SAHİBİ: Baygenc Ajans Medya Ltd Şti adına: Mehtap Üzümcü Genel Yayın Yönetmeni: Hasan Bayır Yayın Koordinatörü: Mahmut Üründül Yazı İşleri Müdürü: Mehtap Üzümcü Görsel Yönetmen: Jan Paçal AlanyaTemsilcisi: Arslan Bayır Aydın Temsilcisi: Kadri Güler Burdur Temsilcisi: Mustafa Arslan Hukuk Müşaviri: Av. Erhan Öztürk Reklam Satış Pazarlama Müd. Fatih Şavlı Abone: Fatih Şavlı Yönetim Yeri: Baygenç Ajans Yeşilbahçe Mah. Metin Kasapoğlu Cad. Hacı Hatice Apt. 7/3 ANTALYA Tel: 0242 321 92 22-24 Mail: info@baygenc.com.tr okkahaber.com facebook.com/groups/okkahaber Basıldığı Yer: Başak Matbacılık Anadolu Bulvarı Meka Plaza No:5/15 Gimat Yenimahalle / ANKARA Tel: 0 312 397 16 17 info@basakmatbaa.com Dağıtım: Yaysat
İçindekiler
Koca çınar devrildi Antalya Los Angeles hattı
9 10
Konyaaltı bir başka olacak
14
Subaşı meydan okdu
18
Bir milyon dolar çöpe gidecek Umudumuz yerli turist Ekoturizme ağır darbe Halide Edip vatan haini mi?
20 22 23 24
Barış kenti Antalya
26
Büyük vurgun
27
Soytarı siyasetçiler Hadide Edip vatan haini mi?
28 33
Gelsinler incelesinler
47
Tarım sizlere ömür
49
Doğanın pili bitmesin
50
800 yıllık canlara kıyıldı
51
Sahaların Amazonu
52
Kadınlar cenaze kaldırdı
54
Kurbağa ticareti moda oldu
56
350 yıllık yayla davası
59
Mirası pul oldu
60
İlk bayan zabıta müdürü
60
Antalyalı bir Rus
62
Uluslararası Antalya üniversitesi
32
Tüm kızlar toplandı
64
Somali’den Isparta’ya
34
İnsan eti yemek caiz oldu
66
37
Allah’ın isimleri yasaklandı
67
Gelir adaletsziliği tavan yaptı
40
Şiir gibi otobüs
68
Para tren biz istasyonuz
42
Çaresizlikle gelen çözüm
69
Yabancı satın alıyor
44
Kefenlerinin cebi yok
70
1.5 milyarlık yatırım
46
Mağarada 8 ay
71
Yolsuzluklarım hırsızlık değil
72
Çobanlar sertifika aldı
Editörden Hasan Bayır
Kısacık bir sözcük belki mutlak samimiyetle başlayan tüm güzel muhabbetlerin başlangıç noktası artık burası.
MERHABA
Hep birlikte ,hoş geldik. Antalyada ve bölgemizde çoğumuzun özlediği tarafsızlıkla, her alanda dopdolu içeriği, yekpare size ulaştıracak yepyeni bir yayın olan OKKA DERGİ, nihayet hayata geçti. İnanıyorum ki OKKA hepimizin dergisi, Baytürkhaber.com hepimizin haber sitesi, Güncel Sanat hepimizin edebiyat ve sanat dergisi, ofisimiz hepinizin uğrak yeri olacak. Sizlere okumaktan keyif alacağınızı umduğumuz bir dergi hazırladık. Bu dergiyi sizlerle birlikte yaşatmak, sizlerle birlikte yükseltmek amacındayız. Ticari bir endişe taşımadığımız için malını satan tüccarlar gibi dergimizi övmek niyetinde değiliz; ama şunun bilincindeyiz ki, sizlerle birlikte Bölgenin en çok okunan siyasi haber dergisi olacağız. Hedefimiz; Bölgemizde yaşanan çarpıklıklara değinmek, asıl hayatın televizyon dizilerinde gösterildiği gibi süslü olmadığını vurgulamak, dergimizin sayfalarında bölgemizi göstermek. Dahası dergimizi Gazipaşa’da serada çalışan çiftçimizden, Kaş’da turizmciye,Gündoğmuş’da çobana, kısacası siyasetçisinden, çiftçisine, bürokratından turizmcisine kadar her kesime ulaştırmaktır. Bizi kimin nerede tatil yaptığı, nerede yemek yediği, kiminle evlenip kiminle boşandığı, kiminle hangi barda eğlendiği ilgilendirmiyor. Bizi ilgilendiren; kimin gece aç uyuduğu, kimin evine ekmek götüremediği, kimin ayağına giyecek ayakkabısı olmadığı, kimin ekmeğini paylaşarak yediği, kimin komşusu açken rahat uyuyamadığı, kimin çevreye ve hayvanlara duyarlı olduğu, kimin yolsuzluk ve hırsızlık peşinde olduğunu yazmak, belgelemek tarafsız ve doğru bir şekilde kamuoyunu bilgilendirmektir. Hepimize hayırlı uğurlu olsun
İlk yazımda uzun uzadıya hikayemi anlatma düşüncem yok. Sanırım bunu daha sonraki yazılarıma bırakacağım, birazda zamana. Yalnızca sevgili arkadaşım ve ortağım Mehtap Üzümcüye, dergimizin yayın hayatına geçmesinde çok büyük emeği olan Sevgili Jan Pacal’a, her zaman yanımda olan meslekteki tecrübesi ile bize güç katan desteğini esirgemeyen, ağabeyim Mahmut Üründül’e Makaleleri ile dergimize katkı sağlayan duayen gazeteci büyügüm, abim Erdoğan Kahya’ya,Çok değerli Dostlarım Deniz Akgüne, Nizmettin Özmen’e ,Kadri Güler’e Teşekkürü borç bilirim. İlk sayımızda geniş bir haber yelpazesi oluşturduk. Bölgemizde yaşayan herkesi ilgilendirecek ulusal ve global haberleri cımbızla çekerek sayfalarımızda yer verdik. Çok hızlı ilerleyen Türkiye siyaseti ve gündemine yetişmek her ne kadar mümkün olmasa da elimizden geleni yaptık ve takdiri sizlere bıraktık. Artık büyük bir şehir olan Antalya’da insanlarımızın dünyaya bakış açısının değiştiğinin, at gözlüklerinin çıktığının ve evrensel bakış açılarına sahip olunduğunun da farkına vararak böylesine bir haber yolu çizdik kendimize. Sizlerin de katkıları ile bu yolda sağlam ve emin adımlarla ilerleyeceğimizi bilmek mutluluk ve umut veirici. Böylesi güzel bir amaca birlikte hizmet vermekten,birbirinden değerli isimlerle aynı çatı altında kalem tutmaktan onur duyacağımın bir kez daha altını çizerek. Bu misyonu birlikte omuzlamaya layık görülüşümün verdiği tarifsiz mutlulukla oluşacak alevin ısısını ve ışığını tüm Türkiye’ye yaymak temennisi ile Merhaba Siz değerli okurlarımıza Saygıyla
44 ili solladı
REKOR KIRDI
Eski tüfekler yeniden
SAHAYA İNDİ Bağımsız milletvekili adayı olan dönemin belediye başkanı Hasan Subaşı’nın çevresinde toplanan eski ve kıdemli gazetecilerin estirdikleri dostluk havası gelecek için umut verdi. Bağımsız adaylığını açıklamak için basın toplantısı düzenleyen Hasan Subaşı’nın davetine katılan eski ve kıdemli gazetecilerin estirdikleri dostluk havası genç gazetecilere de yansıdı. Türkiye’nin her anlamda özgür bir ülke olması konusunda hem fikir oldukları gibi her türlü baskınında karşısında duracakları anlaşılan eski tüfekler Hasan Subaşı’nı soru yağmuruna tuttu.
Hazineye 2014 yılında 599 milyon 921 bin lira gelir aktaran Alanya, ülke ekonomisine sağladığı katkıyla, 44 ili geride bıraktı. Alanya Vergi Dairesi Müdürlüğü, 2014 yılı verilerini içeren bir rapor hazırlayarak Alanya Kaymakamlığı’na sundu. Raporda, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 276 bin 277 kişinin yaşadığı Alanya’da Vergi Dairesi’ne kayıtlı faal mükellef sayısının 25 bin 608 kişi olduğu belirtildi. Verilere göre Alanya, başta turizm olmak üzere tarım, hayvancılık, inşaat ve diğer kaynaklardan elde ettiği 599 milyon 921 bin liralık gelirle aralarında Isparta, Rize, Burdur, Amasya, Erzincan ve Sinop’un bulunduğu 44 ili geride bırakarak 38’inci sırada yer aldı. Alanya tek başına Hakkari, Bayburt, Ardahan, Tunceli, Kilis, Iğdır ve Gümüşhane’nin devlet ekonomisine toplam katkısından daha fazla katkı yaptı. 276 bin kişilik Alanya nüfusu, kişi başına düşen 2 bin 171 liralık gelirle Türkiye geneli kişi başına düşen gelir sıralamasında 67 ili geride bırakarak 15’inci sırada yer aldı. Alanya’nın devlet ekonomisine bu derece büyük katkı sağlamasının önemini vurgulayan Kaymakam Tanrıseven, “Alanya, Türkiye turizminin gözbebeğidir. Antalya’ya gelen turistlerin üçte birinin Alanya’da konaklaması, bölge adına oldukça önemli bir durumdur” dedi. Bir diğer önemli noktanın da insanların yurtdışından Alanya’ya yerleşerek birikimlerini bölgede değerlendirmesi olduğunu vurgulayan Tanrıseven, “Aynı şekilde turfanda sebzecilik ve uygun iklim koşulları sayesinde dört mevsim tarım geliri elde edilebilmekte ve Türkiye ile birlikte dünyanın çeşitli ülkelerine tarım ürünleri gönderilmektedir” dedi.
Antalya’da 10 yıl belediye başkanlığı yapan Hasan Subaşı, genel bir ülke değerlendirmesi yaptı. Durumun hiç bu kadar vahim olmadığını ekilen nefret tohumlarının şiddet olarak patlamasından korktuğunu ifede eden Subaşı, “Ne siyasetten, ne siyasetçiden, ne de yıpranmış partilerimizden vazgeçmek gibi bir lüksümüz olamaz. Ama bu hastalıklı haliyle de siyasetin, sorunları derinleştirmenin ötesinde çözümlere yönelmesi zorlaşmıştır. Sahip olduğumuz ve daha ileri gitmesi gereken adalet, demokrasi, özgürlük kavramları partilerle birlikte çok gerilere düşmüş ve yıpranmıştır.” Toplumdaki ayrışma, kutuplaşma ve gerginlik toplumun yönetilmesini son derece zor hale getirmiştir. Siyaset kurumunun olmazsa olmazı uzlaşma kavramı neredeyse yok olmuştur. Bu sorunlar orta yerde dururken İç Güvenlik Paketi gibi uzlaşmazlığı daha da körükleyecek yasalar dayatılmaktadır. Siyasetçiler sorumluluk almaktan kaçınamaz, kimse ‘rahatım huzurum iyi’ demek lüksüne sahip değildir. Bir siyasetçi için unutulmamak, her daim hatırlanmak hoş olmakla birlikte yüklediği sorumluluk var. Sorumluluk almam beklenti hayli yüksek” dedi.
52 sokak köpeği bakıma alındı
Sokak hayvanları, Konyaaltı Belediyesi Hayvan Barınağı tarafından yürütülen çalışma ile sahiplendirilip, sıcak yuvaya kavuşuyor. Belediye her ay onlarca sokak hayvanının gerekli tedavisini ve aşısını yapıyor, eğitim parkurunda evcilleştiriyor. Görevli veterinerler, sokakta yaşayan ve çevreye verdikleri rahatsızlıktan ötürü barınağa getirilen sokak hayvanlarını öncelikle sağlık taramasından geçiriyor,
Runatolia’da 5 bin koşucu
Antalya’da bu yıl 10’uncusu düzenlenen ve 44 ülkeden 5 bin 614 kişi katıldığı Runatolia Uluslararası Antalya Maratonu, sona erdi. Antalya’da bu yıl 10’uncusu düzenlenen Runatolia Uluslararası Antalya Maratonu’nda tekerlekli sandalyeli engelliler, maraton, yarı maraton ve 10 kilometre koşusu yapıldı. Antalya Kültür Merkezi önünden startı verilen yarışlara 44 ülkeden 1230’u yabancı, 5 bin 614 kişi katıldı. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel ve Ümit Uysal’ın startı vermesiyle başlayan yarışta sporcular, 42 kilometre uzunluğundaki parkurda mücedele etti.
Diş hekimlerinden tabutlu protesto
Antalya Diş Hekimleri Odası, Sağlık Bakanlığı’nın Diş Hekimlerini konu alan taslak yönetmelik ile emeklerinin öldürüldüğünü öne sürerek tabutlu protesto yaptı. Antalyalı diş hekimleri, ağız ve diş sağlığı hizmeti sunan özel sağlık kuruluşlarının yönetmeliğinin değiştirilmesi için hazırlanan taslağı, üzerinde “Diş hekimliği mesleği” yazan siyah tabut ile Antalya Diş Hekimleri Odası’nda protesto etti.
Kayıp kimliği hayat kadınının üzerinden çıktı
Antalya’da bir kadının evlendikten sonra nüfus müdürlüğüne iade ettiği eski kimliği, yaklaşık bir ay sonra bir hayat kadınının üzerinden çıktı. Olayın ardından biri kadın iki nüfus memuru hakkında soruşturma başlatıldı. Antalya’da eczanede çalışan Gülden G. (26) Kasım ayında Taner G. (36) ile evlendi. Gülden G., kimliğini değiştirmek üzere Nüfus Müdürlüğü’ne müracaat ettiğinde gerçek ortaya çıktı.
Çamsakızı çoban armağanı
Alanya da başlatılan ‘Benim Oyuncağım Senin Oyuncağın’ kampanyası kapsamında çocuklar, kırsal bölgelerde oturan yaşıtlarına kendi oyuncaklarını hediye edecek.Alanya’da çeşitli sosyal sorumluluk projelerine gönüllü olarak katılan kadınlar, ziyaret ettikleri okullarda çocuklardan gelen oyuncak talebini dikkate alarak ‘Benim Oyuncağım Senin Oyuncağın’ adlı kampanya başlattı. Çocukların hediye ettiği oyuncakların kırsal kesimde daha az imkana sahip yaşıtlarına dağıtılmasını amaçlayan kampanya, geçen yıl Ekim ayı itibariyle hayata geçirildi. Kadınlar, çevresindekilerden de bu konuda yardım isteyerek, bugüne kadar çok sayıda çocuktan yüzlerce oyuncak topladı. Oyuncaklar aralıklarla kırsal kesimde oturan çocuklara hediye edildi.
İngiliz hasta çareyi Antalya’da buldu
Londra’da yoğun bakım hemşiresi olarak çalışan 68 yaşındaki kadın, kolon kanseri tedavisini Antalya’da gördü. Londra’da yoğun bakım hemşiresi olarak çalışan 68 yaşındaki Maria Rita, daha önce geçirdiği ancak tekrarlayan kolon kanserinin tedavisi netice vermemişti. Memorial Sağlık Grubu Antalya Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Alihan Gürkan, Maria’nın ince bağırsağına giden damarlardan tümörü temizledi. Prof. Dr. Saim Yılmaz da akciğerlerinde bulunan 2 tümörü yok etti.
Rhodiapolis restorasyonda
Kumluca ilçesi’nde bulunan Rhodiapolis Antik Kenti Tiyatrosu ve stoasının restorasyonu ihalesinin ardından, ihaleyi kazanan firma ile sözleşme yapıldı.Proje kapsamında, Rhodiapolis Antik Kenti Tiyatrosu ve stoasının (sütunlu galeri) restorasyonu için gerçekleştirilen ihaleyi kazanan firmanın belli olmasının ardından, firma yetkilileri ve Kumluca Belediyesi arasında sözleşme imzalandı.
Turizmciler ITB Berlin’e çıkarma yapacak Dünyanın en büyük turizm fuarı olarak bilinen Uluslararası Turizm Borsası (ITB Berlin-2015), bu yıl 4- 8 Mart tarihleri arasında 189 ülkenin turizm sektörü temsilcilerini ağırlayacak. Bu yıl 49’uncu kez kapılarını açacak ITB Berlin Turizm Fuarı’na Antalyalı turizmciler, kent yöneticileri ve gazeteciler çıkartma yapıyor. Tur operatörleri, oteller, uçak şirketleri, online rezervasyon yapan internet siteleri başta olmak üzere 10 bin 147 firma, kuruluş, bakanlık, yerel yönetim ve turizm örgütünün katılacak
Demre sahilinde inek leşleri
Demre ilçesinde sahile inek leşleri vurmaya başladı. Geçtiğimiz haftalarda Demre’de meydana gelen sel afeti, hayvanlara da zarar verdi. Taşdibi ve Beymelek sahillerine 3 tane inek leşi vurdu.Kumsalda inek leşlerini gören vatandaşlar yetkililere haber verdi. Hizmet birimi mezarlık ekipleri inek ölülerini kepçelerle çukur kazarak gömdü. İneklerin, 13 Ocak’ta ilçede meydana gelen selden ötürü sürüklenerek denize gittiği ve oradan da kıyaya vurduğu tahmin ediliyor.
Boş Beşik’in evi yıkılmak üzere
Antalya’nın Korkuteli İlçesi’nde ‘Boş Beşik’ filminin çekildiği ev, geçen hafta meydana gelen Richter Ölçeği’ne göre 4.7 büyüklüğündeki deprem sonrası kullanılamaz hale geldi.Antalya’da 16 Şubat Pazartesi günü saat 13.52’de merkez üssü Korkuteli İlçesi olan 4.7 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Korkuteli’nin Sülekler ve Başpınar mahalleleri arasında yerin 27.5 kilometre altındaki deprem, Antalya kent merkezine 61 şiddetinde hissedildi.
Zamansız okumalar başladı
Anadolu Gençlik Derneği (AGD) Antalya Şubesi’nin ‘Zamansız ve mekansız okumalar’ etkinliği kapsamında 90 öğrenci önce duraklarda, ardından tramvayda kitap okudu. Türkiye’nin dört bir yanında eş zamanlı gerçekleştirilen etkinlik kapsamında farklı okullarda öğrenim gören 90 öğrenci, tramvay ve otobüs duraklarında kitap okudu. Kitaplarıyla tramvayda yolculuk eden öğrenciler, vatandaşların yoğun ilgisiyle karşılaştı.
Avcılar havadan izlenecek
Burdur Doğa Koruma ve Milli Parklar 6’ncı Bölge Müdürü Adnan Yılmaztürk, kaçak avcılıkla mücadele kapsamında uzaktan kumandalı hava araçlarından yararlanmak için bütçeden 50 bin liralık pay ayırdıklarını söyledi. Özellikle araçla inilmesi zor, sarp arazilerdeki avcılık faaliyetlerini tespit etemek amacıyla bu çalışmayı başlatma kararı aldıklarını açıklandı.
Hayatlara dokunan kadınlar
2010 yılından bu yana çeşitli projelerle kadın istihdamı ve çocuk hakları alanında çeşitli faaliyetlerde bulunan Antalya Kadın İstihdam ve Çocuk Hakları Derneği (AKİÇDER), hayatın unuttuğu insanlara yardım eli uzatıyor. Türk Hava Yolları’ndan emekli olduktan sonra derneğin kurucu başkanlığını üstlenen Fatma Şahin, 6’sı yönetim kurulunda farklı mesleklerden toplam 36 kadınla çalışmalarını yürütüyor. Kadınlara iş imkanı sağlayarak özgüven kazandıran dernek özveri ile faliyetlerini sürdürüyor.
Sahillere proje dayatması
Proje olmadığı için Milli Emlak tarafından tahsisi yapılmayan Lara ve Konyaaltı Beach Parklar için Büyükşehir Belediyesi proje hazırlığı içine girdi. Milli Emlak Genel Müdürlüğü, Konyaaltı Beach Park ile Lara Beach Park için yeniden tahsis talebinde bulunan Antalya Büyükşehir Belediyesi’ne proje olmadan tahsis talebinin değerlendirilemeyeceğini bildirmesi hem Konyaaltı Beach Park hem de Lara Beach Park’ın düzenlenmesinin yaz sezonuna yetişmeyeceği kaygısını getirdi. Büyükşehir Belediyesi’ne tahsis edilen sahil ise belediye şirketi ANET A.Ş tarafından yeniden düzenlenmeden işletilmeye devam edecek.
Düsseldorf’da turizm atağı
Düsseldorf şehrinde 46’ncısı düzenlenen Uluslararası Düsseldorf Boat Show Fuarı’nda Antalyalılar Türkiye’nin farkını ortaya koydu ürkiye standında Antalya Deniz Ticaret Odası Başkanı Bekir İnanç Kendiroğlu’ndan bilgi alan Düsseldorf Başkonsolosu Alattin Temür, Frankfurt Başkonsolosluğu Turizm ve Kültür Ateşesi Osman Şahin ile Düsseldorf Ticaret Ateşesi Hüsamettin Kılıçkaya, gördükleri manzaradan memnun olduklarını dile getirdiler. Fuar için Düsseldorf ’a giden denizcileri, ürk diplomatlar ziyaret etti. Dipolomatlar, “Türkiye’nin fuarda öne çıkan ülke olduğunu söylediler.
Sosyete Pazarı’nda savaş
Antalya’da ruhsatsız satış yaptıkları tespit edilen ve tezgahlarının kaldırılmasına karar verilen 78 pazarcı ile zabıta görevlileri arasında arbede çıktı. Döner bıçakları ve demir çubukların kullandığı kavgada bir pazarcı kendi salladığı demirin kafasına gelmesiyle yaralandı. Olaylar polisin araya girmesiyle son bulurken 10 kişi gözaltına alındı. Muratpaşa Belediyesi Zabıta Müdürlüğü Pazar Amiri Mustafa Muzaç, pazarcılara, ruhsatsız olan tezgahları boşaltmak zorunda olduklarını söyledi. Muzaç’ın talimatıyla pazar alanına girmek isteyen zabıta ekipleriyle pazarcılar arasında kavga başladı. ..
Pazaryerlerine kreş
Muratpaşa Belediyesi; pazar yerlerine ilişkin düzenleme çalışmalarını sürdürüyor. Hukuksuz işgalleri önlemek amacıyla Şirinyalı Pazarı’nda çalışma başlatan Muratpaşa Belediyesi tarafından pazar yerlerinde pazar yerlerinin tuvalet sorunu çözülüp, alışverişe gelen ailelerin çocukları için kreş hizmeti verilecek.
Antalya atık zengini
200 araç Suriyeye kaçırıldı
Antalya Araç Kiralama Kuruluşları Derneği Başkanı Ergün Akça, Reyhanlı üzerinden IŞİD’e kaçırılan araç sayısının Antalya’da 200 olduğunu söyledi. Olayın sadece Suriye’ye kaçırılma olarak düşünülmemesi gerektiğini vurgulayan Akça şöyle konuştu: “Aklınıza gelen birçok cinayet, gasp, hırsızlık, saldırı, bomba eylemleri genellikle bizim araçlarımızla işleniyor. Örneğin İbrahim Tatlıses saldırısında kullanılan araç kiralıktı. Birçok örneği var. Biz GPS söküldüğü zaman emniyete bildiriyoruzama emniyet birimleri işin bu yönlerini düşünmüyor”dedi.
Antalya Kent Konseyi Tarım Topraklarının Kullanımı ve Korunması Çalışma Grubu toplantısında ‘Bitkisel Atıklardan Biyogaz Üretimi ve Antalya Örneği’ konulu bir sunum yapan Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Yaldız, her yıl çöpe atılan milyonlarca ton bitkisel ve hayvansal atığın biyogaz üretiminde değerlendirilmesi halinde hem kent, hem de ülke ekonomisine önemli katkılar sağlanabileceğini belirtti. Prof. Dr. Yaldız, Antalya’nın bu konumu ile dünyada üçüncü sırada bulunduğunu ifade ederek, “Yıl boyunca dekardan 8 ton civarında bir atık çıkıyor. Bu atıklar ya belirlenen ya da gelişigüzel bir yerlere dökülüyor. Bu zaman içinde kuruyor. Daha sonra ardından gelen yağışlar nedeniyle de çeşitli gaz sızıntıları yayan ve çevre kirliliği oluşturan tehlikeli bir çöplük haline geliyor”dedi
Yıldızların hocasından workshop
Antalya Büyükşehir Belediye Tiyatrosu (ABT) Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu Birimi oyuncuları, dünyaca ünlü Bulgar oyuncu, yönetmen, antropolog, oyuncu koçu ve Profesör Alexander İliyev’le workshop çalışması yaptı. ABT sahnesinde 10 gün süreyle devam eden workshopta İliyev, biyomekanik, oyunculuk, clown tekniği, beden tiyatrosu ve kendine has tekniğini ve uygulamalarını oyunculara aktardı.
KOCA ÇINAR 14 Ocak 2015 de solunum yetmezliği nedeniyle İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırılan Yaşar Kemal yoğun bakımda tedavi altına alındı. Yapay solunum desteği uygulanan Kemal’in, çoğul organ yetersizliği de ortaya çıktı. Kemal tedavi altına alındıktan 1.5 ay sonra 92 yaşında hayatını kaybetti. Türk edebiyatının en önde gelen yazarlarından biridir. İlk öykü kitabı Sarı Sıcak’ta da yer alan Bebek öyküsü ile ilk romanı İnce Memed, Cumhuriyet’te tefrika edildi. İnce Memed, yaklaşık kırk dile çevrilerek yayımlandı ve kitaplarının yurtdışındaki baskısı yüz kırktan fazladır. Yaşar Kemal pek çok yapıtında Anadolu’nun efsane ve masallarından yararlandı. PEN Yazarlar Derneği üyesi olan büyük usta Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen ilk Türk yazarıdır. 1940-1941 yılları arasında Çukurovadan ile Toroslardan derlediği ağıtları içeren ilk kitabı olan Ağıtlar, Adana Halkevi tarafından 1943 yılında yayınladı. 1944 yılında ilk hikâyesi Pis Hikâye’yi yayınladı. Bunu, Kayseri’de askerlik yaparken yazmıştı. Bebek, Dükkâncı, Memet ile Memet öyküleri 1950 lerde yayımlandı. Kemal Sadık Göğceli adı ile çeşitli yayımlarda yazarken Yaşar Kemal adını Cumhuriyet Gazetesi’ne girince kullanmaya başladı. 1952 yılında yayımlanan ilk öykü kitabı olan Sarı Sıcak’ta da yer alan Bebek öyküsü burada tefrika edildi. 1947 de İnce Memed’i yazdı fakat yarım bıraktı ve 1953-54’te bitirdi.Romanı yazma nedeni eşkiya olan ve dağda vurulan amcasının oğlunun vurulması olduğunu 1987 yılındaki bir söyleşisinde belirtti. Ayrıca aynı söyleşide, çocukluğunun eşkiyalığın içinde geçtiğini, dayısının “en büyük” eşkiyalardan biri olduğunu, o çevrede 1936 lara kadar beş yüze yakın eşkiya bulunduğunu ve bunlardan birinin de Kurtuluş Savaşı’nda Kadirli’yi ilk örgütleyenlerden olan Karamüftüoğlu ailesinden ünlü Remzi Bey olduğunu söyledi. Remzi Bey’in kendisine, ilk İnce Memed hikayesinde “Çakırdikeni” diye yer alan diken hikâyesini anlattı ve Yaşar Kemal’le “eşkıyalığın felsefesini” yaptı. aşar Kemal’in dünyada ilk kez yayımlanan eseri, Bebek öyküsüdür ve önce Fransızcaya, sonra İngilizceye, İtalyancaya, Rusçaya, Romenceye ve diğer dillere çevrildi.
DEVRİLDİ “Beni okuyan katil olmasın, savaş düşmanı olsun, insan sömürüsüne karşı çıksın” “Bizim çağımızda romancıların başları beladadır. İnsanları en çok yalana, zulme, bütün kötülüklere karşı roman uyarır.”
9
Los Angeles Antalya
I T T A
H
Antalya, Los Angeles hattı MenderesTürel ile açıldı. Sinema sektörüne yönelik olan bu oluşumda Antalya’dan Losa Angeles’e karşılıklı para akacak. Karşılığında ise Antalya tanıtılacak. Sonrası ise sürprizler ile dolu. Antalya’nın bir sinema şehri olması için çalışmalara başladıklarını anlatan Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, “Bir süre önce Turizm Bakanı Ömer Çelik ile Los Angeles’e gittik. Film prodüktörleri ile görüşmeler yaptık. Burada yatırım yapmak isteyen prodüktörlere Bakanlık destek sağlayacak. Film çekimlerinin Antalya’da yapılması demek, ekonominin yanı sıra cazibe merkezleri adına önemlidir. Yıllardır filmlerde izlediğimiz 3 saniyelik sahneleri 40 yıldır satıyorlar”dedi. Altın Portakal Film Festivali’ne dikkat çeken Türel festival aracılığıyla sanata 51 yıldır destek verdiklerini anlatarak, böylesine önemli bir kültürel etkinliğe ev sahipliği yapmaktan büyük gurur duyduklarını belirtti. Sanata her zaman detek verdiklerini ifade eden Türel, festivallerin sanatsal etkinlik olduğunun altını çizdi. “Sansür veya otosansürü hiçbir şekilde kabul edecek bir anlayışa sahip değiliz ancak tabi ki sanatsal değerlendirmelerin içine Büyükşehir Belediye Başkanı olarak girmemin uygun olmadığını düşünüyorum. Sonuç itibarıyla böylesine önemli bir sanatsal etkinliğin 51 senedir Türkiye ve dünya sinemasına katkısı oluyorken, sanatsal tartışmaların sanat çevrelerinde yapılması, siyasetin dışında tartışmaların olması en büyük temennimdir. Konuyla ilgili gündemde yer bulan hususlar söz konusu olmuştur.
