RİYÂZU’S-SÂLİHÎN 2. CİLT 64. BAB: ZENGİNLİĞİN FAZİLETİ MALI HELAL YOLLARLA KAZANIP ALLAH’IN EMRETTİĞİ YERLERE HARCAMAK SURETİYLE ZENGİNLİĞİN ŞÜKRÜNÜ YERİNE GETİREN ZENGİNİN FAZİLETİ Konu ile İlgili Ayetler: 1. Her kim Allah’ın kendisine bahşettiği nimetlerden bir kısmını O’nun rızası için yoksullara verir, kötülük ve günahlardan korunur ve gerek sözleri, gerek ortaya koyduğu hayat tarzıyla en güzel inanç, ahlak ve hukuk sistemi olan İslam dinini onaylarsa, ona huzur ve mutluluğa giden ve sonu cennetle biten yolu kolaylaştıracağız. (Leyl, 92/5–7) 2. Kötülük ve günahlardan titizlikle sakınan ve arınmak amacıyla malını harcayan kişi, o gün ateşten uzak tutulacaktır. Çünkü o, hiç kimseye ödenmesi gereken bir minnet borcu olmadığı hâlde, sadece Yüce Rabb’inin hoşnutluğunu kazanmak için malını, servetini harcamıştır. Kendisi de yakında Rabb’inin bağışlayacağı sonsuz nimetlerle hoşnut olacaktır. (Leyl, 92/17–21)
2
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
3. Sadakalarınızı, –gösteriş amacı gütmemek şartıyla– açıktan verirseniz, ne güzel! Fakat onu fakirlere gizlice vermeniz, sizin için daha iyidir. Çünkü bu, bazı günahlarınızın bağışlanmasını ve kalplerde sevgi, şefkat, kardeşlik gibi duyguların filizlenerek müminler arasında birlik, beraberlik ve dayanışma ruhunun canlanmasını, böylece, kötülüklerin, zulüm ve haksızlıkların silinip yok olmasını sağlar. Bunun için, sadakaları gizlice vermek daha güzeldir. Ancak zekât, – İslam devletinin topladığı resmî bir vergi olduğundan– açıktan verilmelidir. Böylece hem yanlış anlaşılmaların ve kötü zannın önüne geçilmiş, hem de insanlar zekât vermeye teşvik edilmiş olur. Unutmayın ki, Allah yaptığınız her şeyden haberdardır. (Bakara, 2/271) 4. Sevdiğiniz şeylerden bir kısmını Allah yolunda harcamadıkça, asla iyiliğe ulaşamazsınız. Açgözlülük ve cimrilik hastalığından kurtulup da servetinizi, sağlığınızı, canınızı... Allah yolunda feda etmeye hazır olmadığınız sürece, O’nun hoşnutluğuna asla kavuşamaz, gerçek erdemliliğe ulaşamazsınız. Öyleyse az çok demeyin, Allah yolunda harcayın. Unutmayın ki, her ne harcarsanız, Allah hepsini bilir ve mükâfatını mutlaka verir. (Âl-i İmran, 3/92)
1. ARİFLERİN YOLU
3
Konu ile İlgili Hadisler: 572. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Zenginlik, makam, şöhret gibi dünyevi meziyetler imrenilmeye, özenilmeye lâyık değildir. İmrenilmeye, gıpta edilmeye lâyık olanlar, ancak şu iki kişidir: Biri, Allah’ın kendisine bahşettiği malı mülkü yine O’nun yolunda harcayan kimse; diğeri de, Allah’ın kendisine verdiği ilim ve hikmet ile yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına öğreten kimse.” 573. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ancak şu iki kişi gıpta edilmeye değer: Biri Allah’ın kendisine bahşettiği Kur’an ilmi ile gece gündüz meşgul olan, onu okuyup anlamaya çalışan, manası üzerinde düşünen, başkalarına tebliğ eden ve onun hükümlerini hayata egemen kılmak için gayret gösteren kimse, diğeri de Allah’ın kendisine verdiği malı mülkü gece gündüz O’nun yolunda hizmet faaliyetlerine ve yoksullara harcayan kimse.” 574. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:
4
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Mekke’den Medine’ye hicret eden Müslümanların fakir olanları, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Zengin Müslümanlar, Allah’ın vadettiği en yüksek dereceleri ve ahiretteki sonsuz nimetleri alıp götürdüler, dediler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Bu da ne demek? diye sorunca, fakir Müslümanlar: — Onlar da bizim gibi namaz kılıyor, oruç tutuyorlar. Buna ilaveten, mallarından zekât ve sadaka veriyorlar, ama biz veremiyoruz. Onlar köle azat ediyorlar, ama biz edemiyoruz, dediler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onlara: — Fazilet konusunda sizi geçenlere yetişmenizi, sizden sonra gelenleri de geçmenizi sağlayacak ve sizin yaptığınızı yapmadığı sürece, hiç kimsenin sizden daha üstün olamayacağı bir ibadeti size öğreteyim mi? diye sordu. Onlar da: — Evet, öğret ya Rasulallah! dediler. Bunun üzerine, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Her farz namazın ardından, otuz üçer defa subhânallah, elhamdulillah ve Allahu ekber deyin, buyurdu. Onlar da bunu yapmaya başladılar. Fakat birkaç gün sonra tekrar Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Zengin kardeşlerimiz de bizim okuduğumuz bu zikirleri duyup aynını okumaya başlamışlar, dediler.
1. ARİFLERİN YOLU
5
Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Servetini Allah yolunda harcayan ve ibadetlerinin yanı sıra benim öğrettiğim biçimde Allah’ı anan zengin ve güçlü Müslüman, Allah katında ulaşılabilecek en üstün makama sahiptir. Ne yapalım, artık bu Allah’ın bir lütfudur, Allah lütfunu dilediğine verir, buyurdu. Elhamdulillah: “Ey bütün iyiliklerin, güzelliklerin kaynağı olan Allah’ım! Her türlü övgüye, teşekküre lâyık olan sadece sensin. Bizlere bahşettiğin bunca nimetlerden dolayı sana sonsuz şükürler olsun, ya Rab!” Subhânallah: “Allah’ım, sen her türlü noksanlıktan, kusurdan uzaksın, yücesin! En mükemmel özellikler, en üstün vasıflar sana aittir. Her şeyi en iyi bilen, her konuda en güzel hükmü veren, sadece sensin.” Allahu ekber: “Allah’ım, sen en büyüksün, yüceler yücesisin! Gazabından korkulmaya, merhametine sığınılmaya, emirlerine itaat edilmeye lâyık yegâne güç, yegâne otorite sensin!” 65. BAB: ÖLÜMÜ HATIRLAMAK VE NEFSİN ARZULARINI DİZGİNLEMEK Konu ile İlgili Ayetler: 1. Her canlı ölümü tadacak ve kazandığınız ödüller, size ancak Diriliş Gününde verilecektir. O hâlde, her kim ateşten kurtarılıp cennete konulursa, işte o, gerçek anlamda başarıyı elde etmiş ve kurtuluşa ermiş demektir. Yoksa şu dünya
6
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
hayatı, cezp edici, fakat aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir. (Al-i İmran, 3/185) 2. Hiç kimse yarın ne kazanacağını ve başına neler geleceğini –mutlak ve kesin bir bilgiyle– bilemez; yine hiç kimse, ne zaman, nerede ve nasıl öleceğini – mutlak ve kesin bir bilgiyle– bilemez. Bütün bunları en mükemmel şekilde bilen ve her şeyden haberdar olan, yalnızca Allah’tır. (Lokman, 31/34) 3. Allah işledikleri kötülüklerden dolayı insanları anında helâk edecek olsaydı, yeryüzünde bir tek canlı bırakmazdı. Ne var ki, düşünüp tövbe etmeleri için, onlara vereceği cezayı kendisinin takdir ettiği belirli bir süreye kadar erteliyor. Fakat süreleri dolunca, artık son pişmanlık fayda vermez; yok oluşu ne bir an geciktirebilirler, ne de öne alabilirler.” (Nahl, 16/61) 4. Ey iman edenler! Malınız mülkünüz ve çoluk çocuğunuz, sizi Allah’ı anmaktan ve Allah yolunda mücadele etmekten alıkoymasın! Dikkat edin; her kim böyle davranacak olursa, dünyada da, ahirette de kaybedenlerden olacaktır. O hâlde, ölüm meleği ansızın kapınızı çalmadan ve son pişmanlıkla, “Ya Rab, ne olur bana biraz daha
1. ARİFLERİN YOLU
7
mühlet ver de, Senin yolunda her şeyimi harcayıp iyi bir insan olayım!” diyeceği an gelip çatmadan önce, size bahşettiğimiz nimetlerden bir kısmını hemen şimdi Allah yolunda harcayın. İyi bilin ki, ölüm vakti gelip çattığında, Allah hiçbir canı ertelemeyecektir. Hiç kuşkusuz Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır. (Münafikûn, 63/9–11) 5. Ahireti inkâr edenler, ne kadar lüks ve refah içinde yaşarlarsa yaşasınlar, eninde sonunda ölüm meleğiyle burun buruna gelecekler. Nihayet onlardan birine ölüm gelip çatınca: — Ya Rab! Ne olur bana bir fırsat daha ver de, beni hayata geri çevir ki, bugüne kadar hep ihmalkârlık ettiğim ve “Nasıl olsa yarın yaparım!” diye ertelediğim konularda, senin emrine uygun olarak iyilikler yapayım da hatalarımı telâfi edeyim! diye feryat edecek. Hayır, hayır! Onun bu söyledikleri, boş ve anlamsız sözlerden ibarettir! Çünkü ona yeterince süre verilmişti. O hâlde, insanlar bir daha asla dünyaya geri dönemeyecekler. Onlarla hayat arasında, yeniden diriltilecekleri güne kadar dünyaya dönmelerine izin vermeyen bir engel vardır. Nihayet, yeniden diriliş için sura üflenince, mezarlarından fırlayıp huzurumuza gelecekler. İşte o zaman, aralarındaki bütün soy sop bağlantıları kesilecek ve herkes kendi derdiyle meşgul olduğundan,
8
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
hiçbiri diğerine bir şey soramayacak, kimsenin kimseye zerre kadar yardımı dokunmayacaktır. Böylece büyük mahkeme kurulacak ve bütün iyilikler, kötülükler bir bir ortaya dökülecektir. Kimin iyilikleri ağır basarsa, işte onlar kesinlikle kurtuluşa ereceklerdir. Kimin iyilikleri hafif gelirse, onlar da kendilerine en büyük kötülüğü yapan ve sonsuza dek cehenneme mahkûm edilen kimseler olacaktır. Ve öyle amansız bir ateşe girecekler ki, alevler yüzlerini yalayıp kavuracak ve orada, dudakları parçalanıp döküldüğü için, sırıtan dişleriyle alevler arasında öylece somurtup kalacaklar. Ve Allah tarafından, ateşten daha acı bir azar işitecekler: — Ey zalimler! Bu azabı önceden haber veren uyarıcı ve yol gösterici ayetlerim size vaktiyle okunup ulaştırılmamış mıydı? Ve siz de onları küstahça yalanlayıp durmamış mıydınız? Bunun üzerine onlar, utanç ve pişmanlık içinde: — Ey Rabb’imiz! Biz azgınlığımızın, taşkınlığımızın kurbanı olduk, bu yüzden doğru yoldan saptık. Ey Rabb’imiz, lütfen çıkar bizi buradan! Sana söz veriyoruz, bir daha o kötülüklere dönersek, namerdiz! diyecekler. Bunun üzerine Allah: — Yıkılın karşımdan, bana boşuna yalvarıp durmayın! Çünkü vaktiyle, kullarım arasından bir grup inanmış insan, “Ey Rabb’imiz! Biz sana iman
1. ARİFLERİN YOLU
9
ettik, bizim günahlarımızı bağışla ve bize merhamet eyle. Hiç kuşkusuz sen, merhamet edenlerin en hayırlısısın!” diye yalvarırlardı, ama siz onlarla hep alay ederdiniz. Onlara yaptığınız baskı ve işkenceler yüzünden kalpleriniz katılaştı. Bu durum, sonunda size Beni anmayı büsbütün unutturdu. Öyle ki, onların bu gıpta edilecek durumuna gülüyor, onlarla dalga geçip duruyordunuz. Ama ben, vaktiyle hor ve hakir gördüğünüz bu insanları, sizin alay ve işkencelerinize sabırla göğüs gerdikleri için bugün ödüllendiriyorum. Onlar, ebedî kurtuluşa eren kimselerdir, diyecek. Sonra Allah, uğrunda kendisine isyan ettikleri dünya hayatının ne kadar değersiz olduğunu onlara göstermek üzere, cehennemdekilere soracak: — Söyleyin bakalım, sizce yeryüzünde kaç yıl kaldınız? Onlar da: — Olsa olsa bir gün, hatta bir günden de az. Fakat emin değiliz, bunu hesaplayabilecek olanlara sor ya Rab! Çünkü bizim aklımız başımızdan gitmiş durumda, diye cevap verecekler. Bunun üzerine Allah: — Doğrusu siz, yeryüzünde çok az bir süre kaldınız. Dünya hayatının ahirete oranla ne kadar değersiz olduğunu bir bilseydiniz! Bundan başka ne bekliyordunuz? Yoksa sizi hiçbir hikmet ve amaç gözetmeden, boş ve anlamsız bir oyun ve eğlence olsun diye yarattığımızı ve yaptıklarınızın hesabını vermek üzere, günün birinde huzurumuza
10
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
çıkarılmayacağınızı mı sanıyordunuz? diyecek. (Müminûn, 23/99–115) 6. Müminlerin gönüllerinin Allah’ı anması ve indirdiği hakikat karşısında kalplerinin yumuşayıp saygıyla ürpermesi zamanı hâlâ gelmedi mi? İnananlar, zaman zaman puslanan, gaflete meyleden gönüllerini Kur’an’la her an yeniden aydınlatıp canlı tutsunlar ki, daha önce kendilerine kitap verilen ve vahiyle tanışmalarının üzerinden uzun bir süre geçtiği için kalpleri gaflet perdesiyle kapanıp katılaşan ve bugün birçokları yoldan çıkmış olan Yahudi ve Hıristiyanların durumuna düşmesinler. (Hadid, 57/16) Konu ile İlgili Hadisler: 575. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, söyleyeceği sözlere dikkatimi çekmek için iki omzumu tuttu ve: “Ya Abdullah! Dünyaya ve dünya nimetlerine tutkuyla bağlanıp kalma. Şu gelip geçici hayatı, ebedî bir vatan gibi görme. Dünyada bir garip veya bir yolcu gibi ol. Bu dünya, ahiret yolculuğunda konakladığın bir menzil gibidir. Konakladığın yeri imar edeceğim derken, asıl ulaşman gereken hedefi ihmal etme. Yolculuk yapan biri konakladığı yere ne kadar değer verirse, sen de dünyaya
1. ARİFLERİN YOLU
11
ancak o kadar değer ver.” buyurdu. Abdullah bin Ömer derdi ki: “Ey Müslüman kardeşim! Akşama ulaştığında sabahı gözetme, sabaha kavuştuğunda da akşamı bekleme. Ardı arkası kesilmez arzulara kapılıp da, geleceğe dair boş hayallerle kendini avutma. O an ne yapman gerekiyorsa, onu yap. Unutma ki, ölüm meleğinin ne zaman kapını çalacağı belli değildir. Bunun için, sağlığın yerindeyken hastalığın için, hayatta iken de ölümün için hazırlık yap.” 576. Yine Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Vasiyet edeceği malı olan bir Müslüman’ın, vasiyeti yanında yazılı olmaksızın iki gece geçirmesi doğru değildir.” Müslim’de yer alan bir diğer rivayette, “üç gece geçirmesi” şeklindedir. Bu hadisin ravisi olan Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in bu sözünü duyduğum andan itibaren, yanımda vasiyetim olmaksızın bir gece bile geçirmedim.
12
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
577. Enes bin Malik radıyallahu anh diyor ki: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, elindeki değnekle yere birtakım çizgiler çizdi ve o çizgileri bize göstererek şöyle buyurdu:
“Dikdörtgenin içindeki bu kalın çizgi, insandır. Dikdörtgenin dışına taşan gri çizgi ise, onun bitmek bilmeyen istek ve arzularıdır. Dikdörtgenin içindeki şu kısa ok işareti şeklindeki çizgiler de, insanın başına gelecek bela ve musibetlerdir. Etrafını saran dörtgen şeklindeki çizgi ise, onun ecelidir. İnsan böyle geleceğe yönelik sınırsız hayaller içinde yaşayıp giderken bir de bakar ki, ölüm denilen en yakın çizgi karşısına çıkıvermiş.” 578. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir gün yere bir dörtgen çizdi. Dörtgenin ortasına, onu bir kenarından keserek dışarı çıkan uzun bir çizgi çekti. Ortadaki bu çizginin iki yanından da, ona doğru uzanan birtakım küçük çizgiler çizdi. Sonra çizdiği şekli bize göstererek şöyle buyurdu: “Bu dikdörtgenin içindeki kalın çizgi, insandır. Şu dışındaki dikdörtgen ise, onu kuşatan ecelidir. İnsan
1. ARİFLERİN YOLU
13
asla bu çizginin dışına çıkamaz. Dörtgeni keserek dışarı çıkan gri renkli çizgi de, insanın sınırsız hayalleri, arzu ve hevesleridir. Ortadaki kalın çizgiye uzanan küçük çizgiler ise, insanın başına gelen bela ve musibetlerdir. İnsan bu belalardan birinden kurtulsa, öteki gelip onu yakalar; ondan kurtulsa, bir diğeri ona çarpar. Ve sonunda, arzu ve hayallerine ulaşamadan, ansızın eceli gelip onu yakalayıverir.” 579. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsanı hayır ve hasenattan alıkoyan şu yedi şey gelip çatmadan önce, hayırlı işler yapmakta acele edin. Yoksa siz haram helal sınırlarını unutturan fakirlikten, insanı azgınlığa sürükleyen zenginlikten, sağlığı bozan hastalıktan, bunaklaştıran ihtiyarlıktan, ansızın gelen ölümden, gelmesi beklenen şeylerin en kötüsü olan Deccal’den veya bütün bunlardan daha korkunç ve daha acı olan kıyametten başka bir şey mi bekliyorsunuz?” Hadis bu şekliyle, senet zincirinde bulunan Muhriz bin Harun sebebiyle zayıftır. (Ukaylî, Duafâ, 1822) Ancak hadisin manası doğru olup, benzer manayı ifade eden şahitleri (örneğin 88 numaralı hadis) mevcuttur.
14
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
580. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Lezzetleri yok eden, zevkleri bıçak gibi kesen ve adına ölüm denilen gerçeği çokça hatırlayın! Çünkü ölüm düşüncesi, insanın dünyaya büsbütün bağlanıp ahireti unutmasına engel olur. Ölümü hatırlayan insan kötülüklerden uzaklaşarak hayırlı işlere koşar, gücünü ve servetini Allah’ın rızasına uygun şekilde harcar.” 581. Übey bin Kâb radıyallahu diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ramazan aylarında, gecenin üçte biri geçince uyanıp kalkar ve çevresindekileri uyandırarak: — Ey insanlar, Allah’ı zikredin! Unutmayın ki, kıyamet için sura birinci kez üflendiğinde, yeri yerinden oynatan o korkunç sarsıntı gelip çatacak! Arkasından da, sura yeniden üflenecek ve ikinci bir sarsıntı kopacak. Ölüm de bütün şiddetiyle gelip çatacak; ölüm de bütün şiddetiyle gelip çatacak. Öyleyse neden hâlâ gaflet içinde oyalanıyor, vaktinizi boşa geçiriyorsunuz? Allah’ı çokça zikrederek bu korkunç günlere hazırlansanız ya, diyerek insanları uyarırdı. Bir gün ben kendisine: — Ya Rasulallah! Ben “Allahumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed (Allah’ım! Peygamberimizi, onun Ehl-i Beyti’ni, Ashabı’nı ve bütün
1. ARİFLERİN YOLU
15
ümmetini dünyada ve ahirette selamete, kurtuluşa ilet!)” diye dua ederek size çokça salâvat–i şerîfe getiriyorum. Acaba kendim için yaptığım dualarımın ne kadarını size salâvat için ayırayım? diye sordum. Peygamberimiz: — Dilediğin kadarını, buyurdu. — Dualarımın dörtte birini salavât–i şerîfeye ayırsam uygun olur mu? diye sordum. — Dilediğin kadarını ayır. Ama daha fazla yaparsan senin için daha iyi olur, buyurdu. — Öyleyse duamın yarısını salavât–i şerîfeye ayırayım, dedim. — Dilediğin kadar yap. Ama daha fazlasını yaparsan senin için daha iyi olur, buyurdu. — Şu hâlde üçte ikisi yeter mi? diye sordum. — İstediğin kadar. Ama artırırsan senin için daha iyi olur, buyurdu. — Öyleyse, duaya ayırdığım zamanın hepsinde sana salavât–ı şerîfe getirsem nasıl olur? deyince: — İşte o zaman dünya ve ahirette sıkıntıların giderilir, arzuların gerçekleşir ve günahların bağışlanır, buyurdu. 582. Büreyde radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İslam’ın ilk yıllarında, kabirleri ziyaret etmenizi geçici olarak yasaklamıştım. Çünkü cahiliye devrinden
16
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
kalma çirkin adetlerin izleri henüz tamamen silinememişti. Ama artık kabir ziyaretinde nasıl davranılması gerektiği konusunda İslami prensipler iyice benimsenip gönüllere yerleşmiş bulunuyor. Bundan böyle, bu prensiplere aykırı davranmamak şartıyla kabirleri ziyaret edebilirsiniz.” Başka bir rivayette, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İsteyen kabirleri ziyaret etsin. Çünkü kabir ziyareti bize ahireti hatırlatır, kalbimizi yumuşatır ve ölüm ötesi hayata hazırlanmamızı sağlar.” 583. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onun yanında kaldığı gecelerin sonuna doğru Bakî mezarlığına gider ve şöyle dua ederdi: “Selâm size, ey müminler diyarı! Rabb’iniz tarafından size vadedilen şeylerle nihayet karşılaştınız. Hayatta iken size anlatılan ölüm ve ahiretle ilgili gerçeği sonunda bizzat yaşadınız. Fakat asıl hesap henüz görülmedi. Şimdilik ileri bir tarihe ertelendiniz. Yarın kıyamet, diriliş, cennet gibi daha pek çok vaatlerin gerçekleştiğini göreceksiniz. İnşallah, biz de yakında aranıza katılacağız. Allah’ım, Bakîu’l–Ğarkad mezarlığında yatanları bağışla.” 66. BAB: KABİR ZİYARETİ
1. ARİFLERİN YOLU
17
KABİR ZİYARETİNİN (KADINLARA HELAL) ERKEKLERE MÜSTEHAP OLUŞU ve ZİYARETÇİNİN HANGİ DUAYI OKUYACAĞI Konu ile İlgili Hadisler: 584. Büreyde radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem arkadaşlarına, kabristana gittikleri zaman şöyle dua etmelerini öğretirdi: “Selâm size, ey bu diyarın Mümin ve Müslüman halkı! İnşallah yakında biz de aranıza katılacağız. Allah’ın bizi de sizi de bağışlamasını dilerim.” 585. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ rivayet ediyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Medine’de bazı kabirlere uğradı ve yüzünü onlara dönerek şöyle dedi: “Selâm size, ey kabir halkı! Allah bizi de, sizi de bağışlasın. Siz bizim öncümüzsünüz, biz de sizin peşinizden geleceğiz.” Bu hadisin başında geçen “yüzünü onlara dönerek” cümlesi, yalnızca Kâbûs bin Ebî Zabyân’ın rivayetinde geçmektedir. Oysa Kâbûs, muhaddislerce zayıf kabul edilmiştir. Dolayısıyla bu cümle hadiste yoktur. Hadisin geri kalan kısmı sahih olup, sağlam senetlerle rivayet edilmiştir.
18
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
67. BAB: ÖLÜMÜ TEMENNİ ETMEK BAŞA GELEN BİR SIKINTIDAN DOLAYI ÖLÜMÜ ARZU ETMENİN DOĞRU OLMADIĞI, ANCAK İNANCINI KAYBETME TEHLİKESİ BAŞ GÖSTERİNCE BÖYLE BİR ARZUNUN GÜNAH SAYILMADIĞI Konu ile İlgili Hadisler: 586. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Hiçbiriniz ölümü arzu etmesin. Çünkü ölmeyi isteyen kimse eğer iyi biriyse, belki daha çok hayır ve iyilik yapacaktır. Şayet kötü biriyse, belki de tövbe edip Allah’ın rızasını kazanmaya çalışacaktır.” Müslim’in Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan bir başka rivayetine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Hiçbiriniz ölümü arzu etmesin. Ölüm kendiliğinden gelmeden önce de, öleyim diye dua etmesin. Çünkü insan ölünce, amel defteri kapanır ve artık hiçbir iyilik yapamaz. Oysa müminin ömrünün uzaması, ancak onun iyiliklerinin çoğalmasına vesile olur.” 587. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
1. ARİFLERİN YOLU
19
şöyle buyurmuştur: “Hiçbiriniz, başına gelen bir beladan dolayı ölümü arzu etmesin. Mutlaka böyle yapmak zorunda kalırsa, o zaman ‘Allah’ım, benim için yaşamak hayırlı olduğu sürece beni yaşat; hakkımda ölüm hayırlı olduğu zaman da beni öldür!’ diye dua etsin.” 588. Peygamber aleyhisselâm zamanında iman ettiği hâlde onu görme imkânı bulamayan kimselerden (muhadram) olan büyük hadis hafızı Kays bin Ebu Hâzim anlatıyor: Hastalığından dolayı kendisini ziyaret etmek için, Habbâb bin Eret radıyallahu anh’ın yanına gittik. Her tarafında yaralar çıkmış ve vücudunu tam yedi yerden ateşle dağlamıştı. Bize şunları söyledi: “Eski dostlarımız erkenden göçüp gittiler. Böylece dünya nimetleri, onların sevaplarından hiçbir şey eksiltmedi. Biz ise o kadar çok mala sahip olduk ki, koyacak yer bulamayıp toprağa gömdük. Şayet Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ölmek için dua etmeyi yasaklamasaydı, Allah’tan canımı almasını isterdim.” Kays diyor ki: Bir başka zaman Habbâb’ın yanına gittiğimizde duvar örüyordu. Dedi ki:
20
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
“Müslüman, Allah için harcadığı her şeyden sevap kazanır. Ancak şu çamura verdiklerinden bir şey kazanamaz.” 68. BAB: HARAMLARDAN SAKINMAK ve ŞÜPHELİ ŞEYLERDEN UZAK DURMAK Konu ile İlgili Ayetler: 1. Hani tertemiz bir hanım hakkında münafıkların uydurduğu iftira sözlerini dilinize dolamış, içyüzünü bilmediğiniz bir konuda ileri geri konuşup duruyordunuz. Bir iftiranın yayılmasına sebep olmak Allah katında büyük bir günah olduğu hâlde, siz bunu basit ve önemsiz görüyordunuz. (Nur, 24/15) 2. Şüphesiz Rabb’in, kullarının her hâlini her an gözetlemektedir. (Fecr, 89/14) Konu ile İlgili Hadisler: 589. Numân bin Beşîr radıyallahu anhumâ diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Helal olan şeyler belli, haram olan şeyler bellidir. Bu ikisinin arasında da, birçoklarının helal mi haram mı olduğunu bilmediği şüpheli konular vardır. Her kim şüpheli konulardan sakınırsa, dinini ve iffetini sağlama almış olur. Şüpheli konulardan sakınmayanlar ise, zamanla harama dalıp giderler.
1. ARİFLERİN YOLU
21
Yani mekruhlara alışan ve onları önemsemeyen kimseler, her an kendilerini haramın içinde bulabilirler. Tıpkı sürüsünü başkasına ait bir bahçenin etrafında otlatan çoban gibi ki, sürünün her an bu bahçeye girme tehlikesi vardır. Dikkat edin! Her hükümdarın girilmesi yasak bir arazisi vardır. Unutmayın ki, Allah’ın yasak arazisi de haram kıldığı şeylerdir. Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda aklın, vicdanın, sağduyunun, niyet ve düşüncenin sembolü olan ve insanın davranışlarına yön veren küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur; eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İyi bilin ki, bu et parçası kalptir.” 590. Enes radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yolda bir hurma buldu ve: “Bu hurmanın zekât veya sadaka malından olması ihtimalinden korkmasaydım, onu yerdim.” buyurdu. Sonra da, onu yemesi için bir başkasına verdi. Çünkü Peygamberimize, zekât ve sadaka almak haram kılınmıştı. Şüpheli şeylerden titizlikle sakınan Allah Rasulü, bu yüzden o hurmayı yemekten kaçınmıştı. 591. Nevvâs bin Sem’ân radıyallahu anh’dan rivayet
22
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İyilik, vicdanını rahatlatan, gönlüne huzur veren şeylerden ve güzel ahlaktan ibarettir. Günah ise, kalbini tırmalayıp duran ve başkalarının bilmesini istemediğin şeydir. Yaptığın iş gönlünde bir huzursuzluk doğuruyor, içini şüphe ve tedirginlik kemirip duruyorsa ve o işin başkaları tarafından duyulması seni rahatsız ediyorsa, o hareket mutlaka çirkindir, günahtır. Onun caiz olduğuna fetva da verseler, o işi yapmamalısın.” 592. Vâbisa bin Mâbed radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gelmiştim. Bana: — İyiliğin ne olduğunu sormaya geldin, değil mi? dedi. — Evet, dedim. Buyurdu ki: — Neyin iyi, neyin kötü olduğunu Allah’ın kitabından ve benim Sünnet’imden öğreneceksin. Karar veremediğin şüpheli konularda ise, kalbine danış. İyilik, kalbini yatıştıran, gönlüne huzur veren şeydir. Günah ise içini tırmalayan, gönlünde şüphe ve tereddüt uyandıran şeydir; isterse insanlar onun günah olmadığına dair fetva versinler. 593. Ebu Sirvaa Ukbe bin Hâris radıyallahu anh’dan
1. ARİFLERİN YOLU
23
rivayet edildiğine göre, kendisi Ebu İhâb bin Azîz radıyallahu anh’ın Ğaniyye adındaki kızı ile evlenmişti. Bir süre sonra, zenci bir kadın çıkageldi ve: — Ben Ukbe’yi de, evlendiği kadını da emzirmiştim, dedi. Ukbe o kadına: — Beni emzirdiğini bilmiyorum. Üstelik bunu bana daha önce hiç söylememiştin, dedi. Sonra da bineğine atlayıp Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e danışmak üzere Medine’ye gitti. Oraya varır varmaz meseleyi Peygamber aleyhisselâm’a açtı. Allah’ın Rasulü: — Madem böyle kardeş olduğunuz söyleniyor, o hâlde o kadınla nasıl evli kalabilirsin? buyurdu. Ukbe de derhal ondan ayrıldı ve kadın bir başkasıyla evlendi. Bu hadisi esas alan bazı âlimler, süt emzirdiğini iddia eden tek bir kadının şahitliği ile süt kardeşliğinin sabit olacağını söylemişlerdir. İmam Malik, Şafii, Ebu Hanife ve bir rivayete göre Ahmet bin Hanbel’in de içinde bulunduğu cumhuru ulemaya (âlimlerin çoğunluğuna) göre ise, bu hususta sadece süt emziren kadının şahitliği yeterli değildir. Zira (evlilik, boşanma, alışveriş, had cezaları gibi) ahkâm hususunda bir tek şahidin yeterli olmadığında ittifak edilmiştir. Tek kadının şahitliğinin yeterli görülmesi durumunda, kötü niyetli kimselere istedikleri evliliği sona erdirme imkânı verilmiş olacaktır. Yukarıdaki hadis, haramlık hükmü bildirmeyen, ancak şüpheli bir durumu gidermeye yönelik ihtiyati bir tavsiye olarak değerlendirilmiştir.
24
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Nitekim Hz. Ömer, Hz. Ali, Abdullah bin Abbas, Muğire bin Şube gibi önde gelen sahabilerin, böyle bir iddia sebebiyle evliliği sona erdirmedikleri sahih rivayetlerde bildirilmiştir. 594. Peygamberimizin torunu Hasan bin Ali radıyallahu anhumâ diyor ki: Ben bizzat Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den şu sözleri öğrendim: “Şana şüphe veren şeyleri bırak, şüphe vermeyene bak. Müminin gönlü haramdan irkilir ve tedirgin olur, helalden de sükûn ve huzur bulur. O hâlde, müftüler ve âlimler fetva verseler de, sen içine sinmeyen, gönlünün ısınmadığı işlerden uzak dur.” 595. Peygamberimizin hanımı Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Babam Ebu Bekir es–Sıddık radıyallahu anh’ın elinden iş gelen bir kölesi vardı. Bu köle, kazancının belli bir kısmını Ebu Bekir’e verir, o da bundan yerdi. Yine bir gün köle yiyecek bir şeyler getirdi, Ebu Bekir de onu yemeğe başladı. Köle, Ebu Bekir’e: — Yediğin şeyin ne olduğunu biliyor musun? diye sordu. Ebu Bekir: — Söyle bakalım, neymiş? deyince, köle: — Falcılığı iyi bilmediğim hâlde, cahiliye devrinde
1. ARİFLERİN YOLU
25
birine falcılık yaparak adamı aldatmıştım. Bugün onunla karşılaştık ve adam, o yaptığım işe karşılık şu yediğin yiyecekleri bana verdi, dedi. Bunun üzerine, Ebu Bekir parmağını ağzına soktu ve bütün yediklerini kusup çıkardı. Çünkü bu yiyecekler, falcılık ve adam aldatma gibi İslam’ın yasakladığı iki büyük haram işlenerek kazanılmıştı. 596. Bir köle iken efendisi Abdullah bin Ömer tarafından özgürlüğüne kavuşturulan, daha sonra ilimde derinleşerek iyi bir muhaddis, büyük bir fakih olan ve Medine’nin en önde gelen âlimleri arasında yer alan Nâfi rivayet ediyor: Ömer bin Hattab radıyallahu anh’ın halifeliği döneminde, ardı ardına gelen fetihlerle İslam devletinin sınırları genişlemiş ve elde edilen ganimetlerle devlet hazinesi dolup taşmıştı. Bunun üzerine Hz. Ömer, İslamiyet’e olan hizmetlerini ön planda tutarak Müslümanlara maaş bağlamaya karar vermişti. Bunun için, ilk hicret eden sahâbîlere yıllık dörder bin, oğlu Abdullah’a da üç bin beş yüz dirhem maaş bağladı. Ömer’e: — Oğlun da ilk hicret edenlerden olduğu hâlde ona neden daha az verdin? diye sordular. Ömer de: — Oğlum on bir yaşındayken babasıyla birlikte hicret etti. Bu yüzden, yalnız başına hicret edenlerle bir tutulamaz, diye cevap verdi. İşte Hz. Ömer, devlet malını
26
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
dağıtırken bu derece titiz davranıyor, adaletten zerre kadar ayrılmıyordu. 597. Atıyye bin Urve es–Sa’dî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir kul, günah olma ihtimalini düşünerek, yapılmasında sakınca görülmeyen birtakım şüpheli şeylerden de uzak durmadıkça, Allah katındaki en değerli kullar olan müttakîler derecesine ulaşamaz.” Hadisi rivayet eden Tirmizi, “Bu hadis hasen gariptir. Bunun başka bir kanaldan rivayet edildiğini bilmiyoruz” diyerek senet zincirinde yer alan Abdullah bin Yezîd edDımışkî’nin zayıflığına işaret etmiştir. Dolayısıyla hadis sahih değildir. Ancak ihtiva ettiği mana sahihtir. 69. BAB: UZLETE ÇEKİLMEK İNSANLARIN FESADA UĞRADIĞI FİTNE ZAMANLARINDA VEYA İNANCINI KAYBETMEKTEN YAHUT HARAMA DÜŞMEKTEN ENDİŞE EDİLDİĞİ DURUMLARDA BİR KÖŞEYE ÇEKİLMENİN İYİ OLDUĞU Konu ile İlgili Ayetler: 1. De ki: “Ey insanlar! Hepiniz birden Allah’ın çağrısına koşun ve O’nun himayesine sığının! Hiç kuşkusuz ben, size O’nun tarafından gönderilen ve ilahi azabı haber veren apaçık bir uyarıcıyım.” (Zariyat, 51/50)
1. ARİFLERİN YOLU
27
Konu ile İlgili Hadisler: 598. Sa’d bin Ebî Vakkâs radıyallahu anh diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: “Şüphesiz Allah, günahlardan titizlikle sakınan, gönlü zengin olan ve iyiliklerini, ibadetlerini ifşa etmekten kaçınan kulunu sever.” 599. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh anlatıyor: Bir sahâbî, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Ya Rasulallah, Allah katında en değerli insan kimdir? diye sordu. Peygamberimiz: — Canıyla ve malıyla Allah yolunda mücadele eden mümindir, diye cevap verdi. O sahâbî: — Sonra kimdir, Ya Rasulallah? diye sordu. Allah’ın Rasulü: — Fitne her yere yayıldığı ve ona karşı mücadele imkânı kalmadığı zaman, hiç olmazsa kendisini ve ailesini kurtarabilmek için dağ aralıklarından birine çekilip orada Rabb’ine ibadet eden kimsedir, buyurdu. Bir başka rivayete göre ise, Peygamberimiz bu son soruya: — Allah’a karşı gelmekten sakınan ve insanlara çok fazla faydası dokunmasa ve hatta birtakım kötü
28
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
huylara sahip olsa bile, bir kenara çekilip kendi halinde yaşayan ve şerrini insanlardan uzak tutan kimsedir, şeklinde cevap vermiştir. 600. Yine Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Yakında öyle büyük fitneler ortaya çıkacak ki, Müslüman’ın en hayırlı malı, dinini fitnelerden korumak için dağ başlarında ve otlak yerlerde dolaştırdığı koyunları olacaktır. O zaman Müslümanlar evlerini barklarını terk etmek zorunda kalacak, dağ başlarında, ormanlarda gizlenerek zalim yönetimlere karşı mücadele edeceklerdir.” 601. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Allah’ın gönderdiği her peygamber, mutlaka koyun çobanlığı yapmıştır, dedi. Bunun üzerine, Ashab-ı Kiram: — Sen de mi ya Rasulallah? diye sordular. Peygamberimiz de: — Evet, ben de gençliğimde, Mekkelilerin koyunlarını Karârît denilen yerde güderdim, buyurdu.
1. ARİFLERİN YOLU
29
602. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsanlar arasında en hayırlı geçim yolunu tutanlardan biri, Allah yolunda savaşmak üzere atının dizginlerine yapışan kimsedir. O kimse, komutanın hücum emrini veya yardım isteyen birinin feryadını işitince, öldürmeyi ve ölmeyi göze alarak düşmanın bulunması muhtemel yerlere atının üzerinde uçarcasına saldırır, ölümün kol gezdiği yerlere korkusuzca dalar. İnsanlar arasında en hayırlı geçim yolunu tutanlardan bir diğeri de, bir tepenin başında veya bir vadinin içinde koyuncuklarının arasında hayatını sürdüren kimsedir ki, namazını güzelce kılar, zekâtını verir ve ölüm gelip çatıncaya kadar Rabb’ine kulluğa devam eder. İnsanlarla olan ilişkisi, yalnızca onlara iyilik yapmaktan ibarettir.” 70. BAB: İNSANLARLA BİR ARADA YAŞAMANIN DEĞERİ İNSANLARA İYİLİĞİ EMREDİP KÖTÜLÜKTEN ALIKOYABİLECEK, ONLARI İNCİTMEYECEK VE YAPACAKLARI FENALIĞA KATLANABİLECEK KİMSELERİN HALKLA İÇ İÇE YAŞAMASININ, CUMA NAMAZINA ve TOPLANTILARINA KATILMASININ, ONLARLA BERABER HAYIR MECLİSLERİNDE VE ZİKİR TOPLANTILARINDA BULUNMASININ, HASTALARINI
30
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
ZİYARET EDİP CENAZELERİNE KATILMASININ, MUHTAÇLARINA YARDIM EDİP CAHİLLERİNE YOL GÖSTERMESİNİN VE DAHA BAŞKA İYİLİKLERDE BULUNMASININ FAZİLETİ Bu kitabın müellifi İmam Nevevî (rahimehullah) diyor ki: Şunu iyi bil ki, uzlete çekilerek yahut çilehanelere kapanarak insanlarla irtibatı kesmek, İslam’ın tavsiye ettiği bir yol değildir. Aksine, yukarıda ifade ettiğimiz şekilde insanlara karışıp onlarla beraber yaşamak, başta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem olmak üzere bütün peygamberlerin salavâtullahi ve selâmuhu aleyhim, Râşit Halifelerin, onlardan sonraki Sahabe ile Tâbiun’un, daha sonra gelen Müslüman âlimlerin ve fazilet sahibi kimselerin tuttuğu yoldur. Tâbiun neslinin ve onlardan sonra gelenlerin çoğu bu görüşü benimsemişlerdir. İmam Şafiî, Ahmet bin Hanbel ve fakihlerin büyük çoğunluğu da bu görüştedirler. Allah onların hepsinden razı olsun. Konu ile ilgili ayetler: Ey müminler! Ahlakî değerleri yeniden yücelterek iyilikleri yaygınlaştırma ve zulme karşı tek yumruk olarak kötülükleri engelleme konusunda birbirinizle yardımlaşın. Allah yolunda mücadeleyi terk edip bir kenara çekildiğiniz takdirde, meydan kötülere kalır ve zulüm, sistemleşerek terör devletleri,
1. ARİFLERİN YOLU
31
mafyalar, çeteler ve uluslararası suç örgütleri hâlinde insanlığın başına bir kâbus gibi çöker. (Maide, 5/2) Bu konuda daha pek çok ayet vardır. Kitabımızın neredeyse tamamı bu konuyla ilgili olduğundan, birçok ayet ve hadisi tekrar etmemek maksadıyla bu ayet ile yetiniyoruz. 71. BAB: ALÇAKGÖNÜLLÜ DAVRANMAK ve MÜMİNLERE KOL KANAT GERMEK Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey Peygamber! Seni izleyen müminlere, daima şefkat ve merhametle kol kanat ger. (Şuara, 26/215) 2. Ey iman edenler! İçinizden her kim dininden dönecek olursa, Allah onları yok eder ve yerlerine öyle bir toplum getirir ki, hem Allah onları sever hem de onlar Allah’ı severler. İnananlara karşı alabildiğine merhametli ve alçakgönüllü, kâfirlere karşı da son derece şahsiyetli ve onurludurlar. Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ederler. Bu yolda karşılarına çıkabilecek hiçbir engel onları durduramaz. Hiç kimsenin kınamasından, tehdit ve işkencesinden korkmazlar. (Maide, 5/54) 3. Ey insanlar! Gerçekten Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık ve birbirinizle tanışıp barış ve kardeşlik içinde zengin bir kültür oluşturarak iyilikte,
32
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
güzellikte yarışmanız için sizi ırklara, boylara ayırdık. Hepiniz Âdem ve Havva adındaki bir anne babanın çocuklarısınız. Dolayısıyla, herhangi bir ırkın veya sınıfın diğerine üstünlüğü söz konusu olamaz. Gerçek şu ki, Allah katında en üstün, en değerli olanınız, takva bakımından en ileride olanınızdır. Irk, renk, zenginlik, güzellik, makam, şöhret, güç gibi özellikler, İslam’a göre asla üstünlük ölçüsü değildir. İlâhî değer ölçülerine göre en kıymetli, en saygıdeğer insan, hangi ırka, sınıfa, coğrafyaya, cemaate... bağlı olursa olsun, ahlakî erdemler bakımından en önde olan insandır. Ey insanlar! İyi kötü, doğru yanlış, güzel çirkin, üstün aşağı gibi bütün değer ölçülerinizi Allah’ın kitabından almalısınız. Çünkü Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır. (Hucurat, 49/13) 4. Ey müminler! Kendinizi övüp temize çıkarmayın! Kimin dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüklerden sakındığını en iyi Allah bilir. (Necm, 53/32) 5. Cennet ile cehennem arasındaki surun yüksek burçlarında her yanı seyreden Âraf halkı, simalarından tanıdıkları bazı cehennemlik kişilere şöyle seslenecekler: “Gördünüz ya, ne o güvendiğiniz malınız, servetiniz, ordularınız ve topluluğunuz kurtarabildi sizi, ne de o anlamsız gurur ve kibriniz!”
1. ARİFLERİN YOLU
33
Sonra o inkârcılara, dünyadayken alay edip aşağıladıkları zayıf müminleri göstererek soracaklar: “Sizin bir zamanlar, kendileri hakkında ‘Allah lütuf ve rahmetini böyle yoksul ve çaresiz kimselere vermez!’ diye yemin ettiğiniz insanlar bunlar mı? Oysa onlara şimdi, “Girin cennete, artık sizin için ne korku vardır, ne de üzüntü!” denilecek. (Âraf, 46-49) Konu ile İlgili Hadisler: 603. İyâz bin Himâr radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah bana, ‘Birbirinize karşı öylesine alçakgönüllü ve iyiliksever olun ki, kimse kimseye karşı üstünlük taslamasın, kimse kimseye zulüm ve haksızlık yapmasın!’ diye vahyetti.” 604. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sadaka vermek malı eksiltmez. Sadaka veren kişiye Allah, hiç ummadığı yerden kapılar açarak rızkını bereketlendirir. Ayrıca ahiret gününde, verdiğinin kat kat fazlasıyla onu ödüllendirir. Kul başkalarının hatalarını bağışladıkça, Allah da onun izzet ve şerefini arttırır. Her kim Allah için alçakgönüllü davranırsa, Allah da onun derecesini yükseltir.”
34
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
605. Enes bin Malik radıyallahu anh, çocukların yanından geçerken onlara selâm verir ve “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de çocuklara böyle selâm verirdi.” derdi. 606. Yine Enes radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, hiçbir ayrım gözetmeden bütün insanlara şefkatle kucak açardı. Özellikle muhtaçların, kimsesizlerin dertleriyle yakından ilgilenir, onlara karşı son derece alçakgönüllü davranırdı. Öyle ki, Medine’de insanların pek değer vermedikleri beli bükülmüş, siyah derili köle kadınlardan herhangi biri, hiç çekinmeden Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in elinden tutar ve kendisine bir şey sormak veya bir işini yaptırmak üzere onu istediği yere kadar götürürdü. Peygamber de sabırla onu takip eder, onun derdine çare bulmadan geri dönmezdi. 607. Hem Cahiliye, hem de İslam devrine yetiştiği için muhadramûndan sayılan ve fıkıh, hadis, kıraat gibi ilimlerde tâbiun neslinin en önde gelen âlimlerinden biri olan Esved bin Yezîd en-Nehâî diyor ki: Bir gün Hz. Âişe’ye: — Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem evinde ne
1. ARİFLERİN YOLU
35
işle meşgul olurdu? diye sordular. Âişe: — Evinin ve ailesinin ihtiyaçlarıyla ilgilenirdi. Kendi elbiselerini temizler, koyunlarını sağar, yırtığını yamar, pabucunu tamir eder, odasını süpürür, devesini bağlayıp yemini verir, çarşı pazarda alışveriş yapar ve aldıklarını kendisi taşırdı. Hatta bazen yaptığımız işlerde bize de yardımcı olurdu. Namaz vakti gelince de, işini gücünü bırakıp namaza giderdi, diye cevap verdi. 608. Ebu Rifâa Temîm bin Üseyd radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hutbe okurken yanına vardım ve kendimi kastederek, “Ya Rasulallah! Dinini bilmeyen bir garip geldi, sorup öğrenmek istiyor.” dedim. Bunun üzerine, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bana dönüp baktı ve derhal hutbeyi kesip yanıma geldi. Benim uygunsuz sayılabilecek bu davranışım karşısında, yüzünde en ufak bir kızgınlık belirtisi görmedim. Ona bir sandalye getirdiler. Üzerine oturdu ve Allah’ın kendisine öğrettiği şeylerden bana öğretmeye başladı. Sonra tekrar hutbesine dönerek konuşmasını tamamladı. İşte Rasulullah, insanlarla ilgilenme ve dini öğretme hususunda bu derece hassas ve titiz idi. 609. Enes radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zamanında çatal
36
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
kaşık yoktu. Bu yüzden insanlar elleriyle yemek yiyorlardı. Peygamberimiz de sulu olmayan yemekleri, sağ elinin baş, işaret ve orta parmaklarını kullanarak yer, yemek yedikten sonra üç parmağını yalardı. Ancak yemekten önce, ellerin mutlaka yıkanmasını emrederdi. Düşen lokmalar hakkında da şöyle derdi: “Birinizin lokması yere düşerse, hemen onu alsın ve üzerindekileri temizleyip yesin. Temizlenmesi mümkün değilse, o zaman kedi, köpek, kuş gibi bir hayvana versin. Allah’ın ihsan ettiği nimetleri israf ederek, çöpe atarak onu şeytana bırakmasın.” Peygamberimiz, ayrıca tabağın iyice silinmesini tavsiye eder ve: “Bereketin yemeğin neresinde olduğunu bilemezsiniz. Öyleyse, parmaklarınıza yapışan yemek kırıntılarını çöpe atıp israf etmeyin. Tabağınıza da sadece yiyeceğiniz kadar yemek koyun ve içinde yemek artığı bırakmayın, iyice temizleyin.” buyururdu 610. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Allah’ın gönderdiği her peygamber, mutlaka koyun çobanlığı yapmıştır, dedi. Bunun üzerine, Peygamber’in arkadaşları: — Sen de mi, ya Rasulallah? diye sordular. Peygamberimiz de:
1. ARİFLERİN YOLU
37
— Evet, ben de gençliğimde, Mekkelilerin koyunlarını Karârît denilen yerde güderdim, buyurdu. 611. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsanların değer vermediği paça yemeğine de, çok değer verdikleri kürek eti yemeğine de davet edilsem, aralarında hiç ayrım yapmam, her ikisine de derhal giderim. Aynı şekilde, kesilen bir hayvanın küreği de, paçası da bana hediye edilse benim için değerlidir, hemen kabul ederim. Önemli olan hediyenin maddi değeri değil, hediye eden kişinin kardeşini düşünüp ona ikramda bulunma inceliğini göstermiş olmasıdır.” 612. Enes bin Malik radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in devesi Adbâ, hiçbir yarışta birinciliği başkasına kaptırmazdı. (Hadisi Enes’ten nakleden ravi diyor ki: “Veya Enes, ‘Diğer develer değil onu geçmek, yanına bile yaklaşamazlardı.’ demiştir.”) Fakat günün birinde, devesine binmiş bir bedevi geldi ve yarışta onu geçti. Bu durum Müslümanlara pek ağır geldi. Bunu fark eden Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, hem Müslümanlara teselli vermek, hem de bu vesileyle ilahî
38
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
bir hakikati bildirmek üzere şöyle buyurdu: “Yeryüzünde sonsuza kadar hüküm sürecek hiçbir güç, hiçbir saltanat yoktur. Her kemalin bir zevali, her yükselişin bir düşüşü vardır. Çünkü dünyada yükselen bir şeyi alçaltmak, Allah’ın değişmez kanunudur.” 72. BAB: KİBİRLENMENİN ve BAŞKALARINA ÜSTÜNLÜK TASLAMANIN HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Ayetler: 1. İşte ahiret yurdu; biz onu, yeryüzünde büyüklük taslamaktan ve bozgunculuk çıkarmaktan sakınan kimselere ebedî yurt kılacağız. Mutlu son, Allah’a karşı saygılı ve itaatkâr davranan kimselerin olacaktır. (Kasas, 28/83) 2. Ey insan! Sakın Allah’ın sana bahşettiği zenginlik, kuvvet, güzellik, zekâ gibi nimetlerle şımarıp da, yeryüzünde kibirli kibirli yürüme. Çünkü sen aslında o kadar aciz bir varlıksın ki, ne yerleri yırtıp parçalayabilirsin, ne de boyca dağlara erişebilirsin. (İsra, 17/37) 3. Sakın gurura kapılıp da insanları küçümseyerek onlardan yüzünü çevirme. Yeryüzünde çalımlı çalımlı da yürüme. Daima saygılı ve alçakgönüllü ol! Çünkü Allah, gurura kapılıp büyüklük taslayanları sevmez. (Lokman, 31/18)
1. ARİFLERİN YOLU
39
4. Firavunun en büyük mali destekçisi olan Karun, İsrail Oğulları’ndan, yani Musa’nın kavmindendi. Fakat servetini Firavunun hizmetinde kullanarak halkına ihanet etti ve onlara karşı zalimce davrandı. Oysa Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, sadece anahtarlarını taşımak bile kalabalık ve güçlü bir topluluğa ağır gelirdi. Karun’un gittikçe yoldan çıktığını gören soydaşları ona, “Ey Karun! Sakın şımarıp kibre kapılma!” demişlerdi, “Çünkü Allah, kibirlenenleri sevmez. Allah’ın sana bahşettiği bu servet ve zenginlik ile ahiret yurdunu kazanmaya çalış, fakat dünyadan payına düşeni de unutma. Allah sana bunca nimetler vererek nasıl iyilikte bulunduysa, sen de fakirlere, muhtaçlara öyle iyilikte bulun ve sakın yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya kalkışma. Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez.” Arkadaşlarının bu öğütlerine karşılık Karun, “Bu servet bana, ancak sahip olduğum bilgi ve üstün yetenek sayesinde verilmiştir. O hâlde mal benim, mülk benim, dilediğim gibi harcarım!” diye karşılık verdi. Oysa bilmiyor muydu ki, o sahip olduğu bilgiyi, beceriyi kendisine bahşeden Allah, ondan önce çok daha büyük bir güce ve sayısal çoğunluğa sahip nice nesilleri böyle nankörce davrandıkları için helâk etmişti! Suçluların günahları o kadar açıktır ki, bu suç
40
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
onlara sorulmaz bile. Derken Karun, göz kamaştırıcı bir görkem ve gösteriş içinde soydaşlarının karşısına çıktı. Dünya hayatına düşkün olanlar ona imrenerek, “Ah, keşke Karun’a verilen şu servet ve nimetlerin bir benzeri bize de verilseydi; doğrusu o, gerçekten çok şanslı biri!” dediler. Fakat kendilerine sağlam bir iman ve derin bir ilim bahşedilmiş olan akıllı ve dirayetli kimseler bu şaşkınlara seslenerek, “Yazıklar olsun size!” dediler, “İman eden ve bu imana yaraşan güzel davranışlarda bulunanlar için, Allah’ın vereceği ödül, dünyanın bütün zenginliklerinden daha iyidir! Ne var ki, fedakârlığın getireceği sıkıntılara sabredenlerden başkası buna erişemez.” Karun, bir süre daha lüks ve refah içinde hayat sürdü. Fakat sonunda, hem kendisini hem de o görkemli sarayını helâk edip yerin dibine geçirdik. Öyle ki, ne o güçlü kuvvetli orduları ve adamları onu Allah’a karşı koruyabildi, ne de kendi kendini bu acıklı sondan kurtarabildi. (Kasas, 28/76–81) Konu ile İlgili Hadisler: 613. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez, buyurdu. Bunun üzerine, sahâbîlerden biri:
1. ARİFLERİN YOLU
41
— İnsan elbise ve ayakkabısının güzel olmasını arzu eder ve bu güzelliklerle sevinç duyar. Bu duygu da kibirden sayılır mı, ya Rasulallah? diye sordu. Peygamberimiz: — Hayır. Giyilen güzel şeyler böbürlenmeye, gururlanmaya yol açmadığı sürece, onu giyen kişinin duyduğu sevinç kibir sayılmaz. Çünkü Allah güzeldir, güzeli sever. Kibir, hakka karşı büyüklenmek ve insanları küçümsemektir, buyurdu. 614. Seleme bin Ekvâ radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Büsr bin Râî adındaki bir adam, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında sol eliyle yemek yiyordu. Peygamber ona: — Sağ elinle ye, buyurdu. Adam: — Yapamıyorum, diye karşılık verince, Peygamber: — O hâlde, yapamaz ol, dedi. Çünkü o adam, sırf kibrinden dolayı Peygamber’in tavsiyesini reddetmişti. Bu hadiseden sonra, bir daha sağ elini ağzına götüremez oldu. Kendisini taş yağmuruna tutan inkârcılar hakkında bile “Allah’ım, onlar cahil insanlardır, onları affet!” diye yalvaran şefkat Peygamberi, o mümine bu bedduayı lâyık görmüştü. Çünkü bir Müslüman birtakım hata ve kusurlar yapabilir, hatta işlenmesi yasak edilen günahları işleyebilirdi; fakat asla kibirli olamaz, hele Peygamber’ine karşı hiçbir şekilde kibirli davranamazdı.
42
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Bir kâfir veya münafık bunu yapsa belki cezası ahirete ertelenmek üzere affedilebilirdi, ama Peygamber’in terbiyesinde yetişen bir müminin, bu çirkin tavrından dolayı ciddi bir şekilde uyarılması, hatta ibret verici bir cezayla terbiye edilmesi gerekiyordu. Nitekim Tebük savaşına gitmeyen 80 küsur münafık “affedilmiş” ama suçunu itiraf eden üç samimi mümin cezalandırılmıştı (22. hadis). 615. Hz. Ömer’in üvey oğlu Hârise bin Vehb radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Size cehennemliklerin kimler olduğunu söyleyeyim mi? Onlar katı kalpli, kaba, cimri, kendini beğenmiş kibirli kimselerdir.” 616. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ahiret âlemini temsili bir üslupla anlatarak şöyle buyurmuştur: “Cennet ile cehennem, her biri kendisinin daha üstün olduğunu söyleyerek aralarında münakaşa ettiler. Cehennem: — Bende ceza gören zorbalar ve kibirli kimseler var, dedi. Cennet ise: — Bende de mükâfatı hak eden zayıf ve yoksul
1. ARİFLERİN YOLU
43
insanlar var, dedi. Bunun üzerine Allah, şu sözlerle aralarındaki çekişmeyi halletti: — Ey cennet! Sen benim rahmetimsin, dilediğime seninle merhamet ederim. Ey cehennem! Sen de benim azabımsın, dilediğime seninle azap ederim. Her ikiniz de gereklisiniz ve ikinizi de doldurmak bana aittir.” 617. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kibirli kibirli elbisesini yerde sürüyerek yürüyen kimseye, Allah Mahşer Günü rahmet nazarıyla bakmayacaktır. Çünkü Allah, kendini beğenen, başkalarına çalım satan kimseleri sevmez. Ancak kibir ve gösteriş niyeti taşımaksızın bu tür uzun elbiseler giymekte bir sakınca yoktur.” Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: — Kibirli kibirli elbisesini yerde sürüyerek yürüyen kimseye, Allah Mahşer Günü rahmet nazarıyla bakmayacaktır. Ebu Bekir: — Ya Rasulallah! Benim elbisemin yan tarafı, çok dikkat etmediğim takdirde yere sarkıyor, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz: — Sen bunu büyüklenmek için yapmıyorsun ki, bu-
44
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
yurdu. (Buhari, Libas, 2) 618. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Üç grup insan vardır ki, Mahşer Günü Allah ne onlarla konuşacak, ne kendilerini günahlarından arındırıp temize çıkaracak, ne de yüzlerine bakacaktır. Ayrıca onlar için can yakıcı bir azap vardır. Bu üç grup insan şunlardır: Yaşına başına bakmadan zina eden ihtiyar, güç ve saltanat sahibi olduğu hâlde yalan söyleyen hükümdar ve kibirlenecek bir şeye sahip olmamasına rağmen kibirlenen fakir.” 619. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: “Yüce Allah buyuruyor ki: ‘İzzet ve şeref benim gömleğim, büyüklük ve yücelik de hırkam sayılır. Yani her türlü üstün vasfın yalnızca bana aittir, benden başka hiç kimsenin üstünlük büyüklenmeye hakkı yoktur. Bu konularda benimle boy ölçüşmeye kalkan olursa, ona mutlaka cezasını veririm.”
1. ARİFLERİN YOLU
45
620. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Vaktiyle kendini beğenmiş bir adam, en güzel elbiselerini giymiş, saçlarını taramış çalım satarak yürüyordu. Aniden Allah, onu yerin dibine geçiriverdi. İşte o adam, kıyamete kadar yerin dibinde debelenmeye devam edecektir.” 621. Seleme bin Ekvâ radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kibir, insanı felâkete sürükleyen büyük bir günahtır. Şöyle ki, insan kibirlene kibirlene, sonunda Allah tarafından zalimler grubuna kaydedilir ve böylece, zalimlere verilen ceza ona da verilir.” 73. BAB: GÜZEL AHLAK Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey Muhammed! Gerçekten sen, davetini reddeden o inatçı kâfirlerin de gayet iyi bildiği gibi, pek yüce bir ahlak üzeresin. (Kalem, 68/4) 2. O müminler ki, hem bolluk hem de darlık zamanında, servetlerinden bir kısmını Allah için harcarlar. Kızdıkları zaman öfkelerine hâkim olurlar
46
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
ve kendilerine karşı kusurlu davranan insanları bağışlarlar. Allah da, iyilik eden böyle dürüst ve fedakâr kimseleri sever. (Âl-i İmran, 3/134) Konu ile İlgili Hadisler: 622. Enes bin Malik radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, insanların en güzel ahlaklısı idi. Onun peygamberliğinin en büyük alametlerinden biri de buydu. 623. Yine Enes radıyallahu anh şöyle diyor: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in ellerinden daha yumuşak ne bir atlasa, ne de bir ipeğe dokunmuş değilim. Onun kokusundan daha hoş bir koku da koklamadım. Ben Peygamber aleyhisselâm’ın tam on yıl hizmetinde bulundum. Beni hiçbir zaman azarlamadı, bana bir defa bile “öf!” demedi. Yaptığım yanlış bir şeyden dolayı “Niye böyle yaptın?” demediği gibi, yapmadığım bir şey sebebiyle “Şöyle yapsan olmaz mıydı?” da demedi. 624. Sa’b bin Cessâme radıyallahu anh anlatıyor: Hac yolculuğunda bizim şehrimizin yakınlarından geçerken Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e, “Ya Rasulallah, bunu sizin için avladım!” diyerek kendisine bir yaban eşeği hediye ettim. Fakat Peygamber
1. ARİFLERİN YOLU
47
aleyhisselâm, onu kabul etmeyip bana geri verdi. İhramlıya av yasağı konusundaki hükmün ayrıntılarını henüz bilmiyordum. Yüzüme bakıp da üzüldüğümü görünce: “Hediyeni kabul etmeyişimin tek sebebi, ihrama girmiş olmamdır. Çünkü hac veya umre için ihrama giren kimsenin avlanması haram olduğu gibi, başkasının kendisi için avladığı av etinden yemesi de haramdır.” buyurdu. 625. Nevvâs bin Sem’ân radıyallahu anh rivayet ediyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e iyilik ve kötülüğün ne olduğunu sordum. Buyurdu ki: “İyilik, vicdanını rahatlatan, gönlüne huzur veren şeylerden ve güzel ahlaktan ibarettir. Günah ise, kalbini tırmalayıp duran ve başkalarının bilmesini istemediğin şeydir. Yaptığın iş gönlünde bir huzursuzluk doğuruyor, içini şüphe ve tedirginlik kemirip duruyorsa ve o işin başkaları tarafından duyulması seni rahatsız ediyorsa, o hareket mutlaka çirkindir, günahtır. Onun caiz olduğuna fetva da verseler, o işi yapmamalısın.” 626. Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahu anhumâ diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in sözlerinde ve
48
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
hareketlerinde hiçbir çirkinlik bulunmadığı gibi, kötü ve çirkin olan şeylere de asla yönelmezdi. Çarşıda pazarda bağırıp çağırmaz, kötülüğe kötülükle karşılık vermezdi. Tam aksine kusurları bağışlar, hatta yüzünü çevirip hatayı görmezden gelirdi. Şöyle buyururdu: “Sizin en hayırlınız, ahlak ve huy bakımından en güzel olanınızdır.” 627. Ebu’d-Derdâ radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Mahşer Günü müminin terazisinde, güzel ahlaktan daha ağır bir şey bulunmaz. Doğrusu Allah, çirkin işler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseleri sevmez.” 628. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: — İnsanı cennete götürecek en güzel davranış hangisidir? diye soruldu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Allah’a saygı duyup O’nun emirlerini çiğnemekten sakınmak ve güzel ahlaklı olmaktır, buyurdu. — İnsanı cehenneme götürecek en kötü davranış nedir? diye sorulunca da:
1. ARİFLERİN YOLU
49
— Diline ve beline sahip olamamaktır, buyurdu. 629. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Müminlerin iman bakımından en üstünü, huy ve ahlak yönüyle en güzel olanıdır. İnsanlarla güzel geçinmek, onlara kendini sevdirmek, verdikleri sıkıntılara katlanmak, yaptıkları kötülüklere sabretmek, merhametli olmak, kibirlenmemek, şiddet göstermemek, öfkelenmemek, azarlamamak gibi özellikler, kişinin kâmil imana sahip olduğunun işaretleridir. En hayırlılarınız da, hanımlarına karşı en hayırlı olanlarınızdır.” 630. Âişe radıyallahu anhâ diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: “Sadece farz ibadetleri yerine getiren bir mümin, güzel ahlakı sayesinde, her gün oruç tutan ve her gece sabaha kadar namaz kılan kimsenin derecesine ulaşır.” 631. Ebu Ümâme el–Bâhilî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Haklı olsa bile çekişip didişmekten uzak duran
50
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
kimseye cennetin kenarında bir köşk verileceğine, Şakadan bile olsa yalan söylemekten kaçınan kimseye cennetin ortasında bir köşk verileceğine, Ve temiz ahlaklı, iyi huylu olan kimseye de cennetin en yüksek yerinde bir köşk verileceğine bizzat ben kefilim.” 632. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İçinizde en çok sevdiğim ve Mahşer Günü bana en yakın olacak kimseler, temiz ahlaklı, iyi huylu olanlarınızdır. İçinizde en sevmediğim ve Mahşer Günü bana en uzak olacak kimseler de, güzel sohbet ediyor dedirtmek için yapmacık tavırlarla özene bezene konuşan, sözünü beğendirmek maksadıyla avurdunu şişire şişire laf eden ve bilgiçlik taslamak, üstünlüğünü ortaya koymak için lügat paralayan kimselerdir.” Ashab–ı Kiram: — Ya Rasulallah! Yapmacık tavırlarla özene bezene konuşan ve sözünü beğendirmek için avurdunu şişire şişire laf eden kimseleri anladık da, bilgiçlik taslamak, üstünlüğünü ortaya koymak için lügat paralayanlar (mütefeyhikûne) dediğiniz kimlerdir? diye sordular. Peygamberimiz:
1. ARİFLERİN YOLU
— Yani kibirlenen, kimselerdir, cevabını verdi.
51
büyüklük
taslayan
74. BAB: HİLM ve TEENNİ ŞEFKATLİ ve YUMUŞAK HUYLU OLMAK ve ACELE ETMEDEN, AKLISELİM İLE KARAR VERMEK Konu ile İlgili Ayetler: 1. Onlar hem bolluk, hem de darlık zamanında, servetlerinden bir kısmını Allah için harcarlar; kızdıkları zaman öfkelerine hâkim olurlar ve kendilerine karşı kusurlu davranan insanları bağışlarlar. Allah da, iyilik eden dürüst ve fedakâr kullarını sever. (Âl-i İmran, 3/134) 2. Sen af yolunu tut ve daima iyiliği emret. Hakikati bildiği hâlde, inatla ona karşı koyan cahillere aldırış etme. Bu çağrıya kulak verecek tertemiz gönüllere ulaşıncaya dek, bıkıp usanmadan tebliğine devam et. (Âraf, 7/199) 3. Her insan yaratılıştan bilir ki, iyilik ile kötülük asla bir olmaz. O hâlde, insanlara şefkat ve merhametle yaklaş, sana kötülük yapana iyilikle karşılık ver. Gönül incitmeden, rencide etmeden, tatlı dille ve yapıcı bir üslupla, yani en güzel şekilde kötülükleri bertaraf et. İşte o zaman, aranızda kin ve düşmanlık bulunan kişinin birdenbire sımsıcak bir dosta dönüştüğünü
52
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
göreceksin. Fakat bu üstün meziyet, ancak zorluk ve sıkıntılar karşısında sabredenlere; ilim, hikmet, şefkat, merhamet gibi güzelliklerden büyük bir pay almış olanlara verilmiştir. (Fussilet, 41/34–35) 4. Her kim cahillerin sataşmalarına karşı sabreder ve onları bağışlarsa, ne mutlu ona! Çünkü bu, büyük bir azim ve kararlılıkla yapılmaya değer işlerdendir. (Şura, 42/43) Konu ile İlgili Hadisler: 633. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Abdulkays kabilesinden bir heyetin başında Medine’ye gelen Eşecc adındaki birine: “Sende Allah’ın sevdiği iki özellik var; hilm (yumuşak huylu, merhametli ve güler yüzlü olmak) ve teenni (sabırlı ve ihtiyatlı olmak, alelacele karar vermemek) buyurmuştur. 634. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah kullarına karşı son derece lütufkâr, sevecen ve şefkatlidir; onların da her konuda nazik, yumuşak huylu ve sevecen olmasını ister.”
1. ARİFLERİN YOLU
53
635. Yine Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah kullarına karşı son derece lütufkâr, sevecen ve şefkatlidir; onların da nazik, yumuşak huylu ve sevecen olmasını ister. Sert, kırıcı ve kaba davrananlara ve başka türlü davrananlara vermediği dünya ve ahiret nimetlerini, kolaylık gösteren, nazik ve yumuşak davranan kimselere verir.” 636. Yine Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: “Nerede nezaket ve hoşgörü varsa, orada güzellik vardır. Nezaket ve hoşgörünün olmadığı yerde ise, ancak çirkinlik vardır.” 637. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Yeni Müslüman olduğu için henüz İslam adabı konusunda bilgisi olmayan bir bedevi, mescidin içinde küçük abdestini bozmuştu. Sahâbîler hemen onu azarlamaya kalkıştılar. Bunun üzerine, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “Adamı kendi hâline bırakın. Abdest bozduğu yere
54
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
bir kova su dökün. O bunu bilmediği için yapıyor, ona kızmayın. Unutmayın ki, siz kolaylık göstermek için gönderildiniz, zorluk çıkarmak için değil.” buyurdu. Sonra o bedeviyi yanına çağırdı ve mescitlerin Allah’ı zikretmek, namaz kılmak ve Kur’an okumak için yapıldığını, bu mübarek yerlerde abdest bozmanın, oraları kirletmenin doğru olmadığını ona güzelce anlattı. 638. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin.” 639. Cerîr bin Abdullah radıyallahu anh diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle dediğini işittim: “Şefkat, hoşgörü, nezaket, yumuşak huyluluk ve sevecenlik anlamına gelen rıfktan mahrum kalan kişi, dünyada ve ahirette bütün hayırlardan mahrum kalmış demektir.” 640. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, çabucak sinirlenen, olur olmaz şeylere kızan bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e
1. ARİFLERİN YOLU
55
gelerek: — Ya Rasulallah, bana tavsiyede bulun, dedi. Peygamber de ona: — Kızma, öfkene hâkim ol, buyurdu. Adam aynı isteği bir kaç kez tekrarladı. Peygamber de her defasında ısrarla: — Kızma, senin için en faziletli davranış budur, buyurdu. 641. Ebu Yâlâ Şeddâd bin Evs radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah, bütün varlıklara karşı iyi davranmayı emretmiştir. O hâlde, canlı bir varlığı öldürmeniz gerektiğinde bile, bu işi ona eziyet vermeyecek şekilde güzelce yapın, bir hayvanı boğazlayacağınız zaman onu güzelce boğazlayın. Bu işi yapacak olan kimse bıçağını iyice bilesin, hayvana acı çektirmesin.” 642. Âişe radıyallahu anhâ diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ne zaman iki seçenekten birini tercih etmek durumunda kalsa, günah olmadığı takdirde, mutlaka onların en kolay ve zahmetsiz olanını tercih ederdi. Fakat o iş günah ise, ondan da en uzak duran kişi kendisi olurdu. Allah’ın yasakları çiğnenmediği sürece, kendisine karşı yapılan
56
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
herhangi bir kötü davranıştan dolayı şahsı adına hiç kimseyi cezalandırmazdı. Ancak Allah’ın yasaklarının çiğnenmesi söz konusu olunca, onu da kamu hukukunu gözeterek, Allah için cezalandırırdı. 643. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kimlerin cehenneme haram olduğunu –yahut cehennemin kimlere haram olduğunu– size söyleyeyim mi? İnsanlara kolaylık gösteren, onlarla iyi geçinen cana yakın, ağırbaşlı, güler yüzlü ve yumuşak huylu kimselere cehennem ateşi haramdır.” 75. BAB: HATALARI BAĞIŞLAMAK ve CAHİLLERLE BİR OLMAMAK Konu ile İlgili Ayetler: 1. Sen af yolunu tut ve daima iyiliği emret. Hakikati bildiği hâlde, inatla ona karşı koyan cahillere aldırış etme. Bu çağrıya kulak verecek tertemiz gönüllere ulaşıncaya dek, bıkıp usanmadan tebliğine devam et. (Âraf, 7/199) 2. Ey İslam davetçisi! Allah’ın ayetleriyle henüz tanışmamış olan bu insanlara Kur’an’ı duyurmaya devam et! Onların kaba ve sert davranışlarına karşı,
1. ARİFLERİN YOLU
57
mümine yakışan bir edep ve olgunlukla cevap ver ve onlara güzellikle davran. (Hicr, 15/85) 3. Münafıkların Hz. Ayşe hakkında yürüttükleri iftira kampanyasına, ne yazık ki, birkaç Müslüman da –ahlakî zaafları nedeniyle– katılmış bulunuyordu. Üstelik bunlardan biri, Hz. Ebu Bekir’in akrabası olan ve onun yardımlarıyla geçimini sağlayan Mistah b. Üsase adında bir Müslümandı. Gerçi Mistah, cehaletinin kurbanı olarak işlediği bu günahtan dolayı içtenlikle tövbe etmiş, cezasını da çekmişti. Fakat Hz. Ebu Bekir, kızı hakkında böyle çirkin bir iftiraya destek veren bu adamın nankörce tutumu karşısında o kadar incinmişti ki, bundan böyle ona asla yardımda bulunmayacağına dair yemin etti. Bunun üzerine, böyle bir davranışın müminlere, hele Hz. Ebu Bekir gibi erdemli kimselere yakışmadığını bildiren aşağıdaki ayet nazil oldu: İçinizdeki erdemli ve varlıklı kimseler, kendilerine karşı nankörce davranmış olsalar bile, akrabalarına, yoksullara ve Allah yolunda hicret etmiş olanlara yardım etmeme ve onlara bir daha hiçbir şey vermeme konusunda yemin etmesinler. Bilakis, işledikleri günahtan dolayı tövbe eden bu insanlara karşı affedici ve bağışlayıcı olsunlar. Öyle ya, Allah’ın da sizi bağışlamasını istemez misiniz? Unutmayın ki, Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir ve sizin de böyle tövbekâr müminlere karşı merhametli olmanızı ister.
