَ ّ ِ‫ ا‬l ) ّ Cَ 15. Hayır, onun hakkı alev saçan bir ateştir! َ ّ !ِ Eً Fَ ‫ا‬Rَ ّ dَ ﴾١٦﴿ ‫ى‬H ٰ s8

16. Derileri yakıp kavuran korkunç bir ateş! Öyle bir ateş ki; ﴾١٧﴿ LS!ّٰ َ Gَ ‫ َ* َو‬Kَ ‫ اَ ْد‬:ْ َ ‫ ا‬Fُ 'ْ Gَ 17. Hep kendisine çağırır, Allah’ın ayetlerinden yüz çevirip uzaklaşan, ﴾١٨﴿ LFٰ ‫` َ َ َ َ ْو‬ َ ‫َو‬ 18. Ve durmadan mal ve servet toplayıp kasalarda biriktiren zalimleri. ﴾١٩﴿ S Fً 8ُ /َ cَ 8ِ + ُ ‫ َ َن‬dْ ‫ا‬ ِ ْ ‫اِ ّ َن‬

19. Doğrusu insanoğlu, açgözlü ve doyumsuz bir karakterde yaratılmıştır. Ama ne var ki o, bu özelliğini kullanıp daha mükemmele ulaşmak için çaba harcaması ve böylece kendisini Allah katında yücelere, daha yücelere ulaştıracak güzel davranışlar göstermesi gerekirken: َ ّ "ُ َ ّ َ ‫اِ َذا‬ ﴾٢٠﴿ S Fً ‫و‬Rُ ` َ *ُّ s!‫ا‬

20. Başına bir kötülük geldiği zaman, her şeyden ümidini keserek sızlanır durur. ﴾٢١﴿ S Fً 4ُ َ ُ 0ْ 1َ !‫َواِ َذا َ ّ َ ُ" ْا‬


21. Bir nimetle karşılaşınca da, açgözlülük ederek hepsine kendisi sahiplenmek ister, başkalarını ondan engellemeye çalışır. َ 8ّ $ Xَ ُ !‫اِ ّ َ ْا‬ ﴾٢٢﴿ T S 22. Ancak Namaz Ehli olarak bilinen samimî ve fedakâr müminler böyle değildir. ﴾٢٣﴿ £‫ َد>ا ِ ُ َن‬,ْ 3ِ Gِ lَ Wَ L8ٰ Fَ ,ْ /ُ :َ 6%$ !َ ّ َ‫ا‬ 23. Onlar ki, günde beş vakit namazlarına düzenli olarak devam ederler. ﴾٢٤﴿ ‫م‬S َ ,ْ 3ِ !ِ ‫ > اَ ْ َ ا‬$ :َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬ ٌ 8ُ 9ْ َ cٌّ A 24. Onlar ki, mallarında belli bir hak vardır, ْ ‫ َو‬Mِ ِ > َ ّ 8!ِ ﴾٢٥﴿ £ ‫وم‬ * ( !‫ا‬ ْ َ ُ ِ

25. Hem yardım isteyen, hem istemekten utanan ihtiyaç sahipleri için... َ ّ ‫َوا‬ َ ّ ّ ُ ﴾٢٦﴿ :6 '!‫ا‬ ‫م‬ K ‫ن‬ D ' X 6 : 6 % ! ْ $ $ َ َ َ ِ ُ ِ £ِ ِ

26. Onlar ki, hem sözleri hem davranışlarıyla Yargı Gününün varlığını onaylarlar. ﴾٢٧﴿ ‫ن‬Hَ Oُ ?ِ sْ ُ ,ْ 3ِ Kِّ ‫اب َر‬ ِ %َ Fَ :ْ ِ ,ْ /ُ :َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬ 27. Onlar ki, Rab’lerinin azabından korkarlar. ﴾٢٨﴿ ‫ ن‬ َ %َ Fَ ‫اِ ّ َن‬ H ٍ ُ ْ َ ُ 0ْ zَ ,ْ 3ِ Kِّ ‫اب َر‬

28. Çünkü bilirler ki, Rab’lerinin azabına karşı hiç kimse kendisini tam bir güven içinde hissedemez. َ ّ ‫َوا‬ ُ ِ A َ ﴾٢٩﴿ ‫ن‬S * ? ! , / : 6 % ! ُ ْ $ ُ َ ,ْ 3ِ `‫و‬ َ ِ ُ ِ 29. Onlar ki, iffet ve namuslarını titizlikle korurlar. > 8ٰ F َ ّ ‫ا‬ َ 8َ َ َ ‫ اَ ْو‬,ْ 3ِ `‫ا‬ َ َH ْ‫ز‬ ﴾٣٠﴿ T ‫و‬ ‫ا‬ L $ 8ُ َ ُ 0ْ zَ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ َ ,ْ 3ُ dُ َ 6ْ َ‫ ْ~ ا‬. َ َ ِ ِ 30. Ancak nikâh sözleşmesi yoluyla sahip oldukları hanımları ya da cariyelik sözleşmesi yoluyla sahip oldukları savaş esiri cariyeler hariç. Çünkü onlar, hanımlarıyla veya cariyeleriyle olan ilişkilerinden dolayı asla kınanmazlar. ﴾٣١﴿ ‫ن‬Hَ ‫ ُدو‬9َ !‫ ْا‬,ُ /ُ Vَ ]ِ > !ٰ ^‫ َ ُو‬Vَ !ِ ‫ َو َر>ا َء ٰذ‬L@ٰ Jَ Kْ ‫ ا‬:ِ َ​َ


31. Ama her kim evlilik dışı yollara tevessül ederek veya sapıkça ilişkilere yönelerek Allah’ın belirlediği bu çizginin ötesine geçmeye kalkışırsa, işte onlar sınırı aşan ve kınamayı, cezayı hak eden kimselerdir. Fakat Namaz Ehli, asla bu tür yollara tevessül etmez. َ ِ ,ْ /ُ :َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬ ﴾٣٢﴿ £‫ َن‬Fُ ‫ َرا‬,ْ /ِ 'ِ 3ْ Fَ ‫ َو‬,ْ 3ِ Gِ dَ َ 32. Onlar ki, kendilerine emanet edileni en güzel şekilde korur, verdikleri sözü yerine getirirler. ﴾٣٣﴿ £‫> ِ ُ َن‬Dَ ,ْ 3ِ Gِ ‫ َدا‬3َ s َ Kِ ,ْ /ُ :َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬ 33. Onlar ki, hak ve adaletin gerçekleşmesi için, her türlü sıkıntı ve tehlikeyi göze alarak şahitlik görevini gereği gibi yaparlar. ُ ِ (َ 6ُ ,ْ 3ِ Gِ lَ Wَ L8ٰ Fَ ,ْ /ُ :َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬ ﴾٣٤﴿ ‫ )َن‬ 34. Onlar ki, namazlarını mekanik hareketlere dönüştürmeden, okuduklarını anlayıp özümsemeye çalışarak, vaktinde ve mümkünse cemaatle birlikte kılar, beş vakit namazı hayatın merkezine yerleştirerek onu her türlü aşınmaya, pörsümeye karşı titizlikle korurlar. > ْ َ َ َ ﴾٣٥﴿ ¬‫ َ* ُ ن‬. ُ ‫ ت‬ ٍ 4ّ ` َ $ V]ِ !ٰ ^‫اُو‬ 35. İşte onlardır, cennet bahçelerinde en güzel nimetlerle ağırlanacak olanlar. َ 9$ wِ 3ْ ُ Vَ 8َ َ Dِ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ َ​َ ِلا‬ ﴾٣٦﴿ T S 36. Şimdi, ey Müslüman, bu inkârcılara ne oluyor ki, ellerinde bir delil varmış gibi senin üzerine üzerine geliyor, saçma iddialar öne sürerek sana doğru heyecanla koşuşuyorlar? ﴾٣٧﴿ :َ 6R$ Fِ ‫ ل‬ ِ َ s!‫ا‬ ِّ :ِ Fَ ‫ َو‬T S ِ $ -َ !‫ ْا‬:ِ Fَ

37. Hem de, sağdan soldan hücum eden gruplar hâlinde üzerine üşüşüyorlar. ُّ Cُ ُ َ wْ 6َ َ‫ا‬ َ+ َ‫ ا‬,ْ 3ُ ْ4 ِ ٍ *ِ ‫ا‬ َّ ` ْ َ ْ ﴾٣٨﴿ ,9 d E 4 M ' 6 ‫ن‬ M َ َ ْ $ َ ُ S ٍ 38. Yoksa onlar, yukarıda sayılan özelliklere sahip olmaksızın nimet cennetine girebileceklerini mi sanıyorlar? َ ﴾٣٩﴿ ‫ ُ َن‬8َ 9ْ 6َ َ ّ ِ ,ْ /ُ 4َ Oْ 8َ + َ dَ ّ ِ‫ ا‬l ) ّ Cَ


39. Hayır, asla! Doğrusu Biz onları, gayet iyi bildikleri bir şeyden, bir damlacık sudan yarattık. Sahip olduğu güç ve servetle şımarıp kibirlenerek Rabb’ine başkaldırma cüretini gösteren insan, kendisinin bir zamanlar bir damla sudan ibaret olduğunu ve ancak Rabb’inin yardım ve inayeti sayesinde bunca nimetlere kavuştuğunu hiç düşünmez mi? >َ ْ ْ ُ ْ َ ‫ ِد ُرو‬Oَ !َ dَ ّ ِ‫ ر ِب ا‬ َ@ ﴾٤٠﴿ ‫ن‬S !‫ا‬ ‫و‬ ‫ق‬ ‫ ر‬ s !‫ا‬ ‫ب‬ * K , D ‫ا‬ lَ َ ّ َ َ َ َ ُ ِ ِ ِ ِ ِ ِ 40. Şu hâlde, güneş sistemlerine yerleştirdiği şaşmaz ölçü sayesinde, evrende ortaya koyduğu her bir gündoğumu ve günbatımı noktası ile aydınlığı karanlığa ve karanlığı aydınlığa çeviren, gönderdiği Kur’an sayesinde zulüm ve cehalet karanlıklarını iman ve İslâm nurlarıyla aydınlatan, doğudaki ve batıdaki, geçmiş ve gelecek tüm ülkelerin gerçek Hükümdarı, bütün zamanların ve mekânların biricik Hâkimi olan Allah’a, yani doğuların ve batıların, doğanların ve batanların, tüm doğuş ve batışların Rabb’ine andolsun ki, Bizim elbette gücümüz yeter: َ D ﴾٤١﴿ T َ ‫ َ ِّ' َل‬dُ ‫ اَ ْن‬L>8ٰ Fَ $ ُ ْ َ Kِ :ُ (ْ dَ َ ‫ َو‬,Sْ3ُ ْ4 ِ ‫ًا‬0ْ + 41. Bu zalimleri yeryüzünden silip yok ederek onların yerine kendilerinden daha iyi bir toplum yaratmaya. Ve hiç kimse Bizi engelleyecek güce de sahip değildir. َ ‫ ُ'و‬Fَ 6ُ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ ا‬,ُ 3ُ َ ْ 6َ ‫ ا‬Dُ lَ 6ُ LJّٰ A ﴾٤٢﴿ ‫ن‬S ُ 1ُ 6َ ,ْ /ُ ‫ ْر‬%َ َ َ ‫ ُ ا‬9َ 8ْ 6َ ‫ ا َو‬ 42. Öyleyse, bırak onları, kendilerine vadedilen o dehşet verici gün ile karşılaşıncaya dek, dünyanın aldatıcı nimetlerine dalsınlar ve sonu gelmez kuruntularla oyalanıp dursunlar. َ ْ :َ ِ ‫` َن‬ َ m ﴾٤٣﴿ ‫ن‬S ِ '`ْ ‫ا‬ ُ ِ 6ُ I ٍ Xُ dُ L!ٰ ِ‫ ا‬,ْ 3ُ dَ ّ َ Cَ Fً ‫َاث ِ َ*ا‬ ُ *ُ ْ16َ ‫ ْ َم‬6َ 43. Fakat Diriliş Günü gelip çatınca, o gün zalimler, bir hedefe doğru yarışırcasına mezarlarından fırlayıp Rab’lerinin huzuruna çıkacaklar. ﴾٤٤﴿ ‫ ُ'و َن‬Fَ 6ُ ‫ ا‬dُ Cَ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ ْ ُم ا‬-َ !‫ ْا‬Vَ !ِ ‫ ٰذ‬Eٌ) !َ ّ ‫ ِذ‬,ْ 3ُ Oُ /َ *ْ Gَ ,ْ /ُ ‫ ُر‬Xَ Kْ َ‫ ا‬Eً 9َ y َ ِ + 44. Utanç ve pişmanlıktan gözleri yere çivilenmiş, tam bir hüsran ve zillete uğramış hâlde. İşte budur, insanlık tarihi boyunca onlara tekrar ve tekrar vadedilen gün.


‫ ح ﷌‬ ٍ dُ ‫﴾ ُ َر ُة‬٧١﴿ 71. NUH SURESİ Mekke döneminin başlarında, Peygambere karşı çıkışların yoğunlaştığı bir dönemde indirilmiştir. Nuh Peygamber’in mücadelesini anlattığı için bu adı almıştır. 28 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ﴾١﴿ ,ٌ -!$ َ‫اب ا‬ ٌ %َ Fَ ,ْ 3ُ -َ Gِ ْ 6َ ‫ اَ ْن‬Mِ ْ Dَ :ْ ِ Vَ َ ْ Dَ ‫ ْر‬%ِ dْ َ‫" > اَ ْن ا‬$ ِ ْ Dَ L!ٰ ِ‫ ا‬A ً dُ 4َ 8ْ َ ‫> اَ ْر‬dَ ّ ِ‫ا‬ 1. Ey insanlar! Gerçekten Biz Nuh’u, “Can yakıcı bir azap başlarına çökmeden önce, halkını bu korkunç akıbete karşı uyar!” diye kavmine Elçi olarak gönderdik. ُ !َ dّ $ ِ‫ ْ ِم ا‬Dَ 6َ ‫ َ ل‬Dَ S ٌ $ ُ *ٌ 6%$ dَ ,ْ . ﴾٢﴿ T

2. Böylece Nuh, “Ey halkım!” diye kavmine seslendi, “Doğrusu ben, size apaçık hakikati gösteren ve zalimleri bekleyen acı akıbeti haber veren bir uyarıcıyım!” ﴾٣﴿ ‫ ن‬ َ ّٰ ‫ ُ ُ'وا‬F‫ا‬ ْ ‫اَ ِن‬ ُ $ َ‫ ُه َوا‬Oُ Gَ ّ ‫ا& َوا‬ Sِ 93. “Şöyle ki, yalnızca Allah’a kulluk edin, O’na yürekten saygıyla bağlanın ve O’nun buyruklarını size ileten bir Elçi olarak bana itaat edin.” > َ َ َ ِٰ ّ Mَ ` َ ّ oَ 6ُ َ ‫` َء‬ ُ Kِ dُ ‫ ُذ‬:ْ ِ ,ْ . ُ !َ *ْ ?ِ @ْ 6َ > َ ‫ا& اِ َذا‬ ّ َ‫ ُ ن‬8َ 9ْ Gَ ,ْ Jُ ْ4Cُ ْ !َ *ُ + َ ‫ اِن ا‬L) َ ُ Mٍ ` َ ‫ ا‬L!ٰ ِ‫ ا‬,ْ Cُ *ْ + ِّ oَ 6ُ ‫ َو‬,ْ . ﴾٤﴿

4. “Ki böylece Allah günahlarınızı bağışlasın ve sizi helâk olmaktan kurtarıp belirli bir vakte kadar huzur ve esenlik içinde yaşatsın. Unutmayın, Allah’ın belirlediği süre gelip çattıktan sonra asla ertelenemez, keşke bunu bilseydiniz.” ﴾٥﴿ S ‫ ًرا‬3َ dَ ‫ َو‬lً -ْ !َ $ ْ Dَ ‫ ْ ُت‬Fَ ‫ َد‬dّ $ ِ‫ َ ل َر ِّب ا‬Dَ


5. Fakat onlar, bütün uyarılara rağmen zulüm ve haksızlığa devam ettiler. Bunun üzerine Nuh, “Ey Rabb’im!” dedi, “Ben halkımı gece gündüz bıkıp usanmadan hak dine çağırdım durdum.” ﴾٦﴿ ‫ >ي اِ ّ َ ِ َ*ا ًرا‬$‫> ء‬Fَ ‫ ُد‬,ْ /ُ ‫ ْد‬Rِ 6َ ,ْ 8َ َ 6. “Ama benim çağrım, onları haktan iyice uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramadı.” ‫ ُّ*وا‬Wَ َ‫ َوا‬,ْ 3ُ Kَ -َ }ِ ‫ ْ ا‬s َ @ْ Jَ ‫ا‬ ْ ‫ َو‬,ْ 3ِ dِ ‫ > ٰا َذا‬$ ,ْ 3ُ 9َ Kِ Wَ َ‫> ا ا‬8ُ 9َ ` َ ,ْ 3ُ !َ *َ ?ِ @ْ Jَ !ِ ,ْ 3ُ Gُ ْ Fَ ‫ َ َد‬8َ ّ Cُ dّ $ ِ‫َوا‬ ﴾٧﴿ ‫ا‬H ‫ َ ًر‬.ْ Jِ ‫ا‬ ْ ‫ُوا‬Uَ .ْ Jَ ‫ا‬ ْ ‫َو‬

7. “Şöyle ki, onları bağışlaman için kendilerini ne zaman tövbeye çağırdıysam, beni duymamak için parmaklarını kulaklarına tıkadılar, cehalet ve önyargı örtülerine büründüler. Apaçık hakikat karşısında inatla direndiler ve küstahça kibre kapıldılar.” ﴾ ٨﴿ S ‫ ًرا‬3َ ` ِ ,ْ 3ُ Gُ ْ Fَ ‫ َد‬dّ $ ِ‫ ا‬,َ ّ }ُ 8. “Fakat ben yine de umudumu kesmedim. Her türlü imkân ve fırsatları kullanarak, tüm gücümle onları gerçeklere açık açık davet ettim.” ﴾ ٩﴿ S ‫ اِ ْ َ*ا ًرا‬,ْ 3ُ !َ ‫ َواَ ْ َ* ْر ُت‬,ْ 3ُ !َ ~ ُ ْ48َ Fْ َ‫> ا‬dّ $ ِ‫ ا‬,َ ّ }ُ 9. “Ve kimi zaman onlara hakkı açıkça ilan ettim, bazen de rencide olmasınlar diye onlarla özel olarak, gizlice konuştum.” ُ Kَ ّ ‫ ْ@ ِ? ُ*وا َر‬Jَ ‫ا‬ ﴾١٠﴿ S ‫ ّ َ? ًرا‬zَ ‫ َن‬Cَ "ُ dَ ّ ِ‫ ا‬,ْ . ْ ~ ُ 8ْ Oَُ 10. “Onlara dedim ki: “Ey halkım, gelin zulüm ve haksızlıktan vazgeçin ve Rabb’inizden bağışlanma dileyin. Hiç kuşkusuz O, çok bağışlayıcıdır. ُ -ْ 8َ Fَ ‫ ا! ّ َ َ > َء‬Mِ ِ *ْ 6ُ ﴾١١﴿ S ‫ ِ ْ' َرا ًرا‬,ْ .

11. Rabb’inize kulluk edin ki, göğün bütün maddî ve manevî nimetlerini üzerinize yağdırsın. ُ !َ Mْ 9َ Yْ 6َ ‫ ت َو‬ ُ !َ Mْ 9َ Yْ 6َ ‫ َو‬T َ 4$ Kَ ‫ال َو‬ ﴾١٢﴿ ‫ ًر )ا‬3َ dْ َ‫ ا‬,ْ . ٍ 4َ ّ ` ٍ َ ْ َ Kِ ,ْ Cُ ‫ ْ ِ' ْد‬6ُ ‫َو‬ َ ,ْ .

12. Servetinize servet katsın, size sağlıklı ve hayırlı bir nesil bahşetsin, sizin için verimli bağlar, bahçeler ve hayat bahşeden ırmaklar yaratsın!


ُ !َ َ ﴾١٣﴿ ‫ا‬H ‫ ًر‬Dَ ‫& َو‬ ِ ّٰ ِ ‫` َن‬ ُ *ْ Gَ َ ,ْ .

13. Ey halkım, size ne oluyor ki, Allah’a saygı göstermek istemiyorsunuz? ُ Oَ 8َ + ﴾١٤﴿ ‫ اَ ْ َ ا ًرا‬,ْ . َ 'ْ Dَ ‫َو‬ 14. Oysa sizi annenizin karnında bir damla su, bir çiğnem et parçası ve cenin gibi peş peşe aşamalardan geçirerek yaratan O’dur. ﴾١٥﴿ S Dً َ ِ ‫ات‬ ٍ َ ٰ َ َ ْ َ &‫ا‬ َ r َ -ْ Cَ ‫ َ* ْوا‬Gَ ,ْ !َ َ‫ا‬ ُ ّٰ cَ 8َ + 15. Görmez misiniz, Allah yedi kat göğü nasıl birbiriyle uyumlu, mükemmel bir ölçüyle ayarlanmış iç içe tabakalar hâlinde yarattı? َ ّ Mَ 9َ ` ﴾١٦﴿ `‫ا‬ َ ْ s!‫ا‬ َ ‫ ًرا َو‬dُ :َ ّ 3َ ‫َو‬ ً *َ ِ ِ $ *َ َ Oَ !‫ ْا‬Mَ 9َ `

16. Ve bu mükemmel sistem içinde, Ay’ı ışık yansıtan bir nur, Güneş’i de ısı ve ışık saçan bir lamba yaptı. َ ْ :َ ِ ,ْ . ُ Jَ َ dْ َ‫ا& ا‬ ﴾١٧﴿ S Gً َ dَ ‫ا ْر ِض‬ ُ ّٰ ‫َو‬ 17. O Allah ki, sizi topraktan süzdüğü elementlerle, yerden bitirdiği bir bitki gibi yetiştirip geliştirdi. ُ ` ﴾١٨﴿ `‫ا‬ ُ *ِ ْ16ُ ‫ َو‬3َ - $ ,ْ Cُ 'ُ -9$ 6ُ ,َ ّ }ُ ً *َ ْ+ِ‫ ا‬,ْ . 18. Fakat sonunda sizi öldürüp tekrar oraya döndürecek ve zamanı gelince de, sizi hesaba çekmek üzere yeniden diriltip huzuruna çıkaracaktır. َ ْ ,ُ . ُ !َ Mَ 9َ ` ً َ Kِ ‫ض‬ ﴾١٩﴿ S ُ ّٰ ‫َو‬ َ ‫ا ْر‬ َ &‫ا‬ 19. Yine görmez misiniz ki, Allah yeryüzünü sizin huzur ve güven içinde yaşayabilmeniz için her türlü nimet ve imkânlarla donatarak bir halı gibi serip döşedi. ُ 8ُ ْ Jَ !ِ ﴾٢٠﴿ t ` ً Yَ ِ lً ُ ُ 3َ ْ4 ِ ‫ ا‬. 20. Ki, orada bulunan doğal geçitlerde, nehir yataklarında, ovalarda ve geniş yollarda rahatça yürüyebilesiniz. Her türlü ulaşım ve taşıma faaliyetlerini yürütebilesiniz ve böylece, yeryüzünün nimetlerinden gereği gibi faydalanabilesiniz. O hâlde, hâlâ O’na şükretmeyecek misiniz?” ﴾٢١﴿ ‫ا‬H ‫ َ ًر‬+ َ َ ّ ِ‫ ْد ُه َ ُ! ُ" َو َو َ! ُ' ُه > ا‬Rِ 6َ ,ْ !َ :ْ َ ‫ ا‬9ُ َ Gَ ّ ‫ َوا‬d$ ْ Xَ Fَ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ ح َر ِّب ا‬ ٌ dُ ‫ َ ل‬Dَ


21. Nuh, yüzyıllar süren tebliğ ve uyarılarının sonuç vermediğini görünce, “Ey Rabb’im!” dedi, “Görüyorsun ki, bunlar beni zayıf ve güçsüz gördükleri için bana isyan ettiler ve bunun yerine, malı mülkü ve çoluk çocuğu kendisini sadece hüsrana sürükleyen inkârcı liderlerin peşinden gittiler.” َ َ ‫َو‬ ﴾٢٢﴿ ‫ا‬H ‫ ّ َ ًر‬Cُ ‫ ً*ا‬.ْ َ ‫ ُ*وا‬. 22. “Ve davetimi etkisiz kılmak için akla hayale gelmedik entrikalar, büyük tuzaklar kurdular.” ُ Jَ 3َ !ِ ‫ ُر ّ َن ٰا‬%َ Gَ َ ‫ ُ! ا‬Dَ ‫َو‬ َ @ُ 6َ َ ‫ َو‬S ﴾٢٣﴿ ‫ا‬H *ً ْ dَ ‫ َق َو‬9ُ 6َ ‫ ث َو‬ Fً ‫ ُر ّ َن َود ا َو َ ُ َ ا‬%َ Gَ َ ‫ َو‬,ْ .

23. “Halkı bana karşı kışkırtmak için onları toplayıp dediler ki: “Bu adam, sizin hayat tarzınızı kökünden değiştirmek istiyor! O hâlde, sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Özellikle de, inanç ve ideolojinizin birer simgesi hâline gelen Vedd’i ve Suva’yı, bir de Yeğus’u, Yeuk’u ve Nesr’i asla terk etmeyin! Yani, hayatınıza yön veren değerlere ve bu değerleri temsil eden atalarınıza, önderlerinize, efendilerinize sahip çıkın ve ne pahasına olursa olsun, vahiy kaynaklı değerlerin hayata egemen olmasına izin vermeyin!” َ ّ !‫ ِد ا‬RGَ َ ‫ا َو‬0 ُّ َ َ $ !ِ ﴾٢٤﴿ ً lَ ً P C ‫ ا‬ 8 َ َ ّ ِ‫ ا‬T َ َ‫ ْ' ا‬Dَ ‫َو‬ $ H ِ 24. “Ey Rabb’im! Böylece toplumu yönlendiren bu inkârcılar, aldatıcı propagandalarla birçok kişiyi doğru yoldan saptırdılar. Öyleyse, Sen de bu zalimlerin yalnızca şaşkınlık ve sapkınlığını artır ve böylece onları cezalandır, ya Rab!” Ve Nuh’un duası kabul edildi: ﴾٢٥﴿ ‫ ًرا‬Xْ ِ ّٰ ‫ون‬ َ َ ّ ِ َ dَ‫ا& ا‬ ِ ‫ ُد‬:ْ ِ ,ْ 3ُ !َ ‫ ُ'وا‬Yِ 6َ ,ْ 8َ َ ‫ ًرا‬dَ ‫ ا‬8ُ +ْ ِ ‫ ا َ ُد‬Dُ *ِ zْ ُ‫ ا‬,ْ 3ِ Gِ َ ->w$ + 25. Böylece, zalimler günahlarından dolayı o büyük tufanda boğulup gittiler ve ateşe atıldılar. Kıyamete kadar cehennem ateşini görerek kabir azabı çektiler, mahşer günü de cehennem ateşine atıldılar ve kendilerini Allah’a karşı koruyacak hiçbir yardımcı da bulamadılar. َ !‫ ْا‬:َ ِ ‫ا ْر ِض‬ َ ْ L8َ Fَ ‫ ْر‬%َ Gَ َ ‫ ح َر ِّب‬ ﴾٢٦﴿ ‫ ًرا‬6َ ّ ‫ َد‬:َ 6*$ ِ . ٌ dُ ‫ َ ل‬Dَ ‫َو‬


26. Daha sonra Nuh, “Ey Rabb’im!” diye yalvardı, “Yeryüzünde bir tek kâfir bile bırakma. Diğerlerine yaptığın gibi, bu zalimleri de azabınla kahreyle!” َ ّ ِ‫ ُ'>وا ا‬8ِ 6َ َ ‫ َ َد َك َو‬Fِ ‫ ا‬8ُّ mِ 6ُ ,ْ /ُ ‫ ْر‬%َ Gَ ‫ اِ ْن‬Vَ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾٢٧﴿ ‫ ّ َ? ًرا‬Cَ ‫َ ` ً*ا‬ ِ 27. “Çünkü onları sağ bırakırsan, Senin tertemiz kullarını doğru yoldan saptırmaya kalkışır, ancak günahkâr ve inkârcı bir nesil yetiştirirler.” َ ّ !‫ ِد ا‬RGَ َ ‫ ت َو‬ ْ ‫َر ِّب‬ َ $ !ِ َ 4$ ِ oْ ُ 8ْ !ِ ‫ َو‬4ً ِ oْ ُ َ Jِ -ْ Kَ Mَ + َ ّ ِ‫ ا‬T َ ‫ َد‬:ْ َ !ِ ‫! َو ِ! َ ا ِ!' ّ َ​َي َو‬$ *ْ ?ِ z‫ا‬ ِ )ِ 4َ ِ oْ ُ !‫ َو ْا‬T ﴾٢٨﴿ ‫ َ ًرا‬Gَ

28. “Ey Rabb’im! Beni, ana babamı, evime mümin olarak girenleri ve diğer bütün inanan erkek ve kadınları rahmetinle bağışla ve yeryüzünde zulüm ve inkârı egemen kılmaya çalışan o zalimlere başarısızlık, çöküş ve yıkımdan başka bir şey nasip etme ya Rab!” ‫ ﷌‬:ّ ِ Yِ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٧٢﴿

72. CİN SURESİ Mekke döneminin sonlarında gönderilmiştir. Adını, birinci ayetinde geçen “el-Cinn” (cinler) kelimesinden almıştır. 28 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ﴾١﴿ S ً Yَ Fَ dً ‫ ْ* ٰا‬Dُ 4َ 9ْ ِ َ dَ ّ ِ‫ ُ!> ا ا‬Oَ​َ :ّ ِ Yِ !‫ ْا‬:َ ِ *ٌ َ?dَ َ َ Jَ ‫ا‬ ْ "ُ dَ ّ َ‫ َ اِ َ! ّ َ ا‬A ِ ‫و‬e ُ‫ ا‬Mْ Dُ

1. Ey Muhammed! Tüm insanlara ve cinlere seslenerek de ki: “Bana Allah tarafından vahyedildi ki, cinlerden bir grup bir gece benim okuduğum ayetleri gizlice dinlediler ve kavimlerine dönüp onlara şöyle dediler: “Bakın arkadaşlar! Biz, kendisine kulak veren herkesi doğruya ve güzele ileten harika bir Kur’an dinledik.”


﴾٢﴿ S ‫ ً'ا‬A َ َ‫> ا‬4َ Kِّ *َ Kِ ‫ ِ* َك‬sْ dُ :ْ !َ ‫ )" َو‬$ Kِ 4َ ّ َ ٰ َ 'ِ yْ *ُّ !‫ ا‬L!َ ِ‫'>ي ا‬$ 3ْ 6َ

2. “Ve derhal ona iman ettik. Artık Allah’tan başka hiçbir varlığı ilâhî niteliklerle yüceltmeyecek, O’ndan başka hiçbir güce kayıtsız şartsız boyun eğmeyeceğiz, yani hiç kimseyi ve hiçbir şeyi Rabb’imize ortak koşmayacağız.” ﴾٣﴿ S ‫ َو َ َو َ! ً'ا‬Eً َ A َ L!ٰ 9َ Gَ "ُ dَ ّ َ‫َوا‬ ِ Wَ %َ 1َ Gَ ّ ‫ َ ا‬4َ Kِّ ‫` ُّ' َر‬ 3. “Çünkü Kur’an’ı duyunca öğrendik ki, Rabb’imizin şanı çok yücedir. Ne bir eş edinmiştir O, ne de bir çocuk.” َ yَ &‫ا‬ ُ Oُ 6َ ‫ َن‬Cَ "ُ dَ ّ َ‫َوا‬ ً w ﴾٤ ﴿ S w ِ ّٰ L8َ Fَ 4َ 3ُ -?$ َ ‫ ل‬

4. “Meğer içimizdeki bazı akılsızlar, Allah hakkında gerçek dışı sözler söylüyorlarmış.” َ Oُ Gَ :ْ !َ ‫> اَ ْن‬4َ ّ 4َ َ dَ ّ َ‫َوا‬ ﴾٥﴿ S Kً %ِ Cَ &‫ا‬ ِ ّٰ L8َ Fَ :ُّ Yِ !‫ْ َو ْا‬ ِ ْ ‫ ل‬ ُ d ‫ا‬

5. “Oysa biz, insanlar ve cinler Allah hakkında bu kadar pervasızca yalan söylemezler sanıyorduk.” ﴾٦﴿ S Oً /َ ‫ َر‬,ْ /ُ ‫ا ُدو‬Rَ َ :ّ ِ Yِ !‫ ْا‬:َ ِ ‫ ل‬ ٍ ` َ *ِ Kِ ‫ ُذو َن‬9ُ 6َ ْ َ ‫ َن ِر‬Cَ "ُ dَ ّ َ‫َوا‬ ِ ْ :َ ِ ‫` ٌ ل‬ ِ d ‫ا‬ 6. “Gerçi öteden beri dünyevi menfaatler peşinde koşan kimi insanlar, kendilerine yardım edeceğini umdukları bazı cinlere sığınır ve bu davranışlarıyla onları kibir ve isyana sürükleyerek azgınlıklarını iyice artırırlardı.” َ َ Cَ ‫ ا‬4ُّ َ ,ْ 3ُ dَ ّ َ‫َوا‬ َ 9َ ْ 6َ :ْ !َ ‫ اَ ْن‬,ْ Jُ ْ44َ ﴾٧﴿ S ‫ ً'ا‬A ُ ّٰ َ َ‫ا& ا‬

7. “Çünkü o insanlar da, tıpkı sizin bir zamanlar sandığınız gibi, Allah’ın insan ve cinlerin hayatına hiçbir zaman müdahale etmeyeceğini, dolayısıyla hiç kimseyi Peygamber olarak göndermeyeceğini sanıyorlardı. Fakat biz Kur’an’ı dinledikten sonra, bu iddianın tamamen yanlış olduğunu anladık.” ﴾ ٨﴿ S ً 3ُ yُ ‫ ً'ا َو‬6'$ yَ ً *َ A َ ~ْ ]َ 8ِ ُ /َ dَ 'ْ ` َ َ َ ‫ ا! ّ َ َ > َء‬4َ ْ َ !َ dَ ّ َ‫َوا‬

8. “Zaten göğü gezip yokladığımızda gördük ki, bütün gökyüzü, uzayda gezip dolaşmayı bizim için neredeyse imkânsız hâle getiren güçlü bekçilerle ve ateş toplarıyla doldurulmuş. İşte bunu görünce, tarihin akışını değiştiren çok önemli bir olayın gerçekleştiğini anladık.”


ٰ ْ ِ Jَ ْ 6َ :ْ َ​َ ) ْ َ ّ 8!ِ 'َ Fِ Oَ َ 3َ ْ4 ِ 'ُ 9ُ Oْ dَ 4َ ّ Cُ dَ ّ َ‫َوا‬ ﴾٩﴿ S ‫ ً'ا‬Wَ ‫ َر‬Kً 3َ yِ "ُ !َ 'ْ Yِ 6َ ‫ا َن‬ ِ ِ 9. “Çünkü daha önce göğe çıkar ve melekler arasında geçen konuşmaları dinlemek için uygun yerlere otururduk. Orada işittiğimiz bazı bilgi kırıntılarını —bire bin katarak— gelip kâhinlere, falcılara haber verirdik. Fakat şimdi, Son Elçinin gönderilmesinden sonra, artık kim göğe çıkıp melekleri dinlemeye kalkışsa, kendisini izleyen bir alev topuyla karşılaşır ve oracıkta yanıp küle çevrilir.” َ ْ ِ :ْ َ Kِ 'َ 6‫ر‬$ ُ‫ ٌّ* ا‬yَ َ‫ر>ي ا‬$ 'ْ dَ َ dَ ّ َ‫َوا‬ ﴾١٠﴿ S ‫ ً'ا‬yَ ‫ َر‬,ْ 3ُ Kُّ ‫ َر‬,ْ 3ِ Kِ ‫ا ْر ِض اَ ْم اَ َرا َد‬ 10. “Bunun sebebini bilemiyoruz; acaba gökyüzünün böyle sıkı denetim altına alınmasıyla yeryüzünde yaşayanlara bir ceza mı verilmek istendi, yoksa Rab’leri onlara doğru yolu göstermeyi mi diledi.” َ 4َ ّ Cُ Vَ) !ِ ‫ ُدو َن ٰذ‬4َ ّ ِ ‫ ِ! ُ( َن َو‬X!‫ا‬ َ ّ 4َ ّ ِ dَ ّ َ‫َوا‬ ﴾١١﴿ S ‫ َ' ًدا‬Dِ cَ ِ ‫ َ*>ا‬

11. “Fakat ikinci ihtimal daha yakın görünüyor. Çünkü biz cinler hepimiz aynı değiliz. İçimizde dürüst ve erdemli kimseler de var, bunun çok aşağısında kalan azgınlar da var. Bizler, tıpkı insanlar gibi farklı görüş ve inançlara sahip çeşitli gruplara ayrılmış vaziyetteyiz. Bu da gösteriyor ki, bizim de Allah’ın yol göstericiliğine şiddetle ihtiyacımız var.” َ ْ ِ &‫ا‬ َ dَ ّ َ‫َوا‬ ﴾١٢﴿ S Kً *َ /َ ‫ ُه‬Rَ Yِ 9ْ dُ :ْ !َ ‫ا ْر ِض َو‬ َ ّٰ Rَ Yِ 9ْ dُ :ْ !َ ‫> اَ ْن‬4َ ّ 4َ 12. “Zaten şu dinlediğimiz Kur’an sayesinde anladık ki, yeryüzünde ne kadar güçlü kudretli olursak olalım, Allah’ı asla aciz bırakamayız. Evrenin en uzak köşelerine kaçmakla da O’nun elinden kurtulamayız.” ﴾١٣﴿ S Oً /َ ‫ْ ً َو َ َر‬1Kَ ‫ ف‬ ُ 1َ 6َ lَ​َ "$ Kِّ *َ Kِ :ْ ِ oْ 6ُ :ْ َ​َ ") $ Kِ 4َ ّ َ ‫ ٰ'>ى ٰا‬3ُ !‫ ْا‬4َ 9ْ ِ َ َ ّ !َ dَ ّ َ‫َوا‬ 13. “İşte siz de şahit olun ki, biz bu yol gösterici Kur’an’ın davetini işittik, onun güzelliğine hayran kaldık ve tüm kalbimizle ona iman ettik. Çünkü biliyoruz ki, Rabb’ine iman eden kişi, hiçbir şekilde haksızlığa veya kötü akıbete uğramaktan korkmaz.” ُ ﴾١٤﴿ ‫ ً'ا‬yَ ‫ َ( ّ َ* ْوا َر‬Gَ Vَ ]ِ > !ٰ ^‫ َ ُو‬,َ 8َ ْ َ‫ ا‬:ْ َ​َ ‫ )َن‬w ِ Oَ !‫ ْا‬4َ ّ ِ ‫ ُ َن َو‬8ِ ْ ُ !‫ ْا‬4َ ّ ِ dَ ّ َ‫َوا‬


14. “Gerçi aramızda, Allah’a böyle yürekten boyun eğenler olduğu gibi, onu hiç düşünmeden inkâr eden zalimler de var. Fakat şunu bilin ki, her kim Allah’a yürekten teslim olursa, işte yalnızca onlardır, doğruya ve gerçeğe ulaşanlar.” َ A َ َ ‫ َن‬w ُ ﴾١٥﴿ S ً w َ ,َ 4َ ّ 3َ Yَ !ِ ‫ ا‬dُ . ِ Oَ !‫َواَ ّ َ ْا‬ 15. “Zalimlere gelince, onlar da cehennemin olacaklardır.” َ ّ !‫ ا‬L8َ Fَ ‫ ُ ا‬Oَ Jَ ‫ا‬ َ َ Eِ O6 َ *$ w ﴾١٦﴿ S Dً 'َ zَ ‫ َ > ًء‬,ْ /ُ 4َ -ْ Oَ ْ ْ ِ !َ ‫َواَ ْن‬

yakıtı

16. “Bakın, Rabb’imiz buyuruyor ki: “Eğer insanlar ve cinler Kur’an’ı hayatlarına tam olarak yansıtarak doğru yolda doğru bir şekilde yürümüş olsalardı, üzerlerine bereketli yağmurlar yağdırır ve daha bu dünyada onları ödüllendirerek, hepsini huzur ve esenlik içinde yaşatırdık.” ﴾١٧﴿ S ‫ ً'ا‬9َ Wَ Kً ‫ا‬%َ Fَ "ُ .ْ 8ُ ْ 6َ "$ Kِّ ‫ ِ* َر‬Cْ ‫ ِذ‬:ْ Fَ ‫ض‬ ْ *ِ 9ْ 6ُ :ْ َ ‫" َو‬Hِ - $ ,ْ 3ُ 4َ Jِ ?ْ 4َ !ِ 17. “Fakat şunu da iyi bilin ki, Biz insanlara dünyada verdiklerimizi, onları o nimetler içinde yaşatarak imtihan etmek için veriyoruz. O hâlde, her kim dünyanın lüks ve refahına dalar da Rabb’inin öğüt ve uyarılarından yüz çevirirse, Allah onu çok şiddetli bir azaba mahkûm edecektir.” “Camileri sosyal fonksiyonlarından uzaklaştıran ve Allah’ın mescitlerinde O’nun hükümlerine başkaldıran güçlere itaati telkin edenler yok mu, işte en ağır cezayı onlar çekeceklerdir.” ﴾١٨﴿ S ‫ ً'ا‬A ِ ّٰ َ َ ‫ ا‬Fُ 'ْ Gَ lَ​َ & ِ ّٰ ِ 'َ ` َ َ‫ا& ا‬ ِ َ َ !‫َواَ ّ َن ْا‬ 18. “Ve yine o bize okunan Kur’an’dan öğrendiğimize göre, bütün camiler ve mescitler Allah’ındır ve yalnızca O’na ibadet amacıyla yapılmışlardır. Öyleyse, her secde makamında sadece Allah’a kul olun, Allah ile birlikte başka hiç kimseye sakın el açıp yalvarmayın!” ُ 6َ ‫ ُدوا‬Cَ ‫ ُه‬Fُ 'ْ 6َ &‫ا‬ ﴾١٩﴿ ¬‫ ِ" ِ! َ ً'ا‬-ْ 8َ Fَ ‫ َن‬dُ . ِ ّٰ 'ُ ْ Fَ ‫ َم‬Dَ َ ّ !َ "ُ dَ ّ َ‫َوا‬

19. “Ama ne var ki, Allah’ın kalbi imanla dolu bir kulu ve Elçisi olan Muhammed, inkârcıların bulunduğu bir mescitte namaza durup yalnızca O’na yalvarmaya başlayınca öfkeden çılgına


dönen kâfirler, nerdeyse onun üzerine çullanıp onu oracıkta linç edeceklerdi.” ﴾٢٠﴿ ‫ ً'ا‬A َ َ‫" > ا‬$ Kِ ‫ ِ* ُك‬yْ ُ‫ َو َ > ا‬Kّ $ ‫ ا َر‬Fُ ‫ َ > اَ ْد‬dَ ّ ِ‫ ا‬Mْ Dُ 20. Ey Peygamber! O inkârcılara de ki: “Ne yaparsanız yapın, ben yine de sadece Rabb’ime dua edeceğim ve ne pahasına olursa olsun, hiç kimseyi ve hiçbir şeyi ilâhlık makamına yüceltmeyecek, O’na ortak koşmayacağım!” ُ !َ Vُ 8ِ ْ َ‫ َ > ا‬dّ $ ِ‫ ا‬Mْ Dُ ﴾٢١﴿ ‫ ً'ا‬yَ ‫ *ا َو َ َر‬ َ ,ْ .

21. Eğer senden mucizeler isterlerse, onlara de ki: “Bakın, ben de sadece sizin gibi bir insanım. Rabb’im izin vermediği sürece, size ne bir zarar verebilirim, ne de dilediğimi doğru yola iletebilirim.” ﴾٢٢﴿ S ‫ َ( ً'ا‬Jَ 8ْ ُ "$ dِ ‫ ُدو‬:ْ ِ 'َ ` ِ ّٰ :َ ِ dَ$ 0Y$ 6ُ :ْ !َ dّ $ ِ‫ ا‬Mْ Dُ َ َ‫ا& ا‬ ِ َ‫ ا‬:ْ !َ ‫ ٌ' َو‬A 22. Buna karşılık, eğer seninle inanç konusunda pazarlığa girişmeye kalkışırlarsa, o kâfirlere de ki: “Şayet size uyup davama ihanet edecek olursam, Allah’ın gazabına uğrarım. O zaman hiçbir güç beni Allah’a karşı koruyamaz ve kendime O’ndan başka bir sığınak da bulamam.” َ ّ ِ‫ا‬ َ َ ٰ ً ﴾٢٣﴿ ‫ ً' )ا‬Kَ َ‫ > ا‬3َ - $ :َ 6'$ !ِ + 9 6 : ‫و‬ " G ‫ر‬ ‫و‬ &‫ا‬ : z l K ِ ّ َ ,َ 4َ ّ 3َ ` َ ّٰ ْ ْ $ َ ‫ َر‬dَ "ُ !َ ‫ا& َو َر ُ َ! ُ" َ ِ ّ َن‬ َ َ َ َ َ َ َ ِ ِ ِ ِ )

23. “Benim görevim, sadece, Allah’tan gelen mesajları örnek uygulama ve açıklamalarla sizlere ulaştırarak O’nun bana verdiği elçilik görevini yerine getirmekten ibarettir.” O hâlde, ey insanlar ve cinler, dinleyin! Her kim Allah’a ve Elçisine başkaldıracak olursa, onun hakkı, sonsuza dek içinde kalacağı cehennem ateşidir. > َ َ َ َ َ َ َ ْ ﴾٢٤﴿ ‫ َ' ًدا‬Fَ Mُّ Dَ َ‫ ً*ا َوا‬W d r 9 ‫ا‬ : ‫ن‬ 8 9 ‫ن‬ ‫و‬ ' F 6 ‫ا‬ ‫و‬ ‫ا‬ ‫ر‬ ‫ا‬ ‫ذ‬ ‫ا‬ L ُ ْ َ ُ ْ َ َ َ ُ َ ْ َ ِ Jّٰ A َ ِ َ ُ َ 24. Bugün küstahça kibirlenen zalimler, kendilerine söz verilen azabın gerçekleştiğini gördüklerinde, kimin sahipsiz, yardımcısız olduğunu ve kimin sayıca az “bir avuç zavallı” olduğunu anlayacaklar. ﴾٢٥﴿ ‫> اَ َ ً'ا‬Kّ $ ‫ َ! ُ" َر‬Mُ 9َ Yْ 6َ ‫ ُ'و َن اَ ْم‬Fَ Gُ َ I6 ٌ *$ Dَ َ‫ْر>ي ا‬$ ‫ اِ ْن اَد‬Mْ Dُ


25. Bunun ne zaman gerçekleşeceğini soracak olurlarsa, onlara de ki: “Uyarıldığınız bu azap yakın mıdır, yoksa Rabb’im onun için uzun bir süre mi belirlemiştir, onu ben bilemem.” ﴾٢٦﴿ S ‫ ً'ا‬A َ َ‫" > ا‬$ ِ -ْ zَ L8ٰ Fَ *ُ 3ِ ْ 6ُ lَ​َ I ِ -ْ َ@!‫ ْا‬,ُ !ِ Fَ 26. Çünkü evrenin gizliliklerini, yani gaybı bilen yalnızca O’dur ve hiç kimseye gaybını açıklamaz. ﴾٢٧﴿ S ‫ ً'ا‬Wَ ‫" َر‬$ ?ِ 8ْ + َ :ْ ِ ‫ ِ" َو‬6َْ '6َ T ْ :ِ َ َ ّ ِ‫ا‬ ٍ ُ ‫ َر‬:ْ ِ L ٰmGَ ‫ار‬ ِ ْ Kَ :ْ ِ Vُ 8ُ ْ 6َ "ُ dَ ّ ِ َ ‫ ل‬ 27. Ancak dilediği Peygamberler hariç. Allah ihtiyacınız kadar gayb bilgisini size öğretmek üzere, elçilerinden dilediğini seçer ve bu bilgileri sadece onlara vahyeder. İşte Kur’an da böyle vahiy ürünü bir kitaptır. Peygamberlerin getirdiği vahyin dışında ilâhî kaynaklı bir bilgiye sahip olduğunu iddia edenler, kesinlikle yalan söylüyorlar. Allah bir Peygambere gaybı bildirirken, onu şeytanın dürtülerine ve ayartma girişimlerine karşı korumak için, önüne ve arkasına meleklerden gözcüler diker. Bu gözcüler, görev ihmaline yol açabilecek her türlü zaaf ve tehlikeye karşı Peygamberleri korurlar. Bu koruma garantisi, sadece Peygamberler için geçerlidir. َ A َ َ ‫ ُ@ ا ِر‬8َ Kْ َ‫ ْ' ا‬Dَ ‫ اَ ْن‬,َ 8َ 9ْ -َ !ِ ﴾٢٨﴿ ‫ َ' ًدا‬Fَ ‫ ْ ٍء‬yَ Mَ ّ Cُ LXٰ Aْ َ‫ َوا‬,ْ 3ِ 6َْ '!َ َ Kِ ‫ط‬ َ َ‫ َوا‬,ْ 3ِ Kِّ ‫ ِت َر‬ 28. Allah her bir Peygamberi böyle meleklerle koruyup destekler ki, Peygamber kendisine gelen bilgilerin hayal veya vehim olmadığını, vahiy getiren meleklerin Rab’lerinin mesajını kendisine dosdoğru ve eksiksiz bir şekilde ulaştırdığını ve Allah’ın, onların yanındakileri, yani iç dünyalarında, hayatlarında ve çevrelerinde olup biten her şeyi sonsuz ilmiyle kuşattığını ve bunun da ötesinde, kâinatta olmuş ve olacak her şeyi bir bir sayıp kayıt altına aldığını —en ufak bir şüpheye yer kalmayacak şekilde— bilsin. Bilsin de, bu iman ve güven duygusu içinde elçilik görevini hakkıyla yerine getirsin. ‫﷌‬Mِ ِّ Rَ ّ ُ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٧٣﴿

73. MÜZZEMMİL SURESİ Mekke döneminin başlarında, Peygamberliğin üçüncü veya dördüncü yılında indirilmiştir. Bazı âlimlere göre ilk surelerdendir.


