Gösteri Mimarlığı - Nazlı Caymaz

Page 1

MİMARLIK VE İDEOLOJİ

GÖSTERİ MİMARLIĞI MİMARLIĞIN GÖSTERİSİ

09009 NAZLI CAYMAZ


Mimarın baştan beri şöhret düşkünü olduğu söyleniyor. Öyle ki, uzun zaman tanrıyla özdeşleştiriliyor. İlk mimarlardan hep tanrısal figürler, yarı-tanrılar (demiourgos) gibi söz ediliyor. Tanrının eşi, Mısır Kraliçesi Hatşepsut’un mimarı Senmut, herşeyi biliyor ve peygamberlerin bütün yazdıklarını okuyabiliyor. Taşı ilk kez anıtsal ölçekte kullanmasıyla ölümsüzleşen mimar İmhotep’in yazdığı Tapınakların Temel Kitabı, önce tanrılarla birlikte yeryüzünden gökyüzüne uçuruluyor, ne var ki sonradan, mimarın gösterdiği mucize sayesinde gökyüzünden geri yeryüzüne, Memfis yakınlarında bir yere fırlatılıyor.

Demiurgos , birçok kültürde görülen Dünya’yı oluşturan ilaha eski Yunan tradisyonunda verilen addır. Bu ad, “insanlar” anlamındaki “demos” sözcüğü ile “iş” anlamındaki “ergon” sözcüğünden türetilmiş olup, “insanlar için imal eden, şekil veren, mimar” anlamına gelmektedir. Fakat bu ilahın Yaratıcı olmadığı da belirtilir. Demiurgos’un en belirgin özelliği bir şeyi yoktan var etmemesidir; yaratmaz, yoktan bir şey var etmez, fakat yaratılmış olana biçim vererek ya da düzenleyerek bir şeyler meydana getirir.

Senmut ve İmhotep’ten bin yıl kadar daha da önce, Dünyanın bütün sırlarını bilen, … üçte ikisi tanrı, üçte biri insan olan Gılgamış, önce Uruk’un surlarını, sonra da Gök Tanrısı Anu ile Aşk ve Savaş Tanrıçası İştar için bir tapınak inşa ediyor.


Gemisini bizzat inşa eden Nuh Peygamber ise usta bir marangoz, yani antik zamanlarda mesleğini yapılardan önce gemi inşaatında ispat etmesi gereken bir architekton. Yunan antikitesine gelince, ilk efsanevi mimar Deadalus. Deadalus, Girit Kralı Minos’un eşinin, aşık olduğu boğadan doğurduğu insan bedenli, boğa başlı canavarın hapsedileceği labirenti icat eden dâhi. Mimarın tanrısallığı, tabiatı dönüştürebilme kudretinden kaynaklanıyor. O, tabiatın heykeltraşı. Büyük İskender’in baş mimarı Dinokrates, Athos Dağı’nı, bir elinde bir kent, diğer elinde dağın sularının biriktiği dev bir vazo tutan insan formunda heykelleştirmeyi önererek hükümdarın gözüne giriyor.


Tabiatı taklit ederek, yapay (artificial) bir tabiat inşa etme iktidarı, tabiatın yerine yapıntı (artifice) yaratma dehası, Aydınlanma’ya kadar bilimi ve teknolojiyi içeren bütün ‘sanatlar’ ve sanatkârlar için geçerli. Aynı anlama gelen ars, techne,sınaat, sanayi gibi sözcükler hep hile yapmayı, düzen kurmayı, kandırmayı ifade ediyor; tabiatın yerine sahtesinin, sunisinin tasarlanmasını. Sanat-tabiat mücadelesinde tabiatı en geniş çapta etkileyen kuşkusuz mimarlık. O nedenle de, mimarlığın tanrısallığı diğer sanatlarınınkinin önünde. Vasari’ye göre mimar, “doğanın ve zamanın kutsal mimarı olan” Tanrı’nın varisi. Aynen Tanrı gibi, sayılar ve formlar, aritmetik ve geometri üzerindeki egemenliği sayesinde kaosa düzen veriyor; başka deyişle, onu kozmosa çeviriyor. Tanrı’nın mimarlığı ve mimarın tanrısallığına ilişkin meseller, efsanelerden, dinlere, felsefeye sürüp gider.


