Nepal 2

Page 1

I K I AY L I K K U LT U R S A N AT F A N Z I N I SAYI: 2 / MART 201 6 / IKI LIRA

Asuman Susa m / Bara n Çaça n / Ene s Kur Gö reç Us ame Söyle me z / Öz gür

daş / Fatih Çünkioğ lu / Halil Ara z

ki / Öz gür Ba laban / İbrah

im De rvi şoğ lu


Öncelikle merhaba. Heyecanımızı mazur görün ve perdelerinizi açın. Genciz ve Nepal’deyiz. Neden buradayız sorusuna tam olarak net bir cevap bulamadık ya da bulma lüksü hissetmedik. Evet, neden buradayız sorusuna cevap aramak lükstür. Galiba her fanzin ve derginin ilk sayısında editörlerden büyük laflar ya da manifesto beklenir. Bu şekilde yola çıkmadık. Yeni kuşağın matbu bir fanzinde nefes alabileceği bir ortam yaratmak istedik. Aşırı heyecanlı olmamızın nedenlerinden biri de bu sanırım. Bütüne bir şeyler eklemek şiarıyla yola çıktık. Bir eksikliği kapatmaktan ziyade bütüne bir şey eklemek niyetimiz var. Hep birlikte bütüne katkıda bulunma dileğiyle. Nepal’e hoş geldiniz.

Editörler: Enes Kurdaş / Fatih Çünkioğlu Tashih: Zeynep Sarhan Görseller*: Egemen Çiloğlu (sf.10) / Ege Taşçıoğlu (sf.14-15) / Oktay Metin (sf.30) / Semen Mozakoğlu (sf.24) *basılmış olan görsellerin orijinal halleri deforme edilmiş, değiştirilmiş ya da üzerinden yeni bir görsel elde edilmiş olabilir. İş bu görsellerin orijinal halleri katkıda bulunanlara aittir.


İçindekiler Yavaşlık Kuramı Baran Çaçan

3

Saklı Geoometri İbrahim Dervişoğlu

6

Meryem’in Esrarı Asuman Susam

11

Peygamber Junior Özgür Göreçki

12

Dilek Özgür Balaban

16

dum di dum duridum dubida Fatih Çünkioğlu

17

Hiçbir şeyden çıkmayan sonuca şarkı olamayan rivayetler Usame Söylemez

22

Bir Şiir Özeti Fatih Çünkioğlu

24

Sevgili kardeşim ben Enes Kurdaş

25

ELFAR Halil Araz

26

1



Yavaşlık Kuramı Baran Çaçan Sadi Coşkun’a ilk insanlar cennetin sevinme kabirlerinde kıpırdanmamakla görevliydi. damarlarına bir sıvı verildi duru isminde. neşenin ayarlarıyla oynamamaları tembihlendi sudan yapılmış mermerler üzerinde akislerine baktılar. neşeli yemişlerin insanı nereye kadar götürebildiği henüz uyarılmamış kuşaklar, tatların küçük dili. hareketin karanlık noktalarını merak ettiler önce ayakları mutluydu ama ikisi de iyileştirildi. hemen melhemiyle. ayaklarının iltihabı alındı. kıpırtı vücuttaydı artık kurasızdılar kürelerde hareket tüm toyluğuyla yeryüzüne indirildi düzeneğinde hayvanların o kararlı gen mirası yok sabit doğaya eğik, çarpık durmak için bırakılmış âdeta . geride kalma korkusu kurtçuklar gibi midesinde yer edinmiş. onun da ellerini ısıtmış ajitatörlerin piyasaya sürdüğü banknotlar garajlarında bu mutluluk greslerini yüzlerine sürmekten sıkılanlar talep edilmek istendiler karanlık yaşam gıdaları tarafından. ulaştılar, alışmaları kısa; sıkılma lekeleri. performans artırıcı içecekler bitirildi mutluluğu metres tekniğiyle de kullandılar ancak sınır kapılarından döndüler o son tadın

3


adem’in bir kısmı, çürüğe çıktı ateşi dalgınlaştırmayı atalarından öğrenmiştiler parmaklarında zayıflık tetiğe dokunurken göğüslerinde bir soğuk bellerinde biraz daha üşenme. yan etkilere açık bünyeleriyle özürleri yaşam dolu mikroplara belirtilmiş gülün koklanırken çıkardığı zevk suyu dayanılmazdı koklanmayan gülden akan zevk suyu kadar olmasa da. pres, gövdelerinden geri alınmış hücum sessizlikle ve yalnızlıkla yıpranmıştı. baskını kendi evine yapanlar çetesi dikkat çekici hava hareketleri ve gökkuşakları kaplarında saklı sefillik icad edildi taraflarından. somyalarda bezgin, kendilerini unutturdular o avlularından pek çıkmayan insanlar. yavaşlar, o zamandan beri korkak, iyi ve kin dolu olarak bilindi tanınmamış bilgeler, ermişler, aşağılanmışlar ve reddedilmişler. içlerinden birisinin derisi yüzüldüğünde geniş zamandan kaçamayacağını anladı örgüt onun can verme törenine katıldı çürümeye dayanamayan küme silahları toprak altından çıkardı öcün kötü kokan ayakları yıkandı reddedilmiş güllerin yapışkan özlerinden sıyrıldılar değeri bilinmemiş bir müzik bile değil varlığı bilinmemiş bir müzik olmak zordur diye ölümcül ve aşağılayıcı bir varolma motivasyonu saldırı hattında kimlikleri hazır kıta kompleksleri miri malı.