Ancak surenin son ayeti daha sonraki yıllarda nazil olmuştur. Adını, birinci ayetinde geçen ve kâfirlerin şiddetli muhalefeti karşısında Peygamberin (s) yaşadığı ruh hâlini dile getiren “Müzzemmil” (Örtüsüne bürünen) kelimesinden almıştır. 20 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ُ ِّ Rَ ّ ُ !‫ ْا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ﴾١﴿ MS 1. Ey örtüsüne bürünen, iç dünyasına kapanıp kendi kabuğuna çekilen Peygamber! Her türlü ümitsizlik, karamsarlık, yılgınlık duygularını aşarak Rabb’in yolunda mücadele için harekete geçmenin zamanı geldi. İşte bunun ilk adımı olarak: ﴾٢﴿ S lً 8$ Dَ َ ّ ِ‫ ا‬Mَ -ْ !َ ّ ‫ ا‬,ِ Dُ 2. Bir kısmı hariç, geceleyin kalk. Herkesin derin uykuda olduğu gece vakitlerinde kalk ve namaz kılarak, Kur’an okuyarak, ayetler üzerinde tefekkür ederek Rabb’ini an. ﴾٣﴿ S lً 8$ Dَ "ُ ْ4 ِ ْ Oُْ d‫?َ ُ" > اَ ِو ا‬Xْ dِ 3. Yani, gecenin yarısı kadar bir süre, ya da duruma göre bundan biraz daha kısa, ﴾٤﴿ l) ً G$ *ْ Gَ ‫ ْ* ٰا َن‬Oُ !‫ ْا‬Mِ Gِّ ‫ ِ" َو َر‬-ْ 8َ Fَ ‫اَ ْو ِز ْد‬ 4. Veya biraz daha uzun bir süre kalk ve Kur’an’ı yüreğinde duyumsayarak, anlamı üzerinde düşünerek büyük bir dikkat ve özenle oku. ﴾٥﴿ l) ً Oَ$ } ً ْ Dَ Vَ -ْ 8َ Fَ O$ 8ْ 4ُ َ dَ ّ ِ‫ا‬ 5. Çünkü Biz sana, taşıdığı değer ve yüklediği sorumluluk bakımından çok ağır bir söz vahyedeceğiz. Sana Kur’an’ı anlama, yaşama, tebliğ etme ve yeryüzüne egemen kılma görevini vereceğiz. ﴾٦﴿ lً) D$ ‫ َ ُم‬Dْ َ‫ ُّ' َو ْ ً َوا‬yَ َ‫ َ ا‬/ِ Mِ -ْ !َ ّ ‫ ا‬Eَ ]َ y ِ dَ ‫اِ ّ َن‬


6. Bu görevi başarabilmek için, öncelikle kendi iç dünyanda büyük bir devrim gerçekleştirerek kalben tam bir güvene ulaşman, sarsılmaz bir imana ve derin bir bilince sahip olman gerekiyor. Bunun en güzel yolu da, gecenin dingin vakitlerinde Kur’an’la birlikte olmaktır. Çünkü geceleyin kalkıp Kur’an okumak, gündüz okuyuşuna nazaran daha dokunaklı, insanın iç dünyasında uyandırdığı etki bakımından daha güçlüdür. Söz olarak da daha akılda kalıcı, daha verimli ve daha sağlamdır. َ (ً ْ َ ‫ ر‬ َ ّ ِ Vَ !َ ‫اِ ّ َن‬ ﴾٧﴿ l6 ) ً $ ِ 3َ 4!‫ا‬ 7. Çünkü senin, gündüzleri yapacak çok işin vardır. Geceleyin aldığın talimatları gündüz yerine getirmek üzere Allah’ın ayetlerini kendi şahsında uygulayacak ve insanlara tebliğ edeceksin. Bu uğurda birtakım zorluklarla karşılaşacak, sıkıntılara göğüs gereceksin. ﴾٨﴿ lْ *ِ Cُ ‫َوا ْذ‬ ) ً J$ ْ Gَ "ِ -ْ !َ ِ‫ ا‬Mْ Jَ ّ َ Gَ ‫ َو‬Vَ Kِّ ‫ َر‬,َ ‫ا‬

8. O hâlde, her an ve her yerde Rabb’inin ismini an ve seni gaflete sürükleyebilecek her şeyden sıyrılarak tüm ruhun ve tüm benliğinle O’na yönel. ﴾٩﴿ lً C$ ‫ ُه َو‬%ْ 1ِ Gَ ّ َ َ /ُ َ ّ ِ‫ ِ* ِق َو ْا! َ ْ@ ِ* ِب َ > اِ ٰ! َ" ا‬sْ َ !‫َر ُّب ْا‬

9. O Allah ki, doğunun ve batının Rabb’idir. Bütün zamanların ve mekânların hâkimidir. Doğudaki ve batıdaki, geçmiş ve gelecek tüm ülkelerin, medeniyetlerin ve imparatorlukların gerçek Hükümdarıdır. Bütün doğuş ve batışların, tüm doğan ve batanların sahibidir. O’ndan başka boyun eğilecek, hükmüne kayıtsız şartsız itaat edilecek hiçbir otorite, hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse, sen üzerine düşeni yap ve ötesini Allah’a bırak. O’nun yardım ve himayesine sığın. Güvenilir bir dost ve koruyucu olarak, kendine yalnızca O’nu vekil edin. ﴾١٠﴿ lً $ ` ْ ‫َو‬ َ ‫ ً*ا‬Yْ /َ ,ْ /ُ *ْ Yُ ْ/‫ ُ! َن َوا‬Oُ 6َ َ L8ٰ Fَ ْUِ W‫ا‬ 10. Hakikati bile bile reddeden o zalimlerle kısır tartışmalara girerek vaktini ve enerjini boşa harcama. Onların inkâr, alay ve hakaret dolu sözlerine sabret. Terbiyesizce davranışlarına karşılık verme. Bir mümine yaraşan onurlu ve efendi tavırla onlardan


güzelce uzaklaş. Ve bu çağrıya kulak verecek tertemiz gönüllere ulaşıncaya dek, bıkıp usanmadan tebliğine devam et. Kurdukları sömürüye dayalı sistemin yıkılacağından, böylece alışageldikleri lüks ve refah dolu yaşantının sona ereceğinden endişe ederek Allah’ın ayetlerini inkâr eden zalimlere gelince: َ ُ !‫ َو ْا‬d$ ‫َو َذ ْر‬ َ ّ !ِ ^‫ اُو‬T َ K$ %ِّ . ﴾١١﴿ lً 8$ Dَ ,ْ 3ُ 8ْ 3ِّ َ ‫ َو‬Eِ َ 9ْ 4!‫ا‬ 11. Nimet ve servet içinde yüzdükleri hâlde, bu nimetleri kendilerine bahşeden Yaratıcının mesajını reddeden o inkârcıları Bana bırak. Çünkü onların hakkından bizzat Ben geleceğim! Sen de tebliğ ve uyarının apaçık ve eksiksiz bir şekilde yerine getirileceği ve —dünyada veya âhirette— azap hükmümüzün gerçekleşeceği ana kadar sabret. Bunun için, onlara biraz daha süre tanı. Çünkü onlar, bir müddet daha dünyada nimet ve belâlarla imtihana tâbi tutulacaklar. َ dْ َ‫> ا‬4َ 6َْ '!َ ‫اِ ّ َن‬ ً . ﴾١٢﴿ S َ ‫ َو‬ ً ($ `

12. Bu süre zarfında, diledikleri yolu seçmekte özgürdürler. Fakat şunu iyi bilsinler ki, Bizim katımızda zalimlere ceza vermek için ağır bukağılar, boyunduruk şeklinde kelepçeler ve alevli bir ateş vardır. َ ‫َو‬ ﴾١٣﴿ ً !$ َ‫ ا‬Kً ‫ا‬%َ Fَ ‫ َو‬Eٍ Xَ ّ zُ ‫ ً َذا‬9َ 13. Ayrıca, zehirli dikenleri olan ve boğaza takılıp kalan bir yiyecek ve daha başka can yakıcı azap var. Bu azap ne zaman mı? َْ r ﴾١٤﴿ lً 3$ َ ً -P$ Cَ ‫ َ ُ ل‬Yِ !‫~ ْا‬ ِ dَ Cَ ‫ َ ُ ل َو‬Yِ !‫ض َو ْا‬ ُ ` ُ ‫ا ْر‬ ُ *ْ Gَ ‫ ْ َم‬6َ 14. Yeryüzünün, üzerindeki dağlarla birlikte sarsılıp parçalanacağı ve hiç yıkılmayacak zannettiğiniz o yüce dağların, etrafa savrulan bir kum yığınına dönüşeceği gün. O gün ilâhî mahkeme kurulacak ve herkese hak ettiği karşılık tam olarak verilecektir. İşte bunun içindir ki: ُ -ْ 8َ Fَ ‫ ً'ا‬/ِ yَ ُ -ْ !َ ِ‫> ا‬4َ 8ْ َ ‫> اَ ْر‬dَ ّ ِ‫ا‬ ً ُ ‫ َر‬,ْ . ﴾١٥﴿ ) ً ُ ‫ ْ َن َر‬Fَ *ْ ِ L!ٰ ِ‫> ا‬4َ 8ْ َ ‫ َ > اَ ْر‬Cَ ,ْ . 15. Ey insanlar! Doğrusu Biz size, hakikati tüm açıklığıyla ortaya koyan ve Hesap Günü hakkınızda şahitlik edecek olan Muhammed adında bir Elçi gönderdik. Tıpkı bir zamanlar Firavun’a Musa adında bir Elçi gönderdiğimiz gibi.


َ ُ *َ ّ !‫ ْ ُن ا‬Fَ *ْ ِ LXٰ 9َ​َ ﴾١٦﴿ lً K$ ‫ا َو‬%ً ْ+َ‫ ُه ا‬dَ %ْ + َ َ َ ‫ ل‬ 16. Fakat Firavun, kendisini kurtuluşa davet eden Elçiye başkaldırdı. Biz de onu korkunç bir azapla kıskıvrak yakaladık ve bütün ordusuyla birlikte denize gömüp helâk ettik. َ َ ﴾١٧﴿ _ ً -y$ ‫ ْا! ِ ْ!'َا َن‬Mُ 9َ Yْ 6َ ً ْ 6َ ,ْ Gُ *ْ َ?Cَ ‫ َن اِ ْن‬Oُ Jَ ّ Gَ r َ -ْ .

17. Şu hâlde, ey çağdaş kâfirler! Siz de Firavun gibi inkâr edecek olursanız, çocukları bir anda ak saçlı ihtiyarlara çeviren o dehşetli gün gelip çatınca kendinizi Allah’ın azabından nasıl koruyacaksınız? ً 9ُ ?ْ َ ‫ ُ' ُه‬Fْ ‫ َن َو‬Cَ ") $ Kِ *ٌ wِ َ? ْ4 ُ ‫اَ! ّ َ َ > ُء‬ ﴾١٨﴿ 18. O günün şiddetinden gökler çatlayıp paramparça olacak ve böylece O’nun yeniden dirilme ve hesaba çekilme sözü gerçekleşecektir. > َ :ْ َ​َ ‫ة‬Hٌ *َ Cِ %ْ Gَ ‫ه‬$ %ِ ٰ/ ‫اِ ّ َن‬ ﴾١٩﴿ lt ً $ َ "$ Kِّ ‫ َر‬L!ٰ ِ‫ ا‬%َ 1َ Gَ ّ ‫ َء ا‬y 19. İşte bu mesaj, kıyamet gelip çatmadan önce insanlığa ulaştırılan bir uyarı, bir hatırlatmadır. O hâlde, dünya ve âhirette kurtuluş ve esenliğe ulaşmak isteyen, Rabb’ine varan bir yol tutsun. َ ‫ ُ" َو‬Pَ 8ُ }ُ ‫?َ ُ" َو‬Xْ dِ ‫ َو‬Mِ -ْ !َ ّ ‫ َِ ا‬P8ُ }ُ :ْ ِ Lٰd‫ ُم اَ ْد‬Oُ Gَ Vَ dَ ّ َ‫ ا‬,ُ 8َ 9ْ 6َ Vَ Kَ ّ ‫اِ ّ َن َر‬ Vَ) 9َ َ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬:َ ِ Eٌ َ? ِ > 20. Ey şanlı Elçi! Hiç kuşkusuz Rabb’in, senin ve beraberindeki bir grup fedakâr Müslüman’ın gecenin yaklaşık üçte ikisi, bazen yarısı ve kimi zaman da üçte biri kadar bir süre kalkıp namaz kıldığını bilmektedir. َ ّ ‫ َو‬Mَ -ْ !َ ّ ‫ ِّ' ُر ا‬Oَ 6ُ &‫ا‬ ُ -ْ 8َ Fَ ‫ ب‬ ,ْ . ُ ّٰ ‫َو‬ َ Jَ َ ‫ ُه‬Xُ (ْ Gُ :ْ !َ ‫ اَ ْن‬,َ 8ِ Fَ ‫ )َر‬3َ 4!‫ا‬

Gecenin ve gündüzün ölçüsünü belirleyen Allah’tır. Dolaylısıyla O, her gece kalkıp saatlerce namaz kılmanın sizin için ne kadar zor ve meşakkatli olduğunu bilmektedir. Fakat omuzlayacağınız ağır göreve hazırlanmanız için belli bir süre bu aşamadan geçmeniz gerekiyordu. Bu da gerçekleştiğine göre, şimdi ikinci aşamaya geçmenin zamanı gelmiştir: Allah, sizin bunu hesaplama ve eksiksiz olarak yerine getirme hususunda zorlanacağınızı, dolayısıyla bu kadar uzun süre gece namazı kılmaya daha fazla güç


yetiremeyeceğinizi zaten biliyordu. Bu yüzden, bu görevi yerine getirirken yaptığınız kusurlardan dolayı sizi affetmiş ve yükünüzü hafifletmiştir: ْ ‫ ْ* ٰا ِ )ن‬Oُ !‫ ْا‬:َ ِ *َ َ ّ -َ Gَ َ ‫ ا‬eُ *َ D َ Öyleyse, bundan böyle gece namazına kalktığınız zaman, Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyabilirsiniz. Kendinizi fazla zorlamadan, kolayca okuyabileceğiniz kısa surelerle namazı kılabilirsiniz. َ ْ ِ ‫ َن‬Kُ *ِ ْm6َ ‫ ُ*و َن‬+ ُ ْ4 ِ ‫ ُن‬. ُ -َ َ ‫ اَ ْن‬,َ 8ِ Fَ ‫ ُ*و َن‬+ &‫ا‬ ِ ّٰ Mِ ْmَ :ْ ِ ‫ ُ@ َن‬Jَ ْ 6َ ‫ا ْر ِض‬ َ ‫ َو ٰا‬S َ ‫ َو ٰا‬LS ٰ *ْ َ ,ْ .

&‫ا‬ ِ ّٰ Mِ $ َ $ ‫ َن‬8ُ Gِ Oَ 6ُ Çünkü Allah, ileriki zamanlarda sizden hastalanan, Allah’ın lütfunu aramak için yolculuğa çıkan ve Allah yolunda savaşan kimseler olacağını bilmektedir. ْ َ ّ ‫ ا‬ ) 4ً َ A َ ّٰ ‫ ا‬ ُ *ِ Dْ َ‫ َة َوا‬Cٰ Rَ ّ !‫ ا ا‬Gُ ‫ َة َو ٰا‬8ٰ X!‫ا‬ ً *ْ Dَ &‫ا‬ َ ُ D$ َ‫" َوا‬S ُ ْ4 ِ *َ َ ّ -َ Gَ َ ‫ ا‬eُ *َ D َ

Bu yüzden, ondan kolayca bitirebileceğiniz kadarını okuyun. Bu arada, namazı hayatın merkezine yerleştirerek, onu dikkatle ve özenle kılın, zekâtı verin ve canınızı, malınızı ve tüm yeteneklerinizi Allah’ın istediği doğrultuda kullanarak, mükâfatını âhirette almak üzere Allah’a güzel bir borç verin. َ Fْ َ‫ًا َوا‬0ْ + َ ِ ‫ ِّ' ُ ا‬Oَ Gُ َ ‫َو‬ ُ ِ ?ُْ d ‫ اَ ْ` ً* )ا‬,َ ِ ّٰ 'َ ْ4Fِ ‫ ُ'و ُه‬Yِ Gَ 0 َ َ /ُ &‫ا‬ َ :ْ ِ ,ْ . ٍْ+

Unutmayın ki, kendiniz için her ne iyilik yapmışsanız, onu Allah katında daha güzel ve daha büyük bir ödül olarak bulacaksınız. ﴾٢٠﴿ ,ٌ -A$ ‫ ُ? ٌر َر‬zَ &‫ا‬ َ ّٰ ‫ا& اِ ّ َن‬ َ) ّٰ ‫ ْ@ ِ? ُ*وا‬Jَ ‫ا‬ ْ ‫َو‬

Fakat ne kadar iyilik yaparsanız yapın, yine de kendinizi kusursuz, mükemmel görmeyin. Daha iyiye, daha güzele ulaşabilmek için daima Allah’tan bağışlanma dileyin. Bilin ki, Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. ‫﴾ ُ َر ُة ْا! ُ ّ َ' ِّ} ِ* ﷌‬٧٤﴿


74. MÜDDESSİR SURESİ Bu surenin ilk yedi ayeti, Mekke döneminin henüz başlarında indirilmiştir. Surenin geri kalan kısmı ise, bundan birkaç yıl sonra, İslâm açıktan tebliğ edilmeye başlandığı sıralarda nazil olmuştur. Adını, birinci ayetinde geçen ve Peygamber’in (s) Kur’an mesajıyla ilk karşılaştığı anda yaşadığı şaşkınlık ve sarsıntıya işaret eden “Müddessir” (Örüsüne sarınan, bürünen) kelimesinden almıştır. 56 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ﴾١﴿ *S ُ }ِّ 'َ ّ ُ !‫ ْا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ 1. Ey örtüsüne bürünen Peygamber! Ve Kur’an mesajını yüreğinde hisseden, fakat onu tebliğ etmekte çekimser davranan Müslüman! Artık kendi kabuğuna çekilerek sakin ve kendi hâlinde bir hayat sürme zamanı geçti. Bunun için: ﴾٢﴿ ‫ر‬Sْ%ِ dْ َ َ ,ْ Dُ 2. Her türlü korku, endişe ve çekingenlik duygularından sıyrılarak büyük bir azim ve kararlılıkla kalk ve ışığa susamış gönülleri iman nuruyla aydınlatmak üzere, insanlığı bu Kur’an ile uyar. َ َ Vَ Kَ ّ ‫َو َر‬ ﴾٣﴿ SْUِّ .

3. Bu görevinde ilâhî yardıma nail olabilmek için Rabb’ini tekbir et. Hem yüreğinle, hem söz ve davranışlarınla O’nun yüceliğini an ve bu hakikati tüm kâinata ilan et. َ َ Vَ Kَ -َ }ِ ‫َو‬ ﴾٤﴿ *Sْ3ِّ w 4. Tebliğ ve uyarıya önce kendinden başla. Kişilik ve karakterini sembolize eden elbiseni, öz benliğini ve çevreni temiz tut. ﴾٥﴿ *SْYُ ْ/ َ Rَ `ْ *ُّ !‫َوا‬


5. Kur’an’ın ve aklın onaylamadığı gerek maddi, gerekse inanç, düşünce, ahlâk ve davranış ile ilgili her türlü çirkinlik, kötülük ve pislikten uzak dur. ْ ُ ْ Gَ َ ‫َو‬ ﴾٦﴿ S ُ ِ .ْ Jَ ْ Gَ ¥ 6. Yaptığın iyilikleri gözünde büyüterek başa kakma. Kalp kırarak, gönül inciterek hayır ve hasenatını boşa çıkarma. Hiçbir karşılık beklemeden, yalnızca Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için iyilik yap. En büyük hayır ve hizmetlerde bulunmuş olsan bile, asla yaptıklarını yeterli görme, gurura kapılma. ﴾٧﴿ ) ْUِ W َ ْ Vَ Kِّ *َ !ِ ‫َو‬ 7. İlâhî mesajı yeryüzünde egemen kılma yolunda mücadele ederken, zalimlerin şiddetli muhalefetiyle karşılaşacak, çetin belâ ve musibetlerle yüz yüze geleceksin. İçinde bulunduğun şartlar ne kadar ümitsiz ve çaresiz görünse de asla yılgınlığa düşme, ümitsizliğe kapılma. Bu sınavdan yüz akıyla çıkıncaya dek bıkma, usanma, dayan, diren, Rabb’in için sabret. َ ّ ِ *َ Oِ dُ ‫َ ِ َذا‬ ﴾٨﴿ ‫ ر‬ ِ Dُ 4!‫ا‬ S 8. Çünkü yeniden diriliş için Sur’a üflendiği ve kalk borusu çaldığı zaman, ﴾ ٩﴿ S ٌ 0 $ Fَ ‫ ْ ٌم‬6َ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ Vَ !ِ %َٰ 9. İşte o gün, gerçekten çetin bir gün olacaktır. َ !‫ ْا‬L8َ Fَ ﴾١٠﴿ 0 ٍ $ 6َ ُ 0ْ zَ :َ 6*$ ِ . 10. Ayetlerimi inkâr edenler için, hiç de kolay olmayan bir Gün! Ey Müslüman! Her çağda ve her toplumda, Allah’ın ayetlerini inkâr eden, servet ve gücüne güvenerek İslâm’a karşı savaş açan zalimler senin karşına çıkacaktır: ﴾١١﴿ S ‫ ً'ا‬-A$ ‫~ َو‬ َ :ْ َ ‫ َو‬d$ ‫َذ ْر‬ ُ Oْ 8َ + 11. Annesinin karnında aciz, yapayalnız ve çaresiz bir kul olarak yarattığım o azgın inkârcıyı sen bana bırak! Hakikati çok iyi bildiği hâlde kibir, inat ve bencilliği yüzünden ayetlerime başkaldıran o küstah ve azgın kâfirin hakkından bizzat Ben geleceğim!


ً َ "ُ !َ ~ ﴾١٢﴿ S ‫ َ ْ ُ'و ًدا‬ ُ 8ْ 9َ ` َ ‫َو‬

12. Oysa Ben ona büyük bir servet ve nice nimetler, imkânlar bağışladım, َ 4$ Kَ ‫َو‬ ﴾١٣﴿ S ‫ ًدا‬3ُ yُ T

13. Ayrıca, her birisi önemli birer mevki sahibi olan ve etrafında emre hazır bekleyen göz önünde güçlü kuvvetli ve sağlıklı çocuklar, nice sosyal imkânlar armağan ettim, ﴾١٤﴿ S ‫ ً'ا‬-3$ ْ Gَ "ُ !َ ‫ ْ' ُت‬3َ ّ َ ‫َو‬

14. Ve bütün bunların ötesinde, hayatın bütün nimet ve güzelliklerini onun önüne cömertçe serdim. َ 6‫ز‬$ َ‫ َ ُ اَ ْن ا‬wْ 6َ ,َ ّ }ُ ﴾١٥﴿ 'S 15. Fakat buna rağmen o, Bana şükretmeyi aklının ucundan geçirmediği gibi, kendisine âhirette de ikramlarda bulunarak daha fazlasını vermemi bekliyor. َ ٰ ِ ‫ َن‬Cَ "ُ dَ ّ ِ‫ ا‬l ﴾١٦﴿ ‫ ً' )ا‬-4$ Fَ 4َ Gِ 6َ ) ّ Cَ 16. Hayır, asla! Çünkü o, ayetlerimize karşı tam bir inatçı kesildi. ﴾١٧﴿ ‫ ًد )ا‬9ُ Wَ "ُ Oُ /ِ ‫َ ُ ْر‬

17. Ben de ona verdiğim bütün nimetleri geri alacak ve onu cehennemde sarp bir yokuşa süreceğim. َ ّ َ "ُ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾١٨﴿ ‫ر‬S َ 'َ ّ Dَ ‫ َ* َو‬. 18. Çünkü o, ayetlerimiz kendisine tebliğ edilince, Allah’tan geldiğini çok iyi bildiği bu sözleri önce bir düşündü, onu kabul veya reddettiği takdirde neler kazanıp kaybedeceğini inceden inceye ölçtü biçti. ﴾١٩﴿ ‫ر‬S َ -ْ Cَ Mَ Jِ Oَُ َ 'َ ّ Dَ r 19. Fakat kahrolası, nasıl bir muhakeme yürüttü, ne biçim ölçüp biçti! ﴾٢٠﴿ ‫ر‬S َ -ْ Cَ Mَ Jِ Dُ ,َ ّ }ُ َ 'َ ّ Dَ r 20. Evet, canı çıkası nankör, ne biçim ölçüp biçti!


َ dَ ,َ ّ }ُ ﴾٢١﴿ *S َ

21. Sonra düşünceli düşünceli etrafına bakındı, ﴾٢٢﴿ *S َ َ Kَ ‫ َو‬ َ َ Fَ ,َ ّ }ُ 22. Ardından suratını astı, tedirgin ve endişeli bir çehreyle kaşlarını çattı, ﴾٢٣﴿ S َ Uَ .ْ Jَ ‫ا‬ ْ ‫ َ* َو‬Kَ ‫ اَ ْد‬,َ ّ }ُ 23. Ve küstahça kibirlenerek, ayetlerimizden yüz çevirdi: ﴾٢٤﴿ *S ُ }َ oْ 6ُ *ٌ (ْ ِ َ ّ ِ‫>ا ا‬%َ ٰ/ ‫ َ ل اِ ْن‬Oَ​َ 24. “Bu Kur’an!” dedi, “Nesilden nesle aktarılan göz boyayıcı büyülü bir sözden başka bir şey değildir.” ﴾٢٥﴿ *ِ) s َ َ !‫ ْ ُل ْا‬Dَ َ ّ ِ‫>ا ا‬%َ ٰ/ ‫اِ ْن‬ 25. “Yani o, sadece bizim gibi fâni bir insan sözüdür.” ﴾٢٦﴿ *َ Oَ َ "ِ -8$ Wْ ُ َ

26. Ben de bu yaptığına karşılık, onu Sekar denilen cehennem ateşine atacağım! َ ‫َو َ > اَد ْٰر‬ ﴾٢٧﴿ *ُ) Oَ َ َ V6 27. Bilir misin, nedir Sekar? ﴾٢٨﴿ ‫ر‬Hُ %َ Gَ َ ‫ َو‬O$ ْ Gُ َ

28. Ne hayatta bırakır insanı, ne de ölüme terk eder. Kurbanını bir yakaladı mı, bir daha asla bırakmaz. ﴾٢٩﴿ *ِH s َ َ 8ْ !ِ Eٌ A‫ا‬ َ َ ّ !َ 29. Öyle bir ateştir ki, derileri yakıp kavurur. ﴾٣٠﴿ *َ) s َ Fَ Eَ 9َ ْ Gِ 3َ -ْ 8َ Fَ

30. Ve bu ateşin başında, tam on dokuz tane güçlü ve acımasız zebani bekler. Neden zebani ve neden 19 derseniz: َ ]ِ > 8ٰ َ َ ّ ِ‫ ر ا‬ َ ّ ‫ ب‬ E£ ً . َ (َ Wْ َ‫> ا‬4َ 8ْ 9َ ` َ َ ‫َو‬ ِ 4!‫ا‬ 31. Biz cehennemde görevlendirdik.

zebani

olarak,

ancak

melekleri


‫> ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ َدا َد ا‬Rْ 6َ ‫ ب َو‬ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ 8َ ّ !ِ Eً 4َ ْJ ِ َ ّ ِ‫ ا‬,ْ 3ُ Gَ 'َ ّ Fِ 4َ 8ْ 9َ ` َ Jَ . َ َ ‫َو‬ ِ !‫ ا ْا‬Gُ ‫و‬e ُ‫ ا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬:َ Oِ -ْ Jَ ْ -َ !ِ S َ 4ُ ِ oْ ُ !‫ ب َو ْا‬ ‫ن‬S َ Jَ . َ Gَ *ْ 6َ َ ‫ َو‬dً 6$ َ ‫ا‬ ِ !‫ ا ْا‬Gُ ‫و‬e ُ‫ ا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ب ا‬ Onların sayısını da, sırf inkârcılar için bir imtihan aracı yaptık ki, kendilerine daha önce Kitap verilmiş olan Yahudi ve Hristiyanlar, daha önceki Peygamberlerin bildirdiği hakikati dosdoğru bir şekilde ortaya koyan bu Kitabın Allah’tan geldiğine yürekten inansınlar ve ona zaten iman etmiş olanların inançları daha da güçlensin. Böylece, daha önce Kitap verilmiş olanların ve müminlerin kalplerinde bu konuda zerre kadar kuşkuya yer kalmasın. َ !‫ض َو ْا‬ َ Oُ -َ !ِ ‫َو‬ lَ ُ ّٰ ‫ ِ ُ*و َن َ َذ>ا اَ َرا َد‬. ٌ *َ َ ,ْ 3ِ Kِ 8ُ Dُ $ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ل ا‬ ) ً P َ ‫ا‬%َ 3ٰ Kِ &‫ا‬ Fakat kalplerinde hastalık bulunan ve bu yüzden, bazen mümin, bazen kâfir gibi davranarak şüphe ve tereddüt içinde bocalayan münafıklar ve Kur’an’ı açıkça inkâr eden kâfirler, bu muhteşem ayetlerdeki hikmeti kavrayamadıklarından, “Sizin inandığınız Allah, bu örnekle ne demek istemiş acaba? Eğer cehennemde sadece 19 görevli varsa, hepimiz bir olup onların hakkından geliriz.” diyerek sizinle alay edecekler. Ya da 19 rakamına olmadık anlamlar yükleyerek insanları saptırmaya çalışırlar. > َ 6َ :ْ َ ‫'ي‬$ 3ْ 6َ ‫ ُء َو‬s > َ 6َ :ْ َ &‫ا‬ ‫ )ُء‬s ُ ّٰ Mُّ mِ 6ُ Vَ !ِ %ٰ Cَ İşte böylece Allah, bile bile kötülüğü tercih ederek sapıklıkta kalmak isteyeni saptırır, samimî bir kalple gerçeğe, doğruya yönelmek isteyeni de doğru yola iletir. َ) /ُ َ ّ ِ‫ ا‬Vَ Kِّ ‫ َد َر‬4ُ ` ُ ,ُ 8َ 9ْ 6َ َ ‫َو‬ Azap melekleri sadece bu kadardır zannetmeyin. Rabb’inin ordularının sayısını ve gücünü, Kendisinden başka hiç kimse bilemez. ﴾٣١﴿ *ِt s َ َ 8ْ !ِ ‫ ٰ*ى‬Cْ ‫ َ اِ ّ َ ِذ‬/ِ َ ‫َو‬

Ey insanlar! Size haber verilen bu korkunç cehennem ateşi, ancak insanlık için bir öğüt ve uyarıdır. Bu gerçek ortada iken, nasıl buyruklarıma karşı gelebilirsiniz? ﴾٣٢﴿ *S َِ Oَ !‫ َو ْا‬lَ ّ Cَ


32. Hayır, bütün dünyanın karanlıklara boğulduğu bir çağda, gönülleri aydınlatacak Peygamberlik nurunun doğuşunu simgeleyen Ay’a andolsun, ﴾٣٣﴿ *S َ Kَ ‫ اِ ْذ اَ ْد‬Mِ -ْ !َ ّ ‫َوا‬

33. Küfür, şirk ve isyan karanlıklarının yerini iman ve Kur’an aydınlığına bırakacağını haber verircesine dönüp gitmekte olan geceye, ُّ ‫َو‬ ﴾٣٤﴿ *S َ َ? ْ َ‫ ْ ِ{ اِ َذ>ا ا‬X!‫ا‬ 34. Ve aydınlık bir geleceği müjdeleyerek ışıldamakta olan sabaha yemin olsun ki, ُ !‫'َى ْا‬Aْ ﴾٣٥﴿ S U َِ . ِ َ 3َ dَ ّ ِ‫ا‬

35. Sekar denilen bu cehennem ateşi, zalimleri bekleyen en büyük felâketlerden biridir. ﴾٣٦﴿ *S s َِ َ 8ْ !ِ ‫ ً*ا‬6%$ dَ 36. Ve insanlığa yöneltilmiş en önemli uyarıdır. > َ :ْ َ !ِ َ ّ َ Jَ 6َ ‫ ّ َ' َم اَ ْو‬Oَ Jَ 6َ ‫ اَ ْن‬,ْ . ُ ْ4 ِ ‫ َء‬y ﴾٣٧﴿ *َ) +

37. İçinizden, gerek hayır yollarında ilerlemek ve gerekse geride kalmak isteyen herkes için bir müjde ve bir uyarıdır. ﴾٣٨﴿ S Eٌ 4َ -/$ ‫ َ َ ْ~ َر‬Cَ َ Kِ ٍ ?ْ dَ Mُّ Cُ 38. Çünkü her insan, işlediği günahlar yüzünden cehenneme mahkûmdur. > َّ ْ َ ﴾٣٩﴿ ®T !‫ا‬ ‫ ب‬ ( W ‫ا‬ ِ $ َ َ َ ْ ِ‫ا‬ 39. Ancak ilâhî rahmeti hak eden iyi insanlar hariç. َ !ُ ‫ َ > َء‬Jَ 6َ ®‫ ت‬ ﴾٤٠﴿ ‫ن‬S ٍ 4َ ّ ` َ $ 40. Zalimler cehenneme yuvarlanırken, onlar bahçelerinde, huzur ve esenlik içinde olacaklar. َ $ *ِ Yْ ُ !‫ ْا‬:ِ Fَ ﴾٤١﴿ T S

cennet

41. O zaman Allah, cehennemde azap çekenlerin hâlini müminlere gösterecek. Onlar da cehennemdeki suçlulara hayretle soracaklar: َ 8َ َ َ ُ . ﴾٤٢﴿ *َ Oَ َ $ ,ْ .


42. “Sizi Sekar denilen bu çılgın ateşe sürükleyen nedir?” َ 8ّ $ Xَ ُ !‫ ْا‬:َ ِ Vُ dَ ,ْ !َ ‫ ُ! ا‬Dَ ﴾٤٣﴿ T S 43. Onlar da şöyle cevap verecekler: “Çünkü biz namaz kılanlardan değildik. Türlü bahanelerle namazı terk ederdik ve hak ile batılın mücadelesinde müminler safında yerimizi almazdık.” َ .$ ْ ِ !‫ ْا‬,ُ 9ِ wْ dُ Vُ dَ ,ْ !َ ‫َو‬ ﴾٤٤﴿ T S 44. “Bunun doğal sonucu olarak da, servet yığma tutkusuyla cimrilik eder, yoksulları doyurmazdık. Ekonomik ve toplumsal kulluğa aldırış etmezdik.” > َ !‫ ض َ َ ْا‬ َ m$ ِ 1 ﴾٤٥﴿ T S ُ 1ُ dَ 4َ ّ Cُ ‫َو‬ 45. “Böylece, boş şeylere dalan diğer günahkârlarla birlikte, dünyanın aldatıcı zevk ve sefahatine dalıp giderdik.” َ dُ 4َ ّ Cُ ‫َو‬ ّ $ ‫ ْ ِم‬-َ Kِ ‫ ُب‬%ِّ . ﴾٤٦﴿ :6 Sِ '!‫ا‬

46. “Sonunda, yaşadığımız hayat tarzı inancımızı da şekillendirdi. Bu yüzden, biz Hesap Gününü de yalanlardık.” ُ) O$ -َ !‫ ْا‬4َ - ٰGَ‫ ا‬L>Jّٰ A ﴾٤٧﴿ T َ 47. “İşte böyle hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp giderken, nihayet ölüm denen gerçek hiç beklemediğimiz bir anda aniden karşımıza çıkıverdi.” َ ّ Eُ Fَ َ?yَ ,ْ 3ُ 9ُ َ? ْ4Gَ َ​َ َ) 9$ ِ s!‫ا‬ ﴾٤٨﴿ T 48. Artık hiç kimse, o zalimlerin kurtuluşu için Allah katında aracılık yapamayacak, hiçbir şefaatçinin şefaati onlara fayda vermeyecektir. َ ّ :ِ Fَ ,ْ 3ُ !َ َ​َ َ $ *ِ 9ْ ُ ‫ َ* ِة‬Cِ %ْ J!‫ا‬ ﴾٤٩﴿ T S 49. O hâlde, onlara ne oluyor ki, bunca öğüt ve uyarılardan yüz çeviriyorlar? ﴾٥١﴿ ‫ ْ َ َر ٍ)ة‬Dَ :ْ ِ ‫﴾ َ ّ َ* ْت‬٥٠﴿ S ‫ْ ِ? َ* ٌة‬4Jَ ْ ُ *ٌ ُ A ُ ,ْ 3ُ dَ ّ َ Cَ 50,51. Tıpkı, kendisini avlamak isteyen bir aslandan korkup kaçan yaban eşeklerinin kaçışı gibi senin davetinden kaçıyor ve seni hiç dinlemeden, telâşla yanından uzaklaşıyorlar. َ ّ 4َ ُ ?ً (ُ Wُ L ٰGoْ 6ُ ‫ اَ ْن‬,ْ 3ُ ْ4 ِ ٍ *ِ ‫ا‬ ﴾٥٢﴿ S ‫ َ* ًة‬s ْ Mُّ Cُ 'ُ 6*$ 6ُ Mْ Kَ


52. Hayır, aslında onların her biri, bir Peygambere itaati gururuna yediremiyor, kendisine özel olarak açılmış ilâhî sayfalar verilmesini istiyor. َ ّ Cَ ٰ ْ ‫ ُ َن‬1َ 6َ َ Mْ Kَ l ﴾٥٣﴿ ‫ َ* )َة‬+ ِ ‫ا‬ ) 53. Hayır, aslında onlar ilâhî adaleti hesaba katmıyor, âhiretten hiç korkmuyorlar. > َّ َ ْ َ ﴾٥٤﴿ ‫ة‬Hٌ *َ Cِ %Gَ "ُ dّ ِ‫ ا‬lC

54. Hayır, âhiret mutlaka gerçekleşecek ve Hesap Günü herkes hak ettiği karşılığı mutlaka alacaktır. İşte bunun için bu Kur’an, tüm insanlık için bir uyarı, bir öğüttür. > َ :ْ َ​َ ﴾٥٥﴿ ‫ َ* )ُه‬Cَ ‫ َء َذ‬y 55. Artık dünya ve âhirette kurtuluşa, esenliğe ulaşmak isteyen, ondan öğüt alsın ve bu uyarılar çerçevesinde hayatını yenibaştan şekillendirsin. > َّ َ ُ ْ ْ َ َ َ ٰ > َ ُ ُ ْ ْ ْ ﴾٥٦﴿ ‫ ا! َ @ ِ? َ* ِة‬M ْ/‫ ٰ ى َوا‬OJ!‫ا‬ ّ M ْ/‫ َ ا‬/ُ &‫ا‬ َ 6َ ‫ ُ*ون اِ ان‬C%6َ َ ‫َو‬ ُ) ّ ‫ َء‬s

56. Bununla birlikte, ey Peygamber, sen ne kadar öğüt ve uyarıda bulunsan da, Allah onları imana ve cennete lâyık görüp de doğru yola gelmelerini dilemedikçe, onlar öğüt alamazlar. O hâlde, her türlü kötülükten ve günahtan tövbe edip Rab’lerine yönelsin, O’nun sonsuz merhametine sığınsınlar. Çünkü azabından sakınılmaya da, affına sığınılmaya da lâyık olan sadece O’dur. ‫ ﷌‬Eِ َ -ٰ Oِ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٧٥﴿ 75. KIYAMET SURESİ Mekke döneminin başlarında nazil olmuştur. Adını, ilk ayetinde geçen ve mahşer gününe işaret eden “el-Kıyameh” (diriliş, kalkış) kelimesinden almıştır. 40 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum:


﴾١﴿ S Eِ َ -ٰ Oِ !‫ ْ ِم ْا‬-َ Kِ ,ُ ِ Dْ ُ‫َ > ا‬

1. Yo! âhireti inkâr edenler, büyük bir aldanış içindedirler! Andolsun o Diriliş Gününe! َ ّ Kِ ,ُ ِ Dْ ُ‫َو َ > ا‬ ﴾٢﴿ Eِ َ ‫ ّ َ ا‬8َ ّ !‫ ْ? ِ ا‬4! 2. Ve yine andolsun, özeleştiride bulunarak kendisini kınayan insana ki, Biz ölmüş bedenleri mutlaka diriltip Yargı Gününde hesaba çekeceğiz. Bunun şahitlerinden biri de, bizzat insanın yüreğinde hissettiği vicdan ve özeleştiri duygusudur. َ Fِ َ َ Yْ dَ :ْ !َ ّ َ‫ َ ُن ا‬dْ ‫ا‬ ﴾٣﴿ "ُ) َ ِْ I ُ َ (ْ 6َ َ‫ا‬ 3. Yoksa insan, çürüyüp dağılmış olan kemiklerini yeniden bir araya getirip kendisini hayata döndüremeyeceğimizi mi sanıyor? ﴾٤﴿ "ُ dَ 4َ Kَ ‫ َ ّ ِ َي‬dُ ‫ اَ ْن‬L>8ٰ Fَ :َ 6‫ر‬$ ‫ ِد‬Dَ L8ٰ Kَ

4. Hayır, elbette buna gücümüz yeter. Hem de sadece kemiklerini değil, hayat boyu değişmeyen, o taklit edilemez parmak uçlarını bile —özel çizgileriyle birlikte ve en ince ayrıntısına varıncaya kadar— yeniden düzenlemeye gücümüz yeter Bizim. ﴾٥﴿ "Hُ َ َ َ‫ َ* ا‬Yُ ?ْ -َ !ِ ‫ َ ُن‬dْ ‫ا‬ ِ ْ 'ُ 6*$ 6ُ Mْ Kَ 5. Fakat bu hakikati idrak edemeyen insan, akılsızca tavır ve davranışlarıyla geleceğini berbat etmek ister. Şöyle ki: ﴾٦﴿ Eِ) َ -ٰ Oِ !‫ ْ ُم ْا‬6َ ‫ َن‬6َ ّ َ‫ ا‬Mُ َ ْ 6َ 6. İlâhî uyarıyı alay konusu yaparak, “Bu tehdit edip durduğunuz Diriliş Günü ne zamanmış?” diye sorar. ﴾٧﴿ *S ُ Xَ َ !‫ ِ* َق ْا‬Kَ ‫َ ِ َذا‬ 7. Fakat Kıyamet Gününün dehşetiyle gözler kamaştığı, ﴾٨﴿ *S َ َ + َ ‫َو‬ ُ َ Oَ !‫ ْا‬r 8. Ay karanlığa gömüldüğü, َ ّ َ ِ ` ﴾٩﴿ *S ُ َ Oَ !‫ َو ْا‬ ُ ْ s!‫ا‬ ُ ‫َو‬

9. Ve Güneş ile Ay bir araya getirilip işleri bitirildiği an, ُ Oُ 6َ ﴾١٠﴿ *Hُّ َ? َ !‫ ْا‬:َ 6ْ َ‫ ا‬%ٍ ]ِ َ ْ 6َ ‫ َ ُن‬dْ ‫ا‬ ِ ْ ‫ ل‬


10. İşte o gün insan, “Eyvah!” diye feryat edecek, “Bu felâketten kaçıp kurtulma imkânı yok mu?” ﴾١١﴿ ‫ َ َو َز )َر‬lَ ّ Cَ

11. Hayır, o zaman zalimler için hiçbir kaçış, hiçbir sığınak yoktur. ﴾١٢﴿ *ُ)ّ Oَ Jَ ْ ُ !‫ ْا‬%ٍ ]ِ َ ْ 6َ Vَ Kِّ ‫ َر‬L!ٰ ِ‫ا‬ 12. Çünkü o gün varılacak son durak, Rabb’inin huzurudur. َ ّ َ‫ ّ َ' َم َوا‬Dَ َ Kِ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ ‫ َ ُن‬dْ ‫ا‬ ﴾١٣﴿ *َ) + ِ ْ ‫ا‬oُ َ ّ 4َ 6ُ

13. İşte o gün insana, yaptığı ve yapması gerektiği hâlde yapmadığı iyi kötü her şey haber verilecektir. ﴾١٤﴿ S ‫ َ ٌة‬0X$ Kَ "$ ِ ?ْ dَ L8ٰ Fَ ‫ َ ُن‬dْ ‫ا‬ ِ ْ Mِ Kَ 14. Aslında insan, kendi hâlini görmekte ve nasıl bir akıbete lâyık olduğunu pekâlâ bilmektedir. ﴾١٥﴿ ‫ َ* )ُه‬6‫ ذ‬$ 9َ َ LOٰ !ْ َ‫َو َ! ْ ا‬

15. Birtakım sahte mazeretler öne sürüp kendisini kandırmaya çalışsa bile. Öyleyse, ey insanlar, gerçekleri olduğu gibi görmeli, vicdanınızın derinliklerine nakşedilmiş duygu ve eğilimlerle birebir örtüşen bu Kur’an mesajını kendinize rehber edinerek dünya ve âhirette huzur ve esenliğe ulaşma yolunda çaba harcamalısınız. Bunun için yapmanız gereken, içtenlikle Kur’an’a yönelmek ve onu dinleyerek, okuyarak, inceleyerek anlamaya ve hükümlerini uygulamaya çalışmaktır. Başlangıçta anlayamadığınız veya yanlış anladığınız yerler olabilir. Endişe etmeyin, eğer siz içtenlikle Kur’an’a yönelir ve onu anlama ve hayatınıza yansıtma yolunda çaba harcarsanız, Allah size bilmediklerinizi öğretecek ve Kur’an’ı doğru anlamanızı sağlayarak sizi büyük hatalara düşmekten koruyacaktır. Nitekim ayetlerimizle ilk tanıştığı sıralarda Elçimiz Muhammed (s) bile onu öğrenme ve anlama konusunda zorluk çekeceğini sanmış, Biz de onu şöyle teskin etmiştik: ﴾١٦﴿ ") $ Kِ Mَ Yَ 9ْ Jَ !ِ Vَ dَ َ !ِ "$ Kِ ‫ َ( ِّ* ْك‬Gُ َ


16. Ey Muhammed! Cebrail sana Kur’an’ı vahyederken, onun bir kısmını unuturum endişesiyle, ayetleri çabucak ezberlemek için dilini aceleyle oynatıp durma. ﴾١٧﴿ "Hُ dَ ‫ ْ* ٰا‬Dُ ‫ ُ" َو‬9َ ْ ` َ 4َ -ْ 8َ Fَ ‫اِ ّ َن‬ 17. Korkma, onu senin yüreğine ve zihnine yerleştirmek ve gerektiğinde okutmak Bize düşer. ﴾١٨﴿ "Hُ dَ ‫ ْ* ٰا‬Dُ ْ ِ Gَ ّ َ ‫ ُه‬dَ ‫ َ* ْا‬Dَ ‫َ ِ َذا‬ 18. Öyleyse, Biz onu Cebrail aracılığıyla sana okuduğumuz zaman, sen yalnızca onun okunuşunu takip et. ﴾١٩﴿ "ُ) dَ -َ Kَ 4َ -ْ 8َ Fَ ‫ اِ ّ َن‬,َ ّ }ُ 19. Ayrıca, kalbini ilim ve hidayet nurlarıyla aydınlatarak onun anlamını açıklamak da Bize düşer. Öyleyse ey müminler! Siz de kendinize Peygamberi örnek almalı, Kur’an’ı acele etmeden, düşünerek ve özümseyerek okumalısınız. ﴾٢٠﴿ S Eَ 8َ ` ِ 9َ !‫ ِ( ُّ َن ْا‬Gُ Mْ Kَ lَ ّ Cَ 20. Fakat siz ey inkârcılar, şu peşin ve gelip geçici dünya nimetlerini bütün değerlerin üzerinde görüyor, her şeyden daha çok seviyorsunuz. ٰ ْ ‫ ُرو َن‬%َ Gَ ‫َو‬ ﴾٢١﴿ ‫ َ* )َة‬+ ِ ‫ا‬ 21. Sonsuz nimet ve azabın bulunduğu âhireti ise göz ardı ediyorsunuz. ﴾٢٢﴿ S ‫ َ* ٌة‬ ُ ‫ُو‬ ِ dَ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ ‫` ٌه‬ 22. O gün bazı yüzler sevinçten ışıl ışıl parlayacak. ﴾٢٣﴿ ‫ة‬Hٌ *َ ِ dَ 3َ Kِّ ‫ َر‬L!ٰ ِ‫ا‬ 23. Sonsuz huzur ve mutluluk içinde, Rabblerinin cemaline bakacak. ﴾٢٤﴿ S ‫ َ* ٌة‬ ُ ‫َو ُو‬ ِ Kَ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ ‫` ٌه‬ 24. Yine o gün bazı yüzler, pişmanlık ve kederden kapkara kesilecek. ُ Gَ ﴾٢٥﴿ ‫ َ* )ٌة‬Dِ َ 3َ Kِ Mَ 9َ ?ْ 6ُ ‫ اَ ْن‬:ُّ


25. Kendisine, insanın belkemiğini kıran bir azabın yapılacağını sezecek. > َّ َ َ َ ّ َ َ َ@8Kَ ‫ اِذا‬lC ﴾٢٦﴿ َ Dِ ‫ا‬k!‫~ ا‬ ِ S 26. Hayır, bu hayat hep böyle sürüp gidecek sanmayın. Ecel kapıyı çalıp da can boğaza dayandığı, َ D$ ‫َو‬ ﴾٢٧﴿ ‫اق‬ ¢ ْ َ MSٍ ‫ َر‬:

27. Ve ölümle pençeleşen insanın etrafındaki yakınları, “Onu kurtaracak bir hekim yok mu!” diye feryat ettikleri zaman, َ ‫َو‬ ُ ‫ ُ" ْا! ِ? َ*ا‬dَ ّ َ‫ ا‬:َ ّ ﴾٢٨﴿ ‫ق‬S 28. Ölüm döşeğindeki adam, işte o anda ayrılık vaktinin gelip çattığını anlayacak. ﴾٢٩﴿ ‫ ق‬ ِ ?َ ّ Jَ !‫َو ْا‬ Sِ َ ّ ! Kِ ‫~ ا! ّ َ ُق‬ 29. Ve ölüm bütün dehşetiyle onu kucaklayınca, adamın eli ayağına dolaşacak. ﴾٣٠﴿ ¬‫ ْا! َ َ ُق‬%ٍ ]ِ َ ْ 6َ Vَ Kِّ ‫ َر‬L!ٰ ِ‫ا‬ 30. İşte o gün, Rabb’ine doğru ebedî yolculuk başlamış olacak. ﴾٣١﴿ LS8ّٰ Wَ َ ‫ ّ َ' َق َو‬Wَ lَ​َ

31. Ve Rabb’in onu sonsuz azaba mahkûm edecek. Çünkü o, yaşadığı sürece ne ayetlerime iman etmiş, ne de kulluğunun gereği olan namazı kılmıştı. ﴾٣٢﴿ LS!ّٰ َ Gَ ‫ َب َو‬%َ ّ Cَ :ْ . ِ !ٰ ‫َو‬

32. Tam tersine, hakikati inatla yalanlamış ve ayetlerimden yüz çevirmişti. ّٰ َ Jَ 6َ "$ 8ِ ْ/َ‫ ا‬L>!ٰ ِ‫ ا‬I ﴾٣٣﴿ L) w َ /َ ‫ َذ‬,َ ّ }ُ

33. Sonra sanki övünülecek bir şey yapmış gibi, küstahça çalım satarak adamlarının yanına gitmişti. Fakat şimdi, her şeyini dünyada terk ederek huzurumuza geldi ve ebedi azaba mahkûm oldu. ﴾٣٤﴿ LS!ٰ ‫ َ َ ْو‬Vَ !َ L!ٰ ‫اَ ْو‬ 34. Ey zalim insan! Sen bunu hak etmiştin.