58
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
(Nur, 24/22) 4. Onlar hem bolluk hem de darlık zamanında, servetlerinden bir kısmını Allah için harcarlar. Kızdıkları zaman öfkelerine hâkim olurlar ve kendilerine karşı kusurlu davranan insanları bağışlarlar. Allah da, güzel davrananları sever. (Âl-i İmran, 3/134) 5. Her kim cahillerin sataşmalarına karşı sabreder ve onları bağışlarsa, ne mutlu ona! Çünkü bu, büyük bir azim ve kararlılıkla yapılmaya değer işlerdendir. (Şura, 42/43) Konu ile İlgili Hadisler: 644. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Uhud Savaşı’nda büyük sıkıntılar yaşamıştı. Yetmiş Müslüman’ın şehit edildiği bu savaşta Peygamberimizin mübarek yüzü yaralanmış ve dişi kırılmıştı. Hz. Âişe, bu dehşetli günü hatırlatarak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: — Ya Rasulallah! Uhud Savaşı’ndan daha zor bir gün yaşadın mı? diye sordu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle cevap verdi: — Evet, Taif halkından bundan daha büyük eziyetler gördüm. Bu kötülüklerin en fenası, Akabe günü
1. ARİFLERİN YOLU
59
bana yaptıklarıdır. O sene, vefakâr hayat arkadaşım, teselli kaynağım Hatice’yi ve hemen ardından, beni müşriklere karşı koruyan amcam Ebu Tâlib’i kaybetmiştim. Bu tarihten itibaren Mekkeli kâfirlerin Müslümanlara karşı hakaret ve azgınlıkları had safhaya ulaşmıştı. Mekke’de beni koruyacak kimse kalmayınca, Taif şehrine gidip İslamiyet’i onlara anlatmayı düşündüm. Evlatlığım Zeyd bin Hârise’yi de yanıma alarak Tâif’e gittim. On gün boyunca onlara İslamiyet’i anlattım. Arap yarımadasının en nüfuzlu adamı diye bildiğim Tâifli İbn-i Abdi Yâlîl’e sığınmak istedim, fakat o beni kabul etmedi. Tâifliler davetimi reddetmekle kalmadılar, beni taşlamaları için çocukları ve serserileri peşime taktılar. Onlar, Akabe denilen yere kadar beni taşa tuttular. Ben de geri dönerek, büyük bir üzüntü içinde Mekke’ye doğru yürümeye başladım. Karnu’s-Seâlib denilen yere varıncaya kadar kendime gelemedim. Orada başımı kaldırıp baktığımda, bir bulutun beni gölgelediğini gördüm. Dikkatlice bakınca, bulutun içinde Cebrail aleyhisselâm’ı fark ettim. Cebrail bana seslenerek: — Allah, kavminin sana ne cevap verdiğini ve seni korumayı nasıl reddettiğini duymuş ve onlara dilediğini yapması için Dağlar Meleği’ni emrine göndermiştir, dedi. Dağlar Meleği bana seslenerek selâm verdi. Sonra da: — Ey Muhammed! Allah, kavminin sana neler söylediğini işitti. Ben Dağlar Meleği’yim. Emrini
60
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
yerine getirmem için Allah beni sana gönderdi. Ne yapmamı istiyorsun? Dilersen, şu iki dağı onların başına geçireyim, dedi. Fakat ben: — Hayır, onlar bunu hak etmiş olsalar bile, bu şekilde cezalandırılmalarını istemem. Ben Cenab–ı Hak’tan, bunların soylarından yalnızca Allah’a kulluk edecek ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayacak nesiller çıkaracağını ümit ediyorum, dedim. 645. Yine Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Allah yolunda savaş hâli dışında, herhangi bir kadın veya hizmetçi de dâhil, hiç kimseye eliyle veya bir başka şeyle vurmamıştır. Kendisine karşı yapılan herhangi bir kötü davranıştan dolayı da hiç kimseyi şahsı adına cezalandırmamıştır. Ancak Allah’ın yasakları çiğnenince, o yasağı çiğneyen kimseyi kamu hukukunu gözeterek, Allah için cezalandırırdı. 646. Enes bin Malik radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte yürüyordum. Üzerinde Necran kumaşından yapılmış, kenarları sert ve kalın bir hırka vardı. O sırada, cahil ve görgüsüz bir bedevi Peygamber aleyhisselâm’a yaklaşarak, sert bir hareketle hırkasını arkadan çekiverdi. Rasulullah’ın omzuna baktım, bedevinin sertçe çekmesinden dolayı yırtılan hırkanın
1. ARİFLERİN YOLU
61
kenarı, boynunda kıpkırmızı iz bırakmıştı. Bedevi, “Ya Muhammed! Elinde bulunan ve Allah’a ait olan mallardan bana da verilmesini emret!” dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu kaba davranış karşısında en ufak bir kızgınlık göstermedi. Bilakis, bedeviye dönüp gülümsedi ve ona bir şeyler verilmesini emretti. 647. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in, gönderildiği kavim tarafından dövülerek yüzü kanlar içinde bırakılan ve bir taraftan yüzündeki kanı silerken, bir taraftan da, “Halkımı affet Allah’ım, çünkü onlar doğruyu bilmiyorlar!” diyen bir peygamberi anlatırkenki hâli, hâlâ gözlerimin önündedir. 648. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Pehlivan dediğin, güreşte rakibini yenen kimse değildir. Asıl pehlivan, öfkelendiği zaman öfkesini yenen ve kendisine hâkim olan adamdır.” 76. BAB: EZİYET VE SIKINTILARA GÖĞÜS GERMEK Konu ile İlgili Ayetler:
62
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
1. Onlar hem bolluk hem de darlık zamanında, servetlerinden bir kısmını Allah için harcarlar; kızdıkları zaman öfkelerine hâkim olurlar ve kendilerine karşı kusurlu davranan insanları bağışlarlar. Allah da, güzel davrananları sever. (Âl-i İmran, 3/134) 2. Her kim cahillerin sataşmalarına karşı sabreder ve onları bağışlarsa, ne mutlu ona! Çünkü bu, büyük bir azim ve kararlılıkla yapılmaya değer işlerdendir. (Şura, 42/43) Konu ile İlgili Hadisler: 649. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Ya Rasulallah! Benim bazı akrabalarım var. Ben onları ziyaret ediyorum, fakat onlar bana gelip gitmiyorlar. Ben onlara iyilik ediyorum, onlar bana kötülük ediyorlar. Ben onlara anlayışlı davranıyorum, onlar ise bana sert ve kaba davranıyorlar, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz: — Eğer durum dediğin gibi ise, onların kötülüklerine iyilikle karşılık vermekle, kendilerine kızgın kül yedirmiş oluyorsun. Yani sana kötü davranan yakınların, bu asil davranışın karşısında ezilip mahcup olacaklardır. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar, sen onlara iyi davranmaya, akrabalık ilişkini devam
1. ARİFLERİN YOLU
63
ettirmeye çalış. Sen böyle davrandığın sürece, Allah’ın yardımı seninledir, buyurdu. 77. BAB: İSLAM’IN YASAKLARI ÇİĞNENDİĞİ ZAMAN ÖFKELENMEK ve ALLAH’IN DİNİNİ SAVUNMAK Konu ile İlgili Ayetler: 1. Her kim Allah’ın saygıdeğer kıldığı şeyleri önemser ve O’nun çizdiği sınırlara uymakta dikkat ve özen gösterirse, şüphesiz bu, Rabb’inin katında kendisi için en hayırlısıdır. (Hac, 22/30) 2. Ey iman edenler! Siz Allah yolunda mücadele bayrağı açan öncü Müslümanlara yardım ederseniz, O da size yardım edecek ve her alanda gücünüzü artırarak ayaklarınızın yere sağlam basmasını sağlayacaktır. (Muhammed, 47/7) Konu ile İlgili Hadisler: 650. Ebu Mesud radıyallahu anh anlatıyor: Medine’nin dış mahallelerinde oturan bir adam, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: “Mahallemizin imamı olan filanca kişi (Muaz bin Cebel) bize namaz kıldırırken kıraati o kadar uzatıyor ki, bu yüzden bazen sabah namazına gelemiyorum!” dedi. Bunun üzerine, Rasulullah derhal insanları toplayıp onlara sert bir konuşma yaptı. Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i hiçbir konuşmasında o
64
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
günkü kadar öfkeli görmemiştim. Namazı uzatan o kişinin adını anmaksızın, genele hitap ederek şöyle buyurdu: “Ey insanlar! İçinizde, ibadetleri zorlaştırarak insanları dinden nefret ettiren kimseler var. Sakın böyle yapmayın! Sizden her kim halka imamlık yapacak olursa, namazı kısa kıldırsın. Çünkü arkasındaki cemaatin içinde yaşlılar, çocuklar ve işi gücü olanlar bulunabilir. Namazı uzatıp sevap kazanacağım derken, o insanların hakkını çiğneyip günaha girebilir. İlle de namazda uzun uzun Kur’an okumak istiyorsa, bunu tek başına kılacağı nafile namazlarda yapsın.” 651. Âişe radıyallahu anhâ diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir gün bir seferden dönmüştü. Ben de o sıralar kapımın giriş kısmına, üzerinde canlı varlıklara ait resimler bulunan bir perde takmıştım. Peygamber aleyhisselâm o perdeyi görünce, hoşnutsuzluğundan dolayı yüzünün rengi değişti ve perdeyi çekip kopardı. Sonra da buyurdu ki: “Ya Âişe! Resim ve heykel, öteden beri putperestliğin en yaygın aracı olarak kullanılmıştır. Puta tapıcılıktan henüz kurtulmuş bir toplumda, putperestliği çağrıştıracak, cahiliye inançlarını hatırlatacak bu tür resimleri, o resme karşı insanlarda tazim uyandıracak tarzda teşhir etmek, putçuluk eğilimlerinin yeniden
1. ARİFLERİN YOLU
65
nüksetmesine sebep olabilir. Üstelik evin duvarına astığın bu resimler, ibadet sırasında insanı meşgul edip huşudan uzaklaştırır. Onun için, bu resimli örtüyü buradan kaldır ve istersen onları yastık ve minder olarak kullan. Puta tapıcılığı yeni bırakmış bu insanlarla eski düşünceleri arasındaki köprüyü ortadan kaldırmak ve bir daha böyle bir saplantıya geçit vermemek için, bu konuda çok dikkatli ve duyarlı olmalıyız. Putlara tapmak nasıl günahsa, puta tapıcılıkta kullanılan resim ve heykelleri yapmak ve onları sergilemek de aynı şekilde günahtır. Hele bu resim ve heykelleri yapanlar, kendilerini bir yaratıcı gibi görerek kibre kapılıyorlarsa, vay onların hâline! Çünkü Mahşer Günü Allah’ın huzurunda en şiddetli azap görecek insanlar, yaratma konusuna Yaratanla adeta yarışa girmeye kalkışarak, Allah’ın yaratışını taklit etmeye çalışanlardır.” 652. Yine Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Mahzûm kabilesinden hırsızlık yapan Fâtıma binti Esved adında soylu bir kadının durumu Kureyşlileri pek üzmüştü. Bunun üzerine: — Bu kadının cezalandırılmayıp fidye karşılığında serbest bırakılması için Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile kim görüşebilir? diye kendi aralarında konuştular. Bazıları: — Buna, Peygamber aleyhisselâm’ın sevgili dostu
66
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Üsâme bin Zeyd’den başka kimse cesaret edemez, dediler. Üsâme de onları kıramayıp taleplerini iletmek üzere Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile konuştu. Bunun üzerine, Rasulullah Üsâme’ye kızdı ve: — Allah’ın koyduğu cezalardan birinin uygulanmaması için mi aracılık yapıyorsun? dedi. Daha sonra hutbeye çıktı ve bir konuşma yaparak şunları söyledi: — Bakın, sizden önceki milletlerin helak edilmesinin sebebi, içlerinden soylu ve itibarlı biri hırsızlık yapınca ona dokunmayıp, zayıf ve kimsesiz biri hırsızlık yapınca ona ceza vermeleriydi. Allah’a yemin ederim ki, değil Mahzumlu Fâtıma, Muhammed’in kızı Fâtıma dahi hırsızlık yapmış olsaydı, onun da elini keserdim. 653. Enes radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zamanında, mescitlerde bugünkü gibi halı veya kilim serili değildi. İnsanlar camide, kum ve toprak üzerinde ve ayakkabılarıyla namaz kılarlardı. Hatta mescidin üzeri hurma dallarıyla örtülü olduğu için, yağmurlu günlerde orada namaz kılanların alnı çamura bulanırdı. Bir de, içinde bulundukları ağır hayat şartları sebebiyle, o günkü insanların temizlik anlayışı farklıydı. Özellikle çölde yaşayan bedeviler, görgü kurallarını pek bilmezlerdi. Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, mescidin kıble duvarında bir tükürük gördü. Bu
1. ARİFLERİN YOLU
67
durum onu o kadar üzmüştü ki, üzüntüsü yüzünden okunuyordu. Hemen kalkıp, eline aldığı bir taş parçasıyla orayı kazıyıp temizledi. Sonra buyurdu ki: “Sizden biriniz namaza durduğu zaman, Rabb’inin huzuruna çıkıp O’na münacatta bulunur. O anda Rabb’i, bir anlamda kendisiyle kıble arasındadır. Öyleyse, hiçbiriniz namaz kılarken kıbleye karşı tükürmesin. Mutlaka tükürmek zorunda kalırsa, sol tarafına veya ayağının altına tükürsün. Namazdan sonra da onu iyice temizlesin.” Sonra cübbesinin bir ucunu tuttu, içine tükürüp kumaşı katladı ve “Ya da işte böyle yapsın. Varsa mendilini çıkarıp içine tükürsün, mendili yoksa, sonra temizlemek üzere elbisesinin bir kenarına silsin.” buyurdu. 78. BAB: İDARECİLERİN SORUMLULUKLARI YÖNETİCİLERİN EMRİ ALTINDAKİLERE ŞEFKATLİ DAVRANMALARI, GÜZELCE NASİHATTE BULUNMALARI; ONLARI ALDATMAKTAN, KENDİLERİNE KÖTÜ DAVRANMAKTAN, İŞLERİNİ ve İHTİYAÇLARINI İHMAL ETMEKTEN SAKINMALARI Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey Peygamber! Seni izleyen müminlere, daima şefkat ve merhametle kol kanat ger. (Şura, 26/215) 2.
Hiç
kuşkusuz
Allah,
insanlara
karşı
âdil
68
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
davranmayı, alabildiğine merhametli, güler yüzlü, nazik ve lütufkâr davranarak daima iyilik yapmayı ve özellikle yakın akrabaya, komşulara, dost ve arkadaşlara cömertçe ikramda bulunmayı ve acılarını, mutluluklarını paylaşarak onlarla sürekli ve samimî bir diyalog içinde olmayı emrediyor. Buna karşılık zina, fuhuş, cinsel sapıklık, çıplaklık gibi yüz kızartıcı ve utanç verici davranışları, gerek Kur'an’ın, gerekse akıl ve sağduyunun asla onaylamayacağı görgüsüzlük, edepsizlik, terbiyesizlik türünden çirkinlikleri ve hukuka aykırı, onur kırıcı, saldırganca tutum ve davranışları yasaklıyor. Bakın, Allah size böyle güzelce öğütler veriyor ki, düşünüp ibret alasınız. (Nahl, 16/90) Konu ile İlgili Hadisler: 654. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Her biriniz birer yöneticisiniz ve her biriniz, yönetiminiz altındakilerden sorumlusunuz. Devlet görevlisi emri altındakilerin yöneticisidir ve onlardan sorumludur. Erkek, ailesinin yöneticisidir ve onlardan sorumludur. Kadın da kocasının evinin yöneticisidir ve onlardan sorumludur. Kısacası, her biriniz birer yöneticisiniz ve her biriniz, yönetiminiz altındakilerden sorumlusunuz.”
1. ARİFLERİN YOLU
69
655. Ebu Ya’lâ Ma’kil bin Yesâr radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah’ın yöneticilik nasip ettiği bir kimse yönetimi altındakileri aldatmış bir hâlde ölürse, Allah ona cenneti haram kılar.” Bir başka rivayette: “Yönetici, yönettiği kimseleri koruyup gözetmezse, cennetin kokusunu bile alamaz.” şeklindedir. Müslim’de yer alan bir başka rivayet ise şöyledir: “Müslümanların idaresini üstlenip de onlar için çalışıp çabalamayan ve onlara karşı dürüst davranmayan bir yönetici, asla cennete giremez. Zalim idareciler ya cehennemde cezalarını çekerek, ya da mahşerde uzun süre sıkıntı içinde bekleyerek yaptıkları haksızlığın hesabını vereceklerdir. Zulüm ve haksızlık yapmayı helal görenler ise, ebedî cehenneme girecek ve cennetin kokusunu bile alamayacaklardır.” 656. Âişe radıyallahu anhâ diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in, işte şu gördüğünüz odamda şöyle dua ettiğini işittim: “Allah’ım! Her kim ümmetimin yönetimini
70
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
üstlenir de onlara karşı sert davranırsa, sen de onlara sert davran. Her kim ümmetimin yönetimini üstlenir de onlara yumuşak davranırsa, sen de onlara hem bu dünyada, hem de ahirette yumuşaklık göster.” 657. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İsrail Oğulları, peygamberler tarafından yönetilirdi. Bir peygamber vefat edince, yerine bir başka peygamber gelirdi. Fakat benden sonra peygamber gelmeyecek, çok sayıda halife gelecektir.” Bunun üzerine Ashap: — Ya Rasulallah! Bize bu konuda ne yapmamızı emredersin? Bu halifelerden hangisine itaat edelim? diye sordular. Peygamber aleyhisselâm da şöyle buyurdu: — İlkönce hangisine biat ettiyseniz, o biate sadık kalın. Meşru bir halife varken, halifelik iddiasında bulunan başka birinin ardına düşmeyin. Sizi yönetenler, genel anlamda İslam’ın hükümlerine bağlı kaldıkları ve Allah’a isyanı emretmedikleri sürece, siz zekât vermek, cihada katılmak gibi üzerinize düşen görevleri yerine getirmek suretiyle onlara haklarını verin. Mahrum bırakıldığınız hakkınızı da Allah’tan isteyin. Zira
1. ARİFLERİN YOLU
71
Allah, vermiş olduğu yöneticilik görevini hakkıyla yerine getirip getirmediklerini onlara muhakkak soracaktır. Dolayısıyla, her haksızlık gördüğünüzde hemen silaha sarılıp ayaklanmaya kalkmayın, sabır ve tahammül gösterin. Yöneticilerinizin size yaptıkları haksızlığı hukuki sınırlar çerçevesinde düzeltmeye çalışarak uyarı ve muhalefet görevinizi en güzel şekilde yerine getirin. Fakat bir iç savaşa sebep olacak tarzda yönetime baş kaldırarak, kargaşa çıkararak hak alma yoluna gitmeyin. Çünkü bu, mevcut durumdan çok daha büyük zararlara yol açabilir.” 658. Âiz bin Amr radıyallahu anh’dan rivayet ediliyor: Âiz, Kerbelâ’da Hz. Hüseyin’i şehit etmiş olan Basra valisi zalim Ubeydullah bin Ziyâd’ın yanına girdi ve: — Ey oğul! Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in, “Yöneticilerin en kötüsü, idaresi altındakilere sert ve kaba davrananlardır.” buyurduğunu işittim, sakın sen onlardan olma! dedi. 659. Ebu Meryem el–Ezdî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, kendisi Muâviye’ye şöyle demiştir: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: “Allah bir kimseyi Müslümanların başına idareci
72
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
yapar da, o da halkın ihtiyaçları, sıkıntıları ve sorunlarıyla ilgilenmezse, Allah da Mahşer Günü onun ihtiyaçları, sıkıntıları ve sorunlarıyla ilgilenmez.” Bunun üzerine Muâviye, halkın ihtiyaçlarının tespit edilip sıkıntılarının giderilmesi için bir adam görevlendirdi. 79. BAB: ADİL YÖNETİCİ Konu ile İlgili Ayetler: 1. Hiç kuşkusuz Allah, adaletli olmayı emrediyor. (Nahl, 16/90) 2. Ey müminler! Her konuda hak ve adaleti gözetin. Hiç kuşkusuz Allah, adil davrananları sever. (Hucurat, 49/9) Konu ile İlgili Hadisler: 660. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah, kendi rahmet gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı gün, şu yedi sınıf insanı arşının gölgesinde barındıracaktır: Âdil yönetici, Rabb’ine kulluk ederek tertemiz bir hayat içinde yetişip büyüyen genç,
1. ARİFLERİN YOLU
73
Gönlünde mescit sevgisi bulunan ve namazlarını mescitlerde cemaatle kılmaya özen gösteren Müslüman, Birbirlerini yalnızca Allah için seven, Allah için bir araya gelen ve yine Allah için ayrılan iki insan, Güzel ve çekici bir kadının gayrimeşru teklifine, “Ben Allah’tan korkarım, O’na asla ihanet edemem!” diye karşılık veren iffetli adam, Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse, Yalnız başına Allah’ı anıp gözleri yaşla dolan kişi.” 661. Abdullah bin Amr radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Gerek verdiği hükümlerde, gerekse ailelerinin ve halkın yönetiminde adaleti gözeten yöneticiler, Mahşer Günü Allah’ın huzurunda nurdan koltuklar üzerinde oturacaklardır.” 662. Avf bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir konuşmasında şöyle buyurmuştur: — Yöneticilerinizin en hayırlısı, sizi seven ve sizin tarafınızdan sevilen, sizin için dua eden ve
74
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
sizin duanızı alan kimselerdir. Yöneticilerinizin en kötüsü ise, sizden nefret eden ve sizin nefretinizi kazanan, size lânet eden ve lânetinizi alan kimselerdir. Bunun üzerine biz: — Ya Rasulallah! Bu durumda, onlara karşı elimizle ve dilimizle mücadele edelim mi? diye sorduk. Peygamber de: — Aranızda namazı ve İslam’ın temel ilkelerini ayakta tuttukları sürece hayır; aranızda namazı ayakta tuttukları sürece hayır! Onlar namaz, oruç, hac, zekât gibi temel İslami yükümlülükleri yerine getirdikleri ve bu prensiplerin toplumda egemen olmasını sağladıkları sürece, –birtakım yanlış işler yapsalar bile– onlara karşı gösterdiğiniz muhalefeti silahlı bir ayaklanmaya dönüştürmeyin. Ancak namazı da terk ederlerse, müminler arasında bir iç savaşa meydan vermemek şartıyla, gerekli imkân ve şartlar oluştuğunda onlarla savaşabilirsiniz, buyurdu. 663. İyâz bin Himâr radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i, şöyle buyururken dinledim: “Cennetlikler üç gruptur: 1. Adil ve başarılı devlet başkanı, 2. Yakınlarına ve bütün Müslümanlara karşı merhametli ve hoşgörülü olan kişi,
1. ARİFLERİN YOLU
75
3. Ailesi muhtaç bir durumda olduğu hâlde, tok gözlü davranarak başkasına el avuç açmayan adam.” 80. BAB: YÖNETİCİLERE İTAAT GÜNAH OLMAYAN HUSUSLARDA YÖNETİCİLERE İTAATİN FARZ, GÜNAH SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA İSE HARAM OLDUĞU Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey iman edenler! Allah’a kayıtsız şartsız itaat edin, O’nun buyruklarını size ileten bir elçi olarak Peygambere de kayıtsız şartsız itaat edin. Bir de, Kur’an ve Sünnet’e aykırı hüküm vermedikleri sürece, sizin gibi müminlerden olan ve bu iki kaynak tarafından yetki sahibi kılınan kimselere, yani Müslüman ve adil yöneticilere, İslam âlimlerine, aile büyüklerine ve İslam’ın emretme yetkisi verdiği diğer insanlara itaat edin! Fakat onlara itaat, Allah’a ve Peygambere itaat gibi kayıtsız şartsız olmamalıdır: Şayet bu itaat etmeniz gereken insanlarla herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, —eğer Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız— o anlaşmazlık konusunu Allah’a ve Peygambere danışmalısınız. Sizi yöneten idarecilerle, size dininizi öğreten âlimlerle, ailenizin bir ferdiyle veya diğer insanlarla herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, çözüm için Allah’ın kitabına, yani Kur’an’a ve
76
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Peygamber’in Allah’tan aldığı diğer talimatlara, yani Sünnet’e başvurmalısınız. Bunu yapmak için de, —en azından ortaya konan delilleri anlayabilecek seviyede— Kur’an ve Sünnet bilgisine sahip olmanız gerekmektedir. Eğer anlaşmazlığın çözümüyle ilgili Kur’an ve Sünnet’te açık bir hüküm bulamazsanız, bu iki kaynağın temel prensipleri çerçevesinde çözümler üretmelisiniz. İşte bu, sizin için en hayırlı ve sonuç itibariyle en güzel davranış şeklidir. (Nisa, 4/59) Konu ile İlgili Hadisler: 664. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah’ın emirlerine aykırı bir şey emredilmediği sürece, Müslüman, hoşuna giden veya gitmeyen her konuda başındaki meşru yöneticilere itaat etmelidir. Allah’ın emirlerine aykırı bir şey emredildiği zaman ise, kimseyi dinleyip itaat etmez.” 665. Yine Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sözünü dinleyip itaat etmek üzere kendisine bağlılık yemini vererek biat edeceğimiz zaman, bize: “Gücünüz yettiği kadar…” buyururdu.
1. ARİFLERİN YOLU
77
666. Yine Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Kim Müslümanların imamına sebepsiz yere itaatten uzaklaşırsa, Mahşer Günü Allah’ın huzuruna, kendisini mazur gösterebileceği hiçbir mazereti olmaksızın çıkar. Müslümanların imamına bağlılık sözü vermeden ölen kimse de, İslam öncesi Cahiliye inancı üzere ölen kimseler gibi günahkâr bir hâlde ölür.” Müslim’in bir başka rivayeti şöyledir: “İslam ümmetinin birlik ve beraberliğinden yüz çevirerek cemaatten ayrılmış ve İslami otoriteye bağlılık yemini vermemiş bir hâlde ölen kimse, İslam öncesi Cahiliye inancı üzere ölmüş gibi olur.” 667. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Başı kuru üzüm tanesine benzeyen beğenmediğiniz siyah bir köle bile olsa, İslam toplumunun seçtiği veya devlet başkanı tarafından üzerinize tayin edilen Müslüman ve adil yöneticilerin sözünü dinleyip emirlerine itaat ediniz.”
78
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
668. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ya Ebu Hureyre! Zorlukta da kolaylıkta da, hoşuna giden durumlarda da hoşlanmadığın durumlarda da, sen daha liyakatli olduğun hâlde hakkın çiğnenerek başkaları sana tercih edilmiş olsa bile, Müslüman ve adil yöneticilerin sözünü dinleyip emirlerine itaat etmelisin.” 669. Abdullah bin Amr radıyallahu anhumâ anlatıyor: Bir sefer sırasında Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraberdik. Uzun bir yürüyüşün ardından bir yerde konakladık. Kimimiz çadırını düzeltiyor, kimimiz ok atış talimleri yapıyor, kimimiz de otlayan hayvanlarının başında duruyordu. Derken Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in müezzini “Es-salâte câmiaten (Haydin, herkes namaza!)” diye seslendi. Biz de hemen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında toplandık. Rasulullah ayağa kalkarak şu konuşmayı yaptı: “Benden önceki her Peygamber, ümmeti için en hayırlı olduğuna inandığı yolu onlara göstermek ve kötü olarak bildiği şeylere karşı da kendilerini
1. ARİFLERİN YOLU
79
uyarmakla görevliydi. İşte ben de sizleri aynı şekilde uyarıyorum: Bu ümmetin en huzurlu günleri, ilk devirlerinde olacaktır. Daha sonrakilerin başına çeşitli belâlar gelecek ve asla kabul edemeyeceğiniz kötü uygulamalar ortaya çıkacaktır. Peş peşe fitneler gelecek ve bir sonraki, öncekini unutturacaktır. Yine öyle fitne ve kargaşa çıkacaktır ki, onu gören mümin, ‘İşte beni mahvedecek fitne budur!’ diyecektir. Sonra ortalık bir ara sakinleşecek, fakat ardından yine öyle müthiş bir fitne kopacaktır ki, mümin, ‘Meğer asıl fitne buymuş!’ diyecektir.” “O hâlde, her kim cehennemden kurtulup cennete girmeyi arzu ediyorsa, son nefesine kadar Allah’a ve ahiret gününe imandan ayrılmasın. Kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa, başkalarına da öyle davransın. Her kim müminlerin önderine itaat yemini eder ve elini tutup ona samimiyetle bağlanırsa, gücü yettiğince ona itaat etsin. Eğer bir başkası önderlik iddiasıyla ortaya çıkarak meşru yönetime savaş açarsa, muhtemel bir iç savaşı engellemek için derhal onun boynunu vurun! Bu ceza, meşru hükümeti silah zoruyla devirip yönetime el koyma hevesinde olan kimseler için de caydırıcı olacaktır.” 670. Vâil bin Hucr radıyallahu anh anlatıyor: Seleme bin Yezîd el–Cu’fî, Peygamber sallallahu aleyhi
80
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
ve sellem’e: — Ya Rasulullah! Kendi haklarını bizden isteyen, fakat bize hakkımızı vermeyen zalim yöneticiler başımıza gelirse, onlara karşı nasıl davranmamızı bize tavsiye edersiniz? diye sordu. Peygamber aleyhisselâm, onun bu sorusuna cevap vermedi. Seleme aynı soruyu bir kez daha sorunca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: — Yöneticileriniz genel anlamda İslam’ın hükümlerine bağlı kaldıkları ve Allah’a isyanı emretmedikleri sürece, onların sözünü dinleyip emirlerine itaat edin. Çünkü onlar ancak kendi üzerlerine düşeni yapmaktan sorumlu, siz de ancak kendi üzerinize düşeni yapmaktan sorumlusunuz. Siz bir yönetilen olarak üzerinize düşen zekât vermek, cihada katılmak, kanun ve kurallara uymak gibi görevleri yerine getirin. Yöneticileriniz kendi üzerlerine düşeni yapmazlarsa, hukuki sınırlar çerçevesinde onları düzeltmeye çalışarak uyarı ve muhalefet görevinizi en güzel şekilde yerine getirin. Fakat bir iç savaşa sebep olacak tarzda yönetime baş kaldırarak, kargaşa çıkararak hak arama yoluna gitmeyin.” 671. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ileride meydana gelecek toplumsal kargaşa ve
1. ARİFLERİN YOLU
81
siyasi sapmalara karşı ümmetini uyararak: — Hiç şüphesiz, benden sonra adam kayırmalar ve devlet idaresinde kabul edemeyeceğiniz bazı uygulamalar olacaktır, buyurdu. Ashab-ı Kiram: — Ey Allahın Elçisi! İçimizden o günleri görecek olanlara ne tavsiye edersiniz? diye sordular. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de şunları söyledi: — Onlar genel anlamda İslam’ın hükümlerine bağlı kaldıkları sürece, siz zekât vermek, cihada katılmak gibi üzerinize düşen görevleri yerine getirin, mahrum bırakıldığınız hakkınızı da Allah’tan isteyin. Birtakım yanlış işler yapsalar bile, onlara karşı gösterdiğiniz muhalefeti silahlı bir ayaklanmaya dönüştürmeyin. Ancak eğer Allah’ın hükümlerini alenen çiğnerlerse, müminler arasında bir iç savaşa meydan vermemek şartıyla, gerekli imkân ve şartlar oluştuğunda onları yönetimden uzaklaştırmak için harekete geçebilirsiniz. 672. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bana itaat eden Allah’a itaat etmiş, bana karşı gelen de gerçekte Allah’a karşı gelmiş olur. Yine İslam’a göre hüküm veren adil ve Müslüman yöneticilere itaat eden bana itaat etmiş, onlara karşı gelen de bana karşı gelmiş olur. Netice olarak,
82
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
meşru yöneticiye karşı gelen, Allah’a isyan etmiş olur.” 673. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Devlet yöneticisinden hoşa gitmeyen bir şey gören kimse, hemen silaha sarılıp isyan etmesin, sabretsin. Çünkü genel anlamda İslami hükümlere bağlı kalan devlet yönetimine itaatten bir karış ayrılan kişi, İslam öncesi cahiliye inancı üzere ölmüş gibi olur.” 674. Ebu Bekre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim İslam’a uygun bir şekilde hükmeden devlet yöneticilerini ufak tefek kusurlarından dolayı küçümsemeye kalkarsa, Allah da onu küçük düşürür.” 81. BAB: GÖREV VERİLMEDİKÇE veya MECBUR KALMADIKÇA İDARECİLİĞE İSTEKLİ OLMAMAK Konu ile İlgili Ayetler: 1. İşte ahiret yurdu; biz onu, yeryüzünde büyüklük taslamaktan ve bozgunculuk çıkarmaktan sakınan, hakkı olmayan bir şeye göz dikmeyen, yapamayacağı
1. ARİFLERİN YOLU
83
işlere talip olmayan kimselere ebedî yurt kılacağız. Mutlu son, Allah’a karşı saygılı ve itaatkâr davranan kimselerindir. (Kasas, 28/83) Konu ile İlgili Hadisler: 675. Abdurrahman bin Semure radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle demiştir: “Ya Abdurrahman! Sakın makam ve koltuk sevdasına kapılarak yöneticilik görevine talip olma! Unutma ki, bu görev sen istemediğin hâlde sana verilirse, hem Allah katından hem de insanlar tarafından yardım görüsün. Eğer sen istediğin için o görev sana verilirse, hiç kimseden yardım göremez, o görevle baş başa kalırsın. Ya Abdurrahman! Herhangi bir konuda yemin ettikten sonra başka bir davranışı daha hayırlı görürsen, hayırlı olanı yap ve yemininin kefaretini öde.” 676. Ebu Zer radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, kendisi Rasulullah’tan valilik, komutanlık gibi bir yöneticilik talebinde bulununca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle buyurmuştur: “Ya Ebu Zer! Senin yöneticilik konusunda gerçekten zayıf ve yetersiz olduğunu görüyorum. Şunu bil ki, ben kendim için ne istiyorsam, senin için de onu
84
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
istiyorum. Sana tavsiyem odur ki, iki kişiye bile olsa sakın yöneticilik yapma. Yetim malının idaresini de sakın üstlenme.” 677. Yine Ebu Zer radıyallahu anh diyor ki: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna geldim ve: — Ya Rasulallah! Bana yöneticilik görevi verir misiniz? dedim. Bunun üzerine Peygamber, eliyle omzuma vurarak şöyle buyurdu: — Ya Ebu Zer! Sen son derece mütevazı, takva sahibi, doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen açık yürekli ve samimi bir kimse olmakla beraber, yöneticilik konusunda zayıf bir adamsın. Zira uygunsuz davranışlar karşısında tahammül gösteremeyip çabucak parlayan, sabırsız, tez canlı bir mizaca sahipsin. İstediğin görev ise altından kalkılması zor bir ilahi emanettir. Gerçek şu ki, bu emaneti hak ederek alan ve ona karşı üzerine düşeni tam olarak yapanlar hariç, bu görev Mahşer Günü bir rezillik, bir pişmanlık sebebidir.” 678. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizler yöneticilik görevine getirilme konusunda
1. ARİFLERİN YOLU
85
aşırı istekli olacaksınız. Hâlbuki o elde etmek için yanıp tutuştuğunuz görev, Mahşer Günü o görevin hakkını yerine getiremeyenler için bir azap ve pişmanlık sebebi olacaktır.” 82. BAB: İDARECİLERİN YARDIMCI EDİNMELERİ DEVLET BAŞKANI, HÂKİM GİBİ YÖNETİCİLERİ İYİ YARDIMCILAR EDİNMEYE TEŞVİK ve KÖTÜ ARKADAŞLAR EDİNİP ONLARIN TAVSİYELERİNİ TUTMAKTAN SAKINDIRMA Konu ile İlgili Ayetler: 1. O gün, vaktiyle birbirlerini dünya menfaatleri için seven, şahsi çıkarları için arkadaşlık kuran bütün dostlar birbirlerine düşman olacaktır; ancak birbirlerini Allah için seven ve zulümden, haksızlıktan sakınmış olanlar hariç. (Zuhruf, 43/67) Konu ile İlgili Hadisler: 679. Ebu Saîd el–Hudrî ve Ebu Hureyre radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah’ın gönderdiği her peygamberin ve insanların başına yönetici yaptığı her halifenin, mutlaka yanlarından hiç ayrılmayan iki arkadaşı olmuştur: Biri ona iyiliği emreden ve bu konuda teşvikte bulunan arkadaş, diğeri de ona kötülüğü emreden ve bu konuda teşvikte bulunan arkadaş. O hâlde yöneticiler, kendilerini iyiliğe yöneltecek temiz
86
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
ahlaklı ve işinin ehli yardımcılar seçmelidirler. Ayrıca, yapacakları işlere karar verirken Allah’ı asla hatırlarından çıkarmamalı, yalnızca O’na güvenip O’na dayanmalıdırlar. Unutmayın ki, günahtan korunabilenler, ancak Allah’ın korumuş olduğu kimselerdir.” 680. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah hayra lâyık olan bir yönetici hakkında hayır dilediği zaman, ona unuttuğunu hatırlatan ve hatırladığını yapmaya yardım eden doğru sözlü bir yardımcı gönderir. Hayra lâyık olmayan bir yönetici hakkında kötülük dilediği zaman da, ona unuttuğunu hatırlatmayan, hatırladığını yapmaya yardım etmeyen kötü bir yardımcı gönderir. O hâlde, Allah’ın yardımına lâyık kimseler olun.” 83. BAB: DEVLET YÖNETİCİLİĞİ ve HÂKİMLİK GİBİ MEMURİYETLERE TALİP OLAN, BU MAKAMLARA AŞIRI DÜŞKÜNLÜK GÖSTEREN KİMSELERİ O GÖREVLERE TAYİN ETMEMEK Konu ile İlgili Hadisler: 681. Ebu Musa el–Eş’arî radıyallahu anh anlatıyor: Amcaoğullarımdan ikisiyle birlikte, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna girmiştim.
1. ARİFLERİN YOLU
87
Meğerse amaçları beni aracı kılarak Peygamber’den yöneticilik görevi istemekmiş. Bunu anladığımda artık iş işten geçmişti. Onlardan biri: — Ya Rasulallah! Allah’ın sizin idarenize verdiği görevlerden birine bizi yönetici tayin eder misiniz, dedi. Öteki amcaoğlum da buna benzer bir şey söyledi. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Vallahi biz bu görevi, onu isteyen –veya ona karşı aşırı istekli olan– hiç kimseye vermeyiz, buyurdu. Buna göre, liderlik hırsıyla yöneticilik görevine talip olanlara bu emanet teslim edilmemelidir. Zira devleti ve halkı yönetme konusunda aşırı istekli olanlar, genellikle sahip oldukları makamı kullanarak menfaat elde etme peşinde koşan, ele geçirdikleri koltuğu bir daha asla terk etmeye yanaşmayan, dünya zevklerine aşırı derecede düşkün, ihtiras sahibi kimselerdir. Bununla birlikte, kendisini ehil gören bir müminin, herhangi bir dünyevi menfaat gözetmeksizin bu tür görevlere talip olmasında bir sakınca yoktur. Böylece ehil olmayan kimselerin, İslam toplumu için hayati öneme sahip böyle önemli mevkileri işgal etmesinin önüne de geçilmiş olacaktır. Nitekim Yusuf Peygamber Mısır kralına, “Beni bu ülkenin hazineleri üzerinde görevlendir. Çünkü ben ülke kaynaklarını çok iyi korurum ve yönetim işlerini gayet iyi bilirim. (Yusuf, 12/55)” diyerek ondan devlet başkanlığı görevini talep etmiştir. Peygamberlerin bizim için örnek olmayacak davranışlarına özellikle dikkat
88
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
çeken Kuran’ı Kerim, Yusuf Peygamber’in bu davranışının yanlış olduğuna dair en ufak bir imada bulunmamıştır.
2. KİTAP: EDEP VE HAYÂ 84. BAB: HAYÂ HAYÂ (UTANMA DUYGUSU), HAYÂNIN FAZİLETİ ve BU DUYGUYA SAHİP OLMAYA TEŞVİK Konu ile İlgili Hadisler: 682. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ rivayet ediyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, fazlaca utangaç olan kardeşine hayâ konusunda öğüt vererek bu huyunu terk etmesi gerektiğini söyleyen Medineli bir Müslüman’ın yanından geçiyordu. Bu durumu görünce, o kişiye: “Onu kendi hâline bırak. Varsın utangaç ve iffetli olmaya devam etsin. Çünkü hayâ imandandır. Yani bu asil duygu, imandan kaynaklanan ve mümine yakışan üstün bir meziyettir.” buyurdu. 683. İmrân bin Husayn radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Utangaçlık, zannedildiği gibi insanı hayır ve güzelliklerden alıkoyan bir duygu değildir. Bilakis hayâ, kişiye ancak hayır kazandırır. İnsanın girişken olmasına, rızkını kazanmasına ve hakkını elde etmesine engel olan duygu utanma duygusu değildir. Bunun asıl
90
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
sebebi onun pısırıklığı, çekingenliği, korkaklığı, beceriksizliğidir. Hayâ duygusuyla bu olumsuz özellikleri birbirine karıştırmamak gerekir.” Müslim’de yer alan diğer bir rivayete göre, Rasulullah şöyle buyurmuştur: “Hayânın hepsi hayırdır. Nereden kaynaklanırsa kaynaklansın, utanma duygusu baştan sona hayır olup, her şekli ve her çeşidiyle güzeldir.” 684. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İman, yetmiş –veya bir diğer rivayete göre altmış– küsur kısımdan ibarettir. İman bir ağaca benzetilirse, onun kalp ile tasdikten ibaret olan bir gövdesi ve güzel davranışlardan ibaret olan çok sayıda dalları, şubeleri vardır. Bunların en yükseği ‘Lâ ilahe illallah’ sözünü söylemek, en aşağısı ise gelip geçenlere eziyet veren taş, diken, çöp gibi şeyleri yoldan kaldırmaktır. İffet, edep ve utanma duygusu olan hayâ da imanın bir bölümüdür. 685. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, örtüsünün arkasında gizlenen bir genç kızdan daha utangaç ve daha iffetliydi. Öyle ki, hoşlanmadığı bir şey gördüğü
2. EDEP ve HAYÂ
91
zaman, bunu hafifçe kızaran yüzünden anlardık. 85. BAB: SIR SAKLAMA Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey iman enler! Verdiğiniz sözleri yerine getirin. Çünkü verilen sözler, Hesap Günü mutlaka sorulacaktır. (İsra, 17/34) Konu ile İlgili Hadisler: 686. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Mahşer Günü Allah’ın huzurunda en aşağı derecede olacak insanlardan biri de, karısıyla birlikte olduktan sonra, bunu başkalarına anlatarak veya eşinin bir ayıbını açığa vurarak onun sırrını ifşa eden kimsedir.” 687. Ömer radıyallahu anh, kızı Hafsa dul kaldığında onu nasıl evlendirdiğini anlatırken şöyle demiştir: Osman bin Affân ile karşılaştım ve ona Hafsa’dan söz ederek: — İstersen kızım Hafsa’yı sana nikâhlayayım, dedim. Osman: — Hele bir düşüneyim, diye cevap verdi verdi. Aradan birkaç gün geçtikten sonra yanıma gelerek: — Düşündüm de, şimdilik evlenmesem daha iyi olur,
92
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
dedi. Daha sonra Ebu Bekir’e rastladım. Ona da: — İstersen kızım Hafsa’yı sana nikâhlayayım, dedim. O ise sustu, tek kelime bile söylemedi. Bu yüzden, ona Osman’a gücendiğimden daha fazla gücendim. Aradan birkaç gün geçtikten sonra, Hafsa’ya Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem talip oldu. Ben de kızımı ona nikâhladım. Daha sonra Ebu Bekir yanıma gelerek: — Hafsa’yla evlenmemi istediğinde sana cevap vermediğim için herhalde bana gücenmişsindir, dedi. Ben de: — Evet, diye cevap verdim. Bunun üzerine Ebu Bekir, şunları söyledi: — Bana bu konuyu açtığında sana bir cevap vermeyişimin tek sebebi, Peygamber’in Hafsa’dan sitayişle bahsetmesi ve onunla evliliği düşünüyor olması idi. O anda bunu sana söyleyemezdim. Çünkü Rasulullah’ın sırrını ifşa etmem doğru olmazdı. Eğer Peygamber Hafsa ile evlenmekten vazgeçseydi, elbette onunla evlenirdim. 688. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in hanımları, vefatına yakın bir zamanda onun yanı başında oturuyorlardı. O sırada Fâtıma, tıpkı Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yürüyüşü gibi yürüyerek yanımıza geldi. Peygamber onu görünce, “Merhaba
2. EDEP ve HAYÂ
93
kızım, hoş geldin!” diyerek selamladı ve sağ veya sol yanına oturttu. Sonra Fâtıma’nın kulağına bir şeyler fısıldadı. Bunun üzerine, Fâtıma hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Rasulullah onun çok üzüldüğünü görünce, kulağına bir şey daha fısıldadı. Bu defa Fâtıma gülümsedi. Ben de içimden Fâtıma’ya: — Peygamber aleyhisselâm seni kendi hanımlarına tercih ederek sırrını emanet ediyor, sen ise bu büyük iltifattan dolayı sevinmen gerekirken ağlıyorsun, öyle mi? dedim. Sonra Rasulullah kalkıp gidince, ona: — Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem demin sana ne söyledi? diye sordum. Fâtıma: — Rasulullah’ın sırrını ifşa etmem doğru olmaz, dedi. Çok geçmeden Efendimiz aleyhisselâm Hakk’ın rahmetine kavuştu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem vefat edince: — Senin üzerindeki analık hakkım için, Rasulullah’ın sana verdiği o sırrı bana söylemeni istiyorum, dedim. Fâtıma da: — Şimdi artık söyleyebilirim. Peygamber ilk olarak, Cebrail’in Kur’an ayetlerini baştan sona okumak üzere her yıl bir defa geldiğini, fakat bu yıl aynı maksatla iki defa geldiğini söyledi ve “Bundan, ecelimin yaklaştığını anlıyorum. Vefat ettiğim zaman Allah’a karşı saygıda kusur etme ve sabırlı ol, ben senin için hayırlı bir öncüyüm. Rabb’imin huzurunda seni bekliyor olacağım.” buyurdu. Bunun üzerine, ben de gördüğün gibi ağladım. Benim çok üzüldüğümü
94
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
görünce, bu defa, “Ey Fâtıma! Mümin hanımların – veya bu ümmetin hanımlarının– hanımefendisi olmak istemez misin? Sana bir de müjdem var: Ayrılığımız uzun sürmeyecek, ailemden bana ilk kavuşan sen olacaksın.” buyurdu. O zaman da, gördüğün gibi gülümsedim. 689. On yıl boyunca Peygamberimizin hizmetinde bulunan Enes bin Malik radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün ben çocuklarla oynarken, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem yanıma gelip bize selâm verdi ve beni bir iş için bir yere gönderdi. Bu yüzden annemin yanına geç döndüm. Eve varınca annem: — Ne oldu, niye geciktin? diye sordu. — Rasulullah beni bir işe göndermişti de onun için geciktim, dedim. Annem: — Neymiş o iş? diye sorunca: — Bu bir sırdır anneciğim, onu sana dahi söyleyemem, dedim. Bunun üzerine Annem: — Aferin, Rasulullah’ın sırrını kimseye söyleme, dedi. Enes bu olayı anlattıktan sonra, kendisini dinleyen öğrencisi ve en yakın dostu Sâbit el–Bünânî’ye: — Ey Sâbit! Şayet bu sırrı birine söyleyecek olsaydım, vallahi sana söylerdim, dedi. 86. BAB: VERİLEN SÖZLERE BAĞLI KALMA ve VAATLERİ YERİNE GETİRME
2. EDEP ve HAYÂ
95
Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey iman enler! Verdiğiniz sözleri yerine getirin. Çünkü verilen sözler, Hesap Günü mutlaka sorulacaktır. (İsra, 17/34) 2. Allah adına söz verdiğiniz zaman, sözünüzü mutlaka yerine getirin. Karşınızdakine her türlü güvenceyi vererek pekiştirdiğiniz yeminlerinizi, – hem de sözünüzde duracağınıza dair Allah’ı kendinize şahit tutmuşken– bozmaya kalkmayın. Unutmayın ki, Allah yaptığınız her şeyi biliyor ve günün birinde hepsinin hesabını soracaktır. (Nahl, 16/91) 3. Ey iman edenler! Gerek Allah ile gerekse insanlarla yapmış olduğunuz bütün antlaşmaları titizlikle yerine getirin. (Maide, 5/1) 4. Ey iman edenler! Neden içinizden bazılarının sözleri ve davranışları birbirine uymuyor? Allah yolunda fedakârlık konusunda iddialı sözler sarf ettikten sonra, neden kararlılığınızı yitirip zaafa düşüyorsunuz? Niçin yerine getiremeyeceğiniz taahhütlerin altına giriyor, yapmadığınız ve yapamayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Oysa yapmadığınız şeyi söylemeniz, Allah nazarında gerçekten pek ağır bir suç, çok çirkin bir davranıştır. (Saff, 61/2, 3)
96
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Konu ile İlgili Hadisler: 690. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Münafığın alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler, söz verince sözünden cayar, kendisine bir şey emanet edilince insanların güvenini kötüye kullanarak emanete hıyanet eder.” Müslim’in bir rivayetinde şu ilâve vardır: “Oruç tutsa, namaz kılsa ve Müslüman olduğunu iddia etse bile, bu çirkin vasıfları üzerinde taşıyan kişi münafıktır. Bu ikiyüzlülük imanda ise, o kişi kâfirdir. Fakat sadece davranışlarda ise, kalben mümin olmakla birlikte, amel bakımından münafıktır.” 691. Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kimde şu dört huy varsa, o kişi tam anlamıyla münafıktır. Eğer onda bu huylardan sadece biri varsa, o huyundan vazgeçinceye kadar, kendisinde münafıklık özelliklerinden biri var demektir. O dört huy şunlardır: 1. Kendisine bir şey emanet edilince ona hıyanet eder. 2. Konuşunca yalan söyler.
2. EDEP ve HAYÂ
97
3. Söz verince sözünden cayar. 4. Birine karşı düşmanlık yapınca haddi aşıp haksızlık ederek aşırı gider.” 692. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh anlatıyor: Ben Peygamber zamanında fakir bir kimseydim. Bu yüzden Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bana: — Eğer Bahreyn’den beklediğimiz zekât veya cizye malı gelirse, sana şu kadar, şu kadar ve şu kadar (yani tam üç avuç dolusu altın veya gümüş) vereceğim, demişti. Fakat Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat edinceye kadar Bahreyn’den mal gelmedi. Daha sonra Hz. Ebu Bekir’in halifeliği zamanında Bahreyn’den mal gelince, Ebu Bekir radıyallahu anh: — Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kime vaadi veya borcu varsa bize başvursun, diye ilân etti. Ben de onun huzuruna vararak: — Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bana böyle böyle demişti, dedim. Bunun üzerine Ebu Bekir, elini ganimet malına daldırıp bir avuç altın veya gümüş aldı. Bunları sayınca takriben beş yüz tane olduğunu gördüm. O zaman Ebu Bekir bana: — Bunun iki mislini daha al, böylece Peygamber’in sana söz vermiş olduğu üç avuç altını eksiksiz ödemiş olalım, dedi. 87. BAB: KİŞİNİN YAPMAKTA OLDUĞU HAYIRLI İŞLERE DEVAM ETMESİ
98
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Konu ile İlgili Ayetler: 1. İnsanın toplumsal ve bireysel hayatına yön veren ilahi yasalara göre, bir toplum kendi özündeki nitelikleri değiştirmediği sürece, Allah onların durumunu –ister iyilik ister kötülük yönünde olsun– değiştirmez. O hâlde kötülüğü tercih edenler, tercih ettikleri yönde değişime uğramaya mahkûmdurlar. Zira Allah bir toplumu cezalandırmaya karar verdi mi, hiçbir şey bunun önüne geçemez ve hiç kimse onları Allah’a karşı koruyamaz. (Râd, 13/11) 2. Ey müminler! Başladığınız hayırlı işleri sonuna kadar devam ettirin. Bin bir zahmetle eğirip sıkıca sardığı iplik yumağını çözüp dağıtan yaşlı ve bunamış kadınlar gibi olmayın. (Nahl, 16/92) 3. Müminlerin gönüllerinin Allah’ı anması ve indirdiği hakikat karşısında kalplerinin yumuşayıp saygıyla ürpermesi zamanı hâlâ gelmedi mi? İnananlar, zaman zaman puslanan, gaflete meyleden gönüllerini Kur'an’la her an yeniden aydınlatıp canlı tutsunlar ki, daha önce kendilerine kitap verilen ve vahiyle tanışmalarının üzerinden uzun bir süre geçtiği için kalpleri gaflet perdesiyle kapanıp katılaşan ve bugün birçokları yoldan çıkmış olan Yahudi ve Hıristiyanların durumuna düşmesinler. (Hadid, 57/16)
2. EDEP ve HAYÂ
99
4. Sonra da, Meryem oğlu İsa’yı göndererek kendisine İncil’i verdik. Onu izleyenlerin kalplerine derin bir şefkat ve merhamet duygusu yerleştirdik. Sonraki Hıristiyanların icatları olan ve “nefsi öldürmek” adına bu dünyayı tamamen terk ederek hiç evlenmeden, dünyanın nimetlerinden faydalanmadan çilehanelerde inzivaya çekilme esasına dayanan ruhbanlığa gelince, Biz onlara böyle bir şey emretmedik. Ama onlar, güya Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla bunu uydurdular. Ne var ki, insan doğasına ters düşen bu sözde ibadete gereği gibi de uymadılar. Biz de içlerinden, gönderdiğimiz mesaja gerçek anlamda iman eden ve ona göre hayat programlarını çizen kimselere mükâfatlarını verdik. Fakat onların çoğu, Hz. İsa’nın getirdiği tevhit dinini özünden saptırarak yoldan çıkmışlardı. (Hadid, 57/27) Konu ile İlgili Hadisler: 693. Abdullah bin Amr radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kendisine şöyle demiştir: “Ya Abdullah! Sen filan kimse gibi olma. Çünkü o önceleri gece namazına devam ediyordu, fakat sonradan bunu bıraktı.” 88. BAB: İNSANLARA KARŞI GÜLER YÜZLÜ VE
100
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
TATLI DİLLİ OLMAK Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey Peygamber! Müminlere tam bir alçakgönüllülük ve şefkatle kol kanat ger. (Hicr, 15/88) 2. Ey Peygamber! Allah’ın sana bahşettiği o engin şefkat ve rahmeti sayesindedir ki, Uhud’da hata yapan olan arkadaşlarına son derece nazik ve yumuşak davrandın. Azarlanmayı hak ettikleri durumlarda bile, kusurlarını yüzlerine vurup onları rencide etmedin. Eğer onlara karşı kaba ve katı yürekli olsaydın, seni terk ederek etrafından dağılıp gitmişlerdi. Bu ise, hem senin için, hem de onlar için en büyük felâket olurdu. Öyleyse, onları bağışla ve affedilmeleri için Allah’a yalvar. Yönetimle ilgili olup da, hakkında kesin bir hüküm indirilmemiş olan her konuda onlara danış ve karar verirken, onların görüşlerini de dikkate al. İstişareler sonucunda belli bir yönde karar verdiğin zaman da, Allah’a güven ve bu kararını taviz vermeden uygula. Çünkü Allah, üzerine düşeni eksiksiz yapan, fakat sonucun elde edilmesi konusunda yalnızca O’na güvenen, O’na dayanan kimseleri, yani tevekkül edenleri sever. (Al-i İmran, 3/159) Konu ile İlgili Hadisler: 694. Adiyy bin Hâtim radıyallahu anh’dan rivayet
2. EDEP ve HAYÂ
101
edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah için vereceğiniz yarım hurmayla bile olsa, kendinizi cehennemden korumaya bakın! Bunu da bulamayan, güzel ve tatlı sözlerle kendisini ateşten korusun.” 695. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Güzel söz sadakadır. İnsanların birbiriyle kaynaşmasını sağlayan tatlı bir söze, bir gülümsemeye varıncaya kadar, insanlara dünya veya ahirette fayda verecek her davranış Allah katında değerlidir.” 696. Ebu Zer radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Din kardeşini güler yüzle karşılamak gibi önemsiz zannedilen bir davranış bile olsa, hiçbir iyiliği küçük görme. Küçücük bir ikram, tatlı bir söz, hatta bir gülümseme bile olsa, karşına çıkan hiçbir iyilik fırsatını kaçırma.” buyurmuştur. 89. BAB: AÇIK ve ANLAŞILIR ŞEKİLDE KONUŞMAK ve ANLAŞILMASI İÇİN GEREKTİĞİNDE SÖZÜ
102
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
TEKRARLAMAK Konu ile İlgili Hadisler: 697. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem önemli bir konuşma yaptığı zaman, sözünün iyi anlaşılması için bazı cümlelerini üçer defa tekrarlardı. Bir topluluğun yanına varıp onları selâmlayacağı zaman da –şayet kalabalık fazla olur da sesini herkese duyuramadığını düşünürse– üç defa selâm verirdi. 698. Âişe radıyallahu anhâ şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in konuşması, herkesin anlayacağı şekilde açık seçikti. O bugün bazılarının yaptığı gibi dolambaçlı ifadelerle, uzun uzun cümlelerle ağdalı ve tekellüflü konuşmalar yapmazdı. Meramını en kısa yoldan, en sade şekliyle ve adeta kelimeleri sayılacak şekilde kısa ve öz olarak ifade ederdi. 90. BAB: ÂLİMİN KONUŞMA YAPARKEN HALKI SUSTURMASI BİR KİMSENİN, YANINDAKİNİN HARAM OLMAYAN SÖZLERİNE KULAK VERMESİ; BİR ÂLİM ve VAİZİN KONUŞMA YAPACAĞI KİŞİLERİ SUSTURMASI Konu ile İlgili Hadisler: 699. Cerîr bin Abdullah radıyallahu anh şöyle diyor:
2. EDEP ve HAYÂ
103
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Veda Haccı’nda konuşma yapacağı zaman bana: “İnsanları sustur da dinlesinler.” dedi. Bize uzun uzun öğütler verdikten sonra: “Sakın benden sonra birbirinin boynunu vuran kâfirlere dönmeyin!” buyurdu. 91. BAB: ÖĞÜT VERİRKEN ÖLÇÜLÜ OLMAK Konu ile İlgili Ayetler: 1. İnsanları tatlı dille, hikmetle ve ibret verici güzel öğütlerle Rabb’inin yoluna çağır. Tartışmak gerektiğinde, kaba ve kırıcı davranmadan, gönül incitmeden, akıl ve sağduyularına seslenerek onlarla tatlı bir üslupla, en güzel şekilde tartış. Bütün bunlara rağmen yine de inat edip yüz çevirirlerse, üzülme. Unutma ki, Rabb’in, kimlerin kendi yolundan saptığını çok iyi bilmektedir ve kimlerin doğru yolu izlediğini de en iyi bilen O’dur. (Nahl, 16/125) Konu ile İlgili Hadisler: 700. Peygamber aleyhisselâm zamanında yaşadığı hâlde onu görme bahtiyarlığına erişememiş kimselerden (muhadram) olan ve Kûfe’nin en büyük âlimleri arasında yer alan Ebu Vâil Şakîk bin Seleme diyor ki: Abdullah bin Mesud radıyallahu anh, bize her Perşembe günü vaaz ederdi. İçimizden biri ona: — Ya Ebu Abdurrahman! Keşke bize her gün böyle konuşma yapsan, dedi. Abdullah de ona:
104
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
— Beni sizlere her gün ders vermekten alıkoyan şey, sizleri usandırmak istemeyişimdir. Ben sizlere vaaz vermek için sizin hâlinize uygun vakitleri gözetiyorum. Bu yüzden, sadece haftada bir kere sizlere ders yapıyorum. Nitekim Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de bizlere usanç gelmesinden endişe ettiği için, bizim durumumuza uygun zamanları gözetirdi, dedi. 701. Ammar bin Yasir radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: “Cuma ve bayram namazlarında cemaate imamlık yapan kişinin namazı uzun kıldırıp hutbeyi kısa kesmesi, İslam’ı iyi bildiğinin alametidir. Şu hâlde, imamlık yaptığınız zaman namazı hutbeye göre biraz uzun kıldırın, hutbeyi de kısa kesin. Hazır cemaati yakalamışken onlara bilgi ve şuur kazandıracak uzun konuşmalar yapalım demeyin. O zaman insanları bıktırıp iyice uzaklaştırmış olursunuz. Onlara gerçekten bilgi ve şuur kazandırmak istiyorsanız, kalıplaşmış cümlelerle dolu olan ve dinleyenleri uyuklatan sıkıcı hutbeler yerine, özen ve dikkatle hazırladığınız ve güncel konuları içeren hutbeler verin. Söyleyeceğiniz sözleri iyi seçerek cemaatle göz temasını kaybetmeden ve beden dilini kullanmaya özen göstererek kısa, özlü ve etkileyici bir konuşma yapın. Unutmayın ki, yerinde söylenen güzel söz sihir gibidir, insanı âdeta büyüler.”
2. EDEP ve HAYÂ
105
702. Muâviye bin Hakem es–Sülemî radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in arkasında namaz kılıyorduk. O sırada, cemaatten biri hapşırdı. Ben hemen, “Yerhamukellah (Allah sana rahmet ve afiyet versin!)” diye karşılık verdim. Bunun üzerine, cemaat kötü bir şey yapmışım gibi bana ters ters bakmaya başladı. Ben de onlara: — Vay başıma gelenler! Ne oluyor size, neden bana öyle bakıyorsunuz? dedim. Bu defa onlar, beni uyarmak için ellerini dizlerine vurmaya başladılar. Beni susturmaya çalıştıklarını görünce kızdım, ama bir şey söylemedim. Peygamber aleyhisselâm namazı bitirince beni yanına çağırdı. Anam babam ona feda olsun, ben ne ondan önce, ne de ondan sonra kendisinden daha iyi bir öğretici görmedim. Vallahi beni ne azarladı, ne dövdü, ne de kötü bir söz söyledi. Buyurdu ki: — Namaz esnasında dünya kelâmı konuşmak doğru değildir. Çünkü namaz; tesbih, tekbir gibi zikirlerden ve Kur’an okumaktan ibarettir, dedi veya buna benzer bir şey söyledi. Ben de: — Ya Rasulallah! Ben daha yeni Müslüman oldum. Allah celle celâluh İslam dinini gönderdiği hâlde, içimizde hâlâ kâhinlere giden ve onlara fal baktıran bilinçsiz Müslümanlar var, dedim. Bana: — Sen kâhinlere gitme, gidenleri de uyar. Çünkü
106
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
kâhinlerin, medyumların, falcıların sözlerine inanan kişi İslam’ı inkâr etmiş olur, buyurdu. Ben tekrar: — Aramızda uğursuzluğa inanan ve bir takım nesne ve olaylarda uğur ya da uğursuzluk gören kimseler de var, deyince: — Bu, onların gönüllerinde hissettikleri boş ve anlamsız bir kuruntudan ibarettir. Aman dikkat et, bu gibi hurafeler ve batıl inançlar, onları hak dinden çevirmesin, buyurdu. 703. İrbâz bin Sâriye radıyallahu anh şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir sabah namazından sonra bize kalpleri ürperten, gözleri yaşartan son derece veciz ve etkileyici bir vaaz verdi. Bunun üzerine biz: — Ey Allah’ın Elçisi! Bu bir veda konuşmasına benziyor. Eğer aramızdan ayrılacaksan bize tavsiyede bulun, dedik. Bunun üzerine, şöyle buyurdu: — Size, Allah’a karşı sorumluluk bilincine sahip olmanızı, başınıza bir Habeşistanlı köle bile yönetici olarak atansa, İslam’a aykırı hüküm vermediği sürece onu dinleyip emrine itaat etmenizi tavsiye ederim. Benden sonra yaşayanlar, birçok karışıklık, kavga ve ihtilaf göreceklerdir. O zaman yapmanız gereken, benim sünnetime ve doğru yolu takip eden Raşid Halifelerimin sünnetine sarılmaktır. Bu ilkelere sadece ellerinizle değil,
2. EDEP ve HAYÂ
107
dişlerinizle tutunun! Kur’an ve sünnette yeri olmayan, bu iki temele aykırı olarak ortaya çıkan her türlü inanç, ibadet ve uygulamadan, din adına ortaya çıkarılan bütün hurafelerden ve bidatlerden de şiddetle kaçının. Çünkü her bidat, bir farzı veya sünneti ortadan kaldıran ve insanların yoldan çıkmasına sebep olan bir sapma, bir dalâlettir. 92. BAB: VAKAR VE AĞIRBAŞLILIK Konu ile İlgili Ayetler: 1. O Rahmanın kulları ki, yeryüzünde kibir ve gösterişten uzak, son derece ağırbaşlı, saygılı ve alçakgönüllü olarak yürürler. Cahiller kendilerine sataştığı zaman, onurlu ve efendi bir tavırla karşılık vererek, “Selâm sizlere! Biz cahillerle bir olmayız!” derler. (Furkan, 25/63) Konu ile İlgili Hadisler: 704. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Peygamber aleyhisselâm’ın yüzünden tebessüm hiç eksik olmazdı. Hatta çok hoşlandığı bir davranış karşısında azı dişleri görünecek kadar tebessüm ettiği de olurdu. Ayrıca etrafındakilere şaka yapmaktan hoşlanır, kendisiyle şakalaşan ashabının bu davranışlarını hoş görürdü. Bütün bunlarla birlikte, şakasına ve gülmesine varıncaya kadar, her hareketinde ölçülü davranırdı. Öyle ki, ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in, küçük dili görünecek şekilde kahkahayla güldüğünü hiç
108
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
görmedim. O sadece tebessüm ederdi. 93. BAB: NAMAZA, İLİM MECLİSİNE ve BENZERİ İBADETLERE AĞIRBAŞLI VE VAKUR BİR ŞEKİLDE GİTMEK Konu ile İlgili Ayetler: 1. Her kim Allah’ın şiarlarına, O’nun dininin sembolleri olan kurban, namaz, cami, ezan, Mushaf gibi ilahi sembollere yürekten saygı gösterirse, hiç kuşkusuz bu, kalplerdeki derin bilinç ve duyarlılıktan kaynaklanmaktadır. (Hacc, 22/32) Konu ile İlgili Hadisler: 705. Ebu Hureyre radıyallahu anh diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: “Namaz için kamete başlanmış olsa bile, namaza koşarak değil, ağırbaşlı bir şekilde yürüyerek gelin. Yetişebildiğiniz kadarını imamla birlikte kılın, yetişemediğiniz rekâtları da kendiniz tamamlayın.” Müslim’in bir rivayetinde şöyle bir ilâve vardır: “Herhangi biriniz namaza yöneldiği andan itibaren, artık namazda sayılır. O hâlde, kılınmakta olan rekâta yetişeceğim diye koşup da sevabınızı eksiltmeyin.” 706. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan
2. EDEP ve HAYÂ
109
rivayet edildiğine göre, kendisi Veda Haccı’nda Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte, Arefe günü Arafat’tan Müzdelife’ye dönüyordu. Peygamber aleyhisselâm, arkadan gelenlerin bir an önce Müzdelife’ye varma endişesiyle itişip kakıştıklarını, develerini kamçıladıklarını ve develerin böğürdüğünü duyunca, bunu yapanları uyarmak için onlara kamçısıyla işaret ederek şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Sakin ve ağırbaşlı olun! Çünkü böyle acelecilik yapmakla sevap kazanılmaz. Bir ibadeti yerine getirmek için acele ettiğinizi biliyorum. Ama böyle bağırıp çağırarak, hayvanları kamçılayıp canlarını yakarak hayır ve sevap kazanamazsınız. Hayırlı işleri yaparken itidali, ağırbaşlılığı ve sükûneti elden bırakmayın.” 94. BAB: MİSAFİR AĞIRLAMAK Konu ile İlgili Ayetler: 1. İbrahim’in o değerli misafirleriyle ilgili ibret verici öyküsü sana anlatılmadı mı? Hani insan suretinde melekler, selâm vererek onun huzuruna girmişlerdi, o da “Selâm size, sanırım buralarda yabancısınız!” demişti. Sonra İbrahim, misafirlere aç olup olmadıklarını bile sormadan, usulca ailesinin yanına gidip közde kızartılmış besili bir buzağı getirdi. Yemeği misafirlerin önüne koyarak, “Buyurun, yemez misiniz?” dedi. (Zariyat, 51/24–27)
110
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
2. Şehre gelen yabancıların Lut aleyhisselâm’ın evinde misafir olduğunu haber alan kavmi, sapık arzularının kamçılamasıyla, âdeta kudurmuş bir hâlde koşarak Lut’un kapısına dayandılar. Zaten öteden beri böyle çirkinlikler yapmayı âdet hâline getirmişlerdi. Lut, “Ey kavmim!” dedi, “İşte kızlarım; onlarla evlenip meşru ve doğal yollarla arzularınızı tatmin etmeniz, sizin için erkeklere yönelmekten çok daha temizdir. Öyleyse Allah’tan korkun da, misafirlerime tacizde bulunarak beni rezil etmeyin! İçinizde aklı başında bir adam yok mu sizin?” (Hud, 11/78) Konu ile İlgili Hadisler: 707. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden, misafirine ikramda bulunsun. Allah’a ve ahiret gününe iman eden, akrabasına ve komşusuna güzel davransın. Allah’a ve ahiret gününe iman eden, hayırlı söz söylesin; ya da bunu beceremiyorsa, hiç değilse sussun.” 708. Ebu Şureyh Huveylid bin Amr el–Huzâî radıyallahu anh’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Ben
2. EDEP ve HAYÂ
111
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: — Allah’a ve ahiret gününe iman eden, misafirine hak ettiği hediyesini versin. Bunun üzerine Ashab–ı Kiram: — Ya Rasulallah! Misafirin hediyesi nedir? diye sordular. Peygamber aleyhisselâm: — Onu en az bir gün ve bir gece ağırlamaktır. Misafirlik hakkı en fazla üç gündür. Bundan fazlası ise, ağırlayan için sadakadır, buyurdu. Müslim’de yer alan bir başka rivayette, Rasulullah aleyhisselâm: — Bir Müslüman’a, din kardeşinin yanında onu günaha sokacak kadar misafir olarak kalması helal değildir, buyurdu. Ashab–ı Kiram: — Ya Rasulallah! İnsan din kardeşini nasıl günaha sokar ki? diye sorunca, Peygamberimiz: — Misafirini ağırlayacak bir şeyi bulunmayan kimsenin yanında oturup kalmakla, buyurdu. 95. BAB: HAYIRLI İŞLERİ MÜJDELEMEK VE TEBRİKTE BULUNMAK Konu ile İlgili Ayetler: 1. Allah’ın hükümlerini hiçe sayan insan ve cin şeytanlarına, yani tağutlara kulluk etmekten kaçınan ve tüm benliğiyle Allah’a yönelerek, yalnızca O’na kul köle olan müminlere gelince, onlar için ebedî mutluluk
112
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
ve kurtuluş müjdesi vardır. Öyleyse, müjdele o fedakâr kullarımı! Onlar, karşılarındaki kişinin sözünü saygıyla dinler ve söylenen sözlerin, ortaya konan iddiaların en güzeline uyarlar. Sözlerin en güzeli olan Kur’an’ı işittikleri zaman, inat ve ön yargı ile onu inkâr etmezler. İşte Allah’ın doğru yola ilettiği kimseler bunlardır. Akıl ve sağduyu sahibi olanlar da yalnızca bunlardır. (Zümer, 39/17–18) 2. Rab’leri onlara rahmetini, hoşnutluğunu ve içinde kendileri için ölümsüz nimetler bulunan cennet bahçelerini müjdeliyor. (Tevbe, 9/21) 3. “Rabb’imiz, Allah’tır!” diyen ve sonra da dosdoğru bir hayat yaşayan kimselere öbek öbek rahmet melekleri inecek ve onlara şu ilahi müjdeyi ilham edecektir: “Korkmayın, üzülmeyin; size Allah tarafından söz verilen cennet müjdesiyle sevinin!” (Fussilet, 41/30) 4. Biz de İbrahim’e, İsmail adında çok şefkatli ve yumuşak huylu bir çocuğunun olacağını müjdeledik. (Sâffât, 37/101) 5. Hani melekler arasından seçip gönderdiğimiz
2. EDEP ve HAYÂ
113
elçilerimiz, İbrahim’e eşi Sâre’nin bir İshak adında bir çocuk dünyaya getireceğine dair müjdeyi vermek üzere insan suretinde gelerek, “Selâm sana, ey İbrahim!” demişlerdi. (Hud, 11/69) 6. O sırada İbrahim’in hanımı Sâre, bir kenarda ayakta bekliyordu. Korkulacak bir şey olmadığını anlayınca, sevincinden gülümsemeye başladı. Sonra ona, İshak adında bir çocuk dünyaya getireceğini ve İshak’ın ardından, Yakub isminde bir torun sahibi olacağını müjdeledik. (Hud, 11/71) 7. Zekeriya mabette namaza durduğu bir sırada, melekler ona: “Ey Zekeriya! Allah sana şu ihtiyarlık çağında, Yahya adında tertemiz bir çocuğunun olacağını müjdeliyor, diye seslendiler. (Âl-i İmran, 3/39) 8. Hani melekler, “Ey Meryem!” demişlerdi, “Allah kendi katından göndereceği son derece enteresan bir kelimeyle, yani “Ol!” emriyle rahminde yaratacağı bir çocukla seni müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir.” (Âl-i İmran, 3/45) Konu ile İlgili Hadisler: 709. Abdullah bin Ebî Evfâ radıyallahu anhumâ diyor ki:
114
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Allah yolunda göstermiş olduğu büyük fedakârlıklardan dolayı Hz. Hatice’yi, cennette bulunan ve içinde hiçbir gürültünün duyulmayacağı, hiçbir yorgunluğun hissedilmeyeceği inciden bir köşkle müjdeledi. Bu müjdeyi bizzat Cebrail, Allah’ın emriyle Peygamber aleyhisselâm’a bildirmişti. Zira Hz. Hatice, herkesin inkâr ettiği bir zamanda Peygamberimize inanmış, ona güç ve teselli vermiş, malını mülkünü bu dava uğrunda harcamaktan çekinmemişti. 710. Ebu Musa el–Eş’arî radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün evimde abdest alıp dışarı çıktım ve kendi kendime: — Bugün inşallah Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den hiç ayrılmayacağım, bütün günümü onunla geçireceğim, dedim. Sonra mescide gidip oradakilere Peygamber aleyhisselâm’ın nerede olduğunu sordum. Onlar da: — Şu tarafa doğru gitti, dediler. Peygamber’in gittiği yeri sora sora, nihayet Medine’nin üç km kadar uzağındaki Eris Kuyusu’nun bulunduğu bahçede olduğunu öğrendim. Peygamber Kuba mescidine giderken, bu bahçede durup biraz dinlerdi. Ben de içeri girip bahçe kapısının yanına oturdum. Peygamber aleyhisselâm helâya gitti, sonra da abdest aldı. Ben de kalkıp yanına vardım. Baktım ki, Eris Kuyusu’nun
2. EDEP ve HAYÂ
115
ağzında bulunan bilezik şeklindeki taşın ortasına oturmuş, baldırlarını açarak ayaklarını kuyuya sarkıtmış. Kendisine selâm verdim, sonra da geri dönüp kapının yanına oturdum. Kendi kendime: — Bugün Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kapıcısı olacağım, dedim. O sırada Ebu Bekir radıyallahu anh gelerek kapıyı çaldı. — Kim o? diye sordum. — Ebu Bekir, dedi. — Biraz bekle, dedim. Sonra Peygamber aleyhisselâm’ın yanına varıp: — Ya Rasulallah! Ebu Bekir geldi, yanınıza girmek için izin istiyor, dedim. — Ona izin ver ve kendisini cennetle müjdele, buyurdu. Ben de geri dönüp Ebu Bekir’e: — İçeri gir, Rasulullah seni cennetle müjdeliyor, dedim. Ebu Bekir Allah’a hamd ettikten sonra içeri girdi ve Peygamber aleyhisselâm’ın sağ tarafına geçip onun yanına, bilezik taşının üzerine oturdu ve tıpkı Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem gibi baldırlarını açarak ayaklarını kuyuya sarkıttı. Ben de geri dönüp tekrar yerime oturdum. Ben evden çıkarken kardeşim abdest alıyordu. Bana arkamdan yetişecekti. Kendi kendime: — Eğer Allah celle celâluh onun hayrını dilerse, kendisini buraya getirir, dedim. O sırada, birinin kapıyı ittiğini gördüm. — Kim o? diye sordum.
116
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
— Ömer bin Hattab! dedi. — Biraz bekle, dedikten sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına giderek selâm verdim ve: — Ömer geldi, yanınıza girmek için izin istiyor, dedim. — Ona izin ver ve onu da cennetle müjdele, buyurdu. Ben de Ömer’in yanına dönerek: — Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem içeri girmene izin verdi ve seni cennetle müjdeledi, dedim. Ömer de Allah’a hamd ederek içeri girdi. Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sol tarafına geçerek kuyu ağzındaki bilezik taşının üzerine oturdu ve ayaklarını kuyuya sarkıttı. Ben de dönüp kapının yanına oturdum. Yine kardeşimi düşünerek, kendi kendime: — Eğer Allah celle celâluh onun hayrını dilerse, kendisini buraya getirir, dedim. Bu sırada biri gelip kapıyı itti. — Kim o? diye sordum. — Osman bin Affân, dedi. — Biraz bekle, diyerek Peygamber aleyhisselâm’ın yanına gittim ve onun geldiğini haber verdim. — Ona da izin ver ve ileride başına gelecek belâları da haber vererek onu cennetle müjdele, buyurdu. Ben de geri döndüm ve: — İçeri gir, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem başına gelecek belâlarla birlikte seni cennetle müjdeliyor, dedim. Osman da Allah’a hamd ettikten sonra içeri girdi. Kuyu ağzındaki bilezik taşının
2. EDEP ve HAYÂ
117
üzerinde oturacak yer kalmadığını görünce, onların karşısına, taşın öteki tarafına oturdu. Said bin Müseyyeb diyor ki: “Ben dört arkadaşın bu oturuş şeklini, onların kabirlerinin durumuna yordum. Nitekim şimdi Ebu Bekr’in kabri Peygamber’in kabrinin sağ tarafında, Ömer’in kabri de sol tarafında bulunmaktadır. Osman’ın kabri ise onlardan uzakta, Bakî kabristanındadır.” Buhârî’de yer alan bir rivayette, Ebu Musa şu cümleyi de eklemiştir: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bana kapıyı beklememi emretti.” Aynı rivayette, şu ilave de vardır: “Osman müjdeyi duyunca Allah’a hamd etti, sonra da ‘Bela ve musibetlerden Allah’a sığınırım.’ dedi.” 711. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Ebu Bekir ve Ömer radıyallahu anhumâ’nın da içinde bulunduğu bir grup insanla, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in etrafında oturuyorduk. Bir ara Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem aramızdan kalkıp gitti. Geri dönmesi gecikince, başına kötü bir iş gelmesinden korkarak yerimizden kalktık. İlk endişelenen kişi ben oldum. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i araya araya, Medineli Müslümanlardan Neccar Oğulları’na ait bir bahçeye
118
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
geldim. Bir giriş kapısı bulabilir miyim diye bahçenin etrafını dolandım, fakat bir şey bulamadım. Bahçenin dışındaki bir kuyudan içeriye su veren küçük bir ark gördüm ve oradan büzülerek Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına girdim. Peygamberimiz: — Ebu Hureyre, sen misin? diye sordu. — Evet, ya Rasulallah! dedim. — Hayırdır, n’oldu? dedi. Ben de: — Aramızda otururken kalkıp gittin; geri dönmediğini görünce, sana bir kötülük yapılmasından endişelendik. İlk endişe duyan da ben oldum. Kalkıp bu bahçeye geldim ve tilki gibi kıvrılarak içeri girdim. Diğerleri de arkadan geliyorlar, dedim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem beni yanına çağırarak ayakkabılarını çıkarıp verdi ve: — Şu ayakkabılarımı al ve geri dön. Bu duvarın arkasında, gönülden inanarak “Lâ ilahe illallah” diyen kime rastlarsan, kendisini cennetle müjdele, buyurdu. Hadisin geri kalan kısmında Ebu Hureyre şöyle devam ediyor: Ben de ayakkabıları alıp çıktım. İlk rastladığım kişi Ömer oldu. Bana: — Ebu Hureyre, bu elindeki ayakkabılar da nedir? diye sordu. Ben de: — Bunlar Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in ayakkabılarıdır. Bunları bana verdi ve “Gönülden
2. EDEP ve HAYÂ
119
inanarak ‘Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur’ diyen kime rastlarsan onu cennetle müjdele!” diye emretti, dedim. Bunun üzerine, Ömer eliyle göğsüme öyle bir vurdu ki, arka üstü yere düşüverdim. Bana: — Geri dön, Ebu Hureyre! dedi. Ben de hemen Rasulullah’ın yanına döndüm. Neredeyse ağlayacaktım. Meğer Ömer beni takip etmiş. Baktım ki, arkamdan geliyor. Rasulullah bana dönerek: — Ne oldu sana, Ebu Hureyre? diye sordu. Ben de: — Yolda Ömer’e rastladım. Benimle gönderdiğin müjdeyi kendisine söyleyince göğsüme öyle bir vurdu ki, sırt üstü yere düştüm. Sonra bana geri dönmemi söyledi, dedim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona dönerek: — Ömer, niçin böyle yaptın? diye sordu. O da: — Anam babam sana feda olsun, ya Rasulallah! Sen, kalbi yüzde yüz inanmış olarak “Allah’tan başka hiç bir ilah yoktur” diye şehadet getiren kime rastlarsa onu cennetle müjdelesin diye Ebu Hureyre’yi ayakkabılarınla gönderdin mi? diye sordu. Peygamber de: — Evet, buyurdu. Bunun üzerine, Ömer: — Aman yapma! Çünkü korkarım ki insanlar (sözünüzü yanlış yorumlarlar da) bu müjdeye güvenip tembelliğe kapılırlar. Bırak ibadete devam etsinler, dedi. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: — Pekâlâ, bırak onları, buyurdu. 712.