Bu tartışmaların dışında kaldığımı özellikle belirtmek istiyorum. Kriz yaratmak bizlerin işi olmaz. Bizim işimiz krizleri ortadan kaldırmak. Şahsen, böylesine sanatsal bir etkinliğin en güzel şekilde olması için elimden gelen çabayı ortaya koyuyorum. ve devam ediyorum” diye konuştu.
11
“ Altın Portakal Film Festivali sinemanındır. Sanat dünyasının günlük siyasete kapılmaması gerek.” Antalya Atın Portakal Film festivali sırasında yaşananları hatırlatan Menderes Türel, sanatın siyaset ile ötüşemeyeceğine dikkat çekti. Başkan Türel, Türkiye’de fazlasıyla peşin hüküm olduğunu, toplum olarak bunun sıkıntılarının çoğu kez hep birlikte yaşandığını kaydetti. Sanat dünyasının günlük siyasete kapılmaması gerektiğini dile getiren, sanatın günlük olayların üzerinde kalmasını öneren Menderes Türel, “Türkiye tarihi her zaman olup bitenlerin görüldüğü gibi, sanıldığı gibi olmadığını gösteren olaylarla doludur. Sanatçılarımız güncelin tuzağına düşmemeli, tam tersine topluma değil, ama güncel olaylara daha yukardan bakabilmelidir” diye konuştu. Sanatın dilinin evrensel olduğunu, bunun karşısında siyasetin dilinin yerel ve güncel olduğunu aktaran Başkan Türel, “Sanat siyaset dilini kullanırsa sanat olmaktan çıkar. Bu nedenle bütün sinema camiamızı Altın Portakal’a peşin hüküm olmaksızın sahip çıkmaya çağırıyorum. Bizler siyasetçi olarak gelip geçici insanlarız, ama sanat kalıcıdır. Antalya’nın ve Türkiye sinemasınındır” dedi. Türel’in konuğu olan Vandam kimdir? Camille Francois Van Varenberg 18 Ekim Belçikalı sporcu ve aktör. Hayatı Küçük yaşlarda bale ve karate yapmaya başladı. 18 ve 19 yaşında Avrupa orta siklet karate şampiyonu oldu. Sonraki yıllarda Kickboks Muay Thai ve Full Contact a ağırlık verirken esneklik ve karate idmanlarını da aksatmadı. resmi olmayan bir Vücut Geliştirme organizasyonunda ünvanını aldı. Van Damme ı aksiyonstarı yapıcak rolü Bloodsport adlı film projesiyle birlikte başlatır. Filmin kısa sürede tüm dünyadaki gişe başarısından sonra aranılan isimlerinden biri oldu.
13
Antalya’nın dev bir film platosu haline dönüştürüleceğini söyleyen Başkan Türel, arsa spekülatörlerinin ortaya çıkmaması için platonun nereye yapılacağını sır gibi saklıyor. Antalya’ya dev bir film platosu yapılması için Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik ile birlikte hareket eden Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, platonun nereye yapılacağını sır gibi saklıyor. “Şimdiden bir adres ortaya koyarsak bu iş arsa spekülatörlerinin işine yarar” diyen Başkan Türel, film platosunun nereye yapılacağını son aşamaya kadar gizli kalması gerektiğini vurguladı. Temaslarda bulunmak için 2 kez Amerika’ya giden ve Los Angeles’te Amerikan film enstitüsünün önemli isimleri ile bir araya Başkan Türel, “Los Angeles’ta Antalya’ya film platoları kazandırmak için çalışma yapacak ve temaslarda bulunduk. Ayrıca Altın Portakal Film Festivali’nin Uluslararası bölümünün güçlendirilmesine yönelik görüşmelerde yaptık. Hollywood görüşmelerimiz son derece olumlu geçti” şeklinde konuştu.
Yeni platonun yeri sır
Universal Film Stüdyo ve platolarının benzerinin nereye yapılacağı konusunda net bir bilgi vermeyen Türel, platonun nasıl bir yerde olacağını ise şu sözlerle ifade etti: “Film Platosu’nun olacağı yerde muhakkak su olması gerekiyor. Bu su, deniz olabilir, göl olabilir, akarsu olabilir. Onun dışında düz bir yer olmaması gerekiyor. Muhakkak inişli çıkışlı tepeler, dağlar olması gerekiyor. Bu şartlar nerede var ise oraya film stüdyosu olacak. Antalya’nın turizmin dışında tarihi mekânlarıyla, doğası ile önemli bir kent olduğuna dikkat çeken Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, “Universal Film Stüdyo ve platolarının benzerinin yapılabileceği yerleri tespit ettikten sonra Şubat ayında Amerikan film enstitüsünün önemli isimleri Antalya’ya gelecek. Alternatifli yerleri gezdireceğiz. Film platosu yapılabilecek alternatifli yerlerin tespit edilmesinin ardından Antalya’ya dev bir film platosu yapılacak” dedi.
KONYAALT Konyaaltı Belediye Başkanı Muhittin Böcek, yerel seçimlerde aldığı başarıyı yapacağı eserlerle perçinleştirmek istiyor, hayatının en büyük projelerini gerçekleştireceğini söylüyor. Her projeyi en ince detaylarıyla açıklayan Başkan Böcek, Engelsiz Yaşam Merkezi projesiyle söze başladı. ‘’Konyaaltı Belediyesi mülkiyetindeki ‘Sağlık Tesisi Ve Belediye Hizmet Alanı’ olarak planlanan 21 bin metrekare büyüklüğünde, Hurma, Sarısu ve Liman mahallelerinin odağındaki bu alanda Konyaaltı ve Antalya geneline hizmet verecek bir sağlık kompleksi planlanmaktadır. Bu alanda, birbirini tamamlayan iki ayrı sağlık tesisinin hizmet vermesi ile bölgedeki önemli bir sağlık ihtiyacının karşılanacağı düşünülmektedir. Yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezinde; yaşlı kişilerin yaşamlarını sağlık, huzur ve güven içinde sürdürmeleri amacıyla, kendi kendilerini idare edebilecek şekilde rehabilitasyonlarının sağlandığı tedavisi mümkün olmayanların ise, sürekli olarak özel bakım altına alındığı yatılı bir sosyal hizmetin verilmesi düşünülmektedir. Konyaaltı kitap fuarının öncülük ettiği fuar organizasyonlarının yapılacağı bir fuar ve kongre merkezi, Konyaaltı Belediyesi mülkiyetindeki
15
TI BİR BAŞKA OLACAK 7100 metrekare alana sahip 2021 adada yapılması düşünülmektedir. Fuar alanı ve kongre merkezi projesinin hayata geçirilmesi fuar organizasyonları için, Konyaaltı’nda yeni bir alternatif oluşmasını ayrıca ilçenin sosyoekonomik ve kültürel açıdan gelişmesine katkı sağlayacaktır. Proje kapsamında fuar servis salonu ve fuaye, fuar açık alanı, konferans ve kongre olanakları, rekreasyon alanları, kapalı ve açık otopark alanları, yeme içme üniteleri, lojistik destek hizmetlerine yönelik ofisler yer almaktadır. Konyaaltı Teknoloji ve Eğitim Merkezi Çocukların ve gençlerin bilim ve teknolojiye ilgisini çekmek, kolay anlaşılır ve eğlenceli bir şekilde bilimsel konuları sunmayı whedeflemektedir. Eğitim salonları çeşitli deneylerin yapılabilmesi için, düzeneklerin ve özel tasarım atölyelerin bulunacağı merkez, Konyaaltı’nın gelişimini sürdürebilir hale getirmek, toplumun bilim toplumu haline dönüşmesine ve geleceğin bilim
insanlarının yetiştirilmesine katkı sağlayacaktır. Konyaaltı Belediyesi mülkiyetinde ki 20025 ada 2 nolu parsel üzerindeki plan kararlarına göre, bu imar parseli üzerinde sosyal kültürel birimler, büro, çok amaçlı salon ve destek üniteleri yapılabilmektedir. Uncalı ve Molla Yusuf mahallelerinin bulunduğu alt bölge, Konyaaltı ilçesi kentsel nüfusunun en yoğun olduğu bölgelerden biridir. Konyaaltı’nda yeni iş imkanları yaratacak ilçe sakinlerinin sosyal ve kültürel ihtiyaçlarına cevap verecek birimlerin bu alanda yapılması planlanmaktadır. Akdeniz Üniversitesi’nin Konyaaltı sınırları dahilinde yer alması, kampüste eğitim gören öğrencilerin öncelikli barınma yönünden Konyaaltı’nı tercih etmesi sonucunu doğurmaktadır. Üniversite öğrencilerinin barınma ihtiyacını karşılayacak konaklama imkanın yetersizliği noktasından hareketle barınma, danışmanlık hizmeti, meslek seçimi ve öğrencilerin
mezuniyet sonrasındaki istihdamlarına yönelik kariyer planlamasının geliştirilmesi, iş imkanlarıyla ilgili sorunlarının çözümü gibi konularda hizmet verilmesi gençlik evi kapsamında düşünülmektedir. Hanımların boş zamanlarını sosyal faaliyetlerle değerlendirebilecekleri, sosyal iletişim ve komşuluk kültürünün geliştirilmesi, Konyaaltı sakini olma bilincinin yerleştirilmesi, ilçemizdeki ortak paylaşım alanlarının artması, kadınlar sanat ve eğitim lokalinde gerçekleştirilecektir. Bu aktivite alanında çalışan kadınların, yoğun çalışma ortamından, eve kadınlarının ise yaşadıkları ev dışında sosyal bir hayata dahil olmaları amaçlanmaktadır. Konyaaltı Belediye Başkanı Muhittin Böcek, en kısa zamanda çalışmalara başlayacağını 5 yıl içinde tüm tesislerin kademeli olarak tek tek hizmete gireceğini söyledi.
28 Şubat-1 Mart tarihleri arasında planlanan festivalde snowboard ve alp disiplini yarışlarının yanında amatörler için de 45 yaş üstü yarışmaları gerçekleştirilecek. Antalya Kayak İhtisas Kulübü Başkanı Bülent Nevcanoğlu ve ekibi festival için çalışmalara hız verdi. Saklıkent kayak pistlerini inceleyen, yarışların yapılacağı bölgeyi belirleyen Nevcanoğlu, festivalin Saklıkent’te ilk olacağını belirtti. Festivalin kayak sporunu insanlara sevdirmeyi amaçladığını aktaran Nevcanoğlu, “Festivalin ilk günü zirvede amatör yetişkinler için özel yarışma yapılacak” dedi. 2’nci ve son günü ise snowboard ve alp disiplini kategorilerinde profesyonel sporcular dereceye girmek için mücadele edecek. 11, 21 yaş ve üzeri sporcular istedikleri kategoride yarışabilecek. Antalya Kayak İhtisas Kulübü olarak uzun süredir kayak yarışları ve festivale hazırlandıklarını vurgulayan Nevcanoğlu, “Festival sadece Antalyalılara özel olmayacak. Türkiye’nin farklı şehirlerinde yaşayan kayak sporcularını da buluşturacak. Festivali geleneksel hale getirmeyi hedefliyoruz” diye konuştu.
SAKLI KENT’E festival
Antalya Kayak İhtisas Kulübü, Konyaaltı Belediyesi ve Saklıkent Kayak Merkezi işbirliğiyle Saklıkent’te kayak festivali düzenlendi.
17
Erdoğan Kahya
ÇEVRE DUYARLILIĞI
Aklın yolu bir. Bir gün bir yetkilinin cennet Antalya’yı talan ederek adeta mezar yerine çeviren kişilere ‘dur’ diyeceğine şahsen inanıyordum. Beklediğim de nihayet oldu.Hatırlayacaksınız geçen hafta yazdım. Dilimin döndüğünce taş ve maden ocaklarının turizmle özdeşleşen Antalya’ya büyük zarar verdiğini, kentin siluetini bozduğunu, asırlardır ayakta durmayı başaran tarihi dokuyu yok ederek turizme zarar verdiğini anlatmaya çalışmış ve Vali Bey’i de göreve çağırmıştım. Bugün Antalya Valiliği’nden gelen bir açıklama yüreklerimize su serpti. Sizlerle paylaşmak isterim: “Antalya Valisi Muammer Türker’in talimatıyla bundan böyle Antalya’da maden işletmelerine ruhsat verilmesi ve işletilmesi aşamasında Antalya’nın tarım, turizm, çevre, kültürel ve tarihi varlıklarına zarar verilmeyecek. Bugün gerçekleştirilen ve Vali Yardımcısı Mehmet Yavuz ve ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşları yöneticilerinin katıldığı Maden Ocakları ve Çevre Toplantısında konuşan Antalya Valisi Muammer Türker, madenciliğin ülke ekonomisi için önemli bir yeri olmakla birlikte tarım, turizm, çevre, kültürel ve tarihi varlıkların da hem Türkiye’nin hem de Antalya için vazgeçilmez değerler olduğuna vurgu yaptı. Türker, madencilik faaliyetlerinin diğer sektörlere zarar vermeden yürütülmesinin sağlanması gerektiğinin altını çizdi. Vali Türker, bunu gerçekleştirmek için maden işletmesinin hem ruhsatlandırılması aşamasında, hem de faaliyet ve faaliyet sonrası evrelerinde, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının mevzuatın kendilerine verdiği yetki ve görevlere ilave olarak Antalya’nın önceliklerinin de en üst düzeyde dikkate alınması talimatını verdi.Bu amaçla Antalya Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı (YKOB) bünyesinde maden ocaklarının sistematik denetim ve kontrolünün yapılmasını sağlayacak mekanizma oluşturulacağını belirten Vali Türker, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının üst düzeyde katkı sağlamalarını istedi”
Vali Türker’in bununla kalmayıp, Antalya için vazgeçilmez sektörlerin başında gelen tarım, turizm, çevre, kültürel ve tarihi varlıklara zarar veren taş ve maden ocakları ruhsat ve işletme belgelerinin iptali yönüne gideceğine de. Hatıralarınıza Dokunmaya Hazır Olun Slogan gerçekten çok güzel. Çünkü Antalya’da doğup büyüyen herkesin bir şekilde 1956 yılında kurulan Dokuma Fabrikası ile ilgili bir anısı vardır. Kiminin dedesi orada çalışmış, ya da kuruluşuna katkı vermiş, kimileri adı verilen o semtte oturmuştur. Bir zamanlar Antalya’nın simgesi olan bu Dokuma Fabrikası şimdi kapılarını halka açmaya hazırlanıyor. Dokuma’nın kısa vade önce başına gelenleri yargıya kararına bırakıp eldeki mevcudu kurtarmak adına Kepez Belediye Başkanı Hakan Tütüncü’nün başlattığı projeyi her Antalya’yı seven gibi destekliyorum. Kent parkı olarak ilan edilen eski fabrika binalarının da içinde bulunduğu birinci bölümün düzenlenmesi için Mimarlar Odası Başkanı Osman Aydın Başkanlığı’nda kentteki STK’lar ve akil insanlardan oluşan Çalışma Grubu harıl harıl çalışıyor. Tam bir katılımcı ve şeffaf yönetim tarzı sergileniyor. İmza atanlar değil, kararı halk verecek. Ve Çalışma Grubu şöyle bir karar almış: ‘’Bu alanda ne tek bir bina yapılacak, ne de tek bir bina yıkılacak” Mevcut binalar, aslına uygun restore edilerek korunacak, kimi insanların hatıralarına dokunabilmeleri için müzeye dönüşecek, kimi tıpkı o yıllardaki gibi makine sesleri ile çınlayacak. Mahkemenin üst kullanım hakkını Kepez Belediyesi’ne iade edeceğine inandığım ikinci bölümü ise Allah TOKİ’nin kadrinden korusun. Bu alan içinde parklar ve yeşil alanlarla golf sahalarının olacağı bir Kongre Vadisi’ne dönüşmeli. Bu yolla hem kış aylarında turizmi canlandırabilir, hem de çok para harcayan kongre müşterisini kente çekmiş oluruz.
Subaşı, kirlenmiş siyasete karşı tek başına
MEYDAN OKUDU Bağımsız aday olduğunu açıklayan Hasan Subaşı. Antalya halkının sesinin mecliste yankılanacağını söyledi, ‘’Sivil toplum kuruluşlarıyla, yani Halkımızla mecliste temiz siyaset için mücadele vereceğiz. Kirlenmiş siyasete direneceğiz. Muhalefetin hantal yapısı zaten iktidarı ayakta tutuyor”
Eski Büyükşehir Belediye Başkanı Hasan Subaşı, kirlenmiş siyasete karşı tek Başına mücadele vereceğini söyleyerek Bağımsız aday olduğunu açıkladı. Antalya halkının sesinin Mecliste yankılanacağını belirten Subaşı, ‘’Sivil toplum kuruluşlarıyla, yani halkımızla Bu mecliste temiz siyaset için mücadele vereceğiz. Kirlenmiş siyasete direneceğiz’’ dedi. Bunca yıl beklediniz şimdi neden aktif olarak siyasete giriyorsunuz? Evet Bu konuda içinde bulunduğumuz mevcut şartlar beni zorladı. Siyaset o kadar çok kirlenmiş ki içinden çıkılmaz bir durumda. Siyaset adeta sorun haline gelmiştir. Parlamentoda temsilen adalet yoktur. Halka duyarlı bir Parlamento yok. Parlamento’ya Liderlik suntası hâkimdir. 550 Milletvekili 3-4 milletvekilinin eline teslim edilmiş bir durumu yaşıyor. O zaman neden zor olan yolu seçtiniz. Oysa size partilerden birçok teklif geldiğini biliyoruz. Neden Bağımsız adaylık gibi zor olan yolu seçtiniz? Benim çizgim belli ve hiçbir zaman değişmedi. Partimin barajı aşamayacağını bildiğim için Sivil toplum kuruluşlarıyla birliktehareket ederek bağımız adaylığı seçtim. Zaten mevcut partiler içinde Liderlik suntası var ve dediğim gibi kirlenmiş bir siyasi görüş içinde olmak istemem. Hedefim Temiz siyaset.
19 Muhalefet sizce yeterli değil mi? Evet yeterli değil. Yeterli olsaydı AKP bu kadar oy alabilir miydi? Muhalefet bir kere Risk almıyor. Çözüm üretmiyor. Onun bu hantal yapısı zaten iktidarı ayakta tutuyor. Şu anda siyasetin çöküşünde Mecliste bulunan tüm partilerin payı var. Türkiye nin Adalet konusunda ciddi erozyona var. Yasama da Yürütme gibi erozyona uğramış durumda. Tek başınıza Mecliste ne yapabilirsiniz ki? Tek başıma değilim. Ben her şeyden önce meclisi kurtarabileceğim demedim. Temiz siyaset için katkı sağlamak adına adaylığa hazırım. Bir kenarda oturup izlemek bana zor geliyor. Beni rahatsız ediyor. Ayrıca başta söylediğim gibi yalnız değilim. Binlerce Antalya halkı var arkamda. Temiz siyaset yaparsan halk seni anlar ve ülke desteğini alman için hiçbir engel yok. Halk kirli siyasetten bıkmış. 7 Haziran Parala manto seçimlerinde size göre kim ne kadar oy alacak. AKP yerel seçimlerdeki başarıyı bu kezde gösterebilecek mi? Bakın kimin ne kadar oy alacağını bilemem bildiğim şey taşlar yerinden oynayacak. Hiçbir parti beklenen oyu alamayacak. Bu seçimlerde ağır bir sınav verecekler. Bu sınavda partiler bir eksik Milletvekili çıkaracaklar. Ben bu sayıyı bir eksik olarak tamamlayacağım. Bu seçimde tüp çarpıklıklar bu seçimde görülecektir. Zorlu bir seçim olacak. Partiler Antalya 13-1 ile parlamentoya girecek. Biz seçimlerde halkla birlikte olacağız. Ben sivil toplum adayıyım.
Siz Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığınız yıllarınızda kendi Genel Başkanınıza bile karşı çıkmıştınız. Hatta Cam piramit konusunda Rahmetli Erbakan’a karşı sivil toplum kuruluşlarıyla yürüyüş yapmıştınız. Bu mücadeleyi kazanmıştınız ve bu günkü AKM ile Cam piramit yapılmıştı. Parlamentoya girerseniz bu tür eylemler olabilecek mi? Elbette olabilir. Demokratik haklarımızı Temiz siyaset adına kullanacağız. Antalyalılarla birlikte Temiz siyaset adına ne gerekiyorsa ortaya koyacağız. Türkiye genelinde de bize katkılar olacağına inanıyorum. Dediğim gibi, Halk bu kirlilikten bıkmış durumda. Gezi olaylarını biliyorsunuz, Hatta buna benzer birçok demokratik olaylarda polis sert çıkıyor. Biber gazı, cop kullanıyor. Hatta insanlar yaralanıp ölüyor, korkmuyor musunuz? Senin unuttuğun bir sözü tamamlayayım. Şimdi polisin makul şüphe yetkisi var. Asıl tehlike burada. Gaz için bol bol limon taşıyacağız yanımızda. Halk adına, temiz siyaset adına, insanlık adına ne gerekiyorsa yapacağız. Onların gazları varsa bizim limonumuz olacak.oynayacak. Hiçbir parti beklenen oyu alamayacak. Bu seçimlerde ağır bir sınav verecekler. Bu sınavda partiler bir eksik Milletvekili çıkaracaklar. Ben bu sayıyı bir eksik olarak tamamlayacağım. Bu seçimde tüp çarpıklıklar bu seçimde görülecektir. Zorlu bir seçim olacak. Partiler Antalya 13-1 ile parlamentoya girecek. Biz seçimlerde halkla birlikte olacağız. Ben sivil toplum adayıyım.
Bu seçimlerde ne kadar oy alacağınızı düşünüyorsunuz? Antalya nın tahminim 1 milyon 500 bin oy verme seçmen sayısı var. Sanırım bunun ancak 1 milyon 200 bini sandığa gidecek. Ben yüzde 10 ve üstü bir oy alacağım. Temiz siyaset adına Size sonsuz başarılar dilerim. Sanıyorum siz meclise girince meclis de Antalya da çok hareketlenecek. Bunu seçildiğimde açıkca sizde göreceksiniz. Eskiden gelen tecrübe yeni görüşlerle yeni fikirlerle açık fikirlerle sadece ve sadece ükleme halkıma vede Antalya’ya hizmet edeceğim. oynayacak. Hiçbir parti beklenen oyu alamayacak. Bu seçimlerde ağır bir sınav verecekler. Bu sınavda partiler bir eksik Milletvekili çıkaracaklar. Ben bu sayıyı bir eksik olarak tamamlayacağım. Bu seçimde tüp çarpıklıklar bu seçimde görülecektir.Zorlu bir seçim olacak. Partiler Antalya 13-1 ile parlamentoya girecek. Biz seçimlerde halkla birlikte olacağız. Ben sivil toplum adayıyım.
1 milyon dolar ÇÖPE GİDECEK
Daralan Rus ekonomisi nedeniyle Türk turizm sahnesinden çekilen Rusların yaratacağı kaybın, 1 milyar dolara varabileceği ve öncelikle Antalya’yı vuracağını açıklandı. Rus Ekonomisini ve Türkiye-Rusya arasındaki ekonomik ilişkileri inceleyen ALB Menkul Değerler Araştırma Uzmanı Arda Coşar, daralan Rus ekonomisi sebebiyle Türk turizm sahnesinden çekilen Rusların yaratacağı kaybın, 1 milyar dolara varabileceğini ve öncelikle Antalya’yı vuracağını söyledi. ALB Menkul Değerler Araştırma Uzmanı Arda Coşar’ın Rusya ekonomisi ve Türkiye-Rusya arasındaki ekonomik ilişkilere yönelik açıklamaları şöyle: “Rusya; Ukrayna krizinde sergilediği tutumun ardından ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin uyguladığı yaptırımlar nedeniyle ekonomik olarak olumsuz etkilendi. Rusya’dan para çıkışları görülürken, Rus Rublesi değer kaybetti. Batı ülkelerinin Rusya üzerinde uyguladığı ekonomik yaptırımların yanı sıra Rusya’nın ihracat ve bütçe gelirlerinde çok önemli yer tutan petrol fiyatlarında görülen sert gerileme de Rusya piyasalarını olumsuz etkilemeye devam ediyor. Rusya’dan sermaye çıkışı devam ederken, Rus Rublesi, Rusya Merkez Bankası’nın döviz satışlarına ve faiz artırmasına rağmen hızla değer
kaybediyor. DolarRUB paritesi 55.00 ile tarihi zirvelerini test ediyor. Rusya Ekonomi Bakanlığı 2014 yılı için ülkeden 125 milyar dolar sermaye çıkışı beklerken, bu rakam, 2015 yılı için 90 milyar dolar. Bu görünüm altında 2015 yılında Rusya’nın negatif büyüme sergilemesini ve Rusya piyasalarında dalgalanmanın devam etmesini beklemek mümkün. Rusya ve Türkiye ekonomik ilişkilerine bakıldığında, 2013 yılı verilerine göre, Rusya 25 milyar 64 milyon dolar ile en çok ithalat yapılan ülkeyken, 6 milyar 964 milyon dolar ile dördüncü büyük ihracat pazarımız. 2014 yılı Ocak-Ekim verilerine göre Rusya’ya yapılan ihracat, geçen seneye göre yüzde 12.90 azalarak 5 milyar 21 milyon dolar olurken, ithalat ise yüzde 4.00 artarak 21 milyar 104 milyon dolar olarak gerçekleşti. İlk 10 ayda denge Türkiye aleyhine gelişmekle beraber, 2015 yılında Rusya’da krizin derinleşmesinin dış ticaretimizi daha da olumsuz etkileyebileceği görülüyor. Arda Coşar’a göre, Rusya’da yaşanabilecek krizden en çok etkilenecek sektör ise turizm. 2013 yılında Türkiye’yi ziyaret eden 35 milyon turist arasında Rusların, 4 milyon 200 bin ile Alman turistlerden sonra ikinci en büyük ziyaretçi grubu olduğunu hatıralan Coşar, “Rus vatandaşları dünya çapında 2003 yılında 12 milyar 900 milyon dolar turizm harcaması yaparken, bu rakam 2012 yılına kadar 3 kat artarak 40 milyar dolara çıkmış ve Rusya pazarından en çok pay alan ülke Türkiye olmuştur.
21 Bu süreç boyunca, Türkiye’de Rus vatandaşlarından sağlanan turizm geliri, 2008-2009 krizi haricinde düzenli olarak yükselmiştir. Mevcut durumda Rus vatandaşlarının en çok ziyaret ettiği ülkeler arasında Türkiye ilk sıradadır. Ayrıca yurt içi destinasyon dağılımına bakıldığında, Rusya’dan gelen 4 milyon 200 bin turistin yüzde 78,1’i Antalya’yı tercih etmektedir. Yani Rus turistler Antalya için önem taşıyor.” dedi. Mevcut durumda Rusya’nın yaşadığı ekonomik krizin, özellikle 2015 yazı için başta Antalya olmak üzere, turizm sektörünü tehdit ettiğini ifade eden Coşar, şu tespitlerde bulundu: “2009 yılında Rus turist sayısı, küresel kriz sebebiyle yüzde 6 azalmıştı. ilk bakışta büyük bir fark olarak görünmese de küresel bazda yaşanan bir krizden kaynaklanıyordu. Hem TL hem de Ruble değer kaybetti. Ancak 2014 yılında durum farklı. 2014 yılı başından bu yana Rus Rublesi yüzde 39 değer kaybederek en çok değer kaybeden gelişmekte olan ülke para birimi oldu. 2014 yılı başında TL 15 Rus Rublesi’ne eşitken, bugün 24 Rus Rublesi’ne eşit. Bu durum da Rus vatandaşlarının alım gücünün küresel bazda gerilediğini ve alım güçlerinin Türkiye’de yüzde 30’un üzerinde azaldığını gösteriyor. Rus Rublesi’nde görülen değer kaybının Rus vatandaşlarının yurt dışındaki alım güçlerini azaltmasına ek olarak, 2015 yılında Türk turizmini olumsuz etkilenmesi bekleniyor. “ Batı Akdeniz İhracatçılar Birliği (BAİB) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Satıcı ise “Rusya’nın her 8-10 yılda bir kriz yaşadığını, fakat bu krizlerin hepsinin üstesinden gelmeyi bildiğini” anlattı.TL 15 Rus Rublesi’ne eşitken, bugün 24 Rus Rublesi’ne eşit. Bu durum da Rus vatandaşlarının alım gücünün küresel bazda gerilediğini ve alım güçlerinin Türkiye’de yüzde 30’un üzerinde azaldığını gösteriyor. Rus Rublesi’nde görülen değer kaybının Rus vatandaşlarının yurt dışındaki alım güçlerini azaltmasına ek olarak, 2015 de Rus ekonomisine dair daralma beklentilerinin Türk turizmini etkilenmesi bekleniyor. “
Rusya’nın nüfusunun resmi kayıtlara göre 144, resmi olmayan rakamlara göre ise 160 milyon olduğunu kaydeden Satıcı, 17 milyon kilometrekarelik yüz ölçümünün ise Türkiye’nin 20 katı olduğunu vurguladı. Satıcı, Rusya’nın gayrisafi yurt içi hasılanın Türkiye’nin üç katı ve 2,1 trilyon dolar olduğuna işaret etti. Rusya’nın döviz rezervinin son gelişmelerle 400 milyar dolara gerilediğinin altını çizen Satıcı, krizin 2 yıl sürmesinin ön görüldüğüne değindi. Akdeniz Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği (AKTOB) Başkanı Yusuf Hacısüleyman, dünyada her yıl 1 milyar 100 milyon kişinin seyahat ettiğini kaydetti. Bu seyahatlerin sadece turizm amaçlı olmadığına işaret eden Hacısüleyman, sağlık veya spor amaçlı seyahat edenlerin de bu listede yer aldığının altını çizdi. Geçen yıl aralık ayında 1 doların 32 ruble olduğunu vurgulayan Hacısüleyman, sözlerini şöyle sürdürdü: “Birden bire Eylül ayında 40’ın üzerine çıkmaya başladı. Ekimde arttı. Kasımda 47, 48’leri buldu. ‘50 psikolojik sınır’ denildi. Ama o psikolojik sınırı da şu anda geçmiş oluyoruz. Şu anda 1 dolar eşittir 65 ruble seviyesinde bir haftadır takılmış gözüküyor. Bununla ilgili hiçbirimiz ne olacağını bilemiyoruz. Ancak tahminler yürütebiliriz. Ben de her ne kadar ekonomiyle uğraşsam da kehanette bulunmak istemem. Etkilerini tartışabiliriz. Eylülden itibaren Rusya’dan gelen turist sayısında düşme var. Yani yüzde 10-15’lik bir devalüasyon bile sayıları geriye doğru attı. Tek sebebi bu olmayabilir. Belki diğer destinasyonlarda daha ucuz fiyatlar olabilir. Mısır’a, Tayland’a fiyatsal olarak kaptırmış olabiliriz ama oralarda da yıpranma olduğunu görüyoruz.” Hacısüleyman, Mısır ve Tayland gibi ülkelerde yılbaşında yüzde 50 civarında misafir kaybı olduğuna işaret ederek, “Bu yüzde 50 bizi yine başka bir düşünceye götürmesin. ‘Oralarda olursa bizde de acaba düşme olur mu?’ diye düşünmek istemiyoruz” dedi.
