Vesikalı Yarim: Çok Eskiden Rastlaşacaktık

Page 1

VESİKALI YARİM “çok eskiden rastlaşacaktık” TAHLĠL EDEN VE HAZIRLAYAN

EYÜP AKTUĞ

Vesikalı Yarim, Türk sineması tarihinin iftihar filmidir. Daha önce film üzerine sayısız tahliller yapıldı, bir çok film eleĢtirmeni tarafından baĢyapıt olarak kabul edilen bu filmi enine boyuna incelediler. Vesikalı Yarim filmini ben de incelemek istedim ve bu çalıĢmayı hazırladım.

www.e-aktug.com


2

Oyuncular Türkan ġoray — Sabiha Ġzzet Günay — Halil Ayfer Feray — Müjgan Selahattin Ġçsel — Halil'in Babası Behçet Nacar — Necmi Semih Sezerli — Fethi Aydemir AkbaĢ — Cemil Hakkı Kıvanç — Halil`in ArkadaĢı Turgut Baydar — Halil`in Oğlu Orhan Çoban — Garson Necip Tekçe — Necmi'nin ArkadaĢı Ahmet ġenses — MüĢteri YaĢar ġener — Çiçekçi Ġlhan HemĢeri — MüĢteri Osman Han — Garson Doğan Tamer — MüĢteri Ali Demir — Garson Aynur Akarsu

Seslendirenler Hayri Esen — Ġzzet Günay Seslendirmesi Jeyan Mahfi Tözüm — Türkan ġoray Seslendirmesi Alev Koral — Ayfer Feray Seslendirmesi Osman Alyanak — Selahattin Ġçsel Seslendirmesi Timuçin Caymaz — Behçet Nacar Seslendirmesi Zafer Önen — Semih Sezerli Seslendirmesi Esen Günay — Zeki Sezer Seslendirmesi Erdoğan Esenboğa — Hakkı Haktan Seslendirmesi Lale Belkıs — Seslendirme AyĢegül Devrim — Seslendirme Orhan Alkan — YaĢar ġener Seslendirmesi Bülent Koral — Aydemir AkbaĢ Seslendirmesi

Yönetmen: Lütfi Ö. Akad Senaryo: Safa Önal Yapımcı: Hürrem Erman , ġeref Gür Müzik: Metin Bükey Görüntü Yönetmeni: Ali Uğur Eser: Sait Faik Abasıyanık Yapım Yılı: 1968 Süre: 88 Dakika

1968 Antalya Altın Portakal Film Festivali, En Ġyi 2. Film Ödülü, Lütfi Ö. Akad 1968 Antalya Altın Portakal Film Festivali, En Ġyi Kadın Oyuncu Ödülü, Türkân ġoray 2009 2.Türk Sineması Sevgi Onur Ödülleri, Lütfi Ö. Akad, Safa Önal, Türkân ġoray, Ġzzet Günay

2


3

Giriş

T

ürk sinemasının usta yönetmeni Lütfi Ö. Akad’ın yönettiği, baĢrollerini Türkan ġoray’ın ve Ġzzet Günay’ın paylaĢtığı, sinema tarihimizin iftihar filmlerinden birisidir Vesikalı Yarim… Edebiyatımızda hikayeciliği ile yer edinen Sait Faik Abasıyanık’ın “MenekĢeli Vadi” isimli hikayesinden sinemaya uyarlanan Vesikalı Yarim’in senaryosunu ise Safa Önal kaleme aldı. Bu kısa giriĢten sonra birkaç hususu belirtmek istiyorum. Sinema eleĢtirmenleri tarafından üzerinde en çok durulan filmlerin baĢında geliyor. Ben bir sinema eleĢtirmeni değilim. Fakat YeĢilçam’a ve özellikle sinemamızın siyah — beyaz dönemine karĢı derin bir alaka ve hayranlık duyan birisiyim. Vesikalı Yarim filmi ise arĢivimin ve sinema hafızamın baĢ köĢesinde duruyor. Film üzerine aldığım notları, oyuncuların ve karakterlerin ben de uyandırdığı hisleri, filmde kullanılan imgeleri, filmin karakterini destekleyen Ģarkıları, filmin sinemamıza kattığı değerleri ve film üzerine daha önce yapılmıĢ çalıĢmaları — haberleri, kendi penceremden sizlerle paylaĢmak istedim.

Türk Sinemasının Koca Çınarı: Lütfi Ö. Akad Lütfi Ö. Akad, Türk sinemasının “Koca Çınar” sıfatı ile anılan biricik yönetmeni. Literatürümüze “sinemacılar kuĢağı” isimli bir kavram girmiĢse eğer bu Lütfi Akad marifetiyledir Ģüphesiz. Lütfi Akad’a kadar beyaz perdemizde tiyatro — sahne geleneği hakimdi ve filmler bu geleneği takip ederek çekiliyordu. Sinemamızdaki bu tiyatro geleneğinden, belirgin anlamda ilk kopuĢ ve gerçek manada sinema tekniğini uygulayıĢ Lütfi Akad ile birlikte baĢlamıĢtır. Bu konuda herkes gibi ben de Ģu fikri taĢıyorum, Türk sinemasını sinema ile buluĢturan yönetmenlerin baĢında geliyor. Lütfi Akad, toplumsal gerçekçilik bağlamında yaklaĢtı sinemaya. Olanı olduğu gibi verdi, onun filmlerinin ekseriyetinde, Ģehri, insanları ve duyguları yaĢantımızın bir yerinde mutlaka görür, hissederiz. Yönetmenliğini yaptığı Vesikalı Yarim filminde onun bu özelliğini fazlasıyla görürüz. Filmi izlerken, aynı zamanda hayatı da okumuĢ oluruz.

