Öğretici konumundaki insanların neler yaşadığını ve yaşattığını somut verilerle ve son derece akıcı bir dille paylaşan bu eseri okudukça her meslek grubundan insanın kendinden parçalar bulacağı bir eser. Yazarın yaşadığı derinlikli paylaşımlar içtenlikli, düşündürücü, mutlandırıcı zaman zaman da hüzünlendirici bir gerçeklikte karşımıza çıkıyor. Bu kitabı okuyunca Günnur YİĞİT hocamızın öğrencileri tarafından neden “en çok sevilen hoca” olarak ödüllendirildiğini anlamak zor değil. Akademisyen olarak, önümde upuzun bir yol olduğunu öğrendim ben kendi adıma... Günnur Yiğit yılların birikimini yalın, akıcı, samimi ve bilimsel bir üslupla aktardığı bu kitabında, alt yapısının sağlamlığını net bir şekilde ifade eden estetik birikimini ve düşünsel duyarlılığını da çok güzel yansıtmaktadır. Eserin kurgusu, tanımlamalar, tasvirler, öyküler, şiirlerle anlatım gücü zenginleştirilmiş, çoğumuzun hayatının belirli dönemlerine damga vurmuş, düşünce yapımızın gelişiminde belirleyici olmuş kaynaklardan yaptığı alıntılarla hem yazarın konuya hakimiyeti açıkça gözler önüne serilmiş hem de bizlere okuması son derece keyifli satırlar sunulmuştur. Kaleminize, elinize, yüreğinize, fikrinize sağlık Değerli Hocam... Prof. Dr. Ümmühan İşoğlu-Alkaç
TIP FAKÜLTELERİNDE AKADEMİSYEN OLMAK VE CERRAHPAŞALI ÖĞRENCİLERİM
Hepimiz hayatımızın bir döneminde eğitilmiş ya da eğitmişizdir. Eğitime yolu düşen, öğrenme ve öğretme tutkusu olan herkesin mutlaka okuması gereken son derece değerli, dolu dolu 40 yıllık birikimi kapsayan bir derleme.
Prof. Dr. GÜNNUR YİĞİT Editör: Uğur Yiğit
978-975-420-978-5
TIP FAKÜLTELERİNDE AKADEMİSYEN OLMAK VE CERRAHPAŞALI ÖĞRENCİLERİM
Prof. Dr. GÜNNUR YİĞİT Editör: Uğur Yiğit nobel
tıp kitabevleri
TIP FAKÜLTELERİNDE AKADEMİSYEN OLMAK VE CERRAHPAŞALI ÖĞRENCİLERİM
Prof. Dr. GÜNNUR YİĞİT
Editör: Uğur Yiğit (Mühendislik Yönetimi Uzmanı)
NOBEL TIP KİTABEVLERİ
© 2013 Nobel Tıp Kitabevleri Tic. Ltd. Şti. TIP FAKÜLTELERİNDE AKADEMİSYEN OLMAK VE CERRAHPAŞALI ÖĞRENCİLERİM Prof. Dr. GÜNNUR YİĞİT Editör: Uğur Yiğit ISBN: 978-975-420-978-5
5846 ve 2936 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri yasası hükümleri gereğince herhangi bir bölümü, resmi veya yazısı, yazarların ve yayınlayıcısının yazılı izni alınmadan tekrarlanamaz, basılamaz, kopyası çı karılamaz, fotokopisi alınamaz veya kopya anlamı taşıyabilecek hiçbir işlem yapılamaz.
Yayımcı : Nobel Tıp Kitabevleri Tic. Ltd. Şti. Millet Cad. No:111 34104 Fatih-İstanbul Yayımcı Sertifika No : 15710 Baskı / Cilt : No-bel Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti. Kurtini Mevki, General Şükrü Kanatlı Cad. Ömerli - Hadımköy - İstanbul Matbaa Sertifika No : 12565 Sayfa Tasarımı - Düzenleme : Nobel Tıp Kitabevleri, Hakkı Çakır Kapak Tasarım : Hakkı Çakır Baskı Tarihi : Nisan 2013 - İstanbul
NOBEL TIP KİTABEVLERİ TİC. LTD. ŞTİ. MERKEZ - ÇAPA Millet Cad. No:111 Çapa-İstanbul Tel: (0212) 632 83 33 Faks: (0212) 587 02 17 CERRAHPAŞA Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Karşısı Park içi Cerrahpaşa-İstanbul Tel: (0212) 586 17 58 KADIKÖY Rıhtım Cad. Derya İş Merkezi No: 7 Kadıköy-İstanbul Tel: (0216) 336 60 08
ANKARA Sağlık Sokak No:17/C Çankaya (Sıhhiye) Tel: (0312) 434 10 87 ANTALYA Meltem Mahallesi Dumlupınar Bulvarı Başkent Sit. B Blok. No: 4 Meltem Tel: (0242) 238 15 55 BURSA Sakarya Mah. Bahriye Üçok Cad. Menekşe Sok. No: 21/18 Görükle, Nilüfer Tel: (0224) 224 60 21 ELAZIĞ Yahya Kemal Cad. Üniversite Mah. No: 36/B Tel: (0424) 233 43 43 İZMİR Kazım Dirik Mahallesi, 186 Sokak No: 21/B Bornova Tel: (0232) 343 10 50 SAMSUN Ulugazi Mah. 19 Mayıs Bulvarı 16/6 Tel: (0362) 435 08 03
“Annem Emine YAVUZ ve Babam M. Şükrü YAVUZ anısına”
TEŞEKKÜRLER
Üniversiteler ve üniversiteliler, kavram içinde bir bütündür. Birlikte betimlenirler. Ancak, doğruları ve yanlışları arasında uzlaşma eksiklikleri vardır. Saygınlığı sevgiye yansıması gereken, sevgiyle bilimselliği yüceltebilen, zoru başarıp, güçlükler karşısında direnebilen, temel hedefi insan gelişimindeki etkinlik olarak yorumlanabilen ÜNİVERSİTELER… Yüzlerce tanım yapılabilir; üniversiteli olmak, akademisyen olmak, üniversitelerde gelişmiş olmak adına... Bilimselliğin kutsallığı içinde; ne öğrendik, ne kadar bilebiliriz, ne kazandık ya da kazanabiliriz sorularına çok farklı yanıtlar veririz. Önemli olan, bu yanıtların üniversite bağlamında yorumlanabilmesi, değerli olabilmesidir. Kitabımı belirtilen düşünceler altında yazmaya başladım. Her bölümün sonunda yeni bir soru karşıma çıkıyordu. Soruların yanıtlarını öncelikle iletişim kurabildiğim öğrencilerde buldum. Bana armağan olarak verilen tüm dokümanlar için sonsuz teşekkürler ediyorum. Yaşanmış öyküleri benimle paylaşan gençlerin yüreğimde bıraktıkları izler kitabın farklı bölümlerine yansıdı. Sayfalar arasında adı belirtilen öğrencilerime teşekkür ediyorum. Öğrencilerimin aileleri; anneleri, babaları, yakınları... Dostluklarını, problemlerini birlikte çözümlemeye çalıştığımız kişilere teşekkür ediyorum. Akademik ortamda; gelişimin anlamını öğreten hocalarımıza, genç akademisyenlere, örnek idarecilerimize teşekkür ediyorum. Bilimsel ve sosyal kitaplar; kültürel katkıları tartışılmaz olan, kaynak eserlerin yazarlarına teşekkür ediyorum. “Düşler denizinden umut ve sevgi toplarmış insan”. Yaşanmışlıklar arasında seçki yapabildiğim, anımsanan her öykü ayrı bir bölüm oluşturdu. Kaynak kişilere teşekkür ediyorum. “Her ömrün bir izdüşümü vardır; yerli yerinde durur, hep oradadırlar” (Zülfü Livaneli). Kendi izdüşümlerimize bakmayı ne kadar ihmal ediyormuşuz? Kitabı yazarken bu gerçekle karşılaştım. Tartışıp, kızdığımız ama hiç darılamadığımız arkadaşlara teşekkür ediyorum. Yazım işlemi tamamlandıktan sonra fotoğrafları bilgisayar ortamına uyarlayan asistanlarımız Dr. Murat Mengi ve Dr. Mehmet Altan’a teşekkür ediyorum. Son derece duyarlıkla kaleme aldığı kapak yazısıyla beni gururlandıran Prof. Dr. Ümmühan İşoğlu Alkaç’a teşekkür ediyorum. Prof. Dr. Ümit Biçer; kitabı eleştirel gözle inceleyerek, yorumlarıyla beni yüreklendirdi. Teşekkür ediyorum. V
VI
TEŞEKKÜRLER
Prof. Dr. Refik Yiğit, eşim; genel anlamda zaman kavramında gösterdiği titizlikle, beni motive ederek kitabın tamamlanmasında yardımcı oldu, teşekkür ediyorum. Kitabıma son derece titiz bir yaklaşımla, uzun zamanlar harcayarak editörlük yapan, sevgili oğlum Uğur Yiğit’e teşekkür ediyorum. Nobel Tıp Kitabevi; Tıp bilim kitapları arasında, üniversite ve akademisyenliği önemseyerek, kitabın basımını sağlayan sayın Ersal Bingöl’e, dizgi ve mizanpajda titizlikle çalışan sayın Cenk Akay’a, kapak dizaynında estetik ve sadeliği önemseyerek çalışan sayın Hakkı Çakır’a sonsuz teşekkürler ediyorum. En son olarak; yaşam boyu sürecek teşekkürüm ve minnettarlığım, ülkemize “üniversite” anlamını öğreten ve kazandıran, büyük önder M. KEMAL ATATÜRK’e olacaktır…
Saygılarımla… Emekli Prof. Dr. Günnur Yiğit
İÇİNDEKİLER
1. AKADEMİSYENLİĞİN ÖNEMİ VE BEKLENTİLERİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 2. CERRAHPAŞALI ÖĞRENCİLERİM . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2 3. ÖĞRENCİLERİMLE PAYLAŞIMLARIM . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3 4. ŞİİRLERLE İLETİŞİM . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 5. ŞİİRDE KENDİNİ BULMAK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10 6. ŞİİRDE YAŞAM, ŞARKIDA ŞİİR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12 7. HERKESİN KENDİNİ TANITMA SORUNU VAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13 8. YANSIMALAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14 9. TOPLUMUN KURALLARIYLA EĞLENEBİLMEK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15 10. DERSLERİ HOCALARLA SEVERİZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16 11. ÖZGÜN MEKTUPLAR VE ANIL ARI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 17 12. BAŞLARDA FİKİR, YÜREKLERDE SEVGİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22 13. MEKTUPLARLA ANLATILAN ÇEKİNCELER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23 14. ÖĞRENCİ İSYANLARI ÖNEMSENEBİLİR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 25 15. HOCALARIMIZDAN MEKTUPLAR VE ANILARI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26 16. YALNIZ ÖĞRENCİLERİMİZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 31 17. RENKLERİN ÇAĞRIŞIMI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 33 18. ZOR ÇOCUKLARA AŞKIN KATKISI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 33 19. OKUMAYA ENGEL TANIMAYANLAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 35 20. KAYIP DEĞERLER VE ZOR GÜNLER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 37 21. YURTDIŞINA GİDENLER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 41 22. BİLİMDE ELEŞTİREL AKIL . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 45 23. FAKÜLTEMİZDE İLK YILLAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 47 24. CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ’NE BAĞLI YENİ BÖLÜMLER . . . . . . . . . . . . . . . 49 25. İLGİNÇ DERSLER, KÜÇÜK ÇOCUKLAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 52 26. ÖĞRENCİLİK DÖNEMİNDE EVLİLİKLER – EBEVEYN KAYGILARI . . . . . . . . . . . 53 27. SANATIN GEREKLİLİĞİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 56 28. CERRAHPAŞA’DA İLK RESİM SERGİM . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 58 29. CERRAHPAŞA TIP - GÜZEL SANATLAR KULÜBÜ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 62