İnsanların yüksek ve ani devalüasyonda ihtiyatlı davranmayı seçeceğinin altını çizen Hacısüleyman, insanların bu tip dönemlerde büyük alışverişlerini ertelemeyi seçtiğini vurguladı. Hacısüleyman, rezervasyon trendleri anlamında da geçen yılın gerisinde kalındığına değindi. Bunun tüketici davranışlarının değişmesinden de kaynaklanabileceğini belirten Hacısüleyman, Antalya olarak rezervasyonlarda yüzde 7-8’lik bir daralmanın sözkonusu olabileceğini vurguladı. Petrol fiyatlarının yeniden yükselmesi halinde bu sıkıntıların aşılacağını ifade eden Hacısüleyman, ancak krizin iki yılda aşılacağının öngörüldüğünü bildirdi. Krizin kayıpsız aşılması için kolaylaştırıcı yöntemler geliştirilmesi gerektiğini anlatan Hacısüleyman, Almanya’dan gelenlere uygulanan, uluslararası pasaport yerine kimlik bilgileriyle giriş izninin Ruslar için de uygulanmasını istedi. Hacısüleyman, elektronik vize gibi, işlemleri zorlaştıracak uygulamaların da bu yıl ertelenmesinin yararlı olacağına değindi. Hacısüleyman, erken rezervasyonun döneminde olmalarına rağmen halen rezervasyon almaya başlamadıklarını belirtti.
“İç pazarda yerli turist için iyi bir yıl olacak ve yüksek tavan denilen yaz sezonunda kapasite sorunu yaşanacak”
UDUMUZ
Alman turistler KÖY İSTİYOR “Antalya deniz, kum, güneş üçlüsünün ötesinde çok geniş bir potansiyeli mevcut”
YERLİ TURİST
AER Ticket AG temsilcisi Nils Gnadt, “Alman turistlerin hem 5 yıldızlı otellerde hem de köy evlerinde konakladı. “Köy evinde konaklamaları portföyümüzde bulunan müşteri kitlesine anlatacağız. Köy yaşamını deneme fırsatı sunan turların ilgi göreceğine inanıyorum” dedi.
2015 yılında Türkiye’ye gelen yabancı turist sayısında düşüş beklendiğini söyleyen Küçükyılmaz, “Bu düşüşün iki temel sebebi var. Birincisi, Rusya’daki ekonomik kriz ile rublenin değer kaybetmeye başlaması. İkincisi ise, tur operatörlerinin yaşadığı sıkıntılar” dedi.
Jeannine Wilhein ise tur kapsamında gezdikleri kırsal yörelerin son derece ilginç olduğunu vurguladıktan sonra, “Antalya’ya yollayacağımız turistlere, köylülerle birlikte geleneksel Türk yemeklerini pişirip öğrenme imkânı tanımalısınız” diye konuştu.
İç pazarda yerli turist için iyi bir yıl olacağını ve yüksek tavan denilen yaz sezonunda kapasite sorunu yaşanmayacağını söyleyen tatilsepeti.com Genel Müdürü Koray Küçükyılmaz, “Erkenrezervasyondaki artış çok etkili oldu. Kasım’da başlayan yaz erken rezervasyonlar ile ciddi tasarruf edebilen tatilciler her bütçeye uygun tatil imkanlarını değerlendirebiliyorlar. Bu sene oteller fiyat politikalarında ciddi bir değişiklik yapmadılar. Buna ek olarak, yalnızca yabancı turist ağırlayan tesisler de işletmelerini yerli turistlere açtı. Yaz için olduğu kadar kış tatili için de erken rezervasyon etkili oluyor. Bu sene erken kar yağışının olması da kış turizmini önemli derecede etkiledi. İlk taleplere baktığımızda yaz otellerinde Kemer, Side ve Bodrum, kayak otellerinde ise Uludağ, Palandöken ve Kartalkaya ön plana çıkıyor” diye konuştu.
Hahmann Tourist temsilcisi Horst Günther yıllardır Antalya bölgesine geldiğini hatırlattıktan sonra şunları söyledi: “Antalya’nın deniz, kum, güneş üçlüsünün ötesinde çok geniş bir potansiyeli olduğunu görerek çok şaşırdım. Doğa, tarih ve tematik turlar düzenlenirse bunları müşterilerime rahatça satabilirim.”
Küçükyılmaz Yurt dışına gezi amaçlı giden Türk turist sayısının 2014 yılında 10 milyonu bulduğuna değindi.
Antalya Tanıtım AŞ Genel Müdürü Dr. Yusuf Örnek, “Sanal ortamda öğrendiklerini, düzenlediğimiz turlarla da birebir yaşıyorlar. Teori ve pratiği birleştirdiğimiz bu etkinliklerimizi önümüzdeki dönemde de sürdüreceğiz” dedi.
23
Geyikbayırı yılda 20 bin konuk ağırlıyor
EKOTURİZME AĞIR DARBE Dünyanın en önemli tırmanış sahalarından biri olan Geyikbayırı yılda 20 bin sporcuyu ağırlıyor. Bölgenin maden ocağı faaliyetlerine açılmasına ise tepkiler sürüyor.
Arama Kurtarma Derneği (AKUT) Birim Sorumlusu, Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu (BESYO) Öğretim Görevlisi Yılmaz Sevgül, Geyikbayırı Spor Kaya Tırmanışı Bölgesi’nin dünyanın en önemli tırmanış sahalarından biri olduğunu belirterek, yılda 20 bin sporcunun geldiği bölgenin maden ocağı faaliyetlerine açılmasına tepki gösterdi.Antalya’nın Konyaaltı ilçesi sınırları içerisinde bulunan yaklaşık 1200 rotalı Geyikbayırı Spor Kaya Tırmanışı Bölgesi’ne maden ocağı açılmasının planlanmasına ünlü dağcı Yılmaz Sevgül’den tepki geldi. Sevgül, Geyikbayırı Spor Kaya Tırmanışı Bölgesi’ni 22 yıl önce keşfettiklerini belirterek, geleceği olan alan ile ilgili çalışmalara başladıklarını hatırlattı. Bölgenin kaya tırmanışı açısından önemli avantajları olduğunu dile getiren Sevgül, “Avrupa kar altındayken burada spor yapmak mümkün. Bu da bir çok yabancı sporcunun bölgeyi tercih etmesini sağlıyor. Sahada bir çok tırmanış rotası açtık. Yılda 20 bin sporcu bölgeye gelerek kaya tırmanışı yapıyor” diye konuştu. Bu kadar önemli bir bölgenin korunması gerektiğini vurgulayan Sevgül, şunları söyledi: “Bu bölgenin tam ortasına mermer arama izin belgesinin verilmesi bizi ürpertti. Bu kadar reel bir ekonomi sağlayan kaynağın kolay heba edilmesi kabul edilemez. Arama ruhsatı ile kısa süre içinde çalışmaya başlayacaklar. Mermer çıkarmayı planlıyorlar.
Mart KADINLAR 88 MART GÜNÜ Kadınla r ünü KUTLU kutlu ols GOLSUN un
25
Mehtap Üzümcü
SİYAH GİYEN KADINLAR Sevgili OKKA okurları, Güncel Sanat Edebiyat Dergisi ve bayturkhaber.com haber sitesi ile devam eden yayın hayatımıza OKKA haber dergisini de dahil etmenin heyecanını yaşamaktayız. Ülkemizde aynı olaylar yaşıyor olsak ta, farklı yorumlar yapmaktayız. Fikirlerimizde farklılık yaşamamız, tarihimiz, bakış açımız, kültürel kazanımlarımız, eğitim durumumuz,sosyal çevremiz, yaşadığımız coğrafya en başta dini inançlarımızı kendimizce yorumlamamızdan kaynaklanmaktadır. Aynı topraklarda farklı yaşam tarzlarda, farklı kültürleri, farklı görüşleri olan insanlarımızın sesi olabilmek ve dengeleri koruyabilmektir amacımız. Huzurlu yaşamanın en güzel yolunun dinlemekten geldiğini bildiğimiz için herkesin düşüncelerini, yorumlarını yazıya döküp ortak bir paydada buluşup daha iyi yaşamaktır amacımız. İşte bu yüzden OKKA dedik ve ‘’haberde ağır, habercilikte tarafsızlık’’ sloganımızı belirledik.Sizlerle, biz olmak bizi mutlu edecektir. Ayrıca bana tecrübelerini katmaya çalışan, hayat görüşü veren, düştüğümde kalkmayı öğreten, farklı bakış açılarıyla yaşadığım olayları yorumlamamı sağlayadığı için daha güçlü olmayı kılan,varlığı ile manevi huzur katan Hasan Hüseyin Bayır’a sonsuz teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Yazıma toplumumuzu ilgilendiren ve son dönemlerde yaşadığımız üzücü bir olayın sonrasında her kesimden tepki göstermek isteyen ‘’SİYAH GİYEN KADINLAR’’ başlığı ile devam etmek istiyorum. Siyah varsa gri renkte vardır diyorum, çünkü maalesef ki siyahı kendimize biz kadınlar yakıştırmaktayız.Yaşadığımız olay bir ilk değildi elbette.Verilen tepkilerin, bir kızın tecavüze uğrayıp mağdur edilmesinden daha çok, maruz kaldığı işkencedeki detaylara dikkat çekip. Duygusallığa büründük. Sanki ‘’tecavüz edilse de keşke bu kadar işkence görmese’’ düşüncelerindeki paylaşımlar, kadınlarımızın toplumdaki yerini daha çok göstermektedir. Özgecan’a işkence yapılmasa da, sadece tecavüz edilse idi daha mı az üzülecektik? Bu olay bu kadar yankılanmasaydı görmezden gelmeye devam edecek miydik? Ya da duygusallığımızdan faydalanarak benzeri olayları gündemde tutup hangi yasalar onaylanmak ta?
Fatiha okuyalım dedik, etek giydik siyah giydik, tepkisiz kalmayalım dedi ama biz etkisiz kaldık. Diğer olaylar gibi bunu da unutacağız. Kadınlarımız gölgelerdedir, çünkü biz kadınlar böyle istiyoruz. Sessizlik olduğunda, bir kız çocuğu doğdu derler ya hani, işte o sessizlik bizde hep var.Kadının hikayesi sessizlikte gizlidir.Çocuklarımıza insan olmaktan daha çok cinsiyet ayrımı yapmayı öğreten annelerimiz bize önce gri olmayı öğretiyor.Ne siyah ne beyaz sadece GRİ. ne iyi ne kötü. Gelenekmiş gibi anneden anneye geçiyor bu durum.Öğrenilmiş çaresizliği yaşıyoruz anlayacağınız. Ailede başlayan yaşam tarzımız bize karakter katıyor. Hanimiş ‘’p.psi’’burda başlıyor olay. Çocuk hayatın merkezini keşfediyor herkese gösterebileceğini zannediyor. Çünkü oklar, ailesinin dikkati orada.Hele birde göstersin, şöyle bir sokak ta gezsin. Baba gururlu, anne sevinçli hallerde oluveriyor. Erkekliğe ilk adımda herkese ilan ediliyor, gelsin hediyeler, prens gibi kıyafetler, şıkır şıkır yatak hazırlığı, süslü arabalar falan filan. Ne oldu ERKEK oldu. Erkek olmaktan daha çok adam olması gerektiği hatırlatılmıyor. Canlar yakacak deniyor ve bir gün gerçekten canlar yanıveriyor. Kız çocuğu da var ailenin ama gri maalesef.Çünkü el olmayı bekleyen bir kurban gibi. Aileye dahil olamamış, uğurlanacak misafir gibi. Kadının misafirliği hiç bitmiyor, ailesinde misafir, evinde misafir. Her an kapıda. Ben hiç kapıya bırakılan bir koca duymadım. Kadınlığa adım atmanın mutluluğunu halaylar ile karşılayan, kızına bu anlamda gurur ve sevinç katan bir ailede görmedim. Her zaman ki sessizlik hakim oldu ve gizli yaşandı bir kız çocuğunun kadın oluşu. Çünkü ayıptı. Kadının evde, iş yerinde, yan komşuda, otobüste, metrobüste, şehirler arası yolculukta,okulda, pazarda, markette, kısacası her yerde; doğduğunda verilen hükmü kabullendiği için ve susmayı görev bildiği için gözyaşları dinmez. Bir kadının dedikodusu yapıldığında tepki vermek yerine, hemcinsini savunmaktansa, kendi egolarını tatmin etmek için sarfettiği sözler yüzünden bu olaylar devam etmekte.Namusun iki bacak arasında ve sadece kadınlara özel bir durum olduğu düşünüldüğü için devam etmekte, bir kadına taciz yapıldığında ona susması öğretildiği için devam etmekte,eşinden dayak yiyen kadının kendini kıskandığı için dayak yemesinin onore edildiğini düşündüğü için ve adına sevgi dediği içim devam etmekte, yani biz kadınlar siyahı en çok kendimize yakıştırmaktayız maalesef. Bir bireyin insan olabilmesiyle daha huzurlu ve acısız yaşacağımız inancındayım.Ne olursak olalım insanız. Bir abla, bir anne, bir eş, bir sevgili,bir evlat, hayatın diğer yarısı gibi. Sevgiyle kalın.
Türkiye’de bir ilk gerçekleşti yüzlerce yıllık ayıp temizlendi
BARIŞ KENTİ ANTALYA Muratpaşa ve Konyaaltı Belediyeleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, inançlara ve ibadete saygı kapsamında, cemevlerinin ibadethane olmasına yönelik aldığı kararı, meclis gündemine taşıdı. İlçedeki cemevlerine resmi ibadethane statüsü verilmesi ve bu mekanların resmi ibadet yeri olarak kabulünü içeren karar, Belediye Meclislerinde oy birliğiyle kabul edildi. Cemevlerinin tüm Türkiye’de ibadethane olarak kabul edilmesi gerektiğini belirten Konyaaltı Belediye Başkanı Muhittin Böcek, “Laik bir ülkede herkesin inancını özgürce yaşaması teminat altına alınmalı. Biz belediye olarak tüm inançlara eşit mesafede bulunuyoruz. Eşit yaklaşıyoruz. Bu eşit yaklaşımın gereği, konuyu meclis gündemimize taşıdık. AKP ve MHP’li meclis üyesi arkadaşlarım da bu önergeye imza atarak bizlere destek verdi. Meclisin oy birliğiyle aldığı bu kararın herkes için hayırlı olmasını diliyorum. ” diye konuştu.
Muratpaşa Belediyesi’nin Şubat meclis toplantısının ikinci oturumu, ilçe sınırlarında cemevinin ibadethane sayılmasına ilişkin gündemi görüşmek üzere toplandı. Çarşamba günü meclis komisyonlarına sevk edilen ilgili gündemin görüşmeleri Plan ve Bütçe, Hukuk İnceleme ve Araştırma İhtisas, Sosyal Amaçlı Yardım, Emekli ve Yaşlı İnsanların Sorunlarını Araştırma ve İnceleme, Planlama ve İmar komisyonlarının ortak raporunun okunmasıyla başladı. AKP’li üyelerin ‘ret’ şerhi düştüğü raporda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 2 Aralık 2014 tarihi cemevlerinin ibadethane sayılmasına ilişkin kararına atıf yapıldı. Raporda Anayasa’nın din ve vicdan hürriyetini konu edinen 24’üncü maddesi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 18’inci maddesi ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun ilgili maddeleri uyarınca cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi önerildi. CHP adına grup sözcüsü Mutlugül Tarım, “Cemevlerinin ibadethane olduğuna samimi duygularımızla inanıyor ve komisyon raporunu kabul ediyoruz” dedi. MHP sözcüsü Mustafa Taşbaş ise Alevilerin ibadethane olarak kabul ettiği cemevinin ibadethane olarak sayılmamasının eksiklik olduğunu belirterek, komisyon raporuna katıldıklarını açıkladı. Belediye Başkanı Ümit Uysal, “Aklın yolu bir. İnsanlarımızın ibadethane olarak kabul ettiği bir mekana kamunun tek taraflı ‘hayır’ demesi yakışan bir uygulama değildir” dedi.
27 Milletvekili Atilla Kart, yurtdışına kaçan bir Milli Piyango mensubunun kendisine gönderdiği itirafları açıkladı. “Milli Piyango Müdürlüğü’nde yapılan çekilişlerin şaibeli olduğunu, çoğunun varlığının milyonlarla ifade edildiğini, ancak bunun kamufle edildiğini ayrıntılı olarak ifade etmektedir.” Milli Piyango çekilişlerinde şaibe olduğunu daha önce de gündeme getiren CHP’li Atilla Kart, yurtdışına kaçan bir Milli Piyango mensubunun itiraflarını gündeme getirdi. Kendisine “Çok Pişmanım” rumuzuyla bilgiler gönderen kişiden bahseden CHP’li Kart, “Milli Piyango mensubu olduğunu, şu anda yurtdışında güzel bir hayat sürdürdüğünü, Kurum bünyesindeki çıkar örgütlenmesinden kendisinin de yararlandığını ifade etti” dedi.Kart, kendisine ulaşan kişinin “Atilla Bey şaibe olduğunu söylediği dönemde çok tedirgin olduk foyamız ortaya
Milli piyango çekilişlerinde “Ali Cengiz Oyunları’mı dönüyor?
BÜYÜK VURGUN çıkacak diye” şeklinde not düştüğünü belirtti. Kart, Milli Piyango itirafçısının kendisine ulaştırdığı bilgileri şöyle aktardı: “Milli Piyango Müdürlüğünde yapılan çekilişlerin şaibeli olduğunu, mensupların çoğunun varlığının milyonlarla ifade edildiğini, ancak bunun kamufle edildiğini; çekiliş sonuçlarını değiştirmek ve istenilen rakamlara ikramiye çıkmasını sağlamanın hiçbir zorluğunun olmadığını; öncelikle TRT payı diye milyonlarca lira verilen canlı yayın ilişkilerinin ortadan kaldırıldığını; birçok özel kanaldan yayın talebi geldiği halde bu taleplerin kabul edilmediğini; önceden çekilişi birkaç vatandaş ve gazetecinin izlerken, TRT sözleşmesinin iptali sebebiyle izlemez hale geldiğini; çekiliş yapıldığında 21.30’da internet sitesinde açıklanıncaya kadar kimsenin haberinin olmadığını, çekiliş sonucu belli olur olmaz ‘son 1 kupon tavrıyla’ hemen çıkan rakamları kapsayacak şekilde belli bayiler aracılığıyla iştirakin sağlandığını; bu yöntemin canlı yayın iptalinden sonra rahatlıkla uygulanır hale geldiğini; ayrıntılı olarak ifade etmektedir.”
Politikacıları eleştiren Saatci ağır konuştu
“SOYTARI SİYASETİ” “Bana yapılan teklifler Fethiye’deki siyaset soytarılarına yapılsa takla atarlar bir de en değerli şeylerini de bonus olarak verirler. Behçet Saatcı’nın kıblesi Türkiye Büyük Millet Meclisi değildir.”
Fethiye Belediye Başkanı Behçet Saatcı, “Bana yapılan teklifler Fethiye’deki siyaset soytarılarına yapılsa, takla atarlar bir de en değerli şeylerini de bonus olarak verirler” dedi. Ak Parti’ye geçme şartının Fethiye’yi il yapılması olduğunu söyleyen Başkan, “Bugün, ‘Fethiye’yi il yapıyoruz’ desinler. Ak Parti’ye geçer, kapı kapı dolaşır, oy isterim. Benim kavgam Fethiye” ifadelerini kullandı. “Behçet Saatcı’nın kıblesi Türkiye Büyük Millet Meclisi değil. Behçet Saatcı’nın kıblesi belli. İkinci kıblesi de gönül. Kıblesi TBMM olan arkadaşların yolları açık olsun. Bakın çok iddialı bir laf olacak. İstediğim takdirde, hem iktidar partisinden, hem de Cumhuriyet Halk Partisi’nden ben milletvekili aday adayı değil, adayı olurum. Ancak benim sevdam Fethiye. Bana yapılan teklifler Fethiye’deki siyaset soytarılarına yapılsa, takla atarlar bir de en değerli şeylerini de bonus olarak verirler. Herkes bu cümlenin de altını doldursun. Şunu da söylüyorum. Fethiye için her şeyi yaparım. Bugün, ‘Fethiye’yi il yapıyoruz’ desinler. Bütün Fethiye’yi arkama toplarım, Ankara’ya gider teşekkür ederiz. İktidar partisine de bunun diyetini öderiz. Fethiye’yi il yapsınlar, Ak Parti’ye geçer, kapı kapı dolaşır, oy isterim” diyen Saatci Fethiye olduğunu dile getirdi. ‘17 Ocak’ta Başbakan Behçet Saatcı’ya rozet takacak’ diye kesin bir ifadeyle yazı yazanları da sert bir dille eleştiren Başkan Saatcı, “Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile tokalaştık. Kendisi bana, ‘Başkan ne zaman geliyorsun’ dedi. Bende, ‘Fethiye’yi il yaptığınız gün geliyorum’ dedim. Kalemle yazı yazanların kalemi namusudur. Namussuzların kalemi olmaz. Bizim hakkımızda atıp tutanlar var ya… Merak edenleri tenzih ediyorum. Kalemi olan bazı şerefsizler. Bu teklifler onlara yapılsa acaba ne yaparlardı. 10 Şubat’tan sonra da bunlar, ‘Başkan Saatcı gitti Ak Parti’ye yalvardı. Kapılarında yattı ama onu almadılar’ diyecekler” ifadelerini kullandı.
29 Öncesinde 1 lira 40 kuruştu. Yani Fethiye Belediyesi suyu Saygıdeğer Fethiyelilere 30 Mart öncesinde 1 lira 40 kuruşa satıyordu. Ben bu parayla Alman Kalkınma Bankasına olan borcu edüyordum bir de yatırım yapıyordum. Şimdi biz aynı suyu 4 lira 32 kuruşa içiyoruz. Yani yüzde 309 zam yapıldı. 30 Mart öncesinde Fethiye BeleFethiye Belediye Başkanı Behçet Saatcı, Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün ile arasında geçen bir anısını da paylaşarak, Fethiye Belediyesi’nin elinde olan Göcek’deki yat çekek yerinin ellerinden nasıl alındığını anlattı. Başkan Saatcı, “30 Mart öncesinde belde belediyeleri ve büyükşehirle ilgili mal paylaşımı vardı. Bunu Saygıdeğer Fethiyeliler ile paylaşmak istiyorum. Sayın Vali yardımcısının nezaretinde mal paylaşımı yaptık. Örnek veriyorum, Ölüdeniz’de şu ada, şu parsel Büyükşehrin, bu ada bu parsel de Fethiye’nin. Her yerde bu şekilde yapılıyor. Yıllık bir milyon kira geliri olan, Göcek Belediyesi’nin taşınmazı bizde kaldı. Osman ağabey (Osman Gürün) seçimden sonra beni bir cumartesi günü aradı. ‘Behçet’im, bizim Hüseyin sana bir yazı göndermiş. Bu yazıyı bir incele’ dedi. Peki, ‘Osman Ağabey’ dedim. Yazı bana geldi. Aynen şu ifadeler yer alıyor; ‘Mal paylaşımı sırasında sehven FethiyeBelediyesi’ne bırakılan yat çekek yeri Büyükşehir Belediyesi’ne geçmiştir’ altında imzalar atılmış, iş bitmiş. Burada kafam döndü. Beni Fethiyeliler Fethiye’nin hakkını savunsun diye seçti. Aradım Osman Ağabeyi, ‘Ağabey bu iş ne iş. Madem bunu elimden aldın. Toptancı halini bari bize bırak’ dedim. Aynen şu ifadeyi kullandı; ‘Bakacağız Behçetciğim’ Osman ağabey hala bakıyor. toplamasını beklememiştik. Bizle her şeyi paylaşır diye düşündük. Baktık ki durum böyle olmuyor” dedi.
“Şimdi biz aynı suyu 4 lira 32 kuruşa içiyoruz. Yani yüzde 309 zam yapıldı..”
“Kalemi olan bazı şerefsizler. Bu teklifler onlara yapılsa acaba ne yaparlardı.” “Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile tokalaştık. Kendisi bana, ‘Başkan ne zaman geliyorsun’ dedi. Bende, ‘Fethiye’yi il yaptığınız gün geliyorum’ dedim.”
Büyükşehir Belediyesi tarafından üst üste yapılan su zamları konusuna da değinen Başkan Saatcı, “Suyla ilgili kafa karıştırmaya gerek yok. Bizim suyumuz meskenlerde 30 Mart Vallahi benim Osman Gürün’ün şahsıyla hiçbir sıkıntım yok. Benim kavgam Fethiye’nin kavgası. Biz tüm gücü tek elde öncesinde 1 lira 40 kuruştu. Yani Fethiye Belediyesi suyu Saygıdeğer Fethiyelilere 30 Mart öncesinde 1 lira 40 kuruşa satıyordu. Ben bu parayla Alman Kalkınma Bankasına olan borcu ediyordum bir de yatırım yapıyordum. Şimdi biz aynı suyu 4 lira 32 kuruşa içiyoruz. Yani yüzde 309 zam yapıldı. 30 Mart öncesinde Fethiye Belediyesi iş yerlerine 1 lira 80 kuruşa suyu içiriyormuş. Şimdi Büyükşehir Belediyesi bu rakamı 4 lira 86 kuruşa çıkardı. Yani yüzde 270 zam yapıldı. Şantiyelere biz suyu 1 lira 75 kuruşa veriyordum. Şimdi Büyükşehir bu rakamı da 5 lira 40 kuruş yaptı. Yüzde 316 zam yapıldı. Biz devlet kurumlarına (Jandarma, Polis, Kaymakamlık vs.) suyu 1 liraya veriyormuşuz. Şimdi olmuş bu rakam 5 lira 40 kuruş. Yüzde 540 oranın zam yapılmış” “Şehirlerarası dengeyi sağlamak için, bir şehrin borcunu başka bir şehre ödetmemek için suyun mal ediliş fiyatına göre fiyat belirlenmesi gerekiyordu. Benim Fethiyelim, isim vermeyeceğim X şehrinin su parasını neden ödüyor? Bizim 40 km ileriden cazibeyle gelen suyum var. Fethiyeli olarak ben buna isyan ediyorum. Ben bunu mahkemeye de götüreceğim. Bakın biz bu fiyatlara mecliste red oyu verdik. Biz neye mi ‘tamam’ oyu verdik? Bunu kullanıyorlar. Osman Ağabey çıktıdedi ki, ‘Arkadaşlar sayaçları okuyamıyoruz. Fatura gönderemiyoruz. Sizden bir aylık su fiyatı böyle olsun’ dedi. Bizde oy birliği ile geçirdik. Herkes oy verdi. ‘Ben dedim ki o zaman , Osman Ağabey’e sokakta gezemeyiz. ,Kısa süre dediğin için buna oy veriyorum’ dedim. Bir arkadaşta çıkmış bize, ‘şark kurnazı’ diyor. Ben ona göstereceğim şark kurnazlığını…” ifadelerini kullandı.
Ülkesine geri dönmek için Atatürk’ün ölümüne kadar bekledi
VATAN HAİNİ Mİ?
Mustafa Kemal Atatürk 1926 tarihinde bir Amerikan gazetesine verdiği demeçte Halide Edip Adıvar’ın da kendisine suikast düzenlemek isteyen ekibin içinde olacağını ancak son anda bundan vazgeçtiğini söyledi… Los Angeles Examiner Gazetesi’nin 1 Ağustos 1926 tarihli sayısında birinci sayfadan verilen Mustafa Kemal söyleşisi İsviçreli sanatçı ve gazeteci Emile Hilderbrand’ın imzasını taşıyor.
