502161023 Nazlı Caymaz İTÜ Mimarlık Fakültesi Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı MTS514 Mimarlık ve Ütopya Dersi Yarıyıl Sonu Makalesi 2017-2018 Bahar Yarıyılı
“İdeal Kent” Kavramının 19. Yüzyıl Öncesi Edebi Ütopyaları Üzerinden İncelenmesi
Özet Bir düzen önerisi ve bu düzenle gelen iyi yaşamı tasvir eden ütopyalar, çoğunlukla fiziksel bir kentin ve kent yaşamının belli kalıplarla kurgulanmasıyla yaratılır. Ütopyalarda sıkça karşılaştığımız “İdeal kent” olgusu, pek çok medeniyette çok sayıda filozofun, ressam ve mimarın çalışmalarında yer almış ve tarih boyunca şehirlerin ideal olma özelliği; yaşayanlarının ahlaki, manevi ve yasal niteliklerinin yanı sıra şehrin düzeni, binaları, sokak yerleşimi gibi kentsel yapılarıyla değerlendirilmiştir. Antik çağdan beri ütopyalar; edebi eserler, resimler, mimari tasarımlar gibi farklı şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Her birinin ayrı ayrı incelemesi gereken bu başlıklardan makalenin içeriğini sınırlandırmak adına sadece edebiyat alanında üretilen ütopyalar ele alınacaktır. Hazırlanan makalede Antikçağ ve Ortaçağ döneminde yazılmış edebi ütopyalarda kurgulanan kentsel düzeni anlayabilmek için Platon’un Devlet, More’un Utopia, Campanella’nın Güneş Ülkesi ve Bacon’un Yeni Atlantis eserleri içerdikleri “ideal kent” tanımları ışığında detaylı olarak incelenecektir.
Anahtar kelimeler: ütopya, ideal kent, kent ideali, kent ütopyaları
Ütopyalar, bir düzen önerisi ve bu düzenle gelen iyi yaşamı tasvir etmeyi ilke edindiğinden, çoğunlukla fiziksel bir kentin ve kent yaşamının belli kalıplarla kurgulanmasıyla yaratılır. Ütopya ile önerilen sadece mekansal ya da kentsel bir imge değil, tüm gerçekliği ve kurgusuyla bir hayattır.
Önceleri düşünürler ve yazarlar tarafından ülkelere ve toplumsal düzene ilişkin ütopyalar geliştirilirken; ilerleyen zamanlarda bu ideali arayış mimariye de yansımıştır. Gelecekteki yaşam biçimlerinin kurgulanması ve bu yaşam biçimlerini içerecek fiziksel çevrelerin önerilmesi ile mimari ve kentsel ütopyalar ortaya çıkmıştır. Lewis Mumford’a göre, “ilk ütopya bizzat kentin kendisidir.” 1
Ütopyalarda sıkça karşılaştığımız “İdeal kent” olgusu, pek çok medeniyette çok sayıda filozofun, ressam ve mimarın çalışmalarında yer almış ve tarih boyunca şehirlerin “ideal” olma özelliği; yaşayanlarının ahlaki, manevi ve yasal niteliklerinin yanı sıra şehrin düzeni, binaları, sokak yerleşimi gibi kentsel yapılarıyla değerlendirilmiştir. Plato, ideal kent yapısını devlet ve demokrasiyle beraber tanımlarken; Rönesans dönemi ressamları kentin fiziksel görünümünü ön plana çıkarmış; yine aynı dönemde tasarlanan Palmanova’yla ise herkesin aynı miktarda refah, saygı ve yaşam deneyimine sahip olması, yaşamın güzellik ve geometriyle zenginleştirilmesi ideal kentlerin temel amaçları olarak ele alınmıştır. Burada “ideal”in neyi tanımladığına değinmek yerinde olacaktır. İdeal, çeşitli sistemlere ilişkin mutlak doğruluğa, güzelliğe, verimliliğe varan bir durum imgesi olarak yorumlanmaktadır. Ancak ideale bir türlü erişilemez. İdeal olarak tanımlanan bir form meydana getirildiğinde, yapıldığında, gerçekleştirildiğinde, ideanın tanımı gereği, o artık bir idea olmaktan çıkar. İdea algısı ve sonsuz arayışı ideali erişilmez kılar.2 İdeal olarak tanımlanan, gerçekleşemediği için aynı zamanda ütopik olarak adlandırılır.