﴾٣٥﴿ L) !ٰ ‫ َ َ ْو‬Vَ !َ L!ٰ ‫ اَ ْو‬,َ ّ }ُ

35. Evet, sen bunu gerçekten hak etmiştin. ﴾٣٦﴿ ‫ َ َك ُ ً' )ى‬kْ 6ُ ‫ َ ُن اَ ْن‬dْ ‫ا‬ ِْ I ُ َ (ْ 6َ َ‫ا‬

36. Öyle ya, yoksa insan, yeryüzünde sorumsuz ve başıboş bırakılacağını mı sanıyor? ﴾٣٧﴿ LSٰ4 ْ 6ُ ٍّ 4ِ َ :ْ ِ Eً َ?wْ dُ Vُ 6َ ,ْ !َ َ‫ا‬

37. Yani yaptıklarının hesabını vermek üzere yeniden diriltilmeyeceğini mi düşünüyor? Nasıl olur, bunu söyleyen insan bir zamanlar annesinin rahmine akıtılan basit bir meni damlası değil miydi? ﴾٣٨﴿ ‫ى‬S ّٰ َ َ cَ 8َ 1َ َ Eً Oَ 8َ Fَ ‫ َن‬Cَ ,َ ّ }ُ 38. Sonra bu bir damla su, rahme yapışan kan pıhtısı şeklindeki döllenmiş bir hücreye dönüşmedi mi? Böylece Allah, onu bir insan nüvesi olarak yaratıp biçimlendirmedi mi? َ ّ Tْ ` ُ ْ ‫ َ* َو‬Cَ %!‫ا‬ ﴾٣٩﴿ L) Pْٰ d ‫ا‬ ِ َ ‫ ْو‬Rَ ّ !‫ْ ُ" ا‬4 ِ Mَ 9َ Yَ َ 39. Sonra ondan iki cinsi, erkeği ve dişiyi yaratmadı mı? ﴾٤٠﴿ L ٰG ْ َ !‫ َ ْا‬-ِ (ْ 6ُ ‫ اَ ْن‬L>8ٰ Fَ ‫ ِد ٍر‬Oَ Kِ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬ َ -ْ !َ َ‫ا‬

40. Şimdi söyleyin, bütün bu harikaları yaratan Allah’ın, ölüleri yeniden diriltmeye de gücü yetmez mi? “Evet, yüce Rabb’imizi tesbih ve tenzih ederiz, O’nun elbette ölüleri diriltmeye gücü yeter!” ‫ ن ﷌‬ ِ َ dْ ‫ا‬ ِ ْ ‫﴾ ُ َر ُة‬٧٦﴿ 76. İNSAN SURESİ Bu surenin Medine’de nazil olduğuna dair bazı rivayetler varsa da, konusu ve üslubu, onun Mekke’de indirildiğini göstermektedir. Adını birinci ayetinden alan sure, aynı ayette geçen “Dehr” (uzun zaman, çağ) adıyla da bilinmektedir. 31 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla!


Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: َ ّ :َ ِ T ُ 6َ ,ْ !َ *ِ ْ/'!‫ا‬ ٌ A$ ‫ ن‬ ﴾١﴿ ‫ ًرا‬Cُ %ْ َ ً -ْ yَ :ْ . ِ َ dْ ‫ا‬ ِ ْ L8َ Fَ L ٰGَ‫ ا‬Mْ /َ

1. İnsanın basit bir varlık olarak yaratılmasının üzerinden, gerek topraktan ilk yaratıldığı sırada, gerek anne karnında iken, yaratılış aşamalarından geçip olgunluk düzeyine ulaşıncaya kadar, henüz adının sanının anılmadığı nice çağlar geçmedi mi? Kibre kapılarak Rabb’ine boyun eğmekten kaçınan insan, bir zamanlar bir hiç olduğunu ve Allah’ın lütfu sayesinde yaratılıp bunca nimetlere mazhar olduğunu hiç düşünmüyor mu? ﴾٢﴿ ‫ًا‬0X$ Kَ 9َ ْ َ‫ ا‬Eٍ َ?wْ dُ :ْ ِ ‫ َ َن‬dْ ‫ا‬ َ dَ ّ ِ‫ا‬ َ "ِ -8$ Jَ ْ dَ ‫ ج‬ ِ ْ 4َ Oْ 8َ + ً $ َ ‫ ُه‬4َ 8ْ 9َ Yَ _ٍ s 2. Doğrusu Biz insanı, erkek ve kadından gelen bileşik bir tohumdan yarattık ve onu bu dünya hayatında sınavdan geçirip yükseltmek için işitme, görme ve düşünme yeteneğine sahip akıllı, üstün ve becerikli bir varlık kıldık. َ $ َ ّ !‫ ُه ا‬4َ 6َْ '/َ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾٣﴿ ‫ ُ? ًرا‬Cَ َ ّ ِ‫ ً*ا َوا‬Cِ yَ َ ّ ِ‫ ا‬M-

3. Ayrıca ona, doğru ile yanlışı birbirinden ayırt etme yeteneği bahşettik. Bununla da yetinmeyip, hakikati apaçık ortaya koyan ayetler göndererek ona doğru yolu gösterdik ve seçimi kendisine bıraktık; ya şükreden bir kul olur, ya da vefasız bir nankör. Fakat şunu bilin ki: َ 8ْ !ِ dَ 'ْ Jَ Fْ َ‫> ا‬dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾٤﴿ ‫ًا‬09$ َ ‫ ً َو‬lَ zْ َ‫ ^ َوا‬lَ ِ lَ َ :َ 6*$ ِ . 4. En büyük nankörlüğü yaparak ayetlerimizi reddeden kâfirler için, cehennemde zincirler, prangalar ve alev alev yanan bir ateş hazırladık. َ ْ ‫اِ ّ َن‬ ﴾٥﴿ ‫ا‬H ‫ ُ ًر‬Cَ 3َ `‫ا‬ ُ Rَ ِ ‫ َن‬Cَ ‫ ْ ٍس‬Cَ :ْ ِ ‫ َن‬Kُ *َ sْ 6َ ‫ َ*ا َر‬Kْ ‫ا‬

5. Ayetlerimize iman eden dürüst ve erdemli kimselere gelince, onlar cennette, hoş kokulu çiçeklerle kokulandırılıp tatlandırılmış bir kadehten cennet şarabı içecekler. ﴾٦﴿ ‫ًا‬0Y$ ?ْ Gَ 3َ dَ ‫ ُ*و‬Yِّ َ?6ُ &‫ا‬ ِ ّٰ ‫ َ ُد‬Fِ 3َ Kِ ‫ َ* ُب‬sْ 6َ 4ً -ْ Fَ


6. Bu içecek, Allah’ın kullarının diledikleri gibi akıtarak kana kana içtikleri tatlı ve serin bir kaynaktır. Peki, kimlerdir bu bahtiyar kullar? َ ّ Kِ ‫ ُ َن‬6ُ ﴾٧﴿ ‫ًا‬0w$ Jَ ْ ُ ‫ ُّ* ُه‬yَ ‫ َن‬Cَ ً ْ 6َ ‫ ُ َن‬1َ 6َ ‫ ِر َو‬%ْ 4! 7. Onlar, gerek Allah’a, gerek insanlara verdikleri sözlerini yerine getirir, tehlikesi her tarafı saracak olan o korkunç Gün hesaba çekilmekten korkarlar. َ ٰ ّ !‫ ُ َن ا‬9ِ wْ 6ُ ‫َو‬ ﴾٨﴿ ‫ًا‬0 $ َ‫ َوا‬J 6 ‫و‬ 4 . " A L 8 F ‫م‬ 9 w ْ $ $ $ ّ ً َ َ َ َ َ ِ ً ِ ُ 8. Mala mülke karşı yüreklerinde sevgi duydukları hâlde, sırf Allah rızası için yoksulu, yetimi ve esiri doyurur, onlara maddi manevî her türlü yardım ve desteği sağlamak için çırpınırlar. ُ yُ َ ‫>ا ًء َو‬Rَ ` ُ ْ4 ِ 'ُ 6*$ dُ َ &‫ا‬ ُ ُ 9ِ wْ dُ َ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾٩﴿ ‫ ًرا‬. ِ ّٰ "ِ `ْ َ !ِ ,ْ . َ ,ْ . 9. Bunca iyilikleri yaparken de içlerinden derler ki: “Biz sizi yalnızca Allah rızası için doyuruyoruz. Sizden herhangi bir karşılık, bir teşekkür beklemiyoruz.” َ ْ Dَ ﴾١٠﴿ ‫ ً*ا‬6*$ w ُ 1َ dَ dَ ّ ِ‫ا‬ ً ُ Fَ ً ْ 6َ 4َ Kِّ ‫ َر‬:ْ ِ ‫ ف‬ 10. “Çünkü biz, o asık suratlı ve dehşet verici gün gelip çattığında, Rabb’imizin huzurunda hesaba çekilmekten korkuyoruz.” ﴾١١﴿ ‫ا‬H ‫ْ َ* ًة َو ُ ُ*و ًر‬mdَ ,ْ 3ُ -Oّٰ !َ ‫ ْ ِم َو‬-َ !‫ ْا‬Vَ !ِ ‫ ّ َ* ٰذ‬yَ &‫ا‬ ُ ّٰ ,ُ 3ُ -Dٰ َ َ 11. Allah da bu davranışlarına karşılık, onları o korkunç günün dehşetinden koruyacak ve gözlerine aydınlık, yüreklerine sevinç verecektir. ﴾١٢﴿ S ‫ ً*ا‬6*$ A َ ‫ َو‬Eً 4َ ّ ` َ ‫ُوا‬Uَ Wَ َ Kِ ,ْ 3ُ 6Rٰ ` َ ‫َو‬

12. Ve Allah yolunda mücadele verirken karşılaştıkları sıkıntılara sabırla direnmelerinden dolayı, onları muhteşem meyvelerle donatılmış bahçeler ve halis ipekten elbiseler ile ödüllendirecektir. َ ْ L8َ Fَ 3َ - $ T َ $ . ﴾١٣﴿ ‫ا‬H *ً 6*$ 3َ ْ ‫ ْ ً َو َ َز‬yَ 3َ - $ ‫ َ* ْو َن‬6َ َ V ِ Jَ ّ ُ H ِ ِ ‫ا َر>ا‬ 13. Orada, altın işlemeli koltuklara yaslanıp sonsuz mutluluğu tadacaklar ve ne yakıcı bir güneş görecekler orada, ne de dondurucu bir soğuk.


ُ Dُ ~ْ 8َ !ِ ّ ‫ َو ُذ‬3َ !ُ lَ ِ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ Eً -َ dِ ‫َو َدا‬ ﴾١٤﴿ lً !$ %ْ Gَ 3َ ُ w 14. Cennet ağaçlarının huzur ve esenlik veren gölgeleri onları bürüyecek, meyveleri —ellerini uzatsalar alacakları şekilde— önlerinde eğildikçe eğilecektir. َ 6ُ ‫َو‬ َ ّ ِ :ْ ِ Eٍ -َ dِ ٰ Kِ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ ‫ ف‬ ﴾١٥﴿ S ‫ َ*ا‬6‫ار‬$ َ Dَ ~ْ dَ Cَ ‫اب‬ ُ w ٍ َ Cْ َ‫ َوا‬Eٍ m

15. Etraflarında gümüş tepsiler ve billur kadehler sunan hizmetçiler dönüp duracak. َ ّ ِ :ْ ِ *َ 6‫ار‬$ َ Dَ ﴾١٦﴿ ‫ ً*ا‬6'$ Oْ Gَ /َ ‫ ّ َ' ُرو‬Dَ Eٍ m 16. Dünyada eşi benzeri görülmemiş gümüş gibi parlak, kristal kadar berrak kadehler, sürahiler ve tepsiler ki, onları zevklerine göre, diledikleri renk, desen, şekil ve ölçüye göre ayarlayacaklar. ﴾١٧﴿ Hlً $ Yْ َ d‫ َز‬3َ `‫ا‬ ُ Rَ ِ ‫ َن‬Cَ ً ْ Cَ 3َ - $ ‫ ْ َن‬Oَ ْ 6ُ ‫َو‬ 17. Ayrıca onlara, cennete özgü zencefil kokulu harika içeceklerle dolu kadehler sunulacak. ﴾١٨﴿ lً $ َ 8ْ َ L ّٰ َ Gُ 3َ - $ 4ً -ْ Fَ 18. Bunun kaynağı cennette bir pınardır ki, “Selsebil” adıyla anılır. ُ 6َ ‫َو‬ ﴾١٩﴿ ‫ ًرا‬Pُ ْ4 َ ‫^ا‬oً !ُ oْ !ُ ,ْ 3ُ Jَ ْ ِ A ُ w َ ,ْ 3ُ Jَ 6ْ َ‫ن اِ َذا َرا‬Hَ ‫ ُ'و‬8َ ّ 1َ ُ ‫ ِو ْ!'َا ٌن‬,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ ‫ ف‬ 19. Etraflarında, cennet hizmetkârları olarak yaratılmış ölümsüz gençler pervane gibi dolaşacaklar. Öyle pak, öyle temiz hizmetkârlar ki, onları görsen, etrafa saçılmış birer inci tanesi sanırsın. ً 8ْ ُ ‫ َو‬﴾٢٠﴿ ‫ًا‬0 $ Cَ . َ 6ْ َ‫ َرا‬,َ​َ ّ } ~ َ 6ْ َ‫َواِ َذا َرا‬ ً 9$ dَ ~ 20. Her nereye baksan, muhteşem güzellikte nimetler ve muazzam bir kudret, zenginlik ve saltanat görürsün. > ُّ َ َ َ ﴾٢١﴿ ‫ ًرا‬3ُ Kً ‫ َ*ا‬yَ ,ْ 3ُ Kُّ ‫ َر‬,ْ 3ُ -Oٰ َ ‫ َو‬EٍH m ّ ِ :ْ ِ ‫ و َر‬ ُ ‫ْ ُ' ٍس‬4 ُ ‫ ب‬ ُ ‫ َ ٌق َو‬Uْ Jَ ْ ِ‫ْ ٌ* َوا‬m+ ُ -َ }ِ ,ْ 3ُ -َ !ِ Fَ ِ َ ‫ ا ا‬8A 21. Cennette yaşayanlar, yeşil ipekten ve atlastan harika işlemeli elbiseler giyinecek, göz kamaştıran altın ve gümüş bilezikler takınacaklar. Ve Rab’leri onlara, tadı iliklere kadar işleyen tertemiz bir içecek ikram edecek. ُ sْ َ ,ْ . ُ -ُ 9ْ َ ‫ َن‬Cَ ‫>ا ًء َو‬Rَ ` ُ !َ ‫ َن‬Cَ ‫ا‬%َ ٰ/ ‫اِ ّ َن‬ ﴾٢٢﴿ ‫ا‬t ‫ ًر‬. َ ,ْ .


22. Ve onları şu sözlerle kutlayacak: “İşte buyurun, sizin mükâfatınız budur. Benim uğrumda harcadığınız çabalar gerçekten takdire şayan görülmüş ve işte böyle ödüllendirilmiştir.” ﴾٢٣﴿ Hl6 ً <$ ْ Gَ ‫ ْ* ٰا َن‬Oُ !‫ ْا‬Vَ -ْ 8َ Fَ 4َ !ْ Rَ ّ dَ :ُ (ْ dَ dَ ّ ِ‫ا‬ 23. Ey Şanlı Elçi! Emin ol ki, bu Kur’an’ı sana gönderen Biziz. ﴾٢٤﴿ ‫ا‬H ‫ ُ? ًر‬Cَ ‫ ٰا ِ} ً اَ ْو‬,ْ 3ُ ْ4 ِ ْ wِ Gُ َ ‫ َو‬Vَ Kِّ ‫ َر‬,ِ .ْ (ُ !ِ ْUِ W َ ْ

24. Öyleyse, Rabb’inin hükmü gerçekleşinceye kadar, kâfirlerin yapıp ettiklerine sabret. Onlardan hiç bir nanköre, hiçbir günahkâra boyun eğme. Onlar seni susturmak veya senden taviz koparmak için ne kadar baskı yaparlarsa yapsınlar, asla geri adım atma! ﴾٢٥﴿ Hlً W$ َ‫ َ* ًة َوا‬.ْ Kُ Vَ Kِّ ‫ َر‬,َ ‫ا‬ ْ *ِ Cُ ‫َوا ْذ‬ 25. Bu kutlu yolculuğunda sana azık olması için, Rabb’inin adını övgülerle yücelterek, O’nun yaratıcılığında tezahür eden mükemmel sıfatlarını daima gündeme getirerek sabah akşam an. َ lً -ْ !َ "ُ (ْ ِّ َ ‫ ْ' َ! ُ" َو‬Yُ َ ﴾٢٦﴿ l6 ً $ ْ Mِ -ْ !َ ّ ‫ ا‬:َ ِ ‫َو‬ 26. Ve gecenin bir parçasında sıcacık yatağını terk ederek, O’nun huzurunda gözyaşlarıyla secdeye kapan. Gece saatlerinde uzun uzun Kur’an okuyarak, namaz kılarak, ilim ve tefekkürle meşgul olarak, en içten dua ve yakarışlarla O’nun şanını yücelterek tesbih et. Bu zalimlerin, Allah’ın ayetlerine karşı çıkışlarının asıl sebebi nedir, bilir misiniz? > ﴾٢٧﴿ lً Oَ$ } ً ْ 6َ ,ْ /ُ ‫ ُرو َن َو َر>ا َء‬%َ 6َ ‫ َو‬Eَ 8َ ` ِ 9َ !‫ ِ( ُّ َن ْا‬6ُ ‫^ َ ِء‬oُ > ٰ/ ‫اِ ّ َن‬

27. Çünkü onlar, şu peşin —ama gelip geçici— dünya nimetlerini her şeyden daha çok seviyor, sonsuz nimet ve azabın bulunduğu asıl önemli günü ise ihmal ediyorlar. ﴾٢٨﴿ l6 ً '$ ْ Gَ ,ْ 3ُ !َ َP ْ َ‫> ا‬4َ !ْ 'َ ّ Kَ 4َ ]ْ yِ ‫ َواِ َذا‬,H ْ /ُ *َ ْ َ‫> ا‬dَ ‫ َ' ْد‬yَ ‫ َو‬,ْ /ُ 4َ Oْ 8َ + َ :ُ (ْ dَ 28. Oysa onları yaratan ve vücutlarını meydana getiren damarlarını, kaslarını, sinirlerini ve eklem bağlarını sağlamlaştırarak kendilerine güçlü ve sağlıklı bir beden bağışlayan


Biziz. Ve dilediğimiz anda onları bu özelliklerden mahrum bırakıp hastalıklı ve felçli bir hâle getirebilir yahut hepsini derhal yok ederek onların yerine benzerlerini getirebiliriz. > َ :ْ َ​َ ‫ة‬Hٌ *َ Cِ %ْ Gَ ‫ه‬$ %ِ ٰ/ ‫اِ ّ َن‬ ﴾٢٩﴿ lً $ َ "$ Kِّ ‫ َر‬L!ٰ ِ‫ ا‬%َ 1َ Gَ ّ ‫ َء ا‬y 29. İşte bu Kur’an, zalimleri bekleyen korkunç azabı haber veren bir uyarı, bir hatırlatmadır. O hâlde, dünya ve âhirette kurtuluş ve esenliğe ulaşmak isteyen Kur’an’a kulak versin ve dosdoğru Rabb’ine varan bir yol tutsun. Çünkü insanoğluna, doğruyu eğriden ayırt edebileceği akletme yeteneği ve seçme özgürlüğü bahşedilmiştir. Ancak bu özgürlük, mutlak ve sınırsız bir özgürlük değildir: > َّ َ > َ َ َ ٰ ٰ > ْ ّ َ ﴾٣٠﴿ _ . A 8 F ‫ن‬ C &‫ا‬ ‫ن‬ ‫ا‬ &‫ا‬ ‫ء‬ s 6 ‫ن‬ ‫ا‬ ّ ّ َ ِ ُ) َ َ َ َ Gَ َ ‫َو‬ ِ‫ ن ا‬eُ s ً $ َ ً $َ 30. Şunu iyi bilin ki, Allah bu yola girmenizi dilemediği takdirde siz, değil hidayete ermek, onu dileyemezsiniz bile. Eğer siz bir şeyler irade edebiliyor, muhakeme yapabiliyor, birtakım kararlar verebiliyorsanız, Allah size bu imkânları bağışladığı içindir. Hiç kuşkusuz O, tüm varlıklar üzerinde mutlak hâkimdir ve her şey O’nun kudret ve denetimi altındadır. Dolayısıyla, O’nun izin ve iradesi olmadan hiçbir şey gerçekleşmez. Bununla birlikte Allah, doğru yola yönelmek isteyen hiç kimseyi bundan alıkoymaz. Çünkü O, sonsuz kudret ve egemenlik sahibi olmakla birlikte, aynı zamanda sonsuz ilim ve hikmet sahibidir. Her şeyin en doğrusunu bilir, her konuda en âdil hükmü verir, sonsuz hikmetiyle her şeyi yerli yerince yapar. Öyle ki: َ ّ !‫" َوا‬$ Jِ َ Aْ ‫ َر‬$ ‫ ُء‬s > َ 6َ :ْ َ Mُ + َ $ !ِ ﴾٣١﴿ ِ 'ْ 6ُ ً !$ َ‫ ا‬Kً ‫ا‬%َ Fَ ,ْ 3ُ !َ 'َ ّ Fَ َ‫ ا‬T ) 31. O, kullarından lâyık gördüğünü rahmetine erdirir. Zalimlere gelince, onlara da can yakıcı bir azap hazırlamıştır. ‫ ِت ﷌‬lَ َ *ْ ُ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٧٧﴿ 77. MÜRSELAT SURESİ Mekke döneminin başlarında gönderilen bu sure, adını birinci ayetinde geçen “Mürselat” (gönderilenler) kelimesinden almıştır. 50 ayettir.


Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ﴾١﴿ S ً *ْ Fُ ‫ ِت‬lَ َ *ْ ُ !‫َو ْا‬ 1. Andolsun, birbiri ardınca gönderilen, َ ّ ‫َو‬ ﴾٣﴿ S ‫ ً*ا‬sْ dَ ‫ات‬ ِ *َ y ِ 4!‫ا‬

2. Fırtına gibi eserek inkâr, cehalet ve zulüm karanlıklarını darmadağın eden, ْ ﴾٢﴿ S ?ً Xْ Fَ ‫ ت‬ ِ َ?W ِ 9َ ! َ 3. Ve kalplere hakikat nurlarını yayan, ْ ﴾٤﴿ S Dً *َْ ‫ ت‬ ِ Dَ ‫ ر‬ ِ َ?! َ

4. Sonra hak ile batılı kesin hatlarla birbirinden ayıran, ْ ﴾٥﴿ S ‫ ً*ا‬Cْ ‫ ت ِذ‬ ِ -َ Oِ 8ْ ُ ! َ 5. Ve ardından, bir öğüt ve hatırlatmada bulunan, ﴾٦﴿ S ‫ ًرا‬%ْ dُ ‫ ًرا اَ ْو‬%ْ Fُ

6. Hesap Günü gelip çattığında, “Ya Rab, ben bu gerçeklerden habersizdim.” diyecek olanların özür ve bahanelerini boşa çıkarmak veya öğüt almaya gönlü olanları uyarmak için. Yahut davetçilerin, “Ya Rab, biz tebliği görevimizi yaptık, ama onlar bizi dinlemediler.” diyerek Allah katında mazeret beyan edebilmeleri ya da öğüt dinleyecek olanları uyarıp doğru yola çağırmaları için. ﴾٧﴿ ٌ) Dِ ‫ ُ'و َن َ! َ ا‬Fَ Gُ َ dَ ّ ِ‫ا‬ 7. İşte bütün bunlara yemin olsun ki, ey insanlar! Size söz verilen ölüm, kıyamet, diriliş, hesap, cennet, cehennem gibi tehditler kesinlikle gerçekleşecektir. Ne zaman mı? ُ ‫ ُم‬Yُ 4!‫ا‬ ُّ ‫َ ِ َذا‬ ﴾٨﴿ ~ Sْ َ ِ 8. Yıldızların söndürüldüğü,


﴾ ٩﴿ ~ َ *ِ ُ ‫َواِ َذا ا! ّ َ َ > ُء‬ Sْ`

9. Gök parçalanıp yarıldığı, ﴾١٠﴿ ~ Sْ َ? ِ dُ ‫ َ ُ ل‬Yِ !‫َواِ َذا ْا‬ 10. Dağlar un ufak edilip savrulduğu, ﴾١١﴿ ~ ) ْ Jَ Dِّ ُ‫ ا‬Mُ ُ *ُّ !‫َواِ َذا ا‬ 11. Ve ilâhî mesajı insanlığa tebliğ eden elçiler ve davetçiler, Allah’ın huzurunda şahitlik yapmak üzere büyük buluşmaya çağırıldığı zaman. َِ ﴾١٢﴿ ~ ) ْ 8َ ` ِّ ُ‫ ْ ٍم ا‬6َ ‫ ِّي‬ 12. Bekletilen o gün için.

﴾١٣﴿ MH ِ Xْ َ?!‫ ْ ِم ْا‬-َ !ِ

13. Yani, Karar Günü için. َ ‫َو َ > اَد ْٰر‬ ﴾١٤﴿ M) ِ Xْ َ?!‫ ْ ُم ْا‬6َ َ V6

14. Bilir misin, ne müthiş bir gündür, bu Karar Günü? َ ُ 8ْ !ِ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ Mٌ 6ْ ‫َو‬ َ K$ %ِّ . ﴾١٥﴿ T 15. Vay hâline o gün, mesajlarımı yalanlamış olanların! Öyle ya; َ ْ Vِ 8ِ 3ْ dُ ,ْ !َ َ‫ا‬ َ) !$ ‫ا ّ َو‬ ﴾١٦﴿ T 16. Biz sizden önceki nice toplumları, nice ülkeleri helâk etmedik mi? ٰ ْ ,ُ 3ُ 9ُ ِ ْJdُ ,َ ّ }ُ ﴾١٧﴿ :َ 6*$ + ِ ‫ا‬ 17. Ve onların ardından, sonraki inkârcı nesilleri de onların yanına göndermedik mi? Şimdi, ey çağdaş kâfirler, sizin sonunuz onlarınkinden farklı mı olacak? َ $ *ِ Yْ ُ ! ْ Kِ Mُ 9َ ?ْ dَ Vَ !ِ %ٰ Cَ ﴾١٨﴿ T 18. İşte Biz suçlulara böyle yaparız. َ ُ 8ْ !ِ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ Mٌ 6ْ ‫َو‬ َ K$ %ِّ . ﴾١٩﴿ T

19. Vay hâline o gün, mesajlarımı yalanlamış olanların! ُ Oْ 8ُ ْ1dَ ,ْ !َ َ‫ا‬ ﴾٢٠﴿ T ٍ 3$ َ ‫ َ > ٍء‬:ْ ِ ,ْ . S


20. Nasıl inkâr edersiniz ki, Biz sizi değersiz bir sudan yaratmadık mı? ﴾٢١﴿ T َ ٍ .$ َ ‫ َ*ا ٍر‬Dَ $ ‫ ُه‬4َ 8ْ 9َ Yَ S

21. Sonra o suyu, mükemmel şekilde korunup gelişimini tamamlayacağı sağlam bir barınağa, anne rahmine yerleştirmedik mi? ٰ ﴾٢٢﴿ S ‫ م‬ ٍ 8ُ 9ْ َ ‫ َ' ٍر‬Dَ L!ِ‫ا‬

22. Ve her geçen gün gelişip büyüyen bu cenini, tarafımızdan belirlenen bir süreye kadar aşamadan aşamaya geçirerek fiziksel ve ruhsal yeteneklerle donatılmış bir varlık hâline getirmedik mi? ﴾٢٣﴿ ‫ ِد ُرو َن‬Oَ !‫ ْا‬,َ 9ْ 4ِ َ _ dَ ‫' َْر‬Oَ​َ 23. Çünkü Biz, yaratılışın her aşamasını en ince ayrıntılarına varıncaya kadar ölçüp ayarladık; hem de ne muhteşem bir tasarım harikası olarak ölçüp ayarladık! َ ُ 8ْ !ِ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ Mٌ 6ْ ‫َو‬ َ K$ %ِّ . ﴾٢٤﴿ T 24. Vay hâline o gün, bunca açık mucizeleri yalanlamış olanların! َ ْ Mِ 9َ Yْ dَ ,ْ !َ َ‫ا‬ ﴾٢٥﴿ S Gً َ?Cِ ‫ض‬ َ ‫ا ْر‬ 25. Biz yeryüzünü bir toplanma yeri yapmadık mı? ﴾٢٦﴿ S Gً ‫> ًء َواَ ْ َ ا‬-َ Aْ َ‫ا‬

26. Gerek canlılar, gerek ölüler için. ﴾٢٧﴿ ) Gً ‫ َ > ًء ُ َ*ا‬,ْ Cُ 4َ -ْ Oَ ْ َ‫ ت َوا‬ ٍ 1َ ِ yَ َ ‫ا‬ َ ‫َو‬ ِ ‫ َر َو‬3َ - $ 4َ 8ْ 9َ `

27. Ve oraya yüksek dağlar yerleştirip size tatlı sular içirmedik mi? َ ُ 8ْ !ِ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ Mٌ 6ْ ‫َو‬ َ K$ %ِّ . ﴾٢٨﴿ T 28. Vay hâline o gün, bunca nimetlerimi yalanlamış olanların! َ Gُ "$ Kِ ,ْ Jُ ْ4Cُ َ L!ٰ ِ‫> ا ا‬Oُ 8ِ w َ dْ ِ‫ا‬ ﴾٢٩﴿ ‫ن‬Hَ Kُ %ِّ . 29. O gün zalimlere, “Haydi yürüyün bakalım!” diyeceğiz, “Vaktiyle yalanlamış olduğunuz cehennem azabına!” َ dْ ِ‫ا‬ ﴾٣٠﴿ I ِ 8ٰ }َ ‫ذي‬$ Mٍّ ِ L!ٰ ِ‫> ا ا‬Oُ 8ِ w ٍS 9َ yُ


30. “Yürüyün, üst üste ateş ve duman katmanlarından oluşan üç çatallı gölgeye!” َ َ ﴾٣١﴿ I ِ) 3َ 8َ ّ !‫ ا‬:َ ِ 4$ @ْ 6ُ َ ‫ َو‬Mٍ 8$ 31. “Öyle bir duman ki, insanı ne gölgelendirip serinletir, ne de alevden korur!” ﴾٣٢﴿ *ِH Xْ Oَ ! ْ Cَ ‫ َ* ٍر‬s َ Kِ $ *ْ Gَ 3َ dَ ّ ِ‫ا‬

32. “Ve yanan ateş, etrafa devasa kıvılcımlar saçar, her biri bir saray büyüklüğünde kıvılcımlar.” ﴾٣٣﴿ *ٌ) ?ْ Wُ ~ ٌ !َ َ ` ِ "ُ dَ ّ َ Cَ 33. “Füze gibi patlayarak etrafa saçılan bu kıvılcımlar, sarı halatlar gibi havada iz bırakacak.” َ ُ 8ْ !ِ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ Mٌ 6ْ ‫َو‬ َ K$ %ِّ . ﴾٣٤﴿ T 34. Vay hâline o gün, cehennem azabını yalanlamış olanların! َ Oُ wِ ْ46َ َ ‫ ْ ُم‬6َ ‫ا‬%َ ٰ/ ﴾٣٥﴿ ‫ن‬S 35. İşte bu gün, zalimlerin bu ateşi görür görmez dillerinin tutulup konuşamayacakları, ﴾٣٦﴿ ‫ ُرو َن‬%ِ Jَ 9ْ -َ َ ,ْ 3ُ !َ ‫ َذ ُن‬oْ 6ُ َ ‫َو‬ 36. Ve mazeretlerinin kabul edilmeyeceği gündür. َ ُ 8ْ !ِ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ Mٌ 6ْ ‫َو‬ َ K$ %ِّ . ﴾٣٧﴿ T 37. Vay hâline o gün, Hesap Gününü yalanlamış olanların! َ ْ ‫ َو‬,ْ Cُ 4َ 9ْ َ ` َ !$ ‫ا ّ َو‬ ﴾٣٨﴿ T َ MH ِ Xْ َ?!‫ ْ ُم ْا‬6َ ‫ا‬%َ ٰ/

38. “İşte bu, hak ile batıl ehli arasındaki ihtilafların, anlaşmazlıkların nihaî karara bağlanacağı ve ilâhî adaletin tecelli edeceği Karar Günüdür. İşte bu yüzden, sizi ve sizden öncekileri bu mahkemede topladık.” ُ !َ ‫ َن‬Cَ ‫َ ِ ْن‬ ﴾٣٩﴿ ‫ون‬ $ 'ٌ -ْ Cَ ,ْ . ِ 'ُ -.َ 39. “Şimdi, ey zalimler! Dünyadayken mazlumları kandırmak ve İslâm’ın sesini susturmak için bin bir türlü entrikalarla zulüm ve haksızlıkları mazur göstermeye çalışan sizler, eğer bu mahkemeden de yakanızı kurtarabilecek bir hileniz varsa, haydi gösterin hilenizi de, atlatın Beni!


َ ُ 8ْ !ِ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ Mٌ 6ْ ‫َو‬ ﴾٤٠﴿ T tَ K$ %ِّ . 40. Vay hâline o gün, hikmet ve adaletimi yalanlamış olanların! َ O$ Jَ ّ ُ !‫اِ ّ َن ْا‬ ﴾٤١﴿ ‫ ن‬ Sٍ -ُ Fُ ‫ ٍل َو‬lَ ِ $ T

41. Öte yandan, dürüst ve erdemlice davranarak kötülüklerden sakınmış olanlar, o gün sonsuz nimetlerle bezenmiş serin gölgeliklerde, kaynağından tatlı sular fışkıran pınar başlarında oturacaklar. ﴾٤٢﴿ ‫ )َن‬3ُ Jَ sْ 6َ َ ّ ِ "َ Cِ ‫َو َ َ ا‬ 42. Ve canlarının çektiği meyveler arasında, sonsuz mutluluğu tadacaklar. O zaman Rab’lerinin onlara buyuracak: ْ ‫ ا َو‬8ُ Cُ ﴾٤٣﴿ ‫ َن‬8ُ َ 9ْ Gَ ,ْ Jُ ْ4Cُ َ Kِ ً ->4$ /َ ‫ ا‬Kُ *َ y‫ا‬ 43. “Yaptığınız güzel davranışlara karşılık, bugün dilediğiniz yerde, dilediğiniz kadar afiyetle yiyin için!” َ 4$ ِ (ْ ُ !‫ي ْا‬Rِ Yْ dَ Vَ !ِ %ٰ Cَ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾٤٤﴿ T 44. İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz. َ ُ 8ْ !ِ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ Mٌ 6ْ ‫َو‬ َ K$ %ِّ . ﴾٤٥﴿ T

45. Vay hâline o gün, cennet nimetlerini yalanlamış olanların! ُ dَ ّ ِ‫ ا‬l﴾٤٦﴿ ‫ ِ* ُ َن‬Yْ ُ ,ْ . ً 8$ Dَ ‫ ا‬9ُ Jَ ّ َ Gَ ‫ ا َو‬8ُ Cُ

46. Öyleyse, ey zalimler, şimdilik dünya nimetlerinden kısa bir süre yiyip içerek keyfinize bakın. Ama unutmayın, âhirette en ağır cezaya çarptırılacaksınız. Çünkü siz suçlusunuz. َ ُ 8ْ !ِ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ Mٌ 6ْ ‫َو‬ َ K$ %ِّ . ﴾٤٧﴿ T 47. Vay hâline o gün, azabımı yalanlamış olanların! َ D$ ‫َواِ َذا‬ ﴾٤٨﴿ ‫ َن‬9ُ Cَ *ْ 6َ َ ‫ ا‬9ُ Cَ ‫ار‬ ْ ,ُ 3ُ !َ M48. Onlara, “Sizi yaratan ve size bunca nimetler bahşeden Rabb’inizin huzurunda rükû ve secdeye kanarak saygıyla eğilin!” denildiğinde, küstahça kibre kapılır, eğilmeyi gururlarına yediremezler. َ ُ 8ْ !ِ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ Mٌ 6ْ ‫َو‬ َ K$ %ِّ . ﴾٤٩﴿ T 49. Vay hâline o gün, emirlerimi yalanlamış olanların!


ﴞټ٠﴿ ‍ َن‏4Ů? Ů? oŮ’ 6Ů? ‍ ŮŽ' Ů?ه‏9Ů’ KŮŽ ‚6 Ů? '$ A ŮŽ ‍َ Ů? ŮŽ Ů‘Ů?ي‏ 50. EÄ&#x;er inkârcÄąlar, hakikati tĂźm açĹklÄąÄ&#x;Äąyla ortaya koyan bu ayetlere de inanmayacaklarsa, bundan baĹ&#x;ka hangi sĂśze inanacaklar! ŮŽ Ů‘ ‍ﴞ Ů? ŮŽŘą Ů?؊‏٧٨﴿ ‍ ŮŽ Ů?ďˇŒâ€Ź4!‍ا‏ 78. NEBE’ SURESÄ° Mekke dĂśneminin sonlarÄąna doÄ&#x;ru nazil olmuĹ&#x;tur. AdÄąnÄą, ikinci ayetinde geçen ve KÄąyamet GĂźnĂźne iĹ&#x;aret eden en-Nebe' (Ă–nemli haber, olay) kelimesinden almÄąĹ&#x;tÄąr. 40 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’Ĺn AdÄąyla! Beni yoktan var edip ĂźstĂźn yeteneklerle donatan ve kulluk gĂśreviyle yeryĂźzĂźne gĂśnderen sonsuz Ĺ&#x;efkat ve merhamet sahibi yĂźce Rabb’imin adÄąyla, O’nun verdiÄ&#x;i gßç ve yetkiye dayanarak ve yalnÄązca O’nun adÄąna okuyor, sĂśylĂźyorum: ﴞ٥﴿ ‍ن‏HŮŽ !Ů? ‍ ŮŽ > َإ‏JŮŽ 6ŮŽ ,ŮŽ Ů‘ FŮŽ 1. O inkârcÄąlar, birbirlerine neyi sorup duruyorlar? Ů’ Ů? ŮŽ 4!‍ا‏ ŮŽ Ů‘ :Ů? FŮŽ ﴞ٢﴿ ,Â? 9 !‍ا‏ $ ŮŽ S Ů? 2. Kur’an’Ĺn haber verdiÄ&#x;i o BĂźyĂźk OlayÄą mÄą? ﴞ٣﴿ ‍ Ů?? )َن‏8Ů? JŮŽ Ů’1 Ů? "Ů? - $ ,Ů’ /Ů? ‍ي‏%$ !ŮŽ Ů‘ َ‍ا‏

3. Yani, kimileri belli belirsiz inanarak, kimileri inkâr ederek, kimileri de tereddĂźde dĂźĹ&#x;erek Ăźzerinde anlaĹ&#x;mazlÄąÄ&#x;a dĂźĹ&#x;tĂźkleri o yeniden diriliĹ&#x; olayÄąnÄą mÄą? ŮŽ Ů? 8ŮŽ 9Ů’ -ŮŽ ŮŽ lŮŽ Ů‘ CŮŽ ﴞ٤﴿ ‍ن‏S 4. HayÄąr, kibir ve inatlarÄą yĂźzĂźnden inkâr ettikleri bu haberin gerçek olduÄ&#x;unu yakÄąnda anlayacaklar. ﴞټ﴿ ‍ Ů? َن‏8ŮŽ 9Ů’ -ŮŽ ŮŽ lŮŽ Ů‘ CŮŽ ,ŮŽ Ů‘ }Ů? 5. HayÄąr hayÄąr, pek yakÄąnda bunu bizzat gĂśrerek, yaĹ&#x;ayarak anlayacaklar. Ă–yle ya; ŮŽ Ů’ MŮ? 9ŮŽ YŮ’ dŮŽ ,Ů’ !ŮŽ َ‍ا‏ ﴞٌ﴿ S ‍ Ů‹دا‏3ŮŽ Ů? ‍؜‏ ŮŽ ‍ا ْع‏


6. Biz yeryüzünü her türlü nimet ve imkânlarla donatılmış rahat, konforlu ve güvenli bir beşik kılmadık mı? ﴾٧﴿ £ ‫ ًدا‬Gَ ‫ َ َ ل اَ ْو‬Yِ !‫َو ْا‬

7. Ve dağları, arzın sarsılmasını engelleyen birer kazık gibi yere çakmadık mı? ﴾ ٨﴿ S `‫ا‬ َ ‫َو‬ ً ‫ اَزْ َو‬,ْ Cُ 4َ Oْ 8َ + 8. Sizi ve diğer varlıkları karşıt kutuplu, fakat aynı zamanda birbiriyle uyumlu, birbirini tamamlayan erkekli dişili çiftler hâlinde yaratmadık mı? ُ َ ْ dَ 4َ 8ْ 9َ ` ﴾ ٩﴿ S Gً َ ُ ,ْ . َ ‫َو‬

9. Uykunuzu, ruhunuzu ve bedeninizi huzura, sükûnete erdiren bir dinlenme anı kılmadık mı? ﴾١٠﴿ S َ ‫َو‬ ً َ !ِ Mَ -ْ !َ ّ ‫ ا‬4َ 8ْ 9َ ` 10. Geceyi, siyah bir tül gibi yeryüzünü kaplayan bir örtü yapmadık mı? َ ّ 4َ 8ْ 9َ ` ﴾١١﴿ £ y ً 9َ َ ‫ َر‬3َ 4!‫ا‬ َ ‫َو‬

11. Gündüzü de, işlerinizi rahatça görebileceğiniz bir çalışma ve geçim sağlama vakti kılmadık mı? ُ Dَ َْ 4َ -ْ 4َ Kَ ‫َو‬ ﴾١٢﴿ S ‫'َا ًدا‬yِ 9ً ْ َ ,ْ . 12. Üzerinizde yedi kat sapasağlam bir gök kubbe kurmadık mı? ﴾١٣﴿ £ ` َ ‫َو‬ ً /َ ّ ‫ا` َو‬ ً *َ ِ 4َ 8ْ 9َ `

13. Ve bu kubbeye, ışıl ışıl parlayan bir lâmba gibi, size ihtiyaç duyduğunuz ölçüde ısı ve ışık gönderen Güneş’i yerleştirmedik mi? َ ّ } ‫ات َ > ًء‬ ﴾١٤﴿ S ` ِ *َ Xِ 9ْ ُ !‫ ْا‬:َ ِ 4َ !ْ Rَ dْ َ‫َوا‬ ً Yَ

14. Bir de, deniz ve okyanuslardan buharlaşıp göğe yükselen ve soğuk havayla karşılaşıp yoğunlaşan yağmur yüklü bulutlardan, şarıl şarıl akıp yeryüzüne hayat veren sular indirmedik mi? ﴾١٥﴿ S Gً َ dَ ‫ َو‬A َ "$ Kِ ‫ْ ِ* َج‬14ُ !ِ


15. Ki böylece, onunla yerden size rızık olarak çeşit çeşit taneler, bitkiler çıkaralım. ﴾١٦﴿ ) ً َ?!ْ َ‫ ت ا‬ ٍ 4َ ّ ` َ ‫َو‬

16. Ve ağaçları birbirine girmiş yemyeşil bağlar, bahçeler yetiştirelim. Allah insanoğluna bunca nimetlerini cömertçe bahşederek engin lütuf ve keremini gösterdikten sonra, onu ebedî yokluğa mahkûm eder mi? Rahmetini gaddarlığa, cömertliğini cimriliğe çevirir mi? Yeri göğü şaşmaz bir hesap ve mükemmel bir sistem halinde, hak ve adalet üzere yaratmışken, evrenin en değerli varlığı olan insandan adaletini esirger mi? İman edip güzel davranış gösteren kullarını, nimetlere karşı nankörce davranan zalimlerle bir tutar mı? Evrendeki en küçük varlığı yaratırken hak ve adaleti gözeten Allah, tüm evreni kendisi için yarattığı insana haksızlık ve zulüm yapar mı? Asla! İşte bunun içindir ki: َ $ ‫ َن‬Cَ Mِ Xْ َ?!‫ ْ َم ْا‬6َ ‫اِ ّ َن‬ ﴾١٧﴿ S Gً O17. Hiç şüphe yok ki, ölmüş bedenlerin yeniden diriltilerek hak ehli ile batıl ehli arasındaki anlaşmazlıkların nihaî hükme bağlanacağı ve ilâhî adaletin tam olarak tecelli edeceği o Karar Günü, belirlenmiş bir vakitte mutlaka gerçekleşecektir. ُّ ِ ُ َ? ْ46ُ ‫ ْ َم‬6َ ﴾١٨﴿ S `‫ا‬ ً َ ْ َ‫ َن ا‬Gُ ْ Jَ َ ‫ ر‬ ِ X!‫ا‬

18. O gün, yeniden diriliş için sura üflenir ve hepiniz, toprağa düşen tohumun bahar mevsiminde çatlayıp yemyeşil bir filiz hâlinde başını topraktan çıkardığı gibi, mezarlarınızdan çıkar ve bölük bölük Rabb’inizin huzuruna gelirsiniz. َ َ ‫~ ا! ّ َ َ > ُء‬ ﴾١٩﴿ S Kً ‫ َ ا‬Kْ َ‫ ْ~ ا‬dَ . ِ (َ Jِ ُ ‫َو‬ 19. O gün tüm evren köklü bir değişim geçirmiş, gökler her yandan çatlayıp açılmış ve melek ordularının akın akın girdiği çok sayıda kapılara dönüşmüştür. َ َ ‫ َ ُ ل‬Yِ !‫ َِت ْا‬0ِّ ُ ‫َو‬ ﴾٢٠﴿ ) Kً ‫ ْ~ َ َ*ا‬dَ . 20. Dağlar yerlerinden koparılıp yürütülmüş ve un ufak edilerek bir serap oluvermiştir.


