OKKA AĞUSTOS 2015

Page 1



2149-3707

Sahibi: Baygenç Ajans Medya Ltd. Şti. adına: Mehtap Üzümcü Genel Yayın Yönetmeni: Hasan Bayır Yazı İşleri Müdürü: Mehtap Üzümcü Görsel Yönetmen: Jan Paçal Alanya Temsilcisi: Arslan Bayır Aydın Temsilcisi: Kadri Güler Burdur Temsilcisi: Mustafa Arslan Fethiye Temsilcisi: Ömer Tutar Roma/İtalya Zeki Ayık Hukuk Müşaviri: Av. Erhan Öztürk Reklam Grup Koordinatörü: Neşe Murat Dağı Tel: 0242 321 92 22-24 Yönetim Yeri: Yeşilbahçe Mah. Metin Kasapoğlu Cad. Hacı Hatice Apt. 7/3 ANTALYA Tel: 0242 321 92 22-24 Mail: info@baygenc.com.tr okkahaber.com facebook.com/groups/okkahaber Basıldığı Yer: Başak Matbaa Anadolu Bulvarı Meka Plaza No:5/15 Gimat Yenimahalle / ANKARA


襤癟indekiler

Sayfa: 12

Sayfa: 34

Sayfa: 14

Sayfa: 38

Sayfa: 22

Sayfa: 32

Sayfa: 40

Sayfa: 58

Sayfa: 44

Sayfa: 68

Sayfa: 72

Abone olun Ailemize kat覺l覺n

Sayfa: 4


EDİTÖRDEN Hasan Bayır

GERİLİM POLİTİKASI 7 Haziran seçimleriyle Türkiye’de yaşayan herkes bundan sonra her şey çok daha güzel olacak diye düşünürken tam tersi oldu. Seçimlerden hemen sonra yavaş yavaş gerilim tırmandırıldı ve bugüne kadar getirildi. Artan gerilimin kendiliğinden olduğunu söylemek imkansız,tüm olanlar planlı bir gerilim politikasının sonucu. Birileri hazırlanmış olan senaryoyu uygulamaya koydu ve başarılı oldu. Bu gerilim 1980 öncesi gerilimden çok daha tehlikeli. Ülkemizin birlik ve bütünlüğünü tehdit ediyor. Siyasi kutuplaşmalar Cumhuriyet tarihinde hemen hemen her dönemde oldu, beraberinde kan da aktı. Ancak şu andaki gerilim hepsinde farklı. Ülkenin geleceğini tehlikeye sokacak şekilde sürekli artıyor. Bu durumdan hepimiz endişe duymalıyız... Bu andan itibaren insanlarımızı birbirine düşman yapanların ekmeğine yağ sürüleceğini bilmeliyiz. Gerilimi tırmandıracak bir hareket beraberinde çok daha büyük bir kaosu da doğuracaktır. Bu gerilim politikasını kimler neden isteyebilir ? Kimler bu gerilimden fayda sağlayacaktır ? Bu ve buna benzer soruları sormalıyız kendimize. Duygulardan çok aklımızı öne çıkarmalıyız. Her duygusal yaklaşımlar, intikamcı adımlar, ortalığı karıştırıp seyir balkonlarına çıkmış, olan biteni seyreden, ellerini keyifle ovuşturanların işine geliyor. Özellikle infial uyandıran şehit haberleri sonrası herkes elinde fitili ateşlenmiş bir bomba ortalıkta düşman arar hale geldi. Demek ki toplumu ateşlemeyi başaranlar bunun nasıl olacağını da planlamışlar.

Tepkimizi ortaya koymamız doğaldır. Gencecik çocuklarımızın şehit edilmesine seyirci kalacak değiliz. Ancak tepkimizi ortaya koyarken, haklı tepkilerin provoke edileceğini de unutmamak gerekir. Protesto edenlerin arasına sızanların, kalabalığı yönlendirenlerin olabileceğini bilmeliyiz. Çığırından çıkan bir gösteri sonrası olabilecekleri düşünmek bile istemiyorum. En son Alanya ve Manavgat’ta yaşanan olaylar bunun en güzel örneğidir. Günahsız insanların ölümüyle sonuçlanacak bir eylem artık eylem olmaktan çıkmış olacaktır. Sağduyulu olmalıyız, tepkimizi ortaya koymalıyız. Ancak birilerinin işine gelecek kontrolden çıkmış bir ortamın yaratılmasına fırsat vermemeliyiz. Ülkenin birlik ve beraberliğini isteyen bizlerin çok dikkatli olması gerekiyor. Daha önceki yıllarda kardeşin kardeşi vurmasını isteyenler buna benzer olayları defalarca denedi ancak amaçlarına ulaşamadı, ulaşamayacaktır da. Her şey sağ duyu sahibi ülkesini, milletini seven bizlerin atacağı adımlara bağlı. Bir lafımda bu tehlikeli planları yapanlara olacak ; kirli ellerinizi ülkemizden, milletimizden çekin, ne olursa olsun milletimiz açmış olduğunuz yaraları kapatacak birlik ve berberlik içinde yoluna devam edecektir. Kurban Bayramına girdiğimiz şu günlerde gencecik evlatlarımızın, vatanımızın, bu kirli oyuna kurban edilmemesi huzurun ve barışın Ülkemizden eksik olmaması en büyük temennimiz olsun. Sevgiyle kalın İyi Bayramlar..



