RİYÂZU’S-SÂLİHÎN 3. CİLT
13. KİTAP: İLİM 241. BAB: İLMİN ÜSTÜNLÜĞÜ Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey mümin! Ne kadar bilgili olursan ol, hiçbir konuda kendini yeterli görme. Daima, “Ey Rabb’im, anlayış, idrak ve ilmimi artır!” de ve bunun gereği olan okuma, öğrenme, araştırma ve düşünme faaliyetlerini bir an bile kesintiye uğratma. (Taha, 20/114) 2. Ahiret azabının dehşetinden korkarak ve Rabb’inin rahmetini umarak gece vakitlerinde namaz için yatağını terk eden; bazen secde ederek, bazen kıyamda durarak O’na içtenlikle ibadet eden kimse, bu özelliklere sahip olmayan insanlarla bir olur mu? De ki: “Öyle ya, hiç bilenlerle bilmeyenler Allah katında eşit olabilir mi? Ancak akıl ve sağduyu sahipleri bu tavsiyelerden öğüt alırlar.” (Zümer, 39/9) 3. Allah, içinizden iman edenleri ve kendilerine ilim bahşedilmiş olanları yüce makamlara eriştirecektir. (Mücadele, 58/11)
2
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
4. Allah’ın kulları arasından, ancak Kur’an’ın dile getirdiği gerçekleri bilenler O’na saygı duyarlar. (Fatır, 35/28) Konu ile İlgili Hadisler: 1379. Muâviye radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah kimin hakkında hayır dilemişse, ona dini anlama konusunda sağlam bir muhakeme ve derin bir anlayış verir.” 1380. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ancak şu iki grup insan gıpta edilmeye, imrenilmeye lâyıktır: Biri, Allah’ın kendisine bahşettiği malı mülkü yine O’nun yolunda harcayan kimse, diğeri de, Allah’ın kendisine bahşettiği ilim ve hikmet ile yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına öğreten kimse.” 1381. Ebu Musa el-Eş’arî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah’ın benim vasıtamla göndermiş olduğu
13. İLİM
3
hidayet ve ilim, tıpkı yeryüzüne yağan sağanak yağmura benzer. Yağmur nasıl kurumuş toprağa yeniden hayat vererek orada bitkilerin yeşermesini, rengârenk çiçeklerin açmasını, tatlı meyvelerin yetişmesini sağlıyorsa, Allah’ın gönderdiği vahiy de ölü kalpleri öylece diriltir, inanç ve ahlak ile bezenmiş bir toplumun yetişmesini sağlar. Ancak her toprak, bu yağmurdan aynı oranda nasip almaz: Yağmurun yağdığı yerin bir bölümü verimli bir topraktır. Yağmur suyunu emer ve bereketli çayırlar, otlar bitirir. Bir kısmı da çoraktır, suyu emmeyip üstünde tutar. Allah burada biriken su ile insanları faydalandırır. O sudan insanlar hem kendileri içer, hem de hayvanlarını ve ekinlerini sularlar. Yağmurun yağdığı bir yer daha vardır ki, zemini sert ve eğimlidir. Ne suyu tutar, ne de ot bitirir. Yağan yağmurun tek damlasını bile tutmaz. İşte bu misalde anlatılan birinci toprak örneği, Allah’ın dinini öğrenip benim aracılığımla gönderilen hidayet ve ilimden faydalanan, ikinci toprak örneği, onu hem öğrenip hem de başkalarına öğreten ve üçüncü toprak örneği, Allah’ın benimle gönderdiği hidayete hiç ilgi göstermeyen, onu reddeden kimsenin örneğidir.” 1382. Sehl bin Sa’d radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
4
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Ali radıyallahu anh’a şöyle demiştir: “Ya Ali! Allah’a yemin ederim ki, senin vasıtanla Allah’ın bir tek kişiyi doğru yola iletmesi, senin için kırmızı develere –yani dünyanın en kıymetli nimetlerine– sahip olmaktan daha hayırlıdır.” 1383. Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Benden öğrenip aldığınız Kur’an’dan bir ayet bile olsa, insanlara ulaştırın. İslam’ın ilk yıllarında, fitne ve fesada sebep olabileceği endişesiyle İsrail Oğulları’nın haberlerinin nakledilmesi ve kitaplarının okunması yasaklanmıştı. Bugün İslam’ın inanç esasları tamamlandığından, artık İsrail Oğulları’nın İslam’a aykırı olmayan ibretli kıssalarını da anlatabilirsiniz, bunda bir sakınca yoktur. Fakat kim söylemediğim bir sözü bile bile bana isnat ederse, cehennemde gireceği yere şimdiden hazırlansın.” Bir başka rivayet şöyledir: “Benim hakkımda yalan söylemek, herhangi bir kimse hakkında yalan söylemek gibi değildir. Her kim benim hakkımda kasten yalan söylerse, cehennemdeki yerine hazırlansın.” Yetmişten fazla sahabi tarafından rivayet edilen bu hadise göre, Peygamber aleyhisselâm’ın söylemediği
13. İLİM
5
yahut ona ait olduğu bilinmeyen bir sözün hadis olarak rivayet edilmesi haramdır ve bunu yapanın cezası cehennemdir. Bunun için muhaddisler, kılı kırk yararcasına hadis ravilerini tek tek araştırmış ve her birinin güvenirlik, hafıza, dirayet, dindarlık, yaşadığı tarih vb. özelliklerini tespit edip kayıt altına almışlardır. Bu özellikleri bilinmeyen ravileri de ayrıca belirtmişlerdir. İşte bu bilgilere dayanılarak hadislerin sıhhat dereceleri ortaya konmuştur. Hadis diye dillerde dolaşan her sözü, öyle gelişigüzel Rasulullah’a nispet etmek doğru değildir. Bu gibi sözler, ancak hadis âlimlerinin ortaya koydukları ölçülere göre sıhhatleri kanıtlandığı takdirde hadis olarak rivayet edilebilir. Sıhhatinde şüphe bulunan bir hadisin nakledilmesi mutlaka gerekiyorsa, zayıf veya uydurma olduğu da özellikle belirtilmelidir. Uydurma olduğu hususunda hadis âlimlerinin ittifak ettiği bir sözü, hadis konusunda uzman olmayan bir âlim her nasılsa kitabına almış olabilir. O âlimi bundan dolayı yalancılıkla itham etmek ne kadar yanlışsa, onlarca hadis mütehassısının görüşlerini bir tarafa atıp sırf o kitapta geçiyor diye uydurma bir sözü Peygambere nispet etmek de o derece yanlıştır. Bununla birlikte, hadisin sıhhatini belirlemek için gereken çabayı gösterdiği hâlde, hata veya unutkanlık sonucu sahih olmayan bir hadisi sahih zannederek
6
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
rivayet eden kişi, bundan dolayı günaha girmiş olmaz. Yalan olduğunu bile bile bunu yaparsa, o zaman büyük günah işlemiş olur. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki: “Kim yalan olduğunu zannettiği bir hadisi benden naklederse, o da o hadisi uyduran yalancılardan biridir. Rasulullah’a nispet edilen bu tür uydurma sözler onu övücü nitelikte olsalar bile, hadis diye nakledilmemelidir. Çünkü İslam dini ve bu dinin Peygamberi, yalan ve uydurma sözlerle övülmeye, yüceltilmeye muhtaç değildir. Bizzat Allah tarafından gönderilen bu din, her yönüyle tam ve mükemmeldir. Yalanlarla takviye edilmeye, desteklenmeye ihtiyacı yoktur. Müslüman da dürüst insandır, yalana tevessül edip kendisini ve başkalarını aldatmaz. İslam’ı en güzel şekilde öğrenmek ve yaşamak isteyenler için, Allah’ın kitabı ve bu kitabın pratik hayata yansıtılmasında mükemmel bir örnek ve model olan Peygamber’in sahih hadisleri yeterlidir.” 1384. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim ilim tahsil etmek için bir yola girerse, Allah da ona cennetin yolunu kolaylaştırır.”
13. İLİM
7
1385. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsanları İslam’a ve hayırlı amellere davet eden kimse, davetine uyup doğru yola gelenlerin sevabı kadar –onların sevaplarından bir şey eksilmeksizin– sevap kazanır.” 1386. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsan ölünce, bütün amellerinin sevabı kesilir ve amel defteri kapanır, artık oraya hiçbir sevap yazılamaz. Ancak şu üç şey kendisine sevap kazandırmaya devam eder: 1. Sadaka-i câriye. İnsan hayattayken cami, mektep, çeşme, yol, köprü, han, vakıf gibi herkesin faydalanacağı hizmet ve hayır kurumları oluşturmuş, bunların yapımına vesile olmuş veya yapanlara yardım etmişse, bu hayırlı kurumlar ayakta kaldığı sürece, onun amel defterine devamlı sevap yazılır. 2. Kendisinden istifade edilen bir ilim, geride bıraktığı ilmi bir eser, yetiştirdiği öğrenciler veya kaset, disket, film, broşür gibi vasıtalarla yayınlanan ilmi sohbet ve konuşmalar da, öldükten sonra kişiye sevap kazandırmaya devam eder. 3. Arkasından dua eden hayırlı evlat. Çocuğunun
8
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
iyi bir Müslüman olarak yetişmesi için gayret gösteren anne babalar, onun kendileri için yaptığı duadan ve diğer bütün hayırlı işlerinden dolayı sevap kazanırlar.” Bu üç amelden herhangi birini veya hepsini gerçekleştirmiş olan kimsenin amel defterine, onlardan yararlanıldığı sürece sevap yazılır. Bunların aksi de geçerlidir. Şöyle ki; insanlara zarar verecek kurumlar oluşturan, kitap, kaset, film vs. yayınlayan veya çocuklarının kötü bir insan olarak yetişmesi için gayret gösteren kimseler de, bıraktıkları eserler zarar vermeye devam ettiği sürece, kıyamete kadar günah kazanmaya devam ederler. 1387. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Şunu iyi bilin ki, dünya ve içindekiler Allah’ın rahmetinden uzaktır, değersizdir. Ancak Allah’ı anmak, O’nun sevgisini kazandıran güzel işler yapmak ve Allah’ın dinini öğrenen ve öğreten kişi olmak müstesnadır.” 1388. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İlim tahsil edip İslam’ı öğrenmek için yola çıkan
13. İLİM
9
kimse, evine dönünceye kadar, Allah yolunda cihada çıkıp düşmanla göğüs göğse çarpışan, bu uğurda malını ve canını feda eden mücahitle aynı konumdadır.” Bu hadis yalnızca Halid bin Yezîd (el-Ezdî el-Atekî elLü’lüî) I Ebu Jafer er-Râzî I Er-Rabî bin Enes … kanalıyla nakledilmiştir. Bu üç ravi de hafızalarının zayıflığı sebebiyle eleştirilmişlerdir. (Taberânî, elMu’cemu’s-Sağîr: 380; Ukaylî, Duafâ: 428; Zehebî, Tehzîbu’t-Tehzîb: 236; El-Muğnî fi’d-Duafâ: 1895; Zehebî, Mîzânu’l-İ’tidâl: 2484) Bu yüzden hadis zayıftır. Ancak sahabe sözü olarak da rivayet edilmiştir ki, doğrusu da budur. Ayrıca ilim öğrenmenin faziletiyle ilgili çok sayıda sahih hadis vardır. 1389. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Mümin, cennete girinceye kadar hiçbir hayra doymaz. Gerçek manada kâmil mümin, son nefesini verinceye kadar ilim öğrenmekten, güzel ve hayırlı işler yapmaktan ve sevap kazanmaktan bıkıp usanmaz.” Bu hadis, senet zincirinde yer alan Derrâc Ebu’s-Semh sebebiyle zayıftır. Derrâc’ı her ne kadar Yahya bin Maîn ve İbn-i Hibbân güvenilir kabul etmişlerse de, rical ehlinin neredeyse tamamı onun Ebu’l-Heysem’den rivayetlerini zayıf ve münker saymışlardır. (Zehebî, ElKâşif: 1473; El-Muğnî fi’d-Duafâ: 2039; İbn-i Hacer,
10
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Takrîbu’t-Tehzîb: 1824; Tehzîbu’t-Tehzîb: 397; Ukaylî, Duafâ: 471; Makrîzî, el-Kâmil fi’d-Duafâ: 647; Aynî, Meğâni’l-Ahyâr: 636; İbnu’l-Müberred, Bahru’d-Dem: 280; İbnu’l-Jevzî, Ed-Duafâ: 1175) 1390. Ebu Ümâme radıyallahu anh anlatıyor: Rasulullah aleyhisselâm’a, biri ilimde, diğeri ibadette kemal mertebesine erişmiş iki kişiden bahsedildi ve hangisinin daha üstün olduğu soruldu. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “Âlim olan bir kimsenin âbid olan birine (vaktinin çoğunu ilme ayırarak İslami ilimlerde derinleşen birinin, kendini ibadete veren birine) üstünlüğü, sizin en aşağı derecede olanınıza benim üstünlüğüm gibidir. Yani peygamberler diğer insanlardan ne kadar üstünse, âlimler de âlim olmayanlardan o kadar üstündürler.” buyurdu. Sonra sözlerini şöyle tamamladı: “Şüphesiz Allah, melekleri ve gerek gökte, gerek yerde yaşayan varlıklar –yuvasındaki karıncaya, denizdeki balığa varıncaya kadar– insanlara güzel şeyler öğreten kimseler için dua ederler.” 1391. Ebu’d–Derdâ radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim ilim öğrenme amacıyla bir yola girerse, Allah
13. İLİM
11
da ona cennetin yolunu kolaylaştırır. Melekler, ilim yolunda çaba harcayan kimsenin bu yaptığından hoşnut oldukları için onlara kanatlarını gererler. Göklerde ve yerde bulunan bütün varlıklar, sudaki balıklara varıncaya kadar, her biri kendi lisanınca âlimler için dua ederler. Âlimin âbide üstünlüğü, dolunay hâlindeki ayın yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Yıldızın aydınlığı, sadece kendisini görmemizi sağlar. Oysa ayın ışığı, karanlık gecede dünyayı aydınlatır. Şüphesiz ki âlimler, peygamberlerin vârisleridir. Peygamberlerin getirdiği mesajı öğrenmek, öğretmek, bizzat yaşamak ve insanlara tebliğ etmek suretiyle onların misyonunu devam ettirirler. Bu yüzden müminler onlara itaat etmeli, yüklendikleri görevi yerine getirmelerinde kendilerine yardımcı olmalıdırlar. Şunu iyi bilin ki, Peygamberler miras olarak altın ve gümüş bırakmazlar. Onların miras bıraktığı tek şey, ilimdir. O da Kur’an ve Sünnet olarak bütün saflığı ve berraklığı ile karşınızda durmaktadır. İşte kim o mirası alırsa, ilahi lütuf ve bereketten büyük bir nasip elde etmiş olur.” 1392. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bizden bir söz (bir ayet veya hadis) işitip de, onu aynen işittiği gibi başkalarına ulaştıran kimsenin
12
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Allah yüzünü ağartsın. Kendisine böyle bir söz ulaştırılan nice insanlar vardır ki, onu, bizzat işiten kimseden daha iyi, daha doğru anlayabilirler.” 1393. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim bildiği bir konuda kendisine bir şey sorulur da cevap vermeyip hakikati gizlerse, Mahşer Günü ağzına ateşten bir gem vurulur.” 1394. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim Allah’ın rızası için öğrenilmesi gereken tefsir, hadis, fıkıh gibi bir ilmi sadece para, şöhret, itibar, makam gibi dünyalık şeylere sahip olmak için öğrenirse, o kimse Mahşer Günü cennetin kokusunu bile alamaz.” 1395. Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahu anhumâ diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Allah, ilmi insanların hafızalarından söküp
13. İLİM
13
çıkarmak suretiyle değil, her devirde yeni âlimler yetiştirmeyen toplumlarda âlimleri vefat ettirmek suretiyle alır. Nihayet ortada hiçbir âlim kalmayınca, insanlar bir kısım cahilleri kendilerine önder edinirler. Onlara birtakım meseleler sorulur, onlar da Kur’an ve Sünnet kaynaklı bir bilgiye dayanmaksızın cevap verirler. Böylece hem kendileri sapıklığa düşer, hem de başkalarını saptırırlar.”
14. KİTAP: HAMD 242. BAB: ALLAH’A HAMD VE ŞÜKRETMENİN FAZİLETİ Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey müminler! Siz benimle gönül bağınızı hep canlı tutarak ve ayetlerimi sürekli gündeme getirerek beni anın ki, ben de dünya ve âhirette iyilikler bahşederek sizi anayım. Hem kalbinizle, hem de söz ve davranışlarınızla Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin. (Bakara, 2/152) 2. Eğer emirlerime boyun eğerek bana şükrederseniz, size verdiğim nimetleri kat kat artırırım. Ama nankörlük ederseniz, bilin ki, benim azabım çok çetindir. (İbrahim, 14/7) 3. De ki: “Bütün övgüler Allah’a aittir ve yalnızca O’na yaraşır!” (İsra, 17/111) 4. Müminler cennete girince, sevinç içinde Allah’a şükredip yalvarırlar. Onların duaları, “Hamd olsun, âlemlerin Rabb’i Allah’a! Sonsuz şükürler olsun, bize bunca nimetleri bahşeden yüce Rabb’imize!” diye son bulur. (Yunus, 10/10) Konu ile İlgili Hadisler:
14. HAMD
15
1396. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: İsra gecesinde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e, birinde şarap diğerinde süt bulunan iki bardak takdim edildi. O tarihte içki henüz yasaklanmamıştı. Rasulullah, bardaklara şöyle bir baktıktan sonra süt bardağını aldı. Bunun üzerine Cebrail: “Seni fıtrata, yani insanın yaratılış gayesine uygun olan saf, temiz, doğal olan tavra yönlendiren Allah’a hamdolsun. Şayet temizlik ve saflığın sembolü olan sütü tercih etmeyip bütün kötülüklerin anası olan içki dolu bardağı almış olsaydın, ümmetin de senin yolundan giderek içkiyi tabii görüp benimseyecek ve böylece doğru yoldan sapacaktı.” dedi. 1397. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Besmele ve Allah’a hamd ile başlanmayan her önemli konuşma, sohbet ve yapılan her iş, hayır ve bereketten mahrumdur. Günlük hayatın sıradan konuşmalarına gelince, bunlara mutlaka hamd ile başlanması gerekmez.” Hadis, senet zincirinde yer alan Kurra bin Abdurrahman sebebiyle zayıftır. Kurra, her ne kadar İbn-i Hibban ve el-İclî tarafından güvenilir kabul edilmişse de, hafızasının zayıflığı ve münker hadisler
16
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
rivayet etmesi sebebiyle eleştirilmiştir. (İbnu’l-Jevzî, EdDuafâ: 2764; Zehebî, El-Kâşif: 4572; El-Muğnî fi’d-Duafâ: 5046; İbnu’l-Müberred, Bahru’d-Dem: 850; İbn-i Hacer, Takrîbu’t-Tehzîb: 5541; el-Mizzî, Tehzîbu’l-Kemâl: 4871; Ukaylî, Duafâ: 1544; Aynî, Meğâni’l-Ahyâr: 2137; Makrîzî, el-Kâmil fi’d-Duafâ: 1598; Zehebî, Mîzânu’lİ’tidâl: 6892) Ayrıca rivayetin metninde de ızdırap (karışıklık) vardır. Bazı rivayetlerde “hamd” kelimesi yerine “zikir”, “salavat” veya “besmele” kelimesi kullanılmıştır. “Akta’” yerine de “eczem” ve “ebter” lafızları zikredilmiştir. 1398. Ebu Musa el–Eş’arî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Bir kulun çocuğu vefat ettiği zaman, Allah meleklerine: — Kulumun çocuğunu elinden aldınız öyle mi? diye sorar. Melekler: — Evet ya Rab, derler. Allah: — Demek kulumun ciğerparesini koparıp aldınız, öyle mi? buyurur. Melekler: — Evet ya Rab, derler. Allah: — Peki, buna karşılık kulum ne dedi? diye sorunca, melekler: — Sana hamd etti ve “İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn (Bizler Allah’a aidiz ve sonunda hepimiz O’na
14. HAMD
17
döneceğiz.)” dedi, derler. Bunun üzerine Allah: — Öyleyse, siz de onun için cennette bir köşk yapın ve adını “hamd evi” koyun, buyurur. 1399. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah, bir şey yiyip içtikten sonra kendisine hamd eden kulundan muhakkak razı olur.”
15. KİTAP: SALÂT-U SELÂM 243. BAB: PEYGAMBER SALLALLÂHU ALEYHİ VE SELLEM’E SALÂT U SELÂM GETİRMENİN FAZİLETİ Konu ile İlgili Ayetler: 1. Hiç kuşkusuz Allah ve melekleri, Peygambere salât ederler. Allah Peygamber’ine karşı çok merhametlidir; ona daima sevgiyle yönelir, onu över, işlerini bereketli kılar, ismini yüceltir ve onun üzerine rahmetini indirir. Melekler de Peygamber’i çok severler; onun en yüce makamlara ulaşması, İslam’ın ve Müslümanların üstün gelmesi için Allah’a dua ederler. Onun şerefini gözetmeğe, şanını yüceltmeğe özen gösterirler. O hâlde, ey inananlar, sizin kurtuluşunuz için her şeyini feda eden bu Peygamber’in izinden yürüyün, tüm gücünüzle davasını destekleyin, ona saygı duyun, onu yüceltin. Böylece siz de ona salât edin ve ona tüm kalbinizle esenlikler dileyerek içtenlikle selâm edin. (Ahzab, 33/56) Konu ile İlgili Hadisler: 1400. Abdullah bin Amr radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim bana bir defa salât u selâm getirirse, Allah celle celâluh da ona on defa rahmetle karşılık verir.”
15. SALÂT-U SELÂM
19
1401. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Mahşer Günü insanların bana en yakın olanları, bana en çok salât u selâm getirenleridir.” 1402. Evs bin Evs radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Cuma günü en önemli, en değerli günlerinizdendir. Bunun için, o gün bana çokça salât u selâm getirin. Muhakkak sizin salât u selâmlarınız bana Allah tarafından takdim edilir, buyurdu. Bunun üzerine Ashab-ı Kiram: — Ya Rasulallah! Sen vefat edip toprağa karıştıktan sonra bizim salât u selâmlarımız sana nasıl arz edilecek ki? diye sordular. Peygamberimiz de: — Allah, peygamberlerin bedenlerini çürütmeyi toprağa haram kılmıştır, buyurdu. 1403. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Yanında adım anıldığı hâlde, umursamama, önemsememe yahut kibirlenme gibi sebeplerle bana salât u selâm getirmeyen kimseye yazıklar olsun!”
20
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
1404. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ben öldükten sonra kabrimin başına toplanıp merasimler yaparak orayı bir ziyaretgâh hâline, bayram yerine çevirmeyin. Beni yâd etmek istiyorsanız, bulunduğunuz yerde “Allahumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed” ya da kısaca “Allahumme salli alâ Muhammed” veya “Sallallahu aleyhi ve sellem” yahut “Aleyhissalâtu vesselâm” diyerek bana salât u selâm getiriniz. Çünkü her nerede olursanız olun, sizin salât u selâmınız bana ulaşacaktır.” 1405. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir kimse bana salât u selâm getirdiği zaman, Allah onun selâmını almam için ruhumu bana iade eder. Çünkü Peygamberler, tıpkı şehitler gibi farklı bir boyutta yaşamaya devam etmektedirler.” 1406. Ali radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Gerçek cimri, yanında adım anıldığı hâlde, alacağı
15. SALÂT-U SELÂM
sevabı önemsemeyerek getirmeyen kimsedir.”
21
bana
salât
u
selâm
1407. Fedâle bin Ubeyd radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir adamın namazdan sonra Allah’a hamd etmeden ve kendisine salât u selâm getirmeden duaya başladığını duyunca: “Bu adam duasında acele etti.” buyurdu. Sonra o kişiyi yanına çağırdı ve ona –veya bir başkasına– şöyle dedi: “Biriniz dua edeceği zaman, önce Allah’a hamd etsin, sonra Peygamberine salât u selâm getirsin. Sonra da dilediği duayı yapsın.” 1408. Ebu Muhammed Kâb bin Ucre radıyallahu anh anlatıyor: Peygamberimize salât u selâmı emreden ayet (Ahzâb, 33/56) nazil olmuştu. Biz mescitte otururken, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza geldi. Hemen kendisine: — Ya Rasulallah! Sana nasıl selâm vereceğimizi biliyoruz, fakat nasıl salavât getireceğiz, onu bilemiyoruz, dedik. O da şöyle buyurdu: — “Allahumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ salleyte alâ âli İbrâhîm, inneke hamîdun mecîd. Allahumme bârik alâ
22
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ bârekte alâ âli İbrâhîm, inneke hamîdun mecîd” diyerek bana salavât getirin. Manası: “Allah’ım; İbrahim (ve) âline rahmet ettiğin gibi, Muhammed’e ve âline (onun Ehl-i Beytine ve izinden yürüyen müminlere) de rahmet et. Şüphesiz sen övülmeye lâyıksın, yücesin. Allah’ım; İbrahim (ve) âline hayır ve bereket lütfettiğin gibi, Muhammed’e ve âline de hayır ve bereket ihsan et. Şüphesiz sen övülmeye lâyıksın, yücesin.” 1409. Ebu Mesud el–Bedrî radıyallahu anh anlatıyor: Biz Sa’d bin Ubâde radıyallahu anh ile birlikte otururken, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza geldi. Beşîr bin Sa’d: — Ya Rasulallah! Ahzâb suresinin 56. Ayetinde, Allah sana salavât getirmemizi emretti. Peki, sana nasıl salavât getireceğiz? diye sordu. Bunun üzerine, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir süre sustu. Sessizliğinin uzaması sebebiyle biz içimizden, keşke bunu sormasaydı diye geçirdik. Çünkü onu üzdüğümüzü sanmıştık. Derken Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bize döndü ve şöyle buyurdu: — Allahumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ salleyte alâ âli İbrâhîm. Ve bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ bârekte alâ âli İbrâhîm. İnneke hamîdün mecîd
15. SALÂT-U SELÂM
23
diyerek salavât getirin. (Allah’ım! İbrahim’in âline rahmet ettiğin gibi Muhammed’e ve âline de rahmet et. Allah’ım! İbrahim’in âline hayır ve bereket lütfettiğin gibi Muhammed’e ve âline de hayır ve bereket ihsan et. Şüphesiz sen övülmeye lâyıksın, yücesin.) Bu duayı okuyarak bana salavât getirmiş olursunuz. Selâmı ise zaten biliyorsunuz. Et-tahiyyât duasında olduğu gibi, “Esselâmu aleyke eyyuhe’n-nebiyyu ve rahmetullahi ve berekâtuh (Selâm sana ey Peygamber, Allah’ın rahmet ve bereketleri seninle olsun!) diyerek yahut normal selam verir gibi bana selam verebilirsiniz. 1410. Ebu Humeyd es–Sâidî radıyallahu anh diyor ki: Ashab–ı Kiram, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: — Ya Rasulallah, sana nasıl salavât getirelim? diye sordular. Peygamberimiz şöyle cevap verdi: — “Allahumme salli alâ Muhammedin ve alâ ezvâcihî ve zürriyyetihî kemâ salleyte alâ İbrâhîm. Ve bârik alâ Muhammedin ve alâ ezvâcihî ve zurriyyetihî kemâ bârekte alâ İbrâhîm. İnneke hamîdün mecîd” deyin. Manası: “Allah’ım; İbrahim’in âline rahmet ettiğin gibi Muhammed’e, hanımlarına ve nesline de rahmet et. İbrahim’e hayır ve bereket lütfettiğin gibi Muhammed’e, hanımlarına ve nesline de hayır ve bereket ihsan et.
24
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Şüphesiz sen övülmeye lâyıksın, yücesin.”
Allah’ım; Peygamber’in şanını hem dünyada hem de ahirette yüce kıl. Onun getirdiği İslam Dini’ni bütün cihana yay ve bu dini dünya durdukça yaşat. Daha önceki Peygamberlere ve ümmetlerine ihsan ettiğin gibi, ona iman eden ve onun izinden yürüyen ümmetine de dünya ve ahirette rahmet ve bereketler ihsan eyle! Âmin, âmin, âmin…
16. KİTAP: ZİKİR 244. BAB: ALLAH’I ANMANIN FAZİLETİ ve BUNA TEŞVİK Konu ile İlgili Ayetler: 1. Sana Rabb’in tarafından gönderilen bu muhteşem Kitabı hem kendine, hem de başkalarına okumak suretiyle onun aydınlatıcı yolunu izle ve beş vakit namazı hayatın merkezine yerleştirerek, dikkat ve özenle, mümkün olabildiğince cemaatle birlikte, dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı her türlü çirkinlik ve kötülüklerden alıkoyar. Bununla birlikte, Allah’ı her an ve her yerde hatırlayıp anmak, elbette daha etkileyici ve daha önemlidir. Unutmayın ki, Allah yaptığınız her şeyi bilmektedir. (Ankebut, 29/45) 2. Ey inananlar, sabırla ve namazla Allah’tan yardım dileyin. Kur’an’ın öngördüğü adalet sistemini hayata egemen kılmak için mücadele verirken, yaratıcınızla aranızdaki gönül bağını namazla, duayla, zikirle sürekli canlı tutmaya çalışın. Zorluklar karşısında yılmadan, umudunuzu ve direncinizi kaybetmeden hedefe doğru adım adım ilerleyin ve şunu asla unutmayın: Allah, daima sabredenlerle beraberdir. (Bakara, 2/153) 3. Ve sen, ey hakikat yolunun yolcusu, gönlünün ta
26
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
derinliklerinde, engin bir tevazu ile boyun büküp yalvararak ve O’nun ihtişam ve azameti karşısında titreyip ürpererek, fakat kendini bilmezlerin yaptığı gibi bağırıp çağırmadan, sesini yükseltmeden, gece gündüz Rabb’ini an; sakın kibrin ve zevk-ü sefanın pençesine düşerek Rabb’ini unutan gafillerden olma. (Âraf, 7/205) 4. Cuma namazını kıldıktan sonra, yeryüzüne dağılarak Allah’ın lütfundan rızkınızı aramaya devam edin. Ama kendinizi büsbütün dünyaya kaptırmayın. İşinizin başında veya evinizde iken yahut bir yere gelip giderken Allah’ın adını anıp zikrederek, Kur’an okuyarak, nafile namazlar kılarak Allah’ı sürekli hatırlayıp gündeme getirerek anın ki, dünyada ve âhirette kurtuluşa erebilesiniz. (Juma, 62/10) 5. Gerçek şu ki, Allah’ın hükmüne kayıtsız şartsız teslim olup esenliğe ulaşan erkekler ve kadınlar, Allah’a ve âhiret gününe yürekten inanan erkekler ve kadınlar, bu imanın gereği olarak, Rab’lerine gönülden boyun eğen erkekler ve kadınlar, her zaman doğruyu söyleyen, verdikleri söze bağlı kalan erkekler ve kadınlar, bu yolda başlarına gelebilecek belâ ve sıkıntılar karşısında sabreden erkekler ve kadınlar, Allah’a içtenlikle saygı duyan alçakgönüllü erkekler ve kadınlar, gerektiğinde servetini İslam’ın yücelmesi
16. ZİKİR
27
uğrunda seve seve harcayabilen, yardıma muhtaç kimselere yardım eli uzatan erkekler ve kadınlar, oruç tutarak nefislerine hâkim olmasını bilen erkekler ve kadınlar, iffet ve namuslarını titizlikle koruyan erkekler ve kadınlar ve Allah’ı sürekli yüreklerinde hissederek anan erkekler ve kadınlar var ya, işte Allah onlara günahlarını bağışlama sözü vermiş ve onlar için cennette büyük bir mükâfat hazırlamıştır. (Ahzab, 33/35) 6. Ey iman edenler! Allah’ı kalbinizle, dilinizle ve davranışlarınızla sürekli anın ve daima Rabb’inizin gözetim ve denetimi altında olduğunuz bilinciyle, O’nu sabah akşam en mükemmel sıfatlarla anıp yücelterek tesbih edin. (Ahzab, 33/41, 42) Konu ile İlgili Hadisler: 1411. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İki cümle vardır ki, bunlar dilde hafif, fakat mizanda ağır ve Rahman’ın nezdinde pek kıymetlidir: “Subhânallahi ve bihamdih” ve “Subhânallahi’l–azîm.” Subhânallahi ve bihamdih: Her türlü noksanlıktan uzak olan Rabb’imi hamd ile överek yüceltirim. Subhânallahi’l–azîm: Kudret ve azamet sahibi olan
28
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Allah, her türlü eksiklikten uzaktır, mükemmeldir. 1412. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Subhânallahi velhamdulillahi ve lâ ilahe illallahu vallahu ekber” duası, bana göre üzerine güneş doğan her şeyden daha sevimlidir.” Duanın anlamı: “Rabb’imi, O’na lâyık olmayan bütün sıfatlardan tenzih edip yüceltir ve O’na hamd ederim. O’ndan başka ilah yoktur, gerçek anlamda kudret ve azamet sahibi ancak O’dur.” 1413. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim günde yüz defa “Lâ ilahe illallahu vahdehû lâ şerîke leh, lehu’l–mulku ve lehu’l– hamdu ve huve alâ kulli şey’in kadîr” diye dua ederse, on köle azat etmiş kadar sevap kazanır. Ayrıca ona yüz iyilik sevabı yazılır, yüz günahı da bağışlanır. Ve bu söz, o gün akşama kadar o kimsenin şeytandan korunmasını sağlar ve bu zikri ondan daha fazla tekrarlayandan başka hiç kimse, ondan daha faziletli bir söz söylemiş olamaz.” Manası: “Allah, eşi ortağı olmayan bir tek ilahtır.
16. ZİKİR
29
O’ndan başka ilah yoktur. Hükümranlık O’nundur, her türlü hamd ve övgü de yalnızca O’na aittir. Ve O, her şeye gücü yetendir.” Yine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Kim günde yüz defa “Subhânallahi ve bihamdih (Her türlü noksanlıktan uzak olan Rabb’imi hamd ile överek yüceltirim)” diye dua ederse, deniz köpüğü kadar çok olsa bile, bütün küçük günahları bağışlanır. 1414. Ebu Eyyûb el–Ensârî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim on defa, “Lâ ilahe illallahu vahdehû lâ şerîke leh, lehu’l–mulku ve lehu’l–hamdu ve huve alâ kulli şey’in kadîr” diye dua ederse, İsmail aleyhisselâm’ın soyundan fazilet sahibi dört kişiyi hürriyetine kavuşturmuş kadar sevap kazanır.” Duanın anlamı: “Allah, eşi ortağı olmayan bir tek ilahtır. O’ndan başka ilah yoktur. Hükümranlık O’nundur, her türlü hamd ve övgü de yalnızca O’na aittir. Ve O, her şeye gücü yetendir.” 1415. Ebu Zer radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle demiştir:
30
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
“Ya Ebu Zer! Sana Allah’ın en sevdiği sözü bildireyim mi? Şüphesiz Allah’ın en sevdiği söz, ‘Subhânallahi ve bihamdih’ (Her türlü noksanlıktan uzak olan Rabb’imi hamd ile överek yüceltirim) sözüdür.” 1416. Ebu Malik el–Eş’arî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Temizlik imanın yarısıdır. Gerek maddi, gerekse ahlakî bakımdan temiz olmak, mümin olmanın tabii bir neticesi ve en önemli alametidir. İhlâs ve şuur ile söylenen “Elhamdülillah” duası, hesap günü mizanı sevap ile doldurur. “Sübhânallah” ile “Elhamdülillah” sözleri bir arada söylendiği zaman, bunun sevabı göklerle yer arasını kaplar. Elhamdülillah duasının anlamı şudur: “Allah’ım, bizlere bahşettiğin bunca nimetlerden dolayı sana sonsuz şükürler olsun! Ya Rab, bütün iyiliklerin, güzelliklerin kaynağı sensin! Her türlü övgüye, teşekküre lâyık olan da sadece sensin. Seni tüm kalbimle överek yüceltiyor, en derin saygı ve şükran duygularımla hükümlerine boyun eğiyor ve yalnızca sana kulluk ediyorum.” Subhânallah ise şu anlama gelir: “Allah’ım, sen her türlü noksanlıktan, kusurdan uzaksın! En mükemmel özellikler, en üstün vasıflar sana aittir. Sen sonsuz ilim,
16. ZİKİR
31
kudret, merhamet, adalet, lütuf sahibisin. Her şeyi en iyi bilen, her konuda en güzel hükmü veren sensin. Bunun için, ben senden başka hüküm koyucu, senden başka otorite, yani ilah kabul etmem. Her konuda sana danışır, yalnızca senin gösterdiğin yolda yürür, bireysel ve toplumsal hayatımı senin gönderdiğin ilkeler doğrultusunda düzenlerim.” 1417. Sa’d bin Ebî Vakkâs radıyallahu anh anlatıyor: Çöllerde göçebe hayatı yaşayan bir bedevi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Ey Allah’ın Elçisi! Bana kırda bayırda rahatça okuyabileceğim bir dua öğret, dedi. Peygamberimiz de ona: “Lâ ilahe illallahu vahdehû lâ şerîke leh. Allahu ekberu kebîran ve’l–hamdu lillahi kesîrâ. Ve subhânallahi Rabbi’l–âlemîn. Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahi’l–Azîzi’l–Hakîm” (Allah, eşi ortağı olmayan bir tek ilahtır; O’ndan başka ilah yoktur. Büyüklük ve azamet yalnızca O’na mahsustur. Bitip tükenmeyen hamd de ancak O’na aittir. Bütün âlemlerin Rabb’i olan Allah’ı en yüce, en üstün sıfatlarla anarım. Gerçek güç ve saltanat, ancak sonsuz kudret ve hikmet sahibi olan Allah’ın elindedir.) diyerek dua et, buyurdu. Bedevi: — Bunlar Rabb’im için söyleyeceğim dua ve zikirler. Kendim için nasıl dua edeyim? diye sordu.
32
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Peygamberimiz de: — “Allahumme’ğfir lî verhamnî vehdinî verzuknî” (Allah’ım; beni bağışla, bana merhamet et, beni doğru yola ilet ve bana (hayırlı) rızık nasip et.) de, buyurdu. 1418. Sevbân radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, namazı bitirince üç defa tövbe istiğfar eder, sonra da “Allahumme ente’s–selâmu ve minke’s–selâm. Tebârekte yâ ze’l–celâli ve’l–ikrâm” (Allah’ım; esenlik ve selametin kaynağı yalnızca sensin. Sağlık, selâmet ve kurtuluş sendendir. Ey azamet ve kerem sahibi Allah’ım, sen ne yüce, ne mübareksin!) derdi. Bu hadisi rivayet eden Evzâî’ye: — Tövbe istiğfar nasıl yapılır? diye sorulunca: — Estağfirullah, estağfirullah (Allah’ım, senden bağışlanma dilerim, senden bağışlanma dilerim!) diyerek, dedi. 1419. Muğire bin Şube radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem selâm verip namazdan çıkınca şu duayı okurdu: “Lâ ilahe illallahu vahdehû lâ şerîke leh. Lehu’l– mulku ve lehu’l–hamdu ve huve alâ kulli şey’in kadîr. Allahumme lâ mânia limâ a’tayte ve lâ
16. ZİKİR
33
mu’tıye limâ mena’te ve lâ yenfeu ze’l–ceddi minke’l–cedd.” Duanın anlamı: “Allah’tan başka ilah yoktur! O birdir, eşi ortağı yoktur. Hükümranlık O’nundur, her türlü hamd ve övgü de yalnızca O’na aittir. Ve O, her şeye gücü yetendir. Allah’ım, senin verdiğine engel olabilecek, vermediğini de verebilecek hiç kimse yoktur. Senin huzurunda (zenginlik, makam ve) soy sop (kişiye) fayda sağlamaz.” 1420. Abdullah bin Zübeyr radıyallahu anhumâ, her namazın sonunda sonra selâm verince şöyle dua ederdi: “Lâ ilahe illallahu vahdehû lâ şerîke leh. Lehu’l– mulku ve lehu’l–hamdu ve huve alâ kulli şey’in kadîr. Lâ havle velâ kuvvete illâ billah. lâ ilahe illallahu ve lâ na’budu illâ iyyâh. Lehu’n–ni’metu ve lehu’l–fazlu ve lehü’s–senâu’l–hasen. Lâ ilahe illallahu, muhlisîne lehü’d–dîne velev kerihe’l– Kâfirûn.” Duanın anlamı: “Allah, eşi ortağı olmayan bir tek ilahtır. O’ndan başka ilah yoktur. Hükümranlık O’nundur, her türlü hamd ve övgü de yalnızca O’na aittir. Ve O, her şeye gücü yetendir. Gerçek güç ve saltanat, ancak sonsuz kudret ve hikmet sahibi olan Allah’ın elindedir. Allah’tan başka kulluk edilecek, hükmüne boyun eğilecek bir güç, bir otorite yoktur. Bunun için biz,
34
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
yalnızca O’na ibadet eder, ancak O’na itaat ederiz. Her türlü nimet ve lütuf O’na aittir. En güzel övgüler de yalnız O’na yaraşır. Kâfirler istemese de, biz (O’ndan başka kulluk ve itaat edilen her şeyi reddeder,) yürekten bir bağlılık ve samimi bir inançla bir tek O’na yöneliriz (Mü’min, 40/14).” Abdullah bin Zübeyr, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in farz namazların ardından bu duayı okuduğunu söylerdi. 1421. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Mekke’den Medine’ye hicret eden Müslümanların fakir olanları, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Zengin Müslümanlar, Allah’ın vadettiği en yüksek dereceleri ve ahiretteki sonsuz nimetleri alıp götürdüler, dediler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Bu da ne demek? diye sorunca, fakir Müslümanlar: — Onlar da bizim gibi namaz kılıyor, oruç tutuyorlar. Fazla malları olduğu için, ayrıca hac ve umre yapıyorlar, cihad ediyorlar ve sadaka veriyorlar. Oysa biz bunları yapamıyoruz, dediler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onlara: — Fazilet konusunda sizi geçenlere yetişmenizi,
16. ZİKİR
35
sizden sonra gelenleri de geçmenizi sağlayacak ve sizin yaptığınızı yapmadığı sürece, hiç kimsenin sizden daha üstün olamayacağı bir ibadeti size öğreteyim mi? buyurdu. Onlar da: — Evet, öğret ya Rasulallah! dediler. Bunun üzerine, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Her farz namazın ardından, otuz üçer defa Allah’ı tesbih edin, O’na hamd edin ve tekbir getirin, buyurdu. Hadisi Ebu Hureyre’den rivayet eden Ebu Sâlih diyor ki: Oradakiler, bu zikirleri nasıl okuyacaklarını Ebu Hureyre’ye sordular. O da: “Her birinden otuz üçer defa olmak üzere, Subhânallah, Elhamdülillah ve Allahu Ekber der, diye cevap verdi Elhamdulillah: “Ey bütün iyiliklerin, güzelliklerin kaynağı olan Allah’ım! Her türlü övgüye, teşekküre lâyık olan sadece sensin. Bizlere bahşettiğin bunca nimetlerden dolayı sana sonsuz şükürler olsun ya Rab!” Subhânallah: “Allah’ım, sen her türlü noksanlıktan, kusurdan uzaksın, yücesin. En mükemmel özellikler, en üstün vasıflar sana aittir. Her şeyi en iyi bilen, her konuda en güzel hükmü veren, sadece sensin.” Allahu ekber: “Allah’ım, gerçek anlamda büyük ve yüce olan yalnızca sensin. Gazabından korkulmaya, merhametine sığınılmaya, emirlerine itaat edilmeye lâyık yegâne güç, yegâne otorite de ancak sensin.”
36
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Müslim’in bir rivayetinde şu ilâve vardır: Fakir Muhacirler bu duaları okumaya başladılar. Fakat birkaç gün sonra tekrar Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Zengin kardeşlerimiz de bizim okuduğumuz bu zikirleri duyup aynısını okumaya başlamışlar, dediler. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Servetini Allah yolunda harcayan ve ibadetlerinin yanı sıra benim öğrettiğim biçimde Allah’ı anan zengin ve güçlü Müslüman, Allah katında ulaşılabilecek en üstün makama ulaşmıştır. Ne yapalım, artık bu Allah’ın bir lütfudur, Allah lütfunu dilediğine verir, buyurdu. 1422. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim her namazdan sonra otuz üç defa Subhânallah, otuz üç defa Elhamdülillah, otuz üç defa Allahu Ekber der ve yüze tamamlamak için de “Lâ ilahe illallahu vahdehû lâ şerîke leh, lehu’l– mulku ve lehu’l–hamdu ve huve alâ kulli şey’in kadîr” duasını ilâve ederse, deniz köpüğü kadar çok olsa bile, bütün küçük günahları bağışlanır.” Manası: “Allah, eşi ortağı olmayan bir tek ilahtır, O’ndan başka ilah yoktur. Hükümranlık O’nundur, her türlü hamd ve övgü de yalnızca O’na aittir. Ve O, her şeye
16. ZİKİR
37
gücü yetendir.” 1423. Kâb bin Ucre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Farz namazların ardından yapılan bir zikir vardır ki, bunu okuyan –veya yapan– kişi, mutlaka umduğu hayırlara nail olur: Otuz üç defa Subhânallah, otuz üç defa Elhamdülillah, otuz dört defa Allahu Ekber diyerek Allah’ı anmak.” 1424. Sa’d bin Ebî Vakkas radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem namazlardan sonra şu duayı okuyarak Allah’a sığınırdı: “Allahumme innî eûzu bike mine’l–cubni ve’l– buhl. Ve eûzu bike min en uredde ilâ erzeli’l–umur. Ve eûzu bike min fitneti’d–dünyâ ve eûzu bike min fitneti’l–kabr.” Manası: “Allah’ım! Korkaklıktan, cimrilikten sana sığınırım. (İnsanın iyice ihtiyarlayıp bakıma muhtaç hâle geldiği, bildiklerini unutup tekrar çocukluk günlerine döndüğü ve böylece acizliğinin, güçsüzlüğünün, bunaklığının, bilgisizliğinin ve anlayışsızlığının iyice ortaya çıktığı bu dönem olan) ömrün en düşkün, en perişan dönemine kadar yaşatılmaktan sana sığınırım.
38
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Dünyanın fitne ve belalarından sana sığınırım. Kabir imtihanından ve kabir azabından yine sana sığınırım.” 1425. Muaz bin Cebel radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onun elini tutarak şunları söyledi: “Ey Muaz, Allah’a yemin ederim ki, seni gerçekten seviyorum! Ey Muaz, her namazın sonunda şu duayı mutlaka okumanı tavsiye ediyorum: “Allahumme einnî alâ zikrike ve şükrike ve hüsni ibâdetik.” (Seni anmak, sana şükretmek ve sana güzelce kulluk etmekte bana yardım et Allah’ım!) 1426. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Namazda tahiyyatı bitirdiğiniz zaman, dört şeyden Allah’a sığınarak şöyle dua edin: “Allahumme innî eûzu bike min azâbi cehennem ve min azâbi’l–kabr ve min fitneti’l–mahyâ ve’l– memât ve min şerri fitneti’l–mesîhi’d–deccâl.” Manası: “Allah’ım; cehennem azabından, kabir azabından, hayatın ve ölümün çetin imtihanlarından ve (kendisine bahşedilen üstün yetenekleri insanları saptırmakta kullanan ve kâfirlerin önderi olan
16. ZİKİR
39
deccallerin, özellikle de kıyamete yakın bir zamanda gelecek olan) kör deccalin fitnesinden sana sığınırım.” 1427. Ali radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, namaz kılarken selâm vermeden önce en son şu duayı okurdu: “Allahummağfirlî mâ kaddemtu vemâ ahhartu ve mâ esrartu ve mâ a’lentu ve mâ esraftu ve mâ ente a’lemu bihî minî. Ente’l–mukaddimu ve ente’l– muahhir, lâ ilahe illâ ent.” Manası: “Allah’ım! Şimdiye kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım, gizlediğim ve açığa vurduğum, ölçüsüz bir şekilde işlediğim ve benden daha iyi bildiğin günahlarımı bağışla. Öne geçiren de sensin, geride bırakan da sen. Senden başka ilah yoktur.” 1428. Âişe radıyallahu anhâ şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, namazda rükû ve secde ederken şu duayı çokça okurdu: “Subhâneke’llahumme Rabb’enâ ve bihamdik. Allahümme’ğfir lî.” Manası: “Allah’ım, ey yüce Rabb’imiz! Sana lâyık olmayan eksik ve noksan sıfatlardan seni tenzih eder, hamd ile şanını yüceltirim. Günahlarımı affeyle, beni bağışla Allah’ım!”
40
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
1429. Yine Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem rükû ve secdede iken: “Sübbûhün kuddûsün Rabb’u’l–melâiketi ve’r– Rûh.” diye dua ederdi. Duanın manası: “Allah’ım! Sen her türlü eksiklikten uzaksın, yücesin; her bakımdan mukaddes ve mükemmelsin. Sen meleklerin ve (ölü kalplere hayat veren vahiy meleği kutsal) Ruh’un (Jebrail’in) Rabb’isin.” 1430. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Namazda rükûa eğildiğinizde, “Subhâne Rabb’biyelazîm” diyerek Rabb’inizin yücelik ve azametini anın. Secdede ise bol bol dua etmeye çalışın. Çünkü secde anında yaptığınız dua, kabul edilmeye en lâyık olan duadır.” 1431. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kulun Rabb’ine en yakın olduğu an, O’nun
16. ZİKİR
41
huzurunda secdeye kapandığı andır. Bunun için, secdede çok dua etmeye bakın.” 1432. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem secdeye vardığı zaman şöyle dua ederdi: “Allahummağfirlî zenbî küllehû, dikkahû ve cillehû, ve evvelehû ve âhirehû, ve alâniyetehû ve sirrah.” Manası: “Allah’ım! Günahlarımın hepsini; küçüğünü büyüğünü, öncesini sonrasını, açığını gizlisini bağışla!” 1433. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Bir gece uyurken Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanımda olmadığını fark ettim. Karanlıkta el yordamıyla onu bulmaya çalışırken bir de baktım ki, rükûa eğilmiş –veya secdeye kapanmış– şöyle dua ediyordu: “Subhâneke ve bihamdik, lâ ilahe illâ ent.” Manası: “Ya Rab! Seni en mükemmel vasıflarla anıp yüceltir, hamd ile övüp tesbih ederim. (Şehadet ederim ki,) senden başka ilah yoktur.” Diğer bir rivayet şöyledir: Karanlıkta Peygamber’i araştırırken, elim ayağının tabanına dokundu. Secdeye kapanmış, parmaklarını
42
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
kıbleye yöneltip ayaklarını dikmiş bir vaziyette şöyle dua ediyordu: “Allahumme innî eûzu birıdâke min sahatik. Ve bimuâfâtike min ukûbetik. Ve eûzu bike mink. Lâ uhsî senâen aleyk. Ente kemâ esneyte alâ nefsik.” Manası: “Allah’ım! Senin gazabından rızana, azabından affına sığınırım. Senden yine sana sığınırım. Ben seni lâyık olduğun şekilde övüp yüceltmekten acizim. Sen kendini nasıl övüp yücelttiysen, öyle yücesin.” 1434. Sa’d bin Ebî Vakkâs radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda bulunuyorduk. Bize: — Sizden biriniz her gün bin iyilik sevabı kazanmaktan aciz midir? dedi. Yanında oturanlardan biri: — Ya Rasulullah! Bir kişi her gün bin sevabı nasıl kazanabilir ki? diye sordu. Peygamberimiz de: — Yüz defa “Subhânallah” der, böylece ona bin iyilik yazılır veya bin günahı bağışlanır, buyurdu. Bazı rivayetlerde, “...ona bin iyilik yazılır, ayrıca bin günahı da bağışlanır.” şeklindedir. 1435. Ebu Zer radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
16. ZİKİR
43
“Vücudunuzun her bir eklemi için her gün bir sadaka vermeniz gerekir. Bununla birlikte, her ‘Subhânallah’ (Allah’ım, sen her türlü eksiklikten uzaksın, yücesin!) zikri bir sadakadır. Her ‘Elhamdulillah’ (Allah’ım, sana hamd ederim! Bütün övgü ve yücelikler sana aittir!) duası bir sadakadır. Her ‘Lâ ilahe illallah’ (Allah’tan başka ilah yoktur. Kulluk edilecek, hükmüne boyun eğilecek tek otorite O’dur!) zikri bir sadakadır. Her ‘Allahu ekber’ (Allah her bakımdan en büyüktür!) zikri bir sadakadır. İyiliği emretmek bir sadaka, kötülükten alıkoymak bir sadakadır. Kısacası, hayır yolları sayılamayacak kadar çoktur. Kuşluk vakti kılacağınız iki rekât namaz ise, bütün bunların yerini tutar.” 1436. Peygamberimizin hanımı ve müminlerin annesi Cüveyriye Bintu’l–Hâris radıyallahu anhâ’dan rivayet ediliyor: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün sabah namazını kıldıktan sonra, Cüveyriye namaz kıldığı yerde oturup bazı dua ve zikirler okumakta iken erkenden evden çıktı. Sonra kuşluk vakti tekrar eve döndüğünde, Cüveyriye radıyallahu anhâ hâlâ yerinde oturmakta idi. Rasulullah onun zikre devam ettiğini görünce: — Yanından ayrıldığımdan beri hâlâ aynı hâlde misin? Saatlerce böyle tesbih ve zikir ile meşgulsun?
44
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
diye sordu. O da: — Evet, dedi. Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu: — Senin yanından ayrıldıktan sonra yolda yürürken üç defa söylediğim şu dört cümle, senin sabahtan beri söylediğin zikirlerle tartılacak olsa, sevap bakımından hepsine denk gelir: “Yarattığı varlıklar sayısınca, kendisinin hoşnut olacağı kadar, arşının ağırlığınca ve bitip tükenmeyen kelimeleri adedince Allah’ı en mükemmel sıfatlarla tenzih ve takdis eder, hamd ile övüp yüceltirim. Saatlerce tesbih çekerek kazanacağından çok daha büyük sevabı, böylece birkaç dakikada kolayca kazanmış olursun. Unutma ki, tesbih ve zikirde önemli olan sayı değil, söylenen sözlerin ve yapılan duaların manası kavramak, onları özümseyerek bilinçli ve samimi bir kalple okumaktır.” Müslim’in diğer bir rivayeti şöyledir: “Yarattığı varlıklar sayısınca Allah’ı tenzih ve takdis ederim, razı olacağı sayıda Allah’ı tenzih ve takdis ederim, arşının ağırlığınca Allah’ı tenzih ve takdis ederim, bitip tükenmeyen kelimeleri adedince Allah’ı tenzih ve takdis ederim.” Tirmizî’nin rivayeti ise şöyledir: Peygamber aleyhisselâm Jüveyriye’ye dedi ki: “Sana, saatlerce zaman ayırmak zorunda kalmadan,
16. ZİKİR
45
her yerde kolayca okuyup gün boyunca hiç durmadan zikir yapmış gibi sevap kazanabileceğin kısa ve özlü bir zikir öğreteyim mi: “Yarattığı varlıklar sayısınca subhanallah (Allah’ı tenzih ve takdis ederim), yarattığı varlıklar sayısınca subhanallah, yarattığı varlıklar sayısınca subhanallah. Razı olacağı sayıda subhanallah, razı olacağı sayıda subhanallah, razı olacağı sayıda subhanallah. Arşının ağırlığınca subhanallah, arşının ağırlığınca subhanallah, arşının ağırlığınca subhanallah. Bitip tükenmeyen kelimeleri adedince subhanallah, kelimeleri adedince subhanallah, kelimeleri adedince subhanallah.” 1437. Ebu Musa el–Eş’arî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Rabb’ini anıp zikreden kişi ile zikretmeyen kişi arasındaki fark, diri ile ölü arasındaki fark gibidir.” Müslim ise aynı hadisi şu lafızlarla rivayet etmiştir: “İçinde Allah’ın anıldığı ev ile anılmadığı ev arasındaki fark, diri ile ölü arasındaki fark gibidir.” 1438. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir:
46
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
“Allah celle celâluh buyuruyor ki: Ben kulumun beni düşündüğü gibiyim. Kulum günah işler veya haksızlık yaparsa, vicdanı onu rahatsız ederek yaptığı işin kötü olduğunu söyler. O da buna rağmen tövbe etmez, bile bile isyankârlıkta ısrar ederse, benim kendisini cezalandıracağımı hisseder. Ve Mahşer Günü, beni aynen beklediği gibi bulur. Fakat bana iman eder ve güzel davranışlar ortaya koyarsa, Mahşer Günü kendisine rahmet ve lütuf ile muamele edeceğimi umar. Ben de onun bu umudu asla boşa çıkarmam. Mahşer Günü, aynen umduğu ve beklediği gibi kendisine muamele ederim. Mümin kulum beni her nerede anarsa, ben rahmet ve yardımımla daima onun yanındayım. Beni yalnız başına anarsa, ben de onu yalnız anarım. Beni hiç kimsenin duymayacağı şekilde içinden anarsa, onun bu davranışından razı olur ve mükâfatını bizzat ben, uygun göreceğim şekilde gizlice veririm. Eğer beni bir toplulukla beraber anarsa, ben de onu meleklere gösterip kendisinden övgü ile söz ederek daha hayırlı bir topluluk içinde anarım.” “Siz beni anın ki, ben de sizi anayım. Bana şükredin ve sakın bana karşı nankörlük etmeyin.” (2-Bakara; 152) 1439. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Müferritler, hayır ve fazilet yarışında öne geçtiler, buyurdu. Bunun üzerine sahâbîler:
16. ZİKİR
47
— Müferritler ne demektir, ya Rasulallah? diye sordular. Peygamberimiz: — Allah’ı –benim kendilerine öğrettiğim şekilde– çokça anan erkekler ve kadınlardır, buyurdu. 1440. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “En üstün, en faziletli zikir, ‘Lâ ilahe illallah’tır. En üstün, en faziletli dua da ‘Elhamdulillah duasıdır.” 1441. Abdullah bin Büsr radıyallahu anh anlatıyor: Yeni Müslüman olmuş bedevilerden biri, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Ya Rasulallah! İslamiyet’in emirleri bana fazla ve karışık geldi. Yapamayacağım kadar sünnet ve nafile ibadetler, öğrenemeyeceğim kadar dua ve zikirler var. Bana öyle bir şey söyle ki, ona sıkı sıkıya yapışayım da, ondan başka herhangi bir sünnet ve nafile ibadete, dua ve zikre ihtiyaç duymayayım, dedi. Peygamberimiz de: — Nerede ve hangi hâlde olursan ol, dilin hep Allah’ı ansın. Yolculuk ederken, dinlenirken, yiyip içerken, işlerinle uğraşırken, içinden “Subhânallah, elhamdulillah, estağfirulah, Allahu ekber, lâ ilahe illallah” gibi sözlerle Rabb’ini zikret. Böylece, kısa yoldan ve kolayca sevap kazanmış olursun, buyurdu.
48
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
1442. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim ‘Subhânallahi ve bihamdih (Ya Rab, seni en mükemmel vasıflarla anıp yüceltir, hamd ile övüp tesbih ederim.)’ diye dua ederse, cennette onun için en güzel ve en bereketli nimetlerin sembolü olan bir hurma ağacı dikilir. Yani en bereketli ağaç olarak bilinen hurma nasıl uzun yıllar meyve verip durursa, bu güzel zikirler de onları söyleyen kimselere ahiret hayatında bitip tükenmeyen sevaplar kazandırır.” 1443. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Miraç hadisesini anlatırken şöyle buyurmuştur: “İsra gecesi semanın katlarını çıkarken İbrahim aleyhisselâm’a rastladım. Bana dedi ki: Ya Muhammed! Ümmetine benden selâm söyle ve onlara cennetin toprağının çok güzel, suyunun tatlı, arazisinin son derece geniş ve düzlük olduğunu, oraya ekilecek ağaç tohumlarının da, dünyada okuduğunuz ‘Subhânallahi velhamdulillahi ve lâ ilahe illallahu vallahu ekber’ duaları olduğunu haber ver.”
16. ZİKİR
49
1444. Ebu’d–Derdâ radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Size amellerinizin en hayırlısı, Hükümdarınız Allah katında en temizi ve derece bakımından en yükseği olan, altın ve gümüş sadaka vermekten daha değerli, düşman ordusu ile karşılaşıp onları öldürmekten veya şehit olmaktan daha kazançlı bir amel söyleyeyim mi? diye sordu. Onlar da: — Evet söyle, dediler. Peygamberimiz: — Daima Allah’ı zikretmek, hiçbir zaman O’nu hatırdan çıkarmadan hep O’nun rızasını gözeterek yaşamaktır, buyurdu. 1445. Sa’d bin Ebî Vakkâs radıyallahu anh anlatıyor: Sa’d bin Ebî Vakkâs, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber bir kadının yanına geldi. Kadın, önündeki hurma çekirdekleri veya çakıl taşlarıyla belli sayıda tesbih çekerek Allah’ı zikrediyordu. Peygamber aleyhisselâm onun bu hâlini görünce, şunları söyledi: “Sana bundan daha kolayını –veya daha faziletlisini– haber vereyim mi: “Gökyüzünde yarattığı varlıklar sayısınca subhanallah (Allah’ı tenzih ve takdis ederim), yeryüzünde yarattığı varlıklar sayısınca subhanallah, göklerle yer arasındaki varlıklar sayısınca subhanallah, bundan sonra yaratacakları varlıklar sayısınca subhanallah.” diyerek dua et. Sonra “Allahu
50
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
ekber”i, “Elhamdulillah’ı, “Lâ ilahe illallah”ı ve “Lâ havle velâ kuvvete illâ billah”ı da bu şekilde söylersin. Saatlerce tesbih çekerek kazanacağından çok daha büyük sevabı, böylece birkaç dakikada kolayca kazanmış olursun. Zira tesbih ve zikirde önemli olan sayı değil, söylenen sözlerin ve yapılan duaların manası kavramak, onları özümseyerek bilinçli ve samimi bir kalple okumaktır.” Senet zincirinde yer alan Huzeyme, meçhul bir ravidir. Bu yüzden hadis senet bakımından zayıftır. Ancak “Hurma çekirdekleri veya çakıl taşları ile” ibaresi hariç, hadisin metni sahih senetlerle rivayet edilmiştir. (Müslim, Zikir, 4905) 1446. Ebu Musa el–Eş’arî radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bana: — Ya Muaz! Sana cennet hazinelerinden birini göstereyim mi? buyurdu. Ben de: — Evet ya Rasulallah, dedim. Bunun üzerine Peygamberimiz: — “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh” diyerek dua etmektir, buyurdu. Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh: Her türlü güç ve kudret, sadece Allah’ın yardımı iledir. İzzet ve kudret sahibi olmak, başarı ve kurtuluşa ulaşmak ancak O’nun yardım ve inayetiyle mümkündür. O’nun izni ve iradesi
16. ZİKİR
51
olmadan, hiç kimse hiçbir şekilde kuvvet ve kudrete sahip olamaz. 245. BAB: HER AN ve HER YERDE ALLAH’I ANMAK AYAKTA İKEN, OTURURKEN, YATARKEN, ABDESTSİZKEN, CÜNÜPKEN ve HAYIZLIYKEN ALLAH’I ANMANIN CAİZ OLDUĞU, ANCAK CÜNÜP ve HAYIZLI OLANLARIN KUR’AN OKUMALARININ CAİZ OLMADIĞI Konu ile İlgili Ayetler: 1. Doğrusu, göklerin ve yerin o muhteşem yaratılışında ve gece ile gündüzün mükemmel bir uyum ve düzen içerisinde birbiri ardınca gelişinde, aklı, vicdanı ve sağduyusu olanlara Allah’ın sonsuz kudret, adalet ve merhametini gösteren nice deliller vardır. O sağduyu sahipleri ki, ayaktayken, otururken ve hatta dinlenmek için uzanıp yatarken, yani her zaman ve her yerde Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin akıllara durgunluk veren o muhteşem yaratılışındaki hikmet ve anlamı üzerinde derinden derine düşünür ve Allah’a şöyle niyaz ederler: “Ey Rabb’imiz! Sen bütün bunları hikmet ve amaçtan yoksun olarak yaratmış olamazsın. Çünkü sen abesle iştigal etmekten uzaksın, yüceler yücesisin. Hikmet ve adaletinin gereği olarak cennet de haktır cehennem de haktır. O hâlde, bizi cehennem azabından koru ya Rab.” (Âl-i İmran, 3/190, 191)
52
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Konu ile İlgili Hadisler: 1447. Âişe radıyallahu anhâ diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yürürken, otururken, yatarken, çalışırken, bineğinin üzerinde bir yere giderken, ister abdestli, ister abdestsiz, ister cünüp olsun, her zaman ve her yerde “Bismillah, Elhamdulillah, Allahu Ekber, Lâ ilahe illallah, Estağfirullah, Subhânallah gibi dualarla Allah’ı zikrederdi. Ancak cünüp iken Kur’an okumazdı. “Hayızlı kadının Kur'an okuması ve Mushaf'ı eline alması, mescide girip orada kalması, Hanefîler de dâhil fakihlerin çoğunluğuna göre caiz değildir. Bu konuda hayızlı kadın cünüp kimse gibidir. İhtiyaç halinde mescide girebilirler, dua ve zikir niyetiyle dua ayetlerini, Fâtiha, İhlâs gibi sureleri, besmeleyi, kelime-i tevhid ve şehadeti okuyabilirler. Mâlikî fakihleri ise, bazı sahabe ve tâbiîn âlimlerinden rivayet edilen görüşlerin desteğiyle, kadının hayız süresi içinde Kur'an okuyabileceğini, fakat hayız kanı kesildiği andan itibaren gusledip temizleninceye kadar cünüp hükmünde olup Kur'an okuyamayacağını belirtmişlerdir. İbn-i Hazm bu şartı da aramaz. Mâlikîler ve İbn-i Hazm dâhil bir grup İslâm bilgini, cünüplük halinin iradî, hayzın ise gayri iradî oluşundan hareketle hayızlı kadın lehine bir ayrım yapmayı gerekli görmüş, özellikle Mâlikîler kadınların Kur'an öğretimi ve öğrenimi için böyle bir ruhsata ihtiyacı bulunduğu noktasından hareket
16. ZİKİR
53
etmişlerdir. Hayızlı kadının hayız sebebiyle ibadet edememesi, Kur'an okuyamaması dinin kendisine tanıdığı bir muafiyettir. Bu ibadetleri yapamadığı için dinî bir sıkıntı, eksiklik ve sorumluluk duyması yersizdir. İbadetlerde sayı ve süreden ziyade niyet ve fikrî-ruhî yoğunluk önemlidir. Fakat Kur'an öğretimi ve öğrenimi ile meşgul olan kadınlar, hatta mazeret beyan etmesinin kendisini zor durumda bırakacağı bir ortamda bulunan kadınlar, yukarıdaki ruhsattan yararlanarak hayızlı oldukları halde Mushaf'ı ellerine alıp, Kur'an okuyup dinleyebilirler.” (İlmihal 1, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Komisyon) 1448. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Biriniz eşine yaklaşacağı zaman ‘Bismillah, Allahumme cennibne’ş–şeytâne ve cennibi’ş– şeytâne mâ razaktenâ” diye dua etsin. Eğer bu beraberlikten çocukları olursa, şeytan ona zarar veremez. Yani o çocuğum Müslümanca yetiştirilmesi çok daha kolay olur.” Duanın manası: “Allah’ım! Bizi şeytandan, şeytanı da bize bahşedeceğin nimetlerden (ve nasip edeceğin çocuktan) uzak tut.”
54
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
246. BAB: UYKUDAN ÖNCE ve SONRA OKUNACAK DUA Konu ile İlgili Hadisler: 1449. Huzeyfe ve Ebu Zer radıyallahu anhumâ şöyle rivayet ediyorlar: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, yatağına gireceği zaman: “Bismike’llahumme ahyâ ve emût” diye dua ederdi. Manası: “Allah’ım, senin adınla yaşar, senin adınla ölürüm. Yani senin adını anarak uyur ve yine senin adınla uyanırım.” Peygamberimiz uykudan uyandığı zaman da, “Elhamdülillahillezî ahyânâ ba’de mâ emâtenâ ve ileyhin-nuşûr” derdi. Manası: “Bizi öldürdükten sonra dirilten (yani bir nevi ölüm olan uykuya daldırdıktan sonra uyandıran) Allah’a hamd ederim. Dönüş yalnızca O’nadır. Yani hepimiz eninde sonunda O’nun huzurunda toplanıp hesaba çekileceğiz.” 247. BAB: SOHBET ve ALLAH’I ANMA TOPLANTILARI ZİKİR MECLİSLERİNİN ÖNEMİ, BÖYLE YERLERE DEVAM ETMENİN GÜZELLİĞİ ve ÖZÜRSÜZ OLARAK BURALARDAN AYRI KALMANIN YASAKLANMASI Konu ile İlgili Ayetler:
16. ZİKİR
55
1. Ey Peygamber! Rab’lerinin hoşnutluğunu arzu ederek sabah akşam O’na dua eden o fedakâr müminlerle birlikte sen de kulluk ve ibadetin meşakkatlerine sabret, onların dertlerine, sevinçlerine ortak ol ve sakın dünya hayatının göz kamaştırıcı cazibesine kapılıp da, gözlerini onların üzerinden bir an olsun ayırma. (Kehf, 18/28) Konu ile İlgili Hadisler: 1450. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah’ın birtakım melekleri vardır ki, bunlar sokak sokak dolaşıp Kur’an okuyan, sohbet yapan, ilim öğrenen ve Allah’ı anan zikir ehlini araştırırlar. Böyle bir topluluğa rastladıkları zaman, birbirlerine, “Gelin, aradığımız işte burada!” diye seslenirler. Sonra o meclisi, oradan dünya semasına kadar kanatlarıyla çepeçevre kuşatırlar. Bunun üzerine Allah celle celâluh, –aslında her şeyi bildiği hâlde, sırf o müminlerin üstünlük ve değerini meleklere göstermek için– onlara: — Kullarım ne diyor? diye sorar. Melekler: — Seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ediyor, senin büyüklük ve azametini anıyor, sana hamd ediyor ve yüceliğini dile getiriyorlar, derler. Allah: — Peki, onlar beni gördüler mi? — Hayır vallahi, seni görmediler. — Ya beni görselerdi ne yaparlardı?
56
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
— Eğer seni görselerdi, sana daha çok ibadet eder, şanını daha fazla yüceltir, seni daha çok tesbih ve takdis ederlerdi. — Kullarım benden ne istiyorlar? — Senden cenneti istiyorlar. — Cenneti görmüşler mi? — Hayır ya Rab, vallahi cenneti görmediler. — Peki ya onu görseler ne yaparlardı? — Eğer cenneti görmüş olsalardı, onu daha büyük iştiyakla arzu eder ve onu elde etmek için daha büyük çaba harcarlardı. — Bunlar hangi şeyden bana sığınıyorlar? — Cehennemden sığınıyorlar. — Peki, onlar cehennemi gördüler mi? — Hayır vallahi, onlar cehennemi de görmediler. — Ya onu görseler ne yaparlardı? — Şayet cehennemi görmüş olsalardı, ondan daha şiddetle kaçar, daha fazla korkarlardı. Bunun üzerine Allah: — O hâlde, ben de sizi şahit tutarak söylüyorum ki, beni anan bu kullarımın tamamını bağışladım, buyurur. O sırada meleklerden biri: — Bu insanların arasında, aslında onlardan olmayan, yalnızca bir işini görmek için oraya gelen biri var, der. Allah: — Bu öyle mübarek bir meclistir ki, onların bereketi sayesinde, yanlarında oturan kişi de saadete ulaşır. İyi insanlarla oturup kalkan kimseler,
16. ZİKİR
57
mutlaka onlardan bir şekilde etkilenir ve onların iyiliklerinden istifade ederler, buyurur. Müslim’in bir rivayeti şöyledir: Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah’ın diğer meleklerden ayrı olarak, sadece zikir meclislerini tespit etmek üzere dolaşan melekleri vardır. Allah’ın anıldığı bir meclis buldular mı, onların yanına otururlar. Kanatlarını birbiri üzerine gererek, o insanlarla dünya göğünün arasını doldururlar. O meclis dağılınca, onlar da semaya çıkarlar. Allah celle celâluh, –her şeyi bildiği hâlde– onlara: — Nereden geliyorsunuz? diye sorar. Melekler de: — Yeryüzünde seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih eden, senin büyüklük ve azametini zikreden, senden başka ilah olmadığını dile getiren, sana hamd eden ve sana yalvarıp yakaran kullarının yanından geliyoruz, derler. Allah: — Benden ne istiyorlar? — Cennetini istiyorlar. — Peki onlar cennetimi gördüler mi? — Hayır ya Rab, görmediler. — Ya onu görseler ne yaparlardı? — Daha büyük bir iştiyakla isterlerdi. Bir de, senden kendilerini korumanı istiyorlar. — Onları hangi şeyden korumamı istiyorlar?
