Tibbi Yunanca ve Latince Sozluk

Page 1

TIBBÎ YUNANCA VE LATİNCE (Kelime kökleri, temel ve öncü sözcükler)

Emin Günhan Yayla Murat Yayla

NOBEL TIP KİTABEVLERİ -i-


© 2009 Nobel T›p Kitabevleri Ltd. fiti. Tıbbî Yunanca ve Latince (Kelime kökleri, temel ve öncü sözcükler) Yazan: Emin Günhan Yayla, Murat Yayla ISBN: 978-975-?-?-?-?-?-?

Bu kitab›n, 5846 ve 2936 say›l› Fikir ve Sanat Eserleri Yasas› Hükümleri gere¤ince yazar›n yaz›l› izni olmadan kitab›n bir bölümünden al›nt› yap›lamaz; fotokopi yöntemiyle ço¤alt›lamaz; resim, flekil, flema, grafik, vb. ler kopya edilemez. Her hakk› Nobel T›p Kitabevleri Ltd fiti’ne aittir.

Düzenleme:

Nobel T›p Kitabevleri Özkan Kaya

Kapak:

Özkan Kaya

Bask› / Cilt:

Nobel Matbaac›l›k, Had›mköy-‹STANBUL

NOBEL TIP KİTABEVLERİ LTD. ŞTİ. ÇAPA Millet Cad. No:111 Çapa-‹stanbul Tel: (0212) 632 83 33 Fax: (0212) 587 02 17 CERRAHPAfiA Cerrahpafla T›p Fakültesi Karfl›s› Park içi Cerrahpafla-‹stanbul Tel: (0212) 586 17 58 KADIKÖY R›ht›m Cad. Derya ‹fl Merkezi No: 7 Kad›köy-‹stanbul Tel: (0216) 336 60 08 SAMSUN Ulugazi Mah. 19 May›s Bulvar› 16/6 Tel: (0362) 435 08 03 ELAZI⁄ Yahya Kemal Cad. Üniversite Mah. No: 36/B Tel: (0424) 233 43 43 ANTALYA Meltem Mahallesi, Dumlup›nar Bulvar› Falez Sit. Toros Apt. No:183/2 Tel: 0 (242) 238 15 55

Ankara MN MED‹KAL & NOBEL TIP K‹TABEV‹ Halk Sok. No: 5 S›hhiye-Ankara Tel: (0312) 431 16 33 ‹zmir / Bornova ‹ZM‹R GÜVEN K‹TABEV‹ 168. Sok. No: 10/1 Bornova-‹zmir Tel: (0232) 339 16 96 ‹zmir / Konak ‹ZM‹R GÜVEN K‹TABEV‹ SSK ‹fl Han› P/36 Konak-‹zmir Tel: (0232) 425 27 58 Adana ADANA NOBEL YAYIN DA⁄ITIM Adnan Kahveci Bulvar› 31/C Adana Tel: (0322) 233 00 29 Bursa GÜNEfi & NOBEL TIP K‹TABEV‹ Alt›parmak Cad. Burç Pasaj›, Bursa Tel: (0224) 224 60 21

- ii -


-

ÖNSÖZ -

“Önsöz’ün” hemen ardından, lûtfen, “Sonsöz’ü” de Okuyunuz. “Jinekolojik ve Obstetrik terimler” sözlüğümüzün (2007) girişinde, Konfüçyüs’ün (Kung Fu Tzu İ.Ö. 6.yy.): “İmparator olsam, ilk işim bir sözlük yazdırmak olurdu, herkes ne dediğini bilsin!*” yorumunda bulunduğu bir tümcesini kullanmıştık. Biri diğerinin “muhatabı / dinleyeni” olacak kişilerin, gereğinde, sözlükler ellerinin altında bulunmalıdır ki, karşılıklı olarak doğru bir şekilde anlaşabilsinler. Kung Fu Tzu bu düşüncesini, kim bilir, belki de, içine düştükleri “dil” kargaşası nedeniyle anlaşamayan ve yapılarını tamamlayıp bitiremeyen, Babil Kulesi (Cennet’e ulaşıncaya kadar yükseltilmek istenen yapı: Ziggurat) işçilerini betimlemek amacını güderek dile getirmişti!? Zira, rastlantı mı, alıntı mı, yakıştırma mı bilemiyoruz? Ama Yunanca’da, Babil kelimesinden türetilmiş olan, şöyle bir sözcük bulunmaktadır : Babilonya / Vavilonya** = β α β υ λ ω ν ί α : Curcuna, kıyamet, karışıklık, ortalığın ana baba gününe dönmesi, her kafadan bir ses çıkması! Ağızdan çıkan her ses, aslî bir işareti, bir kök harfi belirler. Eskiler buna “Huruf-u asliye = temel/özgün harf” demişlerdir. Genellikle üç harften oluşur ve bir veya birden fazla sözcük yapısında ortak ve kalıcı ses/sesleri, sonrasında da, söylem’i (telâffuzu) oluştururlar. Bu temel harflere : “ KÖK ” kelime demekteyiz. * Yakıncı, Cengiz : www.tipterimleri.com ** Vavilonya : Günümüzdeki okunuşu ile