VII
VIII
İÇİNDEKİLER
30. İLETİŞİM MATERYALLERİ VE ÖĞRENCİ SAĞLIĞI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 65 31. ARKADAŞLIK VE DOSTLUKLAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 66 32. HAYAT İNSANA GÜL BAHÇESİ VADETMİYOR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 67 33. UZAK YÖRELERDEN ÜLKEYİ DEĞERLENDİRME . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 70 34. BİR HAKİMİN ANILARI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 74 35. YAŞANMIŞ MEKANLAR, YAŞAYAN EŞYALAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 77 36. 1933 ÜNİVERSİTE REFORMU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 78 37. ÜNİVERSİTE REFORMUNDA FİZYOLOJİ KÜRSÜSÜ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 79 38. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ MERKEZ BİNASI VE C.T.F. FİZYOLOJİ KÜRSÜSÜ . . . . . . 81 39. İ.Ü. KAMPÜSÜ ÇEVRESİNDE ÜNİVERSİTELER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 86 40. TARİHİ YARIMADA VE ÜNİVERSİTELİLER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 89 41. RÖNESANS VE BİLİM DÜNYASI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 90 42. TARİH İÇİNDE ÜNİVERSİTELERİMİZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 91 43. ORTA ÇAĞ AVRUPA’SINDA ÜNİVERSİTELER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 92 44. ÜNİVERSİTE KAPILARI VE BİLİM KADINLARI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 93 45. HALİDE EDİP ADIVAR’IN MÜCADELESİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 95 46. CUMHURİYETİN KADINLARI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 96 47. İNSANLAR YOK - KADINLAR VE ERKEKLER VAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 98 48. ŞEHİRLERİN SOSYAL DOKUSUNDA KADINLAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 99 49. BABAM VE BEN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 100 50. ANNEMİN SAVAŞLARI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 102 51. TÜM ANNELER GÜZELDİR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 103 52. ANNEMİN SULTANAHMET SEVDASI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 105 53. BÜYÜK ADA’DAN CERRAHPAŞA’YA . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 106 54. BİLİMSEL ORTAMDA EŞ DURUMLARI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 108 55. CERRAHPAŞA HASTANESİ, FAKÜLTE OLUYOR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 109 56. TARİH İÇİNDE CERRAHPAŞA HASTANESİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 110 57. ARAŞTIRMACILARIN ÇEKİNCELERİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 111 58. ÇALIŞMAK BİR ALIŞKANLIK MIDIR? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 111 59. CERRAHPAŞA İÇİNDE İSTANBUL . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 112 60. ÖĞRETİ İKNA İLE OLABİLİR Mİ? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 114 61. EĞİTİCİ ÖĞRENCİLERİMİZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 116 62. 99 MEZUNLARI ADINA AÇILAN SERGİM . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 118 63. DOSTLUĞU ARAMAK İÇGÜDÜ MÜDÜR? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 120 64. CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ’NDE YENİ FİZYOLOJİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 122 65. EĞİTİMİN İNSANA KATKISI ÖLÇÜLEBİLİR Mİ? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 126 66. BİLİNCİN DEĞİŞİMİ VE KAZANIMLAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 128
İÇİNDEKİLER
67. CERRAHPAŞA’DA BİR DİPLOMA TÖRENİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 129 68. KALİTELİ YAŞAMIN ANLAMI NEDİR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 132 69. BİLİM KANIT İSTER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 133 70. 2010 CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ BİRİNCİSİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 134 71. DERSLERE DEVAM ZORUNLUĞU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 135 72. EMEKLİLİKLE BAŞLAYAN FİZYOLOJİ KİTABI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 137 73. ÖĞRENCİLERİMİZİN ARAŞTIRMALARA KATILIMI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 139 74. DOÇENTLİKLE BAŞLAYAN TEZ ÇALIŞMALARIMIZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 142 75. BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNE YAKLAŞIM . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 146 76. KLİNİSYENLER FİZYOLOJİ DOKTORASI YAPMAYA BAŞLADILAR . . . . . . . . . . . 148 77. İMMÜNOLOJİ LABORATUVARIMIZIN KURULUŞU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 150 78. HORMONLARIMIZ VE BİZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 153 79. BU KİTAP NEDEN YAZILDI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 158 80. EMEKLİLİKLE GELEN ONUR ÖDÜLLERİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 162 81. 43 YILIN PANORAMASI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 165 82. SON NOTLARIM . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 167 KAYNAKLAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 169 AD DİZİNİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 171
IX
1. AKADEMİSYENLİĞİN ÖNEMİ VE BEKLENTİLERİ Akademisyen, bilimle uğraşıyı prensip edinmiş, bilimin yücelmesi için emek veren kişidir. Bilimde isim yapabilmek, yaşam boyu mücadele demektir. İdealden dönmemek, gelecek için çalışma isteği ile devam eder. Atamız’ın “Yaşam bir ilerleme ve dinamizm kaynağıdır. İnsan ona kendini uydurmak zorundadır” cümlesi akademisyeni tanımlar. Akademik yaşam, özünde, bir insan için kendini sürekli geliştirme fırsatıdır. Öğrenme, öğretme, araştırma tutkusu entelektüel merakı tatmin eder. Atatürk, bir bilim insanıdır ve bilim yapanlardan kanıt ister. Akılcı düşünceye, düşündüğünü özgürce sergilemeye özen gösterir. Ülkesi için problemlerin çözümünde farklı koşullarda yetişmiş, bilgili, geniş düşünceli, ihtisas sahibi insanların görüşlerini önemsemiştir. Bu kişilerin öncelikle akademisyen olması gereklidir. “İnsanın yaşamı bir savaştır. Savaşın amacı, başarı; desteği, güç; yönetici ögesi, düşüncedir.” der büyük Atatürk. Bir insan kazandığı başarılarla övünüyor, ancak onlarla sınırlı kalıyorsa, o başarılarıyla da unutulmaya mahkûmdur. Bu nedenle akademisyenin ilkesi, başarıyı sürekli aramak olmalıdır. Atatürk savaş alanlarındaki cephe kavramını üniversite kürsüleriyle birleştirip, gelişmeleri de üniversitelerden beklemiştir. Bilim öğrenmek, bilmek ve doğru yorumlamak bir süreçtir. Bu nedenle akademisyen belirli aşamalardan geçmek zorundadır. Asistan, bir teknisyendir ve konusunda uzmanlaşma yolunda çalışır. Doçent, alanında bilimsel doygunluk kazanmış bilirkişi olarak tanımlanır. Profesör, kendisini ve çevresini geliştirebilen, çalışma alanları ve ekipleri oluşturabilen, farklı alanlarda bilgiler verebilen kişidir. Bir profesör hayata hareket verebilen bir insan, bir danışman, varlığı ile örnek bir kişi olmalıdır. Bu kişinin ömür boyu öğrenci olacağı da unutulmamalıdır. Akademisyen herhangi bir insan değildir. Vaktini verimli kılmayı ve ekonomik kullanmayı bilmelidir. Öğrenmeye ve bilime tutkusu önemsenmelidir. Bilim, zayıf insanların tekelinde ise sonuçlara ülkenin katlanması yanlış olur. Üniversite eğitiminde saygısızlığa ve zayıflığa yer yoktur. Üniversiteler taklit eden değil, bilim üreten yerler olmalıdır. Akademisyenin giymeye hak kazandığı cübbe, saygınlık simgesidir. Üç meslek grubunun giyebildiği bu giysi, hukuk ve din adamları ile karşılaştırılarak verilmiştir. Bu giysi, giyen kişinin olgun düşünce yapısına sahip, kararlarında bağımsız, kendi vicdanına ve tanrısına karşı sorumlu olduğunu gösterir. Cübbe, bu üç mesleğin iç bağımsızlığını simgeler. Üniversiteler inişleri ve çıkışlarıyla toplumun yansımasıdır. Bu bağlamda akademik davranışlar da belli kalıplar içinde yorumlanamaz. Bu da eleştirileri besleyen bir zemin oluşturabilir. Akademisyenin en önemli görevi, öğrencilerine öncelikle iyi bir öğretmen ve iyi bir eğitmen olabilmektir. Bu özellik, akademisyenin bilimsel düzeyinin yansıması olarak düşünüldüğünde, onun değerli kişiliği her ortamda çevresine ışık olacaktır. Buraya kadar yazılan konuları, emekli olduğum 2010 yılında, onur üyesi olarak davet aldığım Fizyoloji Kongresi’nde “Akademisyenliğin Önemi ve Akademik Yaşamın Beklentileri” başlıklı konferansımda sunmuştum. Yıllar boyu kongrelerde hep araştırmalarımızın sunumunu yapmış, yorumları tartışmıştık. Emekli olduğum gün, bilim merkezlerindeki tüm yaşanmışlıkları bir film gibi anımsadığımda, akademisyenliği konuşmam gerektiğini anladım. “Öğrencilerimiz beni onur üyesi yapmış1
2
CERRAHPAŞALI ÖĞRENCİLERİM
