Hematoloji ve Endokrin Fizyolojisi
DERSLERİMİ NOKTALIYORUM Prof. Dr. Günnur Yiğit
Nobel Tıp Kitabevleri
© 2010 Nobel T›p Kitabevleri Ltd. fiti. TORAKS RADYOLOJ‹S‹ Geniflletilmifl 2. Bask›
© 2011 Nobel Tıp Kitabevleri Ltd. Şti. Yazar: Prof. Dr. Kemal Ödev
Hematoloji ve Endokrin Fizyolojisi Birinci Bask›: 2005 ISBN: Dr. 978-975-420-766-8 Prof. Günnur Yiğit
ISBN: 978-975-420-844-3 Bu kitab›n, 5846 ve 2936 say›l› Fikir ve Sanat Eserleri Yasas› Hükümleri gere¤ince yazar›n yaz›l› izni olmadan Bu kitabın, 5846 ve 2936 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası Hükümleri kitab›n bir bölümünden al›nt› yap›lamaz,; fotokopi yöntemiyle ço¤alt›lamaz; resim, flekil, flema, grafik, vb.’ler gereğince olmadan biraittir. bölümünden alıntı yapılamaz; kopya edilemez.yazarın Her hakk› yazılı Nobel T›pizni Kitabevleri Ltd fiti’ne
fotokopi yöntemiyle çoğaltılamaz; resim, şekil, şema, grafik, vb.’ler kopya edilemez. Her hakkı Nobel Tıp Kitabevleri Ltd Şti’ne aittir.
Düzenleme:
Düzenleme:
Nobel Tıp Kitabevleri - Özkan Kaya
Kapak:
Özkan Kaya
Kapak:
Nobel T›p Kitabevleri Hakk› Çak›r Hakk› Çak›r
Kapak Resmi: Prof. Dr. Günnur Yiğit
Bask› / Cilt:
Baskı /Cilt:
Nobel Matbaac›l›k,
Nobel Matbaacılık, Hadımköy-İSTANBUL Had›mköy-‹STANBUL
NOBEL TIP K‹TABEVLER‹ LTD. fiT‹. ÇAPA Millet Cad. No:111 Çapa-‹stanbul Tel: (0212) 632 83 33 Fax: (0212) 587 02 17 CERRAHPAfiA Cerrahpafla T›p Fakültesi Karfl›s› Park içi Cerrahpafla-‹stanbul Tel: (0212) 586 17 58 KADIKÖY R›ht›m Cad. Derya ‹fl Merkezi No: 7 Kad›köy-‹stanbul Tel: (0216) 336 60 08 SAMSUN Ulugazi Mah. 19 May›s Bulvar› 16/6 Tel: (0362) 435 08 03 ELAZI⁄ Yahya Kemal Cad. Üniversite Mah. No: 36/B Tel: (0424) 233 43 43 ANTALYA Meltem Mahallesi, Dumlup›nar Bulvar› Falez Sit. Toros Apt. No:183/2 Tel: 0 (242) 238 15 55 BURSA Alt›parmak Cad. Burç Pasaj›, Bursa Tel: (0224) 224 60 21
Ankara MN MED‹KAL & NOBEL TIP K‹TABEV‹ Halk Sok. No: 5 S›hhiye-Ankara Tel: (0312) 431 16 33 ‹zmir / Bornova ‹ZM‹R GÜVEN K‹TABEV‹ 168. Sok. No: 10/1 Bornova-‹zmir Tel: (0232) 339 16 96 ‹zmir / Konak ‹ZM‹R GÜVEN K‹TABEV‹ SSK ‹fl Han› P/36 Konak-‹zmir Tel: (0232) 425 27 58 Adana ADANA NOBEL K‹TABEV‹ Adnan Kahveci Bulvar› 31/C Adana Tel: (0322) 233 00 29
GÖRÜŞLER Prof. Dr. Günnur Yiğit “Hematoloji ve Endokrin Fizyolojisi” kitabının yazımına, çalışma hayatı devam ederken başlamış olmasına rağmen, tamamlıyamamıştır. Kanunun verdiği hizmet süresinin bitimi ile, yaş haddinden emekliye ayrılır ayrılmaz, kaldığı yerden, yazımına devam etmiştir. Özellikle son yıllarda, doğrudan kitap yazımı yerine, yabancı kitapların çevirilerinin yapıldığını görüyoruz. Önemli olan, öğretim üyelerinin kendilerine özgü kitapların yazılıp, sunulmasıdır. Sağlık alanında, hocanın kırküç yıllık gibi, uzun bir, öğretim üyelik hizmetinin bulunması, kitabının yazımının uzamasına sebeb olmuşta olabilir. Bu kadar uzun öğretim hizmetinde, büyük emekle ve titizlikle hazırladığı en yeni bilgileri, kitabına sığdırmakta zorlandığını zannediyorum. Kitabının içeriğini, öğrencilerine, asistanlarına, yeri gelince doçent ve Profesör arkadaşlarına aktarmayı amaçladığını seziyorum. Ayrıca deneyimlerinide, büyük bir zevkle ve gururla anlattığından da eminim. Bu nedenle, bütün bilgi, görgü, deneyim ve uzun seneler deneysel çalıştığı hematoloji ve endokrin bilgisini, kitabına nakşetmiş olması, sevindirici ve gururlandırıcıdır. Her öğretim üyesinin yapması gerekeni, hoca fazlasıyla yerine getirmiştir. Kitap gerçekten, çok büyük emek ve en yeni bilgilerle donatılmıştır. Öğrenci eğitimi dışında, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin eğitiminde de, kaynak kitaptır. Diğer taraftan, ders hazırlıyacak herkesin yararına ve faydasına olacaktır. TÜRKİYE’mizde sağlık hizmeti veren tüm çalışanların yararına olacağı düşüncesiyle, herkese hayırlı olsun. Hoca, her ne kadar, kitap derslerimi noktalıyorum desede, daha çok yararlanılacak değerde bir insandır. Tebrik ve teşekkürlerimle, kendisini kutluyorum. Sağlıklı bir yaşam dileğiyle uzun ömürler diliyorum. Prof. Dr. Refik Yiğit (İstanbul Tıp Fakültesi Fizyoloji, Emekli Öğretim Üyesi)
iii
ÖNSÖZ “Hematoloji ve Endokrin Fizyolojisi” tüm fizyoloji konularını kapsayan (3) kitabın iki büyük bölümünü oluşturmak üzere yazılmaya başlandı. Ders kitabı niteliğinde olacak kitapların yazarları, CTF Fizyoloji Anabilim Dalının tüm öğretim üyeleri olarak belirlendi. Ancak yazım süreci uzayıp, kitapların hazırlanması devem ederken Prof. Dr. Günnur Yiğit yaş sınırı nedeniyle emekliye ayrıldı. Fakültedeki görevi sona erdi. Çoğunluğu öğrencilerim olan, değerli öğretim üyelerimizin bu kitapları tamamlayacaklarına inanıyorum. Başarılar diliyorum. Bilim insanları yaşamları sürecinde bilgilerini paylaşmak, çevrelerini aydınlatmakla yükümlüdürler. Bu bağlamda emeklilik, kavram olarak görevlerin sonlanması olamaz, mantığı ile kitap bölümü olarak yazılan bilgileri kitaba dönüştürdüm. Şüphesiz bu dönüşüm, emekliliğin ilk yılında yeniden yoğun bir uğraş gerektirdi. Kitap ders kitabı formatından kaynak esere çevrildi. Hematoloji ve Endokrinoloji’nin temel Fizyolojik bilgilerine, uzun yıllar çalıştığımız araştırmalar, yakın dönemlerde yapılan araştırmaların bilgileri eklendi. Önemli bulgularla fizyolojik mekanizmalardaki değişimler şekillendirildi. Genç fizyologlara buna bağlı çalışma konuları önerildi. Kitabın kapsamında konuların detaylı işlenişi dikkatinizi çekecektir. Buna karşın, resim ve şemalar klasik kitaplara oranla oldukça az sayıda kullanılmıştır. Özel olarak yapılan bu uygulamada hedefim konuyu okuyan kişinin, detaylarla destekli bilgiyi kendisinin şekillendirmesi, resimleri kendisinin yapmasıdır. Sistemlerin işlerliği “mutluluğun resmi” gibi şekilsel bir forma dönüştüğünde o bilgi uzun yıllar okurun belleğinde kalacaktır. Hazır şablon bilgiresim ve şemaların kısa süreli bellek içinde nasıl kaybolduklarını çok iyi biliriz. Resim ya da şekil yaratmak çok iyi bilindiği sanılan bilgilerin bile-yeni bakış açısıyla değerlendirilmesini sağlayacaktır. İşlem öğrenmenin birinci kuralı olabilir. Kitabımızdaki dikkati çekecek ikinci özellik, konuların farklı hacimlerde işlenmiş olmasıdır. Bunun açıklanması (43) yıl gibi uzun akademik yaşam sürecinde, uğraş içinde olduğumuz araştırma konularıyla ilgilidir. 