Tâbiun
neslinin
hadis
imamlarından
120
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Abdurrahman bin Şümâse anlatıyor: Amr bin Âs radıyallahu anh ölüm döşeğindeyken yanına gittik. Amr yüzünü duvara dönerek uzun uzun ağlamaya başladı. Bunun üzerine oğlu: — Babacığım! Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sana şu müjdeyi, şu müjdeyi vermedi mi? Bunca müjdelere nail olmuşken, neden ağlıyorsun? dedi. Bunun üzerine, Amr bin Âs yüzünü bize dönerek dedi ki: — Bizim ahiret yolculuğu için hazırladığımız en değerli azık, “Lâ ilahe illallah Muhammedun Rasulullah” sözüdür. İşte bu söz, bizim en büyük ümit kaynağımızdır. Benim hayatımda üç önemli evre vardır: Bir zamanlar azılı bir İslam düşmanıydım ve yeryüzünde Rasulullah’a benden daha çok kin besleyen hiç kimse yoktu. Bir yolunu bulup onu öldürmek, benim en çok arzu ettiğim şeydi. Şayet bu hâldeyken ölseydim, mutlaka cehennemlik olurdum. Nihayet Allah celle celâluh gönlüme İslam sevgisini koyunca, Peygamber aleyhisselâm’a geldim ve: — Ey Allah’ın Rasulü, uzat elini, sana bağlılık yemini vererek biat edeyim! dedim. O elini uzatınca, ben elimi geri çektim. Bunun üzerine Peygamber: — Ne oldu Amr? diye sordu. — Bir şart koşmak istiyorum, dedim. — Neyi şart koşacaksın? buyurdu. — Bağışlanmamı, dedim. — İslam’ın, Müslüman olmadan önce işlenen
2. EDEP ve HAYÂ
121
bütün günahları yok ettiğini; hicretin, kendinden önceki günahları ortadan kaldırdığını ve haccın, o güne kadar işlenen günahları silip süpürdüğünü bilmiyor musun?” buyurdu. Artık benim gözümde, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den daha sevimli ve ondan değerli hiç kimse yoktu. Öyle ki, kendisine duyduğum saygıdan dolayı yüzüne doya doya bakamazdım. Benden onu anlatmam istenseydi, yüzüne dikkatlice bakamadığım için onu tarif edemezdim. Şayet bu hâldeyken ölseydim, cennetlik olmayı umabilirdim. Sonra Peygamber aleyhisselâm vefat eti. Hz. Ebu Bekir ve Ömer’in hilafetinin ardından, Müslümanlar arasında fitneler ortaya çıktı. Krallık sevdasına kapılan Muâviye, ümmetin halife seçtiği Hz. Ali’ye isyan etti. Ben de Muâviye’nin yanında yer alarak Hz. Ali’ye karşı savaştım. Muâviye’ye dünyasını kazandırdım, ama kendi ahiretimi berbat ettim. Dünya sevgisine yenik düşerek öyle kirli işlere karıştık ki, bu konuda hâlim nice olacak, bilemiyorum. Öldüğüm zaman arkamdan ne ağıtlar okunsun, ne de tütsüler yakılsın. Beni gömeceğiniz zaman, üzerime toprağı azar azar atın. Sonra bir deve kesip etini parçalayacak kadar bir süre mezarımın başında bekleyin ki, sizin varlığınızla yeni hayatıma alışayım ve Rabb’imin elçilerine nasıl cevap vereceğimi düşüneyim. 96. BAB: VEDALAŞMA YOLCULUĞA ÇIKARKEN ARKADAŞIYLA VEDALAŞMA,
122
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
ONA TAVSİYEDE BULUNUP DUA ETME ve ONDAN DUA İSTEME Konu ile İlgili Ayetler: 1. İşte hem İbrahim, hem de torunu Yakup, bunu oğullarına şöyle vasiyet etmişlerdi: “Oğullarım; Allah size şu dupduru ve insanın doğasıyla birebir örtüşen mükemmel inanç sistemini bahşetti, öyleyse, ancak O’na yürekten boyun eğen bir Müslüman olarak can verin! Son nefesinize kadar Allah’a boyun eğin, hiçbir zaman O’na teslimiyetten ayrılmayın!” Şimdi ey Yahudiler, Hz. Yakub’un, ölüm döşeğinde iken size Yahudi olmanızı tavsiye ettiğini nasıl söyleyebilirsiniz? Yoksa siz, Yakub’a ölüm gelip çattığında orada mıydınız? Hani Yakup, oğullarına: “Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? Ben ölünce, bu dini terk etmeyeceksiniz, değil mi?” diye sorunca, onlar: “Elbette hak dinden ayrılmayacağız! Bizler, senin ilahına, ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahı olan tek İlaha, yani Allah’a kulluk edecek ve yalnızca O’na boyun eğeceğiz!” demişlerdi. (Bakara, 2/132, 133) Konu ile İlgili Hadisler: 713. Zeyd bin Erkam radıyallahu anh diyor ki:
2. EDEP ve HAYÂ
123
Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ayağa kalkıp bize bir konuşma yaptı. Allah’a hamd u sena ettikten sonra bize birtakım öğütler verdi, uyarılarda bulundu. Sonra şunları söyledi: “Ey insanlar! Şunu iyi bilin ki, ben de ancak sizin gibi fani bir insanım. Yakında Rabb’imin elçisi Azrail bana da gelecek ve ben O’nun davetine uyup aranızdan ayrılacağım. Ancak benden sonra sapmamanız için, size iki kıymetli emanet bırakıyorum: Biri, insanı doğru yola ileten bir rehber ve ışık kaynağı olan Allah’ın Kitabı Kur’an’dır. Ona var gücünüzle, sımsıkı sarılın! Kur’an’ı okuyup manasını anlamaya çalışın, üzerinde tefekkür edin ve hayatınızın her alanında onun hükümlerini uygulayın. Kur’an’ı anlamaya çalışırken de, onun en güzel tefsiri ve pratik hayata yansıması olan Sünnet’i kendinize temel ölçü edinin.” Peygamber aleyhisselâm Kur’an’a sarılma ve ona bağlanma konusunda gerekli tavsiyelerde bulunduktan sonra, sözlerine şöyle devam etti: “Size bıraktığım ikinci emanet de, benim ev halkım ve ailem başta olmak üzere, izimden yürüyen ve davama sahip çıkan takva sahibi âlimler, yani Ehli Beyt’imdir. Onların sözünü dinleyin, zalimlere karşı mücadelelerinde onları yalnız bırakmayın! Dikkat edin; Ehli Beyt’ime saygı ve itaat konusunda size Allah’ı hatırlatıyorum; Ehli Beyt’ime saygı ve itaat konusunda size Allah’ı
124
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
hatırlatıyorum!” 714. Malik bin Huveyris radıyallahu anh anlatıyor: Biz aynı yaşlarda bir grup genç olarak, İslam’ı öğrenmek üzere Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelmiş ve yirmi gün boyunca yanında kalmıştık. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem son derece merhametli, şefkat dolu bir kimseydi. Bizim yakınlarımızı özlediğimizi anlayınca, geride ailemizden kimleri bıraktığımızı sordu. Biz de kendisine durumu anlattık. O zaman buyurdu ki: “Artık ailenizin yanına dönün ve onların yanında kalarak kendilerini İslami konularda bilgilendirin. Onlara yapmakla yükümlü oldukları şeyleri emredin ve burada öğrendiğiniz gibi şu namazı şu vakitte, şu namazı şu vakitte kılın. Namaz vakti geldiğinde içinizden biri ezan okusun, en yaşlınız da size imamlık yapsın.” Buhârî, bir rivayetinde şunu ilâve etmiştir: “Ve benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz, siz de namazı öylece kılın.” 715. Ömer bin Hattab radıyallahu anh şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den umre yapmak için izin istedim. Bana izin verdi ve:
2. EDEP ve HAYÂ
125
“Sevgili kardeşim, duanda bizi de unutma!” dedi. Ömer diyor ki: Peygamber aleyhisselâm bu sözüyle bana öyle büyük bir iltifatta bulundu ki, bütün dünya benim olsaydı bu kadar sevinmezdim. Başka bir rivayette Peygamberimiz, “Sevgili kardeşim, bizi de duana ortak et!” buyurmuştur. Senet zincirinde yer alan ve muhaddislerce zayıf kabul edilen Asım bin Ubeydullah el-Adevî sebebiyle bu hadis zayıftır. Ancak hadisin ihtiva ettiği mana sahihtir. 716. Rivayet edildiğine göre, Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ, yolculuğa çıkmak isteyen arkadaşlarına: — Yaklaş yanıma, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in bizimle vedalaştığı gibi seninle vedalaşayım, der ve şöyle dua ederdi: — Dinini, emanetini ve amellerinizin neticesini Allah’a havale ediyorum. Yani dinini dosdoğru bir şekilde yaşaman, Rabb’imin bahşettiği servet, sıhhat, ömür, evlat gibi nimetleri O’nun istediği yönde kullanarak sana tevdi edilen emaneti güzelce ifa etmen ve son nefesine kadar imandan ve hayırlı amellerden ayrılmayıp ahirette mutlu sona kavuşman hususunda seni Allah’a emanet ediyorum. 717. Abdullah bin Yezîd el–Hatmî radıyallahu anh
126
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sefere gönderdiği ordusuyla vedalaşırken şöyle derdi: “Dininizi, emanetinizi ve amellerinizin neticesini Allah’a havale ediyorum. Yani dininizi dosdoğru bir şekilde yaşamanız, Allah yolunda kahramanca cihad ederek size tevdi edilen bu büyük emaneti hakkıyla ifa etmeniz ve amellerinizi hayırla neticelendirerek ahirette mutlu sona nail olmanız hususunda sizi Allah’a emanet ediyorum.” 718. Enes bin Malik radıyallahu anh anlatıyor: Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Ya Rasulallah! Uzun bir yolculuğa çıkıyorum; benim için dua ederek yol azığı hazırlar mısınız? dedi. Peygamber de: — Allah, azıkların en hayırlısı olan ve İslam’ı en güzel şekilde yaşayarak her türlü kötülükten sakınma anlamına gelen takvayı sana azık yapsın, buyurdu. Adam: — Biraz daha dua eder misiniz? dedi. Peygamber: — Allah günahlarını bağışlasın, buyurdu. O yine: — Biraz daha dua eder misiniz? deyince: — Her nerede olursan ol, Allah sana hayır kapılarını açsın, buyurdu.
2. EDEP ve HAYÂ
127
97. BAB: İSTİHARE VE İSTİŞARE (DANIŞMA) Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey Peygamber! Allah’ın sana bahşettiği o engin şefkat ve rahmeti sayesindedir ki, Uhud’da hata yapan olan arkadaşlarına son derece nazik ve yumuşak davrandın. Azarlanmayı hak ettikleri durumlarda bile, kusurlarını yüzlerine vurup onları rencide etmedin. Eğer onlara karşı kaba ve katı yürekli olsaydın, seni terk ederek etrafından dağılıp gitmişlerdi. Bu ise, hem senin için, hem de onlar için en büyük felâket olurdu. Öyleyse, onları bağışla ve affedilmeleri için Allah’a yalvar. Yönetimle ilgili olup da, hakkında kesin bir hüküm indirilmemiş olan her konuda onlara danış ve karar verirken, onların görüşlerini de dikkate al. İstişareler sonucunda belli bir yönde karar verdiğin zaman da Allah’a güven ve bu kararını taviz vermeden uygula! Çünkü Allah, üzerine düşeni eksiksiz yapan, fakat sonucun elde edilmesi konusunda yalnızca O’na güvenen, O’na dayanan kimseleri, yani tevekkül edenleri sever. (Al-i İmran, 3/159) 38-Müminler, Rab’lerinin iman çağrısına kulak veren, namazı dosdoğru kılan, işlerini aralarında danışarak karara bağlayan ve kendilerine bahşettiğimiz nimetlerden bir kısmını Allah için yoksullara harcayan kimselerdir. (Şura, 42/38)
128
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Konu ile İlgili Hadisler: 719. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bize, tıpkı Kur’an’dan bir sure öğretir gibi, yapıp yapmamakta karar veremediğimiz her önemli iş için okumamız gereken istihâre duasını öğreterek şöyle buyururdu: “Sizden biriniz önemli bir iş yapmaya niyet eder de, o işin hayır olup olmadığı konusunda tereddüde düşer ise, o konuda gerekli araştırmayı yapsın ve bilgi sahibi olan kişilere danışarak en doğru kararı vermeye çalışsın. İstişare ve araştırma neticesinde yine de bir karara varamazsa, o zaman şöyle istihare yapsın: Farz namazlardan ayrı olarak, namaz kılmanın haram veya mekruh olmadığı herhangi bir vakitte iki rekât namaz kılsın. Namazında istediği sureleri okuyabilir. Daha sonra da gönlünü Rabb’ine açıp en doğru kararı kendisine ilham etmesi için yalvararak şöyle dua etsin: “Allah’ım! Sonsuz ilminle bana hayır yollarını göstermeni ve sınırsız kudretinle bana güç vermeni senden diliyor, o büyük lütuf ve kereminden niyaz ediyorum. Senin her şeye gücün yeter, benim ise yetmez; sen her şeyi bilirsin, ben ise bilemem. Doğrusu sen, her türlü gizlilikleri en mükemmel şekilde bilensin. Allah’ım! Eğer benim bu yapmayı düşündüğüm işim, senin ezeli ilmine göre dinim, hayatım ve öte dünyadaki akıbetim –yahut şimdiki ve sonraki
2. EDEP ve HAYÂ
129
hayatım– için hayırlı ise, o işi yapmayı bana nasip et, onu benim için kolaylaştır ve bereketli kıl. Şayet senin ezeli ilmine göre bu iş benim dinim, hayatım ve öte dünyadaki akıbetim –yahut şimdiki ve sonraki hayatım– için hayırsız ise, onu benden, beni de ondan uzaklaştır. Hayır ve bereket her nerede ise, onu bana nasip eyle, sonra da gönlümü bu sonuca razı kıl.” Câbir dedi ki: Duada geçen “Bu yapmayı düşündüğüm işim” ifadesi yerine, yapmak istediği işi söyler. Örneğin, “Allah’ım! Senin ezeli ilmine göre Konya’ya yerleşmem dinim, hayatım ve öte dünyadaki akıbetim için hayırlı ise, o işi yapmayı bana nasip et, onu benim için kolaylaştır ve bereketli kıl. Şayet senin ezeli ilmine göre bu iş benim dinim, hayatım ve öte dünyadaki akıbetim için hayırsız ise, onu benden, beni de ondan uzaklaştır.” İstihare neticesinde, içinde bir rahatlık ve hafiflik hisseder, gönlünde o işle ilgili iyi duygular oluşursa, onun hayırlı bir iş olduğuna kanaat getirir. Bunların haricinde, istihareden sonra yatıp uyuma, rüyada görülecek renge göre yapacağı işin hayır veya şer olduğuna karar verme, büyük zatlara istihare yaptırma gibi sonradan ortaya çıkan uygulamalar hakkında herhangi bir sahih hadis yoktur. 98. BAB: GİDİP GELİRKEN AYRI YOLLARI KULLANMAK BAYRAM NAMAZI, HASTA ZİYARETİ, HAC, CİHAD,
130
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
CENAZE NAMAZI GİBİ YERLERE, FAZLA SEVAP KAZANMAK MAKSADIYLA BİR YOLDAN GİDİP BAŞKA BİR YOLDAN DÖNMEK Konu ile İlgili Hadisler: 720. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bayram namazlarını Medine’nin dışında geniş bir alanda kıldırırdı. Ayrıca, bayram günlerinde namaza giderken ve dönerken, bir emniyet tedbiri olarak ve yaptığı ibadette daha çok sevap kazanmak için farklı yolları kullanırdı. 721. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine’den çıkarken Şecere yolundan çıkar, Muarres yolundan dönerdi. Mekke’ye de Seniyyetü’l–Ulyâ’dan girer, Seniyyetü’s–Süflâ’dan çıkardı. 99. BAB: GÜZEL ve OLUMLU İŞLERDE SAĞDAN, DİĞERLERİNDE SOLDAN BAŞLAMAK ABDEST, GUSÜL ve TEYEMMÜM ALMA, ELBİSE, AYAKKABI, MEST ve PANTOLON GİYME, MESCİDE GİRME, DİŞ FIRÇALAMA, SÜRME ÇEKME, TIRNAK KESME, BIYIKLARI KISALTMA, KOLTUK ALTINI TEMİZLEME, BAŞI TIRAŞ ETME, NAMAZDAN ÇIKMA, YİYİP İÇME, TOKALAŞMA, HACER-İ ESVEDİ
2. EDEP ve HAYÂ
131
SELÂMLAMA, TUVALETTEN ÇIKMA, BİR ŞEY ALIP VERME GİBİ GÜZEL İŞLERİ YAPARKEN SAĞDAN BAŞLAMANIN; BURUN SİLME, TÜKÜRME, TUVALETE GİRME, MESCİTTEN ÇIKMA, MEST, AYAKKABI, PANTOLON VE ELBİSE ÇIKARMA, TAHARET YAPMA ve BENZERİ İŞLERDE SOLDAN BAŞLAMANIN MÜSTEHAP OLUŞU Konu ile İlgili Ayetler: 1. Kitabı sağından verilen dürüst ve erdemli kişi, “Yaşasın!” diye sevinçle haykıracak, “Gelin bakın arkadaşlar, şu kitabımı okuyun!” (Hâkka, 69/19) 2. Sağda olan iyi insanlar var ya, ne mutlu o iyi insanlara! Solda yer alan kötü insanlar gelince, vay hâline o kötü insanların! (Vakıa, 56/8, 9) Konu ile İlgili Hadisler: 722. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem her işine sağdan başlamayı severdi. Mesela temizlenirken, taranırken, ayakkabısını ve elbisesini giyerken hep sağından başlardı. 723. Yine Âişe radıyallahu anhâ diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sağ elini
132
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
temizlik ve yemekte, sol elini de tuvalet ve benzeri pislik bulaşabilecek yerlerde kullanırdı. 724. Ümmü Atiyye radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kızı Zeynep radıyallahu anhâ vefat etmişti. Peygamber aleyhisselâm, kızını yıkayan Ümmü Atiyye’ye ve ona yardım eden diğer kadınlara şöyle dedi: “Onu yıkamaya, sağ tarafından ve abdest uzuvlarından başlayın.” 725. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Biriniz ayakkabısını giyerken sağından, çıkarırken de solundan başlasın. Böylece sağ ayak, ilk önce giyilen ve en son çıkarılan ayak olsun.” 726. Peygamberimizin hanımı ve Hz. Ömer’in kızı Hafsa radıyallahu anhumâ diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yerken, içerken, giyinirken, taranırken, kısacası, nezahet ve temizlik ifade eden her işi yaparken sağ elini, bunun dışındaki işlerde –mümkün olduğu ölçüde– sol elini kullanırdı.
2. EDEP ve HAYÂ
133
727. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Elbise giyerken ve abdest alırken, sağınızdan başlayın. Ceket, gömlek, yelek gibi şeyleri giyerken önce sağ koldan; pantolon, şalvar, pijama gibi şeyleri giyerken de önce sağ ayaktan başlayarak giyin. Abdest alırken de, el ve ayaklarınızı yıkamaya sağdan başlayın. Böylece hem sağlık ve temizlik kurallarına uymuş olursunuz, hem de hayatı bütün cepheleriyle kuşatan cihanşümul bir dinin mensubu olarak, yaptığınız her işi belli bir amaç doğrultusunda ve ilahi prensipler çerçevesinde yapma bilinci kazanırsınız.” 728. Enes bin Malik radıyallahu anh şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hac esnasında Müzdelife’den Mina’ya gelince, hemen şeytan taşlama yerine giderek taşları attı. Sonra Mina’daki konaklama yerine gidip kurbanını kesti. Daha sonra, saçlarını kesmek için gelen berbere önce başının sağ tarafını, sonra sol tarafını göstererek, “Buralardan kes.” buyurdu. Kesilen saçlarını da, onları alıp hatıra olarak saklamak isteyen insanlara dağıttı. Diğer bir rivayet şöyledir: Peygamber aleyhisselâm şeytan taşladıktan ve kurbanını kestikten sonra tıraş olmak istedi. Önce
134
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
başının sağ yanını berbere döndü; o da sağ tarafı tıraş etti. Peygamber Ebu Talha’yı çağırarak kesilen saçlarını ona verdi. Sonra başının sol tarafını berbere dönerek: “Tıraş et!” buyurdu. Berber de tıraş etti. Peygamber kesilen saçları yine Ebu Talha’ya verdi ve: “Bunu insanlara dağıt!” buyurdu.
3. KİTAP: YEME İÇME ADABI 100. BAB: YEMEĞE BAŞLARKEN BESMELE ÇEKMEK, SONUNDA ELHAMDULİLLAH DEMEK Konu ile İlgili Hadisler: 729. Peygamberimizin üvey oğlu Ömer bin Ebu Seleme radıyallahu anhumâ anlatıyor: Bir gün Peygamber aleyhisselâm ve bir grup sahabi, genişçe bir yemek tabağının etrafında oturmuş birlikte yemek yiyorduk. Ben yemek yerken, elim yemek tabağının her tarafında dolaşırdı. Bunun üzerine, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bana: “Çocuğum, yemeğe Allah’ın adıyla başla! Sağ elinle ve önünden ye!” buyurdu. Ben de o günden sonra yemeğimi hep bu şekilde yedim. 730. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştu: “Herhangi biriniz bir şey yiyeceği zaman.”Bismillah!” diyerek Allah’ın adını ansın. Eğer yemeğe başlarken besmele çekmeyi unutursa, hatırladığı anda, “Bismillahi alâ evvelihi ve âhirih!” yahut “Bismillahi evvelehu ve âhirah! (Başında da, sonunda da Allah’ın adıyla!) desin.”
136
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
731. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kişi evine girerken ve yemek yerken besmele çekip Allah’ı anarsa, şeytan adamlarına, “Burada ne geceleyebilir ne de yemek yiyebilirsiniz!” der. Eğer o kimse eve girerken Allah’ı anmazsa, şeytan adamlarına, “İşte geceyi geçirecek bir yer buldunuz!” der. O kişi yemek yerken de Allah’ı anmazsa, şeytan adamlarına, “Hem barınacak yer, hem de yiyecek yemek buldunuz!” der ve orada kalıp adamın yemeğine ortak olurlar.” 732. Huzeyfe bin el-Yemân radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte yemek yiyeceğimiz zaman, kendisi yemeğe başlamadan biz elimizi yemeğe uzatmazdık. Yine bir gün onunla birlikte yemek yiyecektik. Derken bir câriye (kadın köle), sanki biri onu arkasından itiyormuş gibi sofraya geldi. Besmele çekmeden elini yemeğe uzattı; fakat Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem elini tutup onu engelledi. Daha sonra bir bedevi (çölde, çadırda yaşayan göçebe Arap) geldi; o da arkasından itiliyormuş gibiydi. O da besmele çekmeden elini yemeğe uzattı; fakat Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onun da elini tuttu ve şöyle buyurdu: “Şeytanlara, evinden içeri besmelesiz giren, sofrasına
3. YEME İÇME ADABI
137
besmelesiz oturan kimselerin hem evlerinden, hem de yemeklerinden faydalanma izni verilmiştir. Bu yüzden şeytan, yemeğe başlanırken besmele çekilmemesini sağlayarak, o yemeği kendisine helal kılmak ister. İşte bu yemeğe de katılmak için şu cariyeyi getirdi. Cariye besmelesiz yemeğe başlayacak, böylece şeytan da yemeğimize ortak olacaktı. Fakat ben cariyenin elini tutup onu engelledim. Sonra aynı amaçla bu bedeviyi alıp getirdi, onun da elini tuttum. Canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, şeytanın eli, onların eliyle birlikte avucumun içindeydi.” Sonra Peygamber aleyhisselâm besmele çekip yemeğe başladı. Ardından o cariye ile bedevi, sonra da hepimiz besmele çekerek yemeğe başladık. 733. Ümeyye bin Mahşî radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem otururken, birisi yanında yemek yiyordu. Adam son lokmaya kadar besmele çekmedi. Son lokmayı ağzına götürürken “Bismillahi evvelehû ve âhirehû” (Başında da, sonunda da Allah’ın adıyla!) dedi. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem gülerek şöyle buyurdu: “Şeytan, baştan beri onunla birlikte yemek yiyordu; fakat adam besmele çekince, bütün yediklerini kustu.”
138
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Bu hadisin senet zincirinde yer alan el-Müsennâ bin Abdurrahman el-Huzâî, meçhul (tanınmayan) bir ravidir. (İbn-i Hacer, Takrîbu’t-Tehzîb: 6472; el-Mizzî, Tehzîbu’l-Kemal: 5774; Zehebî, el-Kâşif: 5281) Bu sebeple hadis zayıf kabul edilmiştir. Fakat bilindiği gibi, fezâil hususunda zayıf hadislerle amel edilebilir. Ancak ahkâm ile ilgili konularda, haram helal sınırlarını belirlemede zayıf hadisler delil olma vasfına haiz değildirler. 734. Âişe radıyallahu anhâ şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ashabı’ndan altı kişiyle birlikte yemek yiyordu. Bu sırada bir bedevi geldi ve yemeği iki lokmada bitiriverdi. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Eğer o bedevi besmele çekseydi, yemek hepimize yeterdi.” 735. Ebu Ümâme radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber aleyhisselâm yemek yedikten sonra sofrasını kaldırırken şöyle dua ederdi: “Ey Rabb’imiz! Bütün güzellikleri, iyilikleri içinde barındıran, her türlü lütuf ve bereketin kaynağı olan, hiçbir zaman yeterli görülüp terk edilemeyen ve daima kendisine ihtiyaç duyulan sayısız hamd ile sana hamd ederiz.”
3. YEME İÇME ADABI
139
736. Muaz bin Enes radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir kimse yemek yedikten sonra, ‘Bana bu yemeği yediren, bu güzel yiyecekleri meydana getirebilecek güç ve kudrete sahip olmadığım hâlde onu bana rızık olarak bahşeden Allah’a hamd olsun!’ derse, o güne kadar işlediği küçük günahları bağışlanır.” 101. BAB: YEMEKTE KUSUR ARAMAMAK, ONU (YEMESE BİLE) GÜZEL OLDUĞUNU SÖYLEMEK (GEREKTİĞİ) Konu ile İlgili Hadisler: 737. Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle dedi: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, hiçbir zaman yemekte kusur aramazdı. İştahı varsa yer, canı çekmiyorsa yemezdi. Ama hiçbir zaman, “Bu yemek iyi pişmemiş, güzel olmamış” gibi sözler söylemezdi. Eğer bir yiyecekten hoşlanmıyorsa, yemeği takdim edenleri kırmamak için bunu söylediği de olurdu. Nitekim hanımı Meymûne kendisine kızarmış keler (iri kertenkele) ikram edince, bu yiyeceğe alışkın olmadığı için elinde olmadan tiksindiğini söyleyerek özür beyan etmiş ve onu Halid bin Velid’e ikram etmiştir. (Buhari, Et'ime 10, 14, Müslim, Sayd, 43, 44)
140
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
738. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber aleyhisselâm ev halkından, ekmeğin yanında yiyeceği bir katık istedi. Onlar da: — Evde sirkeden başka katık yok, dediler. Peygamber onu getirmelerini söyledi. Sonra da: — Sirke ne güzel katıktır, sirke ne güzel katıktır, diyerek ekmeğini sirkeye bana bana yemeye başladı. 102. BAB: ORUÇLUYKEN DAVETE GİDEN KİŞİ YEMEK YEMEDİĞİ TAKDİRDE EV SAHİBİNE NE SÖYLEYECEĞİ Konu ile İlgili Hadisler: 739. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Biriniz düğün, nişan, sünnet gibi önemli bir yemeğe davet edildiği zaman, oruçlu olsa da olmasa da davete gitsin. Şayet oruçluysa ve tuttuğu oruç kaza veya kefaret cinsinden farz bir oruç ise, durumu izah ederek yemeğe katılmasın. Yemek sahibine hayırlı ve mübarek olsun diyerek ona dua etsin. Eğer oruçlu değilse, yemeği yesin. Oruçlu ise ve tuttuğu oruç sünnet veya nafile cinsinden bir oruç ise, orucunu bozsun ve ikram edilen yemeği yesin.” 103. BAB: DAVETE GİDEN KİMSENİN YANINA BİRİ
3. YEME İÇME ADABI
141
TAKILIRSA, DAVET SAHİBİNE NE DİYECEĞİ Konu ile İlgili Hadisler: 740. Ebu Mesud el–Bedrî radıyallahu anh anlatıyor: Sahabe’den biri Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem için yemek hazırlamış ve onu dört kişiyle birlikte davet etmişti. Fakat sonradan, yolda karşılaştıkları bir kişi daha onlara katıldı. Kapıya geldiklerinde, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ev sahibine: — Bu arkadaşımız da bize katılmak istedi. İstersen girmesine izin verirsin, istemezsen geri dönüp gitsin, dedi. Ev sahibi de: — Elbette ona izin veriyorum ya Rasulallah! diye cevap verdi. 104. BAB: YEMEĞİ KENDİ ÖNÜNDEN YEMEK ve SOFRA ADABINA UYMAYAN KİMSELERİ UYARMAK Konu ile İlgili Hadisler: 741. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in üvey oğlu Ömer bin Ebu Seleme radıyallahu anhumâ anlatıyor: Ben Peygamber aleyhisselâm’ın himayesinde yetişen bir çocuktum. Bir gün genişçe bir yemek tabağının etrafında oturmuş hep birlikte yemek yiyorduk. Yemek yerken, elim yemek tabağının her tarafında dolaşırdı. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “Çocuğum, yemeğe Allah’ın adıyla başla; sağ elinle ve önünden ye!” buyurdu.
142
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
742. Seleme bin Amr bin Ekvâ radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Büsr bin Râî adındaki bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında sol eliyle yemek yiyordu. Peygamber ona: — Sağ elinle ye, buyurdu. Adam: — Yapamıyorum, diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber: — O hâlde, yapamaz ol, dedi. Çünkü o, sırf kibrinden dolayı Peygamber’in tavsiyesini reddetmişti. İslam düşmanlarına bile mecbur kalmadıkça beddua etmeyen rahmet Peygamberi, aşırı derecede kibirli olması ve Peygamberin ikazına önem vermemesi sebebiyle ona bu sözü söyledi. Bu hadiseden sonra, o adam bir daha sağ elini ağzına götüremez oldu. 105. BAB: HURMA ve BENZERİ (BİRER BİRER YENECEK) MEYVELERİ SOFRADAKİLERİN İZNİ OLMADAN İKİŞER İKİŞER YEMEMEK Konu ile İlgili Hadisler: 743. Tâbiun neslinden olan ve Kûfe’nin önde gelen hadis âlimleri arasında yer alan Cebele bin Sühaym diyor ki: Abdullah bin Zübeyr ile birlikte Emevî zulmüne karşı savaşırken, bir yıl boyunca bütün Hicaz’ı etkileyen bir kıtlık yaşamıştık. O zaman ben Medine’de bulunuyordum. Abdullah bin Zübeyr, bize erzak olarak
3. YEME İÇME ADABI
143
az miktarda hurma göndermişti. Biz o hurmaları yerken, Abdullah bin Ömer yanımıza uğrar ve: “Birkaç arkadaş aynı kaptan yerken, hurmaları ikişer ikişer yemeyin. Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bize bu durumda hurmayı çifter çifter yemeyi yasakladı.” derdi. Sonra da sözlerine, “Ancak zannedersem, arkadaşı izin verirse o zaman çifter çifter yiyebilir.” diye devam ederdi. Muâviye’nin Hicrî 60 yılında vefatından sonra, yerine oğlu Yezid tahta geçmişti. Kılıç zoruyla Müslümanların başına getirilen Yezid’in emirliğini kabul etmeyen Abdullah bin Zübeyr, Hz. Hüseyin ile birlikte Mekke’ye geldi. Aynı yıl Hz. Hüseyin, Yezid’in zulmüne karşı kendisinden yardım isteyen Kûfelilerin davetine icabet ederek Kûfe’ye gitti. Fakat Yezid’in askerleri tarafından Kerbelâ’da şehit edildi. Abdullah bin Zübeyr bu acı haberi işitince, Hicrî 64 yılında Yezid’in adamlarını Hicaz’dan çıkararak halifeliğini ilân etti. Kısa zamanda, Mekke ve Medine halkı onun hilafetini kabul etti. Fakat iki yıl sonra Yezid’in adamları Medine’yi ele geçirip şehri günlerce talan ettiler. Mekke’yi de kuşattılarsa da, tam bu sırada Yezid’in ölümüyle, taraftarları Suriye’ye döndüler. Daha sonra, Emevî saltanatının egemen olduğu Mısır ve Suriye hariç, İslam devletinin diğer bölgeleri olan Hicaz, Yemen, İran, Irak ve Horasan halkı Abdullah bin Zübeyr’in halifeliğini kabul etti. Böylece Abdullah bin Zübeyr, dokuz yıl Mekke’de halifelik
144
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
makamında bulundu. Fakat o sıralar Emevîlerin başına geçen Abdülmelik bin Mervan, Irak’a asker sevk ederek Abdullah bin Zübeyr’in kardeşi Mus’ab’ı öldürttü. Sonra da Haccac-ı Zalim adıyla anılan meşhur Haccac bin Yusuf komutasında güçlü ve kalabalık bir orduyu Mekke üzerine gönderdi. Haccac, Hicrî 72 yılında Mekke’yi kuşatıp mancınıklarla Kâbe’yi taşa tuttu. Altı aydan fazla süren kuşatmanın ardından, Abdullah ve arkadaşları şehit edildi. 106. BAB: YEMEK YİYİP DE DOYMAYAN KİMSENİN NE SÖYLEYECEĞİ VE NASIL DAVRANACAĞI Konu ile İlgili Hadisler: 744. Uhud savaşında Hz. Hamza’yı şehit eden, fakat daha sonra tövbe ederek çok iyi bir Müslüman olan Vahşî bin Harb diyor ki: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in Ashabı: — Ya Rasulallah! Yeterli miktarda yemek yiyoruz, fakat yine de doymuyoruz, dediler. Peygamber de onlara: — Herhalde ayrı ayrı yiyorsunuz, deyince: — Evet, öyle yapıyoruz, dediler. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Öyleyse, yemeği bütün aile fertleri birlikte yiyin ve yemeğe başlarken besmele çekerek Allah’ın adını anın, böylece yemeğiniz bereketlensin, buyurdu.
3. YEME İÇME ADABI
145
107. BAB: YEMEK TABAĞININ ORTASINDAN DEĞİL, KENARINDAN YENİLMESİ GEREKTİĞİ Konu ile İlgili Hadisler: 745. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bereket, yemeğin ortasındadır. Yani yemeğin en iyi yeri, genellikle yemek kabının ortasında ve üstünde bulunan kısımlardır. Buradan yiyenler sadece kendi çıkarlarını gözetmiş, bencil ve görgüsüz tavırlarıyla hem başkalarını rahatsız etmiş, hem de yemeğin bereketini gidermiş olurlar. Öyleyse, toplu hâlde bir kaptan yemek yerken tabağın ortasından değil, kenarından başlayarak yiyin.” 746. Abdullah bin Büsr radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in, dört kişinin ancak taşıyabildiği Ğarrâ (parlak, ışıltılı) adında bir yemek kabı vardı. Kuşluk vakti girip insanlar kuşluk namazını kıldıktan sonra, içinde tirit (et suyuna ekmek doğranarak yapılan yemek) bulunan bu kap getirildi. Ashab–ı Kiram da etrafına toplandı. Kalabalık artınca, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem gelenlere yer açmak için toparlanarak dizlerinin üzerine oturdu. Bunu gören bir bedevi, Rasulullah’ın sade ve mütevazı hayatını bilmediği için, onun böyle sıradan insanlar gibi
146
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
iki dizinin üzerinde oturmasını yadırgayarak: — Bu nasıl oturuş ya Rasulullah? diye sordu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de: — Allah celle celâluh beni kendini beğenmiş inatçı bir zorba değil, şerefli ve mütevazı bir kul olarak yarattı, buyurdu. Sonra sözlerine şöyle devam etti: “Yemek kabının üstünden ve ortasından değil, kenarlarından yiyin ki, yemeğiniz bereketli olsun.” 108. BAB: BİR YERE DAYANARAK YEMEK YEMENİN MEKRUH OLDUĞU Konu ile İlgili Hadisler: 747. Ebu Cuhayfe Vehb bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ben krallar gibi minderlerin üzerine uzanarak, yastıklara dayanarak yemek yemem.” 748. Enes bin Malik radıyallahu anh şöyle demiştir: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i, dizlerini dikerek oturmuş vaziyette hurma yerken gördüm. Gerçi Peygamberimiz namazda ve mescitte böyle oturmayı yasaklamıştı, fakat namaz dışında bunda bir sakınca görmezdi. 109. BAB: SOFRA VE YEMEK ADABI
3. YEME İÇME ADABI
147
ÜÇ PARMAKLA YEMEK YEMENİN, YEMEKTEN SONRA PARMAKLARI YALAYIP YEMEK KABINI SIYIRMANIN, DÜŞEN LOKMAYI ALIP TEMİZLEDİKTEN SONRA YEMENİN, YEMEK KABINI SIYIRDIKTAN SONRA SİLMENİN SÜNNETE UYGUN OLDUĞU, YEMEK KABINI SIYIRMADAN ÖNCE SİLMENİN İSE SÜNNETE UYMADIĞI Konu ile İlgili Hadisler: 749. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zamanında çatal kaşık yoktu. Bu yüzden insanlar elleriyle yemek yerlerdi. Peygamberimiz de sulu olmayan yemekleri sağ elinin baş, işaret ve orta parmaklarını kullanarak yerdi. Ancak yemekten önce, ellerin mutlaka yıkanmasını emrederdi. Yemekten sonra da tabakta ve parmaklarda kalan artığı israf etmemeyi tavsiye ederek şöyle buyurdu: “Biriniz yemek yediği zaman, parmağını yalamadıkça silmesin.” 750. Kâb bin Malik radıyallahu anh şöyle diyor: “Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in üç parmağıyla yemek yediğini, yemekten sonra da parmaklarını yaladığını gördüm.” 751. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet
148
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yemekten sonra parmakları ve tabağı yalayıp silmeyi emrederek şöyle buyurmuştur: “Çünkü yemeğinizin neresinde bereket bulunduğunu bilemezsiniz. Bereket, tabağın kenarında kalan son lokmada veya parmağınıza yapışmış bir ekmek kırıntısında olabilir. Öyleyse, bunları çöpe atıp israf etmeyin. Tabağınıza da sadece yiyeceğiniz kadar yemek koyun ve içinde yemek artığı bırakmayın, iyice temizleyin.” 752. Yine Câbir radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Birinizin lokması yere düşerse, hemen onu alsın ve üzerindekileri temizleyip yesin, onu şeytana bırakmasın. Parmaklarını yalamadıkça da elini mendille silmesin. Çünkü bereketin yemeğin hangi kısmında olduğunu bilemezsiniz.” 753. Yine Câbir radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Şeytan, sizin her işinizde yanı başınızda bulunur. Hatta yemek yerken bile sizden ayrılmaz. O hâlde, birinizin lokması düşerse, üzerindekileri
3. YEME İÇME ADABI
149
temizleyip onu yesin. Temizlenmesi mümkün değilse, o zaman kedi, köpek, kuş gibi bir hayvana versin. Allah’ın ihsan ettiği nimetleri israf ederek, çöpe atarak şeytana bırakmasın. Yemeğini bitirince de parmaklarını yalasın. Çünkü yemeğinin neresinde bereket bulunduğunu bilemezsiniz.” 754. Enes bin Malik radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yemek yedikten sonra, üç parmağını yalar ve şöyle buyururdu: “Birinizin lokması yere düşerse, hemen onu alsın ve üzerindekileri temizleyip yesin, onu şeytana bırakmasın.” Ayrıca Peygamber aleyhisselâm, bize tabağı iyice silip sıyırmamızı emreder ve: “Çünkü yemeğin neresinde bereket olduğunu bilemezsiniz.” derdi. 755. Medine’nin önde gelen fakihlerinden Saîd bin Hâris, Câbir bin Abdullah’a: — Ateşte pişen bir şey yiyince abdest almak gerekir mi? diye sordu. O da: — Hayır, gerekmez. Zaten biz Peygamber aleyhisselâm zamanında maddi sıkıntılar içinde olduğumuzdan, ateşte pişen yemeği pek nadir görürdük. Onu bulduğumuz zaman da, yemekten sonra
150
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
ellerimizi silecek peçete veya mendilimiz olmadığından ve içecek suyu bile zor bulduğumuzdan, parmaklarımızı avuçlarımıza, bileklerimize ve ayaklarımıza silerek temizlerdik. Ateşte pişen şeyleri yedikten sonra da, abdest tazelemeden namaz kılardık, diye cevap verdi. 110. BAB: BİRLİKTE YEMEK YEMENİN BEREKETİ Konu ile İlgili Hadisler: 756. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Müslüman tokgözlü ve kanaatkârdır. Midesine düşkün olmadığı için, tıka basa yemek yemez. Sofrasında mutlaka fakirlere, muhtaçlara da yer verir. Çünkü iki kişinin yiyeceği üç kişiye, üç kişinin yiyeceği de dört kişiye yeter.” 757. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: “Bir kişinin yiyeceği iki kişiye, iki kişinin yiyeceği dört kişiye, dört kişinin yiyeceği de sekiz kişiye yeter.” 111. BAB: İÇECEKLERLE İLGİLİ ADAP KABIN İÇİNE SOLUMADAN ÜÇ DEFA NEFES ALARAK İÇMENİN VE İLK İÇENDEN İTİBAREN KABI SAĞ
3. YEME İÇME ADABI
151
TARAFTA OTURANLARA SIRAYLA VERMENİN MÜSTEHAP OLDUĞU Konu ile İlgili Hadisler: 758. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem içecekleri bir dikişte içip bitirmez, yavaş yavaş ve üç nefeste içerdi. 759. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir şey içerken, devenin içtiği gibi bir nefeste içmeyin. Bir nefeste rahatça bitirilebileceğiniz içeceği bir defada içebilirsiniz. Fakat bundan daha fazla miktarda ise, o zaman iki veya üç nefeste için. İçmeden önce besmele çekin, içtikten sonra da “Elhamdulillah” diyerek Allah’a hamd edin. Bu hadisin senet zincirinde yer alan Yezid bin Sinan elCezerî (Ebu Ferve er-Rahâvî) zayıf bir ravidir. Rivayette bulunduğu hocası ise meçhuldür. Bu yüzden hadis, Tirmizi’nin de belirttiği gibi hasen garip, yani zayıftır. Ancak faziletler konusunda zayıf hadislerle amel etmek caizdir. 760. Ebu Katâde radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,
152
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
bir şey içerken kabın içine solumayı yasaklamıştır. 761. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e, içine su katılmış süt getirildi. O sırada Peygamber aleyhisselâm’ın sağında bir bedevi, solunda da Ebu Bekir radıyallahu anh oturuyordu. Sütten içtikten sonra onu bedeviye vererek: “Herkes içtikten sonra sağındakine uzatsın.” buyurdu. 762. Sehl bin Sa’d radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e içecek bir şey getirildi. O da ondan içti. Sağ tarafında bir genç, sol tarafında da yaşlı insanlar vardı. Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem o gence dönerek: — Sağ tarafta bulunduğun için, aslında ikramda öncelik senin hakkındır. Ama izin verirsen, bunu yaşlılara verebilir miyim? diye sordu. Delikanlı, Peygamberimizin mübarek dudaklarının temas ettiği yerden ilk önce içmenin hayır ve bereketini arzu ederek: — Hayır, ya Rasulallah! Vallahi senden gelecek nasibimi hiç kimseye bağışlayamam, dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de kabı o gence verdi.
3. YEME İÇME ADABI
153
112. BAB: SU TULUMUNUN AĞZINDAN SU İÇİLMEMESİ SU TULUMU GİBİ KAPLARIN AĞZINDAN SU İÇMENİN UYGUN OLMADIĞI, ANCAK BUNUN HARAM DEĞİL MEKRUH OLDUĞU Konu ile İlgili Hadisler: 763. Ebu Saîd el-Hudrî radıyallahu anh şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ağzını tuluma dayamak suretiyle su tulumlarından su içilmesini yasakladı. 764. Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, önemli bir mazeret olmadıkça, su tulumu yahut kırbanın ağzından su içmeyi yasakladı. Zira devamlı olarak tulumun ağzından su içilmesi, tulumun kokmasına sebep olur. Bu şekilde su içilirken suyun dökülme ihtimali de yüksektir. Bu tür kaplara ağzını dayayarak su içen kimsenin, kabın içine soluması veya ağzındaki yemek artıklarının suya karışması da mümkündür. Ayrıca ağzı iyice kapalı olmayan böyle su kaplarının içine zehirli bir böcek veya insan sağlığına zararlı bir başka şey girmiş olabilir. Nitekim Peygamberimizin bunu yasaklamasından sonra bir adam geceleyin su tulumuna ağzını dayayıp içmek istemiş, bu sırada tulumdan bir yılan çıkmıştı. (İbn-i Mace, Eşribe, 19) Böyle bir tehlikeye meydan vermemek
154
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
için, su tulumu, kırba, testi gibi kaplardaki suyu küçük bardaklara dökerek içmek daha uygundur. Bununla birlikte, bardak bulunmaması durumunda, yukarıda sayılan mahzurlardan emin olunduğu takdirde, su tulumlarının ağzından su içmekte bir sakınca yoktur. Nitekim: 765. Hassân bin Sâbit’in kız kardeşi olup, Ümmü Sâbit künyesiyle de anılan Kebşe binti Sâbit radıyallahu anhumâ, zaruri durumlarda ayakta ve su tulumunun ağzından su içmenin haram olmadığını ifade etmek üzere diyor ki: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem evime geldi ve duvarda asılı duran kırbanın ağzından, ayakta su içti. Ben de hemen kalkıp hatıra olarak saklamak üzere kırbanın ağzını kestim. 113. BAB: İÇİLECEK ŞEYLERE SOLUMANIN DOĞRU OLMADIĞI Konu ile İlgili Hadisler: 766. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem içilecek şeylerin içine solumayı ve üflemeyi yasaklamıştı. Bunun üzerine bir adam: — Kabın içinde çerçöp görürsem ne yapayım? Onları temizlemek için kaba üfleyebilir miyim? diye sordu. Peygamber:
3. YEME İÇME ADABI
155
— Hayır, kaba üflemek yerine çerçöp olan kısmı dök, buyurdu. Bu defa adam: — Bir nefeste suya kanmıyorum, bu yüzden içerken nefes almam gerekiyor, dedi. Peygamber de: — O zaman iki veya üç nefeste iç, fakat nefes verirken su kabını ağzından çek, buyurdu. 767. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’nın rivayetine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir şey içerken kabın içine solumayı veya kaba üflemeyi yasaklamıştır. 114. BAB: AYAKTA SU İÇMEK AYAKTA SU İÇMENİN CAİZ, ANCAK OTURARAK İÇMENİN DAHA UYGUN OLDUĞU Konu ile İlgili Hadisler: 768. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e zemzem verdim. O da onu ayakta içti. 769. Nezzâl bin Sebre radıyallahu anh diyor ki: Ali radıyallahu anh, Kûfe mescidinin ana kapısı olan Bâbu’r–Rahbe’ye geldi ve orada abdest aldıktan sonra ayakta su içti. Bazı kimselerin bunu yadırgadığını görünce:
156
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
“İçinizden bazılarının, ayakta su içmeyi haram veya mekruh zannettiklerini biliyorum. Oysa ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, benim içtiğimi gördüğünüz gibi ayakta su içtiğini gördüm. Dolayısıyla, her ne kadar oturarak su içmek daha uygun ise de, ayakta su içmekte de hiçbir sakınca yoktur. İşte bunu size göstermek için, herkesin önünde ayakta su içtim.” dedi. 770. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ şöyle demiştir: “Biz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zamanında, yürürken ekmek, meyve, et gibi yiyecekler yer, ayakta iken de su içerdik. Hiç kimse de bu davranışımızdan dolayı bizi yadırgamazdı.” 771. Abdullah bin Amr radıyallahu anhumâ şöyle demiştir: “Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in, ayaktayken de otururken de su içtiğini gördüm.” 772. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayetin edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir kimsenin ayakta su içmeyi alışkanlık hâline getirmesini yasaklamıştır. Bu hadisi Enes’ten nakleden Katâde diyor ki: Biz
3. YEME İÇME ADABI
157
Enes’e: — Peki, ayakta yemek nasıldır? diye sorduk. Enes: — Bu daha kötü –veya daha çirkin– bir davranıştır, dedi. Müslim’de yer alan bir diğer rivayet şöyledir: “Peygamber aleyhisselâm, ayakta su içmeyi alışkanlık hâline getirmekten Ashabı’nı men etti.” 773. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Hiçbiriniz, ayakta su içmeyi alışkanlık hâline getirmesin.” Ebu Hureyre diyor ki: “O hâlde, bana kalırsa unutarak ayakta su içen içtiğini geri kussun.” Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Âişe, Abdullah bin Ömer, Sad bin Ebî Vakkâs ve Abdullah bin Zübeyr gibi ashabın ileri gelenlerinin (Muvatta, Sıfatü’n-Nebî, 13-16) ayakta su içtikleri ve bunda bir sakınca görmedikleri sahih rivayetlerle nakledilmiştir. Bundan dolayı âlimlerin büyük çoğunluğu, ayakta su içmenin haram değil tenzihen mekruh olduğunu söylemişlerdir. Hatta bazı âlimler, oturarak su içmek daha güzel olsa da, ayakta su içmenin de hiçbir şekilde sünnete aykırı olmadığı görüşündedirler.
158
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
115. BAB: TOPLULUĞA SU DAĞITAN KİŞİNİN EN SON İÇMESİNİN MÜSTEHAP OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 774. Ebu Katâde’den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsanlara su ve benzeri meşrubat ikram eden, en son kendisi içer.” İnsanlara yiyecek ve içecek ikramında bulunan kimse, dağıtımı bitirdikten sonra en son kendisi yiyip içmelidir. İdareci konumunda olanlar da halkın ihtiyaçlarını kendi çıkarlarından önde tutmalı, umumun istifadesine sunulan kaynaklardan en son kendileri ve aileleri istifade etmelidirler. 116. BAB: KULLANILMASI CAİZ OLAN ve OLMAYAN SU KAPLARI ALTIN VE GÜMÜŞ OLMAYAN BÜTÜN TEMİZ KAPLARDAN VE BARDAK VEYA ELİNİ KULLANMADAN NEHİRDEN AĞZIYLA SU İÇMENİN CAİZ; ALTIN VE GÜMÜŞ KAPLARDAN YEMEK YEMENİN, ONLARI TEMİZLİK VE BAŞKA İŞLERDE KULLANMANIN HARAM OLDUĞU Konu ile İlgili Hadisler: 775. Enes bin Malik radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün ikindi vaktine doğru, Peygamber
3. YEME İÇME ADABI
159
aleyhisselâm’ın yanında bulunuyorduk. Derken namaz vakti geldi. İnsanlar abdest alacak su aradılar, fakat bulamadılar. Evi yakın olanlar evlerine gitti, diğerleri de camide bekledi. Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e, taştan yapılmış bir kap getirdiler. Kabın içinde, ancak birkaç kişinin abdest almasına yetecek kadar su vardı. Öyle ki, Peygamber’in eli kabın içine zor sığıyordu. Rasulullah elini suyun içine daldırınca, parmakları arasından sular kaynamaya başladı. Böylece o kaptan, orada bulunanların hepsi abdest aldı. Enes’e: — Orada kaç kişi vardınız? diye sorulunca, Enes: — Seksen kişiden fazlaydık, dedi. Buhârî ve Müslim’de yer alan diğer bir rivayet şöyledir: Enes diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir su kabı istedi. İçinde az miktarda su bulunan genişçe, fakat derin olmayan bir kap getirdiler. Rasulullah parmaklarını suya daldırdı. Ben de onun parmaklarının arasından suyun kaynayışını seyretmeye başladım. O sudan, tahminime göre yetmiş seksen kişi abdest aldı. 776. Abdullah bin Zeyd radıyallahu anh şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir gün bizi ziyarete gelmişti. Kendisine bakır bir kap içinde su getirdik, o da ondan abdest aldı.
160
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
777. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir arkadaşıyla birlikte Ensar’dan (Medineli Müslümanlardan) birinin yanına uğradı. Kendisine ne ikram edeceğini soran ev sahibine: “Geceleyin kırbada bekletilerek durulmuş ve serinletilmiş suyun varsa getir, yoksa eğilip kuyudan içeriz.” dedi. Demek ki, bardak bulunmadığı zaman, bir kaynaktan veya çeşmeden eğilip su içmekte bir sakınca yoktur. 778. Huzeyfe bin Yemân radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, halis ipek ve atlas kumaştan elbise giymeyi, altın ve gümüş kaplarla su içmeyi bize yasaklayarak şöyle buyurdu: “Bunlar dünyada kâfirlerin, ahirette ise siz müminlerindir.” İpek elbise giymenin ve altın takı takmanın haramlığı, sadece erkekler için söz konusudur. Altın ve gümüş kaplardan yiyip içmek ise, kadın erkek bütün müminlere haramdır. 779. Peygamber’in hanımı Ümmü Seleme radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu
3. YEME İÇME ADABI
161
aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Gümüş bardak veya kaplarla bir şey içen kimse, karnına ancak cehennem ateşi doldurmuş olur.” Müslim’in bir rivayetinde: “Gümüş ve altın kaplardan yiyip içen kimse…” şeklinde gelmiştir. Yine Müslim’de yer alan bir diğer rivayette: “Altın veya gümüş kaplarla bir şey içen kimse, ancak karnına cehennem ateşi doldurmuş olur.” şeklindedir.
4. KİTAP: GİYİM KUŞAM ADABI 117. BAB: YASAKLANAN VE TAVSİYE EDİLEN RENKLER VE KUMAŞLAR BEYAZ RENK ELBİSE GİYMENİN MÜSTEHAP OLDUĞU; KIRMIZI, YEŞİL, SARI, SİYAH RENKTE OLAN ve İPEK DIŞINDAKİ PAMUK, KETEN, KIL, YÜN ve BENZERİ MADDELERDEN YAPILAN ELBİSELERİN GİYİLMESİNDE BİR SAKINCA OLMADIĞI Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey Âdemoğulları! Size, hem mahrem yerlerinizi örtecek ve hem de güzel görünmenizi sağlayacak giysiler üretebilmeniz için gereken bilgi, yetenek ve hammaddeyi bahşettik. Öyleyse, küfür ve zulüm sistemlerinin en belirgin alâmeti ve temel dayanağı olan, toplumda her türlü fuhşiyatın, sapık ilişkilerin ve cinsel sömürünün yaygınlaşmasına yol açan çıplaklık kültüründen uzak durun. Namus, iffet ve ahlak gibi yüce değerleri pekiştirerek toplumsal çözülmenin ve yozlaşmanın önüne geçen, ayrıca sizi sıcaktan ve soğuktan koruyan ve daha zarif, daha güzel görünmenizi sağlayan elbiseler giyin. Fakat dış görünüşünüzü güzelleştirirken, kalp ve ruh güzelliğini ihmal etmeyin. Zira en güzel elbise, kötülüklerden titizlikle kaçınarak dürüst ve erdemli bir insan olmak anlamına gelen takva elbisesidir. İşte bunlar Allah’ın ayetlerindendir, o hâlde, bu
4. GİYİM KUŞAM ADABI
163
mesajı insanlara ulaştırın ki, düşünüp öğüt alsınlar. (Âraf, 7/26) 2. Allah, yarattığı dağ, tepe, ağaç gibi varlıklardan sizin için gölgelikler meydana getirdi, dağlarda yolculuk esnasında sığınabileceğiniz barınaklar oluşturdu. Ayrıca, sizi sıcağa ve soğuğa karşı koruyacak elbiseler, savaşta düşman saldırısından koruyacak zırhlar yapma imkân ve kudretini bağışladı. İşte Allah, size böyle mükemmel nimetler bahşediyor ki, O’na yürekten boyun eğerek teslim olup barış ve esenliğe ulaşasınız. (Nahl, 16/81) Konu ile İlgili Hadisler: 780. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Beyaz renk elbiseler giyiniz. Çünkü beyaz elbise, en güzel elbiselerdendir. Ölülerinizi de beyaz kefene sarınız.” 781. Semure bin Cündeb radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Beyaz renk elbise giyiniz. Çünkü beyaz daha temiz ve daha güzel görünümlüdür. Ölülerinizi de beyaz kefen içinde defnediniz.”
164
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
782. Berâ bin Âzib radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem orta boylu idi. Bir defasında onu kırmızı bir elbise içinde gördüm. Rasulullah aleyhisselâm o kadar güzel bir simaya sahipti ki, ben hayatımda ondan daha güzel birini görmedim. 783. Vehb bin Abdullah radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i Mekke’de Ebtah denilen yerde, deriden yapılmış kırmızı çadırının içinde gördüm. Bilâl, elinde Peygamber’in abdest aldığı su kabı ile çadırdan çıktı. Ashaptan kimi o sudan vücuduna sürüyor, kimi avuçlayıp arkadaşına götürüyordu. Derken Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, üzerinde kırmızı bir elbise ile dışarı çıktı. Ayak bileğinin ışıltısı, hâlâ gözlerimin önündedir. Sonra abdest aldı, Bilâl de ezan okumaya başladı. Onun, “Hayye ale’s–salâh!” ve “Hayye ale’l–felâh!” derken yüzünü sağa sola çevirişini dikkatle izlemeye başladım. Sonra Peygamber’in önüne sütre olarak ucu sivri demirli bir asa dikildi. Peygamberimiz de öne geçip namaz kıldırmaya başladı. Sütrenin önünden köpek ve eşek geçmesine rağmen, hiç kimse bunların geçmesine engel olmaya çalışmıyordu. 784. Ebu Rimse Rifâa et–Temîmî radıyallahu anh
4. GİYİM KUŞAM ADABI
165
diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i, üzerinde alt ve üst olmak üzere iki yeşil elbise ile gördüm. 785. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh şöyle diyor: Mekke fethedildiği gün, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şehrin girişinde miğferini çıkarmış ve başında siyah bir sarıkla Mekke’ye girmişti. 786. Ebu Saîd Amr bin Hureys radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i, başında siyah bir sarık, sarığın iki ucunu omuzları arasına salıvermiş bir hâlde hâlâ görür gibiyim. Müslim’in bir başka rivayeti şöyledir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, başında siyah bir sarıkla halka hutbe okudu. 787. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, pamuklu ve beyaz renkli üç parça ince bez ile kefenlendi. Bu üç parça arasında, gömlek ve sarık yoktu.
166
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
788. Yine Âişe radıyallahu anhâ diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir sabah, üzerinde siyah kıldan dokunmuş desenli bir elbise olduğu hâlde evden dışarı çıktı. 789. Muğire bin Şube radıyallahu anh anlatıyor: Bir gece Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile yolculukta idim. Bana: — Yanında su var mı? dedi. Ben: — Evet, diye cevap verdim. Bunun üzerine, devesinden indi ve tuvalet ihtiyacını gidermek üzere yürüyerek gecenin karanlığında gözden kayboldu. Kısa bir zaman sonra geldi. Ben tulumdan eline su döktüm, o da ellerini ve yüzünü yıkadı. Üzerinde, Suriyeli Hristiyan Arapların giydiği türden yünden bir cübbe vardı. Gayrimüslimler tarafından imal edilmiş olan bu cübbenin yenleri oldukça dar olduğundan, Peygamber aleyhisselâm kollarını yeninden çıkaramadı. Bunun üzerine, kollarını cübbenin altından çıkararak yıkadı ve başını meshetti. Ben Peygamber’in ayağındaki mestleri çıkarmak için elimi uzatınca: — Mestleri bırak, çünkü ben onları temiz (abdestli) iken giymiştim, dedi ve ayaklarını yıkamayıp, sadece mestlerinin üzerini meshetti. Bir başka rivayette, “Üzerinde Suriye yapımı, yenleri dar bir cübbe vardı.” şeklindedir.
4. GİYİM KUŞAM ADABI
167
Başka bir rivayette ise, bu olayın Tebük Seferi sırasında meydana geldiği ifade edilmiştir. Rasulullah aleyhisselâm, o dönemde henüz Hristiyan olan Şam (takriben bugünkü Suriye) ahalisinin imal edip kullandığı bir cübbeyi giymekte herhangi bir sakınca görmemiştir. Buradan anlaşılıyor ki, “Kim bir topluma benzemeye çalışırsa, o da onlardandır (Ebu Davud, libas 4031)" hadisindeki benzeme, o toplumda revaçta olan veya onların imal ettiği kıyafet veya aksesuarı kullanmak demek değildir. Rasulullah bu sözüyle daha çok, müminin kendi değerlerinden uzaklaşarak inanç, örf, ahlak, karakter bakımından kâfir toplumlara özenmesini kastetmiştir. Bunu yapan biri gerçekten de özendiği, kendileri gibi olmak için çırpındığı o inkârcı toplumun bir parçası olmuş demektir. Buna göre, kâfirlere ait herhangi bir kıyafeti giymek yasak değildir. Ancak batıl bir dini veya ideolojiyi açıkça sembolize eden kıyafet ve aksesuarları kullanmak ve kendi kimliğini kaybedip kâfirlerin inancına, hayat tarzına özenmek yasaklanmıştır. 118. BAB: GÖMLEK GİYMENİN MÜSTEHAP OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 790. Rasulullah’ın hanımı Ümmü Seleme radıyallahu anhâ diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in en sevdiği ve en çok giydiği elbise, tevazu ve sadeliğe uygun, hafif ve
168
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
rahat bir giyecek olan gömlek idi. 119. BAB: GİYSİLERİN UZUNLUK VE KISALIĞI GÖMLEĞİN YENİNİN, ELBİSENİN VE SARIĞIN UCUNUN NE KADAR UZATILACAĞI, BUNLARDAN HERHANGİ BİRİNİN KİBİR VE BÜYÜKLÜK TASLAMAK İÇİN UZATILMASININ HARAM, BÖYLE BİR GAYE OLMADAN UZATILDIĞI TAKDİRDE MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 791. Önde gelen sahabî hanımlardan Esmâ binti Yezîd radıyallahu anhâ şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in gömleğinin kolları, ancak bileğine kadar inerdi. Cübbesinin kolları ise, parmak uçlarına kadar uzanırdı. Peygamber aleyhisselâm giyim kuşamında israftan sakınır, lüks ve gösterişli elbiseler giymezdi. Bu hadisin senet zincirinde, hafızasının zayıflığı sebebiyle tenkit edilen Şehr bin Havşeb bulunmaktadır. (İbn-i Hacer, Takribu’t-Tehzib, 2830) Bu yüzden hadis zayıf kabul edilmiştir. Ancak ihtiva ettiği mana sahihtir. 792. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: — Allah, kibirlenip büyüklük taslayarak elbisesinin eteğini yahut pantolonunun paçalarını
4. GİYİM KUŞAM ADABI
169
yerde sürüyen kimseye Mahşer Günü rahmet nazarıyla bakmayacaktır, buyurdu. Bunun üzerine Ebu Bekir: — Ya Rasulallah! Dikkat etmediğim zaman, benim de elbisemin eteği yerde sürünüyor. Elbisemin eteğini kısaltmam gerekir mi? dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: — Hayır, çünkü sen bunu büyüklük taslamak için yapmıyorsun ki, buyurdu. 793. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kibirli kibirli elbisesini yerde sürüyerek yürüyen kimseye, Allah Mahşer Günü rahmet nazarıyla bakmayacaktır. Çünkü Allah, kendini beğenen, başkalarına çalım satan kimseleri sevmez. Ancak kibir düşüncesi olmaksızın uzun elbise giymekte bir sakınca yoktur.” 794. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir kimse insanlara karşı büyüklük taslama ve kendini beğenme duygusuyla elbisesinin eteklerini yerde sürünecek derecede uzatıyorsa, onun giydiği elbisenin topuklardan aşağı uzanan kısmı ateştedir.”
170
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
795. Ebu Zer radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Üç sınıf insan vardır ki, Mahşer Günü Allah onlarla konuşmayacak, yüzlerine rahmet nazarıyla bakmayacak ve onları günahlarından arındırmayacaktır. İşte onlar için, can yakıcı bir azap vardır (Âl-i İmrân; 77), buyurdu ve bu sözünü üç defa tekrarladı. Ben: — Yazık onlara, umdukların bulamadılar, hüsrana uğradılar! Bunlar kimlerdir ya Rasulallah? dedim. Peygamber aleyhisselâm da: — Elbisesini kibirle yerlerde sürüyen, yaptığı iyiliği başa kakan ve yalan yere yemin ederek malını satmaya çalışan kimsedir, buyurdu. Müslim’in bir başka rivayetinde, “Kaftanını yerde sürüyen…” ifadesi yer almaktadır. 796. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İslam’ın, ucu yerlerde sürünecek şekilde uzatılmasını yasakladığı giyecekler; kaftan, palto, fistan, gömlek ve sarıktır. Kim bu gibi giyecekleri büyüklük taslayarak yerde sürürse, Allah celle celâluh Mahşer Günü onun yüzüne bile bakmaz.”
4. GİYİM KUŞAM ADABI
171
797. Ebu Cüreyy Câbir bin Süleym radıyallahu anh anlatıyor: Kabileme ait bir heyetle birlikte Medine’ye gelmiştim. Üzerimde, etekleri ayaklarımın altına kadar uzanan gösterişli bir elbise vardı. Orada, insanların kendisine danıştıkları ve fikrine değer verdikleri bir zat gördüm. Onun her söylediğini derhal yerine getiriyorlardı. — Bu zat kimdir? diye sordum. — Allah’ın Elçisidir, dediler. Ben hemen onun huzuruna giderek iki defa: — Aleykesselâm, ya Rasulullah (Selâm sana, ey Allah’ın Elçisi!) dedim. Peygamber: — “Aleykesselâm” deme, çünkü bu, cahiliye devrinde ölülere verilen selâm şeklidir. Bunun yerine, “Esselâmu aleyke” (Selâm sana olsun!) de, buyurdu. — Sen gerçekten Allah’ın Elçisi misin? diye sordum. Peygamber: — Evet! Ben, sana bir sıkıntı isabet ettiğinde kendisine dua edince senden o sıkıntıyı gideren, kıtlığa uğradığın zaman kendisine yalvarınca sana bereketli ürünler bahşeden, çölde veya dağ başında deveni kaybettiğinde kendisine dua edince deveni sana geri getiren O Allah’ın Peygamberi’yim, buyurdu. Bunun üzerine, ben: — Bana tavsiyede bulunur musunuz? dedim.
172
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Peygamber: — Hiç kimseye sövme ve çirkin söz de söyleme, buyurdu. Ben de ondan sonra ne hür ne köle, ne deve ne de koyun, hiç kimseye ve hiçbir şeye sövmedim. Sonra Peygamber, tavsiyelerine şöyle devam etti: — Kardeşinle güler yüzle konuşmak da dâhil, hiçbir iyiliği küçük görme. Unutma ki, din kardeşine tebessüm etmen de bir iyiliktir. Bir de, elbisenin eteklerini dizkapağının bir karış aşağısına kadar kaldır. Bundan çekiniyorsan, en fazla aşık kemiğine (ayak bileğinin dış tarafındaki çıkıntılı kemiğe) kadar insin. Fakat sakın elbiseni yerlerde sürüyecek kadar uzatma, çünkü bu kibirden ve kendini beğenmişlikten ileri gelir. Allah da kibirlenip kendini beğenenleri sevmez. Eğer bir kimse sana söver veya seninle ilgili bildiği bir şey sebebiyle seni ayıplarsa, sen o kişi hakkında bildiğin şeyler sebebiyle onu ayıplama. Çünkü onun bu davranışının vebali, yalnızca kendisine aittir ve büyük mahkemede, bunun hesabını verecektir. Eğer ona aynı şekilde karşılık verirsen, sen de onun durumuna düşmüş olursun. 798. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Bir adam, elbisesinin eteğini yerde sürüyerek namaz kılıyordu. Adam namazını bitirince, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona:
4. GİYİM KUŞAM ADABI
173
— Git abdest al, buyurdu. O da gidip abdest aldı, sonra geldi. Peygamber ona tekrar: — Git yeniden abdest al, dedi. Adam tekrar abdest aldı. Bunun üzerine, orada bulunanlardan biri: — Ya Rasulallah! Niçin ona abdest almasını emrettiniz, üstelik sebebini de açıklamadınız? diye sordu. Peygamber de: — Çünkü o, kibirli insanların yaptığı gibi elbisesini yerde sürüyerek namaz kılıyordu. Hâlbuki Allah, bu şekilde namaz kılanların namazını kâmil bir ibadet olarak kabul etmez. Ben de günahına kefaret olarak, ona abdest almasını söyledim. Çünkü abdest, birçok günahların affedilmesini sağlar. Onu rencide etmemek için de, hatasını açıkça söylemedim, kendisinin bunun farkına varıp durumunu düzeltmesini istedim. Ama siz sorunca açıklamak durumda kaldım, buyurdu. Bu hadisin senet zincirinde yer alan Ebu Cafer elMedenî, meçhul (bilinmeyen) bir ravidir. Bu yüzden hadis zayıftır. 799. Şam ravilerinden olup güvenirliği konusunda hadis ulemasının ihtilaf ettiği Kays bin Bişr et–Tağlibî rivayet ediyor: Ebu’d–Derdâ radıyallahu anh’ın yakın arkadaşı olan babam Bişr bin Kays et–Tağlibî, bana şunları anlattı: Şam’da, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in Ashabından Sehl bin Hanzaliyye adında biri vardı. Bu
174
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
zat, yalnız başına dolaşan ve insanlarla pek az görüşen biriydi. Sürekli namaz kılardı. Namazdan ayrılıp ailesinin yanına giderken de, tekbir ve tesbih gibi zikirlerle meşgul olurdu. Bir gün biz Ebu’d–Derdâ’nın yanında otururken, yanımıza uğradı. Ebu’d–Derdâ ona: — Bize fayda sağlayacak, sana da vaktini zayi edip zararı vermeyecek bir söz söyle, dedi. O da şunları söyledi: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, düşman topraklarına bir askeri birlik göndermişti. Bir süre sonra, birliğe katılanlar seferden döndüler. Onların içinden bir asker gelip Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bulunduğu meclise oturdu ve yanındaki adama şöyle dedi: — Düşmanla karşılaştığımız zaman bizi bir görseydin. Filân kimse düşmana kahramanca saldırdı ve “Ben Gıfarlı delikanlıyım, al sana!” diye bağırarak mızrağını ona sapladı. Sen onun bu sözünü nasıl buluyorsun? Arkadaşı da: — Bana sorarsan, o adamın bütün sevabı boşa gitmiştir, diye cevap verdi. Bu sözü işiten bir başkası: — Ben bunda bir sakınca görmüyorum, dedi. Bunun üzerine, aralarında tartışmaya başladılar. Sonunda, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem konuşulanları duydu ve: — Subhânallah! Bu kişinin sevap kazanmasında ve övülmesinde bir sakınca yoktur, buyurdu.