- iii -


Batılı ülkeler, başta hekimlik olmak üzere, doğa, hukuk, siyasal, sosyal, teknik bilimler ve güzel sanatlarla ilgili olguları, kaynak dillerden yararlanarak, kök - etimo(s) = έ τ υ μ ο ( ς ) - niteliğindeki öncü/temel kelimeleri, lisanları çerçevesi içine almışlardır. Kelimelerin kökenine inilmeye çalışılan bir sözlükte, sadece çeviri yapma görevi mi üstlenilmeli, yoksa kısmen araştırmacı da olunmalı mıdır? Her halde, gerektiğinde ve yeri geldikte, abartıya kaçmadan, birkaç kelime bilgi ilâvesi, çok görülmemelidir. Bir dilden diğerine, hem harf çevirisini gerçekleştirmek, hem de çeviriyi, o dilin fonetiğine uygun düşecek şekilde uygulayabilmek, pek de kolay olamamaktadır. Üstelik, zamanında bu işlere baş koymuş olanlar, sadece yeni kelimeler var etmekle kalmamışlar, yaptıkları bileşik kelimelerle, neredeyse tümce oluşturmuşlardır. Yazının tam burasında, tipik bir örnek bulabilir miyim (G.Y.) umuduyla “Dorland” ın 30. baskısından bir sayfayı (343), rastgele açmış bulundum.Ve 1947 ya da 48 lise yıllarımdan birine “vakumlandım” ! Tam bir “back to the past” olayı ! O yıl, Edmond Rostand’ın “Cyrano de Bergerac” isimli eseri, İst. Şehir Tiyatrolarında sahneleniyordu. Lisedeki edebiyat/felsefe hocamız, orijinal eserden bize bir parça okurken, eserde adı geçen bir kelime “topluluğu”, belleğimde hâlâ koruduğu yerine mıhlandı! “İpo-kampelefando-kamilos = ι π π ό - κ α μ π - ε λ έ φ α ν τ ο - κ ά μ η λ ο ς ” (Mitolojide adı geçen bir yaratık : Fil (benzeri) devemsi, bir deniz atı! ) Hemen belirtmek isteriz ki, yukarıda adı geçen mitolojik yaratığımızda bulunan “deve” dışındaki tüm kelimeler, sözlük içinde mevcuttur. Deve ile ilgili tıbbi nomenklatur’a geçmiş bir kök kelimeye rastlayacak olursak, onu da kesinlikle sözlük içine alırız. İnanılması güç ama, 1900 yılından bu yana yayınlanmakta olan “Dorland” sözlüğünde, ilgisiz gibi görünen o kadar çok kelime terminolojiye girmiştir ki hayret edersiniz. Şimdi, bizi böyle bir vurgulama yapmaya yönelten ve G.Y. yı bu denli geçmişe götüren, “tümce kılıklı” anlatıma dönelim. Orijinal yazılımı: “ X ε ί λ ο - γ ν ά θ ο - π ρ ό σ ω π ο - σ χ ί ζι ς : Türkçe okunuşu da: “Hilo + ğnato + prosopo + shizis”. (Amerikalılar nasıl okurlar bilemeyiz, ama kendi fonetiklerine göre şöyle yazmışlar : “Cheilo + gnatho + prosoposchisis”). Amerikanca ve Türkçe çevirisi de aşağıdaki gibidir: (A developmental anomaly consisting of an oblique facial cleft, continuing into the lip and upper jaw = Bir gelişim anomalisi olarak, yüzden başlayıp, eğimli bir şekilde dudak ve üst çeneyi de içine alan ya- iv -


rık oluşumu. Fetal gelişim sürecinde oluşan, majör anomali türlerinden biri). Latincede de bu tür anlatımlar bulunuyor olduğu nedenle, bir örnek de “terminologia anatomica” (TA) daki Latince kelime grubundan verelim : “Processus ethmoidalis conchae nasalis inferioris” = Burunun aşağı konkasındaki etmoidal çıkıntı. Tıpkı, “dinozorlar!” döneminden kalma pek çok hekimin, hâlâ dilinden düşmeyen, şu meşhur: “Sulcus musculi tendini (flexoris) hallucis longi” gibi… Latince ve Yunanca orijinal yazılımları barındırmayan önceki kök kelimeler sözlüğümüzü hazırlarken, İ.Ü. Edebiyat Fakültesinin eski Yunan Dili eğitimi veren hocalarından sayın Prof. Güler - Vedat Çelgi ile 2006 yılında gerçekleştirdiğimiz özel konuşmada, antik Yunanca metinlerin nasıl telâffuz edilmesi gerektiğinin tam anlamıyla bilinemediği vurgulanmıştı. (Bu konuyla ilgili olarak leksikolog sayın Faruk Tuncay’ın katkısını da biraz aşağıda, ayrıca okuyacaksınız).Ve hatta, Çelgi hocalar, modern düşüncenin öncülerinden olan Erasmus’un (Desiderius E. : 1466-1535) : “De recta Latini, Graecum sermonis pronuntiatio” (Hakkıyle telaffuz edilen bir Yunancanın, dosdoğru bir Latince ile ifadesi) isimli eserindeki söyleniş/söyleyiş tarzını, Türkçe için, esas aldıklarını belirtmişlerdi. Günümüzde, özellikle yeni Yunanca için Erasmus öğretisine pek fazla itibar edilmediği söylenmektedir*. Erasmus’u böyle bir yoruma yönelten/yöneltmiş olan ne tür bir düşünce olabilir idi? Yunanca’nın orta çağdaki kredisi çok düşükmüş ve bu dilde yazılmış metinlerdeki bilgileri âdeta geçiştirirlermiş! Hatta: “Anlayamayacağınız şeye itibar etmeyin” anlamında “Graecum est non legitur” (Grekçedir, okunmaz) gibi bir yakıştırma dahi yaparlarmış! Herhalde o dönemde, Yunancanın kural tanımaz (!) bir dil olduğunu vurgulamak için olsa gerekti! Ancak sonrasındadır ki bilim adamları indinde, Yunanca’ya karşı da olumlu bir eğilim başgösterir. Nitekim, Rönesansı tetikleyen olguların bir bölümünün, İstanbul’un fethinden önce, İtalya’ya, Fransa’ya, İngiltere’ye göç eden Bizanslı bilim adamları sayesinde gün ışığına çıktığı düşünülmüştür. [Gerçekte Yunanca, şu veya bu şekilde, yedeğine Latinceyi de alarak, batı dünyasının benimsedi*

Magdalini Çokona -özel konuşma- Zoğrafyo lisesi felsefe öğretmeni.