larsa, akademisyenliğin onurunu yansıtmam gerekir” diye düşündüm. 15 Eylül 2010 tarihinde, Trakya Üniversitesi Balkan Kongre Merkezi’nde konferansımı sundum. Kongre Kitapçığı’nda basılmış olan yukardaki metnin, kitabımın sunuş yazısı olmasını arzuladım. Bu yazı ve bu kitabın akademik kimliğime gurur katacağı inancıyla… “Akademik Kariyer” tüm fakülteler için sağlam adımlarla ilerlenmesi gereken bir yoldur. “Akademisyen” unvanı, bu yolda yürüyen, bilinçli ve azimli bilim insanını tanımlar. Tıp Fakültesi ya da başka fakülteler için akademisyenin hedefi, sürekli kendisini geliştirmek ve bilgiyi paylaşmaktır. Öğrencilere yakın olmak, akademisyenin görevleri arasındadır. Bu görev yapılırken akademisyen kendisini genç ve zinde hissedebilir. Ancak bir profesörün işinin aslı, çevre ve ortam değil, bilimsel içerikle bağıntılı olmasıdır. Bu bağlamda kitabımda, yalnız Tıp Fakültesi’ndeki akademisyenliği değil, genel anlamda akademisyenliği ele aldım. Tıp Fakültesi Akademisyeni olarak yaşadıklarımı, özellikle öğrencilerimle bağıntılı olarak örnekledim ve yorumladım. Akademisyenliği misyon edinmiş ya da akademisyen olmak isteyen genç bilimcilere örnek olması adına, yaşam öykümden, bu öykü içerisinde önemli yer tutan ailemden ve hocalarımdan bahsettim. Şuna inandım ki; okumayı, hiç bıkmadan öğrenmeyi ve öğretmeyi seviyorsanız, seçeceğiniz en ideal meslek “Üniversite Hocalığı” olmalıdır. Okurlarımıza yararlı olması dileğiyle…
2. CERRAHPAŞALI ÖĞRENCİLERİM 14.01.2010 tarihi, yaşamımdaki en anlamlı ve unutulmaz gündü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin kuruluşundan 43 yıl sonra, akademik yaşantım, yasal olarak sona eriyordu. Akademik sürecin sonunda İstanbul Üniversitesi’ne, fakülteme borcumu ne kadar ödemiştim? Bir bilanço çıkarmanın gereğini düşünmeye başladım. Alışkanlığımız olan, sürekli çalışma temposu bundan sonra nasıl olmalıydı? Bilimsel birikimin paylaşımı engelleniyor muydu? Öğrenme ve öğretme tutkusu yok mu olacaktı? Zorunlu yarışmaların ve yazışmaların sonlanması ne demekti? Pek çok sorunun yanıtlanması gerektiğini düşünürken, arkadaşlarımın bir uğurlama töreni hazırladıklarını öğrendim. Dekanlığımızın katkılarıyla yapılacak seremoni, tüm yorgunlukların, uğraş ve çabaların karşılığı olarak, bana ne gibi duygular yaşatacaktı? Soğuk ve yağışlı 14.01.2010 Perşembe günü (doğum günümün 3 gün öncesi) Oditorium’a geldim. Beni, lobide büyük bir kalabalık karşıladı. Farkına vardığım ya da varamadığım pek çok insanın ellerini sıkıyor, onlarla kucaklaşıyordum. Şaşkındım, uzun yıllar birlikte olduğum ya da olamadığım dost insanların sıcak tebessümleriyle günün anlamını kavramaya başladım. Demet-demet çiçeklerle gelmişlerdi. Çok genç insanlar vardı; öğretim üyeleri, asistanlar, öğrenciler, uzaklardan gelmiş dostlar… Bir anda tüm insanların benden çok daha genç olduklarını fark ettim. Bu, beni daha çok gururlandırdı. “Demek ki sayılan ve sevilen bir hocaymışım” diyerek kendimce bir yorum yaptım. O gün Oditorium’da ve Fizyoloji Anabilim Dalı’nda yapılan konuşmalar övgü ve sevgi doluydu. Bu sözleri ve değerli armağanları ne kadar hak etmiştim? Kendimi sorgulamadan önce, yaşam öyküme ait ekrandaki görüntüleri düşündüm. Güzel anıların baskınlığı dikkatimi çekti. Asistanlık günlerimin öğrencileri, bugün profesörler olarak oradaydılar. Hamile genç asistanlar, emekli hocalarım vardı. Bu ilgi ve sevgiye ne kadar layıktım, teşekkürüm nasıl olmalıydı? Öncelikle yarım kalmış Fizyoloji kitabımı tamamlamalıydım. Ancak, o kitap teşekkür için yeterli değildi. Salondaki dostlarla
TIP FAKÜLTELERİNDE AKADEMİSYEN OLMAK
3
yaşadığımız anıların değerlendirilmesi gerekliydi. O gün gelemeyip, bir şekilde beni kutlayan arkadaşlarım, öğrencilerim vardı. Birlikte olduğumuz mekanların, olayların anlamını konuşmalıydık. Cerrahpaşalı öğrencilerimle geçen yaklaşık yarım asırlık bir ömrün özeti olacaktı bu kitap. Yıllar boyu onlardan aldığım yazıları, armağanları korumaya çalışmıştım. O dosyaları açarak yazmaya başladım. Umarım hiçbirinizi kırmadan, sevgiyle sizleri konuşabilirim. Ulaşabildiklerimden izin aldım. Ulaşamadıklarım beni hoş görsünler; güzel duyguları, örnek olursunuz düşüncesiyle, isimlerinizle verdim. Acılardan, çözümsüz sorunlardan söz eden yazıları, isimleri bende kalmak kaydıyla, anlatmak istedim. Özellikle öğrencilik döneminde, gençlere gösterilmesi gereken ilgi ve yakınlığın önemini vurgulamam gerekiyordu. Yapabildiklerim ve yapamadıklarımla o günleri yeniden yaşamak ve yaşatmak istedim. Emeklilik töreninden ileri sayfalarda yeniden bahsedeceğim. O anlamlı günü ve onu yaşatan siz sevgili dostları asla unutamam. Tüm gençliğe daha güzel günlerle başarılar diliyorum.
Emekli olduğum gün; odamdan ve masamdan ayrılıyorum.
3. ÖĞRENCİLERİMLE PAYLAŞIMLARIM Fizyoloji, Temel Tıp Bilimleri’nin en zor derslerindendir. Anatomi, Histoloji, Biyokimya konuları kavranmadan öğrenilmesi çok güçtür. Mantıkla çözülür. Temel bilgi olmadan klinik bilimlerin öğrenilmesi zorlaşır. Bu nedenle Fizyoloji dersi, klinik derslere başlanmazdan önce büyük bir ciddiyetle öğretilmeye çalışılır. Bir zamanların Fizyopatoloji dersi de bu nedenle çok önemliydi. İlk sınıflarda öğrencinin en çok zorlandığı konu, Tıp terminolojisini kavramakla ilgilidir. Bu konuda edindiğim deneyimler, beni “daha iyi nasıl öğretebilirim” araştırmasına zorlamıştır. Öğrenci dersi son derece dikkatle izlerken, neden dersten kopmaktadır? Sorunun cevabını ararken ilk tespitim, Latince sözcükleri anlaşılır kılma gerekliliği oldu. Hematoloji sözcüğünde, “Hem” ve “Loji” kelimelerinin anlamı çözülmeliydi. O zaman kan biliminden söz ettiğim anlaşılacaktı. Daha sonraları çocukların konuların ağırlığında ezildiklerini, zaman içinde sıkıldıklarını fark ettim. Soluklanma gereğini nasıl çözebiliriz diye düşünürken “Çağdaş insan güzeli görebilen ve onu çevresine yansıta-
4
CERRAHPAŞALI ÖĞRENCİLERİM
bilendir” cümlesiyle karşılaştım. Edebiyat merakımla sıkça şiir kitaplarını karıştırırdım. Seçmeler yaparak örnekleri ders aralarında okumaya başladım. Bir şiir okunduktan sonra çocukların soluk almaları ve yeniden dersi takipleri kolaylaşıyordu. O günlerden bir örnek verebilirim; Sunay Akın’ın çevirisiyle Renier Maria Rilke’nin bir şiirinde hayat nasıl yorumlanmış: “Hayat, hayat ah ey şaşılası süre! / Sıçrayan çelişmeden çelişmeye / Giderken süzülürcesine ağır aksak / Hızlanırsın birdenbire kanat açarak / Süzülürsün bir melek gibi maviliklere / Ah, ey bilinmeyen hayat, anlaşılmayan / Hangisi daha ateşli, daha atılgan / Büyük kuruntulu, bütün varlıklardan? / Durup dinleniriz, yükleniriz sınırlarımıza / Ve düşeriz, düşürerek her şeyi ıssızlığa” Şiirde yaşamdan söz ediliyordu ve öğrencilerimiz “yaşam” sözcüğünün geçtiği her alanda bilgi edinmek zorunluğunda olduklarını unutmamalıydı. Resim sanatından söz ettiğimiz bir derste, müziği önemseyen bir başka öğrencim Gülay Arıoba’nın dansçı Yıldız Alper için yazdığı bir şiiri getirmişti. Şiirde dans sanatının felsefesi yapılıyordu: “Sen değişik dünyada yaşıyorsun / Bu sözü yıllardır duyarım / Pek şaşmam çünkü benim işim “dans” / Ayakların yere basmıyor derler / Bunun anlamını merak ederim / Kimin ayakları yere basıyor? / Aklıma çınar ağaçları gelir / Onlar yere en sağlam basan canlılardır / Üstelik çınarlar, zaman zaman yanyana olsalar bile / İnsanlardan değişik bir dünyada yaşarlar / Çınar ağaçları, toplumun gerçeklerinden uzak mıdırlar? / Eğer beni suçlayan insanla benim kafamdaki toplum kavramı aynı ise...” Öğrenciler sınıfta farklı sanat dallarının da konuşulup tartışılmasını istiyorlardı. Ancak zaman çizelgemiz Fizyoloji konularının işlenmesi açısından yetersizdi. Buna rağmen kısacık bir dörtlükte bile fizyolojik dengeleri bulabiliyorduk. Sunay Akın, “Kar tanecikleri arasında / Saçak altına sığınmış göçmen kuşun / Düşen beyaz tüyünü de görebilmek / İşte SEVMEK” demiş. Şiir, toplum sağlığını önemseme konusuna farklı bir bakış açısı getiriyordu. Hayvan sevgisinin gerekliliğini vurguluyordu. Kimileri, “Bir hekimin hayvan sağlığı için ayıracak zamanı olamaz!” diyebilirdi. Kimileri, sağlıklı hayvanları olmayan toplumun, insan sağlığını da önemsemeyeceğini, belirtiyordu. Bir grup öğrenci ise doğanın sağlığını tüm canlılar için, bir bütün olarak yorumluyordu. Farklı görüşleri sınıfta işleyebilmek zordu. “Lütfen odama gelin, orada konuşalım” dediğimde iletişim kolaylaşıyordu. Konuyla ilgili bir anı; Göz Kliniği’nde çok değerli bir arkadaşımız vardı. Bugün emekli olan Prof. Dr. Halit Pazarlı… Prof. Dr. Ayla Cerid arkadaşımız sokakta yaralı ve gözü görmeyen bir kedi bulmuş, uzunca süre ona bakmış ve iyileştirmişti. Ancak kedinin gözleri yine görmüyordu. Prof. Halit Hoca’dan yardım istendi. Hocamız hayvanı muayene edip “Glokom” teşhisi koydu. Halit Hoca veteriner değildi, klinikte yükü ağırdı, ama bir akşamüzeri bizim kürsüye geldi ve kediyi ameliyat etti. Fizyoloji’de hayvan ameliyatları genelde araştırma amacıyla yapılır. Bu kez bir göz operatörünün, bir hayvana insani duygularla yaklaştığını, emek verdiğini görüyorduk. Halit Hoca, çok başarılı bir hekimdi. Düşkün insanlara yardım ettiğini bilirdik ama bir sokak kedisinin sağlığı için bu kadar uğraşacağını tahmin edemezdik. Sunay Akın’ın şiirindeki göçmen kuşun tüyünü kar taneleri arasında fark edebilecek kişiydi Halit Hoca. Moda, Mühürdar’da otururdu ve inanıyorum ki kıyıda uçuşan martıların gözlerinde biriken yaşları dahi görebilirdi…Tolstoy’un “Çiçeğini kopardım hey dünya / Onu muhabbet dolu bağrıma bastım / Dikeni battı / Gün kararıp hava soğuduğunda, baktım ki çiçek solmuş / Fakat bende acısı kalmış / Sende kokulu ve gururlu daha pek çok çiçek var hey dünya / Fakat benim çiçek toplama zamanım geçti” şiirinde söylediği gibi, yaşamımızda bize umut olacak çiçeklere zamanında bakmayı bilmeli ve öğretmeliydik.