4. GİYİM KUŞAM ADABI
175
Kays diyor ki: Ben Ebu’d–Derdâ’nın bu habere sevindiğini ve başını kaldırıp o zata: — Sen bunu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bizzat kendin işittin mi? diye sorduğunu gördüm. O da: — Evet, bizzat işittim, dedi. Ebu’d–Derdâ ona aynı soruyu tekrar edip duruyordu. Hatta ben kendi kendime, “Böyle sormaya devam ederse, dermanı kesilecek ve dizlerinin üzerine çöküp kalacak.” diyordum. Sehl bin Hanzaliyye, başka bir gün yine yanımıza uğramıştı. Ebu’d–Derdâ yine: — Bize fayda sağlayacak, sana da zararı dokunmayacak bir söz söyle, dedi. O da şu hadisi rivayet etti: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bize: “Allah yolunda cihad için at yetiştirip ona güzelce bakan kimse, sadaka vermek için elini açıp da bir daha hiç kapatmayan kişi gibidir.” buyurdu. Bu zat, başka bir gün yine bize uğramıştı. Ebu’d–Derdâ yine ona: — Bize fayda sağlayacak, sana da zararı dokunmayacak bir söz söyle, dedi. Bu sefer Sehl bin Hanzaliyye, şu hadisi rivayet etti: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir gün: “Hureym el–Useydî ne iyi adamdır! Ama keşke o
176
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
çenesinin altına kadar varan uzun favorileri ve yerde sürünen elbisesi olmasaydı.” buyurdu. Peygamber’in bu sözü Hureym’e ulaşınca, hemen eline bir ustura alıp favorilerini kulak memesi hizasından kesti. Elbisesinin eteğini de dizkapağının bir karış aşağısına kadar kısalttı. Sehl bin Hanzaliyye, başka bir gün yine bize uğramıştı. Ebu’d–Derdâ yine ona: — Bize fayda sağlayacak, sana da zararı olmayacak bir söz söyle, dedi. O da şu hadisi rivayet etti: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den işittim, buyurdu ki: “Sizler zaman zaman kardeşlerinizi ziyarete gidiyorsunuz. Onun için, binek hayvanlarınıza iyi bakın, üstünüze başınıza da çekidüzen verin. Öyle ki, insanlar arasında, yüzdeki ben gibi güzellik ve temizliğiyle dikkat çeken, parmakla gösterilen kimseler olun. Çünkü Allah çirkin davranışı sevmediği gibi, çirkin görünüşü de sevmez. O hâlde, önemli olan kalp temizliğidir diyerek düzensiz, bakımsız, pejmürde bir hâlde dolaşmayın. Lüks ve israfa kaçmamak şartıyla, saçınızın sakalınızın, giyim kuşamınızın ve dış görünüşünüzün tertipli, güzel olmasına dikkat edin.” Bu hadisin senet zincirinde yer alan Kays bin Bişr’in babası Bişr et-Tağlibî, meçhul (bilinmeyen) bir ravidir. Bu yüzden hadis zayıf kabul edilmiştir. Ancak bilindiği gibi, fezail hususunda zayıf hadislerle amel etmek
4. GİYİM KUŞAM ADABI
177
caizdir. 800. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Müslüman erkek, elbisesini en fazla dizkapaklarının bir karış aşağısına kadar uzatır. Bundan çekiniyorsa, aşık kemiklerine kadar uzatmasında da bir sakınca yoktur. Ancak aşık kemiğinden aşağıda olan kısım, ateştedir. Çünkü Mahşer Günü Allah, büyüklük taslayarak elbisesinin eteğini yerde sürüyen kimseye rahmet ve lütuf nazarıyla bakmaz. Ancak kibir ve gösteriş niyeti taşımaksızın bu tür uzun elbiseler giymekte bir sakınca yoktur.” 801. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ anlatıyor: Bir gün elbisemin etekleri yerde sürünür bir hâlde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna uğramıştım. Peygamberimiz: — Abdullah, elbisenin eteklerini yukarıya kaldır, buyurdu. Ben de hemen kaldırdım. Sonra: — Biraz daha kaldır, dedi. Ben biraz daha kaldırdım. O günden beridir, elbisemin Peygamber’in izin verdiğinden daha aşağı sarkmamasına dikkat
178
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
ederim. Dinleyenlerden biri: — Peki, elbiseni nereye kadar kaldırmıştın? diye sordu. Abdullah bin Ömer: — Dizkapağımdan bir karış aşağısına kadar, diye cevap verdi. 802. Yine Abdullah bin Ömer anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, sallallahu aleyhi ve sellem:
radıyallahu Peygamber
— Büyüklük taslayarak elbisesinin eteğini yerde sürüyen kimseye, Allah Mahşer Günü rahmet nazarıyla bakmaz. Onun için, erkekler elbiselerini, dizkapağından en fazla bir karış aşağıya kadar uzatsınlar, buyurdu. Bunun üzerine, Peygamberimizin hanımı Ümmü Seleme: — Peki, kadınlar eteklerini nasıl yapacaklar? diye sordu. Peygamberimiz: — Onlar, eteklerini erkeklere göre bir karış daha aşağı uzatırlar, buyurdu. Ümmü Seleme: — O takdirde ayakları açıkta kalır, dedi. Bunun üzerine Rasulullah: — Öyleyse, ayaklarının üzerini örtecek, fakat uçları yerde sürünmeyecek şekilde, bir kol boyu fazla uzatırlar, daha fazla değil, buyurdu. 120. BAB: TEVAZU SEBEBİYLE LÜKS ELBİSE GİYMEKTEN KAÇINMANIN MÜSTEHAP OLUŞU
4. GİYİM KUŞAM ADABI
179
Konu ile İlgili Hadisler: 803. Muaz bin Enes radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim gücü yettiği hâlde alçakgönüllü davranarak lüks ve pahalı elbiseler giymekten vazgeçerse, Mahşer Günü Allah, onu insanların gözü önünde huzuruna çağırır ve iman ehlinin giyeceği elbiselerden dilediğini giymekte serbest bırakır.” 121. BAB: ORTA HALLİ GİYİNMEK BİR İHTİYAÇ VEYA VE MEŞRU BİR MAKSAT OLMADIKÇA, ALAY EDİLECEK DERECEDE BASİT ELBİSE GİYİLMEMESİ Konu ile İlgili Hadisler: 804. Abdullah bin Amr radıyallahu anhumâ şöyle demiştir: “Muhakkak Allah, verdiği nimetin eserini kulunun üzerinde görmekten hoşlanır. Kulunun pejmürde, düzensiz, bakımsız olmasını hoş görmez. Lüks, gösteriş ve israfa kaçmamak şartıyla, onun giyim kuşamının, dış görünüşünün tertipli ve güzel olmasını ister. Ayrıca Allah, kuluna bahşetmiş olduğu zenginlik, ilim, zekâ, güç, makam gibi nimetlerin eseri ve belirtisi olan hamdın, şükrün söz ve davranışlarla ifade edilmesini ister. Kısacası, kuluna verdiği nimetlerin, onun dış
180
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
görünüşünde tertip, güzellik ve zarafet olarak; kişilik ve davranışlarında ise hamd, şükür, itaat ve ibadet olarak yansımasını ister.” 122. BAB: İPEK ELBİSE GİYMEK İPEK ELBİSE GİYMENİN ve İPEĞİ YATAK, YASTIK, MİNDER ve MEFRUŞAT OLARAK KULLANMANIN ERKEKLERE HARAM, KADINLARA HELAL OLDUĞU Konu ile İlgili Hadisler: 805. Ömer bin Hattab radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ey mümin erkekler! İnsanların birbirlerine karşı üstünlük taslamalarına sebep olan, büyük bir israfa yol açarak hem fertlerin hem de toplumların servet ve zenginliklerini yok edip bitiren, farklı toplum kesitleri arasında yersiz bir ayrımcılığa ve düşmanlığa sebep olan lüks tüketim alışkanlığından uzak durun. Bunun en belirgin örneği ve sembolü olarak da, ipek elbise ve benzeri aşırı lüks ve pahalı elbiseler giymeyin. Çünkü ipeği dünyada giyen, ahirette giyemez. Yani bu yasağa uymayan kişi, olgun ve ideal bir mümin değildir.” Kol saati, ayakkabı, otomobil, takı, yiyecek ve benzeri her türlü eşyada lüks ve israfa yönelmek bu yasak kapsamındadır. Bu konuda yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Ey Âdemoğulları! Yiyin için, fakat aşırı lükse kaçarak israf etmeyin! Unutmayın ki, Allah
4. GİYİM KUŞAM ADABI
181
israf edenleri sevmez.” (Araf, 7/31) bununla birlikte, yaratılış itibariyle süs ve gösterişe düşkün olan kadınlara bu konuda biraz daha tolerans gösterilmiş ve aşırı gitmemek kaydıyla altın ve mücevherat takılar takınmalarına, ipek ve benzeri lüks elbiseler giymelerine izin verilmiştir. 806. Yine Ömer bin Hattab radıyallahu anh diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “İpek elbiseyi, ancak ahiretten nasibi olmayanlar giyer.” 807. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Dünyada ipek giyen, ahirette giyemez.” 808. Ali radıyallahu anh şöyle diyor: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i gözlerimle gördüm; sağ eline ipeği, sol eline de altını aldı ve: “İşte bu ikisi, ümmetimin erkeklerine yasaktır. Hastalık, savaş, yolculuk gibi bir zaruret hâli olmadıkça, mümin erkekler saf ipekten yahut karışımında ipek oranı daha fazla olan kumaşlardan yapılmış elbise
182
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
giymesinler, altın takı ve eşya kullanmasınlar.” buyurdu. 809. Ebu Musa el–Eş’arî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İpek elbise giymek ve altın süs eşyası takınmak ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına ise helal kılınmıştır.” 810. Huzeyfe bin Yemân radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, altın ve gümüş kaplardan yiyip içmemizi, ipek ve atlas elbise giymemizi ve bu tür lüks ve pahalı kumaşlardan minder, döşek, yastık yaparak üzerinde oturmamızı bize yasakladı. 123. BAB: UYUZ (ve BENZERİ CİLT) HASTALIĞINA YAKALANMIŞ KİMSELERİN İPEKLİ GİYMESİNDE BİR SAKINCA OLMADIĞI Konu ile İlgili Hadisler: 811. Enes bin Malik radıyallahu anh şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, yakalandıkları uyuz hastalığı sebebiyle Zübeyr bin Avvâm ve Abdurrahman bin Avf radıyallahu anhumâ’ya ipek elbise giyme izni verdi.
4. GİYİM KUŞAM ADABI
183
124. BAB: KAPLAN (ve BENZERİ YIRTICI HAYVANLARIN) DERİSİNİ (YATAK, YAYGI, HALI GİBİ) MEFRUŞAT OLARAK KULLANMANIN VE EĞERLERİN ÜZERİNE KOYMANIN YASAK OLDUĞU Konu ile İlgili Hadisler: 812. Muâviye radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Saf ipekten veya kaplan ve benzeri yırtıcı hayvanların derisinden yapılmış eyerlere binmeyin.” 813. Ebu’l–Melîh’in, babası Üsâme bin Umeyr radıyallahu anh’dan rivayet ettiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yırtıcı hayvanların derilerini çanta, ayakkabı, cüzdan vs. olarak kullanmayı yasaklamıştır. Tirmizî’nin bir rivayetinde, “Peygamber aleyhisselâm, yırtıcı hayvan derilerinden yorgan, döşek, yatak ve bunlar dışında herhangi bir eşya yapılmasını yasakladı, denilir. 125. BAB: YENİ BİR ELBİSE, AYAKKABI VE BENZERİ BİR ŞEY GİYİNCE NASIL DUA EDİLECEĞİ Konu ile İlgili Hadisler: 814. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh şöyle diyor:
184
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yeni bir elbise giydiği zaman, giydiği şeyin adını –sarık, gömlek, cübbe gibi– söyleyerek şöyle dua ederdi:
“Allahumme leke’l–hamdu ente kesevtenîhi, es’eluke hayrahu ve hayra mâ sunia lehu, ve eûzu bike min şerrihi ve şerri mâ sunia leh.”
“Allah’ım, sana hamd olsun. Bu elbiseyi bana giydiren sensin. Senden onun getireceği bereketleri ve iyi amaçlarla kullanmayı bana nasip etmeni diliyorum. Onun zararlarından ve kötü amaçlarla kullanılmasının şerrinden de sana sığınıyorum.”
126. BAB: ELBİSE GİYERKEN SAĞDAN BAŞLAMANIN MÜSTEHAP OLUŞU
Bu konu ile ilgili hadisler (99 bölüm 721-727) hadislerde geçmişti.
5. KİTAP: UYKU ve MECLİS ADABI 127. BAB: UYUMA, YASLANIP UZANMA, OTURMA, MECLİS ve RÜYA ADABI Konu ile İlgili Hadisler: 815. Berâ bin Âzib radıyallahu anhumâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yatağına uzandığında, sağ tarafı üzerine yatar ve şöyle dua ederdi: “Allahumme eslemtu nefsî ileyke, ve veccehtu vechî ileyke, ve fevvadtu emrî ileyke, ve elce’tu zahrî ileyke, rağbeten ve rahbeten ileyke, lâ melcee ve lâ mencê minke illâ ileyke. Âmentu bi kitâbikellezî enzelte ve nebiyyikel-lezî erselt.” “Allah’ım! Tüm ruhumla, tüm benliğimle sana boyun eğdim. Yüzümü ve gönlümü sana çevirdim. İşlerimi sana havale ettim, her işimde yalnızca sana güvendim. Rızanı isteyerek, azabından korkarak sırtımı hep sana dayadım ve sana sığındım. Sana karşı yine senden başka bir sığınak, bir dayanak yoktur. Senin gazabına karşı, yine senin merhametine sığınmaktan başka bir çare, başka bir kurtuluş kapısı yoktur. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin Peygambere iman ettim.” 816. Berâ bin Âzib radıyallahu anhumâ diyor ki:
186
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu: “Yatağına gireceğin zaman güzelce abdest al, sonra sağ tarafına uzanarak bu duayı oku ve bu sözler, yatmadan önceki en son sözlerin olsun.” 817. Âişe radıyallahu anhâ diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, gecenin son üçte birinde kalkar ve kıratını, rükû ve secdesini alabildiğine uzatarak on bir rekât namaz kılardı. İki rekâtta bir selam verir ve son bir rekâtı vitir namazı olarak kılardı. Ondan sonra bazen yatıp uyur, bazen uyumazdı. Tan yeri ağarınca da sabah namazının sünneti olarak hafifçe iki rekât namaz kılar, sonra müezzin gelip namaz vaktinin geldiğini haber verinceye kadar sağ tarafına uzanıp dinlenirdi. 818. Huzeyfe radıyallahu anh rivayet ediyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin yatağına girdiği zaman sağ elini yanağının altına koyar ve: “Allahumme, bismike emûtu ve ahyâ.” (Allah’ım, senin isminle ölür, senin isminle dirilirim. Yani ölümün kardeşi olan uykuya dalmam da, bir çeşit diriliş olan uyanmam da senin adınla, senin iznin ve onayın iledir.) diye dua ederdi. Uykudan uyandığı zaman da,
5. UYKU ve MECLİS ADABI
187
“Elhamdu lillâhil-lezî ahyânâ min ba’di mâ emâtenâ ve ileyhin-nuşûr.” (Bizi öldürdükten sonra yeniden hayata döndüren Allah’a hamdolsun. Dönüş, yalnızca O’nadır.) derdi. 819. Suffe Ashabı’ndan Tıhfe el–Gıfârî radıyallahu anhumâ anlatıyor: Bir ara camide yüzüstü uzanıp yatmıştım. Baktım ki, bir adam beni ayağıyla dürtüyor ve: “Bu, Allah’ın sevmediği bir yatış şeklidir.” diyor. Bir de ne göreyim, meğer o kişi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem değil miymiş? 820. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim bir yere oturur da orada Allah’ın adını anmazsa, Allah’a karşı görevinde eksiklik yapmış olur. Her kim bir yere uzanır da orada Allah’ın adını anmazsa, yine O’na karşı görevinde eksiklik yapmış olur.” 128. BAB: YATMA VE OTURMA ADABI SIRT ÜSTÜ YATMANIN, AVRET MAHALLİNİN AÇILMA TEHLİKESİ BULUNMADIĞI TAKDİRDE AYAK AYAK ÜSTÜNE ATMANIN, BAĞDAŞ KURARAK ve BİR ŞEYE
188
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
BÜRÜNEREK OTURMANIN CAİZ OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 821. Abdullah bin Zeyd radıyallahu anh diyor ki: “Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i, mescitte bir ayağını diğerinin üzerine atmış bir hâlde sırt üstü yatarken gördüm. Demek ki, avret mahallinin açılma tehlikesi yoksa, sırtüstü uzanıp ayak ayak üstüne atmanın bir sakıncası yoktur.” 822. Câbir bin Semure radıyallahu anhumâ diyor ki: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazını kıldıktan sonra, güneş doğup ortalık iyice aydınlanıncaya kadar yerinde bağdaş kurarak otururdu. Bu süre zarfında ashabıyla sohbet eder, onların rüyalarını dinler, sorularına cevap verirdi. Bazen Ashab-ı Kiram, cahiliye döneminde yaptıkları gülünç ve akıl almaz şeyleri hatırlayıp gülerler, kendisi de onlara tebessüm ederdi.” 823. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ diyor ki: “Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i, Kâbe’nin avlusunda dizlerini kolları arasına alarak şöyle oturduğunu gördüm.” Daha sonra Abdullah, oturduğu yerde dizlerini yukarıya dikip uyluklarını karnına yasladı ve kollarıyla
5. UYKU ve MECLİS ADABI
189
da dizlerini tutarak Peygamber aleyhisselâm’ın oturuş şeklini tarif etti. 824. Kayle binti Mahreme radıyallahu anhâ anlatıyor: Kavmimin gönderdiği bir heyetle birlikte, Müslüman olmak üzere Medine’ye gelmiştim. Medine’de, tahtına kurulmuş şaşaalı bir hükümdarla karşılaşacağımı sanıyordum. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i dizlerini karnına dayamış, ellerini koltuklarının altına koyup oturmuş vaziyette gördüm. Kendisini böyle huşu içinde oturur görünce, korkudan irkildim. Nihayet o “Sakin ol, gönlünü rahat tut!” deyince, Allah kalbimdeki korku ve ürpertiyi giderdi. 825. Şerîd bin Süveyd radıyallahu anh diyor ki: Bir gün sol elimi arkaya atıp avucumu yere dayamış bir hâlde otururken, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yanıma geldi ve: “Allah’ın gazabına uğramış kimseler gibi mi oturuyorsun? Bu oturuş, kendilerini herkesten üstün gören, insanlara karşı büyüklük taslayan zorbaların, tiranların oturuş biçimidir. ” buyurdu. 129. BAB: MECLİSTE OTURMA ADABI Konu ile İlgili Hadisler:
190
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
826. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Hiç biriniz, bir kimseyi oturduğu yerden kaldırıp da onun yerine kendisi oturmasın. Bunun yerine, safları sıklaştırarak yer açıp birbirinize yer verin.” Abdullah bin Ömer, bir kimse kendisine yer vermek için oturduğu yerden kalkınca, onun yerine oturmazdı. 827. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz abdest tazelemek, biriyle konuşmak gibi herhangi bir ihtiyaç sebebiyle oturduğu yerden kalkar ve sonra tekrar dönüp gelirse, oraya oturmaya başkalarından daha lâyıktır. Böyle bir ihtiyaç sebebiyle kalkıp giden birinin yerine izinsiz oturmayın. Oturduysanız bile, sahibinin geldiğini görünce hemen kalkıp onun eski yerine oturmasına izin verin.” 828. Câbir bin Semure radıyallahu anhumâ diyor ki: Bizler Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna vardığımız zaman, meclise her gelen, halkanın en sonundaki boş yere otururdu. Arada boşluklar bırakarak gelişigüzel oturmazlardı. Ayrıca
5. UYKU ve MECLİS ADABI
191
zaruri bir durum olmadığı sürece, mevki, makam ve yaşı ne olursa olsun, sonradan gelen hiç kimse safları atlayıp ön tarafa geçmeye çalışmazdı. 829. Selmân el–Fârisî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir kimse cuma günü boy abdestini alır, elinden geldiği kadar temizlenip güzel kokular süründükten sonra çıkıp camiye gelir, safları yarıp insanları rahatsız etmeden, oturan iki kişinin arasına girmeden camiye gelip kılabildiği kadar nafile namaz kılar ve imam hutbe okurken susup onu dinlerse, o cuma ile öteki cuma arasındaki küçük günahları bağışlanır.” 830. Abdullah bin Amr radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İki kişiyi ayırıp aralarına oturmak, –kendileri buna müsaade etmedikleri takdirde– hiç kimseye helal değildir.” Ebu Davud’un bir rivayetinde şöyle gelmiştir: “İzinleri olmadıkça, iki kişinin arasına oturulmaz.”
192
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
831. Huzeyfe bin Yemân radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, zaruri bir durum yokken meclis halkasının ortasına oturan kimseye lânet etmiştir. Tirmizî’nin Ebu Miclez’den rivayetine göre, bir adam gelip halkanın ortasına oturmuştu. Bunun üzerine Huzeyfe: “Halkanın ortasına oturan kimse, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in lisanıyla lânetlenmiştir!” veya “Allah bu kimseyi, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in lisanıyla lânetlemiştir!” dedi. Yahya bin Maîn ve diğer hadis otoritelerinin beyanına göre, bu hadisi Huzeyfe’den rivayet eden Ebu Miclez (Lâhik bin Humeyd), aslında ondan hadis işitmemiştir. Bu inkıta sebebiyle hadis zayıftır. Ancak doğru yorumlandığı takdirde, hadisin ihtiva ettiği mana sahihtir. 832. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh şöyle diyor: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Meclislerin en hayırlısı, en geniş ve en rahat olanıdır. En güzel toplantı ve sohbet yerleri, hiç kimsenin bir başkasına rahatsızlık vermediği, insanların birbirlerini görebilecekleri şekilde oturup huzur içinde sohbet edebilecekleri geniş ve ferah mekânlardır.”
5. UYKU ve MECLİS ADABI
193
833. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim bir mecliste oturur ve orada birtakım lüzumsuz lâkırdılarda bulunursa, o meclisten kalkmadan önce, “Subhâneke’l-llahumme ve bihamdik. Eşhedu en lâ ilahe illâ ent. Estağfiruke ve etûbu ileyk (Allah’ım, sen her türlü eksik sıfatlardan uzaksın, yücesin. Seni daima böyle tenzih eder ve sana hamd ederim. Şehadet ederim ki, senden başka ilah yoktur. Affına sığınarak sana yönelir, senden bağışlanma dilerim).” diye dua ettiği takdirde, o mecliste işlediği kusurları mutlaka bağışlanır.” 834. Ebu Berze radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir meclisten kalkmak istediğinde, son söz olarak şöyle dua ederdi: “Subhâneke’l-llahumme ve bihamdik. Eşhedu en lâ ilahe illâ ent. Estağfiruke ve etûbu ileyk. (Allah’ım, sen her türlü eksik sıfatlardan uzaksın, yücesin. Seni daima böyle tenzih eder ve sana hamd ederim. Şehadet ederim ki, senden başka ilah yoktur. Affına sığınarak sana yönelir ve senden bağışlanma dilerim.)” Rasulullah, bir gün yine böyle dua etmişti. Bunun üzerine bir adam:
194
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
— Ya Rasulullah! Görüyorum ki, daha önce hiç okumadığınız bir duayı okuyorsunuz, dedi. Peygamber aleyhisselâm da: — Bu dua, mecliste işlenen hata ve kusurlar için kefarettir, buyurdu. 835. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in, şu duayı yapmadan bir meclisten kalktığı çok nadirdir: “Allah’ım! Bize, günahlarla aramıza engel olacak kadar Allah korkusu ve duyarlılık nasip eyle. Bize, bizleri cennetine ulaştıracak sağlam bir kulluk ve itaat bilinci ver. Bize, dünyanın bela ve musibetlerine karşı dayanma gücü verecek güçlü bir iman bahşet. Allah’ım! Bizi yaşattığın sürece, kulaklarımızdan, gözlerimizden, kuvvetimizden faydalanmamızı sağla ve ölümümüze kadar da onları bizden alma. Bize zulmedenlerden intikamımızı sen al. Bize düşmanlık edenlere karşı sen bize yardım eyle. Bizi dinimiz konusunda bela ve musibetlere uğratma. Dünyayı en büyük gayemiz ve ilmimizin sonu kılma. Bize acımayanları üzerimize musallat etme!” 836. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
5. UYKU ve MECLİS ADABI
195
şöyle buyurmuştur: “Herhangi bir topluluk, oturdukları yerden Allah’ı anmadan kalkarlarsa, eşek leşinin yanından kalkmış vahşi, yırtıcı hayvanlar gibi çirkin bir davranış göstermiş, sevap ve bereketten mahrum kalmış olurlar ve o meclis, onlar için bir pişmanlık ve üzüntü sebebi olur.” 837. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Herhangi bir topluluk bir yerde oturur da orada Allah’ı anmaz, salât ve selâm getirerek Peygamberleri için dua etmezlerse, muhakkak ciddi bir kusur işlemiş olurlar. Allah dilerse onları cezalandırır, dilerse affeder.” 838. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim bir yere oturur da orada Allah’ın adını anmazsa, Allah’a karşı görevinde eksiklik yapmış olur. Her kim bir yere uzanır da orada Allah’ın adını anmazsa, yine O’na karşı görevinde eksiklik yapmış olur.”
196
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
130. BAB: RÜYA ve RÜYA İLE İLGİLİ KONULAR Konu ile İlgili Ayetler: 1. Gece ve gündüz vakti uykuya dalmanız ve Allah’ın lütuf ve nimetlerini araştırıp bulabileceğiniz imkân ve yeteneklere sahip olmanız da O’nun sonsuz kudret ve merhametinin delillerindendir. Hiç kuşkusuz bunda, hakikatin sesine kulak veren insanlar için nice ibretler vardır. (Rum, 30/23) Konu ile İlgili Hadisler: 839. Ebu Hureyre radıyallahu anh diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in: — Benim vefatımla birlikte, Peygamberlik ve vahiy sona erecektir. Peygamberlikten bu ümmete, sadece mübeşşirat (müjdeci ve uyarıcı haberler) kalacaktır, buyurduğunu işittim. Bunun üzerine Ashab-ı Kiram: — Mübeşşirat nedir, ya Rasulullah? diye sorunca, Peygamber: — Sadık ve doğru rüyadır, buyurdu. Allah, bu tür rüyalarla bazen insanoğluna gelecekle ilgili –puslu da olsa– birtakım haberler vererek her şeyi bilen bir yaratıcının varlığını hissettirir, bazen onu müjdeleyip imanını güçlendirir, bazen de tehlikelere karşı uyarır. Bununla birlikte, salih rüyalar zannî bilgiden öteye geçmez. Vahiy gibi açık, net ve kesin değildir. Sadık rüya gören kişi, gördükleri ortaya çıkıncaya dek onun gerçek olduğundan asla emin olamaz. Bu yüzden rüya, yalnızca onu gören kişiyi bağlar
5. UYKU ve MECLİS ADABI
197
ve açık naslarla desteklenmeyen salih rüya ile amel edilmez. Rüya üç kısımdır: Birincisi salih rüya olup Allah’tan bir müjdedir. İkincisi şeytanın verdiği korku veya hüzündür. Üçüncüsü de kişinin kendi kendine konuştuğu şeylerdir. 840. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Zaman (kıyamet) yaklaşınca, müminin hemen hemen hiçbir rüyası yalan çıkmaz. Çünkü müminin rüyası, Peygamberliğin kırk altı parçasından biridir.” Rasulullah’ın 23 yıl süren peygamberliği, sadık rüyalarla başlamıştı. Peygamber’in rüyasında gördüğü her şey aynen ortaya çıkardı. Bu hâl tam altı ay boyunca devam etmişti. İşte bu altı aylık süre, toplam peygamberlik süresinin kırk altıda birine denk gelmektedir. Başka bir rivayet şöyledir: “Sizden hanginiz en doğru sözlü ise, onun rüyası da en doğrudur.” 841. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
198
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
“Beni bu dünyada rüyasında gören, ahirette de uyanıkken görecektir.” veya bir başka rivayette, “Beni rüyasında gören, tıpkı beni uyanıkken görmüş gibidir. Gördükleri ve duydukları doğrudur. Çünkü şeytan, benim kılığıma giremez.” Eğer şeytana, Peygamberlerin kılığına girip onların ağzıyla konuşarak insanları yoldan çıkarma yetkisi verilseydi, o zaman hak ile batıl tamamen birbirine karışır, insanların gerçeği öğrenme imkânı ellerinden alınmış olurdu. Bu yüzden şeytan, ne rüyada, ne de rüya dışında Peygamber’in suretine giremez. Ancak şeytanın rüyada göründüğü suretin Peygamber’e ait olup olmadığını kesin olarak anlayabilmek için, İbn-i Sirin’in de (Buhari, Ta’bir, 10) dediği gibi, Peygamber’i hayattayken görmüş olmak gerekir. Yalnızca şemail kitaplarında anlatılan özelliklerden yola çıkarak, rüyada görülen suretin Rasulullah’a mı, yoksa ona benzeyen bir başkasına mı ait olduğunu tespit etmek mümkün değildir. Şeytanın Peygamber suretine girememesi başka şey, Peygamber ve hatta ilah olduğunu iddia etmesi başka bir şeydir. Nitekim bir kişi rüyasında Peygamber’i ona lâyık olmayan bir surette görse yahut rüyasında gördüğü şey kendisinin –hâşâ – Allah olduğunu iddia etse, bu gördüğü, şeytandan başkası değildir. 842. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
5. UYKU ve MECLİS ADABI
199
şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz hoşuna giden güzel bir rüya görürse, bilsin ki o rüya Allah’tandır. Bundan dolayı Allah’a hamd etsin ve o rüyayı başkalarına anlatsın.” Bir başka rivayet şöyledir: “O rüyayı, sadece sevdiği ve Allah katında da sevilen iyi kimselere anlatsın. Çünkü kötü niyetli kimseler, görülen rüyayı kötüye yorarak ona huzursuzluk verebilirler. Hoşlanmadığı bir rüya görürse, o da şeytandandır. Onun şerrinden Allah’a sığınsın ve böyle rüyaları hiç kimseye anlatmasın. O takdirde o rüya, kendisine zarar vermez. Gördüğü kötü rüyaları başkalarına anlattığı zaman, hem bu kötü sahneler zihninde iyice yer eder, hem yapılan kötü yorumlarla insanlar lüzumsuz yere tedirgin olurlar.” 843. Ebu Katâde radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Salih rüya –bir rivayete göre güzel rüya– Allah’tandır. Kötü rüya da şeytandandır. Kim hoşuna gitmeyen bir rüya görürse, sol tarafına üç defa “tüh, tüh!” diyerek üflesin ve şeytandan Allah’a sığınsın. O takdirde o rüya, kendisine zarar vermez.”
200
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
844. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz hoşlanmadığı bir rüya görürse, sol tarafına üç defa “tüh, tüh!” diyerek tükürsün, şeytanın şerrinden üç defa Allah’a sığınsın ve yattığı tarafı değiştirip öbür yanına dönsün.” 845. Ebu’l–Eska’ Vâsile bin el–Eska’ radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Yalanların en büyüğü; • Kişinin kendi babasından başkasına nesep iddiasında bulunması, yani öz babasını inkâr ederek başka birinin oğlu olduğunu iddia etmesi, • Görmediği bir rüyayı gördüğünü söylemesi, • Her ne sebeple olursa olsun, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in söylemediği bir sözü ona nispet etmesidir.”
6. KİTAP: SELÂMLAŞMA ADABI 131. BAB: SELÂMIN FAZİLETİ ve SELÂMLAŞMAYI YAYGINLAŞTIRMANIN EMREDİLMESİ Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey inananlar! Başkalarının evlerine, sahiplerinden izin alıp onlara güzelce selâm vermeden girmeyin. Bu sizin için, içeriye izinsiz girip ev halkını rahatsız etmekten çok daha iyidir. İşte Allah, size bu gibi görgü ve edep kurallarını öğretiyor ki, belki düşünüp öğüt alırsınız. (Nur, 24/27) 2. Ey iman edenler! Evlere girerken Allah katından bolluk, bereket, sağlık ve esenlik dileğiyle birbirinize güzelce selâm verin. (Nur, 24/61) 3. Düşman topraklarında bulunduğu hâlde, kendisinin Müslüman olduğunu veya size karşı barışçıl amaçlar taşıdığını ifade etmek üzere, size biri tarafından “esselâmu aleykum!” diye selâm verildiği veya düşmanlarınız tarafından size barış teklif edildiği zaman, siz bu selâma ve barış teklifine ondan daha güzeliyle, ya da en azından aynen karşılık verin. (Nisa, 4/86) 4. İbrahim’in o değerli misafirleriyle ilgili ibret
202
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
verici öyküsü sana anlatılmadı mı? Hani insan suretinde melekler, selâm vererek onun huzuruna girmişlerdi, o da “Selâm size, sanırım buralarda yabancısınız!” demişti. (Zariyat, 51/24, 25) Konu ile İlgili Hadisler: 846. Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: — İslam’da kişiye sevap kazandıran en güzel davranış hangisidir? diye sordu. Peygamberimiz de: — Muhtaçlara, kimsesizlere ve misafirlere yemek yedirmen ve tanıdık tanımadık herkese selâm vermendir, buyurdu. 847. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah Âdem aleyhisselâm’ı yaratınca, ona: — Git şu oturan meleklere selâm ver ve senin selâmına nasıl karşılık vereceklerini iyi dinle. Çünkü onların vereceği karşılık, senin ve neslinin selâmı olacaktır, buyurdu. Âdem aleyhisselâm meleklere: — Esselâmu aleykum, dedi. Melekler de onun selâmına, “ve rahmetullah” kelimesini ilâve ederek:
6. SELÂMLAŞMA ADABI
203
— Esselâmu aleyke ve rahmetullah, diye karşılık verdiler.” 848. Berâ bin Âzib radıyallahu anhumâ şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bize şu yedi şeyi emretti: Hastayı ziyaret etmeyi, cenaze merasimine katılmayı, aksıran kişiye “Yerhamukellah!” diyerek hayır dilemeyi, zayıfa arka çıkıp mazluma yardım etmeyi, selâmı yaygınlaştırmayı ve yemine bağlı kalmayı (yahut yemin eden kişiye, yeminini yerine getirmesi için yardım etmeyi) emretti. 849. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de, gerçek anlamda iman etmiş olamazsınız. Birbirinizi sevmenizi sağlayacak güzel bir davranışı size bildireyim mi? Tanıdığınız ve tanımadığınız her mümine selam vererek aranızda barışı, huzuru ve selâmı yayınız!” 850. Abdullah bin Selâm radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
204
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
“Ey insanlar! Selâmı yayın, yemek yedirin, akrabayı gözetin, insanlar uykudayken namaz kılın ki, böylece huzur ve selâmet içinde cennete giresiniz.” 851. Übey bin Kâb radıyallahu anh’ın oğlu Tufeyl’den rivayet edildiğine göre, kendisi zaman zaman Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’nın yanına uğrar ve onunla birlikte çarşıya çıkardı. Tufeyl diyor ki: Abdullah bin Ömer, kendisiyle çarşıya çıktığımızda ister bir eskici ister bir esnaf ister bir yoksul olsun, uğradığı herkese mutlaka selâm verirdi. Bir gün yine Abdullah bin Ömer’in yanına gelmiştim. Çarşıya gitmek için kendisine eşlik etmemi istedi. Ona: — Çarşıda ne yapacaksın? Sen alışveriş yapmaz, malların fiyatlarını sormaz, pazarlıkta bulunmazsın. Çarşıdaki sohbet yerlerinde de oturmazsın. Gel şurada oturup birlikte sohbet edelim, dedim. Bunun üzerine Abdullah: — Behey göbekli! Biz sadece selâm vermek için çarşıya çıkıyor, bu yüzden karşılaştığımız herkese selâm veriyoruz, cevabını verdi. Tufeyl iri göbekli biri olduğu için, Abdullah bin Ömer ona “Ebu Batn” (göbekli adam) diye hitap etmişti. 132. BAB: SELÂMLAŞMANIN ŞEKLİ Konu ile İlgili Hadisler:
6. SELÂMLAŞMA ADABI
205
852. İmrân bin Husayn radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve: — Esselâmu aleykum! dedi. Rasulullah, “Ve aleykumus-selâm!” diyerek onun selâmına aynı şekilde karşılık verdi. Sonra adam bir kenara geçip oturdu. Peygamber: — Bu adam on sevap kazandı, buyurdu. Sonra bir başka kişi geldi ve: — Esselâmu aleykum ve rahmetullah! dedi. Peygamberimiz, “Ve aleykumus-selâm ve rahmetullah!” diyerek onun selâmına da aynı şekilde karşılık verdi. O da yerine oturdu. Peygamber: — Bu yirmi sevap kazandı, buyurdu. Daha sonra bir başka adam gelerek: — Esselâmu aleykum ve rahmetullahi ve berekâtuh! dedi. Peygamber “Ve aleykumus-selâm ve rahmetullahi ve berekâtuh!” diyerek o kişiye de selâmının aynıyla karşılık verdi. O kişi de yerine oturdu. Peygamberimiz: — Bu da otuz sevap kazandı, buyurdu. 853. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir gün bana: — Şu gelen Cebrail aleyhisselâm’dır, sana selâm ediyor, buyurdu. Ben de heyecanla: — Ve aleyhisselâm ve rahmetullahi ve berekâtuh, diye karşılık verdim.
206
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
854. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem önemli bir konuşma yaptığı zaman, sözünün iyi anlaşılması için bazı cümlelerini üçer defa tekrarlardı. Bir topluluğun yanına varıp onları selâmlayacağı zaman da –şayet kalabalık fazla olur da sesini herkese duyuramadığını düşünürse– üç defa selâm verirdi. 855. Mikdâd radıyallahu anh, uzun bir hadisinde şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bana ve benim gibi fakir olan birkaç arkadaşıma birer sağmal koyun hediye etmişti. Biz bu koyunları sağıp sütünü içer, Peygamber aleyhisselâm’ın süt hissesini de ayırıp saklardık. O da geceleyin gelir ve uyanık olanlara işittirecek, fakat uyuyanları da uyandırmayacak şekilde selâm verirdi. Yine bir gece Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem geldi ve bize her zamanki gibi selâm verdi. 856. Esmâ binti Yezîd radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir gün mescide uğradı. Kadınlardan oluşan bir topluluk orada oturmaktaydı. Rasulullah ile kadınlar arasında epey bir mesafe vardı. Peygamber, “es-Selâmu aleykum!” diyerek ve aynı zamanda eliyle işaret ederek
6. SELÂMLAŞMA ADABI
207
onlara selâm verdi. 857. Ebu Ümâme radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsanların Allah katında en makbul ve O’na en yakın olanı, biriyle karşılaşınca selâma ilk başlayandır.” 858. Ebu Cürey el–Hüceymî radıyallahu anh diyor ki: Kabileme ait bit heyetle birlikte Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna geldim ve: — Aleykesselâm, ya Rasulullah (Sana selâm, ey Allah’ın Elçisi!) dedim. Peygamber: — “Aleykesselâm” deme, çünkü bu, cahiliye devrinde ölülere verilen selâm şeklidir. Bunun yerine, “Esselâmu aleyke” (Selâm sana olsun!) de, buyurdu. 133. BAB: SELÂMLAŞMANIN ADABI Konu ile İlgili Hadisler: 859. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Binekte veya araçta olan yürüyene, yürüyen oturana, sayıca az olan da çok olana selâm verir.”
208
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Buhârî’nin bir rivayetinde, “Küçük büyüğe selâm verir.” ilâvesi vardır. 860. Ebu Ümâme radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsanların Allah katında en makbul olanı, biriyle karşılaşınca selâmı ilkönce verendir.” Tirmizî, aynı hadisi Ebu Ümâme’den şöyle rivayet eder: Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Ya Rasulallah! İki kişi karşılaşınca, hangisi daha önce selâm verir? diye sordu. Peygamberimiz de: — Allah’a daha yakın olanı. Yani hangisi ilkönce davranıp selam verirse, en çok sevabı o alır ve Allah’a yakınlaşmış olur, buyurdu. 134. BAB: SELÂMI TEKRARLAMAK BİR YERE SIK SIK GİRİP ÇIKAN VEYA YÜRÜRKEN ARALARINA AĞAÇ GİBİ BİR ENGEL GİRMESİ SEBEBİYLE BİRBİRİYLE TEKRAR KARŞILAŞAN KİMSELERİN HER DEFASINDA SELÂM VERMELERİNİN MÜSTEHAP OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 861. Ebu Hureyre radıyallahu anh, tadili erkâna riayet etmeyerek namazı yanlış kılan adam hakkındaki
6. SELÂMLAŞMA ADABI
209
hadisinde şöyle diyor: O kişi mescide gelip namaz kıldı, sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gelip ona selâm verdi. Peygamber onun selâmına aynen karşılık verdi ve “Dön ve namazını yeniden kıl, çünkü sen kurallara uygun şekilde namaz kılmadın.” buyurdu. O da dönüp yeniden namaz kıldı, sonra Peygamber’in huzuruna gelip tekrar selâm verdi ve bu gidip gelme olayı, üç defa tekrarlandı. Her gelişince selam verdi ve her defasında Rasulullah onun selamını aldı. 862. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz din kardeşiyle karşılaşınca, ona muhakkak selâm versin. Eğer yürürlerken aralarına bir ağaç, duvar veya kaya girer de tekrar karşılaşırlarsa, yine selâm versin.” 135. BAB: KENDİ EVİNE GİREN KİMSENİN SELÂM VERMESİ Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey iman edenler! Evlerinize girerken Allah katından bolluk, bereket, sağlık ve esenlik dileğiyle birbirinize güzelce selâm verin. (Nur, 24/61) Konu ile İlgili Hadisler: 863. Enes bin Malik radıyallahu anh şöyle diyor:
210
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bana, “Yavrucuğum, kendi ailenin yanına gireceğin zaman onlara selâm ver ki, sana ve ev halkına bereket olsun.” buyurdu. 136. BAB: ÇOCUKLARA SELÂM VERMEK Konu ile İlgili Hadisler: 864. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, kendisi çocukların yanından geçerken onlara selâm vermiş ve “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de böyle yapardı.” demiştir. 137. BAB: ERKEĞİN KADINA, KADININ ERKEĞE SELÂM VERMESİ ERKEĞİN KENDİ HANIMINA, (ANNESİ VEYA KIZ KARDEŞİ GİBİ) MAHREMLERİNDEN BİRİNE, HAKLARINDA FİTNE KORKUSU BULUNMAYAN YABANCI KADIN VEYA KADINLARA SELÂM VERMESİ VE AYNI ŞARTLARLA KADINLARIN DA ERKEĞE SELÂM VERMESİ Konu ile İlgili Hadisler: 865. Sehl bin Sa’d radıyallahu anh anlatıyor: Bulunduğumuz yerde yaşlı bir kadın vardı. Pazı köklerini toplayıp güveçte pişirir, biraz da arpa öğütürdü. Biz cuma namazını kılıp döndüğümüz zaman kendisine selâm verirdik. O da hazırladığı yemeği bize ikram ederdi.
6. SELÂMLAŞMA ADABI
211
866. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in amcasının kızı olan ve Ümmü Hânî künyesiyle tanınan Fâhite binti Ebu Tâlib radıyallahu anhâ şöyle diyor: “Mekke fethedildiği gün, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i ziyarete gelmiştim. Kendisi yıkanıyor, kızı Fâtıma da elinde bir örtüyle ona perde tutuyordu. Onlara uzaktan selâm verdim…” 867. Esmâ binti Yezîd radıyallahu anhâ şöyle diyor: Biz kadınlar mescitte otururken, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza uğradı ve bize selâm verdi. Yukarıdaki metin Ebu Davud’a aittir. Tirmizî’de yer alan metin ise şöyledir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir gün mescide uğradı. Kadınlardan oluşan bir topluluk orada oturmaktaydı. Rasulullah ile kadınlar arasında epey bir mesafe vardı. Peygamber, “Es-selâmu aleykum!” diyerek ve aynı zamanda eliyle işaret ederek onlara selâm verdi. 138. BAB: GAYRİMÜSLİMLERLE SELÂMLAŞMAK KÂFİRLERE İLKÖNCE SELÂM VERMENİN HARAM OLUŞU, ONLARIN SELÂMINA NASIL KARŞILIK VERİLECEĞİ, MÜSLÜMANLARLA KÂFİRLERİN BİR ARADA OTURDUĞU TOPLULUĞA SELÂM VERMENİN
212
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
MÜSTEHAP OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 868. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İslam’a ve Müslümanlara karşı düşmanlık besleyen Yahudi ve Hıristiyanlara, siz onlardan önce selâm vermeyin. Çünkü selam; sevgi, dostluk ve kardeşliğin ifadesidir. Bu tür insanlara selâm vermek, onları saygıdeğer, sevgiye ve dostluğa lâyık görmek ve yaptıkları zulmü desteklemek anlamına gelir. Bu yüzden, onlara saygı ve tazim ifade edecek davranışlardan kaçının. Örneğin, yolda onlardan biriyle karşılaştığınız zaman, yol darsa ve geçerken birinin kenara çekilmesi gerekiyorsa, onları sıkıştırıp yolun kenarından yürümeye zorlayın. Fakat geniş olan ve geçilmesinde bir sıkıntı olmayan yollarda buna gerek yoktur.” 869. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Yahudilerden bazıları Rasulullah’ın evine gelerek: — Es-sâmu aleykum (Ölüm sizin üzerinize olsun)! diye selam verdiler. Durumu anlayan Peygamberimiz: — Ve aleykum (size de)! diyerek karşılık verdi. Daha sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
6. SELÂMLAŞMA ADABI
213
buyurdu: “Kitap ehli olan Yahudi ve Hıristiyanlar size bu şekilde selâm verdiklerinde, onlara ‘Ve aleykum!’ diyerek karşılık verin.” 870. Üsâme bin Zeyd radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, içlerinde Müslümanların, müşriklerin (Allah’a ortak koşan putperestlerin) ve Yahudilerin bulunduğu bir topluluğa rastladı ve onlara selâm verdi. 139. BAB: AYRILIRKEN SELÂM VERMEK BİR MECLİSTEN KALKARKEN VEYA ARKADAŞINDAN AYRILIRKEN SELÂM VERMENİN MÜSTEHAP OLDUĞU Konu ile İlgili Hadisler: 871. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz bir meclise vardığında selâm versin. Oradan ayrılmak istediği zaman da selâm versin. Çünkü ilk verdiği selâm, sonraki selâmından daha üstün değildir. Yani meclisten ayrılacağı zaman verdiği selâm, en az oraya gelirken verdiği selâm kadar değerli ve gereklidir.” 140. BAB: BİR YERE GİRERKEN İZİN İSTEMENİN GEREĞİ VE UYULMASI GEREKEN EDEPLER
214
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey inananlar! Başkalarının evlerine, sahiplerinden izin alıp onlara güzelce selâm vermeden girmeyin. Bu sizin için, içeriye izinsiz girip ev halkını rahatsız etmekten çok daha iyidir. İşte Allah, size bu gibi görgü ve edep kurallarını öğretiyor ki, belki düşünüp öğüt alırsınız. (Nur, 24/27) 2. Çocuklarınız ergenlik çağına ulaştığında, kendilerinden önceki diğer yetişkinler birinin odasına girerken nasıl izin istiyorlarsa, onlar da sizin yanınıza girmeden önce selâm vererek izin istesinler. (Nur, 24/59) Konu ile İlgili Hadisler: 872. Ebu Musa el–Eş’arî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İzin isteme üç defadır. Yani bir yere ziyarete gidince, kapıyı en fazla üç kez çalar veya zile üç kez basarsın. Zil sesinin duyulmadığına kanaat getirirsen, bunu üçten fazla da yapabilirsin. Sonra yüzünü kapıya dönmeyip, sağa veya sola yönelerek içeriyi görmeyecek şekilde ev sahibinin cevabını beklersin. Sana izin verilirse girersin, verilmez ve “Şu anda müsait değiliz, daha sonra gelin.” denilirse ısrar etmez, dönüp gidersin. Sakın bunu gurur meselesi yapıp da, sana içtenlikle durumunu arz eden kardeşine karşı içinde en ufak bir
6. SELÂMLAŞMA ADABI
215
burukluk, kırgınlık besleme. Düşün ki, sana “evde olmadığını” söyletseydi ya da hiç müsait olmadığı hâlde seni kabul edip büyük sıkıntılara girerek varlığına “katlansaydı” bu herhalde daha iyi olmazdı.” 873. Sehl bin Sa’d radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İzin isteme, ancak gözün ev içindeki mahremiyeti görmemesi için emredilmiştir. Özel bir mekâna girmek için izin isterken kapı veya pencereden içeri göz atmak veya daha buyur edilmeden paldır küldür içeri dalmak, görgüsüzlük ve kul hakkını çiğnemektir. Başkalarının evine pencere veya anahtar deliği gibi yerlerden bakmak, içeridekileri gözetlemek nasıl günahsa, bu da öylece günahtır.” 874. Tâbiun neslinin önde gelen âlimlerinden Rib’î bin Hirâş anlatıyor: Âmir Oğulları’ndan, adının gizli tutulmasını isteyen bir sahabînin bize haber verdiğine göre, kendisi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem evde iken, “İçeri girebilir miyim?” diye izin istedi. Peygamber aleyhisselâm da yardımcısına: — Çık bu adama izin istemeyi öğret. Önce “Esselâmu aleykum!” desin, sonra da “İçeri girebilir
216
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
miyim?” diye sorsun.” buyurdu. Adam Peygamberimizin söylediklerini duyunca: — Esselâmu aleykum, içeri girebilir miyim? dedi. Peygamber aleyhisselâm da ona izin verdi ve adam içeri girdi. 875. Kilde bin Hanbel radıyallahu anh şöyle diyor: Mekke’nin fethi günü, kavmimin temsilcisi olarak Mekke’ye gelmiştim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gittim ve selâm vermeden huzuruna girdim. Bunun üzerine, Rasulullah: — Geri dön ve “Esselâmu aleykum, girebilir miyim?” diyerek izin iste. Sana izin verilince de içeri gir, buyurdu. 141. BAB: İZİN İSTERKEN KİM OLDUĞUNU BELİRTMEK İZİN İSTEYEN KİŞİYE “KİM O?” DİYE SORULDUĞUNDA, BİLİNEN ADI VEYA KÜNYESİ İLE “BEN FİLANIM!” DEMESİNİN SÜNNET OLDUĞU, SADECE “BEN!” VEYA BUNA BENZER BİR CEVAP VERMESİNİN MEKRUH OLDUĞU Konu ile İlgili Hadisler: 876. Enes bin Malik radıyallahu anh’ın meşhur miraç hadisinde rivayet ettiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “… Sonra Cebrail, beni en yakın göğe çıkardı ve
6. SELÂMLAŞMA ADABI
217
semanın kapısının açılmasını istedi. Kapıda görevli melekler: — Kim o? diye sordular. O da: — Ben Cebrail’im, dedi. — Yanındaki kim? denilince: — Muhammed, dedi. Sonra beni ikinci kat göğe çıkardı ve yine kapının açılmasını istedi. Görevli melekler: — Kim o? diye sordular. O da: — Ben Cebrail’im, diye karşılık verdi. — Yanındaki kim? diye sorulunca: — Muhammed, dedi. Böylece üçüncü, dördüncü ve diğer göklere yükseldi. Her birinin kapısına vardıkça: — Kim o? diye soruluyor, o da her defasında: — Ben Cebrail’im, cevabını veriyordu. 877. Ebu Zer radıyallahu anh diyor ki: Bir gece dışarı çıkmıştım. Bir de ne göreyim, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem tek başına yürüyor. Ben de ay ışığında ona doğru yürümeye başladım. Rasulullah başını çevirip beni görünce: — Kim o? diye seslendi. Ben de: — Ebu Zer, dedim. 878. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in amcasının kızı Ümmü Hânî radıyallahu anhâ şöyle diyor:
218
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Mekke fethedildiği gün, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i ziyarete gelmiştim. Kendisi yıkanıyor, kızı Fâtıma da elinde bir örtüyle ona perde tutuyordu. Onlara uzaktan selâm verdim. Rasulullah: — Kim o? diye sorunca: — Ben Ümmü Hânî! dedim. 879. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in evine gelip kapısını çaldım. Peygamber: — Kim o? deyince: — Ben, diye cevap verdim. Peygamber, bu cevabımdan hoşlanmadığını ifade eden bir ses tonuyla: — Ben, ben… Ne demek, ben? Böyle diyeceğine, adını söyleyip kendini tanıtsana, dedi. 142. BAB: AKSIRAN KİŞİYE “YERHAMUKELLAH” DEMEK AKSIRAN KİŞİ “ELHAMDÜLİLLAH” DEDİĞİ ZAMAN “YERHAMUKELLAH” DEMENİN MÜSTEHAP, ALLAH’A HAMD ETMEDİĞİ TAKDİRDE BUNU SÖYLEMENİN MEKRUH OLDUĞU ve AKSIRANA CEVAP VERMENİN, AKSIRMANIN, ESNEMENİN EDEPLERİ Konu ile İlgili Hadisler: 880. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
6. SELÂMLAŞMA ADABI
219
“Şüphesiz Allah aksıranı sever, fakat esneyeni sevmez. Çünkü aksırma sağlık, dinçlik ve zindeliğin, esneme ise gaflet, tembellik ve uyuşukluğun belirtisidir. Sizden biriniz aksırır da Allah’a hamd ederse, onu işiten her Müslüman’ın, “Yerhamukellah (Allah sana rahmet ve afiyet versin)!” diye karşılık vermesi, bir kardeşlik borcudur. Esnemeye gelince, o da şeytandandır. Esnemenin sebebi çok yiyip içmek, karnı tıka basa doldurmak ve bunların etkisiyle hareket kabiliyetinin azalması, uyku ve tembellik hâlinin ortaya çıkmasıdır. O yüzden, sizden birinizin esnemesi geldiğinde, ağzını kapasın ve gücü yettiği kadar onu engellemeye çalışsın. Çünkü insan esnediği zaman, şeytan onun bu miskin ve tembel hâline sevinerek güler.” 881. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz aksırdığı zaman, kendisine sağlık ve afiyet bahşeden Rabb’ine şükrederek: — Elhamdülillah, desin. Kendisini işiten kardeşi veya arkadaşı da ona: — Yerhamukellah, diye karşılık versin. Aksıran da ona: — Yehdîkumullahu ve yuslihu bâlekum (Allah sizi hidayet üzere daim kılsın, ihlâs ve samimiyetinizi
220
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
artırsın) desin.” 882. Ebu Musa radıyallahu anh diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Sizden biriniz aksırır da ‘Elhamdülillah’ derse, ona ‘Yerhamukellah’ diye karşılık verin. Ama Allah’a hamd etmezse, ona ‘Yerhamukellah’ demeyin. Bir de, nezle ve benzeri bir hastalıktan dolayı sürekli hapşıran birine, her defasında ‘Yerhamukellah’ demeniz gerekmez.” 883. Enes bin Malik radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında iki kişi aksırdı. Rasulullah onlardan birine “Yerhamukellah” dedi, diğerine demedi. Kendisine “Yerhamukellah” demediği kişi: — Ya Rasulullah! Filân kişi aksırdı ve ona “Yerhamukellah” dediniz, fakat ben aksırınca bana bir şey söylemediniz, deyince Peygamberimiz: — Çünkü o aksırınca Allah’a hamd etti, sen ise etmedin, buyurdu. 884. Ebu Hureyre radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem aksırdığı zaman elini veya mendilini ağzına tutarak sesini azaltmaya
6. SELÂMLAŞMA ADABI
221
çalışırdı. 885. Ebu Musa radıyallahu anh şöyle diyor: Yahudiler, kendilerine “Allah size rahmet ve afiyet versin” diyeceğini ümit ederek, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında yapmacıktan aksırırlardı. Çünkü kibir, kıskançlık ve inatlarından dolayı her ne kadar Rasulullah’ın peygamberliğini görünüşte inkâr etseler de, içlerinden onun hak peygamber olduğunu bildikleri için duasının bereketine nail olmak istiyorlardı. Peygamber aleyhisselâm ise onlara rahmet temennisinde bulunmak yerine: “Yehdîkumullahu ve yuslihu bâlekum (Allah sizi doğru yola iletsin ve hâlinizi ıslah etsin)” diye karşılık verirdi. 886. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz esnediği zaman, elini ağzına tutsun. Çünkü şeytan, onun ağzından girer. Yani şeytan, esnememek için direnç göstermeyerek kendini gaflet ve tembelliğin kollarına bırakan kişiye musallat olmuş ve onu dilediği gibi yönlendirmeye hazır hâle getirmiş olur.”
222
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
143. BAB: KARŞILAŞMA ve TOKALAŞMA ADABI ARKADAŞIYLA KARŞILAŞINCA MUSAFAHA YAPMANIN, ONA GÜLER YÜZLÜ DAVRANMANIN, SALİH BİR ZATIN ELİNİ ÖPMENİN, ÇOCUĞUNU ŞEFKATLE ÖPMENİN ve UZUN YOLCULUKTAN DÖNEN KİŞİYLE KUCAKLAŞMANIN MÜSTEHAP, BİRİNİN ÖNÜNDE EĞİLMENİN İSE MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 887. Tâbiun neslinin önde gelen müfessir ve hadis hafızlarından Ebu’l–Hattab Katâde anlatıyor: Enes bin Malik radıyallahu anh’a: — Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in Ashabı arasında el sıkışma âdeti var mıydı? diye sordum. O da: — Evet, vardı, diye cevap verdi. 888. Enes bin Malik radıyallahu anh şöyle diyor: Yemenliler İslam’ı kabul edip heyetler hâlinde Medine’ye gelince, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “İşte size Yemen halkı geldi. El sıkışma âdetini ilk başlatan onlardır.” buyurdu. 889. Berâ bin Âzib radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
6. SELÂMLAŞMA ADABI
223
“İki Müslüman karşılaşır da, Allah rızası için birbirlerine muhabbetten dolayı selâmlaşıp el sıkışırlarsa, daha birbirlerinden ayrılmadan, kul hakkı dışındaki bütün küçük günahları bağışlanır.” 890. Enes bin Malik radıyallahu anh anlatıyor: Bir adam Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve: — Ya Rasulallah! İçimizden biri din veya nesep kardeşiyle yahut arkadaşıyla karşılaştığında, ona saygı ve sevgisini göstermek için önünde eğilebilir mi? diye sordu. Peygamberimiz: — Hayır, eğilemez, buyurdu. Adam: — Peki, ona sarılıp öpebilir mi? diye sorunca: — Hayır, ancak uzak bir yerden gelmiş veya uzun bir yolculuktan dönmüş ise, o zaman onunla kucaklaşabilir, diye cevap verdi. Bu defa adam: — Elini tutup onunla tokalaşabilir mi? dedi. Peygamberimiz: — Evet, bunda hiçbir sakınca yoktur. Ancak erkeğin, nikâhlı eşi ve kendileriyle evlenmesi haram olan yakın akrabaları (annesi, kızı, kız kardeşi, halası, teyzesi, yeğeni) dışındaki kadınlarla tokalaşması doğru değildir, buyurdu. 891. Safvân bin Assâl radıyallahu anh anlatıyor: Bir Yahudi, yine kendisi gibi Yahudi olan arkadaşına:
224
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
— Gel şu Peygamber olduğunu iddia eden kişiye gidelim de, gerçekten Peygamber olup olmadığını anlayalım, dedi. Böylece, ikisi birlikte Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldiler ve Musa aleyhisselâm’a verilen dokuz büyük mucizeyi (yahut ona verilen on emirden dokuzunu) sordular. Peygamberimiz bütün soruları doğru olarak cevaplayınca, onun elini ve ayağını öperek: — Şehadet ederiz ki, sen gerçekten peygambersin, dediler. Bu hadisin senet zincirinde yer alan Abdullah bin Selime el-Muradî, hafızasının zayıflığı sebebiyle İmam Şafii, Ahmed bin Hanbel, Nesâî, İbn-i Hacer, Buhari gibi büyük muhaddisler tarafından zayıf kabul edilmiştir. Dolayısıyla hadis zayıftır. 892. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ, yaşadığı bir olayı anlatırken şunları söyledi: (…) Biz de Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gelip elini öptük. Rasulullah bu davranışımızı yadırgamadı. Bu hadisin ravilerinden Yezid bin Ebî Ziyâd el-Hâşimî, yaşlandıktan sonra hafızasını kaybettiği için hadisleri zayıf kabul edilmiştir. (İbn-i Hacer, Takrîbu’t-Tehzîb, 7717)
6. SELÂMLAŞMA ADABI
225
893. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Rasulullah aleyhisselâm, Zeyd bin Hârise komutasındaki bir askeri birliği düşman topraklarına göndermişti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem benim odamda iken, Zeyd bin Hârise Medine’ye döndü. Sonra Peygamber’e gelip kapıyı çaldı. Rasulullah da kalkıp heyecanla elbisesini sürüyerek yanına gitti ve onu kucaklayıp alnından öptü. Bu hadis zayıftır. Zira senet zincirinde yer alan meşhur siyer müellifi Muhammed bin İshak, aynı zamanda meşhur bir müdellistir. Yani bir başkası aracılığıyla hadis aldığı bir hocadan, o aracıyı zikretmeksizin “filandan” diyerek rivayetlerde bulunmuştur. Müdellislerin “bana söyledi, kendisinden işittim” gibi kelimeler kullanmayıp bu tür lafızlarla rivayet ettikleri hadisler zayıf kabul edilmektedir. Bu hadis de onlardandır ve bunu Zührî’den, sadece Muhammed bin İshak riayet etmiştir. 894. Ebu Zer radıyallahu anh şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bana: “Din kardeşini güler yüzle karşılamak gibi basit zannedilen bir davranış bile olsa, hiçbir iyiliği küçümseme.” buyurdu. 895. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:
226
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ali radıyallahu anh’ın oğlu Hasan’ı öpmüştü. O sırada Peygamberimizin yanında bulunan Akra bin Hâbis adındaki bir bedevi kabile reisi:
— Benim on tane çocuğum var, ama onlardan hiç birini öpmedim, dedi. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
— Merhamet buyurdu.
etmeyene
merhamet
edilmez,
7. KİTAP: HASTA ZİYARETİ ve TAZİYE HASTAYI ZİYARET ETMEK, CENAZEYİ UĞURLAMAK, CENAZE NAMAZINI KILMAK, CENAZE KABRE KONULURKEN ORADA BULUNMAK ve GÖMÜLDÜKTEN SONRA MEZARIN BAŞINDA BİR SÜRE BEKLEMEK 144. BAB: HASTAYI ZİYARET ETMEK Konu ile İlgili Hadisler: 896. Berâ bin Âzib radıyallahu anhumâ şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bize hastayı ziyaret etmeyi, cenaze merasimine katılmayı, aksıran kişiye “Yerhamukellah! (Allah sana rahmet ve afiyet versin.)” demeyi, yemine bağlılık göstermeyi (veya yemin eden kişiye, yeminini yerine getirmesi için yardım etmeyi yahut yemin eden kimseyi tasdik etmeyi), zulme uğrayana yardım etmeyi, davet edenin çağrısına uymayı ve selâmı yaygınlaştırmayı emretti. 897. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Müslüman’ın Müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selâm verdiği zaman selâmını almak, hastalandığı zaman ziyaretine gitmek, vefat edince cenazesine katılmak, davet ettiği zaman davetine icabet etmek,
228
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
aksırdığı zaman “Yerhamukellah (Allah sana rahmet ve merhametini ihsan etsin.)” diye karşılık vermek.” 898. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: Allah, Mahşer Günü kullarını hesaba çekecek ve: — Ey âdemoğlu! Ben hastalandım, ama sen beni ziyarete gelmedin, diyecek. Âdemoğlu şaşkınlıkla: — Ya Rab, sen âlemlerin Rabb’i iken, ben seni nasıl ziyaret edebilirim? diyecek. Bunun üzerine Allah: — Hatırlasana, filan kulum hastalanmıştı da, onun ziyaretine gitmemiştin. Hiç düşünmedin mi, eğer onu ziyaret etseydin, beni ziyaret etmiş kadar sevap kazanacak ve benim rızamı onun yanında bulacaktın, buyuracak. Sonra yine: — Ey Âdemoğlu! Senden beni doyurmanı istedim, ama sen bana yiyecek bir şey vermedin, buyuracak. Âdemoğlu: — Ya Rab, sen âlemlerin Rabb’i iken, ben seni nasıl doyurabilirim? diyecek. Allah: — Hatırlasana, filan kulum senden yiyecek istemişti de vermemiştin. Hiç düşünmedin mi, eğer ona yiyecek verseydin, beni doyurmuş kadar sevap kazanacak ve verdiğini benim katımda mutlaka bulacaktın, buyuracak. Sonra yine: — Ey Âdemoğlu! Senden su istedim, ama
7. HASTA ZİYARETİ ve TAZİYE
229
vermedin, buyuracak. Âdemoğlu: — Ya Rab, sen âlemlerin Rabb’i iken, ben sana nasıl su verebilirim? diyecek. Allah: — Filan kulum senden su istemişti de, vermemiştin. Hiç düşünmedin mi, eğer ona istediğini verseydin, bana su vermiş kadar sevap kazanacak ve verdiğini benim katımda mutlaka bulacaktın, buyuracak. 899. Ebu Musa radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ey müminler! Hastaları ziyaret edin, açları doyurun, düşman elinde esir olan Müslümanları kurtarın ve köleleri özgürlüğüne kavuşturun!” 900. Rasulullah aleyhisselâm tarafından özgürlüğüne kavuşmuş eski bir köle olan Sevbân radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Bir Müslüman, hasta olan bir Müslüman kardeşini ziyarete gittiğinde oradan ayrılıncaya kadar cennet hurfesi içindedir, buyurdu. Ashap: — Cennet hurfesi nedir ya Rasulallah? dediler. Peygamberimiz de: — Cennetin olgunlaşmış meyvesidir, buyurdu.
230
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
901. Ali radıyallahu anh diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Bir Müslüman, hasta bir Müslüman kardeşini sabahleyin ziyarete giderse, yetmiş bin melek akşama kadar onun için dua eder. Akşamleyin ziyaret ederse, melekler sabaha kadar onun için dua eder. Ayrıca, onun için cennette devşirilmiş meyveler hazırlanır.” 902. Enes bin Malik radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in hizmetinde bulunan Yahudi bir genç vardı. Bir gün bu genç adam hastalandı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de onu ziyarete gitti. Başucuna oturdu ve hâlini hatırını sorduktan sonra, ona: — Müslüman ol, dedi. Delikanlı, onayını almak istercesine, yanında bulunan babasının yüzüne baktı. Her ne kadar inadından kabul etmese de, Rasulullah’ın hak Peygamber olduğunu bilen babası: — Ebu’l–Kasım’ın (Muhammed’in) söylediğini yap, dedi. O da son nefesini vermeden önce kelime-i şehadet getirip Müslüman oldu. Bunun üzerine Allah’ın Elçisi: — Onu benim vesilemle cehennemden kurtaran Allah’a hamdolsun, diyerek dışarı çıktı. 145. BAB: HASTAYA DUA ETMEK Konu ile İlgili Hadisler:
7. HASTA ZİYARETİ ve TAZİYE
231
903. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, bir kimse yaralandığı veya bir yeri ağrıdığı zaman, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şehadet parmağını toprağa değdirip kaldırır ve: “Bismillah. İçimizden birinin duası ve Rabb’imizin izniyle, arzımızın bu toprağı, hastalarımıza şifa olsun.” diye dua ederdi. Sonra da, üflediği parmağını ağrıyan yere koyardı. Süfyân bin Uyeyne bu hadisi rivayet ederken, şehadet parmağını yere değdirip kaldırarak Peygamber’in yaptığı hareketi fiilen gösterdi. 904. Yine Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, aile fertlerinden biri hastalanınca onu ziyarete gider ve sağ eliyle hastayı sıvazlayarak şöyle dua ederdi: “Bütün insanların Rabb’i olan Allah’ım! Acıyı sızıyı gider, hastamıza şifa ver. Şifayı veren sensin, senden başka şifa verecek yoktur. Bu hastamıza, hiçbir hastalık izi bırakmayacak şekilde şifa ver ya Rab!” 905. Enes bin Malik radıyallahu anh, hastalanan talebesi Sâbit’e: — Sana, Peygamber’in hastalar için okuduğu duayı okuyayım mı? diye sordu. Sâbit de:
232
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
— Evet, oku! dedi. Bunun üzerine, Enes şu duayı okudu: — Ey bütün insanların Rabb’i olan ve acıları, ıstırapları gideren Allah’ım! Şifayı veren sensin, senden başka şifa verecek yoktur. Bu hastamıza, hiçbir hastalık izi bırakmayacak şekilde şifa ver ya Rab! 906. Sa’d bin Ebî Vakkâs radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, hastalığımda beni ziyarete geldi ve: “Allah’ım, Sa’d’a şifa ver; Allah’ım, Sa’d’a şifa ver; Allah’ım, Sa’d’a şifa ver!” diye dua etti. 907. Osman bin Ebu’l–Âs radıyallahu anh’dan rivayet ediliyor: Osman, Müslüman olduğundan beri vücudunda hissettiği bir ağrıdan dolayı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e şikâyette bulunmuştu. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de ona şöyle buyurdu: “Elini vücudunun ağrıyan yerine koy ve üç defa “Bismillah” dedikten sonra, yedi kere, ‘Duyduğum bu acının ve kendisinden sakındığım bu hastalığın şerrinden Allah’ın izzet ve kudretine sığınırım.’ diye dua et.” Osman bin Ebu’l–Âs diyor ki: Peygamber aleyhisselâm’ın dediklerini yaptım ve Allah hastalığımı
7. HASTA ZİYARETİ ve TAZİYE
233
iyileştirdi. 908. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim henüz eceli gelmemiş bir hastayı ziyaret eder ve onun başucunda yedi kere “Her şeyi kuşatan mutlak güç ve egemenliğin sahibi yüce Allah’tan, sana şifa vermesini dilerim.” diyerek dua ederse, Allah o hastayı mutlaka iyileştirir.” 909. Yine Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hasta bir bedeviyi (yani çölde göçebe hayatı yaşayan kabilelere mensup birini) ziyaret etti. Her hasta ziyaretinde yaptığı gibi, ona da, “Geçmiş olsun, hastalığın günahlarına kefaret olarak seni tertemiz kılar inşallah.” diyerek dua etti. 910. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, bir gün Cebrail aleyhisselâm Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Ey Muhammed, hasta mısın? diye sordu. Peygamber de: — Evet, dedi. Bunun üzerine Cebrail: — Sana eziyet veren her şeyden kurtulman için,
234
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Allah’ın adıyla sana okuyorum. Kötülük yapan her canlının zararından ve her hasetçinin nazarından Allah seni korusun, sana şifa versin. Allah’ın adıyla sana okuyorum.” diye dua etti. 911. Ebu Said el–Hudrî ve Ebu Hureyre radıyallahu anhumâ’dan ayrı ayrı rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurmuştur: Bir kul: — Allah’tan başka ilah yoktur. Gerçek anlamda büyüklük ve yücelik sadece O’na aittir, derse, Allah onu tasdik ederek: — Evet, benden başka ilah yoktur. Gerçek anlamda büyüklük ve yücelik sadece bana aittir, buyurur. Kul: — Allah, eşi ortağı olmayan bir tek ilahtır. O’ndan başka ilah yoktur, derse, Allah yine kulunu tasdik ederek: — Evet, ben eşi ortağı olmayan bir tek ilahım. Benden başka ilah yoktur, buyurur. Kul: — Allah’tan başka ilah yoktur. Hükümranlık O’nundur. Her türlü hamd ve övgü de yalnızca O’na aittir, derse, Allah: — Evet, benden başka ilah yoktur. Hükümranlık benimdir. Her türlü hamd ve övgü de yalnızca bana aittir, buyurur. Kul:
7. HASTA ZİYARETİ ve TAZİYE
235
— Allah’tan başka ilah yoktur. Güç ve kudret ancak Allah ile, O’nun sayesinde vardır, dediği zaman, Allah: — Evet, benden başka ilah yoktur. Kuvvet ve kudret ancak benimle, benim sayemde vardır, buyurur. Peygamber aleyhisselâm, sözlerine şöyle devam etti: “Her kim hastalığı zaman bu duaları okur ve sonra ölürse, ona cehennem ateşi dokunmaz.” 146. BAB: HASTANIN HÂLİNİ YAKINLARINDAN SORMANIN MÜSTEHAP OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 912. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ rivayet ediyor: Ali bin Ebî Tâlip radıyallahu anh, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in vefat ettiği hastalığında odasından çıktı. Sahâbîler: — Ya Ebu’l–Hasan! Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem nasıl oldu, geceyi nasıl geçirdi? diye sordular. O da: — Allah’a hamdolsun, geceyi rahat geçirdi. Durumu gayet iyi, dedi. 147. BAB: ÖLECEĞİNİ ANLAYAN KİMSENİN EDECEĞİ DUA Konu ile İlgili Hadisler:
236
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
913. Âişe radıyallahu anhâ şöyle diyor: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in vefat ettiği hastalığında, başını omzuma dayamış bir hâlde şöyle dua ettiğini duydum: “Allah’ım, beni bağışla, bana merhamet et ve beni Refik–i Âlâ’ya (Yüce Dost’a) kavuştur.” 914. Yine Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i, ölüm döşeğinde iken gördüm. Yanındaki su kabına elini daldırıp yüzüne sürüyor, sonra da “Allah’ım, ölümün şiddet ve sıkıntılarına karşı bana yardım et, diye dua ediyordu. Hadisin ravilerinden Musa bin Sercis meçhul (bilinmeyen) bir ravi olduğundan hadis zayıftır. Rasulullah’ın ölüm döşeğindeki hâlini anlatan hiçbir sahih hadiste, burada zikredilen duadan söz edilmemiştir. Nitekim Tirmizi de “Bu hadis gariptir” diyerek buna işaret etmiştir. 148. BAB: HASTAYA VE ÖLÜM MAHKÛMLARINA İYİ BAKILMASINI TAVSİYE ETMEK HASTANIN YAKINLARINA VE BAKICILARINA, ONA İYİ BAKMALARINI VE ONDAN GÖRECEKLERİ SIKINTILARA SABRETMELERİNİ TAVSİYE ETMEK; HAD, KISAS VE BENZERİ CEZALAR SEBEBİYLE ÖLÜMÜ
7. HASTA ZİYARETİ ve TAZİYE
237
YAKLAŞMIŞ OLANLARA İYİ DAVRANILMASINI HATIRLATMAK Konu ile İlgili Hadisler: 915. İmran bin Husayn radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Cüheyne kabilesinden zina ederek gebe kalmış evli bir kadın Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna geldi ve: — Ey Allah’ın Elçisi! Ben cezayı gerektiren bir suç işledim, cezamı ver, dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yüzünü çevirdi. Fakat kadın aynı şeyi bir daha söyledi. Rasulullah yine yüzünü çevirdi. Kadın ısrarla aynı sözü tekrarlayınca, Peygamber kadının en yakın akrabasını çağırttı ve ona: — Eğer bu kadın gerçekten zina etmişse, evli olduğu için recmedilerek öldürülmesi gerekir. Fakat hamileyken ona ceza uygulanamaz. Şimdi onu götür ve kendisine iyi davran. Sakın işlediği günahı yüzüne vurup da onu rencide etme. Çünkü tüm samimiyetiyle tövbe etmiş ve günahından arınmak için canını vermeyi göze almış birini tekrar utandırmaya kalkmak doğru olmaz. Doğum yaptıktan ve çocuğunu emzirmeyi tamamladıktan sonra da onu bana geri getir, buyurdu. Adam Peygamber’in dediğini yaptı. Kadını aldı ve uzun bir zaman sonra geri getirdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, kadının üzerine elbisesinin sıkıca bağlanmasını emretti. Bunun sebebi, ceza uygulanırken
238
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
kadının vücudunun açılmasına ve mahrem yerlerinin görünmesine engel olmaktı. Sonra kadın, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in emriyle taşlanarak öldürüldü. Çünkü İslam’a göre zina etmiş bekârın cezası yüz değnek, evlinin cezası ise taşlanarak öldürülmektir. Daha sonra Peygamberimiz, bu kadının cenaze namazını kıldı. 149. BAB: HASTANIN DERDİNİ ANLATMASI HASTANIN, KIZIP İSYANKÂRLIĞA MEYLETMEDİĞİ TAKDİRDE, “HASTAYIM, ÇOK SANCIM VAR, YANIYORUM, VAY BAŞIM!” GİBİ SÖZLER SÖYLEMESİNİN CAİZ OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 916. Abdullah bin Mesud Radıyallahu anh anlatıyor: Bir defasında Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına girdim. Kendisi sıtmaya yakalanmıştı. Elimi vücuduna dokundurdum ve: — Ey Allah’ın Elçisi, gerçekten şiddetli bir sıtma nöbetine tutulmuşsunuz, dedim. Peygamber: — Evet, sizden iki kişinin çekebileceği kadar ıstırap çekiyorum, buyurdu. 917. Cennetle müjdelenen on sahabiden biri olan Sa’d bin Ebî Vakkâs radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Yakalandığım şiddetli bir hastalıktan dolayı
7. HASTA ZİYARETİ ve TAZİYE
239
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ziyaretime gelmişti. Ona: — Ey Allah’ın Elçisi! Gördüğün gibi, hastalığım iyice ilerlemiş bulunuyor. Ben zengin bir adamım ve bir kızımdan başka mirasçım da yok, malımın üçte ikisini sadaka olarak verebilir miyim? dedim. Ravi, 7 numarayla geçen hadisin tamamını nakletti. 918. Hz. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet ediliyor: Âişe, başındaki şiddetli bir ağrıdan dolayı: — Vay başım, ölüyorum! dedi. Bunun üzerine, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Asıl vay başım demesi gereken benim, buyurdu. 150. BAB: ÖLMEK ÜZERE OLAN KİMSEYE “LÂ İLÂHE İLLALLAH” SÖZÜNÜ TELKİN ETMEK Konu ile İlgili Hadisler: 919. Muaz bin Cebel radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsan nasıl bir hayat yaşarsa, o şekilde ölür ve hangi hâlde ölürse, o hâlde diriltilir. Müslümanca yaşayan kişi, son nefesini de iman üzere verir. Ömrünü haram ve isyankârlıkla tüketen kişi ise, yaşadığı hâl üzere ruhunu
240
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
teslim eder. O hâlde, imanlı olarak ahirete göçmek istiyorsanız, hayatınızı İslam’a göre yaşayın. Unutmayın ki, kimin ölmeden önceki son sözü ‘Lâ ilahe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur)’ olursa, yani Allah’a ve Elçisine inanmış olarak son nefesini verirse, o kişi cennete girer.” 920. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ölülerinize, yani ölmek üzere olan Müslümanlara ‘Lâ ilahe illallah’ sözünü telkin ederek, son nefeslerinde kelime-i şehadeti söylemelerine yardım edin!” 151. BAB: ÖLÜNÜN GÖZLERİNİ KAPADIKTAN SONRA OKUNACAK DUA Konu ile İlgili Hadisler: 921. Ümmü Seleme radıyallahu anhâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Uhud savaşında aldığı yarayla vefat eden kocam Ebu Seleme’nin yanına girdi. Ebu Seleme’nin gözleri açık kalmıştı. Rasulullah onun gözlerini kapattı ve şöyle buyurdu: “Ruh çıkınca, gözler de bedenin diğer azaları gibi hareket kabiliyetini kaybederek, ölüm hususunda onu izler.” O sırada, Ebu Seleme’nin yakınlarından bazıları bağıra
7. HASTA ZİYARETİ ve TAZİYE
241
çağıra ağlamaya başladılar. Ölüye feryat ederken, “Vay ben de öleydim!” veya “Bundan böyle Allah bana gülmeyi nasip etmesin!” gibi kendilerine beddua anlamına gelen sözler de söylüyorlardı. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “Kendinize beddua etmeyin, ancak hayırlı sözler söyleyin. Çünkü melekler, sizin dualarınıza âmin derler, buyurdu. Sonra şöyle dua etti: “Allah’ım; Ebu Seleme’yi bağışla, derecesini hidayete ermişler seviyesine yükselt. Geride bıraktığı yardıma muhtaç ailesi ve çoluk çocuğu için de sen ona vekil ol. Ey âlemlerin Rabb’i! Bizi de, onu da affet. Kabrini rahmetinle genişlet ve ilahi nur ile aydınlat.” 152. BAB: ÖLÜNÜN BAŞINDA SÖYLENECEK SÖZ Konu ile İlgili Hadisler: 922. Ümmü Seleme radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Hasta veya ölünün başında bulunduğunuz zaman, başkaları ve kendiniz hakkında güzel sözler söyleyin. Zira melekler, sizin dualarınıza âmin derler.” Ümmü Seleme diyor ki: Peygamber’in halasının oğlu ve aynı zamanda sütkardeşi olan kocam Ebu Seleme vefat edince, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna vardım ve:
242
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
— Ey Allah’ın Rasulü, Ebu Seleme öldü, dedim. Rasulullah: — ‘Allah’ım, beni de onu da bağışla ve onun yerine bana daha güzel bir karşılık ver’ diye dua et, buyurdu. Ben de “Ashap arasında Ebu Seleme’den daha hayırlı kim olabilir ki?” diye düşünmeme rağmen, yine de Peygamber’in dediği gibi dua ettim. Böylece, Allah bana Ebu Seleme’den daha hayırlısını, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i eş olarak nasip etti. 923. Yine Ümmü Seleme radıyallahu anhâ rivayet ediyor: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim: “Bir kulun başına bir musibet gelir de, ‘Bizler zaten Allah’a aidiz ve sonunda hepimiz O’na döneceğiz. Sahip olduğumuz bütün nimetler bize Allah’ın emanetidir ve istediği zaman emanetini elbette geri alacaktır. Allah’ım, başıma gelen bu musibete karşılık mükâfatımı ver, elimden aldığın nimetlerin daha hayırlısını bana lütfet.’ diye dua ederse, Allah mutlaka uğradığı sıkıntıdan dolayı onu mükâfatlandırır ve ona kaybettiğinden daha hayırlısını verir.” Ümmü Seleme diyor ki: Kocam Ebu Seleme vefat edince, ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in öğrettiği gibi dua ettim. Allah da bana Ebu Seleme’den
7. HASTA ZİYARETİ ve TAZİYE
243
daha hayırlısını, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i verdi. 924. Ebu Musa radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Bir kulun çocuğu vefat ettiği zaman, Allah onun durumunu çok iyi bildiği hâlde, meleklerine: — Kulumun çocuğunu elinden aldınız öyle mi? diye sorar. Melekler: — Evet ya Rab, derler. Allah: — Demek kulumun ciğerparesini kopardınız, öyle mi? buyurur. Melekler: — Evet ya Rab, derler. Allah: — Peki, buna karşılık kulum ne dedi? diye sorunca, melekler: — Sana hamd etti ve “İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn (Bizler Allah’a aidiz ve sonunda hepimiz O’na döneceğiz.)” dedi, derler. Bunun üzerine Allah: — Öyleyse, siz de onun için cennette bir köşk yapın ve adını “hamd evi” koyun, buyurur. 925. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: Yüce Allah buyuruyor ki: “Dünyada çok sevdiği bir yakınını elinden aldığım
244
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
zaman sabredip ecrini benden bekleyen mümin kulumun katımdaki mükâfatı, cennetten başka bir şey olamaz.” 926. Üsâme bin Zeyd radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in kızlarından biri (Zeynep) kendisine bir haberci göndererek, Ali adındaki oğlunun ölmek üzere olduğunu ve hemen gelmesi gerektiğini bildirdi. O anda çok önemli bir işle meşgul olan Peygamberimiz, haberciye: “Ona git ve de ki: Veren de, alan da Allah’tır. O’nun katında her şeyin belirli bir vakti vardır. Kızıma söyle, sabretsin ve mükâfatını Allah’tan beklesin.” buyurdu. Fakat kızı mutlaka gelmesini isteyince, Ashabı’yla birlikte kalkıp onun yanına gitti. 153. BAB: BAĞIRIP ÇAĞIRMADAN ÖLÜYE AĞLAMANIN CAİZ OLUŞU Ölünün arkasından çığlık atarak, saçını başını yolarak ağlamak veya yüksek sesle ölünün iyiliklerini sayıp dökmek haramdır. Bu konu, inşallah ileride yasaklar bölümünde (1660 – 1670 numaralı hadislerde) ele alınacaktır. Ölüye bağırıp çağırarak, yaka paça yırtarak ağlamanın caiz olmadığına dair çok sayıda hadis nakledilmiştir. Ancak “Yakınlarının ağlaması yüzünden
7. HASTA ZİYARETİ ve TAZİYE
245
ölünün kabirde azap çekeceğini” bildiren hadis, arkasından ağlanmasını vasiyet eden kimse hakkındadır. Ayrıca cenazede ağlama yasağı, sadece bağırıp çağırarak veya ölünün arkasından faziletlerini sayıp dökerek ağlamakla ilgilidir. Normal şekilde ağlamaya gelince, bunun caiz olduğunu gösteren birçok hadis bulunmaktadır. Aşağıdaki hadisler bunlardandır: Konu ile İlgili Hadisler: 927. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, beraberinde Abdurrahman bin Avf, Sa’d bin Ebî Vakkâs ve Abdullah bin Mesud –Allah hepsinden razı olsun– bulunduğu hâlde, Sa’d bin Ubâde’yi hastalığında ziyaret etti. Rasulullah Sa’d’in hâlini görünce ağladı. Onun ağladığını gören sahâbîler de ağlamaya başladılar. İçlerinden bazıları, bu durumda ağlamanın haram olup olmadığını sordular. Bunun üzerine, Peygamber aleyhisselâm: “İyi dinleyin! Elbette Allah, gözün akıttığı yaştan ve kalbin duyduğu hüzünden dolayı kimseye azap etmez.” dedi. Sonra diline işaret ederek, “Fakat bunun yüzünden azap veya merhamet eder. O’nun razı olduğu şeyleri söylersen merhametine, razı olmadığı şeyleri söylersen gazabına müstahak olursun.” buyurdu.
