anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi • dilde, fikirde, işte birlik
HAFTANIN KONUSU
SİYASET FELSEFESİ
Derleyen: Eyüp AKTUĞ www.e-aktug.com
Anadolu Kıtası Dergisi’nin Arşivi
KASIM 2012 / SAYI: 21
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
İçindekiler Siyasetin Felsefesi…........….…..…………………...……….....3 Nedir? Etimolojik Açıdan Temel Kavramlar
Siyaset Felsefesinin Temel Soruları…………….……........5
İktidar Kaynağını Nereden Alır? Egemenliğin Kullanılış Biçimleri Meşruiyetin Ölçüsü Nedir? Bireyin Temel Hakları Nelerdir? Bürokrasiden Vazgeçilebilir mi? Sivil Toplumun Anlamı Nedir?
Siyaset Felsefesinin Ana Problemleri.…………...……...7 Karmaşa – Du zen – Ütopya Dogal Bir Kurum Olarak Devlet Yapma Bir Varlık Olarak Devlet
İdeal Duzen Arayışları İdeal Duzenin Varlıgını Reddedenler Sofistler İdeal Duzenin Olabilecegini Savunanlar Ütopya Ornegi: Medinetul Fazıla – Farabi
BİREY VE DEVLET……………………………………………..10
KULLANIM HAKKI Bu derginin içeriği internet üzerinden derlenmiştir. Herhangi bir telif hakkı ihlali yapıldığını düşünüyorsanız veya yazılar üzerinde hak talep ediyorsanız iletişim adresimize bildirmeniz halinde söz konusu içerik silinecektir.
2
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
SİYASETİN FELSEFESİ Nedir?
S
iyaset Felsefesi, devlet, hükümet, siyaset, özgürlük, mülkiyet, meşruiyet, haklar, hukuk gibi konular hakkındaki, bu kavramlar nedir, neden ihtiyaç vardır, bir hükümeti ne meşru kılar, devlet hangi özgürlükleri ve hakları neden korumalıdır, hangi biçimde kurumsallaşmalıdır, kanun nedir, vatandaşın devlete karşı yükümlülükleri nelerdir, bir hükümet yasal olarak neden ve nasıl görevden çekilmelidir gibi temel sorulara cevap arayan ve bu konuları felsefeden faydalanarak inceleyen sosyal bilim dalıdır.
Etimolojik Açıdan Bu alanı, hem siyaset bilim hem de siyaset felsefesi inceler. Siyaset bilim devlet biçimlerini, siyasi olguları ve süreçleri ele alır, betimler ve olanı olduğu gibi inceler. Siyaset felsefesi ise var olan siyaset üzerine bir sorgulama ve akıl yürütme etkinliğidir. Siyaset felsefesi ideolojiler üstü bir tutumla olması gerekeni araştırır. Siyaset: Arapçadan dilimize gelmiştir. Anlamı at eğitimidir. Politika: Yunanca polis kelimesinden türemiştir. Kelime anlamı idare etmektir. Siyaset Bilimi: Siyaset bilimcileri olanı inceler, olayların nedenlerini ve nasıllarını ortaya koymaya çalışırlar. Siyaset Felsefesi: Siyaset felsefecileri olması gerekeni inceleyen düşünürlerdir. En ideal yönetim biçimini araştırır. İnsanları mutlu edecek eğitiminin ne olduğunu araştıran etkinliktir. Siyaset ancak demokratik rejimlerde mümkündür.
3
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
Temel Kavramlar Devlet: Sınırları belli ve bir toprak parçası üzerinde yaşayan insanların oluşturduğu ve belirli bir örgüt ve ordusu bulunan siyasal kurum. Egemenlik: Ülkenin diğer bağımsızlığını sağlaması.