TIP FAKÜLTELERİNDE AKADEMİSYEN OLMAK
5
Prof. Dr. Ayla Cerid, Prof. Dr. Halit Pazarlı Hocalarımız bugün benim gibi emeklilik günlerini yaşıyorlar. Fakültede görev yaparken öğrenciler Ayla Hoca’yı yaralı sokak hayvanları için, Halit Hoca’yı yoksul insanların tedavisi için, ararlardı. Beni arama nedenleri çoğunlukla kişisel problemlerine çözüm bulabilmek için olurdu. Bu bağlamda öğrencilerle paylaşımlarımız da farklı olmaktaydı. İngilizce Tıp Bölümü öğrencisi Ejder Akgün Yıldırım’ın, bir öğretmenler gününde “Baş eğmeden kazanılan ülkemiz toprağında / Nelere baş eğebileceğimizi öğreten sizlere / Gül çiçeği sularken / Dost selamın alırken / Öperken elini ustanın / Alın teri düşmüş toprağa taparcasına eğilmeyi öğreten sizlerin önünde / Yüreğimizle, sevdamızla onurluca eğiliyoruz.” diyen mektubu beni çok duygulandırmıştı. Bu mektup biz öğretim üyelerine, Tıp dersleri yanında, öncelikle neler öğretmemiz gerektiğini hatırlatıyordu. Mektubu aynı gün 300 kişilik amfimizde, Fizyoloji dersine başlamazdan önce okudum. Daha doğrusu dersi onunla açtım. Fizyolojinin dışındaki konulara girebilmek öğrencileri cesaretlendiriyordu. Bu güvenle, kendilerince anlamlı buldukları yazıları getirmeye başladılar. Yazışmak, kendini yazıyla ifade edebilmek güzeldir. Ancak, Ejder’in bu konuda da bir uyarısı vardı: “Yazılarla konuşmak; yüz-yüze ifadenin güçlüğünden mi, korkusu mu gözlerin dürüstlüğüne, yoksa güven mi çok defada anlaşılan sözcüklerdeki gize? Elbette ki Sümerler bu yüzden sunmadılar YAZIYI evrene.” İletişim yollarından biridir yazışmak. Anlıyorum ki Ejder yüz-yüze görüşmeyi tercih ediyordu. Ancak, öğrencilerimizin toplum içindeki alışkanlıkları, yetiştikleri ortamla ilişkili olarak buna uygun değildi. Bu nedenle öğrencilere sık sık “sorunlarınızı yazılı olarak da bana bildirebilirsiniz” diyordum.
4. ŞİİRLERLE İLETİŞİM Sınıflarımızda çok güzel şiirler yazan çocuklar vardı. Yazdıklarını kimseye gösteremeyen... Ayfer Atay bana en çok şiir getiren öğrencimdi. “Küçük Bir Kuşun Hazin ve Gereksiz Ölümü” başlıklı şiirinde şöyle sesleniyordu: “Kanatları vardı ama uçamazdı / Bir altın kafeste ve evin en güzel köşesinde / Kavgalar, sevinçler içinde yaşardı / Bilmez miydi? Bilirdi: okyanuslar aşılmak için vardı / Bir gün ötmez olunca, düşündü sahipleri: “Altın kafesi bile vardı, peki neydi ölüm sebebi?” / En güzel köşesine evin, bir çiçek (saksı) kondu hemen, güneşi seven / Altın kafes de satıldı seyyara / Şimdi okyanuslar, birer küçük mavi nokta atlaslarda / Güneşi seven çiçekse / Evin en güzel köşesinde / Ve kışın da açmak zorunda 01.06.1996” Aristo’nun meşhur bir sözü vardır: “Başkasını satın alabilecek varsıllık; kendini satabilecek yoksullukları yaşıyoruz.” Ayfer’in şiirinde böylesi bir serzeniş vardı. Ayfer maddi olanaksızlıklar içinde bir çocuktu. Yürekliydi, duygusaldı… Doktor olmayı, para kazanmak kadar, başkalarına yardım edebilmek için isterdi. Yardım almak ya da istemek çok yanlıştı onun için. Başarısız olduğu günlerde usulca odama gelir, altın kafesler istemediğini anlatırdı. Öğrencilerime yaptığım “Sevdiğiniz dizeleri benimle paylaşır mısınız?” çağırıma Ayfer büyük bir heyecanla karşılık vermişti. Çünkü o güne kadar kimse onun yazdığı şiirleri önemsememişti. “BIRAKIN BÜYÜK OLALIM Arabacıdan, doktordan istediklerim var / Ve bana çilek diken adamdan / Her şeyde kusursuz olmalıyız / Hiç önemli değil ne olduğu / Orta karara yer yok / Orta karar doğru değil / Yanlışın doğal olma-
6
CERRAHPAŞALI ÖĞRENCİLERİM
dığı kadar / Mahmuzlayın kendinizi adınızı kazanmaya / Büyük olmak utanılacak şey mi? / Herkesin hakkı var büyük olmaya”. Yevtuşenko’nun şiirini “büyük olmak için” temel prensibin çok çalışmak olduğunu belirtmek adına okurdum. Benzer görüşü, tevazu ve hoşgörü duygularıyla ifade eden Mevlana, “Kendime Yediremem” şiirinde şöyle sesleniyordu: “Düşman saçma sapan laflar eder, duyar can kulağım Benim için kötü şeyler düşünür, görür can gözüm Üzerime köpeğini salar, ısırır köpek ayağımı Çok acılar çekerim, çok acılar Köpek değilim onu ısıramam, ısırırım dudağımı Büyük kişilerin sırlarına ortağım Gene de na şu kadar övünemem Bütün ayıplar bende ama Ne yapıp-yapıp ulaşmalı dostlara, Geride kalmayı kendime yediremem.” Dizeler, öğrencilerimize, toplum içinde karşılaşabilecekleri her türlü yanlışa karşı dik durmayı öğütlüyordu. Konuyu doğrudan konuşmanın, onlara önerilerde bulunmanın, dizelerdeki kadar etkili olamayacağını düşünüyordum. 09.01.2000 tarihli Milliyet gazetesinde, Zeynep Oral, Edvardo Galeano’nun 2000 yılı için yazdığı şiirin çevirisini yayınlıyordu; “Haydi, farklı bir dünya, olası bir dünya düşleyelim, Havanın korkularla, tutkularla zehirlenmediği, İnsanların süpermarketlerde alınıp satılmadığı Televizyonun, ailenin en önemli üyesi olmadığı Ütü ya da çamaşır makinesi muamelesi görmediği bir dünya...” Ve dileklerine devam ediyor: “İnsanlar çalışmak için yaşayacağına, yaşamak için çalışsa. Yalnız mal mülk edinmek için yaşayanlara, aptallık suçu işledikleri için ceza yasası uygulansa. Kuş, nasıl ki öttüğünü bilmeden ötüyorsa... Çocuk nasıl ki oyun oynadığını bilmeden oynuyorsa ve Tanrı’nın unuttuğu bir emir daha verilse: İnsanlar da öyle, sırf yaşamak için, yaşasa... Parçası olduğu doğayı sevse... Her gece sanki son geceymiş gibi yaşasa. Ve her gün ilk günmüş gibi uyansa...” Milenyum için dilekler anlamlıydı. Çok ilginçtir ki yıllar önce yazılmış, 1816 yılına ait bir Baltimore yazıtında da benzer öğütleri görüyoruz. 1994 yılında, 2. sınıf öğrencisi Elif Vatanoğlu vermişti bu yazıyı: “ESKİ BİR TAPINAK DUVARINDAKİ YAZIT Gürültü patırtının ortasında sükûnetle dolaş; Sessizliğin içinde huzur bulduğunu unutma Başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe Herkesle dost olmaya çalış Ama kimseye teslim olma Telaşsız açık ve seçik konuş Başkalarına da kulak ver Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları:
TIP FAKÜLTELERİNDE AKADEMİSYEN OLMAK
7
Çünkü dünyada herkesin bir hikayesi vardır Yalnız planların değil, başarılarının da tadını çıkarmaya çalış Ne kadar küçük olursa olsun işinle ilgilen; Hayattaki dayanağın odur Olduğun gibi görün Sevmediğin zaman sever gibi yapma Aşka burun kıvırma sakın; O, çöl ortasında çimenli bir yerdir Yılların geçmesine öfkelenme; gençliğe yakışan şeyleri, Gülümseyerek teslim et geçmişe Ara sıra isyana yönelecek olsan bile hatırla ki; Kainatı yargılamak imkansızdır Onun için kavgalarını sürdürürken bile Kendi kendinle barış içinde ol Görmeye çalış ki, bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen Dünya yine de güzeldir” Güzeli anlatmak kolay... Önemli olan kötülük ve çirkinlikleri su yüzüne çıkarabilmek... En yüce duygularla okumaya gelmiş gençlerin saf ve temiz duygularını kirletmemek. Onları koruyabilmek. İşte bu kaygılarla yukardaki yazıları okumak istemişimdir öğrencilerimize. Elif ’le yazışmalarımız uzun yıllar sürdü, ikimiz de yazı yazmayı seviyorduk. Yazı yazabilmek insanı mutlu ediyordu ama bu yazılar mesaj niteliğinde olmamalıydı. Şiir bu nedenle kurtarıcı oluyordu belki de. Öğrencilerimin dikkatini çekmeye başlamıştı yazılarımın içeriği. Zaman içinde mezuniyet albümlerine, onlar için yazı yazmamı isteyenler oldu. Sonra hocaların sayfalarına karıştı yazılarım. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 2000 yılı mezunlarının albümüne, Çon Ju’nun bir şiirini yazmıştım: “DOSTLUKLAR UNUTULMAZ Bir kasımpatı çiçek açsın diye / Ötüp durdu guguk kuşu bahar geldiğinden beri / Bir kasımpatı çiçek açsın diye gökler gürledi durdu / Kırağı yağdı dün gece / Ve bir türlü uyuyamadım” Neden yazılmıştı bu şiir? Mezunlarımız Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) savaşına hazırlanıyorlardı. Dost bildikleri arkadaşlarını yenebilmekti hedefleri. Uykusuz geceler sonunda bir kadro alacaklar, uzman olacak sonra oradan ayrılacaklardı. Dostluklar unutulmasın isterdim. Kasımpatılara verilen desteği hatırlatarak… Şiire gönül vermiş öğrencilerin kendi yazdıkları şiirlerde, iletişim güçlüklerini, korkularını, öykünmelerini, kırgınlıklarını, kaygılarını görebiliyorduk. Örneklemek istiyorum sizlere. “Martı” şiirinde yalnızlığın yansımalarını anlatıyordu, Işıl Tezer: “Dün sahilde izlediğim bir martıydı / Deniz üstünde pervasızca uçan / Öyle hafif, öyle özgür ki yalanlardan / Umutla kanat çırpışı her diri güne / Her defasında bıkmadan, usanmadan / Bir yumuşak serenattı çığlıkları / Belki sevdiğine, belki kendine / Kim bilir belki de bir ağıttı, üstünde uçtuğu denize / İçimden geldi seslendim ona / Gel dedim otur yanıma / Öyle asil, öyle beyaz baktı gözlerime / Sen gel dedi bana, eğer biraz cesaretin varsa uçmaya” Burcu Gündüz, 1996’da birinci sınıf öğrencisi. Fakülteyi kazanma savaşını, kırgınlıklarını anlatıyor “Bahçıvan” şiirinde: “Bu masal seneler öncesi başlar, / Seneler öncesi pembe tomurcuğum / Ben o zaman hayalleri umut dolu / Ümitleri pembe rüzgar, küçük bir çocuktum / İşte o yemyeşil, masmavi çağımda ben, / Gönlümün
8
CERRAHPAŞALI ÖĞRENCİLERİM
el değmemiş bahçesine / Bir gül fidanı dikmiştim, filizken / Göz yaşlarımla suladım onu senelerce / Yazdan, kıştan uçan kuştan sakındım onu / İçimdeki alevi sardım üşümesin diye / Şimdi! Delice geçmiş şu zamanın peşine! / Bahçesini sel almış / Çiçeğini el almış / Avuçları boş kalmış / Garip bir bahçıvanım ben” Hande Zaim’in “Şehirli Çığlık” şiirinde de öykünmeler var gibi (yanılıyorsam beni affetsin): “Güneşin acemiliği üstünde, bir konuşup bir susuyor Ben ondan da acemiyim, hep susuyorum Çizgisini taşırıyor biraz bu dünya Başı bozuk bir anıt gibi yükseliyor zaman, gözlerimin önünde Paldır küldür bir çiçek açıveriyor, ülkenin birinde Çığlık çığlığa yaprağını sürüyor Diyorum ki belki de Masanın üzerinde iki çift el iki çift dağ olacak birazdan Ekmek ve su olacak gece ve gündüz. Paldır küldür bir çiçek büyüyecek masada Bağıra çağıra! Bağıra çağıra.” Bazı çocuklarımız adlarını yazmaktan çekinirdi. Sınıfa girmezden önce bırakırlardı kürsünün üzerine, okunmak için yazılmış şiirlerini. Belki de kaygıların gölgesinde kendilerini anlatabilmek için. “İYİ OLDU GELMEDİĞİN Bu yol korkaklar için değildir! İyi oldu gelmediğin Bu sulardan her baba yiğit içemez Bu köprüden her “benim” diyen geçemez Yumuşacık yürek gerek Sevgi kadar derin gözler İnançlı bir bilek gerek İyi oldu gelmediğin Sen; bilindik kıyıların sığ sularında yaşarsın Sen; okyanusların mavisine uzaktan bakarsın Biz; yürüyemeyeceğin kadar uzak Düşleyemeyeceğin kadar renkli ve berrak bir ülkeye birlikte gidemezdik! Sen; açık denizlerden habersiz bir balık, Yalçın tepelerden uzak bir martısın! Sen; Benim için korkak, herkes için herhangi bir insansın İyi oldu gelmediğin Alınmanı istemem, darılman üzer beni, Sana yalan söyleyemem; tabii sevdim seni Sende sığ suları, sende martıları Açık denizlerden habersiz balıkları Sıradan insanlarla geçemeyeceğin köprüleri Düşleyemeyeceğin mavileri Sende sensizliği sevdim İyi oldu GELMEDİĞİN!”