Mustafa kemal Atatürk, Los Angeles Examiner gazetesine verdiği demeçte kendisine yönelik suikast planlarından birinde Halide Edip’in kandırılarak kullanılacağını söylüyor: ‘’Bu kadını, bana içinde bir bomba olan bir çiçek buketini vermeyi kabul etmeye kandırdılar; ben buketi aldığımda bomba patlayacak ve herkes havaya uçacaktı.’’
Halide Edip Adıvar, İzmir’in işgalini protesto etmek amacı ile düzenlenen Sultanahmet Meydanındaki mitinglerde yaptığı konuşmalarla tanındı. Kurtuluş Savaşında, Mustafa Kemal Paşa’nın yanında onbaşı rütbesi ile ön saflarda bulundu. Sayısız roman ve tiyatro eserleri yazdı. Ggeleneklerine çok bağlı idi. Şöyle ki; Mustafa Kemal Paşa 23 Temmuz 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında topladığı Erzurum kongresinde hiç bir ülkenin himayesinin (Mandate) kabul edilemeyeceğini karara bağlamıştı. Ancak, Halide Edip Adıvar 10 Ağustos 1919’da Mustafa Kemal’e yazdığı mektupta “Filipinler gibi vahşi bir ülkeyi, bugün kendini yönetebilen birmakine haline koyan Amerika, bu hususta çok işimize geliyor. Gerçek bağımsızlığı kafasında ve cebinde taşıyan Türkiye’yi, ancak yeni dünyanın yeteneği yaratabilir!” diyor ve adeta, Amerikan himayesinin kaçınılmaz olduğunu belirtiyordu. 1884 yılında İstanbul’da doğan Halide Edip, Üsküdar Amerikan Kız Koleji’nde okudu. Rıza Tevfik’ten Fransızca ve Doğunun mistik edebiyat örneklerini öğrendi. Matematik öğretmeni Salih Zeki ile daha sonra evlendi.
31
1901’de koleji bitirdi. 1908 yılından itibaren gazetelerde kadın haklarıyla ilgili yazılar yazmaya başladı. 1909’dan sonra öğretmenlik yaptı. Balkan Savaşı yıllarında hastanelerde gönüllü çalışmalar yaparken ileriki yıllarda irtibatlarını kaybetmeyeceği kişilerle tanıştı… İlk eşi Salih Zeki’nin ikinci bir eşle evlenmek istemesi üzerine iki çocuğunu da alarak 1910 yılında evinden ayrıldı. 1917 yılında evlendiği Adnan Adıvar ile 31 Mart ayaklanması sonrasında yurtdışına çıktı. 1920’de Ankara’ya gelerek Milli Mücadele’ye katıldı. 1921 yılında ilk eşi Salih Zeki’nin öldüğünü öğrendiğinde, İngilizce yazdığı anılarında onun için 4 sayfa ayırarak “ilk ve tek aşkım” diyordu. Aynı tarihlerde Adnan Adıvar ile evli olduğu için bütün bunları Türkçe yazılarında hiç dile getirmedi.
1926-1939 yılları arasında İngiltere ve Fransa’da yaşadı. 1931-1932 yıllarında Colombia Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak dersler verdi. 1939 yılında İsmet İnönü tarafından düzenlenen İstanbul Dolmabahçe sarayındaki “küskünleri barıştırma” toplantısına kadar da ülkeye dönmedi. Diğer yandan sie Lord Kinross aslında Halide Edip’in takma adıoldu biliniyor. Refik Halit Karay’ın kızı ile birlikte yazdığı ve Lord Kinross ismi kullanılarak yayınlanan dönem kitabı “Atatürk-Bir Milletin Yeniden Doğuşu” dönemin bütün özel detaylarını kapsıyordu. Özel mektuplarında da yazdığı gibi farklı isimlerle yazdıkları dışında bu kitapta yaptığı gibi hiçbir hazırlığı olmayan hatta hatta ülkemize gelmeyen yazarların adı ile çıkan muhalif kitaplara destek verdi. Belki de bu yüzden içi hiç rahat olamadı, yeni kurulan yönetim hakkında yaptığı olumsuz konuşmaların sonuçlarından emin olamadığından ülkesine geri dönmek için Atatürk’ün ölümüne kadar bekledi. 9 Ocak 1964’te Cerrahpaşa Hastanesi’nde 80 yaşında vefat etti.
KALİTE ÖZGÜRLÜK HUZUR 300 bin m2 arazi üzerine inşa edilen Uluslararası Antalya Universitesi Kampüsü, Selçuklu Mimarisi’nin en şık unsurlarını taşıyor. Modern mimari detaylara yansıtılmasıyla oluşan bir tasarıma sahip. Kampüs öğrencilerin ihtiyaç duydukları her şeyi sunabilen rahat, huzurlu ve sosyal bir yaşam merkezi olarak tasarlanmış. Akdeniz Bölgesi’nin ve Türkiye’nin turizm başkenti Antalya’da kurulan ikinci üniversite olma özelliğini de taşıyan Uluslararası Antalya Üniversitesi, öğrencilere kapılarını açan Türkiye’nin en genç üniversiteleri arasında yer alıyor. Uluslararası Antalya Üniversitesi donanımlı akademik kadrosu ve çağdaş eğitimi ile yetkin öğrenciler yetiştirmeyi hedefliyor. 2030 yılında, Akdeniz Bölgesinin en başarılı üniversitelerinden biri olmayı hedefleyen Uluslararası Antalya Üniversitesi’nin, öğrencilerinin neredeyse yarısını yabancı öğrenciler oluşturuyor. üniversite Akdeniz Bölgesi’nin en kapsamlı kütüphanesine de sahip.
Misyonu, “ İnsan haklarına saygılı, farklılıkları zenginlik olarak algılayan; Sürekli öğrenmeyi; sürdürülebilir ekonomik, sosyal ve teknolojik gelişme açısından bir zorunluluk olarak gören; Özgüveni yüksek, modern teknolojiyi hayatın her alanında insanlığa hizmet odaklı kullanabilen; Bilgiyi insanların yaşam kalitesini artırma yönelimli değerlendiren; Kültürel paylaşıma açık,Kendisi ve diğer insanlarla barışık bireyler yetiştirmektir.” olan üniversite vizyonunu ,” Seçkin akademik kadrosu ile bölgenin en kaliteli lisans ve lisansüstü programlarını sunacak ve yine bölgenin ekonomik ve sosyal gündemini şekillendirecek, doğu ve batı olması hedefiyle yola çıktık. Seçkin akademik kadrosu ile doğu ve batı kültürünü kültürünü sentezsentezleyecek uluslararası bir üniversite olmaktır” olarak belirlemiş. Solaganını Paul Richer’ın “Ekmekten sonra eğitim, bir milletin en büyük ihtiyacı” olarak belirleyen üniversitenin Mütevelli Heyeti Başkanı Fettah Tamince, “ 2030 yılında ise dünyanın en başarılı üniversiteleri arasında yer alacak bir eğitim kurumu hedefiyle yola çıktık”diyor. Rektör Cihat Göktepe ise, bu yıl 80 farklı ülkeden oluşan bin 600 öğrenci kadrolarına üçte birlik oran kadar yeni katılımın olacağını belirtiyor ve
33 “Yaklaşık bin 500 lisans 150 civarında yüksek lisans talebesi olarak bu yıl eğitim öğretim yılında sağlık sıhhat içinde girmeyi temenni ediyoruz. Üniversitemizin en temel özelliklerinden bir tanesi yabancıöğrenci miktarı ve çeşitliliği. Bu yıl 80 ülkeden bin 600 öğrenci kadromuzun üçte birlik kısmı kadar daha öğrencimiz aramıza katılacak. Bu yıl itibariyle 22 ülkeden yüze yakın akademis yen aramızda. 5 fakülte 10 bölüm olarak devam ediyoruz. Önümüzdeki yıl hedefimizi iç mimarlık bölümünü de aramıza katarak 11 bölümde devam edebilmek. Üniversitemizin kuruluşundan itibaren bir stratejimiz var. Kaliteyi merkeze çekerek yatay büyümeden yolumuza devam etmek.” diyor. Gelecek hedeflerinin 5 bin kişilik kampus olduğunu belirten Rektör Göktepe, bu yıl doluluk oranlarının yüzde 95 seviyelerine ulaştıklarını söyledi. 61 vakıf üniversitesi içerisinde 14’üncü sırada olduklarınıda belirtti.
Afrika Boynuzu’nda yer alan 1 991 yılında bağımsızlığı ilan eden Somali’den gelecek 35 öğrenciye SDÜ Yaşam Boyu Eğitim Merkezinde Türkçe öğretilecek.
SOMALİ’DEN ISPARTA’YA Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Yaşam Boyu Eğitim Merkezinde (YBEM) Somaliland’dan gelecek 35 öğrenci, Türkçe öğrenmelerinin ardından lisans ve yüksek lisans eğitimi görecek. SDÜ YBEM Müdürü Fatih Cebeci, Somaliland’da lise düzeyinde eğitim veren özel bir okul olan Shamsudin’in sahibi Abdülsamet Ahmed ile yaptığı basın toplantısında, YBEM’in Türkiye markası haline geldiğini, bu amaçla çalışmalar yapmaya devam ettiklerini söyledi. YBEM’in yerel ve ulusal çalışmaların yanında uluslararası çalışmalara da imza atmaya başladığını ifade eden Cebeci “YBEM artık 3 kıtada eğitim yatırımı yapan, bu ifadenin altını da dolduran bir kurum. Çalışmaların semeresini artık almaya başladık” dedi. Uluslararası çalışmalar kapsamında daha önce Bağdat’ta bir ofis açtıklarını, lisans ve yüksek lisans ile doktora seviyesindeki talepleri almaya başladıklarını anlatan Cebeci, öğrencilerden oldukça umutlu. YBEM olarak Afrika’da da saha çalışmalarına başladıklarını kaydeden Cebeci, “ Isparta ve Türkiye’mize şu müjdeyi rahatlıkla verebiliriz. SDÜ YBEM olarak bölgede araştırmalara başlamıştık, uygulamalarımız da başladı. Somaliland’dan merkezimize 35 öğrenciyi getirerek, burada Türkçe eğitimlerini tamamlayacaklar. Bu öğrencilerin üniversitemizde seviyelerine göre lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimlerini takip edeceğiz” diye konuştu.
Cebeci, “ikinci aşamada Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu vizyon çerçevesinde Somali YBEM’nin bir merkezini açacağız. Bununla ilgili ön çalışmaları yaptık. Afrika’daki çalışmalarımızı hızlandırdık. Üniversitemizin, uluslararası arenada vizyon ortaya koyan bir üniversite olarak eğitim sektöründe varlığını göstereceğini düşünüyoruz. 1880-1890’lı yıllarının başında Osmanlıların ülkelerde çeşitli şehirleri inşa ttiğini, şehirler kurduklarıda bir gerçektir şimdi onalar ucak açıyoruz” dedi.
35
Mahmut Üründül
SİYASET VE DİN Merhaba sevgili okurlar. Okka, tüm Akdeniz’in nabzını elinde tutmaya aday bir dergi olacaktır. Bölgenin Siyasi ve politik anlamda kulağı, gözü, sesi, olacağız. Duyduklarımızı, gördüklerimizi, yaşadıklarımızı birebir sizinle paylaşacağız. Türkiye siyaseti buz üzerinde paten kaymak gibidir. Ne zaman, nerede ve hangi yöne kayacağı belli olmayan kaygan zeminde ve el yordamıyla yapılan karmaşık Siyaseti gözler önüne sereceğiz. Size ilk sayımızda Siyaset’in tarihçesiyle söze başlamak istedim. İnsanların var olduğu günden günümüze dek var olan Siyasetin bilinen tarihçesi Mezopotamya da başlar. Komşuları Araplar bu bilime Arapça ‘’Şase’’ fiilinden türetilmiş; seyislik,at idare etmek, ülke yönetimi gibi kavramın batı dilindeki karşılığı Yunanca, ‘’Politica’’ sözcüğüne dayanmaktadır. Politica Yunanlarda siyasal şeyler, Vatandaşlık hakkına ilişkin, şeyler; Devleti, devlet yapısını, siyasal rejimi, Cumhuriyeti, egemenlik hakkını, ilgilendiren şeylerdir. Türkçe de Siyaset, Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıdır. Bir amaca ulaşmak için, Düşündüğünden, başka türlü konuşup, davranarak, işini yürütme, Ülke, devlet, insan yönetimi gibi anlamda kullanılmaktadır. Siyasal konulara eğilmiş ve bu alanda önemini günümüze kadar koruyan yapıtlar vermiş olan düşünürlere Eski Yunan’dan başlayarak rastlanır. Ama yakın zamanlara gelinceye kadar, siyaset konusuna ilişkin yapıtlar felsefi olmaktan öteye geçememiştir. Siyaset biliminin gelişimi anlatılırken siyasal düşünce tarihi içindeki yeriyle birlikte bu konuyu açıklamakk ayırt edilemez bir gerçektir. Siyasal düşünce alanında felsefeden bilime doğru yönelişin Aristoteles(M.Ö. 384-322) ile başladığını söyleyebiliriz. Aristoteles’in, çağındaki Yunan kentlerinin anayasasını ve siyasal sistemlerini karşılaştırmalı incelemesiyle ortaya çıkan siyaset biliminin belki en eski kurucu kaynağını oluşturmaktadır.
Aristoteles’ten uzun zaman sonra siyaset biliminin ikinci öncüsü görünümüyle ortaya çıkan kişi, Tunuslu bir İslam düşünürü olan İbni Haldun’dur.(1332-1406)İbni Haldun devlet ve iktidar kavramlarını bilimsel bir yaklaşımla incelemiştir. Oysa aynı çağda yaşayan Batılı Hıristiyan düşünürleri, olaya dinsel bir açıdan bakmışlardır. Siyaset bilimini doğuşunda rol oynayan üçüncü bir isim olarak da bir İtalyan düşünürü olan Machiavelli’yi görmekteyiz.(1469-1527)Amaca ulaşan her aracın meşru olduğunu söylemiştir. Aristoteles’in Politika’sı gibi, Machiavelli’nin Prens’i siyaset biliminin temel kaynakları arasına girmiştir. 21. Yüzyılda Dünyada iyice kirlenen siyaset, ülkemizi de etkisi altına almıştır. Gelişen kapitalsizim devasal şirketleriyle dünya pazarında devleşerek siyaset bilimini etkisi altına alarak, Dünyayı yönetmeye başlamıştır. Enerji, ilaç,gıda gibi sektörleri elinde tutan büyük devasal şirketler siyasetçileri ipte oynayan cambazlar gibi yönetmeye başlamışlardır. Ülkemizde ise Siyaset son yıllarda Sınıf çatışmasını, Din bezirganlığını, Irk ve mezhep ayrımlarıyla yaparak toplumları yönetmek istemiş ve ülkenin gelişiminde en büyük engel olmaktan öteye gidilememiştir. 21. Yüzyılda Dünyada iyice kirlenen siyaset, ülkemizi de etkisi altına almıştır. Gelişen kapitalsizim devasal şirketleriyle dünya pazarında devleşerek siyaset bilimini etkisi altına alarak, Dünyayı yönetmeye başlamıştır. Enerji, ilaç,gıda gibi sektörleri elinde tutan büyük devasal şirketler siyasetçileri ipte oynayan cambazlar gibi yönetmeye başlamışlardır. 1980 Türk siyasi tarihinin bir dönemecidir. 1980 yılı öncesi ülkede inanmışlık hakimiyeti söz konusuydu. Cunta, Askeri vesayet, 1980 ihtilalı yaparak Ülke aydınlarını hapse attı veya bir şekilde yok etti.
37
Kırsal alanda sürü yönetimi cazibeli bir meslek haline gelecek
ÇOBANLAR SERTİFİKA ALDI Sürü Yönetimi Elemanı Projesi kapsamında eğitim alan ve aralarında üç kadının da bulunduğu üreticiler, sertifikalarını düzenlenen törenle teslim aldı. Döşemealtı Kaymakamlığı’nda düzenlenen törene Döşemealtı Kaymakamı Mehmet Baygül, Antalya İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ahmet Dallı, İŞKUR Antalya İl Müdürü Veli Tekkanat, Döşemealtı İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Asım Karabulut, TARSİM Bölge Müdürü Mustafa Değer, Veteriner Hekimler Odası Antalya Şube Başkanı Muammer Saygılı, Damızlık Sığır Yetiştiriciler Birliği Başkanı Metin Yaraşçı, Damızlık Koyun Keçi Yetiştiriciler Birliği Başkanı Zeliha Öztürk ile üreticiler katıldı. Kendisinin de çiftçilikle uğraşan bir ailede yetiştiğini kaydeden ve üniversiteden mezun olduktan sonra bir süre babasıyla tarımsal faaliyetlerle ilgili çalıştıklarını kaydeden Döşemealtı Kaymakamı Mehmet Baygül” Ben de bir çiftçi çocuğuyum. Babam çok iyi bir çiftçidir. Siz de bunun hesabını yapın. Nasıl daha çok verim elde edebilirsiniz bunu araştırın. Umuyorum ki bu aldığınız eğitimlerle hayvancılıktan çok daha fazla gelir elde edebilirsiniz” Bu tür eğitimlerin son derece faydalı olduğunu kaydeden Kaymakam Mehmet Baygül, hayvancılığın geliştirilmesi adına yapılacak projelere katkı vereceklerini söyledi. Kırsal alanda sürü yönetimi elemanlığını daha cazibeli bir meslek haline getirmeyi amaçladıklarına işaret eden Dallı, bu yılki eğitimlerle birlikte 700 kişinin proje kapsamında eğitim almış olacağını belirtti. Eğitime katılan üreticilere Bakanlığın 5 bin lira destek verdiğini aktaran Dallı, “Proje kapsamında eğitim almış ve kendi sürüsünün yöneticisi olan üreticimize 5 bin lira destek verilmekte. Aynı zamanda eğer sürü sahibi bu eğitime katılmış bir kişi istihdam ederse bu desteklemeden faydalanabilecek. Üreticilerimizin başvuruda bulunmalarını ve destekten faydalanmalarını istiyoruz” dedi.
Nizamettin Özmen
“Seçimler Ülkesi” yurdum bir seçime daha hazırlanıyor. Sahi şimdilerde cumhuriyet değerlerinin elimizden alındığını söylüyor değil mi “endişeli modern”ler? Demokrasiye vurgu yapıyor değil mi bir kesim? Peki nasıl bir süreç yaşıyoruz. Nasıl bir yol izliyoruz “aday belirleme” noktasında? Türkiye’ye “temayyül yoklaması” deyimi ANAP ile girdi değil mi?Aynı düşüncenin tezahürü AKP bir gecede hem Genel Başkan, hem Başbakan “atadı” ahali. Antalya il başkanını da belediye başkanı adayları gibi belirledi. Demokrasi yara aldı öyle mi? Mecliste grubu bulunan diğer iki kitle partisi MHP ve CHP’ye bakalım. Gümbür gümbür bir süreç yaşıyorlar. Entrikalar, kavgalar gırla. Sahi Kemer MHP kongresinde adaya söz hakkı verilmemesi “demokrasinin geleneği” miydi? Burada başka bir pencere açmak istiyoruz. Türkiye’de Toplam nüfusun % 49.7 sini ve seçmen nüfusunun % 51.6 sını kadınlar oluşturmaktadır.Nüfus oranı ve seçmen yoğunluğuna karşın kadınların TBMM de temsil oranı sadece % 8,9 dur.Fransa 1945, Belçika 1946 ve İsviçre 1971 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkını tanımışken Türkiye’de, kadınlara seçme ve seçilme hakkı pek çok Avrupa ülkesinden önce tanınmıştır. İş hayatında yoklar, hazır olanı da eve kapatma gayreti var. Ama temsil noktasında da yoklar. Sadece siyasi arenamı, “temsil” dedim. Örneğin esnaf örgütlerine bakın, ne dediğimi anlarsınız. Sahi “Ahibaşı” için sıradaki koltuk vekillik mi?
NE KADAR KADIN Bunu kulağımıza fısıldayan arkadaş bizim üzerimizden yıpratmaya çalışıyor. Ama yemezler. Kişilere değil, olaylara bakalım.Şimdi önümüzdeki 7 nisan da YSK ya verilecek listelerde “seçilecek yere de bakacağız, liste geneline de. Hiçbir listede kadınların % 50 temsil edildiğini görmeyeceğiz. Haaa! Bana sorarsanız temsilde “kadın” veya “erkek” diye ayırmak yanlış. “Kota” değil, “mücadele” ile temsilde olmasından söz ediyorum. İşin belki de komik tarafı bunu böyle ifade eden tek lider de Kemal Kılıçdaroğlu.Parti kongrelerinde boy gösteren Nesrin Ünal MHP tabanına mesaj mı yollamaktadır? Sahi Antalya’nın şu anda tek kadın vekili (14’te 1) Gökçen Özdoğan Enç yeniden listede olacak mı? Artarak mı gidecekler, değişerek mi? Enç şimdiden olası kadın aday adaylarının önünü kesmeye başlamış mıdır, yoksa “hadi şu erkeklere gösterelim” diyerek yanına kadın mı toplamaktadır. Asıl üstünde durulması gereken mevzuu budur. Bu ülkede kadınlar “ben bilmem eşim bilir” modundan çıkmadıkça, masaya yumruk vurma sürecini bitirip bu işin “fizik” değil “beyin” ile yapıldığını kabul ettirmedikçe, “Kadınla erkek eşit değildir” diyen adamın karşısında Kurtuluş Savaşı’nın “Kara Fatma”sı duruşuyla dikilmedikçe, Özellikle de “Ben kadınım” değil; “Ben de yapabilirim” demedikçe bu işler zor bacım. Hadi; işe erkeklerin verdiği pozda fon olma durumundan çıkarak başlayın bence.
REKLAM4
Gelir adaletsizliği
TAVAN YAPTI
“80 zengin dünya ekonomisini yönetiyor. 3.5 milyar insanın geliri bu 80 adet insanınkine eşit. Müthiş bir gelir adaletsizliği var.”
“Paris’te yaşanan olay 2015’in nasıl geçeceğini gösteriyor”
Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) eski başkanı yeni milletvekili adayı Çetin Osman Budak, büyük ekonomik krizlerin ardından sosyal patlamaların tarihte sürekli görüldüğünü, bunun gelir adaletsizliğinden kaynaklandığını söyledi. Budak, “Dünyadaki 80 zengin dünya ekonomisinin müthiş kısmına sahip. 3.5 milyar insanın geliri 80 insanınkine eşit ve müthiş bir gelir adaletsizliği” dedi. ATSO meclis toplantısı, Meclis Başkanı İzzet Bayar başkanlığında yapıldı. Mecliste ATSO Başkanı Çetin Osman Budak, dünya ve Türkiye’deki genel ekonomik gelişmelerden Antalya gündemine, birçok konuda değerlendirmelerde bulundu. 2015’e çok ümitli girildiğini, ama hemen başında Paris’te yaşanan olayın 2015’in nasıl geçeceğini gösterdiğini kaydeden ATSO Başkanı Budak, “Burada Hz. Peygamberimize yapılmış bir saldırı var kınıyoruz, ama bu terör saldırısını yapanları da kınıyoruz. İslam adına bu saldırının yapıldığını kabul etmiyoruz. İslamda barış ve hoşgörü vardır” dedi. 1940’lı yıllarda dünyayı kasıp kavuran ekonomik buhranın hemen ardından İkinci Dünya Savaşı geldiğine dikkat çeken Budak, büyük ekonomik krizlerin arkasından büyük sosyal patlamaların olduğunun tarihte görüldüğünü söyledi. Bu göstergenin genellikle pek şaşırmadan devam ettiğini de belirten Budak, “Bana göre biraz da yoksulluktur nedeni. Gelir adaletinin son derece bozuk olmasından kaynaklanıyor. Dünyadaki 80 zengin dünya ekonomisinin müthiş kısmına sahip. 3.5 milyar insanın geliri 80 insanınkine eşit ve müthiş bir gelir adaletsizliği” dedi.
Ekonomistlerin 2015’in 2014’ten daha iyi olacağı yönündeki beklentilerini dile getiren ATSO eski başkanı Budak, eğitim, hukuk, sağlık ve vergi alanlarında yapısal reformlar olmadan yüzde 5’in üzerinde büyüme beklentisi düşünülmemesi gerektiğini söyledi. Bu seçim döneminde bu reformların yapılacağına inanmadığını da belirten Budak, “Seçimden sonra önümüzde 4 yıllık süre var. Reformların hazırlanması ve seçimin hemen sonrası başlatılması gerekiyor. İnşallah böyle çalışmalar yapılıyordur” diye konuştu.
“Büyük ekonomik krizlerin arkasından büyük sosyal patlamaların olduğu tarihte görülmüştür”
41
Antalya’nın vergisi İSTANBUL’A GİDİYOR
Kadrolu çalışma bitiyor
KİRALIK DÖNEMİ
Antalya Defterdarı Veli Tunçez, turizm gelirinde Antalya’nın yüzde 41’lik vergisinin İstanbul’a gittiğini açıkladı. Antalya Defterdarı Veli Tunçez, Antalya’nın vergi durumuyla ilgili olarak ilginç açıklamalarda bulundu. Turizmde kıyı ve imarla ilgili iş yoğunluklarının bulunduğunu dile getiren Tunçez, defterdarlığın kurumsal olarak devletin en eski kurumlarından biri olduğunu hatırlatarak, “2005 yılından itibaren vergi dairesi başkanlıkları ile defterdarlıklar 2 ayrı yapıya kavuşturuldu. Vergi dairesi sadece vergi ile ilgili bölümlere, defterdarlıklar ise milli emlak, hukuk, muhasebe, saymanlık hizmetlerine bakıyor. Antalya’nın en önemli özelliği ise kamu malları ve milli emlak konuları” dedi. Kurumlar vergisinin toplam bütçe gelirleri içinde yüzde 5’li rakamlarda olduğunu aktaran Tunçez, “Çok yüksek gibi görünüyor. Bu Türkiye oranıdır, ama bu Antalya içinde benzer oran vardır. Turizm şirketleri Antalya’nın mükellefi değil. Bundan dolayı bu oranı göremiyoruz. Çoğunluğu Ankara ve İstanbul mükellefidir. Bunu ortaya koyacak bir veri yok. İkinci bir konu ciddi teşviklerde var. Antalya için belirli bir vergi gelirini göremiyoruz. Açıklanan son veride toplanan vergi gelirlerinin yüzde 41’i İstanbul’dan. Bizim en zengin yüzde 41’imizde İstanbul’da yani. Antalya’ya yatırım yapan insanlar İstanbul’dan. Çünkü kurumsal yapının da genel merkezi İstanbul. Bankacılık açısından da böyle”diye konuştu. Tunçez, Konyaaltı Sahili’ni içinde 15 büfe ile Büyükşehir Belediyesi’ne bir yıllığına 1 milyon 60 bin liraya verildiğini aktararak, “Beach Parkla ilgili kıymet takdirinin yapılmadı. Sunulacak projenin içinde yer alan ünitelerin niteliğine göre fiyat takdimi yapacağız. Yapılaşma oranı daha fazla. Onları bir görelim, ona göre bir değerlendirme yapılacak” dedi.
Hükümetin, doğum teşvik paketine sıkıştırıp Meclis’e sevk ettiği düzenlemeyle şirketler, işçiyi kadrolu çalıştırmak yerine kiralayabilecek. Hükümetin, doğum teşvikleri paketine sıkıştırarak Meclis’e sevk ettiği düzenlemeyle, istihdam ürolarına işçi kiralama yetkisi veriliyor. Böylece şirketler, işçiyi kadrolu çalıştırmak yerine kiralayabilecek. İşçi, istihdam bürosunun elemanı olacak, isteyen firmaya, 6 ayı geçmemek üzere, günlük veya saatlik kiralanacak. Emek sömürüsüne yol açacak bu sistemde bürolar, hem işçiden hem işverenden ücret alabilecek. İş güvencesini de ortadan kaldıran düzenlemeyi 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül iki kez veto etmişti. Torba tasarı olarak Meclis’e gönderilen yasa tasarısının 11. maddesi ile özel istihdam bürolarına ‘geçici iş ilişkisi kurma’ olarak ifade edilen işçi kiralama yetkisi verilecek. Böylece kiralık işçi düzenlemesi çalışma hayatına girmiş olacak. Bu sistemde işçi, istihdam bürosunun elemanı olacak. İsteyen firmaya, 6 ayı geçmemek üzere günlük veya saatlik kiralanacak.