“Ah şu daktilo, onunla son buluşmamız gibi”

OKTAY AKBAL Bir süre tedavi gördükten sonra Muğla’nın Ula ilçesi Akyaka beldesinde bulunan evinde dinlenmeye çekilen Türk edebiyatının usta kalemlerinden, gazetemiz yazarı Oktay Akbal (92) yaşamını yitirdi. Akbal, Akyaka Mezarlığı’nda son yolculuğuna uğurlandı. Türk edebiyatında yaprak dökümü sürüyor. Yaşar Kemal, Fikret Otyam, Tarık Dursun K. gibi nice usta kalemin aramızdan ayrıldığı bu yıl, Oktay Akbal da yaşama gözlerini yumdu. “Hiroşimalar Olmasın”, “Önce Ekmekler Bozuldu”, “Suçumuz İnsan Olmak” gibi Türk edebiyatına damga vuran eserleri kaleme alan, gazetemizde de uzun yıllar köşe yazarlığı yapan Akbal, Akyaka’da yaşamını sürdürüyordu. Ancak son aylarda durumunun birkaç kez ağırlaşması üzerine hastaneye kaldırılmış, daha sonra ise evinde dinlenmeye çekilmişti. 20 Nisan 1923 tarihinde İstanbul’da doğdu. Avukat Salih Şehabettin Bey’in oğlu, ilk gerçekçi Türk romancılardan Ebubekir Hâzım Tepeyran’ın ana tarafından torunudur. Kumkapı’daki Saint Benoit Fransız Lisesi’nde başladığı ortaöğrenimini, 1942 yılında İstiklal Lisesi’nde bitirdi. Bir süre İstanbul Üniversitesi Hukuk (1944) ve Edebiyat (1946) fakültelerine devam etti, ancak yüksek öğrenimini yarıda bırakarak kendini yazarlığa verdi. 1943 ve 1944 yıllarında Servet-i Fünun Uyanış dergisinde sekreterlik, 1947 ve 1951 yılları arasında Millî Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’nda memurluk yaptı. Fakat yaşamını asıl anlamda gazetecilik yaparak kazanmıştır. 1939 ve 1940 yıllarında Yeni Sabah ve İkdam gazetelerinde çevirileri ve öyküleri yayımlanmıştır. 1944 ve 1946 yılları arasında Vakit gazetesinde eleştiriler ve tanıtma yazıları yazmıştır. Büyük Doğu dergisinde her hafta Dünya Fikir Sanat Hareketleri sütununu yazmış, 1951 ve 1956 yılları arasında Vatan gazetesinde, düzeltmen, sekreter ve yazı işleri müdürü olarak çalışmıştır. 1956’da köşe yazarlığına başlamıştır. 1969 yılından bu yana (kısa bir dönem Milliyet gazetesinde yazdı) Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığını sürdüren yazarımız Oktay Akbal, hastalığının ilerlemesi üzerine bu yılın başlarında yazılırına ara vermişti. Garipler Sokağı ve Bizans Definesi adlı kitapları Rusçaya; Dondurmalı Sinema Sırpçaya çevrildi. Suçumuz İnsan Olmak adlı kitabı Erdoğan Tokatlı yönetiminde 1986 yılında filme çekildi.

Son yazısı: Huzur Ne oluyor bana. Deprem mi, yer sarsıntısı mı, dışardan gelen kamyon sesi mi? Ama bir şey var, içimde bombalar patlatıyor. Kurtuluş artıyor. İstanbul’un Kurtuluş’u değil de bambaşka... Sonunda çareyi buldum. Yazmak, yine yazmak. Okurlara değil kendime. Hep kendimle konuşmayı, dertleşmeyi istemişimdir. Birkaç uzun süren hastalık geçirdim. Biliyorum bir süredir ayakta da durmak zorluğundan odamdan, daha doğrusu koltuğumdan ayrılamıyorum. Bu benim bugünkü hikâyemin başlangıcı. Bir başlarsın, tutamazsın sonra. Gider gider, gittikçe ilerler. Hani bir başlasam derler ya. Başla, bitirse o olacak. Kime seslendiğini biliyorsa doğru, ya kimseyi ilgilendirmiyorsa sözcüklerinin yan yana gelmesi. Olsun, öyle de olsa bir anlamı vardır. Bu anlam sözcüğü çok şey ifade ediyor. Bir aramakla geçer yaşam derler. Yaşamın kendisi de bir aldatmaca değil mi? Ben masalları sevmem. Hep iyiye güzele doğru yazılar yazıp içimi dökerim. Olanca içtenlikli aydınlığımla. Bir an ölüm gelmeli dersin. Ama gelmez. Onun da bir sırası mı vardır insana sunduğu. O kadar işte; otur kitabını oku, dışarısını seyret. Bak bir dost geldi durup dururken beni o eskimiş günlere götürdü. Becerdi ama içimde umut diye bir şey varsa, onu da yıktı, çökertti. Niye hep kendin, hep kendi duyarlılığın mı? Sen de benim gibi düşünmüyor musun; bu şubat, ya da mart sabahında pencereyi aç biraz soluk al. Nefes nefese tıkanmaktan sıyır kendini. Bu bir hasta raporu gibi. Gerçekte hepimiz hastayız, ölçüden ölçüye. Ah şu daktilo önünde bir daha. Yıllar geçmiş sanki, onunla son buluşmamız gibi. Bitir sen şu karmakarışık duyguları, bir huzur bulabilsem...


Kahvehanede cinnet: 2 ölü

50 örgüt ile barış bloğu

DİSK Akdeniz Bölge Temsilciliği, KESK Şubeler Platformu, Antalya Tabip Odası, CHP Kepez ve Muratpaşa ilçe örgütleri, HDP, ESP, SYKP il örgütleri ile HDP Antalya Milletvekili Saruhan Oluç, Aziz Nesin’in oğlu Yazar Ahmet Nesin’in de aralarında bulunduğu yaklaşık 50 örgüt bir araya gelerek “Barış Bloku” oluşturdu. Cumhuriyet Meydanı’nda bir araya gelen kalabalık adına açıklama yapan Prof. Dr. Taha Karaman, “Kirli siyasete karşı barışı, özgürlüğü, demokratik yaşamı savunan Antalya’daki sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, meslek ve emek odaları ile STK’lar olarak bugünden itibaren Barış Bloku’nu ilan ediyoruz. Girişimimizin temel hedefi ülkemizi savaşa sürüklemeye çalışanların karşısına dikilmek Türkiye içinde ve Orta Doğu’da barışı savunmaktır” dedi.