TIP FAKÜLTELERİNDE AKADEMİSYEN OLMAK
9
Beklentilerine karşılık alamamış bir genç, derin düşünen… Fikirlerini, bilgisini, yorumlarını anlatabileceği kişileri arıyor. Keşke konuşabilseydik. Işıl Tezer’in martısıyla örtüşüyor, gencin şiirindeki martı. Özgürlüğün sembolü olarak işlenmiş, her iki gönülde. “Hocam, öncelikle yaptığınız güzel derslerden dolayı teşekkür etmek isterim.” diye başlayan bir başka isimsiz mektupta dersle ilgili sorular sormuş, fakülte sorunlarını dile getirmiş ve ahvalini şu dizelerle anlatmıştı öğrencimiz: “Yine geldim masa lambamın başına Düşünüyorum saat 8 ile 12 arasında Bedavacılar şehri bize mi karga? Ah idealim ah! O ideal var ya” Ekonomik sıkıntıları olan bir genç... Dilerim tüm sıkıntılarından arınmış, ideallerine kavuşmuştur. Ayfer Atay, kurutulmuş kır papatyası ile süslü, çerçeveli bir yazı getirmişti, “Tao Sessizdir” başlıklı. Uzun süre odamın duvarını süsledi. Ekonomi üzerine; paranın ve insanın değerini konu ediyordu: “Dünya üzerindeki yaşamın tam olduğu çağlarda, Ne kimse değerli insanlara özel bir dikkat gösterirdi, Ne de yeteneği olan insanları seçerdi. Yöneticiler basit bir şekilde ağacın en yüksek dallarıydılar. Ve insanlar ormanlarda gezinen geyikler gibiydi. Belli bir görevi yerine getirdiklerinde düşünmeden, dürüst ve erdemliydiler. Birbirlerini seviyorlardı ve bunun “insan sevgisi” olduğunu bilmiyorlardı. Kimseyi aldatmıyorlardı ama “güvenilir insanlar” olduklarının bile farkında değillerdi. Vererek ve alarak özgürce yaşıyorlar ve cömert olduklarını bile bilmiyorlardı. Bu nedenle yaptıkları bize aktarılmadı. Hiçbir tarih yaratmadılar.” Ayfer neden böyle bir yazıyı önemsemişti? Pek çok öğrencinin sorunu olan ekonominin dürtüsü olabilirdi. Ayhan İnal’ın şiirinde ise sevgiye inanmış insanlar yorumlanıyordu: “Işıklı sabahlardan sesleniyorum size Ey insanca yanımda olanlar Erkekçe karşımda duranlar Ve kalleşçe arkamdan vuranlar Ne yapsanız çaresiz Bir kere sevdim sizi insanlar” Ejder’in, Erhan’a yazdığı, dostluğu ve güzelliği tanımlayan dizeleri de çok anlamlıydı: “Güzellik var olanda değil ey dost Güzellik emekte Güzellik dağda bayırda değil ey dost Güzellik bakışta Dostum son sözü sence söyleyeyim Güzellik sevgide değil ey dost Güzellik sevmekte Güzellik dünde değil ey dost Güzellik yarının sahibi ellerinizde” Mezuniyet yıllıklarında okumuştum bu güzel dizeleri.
10
CERRAHPAŞALI ÖĞRENCİLERİM
Dostluğun yarınlarda sürmesi emek ister. Her yaşta geçerli bir durum… Unutulmamalı. Kilisli öğrencimiz Abdurrahman’a arkadaşı Levent’in yazdığı şiir, yıllıkta tüm mezunlara verilen bir mesaj gibiydi. Uzun Tıp eğitimi sürecinde öğrencilerin ne denli baskılar altında oldukları anlatılmakta, “Soluk almanın zamanı geldi” denilmekteydi: “İnsan bir yerde boş vermeli: kurallara, düzenlere İnsan bir yerde kendini bırakmalı Hiçe saymalı düzenini dünyanın Zamana karşı koymalı Sıyrılmalı ayıplardan, korkulardan Küçük hesapları bir yana atmalı Yaşamalı şöyle alabildiğine Büyük delilikler yapmalı İçmeli, sevmeli, küfretmeli Kendine bir başka gözle bakmalı İnsan bir yerde boş vermeli kurallara, düzenlere İnsan bir yerde kendini bırakmalı Ümit Yaşar” Bu şiir, soluksuz yaşamların sahiplerine öğütler ya da depresyona karşı korunma modelleri olarak algılanabilir. Şiiri ben de seviyorum, öğrencilerimiz de…
5. ŞİİRDE KENDİNİ BULMAK Şiir sanatı hakkında neler konuşulur neler söylenir diye düşündüğümüz ve araştırdığımızda yorumların farklılığı dikkatimizi çekiyor. Klasik çağda; bir düşünceyi, bir duyguyu, en ince, en çekici anlatımla dile getirme aracı olarak tanımlanıyor. Alexander Pope’nin şiirinde olduğu gibi: “Nerede o öğüt verebilecek insan Öğretmeyi sevip de, bilgiyle övünmeyen Beğenisi Tanrı’dan; hem kesin, hem sınırsız Yalnız kitaptan değil, insandan da anlayan; Sazı sözü yerinde, büyüklük taslamayan, Övmekten çekinmeyen, ölçüyü kaçırmadan?” Dizelerde, olması gereken eğitimci tipi çizilmiş, üniversite hocalarını düşündüren… 1994 birinci sınıf öğrencisi Gazi Yıldırım, Edip Cansever’den bir şiir bırakmış masama: “SEVDA İLE SEVGİ Neden yazılır bir şiir? / Neden okunur bunca yazı? / Çünkü nasıl aşılabilir başkaca / İnsanın karmaşıklığı” Şiirin insana uygulanmış farklı bir tanımı yapılmakta. Ve Gazi, pek çok Fizyoloji sorusundan sonra eklemiş, kendi kaleminden: “Kaygım, tasam notta değil / Notu verdirecek ilimdedir Gönlüm para pulda değil / Sevmeyi sevdirecek alimdedir.” “Eğer alim bensem ne mutlu bana. Umarım kazandığın ilim seni çok iyi yerlere getirmiştir” diye düşünürken, bir tesadüf, Dr. Gazi’nin Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Kadın Doğum uzmanı
TIP FAKÜLTELERİNDE AKADEMİSYEN OLMAK
11
olduğunu, doçentliğe hazırlandığını öğrendim, mutlu oldum. Akademik yaşantısında başarılar dilerim. “Yaşanan ve yeniden hatırlanan anılar, hayatı bir kumaşmış gibi baştan başa yeniden dokur.” diyor Wittgenstein, “Tractus” adlı eserinde. Öğrencilerimden aldığım yazılar da benim için konuşulması ve paylaşılması gereken anılar oldu. Kitabımı da, bu nedenle yazmak istedim. Tek başına, ailesinden uzak, yapayalnız yaşayan çocuklarımız vardı. Ailesinden ilk kez ayrılmış, yalnızlığı mis gibi kokan genç insanlar. Kendilerini Lea Meadwick’in şiirlerinde bulanlar ve isimsiz notlarla benimle paylaşanlar… Onları hep tanımak istemişimdir, ama saklanırlar, kendilerinden de bizden de… Şiir şöyle seslenir: “Gökyüzüm, BENİMSİN / Yaşamım, hayatım ne kadar benim değilse / Ne kadar onu gerektiği gibi kullanamıyorsam / O KADAR BENİMSİN! / Sevgim, yalnızlığım / Ne kadar özgürsem, özgünsem, aşıksam, yalnızsam / O KADAR BENİMSİN / Özgürlüğümsün, sınırsız / Hayalimde yaşattığım insanlara gidebilen / Sahip olduğum tek şeysin / HİÇ UĞRAŞMA BOŞUNA, BENİMSİN! / Ben ne kadar seninleysem, sen / O KADAR BENİMSİN.” Bu şiirde kendini bulan gençleri düşünmemiz gerek. Arkadaş ya da sevgili hasreti çeken gençler. Duyguların paylaşılmasını isteyen, yalnızlığın getirdiği mutluluğu sınırlı bulan kişiler. Bu çocuklarımız için neler yapabileceğimizin de üniversitelerde düşünülmesi gerekir. Bir gün masamda Pablo Picasso’nun “Mor Oda” tablosunu resimleyen bir kart bulmuştum. Kartın arkasında “SİZE” diye başlayan bir yazı: “Siz güldüğünüzde / Çiçekler olacak yollarınızda / Geleceğin renginde çiçekler bunlar / Çiçekler, eğer bir gün ağlarsanız, / Dupduru bir aydınlıkla çevreleyecek yüzünüzü / Sevgi yüklü ellerinizden öpecek sıra-sıra öğrenciler / Ve Çimen bürüyecek yorgun ayak izlerinizi / Sonra yatışmış yüreğinize, şarkılar dolacak, ezgiler... Elif Vatanoğlu” Neden yazıldı bunca güzel cümleler, bilemiyorum. Ancak bir tespitim vardı. Küçük bir probleme yaklaşım bile, öğretim üyesini sevdiriyordu öğrencisine. O günlerde Elif ’le bir problemini konuştuğumuzu hatırlıyorum. Ve Volkan Güneş isimli bir öğrencimin masama bıraktığı bir fotoğraf... Volkan’ı Fotoğraf Kulübü’nden tanıyorum. “Gün Akşamlıdır” adını vermiş, çektiği fotoğrafa. Balıkçılar, deniz ve kızıl pembe gökyüzü. Akşamın aydınlığında İstanbul, Haliç’ten bir kare... Güzellikleri paylaşmak adına bir yaklaşım... Fotoğrafın sevda ile birleşmesi. Hem şiir hem de müzik tadında. Volkan farklı bir çocuktu, çok duygusaldı, kırılacak, üzülecek konuları hep vardı. Paramedikal konular, onun için Tıp derslerinin önünde olurdu. Başarılı olabilmesi için yaptığım telkinlerle fakülteyi bitirdi. 112 Hızır Acil’de çalıştığını öğrendim. Bir arkadaşımın evinde görev yaparken, bana selam söylemiş. Acaba diyorum, bu çocuk sanat dallarından birini okusaydı… Zeki, akıllı ve çalışkan olmasına karşın neden zorlanmıştı? “Meslek seçimi çok önemli” derken kişinin yaşam boyu mutluluğunu da unutmamalıyız. M. Ali Sel adlı öğrencimin bir tomar sarı kağıda yazılmış, seçilmiş şiirlerini de saklamışım. O yıllarda bilgisayarlar yoktu. ÖğrenElif Vatanoğlu; C.T.F. 1. sınıf cim kıymetli zamanından bir parça çalarak emek vermiş ve el yazısı öğrencisi. Torunum Öykü’yle ile özenerek yazmış. Şüphesiz bu dizeler onun en sevdikleriydi. Yatanıştılar. (1995)
