YIL : 20 SAYI : 156 KASIM : 2013 AYLIK GAZETE
ISSN 1306-4908
AHLAT KÜLTÜR SANAT VE ÇEVRE VAKFI YAYIN ORGANIDIR
YAYIN NO. 4201
BĠTLĠS, EKSĠKLERĠNĠ BĠRER BĠRER TAMAMLIYOR, ġĠMDĠ DE
KURULMASI ÇALIġMALARINA BAġLANIYOR…
B
itlis’te bir
kent
müzesi
kurulması
zamanının geldiği kanısındayız. Konuya girmeden önce kent müzesinin anlamına bakmakta yarar var. Kent müzesi, kentin simgesi haline gelen, kuĢaktan kuĢağa anlatılarak belleklerde silinmeyecek yer edinmiĢ, öyküsü kentliyi bölmeyen, diğer müzelerden farklı olarak kentliyi birleĢtiren, farklı unsurları bağlayan bir bağ iĢlevi gören kuruluĢtur. Kent müzesi, geçmiĢ değerleri gelecek kuĢaklara taĢırken günü belgeler ve gelecek için hayal kurulmasını, kentin geleceğine dair senaryolar oluĢturulmasını sağlar. Kentlinin kentine sahip çıkmasını, mevcut potansiyeli paylaĢmasını, anlatmasını, korunmasını, geleceğe taĢımasını sağlaması için kentli dayanıĢmasının en güzel örneğidir.
DURUM Değerli Okuyucularımız, Yerel seçimlere daha aylar varken, geçmiş yıllarda pek örneğine rastlanmayan bir telaş ortalığı kasıp kavuruyor. İnanılmaz bir aday enflasyonu almış başını gidiyor. Ortalığı karıştırmaktan zevk duyan bazı kişi ve kuruluşlar da çağın harikası internet aracılığıyla yangına körükle gitmekten tad alıyorlar… Bitlis özeline baktığımızda, gerek merkez için gerekse ilçeler, hatta bucaklar için bile sayısız bir aday adaylığı curcunası ile karşılaşıyoruz. Kimi yalancı pehlivanlar da kendi başlarına anketler yapıyor gibi gösterip, uyduruk-kaydırık bilgilerle halkın kafasını iyice karıştırarak kafa buluyorlar. İnternet sitelerinde aday olarak lanse edilenlerden çoğunun kendi adaylıklarından bile haberlerinin olmadığını görüyoruz. Kendilerine sorduğumuzda da yanıtları çok ilginç. “Valla ben de bir internet sitesinde gördüm aday olduğumu.” Eee…Millet olarak bir şeyin cılkını çıkarmakta çok mahir olduğumuzdan olsa gerek. Saygılarımızla…
Böyle bir potansiyelin Bitlis’te mevcut olduğuna yürekten inanmaktayız. Bunun için, kentli ve müzeci uzmanların, diğer gönüllü, akademisyen, üniversite, sivil toplum kuruluĢu, koleksiyoner, yerel yönetim ve uzman kamu kuruluĢları ile birlikte el ele yürütülmelidir. Kent müzesi, çocuk, yaĢlı, genç, yerli yabancı turist, araĢtırmacı, yazar, çizer ve herkes için önemli buluĢma, öğrenme, paylaĢma, hatırlama mekanıdır. Kent müzesinde, doğal ve kültürel mirası ile kent insanının geçmiĢte ve bugün yarattığı yaĢam kültürünün tüm renklerinde yansıtılmalıdır. Bitlis özeline baktığımızda tüm bu nitelikleri taĢıdığını görüyoruz. BĠTLĠS VE AHLAT DOSTUNU KAYBETTĠ 2 ÜNĠVERSĠTEMĠZDEN HABERLER 3 ESMER ZAMANLAR… Mısra Selin MORGÜL 4 ÜÇ SÜLEYMAN-Süleyman KEDĠCĠOĞLU 5 AVRUPA AVRUPA DUY SESĠMĠZĠ Hüseyin MÜMTAZ 7 ĠYĠ NEDĠR ARAYIġI Gevher ALADAĞ 8 ANADOLU’NUN ĠLK SAKĠNLERĠ IĢık KANSU 10 BUGÜNÜN SARIYERLĠSĠ 11 VAN’DA NELER OLUYOR? Erol DAĞLI 12 SÜPHAN DAĞI, ĠNGĠLĠZ UÇAĞI VE ADĠLCEVAZ!.. 13 SĠZDEN GELENLER 14 ON YIL ÖNCE AHLAT GAZETESĠ BÖLGE NASIL KALKINIR? Ahmet EREN 15 BĠR OLĠMPĠYAT ENTRĠKASI Selahattin ÖZKAN 16 ġĠĠR DOSTLARI BULUġMA NOKTASI 17 SAĞLIĞINIZ ÖNEMLĠDĠR 18 TRAFĠKTE ġĠDDET Prof.Dr. Ġbrahim BALCIOĞLU 19
AHLAT GAZETESĠ
2
KÜLTÜR
BĠTLĠS VE AHLAT, ORTAK DOSTLARI ÜNLÜ KENT MĠMARI OKTAY EKĠNCĠ’YĠ KAYBETTĠ
YaĢamını
tarih,
kültür
ve
doğa
mücadelesine adayan Ahlat ve Bitlis dostu Yüksek Mimar, gazeteci yazar Oktay Ekinci, geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrıldı. Ġz bırakan hizmetlerinden dolayı, hizmet ettiği ve baĢarılı çalıĢmaların altına imza attığı kurumların kendisine yapmıĢ olduğu vefa borcu kapsamında Ġstanbul Mimarlar Odası ve Cumhuriyet Gazetesi önünde yapılan cenaze törenlerinin ardından ebedi istiratgahına uğurlandı. Oktay Ekinci, ömrünü doğaya adamıĢ, maddi bir kaygı taĢımayan, bir özveri içinde kendi sağlığını bile unutan, verdiği mücadele ile baĢta Ġstanbul olmak üzere Türkiye genelinde, tarihi ve kültürel dokuya sahip çıkan bir cengaverdi. Bitlis ve Ahlat hakkında yazmıĢ olduğu makaleler ve yapmıĢ olduğu konuĢmalar zaman zaman Ahlat Gazetesi’nde yer almıĢ ve kendisi ile sıcak bir iliĢki içerisinde sürekli bir iletiĢim içinde bulunulmuĢtur. Oktay Ekinci, kendisine her sayısı gönderilen Ahlat Gazetesi’ni büyük bir titizlikle arĢivlediğini, bundan büyük bir zevk aldığını, zamanı geldiğinde bu bilgilere yazılarında yer vereceğini belirterek Ahlat ve Bitlis ile ne denli içli dıĢlı olduğunu ifade etmiĢtir. Genç yaĢta aramızdan ayrılan Oktay Ekinci’nin kaybı, gerek Bitlis gerekse Ahlat için de önemli bir eksiklik olarak, yüreğimizde hissettiğimiz acının büyüklüğünü ortaya koymaktadır. Oktay Ekinci’nin, “Bitlis’in Soylu Derinliğinde”, “ġehir Gibisin Bitlis” ve “Ahlat’ı Artık Bekletmeyin” baĢlıklı yazıları, ilgili mercilere verilmiĢ bir iltimaton gibi dikkatlerin Bitlis ve Ahlat üzerinde yoğunlaĢmasına olanak sağlamıĢtır. Oktay Ekinci, bir yazısında; “Bitlis Çayı kimbilir kaç bir yıldır bölgeye yaĢam sunarak akarken iki yanında sarp yamaçların yükseldiği gizemli bir vadiye girer. Aynı vadide, yine sarp kayalıklarla yükselen bir adanın iki yanına iki kol Ģeklinde ayrılarak aĢağılarda yeniden birleĢir. ĠĢte o göklere tırmanan adanın üzerinde adeta alemi seyreden destansı kalesi yükselir. Çayın iki kolundaki öbür kıyılardan yamaçlara doğru ustalıkla sıralanmıĢ özgün evleri ve aynı vadinin Bitlis Çayı ile buluĢtuğu yerlerde çarĢıları, pazarları, camileri ve çok sayıdaki zarif köprüleri, dünyada eĢi benzeri olmayan bir kent
topografyasıyla mimarlığın mücizevi bütünleĢmesini yaratırlar.” Oktay Ekinci baĢka bir yazısında; “MuğlaĠstanbul seferlerimden birinde rampada peĢine takıldığım kamyonun arkasındaki Ģu yazıyı okuyunca yurtseverler gibi kentseverleri de bağrımıza basmamız gerektiğini bir kez daha herkesle paylaĢmaya karar verdim. ġehir Gibisin Bitlis Bitlisli kamyon Ģoförü belli ki sevdiğiyle kentini öylesine bütünleĢtirmiĢti ki, Ģehir dediği de iĢte bu olmalıydı. Aslında yaĢamın gerçeğinde de böyle değil miydi? Kimi kentler vardır, sizde hiçbir beğeni yaratmazlar. Sevdalı beraberlikler ile aynı duygulara tanıklık eden kent mekanları da iĢte o kamyoncunun Bitlis için de hissettiği hayranlığı ve bağlılığı yaratıyor. ġehir Gibisin Bitlis” “AHLAT’I ARTIK BEKLETMEYĠN” Van Gölü’ne sadece uçsuz bucaksız maviliği ve altın kumlu plajlarıyla değil, çevresindeki tarihsel yerleĢimleriyle de “Doğu Anadolu’nun Denizi” denilmesine haklılık kazandıran Ahlat, yaklaĢık 2900 yıl önceki “Urartu” yerleĢmesinden bu yana aynı havzanın yaĢama merkezi… Tarihi yaĢayarak yazan seyyahlar, Ġslam dünyasının en parlak kentleri için söylenen “Kubbetü’l Ġslam” unvanının Ahlat’da verildiğini belirterek, halkın yüzlerce yıl Arapça, Farsça, Ermenice ve Türkçe konuĢtuğunu anlatıyorlar. Gölden gerideki kayalara oyulmuĢ en eski evlerin duvarlarında bile “tavus kuĢu” resimleri var. Osmanlı döneminde göl kıyısındaki “Hisar”ı da eklenince, tarihi kentin yalısı da oluĢmuĢ ve bu güzelliği Ģiirlere, türkülere yansımıĢ. ĠĢte böylesine bir geçmiĢi belgeleyen Ahlat’taki anıtsal mimariyi ve göle doğru akan “gizemli peyzajı” gördüğünüz zaman ise, örneğin UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan “Divriği Ulu Camisi ve DarüĢĢifası”nın mimarının neden “Ahlatlı HürremĢah” olduğunu da daha iyi kavrıyoruz. Bundan böyle Van Gölü’ne gidip de elbette ki “TuĢpa”yı gördükten sonra mutlaka karĢı kıyıyı bekleyenlerimizi de sevindirmek gerekiyor. Çünkü Ahlat varken, Akdamar bir yana, aynı denizde belki de hiç kimse yoktu…” Bu açıdan Oktay Ekinci’nin aramızdan ayrılıĢını büyük bir üzüntü ile karĢılıyor, rahmet ve minnetle anıyoruz…
2
BĠLĠM DÜNYASI
AHLAT GAZETESĠ
3
ÜNĠVERSĠTEMĠZDEN HABERLER ÇEVRE MÜHENDĠSLĠĞĠ YÜKSEK LĠSANS PROGRAMI AÇILIYOR… Üniversitemiz ile Fırat Üniversitesi Rektörlüklerinin Fen Bilimleri Enstitüsü bünyesinde Ortak Çevre Mühendisliği Yüksek Lisans Programı açılması konusundaki teklifler kabul edilmiĢtir. Bahar yarıyılında öğrenci alınımı yapılacaktır.
HĠZMET ĠÇĠ EĞĠTĠM BAġLADI Üniversitemiz tarafından aday memurlara yönelik düzenlenen temel ve hazırlayıcı eğitim programı 30 Eylül Pazartesi günü Rektörlük Konferans Salonu’nda baĢladı. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Atatürk Ġlkeleri ve Ġnkılap Tarihi, Genel Olarak Devlet TeĢkilatı, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, YÖK Kanunu, YazıĢma ve Dosyalama Usulleri, Devlet Malını Koruma ve Tasarruf Tedbirleri, Halkla ĠliĢkiler, Üniversitelerin Diğer Kurumlarla ĠliĢkileri, Türkçe Dil Bilgisi Kuralları, Ġnsan Hakları, Harcırah Kanunu, Kamu Ġhale Mevzuatı, Milli Güvenlik Bilgileri, Kılık Kıyafet Yönetmeliği gibi konuların anlatılacağı ve 39 aday memurun katıldığı eğitim programı 21 Kasım 2013 tarihinde sona erecek.
KANIK TURĠZM VE OTEL ĠġLETMECĠLĠĞĠ YÜKSEKOKULU BĠNASI TAMAMLANDI Özka Lastik ve Kauçuk Sanayi Ticaret A.ġ tarafından Ahlat’ta yaptırılan Kanık Turizm ve Otel ĠĢletmeciliği Yüksekokulu binası tamamlanarak üniversitemize devredilmiĢtir. Devir teslim tutanağı Özka Lastik ve Kauçuk Sanayi Ticaret A.ġ Yönetim Kurulu BaĢkanı M. ġerif Kanık ile Rektörümüz Prof. Dr. Mahmut Doğru tarafından imzalandı. Ġmza töreninde konuĢan M. ġerif Kanık, böyle bir eseri hem üniversiteye hem de Ahlat’a kazandırmaktan dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirerek en büyük dileğinin yüksekokulun öğrencilerle dolduğunu görmek olduğunu ifade etti. Rektörümüz Prof. Dr. Mahmut Doğru, okulu yapıp hibe olarak üniversitemize kazandıran Kanık ġirketler Grubu BaĢkanı M. ġerif Kanık’a teĢekkürlerini ileterek, böyle hayırseverlerin Türkiye’ye örnek olması gerektiğini ifade etti.