Tüketim ve gösteriş toplumu olduk
PARA TREN BİZ İSTASYONUZ Antalya Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (ANSİAD) geleneksel kahvaltısına katılan Özdilek Alışveriş Merkezleri Tekstil San. A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Özdilek, pahalı telefon kullanımının giderek yaygınlaşmasına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da dikkat çektiğini anımsatarak, “Tüketim ve gösteriş toplumu olmaya başladık. Etrafınızda gösteriş yapanlar varsa onlardan uzaklaşın, size faydaları olmaz” dedi. “Hepimizin patronu müşteridir. Alışveriş yapmazsa hepimizi kapının önüne koyar” diyen Özdilek, yatırımcının parası olmadığını, cesareti olduğunu belirterek, “Para tren biz istasyonuz” diye konuştu. Özdilek, çocukların eğitimi konusunda fikirlerini de açıklayarak, “Onlara sevgiyi öğretin. Üretmeden tüketen kişilerin asalak olduğunu öğretin” diye konuştu. Çocukluk yıllarının sıkıntılı geçtiğini, bisikleti olmadığı için saati bir liradan 50 kuruşa bisiklet kiraladığını anlatan Özdilek; İlkokula giderken yaz tatillerinde kiremit fabrikasında ve tütün işinde çalıştığını, ortaokulu bitirdikten sonra taşındıkları Bursa’da Akşam Ticaret Lisesi’nde okurken dayısının havlu mağazasında çalışarak iş hayatına da girdiğini dile getirdi. O yıllarda elektrik olmadığı için idare lambası ile derslere çalıştıklarını anlatan Özdilek şöyle devam etti
“1998’de Kocaeli Özdilek açılırken müthiş bir kalabalık birikti. Kendimi bulaşıkhanede buldum. 3 saat bulaşık yıkadım” :
“Müşteri alışveriş yapmazsa hepimizi kapının önüne koyar. Müşteri parayı kolay kazanmıyor.”
ANSİAD Başkanı Ali Eroğlu’nun her hafta Çarşamba günleri düzenlediği kahvaltıya konuk olan Hüseyin Özdilek, Tokat’ın Erbaa ilçesinde geçen çocukluk yıllarından başlayarak yaşam öyküsünden kesitler anlattı.
“Şimdilerde çocuklar cep telefonunun birini alıp, ötekini atıyorlar. Tüketim ve gösteriş toplumu olmaya başladık. Yazık. Cumhurbaşkanımız bile bu konuya dikkat çekti. Bu cep telefonu ithalatına çok büyük paralar veriyoruz. Etrafınızda gösteriş yapan varsa uzaklaşın. Üzerindeki elbise çok güzel olmuş ne işe yarar, içini dolduran adam yoksa” İnsanların yaşamlarını sürdürmek için önce yeme içmeye, sonra barınmaya ihtiyaçları olduğunu söyleyen Hüseyin Özdilek, yaşam ve para konusundaki felsefesini şöyle dile getirdi: “Bu ideallerinizi elinizdeki imkanlarla gerçekleştirmek için kurumsallaşmak zorundasınız. Ana ihtiyaçlarınız kadar para sizin, artanı önce Allah’ın, sonra TC Devletinin. Siz emanetçisiniz, o yüzden emanete iyi sahip çıkmak
43
Esnaf İçin Kongre zamanı Türkiye genelindeki esnaf ve sanatkar kredi ve kefalet kooperatiflerinin kongre süreci başladı. Göller Bölgesi Kooperatifler Birliği üyesi olan kooperatiflerin kongreleri oldukça verimli geçiyor. Kongrelerin, seçim heyecanından çok “bir araya gelmek” şeklinde sürdüğünü belirten Göller Bölgesi Birlik Başkanı Ahmet Tural, hızla değişen ekonomik tabloda “birlik” olmanın önemine işaret ederek “esnafın içinde bulunduğu durum malum. Bu kongrelerde bir araya gelerek çözüm önerilerini tartışma şansımız oluyor” diye konuştu.
zorundasınız. Bu yüzden herkese eşit ve adil davranacaksınız. Ya olduğunuz gibi görüneceksiniz, ya da göründüğünüz gibi Mütevaziliği elden bırakmayacaksınız, nereden geldiğinizi unutmayacaksınız. 1998’de Kocaeli Özdilek açılırken müthiş bir kalabalık birikti. Herkes yiyor, içiyor bulaşıklar dağ gibi oldu. Kadınlar yetişemiyor. Kendimi bulaşıkhanede buldum. 3 saat bulaşık yıkadım. Sonra İSO Belgesi için işyerini denetliyorlar. Bulaşıkhanedeki kadına sormuşlar ‘İşinden memnun musun?’ diye. ‘Nasıl memnun olmam. Ben Hüseyin Özdilek’le birlikte bulaşık yıkadım’ demiş. İşyerinizin gerçek patronunun müşteri olduğunu unutmayın. Müşteri alışveriş yapmazsa hepimizi kapının önüne koyar. Müşteri parayı kolay kazanmıyor. ” Dünyada 100 büyük Holding olduğunu, bunların 400-500 milyar dolardan başlayan cirolar yaptığını söyleyen Hüseyin Özdilek; “Bunların hepsi kurumsallaşmış, şeffaf ve serbest piyasa ekonomisi ile yönetiliyor. Ama aralarında bir tane Türk yok. Daha kat etmemiz gereken çok yolumuz var. O yüzden emek-yoğun işlerden teknoloji-yoğun işlere kaymalıyız. Vizyonumuz ve misyonumuz olmalı. Dünyaya entegre olmalıyız, kendimizle değil, dünya ile rekabet imkânlarını aramalıyız. Teknolojinin tüm imkanlarını kullanıp, kurumsallaşmalıyız. Adama göre iş değil, işe göre adam çalıştırmalıyız. Başarı için çocuklarımıza önce aile terbiyesi, sonra da teorik ve pratik bilgiler vermeliyiz. Devletin desteklerini doğru yerde ve doğru zamanda kullanmalıyız.” diye konuştu.
Burdur, Bucak, Senirkent ve Uluborlu kongrelerinin tamamlandığını, Nisan ayı sonuna kadar da tüm kongrelerin tamamlanacağını belirten Tural, “geçtiğimiz günlerde Ankara’da gerçekleşen “Yeni Türkiye” buluşmasında Başbakanımız esnafımıza yönelik paketi açıkladı. Özellikle kaybolmaya yüz tutmuş mesleklerle ilgili atılan adım önemli” dedi
Türk vatandaşı uzaktan bakıyor
YABANCI SATIN ALIYOR “Merkez Bankasının Para politikası nedeniyle banka kredilerinin yüksek faizle verilmesi, ülkede yaşayan vatandaşların konut almasını olumsuz yönde etkiledi. Yüksek Faiz oranlarından dolayı ev alamayan vatandaşların boşluğunu yabancılar dolduruyor.” “Türkiye, uluslararası pazara açılan bir marka haline gelecek. Antalya ilimiz de mademki Türkiye nin dünyaya açılan penceresi , kendine yakışır bir marka olması kaçınılmazdır.”
Antalya İnşaat Müteahhitleri Derneği Başkanı ve Tüm İnşaat Müteahhitleri Genel Başkan Yardımcısı Deniz Karataş, yerli ve yabancıların 2013 ve 2014 yılı arasında yaşanan konut alımlarını masaya yatırdı. Başta Antalya olmak üzere Türkiye de İnşaat ve konut satışı konusunu ortaya koyan Karataş, ‘’2014 yılının Ocak- Temmuz diliminde toplam konut satışı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10 azalırken, yabancılara konut satışı yüzde 57 arttı. Yabancılara konut satışı 10 bine dayandı Türkiye’de toplam konut satışı yılın yedi ayında yüzde 10 azalarak 675 bin 621’den 609 bin 877’ye indi, . Bu yılın temmuz ayında da toplam konut satışı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 20 azaldı ve 106 bin 636’dan 85 bin 101’e düştü. Konut satışındaki azalışa karşın aynı dönemde yabancılara konut satışında görülen artış bu yılın ocak-temmuz döneminde yabancılara 9 bin 980 konut satışı gerçekleştirilirken, geçen yılın aynı dönemine göre artış yüzde 57 oldu. Bu yılın temmuz ayında yabancılara konut satışı ise geçen yılın aynı ayına göre yüzde 32 arttı ve 6 bin 348’den 9 bin 980’e yükseldi. Yabancılara en fazla konut satışı gerçekleştiren ilk 10 il incelendiğinde, Antalya 3 bin 693’le ilk sıradaki yerini korurken, bu ili 2 bin 933’le İstanbul ve 660’la Aydın izledi. Geçen yılın ocak-temmuz dönemine göre İzmir ve Muğla’da yabancılara konut satışı sırasıyla yüze 3 ve yüzde 2 azaldı. Türkiye’de 2006 ile 2008 yılları arasında yılda 3 milyar dolarlık gayrimenkul satın alan yabancı yatırımcılar, 2009’de 1.9 milyar ve 2010’da da 2.5 milyar dolarlık gayrimenkul yatırımı yaptılar. Bu gelir, Türkiye’nin cari açığını kapatacak seviyededir, parasını daha güvenli piyasalara yatırmak isteyen yabancı yatırımcıların olduğunu görmekteyiz.”dedi
45
Kadri Güler
KÖY GÖÇÜRMEK İnsanın 5 duyu organı var diye öğrettiler bize. Görme, işitme, tat alma, hissetme, koku alma… Bu organların gönderdiği sinyaller beyin tarafından algılanıp tepki verdiğinde süreç tamamlanmış oluyor. Gözün gördüğü yeşili, beyin meşin olarak algılarsa idrak sorunumuz var demektir. Tam da bu noktada toplum olarak sıkıntılar yaşıyoruz. Son günlerde benim en çok takdir ettiğim teşhis bu… İdrak yolları enfeksiyonu. İnsanların hemen hepsi bu beş duyu organı sayesinde sinyal alır. İş bu sinyalleri anlamlandırmaya gelince durum farklılaşır. İnsanın beyinde, bilinçaltında biriktirdiği yaşantı ve öğretilerden oluşan depo, olayları farklı algılamasına sebep olur. Farklılıklar güzeldir aslında. Farklı bakmak, farklı düşünmek ne kadar güzeldir… Hatta sıra dışı olmak gibi bir kavramımız var. Her konuya farklı, aykırı bakmak, tersten bakmak, çözüm yollarının zenginleşmesi açısından çok değerli meziyettir. İki kere iki kaç eder sorusuna “dört eder” cevabı sıradan ama doğru bir cevaptır. “Fazla bir şey etmez” cevabı doğru cevaptan çok daha fazla rağbet görür. İçinde anlam yüklüdür. Küçük işlerle uğraşma mesajı verir. Doğrularımızın, doğru olduklarından emin olduklarımızın zaman zaman dünya görüşümüze ters düşmesi bizi başka cevaplar aramamıza yönlendirir. Buna argoda “kıvırma” denir. Kıvırma her zaman estetik olmaz. Ritme ayak uyduramazsan çam devirirsin, köy göçürür, kıvıramayan poponla meşhur olursun. Geçenlerde sosyal medyada izledim. Bir din adamı hırsızlık ve rüşvet kasetleri için “ tapeleri dinlemek de haramdır” dedi. Böyle bir ayet ancak “makara” suresinde bulunabilir. İndirilen hiçbir kutsal kitapta da böyle bir sure yoktur.Hâlbuki tapelerin birinde. müteahhitlik yapan ve yüklü miktarda ihaleyi kapan Cengiz; yemiş muzu, içmiş şalgamı, dili kaypıvermiş: “milletin ….(biiiip) koyacağız” diyor. Cengiz, “hoca hariç” falan da demiyor… Sövmeyi duymak haram da, sövmek ne?
“Bu işin fıtratında var.” Nasıl yani? “Kömür çıkarmaya giden ölür” diye bir kural, atasözü, deyim duyan var mı? Savaşa bile insanlar ölmek için değil öldürmek için gitmezler mi? “Benim oğlum yüzme bilmezdi.” Senin oğlun ne bilirdi ki? Fıtratı bilmeyen yüzmeyi bilse ne olur? Yüzme bilen arkadaşları da boğuldu zaten… “Almanya’da maden işçileri ölmüyor ama…” İşte kâfirce bir söz… Maazallah insanı dinden çıkartabilir… Hitler Almanya’sını övmek gaflettir, delalettir. Televizyon kanallarının birinde Nagehan Alçı diye bir kadını izledim. 17 – 25 Aralık operasyonlarında bakanların düştükleri durumu öyle bir açıklıyor ki hayran olmamak elde değil; “ Keşke bakanların alabileceği rüşvet minimuma indirilebilse” diyor. Bir de şöyle bir beyanı var. “Herkes çalar, bal tutan parmağını yalar.” Bu da kıvırma sanatının işe yaramadığı durumlarda beynin üst beyinlere ben daha ölmedim mesajı verme durumu. Yani diyor ki “Benim de canı gönülden destek verdiğim, ekmeğini yediğim iktidarın bakanlarının rüşvet aldıkları doğrudur. Keşke rüşvet miktarlarını en aza düşürebilsek. Rüşvet almak normaldir. Rüşvete bir standart getirilmelidir. Ben birçok balcı ile görüştüm. Onlar da yalamadan olmaz dediler.” Yani duyu organları faal, beyin direk yalamaya yönelmiş… Evet… 17 -25 Aralık yolsuzluk ve hırsızlık operasyonları bir darbe girişimiydi. Hırsızlık yapılmadı, Tapeler montajdı. Hükümete paralel bir şey girdi sonra çıktı. Onların inine girildi. Pek çok büyüğümüzün çocukları, eşleri, yakınları sınava girmeden usule uygun memur yapıldı. Sınavlara girselerdi diğer çocukların haklarını yerlerdi... Problem gözükmüyor. Ben niye uyuyamıyorum onu anlamıyorum. Koyun saymaya kalksam hiç uyuyamam, say say bitmez. of of. Kaygılarımla.
720 projeden 286’sı bitti 325’i devam ediyor
1,5 MİLYARLIK YATIRIM
Kentte 2015 yılının 1’inci İl Koordinasyon Kurulu Toplantısı Vali Yardımcısı Recep Yüksel başkanlığında gerçekleştirildi. Yüksel, geçen yıl Antalya’da yapılan kamu yatırımları hakkında bilgi verdi. Yüksel, genel ve özel bütçeli kamu kurumları ile mahalle idareler tarafından toplam 720 projenin yürütüldüğünü açıkladı. Bu projelerin toplam 7 milyar TL bütçeli olduğunu belirten Yüksel, “Bu projlere önceki yıllarda 2.1 milyar TL’lik harcama yapıldı. 2014 yılında bu projeler için 1.8 milyar TL’lik ödenek sağlandı. Buna karşılık 2014 yılında 1.5 milyar TL’lik harcama yapıldı” dedi. 2014 yılı sonuitibarıyla parasal gerçekleşme oranının yüzde 82.1 olduğunu bildiren Yüksel, “720 projeden 286’sı bitmiş, 325 proje devam etmekte, 41 proje ihale aşamasında, 68 projeye ise henüz başlanmamıştır” diye konuştu. Diğer yandan 2014 yılında yapılan 1.5 milyar TL’lik harcamanın sektörel olarak dağılımında ilk sırayı ulaştırma sektörü aldı. Buna göre Antalya’ya geçen yıl ulaştırma sektöründe 340 milyon TL’lik yatırım yapıldı. Tarım sektörüne 193 TL, eğitim sektörüne 172 milyonTL, sağlık sektörüne 55 milyon TL, enerji sektörüne 51 milyon TL, Turizm sektörüne 27 milyon TL, konut sektörüne 6 milyon TL harcama yapan kamu kurumları, 579 milyon TL’lik de diğer sektörlere yatırım gerçekleştirdi.
Antalya’ya geçen yıl kamu kurumları tarafından 1 milyar 500 milyon TL’lik yatırım yapıldığı açıklandı.
2014 yılında bu projeler için 1.8 milyar TL’lik ödenek sağlandı. Buna karşılık 2014 yılında 1.5 milyar TL’lik harcama yapıldı Yüksel, genel ve özel bütçeli kamu kurumları ile mahalli idareler tarafından toplam 720 projenin yürütüldüğüne dikkat çekildi.
47
ALİDAŞ ile ilgili 10 yıllık defterleri istendi
“GELSİNLER İNCELESİNLER” ALİDAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Kerim Taç, “13 yıllık tarihinde sadece son 2 yıldır zarar ediyor. Bu zararlar da geçmişten gelen yatırım giderlerinden kaynaklanıyor” diyerek isyan etti. Alanya Ticaret ve Sanayi Odası (ALTSO) Başkan Yardımcısı Serdar Uygun’un 2014’ün son günü yaptığı “Zararda olan ALİDAŞ hesaplarını incelettirmiyor” açıklamasına karşılık Alanya Liman ve Denizcilik İşletmeleri Anonim Şirketi (ALİDAŞ) yönetim kurulu üyeleri bir araya geldi. Basına yansıyan iddialara yanıt veren Kerim Taç,” Bizden sözlü olarak evraklar istendi. Ama bunu alamadığı için noter ihtarı çekildi gibi basında yer alan haberlere cevap olarak şunu söylemek isterim. ilk yönetim kurulu toplantısında her zaman direk olarak alabilirsiniz şeklinde bir yetki verdik. Ama bunun neticesinde 2 gün sonra kendisi şirketin 10 yıllık defterlerini istediğini söyleyince defterlerin şirket dışına çıkarmanın uygun olmayacağı düşüncesiyle defterlerin dışarıya verilemeyeceği söylendi. kimse gelmedi. Ve tutanakları elimizde var” dedi. Bu konuşmadan sonra bize ihtar çekmişler ve bizden talepte bulunmuşlar. Talepleri şirketin son 5 yılın ayrıntılı nizamların incelenmesi
ve sonrasında 19 Aralıkta tekrardan noterden ihtar çekerek ALİDAŞ ile ilgili 10 yıllık defterleri istendi. Bizlerde bunlara karşı yönetim kurulu arkadaşlarımız ile birlikte ihtarnameye cevap olarak, 27 Aralık 2014’ten itibaren şirket merkezi olan çarşı mahallesi rıhtım caddesi Alanya adresli temsilciniz aracılığıyla şirket yetkililerinden bilgi alabilir, denetleme yapabilirsiniz şeklinde bir yazı göndererek bu taleplerine uygun bir cevap veriyoruz. Gelsinler ve cumartesi günü bu incelemeyi yapsınlar diye. Biz yönetim kurulu olarak onları beklememize rağmen kim rağmen kimse gelmedi. Ve tutanakları elimizde var” dedi. Alanya Ticaret Odasının avukatı tarafından yollanan 15 Ocak 2015 tarihinde 1 ay içerisinde ALİDAŞ’ın ticari defterlerinin incelenmesini ve sunulmasını istediklerini söyleyen Taç şunları söyledi ” Buna karşılık, 15 Aralık’ta şirket merkezimize istedikleri evrakları görmek istedikleri belgeleri yasal sınırlar içerisinde kalmak şartı ile 1 ay değil 10 ayda olsa inceleyebilirler. Bizim için hiç bir mahsuru yok. Bu incelemenin neticesinde bize de rapor olarak bildirirseler bizde görürüz neyin ne olduğunu” dedi.
Deniz Akgün
Antalya’nın Muratpaşa’da ki kanayan yarası olarak tanımlanan Kırcami düğümünü çözmek CHP’li Başkan Ümit Uysal’a nasip oldu. Bu konuda AK Partili Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel ise köstek olma yerine destek olmayı seçti. Siyasette Antalya için olması yaparak puan aldı.Kırcami konusunda bugüne gelinceye kadar emeği geçenler olmadı mı? Tabi ki oldu. Bu konuda çok sayıda bürokrat, belediye başkanı, büyükşehir belediye başkanı, milletvekilleri ve hatta bakanların emeği geçti. Bu kişilerpişirdiler; kimi zaman yemeğin altı yandı, kimi zaman tava değişti, hatta ateş bile söndü ama yemek Ümit Uysal’a kısmet oldu. Ümit Uysal’a da bu düğümü çözmek yakıştı. Siyaset sabır ve emek gerektirir. Ümit Uysal da bu sabırı ve emeği çok fazla gösterdi. CHP hayatında ilk kez 8 milletvekilini Ankara’ya gönderdiğinde Uysal başarılı genç bir il başkanıydı. Usta bir orkestra şefi gibi CHP’yi Antalya’da yönetti ve bunun karşılığını da rekor sayıda milletvekili kazandırarak gösterdi. Herkes onun için bir rol biçmişti ama onun aklında sadece Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı yatıyordu. Dönemin Genel Başkanı Deniz Baykal’danda aday olması , konusunda olur aldı. Ancak bazen siyaset beklendiği gibi gitmez ters bir rüzgar eser ve topu kalenizde görürsünüz. On yıllar süren mücadele sonunda yediğiniz bir gol sizi oyun dışına iter. Uysal belki oyun dışı kaldı ama bu mücadeleyi sürdürdü ve kimsenin ummadığı bir dönemde zamanlamayı çok güzel kullandı. Olması gereken yerde, olması gereken zamanda Muratpaşa Belediye Başkan adayı oldu. çok kısa bir süre kalmasına rağmen de başarılı bir sonuçla başkan oldu. Topu gelişine vurdu ve gol oldu. Doğru zamanda doğru yerdeydi. Bu oyunun kuralı bu! “Doğru zamanda doğru yerde olmak”. Her zaman söylerim: “Top kaleyi sevecek. Top kaleyi sevmezse ne kadar vurursanız vurun karşı ,kaleye bir gol atamadığınız gibi ters bir rüzgarla tapu kendi kalenizde gol olarak görebilirsiniz.”
TOP KALEYİ SEVECEK Taze Başkan Ümit Uysal, koltuğa oturur oturmaz çalışmaya başladı. Sanki çalışmaya susamışcasına çalıştı. Senesi dolmadan güzel projelere imza attı. Bunlardan en güzeli de “Turunç Masa” Sosyal Belediyecilik örneğini de gösterdi. Bu uygulama ile torpili ortadan kaldırdığı gibi hizmeti vatandaşın ayağına götürdü. Hizmet almak isteyen herhangi biri partili ya da tanıdığı olmadan bir telefonla hizmet aldı. “Biz Size Geliyoruz” sloganlı Halk Günü toplantısında Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal, Kırcami İmar Planı’nın askıya çıktığını müjdeledi. Yaklaşık 30 yıldır bu müjdeli haberi duymak isteyen Kırcamililerin gözü yaşlı boğazları düğüm düğüm oldu. Kolay mı! Yıllarca sizin bölgeniz tarım alanı diye bir çivi çakamadılar. Hemen yanlarında dev bloklar yükselirken bunlara “domates marul yetiştir” dediler. Sulama alanları kapanmasına ve bereketli toprakların kıraç araziye dönmesine rağmen bir odalı ev bile yapamadılar. Kırcamili bir çok vatandaş umut içinde toprak oldu. Kendileri göremediler ama çocukları için askı kararı, bayram günü oldu. Kırcamili için top kaleyi sevmeye başladı… Hani derler ya: “Zor olan zirveye çıkabilmek değil orada kalabilmek” diye. Kırcami içinde asıl zor olan başladı. 200 bin konut öngörüldüğü belirtiliyor. “Muratpaşa’ya 2 Muratpaşa daha gelecek. + 800 bin nüfus” deniliyor. Geniş yeşil ve spor alanları diyorum ama her şeyden önce ulaşım. Ana arterleri raylı sistemleri geleceğe göre planlayın. Aman ha! Yarın ah, vah demeyelim…
49
Antalya Ticaret Borsası (ATB), Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yola çıkarak, Türkiye’nin 2004-2013 yılları arasında kaybettiği tarım arazisi miktarını ortaya koyan bir çalışma yaptı.
TARIM sizlere ömür Antalya Ticaret Borsası, Türkiye’de son 10 yılda tarım alanlarının yüzde 10’una denk gelen 27 milyon 825 bin 64 dekar tarım arazisinin imara açıldığına dikkat çekti.
Buna göre Türkiye’de son 10 yılda toplam 27 milyon 825 bin 64 dekar tarım arazisinin kaybedildiğini belirten ATB Başkanı Ali Çandır, “2004 yılında 265.9 milyon dekar olan tarım arazisi varlığı, 2013 sonu itibariyle 238.1 milyon dekara düşmüş. Aradaki fark 27.8 milyon dekar. Türkiye son 10 yılda tarım topraklarının yüzde 10.46’sını kaybetmiş durumda” dedi. Bu rakamlara göre Türkiye’nin yıllık kaybının 2.7 milyon dekar, günlük kaybının ise 7 bin 623 dekar olduğuna işaret eden Çandır, “Bunun anlamı, günlük 705 futbol sahası kadar tarım toprağımız, tarım dışı faaliyetlere kurban edilmiş. Yani 10 yılda 2 milyon 573 bin futbol sahası büyüklüğünde tarım arazisi yok oldu” dedi. Araştırmada 81 ilden 62’sinde tarım topraklarında azalma, 19’unda ise artış olduğu belirlendi. 62 ilde yaşanan kayıp 29 milyon 555 bin 704 dekarken, 19 ildeki 1 milyon 730 bin 640 dekarlık artış nedeniyle toplamdaki Türkiye toplam kaybı 27.8 milyon dekar olarak gösterildi. En çok kayıp ise Türkiye’nin tahıl ambarı olarak nitelendirilen Konya’da gerçekleşti. Konya, tarım topraklarının yüzde 27.35’ini, yani 7 milyon 161 bin dekarını kaybetti. İkinci sırada Yozgat yüzde 24.91’ini, yani 1 milyon 991 bin dekarını kaybetti. Üçüncü sırada ise Diyarbakır yüzde 24.66’sını, yani 1 milyon 968 bin dekar tarım toprağı yok oldu. Tarım topraklarını inşaat, imar alanına dönüştüğü iller sıralamasında Konya, Yozgat ve Diyarbakır’ı şu iller takip ediyor:
“Tarım topraklarının insanların şahsi menfaatleri nedeniyle imara açılması. Plansız ve çarpık kentleşme. Yanlış tarım politikaları ve yasal düzenlemeler. Toprakların miras yasası nedeniyle küçülmesiyle tarımın rantabl olmayışı ve bu nedenle tarım topraklarının farklı sektörlere kayması. Turizm nedeniyle yapılan gereksiz büyüklükteki konaklama alanları. Toplum olarak aşırı lüks tüketim alışkanlığı.”
“ Kars yüzde 37.55, 1 milyon 272 bin dekar. Adana yüzde 20.22, 1 milyon 204 bin dekar. Afyonkarahisar yüzde 18.90, 1 milyon 97 bin dekar. Kahramanmaraş yüzde 18.51, 816 bin dekar. Malatya yüzde 21.30, 772 bin dekar.
Bir pil 600 bin litre suyu kirletme kapasitesine sahip.
Kullanılıp atılan bir pil 11 kişinin yıllık su ihtiyacını zehirliyor. Ancak ülkemizde binlercesi önemsenmeden çöpe atılıyor. Her yıl Türkiye’de tonlarca atık pil çöpe giderken milyonlarca metrekarelik torak ve su zehirleniyor
Belek’te Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Türkiye Çevre Koruma Vakfı (TUÇEV) tarafından düzenlenen ‘2015 Atık Yönetimi Sempozyumu’na, 11 yıldır Türkiye’de tek yetkilendirilmiş kuruluş olarak atık pilleri toplayan TAP’da katıldı. TAP Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Turhan, “Topladığımız piller negatif ekonomi. Herhangi bir geri dönüşüm olmuyor. Geri dönüşüm ve bertarafında üste para ödenen bir alan” dedi.Geçen yıl sadece 555 ton pil topladıklarını dile getiren Turhan, daha fazla toplanması gerektiğininaltını çizdi ve Geçen yıl sadece 555 ton pil topladıklarını dilegetiren Turhan, daha fazla toplanması gerektiğinin altını çizdi ve “474 belediyeyle çalışıyoruz. Bu belediyelerin büyük bir kısmında toplama kutuları ve afiş materyallerimiz var. Ama maalesef kutularını içine pil düşmüyor. İnsanlar getirmiyor” diye konuştu. Bu noktada bilinçlenmeye ihtiyaç olduğunu kaydeden Turhan, “O bilinç henüz yerleşmemiş. Okullardan başladık. Kukla tiyatroları yapıyoruz. Üniversitelerden verim alamıyoruz. Bu nedenle Afyonkarahisar’da, Konya’da ve Ankara’da atık pille çalışan konser düzenledik. Öğrenciler 5 tane atık pil getirdiler, onlara konser bileti verdik” diye konuştu. Türkiye’de yıllık ortalama 1500 -2000 ton arası atık pilin toplanması gerektiğini ifade edildi.
51
Rantın dışında hiçbir şeyin değeri kalmadı
800 YILLIK CANLARA KIYDILAR Hisarçandır Ekizce Yaylası’nda bir mermer ocağı firması tarafından yüzlerce yıllık sedir ağaçlarının kesilmesi üzerine 40’ın üzerinde sivil toplum örgütü ve köy, ‘Sedir Deklarasyonu’ hazırladı. Hisarçandır bölgesinde Ekizce Yaylası’nda İMSA Mermer firması tarafından açılan mermer ocağının faaliyetleri kapsamında bölgede yaşları 200-800 arasındaki sedir ve kızılçam da dahil yüzlerce ağaç kesimi yapıldı. Asi Yaban Keçileri adlı yürüyüş grubunun tesadüfen gördüğü katliam sonrası bölgede 40’ın üzerinde sivil toplum örgütü ve köylüler protesto gösterisi düzenledi. Bölgedeki 10 köy halkı ve 40’ın üzerinde sivil toplum örgütü adına bir deklarasyon hazırlandı. Deklarasyon hem Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na hem de Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na gönderildi. 30 maddeden oluşan deklarasyonda, sedir ağacının dilinden şöyle denildi: ““Bizim adımız Toros sediridir. Biz bir aile, orman olarak yaşarız. 800-1000 metreden yüksek yerlerde kök salarız. Ormanlarımızı Toroslar’ın en kayalık ve sarp bölgelerine kurarız, kayalara tutunuruz. Dünyada ormanolarak yaşadığımız tek ülke Türkiye’dir. Dünyanın en estetik ve asil ağaçlarının başında geliriz. Mis gibi kokan reçinelerimiz vardır. Halk dilinde bize katran derler. Toroslarda yayla deyince ilk akla gelen ağaç benimdir. Eskiler bizim olduğumuz yayla havası ve pınarların suyunu kutsalmış gibi anlatır. Çok dayanıklıyızdır; bu yüzden insanlar bin yıllardan beri bizim kerestemizi tapınak, cami, konak gibi uzun yaşamasını istedikleri yerlerde kullanır. Ağaç işlemede çok sevilir ve kullanılırız. Reçinemiz insanlara şifadır. İki yılda bir kozalak veririz. Ormanımızda yaşayan her 4 çiçekten biri endemiktir.
