2 minute read
ATÇALI KEL MEHMET
‘Bugün git, yarın gel’ şeklindeki bir davranışa ve gereksiz yere vatandaşı zora sokacak muamelelere kesinlikle yer verilmeyecek.”
Tabii, pek çok daha güzel şeyler var… Şimdi efendim, ülkemizde… Sizin her toplantıda ve tüm televizyon konuşmalarınızı takip ettiğimizde… Türkiye’nin gerçeği de bu… Bir “bürokrat hastalığı” var Türkiye’de… Yani, yapmamaya dayalı… Yapılmamaya dayalı… Önlemeye dayalı… Yapmaya değil! Sizin de en fazla üzerinde durduğunuz konu… Benim izlediğim kadar bu… Türkiye’de yıllardır pek çok buhranlar vardır, sıkıntılar vardır... Ekonomik sıkıntılar vardır… Yetişmiş insan sıkıntıları vardır… Bürokrasi sıkıntısı vardır… Bürokrat sıkıntısı vardır… Bürokratı kolay kolay kimse korkutamaz. Ancak, “oy”, bürokratı korkutur. Bir de… İşin üzerine… Hani kitabın orta yerinden -tabiri caizse- gitmek ve konuşmak suretiyle bürokrat biraz çekinir… Sayın Valim… Bu bürokrasiyi biz yaratmadık mı? Bu bürokrasiyi biz hazırlamadık mı? Bürokrasi konusunda… Her zaman olduğunuz gibi… Lütfen biraz açar mısınız? Buyrun… Recep Yazıcıoğlu: Şimdi… Tabii… Bu bileşik kap sistemidir… Yani, çok haklısınız. Bürokratı halktan ayırmak… Halkı bürokrattan ayırmak… Tüm faturayı bürokrasiye çıkartmak… Veya halka çıkartmak… Veya siyasetçiye çıkartmak… Bizde bir kolaycılık vardır… İşte… Bürokrat, faturayı halka çıkartır… Halk, bürokrata/siyasetçiye çıkarır… Siyasetçi, bürokrata çıkartır… Dolayısıyla, iş ortada kalır! Hâlbuki herkesin dâhili vardır. Herkesin sorumluluğu vardır… Şimdi, bürokrasi hastalığı deyince… İşte, dedim ya… Olumsuzluktan, menfilikten ve itici ve soğuk davranmaktan keyif alma, haz alma… Bu da kişinin yapısından, kompleksinden, aşağılık duygusundan, yetişme tarzından kaynaklanır… Maalesef, biz çok itilen-kakılan bir kültürün ürünüyüz… O zaman, bir baltaya sap olunca, bilinçaltında/şuur altında işte böyle burnundan kıl aldırmama veyahut da engel çıkararak gizli bir tatmin ki insan farkında değil ve bunu bilerek yapmaz…
Advertisement
MEŞHUR İBRİKÇİBAŞI FIKRASI…
Hani… Osmanlı zamanında ibrikler sıralanmış… Bir, iki, üç, dört… Tuvaletler; bir, iki, üç, dört… Adam, perişan… Biri alıp bire dalacak… Oradaki görevli, diyor; “Birinciyi bırak, üçüncüyü al!” Adamın tabi bunu tartışacak zamanı yok… Biri bırakıyor, üçü alıp üçe dalıyor… İşini bitirip çıktıktan sonra, “Ulan, nedir?” diyor ya… “Tuvalet, tuvalet… Desti, Desti… Ne olmuş?” diyor. “Birinciyi
bırak! Üçüncüyü al!” “Akşama kadar burada bilmem ne kokusu dinliyoruz. Müsaade et de, bu kadar yetkimiz, bu
kadar forsumuz olsun!” diyor.
Şimdi buna, “ibrikçibaşı” demişler… Yani, biz, az-çok hepimiz, birer ibrikçibaşıyız. Tamam, bu bazılarımızda vahimdir. Yani, had safhadadır. Bazılarında da hafif seyreder bu hastalık… Ama kişi hasta olduğunu bilmez. Yani, buradaki tehlikeli durum budur. 15
O zaman, bu nasıl düzelir? İşte.. Eğitimle, ikna yolu ile inandırarak, örnek olaylar vererek... “Kendisine yapılmasını istemediğin şeyi, başkasına yapma!” ama kırıp dökerek değil… Ben, yani, hep şunu diyorum bu toplantılarda da… Diyorum ki; “‘Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır’
demiş atalarımız. Ne güzel bir laf! Demek ki, tatlı dil… Yani, insanları etkilemenin yolu… Tatlı dil… Ondan sonra, güler yüz… Gülmek insanın ömrünü uzatır ama kavga, stres… Ömrünü kısaltır! Ve şimdi biz devamlı kavga edersek, kendimize de zarar veririz…”
Sonra, bu devletin tarifi de önemli… Şimdi, eğer bizim devlet… Kutsal devletse ki… Doğu kültüründe bu böyledir. Patron, devlet ise… E, bizim çalışanlar da patron sayılır, kutsal sayılır! Ama devlet, demokratik devlet şeklinde bir hizmet örgütüyse, o zaman biz, hizmetkâr oluruz!
ATÇALI KEL MEHMET
Biliyorsunuz… Atçalı Kel Mehmet, 1826 yılında buraya(Aydın) vali olur. O zaman, Aydın’a Denizli de bağlı… Muğla, İzmir… Hepsi buraya bağlı… Adam, bölge valisi gibi4 …
4 http://www.aydinatca.com/basinda-atca.html