58
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
— Cehenneminden, ya Rab. — Peki benim cehennemimi gördüler mi? — Hayır, görmediler. — Ya görseler ne yaparlardı? — Ondan daha şiddetle kaçar, daha fazla korkarlardı. Bir de, senden kendilerini bağışlamanı diliyorlar. — O hâlde, ben de onları affettim, istediklerini onlara bağışladım ve korumamı istedikleri her şeyden kendilerini korudum. Bunun üzerine, melekler: — Ya Rab! Onların arasında, çok günah işleyen ve yalnızca oradan geçerken yanlarına uğramış olan bir kul var, derler. Allah celle celâluh: — Onu da bağışladım. Çünkü bu öyle mübarek bir topluluktur ki, onların bereketi sayesinde, yanlarında oturan kişi de saadete ulaşır, buyurur. 1451. Ebu Hureyre ve Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Bir topluluk Allah’ı anmak üzere bir araya gelir de Kur’an ve hadis okuyup dinleyerek, onların meallerini, tefsir ve açıklamalarını öğrenerek, vaaz ve nasihatlere kulak vererek Allah’ı anıp zikrederlerse, melekler onları çepeçevre kuşatırlar. Kur’an’ın nuruyla kalpler aydınlanır ve onları ilahi rahmet kaplar. Böylece,
16. ZİKİR
59
üzerlerine ilahi bir güven duygusu, bir iç huzuru ve sekinet iner. Onlar Allah’ı andıkça, Allah da onları kendi yanındaki meleklerin arasında övgüyle anar. Allah meleklere der ki: “Sizler, yaratılışınızın gereği olarak bana kulluk ediyorsunuz. Ama yeryüzündeki kullarım böyle değildir. Bir taraftan nefisleri onlara kötülüğü telkin etmekte, öte yandan çeşitli tuzaklarıyla şeytan ve şeytanın askerleri onları baştan çıkarmaya çalışmaktadır. Bütün bunlara rağmen onlar hem nefislerinin telkinine hem şeytanların ayartmalarına kulak vermeyip ibadetlerine devam ediyor, bir araya gelip beni anıyorlar. İşte bu yüzden benim has kullarım, övgü ve takdire sizden daha fazla lâyıktırlar.” 1452. Ebu Vâkıd Hâris bin Avf radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ashabı’yla birlikte mescitte otururken, karşıdan üç kişi çıkageldi. İkisi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e doğru yöneldi. Bunlardan biri cemaatin arasında bir boşluk bulup oraya oturdu, öteki de cemaatin arkasına gidip oturdu. Zaten münafık olduğu bilinen üçüncü adam ise, kibirli bir edayla arkasını dönüp gitti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sözünü bitirince, şöyle buyurdu: “Size şu üç kişinin durumunu haber vereyim mi? Onlardan biri Allah’a sığındı, Allah da ona bir
60
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
sığınak bahşetti. Diğeri insanları rahatsız etmekten utandı, Allah da iffet ve edebini mükâfatlandırarak ondan haya etti. Ötekine gelince, o bu meclisten yüz çevirdi, Allah da ondan yüz çevirdi.” 1453. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Muâviye, mescitte halka hâlinde oturan bir cemaatin yanına gelerek: — Burada niçin böyle toplandınız? diye sordu. — Allah’ı anmak için toplandık, diye cevap verdiler. Muâviye: — Allah aşkına doğru söyleyin. Siz buraya sadece Allah’ı zikretmek için mi oturdunuz? diye sordu. — Evet, sadece bu maksatla oturduk, dediler. Bunun üzerine, Muâviye: — Ben sözünüze inanmadığım için size yemin vermiş değilim. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e benim kadar yakın olup da benden daha az hadis rivayet eden kimse yoktur. Onun için, şimdi rivayet edeceğim hadise iyi kulak verip belleyin: Bir gün Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, halka hâlinde oturan sahâbîlerinin yanına geldi ve onlara: — Burada niçin oturuyorsunuz? diye sordu. — Allah’ı anmak ve bize İslamiyet’i nasip ederek büyük bir lütufta bulunması sebebiyle ona hamd etmek için oturuyoruz, diye cevap verdiler. Peygamberimiz: — Allah aşkına, gerçekten siz buraya sadece
16. ZİKİR
61
Allah’ı anmak ve O’na şükretmek için mi oturdunuz? diye sordu. — Evet, vallahi sadece bu maksatla oturduk, dediler. Bunun üzerine Rasulullah: — Ben sözünüze inanmadığım için size yemin vermiş değilim. Fakat demin Cebrail bana gelerek, Allah’ın meleklere karşı sizinle iftihar ettiğini haber verdi de, onun için böyle söyledim, buyurdu. 248. BAB: SABAH AKŞAM ALLAH’I ANMAK Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey hakikat yolunun yolcusu! Gönlünün ta derinliklerinde, engin bir tevazu ile boyun büküp yalvararak ve O’nun ihtişam ve azameti karşısında titreyip ürpererek, fakat kendini bilmezlerin yaptığı gibi bağırıp çağırmadan, sesini yükseltmeden, gece gündüz Rabb’ini an; sakın kibrin ve zevk-ü sefanın pençesine düşerek Rabb’ini unutan gafillerden olma. (Âraf, 7/205) 2. Ey İslam davetçisi! İnkârcıların incitici sözlerine sabret. Mücadelende sana azık olmak üzere, güneşin doğmasından ve batmasından önce, gece saatlerinde ve bir de, gündüzün uygun vakitlerinde namaz, dua ve zikirlerle Rabb’ini överek ve O’nun yüceliğini tesbih et ki, ilahi rahmet ve hoşnutluğa eresin. (Taha, 20/130)
62
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
3. Ey mümin! Allah yolunda giriştiğin mücadelede başına geleceklere sabret. Unutma ki, Allah’ın vaadi mutlaka gerçekleşecektir. Rabb’ine giden yolda, şeytanın tuzaklarından birine takılıp tökezlesen bile, sakın ümitsizliğe kapılma. Derhal günahının bağışlanması için Rabb’ine yalvar. Gözlerini hedeften ayırmadan, kaldığın yerden yoluna devam et ve bu yolculuğunda sana azık olması için, sabah akşam Rabb’ini övgüyle yücelterek tesbih et. (Mümin, 40/55) 4. Allah’ın nuru, O’nun yükseltilmesine ve içinde adının anılmasına izin verdiği camilerde ve Kur’an okunan evlerde ışıl ışıl parlamaktadır. Çünkü orada, gece gündüz O’nun sınırsız kudret ve yüceliğini zikredip gündeme getiren yiğitler vardır. Ne geçimlerini kazanmak için yaptıkları bir ticaret, ne de alım satım gibi dünyevî kazanç getiren başka bir meşguliyet, onları Allah’ı anmaktan, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoymaz. Çünkü onlar, gönüllerin ve gözlerin dehşetten allak bullak olacağı Günden korkarlar. (Nur, 36/37) 5. Davud, ruhları okşayan o tatlı sesiyle Zebur’dan
16. ZİKİR
63
ayetler okurken, bu içli nağmelerle perde perde yankılanıp çınlayan dağları taşları ona eşlik ettirmiştik. Hepsi birlikte sabah akşam Allah’ın sınırsız kudret ve yüceliğini terennüm ederlerdi. (Sa’d, 38/18) Konu ile İlgili Hadisler: 1454. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim sabah ve akşam vakti toplam yüz defa “Subhânallahi ve bihamdih” (Her türlü noksanlıktan uzak olan Rabb’imi hamd ile överek yüceltirim.) diye dua ederse, onun söylediklerinin aynısını veya daha fazlasını söyleyen hariç, Mahşer Günü hiç kimse onun getirdiğinden daha üstün bir sevapla Allah’ın huzuruna gelemez.” 1455. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Bir sahabî Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Dün gece beni sokan akrep yüzünden ne büyük acılar çektim, dedi. Peygamber de: — Eğer akşam yatmadan önce “Eûzu bikelimâtillahi’t–tâmmâti min şerri mâ halak” (Yarattığı varlıkların şerrinden, Allah’ın tam ve mükemmel kelimelerine sığınırım.) deseydin, ne o
64
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
akrep, ne de başka bir zehirli veya yırtıcı hayvan sana zarar veremezdi, buyurdu. 1456. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sabahleyin şöyle dua ederdi: “Allahumme bike asbahnâ ve bike emseynâ ve bike nahyâ ve bike nemût ve ileyke’n–nuşûr” (Allah’ım! Senin lütfunla sabaha ulaştık, yine senin lütfunla akşama erdik. Senin izin ve iradenle yaşıyoruz ve yine senin izin ve iradenle öleceğiz. Dönüş yalnız sanadır.) Akşamleyin de şu duayı yapardı: “Allahumme bike emseynâ ve bike nahyâ ve bike nemût ve ileyke’l–masîr” (Allah’ım! Senin lütfunla akşama erdik. Senin izin ve iradenle yaşıyoruz ve yine senin izin ve iradenle öleceğiz. Dönüş yalnız sanadır.) 1457. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Ebu Bekir Sıddık radıyallahu anh, Peygamber aleyhisselâm’a: — Ya Rasulallah! Bana sabahleyin ve akşamleyin okuyacağım dualar öğretir misin? dedi. Peygamberimiz de: — “Allahumme fâtıre’s–semâvâti ve’l–ardı âlime’l–gaybi ve’ş–şehâdeti, Rabb’e külli şey’in ve
16. ZİKİR
65
melîkeh. Eşhedu enlâ ilahe illâ ent. Eûzu bike min şerri nefsî ve şerri’ş–şeytâni ve şirkih” diye dua et ve bunu sabahleyin, akşamleyin ve yatağına girdiğin zaman söyle, buyurdu. Manası: “Ey gökleri ve yeri yaratan, görünen ve görünmeyen âlemleri bilen, her şeyin Rabb’i ve hükümdarı olan Allah’ım! Ben şehadet ederim ki, senden başka ilah yoktur. Nefsimin şerrinden, şeytanın şerrinden ve onun Allah’a ortak koşmaya davet etmesinden sana sığınırım.” 1458. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem akşamleyin şöyle dua ederdi: “Emseynâ ve emse’l–mulku lillah, vel–hamdu lillah, lâ ilahe illallahu vahdehû lâ şerîke leh, lehu’l–mulku ve lehu’l–hamdu ve huve alâ kulli şey’in kadîr. Rabb’i es’eluke hayra mâ fî hâzihi’l– leyleti ve hayra mâ ba’dehâ ve eûzu bike min şerri mâ fi hâzihi’l–leyleti ve şerri mâ ba’dehâ. Rabb’i eûzu bike mine’l–keseli ve sûi’l–kiber, eûzu bike min azâbi’n–nâr ve azâbi’l–kabr.” Manası: “Allah’ın bütün mülkü ile birlikte, biz de O’na boyun eğmiş olarak akşama ulaştık. Hamd ve övgüler yalnız Allah’a aittir. Allah, eşi ortağı olmayan bir tek ilahtır, O’ndan başka ilah yoktur. Hükümranlık
66
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
O’nundur, her türlü hamd ve övgü de yalnızca O’na aittir. O, her şeye gücü yetendir. Ya Rab, bu gecenin ve bundan sonrakilerin hayrını senden dilerim. Bu gecenin ve bundan sonrakilerin şerrinden de sana sığınırım. Ya Rab, tembellikten, insanı perişan hâle düşüren yaşlılıktan sana sığınırım. Jehennem azabından ve kabir azabından da sana sığınırım.” Peygamberimiz sabahleyin de: “Asbahnâ ve asbaha’l–mulku lillah…” diye başlayarak aynı duayı okurdu. Manası: “Allah’ın bütün mülkü ile birlikte, biz de O’na boyun eğmiş olarak sabaha ulaştık …” 1459. Abdullah bin Hubeyb radıyallahu anh rivayet ediyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bana: “Ya Abdullah! Akşam ve sabah vakitlerinde İhlâs, Felak ve Nâs surelerini üçer defa oku. Her türlü kötülükten korunman için, bu dualar sana yeter.” 1460. Osman bin Affân radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Kim her sabah ve her akşam üç defa “Bismillahillezî lâ yedurru mea’smihî şey’un fi’l–
16. ZİKİR
67
ardı velâ fi’s–semâi ve huve’s–semîu’l–alîm” diye dua ederse, ona hiçbir şey zarar vermez. Manası: “Allah’ın adıyla ki, O’nun adı sayesinde yerde ve gökte hiçbir şey (bana) zarar veremez. O her şeyi işiten, her şeyi bilendir.” 249. BAB: UYUMADAN ÖNCE OKUNACAK DUA Konu ile İlgili Ayetler: 1. Doğrusu, göklerin ve yerin o muhteşem yaratılışında ve gece ile gündüzün mükemmel bir uyum ve düzen içerisinde birbiri ardınca gelişinde, aklı, vicdanı ve sağduyusu olanlara Allah’ın sonsuz kudret, adalet ve merhametini gösteren nice deliller vardır. O sağduyu sahipleri ki, ayaktayken, otururken ve hatta dinlenmek için uzanıp yatarken, yani her zaman ve her yerde Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin akıllara durgunluk veren o muhteşem yaratılışındaki hikmet ve anlamı üzerinde derinden derine düşünür ve Allah’a şöyle niyaz ederler: “Ey Rabb’imiz, sen bütün bunları hikmet ve amaçtan yoksun olarak yaratmış olamazsın. Çünkü sen abesle iştigal etmekten uzaksın, yüceler yücesisin. Hikmet ve adaletinin gereği olarak, cennet de haktır, cehennem de haktır. O hâlde, bizi cehennem azabından koru ya Rab.” (Âl-i İmran, 3/190, 191) Konu ile İlgili Hadisler:
68
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
1461. Huzeyfe ve Ebu Zer radıyallahu anhumâ’dan ayrı ayrı rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin yatağına girdiği zaman, sağ elini yanağının altına koyar ve şöyle dua ederdi: “Bismike’llahumme ahyâ ve emût.” Manası: “Allah’ım, senin isminle ölür, senin isminle dirilirim (Senin adını anarak uyur ve yine senin adınla uyanırım).” 1462. Ali radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona ve Fâtıma radıyallahu anhâ’ya: “Yatağınıza girdiğiniz zaman otuz üç defa Allahu ekber, otuz üç defa Subhânallah, otuz üç defa da Elhamdulillah deyin.” buyurmuştur. Bir diğer rivayete göre, “Otuz üç defa Allahu ekber, otuz üç defa Elhamdulillah, otuz dört defa subhânallah deyin.” buyurmuştur. Başka bir rivayet ise, “Otuz üç defa Allahu ekber, otuz üç defa Elhamdulillah, otuz dört defa Allahu ekber deyin.” şeklindedir 1463. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
16. ZİKİR
69
Biriniz yatağına gireceği zaman, elbisesinin bir ucuyla veya bir bezle yatağının üzerini silkeleyip temizlesin. Çünkü o yatağa kendisinden önce hangi zararlının girdiğini bilemez. Sonra şöyle dua etsin: “Bismike Rabb’î, vada’tu cenbî ve bike erfauhû, in– emsekte nefsî ferhamhâ ve in erseltehâ fahfazhâ bimâ tahfazu bihî ibâdeke’s–sâlihîn.” Manası: “Ya Rab, senin adınla yatağıma yatıyorum ve yine senin isminle yatağımdan kalkacağım. Eğer uykuda canımı alacaksan bana merhamet et, beni bağışla. Şayet beni hayatta bırakacaksan, iyi kullarını koruduğun gibi, beni de (fenalıklardan) koru (Allah’ım).” 1464. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, yatağına girdiği zaman İhlâs, Felak ve Nâs surelerini okuyup ellerine üfler ve onları vücuduna sürerdi. Yine Buhârî ve Müslim’in diğer bir rivayeti şöyledir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem her gece yatağına yattığı zaman avuçlarını birleştirerek onlara İhlâs, Felak ve Nâs surelerini okuyup üflerdi. Sonra başından, yüzünden ve vücudunun ön tarafından başlayarak ulaşabildiği yerlere kadar ellerini sürer ve bunu (ellerini sürme işini) üç defa yapardı. 1465. Berâ bin Âzib radıyallahu anhumâ diyor ki:
70
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu: “Yatağına gireceğin zaman güzelce abdest al, sonra sağ tarafına uzanarak şöyle dua et: “Allahumme eslemtu nefsî ileyke ve veccehtu vechî ileyke ve fevvadtu emrî ileyke, ve elce’tu zahrî ileyke, rağbeten ve rehbeten ileyke, lâ melcee ve lâ mencê minke illâ ileyke. Âmentu bi kitâbikellezî enzelte ve nebiyyikellezî erselt.” Manası: “Allah’ım, tüm ruhumla, tüm benliğimle sana boyun eğdim. Yüzümü ve gönlümü sana çevirdim. Her işimi sana havale ettim. Lütfunu dileyerek ve azabından korkarak sana sığındım. Sana karşı, yine senden başka sığınak yoktur (Senin gazabına karşı, yine senin merhametine sığınmaktan başka bir çare, başka bir kurtuluş kapısı yoktur). Senin indirdiğin kitaba ve gönderdiğin Peygambere iman ettim.” Eğer bu duayı yaptığın gece ölürsen, anandan doğduğun gibi günahsız ve tertemiz bir hâlde, fıtrat üzere ölürsün. Ölmez de sabaha çıkarsan, iyiliklere nail olursun. Bu dua, yatmadan önceki en son sözlerin olsun.” 1466. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yatağa girdiğinde şöyle dua ederdi:
16. ZİKİR
71
“Elamdu lillahillezî et’amenâ ve sekânâ ve kefânâ ve âvânâ. Fekem mimmen lâ kâfiye lehû velâ mu’vî.” Manası: “Bizi yedirip içiren, koruyup gözeten Allah’a hamd olsun. Sığınabileceği bir barınağı, bir koruyucusu olmayan niceleri var.” 1467. Huzeyfe radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem uyumak veya dinlenmek üzere uzanacağı zaman, sağ elini yanağının altına koyar ve şöyle dua ederdi: “Allahumme kınî azâbeke yevme teb’asu ibâdek.” Manası: “Allah’ım, kullarını yeniden dirilteceğin gün, beni (cehennem) azabından koru.”
17. KİTAP: DUALAR 250. BAB: (RASÛLULLAH’IN DİLİNDEN DUALAR) Konu ile İlgili Ayetler: 1. Rabb’iniz diyor ki: “Ey insanlar! Bir şey isteyeceğiniz zaman, yalnızca bana dua edin, ben de duanızı kabul edeyim. Bana kul olmayı gururlarına yediremeyen o kendini beğenmiş zalimlere gelince, onlar alçaltılmış ve onurları kırılmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir. (Mümin, 40/60) 2. Rabb’inize, gönülden bir yakarışla ve gizlice dua edin. Dua ederken, zikir yaparken bağırıp çağırarak veya bunu bir gösteriye dönüştürerek saygı sınırlarını aşmayın. Kuşkusuz O, sınırı aşanları sevmez. (Âraf, 7/55) 3. Ey İslam davetçisi! Eğer kullarım sana beni sorarlarsa, iyi bilsinler ki, ben insana şah damarından daha yakınım. O hâlde, hiçbir aracıya başvurmadan, doğrudan bana yalvarıp benden istesinler. Çünkü ben, bana dua edip yalvaranın yakarışına cevap veririm. Onun duasını işitir, uygun görürsem dileğini kabul ederim. Öyleyse, onlar da benim çağrıma uyup bana iman etsinler ki, böylelikle doğruluk ve olgunluğa ulaşabilsinler. (Bakara, 2/186)
17. DUALAR
73
4. Düşünün; kendisine yalvardığı zaman, darda kalan kullarının duasını kabul edip onları sıkıntıdan kurtaran kimdir? Allah ile beraber başka bir tanrı, öyle mi? Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! (Neml, 27/62) Konu ile İlgili Hadisler: 1468. Numan bin Beşîr radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Dua, ibadettir. Gönülden yapılan bir dua, bir yakarış, Allah’a kulluğun özü ve zirvesidir.” 1469. Âişe radıyallahu anhâ diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kısa ve özlü duaları sever, özlü olmayan dualar yapmazdı. Rabb’ine yalvaran bir eda, gayet ölçülü bir ses tonu ve özlü ifadelerle dua ederdi. Dolambaçlı ifadelerden, uzun uzun cümlelerle vaaz verir gibi yapılan ağdalı ve tekellüflü dualardan uzak dururdu. 1470. Enes bin Malik radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem en çok yaptığı dua şuydu: “Allahumme âtinâ fi’d–dunyâ haseneten ve fi’l–
74
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
âhireti haseneten ve kınâ azâbe’n–nâr.” Manası: “Allah’ım! Bize dünyada da ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru.” Müslim’in rivayetinde şöyle bir ilâve vardır: Enes kısa bir dua okuyacağı zaman bunu okurdu. Daha uzun okuduğu dualarının arasına da bu duayı mutlaka eklerdi. Ya Rab! Bizlere dünyada sağlık ve afiyet, helal kazanç, hayırlı evlât, iyi eş, faydalı ilim, makbul amel ve ibadet nasip eyle. Ahirette de affını, cennetini, cemalini ve iyi kulların için hazırladığın sonsuz nimetlerini bahşet. Kıyametin korkunç hâllerinden, Mahşer Günü’nün dehşetinde ve felâketlerin en büyüğü olan cehennem azabından bizleri muhafaza eyle. 1471. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi: “Allahumme innî es’eluke’l–hudâ ve’t–tukâ ve’l– afâfe ve’l–gınâ.” Manası: “Allah’ım, senden hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği isterim.” 1472. Tarık bin Eşyem radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir kimse
17. DUALAR
75
Müslüman olduğu zaman ona namaz kılmayı öğretir, sonra da şöyle dua etmesini söylerdi: “Allahummağfir lî verhamnî vehdinî ve âfinî verzuknî.” Manası: “Allah’ım, beni bağışla, bana merhamet et, beni doğru yoldan ayırma. Bana sağlık, afiyet ve hayırlı rızık ver.” Yine Müslim’in Tarık bin Eşyem radıyallahu anh’dan yaptığı bir diğer rivayet şöyledir: Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Ya Rasulallah! Rabb’imden bir şey isteyeceğim zaman nasıl dua edeyim? diye sordu. Peygamber aleyhisselâm da şöyle buyurdu: — “Allahummağfir lî verhamnî ve âfinî verzuknî.” (Allah’ım, beni bağışla, bana merhamet eyle. Bana sağlık, afiyet ve hayırlı rızık ihsan et.) diye dua et. Bu dua, senin hem dünya hayatına yönelik istek ve ihtiyaçlarını, hem de ahiret hayatına yönelik arzu ve dileklerini kapsar.” 1473. Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua etmiştir: “Allahumme musarrife’l–kulûb! Sarrif kulûbenâ alâ tâatik.”
76
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Manası: “Ey kalpleri yönlendiren Allah’ım, kalplerimizi sana itaate yönelt.” 1474. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Dayanılmaz dertlerden, üzüntüye uğratan belalardan, kötü akıbetten ve düşmanı sevindirecek felâketlerden Allah’a sığının.” Bir başka rivayette, hadisin râvisi Süfyân bin Uyeyne, “Acaba bunlardan birini (özellikle sonuncusunu) yanlışlıkla hadise ben mi ilave ettim, emin değilim.” demiştir. 1475. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi: “Allahumme aslih lî dînillezî huve ısmetu emrî. Ve aslih lî dunyâyelletî fîhâ meâşî ve aslih lî âhiretilletî fîhâ meâdî. Vec’ali’l–hayâte ziyâdeten lî fî kulli hayr. Vec’ali’l–mevte râhaten lî min kulli şer.” Manası: “Allah’ım! Her işimin başı ve temeli olan inancımı doğru ve sağlam kıl. İçinde kazancım ve rızkım bulunan şu dünya hayatımı güzelleştir. Ebedi karargâhım olan ahiretimi mamur eyle. Benim için
17. DUALAR
77
hayatı bütün hayır ve bereketleri kazanma vesilesi, ölümü de her türlü kötülükten kurtuluş sebebi kıl.” 1476. Ali radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bana: “Allahummehdinî ve seddidnî” (Allah’ım, beni hidayetten ve dürüstlükten, doğruluktan ayırma.) diyerek dua etmemi tavsiye etti. Başka bir rivayet şöyledir: “Allahumme innî es’eluke’l–hudâ ve’s–sedâd.” Manası: “Allah’ım! Senden hidayet ve doğruluk diliyorum. (Beni doğru yola iletmeni ve dürüstlükten, doğruluktan ayırmamanı niyaz ediyorum.)” 1477. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi: “Allahumme innî eûzu bike mine’l–aczi ve’l–keseli ve’l–cubni ve’l–heremi ve’l–buhl, ve eûzu bike min azâbi’l–kabr, ve eûzu bike min fitneti’l–mahyâ ve’l– memât.” Manası: “Allah’ım! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, perişan hâle düşüren ihtiyarlıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Kabir azabından sana sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnelerinden de sana
78
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
sığınırım.” Diğer bir rivayette “ve dalai’d–deyni ve ğalebeti’r– ricâl” (Borç altında ezilmekten ve düşmana yenik düşmekten –yahut zalimlerin başımıza musallat olmasından– sana sığınırım.) ilavesi vardır. 1478. Ebu Bekir Sıddık radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: — Ya Rasulullah! Bana namazımda okuyabileceğim bir dua öğretir misin? dedim. O da şöyle buyurdu: — Namazda selam vermeden önce şu duayı oku: “Allahumme innî zalemtu nefsî zulmen kesîran velâ yağfiru’z–zunûbe illâ ente, fağfirlî mağfireten min indik. Ve’rhamnî inneke ente’l–gafûru’r–rahîm.” Manası: “Allah’ım! Ben (sana hakkıyla kulluk edememekle) kendime çok zulmettim. Günahları bağışlayacak olan da yalnız sensin. Öyleyse, lütuf ve kereminle beni bağışla, bana merhamet et. Muhakkak ki sen çok bağışlayıcı, çok merhametlisin.” 1479. Ebu Musa el–Eş’arî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi: “Allahummağfirlî hatîetî ve cehlî ve isrâfî fî emrî ve mâ ente a’lemu bihî minnî. Allahummağfirlî ciddî ve hezlî ve hataî ve amdî ve kullu zâlike indî.
17. DUALAR
79
Allahummağfirlî mâ kaddemtu vemâ ahhartu vemâ esrartu vemâ a’lentu vemâ ente a’lemu bihî minî. Ente’l–mukaddimu ve ente’l–muahhir. Ve ente alâ kulli şey’in kadîr.” Manası: “Allah’ım! Günahlarımı, bilgisizlik yüzünden yaptıklarımı, haddimi aşarak işlediğim kusurlarımı ve benden daha iyi bildiğin bütün suçlarımı bağışla. Allah’ım! Jiddî ve şaka yollu yaptığım, yanlışlıkla ve bilerek işlediğim günahlarımı affeyle. Allah’ım! Şimdiye kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım, gizlediğim ve açığa vurduğum ve benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle. Öne geçiren de sen, geride bırakan da sensin. Kuşku yok ki, senin her şeye gücün yeter.” 1480. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi: “Allahumme innî eûzu bike min şerri mâ amiltu ve min şerri mâ lem a’mel.” Manası: “Allah’ım! Şu ana kadar yaptığım ve bundan sonra yapabileceğim işlerin şerrinden sana sığınırım.” 1481. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ rivayet ediyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in en çok
80
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
okuduğu dualarından biri de şuydu: “Allahumme innî eûzu bike min zevâli ni’metike ve tehavvuli âfiyetike ve fucâeti nıkmetike ve cemîi sahatik.” Manası: “Allah’ım! Bahşettiğin nimetlerin yok olup gitmesinden, lütfettiğin sağlık ve afiyetin bozulmasından, ansızın vereceğin cezadan ve gazabını üzerime çekecek her şeyden sana sığınırım.” 1482. Zeyd bin Erkam’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi: “Allahumme innî eûzu bike mine’l–aczi ve’l–keseli ve’l–buhli ve’l–heremi ve azâbi’l–kabr. Allahumme âti nefsî takvâhâ ve zekkihâ. Ente hayru men zekkâhâ. Ente veliyyuhâ ve mevlâhâ. Allahumme innî eûzu bike min ilmin lâ yenfau ve min kalbin lâ yahşau ve min nefsin lâ teşbau ve min da’vetin lâ yustecâbu lehâ.” Manası: “Allah’ım! Acizlikten, tembellikten, cimrilikten, insanı perişan hâle getiren ihtiyarlıktan ve kabir azabından sana sığınırım. Allah’ım! Bana günahlardan korunma bilinci ver, benliğimi kötülüklerden arındır. Kişiliğimi, ruhumu en iyi arındıracak elbette sensin. Benim gerçek dostum ve yardımcım da ancak sensin. Fayda vermeyen ilimden, ürpermeyen kalpten, doymak bilmeyen benlikten ve kabul edilmeyen duadan sana
17. DUALAR
81
sığınırım Allah’ım.” 1483. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi: “Allahumme leke eslemtu ve bike âmentu ve aleyke tevekkeltu ve ileyke enebtu ve bike hâsamtu ve ileyke hâkemtu fağfirlî mâ kaddemtu vemâ ahhartu vemâ esrartu vemâ a’lentu, ente’l– mukaddimu ve ente’l–muahhir, lâ ilahe illâ ent.” Manası: “Allah’ım! Sana boyun eğdim, sana inandım, sana güvenip dayandım. (Tüm kalbimle, tüm varlığımla) sana yöneldim. (Sevdiklerimi senin için sevdim, buğzettiklerime senin için buğzettim.) Senin (yolunda ve senin yardımın) ile (zulüm ve haksızlıklara karşı) mücadele ettim. Yalnız senin hakemliğini kabul ettim, senin hükmüne boyun eğdim. Öyleyse, şimdiye kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım, gizlediğim, açığa vurduğum ve senin benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle! Öne geçiren de, geride bırakan da ancak sensin. Senden başka (kulluk edilecek, emrine kayıtsız şartsız itaat edilecek bir otorite, bir) ilah yoktur.” Hadisi rivayet eden bazı raviler, “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh” cümlesini de ilâve etmişlerdir. Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh: Her türlü güç ve kudret, sadece Allah’ın yardımı iledir. (İzzet ve kudret
82
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
sahibi olmak, başarı ve kurtuluşa ulaşmak ancak O’nun yardım ve inayetiyle mümkündür. O’nun izni ve iradesi olmadan, hiç kimse hiçbir şekilde kuvvet ve kudrete sahip olamaz.) 1484. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi: “Allahumme innî eûzu bike min fitneti’n–nâri ve azâbi’n–nâr ve min şerri’l–ğinâ ve’l–fakr.” Manası: “Allah’ım! Jehennem fitnesinden, ateş azabından, (azdıran) zenginliğin ve (isyana sürükleyen) fakirliğin şerrinden sana sığınırım.” 1485. Kutbe bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi: “Allahumme innî eûzu bike min munkerâti’l– ahlaki ve’l–a’mâli ve’l–ehvâ.” Manası: “Allah’ım! Çirkin huylardan, çirkin davranışlardan ve çirkin arzulardan sana sığınırım.” 1486. Şekel bin Humeyd radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek:
17. DUALAR
83
— Ya Rasulallah, bana bir dua öğretir misin? dedim. Peygamberimiz: — “Allahumme innî eûzu bike min şerri sem’î ve min şerri basarî ve min şerri lisânî ve min şerri kalbî ve min şerri meniyyî.” diyerek dua et, buyurdu. Manası: “Allah’ım! Kulağımın, gözümün, dilimin, kalbimin ve şehevi arzularımın şerrinden (yani bana bahşettiğin bu nimetleri rızana uygun olmayacak şekilde kullanıp gazabına uğramaktan) sana sığınırım.” 1487. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi: “Allahumme innî eûzu bike mine’l–barasi ve’l– cunûni ve’l–cuzâmi ve seyyii’l–eskâm.” Manası: “Allah’ım! Alaca hastalığından, akıl rahatsızlığından, cüzzamdan ve (diğer bütün) kötü hastalıklardan sana sığınırım.” 1488. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi: “Allahumme innî eûzu bike mine’l–cûi feinnehû bi’se’d–dacî’, ve eûzu bike mine’l–hiyâneti feinnehâ bi’seti’l–bitâne.” Manası: “Allah’ım! Açlıktan sana sığınırım, o ne kötü bir
84
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
yoldaştır! Emanete ihanetten de sana sığınırım, o ne kötü bir huydur!” 1489. Ali radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, efendisine ödeyeceği belli bir miktar ücret karşılığında özgürlüğüne kavuşmak üzere anlaşma yapmış bir köle ona gelerek: — Ya Ali! Borcumu ödeyemiyorum, bana yardım eder misin? dedi. Hz. Ali ona yardım etmeden önce, hem başkalarına el avuç açmadan kendi ayakları üzerinde durmasını öğretmek, hem de dua bilincini kazandırmak üzere dedi ki: — Sana, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in bana öğrettiği bir duayı öğreteyim mi? Bunu okuduğun takdirde, üzerinde dağ gibi borç olsa bile, Allah onu ödemene yardım eder. Şöyle dua et: “Allahummekfinî bi–helalike an harâmik. Ve ağninî bi–fadlike ammen sivâk.” Manası: “Allah’ım! Bana yeterli helal rızık nasip ederek haramlardan koru! (Bana bahşedeceğin) lütuf ve kereminle, beni senden başkasına muhtaç etme.” 1490. İmrân bin Husayn radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, İmrân’ın babası Husayn’a dua etmesi için şu iki cümleyi öğretmiştir:
17. DUALAR
85
“Allahumme elhimnî ruşdî ve eiznî min şerri nefsî.” Manası: “Allah’ım! Gönlümü hakka, hidayete meylettir ve doğru yolda yürümeyi bana ilham et. Kötülüğe sevk eden duygularımın, arzu ve isteklerimin şerrinden beni koru.” İsnadında inkıta (kopukluk) ve zayıf bir ravi bulunduğu için hadis zayıftır. Bu hadisin sahih olarak rivayet edilen lafızları şöyledir: “Allahumme gınî şerra nefsî ve’zim lî alâ rüşdi emrî.” Manası: “Allah’ım! Kötülüğe sevk eden duygularımın, arzu ve isteklerimin şerrinden beni koru! Durumumu, hâl ve hareketlerimi en güzel, en olgun hale getirmem ve işlerimde doğruluk üzere olmam için bana sebat, azim ve kararlılık ver.” “Allahummeğfir lî zenbî hataî ve amdî. Allahumme innî estehdîke lierşedi emrî ve eûzu bike min şerri nefsî.” Manası: “Allah’ım, bilerek veya bilmeyerek işlediğim günahlarımı bağışla. Allah’ım, beni her işimde en doğruya, en güzele iletmeni senden niyaz eder, kötülüğe sevk eden duygularımın, arzu ve isteklerimin şerrinden sana sığınırım.” 1491. Peygamber’imizin amcası Ebu’l–Fadl Abbas bin
86
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Abdulmuttalib radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna geldim ve: — Ya Rasulallah! Bana Allah’tan isteyeceğim bir şey öğret ki, ben ve ailem dualarımızda hep onu Allah’tan isteyelim, dedim. Peygamber: — Allah’tan afiyet ve selamet dileyin, buyurdu. Aradan birkaç gün geçtikten sonra tekrar yanına geldim ve: — Ya Rasulallah! Bana Allah’tan isteyeceğim bir şey öğret, dedim. Peygamber yine: — Ey Abbas! Ey Peygamber’in amcası! Allah’tan size dünyada da ahirette de afiyet ve selamet vermesini dileyin. Bu kapsamlı dua size yeter. Eğer Allah size dünyada ve ahirette afiyet verirse, tamamen kurtuldunuz demektir, buyurdu. 1492. Hanım sahâbîlerden Esmâ binti Yezîd elEnsâriyye’nin âzatlı kölesi ve tâbiun neslinin önde gelen âlimlerinden olan Şehr bin Havşeb anlatıyor: Bir gün Peygamber’imizin hanımı Ümmü Seleme radıyallahu anhâ’ya: — Ey müminlerin annesi! Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem senin yanında iken en çok hangi duayı okurdu? diye sordum. O da şöyle cevap verdi: — Çoğu zaman, “Yâ mukallibe’l–kulûb! Sebbit
17. DUALAR
87
kalbî alâ dînik.” diye dua ederdi. Manası: “Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım, kalbimi senin dinin üzere sabit ve sağlam kıl.” 1493. Ebu’d–Derdâ radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Davud aleyhisselâm şöyle dua ederdi: “Allahumme innî es’eluke hubbeke ve hubbe men yuhibbuke ve’l–amele’llezî yubelliğunî hubbek. Allahummec’al hubbeke ehabbe ileyye min nefsî ve ehlî ve mine’l–mâi’l–bârid.” Manası: “Allah’ım! Senden seni sevmeyi, seni seven (salih kulları, âlimleri, şehit)leri sevmeyi ve senin sevgine ulaştıracak bir hayat yaşamayı dilerim. Allah’ım! Senin sevgini bana kendi canımdan, ailemden ve soğuk sudan daha değerli kıl.” Senet zincirinde yer alan Abdullah bin Rabîa (edDımışkî) sebebiyle bu hadis zayıftır. Zira Abdullah bin Rabîa, meçhul (güvenilir olup olmadığı bilinmeyen) bir ravidir. Ancak hadisin manası sahihtir. 1494. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Dua ederken, “Yâ ze’l–celâli ve’l–ikrâm!” (Ey azamet
88
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
ve kerem sahibi Allah’ım!) sözünü çokça söyleyin.” 1495. Ebu Ümâme radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yanımızda birçok dualar okudu, fakat biz onlardan hiçbirini ezberleyemedik. Biz bu durumu kendisine söyleyince, şöyle buyurdu: Size o duaların tamamını içine alan kapsamlı bir dua öğreteyim mi? Şöyle dua edin: “Allahumme innî es’eluke min hayri mâ seeleke minhu nebiyyuke Muhammed. Ve neûzu bike min şerri mesteâzeke minhu nebiyyuke Muhammed. Ve ente’l–musteânu ve aleyke’l–belâğ. Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah.” Manası: Allah’ım! Peygamber’in Muhammed’in senden dilediği hayırları ben de senden dilerim. Peygamber’in Muhammed’in sana sığındığı şerlerden biz de sana sığınırız. Yardımına sığınılacak olan yalnız sensin. İnsanı dünya ve ahirette muradına ulaştıracak olan da sensin. Her türlü güç ve kudret, ancak Allah’ın yardımı iledir (O’nun izni ve iradesi olmaksızın, hiç kimse hiçbir şeye güç yetiremez).” 1496. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh rivayet ediyor:
17. DUALAR
89
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in dualarından biri şöyleydi: “Allahumme innî es’eluke mûcibâti rahmetike ve azâime mağfiretike ve’s–selâmete min kulli ismin ve’l–ganîmete min kulli birrin ve’l–fevze bi’l– cenneti ve’n–necâte mine’n–nâr.” Manası: “Allah’ım! Senin rahmetini kazandıracak, bağışlamanı sağlayacak işler yapmayı, her türlü günahtan uzak durmayı, bütün iyiliklerden pay almayı, cehennemden kurtulup cennete girerek ebedi kurtuluşa ermeyi diliyorum.” Nevevî’nin kaynak gösterdiği el-Müstedrek’te bu hadis, “innî es’eluke (senden diliyorum)” yerine “innâ nes’eluke (senden diliyoruz)” lafzı ile rivayet edilmiştir. Bu hadisin senet zincirinde yer alan Halef bin Halife, hafızasının zayıflığı sebebiyle eleştirilmiştir. Humeyd bin el-A’rac el-Kûfî ise zayıf ve metruk bir ravidir. Bu yüzden hadis zayıftır. Ancak bu hadise yakın anlamda sahih hadisler vardır. 251. BAB: BİR KİŞİYE ARKASINDAN DUA ETMENİN FAZİLETİ Konu ile İlgili Ayetler: 1. Mekke’den Medine’ye hicret eden Muhacirler ve onlara kucak açan Ensar (Medineli Müslümanlar), ta başından beri Peygamber aleyhisselâm’ın yanında yer alarak iman davasına gönül veren öncü müminlerdir.
90
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Onlardan sonra gelen ve kıyamete kadar gelecek olan müminler ise, “Ey Rabb’imiz!” diye yalvarırlar, “Bizi ve bizden önce gelip geçmiş mümin kardeşlerimizi bağışla. İnananlara karşı kalbimizde en ufak bir kırgınlık ve nefret duygusuna yer verme. Duamızı kabul eyle ey Rabb’imiz! Şüphesiz sen çok şefkatli, çok merhametlisin.” (Haşr, 59/10) 2. Ey mümin! Yalnızca Allah’a kulluk ve itaat et, fakat hiçbir zaman kulluğunla övünme. Aksine, hem kendi günahın, hem de mümin erkeklerin ve mümin kadınların günahları için O’ndan bağışlanma dile. (Muhammed, 47/19) 3. Ey Rabb’imiz! Hesabın görüleceği o dehşetli gün beni, ana babamı ve bütün müminleri bağışla. (İbrahim, 14/41) Konu ile İlgili Hadisler: 1497. Ebu’d–Derdâ radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir Müslüman din kardeşi için onun arkasından dua edince, melekler de ona, “Kardeşin için istediğin her şeyin aynısı sana da verilsin.” diye karşılık verirler.
17. DUALAR
91
1498. Yine Ebu’d–Derdâ radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Müslüman’ın din kardeşi için gıyabında yaptığı dua geri çevrilmez. O kişi kardeşine hayır duası ettikçe, hemen yanı başında duran görevli bir melek ona, ‘Âmin, Allah aynısını sana da versin.’ diye dua eder.” 252. BAB: DUA İLE İLGİLİ KONULAR Konu ile İlgili Hadisler: 1499. Üsâme bin Zeyd radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kendisine iyilik edilen biri, o iyiliği yapan kimseye “Allah da seni hayırla mükâfatlandırsın.” diye karşılık verirse, ona en güzel şekilde dua ve teşekkür etmiş olur.” 1500. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kızgınlık anında ne kendinize, ne çocuklarınıza, ne de malınıza mülkünüze, “Allah kahretsin, lânet olsun, Allah belasını versin gibi sözler söyleyerek beddua etmeyin. Yoksa dileklerin kabul edildiği bir zamana denk gelir de, Allah bedduanızı kabul
92
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
ediverir.” 1501. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kulun Rabb’ine en yakın olduğu an, O’nun huzurunda secdeye kapandığı andır. Bunun için, secdede çok dua etmeye bakın.” 1502. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Herhangi birinizin duası, ‘Rabb’ime kaç defa dua ettim, ama duamı kabul etmedi.’ diyerek acele etmediği ve bu düşünceyle ümitsizliğe kapılıp Rabb’ine dua ve niyazdan vazgeçmediği sürece mutlaka kabul edilir. Müslim’de yer alan bir diğer rivayet şöyledir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Günah olan veya akraba ile ilgiyi kesmeyi gerektiren bir dilekte bulunmadığı ve acele etmediği sürece, kulun duası mutlaka kabul edilir, buyurdu. Ashap: — Ya Rasulallah! Acele etmek nasıl olur? diye sorunca, Peygamberimiz:
17. DUALAR
93
— Bir kişi duasının hemen kabul edilmediğini görünce, “O kadar dua edip durdum, ama Rabb’imin duamı kabul ettiğini görmedim!” der. Böylece, ümitsizliğe kapılarak duayı bırakır. Bu aceleciliğinden dolayı, duası gerçekten kabul edilmez. Oysa yapılan dualar hemen kabul edilmeyebilir. Bazı duaların gerçekleşmesi ayları, hatta yılları alabilir. Böyle bir durum karşısında paniğe kapılmamalı, duam kabul edilmiyor diye duadan vazgeçmemelidir, buyurdu. 1503. Ebu Ümâme radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: — Ya Rasulullah! Hangi dua kabul edilmeye daha lâyıktır? diye soruldu. Peygamberimiz: — Allah’ın, “Bana dua eden yok mu, duasını kabul edeyim; benden bir dilekte bulunan yok mu, dileğini kabul edeyim!” buyurduğu gecenin son saatlerinde ve bir de, ibadetlerin en değerlisi olan farz namazlardan sonra yapılan dua, buyurdu. 1504. Ubâde bin Sâmit radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Yeryüzünde bir Müslüman Allah’tan bir şey dilerse, günah bir şeyi istemediği veya akrabayla ilgiyi kesmeyi gerektirecek bir dilekte bulunmadığı sürece, Allah ona istediğini mutlaka verir veya başına gelecek bir belayı engelleyerek, o istediği şeye
94
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
denk bir kötülüğü kendisinden giderir, buyurdu. Orada bulunanlardan biri: — O zaman biz de Allah’tan bol bol isteriz, deyince, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — İsteyin, çünkü Allah’ın lütuf ve keremi sizin dilediklerinizden çok daha fazladır, buyurdu. 1505. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem üzüntü ve keder anında dua edeceği zaman şöyle derdi: “Lâ ilahe illallahu’l–azîmu’l–halîm. Lâ ilahe illallahu Rabb’u’l–arşi’l–azîm. Lâ ilahe illallahu Rabb’u’s–semâvâti ve Rabb’u’l–ardı ve Rabb’u’l– arşi’l–kerîm.” Manası: “Sınırsız kudret ve azamet sahibi, kullarına karşı da son derece şefkatli, merhametli olan Allah’tan başka ilah yoktur. Yüce hükümranlık tahtının sahibi olan Allah’tan başka ilah yoktur. Göklerin Rabb’i, yerin Rabb’i ve muhteşem hükümranlık tahtının Rabb’i olan Allah’tan başka ilah yoktur.” 253. BAB: VELİLERİN KERAMET VE FAZİLETLERİ ALLAH’IN MÜMİN KULLARINA İKRAMLARINDAN ÖRNEKLER Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey insanlar! Allah’a kulluk ve itaat ederek O’nun
17. DUALAR
95
sevgisini kazanmaya çalışın. İyi bilin ki, Allah’ın dostlarına hesap gününde korku yoktur ve onlar o gün asla üzülmeyecekler. Onlar, Allah’ın ayetlerine yürekten inanan ve bu imanın gereğini yerine getirerek dürüst ve erdemlice yaşayan, kötülüklerden titizlikle sakınan kimselerdir. Hem dünya hayatında müjde var onlara, hem de âhirette. Çünkü ilahi yasada böyle yazılmıştır. Allah’ın sözlerinde asla değişiklik olmaz. İşte en büyük kurtuluş, en büyük mutluluk budur. (Yunus, 10/62–64) 2. Jebrail, doğum sancısıyla kuru bir hurma ağacının altına gelen Meryem’e dedi ki: “Ey Meryem! Hurma ağacını kendine doğru silkele, kucağına taptaze hurmalar döksün. Ye iç, gözün aydın olsun! Buradan ayrıldığında, eğer bir insanla karşılaşırsan, onunla hiç konuşma, sadece işaretlerle ona de ki: ‘Ben Rahman olan Allah için bir süre konuşmamak üzere oruç adadım, bu yüzden bugün hiç kimseyle konuşmayacağım.’ Korkma, onların soracağı sorulara senin yerine ben cevap vereceğim.” (Meryem, 19/25, 26) 3. Böylece Allah, Meryem’i kendi yolunda adanmış kıymetli bir adak olarak güzelce kabul buyurdu ve onu nadide bir çiçek gibi güzelce yetiştirdi. Onun eğitim ve bakımını, çekilen kura sonucunda Zekeriya
96
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
üstlendi. Zekeriya onu ne zaman mabetteki odasında ziyaret etse, yanında türlü türlü yiyecekler görürdü. Bunun üzerine, hayret ve hayranlıkla ona sordu: “Ey Meryem, bunlar sana nereden geliyor?” Meryem de: “Bunlar Allah katındandır. Allah dilediğine, hiç beklemediği imkânlar yaratarak sınırsız nimetler bahşeder.” dedi. (Âl-i İmran, 3/37) 4. Ashab-ı Kehf denilen ve o dönemin zalim yöneticilerine baş kaldıran bir grup mümin genç, kralın baskısı karşısında ne yapacaklarını aralarında konuşuyorlardı. İçlerinden biri dedi ki: “Madem onları ve Allah’tan başka taptıklarını terk ediyoruz, öyleyse dağlara çekilip bir mağaraya saklanalım ki, Rabb’imiz bize rahmet kapılarını açsın ve müminlerin sayısını artırıp iman cephesini güçlendirerek, bu mücadelemizde bize bir destek, bir dayanak hazırlasın.” Bu teklif kabul edildi ve gizlice mağaraya sığındılar. Bir süre sonra da, yüzyıllar sürecek bir uykuya daldılar. Eğer orada bulunup bu ilginç manzarayı seyretmiş olsaydın, güneş doğduğu zaman, girişi kuzeye bakan mağaranın sağ tarafına nasıl yöneldiğini, batarken de sol taraflarından onları hiç rahatsız etmeden nasıl
17. DUALAR
97
yalayıp geçtiğini görürdün. Onlar ise, her şeyden habersiz, mağaranın genişçe bir dehlizinde uzanmış uymakta idiler. Ve bunların hiçbirisi, kör tesadüfler sonucu meydana gelmiş olaylar değildi. Aksine bu, Allah’ın sınırsız kudret ve merhametini gözler önüne seren delillerinden birisiydi. O hâlde, bu delilleri doğru okuyarak Rabb’inizin gösterdiği yolda yürüyün. Unutmayın; Allah kimi doğru yola iletirse, işte o hakka ulaşmıştır. Kimi de –yaptığı kötülüklerden dolayı– sapıklık içinde bırakırsa, artık onu doğru yola iletecek bir yardımcı, bir dost bulamazsın. (Kehf, 18/16, 17) Konu ile İlgili Hadisler: 1506. Ebu Bekir Sıddık radıyallahu anh’ın oğlu Abdurrahman radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Mescid-i Nebevî’nin arka kısmında, kalacak yeri ve ailesi olmayan sahâbîlerin barınması için üstü örtülü bir yer yaptırmıştı. Bu yere “Suffe”, burada kalıp ilimle meşgul olan sahabilere de “Ehl-i Suffe” veya “Ashab-ı Suffe” denirdi. Ehli Suffe fakir kimselerdi. Bir defasında Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — İki kişilik yemeği olan Suffe Ashabı’ndan bir üçüncüsünü, dört kişilik yemeği olan da bir beşinci ve altıncısını yemeğe götürsün, buyurmuştu. Yahut buna benzer bir şey söylemişti. Babam Ebu Bekir, onlardan üç kişiyi alıp evine götürdü. Peygamber
98
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
sallallahu aleyhi ve sellem de onlardan on kişiyi evine yemeğe davet etti. Ebu Bekir, misafirleri bana emanet etti ve birtakım önemli meseleleri görüşmek üzere Peygamber’in evine gitti. İşleri uzayınca, akşam yemeğini Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in evinde yedi. Yatsı namazı kılınıncaya kadar da orada kaldı. Sonra gecenin hayli ilerlemiş bir vaktinde evine döndü. Hanımı ona: — Neden misafirlerinin yanına gelmedin? diye sordu. O da: — Yoksa onlara hâlâ yemek vermediniz mi? diye çıkıştı. Hanımı: — Sofra kurup yemeğe davet ettik, ama sen gelmedikçe yemek yemeyeceklerini söylediler, dedi. Abdurrahman diyor ki: Ben babamın kızacağını bildiğim için, hemen ortalıktan kaybolup saklandım. Babam: — Behey akılsız herif! diye bağırarak bana verdi veriştirdi. Sonra misafirlere dönerek, hiddetle: — Yiyin, içinize sinmesin! Vallahi ben bu yemekten yemeyeceğim, dedi. Sonra yemeğe başladık. Allah’a yemin ederim ki, elimizi uzattığımız her lokmanın altından yemek daha da artıyordu. Nihayet misafirler doydular. Yemek de ilk getirildiğinden daha fazla olarak ortada duruyordu. Ebu Bekir, yemeğin o hâlini görünce, hanımına seslenerek: — Bu ne hâl, ey Benî Firâsın kızı, dedi. O da:
17. DUALAR
99
— Gözümün nuruna yemin ederim ki, yemek şimdi öncekinden üç misli daha fazla, dedi. Ebu Bekir az önce ettiği yemini kastederek, “Muhakkak o şeytandandı. Öyleyse bu yemini bozup kefaretini vermeliyim.” dedi ve yemekten bir lokma aldı. Geri kalanı da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gönderdi. Yemek orada sabaha kadar durdu. Bizimle bir kabile arasında bir ittifak antlaşması vardı. O sıralar antlaşmanın süresi dolmak üzereydi. Bu yüzden, antlaşmayı yenilemek üzere Medine’ye bir heyet göndermişlerdi. Onları temsil edecek olan on iki sözcüyü ayırıp mescitte konuk ettik. Her birinin yanında da birkaç yardımcısı vardı. Yanındakilerle birlikte sayılarının kaça ulaştığını Allah bilir. İşte onların hepsi, karınları doyuncaya kadar o yemekten yediler. Bir başka rivayette şu ifadeler yar almaktadır: Ebu Bekir misafirlerin yemek yemediklerini öğrenince, o yemekten yemeyeceğine dair yemin etti. Hanımı da, o yemedikçe yemeyeceğine yemin etti. Misafirler ise, ta baştan Ebu Bekir gelip yemeğe başlamadıkça sofraya oturmayacaklarına yemin etmişlerdi. Bunun üzerine Ebu Bekir, yaptığı yemini kastederek: — Bu şeytandandır, dedi ve yemeğin getirilmesini söyledi. Önce kendisi, ardından misafirler yemeğe başladılar. Aldıkları her lokmanın altından yemek biraz daha çoğalıyordu. Bunun üzerine Ebu Bekir, hanımına: — Ey Benî Firas’ın kızı, bu ne hâl? dedi. O da:
100
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
— Gözümün nuruna yemin ederim ki, yemek şimdi ilk hâlinden daha fazla, dedi. Böylece, hepsi yiyip karınlarını doyurdular. Fakat yemek hiç azalmamıştı. Sonra Ebu Bekir, yemeği Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gönderdi. Peygamber aleyhisselâm da o yemekten yedi. Bir diğer rivayet şöyledir: Ebu Bekir, oğlu Abdurrahman’a: — Ben çok önemli bir iş için Peygamber’in yanına gideceğim, misafirler sana emanet. Onlarla iyi ilgilen ve ben gelinceye kadar yemeklerini yedirmiş ol, diye tembihte bulundu. Ebu Bekir gittikten sonra, Abdurrahman misafirlere yemek getirdi ve: — Buyurun, dedi. Onlar: — Bu evin sahibi nerede? diye sordular. Abdurrahman: — Siz buyurun, yiyin. Babam daha sonra gelecek, dedi. Fakat onlar: — Vallahi evin sahibi gelinceye kadar biz yemeyeceğiz, dediler. Abdurrahman: — Lütfen yemeğinizi yiyin. Eğer babam geldiğinde siz yemek yememiş olursanız beni ağır şekilde azarlar, diye ısrar ettiyse de, misafirleri yemeye ikna edemedi. Abdurrahman diyor ki: Babamın bu yüzden bana kızacağını bildiğim için, o gelince hemen bir yere saklandım. Babam: — Misafirlere ne yaptınız? diye sordu. Evdekiler
17. DUALAR
101
durumu haber verince, hiddetle: — Abdurrahman! diye bana seslendi. Cevap vermedim. Sonra yine: — Abdurrahman! diye bağırdı. Ben yine ses vermedim. Bu defa: — Behey akılsız herif! Sesimi duyuyorsan, Allah aşkına ortaya çık, dedi. Ben de yanına gelip: — Benim bir kusurum yok baba, istersen misafirlere sor, dedim. Misafirler: — Abdurrahman doğru söylüyor. Bize yemek getirdi, ama biz yemedik, dediler. Bunun üzerine babam: — Demek bu saate kadar beni beklediniz! Ben de Allah’a yemin ederim ki, bu gece sizinle bu yemeği yemeyeceğim, dedi. Onlar da: — Vallahi, sen yemedikçe biz de yemeyiz, dediler. Ebu Bekir: — Allah hayrınızı versin, neden yemeğimizi reddediyorsunuz? dedi. Sonra Abdurrahman’a seslenerek: — Haydi, yemeği getir de yiyelim, dedi. Yemek gelince, Ebu Bekir besmele çekerek elini sofraya uzattı ve: — Az önce ettiğim o yemin şeytandandır, diyerek yeminin bozdu ve yemeğe başladı. Misafirler de onunla birlikte yediler. Daha sonra Ebu Bekir, bozmuş olduğu o yeminin kefaretini verdi. 1507. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet
102
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden önceki ümmetler içinde, kendilerine Allah tarafından ilham olunan kimseler vardı. Allah’ın kitabını derinlemesine bilen, ondaki hükümleri ve bu hükümlerin hikmet ve gayelerini çok iyi kavrayan bu insanlar, vahiy bilgisinin kendilerine kazandırdığı sağlam bakış açısı sayesinde, karşılarına çıkan en nazik meselelerde bile Allah’ın muradına uygun çözümler üretebilir, isabetli kararlar verebilirlerdi. Onlar peygamber olmadıkları hâlde, âdeta konuşan değil, melekler tarafından konuşturulan kimselerdi. Eğer ümmetim içinde de böyle biri varsa, hiç şüphesiz o Ömer’dir.” Hz. Ömer ve onun durumunda olan büyük zatların böyle ilhama mazhar olmaları, söyledikleri her sözün mutlak doğru olduğu anlamına gelmez. Birçok konuda hayranlık verecek derecede isabetli hükümler veren Hz. Ömer’in, zaman zaman yanıldığı da olmuştur. Nitekim Hz. Ömer, Hudeybiye Barış Antlaşması yapıldığında Hz. Peygamber’e ağır sözlerle itiraz etmiş, ancak daha sonra hatasını anlayıp tövbe etmişti. Rasulullah vefat ettiğinde bunu ilk anda kabullenememiş, “Muhammed öldü diyenin kellesini vururum!” demişti. Hz. Ebu Bekir dinden dönen kabilelerle savaşmaya karar verince onun bu görüşüne önce muhalefet etmiş, fakat daha sonra ona hak vermişti. Kadınlara verilecek mehir miktarını
17. DUALAR
103
sınırlamak istediğinde bir kadının itirazıyla bu düşüncesinden vazgeçmiş ve kendisinin yanıldığını, kadının isabet ettiğini söylemişti. İşte bu ve benzeri örnekler, ilham ile desteklenen büyük zatların da her insan gibi yanılabileceğini, görüş ve fikirlerinin tartışılabileceğini göstermektedir. Nitekim bizzat Hz. Ömer istişareye büyük önem vermiş, fikirlerinden istifade ettiği bilgili ve tecrübeli arkadaşlarını meşhur istişare meclisinden hiç eksik etmemiştir. 1508. Câbir bin Semure radıyallahu anhumâ anlatıyor: Kûfe halkından bir kısmı, cennetle müjdelenen on sahabiden biri olan ve o sırada Kûfe valiliği görevinde bulunan Sa’d bin Ebî Vakkâs’ı halife Ömer bin Hattab radıyallahu anh’a şikâyet ettiler. Ömer de, hem soruşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi, hem de Kûfelilerin sebep olabilecekleri başka fitneleri önlemek için Sa’d’ı valilikten azledip yerine Ammar bin Yâsir’i Kufe’ye vali tayin etti. Zaten Sa’d’a ihtiyacı olduğu için onu Medine’de getirmeyi düşünüyordu. Kûfeliler Sa’d hakkındaki şikâyetlerini dile getirirken, onun namazı düzgün kıldırmadığını da söylediler. Ömer, adam gönderip Sa’d’ı Medine’ye getirtti ve: — Ey Ebu İshak! Bu adamlar senin namazı düzgün kıldırmadığını iddia ediyorlar, dedi. Bunun üzerine Sa’d:
104
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
— Allah’a yemin ederim ki, ben en ince ayrıntısına varıncaya kadar, onlara tıpkı Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in namazı gibi namaz kıldırdım. Mesela yatsı namazını kıldırırken ilk iki rekâtı uzunca kıldırır, son iki rekâtı de kısa tutardım, dedi. Ömer: — Senin hakkındaki düşüncemiz de zaten budur, ey Ebu İshak, dedi. Sonra, durumu bir de yerinde araştırmak üzere Sa’d ile birlikte bir veya birkaç görevliyi Kûfe’ye gönderdi. Görevliler Kûfelilerden Sa’d’ın durumunu soruşturdu, bütün mescitlere gidip cemaate Sa’d’ı sordu. Onlar da Sa’d hakkında hep övgü dolu sözler söylediler. En sonunda Abs Oğulları mescidine gitti ve herkesi Sa’d hakkında bildiklerini Allah için söylemeye davet etti. Onlar arasından Ebu Sa’de Üsâme bin Katâde adında biri ayağa kalktı ve: — Mademki bize Allah’ın adını verdin, söyleyeyim: Sa’d askerle birlikte harbe gitmez, mal ve ganimet taksiminde eşitliği gözetmez, insanlar arasında adaletle hükmetmez, dedi. Bunun üzerine, Sa’d şöyle dedi: — O zaman, vallahi ben de senin hakkında üç dilek dileyeceğim: Allah’ım; eğer bu kulun şöhret ve gösteriş amacıyla ortaya çıkıp yalan şahitlikte bulunmuş ise onun ömrünü uzat, fakirliğini artır ve kendisini şiddetli bela ve fitnelere çarptır. O günden sonra, Sa’d’ın beddua ettiği o adama nasılsın diye hâli sorulduğunda:
17. DUALAR
105
— Fitneye uğramış bunak bir ihtiyarım; Sa’d’ın bedduasına tutuldum, diye cevap verirdi. Bu hadisi Câbir bin Semure’den rivayet eden Abdulmelik bin Umeyr diyor ki: Daha sonraki yıllarda o adamı ben de gördüm. Yaşlılıktan beli bükülmüş, yüzü kırışmış, kaşları gözlerinin üzerine düşmüştü. Bu hâliyle, yollarda rast geldiği kızlara ve cariyelere sataşır, onlara çimdik atardı. Sa’d’ın bedduası, adamı gerçekten acınacak hâle getirmişti. 1509. Urve bin Zübeyr anlatıyor: Ervâ Binti Evs adındaki bir kadın, cennetle müjdelenen on sahabiden biri olan Saîd bin Zeyd radıyallahu anh’ı arazisinin bir bölümünü gasp ettiği iddiasıyla Medine valisi Mervân bin Hakem’e şikâyet etti. Bu şikâyet üzerine Saîd: — Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in bu konudaki sözlerini duyduktan sonra, onun hakkına nasıl göz dikerim? dedi. Mervân: — Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den ne duydun? diye sordu. O da: — Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in, “Kim haksız olarak bir karış yer alırsa, Mahşer Günü o yerin yedi katı onun boynuna dolanır.” dediğini işittim, dedi. Bunun üzerine Mervân, Saîd’e hitaben: — Artık senden, bundan başka delil istemiyorum. Zaten o kadın iddiasını delille ispatlayamadı. Bu
106
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
durumda senin o araziyi gasp etmediğine dair yemin etmen yeterlidir, dedi. Fakat Saîd, mahkeme kendi lehinde sonuçlandığı hâlde, şikâyetçi kadının iddia ettiği toprağı ona bıraktı. Ancak böylesine haksız bir suçlama karşısında çok incinmişti. Bu yüzden: — Allah’ım, eğer bu kadın yalancı ise, sen onun gözünü kör et ve onu o arazisinde öldür, diyerek beddua etti. Urve diyor ki: O kadın gerçekten de çok geçmeden kör oldu ve bir gün arazisinde gezinirken, bir çukura düşüp öldü. Müslim’de geçen ve Abdullah bin Ömer’in oğlu Muhammed bin Zeyd’den nakledilen bir başka rivayette, bu olay aynı şekilde anlatılır. O rivayete göre Muhammed bin Zeyd o kadının kör olduğunu, “Ben Saîd’in bedduasına uğradım.” diyerek duvarlara tutuna tutuna yürüdüğünü görmüş ve sonunda, dava konusu arazisindeki bir kuyuya düşüp öldüğünü ve o kuyunun ona mezar olduğunu haber vermiştir. 1510. Câbir bin Abdullah radıyallahu anhumâ anlatıyor: Uhud savaşından önceki gece babam beni yanına çağırarak şunları söyledi: “Bak evladım! Rüyamda bana şehit olacağım müjdelendi. Bu yüzden, Peygamber sallallahu aleyhi ve
17. DUALAR
107
sellem’in sahâbîlerinden ilk şehit olacak kişinin ben olacağımı sanıyorum. Evladım! Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den sonra, benim için geride bırakacağım en kıymetli kişi sensin. Bir miktar borcum var, onu mutlaka öde. Kardeşlerine de iyi bak.” dedi. Sabah olup savaş başlayınca, gerçekten de ilk şehit düşen kişi babam oldu. Uhud savaşında çok sayıda şehit vermiştik. Onları defnederken, ikişer şehidi aynı kabre koyuyorduk. Ben de onu bir başka şehit ile birlikte aynı kabre gömmüştüm. Fakat daha sonra, onu bir başkasıyla aynı kabirde bırakmaya gönlüm razı olmadı. Altı ay sonra onu kabirden çıkardım. Bir de ne göreyim; savaşta bir kısmı kesilmiş olan kulağı hariç, tüm vücudu kabre koyduğum günkü gibi taptaze, tertemiz duruyordu. Sonra onu tek başına ayrı bir mezara defnettim. 1511. Enes bin Malik radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in Ashabı’ndan iki kişi (Useyd bin Hudayr ve Abbâd bin Bişr), karanlık bir gecede evlerine gitmek üzere onun yanından çıktılar. Yolda yürürlerken, birden önlerinde, kandile benzer iki ışık peyda oldu. Bir süre o ışıkların aydınlığında yürüdüler. İki arkadaş birbirlerinden ayrılınca, ışıklar da aynı şekilde ayrılarak, onlar evlerine varıncaya kadar yollarını aydınlatmaya devam etti.
108
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
1512. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ensar’dan Âsım bin Sâbit komutasında on kişilik bir gözcü timini istihbarat toplamak üzere düşman topraklarına göndermişti. Kafile, Usfân ile Mekke arasında bulunan Hüdât mevkiine varınca, Huzeyl kabilesinin bir kolu olan Lihyân Oğulları, Müslüman askerlerin geldiğini haber alarak yüze yakın okçudan oluşan bir grupla onları takibe başladılar. Âsım ve arkadaşları onları fark edince, kendilerini savunabilecekleri yüksekçe bir yere sığındılar. Fakat düşman çok geçmeden etraflarını sardı ve: — Aşağı inin ve silahlarınızı bırakıp teslim olun. Söz veriyoruz, hiç birinizi öldürmeyeceğiz, dediler. Bunun üzerine Âsım bin Sâbit: — Arkadaşlar! Ben bir kâfirin sözüne güvenerek aşağı inmem, dedi. Sonra da: — Allah’ım, durumumuzu Peygamberi’ne bildir, diye dua etti. Bunun üzerine düşmanlar, Âsım’ı ve komutasındaki altı kişiyi oka tutup şehit ettiler. Geri kalan üç kişi; Hubeyb, Zeyd bin Desine ve bir kişi daha (Abdullah bin Tarık) verilen söze güvenerek inip teslim oldular. Müşrikler bu üç kişiyi ellerine geçirince, yay tellerini çıkarıp onları bağlamaya başladılar. Abdullah adındaki o üçüncü kişi buna karşı direnerek: — İşte bize yapılan ilk kalleşlik! Vallahi, size asla
17. DUALAR
109
teslim olmayacağım. Şu şehitler benim için en güzel örnektir, dedi. Onu zorla sürükleyip götürmek istedilerse, ama şiddetle karşı koydu. Bunun üzerine onu da şehit ettiler. Hubeyb ve Zeyd bin Desine’yi Mekke’ye götürüp Bedir savaşı sonrasında Müslümanlara iyice kin bileyen müşriklere sattılar. Hubeyb’i, Bedir savaşında öldürdüğü Hâris bin Âmir’in oğulları satın aldı. Hubeyb, kendisini öldürmeye karar verecekleri güne kadar onların elinde esir olarak kaldı. Bu esaret günlerinde Hubeyb, etek tıraşı olmak için Hâris’in kızlarından birinden bir emanet ustura istemiş, o da vermişti. Bu arada kadının dalgınlığı sonucu, küçük çocuğu emekleyerek Hubeyb’in yanına sokuldu. Kadın, Hubeyb’in elinde ustura olduğu hâlde çocuğu dizine oturttuğunu görünce, büyük bir telaşa kapıldı. Hubeyb onun bu hâlini görünce: — Çocuğunu öldüreceğimden mi korkuyorsun? Hayır, ben Müslüman’ım, asla böyle bir şey yapmam, dedi. Kendini kurtarmak için o çocuğu rehin almayı düşünmedi bile. Sonradan Müslüman olan kadın bu olayı anlatırken diyecekti ki: “Vallahi ben hayatımda Hubeyb’den daha faziletli bir esir görmedim. Allah’a yemin olsun ki, onu zincire bağlı olduğu ve Mekke’de hiç bir meyve bulunmadığı bir gün taze üzüm yerken görmüştüm. Şüphesiz bu, Allah’ın Hubeyb’e lütfettiği bir rızıktı.” Hâris’in oğulları Hubeyb’i öldürmek için Harem
110
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
bölgesinin dışındaki Hill denilen yere çıkardıkları zaman, Hubeyb onlara: — Müsaade edin de iki rekât namaz kılayım, dedi. Onlar da onu çözdüler. Hubeyb iki rekât namaz kıldı ve “Vallahi ölümden korktuğumu düşünmeyeceğinizi bilsem, daha çok namaz kılardım.” dedi. Sonra da, “Allah’ım! Bunların her birini tek tek mahvet, birer birer canlarını al, hiç birini sağ bırakma!” diye dua edip şu beyitleri okudu: Müslüman olarak öldürüleceksem, Devrilişimin hangi yana olacağını umursamam. Bütün bunlar Allah yolundadır, O dilerse, Parçalanmış bedenime bereket verir. Müslüman olarak öldürüleceksem eğer, Ne bir hüzün duyarım, ne keder. Artık ne tarafa yıkılırsa yıkılsın bedenim, Allah için olacak, benim yıkılış nedenim. Değil mi ki bunlar, hep Allah için, hep O’nun yolunda, Dilerse ne bereketler yaratır, uğrunda parçalanmış kulunda. Böylece Hubeyb, Müslümanların idam edilmeden önce iki rekât namaz kılma âdetini başlatan kişi oldu. Bu on yiğit düşman tarafından kuşatıldıkları gün, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onların başına gelenleri Ashabı’na anında bildirmişti.
17. DUALAR
111
Bazı Kureyşli müşrikler, Âsım bin Sâbit’in şehit edildiğini haber alınca, vücudundan onu tanımaya yarayacak bir parçasını kesip getirmeleri için adamlarını yolladılar. Çünkü Âsım, Bedir savaşında Kureyş’in ileri gelenlerinden birini öldürmüştü. Fakat Allah, Âsım’ı korumak için bulut gibi bir arı sürüsü gönderdi. Bu arılar, Kureyşlileri Âsım’ın cesedine yaklaştırmadılar. Böylece, onun naaşına dokunamadan geri döndüler. İmam Nevevî diyor ki: “Velilerin kerameti konusunda, bu kitabın daha önceki bölümlerinde zikrettiğimiz çok sayıda hadis vardır. Meselâ, sihirbaz ve rahip arasında gidip gelen genç ile ilgili 31 numaralı hadis, 261 numaralı Cüreyc hadisi, kapısını koca bir kayanın kapattığı mağaraya sığınmış üç arkadaş ile ilgili 13 numaralı hadis, buluttan, “Filan kişinin bahçesini sula!” sesinin geldiğini duyan kişi ile ilgili 563 numaralı hadis bunlardan sadece birkaçıdır. Bu konuyla ilgili deliller hem çok, hem de pek meşhurdur. Başarı, ancak Allah’ın yardımıyladır.” 1513. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ şöyle diyor: Ömer radıyallahu anh, Kur’an bilgisiyle keskinleşen feraseti ve vahyin şekillendirdiği bakış açısıyla olayları
112
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
doğru değerlendirir; gerek aklını kullanarak, gerek bilenlerle istişare ederek, gerek Rabb’inden gelecek ilahi esintilere gönlünü açarak her meselede en isabetli kararları verirdi. Öyle ki, Ömer radıyallahu anh’ın bir konuda, “Benim kanaatim budur.” deyip de, onun dediğinin aksinin ortaya çıktığını hiç görmedim.
18. KİTAP: YASAKLANAN ŞEYLER 254. BAB: GIYBET ETMENİN HARAM, DİLİNE SAHİP OLMANIN FARZ OLUŞU Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey iman edenler! Aşırı zandan kaçının, çünkü zannın bir kısmı günahtır. Günah olan zan, asılsız tahminlere, evhamlara dayanarak insanları suçlamak veya cezalandırmaya kalkışmaktır. O hâlde, ne kadar çok zanla hareket ederseniz, yanılıp günaha girme ihtimaliniz de o derece artacaktır. Bir de, evleneceği kişinin durumunu araştırma veya büyük suçluları takip etme gibi meşru bir sebebe dayanmadıkça, birbirinizin mahrem yönlerini araştırmayın ve olası bir haksızlığı engellemek amacıyla evlilik, iş ortaklığı vb. önemli konularda taraflara önbilgi vererek uyarma veya şahitlik yapma durumu hariç, lüzumsuz yere insanların kusurlarını sayıp dökerek birbirinizi arkadan çekiştirmeyin. Hiçbiriniz, bir başkasının arkasından onun hoşlanmayacağı sözler söylemesin. İçinizden hanginiz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır? İşte bundan tiksindiniz değil mi? Oysa gıybet, bundan daha tiksinti verici bir günahtır. Öyleyse, Allah’tan gelen ilkeleri çiğnememe konusunda son derece titiz ve dikkatli davranın, dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüğün her çeşidinden sakının. Allah’ın rahmetinden
114
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
de hiçbir zaman ümidinizi kesmeyin. Doğrusu Allah, içtenlikle yapılan bütün tövbeleri kabul edendir, çok ama çok merhametlidir. (Hucurat, 49/12) 2. Hakkında yeterli bilgin olmayan ve doğruluğunu tam olarak araştırmadığın bir şeyin ardından körü körüne gitme. Bu, birilerinin lehinde veya aleyhinde ortaya atılan bir iddia, kulislerde konuşulan siyasî bir mesele ve hatta İslam âlimlerince verilen bir fetva olabilir. Ne olursa olsun, sağlam kanıtlara ve inandırıcı delillere dayanmadan, hiçbir konuda kesin yargıda bulunma, dost düşman hiç kimseyi asılsız söylentilere dayanarak suçlama. Çünkü araştırma yapıp gerçeği öğrenmen için Allah’ın sana bağışladığı kulak, göz, gönül ve akıl, işte bunların hepsi, bu yaptığından sorumludur. (İsra, 17/36) 3. İnsanın ağzından bir tek kelime çıkmaz ki, yanında kendisini gözetleyen ve söylediklerini kaydeden bir tanık hazır bulunmasın. (Kaf, 50/18) Konu ile İlgili Hadisler: 1514. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve ahiret gününe inanan ya hayır söylesin, ya da hiç değilse sussun.”
18. YASAKLANAN ŞEYLER
115
1515. Ebu Musa el-Eş’arî radıyallahu anh rivayet ediyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Ya Rasulullah! En üstün, en değerli Müslüman hangisidir? diye sordum. Peygamberimiz: — Dilinden ve elinden Müslümanların emniyette olduğu kimsedir. İnsanlara daima güven teklin eden, başkalarına ne küfür, hakaret, dedikodu, gıybet, iftira gibi diliyle; ne de dayak, cinayet, hırsızlık gibi eliyle zarar vermeyen Müslüman en iyi, en ideal Müslümandır, cevabını verdi. 1516. Sehl bin Sa’d radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim bana dilini ve iffetini haramdan koruyacağına dair söz verirse, ben de ona cennete gireceğine dair garanti veririm.” 1517. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyurmuştur: “Kul, bazen iyice düşünüp taşınmadan öyle çirkin bir söz söyler ki, bu yüzden cehennemin, doğu ile
116
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
batı arasından daha uzak bir yerine savrulup gider.” 1518. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bazen kul, Allah’ın hoşnut olacağı bir sözü –onu fazla önemsemeden– söyler de, bu sayede Allah onun derecesini yüceltir. Yine bir kul Allah’ın gazabını gerektiren bir sözü önemsemeden söyler de, bu yüzden Allah onu cehennemin dibine atar.” 1519. Bilâl bin Hâris el–Müzenî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bazen insan Allah’ın hoşnut olacağı bir sözü –o sözün kendisine ne büyük sevap kazandıracağını tahmin etmeden– söyler de, Allah o söz sayesinde, Mahşer Günü huzuruna geleceği güne kadar o kimseden razı olur. Yine insan Allah’ın gazabını gerektiren bir sözü –o sözün kendisine ne büyük zarar vereceğini hesap etmeden– söyler de, Allah o söz sebebiyle, Mahşer Günü huzuruna geleceği güne kadar o kişiye gazap eder.”
18. YASAKLANAN ŞEYLER
117
1520. Süfyân bin Abdullah radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: — Ey Allah’ın Elçisi! Bana öyle özlü bir söz söyle ki, ona sımsıkı sarılayım, dedim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — ‘Rabb’im Allah’tır!’ de, sonra dosdoğru ol. Düşünce ve tasavvurunu Kur’an’ın ortaya koyduğu tevhit inancıyla şekillendirir, söz ve davranışlarında da doğru ve samimi olursan, en güzel Müslümanlığı yaşamış olursun, buyurdu. Ben: — Ya Rasulullah! Benim için en tehlikeli gördüğün ve zararını göreceğimden en çok endişe ettiğin şey nedir? dedim. Peygamberimiz, dilini işaret ederek: — İşte budur. Eğer dilini gıybet, dedikodu, iftira, hakaret, küfür gibi hastalıklardan koruyarak ona sahip olur; konuşman gereken yerde konuşmasını, susman gereken yerde susmasını bilir ve Allah’ın kelamını okuyup insanlara tebliğ ederek onun hakkını verirsen, dünyada da ahirette de bela ve musibetlerden emin olursun, buyurdu. 1521. Abdullah İbn Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah’ı anmaksızın çok konuşmayın. Çünkü Allah anılmadan yapılan uzun konuşmalar ve gevezelikler,
118
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
kalbin katılaşmasına sebep olur. Katı kalpli olanlar ise, Allah’ın rahmet ve lütfundan en uzak kimselerdir.” Bu hadis zayıftır. Zira senet zincirinde yer alan İbrahim bin Abdullah bin Hatıb, meçhul (güvenilir olup olmadığı bilinmeyen) bir ravidir. aslında bu haber israiliyattan olup Hz. İsa aleyhisselama nispet edilmektedir. (Malik, Muvatta: 3615) 1522. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah kimi dilinin ve şehevi arzularının şerrinden korursa, o kişi cennete girer.” 1523. Ukbe bin Âmir radıyallahu anh rivayet ediyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: — Ya Rasulullah! Dünyada ve ahirette kurtuluşa ermenin yolu nedir? dedim. — Dilini sana zarar verecek konuşmalardan koru, evinde oturup ailenle ilgilenmekten, ev işleriyle uğraşmaktan sıkılma. Bir de, işlediğin günahlar için pişmanlık duyarak gözyaşı dök, buyurdu. 1524. Ebu Said el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet
18. YASAKLANAN ŞEYLER
119
edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, dilin önemini temsilî bir üslupla anlatırken şöyle buyurmuştur: “İnsan her sabah yeni bir güne başlarken, vücudundaki bütün organlar dile yalvararak, lisan-ı hâl ile şöyle derler: Ey dil! Sen şu beden ülkesinin padişahı olan kalbin sözcüsü ve tercümanısın. O hâlde, bizim hakkımızı çiğneme konusunda Allah’tan sakın. Çünkü biz sana bağlıyız. Senin söyleyeceklerinle ceza ve mükâfat görürüz. Eğer sen doğru olursan biz de doğru oluruz, sen eğrilip yoldan çıkarsan biz de eğriliriz.” 1525. Muaz bin Cebel radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: — Ya Rasulullah! Bana, cehennemden uzaklaşıp cennete girmemi sağlayacak güzel davranışlar öğret, dedim. Peygamber aleyhisselâm: — Aslında zor bir şey istiyorsun. Ancak bu, Allah’ın kolaylık bahşettiği kimseler için hiç de zor değildir: Bir tek Allah’a kulluk ve itaat eder, hiç kimseyi ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmazsın. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirsin. Ramazan orucunu da tutarsın. Bir de, imkân bulabilirsen hacca gidersin, buyurdu. Sonra sözlerine devamla: — Ya Muaz! Sana hayır kapılarını haber vereyim mi: Oruç, günahlara karşı bir zırh, bir kalkandır. Su
120
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
ateşi nasıl söndürürse, sadaka da günahları öyle yok eder. Kişinin gece saatlerinde kıldığı namaz ise, onu en büyük hayırlara iletir, buyurdu. Sonra şu ayeti okudu: “Onlar, gece vakti herkes derin uykusundayken, sıcacık yataklarını terk ederek korku ve ümit içinde Rab’lerine el açıp yalvarır ve kendilerine verdiğimiz nimetlerden bir kısmını Allah için yoksullara harcarlar. Yaptıkları iyilikler karşılığında, kendileri için hazırlanıp cennette gizlenmiş olan mutluluk ve sevinç kaynağı nimetlerin neler olduğunu hiç kimse bilemez (32-Secde; 16–17).” Daha sonra Peygamber aleyhisselâm bana dönerek: — Ya Muaz! Sana her işin başını, ana direğini ve doruk noktasını söyleyeyim mi? dedi. Ben: — Evet, söyle ya Rasulallah, dedim. Peygamberimiz: — İşin başı İslam (Allah’ın bütün emirlerine tam bir teslimiyet), direği namaz, doruk noktası Allah yolunda cihad etmektir, buyurdu. Sonra: — Peki, bütün bunların da özü, esası ve can damarı olan şeyi bildireyim mi? dedi. Ben: — Evet, bildir Ya Rasulallah, dedim. Bunun üzerine, Peygamber aleyhisselâm diline işaret ederek: — Şunu dikkat et, buyurdu. Ben: — Ya Rasulallah! Biz konuştuklarımızdan da hesaba çekilecek miyiz? diye sordum. Peygamberimiz: — Allah hayrını versin! İnsanları yüzüstü
18. YASAKLANAN ŞEYLER
121
cehenneme sürükleyen, dillerinin meyvelerinden başka nedir ki? buyurdu.
acı
1526. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bizimle sohbet ederken: — Gıybet nedir, bilir misiniz? diye sordu. Ashap, edep ve terbiyelerinin gereği olarak: — Allah ve Rasulü daha iyi bilir, dediler. Peygamber: — Gıybet, din kardeşini hoşlanmadığı bir özelliği ile anmandır, buyurdu. — Peki, bu dediğim kötü özellik onda gerçekten varsa, ne dersiniz? diye sorulunca: — Zaten o söylediğin özellik onda varsa gıybet etmiş olursun. Eğer bu özellik onda yoksa, o zaman gıybet değil, iftira ettin demektir, buyurdu. Ancak evlilik, iş ortaklığı vb. önemli konularda taraflara önbilgi verirken, suçluları takip ederken yahut şahitlik yaparken –olası bir haksızlığı engellemek amacıyla– gerekirse bir kişinin hataları, kusurları ve duyduğu takdirde hoşlanmayacağı diğer özellikleri söylenebilir. Aynı şekilde, hadis ravilerinin durumunu açığa kavuşturmak amacıyla onların kusurlarını söylemekte de bir sakınca yoktur. 1527. Ebu Bekir radıyallahu anh rivayet ediyor:
122
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Veda haccında Mina’da kurban kesme gününde yaptığı bir konuşmasında şöyle buyurdu: “Ey müminler! Sizin kanlarınız, mallarınız, ırz ve namusunuz, şu mübarek günde, şu haram ayda, şu kutsal şehirde nasıl birbirinize haram ise, kıyamete kadar her zaman ve her yerde aynı şekilde haram kılınmıştır. Dikkat edin, tebliğ ettim, değil mi?” 1528. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile konuşurken. Söz Safiyye adındaki diğer hanımından açıldı. Ben kıskançlık hissiyle, onun kısa boylu, minyon tipli biri olduğunu kast ederek: — Ey Allah’ın Elçisi! Safiyye’nin şöyle şöyle oluşu ona fazla ilgi göstermemen için sana yeter, dedim. Bunun üzerine, Peygamber: — Ya Âişe! Safiyye’nin gıybetini yaparak öyle kötü bir söz söyledin ki, eğer o söz koskoca bir denize karışsa idi, onun suyunu dahi bozardı, dedi. Yine bir başka gün, kendisine birinin hâl ve hareketlerini anlatırken, o kişinin hoşlanmayacağı bir şekilde taklidini yapmıştım. Bunun üzerine Peygamberimiz: — Bana dünyanın en kıymetli şeylerini verseler bile, yine de bir insanı bu şekilde taklit etmeyi
18. YASAKLANAN ŞEYLER
123
istemezdim, buyurdu. 1529. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Miraca çıktığım zaman, bakırdan tırnaklarıyla kendi yüzlerini ve göğüslerini tırmalayan insanların yanından geçtim. — Ey Cebrail! Kim bunlar? diye sordum. Cebrail: — Bunlar, gıybet etmek suretiyle insanların etlerini yiyen ve onların şeref ve haysiyetleriyle oynayan kimselerdir, dedi. 1530. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her Müslüman’ın kanı, namusu ve malı dokunulmaz olup, diğer bütün Müslümanlara haramdır.” 255. BAB: GIYBET KONUŞMALARINI DİNLEME YASAĞI GIYBET DİNLEMENİN HARAM OLUŞU, GIYBETİ DUYAN KİŞİNİN BUNA KARŞI ÇIKMASI, EĞER BUNU YAPACAK GÜCÜ YOKSA VEYA ONU DİNLEMEZLERSE, İMKÂN BULDUĞU TAKDİRDE O MECLİSİ TERKETMESİ GEREKTİĞİ
124
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Konu ile İlgili Ayetler: 1. Müminler, boş ve çirkin bir söz işittikleri zaman Müslüman’a yakışan edepli ve onurlu bir tavırla oradan uzaklaşırlar ve kendilerine insafsızca sataşan kimselere derler ki: “Bizim yaptığımız işlerin sorumluluğu bize, sizin yaptığınız işlerin sorumluluğu da size aittir. Size selâm olsun! Sizin sataşmalarınıza cevap verecek değiliz. Çünkü vicdan ve sağduyudan yoksun cahillerle işimiz yok bizim.” (Kasas, 28/55) 2. Onlar ki, boş ve yararsız her şeyden yüz çevirirler. (Müminun, 23/3) 3. Hakkında yeterli bilgin olmayan ve doğruluğunu tam olarak araştırmadığın bir şeyin ardından körü körüne gitme. Bu, birilerinin lehinde veya aleyhinde ortaya atılan bir iddia, kulislerde konuşulan siyasî bir mesele ve hatta İslam âlimlerince verilen bir fetva olabilir. Ne olursa olsun, sağlam kanıtlara ve inandırıcı delillere dayanmadan, hiçbir konuda kesin yargıda bulunma, dost düşman hiç kimseyi asılsız söylentilere dayanarak suçlama. Çünkü araştırma yapıp gerçeği öğrenmen için Allah’ın sana bağışladığı kulak, göz, gönül ve akıl; işte bunların hepsi, bu yaptığından sorumludur. (İsra, 17/36)
18. YASAKLANAN ŞEYLER
125
4. Ey İslam davetçisi! Ayetlerimiz hakkında çirkin ve alaycı ifadelerle konuşmaya dalan kimselerle karşılaştığın zaman, onlar başka bir konuya geçinceye kadar, –mecbur kalmadığın sürece– onların yanında durma. Eğer şeytan yapman gerekeni sana unutturacak olursa, bu uyarıyı hatırlar hatırlamaz, o zalim topluluk ile birlikte oturma. Onların meclisini derhal terk et. (En’âm, 6/68) Konu ile İlgili Hadisler: 1531. Ebu’d–Derdâ radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim iftiraya uğrayan, gıybeti yapılan, hakarete maruz kalan yahut taciz edilen bir din kardeşinin şeref ve haysiyetini korursa, Allah da Mahşer Günü onu cehennem ateşinden korur. Kim de bir Müslüman’ın haysiyetinin çiğnenmesine seyirci kalır, gördüğü bir haksızlığı engellemeye çalışmazsa, Allah da Mahşer Günü onu yardımsız bırakır.” 1532. İtbân bin Malik radıyallahu anh, daha önce “Allah’ın Rahmetini Ümit Etmek” adlı bölümde geçen uzun ve meşhur hadisinde şöyle rivayet etmişti: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, benim davetim üzerine evimize gelerek orada namaz kıldı. Namazdan sonra otururken, içimizden biri:
126
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
— Malik bin Duhşum nerede? dedi. Bir başkası: — O adam, Allah ve Rasulü’nü sevmeyen bir münafıktır, dedi. Bunun üzerine, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Böyle söyleme! Onun, sırf Allah’ın rızasını kazanmak için “Lâ ilahe illallah” dediğini bilmiyor musun? Oysa Allah, rızasını umarak “Lâ ilahe illallah” diyen kimseyi –bazı kusurları olsa bile– cehenneme haram kılmıştır, buyurdu. 1533. Kâb bin Malik radıyallahu anh, daha önce “Tevbe” bölümünde geçtiği üzere, tövbe ediş hikâyesiyle ilgili uzunca hadisinde şöyle rivayet etmişti: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Tebük’te Ashabı’nın arasında otururken: — Kâb bin Malik ne yaptı acaba? diye sormuş. Bunun üzerine Seleme Oğulları’ndan bir adam: — Ya Rasulallah! Güzel elbiseleri ve sağına soluna bakıp gururlanması onu Medine’de alıkoydu, demiş. Bunun üzerine Muaz bin Cebel ona: — Ne fena konuştun! demiş. Sonra da Peygamber’e dönerek: — Ya Rasulallah! Biz onun hakkında iyilikten başka bir şey bilmiyoruz, demiş. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de Muaz’ı tasdik edercesine susmuş, hiçbir şey söylememiş.