devletlerden
İktidar: Devletin egemenliğini elinde tutma ve uygulama gücü. Bürokrasi: Devletin hiyerarşik düzeni içerisinde yürütülen tabandan yukarıya doğru daralaan bir yapı içinde örgütlenmiş kişisellikten uzak genel kurallar ve işleyiş ilkelerine göre çalışan profesyonel memurlar topluluğu. Yönetim: Bir örgütün ya da kurumun belirlenen ilke amaçlar doğrultusundaki işleyiş biçimi. Rejim: Bir devletin yönetim biçimi. Meşruiyet: Yasalara ya da kamuya uygun davranışlar. Yasallık: Yürürlükteki hukuk kurallarını uygunluk. Sivil toplum: Toplumun, devletin gücü ve kurumları dışında haklarını savunmak çıkarlarını korumak ya da haklarını savunmak çıkarların korumak ya da ideallerini gerçekleştirmek amacıyla oluşturdukları demokratik yapı. Hak: Bireye tanınmış özgürlükler. Hukuk: Devlet – birey ilişkisini ve yaptırım gücü kuralları. Yasa: Devlet – Birey ve birey – birey arasındaki ilişkileri düzenlemek amacıyla devlet tarafından konulmuş olan ve yaptırım gücü bulunan yazılı kurallar. Eşitlik: Liberalizme göre sadece hukuksal olarak, sosyalizm ideolojisine göre ise yeni doğan iki bireyin aynı hak (mülk hakkı) ve hukuk kazanımlarına sahip olmasıdır. Özgürlük: Liberalizme göre bireyin diğer kişilerin haklarını gasp etmeyecek şekilde yapacağı her şey iken sosyalizme göre eşitlik olmadan özgürlük olmaz gibi bir tümcedir. Adalet: Zayıfı, güçsüzü, haklıyı koruma duygusu ve bu duyguylab ağdaşan siyasal, ahlaksal ve hukuksal yaşam. Sosyalizm ideolojisine göre özgürlük ve eşitlik olmadan yapılamayacak yaşam tarzı.
4
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
Siyaset Felsefesinin Temel Soruları a. İktidar Kaynağını Nereden Alır?
İktidar kaynağını, “insan doğasından” alır; yani toplumu içten ve dıştan gelebilecek tehlikelere karşı koruma düşüncesinden alır. Platon ve Aristoteles tarafından savunulan bu görüşe göre devlet, insanların korunmaları, temel ihtiyaçlarını karşılamaları, kendilerini gerçekleştirmeleri ve ahlâki bakımdan daha iyi olabilmeleri için araçtır.
İktidar kaynağını toplumdaki egemen olan “dinden” alır. Bu görüşe göre siyasi otorite ya da iktidar, Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisidir.
İktidar kaynağını, toplumun birlikte yaşama çabasındaki “ortak iradesinden” alır. Bu yaklaşımı savunan Hobbes, devletin varolmaması durumunda insan yaşamının nasıl bir seyir alacağını sorar ve “İnsan insanın kurdudur” der. Eğer devlet olmazsa insanlar birbirlerine zarar verirler. Bundan dolayı, insanlar birbirlerine duydukları sevgiden dolayı değil, korktukları için ortak bir irade ya da toplumsal bir sözleşme ile bir otoriteye başvururlar.
b. Egemenliğin Kullanılış Biçimleri Nelerdir? Geleneksel egemenlikte yönetenin kendisini, etkinliklerini ve yöneten – yönetilen ilişkisini toplumdaki yerleşik inanç şekilleri belirler. Karizmatik egemenlikte otorite, egemenliğini, kazanmış olduğu karizmadan, yani gerçekleştirmiş olduğu olumlu işlerden kazandığı güçten alır. Rasyonel ve yasal egemenlikte ise iktidar, gücünü, yazılı ilkeler ve hukuktan alır.
5
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
c. Meşruiyetin Ölçüsü Nedir? Siyasi iktidar, kendisini doğuran güç, öğe ya da düşünceye bağlı kaldığında meşru kabul edilir. Bu durumda iktidar kaynağını nereden alıyorsa ona dayanmak zorundadır. Ancak buna rağmen bazı düşünürler, ahlâki bir ölçütün olabileceğini belirterek, insan kişiliğine, insan haklarına ve onun temel hürriyetlerine saygı göstermeyen iktidarların meşruiyetlerinin olamayacağını savunmuşlardır.