-v-


ği anatomik nomenklaturu (NA : Nomenclatura Anatomica : Anatomik İsimler (terimler dizini/sözcük kadrosunu) ve anatomik terminolojiyi (TA : Terminologia Anatomica : Anatomik Terimler bilimini) var etmiştir]. Başlangıçta, M.Ö. 800’ lerden, milâdın hemen sonrasına kadar, Yunanlı ebeler, Hipokrat ve Galenos’un çalışmaları, Grekçe’ye, hekimlik dili yönünden ağırlık kazandırmıştır. Bunların ardından önce Romalıları, Çinlileri ve İtalyanları görüyoruz: Celsus, Soranus, Plinius, Rufus, Aetius, Shu-Wei, Magnus, Lanfranc, Gradi, Chen-Heng, Leonardo, Vesalius, Eustachio, Aranzi, Fallopio vd. Ve sonrasında Latince, bilim ortamı ve edebiyat sahnesindeki yerine oturur. Latincenin sözcük zenginliği - ki aslında Yunanlılara borçludurlar - alfabe düzeni, yazım ve telâffuz kolaylılığı; İtalyanların güzel sanatlarda ağır basmaları, hekimlik dünyasındaki yerini almasına neden olur. Ancak hemen belirtelim ki Yunanca, günümüzde tıbbi nomenklaturdeki “kelime köklerini” var etmeye ve uluslar arası kabul gören terimleri oluşturmaya ve öncülüğüne devam etmektedir. 2000 li yılların başından çok taze bir örnek verelim: Etkisi altında bıraktığı yerleri tarumar etmiş olan: “Katerina” kasırgası! (Katerin = κ α θ α ι ρ ε ί ν : Yıkmak, yerle bir etmek.) Fonetiğimize daha uyumlu geldiği için olsa gerek, başta İngilizce olmak üzere, birçok dilden aldığımız sözcüklerde, daha ziyade Fransızca telâffuzu yeğlemekteyiz. Bunun gerekçeli nedenini bilemiyoruz. Ancak şunu belirtelim ki, on altıncı yy. Fransızların da, Latincenin etkisinden kurtulmak için verdikleri bir uğraş dönemi olmuştur. O zamana kadar Fransızcanın, ticari işlemleri yürütmek ve ülkelerine ait sorunları gidermek için başvurdukları bir dil olduğu savunulur; buna karşın Latincenin, sözcük zenginliğinin yanında, yazım kararlılığı ve saygınlığının bulunduğu söylenirmiş. Nitekim, Fransızca sözlükleri açtığımızda, hemen hemen tüm kelimelerin, Latince ya da Yunanca hangi kelime/kelimelerden indiği ya da türediği, hangi yıllardan bu yana kullanıldığı belirtilmektedir. Günümüzde, dünya dillerine, “52000” dolaylarında kelime vermiş bulunan Yunanlılar’ın, bir “dil ihraççısı*” oldukları vurgulanmaktadır. Bu vurguyu yapmakta da haklıdırlar. Ancak, “imam ne derse desin, cemaat bildiğini okur” örneği, günümüzde Avrupalılar, Yunanca’yı genelde, eski Yunanlılar gibi, okuyup yazmaktadırlar. * Ceylan T.M. : Cumhuriyet Bilim Teknik Mecmuası. 2006; 988:11

- vi -


Örneğin: Antik (Arheos = α ρ χ α ί ο ς ) Yunancada, “beta” ile yazılan kelimeler, her zaman olmamakla beraber, yine, “B” sesiyle okunurmuş. Günümüz Yunancasında bu harf yerini “V” okunuşuna bırakmıştır. Örneğin: Biblio= Vivlio = Kitap; Bios = Vios = Hayat, canlı varlık; Bulimia = Vulimia = Aşırı iştah; Diabitis = Diavitis = şeker hastalığı, vb. gibi… Düşündük ve “B” ile başlayan Latince kelimeleri de göz önüne alarak, tutumumuzda “B” yazılış ve okunuşunu benimsedik. (Latincede de “B” harfi: “F” veya “P” okunabilmektedir). En iyisi, bu konuyla ilgili olarak sözü, sayın Faruk Tuncay’a aktarmak istiyoruz. Pekçok çalışma arkadaşıyla birlikte, dokuz yılda tamamladıkları, kırk bin kelime ve yedi bin Atasözü barındıran “Yunanca - Türkçe” sözlüğün iki editöründen biridir. Günhan bey, Bu VİTA (B) ve MP (B) konusunun içinden çıkmak zordur. Size işin çapraşıklığını anlatmak için bir örnek vereyim: Eski Yunanlı tiyatro yazarı Kratinos’un (i.ö. v. Yy) parçaları bulunmuş bir eserinde, bir koyun melemesi vardır. Koyunun nasıl meledigini her dil, aşağı yukarı aynı seslerle anlatır. Kratinos, vita (b) ve ita (h) ile yazmış. Bugünkü okunuşla yorumlarsak, eski Yunan koyunlarının vı! Vı! Diye melemeleri gerekirdi. Buradan hareketle uzmanlar ne vita’nın “v” (β=v), ne de ita’nın “i” (η = i) okunmadığı (okunmaması gerektiği) görüşündeler. Ama henüz üzerinde anlaşılmış bir ortak nokta yok. Sizin tıbbi terimler konusunda işin içine Latince de karışıyor. Latinler, eski yunan telâffuzunu halk(ın) ağzından alırlar. Ve bu zamanla Latin dili içinde bir evrim geçirir. Eski Yunan dünyasının Roma egemenliğine girdiği dönemden itibaren, bu “b” ve “v”, iki dil arasında gidip gelmeğe başlar. Herhangi bir tıp terimi, eski Yunanca bilen ve Latince söyleniş yerine, ille de kendi meşrebince yandaşı olduğu eski Yunan fonetiğine göre tutum almaktadır. Direnen biri tarafından türetilmişse, alışılmış latince yollar çıkmaza girer. Harfin, kelime başında, ortasında yer alması yine birtakım özellikler doğurur. Ayrıca, Yunanca’da “mp” ile yazılan türkçe be sesinin de yarattığı çeşitli varyantlar vardır. İşin Bizans dönemi de araya girdiğinde, keli- vii -