18. YASAKLANAN ŞEYLER
127
256. BAB: GIYBETİN MUBAH OLDUĞU HÂLLER Bil ki, başka türlü ulaşılması mümkün olmayan meşru ve doğru amaçlarla yapıldığı takdirde, gıybet haram değildir. Bu amaçları, şu altı başlık altında toplamak mümkündür: 1. Zalimin zulmünü anlatmak. Zulme uğramış bir kimsenin, hükümdar veya hâkim gibi, zalime karşı kendisine yardımcı olabilecek yetki ve güce sahip birine gidip “Filan kimse bana şöyle şöyle haksızlık etti.” demesi caizdir. 2. Bir kötülüğü önlemek veya günah işleyen kimseyi yola getirmek amacıyla yardım istemek. Kişinin, o kötülüğü ortadan kaldırabileceğini umduğu birine gidip “Filanca kimse şu kötü işleri yapıyor, onu bundan alıkoy.” demesi veya buna benzer bir ifade kullanması caizdir. Amacı o günahı engellemek olmalıdır. Şayet böyle bir niyet taşımazsa, bu yaptığı haram olur. 3. Fetva sorarken de gıybet etmek caizdir. Bir kişinin müftüye gidip “Babam, kardeşim, kocam veya filan kimse bana şu haksızlığı yaptı. Onun bu işi yapmaya hakkı var mıdır? Bu zulümden kurtulmanın, hakkımı almanın ve zulmü engellemenin yolu nedir?” gibi sözler söylemesi, zorunluluktan dolayı caizdir. Ancak, “Şöyle şöyle yapan bir adam veya bir eş hakkında ne dersiniz?” diye üstü kapalı olarak durumu arz etmesi, ihtiyata daha uygun ve daha faziletli bir davranış olur. Çünkü bu gibi durumlarda isim vermeden de maksada
128
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
ulaşmak mümkündür. Bununla birlikte, Hind tarafından rivayet edilen ve inşallah aşağıda zikredeceğimiz hadiste olduğu gibi, haksızlık eden şahsın isminin açıkça söylenmesi de caizdir. 4. Müslümanları olası bir kötülükten sakındırmak ve öğüt vermek amacı ile de gıybet etmek caizdir. Bu da birkaç şekilde olur: a) Hadis ravilerinden ve o rivayetleri destekleyen şahitlerden kusurlu olanları belirtmek. Raviler hakkındaki bu tür olumsuz görüşleri nakletmek, bütün İslam âlimlerinin ortak görüşü (icmâ) ile caizdir. Hatta gerektiğinde bu vacip bile olur. b) Bir kimseyle evlilik, ortaklık, alışveriş, komşuluk yapmadan, ona bir şey emanet etmeden veya buna benzer önemli bir işe girişmeden önce onu tanıyan birinin görüşüne başvurulduğu zaman, kendisine danışılan kişinin bildiğini gizlememesi, aksine, hakkında bilgi istenen kişide bulunan kötü huy ve özellikleri, öğüt ve uyarı amacıyla söylemesi gerekir. c) Bir kimse İslam’ı öğrenmek isteyen birinin bid’atçi veya günahkâr bir hocadan ders aldığını görür ve onun bundan dolayı zarar göreceğinden korkarsa, ilim almaya çalıştığı o kişinin gerçek hâlini anlatarak onu uyarmalıdır. Bu da yine sırf öğüt verme amacıyla yapılmış olmalıdır. Bu iş tehlikeli ve yanılgıya açıktır. Çünkü uyarıda bulunan kişi haset duygusuna kapılmış yahut şeytan onu yanıltmış olabilir. Bu konuda son
18. YASAKLANAN ŞEYLER
129
derece dikkatli ve uyanık olmak gerekir. d) Bir yetkilinin üstlendiği göreve ehil olamaması, günahkâr olması, başkalarının aldatmasına kanması gibi sebeplerle görevini gerektiği şekilde yerine getirememesi durumunda, bunun daha üst bir makama bildirilmesi ve üst makamın, görevini ihmal eden bu yöneticiyi azledip o işe lâyık olan birini görevlendirmesini, onun bu hâlini bilip durumuna uygun davranmasını, yalanlarına kanmamasını yahut onu doğru davranmaya teşvik etmesini sağlamak üzere uyarı ve tavsiyelerde bulunmak caiz ve gereklidir. 5. Açıktan şarap içmek, zorla başa geçmeye çalışmak, haksız zekât almak, haraç kesmek, gayrimeşru işlere yönelmek gibi günahları alenen işleyen veya bid’atçiliğini açıkça ifade eden kimsenin açığa vurduğu kötülüklerini söylemek de caizdir. Ancak onun gizlemiş olduğu ayıplarının söylenmesi –onların da söylenmesini gerektiren başka bir sebep olmadığı takdirde– haramdır. 6. Bir insan şaşı, topal, sağır, kör ve buna benzer başka lakaplarla tanınıyorsa, onu sırf tarif edebilmek için bu lakaplarla anmak caizdir. Ancak bu lakapların, kişiyi ayıplamak amacıyla söylenmesi haramdır. Böyle lakaplarla tanınan kişilerin mümkünse bu lakaplar anılmadan tarif edilmesi daha doğru olur. İşte gıybetin caiz olduğu yerler konusunda İslam âlimlerinin ortaya koydukları ve çoğunda görüş
130
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
birliğine vardıkları altı sebep bunlardır. Onların bu husustaki delilleri, sahih ve meşhur hadislerdir. Şimdi onlardan bazılarını görelim. Konu ile İlgili Hadisler: 1534. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Bedevi kabile reislerinden biri, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına girmek için izin istedi. Uyeyne bin Hısn adındaki bu adam, kabalığı ve kötü ahlakıyla tanınan biriydi. Peygamberimiz: “İzin verin girsin. Ya Âişe! Şunu iyi bil ki, bu adam kabilesinin en kötü adamıdır. Ama yine de, onu İslam’a ısındırmak, güzel ahlakı telkin etmek ve düşmanlığını kazanmamak için kendisine iyi davranmak zorundayım. Bu adama güler yüz gösterdiğimi görüp de, onun iyi ve güvenilir bir kişi olduğunu sanmayasın diye seni uyarıyorum.” buyurdu. 1535. Yine Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda, İslam’ı bilmedikleri hâlde fetva vermeye kalkan, yaldızlı sözlerle insanları yönlendirmeye çalışan iki Yahudi din adamı veya iki münafıktan söz edildi. Peygamberimiz, onlardan etkilenebilecek Müslümanları uyarmak amacıyla şöyle buyurdu: “Ben bu iki adamın, dinimiz hakkında bir şey
18. YASAKLANAN ŞEYLER
131
bildiklerini sanmam.” 1536. Fâtıma Binti Kays radıyallahu anhâ anlatıyor: Eşim Ebu Hafs bin Muğire’den ayrıldıktan bir süre sonra, iki yerden evlilik teklifi aldım. Hemen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e geldim ve: — Ya Rasulullah! Ebu’l–Cehm ve Muâviye bin Ebu Süfyân bana talip oldular, siz ne buyurursunuz? dedim. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: — Muâviye fakirdir, alacağı hanımı geçindirebilecek kadar geliri ve malı yoktur. Ebu’l–Cehm ise, sopasını omuzundan indirmez. Yani çok sert ve haşin bir adamdır. Bana kalırsa, sen Üsâme bin Zeyd ile evlen, dedi. Böylece Peygamberimiz, kurulacak bir yuva öncesinde fikri sorulan kişinin adaylar hakkında bildiklerini – herhangi bir karalama gayesi gütmeksizin– söylemesinin gıybet sayılmayacağını göstermiş oldu. Müslim’in bir rivayetinde, “Ebu’l–Cehm, kadınları çokça döven biridir.” ifadesi yer almaktadır. 1537. Zeyd bin Erkam radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte, Mustalık Oğullarına karşı bir sefere çıkmıştık. O sefer esnasında, Müslümanlar büyük bir yokluk ve sıkıntı içindeydi. Bu yolculukta bizimle birlikte bulunan
132
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
münafıkların reisi Abdullah bin Übey, yandaşlarına: “Peygamber’in çevresinde bulunan Müslümanlara bir şey vermeyin ki, açlık ve sıkıntıdan bunalıp onu terk etsinler. Eğer Medine’ye dönersek, Allah’a yemin ederim ki, güçlü olanlar güçsüzleri oradan sürüp çıkaracaktır!” dedi. Ben de derhal gidip durumu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e haber verdim. Peygamber aleyhisselâm bana, “Neden gıybet ve dedikodu yapıyorsun?” demedi. Çünkü ortada Müslümanların zarar görme ihtimali vardı. Bunun için, olayı soruşturmak üzere Abdullah’a adam gönderip yanına çağırdı. Fakat o, böyle bir söz söylemediğine dair yemin üstüne yemin etti. Bunun üzerine, bazı insanlar “Zeyd Peygamber’e yalan söyledi.” demeye başladılar. Onların bu sözü bana çok dokunmuştu. Nihayet Allah, benim doğru söylediğimi tasdik eden “Münafikûn” süresini indirdi. Daha sonra Peygamber aleyhisselâm, bağışlanmaları için dua etmek üzere onları davet ettiyse de, onlar buna da yanaşmadılar. Ayette ifade edildiği gibi, başlarını çevirip gittiler. 1538. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Ebu Süfyân’ın hanımı Hind, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Ey Allah’ın Rasulü! Ebu Süfyân çok cimri bir adam.
18. YASAKLANAN ŞEYLER
133
Onun haberi olmadan cebinden aldıklarım dışında, bana ve çocuğuma yetecek miktarda para vermiyor. Bu durumda, kocamın cebinden gizlice para alabilir miyim? dedi. Peygamber de: — Eğer gerçekten sizi mağdur durumda bırakıyorsa, makul ölçüler içinde sana ve çocuğuna yetecek kadar alabilirsin, buyurdu. 257. BAB: İNSANLAR ARASINDA SÖZ TAŞIMANIN HARAMLIĞI Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey mümin! İnsanları küçümseyip alaya alan, durmadan lâf getirip götüren kimselere boyun eğme. (Kalem, 68/11) 2. İnsanın ağzından bir tek kelime çıkmaz ki, yanında kendisini gözetleyen ve söylediklerini kaydeden bir tanık hazır bulunmasın. (Kaf, 50/18) Konu ile İlgili Hadisler: 1539. Huzeyfe radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Nemmâm, yani dedikodu yapmayı, insanları çekiştirmeyi, birbiri aleyhinde konuşan kimseler arasında laf taşıyarak fesat çıkarmayı alışkanlık hâline getirmiş olan kişi, –Allah tarafından affedilmediği sürece– cennete giremez.”
134
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
1540. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, iki mezarın yanından geçiyordu. Orada yatanlardan söz ederek şöyle buyurdu: “Bu iki adam, şu anda kabirlerinde azap görüyorlar. Üstelik basit ve önemsiz gördükleri bir günahtan dolayı bu azabı çekiyorlar. Oysa basit zannettikleri şey, gerçekte çok büyük bir günahtı: Biri söz taşır, insanları birbirine düşürürdü. Diğeri ise küçük tuvaletini yaparken üzerine sıçramaması için dikkatli davranmaz, idrarından sakınmazdı.” 1541. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Size gerçek yalan ve iftiranın ne olduğunu söyleyeyim mi: İnsanların arasını bozmak için laf taşımak.” 258. BAB: İDARECİLERE SÖZ TAŞIMANIN HARAMLIĞI BİR KÖTÜLÜĞÜ VEYA HAKSIZLIĞI ENGELLEMEK AMACIYLA OLMADIKÇA, HALKIN KONUŞTUKLARINI İŞ BAŞINDAKİ YETKİLİLERE TAŞIMANIN YASAKLANMIŞ
18. YASAKLANAN ŞEYLER
135
OLDUĞU Konu ile İlgili Ayetler: 1-Ey iman edenler! (…) İyilikleri yaygınlaştırma ve zulme karşı tek yumruk olarak kötülükleri engelleme konusunda birbirinizle yardımlaşın; günah işlemek ve düşmanlıkları körüklemek amacıyla değil. (Maide, 5/2) Konu ile İlgili Hadisler: 1542. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ashabımdan hiç kimse, –doğması muhtemel bir kötülük söz konusu olmadıkça– bana bir başkası aleyhinde hoşlanmayacağım bir söz ulaştırmasın. Çünkü ben, içimde birinize karşı herhangi bir kırgınlık hissetmeden, gönül huzuru ile sizin yanınıza çıkmak isterim. Ancak umuma ait düzeltilmesi gereken aksaklıkların haber verilmesi bu yasağa dâhil değildir. Hatta bu bir görevdir. Bu tür olaylarda da şahısların değil, olay ve hataların üstü kapalı bir şekilde ulaştırılması uygun olur.” Bu hadis zayıftır. Zira senet zincirinde yer alan el-Velîd bin Hişâm (el-Velîd bin Ebî Hişâm veya el-Velîd bin Ebî Hâşim de denir), meçhul (güvenilir olup olmadığı bilinmeyen) bir ravidir. Ancak hadis mana itibariyle sahihtir.
136
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
259. BAB: İKİYÜZLÜLÜĞÜN ÇİRKİNLİĞİ Konu ile İlgili Ayetler: 1. Onlar günahlarını görecekler diye insanlardan çekinip gizleniyor, fakat her şeyi gören Allah’tan utanıp gizlenmiyorlar. Oysa onlar gecenin karanlığında Allah’ın hoşnut olmadığı bu plânları kurarlarken, Allah onların yanı başındaydı. Çünkü Allah, yaptıkları her şeyi ilim ve kudretiyle kuşatmıştır. (Nisa, 4/108) Konu ile İlgili Hadisler: 1543. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsanların, madenler gibi cins cins, kalite kalite olduğunu görürsünüz. Onların İslam öncesi cahiliye döneminde hayırlı ve erdemli olanları, –İslam’ı iyi öğrendikleri takdirde– İslamiyet devrinde de en hayırlı olanlardır. Yine devlet görevine en lâyık insanların, yöneticilik işine heves duymayan kimseler olduğunu görürsünüz. En kötü insanların da, birilerine bir yüzle, diğerlerine bir başka yüzle gidip gelen ikiyüzlü kimseler olduğunu görürsünüz.” 1544. Bazı kişiler, Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’ya:
18. YASAKLANAN ŞEYLER
137
— Biz idarecilerimizin yanında, onların yanına girmeden önce kendi aramızda konuştuklarımızın tam zıddı olan sözler söyleriz. Bu yaptığımız doğru mudur? dediler. Bunun üzerine Abdullah bin Ömer: — Bu sizin yaptığınızı, biz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zamanında münafıklık sayardık, diye cevap verdi. 260. BAB: YALAN SÖYLEMENİN HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey insan! Hakkında yeterli bilgin olmayan ve doğruluğunu tam olarak araştırmadığın bir şeyin ardından körü körüne gitme. Bu, birilerinin lehinde veya aleyhinde ortaya atılan bir iddia, kulislerde konuşulan siyasî bir mesele ve hatta İslam âlimlerince verilen bir fetva olabilir. Ne olursa olsun, sağlam kanıtlara ve inandırıcı delillere dayanmadan, hiçbir konuda kesin yargıda bulunma, dost düşman hiç kimseyi asılsız söylentilere dayanarak suçlama. Çünkü araştırma yapıp gerçeği öğrenmen için Allah’ın sana bağışladığı kulak, göz, gönül ve akıl; işte bunların hepsi, bu yaptığından sorumludur. (İsra, 17/36) 2. İnsanın ağzından bir tek kelime çıkmaz ki, yanında kendisini gözetleyen ve söylediklerini kaydeden bir tanık hazır bulunmasın. (Kaf, 50/18) Konu ile İlgili Hadisler:
138
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
1545. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Söz ve davranışlarda doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye, sonunda Allah katında ‘sıddık’ (dosdoğru kimse) diye yazılır. Yalancılık ise kötülüğe, kötülük de cehenneme sürükler. Kişi yalan söyleye söyleye, sonunda Allah katında ‘kezzâb’ (çok yalancı) diye yazılır.” 1546. Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kimde şu dört huy varsa, o kişi tam anlamıyla münafıktır. Eğer onda bu huylardan sadece biri varsa, o huyundan vazgeçinceye kadar kendisinde münafıklık özelliklerinden biri var demektir. O dört huy şunlardır: Kendisine bir şey emanet edilince emanete hıyanet eder. Konuşunca yalan söyler. Söz verince sözünden cayar. Birine karşı düşmanlık yapınca, haddi aşıp haksızlık ederek aşırı gider.”
18. YASAKLANAN ŞEYLER
139
1547. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim görmediği bir rüyayı gördüm diye anlatırsa, ahirette iki arpa tanesini birbirine düğümleme cezasına çarptırılır ki, bunu yapması asla mümkün değildir. Kim konuşmalarının duyulmasını istemeyen bir grubun sözlerine kulak verirse, Mahşer Günü kulaklarına eritilmiş kurşun dökülür. Kim tapınma amacına yönelik olarak herhangi bir put, ikon, totem gibi canlının resim veya heykelini yaparsa, Mahşer Günü azaba çarptırılır ve eğer kendisini bir yaratıcı gibi görüp Yaratanla boy ölçüşürcesine resim yapmışsa, resmini yaptığı o varlığa can vermeye zorlanır ki, ona can vermesi asla mümkün değildir.” 1548. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Yalanların en büyüğü, kişinin görmediği bir rüyayı gördüğünü söylemesidir.” 1549. Semure bin Cündeb radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, çoğu kez sabah
140
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
namazından sonra Ashabı’na: — İçinizde bu gece rüya gören var mı? diye sorardı. Rüya gören olmuşsa, rüyasını Peygamber’e anlatırdı. Peygamber de onu yorumlardı. Yine bir sabah bize rüya gören olup olmadığını sorduktan sonra, bu sefer kendi görmüş olduğu bir rüyayı anlatarak şunları söyledi: “Bu gece rüyamda iki kişi yanıma gelerek: — Kalk, gidiyoruz, dediler. Ben de kalkıp onlarla beraber yola koyuldum. Derken, yere uzanmış bir adamın yanına vardık. Elinde bir kaya parçası bulunan bir başka adam onun başı ucunda ayakta duruyor ve elindeki kayayı o adamın tepesine indirip başını yarıyordu. Taş yuvarlanıp gidiyor, adam taşı arkasından koşup alıyor, o geri gelinceye kadar ötekinin başı iyileşip eski hâline geliyordu. Kayayı getiren adam önce yaptığını tekrarlıyor ve bu böyle sürüp gidiyordu. Ben yanımdakilere: — Aman Allah’ım, bu da nedir? dedim. Onlar: — Yürü yürü, dediler. Yola devam ederek, baş aşağı yatmış bir adamın yanına geldik. Adamın başucunda, elinde demir çengel bulunan biri duruyordu. Bu adam, elindeki çengelle yatan kişinin avurdunu, burnunu ve gözünü ta ensesine kadar yarıyor, sonra öbür tarafına geçip orasını da aynı şekilde parçalıyordu. Bir tarafını yarıncaya kadar, önceki yardığı taraf eski hâline geliyor ve adam tekrar gelip aynı şekilde parçalamaya devam
18. YASAKLANAN ŞEYLER
141
ediyordu. Ben: — Aman Allah’ım, bunlar nedir? dedim. Onlar yine: — Yürü yürü, dediler. Yine yola devam ettik. Derken, fırına benzeyen bir binanın yanına geldik. (Râvi diyor ki: Sanırım Peygamber aleyhisselâm, “İçeriden birtakım çığlıklar, feryatlar geliyordu.” sözünü de söyledi.) Oraya bakınca, bir sürü çıplak erkek ve kadınlarla dolu olduğunu gördük. Aşağıdan yükselen alevler vücutlarını sarıyordu. Alevler onları her sardığında çığlıklar atıyorlardı. Ben: — Bunlar nedir? dedim. Onlar yine: — Yürü yürü, dediler. Yola devam ederek bir nehre vardık. (Ravi diyor ki: “Sanırım Peygamber, onun kan kırmızısı bir nehir olduğunu da söylemişti.) Nehrin içinde yüzen bir adam, kıyısında da yanına bir öbek taş yığmış bir başka adam vardı. Nehirdeki adam bir süre orada yüzdükten sonra kıyıya geliyor ve ağzını açıyordu. Kıyıdaki adam onun ağzına büyük bir taş koyuyor, o da ağzındaki taşla suda yüzmeye çalışıyordu. Adamın yanına her dönüşünde yine ağzını açıyor, öteki de tekrar ağzına bir taş atıyordu. Ben, yanımdakilere: — Bunlar nedir? dedim. Onlar yine: — Yürü yürü, dediler. Yürümeye devam ettik. Derken, son derece çirkin görünüşlü –veya görebileceğin en çirkin suretteki– bir adamın yanına vardık. Yanında bir ateş yanıyordu. Adam bir yandan ateşe odun atıyor, bir yandan da ateşin etrafında
142
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
dolanıp duruyordu. Ben: — Bu adam kim? dedim. Bana: — Yürü yürü, dediler. Bir süre daha yürüdükten sonra, içinde baharın tüm çiçek çeşitlerinin bulunduğu geniş, yemyeşil bir bahçeye vardık. Bahçenin ortasında, çok uzun boylu bir adam vardı. Göğe uzanan başını nerede ise göremiyordum. Adamın etrafında, daha önce hiç göremediğim kadar çok çocuk bulunuyordu. Ben: — Bu adam ve bu çocuklar kim? diye sordum. Onlar yine: — Yürü yürü, dediler. Yürümeye devam ettik. Gide gide, ulu bir ağacın yanına vardık ki, ben ömrümde onun kadar büyük, onun kadar güzel bir ağaç görmedim. Yanımdakiler: — Bu ağaca çık, dediler. Birlikte ağaca çıkıp, binaları altın ve gümüş tuğlalarla örülmüş muhteşem bir şehre yükseldik. Şehrin kapısına varıp açılmasını istedik. Kapı açıldı, biz de girdik. Bizi, vücutlarının yarısı bugüne kadar gördüklerinizin en güzeli, diğer yarısı da bugüne kadar gördüklerinizin en çirkini olan birtakım adamlar karşıladı. Yanımdaki iki kişi onlara: — Gidip şu nehre girin, dediler. Bir de ne göreyim, yanı başımızda suyu bembeyaz, geniş bir nehir var. Adamlar gidip nehre girdiler, sonra da çıkıp yanımıza geldiler. Çirkinlikleri tamamen gitmiş, hepsi son derece güzelleşmişlerdi. Beni götüren iki kişi, bana: — Ey Muhammed! Burası Adn cennetidir. İşte şurası
18. YASAKLANAN ŞEYLER
143
da senin konağındır, dediler. Dedikleri yere başımı kaldırıp bakınca, beyaz buluta benzeyen bir köşk gördüm. — İşte burası senindir, dediler. Ben o iki kişiye: — Allah aşkına, bırakın da oraya gireyim, dedim. — Hayır, henüz değil. Vakti gelince oraya gireceksin, dediler. Bunun üzerine ben: — Bu gece boyunca hayret verici birçok şey gördüm. Gördüklerimin anlamı nedir? diye sordum. Onlar: — Şimdi onları sana söyleyebiliriz, deyip anlatmaya başladılar: “İlkönce yanına vardığın kafası taşla yarılan adam var ya, o Kur’an’ı öğrendiği ve İslami hakikatlerden haberdar olduğu hâlde, Allah’ın kitabını okumayı ve emirlerini uygulamayı ihmal eden ve farz namaz vaktini uyku ile geçiren kimsedir. Avurdu, burnu ve gözleri demir çengelle yarılan adam, sürekli yalan söyleyen, etrafa yalanlar yayan kişidir. Fırın içindeki çıplak erkek ve kadınlar ise, zina eden erkek ve kadınlardır. Nehirde yüzerken ağzına taş tıkılan adam, faiz yiyen kişidir. Çevresinde dolandığı ateşi sürekli yakıp duran çirkin görünüşlü kişi, cehennem bekçisi Malik’tir. Bahçedeki o uzun boylu adam İbrahim aleyhisselâm, etrafındaki çocuklar da fıtrat üzere, yani her insanın doğuştan sahip olduğu saf ve doğal hâl üzere, günahsız
144
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
ve tertemiz bir hâlde ölen (bir rivayete göre fıtrat üzere doğan) küçük yavrulardır.” O sırada, Müslümanlardan biri: — Ya Rasulullah! Müşrik ve kâfirlerin çocukları da bunlara dâhil midir? diye sordu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Evet, müşriklerin çocukları da cennetliktir, buyurdu. Sonra o iki kişinin sözlerini aktaramaya devam etti: “Vücutlarının yarısı güzel, diğer yarısı çirkin olan adamlara gelince, bunlar da hem iyilikler yapmış, hem de günah işleyen, fakat daha sonra Allah tarafından bağışlanmış olan kimselerdir.” Buhârî’nin bir başka rivayeti şöyledir: “Bu gece rüyamda iki adam gördüm. Yanıma gelip beni kutsal bir yere çıkardılar. (…) Derken, üstü dar, altı geniş ve alt kısmında ateş yanan fırına benzer bir deliğin yanına vardık. İçinde birtakım çıplak erkekler ve kadınlar vardı. Alevler yükseldikçe onlar da yükseliyor, neredeyse delikten çıkacak hâle geliyorlardı. Alevler sakinleşince de tekrar dibe iniyorlardı.” Bu rivayette, nehrin rengi konusunda ravinin tereddüdü olmaksızın, şöyle denilmiştir: “Nihayet kandan bir nehre ulaştık. Nehrin ortasında ayakta duran bir adam, kenarında da önünde bir yığın
18. YASAKLANAN ŞEYLER
145
taş bulunan bir başka adam vardı. Nehirdeki adam çıkmak isteyince, kıyıdaki onun ağzına bir taş atıyor ve onu yerine geri çeviriyordu. Çıkmak için kenara her gelişinde aynı şeyi yaparak adamın ağzına bir taş atıyor, o da geri dönüyordu.” O rivayette, şu ifadeler de yer almaktadır: “O iki kişi beni ağaca çıkararak, eşini benzerini görmediğim muhteşem güzellikte bir eve davet ettiler. Evin içinde, yaşlı ve genç insanlar vardı.” Yine aynı rivayette, şu ifadeler de bulunmaktadır: “Şu ağzının parçalandığını gördüğün adam var ya, o yalancının biriydi. Sürekli yalan söyler ve yalanları her tarafa yayılırdı. O adam, kıyamet gününe kadar böyle azap görmeye devam edecektir.” Aynı rivayette, şu ifadeler de vardır: Beni getiren kişi dedi ki: “O başının ezildiğini gördüğün adam var ya, Allah ona Kur’an öğretmeyi nasip ettiği hâlde o geceleri hep uyku ile geçirip Kur’an okumamış, gündüz de onunla amel etmemişti. Buna da kıyamet gününe kadar böyle azap edilecektir. İlk girdiğin ev, müminlerin köşküdür. Şu ev ise, şehitlerin sarayıdır. Ben Cebrail’im, bu da Mikail. Kaldır başını ve göğe bak.” Başımı kaldırdım, bir de ne göreyim, üstümde buluta benzer bir şey duruyor. İşte burası da senin konağındır, dediler. Ben: Bırakın beni, oraya gireyim, dedim. Onlar da:
146
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Hayır, sen henüz ömrünü tamamlamadın. Ömrünü tamamlayınca konağına gireceksin, dediler. 261. BAB: YALAN SÖYLEMENİN CAİZ OLDUĞU DURUMLAR Bil ki, yalan söylemek aslında haram ise de, bazı zaruri hâllerde, el-Ezkâr adlı kitabımda açıkladığım şartlarla caiz olur. Bunu kısaca şöyle izah edebiliriz: Söz, arzu edilen amaçları gerçekleştirme aracıdır. Yalana başvurmaksızın bu amaçlara erişilmesi mümkün ise, bu durumda yalan söylemek kesinlikle haramdır. Fakat meşru bir maksadın elde edilmesi ancak yalan söylemekle mümkün olacaksa, o takdirde yalan söylemek caizdir. O maksada ulaşmak mubah ise, yalan söylemek mubah olur. Maksada ulaşmak vacip ise, yalan söylemek de vacip olur. Örneğin, bir Müslüman kendisini öldürmek isteyen bir zalimden gizlense ya da malını almak isteyen bir zorbadan malını saklasa ve bir başkasına o kişinin ve malının nerede olduğu sorulsa, sorulan kişinin onu gizlemek maksadıyla yalan söylemesi vacip olur. Yine bir kimsenin yanında emanet bir mal olsa ve bir zorba da ona el koymak istese, emanetçinin emaneti gizlemek için yalan söylemesi vacip olur. Bu gibi hâllerde yalan söylemek yerine, tevriye yapılması ihtiyata daha uygundur. Tevriye, söylenen söz dış görünüş itibariyle veya
18. YASAKLANAN ŞEYLER
147
muhatabın anladığına göre yalan olsa bile, kendi zihninde doğru ve tutarlı bir manayı kast ederek konuşmak demektir. Bununla birlikte, bu durumda tevriye yapılmayıp doğrudan yalan söylense de haram olmaz. İslam âlimleri, bu gibi hâllerde yalan söylemenin caiz olduğuna, aşağıdaki Ümmü Külsüm hadisini delil getirmişlerdir. Konu ile İlgili Hadisler: 1550. Peygamber Efendimizin can düşmanlarından biri olan Ukbe bin Ebu Muayt’ın kızı Ümmü Külsüm radıyallahu anhâ diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işitim: “İnsanların arasını bulmak amacıyla birinden diğerine hayırlı haber götüren ve taraflar arasında kin ve nefreti azaltacak olumlu ve güzel sözler söyleyen kimse, söyledikleri gerçek olmasa bile, yalancı sayılmaz.” Müslim’in rivayetinde şöyle bir ilave vardır: Ümmü Külsûm diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in, şu üç husus haricinde, insanların yalan söylemesine izin verdiğini duymadım: Savaşta düşmanı aldatmak için, İki kişinin arasını bulmak amacıyla, Kocanın karısına, karının da kocasına aile düzenini korumak maksadıyla söylediği yalan.
148
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
262. BAB: SÖYLEYECEĞİ VEYA BİR BAŞKASINDAN NAKLEDECEĞİ SÖZLERİN DOĞRULUĞUNU ARAŞTIRMAYA TEŞVİK Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey insan! Hakkında yeterli bilgin olmayan ve doğruluğunu tam olarak araştırmadığın bir şeyin ardından körü körüne gitme. Bu, birilerinin lehinde veya aleyhinde ortaya atılan bir iddia, kulislerde konuşulan siyasî bir mesele ve hatta İslam âlimlerince verilen bir fetva olabilir. Ne olursa olsun, sağlam kanıtlara ve inandırıcı delillere dayanmadan, hiçbir konuda kesin yargıda bulunma, dost düşman hiç kimseyi asılsız söylentilere dayanarak suçlama. Çünkü araştırma yapıp gerçeği öğrenmen için Allah’ın sana bağışladığı kulak, göz, gönül ve akıl; işte bunların hepsi, bu yaptığından sorumludur. (İsra, 17/36) 2. İnsanın ağzından bir tek kelime çıkmaz ki, yanında kendisini gözetleyen ve söylediklerini kaydeden bir tanık hazır bulunmasın. (Kaf, 50/18) Konu ile İlgili Hadisler: 1551. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her duyduğu sözü kaynağını araştırmadan, doğruluğundan emin olmadan nakletmesi, kişiye
18. YASAKLANAN ŞEYLER
149
yalan olarak yeter.” 1552. Semure bin Cündeb radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim yalan olduğunu zannettiği bir hadisi benden naklederse, o da o hadisi uyduran yalancılardan biridir. O hâlde, herhangi bir yerden duyduğunuz ve hadis diye nakledilen bir sözün sahih olup olmadığını muteber hadis kitaplarından araştırıp onun gerçekten bana olduğuna kanaat getirmeden rivayet etmeyin. Bana isnat edilen bu tür uydurma sözler beni övücü nitelikte olsalar bile, onları hadis diye nakletmeyin. Çünkü İslam dini ve bu dinin Peygamberi, yalan ve uydurma sözlerle övülmeye, yüceltilmeye muhtaç değildir. Bizzat Allah tarafından gönderilen bu din, her yönüyle tam ve mükemmeldir. Yalanlarla takviye edilmeye, desteklenmeye ihtiyacı yoktur. Müslüman da dürüst insandır, yalana tevessül edip de kendisini ve başkalarını aldatmaz. İslam’ı en güzel şekilde öğrenmek ve yaşamak isteyenler için, Allah’ın kitabı ve bu kitabın pratik hayata yansıtılmasında mükemmel bir örnek ve model olan Peygamber’in sahih hadisleri yeterlidir.” 1553. Esmâ radıyallahu anhâ anlatıyor: Bir kadın Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e
150
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
gelerek: — Ya Rasulullah! Kocamın benden başka bir hanımı daha var. Kocamın bana vermediği bir şeyi verdi diye kumama karşı gösteriş yapsam günah olur mu? diye sordu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Kendisine verilmemiş bir şeyle gösteriş yapan, başkasına ait altlı üstlü iki sahte elbise giyerek o emanet elbiselerle insanlara caka satan kimseye benzer. Birinden iltifat görmediği hâlde görmüş gibi çalım satan, zengin olmadığı hâlde zenginmiş gibi davranan, hiç bir bilgi ve becerisi olmadığı hâlde âlim veya filozof geçinen, farz ibadetleri bile yerine getirmezken âbid ve takvâ sahibi görünen sahteciler, hem olmayan bir şeyi var gibi gösterdikleri, hem de o şeyle kibirlenip gösteriş yaptıkları için iki kat yalan söylemiş olurlar, buyurdu. 263. BAB: YALAN ŞAHİTLİĞİN EN BÜYÜK GÜNAHLARDAN OLUŞU Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey iman edenler! Putlardan kaynaklanan pisliklerden, küfür ve şirk sistemlerinin ürettiği batıl inanç ve ideolojilerden, bidatlerden, hurafelerden kaçının. Asılsız, temelsiz iddialardan, yalan sözlerden ve özellikle de yalancı şahitlikten uzak durun. (Hac, 22/30)
18. YASAKLANAN ŞEYLER
151
2. Ey insan! Hakkında yeterli bilgin olmayan ve doğruluğunu tam olarak araştırmadığın bir şeyin ardından körü körüne gitme. Sağlam kanıtlara ve inandırıcı delillere dayanmadan, hiçbir konuda kesin yargıda bulunma, dost düşman hiç kimseyi asılsız söylentilere dayanarak suçlama. Çünkü araştırma yapıp gerçeği öğrenmen için Allah’ın sana bağışladığı kulak, göz, gönül ve akıl; işte bunların hepsi, bu yaptığından sorumludur. (İsra, 17/36) 3. İnsanın ağzından bir tek kelime çıkmaz ki, yanında kendisini gözetleyen ve söylediklerini kaydeden bir tanık hazır bulunmasın. (Kaf, 50/18) 4. Rabb’in, kullarının her gözetlemektedir. (Fecr, 89/14)
hâlini
her
an
5. Müminler, yakın dost ve akrabalarının cezalandırılması söz konusu olsa bile, asla yalancı şahitlik yapmazlar. Boş ve yararsız işlerle uğraşan kimselerle karşılaştıklarında, onları yararlı işlere yönlendirmeye çalışırlar. Bunu yapamadıkları takdirde, Müslüman’a yakışan edepli ve onurlu bir tavırla oradan uzaklaşırlar. (Furkan, 25/72) Konu ile İlgili Hadisler: 1554. Ebu Bekre radıyallahu anh anlatıyor:
152
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Size günahların en büyüklerini söyleyeyim mi? dedi. Biz: — Evet ya Rasulallah, dedik. Peygamber de: — Allah’a ortak koşmak ve ana babaya karşı gelmek, buyurdu. Sonra yaslandığı yerden doğrularak oturdu ve: — Bakın, bir de yalan söylemek ve yalancı şahitlik yapmak, buyurdu. Bu sözü o kadar çok tekrarladı ki, daha fazla üzülmesini istemediğimiz için, içimizden, “Keşke artık sussa!” diye temennide bulunduk. 264. BAB: BELİRLİ BİR İNSAN VEYA HAYVANA LÂNET ETME YASAĞI Konu ile İlgili Hadisler: 1555. Rıdvan biatinde bulunan sahâbîlerden Ebu Zeyd Sâbit bin Dahhâk el–Ensârî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir konuşmasında şöyle buyurmuştur: “Kim “Yalan söylüyorsam şu dinden olayım!” diyerek İslam’dan başka bir din adına bilerek yalan yere yemin ederse, o kişi neticede yalan da söylese doğru da söylese, dediği gibi İslam’dan çıkmış demektir. İntihar eden kişi kendisini neyle öldürmüşse, Mahşer Günü ona aynı şeyle azap edilecektir. Herhangi bir cinnet hâli yaşamadan, bilinçli olarak
18. YASAKLANAN ŞEYLER
153
canına kıyan kişi kendisini hangi aletle öldürdüyse, ahirette de o aletle azap edilerek cezalandırılacaktır. Çünkü insanın masum bir cana kıymaya –o can onun kendisine ait bile olsa– hakkı yoktur. Sahip olmadığı bir şeyi adayan kişinin adağı geçersizdir. Çünkü insan, başkalarının malı üzerinde tasarrufa yetkili değildir. Mümine lânet etmek, onu öldürmek gibidir. Yani bir Müslüman’ın ilahi rahmetten ebediyen mahrum kalmasını dilemek, onu öldürmek kadar ağır bir suçtur.” 1556. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sıddık (özü sözü doğru) olan birine, lânetçi olmak yakışmaz. Eğer bir kişi başkalarına olur olmaz sebeplerle lânet ediyorsa, Sıddık makamına ulaşamamış, ihlâs ve fazilet sahibi biri olamamış demektir.” 1557. Ebu’d–Derdâ radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Lânetçiler, Mahşer Günü ne şefaatçi, ne de şahit olabilirler. Sağa sola lânet etmeyi alışkanlık hâline getirmiş kimseler –ibadet ve iyilikleri hangi derecede olursa olsun– ahirette şefaat edemeyeceklerdir. Böyle
154
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
kimselerin şahitlikleri de kabul edilmeyecektir.” 1558. Semure bin Cündeb radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sakın birbirinize, “Allah sana lânet etsin!”, “Allah'ın gazabına uğrayasın!”, “Jehennemde yanasın!” gibi sözler söyleyerek Allah’ın lâneti, gazabı ve cehennem azabı ile lânet ve beddua etmeyin!” 1559. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Mümin; yerici, lânetçi, kötü ahlaklı, çirkin karakterli olamaz. İyi bir Müslüman, insanları sürekli ayıplayan, kınayıp yeren, etrafına lânetler savuran, edepsizce sözler söyleyen, merhametsiz, kaba, onursuz, kişiliksiz biri olamaz. Eğer onda bu özelliklerin bir kısmı veya tamamı varsa, onun kalbine henüz iman tam anlamıyla yerleşmemiş demektir.” 1560. Ebu’d–Derdâ radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kul herhangi bir şeye lânet ettiği zaman, o lânet
18. YASAKLANAN ŞEYLER
155
gökyüzüne çıkar, fakat semanın arşa açılan kapıları ona kapatılır. Sonra tekrar yere iner, ama yeryüzünün kapıları da ona kapanır. Sonra sağa sola bakınır, gidecek hiçbir yer bulamaz ve sonunda, lânet edilen kişiye gider. Eğer o gerçekten lânete lâyık biriyse onda kalır, değilse, o lâneti eden kişiye geri döner. Böylece, haksız yere lânet etmiş olan kişi, kendi ağzıyla kendi felâketini hazırlamış olur.” 1561. İmran bin Husayn radıyallahu anhumâ anlatıyor: Bir seferde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikteydik. Ensar’dan (Medineli Müslümanlardan) bir kadın, hırçınlık yapan devesinden rahatsız olarak ona lânet etti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, daha önce uyarıldığı hâlde lanet etmekten vazgeçmeyen bu kadının sözünü duyunca: “Devenin sırtındakileri alın ve onu salıverin gitsin. Çünkü o lânetlenmiştir. Lânetlenmiş bir hayvan bize yol arkadaşlığı edemez!” buyurdu. İmran diyor ki: O deve hâlâ gözümün önündedir; insanların arasında gezinirdi de, kimse ona dokunmazdı. Peygamber aleyhisselâm o hayvanın üzerine binilmesini, etinin yenilmesini, satılmasını vs. yasaklamadığı hâlde, o uyarısından sonra hiç kimse o hayvana dokunmak bile istemedi. Böylece o deve, lânetin
156
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
ne büyük bir günah olduğunun canlı bir belgesi olarak ölünceye kadar halk arasında dolaştı durdu. 1562. Ebu Berze Nadle bin Ubeyd el–Eslemî radıyallahu anh anlatıyor: Bir seferde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikteydik. Genç bir kadın, kervana ait bazı eşyaları da taşıyan bir deve üzerinde yolculuk ediyordu. Kadın Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i gördü ve devesini ona doğru sürmeye başladı. Zaten tırmandıkları yokuş onlara epey zorluk veriyordu. Deve yorulup duraklayınca: — Yürü, lânet olası hayvan, diyerek devesini sürmeye çalıştı. Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm: — Lânetlenmiş bir deve bizimle birlikte bulunmasın. Onu salıverin gitsin, buyurdu. 265. BAB: İSİM BELİRTMEKSİZİN GÜNAHKÂRLARA LÂNET ETMENİN CAİZ OLUŞU Konu ile İlgili Ayetler: 1. Dikkat, Allah’ın lâneti dünyada da ahirette de zalimlerin üzerinedir. (Hud: 11/18) 2. Cennet halkı cehennem halkına seslenerek, “Ey kâfirler! Biz, Rabb’imizin bize verdiği bütün sözlerin
18. YASAKLANAN ŞEYLER
157
gerçek olduğunu gördük. Siz de Rabb’inizin verdiği sözlerin doğru çıktığını gördünüz mü?” diyecekler. Jehennemdekiler, “Evet, gördük!” diye karşılık verecekler. Bunun üzerine, Allah tarafından görevlendirilmiş bir çağrıcı melek, aralarında şöyle haykıracak: “Allah’ın lâneti, zalimlerin üzerine olsun!” (Âraf: 7/44) Konu ile İlgili Hadisler: Sahih hadis kitaplarında geçtiği üzere, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bazı kimselere lânet ederek şöyle buyurmuştur: 1. Allah peruk takana da, taktırana da lânet etmiştir. (1644–1646 numaralı hadisler) 2. Faiz yiyene de Allah lânet etsin. (1617 numaralı hadis) 3. Putperestliğe özendirecek tarzda canlıların resim ve heykellerini yapanlara Allah lânet etsin. (1680– 1688 numaralı hadisler) 4. Bahçe ve tarlalardaki izleri ve sınırları bozup değiştirenlere Allah lânet etsin. (Müslim, Edahi, 44; Nesai, Dehaya, 34) 5. Çaldığı küçücük bir yumurta bile olsa, hırsızlık yapana Allah lânet etsin. (Buhari, Hudud, 7; İbni Mace, Hudud, 22) 6. Ana babasına lânet edene Allah lânet etsin.
158
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
(Müslim, Edahi, 44) 7. Bir hayvanı Allah’tan başkası adına kesene Allah lânet etsin. (Müslim, Edahi, 43; Nesai, Dehaya, 34) 8. Bütün meleklerin ve insanların lâneti, Medine’de bidat çıkaran veya bir bidatçiyi barındıran kimsenin üzerine olsun. (Buhari, İ’tisam, 5; Müslim, Hac, 403.) 9. Ya Rab! Allah’a ve Elçisine isyan eden Ri’l, Zekvan ve Usayye kabilelerine lânet et. (Buhari, Jihad, 9) 10. Peygamberlerin kabirlerini mescit edinen Yahudilere Allah lânet etsin. (Buhari, Salat, 48; Müslim, Mesacid, 19) 11. Kadınlara özenen erkeklere ve erkeklere özenen kadınlara lânet olsun. (1633 numaralı hadis.) 266. BAB: HAKSIZ YERE BİR MÜSLÜMAN’A SÖVMENİN HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Ayetler: 1. İşlemedikleri bir suçtan dolayı Mümin erkeklere ve mümin kadınlara suç isnat edip eziyet edenler, gerçekten çirkin bir iftira atmış ve böylece, apaçık bir vebal yüklenmişlerdir. (Ahzab, 33/58) Konu ile İlgili Hadisler: 1563. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan
18. YASAKLANAN ŞEYLER
159
rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Müslüman’a sövmek fâsıklık, onunla savaşmak ise kâfirliktir. Müslüman’a haksız yere sövüp saymak, onu rencide edecek söz ve davranışlarda bulunmak, şerefine namusuna dil uzatmak, doğru yoldan sapmak hak çizgiden çıkmak demektir. Müslüman’la kavga etmek, onu dövmeye, yaralamaya veya öldürmeye teşebbüs etmek ise kâfirliktir, yani ancak bir kâfirin yapabileceği çok büyük bir günahtır.” 1564. Ebu Zer radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir kimse başkasını fâsıklıkla veya kâfirlikle itham eder de o itham edilen kişide bu özellikler bulunmazsa, bu söz mutlaka onu söyleyen kişiye geri döner. Fâsık (yoldan çıkmış, günahkâr) olmayan bir Müslüman’ı bu sıfatla itham eden kişi, bu sözüyle bizzat kendi fâsıklığını ilan etmiş olur. Aynı şekilde, bir Müslüman’ı kâfir, münafık veya din düşmanı diye itham eden biri, eğer o Müslüman’ın savunduğu değerlerin ve inanç esaslarının gerçekten kâfirlik olduğuna inanıyorsa, o zaman kendisi bu değerlere inanmıyor, yani kâfir demektir. Eğer bu sözü o kişinin kâfir olduğuna inanmadan, ona duyduğu öfke, kıskançlık, düşmanlık gibi bir sebeple söylemişse, bu yüzden kâfir
160
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
olmasa da, çok büyük bir günah işlemiş olur. Fakat yanlış bir değerlendirme neticesinde o kişinin Müslüman olmadığı kanaatine vararak onu kâfirlikle itham etmişse ve bu hatasında kendisini mazur gösterebilecek geçerli mazeretleri varsa, o zaman günaha girmez. Ancak gerekli araştırmayı yapmadan, üstünkörü bir değerlendirme ile bu neticeye ulaşmışsa, ihmalkârlık yaptığı ve Müslüman görünen birini kâfirlikle itham etmek gibi lüzumsuz ve tehlikeli bir işe giriştiği için yine günaha girer.” 1565. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Birbirine söven iki kişinin günahı, mazlum olan kişi aşırı gidip haksızlık etmediği sürece, sövüşmeyi ilk başlatana yazılır.” 1566. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna içki içmiş bir adam getirdiler. Rasulullah aleyhisselâm: — Onu cezalandırın, dedi. Bunun üzerine, kimimiz elimizle, kimimiz ayakkabısıyla, kimimiz elbisesiyle ona vurmaya başladık. Ceza uygulandıktan sonra adam oradan ayrılırken, sahabîlerden bazıları ona kızarak: — Allah seni kahretsin, rezil etsin, diye beddua
18. YASAKLANAN ŞEYLER
161
ettiler. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Böyle söyleyip de ona karşı şeytana yardımcı olmayın. Onun iyice rezil olması için beddua etmek yerine, doğru yola gelmesi için dua edin, buyurdu. 1567. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim köle veya cariyesine zina iftirasında bulunursa, Mahşer Günü o kişiye seksen değneklik had cezası uygulanacaktır.” 267. BAB: ÖLÜLERE SÖVME YASAĞI (İNSANLARI UYARMAK GİBİ) MEŞRU BİR SEBEBE DAYANMAKSIZIN, HAKSIZ YERE ÖLÜLER HAKKINDA KÖTÜ KONUŞMANIN YASAKLANMASI Konu ile İlgili Hadisler: 1568. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İster Müslüman, ister kâfir olsun, ölülere sövmeyin ve onlara hakaret etmeyin. Çünkü onlar, ahirete göndermiş oldukları iyilik ve kötülüklerin sonuçları ile yüz yüze gelmiş bulunuyorlar. Öyleyse, ölmüşlerin akıbetini değiştirmeyecek, ama Müslüman’ın ahlakına, edep ve terbiyesine zarar verecek ve gereksiz
162
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
düşmanlıklara, kırgınlıklara sebep olabilecek bu tür davranışlardan kaçının. Ancak yaşayanları uyarmak ve kötülükten korumak amacıyla ölmüş kimseleri eleştirebilir, küfür ve hakaret etmeden yanlışlarını ortaya koyabilirsiniz.” 268. BAB: İNSANLARA SIKINTI ve EZİYET VERMENİN YASAKLANMASI Konu ile İlgili Ayetler: 1. Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, işlemedikleri bir suçtan dolayı eziyet edenler, gerçekten çirkin bir iftira atmış ve böylece, apaçık bir vebal yüklenmişlerdir. (Ahzab, 33/58) Konu ile İlgili Hadisler: 1569. Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların zarar görmediği, emin olduğu kimsedir. Gerçek Müslüman, insanlara daima güven teklin eder. İnsanlar onun ne küfür, hakaret, dedikodu, gıybet, iftira gibi diliyle; ne de dayak, cinayet, hırsızlık gibi eliyle bir kötülük yapmayacağını bilirler. Gerçek muhacir ise, bir yerden başka bir yere hicret eden kimse değil, asıl Allah’ın yasakladığı şeylerden uzak duran kimsedir.”
18. YASAKLANAN ŞEYLER
163
1570. Yine Abdullah bin Amr radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim cehennemden azat edilip cennete girmeyi arzu ediyorsa, son nefesine kadar Allah’a ve ahiret gününe imandan ayrılmasın. Ve kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa, başkalarına da öyle davransın.” 269. BAB: MÜSLÜMANLARIN BİRBİRLERİNE KİN BESLEMELERİNİN ve ARALARINDAKİ İLGİYİ KOPARIP BİRBİRLERİNE KÜSMELERİNİN HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Ayetler: 1. İnananlar birbirlerine düşman olamazlar, onlar ancak kardeştirler. O hâlde, müminler arasında çıkabilecek anlaşmazlıklara hemen müdahale ederek din kardeşlerinizin arasını düzeltin. (Hucurat, 49/10) 2. Müminler birbirlerine karşı alabildiğine merhametli ve alçakgönüllü, kâfirlere karşı da son derece şahsiyetli ve onurludurlar. (Maide, 5/54) 3. Muhammed Allah’ın Elçisidir. Onun yanında yer alan Müslümanlar ise, inkârcılara karşı son derece kararlı ve çetin, birbirlerine karşı ise alabildiğine şefkatli ve merhametlidirler. (Fetih, 48/29)
164
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Konu ile İlgili Hadisler: 1571. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ey müminler! Birbirinize kin ve nefret beslemeyin. Birbirinize haset etmeyin. Birbirinize darılıp yüz çevirmeyin, birbirinizle ilginizi kesmeyin. Ey Allah’ın kulları, kardeş olun! Şunu iyi bilin ki, bir Müslüman’ın din kardeşini üç günden fazla terk etmesi, küsüp onunla konuşmaması, ondan uzak durması helal değildir.” 1572. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her pazartesi ve perşembe günü, cennete götüren bütün rahmet ve bereket kapıları açılır ve Allah’a ortak koşmayan her kul bağışlanır. Ancak aralarında küslük bulunan kişiler hariç. Allah tarafından meleklere, “Birbiriyle barışıncaya kadar bunları bekletin; birbiriyle barışıncaya kadar bunları bekletin, küs kalmaya devam ederlerse günahlarını silmeyin, denilir.” Müslim’in bir rivayetinde hadisin ilk cümlesi, “Her perşembe ve pazartesi günü, kulların işlediği ameller Allah’a takdim edilir.” şeklindedir.
18. YASAKLANAN ŞEYLER
165
270. BAB: HASEDİN HARAM OLUŞU HASED, BİR KİMSENİN SAHİP OLDUĞU DİNİ VE DÜNYEVİ NİMETLERİN ELİNDEN ÇIKMASINI İSTEMEKTİR Konu ile İlgili Ayetler: 1. Demek o Yahudiler, Allah’ın engin lütuf ve keremiyle müminlere bahşettiği kitap, peygamberlik gibi nimetler sebebiyle onları içten içe kıskanıyor, ama kibir ve bencillikleri yüzünden yine de son elçiye iman etmiyorlar, öyle mi? (Nisa, 4/54) Konu ile İlgili Hadisler: 1573. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Haset etmekten sakının! Çünkü ateş nasıl odunu –yahut otları– yiyip bitiriyorsa, haset de iyilikleri öylece yer bitirir.” Bu hadis zayıftır. Zira senet zincirinde yer alan ve “İbrahim bin Ebî Esîd’in dedesi” denilen şahıs, ismi dahi zikredilmeyen meçhul (güvenilir olup olmadığı bilinmeyen) bir ravidir. Buharî de bu hadisi zikretmiş ve sahih olmadığını belirtmiştir. (et-Tarihu’l-Kebir, 876) Ancak hadis mana itibariyle sahihtir. 271. BAB: TECESSÜSÜN HARAM OLUŞU İNSANLARIN AYIP ve KUSURLARINI ARAŞTIRMANIN;
166
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
SÖZLERİNİN DİNLENİLMESİNİ İSTEMEYEN KİMSELERİN KONUŞMALARINA KULAK KABARTMANIN YASAKLANMASI Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey iman edenler! (…) Evleneceği kişinin durumunu araştırma veya büyük suçluları takip etme gibi meşru bir sebebe dayanmadıkça, birbirinizin mahrem yönlerini, gizli hâllerini araştırmayın. (Hucurat, 49/12) 2. Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, işlemedikleri bir şeyden dolayı suç isnat edip eziyet edenler, gerçekten çirkin bir iftira atmış ve böylece, apaçık bir vebal yüklenmişlerdir. (Ahzab, 33/58) Konu ile İlgili Hadisler: 1574. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ey müminler, kötü zandan sakının. Kesin bilgi ve kanıtlara dayanmadan, kimsenin aleyhinde söz söylemeyin, kötü düşünmeyin. Çünkü zan ile yapılan itham, sözlerin en yalanıdır. Başkalarının gizli konuşmalarına kulak vermeyin. İnsanların ayıplarını, kusurlarını araştırmayın. Aranızda düşmanca bir rekabete girmeyin, birbirinize haset etmeyin, kin ve düşmanlık beslemeyin. Birbirinizden yüz çevirip ilgiyi koparmayın. Kısacası ey Allah’ın kulları, Allah’ın size emrettiği
18. YASAKLANAN ŞEYLER
167
gibi kardeş olun! “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir, ona haksızlık etmez, onu zor anında yalnız bırakmaz, onu küçük görmez. Sonra Peygamberimiz göğsüne işaret ederek, “İşte Allah’a karşı sorumluluk anlayışı ve gerçek kulluk bilinci, yani takva buradadır, takva buradadır!” buyurdu. Sonra sözlerine devamla dedi ki: “Müslüman kardeşini hor görmesi, kişiye günah olarak yeter. Müslüman’ın her şeyi; kanı, ırzı ve malı dokunulmaz olup, bir başka Müslüman’a haramdır.” “Şüphesiz ki Allah, sizin bedenlerinize, dış görünüşünüze ve zenginliğinize bakmaz; o ancak sizin kalplerinize ve yapıp ettiklerinize bakar ve sizi buna göre değerlendirir.” Bir rivayet şöyledir: “Birbirinize haset etmeyin, kin beslemeyin. Başkalarının ayıplarını, kusurlarını araştırmayın, konuştuklarına kulak kabartmayın. Almayacağınız bir malın fiyatını, müşteri kızıştırmak için artırmayın. Ey Allah’ın kulları, kardeş olun!” Bir başka rivayet şöyledir: “Aranızdaki bağları koparmayın, birbirinize sırt çevirmeyin, birbirinize kin tutmayın, haset etmeyin. Ey Allah’ın kulları, kardeş olun!” Bir diğer rivayet ise şöyledir:
168
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
“Birbirinizle ilgiyi kesmeyin. Bir başkasının pazarlığını bozarak kendi malınızı satmaya kalkmayın.” Müslim bu rivayetlerin tamamını (Birr 28–34), Buhârî de büyük bir kısmını rivayet etmiştir. 1575. Muâviye radıyallahu anh diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: “Müslümanların ayıplarının ve gizli durumlarının peşine düşer, mahrem hâllerini araştırmaya kalkışırsan, onların ahlakını bozarsın veya bozulmanın eşiğine getirirsin. Özellikle yöneticiler tarafından halkın ayıplarının ve gizli hâllerinin takip ve tespite kalkışılması, halkın ahlakını iyiden iyiye bozmaktan başka bir netice doğurmaz.” 1576. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’a bir gün bir adam getirildi ve: — Bu adamın sakalından şarap damlıyor! Demek ki içki içmiş, cezasını verelim mi? denildi. Bunun üzerine, Abdullah: — Bize insanların gizli günahlarını araştırmak yasaklanmıştır. Jezayı gerektiren bir suçun alenen işlendiğini görürsek, o zaman gereğini yaparız, diye cevap verdi.
18. YASAKLANAN ŞEYLER
169
272. BAB: MÜSLÜMANLAR HAKKINDA GEREKSİZ YERE KÖTÜ ZANDA BULUNMANIN YASAKLANMASI Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey iman edenler! Aşırı zandan kaçının, çünkü zannın bir kısmı günahtır. Günah olan zan, asılsız tahminlere, evhamlara dayanarak insanları suçlamak veya cezalandırmaya kalkışmaktır. O hâlde, ne kadar çok zanla hareket ederseniz, yanılıp günaha girme ihtimaliniz de o derece artacaktır. (Hucurat, 49/12) Konu ile İlgili Hadisler: 1577. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Zandan sakının. Hiç kimse aleyhinde kötü zanda bulunmayın, insanları potansiyel bir suçlu gibi görüp de takip altına almayın. Haksızlığı engellemek, insanların güvenliğin sağlamak gibi çok önemli bir gerekçeye dayanmadıkça, başkalarının özel hayatını araştırarak, mahremiyetlerini ihlal ederek suç ve suçlu aramayın. Zan ve tahmine dayanarak kimsenin aleyhinde söz söylemeyin, kötü düşünmeyin. Çünkü zan ile yapılan itham, sözlerin en yalanıdır.” 273. BAB: MÜSLÜMAN’I AŞAĞILAMANIN HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Ayetler:
170
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
1. Ey iman edenler! Hiçbir kişi veya toplum, başka bir toplumu küçümseyip alaya almasın. Her zaman şu ihtimali düşünsünler: Belki o beğenmedikleri insanlar, Allah katında kendilerinden daha üstündürler. Aynı şekilde, kadınlar da başka bir topluma mensup olan kadınlar hakkında dedikodu yapıp onlarla alay etmesinler. Belki o küçümsedikleri kadınlar, kendilerinden daha üstündürler. Meşru eleştiri sınırlarını aşıp birbirinizi kırıcı sözlerle ayıplamayın, birbirinizi küçük düşürücü lâkaplarla çağırmayın. Mümin kardeşini aşağılayan, aslında kendi günahkârlığını ilan etmiş olur. Hâlbuki imanla şeref ve üstünlük kazandıktan sonra ‘günahkâr’ ismi ile anılmak ne kötüdür! Artık her kim tövbe ederse, günahları bağışlanacaktır, kim de tövbe etmekten kaçınırsa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. (Hucurat, 49/11) 2. İftira, dedikodu ve gıybet yaparak insanları çekiştiren; kaş göz işaretleriyle onları aşağılayıp alaya alan küstahların vay hâline! (Hümeze, 104/1) Konu ile İlgili Hadisler: 1578. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Müslüman kardeşini küçük görüp aşağılaması,
18. YASAKLANAN ŞEYLER
171
kişiye günah olarak yeter.” 1579. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Kalbinde zerre kadar kibir olan, cennete giremez, buyurdu. Bunun üzerine, sahâbîlerden biri: — İnsan elbise ve ayakkabısının güzel olmasını arzu eder ve bu güzelliklerle sevinç duyar. Bu duygu da kibirden sayılır mı ya Rasulallah? diye sordu. Peygamberimiz: — Hayır, giyilen güzel şeyler böbürlenmeye, gururlanmaya yol açmadığı sürece, onu giyen kişinin duyduğu sevinç kibir sayılmaz. Çünkü Allah güzeldir, güzeli sever. Kibir, hakka karşı büyüklenmek ve insanları küçümsemektir, buyurdu. 1580. Cündeb bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Sizden önce yaşayan ümmetler içerisinde, Allah’a çokça ibadet eden bir adam vardı. Bu adam, günahkâr olarak ölen bir mümin hakkında: — Vallahi Allah filan kişiyi bağışlamayacaktır, diye yemin etti. Bunun üzerine Allah celle celâluh gazaba gelerek:
172
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
— Filan kişiyi bağışlamayacağıma dair, benim adıma yemin etme cüretinde bulunan kimdir? İşte ben onu bağışladım, senin amelini de boşa çıkardım! Çünkü kibirlenip başkalarını küçümseyerek yapılan iyilik ve ibadetlerin benim katımda bir değeri yoktur, buyurdu. 274. BAB: MÜSLÜMANIN BAŞINA GELEN BİR FELÂKETTEN DOLAYI SEVİNMENİN YASAKLANMASI Konu ile İlgili Ayetler: 1. Müminler birbirlerine düşman olamazlar, onlar ancak kardeştirler. (Hucurat, 49/10) 2. Çirkin sözlerin, hayâsızlığın müminler arasında yayılmasından dolayı sevinç duyanlara hem bu dünyada, hem de ahirette can yakıcı bir azap vardır. (Nur, 24/19) Konu ile İlgili Hadisler: 1581. Vâsile bin Eskâ radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Mümin kardeşinin başına gelen bir beladan dolayı asla sevinme. Sana kötülük yapmış birisi olduğu için elinde olmadan sevinç duysan bile, “Oh olsun, zaten bunu hak etmişti!” gibi sözlerle sevincini açığa vurma. Sonra Allah onu rahmetiyle o felâketten kurtarır
18. YASAKLANAN ŞEYLER
173
da, seni derde uğratır. Müslüman’ın başına gelen felâkete sevinmek, zaten başlı başına bir felâkettir.” Bu hadisin senet zincirinde yer alan el-Kasım bin Ümeyye hakkında ihtilaf edilmiştir. Ebu Zur’a ve Ebu Hatim, bu ravinin sağlam ve güvenilir olduğunu beyan etmişlerdir. İbn-i Hibbân ise, onun Hafs bin Ğıyâs’tan münker hadisler rivayet ettiğini söylemiştir. Bu hadis de onlardandır. Bunun yanı sıra, hadisin ravilerinden Mekhul, hadis âlimlerinin çoğunluğuna göre Vâsile bin Eskâ radıyallahu anh’dan hadis işitmemiştir. Bu iki illet sebebiyle hadis zayıf kabul edilmiştir. Ayrıca, yukarıda geçen “Müslüman’ın her şeyi; kanı, ırzı ve malı diğer Müslümanlara haramdır.” şeklindeki 1574 numaralı Ebu Hureyre hadisi de bu konuyla ilgilidir. 275. BAB: HUKUKEN SABİT OLAN NESEBE DİL UZATMANIN HARAMLIĞI Konu ile İlgili Ayetler: 2. Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, işlemedikleri bir şeyden dolayı suç isnat edip eziyet edenler, gerçekten çirkin bir iftira atmış ve böylece, apaçık bir vebal yüklenmişlerdir. (Ahzab, 33/58) Konu ile İlgili Hadisler: 1582. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
174
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
“Halk arasında yerleşmiş iki huy vardır ki, bunlar kâfirlik dönenimden kalan en çirkin alışkanlık ve âdetlerdendir: İnsanı soyundan, ırkından dolayı aşağılamak yahut yüceltmek ve ölünün arkasından yaka paça yırtarak, bağırıp feryat ederek ağlamak.” 276. BAB: HİLE ve ALDATMANIN YASAKLANMASI Konu ile İlgili Ayetler: 2. Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, işlemedikleri bir şeyden dolayı suç isnat edip eziyet edenler, gerçekten çirkin bir iftira atmış ve böylece, apaçık bir vebal yüklenmişlerdir. (Ahzab, 33/58) Konu ile İlgili Hadisler: 1583. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bize silah çeken, bizden –yani bizim yolumuz, tavrımız ve ahlakımız üzere olan bilinçli ve faziletli müminlerden– değildir. Bize hile yapıp aldatan da bizden değildir.” Müslim’in diğer bir rivayeti şöyledir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem pazarda bir buğday sergisine uğradı. Elini buğday yığınının içine daldırınca, parmakları ıslandı. Bunun üzerine, satıcıya: — Ey zahireci, bu ıslaklık nedir? diye sordu. Adam: — Ya Rasulullah, onu yağmur ıslattı, dedi.
18. YASAKLANAN ŞEYLER
175
Peygamberimiz: — O hâlde, insanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı ekinin üstüne çıkarsaydın ya! Dikkat et, kim bizi aldatırsa, bizim yolumuzu izleyen bilinçli ve faziletli müminlerden değildir, buyurdu. 1584. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Müşteri kızıştırmayın. Yani bir malın fiyatını yükseltmek veya sürümünü artırmak için, alıcı olmadığınız hâlde müşteri gibi davranıp değerinden fazla fiyat teklif etmek suretiyle malın yüksek fiyatla satılmasına ve böylece gerçek alıcıların zarara uğramasına sebep olmayın.” 1585. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem müşteri kızıştırmayı yasaklamıştır. 1586. Yine Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ anlatıyor: Habbân bin Munkız adındaki bir sahabi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek alışveriş yaparken sürekli aldatıldığını söyledi. Bunun üzerine, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
176
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
“O zaman her alışveriş yaptığın kişiye, ‘İslam’da aldatma yoktur, Müslüman sahtekâr olamaz!’ ilkesini hatırlat.” buyurdu. 1587. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim bir adamın hanımını veya kölesini ayartırsa, bizden değildir. Yani bir kadını kocasından soğutarak yuvanın yıkılmasına sebep olan ya da bir insanın köle, hizmetçi veya işçisini, efendisine yahut patronuna karşı haksız yere kışkırtıp birbirlerine düşman eden kişi, Müslümanların izlediği doğru yolu terk etmiş demektir.” 277. BAB: VERİLEN SÖZDEN CAYMANIN HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey iman edenler! Gerek Allah ile gerek insanlarla yapmış olduğunuz bütün antlaşmaları titizlikle yerine getirin. (Maide, 5/1) 2. Verdiğiniz sözleri yerine getirin. Çünkü verilen sözler, hesap günü mutlaka sorulacaktır. (İsra, 17/34) Konu ile İlgili Hadisler: 1588. Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahu
18. YASAKLANAN ŞEYLER
177
anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kimde şu dört huy varsa, o kişi tam anlamıyla münafıktır. Eğer onda bu huylardan sadece biri varsa, o huyundan vazgeçinceye kadar, kendisinde münafıklık özelliklerinden biri var demektir. O dört huy şunlardır: Kendisine bir şey emanet edilince ona hıyanet eder. Konuşunca yalan söyler. Söz verince sözünden cayar. Birine karşı düşmanlık yapınca, haddi aşıp haksızlık ederek aşırı gider.” 1589. Abdullah bin Mesud, Abdullah bin Ömer ve Enes bin Malik radıyallahu anhum’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Verdiği sözü tutmayıp ahdini bozan insanlardan her biri için Mahşer Günü bir bayrak dikilecek ve “Bu, filancanın vefasızlık belgesidir.” diye ilân edilecektir.” 1590. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
178
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
şöyle buyurmuştur: “Mahşer Günü, verdiği sözü çiğnemeyi alışkanlık hâline getiren her insanın arkasında bir bayrak bulunacak ve vefasızlığı ölçüsünde o bayrak yükseltilecektir. Dikkat edin, yönetici konumunda bulunanların yaptığı vefasızlıktan daha büyük vefasızlık yoktur.” 1591. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Üç grup insan vardır ki, Mahşer Günü ben onların düşmanı olacağım: Benim adıma söz verdikten sonra sözünden cayan kişi, Hür bir insanı köle diye satıp parasını yiyen kişi, Ücretle bir işçi tutup çalıştırdıktan sonra, ücretini vermeyen kişi.” 278. BAB: YAPILAN İYİLİĞİ BAŞA KAKMA YASAĞI Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey inananlar! Başa kakmak ve gönül incitmek suretiyle sadakalarınızı ve yaptığınız iyilikleri boşa çıkarmayın. (Bakara, 2/264)
18. YASAKLANAN ŞEYLER
179
2. Mallarını Allah yolunda harcayan ve bu harcamalarının ardından, yaptığı iyilikleri başa kakmayan, gönül incitmeyen kimseler var ya, işte onlara Rab’leri katında nice ödüller vardır. Hesap günü onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyecekler. (Bakara, 2/262) Konu ile İlgili Hadisler: 1592. Ebu Zer radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Üç sınıf insan vardır ki, Mahşer Günü Allah onlarla konuşmayacak, yüzlerine rahmet nazarıyla bakmayacak ve onları günahlarından arındırmayacaktır. İşte onlar için, can yakıcı bir azap vardır, (Âl-i İmrân; 77) buyurdu ve bu sözünü üç defa tekrarladı. Ben: — Yazık, umdukların bulamadılar, hüsrana uğradılar! Bunlar kimlerdir ya Rasulallah? dedi. Peygamber aleyhisselâm da: — Elbisesini kibirle yerlerde sürüyen, yaptığı iyiliği başa kakan ve yalan yere yemin ederek malını satmaya çalışan kimsedir, buyurdu. Müslim’in bir başka rivayetinde, “Çalım satarak kaftanını yerde sürüyen…” ifadesi yer almaktadır. 279. BAB: KİBİRLENME ve TAŞKINLIK YAPMANIN YASAKLANMASI
180
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey müminler! Kendinizi övüp temize çıkarmayın. Kimin dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüklerden sakındığını, en iyi Allah bilir. (Necm, 53/32) 2. Ceza ve kınamayı hak edenler, ancak insanlara zulmeden ve hak hukuk tanımayıp yeryüzünde bozgunculuk çıkaran kimselerdir. Onlara, can yakıcı bir azap vardır. (Şura, 42/42) Konu ile İlgili Hadisler: 1593. İyâz bin Himâr radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah bana, ‘Birbirinize karşı öylesine alçakgönüllü ve iyiliksever olun ki, kimse kimseye zulüm ve haksızlık yapmasın, kimse kimseye karşı üstünlük taslamasın!’ diye vahyetti.” 1594. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir kimse kendini üstün görüp başkalarını küçümseyerek, ‘İnsanlar bozuldu, helâk oldu.’ diyorsa, asıl helak olan kendisidir. Kendisini tertemiz,
18. YASAKLANAN ŞEYLER
181
sapasağlam görüp diğer insanları küçümseyerek, ‘İnsanlar iyice bozuldu, bu toplum adam olmaz.’ türünden ahkâm kesip yüksekten atanlar, genellikle o bozulmada en büyük payı olan kimselerdir. Ancak insanın kendisini temize çıkarmadan, uyarı ve irşat amacıyla toplumda meydana gelen birtakım haksızlıkları, yanlış uygulamaları dile getirmesinde bir sakınca yoktur.” 280. BAB: MÜSLÜMANLARIN BİRBİRLERİYLE ÜÇ GÜNDEN FAZLA DARGIN DURMASININ HARAMLIĞI Konu ile İlgili Ayetler: 1. Müminler birbirlerine düşman olamazlar; onlar ancak kardeştirler. O hâlde, müminler arasında çıkabilecek anlaşmazlıklara seyirci kalmayın, tatlı dille öğüt verip uyararak, din kardeşlerinizin arasını düzeltin. (Hucurat, 49/10) 2. Ey iman edenler! (…) İyilikleri yaygınlaştırma ve zulme karşı tek yumruk olarak kötülükleri engelleme konusunda birbirinizle yardımlaşın; günah işleme ve düşmanlıkları körükleme amacıyla değil. (Maide, 5/2) Konu ile İlgili Hadisler: 1595. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
182
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
“Ey müminler! Aranızdaki ilgi ve alakayı koparmayın, birbirinize sırt çevirmeyin birbirinize darılıp kin beslemeyin ve birbirinize haset etmeyin! Ey Allah’ın kulları, kardeş olun! Şunu iyi bilin ki, din kardeşiyle üç günden fazla küs kalması, bir Müslüman’a helal değildir.” 1596. Ebu Eyyûb el-Ensârî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Din kardeşiyle üç gün üç geceden fazla küs kalması, bir Müslüman’a helal değildir. Küslük durumunda müminler arasındaki birlik, beraberlik ve kardeşlik duyguları öyle büyük bir yara alır ki, iki Müslüman karşılaşırlar da, biri bir tarafa, öteki öbür tarafa yüzünü çevirir. Bu ikisinden en hayırlı olanı, bunu gurur meselesi yapmayıp yeniden barışmak için ilk adımı atarak önce selam verendir.” 1597. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her perşembe ve pazartesi günü, kulların işlediği ameller Allah’a arz edilir. Sonra Allah, kendisine ortak koşmayan herkesi bağışlar. Ancak aralarında küslük bulunan kişiler hariç. Allah meleklere,
18. YASAKLANAN ŞEYLER
183
“Birbiriyle barışıncaya kadar bunları bekletin, günahlarını silmeyin, der.” 1598. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Artık şeytan, Arap yarımadasında namaza devam eden müminlerin kendisine kulluk etmelerinden ümidini kesmiştir. Fakat bundan böyle fitneler çıkararak onları birbirlerine düşürmeye, aralarını açmaya çalışacaktır.” 1599. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Din kardeşiyle üç günden fazla küs durması, bir Müslüman’a helal değildir. Kim Müslüman kardeşini üç günden fazla terk eder ve o hâl üzere ölürse, – Allah tarafından bağışlanmadığı takdirde– bu suçunun cezasını çekinceye kadar cehenneme girer.” 1600. Ebu Hıraş Hadred bin Ebu Hadred el–Eslemî (veya es–Sülemî) radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim din kardeşini bir yıl terk edip ona küs
184
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
durursa, onun kanını dökmüş gibi günaha girer. Müminler arasında dargınlık ve düşmanlığa sebep olan ve bu düşmanlığı aylarca, yıllarca devam ettiren insanların İslam toplumuna verdiği zarar, Müslümanlara silah çeken, onların kanını döken kâfir ve zalimlerin verdiği zarardan daha az değildir.” 1601. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Din kardeşine üç günden fazla küs durması, bir mümine helal değildir. Eğer aradan üç gün geçmişse, mutlaka gidip ona selâm versin. Selâmını alırsa, her ikisi de sevapta ortak olurlar. Yok, eğer selâmını almazsa, barışmaya yanaşmadığı için bütün vebali kendisi yüklenmiş olur. Selâm veren kişi ise, dargınlığa son vermek istediğini açıkça ortaya koyduğu için küs durmaktan çıkmış ve mümin kardeşiyle küs kalma vebalinden yakasını kurtarmış olur.” Ebu Davud diyor ki: “Eğer bu küslük Allah için olursa, bunda bir sakınca yoktur. Yani çok bariz bir günah işleyen ve bütün uyarılara rağmen bu günahta ısrar eden kimselere, bir süreliğine –uyarı ve ceza olmak üzere– selam vermemek günah değildir.” Bu hadisin senet zincirinde yer alan Hilâl el-Medenî, bazı hadis âlimlerine göre meçhul (güvenilir olup
18. YASAKLANAN ŞEYLER
185
olmadığı bilinmeyen) bir ravidir. Fakat âlimlerin büyük çoğunluğu, onun güvenilir olduğunu beyan etmişlerdir. 281. BAB: GİZLİ KONUŞMA YASAĞI ÜÇ KİŞİ BİR ARADA BULUNURKEN, İKİ KİŞİNİN ÖNEMLİ BİR İHTİYAÇ OLMADIĞI HÂLDE ÜÇÜNCÜDEN İZİN ALMADAN GİZLİCE VEYA ONUN ANLAMADIĞI BİR DİLDE KONUŞMALARININ YASAK OLUŞU Konu ile İlgili Ayetler: 1. Kötü amaçlı gizli konuşmalar, kesinlikle şeytandan kaynaklanan çirkin bir davranıştır. Çünkü şeytan, bu yolla inananları birbirine düşürüp üzmek için her zaman fırsat kollar. (Mücadele, 58/10) Konu ile İlgili Hadisler: 1602. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Üç kişi bir arada iken, iki kişi kendi arasında fısıldaşıp üçüncüyü yalnız bırakmasın.” Ebu Davud bu hadisi şu ilaveyle birlikte rivayet etmiştir: Hadisin ravisi Ebu Salih diyor ki: Abdullah bin Ömer’e: — Peki, dört kişi olurlarsa? diye sordum. O da: — O zaman bir sakıncası yoktur, cevabını verdi. İmam Malik, bu hadisi Abdullah bin Dînâr’dan şöyle nakletmiştir:
186
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
“Bir gün Abdullah bin Ömer ile birlikte Halid bin Ukbe’nin çarşıdaki evinde oturuyordum. Bir kişi gelip Abdullah bin Ömer’le gizli bir mesele konuşmak istedi. O sırada Abdullah bin Ömer’in yanında benden başka kimse yoktu. Bunun üzerine, dışarıdan birini çağırdı ve böylece evde dört kişi olduk. Abdullah bin Ömer, bana ve çağırdığı kişiye, “Ben şu adamla özel meselesini konuşuncaya kadar siz biraz birlikte oyalanın. Çünkü ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in, “Üç kişi bir arada iken, iki kişi kendi arasında fısıldaşıp üçüncüyü yalnız bırakmasın.” buyurduğunu işittim, dedi.” 1603. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Üç kişi bir arada bulunduğunuz vakit, başka insanlara karışıncaya kadar içinizden iki kişi kendi arasında fısıldaşıp üçüncüyü yalnız bırakmasın. Çünkü bu fısıldaşma, o kişiyi rahatsız eder.” 282. BAB: GEREKSİZ VE AŞIRI CEZALANDIRMA YASAĞI YETKİ ve SORUMLULUĞU ALTINDA BULUNAN BİR KİŞİYİ VEYA BİR HAYVANI MEŞRU BİR SEBEBE DAYANMADAN VEYA GEREĞİNDEN FAZLA CEZALANDIRMA YASAĞI
18. YASAKLANAN ŞEYLER
187
Konu ile İlgili Ayetler: 1. Yalnızca Allah’a kulluk ve itaat edin, hiçbir şeyi ve hiç kimseyi O’na denk tutmayın. Ana babaya ve diğer yakın akrabaya, yetimlere ve yoksullara, gerek soy, gerek mesafe, gerekse inanç bakımından size yakın ve uzak komşulara, birlikte olduğunuz iş, yol veya hayat arkadaşınıza, yolda kalmış kimselere, emriniz altındaki köle, cariye, hizmetçi ve işçilere iyilik edin. Şunu iyi bilin ki, Allah kendini beğenen, büyüklük taslayan kimseleri sevmez. (Nisa, 4/36) Konu ile İlgili Hadisler: 1604. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Gece gündüz ibadet eden bir kadın, ölünceye kadar hapsettiği bir kedi yüzünden azabı hak edip cehenneme girdi. Hayvanı hapsettiğinde ona ne bir şey yedirip içirmiş, ne de yerdeki haşereleri yemesine izin vermişti.” 1605. Yine Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edilmiştir: Bir gün Abdullah, kuşları hedef olarak dikip ona ok atan Kureyşli gençlere rast geldi. Hedefe isabet etmeyen her ok için kuş sahibine bir ödeme yapıyorlardı. Abdullah bin Ömer’in geldiğini görünce,
188
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
gençler kaçıp etrafa dağıldılar. Abdullah bin Ömer: “Bunu yapan insafsız kim? Bunu yapana Allah ona lânet etsin! O kişiye açıkça lânet ediyorum, çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem canlı bir hayvanı hedef olarak dikip ona atış yapana lânet etmiştir.” dedi. 1606. Enes bin Malik radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, hayvanları canlı hedef olarak bir yere bağlamayı ve hapsederek öldürmeyi yasakladı. 1607. Ebu Ali Süveyd bin Mukarrin radıyallahu anh şöyle demiştir: Ben Peygamber aleyhisselâm döneminde, Mukarrin Oğulları’ndan yedi kardeşin yedincisi olduğum zamanı hatırlıyorum. Bizim hepimizin sadece bir kölesi vardı. Bir gün en küçüğümüz o köleye bir tokat vurunca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bize ceza olarak o köleyi azat etmemizi emretti. 1608. Ebu Mesud el–Bedrî radıyallahu anh anlatıyor: Kölemi kamçı ile dövüyordum. Birden arkamdan, “Ey Ebu Mesud, şunu iyi bil ki…” diye bir ses duydum. Ancak kızgınlığımdan, sesin sahibini çıkaramadım. Sözün gerisini de anlamadım. İyice yanıma yaklaşınca,
18. YASAKLANAN ŞEYLER
189
bir de ne göreyim; meğer o kişi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem değil miymiş? Bana: — Ebu Mesud! Şunu iyi bil ki, Allah’ın gücü sana, senin bu köleye gücünün yettiğinden çok daha fazla yeter. Allah’ın senin üzerindeki kudret ve hâkimiyeti, senin bu köle üzerindeki kudret ve hâkimiyetinden çok daha fazladır. O hâlde Allah’tan kork ve bu zavallıya eziyet etme, diyordu. Bunun üzerine ben: — Bundan böyle bir daha asla köleye el kaldırmayacağım, dedim. Müslim’deki bir diğer rivayette, “Peygamber’in heybetinden, elimdeki kırbaç yere düşüverdi.” ifadesi yer almaktadır. Yine Müslim’in naklettiği bir başka rivayet şöyledir: Bunun üzerine ben: — Ya Rasulullah! Bu köleyi Allah rızası için azat ettim, dedim. Peygamber de: — Eğer böyle yapmasaydın, cehennem ateşi seni yakardı. Çünkü zayıfları, fakirleri, kimsesizleri, hizmetçileri sebepli sebepsiz azarlayan, döven, kötü muamele eden kimseler, yaptıklarının cezasını mutlaka ödeyeceklerdir, buyurdu. 1609. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
190
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
“Kim işlemediği bir suçtan dolayı kölesini cezalandırır veya ona tokat vurursa, bunun cezası, o köleyi özgürlüğüne kavuşturmaktır.” 1610. Hişâm bin Hakîm bin Hizâm radıyallahu anh anlatıyor: Hişâm, Suriye’de başlarına zeytinyağı dökülerek güneş altında beklemeye mahkûm edilmiş çiftçiler görünce: — Bu ne hâl? diye sordu. Orada bulunanlar: — Vergi borçlarını ödemedikleri için cezalandırılıyorlar, dediler. Bunun üzerine Hişâm: — Bakın, ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Bu dünyada insanlara işkence edenlere, Allah ahirette mutlaka azap edecektir.” buyurduğunu işittim dedi. Daha sonra bölgenin valisine gidip ona durumu anlattı. O da çiftçilerin serbest bırakılmasını emretti. 1611. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yüzü ateşle dağlanarak damgalanmış bir merkep görünce, “Böyle yapanlara benim lânet ettiğimi bilmiyor musunuz?” diyerek bundan hoşlanmadığını ifade etti.