﴾٢١﴿ S ‫ ًدا‬Wَ *ْ ِ ~ْ dَ Cَ ,َ 4َ ّ 3َ ` َ ‫اِ ّ َن‬

21. İşte o anda cehennem, gazaba gelmiş bir hâlde, içine atılacak günahkârları gözetlemektedir. َ ّ 8!ِ َ z ﴾٢٢﴿ S Kً ٰ َ T $ w

22. İlâhî hükümlere başkaldıran azgınlara, ebedî barınak olacaktır. َ P$ Kِ َ ﴾٢٣﴿ H Kً Oَ Aْ َ‫> ا‬3َ - $ T 23. Onlar çağlar boyu orada, o alevlerin içinde kalacaklar. ﴾٢٤﴿ S Kً ‫ َ*ا‬yَ َ ‫ ْ* ًدا َو‬Kَ 3َ - $ ‫ َن‬Dُ ‫و‬%ُ 6َ َ

24. Ne bir serinlik tadabilecekler orada, ne de bir içecek. ﴾٢٥﴿ S Dً َ ّ zَ ‫ َو‬َ َ ّ ِ‫ا‬ ً $ A

25. Sadece, iç organları kavurup paramparça eden kaynar su ve kendi yaralarından akan kan ve irinden içecekler. ﴾٢٦﴿ Dً َ ‫>ا ًء ِو‬Rَ ` َ 26. Yaptıkları kötülüklere en uygun bir karşılık olarak. ﴾٢٧﴿ S Kً َ A ِ ‫` َن‬ ُ *ْ 6َ َ ‫ ا‬dُ Cَ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ا‬

27. Çünkü onlar, hesaba çekileceklerini hiç ummuyor ve bunun doğal sonucu olarak, her türlü insanî ve ahlâkî sorumluluktan uzak bir hayat yaşıyorlardı. ﴾٢٨﴿ ) Kً ‫ا‬%َ ّ Cِ 4َ Gِ 6َ ٰ Kِ ‫ ا‬Kُ %َ ّ Cَ ‫َو‬ 28. Ve böylece, ayetlerimizi yalanladıkça yalanlıyorlardı. ﴾٢٩﴿ Kً Jَ Cِ ‫ ُه‬4َ -ْ Xَ Aْ َ‫ ْ ٍء ا‬yَ Mَ ّ Cُ ‫َو‬

29. Oysa Biz, kaydediyorduk.

yapıp

ettikleri

her

şeyi

﴾٣٠﴿ t Kً ‫ا‬%َ Fَ َ ّ ِ‫ ا‬,ْ Cُ 'َ 6R$ dَ :ْ 8َ َ ‫ ا‬Dُ ‫و‬%ُ َ

bir

bir

yazıp

30. O gün onlara “Ey zalimler!” diyeceğiz, “Madem inkârı tercih ettiniz, o hâlde işlediğiniz günahların acı meyvelerini tadın bakalım! Artık size, azabınızı artırmaktan başka bir şey yapmayacağız.” َ O$ Jَ ّ ُ 8ْ !ِ ‫اِ ّ َن‬ ﴾٣١﴿ S ‫ َ ?َ ًزا‬T


31. Öte yandan, dürüst ve erdemlice davranarak kötülüklerden sakınmış olanlar için, o gün büyük bir başarı, büyük bir kurtuluş vardır: ﴾٣٢﴿ S Kً 4َ Fْ َ‫ َوا‬cَ ِ ‫ َ'>ا‬A َ 32. Her mevsim taptaze meyveler veren yemyeşil bağlar, bahçeler, ﴾٣٣﴿ S Kً ‫ َ*ا‬Gْ َ‫ ا‬I َ Fِ ‫ َ ا‬Cَ ‫َو‬

33. Hepsi de gencecik, cilveli ve edalı, muhteşem güzellikte yaşıt sevgililer, ﴾٣٤﴿ ) Dً /َ ‫ ْ ً ِد‬Cَ ‫َو‬ 34. Harika içeceklerle dolu kadehler ve akla hayale gelmedik daha neler, neler! ﴾٣٥﴿ H Kً ‫ا‬%َ ّ Cِ َ ‫ َ! ْ@ ً ا َو‬3َ - $ ‫ َن‬9ُ َ ْ 6َ َ

35. Öyle huzurlu, öyle mutlu bir hayat yaşayacaklar ki, orada ne kalp kırıcı kötü bir söz işitecekler, ne de bir yalan. َ Fَ Vَ Kِّ ‫ َر‬:ْ ِ ‫>ا ًء‬Rَ ` ﴾٣٦﴿ S Kً َ A َ ِ ‫> ًء‬w 36. Rabb’in tarafından bağışlanan bir ödül ve yeterli bir armağan olarak. َ + َ ْ ‫ات َو‬ ُ 8ِ ْ 6َ َ :ِ ٰ Aْ *َ ّ !‫ ا‬S ﴾٣٧﴿ S Kً w َ 3ُ 4َ -ْ Kَ َ ‫ا ْر ِض َو‬ ِ َ ٰ َ ّ !‫َر ِّب ا‬ ِ "ُ ْ4 ِ ‫ َن‬. 37. O Allah ki, göklerin, yerin ve ikisi arasındaki tüm varlıkların biricik Hâkimi, Efendisi ve Rabb’idir. Sonsuz şefkat ve merhamet sahibi, yani Rahman’dır. Mahşer Günü O izin vermedikçe, kâfirler O’na karşı tek kelime söylemeye cüret edemeyecekler. َ Jَ 6َ َ ) ? Wَ Eُ . َ ]ِ > 8ٰ َ !‫وح َو ْا‬ ﴾٣٨﴿ Kً ‫ َ ا‬Wَ ‫ َ ل‬Dَ ‫ َو‬:ُ ٰ Aْ *َ ّ !‫ اَ ِذ َن َ! ُ" ا‬:ْ َ َ ّ ِ‫ ُ َن ا‬8َ ّ . ُ *ُّ !‫ ُم ا‬Oُ 6َ ‫ ْ َم‬6َ

38. O gün Kutsal Ruh Cebrail ve diğer bütün melekler, büyük mahkeme için Rabb’inin huzurunda sıra sıra duracaklar. Rahman’ın izin verdikleri hariç, hiç kimse şefaat için ağzını açamayacak ve konuşma izni verilenler de, ancak doğruyu dile getirecekler. > َ :ْ َ​َ cHُّ (َ !‫ ْ ُم ْا‬-َ !‫ ْا‬Vَ !ِ ‫ٰذ‬ ﴾٣٩﴿ Kً ٰ َ "$ Kِّ ‫ َر‬L!ٰ ِ‫ ا‬%َ 1َ Gَ ّ ‫ َء ا‬y


39. İşte bu batıl değil, vehim değil, efsane değil, hak Gündür. Hak ve adaletin tam anlamıyla gerçekleşeceği bir gündür. Şu hâlde, dileyen, Kur’an’ı kendisine rehber edinerek dosdoğru Rabb’ine varan bir yol tutsun. Dileyen de O’nu inkâr edip kendini ebedî azaba mahkûm etsin. َ !‫ ل ْا‬ ُ Oُ 6َ ‫'َا ُه َو‬6َ ~ْ َ 'َ ّ Dَ َ ‫ ُ* ْا! َ ْ* ُء‬ ُ ْ46َ ‫ ْ َم‬6َ H ً 6*$ Dَ Kً ‫ا‬%َ Fَ ,ْ Cُ dَ ‫ ْر‬%َ dْ َ‫> ا‬dَ ّ ِ‫ا‬ Kً ‫ َ*ا‬Gُ ~ ُ ْ4Cُ 4$ Jَ -ْ !َ 6َ *ُ ِ . ﴾٤٠﴿

40. Doğrusu Biz sizi, yakında gerçekleşecek bir azaba karşı uyarmış bulunuyoruz. O gün insan, kendi elleriyle yapıp âhiret hayatı için gönderdiği her şeyi orada hazır görecek ve karşısında cehennem ateşini gören kâfir, korku ve pişmanlıkla, “Âh keşke mezarımdan hiç kalkmasaydım da, sonsuza dek toprak olup gitseydim!” diye feryat edecek. َ ّ ‫﴾ ُ َر ُة‬٧٩﴿ ‫ ت‬ ِ Fَ ‫ ِ ز‬4!‫ا‬ 79. NAZİAT SURESİ Mekke döneminin sonlarına doğru, Nebe’ suresinden sonra indirilmiştir. Adını, birinci ayetinde geçen ve Allah’ın emrindeki güçlere işaret eden Naziat (Söküp çıkaranlar) kelimesinden almıştır. 46 ayettir. ‫﷌‬

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: َ ّ ‫َو‬ ﴾١﴿ S Dً *ْ zَ ‫ ت‬ ِ Fَ ‫ ِ ز‬4!‫ا‬

1. Andolsun, söküp çıkaranlara. Zalimlerin canlarını boğarcasına çekip alan azap meleklerine, muazzam bir sistem çerçevesinde doğup batan yıldızlara, mazlumun hakkını zalimlerden zorla alan âdil yöneticilere, at binme ve atış talimi yapan mücahitlere andolsun. َ y َ ّ ‫َو‬ ً sْ dَ ‫ ت‬ ﴾٢﴿ S w ِ w ِ 4!‫ا‬


2. Yumuşacık çekip alanlara. Müminlerin ruhlarını usulcacık çekip alan rahmet meleklerine, yörüngelerinde istikrarlı şekilde hareket eden gökcisimlerine, mazlumlara şefkat kanadını geren âdil yöneticilere, oklarını, mermilerini hedefe fırlatan ve attığını vuran mücahitlere, tatlılıkla gönülleri fethedip kendilerine çeken İslâm davetçilerine andolsun. ﴾٣﴿ S (ً ْ َ ‫ ت‬ ِ (َ Kِ َ ّ !‫َوا‬ 3. Yüzüp gidenlere. Evrenin dört bir yanında müthiş bir hızla seyreden meleklere, uzay boşluğunda sakin sakin yüzüp giden yıldızlara, karada, denizde ve havada akın akın hareket eden İslâm ordularına andolsun. ﴾٤﴿ S Oً ْ َ ‫ ت‬ ِ Oَ Kِ َ ّ ! َ

4. Derken, yarışıp birbirlerini geçenlere; birbirleriyle yarışırcasına Allah’ın emrini yerine getiren meleklere, hiç durmadan birbirlerini izleyen gökcisimlerine, iyilik ve hayırlarda hep en öne geçmeye çalışan müminlere andolsun! ْ ﴾٥﴿ ‫ات اَ ْ ً* ا‬ ِ *َ Kِّ 'َ ُ ! َ 5. Ve böylece, Yaratıcının emrini yerine getiren yıldızlara, İslâm mücahitlerine, meleklere andolsun! İşte bütün bunlara andolsun ki, kıyamet mutlaka kopacak ve insan bütün yapıp etiklerinden hesaba çekilecektir. ﴾٦﴿ S Eُ َ?`‫ا‬ ُ ` ُ *ْ Gَ ‫ ْ َم‬6َ ِ *َ ّ !‫ ا‬r

6. O gün, tüm evreni korkunç bir sarsıntı ta derinden sarsıp her şeyi paramparça edecek. ﴾٧﴿ Eُ) َ ‫ ا! ّ َ*ا ِد‬3َ 9ُ َ ْJGَ 7. Ve bunu, bütün insanları mezarlarından kaldırıp Allah’ın huzurunda toplayan ikinci bir sarsıntı izleyecek. ﴾ ٨﴿ S Eٌ َ?` ٌ 8ُ Dُ ِ ‫ َوا‬%ٍ ]ِ َ ْ 6َ ‫ ب‬ 8. İşte o gün, yürekler korkuyla titreyecek. ﴾٩﴿ Eٌ 9َ y َ /َ ‫ ُر‬Xَ Kْ َ‫ا‬ ِ + 9. Ve zalimlerin gözleri, utanç ve pişmanlıktan önlerine eğilecek. İnsanoğlunu böyle korkunç bir akıbet beklerken;


﴾١٠﴿ ‫ َ! َ ْ* ُدو ُدو َن ِ ْا! َ( ِ َ* ِ)ة‬dَ ّ ِ‫ ُ! َن َءا‬Oُ 6َ

10. İnkârcılar, “Ne yani!” diyorlar, “Biz mezardaki çukurlarda cansız bedenler hâlinde yatmakta iken, hayata geri mi döndürüleceğiz?” َ Fِ 4َ ّ Cُ ‫َءاِ َذا‬ ﴾١١﴿ ‫ َ* ً)ة‬1ِ dَ ً

11. “Hem de bizler çürümüş kemiklere dönüştükten sonra, öyle mi?” ﴾١٢﴿ ‫ َ* ٌة‬ َ ‫ ّ َ* ٌة‬Cَ ‫ اِ ًذا‬Vَ 8ْ Gِ ‫ ُ! ا‬Dَ ِ + 12. Ve küstahça alay ederek, “Öyleyse, bu zararına bir dönüştür! Eğer gerçekten hesap kitap varsa hapı yutmuşuz demektir!” diyorlar. ﴾١٣﴿ S ‫ َ' ٌة‬A‫ا‬ ِ ‫ َ َز ْ` َ* ٌة َو‬/ِ َ dَ ّ ِ َ

13. Oysa sizi yeniden diriltmek Allah için o kadar kolaydır ki, bu yalnızca bir tek komuttan, haykırıştan ibarettir. ﴾١٤﴿ ‫ َ* ِ)ة‬/ِ َ ّ ! Kِ ,ْ /ُ ‫َ ِ َذا‬ 14. Bir de bakmışsın ki, hepsi uyanmış, korku ve dehşet içinde Rab’lerinin huzurunda duruyorlar. َ ٰGَ‫ ا‬Mْ /َ ﴾١٥﴿ L ُ '$ A ٰ ُ 6 َ V15. Ey Peygamber! Sana Musa’nın zalim Firavuna karşı verdiği ibretlerle dolu mücadelesinin haberi ulaştı, değil mi? ُ ‫ ّ َ' ِس‬Oَ ُ !‫ ْ ! َ ا ِد ْا‬Kِ "ُ Kُّ ‫ ُ" َر‬6ٰ‫ د‬dَ ‫اِ ْذ‬ ﴾١٦﴿ ‫ى‬H ً

16. Hani Rabb’i ona, Sina dağının eteklerindeki Tuva’da, o kutsal vadide şöyle seslenmişti: َ "ُ dَ ّ ِ‫ ْ َن ا‬Fَ *ْ ِ L!ٰ ِ‫ ا‬Iْ /َ ‫اِ ْذ‬ ﴾١٧﴿ L @ٰ 17. Ey Musa! Firavun’a git ve onu ilâhî azap ile uyar, çünkü o iyice azgınlaştı. > ٰ ّ َ ْ ﴾١٨﴿ LSCRَ Gَ ‫ ان‬L!ٰ ِ‫ ا‬Vَ !َ Mْ /َ Mْ Oَُ 18. Ve ona de ki: “Ey Firavun! Zulüm ve inkâr günahlarından arınıp Rabb’inin hoşnutluğunu kazanmak ister misin?” ﴾١٩﴿ LH sٰ ْ1Jَ َ Vَ Kِّ ‫ َر‬L!ٰ ِ‫ ا‬Vَ 6َ 'ِ ْ/َ‫َوا‬


19. “İster misin, seni Rabb’inin yoluna ileteyim de, O’na karşı saygılı davranıp dünyada ve âhirette saadete ulaşasın?” ٰ ْ "ُ 6‫َ َ ٰر‬ ُ !‫ ْا‬Eَ 6َ ‫ا‬ ﴾٢٠﴿ ‫ ٰى‬Uْ . 20. Böylece Musa Firavunu hak dine davet etti ve ona, hakikati tüm berraklığıyla ortaya koyan en büyük mucizeyi gösterdi. َ َ ﴾٢١﴿ L Xٰ Fَ ‫ َب َو‬%َ ّ . 21. Ama o, apaçık hakikati yalanladı ve emrime karşı geldi. ﴾٢٢﴿ L 9ٰ ْ 6َ *َ Kَ ‫ اَ ْد‬,َ ّ }ُ 22. Sonra arkasını dönüp, Musa’nın davasını etkisiz kılmak için çalışmaya koyuldu. ﴾٢٣﴿ ‫ٰى‬ َ (َ َ ‫ د‬4َ َ *َ s 23. Kumandanlarını, danışmanlarını, yardımcılarını topladı ve müminlere karşı amansız bir mücadele başlattığını ilan etti. َ ْ ,ُ . ُ Kُّ ‫ ^ َر‬dَ َ‫ َ ل ا‬Oَ​َ ﴾٢٤﴿ L 8ٰ Fْ ‫ا‬ 24. Ve Allah’ın mesajına karşı küstahça başkaldırarak, “Sizin emir ve otoritesine boyun eğmeniz gereken en yüce efendiniz, Rabb’iniz benim!” dedi. ٰ ْ ‫ َ ل‬. َ dَ &‫ا‬ ُ ْ ‫ َ* ِة َو‬+ ﴾٢٥﴿ L) !ٰ ‫و‬e ‫ا‬ َ َ َ ُ ّٰ ‫ ُه‬%َ + ِ ‫ا‬ 25. Fakat sonunda Allah, onu dünyada boğulma ve âhirette ebedi cehennem azabı cezasına çarptırdı. ﴾٢٦﴿ ¬Lsٰ ْ16َ :ْ َ !ِ ‫ َ ًة‬Uْ 9ِ !َ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬$ ‫اِ ّ َن‬ 26. Hiç şüphesiz bunda, Allah’ın azabından korkanlar için ibret dersleri vardır. ﴾٢٧﴿ 3َ - ٰ4Kَ ‫ اَ ِم ا! ّ َ َ > )ُء‬Oً 8ْ + َ 'ُّ yَ َ‫ ا‬,ْ Jُ dْ َ‫َءا‬

27. Söyleyin, ey kâfirler! Sizi yeniden yaratmak mı daha zor, yoksa gökleri ve yeri yaratmak mı? Bütün kâinatı yoktan var eden Allah’ın, sizi ölümünüzden sonra diriltmeye kadir olduğunu düşünmüyor musunuz? Evet, öyle muhteşem bir evren ki, Allah onu yaratıp bina etti. َ ْ َ َ َ ‫َر‬ ﴾٢٨﴿ S 3َ 6 ّٰ َ َ 3َ .


28. Ve evreni genişleterek ona muazzam bir genişlik ve yükseklik kazandırdı, sonra onu mükemmel bir sistem hâlinde düzene koydu. َ zْ َ‫َوا‬ ﴾٢٩﴿ £ 3َ -(ٰ َ w ُ ‫ْ َ* َج‬+َ‫ َوا‬3َ 8َ -ْ !َ ª 29. Gecesini karanlık, gündüzünü aydınlık yaptı. َ ْ ‫َو‬ ﴾٣٠﴿ ) 3َ -Aٰ ‫ َد‬Vَ !ِ ‫ َ' ٰذ‬9ْ Kَ ‫ض‬ َ ‫ا ْر‬

30. Daha sonra, yeryüzünü yaşamaya uygun bir şekilde yayıp döşedi. ﴾٣١﴿ £ 3َ -Fٰ *ْ َ ‫ َو‬/َ ‫ َ > َء‬3َ ْ4 ِ ‫ْ َ* َج‬+َ‫ا‬ 31. Ayrıca, yerden tatlı ve serin kaynak sularını ve tüm canlıların temel gıda maddesi olan bitki örtüsünü çıkardı. ﴾٣٢﴿ S 3َ - ٰ ‫ َ َ ل اَ ْر‬Yِ !‫َو ْا‬ 32. Bir de, sizi sarsmaması için yeryüzüne o sapasağlam dağları yerleştirdi. َ ِ ‫ َو‬,ْ . ُ ِ 9َْ d ُ !َ Fً Jَ َ ﴾٣٣﴿ ,) ْ .

33. Ve bütün bunları, sizin ve hayvanlarınızın her türlü ihtiyaçları karşılanmış bir hâlde, rahat ve huzur içinde yaşaması için yaptı. İşte, evrenin her zerresinde şahit olduğunuz bu muazzam sistem ve sizi çepeçevre saran bunca nimetler, kâinatın amaçsız ve hikmetsiz meydana gelmediğini, aksine, mükemmel bir ölçü ve hesaba göre, üstün bir bilinç ve tasarım ürünü olarak yaratıldığını ve varlık âleminde nihaî anlamda zulme, haksızlığa asla yer olmadığını gözler önüne sermektedir. > َّ ْ ُ > َ ‫َ ِ َذا‬ َ ْ ُ ﴾٣٤﴿ ‫ ٰى‬U.!‫ ا‬E ّ w!‫` َء ِت ا‬ 34. Nitekim tüm insanların hesaba çekileceği o dehşet anı gelip çattığında, ﴾٣٥﴿ LS9ٰ َ َ ‫ َ ُن‬dْ ‫ا‬ ِ ْ *ُ Cَ ّ %َ Jَ 6َ ‫ ْ َم‬6َ

35. İnsan neyin peşinde koştuğunu, ebedî saadeti kazanmak için kendisine bahşedilen nimetleri, imkânları ve yetenekleri, bu dünyanın gelip geçici zevklerini elde etme uğruna kullanmakla ne büyük bir kayba uğradığını o gün anlayacak.


﴾٣٦﴿ ‫ ٰ*ى‬6َ :ْ َ !ِ ,ُ -($ Yَ !‫ ِّ* َز ِت ْا‬Kُ ‫َو‬

36. Ve o an, alev alev yanmakta olan cehennem tüm korkunçluğuyla onu görmeye mahkûm edilenlerin karşısına çıkarılacak. َ :ْ َ َ ّ َ َ ﴾٣٧﴿ LS@ٰ 37. İşte o gün, her kim ilâhî buyruklara başkaldırarak azgınlık yapmış, ُّ ‫ َة‬-ٰ (َ !‫َو ٰا َ} َ* ْا‬ ﴾٣٨﴿ S -َ dْ '!‫ا‬

38. Ve dünya hayatının basit ve gelip geçici zevklerini sonsuz âhiret nimetlerine tercih etmişse, ﴾٣٩﴿ ‫ َ ْا! َ ْ ٰو )ى‬/ِ ,َ -($ Yَ !‫َ ِ ّ َن ْا‬ 39. İşte onun ebedî barınağı cehennem olacaktır. َ ّ L3َ dَ ‫" َو‬$ Kِّ ‫ َم َر‬Oَ َ ‫ ف‬ َ + ﴾٤٠﴿ ‫ى‬S ٰ 3َ !‫ ْا‬:ِ Fَ َ :ْ َ َ ّ َ‫َوا‬ َ ?ْ 4!‫ا‬

40. Kim de her an ve her yerde Rabb’inin huzurunda ve O’nun gözetimi altında olduğu bilinciyle yaşamış, O’nun emirlerine karşı gelmek ve huzur-u ilâhîde mahcup duruma düşmekten korkarak kendisini kötü arzulardan alıkoymuşsa, ﴾٤١﴿ ‫ َ ْا! َ ْ ٰو )ى‬/ِ Eَ 4َ ّ Yَ !‫َ ِ ّ َن ْا‬

41. Onun ebedi barınağı da cennet olacaktır. ﴾٤٢﴿ ) 3َ - ٰ *ْ ُ ‫ َن‬6َ ّ َ‫ ا‬Eِ Fَ َ ّ !‫ ا‬:ِ Fَ Vَ dَ 8ُ َ ْ 6َ 42. Ey Peygamber! Yanı başlarındaki sayısız mucizeyi görmezlikten gelen inkârcılar, mucize beklentisiyle gaipten haber vermeni istiyor, sana kıyametin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar: ﴾٤٣﴿ ) 3َ 6*ٰ Cْ ‫ ِذ‬:ْ ِ ~ْ َ dَ‫ ا‬,َ - $ 43. Sen kim, onu bildirmek kim! Sen bile onun ne zaman kopacağını bilemezsin. Kaldı ki, bu konuda bilgi vermek zaten senin görevin değildir. ﴾٤٤﴿ ) 3َ -3ٰ Jَ ْ4 ُ Vَ Kِّ ‫ َر‬L!ٰ ِ‫ا‬ 44. Çünkü onun tam ve nihaî bilgisi, yalnızca Rabb’ine aittir.


﴾٤٥﴿ ) 3َ -sٰ ْ16َ :ْ َ ‫ ُر‬%ِ ْ4 ُ ~ْ َ dَ‫ َ > ا‬dَ ّ ِ‫ا‬

45. Senin görevin ise, sadece, ondan korkanları uyarmaktır. Büyük Kıyametin vaktini soran inkârcılar, üzerinde durulması gereken asıl meseleyi, kendi ecelleri olan Küçük Kıyameti unutuyorlar. Oysa uzun zannedilen bu dünya hayatı o kadar çabuk geçip gidecek ki: ﴾٤٦﴿ 3َ -(ٰ ُ ‫ اَ ْو‬Eً -َ ّ s ِ Fَ َ ّ ِ‫> ا ا‬Pُ َ 8ْ 6َ ,ْ !َ 3َ dَ ‫ َ* ْو‬6َ ‫ ْ َم‬6َ ,ْ 3ُ dَ ّ َ Cَ 46. Kâfirler onu, yani yeniden diriliş vaadinin gerçekleştiğini gördükleri gün, bu dünyada sadece bir akşamüzeri veya kuşluk vakti kadar kaldıklarını zannedecekler. ‫ ﷌‬ َ َ Fَ ‫﴾ ُ َر ُة‬٨٠﴿ 80. ABESE SURESİ Mekke döneminin başlarında, Necm suresinden sonra indirilmiştir. Adını, Peygamber’in (s) bir davranışını eleştiren ilk ayetindeki “Abese” (Suratını astı, yüzünü ekşitti) kelimesinden almıştır. 42 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ﴾١﴿ LS!ّٰ َ Gَ ‫ َو‬ َ َ Fَ

1. Mekke’nin ileri gelen inkârcılarına büyük bir umut ve heyecanla İslâm’ı tebliğ etmekte olan Peygamber, gözleri görmeyen bir müminin, “Ey Allah’ın Elçisi! Allah’ın sana öğrettiklerinden bana da öğret!” diye seslendiğini duyunca, yersiz ve zamansız bulduğu bu müdahaleden hoşlanmayarak suratını astı ve adamcağıza arkasını döndü. Neden mi? َ ْ ‫` َء ُه‬ > َ ‫اَ ْن‬ ﴾٢﴿ L) ٰ Fْ ‫ا‬


2. Gözleri görmeyen ve bu yüzden İslâmî harekete önemli bir katkıda bulunmayacağı zannedilen zayıf bir mümin, Peygamberin yanına gelerek onun çok önemli gördüğü bu konuşmasını yarıda kesti ve meclislerinde “ayak takımı” olarak nitelendirdikleri kimseleri görmek istemeyen müşrikleri tedirgin edip onların davete kulak vermelerini engelledi diye. َ ‫ر‬$ 'ْ 6ُ َ ‫َو‬ ﴾٣﴿ LSCّٰ Rَ ّ 6َ "ُ 8َ ّ 9َ !َ V6

3. Hayır, bunu yapmamalıydın, ey Peygamber! Ne biliyorsun, belki de o kör adam, senin okuyacağın birkaç ayet sayesinde günah kirlerinden arınıp tertemiz bir kul olacak? ﴾٤﴿ ‫ ٰ* )ى‬Cْ %!‫ا‬ ِّ "ُ 9َ َ? ْ4Jَ َ *ُ Cَ ّ %َ ّ 6َ ‫اَ ْو‬ 4. Ya da senin vereceğin öğüdü can kulağıyla dinleyecek de, bu öğüt ona fayda verecek? ﴾٥﴿ LSٰ4@ْ Jَ ‫ا‬ ْ :ِ َ َ ّ َ‫ا‬

5. Fakat kendisini her konuda yeterli gören ve Allah’ın yol göstericiliğine muhtaç olmadığını iddia eden o kibirli kâfire gelince; ﴾٦﴿ ‫ ّٰ' )ى‬Xَ Gَ "ُ !َ ~ْ َ dَ َ

6. Sen, imana gelir ümidiyle —hidayete gönlünü açan o tertemiz mümini ihmal etme pahasına— ona yöneliyorsun. ﴾٧﴿ L) Cّٰ Rَ ّ 6َ َ ّ َ‫ ا‬Vَ -ْ 8َ Fَ َ ‫َو‬ 7. Oysa apaçık hakikati kendisine tebliğ ettiğin hâlde, hâlâ inat ve kibirle yüz çeviriyorsa, sen onun inkâr ve günah kirlerinden arınmamasından sorumlu değilsin ki. > َ :ْ َ َ ّ َ‫َوا‬ ﴾٨﴿ LS9ٰ ْ 6َ ‫` َء َك‬

8. Öte yandan, Kur’an’a susamış bir hâlde sana büyük bir istekle gelen, ﴾٩﴿ LSsٰ ْ16َ َ /ُ ‫َو‬ 9. Hem de kalbi Allah’a karşı saygıyla dopdolu olduğu hâlde gelmişken, ﴾١٠﴿ LH 3ّٰ 8َ Gَ "ُ ْ4Fَ ~ْ َ dَ َ


10. Sen ona gereken ilgi ve şefkati göstermiyorsun. Oysa tebliğ ve irşatta öncülük hakkı daima “arınmak” isteyen kimselerin olmalıdır. > َّ َ ْ َ ﴾١١﴿ ‫ة‬Hٌ *َ Cِ %Gَ 3َ dّ ِ‫ ا‬lC 11. Hayır, sakın bunu bir daha yapma! Kur’an’a iman etme “lütfunda” bulunacaklar diye, o inkârcılara aşırı yüz verip onları şımartma. Allah’ın ayetlerini onlara “yalvarırcasına” tebliğ ederek bu Kitabın değerine gölge düşürme. Çünkü bu Kur’an, arınmaya gönlü olanlar için bir öğüt ve uyarıdan ibarettir. > َ :ْ َ​َ ﴾١٢﴿ ‫ َ* ُه‬Cَ ‫ َء َذ‬y 12. Öyleyse, dünya ve âhirette kurtuluş ve esenliğe ulaşmak isteyen, ondan öğüt alsın. Kendisini ebedî azaba mahkûm etmek isteyen de, bırak ondan yüz çevirsin. َ ُ rٍ (ُ Wُ $ ﴾١٣﴿ S Eٍ َ *َ ّ .

13. O Kur’an ki, kutsal sahifelerde ayet ayet, sure sure nakşedilmiş bir ilâhî yol göstericidir. َ ُ Eٍ Fَ ُ *ْ َ ﴾١٤﴿ S ‫ َ* ٍة‬3َ ّ w 14. Hiçbir kâfirin himmetine muhtaç olmayan yüce ve tertemiz sahifelerde... ﴾١٥﴿ S ‫'ي َ ?َ َ* ٍة‬$ 6ْ َ Kِ

15. Melekler arasından seçilen elçiler aracılığıyla gönderilen sahifelerde... ﴾١٦﴿ ‫ َ* َر ٍ)ة‬Kَ ‫ام‬ ٍ *َ Cِ

16. Melekler arasından seçilen üstün ve erdemli elçiler aracılığıyla… Yani bu Kur’an, melekler arasından seçilen üstün ve erdemli elçiler aracılığıyla Muhammed (s)’in kalbine vahyedilen, böylece Son Elçinin diliyle insanlığa sunulan ve onun izinden yürüyen İslâm davetçilerinin tebliğ çalışmalarıyla tüm dünyaya duyurulan ilâhî kurtuluş müjdesidir. Ama gel gör ki, insanların çoğu ayetlerimizden yüz çeviriyor: ﴾١٧﴿ ‫?َ َ* )ُه‬Cْ َ‫ َ ُن َ > ا‬dْ ‫ا‬ ِ ْ Mَ Jِ Dُ


17. Kahrolası insan, ne kadar da nankördür! ﴾١٨﴿ "ُ) Oَ 8َ + َ ‫ ْ ٍء‬yَ ‫ اَ ِّي‬:ْ ِ

18. Hiç düşünmez mi ki, Allah onu hangi şeyden yaratmış: ﴾١٩﴿ ‫ه‬S َ Eٍ) َ?wْ dُ :ْ ِ ُ ‫ ّ َ' َر‬Oَ​َ "ُ Oَ 8َ +

19. Bir damlacık sudan! Öyle ki, Rabb’i onu bir çiğnem et parçası hâlinde yarattı, sonra ona, yeryüzünde karşılaşacağı ortam ve şartlara uygun harika bir şekil verdi. َ $ َ ّ !‫ ا‬,َ ّ }ُ ﴾٢٠﴿ ‫ه‬S ُ *َ َ ّ 6َ M20. Böylece, ona birçok imkân ve yetenekler bahşederek önce annesinin karnından çıkmasının, daha sonra yeryüzünde yaşamasının yolunu kolaylaştırdı. ﴾٢١﴿ ‫ه‬S ُ َ Uَ Dْ َ َ "ُ Gَ َ َ‫ ا‬,َ ّ }ُ 21. Derken, kısacık bir ömrün ardından onu öldürüp mezara koydu. > َ ‫ اِ َذا‬,َ ّ }ُ ﴾٢٢﴿ ‫ َ* ُه‬sْ َ dَ‫ َء ا‬y 22. Ve dilediği zaman onu yeniden diriltip hesaba çekecektir. Peki, insanoğlu kendisine bahşedilen bütün imkânları yerinde ve yeterli bir şekilde kullanarak istenen olgunluk seviyesine ulaşabildi mi? ﴾٢٣﴿ ‫ه‬S ُ *َ َ َ‫ َ > ا‬ ِ Oْ 6َ َ ّ !َ lَ ّ Cَ 23. Hayır, çünkü o, Rabb’inin emrettiği kulluk görevini henüz değildir. َ L!ٰ ِ‫َ ُن ا‬ ﴾٢٤﴿ S "$ ِ 9َ

Kitap göndererek kendisine tam olarak yerine getirmiş ُ ْ4-َ 8َْ dْ ‫ا‬ ِ ْ *ِ

24. Öyleyse insan, yiyeceklerinin nasıl mucizevî bir şekilde hazırlanıp önüne getirildiğine bir baksın: ﴾٢٥﴿ S Wَ ‫ ْا! َ > َء‬4َ ْ َ Wَ dَ ّ َ‫ا‬ 25. Biz canlıların hayat kaynağı olan suyu nasıl bulutlardan şarıl şarıl akıttık. َ ْ 4َ Oْ Oَ yَ ,َ ّ }ُ ﴾٢٦﴿ S O yَ ‫ض‬ َ ‫ا ْر‬


26. Sonra, toprağı nasıl lime lime yarıp oradan yemyeşil filizler çıkardık. ﴾٢٧﴿ S A َ 3َ - $ 4َ ْJ َ dْ َ َ 27. Böylece, orada harika bitkiler yetiştirdik; örneğin, besin deposu tahıllar, ﴾٢٨﴿ S ً ْmDَ ‫ ً َو‬4َ Fِ ‫َو‬ 28. Üzüm bağları, sebzelerle dolu bostanlıklar, ﴾٢٩﴿ S lً ْ1dَ ‫ َو‬dً Jُ 6ْ ‫َو َز‬ 29. Boy boy zeytinlikler, hurmalıklar, ﴾٣٠﴿ S ً 8ْ zُ cَ ِ ‫ َ'>ا‬A َ ‫َو‬ 30. İri ve sık ağaçlı güzelim bahçeler, ﴾٣١﴿ S K َ‫ َوا‬Eً 3َ Cِ َ ‫َو‬

31. Çeşit çeşit lezzetli meyveler, rengârenk çiçekler, hayvanlarınız için çayırlar ve daha neler neler... َ ِ ‫ َو‬,ْ . ُ ِ 9َْ d ُ !َ Fً Jَ َ ﴾٣٢﴿ ,) ْ . 33. Ve bütün bunları, sizin ve hayvanlarınızın her türlü ihtiyaçları karşılanmış bir hâlde, rahat ve huzur içinde yaşaması için yaptık. İşte, evrenin her zerresinde şahit olduğunuz bu muazzam sistem ve sizi çepeçevre saran bunca nimetler, kâinatın mükemmel bir ölçü ve hesaba göre yaratıldığını ve varlık âleminde nihaî anlamda zulme, haksızlığa asla yer olmadığını gözler önüne sermekte ve ilâhî adalet gereğince insanın mutlaka diriltilip hesaba çekileceğini göstermektedir. > َ ّ ‫` َء ِت‬ َ ّ X!‫ا‬ > َ ‫َ ِ َذا‬ ﴾٣٣﴿ Eُ + 33. Evet, toprağa karışmış ölü bedenleri mezarlarından kaldıracak olan o müthiş çığlığın koptuğu ve tüm insanların, hesap vermek üzere Büyük Mahkemeye çıkarıldığı an, ﴾٣٤﴿ S "ِ -+$ َ‫ ا‬:ْ ِ ‫ ِ? ُّ* ْا! َ ْ* ُء‬6َ ‫ ْ َم‬6َ


34. O gün her günahkâr insan, kendi canının derdine düşecek ve tüm yakınlarını, sevdiklerini bırakıp kaçacak, mesela öz kardeşini, ﴾٣٥﴿ S "ِ -K$ َ‫َواُ ِّ ِ" َوا‬ 35. Kendisini yetiştirip büyüten annesini, babasını, ﴾٣٦﴿ ")ِ -4$ Kَ ‫" َو‬$ Jِ َ A ِ Wَ ‫َو‬

36. Bir ömür aynı yastığa baş koyduğu hayat arkadaşını ve hatta bir zamanlar üzerlerine titrediği, öpmeye bile kıyamadığı çocuklarını. ُ !ِ ﴾٣٧﴿ ")ِ -4$ @ْ 6ُ ‫ ْ ٌن‬yَ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ ,ْ 3ُ ْ4 ِ ٍ *ِ ‫ا‬ ْ Mِّ .

37. Çünkü o gün, onlardan her birinin başından aşkın işi ve kendisine yetecek kadar derdi vardır. ﴾٣٨﴿ S ‫ ُ ْ ِ? َ* ٌة‬%ٍ ]ِ َ ْ 6َ ‫` ٌه‬ ُ ‫ُو‬ 38. O gün öyle yüzler var ki, güneş gibi ışıl ışıl, apaydınlıktır, َ A ﴾٣٩﴿ ‫ة‬Hٌ *َ s َ ِ ِ ْ Jَ ْ ُ Eٌ . 39. Cenneti kazandığı için gülümsemekte, ilâhî müjdeyle sevinmektedir. ﴾٤٠﴿ S ‫ َ ٌة‬Uَ zَ 3َ -ْ 8َ Fَ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ ‫` ٌه‬ ُ ‫َو ُو‬ 40. O gün öyle yüzler de vardır ki, keder ve pişmanlıktan toza toprağa bulanmış, ﴾٤١﴿ ‫ َ )ٌة‬kَ Dَ 3َ Oُ /َ *ْ Gَ 41. Ve üzerlerine kapkara bir dehşet ve ümitsizlik karanlığı çökmüştür. َ !‫ ْا‬,ُ /ُ Vَ ]ِ > !ٰ ^‫اُو‬ ﴾٤٢﴿ ‫ َ* ُة‬Yَ َ?!‫?َ َ* ُة ْا‬. 42. İşte onlar, gerek sözleri, gerek ortaya koydukları hayat tarzıyla Allah’ın ayetlerini inkâr eden, böylece doğru yoldan sapan kimselerdir. َ ّ ‫﴾ ُ َر ُة‬٨١﴿ ‫* ﷌‬6 ِ $ .ْ J!‫ا‬


81. TEKVİR SURESİ Mekke döneminin hemen başlarında, Tebbet (Leheb) suresinden sonra indirilmiştir. Adını, birinci ayetinde geçen ve Güneş’in Kıyamet Günü yok edileceğini anlatan “Kuvvirat” (Dürüldü, söndürüldü) kelimesinden almıştır. 29 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: Ey dünya hayatının girdabına kapılıp Rabb’ini ve O’nun Kitabını unutan insan! Artık gaflet uykusundan uyan ve kendine gel. Çünkü bu hayat ebediyen böyle sürüp gitmeyecek. Bir gün Kıyamet için sura üflenecek ve tüm yaptıklarının hesabını vermek üzere Rabb’inin huzuruna çıkacaksın. Ne zaman mı? £ Sْ‫ ّ ِ َر‬Cُ َ ّ ‫اِ َذا‬ ﴾١﴿ ‫ت‬ ُ ْ s!‫ا‬

1. Güneş ısısı ve ışığı yok edilerek bir bohça gibi dürülüp söndürüldüğü zaman, َ dْ ‫ ُم ا‬Yُ 4!‫ا‬ £ Sْ‫ َ' َر‬. ُّ ‫َواِ َذا‬ ﴾٢﴿ ‫ت‬ 2. Kâinattaki düzenin bozulmasıyla, gezegenler ve yıldızlar parçalanıp savrulduğu, ışıkları karartılarak bulanıklaştığı zaman, £ Sْ0ِّ ُ ‫ َ ُ ل‬Yِ !‫َواِ َذا ْا‬ ﴾٣﴿ ‫َت‬ 3. Dağlar yerlerinden koparılıp bulutlar gibi yürütüldüğü zaman, ّ ِ Fُ ‫ ُر‬s £ Sْ8َ w ﴾٤﴿ ~ َ 9ِ !‫َواِ َذا ْا‬

4. Doğurmak üzere olan on aylık dişi develer başıboş bırakıldığı, yani kıyametin dehşetiyle, en kıymetli mallar terk edildiği zaman, £ Sْ*َ s ﴾٥﴿ ‫ت‬ ُ A ُ ‫ ش‬ ُ ُ !‫َواِ َذا ْا‬ ِ A 5. Her taraftan canlıları saran o dehşet ve korku içerisinde, vahşi hayvanların öteden beri korkageldiği şeyleri unutarak deliklerinden, yuvalarından çılgıncasına fırladığı ve ne


birbirlerinden ne de insanlarından çekinmeksizin bir araya toplandığı zaman, £ Sْ*َ Yِّ ُ ‫َواِ َذا ْا! ِ َ( ُر‬ ﴾٦﴿ ‫ت‬ 6. Suyu meydana getiren oksijen ve hidrojen atomlarının zincirleme reaksiyonlarla patlaması sonucunda, yeryüzündeki bütün denizler, okyanuslar, göller, nehirler bir anda ateşlenip dünyayı cehenneme çevirdiği zaman, £ Sْ` ُّ ‫َواِ َذا‬ ﴾٧ ﴿ ~ َ ‫ س ُز ّ ِو‬ ُ ?ُ 4!‫ا‬ 7. Daha sonra Sura bir daha üflenerek ölü bedenler mezarlarından fırlayıp mahşerde toplandığı ve bütün insanlar yargılanmak üzere gruplar hâlinde yerini aldığı zaman, ﴾ ٨﴿ ~ Sْ8َ ]ِ ُ ‫ء َد ُة‬eُ ْ َ !‫َواِ َذا ْا‬ 8. Gerek Arap müşrikleri tarafından diri diri çöl kumlarına atılarak gerekse çağdaş ve medeni olduklarını iddia eden toplumlar tarafından kürtaj yoluyla kesilip parçalanarak toprağa gömülen çaresiz ve savunmasız bebelere, özellikle de o zavallı kız çocuklarına Büyük Mahkemede sorulduğu zaman: ﴾٩﴿ ~ ٍ d‫ َ ِّي َذ‬Kِ H ْ 8َ Jِ Dُ Iْ 9. “Bu masum yavrular hangi suçtan dolayı öldürüldüler?” diye. £ Sْ*َ s ُّ ‫َواِ َذا‬ ﴾١٠﴿ ‫ت‬ ُ (ُ X!‫ا‬ ِ dُ r 10. Ardından, bütün iyiliklerin ve kötülüklerin bir bir kaydedildiği defterler açıldığı zaman, َ s £ Sْw ﴾١١﴿ ~ ِ Cُ ‫َواِ َذا ا! ّ َ َ > ُء‬ 11. Âhiret âlemini bir örtü gibi saran mevcut gökler sıyrılarak bambaşka bir evren ortaya çıkarıldığı zaman, £ Sْ*َ 9ِّ ُ ,ُ -($ Yَ !‫َواِ َذا ْا‬ ﴾١٢﴿ ‫ت‬ 12. Derken zalimleri bekleyen cehennem bütün şiddetiyle alevlendirilip kızıştırıldığı zaman, £ Sْ َ?!ِ ْ‫ اُز‬Eُ 4َ ّ Yَ !‫َواِ َذا ْا‬ ﴾١٣﴿ ~ 13. Ve sonsuz nimetlerle bezenmiş cennet dürüst ve erdemli kimselere yaklaştırıldığı zaman,


﴾١٤﴿ ‫ َ* ْ )ت‬m َ Aْ َ‫ َ > ا‬ ٌ ?ْ dَ ~ْ َ 8ِ Fَ 14. İşte o zaman her insan, kendisi için ne hazırlamış olduğunu görecektir. > ﴾١٥﴿ ِS 4َ ّ 1ُ ! ْ Kِ ,ُ ِ Dْ ُ‫ ا‬lَ​َ 15. Hayır, yemin olsun gündüzleri gözlerden kaybolup gizlenen, ُ !‫ار ْا‬ ﴾١٦﴿ ِ َ Yَ !ْ َ‫ا‬ Sِ 4َ ّ .