Antalya’nın Alanya İlçesi’nde kahvehanede otururken cinnet getiren bir kişinin tabancayla ateş ettiği 3 kişiden 2’si öldü, 1’i ağır yaralandı. Açılan ateş sırasında başına isabet eden kurşunla ağır yaralanan Mehmet Ali Aygirin olay yerinde, Güral Onur da kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Ağır yaralı Yusuf Küskü ise özel bir hastanede tedaviye alındı. Kahvehanedeki diğer kişilerin tabancayı elinden aldığı Sedat K., 06 VRK 06 plakalı aracıyla olay yerinden uzaklaştı. Kahvehaneye gelen polis olay yerinde inceleme yaparken, aramalar sonucu Sedat K., evinin yakınlarında gözaltına aldı. Şüphelinin sorgusunun sürdüğü belirtildi.

Bergamot unutulmaya yüz tuttu

Antalya Ticaret Borsası Meclis Üyesi, Aromatik (ıtırlı) Bitkisel Ürünler ile Reçel ve Pekmezciler Meslek Komitesi üyesi Necmi Alpagot, bergamot meyvesinin Antalya’da unutulmaya yüz tuttuğunu söyledi.Firma olarak Antalya’nın yöresel lezzeti bergamot reçeli yaptıklarını ancak ürün bulmakta zorluk yaşadıklarını kaydeden Alpagot, “Bergamot aromasıyla sevilen bir lezzet. Ancak dikimi yapılmadığı için unutulmaya yüz tutmuş bir meyve. Turunçgil ailesinden olan bergamotun reçelini yapıyoruz, kabuğunu çay firmaları aroma verici olarak kullanıyor. Yurtdışından da çok talep gören bir Akdeniz meyvesi olan bergamotu ne yazık ki bulmakta zorlanıyoruz” dedi.

Zabıta Teşkilatı 189 yaşında

Cumhuriyet Meydanı’nda gerçekleşen törende, Büyükşehir Belediyesi Zabıta Dairesi Başkanlığı, Muratpaşa, Kepez, Konyaaltı, Döşemealtı ve Kepez ilçeleri Zabıta Müdürlükleri Atatürk Anıtı’na çelenk koydu. Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın ardından konuşma yapan Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanı Muharrem Kavurkacı, bir dünya kenti olan Antalya’nın huzuru, refahı ve daha iyi yaşam alanı kazanması için onuruyla, şerefiyle, alnının teriyle hizmet etmeye çalıştıklarını ifade etti. .

UAÜ, Azerbaycanlı öğrencileri ağırladı

Uluslararası Antalya Üniversitesi (UAÜ), Yaz Okulu çerçevesinde Azerbaycan’ın başkenti Bakü’den gelen genç sporcu öğrencileri ağırladı. Antalya’da beş kıta ve 86 ülkeden öğrenciye sahip olan Uluslararası Antalya Üniversitesi (UAÜ), uluslararası birçok alanda eğitim ve bilim faaliyetlerinin yanı sıra sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlerine de devam ediyor. UAÜ Sürekli Eğitim Merkezi’nce düzenlenen “AIU Summer School” (UAÜ Yaz Okulu) çerçevesinde Bakü’den gelen genç sporcu öğrenciler, üniversitenin UAÜ Spor Birimi öncülüğünde hem Antalya’yı gezdi, hem de uluslararası yaz gençlik futbol turnuvası çerçevesinde dostluk maçları yaptı.


İntihar notuna ömür boyu hapis...

Hastalara evde bakım

Kendisini aldattığından şüphelendiği eşi Gökhan Ceylan’a, ‘Çocuklarımla birlikte tüpü açıp intihar edeceğim’ diye yazdığı mesajı, tüp fotoğrafıyla WhatsApp’tan gönderen Nadire Ceylan hakkında, ‘tasarlayarak yakın akrabayı öldürmeye teşebbüs’ suçundan ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası istemiyle dava açıldı. Muayene edilen Nadire Ceylan ile çocuklarının, ocakta açık tüpten kaynaklanan sağlık sorunu yaşanmadığı tespit edildi. Gözaltına alınan Nadire Ceylan, “Beni ve çocuklarımı kurtardınız ama bu son olmayacak, çocuklarımla öleceğim” diye ifade verdi. Ceylan çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.

Gazipaşa Toplum Sağlığı Merkezi Sorumlu Hekimi Fırat Köse, Gazipaşa Toplum Sağlığı Merkezi’ne bağlı Evde Sağlık Hizmetleri Birimi’nin çalışmaları hakkında bilgi verdi. 1 doktor, 4 hemşire ve 1 şoförün görev yaptığı birimin 14 Nisan 2015 tarihinden bu yana hizmet verdiğini belirten Köse, “Birimimizin bugün itibariyle, 94 kadın, 57 erkek olmak üzere toplam da 151 kayıtlı hastası bulunmaktadır. Birimimiz Gazipaşa Merkez dahil Yeniköy’den Yakacık’a kadar 361 hastaya hizmet verdi” dedi.