4


böylece en hızlılar yavaşlığıyla ünlü insanlardan çıktı çünkü gerinin yeraltı zenginlikleriyle birlikte yerüstü zenginliklerine de sahiptiler. peygamberler başta yavaştı yahudiler yavaştı ve hükümetler hükümet olmadan önce. köylüler manevra ve siyaset öğrendi yoksulların tartısı artık hassastı. hızlandıkları şeyler dünyaya bir cıvıltı getirmedi. yavaşların daha da yavaşlaması, renge bir şey vermeyen klorofil.

5


Saklı Geometri İbrahim Dervişoğlu Bilmemek bilmekten iyidir* Estetik bulduğum bir nesneye uzun uzun bakmaya başladığımda darmadağın olacağım bu melun sürecin arifesinde olduğumu anlardım. Yaklaşık yarım saattir ceviz çalışma masamın üzerindeki sigara yanığını izliyordum. Aynı günün sabahında su bardağımın içinde kalan tek damlaya kırk beş dakika bakakaldığım için işe geç kalmıştım. Çaresi yoktu, yine yaşayacaktım. Banka hesabımdaki parayı ve kredi kartımdaki limiti hesaplamaya çalıştım. Bu süreçte para çok lazım olacaktı. Çok fazla alışveriş yapıp çok fazla içki içecektim. Dışarıdan bol miktarda yemek sipariş edip neredeyse hiçbirine elimi sürmeyecektim. “İçbükey” adını verdiğim bu süreç boyunca ne istediğimi bilecektim. Onca koku arasından çekip çıkarabileceğim bir kokuyu, zifirî karanlıkta dokunarak görebileceğim bir parmak ucunu, aidiyet sesleri çıkaran bir uykuyu, iyi olsun diye iyi olmaya çalışacağım bir kadını kuracaktım. Ağlayacaktım; içime büküldükçe, bu yoksunluğu hıçkırarak ünledikçe kahrolacaktım. Sarhoş olacak, kendi kendimle konuşacak, ağlayacaktım. Sonra acil servisin birinde doktorluk yapan çocukluk arkadaşımı arayarak raporumu bir hafta daha uzatacaktım. İlk haftayı hastalığa, ikinci haftayı tedaviye ayıracaktım. Kelimenin tam anlamıyla darmadağın olduğum haftanın bitiminde yeni haftaya beni pislik bir adam yapacak olan ropdöşambırımı giyerek başlayacaktım. Beyaz fanilamın üzerine salçalı yemek suları ve kahve bulaştıracaktım. Elime önceden tedarik ettiğim viski şişelerinden herhangi birini alacak, oturunca taşaklarımı gösteren bol bir baksır geçirecektim kıçıma. Bilgisayarımı açıp porno sitelerini dolaşacaktım. Önce “hard threesome” kategorisinde kadının teke düştüğü filmlere bakacaktım. Yine buna çok fazla dayanamayacak “Hayvanoğluhayvanlar, hayvanoğluhayvanlar!” diye bağıracaktım. Sonrasında “art” kategorisine nivea softla alkış tutacaktım. Tedavimin ardından işe başlayıp toplantı sonlarında yüzümdeki yalancı gülümseme ve yumuşacık elimle insanlarla tokalaşacaktım. Oldukça zor da olsa sürecin başlangıcını cumaya kadar sarkıtmıştım. İş yerinden çıktıktan sonra süreç öncesi alışverişimi yapmak üzere bir süpermarkete uğradım. Ehliyetsiz kullanılan arabalardan birini ittirerek ilgili reyonları geziyordum. İçki reyonundayken gözlerim doldu. Kuru yemişlerin önünde biraz ağladım. Ellerimde tahminen on beşer kiloluk içki ve yancıları poşetleriyle yakındaki evime doğru yürüyordum. Geliyordu, hissediyordum. 6