18. YASAKLANAN ŞEYLER
191
Bunun üzerine Abdullah kendi kendine, “Allah’a yemin ederim ki, ben hayvanın yüzünden uzak bir yerine damga vuracağım.” dedi ve kendi merkebinin uyluklarına damga vurdu. İşte Peygamber zamanında uyluklara ilk damga vuran kişi, Abdullah bin Abbas’tır. 1612. Yine Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanından, yüzüne damga vurulmuş bir merkep geçti. Peygamberimiz, zavallı hayvanın bu hâlini görünce: “Bu hayvanın yüzünü dağlayana, Allah lânet etsin!” buyurdu. Müslim’in bir başka rivayetinde, “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yüze vurmayı ve yüzü damgalamayı yasakladı.” ifadesi yer almaktadır. 283. BAB: ATEŞLE CEZALANDIRMA YASAĞI KARINCA VE DİĞER BÖCEKLER DE DÂHİL, HERHANGİ BİR CANLIYI ATEŞLE CEZALANDIRMANIN HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1613. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir keresinde bizi bir akıncı grubu içinde düşman üzerine gönderdi ve Kureyşlilerden iki kişinin adını vererek:
192
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
— Filan ve filan kimseyi ele geçirirseniz ateşte yakın, buyurdu. Fakat daha sonra, yola çıkacağımız sırada: — Ben size filan ve filan kimseyi ele geçirdiğinizde ateşte yakmanızı söylemiştim. Oysa Allah’tan başka hiç kimse ateşle azap edemez. Bunun için, o iki kişiyi ele geçirdiğinizde yakmadan öldürün, buyurdu. 1614. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh anlatıyor: Bir seferde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikteydik. Peygamberimiz, ihtiyacını görmek için yanımızdan uzaklaştı. O sırada, iki yavrusu olan küçük bir kaya kuşu gördük ve yavruları aldık. Kuşcağız yavrularını kurtarmak için çırpınmaya başladı. Tam bu esnada Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem geldi ve: — Yavrularını alarak bu kuşu kim huzursuz etti? Hemen ona yavrularını geri verin, buyurdu. Başka bir defasında da, yaktığımız karınca yuvasını gördü ve: — Bu karıncaları kim yaktı? diye sordu. — Biz yaktık, dedik. Bunun üzerine: — Hiçbir canlıyı lüzumsuz yere öldürmeyin, onlara zarar vermeyin. Mutlaka öldürmeniz gerekiyorsa, bunu onlara eziyet vermeden yapın. Hele onları asla ateşe atıp yakmayın. Çünkü ateşle azap etmek, ateşin
18. YASAKLANAN ŞEYLER
193
yaratıcısından başka hiç kimsenin haddi değildir, buyurdu. 284. BAB: ALACAKLI HAKKINI İSTEDİĞİ TAKDİRDE, ZENGİNİN BORCUNU GECİKTİRMESİNİN HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Ayetler: 1. Allah size, emanet ve yetkileri o konuda güvenilir ve yetenekli olan ehline vermenizi ve insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. (Nisa, 4/58) 2. Birbirinize güvenerek emanet bırakırsanız, kendisine güven duyulan kişi, Rabb’i olan Allah’tan korksun da, üzerindeki emaneti sahibine versin. (Bakara, 2/283) Konu ile İlgili Hadisler: 1615. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Zengin bir kişinin durumu müsait olduğu hâlde borcunu geciktirmesi veya ertelemesi, kul hakkını ihlâl ve ciddi bir zulümdür. Size borcu olan kişi, o borcu ödeyebilecek zengin birine sizi havale ederse, “Bana borçlu olan sensin, ben başkasını tanımam!” demeyin, onun teklifini kabul edip o zengin kişiye müracaat edin.”
194
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
285. BAB: BAĞIŞTAN DÖNMENİN ÇİRKİNLİĞİ (TESLİM EDİLEN BAĞIŞTAN DÖNMENİN HARAM,) HENÜZ TESLİM EDİLMEMİŞ BAĞIŞTAN ve TESLİM EDİLMİŞ OLSUN OLMASIN, KENDİ ÇOCUĞUNA YAPTIĞI BAĞIŞTAN VAZ GEÇMENİN MEKRUH OLDUĞU; SADAKA, ZEKÂT, KEFARET VS. NİYETİYLE VERDİKLERİNİN BİR KISMINI VERDİĞİ KİŞİDEN SATIN ALMANIN MEKRUH OLDUĞU, AMA BU MALLARIN İNTİKAL ETTİĞİ ÜÇÜNCÜ BİR (KURUM VEYA) ŞAHISTAN SATIN ALMASINDA HERHANGİ BİR SAKINCA BULUNMADIĞI Konu ile İlgili Hadisler: 1616. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Birine verdiği veya vadettiği sadaka, hediye, yardım, hibe veya bağışından dönen kimse, kusmuğuna dönüp onu tekrar yiyen köpeğe benzer.” Bir başka rivayet şöyledir: “Verdiği sadakadan dönen kimse, yediğini kustuktan sonra dönüp onu tekrar yiyen köpeğe benzer.” Bir diğer rivayet ise şöyledir: “Bağışından dönen, kusmuğunu yiyen gibidir.”
18. YASAKLANAN ŞEYLER
195
1617. Ömer bin Hattab radıyallahu anh anlatıyor: Ben iyi cins bir atımı, Allah yolunda cihad etmek üzere bir mücahide hediye etmiştim. Fakat o kişi, fakirliğinden dolayı ata iyi bakamayıp hayvanı zayıflattı. Bunun üzerine, atı ondan satın almak istedim. Ucuza vereceğini de tahmin ediyordum. Almadan önce, durumu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e sordum. Rasulullah aleyhisselâm buyurdu ki: “Bir dirheme bile verse, sakın onu satın alıp da verdiğin sadakadan dönme. Çünkü bağışından dönen kimse, kustuğunu yalayan kimse gibidir.” 286. BAB: YETİM MALINI (HAKSIZ YERE) YEMENİN HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Ayetler: 1. Yetimlerin mallarını haksız yollarla yiyenler, aslında bu davranışlarıyla sadece karınlarına ateş doldurmuş oluyorlar. Çünkü bu günahları yüzünden, çılgın bir ateşe gireceklerdir. (Nisa, 4/10) 2. Ergenlik çağlarına ulaşıncaya dek, himayeniz altında bulunan yetimlerin mal varlığına –onu en âdilâne ve en güzel biçimde değerlendirmek amacıyla olmadıkça– yaklaşmayın. Size emanet edilmiş olan bu malları, onlar ergenlik çağına ulaşıncaya dek yatırıma dönüştürerek onlar adına değerlendirebilirsiniz. Fakat gerekli yaş ve olgunluğa ulaştıklarında, mallarını onlara
196
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
geri vermelisiniz. (En’âm, 6/152) 3. Ey Muhammed! Sana yetimlere karşı nasıl davranmaları gerektiğini soruyorlar. De ki: “Onların durumunu düzeltmek, günaha girme endişesiyle onlardan uzak durmaktan çok daha iyidir. Eğer onlarla birlikte yaşıyorsanız, hiç unutmayın ki, onlar sizin din kardeşlerinizdir. Onların mallarıyla ticaret yapıp kazancını birlikte yiyebilirsiniz. Fakat sakın haksızlığa yeltenmeyin. Unutmayın, Allah kimin bozguncu, kimin iyiliksever olduğunu bilmektedir. Dolayısıyla, herkese hak ettiği karşılığı mutlaka verecektir. (Bakara, 2/220) Konu ile İlgili Hadisler: 1618. Ebu Hureyre radıyallahu anh rivayet ediyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — İnsanı felakete sürükleyen yedi büyük günahtan kaçının, buyurdu. Sahâbîler: — Ey Allahın Rasulü, bunlar hangileridir? diye sordular. Peygamberimiz de: — Allah’a ortak koşmak, büyü yapmak, Allah’ın haram kıldığı bir canı haksız yere öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, Allah yolunda yapılan savaştan kaçmak, kötülüğü gönüllerinden dahi geçirmeyen, günahtan habersiz namuslu kadınlara zina iftirasında bulunmak, buyurdu.
18. YASAKLANAN ŞEYLER
197
287. BAB: FAİZİN ŞİDDETLE YASAKLANMASI Konu ile İlgili Ayetler: 1. İnsanların acil paraya ihtiyaç duydukları zayıf anlarını fırsat bilerek, verdikleri borç karşılığında insafsızca faiz alıp tefecilik yapanlar, yani ribâ yiyenler, Mahşer Günü kabirlerinden ancak şeytan çarpmış ve bu yüzden cinnet geçirmiş kimsenin kalktığı gibi perişan bir hâlde kalkacaklardır. Bunun sebebi: “Sizin helal gördüğünüz kâr ortaklığına dayalı borçlanmalar ve her türlü ticaret ve kira gelirleri de tıpkı faiz gibidir. Eğer faiz almak haramsa, bunların da haram olması gerekir. Zira ikisinde de sermayenin para kazanması söz konusudur!” demeleridir. Dikkat edilirse, kâfirler, faizin ticaret gibi helal olduğunu ifade etmek için “Faiz ticaret gibidir.” demeleri gerekirken, sanki iktisadi hayatın vazgeçilmez unsuru faizmiş de yasaklığı tartışılan konu ticaretmiş gibi, “Ticaret faiz gibidir.” diyorlar. Oysa Allah ticareti helal, faizi haram kılmıştır. Çünkü faiz, sermayeye para kazandırması yönüyle ticarete benzese de, sermaye sahiplerini kolay yoldan para kazanmaya sevk ederek uzun vadeli üretime yönelik girişimleri baltalaması, üretimin maliyetini yükseltmesi, haksız kazanca yol açması ve benzeri yönleriyle, ticârî faaliyetlerden tamamen farklıdır.
198
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
O hâlde, her kim kendisine Rabb’inden bir öğüt ulaşır da o öğüdü dinleyip tefecilikten, faizcilikten vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir. Bu ayet inmeden önce faiz yoluyla elde ettiği kazanç kendisinden geri alınmayacaktır. Çünkü cezalar, geçmişe yönelik olarak uygulanmaz. Onun ahiretteki durumu ise Allah’a kalmıştır. Allah, tövbesindeki samimiyete ve tövbe ettikten sonraki davranışlarına göre ona hak ettiği karşılığı verecektir. Fakat kim de Allah’ın emrini hiçe sayarak yeniden faizciliğe dönerse, işte onlar da cehennem halkıdır ve sonsuza dek orada kalacaklardır. (Bakara, 2/275) 2. Allah, faiz ve tefecilikle elde edilen kazancı, yani ribâyı bereketsiz kılar, sadakaları ise kat kat artırır. Nitekim faiz ve tefeciliğin yaygınlaştığı toplumlarda, çıkarcılık ve bencillik duyguları egemen olur. Sürekli sınıf çatışmaları, anarşi ve sosyal bunalımlar yaşanır. Karşılıksız yardım ve iyiliklerin yaygınlaştığı toplumlarda ise, kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma duyguları hâkim olur. Refah ve zenginlik, toplumun her kesimine yayılır. İşte bu yüzdendir ki, fakirlere verilen sadakalar cennet nimetlerine, faiz kazançları ise cehennem azabına sebep olacaktır. Çünkü Allah, nankörlüğe batmış günahkârların hiçbirini sevmez. (Bakara, 2/276)
18. YASAKLANAN ŞEYLER
199
3. İman edip doğru ve yararlı işler yapan, namazını özenle kılan, zekâtını verenlere gelince, işte Rab’lerinin katında onlara nice ödüller vardır. O gün onlar ne korkuya kapılacak, ne de üzüleceklerdir. (Bakara, 2/277) 4. Ey inananlar! Eğer Allah’a ve âhiret gününe gerçekten inanıyorsanız, Allah’tan korkup sakının da, geçmişten kalan faiz alacaklarınızdan vazgeçin. (Bakara, 2/278) Konu ile İlgili Hadisler: Bu konuda, sahih hadis kitaplarında çok sayıda meşhur hadis vardır. Bir önceki bölümde geçen Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği 1618 numaralı hadis bunlardan biridir. Bir diğer hadis de şudur: 1619. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh şöyle diyor: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem faiz alana da, verene de lânet etmiştir.” Tirmizî ve diğerleri bu hadisi, “Şahitlerine ve yazıcısına da…” ilâvesiyle rivayet etmişlerdir. 288. BAB: RİYANIN (GÖSTERİŞİN) HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Ayetler: 1. Oysa onlara, Allah’tan başka kulluk ve itaat edilen
200
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
her şeyi reddetmeleri, yürekten bir bağlılık ve samimî bir inançla bir tek Allah’a yönelerek ve her konuda O’nun hükmüne boyun eğerek yalnızca O’na kulluk etmeleri, namazı dosdoğru kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte budur, insanı kurtuluşa iletecek dosdoğru din. (Beyyine, 98/5) 2. Ey inananlar! İnsanların başına kakarak, gönül inciterek sadakalarınızı ve yaptığınız iyilikleri boşa çıkarmayın. Tıpkı Allah’a ve âhiret gününe inanmadığı hâlde, sırf insanlara gösteriş olsun diye malını güya Allah yolunda harcayan ve böylece tüm iyilikleri boşa giden münafıklar gibi sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesi bir iyilik, tıpkı üzerinde biraz toprak bulunan kayalığa atılan tohuma benzer ki, ansızın yağan bir yağmur, tohumu filizlendireceği yerde, kaya üzerindeki toprağı silip süpürerek onu çıplak bir taş hâlinde bırakır. İşte bu tür sadakalar, böyle bir kaya üstüne atılmış tohum gibi boşa gitmeye mahkûmdur. Dolayısıyla, gösteriş amacıyla iyilik yapanlar veya yaptıkları iyilikleri insanların başına kakanlar, kazandıklarından hiçbir şey elde edemeyecekler. Allah, inkâra sapan ve cömertçe sunduğu nimetleri yoksullarla paylaşmaktan kaçınarak nankörlük eden bir toplumu, asla doğru yola iletmez. (Bakara, 2/264)
18. YASAKLANAN ŞEYLER
201
3. Münafıklar namaza kalkarken, sırf insanlara gösteriş yapmak amacıyla, üşene üşene kalkarlar ve Kur’an’ı çok az okur, Allah’ı çok az anarlar. (Nisa, 4/142) Konu ile İlgili Hadisler: 1620. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: Allah buyuruyor ki: “Ben, kendisine ortak koşulmamaya en lâyık olanım. Kim yaptığı bir iyilik veya ibadette insanlara gösteriş yaparak başkalarını bana ortak koşarsa, onu bu yüzden cezalandırır ve kimin gözüne girmek için bu iyiliği yapmışsa, mükâfatını da ondan istesin diye o ortak koştuğu varlıkla baş başa bırakırım.” 1621. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim: “Mahşer Günü hesabı ilk görülecek olan kişi, şehit düşmüş kimsedir. O kişi hesap meydanına getirilince, Allah celle celâluh ona verdiği nimetleri hatırlatır. O da hepsini hatırlayıp bunlara kavuştuğunu itiraf edince, Allah: — Peki, bu nimetlere karşılık neler yaptın?
202
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
buyurur. O da: — Şehit düşünceye kadar senin uğrunda cihad ettim, diye cevap verir. Allah: — Hayır, yalan söylüyorsun! Sen, “Ne kahraman adammış!” desinler diye savaştın, nitekim öyle de denildi. Böylece, uğrunda savaştığın şeyi elde etmiş oldun, buyurur. Sonra emredilir da, o kişi yüzüstü cehenneme atılır. Ardından, ilim öğrenip öğretmiş ve Kur’an okumuş bir kişi getirilir. Allah celle celâluh ona da verdiği nimetleri hatırlatır, o da hepsini hatırlayıp bunlara kavuştuğunu itiraf eder. Allah: — Peki, bu nimetlere karşılık neler yaptın? buyurur. O da: — Senin uğrunda ilim öğrendim, öğrettim ve Kur’an okudum, diye cevap verir. Allah: — Hayır, yalan söylüyorsun! Sen, “Ne bilgili adam!” desinler diye ilim öğrendin, “Ne güzel okuyor!” desinler diye de Kur’an okudun. Nitekim öyle de denildi, yani amacına ulaştın, buyurur. Sonra emredilir da, o kişi de yüzüstü cehenneme atılır. Daha sonra, Allah’ın kendisine her çeşit mal ve imkân verdiği bir kişi getirilir. Allah verdiği nimetleri ona da hatırlatır. O da bunları hatırlayıp itiraf edince, Allah: — Peki, sen bu nimetlere karşılık neler yaptın? diye sorar. Adam: — Hiç bir yerden esirgemeden, verilmesini istediğin her yere senin rızan için malımı mülkümü harcadım, der. Allah:
18. YASAKLANAN ŞEYLER
203
— Hayır, yalan söylüyorsun! Sen bütün bunları, “Ne cömert adam!” desinler yaptın. Nitekim öyle de denildi, buyurur. Sonra emredilir da, o kişi de yüzüstü cehenneme atılır.” 1622. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, bazı insanlar kendisine gelip: — Biz idarecilerimizin yanında, onların yanına girmeden önce kendi aramızda konuştuklarımızın tam zıddı olan sözler söyleriz. Bu yaptığımız doğru mudur? dediler. Bunun üzerine Abdullah bin Ömer: — Bu sizin yaptığınızı, biz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zamanında münafıklık sayardık, diye cevap verdi. 1623. Cündeb bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim yaptığı bir iyiliği gösteriş amacıyla başkalarına duyurursa, Allah da Mahşer Günü onun utanç duyacağı gizli işlerini duyurur. Kim işlediği hayrı insanların takdirini kazanmak için başkalarına gösterirse, Allah da Mahşer Günü onun günah ve ayıplarını açığa vurur.” 1624. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet
204
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim Allah’ın rızasını kazanmak için öğrenilmesi gereken tefsir, hadis, fıkıh gibi bir ilmi sadece para, şöhret, itibar, makam gibi dünyalık şeylere sahip olmak için öğrenirse, o kimse Mahşer Günü cennetin kokusunu bile alamaz.” 289. BAB: RİYA OLMADIĞI HÂLDE RİYA ZANNEDİLEN DURUMLAR Konu ile İlgili Hadisler: 1625. Ebu Zer radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: — Ya Rasulullah! Bir kimse bir hayır yapar da insanlar bu sebeple onu överse, buna ne buyurursunuz? Bu övgüden dolayı sevinç duyması onun samimiyet ve ihlâsına zarar verir mi? dediler. O da: — Hayır! Eğer bu iyiliği onların övgüsünü kazanmak için değil de sırf Allah için yapmışsa, bu gibi övgü ve takdirler, mümine verilen erken bir mükâfat ve peşin bir müjdedir. Ona, ahirette alacağı mükâfatı peşinen müjdelemiş olur. Çünkü Allah, iyilik yapan kullarına sadece ahirette değil, bu dünyada da kurtuluş ve mutluluk vaad ediyor, buyurdu. 290. BAB: MEŞRU BİR GEREKÇE OLMADIKÇA, KENDİSİNE HELAL OLMAYAN KADINLARA ve GÜZEL
18. YASAKLANAN ŞEYLER
205
GÖRÜNÜMLÜ OĞLAN ÇOCUKLARINA (ŞEHVETLE) BAKMANIN YASAK OLUŞU Konu ile İlgili Ayetler: 1. İnanan erkeklere söyle: Bakışlarında ölçülü olsun, kadınlara gözlerini dikip bakmasınlar. Eşlerinin namusunu korudukları gibi, kendi iffet ve namuslarını da aynen öyle korusunlar. Bu, onlar için en temiz ve erdemli davranış şeklidir. Unutmasınlar ki, Allah yaptıkları her şeyden haberdardır. (Nur, 24/30) 2. Gözlerini harama bakmaktan, kulaklarını haram dinlemekten ve kalbini kötü düşüncelerden koru. Çünkü kulak, göz, gönül ve akıl; bunların hepsi yaptığından sorumludur. (İsra, 17/36) 3. O Allah ki, gözlerin sinsi ve haince bakışlarını ve kalplerde gizlenen niyet ve düşünceleri çok iyi bilmektedir. (Mümin, 40/19) 4. Elbette Rabb’in, kullarının her hâlini her an gözetlemektedir. (Fecr, 89/14) Konu ile İlgili Hadisler: 1626. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
206
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
“Zina, sadece gayri meşru ilişki demek değildir. Zinaya götüren her türlü davranış, yöneliş ve sebepler de bir anlamda zina sayılır. Bu bakımdan, hemen hemen her insana, zinadan az veya çok bir pay ayrılmıştır, bundan kaçınması kolay kolay mümkün değildir: Gözlerin zinası, bakılması haram olan yere bakmak, kulakların zinası dinlemek, dilin zinası konuşmak, elin zinası tutmak, ayakların zinası yürümektir. Kalbe gelince, o arzu eder, dilekte bulunur. Üreme organı ise ya bunu gerçekleştirir ya da reddeder. Yani zina, çoğu kez basit gibi görülen bir bakış, bir dokunuş veya cezbedici bir söz ile başlar. Bu yüzden, zinadan uzak durduğunuz gibi, zinaya götüren söz ve davranışlardan da uzak durmalısınız. Ayrıca, çıplaklık kültürünü yaygınlaştırmaya çalışan yazılı ve görüntülü yayınları izlememeli, okul ve işyerlerinde kadın erkek iç içe olmaktan sakınmalı, içkili danslı toplantılardan ve bar, diskotek gibi fuhşa zemin hazırlayan yerlerden uzak durmalısınız.” 1627. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Yollarda ve sokak kenarlarında oturmaktan sakının, buyurdu. Sahâbîler: — Ya Rasulallah! Buralarda oturmaya mecburuz, çünkü lüzumlu işlerimizi orada konuşuyoruz, dediler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de:
18. YASAKLANAN ŞEYLER
207
— Mutlaka yol kenarlarında oturmak zorundaysanız, o zaman yolun hakkını vermelisiniz, buyurdu. Onlar: — Yolun hakkı nedir, ya Rasulallah? diye sorunca, Peygamberimiz: — Gözü haramlardan korumak, gelip geçeni rahatsız etmemek, verilen selâmı almak ve iyiliği tavsiye edip kötülükten sakındırmaktır, buyurdu. 1628. Ebu Talha Zeyd bin Sehl radıyallahu anh anlatıyor: Biz evlerimizin önünde, sokak başlarında oturup konuşurduk. Bir defasında, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza geldi ve başımızda durarak: — Size ne oluyor ki, böyle sokaklarda, yol kenarlarında oturuyorsunuz? Buralarda oturmaktan vazgeçin, buyurdu. Biz: — Ya Rasulullah! Burada kötü bir amaçla oturmuyoruz. Aramızda fikir alışverişinde bulunuyor, bazı meseleleri konuşuyoruz, dedik. Bunun üzerine Peygamberimiz: — Mutlaka oturacaksanız, hiç değilse yolun hakkını verin. Yolun hakkı, gözü haramdan sakınmak, verilen selâmı almak ve güzel şeyler konuşmaktır, buyurdu. 1629. Cerîr radıyallahu anh şöyle dedi:
208
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e, bakılması haram olan bir yere ansızın ve elde olmadan bakma konusunu sordum. Peygamberimiz: “Farkına varır varmaz, hemen gözünü başka tarafa çevir. Kasıtsız olarak bir anlık görmenin sorumluluğu olmaz, ama bilinçli olarak bakmaya devam edersen günaha girmiş olursun.” buyurdu. 1630. Rasulullah’ın hanımı Ümmü Seleme radıyallahu anhâ anlatıyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanındaydım. Yanında diğer hanımı Meymûne de vardı. O sırada, gözleri görmeyen Abdullah bin Ümmü Mektum içeri girdi. Bu olay, bize örtünme emri geldikten sonraydı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bize: — Ondan gizlenin, buyurdu. Biz: — O âmâ biri değil mi, ey Allah’ın Rasulü? Bizi ne görebilir, ne de tanıyabilir, dedik. Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm: — Siz de mi âmâsınız, onu görmüyor musunuz? Gözleri görmediği için her an avret yeri açılabilecek olan bu kişinin karşısında durmanız doğru olmaz, buyurdu. Bu hadisi yalnızca (Ebu Yahya) Nebhan, ondan da yalnızca Zührî rivayet etmiştir. Ümmü Seleme’nin azatlı kölesi olan Nebhan, bazı hadis âlimlerine göre meçhul
18. YASAKLANAN ŞEYLER
209
(güvenilir olup olmadığı bilinmeyen) bir ravidir. Hakkında ihtilaf edilen tek bir ravi tarafından rivayet edildiği için, bu hadis zayıf kabul edilmiştir. 1631. Ebu Saîd radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Birbirinin avret yerine bakma ve bir örtü altında yatma yasağı, sadece karşı cinsler arasında geçerli değildir. Erkek bir başka erkeğin, kadın da bir başka kadının avret yerine bakmasın. Yine erkek başka bir erkekle, bir kadın da başka bir kadınla bir örtü altında tenleri birbirine değecek şekilde çıplak olarak yatmasın. Ancak bu yasaklar, elbette karı koca için söz konusu değildir.” 291. BAB: YABANCI BİR KADINLA KAPALI BİR MEKÂNDA BAŞ BAŞA KALMA YASAĞI Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey iman edenler! (…) Peygamber’in hanımlarından bir şey isteyeceğiniz veya kendilerine bir şey soracağınız zaman, bunu perde arkasından isteyin, odalarına öyle gelişigüzel girip onları rahatsız etmeyin. Ayrıca, onlara karşı daima saygılı ve ölçülü davranın. Bu hem sizin, hem de onların kalplerinin tertemiz kalması ve şeytanî düşüncelere kapılmaması için en uygun davranış şeklidir. (Ahzab, 33/53)
210
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Konu ile İlgili Hadisler: 1632. Ukbe bin Âmir radıyallahu anh rivayet ediyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Yanında kocası, annesi, babası, oğlu, kardeşi, teyzesi, sütkardeşi gibi mahremi veya yakın akrabası bulunmayan kadınların yanına girmekten ve onlarla baş başa oturmaktan sakının. Eğer kadının yanında akrabası yoksa, erkeğin kendi annesi, kız kardeşi, kızı, halası, teyzesi veya karısı üçüncü bir kişi olarak yanlarında bulunursa, o zaman da birlikte oturabilirler, buyurdu. Bunun üzerine, Ensar’dan biri: — Ya Rasulullah! Kocanın kardeşi, yeğeni, kuzeni gibi erkek akrabası hakkında ne dersiniz? Bunlar yengeleriyle kapalı bir mekânda yalnız başına kalamazlar mı? diye sordu. Peygamberimiz: — Kocanın erkek akrabası ölümdür. Yani kadının, kocasının kardeşi, yeğeni, kuzeni gibi erkek akrabalarından biri ile yalnız başına kalması, ölüm kadar tehlikeli ve kötüdür. Akraba olmanın verdiği rahatlıkla her zaman eve girip çıkma imkânına sahip olan bu gibi yakınlar, daima tehlike ile yüz yüzedirler. Bu yüzden onların bu konuya herkesten fazla dikkat etmeleri, yengeleri ile halvetten kaçınmaları gerekir, buyurdu. 1633. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve
18. YASAKLANAN ŞEYLER
211
sellem şöyle buyurmuştur: “Hiçbiriniz, yanında mahremi veya yakın akrabası bulunmayan bir kadınla, hiç kimsenin göremeyeceği kapalı bir mekânda baş başa kalmasın. Yabancı bir erkek ve kadın bu şekilde bir arada bulunurlarsa, üçüncüleri mutlaka şeytandır ve şeytan, insanı azdırıp yoldan çıkarmak için adeta onun damarlarında dolaşır.” 1634. Büreyde radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Cihada çıkan erkeklerin geride bıraktıkları hanımları, cihada çıkmayan erkeklere kendi anneleri gibi haramdır. Bir insan kendi öz annesine karşı nasıl duygular taşıyorsa, cihada çıkmış mücahitlerin ailelerine karşı da aynı temiz ve fedakârlık duygularıyla dolu olmalıdır. Bir erkek, mücahitlerden birinin ailesine bakmayı üzerine alır da emanete ihanet ederse, Mahşer Günü bu adam getirilir ve o mücahit, bunun sevaplarından dilediği kadarını alır ve kendi günahlarından dilediği kadarını da onun omzuna yükler.” Büreyde diyor ki: Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize döndü ve: “Ya ne zannediyordunuz?” dedi. 292. BAB: ERKEĞİN KADINA ÖZENMESİNİN
212
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
YASAKLANMASI GİYİM KUŞAMDA, TAVIR ve DAVRANIŞLARDA ERKEĞİN KADINA, KADININ ERKEĞE ÖZENMESİNİN HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1635. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ diyor ki: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, kadınlaşan erkeklere ve erkekleşen kadınlara lânet etti. Karşı cinse özenip ona benzemeye çalışan kişi, Allah’a isyan etmiş olur. Ancak doğuştan gelen bir hastalık sebebiyle bu tür eğilimlere sahip olanlar, tedavi için gerekeni yaptıkları ve iffetlerini koruyup harama girmedikleri sürece, bu hâllerinden dolayı lânete müstahak olmazlar.” Bir başka rivayet şöyledir: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, kadınlara benzemeye çalışan erkeklere ve erkeklere benzemeye çalışan kadınlara lânet etti.” 1636. Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle diyor: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, hiçbir zorunluluk olmadan kadın gibi giyinen erkeğe ve erkek gibi giyinen kadına lânet etmiştir. Çünkü cinsler arasındaki duygusal yapı bozukluğu, çoğu kez giyim kuşamı taklit ile başlamaktadır.”
18. YASAKLANAN ŞEYLER
213
1637. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Cehennemliklerden, dünyada henüz görmediğim iki grup vardır: Biri, sığır kuyrukları gibi cop ve kırbaçlarla insanları döven zalim bir topluluk; diğeri de giyinik oldukları hâlde, gerek tavır ve davranışlarıyla, gerek dar ve şeffaf giysileriyle çıplak sayılan, hem kendileri günaha yönelen, hem de başkalarını isyankârlığa özendiren ve yukarı doğru topladıkları saçları yüzünden başları deve hörgücüne benzeyen kadınlardır. İşte bu kadınlar cennete giremedikleri gibi, çok uzak mesafeden hissedilen kokusunu bile duyamayacaklardır.” 293. BAB: ŞEYTANA VE KÂFİRLERE ÖZENİP ONLARA BENZEMEYE ÇALIŞMANIN YASAKLANMASI Konu ile İlgili Hadisler: 1638. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sol elinizle yemeyin. Zira müminleri doğru yoldan uzaklaştırmak için çalışan şeytan ve onun çağdaş temsilcileri, sol eliyle yiyip içer ve yandaşlarına da kendi kültür ve yaşam tarzlarının bir göstergesi olarak bunu emredeler. Sağ elle yiyip içme insanın yaratılışına
214
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
en uygun davranış olduğu hâlde, onlar bunun yobazlık ve gericilik, sol elle yemenin ise çağdaşlık ve medeniyet göstergesi olduğunu iddia ederler.” Buna göre, yiyip içerken mümkün olduğunca sağ el kullanılmalıdır. Sol el de ayrıca yardımcı ve destek olarak kullanılabilir. Ancak sürekli sol elle yemek içmek mekruhtur. Bununla birlikte, doğuştan solak olan ve sağ ellerini kullanmakta zorlanan kimselerin, sol elle yiyip içmelerinde bir sakınca yoktur. 1639. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Hiçbiriniz, hastalık, yaralanma, solaklık gibi bir mazereti olmadıkça, kesinlikle sol eliyle yiyip içmesin. Çünkü şeytan, sol eliyle yiyip içer.” 1640. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Yahudi ve Hıristiyanlar, günahtır diyerek saçlarını boyamazlar. Siz onlardan farklı davranın. Yani onlar gibi saç boyamayı günah görmeyin. Saç ve sakalınızı istediğiniz zaman, siyah haricindeki dilediğiniz bir renge –özellikle de kına ile– boyayabilirsiniz.”
18. YASAKLANAN ŞEYLER
215
294. BAB: SAÇ BOYAMA YASAĞI ERKEKLERİN ve KADINLARIN SAÇLARINI SİYAH RENGE BOYAMALARININ YASAKLANMASI Konu ile İlgili Hadisler: 1641. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh anlatıyor: Mekke’nin fethedildiği gün, Ebu Bekir Sıddık’ın babası Ebu Kuhâfe’yi, saçı sakalı bembeyaz olmuş ve birbirine karışmış bir hâlde Peygamber aleyhisselâm’ın huzuruna getirdiler. Rasulullah onun bu pejmürde hâlini görünce: “Saçını sakalını düzeltip boyayarak onun bu hâlini değiştirin, ama siyah boyadan kaçının. Çünkü saç ve sakal, ancak düşmana karşı güçlü ve heybetli görünmek amacıyla siyaha boyanabilir. Ayrıca simsiyah saç ve sakallar, bu yaşlı adamın üzerinde pek iğreti durur, onun şekline şemaline hiç yakışmaz.” buyurdu. 295. BAB: SAÇ TIRAŞIYLA İLGİLİ YASAKLAR BAŞIN BİR KISMINI TIRAŞ EDİP DİĞER KISMI BIRAKMANIN YASAKLANMASI VE SAÇIN TAMAMEN KAZINMASININ ERKELERE HELAL, KADINLARA HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1642. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Hristiyan din adamlarını âdeti olan ve ‘kaza’ denilen tıraş şeklini,
216
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
yani başın yan taraflarının tıraş edilip üst kısmın kâkül şeklinde bırakılmasını yasakladı. 1643. Yine Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir gün başının bir kısmı tıraş edilmiş, bir kısmı bırakılmış bir çocuk gördü. Bunun üzerine: “Ya başın tamamını tıraş edin, ya da tamamını bırakın.” buyurarak, çocuğun ailesini bu tarz tıraştan menetti. 1644. Abdullah bin Cafer radıyallahu anhumâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Mûte savaşında şehit düşen babam Cafer bin Ebî Tâlib’in ailesine üç gün yas süresi tanımıştı. Sonra onların yanına geldi ve: — Kardeşim Cafer için bugünden sonra artık ağlamayın, buyurdu. Daha sonra: — Bana kardeşimin çocuklarını çağırın, dedi. Hemen bizi toplayıp getirdiler. Biz kendimizi annelerini kaybetmiş kuş yavruları gibi hissediyorduk. Peygamberimiz: — Bana bir berber çağırın, buyurdu. Gelen berbere söyledi, o da bizim saçlarımızı tamamen tıraş etti.
18. YASAKLANAN ŞEYLER
217
1645. Ali radıyallahu anh şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, kadının saçlarını kökünden keserek tıraş etmesini yasakladı. Bu hadis, senedindeki ızdırap (karışıklık) sebebiyle zayıftır. Bu konudaki sahih hadis şöyledir: Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Hac veya umre için ihrama giren kadınların ihramdan çıkmak için saçlarını kökünden tıraş etmelerine gerek yoktur, sadece ucundan kısaltmaları yeterlidir.” 296. BAB: PERUK TAKMANIN, DÖVME YAPTIRMANIN ve SÜSLÜ GÖRÜNSÜN DİYE DİŞLERİ TÖRPÜLETMENİN HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Ayetler: 1. Müşrikler Allah’ın varlığını ve kudretini kabul etmekle birlikte, O’nu bırakıp, isteklerine boyun eğdirebilecekleri bir takım dişi tanrıçalara ve sembollere tapıyorlar ve aslında, serseri bir şeytandan başkasına tapmış olmuyorlar. Hâlbuki Allah, şu sözlerinden dolayı şeytanı rahmetinden kovup lânetlemiştir: “Senin kullarından bir kısmını kendime kul edip onlardan öcümü alacağım. Onları saptıracak, boş
218
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
ümitlerle oyalayıp duracağım. Onlara emredeceğim, sahte tanrılara adanmışlığın sembolü olarak hayvanların kulaklarını kesecekler. Onlara emredeceğim, Allah’ın yaratıklar için koyduğu fıtrat kanunlarını çiğneyecek, varlıklara yüklediği temel özellikleri ve onların aslî fonksiyonlarını değiştirmeye çalışacaklar.” Sözgelimi kadını erkeğe, erkeği kadına benzetecekler. Doğal yöneliş ve içgüdüleri saptıracak, yetenekleri ve organları yaratılış gayelerinin dışında kullanıp çarpık ilişkilere girecekler. Böylece, yaratılış kanunlarına ve bu kanunların amaç ve hikmetine aykırı iğreti bir hayat tarzı ortaya koyacaklar. Oysaki: Kim Allah’ı bırakır da kendisine şeytanı bir rehber ve dost edinecek olursa, kesinlikle zarara uğramış demektir. (Nisa, 4/117–119) Konu ile İlgili Hadisler: 1646. Esmâ radıyallahu anhâ anlatıyor: Bir kadın Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: — Ya Rasulullah, yakalandığı çiçek veya kızamık gibi bir hastalık sebebiyle kızımın saçları döküldü. Onu daha yeni evlendirmiştim, başına başka bir kadının saçından yapılmış peruk taktırabilir miyim? diye sordu. Peygamber aleyhisselâm: — Hayır, insan saçından yapılmış peruk takana da taktırana da Allah lânet etmiştir, buyurdu. Âişe radıyallahu anhâ’dan da buna benzer bir rivayet
18. YASAKLANAN ŞEYLER
219
nakledilmiştir. 1647. Humeyd bin Abdurrahman rivayet ediyor: Muâviye radıyallahu anh, hac yaptığı sene Medine’de bir zabıta memurunun elinde bulunan bir tutam takma saçı alarak Mescid-i Nebevi’deki minberden halka şöyle seslenmiştir: — Ey Medine halkı! Âlimleriniz nerede? Bu tür çirkin işleri niçin önlemezler? Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in bu tür saçlardan halkı menederek: “Kadınları bu tür şeyleri kullanmaya başladıkları zaman, İsrail Oğulları bunu yasaklamadıkları için helâk olmuşlardır.” buyurduğunu işittim. 1648. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem saçlarına saç ekleten ve ekleyen, dövme yapan ve yaptıran kadınlara ve erkeklere lânet etmiştir. 1649. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh: “Dövme yapan ve yaptıran, yüzünde aşırı derecede sakal veya bıyık çıkmadığı hâlde, yüzünün tüylerini yolan, kaşlarını incelten, güzel görünsün diye dişlerini törpüleyip seyrekleştiren, bu gibi müdahalelerle Allah’ın yarattığını bozup değiştiren kadınlara Allah lânet etsin!” demişti. Bir kadın, Kur’an’da bu tür
220
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
yasakların bulunmadığını, dolayısıyla bunları yapanlara lanet etmenin ağır bir ifade olduğunu söyleyerek Abdullah bin Mesud’u eleştirince, Abdullah: “Peygamber’in lânet ettiğine ben neden lânet etmeyeyim? Üstelik bu Allah’ın kitabında da vardır. Allah celle celâluh; “Peygamber size ne verirse onu alın, sizi hangi şeyden sakındırırsa da ondan uzak durun.” (59-Haşr; 7) buyuruyor, dedi. 297. BAB: BEYAZ KILLARI YOLMA YASAĞI SAÇ, SAKAL VE BEDENİN BAŞKA YERLERİNDEKİ BEYAZ KILLARI KOPARMANIN VE GENÇLERİN YÜZLERİNDE ÇIKAN TÜYLERİ YOLMANIN YASAKLIĞI Konu ile İlgili Hadisler: 1650. Abdullah bin Amr radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Saç ve sakalınızı boyayabilirsiniz, ama oradaki beyaz kılları yolmayın. Zira o beyaz saç, Mahşer Günü Müslüman’ın nuru olacaktır.” 1651. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim inanç, ibadet, muamelat gibi konularda, bizim dinimizde olmayan yeni bir şey uydurup dine
18. YASAKLANAN ŞEYLER
221
katarsa, bu kesinlikle kabul edilemez. Bu ilke, saç sakal ve kılık kıyafet konusunda da geçerlidir.” 298. BAB: SAĞ ELLE TAHARETLENMENİN KERAHETİ ÖZÜRSÜZ OLARAK HELÂDA SAĞ ELLE TEMİZLENMENİN ve ÜREME ORGANINI SAĞ ELLE TUTMANIN MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1652. Ebu Katâde radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Hiç biriniz, küçük abdest bozarken erkeklik uzvunu sağ eliyle tutmasın ve sağ eliyle temizlenmesin. Ayrıca, bir şey içerken kabın içine solumasın.” Bu konuyla ilgili, burada zikretmeye gerek görmediğimiz daha pek çok sahih hadis vardır. 299. BAB: TEK AYAKKABI İLE GEZMENİN KERAHETİ ÖZÜRSÜZ OLARAK TEK AYAKKABI VEYA MESTLE DOLAŞMANIN VE BUNLARI AYAKTA İKEN GİYMENİN MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1653. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
222
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
“Sizden biriniz tek ayakkabı ile dolaşmasın. Ya ikisini giysin, yahut ikisini de çıkarsın.” 1654. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Herhangi biriniz ayakkabısının bağı koptuğu zaman, onu onarıncaya kadar tek ayakkabıyla gezmesin.” 1655. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, insanın dengesinin kaybedip düşmesine sebep olabileceği için bir kimsenin zor giyilen ayakkabısını ayakta iken giymesini yasaklamış ve oturarak giymeyi tavsiye etmiştir. 300. BAB: ATEŞİ YANAR HÂLDE BIRAKIP UYUMA YASAĞI YATMADAN VEYA DIŞARI ÇIKMADAN ÖNCE, EVDE LAMBA, OCAK GİBİ YANGINA SEBEP OLABİLECEK ŞEYLERİ YANAR HÂLDE BIRAKMANIN YASAKLANMASI Konu ile İlgili Hadisler: 1656. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve
18. YASAKLANAN ŞEYLER
223
sellem şöyle buyurmuştur: “Gece uyuyacağınız zaman, evlerinizde ister ısınma, ister aydınlanma amacıyla yakılmış olsun, yanar hâlde ateş ve çalışır vaziyette benzinli, gazlı veya elektrikli alet bırakmayın!” 1657. Ebu Musa radıyallahu anh şöyle demiştir: Medine’de bir ev, geceleyin ev halkı ile birlikte yanmıştı. Durum Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e haber verildi. Bunun üzerine, Peygamberimiz: “Size birçok yararları olan bu ateş, aynı zamanda sizin düşmanınızdır. O hâlde, uyumadan önce onu mutlaka söndürün.” buyurdu. 1658. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Yatmadan önce kapların ağzını örtün, tulumları bağlayın. Kapıları kapatın ve kandilleri söndürün. Yemek ve su kaplarının üstünü ve muslukları kapatın, kapıları kilitleyip pencereleri örtün. Çünkü şeytan gibi sinsice gelen haşerat, yılan çıyan gibi tehlikeli ve zararlı hayvanlar, bağı çözemez, kapıyı açamaz ve kapağı kaldıramaz. Fakat bunları açık bırakırsanız, evinize ve kaplarınıza girip size zarar verebilirler. Eğer herhangi biriniz, kabının üzerine bir tahta parçası
224
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
koymaktan ve besmele çekmekten başka bir çare bulamazsa, hiç olmazsa bunu yapsın. Kandilleri de mutlaka söndürsün. Çünkü fareler, yanmakta olan kandili devirerek evi içeridekilerle birlikte yakabilir.” 301. BAB: SÖZ ve DAVRANIŞLARDA TEKELLÜFE KAÇMANIN YASAKLANMASI Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey Peygamber! De ki: “Ben bu tebliğime karşılık, sizden herhangi bir şahsî çıkar veya bir mükâfat beklemiyorum ve çok iyi bilirsiniz ki ben, liderlik hırsıyla sahte iddialar peşinde koşan, sahip olmadığı özelliklerle dikkat çekmeye çalışan, özentili, yapmacık hareketlerle kendisini ortaya koymaya çalışan kimselerden değilim. Aranızda geçirdiğim bir ömür ve size tebliğ ettiğim bu eşsiz kitap, bunun en açık delilidir. (Sa’d, 38/86) Konu ile İlgili Hadisler: 1659. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ şöyle diyor: Babam Ömer bin Hattab derdi ki: “Bize tekellüf yasak kılındı. Yani faydasız ve gereksiz şeylerin peşine düşüp zaman ve emek harcama, altından kalkamayacağı konulara dalıp kafa yorma ve boş yere başkalarının zamanını alma, bilmediği hâlde sorulan bir soruya biliyormuş gibi yakıştırma cevaplar vermeye çalışma
18. YASAKLANAN ŞEYLER
225
gibi tavır ve davranışlar bize yasaklandı. Bize her zaman ve her konuda mutedil ve sade davranmamız, olaylara bizi ilgilendirdiği kadar yaklaşmamız, özentisiz, iddiasız davranan kimseler olmamız emredildi.” 1660. Tabiun âlimlerinden Mesrûk diyor ki: Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’ın yanına gitmiştik. Bize şunları söyledi: Ey insanlar! Bir konuda bilgisi olan, bildiğini söylesin. Bilmeyen de, “Allah bilir” desin. Çünkü insanın bilmediği konuda “Allah bilir” demesi de bir ilimdir. Yüce Allah, Peygamberine şöyle buyuruyor: “Ey Peygamber! De ki: “Ben bu tebliğime karşılık, sizden herhangi bir şahsi çıkar veya bir mükâfat beklemiyorum. Ben, liderlik hırsıyla sahte iddialar peşinde koşan, sahip olmadığı özelliklerle dikkat çekmeye çalışan ve sahte peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkan o mütekellifin zümresinden değilim. Aranızda geçirdiğim bir ömür ve size tebliğ ettiğim bu eşsiz kitap, bunun en açık delilidir.” (Sâd, 38/86) 302. BAB: ÖLÜYE FERYAT EDEREK AĞLAMANIN HARAMLIĞI ÖLÜNÜN ARKASINDAN BAĞIRA ÇAĞIRA AĞLAMANIN, YÜZÜNÜ TIRMALAMANIN, YAKA PAÇA YIRTMANIN, SAÇINI YOLMANIN, KAZITMANIN VE KENDİ ALEYHİNE BEDDUA ETMENİN HARAM OLUŞU
226
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Konu ile İlgili Hadisler: 1661. Ömer bin Hattab radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Arkasından koparılan feryat ve yakılan ağıt sebebiyle, ölüye –eğer bunu vasiyet etmişse– kabrinde azap edilir.” Bir rivayette, “Ölüye ağlanıldığı sürece…” ifadesi de yer almaktadır. 1662. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ölenin arkasından yüzünü gözünü tırmalayan, yakasını paçasını yırtan, cahiliye devrinde olduğu gibi bağıra çağıra ağıt yakıp kendisine beddua eden kişi, bizden –yani bizim yolumuzu izleyen bilinçli ve faziletli müminlerden– değildir.” 1663. Ebu Bürde anlatıyor: Babam Ebu Musa el–Eş’arî radıyallahu anh hastalandı ve başı hanımlarından birinin kucağında iken bayıldı. Bunun üzerine hanımı, bir çığlık atıp yüksek sesle ağlamaya başladı. Fakat Ebu Musa, kadını engelleyecek durumda değildi. Ayılıp kendine gelince:
18. YASAKLANAN ŞEYLER
227
“Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in hoşlanmayıp uzak kaldığı şeyden ben de hoşlanmam ve uzak dururum. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bağırıp çağıran, saçını başını yolan, üstünü başını yırtan kadınlardan uzak idi. Onları hiçbir zaman hoş görmezdi.” diyerek hanımını ikaz etti. 1664. Muğire bin Şube radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kimin arkasından bağıra çağıra ağıt yakılırsa, – eğer bunu vasiyet etmişse– bundan dolayı o kişiye Mahşer Günü azap edilecektir.” 1665. Ümmü Atiyye Nuseybe radıyallahu anhâ şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, İslam’ı yaşayacağımıza dair kendisine bağlılık yemini verdiğimiz zaman, ölülerin arkasından yüksek sesle ağlamayacağımıza dair de biz kadınlardan söz aldı. 1666. Numan bin Beşir radıyallahu anhumâ anlatıyor: Abdullah bin Revâha radıyallahu anh baygınlık geçirince, kız kardeşi, “Vah dağ gibi kardeşim, vah şöyle şöyle olan kardeşim!” diye onu överek yüksek sesle
228
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
ağlamaya başladı. Abdullah ayıldığı zaman kız kardeşine, “Senin hakkımda söylediğin her övgü için ben melekler tarafından, ‘Sen gerçekten böyle biri misin?’ diye sorgulandım. Sen bana üzüldüğünü göstermeye çalışarak aklın sıra iyilik yaptığını sanıyorsun. Ben ise senin bu söylediklerinin hesabını vermek zorunda kalıyorum. Sakın bunu bir daha yapma!” diyerek kız kardeşini uyardı. 1667. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, beraberinde Abdurrahman bin Avf, Sa’d bin Ebî Vakkâs ve Abdullah bin Mesud –Allah hepsinden razı olsun– bulunduğu hâlde, Sa’d bin Ubâde’yi hastalığında ziyaret etti. Yanına girdiğinde onu elem ve ıstırap içinde, ailesi tarafından etrafı kuşatılmış bir hâlde buldu. Bunun üzerine: — Yoksa Sa’d öldü mü? diye sordu. — Hayır, ey Allah’ın Rasulü, dediler. Rasulullah, Sa’d’in hâlini görünce ağladı. Onun ağladığını gören sahâbîler de ağlamaya başladılar. İçlerinden bazıları, bu durumda ağlamanın haram olup olmadığını sordular. Bunun üzerine, Peygamber aleyhisselâm: — Dinleyin! Elbette Allah, gözün akıttığı yaştan ve kalbin duyduğu hüzünden dolayı kimseye azap etmez.” dedi. Sonra diline işaret ederek; “Fakat bunun
18. YASAKLANAN ŞEYLER
229
yüzünden azap veya merhamet eder, buyurdu. 1668. Ebu Malik el–Eş’arî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Para karşılığında ağıt yakarak feryatlar kopararak insanları ağlatan ve bunu bir meslek hâline getiren ağıtçı kadın, şayet ölmeden önce tövbe etmezse, Mahşer Günü üzerinde katrana bulanmış bir elbise ve uyuz hastalığına tutulmuş gibi kaşındıran bir gömlek olduğu hâlde mezarından kaldırılır. Ağlarken söyledikleri sözlerle insanların duygularını inciten ve onları rahatsız eden bu kadınlar, Mahşer Günü kendilerini son derece rahatsız eden o giysiler içinde yaptıklarının cezasını çekeceklerdir.” 1669. Useyd bin Ebu Useyd’in, Peygamber’e biat (bağlılık yemini) etmiş kadınlardan birinden naklettiğine göre, o hanım sahâbî şöyle demiştir: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in İslami konularda emirlerine itaat konusunda bizden aldığı biat antlaşması içinde, kendisine isyan etmeyeceğimize, ölülerimizin arkasından yüzümüzü tırmalamayacağımıza, ah vah diye vaveylâ koparmayacağımıza, yaka paça yırtmayacağımıza ve saç baş yolmayacağımıza dair söz de vardı.”
230
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
1670. Ebu Musa radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ölen herhangi bir kişinin arkasından ağlayıcılar, ‘Ey dayanağımız, ey efendimiz!” gibi övgü dolu sözlerle onu övmeye başladılar mı, adamın başına iki görevli melek dikilir ve onu dürtükleyerek, ‘Sen gerçekten böyle biri miydin? Hesap ver bakalım!’ derler.” 1671. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Halk arasında yerleşmiş iki huy vardır ki, bunlar kâfirlik dönenimden kalan en çirkin alışkanlık ve âdetlerdendir: İnsanı soyundan, ırkından dolayı aşağılamak yahut yüceltmek ve ölünün arkasından yaka paça yırtarak, bağırıp feryat ederek ağlamak.” 303. BAB: KÂHİNLERE GİTME YASAĞI KÂHİN, MÜNECCİM, FALCI, CİNCİ, MEDYUM GİBİ GELECEKTE NELER OLACAĞINDAN VEYA BİLİNMEYEN ÂLEMDEN HABER VERDİĞİNİ İDDİA EDEN KİŞİLERE GİTMENİN VE SÖYLEDİKLERİNE İNANMANIN YASAKLANMASI
18. YASAKLANAN ŞEYLER
231
Konu ile İlgili Hadisler: 1672. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Bazı insanlar Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e, gizli şeylerden ve gelecekten haber veren falcı, medyum, müneccim, cinci, astrolog ve kâhinlerin söylediklerinin doğru olup olmadığını sordular. Peygamber aleyhisselâm: — Bunların aslı yoktur. Hepsi yalan ve uydurmadan ibarettir. Böyle kimselere bir şey sormamak ve söylediklerine inanmamak gerekir, dedi. Ashap: — Ey Allah’ın Rasulü! Ama onların bize verdikleri geleceğe ait bazı haberler söyledikleri gibi çıkıyor, dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz: — Onların bu tür haberleri, aslında hak olan bir kaynaktan alınmadır. Şöyle ki, kulak hırsızlığı yapan bir cin, bazen göğün yüksek tabakalarına çıkar ve meleklerin kendi aralarında konuştukları sözlerden birkaç kelime kaparak onları kâhin dostlarının kulağına fısıldar. Kâhinler de, cinlerden aldıkları bu söze kendi uydurdukları yüz yalan söz karıştırır ve onları kehanet diye insanlara sunarlar, cevabını verdi. Buhârî’nin bir rivayeti şöyledir: “Melekler zaman zaman bulutlara (yani dünya semasına) inerek, gökte geleceğe yönelik verilmiş kararları birbirlerine aktarırlar. Bu sırada şeytan, kulak hırsızlığı yaparak kaptığı bilgi kırıntılarını kâhinlere fısıldar. Onlar da bu habere kendi
232
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
uydurdukları yüz yalanı daha katarak insanlara sunarlar.” 1673. Abdullah bin Ömer’in eşi Safiyye Binti Ebu Ubeyd, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bir hanımından naklen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu bildirmiştir: “Kim bir kâhine gidip ona çalıntı veya kayıp bir malın yerini yahut gelecekle ilgili herhangi bir konuyu sorar da verdiği cevaba inanırsa, kırk gün boyunca kıldığı hiçbir namazı kabul edilmez. Yani kırk gün süreyle kıldığı namazdan hiçbir sevap kazanamaz. Sadece namaz görevini yerine getirmiş ve namaz kılmamanın cezasından kurtulmuş olur.” 1674. Kabîsa bin Muhârık radıyallahu anh diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim: “Kuşların isimlerinden, seslerinden ve hareketlerinden bir işin hayır veya şer olduğu, yapılıp yapılmaması gerektiği yönünde gaybî manalar çıkarmak, kuşların ötüşünde veya uçuşunda uğur ya da uğursuzluk aramak, yere fal çizgileri çizerek geleceğe dair hükümler çıkarmak da İslam’da yasaklanan büyü ve kehanet çeşitlerindendir.” Bu hadis, yalnızca Hayyân bin el-Alâ (veya Hayyân bin
18. YASAKLANAN ŞEYLER
233
Muhârik Ebu’l-Alâ) kanalıyla rivayet edilmiştir. Oysa Hayyân, meçhul (bilinmeyen) bir ravidir. Bu yüzden hadis zayıftır. Ancak ifade ettiği anlam itibariyle sahihtir. 1675. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim müneccimlik, astrologluk, falcılık yoluyla yıldızlardan bilgi elde etmeye kalkışırsa, haram kılınan bir büyü çeşidi ile iştigal etmiş olur. Yıldız falı konusunda bilgisi arttıkça, sihirle iştigali ve günahı da o derece artar. Ancak ay ve güneş tutulması zamanlarını ölçmek, hava durumu tahminleri yapmak, yıldızlara bakarak kıble yönünü, vakitleri ve yol tayinini yapmak gibi falcılık ve kâhinlikle hiçbir ilgisi olmayan ilmi çalışmalar yasaklanmamış, aksine teşvik edilmiştir.” 1676. Muâviye bin Hakem radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna geldim ve: — Ya Rasulallah! Ben yeni Müslüman oldum. Allah İslam dinini gönderdiği hâlde, içimizde hâlâ kâhinlere giden ve onlara fal baktıran bilinçsiz Müslümanlar var, dedim. Bana: — Sen kâhinlere gitme, gidenleri de uyar. Çünkü
234
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
kâhinlerin, medyumların, falcıların sözlerine inanan kişi, İslam dinini inkâr etmiş olur, buyurdu. Ben tekrar: — Aramızda uğursuzluğa inanan ve bir takım nesne ve olaylarda uğur ya da uğursuzluk gören kimseler de var, dedim. O da: — Bu, onların gönüllerinde hissettikleri boş ve anlamsız bir kuruntudan ibarettir. Aman dikkat et, bu gibi hurafeler ve batıl inançlar onları hak dinden çevirmesin, buyurdu. Ben: — Bizden kum üzerine birtakım çizgiler çizerek gelecekle ilgili hükümler çıkaranlar da var, dedim. Peygamberimiz: — Geçmiş peygamberlerden biri de böyle çizgi çizerdi. Ama Musa Peygamber’in asası ile gösterdiği mucizelerin nasıl sihirle alakası yok ise, onun yaptığının da kâhinlik ve falcılıkla hiçbir ilgisi yoktu. Bilakis o, falcıların ve kâhinlerin sahtekârlığını ortaya koymak için, tamamen Allah’tan aldığı bilgiler doğrultusunda çizgi çizer, geleceğe dair hükümler verirdi. Kimin çizgisi o peygamberin çizgisine uygun düşerse, o isabet etmiş olur. Hiç kimse de o Allah’tan vahiy aldığı ve o peygamber gibi kesin ve isabetli hükümler verdiği iddiasında bulunamayacağına göre, bu tür çizgiler çizerek geleceğe yönelik hükümler çıkarmaya çalışmak günahtır ve kesinlikle yasaktır, cevabını verdi. 1677. Ebu Mesud el–Bedrî radıyallahu anh’dan
18. YASAKLANAN ŞEYLER
235
rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem köpek alım satımından, fuhuştan ve falcılıktan elde edilen geliri yasaklamış ve bu tür kazanç yollarının helal ve meşru olmadığını vurgulamıştır. Ancak bekçi, polis, çoban, av köpeği gibi kendisinden faydalanılan ve ev dışında beslenen köpekler bu yasağın dışındadır. 304. BAB: UĞURSUZLUĞA İNANMA YASAĞI Konu ile İlgili Hadisler: 1678. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Hastalığın Allah’ın iradesi olmaksızın, kendiliğinden bulaşması yoktur. Uğursuzluk diye bir şey de yoktur. Ben tefe’ülü severim, buyurdu. Sahâbîler: — Tefe’ül nedir, ya Rasulullah? diye sordular. Peygamberimiz: — Bütün olayları, isimleri, işaretleri ve rüyaları hayra yormaktır. Teşe’üm, yani olayları kötüye yorarak uğursuzluğa hükmetme, ortada hiç bir şey yokken insanı ruhî bakımdan bunaltır, ümidini, şevkini, iş yapma azmini kırar. Tefe’ül, yani hayra yorma ise henüz ortada bir şey olmasa bile, insana bir aşk ve şevk verir, onu ruhî bir inşirah ve açılıma kavuşturur. Bu da hayatı daha anlamlı kılar, insanın yaşama sevincini artırır, buyurdu. 1679. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan
236
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Hastalığın kendiliğinden bulaşması yoktur. Bulaşıcı hastalıklar, ancak insanlar arasındaki münasebetler neticesinde ve Allah’ın belirlediği yasalar çerçevesinde bulaşır. Bunun için, karantina kurallarına son derece dikkat edilmelidir. Uğursuzluk diye bir şey de yoktur. Eğer bir şeyde uğursuzluk olsaydı, pek çok cahil kimsenin öteden beri uğursuz saydığı evde, kadında ve atta olurdu. Bunlarda dahi uğursuzluk olmadığına göre, hiçbir şeyde yok demektir.” 1680. Büreyde radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hiçbir zaman belli bir eşya, sayı, isim, renk gibi bir şeyi uğurlu veya uğursuz saymamıştır. 1681. Urve bin Âmir radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda uğursuzluktan söz edildi. Bunun üzerine, Rasulullah şöyle buyurdu: “En güzeli, her şeyi mümkün olduğunca hayra yormaktır. Uğursuzluk düşüncesi, hiçbir Müslüman’ı niyet ettiği hayırlı bir işten vazgeçirmesin. Bir baykuş ötüşünü, kuşların sağa sola uçuvermesini, önünden kara kedi geçmesini, karşısına çıkan hayvanları, onların
18. YASAKLANAN ŞEYLER
237
isimlerini veya buna benzer şeyleri birtakım istenmeyen sonuçların habercisi gibi yorumlayıp yapacağı işten geri durmak, sağlam bir imana ve sağlıklı bir kişiliğe sahip birinin yapacağı bir şey değildir. Herhangi biriniz hoşlanmadığı bir şey gördüğü zaman, ‘Allah’ım! İyilikleri sadece sen verirsin, kötülükleri yalnız sen giderirsin. Güç ve kudret, ancak senin yardım ve inayetin iledir.’ diye dua etsin.” Bu hadisi rivayet eden Urve bin Âmir’in sahabî olup olmadığı hususunda ihtilaf edilmiştir. Ayrıca müdellis bir ravi olan Habîb bin Ebî Sâbit, bunu tedlis sigası olan an’ane ile rivayet etmiştir. (İbn-i Hibbân, es-Sigât: 2169; Zehebî, Mîzânu’l-İ’tidâl: 1690; İbn-i Hacer, Takrîbu’tTehzîb: 1084; Tehzîbu’t-Tehzîb: 323; İbn-i Huzeyme, Sahîh: 448) Bu iki sebepten dolayı hadis zayıftır. Ancak ifade ettiği anlam itibariyle sahihtir. 305. BAB: CANLI RESMİ YAPMA VE BULUNDURMA YASAĞI YAYGI, TAŞ, ELBİSE, PARA, YASTIK, MİNDER GİBİ EŞYA ÜZERİNE CANLI VARLIKLARIN RESMİNİ ÇİZMENİN VE DUVAR, TAVAN, PERDE, SARIK, ELBİSE VE BENZERİ YERLERDE RESİM BULUNDURMANIN HARAM OLUŞU; BU GİBİ SURETLERİ ORTADAN KALDIRMANIN EMREDİLMESİ Konu ile İlgili Hadisler: 1682. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan
238
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, kendilerini bir yaratıcı gibi görüp Yaratanla boy ölçüşürcesine resim ve heykel yapanlar hakkında şöyle buyurmuştur: “Bu suretleri yapanlara Mahşer Günü, ‘Bu yaptıklarınıza can verin bakalım!’ denilerek azap edilecektir.” Müminleri putperestliğe özendirme tehlikesi bulunmadığı takdirde, resim ve heykel yapmak ve kullanmak yasaklanmamıştır. Eğer resim ve heykel bizatihi haram olsaydı, Hz. Süleyman’ın emrindeki cinlere heykeller yaptırdığını anlatan Kur’an-ı Kerim, onun bu davranışının istisna teşkil ettiğini, ümmet-i Muhammed için örnek olamayacağını mutlaka belirtirdi. Nitekim müşrik olarak ölen babasının bağışlanması için dua eden Hz. İbrahim’in bu davranışının müminlere örnek olmaması gerektiği özellikle bildirilmiştir. (Mümtehine, 60/4) Zira özel olarak istisna edilmediği sürece, geçmiş peygamberlerin Kur’an’da anlatılan her hâl ve hareketi müminler için örnektir: “Emrindeki cinler, Süleyman’a dilediği şekilde büyük mabetler, saraylar, kaleler, bu muhteşem binaların etrafını süsleyen sanat harikası resim ve heykeller, binlerce kişiye aynı anda yemek pişirmek için kullanılan havuz kadar geniş yemek kapları ve yerinden sökülmeyen sabit kazanlar imal ederlerdi. (Sebe, 34/13)
18. YASAKLANAN ŞEYLER
239
1683. Âişe radıyallahu anhâ diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir gün bir seferden dönmüştü. Ben de o sıralar kapımın giriş kısmına, üzerinde canlı varlıklara ait resimler bulunan bir perde takmıştım. Peygamber aleyhisselâm o perdeyi görünce, hoşnutsuzluğundan dolayı yüzünün rengi değişti ve perdeyi çekip kopardı. Sonra buyurdu ki: “Ya Âişe! Resim ve heykel, öteden beri putperestliğin en yaygın aracı olarak kullanılmıştır. Puta tapıcılıktan henüz kurtulmuş bir toplumda, putperestliği çağrıştıracak, cahiliye inançlarını hatırlatacak bu tür resimleri, o resme karşı insanlarda tazim uyandıracak tarzda teşhir etmek, putçuluk eğilimlerinin yeniden nüksetmesine sebep olabilir. Üstelik evin duvarına astığın bu resimler, ibadet sırasında insanı meşgul edip huşudan uzaklaştırır. Onun için, bu resimli örtüyü buradan kaldır ve istersen onları yastık ve minder olarak kullan. Puta tapıcılığı yeni bırakmış bu insanlarla eski düşünceleri arasındaki köprüyü ortadan kaldırmak ve bir daha böyle bir saplantıya geçit vermemek için, bu konuda çok dikkatli ve duyarlı olmalıyız. Putlara tapmak nasıl günahsa, puta tapıcılıkta kullanılan resim ve heykelleri yapmak ve onları sergilemek de aynı şekilde günahtır. Hele bu resim ve heykelleri yapanlar, kendilerini bir yaratıcı gibi görerek kibre kapılıyorlarsa, vay onların hâline! Çünkü Mahşer Günü Allah’ın
240
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
huzurunda en şiddetli azap görecek insanlar, yaratma konusuna Yaratanla adeta yarışa girmeye kalkışarak, Allah’ın yaratışını taklit etmeye çalışanlardır.” Bunun üzerine, biz de o örtüyü kesip ondan bir veya iki tane yastık yaptık. 1684. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Putperestliği cazip hâle getirmek için resim ve heykel yapanlar, cehennemdedir. Yaptığı her surete Mahşer günü hayat verilecek ve bunlar ona cehennemde azap edeceklerdir.” Abdullah bin Abbas, bu tür resimler yapmak için kendisinden fetva isteyen ve mesleği resim yapmak olan bir adama: “Eğer mutlaka resim yapman gerekiyorsa, insanların tapınma aracı olarak kullanmadıkları ağaçların ve cansız şeylerin resimlerini yap.” dedi. 1685. Yine Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim tapınma amacına yönelik olarak herhangi bir
18. YASAKLANAN ŞEYLER
241
put, ikon, totem gibi canlının resim veya heykelini yaparsa, Mahşer Günü hem azaba çarptırılır, hem de resmini yaptığı o varlığa can vermeye zorlanır ki, ona can vermesi asla mümkün değildir.” 1686. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Mahşer Günü en şiddetli azaba çarptırılacak olanlar, Allah’tan başka tapınılan varlıklara tazim amacıyla suret yapanlardır.” 1687. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: Allah, yaptıkları resim ve heykeller sebebiyle kendilerini bir yaratıcı gibi görerek kibre kapılan insanlar hakkında buyuruyor ki: “Benim yarattığım gibi yaratmaya kalkışan ve ‘Senin yarattığını biz de yaparız!’ derecesine küstahlaşan kimseden daha zalim kim vardır? Eğer bu iddialarında samimiyseler, haydi, küçücük bir zerre, bir buğday veya arpa tanesini yoktan yaratsınlar. Bunu yapamayacaklarına göre, sadece şekil taklidi yapmakla kibre kapılıp da, kendilerini yaratan Allah ile yarışa cüret etmesinler.”
242
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
1688. Ebu Talha radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İçinde köpek ve suret (canlı varlıkların resim ve heykeli) bulunan eve rahmet melekleri girmez. Çünkü köpek pis ve tehlikelidir. Bu yüzden evin içinde, odada tutulmamalıdır. Ayrıca namaz kılınan yerde ve özellikle kıble tarafında resim bulundurulmamalıdır.” 1689. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ anlatıyor: Bir defasında Cebrail aleyhisselâm, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e geleceğini vadetmişti. Fakat gelmesi epey gecikti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buna üzülerek dışarı çıktığında, Cebrail ile karşılaştı ve geciktiği için ona sitemde bulundu. Bunun üzerine Cebrail aleyhisselâm: “Biz rahmet melekleri, içinde köpek ve suret bulunan eve girmeyiz. Senin evinde bir köpek yavrusu bulunduğundan, yanına gelmedim.” dedi. 1690. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Cebrail aleyhisselâm, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e belli bir saatte geleceğine dair söz vermişti.
