Ahlat gazetesi 158

Page 1

YIL : 21 SAYI : 158 OCAK : 2014 AYLIK GAZETE

ISSN 1306-4908

AHLAT KÜLTÜR SANAT VE ÇEVRE VAKFI YAYIN ORGANIDIR

YAYIN NO. 4201

YILLAR ÖNCE GÖSTERMELĠK FĠDAN DĠKĠMĠ YAPMIġTIK…

B

ARTIK DAĞI YEġĠLE BOYAMANIN ZAMANI GELMĠġTĠR… itlis Lisesi öğrencileri olarak, Dideban

yamaçlarına ceviz fidanı dikmeye gittik. Dikmesine diktik de arkasını getiremedik. Dideban yine çorak, Bitlis yine yeşile hasret kaldı. Çünkü, hangi iklim koşuluna göre hangi cins toprağa hangi bitkinin ekileceğine dair herhangi bir araştırma yapılamamıştı. Böyle olunca da aradan yarım yüzyıl geçti, diktiğimiz fidanların bir teki bile yeşermedi. Artık zaman değişti, olanaklar arttı, yeni fırsatlar doğdu. Şimdi bu fırsatı değerlendirmenin zamanı. Orman bir kentin soluk borusudur. Bundan 60 yıl evvel Bitlis, Türkiye‟nin en yüksek rakımdaki ormana sahip olmakla ünlenmişti. O ormandan eser yok, elbirliğiyle yok edildi. O dönemde ormanı kesip yakmaktan başka bir seçenek yok gibiydi. Artık o koşullar yok, yeni olanaklar var.

DURUM Değerli Okuyucularımız, 2013 yılını geride bırakarak yeni bir yıla adım atıyoruz. Son iki rakamı 13 olan bu yılı plaka numarası 13 olan Bitlis ile bu sayı üzerinden değerlendirecek olursak, 2013’ün Bitlis adına çok verimli ve yararlı geçtiğini söyleyebiliriz. Çünki, yılın başından itibaren sonuna kadar Bitlis’in yaşamına, ekonomisine bir canlılığın, bir hareketliliğin geldiğine tanık olduk. Bitlis, bu bir yıllık süre içerisinde kabuğunu kırdı adeta. Bitlis’e yeni atanan genç, dinamik Vali, Bitlis’i Bitlis’den çekip aldı, Türkiye’nin vitrinine taşıdı. Bitlis’i önce Ankara, ardından İstanbul, son olarak da İzmir insanıyla buluşturdu. Bu bir ilkti, Bitlis insanı da bu ilki benimsedi, sevdi, kara talihine dur dedi, özgüven sahibi oldu. Hani Japonlara atfedilen bir atasözü vardır ya, “insanlara balık yemesini değil, balık tutmasını öğretmelisiniz.” Sayın Valimiz bunu yaptı, kutluyor, başarılarının devamını diliyoruz. Saygılarımızla…

Artık, kamunun, yerel yönetimlerin, özel sektör kuruluşlarının, sivil toplum kuruluşlarının, Üniversitemizin ve Bitlis insanının çeşitli olanakları ve kaynakları mevcuttur. Bu konuda bu kadar olanağa sahipken bu hayati konuyu da çözmek gerekiyor. Bitlis‟in sorunlarını çözmekte kararlı tavırlarıyla dikkati çeken Bitlis Valisi Sayın Veysel Yurdakul Bey‟in bu konuya da el atacağına inanıyoruz. Geniş katılımlı bir ağaç dikme kampanyası ile bu sorunun çözümü için bir adım atılabilir. Sorumluluk bilinci taşıyan her kişi ve kuruluşun böyle bir girişime pozitif katkı sağlayacağı konusunda Bitlis insanının sicili başarılarla doludur. DĠVRĠĞĠ BAġYAPITINI KORUYAMADIK!.. Prof.Dr.Doğan KUBAN 2 ÜNĠVERSĠTEMĠZDEN HABERLER 3 BENĠM CEMĠLE ÖĞRETMENĠM… Ergun YENER 4 KEMAL BEYĠN HATUNLARI… 6 PARA ĠLE SAADET OLUR MU? Prof.Dr.Nevzat YÜKSEL 7 ERGEZEN ĠLKOKULU 9 KUNURĠ MUHAREBELERĠ Dr.M.Galip BAYSAN 10 AHLAT MUTFAĞINDA KIY HAZIRLIĞI-III Abdullah NALBANT USTA 12 REYHANLI’DA BĠR OKUL Erol DAĞLI 14 ON YIL ÖNCE AHLAT GAZETESĠ AHLAT’IN YETĠġTĠRDĠĞĠ ÖNEMLĠ ġAHSĠYETLER 15 AY’DAKĠ ÇEVRECĠLER Yavuz Alpsencer ÖZTÜRK 16 ġĠĠR DOSTLARI BULUġMA NOKTASI 17 SAĞLIĞINIZ ÖNEMLĠDĠR KĠREÇLENME 18 SĠZDEN GELENLER 19 ARAMIZDAN AYRILANLAR… 20 TRAFĠKTE ġĠDDET Prof.Dr. Ġbrahim BALCIOĞLU 19


AHLAT GAZETESĠ

2

AKADEMĠK

DĠVRĠĞĠ BAġYAPITINI KORUYAMAMAK!.. Prof.Dr.Doğan KUBAN sevgisinin en büyük temsilcilerinden biri olarak da yüceltiyorum. Bu yapıt sadece saklanacak bir rofesyonel yaşamımın yarım yüzyılını mücevher değil, her an koklanacak ölümsüz bir Divriği Külliyesi il yoğruldu. 48 yıl bu yapı üzerinde çiçektir. İnsan dehasının az bulunan bu ürünü çalıştım. Divriği Mücizesi ve Cennetin Kapıları adlı güzellik saçıyor ve aydınlatıyor. Sanattan kitaplar, makaleler, koruma raporları yazageldim. anlamayanlar bile, onu sırlı buluyorlar. En duyarsız 1967 yılında Michigan Üniversitesinde bütün bir yaz insanlar taşın bir el oyası gibi işlenmesinden sömestrinde doktora yapan öğrencilerime Divriği taş etkileniyor. oymalarını anlattım. 1967‟de külliyenin rölövesini Bu kapının “Cennet Kapısı Ġmgesi”, yaptık. 2011 yılında İTÜ‟de olağanüstü bir Divriği sanatçının Asya tarihindeki bütün sonsuzluk sergisi bir yıl sergilendi ve bu serge dünyada dolaştı. imgelerini burada toplamış olmasından kaynaklanır. Elli yıldır Cennet Kapısı imgesi olan Kuzey Taçkkapının iki yanındaki palmetler doğadan taçkapının esşiz bir yontu sanatı başyapıtı olduğunu esinlenmiyor. Sanatçı, cennete adını işittiği ağaçları dünyaya duyurmaya çalıştım. simgelemek istiyor. Bu palmetlerden kurulu ve 27 Ekim 2013‟te Divriği Külliyesini taçkapı çevresinde bir çelenk oluşturan sanal hayat görmeye gittim. Adaoan geçen 50 yılda, devletin ağaçları Yakındoğu arkeolojisinde, Mezopotamya‟da giderek artan ilgisi ve para yardımına karşın, yapının Ur‟daki kral mezarlarından bu yana bilinen, Hitit durumu giderek kötüleşmiş ve daha çok tehlike örneklerinde bir ağaç ve üzerinde bir güneş motifi ile içeren bir duruma girmiştir. Yıllardır sözde uzman gösterilen, Sasani imparatorlarının kaya mezarlarının kurullarca control altında olan yapının, dünyada eşi girişlerinde büyük palmetler olarak görülen ve olmayan taş yontu malzemesi büyük bir hızla yok yaşamın sonsuzluğunu simgeleyen “hayat oluyor. Cahil bürokrasi, deneyimsiz ve bilgisiz ağaçları”dır. uzmanlar yapının çoktan saptanmış tarihini Taç kapının iki tarafında üç katlı bir düzen öğrenmeden projeler üretiyor. Bu yapıyı çağdaş bir içinde, her katı üç palmet sırası ve onu taçlandıran tutumla kurtaramamak hala uygar olmamamasının bir güneş diskinden oluşan bu simgesel ağaçlar, kapı en büyük kanıtlarından biri olacaktır. Bilgisizliği çevresinde bir çelenk oluşturuyor. Bu dokuz kat kanıtlayan bir kültür suçu işlediğimizin farkında olasılıkla Türk pagan eskatolojisinde Şaman‟ın göğe mıyız? çıkarken tırmandığı dokuz gök katı kavramından Divriği‟nin eşsiz kıble kapısı, anlayışsızlık gelmektedir. yüzünden doğaya mağlup oluyor. Doğal malzemenin Hayat Ağacı, yaşam simgesidir. Aydınlığa dayanma sınırındayız. Hürrem Şah‟ın ilahi yontusu ve Tanrı‟nın simgesel olarak bulunduğu Gök‟e kaya parçalarına dönüşüyor. Hava etkilerine hala yükselmektedir. açık. Yontusal ayrıntıları birkaç milimetrelik hassas Taçkapının askısında en üstte bir lotus çiçeği darbelerle biçimlenmiş bu dev kapı bezemesi, her vardır. Lotüs, cennette var olduğu Kabul edilen şeyi bildiklerini sanan kimi uzman ve bürokratın bitkilerden biridir. Hint‟ten Mısır‟a ölümsüzlük tantanalı proje ve sözlerine karşın erimeye devam simgesidir. ediyor. EDĠTÖRDEN: Hürrem Şah‟ın yontusunun aklanmış bir Ülkemizin önemli bilim insanlarından kayaya dönüşmesini önlemek için hemen dış hava Prof.Dr.Doğan KUBAN Hocamızın, Ahlat‟ın etktilerinden uzaklaştırılması gerekiyor. Doğa yetiştirdiği dünyanın en büyük sanatçılarından biri bürokrasiyi beklemez. olan Hürrem Şah‟ın bu ölümsüz eseri hakkında öne Bu dünyada eşi olmayan başyapıtın tutkulu sürdüğü bu tezlerin, Ahlat‟ta bulunan tarihi eserler bir tarihçisi oyarak Hürrem Şah‟I dünyanın en büyük için de geçerli olduğunu önemle belirtmek isteriz. yontucuları arasında Kabul ediyorum ve doğa

P

2


BĠLĠM DÜNYASI

AHLAT GAZETESĠ

3

ÜNĠVERSĠTEMĠZDEN HABERLER DOĞA YÜRÜYÜġÜ YAPILDI Sağlık Hizmetleri MYO bünyesinde İlk ve Acil Yardım, Optisyenlikve Yaşlı Bakımı Bölümü birinci sınıf öğrencileri ile6 Kasım Çarşamba günüÖzel Gruplarda Spor dersi kapsamında doğa yürüyüşü gerçekleşti. BESYO Öğr. Gör. M. Bahadır Sandıkçı önderliğinde yapılan ve her yıl geleneksel hale gelen doğa yürüyüşü sayesindeöğrencilere,sınıf içi etkileşimin sağlanabilmesi ve üniversite hayatına motivasyon oluşturması hedefleniyor. YENĠ BĠNADA ĠLK SENATO TOPLANTISI Üniversitemiz Senatosu,Rektör Prof.Dr. Mahmut Doğru Başkanlığında 20 Kasım Çarşamba günü saat 09.00‟da yeni binasında ilk senato toplantısını gerçekleştirdi. Senato‟da üniversitemizin Misyon ve Vizyonu yeniden belirlendi. Buna göre Misyonumuz; “Bilim, teknoloji, kültür-sanat, sağlık ve spor alanlarında araştırmalar yapmak; evrensel değerlere, akademik ve mesleki yetkinliğe sahip bireyler yetiştirmektir”, Vizyonumuz; “Bilim ve teknolojide yeniliği, öğretimde niteliği esas alarak örnek bireyler yetiştiren; temel bilimlerde öncü, İslami ilimler ve kültür-sanat-spor alanlarındaki araştırmalarda bölge kaynaklarına ve dinamiklerine öncelik veren, ülkemizde ve bölge ülkelerinde tercih edilen rekabetçi bir üniversite olmaktır.” YABANCI ÜNĠVERSĠTELERLE PROTOKOLLER YAPILDI Üniversitemiz ile yabancı iki üniversite arasında Protokoller imzalandı. KIIT Üniversitesi (HİNDİSTAN) ve International Üniversity (KIRGIZİSTAN) arasında “Mevlana Değişim Programı Protokolü ile “Ortak İşbirliği Protokolü”imzalandı. Yapılan Protokoller 20 Kasım 2013‟te yapılan Üniversitemiz Senato Toplantısında kabul edilip Yüksek Öğretim Kurulu onayına sunulmuştur. ÜNĠLĠG VOLEYBOLDA GALĠBĠYET Üniversiteler Ligi (ÜNİLİG) Voleybol Karşılaşmasında Üniversitemiz Voleybol Takımı deplasmanda Tunceli Üniversitesi Voleybol Takımıyla karşılaştı. Tunceli Atatürk Spor Salonu‟nda yapılan ve çok çekişmeli geçen maçı Üniversitemiz Voleybol Takımı 3-2‟lik skorla kazandı. Bir sonraki maçımızı 4 Aralık Çarşamba günü kendi sahamızda Erzurum Atatürk Üniversitesi ile oynayacağız.