Çok yakında başlayacaktı. Bari yolda yakalanmasam diye içimden geçiriyordum. Sonra arkamdan ismimin bağırıldığını duydum. Milyonlarcalık bu şehirde isim benzerliklerinin sayısını hesap ederek yürümeye devam ediyordum. Ses giderek yaklaşıp vücut buldu ve bir el olarak omzuma dokundu. Eski iş yerinden pek de hazzetmediğim bir arkadaştı bu. Gözlerini elimdeki poşetlerde gezdirerek yaptığı mecburi hasbihâlin sonunda beni yakınlardaki evine davet etti. Gelemeyeceğimi söyledim, diretti. Gelemeyeceğimi söyledim, “Bu kadar içki tek başına içilmez.” dedi. Gelemeyeceğimi söyledim, elimdeki poşetin birini alıp yürümeye başladı. Mecbur kaldım, çok kalamayacağımı ve poşetleri evime götüreceğimi söyleyerek peşine takıldım. Eve girdiğimizde poşetleri karıştırmaya başlamıştı bile. Viski şişelerinden birini beğendi. “Bunu biz içeriz.” dedi, “Kızlar da şu kırmızı şarabı içsinler.” “Kızlar” demişti. Bir kadın bile o kadar çokken bir de çoğul olmuşlardı. İnanmayacaksınız ama o an karşılaşmak istediğim en son şey bir kadındı. Geleceklerin de birden çok olacakları gayet açıktı. Bana bundan bahsetmediğini ve yabancı insanların yanında rahat edemediğimi söyledim. “Bir an önce gitmeliyim.” dedim. Bir an önce gitmeliydim. O, içkinin tam da bu işe yaradığından bahsederken poşetlerden fındık, çikolata, isli peynir ve kurutulmuş et çıkarıyordu. Derken çok çirkin sesli bir kuş öttü. Arkadaşım demek zorunda kaldığım bu adam gitti kapı otomatiğine bastı. Tıraş köpüğü bekletilip durulanmış bir ergen alnı ne kadar gerginse o kadar gergindim, sağ gözüm seğirmeye başlamıştı. Kapı arkamda kalıyordu. Yerimden kalkmadım. Arkadaşım misafirlerini hoşladıktan sonra sırtımın adını söyledi. Adımlar yaklaşıyordu, sesler ve kokular yaklaşıyordu. Sonra onu gördüm. Işıktı. Yaşamınız boyunca başınıza gelecek olan tüm iyi şeylerin bir anda gerçekleştiğini düşünün. Yaptığınız hataların hiçbirini yapmamış olmayı, “keşke” diye bir sözcüğün kelime hazinenizde bulunmadığını düşünün. Sarhoşken gece vakti denize girdiğinizi düşünün; o denizin Everest’in doruğunda olduğunu, dolunay ve bilcümle yıldızın yüzünüze baktığını düşünün. Işık içinde kaldığınızı işte… Öyle oldum. İçkiler içilip şakalar yapılıyordu. Ben ona bakmamaya dikkat ederek konuşuyordum, gülümsüyordum. Ellerine bakıyordum kısa kısa; uzun parmaklı, göksel ellerine bakıyordum. Sonra bir yerlerden düşüyordum. Bembeyaz ellerine bakıyordum, bu ellerle tarafından öldürülmeyi kuruyordum. Bazen boynunu görüyordum, susuyordum. O, su içse ben doyarım diye düşünüyordum. Yüzünü gördüm bir kez daha. İçimden dilemem gereken özrü ünlemiştim. O konuştuğu sırada özür dilediğim için duyamadığımı sanmış olacaktı ki söylediğini tekrarlıyordu. Ben içimden diliyordum kalanları. Allah’ım çok güzeldi, bu güzelliğin altında eziliyordum. Ev sahibi, diğer kızın saçlarıyla oynarken biz sohbet ediyorduk. Sigara paketini köşesine parmağımı bastırıp çevirirken elime baktığını 7


hissettim. Doğruluğunu onaylamak için kafamı kaldırmam gerekiyordu, kaldıramadım. Eski sevgilisinin de bunu çokça yaptığını söyledi. Yazınsal türlerin cinsiyetlerinden bahsediyordum bardağımda eriyen buzları izlerken. Okumaya çok fırsat bulamadığından söz etti o. Beşamel sosun sütünü soğanla kaynattığımı söyleyince ben, yumurta bile kıramadığını ama eski sevgilisinin çok güzel makarna yaptığını anlattı. O, iyi hissetmek için ojelerini değiştiriyordu; ben, fotoğraflara isimler koyuyordum. Açılan şişeler bitti. Çok güzel bir gece olduğundan söz edildi, iyi ki toplanmışız denildi. Ev sahibinin tüm ısrarlarına rağmen o ve arkadaşı evlerine gitti. Ben de çok durmadım. Ay aydınlık bir gecede apaydınlık olarak eve yollandım. İçki poşetlerini bile yanıma almadım. Eve girer girmez dolaptan bir bira aldım. Tavanda asılı duran yüz mumluk tasarruflu lambaya gözlerimi kırpmadan bakmaya başladım. Uyandığımda gece konuşlandığım noktadaydım. İçbükey gitmişti. Yalnızlık hissine kapıldım. Duş alırken onu düşündüm; kahvaltı ederken, müzik dinlerken onu düşündüm. Bulmaca çözerken onu düşündüm. Yemeklik bir şeyler almak için dışarı çıktım. Sağa sola bırakılmış mamaları yiyen kedilerin fotoğraflarını çekerken onu düşündüm. Karşıdan karşıya geçerken, karnabahar seçerken onu düşündüm. Pazar öğlen gibi uyandım, onu düşünüyordum. Telefonuma baktım. Çiçek takılı bir el fotoğrafı bana mesaj yollamıştı. Numaramı o gecenin ev sahibinden aldığını söylüyordu. Benimle sohbet etmek istediğini, kahve içip içemeyeceğimizi soruyordu. Allah’ım neler oluyordu? Deniz kokusunun seçilebildiği bir kafeye oturduk. Ben hâlâ yüzüne bakamıyordum. Utanıyordum. Gözlerimi layık bulmuyordum. O, farkında değilmiş bir kibarlıkla konuşuyordu. Ben dinliyordum. Konu ayrılığına gelmişti. Daha tazeydi. Her şeyi anlatıyordu, duymak isteyeceğiniz ve istemeyeceğiniz türden her şeyi. Zaman zaman ağlıyordu. O ağladıkça ben dişlerimi ısırıyordum. Ara ara beni sıkıp sıkmadığını soruyordu. Sıkmıyordu. Aynı gün içinde ikinci kez eli elime değdi. Ellerim çok yumuşak değildi. Bir dahaki sefer için sözleştik. Allah’ım benden ne istiyordu? İş günleri boyunca Allah’ımla yazışıyor, akşamları telefonda konuşuyorduk. Sanki artık daha kuvvetliydim. Onla konuşurken aynada kendimi izliyor, kıyafet deniyor, yüzüme başka başka mimikler katıyordum. Aynanın söylediği kadarıyla gülme işini pek beceremiyordum. Cuma akşamı, yemekleri benim yapmam, müzikleri onun seçmesi şartıyla evine davet etti beni. Metrobüse binmek zorunda olduğuma hiç içerlemedim. Ama keşke metrobüse akşam yemeği için yaptığım alışverişin poşetleriyle binmeseydim. Biraz terlemiştim. Metrobüs durağından çıktıktan sonra bir markete girdim. Bir deodorant alıp tenhada koltuklarımın altına boca ettim. Ceketimin cebindeki sakız kutusunu ağzıma boşaltıp ne kadar çiğnenebilirse çiğnedim. Telefona 8