18. YASAKLANAN ŞEYLER
243
Fakat vakit geldiği hâlde Cebrail hâlâ gelmemişti. Peygamber, elinde bulunan sopayı sıkıntıyla yere atarak, “Allah da elçileri de, verdiği sözden caymaz.” dedi. Sonra etrafa bakınınca, sedirinin altında bir köpek yavrusu gördü. Bunun üzerine bana: — Ya Âişe, bu köpek buraya ne zaman girdi? diye sordu. Ben: — Allaha yemin ederim ki, bilmiyorum, dedim. Derhal köpek yavrusunun evden çıkarılmasını emretti. Cebrail aleyhisselâm da hemen geldi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Bana söz verdiğin için oturup seni bekledim, ama gelmedin, dedi. Cebrail: — Evinde bulunan o köpek yüzünden gelemedim. Çünkü biz rahmet melekleri, içinde köpek ve suret bulunan eve girmeyiz, cevabını verdi. 1691. Ebu’l–Heyyâc Hayyân bin Husayn rivayet ediyor: Ali bin Ebî Tâlib radıyallahu anh, bana: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in bir zamanlar beni görevlendirdiği bir işi yapma görevini sana vereyim mi? Nerede bir suret (canlı varlıklara ait olan insanların tazim gösterdikleri, önünde eğildikleri resim veya heykel) bulursan, zihinlerde ve gönüllerde şirk izlerini tamamen silmek için onu tanınmaz hâle getir. Rastladığın her yüksek ve gösterişli kabri de yerle bir
244
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
et. Bir karıştan daha yüksek bir kabir kalmasın.” dedi. 306. BAB: AV, ÇOBAN VE ZİRAAT KÖPEKLERİ DIŞINDA KÖPEK BESLEMENİN YASAKLANMASI Konu ile İlgili Hadisler: 1692. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim –av, bekçi veya çoban köpeği dışında– sırf eğlence ve süs olsun diye evinde köpek beslerse, her gün sevabından iki ölçek eksilir.” 1693. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim –ziraat veya koyun köpeği dışında– köpek beslerse, her gün kazandığı sevabından bir ölçek eksilir.” Müslim’in bir rivayeti şöyledir: “Her kim av, koyun ve ziraat köpeği dışında köpek beslerse, köpeğin verdiği zarara göre, her gün sevabından bir veya iki ölçek eksilir.” 307. BAB: HAYVANLARA ÇAN TAKMANIN KERAHETİ DEVE VE DİĞER HAYVANLARA ÇAN TAKMANIN,
18. YASAKLANAN ŞEYLER
245
YOLCULUKTA KÖPEK VE ÇAN BULUNDURMANIN MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1694. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Yanlarında köpek ve çan bulunan bir topluluğa melekler arkadaşlık etmez. Yani rahmet melekleri, yanlarında av, çoban ve bekçi köpeği dışında köpek bulunduran veya binek hayvanlarının boğazına çan, zil, çıngırak gibi şeyler takarak yolculuk eden kimselerden uzak dururlar. Köpekler pis ve tehlikelidir. Taşıdıkları mikrop ve tenyalarla insan sağlığına zarar verebildikleri gibi, zaman zaman insanlara saldırıp yaralama ve ölümlere de sebep olmaktadırlar. Hayvanın boynuna asılan ve hayvan yürüdükçe ses çıkaran çanlar ise, sürekli gürültü yaparak kafiledeki insanları rahatsız eder, düşünmekten ve Allah’ı zikretmekten alıkoyar. Ancak güttükleri sürünün sevk ve idaresinde kendilerine yardımcı olması ve gece karanlığında sürüyü takip edebilmek için bazı hayvanlara takılan zil veya çan bunun dışındadır.” 1695. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
246
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
“Lüzumsuz yere hayvanın boynuna takılan zil ve çan, şeytan çalgılarındandır.” 308. BAB: PİSLİK YİYEN HAYVANA BİNME YASAĞI DIŞKI YEMEYE ALIŞMIŞ DEVEYE BİNMENİN MEKRUH OLDUĞU, BÖYLE BİR HAYVAN TEMİZ YEM YER DE ETİNDEN PİSLİK KOKUSU GİDERSE, O ZAMAN (ONA BİNMEKTE, ETİNDEN ve SÜTÜNDEN FAYDALANMAKTA) BİR SAKINCA OLMADIĞI Konu ile İlgili Hadisler: 1696. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, pislik ve dışkı yiyen hayvanlara semer veya eğer vurmadan binmeyi ve böyle hayvanları bir süre temiz yiyeceklere beslemeden, onların etini yemeyi ve sütünü içmeyi yasakladı. 309. BAB: CAMİ İÇİNDE TÜKÜRME YASAĞI CAMİLERDE TÜKÜRMENİN YASAK OLUŞU, ORADA GÖRÜLEN TÜKÜRÜĞÜN TEMİZLENMESİNİN ve CAMİLERİN HER TÜRLÜ PİSLİKTEN ARINDIRILMASININ EMREDİLMESİ Konu ile İlgili Hadisler: 1697. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
18. YASAKLANAN ŞEYLER
247
“Mescide tükürmek günahtır; cezası da onu silip temizlemektir.” 1698. Âişe radıyallahu anhâ rivayet ediyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir keresinde mescidin kıble duvarında balgam veya tükürük gördü de, hemen onu bir taş parçasıyla kazıyıp temizledi. 1699. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zamanında, mescitlerde bugünkü gibi halı veya kilim serili değildi. İnsanlar camide, kum ve toprak üzerinde ve ayakkabılarıyla namaz kılarlardı. Hatta mescidin üzeri hurma dallarıyla örtülü olduğu için, yağmurlu günlerde orada namaz kılanların alnı çamura bulanırdı. Bir de, içinde bulundukları ağır hayat şartları sebebiyle, o günkü insanların temizlik anlayışı farklıydı. Özellikle çölde yaşayan bedeviler, görgü kurallarını pek bilmezlerdi. İşte bu bedevilerden biri gelip mescidin içinde küçük abdestini bozmaya başladı. Bunun üzerine Ashaptan bazıları: — Hey, Heey! diye bağırıp adama engel olmak istediler. Fakat Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: — Dokunmayın, rahat bırakın adamı, buyurdu. Adam işini bitirdikten sonra, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onu yanına çağırdı ve kendisine:
248
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
— Bu mescitler, abdest bozmak ve sair tiksinti verecek şeyler için yapılmış yerler değildir. Buralar ancak Allah’ı zikretmek, namaz kılmak ve Kur’an okumak içindir, buyurdu. Daha sonra cemaatten birine emretti, o da bir kova su getirerek bedevinin abdest bozduğu yere döktü. Hadisi rivayet eden râvî, Peygamberimize eksik ya da fazla bir söz nispet etmiş olmamak için, “Rasulullah aynen bu sözleri söylemiş yahut buna benzer bir ifade kullanmıştı.” dedi. 310. BAB: CAMİLERDE GÜRÜLTÜ YAPMANIN MEKRUH OLUŞU CAMİLERDE TARTIŞMA, YÜKSEK SESLE KONUŞMA, KAYIP SORUŞTURMA, ALIM SATIM, KİRALAMA GİBİ İŞLERİN MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1700. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim camide yüksek sesle kayıp eşyasını soruşturan birini duyarsa, ‘Allah onu bulmayı sana nasip etmesin!’ desin. Çünkü camiler, böyle işler için yapılmamıştır. İnsanların huzur içinde ibadet edebilmesi için yapılan mabetlerin uhrevi atmosferine aykırı düşecek bu gibi tavır ve davranışlardan uzak durulmalıdır.”
18. YASAKLANAN ŞEYLER
249
1701. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Camilerin içinde mal alıp satan birini görürseniz, ‘Allah sana kazanç vermesin!’ deyin. Orada yitik soruşturan birini gördüğünüzde de, ‘Allah onu bulmayı sana nasip etmesin!’ deyin. Zikir, ibadet ve ilim merkezi olan mescitlere günlük dünya meşgaleleri taşınmamalı, bu ulvi mekânlar sokak, çarşı ve panayır yerlerine dönüştürülmemelidir.” 1702. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: Bir adam camide, “Kırmızı devemi gören var mı?” diyerek yitiğini soruşturuyordu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onu görünce: “Bulamaz olasın! Camiler hangi amaç için yapılmışlarsa, ancak o maksatlarla kullanılmalıdır. Buralar insanların özel ilanlarını vereceği yahut mallarını pazarlayacağı yerler değildir. Jamiler namaz kılmak, Kur’an okumak, Allah’ı anmak, ilmi ve eğitici sohbetler yapmak, ümmeti ilgilendiren önemli konuları görüşmek gibi ulvi amaçlar için yapılmış mekânlardır.” buyurdu. 1703. Abdullah bin Amr radıyallahu anhumâ’dan
250
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem camide alış veriş yapmayı, yitik soruşturmayı ve şiir okumayı yasaklamıştır. Çünkü mabetler, sokak çığırtkanlıklarının sergileneceği yerler değildir. Jamide her an namaz kılan, Kur’an okuyan, zikir ile meşgul olan insanlar vardır. Bu insanları rahatsız edecek şekilde gürültü yapmak yasaklanmıştır. Hatta Kur’an okurken, vaaz verirken ve Allah’ı anarken dahi mescitte gereksiz yere sesi yükseltmek doğru değildir. 1704. Sâib bin Yezîd radıyallahu anh anlatıyor: Hz. Ömer’in halifeliği döneminde, bir gün camide oturuyordum. Biri bana taş attı. Baktım ki, taşı atan halife Ömer bin Hattab radıyallahu anh. Hemen yanına vardım. Jaminin içinde bağıra çağıra konuşan iki adamı bana göstererek: — Git şu iki kişiyi bana getir, dedi. Gidip adamları getirdim. Onlara: — Siz nerelisiniz? diye sordu. Adamlar: — Taifliyiz, deyince, Ömer: — Eğer Medineli olsaydınız, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in mescidinde sesinizi yükselttiğiniz için canınızı yakmıştım. Bu seferlik cahilliğinize vererek sizi affediyorum. Ama bir daha camide yüksek sesle konuştuğunuzu görürsem, sizi kesinlikle cezalandırırım, dedi.
18. YASAKLANAN ŞEYLER
251
311. BAB: İNSANLARI RAHATSIZ EDECEK KOKULARLA CAMİLERE GELME YASAĞI SARIMSAK, SOĞAN, PIRASA GİBİ KÖTÜ KOKULU YİYECEKLER YİYEN KİMSENİN –ZARURÎ HÂLLER DIŞINDA– AĞIZ KOKUSUNU GİDERMEDEN MESCİDE GİRMESİNİN YASAKLANMASI Konu ile İlgili Hadisler: 1705. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sarımsağı kastederek şöyle buyurmuştur: “Kim şu bitkiden yemişse, ağzının kokusu geçinceye kadar toplantılarımıza ve sohbetlerimize gelmesin, mescidimize yaklaşmasın.” Müslim’in bir rivayetinde, “mescitlerimize” ifadesi yer almaktadır. 1706. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim şu bitkiden yemişse yanımıza yaklaşmasın, bizimle birlikte namaza da durmasın.” 1707. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
252
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
“Kim sarımsak veya soğan yemişse, bizden –yahut mescidimizden– uzak dursun.” Müslim’in bir başka rivayeti şöyledir: “Kim sarımsak, soğan, pırasa, turp gibi kötü kokulu bir yiyecek yemiş veya sigara, içki gibi bir şey içmişse, mescidimize yaklaşmasın. Çünkü insanoğlunu rahatsız eden bu tür pis kokular, melekleri de rahatsız eder.” 1708. Ömer bin Hattab radıyallahu anh, halifeliği esnasında bir cuma günü hutbe verirken şunları söyledi: “Ey Müslümanlar! Siz, hoş bir kokuya sahip olmadığını gayet iyi bildiğim iki bitkiyi, sarımsak ve soğanı yiyor ve o şekilde camiye geliyorsunuz. Oysa ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in, camide bulunan birinde bunların kokusunu duyduğunda, o kişiye mescitten çıkıp Baki kabristanına kadar uzaklaşmasını emrettiğini görmüşümdür. Öyleyse, ağsız kokusuna sebep olan bu tür sebzelerden yemeyin. Kim bunları mutlaka yiyecekse, hiç değilse pişirerek kokusunu gidersin.” 312. BAB: HUTBE OKUNURKEN DİZLERİNİ DİKİP OTURMANIN MEKRUH OLUŞU CUMA GÜNÜ İMAM HUTBE OKURKEN, İNSANIN
18. YASAKLANAN ŞEYLER
253
UYKUSUNU GETİRECEĞİ, HUTBEYİ DİNLEMEYE ENGEL OLACAĞI ve ABDESTİN BOZULMASINA SEBEP OLACAĞI İÇİN DİZLERİ DİKİP ELLERİ DİZLER ÜZERİNE BAĞLAYARAK OTURMANIN MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1709. Muaz bin Enes el–Cühenî radıyallahu anh rivayet ediyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, cuma günü imam hutbe okurken dizleri dikip elleri öne bağlayarak oturmayı yasaklamıştır. Çünkü Arabistan gibi erkeklerin de entari giydiği sıcak iklim bölgelerinde dizleri yukarı dikince avret yerlerinin açılma ihtimali vardır. Bu ise, cami ve cemaat edebine uymayan çirkin bir durumdur. Ayrıca, bu tip oturuşlar insanın uyuklamasına sebep olur ve hutbeyi dikkatle dinlemesini engeller. Bu yüzden, imam hutbe okurken namazdaki oturuş gibi oturarak veya diz çökerek uyanık bir kalple, kemal-i edep ve ciddiyet ile hutbeyi dinlemek gerekir. 313. BAB: KURBAN KESECEK KİŞİNİN, KURBAN BAYRAMIN ON GÜN ÖNCESİNDEN İTİBAREN SAÇ VE TIRNAKLARINI KESMEMESİ Konu ile İlgili Hadisler: 1710. Peygamber aleyhisselâm’ın hanımı Ümmü Seleme radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
254
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
“Kimin kesecek kurbanı varsa, Zilhicce ayının hilâlinin görülmesinden itibaren, Zilhicce’nin onuncu günü, yani kurban bayramında kurbanını kesinceye kadar saçını ve tırnağını kesmesin. Böylece, o günlerde ihramda oldukları için kurbanlarını kesinceye kadar tıraş olmayan ve saçlarını kısaltmayan hacılara eşlik ederek onlarla aynı ortamı paylaşmış ve Müslümanlar arasındaki inanç birliğini, evrensel boyutta davranış birliği şeklinde ortaya koymuş olsunlar. Kurban kesmeyecek olanlara gelince, onların bayramdan önce saç tıraşı olmalarında ve tırnaklarını kesmelerinde bir sakınca yoktur.” 314. BAB: ALLAH’TAN BAŞKASI ÜZERİNE YEMİN ETMENİN YASAKLANMASI PEYGAMBER, KÂBE, MELEKLER, GÖKYÜZÜ, ECDAT, HAYAT, RUH, LİDER, TÜRBE, EMANET GİBİ ALLAH’IN DIŞINDAKİ VARLIKLAR ÜZERİNE YEMİN ETMENİN YASAK OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1711. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah, sizin İslam öncesinde olduğu gibi babalarınızın adı ile yemin etmenizi yasaklamıştır. Yemin etmek isteyen Allah’ın adı ile yemin etsin ya da hiç yemin etmeyip sussun.”
18. YASAKLANAN ŞEYLER
255
1712. Abdurrahman bin Semure radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Jahiliye döneminden kalma adet ve alışkanlıklarınızı artık terk edin. Putlar ve atalarınız üzerine yemin etmeyin. Böyle bir yemin insanı şirke düşürebilecek büyük bir günahtır. Bu tür yeminlerin hiçbir hukuki geçerliliği de yoktur.” 1713. Büreyde radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Emanete –yani Allah’ın farz kıldığı namaz, oruç, hac, zekât gibi ibadetlere– yemin eden, bizim yolumuzu izleyen bilinçli ve faziletli müminlerden değildir. Böyle bir yeminin geçerliliği de yoktur.” 1714. Yine Büreyde radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim ‘Yalan söylüyorsam İslam’dan uzak olayım!’ diye yemin ederse, eğer bu sözünde yalancı ise, söylediği gibi İslam’dan çıkmış demektir. Yok eğer sözünde doğru ise, İslam’dan çıkmış olmasa bile, bu çirkin sözü yüzünden dinden epey uzaklaşır ve imanı
256
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
büyük bir yara alıp ruhunda ciddi bir hasar meydana gelmeden, yani sağlam ve sıhhatli bir hâlde İslam’a dönemez.” 1715. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ, “Kâbe hakkı için...” diye yemin eden bir adamı işitmişti. Bunun üzerine o, adama şöyle dedi: Allah’tan başkasının adına yemin etme. Çünkü ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Allah’tan başkası adına yemin eden kimse, eğer adına yemin ettiği varlıkları tazime lâyık yüce varlıklar olarak görüyorsa, küfre veya şirke düşmüş olur. Şayet böyle bir inanç taşımadan onlar adına yemin ediyorsa, küfre girmese bile, Allah’tan başkası adına yemin etme yasağını çiğnediği için günahkâr olur. Bunun için, Kâbe, Kur’an, Mushaf, Peygamber, Arş, Kürsî bile olsa, Allah’tan başka hiçbir varlığın adıyla yemin edilmemelidir. Kur’an’da geceye, gündüze, asra, kıyamet gününe vs. yapılan yeminler, insanlar arasında yapılan yeminler gibi ahit verme ve ant içme manası taşımayıp, bu varlıklara dikkat çekerek onların önemini belirten ve onlar üzerinde düşünmeye sevk eden ifadelerdir.” 315. BAB: BİLEREK YALAN YERE YEMİN ETMENİN BÜYÜK GÜNAH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler:
18. YASAKLANAN ŞEYLER
257
1716. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir Müslüman’ın malını elinden almak için yalan yere yemin eden kimse, Mahşer Günü Allah’ın gazabına uğramış bir hâlde O’nun huzuruna çıkar.” Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Allah’ın kitabından bu sözünün delili olan şu ayeti okudu: “Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini ahiret nimetlerine göre pek küçük bir kazanç olan servet, makam, şöhret gibi dünyalık çıkarlarla değiştirenler var ya, onlar için ahiret nimetlerinden bir pay yoktur. Allah Mahşer Günü onlarla rahmet lisanıyla konuşmayacak, yüzlerine rahmet nazarıyla bakmayacak ve onları günahlarından arındırmayacaktır. İşte onlara, can yakıcı bir azap vardır.” (Âl-i İmrân, 3/77) 1717. Ebu Ümâme İyâs bin Sâlebe el–Hârisî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Her kim yalandan yemin ederek bir insanın, özellikle de bir Müslüman’ın hakkını elinden alırsa, Allah ona cehennemi vacip, cenneti de haram kılar, buyurdu. Bir adam: — O aldığı şey küçük ve değersiz bir şey olsa da mı,
258
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
ya Rasulallah? diye sordu. Peygamberimiz: — Evet, haksızlık edip aldığı şey misvak ağacından bir çubuk bile olsa böyledir, buyurdu. 1718. Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Büyük günahlar içinde en tehlikeli olanlar, Allah’a ortak koşmak, ana babaya karşı gelmek, haksız yere adam öldürmek ve yalan yere yemin etmektir.” Buhârî’de yer alan bir diğer rivayet şöyledir: Çöllerde göçebe hayatı yaşayan bir bedevi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Ya Rasulallah, büyük günahlar nelerdir? diye sordu. Peygamberimiz: — Allah’a ortak koşmak, buyurdu. Bedevi: — Sonra hangisidir? dedi. Rasulullah: — Yemin–i ğamûs (yani insanı günaha batıran yemin), buyurdu. Ben: — Yemîn–i ğamûs nedir, ya Rasulullah? diye sorunca, Peygamberimiz: — Bir Müslüman’ın malından bir şeyler almak için yalan yere yapılan yemindir, buyurdu. 316. BAB: YEMİNİ BOZMAK HERHANGİ BİR KONUDA YEMİN EDEN, SONRA
18. YASAKLANAN ŞEYLER
259
YEMİNİNİN AKSİNİ DAHA HAYIRLI GÖREN KİMSENİN, YEMİNİNDEN VAZGEÇEREK HAYIRLI OLANI YAPMASI VE YEMİN KEFARETİ ÖDEMESİNİN MÜSTEHAP OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1719. Abdurrahman bin Semure radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle demiştir: “Ya Abdurrahman! Herhangi bir konuda yemin eder de, daha sonra yemininin aksini daha hayırlı görürsen, derhal yemininden vazgeçerek hayırlı olanı yap ve yeminini bozduğun için on fakiri doyurmak, giydirmek veya bir köle azat etmek suretiyle yemin kefareti öde. Yemin kefaretine gücün yetmiyorsa, üç gün peş peşe oruç tut. Buna da gücün yetmezse, tövbe istiğfar et.” 1720. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim bir konuda yemin etikten sonra onun aksini daha hayırlı görürse, yemininin kefaretini versin ve hayırlı olanı yapsın. Örneğin, birine yardım etmek, alacağını bağışlamak, hasta ziyaretinde bulunmak, sahip olduğu bir alet veya aracı ihtiyacı olan birine emanet vermek, birinin yuva kurmasına yahut iş sahibi olmasına aracılık etmek gibi herhangi bir hayrı
260
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
yapmayacağına dair yemin etmemeli, kazara etmişse bile, ‘Ne yapayım, yeminliyim; yeminimden dönersem günah olur.’ dememelidir. Derhal kefaretini verip yeminini bozmalı ve hayırlı olanı yapmalıdır.” 1721. Ebu Musa radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Vallahi ben, Allah’ın izniyle, ne zaman bir konuda yemin eder de sonra aksinin daha hayırlı olduğunu görürsem, mutlaka yeminimin kefaretini verir ve daha hayırlı olanı yaparım.” 1722. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden birinizin ailesi aleyhinde yapmış olduğu yeminini ısrarla sürdürmesi, onu Allah katında, yeminini bozup Allah’ın meşru kıldığı kefareti vermesinden daha günahkâr kılar. O hâlde, bir insan ailesi, hanımı, çoluk çocuğu, ana babası, arkadaşları veya yakın çevresinden herhangi biri aleyhinde, onu zarara uğratacak şekilde yemin etmemeli, kazara böyle bir yemin etmişse bile derhal yeminini bozup kefaret vermelidir.”
18. YASAKLANAN ŞEYLER
261
317. BAB: YEMİN MAKSADI OLMAKSIZIN SÖYLENEN SÖZLERİN YEMİN SAYILMAYACAĞI KASITSIZ OLARAK YAPILAN YEMİNİN (YEMİN-İ LAĞV) BAĞIŞLANDIĞI VE BUNDAN DOLAYI KEFARET GEREKMEDİĞİ, YEMİN-İ LAĞVIN YEMİN KASTEDİLMEKSİZİN KONUŞMA ESNASINDA “EVET VALLAHİ, HAYIR VALLAHİ!” GİBİ ÇOKÇA SÖYLENEN BİR YEMİN OLUŞU Konu ile İlgili Ayetler: 1. Allah sizi, yemin kastı olmaksızın ağzınızdan kaçıveren, ya da doğru olduğuna inanarak ettiğiniz, fakat daha sonra gerçeğe aykırı olduğu anlaşılan yeminlerinizdeki yanılgıdan dolayı sorumlu tutmaz. Sizi ancak, kasıtlı olarak yaptığınız yeminlerden sorumlu tutacaktır. Böyle bilerek yemin ettikten sonra onu yerine getirmemenin daha hayırlı olduğunu görürseniz, yemininizi bozmalısınız. Ancak bu veya başka bir sebeple yemininizi bozacak olursanız, onun cezasını ödemelisiniz ki, buna yemin kefareti denir. Yemin kefareti şudur: Kalite, miktar ve öğün sayısı olarak kendi ailenize yedirdiğinizin orta derecesinden, on fakiri bir gün boyunca doyurmak veya onları altlı üstlü takım hâlinde giydirmek ya da bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaktır. Bu üçünden birini seçmekte serbestsiniz.
262
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Fakat bunlardan hiçbirini bulamayan, üç gün arka arkaya oruç tutmalıdır. Oruç tutacak gücü de yoksa, yalnızca tövbe istiğfar etmekle yetinir. İşte, yemin ettiğiniz ve onu bozduğunuz zaman, yemininizin kefareti budur. Eğer yeminin bozulmasından dolayı başkaları da zarar görmüş olursa, bu da ayrıca telâfi edilmelidir. Bir de, nasıl olsa kefaretini öder kurtulurum diyerek, iyice düşünmeden, olur olmaz yeminler etmeyin, ettiğiniz zaman da –şayet bir günaha sebep olmayacaksa– gücünüz yettiğince ona bağlı kalın. Kısacası, yeminlerinizi koruyun. İşte Allah, size ayetlerini böyle açıkça bildiriyor ki, şükredesiniz. (Maide, 5/89) Konu ile İlgili Hadisler: 1723. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi: “Allah sizi, yeminlerinizdeki yanılgıdan (yani kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden) dolayı sorumlu tutmaz.” (5-Maide: 89) ayeti, bir kimsenin yemin kastı olmaksızın, ağız alışkanlığıyla söylediği “Yok vallahi!”, “He vallahi!” gibi sözler hakkında nazil oldu. 318. BAB: DOĞRU BİLE OLSA, ALIŞVERİŞTE YEMİN ETMENİN MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler:
18. YASAKLANAN ŞEYLER
263
1724. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Alışveriş anında yapılan doğru yemin malın sürümünü artırsa da, kazancın bereketini giderir. O hâlde, doğru bile olsa alışveriş esnasında yemin etmeyin, Allah’ın yüce adını, ticaret ve maddi kazanç malzemesi hâline getirmeyin.” 1725. Ebu Katâde radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Alış verişte çok yemin etmekten sakının. Çünkü yemin ilk anda mala sürüm kazandırsa da, daha sonra onu bereketten mahrum bırakarak mahveder. Ayrıca, ticaretten kazanacağı sevabı da azaltır veya yok eder.” 319. BAB: ALLAH RIZASI İÇİN İSTEMEK ALLAH RIZASI İÇİN CENNETTEN BAŞKA BİR ŞEY İSTEMENİN MEKRUH OLDUĞU, BUNUNLA BİRLİKTE, “ALLAH İÇİN, ALLAH AŞKINA” DİYEREK BİR ŞEY İSTEYEN KİMSEYİ DE GERİ ÇEVİRMENİN DOĞRU OLMADIĞI Konu ile İlgili Hadisler: 1726. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve
264
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
sellem şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan dünyalık bir şey isterken, “Allah rızası için, Allah aşkına” veya “Allah’ın kerîm olan adı hürmetine” gibi sözlerle istemeyin. Çünkü Jenab-ı Hakk'ın mukaddes ism-i şerifi, kendisiyle dünyalık bir mal, bir meta istenilmeyecek kadar yücedir. Allah rızası için (Bivechillâh), ancak cennet ve benzeri ulvi şeyler istenebilir ki, bu da yalnızca Allah’tan istenir.” Bu hadis, senet zincirinde yer alan Süleyman bin (Karm bin) Muâz et-Temîmî sebebiyle zayıftır. Zira Yahya bin Maîn, Ebu Zür’a, Ebu Hâtim ve Nesâî gibi hadis imamları, onun zayıf bir ravi olduğunu beyan etmişlerdir. Ayrıca hadisin manası, Allah rızası için dünyalık bir şey istemenin caiz olduğunu bildiren şu ayete de aykırı görünmektedir: “Ey insanlar! “Allah aşkına, Allah’a yemin olsun, Allah şahittir ki!” diyerek kendisi adına yeminler edip birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten sakının ve aranızdaki akrabalık bağlarını koparmamaya büyük özen gösterin.” (Nisâ, 4/1) 1727. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’ın adını anarak size sığınırsa, sığınma talebini kabul ederek onu koruyun. Siz
18. YASAKLANAN ŞEYLER
265
insanlardan “Allah rızası için” diyerek bir şey istemeyin, ama Allah için sizden bir mal veya yardım isteyene, samimi olduğuna kanaat getirirseniz istediğini verin. Sizi düğün, nişan, sünnet gibi önemli bir törene davet edenin davetine gidin. Size iyilik yapana, siz de iyilikle karşılık verin. Eğer iyiliğine karşılık ona verecek bir şey bulamazsanız, karşılığını verdiğinize kanaat getirinceye kadar kendisine dua edin.” 320. BAB: DEVLET YÖNETİCİLERİNE “ŞEHİNŞAH” DEMENİN HARAM OLUŞU DEVLET BAŞKANLARINA ve DİĞER YÖNETİCİLERE “ŞEHİNŞAH” DEMENİN HARAM OLDUĞU, ÇÜNKÜ BUNUN “PADİŞAHLAR PADİŞAHI, MELİKLER MELİKİ” ANLAMINA GELDİĞİ, OYSA ALLAH’TAN BAŞKA HİÇ KİMSENİN BU VASIFLA NİTELENDİRİLEMEYECEĞİ Konu ile İlgili Hadisler: 1728. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah katında en kötü isim, “Meliku’l–emlâk” (krallar kralı, padişahlar padişahı) adını alan kimsenin ismidir.” 321. BAB: FASIKLARA HÜRMET GÖSTERME YASAĞI AÇIKÇA GÜNAH İŞLEYEN, BİDAT ve HURAFELERİ
266
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
YAYGINLAŞTIRAN ve BU GİBİ (KÖTÜLÜKLER YAPAN) KİMSELERE “EFENDİ” VE BENZERİ (SAYGI İFADE EDEN) SÖZLERLE HİTAP EDİLMESİNİN YASAKLANMASI Konu ile İlgili Hadisler: 1729. Büreyde radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Münafık olan birine ‘efendi’ demeyin. Söz ve davranışlarıyla ikiyüzlü olduğunu belli eden veya açıkça büyük günah işleyen birine, her ne sebeple olursa olsun, ‘beyefendi, efendim, sayın, hazretleri’ gibi taltif edici sözlerle hitap etmeyin. Eğer onu efendi sayacak olursanız, bütün değer yargılarını altüst etmiş, böylece Rabb’inizin gazaplandırmış olursunuz.” 322. BAB: SITMAYA (ve DİĞER HASTALIKLARA) SÖVMENİN MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1730. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ümmü Sâib veya Ümmü Müseyyeb adındaki bir hanım sahabînin yanına geldi ve: — Ey Ümmü Sâib! Niye titriyorsun, neyin var? diye sordu. Ümmü Sâib: — Sıtmaya yakalandım, Allah belasını versin! dedi.
18. YASAKLANAN ŞEYLER
267
Bunun üzerine Peygamberimiz: — Sakın sıtmaya veya herhangi bir hastalığa sövme. Şifaya kavuşmak için bütün meşru tedbirlere başvurarak üzerine düşeni yap, ama hastalıklara lânet etme! Çünkü körük nasıl demirin kir ve pasını gideriyorsa, o hastalıklar da insanoğlunun hata ve günahlarını öylece yok eder, buyurdu. 323. BAB: RÜZGÂRA SÖVMENİN YASAKLANMASI ve RÜZGÂR ESTİĞİNDE NASIL DUA EDİLECEĞİ Konu ile İlgili Hadisler: 1731. Übey bin Kâb radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Sizi rahatsız edip zarara uğratsa bile, rüzgâra sövmeyin. Eğer onda hoşunuza gitmeyen bir şey görürseniz, şöyle dua edin: “Allahumme innâ nes’eluke min hayri hêzihi’r– rîhi ve hayri mâ fîhâ ve hayri mâ umirat bihi. Ve neûzu bike min şerri hêzihi’r–rîhi ve ve şerri mâ fîhâ ve şerri mâ umirat bih.” Manası: “Allah’ım! Senden bu rüzgârın hayrını, içinde barındırdığı güzelliklerin hayrını ve ona emredilen şeylerin hayrını dileriz. Bu rüzgârın şerrinden, içinde barındırdığı kötülüklerin şerrinden ve ona emredilen şeylerin şerrinden de yine sana sığınırız.”
268
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
1732. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Rüzgâr, Allah’ın görevlendirdiği taşıyıcılardandır; bazen rahmet, bazen azap getirir. Fakat her iki durumda da Allah’ın emrini yerine getirerek hayra hizmet etmiş olur. O hâlde, rüzgârı gördüğünüz zaman ona sövmeyin. Onun hayrını isteyin, şerrinden de Allah’a sığının.” 1733. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, rüzgâr şiddetli estiği zaman şöyle dua ederdi: “Allahumme innî es’eluke hayrahâ ve hayra mâ fîhâ ve hayra mâ ursilet bih. Ve eûzu bike min şerrihâ ve şerri mâ fîhâ ve şerri mâ ursilet bih.” Manası: “Allah’ım! Senden bu rüzgârın hayrını, içinde barındırdığı güzelliklerin hayrını ve onunla gönderilen şeylerin hayrını dilerim. Bu rüzgârın şerrinden, içinde barındırdığı kötülüklerin şerrinden ve onunla gönderilen şeylerin şerrinden de yine sana sığınırım.” 324. BAB: HOROZA SÖVMENİN MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1734. Zeyd bin Hâlid el–Cühenî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve
18. YASAKLANAN ŞEYLER
269
sellem şöyle buyurmuştur: “Sabah erkenden ötüp uykunuzu kaçırdı diye horoza sövmeyin. Çünkü o, Allah’ın kendisine verdiği bir görevi yerine getirerek müminleri namaz için uyandırır.” 325. BAB: İNSANIN, “ŞU YILDIZ SAYESİNDE YAĞMUR YAĞDI.” DEMESİNİN YASAK OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1735. Zeyd bin Hâlid el–Cühenî radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Hudeybiye’de geceleyin yağan yağmurdan sonra bize sabah namazı kıldırdı. Namazı bitirince yüzünü cemaate döndü ve: — Rabb’iniz ne buyurdu, biliyor musunuz? diye sordu. Sahâbîler: — Allah ve Rasulü daha iyi bilir, dediler. Bunun üzerine, Peygamberimiz şunları söyledi: — Allah buyurdu ki: “Kullarımdan bir kısmı bana iman ederek, bir kısmı da kâfir olarak sabahladı. ‘Allah’ın lütuf ve rahmeti sayesinde yağmura kavuştuk.’ diyenler bana iman etmiş, yıldızları inkâr etmişlerdir. Birtakım astroloji ve yıldız falı hurafelerine inanarak ‘Filan ve filan yıldızın batıp doğması sayesinde yağmura kavuştuk.’ diyenler ise beni inkâr etmiş, yıldızlara iman etmişlerdir.”
270
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
326. BAB: MÜSLÜMAN’A KÂFİR DEMENİN HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1736. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir adam din kardeşine, ‘Ey kâfir!’ derse, bu sözün günahı ikisinden birine döner: Eğer o kişi gerçekten dediği gibi kâfir ise ne âlâ; yok öyle değilse, o sözün günahı kendisine döner ve din kardeşini kâfirlikle suçladığı için, büyük günah işlemiş olur.” 1737. Ebu Zer radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim bir adamı ‘Ey kâfir!’ veya ‘Ey Allah’ın düşmanı!’ diye çağırırsa, eğer o adam böyle biri değilse, bu söz mutlaka onu söyleyen kişiye geri döner. Bir mümini inkârcılıkla suçladığı için, asıl kendisi kâfir veya Allah’ın düşmanı olur.” Bir kimseyi kâfir, münafık veya din düşmanı diye itham eden biri, eğer onun savunduğu değerlerin ve inanç esaslarının gerçekten kâfirlik olduğuna inanıyorsa, bu durumda ikisi aynı din ve inanç üzere olmadıklarından, ikisinden biri gerçekten kâfir demektir. Fakat bir kimsenin kâfir olduğuna inanmadan, öfke,
18. YASAKLANAN ŞEYLER
271
kıskançlık, düşmanlık gibi sebeplerle ona kâfir veya din düşmanı derse, bu yüzden kâfir olmasa da, büyük günah işlemiş olur. Açık ve kesin bir delile dayanmadan, birtakım yorum ve zanlardan yola çıkarak ona buna kâfirlik damgası vuranlar, müminler arasında kin ve nefret tohumları saçarak kardeşlik, birlik ve beraberlik duygularına zarar verdikleri için büyük bir vebal altına girmiş olurlar. Bununla birlikte, bir müminde gördüğü büyük günahlar ve inkarcılığa benzer söz ve davranışlar sebebiyle onu yanlışlıkla kâfir veya münafık diye nitelendiren kişi, bu hatasında nispeten mazur görülse de, yaptığı işin yanlış ve tehlikeli olduğu kendisine anlatılmalı ve ciddi şekilde uyarılmalıdır. Nitekim Hz. Ömer, müşriklere gizlice bilgi sızdırırken yakalanan Hatıb bin Ebi Beltea adındaki sahabi hakkında, “İzin verin bu münafığın boynunu vurayım ya Rasulallah!” demişti. Bunun üzerine, Peygamberimiz bu sözünden dolayı Ömer’i uyarmış ve Hatıb’ın aslında münafık olmadığını bildirmişti. Bununla birlikte, bir Müslüman’a münafık dediği için Ömer’in hâşâ küfre girdiğini, tövbe edip iman tazelemesi gerektiğini de söylememişti. Zira Ömer, bir nevi casusluk faaliyeti yürüttüğü için Hatıb’ın münafık olduğunu zannetmiş, bu yüzden mazur görülmüştü. Rasulullah, Bedir savaşına katılmış olan Malik bin Duhşum hakkında münafık diyen bir başka sahabiye de Ömer’e gösterdiği tepkiyi
272
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
göstermişti. Gerçi bütün bunlar, hiç kimsesin hiçbir şekilde tekfir edilemeyeceği anlamına gelmez. Bir kimse bir yandan Müslüman görünüp bir yandan söz ve davranışlarıyla kâfir veya İslam düşmanı olduğunu ortaya koyuyorsa, müminleri uyarmak için o kişinin Müslüman olmadığı söylenebilir. Belli şart ve durumlarda Müslüman maskesi takmış din düşmanlarını teşhir etmek gerekebilir. Ancak kendisini Müslüman olarak tanımlayan ve açıkça kâfir olduğunu ilan etmeyen birini, her ne olursa kâfirlikle suçlamamalıdır. Böyle haksız bir suçlama yapan Müslüman’ı da ciddi şekilde uyarmalı, ama onun yaptığı hatanın aynısını yapıp da bu davranışından dolayı onu tekfir etmemelidir. Ama ne yazık ki, herhangi birine kâfir diyen kimseye, “Senin kâfirlikle itham ettiğin kişi gerçekten kâfir ise ne ala, ama değilse şimdi sen kâfir oldun.” diye karşılık veren Müslümanlara da rastlanmaktadır. Peygamberimizin, tekfir belasına karşı ümmetini uyarmak ve müminlerin birbirlerini bu şekilde suçlamasını engellemek için söylediği bir hadisin, Müslüman’ın kâfirlikle suçlanmasına delil ve dayanak yapılması gerçekten ne kadar acı, ne kadar gariptir. 327. BAB: KÖTÜ SÖZ SÖYLEMENİN ve DİLİ ÇİRKİN SÖZLERE ALIŞTIRMANIN YASAKLANMASI Konu ile İlgili Hadisler: 1738. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan
18. YASAKLANAN ŞEYLER
273
rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Mümin; yerici, lânetçi, kötü ahlaklı, çirkin karakterli olamaz. İyi bir Müslüman, insanları sürekli ayıplayan, başkalarının kusurlarını araştıran, etrafına lânetler yağdıran, edepsizce sözler söyleyen, merhametsiz, kaba, onursuz, kişiliksiz biri olamaz. Eğer onda bu özelliklerin bir kısmı veya tamamı varsa, iman kalbine henüz tam anlamıyla yerleşmemiş demektir.” 1739. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir işte edepsizlik, kabalık, saygısızlık, zorbalık ve hayâsızlık varsa, bu onu mutlaka insanlar nazarında sevimsiz, çirkin ve nefret edilir hâle getirerek kirletir. Bir işte edep, saygı, hoşgörü, nezaket ve hayâ varsa, bu da onu mutlaka insanlar nazarında hoş, sevimli ve benimsenebilir hâle getirerek güzelleştirir.” 328. BAB: YAPMACIK VE ÖZENTİLİ KONUŞMALARDAN KAÇINMAK AĞZINI YAYIP EDİPLİK TASLAYARAK, HALKIN ANLAYAMAYACAĞI KELİMELER KULLANARAK, DİL ve GRAMER İNCELİKLERİNDEN DEM VURARAK KONUŞMANIN MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler:
274
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
1740. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “Aşırı gidenler, helâk olmuşlardır. Sözlerinde, işlerinde, ibadetlerinde ölçülü ve dengeli olmayan, her konuda ince eleyip sık dokuyan, hep mükemmele ulaşmak isteyenler, hiçbir zaman hedeflerine ulaşamazlar. Böyle kimseler daima başarısızlığa, yalnızlığa, huzursuzluğa mahkûmdurlar. Oysa mümin, her işinde ölçülü ve dengelidir. Son derece doğal ve rahat davranır, hata yapmaktan da çekinmez. En iyiye, en güzele ulaşma duygusu onu aşırılığa sevk etmez.” buyurdu ve bu sözünü üç defa tekrarladı. 1741. Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki Allah, sığırın otu yerken ağzında evirip çevirdiği gibi, sözü ağzında evirip çevirerek lügat paralayan kimselere gazap eder. Oysa mümin, gayet sade, içten ve doğal bir şekilde konuşur. Söz söylerken dil ve edebiyat kurallarına uyar, belagat ve hitabet inceliklerine dikkat eder; fakat ağzını yayarak, kendini sanatlı konuşmaya zorlayarak ve halkın anlayamayacağı kelimeler kullanarak özentili, gösterişli bir edayla konuşmaz.”
18. YASAKLANAN ŞEYLER
275
1742. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İçinizde en çok sevdiğim ve Mahşer Günü bana en yakın olacak kimseler, temiz ahlaklı, iyi huylu olanlarınızdır. İçinizde en sevmediğim ve Mahşer Günü bana en uzak olacak kimseler de, güzel sohbet ediyor dedirmek için yapmacık tavırlarla özene bezene konuşan, sözünü beğendirmek için avurdunu şişire şişire laf eden ve bilgiçlik taslamak, üstünlüğünü ortaya koymak için lügat paralayan kimselerdir.” Ashab–ı Kiram: — Ya Rasulallah! Yapmacık tavırlarla özene bezene konuşan ve sözünü beğendirmek için avurdunu şişire şişire laf eden kimseleri anladık. Fakat bilgiçlik taslamak, üstünlüğünü ortaya koymak için lügat paralayanlar (mütefeyhikûne) dediğiniz kimlerdir? diye sordular. Peygamberimiz: — Yani kibirlenen, büyüklük taslayan kimselerdir, cevabını verdi. 329. BAB: “NEFSİM MURDAR OLDU” DEMENİN MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1743. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine
276
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz herhangi bir rahatsızlık sebebiyle bulantı veya baş ağrısı hissettiği zaman, ‘Nefsim pis ve murdar oldu (İğrenç bir hâldeyim, ölüyorum, berbat durumdayım).’ demesin. Bunun yerine, nefsim daraldı (Midem bulandı, içim daraldı, kendimi iyi hissetmiyorum).’ desin. Yani konuşurken kötü ve çirkin kelimeler kullanmasın, kendisini kötü sıfatlarla nitelendirmesin.” 330. BAB: ÜZÜMÜ “KERM” DİYE İSİMLENDİRMENİN MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1744. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Arapçada herkesin ‘ineb’ adıyla bildiği üzüme, ‘kerm’ demeyin. Çünkü kerm, hem üzüm, hem de şarap anlamına gelir. Bu kelimeyi her kullandığınızda, içki ve şarabı hatırlatmış olursunuz. Oysa zihinlerinde kötü çağrışımlar uyandıracak kelime ve kavramları kullanmak doğru değildir. Ayrıca, kerem kökünden türeyen ve sözlük anlamı cömert, eli açık olan bu kelimeyi şarap gibi kötü bir anlamda kullanarak ona haksızlık ediyorlar. Çünkü cömert ve kerem sahibi olmak, aslında Müslüman’ın bir vasfıdır.”
18. YASAKLANAN ŞEYLER
277
Müslim’de yer alan diğer bir rivayet şöyledir: “Kerm, yani cömertlik ve lütufkârlık, ancak müminin iman, takva, hidayet ve nur ile dolu olan kalbidir.” Buhârî ve Müslim’in bir başka rivayeti ise şöyledir: “Bazı insanlar, üzüme kerm diyorlar. Oysa kerm, ancak müminin kalbidir.” 1745. Vâil bin Hucr radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Üzüme kerm demeyin, ama ille de farklı bir isim kullanacaksanız, ‘yaş üzüm’ ve ‘üzüm asması’ anlamına gelen ‘habele’ kelimesini kullanın.” 331. BAB: BİR KADININ GÜZELLİĞİNİ, ONU NİŞANLAMA, EVLENDİRME GİBİ MEŞRU BİR MAZERET OLMADIKÇA BİR ERKEĞE ANLATMANIN YASAK OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1746. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir kadın başka bir kadınla, tenleri birbirlerine temas edecek ve birbirlerini çıplak olarak görecek şekilde bir arada bulunmasın. Yoksa içlerinden biri, diğerinin vücut hatlarını ve güzelliğini kendi kocasına,
278
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
tıpkı kocası o kadını seyrediyormuş gibi anlatır.” Bir erkeğin başka bir erkekle, bir kadının da başka bir kadınla çıplak bir hâlde ve vücutları birbirine temas edecek şekilde birlikte bulunmaları doğru değildir. Aynı şekilde, bir kimsenin vücut hatlarını ve güzelliklerini insanlara anlatmak, özel hayata ve mahremiyete tecavüz anlamına geldiği için yasaklanmıştır. Kadının böyle şeyleri kocasına veya erkeğin kendi hanımına anlatması elbette daha vahim ve tehlikelidir. Zira bir başkasının cezp edici yönleri kendilerine anlatılan eşler, anlatılana özlem duyarak birbirinden soğuyabilirler. Bu da neticede yuvanın yıkılmasına sebep olabilir. Bununla birlikte, bir kadınla evlenmek isteyen erkeğe, o kadının güzelliğini beli ölçülerde anlatmakta bir sakınca yoktur. 332. BAB: DUA EDERKEN “ALLAH’IM, DİLERSEN BENİ AFFET.” DEMENİN MEKRUH OLUŞU, TALEBİN KESİN BİR DİLLE İFADE EDİLMESİ GEREKLİLİĞİ Konu ile İlgili Hadisler: 1747. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz dua ederken, ‘Allah’ım, dilersen beni bağışla. Dilersen bana merhamet et.’ demesin, dileğini kesin bir dille ifade etsin. Çünkü bu tarz ifadeler, bir başkası tarafından etki altına alınabilen,
18. YASAKLANAN ŞEYLER
279
zorlanabilen, dilediğini rahatça yapamayacak durumda olan kimseler için kullanılır. Oysa Allah’ı zorlayacak hiçbir kuvvet yoktur. O zaten dilerse verecektir. Ayrıca bu tür sözler, “Verirsen de olur, vermezsen de.” gibi bir anlam ifade eder ki, Allah’a karşı kullanılması asla caiz olmayan saygısızca bir hitap tarzıdır.” Müslim’de yer alan diğer bir rivayet şöyledir: “…Fakat dileğini kesin bir dille ifade etsin ve Allah’tan basit ve önemsiz şeyler değil, büyük ve değerli şeyler istesin. Çünkü vereceği hiçbir şey, Allah’a büyük gelmez.” 1748. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz dua edeceği zaman dileğini açık ve kesin bir dille ifade etsin, ‘Allah’ım, dilersen bana ver.’ demesin. Çünkü Allah’ı zorlayacak hiçbir güç yoktur.” 333. BAB: “ALLAH VE FİLAN DİLERSE” DEMENİN MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1749. Huzeyfe bin Yeman radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
280
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
“Herhangi bir hususta, ‘Bu iş Allah’ın dilemesi ve filancanın dilemesi ile oldu’ demeyin. Bunun yerine, ‘Bu iş esasen Allah’ın dilemesi; sonra da filancanın Allah’ın takdirine uygun şekilde dilemesi ile oldu’ deyin. Yine ‘Bu iş Allah’ın dilemesi ve Muhammed’in dilemesi ile oldu’ da demeyin. Bunun yerine, ‘Bu iş esasen Allah’ın dilemesi; sonra da Muhammed’in Allah’ın takdirine uygun şekilde dilemesi ile oldu’ deyin.” Bir dilek veya temennide bulunurken, Allah ile O’nun yarattığı varlıklardan birini, âdeta O’na denk tutarcasına birlikte ve müşterek anmak İslam adabına aykırıdır. Örneğin “Allah ve babam izin verirse bu işi yapacağım.” şeklindeki ifade doğru değildir. Bunun yerine, yalnızca Allah’ın adını anarak “Allah izin verirse bu işi yapacağım.” denilmelidir. “Babamdan da ayrıca izin alacağım.” denilerek kulun izni ayrı bir cümlede ifade edilmelidir. Allah’ın dilemesi ile kulun dilemesinin aynı cümle içinde ifade edilmesi gerekiyorsa, ikisinin arasını birlik ve ortaklık ifade eden “ve” bağlacı ile birleştirmemelidir. Bunun yerine, farklılık, zaman aralığı, tertip ve sıralama ifade eden “sonra” kelimesini kullanarak ikisinin arasını ayırmak gerekir. Örnek cümleler: Allah ve babam izin verirse, şu işi yapacağım. (Yanlış) Allah izin verirse ve babam da izin verirse şu işi yapacağım. (Yanlış)
18. YASAKLANAN ŞEYLER
281
Allah izin verirse şu işi yapacağım. Bunun için babamdan da izin alacağım.” (Doğru) Bu iş Allah’ın ve müminlerin dilemesi ile gerçekleşti. (Yanlış) Bu iş Allah’ın dilemesi ile gerçekleşti. Müminler de bunu arzu ettiler. (Doğru) Benim Allah’tan ve senden başka kimsem yoktur. (Yanlış) Benim Allah’tan başka kimsem yoktur. Senden başka da yakınım yoktur. (Doğru) Allah'a ve sana güveniyorum. (Yanlış) Allah'a güveniyorum. Senin de güvenimi boşa çıkarmayacağına eminim. (Doğru) Önce Allah’a, sonra sana güveniyorum. (Doğru) Allah’a ve Elçisine itaat eden doğruya ulaşır; o ikisine isyan eden ise yolunu şaşırır. (Yanlış) Allah’a ve Elçisine itaat eden doğruya ulaşır; Allah’a ve Elçisine isyan eden ise yolunu şaşırır. (Doğru) Ebu Davud’da geçen “Peygamber aleyhisselâm hacet hutbesi esnasında, ‘Allah’a ve Elçisine itaat eden doğruya ulaşır; o ikisine isyan eden ise yolunu şaşırır.’ dedi.” şeklindeki hadis zayıftır. Zira hadisin senedinde yer alan Ebu Iyaz ve Abdu Rabbih (İbn-i Ebî Yezîd) meçhul (güvenilir olup olmadıkları bilinmeyen) ravilerdir. Bununla birlikte, Allah ile kulun aynı cümlede peş peşe
282
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
zikredildiği her türlü ifade yanlış zannedilmemelidir. Aşağıdaki ayetler buna örnektir: “Allah, gönderdiği yardımıyla ve müminlerle seni destekledi.” (Enfal, 8/62) “Bana ve anne babana şükret.” (Lokman, 31/14) “Ey Peygamber! Allah ve seni izleyen müminler sana yardımcı olarak yeter.” (Enfal, 8/64. Ayetin bu yorumu, Hasan Basri’ye aittir. Genel kabul gören yorum ise, “Ey Peygamber! Sana ve seni izleyen müminlere yardımcı olarak Allah yeter.” şeklindedir.) 334. BAB: YATSIDAN SONRA (BOŞ ve LÜZUMSUZ ŞEYLER) KONUŞMANIN MEKRUH OLUŞU Burada mekruh olduğu ifade edilen sözlerden maksat, diğer vakitlerde konuşulup konuşulmaması arasında bir fark olmayan mubah sözlerdir. O vakitlerde haram veya mekruh olan sözlere gelince, bunlar yatsıdan sonra daha da şiddetle haram ve mekruhtur. İlim müzakeresi, sâlih zatların hayat hikâyelerinin anlatılması, güzel ve üstün ahlaktan bahsedilmesi, misafirlerle sohbet, muhtaç olanın ihtiyacının giderilmesi ve benzeri hayırlı işler hakkında konuşmak ise mekruh değil, aksine müstehaptır. Herhangi bir mazeret veya önemli bir iş sebebiyle konuşmak da mekruh değildir. Bu söylediğim konuların her biri hakkında, çok sayıda sahih hadis bulunmaktadır. Konu ile İlgili Hadisler:
18. YASAKLANAN ŞEYLER
283
1750. Ebu Berze radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yatsı namazından önce mazeretsiz olarak uyumayı, yatsı namazından sonra da oturup boş ve lüzumsuz şeyler konuşmayı hoş karşılamazdı. 1751. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ömrünün sonlarına doğru, bir gece yatsı namazını epey geç bir vakitte kıldırdı. Selâm verdikten sonra şöyle buyurdu: “Bu geceyi görüyorsunuz ya, işte bu geceden itibaren yüz sene sonra, bugün yeryüzünde olan insanlardan hiç biri hayatta kalmayacaktır.” En son vefat eden sahabi, Ebu Tufeyl Âmir bin Vâsile’dir. Ebu Tufeyl, hicrî 100-110 yılları arasında, yani Peygamberimizin bu sözü söylediği zamandan aşağı yukarı yüz yıl sonra vefat etmiştir. Bu hadisten de anlaşılıyor ki, yatsı namazından sonra güzel ve yararlı şeyler konuşmakta bir sakınca yoktur. 1752. Enes bin Malik radıyallahu anh anlatıyor: Bir defasında Peygamber aleyhisselâm, birtakım önemli işleri sebebiyle yatsı namazını epey geciktirmişti. Sahâbîler, uzun süre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in mescide gelmesini beklediler. Nihayet gece
284
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
yarısına yakın bir zamanda onların yanına geldi ve yatsı namazını kıldırdı. Namazdan sonra bize bir konuşma yaparak şöyle buyurdu: “Bakın; sizden başka herkes namazını kılıp uykuya daldı. Sizler ise, namazı beklediğiniz sürece, hiç durmadan namaz kılıyormuş gibi sevap kazanmaya devam ettiniz.” 335. BAB: KADININ KOCASININ ÇAĞRISINA UYMA ZORUNDA OLUŞU KOCASI KENDİSİNİ YATAĞA ÇAĞIRDIĞI VAKİT, KADININ MEŞRU BİR MAZERET OLMADAN KOCASINI REDDETMESİNİN HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1753. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir erkek hanımını yatağına çağırır da hanımı hiçbir mazereti olmadığı hâlde onu reddeder ve erkek de ona dargın olarak gecelerse, melekler sabaha kadar o kadına lânet ederler. Şayet kadın kendisini eşiyle birlikte olmaya hazır hissetmiyorsa yahut bir sıkıntı, üzüntü sebebiyle ruhi bir gerginlik içinde bulunuyorsa, bunu kocasına söyleyerek ondan anlayış bekler. Böylece hem eşini üzmemiş, hem de günaha girmekten kurtulmuş olur.” Buhârî’nin bir rivayetinde “Melekler sabaha kadar o
18. YASAKLANAN ŞEYLER
285
kadına lânet ederler.” yerine, “Kadın kocasının yatağına dönünceye kadar ona lânet ederler.” ifadesi yer almaktadır. 336. BAB: KOCASI YANINDA İKEN BİR KADININ ONDAN İZİNSİZ (NAFİLE) ORUÇ TUTMASININ HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1754. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir kadının, kocası yanında iken onun iznini almadan nafile oruç tutması helal değildir. Yine kadının, kocasının izin vermediği kişileri –erkek olsun kadın olsun– evine alması doğru değildir.” 337. BAB: İMAMA UYAN KİMSENİN, İMAMDAN ÖNCE BAŞINI RÜKÛ VE SECDEDEN KALDIRMASININ HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1755. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz imamdan önce başını rükû veya secdeden kaldırdığı zaman, Allah’ın onun başını merkep başına veya suretini merkep suretine çevirmesinden hiç korkmaz mı? Yaptığı bu şuursuzca
286
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
davranış sebebiyle bir merkep durumuna düşmek istemiyorsa, cemaatle namaz kılarken imamdan önce veya imamla birlikte hareket etmesin, bütün fiillerini imama uyarak ve ondan sonra yapsın.” 338. BAB: NAMAZ KILMAKTA OLAN KİŞİNİN ELİNİ BÖĞRÜNE KOYMASININ MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1756. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem namazda elleri böğre koymayı ve namaza yakışmayan her türlü laubali hareketi yasaklamıştır. 339. BAB: İNSANIN CANININ ÇEKTİĞİ BİR YEMEK HAZIRKEN YA DA BÜYÜK VEYA KÜÇÜK ABDESTE SIKIŞMIŞ BİR HÂLDEYKEN NAMAZ KILMASINI MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1757. Âişe radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Yemek hazırken yahut büyük veya küçük abdeste sıkışmış bir hâldeyken namaz kılınmaz. Bu hâlde namaz kılındığı takdirde, sevabı önemli ölçüde azalır. Çünkü namaz, kişinin zihnini ve gönlünü meşgul edecek şeylerden uzak bir hâlde, kalp huzuru ve gönül hoşluğu içinde eda edilmesi gereken bir ibadettir.”
18. YASAKLANAN ŞEYLER
287
340. BAB: NAMAZ KILARKEN GÖZLERİ SEMAYA DİKMENİN YASAKLANMASI Konu ile İlgili Hadisler: 1758. Enes bin Malik radıyallahu anh rivayet ediyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, çevresinde uygun olmayan hâl ve hareketler gördüğünde isim vermeden genel ifadeler kullanarak ümmetini uyarırdı. Hatalı davranışlarda bulunan kimseleri toplum içinde ifşa etmeyi doğru bulmazdı. Yine bir gün böyle yanlış bir davranış görünce, Ashabı’nı toplayarak şöyle dedi: “Bazı kimselere ne oluyor ki, namaz kılarken gözlerini göğe dikiyorlar?” Sonra sözünü daha da şiddetlendirerek: “Onlar ya bu gibi namaza yakışmayan davranışlardan vazgeçerler, ya da gözlerinin nuru alınır da kör olurlar.” buyurdu. 341. BAB: BİR MAZERET OLMAKSIZIN NAMAZDA BAŞI SAĞA SOLA ÇEVİRMENİN (TENZİHEN) MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1759. Âişe radıyallahu anhâ şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e, namazda başı sağa sola çevirmenin hükmünü sordum. Peygamberimiz: “Bu, kulun namazından bir miktarını şeytanın
288
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
kapıp götürmesidir. Yani herhangi bir ihtiyacı veya mazereti olmadığı hâlde namazda başını sağa sola çevirerek başka şeylerle ilgilenen kişi, namazdan kazanacağı sevabın bir kısmından mahrum kalmış olur. Ancak başını çevirmeden göz ucuyla sağa sola bakmasında bir sakınca yoktur.” buyurdu. 1760. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Namazda iken başınızı sağa sola çevirmekten sakının. Çünkü bu, namazdan alınacak sevabın bir kısmını yok eden bir davranıştır. Ancak bir kimse bu işten vazgeçemiyorsa, bari bunu nafile namazlarda yapsın, farzlarda değil. Zira farz namazlar, sünnet ve nafilelere göre daha çok önem verilmesi, özen gösterilmesi gereken namazlardır.” Bu hadis, senet zincirinde yer alan Ali bin Zeyd bin Jüd’ân sebebiyle zayıftır. Zira hadis imamları onun zayıf bir ravi olduğunu beyan etmişlerdir. Ayrıca bu hadisi Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet eden Said bin Müseyyeb, ondan hadis işitmemiştir. 342. BAB: KABİRLERE YÖNELEREK NAMAZ KILMANIN YASAKLANMASI Konu ile İlgili Hadisler: 1761. Ebu Mersed Kennâz bin Husayn radıyallahu
18. YASAKLANAN ŞEYLER
289
anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kıble ile aynı hizaya gelmiş bile olsa, kabirlere doğru namaz kılmayın. Ayrıca önemli bir mazeret olmadığı sürece, kabirlerin üzerine oturmayın. Kabirleri kıble yaparak namaz kılmak, ileri derecede bir tazimi ifade eder. Eğer bu tazim gerçek manasıyla kabre ve kabrin sahibine yapılacak olursa, bunu yapan kâfir olur. Böyle bir niyet taşımadan kabirlere yönelerek namaz kılmak ise mekruhtur.” 343. BAB: NAMAZ KILAN KİMSENİN ÖNÜNDEN GEÇMENİN HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1762. Abdullah bin Hâris radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Namaz kılmakta olan birinin önünden –secdesine mani olacak şekilde– geçen kimse, bu davranışıyla ne kadar günaha girdiğini bilmiş olsaydı, onun önünden geçmektense kırk vakit orada beklemeyi tercih ederdi.” Hadisin ravisi Ebû Nadr şöyle demiştir: “Peygamberimiz kırk gün mü, kırk ay mı, kırk yıl mı dedi, tam hatırlamıyorum.” Namaz kılan kişinin önünden, secde edeceği yeri ihlal edecek şekilde geçmek yasaklanmıştır. Zira bu, onun
290
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
secdesine ve dolayısıyla namazına mani bir harekettir. Ayrıca namaz kılanın dikkatinin dağılmasına ve huşuunun azalmasına sebep olur. Ancak secde mahalline kadar yaklaşmamak şartıyla, namaz kılanın önünden geçmekte bir sakınca yoktur. Nitekim Abdullah bin Abbas, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Mina'da insanlara namaz kıldırdığı sırada bir merkep üzerinde safların önünden geçtiği hâlde hiç kimse bunu yadırgamamıştır. Minder, yastık, ayakkabı gibi bir sütrenin gerisinde namaz kılan kişinin önünden geçmek, onunla sütresi arasına girmemek şartıyla caizdir. Jemaate namaz kıldıran imamın yahut cemaatin önünden geçmek, tek başına namaz kılanın önünden geçmek gibidir. 344. BAB: MÜEZZİN KAMETE BAŞLAYINCA NAFİLE KILMANIN MEKRUH OLUŞU İMAMA UYACAK KİŞİNİN, MÜEZZİN KAMETE BAŞLADIKTAN SONRA İSTER O VAKTİN SÜNNETİ İSTER BAŞKA BİR SÜNNET OLSUN NAFİLE NAMAZ KILMAYA BAŞLAMASININ MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1763. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Namaz için kamet getirilince, artık cemaatle kılınacak farzdan başka hiçbir namaz kılınmaz.
18. YASAKLANAN ŞEYLER
291
Kamet getirildikten sonra, o vaktin sünneti bile olsa, herhangi bir sünnet ve nafile namaz kılmak caiz değildir. Kamet okunmadan önce namazı bitireceğine kanaat getirmeyen kişi, sünnet namaza başlamamalıdır. Sünnete başladıktan sonra kamet getirilirse, namazını iki rekâta tamamlayıp selam verdikten sonra hemen imama uymalıdır. Çünkü cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan farz ve sünnet namazlardan kat kat daha üstündür.” Hanefîler, sabah namazının sünnetinin önemine işaret eden hadisleri delil göstererek, sabahın sünnetini bu hükümden istisna etmişlerdir. Buna göre, sabah namazının sünnetini kılmayan kimse farzın ikinci rekâtına yetişeceğinden emin olursa, müezzin kamete başlamış olsa bile, mescidin dışında veya son cemaat mahallinde sünneti kılar, sonra imama uyar. Aşağıdaki hadisi delil alanlar ise, kamet getirildikten sonra, sabah namazının sünnetinin dahi kılınamayacağını söylemişlerdir: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, sabah namazı için kamet getirilmiş iken, bir adamın iki rekât (sünnet) namaz kılmakta olduğunu gördü. Peygamberimiz namazı bitirince, oradakiler etrafını sardılar. Rasulullah o adama (kızarak): “Sabah namazını dört rekât olarak mı kılıyorsun? Sabah namazını dört rekât olarak mı kılıyorsun? İki rekât olan sabah namazının farzını, kametten sonra iki
292
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
rekât daha ekleyerek dörde mi çıkardın?” buyurdu. (Buhari, Ezan, 38)” 345. BAB: ORUCU ÖZELLİKLE CUMA GÜNÜNE, GECE NAMAZINI DA ÖZELLİKLE CUMA GECESİNE DENK GETİRMEYE ÇALIŞMANIN MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1764. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Geceler arasında sadece cuma gecesini namaz kılmaya ayırmayın. Günler arasında da sadece cuma gününü oruca tahsis etmeyin. Ancak birinizin belli günlerde tutmakta olduğu oruç cumaya rastlarsa, bunda bir sakınca yoktur.” 1765. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim, demiştir: “Hiçbiriniz, bir gün öncesi veya bir gün sonrasıyla birlikte oruç tutmadıkça, yalnızca cuma günü oruç tutmasın.” 1766. Muhammed bin Abbâd rivayet ediyor: Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’a:
18. YASAKLANAN ŞEYLER
293
— Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sırf cuma günü oruç tutmayı yasakladı mı? diye sordum. Câbir: — Evet, yasakladı, dedi. 1767. Müminlerin annesi Cüveyriye Binti Hâris radıyallahu anhâ anlatıyor: Bir cuma günü, Cüveyriye oruçlu iken Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onun yanına girdi ve: — Dün oruç tutmuş muydun? dedi. Cüveyriye: — Hayır, tutmadım, dedi. — Peki, yarın oruç tutacak mısın? diye sordu. Cüveyriye — Hayır, tutmayacağım, dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: — O hâlde orucunu boz. Çünkü sırf cuma gününe mahsus oruç tutulmaz, buyurdu. 346. BAB: ARADA İFTAR VE SAHUR YAPMADAN PEŞ PEŞE BİRKAÇ GÜN ORUÇ TUTMANIN HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1768. Ebu Hureyre ve Âişe radıyallahu anhumâ’dan ayrı ayrı rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, iftar ve sahur yapmadan peş peşe birkaç gün oruç tutmayı yasaklamıştır. 1769. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ anlatıyor:
294
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, iftar ve sahur yapmadan peş peşe birkaç gün oruç tutmayı yasaklamıştı. Ashab–ı Kiram: — Fakat sen bunu yapıyorsun, deyince, Peygamberimiz: — Ben sizin durumunuzda değilim. Rabb’im beni yedirip içirir, buyurdu. 347. BAB: KABİR ÜZERİNE OTURMANIN HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1770. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden birinizin bir kor ateşinin üzerine oturup da elbisesini yakan alevlerin vücuduna işlemesi, bir kabrin üzerine oturmasından daha hayırlıdır.” 348. BAB: KABİRLERİ KİREÇLEMENİN VE ÜZERLERİNE BİNA YAPMANIN YASAK OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1771. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kabrin bir karıştan fazla yükseltilmesini, boyanmasını, kireçlenmesini, üzerine oturulmasını ve kabir üzerine mescit, medrese, türbe, anıt, kubbe gibi yapılar bina
18. YASAKLANAN ŞEYLER
295
edilmesini yasakladı. 349. BAB: KÖLENİN EFENDİSİNDEN KAÇMASININ BÜYÜK GÜNAH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1772. Cerir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Müslümanlarla yaptığı savaşta esir düşen ve hayatı bağışlanarak bir Müslüman ailenin gözetimine verilen herhangi bir köle, zulme uğramadığı hâlde efendisini terk edip kaçarsa, Müslümanlarla yaptığı antlaşmayı bozmuş ve İslam devletinin kendisine tanıdığı korunma ve güvenlik hakkını kaybetmiş olur. Böyle bir köle Müslüman bile olsa, köle olarak alınmazdan önceki durumuna, yani Müslümanlara harp ilan eden ve onlarla savaşmakta olan bir kimse konumuna yeniden dönmüş olur.” 1773. Yine Cerîr radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir köle zulme maruz kalmadığı hâlde kaçarsa, isyankârlığının cezası olarak, kıldığı hiçbir namazı tam bir namaz olarak kabul edilmez. Namaz borcunu ödemiş olsa bile, ondan hiçbir sevap alamaz.” Bir başka rivayet şöyledir:
296
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
“Bir köle kaçtığı zaman, müminlere karşı savaşan bir düşman askeri iken kendisini yakalayıp esir eden, daha sonra hayatını bağışlayıp İslam toplumu içinde yaşamasına izin veren Müslümanlara karşı nankörlük etmiş olur. Çünkü kölelikten kurtulmak istese, dilediği zaman efendisine ödeyeceği belli bir miktar mal karşılığında özgürlüğünü kazanabilirdi. Efendisi de onun bu talebine hayır diyemez, üstelik yapacağı ödemede İslam toplumunun yöneticileri kendisine yardımcı olurdu.” 350. BAB: İSLAM’IN ÖNGÖRDÜĞÜ CEZALARIN UYGULANMAMASI İÇİN ARACI OLMANIN HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Ayetler: 1. Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Eğer Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onlara duyduğunuz merhamet duygusu, sizi Allah’ın hükmünü uygulamaktan alıkoymasın. Çünkü bu ceza, fuhşun ve zinanın yaygınlaştığı; sadakat, dürüstlük, fedakârlık gibi insanî ve ahlakî değerlerin erozyona uğradığı, ailelerin parçalanarak başıboş nesillerin yetiştiği bir toplumu dünyada ve ahirette bekleyen akıbetten çok daha hafiftir. (Nur, 24/2) Konu ile İlgili Hadisler: 1774. Hz. Âişe’den rivayet edildiğine göre, Mahzum
18. YASAKLANAN ŞEYLER
297
kabilesinden hırsızlık yapan Fâtıma binti Esved adında soylu bir kadının durumu Kureyşlileri pek üzmüştü. Bunun üzerine: — Bu kadının cezalandırılmayıp, ödeyeceğimiz fidye karşılığında serbest bırakılması için Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile kim görüşebilir? diye kendi aralarında konuştular. Bazıları: — Buna, Peygamber aleyhisselâm’ın sevgili dostu Üsâme bin Zeyd’den başka kimse cesaret edemez, dediler. Üsâme de onları kıramayıp taleplerini iletmek üzere Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile konuştu. Bunun üzerine, Rasulullah Üsâme’ye kızarak: — Allah’ın koyduğu cezalardan birinin uygulanmaması için aracılık mı yapıyorsun? dedi. Ardından hutbeye çıktı ve bir konuşma yaparak şunları söyledi: — Bakın, sizden önceki milletlerin helak edilmesinin sebebi, içlerinden soylu ve itibarlı biri hırsızlık yapınca ona dokunmayıp, zayıf ve kimsesiz biri hırsızlık yapınca ona ceza vermeleriydi. Allah’a yemin ederim ki, değil bu Fâtıma, Muhammed’in kızı Fâtıma dahi hırsızlık yapmış olsaydı, onun da elini keserdim. Buhârî’nin bir rivayeti şöyledir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Üsâme’nin bu sözlerini duyunca öfkeden yüzünün rengi değişti ve: — Ya Üsâme! Allah’ın koyduğu cezalardan birinin
298
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
uygulanmaması için aracılık mı yapıyorsun? dedi. Bunun üzerine, Üsâme pişman olarak: — Benim için Allah’tan bağışlanma dile ya Rasulallah, dedi. Sonra Peygamber aleyhisselâm emretti ve kadının eli kesildi. 351. BAB: İNSANLARIN GELİP GEÇTİĞİ YOLLARA, GÖLGELENDİKLERİ YERLERE, SU KENARLARINA VE BENZERİ YERLERE ABDEST BOZMANIN YASAKLANMASI Konu ile İlgili Ayetler: 1. Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, işlemedikleri bir şeyden dolayı suç isnat edip eziyet edenler, gerçekten çirkin bir iftira atmış ve böylece, ağır bir vebal yüklenmişlerdir. (Ahzab, 33/58) Konu ile İlgili Hadisler: 1775. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — İki lânetçiden, yani lâneti gerektiren iki şeyden sakının, buyurdu. Sahabe–i Kiram: — O iki lânetçi nelerdir, ya Rasulullah? diye sordular. Peygamberimiz de: — İnsanların gelip geçtikleri yollara, gölgelendikleri yerlere ve su kenarlarına küçük veya büyük abdest bozmaktır, buyurdu. 352. BAB: DURGUN SULARI İDRAR VE BENZERİ
18. YASAKLANAN ŞEYLER
299
PİSLİKLERLE KİRLETMENİN YASAK OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1776. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem durgun sulara idrar yapmayı ve içine herhangi bir pislik atmayı yasakladı. 353. BAB: BABANIN ÇOCUKLARINA MAL BAĞIŞLARKEN ARALARINDA AYRIM YAPMASININ MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1777. Numan bin Beşir radıyallahu anhumâ anlatıyor: Ben küçük bir çocukken, babam beni elinden tutup Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna getirdi ve: — Ya Rasulallah! Bana ait olan bir köleyi bu oğluma bağışladım. Bu yaptığım bağışa siz de şahit olur musunuz? dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Buna yaptığın bağışı diğer çocuklarına da yaptın mı? diye sordu. Babam: — Hayır, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz: — O hâlde, bu işten vazgeç. Aksi hâlde, diğer çocuklarına karşı haksızlık etmiş olursun, buyurdu. Bir diğer rivayet şöyledir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
300
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
— Bütün çocuklarına böyle bir bağışta bulundun mu? diye sordu. Babam: — Hayır, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz: — Allah’tan korkun ve çocuklarınız arasında adaletli davranın, buyurdu. Babam da derhal bana verdiğini geri alarak hibesinden vazgeçti. Bir başka rivayet şöyledir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Ey Beşir, bundan başka oğlun var mı? diye sordu. Babam: — Evet, dedi. Peygamberimiz: — Buna yaptığın bağış gibi onlara da bağışta bulundun mu? buyurdu. Babam: — Hayır, dedi. Bunun üzerine: — O hâlde, beni bu işe şahit tutma. Çünkü ben haksızlığa şahitlik etmem, buyurdu. Bir başka rivayette, Peygamber aleyhisselâm: — Beni bir zulme şahit tutma, buyurmuştur. Bir diğer rivayette ise şöyledir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Bu yapacağın bağışa benden başkasını şahit tut, buyurdu. Sonra da: — Çocuklarının sana iyilik yapmakta eşit olmalarını ister miydin? diye sordu. Babam: — Elbette, diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz:
18. YASAKLANAN ŞEYLER
301
— O hâlde, sen de onlar arasında adaletsizlik yapma. Yalnızca bir tek çocuğuna bağışta bulunarak diğerlerine haksızlık etme, hepsine eşit ve adil davran, buyurdu. 354. BAB: KADININ ÖLEN AKRABASI İÇİN ÜÇ GÜNDEN FAZLA YAS TUTMASININ HARAM OLUŞU, SADECE KOCASI İÇİN DÖRT AY ON GÜN YAS TUTABİLECEĞİ Konu ile İlgili Hadisler: 1778. Zeynep Binti Ebu Seleme radıyallahu anhumâ anlatıyor: Babası Ebu Süfyân bin Harb vefat ettiğinde, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in hanımı Ümmü Habibe radıyallahu anhâ’nın yanına gittim. Ümmü Habibe, içinde safran veya başka bir şey bulunan güzel bir koku istedi. Bu kokudan önce bir cariyeye, sonra kendi yanaklarına sürdü ve şöyle dedi: — Allah’a yemin ederim ki, aslında benim kokuya filan ihtiyacım yok. Bu kokuyu sürmemin tek sebebi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i minberde şöyle buyururken işitmiş olmamdır: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kadının, – yakın akrabası bile olsa– cenaze için üç günden fazla yas tutması helal değildir. Sadece kocası için dört ay on gün yas tutabilir.” Hadisi rivayet eden Zeynep Binti Ebu Seleme diyor ki:
302
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Ben bu olaydan daha önce, kardeşi vefat ettiği zaman Zeyneb Binti Cahş radıyallahu anhâ’nın yanına gitmiştim. O da koku isteyip sürünmüş ve şöyle demişti: — Bakın, Allah’a yemin ederim ki, aslında benim koku sürünmeye hiç ihtiyacım yok. Bunu yapmamın tek sebebi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i minberde şöyle buyururken işitmiş olmamdır: “Allah’a ve ahiret gününe inanan bir kadının, cenaze için üç günden fazla yas tutması helal değildir. Yalnızca kocası için dört ay on gün yas tutabilir.” 355. BAB: KÖYLÜ ADINA SİMSARLIK ETMENİN, PAZARLIK ÜZERİNE PAZARLIK YAPMANIN ve DÜNÜRCÜ ÜZERİNE DÜNÜRCÜ GÖNDERMENİN HARAMLIĞI ŞEHİRLİNİN KÖYLÜYE SİMSARLIK YAPMASININ, PAZARA MAL GETİREN KÖYLÜLERİ PAZAR DIŞINDA KARŞILAYIP MALLARINI UCUZA ALMANIN, (DİN) KARDEŞİNİN PAZARLIĞINI BOZARAK KENDİ MALINI SATMAYA KALKMANIN, BİRİNİN TALİP OLDUĞU BİR KIZA, O KİŞİ İZİN VERMEDEN VEYA VAZGEÇMEDEN TALİP OLMANIN HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1779. Enes bin Malik radıyallahu anh şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, şehirlinin
18. YASAKLANAN ŞEYLER
303
simsarlık yaparak köylü namına satış yapmasını, –ana baba bir kardeş bile olsalar– yasakladı. 1780. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Köylülerin getirdiği mallar pazara getirilmeden, onları ucuza kapatmak için yolda veya şehrin girişinde karşılamayın.” 1781. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Pazara gelenleri yolda karşılamayın ve şehirli, köylü namına onun malını satmasın.” Tâvûs, Abdullah bin Abbas’a: — “Şehirli, köylü namına onun malını satmasın.” sözünün anlamı nedir? diye sordu. Abdullah: — Yani ona komisyonculuk, simsarlık yapmasın, diye cevap verdi. 1782. Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, şehirlinin köylünün malına simsarlık etmesini yasakladı. Ayrıca buyurdu ki:
304
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
“Müşteri kızıştırmak için almayacağınız bir malın fiyatını artırmayın. Hiçbiriniz, din kardeşinin pazarlığını bozarak kendi malınızı satmaya kalkmasın. Hiçbiriniz, din kardeşinin talip olduğu bir kıza, onun talebi sonuçlanıncaya kadar talip olmasın. Hiçbir kadın, din kardeşi bir kadının kabındaki yiyeceğe göz dikerek onun boşanmasını istemesin.” Bir başka rivayet şöyledir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, şehre mal getirenlerin yolda karşılanmasını, şehirlinin köylü adına onun malını komisyonla satmasını, bir kadının evleneceği erkeğe, din kardeşi bir kadını boşamayı şart koşmasını ve bir kimsenin din kardeşinin pazarlığını bozarak kendi malını satmasını yasakladı. Ayrıca, müşteri kızıştırmak için fiyat artırmayı ve satacağı hayvanın bol süt verdiği intibaını uyandırmak için sütünü sağmayıp memesinde biriktirmeyi de yasakladı. 1783. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Birbirinizin pazarlığını bozarak kendi malınızı satmaya kalkmayın. Hiçbiriniz, din kardeşinin talip olduğu bir kıza onun talebi sonuçlanıncaya kadar talip olmasın. Ancak ilkönce talip olan kişi buna izin
18. YASAKLANAN ŞEYLER
305
verirse, o zaman başka.” Dünür gönderen kimse talebinden vazgeçerek din kardeşinin dünür göndermesine izin verirse, böyle birine talip olmakta bir sakınca yoktur. Eğer kız tarafı önceki talebi kabul etmiş ve aralarında bu yönde bir söz kesilmişse, bir başkasının o kıza dünür gönderip istetmesi haramdır. Fakat kız tarafı hiçbir söz vermemiş ve aralarında bir anlaşma sağlanmamışsa, bu durumda bir başkasının da dünür gönderip o kızı istemesinde bir sakınca yoktur. Nitekim Fâtıma Binti Kays, Ebu’l–Jehm ve Muâviye’den evlilik teklifi alınca bunu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e danışmış, Peygamberimiz de ona Üsâme bin Zeyd ile evlenmesini tavsiye etmişti. (1536 numaralı hadis) 1784. Ukbe bin Âmir radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Mümin müminin kardeşidir. Dolayısıyla, hiçbir mümine, din kardeşinin pazarlığını bozarak kendi malınızı satması ve din kardeşinin talip olduğu bir kıza –o kişi talebinden vazgeçinceye kadar– talip olması helal olmaz.” 356. BAB: İSLAM HUKUKUNUN İZİN VERMEDİĞİ TARZDA MALI HARCAYIP TELEF ETMENİN YASAK OLUŞU
306
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Konu ile İlgili Hadisler: 1785. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah sizin için üç şeyden razı olur, üç şeyden de razı olmaz. Yalnızca kendisine kulluk etmenizden, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamanızdan ve O’nun ipine (Kur'an’a) sımsıkı sarılıp ayrılığa düşmemenizden razı olur. Dedikodu yapmanızdan, lüzumsuz yere çok soru sormanızdan –yahut hep başkalarından bir şeyler isteyerek insanlara yük olmanızdan– ve malı kötü yollarda harcamanızdan, har vurup harman savurarak telef etmenizden de razı olmaz.” 1786. Muğire bin Şube’nin azatlı kölesi ve kâtibi Verrâd şöyle diyor: Muğire bin Şûbe, Muâviye’ye gönderdiği bir mektubunda bana şunları yazdırdı: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, her farz namazın ardından şöyle dua ederdi: “Lâ ilahe illallahu vahdehû lâ şerîke leh. Lehu’l– mulku ve lehu’l–hamdu ve huve alâ kulli şey’in kadîr. Allahumme lâ mânia limâ a’tayte ve lâ mu’tıye limâ mena’te ve lâ yenfeu ze’l–ceddi minke’l–cedd.”