Belirtmem gereken bir Ģey var daha var. Biraz önce bahsettiğim ölçüler üzerine hazırladığım bu film tahlilini kaynak belirtilmek sureti ile ticari menfaat gütmeksizin dileyen kiĢi alıntılayabilir. Bu çalıĢmam vesilesiyle, tekrar ve tekrar hatırladığımız, Türk sinemasına emek veren ve bizi bize hatırlatan, bize anlatan o güzel insanları sevgi, saygı ve Ģükranlarımı sunuyorum. 3


4

Roman Dilinden Şiir Diline: Vesikalı Yarim Malumu olduğunuz bir mesele var. YeĢilçam filmlerinde, çok fazla cümle kurulur. Film senaristlerimiz, uzun ve süslü cümleler kurmayı pek severler. Buna bir çeĢit roman dili de diyebiliriz. Bilmiyorum, belki roman dili yakıĢtırmasını yapmam hatalı olabilir. Fakat, romanlar hacimsel manada ve roman yazarlarının kullandıkları dil yapıları, bahsini yaptığım meseleye yakınlık göstermekte. Bunun yanı sıra izlediğimiz bir çok filmde, film karakterlerinden duyduğumuz cümleler, hayatın dilini yansıtmakta yetersiz kalıyordu. Misal vermek gerekirse bir taksi Ģoförü, uzun süslü cümleler kurmaz, elbette istisna insanlar vardır.

kitapların ifade etmekte zorlanacağı Ģeyleri duyar, anlar, hisseder ve adeta yaĢamıĢ oluruz. Bu Ģiirin büyüsündendir ve yine bana göre bütün sanatların baĢlangıç noktası olarak kelimeyi, sözü, yani Ģiiri görürüm. Lütfi Akad, ilk kez yönetmen koltuğuna oturduğu “Vurun Kahpeye” isimli filmiyle bunu bizlere hissettirmiĢti. Vesikalı Yarim filminde ise onun Ģiir dilini ve lirizmindeki toplumsal gerçekçiliği sonuna kadar hisseder ve bu özelliğine hayran kalırız.

Bu kadim medeniyette, binlerce yıldır bir çok kültüre ev sahipliği yapan bu bereketli topraklarda insanlar ruhları ile anlaĢtılar. Bunu küçük bir Batı Doğu kıyası ile örneklendirecek olursam… Roman bize Batı edebiyatından ithal olmuĢ bir türdür. Roman, plastik ve yapay bir dünyayı muhteva eder. Roman yazarı, orada hürdür ve hayal dünyasıyla bir takım kiĢileri, bir takım olayları, mekana ve zamana bağlayarak iliĢkilendirir. Uzun lafın kısası bir dünya tasavvur eder. ġiir ise özdür. Öz nedir peki? Ben özün ruh olduğuna inanan insanlardanım. Yani duygularım, hissettiklerim, yaĢama ve insanlara karĢı duruĢum… Doğu kelimesini duyduğum zaman aklıma Ģiir gelir bunun için. Klasik bir söylem olacak fakat yine de tekrarlamak istiyorum, GüneĢ doğudan doğar. ġiir diline gelecek olursak… ġiir, söylemek istediğini uzatmadan verir. Bir deyim var, az konuĢur ama öz konuĢur. Bazen iki mısra ile kütüphanelik çapta

Bütün bunların yanında Safa Önal’ı da elbette unutmamak gerekiyor. Sinemamızın iftiharlarından birisi de büyük senarist Safa Önal’dır. Safa Önal, Sait Faik Abasıyanık’ın “MenekĢeli Vadi” isimli hikayesinden Vesikalı Yarim gibi muazzam bir filmin senaryosunu çıkarmayı bildi. Üstelik müthiĢ bir Ģiirsellik katarak… Bu yüzdendir ki, filmde karakterlerin ağızlarından dökülen bir çok replik artık klasikleĢmiĢ ve bir Ģiirin mısraı gibi yazın dünyamızda yerini almıĢtır. Mesela Orhan Pamuk, Kara Kitap isimli eserinde Vesikalı Yarim’in klasikleĢen birkaç repliğini bizlere sunar, filme değini de bulunur. 4


5

Bİ SİGARA İÇEBİLİR MİYİM, YAKAR MISIN? “halil ve sabiha’nın ilk karşılaşması” Halil. Daha sonraları anlıyoruz ki geç saatlere kadar içmiĢliği yok arkadaĢ düğünlerinin dıĢında… AkĢama sözleĢirler, Halil biraz çekingen davransa da arkadaĢlarının ısrarları iĢe yarar ve Beyoğlu teklifini kabul eder.

“Şeref Film Takdim Eder.”

F

ilmimiz Ġstanbul’un Koca Mustafa PaĢa semtinde, Sünbülefendi Camii’nin kameranın görüĢ açısına giriĢle baĢlıyor. Sakin ve huzur dolu bir atmosfer bizi karĢılıyor. Halil ve arkadaĢları (Cemil, Fethi ve filmde ismi geçmeyen diğer arkadaĢı) omuzladıkları sebzeleri Halil’in at arabasına doğru taĢırlar. Bu arada belirtmek isterim, Halil’in ve babasının birlikte iĢledikleri bir bostan ve bostan çıkan ürünü sattıkları küçük sayılabilecek bir manav dükkanı var. Halil’in filmdeki ilk cümlesi Ģu oluyor: “Herkes kendi dükkanında tartsın yine. Parasını da sattıktan sonra getirip versin.” Daha ilk cümleden sezinleyebiliyorum Halil’in nasıl bir ruh yapısına sahip olduğunu. Tabi bu hissediĢimdeki etken sebeplerden birisi de Ġzzet Günay’ı seslendiren Hayri Esen. Ġzzet Günay’ın duruĢu, jest ve mimikleri, Hayri Esen’in ses tonu ile birleĢince Ģu tabloyu karĢımda buluyorum. Sert sayılabilecek karaktere sahip bir insan, külhanbeyi diyemesem de arkadaşları tarafından sözü dinlenir ve çevresince itibar gören birisi.