1967 Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin kuruluşundan itibaren Prof. Dr. Meliha Terzioğlu (merhum) hocamla hematopoez (eritropoez) regülasyon mekanizmalarını araştırdım. Kendisini saygı ile anıyorum. Eritropoietin Hormonu ilk yıllardan bu güne kadar hep ilgi alanım oldu. 1977 yılında Doçent olduktan sonra, önemli bir hemopoetik madde “demir ve ilgili parametreleri” araştırma konularıma eklendi. Ülkemizde demir eksikliğinin sosyoekonomik koşullara bağlı yaygınlığı, araştırmalarımızın yönlendirilmesine neden oldu. Hematopoezin endokrin sistemlerle yakın ilişkisi, araştırma grubumuzu farklı endokrin sistemlerle bağlantılı araştırmalara yöneltti. Tiroid hormonları, İnsülin Hormonu deneysel hayvan modelleri oluşturularak izlendi. Klinik hastalarında, deneysel sonuçlara uyan tablolar araştırıldı. Kemik fizyolojisi en çok incelediğimiz konulara eklendi. Son on yıl içinde immunoloji konuları ön plana çıktı. Gebelik immunolojisi, sağlıklı gebe kadınlarda araştırıldı. Gebe kadının en önemli hormonu, oksitosinle ilgili geniş bilgi sahibi olmak isterken, konunun toplum sağlığı ile ilişkisi beni çok etkiledi. Sosyal yaşamda, iletişim konularının kapsamında oksitorsin gerekliliğini çevremle paylaşma uğraşına girdim. Seminer ve konferanslarla bilimsel toplantılara katıldım. Kitabımızda detaylı olarak anlatılan konular bu bilgilerin birikimiyle ele alındı. Kitapta tıp konuları arasında edebiyat dilinin, şiirlerin yer alması, klasik formattan farklılık getirmiştir. Bu yapıtlar hangi gereklilikle kitaba alınmıştır? sorusunu şu şekilde yanıtlayav
vi
Önsöz
bilirim. Öğretim üyeleri amfi derslerinin, kalabalık sınıfların öğretim zorluğunu iyi bilirler. Farklı bölge ve kültürlerden gelen, eğitim düzeyleri farklı genç insanlara aynı dili kullanarak, karmaşık Tıp bilgisi verilmektedir. Latince her sözcüğün anlamı, ilk sınıflardan itibaren kavranmalıdır. Öğretici, yoğun bilgisinin özümsenmesi yanında, deneyimleriyle zorlukların üstesinden gelir. Dikkatin fokuslanması, örneklerin anlamlılığı, kaçırılmış sözcüklerin yeniden değerlendirilmesi ise öğrenci açısından çok önemlidir. Derslerimin büyük öğrenci kitleleri tarafından takip edilmesinde edebiyat dilinin, şiirlerle soluklanmanın katkısını yaşadım. Derslerde konuştuğumuz Tıp sözcüklerinin arasında, güzel ve anlamlı gelen edebiyat örnekleri öğrencilerin dikkatini çekiyordu. Bedenin dıştan gelen şiir gibi uyarılarla, yaşamı nasıl etkilendiğini anlatmak istedim. Deneyimlerim kitapta da aynı soluklanmanın gerekli olabileceğini düşündürdü. Hematoloji ya da Endokrinoloji konuları arasında, zaman zaman pencereden dışarıya bakmanın yararlılığını işaret ediyordu. Kitabın son bölümünde öğrencilerin bilimsel aktivitelere katılımı ile kazanımlar neler olabilir? Sorusuna örnek yanıtlar verildi. 43 yıllık bilim yolunda iz bırakan adımlar, şüphesiz yanımda yürüyen genç bilim insanlarıyla anlam kazandı. Prof. Dr. H. Oktay Seymen yoğun çalışma temposu arasında genç öğrencilerimize önderlik ederek CTF Bilimsel Araştırma Kulübünü Uluslararası platformda canlandırdı. Prof. Dr. Nuran (Toktamış) Darıyerli birlikte çalıştığımız konuları klinik dalların araştırmaları arasında anlamlandırdı. Genç asistanları yönlendirerek fizyolojinin klinik olgulara katkısını gösterdi. Dr. Sibel Akyol Anabilim Dalımızda immun sistem araştırmalarını başlattı. Literatür bilgisinin derlenmesinde büyük katkıları oldu. Dr. Murat Mengi, doçentlik aşamasında yoğun nörobilim araştırmaları arasında, oksitosin hormonu ile ilgili geniş kapsamlı bilgi desteği yaptı. Kitaptaki tüm resim ve şekillerin dizaynı, yer lokalizasyonu ve değişimler Dr. Murat Mengi ile Uzm. Dr. Mehmet Altan’ın özverili çalışmaları ile yapıldı. Kitabın bilgisayarda yazılımı, sevgili sekreterimiz Funda Ahmediye’nin titiz ve özenli çalışması ile büyük bir uğraş ve emek sonucu tamamlandı. Kitabın basımı Nobel Tıp Kitabevleri, Nobel Matbaacılık’ta yapıldı. Düzenleme ve kapak dizaynı Özkan Kaya’nın titiz çalışmaları ile mükemmel olma çabasını gösterdi. Birlikte dostça ve arkadaşça çalıştığım, adı belirtilen tüm arkadaşlarıma sonsuz teşekkürler ediyorum. İnanıyorumki saygı ve sevgi çerçevesinde sürdürülen her çalışma başarı ile sonuçlanır. Kitabımız da böyle bir çalışmanın sonunda olgunlaştı ve kazanıldı. Kitabın yazılması ve tamamlanmasında beni motive eden önemli bir etkenden daha söz etmek zorundayım. 14 Ocak 2010 tarihi, emekliye ayrıldığım gün, Dekanlığımız ve Anabilim Dalımızın adıma düzenledikleri tören günüydü. Bu törene büyük bir içtenlikle katılan tüm arkadaşlarım, öğrencilerim, hocalarım, dostlarım, İstanbul dışından gelen meslektaşlarım vd. sevgileriyle yaşamımdaki en güzel günü bana armağan ettiler. Onlara teşekkürü ancak bir kitapla verebilirim düşüncesiyle, kitabımı kaleme aldım ve tamamladım. Teşekkürlerimle... Ve ailem: Sevgilerini özlemle yüreğimde yaşadığım babam M. Şükrü Yavuz ve annem Emine Yavuz’a, sevgi kavramına anlam katan çocuklarım, Simay ve Uğur’a, Akademik yaşantımda ilerlememde en büyük desteğim, sevgili eşim Prof. Dr. Refik Yiğit’e teşekkürler ediyorum. Derslerimi Noktalıyorum ve Kitabımı torunum Öykü Kızılcınak’a ithaf ediyorum. Prof. Dr. Günnur Yiğit