KAN BAĞIġI KAMPANYASI SONA ERDĠ Hedef 25 Kulübü ve Türk Kızılay‟ı işbirliği ile 25-29 Kasım 2013 tarihleri arasında üniversitemiz yerleşkelerinde öğrenci ve personelimize yönelik „‟Kan Bağışı Kampanyası „‟ düzenlendi. Düzenlenen kan bağışı kampanyasında toplam 355 ünite kan toplandı. Kan bağışının hem kişisel hem toplumsal açıdan çok önemli olduğunu belirten Hedef 25 Kulübü Başkanı Hakan İşçimen; “Kan üretilmeyen bir dokudur ve halen tek kaynağı sağlıklı bağışçılardır.Kan verilmesi durumunda vücut yeni kan üretir ve bu vücut için yararlıdır. Bizler Hedef 25 Kulübü olarak üniversitemizde gençlerimize kan bağışının önemini anlatmaktayız. 18-65 yaş arası bulaşıcı hastalığı olmayan 50 Kg üstü herkes kan bağışı yapabilir. Sağlıklı bir kişinin yılda 3 kez kan bağışı yapması uygundur” dedi. LĠSE ÖĞRENCĠLERĠNE LĠSANS DÜZEYĠNDE DENEY Hikmet Kiler Fen Lisesi 9,10 ve 11‟nci sınıflardan seçilen yaklaşık 40 öğrenci, temel bilimler konusunda farkındalık oluşturulması kapsamında 29 Kasım Cuma günü Fen Edebiyat Fakültesi Fizik Bölümü Uygulama Laboratuvarını ziyaret etti. Lisans düzeyinde serbest düşme, iki cisim çarpışmaları, moment, merkezcil kuvvet ve eğik atış gibi fiziğin klasik mekanik konularının ele alındığı deneyler, Fizik Bölümü Arş. Gör. Dr. Ezman Karabulut, Arş. Gör. M. Fatih Kuluöztürk, Arş. Gör. Şule Karatepe ve Arş. Gör. Neslihan Sel Özbey tarafından gerçekleştirildi. EĞĠTĠM AKILLI TAHTALARLA GERÇEKLEġECEK Eğitim öğretimde önemli bir yere sahip olan akıllı tahtalar üniversitemiz dersliklerinde yerlerini aldı. Tatvan, Ahlat, Adilcevaz, Sosyal Bilimler ve Sağlık Hizmetleri MYO‟da birer adet, merkezi dersliklerde 30 adet olmak üzere toplam 35 akıllı tahtanınkullanımı hakkında akademisyenlere tanıtım semineri verildi. Akıllı tahtaların nasıl kullanıldığı ve avantajlarının anlatıldığı seminerde, tahtaya yazılanların çıktı olarak alınabilmesi ve toplu olarak mail gönderilebilmesigibi faydalardan bahsedildi. Ayrıca sayısal bölümlerde uzun formüllergerektiren soruların çözümleri daha hızlı yapılacağı ve geçmişe yönelik kayıtlara ulaşılabileceği de anlatıldı.

3


AHLAT GAZETESĠ

4

EĞĠTĠM

BENĠM CEMĠLE ÖĞRETMENĠM…

S

Ergun YENER evgili

meslekdaşlarım,

fedakar

öğretmen arkadaşlarım, öğretmen olma yolunda çaba harcayan gençler... Ben, artık gençlik ve orta yaşlılık yıllarında olduğum gibi aynı gün üst üste altı saat ders verdikten sonra evdeki çalışma masasında gece yarılarına kadar yüzlerce sınav kagıdını okuyacak kadar sağlıklı ve zinde değilim. Zira bu harikulade meslekte şu sırada elli yılı askın bir süreyi doldurmuş bulunuyorum Önceleri, gençlik yıllarımda kendisine yeterince vakit ayıramadıgım sevgili eşim beni hiç suçlu hissettirmemiş, kendini de ihmal edilmiş gibi görmemeye çaba sarfetmişti. İhtimal, yıllar önce onbeş yaşında kucağıma alıp sarılmak istediğim kızım, o'nu ne kadar sevdiğimi başka biçimlerde doğumundan bu yana sürekli olarak göstermeye çalışmış olsam da, bu kucaklamanın biraz gecikmiş olduğunu düşünmüştür. Okulda, bazı zamanlarda elli kisilik dersliklerde, bazen de çok daha kalabalık anfilerde beraber olduğum genç insanların bana verdiği anlatılmaz heyecan ve tatmin, oğlumun varlığından aldığım hazzı eksiltmese de biraz gizlemiştir. İnşallah, inanılmaz bir hızla içinden akıp gittiğimiz zamanı onlara yeterince ayıramadan geçirmiş olduğum için beni fazlaca kınamayacaklar, zira herseyi onlar ve onlar gibi yetişmekte olan diğer genç insanlar için yapmaya çalıştığımı anlamaları gerekir... Değerli genç, orta yaşlı ve benim gibi yaşlı meslekdaşlarım... Yaşlı olabilirim, ancak yaslı değilim. Yorgun olabilirim, ancak yılgın değilim. Uzun yıllar aileme arzu ettiğim maddi olanakları sağlamamış olabilirim, ancak biz ailece her zaman mutlu, gururlu ve huzurlu hissettik. Uzun yıllar sonra, rahat yaşama olanaklarına kavuştuğumuzda sevgili eşim ve ben yaşam biçimimizi değiştirme gereksinimi hiç hissetmedik; giysilerimiz hala hafta sonu semt pazarından, kahvaltıda her zaman olduğu gibi, ekmek, peynir, zeytin, reçel, tereyağı, çay,

kahve; daha ne olsun?. Tüm eğlencemiz evimizde ve ev çevremizde, masrafsız, gürültüsüz... Birikimlerimizi ve mevcut olanaklarımızı çocuklarımızın yaşamını daha iyi hale getirebilmek için seve seve harcıyoruz. Yaşımın yetmişbeş olması, hala bu güzel ve değerli mesleğe, ülkeme, insanlığa bir karıncanın katkısı kadar olsa bile hizmet etme yolunda beni engellemiyor; kendimce anlamlı bulduğum biçimlerde naçizane bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Sakın, bu duygu yoğunluğunu sizlerle paylaşmakla kendime bir pay çıkarmaya ve takdirlerinizi kazanmaya çalıştığımı düşünmeyiniz! Ülkemizde birçok hizmetin cezasız bırakılmadığını istatistiksel olarak kendi deneyimleriyle yeterince güvenilir birdüzeyde kanıtlamış bir insan olarak "Ģecaat arzetme" niyetim kesinlikle yok. Size bu satırları karalama arzusunu bana veren, güncel olayların akışı içinde her zaman gururlu, azimli, mutlu olmanız için, bunun aksini ortaya çıkarabilecek olaylara rağmen, çok güçlu ve anlamlı nedenlerin bulunduğunu anlatma arzumdur. Ankara Kalesi'nin surları önündeki Ulus İlkokulu, yıl 1950... Beşinci sınıftayım. Melek yüzlü öğretmenimiz Cemile Hanım, kürsüde üzeri kıymıklarla dolu masaya kollarını koyduğu çoğu zaman giysi kolunu masadan zor kurtarıyor ve kıymıklara takılıp zedelenen giysi kolundan iplikler sarkıyor. Bu nedenle masaya bir örtü koymasını öneriyoruz. Yüzü hafifçe kızararak "Gelecek ay bütçem buna müsait olacak," dediğini hatırlıyorum. Onbir yaşında küçücük bir çocuk olarak içimde pek anlayamadığım bir hüzün beliriyor. O akşam sevgili babama durumu anlattığımda, yüzümdeki üzüntülü ifadeyi gördü ve elini yanağıma yapıştırarak "Masanın ölçüsünü al, ben ortüyü alırım," dedi. İki gün sonra açık sarı renkli örtü Cemile öğretmenin masasını süslüyordu. Aradan uzun yıllar geçti. Ben Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak 4


EĞĠTĠM

AHLAT GAZETESĠ

çalışmaya başlamıştım. Bahçelievler 7. Cadde'de, bir süpermarketin kapısında biraz yaşlanmış da olsa hala aynı meleksi çehresi ile etrafa güler gibi bakan Cemile öğretmenle karşılaştım. Hemen öpmek üzere eline sarılarak "Hocam, ben Ergün Yener, Ulus ilkokulundan," der demez bana sarıldı ve "Seni ben de bemen tanıdım, sınıftaki masa için babana aldırdığın o örtü var ya, onu hala yeni okulumda bile kullanıyorum," dediğini hatırlıyorum. Bu satırları şimdi rahmetli olmuş bulunan Cemile öğretmen okuyamasa da, Bahçelievler' deki o son karşılamayı yaşadığım sırada benim gibi ODTÜ'de görev yapmakta olan aynı melek yüzlü sevgili kızının bir gün okuyabilmesini çok isterim. O zaman annesinin ilkokulda "yaĢ iken eğilen" fidanlara mutluluğun sırrını, kanaatkar olmanın huzurunu, kendini asil bir amaca atamanın etrafa saçtığı zenginliğin değerini -belki de farkında olmadannasıl aşıladığını görür ve kendi yaşamında benim ve annesinin sınıflarından geçmis diğer çocukların o'na olan minnet ve sevgilerinin zenginliğini farkeder. Ancak, iletişim teknolojilerinin ve pazarlama sihirbazlarının, ekrandaki piksel sayısını, erişim ve bellek kapasitesini, 3boyutlu yeni oyun özelliklerini programlı bir şekilde ikide bir artırarak inanılmaz bir hırsla sürükledikleri tüketim girdabında Cemile öğretmenin faziletini ve değerini anlamanın, takdir etmenin ve anlatmanın arık ne kadar zorlaştığını kabul etmek gerekir. Madem ilkokuldan başlayarak her geçen yıl, anne ve babasından gittikçe artan materyalist beklentileri kendine hak olarak gören çocukların sayısı çığ gibi büyüyor ve piyasa sistemi bu durumu ekonomik performans açısından sağlıklı buluyor, o halde aynı sistem kendi sağlığı için özellikle ezelden beri hakları yenmiş kesimlerdeki o anne ve babaların satın alma gücünü de artıracak stratejileri geliştirmeli, uygulamalıdır. Zira gerçek anlamda ekonomik ve sosyal kalkınma tüketimi körüklemekle değil, kaynakları en akılcı biçimde kullanmayı öğrenmiş, en iyi şekilde eğitilmiş bir neslin yetiştirilmesiyle gerçekleştirilir. Bütçe fazlası, bilim ve teknolojide ulaştığı yüksek düzey, halkının imrenilen yaşam kalitesi gibi faktörler açısından kendinden çok daha büyük bir potansiyele sahip ülkelere fark atan Almanya'da

5

bu başarının anahtarı eğitime ve eğiticilere sağlanan maddi ve manevi değerdir. Bu konuda bir seçim devresini fazlasıyla aşacak kadar uzun vadeli çözümlerin neler olabileceğini merak eden cesur devlet büyüklerimizin Avrupa Birliği ülkelerinde en yüksek maaşların ödendiği meslek grupları arasında öğretmenlerin hangi sırada olduklarını incelemeleri yararlı olabilir. Aynı şekilde, Kore Savaşından sonraki haliyle ekonomik açıdan içler acısı durumda bulunan Güney Kore'nin 1971 yılında kurduğu Korean Advanced Institute of Science and Technology (Kore İleri Bilim ve Teknoloji Enstitüsü) ile simgelenen "eğitimle kalkınma" seferberliği sayesinde bugün dünya çapında nasıl bir sanayi gücüne ulaştığını ve bu başarıda rol alan eğitim ordusu mensuplarına ne gibi olanaklar sağladığını öğrenmemiz gerekir. Değerli meslekdaşlarım... Lütfen umudunuzu yitirmeyin, gurur verici asil bir mesleğin mensupları olarak toplumun geniş kesimlerinde ve devletin yasama ve yürütme organlarında hizmet verenler nezdinde olumlu, barışçı, aydınlatıcı yöntemlerde yepyeni bir bilincin gelişmesi, yeleşmesi yolunda çabalarınızı birleştirin. Bu bilincin kazanıldığı zaman biriken kredi kartı borçlarınız yüzünden göze almak zorunlluğu duyduğunuz yüzde 20'lik (yani, yıllık kazancınızın beşte biri kadar) bir faiz kabusundan kurtulacağınız günler sizlere yakındır. Yakın geleceğin Cemile öğretmenleri benim sevgili Cemile'min kaderi ile yaşamamalı. O ve Ulus İlkokulu'ndaki harp sınıfımızda açık sarı renkli masa örtüsüne kollarını dayadığı ilk gün gözlerinde beliren mutluluğun ışıltısı bundan sonra da benim artık yorgun atan kalbimde faziletin, meslek gururunun, asaletin ve sevginin beraberce oluşturduğu bir simge olarak son günüme kadar yaşayacak ve bana güç verecek. Sizler de aynı zenginlikleri sınıflarınızı dolduran ve dolduracak fidanlara aşılayacaksınız. İhtimal, bu satırları 28 Kasım 2013 gecesi sabaha kadar oturup yazmaya beni sevkeden şey bir veda etme içgüdüsü. Veya bir vasiyetname... Her ne ise, şimdi içimde sizlerle bu duyguları paylaşmıs olmanın huzur ve rahatlığını duyuyorum. Uyuyanlar arasındaki insanların birkaçında bile degerinizi anlamaları yolunda ufak bir físke etkísi yaparsa ne mutlu bana... Yolunuz ve bahtınız açık olsun... 5