gelen konumu navigasyon yardımıyla buldum. Apartmanın önünde -o kadar sakız sanki ağızdı- ağzımı tükürdüm. Zile bastım, kapıya basıldı, asansöre bindim, yukarı az çıktım. Asansörden inmeden avuç içimi pantolonuma bastırdım. Açık kapının içinden bana bakan kadına karşı indi yere bakışlarım. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Kalbimi de ayakkabılarımla birlikte içeri aldım. Yanak mıydı yanağa değen, yoksa bal mumundan mı yapılmıştım; bilemedim. Avucundan işer mi bir adam, ben işedim. Ayak uzatma tarafı olan bir kanepenin ayak uzatılmayan kısmında yan yana oturduk. Turunculu, yeşilli bir sesle cümleler kurdu. Anlamadığım her cümleye gülümsedim, her cümleye gülümsedim. Sonra ancak sekiz metrekarelik bir mutfağa girdim. Tereyi yıkarken, soğanları soyarken, havuçları julyen dilimlerken, pırasaları doğrarken, sütü soğanla kaynatırken, tereyağıyla buluşan unun kumlaşmasını beklerken, ocağın üzerindeki bu unlu karışıma azar azar süt koyup çırpma teliyle karıştırırken izledi beni. Sonra yemeği fırına verdim. Yemek yaparken gömleğime sıçrayan yağın üzerine tuz dökmüştüm. Birazını çekti yağın. Zarar değildi aslında ama çok ısrar etti o. Muhakkak bir şeyler vermeliymiş üzerime, daha rahat edermişim. Beni henüz tanımıyordu. Eski erkek arkadaşının eskilerinden verdi bana, bu ne beni ne de giysileri yeni yapıyordu hâlbuki. Banyoda giyinmeyi teklif ettim. Olur muymuş öyle şey? Yatak odasında yere bakarak giyindim. Yemeği yerken şarap içtik. Yemeği yedikten sonra da şarap içmeye devam ettik. Gözlerine bakacaktım artık. Karar vermiştim. Yanacaksam da yanacaktım. Olsundu artık ne olacaksa. Allah çirkinin yüzüne baksın, bakıyordu. Düşüncelerimi eyleme geçirdim. Ben onun yüzüne bir saniyeden fazla bakabilince gülümsedi. Mavi gibi bir şey oldu. Bilgisayarını kanepenin önündeki sehpaya koydu. Filmi açtım ben. Filmin ilk on beş dakikası boyunca o kadar sabit durdum ki artık bedenim oturuşuma isyan ediyor, minicik de olsa bir değişiklik talep ediyordu. Beynim ise yapacağım bu minik hareketin Allah’ın aklına benim hakkımda rahatsız edici düşünceler getirebileceğinden bahsediyordu. Rahat mıyım, diye sordu. Soruya olumlu cevap verirken birazcık oynatabildim vücudumu. Biraz yaklaşmıştı bana. Vücudunu benimkine biraz eğmişti. Tüm uzuvlarımdan tek bir uzvuma doğru bir şeylerin yürüdüğünü hissediyor, sertleşiyordum. Bacak bacak üzerine atmak zorunda kaldım. O, biraz daha yaklaştı bana filmi çok beğendiğinden söz ederken. Biraz daha yaklaştı sigarasını söndürürken. Sonra başını omzuma koydu. Verdiğiniz en önemli sözün ağırlığını düşünün, Erkan Oğur’un şarkı söylerken kapadığı göz kapaklarını düşünün, ilkokul çantanızı, annenizin “Sana yazıklar olsun.” deyişini, aldatılmayı… Ağır olan ne varsa, sanki artık daha ağırdı. 9


“Unuttum.” dedi, göksel elini elime değdirdiğinde, ölümlü hayatı seçtiğinde. Benim gözlerim doldu gözleri içime dolarken. Kaldırdığı başını yüzüme yaklaştırdı ve dudaklarımdan öptü. Birden ayaklandığımda şaşırdı. Kendi kıyafetlerimi giyinirken öfkelendi. Evinden çıkarken ağladı. Arkamdan uzayan ses “Sizden nefret ediyorum!” diye bağırdı. “Ben de!” bağırdım elimin tersiyle yanağımı silerken. Hissediyordum, “içbükey’’ yakınlardaydı.