İÇİNDEKİLER Önsöz ............................................................................................................................................. iii Kanın Bileşimi, Fiziksel ve Yapısal Özellikleri . ......................................................................... 1 Demir Homeostazisi ................................................................................................................... 39 Lökositler . .................................................................................................................................... 45 Gebelik İmmunolojisi ................................................................................................................. 83 Trombositler Kan Pulcukları ..................................................................................................... 87 Kan Grupları .............................................................................................................................. 113 Endokrin Fizyolojisi-Hipofiz Hormonları . ........................................................................... 121 Büyüme Hormonu .................................................................................................................... 125 Tiroid Hormonları .................................................................................................................... 133 Parathormon (PTH) ................................................................................................................. 147 Kalsitonin Hormonu . ............................................................................................................... 149 Kemik Döngüsünde Hormonal Düzenleme . ........................................................................ 155 Pankreas Hormonları ............................................................................................................... 163 Gonad Hormonları ................................................................................................................... 179 Ovaryum Fizyolojisi . ................................................................................................................ 191 Doğum ve Laktasyon Hormonları........................................................................................... 215 Böbrek Üstü Bezi Hormonları.................................................................................................. 249 Kaynaklar ................................................................................................................................... 266 İndeks........................................................................................................................................... 269
vii
KANIN BİLEŞİMİ, FİZİKSEL VE YAPISAL ÖZELLİKLERİ Prof. Dr. Günnur Yiğit
Kan, organizmanın hücresel düzeyde yaşamsal gereksinmelerini karşılayan, metabolik atıklarını uzaklaştıran, çok önemli sıvı dokusudur. 70 kg ağırlığında bir insanda ~40 L. vücut sıvısı bulunur. Bu sıvının 25 L’si hücrelerin içinde, intrasellüler kompartmanda, 15 L’si hücrelerin dışında ekstrasellüler kompartmanda yer alır. Kan sıvısı, kalp-damar sisteminde, kapalı bir devre içinde dolaşır. Bu nedenle kanın bulunduğu alan intravasküler kompartman adıyla tanımlanır. Total kan hacmi vücut ağırlığının % 8’i kadardır. 70 kg’lık kişide 5-6 L arasında kan olmalıdır. Total kan hacminin % 45’ini hücresel elemanlar (intrasellüler sıvı), % 55’ini plazma (ekstrasellüler sıvı) oluşturur (Şekil 1.).
Şekil 1: Kanın plazma ve hücresel elemanlarına ayrılması * 1
2
Hematoloji ve Endokrin Fizyolojisi
Vücut hücreleri genel olarak, içinde bulundukları sıvı ortamından madde ve gaz alım verimi yaparlar. Dengeli ve kontrollü bir şekilde sürdürülen alım-verim, hücrelerin sağlıklı yaşam koşullarını sağlar. İç ortamın sabitliği homeostasis kavramı, belirtilen dengenin süregenliğini belirtir. Bu dengenin kurulmasında, kanın fiziksel özellikleri, bileşimi ve fonksiyonlarının devamlılığı çok önemlidir. Kandan dokulara, dokulardan kana geçişler yalnız kapillerler düzeyinde olur. Bu sınırlama kan hacminin korunması açısından gereklidir. Damar duvarlarının kasılabilirliği, kan akışının yönlendirilmesi, difüzyon hızının ayarlanması, kalp, beyin gibi hayati fonksiyonları yüksek organların kanlanması ve oksijenlenmesinde büyük önem taşır. Vücut sıvılarının en büyük bölümünü su oluşturur. Kanın sıvı kısmı-plazmanın da % 90 ı sudur. Yeni doğan bir bebeğin vücut ağırlığının % 75’inde su bulunur. Doğumdan itibaren yaş ilerledikçe suyun volümü azalır, yerini yağ dokusu alır. Suyunu kaybeden tohumun buruşması gibi, suyu azalan canlıda da yaşlı görünüm başlar. Hücreler kaybettikleri iyonları çevrelerindeki sulu ortamdan, difüzyon yoluyla geri alırlar. Bir iyonun kaybı yada aşırı artışı hücrede fonksiyonu bozar. Bu nedenle hücre membranından kolaylıkla difüze olan suyun önemi, bileşiminde bulunan iyonlarla birleştirilerek yorumlanmalıdır. Ekstrasellüler sıvı kompartmanları, interstisyel (hücrelerarası) sıvı, plazma (kan sıvısı), serebrospinal (beyin-omurilik) sıvı, intraoküler (Göz içi) sıvı, gastro-intestinal (sindirim kanalı) sıvı gibi ekstrasülleler sıvıların bileşiminde bulunan iyon konsantrasyonları da farklıdır. Bu nedenle kompartman hücrelerinin madde alım verimi difüzyon kat sayısına göre değişir. Vücutta günlük su kaybı ~ 2300 ml, su içilerek ve metabolik yoldan oluşan su ile dengelenmelidir. Vücut sıvılarının su dengesi kan hacmini de yakından ilgilendirir. Kanamalı bir hastada aşırı susama duygusu, sıvı hacminin korunması adına tetiklenmiş bir refleks olaydır. Refleksi başlatan uyaranlar kan hacmi ve basınç değişimleri ile kanın osmolaritesindeki değişimlerdir.