18. YASAKLANAN ŞEYLER
307
Manası: “Allah’tan başka ilah yoktur. O birdir, eşi ortağı yoktur. Hükümranlık O’nundur, her türlü hamd ve övgü de yalnızca O’na aittir ve O her şeye gücü yetendir. Allah’ım! Senin verdiğine engel olabilecek, vermediğini de verebilecek hiç kimse yoktur. Senin huzurunda (zenginlik, makam ve) soy sop (kişiye) fayda sağlamaz.” Muğire, Muâviye’ye şunları da yazdırdı: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem dedikoduyu, malı telef etmeyi, gereksiz yere çok soru sormayı yasaklardı.” “Ayrıca Peygamberimiz, anneye itaatsizlikte bulunmayı, kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeyi, verilmesi gereken şeyleri vermemeyi, hak edilmeyen şeyleri istemeyi de yasaklardı.” 357. BAB: CİDDÎ VEYA ŞAKA OLARAK MÜSLÜMAN’A SİLÂH VE BENZERİ TEHLİKELİ ALETLER DOĞRULTMANIN VE KININDAN ÇIKMIŞ BİR ŞEKİLDE KILIÇ ALIP VERMENİN YASAKLIĞI Konu ile İlgili Hadisler: 1787. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Hiçbiriniz, ister ciddi, ister şaka ile olsun, silahını din kardeşine çevirmesin. Çünkü bilemez, belki şeytan silahı elinden çekiverir de, bu yüzden katil olup cehennemin bir çukuruna yuvarlanır.”
308
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Müslim’in bir rivayeti şöyledir: Ebu Hureyre dedi ki: Ebu’l–Kâsım sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir kimse kardeşine kılıç, mızrak, ok, bıçak gibi kesici veya ucu sivri bir demir çevirirse, o kişi onun öz kardeşi bile olsa, o demiri elinden onu bırakıncaya kadar melekler ona lânet ederler. Düğünlerde, kutlamalarda havaya silahla ateş eden ve toplum içinde başkalarını tehlikeye düşürecek biçimde gelişigüzel silah veya yaralayıcı alet taşıyan, yanlarında yırtıcı, saldırgan hayvan bulunduran kimseler de bu lânetin kapsamındadırlar.” 1788. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, kınından çıkmış kılıcın ve muhafazası olmayan kesici aletlerin elden ele verilmesini yasakladı. 358. BAB: EZAN OKUNDUKTAN SONRA, FARZ NAMAZ KILININCAYA KADAR ÖZÜRSÜZ OLARAK CAMİDEN ÇIKMANIN MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1789. Ebu’ş–Şa’sâ anlatıyor: Bir gün Ebu Hureyre radıyallahu anh ile birlikte
18. YASAKLANAN ŞEYLER
309
mescitte oturuyorduk. Müezzin kamet veya ezan okumaya başlayınca, bir adam kalkıp kapıya doğru yürüdü. Ebu Hureyre, o adamı mescitten çıkıncaya kadar gözleriyle takip etti ve özürsüz olarak camiyi terk ettiğini anlayınca, şöyle dedi: “Bu adam, bu davranışıyla Ebu’l–Kasım sallallahu aleyhi ve sellem’e isyan etmiştir. Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ‘Jamide iken farz namaz için ezan okunduğu zaman, (cemaatle) namazı kılıncaya kadar dışarıya çıkmayın.’ buyurdu.” 359. BAB: HERHANGİ BİR MAZERETİ OLMAKSIZIN GÜZEL KOKUYU REDDETMENİN MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1790. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kendisine güzel bir koku ikram edilen kişi onu reddetmesin. Çünkü onun taşınması kolay, kokusu da güzeldir.” 1791. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem güzel kokuyu hiçbir zaman reddetmezdi. 360. BAB: KİŞİYİ YÜZÜNE KARŞI ÖVMEK KİBRE KAPILMASINDAN KORKULAN KİMSEYİ YÜZÜNE
310
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
KARŞI ÖVMENİN MEKRUH, BÖYLE DUYGULARA KAPILMAYACAĞINDAN EMİN OLUNAN KİMSEYİ ÖVMENİN İSE CAİZ OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1792. Ebu Musa el–Eş’arî radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir adamın bir kişiyi övdüğünü ve övmede çok ileri gittiğini işitti. Bunun üzerine: “Bu sözlerinizle adamı mahvettiniz –veya– adamın bel kemiğini kırdınız.” buyurdu. 1793. Ebu Bekre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında bir adamdan bahsedilmiş ve orada bulunanlardan biri, o adamı aşırı şekilde övmüştü. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: “Yazık sana! Arkadaşının boynunu kopardın.” buyurdu ve bu sözünü birkaç kez tekrarladı. Sonra da: “Şayet biriniz mutlaka arkadaşını methedecekse ve eğer onda gerçekten övgüye lâyık özellikler olduğunu düşünüyorsa, ‘Zannederim o şöyle şöyle iyi bir kimsedir.’ desin. Çünkü onu asıl hesaba çekecek olan Allah’tır ve Allah’a karşı hiç kimse, kesin olarak temize çıkarılamaz.” buyurdu. Ayrıca, kibirlenip gururlanmasından, şımarıp fitneye
18. YASAKLANAN ŞEYLER
311
düşmesinden endişe edilen kimseyi yüzüne karşı övmek de doğru değildir. Ancak takva ehli olup, kibirlenmesinden ve şımarmasından korkulmayan kimseleri, iyilikleri teşvik amacıyla ve aşırı gitmeden, “Öyle zannediyorum, öyle görülüyor” gibi ifadelerle övmekte bir sakınca yoktur. 1794. Tâbiun neslinin önde gelen âlimlerinden Hemmâm bin Hâris rivayet ediyor: Bir adam Osman radıyallahu anh’ı yüzüne karşı övmeye başladı. Orada bulunan Mikdâd radıyallahu anh, dizleri üzerine doğrularak metheden kişinin yüzüne çakıl taşları atmaya başladı. Bunun üzerine, Osman ona: — Ne yapıyorsun? deyince, Mikdâd: — Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, “Meddahları (bir menfaat elde etmek için insanları yüzüne karşı öven, dalkavukluk yapan kimseleri) gördüğünüz zaman yüzlerine toprak serpin.” buyurdu, diye cevap verdi. 361. BAB: BULAŞICI HASTALIK OLAN YERDEN AYRILMANIN ve BÖYLE BİR YERE GİRMENİN MEKRUH OLUŞU Konu ile İlgili Ayetler: 1. Her nerede olursanız olun, sapasağlam kaleler içinde korunmuş bile olsanız, hatta gökteki yıldızlara
312
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
dahi çıksanız, eninde sonunda ölüm gelip sizi bulacaktır. Öyleyse, ölümden korkarak paniğe kapılmanın, yapılması gereken görevleri terk etmenin hiçbir anlamı yoktur. Önemli olan insanın ölüme her an hazır olması, dünya hayatına bağlanıp kalmaması, üzerine düşen vazifeleri eksiksiz yerine getirmesidir. (Nisa, 4/78) 2. Ey iman edenler! Malınızı ve canınızı Allah yolunda harcayın da, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Ayrıca, düşman karşısında bilinçsizce ve tedbirsizce harbe atılarak, kazanma şansı olmayan ve ölümü açıkça davet eden badirelere girerek kendinizin ve diğer müminlerin hayatını tehlikeye atmayın. (Bakara, 2/195) Konu ile İlgili Hadisler: 1795. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ anlatıyor: Halife Ömer bin Hattab radıyallahu anh, bir grup insanla birlikte beni de yanına aldı ve teftiş amacıyla Suriye’ye gitmek üzere yola çıktı. Serğ denilen yere varınca, orduların başkomutanı Ebu Ubeyde bin Cerrâh ile komuta kademesindeki arkadaşları onu karşıladılar ve Suriye’de veba hastalığı çıktığını ona söylediler. Ömer bana: — İlk Muhacirler’i (Mekke’den Medine’ye ilk hicret
18. YASAKLANAN ŞEYLER
313
eden Sahabe’nin önde gelenlerini) yanıma çağır, dedi. Ben de gidip onları çağırdım. Ömer Şam’da veba salgını bulunduğunu söyleyerek onların bu konudaki görüşlerini sordu. Onlar nasıl hareket edilmesi gerektiğinde ihtilaf ettiler. Bazıları: — Sen bir amaç için yola çıktın, bu amaçtan vazgeçip geri dönmeni uygun görmüyoruz, dediler. Bazıları da: — Senin yanında Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Ashabı ve halktan insanlar var. Onları bu veba salgınına götürmeni doğru bulmuyoruz, dediler. Bunun üzerine Ömer: — Tamam, gidebilirsiniz, dedi. Daha sonra: — Bana Ensar’ı (Medineli Sahabe’nin önde gelenlerini) çağır, dedi. Ben de gidip onları çağırdım. Fakat onlar da Muhacirler gibi anlaşmazlığa düştüler. Ömer: — Siz de gidebilirsiniz, dedi. Sonra: — Bana Mekke’nin fethinden önce hicret etmiş olan ve şu anda burada bulunan Kureyşli yaşlıları çağır, dedi. Ben de onları çağırdım. Onlardan iki kişi bile aralarında ihtilaf etmeden: — Bize göre insanları bu vebalı bölgeye sokmamalı, onları geri götürmelisin, dediler. Bunun üzerine, Ömer birlikte geldiği insanlara seslenerek: — Ben yarın sabah geri döneceğim, siz de dönün, dedi. Bunu duyan Ebu Ubeyde bin Cerrâh radıyallahu anh: — Ya Ömer, Allah’ın takdirinden mi kaçıyorsun?
314
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
dedi. Ömer, Ebu Ubeyde’nin bu itirazını beğenmeyerek: — Keşke bunu senden başkası söyleseydi, Ebu Ubeyde! Senin gibi ilim ve fazilet sahibi birinden böyle bir söz beklemezdim. Evet, Allah’ın takdirinden, yine Allah’ın takdirine kaçıyoruz. Çünkü kulun üzerine düşeni yapıp tedbirini alması da kaderin bir parçasıdır. Söylesene; senin bir tarafı verimli, diğer tarafı çorak iki yamaçlı bir vadide develerin olsa, onları otlu yerde otlattığın zaman Allah’ın takdiriyle otlatmış, çorak yerde otlattığın zaman da yine Allah’ın takdiriyle otlatmış olmaz mısın? Otlak bölgeyi seçtiğin zaman nasıl Allah’ın kaderinden kaçmış olmuyorsan, vebalı bir yere girmediğin zaman da takdir-i ilahiden kaçmış olmazsın. Bilakis, zarar görmemek için alman gereken tedbiri alarak Allah’ın emrini yerine getirmiş olursun, dedi. O sırada, birtakım ihtiyaçları sebebiyle orada bulunmayan Abdurrahman bin Avf radıyallahu anh geldi ve şunları söyledi: — Bu hususta bende bilgi var: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Bir yerde veba çıktığını duyarsanız, oraya girmeyin. Çünkü hastalık size de bulaşabilir. Eğer bulunduğunuz yerde veba ortaya çıkarsa, oradan da ayrılmayın. Çünkü hastalığı başka yerlere bulaştırabilirsiniz.” Bunun üzerine Ömer, kendi içtihadının Peygamber aleyhisselâm’ın sünnetine uygun düşmesinden dolayı
18. YASAKLANAN ŞEYLER
315
Allah’a hamd etti ve oradan ayrıldı. 1796. Üsâme bin Zeyd radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir yerde bulaşıcı bir hastalık çıktığını duyarsanız, oraya girmeyin. Bulunduğunuz yerde bulaşıcı bir hastalık çıkınca da, oradan ayrılmayın.” 362. BAB: SİHİR YAPMANIN BÜYÜK GÜNAH OLUŞU Konu ile İlgili Ayetler: 102. Yahudiler, bir zamanlar Süleyman Peygamber’in egemenliği altında esaret hayatı yaşayan kötü cinlerin ve insanların, yani şeytanların, Süleyman’ın Peygamberlik ve hükümranlığı aleyhinde uydurdukları asılsız iddiaların peşine düştüler. Nitekim o şeytanların telkiniyle Yahudilerin uydurup Tevrat’a ekledikleri iddialara göre, Süleyman (as) güya putlar adına mabetler yaptırmış ve kendisi de o putlara taparak –hâşâ– kâfir olmuştur. Onlara göre Süleyman bir Peygamber değil, bütün kudret ve saltanatını sihir yoluyla elde eden bir günahkârdı. Oysa Süleyman ne sihirle meşgul olmuş, ne de putlara tapmıştı; yani asla kâfir olmamıştı. Fakat asıl o şeytanlar, Allah’a ve Peygamberlerine karşı gelerek kâfir olmuşlardı. İşte bu şeytanlar insanlara hem büyücülüğü, hem de
316
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Babil’deki Hârût ve Mârût adındaki iki melek aracılığı ile indirilen vahye dayalı bilgi ve becerileri öğretiyorlardı. Süleyman Peygamberden sonra İsrail Oğulları Babil şehrine sürgün edildiklerinde, Hârût ve Mârût adındaki iki melek aracılığıyla onlara birtakım bilgi ve beceriler öğretilmişti. Fakat inkârcılar, kendilerini esaretten kurtarmak üzere gönderilen bu bilgileri sihir malzemesi hâline getirerek onu kötü emellerine alet ediyorlardı. Böylece büyücülüğe dini bir görüntü vererek onu kutsallaştırıyor, itirazları engellemek, yaptıkları işe saygınlık ve dokunulmazlık kazandırmak için bunun vahye dayandığını iddia ediyorlardı. Hâlbuki Hârût ve Mârût, onlara bu bilgileri aktarırken: “Ey mümin! Sana öğrettiğimiz bu bilgiler keskin bir kılıç gibidir, iyilikte de kullanılabilir kötülükte de! O hâlde dikkat et, biz ancak bir imtihan aracıyız, sakın öğrendiklerini kötülük amacıyla kullanıp da kâfir olma!” demedikçe hiç kimseye bir şey öğretmezlerdi. Ama onlar bu ikisinden, erkekle karısının arasını ayıracak türden büyülere malzeme yapabilecekleri şeyleri öğreniyorlardı. Oysa bu bilgiler, ancak zalimlere karşı kendilerini savunmaları için onlara öğretiliyordu. Gerçi onlar, —Allah’ın izni olmadıkça— bu gibi şeytanî taktiklerle hiç kimseye zarar verecek değillerdi. Bu yüzden, Allah’ın nurunu söndürmek için
18. YASAKLANAN ŞEYLER
317
yaptıkları çalışmalar boşunadır ve başkasına değil, ancak kendilerine zarar vermektedir. Nitekim onlar, meleklerin öğrettiği bu güzel bilgilerden kendilerine fayda verecek olanları değil, zarar verecek olanları öğreniyorlardı. Yani bu bilgileri iyilik amacıyla değil, kötülük amacıyla kullanıyorlardı. Doğrusu, böyle bir çıkar alışverişinde bulunarak, imanlarını kaybetme pahasına sihirle uğraşanların, özellikle de, İslam’a ve Müslümanlara karşı şeytani taktiklerle, yıkıcı propagandalarla savaş açanların, ahiretten yana bir nasiplerinin olmadığını gayet iyi biliyorlardı. Vicdanlarını ne kötü bir şey karşılığında sattılar, neler kaybettiklerini bir bilselerdi! (Bakara, 2/102) Konu ile İlgili Hadisler: 1797. Ebu Hureyre radıyallahu anh rivayet ediyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — İnsanı felakete sürükleyen yedi büyük günahtan kaçının, buyurdu. Sahâbîler: — Ey Allahın Rasulü, bunlar nelerdir? diye sordular. Peygamberimiz de: — Allah’a ortak koşmak, sihir yapmak, Allah’ın haram kıldığı bir canı haksız yere öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, Allah yolunda yapılan savaştan kaçmak, kötülüğü gönüllerinden dahi geçirmeyen, günahtan habersiz namuslu kadınlara zina iftirasında bulunmak, buyurdu.
318
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
363. BAB: DÜŞMAN ELİNE GEÇMESİNDEN KORKULDUĞU TAKDİRDE, YANINDA MUSHAF İLE KÂFİRLERİN YURDUNA YOLCULUK YAPMANIN YASAKLANMASI Konu ile İlgili Hadisler: 1798. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Mushaf’ın düşman eline geçip imha edilme veya saygısızlık yapılıp hakarete uğrama tehlikesi varsa, yanında Kur’an–ı Kerim’le birlikte düşman diyarına yolculuk yapmayı yasakladı. 364. BAB: YEME, İÇME, TEMİZLENME ve DİĞER İŞLERDE ALTIN VE GÜMÜŞ KAP KULLANMANIN HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1799. Rasulullah aleyhisselâm’ın hanımı Ümmü Seleme radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Gümüş bardak ve kaplardan bir şey içen kimse, karnına ancak cehennem ateşi doldurmuş olur.” Müslim’in bir diğer rivayetinde, “Gümüş ve altın kaplardan yiyip içen kimse…” şeklindedir.
18. YASAKLANAN ŞEYLER
319
1800. Huzeyfe bin Yeman radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, halis ipek ve atlas kumaştan elbise giymeyi, altın ve gümüş kaplarla su içmeyi bize yasaklayarak şöyle buyurdu: “Bunlar dünyada kâfirlerin, ahirette ise sizlerindir.” İpek elbise giymenin ve altın takı takmanın haramlığı, sadece erkekler için söz konusudur. Altın ve gümüş kaplardan yiyip içmek ise, kadın erkek bütün müminlere haramdır. Buhârî ve Müslim’de yer alan bir rivayette, Huzeyfe radıyallahu anh şöyle demiştir: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i, “Saf ipek ve atlas elbise giymeyin. Altın ve gümüş kaplardan da bir şey yiyip içmeyin.” buyururken işittim. 1801. Tâbiun neslinin önde gelen hadis âlimlerinden Enes bin Sîrîn anlatıyor: Bir gün Mecusîlerden bir grupla oturup konuşurken, Enes bin Malik radıyallahu anh’ın yanında idim. Konuşma esnasında, gümüşten bir kap içinde faluzeç denilen bir çeşit pelte tatlısı getirildi. Fakat Enes, gümüş kabın içinde olduğu için onu yemedi. Getiren kişiye, onu başka bir kaba aktarması söylendi. O da ağaçtan yapılmış bir kaba koyup getirdi ve Enes tatlıyı yedi.
320
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
365. BAB: ERKEĞİN ZÂFERAN KOKUSU SÜRÜLMÜŞ ELBİSE GİYMESİNİN HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1802. Enes bin Malik radıyallahu anh şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sarı renkli bir koku olan ve makyaj malzemesi gibi yüze sürülen zâferan kokusundan sürünmeyi erkeklere yasakladı. Ancak yeni evlenmiş erkekler, eşlerine güzel gözükmek için bu tür kokulardan sürünebilirler. Kadının da evinde kocasına daha çekici görünmek maksadıyla bu çeşit güzellik malzemelerini ve cezp edici kokuları kullanmasında bir sakınca yoktur. Bilakis bu teşvik edilmiştir. 1803. Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahu anhumâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, üzerimde zâferan kokusu sürülmüş altlı üstlü iki elbise gördü ve: — Böyle zâferanla boyanmış elbiseleri kadınlar giyer. Bunları giymeni sana annen mi söyledi? buyurdu. Ben: — Evet, ama isterseniz kokusunu gidermek için onları yıkarım ya Rasulullah, dedim. Peygamberimiz, bu işin önemini vurgulamak için: — Hatta israf olmayacağını bilsem, onları yakmanı sana emrederdim, buyurdu.
18. YASAKLANAN ŞEYLER
321
Ebu Davud ve İbn-i Mace’de geçen sahih bir rivayette, Rasulullah’ın bu elbiseyi yakmasını Abdullah’a emretmediği, fakat Abdullah’ın onu kendi isteğiyle tandıra atıp yaktığı ve daha sonra Peygamberimizin ona, “Keşke o elbiseyi yakmayıp ailendeki kadınlara verseydin.” dediği nakledilir. (Ebu Davud, Libas, 4066) Bir başka rivayette Peygamber aleyhisselâm: “Bu gibi kadınsı kıyafetler, aynı zamanda kâfirlerin giysilerindendir, onları giyme.” buyurmuştur. 366. BAB: BÜTÜN GÜN SUSUP KONUŞMAMA ORUCU TUTMANIN YASAK OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1804. Ali radıyallahu anh şöyle diyor: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den şu sözleri öğrenip ezberledim: “Ergenlik çağına ulaştıktan sonra yetimlik yoktur. Yetim bir çocuk ergenlik çağına ulaştıktan sonra artık yetim sayılmaz, kendisi ve malı hakkında her türlü hukukî tasarrufa ehil kabul edilir. Ayrıca, akşama kadar hiç konuşmamak şeklinde bir oruç da yoktur. Daha önceki peygamberlerin şeriatlarında yer alan (Meryem, 19/26) susma orucu, benim ümmetime meşru kılınmamıştır.” 1805. Kays bin Ebu Hâzim anlatıyor:
322
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Ebu Bekir Sıddık radıyallahu anh, halifeliği döneminde, Ahmes kabilesine mensup Zeynep adındaki yaşlı bir kadını ziyarete gelmişti. Onun hiç konuşmadığını görünce: — Bu kadının nesi var, neden hiç konuşmuyor? diye sordu. Orada bulunanlar: — Susma orucu tutuyor, dediler. Bunun üzerine, Ebu Bekir ona: — Konuş, çünkü bu yaptığın helal değildir. Bu, İslam öncesi cahiliye âdetidir. Daha önceki ümmetlerde de buna benzer bir ibadet vardı, ama Allah onu bu ümmete yasakladı. O bize susmamızı değil, güzel ve hayırlı şeyler konuşmamızı emrediyor, dedi. Bu uyarı üzerine, kadın konuşmaya başladı. 367. BAB: İNSANIN BABASINI İNKÂR EDEREK BAŞKA BİRİNİN SOYUNDAN GELDİĞİNİ İDDİA ETMESİNİN ve EFENDİSİNDEN BAŞKASINI EFENDİ KABUL ETMESİNİN HARAM OLUŞU Konu ile İlgili Hadisler: 1806. Sa’d bin Ebî Vakkâs radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim miras almak, güç ve itibar kazanmak gibi çıkar hesapları yüzünden veya bir başka sebeple kendi babası olmadığını bildiği birinin soyundan geldiğini ileri sürerse, günahının cezasını çekmedikçe,
18. YASAKLANAN ŞEYLER
323
cennet ona haramdır.” 1807. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Babalarınızdan yüz çevirmeyin. Her kim başkasının soyundan geldiğini iddia ederek babasından yüz çevirirse, bu hem Allah’a, hem de babasına karşı büyük bir nankörlüktür.” 1808. Yezîd bin Şerîk bin Târık anlatıyor: Ali radıyallahu anh’ı, cuma günü minberde konuşma yaparken gördüm ve Peygamber aleyhisselâm’ın ona ve ailesine, diğer Müslümanlardan gizlediği bazı bilgiler verdiğine ve özel olarak vasiyette bulunduğu dair ortaya atılan iddialarla ilgili olarak şunları söylediğini duydum: “Hayır, bu iddialar doğru değildir. Allah’a yemin ederim ki, bizim yanımızda Kur’an–ı Kerim’den ve şu elimde gördüğünüz sahifeden başka okuduğumuz bir yazı yoktur.” Sonra o sahifeyi açtı. Orada zekât olarak alınacak develerin yaşları ve yaralama cezaları ile ilgili bazı hükümler vardı. Yine o sahifede, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şu sözleri de yazılıydı: “Medine, Ayr dağından Sevr dağına kadar Mekke gibi harem bölgedir. Her kim orada Kitap ve Sünnet’e
324
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
aykırı bir iş yaparak bir bidat ortaya çıkarır veya bidat çıkaran birini korursa, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun. Mahşer Günü Allah onun ne tövbesini, ne de günahlarına karşılık vermek isteyeceği fidyesini kabul edecektir.” “Müslümanların zimmeti ortaktır. İçlerinden birinin herhangi bir kâfir hakkında verdiği bir güvence, diğer bütün Müslümanları bağlar. Yaş, ilim, makam ve mevki bakımından en alt tabakada bulunan Müslüman dahi bu hakka aynı derecede sahiptir. Her kim bir Müslüman’ın verdiği himaye sözünü çiğnerse, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun. Mahşer Günü Allah onun ne tövbesini, ne de günahlarına karşılık vermek isteyeceği fidyesini kabul edecektir.” “Bir kimse kendisini babasından başkasına nispet ederse veya bir köle efendisinden başkasının kölesi olduğunu iddia ederse, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun. Mahşer Günü Allah onun ne tövbesini, ne de fidyesini kabul edecektir.” 1809. Ebu Zer radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
18. YASAKLANAN ŞEYLER
325
“Kendisini bile bile babasından başkasına nispet eden kişi, hem Allah’a, hem babasına karşı büyük bir nankörlük etmiş ve kesinlikle kâfirler gibi davranmış olur. Her kim kendisine ait olmayan bir şeyi sahiplenmeye kalkışırsa, bizim yolumuzda yürüyen dürüst ve samimi müminlerden değildir. Eğer tövbe edip haksızlıktan vazgeçmezse, cehennemdeki yerine hazırlansın. Her kim bir adama kâfir olmadığı hâlde kâfir veya Allah düşmanı derse, bu söz mutlaka kendisine geri döner ve bir mümini inkârcılıkla suçladığı için büyük günah işlemiş olur.” Bir kimseyi kâfir, münafık veya din düşmanı diye itham eden biri, eğer onun savunduğu değerlerin ve inanç esaslarının gerçekten kâfirlik olduğuna inanıyorsa, bu durumda ikisi aynı din ve inanç üzere olmadıklarından, ikisinden biri gerçekten kâfir demektir. Fakat bir kimsenin kâfir olduğuna inanmadan, öfke, kıskançlık, düşmanlık gibi sebeplerle ona kâfir veya din düşmanı derse, bu yüzden kâfir olmasa da, çok büyük bir günah işlemiş olur. Açık ve kesin bir delile dayanmadan, birtakım yorum ve zanlardan yola çıkarak ona buna kâfirlik damgası vuranlar, müminler arasında kin ve nefret tohumları saçarak kardeşlik, birlik ve beraberlik duygularına zarar verdikleri için büyük bir vebal altına girmiş olurlar. Bununla birlikte, bir müminde gördüğü büyük günahlar ve inkârcılığa benzer söz ve davranışlar sebebiyle onu
326
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
yanlışlıkla kâfir veya münafık diye nitelendiren kişi, bu hatasında nispeten mazur görülse de, yaptığı işin yanlış ve tehlikeli olduğu kendisine anlatılmalı ve ciddi şekilde uyarılmalıdır. Gerçi bütün bunlar, hiç kimsesin hiçbir şekilde tekfir edilemeyeceği anlamına gelmez. Bir kimse bir yandan Müslüman görünüp bir yandan söz ve davranışlarıyla kâfir veya İslam düşmanı olduğunu ortaya koyuyorsa, müminleri uyarmak için o kişinin Müslüman olmadığı söylenebilir. Belli şart ve durumlarda Müslüman maskesi takmış din düşmanlarını teşhir etmek gerekebilir. Ancak kendisini Müslüman olarak tanımlayan ve açıkça kâfir olduğunu ilan etmeyen birini, her ne olursa kâfirlikle suçlamamalıdır. Böyle haksız bir suçlama yapan Müslüman’ı da ciddi şekilde uyarmalı, ama onun yaptığı hatanın aynısını yapıp da bu davranışından dolayı onu tekfir etmemelidir. Ama ne yazık ki, herhangi birine kâfir diyen kimseye, “Senin kâfirlikle itham ettiğin kişi gerçekten kâfir ise ne ala, ama değilse şimdi sen kâfir oldun.” diye karşılık veren Müslümanlara da rastlanmaktadır. Peygamberimizin, tekfir belasına karşı ümmetini uyarmak ve müminlerin birbirlerini bu şekilde suçlamasını engellemek için söylediği bir hadisin, Müslüman’ın kâfirlikle suçlanmasına delil ve dayanak yapılması gerçekten ne kadar acı, ne kadar gariptir. 368. BAB: ALLAH’IN VE ELÇİSİNİN YASAKLADIĞI ŞEYLERDEN SAKINMAK
18. YASAKLANAN ŞEYLER
327
Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey iman edenler! Peygamber’in size yaptığı çağrıyı, birbirinize yaptığınız sıradan çağrılarla bir tutmayın. Çünkü onun çağrısına uymak, mümin olmanın gereğidir. (…) Şu hâlde, onun emrine aykırı davrananlar, başlarına, bu dünyada yenilgi, zillet, esaret, perişanlık gibi bir belânın ya da ahirette can yakıcı bir azabın gelmesinden korksunlar. (Nur, 24/63) 2. Allah, kendisine karşı gelmemeniz konusunda dikkatli olmanızı size öğütlüyor. (Âl-i İmran, 3/30) 3. Elbette Rabb’inin zalimleri yakalaması çok şiddetlidir. (Buruc, 85/12) 4. Rabb’in zulüm ve haksızlıkta direten bir ülkeyi cezalandırdı mı, işte böyle cezalandırır. O’nun azabı can yakıcıdır ve çok çetindir. (Hud, 11/102) Konu ile İlgili Hadisler: 1810. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Gerçek şu ki, Allah teâlâ da kıskanır. Fakat Allah’ın kıskanması, haram kıldığı şeyi kulun
328
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
yapmasına razı olmamasıdır. Kıskanmanın kaynağı sevgi ve koruma duygusudur. Bu bakımdan, yerinde ve kıvamında olan kıskançlık, hayır ve rahmet vesilesidir. Allah da kullarını çok sevdiği ve onların zarar görmesini istemediği için, onları bu anlamda kıskanır.” Bu hadiste geçen “Allah’ın kıskanması” sözü, şu olay esnasında söylenmiş olmalıdır: Abdullah bin Abbas anlatıyor: Hilâl bin Ümeyye, (bir gün telâş içinde) Peygamber’in huzuruna geldi ve eşinin kendisini aldattığından şüphelendiğini söyledi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de Hilâl’e hitaben: — Bu durumda ya (dört şahit getirerek) iddianı kanıtlarsın, ya da (eşine iftira ettiğin için seksen değnek ile) cezalandırılırsın, buyurdu. Bunun üzerine Hilâl: — Ya Rasulallah! Bizden birimiz kendi karısıyla birlikte bir erkek gördüğü zaman, kanıt bulmak için şahit aramaya mı gidecek? (Şahit getirinceye kadar adam kaçıp gitmez mi?) diye itiraz etti. Peygamber de tekrar: — Ya şahit bulursun, ya da sırtına iftira cezası vurulur! dedi. (Buhari, 52-Kitabu’ş-Şehadat: 22) (İşte tam bu sırada,) Ensar’dan Hazrec kabilesinin reisi olan Sa’d bin Ubâde: — Eğer ben karımın yanında (yabancı) bir erkek görecek olsam, vallahi onu kılıcımın keskin tarafı ile doğrarım, dedi. Rasulullah onun bu sözünü duyunca: — Sa’d bin Ubâde’nin şu aşırı kıskançlığına hayret mi
18. YASAKLANAN ŞEYLER
329
ediyorsunuz? Vallahi ben elbette Sa’d’den daha kıskancım. Allah da benden daha kıskançtır. İşte Allah’ın bu kıskançlığından dolayıdır ki, gizli açık bütün çirkin işleri haram kılmıştır. (Buna rağmen Allah, karısının yanında yabancı bir erkek gören kişinin onu kılıcıyla doğramasına izin vermez. Çünkü zinayla suçlanan biri, suçu şahitlerle kanıtlanmadıkça cezalandırılamaz. Jezası da mutlaka ölüm değildir; bekâr ise kendisine yüz değnek vurulur, evli ise yahut ırza tecavüz etmişse öldürülür!) buyurdu. (Buhari, 98Kitabu’t-Tevhid: 20) 369. BAB: ALLAH’IN YASAKLADIĞI BİR İŞİ YAPAN KİMSENİN SÖYLEMESİ ve YAPMASI GEREKEN ŞEYLER Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey İslam davetçisi! Eğer şeytanî bir dürtü seni kışkırtıp anlamsız bir öfke ve heyecana sürükleyecek olursa, hemen Allah’a sığın. (Fussilet, 41/36) 2. Gerçek anlamda sorumluluk bilincine sahip olan o takva sahipleri, yüreklerinde insan bilincini kör eden şeytanî bir kışkırtı duyar duymaz, derhal Rab’lerinin emir ve tavsiyeleri hatırlarlar ve işte o an duygularının esiri olmaktan kurtulur, gerçeği görürler. (Âraf, 7/201) 3. Takva sahipleri bir kötülük işledikleri ya da bir
330
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
başka şekilde kendilerine zulmettikleri zaman, hemen Allah’ı hatırlayıp günahlarının bağışlanması için O’na yalvarırlar. Öyle ya, günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir? Bir de onlar, günah olduğunu bile bile yaptıklarında ısrar etmezler. Onların mükâfatı, Rab’leri tarafından bağışlanma ve ağaçlarının altından ırmaklar çağıldayan, sonsuza dek içerisinde yaşayacakları cennet bahçeleridir. Çalışanların mükâfatı ne güzeldir! (Âli İmran, 3/135–136) 4. Ey inananlar! Hepiniz kötülüklerden, günahlardan tövbe edip topluca Allah’a yönelin ki, dünyada ve ahirette kurtuluşa erebilesiniz. (Nur, 24/31) Konu ile İlgili Hadisler: 1811. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim yemin ederken, ağız alışkanlığı sebebiyle yanlışlıkla ‘Lât ve Uzzâ hakkı için!’ derse, hemen ardından ‘Lâ ilahe illallah’ diyerek şehadet getirsin. Çünkü Allah’tan başkası adına yemin etmek büyük günahtır. Hele bir putun adına bilerek yemin etmek, insanı dinden çıkarıp kâfir yapar. Her kim arkadaşına şakadan bile olsa ‘Gel seninle kumar oynayalım.’ der yahut buna benzer isyan ve kötülük içeren bir söz
18. YASAKLANAN ŞEYLER
331
söylerse, günahının affedilmesi için hemen bir fakire sadaka versin.”
19. KİTAP: MUHTELİF HADİSLER 370. BAB: FARKLI KONULARDA İLGİ ÇEKİCİ HADİSLER Konu ile İlgili Hadisler: 1812. Nevvâs bin Sem’ân radıyallahu anh anlatıyor: Bir sabah Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sesini kâh yükseltip kâh alçaltarak heyecanlı bir şekilde Deccâl’den bahsetti. Öyle ki, biz Deccâl’in Medine hurmalıklarına gelip dayandığını zannettik. Bütün günü bu endişeyle geçirdik. Akşam tekrar yanına vardığımızda, Peygamber aleyhisselâm yüzümüzdeki korku ve endişeyi görerek: — Hayrola, size ne oldu? dedi. Biz de: — Ya Rasulallah! Bu sabah Deccâl’den bahsettiniz. Kâh alçak sesle kâh yüksek sesle konuştuğunuz için, biz onun hurma bahçelerine gelip dayandığını sandık, dedik. Bunun üzerine, Peygamberimiz: — Deccâl’den korkmayın, asıl dünya malına tamah ederek Deccâllere karşı Allah yolunda mücadele ruhunu kaybetmekten korkun. Doğrusu ben sizin hakkınızda, Deccâl’den başka şeyleri daha tehlikeli görüyorum. Çünkü Deccâl ben aranızdayken çıkarsa, onun delillerini çürütüp sizi ondan koruyabilirim. Ben aranızdan ayrıldıktan sonra çıkarsa, Kur’an’ın rehberliğinde imanını sağlam temellere oturtan her mümin kendini ona karşı savunup koruyabilir. Çünkü
19. MUHTELİF HADİSLER
333
Allah celle celâluh, benden sonra da Müslümanları korumaya devam edecektir. Deccâl, kıvırcık saçlı ve tıpkı salkımından dışarı fırlamış bir üzüm tanesi gibi pörtlek gözlü bir gençtir. Ben onu, Jâhiliye devrinde ölen Abduluzzâ bin Katan’a benzetiyorum. Sizden kim Deccâl’i görürse, onun hilelerine karşı imanını koruyabilmek için Kehf suresinin baş ve son tarafından onar ayet okusun. O, Suriye ile Irak arasındaki bir yerden çıkacak ve dünyanın her yerine kötülüğünü yayacaktır. Ey Allah’ın kulları, imanınızı koruyarak direnin, Deccâl’e karşı mücadelede sabırlı ve kararlı olun, buyurdu. Biz: — Ya Rasulallah! Deccâl yeryüzünde ne kadar kalacak? diye sorduk. Peygamberimiz: — Kırk gün kalacak. Ama onun bir günü bir yıl, bir başka günü bir ay, diğer bir günü de bir haftadır. Yani bir yılda yapılacak işleri bir günde tamamlayacak, az zamanda çok kötülükler yapacaktır. Geri kalan günleri ise, sizin bildiğiniz günler gibidir, dedi. Biz: — Ya Rasulallah! Bir yıl kadar olan günde kılacağımız bir günlük namaz yeterli olur mu? dedik. — Hayır, namaz vakitlerini normal günlere göre hesap etmeniz gerekir, buyurdu. Biz: — Ya Rasulallah! Deccâl’in yeryüzündeki hızı ne kadar olacak? diye sorduk. Peygamberimiz şöyle buyurdu: “Deccâl, rüzgârın sürüklediği bulut gibi hızlıdır. İnsanların yanına gelerek onları kendine kul olmaya
334
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
davet eder, onlar da çağrısına uyarak onun iman ederler. Göğe yağmur yağdırmasını emreder, yağmur yağar. Yere bitki bitirmesini emreder, otlar, çayırlar biter. Ona inanan insanların yayılmaya gönderdikleri hayvanları daha besili ve sütleri daha bol olarak döner. Daha sonra başka insanların yanına gelip onları da kendine inanmaya davet eder. Fakat onlar kendisine inanmayıp teklifini geri çevirirler. Deccâl yanlarından ayrılıp gidince, ertesi sabah suları çekilip çayır çimenleri kurur, bütün hayvanları telef olur. Deccâl bir harabeye varır ve ‘Definelerini ortaya çıkar!’ der. Bunun üzerine, o harabedeki defineler yerden fırlayarak, arıbeyinin peşinden giden arılar gibi Deccâl’in arkasından gider. Sonra babayiğit bir genci yanına çağırır ve bir kılıç darbesiyle onu ikiye böler; gencin vücudunun her bir parçası bir tarafa düşer. Sonra o genci çağırır, o da yeniden dirilir ve gülümseyen bir çehreyle, hiçbir şey olmamış gibi ona doğru gelir. Deccâl bunları yaparken, Allah celle celâluh Meryem oğlu İsa Mesîh aleyhisselâm’ı gönderir. İsa, iki renkli elbise içinde, ellerini iki meleğin kanatları üzerine koyarak Şam’ın doğusundaki Beyaz Minare’nin yanına iner. Başını yere eğince, saçlarından damlalar süzülür. Başını kaldırınca, başından aşağı inci taneleri gibi damlalar dökülür. Onun nefesini koklayan kâfir derhal ölür. Nefesi, bakışlarının vardığı yere kadar ulaşır. Böylece, Deccâl’in peşine düşer ve onu Kudüs
19. MUHTELİF HADİSLER
335
yakınındaki Bâbulud denilen yerde yakalayıp öldürür. Sonra Allah’ın kendilerini Deccâl’in şerrinden koruduğu birtakım insanların yanına gelir. Onların yüzlerini okşayarak, Deccâl fitnesinin artık sona erdiğini söyler ve kendilerine cennetteki yüksek derecelerini haber verir. Bu esnada, Allah İsa aleyhisselâm’a vahyederek, “Kimsenin savaşmaya güç yetiremeyeceği güçlü kullar yarattım. Senin yanında bulunan kullarımı topla ve Sina dağına götür.” diye emreder. Sonra Allah, Yecûc ve Mecûc’u gönderir. Onlar her tepeden süratle inerek gelirler. Önde gidenleri, Taberiye gölüne varıp gölün bütün suyunu içerler. Arkadan gelenler oraya vardıklarında, “Bir zamanlar burada çok su varmış.” derler. Sonra İsa aleyhisselâm ile yanında bulunan müminler, Yecûc ve Mecûc tarafından Sina dağında kuşatılır. Uzun süre aç ve susuz kalırlar. Öyle ki, bir öküz başı, onların gözünde sizin bugünkü paranızla yüz altından daha kıymetli hâle gelir. İsa aleyhisselâm ile yanındaki müminler, bu belâdan kendilerini kurtarması için Allah’a yalvarırlar. Allah da Yecûc ve Mecûc’un enselerine kurtçuklar musallat eder ve hepsi bir anda ölüp gider. Ardından İsa aleyhisselâm ile müminler Sina dağından inerler. Fakat Yecûc ve Mecûc’un kokmuş cesetlerinin olmadığı bir karış bile yer bulamazlar. İsa aleyhisselâm ve yanındaki müminler tekrar Allah’a
336
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
yalvarırlar. Allah da deve boyunları gibi iri cüsseli kuşlar gönderir. Bu kuşlar, Yecûc ve Mecûc’un kokmuş cesetlerini alarak Allah’ın dilediği yere götürüp atarlar. Sonra Allah celle celâluh, hiçbir evin ve çadırın önünde duramayacağı yağmurlar gönderir. Yağmur, yeryüzünü temizleyip ayna gibi pırıl pırıl yapar. Daha sonra yeryüzüne, “Meyvelerini yeniden yetiştir, eski bereketini geri getir!” diye emredilir. Yeryüzü öyle bereketlenir ki, o gün bir grup insan tek bir nar ile doyar, kabuğuyla da gölgelenirler. Hayvanların sütü de bereketlenir. Bir devenin sütü kalabalık bir topluluğu, bir ineğin sütü bir kabileyi, bir koyunun sütü de küçük bir cemaati doyurur. Onlar böyle yaşayıp giderken, Allah celle celâluh onları koltuk altlarından sarmalayan tatlı bir rüzgâr gönderir. Bu rüzgâr, ne kadar Müslüman varsa hepsinin ruhunu alır götürür. Geride insanların en kötüleri kalır. Onlar her türlü kötülüğü, ahlaksızlığı en çirkin şekliyle icra ederler. Öyle ki, eşekler gibi herkesin gözü önünde ilişkide bulunurlar. İşte kıyamet, onların üzerine kopar.” 1813. Rib’î bin Hırâş anlatıyor: Ebu Mesud el–Ensârî ile birlikte Huzeyfe bin Yeman’ın yanına gittik. Ebu Mesud ona: — Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den Deccâl
19. MUHTELİF HADİSLER
337
hakkında duyduklarını söyler misin? dedi. Huzeyfe de şunları söyledi: — Peygamber aleyhisselâm’dan işittiğime göre, Deccâl, yanında bir su ve bir de ateş olduğu hâlde ortaya çıkacak. Bazılarının onun yanında gördüğü su gerçekte su olmayıp, yakıcı ateştir. Onun yanında gördükleri ateş de gerçekte ateş değil, soğuk ve tatlı bir sudur. Yani Deccâl’in insanları kandırıp kendi safına çekmek için vadettiği servet, makam, şöhret, itibar, güç gibi göz alıcı dünyalıklar, gerçekte insanı dünyada felâketlere, ahirette de cehenneme sürükleyen şeylerdir. Onun işkence, hapis, açlık, ölüm gibi tehditleri de, aslında kişiyi cennete götüren şeylerdir. Sizden kim Deccâl’e yetişirse, ateş olarak gördüğü tarafta bulunsun. Çünkü o her ne kadar ateş gibi görünse de, aslında tatlı, içimi güzel bir sudur. Bunun üzerine Ebu Mesud el–Ensârî Huzeyfe’yi tasdik ederek, “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in böyle söylediğini ben de duydum.” dedi. 1814. Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Deccâl ümmetimin arasında ortaya çıkacak ve kırk vakit içlerinde kalacaktır. (Abdullah diyor ki: Peygamber aleyhisselâm kırk gün mü, kırk ay mı, yoksa
338
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
kırk yıl mı dedi, bilmiyorum.) Bunun üzerine Allah celle celâluh, Meryem oğlu İsa’yı yeryüzüne gönderir. O da Deccâl’i arayıp bulur ve ortadan kaldırır. Sonra insanlar, aralarında hiçbir düşmanlık olmaksızın yedi yıl yaşarlar. Sonra Allah celle celâluh, Suriye taraflarından serin bir rüzgâr gönderir ve bu rüzgâr, kalbinde zerre kadar iman olan bütün insanların ruhlarını alır. Öyle ki, biriniz dağın içine bile girse, bu rüzgâr onu mutlaka bulup canını alır. İşte o zaman yeryüzünde kötülüklere bir kuş hafifliğiyle dalan, yırtıcı hayvan gibi şuursuzca saldıran kimseler kalır. Bunlar ne bir iyilik tanır, ne de bir kötülüğü yadırgarlar. Şeytan bir insan kılığında onlara görünür ve: — Dediğimi yapmayacak mısınız? diye sorar. Onlar: — Ne yapmamızı emredersin? derler. Şeytan da onlara putlara tapmalarını emreder. Onlar her türlü ahlaksızlığı yapıp putlara taparken rızıkları bollaşır, refah seviyeleri yükselir. Onlar bu hâldeyken, aniden kıyamet için sura üflenir. Onun sesini duyan herkes, olduğu yerde dehşet içinde yıkılıp kalır. Surun sesini ilk duyan, devesinin havuzunu tamir eden bir adamdır. O sesi duyar duymaz yıkılıp kalır ve peşinden diğer bütün insanlar aynı şekilde cansız yere yıkılırlar. Sonra Allah celle celâluh, çiğ gibi hafif bir yağmur gönderir. O yağmur sayesinde, insanların çürümüş cesetleri yeniden hayat bulur. Ardından sura bir kez daha
19. MUHTELİF HADİSLER
339
üflenir ve herkes yattığı yerden kalkıp kendilerine verilecek emri beklemeye başlar. Sonra onlara: — Ey insanlar, Rabb’inizin huzuruna gelin, denir. Meleklere de: — Şunları tutun, çünkü onlar sorguya çekilecektir, denir. Daha sonra yine meleklere: — Cehennemlikleri ayırın, buyurulur. Melekler: — Ne kadarını ayıralım? diye sorarlar. — Her 1000 kişiden 999’unu cehennem için ayırın, denir. İşte o gün, Kur’an’ın ifadesiyle, “Çocukları bir anda ak saçlı ihtiyarlara çevirecek” bir gündür. O gün, “baldırın açılacağı” yani işlerin zorlaşıp hesap ve cezanın bütün dehşetiyle hüküm süreceği korkunç bir gündür. 1815. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Mekke ve Medine dışında, Deccâl’in ayak basmadığı hiçbir yer kalmaz. Melekler, Mekke ile Medine’nin bütün yollarında saf tutarak bu iki şehri korurlar. Deccâl kumlu, çorak bir yere iner. Ardından Medine üç defa sarsıntıya uğrar ve Allah celle celâluh, orada bulunan bütün kâfir ve münafıkları dışarı çıkarır ve orada sadece gerçek müminler kalır.” 1816.
Yine
Enes
radıyallahu
anh’dan
rivayet
340
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İsfahan Yahudilerinden, başında taylasan (Yahudilere mahsus bir çeşit sarık yahut kippa denilen başlık) bulunan yetmiş bin kişi Deccâl’e tabi olacaktır.” 1817. Ümmü Şerîk radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsanlar Deccâl’den kaçıp dağlara sığınacaklar.” 1818. İmran bin Husayn radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Âdem’in yaratılışından kıyametin kopacağı ana kadar, Deccâl’den daha korkunç bir bela, daha büyük bir fitne gelmemiştir.” 1819. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Deccâl ortaya çıkınca, müminlerden biri onun bulunduğu tarafa doğru gider. Deccâl’in silahlı adamları onun önüne çıkarak:
19. MUHTELİF HADİSLER
341
— Dur, nereye gitmek istiyorsun? diye sorarlar. Mümin: — Şu ortaya çıkan adamın yanına, der. Onlar: — Yoksa sen bizim Rabb’imize inanmıyor musun? diye sorarlar. O da: — Bizim Rabb’imizin gizli bir yanı yok ki, onu bırakıp başkasına inanalım, der. Bunun üzerine, Deccâl’in bazı adamları: — Öldürün şunu, derler. Bir kısmı ise: — Rabb’imiz Deccâl kendisine haber vermeden birini öldürmemizi yasaklamadı mı? derler. Böylece, o mümini Deccâl’in yanına götürürler. Mümin Deccâl’i görünce, diğer müminlere: — Ey insanlar! Bu adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in haber verdiği Deccâl’dir, diye seslenir. Bunun üzerine, Deccâl adamlarına: — Şunu yakalayın ve aklı başına gelinceye kadar dövün, der. Askerler mümini yere yatırıp sırtına ve karnına acımasızca vurmaya başlarlar. Deccâl: — Bana iman etmiyor musun? diye sorar. O mümin: — Hayır! Sen yalancı Mesihsin, der. Deccâl’in emri üzerine, onu testereyle baştan aşağı ikiye biçerler. Deccâl, ikiye bölünen bu iki parça arasından yürüyüp geçtikten sonra, ona: — Kalk! der. O da yeniden canlanıp ayağa kalkar. Deccâl tekrar: — Şimdi bana iman edecek misin? diye sorar. O da: — Bilakis, senin hakkındaki kanaatim iyice pekişti,
342
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
der. Sonra halka dönerek: — Ey insanlar! O bana yaptıklarını benden sonra hiç kimseye yapamayacaktır, diye seslenir. Bunun üzerine Deccâl, kafasını kesmek için onu yakalar. Fakat Allah celle celâluh, o müminin boynundan köprücük kemiğine kadar olan kısmı bakır hâline dönüştürür. Deccâl onu öldüremeyince, ellerinden ve ayaklarından tutup bir ateş çukuruna fırlatır. İnsanlar, Deccâl’in onu cehenneme attığını zanneder. Oysa o cennete atılmıştır. Çünkü Deccâllerin cenneti cehennem, cehennemleri ise cennettir.” Peygamberimiz, sözlerine devamla buyurdu ki: “İşte bu mümin, âlemlerin Rabb’i katında şehitlerin en büyüğüdür.” 1820. Muğire bin Şûbe radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e Deccâl hakkında hiç kimse benden fazla soru sormamıştır. Yine bir defasında ona bu konuyu sorunca, Peygamberimiz bana: — Korkma, o sana zarar veremez, buyurdu. Ben: — İnsanlar Deccâl’in yanında dağ kadar ekmek, nehir kadar içme suyu bulunduğunu söylüyorlar, deyince: — Hayır, Deccâl’in gücünü o kadar da abartmayın. O bütün yiyecek ve içeceklere hükmedecek kadar da güçlü
19. MUHTELİF HADİSLER
343
değildir. Allah katında o, bundan daha düşük bir konumdadır, buyurdu. 1821. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her peygamber, ümmetini o düzenbaz Deccâl’in tehlikesine karşı uyarmıştır. Çünkü tarihin her devrinde, insanlığı hak yoldan çevirmek isteyen Deccaller olagelmiştir. Fakat asıl büyük Deccal, ahir zamanda gelecek ve isyankârlıkta o kadar ileri gidecektir ki, sonunda Rab ve ilah olduğunu iddia edecektir. Deccal, ahir zamanda ortaya çıkacak büyük fitnelerin ve bu fitneleri körükleyen inkârcı sistemlerin, liderlerin, toplumların ve küresel güç odaklarının genel adıdır. Şunu bilin ki, onun bir gözü kördür, oysa Rabb’iniz böyle değildir. O her türlü kusur ve noksanlıktan uzaktır. Allah’ın kitabını iyi bilen bir mümin için Deccâl’in kâfirliği o kadar açık ve nettir ki, onun iki gözünün arasına adeta ‘kâfir’ diye yazılmıştır. Yani batıl inanç sahiplerinin ortaya koyduğu kurallar ve hayat tarzı çirkin, zararlı ve insan doğasına aykırıdır. Onun batıl olduğunu buradan anlarsınız. Allah’ın gönderdiği din ise insan fıtratına uygun, faydalı, güzel ve tertemizdir. Onun da hak din olduğunu bu özelliklerinden anlarsınız.”
344
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
1822. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Deccâl hakkında şimdiye kadar hiçbir peygamberin ümmetine söylemediği bir şeyi size haber vereyim mi? Onun bir gözü kördür. Yanında, cennete ve cehenneme benzeyen bir şey olacaktır. Fakat onun cennet dediği, aslında cehennemdir. Jehennem dediği şey de, aslında cennettir.” 1823. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, insanlar arasında oturup sohbet ederken Deccâl’den söz ederek şöyle buyurdu: “Allah’ın kör olması düşünülemez. O her türlü ayıp ve kusurdan münezzehtir. Oysa ilahlık iddiasında bulunacak olan Deccâl’in sağ gözü kördür. Onun bu gözü, salkımından dışarı fırlamış üzüm tanesi gibi pörtlemiştir.” 1824. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Müslümanlarla Yahudiler büyük bir meydan savaşında çarpışmadıkça, kıyamet kopmayacaktır.
19. MUHTELİF HADİSLER
345
Bu savaşta Müslümanlar, Yahudileri yenip bozguna uğratacaklardır. Öyle ki, Yahudi canını kurtarmak için bir taşın veya ağacın arkasına saklanacak, ama o taş veya ağaç, ‘Ey Müslüman! Arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür!’ diyecektir. Yalnız bir çeşit dikenli çalı olan ğarkad ağacı hariç; çünkü o Yahudilerin ağaçlarındandır.” Yani dünyadaki bütün toplumlar ve milletler yaptığı zulümden dolayı Yahudi’ye öfke duyacak ve öldürülmeleri için müminlere yardımcı olacaktır. Ancak birkaç emperyalist devlet, çıkarlarını korumak adına Yahudi zulmüne arka çıkacak ve onları Müslümanlara karşı korumaya çalışacaktır. 1825. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, insan bir kabrin yanından geçerken kendisini o kabrin üzerine atıp da, –dindarlığı sebebiyle değil, sırf başına gelen belâlar yüzünden– ‘Ah, keşke şu kabirde yatanın yerinde ben olsaydım!’ demedikçe, dünya hayatı son bulmayacaktır. Yani kıyametin kopmasından önceki bir zamanda, insanlık dehşet verici sıkıntı ve belalarla yüz yüze gelecek ve hayat bir çileye, dayanılmaz bir işkenceye dönüşecektir.”
346
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
1826. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Fırat nehrinin suyu çekilip de yatağında dev bir altın kütlesi ortaya çıkmadıkça, kıyamet kopmayacaktır. Bu altını ele geçirmek için oraya üşüşen devletler arasında büyük savaşlar yaşanacak ve bu savaşa katılan her yüz kişiden doksan dokuzu ölecektir. Öyle ki, o hengâmede canını kurtaran her insan, ‘Herhalde bu savaştan bir tek ben kurtuldum.’ diyecektir. Bir başka rivayet şöyledir: “Pek yakında Fırat nehrinin suyu çekilecek ve altından büyük bir altın hazinesi ortaya çıkacaktır. Her kim o gün orada bulunursa, sakın o hazineden bir şey almasın.” 1827. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kıyamete yakın bir zamanda, insanlar Deccâl’in bile giremediği Medine’yi en güzel, en bereketli hâliyle terk edip gidecekler ve orada, yırtıcı hayvanlarla kuşlardan başka hiçbir mahlûk kalmayacaktır. Medine’ye en son olarak, koyunlarını sürerek gelen Müzeyne kabilesinden iki çoban girecek ve orayı
19. MUHTELİF HADİSLER
347
ıpıssız, vahşi hayvanlarla dolu bulacaklardır. Onlar da Veda Tepesi’ne gelir gelmez, yüzüstü düşüp öleceklerdir.” 1828. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kıyamete yakın bir zamanda refah ve zenginlik o derece artacaktır ki, devlet başkanlarınızdan biri, saymaya bile gerek duymadan avuç avuç altın, gümüş ve para cinsinden mal dağıtacaktır.” 1829. Ebu Musa el–Eş’arî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kıyamet öncesinde insanlar öyle bir zaman görecektir ki, bir kimse sadaka olarak vermek üzere eline altın alıp dolaşacak, fakat onu verebileceği bir tek fakir bulamayacaktır. Ayrıca, bütün dünyayı saran savaşlar sebebiyle erkeklerin azalması ve kadınların çoğalması sonucunda, kırk kadının bir erkeğin himayesine sığındığı görülecektir.” 1830. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
348
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
şöyle buyurmuştur: “Vaktiyle bir adam arsa satın almış ve orada gömülü altın dolu bir çanak bulmuştu. Arsayı satan adama giderek: — Altınını al. Çünkü ben senden sadece araziyi satın aldım, altınları değil, dedi. Arsanın ilk sahibi de: — Hayır, olmaz. Ben sana o arsayı içindekilerle birlikte satmıştım, dedi. Bunun üzerine, anlaşmazlıklarını halletmesi için ilim ehli olan bir adamın hakemliğine başvurdular. Hakem olan kişi, onlara: — Çocuklarınız var mı? diye sordu. Biri: — Benim bir oğlum var, dedi. Diğeri de: — Benim de bir kızım var, dedi. Hakem: — Eğer razı olurlarsa, oğlanla kızı evlendirin. O altınların bir kısmını onlara verin, bir kısmını siz alın, bir kısmını da fakirlere dağıtın, dedi. 1831. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Vaktiyle iki kadın, yanlarında çocuklarıyla giderken bir kurt geldi ve onlardan birinin çocuğunu kapıp götürdü. Kadınlardan biri, diğerine:
19. MUHTELİF HADİSLER
349
— Kurt senin çocuğunu götürdü, dedi. O da: — Hayır, senin çocuğunu götürdü, dedi. Kadınlar davalarını halletmek üzere Davud aleyhisselâm’a başvurdular. O da konuşmasını daha ikna edici bularak yaşlı kadını haklı gördü ve çocuğu ona verdi. Kadınlar oradan ayrılırlarken, Davud’un oğlu Süleyman aleyhisselâm’a giderek meseleyi ona da anlattılar. Süleyman aleyhisselâm muhafızlara emrederek: — Bana bir bıçak getirin, çocuğu ikiye bölerek aralarında paylaştırayım, dedi. Çocuğu kesecekmiş gibi yere yatırınca, çocuğun annesi olan genç kadın: — Allah aşkına, ne olur bunu yapma! Tamam, çocuk onun olsun, dedi. Süleyman da çocuğun o genç kadına ait olduğuna karar verdi.” 1832. Mirdâs el–Eslemî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ahir zamanda iyi insanlar birer birer ahirete göç edecek ve geride, arpa ve hurmanın döküntüleri gibi kalitesiz olan ve Allah’ın zerre kadar değer vermediği kimseler kalacaktır. Onun için, o zamanda yaşayacak olanlar, kimlerle dostluk ve arkadaşlık kurduklarına iyi baksınlar. Böyle değersiz insanlarla değil, sayıları gün geçtikçe azalan ilim ve takva sahibi insanlarla birlikte olsunlar.”
350
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
1833. Rifâa bin Râfi’ ez–Zürakî radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün Cebrail aleyhisselâm Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: — Aranızda Bedir kahramanlarının değeri nedir? diye sordu. Peygamber aleyhisselâm: — Onları Müslümanların en üstün ve en değerlileri olarak görürüz, dedi veya buna benzer bir söz söyledi. Cebrail aleyhisselâm: — Biz de aramızda, Bedir savaşına katılanlar melekleri en üstün, en değerli melekler olarak görürüz, dedi. 1834. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah bir topluma azap gönderdiği zaman, azap iyi kötü ayrımı yapmadan orada bulunanların hepsine erişir. Sonra her biri, kendi amellerine göre yeniden diriltilir. İlâhî azabı hak eden kimselerin yanında yer alanlar, –onlarla aynı amacı paylaşmasalar bile– azap geldiği zaman zalimlerle birlikte helak edilirler. Ahirette ise yaptıkları işlere ve niyetlerine göre hesaba çekilirler. Azabı hak edenler cehenneme, mükâfatı hak edenler de cennete gider.”
19. MUHTELİF HADİSLER
351
1835. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in hutbe okurken üzerinde durduğu bir hurma kütüğü vardı. Mescide minber konulduğu ve artık Rasulullah hutbeyi orada vermeye başladığı zaman, bu kütüğün, doğumu yaklaşmış deve gibi inlediğini duyduk. Bunun üzerine, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem minberden inip elini kütüğün üzerine koydu ve inilti kesildi. Bir başka rivayet şöyledir: Cuma günü gelip de Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yeni yapılan minberin üzerine oturunca, o güne kadar kendisine yaslanarak hutbe okuduğu hurma kütüğü öyle inleyip feryat etti ki, neredeyse parçalanıp ikiye ayrılacaktı. Bir diğer rivayet ise şöyledir: Peygamber aleyhisselâm minbere çıkınca, kütük tıpkı bir çocuk gibi ağlayıp inlemeye başladı. Bunun üzerine, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem aşağı inerek onu tutup kucakladı. Kütük de avutulan bir çocuk gibi yavaş yavaş iniltisini kesti. Peygamberimiz: “O, bu güne kadar dinlediği zikirden mahrum kaldığı için ağladı.” buyurdu. 1836. Ebu Sâlebe el–Huşenî Cürsûm bin Nâşir radıyallahu anh’ın rivayet ettiğine göre, Peygamber
352
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ey müminler! Allah celle celâluh bazı farzlar belirlemiştir, onları ihmal etmeyin. Hayatınıza açık ve net sınırlar çizmiştir, o sınırları aşmayın. Birtakım şeyleri de haram kılmıştır, o haramlara el uzatmayın. Bazı şeyleri ise unuttuğu için değil, size olan merhametinden dolayı es geçmiş, dile getirmemiştir; onları da araştırıp kurcalamayın. Allah bir konu hakkında herhangi bir açıklama yapmamışsa, onu unutmuş veya gözden kaçırmış olduğundan değil, bilakis, dinini kolaylaştırmak ve her mekânda, her çağda yaşayan müminlere geniş bir içtihat alanı bırakmak istediği için bazı konuları bilerek geçiştirmiştir. Öyleyse, Allah’ın size açıkça bildirdiği kadarını gücünüz yettiğince yapmaya çalışın. Daha öteye gidip de, titiz ve ihtiyatlı davranma adına yeni ibadet şekilleri oluşturmaya, hayalî haramlar ve farzlar icat etmeye kalkmayın. Aksi hâlde, kılı kırk yararcasına ortaya koyacağınız kurallarla insanların yükümlülüklerini gereksiz yere ağırlaştırır, sonunda kendiniz de bu hükümlerin altında ezilir kalırsınız. Zamanla, dinî hükümleri uzmanların bile içinden çıkamadığı karmakarışık sorunlar yumağı hâline getirir, böylece halkın ve yöneticilerin Allah’ın kanunlarından büsbütün uzaklaşarak ilahi hükümleri reddeden inkârcı sistemlere yönelmesine sebep olursunuz.” Bu hadisi Mekhul, Ebu Sâlebe radıyallahu anh’ın rivayet
19. MUHTELİF HADİSLER
353
etmiştir. Oysa bu ikisinin görüşmediği bilinmektedir. Bu inkıta sebebiyle hadis zayıftır. Ancak hadisin içerdiği anlam doğru olup, aynı anlamı ifade eden çok sayıda hadis rivayet edilmiştir. 1837. Abdullah bin Ebî Evfâ radıyallahu anhumâ şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte, erzakımız tükendiği zaman çekirge tutup yediğimiz tam yedi sefere çıktık. Diğer bir rivayet, “Peygamber aleyhisselâm ile beraber çekirge yediğimiz yedi sefere çıktık.” şeklindedir. 1838. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Mümin, bir yılan deliğinden iki defa ısırılmaz. Çünkü o dikkatli ve uyanıktır, yaşadığı acı tecrübelerden ders almasını bilir. Kendisine hile yapan, tuzak kuran hainlerin oyununa gelmez. Dikkatsizlik veya tedbirsizlik sebebiyle yahut merhamet ve hoşgörüsü suiistimal edilerek bir defa aldatılsa bile, ikinci kez aynı tuzağa düşmez.” 1839. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
354
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
şöyle buyurmuştur: “Üç sınıf insan vardır ki, Mahşer Günü Allah onlarla konuşmayacak, onların yüzüne bakmayacak ve kendilerini günahlarından arındırmayacaktır. İşte onlar için, can yakıcı bir azap vardır (Âl-i İmrân; 77). O üç sınıf insan şunlardır: 1. Yolculuk sırasında ihtiyacından fazla suyu olup da, onu diğer yolculardan esirgeyen kimse. 2. Pazarların dağılmaya yüz tuttuğu, herkesin ihtiyacını bir an önce temin etme telaşına düştüğü akşamüzeri malını satarken, ‘Vallahi onu şu kadar fiyata aldım.’ veya ‘Şu kadar fiyat verdiler de vermedim.’ gibi sözlerle yalan yere yemin ederek müşterisini aldatan esnaf. 3. İslam toplumunun önderi olan imama dünyalık bir şeyler elde etmek için itaat sözü veren, beklediği menfaatleri kendisine verdiği sürece ona itaat eden, vermediği takdirde sözünden cayan kimse.” 1840. Ebu Hureyre radıyallahu anh, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in, “Sura iki üfleme arasında kırk vakit vardır.” dediğini nakletti. Orada bulunanlar: — Ya Ebu Hureyre, kırk gün mü? diye sordular. Ebu Hureyre: — Kesin bir şey söylemekten çekiniyorum, dedi.
19. MUHTELİF HADİSLER
355
Onlar: — Kırk yıl mı? diye sordular. O yine: — Kesin bir şey söylemekten çekiniyorum, dedi. Onlar: — Kırk ay mı? diye sordular. O yine: — Kesin bir şey söylemekten çekiniyorum, dedi. Sonra hadisi şöyle tamamladı: “İşte o zaman, kuyruk sokumu veya genleri hariç, insanın bütün bedeni çürüyüp yok olacak ve yeniden yaratılma işi, insan bedeninin çekirdeği sayılan bu kuyruk sokumundan başlayacaktır. Sonra Allah gökten hayat suyu denilen bir su indirecek ve herkes, bitkiler gibi yeniden canlanıp ayağa kalkacaktır.” 1841. Yine Ebu Hureyre anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir toplantıda insanlara bir şeyler anlatırken, çöllerde göçebe hayatı yaşayan bir bedevi çıkageldi ve fütursuz bir şekilde: — Kıyamet ne zaman kopacak? diye sordu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sözünü kesmeden konuşmasına devam etti. Bunun üzerine, içimizden bazıları: — Peygamber bedevinin sorusunu duydu, fakat soruyu beğenmediği için cevap vermedi, dediler. Bazıları da: — Hayır, soruyu duymadı, dediler. Peygamberimiz
356
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
konuşmasını bitirince: — Kıyamet hakkında soru soran kişi nerede? diye sordu. Bedevi: — Buradayım ya Rasulallah, dedi. Peygamber: — Sen asıl kendi yaşayacağın kıyamete bak. Emanet zayi edildiği ve içinde yaşadığın toplumda güven duygusu kaybolduğu, itimat edilecek kişiler parmakla gösterilmeye başladığı zaman kıyameti bekle, buyurdu. Bedevi: — Emanet nasıl zayi olacak? diye sordu. Peygamber de: — İşler ehil olmayan kimselere verildiği ve cahiller bilim adamı, sahtekârlar işadamı, işbirlikçiler yönetici, edepsizler sanatçı diye baş tacı edildiği zaman, dünyayı cehenneme çevirecek toplumsal kıyameti bekle, buyurdu. 1842. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Müslümanların yöneticileri ve önderleri konumunda bulunan imamlar, sizin için namaz kıldırırlar. Doğru ve eksiksiz kıldırırlarsa, bunun hem size hem de onlara sevabı vardır. Şayet kendilerini uyardığınız hâlde bilerek yanlış kıldırırlarsa, size sevap, onlara da ceza vardır.” İmam namazı düzgün kıldırmıyor diye cami ve
19. MUHTELİF HADİSLER
357
cemaatten uzaklaşmak doğru değildir. Unutulmamalıdır ki, imam yaptığı hatalardan bizzat kendisi sorumludur, onun hatasından dolayı cemaat günaha girmez. İmamın namazı fasit olduğu takdirde cemaatin namazının da fasit olacağına dair nakledilen rivayetlerin tamamı zayıf ve uydurmadır. Üstelik bunun tam aksini ifade eden birçok sahih hadis vardır ki, yukarıdaki hadisimiz bunlardan biridir. Ayrıca Hz. Ömer, cemaate namaz kıldırdıktan sonra cünüp olduğunu anlayınca gusül abdesti alıp namazını tek başına yeniden kılmış, ama cemaate bu namazı iade etmeleri gerektiğini söylememiştir. Beyhaki’nin Sünen’inde (İmametül-Jünüb, 489, hadis no: 4245) rivayet ettiği bu hadis sahihtir. Buna göre, imamın kendi şahsıyla ilgili hata ve eksiklikleri, cemaatin namazına zarar vermez. Örneğin imam abdestsiz olarak namaz kıldırmışsa, cemaat bunu bilse dahi namazı sahihtir. Aynı şekilde, Müslüman olmadığı anlaşılan bir imamın arkasında kılınmış olan namazların da kaza edilmesi gerekmez. Fakat imamın hatası, cemaatin namazında da birtakım farz ve rükünlerin eksikliğine yol açarsa, o zaman cemaatin de namazı bozulur. Zira ibadetlerde aslolan, rükünleri bizzat yerine getirmektir. Örneğin, imam namazı bir veya birkaç rekât eksik kıldırır veya namazın herhangi bir rüknünü terk ederse, cemaat o eksiği tamamlamalı yahut namazı yeniden kılmalıdır. Hata yapan bir imamın arkasında namaz kılan kişi, şu kıstası
358
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
ölçü almalıdır: Eğer o namazı tek başına kılmış olsaydı namazı sahih olacak idiyse, o namaz sahihtir. Değilse, onu yeniden kılması gerekir. 1843. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, “Siz insanlığın kurtuluş ve mutluluğu için yeryüzü sahnesine çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. Hayata doğrudan müdahale eden toplumsal bir güç olarak insanlara adaleti, doğruluğu, iyiliği emreder ve yaygınlaştırır; zulme, haksızlığa, isyankârlığa, günaha, kötülüklere engel olursunuz.” ayetini şöyle tefsir etmiştir: Yani Müslümanlar, insanlar içinde insanlığa en faydalı olan kimselerdir. Onları boyunlarından zincire vurulmuş olarak İslam toplumuna getirirler, sonra o getirdikleri esirler, bu dinin güzelliğini yakından görüp tanıyarak İslamiyet’i kabul ederler. 1844. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah celle celâluh, Müslümanlara karşı savaşırken yenilerek esir düşen, boyunlarından zincire vurulmuş olarak İslam toplumuna getirilen, sonra İslamiyet’in yüceliğini görerek Müslüman olan ve böylece cennete giren kullarından son derece hoşnut olur.”
19. MUHTELİF HADİSLER
359
1845. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah’ın bir şehirde en sevdiği yer, oranın kulluk merkezi olan, Müslümanların ilim ve ibadetle meşgul oldukları, samimi duygularla ibadet edip kâinatın Rabb’ine kulluklarını arz ettikleri mescitleridir. Allah’ın bir beldede en sevmediği yer de, oranın fitne ve fesat merkezi olan, dünyanın ve dünya kazancının ön plana çıkarıldığı, Allah’ın ve ahiretin neredeyse unutulduğu, insanların çıkarları için her türlü yalanın rahatlıkla söylendiği, dünyalık uğrunda her türlü ahlaksızlığın mubah görüldüğü çarşı pazarıdır. O hâlde, çarşı pazarda rızkını kazanan ve alışveriş yapan müminler, buraları kötülüklerden arındırmak ve Allah’ın sevdiği bir yer hâline getirmek için gayret göstermeli, aldatıcıların tuzak ve hilelerine karşı da dikkatli ve uyanık olmalıdırlar.” 1846. Selmân–ı Fârisî radıyallahu anh şöyle diyor: “Eğer yapabilirsen, çarşı pazara ilk giren ve oradan en son çıkan kişi sen olma. Çünkü böyle yerler, şeytanın bayrağını diktiği ve egemenliğini ilan ettiği kendi savaş alanıdır.” Berkânî, Sahîh’inde bu hadisi şöyle rivayet ediyor:
360
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Selmân radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Çarşı pazara ilk giren ve oradan en son çıkan sen olma. Çünkü şeytan orada yumurtlar ve orada yavrular. Yani buralar, şeytanın kötülüklerini icra etmesine son derece müsait mekânlardır. Bunun için, insan alışverişini yaptıktan sonra böyle yerlerde lüzumsuz yere beklememelidir. İşi icabı orada bulunan kimseler de buraları şeytanın istilasında kurtarmak için çaba harcamalıdırlar. Allah’ı ve ahireti daima hatırlamalı ve hatırlatmalı, vakit namazlarını camide eda etmeli ve caminin atmosferini çarşı pazara taşımaya çalışmalıdırlar.” 1847. Âsım el–Ahvel’den rivayet edildiğine göre, Abdullah bin Sercis radıyallahu anh şöyle demiştir: Bir gün içimden geldi ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: — Ya Rasulallah, Allah seni bağışlasın, dedim. Peygamberimiz: — Seni de bağışlasın, buyurdu. Âsım el–Ahvel diyor ki: Bunun üzerine, Abdullah bin Sercis’e: — Demek Peygamber aleyhisselâm senin için Allah’tan af diledi, öyle mi? dedim. O da:
19. MUHTELİF HADİSLER
361
— Evet, ama senin için de diledi, dedi ve şu ayeti okudu: “Ey Peygamber! Hem kendi günahın, hem de mümin erkeklerin ve mümin kadınların günahları için Allah’tan bağışlanma dile (Muhammed, 47/19). Sen de o müminlerden olduğuna göre, Peygamberimiz senin için de dua etmiş demektir.” 1848. Ebu Mesud el–Ensârî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsanlığın ilk peygamberlik döneminden beri dilden dile, nesilden nesile aktararak öğrendiği güzel bir söz vardır: Utanmadıktan sonra, dilediğini yap. Ama unutma ki, bir gün yaptıklarının hesabını mutlaka vereceksin. Onun için, Allah’tan ve insanlardan utanacağın işler yapma. Unutma ki, utanma duygusunu kaybetmiş olan kişi, her türlü kötülüğü, çirkinliği yapmaya hazırdır. Allah’tan ve insanlardan utanan kişi ise, içindeki kötü duygulara, şeytani dürtülere gem vurmasını bilir.” 1849. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Mahşer Günü insanlar arasında kul haklarıyla ilgili
362
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
ilk görülecek hesap, kan davalarıdır. Çünkü İslam nazarında insan hayatı, onun sahip olduğu diğer her şeyden daha değerli ve daha önemlidir.” Nitekim Jenab-ı Hak buyuruyor ki: “Her kim suçsuz bir insanı, hele bir mümini kasten öldürecek olursa, onun cezası, —gereğince tövbe etmediği takdirde— ebediyen cehennemde kalmaktır! Çünkü Allah ona gazap etmiş, onu rahmetinden kovarak lânetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisa, 4/93) 1850. Hz. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Melekler nurdan, cinler maddenin özüne işleme özelliğine sahip zehirli ve dumansız ateşten, Âdem ise Kur’an’da size bildirildiği gibi topraktan yaratılmıştır.” 1851. Yine Âişe radıyallahu anhâ, Peygamber aleyhisselâm’ın huy ve ahlakını soran birine şöyle dedi: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in ahlakı, doğrudan doğruya Kur’an idi. O, Kur’an’ın uygun gördüğünü uygun görür, reddettiğini reddederdi. Kur’an’ın helal saydığını helal, haram saydığını haram sayar ve öylece hayatına uygulardı. Bunun için,
19. MUHTELİF HADİSLER
363
Peygamber’i iyi tanımak, onun izinden gitmek ve onun tarafından sevilmek istiyorsan Kur’an’ı iyi öğrenmeli, hükümlerini anlamaya çalışmalı, emir ve yasaklarını hayatının her alanında tatbik etmeli, inancını, ahlakını ve dünyaya bakış açısını doğrudan doğruya Kur’an’dan almalısın.” 1852. Yine Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Kim Allah’a kavuşmak isterse, Allah da ona kavuşmak ister. Kim Allah’a kavuşmak istemezse, Allah da ona kavuşmayı arzu etmez, buyurdu. Bunun üzerine ben: — Ya Rasulallah! Allah’a kavuşmayı arzu etmemekten maksat, ölümden hoşlanmamak mıdır? Eğer öyleyse, hiçbirimiz ölümü arzu etmeyiz, dedim. — Hayır, öyle değil. Mümine son nefesinde Allah’ın rahmeti, rızası ve cenneti müjdelendiği zaman Allah’a kavuşmak ister; Allah da ona kavuşmayı arzu eder. Kâfire son nefesinde Allah’ın azabı ve gazabı haber verildiği zaman Allah’a kavuşmaktan hoşlanmaz; Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz, buyurdu. 1853. Müminlerin annesi ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in hanımı Safiyye Binti Huyey radıyallahu anhâ anlatıyor:
364
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ramazan’ın son on gününde camide ibadete kapanmış, yani itikâfa girmişti. Bir gece onu ziyarete gidip kendisiyle sohbet ettim. Sonra eve dönmek üzere kalktığım zaman, o da beni evime götürmek üzere kalktı. Bu sırada, Ensar’dan (Medineli Müslümanlardan) iki kişi oradan geçiyordu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i görünce, bizi rahatsız etmemek için adımlarını hızlandırarak oradan uzaklaşmaya başladılar. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem arkalarından: — Yavaş olun! Bakın, bu yanımdaki kadın, eşim Safiyye Binti Huyey’dir, diye seslendi. Onlar: — Hâşâ, hakkınızda uygunsuz bir düşünceye kapılmaktan Allah’a sığınırız ya Rasulallah, dediler. Bunu üzerine Peygamberimiz: — Yine de, yanlış anlamaya meydan vermemek için durumu açıklamakta fayda var. Çünkü şeytan, insanın adeta damarlarında dolaşır ve ona sürekli vesveseler, kuruntular telkin eder. Onun, “Acaba Peygamber gecenin bu saatinde hangi kadınla dolaşıyor!” diye bir şüphe meydana getirerek, kalplerinize kötü bir düşünce atmasından korktum ve bu yüzden sizi uyardım. Zira Müslüman, kendisini zan ve töhmet altında bırakacak, başkalarının da günaha girmesine sebep olacak şüphe verici tavır ve davranışlardan uzak durmalı ve dedikoduya yol açabilecek durumlarda, etrafındakilere gerekli açıklamayı yapmalıdır, buyurdu.