Geçmiş çağlardan beri toplumsal yaşamın ve siyasal erkin yaşam alanını temsil eden kent, ütopya ürünlerinin de vazgeçilmez mekanı olmuştur. Antikçağ’da ütopik kent toplumsal hiyerarşik düzenin mekâna yansımasıdır ve her türlü toplumsal, ekonomik ve siyasi işlevi yerine getirmektedir. Ortaçağ’da kent projelendirilebilecek bir nesne haline gelmiş; tasarlanan merkezi ve dairesel kentlerle Antikçağ’ın hiyerarşik ve aristokratik kentlerinin devamı oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu dönemin ütopya kenti, sadece toplumu değil tüm evrensel düzeni temsil etmiştir. Sanayi devrimi ile birlikte kent daha kalabalık, daha kirli ve karmaşık bir yapıya bürünmüştür. Artık ütopyalardaki kentler tüm evrensel düzeni temsil etmeye çalışmamakta, yaşanan toplumsal, ekonomik ve fiziksel sorunlara çözüm arayışına girmektedir. 19. yüzyıl kentlerinde ütopik sosyalistler ile birlikte yeni bir toplumsal sistem, yeni bir örgütlenme ve buna bağlı olarak yeni bir mekânsal düzen ortaya çıkarmıştır. 20. yüzyılda bilim 1 2
Kumar, “Ütopyacılık”, s.25. Araşan, “İdeal Kent, Kent İdeali ve Ütopya”,4.
ve teknolojideki hızlı devinim ütopyalara da yansımış, bu dönemde ütopyalarla tasarım arasındaki ilişkiler artıp gerçeklik ile arasındaki uzaklık azalmıştır.
Bütün bu süreçte ütopyalar; edebi eserler, resimler, mimari tasarımlar gibi farklı şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Her birinin ayrı ayrı incelemesi gereken bu başlıklardan makalenin içeriğini sınırlandırmak adına sadece edebiyat alanında üretilen ütopyalar ele alınacaktır. Antikçağ ve Ortaçağ döneminde yazılmış edebi ütopyalarda kurgulanan kentsel düzeni anlayabilmek için Platon’un Devlet, More’un Utopia, Campanella’nın Güneş Ülkesi ve Bacon’un Yeni Atlantis eserleri içerdikleri “ideal kent” tanımları ışığında detaylı olarak incelenecektir.
Platon, Devlet’te (İ.Ö. 380-370) yönetimdeki bozulmaya tepki olarak ideal olarak nitelediği bir düzen önermektedir. Atina'nın 'polis'ine karşın Platon'u etkileyen model, nüfusu köylere dağıtılmış Sparta devletidir. Savunmacı bir polis anlayışını yansıtan Devlet’te koruyucular sınıfı, yurttaşların yasalara uyup uymadığını gözetebilecekleri, kent dışından gelecek saldırılara karşı koyabilecekleri yerlere yerleştirilmektedir.
Resim 1: Devlet’te ideal kent tasviri
Resim 2: Platon’un Mağara Tasviri
Thomas More Ütopya isimli edebi eserini 1516 yılında yayımlamıştır. More’un Ütopya’sı, dış tehditlerden korunmak ve dış dünyadan yalıtılmak amacıyla ada olarak tasarlanmıştır. 1760 yıllık geçmişi bulunan ada, düzenin kurucusu Kral Utopus tarafından planlanmış, dört eşit parçaya bölünmüş, her birisi 6000 haneden oluşan, birbirinin tıpatıp aynısı 54 şehirli bir ada devlet şeklinde betimlenmiştir. Şehirlerin her biri birer şehir-devletin merkezidir, üçer katlı sıra evlerden oluşur. Kentlerin sokakları, meydanları ve evleri türdeştir. Dili, gelenekleri, kurumları, yasaları ve kent planları tümüyle türdeş olan Ütopya'da, yaşamın her boyutunda görülen katı tekdüzelik, türdeş kent planlarıyla mekana da yansıtılmıştır. Kentler, aslında o dönemde pek görülmediği şekilde muntazamdır; geometrik biçimlere ve bölgelere sahiptir. Caddeler geniştir. Şehirlerde o dönemde ortaya çıkmaya başlayan barok tarza uygun şekilde bir gösteriş vardır. Caddeler yaşayanları rüzgarlara karşı koruyacak şekilde
düzenlenmiştir. Evler güzeldir; ateşe dayanıklı, ucuz ve ısı yalıtımı sağlanmıştır. Pencereleri camlıdır, böylece hem dışarıyla bağlantı sağlanabilir hem de içeriye bolca ışık girebilir.
Resim 3,4: More’un Ütopya adası tasviri
Bir İtalyan düşünürü olan Tommaso Campanella 1602 yılında yazmış olduğu Güneş Ülkesi adlı eserinde ideal bir topluma ilişkin düşüncelerini açıklamaktadır. Campanella'nın ütopyası, kent-kır planlamasındaki başlıca tasarım unsurlarını ve insanın planlamacı müdahalesini, mekan tasarımı açısından ayrıntılı biçimde yansıtan önemli bir örnektir. Geniş bir ovada yükselen tepenin üzerinde kurulu Güneş Ülkesi, iç içe geçmiş çember şeklindeki 7 kat surlar ile çevrilidir. Bu kent tasviri Rönesans döneminin savunma amaçlı dairesel kent planını yansıtmaktadır. Kentin, aynı zamanda savunma işlevi gören surlarından en dıştaki çember, dört ana yönde yer alan dört kapıdan denize kadar erişimi sağlayan dört cadde ile birbirine bağlanmıştır. Kentin birinci duvarı ile ikincisi arasında yer alan 70 adım genişliğindeki düz alanda kanallar ve kemerler, yüzme havuzları ile yaya yolları bulunur. Şehirde yer alan yapılar surların iç yüzlerine yapışık olarak yerleştirilmişlerdir, dört ana yöndeki dört kapı arasındaki caddeler şehri simetrik şekilde bölmektedir.