A- KANIN SIVI BÖLÜMÜ a- Plazma ve Serum Pıhtılaşması engellenmiş kan örneği, tüp içinde santrifüje edildiğinde üstte saydam sarı renkli plazma, altta kırmızı renkli yuvarlar sütunu (hücresel elemanlar) ortaya çıkar, Hücrelerin oluşturduğu sütun, total eritrosit hacmine yakın bir orantı (% 45) verir. Bu sütun un üzerinde plazmayı ayıran ince beyaz bir tabaka görülür. Bu tabaka eritrositlere göre sayıları çok az olan lökositlere aittir. Trombositlerin makroskobik ayırımı yapılamaz. Hematokrit terimi, total kan hacmi içindeki hücresel elemanların (eritrositler) % oranını belirlemek için kullanılır (Şekil 1). Antikoagülanla alınan kan örneğinde, fibrinojenin fibrine dönüşümü engellendiğinden, pıhtılaşma olamaz ve kan sıvı halde kalır. Kanı antikoagülan eklemeden, doğrudan aldığımızda kısa sürede pıhtılaşma olur. Sıvı haldeki kan katılaşır ve akamaz hale gelir. Pıhtılaşmış kan santrifüje edildiğinde, plazmaya benzer şeffaf sarı renkli bir sıvı açığa çıkar. Bu sıvının adı serum dur. Plazma ile serum
Hematoloji ve Endokrin Fizyolojisi
3
arasındaki en önemli fark serumda fibrinojenin bulunmamasıdır. Çünkü fibrinojen fibrine dönüşerek pıhtılaşma olayı tamamlanmıştır. Dolaşım sisteminde fibrinojenin fibrine dönüşümü, heparin gibi maddelerle engellenerek kan akışkanlığının devamı sağlanır. Kanın kırmızı rengi eritrositlerin içeriğindeki hemoglobinle ilgilidir. Eritrositlerin sıvı içinde ayrılması, plazma veya serumun sarı renkte görülmesine neden olur. Her iki sıvının eldesi sırasında sıvı renginin kırmızıya dönük bulunması, eritrositlerin hemolize olduğunu gösterir. Hemoliz nedeni, vücutta gelişen hemolitik bir etmenle ilgili veya kan alma işlemi sırasındaki yanlış bir uygulamanın sonucu olabilir.Bu koşullarda işlem tekrarlanmalı,sıvıdaki bilirubin düzeyi ölçülerek, hemoliz olayı takip edilmelidir. Pıhtılaşmaya bırakılmış kan örneği tüp içinde ½ saat bekletildiğinde, santrifüje edilmeden de serum sızması görülür. Olay fibrin liflerinin kasılabilme özelliğiyle ilgilidir. Pıhtının büzülmesi, damar içinde tıkanıklığın engellenmesi adına çok önemlidir. Pıhtılaşmanın tamamlandığı süreç içinde tetiklenen bir başka mekanizma, fibrinolitik (fibrinin eritilmesi) mekanizmadır. Damar sisteminde pıhtının büzülmesi yeterli değildir. Fibrin eritilerek tıkanmalar engellenir ve sistemik dolaşım normale döner. b- Plazmanın Bileşimi Plazmada % 90 su, % 10 organik ve inorganik maddeler bulunur. Suda erimiş ve dağılmış katı maddelerin % 7-8 g. kadarı proteinlere aittir. Plazma proteinleri albumin, globulin ve fibrinojen grubu olarak (3) farklı grupta ele alınır. Elektroforez yöntemiyle alt gruplarının ölçümleri yapılabilir. Total protein ortalama % 6.7 g ise % 4.0 g. Albumin, % 2,3 Globulin, % 0.3 g. fibrinojendir. - Plazma Proteinleri: Albumin; plazma proteinlerinin % 60 ını kapsar. Mol. ağ. 69.000 Daltondur. Plazma içinde yoğunluğunun yüksek olması, mol. ağırlığının düşük olmasına karşın kolloid osmotik basıncı önemli oranda etkiler. Plazmada 25-30 mm Hg olan onkotik basıncın korunmasında, kan ile dokular arasında osmotik dengenin ayarlanmasında önemlidir. Albumin kanda taşıyıcılık göreviyle ön plandadır. Yağ asidleri, metaller, iyonlar, enzimler, çeşitli hormonlar gibi çok farklı molekülleri taşıyabilir. Böbrekte Glomerul yumağından filtre olacak hormonları bağlayarak, kayıplarını önler. Ekstravasküler alanlarda transport yapabilirler. Molekülün sentez hızı kontrol altındadır. Örneğin açlık durumunda albumin yapımın azaldığı, nefrotik sendromlarda albumin kaybına karşın, yapımın hızlandığı gözlenir. Globulin; Albumin gibi taşıyıcılık özelliğine sahiptir. Kan glukozunun 2/3 si a- globuline bağlanır. Kanda serbest Hemoglobini bağlayan haptaglobulinler, a2- globulin fraksiyonunda bulunur. Oksidaz etkinliği olan ve plazmadaki Cu atomlarına % 90 taşıyıcılık yapan seruloplazmin a2 globulin yapısındadır. Tiroid hormonları, kortizol gibi hormonların taşıyıcısı olarak görevleri vardır. Plazmadaki lipidlerin % 75’i lipoprotein şeklinde taşınır. Vücudun önemli savunma molekülleri olan antikorlar d globulin yapısındadır. Enfeksiyon durumunda, hastalarda b-globulin artışı da gözlenir. b globulin artışı, albumin fraksiyonunda aynı miktarda azalma ile birlikte seyreder. Bu nedenle enfeksiyonlu hastaların albumin/globulin oranında düşüş gözlenir.