- Bir büyük şişe, nevalesi benden. Fazlasına aklım yetmez. - O kadar da yeter zaten. - Size bu ikramı Beyoğlu`nda yapacağım. Bıktım Ali Rıfat„ın Meyhanesi„nden! - Daha masraflı olur ama, gözümüz gönlümüz açılır birazcık. Ve ġükran Ay’ın sesi duyulur. Beyoğlu’nda bir saz salonu. Dönemin meĢhur Ģarkılarından “Kahverengi Gözlerin”… Nihayet içeri girer ve bir masaya otururlar. Masayı ilk ziyaret eden ise Cemile adından bir konsomatris. Kendisini tanıtır ve selam verir, kimse yüz vermez, görmezden gelirler. Halil’in arkadaĢı Fethi, Cemile gittikten sonra saz salonları hakkındaki bilgisini arkadaĢlarıyla paylaĢır. Sanırım böylesi yerler için hayli tecrübeli dost. Sohbetin seyrini beğenmez Halil. Diğerleri ise “Halil yabancımız değil, baĢımız da bağlı değil.” diyerek masadan kalkarlar. Halil’in niyeti bir iki kadeh daha yuvarlayıp eve geçmektir. Masanın hesabı için garsona döner ve el iĢareti yapar. Tekrar önüne döndüğünde ise “o an” gelmiĢ olur. Ortamın gürültüsü giderek uzaklaĢır ve her Ģey yavaĢlar. Sadece onun sesi duyulur. Jeyan Mahfi Tözüm’ün eĢsiz sesiyle...

Bu dört arkadaĢın bir takım ortak yönleri var. Biraz önce belirttim, birinci ortak paydamız bu dört kiĢinin manav olması. Ġkinci ortak paydamız ise eğlenceye birlikte gitmeleri. Eğlenceden kastım ise saz salonları, meyhaneler yahut seyirlik yerler. 60’larda ve 70’lerde en azından büyük Ģehirler için eğlence hayatı bu Ģekildeydi. Fakat bu eğlence hayatının pek içine girmiyor

- Bi sigara içebilir miyim, yakar mısın? 5


6

Halil çakmağını ateĢler ve Sabiha’nın sigarasını yakmak üzere, hafif titreyen ellerini ileri uzatır. Sabiha, masaya oturur oturmak Ģef garson teĢrif buyurur. Biraz evvel aynı garsondan hesabı isteyen Halil, “Ne istiyorsa getir, masayı da temizle!” diyerek hafif ĢaĢkın bir edayla bir taraftan Sabiha’yı izlerken diğer taraftan da garsona sipariĢ verir. Derken Sabiha’nın içkisi gelir ama aksilik bu ya, arka masada ilk izlenimlerime göre zengin ve itibar sahibi bir müĢteri Sabiha’yı masasına sesler. Zengin adamın yanında kabadayı havasında derin ceketli ve cüsseli bir adam var. Sabiha’ya karĢı da alakalı durmakta. Zengin adam ise Sabiha’nın saz salonundan ar-

kadaĢı olan Müjgan ile ilgili. Biraz sonra, Halil’in masasına tekrar döner Sabiha. Halil’in Ģansızlığı ki saz salonunun bugün ki mesaisi bitmiĢtir, ufaktan toparlanmaya baĢlarlar. Sabiha’ya karĢı acemice cevaplar veren Halil’in bu hali, Sabiha’yı gülümsetir. Ayrı ayrı çıkıp, köĢede buluĢurlar. Seyirlik bir yer bulmuĢlardır sonunda. Sahnede raks eden bir kadın ve kadını seyre dalmıĢ Sabiha. Halil’in gözleri Sabiha’nın güzelliğinde. Sabiha bu durumu fark eder ve “Beni değil onu seyret.” diyerek, Jeyan Mahfi’nin o bilindik gülümseme sesiyle cevap verir. Gün artık sökmek üzeredir.

BENİM ADIM DA SABİHA “köprü kapanıncaya kadar bir ömür” Gece nihayete ermiĢ, otomobilin içinden Ġstanbul’un ara sokaklarının aydınlığa kavuĢtuğunu görebiliyoruz. Bu arada otomobil köĢeyi döner ve durur. Geldiğimiz yer Sabiha’nın evidir. Halil’de otomobilden iner. Sabahın bu saatinde ne yapacağını bilemez gibi durur Halil. Çünkü Ġstanbul’un iki yakasını birbirine bağlayan köprü gece olunca kapanıyor, sabah ise mesai saatinden önce açılıyordu. Bu arada Halil’in sesini duyarız. Hayri Esen müteĢekkir bir ses tonuyla Ġzzet Günay’ı konuĢur.

- İstanbulluyum. Doğma büyüme. Tanıştığıma da çok memnun oldum. - Benim adım da Sabiha. Sabah şerifler hayır olsun! Halil, bu veda faslının ardından, efsunlu bir gece geçirmiĢ olmasının verdiği garip bir hal içerisinde, sırtını döner ve gitmeye baĢlar. Biraz sonra Sabiha’dan duyacakları onun hayatını Ģekillendiren cümle olacaktır. Sabiha, yokuĢtan aĢağı doğru inen Halil’e Ģefkat dolu bir ses tonu ile seslenir. “Halil! Gel bende kal, köprü kapanıncaya kadar.”

- Ne zamandır böyle vakit geçirmemiştim. - Eğlenmedin ki! - Niçin? - Ne gülüp açıldın, ne doğru dürüst konuştun. - Adını bile söylemedin, anla artık. - İsmim, Halil‘dir. - Ya... Nerelisin?

Fakat daha sonraları anlıyorum ki, o köprünün kapanması bir buçuk, iki yılı bulacaktı. Halil, Sabiha’nın evinde bambaĢka bir dünya bulur. Hayal ettiği Ģeyi bulamamıĢ görünür. 6


7

Daha önce hiç süslü ve esanslı kadın tanımamıĢtır Halil. Zaten, diğer arkadaĢları gibi meyhanelerde vakit geçiren, saz salonlarında, seyirli yerlerde eğlenen birisi değildir. Kendi halinde, bostanı ile manavı ile uğraĢ veren, Ġstanbul’a tutunmak için gayret gösteren ve Ģu ana kadar gördüğümüz kadarıyla Anadolu gururuna sahip bir karakterde kendisini gösterir.