me ya da harfin ne zaman kullanıma girdiğini anlamak için uzmanını bulmak gerekir. (F.T.) Tekrar “i” sorunumuza dönelim: Yunanlılar, kelimeye: “İTA” = “ Ή / η ” yani “ İ ” ile başlamışlar, kendileri, doğal olarak, “İ” okumuşlardır. Ör: İpar = ή π α ρ : (Hepar= Karaciğer; İlyos = ή λ ι ο ς = Helios: Güneş; İpokratis = І π π ο κ ρ ά τ η ς = Hipokrat ; İtikos = η θ ι κ ό ς : Etik. Ancak, belki de cümle başında yazılmış olma nedenine bağlı olarak, tüm dünya “H” olarak yazmış ve böyle bir durumda da, okunup okunmayacağına, kendileri karar vermişlerdir. [Örneğin Fransızlarda olduğu gibi, kelimenin önüne koydukları “article/tanımlık” (L’ - Le La) ile …]. Türklerin durumu ise farklı olmuştur! Rumeli göçmenleri “H” yi yok saymışlar, diğerleri “H” yi hem yazmış, hem de okumuşlardır. “ Hİ ” = “Χ / χ ” ye gelince: Her nekadar bizim hocalarımızın hocaları döneminden günümüze kadar “Tahi” ler “Taşi” okunmuş ve yazılmış olsa da -taşi-kardi örneği gibi-, yanlış öğrenilenler, doğru öğretilemiyordu. “ Hi ” Türkçeye ve genelde batı dillerine, “ K ” olarak adımını atmıştır.Ör: Horyon = χ ω ρ ί ο ν : Koryon; Hromosoma = χ ρ ω μ ό - σ ω μ α : Kromozom; Tahimetro = τ α χ ύ μ ε τ ρ ο = takimetre. “ YOTA”: “ I / ι ” . Kelimelerin önünde veya içinde “ Y ” ya da “ İ ” gibi okunuyor. Ör: Yatros = Ι α τ ρ ό ς / γ ι α τ ρ ό ς : Hekim. İkteros = ί κ τ ε ρ ο ς : Sarılık, ikter. İstoloğiya = ι σ τ ό λ ό γ ί α : (H)istoloji. (Burada kalın nefes işareti “H” kullanıldığı belirtilmektedir.) İpsilon / Üpsilon = “ Ύ / υ ” a gelince : Yunanlılar, “İta” gibi “ İ ” bazen de “ Ü ” okumuşlar, farklı yazmışlar; yabancılar ise “ İ ” gibi okumuşlar ama pek çok kelimenin önüne, okumasalar bile, yazarken, “ H ” harfini koymuşlardır ! Ör: İgro(s) = υ γ ρ ό ( ς ) = (H)ygro(s) : Sıvı, ıslak, yaş, rutubetli. İper =υ π ε ρ = (Hiper): Çok. İpnos = ύ π ν ο ς : (Hipnosis) Uyku. İstera = ύ σ τ ε ρ α : (Histera) Uterus. Bir de, Fransızların “ J ” Anglo-Amerikanların “ C veya J ” okudukları gama “ γ ” harfi var ! Aslında bu harf peş peşe geldikte birincisi “ N ” ikincisi “ G ” ; başta olduğunda “ Y ” , ortada olduğunda : G , Ğ , Y gibi okunuyor! Ör : “α ι μ ο ρ ρ α γ ι α ” = emorağia = hemorrha- viii -


ge / hémorragie ; “ λ ο γ ι κ ό ς ” = loğikos / loyikos = logical / logique . İngilizce’de : “ C ” , Fransızcada : “ J ” okunuşu ile ifade edilmiştir. Bu yüzden kanama ve kanamalı akıntılar hep son eklerdeki “RAJİ - REA ROYA” okunuşu ile terminolojiye girmiştir. Kıyısından-köşesinden, özetin de özeti türünde, sözlük içindeki yazım ve okuma tekniğiyle ilgili bir kaç noktaya değinmeye çalıştık. Yunanca’da vurgular / tonalite çok önemli ve zor. Kendileri dahi yazım kılavuzuna başvurmaktan çekinmiyorlar. Bu nedenle harf çevirilerindeki sıkıntılarımızı anlayacağınızı umuyoruz. Örneğin gama “ γ ” için seçimimiz, genellikle “ Ğ ” oldu ve zaman zaman da “ Y ” harfini kullandık. Harf çevirisi konusuyla ilgili olarak Türkçenin durumu gerçekten ilginç ve halen tüm dünya ülkelerinden daha şanslı bir konumda imiş gibi görünüyor. Zira İmparatorluğun son dönemlerine kadar Türkler, ağır bir “Osmanlıca ” konuşuyor (Bkz: Sonsöz bölümünde 100 yıl öncesinin bir mektup örneği) ve 1929’ lara kadar da Arap harflerini kullanıyordu : İşte Atatürk’ün, yaşamakta olduğunun, bir başka göstergesi… Batılılar, yeni kelimeler oluşturur ve kullanırlarken, lisanlarında esasen var olan Latin ve Grek kökenli kelime ve deyimlerden faydalanmışlardır. Ve hâlâ yararlanmaktadırlar. İki bin beş yüz yıllık birikim, işlerini ayrıca kolaylaştırmıştır. Montaigne, zamanının isim yapmış hekimlerinden birine gönderme yaparak - ki bu Paré veya Roussette olabilir- “dilinden anladığımız bir hekimliği kolay kolay pek tutmayız” demiş ve “tıpkı kendi topladığımız otların şifalı olacağına inanmadığımız gibi *” vurgusunu da yapmıştır! Ne olursa olsun biz, “dilinden anladığımız bir hekimliği tutmama” yerine, aslını bilerek ve anlayarak, dilinden anlayacağımız, kaynak dillerden inen ‘uluslararası bir hekimlik dilinin’ daha anlamlı olacağına inanmaktayız. Ve bu nedenledir ki, batı dünyasının benimsediği, Latince ve Yunanca kök kelimelerden yararlanarak uluslararası terimleri, orijinal yazılışlarıyla ve dilimiz için gerekli transliterasyonu da uygulayarak gerçekleştirdik. Ve Tükçe anlam ve anlatımlarının da verildiği bir sözlük oluşturmaya çalıştık. Ve inanıyoruz ki bir sözlük, yukarıda da belirtmiş olduğumuz gibi, kuru kuruya, sadece, bir çeviri olma niteliğini taşımamalı, bir anlatı diline de sahip olmalıdır. *Adıvar A.A. : Tarih Boyunca İlim ve Din. Remzi Kitabevi 1969 ve ayrıca Montaigne : Denemeler. Çev: S.Eyüboğlu, Cem Yayınevi İstanbul 1970 ve ayrıca: Sensine H. Anthologie du Français Classique : 16-17-18 Siècle. Payot Paris 1928.