16. Ve kendi yörüngelerinde akıp giderek ceylanların yuvalarına girdikleri gibi ufkun altına girip kaybolan, sonra görünüp yine kaybolan yıldızlara, gezegenlere. ﴾١٧﴿ َS9َ ْ Fَ ‫ اِ َذا‬Mِ -ْ !َ ّ ‫َوا‬ 17. Ve yerini iman ve Kur’an aydınlığına bırakmak üzere dönüp gitmeye yüz tutan geceye, ُّ ‫َو‬ ﴾١٨﴿ َ ?َ ّ 4َ Gَ ‫ ْ ِ{ اِ َذا‬X!‫ا‬ S 18. Ve güneşin ilk ışıklarıyla birlikte soluk almaya başlayan ve müminlere aydınlık bir geleceği müjdeleyen sabaha ki, َ ‫ ل‬ َ "ُ dَ ّ ِ‫ا‬ ُ َ ﴾١٩﴿ ,6 * C ‫ر‬ ‫ل‬ O ! ْ ٍ َ ُ $ S ٍ

19. Evet, bütün bunlara yemin olsun ki, bu Kur’an şerefli bir Elçinin, vahiy meleği Cebrail’in doğrudan Rabb’inden alıp Muhammed’in kalbine indirdiği bir kelâmdır, Allah’ın sözüdür. ﴾٢٠﴿ T ٍ .$ َ ‫ ْ* ِش‬9َ !‫ْ َ' ِذي ْا‬4Fِ ‫ ّ َ ٍة‬Dُ ‫ذي‬$ S 20. Müthiş yetki ve güçlerle donatılan; Egemenlik Tahtının Sahibi ve evrenin mutlak hâkimi Allah nezdinde saygın bir yeri olan, َ ُ ﴾٢١﴿ T w ) ٍ $ َ‫ ا‬,َ​َ ّ } ‫ ع‬ ٍ 21. Ve orada diğer meleklerce sözü dinlenen, her yönüyle güvenilir bir melek olan Cebrail’in getirdiği eşsiz bir Kitap. ُ ُ A ﴾٢٢﴿ ‫ ن‬ ِ Wَ َ ‫َو‬ H ٍ 4ُ Yْ َ Kِ ,ْ .

22. Dolayısıyla, size Allah’tan mesaj aldığını söyleyen arkadaşınız Muhammed deli değildir. Kırk yıl aranızda yaşamış olan ve aklının ve ahlâkının olgunluğuna vicdanlarınızın şahit olduğu bu insanın deli olmadığını sizler de çok iyi bilirsiniz.


ُ ْ Kِ ‫ ْ' َر ٰا ُه‬Oَ !َ ‫َو‬ ﴾٢٣﴿ T H ِ $ ُ !‫ ْا‬cِ ُ

23. O, gerçekten de Cebrail’i görmüştü. Hem de onu, güpegündüz berrak bir ufukta, 600 kanadıyla yerle gök arasını kaplamış bir hâlde asli şekliyle görmüştü. (53. Necm: 7–9) ﴾٢٤﴿ T َ Kِ I ِ -ْ َ@!‫ ْا‬L8َ Fَ َ /ُ َ ‫َو‬ H ٍ 4$ m

24. Peygamber, Allah’tan aldığı mesajı —siz onu inkâr edeceksiniz diye— gizleyecek değildi. Bu nedenle o, yaratılmışların idrak ve tecrübe sahasının dışında kalan cennet, cehennem, kıyamet, âhiret gibi haber verdiği gerçeklerden, yani gaybden dolayı asla suçlanamaz. Aksine, bu gerçekleri size bildirmeseydi asıl o zaman suç işlemiş olurdu. Siz bu güne kadar onun her sözüne güvendiniz. En küçük bir yalanına şahit olmadınız. Hatta ona Muhammedü’lEmin dediniz. Şimdi onun hem aklının kemaline, hem de sözünün güvenirliğine vicdanlarınız şahitken, onu nasıl yalanlarsınız. َ -ْ yَ ‫ ْ ِل‬Oَ Kِ َ /ُ َ ‫َو‬ ﴾٢٥﴿ ,ٍ w Hٍ `$ ‫ ن َر‬ 25. Zaten Kur’an’ı dikkatlice gözden geçirince siz de göreceksiniz ki, insanlığı en güzel yola ileten bu muhteşem ayetler, Allah’ın rahmetinden kovulan bir şeytanın sözü olamaz. En yüce ahlaki erdemleri hayatta hâkim kılmayı öğütleyen şu Kur’an’da şeytansı olan ne gördünüz ki, “o bir şeytan sözüdür” dersiniz? Araplar şiir ve belagatte (edebî ve etkili söz söyleme sanatında) çok ileriydiler. Buna rağmen Kuranın edebî gücü karşısında en büyük ediplerinin sözleri sönük kalıyordu. Kuranın üslubu taklit edilemiyordu. Anlamışlardı ki o, insanı aşan bir kelamdı. Bu kelamın Allah’a ait olduğunu inkâr edince tek çareleri onu insandan çok daha üstün güçlere sahip olduğunu düşündükleri şeytana nispet etmekti. Bu yüzden Kur’an’a sihir, Peygamber’e de sihirbaz, mecnun (cinlenmiş) diyorlardı. Oysa şeytan istikameti değil sapkınlığı, iyiliği değil kötülüğü, hayâyı değil edepsizliği telkin eder. Kur’an ise doğruluğu, iyiliği, güzelliği emreder ve insanı en doğru yola hidayet eder. ﴾٢٦﴿ ‫ ُ )َن‬/َ %ْ Gَ :َ 6ْ َ َ


26. Öyleyse, bütün bu gerçeklere vicdanlarınız şahitlik ederken, Son Saat da an be an yaklaşırken, vahyin aydınlık yolunu terk edip de hangi görüş ve düşüncelere kapılıyor, nereye gidiyorsunuz? َS $ !َ 9َ 8ْ !ِ *ٌ Cْ ‫ َ اِ ّ َ ِذ‬/ُ ‫اِ ْن‬ ﴾٢٧﴿ T 27. Bu Kur’an ancak, tüm insanlık için kulaklara küpe olması gereken bir öğüt ve zalimlerin uğrayacağı feci akıbeti haber veren bir uyarıdır. > َ :ْ َ !ِ ُ ْ4 ِ ‫ َء‬y ﴾٢٨﴿ ,َ -O$ Jَ ْ 6َ ‫ اَ ْن‬,ْ . 28. İçinizden, dosdoğru yolda cennete doğru ilerlemek isteyenler için bir hidayet ve rahmet kaynağıdır. O hâlde, dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Çünkü insanoğluna, doğruyu eğriden ayırt edebileceği akletme yeteneği ve seçme özgürlüğü bahşedilmiştir. > َّ َ > ْ َ َ ٰ > ْ َ ُ ﴾٢٩﴿ T $ ! 9َ !‫ا& َر ّب ا‬ َ 6َ ‫ ن اِ ان‬eُ s َ Gَ َ ‫َو‬ ُ ّ ‫ َء‬s 29. Ancak bu özgürlük, mutlak ve sınırsız bir özgürlük değildir. Çünkü tüm varlıklar üzerinde mutlak hâkim olan Allah’tır ve her şey O’nun kudret ve denetimi altındadır. Dolayısıyla, O’nun izin ve iradesi olmadan hiçbir şey gerçekleşmez. Bununla birlikte, O sizi zorla hakka boyun da eğdirmiyor. Size hak ile batıl arasında tercihte bulunma özgürlüğü veriyor. Eğer sizler düşünme, tercihte bulunma, bir şeyler dileme ve yapma gücüne sahipseniz, bu size Allah’ın bahşettiği imkân ve yetenekler sayesindedir. Unutmayın, âlemlerin Rabb’i Allah’ın izni ve iradesi olmaksızın, siz değil bir şey yapmak, onu dileyemezsiniz bile. َ ?ِْ d ‫ا‬ ‫ ر‬ ِ ْ ‫﴾ ُ َر ُة‬٨٢﴿ ِ w 82. İNFİTAR SURESİ Mekke döneminin başlarında, bir önceki Tekvir suresinin hemen ardından indirilmiştir. Adını, birinci ayetinde geçen ve Kıyamet Günü evrenin parçalanıp yıkılacağını anlatan “İnfetarat” (Yarıldı, çatladı) kelimesinden almıştır. 19 ayettir. ‫﷌‬

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla!


Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: Ey dünya hayatının zevk ve sefahatine dalıp Rabb’ini ve O’nun mesajını unutan insan! Artık gaflet uykusundan uyan ve kendine gel; çünkü bu hayat ebediyen böyle sürüp gitmeyecek; gün gelecek, şu içinde yaşadığın evren tamamen yok edilecek ve ardından, yaptıklarının hesabını vermek üzere Rabb’inin huzuruna çıkarılacaksın! Ne zaman mı? َ َ?ْd‫اِ َذا ا! ّ َ َ > ُء ا‬ ﴾١﴿ ‫ت‬ Sْ*َ w 1. Kıyamet için Sur’a üflendiği ve gök yarılıp parçalandığı zaman, َ !‫َواِ َذا ْا‬ ﴾٢﴿ ‫ت‬ ُ Cِ ‫ َ ا‬. Sَْ َ Jَ dْ ‫ ا‬I 2. Evrendeki genel çekim dengesinin bozulmasıyla gezegenler ve yıldızlar, ipliği kopmuş tesbih taneleri gibi uzay boşluğuna saçıldığı zaman, ﴾٣﴿ ‫ت‬ Sْ*َ Yِّ ُ ‫َواِ َذا ْا! ِ َ( ُر‬ 3. Yeryüzündeki bütün denizler, okyanuslar, göller, nehirler, bir anda ateş alarak göğe yükselen alev şuleleri hâlinde fışkırtıldığı zaman, ﴾٤﴿ ‫ت‬ Sَْ ِ 9ْ Kُ ‫ ُ ُر‬Oُ !‫َواِ َذا ْا‬ 4. Mezarların içindeki çürümüş, toz toprak olmuş ölü bedenler yeniden diriltilerek yargılanmak üzere Allah’ın huzuruna çıkarıldığı zaman, َ ّ َ‫ ّ َ' َ ْ~ َوا‬Dَ َ ﴾٥﴿ ‫ َ* ْ )ت‬+ ٌ ?ْ dَ ~ْ َ 8ِ Fَ 5. İşte o gün her insan ebedî hayat için neler yapıp gönderdiğini ve neleri —yapması gerektiği hâlde— yapmadığını anlayacaktır. Fakat son pişmanlık fayda vermeyecek. O hâlde: ْ 3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ َ !‫ ْا‬Vَ Kِّ *َ Kِ ‫ ّ َ* َك‬zَ َ ‫ َ ُن‬dْ ‫ا‬ ﴾٦﴿ ,6 * . ِ $ S ِ 6. Ey insan! Sonsuz lütuf sahibi Rabb’ine karşı seni aldatıp gurura sürükleyen nedir?


َ !َ 'َ 9َ​َ V6 َ ّٰ َ َ Vَ Oَ 8َ + ﴾٧﴿ VS َ ‫ي‬%$ !َ ّ َ‫ا‬ 7. O Allah ki, seni bir damla sudan yarattı, sonra onu aşamadan aşamaya geçirerek varlık amacına uygun mükemmel bir uyumla düzenledi, bedenini ve ruhunu hem kendi içinde hem de dış dünya ile uyumlu ve ölçülü bir kıvama getirerek en güzel ölçüyle şekillendirdi. > َ َ ‫ َر ٍة‬Wُ ‫ > اَ ِّي‬$ ﴾٨﴿ Vَ) َ Cَ ّ ‫ َء َر‬y 8. Ve nihayet seni dilediği şekilde, birçok unsurun muhteşem bir uyum ve düzen içinde bir araya geldiği bir varlık hâlinde meydana getirdi. َ Gُ Mْ Kَ lَ ّ Cَ ّ $ Kِ ‫ َن‬Kُ %ِّ . ﴾٩﴿ :6 Sِ '! 9. Fakat siz ey nankörler, şu yaşadığınız hayat tarzıyla, yeniden dirilişi ve hesaba çekilmeyi yalanlıyorsunuz. ُ -ْ 8َ Fَ ‫َواِ ّ َن‬ َ $ ِ (َ !َ ,ْ . ﴾١٠﴿ T S

10. Oysa üzerinizde, bütün yaptıklarınızı kaydeden görevli melekler var. َ $ Gِ Cَ ً ‫ َ*ا‬Cِ ﴾١١﴿ T S 11. Gizli açık her şeyi yazan değerli yazıcılar. ﴾١٢﴿ ‫ َن‬8ُ 9َ ?ْ Gَ َ ‫ ُ َن‬8َ 9ْ 6َ 12. Öyle yazıcılar ki, yaptığınız her şeyi bilirler. İşte bütün bu yazılanlar, zamanı gelince bir bir ortaya konacak: َ ْ ‫اِ ّ َن‬ ﴾١٣﴿ ,Hٍ 9$ dَ ?$ !َ ‫ َ*ا َر‬Kْ ‫ا‬ 13. O gün iyiler, sonsuz cennet nimetleri içinde mutluluğu tadarken, ﴾١٤﴿ ,َ ?$ !َ ‫ َر‬Yَ ّ ?ُ !‫َواِ ّ َن ْا‬ Hٍ ($ ` 14. Kötüler, cehennemde, ebedî azaba mahkûm olacaklar. ّ $ ‫ ْ َم‬6َ 3َ dَ ْ 8َ Xْ 6َ ﴾١٥﴿ :6 ِ '!‫ا‬ 15. Onlar Hesap Günü oraya atılacak, َ) $ ِ > َ@Kِ 3َ ْ4Fَ ,ْ /ُ َ ‫َو‬ ﴾١٦﴿ T

16. Ve bir daha oradan asla kurtulamayacaklar.


َ ‫َو َ > اَد ْٰر‬ ّ $ ‫ ْ ُم‬6َ َ V6 ﴾١٧﴿ :6 Sِ '!‫ا‬

17. Ey mümin, bilir misin, ne muhteşem bir gündür o Hesap Günü? َ ‫ َ > اَد ْٰر‬,َ ّ }ُ ّ $ ‫ ْ ُم ا‬6َ َ V6 ﴾١٨﴿ :6 ) ِ '!

18. Ve ey kâfir, bilir misin, ne korkunç bir gündür o Hesap Günü? َ ْ ‫ ً ) َو‬-ْ yَ ٍ ?ْ 4َ !ِ ﴾١٩﴿ & ِ ّٰ ِ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ *ُ ْ ‫ا‬ ٌ ?ْ dَ Vُ 8ِ ْ Gَ َ ‫ ْ َم‬6َ

19. O gün hiç kimse bir başkasına zerre kadar fayda veremeyecektir. Size dünyada geçici olarak verilmiş olan gücünüz, iradeniz ve tercih hakkınız elinizden alınacak ve gafillerin unuttuğu şu gerçek, o Gün tüm açıklığıyla ortaya çıkacak: Egemenlik tamamen ve sadece Allah’ın elindedir. َ ُ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٨٣﴿ َ ?$ ?ِّ w ‫﷌‬T 83. MUTAFFİFİN SURESİ Mekke döneminin sonlarında, Ankebut suresinden sonra indirilmiştir. Adını, birinci ayetinde geçen “Mutaffifin” (Ölçü ve tartıda hile yapanlar) kelimesinden almıştır. 36 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: َ ُ 8ْ !ِ Mٌ 6ْ ‫َو‬ َ ?$ ?ِّ w ﴾١﴿ T S 1. Gerek ticari hayatta, gerekse diğer toplumsal ilişkilerde ölçü ve tartıyı eksik tutanların vay hâline! َ ْ ّ َ‫ا‬ َ َ ُ َ ﴾٢﴿ ‫ ْ ُ َن‬Jَ ْ 6َ ‫ س‬ 4!‫ا‬ L 8 F ‫ ا‬ ! J C‫ا‬ ‫ا‬ ‫ذ‬ ‫ا‬ : 6 % ! ّ َ ِ $ َ َ ِ 2. Onlar ki, insanlardan bir şey alırken haklarını eksiksiz isterler. ﴾٣﴿ ‫ْ ِ ُ*و )َن‬16ُ ,ْ /ُ dُ ‫ اَ ْو َو َز‬,ْ /ُ !ُ Cَ ‫َواِ َذا‬


3. Fakat başkalarına bir şey ölçüp tartarak verecekleri zaman işin içine hile karıştırır, vereceklerini eksiltmeye çalışırlar. ُ 6َ َ َ‫ا‬ َ }ُ 9ُ ْ َ ,ْ 3ُ dَ ّ َ‫ ا‬Vَ ]ِ > !ٰ ^‫ اُو‬:ُّ ﴾٤﴿ ‫ن‬S 4. Peki bunlar, yeniden diriltilip hesaba çekileceklerini bilmiyorlar mı? ﴾٥﴿ ,ٍ S- $ Fَ ‫ ْ ٍم‬-َ !ِ 5. Dehşet ve azameti büyük bir Günde yaptıklarının hesabını vereceklerini hiç düşünmüyorlar mı? َ ّ ‫ ُم‬Oُ 6َ ‫ ْ َم‬6َ َ) $ !َ 9َ !‫ س ِ! َ* ِّب ْا‬ ﴾٦﴿ T ُ 4!‫ا‬

6. Bütün insanların, yargılanmak üzere Âlemlerin Rabb’inin huzurunda duracağı günde, Kıyamet Gününde. > َّ َ َ ْ َ َ ّ ﴾٧﴿ T Y ? ! ‫ ر‬ Y ? !‫ا‬ ‫ ب‬ J C ‫ن‬ ‫ا‬ l C ُ َ ِ $ َ ِ ِ ّ )ٍ ّ $ ِ

7. Hayır, adaletsizliğin, haksızlığın ve günahın her çeşidinden uzak durmalısınız. Çünkü suç işleyen günahkârların kaydı Zindan’dadır. َ ‫َو َ > اَد ْٰر‬ ٌ) Yّ $ ِ َ V6 ﴾ ٨﴿ T 8. Nedir bu Zindan, bilir misin? Nereden bileceksin! Dinle bak, onu sana biz anlatıyoruz: ﴾٩﴿ ‫ )ٌم‬Dُ *ْ َ ‫ ب‬ ٌ Jَ Cِ 9. O, ilâhi adalet ve hikmet gereğince, zulüm ve haksızlık yapanların mutlaka cezalandırılacaklarına dair belirlenmiş bir yazgı ve bu yazgıya göre cehenneme girecek olanların adlarının liste hâlinde yazılı olduğu bir kitaptır. َ ُ 8ْ !ِ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ Mٌ 6ْ ‫َو‬ َ K$ %ِّ . ﴾١٠﴿ T S 10. O hâlde, vay hâline o gün, öğüt ve uyarılarımı yalanlamış olanların! َ ّ َ‫ا‬ ّ َ َ ّ ﴾١١﴿ :6 '!‫ا‬ ‫م‬ K ‫ن‬ K % . 6 : 6 % ! ْ $ $ َ َ ِ ُ ُ ِ )ِ ِ 11. Çünkü onlar, sözleri ve davranışlarıyla Yargı Gününü inkâr ediyorlardı. ُّ Cُ َ ّ ِ‫" > ا‬$ Kِ ‫ ُب‬%ِّ . َ َ 6ُ َ ‫َو‬ ﴾١٢﴿ ,} ‫ا‬ ' J 9 M َ ْ $ ٍ ُ S ٍ


12. Gerçekte, hak hukuk tanımayan azgın günahkârlardan başkası onu yalanlamaz. Dolayısıyla, zulüm ve haksızlık peşinde koşan bir kimsenin âhirete iman iddiası koskoca bir yalandan başka bir şey değildir. Aynı şekilde, Hesap Gününe inanmayan bir kimsenin gerçek anlamda dürüst ve erdemli olması da mümkün değildir. İşte bu tip insanın genel karakteri şöyledir: َ ْ ُ 0 َ) !$ ‫ا ّ َو‬ ﴾١٣﴿ T $ َ َ‫ َ ل ا‬Dَ 4َ Gُ 6َ ‫ ِ" ٰا‬-ْ 8َ Fَ L8ٰ ْJGُ ‫اِ َذا‬ 13. Onlara ayetlerimiz okunduğu zaman, “Bu kitapta yer alan kıssalar, inanç ilkeleri, hükümler, öğütler ve uyarılar, çok eski zamandan kalma köhnemiş kanunlar ve önceki milletlerin uydurup dilden dile naklettiği efsaneler ve bin bir gece masallarıdır!” derler. ﴾١٤﴿ ‫ ِ ُ َن‬.ْ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ َ ,ْ 3ِ Kِ 8ُ Dُ L8ٰ Fَ ‫ َرا َن‬M ¢ ْ Kَ lَ ّ Cَ 14. Hayır; Kur’an bir efsane, bir vehim, bir aldatmaca değildir. Ne var ki, bu iddiayı öne sürenlerin işledikleri günahlar, zamanla kalplerini karartmıştır. Bunun içindir ki, hayvani arzu ve isteklerini ahlâki ilkelerle sınırlandıran; zulme, haksızlığa, sömürüye izin vermeyen; Allah’a kulluk temeline dayalı bir toplumsal sistemi öngören; güç, zenginlik, makam, şöhret gibi dünyevî ölçüler yerine doğruluk, dürüstlük, fedakârlık gibi insani ve ahlâki değerleri yücelten bir inanç sistemini asla kabul etmezler. İşte onların inkârcılığının arkasında yatan asıl sebep budur. > َّ َ َ َ َ ﴾١٥﴿ ‫ )ن‬Kُ Yُ (ْ َ ! %ٍ ]ِ َ ْ 6َ ,ْ 3ِ Kِّ ‫ َر‬:ْ Fَ ,ْ 3ُ dّ ِ‫ ا‬lC 15. Hayır, onların yaptıkları elbette cezasız kalmayacak. Hiç kuşkusuz onlar, o gün Rab’lerinin şefkat ve merhametinden mahrum bırakılacaklar. ْ ﴾١٦﴿ ,( Y !‫ا‬ ‫ ُ! ا‬Xَ !َ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ ا‬,َ ّ }ُ $ َ )ِ 16. Sonra da hor ve hakir bir şekilde cehenneme atılacaklar. َ Gُ "$ Kِ ,ْ Jُ ْ4Cُ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ا ا‬%َ ٰ/ ‫ ُ ل‬Oَ 6ُ ,َ ّ }ُ ﴾١٧﴿ ‫ )َن‬Kُ %ِّ . 17. Ve o zaman onlara, “İşte sizin yalanlayıp durduğunuz cehennem budur! Haydi, yaptığınız kötülüklerin cezasını şimdi tadın!” denilecek.


> َّ َ َ ْ ّ َ َ َ ّ ﴾١٨﴿ T َ Jَ Cِ ‫ اِن‬lC ) -ّ $ 8ِ Fِ ?$ ! ‫ار‬ ِ *َ Kْ ‫ ب ا‬ 18. Hayır, daima dürüst, âdil, merhametli ve erdemli olmalısınız. Çünkü iyilik yapanların kaydı Yüce Makam’dadır. َ ‫َو َ > اَد ْٰر‬ ﴾١٩﴿ ‫ )َن‬-ُّ 8ِّ Fِ َ V6 19. Nedir o Yüce Makam, bilir misin? Biz onu açıklamasak sen nereden bileceksin. Öyleyse iyi dinle: ﴾٢٠﴿ ‫م‬S ٌ Dُ *ْ َ ‫ ب‬ ٌ Jَ Cِ 20. O, ilâhi adalet ve hikmet gereğince iman edip güzel davranış gösterenlerin mutlaka ödüllendirileceklerine dair belirlenmiş bir yazgı ve bu yazgıya göre cenneti hak edenlerin adlarının liste hâlinde yazılı olduğu bir kitaptır. ﴾٢١﴿ ‫ )َن‬Kُ *َ ّ Oَ ُ !‫ ُ' ُه ْا‬3َ sْ 6َ 21. Yaptıkları iyiliklerle Rab’lerine yakınlık kazananlar, kendilerine cennet müjdesi veren bu Yüce Makam’ı görünce onu sevinçle seyredecekler. َ ْ َ َ ّ ِ‫ا‬ ﴾٢٢﴿ ,9 d ? ! ‫ر‬ ‫ا‬ * K ‫ا‬ ‫ن‬ َ ْ $ $ َ َ ٍS 22. İşte o gün, dürüst ve erdemli kişiler sonsuz nimetler içinde doyasıya mutluluğu tadacak, َ ْ L8َ Fَ ُ ْ46َ Vِ ِ ‫ا َر>ا‬ َ ‫ ُ*و‬ ﴾٢٣﴿ ‫ن‬S 23. Ve karşılıklı koltuklara kurulup neşe ile etraflarına bakacaklar. َ ّ ‫ْ َ* َة‬mdَ ,ْ 3ِ /ِ ` ﴾٢٤﴿ ,ُ ‫ ُو‬$ ‫ ِ* ُف‬9ْ Gَ Hِ 9$ 4!‫ا‬ 24. Öyle büyük bir mutluluk kaplamıştır ki onları, ilâhî nimetlerin sevinç ve parıltısını yüzlerinden okuyabilirsin. ﴾٢٥﴿ ‫ م‬ ٍ A$ ‫ َر‬:ْ ِ ‫ ْ َن‬Oَ ْ 6ُ S ٍ Jُ ْ1 َ c-

25. Onlara, dünyadaki içkiler gibi sarhoş etmeyen, sağlığa zarar vermeyen ve özenle yapılıp mühürlenmiş halis şaraptan takdim edilecek. ﴾٢٦﴿ ‫ ِ ُ )َن‬4َ Jَ ُ !‫َ ْا‬ ِ ِ 4َ Jَ -َ 8َْ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬$ ‫ َو‬Vٌ) ْ ِ "ُ ُ Jَ + 26. İçildikten sonra ağızda misk kokusu bırakan muhteşem bir cennet şarabı.


Öyleyse, gerçek mutluluğu yakalamak için çalışanlar, ancak bu hedefe ulaşmak için çalışsın, cennetteki bu nimetleri kazanmak için birbirleriyle yarışırcasına çaba harcasınlar. ﴾٢٧﴿ ,ُ Rَ ِ ‫َو‬ ٍ S 4$ ْ Gَ :ْ ِ "ُ `‫ا‬ 27. O şarap ki, Tesnim denilen bir içecek ile tatlandırılmıştır. ﴾٢٨﴿ ‫ )َن‬Kُ *َ ّ Oَ ُ !‫ ْا‬3َ Kِ ‫ َ* ُب‬sْ 6َ 4ً -ْ Fَ

28. Tesnim cennette yüce bir pınardır ki, yalnızca Rab’lerine yakınlık kazananlar ondan içebilir. ُ (َ ْm6َ ‫ ا‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬:َ ِ ‫ ا‬dُ Cَ ‫ اَ ْ` َ* ُ ا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ ﴾٢٩﴿ ‫ َن‬. 29. Oysa o cehennemlik günahkârlar, bir zamanlar müminleri küçümser, onların dürüstlüğünü, fedakârlığını ahmaklık olarak niteleyip hallerine bakıp gülerlerdi. ﴾٣٠﴿ ‫و َن‬Rُ َ َ@Jَ 6َ ,ْ 3ِ Kِ ‫َواِ َذا َ ُّ*وا‬ 30. Onların yanından geçerken, birbirlerine göz kırparak onları alaya alırlardı. > !ٰ ‫ > ا ا‬8َ Oَْ d‫وا َذا ا‬ َ َ َ 3$ . َ َ ْ/ ﴾٣١﴿ T ‫ ا‬ 8 Oْ d ‫ا‬ , 3 8 ‫ا‬ L ِ ُ َِ ِ ُ ُ ِ​ِ 31. Ve müminlere reva gördükleri alay, eziyet ve işkenceden sonra taraftarlarının yanına dönerken içlerinde en ufak bir burukluk duymaz, sanki övünülecek bir iş yapmış gibi büyük bir gurur ve keyifle evlerine dönerlerdi. > َ !َ ‫^ َ > ِء‬oُ > ٰ/ ‫ ُ!> ا اِ ّ َن‬Dَ ,ْ /ُ ‫َواِ َذا َراَ ْو‬ َ !ُّ m ﴾٣٢﴿ ‫ن‬S 32. Müminleri gördüklerinde, “Yazık, bunlar gerçekten de doğru yoldan sapmışlar. Şu dar kafalı, gerici yobazlara bakın. Sınırsız zevk ve eğlence içinde hayatı doyasıya yaşamak varken, aslı var mı yok mu belli olmayan âhiret sevabına inanarak akılsızlık ediyor, doğruluk, dürüstlük, fedakârlık gibi safsatalarla hayatı kendilerine zindan ediyorlar!” derlerdi. َ) $ ِ A ﴾٣٣﴿ T َ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ ‫ ا‬8ُ ِ ‫َو َ > اُ ْر‬ 33. Oysa onlar, müminlerin inançları üzerinde gözcü ve denetleyici olarak görevlendirilmiş değillerdi. Kendileri günahlar içinde yuvarlanırken, müminlere acıyormuş gibi onların doğru yolda olup olmadıklarına hakemlik ve şahitlik etmeye hakları yoktu.


Buna rağmen onlar halkı güdülmeye muhtaç sürü gibi görüyor, onların neye inanacaklarına ve nasıl yaşayacaklarına, uyulması gereken toplumsal ya da bireysel normlara onlar karar veriyorlardı. Bu normlara uymayanlara da en aşağılık muameleyi reva görüyorlardı. Hâlbuki böyle bir yetkiyi Allah kimseye vermemişti. Kendinde böyle bir yetkiyi ancak Allah ve âhiret inancı taşımayan insan görebilirdi. َ ّ ‫ ْ َم ا‬-َ ! َ ْ ْ ٰ َ ُ (َ ْm6َ ‫ ر‬ ُ َ . ّ ﴾٣٤﴿ ‫ن‬S ? . !‫ا‬ : ‫ ا‬ 4 ‫ا‬ : 6 % ! $ ُ َ َ َ ِ ِ 34. Ama bugün de müminler, inkârcıların cehennemdeki perişan hâline bakıp gülecekler. Ve son gülen, gerçekten de iyi gülecek: َ ْ L8َ Fَ ُ ْ46َ Vِ ِ ‫ا َر>ا‬ ﴾٣٥﴿ ‫ ُ*و )َن‬ 35. Mücevherle süslenmiş koltuklar üzerinde oturup arkalarına yaslanırlarken, cehennemliklere bakarak onlara soracaklar: ُ !‫ ُ} ّ ِ َب ْا‬Mْ /َ ﴾٣٦﴿ ‫ َن‬8ُ 9َ ?ْ 6َ ‫ ا‬dُ Cَ َ ‫ ّ َ? ُر‬. 36. “Nasıl, inkârcılar yaptıklarının mükâfatını(!) gördüler, değil mi?” ‫ ق ﷌‬ ِ ْ ‫﴾ ُ َر ُة‬٨٤﴿ ِ Oَ sْ ِ d ‫ا‬ 84. İNŞİKAK SURESİ Mekke döneminin sonlarında, İnfitar suresinden sonra indirilmiştir. Adını, birinci ayetinde geçen ve Kıyamet Günü evrenin paramparça edilerek göğün yarılacağını anlatan “İnşakkat” (Çatladı, yarıldı) kelimesinden almıştır. 25 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: Ey insan! Gün gelecek şu içinde yaşadığın evren tamamen yok edilecek ve yaptıklarının hesabını vermek üzere Rabb’inin huzuruna çıkarılacaksın. Ne zaman mı?


﴾١﴿ ~ َ d‫اِ َذا ا! ّ َ َ > ُء ا‬ SْOَ ّ sْ 1. Kıyamet Günü parçalandığı,

gök

korkunç

bir

gürültüyle

çatlayıp

﴾٢﴿ ~ ُ ‫ َو‬3َ Kِّ *َ !ِ ~ْ dَ ‫َواَ ِذ‬ SْOَ ّ A

2. Ve tabiatına yaraşır bir şekilde Rabb’inin kudret ve iradesine boyun eğdiği zaman. َ ْ ‫َواِ َذا‬ ﴾٣﴿ ‫ت‬ ُ ‫ا ْر‬ Sْ'َ ّ ُ ‫ض‬ 3. Yeryüzü tümseksiz ve çukursuz bir hâle getirilerek dümdüz edildiği, ﴾٤﴿ ~ Sْ8َ ّ 1َ Gَ ‫ َو‬3َ - $ َ ~ْ Oَ !ْ َ‫َوا‬ 4. İçindeki madenleri, lâvları ve cansız bedenleri dışarı atıp tamamen boşaldığı, ﴾٥﴿ ~ ُ ‫ َو‬3َ Kِّ *َ !ِ ~ْ dَ ‫َواَ ِذ‬ ) ْ Oَ ّ A 5. Ve tabiatına yaraşır bir şekilde Rabb’inin kudret ve iradesine boyun eğdiği zaman. ﴾٦﴿ "Hِ -D$ lَ َُ A ِ ْ 3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ ً 'ْ Cَ Vَ Kِّ ‫ َر‬L!ٰ ِ‫ ِد ٌح ا‬Cَ Vَ dَ ّ ِ‫ َ ُن ا‬dْ ‫ا‬ 6. Ey insan! Sen bu dünyada daha çok mal mülk kazanmak, servet üstüne servet yığmak için gözü dönmüş bir hâlde didinip dururken, her an adım adım Rabb’ine doğru yol almaktasın ve sonunda O’na kavuşacaksın. O halde, bütün gayret ve çabanı, sonsuz âhiret hayatında sana ebedi saadeti kazandıracak hayırlara yöneltilmelisin. ﴾٧ ﴿ S "$ 4ِ - $ -َ Kِ "ُ Kَ Jَ Cِ َ Gِ ‫و‬e ُ‫ ا‬:ْ َ َ ّ َ َ 7. İşte o gün kimin davranışlarının kaydedildiği amel defteri sağ tarafından verilirse, ﴾ ٨﴿ S ‫ًا‬0 $ 6َ Kً َ A َ (َ 6ُ ‫َ َ ْ َف‬ ِ I ُ 8. Hiçbir zorlukla karşılaşmadan kolayca hesabını verecek, ﴾٩﴿ ‫" َ ْ ُ*و ًر )ا‬$ 8ِ ْ/َ‫ ا‬L>!ٰ ِ‫ ا‬I ُ 8ِ Oَ ْ46َ ‫َو‬

9. Ve sevinç içinde, kendisini cennette heyecanla bekleyen ailesinin, dostlarının yanına dönecektir.


َ ‫ ُ" َو َر>ا َء‬Kَ Jَ Cِ Gِ ‫و‬e ُ‫ ا‬:ْ َ َ ّ َ‫َوا‬ ﴾١٠﴿ S ‫ه‬$ *ِ 3ْ َ

10. Her kimin de amel defteri sol tarafından veya arkasından verilirse, ﴾١١﴿ S ‫ ُ} ُ ًرا‬Fُ 'ْ 6َ ‫َ َ ْ َف‬ 11. O da, “Yetiş ey ölüm, gel kurtar beni!” diye haykıracak. ﴾١٢﴿ ‫ )ًا‬09$ َ L8ٰ Xْ 6َ ‫َو‬

12. Fakat orada ölüm olmadığı için, ölüp de kurtulamayacak. Ebedi azabı çekmek üzere, alev alev yanan ateşe girecek. ﴾١٣﴿ ‫" َ ْ ُ*و ًرا‬$ 8ِ ْ/َ‫ > ا‬$ ‫ َن‬Cَ "ُ dَ ّ ِ‫ا‬ 13. Çünkü o, dünyadayken dostları ve yakınları arasında hep sorumsuz bir şekilde, bencilce ve keyif içinde yaşardı. َ "ُ dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾١٤﴿ ¦‫ ُ( َر‬6َ :ْ !َ ‫ اَ ْن‬:َ ّ 14. Ve yaptıklarının hesabını vermek üzere bir gün Rabb’ine döneceğini hiç düşünmezdi. ﴾١٥﴿ ‫ )ًا‬0X$ Kَ "$ Kِ ‫ َن‬Cَ "ُ Kَ ّ ‫¦ اِ ّ َن َر‬L8ٰ Kَ 15. Hayır, elbette dönecekti. Üstelik bu kendisine defalarca hatırlatılmıştı. Fakat o uyarılara aldırış etmedi, günaha battıkça battı. Oysa Rabb’i, onun bütün yapıp ettiklerini görmekteydi. >َ َ ّ Kِ ,ُ ِ Dْ ُ‫ ا‬lَ ﴾١٦﴿ cSَِ?s!

16. Öyleyse yemin olsun, geçip gitmekte olan akşamın alacakaranlığına. ﴾١٧﴿ cS َ َ ‫ َو َ َو‬Mِ -ْ !َ ّ ‫َوا‬ 17. Geceye ve bağrında topladığı her şeye, ﴾١٨﴿ cS َ َ Gَ ّ ‫ َ ِ* اِ َذا ا‬Oَ !‫َو ْا‬

18. Ve hâlden hâle geçerek dolunay şekline gelen Ay’a yemin olsun ki, َ ّ ُ Cَ k َ :ْ Fَ Oً َ َ « ْ َ !َ ﴾١٩﴿ c) ٍ َ

19. Siz de evrendeki diğer tüm varlıklar gibi hâlden hâle geçecek ve Rabb’inizle buluşuncaya dek aşama aşama ilerleyeceksiniz. Yolculuğunuz ana rahminde başlayacak. Oradaki yaratılış evrelerini


tamamladıktan sonra doğum, çocukluk, gençlik, olgunluk, ihtiyarlık merdivenlerini birer birer tırmanacak, sonra ölüm, berzah, diriliş, hesap aşamalarından geçerek yolculuğun son aşamasına, ebedi âhiret yurduna varacaksınız ve orada ya cennet nimetleri içinde sonsuz bir hayat yaşayacak, ya da ebedi cehennem azabına mahkûm olacaksınız. َ 4ُ ِ oْ 6ُ َ ,ْ 3ُ !َ َ​َ ﴾٢٠﴿ ‫ن‬S 20. Hâl böyleyken, onlara ne oluyor da ayetlerime hâlâ iman etmiyorlar? ﴾٢١﴿ ‫ ُ'و )َن‬Yُ ْ 6َ َ ‫ ْ* ٰا ُن‬Oُ !‫ ْا‬,ُ 3ِ -ْ 8َ Fَ َ *ِ Dُ ‫َواِ َذا‬

21. Ve karşılarında Kur’an okunduğunda, gözyaşlarıyla secdeye kapanmıyorlar? َ 6ُ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬Mِ Kَ ﴾٢٢﴿ ‫ َن‬Kُ %ِّ . 22. Aksine, o nankörler inatla hakikati yalanlıyorlar. ﴾٢٣﴿ ‫ َن‬Fُ 6ُ َ Kِ ,ُ 8َ Fْ َ‫ا& ا‬ ُ ّٰ ‫َو‬

23. Ama Allah, içlerinde ne gibi gizli fikirler, ne fena maksatlar gizlediklerini ve gün gibi açık delilleri hangi sebeplerle yalanladıklarını çok iyi biliyor. َ ٍ %َ 9َ Kِ ,ْ /ُ *ْ s ﴾٢٤﴿ ,ِّ َ َ ٍ S !$ ‫اب ا‬ 24. Öyleyse, onları can yakıcı bir azap ile “müjdele!” َ ّ ‫ ا‬8ُ ِ Fَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫اِ ّ َ ا‬ ﴾٢٥﴿ ‫ ن‬ ِ (َ !ِ X!‫ا‬ ٍ 4ُ ْ َ ُ 0ْ zَ *ٌ `ْ َ‫ ا‬,ْ 3ُ !َ ‫ ت‬

25. Ancak inkârdan vazgeçip iman eden ve bu imana yaraşır dürüst ve erdemlice bir hayat ortaya koyanlar hariç; çünkü onlar için, asla bitip tükenmeyecek bir ödül vardır. ْ ‫﴾ ُ َر ُة‬٨٥﴿ ‫وج ﷌‬ U !‫ا‬ ُ ُ ِ 85. BURUC SURESİ Mekke döneminin başlarında, kâfirlerin müminlere baskı ve eziyetlerinin başladığı bir dönemde indirilmiştir. Adını, birinci ayetinde geçen ve evrendeki mükemmel sisteme işaret eden “Buruc” (Burçlar, yörüngeler, galaksiler) kelimesinden almıştır. 22 ayettir.


Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ْ ‫ات‬ > َ َ ّ !‫َوا‬ َ ﴾١﴿ ‫وج‬ U !‫ا‬ ‫ذ‬ ‫ء‬ ُ ُ ِ ِ S ِ 1. Andolsun, muhteşem galaksilerle ve devasa yıldız kümeleriyle donatılmış şu uçsuz bucaksız göğe. ﴾٢﴿ ‫د‬S ِ Fُ ْ َ !‫ ْ ِم ْا‬-َ !‫َو ْا‬ 2. O vadedilen Hesap Gününe, ﴾٣﴿ ‫ )ٍد‬3ُ sْ َ ‫ ٍ' َو‬/ِ yَ ‫َو‬

3. Ve o gün ilâhî mahkemede şahitlik eden Peygamberlere, meleklere, İslâm davetçilerine ve kendileri için şahitlik edilen toplumlara, ümmetlere, milletlere andolsun ki, inancından dolayı işkencelere maruz kalan çaresiz mazlumların intikamı mutlaka alınacaktır. Öyleyse: ُ ْ ‫ ب‬ ﴾٤﴿ ‫د‬S ِ ‫ْ ُ'و‬+ ‫ا‬ ُ (َ Wْ َ‫ ا‬Mَ Jِ Dُ 4. Kahrolsun, kazdıkları hendeklerde masum halkı diri diri yakan zalimler! َ ّ َ‫ا‬ ﴾٥﴿ ‫د‬S ِ ‫ ر َذ‬ ِ Dُ َ !‫ات ْا‬ ِ 4! 5. O alevli ateşlerle dolu hendeklerde ki, ﴾٦﴿ ‫د‬S ٌ 9ُ Dُ 3َ -ْ 8َ Fَ ,ْ /ُ ‫اِ ْذ‬

6. Hani o alçaklar, tutuşturdukları ateş çukurlarının başında oturmuş, َ 4$ ِ oْ ُ ! ْ Kِ ‫ َن‬8ُ 9َ ?ْ 6َ َ L8ٰ Fَ ,ْ /ُ ‫َو‬ ﴾٧﴿ ‫ )ٌد‬3ُ yُ T 7. Müminlere yaptıkları korkunç işkenceleri seyrediyorlardı. > َّ ْ ْ َ ٰ ْ ْ ﴾٨﴿ 'S ( !‫ا‬ R6 R 9 !‫ا‬ & K ‫ ا‬ 4 o 6 ‫ن‬ ‫ا‬ ِ ّ ِ‫ ا‬,ْ 3ُ ْ4 ِ ‫ ُ ا‬Oَ dَ َ ‫َو‬ ِ $ َ ِ $َ ِ ُ ِ ُ

keyifle


8. Ve onlara işkence etmelerinin tek sebebi de bu müminlerin, emrine uyulmaya, hükmüne boyun eğilmeye, yani hamd edilmeye lâyık mutlak otorite sahibi bir Allah’a inanmış olmalarıydı. َ ْ ْ ّ َ‫ا‬ َ َ ُ َ ﴾٩﴿ 'ٌ) -3$ yَ ‫ ْ ٍء‬yَ Mِّ Cُ L8ٰ Fَ &‫ا‬ ‫ر‬ ‫ا‬ ‫و‬ ‫ات‬ !‫ا‬ V 8 " ! ‫ي‬ % ! ْ ِ ٰ $ ّ ُ ّٰ ‫ض َو‬ َ َ ُ ُ )ِ

9. Göklerin ve yerin hükümranlığı elinde olan bir Allah’a. Oysa Allah, her şeyi görüp gözetmektedir. Dolayısıyla, hiçbir zulüm cezasız kalmayacaktır: َ ْ ْ ْ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ْ ْ c6 * ( !‫ا‬ ‫اب‬ % F , 3 ! ‫و‬ , 4 3 ` ‫اب‬ % F , 3 8 ‫ ا‬ K J 6 , ! , } ‫ ت‬ 4 o !‫ا‬ ‫و‬ T 4 o !‫ا‬ ‫ ا‬ 4 J : 6 % ! ّ ُ َ َ ْ ْ ْ ِ $ $ ّ ُ ُ َ َ َ َ َ َ َ َ َ َ ِ ِ ُ ُ ُ ُ ُ ُ ُ )ِ $ ﴾١٠﴿

10. İnanan erkeklere ve inanan kadınlara zulmeden ve daha sonra günahlarından tövbe etmeyen o zalimler yok mu, işte onlar için cehennem azabı vardır ve müminleri ateşe attıkları için, onların hakkı cehennemin en korkunç ateşi olan yangın azabıdır. َ !‫ ْا!?َ ْ ُز ْا‬Vَ !ِ ‫ )ُر ٰذ‬3َ dْ ‫ا‬ َ ْ 3َ Jِ (ْ Gَ :ْ ِ ‫*ي‬$ Yْ Gَ ‫ ت‬ َ ّ ‫ ا‬8ُ ِ Fَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ ﴾١١﴿ ُ) 0 $ . ِ (َ !ِ X!‫ا‬ ٌ 4َ ّ ` َ ,ْ 3ُ !َ ‫ ت‬ 11. Öte yandan, bütün baskı ve işkencelere rağmen ayetlerime iman eden ve bu imana yaraşır dürüst ve erdemlice bir hayat ortaya koyan kimselere gelince, onlar için de içinde ırmaklar çağıldayan cennet bahçeleri vardır. İşte budur en büyük başarı, en büyük kurtuluş. O hâlde, adalet ve doğruluğu egemen kılma uğrunda verdiğin mücadelede, önüne çıkabilecek zorluk ve sıkıntılar karşısında asla yılgınlığa kapılmamalı, umudunu ve direncini kaybetmeden hedefe doğru adım adım ilerlemelisin. Allah’ın nurunu söndürmek için karşına dikilen zalimlere gelince: ﴾١٢﴿ 'ٌ) 6'$ s َ !َ Vَ Kِّ ‫ َر‬ª َ wْ Kَ ‫اِ ّ َن‬ 12. Elbette Rabb’inin yakalaması ve cezalandırması çok şiddetlidir. ﴾١٣﴿ 'Hُ -9$ 6ُ ‫ ْ ِ' ُ َو‬6ُ َ /ُ "ُ dَ ّ ِ‫ا‬ 13. Evreni ve hayatı yoktan var eden ve her biri başlı başına birer mucize olan bu yaratılış olgusunu sürekli tekrarlayan, dolayısıyla, sizleri hesaba çekmek üzere yeniden yaratacak olan O’dur.