BĠTLĠSE 2. SEYĠR TERASI YAPILIYOR. Bitlis Belediyesi ġeribey Tepesine yaptığı seyir terasından sonra Kent Ormanınada seyir terası
çalıĢmaları yapıyor. Bitlis Belediyesi tarafından Orman Müdürlüğü'nden 10 yıllığına kiralanan ve 41 dönümden oluĢan Kent Ormanında çalıĢmalara baĢlandı. Bitlis Belediyesi BaĢkan Yardımcısı Nafiz Haspolat kent ormanında çalıĢmaları yerinde inceleyerek Ģunları söyledi, “Kent ormanımız Orman Müdürlüğüne ait bir bölgeydi ancak belediyemiz 10 yıllık süre ile burayı kiraladı. 41 dönümlük bir alana sahiptir. Belediye BaĢkanımız bu anlamda burayada Ģeribey seyir terası gibi tepeden Bitlis’i seyredebileceğimiz bir restoran ve kafeterya tarzında bir yapı yapılması için talimat verdi. ġuan ekiplerimiz çalıĢmalarını sürdürüyor. Burda yapılan inĢaat kapalı alan olarak 250 m2 bir alana sahiptir. Ayrıca 2 yöndede teras Ģeklinde çıkıntılar bulumaktadır. ĠnĢallah burası faaliyete girdikten sonra hem çok güzel bir tepede insanların dinlenmesi hemde ilimizde yeni yapılaĢmanın olduğu bölgenin tam tepeden izlenmesi sağlanacaktır” dedi.
FESHANE’DE BĠTLĠS TANITIM GÜNLERĠ Ġlki Ankara’da açılan ve büyük ilgi gören “Bitlis Tanıtım Günleri” ikinci olarak Ġstanbul Feshane’de 31 Ekim 2013 tarihinde açıldı. Ağırlıklı olarak Bitlis’teki esnaf, üretici ve iĢletmecilerin yer aldığı bu aktiviteye Ġstanbul ve çevresinde bulunan Bitlisli hemĢehrilerimiz de ilgi gösterdiler. Bitlis’e özgü otantik ürünlerin, el sanatlarının, yerel yönetimlerin faaliyet alanlarına giren faaliyetlerin sergilendiği, gelecek adına geleneksel bir yapıya kavuĢturulması öngörülen bu dört günlük etkinliğin üyük yankı yapması umut edilmektedir. Öte yandan Bitlis mutfağına özgü zengin yemek çeĢitlerinin sergilendiği bu günlerde, uzun zamandan beri Bitlis’te uzak kalan hemĢehrilerimizin hasret kaldıkları damak tadına kavuĢmaları da önemli bir geliĢme… Sıra dıĢı bu etkinliğe destek veren, katkı sağlayan, katılan, Bitlis adına elini taĢın altına koyan herkese teĢekkür ve baĢarı dileklerimizi sunuyoruz…
3
AHLAT GAZETESĠ
4
DENEME
ESMER ZAMANLAR… Mısra Selin MORGÜL Perdelerini örter esmer vakitler. Durulur yürek, eller kalem tutmak ister. ….. eri masallarındaki huzursuz cadı Bir Ģarkı takılır ağza, o seni en iyi anlatan olur. Söylenir nakarat kısmı tekrar tekrar daha karakteri gibiydi o gün. içten… Hani diken üstünde bile oturamayacak kadar Her yaĢanan aslında unutulmaz. Esmer sabırsız… zamanlardır onlara sün’i tenefüs yapan. Ġçinden homurdanan aksi çocuk, pek sus Yeniden hayata döner mi bilinmez ama bir pustu. çoğudur hayata bağlayan. Her keder bir “yeni”nin Yorgun düĢmüĢ Don KiĢot’un zoraki baĢlangıcı olur… kahramanlığı üzerine sinmiĢti ama… Uzun uzun kendini izlediğin her vakit, Kederinin son kullanma tarihi geçmiĢ, yıllar kendinde “keĢif”in temsilcisi… öncesinin kalıntıları tozlu raflardan gün ıĢığına belli Zaten! belirsiz sinyaller yollamıĢtı. Uyku saatleri, soyut Hep yaĢamak mıdır hayat, hoyratça geriye gecelere bırakmıĢtı yerini. Hani uyumayan, hani bakmadan? DüĢünmeden geçmiĢi, kendinle baĢ baĢa saatlerce içine toz Ģeker katıp acıları yenir yutulur kalmadan… hale getiren… Üzerleri örten anaların elleri olur esmer Kim bu? zamanların baĢ karakteri bir zaman, bir zamansa Yakın gelmedi mi senin de esmer sebebi hiç bilinmeyen derin boĢluklar… zamanlarına? Peçeteye çalakalem yazılmıĢ bir istek Esmer Ģekeri içine katan yine sen olursun, Ģarkısı gibi anlık mutlulukların tükendiği, yüksek son kahraman. vitesle çıkılan yokuĢlar gibi uzun, gürültülü, içinde Huzurun devamı hep huzur, hiçbir zaman sessizliği bulduğun esmer zamanlar… olamaz, kederli duraklardan yolcu almadan da hayat Hep gülmez ya gözlerin, hep ağlamadığı maskesini çıkarmaz. 28.02.2002 gibi. UnutulmuĢ acıların, taze bitmiĢ gülümsemelerin canlandığı, yeni çekilmiĢ kahve tadında buram buram “eski” kokan, çini döktüğün içine, seni sana hatırlatan esmer zamanlar iĢte… “Ana” kokan kimi zaman, kimi zaman OTAġ tarafından yapılan Bingöl–Bitlis horoz Ģekeri yediğin, kendi kendinin kaprisini çektiğin, renkli düĢler kurduğun, resmini yapsam doğalgaz boru hattı çalıĢmalarında Bitlis’e ulaĢıldı. beyaz kağıt olur, fotografını çeksem bir koca Erzurum Karayazı’dan baĢlayıp MuĢ’a oradan siyah… da iki kol halinde Bingöl ve Bitlis'e devam eden GümüĢ çerçevelere dar gelir eni, boyu boru hattı çalıĢmaları Ģu anda üç yol yola kadar sığmaz vakitlere… geldi. Doğalgaz boru hattı 117 km lik kısım Bir zaman eser uzun uzun, bir zaman eser, tamamlandı. ÇalıĢmalarda 12 inç çelik borular kaybolur… Yeri yurdu bilinmez, uzak diyarların kullanılıyor. Doğal gaz hattının 2014 yılı sonunda çocuğu, kayıp ülkelerin baĢkenti olur rüyanda… tamamlanması planlanıyor. Her vakit kolay dönmez esmere. Ne tam Bitlis Belediye BaĢkanı Fehmi Alaydın, Bitlis’in kararmıĢ bir gece yarısıdır o, ne aydınlık bir sabah. geliĢmeye ve değiĢmeye devam ettiğini belirtti. Bir bakarsın gölgesi düĢmüĢ bir çınar altıdır BaĢkan Alaydın sözlerini Ģöyle sürdürdü “Doğalgaz mekanı, bir bakarsın bir otobüs durağı… ilimize geliyor ġu anda Limak Çimento Fabrikası Tuzlu sular gibi burnunu sızlatır kısmına kadar gelen doğalgaz boru hattı çalıĢmaları hatırladıkların. Buruk yürek sancıları belirir, hani BOTAġ tarafından devam ediyor. ÇalıĢmaların zaman zaman yaĢanması iyi gelir ya bedene. tamamlanmasıyla birlikte ilimiz de artık doğalgaz Ġçine biraz hüzün katmalı vakitlerin, zaman kullanan iller arasında yer alacak.” zaman bir parça keder…
P
BĠTLĠS DOĞAL GAZA KAVUġUYOR…
B
4
ANI
AHLAT GAZETESĠ
5
ÜÇ SÜLEYMAN YaĢamın boyunca pek çok Süleyman isimli tanıdığım, dostum, arkadaĢım olmuĢtur, aralarında yaĢamımda iz bırakan üç tanesi vardır ki hiç unutamam. Bunlar: 1.Süleyman DEMĠREL, 2.Süleyman KEDĠCĠOĞLU, 3.Süleyman ÇĠÇEKÇĠOĞLU’durlar. Sondan baĢlayarak sırasıyla bu üç kiĢi ile yaĢamımın kesiĢme noktalarına kısaca değineceğim.
SÜLEYMAN KEDĠCĠOĞLU 60’lı yılların sonları, Ankara Emek Mahallesi, 4. Cadde 19 Numara’daki Ekiz Apartmanının bordum katında tek gözlü penceresiz bir odada kalıyordum. Ekonomik koĢulları sınırlı olan birisi için uygun bir yerdi, kaloriferli olması penceresiz olmasından daha önemliydi. Hemen bitiĢiğinde iki odalı mutfağı, banyosu, tuvaleti olan küçük dairede de baĢka öğrenciler kalıyorlardı. Zamanla komĢuluk iliĢkilerimiz geliĢti ve samimiyete dönüĢtü. Ġçlerinden biri okulu bitirip Ankara’dan ayrılınca boĢalan yere beni davet ettiler. Kira üçe bölüneceği için benim tek olarak kaldığım odadan daha hesaplıya geldiği için yanlarına taĢındım. Birlikte kaldığım arkadaĢlardan birinin adı Atatür CandaĢ’tı. Kastamonu’nun Tosya ilçesindendi, annesi ve babası öğretmendi. Zaman zaman bizi ziyarete gelirlerdi. Her ikisi de Atatürk hayranıydı, bu nedenle oğullarının adı bir “k” harfi eksikle onu çağrıĢtırsın diye koymuĢlardı. Biz ona kısa olsun diye “Ata” kısa adıyla hitap ederdik. Atatür CandaĢ, iri yarı, deli dolu, gözü pek, çapkın mı çapkın, ancak o derecede de mert, sözünün eri, dürüst, arkadaĢlık iliĢkilerinde son derece saygılı birisiydi. Pek çok tavrımız birbirine taban tabana zıt olmasına karĢın inanılmaz bir uyum içerisinde geçerdi günlerimiz. Ata’nın teknik malzemeleri, benim yaratıcı zekamla evi bir diskotek tarzında düzenlemiĢtik, müzik çalınca ıĢıklar yanardı. Duvarları çeĢitli afiĢler ve benim yaptığım resimlerle donatmıĢtık. Kendi portremi de yapmıĢtım duvara, Ata, benimkini de yap diye çok ısrar etmesine karĢın, fırsat bulup yapamamıĢtım. Gürültümüzden apartman sahibi baĢta olmak üzere tüm komĢular bıkmıĢlardı ama bizi her seferinde büyük bir anlayıĢ ve hoĢgörü ile karĢılarlardı. Gerek Apartmanın ve Kızılay’daki Ekiz Konfeksiyon’un sahibi olan Ahmet Ekiz Bey,
gerekse kapıcımız Sadık Ata’yı çok sever, bir dediğini iki etmezlerdi. Ata’nın inanılmaz geniĢ bir çevresi vardı, her kesimden, her meslekten, her yaĢta eĢi dostu arkadaĢı vardı. Pek çoğu zaman zaman eve gelirlerdi. Ata’nın “çilingir sofraları” ünlüydü, mutfağa girer harikalar yaratırdı. Ata, Otokoç’ta yedek parça seksiyonunda çalıĢıyordu, aynı firmanın satıĢ bölümünde çalıĢan çok samimi olduğu bir arkadaĢı vardı Süleyman Kedicioğlu’ydu, o da zaman zaman eve gelirdi. Çok neĢeli anları paylaĢırlardı. Süleyman Kedicioğlu, ince uzun boylu, siyah, dalgalı saçları, esmer yüzü, ince bıyığıyla, genç kızların yüreğini hoplatacak bir yakıĢıklılığa sahipti. Zengin bir Kayserili ailenin büyük oğluydu, küçük yaĢlarda, babası mesleğinin doruk noktasındayken yaĢamını kaybetmiĢ, iĢlerine bakacak kimseleri olmadığı için zor anlar yaĢamıĢlardı. GeniĢ bir ailesi vardı, anne Nigar Hanım, elinden geldiğince çaba gösteriyordu 4 kız, iki erkek çocuklu ailenin birlik ve bütünlüğü sağlamaya. Süleyman Kedicioğlu’nun, yakıĢıklılığı, iyi aile terbiyesi almıĢ hal ve tavırları, sosyal çevresi, standart üstü yaĢam tarzı, yumuĢak huylu karakter yapısı, az da olsa çapkınlığı ister istemez aramızda bir yakınlığın doğmasını sağlıyordu. Zamanla bu günümüzün deyimiyle “kanka” konumuna gelmiĢti. O da zaman zaman benim için benzer duyguları dile getiriyordu. Ata ile arkadaĢ olan Süleyman benimle sırdaĢ olmuĢtu. Pek çok Ģeyi paylaĢıyor, pek sık bir araya geliyorduk. Benim o noktaya gelinceye kadar yaĢadığım serüveni en ince noktasına kadar biliyor, kendi yaĢam koĢullarıyla kıyaslıyor ve bana olan sevgi ve bağlılığını buna bağlıyordu. Babasının zamansız ölümü üzerine ailenin darmadağın olan ekonomik varlığına bir çeki düzen vermenin artık zamanının geldiğini düĢünmeye baĢlamıĢtı. Nereden baĢlasam, ne yapsam diye bir türlü karar veremiyordu. Bir Cumartesi sabahı erkenden zil çaldı, açtım, Süleyman; “hadi hazırlan Kayseri’ye gidiyoruz.” Ne Kayseri’si oğlum, ne iĢimiz var, otur oturduğun yerde.” dinlemedi bile; “Hadi hadi uzatma yolda anlatırım, bir an evvel çıkalım.” Kararlı olduğu belliydi, uzatmadım, giyindim çıktık.