TIP FAKÜLTELERİNDE AKADEMİSYEN OLMAK
143
Bilim tutkunu, zehir gibi çalışkan genç adam, zamanında attığı yanlış adımla kariyer şansını kaybetmişti. Adımlarımızı her yaş ve dönemde sağlam atmalıyız, daha sonra “keşke” dememek için. İkinci öğrencim Nuran Toktamış, Hacettepe İngilizce Biyoloji Bölümü mezunuydu. Genç, güzel, zarif bir asistan. Saygılı davranışlarıyla dikkati çekiyordu. Biraz çekingen duruşu vardı, adaptasyonu için yakınlık kurmam gerekiyordu. Çalışma konumuzun yine demir olmasını düşünüyordum. Tez konusu, farklı konsantrasyonlarda tuz içeren serumların demir emilimine etkisiyle ilgili oldu. “Yüksek tansiyonu olan kiNuran Toktamış Darıyerli; doçentlik sınavlarını şilerin tuz diyeti yapması demir emilimini etkiler mi?” başardıktan sonra, jüri üyesi Prof. Dr. Refik Yiğit sorusuna yanıt arıyorduk. Fizyolojik sınırlarda önemli cübbesini giydiriyor. (Kasım 1996) bir farklılık göremedik. Daha sonra sodyuma bağlı glukoz taşınması ile bağıntı kurduk. Aynı çalışmayı farklı konsantrasyonlarda glukozla tekrarladık. Sonuçlar ilginç geldi; ortamda glukoz varsa demir emilimi kolaylaşıyordu. Limonata örneğimizdeki etki, C vitamini yanında glukozun varlığı ile açıklanabilirdi. Bugün demir preparatlarının glukoz türevi maddelerle birlikte hazırlanması, o günkü bulgumuzun önemini kanıtlamaktadır. Deney serisinin devamında, deney sıçanlarında diyabet oluşturduk. Şeker hastası olan hayvanlara demir, glukozla verildiğinde, glukozun demir emilimini kolaylaştırıcı etkisi kayboldu. İnsülin tedavisi sonrasında ise normale döndü. Sonuçları şöyle özetliyorduk. Glukoz kan şekerini yükselterek insülin salgılanmasına neden olur. İnsülin, glukozla birlikte demirin kana geçişini hızlandırır. Bu bağlamda, şeker hastalarında insülin eksikliği demir azlığına yol açarak anemi yapabilir. Bu nedenle; “Şeker hastalarının demir durumları da takip edilmelidir.” önerisinde bulunduk. Sevgili Nuran deneylerini son derece titizlik ve ciddiyetle yapar, hiçbir ağır iş ya da tekrardan yüksünmezdi. Yüksek-lisans sonrası doktora danışmanlığını yine birlikte yürüttük. Onunla çalışmak son derece yoğun ortamlarda bile sıkıcı olamazdı. Çünkü hocasına güven veren, nazik davranışları ve çalışkanlığı ile insanlara moral olan bir kişiydi. Doktora çalışmalarında demir metabolizması tiroit hormonlarıyla bağıntılı olarak incelendi. Dr. Nuran Toktamış Darıyerli anabilim dalımızda, deney sıçanlarını diyabetik, hipo ve hipertiroidik yapan ilk asistanımızdır. Deneysel hayvan modellerinin, gelen yıllarda birçok farklı Fizyoloji Anabilim Dalı’nda da uygulanması bizleri mutlu etti. Anabilim dalımızda Dr. Gönül Şimşek bu modeller üzerinde solunum regülasyon sistemlerini inceledi ve ödül aldı. Yüksek-lisans ve doktora tezlerinde danışman hocalığını yaptığım Nuran Toktamış Darıyerli bugün C.T.F.’nin başarılı bir Fizyoloji Profesörüdür. Üçüncü Yüksek-lisans ve doktora öğrencim İ. Ü. Fen Fakültesi Biyoloji mezunu Gönül Şimşek’di. Gönül hırslı ve de çok çalışkan bir öğrenciydi. Sonuçlara ulaşmak için büyük gayret gösterir, tuttuğunu mutlak koparırdı. Yüksek-lisans tez konusunu bluğ çağındaki öğrenciler üzerinde planladık. Cinsel hormonların patlak verdiği yaşlarda, çocukların kan değerleri ile kan yapımını sağlayan “Eritropoetin hormonu”nu araştırdık. Araştırma, Milli Eğitim Müdürlüğü’nden izin almamızı gerektiriyordu. Öğrencilerin aile-
144
CERRAHPAŞALI ÖĞRENCİLERİM
lerinden de onay alındı ve çalışmaya başlandı. Grup içinde, anemik gençlerin sayısı oldukça yüksek bulundu. İlginç şekilde anemik kız ve erkeklerin oranları da eşitti. Oysa kızlarda periyodik kanamalar başlamıştı. Bu nedenle anemik kızların daha fazla olacağını bekliyorduk. Erkeklerde aynı oranda kansızlık bulunması, ailelerde sosyo-ekonomik düzeyin düşük olması ile açıklandı. Kansızlık, beslenme yetersizliğine bağlıydı. Anemik koşullarda kan yapımını hızlandıran hormonun yükselmesi beklenirken ilginç bir sonuç daha alındı; kan hücrelerinin total kitlesi ile hormon düzeyi arasında ilişki bulunamadı. Bu sonuçlardan, bluğ çağındaki çocuklarda aneminin düzelmesi için yeterli hormon salgısının olmadığı anlaşılıyordu. Ya da hormon artışına karşın kan yapımı için yeterli maddenin bulunmadığı sonucuna varıldı. Gönül Şimşek’in doktora tez konusu, bluğ çağında gözlenen aneminin demir statüsüyle ilişkisini ele alıyordu. Sonuçlar aneminin çoğunlukla demir eksikliğine bağlı olduğunu gösterdi. Çocukların kanında yeterli demirin olmadığı, depolarında demir bulunmadığı saptandı. Toplumun, hızlı büyüme dönemindeki çocuklarını, sağlık açısından, yeterince kontrol edemediklerini görüyorduk. Daha da önemlisi, anne-babalar çocuğun başarısızlığını tembelliğine bağlıyorlardı. Bulgularımızda başarısız öğrencilerin çoğunlukla anemik oldukları saptandı. Başarısız çocuğun oyun oynamasına, sportif aktivitelere katılmasına, ders çalışmasına engel olacağı düşüncesiyle izin verilmiyordu. Beden eğitimleri engelleniyor ve önemsenmiyordu. Oysa Tıp kitaplarında beden aktivitesinin fizik performansı arttırdığı, beyin işlerliğine katkısı olduğu, altı çizilerek anlatılır. Kan yapımında kullanılan demir, çinko, bakır gibi minerallerin, B-12, folik-asit gibi vitaminlerin eksikliği sinir sistemi ve kasların işlerliğinde yetersizliklere yol açacaktır. Nitekim kan değerleri normale dönen gençlerde fiziksel ve mental performans artışı dikkati çeker. Araştırmalarımız, demir eksikliğinin erken dönemde “ferritin” ölçümüyle saptanabileceğini göstermiştir. Ferritin depolardaki demir miktarını gösterir. Ferritini düşük olan gençlere demir desteğinin yapılması, demir eksikliğini önleyerek performans düşmesini engelleyebilir. İleri dönemde ortaya çıkacak kansızlık durumuna, buna bağlı sistemik bozukluklara karşı önlem alınabilir. Araştırmaları yaptığımız günlerde, ferritinle ilgili bu bilgi çok yeniydi. Günümüzde ise kişilerin demir durumu, ferritin ölçümleriyle değerlendiriliyor. Doktora tezimizin sonuçları ile kendime şu soruyu sormaya başladım: “Cerrahpaşa Tıp Fakültesi çok büyük bir sağlık merkezi. Araştırılan gençler fakültenin hemen karşısındaki Davutpaşa Lisesi’nin öğrencileri. Tıp Fakülteleri’nin yakınlarında bulunan okullardaki çocukların sağlık durumları rutin olarak incelenemez mi?”. Temel Tıp Bilimleri, Halk Sağlığı, Adli Tıp, Tıp Tarihi, Tıp Etiği kürsülerinde sağlıklı çocuk ve gençlerin tetkikleri yapılabilir. Laboratuvar takiplerinde, ilk sınıflardaki Tıp öğrencileri, asistan kontrolü altında görevlendirilebilir. Bulgular bir tez niteliğinde değerlendirilerek, öğrencilere uygulama notu verilebilir. Toplum sağlığı araştırmaları, sağlıklı nesillerin yetişmesi için önemsenmelidir. Dr. Gönül Şimşek, yıllar içinde başarılı çalışmalarını sürdürdü, C.T.F. Fizyoloji Anabilim Dalı’nda önce doçent, sonra profesör oldu. 1999 yılında Dr. Mustafa Sarıkaya’nın uzmanlık tezini, C.T.F. öğrencilerimizin kan değerlerini demir statüsü ve oksidan stresle ilişkili olarak incelemek üzere planladık. 2. sınıf Tıp öğrencilerinin kan değerlerini belirledikten sonra anemik olanları gruplandırdık. Anemik gençlerin içinden demir eksikliği anemisi olanları ayırdık. Tüm gruplarda kan hücrelerinin ozmotik dirençlerini araştırdık. Ozmotik direnç nedir? Kırmızı kan hücreleri damarlar içinde ilerlerken, kanın bileşimindeki kimyasal değişimlere göre su alıp şişer ya da su kaybederek büzülürler. Şişme sürecinde hücre memb-