Biz verimli ağaç olarak en erken 200 yaşına gelince kesiliriz. Bizim ormanlarımız yaban hayatın merkezidir. Ormanımız uzun yaşamın sırrını arayanların uğrak yeridir. Ekizce Yaylası’nda ortalama 200-800 yaşları arasında çok sayıda sedir vardır. Ekizce Yaylası’yla mermer ocağına verilen Alınlıdağ arasındaki 400 metrede anıt ağaç olacak 200-800 yaşları arasında 15-20 adet civarında sedir ile 5-6 adet meşeden oluşan anıt ağaç niteliği taşıyan ağaçlar vardır. Bu bölge anıt ağaçlar bölgesi olarak da tescil edilmelidir. Bizim alanımız Ekizce Yaylası’nda da anıt ağaçlar şimdiye kadar koruma altına alınmış olsaydı bırakın mermer ocağına vermeyi, kesmeye bile kıyamazlardı. Bu kıyım kararını veren mutlaka sorgulanmalıdır.”
Cinsel Açlığın Afrikası’nda BİR FUTBOLCU
SERENAY AKTAŞ Bir dönem 1207 Antalyaspor Futbol Takımı’nda top koşturan Serenay Aktaş oynadığı maçlarda kadınlardan çok erkek seyirciler olduğunu belirtti ve Türkiye’yi “Cinsel açlığın Afrikası” olarak tarif etti.
53
Ünlü futbolcu Serenay Aktaş çarpıcı açıklamalarda bulundu. 1207 Antalyaspor futbol takımında top koşturan Serenay Aktaş oynadığı maçlarda kadınlardan çok erkek seyirciler olduğunu belirtti ve Türkiye’yi “cinsel açlığın Afrikası” olarak tarif etti. Serenay Aktaş, futbolcu ve oyuncu. 1207 Antalyaspor’da forvette görev aldı. Serenay Aktaş futbolculuk kariyerinin yanı sıra farklı dizilerde boy gösterdi.. 1993 İstanbul doğumlu olan Serenay Aktaş futbol hayatına 15 yaşında Zeytinburnu’nda başladı. Burada 2 sezon oynadıktan sonra hala formasını giydiği 1207 Antalyaspor’a transfer oldu. 1207 Antalyaspor ile çıktığı 50 maçta 100 gol atan Serenay Aktaş futbolculuğunun yanı sıra dizilerde rol almıştır. Kanıt dizisi ile oyunculuğa başlayan Serenay Aktaş aha sonra Türk Malı, Yahşi Cazibe, Kalbim Seni Seçti ve Alemin Kralı gibi dizilerde konuk oyuncu olarak yer aldı. Arka Sıradakiler dizinde Gülüm karakteriyle ünlenen Serenay Aktaş Türkiye’nin en çok izlenen dizilerinden biri olan Muhteşem Yüzyıl adlı televizyon dizisinde Ayşe Hatun karakterini canlandırmıştır. Muhteşem Yüzyıl’da bir sezon oynadıktan sonra Serenay Aktaş, Çılgın Dersane 3 filmi ile ilk kez bir sinema filminde rol aldı. Serenay Aktaş 2014 yılında Acun Ilıcalı‘nın sunuculuğunu yaptığı Survivor Ünlüler – Gönüllüler’e katılmıştır ve adada 91 gün kaldıktan sonra elenmiştir. Survivor yarışmasının ardından Figüran isimli sinema filminde başrol oynamıştır. Yeşil sahaların rujlu forveti Serenay Aktaş, futbola nasıl başladığını ve ‘Muhteşem Yüzyıl’ setini anlattı. İşte Hürriyet’in röportajı: Futbola ne zaman başladınız? Profesyonel anlamda beşinci sezonum. Küçüklüğümden beri oynuyordum. Kim teşvik etti? Babam koyu bir Galatasaraylı. Küçükken beni de maçlara götürürdü. Futbol sevgim oradan geliyor. Bir de sokak aralarında futbol oynardık. Baktım bana zevk veriyor, devam ettim.
Profesyonel olarak futbol oynamaya nerede başladınız? 15 yaşındayken Zeytinburnu’nda başladım. İki sezonum orada geçti. Daha sonra başka bir takıma geçtim, iki sezon da orada oynadım. Şu anda 1207 Antalyaspor’dayım. Okula devam ediyor musunuz? Hem futbola hem de oyunculuğa devam edebilmek adına açık öğretime geçiş yaptım. Şu an üniversiteye hazırlanıyorum. Üniversitede hangi bölümü seçmeyi düşünüyorsunuz? Oyunculuk olmazsa Sosyoloji istiyorum. Oyunculuğa nasıl başladınız? Çevremde bir ajansa kaydolmamı söyleyenler oluyordu ama asıl beni yönlendiren Spiker Hilal Ergenekon oldu. Beni bir gösteri maçında gördü, “Farklı bir yüzün var, istersen oyunculuk yapabilirsin” dedi. Sizin aklınızda var mıydı oyuncu olmak daha önce? Yoktu. Futbolda ilerlerim, yurtdışına transfer olup orada yaşarım diyordum. Kadın futbolunda orada her şey daha profesyonel ve daha güzel. Oyunculuk bir anda oldu. Tabii kamera karşısına çıkmak beni heyecanlandırdı. lk kez hangi projede kamera karşısına geçmiştiniz? “Kanıt”ta. Daha sonra “Yahşi Cazibe”, “Alemin Kıralı” gibi dizilerde bölüm oyunculuğu yaptım. Asıl işim, “Arka Sıradakiler”di, orada 24 bölüm yer aldım. Şu anda “Muhteşem Yüzyıl”da kariyerime eklendi. Oyunculuk için futbolu bırakmayı düşündünüz mü hiç? Futbolu mesleki anlamda bıraktım aslında, tamamen hobi olarak oynuyorum artık. Neden? Çünkü Türkiye’de bir yere gelemiyor kadın futbolu. Hedefim artık iyi bir oyuncu olmak.
İSLAM DÜNYA
2 yılda 500 kadın öldürüldü son kurbanlardan biri Özgecan oldu
KADINLAR CENAZE KALDIRDI Tarsus’ta hunharca öldürülen Özgecan’ı 5 bin kişi Mersin’de son yolculuğuna uğurladı. Kadınlar imam uayrılarına kulakasmayan kadınlar Özgecan’ın tabutunu taşıdı. Bindiği minibüste tecavüze kalkışılıp bıçaklanarak öldürüldükten sonra cesedi ormanlık alanda yakılan üniversite öğrencisi 20 yaşındaki Özgecan Aslan’ın cenazesi, büyük çoğunluğunu kadınların oluşturduğu 5 bin kişi tarafından son yolculuğuna uğurlandı.İnfiale neden vahşete kurban giden Özgecan’ın öğrenince fenalaşan babası Mehmet Aslan geceyi hastanede geçirirken, cenaze töreninde annesi Songül ve ablası Beste Aslan, katillerin en ağır cezaya çarptırılmasını istedi.
Anne Songül Aslan kızını öldürenlere lanet yağdırırken, “Masum kızımın hakkının yerde kalmamasını istiyorum. Katil idam edilsin, işkence edilsin. Özgecan melek gibi, kalbi temiz yüreği temiz, herkese iyilik yapan bir insandı. Psikoloji eğitimi görüyordu, hedefleri vardı. Özgecan melek gibi, kalbi temiz yüreği temiz, herkese iyilik yapan bir insandı. Psikoloji eğitimi görüyordu, hedefleri vardı. Okulunu bitirip işyerini açacaktı, çok çalışıyordu, çok başarılıydı, yapamadı maalesef” dedi. Adana Adli Tıp Kurumu’nda yapılan otopsinin ardından Özgecan’ın cenazesi ailesi tarafından alınarak Mersin’e getirildi. Gece hastane morgunda bekletilen cenaze, sabah saatlerinde Şehir Mezarlığı’na cenaze aracıyla getirildi.
55
SI’NDA BİR İLK Yıllar önce Tunceli’den göç ederek Mersin’in Barış Mahallesi’ne yerleşen aileye destek ve cenazeye katılmak için çevre illerden gelen sokakta toplandı. Ardından da topluca Şehir Mezarlığı’na geçildi.binlerce kadın da evin bulunduğu alanda topnladı ve yürüyüşe geçti. Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı MHP’li Burhanettin Kocamaz da Aslan Ailesi’nin evine gelerek taziye dileklerini iletti. Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz da Özgecan Aslan için bir taziye mesajı yayınladı.” Geçtiğimiz gün kentimizde meydana gelen hunharca ve haince saldırı sonucu hayatını kaybeden kızımız Özgecan Aslan’ın katledilmesi bütün milletimizi olduğu gibi bizi de derin üzüntüye boğmuştur. Bu elim ve hunharca olayı şiddetle, lanetle ve nefretle kınıyoruz. Kesinlikle bu tür canilerin insanlıkla bir alakası olduğunu da düşünmüyoruz. Kızımız Özgecan’a Yüce Allah’tan rahmet dilerken, başta ailesi olmak üzere, Mersinimize ve tüm milletimize başsağlığı diliyoruz” dedi.
Hayvan kaçakcılığında son moda
KURBAĞA TİCARETİ Türkiye’den yurtdışına kaçırılan hayvan zincirine Toros Kurbağaları’da eklendi. Bir süre önce Kaş’ta yakalanan kurbağa tacirleri ile hayvan kaçakçılığı yeniden gündeme geldi. Uzmanlarsoyu tükenmek üzere olan Toros Kurbağaları’nın birde kaçakçılıkla yok edildiğine dikkat çekiyor. Binlerce kurbağayı yurt dışına kaçırmak isterken Antalya’nın Kaş ilçesinde yakalanan dört kaçakçı ile yasa dışı hayvan ticareti yeniden gündeme geldi. Şüpheliler hakkında 1380 sayılı çevre koruma ve su ürünleri kanununa göre işlem yapılıp, para cezası uygulanacağı öğrenildi.Konuya duyarlı olan bilirkişi ve yetkililer Toros Kurbağaları’nın doğal dengenin bozulması ile de soylarının tükenmek üzere olduğuna dikkat çekti. Türkiye’nin biyolojik zenginliklerinin ‘’doğa casusları’’, bilimsel araştırmacılar ve amatör koleksiyoncular tarafından yurt dışına kaçırıldığına dşkkat çeken Doç. Dr. Temel Göktürk, sadece kurbağaların değil bir çok havyanın kaçırıldığını ifade etti. ‘’Başta İngiltere ve ABD’de olmak üzere yurt dışında yüzlerce Van kedisi kulübü ve derneği var. Her yıl yarışmalar yapılıyor, ev hanımları veya profesyonel yetiştiriciler Van kedilerimizi üretiyorlar. Ülkemize gelip büyük paralar vererek bu türü hala kendi ülkelerine kaçırmaya çalışıyorlar. Japonlar ülkemizdeHatay’daki Amanos dağlarında yaşayan dünyaca ünlü geyik böceğinin (Lucanus cervus), peşinde.
Araştırmacı kimliği altında gelen kişilerin örnek amaçlı bu böceklerden alıp yurt dışına gönderdiklerini, bölge halkına böcekleri toplattıklarını ve tanesini 5 ile 30 lira arasında satın aldıkları belirlendi. Yöreye özgü böcekler aracı kuruluşlarca tanesi ortalama 150 liraya yurt dışına gönderiliyor. Geyik böceklerinin en büyüğü 90 bin dolara alıcı bulabiliyor. Böceklerin yurt dışına çıkarıldıktan sonra, özel laboratuvar ortamlarında yumurtlaması sağlanıyor.’’ diye açıklamalarını sürdüren Göktürk, Türkiye’de değişik bölgelerden toplanıp yurt dışına çeşitli yollarla götürülen yılanların binlerce dolara alıcı bulduğuna dikkati çekti. ‘’Üstelik bu duruma ‘dur’ diyen de yok, çünkü Türkiye’de yılanları koruyacak bir yasa var mı?” diye soran Göktürk bir an önce bu konuların ciddi şekilde ele alınması ve caydırıcı yasaların çıkarılması istedi. ‘’Üstelik bu duruma ‘dur’ diyen de yok, çünkü Türkiye’de yılanları koruyacak bir yasa yok. Yılanların avlanması ve öldürülmesi her zaman serbest. Boynuzlu yılan, Hazar yılanı, Mahmuzlu yılan, Toros yılanı, Kudüs yılanı, Kafkas yılanı, İran yılanı, Kedigöz yılanı, Şanlıurfa yılanı her zaman kıymetli yılanlar arasında yer alıyor. Özellikle deniz yolu ile Avrupa ülkelerine sokulan yılanlar sipariş üzerine canlı veya cansız bir halde yurt dışına çıkarılıyor. Başta Almanya, Fransa, İtalya olmak üzere birçok Avrupa ülkesine ve ABD’ye çıkarılan yılanlarımızın derisinden, zehirinden faydalanıldığı gibi doğal hayata bırakılmak üzere satın da alınıyor. Yılanların fiyatı ise 500 ile 5 bin dolar arasında değişiyor.’’ Toros kurbağası ve şahinlerin de ülkeden kaçırılan türler arasına yer aldığını belirten Göktürk, ‘’INTERPOL’un, uluslararası şahin kaçakçılık raporuna göre, son 30 yılda 100 bin canlı şahinin Hatay’ın Reyhanlı ilçesi Cilvegözü Sınır Kapısı’ndan Suriye’nin
57
“Gel ajanımız ol” AHLAKSIZ TEKLİF
Halep şehrine, Avrupalı kaçakçıların da yaklaşık başta şahin ve diğer kuşlar olmak üzere 500 bin yumurtayı Avrupa’ya kaçırdığı belirlenmiş bulunuyor’’ dedi. Göktürk, Türkiye’de yurt dışına çıkış kapılarında mikro cip tarayıcısının olmamasının hayvan kaçakçılarının işini çok kolaylaştırdığını vurgulayarak, şöyle devam etti: ‘’Mikro cipli hayvanın cip numarasından hareketle tanzim edilen çıkış belgesi, tarayıcı bulundurulmadığı için kontrol edilemediğinden, cipin yedek etiketleri ile başka hayvanların yurt dışına çıkış evrakına yapıştırılıyor ve defalarcafarklı hayvanlar çıkarılabiliyor, yani kaçırılabiliyor. Hayvan kaçakçılığı yapan ülkeler hem kendi ülkelerini fauna zengini olarak gösteriyor, hem de hırsızlık yaparak kaçırdıkları yeni tür böceklere politik isimler vererek bu fırsatı değerlendiriyorlar. Yerel türlerin genleri çalındıkça, var olan gen türlerinin orijinal hali kaybolacak. Bu bölgelerin ekolojik dengesi bozulacak.’’ Doç. Dr. Temel Göktürk, Doğa Bilimleri Müzesinin bir an önce kurulması gerektiğini belirterek, ‘’Ülkemizin değerlerini sürekli takip edebileceğimiz bir gen bankası, eğitim bölümü, bilim adamlarının tam zamanlı çalıştığı araştırma birimleri ve halka açık sergi kısımları bulunan bir müze olmalı. Hayvan kaçakçılığını önleyici yasalar güncellenmeli veya yenileri çıkarılmalı. Doğal yaban hayatının korunmasına yönelik kanun maddeleri revize edilerek yenilenmeli’’ diye konuştu. Hayvan kaçakçılığının önlenmesi için gümrüklerde tedbirlerin artırılması gerektiğini de vurgulayan Göktürk, ‘’Gümrük idarelerinin ve memurlarının çevre bilinci geliştirilmeli, eğitimine önem verilmeli. Gümrük idarelerinin görevlerini daha etkin şekilde yerine getirebilmesi için yasal ve teknik düzenlemeler yapılmalı’’ dedi. Türkiye’nin konuya ilişkin uluslararası çalışmaları yakından takip etmesi ve ivedilikle ulusal düzenlemelerini dünyayla entegre etmesi gerektiğine dikkati çeken Göktürk, hayvanların korunmasında öncü organizasyonlarla işbirliği yapılması ve kaçakçılık konusunda halkın bilinçlendirilmesi gerektiğini kaydetti.
Antalya’da Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) üyesi üniversite öğrencisi 21 yaşındaki Berat Öztemel, polisin kendisine ‘Ajanımız olur musun’ teklifinde bulunduğu iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazdığı dilekçesinde kendisine ajanlık, provokatörlük teklifinde bulunulduğunu öne süren Berat Öztemel, emniyet mensuplarının ‘görevi kötüye kullanmak’ suçundan cezalandırılmasını istedi. Dilekçesinde ajanlık teklifinin nerede ve nasıl yapıldığını da anlatan Berat Öztemel, kendisinin SYKP üyesi olduğunu kaydetti. Geçen yıl kasım ayı başlarında, adının Ahmet olduğunu söyleyen bir kişinin telefon açtığını aktaran Berat Öztemel, şöyle dedi: “Beni arayan Ahmet adlı kişi, ağabey-kardeş olarak benimle çay içmek istediğini söyledi. Tanımadığım birinin neden benimle çay içmek istediğini sorduğumda, kendisinin devletin birliği ve bütünlüğü için çalışan bir polis olduğunu söyledi. Devletibölmek isteyenlere karşı benim bilgilerime başvurmak istediklerini ve yardım istediklerini söyledi. Maddi durumumun iyi olmadığını bildiğini, okulda sınıf geçmeme bile yardım edeceğini söyleyerek, bana ajanlık teklifinde bulundu. Bunu asla kabul etmeyeceğimisöyleyerek görüşmeyi sona erdirdim. 3 ay sonra 30 Ocak 2015 günü aynı numaradan Ahmet olduğunu söyleyen kişi beni tekrar aradı. Benim Sakarya Akyazılı olduğumu bildiğini, hemşerim olduğunu söyleyip yine benimle görüşmek istedi. Benim hakkımda tüm bilgilere sahip olduğunu iddia etti. Bu arayışında daha sert bir tepki gösterdim. Ben kendisiyle herhangi bir işbirliğine girmeyeceğimi belirttikten sonra ‘Yine görüşürüz’ diyerekgörüşmeyi sonlandırdı. Bana ajan, provokatörlük teklif eden polislerin tespit edilerek haklarında dava açılmasını ve cezalandırılmalarını istiyorum.” Berat Öztemel, kendisini arayan kişinin telefon numarasını da dilekçesinde belirtti.Berat Öztemel’in avukatı Hakan Evcin, devletin polisinin görevinin vatandaşları ajan ve provokatör yapmak değil, suç işlenmişse sorumluları bulmak olduğunu söyledi. Evcin, “İnsanların muhbirliğe, ajanlığa zorlanması suçtur. İlk aramada ‘Maddi durumun kötüymüş. Bunu hallederiz, sınıfını geçmende yardımcı oluruz’ demiş. Turizm fakültesi öğrencisi olan müvekkilim maddi yetersizlikten dolayı okulun harcını yatıramamış bir genç” diye konuştu.
Jan Paçal
İNSAN NE ARAR? Oldukça kolay bir soru. Cevabı hemen aklınıza gelmiştir. “İnsanoğlu ya mevlasını yada belasını arar.” Gülümsemeden geçemeyeceğimiz bu arayış bir ömür boyu sürer ve ölümle nihayete erer. Bu yolda neler yaşanmıştır işte insana kalan budur. Bildiğimiz gibi kefenin cebi olmadığından diğer tarafa bizimle günah ve sevap olarak tabir edilen olgular gelir. Bazen mevla yolu bela yoluyla kesişir. Belaya bulaşmayalım derken mevla yolundan çıkıp dedikodu denizinde boğulup, insanlığını da unutanlar yok değildir. Bazende belanın yolu mevlaya akar, bir ihtimalde olsa ayıplar kötülükler akla gelirde vicdanlar rahatsızlanır. Bela yolunda insan olmanın erdemlerine pek rastlayamayız, bu erdemlerin hepsi mevla yolundaki istasyonlarda verilir insana. Kaldı ki kolayda değildir bir bir bu erdemlere sahip olmak. Bela yolunun kötücül nimetlerini taşımak gibi kolay değildir mevla yolundaki erdemlere sahip olup ölene kadar onlarla yaşamak. Nasıl mı? Basitce bir kaç örnek ile açıklayayım. Dedikodu demiştim bu ego tatmin eden yanlış davranış biçiminden kaçsanızda kurtulamazsınız. Üzerinize üzerinize gelir. Birden dünyanın en kötü en işe yaramaz insanı bile olabilirsiniz veya en iyi insanı olmuşsunuzdur. Bu duruma karşı koymak susmak yolundan geçsede suskunluk nasıl da zordur. Atılan çamurlar üzerinize yapışırken yeri gelir katil olmamak için dişlerinizi sıkar hatta kırarsınız. Açıkca bela yolu sizi çağırır bağrına basmak ister ve egolara teslim olmama sınavıda bir yandan başlamış olur. Bir karıncayı ezmekle başlayan vican muhasebesi yerin altına da iner on kat göğe de çıkar. Başka bir örnek daha mı verelim? Ne kadar iyi yada kötü olursanız olun karşınızdaki insan sizi görmek istediği görür. Sizi anlamak isterse çevrenizde dönen dedikoduları bir yana itip zaman ayırır bu olayların nedenini anlamaya çalışır. Bilir ki kendi içinde aynı şartlar mevcuttur çünkü iyilik ve kötülük tohumları her yerde filizlenebilir.
Eğer ki ortada bir çekememezlik bir kıskançlık yoksa hakkınızdaki gerçeği görür ve hayatında size hak gördüğü yere buyur eder. Mevla ve bela yolundaki en büyük ayrım vicdan erdemi olsa gerek. Yaptığımız bir şeyden vicdanımız rahatsız ise ortada düzeltilmesi gereken bir sorun vardır. Vicdan diyoruz bu olgu karşımıza yeni çıkmadı pek tabi. Freud’un kafasını karıştıran ve onu yıllarca meşgul eden mevzular bunlar. Vicdan ve Ahlâk! Soru çok basit: Nereden geliyor “kötü” bir şey yapınca hissettiğimiz vicdan azabı? Vicdan konusu Freud’un hayatı boyunca üstesinden gelemediği, tekrar tekrar açtığı bir dosya. Gerek 1919’da “Das Unheimliche” ve gerekse 1930’da Mutsuzluk Kültürü (Unbehagen in der Kultur) isimli denemede vicdanın kaynağını araştırmış Freud. Ne yazık ki dünya vicdanını kaybetmeden önce vicdan kelimesini kaybetti. Ahlâken “doğru / Yanlış” olanı ayırmak ile ticarette “kârlı / zararlı” olanı ayırmak için kullanılan iki farklı akıl kuvveti nasıl oldu da birbirine karıştı?Nefsanî arzular ile ahlâkî kaygılar arasındaki çatışmaları rasyonalist bir zemine oturtmak istiyen Freud, olan biteni kâh evrim sürecine kâh baskıcı geleneklere bağlamış. Hatta daha da ileri giderek şunları söyleyebilmiş: “… arzuların bastırılması insanın özgür irade sahibi olduğu vehmini üretiyor... Vicdan bir korkuluk gibi oldu. Evrim tamamlanmadan önce işe yarayan bir savunma mekanizmasıydı. Oysa şimdi vicdan hayalet bir tanrı gibi, kendine inanacak kimseyi bulamıyor …” Ne yazkı ki Freud pozitivist perspektiften bakınca insanın çoklu iç yapısını ve nefs ile yapılan mücadeleden doğan gerginliği bir hastalık zannetti. Sizce erdemlerin kapısı vicdan bir hastalık olabilir mi?
59
İki köy birbirine düştü silahlar çekildi savaş devam ediyor
350 YILLIK YAYLA DAVASI
Antalya’nın Manavgat İlçesi Ahmetler Köyü ile sınırındaki Akseki İlçesi Çimi Köyü arasındaki yayla davası, 350 yılı aşkın süredir devam ediyor. Kanuni Sultan Süleyman’ın Ahmetler’e tahsis ettiği öne sürülen yayla nedeniyle iki köy arasında silahlı çatışma, yangınlar, hayvan öldürmeler, yol kesip kapatmalar, oba basmalar yaşandı. 17’nci Yüzyıl’da başlayan anlaşmazlık, 1929’da mahkemeye taşındı. 1520- 1566 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman tarafından hayvancılıkla uğraşan Yörük köyü Ahmetler’e tahsis edildiği öne sürülen 17 bin 553 dekarlık Aldürbe (Ahmetler) Platosu, Akseki’ye bağlı Çimi Köyü ile yüzyıllardır süren kavgalara neden oldu. Osmanlı döneminden bugünlere süren iki köy arasındaki yayla kavgası, Cumhuriyet döneminde ise mahkemelere taşındı. 13 Mayıs 1929 tarihinde Ahmetler, Çimi Köyü’ne karşı dava açtı. Dava, Akseki Asliye Hukuk Mahkemesi’nde halen devam ediyor. Ahmetler Köyü’nden yeminli mali müşavir Mehmet Arslan, iki köy arasında yüzyıllardır süren yayla kavgası ve davasını anlattı. Arslan, busüreçte bürokratik oyunlar, sahte ya da tahrif edilmiş belgeler ve yorumlar, insan aklıyla alay eden yargısal kararlar, oba basmalar,
silahlı çatışmalar, yangınlar, hayvan öldürmeler, yol kesip yol kapatmalar, haraç almalar, devlet içinde devlet olmalar, reddi hakimler, sanal nüfuslar gibi hukuk tarihine geçecek birçok ilginçlik yaşandığını kaydetti. Arslan, Osmanlı’da gelir sağlamanın yolunun vergi olduğuna dikkat çekerek, yerleşiklere çiftlik, bağ, bahçe, konar göçerlere de kışlak, yaylak, mera, su kenarı gibi yerler tahsis edildiğini ve vergi ödeyecek kişilerin Defteri Hakani’lere kaydedildiğini aktardı. 86 yıldır süren 17 bin 553 dönümlük Ahmetler Yaylası davası ile bu yaylanın 30 yıldır süren 40 bin 812 dönümlük mücavir alan davası olduğunu belirten Arslan, kavganın başlangıcının ise 300-350 yıl öncesine dayandığını söyledi.Ahmetler Köyü’nün mahkemelere sunduğu deliller arasında yaylaya ilişkin çok sayıda kayıt olduğunu vurgulayan Arslan, Çimi’nin kayıtlı olduğu sayfalarda ise yayla tahsis kaydı olmadığını belirtti. Arslan, hizmet, zanaat ve ticaretle uğraşan Çimi yayla gereksinimi olmadığının da tarihi kayıtlarda yer aldığını anlattı. Defteri Hakani’deki kayıtların en muteber ve başka karineye gerek duyulmayan delil olduğunu belirten Arslan, yaylakların orta malı, özel ve tüzel mülkiyete konu edilemeyeceği ve tapulanamayacağını dile getirdi.
İlk bayan zabıta müdürü
GÜLSÜM GÜZEL kapıları halka açtı Cumhuriyet Tarihi’nden bir yana ilk... Antalya’nın Murat Paşa İlçesi Belediyesi’ne bayan Zabıta Müdürü atandı.
Servetini filateliye yatırınca
MİRASI PUL OLDU 40 yıldır pul koleksiyonu yapan 75 yaşındaki Nihat Öztekin, değeri milyon dolarları bulan pullarını 2 torununa bırakacak Antalya’da yaşamını sürdüren ve 40 yıldır pul koleksiyonu yapan 75 yaşındaki Nihat Öztekin, değeri milyon dolarları bulan pullarını 2 torununa bırakacak Osmanlı’dan Hitler dönemi Almanya’sına kadar birçok devlete ait yüz binlerce pul biriktiren ‘Uluslararası Pul Koleksiyoncusu’ unvanına sahip Nihat Öztekin, 1972 yılında işçi olarak gittiği Almanya’da, Alman bir ailenin kendisine hediye ettiği pullardan sonra bu işe merak sardığını söyledi. Gezmediği ülke, gezmediği şehir kalmadığını anlatan Nihat Öztekin, “22 ülkenin resmi pul abonesiyim. Tarihi pulları tek tek topladım. Bu iş kolay olmadı. Bütün servetimi, emekli ikramiyemi bu iş için harcadım. Bunların her biri tarihi bir belgedir. 85 klasörlük koleksiyonumda 1800’lü yıllara ait Osmanlı pulları var. Diğer ülkelerin de bu tarihlere ait pulları bulunuyor” dedi. 1982 yılında Türkiye’ye kesin dönüş yapınca tüm pullarını bir Alman sigorta şirketine yüksek bir bedel karşılığında sigortalattığını aktaran Öztekin, “Sigortalatma işlemi polis nezaretinde 13 saat sürdü. Tarihi değeri olan milyon dolarlık koleksiyonu satmayı hiç düşünmedim. Onları 2 torunuma bırakacağım” diye konuştu.