246
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
928. Üsâme bin Zeyd radıyallahu anhumâ rivayet ediyor: Can çekişmekte olan torunu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in kucağına verildiği zaman, gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Bunu gören Sa’d bin Ubâde: — Ey Allah’ın Elçisi, ölüye ağlamayı yasakladığın hâlde, bu gözyaşları da nedir? diye sordu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Bu, Allah’ın dilediği kullarının kalbine koymuş olduğu merhamet duygusudur. Kalp hüzünlenir, gözler yaşarır. Allah’a isyan sözleri söylemeden, feryat figan etmeden ölüye ağlamakta elbette bir sakınca yoktur. Bilakis, böyle durumlarda gözyaşı dökmek, Allah’ın kullarına verdiği merhamet ve şefkat hissinin tabiî ve güzel bir neticesidir. Nitekim Allah, ancak merhametli kullarına rahmet eder, buyurdu. 929. Enes bin Malik radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ruhunu teslim etmek üzere olan oğlu İbrahim’in yanına girince, gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Bunun üzerine Abdurrahman bin Avf: — Ya Rasulullah, siz de mi ağlıyorsunuz? diye sordu. Peygamber ona: — Ey Abdurrahman! Bu gördüğün gözyaşları, rahmet ve şefkat eseridir, buyurdu. Sonra da, henüz
7. HASTA ZİYARETİ ve TAZİYE
247
bir buçuk yaşında hayata gözlerini yuman oğluna seslenerek şunları söyledi: — Göz yaşarır, kalp hüzünlenir. Fakat biz, ancak Rabb’imizin razı olacağı sözleri söyleriz. Ey İbrahim! Senden ayrıldığımız için gerçekten çok hüzünlüyüz.” 154. BAB: ÖLÜDE GÖRDÜĞÜ HOŞA GİTMEYEN HÂLLERİ SÖYLEMEKTEN KAÇINMAK Konu ile İlgili Hadisler: 930. Rasulullah aleyhisselâm’ın azat ettiği kölesi Ebu Râfi Eslem radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim bir cenaze yıkar da, onda bulunan ve cenaze sahiplerinin üzülmesine sebep olabilecek bedensel kusurları yahut yüzünün kararması, karnının şişmesi gibi hoş olmayan hâlleri gizlerse, Allah onu bu incelik ve nezaketinden dolayı kırk defa bağışlar. Onun birçok günahını affeder ve derecesini yükseltir.” 155. BAB: CENAZE NAMAZI CENAZE NAMAZI KILMANIN, KABRE KADAR GİDEREK CENAZENİN MEZARA KONULMASINDA HAZIR BULUNMANIN MÜSTEHAP, KADINLARIN CENAZEYİ TAKİP ETMELERİNİN İSE MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler:
248
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
931. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Kim bir cenazede, cenaze namazı kılınıncaya kadar bulunursa bir ölçü, gömülünceye kadar kalırsa iki ölçü sevap alır, buyurdu. Bunun üzerine ashap: — İki ölçü ne kadardır, ya Rasulullah? diye sordular. Peygamberimiz de: — İki büyük dağ kadar, cevabını verdi. 932. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’ın emri olduğuna inanarak ve mükâfatını sadece Allah’tan bekleyerek bir Müslüman’ın cenaze merasimine katılır ve namazı kılınıp gömülünceye kadar orada beklerse, her biri Uhud dağı kadar iki ölçü sevapla döner. Kim de cenaze namazını kılar ve gömülmeden önce oradan ayrılırsa, sadece bir ölçü sevapla döner.” 933. Ümmü Atiyye radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Biz kadınlara, cenazeyi takip etmek ve gömülürken hazır bulunmak yasaklandı, ama kesin olarak da haram kılınmadı. Metanet ve ruhi dayanıklılık gerektiren bu
7. HASTA ZİYARETİ ve TAZİYE
249
ağır ve üzücü işin, erkekler tarafından yerine getirilmesi daha uygun görüldü. 156. BAB: CENAZEYİ ÇOK SAYIDA KİŞİNİN KILMASININ ve EN AZ ÜÇ SAF OLUŞTURMALARININ MÜSTEHAP OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 934. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir kimsenin cenaze namazını yüz kişilik bir cemaat kılar ve hepsi de onun bağışlanması için dua ederse, onların bu duaları muhakkak kabul edilir.” 935. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir Müslüman ölür de Allah’a ortak koşmayan kırk kişi onun cenaze namazını, kılarsa, onların o ölen kişi hakkındaki dualarını Allah mutlaka kabul eder. Yani bir beldede yaşayan fazilet ehli, doğruluk ve ihlâs sahibi Müslümanların, ölen birinin iyi bir mümin olduğuna şahitlik etmeleri ve bağışlanması için Allah’a dua etmeleri, o kişinin gerçekten ilahi lütuf ve rahmeti hak etmiş iyi bir Müslüman olduğunun işaretidir. Yine fazilet ehli müminlerin bir cenaze hakkında olumsuz
250
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
şehadette bulunmaları, ondan rahatsızlık duymaları ve ona haklarını helal etmemeleri, o kişinin de azaba müstahak biri olduğunun alametidir. O hâlde, öldüğünüzde Müslümanların hakkınızda güzel şehadette bulunacakları tertemiz bir hayat yaşamaya çalışın. Böyle bir şehadet, hem sizin için kurtuluş işareti hem de geride bıraktıklarınız için teselli vesilesi olacaktır.” 936. Malik bin Hübeyre radıyallahu anh, cenaze namazı kılacağı zaman cemaati az bulursa, onları üç saf hâlinde dizer, sonra da şöyle derdi: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, “Üç saf kalabalık cemaat tarafından cenaze namazı kılınan kişi, cenneti hak etmiş demektir.” buyurdu. 157. BAB: CENAZE NAMAZINDA OKUNACAK DUALAR Şafiî mezhebine göre cenaze namazının kılınışı: Cenaze namazında, toplam dört tekbir alınır. Birinci tekbirden sonra eûzu besmele çekilip Fatiha suresi okunur. İkinci tekbirden sonra “Allahumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed” diyerek Peygamber’e salavât getirilir. “Kemâ salleyte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîme inneke hamîdün mecîd” kısmını da ekleyerek tamamı okunursa daha iyi olur. Halkın birçoğunun yaptığı gibi “İnnallahe ve
7. HASTA ZİYARETİ ve TAZİYE
251
melâiketehû yusallûne ale’n-Nebiyy yâ eyyühellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslimâ” ayeti okunmaz. Sadece bu ayet okunur da salâvat terk edilir ise, namaz geçerli olmaz. Üçüncü tekbirden sonra, inşallah biraz sonra zikredeceğimiz hadislerdeki dualardan biri okunarak ölüye ve bütün Müslümanlara dua edilir. Daha sonra dördüncü tekbir alınır ve cenaze için dua okunur. Burada okunacak duaların en güzellerinden biri şudur: “Allah’ım, bizi bu cenazede bulunmanın sevabından mahrum etme. Ondan sonra bizi fitneye düşürme. Bizi de, onu da bağışla.” İbn Ebu Evfâ hadisini esas alarak dördüncü tekbirden sonra okunacak duayı –halkın çoğunun yaptığının tersine– uzatmak, Şâfiî âlimlerince tercih edilen bir uygulamadır. Hanefîlere göre ise, birinci tekbirden sonra Fatiha yerine Subhâneke duası okunur. İkinci tekbirden sonra Salli ve Bârik duaları, üçüncü tekbirden sonra 938 numaralı hadiste geçen cenaze duası okunur. Dördüncü tekbirden sonra ise herhangi bir dua okunmadan selâm verilir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in üçüncü tekbirden sonra okuduğu dualardan bazıları şunlardır: Konu ile İlgili Hadisler: 937. Avf bin Malik radıyallahu anh rivayet ediyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir cenaze
252
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
namazı kıldı. Onun cenaze namazında okuduğu duayı dikkatlice dinleyip ezberledim. Şöyle diyordu: “Allah’ım, onu bağışla, ona rahmet et. Onu azap ve sıkıntılardan koru, kusurlarını affet. Ona nimetlerini ihsan et, kabirde gireceği yeri genişlet. Onu yağmur, kar ve dolu ile yıkayıp tertemiz eyle. Beyaz giysileri kirden arındırır gibi, onu günahlarından arındır. Ona kendi evinden daha güzel bir ev, ailesinden daha hayırlı bir aile, eşinden daha hayırlı bir eş ver. Onu cennetlik eyle, kabir azabından ve cehennem ateşinden koru.” Avf bin Malik diyor ki: Bu güzel duaları duyunca, “Keşke o ölen kişi ben olsaydım!” diye içimden geçirdim. 938. Ebu Hureyre, Ebu Katâde ve Ebu İbrahim el– Eşhelî’nin sahâbî olan ve ismi ravilerce bilinmeyen babasından –Allah hepsinden razı olsun– rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir cenaze namazında şöyle dua etti: “Allah’ım, dirilerimizi ve ölülerimizi, küçüklerimizi ve büyüklerimizi, erkeklerimizi ve kadınlarımızı, burada bulunanlarımızı ve bulunmayanlarımızı bağışla. Allah’ım, içimizden hayatta bırakacaklarını İslam üzere yaşat, öldüreceklerini de iman üzere öldür. Allah’ım, bizi bu cenazede bulunmanın sevabından mahrum
7. HASTA ZİYARETİ ve TAZİYE
253
etme. Ondan sonra bizi fitneye düşürme!” 939. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Cenaze namazı kıldığınız zaman, ölen kimseye samimi bir kalp ve ihlâs ile dua edin.” 940. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir cenaze namazında şöyle dua etmiştir: “Allah’ım, bu cenazenin Rabb’i sensin, onu sen yarattın, İslam’a sen hidayet ettin. Şimdi onun ruhunu da sen aldın. Onun gizlisini açığını en iyi sen bilirsin. Ona şefaatçi olarak affına vesile olmak için huzuruna geldik, onu bağışla ya Rab!” 941. Vâsile bin el–Eska’ radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bize bir Müslüman’ın cenaze namazını kıldırmıştı. Onun, ölen kişinin adını söyleyerek şöyle dua ettiğini duydum: “Allah’ım, filan oğlu filan sana emanettir ve senin güvencen altındadır. Onu kabir azabından ve cehennem ateşinden koru. Sen sözünde duran ve hamde lâyık olansın. Allah’ım, onu bağışla, ona
254
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
rahmet et. Şüphesiz sen çok bağışlayıcı, çok merhametlisin.” 942. Abdullah bin Ebî Evfâ radıyallahu anhumâ, kızının cenaze namazında dört defa tekbir getirdi. Dördüncü tekbirden sonra, iki tekbir arasında durduğu kadar durup kızının bağışlanması için dua etti. Sonra da, “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de böyle yapardı.” dedi. Bir başka rivayet şöyledir: Abdullah dört tekbir aldıktan sonra bir süre durdu. Öyle ki, biz onun beşinci defa tekbir alacağını sandık. Sonra sağına ve soluna selâm verdi. Namazdan sonra, “Bu yaptığın nedir?” diye sorduk. O da bize, “Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yaptığını gördüğüm şeye bir ilavede bulunmuş değilim.” yahut “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem böyle yapardı.” dedi. 158. BAB: CENAZEYİ SÜRATLİCE TAŞIMAK Konu ile İlgili Hadisler: 943. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Cenazeyi kabrine süratli taşıyın. Çünkü eğer iyi
7. HASTA ZİYARETİ ve TAZİYE
255
bir kişi ise, onu çabucak kabirdeki hayır ve sevabına kavuşturmuş olursunuz. Yok iyi bir kişi değilse, onu da bir an önce omuzlarınızdan atmış olursunuz.” 944. Ebu Said el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ölü tabuta konulup da insanlar tarafından omuzlandığı zaman, eğer iyi bir kişi ise, kendisini bekleyen nimetlere bir an önce ulaşma isteğiyle, “Beni çabuk götürün, beni çabuk götürün!” der. Eğer kötü biri ise, başına gelecekleri hissederek, “Eyvah, nereye götürüyorsunuz beni?” diye bir çığlık atar. Onun bu feryadını, insandan başka bütün varlıklar duyar. Eğer insan bu korkunç sesi duysaydı, düşüp bayılırdı.” 159. BAB: ÖLÜNÜN BORCUNU GECİKTİRMEDEN ÖDEMEK ÖLEN KİMSENİN BORCUNU HEMEN ÖDEMEK, ONU BİR AN ÖNCE DEFİN İÇİN HAZIRLAMAK, FAKAT ANSIZIN ÖLMÜŞ İSE ÖLDÜĞÜ İYİCE ANLAŞILINCAYA KADAR BEKLETMEK Konu ile İlgili Hadisler: 945. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
256
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
şöyle buyurmuştur: “Borçlu olarak ölen müminin ruhu, ödeninceye kadar borcuna bağlı kalır. Yani borcu ödeninceye kadar, Allah katında kavuşacağı ikram ve iyiliklere ulaşamaz.” 946. Husayn bin Vahvah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Berâ bin Âzib’in oğlu Talha radıyallahu anhumâ hastalanmıştı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onu ziyarete geldi. Çıktıktan sonra şöyle buyurdu: “Talha’ya ölümün iyice yaklaştığını görüyorum. Eğer ölürse, hemen bana haber verin. Teçhiz ve tekfin işinde de elinizi çabuk tutun. Çünkü bir Müslüman’ın cenazesini ailesinin yanında uzun süre bekletmek doğru değildir.” Bu hadisi Urve (Uzre de denir) bin Said, babası Said elEnsârî’den rivayet etmiştir. Bunların her ikisi de meçhul (bilinmeyen) ravidir. (Zehebî, el-Kâşif, 1984; İbn-i Hacer, Takrîbu’t-Tehzîb, 2426; Zehebî, Mîzânu’l-İ’tidâl, 3305) Bu sebeple hadis zayıftır. Ancak bilindiği üzere, fezail hususunda zayıf hadislerle amel etmek caizdir. 160. BAB: MEZAR BAŞINDA VAAZ VE NASİHATTE BULUNMAK Konu ile İlgili Hadisler: 947. Ali radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre,
7. HASTA ZİYARETİ ve TAZİYE
257
şöyle demiştir: Cennetü’l-Baki adıyla da bilinen Bakîu’l–ğarkad kabristanında bir cenazenin defni için bulunuyorduk. Derken Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem elinde baston olduğu hâlde yanımıza gelip oturdu. Biz de çevresine oturduk. Başını düşünceli bir şekilde eğip bastonuyla yere birtakım şekiller çizmeye başladı. Sonra da: — İçinizde, cennet veya cehennemdeki yeri önceden yazılmayan hiç kimse yoktur, buyurdu. Orada bulunanlar: — Ya Rasulullah; o zaman ezeldeki o yazgıya güvenip çalışmayı bırakalım mı? dediler. Peygamber: — Hayır, siz üzerinize düşeni yaparak en güzel neticeyi elde etmek için çalışın. Böylece herkes, kendisi için takdir edilen neticeyi elde etmiş olacaktır, buyurdu. 161. BAB: ÖLÜYE DUA ETMEK ÖLÜ DEFNEDİLDİKTEN SONRA, ONA DUA VE İSTİĞFAR ETMEK ve KUR’AN OKUMAK İÇİN BİR SÜRE MEZARININ YANINDA OTURMAK Konu ile İlgili Hadisler: 948. Osman bin Affân radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir cenaze defnettikten sonra kabrinin başında durur ve şöyle
258
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
derdi: “Kardeşinizin bağışlanması ve hak üzere sabit kalması için dua edin. Çünkü o, şu anda melekler tarafından sorguya çekilmektedir.” 949. Amr bin Âs radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, kendisi ölüm döşeğinde vasiyet ederken şöyle demiştir: “Beni kabrime defnettiğiniz zaman, bir deve kesip etini parçalayacak kadar mezarımın başında bekleyin ki, sizin varlığınızla yeni hayatıma alışayım ve Rabb’imin elçilerine nasıl cevap vereceğimi düşüneyim.” İmam Nevevî rahimehullah diyor ki: İmam Şâfiî rahimehullah, “Mezarın başında Kur’an’dan ayetler okumak müstehaptır. Kur’an’ın tamamının okunarak hatmedilmesi de güzeldir.” der. İmam Şâfiî’ye atfedilen bu söz, ondan nakledilen zayıf bir rivayete dayanmaktadır. Onun meşhur ve muteber görüşüne göre, ölünün arkasından okunan Kur’an’ın ölüye bir faydası yoktur. (İbn-i Kesir, Necm suresi 39. ayetin tefsiri) Ölülerin arkasından Kur’an okumayla ilgili İslam âlimlerinin görüşleri:
7. HASTA ZİYARETİ ve TAZİYE
259
Hanefî fukahası, kabirde dahi olsa, ölmüş kimselerin ardından Kur’an okumanın caiz olduğunu ve okunan Kur’an’ın sevabının ölüye ulaşabileceğini söylemişlerdir. (İbn Nüceym, el-Bahru’r-Raik, c.III, s.63; Meydânî, elLübâb, c.I, s.138. İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, c.I, s. 844.) Hanbelîler de ölülere Kur’an okunmasını caiz görmüşlerdir. Ahmed bin Hanbel, kabirlerde Kur’an okunmasının bidat olduğunu söylemiş, fakat daha sonra bu fetvasından dönmüştür. (İbn Kudâme, el-Muğnî, c.II, s.424) Mâlikîler ise, duanın dışındaki bedeni ibadetlerin ölüye ulaşmayacağını söylemişlerdir. Onlara göre ölmek üzere olan birinin yanında, iman hakikatlerini hatırlatmak üzere Kur’an okunabilir, ama öldükten sonra okunmaz. Zira böyle bir uygulama yapıldığına dair Rasulullah aleyhisselâm’dan ve selef-i salihinden herhangi bir fetva nakledilmemiştir (Mâlik, el-Müdevvene, c.I, s.174) Şâfiîler ise, zekât ve oruç fidyesi gibi ölü namına yapılan ibadetlerin ölüye fayda vereceği, ama Kur’an okumak ve namaz kılmak gibi bedenî ibadetlerin sevabının ölüye ulaşmayacağı kanaatindedirler. (Şîrazî, el-Mühezzeb, c.I, s. 464) Fakat hicrî altıncı asırdan itibaren, Şâfiî âlimlerinin büyük çoğunluğu ölülere Kur’an okunabileceği görüşünü benimsemişlerdir. Kaynak: Yusuf Acar, Rivayet İlimleri Açısından Hayattakilerin Yaptığı İbadet ve Kıraatten Ölülerin
260
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Faydalanması Meselesi, Temkin İstanbul, 2004 (Özetle)
A.H.İ.
Yayıncılık,
162. BAB: ÖLÜ ADINA SADAKA VERMEK VE ONA DUA ETMEK Konu ile İlgili Ayetler: 1. Mekke’den Medine’ye hicret eden Muhacirler ve onlara kucak açan Ensar (Medineli Müslümanlar), ta başından beri Peygamber aleyhisselâm’ın yanında yer alarak iman davasına gönül veren öncü müminlerdir. Onlardan sonra gelen ve kıyamete kadar gelecek olan müminler ise, “Ey Rabb’imiz!” diye yalvarırlar, “Bizi ve bizden önce gelip geçmiş mümin kardeşlerimizi bağışla. İnananlara karşı kalbimizde en ufak bir kırgınlık ve nefret duygusuna yer verme! Duamızı kabul eyle ey Rabb’imiz! Şüphesiz sen çok şefkatli, çok merhametlisin.” (Haşr, 59/10) Konu ile İlgili Hadisler: 950. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, sahabilerden biri (Sa’d bin Ubade) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Ya Rasulullah! Annem ansızın öldü. Öyle sanıyorum ki, konuşmaya fırsat bulabilseydi malından sadaka verilmesini vasiyet edecekti. Şimdi ben onun adına sadaka versem sevabı ona ulaşır mı? diye sordu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de: — Evet, elbette ulaşır, dedi.
7. HASTA ZİYARETİ ve TAZİYE
261
951. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsan öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı kesilir ve amel defteri kapanır, artık oraya hiçbir sevap yazılamaz. Ancak şu üç şey kendisine sevap kazandırmaya devam eder: 1. Sadaka-i câriye. İnsan hayattayken cami, mektep, çeşme, yol, köprü, han, vakıf gibi umumun faydalanacağı hizmet ve hayır kurumları oluşturmuş, bunların yapımına vesile olmuş veya yapanlara yardım etmişse, bu hayırlı kurumlar ayakta kaldığı sürece, onun amel defterine devamlı sevap yazılır. 2. Kendisinden istifade edilen bir ilim. Geride bıraktığı ilmi bir eser, yetiştirdiği öğrenciler veya kaset, disket, film, broşür gibi vasıtalarla yayınlanan ilmi sohbet ve konuşmalar da, öldükten sonra kişiye sevap kazandırmaya devam eder. 3. Arkasından dua eden hayırlı evlat. Çocuğunun iyi bir Müslüman olarak yetişmesi için gayret gösteren anne babalar, onun kendileri için yaptığı duadan ve diğer bütün hayırlı işlerinden dolayı sevap kazanırlar.” Bu üç amelden herhangi birini veya hepsini gerçekleştirmiş olan kimsenin amel defterine, onlardan yararlanıldığı sürece sevap yazılır. Bunların aksi de geçerlidir. Şöyle ki, insanlara zarar
262
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
verecek kurumlar oluşturan, kitap, kaset, film vs. yayınlayan veya çocuklarının kötü bir insan olarak yetişmesi için gayret gösteren kimseler de, bıraktıkları eserler zarar vermeye devam ettiği sürece, kıyamete kadar bundan günah kazanmaya devam ederler. 163. BAB: ÖLÜYÜ HAYIRLA ANMAK Konu ile İlgili Hadisler: 952. Enes bin Malik radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber aleyhisselâm ile bazı sahâbîler birlikte otururlarken, yanlarından bir cenaze geçti. Ashab-ı Kiram o cenazeyi hayırla andılar. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: — Kesinleşti, buyurdu. Sonra bir cenaze daha geçti. Orada bulunanlar onu da kötülükle andılar. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yine: — Kesinleşti, buyurdu. Bunun üzerine, Ömer bin Hattab: — Ne kesinleşti, ya Rasulallah? diye sordu. Peygamber aleyhisselâm da şöyle buyurdu: — Şu önce geçen cenazeyi hayırla andınız, bu yüzden onun cennete girmesi kesinleşti. Diğerini ise kötülükle andınız, onun da cehenneme girmesi kesinleşti. Çünkü siz müminler, yeryüzünde Allah’ın şahitlerisiniz. Yani bir beldede yaşayan fazilet ehli, doğruluk ve ihlâs sahibi Müslümanların, ölen birinin iyi bir mümin olduğuna şahitlik etmeleri ve bağışlanması
7. HASTA ZİYARETİ ve TAZİYE
263
için Allah’a dua etmeleri, o kişinin gerçekten ilahi lütuf ve rahmeti hak etmiş iyi bir Müslüman olduğunun işaretidir. Yine fazilet ehli müminlerin bir cenaze hakkında olumsuz şehadette bulunmaları, ondan rahatsızlık duymaları ve ona haklarını helal etmemeleri, o kişinin de azaba müstahak biri olduğunun alametidir.” 953. Tâbiun neslinin en önde gelen âlimlerinden Ebu’l– Esved anlatıyor: Bir gün Medine’ye gidip Ömer radıyallahu anh’ın huzurunda oturdum. O sırada yanımızdan bir tabut geçti. Orada bulunanlar, cenazeyi hayırla andılar. Bunun üzerine Ömer: — Kesinleşti, dedi. Sonra bir başka tabut daha geçti. Onu da hayırla andılar. Ömer yine: — Kesinleşti, dedi. Daha sonra üçüncü bir tabut geçti. Onu ise kötülükle andılar. Ömer yine: — Kesinleşti, dedi. Bu sefer ben kendisine: — Ne kesinleşti, ey müminlerin emiri? dedim. Ömer de şöyle cevap verdi: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in buyurduğu gibi söyledim. Nitekim Peygamber aleyhisselâm: — Herhangi bir Müslüman hakkında aklı başında fazilet sahibi dört kişi hayırla şahitlik ederse, Allah onu cennetine kor, buyurmuştu. Biz kendisine: — Peki, üç kişi şehadet ederse? dedik.
264
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
— Üç kişi şehadet ederse de aynıdır, buyurdu. — Ya iki kişi şahitlik ederse? deyince: — İki kişi de şahitlik etse yine aynıdır, buyurdu. Artık bir kişinin şahitliğini de sormadık. 164. BAB: KÜÇÜK YAŞTA ÇOCUKLARI ÖLEN KİMSENİN KAZANACAĞI SEVAP Konu ile İlgili Hadisler: 954. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir Müslüman’ın henüz ergenlik çağına ulaşmamış üç çocuğu ölür de, o da bundan dolayı Rabb’ine isyan etmez, metanetli davranıp sabrederse, Allah o çocuklara olan rahmet ve şefkatinden dolayı onu mutlaka cennete koyar.” 955. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Herhangi bir Müslüman’ın ergenlik çağına ulaşmamış üç çocuğu vefat eder ve o da bu musibet karşısına isyan etmeyip sabrederse, o kişi günahkâr bile olsa, bir yemini yerine getirecek kadar kısacık bir süre hariç, ona cehennem ateşi dokunmaz.
7. HASTA ZİYARETİ ve TAZİYE
265
956. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh anlatıyor: Sahabi hanımlarından biri, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna gelerek: — Ey Allah’ın Elçisi! Senin sohbetlerinden hep erkekler yararlanıyor. Biz kadınlar için de bir gün ayır ki, o gün toplanalım ve Allah’ın sana öğrettiklerinden bize de öğret, dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Pekâlâ, şu gün şurada toplanın, buyurdu. Kadınlar söylenilen günde toplandılar. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de gidip onlara Allah’ın kendisine öğrettiklerinden öğretti. Sonra onlara: — Sizden herhangi bir kadın, henüz ergenlik çağına ulaşmamış üç çocuğu kendisi hayattayken vefat eder de bu musibet karşısında Allah’a isyan etmeyip sabrederse, bu çocuklar mutlaka cehenneme karşı ona siper olurlar, buyurdu. İçlerinden bir kadın: — Ya Rasulullah! Bu durum iki çocuk için de geçerli midir? diye sordu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Evet, iki çocuk için de, cevabını verdi. 165. BAB: KÖTÜ İNSANLARIN KABİRLERİ ZALİMLERİN MEZARLARININ YANINDAN ve HELÂK EDİLDİKLERİ BÖLGELERDEN GEÇERKEN KORKUP AĞLAMAK, ALLAH KARŞISINDA ACZİYETİNİ DİLE GETİRMEK ve BU HUSUSLARDA GAFLET İÇİNDE
266
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
OLMAKTAN SAKINDIRMAK Konu ile İlgili Hadisler: 957. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ anlatıyor Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Tebük seferi esnasında Semud kavminin ülkesi olan Hicr bölgesine varınca, Ashabı’na şöyle seslendi: “Şu azaba uğratılmış milletin yurduna, ancak ağlayarak girin. Şayet ağlamayacaksanız oraya girmeyin ki, onların başına gelen sizin de başınıza gelmesin. Yani buralarda yaşanan olayları sebep ve sonuçlarıyla birlikte iyi düşünün, anlayın ve onların hâllerinden ibret alıp yaşayışınızı düzeltin ki, böylesi felâketler sizin başınıza da gelmesin.” Başka bir rivayette şu ifadeler yer almaktadır: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Hicr bölgesine varınca, Ashabı’na şöyle seslendi: “Kendilerine zulmeden şu insanların yurduna ancak ağlayarak girin ki, onların başına gelenler sizin de başınıza gelmesin.” Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir bezle başını örttü ve o vadiyi geçinceye kadar süratle yürüdü.
8. KİTAP: YOLCULUK ADABI 166. BAB: PERŞEMBE GÜNÜ ERKEN VAKİTTE YOLCULUĞA ÇIKMAK Konu ile İlgili Hadisler: 958. Kâb bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Tebük seferine perşembe günü çıktı. Rasulullah aleyhisselâm, perşembe günü yolculuğa çıkmayı severdi. Bir diğer rivayet şöyledir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, perşembe günleri dışında nadiren yolculuğa çıkardı. 959. Sahr bin Vedâa el–Gâmidî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’ım! Ümmetime, günün erken saatlerini bereketli kıl, diye dua ederdi. Ayrıca, düşman üzerine bir ordu veya küçük bir askeri birlik göndereceği zaman sabahleyin erkenden gönderirdi. Bu hadisi rivayet eden Sahr, ticaretle uğraşırdı. Ticaret malını ve kervanlarını sabah erkenden yola çıkarırdı. Bu yüzden malı çoğaldı, zengin oldu. O hâlde, çiftçi tarlasına, esnaf dükkânına, işçi iş yerine, yolcu yoluna ve öğrenci hocasına günün ilk saatlerinde giderek yapacağı
268
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
işin bereketini artırmalıdır. 167. BAB: TEK BAŞINA YOLCULUK YAPMAMAK YOLCULUĞA ÇIKACAK KİŞİNİN YANINA BİR YOLDAŞ ARAMASI ve YOLCULARIN, İÇLERİNDEN BİRİNİ KENDİLERİNİ İDARE ETMEK ÜZERE BAŞKAN SEÇMELERİ Konu ile İlgili Hadisler: 960. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Eğer insanlar yalnız başına yolculuğa çıkmanın tehlikelerini benim kadar bilselerdi, hiç kimse gece yolculuğuna yalnız çıkmazdı.” 961. Abdullah bin Amr radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir yolcu bir şeytan, iki yolcu iki şeytan demektir. Yani tek başına ya da sadece iki kişi olarak yolculuğa çıkanlar, şeytanın ayartmasına ve ondan gelecek kötülüklere, tehlikelere açık bir vaziyettedirler. Fakat üç kişi oldular mı, o artık bir yolcu kafilesidir. İbadetlerini cemaatle ifa eder, birbirlerine destek verip yardımcı olur, bilmedikleri konuda birbirlerine danışır, tehlikelere göğüs germekte güç birliği ederler. Ortak bir cemaat şuuru oluşturarak, şeytanın yanlış
8. YOLCULUK ADABI
269
yönlendirmelerinden de uzak kalırlar.” 962. Ebu Saîd el–Hudrî ve Ebu Hureyre radıyallahu anhumâ’dan ayrı ayrı rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Üç kişi yolculuğa çıkınca, aralarında küçük bir seçim yapsınlar ve içlerinden İslam’ı en iyi bilen ve en tecrübeli olan birini yolculuk boyunca namazları kıldırmak ve kafileyi yönetmek üzere başkan seçsinler.” 963. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Yolculukta arkadaş gruplarının en iyisi, dört kişiden oluşandır. Askerî birliklerin en iyisi, dört yüz kişilik olandır. Orduların en iyisi ise, dört bin kişiden oluşandır. On iki bin kişilik bir ordunun yenilgisi, kesinlikle sayı azlığından değildir. Müslümanlardan oluşan ve mevcudu on iki bin kişiyi bulan bir ordu şayet yenilgiye uğramışsa, bunun sebebini sayılarının yetersiz oluşunda değil, aksine, sayı çokluğuyla övünüp düşmanı küçük görme, Allah’a tam olarak tevekkül edememe, korkuya kapılıp dağılma, zorluklar karşısında direnç gösterememe, savaş
270
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
taktiklerini bilmeme gibi psikolojik ve taktik hatalarda aramalıdır.” 168. BAB: SEFER ANINDA UYULMASI GEREKEN KURALLAR YOLCULUKTA HAREKET ETME, KONAKLAMA, GECE YATIP UYUMA KURALLARI; YOLCULUĞU GECE YAPMANIN, HAYVANLARA İYİ DAVRANMANIN, HAKLARINI GÖZETMENİN ve BU KONUDA KUSURLU DAVRANANLARI UYARMANIN MÜSTEHAP OLUŞU ve EĞER HAYVAN TAŞIYABİLECEKSE, TERKİSİNE ADAM ALMANIN CAİZ OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 964. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Otlak bir arazide yolculuk yaptığınız zaman, hayvanlarınıza –onları yavaş sürerek veya ara sıra serbest bırakarak– oradan otlama hakkını verin. Çorak arazide yolculuk yaparken de, güçleri tükenmeden gidilecek yere varmaları için onları süratlice sürün. Bir de, gece konakladığınız zaman yol üzerinde yatmayın. Çünkü yollar, geceleyin vahşi hayvanların gelip geçtiği, yılan çıyan ve haşaratın barındığı yerlerdir. Yırtıcı hayvanlar ve birtakım haşarat, geceleyin yol boyu yürüyerek oradan geçen kervanlardan düşen yiyecek kırıntılarını toplayıp
8. YOLCULUK ADABI
271
karınlarını doyururlar. Hem onları rahatsız etmemek, hem de onlardan bir zarar görmemek için, geceleyin yol üzerinde konaklamayın.” 965. Ebu Katâde radıyallahu anh şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yolculuğa çıkıp geceleyin konakladığı zaman, sağ tarafına uzanıp yatardı. Eğer sabaha karşı mola vermişse, uykuya dalıp sabah namazını geçirmemek için sağ dirseğini dikip bileğini bükerek başını avucuna dayar ve o şekilde uzanırdı. 966. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Size, özellikle sıcak iklim bölgelerinde ve yaz mevsiminde gece yolculuğunu tavsiye ederim. Çünkü gecenin serinliğinde o kadar rahat ve hızlı yolculuk yapılır ki, geceleyin adeta yeryüzü dürülür ve yollar kısalır.” 967. Ebu Sâlebe el–Huşenî radıyallahu anh rivayet ediyor: İslam’ın ilk yıllarında sahâbîler sefere çıkıp bir yerde konakladılar mı, istirahat amacıyla dere boylarına ve dağ yollarına dağılırlardı. Bunun üzerine Peygamber
272
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
sallallahu aleyhi ve sellem: “Sizin bu şekilde dağ yollarına ve dere boylarına dağılmanız, şeytandandır. Yani konaklama yerlerinde birbirinizden ayrılıp merkezî denetim ve yönetimi zorlaştıracak şekilde disiplinsiz ve gelişigüzel bir hâlde öteye beriye dağılmanız, size zarar vermek için fırsat kollayan şeytanın ve dolayısıyla düşmanın amacına uygun bir davranıştır. Emniyet ve irtibat açısından son derece yanlış ve tehlikeli olan bu hâl, en çok şeytanın ve düşmanların işine gelir.” buyurdu. O günden sonra sahâbîler, konakladıkları yerlerde birbirlerinden hiç ayrılmadılar. 968. Rıdvan Sözleşmesi’nde bulunmuş olan ve daha çok İbnu’l–Hanzaliyye künyesiyle tanınan Sehl bin Rebî bin Amr radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, açlıktan karnı sırtına yapışmış ve bir deri bir kemik kalmış bir deveye rast geldi. Hayvanın bu hâlini görünce: “Şu ağzı dili olmayan zavallı hayvanlar hakkında Allah’tan korkun! Madem onlardan faydalanıyorsunuz, o zaman onlara iyi bakın. Onlara ancak sağlıklı ve besili iken binin ve onları ancak besili iken kesip yiyin.” buyurdu. 969. Cafer bin Ebu Talib’in oğlu Abdullah bin Cafer
8. YOLCULUK ADABI
273
radıyallahu anhumâ şöyle dedi: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir gün beni terkisine bindirdi ve hiç kimseye söylemeyeceğim bir sır verdi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in abdest bozacağı zaman gizlenmek için en sevdiği yer, kum tepesi veya bahçe duvarı idi.” Müslim’in rivayet ettiği hadisi, Berkânî, yine Müslim’in senediyle, “…bahçe duvarı idi” sözünden itibaren şu ilâveyle nakleder: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Medineli Müslümanlardan birinin bahçesine girince, orada bir deve gördü. Deve, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i görünce inleyip gözlerinden yaşlar akıtmaya başladı. Peygamber aleyhisselam devenin yanına giderek hörgücünü ve kulaklarının arkasını okşadı. Böylece deve sakinleşti. Daha sonra Peygamber: — Bu devenin sahibi kimdir? Bu deve kime ait? diyerek devenin sahibini sordu. Medinelilerden bir delikanlı gelerek: — Bu deve benimdir, ya Rasulullah! dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz: — Allah’ın sana bahşetmiş olduğu şu hayvan hakkında Allah’tan korkmuyor musun? Çünkü o, senin kendisini aç bıraktığını ve çok yorduğunu bana lisanı hâliyle şikâyet ediyor, buyurdu.” 970. Enes bin Malik radıyallahu anh diyor ki:
274
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Biz yolculuk yaparken bir yerde konakladığımız zaman, develerin yüklerini çözüp onları rahatlatmadan namaza durmazdık. 169. BAB: YOL ARKADAŞINA YARDIMCI OLMAK Konu ile İlgili Hadisler: 971. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile bir seferde bulunuyorduk. Derken sefere katılan Müslümanlardan biri, devesine binmiş bir vaziyette yanımıza çıkageldi. Son derece aç ve bitkin görünen bu adam, yardım umuduyla sağa sola bakınmaya başladı. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Yanında ihtiyacından fazla binek hayvanı olan, olmayana versin. Fazla azığı olan da, azığı olmayana versin.” buyurdu. Ayrıca, yolculukta lazım olan elbise, ayakkabı, su, kap kaçak, çadır, para gibi daha birçok mal çeşidi saydı. Öyle ki, biz içimizden hiç kimsenin, ihtiyacından fazla bir şey bulundurmaya hakkı olmadığı düşüncesine kapıldık. 972. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh rivayet ediyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir yere sefer düzenlemeye karar vermişti. Fakat ordu için yeterli binek, teçhizat ve yiyecek malzemesi yoktu. Bu yüzden bütün Müslümanları toplayarak onlara şöyle dedi:
8. YOLCULUK ADABI
275
“Ey Muhacir ve Ensar topluluğu! Aranızda, malı mülkü ve akrabası olmayan kardeşleriniz var. Onların çoğu on kişi bir deveye nöbetleşe binmek zorunda kalıyor. Bundan dolayı, her biriniz onlardan ikişer üçer kişiyi nöbetle devesine bindirmek ve yiyeceğini paylaşmak üzere yanına alsın.” buyurdu. Câbir diyor ki: Oysa bizlerin de ancak bir kişi ile nöbetleşerek bineceğimiz devemiz vardı. Buna rağmen, onlardan iki veya üç kişiyi yanıma aldım. Benim de ancak onlardan biri gibi deveme nöbetleşe binme hakkım vardı. 973. Yine Câbir radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, yolculuk esnasında bazen ordunun gerisinden gelerek bineği olmadığı için yürümekten bitkin düşen zayıf kimselerin yürümesine yardımcı olur, onları terkisine bindirir ve kendileri için dua ederdi. 170. BAB: YOLA ÇIKMAK ÜZERE BİNEĞE BİNERKEN OKUNACAK DUA Konu ile İlgili Ayetler: 1. Allah size, bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etti ve otomobil, uçak, tren gibi ulaşım araçlarını yapma ve kullanma yeteneğini verdi ki, onlara binip dilediğiniz yere rahatça yolculuk yapabilesiniz ve onların üzerine her bindiğinizde, Rabb’inizin
276
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
nimetlerini hatırlayıp şöyle dua edesiniz: “Bunları bizim hizmetimize veren Allah ne yücedir! O’na sonsuz şükürler olsun. Allah bize bunları bahşetmeseydi, biz onları asla boyun eğdiremezdik. Hiç kuşkusuz biz, bu nimetlerden hesaba çekilmek üzere bir gün Rabb’imize döneceğiz.” (Zuhruf, 43/12– 14) Konu ile İlgili Hadisler: 974. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ rivayet ediyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir yolculuğa çıkarken, bineğine bindikten sonra üç kere tekbir getirir ve şöyle dua ederdi: “Bunları bizim hizmetimize veren Allah ne yücedir! O’na sonsuz şükürler olsun. O bize lütfetmiş olmasaydı, biz onlara güç yetiremezdik. Elbette biz, bu nimetlerden hesaba çekilmek üzere bir gün Rabb’imize döneceğiz. (43-Zuhruf suresi: 13–14)” Allah’ım! Bu yolculuğumuzda senden, bizlere iyilik, takva ve razı olacağın amelleri nasip etmeni diliyoruz. Allah’ım! Bu yolculuğumuzu bizlere kolaylaştır, uzağını yakın eyle. Allah’ım! Seferde bizim yardımcımız ve geride bıraktığımız ailemizin koruyucusu sensin. Allah’ım! Yolculuğun zorluklarından, üzücü
8. YOLCULUK ADABI
277
şeylerle karşılaşmaktan ve malımızın, çoluk çocuğumuzun başına kötü şeyler gelmesinden sana sığınırım.” Abdullah diyor ki: Peygamber aleyhisselâm yolculuktan döndüğü zaman da aynı duayı yapar ve şu sözleri de eklerdi: “Bizler, zorlu bir seferden yuvamıza dönüyoruz. Günahlarımızdan tövbe edip Allah’a yöneliyor, yalnızca Rabb’imize kulluk ve hamd ediyoruz.” 975. Abdullah bin Sercis radıyallahu anh rivayet ediyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yolculuğa çıkarken, yolculuğun sıkıntılarından, kötü durumlarla karşılaşmaktan, varlıktan sonra yokluğa düşmekten, mazlumun bedduasına uğramaktan ve malda, çoluk çocukta kötü hâller görmekten Allah’a sığınırdı. 976. Tâbiun neslinin önde gelen âlimlerinden Ali bin Rabîa anlatıyor: Ali bin Ebî Tâlib’in yanında bulunuyordum. Binmesi için kendisine bir binek hayvanı getirdiler. ‘Bismillah!’ diyerek ayağını üzengiye koydu. Hayvanın sırtına binince de şöyle dua etti: “Bunları bizim hizmetimize veren Allah’a hamd olsun. O bize lütfetmiş olmasaydı, biz onlara güç yetiremezdik.
278
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Elbette biz, yaptıklarımızın hesabını vermek üzere bir gün Rabb’imize döneceğiz. (43-Zuhruf suresi: 13–14)” Ardından üç defa “Elhamdulillah” ve üç defa “Allahu ekber” dedi. Sonra da: “Allah’ım; sen her türlü noksanlıktan uzaksın, yücesin. Doğrusu ben, sana hakkıyla kulluk edememekle kendime zulmettim, beni bağışla. Senden başka günahları bağışlayacak kimse yoktur.” diye dua etti. Sonra gülümsedi. Orada bulunanlar: — Ey müminlerin emiri, niçin güldünüz? diye sordular. O da şu cevabı verdi: — Rasulullah’ın bir müjdesini hatırladım da, ondan güldüm. Şöyle ki, bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in benim yaptığım gibi yaptığını ve sonra da gülümsediğini görmüştüm. Kendisine: — Ey Allah’ın Rasulü, niçin güldünüz? diye sordum. Peygamberimiz: — Yüce Allah, kendisinden başka günahları affedecek bir kimsenin olmadığını bilerek, günahlarının bağışlanması için dua eden kulundan hoşnut olur. Ben de Rabb’imi hoşnut etmenin sevinciyle gülümsedim, buyurdu. 171. BAB: SEFER ESNASINDA ALLAH’I ANMAK YOLCUNUN TEPELERE VE YÜKSEK YERLERE ÇIKTIKCA ALLAHU EKBER, VADİLERE VE BENZERİ DÜZ YERLERE İNDİKCE SÜBHÂNALLAH DEMESİ, AMA
8. YOLCULUK ADABI
279
BUNLARI SÖYLERKEN YÜKSEK SESLE BAĞIRMAKTAN KAÇINMASI Konu ile İlgili Hadisler: 977. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh şöyle diyor: Biz Peygamber aleyhisselâm zamanında sefere çıktığımızda, yokuş yukarı çıkarken “Allahu Ekber”, düzlüğe inerken de “Subhânallah” derdik. Müslümanlar yüksek bir yere çıkarken, gerçek yücelik ve büyüklüğün yalnızca Allah’a ait olduğunu ifade ederek “Allahu Ekber!” sedalarıyla Rab’lerini anarlar. Yükseklerden aşağıya indikleri zaman da, Allah’ın her türlü eksik ve noksan sıfatlardan uzak olduğunu ifade etmek üzere “Subhânallah” diyerek O’nu tesbih ederler. Böylece, her fırsatta Allah’ı zikretmek suretiyle kulluk bilinçlerini daima canlı tutar, O’nun yardım ve inayetinin kendileriyle birlikte olduğu tüm benliklerinde hissederler. 978. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ve ordusu yolculukta tepelere tırmanırken “Allahu Ekber”, yokuş aşağı inerken de “Subhânallah” derlerdi. 979. Yine Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ rivayet ediyor:
280
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hac veya umreden dönerken her tepeye çıktığında, her yokuşu tırmandığında, çok yüksek olmayan bir sesle üç kere “Allahu Ekber!” der, sonra şöyle seslenirdi: “Allah, eşi ortağı olmayan bir tek ilahtır, O’ndan başka ilah yoktur. Hükümranlık O’nundur, her türlü hamd ve övgü de yalnızca O’na aittir. Ve O, her şeye gücü yetendir. Bizler, uzun ve yorucu bir seferden yuvamıza dönüyoruz. Günahlarımızdan tövbe edip Allah’a yöneliriz. Yalnızca O’na kulluk ediyor, sadece Rabb’imizin önünde secdeye kapanıyor ve O’na hamd ediyoruz. Allah vaadini yerine getirdi; kuluna yardım etti ve tek başına düşman ordularını bozguna uğrattı.” Müslim’in bir rivayetinde, “Peygamber aleyhisselâm, ordusuyla veya küçük bir askerî birlikle bir seferden yahut hac ve umreden dönerken…” şeklinde geçmektedir. 980. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Ashaptan biri Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Ya Rasulullah, yolculuğa çıkmaya niyetim var, bana yolculuğumda istifade edebilmem için öğüt verir misiniz? dedi. Peygamber: — Sana Allah’ın emirleri karşısında dikkatli ve
8. YOLCULUK ADABI
281
duyarlı olmanı ve yolculuğun esnasında her tepeye çıktığında, gerçek yücelik ve büyüklüğün yalnızca Allah’a ait olduğunu ilân edercesine, “Allahu Ekber!” sözleriyle O’nun yüceliğini anarak tekbir getirmeni tavsiye ederim, buyurdu. Adam gittikten sonra da, arkasından: — Allah’ım, ona uzakları yakın eyle ve bu yolculuğu ona kolaylaştır, diye dua etti. 981. Ebu Musa el–Eş’arî radıyallahu anh anlatıyor: Bir sefer esnasında, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte idik. Her tepeye çıktığımızda, “Lâ ilahe illallah” ve “Allahu Ekber” diye yüksek sesle bağırıyorduk. Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm: “Ey insanlar! Allah’ı zikrederken öyle bağırıp çağırarak nefesinizi tüketmeyin, kendinize acıyın! Çünkü siz, sağır bir kimseye veya burada olmayan birine seslenmiyorsunuz. Allah daima sizinle beraberdir; her şeyi işitir, size sizden daha yakındır. Öyleyse, sesinizi aşırı yükseltmeden Rabb’inizi anın.” buyurdu. 172. BAB: YOLCULUKTA DUA ETMENİN FAZİLETİ Konu ile İlgili Hadisler: 982. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
282
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
“Üç dua vardır ki, onların kabul olunacağında asla şüphe yoktur: Gayrimüslim veya günahkâr bile olsa mazlumun duası, yurdundan yuvasından uzakta garip bir hâlde yaşayan yolcunun duası ve babanın çocuğu hakkındaki duası. Allah bu üç kişinin yakarışını geri çevirmez. Onun için onların dualarını almaya çalışın, beddualarından da sakının!” 173. BAB: (YOLCULUK ESNASINDA) İNSANLARDAN YA DA BAŞKA BİR ŞEYDEN KORKULDUĞU ZAMAN EDİLECEK DUA Konu ile İlgili Hadisler: 983. Ebu Musa el–Eş’arî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir topluluğun Müslümanlara zarar vereceğinden endişe ettiği zaman şöyle dua ederdi: “Allahumme innâ nec’aluke fî nuhûrihim ve neûzu bike min şurûrihim (Allah’ım, onlara karşı senin yardım ve himayene iltica ediyor, kötülüklerinden sana sığınıyoruz.)” 174. BAB: BİR YERDE MOLA VERİLİNCE OKUNACAK DUA Konu ile İlgili Hadisler: 984. Osman İbni Maz’un’un hanımı Havle Binti Hakîm radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre,
8. YOLCULUK ADABI
283
şöyle demiştir: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Kim yolculuk yaparken bir yerde konaklar da, “O’nun yarattığı varlıkların şerrinden, yine O’nun tam kelimelerine (mükemmel isim ve sıfatlarına) sığınırım derse, konakladığı o yerden ayrılıncaya kadar, hiçbir yaratık ona zarar veremez.” 985. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yolculukta iken gece olup karanlık çökünce, yeryüzüne canlı bir varlıkmış gibi hitap ederek şöyle dua ederdi: “Ey yeryüzü! Benim Rabb’im de senin Rabb’in de Allah’tır. Her ikimiz de O’nun emirlerine uymakla yükümlüyüz. Senin ve sende bulunanların şerrinden, senin içinde yaratılanların ve üzerinde dolaşıp duran canlıların şerrinden Allah’a sığınırım. Yine aslan, yılan ve akrep gibi yırtıcı hayvanların ve zehirli haşerelerin şerrinden, bu bölgenin sakinleri olan vahşi hayvanların ve cinlerin şerrinden, doğuran ve doğan bütün zararlı varlıkların ve şeytanların şerrinden Allah’a sığınırım.” 175. BAB: YOLCUNUN, İŞİNİ BİTİRDİKTEN SONRA AİLESİNE DÖNMEKTE ACELE ETMESİ
284
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Konu ile İlgili Hadisler: 986. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “En konforlu araçlarla yapılsa bile, yolculuk bir çeşit azaptır. Sizi doğru dürüst yiyip içmekten ve uyumaktan alıkoyar. Öyleyse, sizden biriniz önemli bir işi olmadıkça uzun yolculuğa çıkmasın. Çıktığı zaman da, işini bitirir bitirmez bir an önce ailesine dönmek için acele etsin.” 176. BAB: YOLCUNUN, AİLESİNİN YANINA GÜNDÜZ DÖNMESİNİN MÜSTEHAP, ZARURET HÂLİ DIŞINDA GECE GELMESİNİN MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 987. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Abdullah bin Revâha radıyallahu anh, uzunca bir yolculuktan sonra geceleyin evine dönmüştü. O sırada bir kadın, onun hanımının saçlarını taramaktaydı. Abdullah gece karanlığında o kadını erkek sanarak kılıcını çekip üzerine yürüdü. Neyse ki, son anda durumu fark edip öldürmekten vazgeçti. Onun bu dikkatsizliği, az kalsın masum bir insanın ölümüne sebep oluyordu. Bunun üzerine, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Uzun süre ailesinden ayrı kalan kimse, onlara haber vermeden evine gece vakti ansızın gelmesin.
8. YOLCULUK ADABI
285
Dönüşünü, evine gündüz vakti varacak şekilde ayarlasın. Bazı şüpheci tiplerin yaptığı gibi, geceleyin rastgele bir zamanda ailesine baskın yaparcasına dönerek ailede güven duygusunu zedeleyecek kuşkucu tavırlar sergilemesin. Mutlaka geceleyin gelmek zorundaysa, o zaman geleceğini önceden haber versin. Bu davranış, hem evdekilerin kendilerini şeklen ve ruhen hazırlamaları, hem eve çeki düzen vermeleri ve hem de gece vakti rahatsız olmamaları için son derece önemlidir.” Bir başka rivayet şöyledir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, yolculuktan dönen kimsenin ailesinin yanına gece vakti ansızın gelmesini yasaklamıştır. 988. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yolculuktan döndüğü zaman evine geceleyin girmezdi. Kuşluk vakti veya akşamüstü gelirdi. 177. BAB: YOLCUNUN SEFER DÖNÜŞÜ MEMLEKETİNİ GÖRDÜĞÜ ZAMAN OKUYACAĞI DUA Konu ile İlgili Hadisler: 989. Enes bin Malik radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte bir seferden dönüyorduk. Medine’yi görebilecek bir yere gelince, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şunları söyledi:
286
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
“Bizler, zorlu bir seferden yuvamıza dönüyoruz. Günahlarımızdan tövbe edip Allah’a yöneliyor, yalnızca Rabb’imize kulluk ve hamd ediyoruz.” Peygamber bu sözleri, Medine’ye girinceye kadar söylemeye devam etti. 178. BAB: YOLCULUKTAN DÖNEN KİŞİNİN İLKÖNCE MAHALLE MESCİDİNE UĞRAYIP ORADA İKİ REK’AT NAMAZ KILMASI Konu ile İlgili Hadisler: 990. Kâb bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir yolculuktan döndüğü zaman ilkönce mescide uğrayıp iki rekât namaz kılardı. Sonra orada bir süre oturarak kendisini karşılayanları kabul eder, bu arada görülecek bir iş ya da bakılacak bir dava varsa onu da hallederdi. 179. BAB: KADININ (YANINDA MAHREMİ BULUNMADAN) TEK BAŞINA YOLCULUK YAPMASININ HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 991. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve ahiret gününe inanan bir kadının, yanında mahremi olmaksızın bir gün bir gecelik
8. YOLCULUK ADABI
287
yolculuğa çıkması helal değildir. Mümin bir kadın, tek başına veya bir grup içinde 24 saat veya daha fazla sürecek bir yolculuğa çıkacağı zaman, yanında mutlaka kocası veya bir mahremi, yani kendisiyle evlenmesi haram olan baba, kardeş, oğul, amca gibi bir yakını bulunmalıdır.” 992. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Hiçbir erkek, yanında kocası veya babası, dedesi, oğlu, kardeşi, kayınbabası, amcası, dayısı, yeğeni gibi mahremi bulunmayan bir kadınla kapalı bir mekânda yalnız kalmasın. Hiçbir kadın da, yanında mahrem bir yakını olmaksızın, bir günden uzun sürecek bir yolculuğa çıkmasın, buyurdu. Bunun üzerine bir sahâbî: — Ey Allah’ın Rasulü! Karım yanında bir mahremi olmadan hac için yola çıktı. Ben ise filanca savaşa katılmak için yazılmıştım. Bu durumda ne yapmamı tavsiye buyurursunuz? dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Sen orduya katılma. Git hac kafilesine yetiş ve hanımınla birlikte haccet, buyurdu.
9. KİTAP: FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR 180. BAB: KUR’AN–I KERİM OKUMANIN FAZİLETİ Konu ile İlgili Hadisler: 993. Ebu Ümâme radıyallahu anh diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Kur’an’ı, manasını anlayıp üzerinde tefekkür ederek, ondan öğüt ve ibret alarak çokça okuyun. Çünkü Kur’an, Mahşer Günü kendisini okuyanların bağışlanması için Allah’ın huzuruna şefaatçi olarak gelecektir.” 994. Nevvâs bin Sem’ân radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Kur’an ve dünyadayken hayatlarını ona göre düzenlemiş olan Kur’an ehli kimseler, Mahşer Günü Allah’ın huzuruna getirilirler. En önde, Kur’an’ın metin olarak en uzun olan ve en çok hüküm içeren Bakara ve Âl-i İmrân sureleri vardır. Her ikisi de, kendi arkadaşları (onları okuyan ve hayatlarını ondaki hükümlere göre düzenleyen kimseler) için şahitlik eder, onları müdafaa etmekte adeta birbirleriyle yarışırlar.”
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
289
995. Osman bin Affân radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizin en hayırlınız, Kur’an’ı –hem tilâveti, hem içerdiği mana ve hükümlerle birlikte– öğrenen ve öğreteninizdir.” 996. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kur’an’ı güzel bir şekilde okuyan ve ondaki öğüt ve uyarılarla çevresini aydınlatan kimse, ilahi mesajı insanlığa sunan şerefli ve itaatkâr elçilerle, yani vahiy melekleri ve peygamberlerle aynı makamdadır. Kur’an’ı kekeleyerek, zorlukla okuyan kimseye gelince, –her ne kadar öncekilerin makamına ulaşamasa bile– biri okuyuşunun, diğeri de harcadığı çabanın karşılığı olmak üzere, ona iki kat sevap vardır.” 997. Ebu Musa el–Eş’arî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kur’an okuyan mümin portakal gibidir, hem kokusu hoş, hem tadı güzeldir. Kur’an okumayan
290
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
mümin ise hurma gibidir; kokusu yoktur, ama tadı güzeldir. Ona düşen en önemli görev, ilk fırsatta Kur’an okumayı öğrenmek olmalıdır. Kur’an okuyan münafık da reyhan çiçeği gibidir; kokusu hoş, fakat tadı acıdır. Kur’an okumayan münafığa gelince, o da ebucehil karpuzu gibidir; ne kokusu vardır, ne de tadı.” 998. Ömer bin Hattab radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah bu kitap ile bazı toplumları yüceltir; bazılarını da alçaltır. Kur’an’ı okuyan, ona değer veren ve hayatlarını ona göre düzenleyen kimseleri dünyada da ahirette de kurtuluşa iletir. Bunun aksine davrananları ise doğru yoldan uzaklaştırır, her iki cihanda zillet ve perişanlığa mahkûm eder.” 999. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ancak şu iki kişi gıpta edilmeye değer: Biri, Allah’ın kendisine bahşettiği Kur’an ilmi ile gece gündüz meşgul olan, onu okuyup anlamaya çalışan, manası üzerinde düşünen, başkalarına tebliğ eden ve onun hükümlerini hayata egemen kılmak için
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
291
gayret gösteren kimse, diğeri de Allah’ın kendisine verdiği malı mülkü gece gündüz O’nun yolunda hizmet faaliyetlerine ve yoksullara harcayan kimse.” 1000. Berâ bin Âzib radıyallahu anhumâ anlatıyor: Sahabilerden biri (Üseyd bin Hudayr) geceleyin hurma bahçesinde Kehf suresini okuyordu. Yanında, iki uzun iple bağlanmış kuvvetli ve hırçın bir at vardı. Birden bulut gibi parlak bir şey onu örtüp bürümeye ve gittikçe yanına yaklaşmaya başladı. At buluttan ürküp kişnemeye başladı. Bunun üzerine Üseyd, Kur’an okumayı bıraktı. Sabah olunca da, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek olup biteni anlattı. Bunun üzerine Peygamberimiz: “O bulut, kalplere huzur ve güven duygusu veren sekîne adındaki rahmet meleğidir. Senin okuduğun Kur’an’ı dinlemek için inmiştir.” buyurdu. 1001. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim Kur’an’ı anlama, öğüt ve uyarılarından istifade etme ve ona göre hayatını düzenleme amacıyla Allah’ın kitabından bir tek harf okursa, okuduğu her harf karşılığında ona bir iyilik vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevaptır. Bakınız, ben “Elif, lâm, mîm
292
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
bir harftir.” demiyorum. Bilakis, “Elif” bir harf, “Lâm” bir harf, “Mîm” de bir harftir. Yani Kur’an okumanın sevabı okunan kelime veya hece sayısına göre değil, harf sayısına göre verilecektir.” 1002. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kalbinde ve zihninde Kur’an’dan bir miktar dahi bulunmayan kimse, her an çökme tehlikesiyle yüz yüze olan harap ev gibi kalben ve ruhen çürümeye yüz tutmuş, birçok hayır ve bereketlerden mahrum kalmış bir hâldedir.” Bu hadisin ravilerinden Kâbûs bin Ebî Zabyân, muhaddislerce zayıf kabul edilmiştir. Bu yüzden hadis zayıftır. Ancak fezail hususunda zayıf hadislerle amel edilebilir. 1003. Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Mahşer Günü, Kur’an ehline, yani Kur’an’ı çokça okuyan, hükümlerini anlamaya çalışan, onun öğütlerine kulak veren ve hayatlarını ona göre düzenleyen kimselere şöyle denilecektir: “Ey Kur’an sevdalısı! Rabb’inin kitabını oku ve
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
293
okudukça yüksel! Dünyada okuduğun gibi ağır ağır, üzerinde dura dura oku! Dünyada Kur’an’a ne kadar ilgi ve alaka gösterdiysen, burada da o kadar okuyacaksın. Okudukça cennetteki makamın yükselecek ve okuyacağın en son ayet, ulaşacağın en yüce mertebe olacaktır.” 181. BAB: KUR’AN’LA İLGİYİ SÜREKLİ CANLI TUTMAK, ONU UNUTULMAYA TERK ETMEKTEN SAKINMAK Konu ile İlgili Hadisler: 1004. Ebu Musa radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ezberinizdeki ayetleri sık sık okuyup tekrar ederek, Kur’an’la ilginizi sürekli canlı tutmaya özen gösterin. Muhammed’in canını kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, Kur’an’ın hatırdan çıkması, bağlı devenin ipinden boşanıp kaçmasından daha çabuktur.” 1005. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kur’an’dan ezberi olan kişi, bağlı bir devenin sahibine benzer: Onu sürekli gözetirse elinde tutar, kendi hâline bırakırsa kaçıp gider.”
294
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
182. BAB: SESİ KUR’AN’LA SÜSLEMEK GÜZEL SESLE KUR’AN OKUMANIN, SESİ GÜZEL OLAN KİMSEDEN KUR’AN OKUMASINI İSTEMENİN ve ONU DİNLEMENİN MÜSTEHAP OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1006. Ebu Hureyre radıyallahu anh diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Allah, güzel sesli bir peygamberin, gönderdiği kitabı yüksek sesle ve hüzünlü bir makamla okuyuşunu dinlemekten hoşnut olduğu kadar hiçbir şeyden hoşnut olmamıştır.” 1007. Kur’an’ı çok güzel okuyan sahabilerden biri olan Ebu Musa el–Eş’arî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle buyurmuştur: “Gerçekten sana, Davud’a verilen güzel seslerden bir nağme verilmiştir.” Müslim’in bir rivayeti şöyledir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ebu Musa’ya: “Dün gece senin o harika, o dokunaklı Kur’an okuyuşunu dinlerken o kadar etkilendim ki, beni bir görseydin!” dedi.
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
295
1008. Berâ bin Âzib radıyallahu anhumâ şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i, yatsı namazında Tin suresini okurken dinlemiştim. Öylesine içli, öylesine tatlı okuyordu ki, ben onun sesinden daha güzel bir ses duymadım. 1009. Ebu Lübâbe Beşîr bin Abdulmünzir radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kur’an’la teğanni etmeyen, yani aklını ve gönlünü Kur’an ile zenginleştirmeyen, Kur’an’la yetinmeyip kendisine ondan başka rehber arayan ve Kur’an’ı güzel sesle ve tatlı bir ahenkle okumaya özen göstermeyen, bizden değildir. Yani o kimse, benim ve ümmetimin üzerinde bulunduğu yolu izleyen bilinçli ve faziletli müminlerden değildir.” 1010. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bana bir gün: — Bana Kur’an oku, dedi. Ben: — Ey Allah’ın Rasulü, Kur’an sana indirilmişken, ben onu sana nasıl okuyabilirim? dedim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Ben Kur’an’ı başkalarından dinlemeyi severim, buyurdu. Bunun üzerine, ona Nisa suresini okumaya başladım. “Peki, Mahşer Günü her
296
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
ümmetten bir peygamberi kendi ümmetine karşı şahit getirip de, seni de ey Muhammed, bu ümmete şahit tuttuğumuz zaman onların hâli nice olur?” ayetine (4-Nisa: 41) gelince: — Tamam, bu kadar yeter, buyurdu. Kendisine dönüp baktım ki ne göreyim; gözlerinden yaşlar akıyordu. 183. BAB: BELİRLİ BAZI SURE VE AYETLERİ OKUMAYA TEŞVİK Konu ile İlgili Hadisler: 1011. Ebu Saîd Râfî bin Muallâ radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir gün elimi tutarak: — Şu mescitten çıkmadan önce, fazilet ve makam itibariyle Kur’an’daki en büyük surenin hangisi olduğunu sana öğreteyim mi? dedi. Sonra araya bazı konuşmalar girdi. Nihayet biz mescitten çıkmak üzereyken: — Ya Rasulallah! Hani bana Kur’an’daki en büyük surenin hangisi olduğunu öğretecektiniz? dedim. Bunun üzerine: — Kur’an’daki en büyük sure, tekrarlanan yedi ayetten oluşan ve bana verilen yüce Kur’an olarak nitelendirilen (Hicr, 15/87) Fatiha suresidir, buyurdu.
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
297
Nitekim Allah, Hicr suresinin 87. ayetinde şöyle buyuruyor: “Gerçekten biz sana tekrarlanan yediyi, yüce Kur’an’ı bahşettik.” Yani ey Muhammed! Biz sana, namazın her rekâtında okunarak tekrarlanan ve Kur’an’ın anahtarı, özü, esası olan yedi ayetli Fatiha’yı, Kur’an’ın en büyük, en kapsamlı suresini indirdik. 1012. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem İhlâs suresi hakkında şöyle buyurmuştur: “Canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin olsun ki, dinin temeli olan tevhid (Allah’ın birliği) inancını en mükemmel şekilde ve gayet veciz bir üslupla dile getiren bu sure, hem muhtevası hem de onu okuyan kişiye kazandıracağı sevap bakımından Kur’an’ın üçte birine denktir.” Bir başka rivayet şöyledir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir gün arkadaşlarına: — İçinizde bir gecede Kur’an’ın üçte birini okuyabilecek kimse yok mu? dedi. Ashab-ı Kiram, bunu yapmanın çok zor olduğunu düşünerek: — Buna hangimizin gücü yeter ki, ya Rasulallah! dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz: — İhlâs suresi, Kur’an’ın üçte birine denktir. Onu
298
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
okuyan, Kur’an’ın üçte birini okumuş gibi sevap kazanır, buyurdu. 1013. Yine Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh anlatıyor: Sahabilerden biri, bir kişinin her namazda İhlâs suresi tekrar tekrar okuduğunu duymuş ve sabah olunca Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip durumu anlatmıştı. Bunu anlatırken, İhlâs suresinin sevabını azımsar gibi bir hâli vardı. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “Canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, o sure Kur’an’ın üçte birine denktir!” buyurdu. 1014. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem İhlâs suresi hakkında: “Gerçekten bu sure, ihtiva ettiği ilim ve mana derinliği bakımından Kur’an’ın üçte birine denktir.” buyurmuştur. 1015. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, sahabilerden biri: — Ya Rasulullah! Ben bu İhlâs suresini çok seviyorum, dedi. Peygamberimiz de: — Ona karşı duyduğun bu sevgi, seni mutlaka
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
299
cennete girdirecektir, buyurdu. 1016. Ukbe bin Âmir radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bu gece indirilen ayetlere bir baksana! Onların eşi benzeri asla görülmemiştir: Onlar Felak ve Nâs sureleridir.” 1017. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Felak ve Nâs sureleri indirilmeden önce, cinlerden ve göz değmesinden korunmak için birtakım dualar okuyarak Allah’a sığınırdı. Felak ve Nâs sureleri nazil olduktan sonra, daha önce yaptığı duaları bıraktı ve cinlere, büyüye, göz değmesine ve diğer bütün kötülüklere karşı yalnızca bu iki sureyi okumaya başladı. 1018. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kur’an’da otuz ayetlik bir sure vardır ki, onu sürekli okuyan kişiye, bütün günahları bağışlanıncaya kadar Allah’a yalvararak şefaat eder. İşte o sure, Mülk suresidir.”
300
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
1019. Ebu Mesud el–Bedrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim geceleyin Bakara suresinin Âmenerrasûl” adıyla bilinen son iki ayetini okursa, sabaha kadar başına gelebilecek kötülüklere karşı bu iki ayet ona yeter.” 1020. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Evlerinizi namazdan ve Kur’an tilâvetinden mahrum bırakarak kabirlere çevirmeyin. Sünnet namazlarının bir kısmını evinizde kılarak, yuvanızı namaz kılmanın ve Kur’an okunmanın hoş görülmediği kabirlere, mezarlıklara benzemekten koruyun. Günün belli saatlerinde ve mümkünse aile fertlerini de yanınıza alarak, mealiyle birlikte Kur’an-ı Kerim okuyun. Özellikle, birçok hükmü içinde barındıran Bakara suresini çokça okuyun. Şüphesiz şeytan, içinde Bakara suresi okunan evden kaçar. Yani o sureyi okuyan, dinleyen, öğüt ve uyarılarından istifade eden kimseleri şeytanın aldatması, saptırması mümkün olmaz. Bu sebeple bu sureyi okuyan kimseden ve okunduğu yerden kaçıp uzaklaşır.”