Ölümün kıyısında organ bekliyor

Bayazıt 150 bin misafir ağırladı

Kepez Belediyesi’nin yaptırdığı Erdem Bayazıt Kültür Merkezi, geçen sezon 150 bin misafiri ücretsiz olarak ağırladı. Kepez Belediyesi’nin 2012 yılında Antalya’ya kazandırdığı Erdem Bayazıt Kültür Merkezi, geçen sezon 150 bin misafiri ücretsiz olarak ağırladı. İlçenin ilk kültür merkezi olarak Sakarya Bulvarı üzerine kurulan merkezde, 2014- 2015 sezonunda 160 ayrı kültürel, sanatsal, akademik, sosyal ve eğitim etkinlikleri ücretsiz olarak düzenlendi. Açıldığından bu yana 400 bin Antalyalıyı ağırlayan merkez, Kepez’in özellikle kültür yaşamına büyük katkı sağladı. Gösterilerini bu merkezde yoğunlaştıran Kepez Belediyesi Tiyatrosu, sezonlarda en az birer büyük ve küçük seyirciler için yeni tiyatro oyunları hazırlıyor. Ücretsiz olarak perdelerini açan topluluk, merkezin popüler olmasını sağlayan en önemli etken olarak karşımıza çıkıyor.

AKDENİZ Üniversitesi Hastanesi’nde 9 aydır yatan 23 yaşındaki Selim Bayram, uygun verici bulunursa kalp ve böbrek nakli olacak. Trabzon’da oturan Selim Bayram’a, henüz 2 yaşındayken kronik böbrek yetmezliği teşhisi konuldu. 7 yıl ilaç tedavisi gören Bayram, 14 yıl önce de hemodiyalize başladı. Haftanın üç günü 4 saat diyalize giren Selim Bayram, bir süre önce kalp yetmezliği de çekmeye başladı. Sağlığına kavuşabilmesi için tek çaresi organ nakli olan Bayram, şimdi aynı anda kalp ve böbrek nakli olmayı bekliyor. Selim Bayram, uygun donör bulunursa Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’nde kalp ve böbrek nakli olacak. Bayram “Doktorlarımızın söylediğine göre organ bağışında düşüş var. Bir bağışla bir can kurtarabilirsiniz” dedi.

Yunanistan diye Antalya’ya...

Gazipaşa İlçesi sahilinde yakalanan Pakistan uyruklu 10 kaçağın, “Yunanistan’a geldik” diye kandırıldıkları ortaya çıktı. Gazipaşa İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri ihbar üzerine önceki gün öğle saatlerinde Yakacık Mahallesi’ne operasyon düzenledi. Burada yapılan araştırmada Pakistan uyruklu tamamı erkek 10 kaçak yakalandı. Karakola getirilen kaçaklar dün adliyedeki işlemlerinin ardından sınırdışı edilmek üzere Antalya Yabancılar Şube Müdürlüğü’ne gönderildi. Kaçaklar ifadelerinde bir organizatör ile kendilerini Yunanistan’a götürmesi için kişi başı 1500’er dolara anlaştıklarını aktardı.


Uyuşturucu Koordinasyon Kurulu toplandı

Gördüğü şiddet nette yayınladı

Alanya İlçesi’nde oturan 22 yaşındaki Kübra Yılmaz, eski sevgilisinden gördüğünü iddia ettiği şiddeti güvenlik kamera kaydı ve fotoğraflar eşliğinde kendi blog sayfasında anlattı. Bu sırada Kübra Yılmaz, evin yaklaşık 300 metre uzağında, kendisine şiddet uyguladığını öne sürdüğü Serdar D.’nin çalıştığı bir tur şirketine ait minibüsü gördü. Yılmaz’ın uyarısı üzerine duran jandarma ekipleri, park halindeki minibüsün yanına gitti. Serdar D.’nin de minibüsün yakınlarındaki bir bankta oturduğunu gören jandarma, şüpheliyi gözaltına aldı.

“Antalya İl Uyuşturucu Koordinasyon Kurulu” 2015 yılı 2. dönem toplantısı yapıldı. Toplantıda Ruh Sağlığı Programları, Tütün ve Diğer Bağımlılık Yapıcı Maddeler Şube Müdürü Uzm. Dr. Remziye Nur Eke tarafından üye kurumların 2015 yılı ilk altı ayı içerisindeki uyuşturucu ile mücadele kapsamında yapmış olduğu çalışmalar ile “Uyuşturucu Acil Eylem Planı 2015-2018” çerçevesinde Kurum ve Kuruluş sorumluluklarını içeren sunum yapıldı. Sunumun ardından; Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği İdari Hizmetler Başkanı Dr. Abdullah Memiş tarafından “Madde Kullanım Bozukluklarının Ayaktan Tedavi Modeli” pilot çalışması olan “DanTe” projesinin anlatıldığı sunum gerçekleştirildi.

Kaleiçi çiçek açtı

66 sanıklı davada tutuklu kalmadı

2 Aralık’ta elebaşılığını ‘Hacı Ağabey’ olarak tanınan ‘İbrahim H.P.’nin yaptığı öne sürülen suç örgütüne yönelik operasyon yapıldı. Antalya merkezli, Isparta ve Diyarbakır’daki adreslere yapılan eş zamanlı operasyonda 67 kişi gözaltına alındı. Silahlı suç örgütünün emlak, oto alım- satım adı altında tefecilik suçunu işlediği, borcunu zamanında ödeyemeyenlerin mal varlıklarının ise baskı ve tehdit kullanmak suretiyle nitelikli yağma yoluyla ellerinden aldığı, suç örgütü aleyhine ifade verenlere de baskı yaptığı iddia edilen sanıklardan 26’sı tutuklandı, 41 kişi tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Yargılama sonunda mahkeme, sanıkların tutuksuz yargılanmasına karar verdi. Bu kararla 66 sanıklı davada, 9 ayda tutuklu sanık kalmamış oldu.