10

*Mâra, Asaf Halet Çelebi


Meryem’in esrarı Asuman Susam tahtakurtlarının kıpırtısıyla oyalandım bir süre yağmur gibiydin uyanış ya da kutsal kaynak bitince kurtulacak mıydık geçince unutacak duvara konuştum hayaletimgelerle bunları beyaz zambak açtırdım akciğerime filizlerime tutuna tutuna ayaklandım derindondurucu matematiği yaptım cesetler için, tanrı sesi aradım bir dağın iç geçirmesi olayım tomurcuk gürültüsü… dedim, deneye açıktım milyon yıl önceki anı, uzaydan koparıp aldım seni yok geçmiş, yok gelecek, insan şimdi sürekliliğin fısıltısı duyulmuyordu sayfayı ben çevirmiyordum yağmur gibiydim parçalı ben kimin sana konuştuğunu nereden bilecektin dayadım kulağımı toprağa duyulmayanı işittim bütünlüğünü koruyamamıştı ölüler baba beni neden terk ettin, diyordu oğul ben ruhuma işledim etinde büyüttüğü sessizliği Meryem’in yağmurduk dünyayı mütereddit adımlarken ateşin çaldığı nefestik havayla uyumlu.

11


Peygamber Junior Özgür Göreçki 6. Ağaca, güneşe, yerlere yalınayak basmaya inanıyorum. Saate inanmıyorum. Daireye ve çembere inanırım. Elmadır meyvelerden en çok inandığım. Atım, sekiz oktavdır. Babasını gömdüktür. Salıdan salıya basımhaneye giderim. Akşamları leylak, turp, bulut yerim. Ve bolca su içerim. Tıksırana kadar. Polis benim incir ağacını çaldığımı Yeşil fosforlu kalemlerle iddia eder. Halbuki cüzdanım eskidir, içi boştur. Çaresiz uyanırım, su içerim, tıksırana kadar. Size biraz şekilimden bahsedeyim. Şeklim dikdörtgeni andırır, yüzüm karadır Sinirlendiğimde daha da kararır Bıyıklarımı tararım, parmaklarımı kullanıp Mevsim açık yolda durduğumda silah Kahverengi patrik yaklaştıkça hatırladığım Bir birey göstergesi belirmeye başladığında Patlar. Mum beni annemlere seğirtir Kirpi gibi gülümser ve ocakta Odundan kaşıklarla yüzyıl vakti düşünürüm İlk sığınağı böyle icat ettim Gömleğimin düğmesini otlarla dikip Maruldan bir yaprak kopardığımda Polisler evreni bastığında üstelik Bir sigarayı hızla yakabilmeyi da Adım dedemle aynıdır, genç olan benimdir Dedem aksam üstleri piyano yapar Ben aksam üzerleri kahve taşırım ona Bu da bir fark Köpekleri toplayıp onlara masallar Çocuklara köpekleri topladığımdan bahseden Çocuklara diğer gezegenler aslında bildiklerimi anlatırım Hakkında haber çıkmış olsun ya da olmasın Çünkü kar bundan beslenir, yük kurudur Gemiler alkışlarla suyun üstünde kaldığında Her karanfil mutlak bir sayıyı ifade ediyorsa Boynumun tutulması en fazla yedi 12


8. Kimse sessiz, burada nota düşündüm Bant yiyerek beslenen ve karıncarenginde Bir nota Başka bir kapıya asılan Tuzlu posterleri çöpe attım ardından Yunanistan ikiye bölündü Bu ikiye bölünme Atina’dan oldu Dikey oldu Lale Mansur da tarihte o gün doğdu! Deneyebiliriz Kartonlardan yüksek patikalar işleyip Biletleri ne güzel havaya ya, oh tabii ya 9. Marangozum mesleğim bu sayılır tahtalar bize hazır geliyor Biz o tahtaları artık kendimiz bulmuyoruz hazırdır onlar hazır Biz o tahtaları hızarlarız, yapıştırırız, birbirlerine doğru yapıştırırız. Güzel kokar. 10. Sizise birbirinize para verir Trenlere binerek ya da inşaat üstü Kumlarla birlikte alüminyum kullanıyorsunuz Aslen içinizden sekiz geçtiğinde ama O zaman derhal ışıkları açılmış bir bakkal Bunu reddedercesine radyoyu açıyor Ne komik, defterlerinizin bile kapakları Savaştan kalan eşyaları andırarak Çift yanaklarınızla öpüşmenizi izler Bebekleriniz altına sıçar, gerçekten Elektrikleriniz gider gelir El kremlerinizin yeri bellidir Kim tutulursa bir bel ağrısına sonra Hayataı ciddiye alır, bu tamamen ücretsizdir Düzgün oturmaya çalışıp Sabahların köründe uyanarak Başkalarının rüyalarında Yüksek bir yerden düşür durursunuz 11. Keşke öyle yapmayınız.

13


14


15


DİLEK Özgür Balaban hep bu denli evvelinden bakarken yakalanmış kifayetin ortasında birdenbire paylanan en dilekle ilgisi kâfi miktarda solar gün aşırı öpülcek var sade bir kekeç hatıraya kalkıştığı o devrik ilenç ile güftesi ölçülmeyen huyun sabit tanığı bazen de tek başına zaman tamir etmenin kıymetsiz parmaklarını dilek gibi bük dileke dönecek olursak her yıl öpüşemeyiz sarf dilinde fırlatılmış sadakat için ya da ne sırrı ahta geçer ne hayretten düştüğü orda bir çift dilekse de alaka ile sabit