5
6
AHLAT GAZETESĠ
“On bir’den fazla benzin istasyonu, iĢ hanı, dükkanlar kaldı onun bunun elinde, gidip bir bakalım nedir durumları, nasıl toparlayacağız. Ne yapacağız? Sen de benim yanımda bulun.” Ġtiraz edecek bir halim olamazdı, Ģurdan buradan konuĢarak düĢtük Kayseri’nin yollarına. Gerek ailesinin ekonomik gücü, gerekse Otokoç’ta çalıĢıyor olması, o günün koĢullarında çok az kimsenin sahip olduğu bir olanakla, Türkiye’nin ilk yerli malı otosu olan bir “Anadol”u vardı Süleyman’ın. Bizim gibi ekonomik sorunları olan öğrenciler için Anadol marka bir otomobil lüksün de ötesinde bir Ģeydi. O yıllarda Türkiye’nin ne yolları, ne de otomobil çeĢitliliği, günümüzle kıyaslanabilecek standarttaydı. Dar yolları eski marka otomobiller dolduruyordu. Yaz aylarıydı, bayram nedeniyle, aĢırı derecede Avrupa’da yaĢayan iĢçilerimizin yurda akın ettikleri günlerdi. Her gün yurdun değiĢik yerlerinden trafik kazası haberleri gazete sayfalarında boy boy yer alıyordu. Derin mevzulara dalmıĢtık, Ankara çıkıĢını, GölbaĢı’nı Aksaray’ı nasıl geçtiğimizi hatırlamıyorum. Süleyman iyi araba kullanıyordu, benim ise hala ehliyetim yoktu, bu konuda bir yardımım dokunamıyordu. Süleyman’ın az da olsa hız tutkusu kilometre sayacı ibresini sürekli “140” ın üzerinde tutuyordu. Anadol marka otomobillerin teknik yapısı bu hıza pek uygun olmasa da Süleyman 140’da kalmayı yeğliyordu. Konya Ovası’nın ufuk çizgisine kadar cetvel gibi dümdüz yolunda trafiğin ne kadar yoğun olduğunu görmek mümkündü. Konya-Ankara yolu bir konvoyla boydan boya iĢgal edilmiĢ vaziyetteydi, ancak Süleyman’ın ayağı ibrenin 140’dan aĢağıya doğru inmesine izin vermiyordu. Tek Ģeritli yoldan konvoy halinde gelen arabaların sabrı tükenen kimi sürücüleri, monoton geçen konvoy sürecinden kurtulmak için kimi zaman kuralına uygun olarak kimi zaman kurala uymadan solama riskine girmekten kaçınmıyorlardı. 3-5 araba kadar önümüzden mavi renkli bir araba hafifçe kafasını çıkardı, bizim geldiğimizi görünce anı olarak Ģeridine dönmeye çaba gösterdi, ancak fazla çıkmıĢ olmalı ki, Süleyman’ın sağa sola yalpa yapmasına karĢın Ģeridine dönen arabanın arka kısmına temas etmesi engellenemedi. Yolun kenarındaki tarlada bir otomobil taklalar atarak tarlanın ortalarına kadar yuvarlanıp durmuĢtu. Ben sadece taklalar attığımızı hatırlıyorum ama kaç takla bilmiyorum. Araba durduktan sonra bir an kendime geldim, ölüp ölmediğimi kontrol ettim, ağrım sızım yoktu ama Ģoktaydım, ne yapacağıma karar veremiyordum. “Ġlhami” diye bir ses duydum, Süleyman’ın sesiydi, “efendim” dedim, “iyi misin?” dedi, “iyiyim, ya sen?” dedim, “ben de
ANI
iyiyim” dedi. Etraftan yetiĢenlerin yardımı ile arabadan çıktık, darmadağın olmuĢtuk, çeĢitli yerlerimizden kanlar akıyordu. Tanımadığımız insanlar su getirip elimizi yüzümüzü yıkamamızı sağladılar, ağrımız sızımızın olup olmadığını sordular, ikimiz de ayağa kalktığımıza göre ciddi bir sorun görünmüyordu, kimileri soğuyunca çıkabileceğini söylüyorlardı. Tarlada araba diye bir Ģey görünmüyordu , sadece metal aksamı vardı ortada, kaporta kısmı darmadağın olup dağılmıĢtı. Belki de bizim sağ salim ayağa kalkmamızın nedeni buydu, metal kaporta olsaydı içinde ezilip kalmamız gibi feci bir tablo ortaya çıkabilirdi. Bu hal Süleyman’ın psikolojisini yavaĢ yavaĢ bozmaya baĢlamıĢtı. Anlamsız ve ne dediği belli olmayan sözcükler çıkıyordu ağzından. Birkaç dakika önce içinde olduğumuz ve Kayseri’ye gitmek için heyecanlandığımız araba buharlaĢmıĢ sanki, tarlanın ortasında sağlığımız ve psikolojimiz bozulmuĢ bir vaziyette öylece kalakalmıĢtık. Bu benim Azrail ile dördüncü randevumdu. Kim olduğunu bilmediğimiz kiĢiler bizi arabalarına alıp Konya’ya götürdüler bir yerlerde bıraktılar. Süleyman, bir tanıdığına telefon etti, gelip bizi alıp evlerine götürdüler. Gittiğimiz evde bize çok özel bir ilgi gösterdiler, bu ilgi Süleyman’ın psikolojisini bir hayli düzeltti. Bize bir araç vererek Kayseri’ye gitmemizi sağladılar, gittik, Süleyman’ın görmesi gereken yerleri gezdik ama o psikoloji ile nereyi gezdik, kiminle ne konuĢtuk bilmiyorum. Benim kimsem yoktu, Ankara’ya döndüğümüzde Süleyman’ın ailesinin büyük ilgisiyle karĢılandık. Aile beni de kendi evlatları gibi Süleyman’dan ayırt etmeden bağırlarına bastı ve Süleyman ile olan iliĢkimiz “kanka” aĢamasının ötesine geçerek bir üst basamağa taĢındı. Görevim gereği Ġsviçre’nin Cenevre kentine gidecektim. Süleyman’a bahsedince hiç tereddüt etmeden “ben de geleceğim” dedi. Benim için de büyük bir mutluluktu, Avrupa’yı iki can ciğer arkadaĢ olarak birlikte gezecektik. Aynı güne uçak bileti bulamamıĢtık, ben den üç gün sonra Cenevre’ye geldi, gidip hava alanında onu karĢıladım. Otelde yer olmadığı için aynı odayı paylaĢmayı istedik. Ben ona Cenevre’yi gezdirdim, birlikte Fransa’ya gittik, Buradan sevgilisi Nur’a parfümler aldı, Cenevre’ye döndük bu kez trenle Milano’ya gittik gezip döndük, birkaç gün sonra Zürih’e geçtik, havaalanında bizi bir tanıdığı karĢıladı, birkaç gün bize rehberlik etti. Buradan Münih’e geçtik ardından Ankara’ya döndük. Süleyman, bir süre sonra aynı iĢyerinde çalıĢtığı uzatmalı sevgilisi Nur ile ailesinin muhalefetine karĢın evlendi, bir süre sonra iĢleri nedeniyle Ġstanbul’a taĢındılar. devamı 7. sayfada
6
GÖRÜġ
AHLAT GAZETESĠ
7
AVRUPA, AVRUPA DUY SESĠMĠZĠ-2 (EFENDĠ VE HĠZMETKÂR) Hüseyin MÜMTAZ 1800’lerde içine girdiğimiz Avrupa paranoyası sürecinde mevcut azınlıklara aĢırı haklar vererek Ġmparatorluğu yıkmıĢtık. Devamı olan Çiller’li 95 Gümrük Birliği döneminde bu kronik rahatsızlığımızı iç ve dıĢ müdahalelerle hayli depreĢtirdik.. Hastalığın bu yeni evresinde bu sefer “olmayan azınlıklar” yaratıldı. ĠnĢallah doktorun “ne yersen ye” diyeceği durumda değiliz. AB, yeni demokrasi paketimizi “olumlu” karĢılamıĢ ve “ilerleme raporuna alacağını” kaydetmiĢ. Yeni demokrasi paketimizi olumlu karĢılayan AB, hayrettir senkronize bir Ģekilde farklı ve zıt bir baĢka tavır sergilemiĢ. Türkler AB ülkelerinde hizmet verebilir fakat onlara hizmet edilemez.. Avrupa Adalet Divanı, geçen hafta Türkiye vatandaĢlarının 'Avrupa Birliği ülkelerine üç aya kadar vizesiz seyahat etme hakkını' ilgilendiren 'Demirkan davası'nı karara bağladı. Kimseden çıt çıkmadı, herkes görmezdenduymazdan geldi. Mahkeme, dönemin Avrupa Ekonomik Topluluğu ile Türkiye arasında ortaklık tesis eden Ankara AntlaĢması'nın Katma Protokolü'nde geçen 'hizmet sunma özgürlüğünün', 'Türkiye vatandaĢlarının AB üyesi ülkelerde hizmet alma özgürlüğünü' de içerecek Ģekilde değerlendirilmemesi gerektiğine karar verdi. Adalet Divanı böylece, turistik seyahat gibi 'hizmet alma' amaçlı olarak Avrupa Birliği ülkelerine gerçekleĢtirilecek ziyaretler için Türkiye vatandaĢlarına yönelik vize alma zorunluluğu uygulamasının hukuki temeli olduğuna hükmetti. AB’ye “hizmet sunmak” üzere gidecek Ģöför, iĢçi, temizlikçi gibi hizmet erbabı vize kolaylığından faydalanabilir fakat sağlık, öğrenim, turizm gibi hizmetlerden faydalanmak isteyen ihtiyaç sahipleri illa ki vize almak zorunda.. Yâni AB demokrasi paketimizi hem memnuniyetle karĢılıyor hem parmağını sallayarak “vize almalısın” diyor. “AB kriterlerine” sağlam bir çıpa ile bizi bağlı tutuyor. Ama yorgunu yokuĢa sürüyor, 50 senedir “almıyor”.
Üstelik bu AB, Ġlerleme Raporu’nu 16 Ekim’de yayınlama “saygısızlığını” gösteriyor. Halbuki 16 Ekim Kurban Bayramı’nın ikinci günü.. Saygısızlar.. Aynı Avrupa’nın “Avrupa Konseyi Parlementer Meclisi” çocukların 14 yaĢında gelmeden ve kendi rızaları olmadan sünnet ettirilmemesine iliĢkin bir raporu da kabul ediyor. Üstlerine vazife mi? Terbiyesiz saygısızlar.. Peki be muhteremler.. Bizi adam yerine koymayan, değerlerimize en ufak saygı göstermeyen bu AB’ye girmek için neden halâ yanıp tutuĢtuğumuzu bana biriniz anlatabilir mi? 4 Ekim 2013 57’ĠNCĠ ALAY HER YERDE HEPĠMĠZ 57’ĠNCĠ ALAYIN NEFERĠYĠZ
ÜÇ SÜLEYMAN Arada bir Ankara’ya geliyordu görüĢüyorduk, bir keresinde ben Ġstanbul’a onları ziyarete gittim, sıcak bir ilgi ile karĢılandım. KonuĢacağımız konuları bitirmeye zaman kafi gelmiyordu. Bir kızı olmuĢtu, yere göğe sığdıramıyordu kızını. Evliliği sıkıntılı günler geçirmeye baĢlamıĢtı, sabrının son noktasına kadar ailesini dağıtmamaya özen gösterdi. Bir süre sonra sabrı tükendi ve ayrılıp Ankara’ya döndü. Ancak mutlu değildi. Kızı annesinde kalmıĢtı, yüreğinin yarısını da kızının yanında bırakmıĢtı. Ağzını bıçak açmıyordu, zaman zaman eski alıĢkanlığımız olan “çilingir sofraları” eski tadı vermiyordu. Huzursuzdu, mutsuzdu, üzüntülü ve stresliydi bu ağır yükün bünyesinde yaptığı yetmiyormuĢ gibi içtiği sigara sayısını ve alkol oranını gün be gün artırmakla kendine bir çıkıĢ yolu arıyor gibiydi. Bir gün saat 18.00 sularında iĢ çıkıĢı eve doğru arabasıyla yol alırken kalbi taĢıdığı yükü taĢımakta yetersiz kaldı ve “benden buraya kadar” dercesine direksiyon baĢında onu terk etti. Ailesi büyük acı ve teessür içindeydi ben de en az ailesi kadar büyük acılar yaĢıyordum. Kibar, görgülü, bilgili, yakıĢıklı bir Anadolu efendisi arkadaĢım artık anılarda yaĢıyacaktı…
7
AHLAT GAZETESĠ
8
ANALĠZ
ĠYĠ NEDĠR ARAYIġI
O
Gevher ALADAĞ turdum altı roman yazdım, Ģu an taslak
halindeler. Tüm yazdıklarımda “iyi nedir, neye ve kime göre iyidir?" Ġyi ve iyilik" bu kadar önemliyken, insanoğlu neden kötüyü seçer.” Sorularının yanıtını bulmaya buldurmaya çalıĢtım. Benim “iyi” dediklerim gerçekten tam anlamıyla “iyi” mi? Bunun yanıtını vermek için kendimi çemberin dıĢında bırakarak, baĢkalarının gözleri ile görmek için kahramanlar yarattım. Çok farklı kiĢiliklerde kahramanlar ve o kahramanlara misyonlar yükledim. BaĢarılı kıldıklarım da oldu, baĢarısızlar da. Ġyilikle kötülüğü savaĢtırdım, gerçek yaĢamın bire bir yansımalarıydı. Hep galip gelenin iyilik, güzellik olması için kalem oynattım, fakat "gerçeklerden uzak durmak olur," diye, hiç istemesem de bazen kötülük, kötüler kazandı. KiĢiliğimi iyilerde yansıtmak istedim, onlar benim duygularımın, düĢüncelerimin dili olacaklardı. Ben onlara içimdeki renkleri, sesleri, iyilikleri güzellikleri katmaya çalıĢtım. Onlar konuĢtuğunda, ben rahatlayacaktım. Daha inandırıcı geleceğini düĢünerek, belki de kendimi ele verme tedirginliği, ifadede cimrilik ve ben olarak her Ģeyi anlatamama korkusu. Her ne olursa olsun bir emek, bir ortaya koyma, bir kabul görme amacı güderek çıkmıĢtım yola. kendim olarak ifadeden korktuğum Ģeyleri ifade etti kahramanlarım, yine de sonsuz cesur olamadım. Gerçekten de kurgu ve konusu çok güzel yapılan romanlar okuruz ve biliriz ki onu yazanın kurgusu ve hayal ürünüdür. Eğer konu gerçekten yaĢanılanlara uygunsa ve duyguları bizim duygularımızla örtüĢüyorsa hiç sorgulama gereği duymadan, o kitabı severek okuruz. Konu duyguların, dilin yanında ikinci planda kalır çoğu kez. Bir yol çizmiĢtir yazar ve o yolları arĢınlarken elimizi tutar, biz tutulan elimizde tutan elin sıcaklığını duyarız, atan yüreğini hissederiz. Gideceği yere alır götürür bizi, zorlamadan, bıktırmadan ve yormadan. O yer ne kadar korkutucu olsa da içimizdeki yarattığı merak, duygularımızın uyanıĢı ve benzerliği, içimizde fırtınalar estirebilmesi ve bize kattıklarının olduğunu hissetmemiz bizi alır götürür.