- ix -


Ayrıca hemen belirtelim ki, Yunanca’dan türeyen kelimelerin orijinal yazılışlarında oldukça sıkıntı çektik. Başta Dorland olmak üzere sözlükler, Yunan alfabesiyle yazılmış kelimelerin orijinallerini vermiyordu. Hepsinde “transliterasyon”, kendi dillerine ve telâffuzlarına uygun olarak yazılıyordu. Sadece Pschyrembel’in eserinde* pek çok Latince ve Yunanca kelime orijinal yazılışlarıyla veriliyordu. Şimdi bu noktaya gelindiğinde “transliterasyon = harf çevirisi” olgusuna tekrar dönelim. Objektif bir gözle bakılacak olursa : Yazılış, okunuş ve bu okunuşun her dilde farklı şekillerde seslendirilmesi, gerçekten, sorun yaratmaktadır. Ve esasen bu nedenledir ki yukarıda, anlatımı, gerçek bir tümce oluşturan konjenital bir anomalinin, yazılış ve okunuşunu, örnek olarak vermiştik. Mesleğimizle ilgili olarak tetkik ettiğimiz tıbbî sözlüklerde, gerek harf çevirisi gerekse telâffuz sorunu hep ön plana çıkmıştır. Çalışmamızda, genelde üzerlerinde mutabakata varılmış, “consensus” oluşmuş kelimeleri, orijinallerine de olabildiğince sadık kalarak, yazmaya / çevirmeye gayret ettik. Ve tabii olabildiğince Türkçe okunuş ve yazılışlarıyla, kendi fonetiğimize uyarlamaya/uydurmaya çalışarak. Bazı kelimeler için ayrıntıya kaçıldı ise de bunun at ile deve olmadığı ve hoşgörü sınırlarını zorlamayacağı kanısındayız. Bir sözlükte gramer, herhalde, ön planda olmamalıdır! (Not: Ancak burada, yiğidin hakkını da teslim edelim. Prof. Dr. Recep Mes’ut hocanın “Tıbbî Latince : GRAMER ve SÖZLÜK**” isimli kıymetli eserini, önümüzdeki yıllar boyunca da, genç kardeşlerimizin ellerinden düşürmeyeceklerine / düşürmemeleri gerektiğine inanıyoruz). Pek çok tıp terimleri sözlüğünde gözlemlediğimiz ana hatları ve değişiklikleri, yazım ve okunuş şekillerini 5 ana grupta özetleyebiliriz : 1. Tüm kelimeler İngiliz diline uygun olarak yazılmış, okunuşları verilmemiştir. 2. Tüm kelimeler İngiliz diline uygun olarak yazılmış, “rakamlı telâffuz metoduyla” okunması gerektiği belirtilmiş, önerilmiştir. 3. Tüm kelimeler Türkçe yazılmış, ayrıca: İngilizce, Fransızca ve Almanca yazılışları da verilmiştir. 4. Tüm kelimeler Türkçe yazılmış, İngilizce yazılışları verilmiş, okunuşta Fransız fonetiği ağır basmıştır. * Pschyrembel W: Klinisches Wörterbuch. De Gruyter. Berlin 1972. ** Mes’ut R. : Tıbbî Latince : Gramer ve sözlük. Nobel Tıp Kitabevleri İst. 2007.

-x-


5. Karışık bir uyarlama ile : Türkçe, Latince, Yunanca, İngilizce, Almanca kelimelerle, kimi hastalık ve sendromları da kapsayan bir yöntem seçilmiştir. Ters bir uygulama ile, iğneyi başkalarına, çuvaldızı kendimize batıralım. Biz de, “Jinekolojik ve Obstetrik Terimler” sözlüğümüze yardımcı olması amacıyla yayınlamış olduğumuz “Latince - Yunanca Kök Kelimeler” sözlüğümüzde (2007 İst. Tıp Kitabevi), harf çevirisine “uyduğumuzu” zannetmişiz! Gerçi, eski Yunanca konusu ve transliterasyon sorununu bir özür şemsiyesi gibi kullanabiliriz, ama bu özür çerçevesinin dışında kalan bölümlerimiz ne olacak? Bu kez hem Latince hem de Yunanca olan kelimeleri, orijinal harfleriyle ve olabildiğince, Türkçe okunuşlarıyla kaydettik. “Borç yiğidin kamçısıdır” sözüne bir uyarlama yapalım : “Güçlük, sözlük yazarının hırpalayıcı kamçısıdır!” Bu küçük, ama uğraştırıcı, bir hayli çaba sarfını gerektiren sözlüğü yazarken, gelecekteki meslektaşlarımızın, ayrıca akademik yönden de bundan yararlanabilecekleri kanısına vardık. Ve orta çağın, orta kalitedeki Avrupalısının sözünü : “Yunanca istenildiği ve gayret edildiği zaman, pek alâ anlaşılabilecektir ve günümüzde ulaşmış olduğu yeri de koruyacaktır” şeklinde değiştirmek istiyoruz. Ve “göç, nasıl giderek yerleşirse”, Yunanca’nın, yerleşmiş olduğu yere daha da sıkıca yapışacağına inanıyoruz, çünkü, biraz zor dahi olsa : “Graecum est legitur” . Ve yeri gelmişken, sıkıntılı anlarımızda bize özveriyle yardımcı olan “Zoğrafyo” lisesi müdürü sn. Yani Demircioğlu ve edebiyat hocası sn. Andon Parizyanos dostlarımıza içten teşekkürlerimizi sunarız. 2000 li yılların başlarında, sevgili oğlum ve yazarınız M.Y. : “Bir özel dal sözlüğü oluşturmamıza sıcak bakar mısın?” dediğinde, 50 yıllık hekimlik birikiminin verdiği “taze!” heyecanla, “evet” cevabımı vermiştim. Hemen ardından: “Jinekolojik ve Obstetrik Terimler Sözlüğü”nü yayınladık: Abdi İbrahim İlaç Sanayi sponsorluğunda 2007. Temel sözcüklerle ilgili bu kitabımız, sonradan dahi yayınlanmış olsa, “Jinekolojik ve Obstetrik Terimler Sözlüğü”nün öncüsü sayılmalıdır. Tıbbiyeli abla ve ağabeylerinin çektiği güçlüklerle karşılaşmamaları, değişik ülkelerdeki meslektaşlarıyla evrensel çapta kolaylıkla anlaşabilmeleri için emeğimizi, genç kardeşlerimize armağan ediyor ve tıbbî terimleri, temelden başlayarak, belleklerine, so- xi -


yut olarak “hakketmelerini” temenni ediyoruz. Bu, kendi çapında, “anahtar” türünde, öncü bir sözlüktür ve ülkemizde ilk kez gerçekleştirilmiş olmaktadır. Temel sözcükler terminolojiyi oluştururken, terminoloji de hekimlikteki anlatım kolaylığını ve onun ilerlemesini sağlar. Her kafadan bir ses çıkmaması için bu gereklidir. Tüm hekimlik topluluğunun SAĞLIK İÇİN ve ayrıca ilgilenecek olanların da SAĞLIKLA yararlanmaları temennisiyle. 24 / 06 / 08 Günhan Yayla - Murat Yayla