19. MUHTELİF HADİSLER
365
1854. Peygamber aleyhisselâm’ın amcası Ebu’l–Fadl Abbas bin Abdulmuttalib radıyallahu anh anlatıyor: Huneyn savaşında, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraberdim. Hatta ben ve Ebu Süfyân, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanından hiç ayrılmadık. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Düldül adındaki beyaz katırının üzerinde idi. O savaşta, İslam ordusunda Müslümanlığı henüz yeni kabul etmiş çok sayıda insan vardı. Müslümanlarla müşrikler karşı karşıya gelince, sayılarının çokluğuna güvenerek gurura kapılan Müslümanlar gerilemeye başladı. Bunun üzerine Rasulullah, katırını kâfirlerin üzerine sürmeye başladı. Ben katırı geminden tutmuş, savaş alanına girmesine engel olmak için onu sakinleştirmeye çalışıyordum. Ebu Süfyân da katırın üzengisine yapışmıştı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — Ya Abbas! Semure Ashabı’na (Hudeybiye günü müşriklerle son nefesine kadar çarpışacağına dair bana bağlılık yemini veren arkadaşlarıma) seslen!” buyurdu. Ben de –ki gür sesli biriydim– var gücümle: — Semure Ashabı, neredesiniz? diye bağırdım. Allah’a yemin olsun ki, onlar sesimi duyar duymaz, yavrusuna koşan anne şefkatiyle: — Lebbeyk, lebbeyk! Emret, emrine amadeyiz! Emret, canımız yoluna kurban olsun! sedalarıyla Peygamber’e doğru koşmaya başladılar. Sonra da, kâfirlerle kıran
366
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
kırana çarpışmaya başladılar. Bu arada: — Ey Ensar topluluğu! Ey Ensar topluluğu, neredesiniz? diye seslenerek Ensar’ı da savaşa çağırdılar. Daha sonra, Ensar’ın bir kolu olan Hazrec kabilesinin Haris Oğulları oymağına varıncaya kadar her kabileye, her oymağa tek tek özel çağrı yapıldı. Böylece, İslam ordusunun seçkin askerleri yeniden toparlanarak, tüm hatlarıyla düşman üzerine hücuma geçtiler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, katırının üzerinde ileri doğru uzanmış vaziyette onların çarpışmalarını izlerken: — İşte tandırın kızıştığı ve asıl savaşın başladığı an, diye bağırdı. Sonra yerden birkaç çakıl taşı aldı ve onları kâfirlerin yüzüne doğru fırlatırken: — Muhammed’in Rabb’ine yemin olsun ki, bozguna uğradılar, dedi. Ben savaşın seyrini öğrenmek için, harp meydanına bakmaya gittim. Gördüğüm kadarıyla, savaş başladığı gibi devam ediyordu. Allah’a yemin ederim ki, Peygamber’in kâfirlere o taşları fırlatmasının ardından, güçlerinin zayıfladığını ve işlerinin tersine döndüğünü gördüm. 1855. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Allah temizdir, sadece temiz ve helal olanı kabul eder. Hiç kuşkusuz Allah
19. MUHTELİF HADİSLER
367
peygamberlerine neyi emrettiyse, müminlere de onu emretmiştir. Peygamberlere hitaben: ‘Ey Peygamberler! Size bahşettiğim temiz ve helal yiyeceklerden yiyin için ve iyi ve faydalı işler yapın. Hiç kuşku yok ki, Ben sizin yaptığınız her şeyi bilmekteyim (23-Mu’minûn: 51) .’ Müminlere de: ‘Ey iman edenler! Size bahşettiğimiz helal ve temiz yiyeceklerden yiyin için ve yalnızca O’na şükredin.’ buyurmuştur.” Daha sonra Peygamber aleyhisselâm, bize bir mesel anlatarak şunları söyledi: “Bu adam düşünün ki, Allah yolunda uzun seferler yapar. Saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış bir hâlde ellerini göğe açarak ‘Ya Rab, ya Rab!’ diye dua eder. Oysa onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdır. İçi dışı harama bulanmıştır. Böyle birinin duası nasıl kabul edilebilir?” 1856. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Üç grup insan vardır ki, kıyamet günü Allah ne onlarla konuşacak, ne kendilerini günahlarından arındırıp temize çıkaracak, ne de yüzlerine bakacaktır. Ayrıca onlar için, can yakıcı bir azap vardır. Bu üç grup insan şunlardır: Yaşına başına
368
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
bakmadan zina eden ihtiyar, güç ve saltanat sahibi olduğu hâlde yalan söyleyen hükümdar ve kibirlenecek bir şeye sahip olmamasına rağmen kibirlenen fakir.” 1857. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Seyhan, Ceyhan, Fırat ve Nil, bunların hepsi cennet nehirlerindendir. Yani bunlar, cennet nimetleri gibi ürünler yetiştiren ve bulundukları bölgelere hayat veren bereketli nehirlerdir.” 1858. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh rivayet ediyor: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem elimi tutarak şöyle buyurdu: “Allah, toprağı cumartesi günü yarattı. Oradaki dağları pazar günü, bitki ve ağaçları pazartesi günü, ölüm, afet, hastalık gibi sevilmeyen şeyleri salı günü, nuru çarşamba günü yarattı. Hayvanları yeryüzüne perşembe günü yayıp dağıttı. Böylece gökleri ve yeri, her biri milyonlarca yıldan oluşan altı günde, yani altı evrede yarattı. Sonra da, insan neslinin yeryüzünde mutlu ve huzurlu bir hayat sürmesini sağlamak üzere, onun ihtiyaç duyduğu her şeyi var etti. Âdem
19. MUHTELİF HADİSLER
369
aleyhisselâm’ı ise, yaratılanların sonuncusu olarak cuma gününün son saatlerinde, ikindiyle akşam arasında –yani kıyamete çok yakın bir zamanda– yarattı.” Nitekim Jenab-ı Hak buyuruyor ki: “O Allah ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra emir ve iradesiyle göklere yöneldi ve onları iç içe yedi tabakadan oluşan yedi kat gök şeklinde mükemmel bir ölçüyle düzenledi. Hiç kuşkusuz O, her şeyi en iyi bilendir.” (Bakara, 2/29) “Gerçek şu ki, sizin yegâne sahibiniz, efendiniz, yöneticiniz, yani Rabb’iniz Allah’tır! Milyarlarca galaksiden oluşan gökleri ve sayısız nimetlerle donatılmış yeryüzünü her biri milyonlarca yıl süren altı günde yaratan, fakat sonra bir kenara çekilip mahlûkatı kendi kaderiyle baş başa bırakmayan, aksine, gerek evreni idare etmek, gerekse inanç, hukuk ve ahlâk kurallarını belirlemek üzere kâinatın mutlak hâkimi olarak Egemenlik Tahtına oturan O’dur.” (A’raf, 7/54) Kâinatın yaratılış süreci tam altı günde (evrede) tamamlanmış, sonra yedinci günün akşamına doğru insan yaratılmıştır. Kâinatın toplam ömrü bir hafta ise, insanlık tarihi bu bir haftanın son gününün son birkaç saatinden ibarettir. Ve o günün akşamı gelip çattığında, evren ömrünü tamamlayacak ve kıyamet kopacaktır.
370
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
1859. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in ‘Seyfullah (Allah’ın kılıcı)’ unvanını verdiği Ebu Süleymân Hâlid bin Velîd radıyallahu anh şöyle diyor: Mûte Savaşı’nın yapıldığı gün, elimde tam dokuz kılıç parçalandı, sadece Yemen yapısı enli bir kılıç sağlam kaldı. 1860. Amr bin Âs radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İslami ilimlerde yeterli bilgi ve donanıma sahip bir hâkim, hüküm verirken gerekli inceleme ve araştırmayı yapar, Kur’an ve Sünnet’e en uygun kararı verebilmek için elinden gelen çabayı harcayarak içtihatta bulunur ve hükmünde isabet ederse, biri gösterdiği çabanın, diğeri de doğru hüküm vermesinin karşılığı olmak üzere iki sevap kazanır. Hüküm verirken içtihatta bulunur da yanılırsa, doğruya ulaşmak için gösterdiği çabanın karşılığı olarak, sadece bir sevap kazanır. Ancak gerekli bilgi ve donanıma sahip olmadığı hâlde hüküm vermeye kalkarsa, isabet etse dahi günaha girer.” 1861. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
19. MUHTELİF HADİSLER
371
“Sıtma, cehennem ateşindendir. Yani adeta cehennem ateşi gibi insanı yakıp kavuran, bunaltan bir hastalıktır. Onun için, sıtmaya tutulan kişinin üzerine bol miktarda su dökerek onu su ile serinletin.” 1862. Yine Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir kimse oruç borcuyla ölürse ve bu borcunu ödeme niyetinde olduğu halde, buna fırsat bulamamış ise, onun oğul, kız, baba, anne, kardeş gibi yakın akrabası, yani velisi, isterse onun yerine orucunu tutsun. Ya da tutmadığı her gün için bir fakiri doyurarak fidyesini versin. Bu hüküm, hac, zekât, kefaret ve her türlü adak için geçerlidir.” 1863. Avf bin Malik bin Tufeyl anlatıyor: Âişe radıyallahu anhâ’ya, değerinin çok altında sattığı veya bağışladığı bir maldan dolayı yeğeni Abdullah bin Zübeyr’in, “Vallahi Âişe ya bu işten vazgeçer, ya da mali haklarını kullanma ehliyetini elinden alarak ona engel olurum, gidin bunu kendisine söyleyin.” dediği haber verildi. Âişe, bu ağır ve incitici sözleri nakleden kişilere: — Gerçekten böyle mi söyledi? diye sordu. Onlar da: — Maalesef evet, dediler. Bunun üzerine Âişe: — Allah’a adağım olsun, Abdullah bin Zübeyr ile
372
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
ölünceye kadar bir daha konuşmayacağım, dedi. Âişe’nin dargınlığı uzun süre devam edince, Abdullah bazı hatırlı kimseleri aracı olarak gönderdi. Fakat Âişe: — Vallahi onun hakkında hiç kimsenin aracılığını kabul etmem, adağımı da bozmam, dedi. Bu dargınlığın iyice uzadığını gören Abdullah, her ikisi de büyük birer sahabî olan Misver bin Mahreme ile Abdurrahman bin Esved radıyallahu anhumâ’ya durumu anlatarak: — Allah aşkına, Âişe ile görüşmeme yardımcı olun. Benimle böyle ilgiyi kesmek üzere adak adaması helal değildir, dedi. Misver ile Abdurrahman onun ricasını kabul ederek Âişe’nin evine geldiler ve: — Allah’ın selâmı ve bereketleri sana olsun, girebilir miyiz? diyerek izin istediler. Âişe de: — Girin, dedi. — Hepimiz mi girelim? diye sordular. Âişe: — Evet, hepiniz girin, dedi. Âişe, Abdullah bin Zübeyr’in onlarla beraber olduğunu bilmiyordu. Abdullah, onlarla birlikte içeri girdi. Sonra perde arkasında duran teyzesinin yanına gidip onun boynuna sarıldı ve “Allah aşkına teyzeciğim, ne olur affet beni!” diye ağlayarak ona dil dökmeye başladı. Misver ve Abdurrahman da: — Ya Âişe, senin de çok iyi bildiğin gibi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem küs durmayı yasaklamıştır. Bunun için, bir Müslüman’ın din kardeşiyle üç günden fazla dargın durması helal değildir, diyerek yeğeniyle konuşmasını ve özrünü kabul ederek barışmasını rica
19. MUHTELİF HADİSLER
373
ettiler. Affetmenin güzelliklerini hatırlatma ve akrabayla ilgiyi kesmenin kötülüğünden sakındırma konusunda o kadar çok söz söylediler ki, sonunda Âişe ağlamaya başladı ve: — Ben Abdullah ile bir daha konuşmayacağıma dair Allah’a söz vererek adakta bulunmuştum. Adağı bozmanın sorumluluğu çok büyüktür, dedi. Fakat Mahreme ile Abdurrahman’ın devamlı ısrarları üzerine, nihayet Abdullah bin Zübeyr ile konuşmayı kabul etti. Adağını bozduğu için de tam kırk köle azat etti. Âişe, ömrünün geri kalan günlerinde bu adağını hatırladıkça hüzünlenir, gözyaşları başörtüsünü ıslatıncaya dek ağlardı. 1864. Ukbe bin Âmir radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sekiz yıl aradan sonra Uhud şehitlerini ziyaret ederek, hem yaşayanlara hem de kabirde yatan ölülere veda edercesine onlara dua etti. Sonra konuşma yapmak üzere minbere çıktı ve şunları söyledi: “Ben ahirete sizden önce varıp size öncülük yapacak ve sizin için Allah katında şahitlik edeceğim. Sizler, Mahşer Günü Kevser havuzunun başında benimle buluşacaksınız. Ben şu anda, şu bulunduğum yerden Kevser havuzunu görüyorum. Bakın, ben sizin yeniden inkâra dönüp Allah’a ortak koşmanızdan korkmuyorum. Ben asıl, dünyayı elde
374
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
etmek için yarışa girip Allah yolunda mücadeleyi terk ve ihmal etmenizden korkuyorum.” Ukbe diyor ki: Bu, benim Rasulullah’ı son görüşüm oldu. Diğer bir rivayet şöyledir: “Ben asıl, dünyayı elde etme hırsıyla birbirinizle kapışmanızdan, birbirinizin kanınıza girmenizden ve böylece, sizden öncekiler gibi helâk olup gitmenizden korkuyorum.” Ukbe diyor ki: Bu, benim Rasulullah’ı minber üzerinde son görüşüm oldu. Bir başka rivayet ise şöyledir: “Ben sizin için ahirette hayırlı bir öncü olacak ve size Allah katında şahitlik edeceğim. Allah’a yemin olsun ki, şu anda Kevser havuzunu görmekteyim. Bana, yeryüzü hazinelerinin anahtarları –veya yeryüzünün anahtarları– verilmiştir. Sizler İslam’a bağlı kalarak, Allah yolunda cihat ve tebliğ faaliyetlerini aksatmadan sürdürerek bu anahtarı elinizde tuttuğunuz sürece, en güçlü ordular bile karşınızda duramayacak, bütün dünya size boyun eğecek ve İslam nuru yeryüzünün her tarafını aydınlatacaktır. Vallahi ben, sizin benden sonra tekrar şirke ve putperestliğe dönmenizden korkmuyorum. Fakat asıl, dünyayı elde etme hırsıyla birbirinizle didişip kavga etmenizden korkuyorum.”
19. MUHTELİF HADİSLER
375
1865. Ebu Zeyd Amr bin Ahtab el–Ensârî radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir gün sabah namazını kıldırdıktan sonra minbere çıktı ve öğle namazına kadar konuştu. Aşağı inip namazı kıldırdı, tekrar minbere çıktı ve ikindi namazına kadar konuştu. Minberden inip ikindi namazını kıldırdıktan sonra tekrar minbere çıktı ve güneş batıncaya kadar konuştu. Böylece Rasulullah, savaşlar, fitneler, fetihler gibi olmuş ve olacak birçok şeyi bize haber verdi. Rasulullah’ın o gün anlattıklarını içimizde en iyi bilenler, hafızası en güçlü olanlardır. 1866. Hz. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim herhangi bir ibadet veya iyilik yapacağına dair Rabb’ine yemin ederek Allah’a itaat sayılan bir konuda adakta bulunursa, adağını yerine getirerek O’na itaat etsin. Kim de herhangi bir iyilik veya ibadeti yapmayacağına veya İslam’ın yasakladığı bir işi yapacağına dair yemin ederek Allah’a isyan sayılan bir konuda adakta bulunursa, hemen adağından vazgeçsin. Böyle bir adağı yerine getirip de, Allah’a kulluk edeceğim derken O’na isyan etmesin. Adağını iptal etsin ve yeminini bozduğu için kefaret ödesin. Bu da
376
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
ya bir köle azat etmek yahut on fakiri doyurmak veya giydirmektir. Bunlardan hiçbirine güç yetiremiyorsa, üç gün peş peşe oruç tutmalıdır. Buna da güç yetiremiyorsa, tövbe istiğfar eder.” 1867. Ümmü Şerîk radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona, evlere girip insanlara zarar veren zehirli iri keleri öldürmeyi emretti ve bu tehlikeli hayvanın zarar verici tabiatını çarpıcı bir misalle anlatarak şöyle buyurdu: “Bu keler o derece muzır bir hayvandır ki, İbrahim aleyhisselâm Nemrut tarafından ateşe atılırken, diğer bütün hayvanlar onun kurtulması için çırpınsaydı bile, o İbrahim’in yanması için ateşe üfleyip körüklerdi. Yani bütün hayvanlar akıllı ve şuurlu olsaydı, içlerinden yalnızca keler kötülüğü tercih eder, zalimlerin yanında yer alırdı.” 1868. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsanların yaşadığı yerlere giren zehirli iri keleri ilk vuruşta öldürene, insanları tehlikeden koruduğu için şu kadar iyilik sevabı vardır. Onu ikinci vuruşta öldürene, birincisinden daha az olmak üzere şu kadar iyilik sevabı vardır. Onu üçüncü vuruşta
19. MUHTELİF HADİSLER
377
öldürene ise, ikincisinden daha az olmak üzere şu kadar iyilik sevabı vardır.” Bir başka rivayet şöyledir: “Kim zehirli iri keleri ilk vuruşta öldürürse, ona yüz iyilik sevabı yazılır. İkinci vuruşta öldürene birinciden daha az, üçüncü vuruşta öldürene de ikinciden daha az sevap verilir.” 1869. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İsrail Oğullarından bir adam, kendi kendine: — Bu gece mutlaka bir sadaka vereceğim, dedi. Geceleyin evinden sadakasını alıp çıktı ve onu gizlice bir fakire vereyim derken, yanlışlıkla bir hırsızın eline tutuşturdu. Ertesi gün halk: — Olur şey değil! Bu gece bir hırsıza sadaka verilmiş, diye konuşmaya başladı. Adam: — Allah’ım, sadakam yerin bulmadı, ama bunda da bir hikmet vardır. Her hâlükârda sana hamdolsun. Ben bir sadaka daha vereceğim, dedi. Sadakasını alarak evinden çıktı ve onu yine farkında olmadan, ahlaksız bir kadının eline tutuşturdu. Ertesi gün halk: — Bu ne iştir! Bu gece filan ahlaksız kadına bir sadaka verilmiş, diye dedikoduya başladı. Adam: — Allah’ım! Bu ahlaksız kadına verdiğim sadaka
378
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
için dahi sana hamdolsun. Ben yine sadaka vereceğim, dedi. Sadakasını alıp evinden çıktı ve onu yine bilmeyerek bir zenginin eline tutuşturdu. Ertesi gün halk: — Şu işe bakın! Bu gece bir zengine sadaka verilmiş, diye söylenmeye başladı. Adam: — Allah’ım! Hırsıza, ahlaksız kadına ve zengine sadaka verdiğim için sana hamdolsun, çünkü ben her defasında onları yardıma muhtaç kimseler zannederek yardımda bulundum. Bana infakta bulunma güç ve bilincini verdiğin için sana sonsuz şükürler olsun, dedi. Sonra o adama rüyasında melekler gelerek şöyle dediler: — Sana müjdeler olsun! Bütün bu iyilikleri Allah rızası için yaptığın için, mükâfatını da niyetine göre alacaksın. Verdiğin sadakanın senin ummadığın kişilere gitmesinin hikmetine gelince: Hırsıza verdiğin sadaka, belki onu yaptığı hırsızlıktan utandırıp vazgeçirecektir. Ahlaksız kadın belki bu sayede yaptığından vazgeçip iffetli bir kadın olacaktır. Zengin de belki bundan ibret alıp Allah’ın kendisine verdiği maldan muhtaçlara dağıtacaktır.” Mümin, verdiği sadakaların ve yaptığı yardımların yerine ulaşıp ulaşmadığına son derece dikkat etmelidir. Ancak yerine ulaşmayacağı endişesi, onu sadaka vermekten asla alıkoymamalıdır. Unutmamalıdır ki, iyi niyetle verilen sadaka yerini bulmasa bile, Allah onu kabul edecek ve mükâfatını eksiksiz verecektir.
19. MUHTELİF HADİSLER
379
1870. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle dedi: Bir düğün yemeği davetinde, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraberdik. Kendisine etin kol tarafı ikram edildi. Peygamber etin bu kısmını severdi. Ondan bir lokma kopardıktan sonra şöyle buyurdu: “Mahşer Günü insanların efendisi benim. Bunun sebebi nedir, bilir misiniz? Allah celle celâluh gelmiş ve gelecek bütün insanları, bakan birinin hepsini görebileceği, çağıran birinin hepsine sesini duyurabileceği düz ve geniş bir alanda toplayacak. O dehşetli günde güneş insanlara yaklaşacak, onlar da bunaltıcı sıcağın ve hesap korkusunun verdiği sıkıntı ve kederden dolayı, artık dayanamayacak hâle gelecekler. O zaman mahşer halkı birbirlerine: — Başımıza gelen sıkıntının ne boyutlara ulaştığını görmüyor musunuz? Kurtuluşumuz için Rabb’imize yalvarıp bize şefaatte bulunacak birini bulalım, diyecekler. İçlerinden bazıları: — Atamız Âdem’e gidelim, diyecekler. Bunun üzerine Âdeme gelip: — Ey Âdem! Sen ki, insanlığın atasısın. Seni Allah kudret eliyle yarattı ve sana kendi ruhundan üfledi. Meleklere sana secde etmelerini emretti, onlar da secde ettiler. Ayrıca seni cennete yerleştirdi. Rabb’inin huzuruna varıp bizim kurtuluşumuz için O’na yalvararak şefaatte bulun. İçinde bulunduğumuz hâli,
380
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
başımıza gelen sıkıntıyı görüyorsun, değil mi? diyecekler. O da: — Bugün Rabb’im öyle gazaplanmıştır ki, ne daha önce böylesine gazaplanmış, ne de bundan sonra böyle gazaplanacaktır. Bu durumda, ben nasıl O’nun huzuruna çıkabilirim? Üstelik ben cennetteyken, Rabb’im o ağaca yaklaşmamı yasaklamış, ama ben yasak meyveden tadarak O’na karşı gelmiştim. Asıl ben kendim şefaate muhtacım. Nefsim, nefsim, nefsim! Siz iyisi mi başkasına, mesela Nuh’a gidin, belki o size şefaatte bulunur, diyecek. Onlar da Nuh’a gelerek: — Ey Nuh! Sen ki, bütün yeryüzü halkına gönderilen ilk Peygambersin. Allah celle celâluh senin için ‘gereği gibi şükreden bir kul’ demişti. İçinde bulunduğumuz perişan hâli, başımıza gelen sıkıntıları görüyorsun, değil mi? Rabb’inin huzuruna varıp kurtuluşumuz için O’na yalvararak bize şefaat etmeyecek misin? diyecekler. O da: — Bugün Rabb’im öyle gazaplanmıştır ki, ne daha önce böylesine gazaplanmış, ne de bundan sonra böyle gazaplanacaktır. Benim bir duam vardı; onu da “Ey Rabb’im! Yeryüzünde bir tek kâfir bile bırakma, bütün zalimleri azabınla kahreyle!” diyerek (Nuh, 71/26) kavmimin aleyhine kullanmıştım. Asıl ben kendim şefaate muhtacım. Nefsim, nefsim, nefsim! Siz iyisi mi başkasına, mesela İbrahim’e gidin, belki o size şefaatte bulunur, diyecek. Onlar da İbrahim’e gelerek: — Ey İbrahim! Sen ki, Allah’ın seçkin bir peygamberi
19. MUHTELİF HADİSLER
381
ve insanlar içinde Allah’ın halili, dostusun. Rabb’inin huzuruna varıp kurtuluşumuz için O’na yalvararak bize şefaat et. İçinde bulunduğumuz perişan hâli görüyorsun, değil mi? diyecekler. O da: — Bugün Rabb’im öyle gazaplanmıştır ki, ne daha önce böylesine gazaplanmış, ne de bundan sonra böyle gazaplanacaktır. Ben vaktiyle üç yerde yalan söylemiştim. O durumda yalan söylemek caiz bile olsa, böyle bir şefaate bulunacak bir peygamberin o şartlarda dahi yalan söylememesi icap ederdi. Asıl ben kendim şefaate muhtacım. Nefsim, nefsim, nefsim! Siz iyisi mi başkasına, mesela Musa’ya gidin, belki o size şefaatte bulunur, diyecek. Onlar da Musa’ya gelerek: — Ey Musa! Sen ki, Allah’ın seçkin bir peygamberisin. Allah seni risaleti ve kelamı, yani büyük bir peygamber kılması ve Tur dağında aracısız konuşması ile insanlara üstün kılmıştır. Rabb’inin huzuruna varıp kurtuluşumuz için O’na yalvararak bize şefaat et. İçinde bulunduğumuz perişan hâli görüyorsun, değil mi? diyecekler. O da: — Bugün Rabb’im öyle gazaplanmıştır ki, ne daha önce böylesine gazaplanmış, ne de bundan sonra böyle gazaplanacaktır. Ben vaktiyle, bana emredilmediği hâlde bir adamı öldürmüştüm. Asıl ben kendim şefaate muhtacım. Nefsim, nefsim, nefsim! Siz iyisi mi başkasına, mesela İsa’ya gidin, belki o size şefaatte bulunur, diyecek. Onlar da İsa’ya gelerek: — Ey İsa! Sen ki, Allah’ın seçkin bir peygamberi,
382
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Meryem’e “Ol!” emriyle ilettiği kelimesi ve O’nun tarafından yaratılmış olan bir can, bir ruhsun. Sen daha beşikte iken insanlarla konuşmuştun. Rabb’inin huzuruna varıp kurtuluşumuz için O’na yalvararak bize şefaat et. İçinde bulunduğumuz perişan hâli görüyorsun, değil mi? diyecekler. O da: — Bugün Rabb’im öyle gazaplanmıştır ki, ne daha önce böylesine gazaplanmış, ne de bundan sonra böyle gazaplanacaktır, diyecek. İsa, işlediği herhangi bir kusurdan, bir günahtan söz etmeyecek. Sonra da: — Asıl ben kendim şefaate muhtacım. Nefsim, nefsim, nefsim! Siz iyisi mi başkasına, Muhammed’e gidin, belki o size şefaatte bulunur, diyecek. Başka bir rivayette, bu hadisin devamı şöyledir: Onlar da bana gelerek: — Ey Muhammed! Sen ki, Allah’ın seçkin bir elçisi ve son peygamberisin. Allah celle celâluh senin gelmiş geçmiş bütün günahlarını bağışlamıştır. Rabb’inin huzuruna varıp kurtuluşumuz için O’na yalvararak bize şefaat et. İçinde bulunduğumuz perişan hâli görüyorsun, değil mi? diyecekler. Bunun üzerine, ben de Arş’ın altına gelip Rabb’imin huzurunda secdeye kapanacağım. Sonra Allah celle celâluh, daha önce hiç kimseye bildirmediği en güzel hamd ve övgü dualarını bana ilham edecek. Ben de gözyaşları içinde, o sözlerle Rabb’ime yalvarıp dua edeceğim. Sonra bana hitaben: — Ya Muhammed! Secdeden başını kaldır! İste,
19. MUHTELİF HADİSLER
383
istediğin sana verilecek. Şefaat et, şefaatin kabul edilecek, buyuracak. Ben de başımı secdeden kaldıracağım ve: — Allah’ım! Hata eden, kusur işleyen bütün mümin kullarının bağışlanması için sana yalvarıyorum. Özellikle de ümmetimi affet ya Rab, ümmetimi affet ya Rab, diye yalvaracağım. O zaman bana: — Ya Muhammed! Ümmetinden hiç hesaba çekilmeyecek olanları, cennet kapılarının en sağındaki kapıdan içeri al. Onlar, başkalarıyla beraber cennetin diğer kapılarından da gireceklerdir, buyuracak. Canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, cennet kapılarının iki kanadı arasındaki mesafe, Mekke ile Bahreyn’deki Hecer veya Mekke ile Suriye’deki Busrâ arasındaki mesafe kadar geniştir.” 1871. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ anlatıyor: İbrahim aleyhisselâm, hanımı Sâre’nin kıskanması üzerine, ikinci eşi ve İsmail’in annesi olan Hâcer ile emzirmekte olduğu oğlu İsmail’i, ilahi talimatlar doğrultusunda alıp Mekke’ye getirdi. Onları Kâbe’nin üst tarafında, bugünkü zemzem kuyusunun hemen yukarısındaki büyük bir ağacın altına bıraktı. O dönemde Mekke’de kimse bulunmadığı gibi, içecek su da yoktu. İbrahim, Allah’ın emri gereğince karısı ile oğlunu oraya bıraktı. Yanlarına da bir dağarcık hurma
384
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
ve bir kırba su koydu. Sonra İbrahim aleyhisselâm dönüp gitmeye başladı. Hâcer onun peşinden koşarak: — İbrahim! Bizi konuşup görüşecek bir kimsenin, yiyip içecek bir şeyin bulunmadığı bu ıssız vadide tek başına bırakıp nereye gidiyorsun? dedi. Bu sözlerini birkaç defa tekrarladı. Fakat İbrahim dönüp bakmadı. Hâcer: — Bunu böyle yapmanı sana Allah mı emretti? diye sordu. İbrahim: — Evet, dedi. Hâcer: — Öyleyse Allah bizi korur, diyerek çocuğunun yanına geri döndü. İbrahim aleyhisselâm da, yüreği derin bir üzüntü ve ayrılık ateşiyle kavrulmasına rağmen, küçücük yavrusunu ve karısını orada bırakarak Suriye’ye dönmek üzere yürüyüp gitti. Eşi ve çocuğunun kendisini göremeyeceği Seniyye denilen yere varınca, yüzünü Kâbe tarafına çevirdi ve ellerini açarak şöyle dua etti: “Ey yüce Rabb’imiz! İşte ben, ailemden bir kısmını etrafı kayalık tepelerle çevrili şu verimsiz ve çorak vadiye, senin Mukaddes Evinin hemen yanı başına yerleştirdim ki, ey Rabb’imiz, seni daima hatırlasın, namazı dosdoğru kılsınlar. Öyleyse, insanların gönüllerini onlara doğru yönelterek oraya akın etmelerini sağla ve onları her çeşit bereketli ürünlerle rızıklandır ki, sana güzelce kulluk edip şükretsinler (14İbrahim; 37).”
19. MUHTELİF HADİSLER
385
Hâcer İsmail’i emziriyor ve kırbadaki sudan içiyordu. Nihayet kırbadaki su tükendi. Kendisi de, oğlu da susamıştı. Çocuk susuzluktan yerde sızlanıp yuvarlanmaya başlayınca, Hâcer onun bu hâlini görmeye dayanamayıp, oraya en yakın tepe olan Safa’ya gidip tepenin üstüne çıktı. Sonra acaba birini görebilir miyim diye vadiye bakındı, fakat kimseyi göremedi. Safa tepesinden inip vadiye gelince, koşmasına engel olmasın diye elbisesinin eteğini topladı. Sonra da çok zor durumda kalmış bir insanın son gayretiyle koşmaya başladı ve vadiyi geçip Merve’ye geldi. Tepenin üstüne çıkıp acaba birini görebilir miyim diye bakındı; fakat kimseyi göremedi. İki tepe arasında böyle yedi defa gidip geldi. İşte bundan dolayı, Allah’a olan güven ve umudunu asla yitirmeden, imanında en ufak bir tereddüt göstermeden sabırla mücadele eden bu fedakâr annenin anısını yaşatmak üzere, insanlar hac ve umrede Safâ ile Merve arasında hızlı adımlarla yedi kez gidip gelerek sa’y ibadetini eda ederler. Nihayet Hâcer, Merve tepesine çıkınca bir ses duydu. Kendi kendine, ‘Sus, dinle!’ dedi. Sonra iyice kulak verince, aynı sesi bir kez daha duydu. Sesin geldiği yöne bakarak: — Her kimsen, sesini duyurdun. Yapabiliyorsan bize yardım et, diye seslendi. Bir de baktı ki, zemzemin olduğu yerde bir melek, topuğu veya kanadıyla su çıkarmak için yeri kazıyor! Nihayet su göründü. Hâcer, akıp gitmesin diye suyun etrafını eliyle çevirmeye, suyu
386
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
avuçlayıp kırbasını doldurmaya başladı. Suyu her avuçladığında, tekrar yerden kaynıyordu. Allah İsmail’in annesine rahmet etsin. Eğer zemzemi kendi hâline bıraksaydı –veya suyu avuçlamasaydı– zemzem yerden fışkıran koca bir akarsu olurdu. Neyse, Hâcer o sudan içti, sonra da yavrusunu emzirdi. Melek ona: — Sana ve çocuğuna bir zarar gelir diye sakın korkma! İşte şurası Kâbe’nin yeridir. Onu şu çocukla babası inşa edecektir. Allah, kendi evini koruyan kullarının yok olup gitmesine izin vermez, dedi. Vaktiyle Âdem tarafından yapılan Kâbe’nin yeri, zeminden yüksekçe idi. Seller oranın sağını solunu yalayıp aşındırmıştı. Hâcer ve oğlu İsmail bu şekilde yaşayıp giderken, bir gün Cürhüm kabilesinden bir grup insan veya bir aile Kedâ yolundan gelerek Mekke’nin alt tarafına indiler. O sırada bir kuşun gelip gittiğini görünce: — Bu kuş mutlaka bir suyun etrafında dönüp duruyor. Oysa biz bu vadide su yok zannediyorduk, diyerek birkaç kişiyi oraya gönderdiler. Gidenler orada su bulunduğunu görünce, geri dönüp durumu haber verdiler. Hemen suyun yanına geldiler. Orada Hâcer’i görünce: — Bizim buraya yerleşmemize izin verir misin? diye sordular. Hâcer: — Evet, ama su üzerinde bir hak iddia etmeyeceksiniz, dedi. Onlar da: — Tamam, kabul diyoruz, dediler. İnsanlarla bir
19. MUHTELİF HADİSLER
387
arada olmaya ihtiyaç duyduğu sırada onların çıkagelmesi, Hâcer’i sevindirmişti. Cürhümlüler oraya yerleştikleri gibi akrabalarına haber saldılar, onlar da gelip oraya yerleştiler. Böylece o bölge, birçok evlerin bulunduğu yerleşik bir alan hâline geldi. O zaman çocuk olan İsmail zamanla büyüyüp gelişti. Cürhümlüler’den Arapçayı öğrendi. Delikanlılık çağına geldiği zaman, Cürhümlüler’in en fazla beğenip takdir ettikleri bir kimseydi. Erginlik çağına gelince, onu kendilerinden bir kızla evlendirdiler. Günün birinde Hâcer vefat etti. İsmail’in evlenmesinden sonraki bir tarihte, İbrahim, Hâcer ile oğlunun durumunu öğrenmek üzere Mekke’ye geldi. Fakat İsmail’i evde bulamadı. İsmail’in hanımı, ona Hâcer’in öldüğünü söyledi. İbrahim buna çok üzüldü. Sonra İsmail’in karısına: — İsmail nerede? diye sordu. Kadın: — Rızkımızı temin etmek üzere avlanmaya gitti, dedi. İbrahim aleyhisselâm, ona geçimlerinin nasıl olduğunu, hâllerinden memnun olup olmadığını sordu. O da: — Çok kötü durumdayız. Büyük bir sıkıntı ve darlık içindeyiz, diye hâllerinden şikâyet etti. İbrahim: — Kocan gelince ona selâmımı ilet ve kapısının eşiğini değiştirmesini söyle, dedi. İsmail eve gelince, orada bir şeyler olduğunu sezdi ve karısına: — Ben yokken eve biri geldi mi? diye sordu. O da: — Evet, şu şu özelliklerde yaşlı bir adam geldi. Seni
388
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
sordu, ben de söyledim. Nasıl geçindiğimizi öğrenmek istedi, ben de büyük bir geçim sıkıntısı çektiğimizi anlattım, dedi. İsmail: — Peki, sana bir şey tavsiye etti mi? diye sordu. O da: — Evet, sana selâm gönderdi ve kapının eşiğini değiştirmeni söyledi, dedi. İsmail: — O gelen benim babamdır. Bana senden boşanmamı emretmiş. Haydi, ailenin yanına dönebilirsin, dedi. O kadını boşayıp Cürhümlüler’den bir başka kadınla evlendi. Allah’ın dilediği kadar bir zaman geçtikten sonra, İbrahim tekrar oğlunun evine geldi. Fakat yine İsmail’i bulamadı. İçeri girip İsmail’i sordu. Karısı: — Rızkımızı temin etmeye gitti, dedi. İbrahim: — Geçiminiz, hâliniz nasıl? diye sordu. Kadın: — Çok iyi durumdayız. Rahat ve bolluk içindeyiz, diyerek Allah’a hamd etti. İbrahim: — Yiyeceğiniz nedir? diye sordu. Kadın: — Et, dedi. İbrahim: — İçtiğiniz nedir? diye sordu. Kadın: — Su, dedi. O zaman İbrahim: — Allah’ım, onların etlerine sularına bereket ver, diye dua etti. Sözün burasında Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: — O zamanlar Mekke’de ekin yoktu. Eğer olsaydı, tahılın bereketlenmesi için de dua ederdi, buyurdu. Abdullah bin Abbas der ki: İşte İbrahim’in bu duası
19. MUHTELİF HADİSLER
389
sayesinde, Mekke’nin eti ve suyu, başka hiçbir yerin eti ve suyu ile kıyaslanmayacak derecede bereketli, tatlı ve besleyicidir. Bir başka rivayete şöyledir: İbrahim aleyhisselâm oraya gelince: — İsmail nerede? diye sordu. Karısı: — Avlanmaya gitti. Siz uzun yoldan gelmişe benziyorsunuz. Buyurun, size yiyecek ve içecek bir şeyler ikram edeyim, dedi. İbrahim: — Ne yer, ne içersiniz? diye sordu. Kadın: — Yediğimiz et, içtiğimiz sudur, dedi. O zaman İbrahim aleyhisselâm: — Allah’ım, onların yiyeceklerine ve içeceklerine bereket ver, diye dua etti. Abdullah bin Abbas diyor ki: Ebu’l–Kâsım Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem: Mekke’nin etinin ve suyunun bu kadar bol, lezzetli ve sağlıklı oluşu, İbrahim’in bu duasının bereketidir, buyurdu. Sonra kıssayı anlatmaya devam etti: İbrahim gelinine: — Kocan eve gelince, ona selâmımı söyle ve kendisine hatırlat da, kapısının eşiğine sahip olsun, dedi. İsmail eve gelince: — Eve gelen oldu mu? diye sordu. Karısı, İbrahim hakkında güzel şeyler söyleyerek: — Evet, güzel görünümlü bir ihtiyar geldi. Bana seni
390
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
sordu, ben de anlattım. Geçimimizi öğrenmek istedi, ben de çok iyi olduğunu söyledim, dedi. İsmail: — Sana bir tavsiyede bulundu mu? diye sordu. O da: — Evet, sana selâm söyledi ve kapının eşiğine sahip olmanı emretti, dedi. O zaman İsmail: — O benim babamdır. Sözünü ettiği evin eşiği de sensin. Babam seni hoş tutmamı, seninle iyi geçinmemi emretmiş, dedi. Allah’ın dilediği kadar bir zaman geçtikten sonra, İbrahim aleyhisselâm bir daha geldi. O sırada İsmail zemzemin yakınındaki büyük bir ağacın altına oturmuş ok yontuyordu. Babasını görünce yerinden fırladı. Uzun süre birbirini görmeyen baba ve oğul, hasretle kucaklaştılar. Daha sonra İbrahim aleyhisselâm: — İsmail, Allah bana önemli bir görev verdi, dedi. İsmail: — Öyleyse Rabb’inin emrini yap babacığım, diye karşılık verdi. İbrahim: — Ama bana yardım edeceksin, deyince, İsmail: — Sana elbette yardım ederim, dedi. İbrahim, oradaki yüksekçe bir tepeyi göstererek: — Allah, şuraya bir ev yapmamı emretti, dedi. Böylece, o tepenin hemen yanına Kâbe’nin temelini atıp yükselmeye başladılar. İsmail taş getiriyor, İbrahim de duvar örüyordu. Binanın duvarları yükselince, İsmail şu makam–ı İbrahim diye bilinen taşı getirip babasına verdi. O da bu taşın üstüne çıkıp İsmail’in getirdiği
19. MUHTELİF HADİSLER
391
taşlarla inşaata devam etti. Baba oğul beraberce binayı yaparlarken, şöyle dua ediyorlardı: “Ey Rabb’imiz, senin hoşnutluğun için yaptığımız bu hizmetimizi kabul eyle! Doğrusu sen, bütün duaları işiten, her şeyi bilensin (2-Bakara;127).” Bir diğer rivayet ise şöyledir: Allah’ın emriyle İbrahim aleyhisselâm, İsmail’i ve annesini alarak yola koyuldu. Yanlarında bir de su kırbası vardı. İsmail’in annesi susadıkça kırbadan içip oğlunu emziriyordu. Nihayet Mekke’ye gelince, İbrahim Hâcer’i büyük bir ağacın altına bıraktı. Sonra ailesinin yanına dönmek üzere harekete geçti. Hâcer de onun peşinden yürümeye başladı. Kedâ mevkiine gelince, Hâcer onun arkasından: — İbrahim! Bizi kime bırakıp gidiyorsun? diye seslendi. O da: — Allah’a emanet ediyorum, dedi. Hâcer: — O hâlde, ben Allah’ın himayesine razıyım, dedi. Sonra geri döndü. Hâcer kırbadaki sudan içince sütü artıyor, o da çocuğunu emziriyordu. Sonunda su bitti. Hâcer, ‘Gidip etrafa bakınayım, belki birini görürüm.’ dedi. Yürüyerek Safa tepesine çıktı. Kendilerine yardım edecek birini görebilme umuduyla uzun süre etrafına bakındı, fakat hiç kimseyi göremedi. Vadiye inince, hızlı adımlarla Merve’ye geldi. İki tepe arasında koşarak birkaç defa gidip geldi. Sonra da, ‘Gidip çocuğa bakayım, acaba ne yapıyor?’ diye söylendi. Dönüp
392
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
çocuğun yanına geldi. Çocuk bıraktığı gibi bitkin bir hâlde duruyordu. Orada öylece durmaya gönlü razı olmadı. Tekrar ‘Gidip etrafa tekrar bakınayım, belki birini görürüm.’ dedi. Yine yürüyerek Safa tepesine çıktı. Birilerini görebilme umuduyla uzun süre etrafına bakındı, fakat yine hiç kimseyi göremedi. Böylece, iki tepe arasında yedi defa koşarak gidip geldi. Sonra tekrar kendi kendine, ‘Gidip çocuğa bakayım, acaba ne yaptı?’ diye söylendi. O anda, bir ses duydu. Sese doğru: — Her kimsen, eğer bir iyilik yapabileceksen, bize yardım et, diye seslendi. Bir de baktı ki, Cebrail aleyhisselâm topuğunu yere vurarak toprağı kazıyor. Derken, yerden sular fışkırmaya başladı. Hâcer hayretler içinde kalmıştı. Hemen kırbasına avuç avuç su doldurmaya başladı. Buhârî, hadisin geri kalan kısmını bu şekilde sonuna kadar rivayet etti. 1872. Saîd bin Zeyd radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Mantar, vaktiyle İsrail Oğulları’na verilen kudret helvası türünden ilahi bir lütuftur. Suyu da, zehirli olanlarından sakınmak ve hangi tür mantarın ne şekilde kullanılacağını bilmek şartıyla, göze şifadır.”
20. KİTAP: TÖVBE ve İSTİĞFAR 371. BAB: TÖVBE EDİP ALLAH’TAN AF DİLEME Konu ile İlgili Ayetler: 1. Ey Peygamber! Hem kendi günahın, hem de mümin erkek ve mümin kadınların günahları için Rabb’inden bağışlanma dile. (Muhammed, 47/19) 2. Ey mümin! Kusurlarının bağışlanması, eksiklerinin tam ve mükemmel sayılması için Allah’tan bağışlanma dile. Unutma ki, Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. (Nisa, 4/106) 3. Ey Peygamber! Allah’ın yardımı gelip de, kâfirlere karşı kesin zafer gerçekleştiği ve insanların, Allah’ın dinine akın akın girdiklerini gördüğün zaman, sakın övüneyim, gurura kapılayım deme. Elde ettiğin başarının senin marifetin değil, Allah’ın sana bir lütfu olduğu bilinciyle Rabb’ini övgüyle anıp yücelterek tesbih et ve hem günahının bağışlanması, hem derecenin yükselmesi için O’ndan bağışlanma dile. Hiç kuşkusuz O, her zaman kendisine yönelenleri rahmetiyle kucaklayan, tövbeleri kabul edendir. (Nasr, 110/1–3) 4. Ey İslam davetçisi! Dünyanın geçici nimetlerine
394
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
ihtirasla bağlanan cahillere de ki: Size bundan daha iyisini bildireyim mi? Kötülükten sakınanlar için Rab’lerinin katında, ağaçlarının altından ırmaklar çağıldayan, sonsuza dek içerisinde yaşayacakları cennet bahçeleri, tertemiz eşler ve hepsinin üstünde, Allah’ın hoşnutluğu vardır. Allah, kullarını elbette görmektedir. Onlar ki, “Ey Rabb’imiz, biz sana yürekten iman ettik. Günahlarımızı bağışla, bizi cehennem azabından koru!” diye yalvarırlar. Allah, zorluk ve sıkıntılar karşısında sabreden, söz, niyet ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan, emirlerine gönülden boyun eğen, malını, yeteneğini ve enerjisini Allah yolunda harcayan ve ruhların en dingin ve duyarlı olduğu o seher vakitlerinde Rab’lerine el açıp yalvararak bağışlanma dileyen o seçkin kullarını görmektedir ve en büyük nimetlerini onlara verecektir. (Âl-i İmran, 3/15–17) 5. Her kim bir başkasına kötülük yapar yahut bizzat kendisine zulmeder de hemen tövbe ederek Allah’tan bağışlanma dilerse, Allah’ın ne kadar bağışlayıcı ve merhametli olduğunu görecektir. (Nisa, 4/110) 6. Ey Peygamber! Sen Mekke’de o inkârcıların
20. TÖVBE ve İSTİĞFAR
395
arasında bulunduğun sürece, Allah onlara umumî bir azap gönderecek değildir. Aynı şekilde, onlar tövbe edip bağışlanma diledikleri takdirde de, Allah onlara azap edecek değildir. (Enfal, 8/33) 7. Müminler, bir kötülük işledikleri ya da bir başka şekilde kendilerine zulmettikleri zaman, hemen Allah’ı hatırlayıp günahlarının bağışlanması için O’na yalvarırlar. Öyle ya, günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir? Bir de onlar, günah olduğunu bile bile yaptıklarında ısrar etmezler. (Âl-i İmran, 3/135) Konu ile İlgili Hadisler: 1873. Eğar el–Müzenî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bazen benim de yeme içme, uyuma, eşlerimle bir arada olma gibi dünyevî bazı ihtiyaçlar sebebiyle Rabb’imle gönül irtibatımın azaldığı, zaman zaman kalbimin perdelendiği olur. Bu yüzden ben, günde yüz defa tövbe istiğfar eder, şanına yaraşır bir şekilde kendisine kulluk edemediğimi düşünerek, bir anlık irtibat kopukluğu ve gaflet hâlinden dolayı Allah’tan bağışlanma dilerim.” 1874. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet
396
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah’tan beni bağışlamasını diler, tövbe ederim.” 1875. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin olsun ki, şayet siz hiç günah işlememiş ve dolayısıyla O’na tövbe ve istiğfar etmemiş olsaydınız, Allah sizi yok eder ve yerinize, günah işleyen ve daha sonra Allah’tan af dileyen bir toplum getirir de, rahmet ve mağfiret sıfatlarının tecelli etmesi için onları bağışlardı. Demek ki Allah, sizin melekler gibi hiç günah işlemeyen varlıklar olmanızı istemiyor. Aksine, gücü yettiğince kulluk görevini yapmaya çalışan, fakat günah işlediği zaman da ümitsizliğe kapılmayan, tövbe edip Rabb’ine yönelen kullar olmanızı istiyor.” 1876. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ anlatıyor: Biz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in bazen bir mecliste: “Rabb’iğfir lî ve tub aleyye inneke ente’t– tevvâbu’r–rahîm (Ya Rab, beni bağışla ve tövbemi
20. TÖVBE ve İSTİĞFAR
397
kabul eyle. Doğrusu sen çok bağışlayıcı, çok merhametlisin.)” duasını yüz defa okuduğunu duyardık. 1877. Abdullah bin Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim benim öğrettiğim şekilde tövbe ve istiğfara devam ederse, Allah celle celâluh ona her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir kurtuluş yolu gösterir ve ona hiç ummadığı yerden rızık verir.” Bu hadisin senet zincirinde yer alan El-Hakem bin Mus’ab, meçhul (tanınmayan) bir ravidir. Bu sebeple hadis zayıftır. Ancak doğru yorumlandığı takdirde, hadisin ifade ettiği anlam sahihtir. 1878. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim ‘Estağfirullahel–lezî lâ ilahe illâ huve’l– Hayye’l–Kayyûme ve etûbu ileyh” diye dua eder ve içtenlikle tövbe edip Rabb’ine yönelirse, daha önce savaş meydanından kaçmış bile olsa, bütün günahları bağışlanır.” Duanın manası: “Kendisinden başka ilah olmayan Hayy (hayatın biricik kaynağı, ebedî hayatla daima diri, ölümsüz) ve Kayyûm (bütün varlıkları sürekli olarak
398
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
koruyup gözeten, yöneten ve yönlendiren) Allah’tan beni bağışlamasını diler, bütün günahlarımdan tövbe edip O’na yönelirim.” 1879. Şeddâd bin Evs radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Tövbe ve istiğfarların en üstünü, kulun şöyle dua etmesidir: ‘Allahumme ente Rabb’î, lâ ilahe illâ ente, halaktenî ve ene abduke ve ene alâ ahdike ve va’dike m’esteta’t. Eûzu bike min şerri mâ sana’tu, Ebuu leke bini’metike aleyye ve Ebuu bizenbî, fağfir lî feinnehû lâ yağfiru’z–zunûbe illâ ent.’ Her kim samimi olarak tövbe eder ve gözyaşlarıyla kapısına gelen kulunu Rabb’inin asla geri çevirmeyeceğine içtenlikle inanarak bu duayı gündüz okur da o gün akşam olmadan ölürse, cennetliklerden olur. Yine her kim içtenlikle inanarak bu duayı gece okur da, sabaha varmadan ölürse, o da cennetliklerden olur.” Duanın anlamı: “Allah’ım! Benim Rabb’im sensin, senden başka ilah yoktur. Beni sen yarattın, ben senin kulunum. Gücüm yettiğince, sana verdiğim sözüme ve vaadime bağlı kalacağım. İşlediğim kusurların şerrinden sana sığınıyorum. Bana lütfettiğin nimetleri huzurunda
20. TÖVBE ve İSTİĞFAR
399
minnetle anıyor, günahlarımı itiraf ediyorum. Beni bağışla Allah’ım! Şüphe yok ki, günahları senden başka affedecek kimse yoktur.” 1880. Sevbân radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, selâm verip namazdan çıkınca üç defa tövbe istiğfar eder, sonra da “Allahumme ente’s–selâmu ve minke’s–selâm. Tebârekte yâ ze’l–celâli ve’l–ikrâm” (Allah’ım, esenlik ve selametin kaynağı yalnızca sensin. Sağlık, selâmet ve kurtuluş sendendir. Ey azamet ve kerem sahibi; sen ne yüce, ne mübareksin!) derdi. Hadisin ravilerinden biri olan Evzâî’ye: — Hadisin başında sözü edilen tövbe istiğfar nasıl yapılır? diye soruldu. O da: — Estağfirullah, estağfirullah (Allah’ım, senden bağışlanma dilerim, senden bağışlanma dilerim!) diyerek, dedi. 1881. Hz. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, vefatından önce sık sık “Subhânallahi ve bihamdihî, estağfirullahe ve etûbu ileyh.” (Her türlü noksanlıktan uzak olan Rabb’imi hamd ile överek yüceltir, tüm günahlarımdan tövbe edip O’na yönelirim.) diye dua ederdi.
400
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
1882. Enes bin Malik radıyallahu anh anlatıyor: Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i, şöyle derken işittim: Allah celle celâluh buyuruyor ki: “Ey âdemoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden affını umduğun sürece, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun, onların büyüklüğüne bakmadan seni bağışlarım. Ey âdemoğlu! Günahların gökleri dolduracak kadar çok olsa da, benden bağışlanma dilersen, senin bütün günahlarını affederim. Ey âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzuruma gelsen, fakat bana hiçbir şeyi ortak koşmamış, benden başkasına kulluk ve itaat etmemiş olsan, ben de seni yeryüzü dolusu af ve mağfiretle karşılarım.” 1883. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhumâ anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, insanlarda gördüğü kusurları düzeltmek için dikkat çekici usullere başvurur, ilginç ve çarpıcı bir üslupla uyararak yanlışları düzeltmeye çalışırdı. Yine bir gün kadınlara öğüt ve nasihat verirken: — Ey kadınlar! Allah yolunda sadaka verin ve Allah’tan çokça bağışlanma dileyin. Çünkü ben
20. TÖVBE ve İSTİĞFAR
401
miraç gecesi, cehennem halkının çoğunluğunun siz kadınlar olduğunu gördüm, buyurdu. Orada bulunan kadınlardan biri: — Ya Rasulullah! Bizim ne özelliğimiz var ki, cehennem halkının çoğunluğu olalım? diye sordu. Peygamber aleyhisselâm: — Çünkü siz, “Allah belasını versin, Allah lânet etsin!” gibi sözler söyleyerek çokça lânet eder ve kocalarınıza nankörce davranırsınız. Aklı ve dini eksik olup da, naz ve cazibesini kullanarak aklı başında adamlara sizin kadar üstün gelen hiç kimseyi görmedim, buyurdu. O kadın: — Aklımızın ve dinimizin eksikliği nedir ki? diye sordu. Peygamber de: — İki kadının şahitliği, bir erkeğin şahitliğine bedeldir. Bu da, kadınların hafıza ve irade bakımından genel olarak erkeğe göre daha zayıf olduğunu gösterir. Ama buna rağmen her konuda kocalarını alt eder, son sözü daima kendileri söylerler. Dindeki eksikliğe gelince, kadının özel hâllerinden dolayı günlerce oruç tutmadığı, namaz kılmadığı olur. Her ne kadar bu ibadetleri yapma niyetine sahip olduğu takdirde onları yerine getirmiş gibi sevabını alsalar da, “yapmış gibi” sevap alan ile “yaparak” sevap alan elbette bir olmaz. Bu da, kadının ibadet ve sevap bakımından erkekten geri kalmamak için daha çok sadaka vermek, dua ve istiğfar etmek gibi güzel davranışlarla eksiğini tamamlama yönünde çaba harcaması gerektiğini gösterir, buyurdu.
21. KİTAP: CENNET VE NİMETLERİ 372. BAB: ALLAH’IN CENNETTE MÜMİNLER İÇİN HAZIRLADIĞI NİMETLER Konu ile İlgili Ayetler 1. Dürüst ve erdemlice bir hayat yaşayan o takva sahipleri, sonsuz nimetlerle bezenmiş cennet bahçelerinde, pınar başlarında olacaklar. Melekler “Jennete hoş geldiniz. Huzur ve güven içerisinde girin oraya!” diyerek onları karşılayacaklar. Onların yüreklerindeki kin ve nefret duygularını söküp atarak onları bütün olumsuz duygu ve düşüncelerden arındıracağız. Öyle ki, birbirleriyle kardeş olarak köşkler üzerinde sevinç ve neşe içerisinde karşı karşıya oturacaklar. Orada her arzuları anında gerçekleşecek ve onlara hiçbir şekilde hastalık, yaşlılık, sıkıntı, zahmet, bıkkınlık ve yorgunluk dokunmayacak. Ve onlar, oradan asla çıkarılmayacaklar. (Hicr, 15/45-48) 2. Allah müminlere, “Ayetlerime iman eden ve buyruklarıma yürekten boyun eğen kullarım!” diye seslenecek, “Bugün size ne korku vardır, ne de üzüntü. Hem siz hem de sizin gibi iman etmiş olan eşleriniz sevinç ve huzur içinde girin cennete!” Onlar cennet bahçelerinde eğlenirlerken, etraflarında altın tepsiler ve kadehler dolaştırılacak. Orada
21. CENNET ve NİMETLERİ
403
canlarının çektiği, gözlerinin görmek istediği her şey vardır. Rab’leri onlara şöyle seslenecek: “Ey iman eden kullarım! Hepiniz, sonsuza dek burada yaşayacaksınız. Vaktiyle yapmış olduğunuz güzel davranışlar sayesinde hak ettiğiniz cennet, işte budur. Burada sizin için, afiyetle yiyeceğiniz çeşit çeşit meyveler ve sonsuza dek sürecek huzur ve mutlulukla dolu bir hayat vardır.” (Zuhruf, 43/68-73) 3. O gün takva sahipleri güvenilir bir makamda; cennet bahçelerinde, pınar başlarındadırlar. İpek ve atlastan giysiler içinde, altın şişlemeli koltuklara uzanarak karşılıklı oturacaklar. İşte böyle… Ayrıca onlara, güzel gözlü eşler vereceğiz. Onlar orada, huzur ve güven içinde, canlarının çektiği her meyveyi isteyip tadabilecekler. Dünyadaki ilk ölümlerinden sonra orada bir daha asla ölümü tatmayacaklar. Ve Allah onları, ebediyen cehennem azabından koruyacaktır. Bütün bunlar, Rabb’inin lütuf ve ihsanı sayesinde gerçekleşecektir. İşte en büyük başarı, en büyük kurtuluş budur. (Duhân, 44/51-57) 4. O gün dürüst ve erdemli kullarım, sonsuz nimetler içinde doyasıya mutluluğu tadacak, karşılıklı koltuklara kurulup neşe ile birbirlerine bakacaklar.
404
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Öyle büyük bir mutluluk kaplamıştır ki onları, ilahi nimetlerin sevinç ve parıltısını yüzlerinden okuyabilirsin. Onlara, özenle yapılıp mühürlenmiş olan ve dünyadaki içkiler gibi sarhoş etmeyen, içildikten sonra ağızda misk kokusu bırakan halis cennet şarabından sunulacak. O şarap ki, yalnızca Rab’lerine yakınlık kazananların içebildiği Tesnim adında bir pınar ile tatlandırılmıştır. O halde, gerçek mutluluğu yakalamak için yarışanlar, işte bu hedefe ulaşmak, bu nimetleri kazanmak için yarışsınlar. (Mutaffifîn, 83/22-28) Konu ile İlgili Hadisler 1884. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Cennetlikler cennette yiyip içerler, ama bütün organizmaları yeni baştan ve mükemmel şekilde inşa edildiği için, büyük veya küçük abdeste çıkmaz ve sümkürmezler. Vücutlarından herhangi bir kir, pislik veya hoş olmayan bir koku çıkmaz. Yiyip içtikleri, yalnızca hoş kokulu bir geğirme ve ter yoluyla çıkar. İnsana bu dünyada nefes alması nasıl ilham edildiyse, cennetliklere de doğal bir şekilde, kendiliklerinden “Subhânallah, Allahu Ekber!” diye tesbih ederek ve tekbir getirerek Allah’ı anmaları ilham edilir.”
21. CENNET ve NİMETLERİ
405
1885. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: Allah celle celâluh buyuruyor ki: “Ben dürüst ve erdemli kullarım için, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir insanın hayal edemeyeceği muhteşem nimetler hazırladım.” Allah cennette salih kullarına, beşer zihninin tasavvur etmekte acze düştüğü, hatta peygamberlerin ve meleklerin bile hayalinden geçmeyen, yalnızca kendisinin bildiği olağanüstü güzellikte nimetler hazırlanmıştır. Ebu Hureyre diyor ki: Bu sözün karşılığını Kur’ân’da bulmak isterseniz, şu ayeti okuyun: “Müminlerin yaptıkları iyilik ve ibadetler karşılığında, kendileri için hazırlanıp cennette gizlenmiş olan mutluluk ve sevinç kaynağı nimetlerin neler olduğunu hiç kimse hayal bile edemez.” (Secde, 32/17) 1886. Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Cennete ilk girecek olanların yüzleri, dolunay
406
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
gibi parlak, ışıl ışıl olacaktır. Onların ardından girenlerin yüzleri ise, gökyüzünde inci gibi parlayan yıldız kadar aydınlık olacaktır. Cennetlikler ne küçük veya büyük abdest bozarlar, ne de tükürüp sümkürürler. Onların tarakları ve diğer süs eşyaları, elmas, yakut ve altındandır. Terleri misk kokusu gibidir. Tütsülerinden yayılan hoş koku, cennetin en güzel kokulu ağacındandır. Eşleri, cennet için yeniden inşa edilerek ruhen ve bedenen en mükemmel şekilde tasarlanmış olan mümin hanımlar yani hurilerdir. Cennetliklerin hepsi de ataları Âdem ve Havva şeklinde yaratılmış olup boyları altmış arşındır.” Buhârî ve Müslim’de yer alan diğer bir rivayet şöyledir: “Cennet ehlinin bardakları billurdan, kapları altındandır. Terleri misk kokusu gibidir. Orada her birine, bacaklarının iliği etinin üzerinden görünecek kadar güzel yani vücut hatları o kadar harika, o kadar şeffaf, pırıl pırıl ikişer hanım verilecektir. Cennetlikler arasında ne bir anlaşmazlık yaşanır, ne de birbirlerine kin, nefret, kıskançlık gibi kötü duygular beslerler. Hepsinin kalbi, adeta tek bir kişinin kalbi gibidir. Hepsi aynı duyguyla coşacak, tamamının hissettiği zevk ve lezzeti her biri ayrı ayrı hissedecektir. Her hâl ve hareketleriyle, sabah akşam Allah’ı tesbih edip O’nun yüceliğini
21. CENNET ve NİMETLERİ
407
anacaklar.” 1887. Muğire bin Şube radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Musa aleyhisselâm, Rabb’ine: — Ya Rab, cennetliklerin en aşağı derecesi hangisidir?’ diye sordu. Allah celle celâluh da şöyle buyurdu: — Jennetin en aşağı derecesi, bütün cennetlikler cennete girdikten sonra en son olarak gelen bir adama verilecek makamdır. O adama: — Cennete gir, denilir. O da: — Ya Rab, herkes cennetteki yerine yerleşmiş ve alacağını almışken, ben nereye gideceğim? der. Ona: — Sana dünya hükümdarlarından birinin mülk ve saltanatı kadar nimet verilse razı olur musun? diye sorulur. O da: — Razı olurum ya Rab, der. Bunun üzerine Allah celle celâluh: — İşte, öyle bir mülk senindir. Ayrıca, bir o kadar daha, bir o kadar daha, bir o kadar daha, bir o kadar daha senindir, buyurur. Beşincisinde, adam: — Razı oldum ya Rab, der. Allah celle celâluh: — İşte bütün bunlar ve hepsinin on misli daha senindir. Bunlara ilaveten, gönlünün arzu ettiği,
408
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
gözünün görmek istediği her şey de senindir, buyurur. Adam yine: — Razı oldum ya Rab, der. Daha sonra, Musa aleyhisselâm: — Ya Rab! Cennetliklerin en aşağısı böyle ise, en üstün derecesi hangisidir? diye sordu. Allah celle celâluh şöyle buyurdu: — Onlar, özel olarak seçip beğendiğim kullarımdır. Onlara, hak ettikleri lütuf ve ikramları kendi ellerimle hazırladım ve başka hiç kimsenin göremeyeceği bu muhteşem nimetlerin üzerini mühürleyip gizledim. Öyle ki, onlar için hazırlanmış nimetleri ne bir göz görmüş, ne bir kulak duymuş, ne de bu nimetler bir insanın veya meleğin hayalinden geçmiştir.” 1888. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ben, cehennemden en son çıkacak ve cennete en son girecek kimseyi biliyorum. Bu, cehennemden emekleyerek çıkacak olan bir adamdır. Allah celle celâluh, ona: — Haydi, git cennete gir, buyurur. Adam cennete gider, fakat ona cennet doluymuş gibi gelir. Bunun üzerine geri döner ve Allah’a: — Ya Rab, cennet ağzına kadar dolmuş, der. Allah
21. CENNET ve NİMETLERİ
409
celle celâluh tekrar: — Git cennete gir, buyurur. O da tekrar oraya gider, fakat yine cennetin dolu olduğunu zanneder. Bir daha geri dönüp Allah’a: — Ya Rab, cennette yer kalmamış ki, der. Allah celle celâluh ona yine: — Git ve cennete gir! Orada senin için, dünya kadar ve dünyanın on misli büyüklüğünde yer hazırlanmıştır, buyurur. Bunun üzerine adam, şaşkınlıkla: — Ya Rab! Sen kâinatın hükümdarı olduğun hâlde, benimle alay mı ediyorsun –veya başka bir rivayette– benimle eğleniyor musun? der. Hadisin râvisi Abdullah bin Mesud diyor ki: O anda, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in azı dişleri görününceye kadar güldüğünü gördüm. Sonra şöyle buyurdu: “İşte, cennetlikler arasında en alt dereceye sahip olan kişi bu adamdır.” 1889. Ebu Musa el–Eş’arî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz mümin için cennette, içi boş bir inciden yapılmış altmış mil yüksekliğinde bir çadır vardır. Orada müminin, her birini farklı zamanlarda ziyaret ettiği eşleri ve aileleri bulunur. Fakat çadır o kadar
410
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
büyüktür ki, bu aileler birbirlerini görmezler.” 1890. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Cennette öyle büyük ve muhteşem bir ağaç vardır ki, güçlü ve süratli bir cins ata binmiş olan süvari, onun gölgesinin bir ucundan diğer ucuna yüz senede varamaz. Yani cennette bitip tükenmeyen nimetler ve sonsuza dek sürecek rahat, huzur ve mutluluk dolu bir hayat vardır.” Buhârî ve Müslim’in Ebu Hureyre’den naklettikleri bir başka rivayete göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir atlı o ağacın gölgesinde tam yüz sene gider de, bir ucundan diğerine varamaz.” 1891. Yine Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh anlatıyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: — Cennetlikler, kendilerinden yüksekteki köşklerde oturanları, aralarındaki derece farkından dolayı, sizin doğu veya batı ufkunda batmak üzere olan parlak bir yıldızı gördüğünüz gibi göreceklerdir, buyurdu. Bunun üzerine Ashab–ı
21. CENNET ve NİMETLERİ
411
Kiram: — Ya Rasulallah! Bunlar, sadece peygamberlere ait olan ve başka hiç kimsenin ulaşamayacağı köşkler midir? diye sordular. Peygamberimiz: — Evet, öyledir. Fakat canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, Allah’a inanan ve gerek sözleri, gerek davranışlarıyla peygamberleri tasdik eden kimseler de, ilahi bir lütuf olarak bu makama ulaşacaklardır, buyurdu. 1892. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Cennette yay kadar bir yer bile, üzerine güneşin doğup battığı her şeyden daha hayırlıdır. Yani cennetin bir karış toprağı bile, dünyanın bütün zevklerinden, nimetlerinden daha değerlidir. Dünya hayatı ne kadar tatlı ve çekici görünse de, ancak cenneti kazanmaya vesile oluyorsa değerlidir, yoksa hiçbir kıymeti yoktur.” 1893. Enes bin Malik radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ahiret hayatında dünyada olduğu gibi bir güneş sistemi olmasa da, farklı bir şekilde takvim, hafta ve gün mefhumu olacaktır. Cennette, cennetliklerin her
412
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
cuma günü gittikleri ve kendilerine sunulan hediyeleri aldıkları bir çarşı vardır. Orada, yüzlerine ve elbiselerine cennet kokuları saçan bir kuzey rüzgârı eser ve böylece güzellikleri daha da artar. Eskisinden daha güzel ve çekici olarak eşlerinin yanına döndükleri zaman, eşleri onlara: — Vallahi daha güzel ve çekici olmuşsunuz, derler. Onlar da: — Vallahi siz de biz yanınızdan ayrıldıktan sonra daha bir güzelleşmişsiniz, derler.” 1894. Sehl bin Sa’d radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz cennet halkı, sizin gökyüzündeki yıldızlara baktığınız gibi yükseklerdeki köşkleri gıptayla seyredeceklerdir. Bu köşklerde Peygamberler, şehitler, âlimler ve hayırda öne geçen müminler vardır. Siz de bu köşkleri kazanmak istiyorsanız, hayırlı işlerde yarışıp öne geçmeye bakın.” 1895. Yine Sehl bin Sa‘d radıyallahu anh anlatıyor: Bir gün, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in cenneti anlattığı bir sohbetinde bulunmuştum. Konuşmasını bitirince “Orada, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir
21. CENNET ve NİMETLERİ
413
insanın ve meleğin hayaline gelmeyen muhteşem nimetler vardır.” buyurdu. Sonra şu ayeti okudu: “Onlar ki, gece vakti herkes derin uykudayken, sıcacık yataklarını terk ederek korku ve ümit içinde Rab’lerine el açıp yalvarır ve kendilerine verdiğimiz nimetlerden bir kısmını Allah için yoksullara harcarlar. Yaptıkları iyilik ve ibadetler karşılığında, kendileri için hazırlanıp cennette gizlenmiş olan mutluluk ve sevinç kaynağı nimetlerin neler olduğunu hiç kimse hayal bile edemez.” (Secde, 32/16- 17) 1896. Ebu Saîd ve Ebu Hureyre radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Cennetlikler cennete girince, bir çağrıcı melek onlara şöyle seslenir: “Ey müminler, size müjdeler olsun! Artık cennette ebediyen yaşayacak, hiç ölmeyeceksiniz. Hep sağlıklı olacak, hiçbir zaman hastalanmayacaksınız. Hep genç kalacak, asla yaşlanmayacaksınız. Hep nimet ve mutluluk içinde yaşayacak, hiçbir şekilde keder ve sıkıntı çekmeyeceksiniz!” Öyleyse, yüreğinde sonsuz hayat özlemini duyanlar, hastalığın, rahatsızlığın, üzüntünün, yokluğun, acı ve ıstırabın olmadığı bir dünya hayal edenler, daima genç, güzel, sağlıklı ve dinç kalmayı isteyenler, bu arzularını
414
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
dünyanın gelip geçici zevklerinde bulamayacaklarını bilmeli ve henüz fırsat elde iken, ebedî hayatı kazanmak için çaba harcamalıdırlar. 1897. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizin içinizde, cennetin en aşağı derecesinde olan kişinin durumu şöyledir: Allah celle celâluh ona: — Gönlünden ne geçiyorsa iste, diyecek. O da uzun uzun, bütün dileklerini sayıp dökecek. Allah: — Kalbinden geçenlerin hepsini diledin mi? diye soracak. O da: — Evet, diledim ya Rab, diyecek. Bunun üzerine Allah: — Bütün dilediklerin, bir misli fazlasıyla senindir, buyuracak.” 1898. Ebu Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah celle celâluh, cennet ehline: — Ey cennet halkı, diye seslenir. Onlar da: — Buyur ya Rab, emrine amadeyiz! Her türlü hayır ve iyilik, yalnız senin elindedir, derler. Allah
21. CENNET ve NİMETLERİ
415
celle celâluh: — Nasıl, hâlinizden memnun musunuz? diye sorar. Onlar: — Nasıl memnun olmayalım, ya Rab! Yarattığın varlıklardan hiç birine vermediğin nimetlerini bize ihsan ettin, derler. Allah celle celâluh: — Size bunlardan daha değerlisini vereyim mi? der. Cennet halkı: — Ey Rabb’imiz, bunlardan daha değerli ne olabilir ki, derler. Bunun üzerine, Allah: — Size sevgi ve hoşnutluğumu vacip kılıyor ve sizlerden ebediyen razı olduğumu ilan ediyorum; artık ne yaparsanız yapın, size asla gazap etmeyeceğim. Bundan böyle, her türlü endişeden uzak olarak, tam bir gönül huzuru içinde cennetimde yaşayacak ve sizden başka hiçbir yaratılmışa nasip olmayan bir onurla yücelerek en büyük mutluluğu tadacaksınız, buyurur.” 1899. Cerîr bin Abdullah el-Becelî radıyallahu anh anlatıyor: Bir gece Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında bulunuyorduk. Sohbet esnasında, dolunay hâlindeki aya baktı ve şöyle buyurdu: “Sizler şu Ay’ı nasıl hiçbir güçlük çekmeden ve izdihama kapılmadan açık ve net olarak görebiliyorsanız, Rabb’inizi de cennette öyle ayan beyan göreceksiniz. O halde, bu büyük nimete nail
416
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
olabilmek için kulluk ve ibadet görevinizi eksiksiz yerine getirmeye gayret edin.” 1900. Suheyb radıyallahu anh’dan, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Cennet ehli cennete girince, Allah onlara: — Size vermemi istediğiniz başka bir şey var mı? diye soracak. Onlar: — Ya Rab! Sen bizim yüzümüzü ak eylemedin mi? Bizi cehennemden kurtarıp cennete koymadın mı? Senden daha ne isteyebiliriz ki? diyecekler. İşte o zaman Allah, kullarıyla arasındaki perdeyi kaldıracak ve müminler, arada hiçbir engel olmaksızın Allah’ın cemalini açıkça görüp doyasıya seyredecekler. Öyle muhteşem bir lezzet ve mutluluk tadacaklar ki, o ana kadar cennette tattıkları bütün nimetleri adeta unutacaklar. Böylece onlara bahşedilen en güzel ve en değerli nimet, Rab’lerinin cemaline bakmak olacak.” Yüce Allah buyuruyor ki: “İman eden ve bu imana yaraşır güzel ve yararlı davranışlar gösterenler var ya, Rab’leri onları imanları sayesinde, içerisinde ırmaklar çağıldayan nimetlerle dolu cennet bahçelerine iletecektir. Onlar orada, “Sen ne yücesin Allah’ım!” diyerek
21. CENNET ve NİMETLERİ
417
Rab’lerine seslenecekler. Birbirlerini, “Selam sizlere” sözleriyle tebrik edip selamlayacaklar ve dualarının sonu, “Hamd âlemlerin Rabb’i Allah’a! Sonsuz şükürler olsun, bize bunca nimetleri bahşeden yüce Rabb’imize!” cümlesi olacaktır.” (Yunus, 10/9-10) Riyâzu’s-Sâlihîn’in müellifi Ebu Zekeriyya Muhyiddin Yahya bin Şeref en-Nevevî rahimehullah diyor ki: “Bizi bu nimete eriştiren Allah’a sonsuz hamd ve şükürler olsun. Allah bize yol göstermeseydi, biz kendi başımıza doğru yolu asla bulamazdık. (A‘râf, 7/43)” “Allah’ım! İbrahim’e ve onun âline (ailesine) rahmet ettiğin gibi kulun ve elçin olan ümmî Peygamber Muhammed’e, onun hanımlarına ve nesline hayır ve rahmet ihsan eyle. İbrahim’e ve onun âline hayır ve bereket lütfettiğin gibi kulun ve elçin olan ümmî Peygamber Muhammed’e, onun hanımlarına ve nesline de hayır ve bereket ihsan eyle. Şüphesiz sen övülmeye lâyıksın, yüceler yücesisin. Bu eseri, Hicrî 670 yılında 14 Ramazan Pazartesi günü (13 Nisan 1272’de) tamamladım.”
İNDEKS A Abdest: 131, 438, 1026-1034, 1246. Abid: 1390-1391. Absoğulları Mescidi: 1508. Açgözlülük: 298, 525, 528. Açlık: 498, 503. Adak: 344, 510, 1555, 1863, 1866. Adalet: 43, 51, 123, 196, 250, 355, 358, 661, 1777. Adbâ: 612. Âdem: 1850. Adil Yönetici: 377, 450, 660. Adn Cenneti: 1549. Ağıt: 712, 1661, 1662, 1664, 1668. Afiyet: 1491. Ahiret: 2, 20, 26, 44, 61, 78, 90, 112, 153, 161, 185, 198, 210, 238, 247, 256, 278, 310, 311, 316, 370, 371, 403, 411, 428, 429, 440, 459, 464, 466, 469, 481, 482, 484, 546, 550, 574, 580, 581, 582, 583, 604, 614, 616, 639, 669, 707, 708, 778, 805, 806, 807, 991, 1062, 1079, 1181, 1317, 1442, 1472, 1491, 1514, 1520, 1523, 1547, 1555, 1557, 1568, 1570, 1610, 1625, 1778, 1800, 1834, 1845, 1846, 1864, 1893.
İNDEKS
419
Ahiret Azığı: 299, 322. Ahiret Hayatı: 461. Ahiret Nimetleri: 478, 635, 1421, 1716. Ahiret Yolculuğu: 712. Akabe Gecesi: 22. Akabe Günü: 644. Akıl Rahatsızlığı: 1487. Akıllı Kişi: 67, 202. Akraba: 57, 265, 299, 316, 318, 320, 321, 322, 324, 329, 333, 334, 337, 341, 344, 439, 558, 649, 707, 850, 1214, 1502, 1504, 1632. Akrabalık Bağı: 173, 203, 317, 325, 330, 331, 332, 1726. Akrep: 985, 1455. Aksırma: 880. Alaca Hastalığı: 31, 373, 1487. Alan El: 525. Alçakgönüllü: 557, 603, 604, 606, 803, 1593. Alıcı: 60, 1584. Alışveriş: 60, 134, 202, 593, 607, 1049, 1053, 1287, 1586, 1703, 1724, 1725, 1845, 1846, Altın: 89, 173, 466, 467, 469, 809, 1217, 1391, 1444, 1826, 1830, 1886.
420
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Altın Çekirge: 571. Altın Heykel: 59. Altın Kap: 778, 779, 810, 1799, 1800, 1886. Altın Takı: 778, 805, 808, 809, 1800. Altın Yüzük: 193, 241. Allah’ın Azabı: 444. Allah’ın Rahmeti: 444. Alttaki El: 532. Amber: 519. Amel Defteri: 586, 951, 1295, 1374, 1386. Arabistan: 3. Arafat: 706, 1253, 1280. Arefe Günü: 706, 1280. Arefe Orucu: 1253, 1255. Arpa Ekmeği: 491, 494, 506, 515, 522. Arş: 1870. Aslan: 985. Aşure Orucu: 1254-1256. Atıcılık: 1338. Atış Talimi: 1389. Atlas Kumaş: 778, 810, 1800. Av Köpeği: 1692, 1693.
İNDEKS
421
Ayete’l-Kürsî: 1021, 1022. Ayr Dağı: 1808. Azap Melekleri: 21. Azverâ: 1161. B Babanın Duası: 982. Bâbulud: 1812. Bâbu’r-Rahbe: 769. Bağış: 1777. Bahreyn: 458, 692, 1378, 1870. Bahtiyar: 70, 109, 1219. Bakara Suresi: 1020, 1024. Bakır: 1819. Bakır Kap: 776. Bakî Kabristanı: 583, 710, 947, 1708. Bayrak: 1589. Bayram: 1224, 1710. Bayram Namazı: 233, 701, 710, 720, 721, 1202. Bedbaht: 109. Beddua: 149, 245, 297, 549, 921, 975, 1188, 1500, 1566, 1662.
422
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Bedir Kahramanları: 1833. Bedir Savaşı: 22, 110, 114, 1318, 1320, 1322, 1512, 1737, 1833. Bereket: 60, 166, 178, 334, 417, 475, 521, 522, 525, 529, 570, 571, 604, 609, 719, 735, 744, 745, 746, 751, 752, 753, 754, 797, 814, 863, 959, 1132, 1219, 1232, 1311, 1331, 1332, 1391, 1397, 1409, 1410, 1475, 1512, 1724, 1725, 1812, 1863, 1871. Bereket Kapıları: 1223. Besmele: 729-734, 744, 759, 1397, 1658. Beş Vakit Namaz: 1151. Beyaz Elbise: 780, 781. Beyaz Kefen: 780, 781. Beyaz Minare: 1812. Beyaz Saç: 1650. Beyruhâ: 299, 322. Bıyık: 1206, 1207, 1208. Biat: 22, 59, 184, 188, 530, 657, 665, 712, 1669. Bid’at: 159, 171, 172, 389, 457, 703, 1808. Bid’atçi: 171. Binicilik: 1338. Bizans Kralı: 22, 57, 329. Bizanslılar: 22.