Yazdıklarımda kahramanlarım vardı, öyle sıradan insanlar gibi görünseler de kimlik ve kiĢilikleri kabul görsün, okuyana bir Ģeyler katsın istedim, yani yavanlıktan korkarak, olabildiğince duygularla bezeyerek, yüreğimi katarak. Hani fırtınalar estirmek, yer yerinden oynasın olamazdı düĢüncelerim, fakat herkesin yüreğine dokunabilmek, bir nebzecik olsun duygu fırtınaları olmasa da bir meltem yumuĢaklığı hissedilsin istedim. Uzatılan el tutulduğunda yarı yolda konulmasın, severek isteyerek benimle yolun sonuna varılsın istedim. Toplumsal sorunlar, özellikle insan iliĢkileri, sevgi ve aĢkın yanında kötüler, yıkıcı kiĢilikler de vardır elbet. Bu dünyada sadece" melek gibi," dediğimiz insanlar yoktur, tabi ki Ģeytanlarda vardır. Öyle her Ģeyin güllük gülistanlık olması mümkün mü? Ġstemekle olmuyor ki. YaĢam sarkacı iyi ve kötü arasında gidip gelir, hiç durmadan sallanırken bazen ivmesinde farklılıklar olabilir. Gönül isterdi ki sadece güzelden söz edilsin, güzel anlatılsın. Fakat realist bir kiĢilikte olan insanları inandıramazdım. Aslında kendi görüĢlerim de öyle, her ne kadar romantik yapılı bir ruha sahip olsam da ölçülü olmayı, çizgiyi aĢmamayı, “abartılmıĢ” dedirtmeyi amaçladım. Farklı kiĢilikler, toplumun içinden olan, yanımızda yöremizde, çalıĢtığımız çevrede veya komĢularımız, bazen eĢimiz veya çocuklarımız. Bunlar içimizde olan, bizimle aynı havayı soluyan kiĢiler. Bir anda buluyorsun adlarını, rastgele. Hani çocuğuna isim seçtiğin kadar ince eleyip sık dokumuyor insan. Fakat yinede benimsediklerine, daha kiĢilikli rol verdiklerine daha bir sevdiğin isimleri veriyorsun beklide bilinçaltımızda bir iz bırakan kiĢilerdir. Romana katıldıklarında çoğunun kiĢiliği oturmuĢ, iyi veya kötü. ÇatıĢma halindeler. Çünkü bu dünyada iyi ve kötünün çatıĢması hiç bitmeyecek. Hiç biri diğerine galip gelemeyecek. Ne iyinin sayısı artacak ne kötünün kökü kazınacak. Dünyada hırs, bencillik, eğitimsizlik sürdüğü sürece bu savaĢlar da bitmeyecek. Gönlümüz hep iyinin galibiyetini yeğlediği için sonlarda ibreyi onlardan yana çevirdiği olabilir kiĢinin veya yazanın. Bu, beklide bir mesajdır – Ġyi ve güzel olan çoğu kez kazanır- yahut da okuyucu mutlu sonu arzular, en
8
ANALĠZ
AHLAT GAZETESĠ
azından içimizdeki adalet duygularının tatminidir belki de. Hani bir nevi silah kuĢandım. Bilindiği gibi bu gün silah dediğimizde, çoğu vurucu, öldürücü, yok edici çağrıĢımlarıyla savaĢa kan, ölüm katan objeler gelir aklımıza. Oysa beynimizin en güzel kavram olarak daha az sayıda çıkmaktadır. Silah da öyle, belki mecazi anlamdadır fakat silah bile güzel ifadesi ile bilim adamının deneylerinde kullandığı tüm araç ve gereçleridir. Yazar da silahını iyi seçer ve sunarsa- dilsavaĢını kazanır. Bu iĢ sözcüklerin oyunu, yan yana getiriliĢindeki maharet, bilgi ve becerinin harmanlanmıĢ halidir. Öyle yapmaya çalıĢarak farklı kimlik ve kiĢilikleri kattım aramıza. Çıkageldiler, her biri kendi kiĢiliğini yansıttı satırlar arasında, okundukça ete kemiğe bürünerek. Bazen ağlatacak, bazen sevilecek, bazen özenilecek kiĢilikler. AĢklarından esinleneceğimiz, vermeyi bilen, yapıcı kiĢiliklere özendirmek, onları aramıza almak adına yazmaya çaba gösterdim. Birinde genç bir anne, birinde yaĢlı bir öğretmen emeklisi, bir diğerinde yaĢamın çarkından kurtulmayı baĢaran, silik ve ezik bir insanın diriliĢini anlattım. Doğunun katı gelenekçiliği, kadın erkek eĢitsizliği, geri kalmıĢlığın, eğitimsizliğin yol açtığı acıları dilimin döndüğünce anlattım. Çoğunun ortak paydaları iyi ve doğruyu arama çabalarında önlerine çekilen setleri aĢmaları, savaĢ vermeleri, canlarının yanması, yüreklerinin kanaması ve iyiliği arayıĢ. Tabi bu “iyi”, Ġyi benim idealim, iyi benim rüyam, iyi yolum, yordamım, iyi havam, suyum ekmeğim, iyi vazgeçilmezim. Bir yerlere varma hedefim, beni yola çıkmaya zorlayan “iyi”. Ha, beklide tam hamken piĢme, olgunlaĢma arayıĢım. Ben iyinin neresindeyim, bilmek, görmek isteğim. Hem sonsuzlukla özdeĢleĢecek en güzel sözcük, kavramında sınır yok. Kimi kiĢiler yaĢamak için bir baĢkasının organını çaldıran, çalabilen, kendi sağlığı için baĢka sağlıkları yok eden, bir diğeri kaybettiği genç evladının bedenine dokundurarak, onu parçalara ayırarak organını bağıĢlayabilen kiĢilikler. Kimileri de ömrünün kısalacağını beklide ileride sorunlar yaĢayacağını bilerek bağıĢlıyor organını. Ve o yaĢamı kendine hak addedip bir baĢkasına kıyan kiĢi ile yaĢamı onur, özveri ve fedakarlık bilen kiĢi arasındaki uçurumun derinliğini, ölçülebilirliğini bilmeye çabalıyorum. Buna benzer onca toplumsal olaylar vardır, onca haksızlıklar, cehalet, hırs, körlük ve duyarsızlıklar. Yaradan, yarattığı tüm canlılardan çok daha farklı yaratmıĢsa bizi ve bize çok güzel sezgiler vermiĢse, neden bu sezgilerimizi olumlu yönde geliĢtirip kullanmayalım ki. Biz dört ayaklı baĢka yaratıklar değiliz ki ihtiyaçlarımızı avlayarak, öldürüp parçalayarak giderelim. Ölüm, herkes
9
köĢesinde savaĢ; yenmemiz, alt etmemiz gereken olguları da çağrıĢtırır ki nedense bu hep sonlarda akla gelir. Öğrencinin savaĢı, kaĢifin savaĢı, bilim adamının savaĢı gibi dünyaya güzellik katan, onurlu bilge ve üst kiĢilikli insanlar. Bunlar masum ve temiz savaĢlardır ve günlük yaĢamımızda önümüze ölümlü, bu yadsınamaz fakat öldürme, can alma, ömür biçme hakkı insanda olmamalı ve insan cani olmamalı. Öldürme güdüsü yok edilmeli insanda. Ġnsanın doğasında mı var, yoksa yaĢam koĢullarımı bu yolu seçtirir? Bunu yok edemesek de asgariye indirilebilir mi? Eğitimin, sevginin, iyiliğin ve de aĢkın bu güdü önünde set oluĢturmasındaki yeri nedir? Ġnsanoğlu güçlüdür, gücü zekâsı ve yaratıcılığıdır. Bir dinamitle dağları oynatırız yerinden, kilometrelerce tünelleri açan insan değil mi? Her buluĢ bir baĢkasını tetikler ve bu günkü aĢamada bir ayda yüzyıllar öncesinin bin yılda kat edemediği mesafeleri kat ediyoruz. Bu mesafeler bilimde, sağlıkta, teknolojide, yani her alanda olmaktadır. Ne yazık ki insan, yine insan olarak bu hızlı geliĢim ve değiĢimi hep iyi ve güzelden yana kullanmıyoruz. Ruhu güzelleĢtirenler olduğu gibi çirkinlikleri ile tüm dünyayı cehenneme çeviren insanlar var. Ġnsan hep gözlemler ve görür. Görmek çok önemlidir. Yıllar önce Kung Fu adlı bir dizi izlemiĢtim. Bu dizide, iki ayrı insanın, aynı Ģeyi faklı bakıĢ açıları veya farklı duygu ve algılarla çok farklı görüp yorumlayabildiklerini ve insanın tüm duyularını odaklandığı konuya vererek ve görüĢünü, algılama gücünü güzelden yana kullanarak yaĢamı güzelleĢtireceği öğretiliyordu. Öyle çok Ģey görür, görmemek için; duyar da duymamak için kör ve sağır oluruz. Ġçimizin parçalandığı da olur fakat çaresiziz, elimiz kolumuz bağlıdır. Güçsüz hissederiz kendimizi. Öyle güçsüz ve çaresiz kalırız ki ki ifadesi bile yok. O zaman ağlamak, haykırmak isteriz kime ve niçin? Kendimizi paralasak bile bir sineğin vızıltısı bile sesimizin yanında gür kalır. Çoğu zaman akan yaĢlarımızın ılıklığını hissederiz yüzümüzde, çünkü acı bizi o gözyaĢlarına odaklandırır ve biliriz ki elimizde avucumuzda sadece o yaĢlar var ve bazen arındığımızı hissederiz. 14.05.2013
CUMHURĠYET BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN Değerli okuyucularımız, Cumhuriyetimizin kuruluĢunun 90 yılını kutluyoruz. ATATÜRK ve silah arkadaĢlarının üstün gayret ve fedakârlıkla kurdukları Cumhuriyetimizin ilelebet yaĢaması dilekleri ve en içten saygılarımızla.
9
10
AHLAT GAZETESĠ
GÖZLEM
ANADOLU’NUN ĠLK SAKĠNLERĠ IĢık KANSU Pazar keyfindesiniz. Kurtboğazı Barajı’nın kenarında dolaĢıyorsunuz. Arkanızda bir fosurdama. Yüreğiniz “hüp” etti, arkanıza döndünüz. O da ne? Üzüm bağlarında gördüğünüz tosbağanın, belki 100 katı bir kaplumbağa. Neden olmasın? Çocukların düĢ dostu Steven Spilberg’in “Jarrasic Park” filminden fırlayan dinozorlar, böyle yeniden yaĢama dönmedi mi? Sonra, anlattığımız masal da değil. Ġnanmıyorsanız, gidin MTA Genel Müdürlüğü içindeki Tabiat Tarihi Müzesi’ne. Bundan 3 milyon yıl once yaĢamıĢ dev kara kaplumbağası ile tanıĢacaksınız. Hem de hemĢeriniz vatandaĢınız olur. Çünkü, kendisi özbe öz Ankaralı. Kurtboğazı’nda bulunmuĢ… Hele çapı 1,5 metreye ulaĢan koskoca bir ammonit- baktığımızda, Ģimdiki salyanfozların atası olduğunu Ģıp diye anlıyorsunuz- var ki, tam 193 milyon yaĢında. O da bizim köyden. Ankara Köserelik’ten. Bu ammonit fosili, Jura (180 milyon yıl öncesi) döneminde Ankara’da deniz olduğunun kanıtı. Sizin anlayacağınız, o zamanlar, salyangozların ataları da, Ġstanbul’un, Ankara’ya dönüĢünü severlermiĢ. Dahası, Kayserili gergedan, Ankara Kavaklıdere’den zürafa, Amasya’dan nehir yunusu. Sanki Anadolu değil, Kilimanjaro’nun etekleri, Amazon’un çılgın ormanları… Bir baĢka köĢe, hem ana, hem baba tarafından dedemiz “Neanderthal adamı”na ayrılmıĢ. Halk arasında, “mağara adamı” diye tanımlanan dedemizin, tam 25 bin yıl önceki ayak izlerini müzede heyecanla izleyebilirsiniz. Onlar da Anadolu topraklarına basmıĢlar. Salihli yöresinde dolaĢıp, 41 numara ayak izi bırakmıĢlar. En göz alıcı parçalar, giriĢte “gulyabani” gibi duruyorlar. Jura Parkı filmindeki korkunç “TRex”in yeğeni, “Allasaurus”, 9 metre 12 santim uzunluğu, 3 metre 65 santim yüksekliği ile geçen 140 milyon yıla göz kırpıyor. Bu dev kertenkele Türkiye’ye, Amerika’dan gelmiĢ. Özgün değil, mulaj. Yani özgün yapısından kalıp alınarak yapılmıĢ. 4 savunma diĢli, 18 milyon yaĢındaki “mastodon” (fil atası) mulajı da, Fransa Doğa Tarihi Müzesi’nden. Bunların yanında; hem özgün, hem de Anadolulu filin iskeleti göğsümüzü kabartıyor. Diğer adıyla “elephas indicus linneaus”,
KahramanmaraĢ’ta yaĢamıĢ. Kısaca “MaraĢ Fili” diye anılıyor. KahramanmaraĢ’taki Gavur Gölü Bataklığı kurutulurken ortaya çıkmıĢ. ÇıkmıĢ da, 2500 yıl öncesinden uzun iki diĢini gelecek yüzyıllara kendini beğenmiĢçe uzatıyor. “Geç bunları, anam, babam” diyebilirsiniz. Durun. Yenileri geliyor. Gözleriniz miyopsa, ileride gördükleriniz, annaannenizin masa örtüsündeki taĢ basması geyikler gibi gelir size. Oysa onlar, binlerce yıl once Kars kağızman Kötek’te kaya blokları üzerine çizilmiĢ dağ keçileridir. YaklaĢın, yaklaĢın. Anadolu’nun etkin kaynağına eğilin. Bir göz hareketi, bu kez Antalya’daki Öküzini Mağarası’na sürükleyecek size. Öküz “alçak kabartmaları” bunlar ilk insanlardan armağan. Fin balinası Türkiye’de ne arar? BulunmuĢ iĢte. Adana KarataĢ’ta. Ġskeleti müzede. Marshall yardımı, süttozu darken, Amerikalılar, ay taĢı da göndermiĢler. Ġstanbul’u fetheden bir ecdadın evladına, dünyanın uydusuna ilk ayak basan Amerikalılar’dan gelen taĢ, içine konduğu saydam tapta duruyor. Üzerinde büyüteç, yukarıdan bakıyorsunuz, “Aaaaaa, ay taĢı vallahi” diyerekten. Bir Jura Park Anadolu. Ġnsan ve geçmiĢin beĢiği. Ġçinde sallanıp uyusak da…
BAġKENT’TE BĠTLĠS LEZZETLERĠ Geçtiğimiz aylarda BaĢkent Ankara’da gerçekleĢtirilen “Bitlis Tanıtım Günleri” kapsamında baĢta Bitlis balı olmak üzere pek çok otantik ürünün burada yaĢayan Bitlislilerle buluĢması sonucu gündeme gelen bu gereksinim, bir hemĢehrimiz tarafından giderilmeye çalıĢılıyor. Cumali Ayaz adlı hemĢehrimiz bu açığı kapatmak için Ankara’nın en merkezi yeri olan Kızılay’da, Bitlis ürürlerinin pazarlanacağı bir satıĢ ofisi açmak için kolları sıvadı. Öncelikle Bitlis balı, Adilcevaz cevizi ve reçeli, Ahlat kuru kaysısı gibi ürünlerin pazarlanacağı bu mekanda Bitlisli hemĢehrilerimizin istekleri doğrultusunda değiĢik ürün ve bitkilerin de sipariĢ üzerine sağlanacağı bildirildi. Bir eksikliği gidermek adına Cumali kardeĢimizi bu giriĢiminden dolayı kutluyor, baĢarılı olmasını diliyoruz. Kızılay Ihlamur Sok. 6/37 Ank.