- xii -


-

A-

A - (L ; Y): Negatif ön ek. Yokluğu, yitimi vb. durumları gösterir, belirler. (A-fazi; a-fetal; a-menore; a-metria; a-mnezi; an-emi; a-pati; a-sfiksi; a-steni; a-trezi; vb. türde kelimelerde olduğu gibi) A-ac, ad, af, ag, as, at (L): Yön, amaç belirleyen ön ek. (Ac-commodo, ac-cedo, ad-renal; af-fero, ag-glütino, as-socio, at-tenuare gibi) Ab- (L), Negatif ön ek. Ayrıca: Den, dan, uzakta anlamlarına da gelir: AB-dusens; AB-duksio; AB-embriyonik; AB-normal; AB- se; ABsorpsiyo … Abdere, Abdere (L): Gizlemek, saklamak. Abdomen, Abdomen (L): Batın, karın. Abdominal viserleri barındıran boşluk, abdominal kavite. Ön ve son ek olarak pek çok bileşik kelime oluşturur. Olasılıkla: Abdere’den gelmektedir. Ayrıca: Bkz: Adipatus: Adipomen. Ör: Abdominalis: Abdominalis (L): Batınla ilgili. Sölyak/çölyak. Abdomino + Kendisis: κ ε ν τ η σ ι ς (L+Y): Abdomenin delinmesi. Karın boşluğuna girilmesi. Ör: Laparoskopik girişimler için. Ab-duksiyo, Ab-ductio (L): Bedenin, orta planından uzaklaştıran. Ab-dusens, Ab-ducens - Abducere (L): Götürmek, sürüklemek, uzaklaştırmak. Ab-embriyo, Ab-/έ μ β ρ υ ο (L;Y): Dölüt kesesi içinde embriyo olmaksızın ve adetin de görülmediği gebelik (!) durumu. Ab-errasyo, Ab-erratio: Aberrare’den: (L): Sapma, (Bir şeyden, bir olaydan, bir yerden uzaklaşma.) Ör: Kromozomal, Mental aberasyonlar / sapmalar gibi. Ab-laktasyo, Ab-lactatio (L): Sütten (memeden) kesme. Süt salgısının bitmesi/kesilmesi. Ablaktasyon. (Allactare: Sütüyle beslemek.) - 13 -


Ab-lasyo/Ab-latus, Ab-l atio/Ab-latus (L): Ayrılmış, götürülmüş, kaldırılmış. Ablatio placentae: Erken (prematür) plasenta ayrılması, Ablatio retinae: Retina ayrılması. A-bolere, A-bolere (L): Yıkmak, tahrip etmek, ortadan kaldırmak, sıfırlamak. Ab-oriri, Ab-oriri (L): Çocuk düşürmek, boşa çıkmak, heba olmak. Abort: Abort / Abortus: Abortus (L): Düşük. Abortare: Abortare: Düşürmek. Pek çok kelimede son ek olarak kullanıldığında düşüğün: Türünü, nicelik, nitelik ve prognozunu belirler. Ayrıca: 1. Bir hastalığın normal seyrinin/gidişatının kontrol edilmesi ve bu kapsamda, 2. Fetusun yaşam aşamasına varamadan kaybedilmesi olasılığı, 3. Düşüğün olup olmadığı, 4. Gelişimin kontrolu da gözden geçirilir. Abraziyo, Abrasio (L): Kazıma, tıraşlama. Mukoza veya derinin: Kazınması, sıyrılması, soyulması. Ör: Abraziyo kornee: Abrasio corneae: Kornea’nın kazınması/tıraşlanması. Abrupsiyo, Abruptio. Abrumpere’den (L): Ayrılma, yırtılma, kırma, kırılma. Koparma. Boşanma (Eşiyle ilişkiyi koparma, eşinden ayrılma) Ör: Abrupsiyo plasente : Abruptio placentae: Çocuk eşinin patolojik olarak ayrılması. Abs, Abs (L): “Ab” ın değişik şekli. Uzak, uzağa, uzakta, -den, -dan. Ör: Ab-sensiya: Ab-sentia (L): Evinde, yoklamada bulunmama, uzaklaşma, eksiklik, namevcut. Ab-sessus: Abs-cessus (L): İrinşiş. Doku, organ vb. yerlerde lokal olarak irin toplanması. Gerileme, çekilme, uzaklaşma. Türkçe ve İngilizcede: Son ek, Fransızcada: Ön ek olarak geldikte ait olduğu yerin, dokunun, bölgenin absesini belirler. Ab-sorbere: Absorbere (L): Yutmak, içine almak, içine çekmek. Ab-undo: Abundo/abundare (L): Bol, taşarcasına. Bol miktarda akmak, taşmak. Ad, Ad (L): Yakın. Birlikte oluş. Sonrasında gelen sözcüğün (c,f,g,p,s,t) sessizleriyle birleşirken “d” bu sese uyar. Ör: Ac-celeration Ancak Türkçe için transliterasyonda, fonetik yönünden, zorunlu olarak, bazı değişiklikler olabilmektedir. - 14 -


Ad-duksiyo, Ad-ductio (L): Vücut aksına yaklaştıran. Ör: Omuzkol-ön kol aksı 50 derecelik bir adduksiyon hareketi yapabilirken, 180 derecelik abduksiyon hareketini gerçekleştirebilir. Ad-aptare, Adaptare (L): Uyum sağlatmak, denkleştirmek, uygun düşürmek. Ör: Akomodasyondan sonraki dönem: Adaptasyon. Ve üç haftalık bir süre geçtikten sonra da: Aklimatasyon. Adekuare, Adaequare (L): Uygun, eşit hale getirmek. Adelfi, α δ ε λ φ ή (Y): Kız kardeş, rahibe. Adelfos, α δ ε λ φ ό ς (Y): Erkek kardeş, rahip. Adenas/Adin, αδένας/(άδήν) (Y): Bez, gudde, gland. Ön ve son ek olarak pek çok bileşik kelime oluşturur. Ör: Aden-oma: α δ έ ν - ω μ α : Gudde büyümesi/uru. Ve birkaç örnek: (Adeno-karsi-n-oma, Adeno-my-oma, Lemf-aden-oma gibi) Adeps/adeps, ά δ ε ψ , adipis/adipis: ά δ υ π ί ς (L; Y): Yağ, iç yağı. Adipatus: Adipatus, a, um (L): 1. Yağlı, şişman, 2. mec. Kaba, ağır, hantal. Adipomen: Adipomen (L) + İpogastriyo: υ π ο γ ά σ τ ρ ι ο (Y): Olasılıkla adeps kökünden geliyor ve abdomen’in alt bölümünde bulunan yağ dokusu birikimini belirliyor. Ad(h)erere, Adhaerere (L): Tespit etmek. Yapıştırmak, bağlanmak; komşuluk, bitişik durum. Ör: Ad-haesio çoğ. Adhaesionis: Yakın ilişki, yapışıklık. Adezyon. Ad-haesio-tomi: Yapışıklığın giderilmesi, ad(h)ezyo-lizis. Adinatos, α δ ύ ν α τ ο ς (Y): Becerisi olmayan, iktidarı/gücü, olanağı yetmeyen, zayıf. Ör: A-dinamiya: α δ υ ν α μ ί α (Y): Güç kaybı ya da güç yetersizliği, kusur. Asteni. A-dinamiya episodiya hereditarya: α δ υ ν α μ ί α ε π ε ι σ ό δ ι α hereditaria (Y+L): Periyodik paralizi II. Adipozus, Adiposus (L): Yağlı, şişman, semiz. Bkz. Adeps. Adiposis/Adiposus (L): Yağlı, şişman, semiz. Adipozis doloroza: Lokalize durumda ağrı veren yağ birikimi. Adipozis hepatika: Karaciğerde oluşan yağlı değişiklikler. Adipoz-uria, lipid-uria: Nefrotik sendrom veya kemiklerle ilgili travmatik durumlar sonrasında: İdrarla yağ çıkarılması. Aditus, Aditus (L): Yaklaşım, -bir organa- giriş yeri. Ör: Aditus Vaginae: Ostium vaginae. Vagina girişi. Adiyazo, α δ ε ι ά ζ ω (Y): Boşalmak, boşaltmak, boş zaman bulmak. Adiyanos: α δ ε ι α ν ό ς (Y): Boş. - 15 -