Kaleiçi’nin çiçeklerle güzelleştirme kararı alan Antalya Ticaret ve Sanayi Odası projesini hazırladı. Mermerli Sokak ile Mermerli Banyo Sokağın kesiştiği noktadan, Mermerli Sokak ile Uzun Çarşı Sokağın kesiştiği noktaya kadar, yaklaşık 132 metre mesafeli bölgede peyzaj düzenlemesi yapılarak çiçeklendirilecek. Kaleiçi’nde keşif çalışmaları yapılarak ve Mermerli Sokak ile Mermerli Banyo Sokağın kesiştiği noktadan, Mermerli Sokak ile Uzun Çarşı Sokağın kesiştiği noktaya kadar, yaklaşık 132 metre mesafeli bölgede peyzaj ve çiçeklendirme projesinin uygulanmasına karar verildi.

Tarihi yaşayarak öğreniyorlar

Antalya’nın Finike İlçesi’nde çocuklara tarihin önemini anlatmak amacıyla ‘Çocukların Limyrası’ etkinliği düzenleniyor. Tarihi yüzyıllar öncesine dayanan Limyra Antik Kenti’nde tiyatro, maket, dans ve kukla gibi çalışmalar yapan yöre çocukları, hem eğleniyor hem öğreniyor. Limyra Antik Kenti’nin bulunduğu Saklısu Mahallesi’ndeki kazılara paralel yapılan etkinlik hakkında bilgi veren Prof. Dr. Zeynep Kuban, insanların arkeolojiyle bağ kurmalarını istediklerine dikkati çekti. “Bu yapıların geçmişten günümüze geldiğini ve geleceğe dair bilgi sakladığını öğretmek istiyoruz” dedi.


Çavuşoğlu, adaylık başvurusunu yaptı

Baykal 11’inci kez aday adayı

CHP eski Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal, 11’inci kez milletvekili aday adaylık başvurusu yaptı. Aday adaylık dosyası dün parti genel merkezine ulaştırılan 77 yaşındaki Baykal, haziran seçimlerinin ardından en yaşlı üye sıfatıyla geçici meclis başkanlığı yapmıştı. Antalya’da 7 Haziran seçimlerinde milletvekili listelerini ön seçimle belirleyen CHP’de, milletvekili seçilen ilk 5, hızlı davrandı. 7 Eylül’de sona erecek aday adaylık müracaatının son günlerini beklemeyen milletvekilleri Niyazi Nefi Kara, Çetin Osman Budak, Mustafa Akaydın, Devrim Kök’le birlikte CHP eski Genel Başkanı Baykal da parti genel merkezine aday adaylık dosyalarını teslim etti.

3 dönem kuralı nedeniyle haziran seçimlerinde liste dışı kalan Dışişleri eski Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 1 Kasım’da yenilenecek seçimler için adaylık başvurusunda bulundu. Haziran seçimlerinin ardından kurulan seçim hükümetindeki görevini Feridun Sinirlioğlu’na devrederek meclisten ayrılan Dışişleri eski Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, yeniden milletvekili aday adayı oldu. Partisinde uygulanan üç dönem kuralı nedeniyle 7 Haziran seçimlerinde liste dışı kalan Çavuşoğlu, 1 Kasım’da yapılacak seçimlerde tekrar milletvekili listesinde yer almak için partisinin adaylık başvuruları için açıkladığı takvimin son gününde genel merkeze başvurusunu gerçekleştirdi. Çavuşoğlu, 2002, 2007 ve 2011 seçimlerinde olduğu gibi memleketi Antalya’dan adaylık başvurusunda bulundu.

Ölüme götüren tecavüz

Antalya cezaevi için şok iddia

HDP Antalya Milletvekili Eş Genel Başkan Yardımcısı Saruhan Oluç, Antalya L Tipi Cezaevi’nde farklı illerden nakil yapılan tutuklu ve hükümlülerin kötü muamele ve işkenceye maruz kaldığını iddia etti. Oluç, 27 Ağustos’ta 40 kadar cezaevi infaz görevlisinin koğuşa girdiğini, tutuklu 62 yaşındaki M.E.’nin pantolonunun indirilerek dövüldüğünü öne sürdü.HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Saruhan Oluç, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun yanıtlaması talebiyle verdiği yazılı soru önergesinde, Antalya L Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu ve hükümlülere uygulandığını öne sürdüğü şiddetin endişe verici boyutta olduğunu söyledi. iddia etti.

Kendisini hastaneye götüren kocasının arkadaşı Mehmet Şah’ın tecavüzüne uğradığı öne sürülen 2 çocuk annesi Semra Zort, 20 kutu hapla yaşamına son verdi. Tutuklanan Şah, suçlamayı kabul etmedi. Antalya’da eşi kısa süreliğine hapse giren 2 çocuk annesi 21 yaşındaki Semra Zort, rahatsızlanınca hastaneye gitmek istedi. Semra Zort kendisini hastaneye götürmesi için kocasının arkadaşı evli ve 2 çocuk babası fırın işçisi 27 yaşındaki Mehmet Şah’ı aradı. Kadını hastaneye götüren Şah, iddiaya göre dönüşte ormanlık alanda Zort’a tecavüz etti. Semra Zort, geçen mayıs ayında evinde 20 kutu hapı içerek yaşamına son verdi. Mehmet Şah ise Semra Zort’a tecavüz ettiği iddiasıyla tutuklandı.

Su deposu görünümlü baz istasyonu

Demre’nin Karabucak mahallesi Atatürk caddesi üzerinde bulunan 5 katlı bir apartmanın çatısına, 9 temmuz tarihinde bir GSM şirketine ait su deposu görünümünde baz istasyonu yerleştirildi. Mahallede yaşayan vatandaşlar durumu fark ederek yine tepki göstermek istedi. Emniyet ekiplerinin güvenlik önlemi aldığı olayda şirket yetkilileri çalışmalarına devam ederken, mahalle sakinleri istasyonun kurulmaması için imza topladı. 126 imza toplayarak savcılığa başvurduklarını söyleyen mahalle muhtarı Cengiz İkiz,” bu istasyonun kurulmasının önlenmesini talep ediyoruz” dedi.