10
GÜNCEL
AHLAT GAZETESĠ
11
BUGÜNÜN SARIYERLĠSĠ 60’lı yıllarda efsanevi Ahlat Kaymakamı rahmetli Hüseyin Avni UZUN’un baĢlattığı “Ahlat ġenlikleri”ni yaparken mumla arardık büyük kentlerde özellikle BaĢkent Ankara’da bize destek verecek, yol gösterecek, hatta Kamu olanaklarından yararlanmamızı sağlayacak bir ilgiliyi, görevliyi, ya da iyiliksever, ideailst kiĢileri. Çıkmaza giren bir sorunu çözmek için en zor koĢullarda bile Ankara’ra gönderilen bir arkadaĢımız ile çözebilirdik sorunlarımızın bir kısmını. Artık geçmiĢteki gibi acaba nerede bir tanıdık bulabiliriz de iĢimizi hallederiz diye bir kaygıdan uzak olduğumuzu belirtmek gerek. Geçtiğimiz günlerde Ġstanbul Sarıyer, Angel Blue adlı bir balık lokantasında Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı’nın bir toplantısı vardı. Toplantı saati yaklaĢırken konuklar, Ġstanbul’un, özellikle de Boğaz’ın bezdirici trafiğini yara yara toplantı mekanına geliyorlardı. Toplantıya ilk gelenler sonradan gelenleri karĢılıyorlardı. Sıklıkla gerçekleĢen bir buluĢma olmadığı için konuklar birbirlerine isimlerini söyleyerek tokalaĢıyor, kendilerini tanıtıyorlardı. Genç, ama saçları enken kırlaĢmıĢ, enerji dolu, gözlerinden zeka fıĢkıran yakıĢıklı bey elini uzatarak; “Ben Adnan Ayber, Sarıyer Belediye BaĢkan Yardımcısı” Uzanan eli tutan kiĢi ise; “Ben Ġlhami Nalbantoğlu, Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı BaĢkanı, Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı Kurucu Üyesi” Bir anda gözler buluĢtu, dikkatli bakıĢlar ve nostalji dolu koyu bir sohbet baĢladı. GeçmiĢte örnekleri yaĢanmıĢ olduğu gibi, bir Ahlatlı’nın önemli bir makama gelmiĢ olmasının ne denli gurur kaynağı olacağı düĢüncesi ile seçilerek bu makama gelmiĢ bir Ahlatlının çıktığı bu baĢarı basamaklarının önemi üzerinde duruldu. Sarıyer Belediye BaĢkan Yardımcılığı yanında yıllar evvel Ġstanbul’da kurulan ve buradaki hemĢehrilerimize sosyal ve kültürel hizmetler sunan Ahlat Kültür, Turizm, Tanıtma ve YardımlaĢma Derneği’nin BaĢkanlığını da yürüten, aynı zamanda Ġstanbul’daki ticari faaliyetleri ile adından sözettiren Sayın Adnan Ayber’in bu içten, sıcak, samimi yaklaĢımı, onu orada ilk kez gören diğer konuklar tarafından da dile getirmekteydi. Toplantının açıĢ konuĢmasını yapan Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı BaĢkanı Sayın Ahmet Eren, konuĢmasının bir bölümünde;
“Aramızda Ahlatlı hemĢehrimiz, Sarıyer Belediye BaĢkan Yardımcısı Sayın Adnan Ayber ve arkadaĢları da bulunmaktadır. Kendilerine hoĢ geldiniz diyor ve alkıĢlıyoruz.!” Daha sonraki konuĢmalar sırasında söz alan Sayın Adnan Ayber; “Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı’nın konuğu olarak burada bulunmaktan dolayı çok mutluyum. Nazik davetiniz için teĢekkür ederiz. Biz tüm Bitlisliler olarak bir arada olmaktan kıvanç duymaktayız. Bitlisli derken Ahlatlı, Adilcevazlı ya da Tatvanlı diye bir ayrımın söz konusu olmadığı, Bitlisli olmaktan onur duyduğumuzu belirtmek isterim. Biz de bundan sonra Bitlis’i ve BETAV’ın yanımızda arkamızda görmekle mutlu olacağız.” AlkıĢlarla yerine oturan BaĢkan, beraberinde getirdiği Ġstanbul’un ünlü bir Ģekercisinin ürünü lokum kutusunu konuklara tutarak mütevazi jestiyle bir kez daha dikkatleri üzerine çekmeyi baĢardı. Boğaz’ın eĢsiz güzelliğinin ortasında doyumsuz bir ambiansta geçen toplantının nihayet sonuna gelinmiĢti. Ankara’dan gelen konuklar, Ġstanbul’un acımasız trafiğine hapsolmamak için telaĢla Ankara’ya dönüĢ uçaklarını kaçırmama telaĢıyla birer birer salonu terk ediyorlardı. Salon iyice boĢaldıktan sonra sıra BaĢkan’a vedaya gelmiĢti. Yeniden eller tutuĢtu, gözler buluĢtu, yürekler kucaklaĢtı, geleceğe birlikte, elele yürümek için kavilleĢildi. Nazik bir jestle gidilecek yere bırakma önerisine teĢekkürle yanıt verildi ve; “Sayın BaĢkan, sizi gerek Sarıyer Belediye BaĢkan Yardımcısı makamında, gerekse Ahlat Kültür, Turizm, Tanıtma ve YardımlaĢma Derneği’nin koltuğunda görmekten duyduğumuz memnuniyeti belirtmek isteriz. Belediyecilik sizin alanınız ancak, sizin Ahlat için yaptığınız, yapacağınız her türlü hizmet, etkinlik, faaliyet konularında, gerek bireysel gerekse kurumsal olarak her zaman, her yer ve mekanda her türlü maddi ve manevi katkılar ile yanınızda olacağımızdan kuĢkunuzun olmamasını bilmenizi isteriz. Sizi kutluyor baĢarılarınızın devamını diliyoruz.” Sözleriyle veda edildi. Mutlu geçen bir tablonun ardından, geleceğe umutla bakarak, boğazın güzelliklerini içimize sindirerek sahil yolundan BeĢaktaĢ’a doğru ilerliyor, ortak projeler oluĢturma fikri oluĢmaya baĢlıyordu. Biliyoruz güzel Ģeyler olacak.. Olmalı da…
11
12
AHLAT GAZETESĠ
GEZĠ/GÖZLEM
VAN’DA NELER OLUYOR?.. Erol DAĞLI tarafından çeĢitli tesislere yerleĢtirilmiĢti. Parası olanlar da çoktan ayrılmıĢtı zaten Van’dan. Ekim 2011 tarihinde Van’da 7.2 Daha önce de söylediğim gibi birçok kez deprem yaĢamıĢ bölgede hizmet sunduk. Van büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiĢti. Bu halkında depremden sonra kalanlar da gördüğümüz deprem son 14 yılın en büyük depremiydi. Deprem ve eĢimle birlikte hemfikir olduğumuz konu Ģuydu: doğudaki 15 kentte hissedilmiĢti. O zamanlar Van ve her türlü zorluğa rağmen Van halkı Ģükretmekteydi. ilçeleri büyük yaralar almıĢtı. Depremden hemen Bunu hala unutamıyoruz. sonra birçok artçı sarsıntının meydana gelmesiyle de Depremin üstünden 2 yıl geçmesine rağmen o bölgede bulunan birçok evin yıkılmasına ve birçok son günlerde Van’da neler oluyor sorusunu kendi evin de hasar görmesine sebep olmuĢtu. Depremin kendime soruyorum. Özellilikle medyadan takip hemen ardından elektrik, gaz ve su kesilmiĢti. ettiğime göre Van’da bir konteyner kentinde yaĢayan Yüzlerce vatandaĢımız yaĢamını yitirmiĢ, birçoğu halkın ölüm orucu tuttuğu haberlerini duyduğumuz yaralanıp sakat kalanlar da olmuĢtu. zaman açık söylemem gerekirse büyük üzüntü Bu depremin üçüncü günü ErciĢ’teydim. duyuyorum. Peki ne oldu bu Ģükreden insanlara? Resim hiç de içaçıcı değildi. Hemen aklıma gelen Ümid ederim ki, Van Valiliğinin de el attığı ErciĢ’in giriĢindeki futbol sahasına kurulan bu konu araĢtırılıp sorunlara kesin çözümler Kızılay’ın çadırlarıydı. Yanımızda getirdiğimiz bulunup, oluĢan bu olumsuz tablo yardım malzemelerinin birçoğunu orada dağıttıktan düzeltilerek, Medyada da önümüzdeki günlerde Van sonra mahalle aralarına girdiğimizde resmin daha da ve halkına dair güzel haberler duyarız. karanlık olduğunu farkettik. YıkılmıĢ apartmanların üzerinde yardım grupları çalıĢmaktaydı. Bazı enkazların karĢısında hala yakınlarını umutla bekleyen insanlar gözümüze çarptı. O ne soğuk ki, depremin soğukluğu yanında ErciĢ sıcaktı sanki. Daha sonra arabamızla Van’a Bitlis’in önemli ailelerinden toplum lideri, doğru hareket ettiğimiz sırada radyodan takip kanaat önderi ġeyh Muhammed Küfrevi ile ilgili bir ettiğimiz deprem haberlerini dinlerken yolumuzun kitap geçti elimize. Ticari amaçla yayımlanmıĢ üstündeki bir köye hiç yardımın ulaĢmadığını olduğu, üzerine basılan fiyat etiketinden anlaĢılıyor. öğrendik. Adını hatırlamadığım o köye ulaĢtık. Ġstanbul’daki bir yayınevi tarafından, Yanımızda kalan gıda ve ısınma malzemelerimizi Ġzmir’deki bir matbaada bastırılmıĢ, Bitlis’te büyük bir çadırın önünde oturmakta olan kalabalığa pazarlanıyor. dağıttık. Biyografi formatında ele alınmıĢ, edebi Oradan ayrılıp Van’a haraket ettiğimizde Ģahsiyetler diye takdim ediliyor, Önsözü yer bizi neyin beklediğini az çok farkedebiliyorduk. Bu almadığı için asıl amacın ne olduğunu anlamak olası tecrübe eĢimle birlikte uzun yıllardır gönüllü olarak değil. Kulaktan dolma bilgilerden devĢirildiğini ilk depremde çalıĢtığımız içindi herhalde. Van’a bakıĢta anlamak mümkün. geldiğimizde büyük bir caddenin ortasında bulunan Özellikle son dönem ile ilgili bilgilerin Van kedisi heykeli ilgimizi çekmiĢti. Bir kaç gün gerçeklerle örtüĢmediği kolaylıkla anlaĢılıyor. Van’da kaldıktan sonra tekrar yaĢadığımız Ģehre Bu konuda bir basın açıklaması yapan, döndük. DönüĢümüzden sonra Van’ı unuttuk mu Küfrevi Ailesi’nin son kuĢak temsilcilerinden Seniha sanıyorsunuz? Tabi ki hayır. KÜFREVĠ NALBANTOĞLU Ģunları söyledi: Deprem aracılığıyla tanıĢtığımız Van’a üç “Sözkonusu kitapta yer alan Ailemizle kez daha gitme fırsatım oldu. Van merkezinde ve ilgili bilgilerin tamamının gerçeği yansıtmaması köylerinde gıda yardımı, ısıtıcı ve ona benzer bizleri üzdü. Özellikle babam merhum Cesim eĢyaları sevinçle Van halkına dağıttık. Tabi ki, KÜFREVĠ ile ilgili bilgilerin eksik ve yanlıĢ Van’da kalanlara. Çünkü birçok kiĢi Van’ı terkedip olması, ayrıca biz kız evlatlarının yok sayılması akrabalarının yanına gitmiĢ, bazıları ise devlet husundaki üzüntümüz büyüktür.” dedi.