﴾١٤﴿ ‫د‬S ُ ‫ َ ْا!@َ ُ? ُر ْا! َ ُدو‬/ُ ‫َو‬ 14. Bununla birlikte, tövbe kapısı da daima açıktır. Çünkü O, içtenlikle tövbe edenleri bağışlayandır, kullarını sevgiyle kucaklayandır. ﴾١٥﴿ 'S ُ -Y$ َ !‫ ْ* ِش ْا‬9َ !‫ُذو ْا‬ 15. Kudret ve egemenlik Tahtının sahibidir, yüceler yücesidir. ﴾١٦﴿ 'ُ) 6*$ 6ُ َ !ِ ‫ ٌ ل‬9َ​َ ّ 16. Dilediği kararı veren, dilediğini dilediği gibi yapandır. َ ٰGَ‫ ا‬Mْ /َ ﴾١٧﴿ ‫د‬S ُ '$ A َ Vِ 4ُ Yُ !‫ ْا‬6

17. Ey insan! İnsanlık tarihi boyunca zulüm ve haksızlık yapan orduların başına gelenler sana anlatılmadı mı? ﴾١٨﴿ ‫ ْ َن َو} َُ )َد‬Fَ *ْ ِ

18. Firavun gibi diktatörlerin, Semud kavmi gibi azgın toplumların başına gelenler? ﴾١٩﴿ I6 ٍS %$ .ْ Gَ $ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬Mِ Kَ

19. Ama geçmişten ibret almayan çağdaş kâfirler de, öncekiler gibi ayetlerimi yalanlamaktadırlar. Hٌ -($ ُ ,ْ 3ِ ِ ‫ َو َر>ا‬:ْ ِ &‫ا‬ ﴾٢٠﴿ q ُ ّٰ ‫َو‬ 20. Oysa Allah, sonsuz ilim ve kudretiyle onları çepeçevre kuşatmıştır. ﴾٢١﴿ 'S ٌ -Y$ َ ‫ ْ* ٰا ٌن‬Dُ َ /ُ Mْ Kَ 21. Hayır, kâfirler ne kadar inkâr etseler de, bu kitap kıyamete kadar her çağda okunup gündeme getirilmesi ve hayatın her alanına hükmetmesi gereken şanlı, şerefli, çok kıymetli bir mesajdır, yüce Kur’an’dır. ﴾٢٢﴿ ‫ ظ‬ ٍ ?ُ (ْ َ ‫ َ! ْ ٍح‬$

22. Bu kitap, bizzat Allah tarafından korunan bir ilâhi yazgıda, Levh-i Mahfuz’dadır. Allah katında yazılıp muhafaza edilen ve sonrada bir tek harfi değiştirilmeden insanlığa tebliğ edilen son kitap, son ilâhî kelâmdır.


َ ّ !‫﴾ ُ َر ُة ا‬٨٦﴿ ‫ ر ِق ﷌‬ ِ w 86. TARIK SURESİ Mekke döneminin başlarında, Beled suresinden sonra gönderilmiştir. Adını, ilk ayetinde geçen ve Kur’an’a işaret eden “etTarık” (parlak yıldız) kelimesinden almıştır. 17 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: َ ّ !‫َوا! ّ َ َ > ِء َوا‬ ﴾١﴿ ‫ق‬Sِ‫ ر‬ w ِ 1. Şu uçsuz bucaksız gökyüzüne ve Tarık’a andolsun. َ ّ !‫ َ ا‬V6 َ ‫َو َ > اَد ْٰر‬ ُ ‫ ر‬ ﴾٢﴿ ‫ق‬S w ِ 2. Bilir misin, nedir Tarık? َ ّ ,ُ Yْ 4! َ ّ َ‫ا‬ ﴾٣﴿ I ُ Dِ P!‫ا‬ S 3. O, inkâr ve cehalet karanlıklarını delip geçen ve hakikate susamış gönülleri iman ve ilim nurlarıyla aydınlatan parlak bir yıldızdır. ٌ) ِ A ﴾٤﴿ َ 3َ -ْ 8َ Fَ َ ّ !َ ٍ ?ْ dَ Mُّ Cُ ‫اِ ْن‬ 4. Her benlik üzerinde, mutlaka onu koruyan, denetleyen ve yaptıklarını bir bir kayda geçiren bir gözetleyici melek vardır. Bunun için delil mi istersiniz? ُ ْ4-َ 8َْ ﴾٥﴿ cَ) 8ِ + ُ ,َ ّ ِ ‫ َ ُن‬dْ ‫ا‬ ِ ْ *ِ 5. O hâlde insan, hangi şeyden yaratıldığına bir baksın: ﴾٦﴿ cSٍ ِ ‫ َ > ٍء َدا‬:ْ ِ cَ 8ِ + ُ 6. O, atılgan bir sudan yaratılmıştır. > َ ّ ‫ َو‬I ُّ T ﴾٧﴿ I ِ 8ْ X!‫ا‬ ِ ْ Kَ :ْ ِ ‫ْ ُ* ُج‬16َ )ِ ِ ‫ َا‬k!‫ا‬

7. Erkeğin omurgası ile kadının kaburga kemikleri arasından süzülüp çıkan ve uygun bir ortamda birleşip döllenen bir damla sudan.


﴾٨﴿ ‫ ِد )ٌر‬Oَ !َ "$ 9ِ `ْ ‫ َر‬L8ٰ Fَ "ُ dَ ّ ِ‫ا‬ 8. İnsanı yoktan var eden Allah, elbette onu öldükten sonra yeniden hayata döndürüp hesaba çekmeye de kâdirdir. ﴾٩﴿ *S ُ ِ ‫ ا! ّ َ َ*>ا‬L8َ ْ Gُ ‫ ْ َم‬6َ 9. O gün Büyük Mahkeme kurulacak ve kalplerde gizlenen bütün inançlar, düşünceler, niyetler, sevgiler ve kinler ortaya dökülecektir. ﴾١٠﴿ *ٍ) W ِ dَ َ ‫ ّ َ ٍة َو‬Dُ :ْ ِ "ُ !َ َ​َ

10. İşte o zaman, insan ne kadar çaresiz olduğunu anlayacak ve ne kendisini kurtaracak bir gücü olacak, ne de elinden tutacak bir yardımcısı. ﴾١١﴿ S ` ِْ *َ ّ !‫ات ا‬ ِ ‫َوا! ّ َ َ > ِء َذ‬ 11. O halde, yemin olsun şaşmaz bir ölçü ve düzen içinde, her biri kendi yörüngesinde dönmekte olan gök cisimlerine. Ve yine yemin olsun, suyun denizlerden buharlaşıp yükselerek kümeler hâlinde bulutlara dönüştüğü, sonra yoğunlaşıp kar ve yağmur şeklinde dereleri, ırmakları besleyerek tekrar denizlere döndüğü muhteşem bir dolaşım sistemine sahip olan geri dönüşümlü göklere. َ ْ ‫َو‬ َ ّ ‫ات‬ ﴾١٢﴿ ‫ع‬Sِ'ْ X!‫ا‬ ِ ‫ا ْر ِض َذ‬ 12. Ve topraktan başını çıkaran yemyeşil filizlerle lime lime çatlayan yeryüzüne yemin olsun ki, ٌ Xَ ﴾١٣﴿ MS ْ ‫ ْ ٌل‬Oَ !َ "ُ dَ ّ ِ‫ا‬ 13. Gerçekten bu Kur’an, her konuda son sözü söyleyen, en doğru hükümleri veren, hak ile batılı, doğru ile eğriyi birbirinden ayırt eden ilâhi bir söz ve mükemmel ölçüdür. ﴾١٤﴿ ‫ ِ )ل‬Rْ 3َ ! ْ Kِ َ /ُ َ ‫َو‬

14. Mesajı anlaşılmadan, üzerinde düşünülmeden, öylesine okunup geçilecek boş bir lâkırdı değildir. Gerçekten ciddiye alınması gereken hayati öneme sahip bir uyarıdır. ﴾١٥﴿ S ‫ ً'ا‬-ْ Cَ ‫ ُ'و َن‬-.$ 6َ ,ْ 3ُ dَ ّ ِ‫ا‬


15. Buna rağmen zalimler, iftiralarla ve sinsi propagandalarla zihinleri bulandırıp Kur’an’dan uzaklaştırmak amacıyla birtakım entrikalar düzenliyor, plânlar kuruyorlar. ﴾١٦﴿ ‫ا‬H 'ً -ْ Cَ 'ُ -C$ َ‫َوا‬ 16. Fakat siz hiç endişe etmeyin, Ben de bir plân kuruyorum. Hem de, kâfirlerin tuzaklarını başlarına geçirecek müthiş bir plân. َ !‫ ْا‬Mِ 3ِّ َ​َ ﴾١٧﴿ ‫ ً'ا‬6ْ ‫ ُر َو‬,ْ 3ُ 8ْ 3ِ ْ َ‫ ا‬:َ 6*$ ِ .

17. Öyleyse, ey Peygamber, Rabb’inin hükmü gelinceye kadar, inkârcılara biraz süre tanı. İlâhi gazap başlarına çökmeden önce, imtihan hikmeti gereğince azıcık daha mühlet ver onlara. َ ْ ‫﴾ ُ َر ُة‬٨٧﴿ ‫﷌‬L8ٰ Fْ ‫ا‬ 87. A’LA SURESİ Mekke döneminin hemen başlarında, Tekvir suresinden sonra gönderilmiştir. Adını, birinci ayetinde geçen ve Allah’ın yüceliğini dile getiren “el-A’la” (en yüce, en büyük) kelimesinden almıştır. 19 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: َ ْ Vَ Kِّ ‫ َر‬,َ ‫ا‬ ﴾١﴿ LS8ٰ Fْ ‫ا‬ ْ {ِ ِّ َ

1. Ey insan! Sonsuz kudret ve yücelik sahibi Rabb’inin ismini tüm evrene ilan ederek hem kalbinle, hem söz ve davranışlarınla tesbih et. Tasavvur edilebilecek her yüceliğin üstünde yüceliğe sahip olan Rabb’inin ismini övgüyle anıp yücelterek ve O’nun buyruklarını, hükümlerini daima yüreğinde ve gündeminde canlı tutarak en içten dua ve yakarışlarla zikret. £ S ّٰ َ َ cَ 8َ + ﴾٢﴿ ‫ى‬ َ ‫ي‬%$ !َ ّ َ‫ا‬


2. O Allah ki hayatı ve evreni yoktan var etti ve tüm varlıkları yaratılış amacına uygun şekilde düzenledi. £ S'ٰ 3َ َ ‫ ّ َ' َر‬Dَ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫َوا‬ ﴾٣﴿ ‫ى‬

3. O Allah ki, evrene yerleştirdiği yasalar çerçevesinde, her şeyi mükemmel bir ölçü ve dengeyle ayarladı ve her varlığı belli özellik ve fonksiyonlarla donatarak insana, varoluş gayesine giden yolu gösterdi. ﴾٤﴿ L£ SFٰ *ْ َ !‫ْ َ* َج ْا‬+َ‫>ي ا‬%$ !َ ّ ‫َوا‬ 4. O Allah ki, rengârenk çiçekleri, tatlı meyveleri ve huzur veren manzarasıyla seyrine doyum olmayan yemyeşil bitkileri yetiştirdi. ﴾٥﴿ ‫ ٰ )ى‬Aْ َ‫> ًء ا‬Pَ zُ "ُ 8َ 9َ Yَ َ

5. Ve sonunda onu, kuruyup kararmış çöp yığınına çevirdi. İşte bu göz kamaştıran dünya nimetleri de bir gün böyle yok olup gidecektir. Öyleyse, dünyanın gelip geçici nimetlerine takılıp kalmamalı, seni ebedi âhiret yurdunda gerçek kurtuluşa iletecek rehbere, bu ilâhî kelâma sımsıkı sarılmalısın. Bunun için: ﴾٦﴿ LS ٰ ْ4Gَ lَ​َ Vَ ُ *ِ Oْ 4ُ َ 6. Eğer sen samimî bir kalple Kur’an’a yönelirsen, sana bu kitabı bizzat Biz okutacağız ve sen öğrendiklerini unutmayacaksın. > َ َ َ ّ ِ‫ا‬ ﴾٧﴿ L) ?ٰ ْ16َ َ ‫ َ* َو‬3ْ Yَ !‫ ْا‬,ُ 8َ 9ْ 6َ "ُ dَ ّ ِ‫ا& ا‬ ُ) ّٰ ‫ َء‬y

7. Allah’ın unutturmayı dilediği bilgiler hariç. Çünkü insanın bilgisi sınırlıdır. Oysa O, yaratılmışların kavrayışına açık olanları da en mükemmel şekilde bilir, gizli kalanları da. ﴾٨﴿ ‫ى‬H *ٰ ْ -ُ 8ْ !ِ ‫ ِّ ُ* َك‬-َ dُ ‫َو‬

8. Böylece, bu mesajı doğru anlaman, uygulaman ve başkalarına tebliğ etmen için Biz sana yardımcı olacak, dosdoğru cennete götüren bu kolay yolda sapmadan, kaymadan yürümen için sana bütün zorlukları kolaylaştıracağız. ﴾٩﴿ ‫ ٰ* )ى‬Cْ %!‫ا‬ ِ 9َ َ?dَ ‫ ْ* اِ ْن‬Cِّ %َ َ ِّ ~ 9. Öyleyse, öğüt faydalı olacaksa, öğüt ver. İnsanları tatlı dille, güzel öğütlerle Rabb’inin yolu çağır. Buna rağmen hakikati inatla reddedenler olursa, üzülme, sen onların inanmamalarından


sorumlu değilsin. Öyle kimselerle kısır tartışmalara girerek vaktini ve enerjini boş yere harcama. Bunun yerine, çağrına kulak verecek tertemiz gönüllere ulaşıncaya dek, bıkıp usanmadan tebliğine devam et. O zaman göreceksin ki: ﴾١٠﴿ LSsٰ ْ16َ :ْ َ *ُ Cَ ّ %َ ّ -َ َ 10. Allah’a saygı duyan ve onun azabından korkan kimse, okuduğun ayetlerden öğüt alıp Rabbinin çağrısına uyacaktır. َ ْ 3َ ُ 4َ ّ Yَ Jَ 6َ ‫َو‬ ﴾١١﴿ LSOٰ yْ ‫ا‬ 11. Mutsuzluğu tercih eden ve azaba müstahak olan kişi ise, bu öğütten yüz çevirecektir. َ ّ L8َ Xْ 6َ ‫ي‬%$ !َ ّ َ‫ا‬ ُ !‫ َر ْا‬4!‫ا‬ ﴾١٢﴿ ‫ٰى‬H Uْ . 12. O ki, cehennemde en büyük ateşe girecek. ﴾١٣﴿ L) -ٰ (ْ 6َ َ ‫ َو‬3َ - $ ‫ ت‬ ُ ُ 6َ َ ,َ ّ }ُ 13. Ve orada öyle amansız bir cezaya mahkûm edilecek ki, ne ölüp kurtulacak, ne de doğru dürüst yaşayacak. İman edenlere gelince: ﴾١٤﴿ LSCّٰ Rَ Gَ :ْ َ {َ 8َ ْ َ‫ ْ' ا‬Dَ

14. O gün kesinlikle kurtuluşa erecektir, günah kirlerinden arınan, ﴾١٥﴿ L) 8ّٰ Xَ ْ *َ Cَ ‫َو َذ‬ َ "$ Kِّ ‫ َر‬,َ ‫ا‬ 15. Ve Rabb’inin ismini anıp namazını kılan. ُّ ‫ َة‬-ٰ (َ !‫ ِ} ُ*و َن ْا‬oْ Gُ Mْ Kَ ﴾١٦﴿ -َ dْ '!‫ا‬

16. Ne var ki, siz ey gafiller, dünya hayatının basit ve gelip geçici zevklerini sonsuz âhiret nimetlerine tercih ediyorsunuz. ٰ ْ ‫َو‬ ﴾١٧﴿ L) Oٰ Kْ َ‫ ٌ َوا‬0ْ + َ ‫ َ* ُة‬+ ِ ‫ا‬ 17. Oysa âhiret nimetleri, hem dünyadakilerden daha kıymetli, hem de süreklidir. O halde, ey insanlar! Bütün Peygamberlerin bir sancak gibi elden ele taşıyıp getirdikleri mükemmel inanç sistemini yeniden ve tüm berraklığıyla ortaya koyan son ilâhi çağrıya kulak verin: ُ ْ rِ (ُ X!‫ا‬ ُّ ?ِ !َ ‫ا‬%َ ٰ/ ‫اِ ّ َن‬ ﴾١٨﴿ LS!ٰ ‫و‬e ‫ا‬


18. Hiç kuşkusuz bu Kitapta anlatılanlar, önceki kutsal sahifelerde bildirilmiş olan evrensel mesajların aynısıdır. ﴾١٩﴿ L ٰ ُ ‫ َو‬,َ -/$ *ٰ Kْ ِ‫ ا‬rِ (ُ Wُ 19. Yani tevhid mücadelesinin birer sembolü olan İbrahim’e ve Musa’ya gönderilen sahifelerde dile getirilen mesajlardır. ‫﷌‬Eِ -َ y ِ َ@!‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٨٨﴿ 88. ĞAŞİYE SURESİ Mekke döneminin ortalarında, Zariyat suresinden sonra gönderilmiştir. Adını, birinci ayetinde geçen ve Kıyamet Gününe işâret eden “el-Ğaşiyeh” (örten, kaplayan) kelimesinden almıştır. 26 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: َ ٰGَ‫ ا‬Mْ /َ ﴾١﴿ Eِ) -َ y ُ '$ A َ Vِ َ@!‫ ْا‬6 1. Ey dünya hayatının zevk ve sefahatine dalıp Rabb’ini ve O’nun mesajını unutan insan! Kâinatı sarıp paramparça edecek olan Kıyametin, o her şeyi Kuşatıcı Felaketin haberi sana ulaşmadı mı? ﴾٢﴿ S Eٌ 9َ y َ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ ‫` ٌه‬ ُ ‫ُو‬ ِ + 2. O gün öyle yüzler vardır ki, utanç ve zilletten öne eğilecek. ﴾٣﴿ S Eٌ َ W ِ dَ Eٌ 8َ ِ Fَ 3. Dayanılmaz acılar içinde çırpınacak, bitkin düşecek. ﴾٤﴿ S Eً -َ ِ A َ ‫ ًرا‬dَ L8ٰ Xْ Gَ

4. Sonra bu zalimler, cezalarını çekmek üzere kızgın bir ateşe girecek, ﴾٥﴿ Eٍ) -َ dِ ‫ ٰا‬T ٍ ْ Fَ :ْ ِ LOٰ ْ Gُ


5. Ve iç organları kavurup parçalayan kızgın bir pınardan içecekler. Ardından da bir “ziyafet” ikram edilecek: َ ّ ِ‫ ٌم ا‬9َ َ ,ْ 3ُ !َ ﴾٦﴿ 6 * : َ ْ َ -ْ !َ ِ $ S ٍ

6. Fakat onların tek yiyeceği, boğaza takılıp kalan zehirli dikenler olacak. ﴾٧﴿ ‫ ع‬ ُ :ْ ِ 4$ @ْ 6ُ َ ‫ َو‬:ُ ِ ْ 6ُ َ )ٍ `

7. Ne vücudu besleyen, ne de açlığı gideren korkunç bir yiyecek. İnkârcıların bu hâline karşılık: ﴾ ٨﴿ S Eٌ َ Fِ dَ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ ‫` ٌه‬ ُ ‫ُو‬ 8. O gün öyle yüzler de vardır ki, Rab’lerinin kendilerine bahşettiği nimetler içerisinde ışıl ışıl parlayacak, ﴾٩﴿ S Eٌ -َ ‫ا‬ ِ ‫ َر‬3َ -ِ 9ْ َ !ِ 9. Allah yolunda gösterdikleri gayret ve çabaların mükâfatını aldıkları için sevinç duyacaklar. ﴾١٠﴿ S Eٍ -َ !ِ Fَ Eٍ 4َ ّ ` َ $

10. Harika nimetlerle bezenmiş yüce bir cennette sonsuz mutluluğu tadacak, ﴾١١﴿ Eً) -َ zِ َ 3َ - $ ُ َ ْ Gَ َ

11. Ve orada, hikmet ve nezaketten yoksun boş bir lakırdı veya üzüntü verici, kalp kırıcı bir söz işitmeyecekler. ٌ ْ Fَ 3َ - $ ﴾١٢﴿ Eٌ 6َ ‫ ر‬ َ T ِ ` 12. Orada, şarıl şarıl akan tatlı pınarlar var. ﴾١٣﴿ S Eٌ Fَ ُ *ْ َ ‫ ُ ُ* ٌر‬3َ - $ 13. Orada, üzerine kurulacakları yüksek koltuklar, tahtlar var. ﴾١٤﴿ S Eٌ Fَ ُ ْ َ ‫اب‬ ٌ َ Cْ َ‫َوا‬ 14. Önlerine konulmuş dolu dolu kadehler, ﴾١٥﴿ S Eٌ َ ?ُ Xْ َ ‫ ر ُق‬ ِ َ dَ ‫َو‬ 15. Sıra sıra dizilmiş yastıklar, ﴾١٦﴿ Eٌ) }َ Pُ ْ َ ُّ Kِ ‫َو َز َرا‬

16. Ve ayaklarının altına serilmiş halılar var.


Eğer inkârcılar Allah’ın vaadinden kuşku duyuyorlarsa, çevrelerindeki muhteşem yaratılış harikalarına ibret gözüyle bir baksınlar: ُ ْ46َ lَ َ َ‫ا‬ ﴾١٧﴿ ~ َ -ْ Cَ Mِ Kِ ‫ا‬ ُ r ِ ْ L!َ ِ‫ ُ*و َن ا‬ ْ Oَ 8ِ +

17. Çöl yolculukları için en uygun özellik ve yeteneklerle donatılmış olan develere bakmıyorlar mı, nasıl muhteşem bir sanat ve tasarım harikası olarak yaratılmış? ﴾١٨﴿ ~ َ -ْ Cَ ‫ ا! ّ َ َ > ِء‬L!َ ِ‫َوا‬ ْ 9َ ِ ‫ ُر‬r 18. Ve milyarlarca yıldızı içinde barındıran gökyüzüne bakmıyorlar mı, nasıl akıllara durgunluk veren mükemmel bir sistem hâlinde yükseltilmiş? ﴾١٩﴿ ~ َ -ْ Cَ ‫ ل‬ ِ َ Yِ !‫ ْا‬L!َ ِ‫َوا‬ ْ َ Xِ dُ r 19. Ve başı bulutlara değen dağlara; nasıl yere sapasağlam çakılmış? َ ْ L!َ ِ‫َوا‬ ﴾٢٠﴿ ~ َ -ْ Cَ ‫ا ْر ِض‬ ْ (َ wِ ُ r 20. Ve bütün canlıların türlü nimet ve imkânlarla donatılarak huzur ve güven içinde yaşadığı yeryüzüne; nasıl halı gibi önlerine serilip döşenmiş? ﴾٢١﴿ *ٌ) Cِّ %َ ُ ~ْ َ dَ‫ َ > ا‬dَ ّ ِ‫ ْ* ا‬Cِّ %َ َ 21. O hâlde, bu ayetleri okuyarak insanları uyar. Fakat inatçı zalimleri ikna edeceğim diye de kendini yiyip bitirme. Çünkü unutma, sen sadece bir uyarıcısın. ﴾٢٢﴿ *S َ ْ !َ ٍ wِ -ْ Xَ ُ Kِ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ ~ 22. Onların başında dikilip inanmaları için baskı yapan bir zorba değil. ﴾٢٣﴿ *S َ َ?Cَ ‫ َو‬L!ّٰ َ Gَ :ْ َ َ ّ ِ‫ا‬

23. Ancak şu kadar var ki, her kim öğüt ve uyarılardan yüz çevirir ve Allah’ın ayetlerini inkâr ederse, َ ْ ‫اب‬ ﴾٢٤﴿ َ) Uَ Cْ ‫ا‬ ُ ّٰ "ُ Kُ %ِّ 9َ -ُ َ َ %َ 9َ !‫ا& ْا‬ 24. Allah onu âhirette en şiddetli cezaya çarptıracaktır. ﴾٢٥﴿ ,Sْ3ُ Kَ 6َ ِ‫> ا‬4َ -ْ !َ ِ‫اِ ّ َن ا‬


25. Çünkü bu zalimler ne kadar yüz çevirseler, ne kadar kaçmaya çalışsalar da, neticede Bizedir onların dönüşü. ﴾٢٦﴿ ,ْ 3ُ Kَ َ A ِ 4َ -ْ 8َ Fَ ‫ اِ ّ َن‬,َ ّ }ُ 26. Ve onların hesabını görmek de yine Bize aittir. ‫ ِ* ﷌‬Yْ َ?!‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٨٩﴿ 89. FECR SURESİ Mekke döneminin hemen başlarında, Leyl suresinden sonra gönderilmiştir. Adını, birinci ayetinde geçen “el-Fecr” (Şafak, tanyeri) kelimesinden almıştır. 30 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ﴾١﴿ *S ِ Yْ َ?!‫َو ْا‬

1. İnkâr ve cehalet karanlıklarının artık sona erdiğini ve insanlığı Kur’an nuruyla aydınlanmış mutlu bir geleceğin beklediğini müjdeleyen şafak vaktine andolsun. ﴾٢﴿ *S ٍ -َ !َ ‫َو‬ ٍ sْ Fَ ‫ ل‬

2. Kur’an’ın nazil olmaya başladığı on geceye, mübarek Kadir gecesinin de içinde bulunduğu Ramazan ayının son on gecesine andolsun. َ ّ ‫َو‬ ﴾٣﴿ *ْS ِ G َ !‫ ْ? ِ َو ْا‬s!‫ا‬ 3. Çift ve tek olana, yani çift ve karşıt kutuplu varlıklardan oluşan kâinata ve onu yoktan var eden, eşsiz, benzersiz, tek Allah’a andolsun. ﴾٤﴿ *ِH ْ 6َ ‫ اِ َذا‬Mِ -ْ !َ ّ ‫َوا‬ 4. Ve yerini iman ve Kur’an aydınlığına terk etmek üzere geçip gitmekte olan geceye andolsun.


﴾٥﴿ *ٍ) Yْ A ِ ‫ي‬%$ !ِ ,ٌ َ Dَ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬$ Mْ /َ 5. Bu sayılanlarda, akıl ve sağduyu sahipleri için yürekleri sarsıp gaflet uykusundan uyandıracak ibret ve öğüt verici bir yemin yok mudur? İşte bütün bunlara yemin olsun ki, hiçbir suç cezasız kalmayacak, zalimler yaptıklarının cezasını mutlaka çekeceklerdir. ﴾٦﴿ £ ‫د‬S َ -ْ Cَ *َ Gَ ,ْ !َ َ‫ا‬ ٍ 9َ Kِ Vَ Kُّ ‫ َر‬Mَ 9َ​َ r 6. Bilmez misin, Rabb’in neler yaptı o azgın ve günahkâr Ad kavmine? ﴾٧﴿ £ ‫د‬S ِ ‫اِ َر َم َذ‬ ِ َ 9ِ !‫ات ْا‬ 7. Yani, göğe yükselen kuleler ve yüksek sütunlarla donatılmış büyük bir şehir olan İrem’e! ﴾٨﴿ £ ‫د‬S ِ lَ ِ !‫ ِ ْا‬3َ 8ُ Pْ ِ cْ 8َ ْ16ُ ,ْ !َ J$ !َ ّ َ‫ا‬

8. Öyle muhteşem nimet ve güzelliklerle bezenmiş bir şehir ki, insanlık tarihinde hiçbir ülkede onun bir eşi yaratılmamıştı. َ ّ ‫ ا‬Kُ ` ﴾٩﴿ £ ‫د‬S َ :َ 6%$ !َ ّ ‫َو َ} ُ َد ا‬ ِ ‫ ْ ! َ ا‬Kِ *َ ْ1X!‫ا‬ 9. Ve görmedin mi Allah neler yaptı, uçsuz bucaksız vadilerdeki sarp kayalıkları büyük bir ustalıkla yontarak hiçbir düşmanın erişemeyeceği güvenli evler inşa eden Semud halkına? َ ْ ‫ ْ َن ِذي‬Fَ *ْ ِ ‫َو‬ ﴾١٠﴿ £ ‫د‬S ِ Gَ ‫ا ْو‬ 10. Ve dünyada ebedi kalmak, dünyaya kazık çakmak için yapılmış dev piramitlerle simgelenen büyük bir saltanata ve muazzam ordulara sahip o zalim diktatöre, kazıklı Firavuna. َ :َ 6%$ !َ ّ َ‫ا‬ ﴾١١﴿ £ ‫د‬S ِ lَ ِ !‫ @َ ْ ا ِ ْا‬ 11. İşte Allah, bunların hepsini cezalandırıp yok etti. Çünkü onlar, egemenlik kurdukları ülkelerde hak ve adalet sınırlarını çiğneyerek olabildiğince azgınlaşmış, ﴾١٢﴿ £ S ‫ ْا!?َ َ َد‬3َ - $ ‫ َ ُوا‬Cْ َ َ 12. Ve büyük bir ahlâkî yozlaşmaya, çürümeye yol açarak, oraları fesada boğmuşlardı. َ ْ َ Vَ Kُّ ‫ َر‬,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ I َ ّ Xَ £ Sٍ %َ Fَ ‫ط‬ ﴾١٣﴿ ‫اب‬ َ


13. Bu yüzden Rabb’in, kimini kasırgayla yok ederek, kimini bir depremle yerin dibine geçirerek, kimini denizde boğarak üzerlerine peş peşe azap kamçıları yağdırdı. Bundan sonraki zalim toplumları da benzer felâketlerle yahut toplumsal, siyasî, ekonomik bunalımlarla cezalandıracaktır. ﴾١٤﴿ ‫ )ِد‬Wَ *ْ ِ ! ْ ِ !َ Vَ Kَ ّ ‫اِ ّ َن َر‬ 14. Çünkü Rabb’in, kullarının her hâlini her an gözetlemektedir. ُ Oُ -َ َ "ُ َ 9َ ّ dَ ‫ َ* َ ُ" َو‬Cْ َ َ "ُ Kُّ ‫ ُ" َر‬-8ٰ Jَ Kْ ‫ َ ُن اِ َذا َ ا‬dْ ‫ا‬ ﴾١٥﴿ :) ِ َ *َ Cْ َ‫> ا‬Kّ $ ‫ ل َر‬ ِ ْ َ ّ َ َ

15. Fakat insanoğlu o kadar nankördür ki, Rabb’i ona güç, servet, sağlık ve benzeri nimetler bahşederek kendisini imtihan edince, bunun gelip geçici bir zevkten ibaret olduğunu ve asıl ikramın âhirette verileceğini göz ardı ederek aptalca bir gurura kapılır ve “Ben ne kıymetli bir kulmuşum ki, Rabb’im beni bunca nimetlerle onurlandırdı.” diyerek Rabb’ini unutur, sefahate dalıp gider. ُ Oُ -َ َ "ُ Dَ ْ‫ ِ" ِرز‬-ْ 8َ Fَ ‫ َ' َر‬Oَ​َ "ُ -8ٰ Jَ Kْ ‫َواَ ّ َ > اِ َذا َ ا‬ ﴾١٦﴿ :H ِ dَ /َ َ‫> ا‬Kّ $ ‫ ل َر‬ 16. Ama ne zaman ki, Allah verdiği nimetlerin bir kısmını geri alıp rızkını daraltarak onu imtihan etse, hemen ümitsizliğe, yılgınlığa kapılır verenin de, alanın da Allah olduğunu, bu imtihan dünyasında nimetlere şükrederek, sıkıntılara sabrederek Rabb’ine kulluğa devam ettiği takdirde çok daha büyük nimetlere kavuşacağını düşünmez de, bunun ilâhî adaletsizlikten kaynaklandığını sanır ve büyük bir nankörlükle, “Rabb’im beni küçük düşürdü!” der. ﴾١٧﴿ ,S َ -J$ -َ !‫ ِ* ُ َن ْا‬.ْ Gُ َ Mْ Kَ lَ ّ Cَ 17. Hayır, Allah sonsuz lütuf, merhamet ve adalet sahibidir, fakat siz ey nankörler, bunu hak edecek davranışlar yapmıyorsunuz. Örneğin, yetime ikramda bulunmuyorsunuz. َ L8ٰ Fَ ‫ َن‬ َ ‫َو‬ > ُ ﴾١٨﴿ T 9 ( G ّ َ َ َ S ِ .$ ْ ِ !‫ م ْا‬ ِ 18. Kimsesiz, çaresiz ve yoksul insanları doyurmak ve onların maddî manevî ihtiyaçlarını gidererek dertlerine derman olmak için birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. ُّ ‫ َن‬8ُ Cُ ْ Gَ ‫َو‬ َ َ k!‫ا‬ ﴾١٩﴿ S !َ lً Cْ َ‫اث ا‬


19. Yoksullara yardım etmemekle kalmıyor, bütün hak ve adalet ilkelerini çiğneyerek zavallı yetimlerin hakkı olan mirası haksız şekilde yiyorsunuz. ﴾٢٠﴿ ) ` َ A ُ ‫ ِ( ُّ َن ْا! َ َ ل‬Gُ ‫َو‬ 20. Ve zenginliği ulaşılması gereken biricik hedef olarak görüyor, mala mülke aşırı bir tutkuyla bağlanıyorsunuz. > َّ َ َ ْ ّ َ َ ﴾٢١﴿ S C‫ َد‬C‫ض َد‬ ِ C‫ اِذا ُد‬lC ُ ‫~ ا ْر‬

21. Hayır, öyle yapmayın! Çünkü bütün bunların hesabını vereceksiniz: Yeryüzü peş peşe darbelerle sarsılıp paramparça olduğu zaman, > َ ‫َو‬ ﴾٢٢﴿ H ? Wَ ? Wَ Vُ 8َ َ !‫ َو ْا‬Vَ Kُّ ‫` َء َر‬

22. Bütün melekler mahşer meydanında sıra sıra dizilmiş beklerken, Rabb’inin kudret, saltanat ve hükümranlık alâmetleri tüm dehşet ve ihtişamıyla tecelli ettiği zaman. ﴾٢٣﴿ ‫ ٰ* )ى‬Cْ %!‫ا‬ > $ ‫َو‬ ِّ "ُ !َ Ldّٰ َ‫ َ ُن َوا‬dْ ‫ا‬ ِ ْ *ُ Cَ ّ %َ Jَ 6َ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ ,َ 4َ ّ 3َ Yَ Kِ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ ‫` َء‬

23. O gün cehennem getirilip tüm korkunçluğuyla zalimlerin karşısına dikilecek. İşte o anda, günahkâr insan büyük bir pişmanlık duyup gerçeği anlayacak, fakat imtihan bittikten ve iş işten geçtikten sonra öğüt almanın ona ne faydası olabilir ki? ُ Oُ 6َ ﴾٢٤﴿ H G $ -َ (َ !ِ ~ ُ ْ 'َ ّ Dَ 4$ Jَ -ْ !َ 6َ ‫ ل‬

24. Bu yüzden, “Ah, keşke fırsat varken Rabb’ime kulluk edip bu hayatım için bir hazırlık yapsaydım!” diye feryat edecek. ﴾٢٥﴿ 'S ٌA َ َ‫ ُ" > ا‬Kَ ‫ا‬%َ Fَ ‫ ُب‬%ِّ 9َ 6ُ َ %ٍ ]ِ َ ْ -َ َ 25. O gün Allah zalimlere öyle büyük bir ceza verecektir ki, hiç kimse O’nun verdiği gibi bir ceza veremez. ﴾٢٦﴿ 'ٌ) A َ َ‫ ُ" > ا‬Dَ َ}‫ َو‬cُ }ِ 6ُ َ ‫َو‬ 26. Ve hiç kimse O’nun bağladığı gibi zincir vurup bağlayamaz. İlâhî müjdeye lâyık olanlara gelince, Allah onlara şöyle seslenecek: َ ّ 3َ Jُ 6َ ّ َ‫> ا‬6َ ﴾٢٧﴿ E_ُ 4َ ّ ]ِ َ wْ ُ !‫ ْا‬ ُ ?ْ 4!‫ا‬ 27. “Ey gönlü vahiyle, Allah’a kullukla huzura ermiş kişi!”


﴾٢٨﴿ EHً -َ ّ ِ *ْ َ Eً -َ ‫ا‬ ِ ‫ َر‬Vِ Kِّ ‫ َر‬L!ٰ ِ‫ ا‬9> $ ` ِ ‫اِ ْر‬

28. “Rabb’ine dön, O’ndan razı olmuş ve O’nun rızasını kazanmış olarak.” ﴾٢٩﴿ ‫ي‬S‫ د‬$ َ Fِ $ 8$ +ْ ُ ‫ َ د‬ 29. “Haydi, sen de katıl seçkin kullarımın arasına!” ﴾٣٠﴿ J$ 4َ ّ ` ُ ‫َواد‬ َ 8$ +ْ

30. “Haydi, sonsuz mutluluğu tatmak üzere gir cennetime!” 'ِ 8َ َ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٩٠﴿ 90. BELED SURESİ Mekke döneminin başlarında nazil olmuştur. Adını, ilk ayetinde geçen ve Mekke şehrine işaret eden “el-Beled” (şehir, belde) kelimesinden almıştır. 20 ayettir. ‫﷌‬

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ﴾١﴿ 'S ِ 8َ َ !‫ا ْا‬%َ 3ٰ Kِ ,ُ ِ Dْ ُ‫َ > ا‬

1. İbrahim Peygamber’in başlattığı tevhid mücadelesinin Son Elçiyle yeniden filizlenip yeşerdiği ve halkının huzur ve güven içinde yaşadığı bu bereketli topraklara, Mekke adındaki bu şehre andolsun ki. ﴾٢﴿ 'S َ dَ‫َوا‬ ِ 8َ َ !‫ا ْا‬%َ 3ٰ Kِ Mٌّ A ِ ~ْ

2. Kâbe ve çevresindeki Harem Bölge’ye sığınan katillere bile dokunulmazken, senin kanını helâl gören ve müminleri en ağır baskı ve işkencelere maruz bırakan bu şehrin sakinlerine andolsun ki. َ !َ ‫َو َوا ِ! ٍ' َو َ َو‬ ﴾٣﴿ 'S


3. İnsanlığın ilk atası olan Âdem ile Havva’ya ve onlardan meydana gelerek kabileler, boylar, milletler oluşturan nesillere, yani babaya ve ondan olan evlada andolsun ki, ﴾٤﴿ 'ٍ) َ Cَ $ ‫ َ َن‬dْ ‫ا‬ َ 'ْ Oَ !َ ِ ْ 4َ Oْ 8َ + 4. Biz insanı birçok acılar, sıkıntılar ve zorluklar arasında mücadele ederek çetin bir sınavdan geçmesi için yarattık. ﴾٥﴿ 'ٌ A َ َ‫ ِ" ا‬-ْ 8َ Fَ ‫ ِ' َر‬Oْ 6َ :ْ !َ ‫ اَ ْن‬I ُ َ (ْ 6َ َ‫ا‬

5. Yoksa insan, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor? ُ Oُ 6َ ً َ ~ ﴾٦﴿ ‫ ُ! َ ً' )ا‬ ُ .ْ 8َ ْ/َ‫ ل ا‬ 6. Zevk, eğlence ve gösteriş uğruna malını mülkünü israf etmekle övünerek, “Ben bu yolda yığınla mal, servet harcadım.” diyor. ﴾٧﴿ 'ٌ) A َ َ‫ َ* ُه > ا‬6َ ,ْ !َ ‫ اَ ْن‬I ُ َ (ْ 6َ َ‫ا‬ 7. Bütün bunları yaparken, hiç kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor? Bu ne büyük nankörlüktür! ﴾ ٨﴿ T S ِ ْ 4َ -ْ Fَ "ُ !َ Mْ 9َ Yْ dَ ,ْ !َ َ‫ا‬ 8. Oysa Biz ona iki göz bahşetmedik mi? ﴾٩﴿ T S ِ ْ Jَ َ?yَ ‫ َو‬dً َ !ِ ‫َو‬

9. Ona bir dil ve bir çift dudak vermedik mi? َ ّ ‫ ُه‬4َ 6َْ '/َ ‫َو‬ ﴾١٠﴿ :H ِ 6َْ 'Yْ 4!‫ا‬ 10. Ve ona doğru ile yanlışı birbirinden ayırt etme yeteneği bahşederek ve hakikati apaçık ortaya koyan ayetler göndererek, cennete ve cehenneme giden iki yolu göstermedik mi? ْ lَ​َ ﴾١١﴿ Eَ َ Oَ 9َ !‫ ْا‬,َ (َ Jَ D‫ا‬ 11. Fakat o, kendisini yüce makamlara iletecek Sarp Yokuşu tırmanmak için çaba harcamadı. َ ‫َو َ > اَد ْٰر‬ ﴾١٢﴿ Eُ) َ Oَ 9َ !‫ َ ْا‬V6 12. Nedir bu Sarp Yokuş, bilir misin? ُّ ﴾١٣﴿ S Eٍ َ Dَ ‫ َر‬Vَ


13. Köleyi boyunduruğundan kurtarmaktır. Köleleri azat ederek, kölelik sistemini kaldırmaya yönelik tedbirleri alarak, insanın boynuna geçirilmiş sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik tutsaklık ve sömürü zincirlerini kırıp atarak ve servet, güç, makam, şöhret gibi yüzlerce varlığın kulu kölesi olan insanları bir tek Allah’a kulluğa çağırarak insanları gerçek anlamda özgürlüğe kavuşturmaktır. ﴾١٤﴿ S Eٍ َ َ@ ْ َ ‫ذي‬$ ‫ ْ ٍم‬6َ $ ‫ ٌم‬9َ ْ ِ‫اَ ْو ا‬ 14. Ya da dar günde doyurmaktır, ﴾١٥﴿ S Eٍ Kَ *َ Oْ َ ‫ َذا‬ً J$ 6َ

15. Gerek soy, gerek mekân olarak yakınlığı olan bir yetimi, ﴾١٦﴿ Eٍ) Kَ َ kْ َ ‫ َذا‬4ً -.$ ْ ِ ‫اَ ْو‬

16. Yahut sokaklarda toza toprağa bulanmış çaresiz bir yoksulu. َ ّ Kِ ‫ ْ ا‬W‫ا‬ ﴾١٧﴿ Eِ) َ A َ *ْ َ ! ْ Kِ ‫ ْ ا‬W‫ا‬ َ َ Gَ ‫ِ َو‬Uْ X! َ َ Gَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬:َ ِ ‫ َن‬Cَ ,َ ّ }ُ 17. Ve bir de, Allah’a ve gönderdiği mesaja iman ederek birbirlerine sabrı ve merhameti öğütleyenler arasında yer almaktır. > !ٰ ‫اُو‬ َ َ ﴾١٨﴿ Eِ) 4َ َ -ْ َ !‫ ب ْا‬ ( W ‫ا‬ V ] ْ َ ِ ^ ُ

18. İşte ancak bu sayılan özelliklere sahip olanlardır, Hesap Günü kitapları sağından verilecek dürüst ve erdemli kimseler. ﴾١٩﴿ Eِ) َ َ sْ َ !‫ ب ْا‬ ُ (َ Wْ َ‫ ا‬,ْ /ُ 4َ Gِ 6َ ٰ Kِ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫َوا‬

19. Gerek sözleri, gerek davranışlarıyla ayetlerimizi inkâr eden ve böylece, o Sarp Yokuşu aşamayan kimselere gelince, onlar “yığınla mal harcamış” olsalar bile, o gün kitapları solundan verilecek ve ebediyen cehennem azabına mahkûm edilecek kimselerdir. ﴾٢٠﴿ ‫ َ' ٌة‬Wْ َ o ُ ‫ ٌر‬dَ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ 20. Kapıları üzerlerine kilitlenmiş nefes aldırmayan korkunç bir ateş içinde…


َ ّ ‫﴾ ُ َر ُة‬٩١﴿ ‫ ْ ِ ﷌‬s!‫ا‬ 91. ŞEMS SURESİ Mekke döneminin başlarında, Kadir suresinden sonra gönderilmiştir. Adını, birinci ayetinde geçen “eş-Şems” (Güneş) kelimesinden almıştır. 15 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: Ey insan! Rabb’inin sınırsız kudret ve merhametini gözler önüne seren şu muhteşem yaratılış harikaları üzerinde düşün: َ ّ ‫َو‬ ﴾١﴿ £ S 3َ -(ٰ ُ ‫ ْ ِ َو‬s!‫ا‬ 1. Andolsun, evrendeki mükemmel sistemin en parlak delillerinden biri olan Güneş’e ve onun hayat veren aydınlığına. ﴾٢﴿ £ S 3َ -8ٰ Gَ ‫ َ ِ* اِ َذا‬Oَ !‫َو ْا‬

2. Andolsun, gerek ışığını Güneş’ten alarak, gerekse onun batışından sonra ortaya çıkarak onu izlemekte olan Ay’a. َ ّ ‫َو‬ ﴾٣﴿ £ S 3َ -8ّٰ ` َ ‫ ر اِ َذا‬ ِ 3َ 4!‫ا‬ 3. Andolsun, ışıklarıyla yeryüzüne gülümseyerek onu aydınlatan gündüze. ﴾٤﴿ £ S 3َ -sٰ @ْ 6َ ‫ اِ َذا‬Mِ -ْ !َ ّ ‫َوا‬ 4. Andolsun, siyah bir tül gibi onu perde perde örtüp bürüyen geceye. ﴾٥﴿ £ S 3َ - ٰ4Kَ َ ‫َوا! ّ َ َ > ِء َو‬

5. Andolsun, sayısız yıldızlarla dolu uçsuz bucaksız gökyüzüne ve onu mükemmel bir sistem çerçevesinde düzenleyen yüce Kudrete. َ َ ‫ا ْر ِض َو‬ َ ْ ‫َو‬ ﴾٦﴿ £ S 3َ -(ٰ


6. Andolsun yeryüzüne ve oradaki canlıların huzur ve güven içinde yaşayabilmesi için, onu her türlü nimet ve imkânlarla donatarak bir halı gibi yayıp döşeyene. ﴾٧ ﴿ £ S 3َ 6 ّٰ َ َ ‫ ْ? ٍ َو‬dَ ‫َو‬

7. Andolsun, insan benliğine ve onu üstün ve yetenekli bir varlık olarak düzenleyen, ﴾ ٨﴿ £ S 3َ 6 ٰ Oْ Gَ ‫ َو‬/َ ‫ َر‬Yُ ُ 3َ َ 3َ !ْ َ َ

8. Sonra da ona doğru ile yanlışı birbirinden ayırt etme yeteneği bahşeden ve hakikati apaçık ortaya koyan ayetler göndererek ona kendisi için neyin iyi, neyin kötü olduğunu öğreten yüce Rabb’e! ﴾ ٩﴿ £ S 3َ -Cّٰ ‫ َز‬:ْ َ {َ 8َ ْ َ‫ ْ' ا‬Dَ 9. Evet, bütün bunlara andolsun ki, benliğini günah kirlerinden arındıran kesinlikle kurtulmuştur. ﴾١٠﴿ ) 3َ - ّٰ ‫ َد‬:ْ َ ‫ ب‬ َ 'ْ Dَ ‫َو‬ َ + 10. Onu kötülüklerle kirletip karartan ise, en büyük felâkete uğramıştır. َ Kِ ‫ ْ~ } َُ ُد‬Kَ %َ ّ Cَ ﴾١١﴿ £ S 3َ 6 ٰ @ْ w 11. Örneğin yalanlamıştı.