d. Bireyin Temel Hakları Nelerdir? Bireyin insan olarak sahip olduğu özgürlük, düşündüğünü ifade etme, yaşama, kendini gösterebilme gibi başkalarına devredilemeyen hakları vardır.
e. Bürokrasiden Vazgeçilebilir mi? Devlet yönetiminde görevli bulunan memurlardan oluşan, kademeli yapılanmış gruba bürokrasi denir. Toplumun olduğu yerde devletin, devletin olduğu yerde bürokrasinin varlığı gereklidir. Bürokraside temel ölçü, onların varlık nedenini oluşturan amaçlara uygun olarak kullanılması ve işletilmesidir. Bürokraside her memurun görev ve sorumlulukları kesin ve ayrıntılı olarak belirlendiği için, işbölümü ve uzmanlaşma üst düzeydedir. Herkesin sahip olduğu yetkiler göreve ait olduğu için, yetkili kişi bu yetkiyi ancak görevli bulunduğu süre içinde kullanabilir; yetkiyi başkasına miras bırakamaz. Bürokrasi başlangıçta, devletin işlerinin yerine getirilmesinde bir araçtı; ancak günümüzde bürokrasinin bir amaç halini aldığı durumlara rastlanmaktadır. Bu durum, siyasi gücün emrinde olması gereken bürokrasiyi adeta bir güç olarak ortaya koymaktadır. Bürokrasi, örgütlenmenin en akılcı örneklerinden biridir. Bürokrasiye yapılan eleştiriler, ondan vazgeçilebileceği anlamına gelmez. Çağdaş toplumlarda bürokrasi kaçınılmazdır. Yönetim sorumluluğu siyasilerde olsa da, onlar geçicidir. Devletin sürekliliği için bürokrasi gereklidir.Bürokrasiden vazgeçmenin olanaksız olması, çabaların, onun olumsuzluklarının giderilmesi yönünde odaklaşmasına yol açmıştır.
f. Sivil Toplumun Anlamı Nedir? Sivil toplumlar büyük ölçüde devletin siyasi otorite ve kurumlarının dışında örgütlenen gönüllü kuruluşların meydana getirdiği sosyal birliklerdir. Siyasi otoritenin dışında toplumun kendi kendine yönlendirmesi anlamını taşır. Bunlar devlet karşısından daha çok özerkliğe sahiptir. Kolayca kamuoyu oluşturabilirler. Demokratikleşme sürecinde oldukça ileri bir aşamayı temsil ederler.
6
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
Siyaset Felsefesinin Ana Problemleri a. Karmaşa – Düzen – Ütopya Karmaşa, düzenin ve toplumsal kuralların, değerlerin olmadığı bir durumu ifade eder. Bu durumda, tüm insanların varoluşu tehdit altında kalır; onlar, temel ihtiyaçlarını karşılayamadıkları gibi, yok olma tehlikesiyle de karşı karşıya kalırlar. Karmaşa halinde toplum yaşamının sürdürülememesi, sosyal düzenin kurulmasını gerekli kılar. İnsanlar belli değerler ve kurallar çerçevesinde gelişmiş olan, karşılıklı ilişkilerin oluşturduğu düzen sayesinde ihtiyaçlarını karşılayıp isteklerini gerçekleştirirler. Bununla birlikte, nasıl ki insan bir karmaşa hali içinde var olamıyor ve bu durum bir düzeni zorunlu kılıyorsa, varolan toplumsal düzenden hoşnutsuzluk da insanları ve düşünürleri daha iyi bir düzen arayışına, bir takım ütopyalara götürmüştür. Bu gibi durumlarda düşünürler, haksızlıkları giderecek, adaleti sağlayacak, sömürüyü önleyecek toplum düzenleri tasarlamışlardır. İşte filozofların adalet, eşitlik, özgürlük gibi birtakım soyut ilkeleri temel alarak, olması gerekene göre tasarladıkları devlet düzenine “ütopya” denir. Siyaset felsefesinde, devleti doğal bir kurum olarak kabul edenler olduğu gibi, yapma bir kurum olarak da kabul edenler vardır.
aa. Doğal Bir Kurum Olarak Devlet Bu anlayışta devlet insan doğasına dayanır. Temsilcileri Platon ve Aristoteles’tir. Platon’a göre insan doğası ile devlet arasında büyük benzerlik vardır. Devlette bulunan sınıflar, insanda bulunan yetilerin karşılığıdır. Örneğin işçi sınıfı insandaki beslenme güdüsüne, yönetici sınıfı insandaki akla karşılık gelmektedir.