6

AHLAT GAZETESĠ

YAġAM

KEMAL BEY’ĠN HATUNLARI… Kemal Bey, Bitlis‟in önemli ailelerinden birine mensuptur. Ticaretle uğraşıyor, zaman zaman da siyasetle ilgileniyor. Yörenin gelenekleri gereği erken yaşta evlendi, çoluk çocuğa karıştı. Dört çocuğu vardı, onların iyi eğitim almaları, vatana ve millet hayırlı evletlar yetiştirmek için elinden gelen her türlü çabayı gösteriyordu. İyi bir evliliği var, çocuklarını okutuyor, iyi para kazanıyor, çevresinde eşi dostu geçinip gidiyordu. Ancak tüm bunlara karşın, yaşamında bir türlü anlayamadığı bir boşluğun etkisinden kurtulamıyordu. Bir sure sonra monotonlaşan yaşamından sıkılmaya başlıamıştı. Yaşamını renklendirecek, anlamlı kılacak bir çıkış yolu arıyışı içindeydi. Sonunda bu sıkıntılarının çözümünü bulmuş ve bunun genç bir kadınla evlenme ile giderilebileceğine kanaat getirmişti. Ancak, geleneklerimiz ve törelerimiz gereği ikinci bir hanımla evlenmeyi çevre pek de sempatiyle karşılamıyordu. Fakat bu ve benzer durumların istisnaları da yok değildi. Zira hayalindeki bu durumu gerçekleştirmek o kadar da kolay olmamıştı. İkinci bir evlilik yapmak için öncelikle mevcut eşinin ve ailesinin diğer bireylerinin onayını alması gerekiyordu. Uzun mücadelelerin ardından eşini ve ailesini hem ikinci evliliğini yapmaya ikna etmişti. Ancak iş bu kadarla bitmiyordu. Şimdi de eşini yeni eşi ile aynı evi paylaşmaya ikna etmesi gerekiyordu. Sonunda bunu da başararak ikinci evliliğini yapmıştı. Aradan uzun yıllar geçmiş, Kemal Bey‟in yeni eşinden de üç çocuğu olmuştu. İki eş, yedi çocuk ve Kemal Bey‟le birlikte on kişiden oluşan aile mutlu bir şekilde geçinip gidiyordu. Bitlis‟te kış sezonunun uzun ve soğuk geçmesi nedeniyle on kişilik bu aile uzun kış gecelerinde aynı odayı paylaşıyorlardı. Odada yakılan sobanın sıcaklığında uzun ve soğuk kış gecelerini üstesinden ancak böyle bir yöntemle geliniyordu. Oldukça geniş olan odanın ortasına serilen yer yataklarında tüm aile birlikte uyuyordu. Tam ortada Kemal Bey, yanında çocuklar ve bir uçta bir hanımı, öbür uçta da diğer hanımı uyuyordu. Ancak, geceleri uyurken Kemal Bey‟in başucunda bir Ahlat Bastonu duruyordu. Kemal Bey‟in en büyük oğlu olan Metanet, bu bastonun burada bulunma nedenini anlamakta güçlük çekiyordu. Kafasına takılmıştı, gece vakti, babam yürümüyor, gezmiyor bu bastonu başucunda ne diye tutuyor diye uzun uzun kafa yoruyor ama bir türlü anlayamıyordu. Metanet, iyi bir futbolcuydu, takımının as oyuncusuydu, goller atıyor, alkış alıyor, herkes tarafından seviliyor, ilgi görüyordu. Bir maç sonrası

ayağından sakatlanmıştı, ağrıları dinmiyor, geceleri gözüne uyku girmiyordu. Gecenin ilerleyen saatlerinde babasının, başucunda bulunan bastonu alarak, yatağın öteki ucunda uyuyan babasının ikinci eşi olan genç analığına uzatıp dürtükleyerek uyandırdığını gördü. Acaba ne olacak diye dikkat kesilip olanları izlemeye başladı. Uyanan genç analık, usulca yerinden kalkıp Kemal Bey‟in yanına giderek yorganın altına girdi. Metanet, böylece Ahlat bastonunun asıl fonksiyonunun bir iletişim aracı olduğunu öğrenmişti. Takip eden gecelerde de aynı durumun tekrarlandığını gören Metanet, sıranın ne zaman kendi annesine geleceğinin merakına düşmüş ve bu durumun takipçisi olmuştu. Günler geçiyor, sıra bir türlü annesine gelmiyor ve bu durum Metanet‟i üzüyordu. Düşündü taşındı ve annesine bir iyilik yapmaya karar verdi. Gecelerden birinde zaman hayli ilerlemişti, Metanet, yavaşça yerinden doğruldu, ses çıkarmadan kimseyi rahatsız etmeden, usulca babasının başucunda bulunan bastonu alıp, kendi annesinin omuzuna vurup uyandırdıktan sonra, çabucak bastonu yerine koyup, yatağına girerek yorganı başına çekmişti. Bastonla uyandırılan anne, usulca çocuklara basmadan, kimseyi uyandırmadan Kemal Bey‟in yanına sokulmuş ve yorganın altına girmişti. Metanet, yaptığı hareketin ne gibi sonuçlar doğuracağı konusunda birhayli tedirgin olmuştu. Bu endişeyle uykuya dalmıştı. Sabah uyandığında annesinin yüzünde güller açtığını, ve o günün diğer günlerden farklı geçtiğini gördü. Gözlerine inanamıyordu, o gün, annesi türlü türlü yemekler yapmış, sanki bir bayram günü yaşanıyormuş gibiydi. Bu hal, Metanet, annesi ve kardeşlerini ziyadesiyle mutlu kılmış, bu durumdan memnun kalan Metanet, bu olayı zaman zaman tekrarlayarak günün tadını çıkarmaya başlamıştı. Aradan günler aylar geçmişti, gecelerden bir gece Metanet, gene usulca yerinden doğrulmuş, her zaman yaptığı gibi, elini bastona uzatmış, tam alacağı sırada bir el bileğine yapışmıştı. Gecenin karanlığında ne olduğunu kavramakta zorlanan Metanet, babasının gür sesi ile kendine geldi, “Vay Mel’un demek sensin ha!..” diyerek Metanet‟i yerine göndermişti. Uykusu kaçan Metanet, bunun bir bedelinin olacağı kaygısıyla uykuya dalmıştı. Ertesi sabah uyandıklarında, annesinin yüzünde gülücüklerden eser yokken, babasının yüzünden düşenin bin parça olduğunu gören Metanet, bunun kendisine nasıl bir geri dönüş olarak döneceği konusunu ciddi ciddi düşünmeye başladı. O gün karar verilmiş, ceza kesilmişti. Bundan böyle, Metanet, sobası olmayan bitişik odada tek başına battaniye ile uyuyacaktı…

6


EKONOMĠ

AHLAT GAZETESĠ

7

PARA ĠLE SAADET OLUR MU?.. Prof.Dr.Nevzat YÜKSEL hayat görüşünün algıyı etkilediğini, sağcı görüşe sahip olanlarda özgürlük ve güç kazanmanın daha u yazıda para kazanma hırsının, önemli olduğunu göstermektedir. Bu gözlem ışığında bu kişilerin güç ve özgürlük olmadığında, açgözlülüğün ardında yatan psikolojik etkenleri varlıklarını sürdürmekte ilgili kaygılarının artığını özetlemeye çalışacağım. Çevremize baktığımızda söyleyebiliriz. Açgözlülük sıklıkla iktidar hırsına da bazı insanların yaşamak dışında çevreden bir dönüşebilmektedir. İkisinin birbirine koşut gittiği de beklentileri olmadığını, buna koşut olarak da söylenebilir. gereksinimlerini karşılamakla yetindiklerini, daha Açgözlülük de birçok davranışımız gibi fazlasını elde etmeye çalışmadıklarını, bazılarının ise yaşamın ilk yıllarındaki anne çıcuk ilişkisinden bununla yetinmediklerini, sürekli kazanç peşinde kaynaklanır. Kişinin kendisine olan saygısını koştuklarını görmekteyiz. Bu davranışların altında sağlayan temel güven bu dönemden kaynaklanır. Bu evrimsel bir nedenin olduğu kanısındayım. Tüm dönemde sevilen ve istenen olmak, bakılan ve canlıların temel amacı genlerini sonraki nesillere beslenen olmak önemlidir. Bu ilişkide bir yetersizlik, aktarmaktır. Bir eser bırakmak, daha sonra anılır benliğin istekleri ile sunulan hizmetler arasında bir olmak gibi sosyal davranışların altında da böyle bir uyumsuzluk varsa, temel güven gelişmeyecek, evrimsel neden yatmakta ve bu tür davranışlar bununla bağlantılı olarak da hayatta kalma kaygısı hemen her toplumda yüceltilmektedir. “At ölür ortaya çıkacaktır. Sorunun büyüklüğüne göre kaygı semeri, yiğit ölür eseri kalır” atasözü bunu özlü bir da büyük olacaktır. Bu kaygı o kadar büyüktür ki, biçimde anlatmaktadır. Tüm insane ve diğer varlığını yaşam boyu sürdürebilir. Çoğunlukla da canlıların tüm davranışlarını bu temel görüşlere gore sürdürür. Açgözlüler yaşamın ilk yıllarında açıklamaya çalışan çok sayıda bilim insanı vardır. annelerinden veya bakım verenden almadıklarını AÇGÖZLÜLÜK yaşam boyu arıyor gibidirler. Ancak sahip olukları Açgözlülüğü mal edinmek, bir eşyaya sahip ile aradıkları hiçbir zaman tam olarak uluşmaz. olmak ve güç kazanmak için doyurulamayan istek ve Güvensizlik ve eksiklik duygusu kalıcı olduğundan imrenme olarak tanımlamak olanaklıdır. Sıklıkla aşırı kazanç dahil hiçbir şey bu insanları doyurmaz. boşluk ve yalnızlık duygusu da eşlik eder. Peki Bu şekilde öçgözlülük sürer gider. insanlar neden açgözlü oluyorlar? Bunları son derece Psikanalitik ekol, insanın paraya olan sade bir yaşam sürerken, bazıları her zaman ilgisinin anal üretral erotizmden kaynaklandığını fazlasına sahip oldukları halde, ellerindeki ile ileri surer. İnsanın otonomi, kendi kendine yeterlilik yetinmiyorlar. Psikolojik açıdan açgözlülerin hayatta gibi becerileri öğrendiği dönem yaşamın 1-3 yılları kalma kaygılarının diğerlerine gore çok daha fazla arasındadır. Bu dönem tuvalet eğitiminin başladığı olduğunu söyleyebiliriz. Evrim açısından ise bu ve bittiği dönemdir. Tuvalet eğitiminin özü ise kişilerin genlerini sonraki nesillere aktarmakla ilgili çocuğun bedeninin anne tarafından control edilmeye sürekli bir korku içinde olduklarını söyleyebiliriz. çalışılmasıdır. Üstelik kontrol edilmeye çalışılan Bu korkuları yüzünden kendilerini hayata organ çocuğun göremediği bir bölgede, arkada, anal bağlayacak nesnelere, paraya yönelirler. Açacak bölgededir. Bu algılanma biçimi çocuğun olursak, açgözlülüğün tahripkar bir niteliği vardır. bilinçaltında dışkıyı kıymetli bir düzeye Bu niteliği ile toplumda kabullenilme ve onaylanma çıkarmaktadır. Diğer bir deyişle çocuğun bedeninin olasılığı yoktur veya düşüktür. Bu nedenle kabul bir parçası anne tarafından talep edilmekte ve anne edilebilir bir biçime dönüşmesi gerekir. En güzel bu alanda ödün vermemektedir. Dışkı, bilinç dışında dönüşüm ise para kazanma hırsının temel olarak parayı temsil etmektedir. Anal dönemde sorunlu benimsenmesi olacaktır. Toplumsal değerlerin bunu olan çocukların para ile ilişkisinin de sorunlu olması desteklemesi halinde dönüşüm güç olmayacaktır. kaçınılmazdır. Kuşkusuz oluşan sorunlar da tuvalet Parasal suçların ardında genellikle bu tür kişiler eğitiminin biçimine uygun olarak çeşitlilik bulunmaktadır. Çağdaş Batı toplumunda tüketim gösterecektir. Aşırı kontrol edilmeye çalışılan ve önemli bir değer olarak benimsenmesi veya gelişim dönemlerinde sevgiyi kaybetme korkusu dayatılması açgözlülüğü destekleyen bir tavırdır. yaşayan çocuğun paraya, analitik olarak da bedensel Paranın güvenlik, özgürlük, güç ve aşk ile hazlara bağımlı olması beklenen bir durumdur. duygusal bağlantıların incelendiği araştırmalar,

B

7


AHLAT GAZETESĠ

8

Şöyle de söylenebilir: Bu tür insanlarda paraya bağımlılık bilinçdışı olarak anne ve babasının sevgisini kazanmak; sınırlı bir miktarda paraya sahip olmak ise bu sevgiyi kaybetmek anlamına gelmektedir. Sonuç da açgözlülük olmaktadır. AĠLENĠN ETKĠSĠ

Tuvalet eğitimi döneminde, ailede paraya karşı aşırı ilgi olması eğilimlerin farkedilmesi bu tutumların benimsenmesi ve içselleştirilmesi kolaylaşır. Bu düşünce tarzının sürmesi, ergenlik döneminde para, zenginlik, statü, sınıf ve grup kimliği gibi olağan gelişmesel niteliklere de temel oluşturur. Paranın karın doyurma ve yaşamaya ek olarak hemen her sorunu çözüyor olması da bu düşünce tarzını sürekli besler. Nörolojik olarak ise açgözlülüğü şu şekilde açıklayabiliriz: Yaşamımızda iyi şeyler olduğunda kendimizi iyi hisseder, kötü şeyler olduğunda ise üzülürüz. Bu duyguların temelinde beynimizde bazı bölgelerde, bazı sinir ileticilerinde aktivasyon olmasıdır. Sağlıklı insanlarda bu aktivasyon ile yaşadıkları arasında dinamik bir uyum vardır. Açgözlülerde bu bölgede aktivasyon yetersizliği olduğu, aktivasyon için sürekli kazanmak zorunda olduklarını, başka şekilde bu uyarının sağlanamadığını, buna kendilerini mecbur hissetkiklerini söyleyebiliriz.