4
Hematoloji ve Endokrin Fizyolojisi
Fibrinojen; karaciğerde sentezlenen 340.000 dalton mol. ağırlığında plazma proteinidir. Trombinin etkisiyle fibrin moleküllerine dönüşür. Fibrin monomerleri, trombinin proteolitik etkisiyle, diğer monomerlerle polimerize olarak uzun fibrin liflerini oluşturur. Fibrin ağının kurulması ile pıhtı oluşumu tamamlanır. Fibrinojen molekülleri küçük dozda olsa bile, interstisyel sıvıya geçtiğinde zayıf bir koagülasyon görülür. Kapiller geçirgenliğin patolojik olarak artışı, dokular arasında fibrinojen birikimine neden olur ve plazma pıhtılaşır. Trombosit içindeki total proteinin % 15’i fibrinojendir. Bu moleküllerin karbon-hidrat yapısı, sedimentasyon sabiti ve viskozitesi plazma fibrinojen moleküllerine benzer. Yeni doğan kanında bulunan fibrinojenin de erişkin fibrinojeninden sialik asid ve fosforilasyon şekliyle farklı olduğu bilinmektedir. Fetus fibrinojeni trombinle, özellikle yüksek pH da normale göre daha uzun sürede pıhtılaşır. Bu nedenle, yeni doğanın pıhtılaşma süresi uzundur. Plazmaya özgün proteinlerin adları ve fonksiyonları - Haptoglobin-serbest Hemoglobini bağlar - Hemopeksin-Hem’i bağlar ve taşır. - Seruloplazmin-Cu+2 bağlar, Fe+2 i Fe+3 e dönüştürür. - Plazminojen-fibrinoliz proteindir. - Fibrinojen-pıhtılaşma proteinidir. - Protrombin-koagulasyon proteinidir. - Albumin, prealbumin- Yağ asidleri, bilirubin, hormon taşıyıcılarıdır. - Transferin-Demir taşıyıcısıdır. - Ferritin-Demir depo proteinidir. - Koagulasyon faktörleri (II, VII, IX, X)- kanın pıhtılaşmasını sağlarlar. Antitrombin-C - Pıhtılaşma inhibitörüdür. - Steroid hormon- bağlayıcı globulin= Steroid hormon taşıyıcıları - Tiroksin bağlayan globulin- Tiroid hormonun taşıycısı - a- fetoprotein: osmotik regulatördür, Hormon ve aminoasidleri bağlayan taşıyıcı proteindir. - C- reaktif protein: inflamasyonda etkin, C1q kompleman bağlayıcısı - İnsüline Benzer Büyüme Faktörü I (IGF-I): Büyüme hormonunun anabolik mediatörüdür. IGF-I resepetörüne bağlanır. Plazmada proteinler dışında glukoz, yağ asidleri, kolesterol, fosfolipid, lesitin, sfingomiyelin, ürik asid, kreatin gibi pek çok organik madde bulunur. Biokimyasal yöntemlerle miktarları, ölçülebilen bu moleküller çeşitli patolojik durumun göstergesi olarak artmış veya azalmış olarak sonuç verir. Hastalığın seyri ve tedavinin takibi açısından plazma bileşiminde bulunan maddelere ait normal değerlerin mutlak bilinmesi gerekir. İlgili bilgiler biokimya derslerinde detaylı olarak verilecektir. Kan plazmasının iyon bileşimi; Na+: 300- 330 mg/dl, K+: 12-25 mg / dl, Ca+2 = 8-11 mg/dl, Cl-: 355 -380 mg/dl, Fosfat: 2.6 -5.4 mg/dl,Sülfat: 1-1.8 mg/dl., HCO3- = 100-140 mg/dl, arasında normal değerler verir.
Hematoloji ve Endokrin Fizyolojisi
5
Kanın osmotik dengesi, damar içindeki hacminin korunması, hücrelerde membran potansiyelinin devamlılığı belirtilen iyonların dengesiyle çok yakından ilişkilidir. Plazma bileşenlerinin vücut sıvı kompartmanları içinde önemi Plazmada mevcut organik ve inorganik yapıların belirli sınırlar arasında sabit tutulması, hücre fonksiyonlarının sürekliliği açısından gereklidir. Örneğin plazma proteinlerinin osmotik (onkotik) basıncı 25 mm Hg dır. Plazma sıvısı dokular arasına geçtikten sonra suyun venöz uçtan damarlara geri dönüşü onkotik basınçla sağlanır. Proteinler su çekme özelliğiyle önemlidir. Onkotik basıncın % 80’i albumine bağladır. Total protein % 5.5 g. veya albumin % 2.5 g altına düşerse dokular arasında sıvı birikimi, ödem olur. Vücutta ödem oluşumunun temel nedenleri; 1- Kapiller basınç artışı 2- Kapiller geçirgenlik artışı 3- Plazma proetinlerinin azalması 4- Lenf dönüşünün tıkanmasıdır. Nefrotik sendroma bağlı idrarla protein kaybı, karaciğer hastalıklarında protein yapımının bozulması, böbrek yetmezliklerinde aşırı su ve tuz tutulmasıyla kapiller basıncın artışı, kalp yetmezliklerinde yada venöz tıkanıklara bağlı venöz basınç artışı, yanıklar veya yaralar nedeniyle protein kaybı gibi çok farklı nedenlerle ödem oluştuğunda, hastaların plazma hacim ve bileşiminde önemli değişimler olur. Osmotik ve onkotik dengenin bozulması tüm vücut sıvılarına yansır. Hekimin, plazma örneklerinde iyon takibi, organik bileşikleri izlemesi, eksilenleri tamamlayıcı, destek tedavi yapması gerekir.
KANIN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ Kan sudan ağır bir sıvıdır. Özgül ağırlığı, saf suyun 1000 olarak kabul edilirse, erkekte 10551060, kadında 1050-1056 dır. Eritrositlerin 1080-1089, Plazmanın 1027-1030 dur. Eritrositlerde özgül ağırlığın plazmaya göre yüksek olması, tüp içinde bekletilen antikoagülanlı kan örneğinde plazmanın ayrılmasına neden olur. Eritrosit sedimentasyonu (çökme) Hız olarak ölçülerek, patolojik nedenler üzerinde yorum yapılabilir. Eritrosit Sedimentasyon Hızı (ESH) eritrosit sayısı ve plazmanın bileşimindeki değişimlerden etkilenir. Kanın pH s. 37 oC de 7.35-7.40 arasında sabit tutulur. Arter kanında pH= 7.40, Venlerde pH= 7.35 dir. Kan pH sı 7 nin altında veya 7.7 nin üstünde olduğunda yaşam tehlikededir. Plazmadaki proteinler, serbest amino asidleri ve karboksil gruplarıyla H+ ni regüle edebilirler. Kanın tampon özelliği 1/6 oranında proteinlerle sağlanır. Plazma tampon sistemleri: H2 CO3 / H CO3, H2 PO-4 / HPO4- ve H protein / Protein- dir. Eritrositlerde karbonik asid, bikarbonat ve fosfat tampon sistemlerinden başka, tampon yeteneği çok yüksek olan hemoglobin/oksihemoglobin sistemi görev yapar. Tüm sistemlerin görevi kandaki artmış H+ ni bağlamak veya azalmış H+ i yerine koymaktır. Hedef pH nın 7.35 – 7.40 arasında tutularak, asidoz veya alkalozu engellemektir. Kanın viskozitesi: Akışkanlığa karşı gösterilen direnci belirtir. Suya göre değerlendirilir. Saf suyun viskozitesi 1 santipoise, kanın viskozitesi 3.5-5.4 santipoise, plazma viskozitesi= 1.8 santipoise’dur.