Antik Roma’da, Vitruvius’a gelindiğinde, artık mimar kendi tanrısal şöhretinin bilincindedir. Mimarlık Üzerine On Kitap’ında, “sanatın bütün ilkelerini”, Roma’ya “mermer giydirecek” İmparator Caesar Augustus’a sunarken, bu eserinin onu tarihe mal edeceğini biliyor. Rönesans’ta Vitruvius’u canlandıracak olan mimar Alberti’nin ise şöhret üzerine bir eseri var: Fama. Alberti Fama’da diyor ki, “Meydanda, Talih Tapınağı’nın yanıbaşında, Şöhret Tanrıçası’na adanmış bir şapel vardır. Bu şapele girebilen herkes ölümsüzleşeceği için, şapelin rahipleri dikkat kesilmişlerdir. Bu rahipler, Servet, Güç, Fırsat, ve İş’tir”. Alberti, mimarın başarılı bir işten kazanacağı “alkış, kâr, çıkar ve şöhretin” tadını çıkarmasına izin verir; ancak, “bilgisizce ve düşüncesizce” bir şey yaparsa, bundan da utanç duyacağı ve hakaret göreceği konusunda onu uyarır.


Alberti’den bir asır sonra, Floransa’daki ilk akademiyi kuran ve sanat tarihinin babası sayılan mimar ve ressam Vasari ise (1511-1574) modern şöhret inşasının ustası. Bankerlikle uğraşan ve aslen taşralı olan Medici’lerin asiller katına tırmanarak Avrupa saraylarının ve Katolik kilisesinin zirvelerine oturmasında, Avrupa kültürüne ve inanılmaz servetlere hükmetmesinde etkin olan o. Medici hanedanının üç asır sürecek bu saltanatını sanat sayesinde örgütlüyor. Dolayısıyla, çağdaş iletişim yöneticilerinin pîri sayılmalı. Mimarın Şöhret Rehberi kitabına önsöz yazan Charles Rattray ve David Villa Domini’ye göre, mimar işte asıl bu dönemde, lonca sisteminden koparak kişisel bir kariyer peşine düşmüştür. Bugün bildiğimiz anlamıyla mimarlıkta şöhret inşasının başlangıcı budur.


Çağdaş zamanlara gelirsek, 20. yüzyıl başında mühendisliğe öykünen mimarlığın, 21. yüzyıl başında en itibarlı ‘sanat’ olduğundan kimsenin kuşkusu yok. Hatta belki de mimarlık, tarihinde tabiat karşısında en meydan okuyucu, en yıkıcı dönemini yaşıyor. Üstelik mimarlığın her zaman etkili bir bileşeni olan simulakra şimdi egemen. Örneğin Rem Koolhaas’a göre zamanımızın rönesansı, mimarlık yanılsamasının, mimarlığın hakikatini ele geçirdiği yer olan Dubai. Küresel metropoller arası rekabette mimarlığın gücü biliniyor. Bu gücü değerlendirerek sivrilen bir grup startect, ağır sanayinin tasfiye edildiği Post-Fordizm döneminin çılgınlığı haline gelen kentsel dönüşümün büyücüleri oldu. Hangi kente, hangi yapıya dokunsalar onu bir küresel çekim merkezi haline getiriyorlar. Dubai gibi, yurttaşı olmayan; salt paraya, lükse ve gösteriye dönüşmüş hiper-kentler örgütlüyorlar. Tuttukları altın oluyor: Neredeyse bütün işlevlerinden arınmış ve belli başlı yararı spekülatif emlak piyasasını tırmandırmak olan yapılar tasarlayarak inanılmaz değerler yaratıyorlar.


Giderek markanın ürünü öncelemesi ve şöhretin kültürü kuşatması (celebrity culture) gibi küresel hadiseler de eklenince, bu durum, “mimarın megalamoniye olan doğal, tarihsel yatkınlığını” tırmandırdıkça tırmandırdı. Bunda, bütün anlamlandırma ortamlarının ele geçirilmesi için; zihnimizi ve duygularımızı tamamıyla kuşatmak üzere geliştirilen hegemonik, otokratik teknolojilerin de büyük etkisi oldu: iletişim yönetimi/tasarımı, duygu yönetimi (emotional management),eleştiri yönetimi… Dil ve retorik, gerçekliği ve hakikati teslim aldı.


Guy Debord, 68 hareketi döneminde kaleme aldığı “Gösteri Toplumu” adlı metinde bugün içinde yaşadığımız üretim, değişim ve tüketim mekanizmalarının oluşturduğu dünyayı resmederken, “Gösteri kendini tartışılmaz ve erişilmez devasa bir olumluluk olarak ortaya koyar. ‘Görünen şey iyidir, iyi olan şey görünür’ der, başka bir şey demez. İlkesel olarak kabul ettiği tutum bu edilgen kabulleniştir; ve ortaya çıkışına karşılık verenin olmaması ve görünüş üzerindeki tekeli ile aslında zaten bunu elde etmiştir” demişti.