ELEKTRĠK MÜHENDĠSLERĠ ODASI’NDAN VAN’A YARDIM Elektrik Mühendisleri Odası EMO Ankara Şubesi‟nin üyelerinden topladığı yardım malzemeleri Van‟a ulaştırıldı. Yardım malzemelerinin çoğunluğu kışlık giysilerden oluşuyor. Elektrik Mühendisleri Odası EMO Ankara Şubesi‟nce; “Van Ġçin, Ġnsanlık Ġçin; Daha Fazla DayanıĢma”sloganıyla başlatılan yardım kampanyası tamamlandı. Odaya bağlı mühendislerin yoğun ilgi gösterdiği kampanyada toplanan ve çoğunlukla kışlık giysilerden oluşan paketler, Van‟daki depremzedelere ulaştırıldı. Kampanya kapsamında Vanlı depremzedelere “Çocuk bezi, çocuk maması, kuru gıda, bakliyat, tonserve, okul malzemeleri, battaniye, uyku tulumu, kazak, pantolon, eĢofman, ayakkabı, bot, çizme, kaban, atkı, bere, eldiven, kıĢlık çorap, çamaĢır, içlik” gönderildi. Van depremi nedeniyle büyük sıkıntılar yaşayan yore insanının bu sıkıntılarını paylaşma iradesi gösteren gerek Elektrik Mühendisleri Odası mensuplarına, gerekse Londra‟dan bu acıya el uzatan Alevi vatandaşlarımıza sonsuz teşekkürler.

GÜNCEL

LONDRA’DA VAN’A YARDIM KAMPANYASI İngiltere‟nin Başkenti Londra‟da yerleşik, Alevi Kültür Merkezi ve Cemevi, ağır kış koşullarında yaşam mücadelesi veren Vanlı depremzedelere destek olmak amacıyla İngiltere genelinde maddi yardım kampanyası başlattı. Cemevi, daha önce de depremin yaşandığı dönemde bir TIR dolusu eşya yardımında bulunmuştu. Yardım kampanyası ile ilgili bir açıklama yapan Cemevi, yeni kampanyanın yalnızca nakit para yardımı ile sınırlı olacağını bildirdi. Cemevi, açıklamasında “Kampanyamız 6 haftalık bir sure içinde tamamlanacak. 2014 Ocak ayı sonu itibariyle bitirmeyi düĢündüğümüz kampanyadan elde edilen yardımlar Komitemiz tarafından Van depremi mağdurlarına doğrudan ulaĢtırılacak. Ġhtiyaç sahipleri tespit edilerek acil ihtiyaçlar giderilmeye çalıĢılacaktır.” denildi. İngiltere Alevi Kültür Merkezi ve Cemevi, kampanya kapsamında yardımda bulunmak isteyenlerin bilgi alabilecekleri telefon numaralarını da yayımladılar.

SULAK ERCĠġ SUYA HASRET Erciş‟te meydana gelen yıkıcı depremin ardından kentin altyapısında yaşanan sorunlar birer birer gün yüzüne çıkmaya başladı. Depremin büyük hasara ve yıkıma yol açtığı Kışla Mahallesinde çöken su şebekesinin onarım çalışmalarının gecikmesi semt sakinlerinin tepkisine neden oldu. Vatandaşlar, 3 ayı aşkın bir süredir su sıkıntısı çektiklerini anlattılar. Yaşanan yıkımla birlikte tahrip olan su şebekelerinin onarılması için Erciş Belediyesi tarafından ihaleye çıkıldı. İhaleyi alan taşeron firmanın Kışla Mahallesi‟ndeki işi ağırdan alması mahallelinin tepkisini çekti. 3 ayı aşkın bir süredir su sıkıntısı yaşadıklarını anlatan depremzedelerden Bayram Er adlı yurttaş, “Burada 3 aydır suyumuz akmıyor. Su şebekesi çekilecek diye bizi daha da mağdur ettiler. İhaleyi alan taşeron firma bilinçli olarak bize eziyet ediyor. Su ihtiyacımızı karşılamak için 10 kilometrelik mesafeden su getiriyoruz. Bu sıkıntımızı Kaymakamlık ve Belediye Başkanlığımıza bildirdik. Ancak bunca zamanın geçmesine karşın halen bir çözüm bulunamadı. Kar yağışıyla birlikte çalışmaların durdurulduğu söyleniyor. Bahara kadar susuz kalacağız korkusu benliğimizi sardı. Bu koşullar altında bu kışı nasıl geçireceğimiz endişesine kapıldık.” dedi.

8


AHLAT GAZETESĠ

ANI

Ergezen

9

ERGEZEN ĠLKOKULU İlkokulu,

Cumhuriyetin

kuruluşundan tam tamına yarım yüzyıl önce, Osmanlı döneminde, 1873 yılında Ahlat RüĢtiyesi adıyla kuruldu. Kuruluş aşamasında iki öğretmen

ve bir hizmetli görevlendirildi. O günün koşullarına göre oldukça zor bir vaziyette eğitim vermeye başladı. Zamanla büyüyerek kapasitesi artırıldı. Cumhuriyetin kurulmasının ardından “Ergezen Ġlkokulu” adını alarak bugünkü yerinde iki katlı bir binada eğitim hizmetini sürdürmeye devam etti. Ben, Cumhuriyetin kuruluşundan 29 yıl sonra, 1952 yılında burada öğrenime başladım. İki katlı bu eski binanın üst katında, birinci, ikinci ve üçüncü sınıflar ile müdür odası, alt katında ise dördüncü ve beşinci sınıflar, öğretmenler odası ve müstahdem odası bulunuyordu. Tuvalet ve odunluk okulun dışındaydı. Ergezen İlkokulu, kent merkezinin üç okulundan biriydi. Yatılı Bölge Okulu ve Bayındır İlkokulu da eğitim hizmeti veriyorlardı. Okula ilk başladığım yıl okul arkadaşlarımı şöyle hatırlıyorum. O yıl okula kayıt yaptıran öğrencilerin okul numaralarını 1‟den başlamıştı. Okula 1 numara ile kaydolan arkadaşımız Nursel Yıldırım‟dı. Babası öğretmen olduğu için ilk yazılan oydu. 2 numara Zafer Aydoğan, 3 numara Nabi Azap, 4 numara Erdoğan Uslu, 5 numara Şeref Şerefoğlu, 6 numara , 7 numara Nebi Ertekin, 8 numara Sıddık Azap, 9 numara Cahit Horasan, 10 numara Nevzat Teker, 11 numara İlhami Nalbant, (soyadımı sonradan Nalbantoğlu yaptırmıştım.) 12 Tayyar Gürbüz, 13 numara Übeyit Akyıl, 14 numara Fevzi Gürbüz‟dü. Birinci sınıfta geçirdiğim günleri, siyah önlüğüm, beyaz yakalığım ve boynuma iple asılan silgimin dışında pek hatırlamıyorum. İkinci sınıfa başlarken öğretmenimiz İhsan Ersen‟di iki ay kadar sonra Adilcevaz‟a tayını çıktı. Bir süre sonra eski Belediye başkanlarından Yusuf Özdemir‟in büyük oğlu Cevdet Özdemir vekil öğretmen olarak görevlendirilmişti. O yıl öyle bitmiş, 3 sınıfa gene Cevdet öğretmen ile başlamıştık. Üç ay sonra da Cevdet öğretmen askerlik görevini yapmak üzere ayrılmıştı. Sınıf olarak Cevdet öğretmene mektup yazmıştık. O da bize yanıt göndermiş, bir de askerlik fotoğrafını eklemişti.

4.sınıfa geldiğimizde derslerimiz biraz ağırlaşmıştı, artık zorlanıyorduk. İlk sıralar, o dönem Ahlat Tekel Müdürü‟nun oğlu Necdet Güney öğretmenimizdi. Bir süre sonra Burhan Aladağ öğretmenimiz oldu. Burhan Aladağ, iyi bir eğitimciydi, bilgili, sert ve otoriterdi. Bana karşı bir ilgisi vardı. Çok çalışkan bir öğrenci olmadığım için beni sık sık tahtaya kaldırırdı, beklediği randımanı bulamayınca beni birkaç kere hırpalamıştı. Ondan çekiniyordum bu da beni olumsuz etkiliyordu. Öğretim yılının sonuna yaklaşıyorduk, havalar ısınıyordu, zaman zaman dersleri kırlarda yapmaya başlamıştık. Bir gün okulca Yamlar çayırına gidilecekti. Annelerimiz, o günün koşullarına göre azıklar hazırlamışlardı. Güzel bir bahar günü ucsuz bucaksız yeşillikler içinde, çimlerde gülüp oynuyorduk. Bir ara futbol maçı yapalım istedik. Burhan hoca takımları kuruyordu. Nasıl olsa beni takıma almaz diye bir kenara çekilmiş olanları izliyordum. Bir de baktım ki Burhan hoca beni arıyor, yanına çağırdı ve takıma yerleştirdi. Bu olay, Burhan hocayı gözümde büyütmüştü, küçük yüreğimde yer edinmişti, ölünceye kadar ona büyük bir saygı duydum. Bu arada iyice eskiyen okul binası yıkılmış, yerine daha modern bir okul yapılmaya başlanmıştı. İnşaat daha bitmeden başka mekan olmadığı için yeni öğretim yılı burada başlamıştı. Bizler de beşinci sınıf olarak okulun en büyük öğrencileriydik. Yaşlarımız da büyümüş, hatta aramızda dört beş yaş daha büyük arkadaşlarımız vardı. Öğretmenimiz Hüseyin Akın‟dı. Hüseyin Akın, Kore Gazisi Resul Çavuş‟un küçük kardeşiydi. O da Burhan Aladağ hoca gibi, sert otoriter, iyi yetişmiş, bilgili, yakışıklı, hatta biraz çapkındı. Hüseyin Hoca, ayna zamanda Ahlat Ortaokulu‟nun derslerine girerdi. Bu nedenle zaman zaman derslerimiz boş geçerdi. O yıllarda Ahlat iki merkezden oluşuyordu. Biri eski kentin olduğu yerde tarihi yaşamının son dönemlerini geçiren Harabaşehir, diğeri ise kentin şimdiki yerleşim yerinde yeni yeni oluşmaya başlayan, Erkizan Mahallesi‟nin olduğu yerdi. İki merkez arasında yaklaşık olarak 4 km‟yakın bir mesafe vardı. Bu iki yerleşim yeri arasındaki en öneli fark, ticari faaliyetler ile ilgiliydi. devam edecek…

9


AHLAT GAZETESĠ

10

TARĠH

KUNURĠ MUHAREBELERĠ Dr.M.Galip BAYSAN

Tugay

çapındaki

bir

Türk

Birliğinin

Birleşmiş MilletlerKuvvetlerinin Komunist Çin birlikleri tarafından kuşatılıp imhasını önlediği Kunuri Boğaz Muharebesinin üzerinden 63 yıl geçti. Türk aydınları tarafından çok az işlenen ve çok az bilinen bu konu üzerinde durmayı şehit ve gazilerimize olan saygımız nedeni ile gerekli gördük. Bu muhteşem olayın yaratıcılarından hakkın rahmetine kavuşanları saygı ile anıyor, hayatta olanlara şükranlarımızı sunmak istiyoruz. Birleşmiş Milletler Kuvvetleri savaşın başında çekildiği Pusan Köprübaşı mevzilerindeki hazırlıklarını tamamladıktan sonra, Kuzey Kore‟yi tamamen işgal etmek amacıyla, 24 Kasım 1950 günü büyük saldırısını başlattı. O gün cephenin sol kesimindeki birlikler süratle ilerleyerek 10–15 Km. kadar ileri gittiler ama sağ taraftaki II nci Güney Kore Kolordusu hiçbir ilerleme göstermedi. Ertesi gün de olaylar aynı şekilde gelişti. Üçüncü gün (26Kasım 1950 günü) soldaki Amerikan Kolorduları da durdu. Aynı gün sağ tarafı savunan Güney Kore Kolordusu, çok üstün sayıda düşman gücünün saldırısına uğradı. Bu Kolordu güneye (Tokchon ve doğusuna) çekilmek mecburiyetinde kaldı. 26/27 Kasım gecesi saldırılarına devam eden düşman birlikleri, Güney Kore Kolordusunu 40 Km. kadar güneye atmayı başardı. Düşmanın, bu taarruz sırasında Güney Kore birliklerine karşı 8 adet Komünist Çin Tümeni kullandığı Kabul edilmektedir. Bu ileri çıkış ve geri çekilişlerden açıkça anlaşılacağı gibi, taarruz eden ordunun büyük kısmı ile sağ yanı arasında büyük bir boşluk doğdu. Kabul etmek gerekir ki, Komünist Çin savunmasını çok mükemmel hazırlamış, B.M. Kuvvetlerini açık vermeye mecbur etmiş ve başarmıştı. Şimdi asıl saldırı gücünü meydana gelen boşluktan içeri sokacak, 8 nci Amerikan Ordusunun yan ve gerisini kuşatarak geri çekilmesini önleyecek ve bulunduğu bölgede teslim olmasını veya imhasını sağlayabilecekti. ABD. Birlikleri ile Güney Kore birliklerinin arasındaki büyük boşluğun süratle ve mutlaka kapatılması gerekiyordu. B.M. Kuvvetlerinin ve hatta Kore Savaşının kaderi bu görevi alacak birliğin başarısına bağlıydı. Görev, ihtiyattaki Türk Tugayına verildi.