23
YANLIġ VE ÖNYARGILI BĠR KÜFREVĠ KĠTABI
12
ĠNCELEME
AHLAT GAZETESĠ
13
SÜPHAN DAĞI, ĠNGĠLĠZ UÇAĞI, ADĠLCEVAZ VE KANSER VAKALARI!.. Yıl 1959, bir Ġngiliz uçağının Süphan Dağ’na düĢtüğüne dair haberler yer alıyor ajanslarda. Haberi duyan yakın köylerden, Ahlat’tan ve Adilcevaz’dan meraklı ve maceraperest 3’er 5’er kiĢilik ekipler, Süphan dağı’na tırmanarak hem meraklarını gideriyorlar hem de etrafa saçılan ufak tefek eĢya, öteberi ve anı olsun diye uçağın bazı parçaları ile dönüyorlar, gördüklerini ballandıra ballandıra günlerce anlatıyorlardı. Bir süre sonra konu gündemden düĢmüĢ, uçağı görme hayaliyle dağa tırmanan dağcılar da, maceraperestler de artık uçağın enkazına rastlamıyorlardı. KuĢkusuz olan bitenin bir izahı vardı, ancak bu sistematik bir biçimde gizli tutuluyordu. Peki iĢin aslı neydi ve kısa bir süre sonra uçağın enkazı nasıl olmuĢ da sırra kadem basmıĢtı. Bu bir Ġngiliz uçağıydı, Ġngilizlerin çıkarları ve stratejik amaçları doğrultusunda bazı rodyoaktif maddeler, gizli belgeler ile 8-10 civarında çok önemli bilim insanlarını taĢıyordu. Kötü hava koĢulları nedeniyle Van Gölü üzerinde seyir ve irtifafa göstergelerinin aĢırı soğuktan etkilenip donması nedeniyle rotasından sapıyor ve gölün kuzeyinde yer alan 4058 metre yükseklikteki Süphan Dağı’nın zirvesine çakılıyordu. Bu süreçten sonra Ġngilizleri alıyor bir telaĢ Yapılan arama çalıĢmaları sonucunda, uçağın kaybolmasından altı gün sonra enkaz Süphan Dağı’nın zirvesi, gece gündüz demeden harıl harıl çalıĢarak uçağın düĢtüğü yeri tespite çalıĢıyorlar. Süphan Dağı’na düĢtüğünü anladıktan sonra yeni bir telaĢ baĢlıyor. Çok zaman kaybetmeden acil bir operasyonla Diyarbakır askeri havaalınanı inen askeri kurtarma timi gecenin ilerleyen saatlerinde buradan hareketle gelip sabahın ilk saatlerinde Süphan Dağı’na tırmanıyor. Bu kapsamda hava desteği ile paraĢutla bölgeye indirilen destek kuvvetleri ile uçağın enkazına ulaĢılıyor, ölüler hemen çevredeki kayalıklara gömülüyor, gizli evrak ve belgeler toparlanılıyor, uçağın enkazının belirli bölümleri gömülüyor strateji önem arzeden aksam helikopterlere yükleniyor, radyoaktif maddeler mümkün olduğunca temizleniyor. HiçbirĢey olmamıĢ gibi gelinen rota izlenilerek ülkelerine geri dönülüyor. Ġngilizler pisliklerini temizlemiĢ olmanın huzuru içinde ve mutlu bir vaziyette memleketlerinin yolunu tutuyorlar. Buraya kadar her Ģey normal, kimsenin bir Ģikayeti yok. Ancak olay bu kadarla kalsa iyi, maalesef öyle olmuyor, ne mi oluyor, bakınız neler oluyor? 60’lı yıllarla birlikte Adilcevaz’da insanlar sapır sapır ölmeye baĢlıylorlar. Salgın bir hastalık yok, bir doğal afet yok, ölüm olaylarının artıĢ
göstermesinin izahını bir türlü yapamıyor ilgililer. Yalnız bir Ģey dikkati çekiyor, ölümlerin yüzde 90’a varan büyük bir çoğunluğunun çeĢitli kanser olayları sonucu gerçekleĢtiği anlaĢılıyor. Doğal olarak devletin ilgisini çekiyor bu olumsuz geliĢme, Sağlık Bakanlığı bölgeye uzmanlar görderip bu sorunun kökeninin araĢtırılmasını istiyor ama nafile, olumlu bir sonuca ulaĢılamıĢor. Bu korkutucu tablonun önüne geçmek amacıyla dönemin Hükümeti Yıllık proğramına Adilcevaz’da bir Kanser Hastanesi yapılması projesini alıyor. Bir süre sonra Kanser Hastanesi faaliyete geçiyor olanaklar ölçüsünde kanserle mücadeleye giriĢiliyor. Tüm bu geliĢmeler olurken hala kimsenin aklına Ġngiliz uçağı, taĢıdığı radyoaktif maddeler, çevreye yaydığı radyasyon gelmiyor. Zaman akıp gidiyor, kanserle ölüp gidenler gidiyor, bir süre sonra radyasyonun etkisinde bir azalma ve buna paralel olarak kanser vak’alarında da buna paralel bir azalma gözleniyor. Hatta öyle oluyor ki kanser vakaları, bu olayın gerçekleĢmesinden önçeki değerlerin bile altına düĢüyor. Bu durum devletin yeniden dikkatini çekiyor e bir zafer kazanmıĢçasına, “kanser illetini mağlup ettik” edasıyla Adiycevaz’daki Kanser Hastanesinin gereksizliğine karar verilip kısa bir sürede hastane kapatılıyor. Ve hala kimsenin aklına gelmiyor, bu insanlarımız neden öldü, sebebi neydi diye. Ġngiliz Hükümeti’nin dünyanın en kritik bölgelerinde egemenliği elimde tutacağım diye yapmıĢ olduğu çağ dıĢı uygulamalarının bedelini Adilcevaz insanları canlarıyla ödediler de kimsenin kılı bile kıpırdamadı. Hani insan hakları vardı, hani insan haklarının ihlal edilmemesi için kurduğunuz mahkemeler vardı? Peki bunun tersinin olabileceğini bir an için varsayacak olursak, Türkiye’nin baĢına ne belalar sarabileceklerini düĢünmek bile istemiyoruz. Ġngilizler bunun bedelinin bizden kat be kat fazlasıyla çıkarmazlar mıydı? Bunun kabahati Ġngilizlerde mi sadece, bizler de hakkımızı arama bilincine sahip olmadığımız için en az onlar kadar suçlu değil miyiz? Tarihe Ģöyle kabaca bir göz attığımızda berzer olayların ne kadar çok olduğunu görünce küçük dilimizi yutabiliriz. Pek çok Batılı ülkenin yanında Türkiye ile hesaplaĢma çabası içinde olan kimi devletler bizden hesap sorarken bizim elimiz armut mu topluyor acaba? Yoksa biz de ölümün bedeli yok mudur?..
13
AHLAT GAZETESĠ
14
D
ĠLETĠġĠM
SĠZDEN GELENLER… eğerli Dost,
Ağabeyim Feyzullah Tekin'in vefatı nedeniyle üzüntümüze katılmanız ve zevkle takip ettiğim Gazete'nizde yer alan baĢsağlığı dilekleriniz için Seniha Hanımefendiye ve size içten teĢekkürlerimizi sunarız. Saygılarımızla. Ünsiye - Haluk Necdet TEKĠN Ġlhami Bey, Ellerinize sağlık, çok güzel hazırlamıĢsınız. Bir Ģeye ayrıca sevindim. Önerdiğim "Kayaevleri" kavramı yerini buldu, aydın okurlarınız bunu hemen anladı, sahiplendi. Ne güzel! Mardin Kızıltepe’de bulunan kaya rölyeflerdeki TAVUS KUġU motiflerini hala bekliyorum, unuttunuz galiba. Selamlar sevgiler. Mahiye MORGÜL Ġlhami Bey, Ahlat Gazetesi’ndeki ince jestiniz için çok teĢekkür ederim. GörüĢmek dileğiyle. Saygılar, sevgiler. Prof.Dr. Halil DEĞERTEKĠN Merhaba Ġlhami Bey, Bitlis ve Ahlat’a gittim. Ahlat Belediyesi’ne uğradım, çok ilgilendiler. Bir hayli fotograf çektim. Daha çok Bitlis’te dolaĢtım. Bitlis’teki Dideban Oteli’nin sahibi MüĢfik Bey, Ġl Kültür Müdürü Hüsnü Bey çok ama çok yardımcı oldular… Özellikle Hüsnü Bey çok yararlı bilgi ve belge verdi. Döndüm Ankara’dayım, aldığım notları yazıyorum. Bu arada Kars, Erzurum ve Sivas’a da uğradım. Buralardan da bilgi aldım, bunları kitaba dönüĢtüreceğim. Özellikle üniversitelere, Mimarlar Odasına göndereceğim. Tarihi mekanları ve de taĢları tanısınlar istiyorum. Size de bir miktar göndermeyi düĢünüyorum. Yıl sonuna doğru umarım… Sağlık ve mutluluklar diliyorum. Haydar TOPAL Ġlhami, kardeĢim, Gazetemizin 155. sayısı da ulaĢtı. TeĢekkür ediyorum. Hemen her sayıda olduğu gibi; okunup yararlanılacak bir çok yazı ve haber var. Elinize, yüreğinize sağlık. Size ve gazeteye katkı verenlere teĢekkür ediyorum. Selam, sevgi ve dostlukla. Remzi ĠNANÇ
AHLAT BENĠ DĠNLENDĠRĠYOR… Çok Değerli Ġlhami NALBANTOĞLU, Ahlat Beni Dinlendiriyor… Hem dinlendiriyor hem de sevindiriyor… Ülkemizin içine düĢtüğü bu acımasız, çarpık, duygu ve düĢünceleri ortadan kaldırabilecek bir özveri ile yılmadan ve yorulmadan ele alıp insani bir boyut içinde dile getirmeniz, insani iliĢkileri ele alıp ana külürümüze yakıĢır iletiĢim kurmanız inanın takdire Ģayan… Gönülden takdir ve tebrik ediyorum. Selam ve sevigilerimle saygılar sunarım. Yard.Doç.Dr. Suavi TUNCAY Ege Üniversitesi ĠletiĢim Fakültesi Ögretim Üyesi Sevgili KardeĢim Ġlhami, Ahlat Gazetesi’ni büyük bir ilgi ile okumaktayım. Özellikle son sayıda ortak arkadaĢımız, hemĢehrimiz Süleyman Çiçekçioğlu ile ilgili yazıyı okurken gözyaĢlarımı tutamadım. Ahlat ile ilgili haberleri de zevkle okuyorum, çok teĢekkür ediyorum. Mensur TUNÇ Sayın NALBANTOĞLU, Bugün ErciĢ depremin ikinci yıl dönümü. Binlerce insanımızı boĢ yere kaybettik bu depremde. Ne yazık ki, suçlular yargılanmadılar. Ayrıca bir Ģeyi tam öğrenemedik: Ġnsanları deprem öldürmez, çürük binalar öldürür!!! YeĢil ErciĢimizin nasıl yağmalandığını öğrencilik yıllarımda (1973) Tercüman Gazetesi’ne yazmıĢtım. Bu belgeyi dikkatinize sunuyor, sorumluları Allah’a havale ediyorum. Metin ERDOĞAN Ġlhami Bey merhaba, Ahlat Gazetesi için teĢekkür ediyorum. Özellikle sizin yazmıĢ olduğunuz öyküler ilgimi çekiyor. O tür yazıların oranını artırmanızı isterim. Selam ve saygıyla… EĢref BUBANĠ Sayın NALBANTOĞLU Düzenli olarak her ay aksatmadan gönderme lütfunda bulunduğunuz Ahlat Gazetesi için teĢekkür ederim. Bölgenin aydınlanması ve kültürel potansiyelinin tanıtılması amacıyla yayınladığınız yazıları zevkle okuyoruz. BaĢarı dileklerimizle. Doç.Dr.Ġla MĠNA Aziz Dost, Elinize sağlık çok güzel olmuĢ, kutluyorum. Doç.Dr. Zülfikar SAYIN
14
ARġĠVĠMĠZDEN
AHLAT GAZETESĠ
15
On Yıl Önce Ahlat Gazetesi NĠSAN 2003 SAYI 30