Öztekin, Osmanlı İmparatorluğu ve yaklaşık 30 ülkeye ait 1800’lü tarihli 500 civarındaki pulun bir bankada muhafaza altında tutulduğunu kaydetti. Almanya Federal Cumhuriyeti’nin lideri ve federal hükümetin başbakanı Willy Brandt döneminde, sonradan Başbakan olacak Maliye Bakanı Helmut Schmidt tarafından kendisine çok değerli iki kılıç hediye edildiğini de belirten Nihat Öztekin, “Kılıçların üzerinde Helmut Schmidt’in babası Gustav Ludwig Schmidt’in (1888-1981) fotoğrafı var. 40 yıllık pul koleksiyoncusu olarak dünyanın en ünlü liderleriyle tanıştım. Hemen hepsiyle de hatıram var. Yıkılanlarla birlikte 244 devletten 700 bin civarında pulum var. Elimdeki pullarla sergilere katılıyorum. Pullar benim için bir tutku. Yeni nesil pulların değerini bilmiyor” dedi.
Zabıta Müdürlüğü koltuğuna oturur oturmaz, vatandaşlara kapılarını ardına kadar açan Gülsüm Güzel Arslan, ‘’ Bir ilk olduğum için Mutluyum. Belediyemiz Antalya’nın ana çekirdek ilçesinin bir Belediyesi. Türkiye de birçok İllerden daha büyüktür Murat paşa. 500 bin Nüfusa sahiptir. Ben 3,5 yıl önce İstanbul dan geldim. Zabıtada birçok kademede görev yaptım. Başkan Avukat Ümit Uysal birçok birimlerde değişiklik yaptı. Halkın Belediyede daha rahat sorunlarına çözüm bulması için bizlerden öneri istedi. Ben ilk önerimle kapılarımı halka açtım. İsteyen herkes gelip direk sorunlarını bize ulaştıra bilir. Karakol sistemini kurarak her mahallede bir karakol kurdum. Kurulan karakollar sorunlara anında vakıf olabilmesi ve çözüm bulması açısından zaman kaybını önleyeceği gibi, çalışmaları hızlandıracaktır. 87 Erkek 5 bayan olmak üzere toplam bana bağlı 92 personelimiz var. 56 mahallede 7 karakolumuz var. Türkiye’nin İlk kadın zabıta Müdürü olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Ben bir Cumhuriyet kadınıyım’’ diyor
61
Suyla gelen
MUTLULUK Antalya’nın Demre ilçesi Yavu Mahallesi’nde evine
su getirilmesi için başvuruda bulunan ancak talebi reddedilen yaşlı kadına sürpriz yapıldı. Antalya Büyükşehir Demre Hizmet Birimi Koordinatörlüğü, bölgeye 400 metrelik içme suyu hattı döşeyerek eve su getirdi. Evinin önündeki musluğu gören yaşlı kadın, büyük mutluluk yaşadı. Göçebe hayatı yaşadığı için yıllardır suya özlem duyan Zeynep Kocakaya (68), Antalya Büyükşehir Demre Hizmet Birimi Koordinatörlüğü’nü arayarak evine su bağlanmasını istedi. Bunun üzerine bölgede inceleme yapan yetkililer yaşlı kadına önce, “Bu bölgeye su getirmemiz imkansız” diye yanıt verdi. Daha sonra yaşlı kadının haberi olmadan çalışmalara başlayan ASAT ekipleri, Zeynep Kocakaya’nın evine 400 metre içme suyu hattı döşedi. Evinin önüne kadar gelen musluğu görünce önce şok olan yaşlı kadın, musluğun çevrilmesiyle akan suyu görünce sevince boğuldu. Zeynep Kocakaya’nın mutluluğunun son derece anlamlı olduğunu aktaran Antalya Büyükşehir Belediyesi Demre Hizmet Birimi Koordinatörü Veli Sertbaş, “Büyükşehir Belediye Başkanımız Menderes Türel’in ‘Şehirde ne varsa kırsalda da o olacak’ sözünden hareket ederek görevimizi yapıyoruz. ASAT ekiplerimiz hızlı çalışmaları sonucu 400 metre hat döşeyerek teyzemize suyu ulaştırarak, böyle bir sürpriz yapmak istedik. Teyzemizin mutluluğu bizim mutluluğumuzdur” diye konuştu.
“AKP kiliselerimizi ibadete açtı”
RUS
ANTALYALI BİR “İnsan bir ülkede, bir kentte yaşıyorsa bulunduğu yerde mutlu ise orada yararlı olmalıdır.” İrina Balcı 7 yıl önce Rusya da Türk iş adamı ile evlenerek Antalya ya yerleşti. Türkiye Cumhuriyet’i vatandaşı olduktan sonra, yaşadığı kente katkı sağlamak amacıyla Rus Sanat ve Kültür derneğini kurdu. AKP’den Konyaaltı Belediye başkanlık seçiminde meclis adayı oldu. Bir spor salonu işleten Balcı, ‘’ Antalya yı ve Türkiye yi çok seviyor’’ Vatandaş olduktan sonra Rus Sanat ve Kültür Derneği kurdunuz. Bu gerekli miydi? Bu dernekte ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz ? Antalya da 30 binin üzerinde Rus dili konuşan insan yaşamaktadır. Ruslar, Ukraynalılar, Kazaklar, Kırgızlar, tatarlar, Azerbaycanlılar kısaca eski SSCB döneminde yaşayanlar şimdi farklı devlet olsalar bile hala ortak kültürü paylaşıyorlar. En büyük ortak kültürümüz de Dil. Bu da Rusça dilidir. Bu insanlar, ortak bayramları, ortak eğlencelerini, ortak kültürlerini yaşatmak isterler. Biz bu insanları bir araya getirerek mutlu olmalarını, hasret gidermelerini sağlıyoruz. Çocuklarını hangi okula verebilmeleri konusunda, Türkçe öğrenebilme konusunda yol gösterici oluyoruz. Eğitim desteği sağlıyoruz. İş konusunda görüş alışverişi yaparız, yol gösterici oluruz. Her yıl birçok aktivite yaparız. Ayrım yapmadan Rusça bilen herkesi bu aktiviteye katılmaları için davet ederiz. Çeşitli şenliklerle kutlarız. Evet Rus derneği Antalya da oldukça aktif bir görev sürdürüyor. Kaç üyeniz var? Üye sayımız çokdeil. Örneğin 150 gibi az sayıda üyemiz varNeden bu kadar az derseniz. Birçok üyemiz sık sık ülkelerine gidip geliyorlar. Üye sayımız az ama hitap ettiğimiz kitle geniş bir yelpazeyi kapsıyor.
“Türkiye Rusya arasında yaşanacak her türlü olumlu çalışma içinde görev almaya hazırım.” İrina Balcı Rus Sanat ve Kültür derneğini kurdu. AKP’den Konyaaltı Belediye başkanlık seçiminde meclis adayı oldu.
63 Yerel seçimlerde yaşadığınız ilçe olan Konyaaltında AKP Belediye Başkan adayı Remzi Sadi’nin yanında yer alarak Meclis üyeliğine aday oldunuz. Neden AKP? Öncelikle şunu belirtelim. Ben karakter olarak şunu düşünüyorum. İnsan bir ülkede, bir kentte yaşıyorsa bulunduğu yerde mutlu ise orada yararlı olmalıdır. Ben 3 yıldır Dernek başkanlığı yapıyorum. Remzi Sadi bey bana geldi ve Konyaaltı ilçesinden belediye Başkan adayı olmak istediğini belirterek, birlikte çalışmamızı önerdi. Ben de bu güzel kente barışa, sevgiye, güzelliklere katkı sağlayabileceğimi düşünerek daha çok hizmet verebileceğime inanarak siyasete girdim. Bu nedenle Başkan adayımıza evet dedim. Sizin sözünü ettiğiniz insanlar Neden AKP ye destek verdiğinizi sormadılar mı? Sorgulamadılar mı? Nasıl tepkiler aldınız? Önceleri çok tepki aldım. Bu parti Muhafazakar İslamcı bir parti. Sen bizi Müslüman mı yapmak istiyorsun diye tepki gösterdiler. Ben Moskova’yla önce görüştüm. Moskova siyasete giri,şimi olumlu karşıladığı gibi, bu partiye girişimi de onayladılar. Bakın fotoğrafa geniş bakalım. Balık gözüyle bakalım. Bir kere Moskova ile Türkiye ilişkileri yakın tarihte ilk kez bu kadar birbirine yakın olmuştur. Bu kadar yakın işbirliği içine girilmiştir. Putin ve AKP ilişkileri çok iyi. Ben zaten bu hükümetin çalışmalarını çok yakından izliyordum. Dersimi iyi çalıştım. Seçim esnasında bir toplantı düzenledim. 700 aile katıldı. AKP yi onlara anlattım. Bize de anlatabilir misiniz? Sizin gözünüzle yi görmek istiyorum. AKP hükümeti yıllardır büyük ihtiyaç olan Ortodoks kiliselerini açarak bize Din özgürlüğünü sağladı. Kiliselerimizde ibadet yaptığımız gibi dini bayramlarımızı da rahat bir şekilde kutlayabiliyoruz. Bu güzel ülkede özgürce yaşayabilmemiz için iki ülke hükümetleri iyi anlaşabiliyor. Önümüzde Ulusal seçimler var. Bu seçimlerde yine AKP ile birlikte çalışacak mısınız? Bir siyasi hedefiniz var mı? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan karizmatik bir adam. Putin de öyle. Ortak yanları var. Türkiye Rusya arasında yaşanacak her türlü olumlu çalışma içinde görev almaya hazırım. Yerel seçim çalışmalarında sayın Mevlüt Çavuşoğlu ile tanıştım. Çok sempatik, Avrupa’yı iyi bilen, bilgili, birikimli çalışkan bir insan. Dışişleri Bakanı olması da yerinde bir karar. Dışişlerinde Türkiye başarı sağlayabilir. Rus ve Türkiye ilişkilerinde de verilecek bir görevi mutlulukla yaparım. Bana gelince elbette seçimlerde Partim bana ne görev verirse çalışırım. Partimin başarısı için görev alırım. Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’i nasıl buluyorsunuz? Ondan çok söz etmeme gerek yok. Türel Antalya’nın güzelleşmesi için gerekeni yapan bir Lider, Bir başkandır. Çok çalışkan ve sempatiktir. Antalya için çok iş yaptı ve yapmayı sürdüreceğine inanıyorum. Bana sayın Türel görev verirse seve seve yaparım. Önemli olan Antalya da
yaşayan insanların mutlu olmasıdır Siz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşısınız. Antalya da ne kadar Rus dili konuşan yabancı var. Bunların ortak sorunları nelerdir Bildiğim kadarıyla 30 binin üzerinde Rus dili konuşan ve Antalya da yaşayan yabancı var. Yabancı diyorum ama bunların çoğu ya vatandaş olmuş, ya olmak üzere oturma izni almışlar. Sonuç olarak bu ülkede ve bu kentte yaşıyorlar. Elbette bir ülkeden bir ülkeye yerleşmek, orada farklı inanç ve kültürle adapte olmak biraz zor ama sevgiyle tüm bu zorlukları aşabilirsiniz. Bu kente gelenler bu kenti tanıyan insanlardır. Önce Turist olarak gelip burada yaşayanlar çoğunluğu oluşturuyor. Türkiye de yaşayan erkeklerle evlenerek aile kuran çok insan var. Onların çocukları var. İşte burada Derneğimiz araya giriyor. Bu çocuklara Rus dilini bilebilmeleri için biz önerilerimizi sunuyoruz. Onları yönlendirebiliyoruz. Hanımları bayramlarda ve çeşitli etkinliklerde bir araya getirerek kültürlerini yaşamalarını sağlıyoruz. Antalya yı seviyoruz Bu kentin bir parçası olmak istiyoruz. Bu kentin bir parçası olmak için de siyasi açıdan bir şeyler yapılması gerekiyorsa da biz bunu yapabiliriz.
5 bin bayan şarkı söyleyip rekorlar kitabına girecek
TÜM KIZLAR TOPLANDI Antalya’da Muratpaşa Belediyesi tarafından ‘8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ için düzenlenen etkinlikte 5 bin kadından oluşan koro, şiddete karşı şarkı söyleyecek.
5 bin kadın ‘Bütün Dünya Buna Bir İnansa’, ‘Bir Dalda İki Kiraz’ ve ‘Bugün Günlerden Kadın’ şarkılarını hep birlikte söyleyecek. Dev koro için Guiness Rekorlar Kitabı’na da başvuru yapıldı
Antalya’da Muratpaşa Belediyesi tarafından ‘ 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ için düzenlenen etkinlikte 5 bin kadından oluşan koro, şiddete karşı şarkı söyleyecek. Dev kadın korosu için Guiness Rekorlar Kitabı’na da başvuru yapıldı.
Projenin yürütücülerinden yazar Aziz Nesin’in oğlu Ali Nesin’in eşi Hilal Nesin, Muratpaşa Belediye Başkanı CHP’li Ümit Uysal’ın desteğiyle oluşturacakları dev koroyla farkındanlık yaratmak istediklerini söyledi. Nesin, “O gün kadınların şarkı söyleyerek şiddetin her türlüsüne hayır demelerini istedik. Sağolsun Antalyalı kadınlarımız fazlasıyla destek oldu. Kurumlar, sivil toplum örgütleri hep birlikteyiz” dedi.
Belediyenin Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü birimi tarafından hazırlık çalışmaları başlatılan proje kapsamında mahallelerde dev koroda yer alacak kadınlar belirleniyor ve uygun salonlarda bu kadınlara söyleyecekleri şarkılar öğretiliyor. Çalışmaya, başta kadınların oluşturduğu sivil toplum örgütleri olmak üzere çok sayıda kurum ve kuruluş da destek veriyor. 5 bin bayan Belediye hizmet binası yanındaki kent meydanında 8 Mart günü saat 13.00’de ‘kadına şiddete hayır’ diyecek.
Her gün bir dernek, kurum veya mahallede çalışma yaptıklarını anlatan Hilal Nesin, kadınların o gün siyasi, ideolojik tüm kimliklerini bir kenara bırakacaklarını ve dünyada yaşanan şiddetin her türlüsüne ‘hayır’ diyeceklerini vurguladı. Dünyanın en büyük kadın korosu olarak Guiness Rekorlar Kitabı’na girmek için başvurunun, belediye tarafından Guiness’in İngiltere’deki merkezine yapıldığını anlatan Hilal Nesin “Projeye İstanbul, Ankara, İzmir, Aydın, Yalova gibi başka şehirlerden de ‘biz de gelelim, katılalım’ diyen kadınlarımız var” dedi.
65
Samsun Müftüsü Hayrettin Öztürk, tartışma yaratacak açıklamalarına bir yenisini daha ekledi. Hayrettin Öztürk, bu kez de insan vedomuz eti yenmesinin caiz olduğunu söyleyerek şok etti.
Müftü Hayrettin Öztürk, açıklamalarına bir yenisini daha ekledi
YAMYAMLIK CAİZ OLDU Samsun Müftüsü Hayrettin Öztürk, tartışma yaratacak açıklamalarına bir yenisini daha ekledi. Samsun Müftüsü Hayrettin Öztürk, domuz eti yenmesinin caiz olduğunu söyledi. Samsun’da organ bağışı ile ilgili düzenlenen toplantıda konuşan Müftü Öztürk, çarpıcı açıklamalar yaptı. Organ bağışının dinen helal olduğunu belirten Samsun Müftüsü Hayrettin Öztürk, olduğunu söylemesi üzerine toplantı salonunda buz gibi bir hava esti. Organ bağışı oplantısında konuşan Müftü Öztürk, zaruri durumlarda insan ve domuz eti yenmesinin dinen caiz olduğunu belirtti.
İnsanların, günahı da sevabıda iradesi sayesinde işlediğini kaydetti. Öztürk, “Organ nakli ile kişilik transferi olmaz. Suçlu organ değildir. Zaruretler memnü olan şeyleri ortadan kaldırır. Domuz eti haramdır. İslam ölüye değer vermiş ama insana ve onun yaşamasına daha çok önem vermiştir. Hayati konu dinin 5 temel esasından biridir. Zaruri hallerde bir parça insan ve domuz eti yemek caizdir. Organ naklinin caiz olması için zaruret halinin olması hastanın uzvunu kurtarmak için başka çare olmaması”dedi.
Organ bağışı toplantısında konuşan Müftü Öztürk, zaruri durumlarda insan ve domuz eti yenmesinin dinen caiz olduğunu belirtti. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın desteğiyle gerçekleşen “Bağışlayın Engelleri Aşalım Projesi” kapsamında Samsun’da “Organ Bağışı ve Nakli konulu panelde organ bağışı konusunda da önemli açıklamalar yapan Samsun Müftüsü Hayrettin Öztürk, organ nakli ile kişilik transferinin mümkün olmayacağını belirtti.
Öztürk sözlerine şöyle devam etti, “Ehliyet ve dürüstlüğüne güvenilen bir tabip heyeti tarafından tespit edilir. Organ nakli bir insanın yaşamasına vesile olduğu için caizdir. Kan nakli caiz ise organ naklide caizdir. Organı alınan kişinin yaşaması tehlikeye girecekse caiz değildir. Organ nakli için beynin bütün fonksiyonlarını kaybetmiş olmalı. Peki gayri müslime organ vermek caizmi. olması iyilikte bulunmak için yeterlidir” dedi..
67
Çocuklarınıza isim verirken dikkatli olun
99 sakıncalı isim daha geldi
Allah’ın isimleri YASAKLANDI İslam Dünyası neredeyse her gün ilginç açıklamlarla karşılaşıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, Allah’ın isimlerinin çocuklara verilmemesi gerektiğine hükmetti.” Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı Dini Soruları Cevaplandırma Platformu, bir vatandaşın, ‘Esmâ-i Hüsnâ’ ne demektir?’ sorusunu cevaplandırdı. İsmin çoğulu olan esmâ kelimesi ile ‘en güzel’ anlamındaki hüsnâ kelimesinin oluşturduğu bir sıfat tamlaması olan esmâ-i Hüsnâ’nın ‘en güzel isimler’ anlamında yüce Allah’ın bütün isimleri için kullanılan bir terim olduğu belirtildi. Kurul açıklamasında, “Kur’an-ı Kerimde, ‘Allah, kendisinden başka ilâh olmayandır. En güzel isimler O’na mahsustur. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanlar O’nun şanını yüceltmektedirler. O galiptir, hikmet sahibidir.’ meâlindeki âyetlerde de ifade edildiği gibi en güzel isimler Allah’a mahsustur. Çünkü bütün kemal ve yetkinliklerin sahibi O’dur. O’nun isimleri en yüce ve mutlak üstünlük ifade eden kutsal kavramlardır. Allah’ın isimlerine esmâ-i ilâhiyye de denilir. Allah Teâlâ’nın Kur’an’da ve sahih hadislerde geçen pek çok ismi vardır. Kul bu isimleri öğrenerek Allah’ı tanır, O’nu sever ve gerçek kul olur. Kur’an’da ‘En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na o güzel isimlerle dua edin.’ buyrularak, esmâ-i hüsnâ ile dua ve niyazda bulunulması emredilmiştir. Esmâ-i hüsnânın birden fazla olması, işaret ettiği zâtın birden çok olmasını gerektirmez, bütün isimler o tek zâta delâlet ederler: ‘De ki: İster Allah deyin, ister Rahmân deyin, hangisini deseniz olur.” denildi. Konuyla ilgili birçok hadisin de olduğunun belirtildiği açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Hz. Peygamber (sas) bir hadislerinde, yüce Allah’ın 99 isminden söz ederek bu isimleri sayan ve ezberleyen kimselerin Cennet’e gireceğini haber vermiştir. Hadislerde geçen ‘saymak’ (ihsâ) ve ‘ezberlemek’ (hıfz) ile maksat Allah’ı güzel isimleriyle tanımak ve O’na iman, ibadet ve itaat etmektir. Allah’ın isim ve sıfatları 99 isimden ibaret değildir. Allah’ın âyet ve hadislerde geçen başka isimleri de vardır. Hadiste 99 sayısının
zikredilmesi, sınırlama anlamına değil, bu isimlerin Allah’ın en meşhur isimleri olması sebebiyledir.” Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı Dini Soruları Cevaplandırma Platformu, bir vatandaşın, “Çocuklara Allah’ın isimleri konabilir mi?” sorusunu da cevaplandırdı. Kurul cevabında, “Bir anne-babanın çocuğuna karşı görevlerinden birisi ona güzel isim vermektir. Nitekim Hz. Peygamber (sas), bir hadisinde insanların kıyamet günü isimleri ile çağırılacağını belirterek, ‘Çocuklarınıza güzel isim koyunuz.’ buyurmuştur. Çocuklara Allah’ın isimlerini vermeye gelince, hemen belirtmek gerekir ki Allah’a has isimler çocuklara verilmemelidir. Şayet çocuklara ilahî isimler verilecekse başına, ‘kul’ anlamına gelen ‘abd’ kelimesi eklenmelidir. Abdullah, Abdurrahman, Abdurrahim, Abdulkadir, Abdüllatif gibi.” ifadelerine yer verildi. Diyanet, AKP Düzce Milletvekili Fevai Arslan’ın, Başbakan Erdoğan için “Allah’ın bütün vasıflarını toplamış bir lider Sayın Recep Tayyip Erdoğan var. İşte bunun önünü kesmek istediler” sözleri için hiçbir itirazda bulunmamıştı.
Dünyanın en meşhur toplu ulaşım aracı
ŞİİR GİBİ OTOBÜS Toplutaşımacılığın gururu, Dünya’nın en tanınmış toplu ulaşım aracı KL08 efsaneleşerek bir otobüs olmanın ötesine geçti. Dünya’nın en tanınmış belediye otobüsü Antalya yollarında hizmet veriyor. Konyaaltı-Liman hattında çalışan KLO8 aşkı sosyal medyada açılan gruplar ile sokakta ise duvar yazıları ile sürüyor. Vatandaşlar özellikle de gençler bu hattı öyle sevdi ki sosyal medyada fenomen haline geldi. Kaleiçi başta olmak üzere kentin bir çok yerinde duvarlarda “KL08 Alayına Gider” duvar yazıları ve resimleri yapılmaya başlandı. Hakkında şiir bile yazılan KL08 artık Antalya’nın tanıtımında önemli bir tutuyor. KL08‘in sevenleri ve müdavimleri hızla artıyor. KL08‘e biner binmez sosyal medyada chek-in yapanların sayısı giderek çoğalıyor. Facebook’da bie grup oluşturan KL08 ciler otobüslerini dünyaya tanıtıyor. Ekşi Sözlükle bir çok paylaşım bulnuyor. İşte bazıları;
“ Eğer bu hattın başına bir iş gelirse isyan çıkartır, bütün antalya ulaşımının durmasını sağlar, işe yaramaz tramvayı yakarım! bu kadar net söylüyorum, kl08’e dokunan yanar!” “Antalya’nın 24 saat çalışan tek metrobüs görünümlü über otobüsü.yanılmıyorsam lara plajlardan serbest bölgeye kadar gidiyor. “Antalya’ya yapılanen önemli hizmetlerden biri.” “Aşkım KL08, sensiz olmaz”
69
10 bin liralık cihazı sanayide yaptırdı
ÇARESİZLİKLE GELEN ÇÖZÜM .
‘Mavi Işık’ hastalığa yakalanan 3 aylık çocuğunun tedavisi için gerekli cihazın 10 bin TL olduğu öğrenen baba, soluğu sanayide aldı. Cihazın aynısını sanayide yaptıran baba, oğluna evde ışık tedavisi uygulamaya başladı. Muratpaşa ilçesi Ermenek Mahallesi’nde müstakil bir evde yaşayan Servet- Zeliha Ergün çiftinin 3 aylık bebekleri Poyraz, doğumundan 48 gün sonra 202 kişide görülen genetik ‘Mavi Işık’ (Crigler Najar) hastalığına yakalandı. Ailenin 16 yaşındaki kızları Hilal Ergün’e de aynı teşhis konulmuş, mavi ışık tedavisinin ardından annesinden aldığı karaciğerle yaşama tutunmuştu. İkinci çocuklarını da bu hastalıktan kurtarmak isteyen aile hastane hastane gezmeye başladı. Fakat gittikleri hastanelerde yer bulunamaması nedeniyle zor anlar yaşadı. Çocuklarının hayatta kalabilmesi için mavi ışık tedavisine ihtiyacı olan aile maddi durumlarının kötü olması nedeniyle 10 bin TL değerindeki cihazı alamadı. Baba Servet Ergün’n aklına bu cihazın aynısını bir arkadaşının tavsiyesiyle sanayi sitesinde yaptırma fikri geldi. Gerekli malzemeleri temin eden Ergün, fototerapi aletinden cihazı yaptırmayı başardı. Servet Ergün, oğlunun sağlığına kavuşması için mutlaka karaciğer nakli olması gerektiğini söyledi.
Oğluna karaciğer vericisi olmak isteyen baba Er gün’ün 102 kilo olması nedeniyle nakil gerçekleşemedi. Kadavra sırasına da yazılan minik Poyraz için baba Servet Ergün kilo vermeye başladı. Kısa süre içinde 8 kilo veren Servet Ergün’ün 85 kiloya ulaşmasıyla birlikte nakil gerçekleşecek 3 çocuğu olanServer Ergün, kızı Hilal’in sarılık hastalığının ardından karaciğer nakliyle sağlığına kavuştuğunu söyledi. Hilal’e de mavi ışık tedavisinin uygulandığını dile getiren Ergün, “Poyraz’ın doğduğunda bembeyaz pamuk gibi olduğunu ve 3 gün sonra sararmaya başladı. Genetikmiş. Sarılık yükseldi bir gün. Hastaneye götürdüm, yoğun bakıma alındı. Bir müddet normal odada mavi ışıkta kaldı. Yer bulamıyorduk. Özel bir hastaneye gittim 380 TL’ye bir gece kaldık. Bu ışık olmazsa oğlumun yaşama şansı yok. Ama hastanede yer yoktu” dedi. Yaşadıkları cihaz sıkıntısını çözmeye kararlı olduğunu dile getiren Ergün, “Hastaneden cihazı alamadım. Yenisi 10 bin TL maddi gücüm yoktu. Ben de bunun üzerine ışığın ebatları ve voltajlarının fotoğraflarını çektim. Aynı ebat ve boylarda sanayide bir ağabeyime yaptırdım. 550 TL’ye malettim parasını da ödemedim. Parasını ödeyeceğim. İyi ki bu cihazı yaptırmışım. Çok güzel oldu” dedi.
Önce kız yurdu sonra okul yaptırdılar
KEFENİN CEBİ YOK Nihat-Gülgün Ömür çiftinin ismini taşıyan ortaokulun temeli Kepez’de atıldı. Akdeniz Üniversitesi’nde ise bir kız yurdu yapılması için protokol imzaladılar. Nihat-Gülgün Ömür çiftinin ismini taşıyan ortaokulun temeli Kepez’de atıldı. Daha önce de Akdeniz Üniversitesi’nde bir kız yurdu yapılması için protokol imzalayan Ömür çifti, temeli atılan okulu bir yıl içinde tamamlayıp eğitime kazandırmayı planlıyor Nihat Ömür 1956 yılında eğitim için ABD’ye gitti. Döndüğünde Gülgün Ömür ile evlenen Ömür askeri okullarda petrol analizleriyle ilgili dersler verdi. Öğretim görevlisi olarak 1960’lı yılların başında Kıbrıs’a gönderilen Nihat Ömür’ün bir erkek çocuğu oldu. 1962’de bebekleri enfeksiyon kapıp henüz 18 aylıkken vefat eden çift, bebeklerini Lefkoşa’da toprağa verdi. Bir daha çocukları olmayan hayırsever çift, Nihat Ömür’ün emekli olmasıyla Antalya’ya geri döndü. Işıklar semtinde Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’in babası Suphi Türel ile yıllarca aynı apartmanda yaşayan çift, okul yaptırmaya karar verdi. Okul yaptırmak için oradan oraya başvuran yaşlı çift, son çare olarak apartman komşuları Suphi Türel’in oğlu Menderes Türel’e gitti. Okul yaptırmak istediklerini söyleyen Ömür çiftini, ellerinde büyüyen Menderes Türel belediyenin kapısında karşıladı. Başkan Türel’in girişimleriyle bürokratik işlemler kısa sürerken, Ömür çiftinin Kepez İlçesi, Gündoğdu eğitime açıldı.
İlkokulun yanına ortaokulda yaptırmak isteyen hayırsever çift tekrar İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne başvuru yaptı. Yaşlı çiftinişlemleri kısa sürede tamamlanıp, arsa okul yapımına hazır hale getirilince 24 derslikli okulun temel atma töreni düzenlendi. Bir yıl içinde tamamlamayı planladıkları okunun açılıp çocuklarla buluştuğunu görmek için heyecanlandıklarını belirten Gülgün Ömür, “Allah memleketimize hayırlı etsin. Dileğimiz bu güzel inşallah burada okuyup hayatlarında da başarılı olurlar” dedi. Yakında bir temel daha atacaklarını söyleyen Ömür, “2008 yılında okulumuzda 470 öğrenciyle eğitime başlanmıştı. 1700 öğrencimiz var şimdi. Öğrenci sayımız neredeyse dört kat arttı. ” dedi.
71
2 ayaklı hayvanlarla yaşamam dedi dağa çıktı
MAĞARADA 8 AY Başına gelenlere kızıp dağdaki bir mağarada yaşamaya başlayan 45 yaşındaki Cemal Ertuğrul, jandarma tarafından tesadüfen bulundu. Ertuğrul, “Toplum eğer buysa, iki ayaklı hayvanların arasında yaşamaktansa giderim gerçek hayvanların içinde yaşarım dedim. 8 aydır burada yaşıyorum” dedi.