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
301
1021. Ebu’l–Münzir künyesiyle de tanınan Übey bin Kâb radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Ey Ebu’l–Münzir! Allah’ın kitabından ezberinde bulunan ayetlerden hangisinin en üstün olduğunu biliyor musun? diye sordu. Ben: — “Allahu lâ ilahe illâ huve’l–hayyu’l–kayyûm” diye başlayan ve ilahi saltanat ve hükümranlığın gayet açık ve özet bir anlatımı olan Ayetel–kürsî’dir, dedim. Peygamber, bu cevabım üzerine elini göğsüme vurarak: — İlim sana mübarek olsun, ya Ebu’l–Münzir! buyurdu. Ayetel–Kürsî’nin manası: Allah, kendisinden başka tanrı olmayan bir tek ilah, kulluk ve itaate lâyık yegâne otoritedir. Hayy’dır. Daima diridir, hayatın biricik kaynağıdır. Kayyum’dur. Kâinatın nizamını elinde bulunduran, bütün varlıkları koruyup gözeten, yöneten ve yönlendiren O’dur. Her şey O’nun kudret ve iradesiyle varlık ve intizamını sürdürmektedir. O’nun hüküm ve otoritesi kesintisizdir. Ne bir uyuklama tutar O’nu, ne de bir uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O’nun izni olmaksızın, huzurunda kim şefaat edebilir? O affetmeyi dilemedikçe, günahkârları azaptan kim kurtarabilir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında olan her şeyi bilir. Onların yaptıkları ve yapacakları, bildikleri ve bilmedikleri, açıkladıkları ve gizledikleri,
302
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
yapıp gönderdikleri ve geride bıraktıkları her şeyi bilir. Oysa onlar Allah dilemedikçe, O’nun ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. O’nun sonsuz kudret ve hükümranlığı, gökleri ve yeri kuşatmıştır. Bunların korunup gözetilmesi O’na asla zor gelmez. Gerçek yücelik ve büyüklük, sadece O’na aittir. (Bakara; 2/255) 1022. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, beni Ramazan’da toplanan ve mescidin bir köşesinde muhafaza edilen fitre ve zekât mallarını korumakla görevlendirmişti. Derken, gecenin yarısında bir adam gelip yiyeceklerden avuç avuç almaya başladı. Onu hemen tuttum ve: — Vallahi seni Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e götüreceğim, dedim. Adam: — Ben gerçekten muhtaç biriyim, bakmakla yükümlü olduğum çoluk çocuğum var ve şiddetli geçim sıkıntı çekiyorum, dedi. Ben de adamın hâline acıyıp onu serbest bıraktım. Sabah olunca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Ya Ebu Hureyre, dün gece yakaladığın kişi ne yaptı? diye sordu. Ben de: — Ya Rasulallah, ihtiyaç içinde bulunduğunu ve çoluk çocuğu olduğunu söyledi, ben de acıyıp salıverdim, dedim. Peygamber:
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
303
— Sana yalan söylemiş, yakında tekrar gelecektir, buyurdu. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bu sözü üzerine tekrar geleceğini düşünüp onu gözetlemeye başladım. Adam geldi ve yine yiyeceklerden avuçlamaya başladı. Hemen onu yakaladım ve: — Seni Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna çıkaracağım, dedim. Adam: — Ne olur beni bırak, çünkü ben gerçekten muhtaç biriyim ve bakmam gereken çoluk çocuğum var. Beni bırakırsan söz veriyorum, bir daha gelmem, dedi. Ben de yine acıdım ve kendisini serbest bıraktım. Sabah olunca Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana: — Ya Ebu Hureyre, dün gece yakaladığın kişi ne yaptı? diye sordu. Ben de: — Ya Rasulallah! Bana ihtiyaç içinde bulunduğunu ve çoluk çocuğu olduğunu söyledi, ben de yine acıdım ve salıverdim, dedim. Peygamberimiz: — Sana yalan söylemiş, tekrar gelecektir, buyurdu. Ben de üçüncü defa gelmesini bekledim. Gerçekten geldi ve yine yiyecek şeylerden avuçlamaya başladı. Onu tekrar yakaladım ve: — Seni bu sefer mutlaka Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna çıkaracağım. Artık bu üçüncü ve son gelişindir. Her defasında bir daha gelmeyeceğine söz veriyor, ama tekrar geliyorsun, dedim. Bu defa bana: — Ne olur beni bırak. Eğer gitmeme izin verirsen,
304
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Allah’ın seni faydalandıracağı bazı sözler sana öğretirim, dedi. Ben: — Neymiş bakalım o sözler? diye sorunca: — Yatağına girdiğinde Âyete’l–Kürsî’yi oku. O zaman yanında, Allah tarafından görevlendirilen ve sürekli olarak seni koruyan bir melek bulunur. Ayrıca, sabaha kadar şeytan sana yaklaşamaz, dedi. Bunun üzerine, onu serbest bıraktım. Sabah olunca Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana: — Dün gece yakaladığın kişi ne yaptı? diye sordu. Ben de: — Ya Rasulallah! Allah’ın beni faydalandıracağı birtakım sözleri bana öğreteceğini söyledi, ben de onu salıverdim, dedim. Peygamber Efendimiz: — Neymiş o sözler? diye sordu, ben de o adamın bana söylediklerini aynen anlattım. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Bak hele! O çok yalancı olduğu hâlde, bu sefer sana doğruyu söylemiş. Üç gecedir kiminle konuştuğunu biliyor musun, Ebu Hureyre? dedi. Ben: — Hayır, bilmiyorum, dedim. Peygamber: — O, cinler taifesinden bir şeytandır, buyurdu. 1023. Ebu’d–Derdâ radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
305
“Kehf suresinin başından on ayet ezberleyip bunları sabah akşam okuyan ve manası üzerinde tefekkür eden kişi, ahir zamanda ortaya çıkacak en büyük fitne olan Deccal’in şerrinden ve hak ile batılı birbirine karıştıran düzenbazların aldatmasından korunmuş olur.” Bir başka rivayette, “Kehf suresinin sonundan…” ifadesi yer almaktadır. Ancak yukarıdaki ilk rivayet daha sahihtir. 1024. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ rivayet ediyor: Cebrail aleyhisselâm Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında oturmakta iken, Peygamber yukarı taraftan kapı gıcırtısına benzer bir ses işitti ve başını kaldırdı. Cebrail: — Bu, şimdiye kadar hiçbir şekilde açılmayıp sadece bugün açılan bir gök kapısıdır, dedi. Sonra o kapıdan bir melek indi. Cebrail: — Bu da, şimdiye kadar yeryüzüne hiç inmemiş olan, yalnızca bugün inen bir melektir, dedi. Melek onların yanına gelip selâm verdi ve Peygamberimize şunları söyledi: — Ey Muhammed, müjdeler olsun! Sana, daha önce hiçbir peygambere verilmeyen iki nur verildi: Biri Fatiha suresi, diğeri de Bakara suresinin son ayetleri. Öyle ki, bunlardan okuyacağın her harfe karşılık, sana
306
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
mutlaka sevap verilecektir. 184. BAB: KUR’AN OKUMAK İÇİN BİR ARAYA GELMEK Konu ile İlgili Hadisler: 1025. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir topluluk Allah’ın adının anıldığı ilim ve sohbet evlerinden bir evde toplanıp Allah’ın kitabını okur ve onu aralarında müzakere eder, anlayıp kavramaya çalışırlarsa, Kur’an’ın nuru kalplerini aydınlatarak üzerlerine ilahi bir güven duygusu, bir iç huzuru, yani sekinet iner ve onları rahmet kaplar. Melekler de onları çepeçevre kuşatırlar. Onlar Allah’ı andıkça, Allah da onları kendi yanındaki meleklerin yanında, “Bakın, işte bunlar benim sevgili kullarım!” diyerek takdir ve övgüyle anar.” 185. BAB: ABDESTİN FAZİLETİ Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey iman edenler! Namaz kılmak istediğiniz zaman, eğer abdestli değilseniz, ellerinizi, yüzünüzü ve dirseklere kadar kollarınızı yıkayın, sonra başınızı ıslak elle sıvazlayarak mesh edin ve bileklere kadar ayaklarınızı yıkayın. Fakat abdestli iken ayağınıza mest veya mest gibi kalın çorap giymişseniz, abdest alırken,
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
307
onların üzerini ıslak elle sıvazlayarak mesh etmeniz de ayak yıkama yerine geçer. Ancak bunun için, mestlerinizi çıkarmamış olmanız gerekir. Mest çıkarıldığı veya meshin süresi dolduğu zaman, mestin hükmü iptal olur, ayağı yıkamak gerekir. Bu şekilde meshin süresi mukim iken en çok bir gün, yolculukta ise üç gündür. Eğer cinsel ilişki veya şehvetle meni boşalması sebebiyle boy abdesti gerektiren bir durumda, yani cünüp iseniz, namaz kılmak, Kur’an okumak, Kâbe’yi tavaf etmek veya mescide girmek için tepeden tırnağa yıkanarak tamamen temizlenmelisiniz. Ayrıca, ay hâli gören veya lohusa olan kadınlar da, bu ibadetleri yerine getirmek için lohusalık veya hayızdan temizlenip boy abdesti almalıdırlar. Ama eğer hasta veya yolculuk hâlinde iken abdest almanız veya yıkanmanız gerektiği hâlde, buna imkân bulamamış iseniz yahut hasta veya yolcu değilken tuvalet ihtiyacınızı gidermiş veya bir kadınla aşırı derecede şehvet uyandıracak şekilde temasta bulunmuş olur da, abdest alacak veya yıkanacak su bulamazsanız, ya da bulduğunuz suyu kullanmanıza bir engel varsa, o zaman şöyle teyemmüm alın: Temiz bir toprak veya taş, kireç, kum vb. toprak cinsinden bir madde bulun ve ellerinizi ona hafifçe sürüp çırptıktan sonra, onu yüzünüze ve ellerinize, kollarınıza sürün. Namaz öncesi psikolojik bir ön hazırlık olarak, bu da abdest veya gusül (boy abdesti) yerine geçer.
308
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Bütün bunları bir zorluk, bir meşakkat sanmayın: Allah, bu emirleri vermekle sizi sıkıntıya sokmak istemez; ancak sizi ruhsal ve bedensel kirlerden arındırıp tertemiz kılmak ve size vermiş olduğu iman, sağlık, güzellik gibi nimetlerini tamamlamak ister ki, böylece şükredesiniz. (Maide, 5/6) Konu ile İlgili Hadisler: 1026. Ebu Hureyre radıyallahu anh diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Mahşer Günü ümmetim, aldıkları abdestin eseri olarak yüzleri nurlu, elleri ve ayakları ışıl ışıl parlak bir hâlde çağırılacaktır.” Ebu Hureyre diyor ki: “O hâlde, nurunu artırmaya gücü yeten, abdesti farz ve sünnetlerine uygun şekilde alarak bunu yapsın.” 1027. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle diyor: Ben dostum Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Müminin Mahşer Günü uzuvlarının parlaklığı – yahut cennete girince takınacağı süs ve ziynetleri – abdest suyunun ulaştığı yere kadar varır.” 1028. Osman bin Affân radıyallahu anh’dan rivayet
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
309
edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim güzelce abdest alırsa, abdest uzuvlarıyla işlemiş olduğu küçük günahları, –kirlerin en zor çıktığı tırnaklarının altına varıncaya kadar– bütün vücudundan çıkar. Yani farz ve sünnetlerine riayet edilerek alınan abdest, affedilmesi çok zor gibi görünen bazı günahlar da dâhil olmak üzere, bütün küçük günahların ve hataların bağışlanmasına vesile olur.” 1029. Yine Osman bin Affân radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i benim şu abdestime benzer şekilde abdest alırken gördüm. Sonra da şöyle buyurdu: “Kim bu şekilde abdest alırsa, geçmiş küçük günahları bağışlanır. Onun namazı ve mescide kadar yürümesi de, fazladan bir kazanç sayılır.” 1030. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir mümin abdest aldığı zaman, yüzünü yıkarken gözleriyle işlediği günahlar abdest suyunun son damlasıyla dökülür. Ellerini yıkarken de, elleriyle işlediği günahlar abdest suyunun son damlasıyla
310
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
dökülür. Ayaklarını yıkadığında da, ayaklarıyla işlediği günahları abdest suyunun son damlaları ile akıp gider. Nihayet o mümin, işlemiş olduğu küçük günahlarından tamamen arınıp temizlenmiş olur.” 1031. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir kabristana geldi ve: — Selâm size, ey bu diyarın Müslüman halkı! İnşallah yakında biz de aranıza katılacağız, dedi. Sonra bize dönerek: — Kardeşlerimizi özledim, onları görmeyi ne kadar isterdim, dedi. Ashab–ı Kiram: — Bizler senin kardeşlerin değil miyiz, ya Rasulallah? dediler. Peygamberimiz: — Sizler benim Ashab’ımsınız. Kardeşlerimiz ise, henüz dünyaya gelmemiş olanlardır, buyurdu. Bunun üzerine, Ashab: — Ümmetinden henüz gelmemiş olanları Mahşer Günü nasıl tanıyacaksın ey Allah’ın Rasulü? diye sordular. Rasulullah: — Ne dersiniz; bir adamın alnı ak ve ayakları sekili bir atı olsa, hepsi aynı renkte olan bir at sürüsü içinde dahi kendi atını tanıyamaz mı? buyurdu. Ashab: — Evet, elbette tanır, ey Allah’ın Rasulü, dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz:
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
311
— İşte benim ümmetim de aldıkları abdestten dolayı yüzleri nurlu, el ve ayakları ışıl ışıl parlak bir hâlde gelecekler. Ben de Kevser Havuzu’nun başında onları karşılayacağım, buyurdu. 1032. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Size, Allah’ın günahları bağışlamasına ve dereceleri yükseltmesine vesile olan hayır yollarını göstereyim mi? diye sordu. Ashab-ı Kiram: — Evet ya Rasulallah! dediler. Peygamberimiz: — Bazen meşakkatli de olsa abdesti tam almak, her namazı cemaatle kılmaya gayret ederek camilere adımları çoğaltmak ve ibadet bilincini zihinde ve gönülde sürekli canlı tutarak, namazdan sonra gelecek namazı beklemek. İşte bunlar, cephede nöbet beklemek kadar sevap kazandıran ibadetlerdir, buyurdu. 1033. Ebu Malik el–Eş’arî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Temizlik, imanın yarısıdır. Gerek maddi gerekse ahlaki bakımdan temiz olmak, mümin olmanın en tabii neticesi ve en belirgin alametidir.”
312
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
1034. Ömer bin Hattab radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz farz ve sünnetlerine riayet ederek güzelce abdest alır, sonra da “Eşhedu ellâ ilahe illallahu vahdehû lâ şerîke leh. Ve eşhedu enne Muhammeden abduhû ve rasûluh (Şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur; O, eşi ortağı olmayan bir tek ilahtır. Yine şehadet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve elçisidir)” diye dua ederse, ona cennetin sekiz kapısı birden açılır ve o da dilediği kapıdan cennete girer.” Tirmizî’nin rivayetinde, duanın devamı olarak şöyle bir ilave vardır: “Allahummec’alnî minet–tevvâbîne vec–alnî mine’l–mütetahhirîn (Allah’ım, beni tövbe edip sana yönelen ve maddi manevi kirlerden arınıp tertemiz olan kullarından eyle).” 186. BAB: EZANIN FAZİLETİ Konu ile İlgili Hadisler: 1035. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsanlar ezan okumanın ve namazda birinci safta bulunmanın ne kadar faziletli olduğunu bilselerdi, müezzinlik yapmak veya ilk safta yer almak için birbirleriyle yarışır, hatta münakaşa ederlerdi; sonra da
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
313
bunun için kur’a çekmekten başka çare bulamasalardı, bu sevaba nail olabilmek için kur’a bile çekerlerdi. Eğer camiye erken gitmenin ne kadar faziletli olduğunu bilselerdi, camiye ilk varan kişi olmak için birbirleriyle yarışa girerlerdi. Şayet cemaatle kılınan yatsı namazı ile sabah namazının faziletini bilselerdi, emekleyerek ve sürünerek de olsa bu iki namaza mutlaka gelirlerdi.” 1036. Muâviye radıyallahu anh rivayet ediyor: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i: “Müezzinler, Mahşer Günü insanların en uzun boylu –yani en yüksek mertebeye sahip– olanlarıdır.” buyururken işittim. 1037. Abdullah bin Abdurrahman bin Ebu Sâsaa’dan rivayet edildiğine göre, Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh ona şöyle demiştir: “Ey Abdullah! Görüyorum ki, sen koyunları ve kır hayatını seviyorsun. Koyunlarının arasında veya kırda iken, kılacağın her farz namazdan önce ezan oku. Okurken de sesini iyice yükselt. Çünkü müezzinin sesini işiten cinler, insanlar ve diğer bütün varlıklar, Mahşer Günü ezan okuyanın lehine şahitlik edeceklerdir.” Ebu Saîd, sözlerine devamla: “Ben bunu, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den
314
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
işittim.” dedi. 1038. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Namaz için ezan okununca, şeytan ezanı duymamak için arkasını dönüp çirkin sesler çıkararak kaçar. Ezan bitince tekrar gelir. Namaz için kamet edilince, yine arkasını dönüp kaçar. Kamet bittiğinde yine gelir ve kişi ile nefsi arasına sokulur. Eğer o kişi namazda okuduğu ayet ve duaların manasını biliyor, zihnini ve gönlünü bu manalar üzerinde yoğunlaştırarak namazını bilinçli bir şekilde kılıyorsa, ona fazlaca vesvese veremez. Fakat ne dediğini bilmeden, adeta mekanik hareketlerle namazını kılıyorsa, o kişinin vesveseye hazır olan zihnini sürekli meşgul eder. Ona, “Şunu hatırla, şunu hatırla…” diyerek, namazdan önce aklında olmayan şeyleri hatırlatır. Sonunda o kişi, kaç rekât namaz kıldığını dahi bilemez olur.” 1039. Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ezanı ve kameti işittiğiniz zaman, –tuvalet, banyo vb. uygunsuz bir durumda değilseniz– müezzinin
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
315
söylediklerini tekrar edin. Ancak müezzin “Hayye ales-salâh” dediğinde “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhilaliyyil-azîm (Güç ve kudret, ancak yüce Allah’ın elindedir)”; “Hayye alel-felâh” dediğinde “Mâ şâallahu kâne ve mâ lem yeşe’ lem yekün (Allah ne dilerse o olur, O’nun dilemediği hiçbir şey gerçekleşmez)” ve sabah ezanında “Es-salâtu hayrun minen-nevm” dediğinde “Sadakte ve bererte (Doğru söyledin ve iyi yaptın)” deyin. Kamette de “Kad kâmetis-salâh” dediğinde, “Ekamehallahu ve edâmehâ (Allah bu dini ve bu namazı hep ayakta tutsun ve devam ettirsin)” diye karşılık verin. Bunların her birini, müezzin aralarda durduğunda söyleyin. Birkaç minarede aynı anda ezan okunuyorsa, size en yakın olanın sözlerini tekrar etmeniz yeterlidir. Sonra “Allahumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed” diyerek bana salâvat getirin. Çünkü kim bana bir defa salâvat getirirse, Allah ona on defa rahmet ve mağfiret edip günahlarını bağışlayarak salât eder. Daha sonra, 1041 numaralı hadiste geçen duayı okuyarak benim için Allah’tan vesileyi yani günahkâr kulların bağışlanması için şefaat yetkisini isteyin. Vesile, cennette bulunan ve Allah’ın kullarından bir tek kuluna lâyık olan bir makamdır ki, inşallah o kulun ben olacağımı umuyorum. Benim için vesileyi isteyen kimseye şefaatim vacip olur.” 1040. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet
316
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ezanı işittiğiniz zaman, siz de müezzinin söylediklerini söyleyin.” 1041. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim ezanı işittiği zaman, ezanın sonunda “Allahumme Rabb’e hâzihid-da’vetit-tâmmeti vessalâtil-kâimeh. Âti Muhammedenil-vesîlete velfadîlete veb’ashu makâmem mahmudenil-lezî vaatteh. İnneke lâ tuhliful-mîâd (Ey bu mükemmel davetin ve kılınacak namazın sahibi olan Allah’ım! Muhammed’e vesileyi ve fazileti ver. Onu, kendisine vadetmiş olduğun övgü makamına ulaştır. Şüphesiz sen, verdiğin sözden asla caymazsın.)” diye dua ederse, Mahşer Günü o kimseye şefaatim vacip olur.” 1042. Sa’d bin Ebî Vakkas radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim müezzini işittiği zaman, “Ben şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur; O, eşi ortağı olmayan bir tek ilahtır ve yine şehadet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve elçisidir. Rab olarak
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
317
Allah’tan, Peygamber olarak Muhammed’den, din olarak da İslam’dan razı oldum.” diye dua ederse, küçük günahları bağışlanır.” 1043. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ezan ile kamet arasında yapılan dua geri çevrilmez.” 187. BAB: NAMAZIN FAZİLETİ Konu ile İlgili Ayetler: 1. Sana Rabb’in tarafından gönderilen bu muhteşem Kitabı hem kendine, hem de başkalarına okumak suretiyle onun aydınlatıcı yolunu izle ve beş vakit namazı hayatın merkezine yerleştirerek, dikkat ve özenle, mümkün olabildiğince cemaatle birlikte, dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı her türlü çirkinlik ve kötülüklerden alıkoyar. Bununla birlikte, Allah’ı her an ve her yerde hatırlayıp anmak, elbette daha etkileyici ve daha önemlidir. Unutmayın ki, Allah yaptığınız her şeyi bilmektedir. (Ankebut, 29/45) Konu ile İlgili Hadisler: 1044. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Ne dersiniz; birinizin kapısının önünden bir
318
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
nehir geçse ve o kişi her gün o nehirde beş defa yıkansa, kendisinde kir namına bir şey kalır mı? diye sordu. Sahâbîler: — Hayır, onda asla kir kalmaz ya Rasulullah, dediler. Peygamberimiz de: İşte beş vakit namaz da böyledir. Bu beş vakit namaz sayesinde Allah, bütün küçük günahları silip yok eder. Yahut kıldığı beş vakit namaz sayesinde Allah, kulunun günahlardan uzak durmasını ve tertemiz, dosdoğru bir hayat yaşamasını sağlar. Zira namaz bilinciyle günde beş vakit Rabb’inin huzuruna çıkıp O’na hesap veren bir insanın, bilerek ve isteyerek büyük günah işlemesi çok zordur, buyurdu. 1045. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Beş vakit namaz, sizden birinizin kapısının önünden akan ve her gün içinde beş defa yıkandığı büyük bir ırmağa benzer. Her gün beş kez bu ırmakta yıkanan bir insan nasıl her türlü kirden arınıp tertemiz olursa, günde beş vakit Rabb’inin huzurunda duran bir insan da namazın etkisiyle kötülüklerden uzaklaşıp iyiliklere yönelir ve İslam’a uygun bir hayat yaşar. Böylece, günahlarından arınarak iman ve ahlak bakımından tertemiz, pırıl pırıl bir mümin olur.”
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
319
1046. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh anlatıyor: Ebu’l-Yusr adında bir sahabi, kendisinden hurma satın almak için evine gelen bir kadını zorla tutup öpmüştü. Sonra da yaptığına pişman olarak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve gözlerinden yaşlar boşanarak durumu ona anlattı. Aslında Ebu’l-Yusr, Akabe biatlerine ve Bedir savaşına katılmış iyi bir Müslümandı. Fakat nasıl olduysa, bir an gaflete düşüp bu günahı işlemişti. Bunun üzerine Allah, “Gündüzün iki ucunda bulunan sabah, öğlen ve ikindi vakitlerinde ve gecenin gündüze yakın saatlerindeki akşam ve yatsı vakitlerinde namazı özenle ve dikkatle kılmaya devam et! Çünkü ibadet ve iyilikler, küçük günahları silip yok eder, insan ruhunu eğitip olgunlaştırarak kötülükleri ortadan kaldırır.” (11-Hud: 114) ayetini indirdi. Aslında bu ayet, bundan yıllar önce Mekke’de indirilmişti. Fakat Allah, o gün o meseleye çözüm olarak o ayeti okumasını Peygamberi’ne ilham etmişti. Bunun üzerine Ebu’l-Yusr: — Ey Allahın Rasulü! Ayette bildirilen bu af müjdesi yalnızca benim için mi geçerlidir? dedi. Peygamberimiz: — Hayır! Bu müjde, senin durumunda olan, yani yaptığı kötülüğün hemen ardından samimi olarak tövbe eden bütün ümmetim içindir, buyurdu. 1047. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet
320
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde, beş vakit namaz, iki cuma namazı ve iki Ramazan orucu, aralarında işlenecek küçük günahların bağışlanmasını sağlar.” 1048. Osman bin Affân radıyallahu anh diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Bir Müslüman, farz namazın vakti gelince güzelce abdest alır, saygı ve huşu içinde, rükûunu ve sücudunu da tam yaparak namazını kılarsa, –büyük günah işlemediği takdirde– bu namaz, önceki küçük günahlarının bağışlanmasına vesile olur. Ve bu, her zaman kılınacak farz namazlar için geçerlidir.” 188. BAB: SABAH VE İKİNDİ NAMAZININ FAZİLETİ Konu ile İlgili Hadisler: 1049. Ebu Musa el-Eş’arî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kimi insanlar sabah ve ikindi namazlarını uyku, alışveriş, tembellik gibi sebeplerle geciktirir, bezen de hiç kılmazlar. Kim beş vakit namaza devam eder, özellikle de bu iki serinlik namazını aksatmadan kılarsa, büyük günah işlemediği takdirde, kesinlikle cennete
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
321
girer.” 1050. Ebu Züheyr Umâre bin Ruveybe radıyallahu anh şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sabah ve ikindi namazlarını kastederek: “Allah’ın farz kılmış olduğu beş vakit namazı kılan, özellikle de güneş doğmadan önce tatlı uykusundan uyanarak ve güneş batmadan önce gündüzün yoğun meşgalesini ibadet için terk ederek namaz kılan kişi, asla cehenneme girmeyecektir.” buyurdu. 1051. Cündüb bin Abdullah bin Süfyân radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Beş vakit namazı, özellikle de sabah namazını cemaatle kılan bir mümin, bizzat Allah’ın koruma garantisi altındadır. Onun malına, canına ve namusuna kast eden, doğrudan Allah’a savaş açmış demektir. Sakın Allah, kendi himayesi altında bulunan bir şeyi ihlal ettiğiniz için sizden hak talebinde bulunmasın! Çünkü Allah, bu konuda hak talep ettiği kimseyi yakalayıp yüzüstü cehenneme atar. Gerçi sabah namazını kılmasa ve hatta ibadetlerini yerine getirmese bile, her müminin malı, canı ve namusu dokunulmaz olup koruma altındadır. İman etmeyenler
322
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
dahi böyledir. Ancak kulluk görevini titizlikle yerine getiren bir mümine karşı işlenen suç, diğerlerine göre çok daha ağır bir cezayı gerektirir. Örneğin, sıradan bir insana küfretmek ile Ashaptan birine küfretmek arasında çok büyük fark vardır. 1052. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Gece ve gündüz melekleri, nöbetleşe olarak aranızda bulunur ve sabah namazı ile ikindi namazlarında bir araya gelerek nöbet değişimi yaparlar. Böylece, gündüz melekleri mesaiye başlar, geceleyin aranızda kalmış olanlar da Allah’ın huzuruna çıkarlar. Allah celle celâluh, kullarının hâlini çok iyi bildiği hâlde, kendisine hakkıyla kulluk edenlerin ne büyük bir üstünlük ve iltifata lâyık olduklarını göstermek için, meleklere: — Kullarımı ne hâlde bıraktınız? diye sorar. Melekler: — Sabahleyin yanlarına vardığımızda da, ikindi vakti yanlarından ayrılırken de namaz kılıyorlardı, derler. 1053. Cerîr bin Abdullah el–Becelî radıyallahu anh anlatıyor:
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
323
Bir akşam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında idik. Dolunay hâlindeki aya bakarak şöyle buyurdu: “Sizler şu Ay’ı nasıl hiçbir güçlük çekmeden ve izdihama kapılmadan açık ve net olarak görebiliyorsanız, Rabb’inizi de cennette öyle ayan beyan göreceksiniz. O hâlde, bu büyük nimete nail olabilmek için, kulluk ve ibadetinizi eksiksiz yerine getirmeye gayret edin. Özellikle de, güneş doğmadan ve batmadan önceki namazları elinizden geldiğince kaçırmamaya çalışın. Ne sabahın tatlı uykusunun, ne de ikindi vaktindeki alışveriş ve kazanç hırsının sizi sabah ve ikindi namazlardan alıkoymasına izin vermeyin!” Diğer bir rivayette, “Peygamber aleyhisselâm, ayın on dördüncü gecesi aya bakmıştı.” ifadesi yer almaktadır. 1054. Büreyde radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim unutma, uyuyakalma, ölüm tehlikesi gibi meşru bir mazereti olmaksızın ikindi namazını terk ederse, o gün işlediği amelleri neredeyse boşa gider. Yani o gün yaptığı ibadetlerden kazanacağı sevap, ikindiyi kılanlara göre o kadar azalır ki, adeta hiç ibadet etmemiş gibi olur.”
324
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
189. BAB: CAMİLERE DEVAM ETMENİN FAZİLETİ Konu ile İlgili Hadisler: 1055. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim beş vakit namazını kılmak ve Müslümanlar arasındaki ders, sohbet, yardımlaşma gibi sosyal faaliyetlere katılmak üzere sabah akşam camiye gider gelirse, her gidip gelişinde Allah ona cennette bir ikram, bir ziyafet hazırlatır.” 1056. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir kimse evinde abdest, gusül veya teyemmüm alarak güzelce temizlenir, sonra Allah’ın emrettiği farz ibadetlerden birini yerine getirmek amacıyla Allah’ın evlerinden birine giderse, attığı adımlardan her biri bir günahı silip yok eder, diğeri de onu bir derece yükseltir.” 1057. Übey bin Kâb radıyallahu anh diyor ki: Peygamber zamanında bir adam vardı ki, mescide ondan daha uzakta oturan bir başkasını tanımıyorum. Buna rağmen, cemaatle kılınan hiçbir namazı kaçırmazdı. Ona:
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
325
Bir merkep alsan da hava karanlık veya sıcak olduğunda ona binsen daha iyi olmaz mı? dedim. Adam: Doğrusu, camiye bir binekle gelmeyi veya evimin caminin hemen yanında olmasını hiç istemezdim. Çünkü mescide her gelişimde ve evime her dönüşümde, adımlarımın bana sevap olarak yazılacağını ümit ediyorum, dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de ona: Allah, bunların hepsini senin için toplayıp sevap olarak yazdı, buyurdu. 1058. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh anlatıyor: Mescid-i Nebevi’nin etrafındaki bazı arsalar boşalmıştı. Bunun üzerine, Selime Oğulları kabilesi mescide birkaç kilometre uzaklıkta bulunan evlerini satıp Mescid-i Nebevî’nin yakınına taşınmak istediler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bunu haber alınca, onlara: — Duyduğuma göre, mescidin yakınına göç etmek istiyormuşsunuz, öyle mi? diye sordu. Onlar da: — Evet ya Rasulallah, bunu yapmayı ve sana komşu olmayı çok arzu ediyoruz, dediler. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Selime Oğulları! Bu düşüncenizi takdirle karşılıyorum. Ancak Medine’nin güvenliği bakımından,
326
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
bu stratejik bölgeyi terk etmeniz uygun olmaz. Orada kalmaya devam ederseniz, bana komşu olmaktan çok daha büyük sevap kazanırsınız. Onun için yerinizde kalın ki, camiye gelirken atacağınız her adım, size sevap olarak yazılsın. Yerinizde kalın ki, atacağınız her adım size sevap olarak yazılsın, buyurdu. Onlar da: — Öyleyse, biz de taşınmaktan vazgeçiyoruz, dediler. Buhârî de bu anlamdaki bir hadisi Enes bin Malik’ten rivayet etmiştir. 1059. Ebu Musa el-Eş’arî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Namazdan en büyük sevabı kazananlar, camiye en uzak mesafeden yürüyerek gelenlerdir. Yatsı namazını imamla birlikte kılmak için bekleyen kimsenin sevabı da, namazı tek başına kılıp uyuyan kimsenin alacağı sevaptan daha büyüktür.” 1060. Büreyde radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Karanlık gecelerde yatsı ve sabah namazı için camilere yürüyerek gidenleri, Mahşer Günü kendilerine cennet yolunu aydınlatacak tam ve
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
327
mükemmel bir nur ile müjdeleyin.” 1061. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Size, Allah’ın günahları bağışlamasına ve dereceleri yükseltmesine vesile olan hayır yollarını göstereyim mi? diye sordu. Ashab-ı Kiram: — Evet ya Rasulallah, dediler. Peygamberimiz: — Bazen meşakkatli de olsa abdesti tam almak, her namazı cemaatle kılmaya gayret ederek camilere adımları çoğaltmak ve ibadet bilincini zihinde ve gönülde sürekli canlı tutarak, namazdan sonra gelecek namazı beklemek. İşte bunlar, cephede nöbet beklemek kadar sevap kazandıran ibadetlerdir, buyurdu. 1062. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Bir kimsenin camiye ve cemaate devam etmeyi alışkanlık hâline getirdiğini görürseniz, onun gerçek bir mümin olduğuna şahitlik edebilirsiniz. Nitekim Allah celle celâluh buyuruyor ki: “Allah’ın mescitlerini ancak, Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başka hiç kimseden korkmayan
328
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
gerçek Müslümanlar imar ederler. Onlar gerek camilerin bakım ve onarım işleriyle uğraşarak, gerek namazı cemaatle camide kılarak mescitleri mamur ve ihya ederler. İşte onların, doğru yola erişen kimselerden olmaları umulabilir (9-Tevbe; 18).” Bu hadis, senet zincirinde yer alan Derrâc Ebu’s-Semh sebebiyle zayıftır. Derrâc’ı her ne kadar Yahya bin Maîn ve İbn-i Hibbân güvenilir kabul etmişlerse de, rical ehlinin neredeyse tamamı onun Ebu’l-Heysem’den rivayetlerini zayıf ve münker saymışlardır. (Zehebî, ElKâşif: 1473; El-Muğnî fi’d-Duafâ: 2039; İbn-i Hacer, Takrîbu’t-Tehzîb: 1824; Tehzîbu’t-Tehzîb: 397; Ukaylî, Duafâ: 471; Makrîzî, el-Kâmil fi’d-Duafâ: 647; Aynî, Meğâni’l-Ahyâr: 636; İbnu’l-Müberred, Bahru’d-Dem: 280; İbnu’l-Cevzî, Ed-Duafâ: 1175) Bununla birlikte, hadisin manası sahih olup, cami ve cemaate devam etmenin fazileti hakkında çok sayıda sahih hadis bulunmaktadır. 190. BAB: NAMAZI BEKLEMENİN FAZİLETİ Konu ile İlgili Hadisler: 1063. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz, evine gitmesine hiçbir engel olmadığı hâlde, sırf namaz kılmak amacıyla camide beklediği sürece, namazda sayılır. Bu esnada gıybet,
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
329
iftira, dedikodu vb. çirkin davranışlardan uzak durup tefekkür, tilavet, dua, zikir, sohbet gibi işlerle meşgul olursa, beklediği namaz vakti girinceye kadar, sürekli namaz kılıyormuş gibi sevap kazanır.” 1064. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Sizden biriniz camide veya başka bir yerde namaz kıldıktan sonra, abdestini bozmadan ve günah sayılan bir iş yapmadan namaz kıldığı yerde oturup ilim öğrenme, dua, zikir, tefekkür gibi hayırlı işlerle meşgul olduğu müddetçe, melekler kendisine: “Allah’ım; onu bağışla, ona merhamet eyle!” diye dua ederler. 1065. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir gece yatsı namazını gece yarısına kadar geciktirmişti. Namazı kıldırdıktan sonra yüzünü bize dönerek şöyle buyurdu: “Sizden başka herkes namazını kılıp uykuya daldı. Sizler ise, namazı beklemeye başladığınızdan bu yana, hiç durmadan namaz kılıyormuş gibi sevap kazanmaya devam ettiniz.”
330
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
191. BAB: CEMAATLE NAMAZ KILMANIN FAZİLETİ Konu ile İlgili Hadisler: 1066. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Camide cemaatle kılınan yatsı ve sabah namazları, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi kat daha faziletlidir. Diğer namazların camide kılınması ise, yirmi beş kat daha faziletlidir.” 1067. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir kimsenin camide cemaatle kıldığı öğle, ikindi ve akşam namazlarının sevabı, evinde veya iş yerinde kıldığı namazdan yirmi beş kat daha fazladır. Çünkü o kimse güzelce abdest alır, sonra sadece namaz kılmak amacıyla camiye gelirse, camiye varıncaya kadar attığı her adım sayesinde bir derece yükseltilir ve bir günahı bağışlanır. Camiye girince de, namaz kılmak için orada durduğu sürece, tıpkı namaz kılıyormuş gibi sevap kazanmaya devam eder. Namazını kıldıktan sonra, kimseye eliyle veya diliyle eziyet vermeden ve abdestini bozmadan namaz kıldığı yerde beklediği sürece, melekler ona: “Allah’ım; onu bağışla, Allah’ım; ona merhamet
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
331
eyle!” diye dua ederler. O kimse namazı beklediği sürece, namazda gibidir. İşte bu sebeplerden dolayı, cami veya mescitte cemaatle kılınan namaz, başka yerde kılınan namazdan –cemaatle kılınmış bile olsa– yirmi yedi veya yirmi beş kat daha üstündür. Sabah ve yatsı namazları için yirmi yedi, diğer namazlar için yirmi beş kat daha fazla sevap vardır. Ayrıca cami dışında cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan daha sevaptır.” 1068. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh rivayet ediyor: Abdullah bin Ümmü Mektum adında âmâ bir şahıs, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna geldi ve: — Ya Rasulallah! Beni elimden tutup camiye getirecek bir kimsem yok, diyerek, namazı evinde kılabilmek için Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den kendisine izin vermesini istedi. Rasulullah da izin verdi. Adam tam dönüp giderken, Peygamber onu çağırarak: — Namaz için ezan okunduğunu işitiyor musun? diye sordu. Abdullah: — Evet, cevabını verdi. Peygamber aleyhisselâm da: — O hâlde, cemaat sevabını kaçırmak istemiyorsan, davete icabet et ve ne yapıp edip camiye gel, buyurdu.
332
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
1069. Amr bin Kays adıyla da bilinen Peygamber’in meşhur müezzini Abdullah bin Ümmü Mektum radıyallahu anh anlatıyor: Ben kendisinden izin istemek üzere Peygamber’e: — Ya Rasulallah! Bildiğiniz gibi, ben gözleri görmeyen biriyim. Medine ise yılan, akrep gibi zehirli haşereleri ve aslan, kurt, yabani köpek gibi yırtıcı hayvanları çok olan bir yerdir. Beş vakit namazı camide cemaatle değil de evimde kılabilir miyim? dedim. Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm: — Hayır. Mademki “Hayye ale’s–salâh, hayye ale’l– felâh (Haydi namaza, haydi kurtuluşa!)” çağrısını işitiyorsun, o hâlde, birçok hayır ve sevaptan mahrum kalmamak için, “Haydi namaza!” buyurdu. 1070. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin olsun ki, şu camiye gelmeyip namazlarını evlerinde kılan insanları gördükçe bazen içimden öyle geçiyor ki, bir yığın odun toplatayım, arkasından namaz için ezan okunmasını emredeyim, sonra bir adama cemaate imam olmasını söyleyeyim, sonra da o namaza gelmeyen adamlara gideyim de, evlerini yakıp başlarına yıkayım!”
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
333
1071. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh şöyle dedi: “İçinizden her kim yarın Allah’ın huzuruna Müslüman olarak çıkmak istiyorsa, şu farz namazları camilerde, ezanların okunduğu yerde kılsın. Bakınız; Allah celle celâluh, Peygamberiniz için mutlaka uymanız gereken birtakım hidayet yolları belirlemiştir. İşte bu namazlar da hidayet yollarındandır. Şayet siz de cemaati terk eden şu adamlar gibi namazları evinizde kılacak olursanız, Peygamberinizin hayati öneme sahip bir sünnetini terk etmiş olursunuz. Peygamberinizin sünnetini terk edince de sapıklığa düşersiniz. Vallahi ben, ikiyüzlülüğü herkes tarafından bilinen münafıklardan başka, içimizden hiç kimsenin cemaatten geri kalmadığı günleri çok iyi bilirim. Öyle ki, adam hasta bile olsa, iki kişinin kolları arasında sallanarak namaza getirilir ve güçlükle safa yerleştirilirdi. Yine de camiyi ve cemaati terk etmezdi.” Müslim’in diğer bir rivayetinde Abdullah bin Mesud şöyle demiştir: “Bakın; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bize hidayet yollarını öğretmiştir. İçinde ezan okunan mescitlerde namaz kılmak da bu hidayet yollarındandır”. 1072. Ebu’d–Derdâ radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
334
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
“Bir şehirde, köyde veya kırda üç Müslüman bulunur da içlerinden birini imam seçip namazı birlikte kılmazlarsa, şeytan onları ele geçirmiş demektir. Çünkü Allah’ın yardımına, ancak Kur’an şemsiyesi altında ortak bir hedef için birbirleriyle kenetlenmiş Müslümanlar nail olabilirler. Onun için siz siz olun, Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberliğin teminatı olan camiden ve cemaatten uzak kalmayın. Unutmayın ki, sürüden ayrılan koyunu kurtlar kapar.” 192. BAB: ÖZELLİKLE SABAH VE YATSI NAMAZLARINI CEMAATLE KILMAYA TEŞVİK Konu ile İlgili Hadisler: 1073. Osman bin Affân radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Yatsı namazını cemaatle kılan kimse, yatsıdan gece yarısına kadar hiç durmadan nafile namaz kılmış gibidir. Yatsı ile birlikte sabah namazını da cemaatle kılan kimse ise, bütün gece sabaha kadar namaz kılmış gibidir.” Tirmizî’nin yine Osman bin Affân radıyallahu anh’dan naklettiği bir rivayette şu ifadeler yer almaktadır: Osman bin Affân radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
335
“Her kim yatsı namazını camide cemaatle kılarsa, yatsıdan gece yarısına kadar nafile namaz kılmış gibi sevap kazanır. Hem yatsı, hem de sabah namazını cemaatle kılan kişi ise, bütün gece sabaha kadar namaz kılmış gibi sevap kazanır.” 1074. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsanlar cemaatle kılınan yatsı namazı ile sabah namazının üstünlük derecesini bilselerdi, emekleyerek ve sürünerek de olsa, bu iki namaza mutlaka gelirlerdi.” 1075. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh ‘den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Münafıklara sabah ve yatsı namazından daha ağır gelen hiçbir namaz yoktur. Bu yüzden onlar, sabah ve yatsı namazı için camiye çok nadir gelirler. Şayet insanlar bu iki namazda ne büyük ecir ve sevap olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaate gelirlerdi.” 193. BAB: FARZ NAMAZLARIN ÖNEMİ FARZ NAMAZLARA DEVAM ETMENİN EMREDİLİP
336
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
TERK ETMENİN KESİN OLARAK YASAKLANMASI ve TERK EDENLERİN AZAP İLE UYARILMASI Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey iman edenler! Dinin direği olan namazları, her türlü aşınmaya, pörsümeye, yıpranmaya, gevşemeye karşı titizlikle koruyun. Namazı mekanik hareketlere dönüştürmeden, okuduklarınızı anlayıp özümsemeye çalışarak, vaktinde ve gereği gibi kılın ve iş hayatının insanı en çok meşgul ettiği, namazın geciktirilmesine, çabucak kılınıp geçiştirilmesine ve hatta terk edilmesine sebep olan vakitlerdeki namazlara, örneğin, ikindi namazına gereken dikkat ve özeni gösterin. Daha da önemlisi, namazınızın, ibadetin bütün güzelliklerini içinde barındıran, bireyi ve toplumu her türlü aşırılıktan, kötülükten uzak tutan bir namaz olmasına gayret edin. Sizi üstün ahlakî meziyetlerle donatarak dengeli, ölçülü, uyumlu, âdil, iyiliksever ve orta yolu izleyen bir ümmet konumuna yükseltecek olan bu namazları, yani orta namazı titizlikle muhafaza edin ve bunun için, yürekten bir saygı ve bağlılıkla Allah’ın huzurunda kıyama durun. (Bakara, 2/238) 2. Sizinle yaptıkları antlaşmaya ihanet eden kâfirlerle savaşıp onları ele geçirirseniz, şayet özgür iradeleriyle Müslümanlığı tercih ederek tövbe eder ve bu tövbenin göstergesi olan namazı kılar, zekâtı verirlerse, onları serbest bırakın. (Tevbe, 9/5)
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
337
Konu ile İlgili Hadisler: 1076. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: — Ya Rasulullah, Allah’ın en sevdiği amel hangisidir? diye sordum. — Vaktinde kılınan namazdır, diye cevap verdi. — Sonra hangisidir? dedim. — Ana babaya iyilik etmek, buyurdu. — Daha sonra hangisidir gelir? diye sordum. — Allah yolunda cihad etmek, buyurdu. 1077. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İslam dini beş esas üzerine kurulmuştur: 1. Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun Elçisi olduğuna şehadet etmek, 2. Namaz kılmak, 3. Zekât vermek, 4. Hacca gitmek, 5. Ramazan orucunu tutmak. 1078. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve
338
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
sellem şöyle buyurmuştur: “Ben İslam’a karşı savaş açan insanlarla, ancak Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun Elçisi olduğuna şehadet edinceye, namazı kılıncaya ve zekâtı verinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunu yaptıkları zaman aramızdaki savaş bitmiş, kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Yani benim korumam altına girerek mal ve can güvenliğine kavuşmuş olurlar. Ancak İslam’a göre cezayı gerektiren cinayet, hırsızlık, gasp gibi başka bir suç işlerlerse, o zaman başka. Kelime-i şehadet getiren herkesi Müslüman kabul etmek durumundayım. Onların gizli niyetlerinin hesabı ise Allah’a aittir. İnsanların niyetlerini sorgulamak ve onları bundan dolayı yargılamak benim görevim değildir.” 1079. Muaz bin Cebel radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, beni vali olarak Yemen’e gönderirken şunları söyledi: “Sen Allah’a, ahiret gününe, geçmiş Peygamberlere ve kitaplara inanmakla birlikte, benim Peygamberliğimi reddeden kitap ehli bir topluma, yani Yahudi ve Hıristiyanlara vali olarak gidiyorsun. Onları, öncelikle Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın Elçisi olduğuma şahitlik etmeye çağır. Şayet bu çağrına uyup sana itaat ederlerse, o zaman Allah’ın onlara günde beş vakit namazı farz kıldığını bildir.
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
339
Eğer buna da itaat ederlerse, Allah’ın onlara, zenginlerinden alınıp fakirlerine verilmek üzere zekâtı farz kıldığını bildir. Buna da itaat edip uydukları takdirde, zekât alırken onların mallarının en gözde ve kıymetli olanlarını almaktan sakın. Mazlumun bedduasından da kork, çünkü onun duası ile Allah arasında perde yoktur.” 1080. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Gerçek şu ki, kişi ile şirk ve küfür arasında, namazı terk etmek vardır.” Şirk, Allah’a ortak koşmak, yani O’nun varlığını ve yaratıcılığını kabul etmekle birlikte, putlara veya diğer varlıklara tapmaktır. Küfür ise, İslam’ı tamamen veya kısmen inkâr etmek, kâfir olmak demektir. Müslüman olduğunu iddia eden bir kimsenin şirke veya küfre girmesini engelleyen şey, namazdır. Namazı terk ederse, artık o kimse ile şirk ve küfür arasında bir engel kalmaz, ya müşrik ya da kâfir olur. Eğer farziyetini inkâr ederek namazı terk ediyorsa, inanç ve itikat bakımından kâfir olur. Artık o kişiye Müslüman muamelesi yapılmaz; öldüğü zaman cenaze namazı kılınmaz ve Müslümanların kabristanına defnedilmez. Eğer namazın farz olduğuna inanıyor, ama tembelliğinden dolayı kılmıyorsa, inanç bakımından kâfir olmasa da, amel ve
340
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
davranış bakımından kâfir, yani günahkâr olur. 1081. Büreyde radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bizimle onlar (münafıklar) arasındaki temel ayırıcı unsur, namazdır. Dolayısıyla, namazı terk eden kâfir olur.” Münafıklar, kalben iman etmedikleri hâlde Müslümanlık iddiasında bulunan kimselerdir. Onlar namaz kılmaya devam ettikleri sürece, Müslüman sayılır ve Müslümanların yararlandığı haklardan yararlanırlar. Fakat namazı terk etmek suretiyle gerçek inkârcı yüzlerini açığa vuracak olurlarsa, kâfirlerle eşit olurlar ve kendilerine, kâfirlere tatbik edilen hukuk uygulanır. Münafık olmadığı hâlde namazı terk eden kimse ise, kâfire yakışan bir tavır göstermiş ve büyük günah işlemiş olur. 1082. Tâbiun neslinden olan ve büyük bir şahsiyet olduğunda ittifak edilen Şakîk bin Abdullah rahimehullah diyor ki: Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in Ashabı, namazdan başka hiçbir ibadetin terk edilmesini kâfirlik sebebi saymazlardı. Namazın terk edilmesini, neredeyse kişiyi kâfir yapacak derecede büyük bir günah olarak
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
341
görürlerdi. 1083. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Mahşer Günü kulun ilk hesaba çekileceği ameli, namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa kurtuluşa ermiş, başarıya ulaşmış sayılır. Fakat namazı düzgün olmazsa, aldanmış ve hüsrana uğramış demektir. Namazdan hesaba çekilirken farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Allah celle celâluh: — Bakın bakalım, kulumun nafile namazları var mı? der. Böylece, farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir.” 194. BAB: BİRİNCİ SAFFIN ÖNEMİ NAMAZI EN ÖN SAFTA KILMANIN SEVABI ve ÖNDEKİ SAFLARI TAMAMLAMANIN, SAFLARI SIK ve DÜZGÜN TUTMANIN EMREDİLMESİ Konu ile İlgili Hadisler: 1084. Câbir bin Semure radıyallahu anhumâ anlatıyor: Bir gün Mescid-i Nebevi’de dağınık gruplar hâlinde oturuyorduk. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem odasından çıkıp yanımıza geldi ve:
342
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
— Meleklerin Rableri huzurunda saf bağlayıp durdukları gibi saf bağlamak istemez misiniz? buyurdu. Bunun üzerine biz: — Ya Rasulallah! Melekler Rab’lerinin huzurunda nasıl saf bağlayıp dururlar? diye sorduk. Peygamberimiz: — Onlar, öndeki safları tamamlarlar ve aralarında en ufak bir boşluk, gedik bırakmaksızın birbirine perçinlenmiş gibi bitişik dururlar. O hâlde, sizler de özellikle namaz kılarken en ön saftan itibaren saflar arasında hiçbir boşluk bırakmamalı, bir saf tamamlanmadan sonraki saffa başlamamalısınız. Ayrıca, saflar arasında boşluk kalmaması için birbirinize iyice yaklaşmalı ve omuz omuza durmalısınız, buyurdu. 1085. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsanlar ezan okumanın ve namazda birinci safta bulunmanın sevabını bilselerdi, müezzinlik yapmak veya ilk safta yer almak için birbirleriyle yarışır, hatta münakaşa ederlerdi. Sonra da bunun için kur’a çekmekten başka çare bulamasalardı, bu sevaba nail olabilmek için kur’a bile çekerlerdi. 1086. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
343
şöyle buyurmuştur: “Erkeklerin en çok sevap kazanacağı saf en öndeki, en az sevap kazanacakları da saf en arkadaki saftır. Kadınların ise en çok sevap kazanacağı saf en arkadaki, en az sevap kazanacakları saf en öndeki –yani erkeklere en yakın olan– saftır. Fakat kadınlar erkeklerin bulunmadığı bir yerde kendi aralarında namaz kılıyorlarsa, onların en fazla sevap kazanacağı saf en öndeki saf, sevabı en az olanı da en arkadaki saftır.” 1087. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ashaptan bazılarının gerilerde saf tutmaya çalıştığını gördü. Bunun üzerine, onları uyararak: — Öne doğru gelin ve bana uyun! Sizden sonrakiler de size uysunlar. Dikkat edin; bir topluluk sevap ve iyilik konusunda ilerlemeye çalışmayıp geride kalmakta ısrar ederse, Allah da onları geri bırakır, buyurdu. 1088. Ebu Mesud radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, namaza başlayacağımız zaman eliyle omuzlarımıza dokunarak saflarımızı düzeltir ve şöyle buyururdu: “Safları sık ve düzgün tutun, eğri büğrü durmayın.
344
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Sonra kalpleriniz de eğrilir, birlik ve beraberliğinizi kaybedersiniz. Namazda benim hemen arkamda, bilgi ve tecrübe sahibi kimseler dursun. Onların arkasında da, geriye doğru sırayla, bilgi ve tecrübesi daha az olanlar saf tutsun.” 1089. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Saflarınızı düzgün tutun. Çünkü safların düzgün tutulması, namazın tamamlayıcı unsurlardandır. Safları düzgün olmayan bir namaz ne kadar güzel kılınırsa kılınsın, eksik bir namazdır.” Buhârî’nin bir rivayetinde, ifade şu şekildedir: “Çünkü safların düzgün tutulması, namazın düzgün olmasını sağlayan unsurlardandır.” 1090. Yine Enes bin Malik radıyallahu anh anlatıyor: Bir defasında namaz kılmak için kamet getirilmişti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem mihraba geçtikten sonra bize yüzünü dönerek şöyle buyurdu: “Saflarınızı dümdüz tutun ve birbirinize sımsıkı yapışıp kenetlenin! Şunu da iyi bilin ki, ben namaz kılarken sizi arkamdan da görüyorum.” Allah Teâlâ Peygamberlerine, risalet görevlerini
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
345
hakkıyla yerine getirebilmeleri için diğer insanlara vermediği bazı üstün yetenekler bahşetmiştir. Bu itibarla Peygamber alehhisselam, önünde olup bitenleri gördüğü gibi, arka tarafta yapılıp edilenleri de görmekteydi. Nitekim Ebû Zerr (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ben sizin görmediklerinizi görüyor, işitmediklerinizi işitiyorum. Vallahi benim bildiklerimi bilmiş olsaydınız az güler, çok ağlardınız.” (Tirmizî, Zühd: 9; İbn-i Mâce, Zühd: 19; Buhârî, Rikak: 27) Buhârî’nin başka bir rivayetinde, Enes’in şu sözü nakledilir: “Biz namaz için saf tutarken, her birimiz omzunu yanındakinin omzuna, ayağını da yanındakinin ayağına bitiştirirdi. Böylece kelimenin tam anlamıyla, tuğlaları birbirine perçinlenip kenetlenmiş bir duvar gibi olurduk.” 1091. Numân bin Beşîr radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ya namaz kılarken saflarınızı düzeltirsiniz, ya da Allah yüzlerinizi ayrı ayrı yönlere çevirir! Cemaatle namaz kılarken, tıpkı cephede düşman karşısında saf tutarcasına, “tuğlaları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi” (61-Saff: 4) omuz omuza saf bağlayın. Safları son derece sık ve düzenli tutun. Aksi hâlde, namaz saflarındaki düzensizlik ve eğrilik, sizin bakış açınıza,
346
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
ruh dünyanıza da olduğu gibi yansır. Böylece ihtilafa düşer, birlik ve beraberliğinizi kaybederek siyasi, askeri, ekonomik vb. alanlarda başarısızlığa mahkûm olursunuz. Düşman karşısında çözülür, gücünüzü kaybedip parçalanırsınız. Çünkü namazda safların düzenli olmayışı, müminlerin ortak hedef ve gayeye sahip olmadıklarının, fikren ve ruhen bölünüp parçalandıklarının, aralarında kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma duygularının zaafa uğradığının göstergesidir.” Müslim’in bir başka rivayeti şöyledir: Peygamber sallallahu aleyhi ve selem namaza durmadan önce, sanki ok kutusundaki okları düzeltir gibi saflarımızı düzeltirdi. Bizim buna iyice alıştığımızı görünceye kadar da böyle yapmaya devam etti. Yine bir gün namaza çıkıp namaz kıldıracağı yerde durmuştu. Tam tekbir almak üzereyken, göğsü saf hizasından dışarı çıkmış bir adam gördü ve: “Ey Allah’ın kulları! Ya saflarınızı düzeltirsiniz, ya da Allah kalplerinize kin ve düşmanlık koyarak sizi ihtilâfa düşürüp yüzlerinizi ayrı ayrı yönlere çevirir.” buyurdu. 1092. Berâ bin Âzib radıyallahu anhumâ anlatıyor: Namaz için saf tuttuğumuz zaman, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ileri geri gidenleri düzeltmek
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
347
için eliyle göğüslerimize ve omuzlarımıza dokunarak saffı bir baştan bir başa dolaşır ve şöyle buyururdu: “Eğri büğrü durmayın, yoksa kalpleriniz de eğrilir ve aranızdaki dostluk düşmanlığa, birlik ihtilafa dönüşür.” Ayrıca derdi ki: “İlk saflarda bulunanlara Allah rahmet, melekler de dua ederler.” 1093. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Saflarınızı sık ve düzgün tutun! Omuzları bir hizaya getirin, aradaki boşlukları doldurun. Önündeki boşluğu doldurmayan kardeşinizi, nazikçe elinden tutup yanınıza çekin, saflar arasında şeytanın girebileceği boşluklar bırakmayın. Her kim saflardaki boşlukları tamamlarsa, Allah da ona nimetlerini tamamlar. Kim de safları kesintiye uğratırsa, Allah da ona verdiği nimetleri kesintiye uğratır.” 1094. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Saflarınızı sık tutun ve saflar arasındaki boşluğu
348
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
en aza indirin. Boyunlarınızı da bir hizaya getirin. Canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, şeytanın siyah bir kuzu gibi safların boş kalmış aralıklarından girdiğini görüyorum.” 1095. Yine Enes radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Önce ilk saffı tamamlayın, sonra da sırayla arkadaki safları doldurun. Tamamlanmayan bir saf kalacaksa, bu en arkadaki saf olsun.” 1096. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah, safların sağ tarafında bulunanlara rahmet eder, melekler de onlara dua ederler.” Bu hadisi Ebu Davud, Müslim’in şartlarına uygun bir senetle rivayet etmiştir. Ancak hadisin senet zincirinde, Üsâme bin Zeyd el-Leysî adında güvenirliği şüpheli bir ravi vardır. Üsâme bin Zeyd el-Leysî, bu hadisi kendisinden daha güvenilir ravilere aykırı (şaz) olarak rivayet etmiştir. Hadisin sahih rivayetlerdeki metni şöyledir: “Şüphesiz Allah, cemaatle namaz kılarken safları düzgün tutan ve
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
349
boşlukları doldurarak safları tamamlayan kimselere rahmet eder, melekler de onlara dua ederler.” 1097. Berâ radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in arkasında namaz kıldığımız zaman, yüzünü döndüğünde karşısında olabilmek için, onun sağ tarafında olmayı arzu ederdik. Çünkü o, namazı bitirince genellikle sağ tarafından dönerdi. Bir defasında, selam verdikten sonra bize dönerken şöyle dua ettiğini işittim: “Kullarını diriltip huzurunda toplayacağın gün, beni azabından koru Ya Rab!” 1098. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Cemaatle namaza dururken, sağlı sollu saffa durarak imamı ortanıza alın ve saflardaki boşlukları doldurun. İlk gelen kişi imamın tam arkasında dursun, diğerleri de onun sağına soluna durarak ilk saffı oluştursun. Daha sonra gelenler de, birinci safta olduğu gibi imamın hizasında başlamak üzere, sağlı sollu durarak saffı tamamlasınlar.” Bu hadis, senet zincirinde yer alan iki meçhul (bilinmeyen) raviden dolayı zayıftır. Bu iki ravi Yahya bin Beşîr ve annesidir. Ancak hadisin “saflardaki
350
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
boşlukları doldurun” cümlesi, başka sahih senetlerle ayrıca rivayet edilmiştir. Bununla birlikte, zayıf olan “imamı ortanıza alın” cümlesi de mana itibariyle doğrudur. 195. BAB: SÜNNET NAMAZLARIN FAZİLETİ FARZLARDAN ÖNCE ve SONRA KILINAN SÜNNET NAMAZLARIN FAZİLETİ ve MİKTARI Konu ile İlgili Hadisler: 1099. Müminlerin annesi ve Rasulullah’ın hanımı Ümmü Habîbe Remle Binti Ebu Süfyân radıyallahu anhumâ diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Bir Müslüman, yalnızca Allah’ın rızasını kazanmak için her gün farzların haricinde sünnet olarak on iki rekât namaz kılarsa, Allah ona cennette bir köşk hazırlatır.” 1100. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ anlatıyor: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte, sabah namazından önce iki, öğle namazından önce iki, öğle namazından sonra iki, cuma namazından sonra iki, akşam namazından sonra iki ve yatsı namazından sonra iki rekât olmak üzere, bir günde toplam on rekât sünnet namaz kıldım.
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
351
1101. Abdullah bin Muğaffel radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem üç defa arka arkaya: “Her ezan ile kamet arasında, kılınması meşru olan sünnet namaz vardır.” dedi. Üçüncü defasında da, “Tabi kılmak isteyenler için.” diye ekledi. 196. BAB: SABAH NAMAZININ SÜNNETİNİN ÖNEMİ Konu ile İlgili Hadisler: 1102. Âişe radıyallahu anhâ diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, öğle namazının farzından önceki dört rekât ile sabah namazının farzından önceki iki rekât sünnet namazı hiç terk etmezdi. 1103. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sabah namazının iki rekât sünnetine diğer nafile namazlardan daha fazla önem verirdi. 1104. Yine Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sabah namazının iki rekât sünneti, dünyadan ve
352
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
içindeki her şeyden daha hayırlıdır.” Müslim’de geçen bir diğer rivayet şöyledir: “Bu iki rekât namaz, bana bütün dünyadan daha sevimlidir.” 1105. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in müezzini Bilâl bin Rebâh radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Bilâl, Rasulullah aleyhisselâm’a sabah namazı vaktinin girdiğini haber vermeye gelmişti. O sırada Âişe, Bilâl’e bazı şeyler sorarak onu meşgul etti. Bu arada ortalık da iyice ağarmaya başlamıştı. Bunun üzerine Bilâl, Rasulullah’a seslenerek namaz vaktinin girdiğini haber verdi. Fakat Peygamberimiz namaza çıkmadı. Bilâl tekrar tekrar çağırmasına rağmen, Peygamber odasından çıkmakta gecikti. Nihayet Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem çıkıp mescide gelerek sabah namazını kıldırdı. Daha sonra Bilâl, Peygambere durumu anlattı. Âişe’nin bir şeyler sorarak ortalık ağarıncaya kadar kendisini meşgul ettiğini, Peygamber aleyhisselâm’ın da namaza çıkmakta geciktiğini, bu yüzden ikinci kez seslendiğini söyledi. Bunun üzerine Rasulullah: — Ben o sırada sabah namazının iki rekât sünnetini kılıyordum, dedi. Bilâl: — İyi ama ya Rasulallah, namaza çok geç geldiniz, deyince Peygamber aleyhisselâm:
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
353
— Bundan daha fazla geç kalsaydım bile, yine de bu iki rekât sünneti güzelce, itina ile kılardım, buyurdu. 197. BAB: SABAH NAMAZININ SÜNNETİNİN MAHİYETİ SABAH NAMAZININ SÜNNETİNİN HAFİFÇE KILINACAĞI; BU NAMAZDA OKUNACAK SURELERİN ve NAMAZIN NE ZAMAN KILINACAĞININ BEYANI Konu ile İlgili Hadisler: 1106. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazının ezanı ile kameti arasında hafifçe ve süratli bir şekilde iki rekât namaz kılardı. Buhârî ile Müslim’in diğer bir rivayetine göre, Âişe radıyallahu anhâ şöyle demiştir: Peygamber aleyhisselâm ezanı işittiği zaman sabah namazının iki rekât sünnetini o kadar çabuk kılardı ki, acaba Fatiha suresini okudu mu diye kendi kendime sorardım. Müslim’in bir rivayetine göre, Âişe radıyallahu anhâ şöyle demiştir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ezanı duyduğu – veya tanyeri ağardığı– zaman, sabah namazının sünnetini fazla uzatmadan kılardı.
354
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
1107. Hz. Ömer radıyallahu anh’ın kızı ve Peygamber aleyhisselâm’ın hanımı Hafsa radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, müezzin sabah ezanını okuduğu ve tan yeri de ağardığı zaman hafifçe iki rekât sünnet namaz kılardı. Müslim’in diğer bir rivayetine göre, Hafsa şöyle demiştir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazında, tan yeri ağardığı zaman hafifçe kıldığı iki rekât namazdan başka sünnet namaz kılmazdı. 1108. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, gece namazlarını ikişer rekât kılardı. Gecenin sonunda da bir rekât vitir kılarak gece namazını tamamlardı. Sabah namazının farzından önce de, kulağı kametteymiş –yani kametin okunmasına çok az bir zaman kalmış– gibi çabucak iki rekât namaz kılardı. 1109. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazının iki rekât sünnetini kılarken, bazen birinci rekâtta zammı sure olarak, Bakara suresindeki şu ayeti okurdu: “Deyin ki; bizler Allah’a, iman ettiğimiz gibi, bize
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
355
gönderilen Kur’an ayetlerine, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve sonraki nesillere gönderilen vahiylere, ayrıca Musa’ya ve İsa’ya verilen Kitap ve mucizelere; kısacası, Rab’leri tarafından peygamberlere gönderilen bütün vahiylere inanır, aralarında hiçbir ayrım gözetmeyiz. Çünkü biz, Allah’a gönülden boyun eğen kimseleriz (Bakara, 136).” İkinci rekâtta da şu ayeti okurdu: “Nihayet İsa, onlardaki inkârcı tavrı sezince, etrafındaki müminlere seslenerek: “Allah yolunda zalimlere karşı başlattığım mücadelede kimler bana yardımcı olacak? diye sordu. Bunun üzerine havariler dediler ki: “Allah’ın elçisinin yardımcıları biz olacağız! Zira biz, Allah’a yürekten iman ettik. Şahit ol ki, biz tüm benliğimizle O’na boyun eğmiş kimseleriz (Al-i İmrân; 52).” Diğer bir rivayete göre, Peygamber aleyhisselâm ikinci rekâtta Âl–i İmrân suresindeki şu ayeti okurdu: “De ki; ey Kitap Ehli! Gelin, sizinle bizim aramızdaki şu ortak ilkelerde buluşalım: Allah’tan başkasına tapmayalım. Hiç kimseyi ve hiçbir şeyi tanrı mertebesine yüceltip Allah’a ortak koşmayalım. Allah’ın yanı sıra, içimizden birilerini her emrine kayıtsız şartsız itaat edilen efendiler ve Rabler edinmeyelim.
356
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Eğer bu çağrıya da olumsuz cevap vererek yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahit olun ki, bizler Allah’ın iradesine gönülden boyun eğen kimseleriz (Âl-i İmrân; 64).” 1110. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazının iki rekât sünnetinde, zammı sure olarak çoğu zaman Kâfirûn ve İhlâs surelerini okurdu. 1111. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ diyor ki: Bir ay boyunca Peygamber aleyhisselâm’ın namazına dikkat ettim, sabah namazının sünnetinde devamlı Kâfirûn ve İhlâs surelerini okuyordu. 198. BAB: SABAH NAMAZININ SÜNNETİNDEN SONRA SAĞ TARAFA UZANMAK KİŞİ GECE NAMAZI KILMIŞ OLSA DA OLMASA DA, SABAH NAMAZININ SÜNNETİNİ KILDIKTAN SONRA SAĞ YANINA UZANIP YATMASININ MÜSTEHAP OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1112. Âişe radıyallahu anhâ şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazının iki rekât sünnetini kıldıktan sonra, gece namazının yorgunluğunu üzerinden atıp sabah
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
357
namazının farzını dinç bir şekilde kılmak için, Bilâl kamete başlayıncaya kadar sağ tarafına uzanıp yatardı. 1113. Yine Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yatsı namazını kıldıktan, tan ağarıncaya kadar geçen süre içinde gece namazına kalkar ve iki rekâtta bir selâm vererek on rekât namaz kılar, sonunda da bir rekât vitir eklerdi. Daha sonra yatıp uyurdu. Müezzin sabah ezanını okuduktan sonra tanyeri ağarmaya başlayınca gelip Peygamber’i uyandırır, o da kalkıp süratli bir şekilde iki rekât namaz kılardı. Sonra da müezzin tekrar gelip namaza başlanacağını haber verinceye kadar sağ tarafına uzanırdı. 1114. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz sabah namazının iki rekât sünnetini kıldıktan sonra, farzı zinde bir şekilde kılabilmek için bir süre sağ tarafına uzanıp dinlensin.” 199. BAB: ÖĞLE NAMAZININ SÜNNETİ Konu ile İlgili Hadisler: 1115. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ şöyle
358
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
diyor: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber, öğle namazının farzından önce ve sonra ikişer rekât sünnet namaz kıldım. 1116. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem öğle namazının farzından önce kıldığı dört rekât sünnet namazı hiç terk etmezdi. 1117. Yine Âişe radıyallahu anhâ rivayet ediyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sabah namazının farzından önce iki rekât sünnet kılardı. Öğle ezanı okunduğu zaman, öğle namazının farzından önce benim odamda dört rekât sünnet namaz kılar, sonra mescide çıkıp öğle namazının farzını kıldırırdı. Daha sonra eve gelerek iki rekât sünnet daha kılardı. İkindi namazının öncesinde ve sonrasında sünnet namaz kılmazdı. Akşam namazını kıldırdıktan sonra evime gelerek iki rekât sünnet kılardı. Yatsı namazının farzından önce de sünnet namaz kılmaz, farzını kıldırdıktan sonra yine evime gelerek iki rekât sünnet kılardı. Vitir namazını ise gece namazının sonunda kılardı. 1118. Ebu Süfyân’ın kızı ve Rasulullah aleyhisselâm’ın
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
359
hanımı Ümmü Habîbe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim öğle namazının farzından önce ve sonra dörder rekât sünnet namazı kılmaya devam ederse, Allah onu cehenneme haram kılar. Yani büyük günah işlemiş olsa bile, onu kâfirler gibi ebediyen cehennemde bırakmaz.” 1119. Abdullah bin Sâib radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem güneş tepe noktasından batıya doğru yönelmeye başladıktan sonra, öğle namazının farzından önce bazen iki, bazen dört rekât sünnet namaz kılar ve şöyle buyururdu: “Bu an, dua ve ibadetlerin kabul edilmesi için gök kapılarının açıldığı bir andır. Bu yüzden, iyi bir amelimin o anda Allah’ın huzuruna çıkmasını isterim.” 1120. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem herhangi bir mazeret sebebiyle öğle namazının farzından önce dört rekât sünneti kılamadığı zaman, onu farzdan sonra kılardı. Eğer ikindiye kadar da kılamamışsa, ikindinin farzından sonra onu kaza ederdi. 200. BAB: İKİNDİ NAMAZININ SÜNNETİ
360
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Konu ile İlgili Hadisler: 1121. Ali bin Ebî Tâlip radıyallahu anh şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ikindi namazının farzından önce, iki rekâtta bir selam vermek suretiyle dört rekât sünnet namaz kılardı. İlk iki rekâtın sonunda, büyük meleklere ve onların yolunu izleyen mümin ve Müslümanlara selâm verirdi. 1122. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İkindi namazının farzından önce dört rekât nafile namaz kılan kimseye, Allah rahmetini ihsan etsin.” 1123. Ali bin Ebî Tâlip radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bazen ikindi namazının farzından önce iki rekât sünnet namaz kılardı. Bu hadis, ravileri güvenilir olmakla birlikte, bu lafzıyla şazdır. Yani daha güvenilir ravilere aykırı bir lafızla rivayet edilmiştir. Bir başka sahih senet zinciriyle de, “öğleden önce dört” “öğleden sonra iki” “ikindiden önce dört” gibi çelişkili lafızlarla rivayet edilmiştir. Fakat en güvenilir rivayetlerde, çelişkisiz olarak şu lafızlarla nakledilmiştir ki, doğrusu da budur: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bazen ikindi namazının
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
361
farzından önce dört rekât sünnet namaz kılardı.” 201. BAB: AKŞAM NAMAZINDAN ÖNCE VE SONRA KILINAN SÜNNETLER Konu ile İlgili Hadisler: Bu konuda daha önce, Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ ile Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edilen ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in akşam namazının farzından sonra iki rekât sünnet namaz kıldığını belirten (1100 ve 1117 numaralı) iki sahih hadis geçmişti. Akşamın farzından önceki sünnet namazlara gelince: 1124. Abdullah bin Muğaffel radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem üç defa: “Akşamın farzından önce iki rekât sünnet namaz kılın.” buyurdu. Üçüncü defasında da, “Dileyen kimse kılsın.” sözünü ekledi. 1125. Enes bin Malik radıyallahu anh diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in önde gelen sahâbîlerinin, akşam vakti ezan okunur okunmaz aceleyle caminin direklerine doğru durup akşam namazının farzından önce iki rekât sünnet namaz kıldıklarını gördüm. Direklerin önünde namaza
362
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
durmalarının sebebi, namaz esnasında önlerinden geçmesine engel olmaktı.
birinin
1126. Yine Enes radıyallahu anh anlatıyor: Biz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zamanında, güneş batınca akşam namazının farzından önce iki rekât nafile namaz kılardık. Orada bulunanlardan biri, Enes’e: — Peki, bu namazı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de kılar mıydı? diye sordu. Enes şöyle cevap verdi: — Hayır. Onu kıldığımızı görür, fakat bize kılın veya kılmayın demezdi. 1127. Yine Enes radıyallahu anh şöyle diyor: Biz Medine’de Peygamber aleyhisselâm’ın yanında iken, müezzin akşam ezanını okur okumaz, ashap aceleyle direklere doğru durup iki rekât namaz kılarlardı. Öyle ki, yabancı biri mescide gelirdi de, bu iki rekât namazı kılanların çokluğuna bakarak, akşam namazının farzı kılınmış zannederdi. 202. BAB: YATSI NAMAZINDAN ÖNCE VE SONRA KILINAN SÜNNETLER Bu konuyla ilgili olarak, daha önce iki hadis geçmişti. Bunlardan biri, Abdullah bin Ömer’in “Ben Peygamber
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
363
sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte yatsının farzından sonra iki rekât namaz kıldım.” dediğine dair 1100 numaralı hadistir. Diğeri de, Abdullah bin Muğaffel’in Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet ettiği, “Her ezan ve kamet arasında namaz vardır.” şeklindeki 1101 numaralı hadistir. 203. BAB: CUMA NAMAZININ SON SÜNNETİ Konu ile İlgili Hadisler: Bu konuyla ilgili olarak, Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’nın Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte Cuma’nın farzından sonra iki rekât sünnet namaz kıldığına dair 1100 numaralı hadis yukarıda geçmişti. Peygamberimizin Cuma namazından önce sünnet kıldığına veya bunu tavsiye ettiğine dair herhangi bir sahih rivayet yoktur. Bu yüzden cumhur (İslam âlimlerinin çoğunluğu) bu yönde fetva vermiştir. Ancak Hanefî uleması (Allah hepsinden razı olsun), aşağıdaki hadislerden yola çıkarak Cuma namazından önce dört rekât sünnet namazın meşru olduğuna kanaat getirmişlerdir: 1. Ebu Davud sahih bir senetle rivayet etmiştir: “Abdullah bin Ömer, Cuma’dan önce uzun uzun namaz kılardı. Cuma’dan sonra da evinde iki rekât namaz kılar
364
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
ve Rasulullah’ın böyle yaptığını söylerdi.” Cumhura göre bu hadiste geçen “Rasulullah böyle yapardı” sözünden maksat Cuma’nın öncesi değil, sonrası ile ilgilidir. Yani “Rasulullah Cuma’dan sonra evinde iki rekât namaz kılardı” demektir. Zira Peygamberimizin Cuma’dan önce sünnet namaz kılmadığını, o gün camiye gelir gelmez ezan okutup hemen arkasından hutbeye çıktığını belirten çok sayıda sahih hadis bulunmaktadır. 2. İmam Ahmed ve Tirmizi’nin naklettiği diğer bir sahih rivayet şöyledir: “Peygamberimiz, öğleden önce güneş tepe noktasından batıya doğru kayınca dört rekât sünnet kılardı.” Yine cumhura göre bu hadisteki “Öğleden önce” ifadesinden maksat, “Öğle namazından önce” demektir. Zira Cuma namazından önce böyle bir namaz kılmadığı yukarıda belirtilmişti. Şayet Rasulullah öğle namazında olduğu gibi Cuma öncesinde de sünnet kılmış olsaydı, böylesine önemli bir namazı sahabenin açık ve net olarak nakletmemesi düşünülemezdi. Cuma namazının ön sünneti ile ilgili, yukarıda zikredilenler haricinde rivayet edilen hadislerin tamamı zayıf ve uydurmadır. Ancak Peygamberimiz, Cuma günü zeval vaktinden önce, herhangi bir rekât sayısı belirtmeksizin tahiyyetü’l-mescit ve nafile namaz kılınmasını önemle tavsiye etmiş ve Ashab-ı Kiram’ın pek çoğu bu namaza devam etmiştir. Cuma’dan sonra kılınacak sünnet namazlarla ilgili
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
365
hadislere gelince: 1128. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz Cuma’nın farzını kılınca, ardından dört rekât sünnet kılsın.” 1129. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Cuma’nın farzından sonra mescitten ayrılıncaya kadar namaz kılmaz, evine gidip orada iki rekât namaz kılardı. 204. BAB: SÜNNET NAMAZLARI EVDE KILMAK FARZLARDAN ÖNCE VE SONRA KILINAN SÜNNETLERİ VE DİĞER NAFİLE NAMAZLARI EVDE KILMANIN MÜSTEHAP OLUŞU ve NAFİLE NAMAZI, FARZI KILDIĞI YERDEN BAŞKA BİR YERDE KILMANIN VEYA FARZ İLE NAFİLE NAMAZ ARASINDA KONUŞARAK ONLARI BİRBİRİNDEN AYIRMANIN EMREDİLMESİ Konu ile İlgili Hadisler: 1130. Zeyd bin Sâbit radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ey İnsanlar! Nafile ve sünnet namazları evinizde
366
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
kılın. Çünkü farzların dışındaki namazların en güzeli, kişinin evinde kıldığı namazdır.” 1131. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Namazlarınızın bir kısmını evlerinizde kılın da, oraları namazdan, Kur’an tilâvetinden mahrum bırakıp kabirlere çevirmeyin.” 1132. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz farz namazını mescidinde kılacağı zaman, sünnetleri evinde kılarak o namazından evine de bir pay ayırsın. Ailesinin ve çoluk çocuğunun yanında kılacağı bu namazı sayesinde, Allah onun evinde hayır ve bereket yaratacaktır.” 1133. Ömer bin Atâ rivayet ediyor: Tâbiun neslinin önde gelen âlimlerinden olan hocam Nâfî bin Cübeyr, beni Sâib bin Yezîd İbni Uhti Nemir radıyallahu anhumâ’nın yanına göndererek, Muâviye’nin, Sâib’i namaz kılarken görüp de uyardığı konu hakkında bilgi istedi. Ben de gidip Sâib’e bunu sordum. Sâib dedi ki:
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
367
Evet, Muâviye ile birlikte, Maksure denilen ve Muâviye’nin can güvenliği için cami içine inşa edilen özel bölmede Cuma namazı kıldım. İmam selâm verince, olduğum yerde ayağa kalkıp Cuma’nın sünnetini kılmaya başladım. Fakat Muâviye hemen kalkıp camiden çıktı. Sonra evine varınca, bana haber göndererek yanına çağırdı ve şunları söyledi: “Sakın bu yaptığını bir daha yapma. Cuma namazını kıldıktan sonra, biriyle konuşmadıkça veya mescitten çıkmadıkça, bulunduğun yerde bir başka namaz kılma. Çünkü Peygamber aleyhisselâm bize, biriyle konuşmadıkça veya mescitten çıkıp eve gitmedikçe, farz bir namazın ardından başka bir namaz kılmamamızı tavsiye etti.” 205. BAB: VİTİR NAMAZI VİTİR NAMAZI KILMAYA TEŞVİK, VİTRİN (VACİP DEĞİL) SÜNNET-İ MÜEKKEDE OLDUĞU ve VİTİR NAMAZININ VAKTİ Konu ile İlgili Hadisler: 1134. Ali radıyallahu anh şöyle diyor: Vitir namazı, farz namazlar gibi kesin olarak emredilmiş bir namaz değildir. Fakat Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine farz olduğu için onu devamlı kılmış ve kılınmasını tavsiye ederek şöyle buyurmuştur: “Allah tekdir, tek olanı sever. O hâlde ey Kur’an
368
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
ehli, Allah katında derecenizin yükselmesini istiyorsanız, vitir namazını kılın.” Cumhur-u ulema (İslam âlimlerinin çoğunluğu), bu hadislerden yola çıkarak vitir namazının sünnet olduğunu söylemişlerdir. Hanefi mezhebinin âlimleri ise, “Vitir haktır, onu kılmayan bizden (bizim yolumuzu izleyen kâmil müminlerden) değildir.” (Ebu Davud, Salât, 1419) hadisine ve başka delillere dayanarak, vitrin vacip (farz ile sünnet arasında bir mertebede) olduğunu ve onu terk edenin günaha gireceğini söylemişlerdir. 1135. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, gecenin her vaktinde kalkıp vitir namazı kılardı. Bazen gecenin ilk saatlerinde, bazen gece yarısı, bazen da gecenin sonuna doğru kılardı. Hayatının son dönemlerinde, vitir namazını hep seher vaktinde kılmaya başladı. 1136. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Gece kıldığınız namazı, en sonunda bir tek rekât namaz kılarak vitir ile sona erdirin.” 1137. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
369
şöyle buyurmuştur: “Vitir namazını, tan yeri ağarmadan, yani sabah namazının vakti girmeden kılın.” 1138. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, önünde Hz. Âişe uzanıp yatmış olduğu hâlde gece namazını kılardı. En son vitir namazını kılacağı zaman Âişe’yi uyandırır, o da vitri kılardı. Müslim’in bir başka rivayeti şöyledir: Peygamber aleyhisselâm gece namazını kılarken geriye sadece vitir kalınca: “Ya Âişe, kalk vitir namazını kıl!” diye seslenirdi. 1139. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Vitir namazını, sabah namazının vakti girinceye kadar geciktirmeyin.” 1140. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Gecenin sonuna doğru namaza kalkamayacağından endişe eden, vitir namazını
370
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
yatsıdan hemen sonra, gecenin ilk saatlerinde kılsın. Uyanabileceğine güvenen kimse de, vitir namazını gecenin sonunda kılsın. Çünkü gecenin sonunda kılınan namazda melekler de hazır bulunurlar ki, bu elbette daha faziletlidir.” 206. BAB: KUŞLUK NAMAZININ FAZİLETİ KUŞLUK NAMAZININ SEVABI, REKÂT SAYISI ve DEVAMLI KILINMASININ TEŞVİK EDİLMESİ Konu ile İlgili Hadisler: 1141. Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle diyor: Dostum Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana her ay üç gün oruç tutmamı, kuşluk vakti iki rekât nafile namaz kılmamı ve –uykum ağır olduğu için– vitir namazını uyumadan önce kılmamı tavsiye etti. 1142. Ebu Zer radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Vücudunuzun her bir eklemi için her gün bir sadaka vermeniz gerekir. Bununla birlikte, her ‘Subhânallah’ (Allah’ım, sen her türlü eksiklikten uzaksın, yücesin.) zikri bir sadakadır. Her ‘Elhamdulillah’ (Allah’ım, sana hamd ederim! Bütün övgü ve yücelikler sana aittir.) duası bir sadakadır. Her ‘Lâ ilahe illallah’ (Allah’tan başka ilah yoktur. Kulluk edilecek, hükmüne boyun eğilecek tek otorite O’dur.)