ği bir cevap alır. “Hayatımı da anlatayım mı canım? Nasıl düştüğümü de dinlemek ister misin?” Dinlemek istemez Halil. Bu kez de yeni bir soru bizlerde tebessüm bırakır. - Sabiha asıl adın mı? - Yok yalancı takma isim olsa Sabiha mı olur? Odasına çekilip yatmaya hazırlanan Sabiha, küpelerini çıkarır, boyalarını siler ve Halil’e adeta sarhoĢluk veren esansı da gitmiĢtir. Biraz daha birbirlerini tanırlar, Sabiha Halil’e öğütte bulunur. Bir daha bu taraflara gelmemesini, içkiye, saza, eğlenceye alıĢmaması için nasihat eder.

Salondaki dolabın üzerindeki resim dikkatini çeker Halil’in. Kim olduğunu sorar ve Sabiha’dan “Annem, rahmetli…” cevabını alır. Ama bu cevap Halil için doyurucu değildir. Kendisini büyülediği bu kadını daha iyi tanımak arzusunda bir soru daha sorar ve Sabiha’dan beklemedi-

HOŞLANMAKTAN DA BETER Mİ NE! “ve sabiha halil’in elini tutar.” Halil’in aklı fikrin Sabiha’dadır. Mütemadiyen, o geceyi, Sabiha’yı düĢünür. Uzun uzun dalar. O hale gelir ki, Sabiha’yı düĢünmekten çalıĢamaz olur. Artık dayanamaz. Sabiha’yı tekrar görmek için hikayemizin baĢladığı ġen Saz’a doğru yola çıkar. Bir de meyve sepeti yapar Sabiha’ya hediye etmek için. Meyve sepeti ile karĢısında Halil’i gören Sabiha, ĢaĢkınlığını gizleyemez ve alaycı bir kahkaha atar. Halil bozulur, sinirlenir ve öfkesini garsona çıkıĢarak alır. Fakat biraz sonra Sabiha, Halil’e karĢı gösterdiği alaycı tavrından piĢman olmuĢ olacak ki, Halil’e yaklaĢır, üstelik esansını tazelemeyi de ihmal etmez. Halil’den özür diler, maksadının ne olduğunu sorar. Halil, Sabiha’ya karĢı hissettiği duyguları gizlemez. “Aşikare hoşlandım, hoşlanmakta da beter mi ne?” Sabiha’yı sinirlendirir, Halil’in bu itirafı. Bunun nedeni

Halil’den hoĢlanmaya baĢlaması mı yoksa Halil’e karĢı hususi bir tavır mı takınması Ģimdilik bilmiyorum. Halil’in parayı kim kime vermek icap ediyor, sorusunun karĢısında iyice sinirlenen Sabiha: “Gelemem, hele öyle hiç gelmem!” diyerek uzaklaĢır Halil’in masasından. Halil, kadehindeki son yudumu da içip, Sabiha’nın red cevabının ardından saz salonundan ayrılır. Gecenin ilerleyen saatin Sabiha ve arkadaĢı Müjgan’da saz salonundan çıkar iki erkek eĢliğinde. Sabiha, yolun sonunda bekleyen Halil’i görür. Karanlığın içerisinde Sabiha’nın çıkıĢını beklemiĢtir Halil. Halil, Sabiha’yı yanında bir erkekle görünce arkasını dönüp yürümeye baĢlar. Sabiha’nın bakıĢlarında hafif bir buğu vardır. Dokunsan ağlayacak gibi bir hal. Biraz sonra arka taraftan bir ses duyulur. “Halil..” Sabiha, Halil’e doğru koĢar. 7


8

MERHABA HALİL, MERHABA SABİHA “bu evi şimdi seviyorum!” - Merhaba Halil! - Merhaba Sabiha! ġunu kesin olarak söyleyebilirim. Artık Sabiha Halil’e, Halil’de Sabiha’ya karĢı çılgınca bir aĢk duymaktadır. Sabiha, saz salonuna birkaç gündür gitmemektedir. Halil’in de manava dükkanına uğradığı yoktur. Sabiha’nın evinde güzel geleceklerin hayallerini kurarlar. Fakat saz salonuna birkaç gündür uğramayan ve patronunu habersiz bırakan Sabiha’yı merak ederler. Kapıyı çalan saz salonundan bir adamdır. Sabiha’yı almaya gelmiĢtir. Hasta olduğunu bahane ederek kapıyı kapatır. Halil, Sabiha’ya artık hiçbir zaman oraya gitmeyeceğini, o saz salonuna dönmeyeceğini söyler. “Anla!” der. Sabiha anlar. Biz de anlarız, bu bir evlenme teklifidir. Adeta yeniden tanıĢmıĢlardır. Birbirlerine merhaba derler.

Ģini bırakmayacaklarını düĢünür. Halil’e göre herkes haklıdır bu iĢte. Sabiha, saz salonunda geçen hayatı bıraktığından, artık erkenden uykusu gelmeye baĢlar, içki de içmez. Çünkü mecbur değildir. Saz salonunda dükkana kazandırmak için müĢterilerle içki içiyor, geceyi gündüz, gündüzü gece ediyordu. ġimdi her Ģey yoluna girmiĢ gibidir. Pazar alıĢveriĢlerine de çıkar Sabiha. Sebze, meyve ve mutfak erzaklarını alır. Bir de Halil’e hediye edeceği bir tütün tabakası alır. Halil’in yanına gelir. Lokantaya benzer bir yerde bir masaya oturmuĢlardır. Hediye ettiği tütün tabakasından bir sigara çıkaran Halil’e çakmadığı uzatan kiĢi Sabiha’dan baĢkası değildir. Hatırlarsınız, filmimizin baĢında büyülenmiĢ gibi bir bakıĢ ile çakmağı Sabiha’ya uzatan Halil’di. ġimdi ise o hal Sabiha’nın üzerinde var.

Halil, Sabiha’nın evini kendi evi gibi görmektedir. Mutfağın eksikleri için alıĢveriĢ yapar ve babası gibi mutfak alıĢveriĢini toptan yapar. Bir ay yetecek kadar erzak almıĢtır. Sabiha, Halil’e babasının kendisinden haberi olup olmadığını sorar. Halil hayır anlamında kafasını sallar. Ihlamur da almıĢtır Halil. Bana göre bir evin sıcaklığını, kokusunu değiĢtiren bir Ģeydir ıhlamur. Sanki ıhlamur kaynatılan ev, daha bir ev olur gibi gelir bana. Sabiha, Halil’e dönerek: “Halil… Bu evi şimdi seviyorum. Ondan evvel, ne bileyim ben, bir barınaktı sadece.”