Adneksus, Bkz. Annekto / Anneksus. Adolesere, Adolescere (L): Büyümek. Bkz. Efivia (Y), Pubertas (L). Adolesensia: Adolescentia (L): Delikanlılık (Erkek/Kız). 11-19 yaşlar arası. Ör: Adolescentia praecox: 11 yaş öncesinde erginliğe erişmek. Ad-renal, Ad-renal (L): Böbreğe doğru, böbrek üstü bezi. Ör: Adreno-kortikal: Böbrek üstü beziyle ilgili. A-draniya: α - δ ρ ά ν ε ι α (Y): Eylemsizlik, atalet. Adren-arş: (L: Adrenal + Y: α ρ χ ή : Arhi : başlamak): Böbrek üstü bezinin korteks salgısındaki, özellikle androjenlerin artması sonucu, her iki cinsiyette de, 8 yaş dolaylarında oluşan fizyolojik değişiklikler. Adultus, Adultus (L): Yetişkin. Büyüme ya da olgunluğa erişmiş. Advenire, Advenire: Başagelmek, çıkagelmek, ortaya çıkmak. Adventisiya, iyus: Adventicia/Adventitius, a, um (L): Dışarıdan gelen, ek, ilâve, artış, fazlalık. Dış gömlek. 1. Doğal ya da herediter olmayan, 2. Normal ya da mutat yerinde bulunmayan, 3. Tunica adventitia. Aer, (Er, eris, erem) Aer/Aeris/Aerem (L): Hava. Aeras, α έ ρ α ς ; Air: α ή ρ (Y): Hava, rüzgâr. Affero, Affero, affers, attuli, allatum, afferre (Ad + ferro) (L): Getirmek. Mec. 1. Haber getirmek, 2. Tatbik etmek/uygulamak, 3. Temin etmek, meydana getirmek. Afferre, Afferre (L): Getirmek, taşımak, nakletmek. Aferent: Afferent (L): Getirgen. Bir merkeze taşınan, iletilen: Centrum+petere (centipète-F). Karşıt durum: Eferent: Efferent: Götürgen: Centrum+fugere (centrifuge-F). Kentro-figos: κ ε ν τ ρ ό - φ υ γ ο ς (Y): Merkezkaç. Fero: φ έ ρ ω (Y) : getirmek, taşımak. Petere (L): …e doğru, yöneltmek. Fevğin: φ ε ύ γ ε ι ν (Y), fugere (L): Kaçmak, sürgüne yollamak, merkezden uzaklaşmak. Afinis, Affinis (L): Yakınlığı olan, akraba, komşu. Afinitas: Affinitas (L): İlgisi olan, çekim, cazibe. Komşuluk, akrabalık. - 16 -


Afksano, α υ ξ ά ν ω (Y): Arttırmak, çoğaltmak, fazlalaşmak, büyümek, genişlemek, zamlanmak. Uyarı, devinim artışı. Afksisi: α ύ ξ η σ η (Y): Bir organizmanın veya bir bölümünün, göze adedinde artış olmaksızın, oylumsal büyümesi: Hipertrofi. Ör: Prostat afkso-trofisi: Prostato megali: π ρ ο σ τ ά τ η ς + μ ε γ α λ – η : İri prostat. Afksin, α ύ ξ ή ν (Y): Büyüme, uyarma, hızlanma. Afksisi / Afksano: α ύ ξ η σ η / α υ ξ ά ν ω (Y): Artma, çoğalma, fazlalaşma, büyüme, genişleme, zam (Ör: Prostat-afks : prostat oylumunun artması) Afksitikosis: αύξητίκωσις (Y): Büyüme, arttırıcı, artma. (Hücre sayısı artmadan, büyüme, gelişme: Hipertrofi). Not: AFKSİ, nomanklatüre “Auxo:okso” şeklinde geçmiş olduğu nedenle bkz. Afksano. Afrodisios, α φ ρ ο δ ί σ ι ο ς : Zührevi, veneriyen, cinsel ilişkiyle geçen. Afrodisiakos: α φ ρ ο δ ι σ ι α κ ό ς (Y): Cinselliği kamçılayan, bu yönde zevk, keyif verdiği ya da vereceği düşünülen, uyarıcı ilâç, madde. Afrodizyak. (Ayrıca: Afrodit’in şerefine anlamına…) Bkz. Veneriyen. Afrodisio-loğos: α φ ρ ο δ ι σ ι ο - λ ό γ ο ς (Y): Ürolog, bevliyeci. (Ar. Bevl:idrar). Afta/Aftra, ά φ τ α ( ά φ θ α ) / ά φ τ ρ α (Y): Ağız ve çevresinde oluşan küçük yuvarlak yara. Afti, ά φ θ η (Y): Ağız çevresi yaraları. Ağız mükozasında görülen kirli beyaz lekeler. Aft. Aftopsiya, α υ τ ο ψ ί α (Y): Keşif. Otopsi. (Opsis : ileriyi görüş). Aftos/eaftos, α υ τ ό ς : ε α υ τ ό ς (Y): Kendiliğinden, öz kendi oluş. Otomatik, kendi kendine yapılan, olan işler, kendisi. Bu, şu, o, aynı. Ör: Afto-yenesi: α υ τ ό - γ έ ν ε σ η : Sürecin öz kendi oluşundan ve kendiliğinden başlaması. Doğmamış olma, kendiliğinden VAR olma. Kendini yaratma. Oto-aktivasyon: Bir gözenin kendi salgısıyla faaliyete geçmesi, Oto-antikor: Oluşturduğu kendi antijenine karşı, yine kendinin antikor yapması. Oto-klav (L: Clavis: anaktar): Buhar basıncı ile, otomatik olarak, sıcaklık derecesini de ayarlayarak, sterilizasyonu gerçekleştiren aparat. - 17 -