6
Hematoloji ve Endokrin Fizyolojisi
Viskozite eritrosit sayısı, total eritrosit hacmi, plazma proteinlerinin artışı gibi nedenlerle yükselir. Kanın Hemoreolojik özellikleriyle ilişkili olarak araştırılır. Kanın Donma (Kriyoskopi) derecesi: Kanın donma noktası: - 0.56 oC Plazmanın donma noktası: -0.54 oC dir. Donma noktası -1.85 oC olan bir çözeltinin osmotik basıncı 22.4 atmosferdir. Plazmanın donma noktası -0.54 oC olduğuna göre osmotik basıncı formüle edildiğinde 6.78 Atm. değeri bulunur. Bu sonuca göre kanın osmotik basıncı ~ 7 Atm. olduğu belirlenir. Eritrosit Sedimentasyon Hızı (ESH) Pıhtılaşması engellenmiş kan örnekleri özel derecelendirilmiş tüplere konup, dikey bir şekilde bekletildiğinde eritrositler belli bir hızda çökmeye başlar ve plazma açığa çıkar. Eritrositlerin kan içinde çökmesi özgül ağırlıklarının plazmaya göre yüksek olmasıyla ilgilidir. Özgül ağırlık farkına karşın eritrosit göçmesinde etken farklı nedenler üzerinde durulabilir. Örneğin eritrositlerin yüzeyinde sialik aside bağlı (-) elektriksel bir şarj olayı vardır. Damar içinde akan eritrositler (-) yükleriyle birbirlerinden uzaklaşırlar. Damar dışına alınan kanda (-) yükün azalması itici gücün azalmasına neden olur. Eritrositler geniş yüzeyleriyle yan yana dizilerek büyük agregatlar oluştururlar. Eritrositlerin gruplaşmasına (Fransızca Roulex) adı verilir. Sedimentasyon hızı roulex oluşum: hızıyla bağıntılıdır. Anemik koşullarda gruplaşma (dizilenme) daha kolaydır. Bu nedenle ESH yüksek bulunur. Polisitemik kanda ise aynı nedenle ESH düşüktür. Ancak tüm anemilerde ESH nın yüksek olması, koşul değildir. Sedimentasyon olayı yer çekimiyle de ilgilidir. Yer çekimi kuvvetinin olmadığı ortamda eritrositler çok geç sedimente olurlar. Eritrositlerin dizilenmesini etkileyen bir başka faktör plazmanın bileşimiyle ilgilidir. Plazma proetinlerinden globulin ve fibrinojenin artması koşulunda ESH yüksek bulunur. Globulin artışı aynı oranda albumin azalmasına neden olduğundan, albumin/globulin oranında azalma durumunda ESH ‘da artış gözlenir. Örneğin gebelik veya enfeksiyon koşullarında globulin ve fibrinojen artışı vardır ve ESH yüksektir. Eritrosit sayısı ve % Hematokrit azalması, genellikle kan viskozitesini etkileyerek ESH değiştirir. Viskozitenin düşmesi plazma hacmindeki artışla ilgilidir. Bu koşullarda plazma proteinlerinin yüzey elektriğini azaltıcı etkisi artar. (-) yük azaldığından ESH yükselir. Polisitemide viskozite artışı sedimentasyon hızını yavaşlatır. Orak Hücre (Sickle cell) Anemisi gibi eritrositlerin şekilsel bozukluklarında (Poikilositoz), megaloblastik anemiler gibi eritrosit büyüklük farklılığında (Anizositoz) rulo oluşumu güçleşir. Bu nedenle ESH düşük bulunur. Sonuç olarak ESH çoğunlukla plazma moleküllerinden etkilenen, hastalık tanısında non-spesifik bir gösterge olmasına karşın takibi gereken bir parametredir. ESH antikoagülanlı kan örneğinde. ½ sa, 1 sa., 2 sa ve gereğinde 24 sa. sonra üstteki plazma sütunu ölçülerek değerlendirilir. Fizyolojik koşullarda ESH; Yeni doğanda 0-1 mm/ saat, Kadında= 0-16 mm/sa (ortalama 8 mm/sa),
Hematoloji ve Endokrin Fizyolojisi
7
Erkekte= 0-8 mm/ sa. (ortalama 4 mm/sa) dir. Farklılığın nedenleri fizyolojik yada patolojik koşullara göre açıklanabilir. ESH artışına neden olan fizyolojik koşullar:Gebelik, Menstrüel kanama dönemleri, Yaşlılık, Egzersiz,Yemeklerden sonra. ESH artışına neden olan patolojik koşullar: 1- Plazma proteinlerinin artması (haptoglobin, seruloplazmin, d globulinler fibrinojen vb) 2- Doku haraplanmaları (bakteri toksinleri, droglar, enfeksiyon koşulları) 3- Karaciğer, kalp, böbrek gibi organların yetersizliği, 4- Romatizmal hastalıklar ve kanser vakaları vd. ESH nın ölçümüyle spesifik bir hastalığa tanı konamaz. Ancak hastalığın yada tedavinin takibi için gerekli bir parametredir. Rutin kan tayini yapılan laboratuar listelerinde yer alır. “Bilim gitmeli bilenden bilmeyene Varlıklı olmalı bilen Karanlığı delen ışıklar gibi Hep gülmeyi öğreten” “Bakmazmısın şu doğanın yasalarına Görmezmisin bahçıvanın göz yaşlarını gelen ayaz dokunmaz kart dallara Baharda Kavurur fidanları” H. Hüseyin “Ciltler devirip, hayli kitaplar okudum Öğrendiklerimin hepsini derslerimde okuttum Aylar seneler geçti bu minval üzerine Meçhul okadar çoktu ki malumu unuttum” Mevlana- Rubai
B- HÜCRESEL ELEMANLAR (KAN YUVARLARI) Kanın hücresel elemanları üç büyük grup içinde ele alınır; Alyuvarlar (Eritrositler), Akyuvarlar (Lökositler) ve Kan Pulcukları (Trombositler) (Şekil 2).
Şekil 2: Kan hücrelerinin morfolojik görünümleri *
8
Hematoloji ve Endokrin Fizyolojisi
1- Eritrositler: Bikonkav disk şeklinde hücrelerdir. Hücre yüzeyi, geniş difüzyon alanı şeklinde biçimlenmiştir. Orta bölgedeki çöküntü alanı difüzyon mesafesinin kısa olmasını sağlar. Hücreler, şekil olarak yüksek kapasitede gaz alım verimi ve transportuna uygundur. (Şekil 2) Nukleusları, mitokondri, golgi aygıtı, endoplazmik retikulum gibi çok önemli organellerinden yoksundur. Organel kaybı, iç hacimde daha fazla hemoglobin molekülünün taşınabilmesini sağlar. Dolaşım sistemindeki eritrositler eşit hacimdedir ve eşit miktarlarda hemoglobin içerirler. Eritrositlerin sayıları, deniz seviyesinde kadında 4.2-5.5 milyon/mm3 (ortalama 4.5 milyon/mm3), erkekte 4.4-6.0 milyon/mm3 (ortalama 5.5 milyon/mm3) dür. Yeni doğan bebekte, yaşamın ilk haftasında eritrosit sayısı 6-7 milyon/mm3 dur. Sonraki haftalarda sayıca azalma olur ve normale yakınlaşır. Eritrositlerin total kan hacmine göre (%) oranları, % Hematokrit değerleriyle izlenir. % Hematokrit; kadında % 36-45 (% 40), erkekte % 42-50 (% 46) arasında normaldir. Kadın, erkek farkı, eritrositlerin sayısal farklılığıyla bağıntılıdır. Plazma hacminin fizyolojik koşullarda değişimleri de görece % hematokrit farkı yaratabilir. Hemoglobin miktarı; kadınlarda 12-16 g/dl, erkeklerde 14-18 g./dl.dir. Sağlıklı bir insanın kan tablosunda bu üç parametrenin ölçümü çok önemlidir. Kişide anemi, normal veya polistemi tanısı, bu üç parametrenin birlikte değerlendirilmesini gerektirir. Bu temel ölçümlerden yararlanılarak, (3) eritrosit indeksi daha saptanmaktadır. Anemi tiplerinin değerlendirilmesinde kullanılan indeksler; tek eritrosit hacmi, tek eritrosit hemoglobini, total eritrosit kitlesine uyan hemoglobin konsantrasyonudur. Özel formüllere göre hesaplanan bu parametreler, elektronik sayıcılardan alınan genel hemogramlardan doğrudan okunabilir. Eritrositlerin çapı 7.5-8.7 m, kalınlığı 1.9-2.2 m dur. Eritrositlerin hacmi 80-95 m3 arasındadır. Hemogramlarda tek eritrosit hacmi, İng: Mean Corpuscular Volume kelimelerinin baş harfleri, MCV ile gösterilir. MCV değerleri normal olan eritrositler normosit, MCV < 80 m3 olanlar mikrosit, MCV > 95- 100 m3 olanlar makrosit özellikte tanımlanırlar. Makrositoz ve mikrositoz sözcüklerindeki sitoz eki çokluk anlamında kullanılır. Örneğin anemik bir hastada hücrelerin çoğunluğu, 60 m3 den küçük bulunmuşsa ortalama eritrosit hacmi, MCV = 60 m3 olarak ifade edilir ve mikrositoz dan söz edilir. 