30 AĞUSTOS

ZAFER BAYRAMI


11

30 Ağustos Zafer Bayramında Antalya teröre karşı birlikte yürüdü. Yürüyüş Antalya Şehit Aileleri ve Gazileri Derneği, Yörükler Derneği, Antalya Anadolu Hemşeri dernekleri Platformu, Türkiye Kamu Sen Konfederasyonu, Birleşik Kamu- İş Konfederasyonu, Şah-ı Merdan Alevi Derneği, Antalya Muhtarlar Derneği tarafından düzenlendi. Zafer Bayramı kutlamaları sabah saatlerinde Cumhuriyet Meydanı’ndaki Ulusal Yükseliş Anıtı’na çelenk bırakılmasıyla başladı. Antalya Valisi Muammer Türker, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel ve Antalya Garnizon Komutanı Tuğgeneral Mustafa Kaya anıta çelenk sundu. Anıta çelenk sunumu öncesi Cumhuriyet Meydanı’na gelen CHP Antalya milletvekilleri Niyazi Nefi Kara ve Çetin Osman Budak, Antalya Valisi Muammer Türker, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel ve Antalya Garnizon Komutanı Tuğgeneral Mustafa Kaya ile selamlaştı. CHP Antalya Milletvekili ve eski Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı olan Mustafa Akaydın, Antalya valisi ve garnizon komutanına selam verirken, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’le selamlaşmadı. İkili program boyunca yan yana gelmemeye özen gösterdi. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’e selam vermemesi ile ilgili konuşan CHP Antalya Milletvekili Mustafa Akaydın, Menderes Türel’in daha önceki bir açıklamasında kendisini gördüğünde selam vermesin dediği için selam vermediğini söyledi. Çelenk sunumunun ardından 30 Ağustos programı valilik bahçesinde düzenlen kokteyl ile devam etti. Vali Türker, tebrikleri kabul ettikten sonra Cumhuriyet Caddesi’ndeki kutlamalara geçildi. Buradaki kutlamalarda ellerindeki bayraklarla caddenin her iki tarafında yer alan öğrenciler görsel bir şölen sergiledi. Tören sırasında Vali Muammer Türker, Büyükşehir Belediye Başkanı Türel ve Garnizon Komutanı Kaya, araç üzerinde halkı selamladı. Bando eşliğinde İstiklal Marşı ile bayrağın gönderen çekilmesinin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 30 Ağustos Zafer Bayramı mesajı okundu. Tören sonunda bütün kamu kurum ve kuruluşlarının resmi geçit töreni yapıldı. Törene, Antalya Valisi Muammer Türker, Belediye Başkanı Menderes Türel, Antalya Garnizon Komutanı Tuğgeneral Mustafa Kaya, CHP Antalya Milletvekilleri Niyazi Nefi Kara, Mustafa Akaydın, Çetin Osman Budak, Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal, İl Emniyet Müdürü Cemil Tombul, bürokratlar, Sivil Toplum Kuruluşları ve çok sayıda vatandaş da katıldı.


Din görevlileri için askerlik kanun teklifi hazırlandı

İMAM ASKERLER Din-Bir-Sen’in hazırladığı yasa teklifinde, “asker imamların”, bağlı bulundukları kıtaların emrine “din görevlisi” olarak atanmaları, kışla dışında üniforma giymeden, imamlık yaparak ve maaşlarının üçte birini alarak askerlik yapmaları öngörülüyor. Din-Bir-Sen adlı din görevlileri sendikası, imam ve müezzinlerin askerliklerini “din görevlisi” olarak yapmaları için kanun teklifi hazırladı. Her yerden ölüm haberlerinin geldiği bugünlerde, hazırladıkları teklife göre, imam ve müezzinler kıtalarına “din görevlisi” olarak atanacak ve askerliklerini kışla dışında üniforma giymeden, “asker imam” olarak cübbe ve sarık giyerek yapacaklar! Kısa adı Din-Bir-Sen olan Özerk Diyanet Vakıf Çalışanları Birliği Sendikası, bir kanun teklifi hazırlayarak, Diyanet personeli olan imam, müezzin ve kayyımların askerliklerini de “din görevlisi” olarak yapmalarını istedi. Demokratik Sendikalar Konfederasyonu (DESK) ve Din-Bir-Sen Genel Başkanı Lütfi Şenocak, askerlik konusunda tartışma yaratacak ilginç bir öneriyi gündeme taşıdı. Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde imam-hatip ve müezzin-kayyım açığı olduğunu ifade eden Şenocak, “Bu açık kapatılıyor, ancak belli bir süre sonra yeniden ihtiyaç ortaya çıkıyor. Toplumun dini kuruluşlara ve müesseselere olan talepleri arttıkça din görevlileri açığa da artıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde imam-hatip ve müezzin-kayyım kadrolarında görev yapan din görevlileri, askerliklerini imam-hatip ve müezzin-kayyım olarak yapmalıdır. Bununla ilgili yasal düzenleme yapılabilir. Mecliste grubu bulunan siyasi parti milletvekillerinin Meclis’e taşıyacağı bir önerge ile yasal düzenleme rahatlıkla yapılır” dedi. Öğretmenlerin askerliklerini de sivil olarak “asker öğretmen” şeklinde sivil okullarda yapabildiklerini öne süren Şenocak, şunları söyledi: “Buna benzer bir düzenleme yapılabilir. Din görevlilerinin, askerliklerini sivil imam-müezzin şeklinde kışlada ve Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı birimlerde yapması halinde askerin motive edilmesi sağlanacaktır. Kışlada yaşanan pek çok olumsuz olayların ve davranışların önüne geçilecektir. Kışlada, askere dini öğütlerde bulunulması, Kur’an öğretilmesi, Hz. Peygamber’in ve sünnetin anlatılması, itaat ve insanın anlatılması askeri motive edecektir.” Kışlada cami ve mescitlerin kapatıldığı dönemlerin geride kaldığını ifade eden Şenocak, “Bu çerçevede sadece dini ibadetlerini yapan er ve erbaşların değil, aynı zamanda peygamber ocağında bulunan bütün er ve erbaşların dini anlamda eğitilmeleri zorunludur. Bu ordu, müslüman Türk milletinin ordusudur. Bu çerçeveden baktığımızda,