Cemal Ertuğrul, Kemer İlçe Jandarma Komutanlığı’na bağlı ekiplerin Tekirova Mahallesi Phaselis SİT Alanı yakınlarında yaptıkları kontrol sırasında, ulaşımın zor olduğu yaklaşık 60 metrelik uçurumun kenarındaki bir mağarada tek başına yaşarken bulundu. Durum, İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Yasin Berçin ile sağlık ekiplerine bildirildi. Sağlık ekipleri tarafından kontrolleri yapılan Cemal Ertuğrul, herhangi bir sağlık sorunu olmadığını aktardı. Hakkının yendiğini, başına gelen olaylardan sonra insanların davranışlarına kızarak mağaraya yerleştiğini anlatan Cemal Ertuğrul, ihtiyaçlarını Tekirova Mahallesi’ndeki bir fırından karşıladığını, hayırseverlerin verdiği yardımlarla karnını doyurduğunu söyledi. Yaklaşık 8 aydır burada yaşayan Ertuğrul “Burasını aslında yaşam alanına çevirmiştim. Sahildeki şezlonglardan kalan minderleri getirdim, yerlere muşamba serdim, bir de şark köşesi gibi bir yer yaptım. Ama bir gün birileri gelmiş ve hepsini götürmüş. Benden başka gelen yok ama bazen turistler, bazen de balık tutmak için ya da beni ziyaret etmeye gelip konuşanlar oluyor” dedi. 2013 yılında Çanakkale’nin Ayvacık İlçesi’nde bir tesiste işe başladığını aktaran Cemal Ertuğrul, “Şu anda sigortadan faydalanamıyorum.
Hiçbir sağlık güvencem de yok. Ayvacık’ta bir tesiste işe başlamıştım, bir gece mide rahatsızlığı sonrasında beni Çanakkale Devlet Hastanesi’ne götürdüler. Hatta çantalarımı bile getirmediler. Orada perişan oldum. Daha sonra bir şekilde Kemer’e geldim, burada da birkaç yerde çalıştım ama başarılı olamadım. Ne devletin bana bir faydası var, ne de insanların. Toplum eğer buysa ben de iki ayaklı hayvanların arasında yaşamaktansa giderim gerçek hayvanların içinde yaşarım dedim. Huzuru ancak rabbimle birleştiğim, bütünleştiğim zaman bulabiliyorum. İnsanların içerisinde bulamıyorum bu huzuru. Bulamayınca da demek ki rabbim beni evirip çeviriyor.” diye konuştu. Ertuğrul, hastaneye götürme teklifini kabul etmese de jandarmanın ısrarı üzerine Kemer Devlet Hastanesi’ne götürülerek sağlık kontrolünden geçirildi.
19’ncu yüzyılın ortalarından ve 20’nci yüzyılın ortalarına kadar Amerikan şehirleri ‘politika ağalarının(political boss) elindeydi. Bu ağalar bir mafya örgütlenmesi gibi oluşturdukları politik sistemleri ve yolsuzluklarıyla olağanüstü zenginleşiyor, sahip oldukları zenginlikten destekçilerini ve partilerini de yararlandırıyordu. Bu mafyavari politik toplulukların en ünlüsü, dönemin muhafazakar partisi olan Demokratların New York teşkilatı içinde kurulan ‘Tammany Hall’dur Tammany topluluğunun geçmişi ABD özgürlük savaşı yıllarına kadar uzanıyor. Grup adını, bir efsane mi yoksa gerçekten yaşamış mı olduğu tam bilinmeyen Kızılderili reisi ‘Tamanend’ten alıyor. Bu politik grupta, Kızılderili etkisi çok belirgin. Liderlerini “Sachems (Seyçım okunuyor. Kızıldeirli dilinde kabile reisi demek)” ve binalarını “wigwam (Kızılderili dilinde çadır)” gibi Kızılderili isimleriyle adlandırıyorlardı. Tammany reisleri deyince ilk akla gelen William ‘Boss’ Tweed’ti. Bu yolsuz politikacının, New York Times gazetesinin haberleri etrafında medya tarihine de geçen ilginç öyküsünü ‘Tarihin En Büyük Belediye Yolsuzluğu’ yazımda anlatmıştım. Yolsuzlukta bir efsaneye dönüşen diğer Tammany politikacısı ise George Washington Plunkitt’ti. 20’nci yüzyıla girilirken New York şehir yönetiminde büyük ağırlığı olmasına rağmen, Amerikan politik literatüründe şöhret kazanması, gazeteci William Riordan’ın onun hakkında yazdığı bir kitapla oldu. Plunkitt’in toplantılardaki konuşmalarını takip eden ve bu konuşmaları şehrin gazetelerinde yayınlayan Riordan, daha sonra 1905 yılında bunları bir araya getirip kitap olarak yayınladı. ‘Plunkitt of Tammany’ başlıklı kitap, Amerikan belediye yönetimi ve şehirleşme politikalarında, en fazla referans verilen kitaplardan birine dönüştü. Arazi spekülasyonları ve ihale hilelerindeki yolsuzluklarla aşırı zenginleşmiş Plunkitt’in bu kitaptaki konuşmalarından birinde, yolsuzuklarına ‘honest graft (dürüst yolsuzluk)’ diyerek, yaptığı yolsuzlukların, hırsızlık olmadığını savunuyor. Ona göre, bir yolsuzluktan, kendisiyle beraber, partisi ve şehir de kazanıyorsa o yolsuzluğu, hırsızlık değildi. kitaptaki konuşmalarından birinde, yolsuzuklarına ‘honest graft (dürüst yolsuzluk)’ diyerek, yaptığı yolsuzlukların, hırsızlık olmadığını savunuyor.
Plunkitt’in konuşmalarından birinde, yolsuzuklarına ‘honest graft (dürüst yolsuzluk)’ diyerek, yaptığı yolsuzlukların, hırsızlık olmadığını savundu. Ona göre, bir yolsuzluktan, kendisiyle beraber, partisi ve şehir de kazanıyorsa o yolsuzluğu, hırsızlık değildi. Bu savunma, şehirleşme politikalarında ve yerel yönetimlerdeki çürümenin yozlaşmanın, meşruiyet iddia edebilecek kadar cüretkar hale geldiğinin önemli göstergelerinden biri olarak anılıyor. Ona göre, bir yolsuzluktan, kendisiyle beraber, partisi ve şehir de kazanıyorsa o yolsuzluğu, hırsızlık değildi. Bu savunma, 19’ncu yüzyılın son çeyreği ile 20’nci yüzyılın ilk çeyreği arasındaki şehirleşme politikalarında ve yerel yönetimlerdeki çürümenin yozlaşmanın, meşruiyet iddia edebilecek kadar cüretkar hale geldiğinin önemli göstergelerinden biri olarak anılıyor. İşte, Plunkitt’in, ağzınız açık bırakabilecek konuşmalarından biri: “Bugünlerde herkes biz Tammany adamlarının yolsuzlukla zenginleştiğini konuşuyor. Fakat, kimse ‘iyi yolsuzlukla’, ‘kötü yolsuzluk’ arasındaki farkı belirtmiyor. Bu ikisi arasında bir dünya fark var. Evet, ben de dahil bir çok adamımız politikada çok zengin oldu. Büyük bir servetin sahibi oldum ve her geçen gün daha da zenginleşiyorum. Ancak, benim yolsuzluğum, bar işleticileri, kumarbazlar, karanlık mekanları işletenlerinki gibi dürüst olmayan bir yolsuzluk değil. Politika yoluyla zenginleşen kimseninki değil. Dürüst yolsuzluk var ve ben bunun iyi bir örneğiyim. Bütün işleyişi şu şekilde özetleyebilirim: ‘’Önümdeki fırsatları gördüm ve onları kaçırmadım’’. Bunu örneklerle açıklayayım. Partim şehrin iktidarını elinde tutuyor. Dolayısıyla bir çok kamu yatırımı inşaatı yapması gerekiyor.
Yolsuzlukta bir efsaneye dönüşen politikacılar
YOLSUZLUKLARIM
73
Diyelim ki, bir yere park inşaatı yapılması planlanıyor. Bana doğan fırsatı görüyor ve kaçırmıyorum. Park yapılacak yerin etrafına gidiyor ve satın alabileceğim bütün evleri arsaları satın alıyorum. Ardından, park planı kamuya açıklanıyor ve kimse ilgi duymazken benim önceden satın aldığım arazilere büyük bir rağbet oluşuyor. Şimdi benim, bu öngörümle yaptığım yatırımıma oluşan rağbete uygun bir fiyat biçip arazileri satmamda dürüstlüğe aykırı ne var? Elbette hiçbir şey yok. İşte bu suç olmayan dürüst yolsuzluktur. Veya diyelim ki bir yere köprü yapılacak. Köprü planı kamuoyuna açıklanmadan köprü planlanan yere yakın arazileri ucuza satın alıyorum. Sonradan kendi fiyatımla satıyorum, banka hesabıma biraz daha para giriyor. Siz olsanız bunları yapmaz mıydınız? Bu, Wall Street’te, kahve veya pamuk borsasında ileriyi görüp pozisyon almak gibi bir şey... İşte böyle usulüne uygun yolsuzlukla zengin oldum. Şunu diyeyim ki şehri soydukları iddia edilen politikacıların çoğu da bu şekilde zengin olur. Hiçbiri şehir bütçesinden bir dolar bile çalmaz.
“Herşey usulüne göre yapılmıştır. Harcama gelir kalemlerinde yanlışlık yoktur. Şehrin bütçesinden doğrudan birşey çalınmamıştır. Herşey tamamdır.” Önlerindeki fırsatı görürler ve bu fırsatları kaçırmazlar. ‘Reform ve adalet’ vaadiyle gelen yeni yönetimlerin, seçim kampanyası vaatlerini yerine getirmek için seleflerinin kamudaki hırsızlıklarını tespit edebilmek uğruna yaptıkları araştırmalara yarım milyon dolar harcamalarına rağmen hiçbir delil bulamamalarının sebebi budur. Herşey usulüne göre yapılmıştır. Harcama gelir kalemlerinde yanlışlık yoktur. Şehrin bütçesinden doğrudan birşey çalınmamıştır. Herşey tamamdır. Yasalara uygun şekilde arkadaşlarına da dürüst yolsuzluklar yapma fırsatları vermesidir. Şunu diyeyim ki, bu durum da Tammany ile halkın arasını bozacak bir şey değil. Her iyi insan arkadaşlarını da kollar. Bunu yapmayan zaten halkın nazarında popüler olamaz. Özel hayatımda, vermeyi düşündüğüm değerli bir şeyim varsa, bir arkadaşıma veririm. Niye kamusal hayatta vermeyeyim ki..?
Tammany Hall ve George Washington
HIRSIZLIK DEĞİL
Yazmak üzerine
Dünya edebiyatının devi Hemingway, nasıl yazılacağından ve yazar olunacağından bahsediyor !Hemingway’in mektupları, romanları, konuşmaları, basılmış ve basılmamış tüm metinlerinde yer alan yazmak ve yazarlık kavramı üzerine düşüncelerini bu kitap bir araya getiriyor. Bir yandan yazmanın köşebentlerini ve özünü irdeleyen ve sunan Hemingway, diğer yandan bir nevi “yazarlara tavsiyeler” reçetesini oluşturuyor -ve elbetteki kitap, Hemingway’in bir dünya büyüğü olmasının sırlarını taşıyor!
Vay...
Bir yazarın kendi kitapları üzerine konuşması zordur. Şeyh Bedreddin’i bize çok yanlış tanıttılar, evet... Araştırırsanız Şeyh Bedreddin’e farklı yaklaşımlar vardır. Mesela İslam dinini bir dogmaya hapseden bağnaz ve gelenekçi kesim ona “sapık” der... Dini sapıttığını ve ayrıca komünizme benzer tuhaf bir fikirle Osmanlı Sultanı Mehmet Çelebi’ye karşı ayaklandığını ve Osmanlı tahtına göz diktiğini söylerler... Biraz daha vicdanlı olan İslamcılar ise, “hayır efendim, Şeyh Bedreddin uysal ve akıllı bir adamdı, sayılıp sevilen bir âlimdi, sultanımıza karşı ayaklanmadı, ona iftira attılar, ayaklananlar Yahudi dönmesi Torlak Kemal ve Alevi Dedesi Börklüce Mustafa’ydı, onun o çapulcularla bir ilgisi yoktur, alçakça bir iftiraya kurban gitmiştir” diyerek, akılları sıra onu “aklamaya” çalışırlar. Solculara gelince... Nazım Hikmet de dahil, sol kesim, Şeyh Bedreddin’i sanki bir materyalistmiş gibi anlatır. Oysa onun ayaklanmaya sebep temel felsefesi, “MÜLK ALAHINDIR” inancıydı. Sol kesim onun bu mistik dünyasına gereği gibi değinmedi. İşte bu nedenle ben bu romanda onun hakkını vermeye çalıştım. Şeyh Bedreddin’i aslına uygun anlatabilmek için, sadece ellerimi ve kafamı değil, vicdanımı, yüreğimi, empatimi, hissiyatımı ve sezgisel bilgilerimi... bende mevcut olan tüm güçleri harekete geçirdim. Sanıyorum başardım. Takdir okuyucularındır. Vehbi Bardakçı
Fransa’da özellikle genç okur kitlesi tarafından büyük ilgi gören Philippe Djian, son romanı Vay...’da beklentileri boşa çıkarmıyor. Djian’ın bütün yapıtlarına damgasını vuran düş kırıklığı, kararsızlık, sevdiklerinin yitiminden doğan boşluk gibi temaların hikâyeye ustalıkla yedirildiği şaşırtıcı bir roman... Anlatılan, kırklı yaşların sonuna gelmiş, çekici ve başarılı bir iş kadını olan Michelle’in hikayesi. Babasının işlediği bir cinayet sonrası gençlik yıllarını toplumdan dışlanarak geçiren Michelle’in, boşandığı kocası, başarısız oğlu, ilerlemiş yaşına rağmen genç bir adamla evlilik planları yapan annesi, yıllardır hapishanede yatan babası, mutsuz bir evlilik sürdüren ortağı ve birden fazla sevgilisi arasında dengesini yitirmeden yaşamaya çalışırken, bir gece vakti tecavüze uğraması her şeyi altüst eder. Üstelik kimliği belirsiz tecavüzcü mesajlarla tacizini sürdürmektedir. Etrafındaki bütün ilişkiler altüst olurken Michelle de ummadığı bir yola sürüklenecektir. Aslında bu denli tuhaf ve karmaşık, aynı zamanda hem bu kadar güçlü hem de bu kadar zayıf olduğumu düşünmüyordum. Şaşırtıcı. Yalnızlığın, geçen zamanın deneyimi şaşırtıcı. İnsanın kendini tanıması -En gözüpekler bile yalpalamışlardır- ki ben yalpalamaktan fazlasını yaptım, anlaşıldı. Bilmediğim bir sebeple, bazen sevişmelerimize ait sahneler zihnimde baştan sona yeniden canlanıyor ve yerde kavga eden o iki kudurmuşun birkaç metre üstünde yüzer gibi, olan bitene tanık oluyorum. Kendi öfkeme, gösterdiğim performansa, attığım tüyler ürpertici çığlıklara hayret ediyorum. Djian’ın kahramanları için yaşama girmek, arenaya girmek gibidir sözünü haklı çıkaran bir roman.
77 Dinin soy kütükleri
Siyasal düşünce alanında felsefeden bilime doğru yönelişin Aristoteles(M.Ö. 384-322) ile başladığını söyleyebiliriz. Aristoteles’in, çağındaki Yunan kentlerinin anayasasını ve siyasal sistemlerini karşılaştırmalı incelemesiyle ortaya çıkan siyaset biliminin belki en eski kurucu kaynağını oluşturmaktadır. Aristoteles’ten uzun zaman sonra siyaset biliminin ikinci öncüsü görünümüyle ortaya çıkan kişi, Tunuslu bir İslam düşünürü olan İbni Haldun’dur.(1332-1406)İbni Haldun devlet ve iktidar kavramlarını bilimsel bir yaklaşımla incelemiştir. Oysa aynı çağda yaşayan Batılı Hıristiyan düşünürleri, olaya dinsel bir açıdan bakmışlardır. Siyaset bilimini doğuşunda rol oynayan üçüncü bir isim olarak da bir İtalyan düşünürü olan Machiavelli’yi görmekteyiz.(1469-1527) Amaca ulaşan her aracın meşru olduğunu söylemiştir. Aristoteles’in Politika’sı gibi, Machiavelli’nin Prens’i siyaset biliminin temel kaynakları arasına girmiştir. 21. Yüzyılda Dünyada iyice kirlenen siyaset, ülkemizi de etkisi altına almıştır. Gelişen kapitalsizim devasal şirketleriyle dünya pazarında devleşerek siyaset bilimini etkisi altına alarak, Dünyayı yönetmeye başlamıştır. Enerji, ilaç,gıda gibi sektörleri elinde tutan büyük devasal şirketler siyasetçileri ipte oynayan cambazlar gibi yönetmeye başlamışlardır. Ülkemizde ise Siyaset son yıllarda Sınıf çatışmasını, Din bezirganlığını, Irk ve mezhep ayrımlarıyla yaparak toplumları yönetmek istemiş ve ülkenin gelişiminde en büyük engel olmaktan öteye gidilememiştir.
isyanın kökenleri
Ortadoğu, dünya pazarının merkez noktalarından biri olmaya devam etmektedir. Dolayısıyla bölgedeki toplumsal mücadelelerin başarıları ve başarısızlıkları gelecek yıllarda da küresel kapitalizmin doğasını belirleyen ana etmenlerden biri olacaktır. 2011-2012 boyunca yaşanan isyanlar kapitalizm sonrası bir geleceğin inşasıyla ilgilenen herkesin isyanıdır. En iyi anlamda, Arap isyanları son iki yılda bütün dünyada patlak veren ilham verici mücadele zincirinin önemli bir halkasıdır. Ve yine benzer şekilde, bölge genelinde karşıdevrimin tırmanarak yayılması da kriz ve sert tutuma karşı sergilenen direnişi geri püskürtmek ve yatıştırma amacında olan bütün kapitalist devletlerin ortak teşebbüslerinin bir parçasıdır.
Öğrenme ilişkileri
Kitap, sıradan “yeterince iyi” şartlarda, çocuğun ailesi tarafından büyütülürken ilk içselleştirilen deneyimlerde neler olduğunun ve bu sürecin örgün eğitim sırasında nasıl ilerlediğinin izini sürer. Aynı zamanda yoksun aile şartlarındaki çocuklar için öğretmenlerin ve okulun nasıl da yaşamsal bir görevi olduğuna dair bazı düşünceler ortaya koyar. Ekonomik durgunluktan, politik kargaşadan ya da kişisel örselenmeden olsun, aileler ve topluluklar baskı altında olduğunda, öğretmenle olan onarıcı ve gelişimsel ilişkinin potansiyeli küçümsenemez. Bu kitap psikanalitik kurama dayanmakta olup kurumsal, toplumsal ve politik bağlam her ne kadar sürekli değişim içinde olsa da, kişilerarası ve bilinçdışı dinamiklerin ne denli önemli olduğunu göstermeyi amaçlamaktadır. -Biddy YouellDünya edebiyat eleştirisi literatürüne önemli katkılarda bulunan Northrop Frye’ın, bugün artık “kült” kabul edilen eseri Eleştirinin Anatomisi artık Türkçe’de. Bu eser, Frye’ın kendi deyimiyle, “edebi eleştirinin kapsamı, kuramı, prensipleri ve tekniklerine toplu bir bakış sağlama olasılığı üzerine, sözcüğün tam anlamıyla bir deney ya da tamamlanmamış bir girişim”dir.Frye, edebiyat eleştirisini “Yaratma ve bilgi, sanat ve bilim, mit ve kavram arasındaki kopmuş ilişkileri yeniden üreten bir faaliyet” olarak görüyor. Kitabın, “Dört Deneme”yi kavrayan ve düşünsel bağlamına yerleştiren önsöz ve sonuç bölümleri, Frye’ın bu anlayışını tüm derinliğiyle ortaya koyuyor. Eleştirinin Anatomisi, edebiyat uzamının tüm sakinlerine, özellikle de Türkiye’deki edebiyat eleştirisi çalışmalarına ilham verecek bir armağan olarak görülebilir. Frye, dâhi olup olmadığı meselesini bir yana bırakırsak, beni etkilemeyi sürdürüyor. Frye’ın, Sanatın Büyük Şifresi’ni kırmak için sonsuz bir zamana sahipmişçesine yazdığını gördüğümde, istemeyerek de olsa duygulanıyorum.Âlimler, Frye’ın yazdığı sayfalarda, yalnızlıklarını hafifleten faydalı nasihatler ve emsaller bulacaklardır. -Harold Bloom-
Göksel’in 11 şarkıdan oluşan 9.stüdyo albümü “Sen Orda Yoksun” Avrupa Müzik etiketiyle müzik marketlerde yerini alıyor. Albümün kapanış şarkısını Mabel Matiz’le ortak yazan Göksel, diğer 10 şarkının söz ve müziğini kendi hazırladı.Düzenlemeleri Ozan Çolakoğlu imzası taşıyan albümün imaj fotoğrafları Moskova’da çekildi.
Uzun süre ara verdiği müzikal kariyerine, geride bıraktığımız 2014 yılında, adeta slogan haline gelen “Çak Bir Selam” single çalışması ile ihtişamlı bir dönüş yapan Ayşe Hatun Önal, yine Türk pop müziğinde çığır açacak “Güm Güm” şarkısı ile müzikseverlerin karşısında! 2003 yılında “Sonunda” EP’si ile müzik dünyasına adım atan, 2008 yılında da Sony Music etiketiyle yayımladığı “Sustuysam” albümüyle geniş kitlelere ulaşan Ayşe Hatun Önal,”Güm Güm” için de büyük bir titizlikle çalıştı.
Halil Sezai’nin, üçüncü solo albümü “Ervah-ı Ezel” Dokuzsekiz müzik yapımcılığında müzik marketlerde yerini aldı. Fark yaratan yorumu ve besteci kimliği ile geniş bir dinleyici kitlesine ulaşan sanatçı, bu kez daha önce usta isimlerin seslendirdiği eserlerden oluşan özel bir repertuar hazırladı.Aşık Sümmani, Ahmet Kaya, Ferdi Tayfur, Feridun Hürel, OnSelda Bağcan, Sezen Aksu, Sezgin Büyük, Ümit Yaşar Oğuzcan, gibi usta isimlerin unutulmaz şarkılarını farklı ve kendine özgü yorumu ile yeniden müzikseverlerle buluşturuyor.
Yurt sınırlarının ötesinden, tam da kalbimize giren Fikri Karayel’in ilk albümü “Zor Zamanlar”,Dokuzsekiz Müzik etiketiyle dinleyicisi ile buluştu. Kıbrıs’ta dünyaya gelen, 10 yaşında ailesi ile birlikte İngiltere’ye yerleşen ve çocukluğundan beri müzik ile iç içe olan Fikri Karayel, yaz tatillerinde buluştuğu grubu Refik ile Kıbrıs’ta düzenlenen bir organizasyonda en iyi beste, en iyi grup ve en iyi yorum ödüllerine layık görüldü. Bu deneyim ilk kayıt deneyimi için bir tetikleme oldu ve ilk bestesi “Şehit” Kıbrıs listelerinde bir numaraya yerleşti.
79 Müzik dinleyicisi ile yeni projesini buluşturmaya hazırlanan Eylo’nun “Büyü Bozuldu” isimli albümü Emre Plak etiketiyle 10 Aralık’ta raflarda yerini aldı. Kayıtları Almanya, İsviçre ve Üç farklı stüdyoda 2,5 yıl süren yoğun ve titiz bir çalışma sonunda ortaya çıktı.Pop, r&b, slow, dans gibi müzik türlerinin kullanıldığı 10 şarkı, 1 remiksten oluşan albümün prodüktörlüğünü Hakan Ervan, müzik yönetmenliğini Cem İyibardakçı yaptı.
Türk Pop Müziği’nin en önemli besteci, söz yazarı ve de yorumcularından Eda & Metin Özülkü çiftinin “Bizim Şarkılar” albümü önümüzdeki haftalarda Türkiye’nin önde gelen sanatçılarının yorumlarıyla müzikseverlerle buluşacak. Söz ve bestesi Eda & Metin Özülkü’ye ait eserlerden oluşan albümünde herkesin dilinde olan unutulmaz Özülkü eserlerinin yanı sıra, yepyeni şarkılarda yer alıyor..
Resul Dindar’ın, Karadeniz’i bir baştan bir başa hissetmemizi sağlayacak yeni albümü “DALGALAN KARADENİZ” Esen Müzik etiketiyle müzik marketlerde yerini aldı. Müziğe başlamasından bu yana dillerden düşmeyen eserlerin kadife sesi, ilk solo albümü “Divane” ile satış listelerinde ilk beşe kadar yükselen Resul Dindar; ikinci solo albümü “Dalgalan Karadeniz” ile müzikseverlerle buluştu!
Değerli Türk Sanat Müziği sanatçılarından İlkay Armen’in “Sensiz Yıllar” ve “Sözler Yetmez” isimli albümlerinden sonra hazırladığı, sevilen bestecilerin en sevilen eserlerinden oluşan 80 eserlik arşiv albüm şimdi Esen Müzik etiketiyle müzik marketlerde! 10 bestecinin, en sevilen eserlerinden oluşan “Yüzyılın Şarkıları” isimli projede; Zeki Müren, Neveser Kökdeş, Selahattin Pınar, Yesari Asım Arsoy, Saadettin Kaynak, Arif Sami Toker, Muzaffer İlkar, Cevdet Çağla, Şekip Ayhan Özışık ve Avni Anıl’ın eserleri yer alıyor.
1984 yılında ilk albümü “Sen Sözden Anlamaz Mısın?” ile müzik dünyasına giriş yapan, ileride hayranları tarafından “Yaşayan Efsane” olarak adlandırılacağını bilmeden yola koyulan Cengiz Kurtoğlu, 27. albümü “Saklı Düşler” ile hayranlarının karşısına çıkıyor. Yaşayan Efsane’nin “Saklı Düşler” albümünde, on şarkı yer alıyor. Cengiz Kurtoğlu’nun yorumuyla unutulmaz şarkılar arasına girecek olan “Saklı Düşler” Anıl Erol’a, “Kül” Barış Bilgili’ye ait.
Gri’nin 50 tonu
Tüm dünyada çok satan erotik romanın aynı adla sinema uyarlaması olan “Grinin Elli Tonu” pek çok ülkede vizyona girmeden biletleri satılan, merakla beklenen film, sinema eleştirmenlerimizin gözünde sınıfta kaldı. Sinema eleştirmeni Atilla Dorsay, filmi, özellikle burjuva kadınlarının ilgisini çekmek için yazılmış yüzeysel bir seks romanının daha da yüzeysel bir biçimde sinemalaşması olarak niteledi. Dorsay, “Grinin Elli Tonu filmini gerçek sinemaseverlerin olduğu kadar genel geçer sinema seyircisinin de pek ilgilendireceğini sanmıyorum, belki yeniyetmelerin dışında...” yorumunu yaptı. Ali Ulvi Uyanık da filmin genç kadınlara yönelik ticari bir film olduğunu belirterek “Sıkıcı, hem de çok sıkıcı bir film...” dedi. Sinema dergisi Altyazı’nın eleştirmeni Berke Göl ise “Tartışmalı olabilecek içeriğini fazlasıyla yumuşatan, evcilleştiren ve hikâyesinin gerektirdiği cesaretten yoksun bir film. Sözde sınırları zorlayan bir ilişkiyi tasvir edecekken kendisi sınırları zorlamaktan kaçındığı için yüzeysel kalıyor ve film gitgide etkisini yitiriyor” dedi. SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) üyesi Banu Bozdemir de Twitter hesabında “Grinin Elli Tonu, tonunu ayarlayamamış ya da fazlaca yumuşak tutmuş bir film. Kısaca tatmin etmedi!” görüşünü paylaştı. E. L. James’in romanından Sam Taylor-Johnson’ın beyazperdeye aktardığı filmde, başrolü Jamie Dornan ve Dakota Johnson paylaşıyor. “Grinin Elli Tonu” üçlemesi yayımlandığından bu yana tüm dünyada 51 dile çevrildi, e-kitap ve baskı olarak 100 milyonun üzerinde satış yaptı. Filmin gösterimi, “pornografik” olduğu gerekçesiyle Malezya’da yasaklanmıştı.
Gupse Özay Yazdı ve Oynadı... Delikanlı Deliha’nın Öyküsü O’nun adı Deliha... Aslında Zeliha ama mahalleli ona Deliha diyor. Atarlı giderli, saf, temiz kalpli ve biraz da deli, serseri bir kız. Kız oğlan kız aslında. Babasını kaybettikten sonra annesi ve anneannesi ile birlikte yaşıyor Zeliha. Bakımsız, fırlama ve Kenan İmirzalıoğlu’na (posterine) aşık. Bir gün mahallelerine dükkan açan Şirinceli erkek kardeşlerden yakışıklıca olana aşık oluyor Zeliha. Fakat standart kız tipinden çok uzak olan Zeliha, elemanın ilgisini bir türlü çekemiyor. Sonra mı ne oluyor? Hepsi ve fazlası, bir kahkaha tufanı olan Deliha filminin içerisinde yer alıyor.Yalan Dünya’da Nurhayat olarak sevdiğimiz, benimsediğimiz, son yılların en iyi oyuncularından biri olan, mimiklerini müthiş kullanan Gupse Özay, bir başka yeteneğini daha ortaya çıkarıyor. Yazarlık çizerlik... Deliha’nın hikayesini ve senaryosunu kaleme alan Gupse Özay, filmde Zeliha’nın kendisine de hayat veriyor.