İNDEKS
423
Borç: 945. Boş Vakit: 98. Boşanma: 275, 335, 336, 1782. Bulaşıcı Hastalık: 1356, 1357, 1679, 1796. Busra: 1870. Büyü: 1017, 1618, 1674, 1675. Büyük Günahlar: 64, 132, 339, 340, 433, 1047, 1048, 1049, 1081, 1118, 1151, 1161, 1277, 1383, 1618, 1718, 1729, 1737, 1797. C-Ç Cahiliye: 167, 169, 239, 439, 582, 595, 651, 666, 673, 797, 822, 1363, 1543, 1662, 1683, 1712, 1805. Cebrail: 29, 61, 219, 305, 354, 366, 388, 426, 466, 644, 688, 709, 853, 876, 910, 1024, 1225, 1316, 1396, 1429, 1453, 1529, 1549, 1689, 1690, 1833, 1871. Cemaat: 11, 133, 162, 230, 253, 349, 450, 650, 660, 666, 934, 936, 1035, 1062, 1066-1075, 1157, 1453, 1842. Cemel Savaşı: 204. Cenaze: 445, 926, 930, 943, 944, 946, 947, 948, 952, 953, 1778. Cenaze Merasimi: 240, 848, 896, 932. Cenaze Namazı: 23, 258, 431, 897, 915, 931-942, 1080.
424
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Cennet Ehli: 254, 1318, 1886, 1898, 1900. Cennet Hurfesi: 900. Cennetü’l-Bakî: 947. Ceyhan Nehri: 1857. Cihad: 3, 170, 179, 196, 197, 219, 292, 394, 323, 799, 1076, 1217, 1252, 1276, 1279, 1288-1355, 1366, 1525, 1621. Cihad Kapısı: 1219. Cilt hastalığı: 66. Cimri: 254, 555, 556, 561, 615, 1406, 1538. Cimrilik: 24, 91, 205, 297, 549, 555, 561, 564, 1424, 1477, 1482. Cin: 1017, 1850. Cin Suresi: 1016, 1017. Cinler: 76, 112, 421, 985, 1017, 1022, 1037, 1672, 1682, 1850. Cuma Hutbesi: 1150, 1157. Cuma Namazı: 1149-1160. Cömert: 561, 1225, 1621. Cüheyne Kabilesi: 23, 394, 915. Cürhüm Kabilesi: 1871. Cüzzam: 1487. Çadır: 1889.
İNDEKS
Çan: 1694, 1695. Çekirge: 1837. Çıkış Yolu: 1877. Çoban Köpeği: 1692, 1693. D Dağlama: 588, 1611, 1612. Dağlama Aleti: 45. Dağlar Meleği: 644. Deccal: 94, 207, 579, 1023, 1426, 1812-1823, 1827. Deccal Fitnesi: 1812. Dedikodu: 342, 1539, 1785, 1786. Defin: 105, 462. Define: 1812. Demirci: 364, 542. Dilek Ayetleri: 103. Dilenci: 357. Dilencilik: 266, 531. Dilenme: 541. Doğruluk: 55, 56, 102, 388, 431, 1476, 1490. Dolunay: 1053. Dövme: 1648, 1649.
425
426
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Dua: 939, 1468. Dul Kadın: 267. Düğün Yemeği: 268, 739, 1870. Düldül: 1854. Dünya Hayatı: 461. Dünya Malı: 525. Dünya Nimetleri: 71, 455, 473, 588, 635. Dünya Sevgisi: 473, 712. Düşman: 54, 163, 1293. Düşmanlık: 96, 381, 387, 390, 691, 835. E Ebtah: 783. Ebu Cehil Karpuzu: 997. Edep Duygusu: 72. Efendi: 1729. Efsun: 75. Egemenlik Tahtı: 420, 1858. Ehl-i Beyt: 300, 347, 348, 581, 713. El Sıkışma: 887, 888, 889. Emanet: 45, 182, 1841.
İNDEKS
427
Emanetçi: 182, 201, 202, 203, 204, 217, 278, 347, 510, 677, 690, 691, 713, 716, 717, 941, 1363, 1546, 1588, 1634, 1713. Emanete Hıyanet: 690, 691. Ensar: 381. Eris Kuyusu: 710. Eslem Kabilesi: 178, 1311. Esneme: 880. Eş’arî Kabilesi: 569. Evvabin Namazı: 1145. Eyyâm-ı Bîd: 1266, 1267. Ezan: 1035-1043, 1085. Ezd Kabilesi: 211. F Faiz: 1549, 1618, 1619, 1797. Fakir: 66, 73, 91, 121, 255, 266, 268, 298, 334, 390, 488, 489, 528, 537, 538, 558, 574, 618, 1421. Fakirlik: 94, 458, 485, 502, 558, 579, 1484, 1719. Fal Çizgisi: 1674. Falcı: 1672, 1676. Falcılık: 595, 1675, 1677. Faluzec: 1801.
428
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Fasık: 1564. Fasıklık: 1563, 1564. Fatiha Suresi: 1011, 1024. Fedek: 476. Felak Suresi: 1016, 1017, 1459, 1464. Fetih: 3, 114, 115. Fetva: 56, 591, 592, 594, 625, 1535, 1684. Fırat Nehri: 1812, 1857. Fıtrat: 1206, 1465. Fidye: 433, 652, 1774, 1808, 1862. Firdevs Cenneti: 29, 1322. Fitne: 71, 88, 95, 191, 207, 290, 460, 599, 600, 669, 712, 1023, 1369, 1383, 1424, 1426, 1477, 1484, 1508, 1598, 1812, 1818, 1845. Fuhuş: 1677. G Gâbe: 204. Ganimet: 9, 27, 43, 51, 59, 214, 218, 358, 525, 527, 555, 556, 596, 692, 1297, 1332, 1346, 1347, 1508. Garkad Ağacı: 1824. Garrâ: 746. Gassânî Kralı: 22.
İNDEKS
429
Gazilik Bahşişi: 539. Gece Melekleri: 1052. Gece Namazı: 104, 156, 157, 693, 1108, 1112, 1113, 1117, 1138, 1144, 1162-1189, 1249. Gece Yolculuğu: 960, 966. Gerçek Hayat: 461. Gıpta: 545, 572, 573, 999, 1380. Gıybet: 213, 1063, 1515, 1520, 1526, 1528, 1529, 1531, 1536, 1537, 1569. Gök Kapısı: 1024. Gömlek: 790, 791, 796. Gönül Huzuru: 1542. Gönül Zenginliği: 72, 523, 1471. Göz Değmesi: 1017. Güler Yüz: 696. Gümüş: 1217, 1391. Gümüş Bardak: 1799. Gümüş Kap: 241, 778, 779, 810, 1799, 1800, 1801. Günah: 591, 592, 625. Gündüz Melekleri: 1052. Güzel Koku: 1790, 1791. Güzel Söz: 695.
430
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
H Habele: 1745. Hâbil: 174. Hac: 712, 1077, 1274-1287. Hacerü’l-Esved: 169. Hadremevt: 42. Hakem: 21, 1830. Halis İpek: 241, 778, 1800. Hamd: 103, 437. Hamd Evi: 924, 1398. Haram: 56, 65. Haram Aylar: 215, 1251, 1527. Harap Ev: 1002. Harp: 1355. Harra Bölgesi: 466. Haset: 24, 237, 473, 523, 1571, 1573, 1574, 1595. Hasetçi: 910. Hasta: 922. Hasta Ziyareti: 7, 240, 241, 363, 848, 896-902, 904, 906, 908, 909, 917, 927, 946, 1306, 1345, 1667. Hastalık: 38, 94, 135, 472, 575, 579, 905, 907, 910, 911, 913, 1143, 1184, 1311, 1678, 1679, 1730.
İNDEKS
431
Hayâ: 127, 682, 683, 684, 1452, 1739. Hayâsızlık: 1739. Hayat Suyu: 1840. Hayber: 352. Hayber Fethi: 22, 177. Hayber Kalesi: 177. Hayber Savaşı: 95, 177, 218. Hayber Yahudileri: 95. Hayır Yolları: 133, 383, 719. Hayırlı Evlat: 951, 1386, 1470. Hayırlı Söz: 707. Hecer Kasabası: 1378, 1870. Helal: 56. Hendek Savaşı: 54, 521, 1327, Heraklius: 22, 57, 329. Hesap: 67, 75, 95, 170, 215, 260, 391, 392, 401, 490, 583, 1044, 1078, 1083, 1212, 1374, 1525, 1621, 1793, 1806, 1814, 1849, 1870. Hesap Günü: 26, 141, 167, 211, 212, 223, 235, 242, 246, 247, 257, 266, 269, 398, 402, 406, 448, 1416. Hesap Korkusu: 1870. Hesap Meydanı: 412, 1621. Hevâzin Kabilesi: 419.
432
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Heykel: 59, 651, 1547, 1682, 1683, 1684, 1685, 1687, 1688, 1691. Hıristiyanlar: 170, 202, 210, 433, 789, 868, 869, 1079, 1235, 1256, 1368, 1640, 1642. Hırsız: 1869. Hırsızlık: 59, 95, 213, 261, 391, 466, 652, 1078, 1212, 1515, 1569, 1774. Hicaz: 743. Hicr Bölgesi: 957. Hicret: 1, 3, 7, 213, 323, 349, 439, 477, 519, 574, 596, 712, 1369, 1421, 1569, 1795, Hidayet: 72, 112, 164, 514, 881, 921, 940, 1071, 1381, 1471, 1476, 1490. Hikmet: 545, 572, 1380. Hilal: 1228, 1231. Hile: 1355, 1583. Hill: 1512. Hilm: 633. Horoz: 1734. Hoşgörü: 636. Hudeybiye: 95, 1735. Hudeybiye Barış Antlaşması: 263, 1507. Hudud Nöbeti: 1294-1296.
İNDEKS
433
Hum: 347. Huneyn Savaşı: 43, 419, 556, 1854. Hurafe: 159, 457, 702, 703, 1676, 1735. Huraka: 394. Huri: 48, 289, 1886. Hurma: 141, 173, 334, 547, 562, 694, 997, 1241, 1242. Hurma Ağacı: 1442. Hurma Kütüğü: 1835. Hurma Lifi: 508. Hurma Sevgisi: 45. Hutbe: 130, 150, 172, 176, 278, 608, 652, 701, 786, 829, 1150, 1156, 1157, 1708, 1709, 1774, 1835. Hüdât Mevkii: 1512. Hükümranlık: 911. Hüzeyl Kabilesi: 180, 1312, 1512. I-İ İç Hastalığı: 1356, 1357. İçtihat: 1860. İdam: 1512. İffet: 27, 57, 72, 276, 298, 329, 528, 682, 1471, 1516, 1869. İftar: 232, 1218, 1236-1242, 1768, 1769.
434
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
İftar Yemeği: 1268, 1269, 1270. İftira: 65, 213, 220, 1063, 1516, 1520, 1526, 1531, 1541, 1567, 1569, 1810. İftira Cezası: 65, 1810. İhlas Suresi: 389, 1012-1015, 1110-1111, 1459, 1464. İhsan: 61. İhtilaf: 159, 457, 703. İhtiyarlık: 579. İkram: 1055. İlham: 1490, 1507, 1870, 1884. İlim: 20, 558, 572, 951, 1379-1395. İlk Fitne: 71. İmam: 349, 650, 714, 1755, 1842. İman: 61, 684. İmtihan: 19, 22, 26, 28, 31, 35, 42, 44, 66, 170, 270, 410, 411, 482, 489. İnfak: 511, 550, 553, 1219. İntihar: 1555. İpek: 807, 812. İpek Elbise: 241, 778, 805, 808, 809, 810, 811, 1800. İpek Kumaş: 241. İpek Minder: 241.
İNDEKS
435
İsfahan Yahudileri: 1816. İslâm: 61. İslâm Hidayeti: 514. İslâm Sevgisi: 712. İsra Gecesi: 1396, 1443. İsrailiyyat: 483. İsrailoğulları: 66, 71, 128, 198, 261, 657, 1383, 1647, 1869, 1872. İstihare Duası: 719. İstişare: 1507, 1513. İstişare Meclisi: 1507. İsyan: 52, 170, 190, 198, 426, 469, 657, 670, 672, 673, 954, 1230, 1337, 1635, 1669, 1789, 1866. İsyankârlık: 112, 441, 919, 1438, 1637. İşkence: 31, 42, 263, 1251, 1610, 1813, 1825. İtaat: 664. İtikâf: 100, 1194, 1196, 1226, 1271, 1272, 1273, 1853. İyilik: 12, 13, 21, 55, 62, 81, 128, 140, 141, 203, 212, 220, 252, 299, 305, 322, 344, 406, 414, 429, 552, 591, 592, 625, 797, 1001, 1046, 1217, 1218, 1301, 1434, 1545, 1573, 1727, 1898. K
436
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Kaba Kumaş: 500. Ka‘be: 2, 42, 61, 169, 823, 1715, 1871. Kâbil: 174. Kabir: 258, 401, 428, 462, 582, 585, 710, 937, 943, 1020, 1131, 1510, 1691, 1761, 1771, 1825, 1864. Kabir Azabı: 937, 941, 1294, 1295, 1424, 1426, 1458, 1477, 1482, 1540. Kabir İmtihanı: 1424. Kabir Ziyareti: 582. Kaburga Kemiği: 275. Kader: 61, 63, 1795, 1858. Kadir Gecesi: 1192-1198. Kâfirûn Suresi: 1110-111. Kâhin: 702, 1672, 1673, 1676. Kahkaha: 704. Kalp: 589. Kamet: 1038, 1039, 1043. Kamus Kalesi: 95. Kan Davası: 1849. Kanaat: 343, 513, 514, 524, 527, 533. Kanaatkâr: 298, 523, 528, 566, 756. Kandil: 1511.
İNDEKS
437
Kaplan Derisi: 812. Karârît: 601, 610. Karnu’s-Seâlib: 644. Kaza: 1642. Kedâ Yolu: 1871. Kefalet Borcu: 537. Kefen: 455, 477, 568, 780, 781, 787, Keffaret: 218, 219, 739, 798, 834, 909, 1253, 1255, 1278, 1315, 1316. Kefil: 537, 631, 1297. Kehf Suresi: 1000, 1023, 1812. Keler: 1867, 1868. Kerbelâ: 194, 658, 1254. Kerm: 1744, 1745. Kevser Havuzu: 1031, 1864. Kezzâb: 55, 1545. Kırat: 330. Kıskançlık: 473, 885, 1538, 1564, 1737, 1810, 1886. Kıskanma: 65, 345, 1810, 1871. Kıtlık: 13, 743. Kıyamet: 2, 17, 18, 20, 22, 61, 94, 137, 172, 200, 205, 206, 207, 260, 370, 402, 438, 448, 490, 510, 564, 579, 581, 583, 840, 951, 1331, 1332, 1386, 1470, 1527,
438
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
1549, 1812, 1814, 1818, 1824, 1825, 1826, 1827, 1828, 1829, 1841, 1856, 1858. Kibir: 28, 161, 254, 256, 613, 617, 618, 621, 629, 632, 742, 792, 793, 795, 797, 885, 1579. Kibirlenen Fakir: 618, 1856. Kibirli: 388, 614, 615, 616, 617, 742, 793, 798. Komisyonculuk: 1781. Komşu: 126, 305-313. Korkaklık: 1424. Köpek: 128, 166, 609, 753, 783, 1069, 1677, 1688, 1689, 1690, 1692, 1693, 1694. Körük: 364. Kötü Rüya: 843. Kuba: 253, 375. Kuba Mescidi: 710. Kudret Helvası: 1872. Kudsî Hadis: 97, 112, 422. Kudüs: 1812. Kufe: 1508. Kulak Hırsızlığı: 1672. Kumar: 1811. Kur’a: 1035, 1085. Kur’ân: 26.
İNDEKS
439
Kur’ân Ehli: 1003. Kurban: 728, 1157, 1710. Kurban Bayramı: 1253, 1280, 1710. Kurban Günü: 215, 1527. Kureyş Kervanı: 22. Kurrâ: 1319. Kuşluk Vakti: 22, 119, 157, 746, 988, 1184, 1261, 1435. Kuşluk Namazı: 119, 157, 746, 1141-1145, 1184, 1261, 1262, 1435. Kuvvetli Mümin: 101. Kuyruk Sokumu: 1840. Kuzey Rüzgârı: 1893. Küçük Günahlar: 1028. Küfür: 1080. L Lanet: 198, 283, 317, 340, 662, 831, 1555-1562, 1605, 1611, 1612, 1619, 1635, 1636, 1646, 1648, 1649, 1753, 1787, 1808, 1849, 1883. Lanetçi: 1556, 1557, 1559, 1738, 1775. Lihyânoğulları: 180, 1312, 1512. M
440
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Mağara: 13. Mahrem: 992. Mahremiyet: 69, 873, 1577, 1746. Mahşer Günü: 20, 44, 48, 53, 67, 167, 203, 208, 217, 220, 270, 377, 378, 395, 399, 401, 403, 404, 408, 412, 421, 433, 434, 441, 447, 463, 498, 531, 617, 618, 627, 632, 651, 659, 661, 666, 677, 678, 686, 792, 793, 795, 796, 800, 802, 803, 898, 993, 994, 1003, 1010, 1026, 1027, 1031, 1036, 1037, 1041, 1060, 1083, 1217, 1220, 1295, 1297, 1298, 1299, 1333, 1334, 1372, 1375, 1376, 1393, 1394, 1401, 1438, 1454, 1470, 1509, 1519, 1531, 1547, 1555, 1557, 1567, 1589, 1590, 1591, 1592, 1621, 1623, 1624, 1634, 1650, 1664, 1668, 1682, 1683, 1684, 1685, 1686, 1716, 1742, 1808, 1839, 1849, 1864, 1870. Mahşer Meydanı: 399. Mahzûm Kabilesi: 1774. Maksure: 1133. Mâlik: 1549. Mantar: 1872. Marangozluk: 543. Mazlum: 239, 848, 1565. Mazlumun Bedduası: 210, 975, 982, 1079. Mecenne Çarşısı: 1287. Meclis: 832.
İNDEKS
441
Meçhul: 69, 288, 733, 759, 798, 799, 914, 946, 1098, 1161, 1251, 1269, 1338, 1445, 1493, 1521, 1542, 1573, 1601, 1674, 1749, 1877. Meddah: 1794. Medine: 3, 4, 5, 7, 22, 45, 138, 299, 439, 477, 574, 585, 593, 720, 721, 989, 1058, 1069, 1345, 1808, 1812, 1815, 1827. Melek: 11, 20, 21, 61, 66, 75, 76, 153, 170, 247, 283, 297, 362, 363, 366, 380, 388, 397, 398, 407, 439, 549, 847, 876, 901, 921, 922, 924, 948, 1022, 1024, 1025, 1052, 1064, 1067, 1084, 1092, 1096, 1121, 1140, 1157, 1218, 1269, 1270, 1321, 1323, 1374, 1375, 1390, 1391, 1398, 1429, 1438, 1450, 1451, 1453, 1497, 1498, 1572, 1597, 1666, 1670, 1672, 1688, 1689, 1690, 1694, 1707, 1753, 1787, 1808, 1814, 1815, 1833, 1850, 1869, 1870, 1871, 1875, 1885, 1896, Melikü’l-Emlâk: 1728. Merhamet: 22, 30, 226, 227, 228, 229, 240, 356, 419, 421, 616, 663, 714, 895, 927, 928, 1186, 1667, 1747. Merve Tepesi: 1871. Mescit Sevgisi: 450, 660. Mesel: 1855. Mesîh: 1812, 1819. Mesîh Deccâl: 1426. Mest: 20, 509, 789.
442
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Metruk: 94, 1496. Mısır: 330. Mısır Kralı: 681. Mide: 517. Miğfer: 785. Mikail: 1549. Mina: 728, 1527, 1762. Mirac: 59, 75, 260, 490, 1529. Miras: 7, 66, 91, 204, 546, 917, 1391, 1806. Mirasçı: 305. Misafir: 289, 310, 311, 316, 551, 565, 707, 708, 846. Misvak: 354, 1199-1205, 1207. Misvak Ağacı: 216, 1717. Muarres: 721. Mudar Kabilesi: 173, 215. Muhacir: 213, 1569. Muharrem Ayı: 1251, 1254, 1256. Muharrem Orucu: 1170, 1249. Mûte Savaşı: 1644, 1859. Mübeşşirat: 839. Mücahit: 92, 179, 393, 449, 1297, 1298, 1301, 1307, 1309, 1310, 1338, 1351, 1634.
İNDEKS
443
Mücevherat: 805. Müezzin: 1036, 1037, 1039, 1040, 1042, 1085, 1234, 1763. Müezzinlik: 1035, 1085. Müferrit: 1439. Müflis: 220. Mülk Suresi: 1018. Müftü: 56.75, 260, 490, 876, 1443, 1529. Mümin: 1738. Münafık: 22, 111, 153, 161, 201, 381, 418, 614, 690, 691, 997, 1071, 1075, 1081, 1344, 1532, 1535, 1546, 1564, 1588, 1729, 1737, 1815. Münafıklık: 1544, 1546, 1622. Müneccim: 1672. Müneccimlik: 1675. Müsle: 110, 1320, 1323. Müslüman: 213. Müslümanların Zimmeti: 1808. Müzdelife: 706, 728. N Nafaka: 296. Nafile İbadetler: 96, 145, 147, 387, 1215, 1441.
444
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Nafile Namaz: 148, 149, 370, 439, 650, 829, 1073, 1083, 1103, 1122, 1126, 1127, 1130, 1141, 1156, 1188, 1210, 1760, 1763. Nafile Oruç: 284, 370, 739, 1229, 1230, 1245, 1754. Namaz: 26, 702, 1077, 1079-1083. Namaz Kapısı: 1219. Nâs Suresi: 1016, 1017, 1459, 1464. Nasihat: 167, 184, 240, 1216. Necid: 79, 1210. Nemmâm: 1539. Nemrut: 1867. Nesh: 170. Nezaket: 636. Nil Nehri: 1857. Nimet: 22, 26, 27, 28, 71, 98, 119, 124, 144, 273, 274, 282, 411, 429, 458, 459, 460, 463, 471, 498, 516, 557, 804, 1093, 1525, 1621, 1885, 1887, 1895, 1896, 1898. Niyâha: 30. Niyet: 1. Nöbet: 133, 1032, 1061, 1294, 1295, 1296, 1308. Nur: 1858. O-Ö
İNDEKS
445
Oruç: 1077, 1218-1270. Ölüm Meleği: 19. P Pazarlık: 851, 1378. Pehlivan: 46, 648. Peruk: 1646-1649. Pırasa: 1707. Portakal: 997. Put: 169, 439, 651, 1080, 1683, 1712, 1811, 1814. Putperest: 327, 433, 439, 651, 1682, 1683, 1684, 1864. R Rahip: 21. Rahmet: 1025. Rahmet Melekleri: 21, 1000, 1688, 1689, 1690, 1694. Ramazan Ayı: 100, 1175, 1190, 1191, 1193, 1194, 1195, 1196, 1197, 1225, 1226, 1227, 1228, 1229, 1230, 1234, 1247, 1251, 1271, 1272, 1273, 1853. Ramazan Hilali: 1224, 1228. Ramazan Orucu: 61, 74, 132, 1047, 1077, 1151, 1170, 1209, 1210, 1215, 1218-1224, 1249, 1251, 1257, 1274, 1525.
446
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Ramazan Umresi: 1281. Raşid Halifeler: 159, 457, 703. Ravha: 181, 1285. Recep Ayı: 1251. Recm: 23, 915. Refîk-i A‘lâ: 913. Rehin: 505, 506. Resim: 651, 547, 1682, 1683, 1684, 1685, 1687, 1688, 1691. Reyhan Çiçeği: 997. Reyyân Kapısı: 1219, 1220. Rıdvan Beyatı: 263. Rıfk: 639. Ruh: 1429. Ruhbanlık: 145, 1348. Rüya: 354, 839-845, 1148, 1193, 1321, 1547, 1548, 1549, 1869. Rüzgâr: 1225, 1731, 1732, 1733, 1812, 1814, 1893. S Sabah Namazı: 1035, 1073-1075. Sabır: 26-54, 63, 606, 633, 657, 1354, 1871.
İNDEKS
447
Sabır Ayı: 1251. Saçkıran Hastalığı: 66. Sadaka: 6, 7, 26, 91, 111, 118, 119, 121, 123, 136, 137, 143, 170, 182, 250, 266, 291, 298, 299, 300, 322, 328, 334, 347, 377, 450, 484, 503, 611, 528, 532, 538, 553, 557, 558, 562, 574, 590, 604, 660, 695, 708, 950, 1142, 1219, 1310, 1435, 1444, 1525, 1616, 1617, 1811, 1869, 1883. Sadaka-i Cariye: 951, 1386. Sadaka Kapısı: 1219. Sadık Rüya: 839. Safâ Tepesi: 1871. Safran: 1778. Sahife: 1808. Sahur: 232, 1232-1235, 1768, 1769. Sakal: 1207, 1208. Salât: 1039, 1160, 1400-1410. Salavât: 581, 1397, 1400-1410. Salih Rüya: 843. San’a: 42. Sapan Taşı: 168. Sara Nöbeti: 36. Sarık: 343, 787, 796, 814, 1816.
448
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Sarımsak: 1705, 1706, 1707, 1708. Satıcı: 60. Savaş: 2, 3, 9, 22. Secde: 287. Sekîne: 1000. Sekinet: 247, 1025, 1451. Sel Dağı: 22. Selam: 846-871, 1169, 1400-1410. Selamet: 1491. Semud Kavmi: 276, 957. Semure Ağacı: 79. Semure Ashabı: 1854. Seniyye: 1871. Seniyyetü’s-Süflâ: 721. Seniyyetü’l-Ulyâ: 721. Serğ: 1795. Sevgi: 7, 20, 22, 35, 65, 275, 287, 290, 294, 295, 317, 325, 348, 355, 370, 377, 383, 387, 388, 473, 479, 485, 868, 890, 1015, 1387, 1493, 1810, 1898. Sevr Dağı: 1808. Seyhan Nehri: 1857. Sıddık: 55, 1545, 1556.
İNDEKS
Sığınma Ayetleri: 103. Sıhhat: 98. Sırat Köprüsü: 203. Sıtma: 39, 916, 1730, 1861. Sihir: 701, 1675, 1676, 1797. Sihirbaz: 31. Simsarlık: 1779, 1781. Sina Dağı: 1812. Sirke: 738. Siyah Sarık: 785, 786. Soğan: 1705, 1706, 1707, 1708. Sorgu: 948. Su Tulumu: 763. Suffe: 470, 507, 1506. Suffe Ehli: 107, 470, 503, 507, 516, 1319, 1506. Sur: 410, 1814, 1840. Suriye: 22, 1610, 1795, 1812, 1814, 1870, 1871. Suret: 1682, 1684, 1686, 1688, 1689, 1690, 1691. Süs Eşyası: 328, 809, 1886. Sütre: 783, 1762. Ş
449
450
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Şaban Ayı: 1250. Şahit: 65, 167, 210, 221, 409, 431, 447, 593, 935, 952, 953, 994, 1010, 1037, 1062, 1079, 1109, 1211, 1450, 1526, 1557, 1619, 1777, 1810, 1864, 1883. Şam: 789, 799, 1795, 1812. Şam Mescidi: 383. Şarap: 1396, 1576, 1744. Şecere: 721. Şefaat: 203, 248, 249, 940, 993, 1018, 1021, 1039, 1041, 1161, 1557, 1870. Şefkat: 22, 271, 419, 421, 634, 635, 929, 954, 1505. Şehit: 10, 25, 34, 58, 90, 110, 218, 219, 382, 393, 1294, 1297, 1314, 1316, 1324, 1325, 1326, 1356, 1357, 1358, 1359, 1444, 1621, 1819, 1894. Şehitlerin Sarayı: 1321, 1549. Şehitlik: 1315. Şehitlik Makamı: 9, 1346, 1356. Şevval Hilali: 1224, 1228. Şevval Orucu: 1257. Şeytan: 84, 101, 166, 439, 731, 732, 733, 752, 753, 754, 841, 842, 843, 844, 880, 886, 1020, 1022, 1038, 1072, 1094, 1167, 1168, 1413, 1448, 1506, 1598, 1638, 1639, 1658, 1672, 1695, 1787, 1846, 1853. Şeytan Taşlama: 728.
İNDEKS
451
Şeytanın Boynuzu: 438. Şiir: 491, 1703. Şirk: 75, 415, 1080, 1715, 1864. Şişmanlık: 510. Şükür Secdesi: 1161. Şüphe: 594. T Taberiye Gölü: 1812. Tahiyyatü’l-Mescid Namazı: 1146, 1147. Taif: 644, 1704. Takva: 8, 70-74, 112, 145, 236, 237, 247, 347, 348, 468, 677, 718, 974, 1471, 1574, 1744, 1793. Tavaf: 169. Taylasan: 1816. Tebessüm: 797. Tebük: 5, 22, 1533. Tebük Seferi: 5, 22, 161, 417, 614, 789, 957, 958, 1350. Teçhiz: 105, 462, 946, 972, 1297. Teenni: 633. Tefekkür: 153, 347, 993, 1023, 1063, 1064, 1271. Tefe’ül: 1678.
452
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Teganni: 1009. Teheccüd Namazı: 151. Tekbir: 702. Tekellüf: 1659. Tekfin: 105, 462, 946. Temizlik: 26, 1033, 1416. Tesbih: 103, 114, 115, 702, 799, 1178, 1421, 1433, 1442, 1445, 1450, 1886. Teşe’üm: 1678. Tevekkül: 78, 475, 963. Ticaret: 2, 60, 299, 322, 959, 1724, 1725. Tin Suresi: 1008. Tokalaşma: 890. Tövbe: 11, 14-25, 114, 424, 438, 441, 586, 974, 979, 989, 1418, 1553, 1668, 1808, 1873-1883. Tur Dağı: 1870. U-Ü Uğur: 702, 1674, 1676, 1680. Uğursuz: 75, 1679, 1680. Uğursuzluk: 75, 702, 1674, 1676, 1678, 1679, 1680, 1681. Uhud Dağı: 466, 467, 932, 1320.
İNDEKS
453
Uhud Savaşı: 7, 90, 92, 110, 353, 455, 477, 644, 744, 921, 1313, 1317, 1320, 1323, 1510, Uhud Şehitleri: 1864. Ukaz Panayırı: 1287. Umre: 374, 624, 715, 979, 1278, 1281, 1283, 1421, 1645, 1871. Usfân: 1512. Utanma: 1848. Uyuz Hastalığı: 811, 1668. Üstteki El: 532. Üzüm: 1744, 1745. V Vaaz: 159, 457, 700, 703, 947. Vakkâf: 51. Vasiyyet: 344, 576, 926, 950. Veba: 34, 1356, 1795. Veda Haccı: 7, 207, 215, 278, 699, 706, 1284, 1527. Veda Hutbesi: 74. Veda Konuşması: 159, 457, 703. Veda Tepesi: 1350, 1827. Vefasızlık: 1590. Veren El: 525.
454
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Vergi Borcu: 1610. Vesile: 1039, 1041. Vitir: 1108, 1113, 1117, 1134-1140, 1261, 1262. Y Yaban Eşeği: 624. Yahudiler: 95, 170, 210, 352, 433, 505, 506, 868, 869, 870, 885, 891, 902, 1079, 1235, 1256, 1368, 140, 1816, 1824. Yalan Yere Yemin: 216, 339, 795, 1555, 1592, 1716, 1717, 1718, 1719, 1720, 1721, 1722, 1839. Yalancı Şahitlik: 338, 510, 1508, 1554. Yalancılık: 55, 1545. Yamalılar Savaşı: 526. Yas: 1778. Yatsı Namazı: 1035, 1073-1075. Ye’cûc ve Me’cûc: 191, 1812. Yemek Daveti: 268. Yemen: 210, 346, 373, 1079, 1211. Yemenliler: 888. Yemin: 73, 216, 241, 252, 254, 259, 352, 675, 848, 896, 1506, 1509, 1580, 1711, 1712, 1713, 1714, 1715, 1719, 1720, 1721, 1722, 1723, 1724, 1725, 1811.
İNDEKS
455
Yemin Keffareti: 73, 675, 1719, 1720, 1721, 1722. Yemin-i Gamûs: 1718. Yeşil Elbise: 784. Yetim: 172, 264, 265, 272, 328, 676. Yetim Malı: 676, 1618, 1797. Yetimlik: 1804. Yılan: 985. Yıldız Falı: 1675. Yitik: 1701, 1702, 1703. Yoksul: 256, 260, 263, 266, 267, 271, 490, 516, 538, 616. Yoksul Koyun Çobanları: 61. Yoksulluk: 463, 537. Yolculuk: 986. Yolcunun Duası: 982. Yolun Hakkı: 192, 1627, 1628. Yönetici: 53, 74, 159, 183, 188, 190, 194, 196, 285, 303, 355, 457, 654, 655, 657, 658, 662, 667, 670, 672, 673, 674, 679, 680, 703, 1590. Yöneticilik: 675, 676, 677, 678, 681, 1543. Yüzük: 241. Z
456
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
Zafer: 28, 42, 59, 63, 95, 395, 1297. Zâferân: 1802, 1803. Zahireci: 1583. Zâkirât: 1187. Zâkirîn: 1187. Zalim Yönetici: 190, 196, 197, 670. Zaman: 840. Zan: 1577. Zâturrikâ Gazvesi: 79, 526. Zayıf Mümin: 101. Zekât: 1077, 1079, 1209-1217. Zemzem: 768, 1871. Zemzem Kuyusu: 1871. Zengin: 7, 66, 260, 268, 298, 365, 488, 528, 574, 598, 1421, 1484, 1553, 1615, 1869. Zenginlik: 72, 94, 474, 502, 523, 572, 579, 1375, 1574. Zikir Meclisi: 1450. Zilhicce Ayı: 1251. Zilhicce Orucu: 1252. Zilkade Ayı: 1251. Zina: 23, 244, 261, 466, 618, 915, 1549, 1567, 1626, 1810, 1856.
İNDEKS
457
Zina İftirası: 1618, 1797.
Ziyafet: 125, 521, 1055.
Zulüm: 93, 112, 205, 209, 211, 239, 564, 603, 1593, 1615.
Zülmecâz Çarşısı: 1287.
İÇİNDEKİLER ÖN SÖZHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 1. KİTAP: ARİFLERİN YOLUHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 1. BAB: İHLÂS VE NİYETHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 2. BAB: TÖVBEHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 3. BAB: SABIRHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 4. BAB: DOĞRULUKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 5. BAB: MURAKABEHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 6. BAB: TAKVAHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 7. BAB: YAKİN VE TEVEKKÜLHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 8. BAB: İSTİKAMETHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 9. BAB: TEFEKKÜRHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 10. BAB: HAYIRLI İŞLERE TEŞVİK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 11. BAB: MÜCÂHEDEHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 12. BAB: ÖMRÜN SONLARINDA DAHA ÇOK İYİLİK YAPMAYA TEŞVİKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 13. BAB: HAYIR YOLLARININ ÇOK OLUŞU HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 14. BAB: ALLAH’IN EMİRLERİNE UYMADA ÖLÇÜLÜ OLMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 15. BAB: İBADETLERİ VE HAYIRLI İŞLERİ YAPMADA SÜREKLİLİK VE İSTİKRARHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 16. BAB: SÜNNETİ KORUMAKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 17. BAB: ALLAH’IN HÜKMÜNE İTAAT HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 18. BAB: BİD’AT VE HURAFELERDEN SAKINMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
İÇİNDEKİLER
459
19. BAB: İYİ VEYA KÖTÜ ÇIĞIR AÇANLAR HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 20. BAB: HAYRA ÖNCÜLÜK ETMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 21. BAB: İYİLİK VE TAKVADA YARDIMLAŞMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 22. BAB: NASİHATHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 23. BAB: İYİLİĞİ EMRETMEK, KÖTÜLÜKTEN SAKINDIRMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 24. BAB: İYİLİĞİ EMREDİP KÖTÜLÜKTEN SAKINDIRDIĞI HÂLDE SÖZÜ İLE DAVRANIŞI BİRBİRİNE AYKIRI OLAN KİMSENİN ÇEKECEĞİ ŞİDDETLİ CEZA HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 25. BAB: EMANETE SADAKAT GÖSTERMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 26. BAB: ZULMÜN HARAM OLUŞU VE HAKSIZ OLARAK ELDE EDİLEN BİR ŞEYİ SAHİBİNE GERİ VERMENİN GEREKLİLİĞİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 27. BAB: MÜSLÜMANLARIN DOKUNULMAZ HAKLARINA SAYGI GÖSTERME, ONLARA KARŞI ŞEFKATLİ, MERHAMETLİ OLMA GEREĞİ VE BU HAKLARIN NELER OLDUĞUNUN BEYANI HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 28. BAB: MÜSLÜMANLARIN HATA VE KUSURLARINI ÖRTMEK VE ZORUNLU OLMADIKÇA ORTAYA ÇIKARMAKTAN SAKINMAKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 29. BAB: MÜSLÜMANLARIN İHTİYAÇLARINI KARŞILAMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 30. BAB: ŞEFAATHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 31. BAB: İNSANLAR ARASINDA BARIŞ VE KARDEŞLİĞİ SAĞLAMAHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
460
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
32. BAB: ZAYIF, FAKİR VE ADI SANI ANILMAYAN MÜSLÜMANLARIN (ALLAH KATINDAKİ) DEĞERİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 33. BAB: YETİMLERİ, ZAYIF, KİMSESİZ VE GÖNLÜ KIRIK KİMSELERİ ŞEFKATLE KUCAKLAMAK, ONLARA MÜTEVAZI DAVRANIP KOL KANAT GERMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 34. BAB: KADINLARA İYİ DAVRANMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 35. BAB: KOCANIN KARISI ÜZERİNDEKİ HAKLARI HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 36. BAB: AİLENİN GEÇİMİNİ SAĞLAMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 37. BAB: SEVDİĞİ DEĞERLİ MALLARDAN (ALLAH İÇİN) HARCAMAKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 39. BAB: KOMŞU HAKKI VE BU KONUYLA İLGİLİ TAVSİYELER HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 40. BAB: ANA BABAYA İYİLİK VE HISIM AKRABAYI KORUYUP GÖZETMEHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 41. BAB: ANA BABAYA KARŞI GELMENİN VE AKRABAYLA İLGİYİ KESMENİN HARAM OLUŞU HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 42. BAB: ANNE BABANIN DOSTLARINA, AKRABAYA, HAYAT ARKADAŞINA VE İKRAMA LÂYIK OLAN DİĞER İNSANLARA İYİLİK VE İKRAMDA BULUNMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 43. BAB: PEYGAMBER ALEYHİSSELÂM’IN EHL-İ BEYTİNE SAYGI VE ONLARIN FAZİLETİNİN BEYANI HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 44. BAB: ÂLİMLERE SAYGIHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 45. BAB: FAZİLET SAHİPLERİYLE HEMHÂL OLMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
İÇİNDEKİLER
461
46. BAB: ALLAH İÇİN SEVMEKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 47. BAB: ALLAH’IN SEVGİSİNİ KAZANMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 48. BAB: İYİ KİMSELERE, ZAYIF, FAKİR VE DÜŞKÜN İNSANLARA EZİYETTEN SAKINDIRMA HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 49. BAB: İNSANLARIN DIŞ GÖRÜNÜŞLERİNE GÖRE HAKLARINDA HÜKÜM VERMEK GİZLİ HÂLLERİNİ ALLAH’A HAVALE ETMEKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 50. BAB: ALLAH KORKUSUHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 51. BAB: ALLAH’IN RAHMETİNİ ÜMİT ETMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 52. BAB: ALLAH’IN RAHMETİNİ ÜMİT ETMENİN FAZİLETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 53. BAB: KORKU İLE ÜMİT ARASINDA YAŞAMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 54. BAB: (ALLAH SEVGİSİ VE AHİRET ENDİŞESİNDEN DOLAYI) AĞLAMANIN FAZİLETİHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 55. BAB: ZÜHDHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 56. BAB: SADE VE MÜTEVAZI YAŞAMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 57. BAB: KANAAT VE TOKGÖZLÜLÜK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 58. BAB: MALA MÜLKE TAMAH ETMEDEN VE BAŞKASININ HAKKINA GÖZ DİKMEDEN YARDIM VE SADAKA ALMANIN CAİZ OLUŞUHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 59. BAB: ELİNİN EMEĞİYLE GEÇİNMEYİ VE HİÇ KİMSEDEN BİR ŞEY DİLENMEYİP İFFETLİ YAŞAMAYI TEŞVİK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
462
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
60. BAB: CÖMERT VE LÜTUFKÂR DAVRANMAK, ALLAH’A GÜVENEREK HAYIR YOLLARINDA HARCAMA YAPMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 61. BAB: CİMRİLİK VE AÇGÖZLÜLÜKTEN SAKINMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 62. BAB: BAŞKALARINI KENDİNE TERCİH ETMEK VE MUHTAÇLARA YARDIMDA BULUNMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 63. BAB: AHİRET İŞLERİNE ÖNEM VERMEK, HAYIR VE BEREKETLERE VESİLE OLACAK İŞLERİ ÇOK YAPMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 64. BAB: ZENGİNLİĞİN FAZİLETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 65. BAB: ÖLÜMÜ HATIRLAMAK VE NEFSİN ARZULARINI DİZGİNLEMEKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 66. BAB: KABİR ZİYARETİHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 67. BAB: ÖLÜMÜ TEMENNİ ETMEKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 68. BAB: HARAMLARDAN SAKINMAK VE ŞÜPHELİ ŞEYLERDEN UZAK DURMAKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 69. BAB: UZLETE ÇEKİLMEKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 70. BAB: İNSANLARLA BİR ARADA YAŞAMANIN DEĞERİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 71. BAB: ALÇAKGÖNÜLLÜ DAVRANMAK VE MÜMİNLERE KOL KANAT GERMEKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 72. BAB: KİBİRLENMENİN VE BAŞKALARINA ÜSTÜNLÜK TASLAMANIN HARAM OLUŞUHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 73. BAB: GÜZEL AHLAKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 74. BAB: HİLM VE TEENNİHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 75. BAB: HATALARI BAĞIŞLAMAK VE CAHİLLERLE BİR OLMAMAKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
İÇİNDEKİLER
463
76. BAB: EZİYET VE SIKINTILARA GÖĞÜS GERMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 77. BAB: İSLAM’IN YASAKLARI ÇİĞNENDİĞİ ZAMAN ÖFKELENMEK VE ALLAH’IN DİNİNİ SAVUNMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 78. BAB: İDARECİLERİN SORUMLULUKLARI HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 79. BAB: ADİL YÖNETİCİHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 80. BAB: YÖNETİCİLERE İTAAT HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 81. BAB: GÖREV VERİLMEDİKÇE VEYA MECBUR KALMADIKÇA İDARECİLİĞE İSTEKLİ OLMAMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 82. BAB: İDARECİLERİN YARDIMCI EDİNMELERİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 83. BAB: DEVLET YÖNETİCİLİĞİ VE HÂKİMLİK GİBİ MEMURİYETLERE TALİP OLAN, BU MAKAMLARA AŞIRI DÜŞKÜNLÜK GÖSTEREN KİMSELERİ O GÖREVLERE TAYİN ETMEMEKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 2. KİTAP: EDEP VE HAYÂHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 84. BAB: HAYÂHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 85. BAB: SIR SAKLAMAHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 86. BAB: VERİLEN SÖZLERE BAĞLI KALMA VE VAATLERİ YERİNE GETİRMEHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 87. BAB: KİŞİNİN YAPMAKTA OLDUĞU HAYIRLI İŞLERE DEVAM ETMESİHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 88. BAB: İNSANLARA KARŞI GÜLER YÜZLÜ VE TATLI DİLLİ OLMAKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 89. BAB: AÇIK VE ANLAŞILIR ŞEKİLDE KONUŞMAK VE ANLAŞILMASI İÇİN GEREKTİĞİNDE SÖZÜ TEKRARLAMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
464
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
90. BAB: ÂLİMİN KONUŞMA YAPARKEN HALKI SUSTURMASI HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 91. BAB: ÖĞÜT VERİRKEN ÖLÇÜLÜ OLMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 92. BAB: VAKAR VE AĞIRBAŞLILIK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 93. BAB: NAMAZA, İLİM MECLİSİNE VE BENZERİ İBADETLERE AĞIRBAŞLI VE VAKUR BİR ŞEKİLDE GİTMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 94. BAB: MİSAFİR AĞIRLAMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 95. BAB: HAYIRLI İŞLERİ MÜJDELEMEK VE TEBRİKTE BULUNMAKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 96. BAB: VEDALAŞMAHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 97. BAB: İSTİHARE VE İSTİŞARE (DANIŞMA) HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 98. BAB: GİDİP GELİRKEN AYRI YOLLARI KULLANMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 99. BAB: GÜZEL VE OLUMLU İŞLERDE SAĞDAN, DİĞERLERİNDE SOLDAN BAŞLAMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 3. KİTAP: YEME İÇME ADABIHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 100. BAB: YEMEĞE BAŞLARKEN BESMELE ÇEKMEK, SONUNDA ELHAMDULİLLAH DEMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 101. BAB: YEMEKTE KUSUR ARAMAMAK, ONU (YEMESE BİLE) GÜZEL OLDUĞUNU SÖYLEMEK (GEREKTİĞİ) HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 102. BAB: ORUÇLUYKEN DAVETE GİDEN KİŞİ YEMEK YEMEDİĞİ TAKDİRDE EV SAHİBİNE NE SÖYLEYECEĞİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
İÇİNDEKİLER
465
103. BAB: DAVETE GİDEN KİMSENİN YANINA BİRİ TAKILIRSA, DAVET SAHİBİNE NE DİYECEĞİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 104. BAB: YEMEĞİ KENDİ ÖNÜNDEN YEMEK VE SOFRA ADABINA UYMAYAN KİMSELERİ UYARMAKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 105. BAB: HURMA VE BENZERİ (BİRER BİRER YENECEK) MEYVELERİ SOFRADAKİLERİN İZNİ OLMADAN İKİŞER İKİŞER YEMEMEKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 106. BAB: YEMEK YİYİP DE DOYMAYAN KİMSENİN NE SÖYLEYECEĞİ VE NASIL DAVRANACAĞI HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 107. BAB: YEMEK TABAĞININ ORTASINDAN DEĞİL, KENARINDAN YENİLMESİ GEREKTİĞİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 108. BAB: BİR YERE DAYANARAK YEMEK YEMENİN MEKRUH OLDUĞUHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 109. BAB: SOFRA VE YEMEK ADABI HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 110. BAB: BİRLİKTE YEMEK YEMENİN BEREKETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 111. BAB: İÇECEKLERLE İLGİLİ ADAP HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 112. BAB: SU TULUMUNUN AĞZINDAN SU İÇİLMEMESİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 113. BAB: İÇİLECEK ŞEYLERE SOLUMANIN DOĞRU OLMADIĞI HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 114. BAB: AYAKTA SU İÇMEKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 115. BAB: TOPLULUĞA SU DAĞITAN KİŞİNİN EN SON İÇMESİNİN MÜSTEHAP OLUŞU HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
466
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
116. BAB: KULLANILMASI CAİZ OLAN VE OLMAYAN SU KAPLARIHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 4. KİTAP: GİYİM KUŞAM ADABIHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 117. BAB: YASAKLANAN VE TAVSİYE EDİLEN RENKLER VE KUMAŞLARHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 118. BAB: GÖMLEK GİYMENİN MÜSTEHAP OLUŞU HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 119. BAB: GİYSİLERİN UZUNLUK VE KISALIĞI HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 120. BAB: TEVAZU SEBEBİYLE LÜKS ELBİSE GİYMEKTEN KAÇINMANIN MÜSTEHAP OLUŞU HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 121. BAB: ORTA HALLİ GİYİNMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 122. BAB: İPEK ELBİSE GİYMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 123. BAB: UYUZ (VE BENZERİ CİLT) HASTALIĞINA YAKALANMIŞ KİMSELERİN İPEKLİ GİYMESİNDE BİR SAKINCA OLMADIĞIHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 124. BAB: KAPLAN (VE BENZERİ YIRTICI HAYVANLARIN) DERİSİNİ (YATAK, YAYGI, HALI GİBİ) MEFRUŞAT OLARAK KULLANMANIN VE EĞERLERİN ÜZERİNE KOYMANIN YASAK OLDUĞUHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 125. BAB: YENİ BİR ELBİSE, AYAKKABI VE BENZERİ BİR ŞEY GİYİNCE NASIL DUA EDİLECEĞİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 126. BAB: ELBİSE GİYERKEN SAĞDAN BAŞLAMANIN MÜSTEHAP OLUŞUHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 5. KİTAP: UYKU VE MECLİS ADABI HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
İÇİNDEKİLER
467
127. BAB: UYUMA, YASLANIP UZANMA, OTURMA, MECLİS VE RÜYA ADABIHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 128. BAB: YATMA VE OTURMA ADABI HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 129. BAB: MECLİSTE OTURMA ADABI HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 130. BAB: RÜYA VE RÜYA İLE İLGİLİ KONULAR HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 6. KİTAP: SELÂMLAŞMA ADABI HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 131. BAB: SELÂMIN FAZİLETİ VE SELÂMLAŞMAYI YAYGINLAŞTIRMANIN EMREDİLMESİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 132. BAB: SELÂMLAŞMANIN ŞEKLİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 133. BAB: SELÂMLAŞMANIN ADABI HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 134. BAB: SELÂMI TEKRARLAMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 135. BAB: KENDİ EVİNE GİREN KİMSENİN SELÂM VERMESİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 136. BAB: ÇOCUKLARA SELÂM VERMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 137. BAB: ERKEĞİN KADINA, KADININ ERKEĞE SELÂM VERMESİHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 138. BAB: GAYRİMÜSLİMLERLE SELÂMLAŞMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 139. BAB: AYRILIRKEN SELÂM VERMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 140. BAB: BİR YERE GİRERKEN İZİN İSTEMENİN GEREĞİ VE UYULMASI GEREKEN EDEPLER HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
468
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
141. BAB: İZİN İSTERKEN KİM OLDUĞUNU BELİRTMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 142. BAB: AKSIRAN KİŞİYE “YERHAMUKELLAH” DEMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 143. BAB: KARŞILAŞMA VE TOKALAŞMA ADABI HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 7. KİTAP: HASTA ZİYARETİ VE TAZİYE HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 144. BAB: HASTAYI ZİYARET ETMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 145. BAB: HASTAYA DUA ETMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 146. BAB: HASTANIN HÂLİNİ YAKINLARINDAN SORMANIN MÜSTEHAP OLUŞUHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 147. BAB: ÖLECEĞİNİ ANLAYAN KİMSENİN EDECEĞİ DUA HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 148. BAB: HASTAYA VE ÖLÜM MAHKÛMLARINA İYİ BAKILMASINI TAVSİYE ETMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 149. BAB: HASTANIN DERDİNİ ANLATMASI HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 150. BAB: ÖLMEK ÜZERE OLAN KİMSEYE “LÂ İLÂHE İLLALLAH” SÖZÜNÜ TELKİN ETMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 151. BAB: ÖLÜNÜN GÖZLERİNİ KAPADIKTAN SONRA OKUNACAK DUAHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 152. BAB: ÖLÜNÜN BAŞINDA SÖYLENECEK SÖZ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 153. BAB: BAĞIRIP ÇAĞIRMADAN ÖLÜYE AĞLAMANIN CAİZ OLUŞUHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 154. BAB: ÖLÜDE GÖRDÜĞÜ HOŞA GİTMEYEN HÂLLERİ SÖYLEMEKTEN KAÇINMAKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
İÇİNDEKİLER
469
155. BAB: CENAZE NAMAZIHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 156. BAB: CENAZEYİ ÇOK SAYIDA KİŞİNİN KILMASININ VE EN AZ ÜÇ SAF OLUŞTURMALARININ MÜSTEHAP OLUŞU HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 157. BAB: CENAZE NAMAZINDA OKUNACAK DUALAR HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 158. BAB: CENAZEYİ SÜRATLİCE TAŞIMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 159. BAB: ÖLÜNÜN BORCUNU GECİKTİRMEDEN ÖDEMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 160. BAB: MEZAR BAŞINDA VAAZ VE NASİHATTE BULUNMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 161. BAB: ÖLÜYE DUA ETMEKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 162. BAB: ÖLÜ ADINA SADAKA VERMEK VE ONA DUA ETMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 163. BAB: ÖLÜYÜ HAYIRLA ANMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 164. BAB: KÜÇÜK YAŞTA ÇOCUKLARI ÖLEN KİMSENİN KAZANACAĞI SEVAPHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 165. BAB: KÖTÜ İNSANLARIN KABİRLERİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 8. KİTAP: YOLCULUK ADABIHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 166. BAB: PERŞEMBE GÜNÜ ERKEN VAKİTTE YOLCULUĞA ÇIKMAKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 167. BAB: TEK BAŞINA YOLCULUK YAPMAMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 168. BAB: SEFER ANINDA UYULMASI GEREKEN KURALLAR HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 169. BAB: YOL ARKADAŞINA YARDIMCI OLMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
470
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
170. BAB: YOLA ÇIKMAK ÜZERE BİNEĞE BİNERKEN OKUNACAK DUAHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 171. BAB: SEFER ESNASINDA ALLAH’I ANMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 172. BAB: YOLCULUKTA DUA ETMENİN FAZİLETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 173. BAB: (YOLCULUK ESNASINDA) İNSANLARDAN YA DA BAŞKA BİR ŞEYDEN KORKULDUĞU ZAMAN EDİLECEK DUA HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 174. BAB: BİR YERDE MOLA VERİLİNCE OKUNACAK DUA HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 175. BAB: YOLCUNUN, İŞİNİ BİTİRDİKTEN SONRA AİLESİNE DÖNMEKTE ACELE ETMESİHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 176. BAB: YOLCUNUN, AİLESİNİN YANINA GÜNDÜZ DÖNMESİNİN MÜSTEHAP, ZARURET HÂLİ DIŞINDA GECE GELMESİNİN MEKRUH OLUŞU HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 177. BAB: YOLCUNUN SEFER DÖNÜŞÜ MEMLEKETİNİ GÖRDÜĞÜ ZAMAN OKUYACAĞI DUA HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 178. BAB: YOLCULUKTAN DÖNEN KİŞİNİN İLKÖNCE MAHALLE MESCİDİNE UĞRAYIP ORADA İKİ REK’AT NAMAZ KILMASIHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 179. BAB: KADININ (YANINDA MAHREMİ BULUNMADAN) TEK BAŞINA YOLCULUK YAPMASININ HARAM OLUŞU HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 9. KİTAP: FAZİLETLİ DAVRANIŞLAR HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 180. BAB: KUR’AN–I KERİM OKUMANIN FAZİLETİHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
İÇİNDEKİLER
471
181. BAB: KUR’AN’LA İLGİYİ SÜREKLİ CANLI TUTMAK, ONU UNUTULMAYA TERK ETMEKTEN SAKINMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 182. BAB: SESİ KUR’AN’LA SÜSLEMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 183. BAB: BELİRLİ BAZI SURE VE AYETLERİ OKUMAYA TEŞVİKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 184. BAB: KUR’AN OKUMAK İÇİN BİR ARAYA GELMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 185. BAB: ABDESTİN FAZİLETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 186. BAB: EZANIN FAZİLETİHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 187. BAB: NAMAZIN FAZİLETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 188. BAB: SABAH VE İKİNDİ NAMAZININ FAZİLETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 189. BAB: CAMİLERE DEVAM ETMENİN FAZİLETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 190. BAB: NAMAZI BEKLEMENİN FAZİLETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 191. BAB: CEMAATLE NAMAZ KILMANIN FAZİLETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 192. BAB: ÖZELLİKLE SABAH VE YATSI NAMAZLARINI CEMAATLE KILMAYA TEŞVİKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 193. BAB: FARZ NAMAZLARIN ÖNEMİHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 194. BAB: BİRİNCİ SAFFIN ÖNEMİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 195. BAB: SÜNNET NAMAZLARIN FAZİLETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
472
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
196. BAB: SABAH NAMAZININ SÜNNETİNİN ÖNEMİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 197. BAB: SABAH NAMAZININ SÜNNETİNİN MAHİYETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 198. BAB: SABAH NAMAZININ SÜNNETİNDEN SONRA SAĞ TARAFA UZANMAKHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 199. BAB: ÖĞLE NAMAZININ SÜNNETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 200. BAB: İKİNDİ NAMAZININ SÜNNETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 201. BAB: AKŞAM NAMAZINDAN ÖNCE VE SONRA KILINAN SÜNNETLERHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 202. BAB: YATSI NAMAZINDAN ÖNCE VE SONRA KILINAN SÜNNETLERHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 203. BAB: CUMA NAMAZININ SON SÜNNETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 204. BAB: SÜNNET NAMAZLARI EVDE KILMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 205. BAB: VİTİR NAMAZIHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 206. BAB: KUŞLUK NAMAZININ FAZİLETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 207. BAB: KUŞLUK NAMAZININ VAKTİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 208. BAB: TAHİYYETÜ’L–MESCİD NAMAZI HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 209. BAB: ABDEST ALDIKTAN SONRA İKİ REKÂT NAMAZ KILMANIN MÜSTEHAP OLUŞU HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 210. BAB: CUMA’NIN FAZİLETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 211. BAB: ŞÜKÜR SECDESİHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
İÇİNDEKİLER
473
212. BAB: GECE NAMAZININ FAZİLETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 213. BAB: RAMAZAN GECELERİNİ İHYA ETMENİN, TERAVİH NAMAZI KILMANIN MÜSTEHAP OLUŞU HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 214. BAB: KADİR GECESİHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 215. BAB: MİSVAK KULLANMANIN FAZİLETİ VE FITRAT ÖZELLİKLERİHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 216. BAB: ZEKÂTHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 217. BAB: RAMAZAN ORUCUHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 218. BAB: RAMAZANDA ÇOK HAYIR YAPMAK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 219. BAB: RAMAZAN’DAN ÖNCE ORUÇ TUTARAK ONU KARŞILAMANIN YASAK OLUŞU HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 220. BAB: HİLÂL GÖRÜLDÜĞÜNDE EDİLECEK DUA HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 221. BAB: SAHURUN FAZİLETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 222. BAB: İFTARI GECİKTİRMEMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 223. BAB: ORUÇLUNUN DİLİNİ VE DİĞER UZUVLARINI HARAMDAN KORUYUP KÖTÜ SÖZ VE DAVRANIŞLARDAN UZAK DURMASIHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 224. BAB: ORUÇLA İLGİLİ BAZI MESELELER HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 225. BAB: MUHARREM İLE ŞABAN AYINDA VE HARAM AYLARDA NAFİLE ORUÇ TUTMANIN FAZİLETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
474
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
226. BAB: ZİLHİCCE’NİN İLK ON GÜNÜNDE TUTULAN ORUCUN VE DİĞER İBADETLERİN FAZİLETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 227. BAB: ARİFE GÜNÜ VE MUHARREM’İN DOKUZ VE ONUNCU GÜNÜNDE TUTULAN ORUCUN FAZİLETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 228. BAB: ŞEVVAL AYINDA ALTI GÜN ORUÇ TUTMANIN SEVABIHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 229. BAB: PAZARTESİ VE PERŞEMBE GÜNLERİ ORUÇ TUTMANIN SEVABIHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 230. BAB: HER AY ÜÇ GÜN ORUÇ TUTMANIN MÜSTEHAP OLUŞUHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 231. BAB: ORUÇLUYU İFTAR ETTİRMEK HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 10. KİTAP: İTİKÂFHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 232. BAB: İTİKÂFIN (RAMAZANIN SON ON GÜNÜNDE İBADETE ÇEKİLMENİN) FAZİLETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 11. KİTAP: HACHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 233. BAB: HACCIN FARZ OLUŞU VE FAZİLETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 12. KİTAP: CİHADHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 234. BAB: ALLAH YOLUNDA CİHADIN FAZİLETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 235. BAB: HÜKMEN ŞEHİT OLANLAR HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 236. BAB: KÖLEYİ ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞTURMANIN SEVABI HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 237. BAB: KÖLELERE İYİ DAVRANMANIN FAZİLETİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
İÇİNDEKİLER
475
238. BAB: ALLAH’A KULLUK GÖREVİNİ YAPAN VE EFENDİSİNİN DE HAKKINI YERİNE GETİREN KÖLENİN FAZİLETİHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 239. BAB: FİTNE VE KARGAŞA DÖNEMİNDE İBADETİN ÖNEMİ HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 240. BAB: TİCARET HAYATIYLA İLGİLİ FAZİLETLİ DAVRANIŞLARHATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 13. KİTAP: İLİM ...........................1 241. BAB: İLMİN ÜSTÜNLÜĞÜ1 14. KİTAP: ALLAH’A HAMD ETMEK 14 242. BAB: ALLAH’A HAMD VE ŞÜKRETMENİN FAZİLETİ 14 15. KİTAP: RASÛLULLAH ALEYHİSSELÂM’A SALÂT U SELÂM GETİRMEK ..............................18 243. BAB: PEYGAMBER SALLALLÂHU ALEYHİ VE SELLEM’E SALÂT U SELÂM GETİRMENİN FAZİLETİ 18 16. KİTAP: ZİKİR .....................25 244. BAB: ALLAH’I ANMANIN FAZİLETİ VE BUNA TEŞVİK 25 245. BAB: HER AN VE HER YERDE ALLAH’I ANMAK 51 246. BAB: UYKUDAN ÖNCE VE SONRA OKUNACAK DUA 54 247. BAB: SOHBET VE ALLAH’I ANMA TOPLANTILARI 54 248. BAB: SABAH AKŞAM ALLAH’I ANMAK 61 249. BAB: UYUMADAN ÖNCE OKUNACAK DUA 67 17. KİTAP: DUALAR ...............72 250. BAB: (RASÛLULLAH’IN DİLİNDEN DUALAR) 72 251. BAB: BİR KİŞİYE ARKASINDAN DUA ETMENİN FAZİLETİ ........................................................ 89 252. BAB: DUA İLE İLGİLİ KONULAR 91 253. BAB: VELİLERİN KERAMET VE FAZİLETLERİ 94 18. KİTAP: YASAKLANAN ŞEYLER 113 254. BAB: GIYBET ETMENİN HARAM, DİLİNE SAHİP OLMANIN FARZ OLUŞU ...........................113 255. BAB: GIYBET KONUŞMALARINI DİNLEME YASAĞI 123
476
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
256. BAB: GIYBETİN MUBAH OLDUĞU HÂLLER 127 257. BAB: İNSANLAR ARASINDA SÖZ TAŞIMANIN HARAMLIĞI ......................................................133 258. BAB: İDARECİLERE SÖZ TAŞIMANIN HARAMLIĞI 134 259. BAB: İKİYÜZLÜLÜĞÜN ÇİRKİNLİĞİ 136 260. BAB: YALAN SÖYLEMENİN HARAM OLUŞU 137 261. BAB: YALAN SÖYLEMENİN CAİZ OLDUĞU DURUMLAR146 262. BAB: SÖYLEYECEĞİ VEYA BİR BAŞKASINDAN NAKLEDECEĞİ SÖZLERİN DOĞRULUĞUNU ARAŞTIRMAYA TEŞVİK ......................................148 263. BAB: YALAN ŞAHİTLİĞİN EN BÜYÜK GÜNAHLARDAN OLUŞU .......................................150 264. BAB: BELİRLİ BİR İNSAN VEYA HAYVANA LÂNET ETME YASAĞI ......................................152 265. BAB: İSİM BELİRTMEKSİZİN GÜNAHKÂRLARA LÂNET ETMENİN CAİZ OLUŞU .......156 266. BAB: HAKSIZ YERE BİR MÜSLÜMAN’A SÖVMENİN HARAM OLUŞU .......................................158 267. BAB: ÖLÜLERE SÖVME YASAĞI 161 268. BAB: İNSANLARA SIKINTI VE EZİYET VERMENİN YASAKLANMASI....................162 269. BAB: MÜSLÜMANLARIN BİRBİRLERİNE KİN BESLEMELERİNİN VE ARALARINDAKİ İLGİYİ KOPARIP BİRBİRLERİNE KÜSMELERİNİN HARAM OLUŞU 163 270. BAB: HASEDİN HARAM OLUŞU 165 271. BAB: TECESSÜSÜN HARAM OLUŞU 165 272. BAB: MÜSLÜMANLAR HAKKINDA GEREKSİZ YERE KÖTÜ ZANDA BULUNMANIN YASAKLANMASI 169 273. BAB: MÜSLÜMAN’I AŞAĞILAMANIN HARAM OLUŞU 169 274. BAB: MÜSLÜMANIN BAŞINA GELEN BİR FELÂKETTEN DOLAYI SEVİNMENİN YASAKLANMASI 172
İÇİNDEKİLER
477
275. BAB: HUKUKEN SABİT OLAN NESEBE DİL UZATMANIN HARAMLIĞI .............................173 276. BAB: HİLE VE ALDATMANIN YASAKLANMASI 174 277. BAB: VERİLEN SÖZDEN CAYMANIN HARAM OLUŞU 176 278. BAB: YAPILAN İYİLİĞİ BAŞA KAKMA YASAĞI 178 279. BAB: KİBİRLENME VE TAŞKINLIK YAPMANIN YASAKLANMASI....................179 280. BAB: MÜSLÜMANLARIN BİRBİRLERİYLE ÜÇ GÜNDEN FAZLA DARGIN DURMASININ HARAMLIĞI 181 281. BAB: GİZLİ KONUŞMA YASAĞI 185 282. BAB: GEREKSİZ VE AŞIRI CEZALANDIRMA YASAĞI 186 283. BAB: ATEŞLE CEZALANDIRMA YASAĞI 191 284. BAB: ALACAKLI HAKKINI İSTEDİĞİ TAKDİRDE, ZENGİNİN BORCUNU GECİKTİRMESİNİN HARAM OLUŞU 193 285. BAB: BAĞIŞTAN DÖNMENİN ÇİRKİNLİĞİ 194 286. BAB: YETİM MALINI (HAKSIZ YERE) YEMENİN HARAM OLUŞU .......................................195 287. BAB: FAİZİN ŞİDDETLE YASAKLANMASI 197 288. BAB: RİYANIN (GÖSTERİŞİN) HARAM OLUŞU199 289. BAB: RİYA OLMADIĞI HÂLDE RİYA ZANNEDİLEN DURUMLAR .............................204 290. BAB: MEŞRU BİR GEREKÇE OLMADIKÇA, KENDİSİNE HELAL OLMAYAN KADINLARA VE GÜZEL GÖRÜNÜMLÜ OĞLAN ÇOCUKLARINA (ŞEHVETLE) BAKMANIN YASAK OLUŞU 204 291. BAB: YABANCI BİR KADINLA KAPALI BİR MEKÂNDA BAŞ BAŞA KALMA YASAĞI .........209 292. BAB: ERKEĞİN KADINA ÖZENMESİNİN YASAKLANMASI ......................................................211 293. BAB: ŞEYTANA VE KÂFİRLERE ÖZENİP ONLARA BENZEMEYE ÇALIŞMANIN YASAKLANMASI 213 294. BAB: SAÇ BOYAMA YASAĞI 215 295. BAB: SAÇ TIRAŞIYLA İLGİLİ YASAKLAR 215
478
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
296. BAB: PERUK TAKMANIN, DÖVME YAPTIRMANIN VE SÜSLÜ GÖRÜNSÜN DİYE DİŞLERİ TÖRPÜLETMENİN HARAM OLUŞU .......................................217 297. BAB: BEYAZ KILLARI YOLMA YASAĞI 220 298. BAB: SAĞ ELLE TAHARETLENMENİN KERAHETİ 221 299. BAB: TEK AYAKKABI İLE GEZMENİN KERAHETİ 221 300. BAB: ATEŞİ YANAR HÂLDE BIRAKIP UYUMA YASAĞI 222 301. BAB: SÖZ VE DAVRANIŞLARDA TEKELLÜFE KAÇMANIN YASAKLANMASI....................224 302. BAB: ÖLÜYE FERYAT EDEREK AĞLAMANIN HARAMLIĞI ......................................................225 303. BAB: KÂHİNLERE GİTME YASAĞI 230 304. BAB: UĞURSUZLUĞA İNANMA YASAĞI 235 305. BAB: CANLI RESMİ YAPMA VE BULUNDURMA YASAĞI 237 306. BAB: AV, ÇOBAN VE ZİRAAT KÖPEKLERİ DIŞINDA KÖPEK BESLEMENİN YASAKLANMASI 244 307. BAB: HAYVANLARA ÇAN TAKMANIN KERAHETİ 244 308. BAB: PİSLİK YİYEN HAYVANA BİNME YASAĞI 246 309. BAB: CAMİ İÇİNDE TÜKÜRME YASAĞI 246 310. BAB: CAMİLERDE GÜRÜLTÜ YAPMANIN MEKRUH OLUŞU ......................................................248 311. BAB: İNSANLARI RAHATSIZ EDECEK KOKULARLA CAMİLERE GELME YASAĞI251 312. BAB: HUTBE OKUNURKEN DİZLERİNİ DİKİP OTURMANIN MEKRUH OLUŞU ...................252 313. BAB: KURBAN KESECEK KİŞİNİN, KURBAN BAYRAMIN ON GÜN ÖNCESİNDEN İTİBAREN SAÇ VE TIRNAKLARINI KESMEMESİ ............................253 314. BAB: ALLAH’TAN BAŞKASI ÜZERİNE YEMİN ETMENİN YASAKLANMASI....................254 315. BAB: BİLEREK YALAN YERE YEMİN ETMENİN BÜYÜK GÜNAH OLUŞU.......................256
İÇİNDEKİLER
479
316. BAB: YEMİNİ BOZMAK258 317. BAB: YEMİN MAKSADI OLMAKSIZIN SÖYLENEN SÖZLERİN YEMİN SAYILMAYACAĞI 261 318. BAB: DOĞRU BİLE OLSA, ALIŞVERİŞTE YEMİN ETMENİN MEKRUH OLUŞU ...................262 319. BAB: ALLAH RIZASI İÇİN İSTEMEK 263 320. BAB: DEVLET YÖNETİCİLERİNE “ŞEHİNŞAH” DEMENİN HARAM OLUŞU ......................265 321. BAB: FASIKLARA HÜRMET GÖSTERME YASAĞI 265 322. BAB: SITMAYA (VE DİĞER HASTALIKLARA) SÖVMENİN MEKRUH OLUŞU ...................266 323. BAB: RÜZGÂRA SÖVMENİN YASAKLANMASI VE RÜZGÂR ESTİĞİNDE NASIL DUA EDİLECEĞİ 267 324. BAB: HOROZA SÖVMENİN MEKRUH OLUŞU 268 325. BAB: İNSANIN, “ŞU YILDIZ SAYESİNDE YAĞMUR YAĞDI.” DEMESİNİN YASAK OLUŞU269 326. BAB: MÜSLÜMAN’A KÂFİR DEMENİN HARAM OLUŞU 270 327. BAB: KÖTÜ SÖZ SÖYLEMENİN VE DİLİ ÇİRKİN SÖZLERE ALIŞTIRMANIN YASAKLANMASI 272 328. BAB: YAPMACIK VE ÖZENTİLİ KONUŞMALARDAN KAÇINMAK ..............................273 329. BAB: “NEFSİM MURDAR OLDU” DEMENİN MEKRUH OLUŞU .......................................275 330. BAB: ÜZÜMÜ “KERM” DİYE İSİMLENDİRMENİN MEKRUH OLUŞU .......................................276 331. BAB: BİR KADININ GÜZELLİĞİNİ, ONU NİŞANLAMA, EVLENDİRME GİBİ MEŞRU BİR MAZERET OLMADIKÇA BİR ERKEĞE ANLATMANIN YASAK OLUŞU 277 332. BAB: DUA EDERKEN “ALLAH’IM, DİLERSEN BENİ AFFET.” DEMENİN MEKRUH OLUŞU, TALEBİN KESİN BİR DİLLE İFADE EDİLMESİ GEREKLİLİĞİ ....278
480
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
333. BAB: “ALLAH VE FİLAN DİLERSE” DEMENİN MEKRUH OLUŞU .......................................279 334. BAB: YATSIDAN SONRA (BOŞ VE LÜZUMSUZ ŞEYLER) KONUŞMANIN MEKRUH OLUŞU 282 335. BAB: KADININ KOCASININ ÇAĞRISINA UYMA ZORUNDA OLUŞU .......................................284 336. BAB: KOCASI YANINDA İKEN BİR KADININ ONDAN İZİNSİZ (NAFİLE) ORUÇ TUTMASININ HARAM OLUŞU 285 337. BAB: İMAMA UYAN KİMSENİN, İMAMDAN ÖNCE BAŞINI RÜKÛ VE SECDEDEN KALDIRMASININ HARAM OLUŞU 285 338. BAB: NAMAZ KILMAKTA OLAN KİŞİNİN ELİNİ BÖĞRÜNE KOYMASININ MEKRUH OLUŞU 286 339. BAB: İNSANIN CANININ ÇEKTİĞİ BİR YEMEK HAZIRKEN YA DA BÜYÜK VEYA KÜÇÜK ABDESTE SIKIŞMIŞ BİR HÂLDEYKEN NAMAZ KILMASINI MEKRUH OLUŞU 286 340. BAB: NAMAZ KILARKEN GÖZLERİ SEMAYA DİKMENİN YASAKLANMASI....................287 341. BAB: BİR MAZERET OLMAKSIZIN NAMAZDA BAŞI SAĞA SOLA ÇEVİRMENİN (TENZİHEN) MEKRUH OLUŞU 287 342. BAB: KABİRLERE YÖNELEREK NAMAZ KILMANIN YASAKLANMASI....................288 343. BAB: NAMAZ KILAN KİMSENİN ÖNÜNDEN GEÇMENİN HARAM OLUŞU ......................289 344. BAB: MÜEZZİN KAMETE BAŞLAYINCA NAFİLE KILMANIN MEKRUH OLUŞU ...................290 İMAMA UYACAK KİŞİNİN, MÜEZZİN KAMETE BAŞLADIKTAN SONRA İSTER O VAKTİN SÜNNETİ İSTER BAŞKA BİR SÜNNET OLSUN NAFİLE NAMAZ KILMAYA BAŞLAMASININ MEKRUH OLUŞU .......................................290 345. BAB: ORUCU ÖZELLİKLE CUMA GÜNÜNE, GECE NAMAZINI DA ÖZELLİKLE CUMA GECESİNE DENK GETİRMEYE ÇALIŞMANIN MEKRUH OLUŞU 292
İÇİNDEKİLER
481
346. BAB: ARADA İFTAR VE SAHUR YAPMADAN PEŞ PEŞE BİRKAÇ GÜN ORUÇ TUTMANIN HARAM OLUŞU 293 347. BAB: KABİR ÜZERİNE OTURMANIN HARAM OLUŞU 294 348. BAB: KABİRLERİ KİREÇLEMENİN VE ÜZERLERİNE BİNA YAPMANIN YASAK OLUŞU294 349. BAB: KÖLENİN EFENDİSİNDEN KAÇMASININ BÜYÜK GÜNAH OLUŞU.......................295 350. BAB: İSLAM’IN ÖNGÖRDÜĞÜ CEZALARIN UYGULANMAMASI İÇİN ARACI OLMANIN HARAM OLUŞU 296 351. BAB: İNSANLARIN GELİP GEÇTİĞİ YOLLARA, GÖLGELENDİKLERİ YERLERE, SU KENARLARINA VE BENZERİ YERLERE ABDEST BOZMANIN YASAKLANMASI 298 352. BAB: DURGUN SULARI İDRAR VE BENZERİ PİSLİKLERLE KİRLETMENİN YASAK OLUŞU298 353. BAB: BABANIN ÇOCUKLARINA MAL BAĞIŞLARKEN ARALARINDA AYRIM YAPMASININ MEKRUH OLUŞU 299 354. BAB: KADININ ÖLEN AKRABASI İÇİN ÜÇ GÜNDEN FAZLA YAS TUTMASININ HARAM OLUŞU, SADECE KOCASI İÇİN DÖRT AY ON GÜN YAS TUTABİLECEĞİ 301 355. BAB: KÖYLÜ ADINA SİMSARLIK ETMENİN, PAZARLIK ÜZERİNE PAZARLIK YAPMANIN VE DÜNÜRCÜ ÜZERİNE DÜNÜRCÜ GÖNDERMENİN HARAMLIĞI 302 356. BAB: İSLAM HUKUKUNUN İZİN VERMEDİĞİ TARZDA MALI HARCAYIP TELEF ETMENİN YASAK OLUŞU 305 357. BAB: CİDDÎ VEYA ŞAKA OLARAK MÜSLÜMAN’A SİLÂH VE BENZERİ TEHLİKELİ ALETLER DOĞRULTMANIN VE KININDAN ÇIKMIŞ BİR ŞEKİLDE KILIÇ ALIP VERMENİN YASAKLIĞI ...............................307 358. BAB: EZAN OKUNDUKTAN SONRA, FARZ NAMAZ KILININCAYA KADAR ÖZÜRSÜZ OLARAK CAMİDEN ÇIKMANIN MEKRUH OLUŞU ...................308
482
KISA AÇIKLAMALI RİYAZU’S-SÂLİHÎN
359. BAB: HERHANGİ BİR MAZERETİ OLMAKSIZIN GÜZEL KOKUYU REDDETMENİN MEKRUH OLUŞU 309 360. BAB: KİŞİYİ YÜZÜNE KARŞI ÖVMEK 309 361. BAB: BULAŞICI HASTALIK OLAN YERDEN AYRILMANIN VE BÖYLE BİR YERE GİRMENİN MEKRUH OLUŞU 311 362. BAB: SİHİR YAPMANIN BÜYÜK GÜNAH OLUŞU 315 363. BAB: DÜŞMAN ELİNE GEÇMESİNDEN KORKULDUĞU TAKDİRDE, YANINDA MUSHAF İLE KÂFİRLERİN YURDUNA YOLCULUK YAPMANIN YASAKLANMASI 318 364. BAB: YEME, İÇME, TEMİZLENME VE DİĞER İŞLERDE ALTIN VE GÜMÜŞ KAP KULLANMANIN HARAM OLUŞU 318 365. BAB: ERKEĞİN ZÂFERAN KOKUSU SÜRÜLMÜŞ ELBİSE GİYMESİNİN HARAM OLUŞU320 366. BAB: BÜTÜN GÜN SUSUP KONUŞMAMA ORUCU TUTMANIN YASAK OLUŞU321 367. BAB: İNSANIN BABASINI İNKÂR EDEREK BAŞKA BİRİNİN SOYUNDAN GELDİĞİNİ İDDİA ETMESİNİN VE EFENDİSİNDEN BAŞKASINI EFENDİ KABUL ETMESİNİN HARAM OLUŞU 322 368. BAB: ALLAH’IN VE ELÇİSİNİN YASAKLADIĞI ŞEYLERDEN SAKINMAK ..............................326 369. BAB: ALLAH’IN YASAKLADIĞI BİR İŞİ YAPAN KİMSENİN SÖYLEMESİ VE YAPMASI GEREKEN ŞEYLER 329 19. KİTAP: MUHTELİF HADİSLER 332 370. BAB: FARKLI KONULARDA İLGİ ÇEKİCİ HADİSLER 332 20. KİTAP: TÖVBE VE İSTİĞFAR 393 371. BAB: TÖVBE EDİP ALLAH’TAN AF DİLEME 393 21. KİTAP: CENNET VE NİMETLERİ 402 372. BAB: ALLAH’IN CENNETTE MÜMİNLER İÇİN HAZIRLADIĞI NİMETLER .402 İNDEKS .............. 418 İÇİNDEKİLER ..418