Türk Tugayı 27 Kasım sabahı, saat 05.00‟de aldığı harekât emrine göre, dost ve düşmanın birbirine karıştığı, yabancı bir arazi ve dar bir vadide düşmanın büyük kısmının yaklaştığı Tokchon Bölgesine doğru ilerlemeğe başladı. Yolların çekilen birlikler, sivil halk ve onların arasına karışmış Komünist çetecilerin müdahaleleriyle tıkanması nedeni ile ilerleme oldukça zor oluyordu. Üst birlikle irtibat kurmak ta gittikçe zorlaşıyordu. Türk Tugayı o güne kadar hiçbir muharebeye katılmamıştı, savaş tecrübesi yoktu. Tugay Komutanı General Tahsin Yazıcı yaptığı durum muhakemesi sonunda yolu “Wawon Boğazında” (biraz geriden) kapamayı uygun buldu. Yol üzerinde ilerleyen birlikler durduruldu, aynı tertiple geri dönmeğe başladılar. Bu arada tepelerden ilerleyen Çinliler, gece karanlığından istifade ile görünmeden yaklaştılar ve en öndeki birlikleri baskın şeklinde ateş altına aldılar. Bu baskın sırasında üst komutanlıkla irtibatı sağlayacak Amerikalı irtibat subayı ve aracı da düşman eline geçti. Birlikler Wawon bölgesine intikalini 27 Kasım saat 21–22.00 arası tamamlamış ve gerekli emniyet tertibini aldıktan sonra dinlenmeye çekilmişlerdi. İleriden silah sesleri geliyordu. O gece saat 01.00 civarında Tugay Komutanı General Tahsin Yazıcı “Artçı durumundaki birliklerin düşmanın baskınına uğradığı ve dağıldığı” haberini aldı. Düşmanın mevzilerdeki birliklere saldırıları gün ağarırken başladı. Çinlilerin savaşan birlikleri kuşatma teşebbüsleri diğer Bölüklerin ard arda savaşa sokulması ile önlendi. Tugay bu zor şartlar altında 28 Kasım gününü kazanarak B.M. Kuvvetlerinin geri çekilebilmesi için gerekli olan günlerden birini kazandı. Komutan gelişen şartlar karşısında daha iyi bir savunma ortamı elde etmek niyetiyle, 7 Km. kadar batıdaki bir köye (Sinnimni Köyüne) çekilme kararı aldı. Tugay birlikleri yavaş yavaş muharebeyi keserek geri çekilmeye başladılar. Çinliler havanın kararmış olmasına rağmen bu çekilmeyi fark ettiler ve Tugayın gerisini savunan Artçı Birlikleri ile teması kesmeden sıkıca takibe başladılar. Yol çok dardı, intikal yavaş oluyordu. Bu nedenle yürüyüş kolu,artçı, düşman birbirini çok yakından izliyordu. Sinnimni Bölgesinde iki tabur mevzilere yerleştirilmişken, üçüncü Tabur ve Topçu

10


TARĠH

AHLAT GAZETESĠ

Taburu,3 Km.kadar daha batıya ve ancak saat 21– 22.00 arasında yerleşebildiler. Aynı gece yarısı, bu grup (yani III ncü Tb. Ve Topçu Tb.u) aradan sızmış olan Komünist Çin birliklerinin baskınına maruz kaldılar ve yoğun bir makineli tüfek,havan ve roket ateşine hedef oldular. Bu baskın Tugayın büyük bir kesimi üzerinde “Panik” yarattı. Bu birlikler gece karanlığında, yol boyunca birbirine karışmış olarak geriye çekilmeğe başladılar. Bu arada düşman yolun kuzeyindeki bir kısım tepeleri işgal etmiş, mevzilerdeki I ve II nci taburların arasındaki irtibatı kesmişti. Olumsuz gelişmeler Tugay karargâhını çok zor bir durumda bırakmıştı. Tugayın yarısı ilerideetrafı düşman tarafından çevrilmiş durumda savaşırken, diğer yarısı kontrol dışına çıkmış, darmadağın olmuştu. Komutana hal tarzı olarak “daha geriye çekilmek, dağılanları toparlayıp kurtulanlarla yeni bir mevzi tutma” empoze edilmeğe çalışıldı. Tugay Komutanı Tahsin Yazıcı; Harekât Şube Müdürü Kur. Yarbay Faik Türün (sonradan Orgeneral) „in tavsiyesi ile elde kalan ve çekilen birlikleri toparlayarak o bölgede savunmaya geçmek ve mümkün olan ilk fırsatta kuşatılmış birliklerikurtarma imkânı aramak kararını verdi. Subaylar dağıldı, yoldan geçenler durduruldu, birlikler, emir komuta düzeni yeniden kurulmaya çalışıldı. Komutanın bu cesur direnme ve savunma kararı sayesinde, geriye doğru şuursuzca akan insan seli kısmen durduruldu, bozulan birlikler yeniden düzenlenerek, beklenen büyük düşman saldırısını karşılamak üzere, yeni bir savunma hattı kuruldu. Tugay Komutanlığı bu hazırlıklarla meşgulken ileride çok zor şartlar altında kalan ve üstün sayıda düşman birlikleri ile çevrilmiş bulunan II nci Tabur ve 1nci Taburun 2nci Bölüğü bütün gece ve ertesi gün öğleye kadar savaştılar. Düşmanın cephe ve yanlardan yaptığı taarruzlara rağmen, nefes kesici muharebeler yaparak ve üstün kahramanlık örnekleri sunarak yerlerini muhafaza edebildiler. Özellikle Sinnimni‟nin ve vadinin hemen güneyindeki tepeleri tutan 2nci Bölük: yan ve gerilerini kuşatmaya çalışan düşmana karşı “Süngü Hücumu” yaparak mevzilerini 29 Kasım öğle saatlerine kadar kahramanca savunarak elde tutmuştur. Bu boğuşmalar sırasında cephanesi tükendiğinden, teslim olup hayatta kalma yerine, düşmana saldırmayı tercih etmiş, hücumla ele geçirdiği silah ve cephaneyi yine onlara karşı kullanarak ayakta kalmayı başarabilmiştir. Bu hareket inanılmaz bir başarı örneğidir. Komutan; ileride kalan birlikleri kurtarmak için bir karşı taarruz yapma hazırlığını yaparken, saat 10.00 civarında bölgeye 2.nci ABD Tümenine ait bir alay ve bir tank bölüğü geldi. Amerikalı Alay komutanına gelişen durumu açıklayan General

11

Yazıcı; “bir karşı taarruz yapılarak kuşatılmış birliklerin kurtarılmasını” istedi. Amerikalı komutan; “böyle bir saldırının kendi görevleri arasında olmadığını” belirterek teklifi reddetti. Çaresiz kalan Komutan mümkün olan Türk kuvvetlerini toplayarak Sinnimni istikametinde taarruzu başlattı ve düşmanın çemberini yararak ilerdeki birlikleri ile temas kurup geri çekilmelerini sağladı. Amerikan Alayı ile temas, aynı zamanda Tugayın görevini başardığının da göstergesi idi. Demek ki kazanılan iki tam gün içinde B.M. Kuvvetleri çekilmeyi başarabilmişti. Bundan sonra Tugay birlikleri ABD birlikleri ile birlikte Kunuri ve Sunchon Boğazlarında yine kuşatıldılar, küçük birliklerin üstün becerileri ve ABD Hava kuvvetlerinin yardımı ile yine dövüşerek ve büyük başarılar göstererek kurtulmayı başardılar. Tugay Komutanı sonradan yazdığı 31 Aralık 1950 tarihli raporunda: “Tugay, en çok kaybı, Kunuri-Sunchon arasındaki Boğazdan çekilirken vermiştir” demiştir. Komutan, 30 Kasım akşamı Pyongyang‟a gelmiş ve Tugayı kontrol altına almağa başlamıştı. Bu muharebelerde en fazla zayiat veren 2 nci ABD Tümeni ve Türk Tugayı yeniden toparlanıp teşkilatlanabilmek için Seul Batısına gönderildiler. Tugayın bu muharebeler sırasında verdiği zayiat: Personel olarak %15, araç-gereç olarak %70‟tir. Personel zayiatı: 218 Şehit, 94 Kayıp, 455 yaralı olmak üzere toplam 767‟dir. Kunuri Muharebeleri sırasında Türk Tugayının karşısında 38 nci Komünist Çin Ordusu nun bulunduğu ve Tugayın kazandığı zamanın B.M. Kuvvetlerini olası bir kuşatma ve imhadan kurtardığı tespit edilmiştir. Bu muhteşem zaferin mimarları başta Komutan General Tahsin Yazıcı ile onun bu konudaki en yakın yardımcısı, Kurmay Yarbay Faik Türündür. 1981 yılında, bu konuda yaptığım araştırmalar esnasında, Em. Orgeneral Faik Türünle görüşmemde, kendisine “o bilinmezlik ortamı içinde size böylesine ölümcül bir savunmaya iten en önemli sebep neydi?” diye sordum. Cevabı basitçe “ Ne yapabilirdik ki, zaten Tugayın yarısı kuşatılmış imha olmak üzereydi, hem onları hem kendimizi kurtarmanın ve bize verilen vazifeyi başarmanın tek yolu; sağlam durup olayların netleşmesini beklemekti. Üstelik ileriden hala silah sesleri geliyordu.” Şeklinde oldu. Bütün bu gerçeklere rağmen daha sonraki yıllarda gerek ABD, gerekse Güney Kore tarihçileri Kunuri‟de elde edilen bu büyük başarıyı, Tugayın bağlandırıldığı bir üst birlik, 2nci Amerikan Tümenine mal etmişlerdir. Bunda Amerikan ordusun daki “Türkiye karşıtı lobi elemanlarının” katkısının olduğunu söylememek mümkündür. Türk tarafı daima olduğu gibi, devamı 13. Sayfada…

11


12

AHLAT GAZETESĠ

KÜLTÜR

AHLAT MUTFAĞINDA KIġ HAZIRLIĞI III Abdullah NALBANT Usta giderek buralarda kadayıf üretimi ile ilgili .Yüzyıl dünyasının önemli kültür, sanat, incelemelerde bulundu. Kadayıf üretimi için gerekli olan, araç gereç bilim ve ticaret merkezlerinden biri olan Ahlat, bu ve malzemeleri satın alarak Ahlat‟a getirdi. görkemli duruşu ve 300.000 nüfusuyla Kadayıf üretimi için gerekli olan “Kubbet-ül Ġslam” olarak tanımlanıyordu. Bu malzemelere bakacak olursak: konumuyla doğal olarak zengin bir mutfak 1.Büyükçe bakır bir sini kültürüne de sahipti. 2.Hamur kazanı Ünlü gezgin Evliya Çelebi, gerek yöre 3.Döküm sürgeci mutfağı gerekse Ahlat Mutfağı ile ilgili 4.Süzgece doldurma kepçesi izlenimlerini ünlü eseri “Seyahatname”de etraflıca 5.Temizleme ve toplama aparatları anlatmaktadır. Dönemimizin ve yöremizin ünlü Tel kadayıfın hamuru akışkan bir şekilde bilim insanlarından Sayın Prof.Dr.Oktay Belli ve hazırlandıktan sonra süzgeçli bir kepçe ile döküm muhterem eşleri Sayın Sühran Belli Hanımefendi aparatına doldurulur. İyice ısıtılmış bakır zemin çifti de, Evliya Çelebi‟nin bu izlenimlerini çağımızın üzerine dıştan başlayıp içe doğru daireler çizilerek değer yargıları ile farklı ve bilimsel bir yaklaşımla dökülür. Bir iki dakika içinde pişen hamur, özel analiz ederek bilim dünyasına kazandırmaktadırlar. toplama aparatı ile usulüne uygun olarak toplanarak Tarihi sürecin akışına koşut olarak, bir kenarda istif edilir. Anadolu‟ya Ahlat‟tan adımını atan Türk Ulusu, Altı ayı kış sezonu nedeniyle kar altında bununla yetinmeyip Avrupa‟nın içlerine kadar geçen Ahlat‟ta, nalbantlık mesleğini icra edemeyince giderek büyük bir imparatorluk olarak dünyanın hem boş zamanını değerlendirmek, hem de Ahlat kaderini belirleme misyonunu yerine getirmiştir. mutfağını tel kadayıf ile buluşturmak ve Ahlat Bu süreç içerisinde bir dönemin parlak kenti insanına bu tadı tattırmak adına bu işe soyunmuştur Ahlat, zamanla önemini ve albenisini yitirerek eski Abdullah Nalbant Usta. konumundan uzaklaşmak durumunda kalmıştır. Evinin bir köşesini bu iş için ayırdı, buraya 300.000 gibi dünyanın sayılı en büyük önce bir kadayıf fırını inşa etti, daha sonra gerekli kentlerinden biri olan Ahlat‟ın nüfusu 3.000‟lere olan araç ve gereçleri işlevlerine göre kullanmaya kadar düşmüş ve Türkiye Cumhuriyeti‟nin başladı. kurulmasıyla yeniden bir toparlanma sürecine Ancak tel kadayıf yapmaya uygun kaliteli un ve girmiştir. odun kömürü Ahlat‟ta bulunmadığı için bunları da 1950‟li yıllarda nüfusu 5.000‟ler düzeyine çıkan gene çevre il ve ilçelerden getirdi. Ahlatta doğal olarak eski parlak döneminden pek Abdullah Nalbant Usta, kadayıf üretme çok kültürel objenin yanında mutfak kültürüne dair işlevini sadece kış aylarında yaptığından, geri kalan izlerin de tümüyle olmasa da yeteri kadar diğer altı aylık yaz döneminde gene kadayıf yeme kalmadığına üzülerek tanık olmaktayız. şansına sahip olamamıştır Ahlat halkı. İşte tam da o yıllarda Ahlat‟ta nalbantlık Abdullah Nalbant Usta, uzun yıllar bu mesleğini yürütmekte olan Abdullah Nalbant Usta, hizmeti yerine getirmiş, yaşının ilerlediği ve bu Türk mutfağının en önemli unsurlarından biri olan görevi artık yapamaz duruma geldiğinde, usta çırak tel kadayıf‟ın Ahlat Mutfağı‟nda olmadığını görerek ilişkisi çerçevesinde yerine bir çırak bırakma bu açığı kapatma çabası içine girmiştir. arzusuyla oturduğu mahallenin mazbut ama en fakir Abdullah Nalbant Usta, o dönemde gerek gençlerinden birini yanına alıp, tüm araç ve gereçleri mutfak kültürü gerekse diğer alanlarda bir hayli ileri hiçbir karşılık beklemeksizin ona vererek yetiştirmiş, düzeyde olan Diyarbakır ve Gaziantep illerine