13

ordunun imanlı olması, dünya milletlerinin ordularını titretecek bir güce kavuşturulması demektir” diye konuştu. Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde imam-hatip ve müezzin-kayyım olarak görev yapan din görevlilerinin, Genelkurmay Başkanlığı personeli olarak askere alınmaları halinde askerlik süresi boyunca “din hizmeti sunmak” üzere görevlendirilmeleri için yasa teklifi hazırladıklarını belirten Şenocak, şöyle devam etti: “3 Maddelik bir yasa teklifi hazırladık. Bu teklifi geçici hükümete, siyasi partilere, Meclis Başkanlığı’na ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na resmi olarak ileteceğiz. Yasa teklifi ile din görevlilerinin kendileri ve aileleri bazı sıkıntılarından kurtulacakları gibi, devlet bundan kazançlı çıkacaktır. Devlet, askerde din görevlisi olarak görev yapanlara maaşlarının 3/1’ini ödeyerek bütçeyi rahatlatacaktır. Aynı zamanda sivil ibadethanelerde görev yaparak din görevlisi açığı kapatılacaktır. Umuyoruz ki, ilgili kurum ve kuruluşların dikkatini çekerek girişimde bulunmalarını sağlarız.” Din-Bir-Sen’in hazırladığı yasa teklifinde, “asker imamların”, bağlı bulundukları kıtaların emrine “din görevlisi” olarak atanmaları, kışla dışında üniforma giymeden, imamlık yaparak ve maaşlarının üçte birini alarak askerlik yapmaları öngörülüyor. 2006 yılında ise buyna benzer bir teklif daha hazırlanmış ancak ilgi görmemişti. Harp okullarına alınmayan imam hatip lisesi mezunları, Genelkurmay’a, “TSK’da din subayı olarak görev almak istediklerini” bildirdi. İlahiyat fakültelerinde TSK adına öğrenciler okutulabileceğini kaydeden dönemin İHL Mezunları ve Mensupları Derneği Genel Başkanı Yusuf Ziyaettin Sula, “Ordunun buna ihtiyacı var” dedi. Genelkurmay Başkanlığı’na, “Dünya Ordularında Din Subaylığı Raporu” sundukları söyleyen Sula, askere alkol, cesaret hapı veya zevkine hitap eden bazı vaatlerle geçici moral verilebileceğini belirterek, “Ancak ölüm söz konusu olduğunda bu tip uygulamaların çok uzun etkili olmayacağı açıktır. Şahadet, hem dini hem de askeri bir rütbedir. Muharip askerlere bu rütbenin şerefi ve ahirette kazanacakları anlatılmazsa, inandırılmazsa orduların harp gücü kesinlikle zayıflar” diye konuştu. Sula, 47 ülkenin silahlı kuvvetlerinde “din subaylığı” olduğuna dikkat çekti. Rapor sundular 2012 yılında ise başka bir olay yaşandı.Odatv bu olayı şöyle aktardı; “Türkiye, Afganistan’da hayatını kaybeden 12 şehidine ağlarken hükümete yakın gazeteler, 4. Kolordu Komutanlığı’nda yapılan resmi törende bir ayrıntıya dikkat çekti. Sabah Gazetesi’nden aktaralım: “Afganistan’da şehit düşen 12 asker için 4. Kolordu Komutanlığı’ndaki resmi törene ilk kez bir imam katıldı.” (21 Mart 2012, Sabah) Bu ayrıntı aynı haberde tam üç kez vurgulandı. Yandaş medyanın geneli de şaşkındı: “İmamın Kolordu’da ne işi vardı?”