7
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi Aristoteles’e göre insanda, topluluk içinde ve devlet düzeninde yaşama eğilimi vardır. Toplumsal bir yaşam yetisiyle donatılmış olan insan, doğanın kendisine verdiği yetenekleri ancak bir toplum içinde geliştirebilir.
ab. Yapma Bir Varlık Olarak Devlet Bu anlayışta devlet, insanları koruyacak bir araç olarak ortaya çıkar. İnsanlar bir araya gelerek aralarında sözleşme yaparlar. Ortak iradelerini temsil edecek bir gücü, hakem olarak tayin ederler. J. Locke ve Hobbes bu anlayışın temsilcileridir. Hobbes’a göre devlet, insanların birbirlerine karşı zararlı eylemlerden vazgeçtiklerinin bir ifadesidir. Ona göre insanın doğal durumu herkesin herkesle savaşmasından ibarettir. Locke’a göre insanlar doğa durumundan, uygar bir yönetimi ortaya koyan toplumsal bir sözleşme ile kurtulmuşlardır.
b. İdeal Düzen Arayışları İdeal düzen arayışları birbirine karşıt iki görüşün ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunlardan biri, insanın doğal yapısından yola çıkarak ideal düzenin olamayacağını ileri sürer. Diğeri, özgürlük, eşitlik, adalet gibi idelerden hareket ederek ideal bir devlet düzeninin olabileceğini ileri sürer.
ba. İdeal Düzenin Varlığını Reddedenler Sofistler İdeal düzen herkesi memnun edebilecek bir düzen olmalıdır. Böyle bir düzen doğada kalmıştır, daha sonra da görülmeyecektir. Herkesin üzerinde uzlaşabileceği bir devlet yoktur.
Nihilizm Otoriteye dayalı tüm kurumlar insan özgürlüğüne ve yaratıcılığına bir engeldir. Bütün toplumsal kötülükler insanın özgür olamamasından kaynaklanır. Dolayısıyla insanı sınırlayan bütün değer, kurum ve düzenler kötü olup yıkılmalıdır. Nihilizm, bu görüşüyle anarşizmle birleşir.
bb. İdeal Düzenin Olabileceğini Savunanlar Bazı düşünürler, mevcut hiçbir toplum düzeninin insanları mutlu edemediğini, aynı zamanda düzeltilmelerinin de olanaksız olduğunu savunmuşlardır. Bu nedenle hiçbir yerde gerçekleşmemiş, gerçekleşme olanağı da bulunmayan toplumsal düzen tasarlamışlardır. Zihinde ve düşüncede oluşturulan, gerçekleşmesi mümkün olmayan bu düşsel toplum tasarımlarına “ütopya” adı verilir.
8
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi Platon’un “İdeal devleti”, Farabi’nin “Medinetül Fazıla”sı, Thomas More’un” Ütopya” sı, Campanella’nın “Güneş Ülkesi”, Machiavelli’nin “Hükümdar”ı, Francis Bacon’un “Yeni Atlantis” i birer ütopya örneğidir. Bu düzen arayışları, hürriyetleri, eşitliği veya adaleti temel alan görüşler olarak farklı yönlerde gelişmiştir.