13

12


KÜLTÜR

AHLAT GAZETESĠ

bu mesleğin kendisinden sonra da uzun yıllar devam etmesine olanak sağlamıştır. Abdullah Nalbant Usta, tel kadayıfın yanında Ahlat Mutfağına gül reçeli, gül suyu gibi başka ürünleri de kazandırmıştır. İstanbul‟dan getirdiği çeşitli gül fideleri, meyve ağaçları ile Ahlat‟ta o dönem için olmayan pek çok bitkiye de getirerek Ahlat Mutfağına kazandırmıştır. 50‟lı yıllardan 80‟li yıllara kadar Abdullah Nalbant Usta‟nın ürettiği tel kadayıf, o yıllarda yemekleri ile ünlenen ve yörede haklı bir şöhrete sahip olan Cafer Usta‟nın Lokantası‟nda da hem kent halkına hem de Ahlat‟tan geçen insanlara sunulmuştur. Abdullah Nalbant Usta, evinin bahçesinde oluşturduğu gül bahçesi ile de bir ilki Ahlat‟a getirmiştir. Ulusal bayramlarda yapılan resmi törenlere buradan çiçek gönderilmiştir. Abdullah Nalbant Usta‟nın gerek Ahlat Mutfağına olan katkıları, gerekse Ahlat Halkına sunduğu ilkler gerekse hiçbir karşılık kabul etmeden Halk Hekimliğindeki yarım yüzyıla yaklaşan hizmetleri aynı adlı bir kitapta yayımlanmıştır. Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden olan tel kadayıf, Selçuklu döneminde bilinmiyordu. İlk kez 1800‟lü yılların son çeyreğinde Bingöl civarında yaşayan Ermeni asıllı bir Türk tarafından yapılmaya başlandı. Bu farklı lezzet kısa sürede çok tutundu ve usta çırak ilişkisi ile kuşaktan kuşağa yaşayarak günümüze kadar gelmeyi başardı. Günümüzde bölgelere yörelere ve insanların yaratıcı güçlerine göre kadayıf çeşitli şekillerde yapılmaya başlandı. Erzurum‟da kadayıf dolması, Diyarbakır ve Bingöl‟de burmalı kadayıf, güney illerimizde künefe çeşitleri bunlardandır. Erzurum mutfağının seçkin ürünleri arasında yer alan Kadayıf Dolması değişik şekillerde hazırlanmasının bir örneğidir. Geçmiş dönemlerde ilkel usullerle yapılan tel kadayıf günümüz koşullarında teknik olanaklarla el değmeden ve hijyenik ortamlarda hazırlanmaktadır. Bu sunumda yer alan bilgiler herhangi bir kaynaktan alıntı olmayıp, özgün olarak tamamen gözleme dayalı olarak derlenerek hazırlanmıştır. 1940 yılından 1985 yılına kadar Ahlat Halk Hekimliğinin unutulmaz ismi olarak, hiçbir kimseden hiçbir karşılık beklemeksizin Ahlat insanını pek çok ilkle tanıştıran Abdullah Nalbant Usta‟yı bu hizmetlerinden dolayı minnetle, rahmetle ve saygıyla anıyoruz. NOT: Abdullah Nalbant Usta‟nın yaşam öyküsünü konu alan “Ahlat Halk Hekimliğinin Efsane Ġsmi Abdullah Nalbant Usta” adlı kitap, Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı yayınları arasında çıkmıştır.

13

KUNURĠ MUHAREBELERĠ 11. sayfanın devamı

asil bir tevazu duygusu içinde “sadece görevimizi yaptık” demekle yetinmiştir. Her şeye rağmen gerçekler, kısa bir süre sonra Tuga- yı ziyaret eden 8nci Ordu Komutanı Orgeneral Walker‟in, Tugaya verilen Madalya töreni esnasında şu sözlerle dile getirilmiştir: “Kahraman Türk evlatları: sizlere şahsım, Ordum ve Amerikan Ulusu için geldim. Kunuri Muharebelerinde Ordumun sağ yanı korunmasız kalmıştı. Düşmanın o istikametteki büyük kuvvetleri Orduyu sağ yanından ve gerisinden kuşatmak ve yok etmek amacı ile ilerlemekte idi. Elde başka kuvvet olmadığından o istikamete sizleri zorunlu olarak gönderdim. Sizin kahramanca muharebe ve direnmeniz olmasa idi, Ordum çok fena durumlarla karşılaşabilir, belki de yok edilebilirdi. 8‟nci Ordu bu kurtuluşunu size borçludur. Sizi takdir ediyor ve ordumda varlığınızla gurur duyuyorum.

BUGÜN YAġAYACAĞIM HER ġEYĠ BEN SEÇECEĞĠM; Ya kızacağım yağmura etrafı ıslatıyor diye, Ya da seveceğim onu çiçeklerimi suladığı için... Ya sıkılacağım param yok diye, Ya da harcamalarımı planlayıp, müsriflikten uzak kalmaya çalışacağım... Ya sızlanacağım bozulan sağlığıma, Ya da hayatta olmayı kutlayacağım... Ya içli içli sitem edeceğim anne babama, beni büyütürken veremedikleri şeyler yüzünden, Ya da onları yürekten seveceğim beni dünyaya getirdikleri için... Ya sıkıntı basacak dikenli güllere katlanmak zorundayım diye, Ya da dikenlerin gülleri var diyerek umut dolacağım... Ya kaybettiğim dostlar için yas tutacağım, Ya da yeni insanlarla yeni dostluklar peşinde koşacağım... Ya işe gitmek zorunda olduğum için mızırdanacağım, Ya da gidecek bir işim olduğu için sevinç dolacağım... Ya ev işleri yapmak eziyet olacak bana, Ya da işlerini yaptığım o evde aklımı, ruhumu ve bedenimi barındırabildiğim için minnettar olacağım... Belki yeni şeyler öğrenmek istemeyecek canım,Ya kızgın olacağım -öğrenmek gereken ne çok şey var- diye, Ya da ufak tefek de olsa faydalı ne varsa öğrenmeye çalışacağım... L.Rosten

13


14

AHLAT GAZETESĠ

GEZĠ/GÖZLEM

REYHANLI’DA BĠR OKUL Erol DAĞLI Aralık ayının ortasında iş sebebiyle eşimle çekebilir miyim? diye izin aldıktan sonra yapılmakta birlikte Reyhanlı‟da bulunmaktaydık. O bölgede olan sınıfların resmini çektim. Belliydi ki yeni Suriye‟li çocuklar için Al-Salam diye bir okulun sınıflara ihtiyaç duyuluyordu. Yetkili arkadaş okula olduğunu duyduk. Merak ettiğimizden bu okulun gelecek bağışlarla duvarların yapılacağını bize amacını öğrenmek için eşimle birlikte okula gitmeye anlattı. Daha sonra bize yeni bir şey göstermek için karar verdik. Okulun yeri hakkında tek bildiğimiz okulun bodrum katına beraber indik. Gördüğümüz Rey-hanlı‟nın doğu sınırında olduğuydu. Sora sora manzara karşısında şaşırdık. Amerika‟dan gelen bu Bağdat bulunur atasözünden yola çıkarak Al-Salam‟ı gruptan bir kişi diş doktoruymuş. Bodrum katında bu sormaya başladık. Bir kaç kişiye sorduktan sonra doktor için bir muayenehane yapılmış ve sırayla sonunda okulun önüne vardık. Büyük bir demir okuldaki çocukların diş kontrolu yapılmaktaydı. kapının üstünde asılı olan Türk bayrağı gözümüze Yanımızdaki çevirmen de bizden izin alarak kısa bir çarptı. Kapıyı çaldığımızda bize Arapça konuşan bir süreliğine dişlerini diş doktoruna gösterdi. bey kapıyı açıp bizi içeriye davet etti. Çevirmenimiz ve okul yetkilisiyle okulu Demir kapıdan içeri girdiğimizde bir kız dolaşmaya devam ederken küçük çocukların okulun çocuğu koşup eşimin elini tuttu. O kadar tatlı bir kız bahçesinde sıraya girip hazır bulunduklarını çocuğuydu ki eşimle birlikte şaşakalmıştık ve farkettik. En önde bir çocuk vardı ve Arapça bir şey birbirimize bakıyorduk. Daha sonra Arapça konuşan söylüyordu. Çocuk konuşmasını bitirdikten sonra beyefendi el hareketleriyle bizi okulun içine davet çocuklar sırayla sınıflarına çıktılar. etti. Ama bir sorunumuz vardı. Biz Arapça İsteğimiz bu okulun kurucusuyla görüşbilmiyorduk ve onlar da Türkçe bilmiyorlardı. mekti. Kurucu hanım öğrendiğimiz kadarıyla Bir süre sonra bu sorunumuzu çözecek Kanada‟dan gelen bir Suriye‟liymiş. Okulun Arapça-Türkçe konuşan bir gençle bizi tanıştırdı. kurucusunun çarşıda olması sebebiyle maalesef Okuldan başka bir yetkiliyle birlikte çevirmenimizin görüşemedik. Bizim de zamanımız kısıtlı olduğu için yardımıyla okulun bahçesine çıktık. teşekkür edip okuldan ayrıldık. Okulun bahçesinde ikiyüze yakın çocuk İş seyahatimizden döndüğümüzde bu konu vardı ve oyun oynuyorlardı. Bahçeyi gezerken hakkında hala merak ediyordum. Bu okul hakkında ingilizce konuşan kişiler hemen dikkatimizi çekti. biraz daha araştırdım. Araştırmalarıma göre bu Bunların kim olduğunu çevirmen aracılığıyla okulun amacı Suriye‟de iç savaşın başlamasından yetkiliye sorduğumuzda bize Amerika‟lı olduklarını sonra Reyhanlı‟da Türk okullarına gidemeyen söyledi. Amerikan‟dan 33 kişilik bir grup geldiğini binlerce Suriye‟li çocuğa eğitim vermekmiş. Alve okuldaki çocuklar için bir kaç haftalık program Salam Ekim 2012 yılında kapılarını açtığında 900 yapacaklarını bize anlattı. Uzun sarı saçlı Amerika‟lı den fazla Suriye‟li çocuk bu okula katılmış. bir genç, çocuklarla birlikte okulun duvarını Savaştan dolayı bir çok Suriye‟li öğretmen boyuyordu. Karşı taraftaki ağaçların bulunduğu işsiz kalmış. Al-Salam‟ın ikinci amacı bu işsiz kalan bölgede yaşları daha büyük olan öğrenciler, ellerinde öğretmenleri alıp profesyonelce eğitmekmiş. Şu birer fotoğraf makinasıyla birbirlerinin ve ağaçların anda bu okulda 40 kişi çalışmaktaymış. Hatta resimlerini çekmekteydi. Yanımızdaki yetkiliye personelden bazıları eğitim almaları için yurt dışına çevirmen aracılığıyla hemen bunu da sorduk. Bu gönderilmiş. Bu okuldaki çocuklar savaştan sonra fotoğraf makinalarını Amerika‟dan gelen grup tekrar Suriye‟ye dönüp yeni Suriye‟nin yanlarında getirmiş ve her bir çocuğa bir tane hediye yapılaşmasında önderlik etmek için eğitiliyorlarmış. etmişler dedi. Bu gençler de birbirlerinin ve Açık söylemem gerekirse şu an Suriye‟de ağaçların resimlerini çekerek eğleniyorlardı. yaşanılan durumdan dolayı bu çocukların kendi Yanımızdaki görevli ve çevirmen bize okulu dillerinde eğitimlerine devam edebilmeleri bizi gezdirmeye devam ederken okulun merdivenlesevindiriyor. Umarım Al-Salam‟ın amacı yeni rinden ikinci kata çıktık. İkinci katın üzerinde demir Suriye‟nin yapılaşmasında pozitif bir katkı olur. profilerden sınıflar yapılmaya başlanmıştı. Resim

14


ARġĠVĠMĠZDEN

AHLAT GAZETESĠ

15

On Yıl Önce Ahlat Gazetesi TEMMUZ 2002 SAYI 23

AHLAT’IN YETĠġTĠRDĠĞĠ ÖNEMLĠ ġAHSĠYETLER 1.HÜRREM ġAH

Sivas Divriği Ulucaminin mimarıdır. Ahlat‟ın yetiştirdiği Dünya çapında alanında rakibi olmayan bir dehadır. Divriği Ulucami Taçkapı eseri UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi‟ne alınan Hürrem Şah, dünyada eşine rastlanmayan bu eseri ile adını altın harflerle Dünya tarihine yazdırmıştır. 2.EL HÜSEYNĠ AHLATĠ