Manav dükkanına gitmeyen Halil, üç beĢ kuruĢ kazanmak için bir limon sandığı alır. Beyoğlu civarında bir pazar yerinde tezgah açar. Günü kurtaracak kadar kazanıyordur. Derken Halil’in karĢısına bir adam çıkar. Limon sandığının üzerine ayağını koyar ve sert bakıĢlarını Halil’in gözlerine yöneltir. Bu adam, filmin baĢında karĢımıza çıkan ve Sabiha ile ilgilenen kiĢidir. Sabiha’nın belalısıdır. Fakat Halil’de çetin ceviz çıkmıĢtır. Ġki kiĢiyi feci bir Ģekilde döver. Polisin düdüğünü duyar duymaz kaçmaya baĢlar. Sabiha’nın arkadaĢı Müjgan ise Halil’in arkadaĢlarından gerçeği öğrenir. Halil evlidir ve iki çocukludur.

Halil’in ve Sabiha’nın birbirlerine karĢı duydukları bu aĢk giderek büyümektedir. Halil ise garip bir korkunun içindedir. Sabiha’nın pe8


9

SORAMAM, YA EVET DERSE! “evli miymiş sorsana?” Halil’in arkadaĢlarından Halil’in evli ve iki çocuklu bir aile babası olduğunu öğrenen Müjgan, bu hakikati bir an önce Sabiha’ya söyler. Sabiha inanmaz, inanmak istemez. Halil’e karĢı duyduğu büyük aĢk Halil’e karĢı Ģüphe duymaktan alıkoyar onu. Fakat Ģu dakikadan sonra artık eski Sabiha değildir o. Ardından Vesikalı Yarim filmi ile özdeĢleĢen o Ģarkı ilk defa duyulur. ġükran Ay’ın hüzün kokan nağmeleri Sabiha’nın düĢünceli halini derinleĢtirir. Kalbimi Kıra Kıra Ģarkısı… “Kalbimi kıra kıra / Bırakmadın hatıra / Günahını yalancı / Dudaklarında ara” Sabiha’nın gözlerinde derin bir hüzün okuyoruz. BoĢlukta yürür gibi bir hali var.

takip etmeye baĢlar. Nihayet tenha bir yerde Sabiha arkasını döner ve yüz yüze gelirler. Kalbimi Kıra Kıra Ģarkısının melodisi yeniden duyulur. Sabiha’ya son günlerdeki durumunu sorar, garip davrandığını, avare dolaĢtığını sorar. Bu Halil ve Sabiha arasındaki ilk tartıĢmadır. Sabiha, Halil’in bu sorularına, tanıdık bir cevap verir. “Anladın demek! Anla öyleyse, dahasını anla!” Tanıdık bir kelime var burada, siz de fark etmiĢsinizdir. Anla kelimesiyle daha öncede karĢılaĢmıĢtık. Anla, kelimesini ilk kullanan Halil’di ve bu kelimeyle Sabiha’ya adeta bir evlenme teklifinde bulunmuĢtu. ġimdi aynı kelimeyi Sabiha, Halil’e karĢı kullanıyor. Fakat baĢka türlü. “Belki de sen bırakıp gidersin bir gün. Dükkanını, evini göreceğin gelir.” der. Fakat cümle eksiktir ve söylemek istediği Ģeyi söyleme cesaretinde bulunamamıĢtır. “Belki de sen bırakıp gidersin bir gün. Dükkanını, evini, çocuklarını göreceğin gelir.” demek istiyordu Sabiha.

AkĢam Halil iĢten döner ve eve gelir. Sabiha, Halil’e kısa ve soğuk cevaplar verir. Ardından evlilikten bahis açar. Bir arkadaĢının düğününden söz eder, giyeceği elbiseyi Halil’e gösterir. Halil, sen daha iyi bilirsin biraz açık değil mi, der. Sabiha, Halil’den laf alma peĢindedir. “Evlilik iyi bir Ģey olmalı.” der. Saat ilerler, gece yarısına yaklaĢır. Sabiha’yı uyku tutmaz, Halil’de uyumamıĢtır. Halil’e yaklaĢarak…

- En iyisi git... Git! En iyisi seni görmemek… En iyisi seni duymamak... Git… Git Halil!

- Belki bir diyeceğin vardır. - Ne olsun? - Bilmem. Belki vardır dedim. - Olsa söylerim. - Söyler misin?

Sabiha, o günün akĢamı arkadaĢı Müjgan’la dertleĢir, yaĢadıklarını anlatır. Sormak isteyip de soramadığını söyler. Müjgan, Sabiha’ya çıkıĢır. “Evlisin, evliymiĢsin diyecektin.” der Müjgan. Sabiha, diyemem, der.

Ertesi gün Sabiha, Halil’in limon sattığı yere gider. Halil’e yaklaĢmaz, uzaktan hüzünlü gözlerle ona bakar. Biraz sonra, Sabiha arkasını dönüp giderken, Halil Sabiha’nın yanına uğramadan dönüp gittiğini fark eder ve Sabiha’yı

- Niye diyemezmişsin, korkun neden? - Ya evet derse? Sabiha, bu gerçekle yüzleĢmeye tahammül edememekte, Halil’in evli olmadığına kendini inandırmaktadır.. 9


10

BENDEN SANA YAR OLMAZ “son mektup” -Çok kıymetli bir şey bulursun da sonra bulduğuna bile bin pişman olursun!... Nereye koyacağını bilemezsin öyle mi?

Ertesi gün Halil uyandığında yanı baĢında bir mektup bulur. Sabiha evde yoktur. “Ben sana yar olmaz! En iyisi kavgasız, gürültüsüz, yüz yüze gelmeden ayrılmamızdır. Sen de vakit varken kendi yoluna döner gidersin, ben de… İşlerinde hayırlı başarılar.”