16


dum di dum duridum dubida Fatih Çünkioğlu I. İsmet Özel’in Şehir Algısı Hakkında İsmet Özel şiirinin en belirgin özellikleri, okurlarına kutsal metin hissi vermesi ve Özel’in şehir algısıdır. Özel, bu dili öylesine oturtmuştur ki çevirdiği şiirlerde bile ‘‘kesin bu şiiri İsmet Özel çevirmiştir’’ dedirtecek kadar okurlarına bunu aşılamıştır. Özel, bir hak arama dili olarak gördüğü şiiri, barbarların diline benzetir. Şehir, Özel’e göre haksızlığın ve sömürünün çeşitli ideolojik araçlarla gizlenebildiği, insanların tüketim kültürü içinde bireyselliklerini, kimliklerini yitirerek bir yığın haline getirildiği bir mekândır. Özel’in şiirlerinde şehrin bir imge olarak kapitalizmin bütün unsurlarını çağrıştırdığını görürüz. ‘‘Kapitalizme özgü zihniyetin yalnızca modern çağlarda değil, daha öncesinde uygarlık tarihinin her safhasında var olduğunu savunan İsmet Özel’in “eşref-i mahlûkat” olarak andığı insan, aslında onun literatüründe bir bakıma “barbar”a karşılık gelir. Yani, özüne yabancılaşmamış, konformizmin neden olduğu bencillik hastalığına tutulmamış “sahih insan” 1 . “Gizemli bir dehliz gibi şehri dolaşıyorum/ sıkıca tutuyorum kendimi şehre karışmaktan alıkoymaya” Bu konuda örnek verilenebilecek çokça Özel dizesi vardır ama özellikle Jazz, Kan Kalesi, Ölüm Cantabile, Dişlerimiz Arasındaki Ceset adlı şiirleri Özel’in şehir algısıyla ilgili en güzel örneklerdir. Özel “Jazz” adlı şiirinde modern hayatın hızlı temposuna yetişmek için çabalayıp duran, kendini şehre karışmaktan alıkoymayı başaramayan, dar vakitlere sıkıştırılmış bireyin portresini çizer. Modern hayatın kurallarının dakikliğe, belli bir programa ayarlandığı ve bireyin hem zamanla hem de rakibi olan hemcinsleriyle yarışması şiirin kurgusuna da yansımıştır. Nitekim şehir, homojen bir yapıdır. Şehirli olmayanların bile şehirli olmakla övündüğü bir yerdir.

17


“Bu vapuru kaçırırsam beni belki de cinnet basar belki kanser olurum bu yıl sınıfta kalırsam ….. etimde şirpençe çıkar bu kızı alamazsam bu işi bitiremezsem şehirden beni kovarlar izin kağıdım yanar konuşacak olursam bu senet bankalar kapanmadan ruhumun rengini kapatmayacak olursa ölür kuyuya düşen çocuk” II. Vaşak İmgesi Hakkında ‘‘Şiirde şairin yanında vaşak imgesi şehre ait uysal ve yaltaklanan bir hayvan olarak kedinin tam karşıtında; uzlaşmaya yanaşmayan, yaban ve bağımsız bir hayvan şeklinde konumlanması İsmet Özel’in kişisel macerası hakkında ipuçları verir.’’ 2 Vaşak, uzaktan bakıldığında kediye benzeyen ve familyasının küçük kediler alt familyasındandır. Kedi de kedigillerden familyasının küçük kediler alt familyasındandır. Kedi, şehre uyum sağlamıştır ve insanlara kendisini sevdirmiştir. ‘’Kedilerin Antik Mısır’da tapılan hayvanlar olduğundan beri, genellikle orada evcilleştirildiklerine inanılır ama Neolitik dönem kadar eskiye dayanan evcilleştirme örneklerinin de olma olasılığı vardır’’ Vaşak ise açık alanda yaşamayı sevmez ve insanın hiç olmadığı orman içlerinde yaşar. Şehre uyum sağlayamamıştır. Vahşidir ve insanlara kendisini sevdirip sevdirmeme gibi bir düşüncesi yoktur. Tam burada Özel’in “Of Not Being A Jew” adlı şiirindeki vaşak imgesine dikkat çekmek istiyorum. Vaşak imgesine şiirde ilk rastladığımız yer ‘’ilk tanıyı bulandıran bir vaşakla birlikte’’dir. Bu dize Özel’in, 20 yaşında komünist oldum, sözüyle beraber düşünüldüğünde taşlar yavaş yavaş yerine oturacaktır. Vaşak imgesi bana kalırsa Özel’in hayatındaki sosyalizm ve securite ontologique’nin birleşim kümesidir. “Bakın, bulduğum her gerçeği delik deşik ediyor kayboluş kapımı sürgüleyen bir vaşak” “her sevincimi viran eden bu hayvan yalanlar içinde boğulmamı önlüyor ondan kurtulacak olursam biliyorum beni yaşamakla coşturan bir kaynak keşfederim ondan kurtulduğum an bütün boyutlarımı kaybederim. ” …