Oto-krin: Hormonal etkiyle, hormonun kendi reseptörlerine bağlanması. Oto-kton: Bir yerin asıl yerlileri. Meydana geldiği, oluştuğu yerde bulunmak. Agjerare, Aggerare (L): Yığın yapmak, yerine getirmek, doldurmak, yığmak. Aglomerare, Agglomerare (L): Toplamak, biriktirmek, yığın yapmak. Aglutinasyo, Agglutinatio, onis (L): Yapıştırma, tutkallama, bitişkenlik. Agnosko, Agnosco: adgnosco. Agnoscere (L): Bildiğini anımsamak, tanımak, teşhis etmek. Agregare, Aggregare (L): 1. İlâve etmek. Toplamak, birleştirmek, 2. Bağlanmak. Platelet agregasyonu: Platelet / Trombosit toplanması. Ağatos, α ̉ γ α θ ό ς (Y): İyi. İyi tabiatlı, selim. Ağnia, α ̉ γ ν ο ι α (Y): Bilgisizlik, cehalet. A-ğnoo, α - γ ν ο ώ (Y): Bilmemek, haberi olmamak. Ağogos, α γ ω γ ό ς (Y): 1. Kanal, boru, 2. Öncülük eden , yol gösteren, arttıran, söktüren, yön veren. (Ör: Kolagog, musigog...gibi) (Türkçedeki “AĞA” nın da kökeni olabilir mi?) A-ğonia, α - γ ο ν ί α (Y): Kısırlık. (gonad yokluğuna bağlı olarak: O kısa.) A-gonos: ά - γ ο ν ό ς (Y): Kısır, verimsiz (gonad yokluğu nedeniyle). Ağonia, α γ ω ν ί α (Y): Şiddetli ağrı, ileri derecede sıkıntı. Eskiden ağrı duyulduğu da varsayılan ölümden önceki dönem. Bir tür can çekişme! (Telâffuz ve yazım farkına dikkat edilmelidir: Ω / ω : O uzun, tonalite var.) Ağonistis, α γ ω ν ι σ τ ή ς (Y): Savaş veren, aynı safta bulunan, aynı amaç için çalışan mücadele eden: Agonist. Ağonistikos: α γ ω ν ι σ τ ι κ ό ς (Y): Eylemini kasılarak gerçekleştiren kas. Hücre reseptörüne bağlanıp fizyolojik ya da farmakolojik etki oluşturan ilaç. Agonistik. Ağora/Agoro, α ̉ γ ο ρ ά (Y): Şehir meydanı, çarşı, pazar. Ör: Ağora – fobiya: α ̉ γ ο ρ α - φ ο β ί α : Tek başına açıklık, ıssız, çok tenha yerlerde kalma korkusu. Ağra, ά γ ρ α (Y): İnme. Yakalamak, anlamak, kavramak. (-agra: Son ek olarak) - 18 -


Glos-ağra: γ λ ώ σ σ α - ά γ ρ α : Dilde “gut” hastalığı türündeki ağrı. Stafil-ağra: σ τ α φ υ λ - ά γ ρ α : Küçük dili yakalama pensi. Air, α ή ρ (Y): Hava, gaz, bunlarla ilişkili durumlar. Aeras: α έ ρ α ς (Y): Hava, rüzgar. (İfos: ύ φ ο ς : hava) Aero-fağia: α ε ρ ο - φ α γ ί α : Hava yutma, ve sonucunda da batın gerginliği. Aero-faji. Aero-kolpos: α ε ρ ο - κ ό λ π ο ς : Hava, gaz nedenlerine bağlı olarak vajina’da gerginlik. Airin, α ϊ ρ ε ι ν (Y): 1. Yukarı kaldırmak, yükseltmek. 2. Almak, ele geçirmek. Airo: α ϊ ρ ω (Y): 1. Kaldırıyorum. 2. İptal etmek, desteğini çekmek. Ajer/agri, Ager, agri (L) Ağros: α γ ρ ό ς (Y): Tarla, arazi, otlak/ekin yeri. Ör: Agri–kultura: Agri-cultura: Çiftçilik, tarımcılık. Agrikültür. Ajilitas, Agilitas (L): Çeviklik, çabukluk. Ajitare, Agitare (L): Hareket ettirmek. Acele, telâş etmek. Yapmak, çalkalamak. Akampsiya, α κ α μ ψ ί α (Y): Bükülmezlik, katılık, kararlılık. Ör: Rigor mortis (L) : Ölüm katılığı. Bkz. Rigor. Akanta / Anghati, ά κ α ν θ α / α γ κ ά θ ι (Y): Diken, çalı. 1. Spina, 2. Processus spinosus vertebrae. Akantinos: α κ ά ν θ ι ν ο ς (Y): Diken, dikenden yapılmış. Akantodis: anghatotos: α κ α ν θ ώ δ η ς / α γ κ α θ ω τ ό ς (Y): Dikenli. Akant-oma: ά κ α ν θ - ω μ α (Y): Epidermal veya skuamöz hücreli ur. Akanto-kitos: ά κ α ν θ ο - κ ή τ ο ς (Y): Akantosit, dikensi çkıntıları olan anormal eritrosit. Akari, ά κ α ρ ι (Y): Akar. Akarus’un çoğulu. Deride ve deriden yararlanarak yaşayan, alerji de yaratan, asalak türlerinden. Ör: Akarodermatidis. Aketoni, α κ ε τ ό ν η (Y) , Acetum (L): Aseton. Akkuirere, Acquirere (L): Elde etmek. Akmi, α κ μ ή (Y): Ergenlik sivilcesi. (Doruk, zirve, kenar). Genellikle: Akne: Achne (L): Achne vulgaris’i belirler: Ergenlik sivilcesi. Pek çok türü kapsamında: A. Atrophica, A. Cosmetica, A. Cystica, A. İnfantilis, A. Pustulosa, A. Rosacea vs. sayılabilir. - 19 -


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.