BÖLGE NASIL KALKINIR? Ahmet EREN Eren Holding Yönetim Kurulu BaĢkanı karĢılığında önceden çok ucuz fiyat veya bedava oğu ve Güneydoğu’nun kalkındırılmagübre ve yem temin edilmelidir. Ürün veya hayvanın o bölgede yetiĢtirilip teslim iĢlemleri bu özel sektör sında asıl rol özel sektörde olmalıdır. ÖzelleĢtirme kuruluĢlarının yetkisinde ve Ziraat Bankası’nın politikalarının sürdürülmekte olduğu bir ortamda denetiminde yürütülmelidir. hala bazı sanayi ve hizmet iĢlemlerinin Devlet Bu bölgede çalıĢanlarla ilgili sosyal fon ve tarafından kurulup iĢletilmesi kesinlikle primlerin iĢçi ve iĢveren payları ile ilgili oranlar düĢünülmemelidir. Ancak Devlet, ulaĢım, su, yarıya indirilmelidir. sulama, enerji, iletiĢim gibi altyapı hizmetlerini Bölgede çalıĢanların ücretleri, kurumların temin etmelidir. kazançları 5-6 yıl gibi bir süre için gelir ve kurumlar Hammadde, yetiĢmiĢ insan gücü ve pazar vergisinden muaf tutulmalıdır. Zaten Devletin bu olanaklarının çok kısıtlı olduğu bu bölgeye gidecek bölgenin tümünden topladığı vergilerin tutarı sektör kuruluĢlarının bu faktörlerden ileri gelen Ġstanbul BayrampaĢa’da toplanan tutardan daha dezavantajları dengelemeli hatta bu kuruluĢları azdır. Emek yoğun bir teknoloji olduğu için tekstil avantajlı duruma getirecek uygun teĢvikler ve özellikle konfeksiyon bu bölgedeki fazla sağlanmalıdır. iĢgücünün istihdamına yardımcı olur. Ġhracatçı GeçmiĢte bazı teĢvik tedbirleri olduğu halde birliklerinin denetiminde bu bölgede üretilecek bu bölgedeki yatırımlar çok cılız kaldı. Hatta mamullere ihraç kotalarından belirli bir kontenjan herhangibir iĢe yaramadı. Bunun nedeni uygulanan ayrılmalıdır. teĢvik tedbirlerinin yanlıĢlığı ve denetimsizliği idi. Bütün bu sayılan alt yapı yatırımları ve GeçmiĢte bir iĢe yaramayan teĢvik teĢvik uygulamalarının gerektirdiği fonlar baĢlıca iki tedbirlerinin temelinde Ģu yanlıĢlıklar yatıyordu: kaynaktan sağlanmalıdır. Belli bir miktarda yatırım yaptığını yerel yöneticilere 1.Bölgenin ekonomik ve sosyal yönden onaylatan kiĢi ve kuruluĢlara Devlet büyük paralar kalkınmasını isteyen Avrupa Birliği bütçesi veriyordu. Kağıt üstündeki bu yatırımlar karĢılığında 2.Türkiye’nin Batısı’nda veya geliĢmiĢ alınan paraların Bodrum, Marmaris, Antalya, bölgelerinde enerjinin veya diğer girdilerin daha Ġstanbul ve Ġzmir’de arsaya dönüĢtürüldüğü görüldü. pahalıya temini ile vergi ve diğer sosyal yüklerin Böylece teĢvik uygulamaları amacına tamamen ters daha yükseltilmesi ile sağlanacak fon. düĢen sonuçlar yaratmıĢ oldu. Kısaca bu bölgenin kalkındırılması için Uygulanacak yeni teĢvik yönetiminde Devletimizin genel bütçesine ek bir yük getirilmeden müteĢebbis veya yatırımcının eline kesinlikle nakit sözü edilen teĢvik tedbirleri uygulanabilecektir. para yada ilave bir harcama gücü yaratacak likit Geri kaldığı müddetçe hem Devletimizin kaynak verilmemelidir. Sadece yatırım ve iĢletme bütünlüğünü tehlikeye düĢürecek, hem de göç maliyetini düĢürecek maliyet indirici teĢvikler nedeniyle ülkemizin diğer bölgelerindeki sosyal ve verilmelidir. ekonomik yaĢamda büyük dengesizliklere yol Yapılacak yatırım öz sermaye, kredi oranı açacak Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizin belirlendikten sonra düĢük faizli kredilerle finanse kalkınma hamlesinin bir an önce baĢlatılması edilmelidir. Öz sermaye oranı %35’in altına gereklektedir. inmemelidir. Yani parmağını taĢın altına iyice Bunun için Devletimizin yapacağı altyapı sokmayan maceracı müteĢebbislere fırsat yatırımları ile birlikte özel sektöre uygun teĢvik verilmemelidir. Kredilerin uygulanması, özel sektör tedbirlerinin bir an önce yürürlüğe konulması yatırım ve ticari bankalarca yapılmalıdır. gerekmektedir. Sınai kuruluĢların üretimlerinde, Bu yatırımlar ve teĢvik tedbirleri için gerekli lojmanlarında kullanılacak elektrik enerjisi bedava fonlar AB bütçesinden ve geliĢmiĢ Batı temin edilmelidir. Turistik iĢletmelerin, bankalar bölgelerimizden kolaylıkla sağlanabilir. gibi hizmet iĢletmelerinin kullandığı elektrik bedava Sayın parlamenterlerimiz böyle bir yasayı olmalıdır. günümüz koĢulları içinde çok rahatlıkla Konusunda uzman, temiz sicilli, garanti çıkarabilirler. Bu, ne Anayasaya aykırıdır, ne de verebilecek özel sektör kuruluĢlarının insan haklarına aykırıdır. Göreceksiniz Ġstanbullu organizasyonunda teslim alınacak hayvan veya ürün iĢveren de oraya koĢacaktır. Kesinlikle koĢacaktır…
D
15
16
AHLAT GAZETESĠ
GENÇ/BAKIġ
BĠR OLĠMPĠYAT ENTRĠKASI Selahattin ÖZKAN Tarihinde 5. Kez olimpiyatlara ev sahipliği yapmak için aday olan mega kent Ġstanbul, 7 Eylül Cumartesi günü Arjantin’in baĢkenti Buenos Aires’te yapılan final oylamasında Japonya’ya geçilerek 5. yenilgisini almıĢ ve ne yazık ki olimpiyat alamama sendromuna bir yenisini daha eklemiĢ oldu. Favori olarak gösterilen Ġstanbul ilk tur oylamasında Tokyo ve Madrid ile yarıĢtı. Ġlk turda beklenenden daha fazla oy alan Japonya finale yükselince ,Ġstanbul ile Madrid arasında finale kalan kenti belirlemek için tekrar bir oylamaya gidildi. Ġstanbul rakibi Madrid’i oylamada 49’ a 47 ile geçince finalde Japonya’nın rakibi oldu. Ġstanbul’un Madrid’i saf dıĢı etmesiyle heyecanlı bir bekleyiĢ içine girdik çünkü Madrid elenince Avrupalı delegelerin Ġstanbul lehine oy kullanacağı düĢüncesi baskın fikirdi( ya da biz öyle sanmıĢtık). Finalde IOC( Uluslararası Olimpiyat Konseyi) baĢkanı Rogge elindeki zarfı açtığında Japonlar adeta kendinden geçmiĢti, onlar kazanmıĢtı. Oylama sonuçları açıklandığında bir hayal kırıklığıyla karĢı karĢıyaydık Tokyo’ya 60 oy favori Ġstanbul’a ise sadece 36 oy çıkmıĢtı, favori resmen hezimete uğramıĢtı. Türk hükümeti olimpiyatlar için astronomik bir bütçe belirlemiĢti: 19.4 milyar dolar. Ama iĢin tuhafı Tokyo, Ġstanbul’a göre 4’te 1 olan bütçesiyle olimpiyatları açık ara kazanıyordu bu da üstünde düĢünülmesi gereken bir baĢka konu. Eğer ,bu kadar müthiĢ bir yatırım garantisine rağmen , siz Tokyo’dan oylamada fark yiyorsanız önce lobiciliğin ne olduğunu öğreneceksiniz. Kusura bakmayın eğer lobiniz yoksa değil olimpiyatlar reklam ihalesi bile alamazsınız bu da baĢka bir gerçek. ġimdi gelelim ülkemizin artılarına; olimpiyatları almayı ülkece çok istedik, gerek siyasiler gerek stk’lar gerek iĢ dünyası ve gerek devasa yatırım projeleriyle ve de 76 milyonluk sinerjisiyle Türkiye bu olimpiyatları çok ama çok istedi ama sonuç negatif. Olimpiyatları bize kaybettiren faktörlere gelecek olursak; Ģike süreci ve doping ülkemizi dıĢ Dünya’da rezil rüsva etmiĢtir özellikle son 2 ayda 38 atletimizde dopinge rastlanması ve her spor branĢında(Kırkpınar Yağlı GüreĢleri’nde bile)
dopinge rastlanması çok ama çok enteresan bir durumdur. Japonya Olimpiyat Komitesi baĢkanı Takeda’nın bizde Ģike ve doping yoktu demesi ülkece düĢtüğümüz durumun vehametini gözler önüne seriyor. Suriye sorununa fazla müdahil oluĢumuz da bizi Dünya’da sanki savaĢ olmasını arzu eden bir ülkeymiĢiz gibi gündeme getirdi. Mısır sorununa bile fazlaca müdahil olmamızın sonucunu Mısır delegasyonunun olimpiyat oylaması sürerken aleyhimize oy kullanmasıyla almıĢ olduk. Bir de çok güvendiğimiz Suudi Arabistanlı delegenin olimpiyat oylamasına saatler kala hastalığını mazeret göstererek oylamaya teĢrif etmeyiĢini manidar bulduğumu belirtmek isterim. Gezi Olayları da bizi Dünya’ya rezil eden baĢka bir boyuttur,olaylar sırasında polisin orantısız güç kullanması,eylemcilerin arasına karıĢmıĢ marjinal grupların taĢkınlıkları ve buna birde CNN,BBC,Reuters gibi medya devlerinin Taksim’de 7/24 canlı yayın yaparak ülkede savaĢ varmıĢ gibi Türkiye’yi ablukaya almaları da prestijimizi yerle bir etti ve son olarak BaĢbakan Erdoğan’ın Gezi Olayları sonrasında faiz lobisini suçlaması zamanlama olarak yanlıĢtı çünkü o faiz lobisinin ağır topları Buenos Aires’te oylama devam ederken oradaydılar ve bütün bu olaylar bize olimpiyatları kaybettirdi. Tokyo 1964’ten sonra 2.kez 2020 yaz olimpiyatlarına ev sahipliği yapmıĢ olacak buna 2 kıĢ olimpiyatı da ekleyin etti 4 bu bir rekor. Eğer güzel Ġstanbul Türklerin değil de baĢka bir ülkenin elinde olsaydı en az Londra gibi 3 kez olimpiyat düzenlemeye hak kazanırdı. Hani bir söz var ya :” Dünya bir ülke olsaydı baĢkenti Ġstanbul olurdu”. ĠĢte o Ġstanbul elimizde olduğu için biz olimpiyat alamıyoruz bu da iĢin gerçeği. Olimpiyatlar için ayırdığımız bütçeyle önce ülkemizde kalıcı barıĢa,genç jenerasyonu spora teĢvik etmede,tesisleĢmede ve de eksik gördüğümüz spor branĢlarına çözüm bularakta katkıda bulunabiliriz. Hem Ģu unutulmasın olimpiyatlara ev sahipliği yapmadan da güçlü bir spor ülkesi olabiliriz Spor ve olimpiyat ruhu eğer kardeĢlikse, sporun nimetlerinden yararlanmaksa ve adil oyunsa aynı hassasiyeti oylama sistemlerinde de görme temennisiyle…
16
ġĠĠR
AHLAT GAZETESĠ
17
ġĠĠR DOSTLARI BULUġMA NOKTASI RÜCU
Sen benim gözümde bir ibrettin Ġlk değil alçağı yüksek görüĢüm Sanma ki sen bana ihanet ettin O senin aslına rücu ediĢin. Ġlk defa baĢımı vurmadım taĢa Yanıla yanıla erdim bu yaĢa Sanma ki sen beni aldattın haĢa O senin aslına rücu ediĢin. Nazını çektiysem vardır bir neden Sensin bu duyguyu bende üreten Kim kimi kullanmıĢ Ģöyle bir düĢün O senin aslına rücu ediĢin. Cemal SAFĠ
ARADIM SENĠ Aradım her yerde, suda toprakta, Dostun nefesinde aradım seni Her seher vaktinde, söken Ģafakta, Bir ezan sesinde aradım seni. Burcu burcu kokan, gül bahçesinde, Ab-ı hayat denen suyun sesinde, Ne bugünde, ne yarında, ne dünde, Çağlar ötesinde aradım seni. Emin ol ki, her duyduğum sestesin, Her an hayalimde, her nefestesin, Nerdesin sevgilim, ses ver nerdesin, Cennet bahçesinde aradım seni. Sevgilim, ruhumun sonsuz ıĢığı, Sevgilim, alnımın son kırıĢığı. Ahmet Turan KAZGÖL
SENSĠZ OLMADI Kaybolan neĢ’emi Ģarkıda sazda, Bulmayı denedim sensiz olmadı. Felekten bir gece çalıp biraz da, Gülmeyi denedim, sensiz olmadı. UnutmuĢ dediler. çıldıracaktım, Resim, Ģiir, mektup he varsa yaktım. Ġlmeği kaç kere boynuma taktım, Ölmeyi denedim, sensiz olmadı. Hasreti günbe gün çok tanıyorum, Derdimin üstüne yok sanıyorum. YaĢlı gözlerimden utanıyorum, Silmeyi denedim sensiz olmadı. Cemal SAFĠ
UNUTAMAZSIN Unuturum diye yorma kendini Her sevenle beni bir tutamazsın Bu kadar yürekten sevmiĢken seni Öyle kolay değil unutamazsın. Yıllar sonra bir gün beni ararsan Kulakların değil kalbin çınlasın Ardından bakıp da öylece kalan Gözlerimde donmuĢ iki damlasın. Ahımın rüzgarı üĢütür seni, Benden baĢkasına ısınamazsın. Yorgun Ģarkılarla anarsın beni, Öyle kolay değil unutamazsın. Yıllar sonra bir gün beni ararsan Kulakların değil, kalbin çınlasın, Ardından bakıp da öylece kalan Gözlerimde donmuĢ iki damlasın. Ünal NARÇIN
ÇIPLAK Bir çıplak kadın GüneĢleniyordu Çiçekli balkonunda… Manzara harikaydı! KarĢıda bir pencereden Dikizliyordu hırbonun biri Zavallı kösnül duygularla Seyrediyordu deniz gözlüğüyle, Çıplak, AlıĢıldığı gibi. NiĢancı ve hedefi KarĢı karĢıya Uzun bir sessizlik Harika bir sessizlik Bir deniz saksafonu Ve firavunlaĢmıĢ iki göz… Oysa bir astronom olsaydı Onu gören, Elleriyle örterken yüzünü Bir buluĢun sevinciyle Aman Tanrım derdi ĠĢte bir günortası yıldızı!