18


“Olmaz diyor yanımdan ayrılmayan vaşak kimse başa dönmemiştir, dönemez hele sen geçtiğin o ormanlar rüyalarındaki canavarlardan sonra çok uzaksın o ilk fırlatıldığın zamana. ” III. Of Not Being A Jew Hakkında Of not being a jew şiiri imgelerle anlatılmış bir otobiyografidir. Şiir, şehre inmeye mecbur olan bir insanın sancıları ve şehre inerken yanında bulunan bir vaşaktan aldığı telkinler üzerine kurulmuştur. “İniyorum kirli eteklerine beni emziren kaltak şehrin iniyorum ama indirilmedim” Özel için vaşak imgesi kapitalizmin bütün unsurlarını çağrıştıran şehir imgesine karşılık, insanın tutunacak son dalıdır. Diğer şiirlerinin aksine Özel’in of not being a jew şiirinde bir umut ve farkındalık vardır. Vaşak şehre inerken sadece telkinlerde bulunmuyor aynı zamanda ikaz ediyor. Aslında vaşağın varlık amacı şehre karışıp karışmama arasında kalan insana şehrin bütün düzenin kalburüstü olduğunu ve şehre ait olmayan insanlar tarafından inşa edildiğini söylemektir. Vaşağın olmadığı zamanlarda şairimiz etrafındaki herkesin sadece bir ölüme sığdırdıkları hayatı sorgulamaktadır. ‘’Eve dön! Şarkıya dön! Kalbine dön’’ dizesi vaşağın telkinidir. “, bulduğum her gerçeği delik deşik ediyor kayboluş kapımı sürgüleyen bir vaşak her sevincimi viran eden bu hayvan yalanlar içinde boğulmamı önlüyor ondan kurtulacak olursam biliyorum beni yaşamakla coşturan bir kaynak keşfederim ondan kurtulduğum an bütün boyutlarımı kaybederim. ’’ … “Eve dön! Şarkıya dön! Kalbine dön! Şarkıya dön! Kalbine dön! Eve dön! Kalbine dön! Eve dön! Şarkıya dön! ’’

19

1: http://www. turkishstudies. net/makale ler/1645046115_ 61turalsecaat tin.pdf 2: https://eksi sozluk.com/ entry/28967287




Hiçbir şeyden çıkmayan sonuca şarkı olamayan rivayetler Usame Söylemez Bazı zamanlar oluyor anlamına takıyor anlam bir pıçak Ben bir kumralmışım o zaman elden düşme olgun kez Uzaklaştığım bir apartman uzaklığında her zaman ve zaman Evde beklemesem mi diyordum bir tane benden daha Tinercilerin park bastığı zamanları kuzenler evi korurdu Sur içinde mahalleler var balıkçılar da sanırım artık huzur kalmamış Hem benim hem benliğin uzak olduğu bazı şehirlerde Bazılarında ben varmışım esmer milliyetçi değerlilik Deplasman diyorlar adına ben bazılarında yaşadım Tribün dayağı var bana bak diyorlar adına ben buralıyım Yiyorsun yemesine kış geliyor dereler çoğunlukla büyük Hava soğruldukça suya bakası kaçıyor insanın Çeşitli şehirlerle eve dönüyoruz söz konusu varlıklar da bir paha Kayak yapacaktır tanrının birliğinde bir üçgenlik olmasa Asfaltbozum çalışmaları anlam kaşırken yaklaşık millerce Kaldırıma taşan bir çakıl şarkısının en ürkek parçasında bile Deplasman bir kanamak duruyor ve sa asfalt yol olmuştur Ön/Cedaylar mesela mordan önce cedaylar geldi yirmi yirmilik Geldiler altları piç ederek geldiler atların da çeşitli kuşlar/ce Son/Bu masaj yarına kalsın mı kumral benin kırık bileği/ra Yarın Yarın geldi savaşçı benlikler görünümsüz kıvrımlarında azlıkla Güzel fincan geldi yarım dayak topla benim için Altlarımda dünler önce ki günler bilememezlikler Salonlarda görüngübilimselyapısöküme uygun olmayan Apartman kapıları vardı hiç durmadan koştum koştum Sanki atları ayaklarımda iki at oluyordu böylece Sınırların çırılçıplak bilinmezliğinde gelenek ve titremeyle

22


Gelenek ve titreme En çok bir sevgiye benzedi bilinmez kelimelerle Anlaşılmaz derece de güzel seslerin korunması isteği İsyanı korumak dokuz oktav bir sesin gerisin gerisinde Akşam sardığım sayı uykum dada tükenmiş dört dakika Yaklaşık olarak alt dudağımın büyüklüğüyle burdaydım Neredeyse cebimde ki son paraydı ayarlanan kelime Burada oturuyorum ve ileride sıtma var Gençler var her tarafta sevişken sevişmesizler Migrenle kestane rengi saçların arasında Anneler ve sevgililer gelenek ve titreme Her sıranın altında kitaplar parasızlık ve sigara her yerde Parasızlık ve sigara Son bir onbeş dakika bitiriyordum yanımda dinin dini Uykumdan devriliyorduk uyanık olmaya her gece Nasıl büzüldü dudak nasıl öpüldü izmarit Bunu düşünüyor masa boyunca bilinmez ağrılar Beni uyandırıp dağ yapan burma dağınık toplam Burma dağınık toplam Eski şiirleri var fuarlar midesinde haşerat sürüleriyle Resital sanıyor başka şeylerle karşılaştırıp aynı kitabın kapağında gülmeyi Şişelerce vizesi var okulu bitirmeye gidiyor evden Diğersizlik var bazen banyo da suyu çekiyor paçaları ıslanmasın diye Nerden gelmiş bu tozlu fayanslar cuma tüccarları mı varmış karnında Katılmış iki nikotin lambası yanar aşıngan gözde diyaliz durumlarıyla Diyaliz durumları Songüllerde böbrek kalınmış çeşitli yerlerime değinip kalınmış Göçmüşler sonra yol çalışmalarıyla göçmüşler içimde huzur yok Bir şeyler olmuş bir şeyler bitmiş bana üzülmekten başka kalan ne Mavi mavi kadınları olurmuş anlamın koptuğu bu yerlerde, dermiş Ciğerini düşürdün burda dönüp bakma sakın ama dur gülerek dur Kahveler dolgun her yanımız insancıklar neden bu kadar kahve Cin var tanrı burada ne güzel yaşamın devri geçmiyor yürüdükçe