120 m3 den büyük bulunduysa makrositoz olgusu geçerlidir. Hemogramlarda MCH sembolü; İng. Mean Corpuscular Hemoglobin, ortalama tek eritrosit hemoglobinini belirtir. Ortalama normal değeri: 28-32 pg/hücre dir. MCHC sembolü; İng Mean Corpuscular Hemoglobin Concentration sözcüklerinin baş harflerini taşır. Total eritrosit hacmi (% hematokrit) ne uyan, ortalama eritrosit hemoglobin konsantrasyonunu gösterir. Normali % 32- 36 (g/dl) dir. MCH ve MCHC arasındaki farkın dikkatle ayırt edilmesi gerekir. MCH tek bir eritrositteki ortalama hemoglobin miktarını ağırlık cinsinden verir. Ağırlık ünitesi pg/hücredir. MCHC ise belli hacimdeki eritrosit kitlesindeki hemoglobin konsantrasyonunu; hemoglobin ağırlığının, içinde bulunduğu hacme göre oranını belirtir. 100 ml’lik eritrosit kitlesinde kaç gram hemoglobin bulunduğunu gösterir. Birim olarak g./dl eritrosit veya doğrudan (%) ile ifade edilir. Örneğin, 100 ml eritrosit süspansiyonu içinde normalde 32-36 g. hemoglobin bulunması gerekir.
Hematoloji ve Endokrin Fizyolojisi
9
Eritrositler MCH ve MCHC değerlerine göre normokrom, hiperkrom ve hipokrom olarak da gruplandırılırlar. Hipokromlar MCHC < 30 g/dl, hiperkromlar MCHC > 36 g/ dl Grubunda yer alırlar. Normokromların MCH ve MCHC değerleri normal sınırlardadır. Hemogramlarda eritrosit hacimleri (MCV) ve hemoglobin konsantrasyonları (MCHC) birlikte değerlendirilerek anemi sınıflandırılması yapılmaktadır. Hipokrom-makrosit, hipokrom-mikrosit, hiperkrom makrosit, hiperkrom-normosit gibi sınıflandırmalarda anemilere ait etiyolojik nedenler açıklanabilir.Makrositoz ve mikrositoz tanımında eritrosit hacmi (MCV) yanında eritrosit çaplarıda önemsenir. Çapları 8 m dan büyük hücreler makrosit grubuna alınır. Geçmiş yıllarda, yaklaşık 500 eritrositin çapı tek tek ölçülerek, çap dağılım (%) sini gösteren eğriler hazırlanırdı. Price-Jones eğrisi olarak tanımlanan eğrilerin normale göre sağa veya sola kayması makrositoz ve mikrositoz olarak alınırdı. Günümüzde, eritrositler şekil, hacim ve çap değişimleri açısından, elektronik kan sayıcılarında kolaylıkla incelenebilmektedir. Bilgisayar hemogramlarında “ Red cell distribution Width” (RDW) eğrileri çizilmekte ve maksimal amplitüdü gösteren değere ait (%) oran bildirilmektedir. Eritrosit boyutlarındaki dağılım genişliği (RDW) normal sınırları % 11.5-14.5 arasındadır. Kan örneğindeki eritrositlerin çapları normalden farklı bulunduğunda anizositoz terimi kullanılır. İzo-sitoz: hücrelerin eşitliği demektir. “An” hecesiyle eşitliğin kaybolduğu gösterilmektedir. RDW ‘nin yüksek bulunması, anisositozun önemli bir göstergesidir. RDW (%) > 16 ise anizositoz (+) ile, % > 18 ise (++) ile tarif edilir. Anizositoz RDW büyüklüğü ile ilgili, çap dağılımındaki eşitsizliği (farklılığı) belirlemektedir. RDW (%) ve MCV m3 değerleri arasındaki ilişki önemsenmekte ve anemilerin sınıflandırılmasında yararlanılmaktadır. Eritrositlerin çoğunlukla çap dağlımını gösteren RDW ile hacimlerini gösteren MCV arasındaki ilişki şu örneklerle açıklanabilir. Talasemik kişilerin RDW değerleri normal, MCV leri düşüktür. Demir eksikliği anemisi olanlarda RDW yüksek, MCV normal veya küçük bulunur. Pernisiyöz anemide RDW yüksek, MCV normaldir. Bu sonuçlara göre eritrositlerin hacimleriyle çapları arasında belirli ve kesin bir ilişki görülmemektedir. Ancak aneminin temel nedenlerine bağlı morfolojik değişimler, hücrenin şekil, hacim ve yapısına yansımaktadır. Önemli olan belirtilen parametrelerin spesifik tanıya yardımcı olup olamayacağının anlaşılmasıdır. Lökositler (akyuvarlar): Total kan hacmi içinde çok küçük bir yer kaplarlar.Tüp içinde eritrosit kitlesinin üzerinde ince beyaz bir tabaka olarak ayırd edilirler. Lökositler eritrositlere oranla büyük çaplı hücrelerdir. Olgunlaşmış olarak kemik iliği veya lenfoid dokularda beklerler. Özgün uyaranlarla dolaşım sistemine katılırlar. Lenfatik sistemde ve damar dışında, dokular arasında dolaşırlar. Vücudun genel savunma hücreleridir. Savunma sistemi içinde fonksiyonlarına göre farklılaşmış hücrelerdir. Sitoplazmadaki granüllerine göre Granulositler; Nötrofil, Asidofil, Bazofil ve Agranulasitler; Monosit ve lenfositler olarak adlandırılırlar (Şekil 2). Granulositler çok nukleuslu (polimorf), agranulositler tek nukleuslu (mononuklear) hücreleridir. Total lökosit sayısı 4.000-11.000/mm3 arasındadır. Gün içinde belirtilen sınır-
10
Hematoloji ve Endokrin Fizyolojisi
lar içinde farklı sayılarda bulunurlar. Alt gruplarıyla ilgili bilgi lökositler başlığı altında ele alınacaktır. Trombositler (Kan pulcukları): Kan içinde en küçük çaplı (2-4 m) nukleusu bulunmayan hücrelerdir (Şekil 2).Sayıları 150.000-450.000 (~ 300.000) / mm3 arasında normal kabul edilir. Kanama durumunda, kanamayı durdurmak (hemostaz) ve pıhtılaşmayı sağlamakla görevli hücrelerdir. Boyalı yayma preparatlarında birbirlerine bağlı mor renkli kümeler şeklinde bulunurlar. Adezyon özellikleriyle, zedelenmiş bir damarda tampon görevi yapar ve tıkaç oluştururlar. Ekisikliklerinde kanama diyatezlerinden söz edilir. Fonksiyonlarıyla ilgili geniş bilgi, trombositler başlığı altında verilecektir. Trombositler faz-kontrast mikroskoplarında % 1 amonyum oxalat’la dilusyon yapılarak sayılabilirler. Elektronik sayıcılardan alınan sonuçlarda trombosit sayısı ile total trombosit hacmi ayrı ayrı belirtilir. Sayı ile hacim arasında ters ilişkinin olduğuna dikkat çekilmektedir. Ortalama Trombosit Hacmi (İng: Mean Platelet Volume-MPV), hipertiroidizm, miyeleproliferatif vd. hastalıklarda karakteristik artış gösterdiğinden (parametre) önemlidir. Ankikoagülanla (EDTA) alınan kan örneklerinde, 2 saatlik bekleme sürecinde trombositlerin % 15-25 şişme gösterirler. Bu nedenle ölçüm sürecine dikkat edilmelidir. Sonuçlar yanıltıcı olabilir.