Semud

kavmi

azgınlık

ederek

ayetlerimi

َ 9َ َ dْ ‫اِ ِذ ا‬ ﴾١٢﴿ £ S 3َ -Oٰ yْ َ‫ ا‬

12. Hani içlerinden en azgınları ileri atılıp Salih Peygamberin karşısına dikilmişti. ُ ُ ‫ َر‬,ْ 3ُ !َ ‫ َ ل‬Oَ​َ ﴾١٣﴿ 3َ --ٰ Oْ ُ ‫ا& َو‬ ِ ّٰ Eَ Dَ dَ &‫ا‬ ِ ّٰ ‫ ل‬

13. Allah’ın Elçisi onlara, “Allah size bir mucize ve imtihan olarak şu deveyi gönderdi. Bu sahipsiz deveye karşı tavrınız, kaba kuvvete başvurarak zayıf ve çaresiz insanları ezme huyundan vazgeçip geçmediğinizi ortaya koyan bir ölçü olacaktır. Şöyle ki, şu pınardan bir gün onun, bir gün de sizin ve hayvanlarınızın su içme hakkınız olacak ve bu sıra hiç bozulmayacaktır. Öyleyse, Allah’ın sizi imtihan etmek üzere gönderdiği bu deveye ve onun su hakkına dokunmayın. Aksi hâlde, bunun cezasını en ağır biçimde ödersiniz.” demişti.


َ َ ﴾١٤﴿ £ S 3َ 6 ّٰ َ َ ,ْ 3ِ ِ dْ %َ Kِ ,ْ 3ُ Kُّ ‫ َر‬,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ ‫ َ ' َْ َ' َم‬£ S /َ ‫ ُ*و‬Oَ 9َ​َ ‫ ُه‬Kُ %َ ّ . 14. Ama bu zalimler, Salih’in uyarılarını hiçe sayarak onu yalanladılar ve Allah’a itaatin simgesi olan deveyi hunharca boğazladılar. Bunun üzerine Rab’leri, günahlarından dolayı azabı başlarına geçirerek orayı yerle bir etti. ﴾١٥﴿ 3َ - ٰ Oْ Fُ ‫ ف‬ ُ 1َ 6َ َ ‫َو‬ 15. Hem de, bu işin sonucundan zerrece korkmadan. Çünkü O’nun üstünde, O’nu sorumlu tutacak, O’nu engelleyecek hiçbir kuvvet ve kudret yoktur. ‫ ﷌‬Mِ -ْ !َ ّ ‫﴾ ُ َر ُة ا‬٩٢﴿

92. LEYL SURESİ Mekke döneminin hemen başlarında gönderilmiştir. Adını, ilk ayetinde geçen “leyl” (gece) kelimesinden almıştır. 21 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: Ey insan! Rabb’inin sınırsız kudret ve merhametini gözler önüne seren şu muhteşem yaratılış harikaları üzerinde düşün: ﴾١﴿ LSsٰ @ْ 6َ ‫ اِ َذا‬Mِ -ْ !َ ّ ‫َوا‬ 1. Andolsun, yeryüzünü siyah bir tül gibi örtüp bürüyen geceye. َ ّ ‫َو‬ ﴾٢﴿ LS8ّٰ Yَ Gَ ‫ ر اِ َذا‬ ِ 3َ 4!‫ا‬

2. Andolsun, zifiri karanlıkların ardından ışıl ışıl aydınlanan gündüze. َ ّ cَ 8َ + ُ ْ ‫ َ* َو‬Cَ %!‫ا‬ ﴾٣﴿ LSPْٰ d ‫ا‬ َ َ ‫َو‬ 3. Andolsun, erkeği ve dişiyi yaratan Allah’a ki, ُ -َ 9ْ َ ‫اِ ّ َن‬ ﴾٤﴿ L) Jّٰ s َ !َ ,ْ .


4. Sizin çabalarınız ve ulaşmak istediğiniz hedefleriniz de bu yemin edilen varlıklar gibi birbirine zıt ve çeşit çeşittir. Kiminiz iman edip dürüst ve erdemlice davranışlar ortaya koyarken, kiminiz inkârı ve zulmü tercih ediyor. Oysa bu iki yol ve neticeleri arasındaki fark, gece ile gündüz, karanlık ile aydınlık, erkek ile dişi arasındaki fark kadar büyüktür. ﴾٥﴿ LSOٰ Gَ ّ ‫ َوا‬Lwٰ Fْ َ‫ ا‬:ْ َ َ ّ َ َ 5. Öyleyse, her kim kötülükten, günahtan korunarak Allah’ın kendisine bahşettiği nimetlerden bir kısmını O’nun rızası için yoksullara verir, ﴾٦﴿ LSٰ4 ْ (ُ ! ْ Kِ ‫ ّ َ' َق‬Wَ ‫َو‬ 6. Ve ortaya koyduğu hayat tarzıyla, en güzel inanç sistemi olan İslâm dinini onaylarsa, ﴾٧﴿ ‫ ْ ٰ* )ى‬-ُ 8ْ !ِ ‫ ِّ ُ* ُه‬-َ 4ُ َ َ

7. İşte onun için, huzur ve mutluluğa giden ve sonu cennetle biten yolu kolaylaştıracağız. ﴾٨﴿ LSٰ4@ْ Jَ ‫ا‬ ْ ‫ َو‬Mَ 1ِ Kَ :ْ َ َ ّ َ‫َوا‬ 8. Fakat her kim de cimrilik eder, aptalca bir gurura kapılarak kendisini —Allah’ın yol göstericiliği de dâhil— her türlü ihtiyacın üstünde görür, ﴾٩﴿ LSٰ4 ْ (ُ ! ْ Kِ ‫ َب‬%َ ّ Cَ ‫َو‬ 9. Ve en güzel inanç sistemini yalanlarsa, ﴾١٠﴿ ‫ ْ ٰ* )ى‬9ُ 8ْ !ِ ‫ ِّ ُ* ُه‬-َ 4ُ َ َ

10. Ona da zorluk ve sıkıntıya giden ve sonu cehennemle biten yolu kolaylaştıracağız. ﴾١١﴿ ‫ َ* ّٰد )ى‬Gَ ‫ْ ُ" َ ُ! ُ" > اِ َذا‬4Fَ 4$ @ْ 6ُ َ ‫َو‬

11. Ve nihayet zamanı gelip bir mezar çukuruna yuvarlandığı zaman, o yığıp biriktirdiği malı mülkü, kendisini azabımızdan kurtaramayacak. ﴾١٢﴿ ‫ ٰ' ى‬3ُ 8ْ !َ 4َ -ْ 8َ Fَ ‫اِ ّ َن‬


12. Gerçek şu ki, insanlığa doğru yolu göstermek Bize aittir. Çünkü Biz insanı sorumsuz ve başıboş bırakmış değiliz. ٰ ْ !َ 4َ !َ ‫َواِ ّ َن‬ ُ ْ ‫ َ* َة َو‬+ ﴾١٣﴿ L!ٰ ‫و‬e ‫ا‬ ِ l 13. Ve hiç yok ki, son da Bizimdir, ilk de. Dünyada da, âhirette de egemenlik Allah’ındır. Baştanbaşa bir imtihan olan bu dünya hayatını yaratan Allah, onun doğal bir sonucu ve uzantısı olan âhiret hayatını da elbette yaratacaktır. ّٰ 8َ Gَ ‫ ًرا‬dَ ,ْ . ُ Gُ ‫ ْر‬%َ dْ َ َ ﴾١٤﴿ LH 14. O hâlde, ey insanlar, sizi alev saçan bir ateşe karşı uyarıyorum. َ ْ َ ّ ِ‫> ا‬3َ -8ٰ Xْ 6َ َ ﴾١٥﴿ LSOٰ yْ ‫ا‬ 15. Bir ateş ki, oraya ancak en azılı, en bedbaht olanlar girecektir. ﴾١٦﴿ L) !ّٰ َ Gَ ‫ َب َو‬%َ ّ Cَ ‫ي‬%$ !َ ّ َ‫ا‬

16. Yani, ayetlerimi yalanlayan ve bile bile hakikatten yüz çeviren zalimler. َ ْ 3َ ُ 4َ ّ Yَ -ُ َ ‫َو‬ ﴾١٧﴿ LSOْٰ G ‫ا‬ 17. Rabb’ine isyandan ve kötülükten sakınan mümin ise, o gün ateşten uzak tutulacaktır. ﴾١٨﴿ LH Cّٰ َ َ 6َ "ُ !َ َ Gْ$ o6ُ ‫ي‬%$ !َ ّ َ‫ا‬

18. O ki, günahlardan arınmak için servetinin bir kısmını fakirlere, muhtaçlara verir. َ ِ َ ‫َو‬ ﴾١٩﴿ ‫ى‬SRٰ Yْ Gُ Eٍ َ 9ْ dِ :ْ ِ ‫ْ َ' ُه‬4Fِ 'ٍ A َ 19. Hem de, hiç kimseye ödenmesi gereken bir minnet borcu olmadığı hâlde, َ ْ "ِ Kِّ ‫@َ > َء َو ْ` ِ" َر‬Jِ Kْ ‫اِ ّ َ ا‬ ﴾٢٠﴿ LH 8ٰ Fْ ‫ا‬

20. Yalnızca yüceler yücesi Rabb’inin hoşnutluğunu kazanmak için malını, servetini harcar. O hâlde, ona müjdeler olsun: ﴾٢١﴿ L ٰ *ْ 6َ ‫َو َ! َ ْ َف‬ 21. Kendisi de yakında Rabb’inin bağışlayacağı sonsuz nimetlerle hoşnut olacaktır.


ُّ ‫﴾ ُ َر ُة‬٩٣﴿ ‫ ﷌‬L(ٰ m!‫ا‬ 93. DUHA SURESİ Mekke döneminin başlarında, Fecr suresinden sonra indirilmiştir. Adını, birinci ayetinde geçen ve gelecek aydınlık günleri müjdeleyen “ed-Duhâ” (Kuşluk vakti, sabahın aydınlığı) kelimesinden almıştır. 11 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: Peygamberliğin ilk yıllarında, Rasulullah’a (s) gelen vahiy uzun bir süre kesilmiş ve bu durum onu çok üzmüştü. Öte yandan inkârcıların bunu fırsat bilerek “Rabb’i Muhammed’i terk etti!” demeye başladılar. Peygamber, işlediği bir kusur sebebiyle Rabb’inin kendisini cezalandırdığını düşünerek üzüntülü bir hâlde beklerken, hem ona Rabb’inin hoşnutluğunu ve ikramlarını bildirerek yüreğin ferahlatan, hem de kıyamete kadar gelecek müminleri dünya ve âhiret nimetleriyle müjdeleyen mübarek Duha suresi nazil oldu: Ey Peygamber! Rabb’inin sana bahşettiği lütuf ve nimetleri şahittir ki, O kendi yolunda mücadele eden kullarını asla sahipsiz ve yardımsız bırakmayacaktır: ُّ ‫َو‬ ﴾١﴿ LS(ٰ m!‫ا‬ 1. Müminlere ışıl ışıl bir geleceği müjdeleyen sabahın aydınlığına, ﴾٢﴿ LSYٰ َ ‫ اِ َذا‬Mِ -ْ !َ ّ ‫َوا‬

2. Ve Kur’an’ın gündeme gelmesiyle her geçen gün karanlığı azalarak durulmaya yüz tutan geceye andolsun ki, ﴾٣﴿ L) 8ٰ Dَ َ ‫ َو‬Vَ Kُّ ‫ َر‬Vَ Fَ ‫َ َو ّ َد‬ 3. Rabb’in seni terk etmedi ve sana darılmadı da. ٰ ْ !َ ‫َو‬ ُ ْ :َ ِ Vَ !َ ٌ 0ْ + ﴾٤﴿ L) !ٰ ‫و‬e ‫ا‬ َ ‫ َ* ُة‬+ ِ l


4. Senin için her sonraki aşama, daima bir öncekinden hayırlı olacaktır. Sen günden güne, hâlden hâle ileriye doğru hayır mertebelerini aşarak yükselecek ve sonuçta, âhiret hayatında en büyük saadete nail olacaksın. َ w$ 9ْ 6ُ ‫َو َ! َ ْ َف‬ ْ َ Vَ Kُّ ‫ َر‬V﴾٥﴿ L) ٰ kَ

5. Böylece Rabb’in sana dünya ve âhiret nimetlerini verecek ve sen de O’nun sınırsız lütuf ve ikramıyla hoşnut olacaksın. Bunun ispatı olarak, geçmişine dönüp bir baksana: ﴾٦﴿ ‫ى‬ ً J$ 6َ ‫ ْ' َك‬Yِ 6َ ,ْ !َ َ‫ا‬ £ ‫ َ ٰ ٰو‬6. Sen çaresiz bir yetim iken, O seni güçlü ve şefkatli kollara emanet ederek barındırmadı mı? > َ ‫` َ' َك‬ ﴾٧﴿ ‫ى‬ َ ‫َو َو‬ £ 'ٰ 3َ َ

7. Sen şaşırmış ve kitap nedir, iman nedir bilmez (42. Şura: 52) bir hâldeyken, O seni Kur’an’la tanıştırıp doğru yola iletmedi mi? ﴾٨﴿ L) ٰ4zْ َ َ lً ِ >Fَ ‫` َ' َك‬ َ ‫َو َو‬ 8. Sen fakir ve muhtaç bir hâldeyken, O seni helâl kazanç ve gönül zenginliği ile destekleyip başkalarına muhtaç olmaktan kurtarmadı mı? ﴾٩﴿ *) ْ 3َ Oْ Gَ lَ​َ ,َ -J$ -َ !‫َ َ ّ َ ْا‬ 9. Öyleyse, ey yetim Peygamber, sakın incitme yetimi. ﴾١٠﴿ *) ْ 3َ ْ4Gَ lَ​َ Mَ ِ > َ ّ !‫َواَ ّ َ ا‬ 10. Ve asla azarlama, senden yardım isteyeni. ﴾١١﴿ ‫َ( ِّ' ْث‬ َ Vَ Kِّ ‫ َر‬Eِ َ 9ْ 4ِ Kِ َ ّ َ‫َوا‬ 11. Ve hep anlat insanlara, Rabb’inin sonsuz nimetini. Rabb’inin onlara ne büyük nimetler ihsan ettiğini ve bu nimetlere şükrettikleri takdirde kendilerini çok daha üstün nimetlerle ödüllendireceğini anlat. “Allahu Ekber! Bu ne büyük bir nimet, bu ne büyük bir iltifat, ya Rab!” َ ّ ‫﴾ ُ َر ُة‬٩٤﴿ ‫ ْ* ِح ﷌‬s!‫ا‬


94. İNŞİRAH SURESİ Mekke döneminin başlarında, bir önceki Duha suresinden hemen sonra indirilmiştir. “Şerh” (açma, ferahlık verme) ve aynı anlamdaki “İnşirah” adlarıyla bilinen sure, adını birinci ayetinde geçen “neşrah” fiilinden almıştır. 8 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Ey Peygamber! İnkârcıların baskı ve işkenceleriyle zaman zaman kendini bitkin ve çaresiz hissettiğini biliyoruz. Üzülme, sana öyle bir iç huzuru ve güven duygusu vereceğiz ki, bütün zorluklar sana kolay gelecek. Nitekim: َ ‫ ْ' َر‬Wَ Vَ !َ ‫ َ* ْح‬sْ dَ ,ْ !َ َ‫ا‬ ﴾١﴿ ‫ك‬S 1. Biz senin göğsünü iman, ilim ve hikmet nurlarıyla aydınlatıp gönlünü ferahlığa kavuşturmadık mı? َ ‫ ِوزْ َر‬Vَ ْ4Fَ 4َ 9ْ ﴾٢﴿ ‫ك‬S َ ‫َو َو‬ 2. Ve insanlığın cahiliye dönemindeki o içler acısı hâlini gördükçe sıkıntıdan yüreğin kan ağlarken, sırtındaki yükünü kaldırıp görevini kolaylaştırmadık mı? َ *َ 3ْ َ ﴾٣﴿ ‫ك‬S َ Oَْ dَ‫>ي ا‬%$ !َ ّ َ‫ا‬ 3. Belini büken ve tek başına asla altından kalkamayacağın o ağır yükünü. ﴾٤﴿ ‫ َ* )َك‬Cْ ‫ ِذ‬Vَ !َ 4َ 9َْ ‫َو َر‬ 4. Ve seni, tüm insanlığa örnek olacak tertemiz bir ahlâkla yücelterek şeref ve itibarını yükseltmedik mi? ﴾٥﴿ S ‫ ْ ً*ا‬6ُ *ِ ْ 9ُ !‫َ ِ ّ َن َ َ ْا‬

5. Demek ki, zorlukla kolaylık iç içedir ve her zorluk, o zorluğu aşacak güç ve kabiliyeti kendi içinde barındırmaktadır. Yani her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır. ﴾٦﴿ ‫ ْ ً* )ا‬6ُ *ِ ْ 9ُ !‫اِ ّ َن َ َ ْا‬ 6. Evet, her zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Buna göre, omzundaki yük ağırlaştıkça ve sorumluluğun büyüdükçe, aynı


oranda kalbine sebat ve kararlılık vereceğiz ve senin tahammül gücünü yükselterek, zorlukları kolayca aşmanı sağlayacağız. ﴾٧﴿ I َ zْ *َ َ ‫َ ِ َذا‬ َ d َ ~ SْXْ 7. Öyleyse, bir işi bitirdiğin zaman derhal başka bir işe giriş. Bir görevi bitirir bitirmez, biraz dinlendikten sonra bir başkasına yönel. İşte ancak bu şekilde zorluklar kolaylığa, sıkıntılar rahmete dönüşür. Fakat bunu yaparken, Rabb’inle irtibatını bir an olsun koparma: ﴾٨﴿ Iْ zَ ‫َ ر‬ ْ Vَ Kِّ ‫ َر‬L!ٰ ِ‫َوا‬ 8. Ve bu kutlu yolculuğunda dizlerine derman, gözlerine fer vermesi için tüm kalbinle ve sadece Rabb’ine yönel. ‫﷌‬

T ّ $ ‫﴾ ُ َر ُة‬٩٥﴿ ِ J!‫ا‬ 95. TİN SURESİ Mekke döneminin başlarında, Buruc suresinden sonra indirilmiştir. Adını, birinci ayetinde geçen “Tin” (incir ağacı) kelimesinden almıştır. 8 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! ﴾١﴿ ‫ ن‬ ّ $ ‫َو‬ Sِ Jُ 6ْ Rَ ّ !‫ َوا‬T ِ J!‫ا‬

1. Andolsun, insanlık tarihi boyunca nice Peygamberlere ev sahipliği yapan, ilâhi vahyin merkezi konumunda olan coğrafi bölgelere. Özellikle de incire ve zeytine, yani incir ve zeytin ağaçları bolca yetiştiği için Tin ve Zeytun bölgeleri olarak da bilinen ve birçok peygamberin, özellikle İsa, Davud, Süleyman gibi büyük Peygamberlerin zuhur ettiği, İncil ve Zebur’un vahyedildiği Şam ve Filistin bölgelerine. ُ ‫َو‬ َ 4﴾٢﴿ T $ $ ‫ ر‬ S ِ 2. Andolsun, Allah’ın insanlık tarihinde ilk kez bir Peygamberle, Musa (a) ile aracısız konuştuğu ve ona Tevrat’ın ilk bölümünü vahyettiği yere, kutsal Sina Dağına. َ ْ 'ِ 8َ َ !‫ا ْا‬%َ ٰ/‫َو‬ ﴾٣﴿ T S ِ $ ‫ا‬


3. Ve İbrahim Peygamber’in (as) Kâbe’yi inşa etmesinden bu yana Arabistan’da barış ve huzurun kaynağı olan ve Son Elçinin (s) Kur’an vahyini aldığı bu güvenli şehre, Mekke’ye andolsun ki, Yani bu sözü edilen coğrafyalarda yaşanan tarih şahittir ki, insan vahyin sesini dinler ve izinden giderse yücelir, ona ihanet ederse de en aşağılık konuma düşer. Şöyle ki: ﴾٤﴿ ,6 َ 'ْ Oَ !َ ِ ْ 4َ Oْ 8َ + ٍ $ Oْ Gَ :ِ َ Aْ َ‫ > ا‬$ ‫ َ َن‬dْ ‫ا‬

4. Biz insanı, yaratılış amacını gerçekleştirmesi için ihtiyaç duyduğu her türlü zihnî ve bedenî özelliklerle donatarak varlık mertebelerinin en yükseğine çıkabilecek bir yetenek ve kapasitede, yani olması gereken en güzel biçimde yarattık. َ 8$ ِ َ Mَ َ? ْ َ‫ ُه ا‬dَ ‫ َر َد ْد‬,َ ّ }ُ ﴾٥﴿ T S 5. Fakat insan, vahiyden uzaklaşarak asli kişiliğini saptırıp yozlaştırınca, —geçerli kıldığımız kanunlar gereğince— onu varlık mertebelerinin en dibine yuvarlayarak aşağıların aşağısına çeviririz. Kur’an’dan yüz çevirerek şeytanın boyunduruğu altına giren insan, vahşi hayvanlardan daha tehlikeli ve aşağı bir duruma düşer. َ ّ ‫ ا‬8ُ ِ Fَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫اِ ّ َ ا‬ ﴾٦﴿ ‫ ن‬ ِ (َ !ِ X!‫ا‬ ٍ) 4ُ ْ َ ُ 0ْ zَ *ٌ `ْ َ‫ ا‬,ْ 3ُ 8َ َ ‫ ت‬ 6. Ancak Allah’a ve âhiret gününe iman edip bu imana yaraşır güzel işler yapanlar hariç. İşte onlar için, cennette bitip tükenmeyecek muhteşem bir ödül vardır. َ 6ُ َ​َ ّ $ Kِ 'ُ 9ْ Kَ Vَ Kُ %ِّ . ﴾٧﴿ :6 ) ِ '!

7. Öyleyse, ey insan, artık hangi şey sana Dini yalanlatabilir? Bu gerçeklere rağmen, hangi güç seni ilahi adaletin suça ve iyiliğe vereceği adil karşılığı inkâra yöneltebilir? Eğer cennet cehennem, ödül ceza yoksa ve iyilik yapanlarla kötülük yapanlar aynı sonu paylaşacaklarsa, bu Allah’ın hikmet ve adaletine ters düşmez mi? َ Aْ َ Kِ &‫ا‬ َ َ‫ا‬ ٰ َ $ Cِ (َ !‫ ْا‬,. ﴾ ٨﴿ T ! ّ ْ ُ َ ِ

8. Öyle ya, Allah hükmedenlerin en âdili değil mi? Her adil hâkimden suçluları cezalandırması ve iyileri onurlandırması beklenirken, hâkimlerin hâkimi olan Allah suçu cezasız, iyiliği mükâfatsız bırakır mı?


cِ 8َ 9َ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٩٦﴿ 96. ALAK SURESİ Bu surenin ilk beş ayeti, Peygamber’e (s) vahyedilen ilk Kur’an ayetleridir. Surenin geri kalan bölümü ise bir yıl sonra nazil olmuştur. Adını, ikinci ayetinde geçen ve “kan pıhtısı şeklinde bir yere yapışıp duran şey” anlamına gelen “Alak” kelimesinden almıştır. 19 ayettir. İsa Peygamber’in doğumunun üzerinden takriben altı asır geçmişti. Daha önceki elçilerin getirdiği mesaj, Yahudilik ve Hristiyanlık adı altında tamamen yozlaştırılmış, özünden saptırılarak tanınmaz hâle gelmişti. Zulüm ve haksızlık yeryüzünü kuşatmış, ahlâkî değerler bozulmuş ve ilâhî vahiyden uzaklaşan insanlık, korkunç bir bunalımın pençesine düşmüştü. İşte insanoğlu böyle adım adım felâkete doğru sürüklenirken, Ramazan ayının gecelerinden bir gece, Kadir Gecesi ilâhî rahmet yeniden tecelli etti ve Allah, “Oku!” emriyle başlayan ve bizzat kendi koruması altında kıyamete kadar insanlığa yol gösterecek olan Son Mesajı göndererek, insanı dünya ve âhirette gerçek anlamda huzura, mutluluğa ulaştıran çözüm yolunu gösterdi: ‫﷌‬

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! ﴾١﴿ cHَ 8َ + َ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ ا‬Vَ Kِّ ‫ َر‬,ِ ْ Kِ ‫ َ* ْا‬Dْ ِ‫ا‬ 1. Ey insan! Yaratan Rabb’inin adıyla oku! Sana Rabb’in tarafından gönderilen ve bundan böyle ayet ayet, sure sure muhatap olacağın bu kitabı, onu güzelce anlamak, zihnine nakşetmek, hayatına yansıtmak ve başkalarına tebliğ etmek amacıyla oku. Fakat batıl değerler, sahte ilâhlar adına değil, yalnızca Rabb’inin adıyla oku! ﴾٢﴿ cH ٍ 8َ Fَ :ْ ِ ‫ َ َن‬dْ ‫ا‬ َ ِ ْ cَ 8َ + 2. O, İnsanı, rahim duvarına tutunarak orada asılı bir şekilde duran, kan pıhtısına benzeyen basit bir yumurta hücresinden, yani alaktan yarattı ve onu aşama aşama konuşma, düşünme, okuma,


öğrenme ve öğretme yeteneklerine sahip üstün bir varlık hâline getirdi. َ ْ Vَ Kُّ ‫ َ* ْا َو َر‬Dْ ِ‫ا‬ ﴾٣﴿ ‫م‬S ُ *َ Cْ ‫ا‬ 3. Oku! Unutma ki, Rabb’in sonsuz lütuf ve kerem sahibidir. Daha önce sahip olmadığın bunca nimetleri sana bahşeden Allah, yüreğini ilim ve hikmet hazineleriyle doldurarak seni çok daha büyük mertebelere, en yüce makamlara çıkaracaktır. ﴾٤﴿ ,ِ S8َ Oَ ! ْ Kِ ,َ 8َ ّ Fَ ‫ي‬%$ !َ ّ َ‫ا‬

4. O Allah ki, kalem ve benzeri eğitim öğretim araçları ile gerek vahiy bilgisini, gerekse beşeri bilgi ve tecrübeleri yazıp muhafaza ederek sonraki nesillere aktarma ve böylece, ilim ve hikmet yolunda ilerleme sanatını öğretendir. ﴾٥﴿ ,) ْ 8َ 9ْ 6َ ,ْ !َ َ ‫ َ َن‬dْ ‫ا‬ ِ ْ ,َ 8َ ّ Fَ 5. Düşünme, araştırma, öğrenme imkân ve yetenekleri bahşettiği insana, Peygamber ve Kitap göndererek ona bilmediği her şeyi öğreten O’dur. Peki, insanoğlu bu nimetlerin kıymetini gereğince takdir edebiliyor mu? ِْ ‫ اِ ّ َن‬l> َ ّ Cَ ﴾٦﴿ LS@ٰ wْ -َ !َ ‫ َ َن‬dْ ‫ا‬ 6. Hayır; doğrusu Allah’ın adı ile okumayan insan, sahip olduğu bilgi, güç ve servetle şımararak azgınlık eder. ﴾٧﴿ L) ٰ4@ْ Jَ ‫ا‬ ْ ‫اَ ْن َر ٰا ُه‬ 7. Kendisini —Allah’ın yol göstericiliği de dâhil— her türlü ihtiyacın üstünde gördüğü için. ﴾٨﴿ L) 9ٰ `ْ *ُّ !‫ ا‬Vَ Kِّ ‫ َر‬L!ٰ ِ‫اِ ّ َن ا‬

8. Oysa dönüş Rabb’inedir. Her canlı eninde sonunda ölümü tadacak, imtihan nedeniyle kendisine verilen servet, güç, makam ve saltanatı bırakıp Rabb’inin huzuruna çıkacaktır. Böylece Büyük Mahkemede bu dünyada yapıp ettiklerinin hesabını verecek ve hiçbir iyilik mükâfatsız, hiçbir kötülük cezasız kalmayacaktır. O hâlde, ey insan! Hak ile batılın mücadelesinde tarafsız kalma. Müminler cephesinde yerini almak konusunda çekimser davranma.


﴾١٠﴿ L) 8ّٰ Wَ ‫ ْ ً'ا اِ َذا‬Fَ ﴾٩﴿ LS3ٰ ْ46َ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫~ ا‬ َ 6ْ َ‫اَ َرا‬

9,10. Bir düşünsene, Kâbe’de namaz kılmakta olan bir kulu, yani Peygamberi namazından engellemek isteyen Ebu Cehil adındaki kâfiri. Yine düşünsene, inancı doğrultusunda yaşamak isteyen insanları, bu kutsal haklarından mahrum bırakmaya çalışan çağdaş Ebu Cehillerin yaptıklarını. ﴾١١﴿ ‫ى‬S'ٰ 3ُ !‫ ْا‬L8َ Fَ ‫ َن‬Cَ ‫~ اِ ْن‬ َ 6ْ َ‫اَ َرا‬ 11. Bir düşün bakalım, bu namaz kılan, oruç tutan, başını örten, yani Rabb’ine kulluk ve ibâdet eden kişi ya doğru yolu izliyorsa? َ ّ Kِ *َ َ َ‫اَ ْو ا‬ ﴾١٢﴿ ‫ ٰ )ى‬Oْ J!

12. Yahut insanları Kur’an ahlâkına çağırarak dürüstlüğü, erdemliliği öğütlüyorsa ve sen onu zalimlerle mücadelesinde yalnız başına bıraktıysan, âhirette bunun hesabını nasıl vereceksin? ﴾١٣﴿ L) !ّٰ َ Gَ ‫ َب َو‬%َ ّ Cَ ‫~ اِ ْن‬ َ 6ْ َ‫اَ َرا‬

13. Yine düşün, ya o desteklediğin liderin, patronun, efendin vs. Allah’tan gelen hakikati yalanlamış ve O’nun ayetlerinden yüz çevirmişse ve sen de körü körüne onların peşinden gidiyorsan, yarın hangi yüzle Rabb’inin huzuruna çıkacaksın? ﴾١٤﴿ ‫ ٰ* )ى‬6َ &‫ا‬ َ ّٰ ‫ َ ّ َن‬Kِ ,ْ 8َ 9ْ 6َ ,ْ !َ َ‫ا‬ 14. Müminlere böyle pervasızca eziyet eden bu zalim bilmez mi ki, Allah her şeyi görmekte? ْ ِ !َ lَ ّ Cَ َ ّ Kِ 9ً َ? ْ 4َ !َ ^ "ِ Jَ ْ46َ ,ْ !َ ﴾١٥﴿ S Eِ -َ W ِ 4!

15. Sakın ha, zannetmesin ki yaptıkları karşılıksız kalacak. Eğer bu çirkin davranışlarına bir son vermeyecek olursa, onu perçeminden tutup cehenneme sürükleyeceğiz. ﴾١٦﴿ EٍH ]َ َ Eٍ Kَ ‫ ِذ‬Cَ Eٍ -َ W ِ + ِ dَ 16. O yalancı, o günahkâr perçeminden! ﴾١٧﴿ "S ُ 6َ ‫ ِد‬dَ ‫ ْ' ُع‬-َ 8َْ

17. O zaman çağırsın bakalım, o güvendiği ordusunu, adamlarını, meclisini. ﴾١٨﴿ S Eَ -َ dِ Kَ Rَ ّ !‫ ْ' ُع ا‬4َ َ


18. Biz de azap meleklerini çağıracağız, bakalım kim üstün gelecek! َ ْ ‫ ْ' َو‬Yُ ‫ا‬ ﴾١٩﴿ ‫ِ ْب‬kَ D‫ا‬ ْ ‫ ُ" َو‬9ْ wِ Gُ َ l ) ّ Cَ

19. Hayır, sakın ona itaat etme. Zalimlerin baskı ve işkencelerine asla boyun eğme. Sen tüm benliğinle O’nun huzurunda secdeye kapan ve en içten dua ve yalvarışlarla O’na yaklaş. ‫ ْ' ِر﷌‬Oَ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٩٧﴿

97. KADİR SURESİ Mekke döneminin başlarında, Abese suresinden sonra nazil olmuştur. Adını, birinci ayetinde geçen ve Kur’an’ın ilk ayetlerinin nazil olduğu gecenin önemine, daha doğrusu o gece gönderilmeye başlanan Kur’an’ın, insanlığın “kaderinde” oynadığı role işaret eden “el-Kadr” (Kıymet, değer) kelimesinden almıştır. 5 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! ﴾١﴿ ‫ر‬Hِ 'ْ Oَ !‫ ْا‬Eِ 8َ -ْ !َ $ ‫ ُه‬4َ !ْ Rَ dْ َ‫> ا‬dَ ّ ِ‫ا‬

1. Doğrusu Biz onu, yani yukarıdaki Alak suresinin ilk ayetlerini, insanlığın kaderinin dönüm noktası olan bir gecede, barış ve huzur dolu bir dünyanın kapılarının aralandığı mübarek Kadir Gecesinde indirdik. َ ‫َو َ > اَد ْٰر‬ ﴾٢﴿ ‫ ْ' )ِر‬Oَ !‫ ْا‬Eُ 8َ -ْ !َ َ V6 2. İnen Kur’an ile iyi ile kötünün, doğru ile yanlışın kesin hatlarla birbirinden ayrıldığı bu Kadir Gecesinin ne muhteşem bir gece olduğunu bilir misin? Öyle büyük bir gecedir ki o, sırf senin bilgi ve idrakine kalsaydı, onun kadrinin derecesini asla bilemezdin. ﴾٣﴿ *ٍ) 3ْ yَ rِ !ْ َ‫ ا‬:ْ ِ ٌ 0ْ + َ ‫ ْ' ِر‬Oَ !‫ ْا‬Eُ 8َ -ْ !َ

3. Kadir Gecesi, içinde Kur’an’ın indiği böyle bir gece bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır. İnsanlık Cebrail’in Hz. Muhammed’le buluşup onun gönlüne Kur’an’ın ilk ayetlerini nakşettiği o gece, iyiye, güzele ulaşma yolunda binlerce yılda başaramayacağı bir gelişmeyi, ilerlemeyi işte o bir gecede kazanmıştır.


> 8ٰ !‫ َ<ّ َ ُل ْا‬Gَ َ ُ ُ ﴾٤﴿ *² ٍ ْ َ‫ ا‬Mِّ Cُ :ْ ِ ,H ْ 3ِ Kِّ ‫ ِ ْذ ِن َر‬Kِ 3َ - $ ‫وح‬ * !‫ا‬ ‫و‬ E . ] ّ َ ِ َ ُ

4. O gece görevli melekler ve ölü kalplere hayat bahşeden vahiy meleği Kutsal Ruh Cebrail, Rab’lerinin izniyle, bu amaca yönelik tüm buyrukları yerine getirmek için yeryüzüne iner ve insanlığın kaderine yön verecek hikmet dolu kararlar verirler. ﴾٥﴿ *ِ Yْ َ?!‫ ِ ْا‬8َ wْ َ LJّٰ A َ َ /ِ §‫ ٌم‬lَ َ

5. İşte bunun içindir ki, Muhammed’in (s) ömründe bir kez yaşadığı bu Kadir Gecesinin yıldönümü olarak müminlere armağan edilen, fakat Ramazan Ayı’nın geceleri arasına gizlenerek bir ay içine serpiştirilen ve her yıl Ramazan Ay’ı boyunca “Kur’an geceleri” olarak değerlendirilmesi ve Allah’ın ayetlerinin sohbetlerle, dua ve ibadetlerle tekrar ve tekrar gündeme getirilerek kalplere, gönüllere nakşedilmesi gereken bu gece, Kur’an’ın öngördüğü adalete, barışa ve huzura susamış insanlık için bir kurtuluş fırsatı, bir esenlik müjdesidir, ta meleklerin bir sonraki Kadir gecesine dek müminlerle vedalaşacağı şafak vaktine kadar. ‫ ﷌‬Eِ 4َ -ِّ َ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬٩٨﴿ 98. BEYYİNE SURESİ Hicretten hemen sonra gönderilmiştir. Adını, birinci ayetinde geçen ve Kur’an’a işaret eden “Beyyineh” (açık delil, kanıt) kelimesinden almıştır. Sekiz ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! ُ 6َ ,ْ !َ َ .ّ $ َ? ْ4 ُ T َ C$ *ِ sْ ُ !‫ ب َو ْا‬ ﴾١ ﴿ S Eُ 4َ -ِّ َ !‫ ْا‬,ُ 3ُ -َ Gِ ْ Gَ LJّٰ A َ T ِ !‫ ْا‬Mِ ْ/َ‫ ا‬:ْ ِ ‫?َ ُ*وا‬Cَ :َ 6%$ !َ ّ ‫ ا‬:ِ . ِ Jَ .

1. İster Kitap Ehli olarak bilinen Hristiyanlar ve Yahudiler olsun, isterse âhireti, Peygamberleri ve kutsal kitapları inkâr eden müşrikler olsun, Allah hakkında yanlış düşüncelere kapılarak inkâra saplananlar, kendilerine apaçık bir delil gelmedikçe ve içine saplandıkları batıl inancın yanlışlığını gözler önüne seren apaçık bir delil önlerine konmadıkça, durumlarını değiştirecek, zulüm ve inkârdan vazgeçecek değillerdi. َ ُ ?ً (ُ Wُ ‫ ا‬8ُ ْJ6َ &‫ا‬ ٌ ُ ‫َر‬ ﴾٢﴿ S ‫ َ* ًة‬3َ ّ w ِ ّٰ :َ ِ ‫ ل‬


2. O apaçık delil, Allah tarafından gönderilen ve hiçbir tahrifata uğramamış tertemiz sahifeler okuyan ve böylece insanlığı doğru yola davet eden bir Elçidir. ﴾٣﴿ Eٌ) َ -ِّ Dَ I ٌ Jُ Cُ 3َ - $ 3. Elçinin tebliğ ettiği bu sahifeler içinde, insanı dünya ve âhirette kurtuluşa ulaştıran dosdoğru hükümler ve mükemmel inanç, hukuk ve ahlâk ilkeleri vardır. İşte bu özellikleri barındıran apaçık bir belgeyle, yani Kur’an ve Peygamber ile o insanlara gitmediğiniz takdirde, onların iman etmelerini, hakka yönelmelerini bekleyemezsiniz. > َ َ 'ِ 9ْ Kَ :ْ ِ َ ّ ِ‫ ب ا‬ ﴾٤﴿ Eُ) 4َ -ِّ َ !‫ ْا‬,ُ 3ُ Gْ ‫` َء‬ َ Jَ . ِ !‫ ا ْا‬Gُ ‫و‬e ُ‫ ا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫?َ ّ َ* َق ا‬Gَ َ ‫َو‬ 4. Ama ne var ki, kendilerine kutsal Kitap emanet edilmiş olan ve Son Peygamber zuhur eder etmez ona iman edeceklerini öne süren Yahudi ve Hristiyanlar, asıl kendilerine bu apaçık delil geldikten sonra —Tevrat ve İncil’in müjdelediği Son Elçiyi inkâr ederek— inanç birlikteliklerini bozup hak dinde ayrılık çıkardılar. َ X$ 8ِ ْ1 ُ &‫ا‬ َ ّ ‫ ا‬ّ $ "ُ !َ T :ُ 6‫د‬$ Vَ !ِ ‫ َة َو ٰذ‬Cٰ Rَ ّ !‫ ا ا‬Gُ oْ 6ُ ‫ َة َو‬8ٰ X!‫ا‬ َ ّٰ ‫ ُ ُ'وا‬9ْ -َ !ِ َ ّ ِ‫َو َ > اُ ِ ُ*>وا ا‬ ُ O$ 6ُ ‫?َ > َء َو‬4َ A ُ :َ 6'!‫ا‬ ﴾٥﴿ Eِ) َ -ِّ Oَ !‫ْا‬

5. Oysa onlara, tertemiz bir inançla bir tek Allah’a yönelerek ve her konuda O’nun hükmüne boyun eğerek yalnızca O’na kulluk etmeleri, namazı dosdoğru kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti; işte budur, insanı kurtuluşa iletecek dosdoğru din. Şu hâlde; َ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ ْ ْ َ َ َ َ? ْ ْ/ Eِ) 6َ ّ ِUَ !‫ ُّ* ْا‬yَ ,ْ /ُ Vَ ]ِ > !ٰ ^‫ ) اُو‬3َ - $ :َ 6'$ !ِ + d T C * s !‫ا‬ ‫و‬ ‫ ب‬ J . !‫ا‬ M ‫ا‬ : ‫وا‬ * C : 6 % ! َ ,َ 4َ ّ 3َ ` َ َ ْ $ $ $ َ ‫ ر‬ َ َ ِ ِ ُ ُ ِ ِ ِ ِ ﴾٦﴿

6. İster Kitap Ehli olarak bilinen Hristiyanlar ve Yahudiler, isterse âhireti, Peygamberleri ve kutsal kitapları tümüyle inkâr eden müşrikler olsun, Kur’an ile uyarıldıkları hâlde inkârda diretenler, sonsuza dek cehennem ateşine mahkûmdurlar. İşte onlar, yaratıkların en kötüsüdürler. > َ َ ّ ‫ ا‬8ُ ِ Fَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫اِ ّ َن ا‬ ﴾٧﴿ Eِ) 6َ ّ ِUَ !‫ ُ ْا‬0ْ + , / V ] َ ْ ُ ِ !ٰ ^‫ ت اُو‬ ِ (َ !ِ X!‫ا‬


7. Ayetlerime iman eden ve bu imana yaraşır dürüst ve erdemlice bir hayat ortaya koyanlar ise, yaratıkların en iyisidirler. َ ْ 3َ Jِ (ْ Gَ :ْ ِ ‫*ي‬$ Yْ Gَ ‫ ْ' ٍن‬Fَ ‫ ت‬ ,ْ 3ُ ْ4Fَ &‫ا‬ َ ‫ ُر‬3َ dْ ‫ا‬ ُ ّٰ َ ُ 4َ ّ ` َ ,ْ 3ِ Kِّ ‫ْ َ' َر‬4Fِ ,ْ /ُ ^ ُ ‫>ا‬Rَ ` َ ِ ‫ ً' )ا َر‬Kَ َ‫> ا‬3َ - $ :َ 6'$ !ِ + ﴾٨﴿ "ُ Kَ ّ ‫ َ َر‬s َ :ْ َ !ِ Vَ !ِ ‫ْ )ُ" ٰذ‬4Fَ ‫ ا‬ ُ ‫َو َر‬ ِ +

8. Onların Rab’leri katındaki ödülleri, ağaçlarının altından ırmaklar çağıldayan ve sonsuza dek içinde yaşayacakları ebedi huzur ve mutluluk diyarı olan Adn cennetleridir. Allah onlardan hoşnut olmuş, onlar da O’ndan hoşnut olmuşlardır. İşte Rabb’lerine saygı gösterenlerin mükâfatı budur. ‫ال﷌‬ ِ Rَ !ْ Rِّ !‫﴾ ُ َر ُة ا‬٩٩﴿

99. ZİLZAL SURESİ Bu surenin Medine'de nazil olduğuna dair bazı rivayetler varsa da, konusu ve üslubundan, Mekke’de nazil olduğu anlaşılmaktadır. Adını, “yeryüzünün büyük bir sarsıntıyla sarsılacağının” anlatıldığı birinci ayetinden almıştır. “Zelzele” adıyla da bilinen sure, 8 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Ey insan! Gün gelecek şu içinde yaşadığın evren tamamen yok edilecek ve yaptıklarının hesabını vermek üzere Rabb’inin huzuruna çıkarılacaksın: َْ ~ ﴾١﴿ S 3َ !َ ‫ا‬Rَ !ْ ‫ض ِز‬ ِ !َ Rِ !ْ ‫اِ َذا ُز‬ ُ ‫ا ْر‬ 1. Yeryüzü, müthiş bir depremle arka arkaya sarsıldığı, َْ ~ ﴾٢﴿ S 3َ !َ Oَ }ْ َ‫ض ا‬ ِ ` َ *َ ْ+َ‫َوا‬ ُ ‫ا ْر‬ 2. Toprak bağrındaki ölü bedenleri dışarıya fırlattığı, ﴾٣﴿ H 3َ !َ َ ‫ َ ُن‬dْ ‫ا‬ ِ ْ ‫ َ ل‬Dَ ‫َو‬

3. Ve mezarından fırlayan insan büyük bir dehşet ve şaşkınlıkla, “Aman Allah’ım, buna ne oluyor?” dediği zaman. ﴾٤﴿ S /َ ‫ْ َ َر‬+َ‫ث ا‬ ُ 'ِّ (َ Gُ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ


4. İşte o Gün yeryüzü, üzerinde yaşanmış olan tüm olayları bir bir anlatacaktır. ﴾٥﴿ ) 3َ !َ LAٰ ‫ اَ ْو‬Vَ Kَ ّ ‫ َ ّ َن َر‬Kِ 5. Çünkü Rabb’in, ona böyle yapmasını emretmiştir. َ ّ ‫ ُ' ُر‬Xْ 6َ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ ﴾٦﴿ ,) ْ 3ُ !َ َ Fْ َ‫ َْوا ا‬0ُ !ِ S Gً Jَ yْ َ‫ س ا‬ ُ 4!‫ا‬

6. O Gün bütün insanlar, yaptıkları iyilik ve kötülükleri kendilerine gösterilmek üzere, gruplar hâlinde Rab’lerinin huzuruna çıkacaklar. ﴾٧﴿ ‫ َ* )ُه‬6َ ‫ًا‬0ْ + َ ‫ َ ل َذ ّ َر ٍة‬Oَ Pْ ِ Mْ َ 9ْ 6َ :ْ َ​َ

7. İşte o anda, her kim zerre kadar iyilik yapmışsa, onun mükâfatını görecek, ﴾٨﴿ ‫ َ* ُه‬6َ ‫ *ا‬yَ ‫ َ ل َذ ّ َر ٍة‬Oَ Pْ ِ Mْ َ 9ْ 6َ :ْ َ ‫َو‬ 8. Ve her kim de zerre kadar kötülük yapmışsa, onun cezasını görecektir. Allah’ın Elçisi buyurdu ki: “Öyleyse, bir parça hurmayla ve güzel bir sözle bile olsa, kendinizi cehennem ateşinden koruyunuz.” ‫ ت‬ ِ 6َ ‫ ِد‬9َ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬١٠٠﴿ 100. ADİYAT SURESİ Mekke döneminin başlarında, Asr suresinden sonra gönderilmiştir. Adını, birinci ayetinde geçen “el Adiyat” (hızla koşan binek atları) kelimesinden almıştır. 11 ayettir. ‫﷌‬

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum: ﴾١﴿ S (ً ْ َ ‫ ت‬ ِ 6َ ‫ ِد‬9َ !‫َو ْا‬ 1. İnsan nefsinin doyumsuz arzu ve ihtiraslarını hatırlatırcasına nefes nefese koşan,


ْ ﴾٢﴿ S A ِ 6َ ‫ ر‬ ً 'ْ Dَ ‫ ت‬ ِ ُ ! َ

2. Ve kayalara çarpan tırnaklarıyla, karanlıkta kıvılcımlar saçan, ْ ﴾٣﴿ S (ً ْ Wُ ‫َات‬ ِ 0@$ ُ ! َ 3. Derken, gün doğarken bir beldeye baskın yapan, ﴾٤﴿ S 9ً Oْ dَ "$ Kِ ‫َ َ} َْ* َن‬ 4. Ve bir anda tozu dumana katarak, ﴾٥﴿ S 9ً ْ ` َ "$ Kِ :َ wْ َ َ َ

5. Sağa sola kaçışan asker, kadın ve çocuklardan oluşan topluluğun tam ortasına dalan binek atlarına yemin olsun ki, َ !َ "$ Kِّ *َ !ِ ‫ َ َن‬dْ ‫ا‬ ﴾٦﴿ ‫د‬Hٌ 4ُ . ِ ْ ‫اِ ّ َن‬ 6. Gerçekten insan Rabb’ine karşı pek nankördür. ﴾٧﴿ 'Hٌ -3$ s َ !َ Vَ !ِ ‫ ٰذ‬L8ٰ Fَ "ُ dَ ّ ِ‫َوا‬ 7. Ve bizzat kendisi de buna şahittir. Rabb’inin yol göstericiliğinden uzaklaşarak yoldan çıkan insan ruhu, tıpkı binek atları temsilinde işaret edildiği gibi sonu gelmeyen ihtiraslar peşinde koşup duracak, bencil arzuların ve çılgınca ihtirasların kölesi olacak ve böylece, şaşkın toz bulutlarının ve sapık iştahların körleştirdiği zindanlarda bocalayarak hiçbir zaman gerçek huzuru, esenliği bulamayacaktır. ﴾٨﴿ 'ٌ) 6'$ s َ !َ 0 ِّ (ُ !ِ "ُ dَ ّ ِ‫َوا‬ ِ ْ 1َ !‫ ْا‬I 8. Çünkü o, mala ve servete aşırı bir tutkuyla bağlanmıştır. ﴾٩﴿ ‫ ر‬ ِ ُ Oُ !‫ ِ َ َ ِ ْا‬9ْ Kُ ‫ اِ َذا‬,ُ 8َ 9ْ 6َ lَ​َ َ‫ا‬ S

9. Ama bilmez mi ki, Diriliş Günü, kabrin bağrındaki ölü bedenler dışarıya atıldığı, ُّ ِ َ Mَ Xِّ A ﴾١٠﴿ ‫ور‬ ُ ‫َو‬ ِ 'ُ X!‫ا‬ S

10. Ve Hesap Günü, yüreklerde gizlenen düşünceler, niyetler, sevgiler, ihanetler, kabul ve ihanetler ortaya serildiği zaman, ﴾١١﴿ ٌ 0 $ 1َ !َ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ ,ْ 3ِ Kِ ,ْ 3ُ Kَ ّ ‫اِ ّ َن َر‬ 11. İşte o Gün geç de olsa anlayacaklar ki, Rab’leri onların her hâlinden haberdardır.