23


24


Sevgili kardeşim ben Enes Kurdaş Bir yerlerde birileri harcanıyor fiyatı beni ilgilendirmiyor Üzülmüyorum Bir yerlerde birileri durmadan sıkılırmışçasına durmadan Kafasının içine bir bülbül yerleştirmiş utanmıyor bundan üstelik Bülbülü fazla dinlediğinde devlet gocunur Güzel bir sesi kaburgalarına doldursan Güzel bir sesi kaburgalarına doldurmuşçasına Muşçasına öyle Sıkılmadan gücenmeden usanmadan Bunların kendileri bile öyle sıkıcı kelimeler gibi gelmiyorken Tüm kötülüğü iyiliğe sığınmak olan bir adam Tüm iyiliği iyiliğe sığınmak olan bir adamdan alır öcünü ‘’Albaya mektup yok’’ Kimin elindeyse ötekini öldürmek hakkı benim için bir iyilik Buraya Modern sancılarınızın çözümü kasıklarınızda Dert edindim banknotları, koparmak için bir yirmilik Neler yapmadım akşama kadar Öyle ki göğsüm küçüldü parasızlıktan İmanımın sağlam kısımları aksadı Neşeli bir kibre dönüştü ruhumdaki kayganlık Sadece sabah namazlarını kılarak bekledim Dualarımın kabul olunmasını Böylece kuşluk vaktinde bir akşam yemeği sunuldu bana Pencereden soğuk geliyor boynum tutulmuş Üstelik korkuyorum havlamalarından köpeklerin Abartılı kuşlar çıktı falımda

25


Bir Şiir Özeti Fatih Çünkioğlu Tuhaf bir maksadı var; üzülmek için Çarşılar gezilir, fulyalar koklanılır, akbiller doldurulur. Vedalaşmalardan sonra bütün konuşmalar akılda düzenlenilir. Özetle: Boşluğa ne yazarsan yaz Bazı rüzgarlara isim verilir; mülkiyet sorununu çözmemek için Neşeli savaşçıların telefon numaraları ezberlenilir Tahammülsüzlükler hesaplanılır basınç farkıyla Özetle: Boşluğa ne yazarsan yaz Anneler insan parçaları süpürür gündüzleri On dokuzunda anne olan bir kadının ilk çocuğu Olduğun için dayak yemen; kültür biçimi Bu yüzden ilk kez yanağından öpüldüğünde Karne günü heyecanıyla ağlamanın psikanalizi Özetle: Boşluğa ne yazarsan yaz Silahı olmadığı için bilinçsizce dişlerini sıkarak uyuyanlar Metroda kitap okurken göz kırpışlarından belli ederler yangın merdivenlerini. Ve çocuklar, geceleri gizli taşra faşizminin üstünü örter Bu yüzden gündüzleri dayak yerler. Özetle: Boşluğa ne yazarsan yaz insan çıkıyor.

26


ELFAR Halil Araz I kredi kartları faturaları fişleri “ah nasıl seninim” rastgele mi frengi ben hiç bir kadını yıkamadım güllerin elinde çingeneler bir paket sigaraya geceleri sokaklarda bilinmek için acem kumarı oynayan kadar kaba çizgiler uçurtmalar memeler değil hiç biri tik-tak/tik-tak/tik-tak ya da tik-taktaktak kimileri için varoluşsal bir özgürlük belki de biz ki havvanın üçgenin de ne güzel oynardık sokaklar suratsız putları tarafından aztekler de tastamam kurban ediyorlardı işte II kuyruklar/ekmek otobüs köşe başı kuyrukları ya sonra/sonraları/bakunin diye bir şey yok hiç bu kadar koklamamıştım akciğerlerimi çöplük horozlarıyla dolu kapı önleri kedinin içinde çöp konteynerı mercury çöl olup susuz bir gökyüzü arka ceplerinde cüzdan taşıyanlar hariç sonraları hep aynı boktan işportalar iskarpinler -gözlerin gözlerin düşünce ayaklarıma gidip annemi çıplak buluyorum merdivenlerdebir kadın nasıl yıkanır flu III bir aşk mektubundaki dipnotlardır anahtarları var ve hoşlanıyorlar cebalavi sokağından geçmekten sokak sokak havagazlı bir apartman iki dirhem bir çekirdek

27


musa ey babamın oğlu musa ah nasıl da sâmirîler bu yüzyılda ayakkabıları dişlerimi sıkaraktan bütün gazileri öldürmeli yaşasın tüm tren düdükleri güneşsiz bir yatakta yolcular kulaklıklı portakaldan öncekiyle portakal arasında/kara mı “hamamda ilk gözyaşları” “yungchen lhamo” ve bir karış yükseğinde yeryüzünün boşalmak için büyük sinema ve kabristan artık bütün portakal yağmurlu sana ey elinde adam gibi birasıyla bana dönüp derin kırışıklıklarıyla bir sıfır noktasındaki otobanda at arabaları maaş bağlanmalı pezevenklere hiç bir yere geç kalınmıyor hiç bir şeye ama dört tuğla üzerinde peynir ekmek de var ve ey el far bir kadın dionysos yapılıp yıkanır koşuyorlar tastamam güzellik abideleriler red kit ve daltonlarıyla sürekli

28



nepalfanzin@gmail.com @nepalfanzin


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.