Bugün Debord’un yaklaşık 40 yıl önce hayli uzak görüşlü bir keskinlikle tanımladığı ‘gösteri’nin tam da merkezinde duran ve bir tür anti-bağlamsal kanaldan beslenen yaygın mimarlık yöneliminin, dışarıdan zaman zaman tam tersi bir durum algılanıyor olsa da, mimarı giderek daha afirmatif bir pozisyona sürüklediği aşikar. Zira mesleki varoluş temellerini bu güdülenmeyle belirleyen mimar için artık daha fazla ve daha gösterişli üretmekten, rakiplerinden daha afili yapıtlar ortaya koymaktan başka bir yol kalmadı. Yeni ve pırıltılı bir dünyanın bir tür form akrobasisi ile oluşan fragmanlarını üretmek, adeta hazzı çıkarılan bir oyuna dönüştü. Yapı, ya doğrudan ta kendisi olarak güncel politikanın etkili bir malzemesi oldu, ya da biçimlenişinin oluşturduğu görsellikle güncel trend mekanizmaları içinde ortamı meşgul etti.


Mimarlık dünyasından çok daha büyük ölçekli olan bu yeni ortam, aynı zamanda mimarları da o güne dek hiç olmayan bir biçimde gündeme taşıdı. Artık bazı yapılar ve projeler, yıllardır mimarlık dünyasının şikayet ettiği bir biçimde sadece yatırımcı veya yapımcılarının değil, mimarlarının ismiyle de anılır oldu. Ve bugün artık mimarların dışında bu alanın en azından görsel kanallarına meraklı bir izleyici topluluğundan söz edilebilir. Bu grup, sadece doğrudan ulaşabildiği sayısal verileri değil, projenin başarısını koşullayan tasarım motivasyonlarını dahi sorunsallaştırıyor. Bugün, mimarın mimarlık dünyası dışında da önemsenmesi, hatta kendisinin bile şaşıracağı bir abartı ile yüceltilmesinin yanında, hatta belki de karşısında, kendi iç dünyasını genişletemediği ve zenginleştiremediği oranda dış ortam tarafından hafife alınma tehlikesi de söz konusu.


“Mimar hiçbir zaman karar verici bir pozisyonda olmamıştır. O, yaratıcı bir uzman olarak istihdam edilmiş, politik ve ekonomik güçlerin ‘inşa’ süreçlerine dahil edilmiş, kamu yararına bile olsa karar verici güçlerin istediği ‘gösteri’nin bir parçası haline gelmiştir. Gerçek kararları yatırımcılar, politik ve ekonomik düzen, devlet adamları, politikacılar ya da modalar verirler” Sönmez

Adorno’nun Kültür Endüstrisi kitabı çağdaş kent manzaralarıyla başlar: “Endüstrinin dekoratif yönetim ve sergi mekanları… Her yerde boy gösteren göz alıcı, devasa yapılar… Dizginlerinden boşanmış girişimcilik, … Bireyin, hijyenik dairelerde sözüm ona bağımsız bir hayat sürmesini sağlaması gereken, ama aslında onu totaliter sermaye iktidarının boyunduruğu altına sokan şehir planlama projeleri, …”


“1950 – 1970 yılları arasında modernist mimarînin tutumu yargılanmıyordu. Ancak bu yılların sonundan itibaren, modern mimarînin doğruluğunu da tartışmaya başladık. Sonuçta herkesin kendine göre bir teorisi oldu, herkes kendine göre tasarladığı binaları yorumladı. Bu “her şey olabilir” fikri de, “Acaba mimarlıkta ‘doğru’ diye bir şey yok mudur?” sorusunu sordurunca, mimarlıkta ideoloji kullanımı başlamış oldu.” Doğan Kuban

‘Mimarlık sanatı kelimelere bağlı değildir, gösteri (demonstration) görülür ve hissedilir olmalıdır.’ Freart de Chambray -‘Parallel of the Ancient Architecture with the Modern’

“Mimar, ne ressam, ne mühendis, ne de müteahhittir. Yapı endüstrisinin orkestra şefidir. Nasıl ki filmde yönetmen var, diğerlerini toparlar; mimar da öyle...” Oğuz Öztuzcu


“Bırakın eğer becerebiliyorsa mimarlık(lar) konuşsun” Doğan Kuban

KAYNAKÇA: GUY DEBORD- GÖSTERİ TOPLUMU

VEDAT TOKAY- GÖSTERİ MİMARLIĞI VE MİMARLIĞIN GÖSTERİSİ İLKE TEKİN- MİMARLIĞIN MİTLERİ MİMARLIK VE ÜTOPYA- HALDUN ERTEKİN NESLİHAN DOSTOĞLU- MODERN SONRASI MİMARLIK ANLAYIŞLARI Doğan Tekeli ile “Binalar konuşunca mimarlık susar” Sergisi Üzerine- http://www.mimdap.org/?p=2986 http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-25275-176-ideoloji-girerse-mimarlik-biter.html


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.