‫﷌‬Eِ Fَ ‫ ر‬ ِ Oَ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬١٠١﴿

101. KARİA SURESİ Mekke döneminin başlarında nazil olmuştur. Adını, birinci ayetinde geçen ve Kıyamet Gününe işaret eden “el- Kariah” (Kapıyı çalan, yürekleri hoplatan, ansızın gelip çarpan) kelimesinden almıştır. 11 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Ey insan! Gün gelecek şu içinde yaşadığın evren tamamen yok edilecek ve yaptıklarının hesabını vermek üzere Rabb’inin huzuruna çıkarılacaksın: ﴾١﴿ S Eُ Fَ ‫ ر‬ ِ Oَ !ْ َ‫ا‬ 1. Ansızın gelip çatan, yürekleri sarsıp yerinden hoplatan, tüm kâinatı yok eden o müthiş olay, o Karia! ﴾٢﴿ EHُ Fَ ‫ ر‬ ِ Oَ !‫َ ْا‬ 2. Hem de, ne müthiş bir olay, o Karia! َ ‫َو َ > اَد ْٰر‬ ﴾٣﴿ Eُ) Fَ ‫ ر‬ ِ Oَ !‫ َ ْا‬V6 3. Bilir misin, neler olacak neler, gelip çatınca o Karia! َ ّ ‫ ُن‬. ُ 6َ ‫ ْ َم‬6َ ﴾٤﴿ ‫ ث‬ ِ Pُ ْ َ !‫اش ْا‬ ُ 4!‫ا‬ ِ *َ َ?! ْ Cَ ‫ س‬ S

4. O gün insanlar, sağa sola uçuşan kelebekler gibi olacak. ُ Gَ ‫َو‬ ﴾٥﴿ ‫ ش‬ ) ِ ?ُ ْ4 َ !‫ ْا‬:ِ 3ْ 9ِ ! ْ Cَ ‫ َ ُ ل‬Yِ !‫ ُن ْا‬. 5. Ve dağlar, hallaç pamuğu gibi atılmış yünlere dönecek. ﴾٦﴿ "S ُ 4ُ 6‫از‬$ َ َ ~ْ 8َ Oَُ } :ْ َ َ ّ َ َ

6. Ve ilâhi adalet gerçekleşecek: Kimin iyilik tartıları ağır basarsa, ﴾٧﴿ Eٍ) -َ ‫ا‬ َ F$ $ َ 3ُ َ ِ ‫ َر‬Eٍ s7. İşte o, cennette ebediyen mutlu bir hayat yaşayacak. ﴾٨﴿ "S َ :ْ َ َ ّ َ‫َوا‬ ُ 4ُ 6‫از‬$ َ َ ~ْ ?َ ّ + 8. Ve kimin de iyilik tartıları hafif gelirse,


﴾٩﴿ Eٌ) 6َ ‫ و‬ ِ /َ "ُ ُّ ُ َ 9. Onun da anası, yani kucağına yaslanacağı yeri, varacağı ana vatanı, yatağı, Haviye olacak. Başka barınacak yeri kalmayacak, Haviye denilen Cehennem uçurumunun kucağına atılacak ve alevler saçan bu derin uçurum, onu bir ana gibi sarıp kucaklayacak. َ ‫َو َ > اَد ْٰر‬ ﴾١٠﴿ ") ْ -َ /ِ َ V6 10. Bilir misin, nedir bu Haviye? ﴾١١﴿ Eٌ -َ ِ A َ ‫ ٌر‬dَ 11. O, zalimleri bekleyen kızgın bir ateştir. َ J!‫ا‬ َ ّ ‫﴾ ُ َر ُة‬١٠٢﴿ ‫ ُ} ِ* ﷌‬.

102. TEKASÜR SURESİ Mekke döneminin başlarında, Kevser suresinden sonra indirilmiştir. Adını, insanın açgözlülüğüne dikkat çeken birinci ayetindeki “Tekasür” (çoğaltma yarışı) kelimesinden almıştır. 8 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Ey dünya hayatının zevk ve sefahatine dalıp Rabb’ini ve O’nun mesajını unutan insan! َ J!‫ا‬ َ ّ ,ُ . ُ -3ٰ !ْ َ‫ا‬ ﴾١﴿ *S ُ }ُ . 1. Daha çok mal, servet, makam, şöhret elde etme tutkusuna kapılarak dünyanın gelip geçici zevklerini çoğaltma yarışı ve bunlarla birbirinize karşı üstünlük taslama hastalığı sizi öylesine derin bir gaflete düşürdü, insanî ve ahlâkî değerlerden uzaklaştırarak o kadar oyaladı ki, ﴾٢﴿ *َ) Kِ Oَ َ !‫ ْا‬,ُ Gُ ‫ ُز ْر‬LJّٰ A َ 2. Sonunda ölüp mezarı boylayıncaya kadar bu gaflet uykusundan uyanamadınız. َ ُ 8َ 9ْ Gَ ‫ َ ْ َف‬lَ ّ Cَ ﴾٣﴿ ‫ن‬S


3. Dikkat edin, büyük bir yanılgı içindesiniz ve bunu yakında anlayacaksınız. ﴾٤﴿ ‫ ُ )َن‬8َ 9ْ Gَ ‫ َ ْ َف‬lَ ّ Cَ ,َ ّ }ُ 4. Evet, yakında ne büyük bir aldanış içinde olduğunuzu anlayacaksınız. Ama o zaman iş işten geçmiş olacak. َ ّ Cَ ْ ْ َ َ َ ﴾٥﴿ T O !‫ا‬ , 8 F ‫ن‬ 8 9 G ! l َ ْ ْ $ َ َ ِ ُ )ِ 5. Yoo, eğer aklınızı kullanıp ilâhî vahye kulak vererek gerçeği doğru kaynaktan ve kesin olarak bilmiş olsaydınız, ﴾٦﴿ ,S َ -($ Yَ !‫ َ ُو ّ َن ْا‬kَ !َ

6. Zalimleri bekleyen cehennemi daha bu dünyada iman, akıl ve bilinç gözüyle görecek ve bu tavrınızdan vazgeçecektiniz. َ ْ Fَ 3َ dَ ّ ‫ َ ُو‬kَ !َ ,َ ّ }ُ ﴾٧﴿ T S ِ O$ -َ !‫ ْا‬T 7. Fakat bugün görmezlikten gelseniz bile, onu Mahşer gününde gözlerinizle apaçık göreceksiniz. َ ّ :ِ Fَ %ٍ ]ِ َ ْ 6َ :َ ّ 8ُ َ ْ Jُ !َ ,َ ّ }ُ ﴾٨﴿ ,9 4!‫ا‬ $ ِ 8. Ve o Gün, size bahşedilen her nimetten sorguya çekileceksiniz. ‫ ِ*﷌‬Xْ 9َ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬١٠٣﴿

103. ASR SURESİ Mekke döneminin henüz başlarında, İnşirah suresinden sonra gönderilmiştir. Adını, birinci ayetinde geçen “el-Asr” (çağ, devir, asır, tarih, zaman) kelimesinden almıştır. 3 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! ﴾١﴿ *S ِ Xْ 9َ !‫َو ْا‬

1. Akıp gitmekte olan zamana, asra andolsun ki, ﴾٢﴿ *S ُ ?$ !َ ‫ َ َن‬dْ ‫ا‬ ِ ْ ‫اِ ّ َن‬ ٍ ْ +

2. İnsanoğlu gerçekten ziyandadır. Ve insanlık tarihi de bunun en açık delili ve şahididir.


َ ّ Kِ ‫ ْ ا‬W‫ا‬ َ ّ ‫ ا‬8ُ ِ Fَ ‫ ا َو‬4ُ َ ‫ ٰا‬:َ 6%$ !َ ّ ‫اِ ّ َ ا‬ ﴾٣﴿ ِUْ X! ِ (َ !ِ X!‫ا‬ َ َ Gَ ‫ َو‬cّ ِ (َ ! ْ Kِ ‫ ْ ا‬W‫ا‬ َ َ Gَ ‫ ت َو‬

3. Ancak Allah’a ve âhiret gününe iman eden, bu imana yaraşır güzel ve yararlı davranışlar ortaya koyan, birbirlerine hakkı hukuku, adaleti, doğruyu ve gerçeği öğütleyen ve zulme karşı verdikleri mücadelede birbirlerine güç ve cesaret vererek, bu yolda karşılaşacakları zorluk ve sıkıntılar karşısında ümitsizliğe kapılmadan, yılgınlığa düşmeden direnmeyi öğütleyenler müstesna. İşte yalnızca bunlardır, hüsrandan kurtulup —dünyada ve âhirette— kurtuluşa erecek olanlar. ‫ ِة ﷌‬Rَ َ 3ُ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬١٠٤﴿ 104. HÜMEZE SURESİ Mekke döneminin başlarında, Kıyamet suresinden sonra indirilmiştir. Adını, birinci ayetinde geçen ve “Kaş göz işaretleriyle insanları alaya alıp küçümseyenler” anlamına gelen “Hümeze” kelimesinden almıştır. 9 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! ُ !ِ Mٌ 6ْ ‫َو‬ ﴾١﴿ S ‫ ٍة‬Rَ َ !ُ ‫ ٍة‬Rَ َ /ُ Mِّ .

1. İftira, dedikodu ve gıybet yaparak insanları çekiştiren, kaş göz işaretleriyle onları aşağılayıp alaya alan küstahların vay hâline! ً َ َ َ ` ﴾٢﴿ ‫ه‬S َ ‫ي‬%$ !َ ّ َ‫ا‬ ُ ‫ ّ َ' َد‬Fَ ‫ َو‬ 2. Hiç durmadan servet yığan, yığdıklarını sayıp duran o zalimlerin vay hâline! Öyle büyük bir aldanış içindedir ki o; ﴾٣﴿ ‫ه‬Hُ 'َ 8َ ْ+َ‫ اَ ّ َن َ َ! ُ" > ا‬I ُ َ (ْ 6َ 3. Malı mülkü, kendisini sonsuza dek yaşatacak sanır. َ (ُ !‫ ّ َن ِ ْا‬%َ َ ْ4-ُ !َ lَ ّ Cَ ﴾٤﴿ Eِ َ w 4. Hayır, asla! Çünkü o, cehennemde kırıp geçiren, mahveden bir azaba, Hutame’ye atılacaktır. َ (ُ !‫ َ ْا‬V6 َ ‫َو َ > اَد ْٰر‬ ﴾٥﴿ Eُ) َ w 5. Bilir misin, nedir o Hutame?


﴾٦﴿ S ‫ َ' ُة‬Dَ ُ !‫ا& ْا‬ ِ ّٰ ‫ ُر‬dَ 6. Allah tarafından tutuşturulmuş bir ateştir ki, َ ّ Gَ J$ !َ ّ َ‫ا‬ َ ْ L8َ Fَ ُ 8ِ w ﴾٧﴿ ‫ا ْ ِ َ' ِ)ة‬

7. Verdiği azabın acısı insanın içine, ta gönüllere işler. ﴾٨﴿ S ‫ َ' ٌة‬Wْ َ o ُ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ 3َ dَ ّ ِ‫ا‬ 8. İşte bu ateş, onların üzerine kilitlenecek, ﴾٩﴿ ‫ َ ٍ' ُ َ ّ َ' َد ٍة‬Fَ $ 9. Ve sonsuza dek azap içinde kalacaklar, yüksek sütunlar arasında, çelik prangalarla bağlanmış bir hâlde. ‫ ﷌‬Mِ ?$ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬١٠٥﴿ 105. FİL SURESİ Mekke döneminin başlarında, Kafirun suresinden sonra indirilmiştir. Kâbe’yi yıkmak üzere gelen “Fil Ordusunun” feci akıbetini anlattığı için bu adı almıştır. 5 ayettir. Hicretten 50 yıl kadar önce Miladi 570 yılında, Yemen valisi Ebrehe komutasında büyük bir ordu, Kâbe’yi, Allah’ın Evini yıkmak amacıyla yola çıktı. Fillerle takviye edilmiş bu “süper” ordu henüz Mekke’ye yaklaşmıştı ki, kıyamete kadar gelecek bütün insanlara ibret dersi olan şu mucizevî olay gerçekleşti: Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! ﴾١﴿ Mَ -ْ Cَ *َ Gَ ,ْ !َ َ‫ا‬ ِ (َ Wْ َ Kِ Vَ Kُّ ‫ َر‬Mَ 9َ​َ r ) ِ ?$ !‫ ب ْا‬

1. Ey insan! Bilmez misin, Rabb’in fil ordusuna neler yaptı? ﴾٢﴿ MSٍ 8$ ْmGَ $ ,ْ /ُ 'َ -ْ Cَ Mْ 9َ Yْ 6َ ,ْ !َ َ‫ا‬

2. Onların hilelerini, haince plânlarını bozup başlarına geçirmedi mi? َ K $ Kَ َ‫ًا ا‬0ْ َ ,ْ 3ِ -ْ 8َ Fَ Mَ َ ‫َواَ ْر‬ ﴾٣﴿ MS 3. Şöyle ki, üzerlerine sürüler hâlinde azap kuşları gönderdi. ﴾٤﴿ ³Mِ $ *ْ Gَ ٍ Yّ $ ِ :ْ ِ ‫ َر ٍة‬Yَ (ِ Kِ ,ْ 3-


4. İlâhî kudret tarafından özel olarak gönderilen bu kuşlar, onların başlarına, pişmiş çamurdan yapılmış tuğla gibi sert ve öldürücü taşlar yağdırıyorlardı. ﴾٥﴿ ‫ ل‬ ٍ Cُ ْ َ rٍ Xْ 9َ Cَ ,ْ 3ُ 8َ 9َ Yَ َ 5. Ve böylece Allah onları, kurtlar ve böcekler tarafından yenilerek delik deşik edilmiş ekin yapraklarına çevirdi. O hâlde, ey müminler! Zalimlerin o görkemli orduları, o “süper” silahları gözünüzü korkutmasın. Siz bu yolda mücadele verirken üzerinize düşeni yapar ve Rabb’inizin himayesine sığınırsanız, dün Kâbe’sini koruyarak mazlum ve çaresiz kullarına yardım eden Allah, elbette size de yardım edecek ve nurunu tamamlayacaktır. Ve siz ey Kureyşli inkârcılar ve onlarla aynı zihniyeti paylaşan çağdaş zalimler! Fil Ordusunun başına gelenlerden ibret alın da, yaptıklarınızın yanınıza kâr kalmayacağını, ilâhî adaletin eninde sonunda yakanıza yapışacağını bilerek ayağınızı denk alın. ‫﷌‬ªٍ 6ْ *َ Dُ ‫﴾ ُ َر ُة‬١٠٦﴿ 106. KUREYŞ SURESİ Bir önceki surenin (Fil suresinin) devamı niteliğinde olan bu sure, Mekke döneminin başlarında, Tin suresinden sonra gönderilmiştir. Refah ve huzur içinde yaşamak isteyen bütün toplumlara canlı bir örnek ve sembol olarak Kureyş kabilesinden onlara bahşedilen nimetlerden söz edildiği için bu adı almıştır. 4 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Ey Kur’an’ın ilk muhatabı olan Araplar! Özellikle de İbrahim Peygamber’in kutsal bir miras olarak emanet ettiği Kâbe’nin komşuları olan Kureyş kabilesi, dinleyin: َ $ ِ ﴾١﴿ ª Sٍ 6ْ *َ Dُ ‫ ِف‬l6 1. Allah Kureyş kabilesinin huzur ve güvenliğini sağlamak için, َ ‫ا‬ َ ّ ‫> ِء َو‬Jَ s!‫ا‬ ﴾٢﴿ r ِّ Eَ 8َ Aْ ‫ ِر‬,ْ 3ِ ِ l6$ H ِ -ْ X!‫ا‬

2. Özellikle de Mekke’nin en önemli gelir kaynağı olan kervan ticareti amacıyla kışın sıcak olan Yemen’e ve yazın serin olan


Suriye'ye yaptıkları yolculuklarında onların güvenliğini sağlamak için Kâbe’yi Fil Ordusunun ve diğer düşmanların saldırısından korumuş ve böylece Arap Yarımadasında Kureyş’in saygınlığını artırarak, Mekke’yi son derece güvenli ve refah seviyesi yüksek bir şehir hâline getirmiştir. ﴾٣﴿ ~ ِ -ْ َ !‫ا ْا‬%َ ٰ/ ‫ ُ ُ'وا َر ّ َب‬9ْ -َ 8َْ S 3. O hâlde, Mekkeliler bu huzur ve güven ortamının sürmesini istiyorlarsa, bu evin Rabb’ine kulluk etsinler ve O’nun gönderdiği kulluk sistemini bireysel ve toplumsal hayata egemen kılsınlar. ْ َ‫>ي ا‬%$ !َ ّ َ‫ا‬ ﴾٤﴿ ‫ ْ ٍف‬+ ` : , 3 9 َ :ْ ِ ,ْ 3ُ 4َ َ ‫ ع َو ٰا‬ ْ ْ َ َ ِ ُ ُ ٍ

4. Onları bu verimsiz topraklarda açlıktan kurtarıp doyuran ve Arabistan’ın dört bir yanında terör ve anarşi hüküm sürerken, kendilerini her türlü tehlikeden koruyup güvene kavuşturan yüce Allah’a kulluk etsinler ki, toplumsal felâketlerden, anarşiden, siyasî, ekonomik, ahlâkî ve kültürel yozlaşmadan ve emperyalist güçlerin baskı ve sömürüsünden korunabilsinler. Böylece, mutlu ve huzurlu bir toplumun temelini atarak hem dünyada hem âhirette kurtuluşa erişebilsinler. ‫ ن ﷌‬ ِ Fُ َ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬١٠٧﴿ 107. MAUN SURESİ Mekke döneminin başlarında, Tekasür suresinden sonra gönderilmiştir. Adını, son ayetinde geçen ve “Küçük bir yardım, zekât” anlamına gelen “Maun” kelimesinden almıştır. 7 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! َّ ‫~ ا‬ ّ َ ّ ﴾١﴿ :6 '! K ‫ب‬ % . 6 ‫ي‬ % ! َ 6ْ َ‫اَ َرا‬ $ $ ِ ُ ُ ِ )ِ

1. Ey insan! Görünüşte namazını kılan, ibadetlerini yerine getiren; fakat ahlâksız, kişiliksiz, saygısız ve merhametsiz tavırlarıyla cenneti, cehennemi ve hesabı yalanlayanın kim olduğunu bilir misin? ﴾٢﴿ ,S َ -J$ -َ !‫ ُ' ُّع ْا‬6َ ‫ي‬%$ !َ ّ ‫ ا‬Vَ !ِ %َٰ


2. İşte odur, yetimi itip kakan. ْ َ ٰ ُّ (ُ 6َ َ ‫َو‬ ﴾٣﴿ T . !‫ا‬ ‫ م‬ ْ $ ِ )ِ ِ 9َ L8Fَ

3. Ve yoksulu doyurmaya gayret göstermeyen, insanları böyle iyiliklere teşvik etmeyen. َ 8ّ $ Xَ ُ 8ْ !ِ Mٌ 6ْ َ َ ﴾٤﴿ T S 4. Öyleyse, yazıklar olsun böyle namaz kılanlara! َ /ُ َ ,ْ 3ِ Gِ lَ Wَ :ْ Fَ ,ْ /ُ :َ 6%$ !َ ّ َ‫ا‬ ﴾٥﴿ ‫ن‬S 5. Kıldıkları namazın amaç ve hedefinden habersiz, ibadetin kişiye kazandırdığı üstün ahlâkî vasıflardan gafil olan, َ eُ ‫ َ*>ا‬6ُ ,ْ /ُ :َ 6%$ !َ ّ َ‫ا‬ ﴾٦﴿ ‫ن‬S 6. İnsanları aldatmak için ibadeti gösteri hâline getirerek veya Allah’tan başkalarını memnun etmek için ibadet ederek gösteriş yapan, ﴾٧﴿ ‫ َن‬Fُ َ !‫ َن ْا‬9ُ 4َ ْ 6َ ‫َو‬ 7. Ve en ufak bir iyiliğe, yardıma engel olan o sözde “dindarlara” yazıklar olsun! َ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬١٠٨﴿ ‫ ْ } َِ* ﷌‬. 108. KEVSER SURESİ Mekke döneminin başlarında, Adiyat suresinden sonra indirilmiştir. Adını, ilk ayetinde geçen ve “en büyük hayır” anlamına gelen“Kevser” kelimesinden almıştır. 3 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! Ey Peygamber! İnkârcıların alaycı sözleri, baskı ve eziyetleri karşısında üzüldüğünü, zaman zaman kendini çaresiz ve yalnız hissettiğini biliyoruz. Fakat üzülme, ümitsizliğe kapılma. Rabb’in sana öyle muhteşem bir nimet vermiştir ki, o nimetten istifade ettiğin sürece en üstün, en güçlü daima sen olacaksın: َ !‫ َك ْا‬4َ -ْ w َ Fْ َ‫> ا‬dَ ّ ِ‫ا‬ ﴾١﴿ *َ) }َ ْ .


1. Gerçekten Biz sana, dünyada her türlü iyiliğin, güzelliğin ve bereketin; âhirette ise ebedi cennet nimetlerinin kaynağı olan bu Kur’an’ı vahyetmekle, insanoğlunun sahip olabileceği en büyük nimeti, Kevseri verdik. ﴾٢﴿ *) ْ (ْ َ d‫ َوا‬Vَ Kِّ *َ !ِ Mِّ Xَ َ

2. Öyleyse, sana bu nimeti bahşeden Rabb’ine hakkıyla şükretmek ve kulluk görevinin ruhî ve bedenî bir ifadesi olmak üzere, sadece ve sadece O’nun huzurunda secdeye kapanarak Rabb’in için namaz kıl ve malını, canını, çoluk çocuğunu ve tüm varlığını O’nun uğrunda feda etmeye hazır olduğunun göstergesi olarak, yalnızca O’nun adına kurban kes. Eğer bunu başarabilirsen, sana müjdeler olsun: َ ْ َ /ُ Vَ ]َ dِ yَ ‫اِ ّ َن‬ ﴾٣﴿ ُ kَ Kْ ‫ا‬ 3. İnsanlığı bir tek Allah’a kulluk ve ibadete çağırdığın için sana kin besleyen ve hakikatin sesini kesmek, Allah’ın nurunu söndürmek için plânlar kuran, iman erlerine karşı amansız savaş başlatan zalimler var ya, asıl onlardır eninde sonunda işi bitirilecek, nesli kesilecek, defteri dürülecek ve her türlü hayırdan, güzellikten, bereketten mahrum kalarak silinip gidecek olanlar. Bir insanın değerini, servetinin çokluğu, makamının üstünlüğü, mensup olduğu kabilenin gücü, evlatlarının sayısı gibi dünyevi ölçütlere göre belirleyen inkârcılar, Peygamber’i (s) bu gibi özelliklere fazlaca sahip olmadığından küçük görüyorlardı. Onlara göre, bu değerlerden yoksun biri Allah tarafından Peygamberlikle onurlandırılmış olamazdı. Üstelik o, yaşadığı toplumda en önemli değer yargısı olan erkek evladına da sahip değildi. Oğulları vefat etmişti. Ona tâbi olanların da çoğu toplumun batıl ölçülerine göre zayıf ve hor görülen insanlardı. Bu yüzden düşmanları ona “ebter” diyorlardı. Bununla Peygamber’in hayır ve bereketten yoksun olduğunu, omuzladığı davanın kısa zamanda başarısızlığa mahkûm olduğunu kastediyor ve bunu da şiddetle arzu ediyorlardı. Oysa Peygamber’e kevser verilmişti. Yani ona Kur’an gibi bütün hayır ve bereketlerin kaynağı bahşedilmişti. Ayrıca o tertemiz bir ahlâka sahipti. Öyleyse o asla ebter olmayacaktı. Onun davası galip gelecek, ümmeti çoğalacak, Allah onun önünde kimseye nasip olmayan ufuklar ve imkânlar açacaktı. Peygamber’e kin besleyenler


yeryüzünden silinerek ebedî azaba göçüp gidecek; o yetim Peygamber ise gönüllerde taht kuracak, anneler çocuklarına onun adını verecek, onun davasına baş koyan milyarlarca insan ona tâbi olacaktı. Hatta ona ebter diyenlerin çocukları ve nesilleri de bu kervana katılacaktı. Ve öyle de oldu. İşte, onun yaşadığı yüce ahlâka sahip olan, onun öğrettiği Kur’an’ı kendileri için bir yaşam tarzına dönüştüren, onun gösterdiği hedeflere yürüyen herkes o kevserden bu dünyada nasibini almış demektir. Böylelerini Mahşer Gününde “Kevser Havuzu”, cennette ise “Kevser Irmağı” beklemektedir. َ !‫﴾ ُ َر ُة ْا‬١٠٩﴿ ‫ ِ ُ*و َن﷌‬. 109. KÂFİRUN SURESİ Mekke döneminin başlarında, Maun suresinden sonra indirilmiştir. İnkârcıların dinde pazarlık tekliflerine Müslümanların nasıl bir tavır takınması gerektiğini ortaya koyan sure, adını da kâfirlere hitap ile başlayan ilk ayetindeki “el-Kâfirun” (kâfirler) kelimesinden almıştır. 6 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! َ !‫ ْا‬3َ 6ُّ َ‫> ا‬6َ Mْ Dُ َ ‫ ِ ُ*و‬. ﴾١﴿ ‫ن‬S 1. Ey İslâm davetçisi! Gerek servet, şöhret, makam gibi dünyalıklar vadederek ve gerekse kızıp tehditler savurarak sana dinin temel ilkelerinden taviz vermeni teklif eden inkârcılara seslenerek de ki: “Bakın, ey inkârcılar!” َ ‫ ُ ُ'و‬9ْ Gَ َ 'ُ ُ Fْ َ‫َ > ا‬ ﴾٢﴿ ‫ن‬S 2. “Ben bir Müslüman’ım. Bir elime Ay’ı bir elime Güneş’i verseniz bile, sizin taptığınız ve beni de kulluğa çağırdığınız o sahte ilâhlara tapmam!” ﴾٣﴿ 'Hُ ُ Fْ َ‫ ُ'و َن َ > ا‬Kِ Fَ ,ْ Jُ dْ َ‫َو َ > ا‬ 3. “Nitekim siz de benim kulluk ettiğim ve sizi de kulluğa davet ettiğim sonsuz ilim ve kudret sahibi, eşi ve ortağı olmayan, bütün âlemlerin Rabb’i ve İlâhı olan Allah’a O’nun razı olduğu şekilde


kulluk etmiyorsunuz. Siz Allah’a başkaldırmaktan korkmuyorsunuz da, ben sizin tehditlerinizden mi korkacağım!” ﴾٤﴿ ,SْGُ 'ْ َ Fَ َ 'ٌ Kِ Fَ ^ dَ َ‫َو َ > ا‬ 4. “O hâlde, hiç boşuna ümitlenmeyin. Ben sizin taptığınıza bugüne kadar tapmadığım, şimdi ve bundan sonra da ebediyen tapacak değilim.” ﴾٥﴿ 'ُ) ُ Fْ َ‫ ُ'و َن َ > ا‬Kِ Fَ ,ْ Jُ dْ َ‫َو َ > ا‬ 5. “Zaten bu inkârcı tavrınızdan vazgeçmediğiniz sürece, siz asla kulluk etmeyeceksiniz, benim kul olduğum yüce Allah’a! Size göre bireysel, toplumsal, ekonomik, siyasal alanlarda Allah’tan başka sözü dinlenecek, kulluk yapılacak nice varlıklar var. Benim ise hayat programımı belirleyen Kur’an’ım, izinden yürüyeceğim Peygamber’im var.” ُ 4ُ 6‫د‬$ ,ْ . ُ !َ ﴾٦﴿ :6 ِ ‫د‬$ َ !ِ ‫ َو‬,ْ . 6. “Öyleyse, birbirimizi kandırmayalım, açık ve net konuşalım: Hak ile batıl arasında bir uzlaşma, bir kaynaşma olamaz. Sizin dininiz size, benim dinim bana.”

َ ّ ‫﴾ ُ َر ُة‬١١٠﴿ ‫ ِ* ﷌‬Xْ 4!‫ا‬ 110. NASR SURESİ Peygamber’e (s) vefatından birkaç ay önce gönderilen ve dünyadaki elçilik görevinin başarıyla tamamlandığını —dolayısıyla, Rabb’ine kavuşma vaktinin artık geldiğini— bildiren bu sure, Peygambere nazil olan en son suredir. Bundan sonra gelen tek vahiy, Bakara surenin 281. ayeti olmuştur. Adını, birinci ayetinde geçen ve Allah yolunda mücadele eden müminlere ilâhî yardımı müjdeleyen “Nasr” (yardım, destek) kelimesinden almıştır. 3 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! > َ ‫اِ َذا‬ ﴾١﴿ {S ِ ّٰ ‫ ُ* ا‬Xْ dَ ‫` َء‬ ُ ْJ َ?!‫& َو ْا‬


1. Ey Peygamber! Büyük bir fedakârlık ve sabır gerektiren çetin bir mücadelenin ardından nihayet sana Allah’ın yardımı ve kâfirlere karşı kesin zafer geldiği, َّ ~ ﴾٢﴿ S `‫ا‬ ِ ّٰ :6 َ 6ْ َ‫َو َرا‬ ُ 'ْ 6َ ‫ س‬ َ 4!‫ا‬ ً َ ْ َ‫ا& ا‬ ِ ‫د‬$ $ ‫ َن‬8ُ +

2. Ve insanların kitleler hâlinde İslâm’ı kabul edip Allah’ın dinine akın akın girdiklerini gördüğün zaman, ﴾٣﴿ Kً ‫ ّ َ ا‬Gَ ‫ َن‬Cَ "ُ dَ ّ ِ‫ ْ@ ِ? ْ* )ُه ا‬Jَ ‫ا‬ ْ ‫ َو‬Vَ Kِّ ‫ َ( ْ ِ' َر‬Kِ {ْ ِّ َ َ 3. İşte o zaman, sakın övüneyim, gurura kapılayım deme. Çünkü asıl zor imtihan o zaman başlamış demektir. O an şeytanın seni fitneye düşürebileceği en zayıf anın olacaktır. O hâlde, bu büyük başarının senin marifetin değil, Allah’ın sana bir lütfu olduğu bilinciyle Rabb’ini hem kalbinle, hem de söz ve davranışlarınla överek, anıp yücelterek ve O’nun buyruklarını, hükümlerini daima yüreğinde ve gündeminde canlı tutarak, en içten dua ve yakarışlarla hamd ile tesbih et. Ve ne kadar iyilik yapmış olursan ol, yine de kendini kusursuz, mükemmel görme. Daha iyiye, daha güzele ulaşabilmek için gayret göster ve bunun için, daima O’ndan bağışlanma dile. Hiç kuşkusuz O, her zaman Kendisine yönelenleri rahmetiyle kucaklayan ve tövbeleri kabul edendir.

‫﴾ ُ َر ُة ْا! َ َ ِ' ﷌‬١١١﴿ 111. MESED SURESİ Mekke döneminin henüz başlarında, Fatiha suresinden sonra indirilmiştir. İlk nazil olan sureler arasında yer almaktadır. Adını, son kelimesi olan ve “Hurma lifinden bükülmüş ip, urgan, kalın halat” anlamına gelen “Mesed” kelimesinden almıştır. Tebbet ve Leheb adlarıyla da bilinen sure, 5 ayettir. Ebu Leheb, Peygamber’in öz amcasıydı. Fakat sahip olduğu güç ve serveti onu kibre sürüklemiş ve Rasulullah’ın (s) İslâm çağrısını reddetmişti. Başından beri Peygambere şiddetli muhalefet gösteren bu adam, ilâhi davetin insanlara ulaşmaması için elinden geleni yapmıştı. Allah katında üstünlük ölçüsünün mal ve servet değil, ahlâk ve erdemlilik olduğunu ifade eden İslâm prensibi, onun bu dine düşman olmasının en büyük sebebiydi. Ebu Leheb’in, İslâm’a


düşmanlıkta kendisinden hiç de geri kalmayan Ümmü Cemil adında bir de karısı vardı. Mekke sosyetesinin en parlak simalarından biri olan ve Peygambere duyduğu kin ve öfke yüzünden onun evinin önüne ve geçtiği yollara dikenler atacak derecede azgınlaşan bu kadın, ayrıca, mücevherlerle süslü değerli bir kolyesini Müslümanlara karşı savaşta kullanılmak üzere Kureyş ordusuna hibe etmişti. Peygamber (s) yakınlarını açıkça uyarma görevini (26. Şuara: 214) alınca, Kâbe’nin hemen yanındaki Safa tepesine çıkıp insanlara şöyle seslendi: “Size şu dağın arkasında düşman askerleri saldırmak üzere bekliyor, desem bana inanır mıydınız?” Onlar da “Evet, çünkü sen hiçbir zaman yalan söylemezsin.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamber, “O hâlde, sizi kıyamet ve âhiret gerçeği ile uyarıyorum!” deyince, dinleyiciler arasında bulunan Ebu Leheb, “Yazıklar olsun sana, bizi bunun için mi buraya topladın!” diyerek arkasını dönüp gitti. Kısa bir süre sonra da bu sure nazil oldu. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! َ) ّ Gَ ‫ َو‬I ﴾١﴿ I ٍ 3َ !َ K$ َ‫ َ'>ا ا‬6َ ~ْ َ ّ Gَ 1. Ebu Leheb’in elleri kırılsın. Gücü ve saltanatı yok olsun, kahrolup gitsin. Zaten kendisi kopkoyu bir inkâr bataklığına saplanarak kahroldu ya. ﴾٢﴿ I َ) َ Cَ َ ‫ْ ُ" َ ُ! ُ" َو‬4Fَ L ٰ4zْ َ‫َ > ا‬ 2. Ne o güvendiği malı ve serveti kurtarabildi onu korkunç akıbetten, ne diğer çalışmaları ve kazandıkları. ﴾٣﴿ I َ ‫ ًرا َذ‬dَ L8ٰ Xْ -َ َ Hٍ 3َ !َ ‫ات‬ 3. İşlediği günahlardan dolayı alevli bir ateşe girecektir o. َ (َ !‫ ْا‬Eَ !َ َ ّ A ﴾٤﴿ I ْ ‫َو‬ َ "ُ) Gُ َ‫ا َ*ا‬ Hِ w

4. Bir zamanlar lâf getirip götüren ve Peygamberin yoluna dikenler taşıyan karısı da, kendilerini yakacak odunları sırtına yüklenmiş olarak, kocasına eşlik edecek. ﴾٥﴿ 'ٍ َ َ :ْ ِ Mٌ ْ A َ /َ 'ِ -`$ $


5. Hem de, gerdanında —o dillere destan kolyesi yerine— hurma liflinden örülmüş kalın bir halat olduğu hâlde. ‫ ِص﷌‬lَ ْ+ ‫ا‬ ِ ْ ‫﴾ ُ َر ُة‬١١٢﴿ 112. İHLÂS SURESİ Mekke döneminin ilk yıllarında gönderilen bu sure, adı kelime olarak ayetlerinde geçmeyen üç sureden (Fatiha, Enbiya, İhlâs) biridir. İhlâs, esasen dini batıl inanç ve hurafelerden, şirk ve küfür bulaşıklarından temizleyerek katıksız/katışıksız hâle getirmek demektir. Sure, Allah hakkındaki çarpık düşünceleri birkaç kelime ile bertaraf ederek halis, katışıksız, dupduru tevhid inancını gayet veciz ve çarpıcı bir tarzda ortaya koymaktadır. Peygamber (s), Kur’an’ın üç temel konusundan (Allah’ın birliği, peygamberlik, âhiret) birisi olan tevhid ilkesini özetleyen bu sureyi Kur’an’ın üçte birine denk görmüştür. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! ﴾١﴿ 'Hٌ A ُ ّٰ َ /ُ Mْ Dُ َ َ‫ا& ا‬ 1. Ey Müslüman! Hak dinin temeli olan tevhid inancını tüm insanlığa bildirmek üzere de ki: “O Allah’tır, birdir. Kâinatın her zerresinde sonsuz ilim, kudret ve merhametinin tecellilerini görüp durduğunuz, bu yüzden varlığını öteden beri zaten bildiğiniz, fakat sıfatları konusunda her zaman yanılgıya düştüğünüz o yüce Yaratıcı, eşi benzeri ve ortağı olmayan, olması da düşünülemeyen bir tek Allah’tır. َّ & ﴾٢﴿ 'Hُ َ X!‫ا‬ ُ ّ ٰ َ‫ا‬ 2. Allah Samed’dir. Her şey O’na muhtaçtır, fakat O hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç değildir. Tüm canlıları besleyen, terbiye eden, yöneten ve yönlendiren, Kendisine “Kul olmaya” lâyık tek varlık O’dur. ﴾٣﴿ 'Sْ!َ 6ُ ,ْ !َ ‫ ْ' َو‬8ِ 6َ ,ْ !َ 3. Doğurmamıştır, doğmamıştır. O’nun başlangıcı ve sonu yoktur. Ne kendisi başka bir ilâhtan meydana gelmiştir, ne de


kendisinden başka bir ilâh zuhur etmiştir. Doğmak ve doğurmak, aciz ve muhtaç varlıkların özelliğidir. Oysa Allah tam ve mükemmeldir, her türlü acizlikten, noksanlıktan uzaktır, yücedir. ُ 6َ ,ْ !َ ‫َو‬ ﴾٤﴿ 'ٌ A َ َ‫ ُ? ً ا ا‬Cُ "ُ !َ :ْ . 4. Hiç kimse ve hiçbir şey, zatında ve sıfatlarında O’na denk değildir. Kudret O’nun, yücelik O’nundur. En güzel özellikler, en mükemmel vasıflar yalnızca O’na aittir. Emrine itaat edilecek, hükmüne boyun eğilecek tek otorite O’dur.” ‫ ﷌‬cِ 8َ َ?!‫﴾ ُ َر ُة ْا‬١١٣﴿ 113. FELAK SURESİ Konu ve üslup bakımından birbirlerine oldukça benzeyen ve Peygamber (s) tarafından “Muavvizeteyn” (Allah’ın himayesine ulaştıran ikili) olarak adlandırılan Felak ve Nas sureleri, Mekke döneminin ilk yıllarında gönderilmiştir. Felak suresi, adını birinci ayetinde geçen “Felak” (şafak, sabah, tan ağarma vakti) kelimesinden almıştır. 5 ayettir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! ﴾١﴿ cSِ8َ َ?!‫ َ* ِّب ْا‬Kِ ‫ ُذ‬Fُ َ‫ ا‬Mْ Dُ

1. Ey Müslüman! Tehlikelerle dolu şu hayat yolculuğunda, insanlığa dünya ve âhirette kurtuluş yolunu göstermek üzere de ki: “Ben, felak’ın Rabb’ine sığınırım. Gönderdiği Kur’an sayesinde inkâr ve cehalet karanlıklarını paramparça eden, böylece aklımı ve gönlümü iman ve Kur’an nuruyla aydınlatan yüce Rabb’imin benim için belirlediği kulluk sistemini bireysel ve toplumsal hayatıma egemen kılarak O’nun himayesi altına girerim. Bunun için: ﴾٢﴿ cS َ َ *ِّ yَ :ْ ِ َ 8َ + 2. O’nun yarattığı şeylerin şerrinden O’na sığınırım. O’nun yarattığı ve kullanılış amacına göre hem hayır hem de şer olabilecek bütün varlıkları O’nun talimatları doğrultusunda, O’nun isteğine uygun bir şekilde kullanarak dünya ve âhiret tehlikelerinden korunurum.


﴾٣﴿ I َ Dَ ‫ اِ َذا َو‬cٍ ِ zَ *ِّ yَ :ْ ِ ‫َو‬ S

3. İnsanlığın başına bir kâbus gibi çöken inkâr ve cehalet karanlığının şerrinden O’na sığınırım. Gerek batıl ideolojilerle, gerek din adına uydurulan bidat ve hurafelerle yıkıma uğratılan gönüllerin yeniden iman nuruyla aydınlanması için “Kur’an eğitimi” seferberliği başlatarak her türlü bağnazlığa, cehalete, hurafeye karşı topyekûn mücadeleye girişirim. َ ّ *ِّ yَ :ْ ِ ‫َو‬ ﴾٤﴿ 'S ِ } ?َ ّ 4!‫ا‬ ِ Oَ 9ُ !‫َ ت ِ ْا‬

4. Düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden O’na sığınırım. Cincilik, muskacılık, kâhinlik, medyumluk, falcılık, astroloji gibi safsatalarla halkı aldatan; birtakım yaldızlı kelimelerle insanların gözünü boyayarak gerçekleri çarpıtan; şeytanî taktiklerle hakkı batıl, batılı hak göstermeye çalışan “büyücülerin” şerrinden Allah’a sığınırım. ﴾٥﴿ 'َ َ A َ ‫ ٍ' اِ َذا‬ َ *ِّ yَ :ْ ِ ‫َو‬ ِ A 5. Ve kıskançlığının etkileri ortaya çıktığı zaman, kıskancın şerrinden Allah’a sığınırım. Kin, haset, kıskançlık, çekememezlik ve benzeri ahlâki zaaflara düşmekten ve böyle kimselerin şerrine uğramaktan O’na sığınırım. İnsanı açgözlü bir canavara dönüştüren kin, haset, kıskançlık, çekememezlik gibi ruhsal hastalıkların tedavisi için Allah ve âhiret inancını yaygınlaştırırım. Farklı ırklar, kültürler arasında kin ve nefret duyguları yerine barış ve kardeşlik duygularının egemen olması ve her alanda toplumsal adaletin sağlanması için çaba gösteririm. Ve bu mücadelemde beni başarıya ulaştırması için, tüm kalbimle Rabb’ime yönelir, O’ndan yardım diler ve yalnızca O’na sığınırım. İşte bunları başarabildiğim takdirde Allah’ın koruması altına girmiş, dünyada ve âhirette kurtuluşu hak etmiş olurum. Peygamber (s) her gece yatağına girdiğinde avuçlarını birleştirir ve İhlâs, Felak ve Nas surelerini okuyup avuçlarına üfledikten sonra ellerini vücudunun ulaşabildiği her tarafına sürer ve bunu üç kez tekrarlardı. َ ّ ‫﴾ ُ َر ُة‬١١٤﴿ ‫ س ﷌‬ ِ 4!‫ا‬


114. NAS SURESİ Mekke döneminin ilk yıllarında, Felak suresinin hemen peşinden nazil olmuştur. Adını, ayetlerin sonunda tekrar edilen “en-Nas” (insanlar) kelimesinden almıştır. 6 ayettir. Bir önceki surede, insanın hangi tür kötülüklerden uzak durması, Allah’a sığınması gerektiği anlatılmıştı. Burada ise, bu kötülüklerden kendisine sığınılan Allah’ın Rab, Melik, İlâh özellikleri vurgulanıyor ve bütün kötülüklerin kaynağı olan insan ve cin “şeytan”larına işaret ediliyor. Rabb, terbiye eden, yetiştiren, eğiten, hayatın programını yapan yetkili otorite demektir. Buna göre insanın yaptığı şeyleri ona yaptırtan, yapmadıklarını da yaptırtmayan güç onun Rabb’idir. Melik ise hükümdar, kral, padişah demektir. Bu kelimenin kökünde, sahip ve hâkim olma anlamı vardır. Varlık O’nun olduğu için, varlık üzerinde yönetim hakkı da O’nundur. İlâh, kulluk ve itaate lâyık kutsal varlık, yani tanrı demektir. Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla! َ ّ ‫ َ* ِّب‬Kِ ‫ ُذ‬Fُ َ‫ ا‬Mْ Dُ ﴾١﴿ ‫ س‬ Sِ 4!‫ا‬

1. Ey Müslüman! Dünyada ve âhirette kurtuluşa ulaşabilmek için Rabb’ine el açıp yalvararak de ki: “Ben insanların Rabb’ine, onları besleyen, terbiye eden, yetiştiren, yöneten, yönlendiren ve koruyan Allah’a sığınırım. َ ّ Vِ 8ِ َ ﴾٢﴿ ‫ س‬ Sِ 4!‫ا‬ 2. İnsanların mutlak Hükümdarına. َ ّ "ِ !ٰ ِ‫ا‬ ﴾٣﴿ ‫ س‬ Sِ 4!‫ا‬

3. Tüm varlıklara hükmeden, her şeyi kontrolü ve otoritesi altında bulunduran, kulluk ve ibadete lâyık olan biricik İlâh’a, insanların İlâhına. ﴾٤﴿ ‫ س‬ ِ َ ْ َ !‫ ِّ* ْا‬yَ :ْ ِ Sِ 4َ ّ 1َ !‫اس ْا‬ 4. O sinsi şeytanın şerrinden ki, َ َ ّ ‫ور‬ ﴾٥﴿ ‫ س‬ ِS 4!‫ا‬ ِ 'ُ Wُ $ ‫ َ ْ ِ ُس‬6ُ ‫ي‬%$ !ّ َ‫ا‬


5. Türlü taktik ve yöntemlerle hakkı batıl, batılı hak göstermeye çalışarak insanların kalbine şeytani dürtüler, kötü düşünceler fısıldayıp durur.” َ ّ ‫ َو‬Eِ 4َ ّ Yِ !‫ ْا‬:َ ِ ﴾٦﴿ ‫ س‬ ِ 4!‫ا‬ 6. Onlar zannedildiği gibi sadece “cin şeytanlarından” ibaret değildir. Bu şeytanlığı yapanlar hem cinlerden, hem insanlardandır.” Peygamber (s) her gece yatağına girdiğinde, avuçlarını birleştirir ve İhlâs, Felak, Nas surelerini okuyup avuçlarına üfler, sonra da ellerini vücudunun ulaşabildiği her tarafına sürer ve bunu üç kez tekrarlardı.


MAHMUT KISA


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.