Bunları söyleyen Müjgan, Sabiha’ya Halil semtini, manav dükkanının yerini söyler, gidip her Ģeyi gözleriyle görmesi gerektiğini söyler. Sabiha, Koca Mustafa PaĢa semtine gitmeye karar verir. Artık manav dükkanının önüne kadar gelmiĢtir. YaĢlı bir adam dükkanda satıĢ yapmaktadır. Bu Halil’in babası olsa gerek. Sabiha kendini tanıtmaz ve Halil’in babasına karĢı bir müĢteri gibi davranır.

Arka planda yine o Ģarkı: Kalbimi Kıra Kıra… Halil mektubu tekrar tekrar okuyor. Nihayet buruĢturup, fırlatıyor. Fakat Sabiha’ya karĢı duyduğu aĢk, mektubu yerden geri almasına sebep oluyor, buruĢan mektubu düzeltmeye çalıĢıyor. Birkaç gün Sabiha’yı arar. ġen Saz’da bulamaz onu. Müjgan ile karĢılaĢır, Sabiha’nın arkadaĢı Müjgan ile. Ona sorar Sabiha’nın nerede olduğunu…

- Sen ne istiyorsun?...Buyur. - Şey… Elma, bir kilo. (Halil‟in babası elmaları kese kağıdına yerleştirirken, başını kaldırmadan sorar…) - Halil, nasıl? Sabiha, Halil’in babasının bu sorusunu yanıtsız bırakır ve oradan ayrılır. Saz salonuna tekrar döner. Patronu Sabiha’ya bu kararından dolayı on yevmiye avans verir. Halil ise Sabiha’nın evde olmadığını anlayınca, soluğunu ġen Saz’da alır. Sabiha’yı bir erkeğin masasında içki içerken görür. Sabiha’nın oturduğu masaya doğru yaklaĢır ve bir müddet onu izler.

- Başka biri mi var? - Bilmem. - Dostu, oynaşı mı var? - Bilmem. - Bilirsin. - Biri mi çıktı ortaya? - Bilmem. Kendisine sor. - Sormam. Evet derse… Yine tanıdık bir cümle… “Evet derse…” Daha önce Sabiha’nın duyduğu korkuyu, tedirginliği ifade eden bu cümle Ģimdi Halil’in korkusunu ve tedirginliği dile getiriyordu. Nihayet meyhaneye benzer bir yer de bulur Sabiha’yı. Fakat yalnız değildir. Daha önce kavga ettiği adam ile birliktedir Sabiha. Sabiha’yı önüne katar Halil. Bu sırada adam Halil’e bıçak çeker. Halil ise adamın elini tutar ve boğuĢurlar. Bıçak adama saplanır.

- Çekemedin mi fotoğrafı mı? Eee, yeter seyrettiğin, hadi bakalım! Bıktım!... Hevesimi aldım. Geçti gitti! Bir daha peşime düşme. Eteğime sürünme. Tamam mı! Bunları nasıl söylediğine kendisi de inanamaz. Halil gider, Sabiha’nın evine. Sabiha’da onun peĢinden… Halil’in ellerine kapanarak hıçkırıklar için ağlamaya baĢlar. 10


11

ÇOK ESKİDEN RASTLAŞACAKTIK “sevgi de yetmiyormuş.” - Benim yüzümden hep bunlar. Ya ölecek ya öldüreceksin! Niye geldin?... Gelmeyecektin! - Geleceğimi biliyordun ama. Nedir istediğin? - Bilmem! Sıkıldım belki... Yetti belki! Her birimiz yolumuza gitsek. - Yolumuz? - Öyle. - Birleşti biliyorum. - Yok, birleşecek gibi değil. - Benim yolum başka. Seni tanıdıktan sonra anladım bunu. Sevgi de yetmiyormuş. Çok eskiden rastlaşacaktık.

tup yazar. “Bir gelmedin, bir aramadın… Ne mektubun var, ne haberin. Sözün bu muydu Sabiha? Kavlimiz böyle miydi? Bu günler, bu aylar geçer elbet.” Günler birbirini kovalamıĢtı. Hani sayılı gün çabuk geçer derler ya, gerçekten de öyle olmuĢtu. Halil’in tahliye günü gelmiĢ çatmıĢtı. Büyük ihtimalle akĢama Sabiha’yı görmeye gidecekti Halil. Belki boynuna sarılır, belki niçin gelmediğini sorardı. Sabiha, garip bir kara alır, Halil’in tahliye olduğu gün. Halil hapisteyken saz salonuna hiç gitmeyen Sabiha, Halil tahliye olduğu gün saz salonuna yeniden dönüĢ yapar.

Halil, bıçağı adamın kasığına dokundurduğunu, adamın ölmeyeceğini, çok hapis yatmayacağını anlatmaya çalıĢır Sabiha’ya. O kısacık anda gelecek adına hayaller kurar. Hapisten çıktıktan sonra baĢka semtlere, hatta baĢka Ģehirlere gideriz der. Sabiha’da Halil’in içini rahatlatmak için “Kimselere görünmem, seni beklerim” der. Fakat Sabiha, hapiste olan Halil’i ziyaretlere gitmez. Onu çok sevmesine rağmen, Halil’in ihtiyaçlarını Müjgan’la birlikte gönderir. Ama Müjgan, Sabiha’nın hazırladıklarını Halil’e götürmez hiç.

Sabiha’nın kahkaha sesleri bütün saz salonunu kaplamıĢtır. Halil, hapisten çıktığı gibi soluğu doğruca saz salonunda alır. Sırtı Halil’e dönük olan Sabiha bir adam ile kahkaha dolu bir sohbetin içindedir. - Merhaba Sabiha. - Ooo, merhaba Halil… Çok eskiden tanırım Halil Beyi… Benim için adam vurdu, içeri düştü. Yeni çıkmış olacak… Hapiste iken matem tutmadığıma bozuldu herhalde? Öyle değil mi Halil? Tamam mı? Halil… (Halil sessizce Sabiha‟nın konuşmasını dinler. Başı önündedir. Sabiha, Halil‟in bu tavrına dayanamaz.) - Halil‘im!