Ütopya Örneği: Medinetül Fazıla (İdeal Devlet) – Farabi Farabi, 850 ve 950 yılları arasında yaşamış büyük Türk-İslam filozoflarından biridir. Farabi, Türkistan'da doğmuş ve İbn-i Sina'ya öncülük etmiştir. Farabi, Yunan felsefesi ile İslam felsefesini birleştirmeye gayreti içerisinde, Platon'dan ve Aristoteles'ten etkinlenmiş ve bu yönde verdiği eserleri ile Türk tarihinin övünç kaynaklarından birisi olmuştur. Farabi, "medinet’ül fâzıla" (erdemli şehir) adlı esrinde böyle ütopik bir devlet tasarlamıştır. Farabi'ye göre, insanlar yardımlaşarak bir arada yaşamalıdır. Öyle ki sağlıklı bir canlıda bütün organlar büyük bir ahenk içerisinde çalışıyor ise toplumunda aynen bu şekilde uyum göstermesi icap eder. Farabi devletle ilgili olarak sırasıyla bazı tanımlara da yer verdiği eserinde “Medine, şehir, millet ve köy”ün üzerinde dururken en iyi devletin özelliklerini vermeye başlar. Farabi'nin verdiği ideal devlet tarifi Platon'un verdiği ideal devlet tarifine oldu Farabi, tarif ettiği ideal devletin karşısına dört kusurlu devlet şekilli koymuş ve bu manada ideal devlet tarifini sağlamlaştırmıştır. Farabi, etkinlenmiş olduğu Platon'un devlet tarifini dahada genişleterek -ütopik bir yapı olsa da- devlette olması ve olmaması gerekenleri, devlet başkanında olması ve olmaması gereken hususları detaylıca irdelemiş ve bir devlet tezi ortaya çıkarmıştır. Kitabın arka kapağından; Farabi'ye göre İslam'ın çeşitli anlaşılma biçimleri veya anlaşılma seviyeleri mevcut olabilir ve nitekim de mevcuttur. Bu seviyelerden biri, onu üzerinde hiçbir ciddi zihinsel, akılsal işlemde bulunmadan gelenekçilerin savundukları biçimde olduğu gibi harfi harfine almak ve anlamaktır. Bu, sokaktaki insanın, sıradan insanın, Platon'un sözleriyle "gözüyle görmediği, eliyle tutmadığı şeyleri anlamakta güçlüğü olan "insanın, duyularından akla, sezgiye yükselmemiş ve yükselemeyecek olan insanın anlama biçimi ve seviyesidir (bu inanç seviyesi, Gazali'nin deyimi ile "taklit" seviyesidir.) Ancak bunun üzerinde özel bir gruba, seçkinlere, akıl ve sezgi sahibi insanlara, duyumcu-maddeci değil, akılcı ruhçu insanlara tahsis edilmiş olan özel bir anlaşılma biçimi ve seviyesi vardır ki bu filozofların, bilginlerin anlama biçimi ve seviyesidir. İşte Farabi'ye göre felsefe, o halde, İslam'ın en üstün, en doğru, en mükemmel anlama biçimi ve seviyesidir.
9
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi
BİREY VE DEVLET Birey ve devlet biri olmadan diğeri de var olamayan iki temel ögedir. Çünkü eğer birey olmasaydı devletin ortaya çıkması söz konusu olmayacaktı. Eğer devlet olmasaydı da farklı düşünce, istek ve çıkara sahip bireylerin bir arada yaşamalar mümkün olmayacaktı. Birey-devlet ilişkisi dediğimizde aslında günümüz demokrasi ile yönetilen, modern toplumlarındaki ilişkiyi kastederiz. Çünkü İlk ve Ortaçağ devletlerinde birey devlet ilişkisinden söz etmek mümkün değildir. Nedeni de şudur; bu devletlerde totaliter yönetimler, ülkede yaşayan insanları itaat etmesi gereken bir çeşit köle olarak görmüşlerdir. Bu devletlerdeki birey-devlet ilişkisi olsa olsa itaat eden- emreden ilişkisidir. İlk ve Ortaçağ boyunca kurulan her devlet, varlığını borçlu olduğu bireylere, çoğu zaman büyük baskılar uygulamıştır. 17. yüzyıla gelindiğinde, totaliter ve monarşik yönetimlerin yerini demokratik ve laik iktidarlar almaya başlamıştır. Bununla birlikte, bireyler de devlet karşısında birtakım hak ve özgürlükler kazanmaya başlamıştır. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin benimsenmesi ve hukuk devleti anlayışının gelişmesiyle, birey-devlet ilişkisi sağlam, gerçekçi ve akılcı bir temele kavuşmuştur. Devlet artık, birey için varolan, bireylerin kendilerini gerçekleştirmeleri, temel hak ve özgürlüklerini hayata geçirebilmek için var olan bir kurum haline dönüşmüştür. Birey-devlet ilişkisinin bu günkü duruma erişmesi, verilen büyük mücadeleler sayesinde olmuştur. Yine burada birçok düşünürün önemli katkıları olmuştur. ?imdi bu katkıyı sunan düşünürlerden bazılarının görüşlerini açıklayalım.