Ahlat‟ın yetiştirdiği en önemli bilim insanlarından olan Şeyh Hüseyni Ahlati, Kahire‟de Şeyh Bedrettin‟in hocalığını yapmıştır. Timur, Tebriz‟de yönelttiği bazı soruların yanıtını Bedrettin aracılığı ile alması üzerine, Şeyh Hüseyni Ahlati‟yi, bilim insanlarının büyüğü olarak ilan ederek ödüllendirmiştir. 3.ĠBRAHĠM BĠN ABDULLAH AHLATĠ

Kimya alanında önemli bir bilim insanı olup, lacivert boyayı bulan insan olarak tarihe geçmiştir. Halk ile teması az olan bu bilim insanını herkes evinde ziyaret ederdi. Tıp alanındaki yetenekleriyle bilinen bu şahsiyet Mısır Sultanı ile yakınlığıyla tanınıyordu. Seksen yaşında vefat etmiştir. 4.ĠBNĠ ĠBAT BĠN DAVUDÜL AHLATĠ

Ahlat‟ın yetiştirdiği önemli bilim insanlarından biridir. Telhisül Camiül Kebire ve Maksadül Mesnedi adlı eserleri vardır. Kahire‟de Medresei Seyfiye‟de müderrislik yapmıştır. 5.EL HASAN ÜL AHLATĠ

Kavuğuna sarığını çok uzun sarması ile nedeniyle “Kadus” lakabı ile anılmıştır. Fıkıh ilminde önemli başarı elde etmiştir. 6.MEHMET BĠN AHMEDÜL AHLATĠ

Vaiz ve hatip olarak ünlenmiştir. Mütevazi tavırları ve sorun çözme konusundaki becerileri ile bilinmektedir. Dil konusundaki üstün bilgisi ve doyumsuz sohbetleri ile büyük bir hayran kitlesi olmuştur. 7.FAHRETTĠN AHLATĠ

İlhanlı Devletinin kuruluş aşamasında Hülagü Han döneminde İran‟daki rasathanede yapmış olduğu bilimsel çalışmalarla dikkati çekmiştir. 8.MEHMET BĠN ALĠYÜL AHLATĠ

Tarih alanında isim yapmıştır. Fünun alanında önemli bir şahsiyet olarak bilinmektedir. 9.MEHMET BĠN EL MUHĠSÜL AHLATĠ

Müverrihtir. Fütulblazeri müellifi olan Ahmet, kitabının mehazları meyanında Ahlatlı Mehmet‟ten de övgüyle sözetmiştir. 10.EBU HAMĠDÜL AHLATĠ

Kur‟anın okunması hususunda derin bir bilgiye sahipti. Şamda bulunmuş, bilim insanlarına

bu konuda rehberlik etmiştir. Halife Osman‟ın resmi yazı stilini iyi biliyordu. Temkinli ve oturaklı bir bilim insanı idi. 11.AHMET BĠN YUSUFÜL AHLATĠ

Muhibbin lakabı ile anılmakta olan Yusufül Ahlati, ünlü bilin insanları arasında yer almaktadır. İbrikuhi ve Dimyati gibi ünlü hadis yorumcularından hadisler yorumlamıştır. 12.ULKELLASETÜL AHLATĠ

Kur‟anı Kerimin okunması konusunra yedi tula sahibi idi. Şam‟da imamlık yapmıştır. Kabri Şam‟ın Kasyon dağı eteğinde bulunmaktadır. 13.AHLATLI NECUBĠDDÜN MUSA

Ahlatlı olup Amasya‟da yaşamış olan Necibüddin Musa, bilim ve siyaset alanında aktif rol üstlenen kişilerden biridir. 14.DEDE MAKSUT

Ahlatlı ulemadandır. Menakibi Evliya adında bir eseri bulunmaktadır. Evliya Çelebi eserinde Dede Maksut‟tan sözetmiştir. Ahlat‟ın İkikubbe Mahallesinde türbesi bulunmaktadır. 15.AHLATLI EBUBEKĠR BĠN AHMET Ahlat‟ın yetiştirdiği bilim insanlarından biridir. Şam‟da vefat etmiştir. 16.ALĠ BĠN AHMEDÜL AHLATĠ

Şam‟da ikamet eden Ahlatlı ilim insanıdır. Döneminin önemli bilim insanlarından ders almış, daha sonraları kendisi dersler vermiştir. 17.ALĠ BĠN ÖMERÜL AHLATĠ

Ahlat‟ta Mısır‟a giden bilim insanlarından biridir. Mısır‟da İbni Revah ve Ebülhüseyni Bin Abik gibi dönemin önemli bilim insanlarından eğitim gördükten sonra Mısırın ünlü bilim insanları arasında yerini almıştır. 18.AHLATLI ġAĠR HERAĠ

Döneminin en önemli şairlerindendir. Eserlerinden bazıları günümüze kadar gelmiştir. Yaşamı ile ilgili geniş bir bilgi mevcut değildir. 19.ÜRYAN BABA

Ahlatlı olan Üryan Baba, Bitlis‟te yaşamış ve mezarı buradadır. Üryan Baba‟nın pek çok konuda önemli şiirleri kayıtlarda mevcuttur. 20.AHMET TURAN KAZGÖL

Cumhuriyet dönemi Ahlat‟ın yetiştirdiği önemli şairlerden biridir. Özellikle Ahlat ile ilgili yazdığı şiirlerle dikkati çekmiştir. 1932 yılında Ahlat‟ta doğan Kazgöl, 2002 yılında Yalova‟da yaşama gözlerini yummuş, vasiyeti üzerine İstanbul‟a defnedilmiştir. Kazgöl‟ün “Ben Ahlat’ım” şiiri, Ahlat adı ile özdeşleşmiş, unutulmazlar arasına girmiştir.

15


AHLAT GAZETESĠ

16

DENEME

AY’DAKĠ ÇEVRECĠLER Yavuz Alpsencer ÖZTÜRK Şehit Bülent Ortaokulu 7/A Sınıfı Gölbaşı-ANKARA Bunu duyunca sevinçten havalara uçtum, hemen koşup asansöre binerek aşağı indim. Süper erhaba ben Çokli, 12 yaşındayım biz müper bisikletime binip hızlandırma tuşun bastım, ayda yaşıyoruz. Dedem; “Ġnsanlar Ay’a ayak dönüşüm bürosuna giderek oradaki görevliyle bastığında bizi fark etmediler, oysa biz onları konuştum. görmüĢtük. Teknolojimiz çok ileriydi, mikro -Hey evlat gönüllü müsün? kameralarımız vardı ve bu Ģekilde onları -Evet. görebilmiĢtik.” diyordu. Ay‟ın çekirdeğinde -Tamam, o zaman. Diyerek bir düğmeye yaşıyorduk, oraya Ay‟daki kraterler yoluyla bastı ve alarm sesleriyle birlikte bir sürü görevli iniyorduk. Dedemin dedelerinin zamanında dışarı etrafıma toplandı ve bana bazı sorular sormaya çıkar ve ayın yüzeyinden dünyaya bakarlarmış. başladılar. İçlerinden biri bir düğmeye basarak Şimdi biz de ara sıra ayın yüzeyine çıkıp oradan Asantransör makinasını çalıştırdı. Benim bu dünyaya bakıyoruz. Dünyanın üzerinde onlarca makinenin içine girmemi istedi. Adından da belli kullanılmayan uydular var uzaydan çekilen o güzel olduğu gibi makine bir asansöre benziyordu. Yavaş dünya nerede, her yer çöp kaynıyor bir de sadece bu adımlarla makinanın içine girdim ve birden başım olsa. Özel teleskoplarla Dünya‟ya bakıyoruz. İnsan uyuşmaya başladı, gözlerim karardı, o anda denen canlılar o kadar bilinçsiz ki piknik yapıyorlar, bayılmışım. Gözlerimi açtığımda bir sokaktaydım yiyorlar içiyorlar ama sonra bütün çöplerini yerlere beynime bazı şeyler yüklenmiş olmalıydı. Elimde bir atıyorlar, özellikle plastik poşetler, toprağa gömsek kutu vardı, birden her şey aklıma gelmeye başladı. en çevreci olanları bile en az 2 yılda yok oluyorlar, Sokağın ilerisinde bir banka olmalıydı. Oraya doğru yaksak bir ayrı dert, yakıldığı zaman oluşan pis ilerlerdim ve bankaya girdim, bu dünyada otuz gazlar ozon tabakasını deliyor, havayı kirletiyor. O yaşındaydım elimdeki kutuda çok para vardı, bunları kadar bilinçsizler ki say say bitmez: Egzoz dumanı, bankaya yatırdım. Bazı yerlere uğrayarak bir şirket parfümlerdeki gazlar, eski hurdalar plastik parçalar, kurdum. Adını “Çevrimcik” koydum, ilk olarak fabrika atıkları ve bunlar gibi yüzlercesi daha var. şirketimin isminin duyulması ve çevreci örgütlerin Biz de bu yüzden insanlara yardım etmek istiyoruz, şirketi bilmesi için her yere afişler astım, kısa sürede araştırma laboratuvarlarında çevreci malzemeler şirketim ünlü oldu. Afişlerde “Çözünen plastik ürettik, toprakta bir dakikada yok olan poşetler, poĢet kullanalım, çevreye katkıda bulunalım’’ araba egzozlarına filtreler, çevreye zarar vermeyen veya “Arabalarına egzoz filtresi takmayanları parfümler, su ile çalışan motorlar gibi. Ama bir uyaralım” gibi sloganlar vardı. Afişlerde anlatılan sorunumuz var, bu malzemeleri dünyaya götürmek. malzemeleri üretmek için bir fabrika kuruldu, hızla Aslında bizi insana dönüştüren makine var ama üretime başlandı. Mesela arabalara takılan özel bir kimse gitmeye gönüllü olmuyordu. Yaş sınırı 12 idi filtre ile arabaların egzozlarından çıkan pis gazlara o an düşündüm, ben Dünya‟ya gidebilirdim. Babama son veriyorduk ve bunlar gibi yüzlerce ürün… sormaya karar verdim, babam mutfaktaydı yanına Çevre dernekleri bizim ürünlerimizi tavsiye gidip sordum. ediyorlardı. Kısa sürede dünyada çevre savaşı -Baba düşündüm de bu görev için ben başladı, tabi gerçek savaş değildi bu arabasına filtre dünyaya gidebilir miyim? Dünyaya gitmeyi çok takmayan ceza alıyor plastik poşet kullanana karton istiyordum. Babam; poşet veriliyordu, bu şirketin amacı çevreyi -Oğlum bu zorlu bir görev ama biliyorsun korumaktı. bizim yasalarımıza göre 12 yaşındaki kişi artık Yıllar yılları kovaladı, ben elli yaşına gelince özgürdür. Ay‟a geri döndüm, ama şirket hala çalışıyor, “çevre -Baba yani gidebilir miyim? korunuyordu”. -Bu kadar gitmek istiyorsan git bakalım.

M

16


ġĠĠR

AHLAT GAZETESĠ

17

ġĠĠR DOSTLARI BULUġMA NOKTASI SAĞLIK OLSUN… Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama Yarım saat erkene kurulsun saatin Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandın diye sevin Pencereni aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart Çek kızarmış ekmek kokusunu içine Bak güzelim kahvaltının keyfine Ayakkabıların boyalı olsun, kokusu mis, Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile Sonra koş git işine, dünden, önceki günden Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla Ohhh şöyle bir hafifle Bir güzel kahve ısmarla kendine Seni mutlu eden sesi duymak için ''Alo'' de Hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa Çocuk görürsen yanağından makas al Sonra, şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı, Sen çok darda iken kimler seni ferahlattı Hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak Yüzünde güller açtıracak Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun Yemeğin ne olursa olsun, masanda illa ki kumaş örtün olsun Saklama tabakları, bardakları misafire Sizden ala misafir mi var bu dünyada Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil

Vazife yapar gibi hiç değil, Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi, Eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının Gece evinde, dostların olsun Sohbetin yemeğin, kahkahan olsun.. Arkadaşım Hayat bu, daha ne olsun? Ama en önce ve illa ki sağlık olsun! Can YÜCEL

ZAMANI ĠYĠ KULLANMAK Yat hemen, Erken kalk, Yıka elini yüzünü, Kahvaltını yap çabucak. Öğlen olunca hemen , Okula koş çabucak, İyi dinle öğretmeni, Zamanı iyi kullan. Eve gel çabucak, Yemeğini ye 7:00‟de, Oyun oyna doyasıya, Bence… Yavuz Alpsencer ÖZTÜRK

YĠTĠK ZAMAN Bir kasvet manzumesi geceden Bir hırsız vakti çalıyor yine Yine Nisan sonu Masum yıllardan birinin Yağmur çiseliyor Bıkmış, ağırlaşmış, yorgun Bulutlardan Ve sahne alıyor tarihin burgacında Korku yarınlar için Hiç biri anlatamaz Hırçın ve anlamsız Finali Ve hiçbiri anlatamaz Kör zamana yol alan yelkovanın Akrep karşısındaki yalnızlığını Ve sen yitik zamanlara Göçen yüreğinle Hangi deryalara akmaktasın?.. Güven AYBER 19.11.2013