HEMATOPOEZ (HEMAPOEZ) Embriyo, fetus, yenidoğan ve erişkin yaşamında farklı organların, farklı hücrelerinde gerçekleşen “kan yapımı” olayına hematopoez (hemapoez) adı verilir. Kan hücrelerinin oluşum, çoğalma ve farklılaşma süreçleri, organizmanın gereksinimine bağlı değişim gösterebilir. Prensip fizyolojik koşullara göre, dolaşımdaki hücre sayısını sabit tutabilmektir. Eritrositler nukleustan yoksun hücrelerdir. 100-120 günlük yaşam süresini tamamladıktan sonra, çoğunlukla dalakta ölürler. Lökositler nukleuslu hücrelerdir. Ancak olgun kan hücresi şekline farklılaştıklarında, bölünme yeteneklerini kaybederler. Ömürleri çok kısadır ve çoğunlukla mikrobik enfeksiyon alanında ölürler. Trombositler kanama bölgeleri veya zedelenmiş damar yüzeyinde, kanamayı önlemek için oluşan fibrin ağları içinde yok olurlar. Vücudun hücre düzeyinde oksijenlenmesi, toksik gazların atılması, mikroorganizmaların yok edilmesi, mikroplara karşı direnç kazanılması, kanamaların engellenmesi gibi yaşamsal fonksiyonların devamlılığı, kan hücrelerinin sürekli yapılmasını gerektirir. Bu nedenle kan yapım organlarında hemapoetik kök hücrelerinin üretimi, sayılarının sabit tutulmaları, çok önemlidir. Gereksinme durumunda doğum öncesi kan yapan organlar yeniden aktifleşir ve kan yapımına yardım ederler.
HEMAPOETİK SİSTEMLER Mezoblastik Dönem: Gebeliğin ilk 10 haftası süresince, embriyonun kan yapım yeri vitellüs kesesinde, mezodermal hücrelerdir. Kan hücreleri adacıklar şeklinde kümeleşerek kan damarlarının taslak yapısını kurarlar. Bu hücrelerden gelişen hücreler kök hücre özelliğindedir. Kök hücrelerin oluşturduğu hücreler ise blastik karakterdedir. Hepatik Dönem: Gebeliğin 4. ayından itibaren fetusta organların gelişimiyle başlar.Kan hücreleri karaciğer (% 80) ve dalak (% 20) da oluşur. 7. ayda dalağın kan yapım fonksiyonu
Hematoloji ve Endokrin Fizyolojisi
11
sona erer. Karaciğer doğuma kadar hücre yapımına destek verir. Erişkin yaşamında akut kan kaybı gibi acil durumlarda, her iki organ aktifleşerek kan hücresi yapmaya yeniden başlar (Şekil 3,4).
Şekil 3: 13 günlük fare fetus karaciğer hücre kültürlerinde proeritroblast, bazofilik eritroblast, polikromatofilik eritroblastlar ve blastik hücrelerin yüzeyindeki eritropoietin reseptörlerine ait elektronmikrograflar.(R. Yiğit’in Doçentlik tezinden 1980)
Şekil 4: Polikromatofilik eritroblastlarda hemoglobin sentezinin başlaması ile kromatin belirginleşmesi, hemoglobin artışı ile nukleusun küçülerek kenara itilmesi ve hücrenin büyümesi. Ortokromatofilik eritroblastdan nukleusun atılması ile retikülosit oluşumu. (R.Yiğit’in Doçentlik tezinden 1980)
Hematoloji ve Endokrin Fizyolojisi
Hücresel %
12
Yaş (yıl) Şekil 5: Farklı kemiklerde aktif kırmızı ilik yüzdesinin yaşa bağlı değişimi. (K 4)
Miyeloid Dönem: Kemik iliğinde kan hücrelerinin yapımı, hepatik dönem içinde 16. haftada başlar. Gebeliğin 7, 8, 9. aylarında karaciğerde kan yapımı çok yavaşlar. Görevi kemik iliği üstlenir. Bu görev yenidoğandan ölüme kadar yaşam boyu devam eder. Yenidoğan bebeğin tüm kemikleri kan hücresi yapabilme kapasitesine sahiptir. İlerleyen yaşlarda kemiklerde yağ dokusu gelişir. Kırmızı ilik uzun kemiklerin uç (epifiz) kısımlarına itilir. Kısa ve yassı kemiklerin tüm gövdesinde ve ekstremitelerin proksimal bölgelerinde aktif kan yapımı devam eder. Bu bağlamda, kemiklerde kan yapan bölüm olarak kırmızı ilik tanımı yapılır. Sarı ilik yağlı dokuyu belirtir.Sarı ilik kan hücrelerinin üretilemediği bölgelerdir (Şekil 5.). Yeni doğanda kan yapımını sağlayan aktif ilik 70-90 ml.dir. 5 yaşından sonra, kemik iliğine yağ hücrelerinin infiltrasyonu başlar. Bu nedenle ilik aktivitesi kemik büyümesine eşlik edemez. 15 kg ağırlğında bir çocuğun total ilik miktarı 1600 ml, aktif iliği 1000-1400 gr.dır. 70 kg ağırlıktaki erişkin bir erkekte ise total ilik 2000-4000 ml iken aktif ilik 1200-1500 gr.dır (Şekil 5). “Taşlama_ Yarı soylu, yarı zengin / Yarı bilge, yarı çocuk / Yarısı da düzenbaz/ Belki bütün biri olur sonunda. Puşkin” Kemik iliğinin kan hücrelerini yapabilmesi için; 1) Hemapoetik maddeler: Amino asidler, Vitaminler, Mineraller. 2) Mitotik Faktörler ve Hormonlar: Eritropoietin, trombopoietin, steroid hormonlar, sitokinler vd.gereklidir.