“Nasıl olsa hayır etmeyecekti bana. Bir gün evine dönecekti. İşin içinde başka bir kadın olsaydı kolaydı. Uğraşır, baş ederdim ama… Aileyle, çocuklarla baş edilmez. Babamdan bilirim. Geçecek göreceksin. Böyle bir aşk bulsam, ben de durmam inanır mısın? Beni sorarsa, şey dersin… İyi dersin.”

Ve Halil hiç beklemediğim bir Ģey yapar, boynuna atılan Sabiha’ya karĢı. Onu bıçaklar. Fakat Sabiha, kendi kendini vurduğunu söyler.

Halil’in ziyaretine, hapishanenin görüĢ gününe gitmez Sabiha. Halil, Sabiha’ya bir mek11


12

ANNE BABAM GELDİ “başımı okşadı benim. kalacak mı?” Sabiha, Halil’i Ģimdi yıkmıĢtır asıl… Ben kendimi kazara vurdum, elim kaydı diyerek ifade veren Sabiha, Halil’i hapse düĢmekten kurtarır. Halil periĢan bir haldedir. BakıĢlarından ve hal hareketlerinden Sabiha’yı bıçaklamıĢ olmanın büyük piĢmanlığı okunmaktadır.

Sabiha’ysa iyileĢmiĢtir. Halil’den aldığı bıçak yarası artık kapanmıĢtır. Müjgan’la konuĢuyordur. Hastaneden çıkmaya hazırlanır. - Ne aptalmışım! Zorla aramışım belamı. Halil„i seviyorum. O da beni seviyor, yalan mı? Sevmese semtime bile uğramazdı. - Doğru. - Seviyor. Sevmese vurmazdı. Hapse girmesine, çile çekmesine, ayrılmamıza hep ben sebep oldum. Aklım başıma geldi artık. Çıkar çıkmaz gidip bulacağım, dizlerine kapanacağım. Halil‟im diyeceğim.

Bir müddet böyle, avare bir Ģekilde gezer. Daha sonra Ġstanbul’un iki yakasını birbirine bağlayan köprü açılır ve bir akĢamüstü Halil, evinin kapısını açar. Kapıyı açan küçük bir erkek çocuğudur. Baba ve oğul karĢılıklı kalakalırlar. Biraz sonra çocuk, ĢaĢkınlığı üzerinden atarak: “Anne babam geldi.” der. Evet, Halil bu kez gerçekten eve dönmüĢtür. Küçük çocuğun sesine iki yönelir. Halil’in karısı ve kızı. Aradan geçen bunca zamanda ne olup ne bittiğini sormaz karısı. Halil’de hiçbir Ģey söylemeden içeri girer. Karısı, Halil’in önüne giyeceği terliklerini getirir. Salonun kapısı açar. Anne, oğul ve kız Halil’i izlerler. Halil’in yüz ifadesinden ve gözlerinden büyük bir hüzün içinde olduğu anlaĢılmaktadır. Fakat bu hüznün sebebini çözmekte güçlük çekiyorum. Sabiha’dan ayrıldığı için mi yoksa evini iki sene boyunca ihmal ettiği için mi? Bunu bilmiyorum.

Ertesi sabah olunca Halil, eskiden olduğu gibi yine bostanın ve manavın yolunu tutar. Eski yaĢantısına geri döner. Babasının elini öper. Çocuklarını kucağına alır. Sabiha ise Halil’e doğru yola çıkar. Manav dükkanın civarına geldiğinde kararlı adımlarla ilerleyiĢi durur. Gözleri yaĢarır ve yüz ifadesi bir anda değiĢir. Öylece bakakalır. Halil’i kucağında çocuklarını severken bulur. Kalbimi Kıra Kıra Ģarkısı duyulur bu esnada. Sabiha, arkasını döner ve Ġstanbul’un kalabalığına karıĢarak gözden kaybolur. Ve Lütfi Akad, Safa Önal, Türkan ġoray ve Ġzzet Günay bize bir imkansız aĢk hikayesini, gözlerimizi yaĢartarak aktarmıĢ olurlar.

Bu sırada karısı, Halil’in yatağını hazırlar. Bir buçuk, iki yıl sonra Halil’e karĢı kurduğu ilk cümle Ģu olur: “Aç mısın?” Halil ise hayır anlamında baĢını kaldırır. Bu sırada çocukları kapı aralığından olup biteni izlemektedir.

Kim bilir Ģimdi nerede, ne yapıyordur Sabiha? Acaba hayatından memnun mudur? Halil’i unutabilmiĢ midir? Halil, eĢine karĢı bir yakınlık göstermeye baĢlamıĢ mıdır?

Sanrım bütün gece, geçmiĢin ve geleceğin muhasebesini yapacaktır Halil. Ve ertesi güne geçmiĢi arkada bırakarak devam edecektir.

Bilmiyorum. 12


13

YORUMLARIM TÜRKAN ŞORAY

İZZET GÜNAY

ürkan ġoray, Lütfi Ö. Akad sayesinde gözlerini, bakıĢlarını beyaz perdeye yansıtmayı bu film ile birlikte öğrenmiĢ. Üstün bir oyunculuk sergiliyor. Çoğu sinema eleĢtirmeni tarafından, Türk sinemasında Türkan ġoray’ın yerini sağlamlaĢtıran ilk filmin Vesikalı Yarim olduğunu göstermekte. Türkan ġoray, canlandırdığı karakteri çok güzel ve doğal bir Ģekilde yansıtıyor.

zzet Günay, Ģüphesiz zirve filmidir. Ve bu film ile ne kadar büyük bir oyuncu olduğu ispat etmiĢ olur. Filmi izlerken, Ġzzet Günay’ın hali, tavrı, saflığı ve sokaktan bir insan oluĢu o k adar güzel aktarılır ki izleyiciye, onun efkarıyla efkarlanır, onun derdi ile dertleniriz.

T

Ġ

Daha evvel de “Beni Osman Öldürdü, Ekmekçi Kadın, AkĢam GüneĢi, Anasının Kuzusu, Macera Kadını” gibi filmlerde baĢrolleri paylaĢan bu ikiliyi zirveye çıkaran film Vesikalı Yarim olmuĢtur.