TIP FAKÜLTELERİNDE AKADEMİSYEN OLMAK
145
Gönül Şimşek; anabilim dalımız bir doçent daha kazanıyor. Cübbe töreninden sonra, öğretim üyelerimizle bir aradalar. (Kasım 1997) ranları, elastikiyet özelliği ile şekil değiştirerek parçalanmayı engellerler. Bu özelliğe ozmotik direnç adı verilir. Şekil değiştirebilme yeteneği zarın iç yüzeyindeki iskelet proteinleriyle sağlanır. Protein moleküllerinde gelişen yapısal bozukluklar membran direncini azaltır. Direnci düşük olan hücreler su difüzyonu ile kolay parçalanarak anemiye yol açarlar. Sağlıklı bir vücutta dalak, düşük dirençli hücreleri tanır. Onları yakalar ve yapı maddelerini yeni hücrelerin yapımında kullanmak üzere kemik iliğine yönlendirir. Ekonomi, sağlıklı bir bedenin temel prensibidir. Araştırmamızın sonuçları arasında ilginç bulgular dikkatimizi çekti. Kan tablosu normal bulunan gençlerin bir kısmında, kan hücrelerinin düşük dirençli oldukları görüldü. Bu koşullarda, kişinin anemi riski taşıdığı düşünülmeliydi. Bir başka önemli bulgu, direnci düşük olan hücrelerinin oksidan stres altında olduğunu gösteren verilerle ilgiliydi. Oksidan stres, hücrenin aşırı oksijen tüketerek yaşadığı anlamına gelebilir. Bu koşullarda artan metabolik ürünler, hücrenin yaşam sürecini kısaltabilir. Antioksidan enzimlerin artışı ile zararlı moleküllerle savaşılır. Sonuç olarak klinisyen hekimlere şunları söyleyebiliyorduk: - Anemi riski kan tablosunda, hücre sayısına yansımadan önce saptanabilir. - Hücre membranlarının zayıflaması, oksijen radikalleri ve antioksidan enzimlerin ölçümüyle anlaşılabilir. - Ozmotik direnç değerleri membranların zayıflığı konusunda bizi bilgilendirir. Dr. Mustafa Sarıkaya 2001 yılında uzmanlık tezini tamamladı ve sınavını başarıyla vererek Fizyoloji uzmanı oldu. 2011 Ocak ayında, emekli olduktan bir yıl sonra sağlık sorunlarım oldu, acil hastaneye yattım. Aşırı güçsüzlük, iştahsızlık, yürüme zorluğu, bitkinlik gibi belirtiler genel şikayetlerimdi. Yaşa bağlı
TIP FAKÜLTELERİNDE AKADEMİSYEN OLMAK
167
82. SON NOTLARIM Sergide bir defter açılmış olsa, izleyenlere öğrendiklerimi ve yapabildiklerimi şu cümlelerle özetlemek isterdim: Öğrencilerimle iletişim kurabilmek, benim için çok önemliydi. Bu konuda şiirler yardımcım oldu. Onların yazdıklarını okuma şansına ulaştım. Yorum yapabildiklerimle hep dost kaldım. Sanat söyleşileri yapabilmek için, derslerde satır aralarına özel başlıklar koymaya özen gösterdim. Resim sanatını örneklerken kendi yapıtlarımı gösterdiğimde, derslere ilgi ve heyecanın arttığını gördüm. Birlikte resim çalışırken özgüven gelişimini izledim. Sağlıklı insan tanımı içine “Sanatın Gerekliliği”ni yerleştirirken “İnsan ve insanlık” kavramlarıyla sanatı birleştirmek istedim. Çünkü ben sadece bilimin katı kurallarına sığınmış tek boyutlu bir insan olmamalıydım. Başarısızlık sözcüğünden, mutsuzluğu ayırmaya çalıştım. Yalnızlık duygusunun başarıya engel olmadığını kanıtlayan çocukları tanıdım. Bilimi kazanmak yolunda yapılan mücadelede, insan ilişkilerinin önemini kavratmak istiyordum. Gençlerin ısrar ve isyanlarına kulak verilmesi gereğinin altını çizdim. Atamız’ın “Sana büyüksün derlerse, bunu diyenlere güleceksin” cümlesinden yola çıkarak, büyüklüğün ne olduğunu anlamaya ve anlatmaya çalıştım. Okumaya engel tanımayan öğrencilerin hayat öykülerini yaşayarak, gerçek başarının özünde yatan güçleri anlamak istedim. Atatürk’ün üniversite hocalarına “Kürsüler sizin savaş alanlarınızdır” söylevini önemseyerek, bilim alanında isteklerini uygulamaya çalıştım. Akademik geleceğini planlayan genç bilim insanlarına önder olabilmek görevimizdi. Bu bağlam-
C.T.F. Fizyoloji Anabilim Dalı öğretim kadrosu. Başkanlık yaptığım son dönem… (2007)
168
CERRAHPAŞALI ÖĞRENCİLERİM
da, bilimsel çalışmayı yaşam biçimi haline getirmemiz gerektiğini, unutmadım. Araştırmalarımda, toplum sağlığını ön-planda tutan çalışmalara ağırlık verdim. Öğrencilerin araştırmalara katılımını önemsedim. Üniversitelerimiz içinde Cerrahpaşa’nın önemini, Fizyoloji’nin gelişimi içinde yorumlayarak örneklemek istedim. Çok sayıda öğrencimizin bilimsel platformlarda üstün başarıları ile profesör olduklarını öğrenip, gururlandım. Hekimlerimizin dış ülkelerdeki başarılarını izlemek, yurt sathında gocunmadan, büyük hizmetler verdiklerini görebilmek, 43 yılın bana verdiği en büyük ödül oldu. Tüm Cerrahpaşa Tıp Fakülteli arkadaşlarımı kutluyor, sevgi ile kucaklıyorum…
C.T.F. Oditorium’da yapılan emeklilik töreni sona eriyor. Teşekkürlerimle… (14.01.2010)
TIP FAKÜLTELERİNDE AKADEMİSYEN OLMAK
169
KAYNAKLAR Akşit Göktürk: Çeviri Dillerin Dili. Çağdaş Yayınları. 1986 Ali Demirsoy: (Söyleşi: Figen E. Yanık) Doğaperest - “Ali Demirsoy Kitabı”. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1. Baskı. 2003 Andrew Mango: (Çeviri: Füsun Doruker) Atatürk; Modern Türkiye’nin Kurucusu. Remzi Kitabevi, 3. Basım. 2004 Aslı Erdoğan: Hayatın Sessizliğinde. Everest Yayınları. 2007 Ayşe Kadıoğlu: Cinselliğin İnkarı; Büyük Toplumsal Projelerin Nesnesi Olarak Türk Kadınları (89), “75 Yılda Kadınlar ve Erkekler”. Tarih Vakfı Yayınları. 1998 Ayten Altıntaş: Hastahaneden, Fakülteye; Cerrahpaşa - 44. Yıl Anısına. Maestro Reklamcılık Ltd. Şti. İst. Ekim 2011 Bernard Shaw: (Derleyen, Çeviren: Şakir Eczacıbaşı) Gülen Düşünceler. İyi Şeyler Yayıncılık Ltd. Şti., 2. Basım. 1996 Bertolt Brecht: (Çeviri: Ahmet Cemal) Me-ti’nin Özdeyişler Kitabı. Alan Yayıncılık. 1982 Emre Kongar: Devrim Tarihi ve Toplum Bilim Açısından Atatürk. Remzi Kitabevi, 9. Basım. 2005 Emre Kongar: (Söyleşi: Feridun Andaç) Herkesten Bir Şey Öğrendim - “Emre Kongar Kitabı”. Türkiye İş Bankası, Kültür Yayınları, 3. Baskı. 2009 Ernst Fisher: (Çeviri: Cevat Çapan) Sanatın Gerekliliği. Payel Yayınevi, Sanat Kuramı Kitapları, 8. Basım. 1995 Engin Yenal, Murat Germen: Bir Kent: İstanbul - 101 Yapı. Yapı Kredi Yayınları (YKY) 1380, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık A.Ş. 2000 Fatma Gök (Ed.): 75 Yılda Eğitim. Türkiye İş Bankası Yayınları. 1999 George Wilhelm F. Hegel: (Çeviren: Taylan Altuğ, Hakkı Hünler) Estetik - Güzel Sanatlar Üzerine Dersler. Payel Yayınevi İst. 1994 Günnur Yiğit: Hematoloji ve Endokrin Fizyolojisi. Nobel Tıp Kitabevleri. 2011 Henry Rosovsky: Üniversite - Bir Dekan Anlatıyor. TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları Dizisi 6, 4. Baskı. 1995 Hilmi Yavuz: Kendime, İstanbul’a, Kadınlara Dair. Boyut Kitapları Yayın Grubu, 1. Basım. 1997 İlber Ortaylı: Son İmparatorluk Osmanlı. Timaş Yayınları, 4. Baskı. 2006 Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı Ortak Yayını: Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, 7. Cilt. Ana Basım A.Ş. 1994 İpek Çalışlar: Halide Edib, Biyografisine Sığmayan Kadın. Everest Yayınları, 1. Basım. 2010 Lord Kinross: (Türkçesi: Ayhan Tezel) Atatürk - Bir Milletin Yeniden Doğuşu. Sander Yayınları, 7. Baskı. 1980 Rıza Gerçek: Aydınlanma Yolunda Üniversite Kapısı, 550. Yıl Anısına. İst. Ün. Basımevi, Dilek Ofset, 1. Baskı. 2003 Sabahat Tuna: Köklerden İlklere. Kastaş Yayınevi, 2. Baskı. 2005
TIP FAKÜLTELERİNDE AKADEMİSYEN OLMAK
171
AD DİZİNİ İsim Abdullah Çınar Abdurrahman Dağcı
Yer Aldığı Bölümler 41;63 4;30
Abdülkadir Bulut
53
Abdülmecit
42
Abidin Kayserilioğlu
38;78
Ahmet Emre Demirbaş
18
Akşit Göktürk
10
Alexander Pope Ali Demirsoy
5 33;66;67
Ali Dr.