Resim 5,6: Campanella’nın Güneş Ülkesi ideal kent tasviri
Francis Bacon tarafından 1624’te yazılmış olan Yeni Atlantis’te çevresi surlarla çevrili bir ada tasvir edilmektedir. Kanallar ve surlar aracılığıyla dış dünyadan tamamen yalıtılan adanın planlı ve düzenli kentleri, bakımlı ve geniş caddelerle bölünmüştür. Bacon, ideal yaşam koşullarının oluşturulmasını bilimin doğa üzerindeki egemenliğine dayandırır. Bu amaçla doğal araziler, çevresel koşullarla uyumlu biçimde, birer bilimsel laboratuvara dönüştürülmüştür. Büyük tepeler ve dağlar altında kazılmış geniş
mağaralarda pıhtılaştırma, katılaştırma, soğutma yöntemleriyle nesnelerin korunması yolu bulunmuştur. Ayrıca, ısısı ayarlanabilen mağaralar, sağlık odalarına dönüştürülerek hastalıkların tedavisi ve insan ömrünün uzatılması amacıyla kullanılmaktadır. Yüksek dağlardaki kuleler, yükseklik ve konumlarına göre güneş enerjisini depolama, yalıtma, soğutma ve koruma işlemleri ile rüzgar, yağmur, kar, dolu ve sıcaklık artışı gibi türlü hava olaylarını izlemek için kullanılmaktadır.
Resim 7: Yeni Atlantis’in coğrafi konumu
Resim 8,9: Yeni Atlantis’te kent tasviri
Sonuç olarak; geleceğe yönelik ideal yaşam, ideal toplum, ideal yönetim düzeni ortaya koyan ütopyalarda, bunların gerçekleştiği mekan olan “ideal kent” tasvirinin büyük önem taşıdığını söyleyebiliriz.
Bu
ideallik kavramı
mutlak
doğruluğun,
güzelliğin,
verimliliğin
yanında
mükemmeliyete karşı sonsuz bir arayışı da ifade eder. Ancak makalede incelenen ütopyalar ile bu ideal arayışının farklı şekillerde sonuçlandığını, ideal olarak nitelendirilen kentin veya düzenin çeşitli tasvirlerinin olduğunu söyleyebiliriz. Bu farklılaşma idealin öznel bir yaklaşım olmasından kaynaklanmaktadır. Üretilen her ideal tasviri üreten kişinin, içinde bulunduğu dönemin ve şartlarının izlerini taşımakta; başka şartlar altında idealliklerini kaybetmektedir. Esas önem taşıyan nokta ideal bir kent kurgulamaktan çok, kurgulanan bu kentin ideal olma özelliğinin herkes ve her şart için geçerli olabilmesidir.
Kaynakça 1. Akkoyunlu Ertan, Kıvılcım. “Ütopya Tasarımlarında Kent”. İdeal Kent: Kent Araştırmaları Dergisi, Sayı 5 (Ocak 2012): 38-67. 2. Alsaç, Üstün. “Düşünsel Mimarlık: Rönesans Ütopyaları Aracılığıyla Bir Örnekleme”. ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, Cilt 4, Sayı 1 (Bahar 1978): 31-52. 3. Alver, Köksal. “Ütopya: Mekan ve Kentin İdeal Formu”. Sosyoloji Dergisi, 3.Dizi, 18.Sayı (2009/1): 139-153. 4. Araşan, Ahmet. “İdeal Kent, Kent İdeali ve Ütopya”. (2013). 5. Dostoğlu, Neslihan. “Utopia and Determinism: Architectural Deterministic Thinking in Urban Utopias”. METU JFA, 8:2 (1988): 143-152. 6. Duman Yüksel, Ülkü. “Antikçağdan Günümüze Kent Ütopyaları”. İdeal Kent: Kent Araştırmaları Dergisi, Sayı 5 (Ocak 2012): 8-38. 7. Houston, Chloe. “No Place and New Worlds”. Spaces of Utopia: An Electronic Journal, No:1 (Spring 2006). 8. Odyjas, Ewa. “Utopian Projects: Yesterday and Today”. Architecture Civil Engineering Environment, (4/2014): 5-10. 9. Sargın, Güven Arif. “Mekan-Zaman Sarmalında “İdeal Kent””. Sanat Yapım Dergisi, (Mart 2015). 10. Vural-Cutts, Ayça. “İdeal Kent”. XXI, (Aralık 2017- Ocak 2018).