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
371
zikri bir sadakadır. Her ‘Allahu ekber’ (Allah her bakımdan en büyüktür.) zikri bir sadakadır. İyiliği emretmek bir sadaka, kötülükten alıkoymak bir sadakadır. Kısacası, hayır yolları sayılamayacak kadar çoktur. Kuşluk vaktinde kılacağınız iki rekât namaz ise, bütün bunların yerini tutar.” 1143. Âişe radıyallahu anhâ şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, yolculuk veya hastalık gibi sebeplerle geceleyin kılamadığı namaz olursa, kuşluk vakti bazen dört rekât, bazen de –Allah’ın nasip ettiği kadar– daha fazla namaz kılardı. İşte bazılarının kuşluk namazı zannettikleri namaz budur. 1144. Rasulullah aleyhisselâm’ın amcasının kızı olan ve Ümmü Hânî künyesiyle tanınan Fâhite Binti Ebu Tâlib radıyallahu anhâ anlatıyor: Mekke’nin fethedildiği yıl, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i ziyarete gitmiştim. O sırada yıkanıyordu. Yıkandıktan sonra, yolculuk sebebiyle kılamadığı gece namazını kaza etmek üzere, sekiz rekât namaz kıldı. Vakit kuşluk zamanıydı. 207. BAB: KUŞLUK NAMAZININ VAKTİ KUŞLUK NAMAZINI GÜNEŞ YÜKSELMEYE BAŞLAYIP TEPE NOKTASINA ULAŞINCAYA KADAR KILMANIN
372
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
CAİZ, SICAĞIN ARTIP GÜNEŞİN İYİCE YÜKSELDİĞİ VAKİTTE KILMANIN İSE DAHA SEVAP OLDUĞU Konu ile İlgili Hadisler: 1145. Zeyd bin Erkam radıyallahu anh, kuşluk namazını erken saatlerde kılan bazı kimseleri görünce, şöyle dedi: Aslında bunlar da bilirler ki, kuşluk namazını sonraki bir vakitte kılmak daha faziletlidir. Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Tövbe edip Allah’a yönelen kimselerin kılmayı adet edindiği evvabin namazı, güneşin birkaç mızrak boyu yükselerek kumların iyice kızdığı ve deve yavrularının ayaklarının sıcaktan yanmaya başladığı zamandır.” 208. BAB: TAHİYYETÜ’L–MESCİD NAMAZI CAMİYE GİRİNCE TAHİYYETÜ’l–MESCİD NAMAZI KILMANIN GEREKLİLİĞİ ve HANGİ VAKİTTE OLURSA OLSUN, MESCİDİ SELAMLAMA NİYETİYLE VEYA İSTER FARZ, İSTER SÜNNET OLSUN BAŞKA BİR NAMAZA NİYET EDEREK İKİ REKÂT NAMAZ KILMADAN OTURMANIN MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1146. Ebu Katâde radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Biriniz camiye girdiğinde, Allah’ın evini selâmlamak
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
373
üzere iki rekât namaz kılmadan oturmasın.” 1147. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber aleyhisselâm mescitte iken yanına gittim. Bana: “Namaz vakti dışında camiye geldiğin zaman, tahiyyetü’l-mescid (mescidi selâmlama) olarak iki rekât namaz kıl.” buyurdu. 209. BAB: ABDEST ALDIKTAN SONRA İKİ REKÂT NAMAZ KILMANIN MÜSTEHAP OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1148. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir gün Bilâl’e: — Ya Bilâl! Müslüman olduktan sonra yaptığın ibadetler arasında en çok ümit beslediğin hangisidir? Çünkü dün gece bana rüyamda cennet gösterildi ve ben cennette, senin ayak seslerini hemen yanı başımda duydum, dedi. Bilâl de: — Gece veya gündüz vakti ne zaman abdest alsam, mutlaka bu abdestle, bana nasip edildiği kadar namaz kılarım. Benim en fazla ümit beslediğim amelim budur, dedi. 210. BAB: CUMA’NIN FAZİLETİ CUMA GÜNÜNÜN FAZİLETİ, CUMA NAMAZININ FARZ
374
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
OLDUĞU, CUMA NAMAZI İÇİN GUSÜL ABDESTİ ALMANIN, GÜZEL KOKU SÜRÜNÜP ERKENDEN CAMİYE GELMENİN, O GÜN DUA ETMENİN, PEYGAMBER ALEYHİSSELÂMA SALÂT U SELAM GETİRMENİN SEVABI, DUALARIN KABUL EDİLDİĞİ VAKTİN BEYANI VE CUMA NAMAZINDAN SONRA ALLAH’ ÇOK ZİKRETMENİN MÜSTEHAP OLUŞU Konu ile İlgili Ayetler: 1. Cuma namazını kıldıktan sonra, yeryüzüne dağılarak Allah’ın lütfundan rızkınızı aramaya devam edin. Ama kendinizi büsbütün dünyaya kaptırmayın. İşinizin başında veya evinizde iken yahut bir yere gelip giderken Allah’ın adını anıp zikrederek, Kur’an okuyarak, nafile namazlar kılarak Allah’ı sürekli hatırlayıp gündeme getirerek anın ki, dünyada ve ahirette kurtuluşa erebilesiniz. (Cuma, 62/10) Konu ile İlgili Hadisler: 1149. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Üzerine güneş doğan en hayırlı gün, cuma günüdür. Âdem o gün yaratılmış, o gün cennete konulmuş ve yine o gün cennetten çıkarılıp halife olarak yeryüzüne gönderilmiştir.” 1150. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
375
edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir kişi güzelce abdest alıp cuma namazına gider ve hutbeyi ses çıkarmadan dinlerse, iki cuma arasındaki ve fazladan üç günlük daha günahları bağışlanır. Kim hutbe okunurken çakıl taşlarıyla veya elindeki anahtarlık, tesbih, cep telefonu gibi bir şeyle oynarsa, boş işle meşgul olmuş ve hutbe dinleme sevabından mahrum kalmış olur.” 1151. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde, beş vakit namaz, iki cuma namazı ve iki Ramazan orucu, aralarında işlenecek küçük günahların bağışlanmasını sağlar.” 1152. Ebu Hureyre ve Abdullah bin Ömer radıyallahu anhum’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in minber üzerinde şöyle dediğini işitmişlerdir: “Bazı kimseler Cuma namazlarını terk etmekten ya vazgeçerler, ya da Allah onların kalplerini öyle bir mühürler ki, bunlar manevi bir çöküntüye düşerek ilahi hidayeti bir daha kabul edemeyecek hâle gelir,
376
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
böylece hak ve hakikat karşısında tamamen duyarsız ve gafil kimselerden olurlar.” 1153. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Biriniz cuma namazına gideceği zaman, tepeden tırnağa güzelce yıkanarak gusül abdesti alsın. Güzel elbiselerini giysin ve tertemiz kokularla cuma namazına gelsin.” 1154. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Aklı başında ve ergenlik çağına ulaşmış her Müslüman’ın, eğer sadece haftada bir yıkanıyorsa, cuma günü camiye gelmeden önce mutlaka boy abdesti alması gerekir.” 1155. Semure bin Cündeb radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Cuma günü abdest alan kişi, ne güzel bir yapmıştır. Hele boy abdesti alırsa, bu elbette daha iyidir.”
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
377
1156. Selmân el–Fârisî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir kimse cuma günü boy abdesti alarak elinden geldiğince temizlenir, saçını sakalını tarayıp düzelttikten ve evindeki güzel kokudan süründükten sonra çıkıp camiye gider, safları yarıp insanları rahatsız etmez, orada yan yana oturan iki kimsenin arasını açmaz, sonra nasibi kadar nafile namaz kılar, daha sonra imam hutbe okurken susup onu dinlerse, o cuma ile bir sonraki cuma arasındaki küçük günahları bağışlanır.” 1157. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim cuma günü güzelce boy abdesti alır ve cuma namazına ilk vaktinde giderse, bir deve kurban etmiş kadar sevap kazanır. İkinci vaktinde giden bir inek, üçüncü vaktinde giden ise bir koç kurban etmiş gibi sevap kazanır. Dördüncü vakitte giden bir tavuk, beşinci vakitte giden bir yumurta sadaka vermiş kadar sevap elde eder. İmam minbere çıkınca, camiye erken gelen müminleri kaydeden melekler de ellerindeki defterleri kapatır ve hutbeyi dinlemek üzere cemaate katılırlar.”
378
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
1158. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem cuma gününden söz ederek şöyle buyurmuştur: “O gün imamın minbere oturmasından, namazın kılınmasına kadar geçen zaman içinde öyle bir an vardır ki, eğer bir Müslüman namaz kılarken o vakte rastlar da Allah’tan bir şey isterse, Allah ona dileğini mutlaka verir.” Ebu Hureyre diyor ki: Peygamber aleyhisselâm bu sözleri söylerken, o vaktin çok kısa olduğunu eliyle işaret ederek gösterdi. 1159. Ebu Musa el–Eş’arî radıyallahu anh’ın oğlu Ebu Bürde anlatıyor: Bir gün Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ bana: — Cuma günü duaların kabul edildiği zaman hakkında babanın Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bir hadis rivayet ettiğini duydun mu? diye sordu. Ben de: — Evet, duydum. Babam, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittiğini söyledi: “O vakit, imamın minbere oturduğu andan itibaren cuma namazının kılınacağı zamana kadar geçen süre içindedir.” Hadis imamlarının çoğunluğuna göre, bu söz aslında
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
379
Ebu Musa el–Eş’arî’ye ait olup, bazı rivayetlerde yanlışlıkla Peygamberimize izafe edilmiştir. Ancak Sahabe-i Kiram’ın, içtihat ve tecrübeyle bilinmesi mümkün olmayan bu gibi hususlarda aktardıkları bilgileri Peygamberden öğrenmiş olmaları ihtimali yüksektir. 1160. Evs bin Evs radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Cuma günü, en önemli, en değerli günlerinizdendir. Bunun için, o gün bana çokça salât u selâm getirin. Muhakkak sizin salât u selâmlarınız, bana Allah tarafından takdim edilir.” 211. BAB: ŞÜKÜR SECDESİ BİR NİMETE KAVUŞUNCA VEYA BİR SIKINTIDAN KURTULUNCA ŞÜKÜR SECDESİ YAPMANIN MÜSTEHAP OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1161. Sa’d bin Ebî Vakkâs radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte Mekke’den Medine’ye gitmek üzere yola çıkmıştık. Azverâ denen yere yaklaştığımızda, Peygamber bineğinden indi. Sonra ellerini kaldırarak bir süre dua etti. Sonra secdeye kapandı ve uzunca bir süre secdede kaldı. Tekrar ayağa kalktı, yine ellerini
380
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
kaldırıp bir müddet dua etti ve ardından secdeye kapandı. Bunu üç defa tekrarladı. Sonra bizlere dönerek şöyle buyurdu: “Rabb’ime yalvarıp ümmetimin kurtuluşu için dua ettim. O da ümmetimin üçte birini bana bağışladı. Bunun üzerine Rabb’ime şükretmek üzere secdeye kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabb’imden ümmetimi bağışlamasını diledim, O da bana ümmetimin üçte birini bağışladı. Ben yine Rabb’ime şükür secdesine kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabb’imden ümmetimi diledim, O da bana ümmetimin geri kalan üçte birini bağışladı. Yani ümmetimden büyük günah işleyenlerin – günahları sebebiyle ceza görseler bile– cehennemde ebediyen kalmayıp benim şefaatimle cennete kavuşacağı, küçük günah işleyenlerin ise hiç ceza görmeden bağışlanacağı müjdesini bana verdi. Ben de Rabb’ime şükretmek için secdeye kapandım.” Bu hadis zayıftır. Zira senet zincirinde yer alan Musa bin Ya’kûb ez-Zem’î zayıf hafızalı, Yahya bin el-Hasen bin Osman ise meçhul (bilinmeyen) bir ravidir. 212. BAB: GECE NAMAZININ FAZİLETİ Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey Peygamber! Gecenin bir vaktinde kalk ve müminlerin önderi olman hasebiyle, sana özgü ve yalnızca sana farz bir ibadet olarak taheccüd namazı
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
381
kıl. Umulur ki, Rabb’in seni hem dünyada hem de ahirette, tüm yaratılmışların gıptayla bakacağı yüce bir makama, Makam-ı Mahmud’a erdirecektir. (İsra, 17/79) 2. Onlar, gece vakti herkes derin uykusundayken sıcacık yataklarını terk ederek namaza kalkar, korku ve ümit içinde Rab’lerine el açıp yalvarırlar. (Secde, 32/16) 3. Onlar gecenin çok az bir kısmında uyur, saatler boyu ilim, ibadet ve tefekkürle meşgul olurlardı. (Zariyat, 51/17) Konu ile İlgili Hadisler: 1162. Hz. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bazen ayakları şişinceye kadar saatlerce gece namazı kılardı. Ben kendisine: — Ya Rasulallah! Niçin böyle yapıyorsun? Kendini neden bu kadar yoruyorsun? Oysa senin geçmiş ve gelecek bütün hataların bağışlanmıştır, dedim. Bunun üzerine Peygamberimiz: — O hâlde, bana bunca nimetleri bahşeden ve böylesine lütufkâr davranan Rabb’ime şükreden bir kul olmayayım mı? buyurdu.
382
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
1163. Muğire bin Şube’den de bu hadisin bir benzeri rivayet edilmiştir. 1164. Ali radıyallahu anh anlatıyor: Bir gece Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ali ile Fâtıma’nın kapısını çaldı ve onlara: “Namaz kılmayacak mısınız?” diye seslendi. Çünkü Peygamber aleyhisselâm, ailesi ve yakınları başta olmak üzere, çevresindeki bütün insanları iyilik ve ibadetlere teşvik eder, özellikle de gece namazı kılmaları için yakınlarını bazen bizzat kendisi gidip uyandırırdı. 1165. Abdullah bin Ömer’den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “Abdullah ne iyi adamdır, ah bir de gece namazı kılsa!” buyurmuştur. Abdullah bin Ömer’in oğlu Sâlim diyor ki: O günden sonra babam Abdullah, geceleri pek az uyurdu. Gecenin büyük bir kısmını namaz kılmakla geçirirdi. 1166. Abdullah bin Amr radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle demiştir: “Ey Abdullah! Sen filan kimse gibi olma, çünkü o
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
383
önceleri gece namazına devam ediyordu, fakat artık kılmaz oldu.” 1167. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh rivayet ediyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında, bütün gece namaza kalkmayıp sabaha kadar uyuyan bir adamdan söz edildi. Peygamber aleyhisselâm da kinayeli bir ifadeyle: “Öyleyse, o adamın kulağına şeytan pisliğini akıtmıştır. Çünkü şeytan, boş ve manasız işlerle uğraşan, faydasız sözlerle oyalanan o ve artık kulağı, ilahi sözleri ve ezan sesini duymayacak kadar kirlenen kimseleri tuzağına düşürüp hükmü altına alır ve onları en değerli ibadetlerinden alıkoyar.” buyurdu. 1168. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsan uyuduğu zaman, şeytan onun ense köküne üç düğüm atar. Yani çeşitli vesvese ve telkinlerle ona uykuyu, tembelliği cazip hâle getirmeye, azim ve iradesini felce uğratarak onu ibadetten alıkoymaya çalışır. Her bir düğümü atarken, “Önünde uzun bir gece var, mışıl mışıl uyu!” diyerek düğüm attığı yeri eliyle sıvazlar. Şayet o kimse uyanıp Allah’ı anarsa,
384
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
düğümlerden biri çözülür. Abdest alırsa, bir düğüm daha çözülür. Bir de namaz kılarsa, şeytanın attığı bütün düğümler çözülür ve böylece neşeli ve zinde bir şekilde sabahlar. Fakat geceleyin kalkıp Allah’ı anmaz, abdest alıp namaz kılmazsa, huzursuz ve uyuşuk bir hâlde sabahlar.” 1169. Abdullah bin Selâm radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Aranızda selâmı yayın, fakir fukaraya yemek yedirin, akrabayı gözetin, geceleyin insanlar uykudayken namaz kılın ki, böylece huzur ve selâmet içinde cennete giresiniz.” 1170. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ramazan ve Şaban’dan sonra en kıymetli oruç, Allah’ın rahmet ve mağfiret ayı olan Muharrem’de tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra en kıymetli namaz da gece namazıdır.” 1171. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem söyle buyurmuştur:
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
385
“Gece namazı ikişer rekâtlar hâlinde kılınır. Gecenin sonuna kadar her iki rekâtta bir selam vererek bu namazı kıl. Sabah namazı vaktinin girmesinden endişe ettiğin zaman da, bir rekât vitir kılarak namazını tamamla.” 1172. Yine Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gece namazlarını ikişer rekât olarak ve her iki rekâtta bir selam vermek suretiyle kılar, namazını bitireceği zaman da son olarak bir rekât vitir kılardı. 1173. Enes bin Malik radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in, bazı aylarda günlerce oruç tutmadığı olurdu. Öyle ki, artık o ay hiç oruç tutmayacak diye düşünürdük. Bazen de o kadar çok oruç tutardı ki, artık o ayı tamamen oruçlu geçirecek zannederdik. Onun hayatında ibadet ve istirahat iç içeydi ve o her ikisinden de nasibini alırdı. Öyle ki, onu gece namaz kılarken görmek istesen, mutlaka görürdün. Uyurken görmek istesen, o hâlde de görürdün. 1174. Hz. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, geceleri on bir
386
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
rekât namaz kılardı. Bu namazı kılarken, sizden birinizin elli ayet okuyacağı kadar bir zaman (5-10 dakika) başını kaldırmadan secdede dururdu. Sabah namazının farzından önce iki rekât namaz kılar, sonra müezzin gelip namaz vaktinin geldiğini haber verinceye kadar sağ tarafına uzanıp dinlenirdi. 1175. Yine Hz. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ne Ramazan ayında ne başka bir zamanda gece on bir rekâttan fazla namaz kılmazdı. On üç rekât kıldığını söyleyenler, sabah namazının iki rekât sünnetini de buna ilâve ediyorlar. Peygamberimiz namazın rekât sayısına değil, güzelliğine önem verirdi. Önce iki rekâtta bir selam vererek dört rekât kılardı ki, onların güzelliğini ve uzunluğunu ne sen sor, ne ben söyleyeyim. Sonra dört rekât daha kılardı. Onlar da aynı şekilde uzun ve tarif edilemeyecek güzellikteydi. Sonra yatağına uzanıp bir süre dinlenir, ardından tekrar kalkıp üç rekât daha kılardı. Ben: — Ey Allah’ın Rasulü! Vitri kılmadan mı uyuyorsunuz? Uyuyakalıp namazı kaçırmaktan veya yeniden uyanırken güçlük çekmekten korkmuyor musunuz? diye sorunca: — Ya Âişe! Benim gözlerim uyur, ama kalbim uyumaz. Ben vitir namazından önce gözlerim kapalı, ama kalbim uyanık bir hâlde uzanıp dinlenirim,
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
387
buyurdu. 1176. Yine Âişe radıyallahu anhâ rivayet ediyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gecenin ilk kısmında yatıp uyur, son kısmında kalkarak gece namazı kılardı. 1177. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh anlatıyor: Bir gece Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in arkasında namaz kıldım. Ayakta o kadar uzun süre durdu ki, bir ara uygunsuz bir iş yapmayı bile düşündüm. Abdullah bin Mesud’a: — Ne yapmayı düşündün ki? dediler. O da: — Peygamber’i yalnız bırakıp oturmayı düşündüm, dedi. 1178. Huzeyfe bin el-Yemân radıyallahu anhumâ anlatıyor: “Bir gece Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in arkasında namaz kıldım. Fatiha’nın ardından Bakara suresini okumaya başladı. Ben içimden, herhalde yüz ayet okuyup rükûa varacak, dedim. Fakat yüz ayetten sonra da okumaya devam etti. Ben yine içimden, surenin tamamını bir rekâtta okuyacak, dedim. O yine devam etti. Tam şimdi rükûa varacak derken, Nisâ
388
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
suresini okumaya başladı ve onu da bitirdi. O zamanlar Kur’an henüz tamamlanmamış olduğundan, sureler şimdikinden çok daha kısaydı. Ayrıca, sureler arasında bugünkü gibi bir sıralama henüz yapılmamıştı. Sonra Âli İmrân suresine başladı, onu da bitirdi. Ayetleri ağır ağır okuyor, içinde Allah’ı tesbih etme emri bulunan ayetler gelince tesbih ediyor, dilek ayetleri gelince “Allah’ım, senden cenneti isterim!” diyerek dilekte bulunuyor, sığınma ayetleri gelince de, “Allah’ım, cehennemden sana sığınırım!” diyerek Allah’a sığınıyordu. Sonra nihayet rükûa vardı. Rükûda “Subhâne Rabb’iyelazîm (Azamet sahibi olan Rabb’imi her türlü noksanlıktan, kusurdan tenzih ederim!)” dedi. Rükûu da kıyamı gibi uzun oldu. Sonra “Semiallahu limen hamideh! Rabb’enâ lekel-hamd! (Allah, kendisine hamd edeni işitir. Hamd yalnız sanadır, ey Rabb’imiz!)” diyerek doğruldu. Doğrulduktan sonra, aşağı yukarı rükûda kaldığı kadar bir süre ayakta durdu. Sonra secdeye vardı ve “Subhâne Rabb’iyelâlâ (Yüce Rabb’imi her türlü noksanlıktan, kusurdan tenzih ederim!)” dedi. Secdesi de kıyamı gibi uzun oldu. Sonra bu şekilde bir rekât daha kılarak namazı tamamladı.” 1179. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: — Hangi namaz daha faziletlidir? Rekât sayısı çok
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
389
olan mı, kıraat ve kıyamı uzun olan mı? diye sordular. Peygamberimiz: — Kıyâmı ve kıraati daha uzun olan, cevabını verdi. 1180. Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah katında en değerli oruç, Davud aleyhisselâm’ın orucudur. Allah katında en değerli namaz da, yine Davud aleyhisselâm’ın namazıdır. Davud gecenin yarısına kadar uyur, sonra kalkıp gecenin üçte biri kadar bir süre namaz kılardı. Sonra yatıp altıda bir süre kadar tekrar uyurdu. Yani geceyi altı eşit parçaya bölerek ilk üç diliminde uyur, dördüncü ve beşinci dilimlerinde kalkıp namaz kılar, altıncı diliminde yine uyurdu. Örneğin, dokuz saatlik bir gecenin ilk dört buçuk saatinde uyur, sonra kalkıp üç saat namaz kılar, son bir buçuk saatinde tekrar yatıp sabah namazına kadar uyurdu. En değerli oruca gelince, Davud peygamber bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı.” 1181. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Gece saatleri içinde öyle bir an vardır ki, bir Müslüman gece ibadetinde o zamana rast gelir de
390
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Allah’tan dünya veya ahiretle ilgili bir hayır dilerse, Allah ona dilediğini mutlaka verir. Ve bu sadece belirli geceler için değil, her gece için geçerlidir. Öyleyse, gecenin farklı saatlerinde kalkıp namaz kılarak, Kur’an okuyarak, dua ederek bu anı yakalamaya çalışın.” 1182. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Biriniz gece namaza kalktığında, ibadete ısınıp alışması için, hafifçe kılacağı iki rekât ile namazına başlasın.” Müslim haricindeki hadis imamları, bu hadisi Ebu Hureyre’den Peygamberimizin fiili olarak rivayet etmişlerdir ki, doğrusu da budur. 1183. Hz. Âişe radıyallahu anhâ diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin kalktığında, namazına hafifçe kıldığı iki rekâtla başlardı. 1184. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem herhangi bir hastalık veya başka bir sebepten dolayı gece namazını
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
391
kılamadığı zaman, ertesi gün o namazı kaza etmek üzere, kuşluk vaktinde on iki rekât namaz kılardı. 1185. Ömer bin Hattab radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir kimse geceleri okumayı alışkanlık hâline getirdiği Kur’an cüzünün tamamını veya bir kısmını okuyamadan uyur da, sonra onu sabah namazı ile öğle namazı arasında okursa, gece okumuş gibi sevap kazanır.” 1186. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Geceleyin kalkıp namaz kılan, hanımını da namaza kaldıran, kalkmazsa yüzüne su serperek uyandıran erkeğe Allah merhamet etsin. Aynı şekilde, geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını da namaza kaldıran, kalkmazsa yüzüne su serperek uyandıran kadına da Allah merhamet etsin.” 1187. Ebu Hureyre ve Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
392
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
“Bir kimse geceleyin eşini uyandırır da, beraberce veya ayrı ayrı iki rekât namaz kılarlarsa, Ahzab suresinin 35. ayetinde cennetle müjdelenen “Zâkirîn” (Allah’ı çok anan erkekler) ve “Zâkirât” (Allah’ı çok anan kadınlar) zümresine kaydedilirler. 1188. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden birinize nafile namaz kılarken uyku hâli bastırırsa, uykusunu alıncaya ve kendisini zinde, canlı hissedinceye kadar yatıp uyusun. Sonra isterse namazına devam etsin. Çünkü uykulu iken namaz kılan kimse, Allah’tan bağışlanma dileyeceğim derken farkında olmadan kendine beddua edebilir.” 1189. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Biriniz geceleyin namaz kılmak veya Kur’an okumak için kalktığında, uyku bastırdığı için Kur’an okurken dili dolaşmaya başlar ve okuduğunu anlamayacak duruma gelirse, uykusunu alıncaya kadar yatıp uyusun.” 213. BAB: RAMAZAN GECELERİNİ İHYA ETMENİN,
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
393
TERAVİH NAMAZI KILMANIN MÜSTEHAP OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1190. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim Allah’ın emri olduğuna inanarak ve mükâfatını sadece Allah’tan bekleyerek gece namazlarıyla, Kur’an tilâvetiyle, teravihlerle, ilmi sohbetlerle, dua ve zikirlerle Ramazan’ı ihya ederse, geçmiş küçük günahları bağışlanır.” 1191. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kesin emir vermeksizin, Ramazan gecelerinde ibadet etmeyi tavsiye eder ve şöyle buyururdu: “Kim yürekten inanarak ve sevabını yalnızca Allah’tan bekleyerek Ramazan’ı gece ibadetleriyle ihya ederse, geçmiş küçük günahları bağışlanır.” 214. BAB: KADİR GECESİ KADİR GECESİNİ İHYA ETMENİN FAZİLETİ VE KADİR GECESİ OLDUĞU ÜMİT EDİLEN GECELERİN BEYANI Konu ile İlgili Ayetler: 1. Biz onu (Kur'an’ın ilk ayetlerini), insanlığın kaderinin dönüm noktası olan bir gecede, barış ve huzur dolu bir dünyanın kapılarının aralandığı mübarek Kadir
394
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Gecesinde indirdik. İyi ile kötünün, doğru ile yanlışın kesin hatlarla birbirinden ayrıldığı bu Kadir Gecesinin ne muhteşem bir gece olduğunu bilir misin? Öyle büyük bir gecedir ki o, sırf senin bilgi ve idrakine kalsaydı, onun kadrinin derecesini asla bilemezdin. Kadir Gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. Çünkü Cebrail’in Hz. Muhammed’le buluşup onun gönlüne Kur'an’ın ilk ayetlerini nakşettiği o gece, insanlık iyiye, güzele ulaşma yolunda müthiş bir hamle yapmış ve binlerce yılda başaramayacağı bir gelişmeyi, ilerlemeyi o bir gecede kazanmıştır. O gece görevli melekler ve ölü kalplere hayat bahşeden vahiy ve ilham meleği Kutsal Ruh Cebrail, Rab’lerinin izniyle, bu amaca yönelik tüm buyrukları yerine getirmek için yeryüzüne iner ve insanlığın kaderine yön verecek hikmet dolu kararlar verirler. İşte bunun içindir ki, Muhammed’in (s) ömründe bir kez yaşadığı bu Kadir Gecesinin yıldönümü olarak müminlere armağan edilen, fakat Ramazan Ayı’nın geceleri arasına gizlenerek bir ay içine serpiştirilen ve her yıl Ramazan Ay’ı boyunca “Kur’an geceleri” olarak değerlendirilmesi ve Allah’ın ayetlerinin sohbetlerle, dua ve ibadetlerle tekrar ve tekrar gündeme getirilerek kalplere, gönüllere nakşedilmesi gereken bu gece, Kur’an’ın öngördüğü adalete, barışa ve huzura susamış insanlık için bir kurtuluş fırsatı, bir esenlik müjdesidir;
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
395
ta meleklerin bir sonraki Kadir gecesine dek müminlerle vedalaşacağı şafak vaktine kadar. (Kadir, 97/1–5) 2. Gerçekten biz onu, insanlık tarihinin dönüm noktası olan kutlu bir gecede indirdik. Çünkü biz, zalimleri bekleyen korkunç akıbete karşı, insanlığı daima uyarırız. O gece bütün hikmetli ve faydalı işler, insanı felâkete sürükleyecek şeytanî değer yargılarından, batıl inanç ve ideolojilerden ayırt edilir ve insanlığın hayatını düzenleyecek en mükemmel prensipler şeklinde hükme bağlanır. (Duhan, 44/3, 4) Konu ile İlgili Hadisler: 1192. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim fazilet ve bereketine inanarak ve mükâfatını sadece Allah’tan bekleyerek gece namazlarıyla, Kur’an tilâvetiyle, ilmi sohbetlerle, dua ve zikirlerle Kadir gecesini ihya ederse, geçmiş küçük günahları bağışlanır.” 1193. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, sahâbîlerden bazıları rüyalarında Kadir gecesinin Ramazan’ın son yedi gecesinde olduğunu görmüşlerdi. Sonra her biri Peygamber’e gelerek gördükleri rüyayı anlattılar. Bunun
396
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kadir gecesi ile ilgili rüyalarınızın, Ramazan’ın son yedi gecesi üzerinde birleştiğini görüyorum. O hâlde Kadir gecesini arayan, onu Ramazan’ın son yedi gecesinde arasın.” 1194. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ramazan ayının son on gününde itikâfa girerek camide ibadete kapanır ve şöyle buyururdu: “Kadir gecesini, Ramazan’ın son on günü içinde arayın.” 1195. Yine Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kadir gecesini, Ramazan’ın son on günündeki tek rakamlı gecelerde arayın.” 1196. Yine Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Ramazan ayının son on günü gelince, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem itikâfa girerek gecelerin büyük bir kısmını ibadetle geçirir, ev halkını da namaza
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
397
kaldırır, kendisini her zamankinden daha fazla ibadete verir ve itikâfa girdiği on gün boyunca hanımlarına yaklaşmazdı.” 1197. Yine Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ramazan’da diğer aylardan daha çok kulluk ve ibadet yolunda gayret gösterirdi. Ramazan’ın son on gününde ise, ilk günlerine göre kendini daha fazla ibadete verir ve cömertliğin, iyiliğin, hayır hasenatın en güzelini, en faziletlisini ortaya koymaya gayret ederdi. 1198. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle diyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: — Ey Allah’ın Rasulü! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu bilecek olursam, o gece nasıl dua edeyim? diye sordum. Peygamberimiz: — “Allah’ım, sen çok affedicisin, affetmeyi seversin; beni bağışla!” diye dua et, buyurdu. 215. BAB: MİSVAK KULLANMANIN FAZİLETİ ve FITRAT ÖZELLİKLERİ Konu ile İlgili Hadisler: 1199. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
398
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
“Ümmetime meşakkat vereceğinden endişe etmeseydim, onlara her namaz vaktinde abdest alırken mutlaka misvakla dişlerini temizlemelerini emrederdim.” 1200. Huzeyfe radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin uykudan uyanınca misvakla dişlerini temizlerdi. 1201. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Biz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in misvakını ve abdest suyunu akşam yatmadan önce hazırlardık. Allah da onu gecenin dilediği saatinde uyandırırdı. Peygamber uyanınca misvakla dişlerini temizler, abdest alır ve namaz kılardı. 1202. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Misvak kullanma hakkında size pek çok tavsiyede bulundum. Artık onun ne kadar önemli olduğunu anlamışsınızdır. Öyleyse, her abdest alışınızda, yemeklerden sonra, uykudan uyanınca, Kur’an okumadan önce, ağız kokusu hissedince, cuma ve bayram namazlarına giderken dişlerinizi misvakla yahut diş fırçasıyla temizleyin.”
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
399
1203. Şüreyh bin Hânî rivayet ediyor: Âişe radıyallahu anhâ’ya: — Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem evine geldiğinde ilkönce ne yapardı? diye sordum. — Önce dişlerini misvaklardı, dedi. 1204. Ebu Musa radıyallahu anh şöyle diyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına girdim. Ağzında misvak vardı ve onunla dişlerini temizliyordu. 1205. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Misvak hem ağzın temiz ve sağlıklı olmasını sağlar, hem de Rabb’in rızasını kazandırır.” 1206. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Fıtrat (bütün peygamberlerin ortak sünneti olan beden temizliğiyle ilgili kurallar) beş tanedir: Sünnet olmak, avret yerini tıraş etmek, tırnakları kesmek, koltuk altını temizlemek ve bıyıkları kısaltmak.”
400
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
1207. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Şu on şey fıtrattan, yani insan olarak yaratılmanın tabii gereklerindendir: Bıyıkları kısaltmak, sakal bırakmak, misvak kullanmak, burna su çekip temizlemek, tırnakları kesmek, parmak boğumlarını ve kulak kıvrımları, eklem yerleri gibi kir birikme ihtimali bulunan yerleri yıkayıp temizlemek, koltuk altı kıllarını gidermek, etek tıraşı olmak ve helâda suyla temizlenmek.” Hadisi Hz. Âişe’den nakleden râvî, “Onuncusunu unuttum; ancak onun ‘sünnet olmak’ veya ‘ağzı suyla çalkalamak’ olduğunu zannediyorum.” dedi. 1208. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bıyığınızı üst dudaklar görünecek şekilde kısaltın, sakalınızı da en az bir tutam olacak şekilde uzatın.” 216. BAB: ZEKÂT ZEKÂTIN FARZ OLDUĞUNUN TEKİDİ, FAZİLETİNİN BEYANI ve ZEKÂTLA İLGİLİ HÜKÜMLER Konu ile İlgili Ayetler:
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
401
1. Namazı dikkat ve özenle kılın, zekâtı verin ve Allah’ın hükümlerine boyun eğen müminlerle birlikte siz de boyun eğin. (Bakara, 2/43) 2. Oysa onlara, Allah’tan başka kulluk ve itaat edilen her şeyi reddetmeleri, yürekten bir bağlılık ve samimi bir inançla bir tek Allah’a yönelerek ve her konuda O’nun hükmüne boyun eğerek yalnızca O’na kulluk etmeleri, namazı dosdoğru kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte budur, insanı kurtuluşa iletecek dosdoğru din. (Beyyine, 98/5) 3. Ey Peygamber ve onun bıraktığı mirası devralan İslam önderi! Müminlerin Allah yolunda bağışladıkları mallarından uygun bir miktarı, devlet reisi sıfatıyla zekât olarak al ve Allah yolunda harca ki, böylece onları günahlarından arındırıp tertemiz kılasın. Bir de, onların bağışlanmaları için Allah’a dua et. Çünkü senin duan, onlar için huzur ve teselli kaynağıdır. (Tevbe, 9/103) Konu ile İlgili Hadisler: 1209. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İslam, şu beş temel üzerine kurulmuştur: 1. Allah’tan başka ilah olmadığına ve
402
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Muhammed’in O’nun Elçisi olduğuna şehadet etmek, 2. Namazı kılmak, 3. Zekâtı vermek, 4. Hacca gitmek, 5. Ramazan orucunu tutmak. 1210. Talha bin Ubeydullah radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna, Necid taraflarından saçı başı dağınık bir adam geldi. Uzaktan adamın sesini duyuyor, fakat ne dediğini anlayamıyorduk. Nihayet Rasulullah’a iyice yaklaştı, meğerse İslam’ın ne olduğunu soruyormuş. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Bir gün bir gecede toplam beş vakit namaz kılmaktır, buyurdu. Adam: — Bunların dışında kılmam gereken başka namaz var mı? diye sordu. Peygamberimiz: — Hayır, yok. Ama fazladan sevap kazanmak istersen, o başka. O zaman farz namazlara ilâveten, benim öğreteceğim sünnet namazları da kılarak daha fazla sevap kazanabilirsin, buyurdu. Sonra sözüne devam ederek: — Bir de, Ramazan ayında oruç tutmaktır, buyurdu. Adam yine: — Bunun dışında tutmam gereken başka oruç var
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
403
mı? diye sordu. Peygamberimiz: — Hayır, yok. Ama fazladan sevap kazanmak istersen, o zaman başka. Ramazan’ın yanı sıra pazartesi ve perşembe günleri veya her ayın 13, 14 ve 15’inde yahut bayram günleri hariç dilediğin günlerde oruç tutarak daha fazla sevap kazanabilirsin, buyurdu. Sonra Peygamber aleyhisselâm, adama zekâttan bahsetti ve yılda bir kez, malının kırkta birini meşru idareye yahut fakirlere vermesi gerektiğini söyledi. Adam: — Bunun dışında vermem gereken zekât veya sadaka var mı? diye sordu. Peygamberimiz: — Hayır, yok. Ama fazladan sevap kazanmak istersen, o başka. O zaman zekâtın haricinde, Allah yolunda malını harcayarak, fakir ve muhtaçlara yardım ederek daha fazla sevap kazanabilirsin, buyurdu. Rasulullah aleyhisselâm, bu şekilde İslam’ın diğer bütün farzlarını ve sünnetlerini birer birer saydı. Peygamberimiz sözünü bitirince, adam: — Allah’a yemin ederim ki, bu farz olarak söylediklerinden ne bir fazlasını yapacağım, ne de bir eksiğini, diyerek arkasını dönüp gitti. Bunun üzerine, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onun arkasından bakarak: — Cennetlik birini görmek isteyen varsa, şu adama iyi baksın. Çünkü eğer sözünde durursa, kurtuluşa ermiş demektir, buyurdu.
404
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
1211. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Muaz bin Cebel radıyallahu anh’ı Yemen’e vali olarak gönderirken ona şu tavsiyelerde bulunmuştu: “Onları önce Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın Elçisi olduğuma şahitlik etmeye çağır. Şayet bu çağrına uyup sana itaat ederlerse, o zaman Allah’ın onlara günde beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Eğer buna da itaat ederlerse, zenginlerinden alınıp fakirlerine verilmek üzere Allah’ın onlara zekâtı farz kıldığını bildir.” 1212. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ben İslam’a karşı savaş açan insanlarla, ancak Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun Elçisi olduğuna şehadet edinceye, namazı kılıncaya ve zekâtı verinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunu yaptıkları zaman aramızdaki savaş bitmiş, kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Yani benim korumam altına girerek mal ve can güvenliğine kavuşmuş olurlar. Ancak İslam’a göre cezayı gerektiren cinayet, hırsızlık, gasp gibi başka bir suç işlerlerse, o zaman başka. Kelime-i şehadet getiren herkesi Müslüman kabul etmek durumundayım. Onların gizli niyetlerinin hesabı ise Allah’a aittir.
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
405
İnsanların niyetlerini sorgulamak ve onları bundan dolayı yargılamak benim görevim değildir.” 1213. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem vefat edip de yerine Ebu Bekir halife seçilince, bazı Arap kabileleri İslam devletine zekât vermeyi reddederek isyan ettiler, bazıları da tamamen dinden döndüler. Ebu Bekir de onlara karşı topyekûn savaş açtı. Bunun üzerine Ömer radıyallahu anh: — Peygamber aleyhisselâm, “Ben insanlarla, ancak ‘Lâ ilahe illallah’ deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Kim kelime-i şehadet getirirse, – başka bir suç işlemediği takdirde– onun malı ve canı benim korumam altındadır. Gizli niyetinin hesabı ise Allah’a aittir.” buyurduğu hâlde, sen onlara nasıl savaş açarsın? diye karşı çıktı. Ebu Bekir: — Vallahi, namaza evet zekâta hayır diyerek namazla zekâtın arasını ayıranlarla –İslam’ın diğer bütün gereklerini yerine getirseler bile– mutlaka savaşırım. Çünkü zekât, malın ödenmesi gereken hakkıdır ve onu meşru İslami otoriteye ödememek, cezayı gerektiren bir suçtur. Allah’a yemin ederim ki, Peygamber’e verdikleri bir deve yularını bile bana vermekten kaçınırlarsa, sırf bu yüzden onlarla savaşırım. Çünkü bu, İslam devletinin siyasi otoritesini reddetmek anlamına gelir ki, buna sessiz kalmak Müslümanların bölünüp parçalanmasına
406
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
sebep olur, cevabını verdi. Sonra da zekât vermeyen kabilelerle savaştı ve hepsini dize getirip İslam toplumunun parçalanmasını önledi. Ömer radıyallahu anh, daha sonra bu olayı anlatırken şöyle diyor: “Yemin ederim ki, zekât vermek istemeyenlerle savaş konusunda Allah’ın, Ebu Bekir’in kalbine tam bir kararlılık vermiş olduğunu gördüm ve meseleyi derinlemesine düşününce, onun görüşünün doğru olduğunu anladım.” 1214. Ebu Eyyûb el–Ensârî radıyallahu anh anlatıyor: Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Ya Rasulullah! Bana, cennete girmemi sağlayacak güzel davranışlar öğret, dedi. Peygamber aleyhisselâm da: — Yalnızca Allah’a kulluk et. Hiç kimseyi ve hiçbir şeyi O’na ortak koşma. Namazı güzelce kıl, zekâtı ver. Akrabanı da koruyup gözet. Bu dediklerimi yapar, Allah’ın diğer emir ve yasaklarına da riayet edersen, muhakkak cennete girersin, buyurdu. 1215. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Çöllerde göçebe hayatı yaşayan bir bedevi, Peygamber
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
407
sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve: — Ey Allah’ın Elçisi! Bana, işlediğim takdirde cennete girebileceğim güzel davranışlar öğret, dedi. Peygamber aleyhisselâm: — Allah’a, –hiçbir şeyi O’na ortak koşmaksızın– kulluk et. Günde beş vakit farz namazı kıl, farz olan zekâtı da ver. Bir de, Ramazan orucunu tut. Eğer istersen, bunların haricinde sünnet ve nafile ibadetler yaparak fazladan sevap kazanabilirsin, buyurdu. O zamanlar henüz hac farz kılınmadığından, Rasulullah hac ibadetinden hiç söz etmedi. Peygamberimiz sözünü bitirince, bedevi: — Canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, bu söylediğin farz ibadetleri harfiyen yerine getiririm, ama onlara hiçbir şey ilâve etmem, dedi. Adam dönüp gidince, Peygamber aleyhisselâm eliyle ona işaret ederek: — Cennetlik birini görmek isteyen varsa, şu adama iyi baksın, buyurdu. 1216. Cerîr bin Abdullah radıyallahu anh şöyle diyor: Ben namazı güzelce kılmak, zekâtı vermek ve bütün Müslümanlara karşı dürüst ve samimi davranarak onlara daima nasihatte bulunmak üzere Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in elinden tutup kendisine bağlılık sözü verdim.
408
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
1217. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir konuşmasında: — Hakkı ödenmeyen ve zekâtı verilmeyen her altın ve gümüş, Mahşer Günü cehennem ateşinde kızdırılarak levhalar hâline getirilir ve elli bin yıl süren bir gün boyunca sahibinin yanları, alnı ve sırtı bunlarla dağlanır. Bu levhalar her soğuduğunda, tekrar kızdırılarak onlara azap edilir. Ve bu durum, kullar arasında hüküm verilip de, herkes yolunun cennete mi cehenneme mi çıktığını görünceye kadar devam eder, buyurdu. Ashab-ı Kiram: — Ya Rasulullah! Peki, zekâtı verilmeyen develerin durumu nedir? dediler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Hakkı ödenmeyen her deve sahibi –ki su başlarına getirildikleri zaman sütünün sağılıp muhtaçlara dağıtılması da bu haklar arasındadır– Mahşer Günü düz ve geniş bir alana yatırılır. Sonra da, en küçük yavrusuna varıncaya kadar o develer en semiz hâlleriyle o kişiyi ayaklarıyla çiğnemeye, dişleriyle ısırmaya başlarlar. Adamı çiğneyip geçen her sürünün ardından, yeni bir sürü gelir ve aynı şeyi yapmaya devam eder. Sürünün baş tarafı adamı her çiğneyip geçtiğinde, geri kalan kısmı
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
409
gelip tekrar onu tepelemeye ve ısırmaya başlar. Ve bu durum, kullar arasında hüküm verilip de, herkes yolunun cennete mi cehenneme mi çıktığını görünceye kadar devam eder, buyurdu. Ashab-ı Kiram yine: — Ey Allah’ın Elçisi! Peki, zekâtı verilmeyen sığır ve koyunların durumu ne olacak? dediler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Zekâtı verilmemiş her sığır ve koyun sahibi, Mahşer Günü düz ve geniş bir yere yatırılır. Sonra o hayvanların boynuzlusu, boynuzsuzu, hepsi o kişiyi boynuzlarıyla süsmeye, tırnaklarıyla çiğnemeye başlarlar. Sürünün baş tarafı adamı her çiğneyip geçtiğinde, geri kalan kısmı gelip tekrar onu süsmeye, tepelemeye başlar. Ve bu durum, kullar arasında hüküm verilip de, herkes yolunun cennete mi cehenneme mi çıktığını görünceye kadar devam eder, buyurdu. Ashab-ı Kiram bu sefer: — Ey Allah’ın Elçisi! Ya atların durumu nedir? dediler. Rasulullah aleyhisselâm şöyle buyurdu: — Atlar kullanılış amacına göre üç çeşittir: Sahibinin sırtında bir yük, bir vebal olan atlar vardır, sahibi için cehennem ateşine karşı siper olan atlar vardır, kişiye ecir ve mükâfat kazandıran atlar vardır. Yük ve vebal olan at, sahibinin sırf çalım satma veya Müslümanlara saldırı amacıyla beslediği attır. Bu at, sahibi için bir vebal ve günah kaynağıdır. Cehenneme karşı siper olan at ise,
410
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
sahibinin Allah yolunda cihad için beslediği ve gerek sırtına binerken, gerek bakımını yaparken Allah’ın hakkını aklından çıkarmadığı attır. İşte bu at, sahibi için cehennem ateşine karşı bir perde ve örtüdür. Ecir ve sevap olan ata gelince, o da sahibinin Allah yolunda cihad eden Müslümanlar için besleyip çayır ve bahçelerde otlattığı attır. Atın o çayır veya bahçeden yediği ve çıkardığı şeyler sayısınca sahibine iyilik yazılır. Hatta at ipini koparıp da bir iki tur atsa, onun izleri ve pislikleri adedince sahibine iyilik yazılır. Ya da sahibi onu bir nehir kenarından geçirirken hayvan oradan su içecek olsa, –sahibinin onu sulama niyeti olmasa bile– Allah onun içtiği su yudumları sayısınca o kişiye iyilik yazar. Ashab-ı Kiram: — Ey Allah’ın Elçisi! Peki, eşeklerin durumu nedir? diye sorunca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: — Bana bu konuyla ilgili, şu geniş kapsamlı ve derin anlamlı ayetten başka bir bilgi verilmedi: “Kim zerre kadar iyilik yaparsa onun karşılığını görür; kim de zerre kadar kötülük yaparsa onun cezasını görür.” Diğer bütün binek hayvanlarını ve her türlü kara, hava ve deniz nakil ve ulaşım vasıtalarını bu ayet ışığında değerlendirebilirsiniz. Buna göre, sadece gösteriş yapmak, çalım satmak için en modern ve pahalı vasıtalar edinerek onları sadece zevk için kullanan
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
411
kimselerle, hayra hizmette kullanmak amacıyla birtakım vasıtalar edinen, onların hakkını vermeye çalışan ve gerektiğinde bunları Allah yolunda seferber etmekten çekinmeyen kimseler, elbette aynı olmayacaklardır. 217. BAB: RAMAZAN ORUCU RAMAZAN ORUCUNUN FARZ OLUŞU, SEVABI ve ORUÇLA İLGİLİ KONULAR Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey inananlar! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, şeytani dürtülere karşı direncinizi artırarak günah ve kötülüklerden korunabilmeniz için, oruç size de farz kılınmıştır. Oruç, belirli ve sayılı günlerdedir. Bu da Ramazan ayının tamamıdır. İçinizden her kim hasta veya yolcu olur da orucunu tutamazsa, Ramazan’dan sonraki diğer günlerde tutmalıdır. İhtiyarlığı, bünyesinin zayıflığı, iyileşme ümidi olmayan hastalığı, ağır çalışma şartları gibi sebeplerle oruç tutmakta zorlanan ve bu yüzden ancak güçlükle oruç tutabilen kimselere gelince, onlar tutamadıkları her gün için bir yoksulu doyurarak fidye vermelidirler. Fakat her kim gerekenden fazla fidye vererek gönülden bir iyilik yaparsa, bu kendisi için elbette daha hayırlıdır. Bununla birlikte, tüm zorluğuna rağmen oruç tutmanız, —eğer orucun size kazandıracağı yararları biliyorsanız— sizin için fidye
412
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
vermekten daha iyidir. Oruç tutmaları sağlık açısından tehlikeli olan kimselerin ise oruç tutmayıp, —maddi imkânları elverdiği takdirde— tutamadıkları her gün için bir yoksulu doyurmaları gerekir. Oruç tutmanız gereken o sayılı günler, ay takvimine göre Ramazan ay’ıdır ki, bu Kur’an, insanlığa yol göstermek, hidayetin apaçık bilgilerini ve doğruyu yanlıştan ayırt etmenin şaşmaz ölçüsü olan Furkan’ı ortaya koymak üzere, ilk olarak o aydaki Kadir Gecesi’nde indirilmiştir. Öyleyse, içinizden her kim o aya sağ salim erişirse, onu baştan sona oruçlu geçirsin. Fakat her kim hasta veya yolcu olursa, tutamadığı gün sayısınca diğer günlerde orucunu kaza etsin. Allah sizin için kolaylık diler, zorluk çekmenizi istemez. Oruç günleri olarak belirlenen sayıyı tamamlayasınız, sizi doğru yola ilettiği için kendisini saygıyla yüceltesiniz ve bunca nimetleri karşılığında O’na şükredesiniz diye size her türlü kolaylığı gösterir. (Bakara, 2/183–185) Konu ile İlgili Hadisler: 1218. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem farklı yer ve zamanlarda şunları söylemiştir: “Allah Teâlâ, ‘İnsanoğlunun oruç dışındaki bütün
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
413
yapıp ettikleri kendisi içindir. Yani oruç dışındaki her ibadetin, insana haz veren, onu tatmin eden bir tarafı vardır. Oruç ise yalnızca benim içindir ve mükâfatını da bizzat ben vereceğim. Onun sevabını yazmakta melekler bile acze düşer.’ buyuruyor. “Oruç, her türlü kötülüklere, günahlara karşı kalkandır. Onun için, biriniz oruçlu iken ne olursa olsun kötü söz söylemesin, bağırıp çağırmasın. Şayet biri kendisine söver ya da sataşırsa, “Ben oruçluyum, kötülüğe kötülükle karşılık veremem!” desin.” “Muhammed’in canını kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu bile, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir. Ancak bu, o ağır kokunun misvak veya fırça kullanmak suretiyle giderilmesine elbette engel değildir.” “Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç anı vardır: Biri iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla Rabb’ine kavuştuğu andır. Oruç tutan kimsenin iftar ettiği anki sevinci ne kadar gerçek ise, Allah’a kavuştuğu zaman yaşayacağı sevinç ve mutluluk da o kadar gerçektir.” Bunlar, Buhârî’nin naklettiği metinlerdir. Yine onun naklettiği bir başka rivayet şöyledir: Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Oruçlu kişi yemesini, içmesini ve cinsel arzularını benim rızam için terk eder. Oruç doğrudan doğruya benim için yapılan
414
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
bir ibadet olduğundan, onun mükâfatını da bizzat ben vereceğim. Her iyilik, aslında on kat misliyle ödüllendirilir. Ama oruç başka, onun mükâfatı bu ölçünün çok çok üzerinde olacak ve oruç tutan kişi, hayal edemeyeceği büyüklükte mükâfatla ödüllendirilecektir.” Müslim’in bir rivayetine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: “Yaptığı her iyiliğin karşılığı, insana kat kat fazlasıyla verilir. Bir iyilik, on mislinden yedi yüz misline kadar katlanır. Allah buyuruyor ki: “Ama oruç başka. O benim içindir, mükâfatını da sadece ben vereceğim. Çünkü oruç tutan kimse, cinsel arzularını ve yemesini içmesini yalnızca benim rızam için bırakır.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki: “Oruçlu için iki sevinç anı vardır: Biri iftar ettiği zamanki sevinci, diğeri de Rabb’ine kavuştuğu zamanki sevincidir.” Yine Peygamber aleyhisselâm şöyle buyuruyor: “Oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.” 1219. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir sohbetinde: — Vermesi gereken zekât ve sadakanın kat kat
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
415
fazlasını vermek suretiyle Allah yolunda çifte infakta bulunan kimseye cennet kapılarından, ‘Ey Allah’ın sevgili kulu, burada senin için hazırlanmış sonsuz hayır ve bereket vardır.’ diye nida edilir. Nitekim namazda öne geçenler namaz kapısından, Allah yolunda mücadelede öne geçenler cihad kapısından, oruçta öne geçenler reyyân (insanı iliklerine kadar suya kandıran, susuzluğu gideren cennet içeceği) kapısından, sadaka konusunda öne geçenler de sadaka kapısından cennete davet edilirler, buyurdu. Ebu Bekir radıyallahu anh: — Anam babam sana kurban olsun ey Allah’ın Rasulü! Gerçi bu kapıların herhangi birinden çağrılan kimsenin diğer kapılardan çağırılmaya ihtiyacı yoktur, ama bu kapıların hepsinden birden çağrılacak kimseler de var mıdır? diye sordu. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Evet, vardır. Senin o bahtiyarlardan olacağını ümit ederim, buyurdu. 1220. Sehl bin Sa’d radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Cennette reyyân (insanı suya kandıran cennet içeceği) denilen bir kapı vardır ki, Mahşer Günü oradan ancak oruç tutmuş olanlar girecek, onlardan başka hiç kimse o kapıdan
416
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
giremeyecektir. O gün “Oruçlular nerede?” diye çağrı yapılacak, onlar da kalkıp oradan cennete girecekler. Oruçlular girdikten sonra o kapı ebediyen kapanacak ve bir daha oradan hiç kimse giremeyecektir.” 1221. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir kul Allah uğrunda bir gün oruç tutarsa, bu bir günlük orucu sayesinde Allah yetmiş onu yıl cehennem ateşinden uzak tutar.” 1222. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim yürekten inanarak ve karşılığını yalnızca Allah’tan bekleyerek –yani tam bir ihlâs ve samimiyetle– Ramazan orucunu tutarsa, alacağı büyük mükâfatın yanı sıra, geçmiş küçük günahları da bağışlanır.” 1223. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayı girdiğinde, ilahi rahmet adeta coşarak
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
417
müminleri her zamankinden daha fazla kucaklar. Öyle ki, cennete götüren bütün hayır ve bereket kapıları ardına kadar açılır. Cehennem davetçisi şeytanların ise faaliyet alanları daraltılır, etkileri iyice kısıtlanır. Böylece cehenneme götüren şer kapıları kapanır ve müminleri vesveseye düşürüp yoldan çıkarmaya çalışan insan ve cin şeytanlarının adeta eli kolu kelepçe ve prangalarla bağlanır.” 1224. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ramazan hilâlini gördüğünüz zaman oruca başlayın, Şevval hilâlini görünce de oruca son verin. Eğer Ramazan’ın ilk günlerinde hava bulutlu olur da hilâl görülmez ise, o zaman bir önceki ay olan Şaban’ı otuza tamamlayın. Ondan sonraki günü de Ramazan’ın birinci günü sayın. Çünkü hicri takvime göre, bir ay otuz günden fazla olamaz.” Bu, Buhârî’nin metnidir. Müslim’in rivayeti ise şöyledir: “Eğer Ramazan’ın son günlerinde, yani Şevval ayının başlangıcında hava bulutlu olursa, otuz gün oruç tutun. Ondan sonraki gün hilâl görülmese bile, bayram yapın.” 218. BAB: RAMAZANDA ÇOK HAYIR YAPMAK
418
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
RAMAZANDA CÖMERT DAVRANMAK, İYİLİK YAPMAK, ÇOK HAYIR İŞLEMEK VE ÖZELLİKLE SON ON GÜNÜNDE BUNLARI DAHA DA ARTTIRMAK Konu ile İlgili Hadisler: 1225. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, insanların en cömerdi idi. Onun en cömert olduğu günler de Ramazan’da Cebrail ile buluştuğu günlerdi. Cebrail aleyhisselâm Ramazan’ın her gecesinde Peygamber ile buluşur ve karşılıklı Kur’an okuyup müzakere ederlerdi. Yemin olsun ki, Cebrail ile buluştuğu zamanlar Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, esen rüzgârdan daha cömert olurdu. Yüklendiği yağmur bulutları ile yeryüzünün her tarafına rahmet ve bereketler taşıyan rüzgârlar bile, Peygamberimizin o günlerdeki cömertliği, lütufkârlığı, şefkat ve merhametinin yanında sönük kalırdı.” 1226. Hz. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Ramazan ayının son on günü gelince, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem mescitte itikâfa girerek gecelerin büyük bir kısmını ibadetle geçirir, ev halkını da namaza kaldırır, kendisini her zamankinden daha fazla ibadete verir ve itikâfa girdiği on gün boyunca
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
419
hanımlarına yaklaşmazdı.” 219. BAB: RAMAZAN’DAN ÖNCE ORUÇ TUTARAK ONU KARŞILAMANIN YASAK OLUŞU ŞABAN AYININ ON BEŞİNDEN SONRA RAMAZAN’I KARŞILAMAK İÇİN ORUÇ TUTMANIN YASAKLANMASI, ANCAK ŞABAN’I BÜTÜNÜYLE ORUÇLU GEÇİREN VEYA PAZARTESİ–PERŞEMBE GÜNLERİ GİBİ BELLİ GÜNLERDE ORUÇ TUTMAYI ÂDET EDİNMİŞ OLAN KİMSELERİN RAMAZAN’DAN ÖNCE DE ORUÇ TUTABİLECEĞİ Konu ile İlgili Hadisler: 1227. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz, bir iki gün öncesinden oruç tutarak Ramazan’ı karşılamaya kalkmasın. Ancak belli günlerde oruç tutmayı âdet edinmiş olan kimse, orucu o zamana denk geldiyse o gün orucunu tutabilir.” 1228. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ramazan’dan bir iki gün önce oruç tutmayın. Hilâli görmediğiniz hâlde, ne olur ne olmaz diyerek oruca erken başlamayın. Ramazan hilâlini gördüğünüz
420
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
zaman oruca başlayın, Şevvâl hilâlini görünce de oruca son verin. Eğer hava bulutlu olduğu için hilâli göremezseniz, bir önceki ayı otuz güne tamamlayın.” 1229. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ramazan’dan önceki iki hafta, yani Şaban’ın ikinci yarısında oruç tutmayın. Ancak belli günlerde nafile oruç tutma alışkanlığı olanlar, o zamana denk gelen oruçlarını tutabilirler.” 1230. Ammâr bin Yâsir radıyallahu anhumâ diyor ki: Her kim Şaban’ın son günü mü, yoksa Ramazan’ın ilk günü mü olduğunda şüphe edilen günde, güya ihtiyatlı olma adına oruç tutarsa, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e isyan etmiş olur. Çünkü Peygamberimiz, ibadetlerde şüphe ve kuruntulara itibar etmeyi, ihtiyat ve tedbir namına da olsa ibadetlerin sınırını genişletmeyi yasaklamıştır. Dolayısıyla, “Belki Ramazan girmiştir, ben en iyisi o gün oruç tutayım da, Ramazan başlamışsa Ramazan orucunu, değilse nafile oruç tutmuş olurum.” diyerek Ramazan’ı karşılayan kimse, ibadet edeyim derken günaha girmiş olur. Bu ölçü, diğer bütün ibadetler için de geçerlidir. 220. BAB: HİLÂL GÖRÜLDÜĞÜNDE EDİLECEK DUA
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
421
Konu ile İlgili Hadisler: 1231. Talha bin Ubeydullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hilâli gördüğü zaman şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Bu hilâli bizim için her türlü korkulardan emniyet, imanımızda sebat, bela ve musibetlerden selâmet ve İslam üzere devam vesilesi kıl. Ey hilâl! Benim Rabbim de senin Rabb’in de Allah’tır. Bu yeni hilâl, güzelliklere ve hayırlara vesile olur inşallah.” 221. BAB: SAHURUN FAZİLETİ SAHURA KALKMANIN FAZİLETİ ve ŞAFAK SÖKMESİNDEN KORKULMADIĞI SÜRECE SAHUR YEMEĞİNİN GECİKTİRİLMESİ Konu ile İlgili Hadisler: 1232. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sahura kalkın ve bir lokma yemek, bir yudum suyla bile olsa sahur yapın. Çünkü sahurda bolluk ve bereket vardır.” 1233. Zeyd bin Sâbit radıyallahu anh şöyle demiştir: “Bir keresinde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte sahur yemeği yedik, ardından sabah namazını kıldık.”
422
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Zeyd’e: — Sahur yemeği ile sabah namazı arasında ne kadar zaman geçmişti? diye soruldu. O da: — Elli ayet okuyacak kadar, yani 4–5 dakikalık bir süre, cevabını verdi. 1234. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ rivayet ediyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in iki müezzini vardı: Bilâl ve Abdullah bin Ümmü Mektum. Ramazan ayı boyunca biri imsak vaktini, diğeri sabah namazı vaktini bildirmek üzere ezan okurlardı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Bilâl, geceleyin sizi sahura kaldırmak için sabah namazının vakti girmeden önce ezan okur. Bilâl’in ezanından sonra, Abdullah bin Ümmü Mektum ezan okuyuncaya kadar yiyip içebilirsiniz.” Abdullah bin Ömer diyor ki: “Bu iki ezan arasındaki zaman, müezzinlerden biri ezan okumak için çıktığı yerden inip diğeri çıkıncaya kadar geçen vakitten ibaretti. Bilâl ezan okuduğu yüksekçe yere çıkıp ezanı okuduktan sonra orada oturur, zikir ve dua ederek gökyüzünü gözetler, şafağın sökmesini beklerdi. Şafak sökmeye başlayınca iner ve âmâ olan İbni Ümmü Mektum’a vaktin geldiğini haber verirdi. O da çıkar ve hem sahurun bittiğini, hem de sabah namazı vaktinin girdiğini ilân eden ezanı okurdu. Bu ikisinin ezanı
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
423
arasında, bir saate yakın bir zaman geçerdi.” Ne yazık ki, bu güzel sünnet zamanla unutulmuş ve halkı sahura uyandırma işini Ramazan davulcuları üstlenmişlerdir. 1235. Amr bin el–Âs radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bizim orucumuzla Kitap Ehli olan Yahudi ve Hristiyanların orucu arasındaki en önemli fark, sahur yemeğidir.” 222. BAB: İFTARI GECİKTİRMEMEK ORUÇ AÇMAKTA ACELE ETMENİN FAZİLETİ, HANGİ YİYECEKLERLE ORUÇ AÇILACAĞI VE ORUÇ AÇILDIKTAN SONRA YAPILACAK DUA Konu ile İlgili Hadisler: 1236. Sehl bin Sa’d radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Oruç açmakta acele ettikleri sürece, Müslümanlar hayır üzere yaşamaya devam ederler. Peygamber’in Sünnet’ine uyarak güneş batar batmaz hemen iftar etmek, bu ümmetin doğru yolda, hayır üzere olduğunun bir alametidir.”
424
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
1237. Tâbiun neslinin önde gelen âlimlerinden olan Ebu Atıyye anlatıyor: Ben ve arkadaşım Mesrûk, Hz. Âişe radıyallahu anhâ’nın yanına gittik. Mesrûk ona: — Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in Ashabı’ndan iki kişi var ki, ikisi de hayırdan geri kalmaz. Biri Abdullah bin Mesud, diğeri Ebu Musa elEş’arî. Fakat bunlardan biri akşam namazını kılmakta ve oruç açmakta acele ediyor, diğeri ise hem akşam namazını hem de iftarı geciktiriyor, dedi. Bunun üzerine, Âişe: — Akşam namazını kılmakta ve oruç açmakta acele eden hangisidir? diye sordu. Mesrûk, İbn-i Mesud’u kastederek: — Abdullah, cevabını verdi. Bunun üzerine Âişe: — Abdullah’ın yaptığı doğru. Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de öyle yapardı, dedi. 1238. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: “Yüce Allah buyuruyor ki: “Kullarım arasında bana en sevgili olanı, oruç açmakta acele edendir.” Hadis, senet zincirinde yer alan Kurra bin Abdurrahman sebebiyle zayıftır. Kurra, her ne kadar İbn-i Hibban ve el-İclî tarafından güvenilir kabul edilmişse de, hafızasının zayıflığı ve münker hadisler
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
425
rivayet etmesi sebebiyle eleştirilmiştir. (İbnu’l-Cevzî, EdDuafâ: 2764; Zehebî, El-Kâşif: 4572; El-Muğnî fi’d-Duafâ: 5046; İbnu’l-Müberred, Bahru’d-Dem: 850; İbn-i Hacer, Takrîbu’t-Tehzîb: 5541; el-Mizzî, Tehzîbu’l-Kemâl: 4871; Ukaylî, Duafâ: 1544; Aynî, Meğâni’l-Ahyâr: 2137; Makrîzî, el-Kâmil fi’d-Duafâ: 1598; Zehebî, Mîzânu’lİ’tidâl: 6892) 1239. Ömer bin Hattab radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Gece karanlığı şu taraftan (doğu tarafından) gelmeye başladığı, gündüz aydınlığı da buradan (batıdan) dönüp gitmeye yüz tuttuğu ve güneş de tamamen batıp kaybolduğu zaman, oruçlu orucunu açar. Çünkü o zaman iftar vakti girmiş demektir.” 1240. Abdullah bin Ebî Evfâ radıyallahu anhumâ anlatıyor: Mekke’nin fethi için çıktığımız seferde, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber bulunuyorduk. Kendisi oruçlu idi. Güneş batınca, oradakilerden birine (yardımcısı Bilâl Habeşi’ye): — Ey filan! Bineğinden in de bize bir sevik (kavrulmuş undan yapılan bir çeşit çorba) karıştırıver, dedi. O da:
426
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
— Ya Rasulullah! Henüz tam akşam olmadı, keşke biraz daha karanlığı bekleseydiniz, dedi. Peygamber: — Ey filan! Bineğinden in de bize sevik karıştırıver, dedi. O yine: — İyi ama, gün henüz devam ediyor, daha aksam olmadı ki, dedi. Peygamber tekrar: — Ey filan! Haydi, bineğinden in de bize sevik karıştırıver, dedi. Bunun üzerine adam indi ve oradakiler için sevik hazırladı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ondan içti, sonra eliyle doğu tarafını işaret ederek: — Gecenin bu taraftan bastırmaya başladığını gördüğünüz an, oruçlunun iftar vakti gelmiş demektir, buyurdu. 1241. Selmân bin Âmir ed–Dabbî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Biriniz orucunu açacağı zaman, hurma ile açsın. Çünkü hurma, bereketli ve besleyici bir meyvedir. Eğer hurma bulamazsa, orucunu su ile açsın. Çünkü su, doğallık, saflık ve temizliktir.” 1242. Enes bin Malik radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem orucunu, akşam namazını kılmadan önce birkaç taze hurma ile açardı. Taze hurma bulamazsa, kuru birkaç hurmayla iftar
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
427
ederdi. Kuru hurma da bulamazsa, birkaç yudum su içerek iftar ederdi. 223. BAB: ORUÇLUNUN DİLİNİ ve DİĞER UZUVLARINI HARAMDAN KORUYUP KÖTÜ SÖZ ve DAVRANIŞLARDAN UZAK DURMASI Konu ile İlgili Hadisler: 1243. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Oruç her türlü kötülüklere, günahlara karşı kalkandır. Onun için, biriniz oruçlu iken ne olursa olsun kötü söz söylemesin, bağırıp çağırmasın. Şayet biri kendisine söver ya da sataşırsa, ‘Ben oruçluyum, kötülüğe kötülükle karşılık veremem.’ desin.” 1244. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim oruç tuttuğu hâlde yalan konuşmayı ve yalanla iş yapmayı bırakmazsa, her ne kadar farzı yerine getirmiş olsa da, oruçtan beklenen kemal ve fazileti elde edemez. Zira Allah, yeme içmeden uzak durduğu hâlde yalan konuşmaya, kötü söz söylemeye, dedikodu yapmaya, başkalarına zarar vermeye devam eden kişinin orucuna değer vermez. Zaten oruç onu bu kötülüklerden korumak için emredilmiştir. Yoksa onun aç ve susuz
428
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
kalmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur.” 224. BAB: ORUÇLA İLGİLİ BAZI MESELELER Konu ile İlgili Hadisler: 1245. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz farz veya nafile bir oruç tutarken unutarak bir şey yer veya içerse, orucuna devam etsin. Çünkü onu –bir lütuf ve ikram olarak– Allah yedirmiş ve içirmiştir. Onun için, oruçlu olduğunu hatırladığı andan itibaren yiyip içmeyi terk edip orucunu tamamlasın.” 1246. Lakît bin Sabira radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna gelerek: — Ya Rasulullah; bana abdest almayı öğretir misiniz? dedim. Peygamber de bana abdesti tarif etti ve: — İşte bu şekilde, farz ve sünnetlerine riayet ederek güzelce abdest al. Bu arada, suyu el ve ayak parmaklarının arasına iyice ulaştır. Eğer oruçlu değilsen, burnunu temizlerken suyu burnuna iyice çek, buyurdu. 1247. Hz. Âişe radıyallahu anhâ şöyle diyor:
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
429
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in, bazı Ramazan geceleri ailesiyle ilişkide bulunduktan sonra, cünüp bir hâlde sabah namazının vakti girinceye kadar uyuyarak sabahladığı olurdu. Sonra ezan okununca kalkıp yıkanır, sabah namazını kıldırır ve o şekilde orucuna başlardı. 1248. Peygamberimizin hanımları Âişe ve Ümmü Seleme radıyallahu anhumâ şöyle dediler: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ihtilâm olmaksızın –yani rüyada görülen ve guslü gerektiren bir durumdan dolayı değil, cinsel ilişki sonucu– cünüp olarak sabahlardı. Sonra ezanla birlikte kalkıp gusül abdesti alır, mescide gidip sabah namazını kıldırır ve o şekilde orucuna başlardı. 225. BAB: MUHARREM ile ŞABAN AYINDA ve HARAM AYLARDA NAFİLE ORUÇ TUTMANIN FAZİLETİ Konu ile İlgili Hadisler: 1249. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ramazan ve Şaban’dan sonra en kıymetli oruç, Allah’ın rahmet ve mağfiret ayı olan Muharrem’de tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra en kıymetli namaz da, gece namazıdır.”
430
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
1250. Âişe radıyallahu anhâ diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hiç bir ayda, Şaban ayında tuttuğundan daha fazla oruç tutmazdı. Şaban ayının neredeyse tamamını oruçlu geçirirdi. Başka bir rivayet şöyledir: Peygamber aleyhisselâm, pek az bir kısmı hariç, Şaban ayını baştan sona oruçlu geçirirdi. 1251. Sahabi hanımlardan olduğu söylenen Mucîbetü’l–Bâhiliyye radıyallahu anhâ, babasından – veya amcasından– şöyle rivayet ediyor: Mucîbetü’l–Bâhiliyye’nin babası veya amcası olan Abdullah bin Hâris el–Bâhilî, kavminin elçisi olarak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip orada bir süre kaldıktan sonra memleketine geri dönmüştü. Bir yıl sonra, hâli ve görünüşü oldukça değişmiş bir hâlde tekrar Rasulullah’ın huzuruna geldi ve: — Ey Allah’ın Rasulü, beni tanıdınız mı? dedi. Peygamberimiz onu beli bükülmüş, gözleri çukura kaçmış, rengi solmuş bir hâlde görünce: — Hayır, tanıyamadım. Sen kimsin? buyurdu. O da: — Bir sene önce huzurunuza gelen Bâhilî’yim, dedi. Peygamber: — Seni böylesine değiştiren nedir? Oysa geçen yıl gayet iyi görünüyordun, buyurdu. Bâhilî:
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
431
— Senden ayrıldığım günden beri gündüzleri hiç yemek yemedim, her gün oruç tuttum, dedi. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Yazık, boş yere kendine işkence etmişsin. Sabır ayı olan Ramazan’ı tamamını, diğer aylardan da birer günü oruçlu geçir, bu sana yeter, buyurdu. Bâhilî: — Benim için bu sayıyı arttırın. Çünkü benim gücüm bundan fazlasına yeter, dedi. Peygamber: — O halde, her aydan iki gün oruç tut, buyurdu. Bâhilî: — Daha arttırın, dedi. Peygamber: — Peki, her aydan üç gün, buyurdu. Bâhilî: — Biraz daha arttırın, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz, adamın oruç tutacağı günlerin sayısını eliyle göstermek üzere, üç parmağını üç kere açıp açıp yumarak: — Haram aylar olan Recep, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarında üç gün oruç tut, üç gün tutma. Üç gün oruç tut, üç gün tutma. Üç gün oruç tut, üç gün tutma. Böylece peş peşe üç gün oruç tutup üç gün tutmamak suretiyle, dört haram ayın yarısını oruçla geçirmiş olursun. Diğer ayların da her birinde en fazla üçer gün oruç tutabilirsin. Bundan fazlasını da isteme. Unutma ki, benim Sünnet’ime aykırı davranarak nefsine zarar verecek şekilde ibadet etmekle Allah’ın rızasını kazanamazsın. O’nun rızasını ancak, O’nun koyduğu ölçü ve sınırlara uyarak kazanabilirsin, buyurdu.