GÖZLERĠN Gözlerin Göklerin güneĢleri Yitiklere yol gösteren yıldızlar Sonsuz gece Buğday baĢakları Yaz yelinde dalgalanan Bin büyülü iki orman Nice yaĢamın kaynaĢtığı
17
AHLAT GAZETESĠ
18
SAĞLIK
SAĞLIĞINIZ ÖNEMLĠDĠR… KARACĠĞER VE BEYNE ZARAR VEREN ALIġKANLIKLARIMIZ
B
eyine Zarar Veren AlıĢkanlıklarımız
1. Kahvaltı etmemek : Kahvaltı etmeyen kiĢiler, düĢük bir kan Ģekeri seviyesine sahip olur. Bu durum beyin için yetersiz besin tedarik edilmesine ve sonunda beyin dejenerasyonuna yol açar. 2 . AĢırı ısınma Beyin arterlerinin sertleĢmesine neden olarak, zihin gücünün azalmasına yol açar 3. Sigara içmek Çoklu beyin büzülmesine neden olur ve Alzheimer hastalığına yol açabilir. 4. Yüksek Ģeker tüketimi Çok fazla Ģeker proteinlerin ve besinlerin emilmesini durdurur ve dengesiz beslenmeye neden olur ve beynin geliĢmesine engel olabilir. 5. Hava kirlenmesi Beyin vücudumuzda en çok oksijen tüketen organdır. Kirli havanın teneffüs edilmesi, beyne giden oksijeni azaltır ve beynin veriminde düĢüĢ yaratır. 6 . Uyku yetersizliği Uyku beynimizin dinlenmesini sağlar. Uykudan uzun vadeli yoksunluk beyin hücrelerinin ölmesini hızlandırır. 7. Uyurken kafayı örtmek Kafayı örterek uyumak, karbondioksit konsantrasyonunu arttırır ve beyne hasar veren etkilere yol açabilir. 8. Hastalık sırasında beyni çalıĢtırmak Hasta iken çok çalıĢmak veya öğrenmek beyin etkenliğinin azalmasına yol açabilir ve ayrıca beyne hasar verebilir. 9. Uyarıcı düĢüncelerde eksiklik DüĢünmek beyin jimnastiği için en iyi yoldur, beyni uyaran düĢüncelerin eksikliği beyin daralmasına yol açabilir. Çapraz bulmaca ve Sudoku iyi egzersiz sağlar. 10. Az konuĢmak Zihinsel sohbetler beynin etkinliğini geliĢtirir. Karaciğer hasarının ana nedenleri 1. Çok geç uyuma ve çok geç kalkma 2. Sabahları çiĢ yapmamak
3. Çok fazla yemek. 4. Kahvaltıyı atlamak 5. Çok fazla ilaç tüketmek 6. Çok fazla koruyucu, gıda katkısı, gıda boyası ve yapay tatlandırıcı tüketmek 7. Sağlıksız piĢirme yağı tüketmek Ġçinde en iyi piĢirme yağı olan zeytinyağı bile olsa, kızartma yaparken mümkün olduğunca piĢirme yağını azaltın. Yorgun olduğunuzda, eğer vücudunuz formda (zinde) değilse kızarmıĢ gıdalar tüketmeyin. 8. Çiğ (veya fazla piĢmiĢ) gıdaların da tüketilmesi karaciğere ağır yük olur. Sebzeler çiğ veya 3-5 kısım piĢirilerek yenmelidir. KızarmıĢ sebzeler bir öğünde bitirilmeli, saklanmamalıdır. KANSERE EN ÇOK NEDEN OLAN 5 GIDA 1. Sosisli sandviç Zira içinde çok fazla nitrat vardır. Kanser koruma koalisyonu, çocukların ayda 12 adetten fazla sosisli sandviç yememelerini önermektedir. Sosisli sandviçsiz yapamıyorsanız, sodyum nitratsız yapılan cinsini satın alın. 2. ĠĢlenmiĢ et ve domuz pastırması Sosisli sandviçte, domuz pastırmasında ve diğer iĢlenmiĢ etlerde bulunan aynı yüksek sodyum nitrat aynı Ģekilde kalp hastalığı riskini yükseltir. Domuz pastırmasında doymuĢ yağın aynı Ģekilde kanserde payı olur. 3. Yağda kızarmıĢ Ģekerli çörek veya lokma Lokmalar kansere yol açan çiftli dertlerdir. Birincisi, bunlar beyaz undan, Ģekerden ve hidrojene yağdan yapılır, sonra yüksek ısıda kızartılır. Bunlar, belki de kanser riskini arttırmak için yiyebileceğiniz en kötü yiyecektir. 4. KızarmıĢ patates Lokmalar gibi, kızarmıĢ patates de hidrojene yağdan yapılır, sonra yüksek ısıda kızartılır. Bunlar ayrıca, kızarma iĢlemi sırasında ortaya çıkan ve kansere neden olan akrilamid maddesini de içerir. Bunlara “French fries” değil, “kanser fries” olarak çağırılmalıdır. 5. Cips, kraker ve kurabiye, bisküvi Tümü genellikle beyaz un ve Ģekerden yapılır. Etiketinde “trans yağlar içermez” yazılı olsa bile, genellikle az miktarda trans yağ vardır. SAĞLIKLI GÜNLER DĠLĠYORUZ….
18
GÖZLEM
AHLAT GAZETESĠ
19
TRAFĠKTE ġĠDDET Prof. Dr. Ġbrahim BALCIOĞLU geçen sayıdan devam..
ANALĠZĠN DÖRDÜNCÜ AġAMASI
Son olarak sürücü davranıĢlarını etkileyebilecek, D. “KiĢilik Özellikleri”ne bakılır; 1. Kaçıngan kiĢilik (inisiyatif kullanamaz, iddialı olamaz, silik karakterlidir, yolcuların istekleriyle uğraĢır durur, vb.)
2. Bağımlı kiĢilik
3.
4.
5.
6.
7.
(Baba-oğul sürücüdür, her Ģeyi babaya veya bağımlı olduğu kiĢiye sorar, yalnız kalamaz, vb.) AĢırı kuralcı, titiz kiĢilik (Koltukların kılıfları hiç atılmaz, yerlerde gazete kağıtları sürekli vardır, sigara içilmez, sürekli uyarır, arabaya bindiğinize piĢman eder, vb.) Pasif agresif (Yolcuların sataĢmalarına-kavgalarına müdahale etmez, müdahale ederse her ikisini de araçtan dıĢarı atar, kolay kolay kaza yapmaz, yaparsa çok ciddi kaza yapmaya adaydır, bir pire için yorgan yakan karakterdedir, vb.) Kaderci, telkine açık olma hali Nereye çekersen oraya gider, her yerde mola verir, müĢteriyi memnun etmeye çalıĢırken ölçüyü kaçırır, çocuklar kolayca yönlendirir, çocuklara simit, Ģeker, sakız her Ģey alır, hayır diyemez, iyilik meleği gibidir, çocukların en çok sevdiği sürücü tipidir. Hız tutkunu yarıĢ meraklısı iddialı ve tehlikeli sürücüler Araba delisidir, çok sık araba değiĢtirirler, sürekli arabasından diğerlerin arabaları ile kıyaslama yaparak bıktırırcasına bahsederler, araba renkleri hemen fark edilir, karanlıkta bile siyah gözlük kullanırlar, kendisinden bahsedilmesinden hoĢlanırlar. Sınır KiĢilik Spor, tehlike meraklısı, rallici, kendine aĢırı güvenen, intihar ve ölümü hiç tehlike olarak algılamayan, intihar sürüĢü yapabilecek karakter.
8. Psikopat kiĢilik Sürücü belgesi kullanmaz, trafik kurallarına hiç uymaz, zora gelemez, genellikle ehliyeti yoktur. Ehliyetsiz kullanır. Her sürücüye hata yaptığında küfreder, hatta arabadan inip kavgaya tutuĢur, genellikle karakolluk olur, trafikte silah çeker, trafik polisinin kenara çekmesine aldırmayıp gaza basar çeker gider, trafik cezalarını ödemez, ödese bile
makbuzu trafik polisinin yanında yırtar. Genellikle sürücülükten çok korumadırlar. Arabada silah, bıçak, levye her zaman ulaĢabileceği yerdedir. Arabayı kullanmaktan öte tehlike anında nasıl davranacağı daha önemlidir. SÜRÜCÜ DAVRANIġ ANALĠZĠ NASIL YAPILIR?
Sürücü analizi psikoteknik değerlendirme sonrası yapılır. Sürücü karĢılandıktan sonra sessiz, kapalı bir odaya alınıp, mümkünse tok, herhangi bir ilaç almamıĢ, uykusuz ve yorgun olmaması istenir. Cep telefonu kapatılır. Testlerin neleri ölçtüğü, kabaca nasıl değerlendirileceği sözel ve yazılı olarak anlatılır. Yapılan değerlendirmenin saklı kalacağı, raporlandırmanın sadece uygun olup, olmadığı Ģeklinde yapılacağı anlatılır. Bu uygulamanın aynı zamanda kendileri için referans niteliğinde olacağı da bildirilir. Önce kendi kendilerine testleri doldururlar. Ardından testler değerlendirilir, son olarak psikiyatrik görüĢmeye alınır. Psikiyatrik görüĢmede nihai karar verilir. Sonuç olarak, “Sürücü DavranıĢ Analizi” ile trafikteki öfkeli sürücülerin olumsuz davranıĢlarını belirlemek, bunu rutinde tespit etmek ve gerektiğinde rehabilitasyon desteği ile “Trafikteki ġiddet”i engellemek mümkündür. Siz siz olun sakın sinirlenme, el kol hareketi yapma gibi davranıĢlara girmeyin. Eğer arabada yüksek sesle müzik dinliyorsanız, bir kez de olsun kırmızı ıĢıkta geçmekten trafik cezasına maruz kaldıysanız, hızlı araç kullanmaktan hoĢlanıyorsanız sizde öfkeli sürücü sınıfına dahilsiniz demektir. Arabanızda silahınız da varsa yukarıdaki davranıĢları kontrolsüz bir Ģekilde sergileyebilirsiniz. Bizden uyarması. KAYNAKLAR 1. Akcan A. “Kent, Trafik ve Ġnsan DavranıĢları”, Beykent Üniversitesi 10.Yıl Etkinlikleri Kitabı 2007 Beykent Üniversitesi Yayını s 12, 13. 2. Akcan A. “Trafik ve psikiyatri” isimli panelde “Psikoteknik değerlendirme sonrası psikiyatrik muayene” alt baĢlık ile konuĢma, 11. Anadolu Psikiyatri Günleri 2002, Adana. 3. Akcan, A. “Trafik ve psikiyatri; hızlı sürücü” isimli panelde “Hızlı sürücüde psikiyatrik muayene” alt baĢlık ile konuĢma, 12.Anadolu Psikiyatri Günleri 2003, Elazığ. 4. Chliaoutakis JE, Demakakos P, Tzamalouka G, Bakou V, Koumaki M, Darviri C. J Safety Res. Aggressive behavior while driving as predictor of self-reported car crashes. 2002 Winter; 33(4): 431-43. Department of Social Work, Technological Educational Institute of Crete, Estavromenos, 71500 Heraklion, Greece.
19
AHLAT GAZETESĠ
20
GÜNCEL
VEFAT VE BAġSAĞLIĞI Bitlisli hemĢehrimiz
AHLAT GAZETESĠ
CELAL OTO
YIL 20 SAYI 156
Hakkın rahmetine kavuĢmuĢtur. Merhuma rahmet, kederli Ailesine sabır ve baĢsağlığı dileriz… VEFAT VE BAġSAĞLIĞI Bitlisli hemĢehrimiz
NECATĠ ÖZTEKĠN Hakkın rahmetine kavuĢmuĢtur. Merhuma rahmet, kederli Ailesine sabır ve baĢsağlığı dileriz… VEFAT VE BAġSAĞLIĞI Bitlisli hemĢehrimiz
ĠNAYET SÜRMELĠ Hakkın rahmetine kavuĢmuĢtur. Merhumeye rahmet, kederli Ailesine sabır ve baĢsağlığı dileriz…
KASIM 2013 SAHĠBĠ VE YAZI ĠġL. MÜD. : Ġlhami NALBANTOĞLU TEKNĠK DANIġMAN : Emre NASIR TEKNĠK SERVĠS : Bülent AKGÖZ ĠDARE MERKEZ Ġ VE BASILDIĞI YER Sakarya Caddesi 17/21 YeniĢehir-ANKARA YAYIN TÜRÜ Yerel Süreli Yayın BASILDIĞI TARIH 25 Ekim 2013 AHLAT GAZETESĠ’inde yayımlanan yazılardan imza sahipleri sorumludur. Her türlü yazı ve makalenin her hakkı saklıdır. Ġzinsiz kısmen veya tamamen yayımlanamaz. AHLAT GAZETESĠ’nin, Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı dıĢında hiçbir kuruluĢla doğrudan veya dolaylı herhangi bir bağlantısı yoktur. ĠLETĠġĠM Tel./Faks: 0 312 467 07 19
www.aksav.com e-mail: i_nalbantoglu@yahoo.com ahlat.vakfi@yahoo.com.tr
ISSN 1306-4908 YAYIN NO:4201 YAZIġMA ADRESĠ
PK 499 YeniĢehir-ANKARA VEFAT VE BAġSAĞLIĞI Adilcevazlı hemĢehrimiz
BAKIR ÖZDEMĠR Hakkın rahmetine kavuĢmuĢtur. Merhuma rahmet, kederli Ailesine sabır ve baĢsağlığı dileriz… VEFAT VE BAġSAĞLIĞI Bitlisli hemĢehrimiz
FATMA AKKOL Hakkın rahmetine kavuĢmuĢtur. Merhumeye rahmet, kederli Ailesine sabır ve baĢsağlığı dileriz…
VEFAT VE BAġSAĞLIĞI Adilcevazlı hemĢehrimiz
VEFAT VE BAġSAĞLIĞI Adilcevazlı hemĢehrimiz
AHMET KARAKIġ Hakkın rahmetine kavuĢmuĢtur. Merhuma rahmet, kederli Ailesine sabır ve baĢsağlığı dileriz… VEFAT VE BAġSAĞLIĞI Adilcevazlı hemĢehrimiz
SAADET ÇELĠK Hakkın rahmetine kavuĢmuĢtur. Merhumeye rahmet, kederli Ailesine sabır ve baĢsağlığı dileriz… VEFAT VE BAġSAĞLIĞI Adilcevazlı hemĢehrimiz
YALÇIN ALTAY
NUSRET SAYICI
Hakkın rahmetine kavuĢmuĢtur. Merhuma rahmet, kederli Ailesine sabır ve baĢsağlığı dileriz…
Hakkın rahmetine kavuĢmuĢtur. Merhuma rahmet, kederli Ailesine sabır ve baĢsağlığı dileriz… 20