17


18

AHLAT GAZETESĠ

SAĞLIK

SAĞLIĞINIZ ÖNEMLĠDĠR… KĠREÇLENME

K

ireçlenme, romatizmal hastalıkların en

sık görülenidir. Bununla beraber, kas iskelet sistemi hastalıkları içinde en fazla neden yeti kaybına sebep olmaktadır. Kireçlenme, eklem kıkırdağının bozulması ve kıkırdak altındaki kemikte değişimlerle seyreden, dünyada en yaygın olarak görülen bir eklem hastalığıdır. Bu hastalık sadece insanlara özgü bir hastalık olmayıp, tüm canlılarda görülebilen bir sağlık sorunudur. Toplum taramalarında erişkinlerin yüzde 37‟sinde bu hastalığın belirtilerine rastlanmaktadır. Bu hastalık pek çok ikincil nedenlerle olabileceği gibi, hiçbir nedene bağlı olmaksızın da gelişebilmektedir. Genellikle 40 yaş üstü insanlarda görülmeye başlamaktadır. Kireçlenme, çoğunlukla aynı ailede birden çok kişide görülebilmektedir. Ancak genetik faktörlerin yanında başka nedenlerle de ortaya çıkmaktadır. Obezite kireçlenmenin gelişiminde ikinci sırada risk faktörü oluşturmaktadır. Fazla kilolu insanlarda vücut ağırlığını taşıyan diz, kalça, omurga gibi eklemleri etkiler. Kas iskelet sistemi yaralanmaları da önemli risk oluşturmaktadır. Çiftçilik, madencilik, bale gibi bazı meslekler özellikleri gereği kireçlenme riskini artırırlar. Kireçlenmenin görülme riski, yaşla doğru orantılı olarak artar. Ancak kireçlenme bir yaşlanma nedeni değildir. Kireçlenme, vücuttaki herhangi bir eklemi etkileyebilir. Vücudun daha az hareket eden organlarında daha fazla rastlanır. Kireçlenmenin en önemli belirtisi ağrıdır. Ağrı, hareket sırasında veya sonrasında daha artar. Eklemlerin esneklik özelliklerini azaltır, böylece eklemin kullanımını zorlaştırır. Kemik çıkıntıları, şekil bozuklukları veya şişlik görülebilir. Eklemlerdeki kıkırdağın aşınması veya bozulması sonucu düzensiz yeni kemik oluşumu başlar. Böyle olunca da eklem aralığı daralır ve daha çok ağrı yapar. Kireçlenmenin ellerde görülmesi halinde, şekil bozuklukları görülebilir. Kireçlenmenin olup olmadığının en kolay anlaşılması röntgen ile olur. Bunun ötesinde daha gelişmiş modern cihazlar da mevcuttur. Daha ileri aşamalarda eklem sıvı analizi yapılabilir.

Kireçlenme, yıllar itibariyle geri dönüşümsüz bir seyir gösterebilir, bunun tam bir tedavisi mevcut değildir. Tedavide amaç ağrıyı ortadan kaldırmaktır. İleri boyutta cerrahi müdahaleye baş vurulabilir. Ancak bunun da riskleri vardır. Kireçlenme için öngörülen öneriler şöyledir: Ġstirahat: Ağrı veren eklemler 1-2 gün dinlendirilir. Eklemin rutin hareketleri kısıtlanır. Egzersiz: Ağrı azaldıktan sonra, yürüyüş, yüzme, bisiklet gibi hafif hareketlerle egzersiz yapılır. Eklemi sabitleyen kas dukusunu güçlendirmeye, dayanıklılığını artırmaya yönelik hareketler yapılır. Egzersiz sonrası 2 saatten fazla devam eden ağrı olması durumunda eklem zorlanmış demektir. Kilo verme: Aşırı kilo, diz ve kalçalar gibi yük taşıyan eklemlerde stresi artırır. Birkaç kilo bile vermek, eklemlerin yükünü hafifletir, dolayisiyle ağrı riskini de azaltır. Sıcak-soğuk uygulama: Hem sıcak hem de soğuk ağrıyı azaltabilir. Dolaşım veya duyu sorunu olan hastalar sıcak ve soğuk uygulamalarını doktor kontrolu ile yapmalıdırlar. Fizit tedavi ve rehabilitasyon: Fizik tedavi uygulamaları ile ağrı azaltılabilirken etkilenen eklemler için özel egzersiz proğramı uygulanabilir. Küçük aparatlar: Ağrıyı azaltmaya yönelik özel aparatlar, tabanlıklar kullanılabilir. Bunlar, ya eklemi hareketsiz kılarak dinlendirir, ya da eklemi destekleyerek üstüne düşen ağırlığın bir kısmını taşır. Orta düzeydeki kireçlenmelerde tedaviye ilaçla başlanabilir. Ancak burada ilaç tedavisi tek başına yeterli olmayabilir. İlaç tedavisinde basit ağrı kesiciler doktorun önerisi doğrultusunda kullanılabilir. Tüm bu tedavi yöntemlerine karşın hala bir iyileşme görülemiyorsa, bu durumda daha kuvvetli ağrı kesiciler, bu da yeterli olmuyorsa eklem içi kortizon enjeksiyonu veya eklemin kayganlaşmasını sağlayan tedavi yöntemleri uygulanabilir. Kireçlenmenin yaşla orantılı olarak az hareket etmekten kaynaklanan bir rahatsızlık olması nedeniyle, bilim insanları yaşa ve bünyeye uygun hareket ve egzersizi bir yaşam biçimi haline getirmeyi önermektedirler… SAĞLIKLI GÜNLER DĠLĠYORUZ…

18


ĠLETĠġĠM

AHLAT GAZETESĠ

19

SĠZDEN GELENLER… Sevgili Ġlhami, Süleyman Demirel ile böyle bir macera yaşadığını bilmiyordum. Bana hiç anlatmadın. Çok ilginç. Sevgiler… Prof.Dr.Necdet ADABAĞ Sayın Nalbantoğlu, Ahlat Gazetesi için teşekkürler… Hüsnü MERDANOĞLU Ġlhami Abi, Öncelikle hakkımdaki nazik düşüncelerinize teşekkür ederim.abi BETAV ile yaptığımız kahvaltılı toplantı çok iyi geçti, sizin de orada olmanızı çok isterdik. Milletvekili Vahit Kiler ve tüm BETAV yönetimi yanında birçok Ahlatlı hemşerimiz katıldı. Ahlatlıya yakışır bır ortam oldu .Tabi bu etkinlikleri biz yönetim olarak yapmaya çalışıyoruz. Gecemiz ise katılanların ifadelerine göre çok iyi geçti. Bitlis, Adilcevaz, Tatvan ve İstanbul‟da bulunan birçok sivil toplum kuruluşu temsilcileri katıldı. Elde ettiğimiz gelirle Ahlatlı 35 öğrenciye burs verme imkanı bulduk. Katkı sunan ve gecemizie gelen destek veren tüm hemşerilerimize, tabiki size teşekkür eder saygılar sunarım. Adnan AYBER-Sarıyer Bel.BaĢk.Yard. AHLATĠSDER BaĢkanı Kıymetli Abim, Gazetenizi ilgi ile takip ediyoruz, gerçekten dopdolu, keşke binlerce basıp dağıtabilseniz. Saygı ve selamlar. RüĢtü ÖZTÜRK Sevgili Dostum, “Ahlat Gazetesi”nin son sayısını aldım. Gazeteyi sürekli olarak bana gönderdiğin, beni unutmadığın için teşekkür ederim. Gazete‟nin gayretlerinizle uzun yıllar hayatta kalmasını dilerken, seni kutlarım. Görüşmek üzere… Paulino TOLEDO ġili Büyükelçiliği MüsteĢarı

Ġlhami Bey, Çok teşekkür ederim . Çok sağolun. ġahin PULAġ Ġlhami Bey, Ahlat Gazetesi‟nin son sayısı da her zamanki gibi dolu dolu ve güzeldi. Elinize, yüreğinize sağlık. Doç.Dr.Ġla MĠNA

Ġlhami kardeĢim, Ahlat Gazetesi‟nin yeni sayısını da severek okudum. Teşekkür ederim. Özellikle bölgedeki "Jeotermal enerjinin" çevre için öngörülen hizmet haberi beni pek sevindirdi. Umarım ilgili kişi ve kurumlar bu önemli kazanım üzerinde gereğince duracaktır. Sevgi ve dostlukla kardeşim. Remzi ĠNANÇ Sayın NALBANTOĞLU Yıllardır Bitlisli hemşehrilerimizle ilgili vefat haberlerini vererek bizi bilgilendiriyorsunuz. Bu hizmetlerinizden dolayı sizi ve Gazeteniz çalışanlarını yürekten kutluyor, teşekkürlerimi sunuyorum. Sena KÜRÜM Ġlhami Bey merhaba, Bitlisli değerli büyüğümüz Hacı Necati Öztekin ağabeyimizin aramızdan ayrılışı nedeniyle Gazetenizde yer alan yazı için teşekkür ederim. Çalışmalarınızda başarılar dilerim. ReĢat KOÇAK Ġlhami Abi, Elinize sağlık gene dolu dolu bir gazette olmuş. Teşekkürler. Murat KALELĠ Ġlhami Abi, Teşekkür ederim. Geylani KOCA Ġlhami, Sayın Süleyman Demirel ile ilgili yazını dikkatle okudum. Beğendim. Bülent AKIN Üstat, Eline sağlık, güzel olmuş. Doç.Dr. Zülfikar SAYIN Sayın NALBANTOĞLU, Hiç aksatmadan sürekli olarak gönderdiğiniz Ahlat Gazetesi için teşekkür ederim.Memleketimizle ilgili gelişmeleri okuyoruz. Son sayılarda yer alan Suriye olayları ile ilgili gezi yazılarını da zevkle takip ediyoruz. Emeği geçenlere teşekkür ederiz. Av. Mine KÖKSAL

SAĞLIKLI, BAġARILI VE ġANSLI YENĠ BĠR YIL DĠLĠYORUZ 19


AHLAT GAZETESĠ

20 VEFAT VE BAġSAĞLIĞI Bitlisli HemĢehrimiz

NAĠL YETĠġKĠN Hakkın rahmetine kavuĢmuĢtur. Merhuma rahmet, kederli Ailesine sabır ve baĢsağlığı dileriz. VEFAT VE BAġSAĞLIĞI Bitlisli HemĢehrimiz

HĠLMĠ NASIR Hakkın rahmetine kavuĢmuĢtur. Merhuma rahmet, kederli Ailesine sabır ve baĢsağlığı dileriz. VEFAT VE BAġSAĞLIĞI Bitlisli HemĢehrimiz

NĠHAT YETĠġKĠN Hakkın rahmetine kavuĢmuĢtur. Merhuma rahmet, kederli Ailesine sabır ve baĢsağlığı dileriz.

GÜNCEL

AHLAT GAZETESĠ YIL 21 SAYI 158

OCAK 2014 SAHĠBĠ VE YAZI ĠġL. MÜD. : Ġlhami NALBANTOĞLU TEKNĠK DANIġMAN : Emre NASIR TEKNĠK SERVĠS : Bülent AKGÖZ ĠDARE MERKEZ Ġ VE BASILDIĞI YER Sakarya Caddesi 17/21 YeniĢehir-ANKARA YAYIN TÜRÜ Yerel Süreli Yayın BASILDIĞI TARIH 25 Aralık 2013 AHLAT GAZETESĠ’inde yayımlanan yazılardan imza sahipleri sorumludur. Her türlü yazı ve makalenin her hakkı saklıdır. İzinsiz kısmen veya tamamen yayımlanamaz. AHLAT GAZETESĠ’nin, Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı dışında hiçbir kuruluşla doğrudan veya dolaylı herhangi bir bağlantısı yoktur. ĠLETĠġĠM Tel./Faks: 0 312 467 07 19

www.aksav.com e-mail: i_nalbantoglu@yahoo.com ahlat.vakfi@yahoo.com.tr

ISSN 1306-4908 YAYIN NO:4201 YAZIġMA ADRESĠ

PK 499 YeniĢehir-ANKARA

VEFAT VE BAġSAĞLIĞI Diyarbakırlı HemĢehrimiz

SÜPHĠ YÜKSEL Hakkın rahmetine kavuĢmuĢtur. Merhuma rahmet, kederli Ailesine sabır ve baĢsağlığı dileriz. VEFAT VE BAġSAĞLIĞI Ahlatlı hemĢehrimiz

ZAFER ASLAN Hakkın rahmetine kavuĢmuĢtur. Merhuma rahmet, kederli Ailesine sabır ve baĢsağlığı dileriz…

VEFAT VE BAġSAĞLIĞI Bitlisli hemĢehrimiz

MEHMET ġĠMġEK Hakkın rahmetine kavuĢmuĢtur. Merhuma rahmet, kederli Ailesine sabır ve baĢsağlığı dileriz… VEFAT VE BAġSAĞLIĞI Adilcevazlı hemĢehrimiz

YILMAZ YARALI Hakkın rahmetine kavuĢmuĢtur. Merhuma rahmet, kederli Ailesine sabır ve baĢsağlığı dileriz…

VEFAT VE BAġSAĞLIĞI Ahlatlı hemĢehrimiz

VEFAT VE BAġSAĞLIĞI Bitlisli hemĢehrimiz

ĠSMAĠL YAMLI

NEDĠME SÜRMELĠ

Hakkın rahmetine kavuĢmuĢtur. Merhuma rahmet, kederli Ailesine sabır ve baĢsağlığı dileriz…

Hakkın rahmetine kavuĢmuĢtur. Merhumeye rahmet, kederli Ailesine sabır ve baĢsağlığı dileriz… 20


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.