10
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi Yusuf Has Hacip, 11. yüzyılda yaşamış ünlü Türk düşünürü ve şairidir. Birey, devlet ve yaşamı konu alan "Kutadgu Bilig (mutluluk veren kitap) adlı eseriyle ün kazanmıştır. Yusuf Has Hacip bu eserinde, İslam dünyasındaki ahlak anlayışını, buna bağlı olarak devlet anlayışını ve eski Türk topluluklarındaki gelenek, görenek ve düşünceleri irdeler. Dönemin toplumsal kurumlarını ve yaşam biçimini analiz eder. Eserde, bilginin ve dilin değeri üzerinde durur, iyiliği, aklı ve adaleti över. Yusuf Has Hacip, devletin nasıl olması gerektiği ve devletin ideal bir devlet olabilmesi için sahip olması gereken özellikler üzerinde durur. Ona göre devletin ideal bir devlet olabilmesi için, akla, adalete, doğru ve adil yasalara dayanması gerekir. Devlet, bireyi mutlu etmeyi amaçlamalı, bireyin gelişmesine ve daha iyi bir konuma gelmesine katkıda bulunmalıdır. Buna karşın birey de boş durmayıp, Tanrının buyruklarını özümseyerek, erdemli olmaya çalışmalıdır. Böylelikle birey-devlet ilişkisi sağlam temellere oturmuş olur. Montesguieu (Monteskiyö,1689-1755) ünlü eseri "kanunların Ruhu"nda üç yönetim biçiminden söz eder. Bunlar, cumhuriyet, monarşi ve despotizm (baskıcı yönetim)dir. Cumhuriyet yönetimi kendi içinde aristokrasi ve demokrasi olmak üzere ikiye ayrılır. Egemenlik soylu küçük bir azınlığın elinde ise aristokrasi, halkın çoğunluğunun eline geçtiğinde de demokrasiortaya çıkar. Demokrasi, halkın kendi kendisini yönettiği yönetim biçimidir. Monarşi, tek bir kişinin ülkeyi yasalara uygun olarak yönetmesidir. Bu yönetim biçiminde yetkiler çoğunlukla miras yoluyla babadan oğla geçer. Despotizm ise, tek bir kişinin toplumu keyfine göre yönetmesidir. Ona göre, bu üç yönetim biçimine denk düşen üç temel duygu vardır. Cumhuriyet erdeme, monarşi onur, şan ve şerefe, despotizm ise korkuya dayanır. Bütün yönetim biçimlerinin eksikliklerini ve üstün yanlarını açıkladıktan sonra Montesguieu şu soruyu sorar: "İktidar gücünün kötüye kullanılmasını önlemek için ne yapılmalıdır?" sorusuna verdiği yanıt ise "İktidarı iktidarla durdurmaktır. Başka bir deyişle, iktidarın gücünü, başka güçlerle sınırlamak gerekir. Montesguieu'ye göre devletin üç gücü vardır: yasama, yürütme ve yargı. Bu güçlerin tek elde toplanması güçler ayrılığının olmadığını gösterir ki bu durum tehlikelidir. Bundan dolayı bu güçler ayrı ayrı ellerde toplanmalıdır. Bu sayede iktidar, diğer bir iktidarla sınırlandırılmış olur. Montesguieu'ye göre, ancak bu üç gücün ayrıldığı toplumlarda, bireyin hak ve özgürlükleri güvence altına alınabilir. Sonuç olarak birey-devlet ilişkisi emreden itaat eden ilişkisinden çıkar. Böylece, hukuk devletinin işlediği, hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı toplumlarda birey-devlet ilişkisi meşruluk kazanır.
11