46
Ali Kılıç
46
Ali Kuşcu
42
Ali Rıza Avkan
31
Alp Burak Çatakoğlu
76
Alper Döventaş
74
Altan Onat
53
Aragon Arif Dino Arif Göğüş Aristo
7 31;60 74 4
Armağan Hanım
79
Arzu Deniz Ertürk
28
Asın Mengi
24
Aslı Erdoğan
58
Ataol Behramoğlu
20;65
Ateş Özyeğin
79
Aycan Çankaya
11
Ayfer Atay
4;11;28
Ayfer Şişli
79
Ayhan İnal
4
172
CERRAHPAŞALI ÖĞRENCİLERİM
İsim Ayhan Songar Ayla Süer Cerid
Yer Aldığı Bölümler 49 3;15;64;75
Ayşe Dr.
46
Ayşe Kadıoğlu
46
Ayten Altıntaş
56
Ayten Erginel
28
Aytül Kızaran
28
Aziz Nesin
19
B. Brecht Baltimore
15;27;31 4
Banu Bingöl
28
Banu Öztürk
28
Barış Bayraktar Barış Çubuk Bedri Rahmi Eyüboğlu
29;79 62 53;61;63
Beethoven
39
Belgin Gökdere
16
Bellini
42
Bengü - Seda - Şule
28
Bernard Shaw
23
Berrak Yeğen
79
Bilgehan
60
Bora Barutçu
37;72
Bozkurt Güvenç
12
Burak Özkan
28
Burcu Gündüz
4
Burhan Akgün
28
Burhanettin Toker
56
Cahit Sıtkı Tarancı
63
Can Gökdoğan
44
Can Kaymak
21
Can Yücel
78
TIP FAKÜLTELERİNDE AKADEMİSYEN OLMAK
İsim
173
Yer Aldığı Bölümler
Celal Şengör
22
Cengiz Bektaş
78
Ceren Özek
72
Cevat Çapan
27
Çelik Gülersoy
40
Çetin Ketenci
16;18
Çiğdem Ünal
28
Çon Ju Doğa Demirsoy Doğan Cüceloğlu
4 33 41;63
Duygu Fidan
28
Düriye Demirsoy
33
Ebru Eray
28
Ebru Önay
28
Edip Cansever
5
Edvardo Galeano
4
Ejder Akgün Yıldırım
3;4;7;8;22;31;76;79
El Greco
27
Elif Saka
25
Elif Şafak
48
Elif Vatanoğlu Eluard
4;5;8;21;28;62;79 6
Emine Atabek
53
Emine Bilge
78
Emine Ersoy Yavuz
49;50;52;63
Emine Kaynar
28
Emine Yazıcı
79
Emrah Kara Emre Eşkazan Emre Kongar
12;19 80 13;21;23;27;68;71
Erdem Çankaya
11
Erdinç Yavuz
28
174
CERRAHPAŞALI ÖĞRENCİLERİM
İsim Erhan
Yer Aldığı Bölümler 4;7;16
Erman Aytaç
73
Ernst Fisher
27
Ertan Yurdakoş
73
Esat Eşkazan
80
Esra Arslan
60
Esra Çelik
62
Esra Gilbaz
16
Esra Özdelen
21;32;73
Esra Ulaş
62
Evliya Çelebi
15
Evren Demirsoy
33
Evren Özgür Gürsoy
20
Fahir Melek Göksel
53
Fatih Sultan Mehmet
42
Fatma Nurgül Aktaş
62
Fazilet Metin
76
Ferit
80
Fevzi Çakmak
49
Fikret Biçer
50;79
Firuzan Emiroğlu
38;49
Franz Kafka
20;60
Funda Ahmediye
64;72
Füsun Kaymak
79
Gaye Dr.
62
Gazi Yıldırım George Simmel Goethe
5 16 8;27
Gökçer Demir Özek
62;72
Gökhan Metin
75;77
Gönül Eşkazan
80
Gönül Gürol
79;80
TIP FAKÜLTELERİNDE AKADEMİSYEN OLMAK
İsim Gönül Şimşek
175
Yer Aldığı Bölümler 74;75
Gözde Gazeteci
28
Guyaş Yassa
10
Gül Bahtiyar
21;24
Gülay Arıoba
3
Gülay Öner
28
Gülderen Şahin
76
Güler Kilimci
79
Gülhan Dr.
46
Gülsen Bilgin
79
Gülsen Kavala
79
Hakan (Öğrenci)
26
Halide Edip Adıvar
45
Halil Çakıcı
18
Halil Derman
38
Halil İbrahim Özcan
30
Halit Pazarlı
3
Handan Tuncel
20
Hande Erkuş
28
Hande Zaim
4
Hans Winterstein
37
Hasan Altınöz
28
Hasan Meral
13;62
Hauser
27
Hesiodos
26
Hikmet Bilgin
79
Hikmet Çetinkaya
11
Hilal Ünal
28
Hilmi Yavuz Homeros
35;49 8
Hülya Aytekin
64;72
Hüseyin Avni
77
176
CERRAHPAŞALI ÖĞRENCİLERİM
İsim
Yer Aldığı Bölümler
Hüseyin Yurdakul
11
Hüsrev Hatemi
75
Ibaze
28
Işıl Özgen
14
Işıl Tezer
4
İdris Şah
68
İlber Ortaylı
10
İlhan Selçuk
66
İlkay Özmeral
79
İlker Yassa
10
İnci Alican
79
İrfan Urgancioğlu
49
İsmail Hakkı Baltacıoğlu
42
İsmet İnönü
49
İsmet Özer
33
İzzet Molla
18
Jean Cocteau
60
Johannes R. Becher
27
Justinianus
40
Kadir Kaymak
79
Kanuni Sultan Süleyman
42
Kasım Özlük
79
Kemal Cenap Berksoy
37
Kriton Dinçmen
80
Lea Meadwick Leonardo da Vinci Levent Levent Öztürk Lütfi Çakar M. Ali Sel M. Şükrü Yavuz Macit Bey
5 38 4 79;80 64;75;79 5 49;50;52;53;63;74 49
TIP FAKÜLTELERİNDE AKADEMİSYEN OLMAK
İsim
177
Yer Aldığı Bölümler
Malché
36
Mary Coats
57
Matis
40
Maykovski
12
Mehmet Altan
72
Mehmet Can Akyolcu
37
Melih Cevdet Anday
28
Meliha Terzioğlu Menon
15;23;37;44;49 7
Meral (Öğrenci)
30
Meryem Beyhan
29
Mevlana Celalladdin Rumi
4;7;32
Mimar Hüseyin Paşa
39
Mimar Sinan
39
Mine Demirbaş
18
Miray Faiz
70
Monet
40
Muammer Bilge
78;79
Murat Dikmengil
38
Murat Koşar
28
Murat Mengi
24;72
Musa Bursalı
79
Mustafa Kemal Atatürk
1;15;18;21;22;27;32;34;35;36;38; 42;44;45;47;49;53;59;65;67;69
Mustafa Çelik
35
Mustafa Sarıkaya
74
Mustafa Yıldız Muzaffer Demir Muzaffer Kasar
76;79 80 73;79
Münevver Yıldırım
79
Münür Damgacı
79
Naciye İşbil
79
178
CERRAHPAŞALI ÖĞRENCİLERİM
İsim
Yer Aldığı Bölümler
Nafi Oruç
79
Nalan Öztezdoğan
64
Nasreddin Hoca Nazım Hikmet Ran
35;41 6;8;9;11;39
Necdet Şenel
34
Nevin Dr.
46
Neyzen Tevfik
9
Nezahat Özen
15;64
Nihal Günendi
79
Nihal Koç
35
Nihat Ballı
28
Nilüfer Ekşi
28
Nimet Ünay Gündoğan
15
Nisan Biçer
33
Nitzce
18
Nuran Gökhan
49
Nuran Hariri
15
Nuran Toktamış Darıyerli
74;75;77;79
Nurgül Aktaş
25
Nüzhet Gökdoğan
44
Oğuzkan Bölükbaşı
72
Oktay Akbal Oktay Seymen
15;35 68;73;75;79
Onur Deniz
29
Orhan Ulutin
80
Orhan Veli Kanık
22
Ozan Bahtiyar Öner Fikri Öykü Kızılcınak
21;24 16 25;79
Özdemir Asaf
5;27;62;63
Özdemir İlter
77
Özdemir İnce
65
TIP FAKÜLTELERİNDE AKADEMİSYEN OLMAK
İsim Özge İnal Bayraktar
179
Yer Aldığı Bölümler 29;79
Özge Özkan
28
Özgün Enver
72
Özgür Kasapçopur Özgür Ocak Pablo Picasso Pervin
11;53;58;61;72;79 62 5;40 34
Refik Yiğit
10;21;35;38;49;53;54;55;71;72;78;79;80
Rembrandt
40
Remzi Çıtak
79
Renier Maria Rilke
3
Renoir
40
Rıfat Yücel
75
Rüknettin Öğütman
67
Sabahattin Kudret
15
Sacit Bey
49
Sadi Irmak
38;49
Safiye Ayla
53
Saime Rezan
44
Sami Zan
15
Selçuk Yazıcı
62
Selma Keleş
62
Selmin Biçer
33
Selmin Uruluer
37
Sema Umut
44;79
Semih Bağhaki
16
Semra Eldeş
21
Seneca Serdar Çimen Seval Zeren
7 46 19;79
Sezai Durmaz
20
Sezai Şahmay
46
180
CERRAHPAŞALI ÖĞRENCİLERİM
İsim Shopenhauer Sibel Akyol Simay Yiğit Kızılcınak Sinan Önen Sokrates Suat Çakı Sunay Akın Süheyl Ünver Şebnem Fincancı Şefik Dursun
Yer Aldığı Bölümler 32 77;79 15;25;78;79 37 18;38;41 28 3;35 38;53 76 37;79
Şengün Kaynak
62
Şengün Ulutin
80
Şevket Karagözler
64;79
Şöhret Biçer Akbulut
50;79
Şükran Bilge
78
Şükran Yaman
79
Şükrü Erbaş
21
Tankut Kızılcınak
79
Tarık Yılmaz
60
Teodisis
43
Teoman Onat
53
Tolstoy
3;12
Tunaya Kalkan
37
Tuncay Tanış
80
Turan Ertan
73
Turgay Atasu
46
Turgay Fişekçi
20
Tülin Oruç
79
Uğur Yiğit
46;61;79;80;81
Umut Özcan
21;32
Umut Sarı
28
Ülkü Akarırmak
79
TIP FAKÜLTELERİNDE AKADEMİSYEN OLMAK
İsim Ümit Biçer
181
Yer Aldığı Bölümler 33;50;79;80
Ümit Davaslıgil
64
Ümit Kaftancıoğlu
71
Ümit Yaşar
4;79
Ümmühan Alkaç
Arka Kapak
Veysi Demirbilek
33
Vildan Ocak
46
Volkan Güneş Wittgenstein Yasin (Öğrenci) Yaşar Can Bağatırlar Yeliz E. Çiyan
5;28 5 19;28;31 22;31 61
Yevtuşenko
4
Yıldız Alper
3
Yunus Nadi
45
Yusuf Darıyerli
79
Zeux
27
Zeynep Oral
4
Ziya Gökalp
45
Zuhal Bilgin
28
Zuhal Karaçengel Köseler
28