Özellikle kamera yakın planda çekim yaptığında, yüzü ve gözleriyle bize verdiği ifade onun ne kadar büyük bir rol kabiliyetinin olduğunu göstermektedir. 13


14

VESİKALI YARİM’DE İMKANSIZ AŞK KONUSUNA BAKIŞIM

FİLMİN SONUNU NASIL BULDUM VE TOPLUMSAL CİNSİYET

V

S

ıra bu zor soruyu yanıtlamaya geldi. Ben hissi davranan birisi olduğum kadar hayatın gerçeklerini de görmezden gelmeyen biriyim. Çünkü hissettiğimiz her Ģeyi hayatın doğal akıĢı içerisinde yaĢarız. Hayal dünyamızın dıĢında akan bir takım olaylar vardır. Filmin ucu açık bırakılmıĢ. Biraz evvel sizlere yönelttiğim sorular vardı. Sabiha bundan sonra ne yapacak, Halil’i unutabilecek mi, yaĢantısına nasıl devam edecek, saz salonuna geri mi dönecek, Ġstanbul’dan ayrılıp farklı bir Ģehirde kendisine yeni bir yaĢam mı kurmaya çalıĢacak gibi bir sürü soru… Bu sorularımın bir çoğu Halil içinde geçerli elbette.

esikalı Yarim filmini iki kelime ile özetlemeye kalkıĢacak olursam, filmi ve filmin karakterini karĢılayacak betimsel kelime “imkansız aĢk” olurdu. Evet bize melali anlatır. Yani hüznü. Belki de bize unuttuğumuz bir takım Ģeyleri fısıldıyor bu film. Fakat önce bir sinemasever gözüyle filmin konusuna, temasına inmek istiyorum. Bizim YeĢilçam geleneğimizde sıklıkla iĢlenen bir temadır imkansız aĢk. Malumu olduğunuz üzere; zengin kız — fakir oğlan yahut tam tersi… Seyircinin yüzünde bir mutluluk ifadesi bırakmak adına, senaristlerimiz iki genç aĢığı filmin sonunda kavuĢturur ve izleyicileri sinema salonunda mutlu olmuĢ bir Ģekilde evine gönderir.

Peki filmin sonu beni mutlu etti mi? Evet mutlu etti. ġaĢırdınız sanırım. Halil ve Sabiha kavuĢamadı! Nasıl mutlu olabilirim bu son karĢısında, değil mi… Ġnanın, farklı bir söylemde bulunmak adına bu cümleleri kurmuyorum. Filmin beni en çok etkileyen ve hüzünlendiren sahnesi, Vesikalı Yarim’in son bölümlerinde saklıydı. Halil’in evine döndüğünde karısının ona karĢı yaklaĢımı, sesini çıkarmayıĢı, Halil’in oğlunun “BaĢımı okĢadı. Kalacak mı?” sorusunu soruĢu… Toplumsal cinsiyet meselesine kadar inecek olursam, bildiğiniz gibi toplumumuzun ataerkil bir yapısı var. 60’lı yıllarda da durum aynıydı bugünde durum aynı. Halil’in karısının sesini çıkarmayıĢı, Halil’den hesap sormayıĢı, Halil’e karĢı kullandığı ilk cümlenin (zaten film boyunca tek kullandığı cümle oydu) “Aç mısın?” sorusu oluĢu… Bana göre filmin sonu böyle olması gerekiyordu, çünkü yaĢam bunu gerektiriyor. Halil’in karısı ve iki çocuğu var.

Bir yapaylık vardır. Genç aĢıklarımızın arasına konulan engellerde dahi bu yapaylığı rahatlıkla görüyoruz. Bu noktadan hareketle tekrar filme dönecek olursam eğer; Vesikalı Yarim’de dönem filmlerimizde görülen bu yapaylığın yerini gerçekçi bir yaklaĢım almıĢtır. Biraz evvel filmimizi okuduk sizlerle. Gördüğünüz üzere karakterler, diyaloglar ve Halil ile Sabiha arasındaki engeller o kadar gerçekçi ve doğaldır ki, köĢeyi döndüğümüzde sol elinde tespihi sağ elinde tütün tabakasıyla Sabiha’yı düĢünür vaziyette bulabiliriz Halil’i. Çünkü onlar sokaktandır. Hepimizin bir takım imkansızlıkları vardır Ģu hayatta. Diyeceğim Ģu ki, bu film sadece imkansız bir aĢk hikayesini anlatmıyor. Farklı Ģeyleri de öğretiyor bize. Belki farkın olmadan Anadolu’nun imkansızlığını da görüyoruz film ile birlikte. TaĢrada ve varoĢ semtlerde yaĢananları da bize göstermeyi ihmal etmiyor Lütfi Ö. Akad.

14


15

YILLAR SONRA YENİDEN

Türkan ġoray, NTV’de “Sinema Benim AĢkım” isimli programında onu zirveye taĢıyan filmlerin baĢında gelen Vesikalı Yarim’i anlattı. Tahmin ettiğiniz üzere bu anlatım tek baĢına baĢına değildi. Filmin yönetmeni Lütfi Akad, senaristi Safa Önal, baĢrolü birlikte paylaĢtığı Ġzzet Günay, sesi ve Ģarkılarıyla filmi tamamlayan ġükran Ay… Filmi Vesikalı Yarim yapan bu değerli isimleri programına konuk etti ve yıllar sonra o günleri ve o atmosferi bizlere tekrar yaĢattı. AĢağıdaki linklerden programı sizlerde izleyebilirsiniz. Sinema Benim AĢkım — Vesikalım Yarim: 1. Bölüm Sinema Benim AĢkım — Vesikalım Yarim: 2. Bölüm Sinema Benim AĢkım — Vesikalım Yarim: 3. Bölüm Sinema Benim AĢkım — Vesikalım Yarim: 4. Bölüm Sinema Benim AĢkım — Vesikalım Yarim: 5. Bölüm Sinema Benim AĢkım — Vesikalım Yarim: 6. Bölüm

15


16

ZAMAN NE DE ÇABUK GEÇİYOR • 2011 •

• 1968 •

16


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.