432
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Senet zincirinde yer alan Mucîbetü’l–Bâhiliyye’nin meçhul (bilinmeyen) bir ravi olması sebebiyle bu hadis zayıftır. Ancak hadisin ilk bölümü sahih senetlerle ayrıca rivayet edilmiştir. “Sabır ayı olan Ramazan’ı tamamını, diğer aylardan da birer günü oruçlu geçir, bu sana yeter.” cümlesinden sonraki bölümü ise zayıftır. 226. BAB: ZİLHİCCE’NİN İLK ON GÜNÜNDE TUTULAN ORUCUN ve DİĞER İBADETLERİN FAZİLETİ Konu ile İlgili Hadisler: 1252. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Zilhicce ayının ilk on gününü kastederek: — Allah katında, şu günlerde yapılacak iyilik ve ibadetten daha değerli hiçbir salih amel yoktur, buyurdu. Ashap: — Allah yolunda yapılan cihad da mı, ya Rasulallah? dediler. Peygamberimiz: — Evet, Allah yolunda yapılan cihad dahi, Zilhicce’nin ilk on gününde işlenecek salih amelden daha üstün değildir. Ancak malını ve canını Allah için adayarak cihada çıkıp da, sahip olduğu her şeyi O’nun uğrunda feda eden ve geriye onlardan hiçbir şey bırakmayan kimse hariç, buyurdu. 227. BAB: ARİFE GÜNÜ VE MUHARREM’İN DOKUZ ve ONUNCU GÜNÜNDE TUTULAN ORUCUN FAZİLETİ
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
433
Konu ile İlgili Hadisler: 1253. Ebu Katâde radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e Arefe günü tutulan orucun fazileti soruldu. Peygamberimiz de: “O gün tutulan oruç, geçmiş ve gelecek senenin küçük günahlarına kefaret olur. Yani bir kimse kurban bayramından bir gün önceki Arefe gününde oruç tutarsa, geçmiş ve gelecek birer yıllık küçük günahlarına kefaret olmaya yetecek kadar sevap kazanır. Ancak hacılar o gün Arafat’ta vakfeye duracakları için, onların bu orucu tutmamaları daha uygun olur, diye cevap verdi. 1254. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Muharrem ayının onuncu günü olan Aşure günü oruç tutmuş ve ümmetine de o gün oruç tutmayı tavsiye etmiştir. Çünkü Muharrem’in onuncu günü, birçok peygamberin hayatında önemli olayların gerçekleştiği bir gündür. Ne yazık ki, İslam tarihinde Peygamberimizin sevgili torunu Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehit edilmesi de bu güne denk gelmiştir. Hicretin 61. yılında vuku bulan bu acı olay, bütün Müslümanlar için büyük üzüntü sebebi olmuştur. Ancak Rasulullah’ın tavsiye ettiği aşure orucunun bu olay ile hiçbir alâkası yoktur.
434
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
1255. Ebu Katâde radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e Aşure günü tutulan orucun fazileti soruldu. Peygamberimiz de: “O gün tutulan oruç, Arefe günü tutulan oruç gibi geçmiş bir yılın küçük günahlarına kefaret olur.” buyurdu. 1256. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Yahudi ve Hristiyanların sadece Muharrem’in onuncu gününe tazim ettiklerini, bu sebeple o gün oruç tuttuklarını öğrenince şöyle buyurdu: “Gelecek seneye kadar Allah bana ömür verirse, Yahudi ve Hristiyanlara benzememek için, inşallah Muharrem ayının hem dokuzuncu hem de onuncu günü oruç tutacağım.” 228. BAB: ŞEVVAL AYINDA ALTI GÜN ORUÇ TUTMANIN SEVABI Konu ile İlgili Hadisler: 1257. Ebu Eyyûb el–Ensârî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim Ramazan orucunu tutar ve buna Şevval
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
435
ayından da altı gün eklerse, bütün yıl oruç tutmuş gibi olur. Yani 30 gün Ramazan’da, 6 gün de Şevval’de olmak üzere toplam 36 gün oruç tutan bir kişi, –her iyiliğin mükâfatı 10 kat verildiğine göre– 360 gün, yani hicri takvime göre tam bir yıl oruç tutmuş gibi sevap kazanır.” 229. BAB: PAZARTESİ ve PERŞEMBE GÜNLERİ ORUÇ TUTMANIN SEVABI Konu ile İlgili Hadisler: 1258. Ebu Katâde radıyallahu anh şöyle dedi: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e pazartesi günü oruç tutmanın fazileti soruldu. O da şöyle buyurdu: “O gün benim dünyaya geldiğim ve peygamber olduğum gündür. Dolayısıyla, o gün oruç tutmak güzel olur.” 1259. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kulların amelleri günlük olarak sabah ve akşam, haftalık olarak pazartesi ve perşembe günleri, yıllık olarak da Şaban ayında Allah’a arz edilir. Ben de pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmak suretiyle, amellerimin oruçluyken Allah’a sunulmasını isterim.”
436
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
1260. Âişe radıyallahu anhâ şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmaya özen gösterirdi. 230. BAB: HER AY ÜÇ GÜN ORUÇ TUTMANIN MÜSTEHAP OLUŞU Bu üç gün orucun en faziletli olanı “eyyâm-ı bîd (dolunay günleri)” denilen ayın 13, 14 ve 15. günlerinde tutulandır. 12, 13 ve 14. günlerdeki orucun daha faziletli olduğunu söyleyenler varsa da, yaygın ve doğru olan görüş birincisidir. Konu ile İlgili Hadisler: 1261. Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle diyor: Dostum Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana şu üç şeyi tavsiye etti: Her ay üç gün oruç tutmamı, kuşluk vakti iki rekât namazı kılmamı ve –uykum ağır olduğu için– vitri namazını uyumadan önce kılmamı tavsiye etti. 1262. Ebu’d–Derdâ radıyallahu anh şöyle diyor: Sevgili dostum Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana üç şey tavsiye etti ki, onları yaşadığım sürece asla terk etmeyeceğim: Her ay üç gün oruç tutmayı, kuşluk namazını kılmayı ve vitir namazını kılmadan uyumamayı.
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
437
1263. Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her ay üç gün oruç tutmak, bütün yıl aralıksız oruç tutmak gibidir. Çünkü her iyilik, 10 kat fazlasıyla ödüllendirilecektir.” 1264. Abdullah el-Adevî radıyallahu anh’ın kızı Muaze el–Adeviyye anlatıyor: Bir gün Âişe radıyallahu anhâ’ya: — Ya Âişe! Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem her ay üç gün oruç tutar mıydı? diye sordum. Âişe: — Evet, dedi. Ben: — Ayın hangi günlerinde tutardı? diye sordum. Âişe: — Ayın hangi günlerine denk geleceğini pek önemsemezdi, cevabını verdi. 1265. Ebu Zer radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle buyurmuştur: “Ya Ebu Zer! Ayda üç gün oruç tutacağın zaman, kamerî ayın 13, 14 ve 15. günlerde oruç tut.” 1266. Katâde bin Milhân radıyallahu anh rivayet
438
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
ediyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bize eyyâm–ı bîd denilen dolunay günlerinde, yani kamerî ayların 13, 14 ve 15. günlerinde oruç tutmayı tavsiye ederdi. 1267. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yolculukta da, evinde de eyyâm–ı bîd denilen dolunay günlerini oruçsuz geçirmezdi. 231. BAB: ORUÇLUYU İFTAR ETTİRMEK ORUÇLUYA İFTAR VERMENİN FAZİLETİ, KENDİSİ ORUÇLUYKEN YANINDA YEMEK YENEN KİŞİNİN ALACAĞI SEVAP ve ORUÇLUNUN YANINDA YEMEK YİYEN KİŞİNİN ONA DUA ETMESİ Konu ile İlgili Hadisler: 1268. Zeyd bin Halid el-Cühenî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle buyurmuştur: “Kim bir oruçluya iftar yemeği verirse, oruç tutan kişinin sevabı kadar sevap kazanır. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez.” 1269. Ümmü Umâre el–Ensariyye radıyallahu anhâ rivayet ediyor:
9. FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR
439
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir gün Ümmü Umâre’nin evine misafir oldu. Ümmü Umâre Peygamber’e yemek ikram etti. Peygamber: — Buyur sen de ye, dedi. Ümmü Umâre: — Ben oruçluyum ya Rasulullah, dedi. Bunun üzerine, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Oruçlu bir kimsenin yanında yemek yiyenler yemeklerini bitirinceye kadar, melekler o oruçluya dua ederler. O hâlde, oruçlunun gözü önünde yemek yemeyelim diye bir çekimserlik göstermek, ona kazandırılacak sevap açısından doğru değildir, buyurdu. Ümmü Umâre diyor ki: Peygamber aleyhisselâm, “Yemeklerini bitirinceye kadar…” yerine, “Yemek yiyenler doyuncaya kadar…” demiş de olabilir. Bu hadisi Ümmü Umâre radıyallahu anhâ’dan rivayet eden Leylâ, meçhul (güvenilir olup olmadığı bilinmeyen) bir ravidir. Ondan sadece Habîb bin Zeyd rivayette bulunmuştur. (Zehebî, Mîzânu’l-İ’tidâl, 10993) Bu yüzden hadis zayıftır. Ancak İbn-i Ebî Şeybe, bu hadisi sahih bir senetle Abdullah bin Amr radıyallahu anh’ın sözü olarak rivayet etmektedir. (Musannef-i İbn-i Ebî Şeybe, 9710) Sahabe-i Kiram’ın, içtihat ve tecrübeyle bilinmesi mümkün olmayan bu gibi hususlarda aktardıkları bilgileri Peygamber’den öğrenmiş oldukları kabul edilir. Ayrıca, “meleklerin oruçluya dua etmesi” bölümü hariç, yanında yemek yenilen oruçlunun faziletini anlatan başka sahih hadisler de vardır.
440
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
1270. Enes bin Malik radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir gün iftar açmak üzere Sa’d bin Ubâde’yi ziyarete geldi. Sa’d, bir parça ekmek ve zeytin çıkarıp Rasulullah’a ikram etti. Misafire ne ikram edeceğim diye gereksiz yere telaşa kapılıp kendini ve ailesini zora sokmadı. Gayet doğal ve samimi bir şekilde, o an evinde ne varsa onu misafirine sundu. Rasulullah aleyhisselâm onları yedikten sonra, ona şöyle dua etti: “Evinizde hep oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyiler yesin, melekler de duacınız olsun.”
10. KİTAP: İTİKÂF 232. BAB: İTİKÂFIN (RAMAZANIN SON ON GÜNÜNDE İBADETE ÇEKİLMENİN) FAZİLETİ Konu ile İlgili Hadisler: 1271. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ramazan’ın son on gününde caminin uygun bir köşesinde ibadete kapanarak itikâfa çekilir ve zaruri bir ihtiyacı olmadıkça dışarı çıkmaz, bütün vaktini orada namaz, dua, zikir, tilavet, tefekkür gibi ibadetlerle geçirirdi. 1272. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem vefat edinceye kadar, Ramazan’ın son on gününde itikâfı terk etmemiştir. Vefatından sonra da eşleri Ramazan’ın son on gününde, kendi odalarında itikâfa girmeye devam ettiler. 1273. Ebu Hureyre radıyallahu anh rivayet ediyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, her Ramazan’ın son on gününde itikâfa girerdi. Vefat ettiği senenin Ramazan’ında ise, yirmi gün itikâfa girdi.
11. KİTAP: HAC 233. BAB: HACCIN FARZ OLUŞU ve FAZİLETİ Konu ile İlgili Ayetler: 1. Kâbe’de, Allah’ın kudret ve merhametini hatırlatan, ayrıca geçmiş peygamberlerin hatıralarını canlandıran nice işaretler, alâmetler, apaçık deliller vardır. Örneğin, İbrahim’in namaz kılmayı âdet edindiği makamı –ki sizlere emanet ettiği tevhit inancının sembolüdür– oradadır. Tüm Arap Yarımadası’nda vahşet ve anarşi kol gezerken, oraya giren kişi huzur ve güvene kavuşur. Kâbe’ye gitmeye gücü yeten herkesin, orayı hac amacıyla ziyaret etmesi, Allah’a karşı mutlaka yerine getirilmesi gereken bir görevdir. Her kim bu görevini terk ederek nankörlük ederse, yalnızca kendisine zarar vermiş olur. Öyle ya, Allah hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç değildir. O’nun lütuf ve merhametine asıl muhtaç olan sizsiniz. (Âl-i İmran, 3,97) Konu ile İlgili Hadisler: 1274. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İslam dini beş esas üzerine kurulmuştur: 1. Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun Elçisi olduğuna şehadet
11. HAC
443
etmek, 2. Namazı kılmak, 3. Zekâtı vermek, 4. Hacca gitmek, 5. Ramazan orucunu tutmak. 1275. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bize bir gün hitap ederek: — Ey Müslümanlar! Hac size farz kılınmıştır, o hâlde haccediniz, buyurdu. Akra bin Hâbis adında bir adam: — Her sene mi, ya Rasulallah? diye sordu. Peygamber cevap vermedi. O da sorusunu üç defa tekrarladı. Bunun üzerine Peygamberimiz: — Şayet “evet” desem, her sene haccetmeniz farz olurdu ve buna da asla gücünüz yetmezdi, dedi. Sonra sözlerine devamla şunları söyledi: — Ben sizi kendi hâlinize bıraktığım sürece, siz de beni kendi hâlime bırakın. Ben size herhangi bir konuda açık ve net olarak bir emir veya yasak getirmediğim sürece, o meseleyi kurcalayıp bana lüzumsuz sorular sormayın. Çünkü sizden önceki ümmetler, çok soru sormaları ve her soru ile daha da ağırlaşan sorumluluğu yerine getirmeyerek peygamberlerine karşı gelmeleri sebebiyle helâk olmuşlardı. Kılı kırk yararcasına ortaya koydukları
444
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
kurallarla, insanların yükümlülüklerini gereksiz yere ağırlaştırmışlardı. Öyle ki, dinî hükümler zamanla uzmanların bile içinden çıkamadığı karmakarışık meseleler hâline gelmiş ve bu da, halkın ve yöneticilerin ilahi vahiyden büsbütün uzaklaşarak inkâra sürüklenmelerine sebep olmuştu. O hâlde, ben size bir şeyi emrettiğim zaman onu gücünüz yettiği ölçüde yapmaya çalışın. Size herhangi bir şeyi yasakladığım zaman da, ondan kesin olarak kaçının.” 1276. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: — Ya Rasulullah, en üstün amel hangisidir? diye soruldu. Peygamber: — Allah’a ve Elçisine gönülden iman etmektir, buyurdu. — Sonra hangisidir? — Allah yolunda zulme, inkâra karşı mücadele ederek cihad etmektir. — Sonra hangisidir? diye sorulunca: — Gereklerine uygun olarak yerine getirilen, günah ve isyan karıştırılmamış, zulüm ve ihanetten arındırılmış, ihlâs ve samimiyetle yerine getirilmiş olan, kısacası, makbul olan hacdır, buyurdu. 1277. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet
11. HAC
445
edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurmuştu: “Her kim kötü ve çirkin söz söylemeden ve büyük günah işlemeden hac ibadetini yerine getirirse, anasından doğduğu günkü gibi tertemiz ve günahsız bir hâlde evine döner.” 1278. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Umre ibadeti, bir sonraki umreye kadar işlenen küçük günahlara, ufak tefek kötülüklere kefarettir. Yani umre yapan kimseye, bir yıllık günaha kefaret olmaya yetecek kadar sevap verilir. Hacca gelince, makbul olan haccın mükâfatı ise, ancak cennettir.” 1279. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: — Ya Rasulullah! Allah yolunda cihadın en üstün ibadet olduğunu görüyoruz. Bu durumda, biz kadınlar da cihada katılsak olmaz mı? diye sordum. Peygamber aleyhisselâm: — Öyle ama, en üstün cihad da makbul olan hacdır. Dolayısıyla, hac ibadetini güzelce yerine getirdiğiniz takdirde, cihada giden erkeklerden daha çok sevap kazanırsınız, buyurdu.
446
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
1280. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah’ın, Arefe günü kadar cehennemden kullarını azat ettiği bir başka gün yoktur. Yani Allah’ın rahmet ve mağfiretinin en yoğun şekilde tecelli ettiği gün, kurban bayramından bir önceki gün olan ve hacıların Arafat’ta vakfeye durdukları Arefe günüdür. O gün her zamankinden daha çok ibadet edin, günahlarınızın affı için Rabb’inize yönelip O’ndan bağışlanma dileyin.” 1281. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayında yapılan umre, sevap bakımından tam bir hacca veya benimle birlikte yapılmış bir hacca denktir.” 1282. Yine Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, bir kadın: — Ya Rasulullah! Allah’ın hac farizası hakkındaki emri, babamın hayvan üzerinde duramayacak kadar yaşlı olduğu bir zamana denk geldi. Bu durumda, onun yerine ben haccedebilir miyim? diye sordu.
11. HAC
447
Peygamberimiz de: — Evet, baban hac ibadetini yerine getirmek istediği hâlde bunu yapabilecek güce sahip değil ise, onun yerine vekâleten haccedebilirsin, buyurdu. 1283. Lakît bin Âmir radıyallahu anh’dan rivayet ediliyor: Lakît, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Ya Rasulullah! Babam kocamış bir ihtiyardır. Ne haccetmeye, ne umre yapmaya, ne de yolculuğa çıkmaya gücü yeter. Fakat hac ve umre sevabından mahrum kalmak da istemiyor, ne emir buyurursunuz? dedi. Peygamberimiz: — O zaman, babanın yerine sen hac ve umre yap, buyurdu. 1284. Sâib bin Yezîd radıyallahu anh şöyle diyor: Annem ve babam, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in son haccını yaptığı Veda haccında beni de hacca götürdüler. O zaman ben henüz yedi yaşımda idim. 1285. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Medine yakınlarındaki Ravha denilen yerde bir deve kervanına rastladı. Onlara selam verdikten sonra:
448
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
— Siz hangi kavimdensiniz? dedi. Onlar: — Bizler Müslümanız, ya sen kimsin? diye sordular. Peygamber efendimiz: — Ben Allah’ın Elçisiyim, dedi. Sonra kafileden bir kadın, kucağındaki küçük bir çocuğu Peygamberimize doğru kaldırarak: — Bu çocuğun haccı olur mu ya Rasulallah? diye sordu. Peygamberimiz: — Evet. Ona hac, sana da sevap vardır, buyurdu. 1286. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sırtında az miktarda eşya ve yiyecek bulunun bir deve üzerinde –Yani yanında azığını ve eşyasını taşıyan ikinci bir deve olmaksızın– hacca gitmişti. Çünkü o, daima tabii, sade, gösterişten uzak ve mütevazı bir hayat yaşardı. 1287. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ anlatıyor: Ukaz, Micenne ve Zülmecâz çarşıları, İslam öncesi dönemde Arabistan’ın dört bir yanından gelen hacıların alışveriş yaptığı meşhur panayır yerleri idi. Fakat zamanla insanlar, hac aylarında alış veriş yapmayı günah saymaya başladılar. Bunun üzerine, “Hac mevsiminde alış veriş yaparak, ticari, kültürel, siyasi ve bilimsel etkinliklerde bulunarak Rabb’inizin lütuf ve
11. HAC
449
kereminden istifade etmenizde sizin için hiçbir günah yoktur.” (Bakara, 2/196) ayeti nazil oldu.
12. KİTAP: CİHAD 234. BAB: ALLAH YOLUNDA CİHADIN FAZİLETİ Konu ile İlgili Ayetler: 1. Allah’a ortak koşan müşrikler ve kâfirler nasıl sizinle topyekûn savaşıyorlarsa siz de onlara karşı öyle topyekûn savaşın. Bilin ki, Allah, yeryüzünde adaleti egemen kılmak için kendi yolunda cihad eden, fakat bunu yaparken de adalet ve dürüstlükten asla ayrılmayan, düşmanına bile haksızlık etmekten sakınan kimselerle beraberdir. (Tevbe, 9/36) 2. Her ne kadar hoşunuza gitmese de, haksızlıklara karşı Allah yolunda savaşmak size farz kılınmıştır. Gerçi savaşın sıkıntı ve acılarına katlanmak zordur ve aslında savaşmak kötü bir davranıştır. Fakat zulmü engellemenin başka çıkar yolu kalmamışsa, daha büyük acıları önlemek için gerekirse savaşılmalıdır. Demek ki, sizin hoşlanmadığınız bir şey aslında sizin için hayırlı olabilir, hoşunuza giden bir şey de sizin için kötü sonuçlar doğurabilir. Neyin faydalı, neyin zararlı olduğunu en iyi Allah bilir, siz bilemezsiniz. Öyleyse, bilgi ve tecrübesi sınırlı olan insanoğlu, her şeyi bilen Allah’ın rehberliğine muhtaçtır. (Bakara, 2/216) 3. Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın. Gerek kolay gerek zor, gerek binitli gerek yaya, gerek genç
12. CİHAD
451
gerek ihtiyar, gerek bekâr gerek evli, gerek zengin gerek fakir, gerek hafif gerek ağır silahlı, kısaca hangi durumda olursanız olun, cihada mutlaka katılın. Zulüm ve kötülüklerin kökünü kazıyıp yeryüzünde adalet ve huzuru egemen kılmak için, Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihada koşun. Eğer bilirseniz, bu sizin için en hayırlı olandır. (Tevbe, 9/41) 4. Gerçek şu ki, Allah müminlerden canlarını ve mallarını, karşılığında onlara cenneti vermek üzere satın almıştır. Çünkü onlar yeryüzünde zulmü, haksızlığı engellemek ve Kur'an’ın öngördüğü hayat sistemini egemen kılmak için Allah yolunda kahramanca savaşırlar. Er meydanlarında aslanlar gibi kükreyerek, zalimlerin ordularını bozguna uğratır, askerlerini öldürürler ve gerekirse, bu uğurda seve seve can verirler. Bu, Allah’ın Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da yerine getirmeyi bizzat üstlendiği ve gerçekliğinde şüphe olmayan bir vaattir. Öyle ya, verdiği sözü Allah’tan daha iyi kim tutabilir? O hâlde, yaptığınız bu sözleşmeden dolayı sevinin ey müminler! İşte budur en büyük başarı, en büyük kurtuluş. (Tevbe, 9/111) 5. Savaşa gitmelerini engelleyecek bir mazeretleri olmadığı hâlde, genel bir seferberlik çağrısı
452
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
yapılmadığı için evlerinde oturan Müslümanlarla gönüllü olarak Allah yolunda malları ve canlarıyla mücadele edenler, fazilet bakımından eşit olamazlar. Çünkü Allah, malları ve canlarıyla mücadele eden fedakâr müminleri, Allah yolunda cihada katılmayıp evlerinde oturan ve kulluk görevini asgarî düzeyde yerine getiren Müslümanlardan daha üstün bir makama yüceltmiştir. Gerçi Allah, her ikisine de en güzel mükâfat olan cennetini vaad etmiştir. Fakat cihad edenleri, çok daha büyük bir mükâfat ve kendi katından bahşettiği yüksek dereceler, bağışlama ve rahmet ile fazladan ödüllendirecek ve onları, savaşa katılmayıp evlerinde oturanlardan çok daha üstün bir makama yüceltecektir. Hiç kuşkusuz Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. (Nisa, 4/95, 96) 6. Ey iman edenler! Sizi dünya ve âhirette can yakıcı azaptan kurtaracak hayırlı bir ticaret yolunu göstereyim mi? Allah’a ve Elçisine gönülden inanacak ve zalimlere karşı Allah yolunda malınızla, canınızla cihad edersiniz. Allah da size bunun karşılığında cenneti verecektir. Eğer bilirseniz, Bu sizin için dünyanın vadettiği bütün zevk ve eğlencelerden daha kazançlı, daha hayırlıdır. Eğer Allah yolunda cihad ederseniz, O da sizin
12. CİHAD
453
kusurlarınızı bağışlayacak ve sizi, içerisinden ırmakların çağıldadığı cennet bahçelerine ve ebedî mutluluk ve esenlik diyarı olan Adn bahçelerindeki muhteşem köşklere, saraylara yerleştirecektir. İşte budur en büyük kurtuluş, en büyük başarı. Fakat ahiret nimetlerinden önce ve onlardan başka, hoşunuza gidecek peşin bir müjde daha var: Allah’ın yardımı ve yakında gerçekleşecek bir zafer. Ey Peygamber! Bunu bütün inananlara müjdele. (Saff, 61/10–13) Konu ile İlgili Hadisler: 1288. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: — Ya Rasulullah, İslam’da en üstün amel hangisidir? diye soruldu. Peygamber: — Allah’a ve Elçisine gönülden iman etmektir, buyurdu. — Sonra hangisidir? — Allah yolunda zulme, inkâra karşı mücadele ederek cihad etmektir. — Sonra hangisidir? diye sorulunca: — Gereklerine uygun olarak yerine getirilen, günah ve isyan karıştırılmamış, zulüm ve ihanetten arındırılmış, ihlâs ve samimiyetle yerine getirilmiş olan, kısacası, makbul olan hacdır, buyurdu.
454
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
1289. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: — Ya Rasulallah! Allah’ın en sevdiği amel hangisidir? diye sordum. — Vaktinde kılınan namazdır, diye cevap verdi. — Sonra hangisidir? dedim. — Ana babaya iyilik etmek, buyurdu. — Ondan sonra hangisi gelir? diye sordum. — Allah yolunda cihad etmek, buyurdu. Peygamber aleyhisselâm bu tür sorulara, soranın durumuna ve sorunun sorulduğu zamana uygun cevaplar verirdi. 1290. Ebu Zer radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: — Ey Allah’ın Elçisi, iyiliklerin en üstünü hangisidir? diye sordum. — Allah’a inanmak ve yeryüzünde İslam’ı egemen kılmak için O’nun yolunda mücadele etmektir, buyurdu. 1291. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah yolunda zulüm ve haksızlığa karşı savaşmak,
12. CİHAD
455
yeryüzünde İslam’ı egemen kılmak amacıyla mücadele etmek yahut Kur’an’ı ve Peygamber’in Sünnet’ini öğrenmek ve başkalarına tebliğ etmek amacıyla yapılan bir sabah veya akşam yürüyüşü, hiç şüphesiz dünyadan ve içindeki her şeyden daha hayırlıdır.” 1292. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh anlatıyor: Bir sahâbî, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Ya Rasulallah, Allah katında en değerli insan kimdir? diye sordu. Peygamberimiz: — Allah yolunda canıyla ve malıyla mücadele eden kimsedir, diye cevap verdi. O sahâbî: — Sonra kimdir? diye sordu. Allah’ın Rasulü: — İnsanlara çok fazla iyiliği dokunmasa ve hatta birtakım kötü huylara sahip olsa bile, hiç değilse bir vadiye çekilip orada Rabb’ine ibadet eden ve insanları şerrinden uzak tutan kimsedir, buyurdu. 1293. Sehl bin Sa’d radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah yolunda bir gün hudut boyunda düşmanı gözetlemek, dünyadan ve dünya üzerinde bulunan her şeyden daha hayırlıdır. Sizden birinizin zulme karşı savaşırken atını sürmek için kullandığı bir tek
456
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
kamçısının bile cennette işgal ettiği yer, dünyadan ve dünya üzerindeki her şeyden daha hayırlıdır. Kulun Allah yolunda mücadele amacıyla yaptığı bir sabah veya akşam yolculuğu da, dünyadan ve dünya üzerindeki her şeyden daha hayırlıdır.” 1294. Selmân-ı Farisi radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir gün bir gece hudut nöbeti tutmak, bir ay boyunca gündüzleri oruçlu, geceleri ibadetle geçirmekten daha hayırlıdır. Şayet nöbet tutan asker görevi esnasında ölürse, yapmakta olduğu işin sevabı kıyamete kadar devam eder. Bu kişi, diğer ölüler gibi değildir. Hayat mertebelerinin bir başka boyutunda yaşamaya devam eder, şehitlere verilen nimetlerden yiyip içerek sürekli rızıklanır ve kabir azabı da görmez.” 1295. Fedâle bin Ubeyd radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her ölen kişinin ameli sona erdirilir ve artık amel defterine hiçbir sevap yazılmaz. Ancak Allah yolunda hudut boylarında nöbet tutarken ölen kimseler hariç. Onların sevabı, Mahşer Gününe kadar
12. CİHAD
457
artarak devam eder. Ayrıca onlar kabir azabı da görmezler.” 1296. Osman radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İslam diyarını kâfirlere karşı savunmak ve düşmanın hücumunu önlemek üzere Allah yolunda hudut boylarında bir gün nöbet tutmak, başka yerlerde bin gün nöbet tutmaktan daha hayırlıdır.” 1297. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah, kendi yolunda cihada çıkan kimseye, ‘Madem kulum sadece benim yolumda cihad etmek amacıyla, bana olan imanı ve elçilerime güveni ile yola çıktı, öyleyse ben de onu ya şehadet makamıyla onurlandırıp cennete koymayı, ya da zafere ulaştırıp kazandığı sevap ve ganimetlerle evine döndürmeyi garanti ediyorum.” buyurarak kefil olur. Muhammed’in canını kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşırken yaralanan her mücahit, Mahşer Günü yarasının ilk günkü tazeliği ve sıcaklığı içinde, yarasının rengi kan renginde, kokusu da misk kokusu olarak
458
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Allah’ın huzuruna gelecektir. Muhammed’in canını kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, Medine’den sürekli ayrı kalışım Müslümanlara zor gelmeseydi, Allah yolunda cihada çıkan hiçbir birlikten asla geri kalmazdım. Fakat müminlerin tamamını savaş için teçhiz etmeye imkân bulamadığım gibi, kendi güçleri de buna yetmiyor. O zaman da benden ayrılıp geride kalmak onlara ağır geliyor. Muhammed’in canını elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp şehit olmayı, sonra yine savaşıp şehit olmayı, sonra yine savaşıp şehit olmayı ne kadar arzu ederdim!” 1298. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah yolunda yaralanan her mücahit, Mahşer Günü yarasından –rengi kan renginde, kokusu misk kokusu olan– kanlar akarken Allah’ın huzuruna gelecektir.” 1299. Muaz radıyallahu anh ‘den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Herhangi bir Müslüman, devenin sağılacağı kadar
12. CİHAD
459
bir süre Allah yolunda savaşsa bile cenneti hak etmiş olur. Allah yolunda yaralanan veya bir sıkıntıya düşen kimse, Mahşer Günü yaralandığı gün gibi kanlar içinde Allah’ın huzuruna gelir. Kanının rengi kıpkırmızı, kokusu da misk kokusu gibidir.” 1300. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in Ashabı’ndan biri, içinde tatlı bir su gözesi bulunan bir dağ yolundan geçmişti. Burası çok hoşuna gitti ve kendi kendine: — İnsanlardan uzaklaşıp şu dağ geçidine yerleşsem ne güzel olur. Ama Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den izin almadan bunu asla yapmam, dedi. Sonra bu arzusunu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e anlattı. Peygamberimiz: — Sakın bunu yapma. Çünkü sizden birinizin Allah yolunda cihad etmesi, evinde oturup yetmiş sene namaz kılmasından daha faziletlidir. Allah’ın sizi bağışlamasını ve cennete koymasını istemez misiniz? Öyleyse, Allah yolunda cihada çıkın. Kim deve sağılacak kadar bir süre Allah yolunda cihad ederse, muhakkak cenneti hak eder, buyurdu. 1301. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Ashabtan bazıları Peygamber sallallahu aleyhi ve
460
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
sellem’e: — Ya Rasulallah! Allah yolunda cihada denk bir ibadet, bir iyilik var mıdır? diye sordular. Peygamberimiz: — Vardır, ama sizin ona gücünüz yetmez, buyurdu. İki veya üç defa aynı soruyu tekrarladılar, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de her defasında aynı cevabı verdi. Sonra da: — Allah yolunda savaşan bir mücahit; her gün oruç tutan, her gece sabaha kadar namaz kılan, Allah’ın ayetlerine hakkıyla itaat eden ve o cihaddan dönünceye kadar bu ibadetlere hiç ara vermeden devam eden kimse gibidir, buyurdu. Buhârî’nin rivayetinde hadis şöyledir: Ashaptan biri: — Ya Rasulallah! Bana cihada denk bir amel öğretebilir misiniz? dedi. Peygamber aleyhisselâm: — Cihada denk olacak bir amel bulamıyorum ki, diye cevap verdi. Sonra da: — Allah yolunda cihad eden kimse yola çıktığında, o geri gelinceye kadar mescidine kapanıp her gün sabaha kadar namaz kılmaya ve hiç ara vermeden oruç tutmaya güç yetirebilir misin? İşte ancak o zaman Allah yolunda cihad eden kimsenin derecesine ulaşabilirsin, buyurdu. O kişi de: — Vay canına! Buna kimin gücü yeter ki? dedi.
12. CİHAD
461
1302. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsanlar arasında en hayırlı geçim yolunu tutanlardan biri, Allah yolunda savaşmak üzere atının dizginlerine yapışan kimsedir. O kimse, komutanın hücum emrini veya yardım isteyen birinin feryadını işitince, öldürmeyi ve ölmeyi göze alarak düşmanın bulunması muhtemel yerlere atının üzerinde uçarcasına saldırır, ölümün kol gezdiği yerlere korkusuzca dalar. İnsanlar arasında en hayırlı geçim yolunu tutanlardan bir diğeri de, bir tepenin başında veya bir vadinin içinde koyuncuklarının arasında hayatını sürdüren kimsedir ki, namazını güzelce kılar, zekâtını verir ve ölüm gelip çatıncaya kadar Rabb’ine kulluğa devam eder. İnsanlarla olan ilişkisi, yalnızca onlara iyilik yapmaktan ibarettir.” 1303. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah celle celâluh, kendi yolunda cihad edenler için cennette yüz derece hazırlamıştır. Her derecenin arası, yerle gök arası kadardır.”
462
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
1304. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Her kim Rab olarak Allah’tan, din olarak İslam’dan ve Peygamber olarak Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’den razı olur ve bu yolda yaşamaya gayret gösterir ise, eninde sonunda cennete gider, buyurdu. Bu söz Ebu Saîd’in çok hoşuna gitti ve: — Ya Rasulallah! Bu sözü bana tekrarlar mısınız, dedi. Peygamber aleyhisselâm sözünü tekrarladı. Sonra da: — Bir başka haslet daha vardır ki, onun sayesinde Allah kulunu cennette yüz derece yükseltir. Her bir derecenin arası da gökle yer arası kadardır, buyurdu. Ebu Saîd: — O haslet nedir, ya Rasulallah? diye sorunca, Peygamberimiz: — Allah yolunda cihad, Allah yolunda cihad! buyurdu. 1305. Ebu Musa el–Eş’arî’nin oğlu Ebu Bekir anlatıyor: Babam Ebu Musa radıyallahu anh, düşman karşısında olduğumuz bir sırada: — Ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i, “Cennet kapıları, kılıçların gölgeleri altındadır.” buyururken işittim, dedi. Bunun üzerine, eski ve yırtık elbiseli bir adam ayağa kalkarak:
12. CİHAD
463
— Ya Ebu Musa! Bu sözü Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bizzat işittin mi? diye sordu. Ebu Musa: — Evet, işittim, cevabını verdi. Bunun üzerine adam, arkadaşlarının yanına giderek: — Sizleri veda selamıyla selâmlıyorum, dedi ve kılıcının kınını kırıp attı. Sonra elinde kılıcıyla düşmanın üzerine yürüdü ve şehit oluncaya kadar savaştı. 1306. Abdurrahman bin Cebr radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah yolunda cihada giderken yahut ilim öğrenme, hasta ziyareti, cenaze defni gibi hayırlı bir iş yaparken ayakları tozlanan bir kula, asla cehennem ateşi dokunmaz.” 1307. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sağılan süt tekrar memeye dönmedikçe, Allah’a duyduğu saygı ve haşyetten dolayı gözyaşı döken kişi de cehenneme girmez. Allah yolunda savaşan mücahidin çıkardığı toz ile cehennem dumanı da asla bir kulun üzerinde birleşmez.”
464
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
1308. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İki göz vardır ki, onlara asla cehennem ateşi dokunmaz: Allah’a duyduğu saygı ve haşyetten dolayı ağlayan göz ve İslam diyarını kâfirlere karşı savunmak amacıyla Allah yolunda nöbet bekleyerek sabahlayan göz.” 1309. Zeyd bin Hâlid radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah yolunda savaşa giden bir mücahidi donatıp cihad için gerekli ihtiyaçlarını karşılayan kişi, bizzat cihada gitmiş gibi sevap kazanır. Cihada giden gazinin geride bıraktığı ailesine güzelce bakıp onların ihtiyaçlarını karşılayan kişi de bizzat cihad yapmış gibi sevap kazanır.” 1310. Ebu Ümâme radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sadakaların en değerlisi, Allah yolunda savaşan mücahitler için kurulan bir çadırın gölgesi, Allah yolundaki bir mücahide verilen hizmetçi ve Allah yolunda bağışlanmış bir binek hayvanıdır.”
12. CİHAD
465
1311. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Eslem kabilesinden bir genç: — Ya Rasulallah! Ben savaşa katılmak istiyorum, fakat gerekli malzemelere sahip değilim, dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Filan kişiye git. O harbe gitmek üzere hazırlanmıştı, fakat hastalandı, buyurdu. Delikanlı o adamın yanına gitti ve: — Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sana selam ediyor ve savaş için hazırladığın araç gereçlerini bana vermeni söylüyor, dedi. Bunun üzerine adam, hanımına seslenerek: — Hanım! Hazırladığım savaş malzemelerinin hepsini bu delikanlıya ver ve onlardan geriye hiçbir şey bırakma. Allah aşkına, onlardan hiçbir şey bırakma ki, bu sayede hayır ve berekete nail olalım, dedi. 1312. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, o zaman henüz Müslüman olmayan Hüzeyl kabilesinin Lihyân Oğulları kolu üzerine bir ordu göndermeye karar verince: “Bir ailede bulunan her iki kişiden biri cihada gitsin. Geride kalanlar cihada gidenlerin ailelerinin geçimini temin edip ihtiyaçlarını karşıladıkları, çoluk çocuklarıyla ilgilenerek onlara yardımcı oldukları
466
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
takdirde, kazanılacak sevap ikisi arasında ortaktır.” buyurdu. 1313. Berâ radıyallahu anh anlatıyor: Uhud harbinde, tepeden tırnağa zırh kuşanmış Amr bin Sâbit adında bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Ya Rasulallah! Sizinle birlikte savaşa katılmak istiyorum. Hemen savaşayım mı, yoksa önce Müslüman mı olayım? dedi. Peygamberimiz: — Önce Müslüman ol, sonra savaşırsın, buyurdu. Adam da Müslüman oldu, sonra savaştı ve şehit düştü. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Az çalıştı, ama çok kazanç elde etti, buyurdu. Çünkü adamın iman etmesi ile şehit olması arasında bir namaz vakti bile geçmemişti. 1314. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Cennete giren hiç kimse, yeryüzündeki her şey kendisine verilecek olsa bile, dünyaya geri dönmeyi istemez. Ancak şehit, gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı arzu eder.” Bir rivayette, “Şehitliğin üstünlüğünü gördüğü
12. CİHAD
467
için…” ilavesi vardır. 1315. Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah, şehidin –ödenmemiş borçları hariç– bütün günahlarını affeder Çünkü şehitlik gibi yüce bir mertebe bile, kul hakkını ortadan kaldıramaz.” Müslim’in bir başka rivayeti şöyledir: “Allah yolunda öldürülmek, borç hariç bütün günahlara kefarettir.” 1316. Ebu Katâde radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir savaş esnasında arkadaşları arasında ayağa kalkarak, onlara Allah yolunda cihadın ve Allah’a imanın, güzel davranışların en üstünü, en değerlisi olduğunu anlattı. Sahabîlerden biri ayağa kalkarak: — Ya Rasulallah! Şimdi ben Allah yolunda şehit olursam, bu benim günahlarıma kefaret olur mu? diye sordu. Bunun üzerine Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem: — Evet, eğer sabrederek, karşılığını yalnızca Allah’tan umarak ve cepheden kaçmadan Allah yolunda öldürülürsen, bu senin bütün günahlarına kefaret olur, buyurdu.
468
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Bir süre sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, o adama: — Nasıl demiştin? diye sordu. Adam: — Eğer ben Allah yolunda öldürülürsem, bu benim günahlarıma kefaret olur mu? diye sormuştum, dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de: — Evet, eğer sen sabrederek, mükâfatını sadece Allah’tan bekleyerek ve cepheden kaçmadan Allah yolunda öldürülürsen, bu senin bütün günahlarına kefaret olur. Ancak borçların bunun dışındadır. Bunu bana demin Cebrail söyledi, buyurdu.
1317. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh şöyle diyor: Uhud Savaşı’nda Sahabe’den biri, bir yandan elindeki hurmaları yerden, bir yandan da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: — Ya Rasulallah! Şimdi Allah yolunda savaşır ve öldürülürsem, ahirette nerede olurum? diye sordu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de: — Cennette, cevabını verdi. Bunun üzerine cennet aşkıyla coşan adam, elindeki hurmaları fırlatıp atarak harbe daldı ve şehit oluncaya kadar kahramanca savaştı.
12. CİHAD
469
1318. Enes bin Malik radıyallahu anh, Bedir savaşını anlatırken dedi ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile Ashabı yola çıkarak müşriklerden önce Bedir’e vardılar. Daha sonra da müşrikler geldi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: — Sizden hiçbiriniz benden emir almadıkça bir işe kalkışmasın, buyurdu Sonra müşrikler yaklaşınca: — Genişliği göklerle yer arası kadar olan cenneti kazanmak için haydi yürüyün! buyurdu. Ensar’dan Umeyr bin Hümâm radıyallahu anh: — Ya Rasulallah; genişliği göklerle yer arası kadar olan cennet mi dedin? diye sordu. Peygamberimiz: — Evet, buyurdu. Umeyr: — Ne güzel, ne güzel! dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: — Niye öyle söyledin? diye sordu. Umeyr: — Vallahi ya Rasulallah, ancak cennet ehlinden olmayı ümit ettiğim için bu sözü söyledim, dedi. Peygamberimiz: — Şüphesiz sen cennetliksin, buyurdu. Bunun üzerine Umeyr, torbasından bir kaç hurma çıkarıp yemeye başladı. Sonra: — Eğer şu hurmalarımı yiyinceye kadar yaşacak olursam, bu hayat bana uzun gelir, diyerek elindeki hurmaları attı, sonra şehit oluncaya kadar müşriklerle savaştı.
470
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
1319. Yine Enes radıyallahu anh anlatıyor: Medine dışındaki kabilelerden bir grup insan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek, kendilerine Kur’an ve Sünnet’i öğretecek insanlar göndermesini istediler. Peygamber de, Medineli Müslümanlardan kendilerine kurrâ (Kur’an ilmiyle meşgul olan kimseler) denilen yetmiş kişiyi onlara gönderdi. Dayım Harâm da gönderilenler arasındaydı. Bunlar sürekli Kur’an okumakla, geceleri onu aralarında müzakere edip öğrenmekle meşgul olurlardı. Gündüzleri ise su getirip insanların abdest alması için mescide koyar, odun toplayıp onları satar, bedeliyle de Suffe Ehli’ne ve fakirlere yiyecek satın alırlardı. İşte Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, onlara bu güzide insanları göndermişti. Fakat müminler gidecekleri yere varmadan, düşmanlar önlerine çıkıp onları hunharca şehit ettiler. Onlar öldürüleceklerini anlayınca: — Allah’ım! Bizim sana kavuşup senden razı olduğumuzu, senin de bizden razı olduğunu Peygamberimize haber ver, diye dua ettiler. O sırada müşriklerden biri, Enes’in dayısı Harâm’a arka taraftan yaklaşarak mızrağını sapladı. Bunun üzerine, Harâm elindeki kanları yüzüne sürerek: — Kâbe’nin Rabb’ine yemin olsun ki, işte şimdi kazandım! dedi. O anda, Medine’de ashabının arasında
12. CİHAD
471
oturmakta olan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gözyaşları içinde ayağa kalktı ve: — Kardeşleriniz şehit edildiler. Şehit olmadan önce de, “Allah’ım! Bizim sana kavuşup senden razı olduğumuzu, senin de bizden razı olduğunu Peygamberimize haber ver!” diye dua ettiler, buyurdu. 1320. Yine Enes radıyallahu anh anlatıyor: Amcam Enes bin Nadr radıyallahu anh, Bedir savaşına katılamamıştı. Bu onun yüreğine dert olmuştu. Bu sebeple: — Ya Rasulallah! Müşriklerle yaptığın ilk savaşta bulunamadım. Ama eğer Allah onlarla yapılacak bir savaşa katılmamı nasip ederse, o zaman benim neler yapacağımı elbette görecek ve herkese gösterecektir!” dedi. Ertesi yıl, Uhud savaşında İslam ordusu dağılmaya başlayınca, amcam arkadaşlarını kastederek; — Allah’ım, şu Müslümanların yaptıkları yüzünden senden özür diliyorum, dedi. Müşrikleri kastederek de: — Bunların yaptıklarından da uzak olduğumu sana arz ediyorum, deyip ilerledi. Sonra Sa’d bin Muaz ile karşılaştı ve: — Ey Sa’d, cenneti istiyorum, cenneti! Babam Nadr’ın Rabb’ine yemin olsun ki, Uhud dağının berisinden cennetin kokusunu alıyorum, dedi. Sa’d sonradan olayı anlatırken:
472
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
— Ben onun yaptığını yapamadım ya Rasulallah, diyecekti. Enes radıyallahu anh sözlerine devamla şöyle dedi: Sonra amcamı şehit edilmiş olarak bulduk. Vücudunda seksenden fazla kılıç, mızrak ve ok yarası vardı. Müşrikler kulaklarını, burnunu ve diğer uzuvlarını keserek ona müsle yapmışlardı. Bu yüzden onu kimse tanıyamadı. Sadece kız kardeşi parmak uçlarından tanıyabildi. Enes diyor ki: Biz şu ayetin, amcam ve onun durumunda olanlar hakkında inmiş olduğu görüşündeydik: “Müminler arasında öyle yiğitler vardır ki, Allah’a verdikleri söze sonuna kadar sadık kaldılar. Onlardan kimi kanının son damlasına kadar savaşarak sözünü yerine getirdi, kimileri de şehadet şerbetini içeceği günü sabırsızlıkla bekliyor. Çünkü onlar, verdikleri sözü hiçbir zaman değiştirmediler. ” (Ahzâb, 33/23) 1321. Semure bin Cündeb radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bu gece rüyamda iki adam suretinde iki melek gördüm. (…) Yanıma gelip beni bir ağaca çıkardılar. Ardından, şimdiye kadar eşini benzerini
12. CİHAD
473
görmediğim muhteşem güzellikte bir eve götürdüler. Sonra bana o evin, şehitlerin sarayı olduğunu söylediler.” 1322. Enes bin Malik radıyallahu anh anlatıyor: Henüz çocuk denecek yaşta olan Hârise bin Sürâka, harbi seyretmek için geldiği Bedir savaşında nereden geldiği belli olmayan serseri bir okla vurularak öldürülmüştü. Hârise’nin annesi Ümmü Rübeyyi’ Binti Berâ radıyallahu anhâ, savaştan sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Ya Rasulallah! Bana oğlum Hârise’nin ahiretteki durumunu söyler misiniz? Eğer cennette ise sabredeyim; yok değilse, onun için daha çok ağlayayım, dedi. Peygamberimiz: — Üzülme, ey Ümmü Hârise! Şüphesiz cennetin içinde farklı mertebelerde cennet bahçeleri vardır ve senin oğlun, bunların en yücesi olan Firdevs cennetindedir, buyurdu. 1323. Câbir bin Abdullah radıyallahu anhumâ anlatıyor: Uhud savaşında şehit edilen babamın kulakları, burnu ve diğer uzuvları kesilerek müsle yapılmış olan naaşı getirilip Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in önüne konuldu. Ben yüzünü açmak üzere gittim, fakat
474
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
oradakiler bana engel oldular. Bunun üzerine, Peygamber aleyhisselâm bana müjde ve teselli olarak: “Üzülme, ya Câbir! Melekler Allah’ın ona olan ikramını ve cennetteki üstün mertebesini müjdelemek için adeta üzerine üşüşmüş, sürekli onu kanatlarıyla gölgeliyorlar.” buyurdu. 1324. Sehl bin Huneyf radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim samimi bir niyetle Allah yolunda şehit olmayı arzu eder ve bu niyete uygun davranışlar gösterirse, Allah onu yatağında ölse bile, şehitlerin mertebesine ulaştırır.” 1325. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim samimi bir niyetle Allah yolunda şehit olmayı arzu eder ve bu niyete uygun davranışlar gösterirse, o kişi şehit olmasa bile, kendisine şehitlik mertebesi verilir.” 1326. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
12. CİHAD
475
“Sizden biriniz karıncanın ısırmasından ne kadar acı duyarsa, Allah yolunda şehit olan kimse de ölümden ancak o kadar acı duyar.” 1327. Abdullah bin Ebî Evfâ radıyallahu anhumâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, düşmanla karşılaştığı bir savaşta –zannedersem Hendek savaşıydı– öğle vakti güneş tepe noktasından batıya doğru meyledinceye kadar bekledi, sonra ayağa kalktı ve: “Ey Müslümanlar! Düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyin, Allah’tan daima sağlık ve afiyet dileyin. Ancak düşmanla karşılaşınca da sabredin ve bilin ki, cennet kılıçların gölgesi altındadır!” buyurdu. Sonra ellerini açıp şöyle dua etti: “Ey Kitabı indiren, bulutları yürüten, düşman ordularını darmadağın eden Allah’ım, şu düşmanı da perişan eyle ve bizi onlara karşı muzaffer kıl!” 1328. Sehl bin Sa’d radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İki dua vardır ki, asla reddedilmez yahut –bir başka rivayette– çok az reddedilir: Ezan ve kamet okunurken edilen dua ve savaş anında düşmanla
476
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
göğüs göğse gelindiği sırada edilen dua.” 1329. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem savaşa çıkarken şöyle dua ederdi: “Allahumme ente adudî ve nasîrî. Bike ehûlu ve bike esûlu ve bike ukâtilu.” (Allah’ım! Benim dayanağım ve yegâne yardımcım sensin. Ben senin sayende hareket eder, yine senin yardımın sayesinde düşmana hamle yaparım. Ve senin verdiğin güç ve kuvvet ile onlarla savaşırım.)” 1330. Ebu Musa el–Eş’arî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir topluluğun Müslümanlara zarar vereceğinden endişe ettiği zaman, şöyle dua ederdi: “Allahumme innâ nec’aluke fî nuhûrihim ve neûzu bike min şurûrihim (Allah’ım, onlara karşı senin yardım ve himayene iltica ediyor, kötülüklerinden sana sığınıyoruz!)” 1331. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününe kadar hayır ve bereket, Allah yolunda cihadın en önemli simgesi olan atların
12. CİHAD
477
perçemlerinde bağlı olacaktır. Yani Allah yolunda cihad kıyamete kadar sürecek ve müminler, en gelişmiş silah, araç ve gereçlere sahip olarak bunları Allah yolunda mücadelede ve diğer hayır işlerinde kullandıkları sürece dünyada izzet ve şerefi, ahirette de cenneti kazanacaklardır.” 1332. Urve el–Bârikî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününe kadar hayır ve bereket, atların perçemlerinde bağlı olacaktır. Hayırdan kastım, Allah yolunda cihad neticesinde kazanılacak sevap ve ganimettir.” 1333. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim Allah’a inanıp vaadine güvenerek O’nun yolunda cihad etmek amacıyla at beslerse, o atın yiyip içtikleri ve hatta gübresi ve idrarı dahi, Mahşer Günü o kimsenin sevapları arasında olacaktır.” 1334. Ebu Mesud radıyallahu anh anlatıyor: Bir adam, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e
478
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
yuları takılmış binilmeye hazır bir deve getirdi ve: — Ya Rasulullah! Bunu Allah yolunda cihad için bağışladım, dedi. Peygamberimiz de: — Bunun karşılığı olarak, sana Mahşer Günü hepsi yularlanmış yedi yüz deve sevabı verilecektir, buyurdu. 1335. Ebu Hammâd Ukbe bin Âmir el–Cühenî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir savaş öncesi minberde konuşma yaparken şöyle buyurmuştur: “Düşmanlarınıza karşı, gücünüzün yettiği kadar kuvvet hazırlayın (Enfâl, 8/60). Dikkat edin, kuvvet atmaktır; kuvvet atmaktır; kuvvet atmaktır! Yani ayette geçen “kuvvet” kelimesi, düşmana ok, mermi, füze atma güç ve kabiliyetini ifade eden ve aynı zamanda her türlü askerî talim, tatbikat ve ön hazırlığı kapsayan bir kavramdır.” 1336. Yine Ukbe bin Âmir radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Yakında size birçok ülkelerin fethi nasip olacaktır. Allah, kendi yolunda yapacağınız mücadelede yardım ve desteğiyle size elbette yeter. Fakat bu gerçek, sizi tembelliğe sürüklemesin.
12. CİHAD
479
Hiçbiriniz, Allah nasıl olsa müminlere yardım eder diye oklarıyla talim yapmayı ve atıcılık, yakın dövüş, savaş araç ve gereçlerini kullanma gibi askerî ön hazırlıkları ihmal etmesin.” 1337. Yine Ukbe bin Âmir radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim kendisine atıcılık öğretildikten sonra ihmalkârlık ederek onu terk ederse, bizden değildir. Yani o kimse, benim ve ümmetimin üzerinde bulunduğu yolu izleyen bilinçli ve faziletli müminlerden değildir. Veya diğer bir rivayette, o kişi Allah’ın emrine isyan etmiştir.” 1338. Yine Ukbe bin Âmir radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah, bir ok sayesinde üç kişiyi cennete koyar: Hayır ve sevap umarak o oku yapan sanatkârı, onu Allah yolunda atan mücahidi ve oku atarken kendisine yardımcı olan kişiyi. Bu ölçü, müminlerin Allah yolunda cihat etmesi için imal edilip kullanılan her türlü silah ve harp araç gereçleri için geçerlidir. Ey müminler! Atıcılığı ve biniciliği iyi öğrenin. Atıcılık öğrenmeniz, bana göre binicilik
480
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
öğrenmenizden daha güzeldir. Kim kendisine atıcılık öğretildikten sonra ihmalkârlık ederek onu terk ederse, Allah’ın kendisine bahşettiği bir nimeti reddetmiş –yahut o nimete karşı nankörlük etmiş– olur.” Bu hadis, senet zincirinde yer alan Hâlid bin Zeyd sebebiyle zayıftır. Zira Hâlid bin Zeyd, meçhul (bilinmeyen) bir ravidir. Hatta ismi bile ihtilaflıdır. İsminin bazen Hâlid bin Zeyd, bazen Hâlid bin Yezîd, bazen Abdullah bin Zeyd el-Ezrak olarak geçmesi, onun meçhul olduğunu göstermektedir. Ancak hadisin atıcılığı öğrenmeyle ilgili olan ikinci kısmı mana olarak sahihtir. Müslim’in rivayet ettiği sahih hadiste, Rasulullah aleyhisselâm şöyle buyurmaktadır: “Atıcılığı öğrenip de terk eden, bizden değildir.” 1339. Seleme bin Ekvâ radıyallahu anh şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ok atma müsabakası yapan bir topluluğa uğradı ve: “Ey İsmail Oğulları! Atış talimlerine devam edin! Sizin atanız İsmail Peygamber de usta bir nişancı idi, buyurdu. Araplar Hz. İsmail’in soyundan geldikleri için, onlara İsmail Oğulları da denirdi. 1340. Amr bin Abese radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
12. CİHAD
481
şöyle buyurmuştur: “Kim Allah yolunda bir ok atarsa, bir köle azat etmiş kadar sevap kazanır.” 1341. Ebu Yahya Hureym bin Fâtik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim Allah yolunda malını harcarsa, ona yaptığı harcamanın yedi yüz katı sevap yazılır.” 1342. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir kul Allah yolunda ve yalnızca O’nun rızasını kazanmak için bir gün oruç tutarsa, bu bir günlük orucu sayesinde, Allah onu yetmiş yıl cehennem ateşinden uzak tutar.” 1343. Ebu Ümâme radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa, Allah onunla cehennem arasında, yerle gök arası genişliğinde bir hendek açar.”
482
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
1344. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim Allah yolunda cihada gitmeden veya gönlünde bu niyeti taşımadan vefat ederse, bir çeşit nifak üzere, yani münafıklara yaraşır bir hayat tarzı üzere ölmüş olur.” 1345. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile bir savaşta beraberdik. Bir ara şöyle buyurdu: “Medine’de kalıp da bizimle birlikte savaşa gelemeyen öyle kimseler vardır ki, siz her adım attığınızda ve her vadiyi geçtiğinizde, onlar mutlaka sizinle beraberdirler ve Allah yolunda cihada katılmış gibi sevap kazanırlar. Çünkü onlar savaşa gelmek istedikleri hâlde, sakatlık, yoksulluk, hastalık gibi meşru mazeretler onları Medine’de alıkoymuştur. Bir rivayette, “Onları birtakım geçerli mazeretler alıkoymuştur.” ifadesi yer almaktadır. Bir başka rivayet ise şöyledir: “Onlar sizin aldığınız mükâfatın aynısını alarak, sevap kazanmakta size ortak olurlar.” 1346. Ebu Musa el-Eş’arî radıyallahu anh anlatıyor:
12. CİHAD
483
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına bir bedevi geldi ve: — Ya Rasulallah! Bazı insanlar ganimet elde etmek, bazıları adından söz ettirmek, kimileri de üstünlüklerini göstermek için savaşıyor. Bir rivayette: — Kimileri kahramanlık ortaya koymak, kimileri de ırkını yüceltmek ve sırf vatanını milletini düşman istilâsından korumak amacıyla harbe gidiyorlar. Bir başka rivayette: — Bazı kimseler de, kin ve intikam duygularıyla savaşıyorlar. Bunlardan hangisi Allah yolundadır? diye sordu. Peygamberimiz şöyle cevap verdi: — Kim ki İslam’ın yücelmesi ve Allah’ın dininin yeryüzünde egemen olması uğrunda savaşıyorsa, işte o Allah yolundadır ve öldüğü zaman şehitlik makamına erişecektir. Bu yüce amacı göz ardı ederek ganimet elde etme, ırkını yüceltme veya kahramanlık gösterisinde bulunma gibi amaçlar uğruna savaşanlar, Allah yolunda değildirler ve şehadet makamına erişemezler. Bununla birlikte, Allah yolunda savaşan bir kimsenin, aynı zamanda ganimet elde etme, vatanını ve namusunu koruma gibi meşru hedefleri de gözetmesi, onun asıl amacına zarar vermez. 1347. Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber
484
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Cihada çıkan bir ordu veya akıncı birliği düşmanı yenip ganimet alır ve sağ salim bir hâlde geriye dönerlerse, hak ettikleri mükâfatın üçte ikisini bu dünyada peşin almış olurlar. Eğer ganimet elde edemeden döner yahut şehit olurlarsa, ahirette alacakları mükâfatları tam ve mükemmel olarak kalır.” 1348. Ebu Ümâme radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, ashaptan biri (Osman bin Maz’ûn) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna geldi ve şehevi duygulardan kurtulmak üzere kendisini hadımlaştırmak istediğini söyledi. Peygamberimiz buna müsaade etmeyerek, ümmetinin şehveti önleme yolunun oruç tutmak olduğunu söyledi. Dünyadan el etek çekip kendisini tamamen ibadete vermesi için müsaade etmesini isteyince de, bunun caiz olmadığını, bu ümmetin ruhbanlığının, mescitlerde namaz vaktini beklemek olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Osman bin Maz’ûn: — Ya Rasulallah! O zaman, bir derviş gibi diyar diyar dolaşmak üzere seyahate çıkmama izin verir misiniz? dedi. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Benim ümmetimin seyahati, Allah yolunda cihada çıkmaktır. Eğer sevap kazanmak istiyorsan,
12. CİHAD
485
Allah’ın dinini yeryüzünde egemen kılmak ve mazlumlara, zayıflara yardım etmek için malınla ve canınla Allah yolunda cihat etmelisin, buyurdu. 1349. Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Savaştan dönüş yolculuğu, kazandıracağı sevap bakımından savaşa gitmek gibidir.” 1350. Sâib bin Yezîd radıyallahu anh anlatıyor: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Tebük seferinden dönünce, insanlar onu karşılamaya çıkmışlardı. Ben de kendi yaşıtım olan çocuklarla Peygamber’i Veda tepesinde karşıladım.” Buhârî’nin rivayeti şöyledir: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i karşılamak üzere, çocuklarla birlikte Veda tepesine gittik.” 1351. Ebu Ümâme radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim gücü yettiği hâlde Allah yolunda cihada çıkmaktan veya savaşa giden bir mücahidin silah ve araç gereçlerini temin etmekten yahut onun
486
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
geride bıraktığı ailesine güzelce bakıp ihtiyaçlarını görmekten kaçınırsa, Allah onu kıyamet gününden önce mutlaka büyük bir belâya uğratır.” 1352. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kâfir ve müşriklere karşı malınızla, canınızla ve dilinizle cihad edin. İslam toplumunun güçlenip yeryüzünde egemen olabilmesi için vaktinizi, yeteneğinizi, malınızı, canınızı feda ederek ve her türlü meşru propaganda araçlarıyla İslam’ı insanlara tebliğ ederek Allah yolunda cihad edin.” 1353. Ebu Hakîm künyesiyle de tanınan Ebu Amr Numân bin Mukarrin radıyallahu anh şöyle diyor: “Rasulullah aleyhisselâm, savaşta zamanlama konusuna çok önem verirdi. Ben birçok savaşta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte bulundum. Şayet sabahın erken saatlerinde savaşa başlamadıysa, güneşin öğleden sonra batı tarafına yöneldiği, havanın serinlediği, rüzgârların esip ilahi yardımın ineceği vakte kadar savaşı ertelerdi.” 1354. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
12. CİHAD
487
şöyle buyurmuştur: “Ey Müslümanlar! Düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyin, Allah’tan daima sağlık ve afiyet dileyin. Ancak düşmanla karşılaşınca da sabır ve sebat gösterin.” 1355. Ebu Hureyre ve Câbir bin Abdullah radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Harp hileden ibarettir. Savaş esnasında düşmanı yanıltmak, onlara yanlış bilgiler vermek, düşman ordusunun moralini yıkacak sözler yaymak caizdir. Yapılmış antlaşmalara riayet etmek, verilen sözden dönmemek ve insanlara zulmetmemek şartıyla, düşmanı yanıltmak için her türlü hileye başvurulabilir.” 235. BAB: HÜKMEN ŞEHİT OLANLAR (SAVAŞTA ÖLMEDİKLERİ HÂLDE,) AHİRETTE NAİL OLACAKLARI SEVAP BAKIMINDAN ŞEHİT SAYILAN GRUPLARIN AÇIKLANMASI ve KÂFİRLERLE SAVAŞIRKEN ŞEHİT OLANLARIN AKSİNE, BUNLARIN YIKANIP CENAZE NAMAZLARININ KILINMASI GEREKTİĞİ Konu ile İlgili Hadisler: 1356. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
488
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
şöyle buyurmuştur: “Şehitler beş kısımdır: Veba, kolera, verem gibi bulaşıcı hastalığa yakalananlar, ishal, mide kanaması, kanser gibi iç hastalığından ölenler, suda boğulanlar, hamileyken ölen kadınlar, zulüm ve işkenceyle öldürülenler, yangında yanarak can verenler, göçük altında kalanlar ve Allah yolunda savaşırken şehit olanlar. Allah yolunda savaşıp ölenler hakikî şehittirler. Ağır bir hastalık, deprem, yangın, kaza gibi bir sebeple acı çekerek ölenler ise hükmen şehittirler. Yaşadıkları acı ve ıstıraba sabretmelerinin karşılığı olarak, Allah bunları da şehitlik makamıyla ödüllendirir.” 1357. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ashabı’na: — Siz kimleri şehit sayarsınız? diye sordu. Sahâbîler: — Ya Rasulallah! Bizim bildiğimize göre, Allah yolunda öldürülen kişi şehittir, dediler. Peygamberimiz: — Desenize, ümmetimin şehitleri gerçekten çok az, buyurdu. Bunun üzerine, Ashab: — Peki, kimler şehittir ya Rasulallah, diye sorunca, Peygamberimiz: — Allah yolunda savaşırken düşman tarafından
12. CİHAD
489
öldürülen şehittir; Allah yolunda mücadele ederken bir kaza sonucu ölen şehittir; bulaşıcı hastalıktan ölen şehittir; iç hastalıklardan ölen şehittir; boğularak ölen şehittir, buyurdu. 1358. Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Canını, malını ve namusunu zalimlere karşı korurken öldürülen kimse şehittir.” 1359. Cennetle müjdelenen on sahâbîden biri olan Saîd bin Zeyd radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Malını savunurken öldürülen şehittir; canını ve kanını savunurken öldürülen şehittir; dinini savunurken öldürülen şehittir; ailesini savunurken öldürülen şehittir.” 1360. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Ya Rasulallah! Bir kişi gelip malımı zorla elimden almak isterse ne yapayım? dedi. Peygamber: — Ona malını verme, sonuna kadar diren, buyurdu.
490
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
— Peki, benimle savaşmaya kalkarsa? diye sorunca, Peygamber: — Sen de onunla savaş, cevabını verdi. — Adam beni öldürürse? dedi. Peygamber: — O takdirde sen şehit olursun, buyurdu. Adam: — Peki, ben adamı öldürürsem? deyince, Peygamberimiz: — O zaman o cehenneme gider, buyurdu. 236. BAB: KÖLEYİ ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞTURMANIN SEVABI Konu ile İlgili Ayetler: 1. Fakat insan, kendisini yüce makamlara ileterek cennete ulaştıracak sarp yokuşu tırmanmak için çaba harcamadı. Nedir bu sarp yokuş, bilir misin? Çoğu insanın aşamadığı o sarp yokuş, köleyi özgürlüğüne kavuşturmaktır. (Beled, 90/11–13) Konu ile İlgili Hadisler: 1361. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim Müslüman bir köleyi özgürlüğüne kavuşturursa, Allah o kölenin her uzvuna karşılık onun bir uzvunu –mahrem uzuvlarına varıncaya kadar– cehennem ateşinden kurtarır.”
12. CİHAD
491
1362. Ebu Zer radıyallahu anh rivayet ediyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: — Ey Allah’ın Elçisi, iyiliklerin en üstünü hangisidir? diye sordum. — Allah’a inanmak ve yeryüzünde İslam’ı egemen kılmak için O’nun yolunda mücadele etmektir, buyurdu. — Peki, hangi köleyi özgürlüğüne kavuşturmak daha faziletlidir? dedim. — Sahipleri nezdinde en kıymetli ve bedeli en yüksek olanı, buyurdu. 237. BAB: KÖLELERE İYİ DAVRANMANIN FAZİLETİ Konu ile İlgili Ayetler: 1. Yalnızca Allah’a kulluk ve itaat edin, hiçbir şeyi ve hiç kimseyi O’na denk tutmayın. Ana babaya ve diğer yakın akrabaya, yetimlere ve yoksullara, gerek soy, gerek mesafe, gerekse inanç bakımından size yakın ve uzak komşulara, birlikte olduğunuz iş, yol veya hayat arkadaşınıza, yolda kalmış kimselere, emriniz altındaki köle, cariye, hizmetçi ve işçilere iyilik edin. İyi bilin ki, Allah kendini beğenen ve büyüklük taslayan kimseleri sevmez. (Nisa, 4/36) Konu ile İlgili Hadisler: 1363. Tâbiun neslinin önde gelenlerinden Mârûr bin Süveyd anlatıyor:
492
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
Bir defasında, Ebu Zer radıyallahu anh’ın üzerinde değerli bir elbise görmüştüm. Aynı elbiseden kölesinin üzerinde de vardı. Kendisine bunun sebebini sordum. Ebu Zer şunları anlattı: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zamanında, bir adama (azatlı bir köle olan Bilâl Habeşî’ye) sövmüş ve “Kara kadının oğlu!” diyerek onu annesinden dolayı ayıplamıştım. Bunun üzerine, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bana dedi ki: “Ebu Zer! Şu yaptığına bakılırsa, sen hâlâ İslam öncesi cahiliye huylarından kurtulamamış birisin. Bir daha insanları asla ırkından veya renginden dolayı kınama. Köleleri de sakın hor ve hakir görme. Onlar sizin yardımcılarınız ve aynı zamanda insan olmaları hasebiyle kardeşlerinizdir. Allah onları sizin himayenize emanet etmiştir. Kimin himayesinde bir kardeşi varsa, ona kendi yediğinden yedirsin, kendi giydiğinden giydirsin. Ona üstesinden gelemeyeceği işler teklif etmesin. Şayet mecbur kalır da ona ağır bir iş verirse, kendisi de ona yardım etsin.” 1364. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden birinize işçisi, yardımcısı, çırağı, kalfası veya hizmetçisi yemeğini getirdiği zaman, onu da sofraya
12. CİHAD
493
buyur etsin ve yemeği birlikte yesinler. Ama eğer bir zaruretten dolayı onu yemeğe davet edemiyorsa, kendisine birkaç lokma versin. Çünkü o yemek, onun emeği ile yapılmıştır.” 238. BAB: ALLAH’A KULLUK GÖREVİNİ YAPAN ve EFENDİSİNİN DE HAKKINI YERİNE GETİREN KÖLENİN FAZİLETİ Konu ile İlgili Hadisler: 1365. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir köle efendisine karşı dürüst ve samimi davranır, Allah’a kulluğunu da güzelce yaparsa, ona iki kat ödül vardır. Çünkü o, hem Allah’ın hakkını, hem de efendisinin hakkını yerine getirmiştir.” 1366. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Efendisine karşı iyi davranan, ona ihanet etmeyen, kendisine emanet ettiği şeyleri güzelce koruyan köleye, hür olanlara göre iki kat sevap vardır.” Ebu Hureyre’nin canını kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda cihad, hac ve anneme iyilik görevlerim olmasaydı, köle olarak yaşamak ve köle olarak ölmek isterdim.
494
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
1367. Ebu Musa el–Eş’arî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Rabb’ine güzelce ibadet eden, efendisine karşı da görevini samimiyetle yerine getiren ve İslam’a aykırı olmayan emirlerinde ona itaat eden köleye, iki kat ödül vardır.” 1368. Yine Ebu Musa el–Eş’arî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Üç sınıf insan vardır ki, onların mükâfatları iki kattır: Kitap ehlinden (Yahudi veya Hristiyan) olup da hem kendi peygamberine, hem de Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e iman eden kimse, Hem Allah’ın hakkını, hem de efendisinin hakkını yerine getiren köle, Bir cariyeye sahip olup da, o cariyeyi güzelce terbiye edip yetiştiren, sonra da onu özgürlüğüne kavuşturup kendisiyle evlenen ve böylece, içinde yaşadığı topluma hürriyetine sahip bir kadın, bir eş ve bir anne kazandıran kimse. İşte bunlara, diğer insanlara göre iki kat ödül vardır.”
12. CİHAD
495
239. BAB: FİTNE ve KARGAŞA DÖNEMİNDE İBADETİN ÖNEMİ Konu ile İlgili Hadisler: 1369. Ma’kil bin Yesâr radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kâfirlerin ve zalimlerin güçlenip yeryüzüne egemen olduğu, zulüm ve haksızlığın her yeri sardığı fitne ve kargaşa zamanında Kur’an’a ve Sünnet’e dört elle sarılıp namaz, oruç, zekât, hac, tebliğ, irşat, cihad gibi görevleri yerine getirerek Allah’a kulluk etmek, benim yaşadığım çağda bana hicret etmek kadar mukaddes, onun kadar önemli ve kıymetli bir davranıştır.” 240. BAB: TİCARET HAYATIYLA İLGİLİ FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR BİR ŞEY ALIP SATARKEN CÖMERT ve HOŞGÖRÜLÜ DAVRANMANIN, BORCUNU UYGUN ŞEKİLDE İSTEMENİN ve GÜZELCE ÖDEMENİN, ÖLÇÜ VE TARTIYI KARŞI TARAF LEHİNE TUTMANIN, ZENGİNİN FAKİR BORÇLUYA MÜHLET VERİP ALACAĞINDAN BİR KISMINI BAĞIŞLAMASININ FAZİLETİ ve ÖLÇÜDE, TARTIDA HİLE YAPMANIN YASAKLANMASI Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey müminler! Az çok demeden iyilik edin! Her ne iyilik yaparsanız, Allah onu mutlaka bilir ve karşılığını mutlaka verecektir.” (Bakara, 2/215)
496
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
2. Şuayb Peygamber, Meyden halkına seslenerek dedi ki: “Ey halkım! Gerek hukuk, gerek siyaset ve gerekse ticaret alanında ölçüyü ve tartıyı adaletle, eksiksiz olarak yerine getirin; sakın insanları haklarından mahrum bırakmayın. Bütün bunların, toplumun dengesini bozup yozlaşmalara yol açacağını bile bile, fesadı yaygınlaştırıp yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın.” (Hud, 11/85) 3. Gerek ticari hayatta, gerekse diğer toplumsal ilişkilerde ölçü ve tartıyı eksik tutanların vay hâline! Onlar, insanlardan bir şey alırken haklarını eksiksiz isterler. Fakat başkalarına bir şey ölçüp tartacakları zaman, işin içine hile karıştırır, vereceklerini eksiltmeye çalışırlar. Peki, onlar bütün insanların yargılanmak üzere Âlemlerin Rabb’inin huzurunda duracağı büyük bir günde yeniden diriltilip hesaba çekileceklerini hiç düşünmüyorlar mı? (Mutaffifin, 83/1–6) Konu ile İlgili Hadisler: 1370. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Bir adam (o zamanlar henüz Müslüman olmamış Zeyd bin Şu’be adında bir bedevi) alacağını istemek üzere Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi. Adam alacağını isterken, Peygamberimize karşı sert ve kaba
12. CİHAD
497
davranışlarda bulundu. Bunun üzerine, Ashab ona karşılık vermeye kalktılar. Fakat Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Bırakın onu. Çünkü hak sahibinin söz söylemeye hakkı vardır, buyurdu. Sonra da: — Ona, vaktiyle bana vermiş olduğu devesiyle aynı yaşta bir deve verin, dedi. Sahâbîler: — Ya Rasulallah! Onun verdiği deveden daha iyi, daha yaşlı olanından başkasını bulamıyoruz, dediler. Peygamberimiz: — Öyleyse onu verin. Çünkü sizin en hayırlınız, borcunu en güzel şekilde ödeyendir, buyurdu. 1371. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir şey satarken, alırken ve borcunu isterken kolaylık gösteren kimseye Allah lütuf ve rahmetiyle muamele etsin.” 1372. Ebu Katâde radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim Mahşer Gününün sıkıntılarından kendisini Allah’ın kurtarmasını istiyorsa, borcunu ödeyemeyen kimseye ek mühlet tanısın veya
498
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
alacağının bir kısmını bağışlasın.” 1373. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bir kıssa anlatmıştır: “Vaktiyle, muhtaçlara borç para veren bir adam vardı. Bunun dışında pek bir iyiliği de yoktu. Yardımcısına, “Darda kalmış bir fakire vardığında onun borçlarını bağışla. Umulur ki, bu sayede Allah da bizim günahlarımızı bağışlar, derdi. Nihayet o adam vefat edip Allah’a kavuştu ve Allah da onun günahlarını bağışladı.” 1374. Ebu Mesud el–Bedrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden önceki ümmetlerden bir adam ölünce hesaba çekildi. Amel defterinde hayır namına hiçbir şeyi bulunamadı. Ancak bu adam, fakir ve muhtaç insanlarla içli dışlı olan zengin bir kimse idi. Hizmetçisine, darda kalan fakirlerin borcunu bağışlamasını söylerdi. Bu yüzden Allah celle celâluh meleklere seslenerek: “Biz bağışlamaya ondan daha layığız, onu bağışlayın.” buyurdu ve onu affedip cennetine koydu.”
12. CİHAD
499
1375. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: Allah’ın servet ve zenginlik bahşettiği kullarından biri, Mahşer Günü O’nun huzuruna getirilir. Allah celle celâluh ona: — Dünyada ne işler yaptın? diye sorar. Kullar Allah’tan hiçbir şeyi gizleyemeyeceğinden, o adam: — Ey Rabb’im! Sen bana zenginlik vermiştin. Ben insanlarla alış veriş yapardım. Alış verişte anlayışlı davranmak benim huyumdu. Alacağımı alırken zengine kolaylık gösterir, fakire mühlet verirdim, dedi. Bunun üzerine Allah: — Ben kolaylık gösterip affetmeye senden daha lâyığım, der ve meleklere seslenerek: — Kulumu affedin, buyurur. Ukbe bin Âmir ve Ebu Mesud el–Ensârî radıyallahu anhumâ diyorlar ki: “Biz bu sözleri, olduğu gibi Peygamber aleyhisselâm’ın ağzından işittik.” 1376. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim dara düşen borçluya mühlet verir veya borcunun bir kısmını ya da tamamını bağışlarsa, Allah onu kendi rahmet gölgesinden başka gölgenin bulunmadığı Mahşer Günü kudret ve hükümranlık
500
KISA AÇIKLAMALI RİYÂZU’S-SÂLİHÎN
tahtının altında gölgelendirir.” 1377. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ondan bir deve satın almıştı. Peygamberimiz devenin ücretinin tartılıp üzerine bir miktar daha ilâve edilerek Câbir’e ödenmesini emretti. 1378. Ebu Safvân Süveyd bin Kays radıyallahu anh, hicret öncesi yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor: Ben ve Mahreme el–Abdî adındaki ortağım, Mekke’de satmak üzere Bahreyn’in Hecer kasabasından kumaş ve elbise getirmiştik. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza geldi ve pantolona benzer bir elbise satın almak için bizimle pazarlık yaptı. Yanımda altın ve gümüş paraları ücret karşılığında tartan bir tartıcı vardı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona bir miktar gümüş para verdi ve: “Ödeyeceğim ücreti tart, üzerine bir miktar da fazladan ilâve et.” buyurdu.