12 şehidin duasını ettiren İmam Halil İbrahim Taşçı, herhangi bir camiden törene getirilmedi. Ankara Merkez Komutanlığı kadrosunda görevliydi. Yani İmam Taşçı, TSK personeliydi. Bakınız, sizi törenin bir gün öncesine götürelim. Hürriyet Gazetesi’nin 23. Sayfasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın personel alım ilanı var.Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın kadroya alacağı personel listesinde bir tane de imam var.İmamda aranacak nitelikler bölümünde şu yazılı: “Lise ve dengi okulların İmam Hatip Programı mezunu olmak.”Şu uyarı da var: “Branşı ile ilgili nazari bilgisi, uygulama yeteneği ve tecrübesini ölçen uygulamalı sınav yapılacaktır.” TSK bünyesinde görev yapan İmam Hatip mezunu imamlar da var. TSK onlardan teoride ve pratikte liyakat sahibi olduklarını gösteren birikime sahip olmalarını bekliyor. Bu imamlar şehitlerin dini usullerle son yolculuklarına hazırlanmalarına da nezaret ediyor. İmam Taşçı’nın cenazede bulunması bu sebeple tesadüf değil.” Din-Bir-Sen’in hazırladığı, 3 maddelik yasa teklifi şöyle: MADDE 1-21/03/1927 tarihli ve 111 Sayılı Askerlik Kanunu’na aşağıdaki ek madde eklenmiştir. EK-11 Sayılı Kanuna tabii olarak silah altına alınacak yükümlülerden Diyanet İşleri Başkanlığı’nda ve İlahiyat Fakültelerinde görev yapan 4 yıllık Dini Yükseköğretim mezunu görevliler, bu kanunun 10. Maddesinin 4. Bendinde belirtilen işlemlere tabii tutulmaksızın ihtiyaç fazlası olarak ayrılırlar ve temel askerlik eğitimini takiben bağlı bulundukları kıtaların emrine ‘Din Görevlisi’ olarak atanırlar. Diyanet İşleri Başkanlığı kadrolarında çalışan diğer fakülte, meslek yüksekokulu, ön lisans, imam-hatip lisesi mezunu görevliler ise temel askerlik eğitimini takiben kışla içinde mevcut camii, mescitlerde din hizmeti sunmak üzere veya Diyanet İşleri Başkanlığı’nın talebi Milli Savunma Bakanlığı’nın onayı ile ihtiyaç gösterilen yerlerde din hizmeti sunmak üzere ‘İmam-Hatip’ olarak görevlendirilirler. Askerlik yükümlülüğüne başlamadan önce Diyanet İşleri Başkanlığı ve İlahiyat Fakültelerinde çalışanların önceki memuriyetleri itibariyle hak kazandıkları maaşlarının kıta içerisinde görev yapmaları halinde 3/1’ni, kıta dışarısında görev yapmaları halinde 3/1’ni almaya devam ederler. Yükümlüler, Kışla dışarısında İmam-Hatip olarak görev yaptıkları sürece resmi elbise giyemez. Kışla dışarısında sürekli görevlendirilenlerin iaşesi karşılanmaz. Hizmet süresi, emsali erbaş veya erlerin hizmet süresi kadardır. Bu süre Askerlik Şubesi’nden sevk tarihinden başlar. Hizmetleri sırasında usulüne göre meslekle ilişkileri kesilenler geri kalan hizmetlerini erbaş veya er olarak tamamlamak üzere kıtalara sevk edilirler ve maaşları kesilir. MADDE 2-Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. MADDE 3-Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.


Şehit yüzbaşının ağabeyi Jandarma Yarbay Mehmet Alkan’ın sözleri olay oldu

YARBAY KRİZİ

Şehit olan Yüzbaşı Ali Alkan, 15 bin kişinin katıldığı törenle son yolculuğuna uğurlanırken cenazede şehit Yüzbaşı Alkan’ın yarbay ağabeyinin isyanı vardı... Jandarma Yarbay Mehmet Akan,’’Saraylarda 30 tane korumayla gezip, zırhlı arabalara binip ’Şehit olmak istiyorum’ diye bir şey yok’’ dedi. Bu sözler gündeme damga vurdu! Alkan’ın cenaze töreninde söylediği sözler için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Danışmanı Burhan Kuzu, “yarbay için soruşturma açılmalı” dedi. Şehit kardeşinin cenazesindeki çıkışı nedeniyle gündemde olan Yarbay Mehmet Alkan hakkındaki soruşturmanın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı hedef alıp suçladığı için de açılması istendi. Türkiye ‘nin gündemindeki isim Yarbay Mehmet Alkan hakkında Jandarma Genel Komutanlığı tarafından soruşturma başlatıldı. Alkan’la ilgili soruşturma başlatıldığını Sözcü gazetesi yazarı Saygı Öztürk “O yarbay aynen şunları söyledi” başlıklı yazısında soruşturmayı şöyle duyurdu: “Nitekim iftiralar anında başladı. Yarbayın “ PKK -HDP

ağzıyla konuştuğunu”, “PKK sözcülüğü yaptığını”, “Fethullah Terör Örgütü mensubu olduğunu” da öne sürdüler. Bu yalan, dolan, iftiralar bitmez. Daha buna yenileri eklenir. Bakarsınız komutanı sol örgütün mensubu gibi de gösterirler. Alevi olduğunu dile getirip saygısızca ifadeler kullanırlar. Yaptığı açıklamalardan dolayı Jandarma Genel Komutanlığı, Yarbay Mehmet Alkan hakkında disiplin soruşturması başlattı. Tabii bunun sonucunda nasıl karar verilir bilemiyorum ama AKP ’lilerin bu gelişmeyi yakından takip edeceğinden hiç kuşkunuz olmasın. Çünkü, AKP’nin aleyhine kim yazıyor, kim konuşuyorsa onların cezalandırılması için ellerinden geleni yapıyor, devlet imkanlarını da sonuna kadar kullanıyorlar.” Öztürk ayrıca Yarbay’la görüştüğünü de belirterek acılı ağabeyin kendisi hakkında söylenenler için, “Hepsini Allah’a havale ediyorum. Başka ne diyeyim?” dediğini belirtti. Disiplin soruşturması sorusuna da Yarbay’ın cevabı, “Neye karar verirler bilemiyorum” şeklinde oldu. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Burhan Kuzu, Yarbay Alkan için, “Siyasi görüşünü bilmiyorum ama cenazedeki tavrı siyasidir. Maksadı Cumhurbaşkanı’na saldırmak ve sataşmaktır. Zaten onu da belli ediyor hareketleriyle. O bakımdan hukuken soruşturma açılması gerektiğini düşünüyorum” dedi. Kuzu, Yarbay Alkan hakkında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef aldığı için de soruşturma açılması gerektiğine ilişkin açıklamasını Habertürk TV’de yaptı...


15

“Hareketi siyasi kokuyor: Yarbay Mehmet Alkan kardeşini kaybetmiş bir subay. Ben aileye başsağlığı diliyorum. Acı bir durum. Ama bizim Anadolu’da asker, ‘Yemez, içmez, uyumaz, susamaz’ diye insanüstü bir varlık gibi tarif edilir. Dolayısıyla bir yarbaya yakışan bir durum değil. Siyasi eğilimi nedir, ne değildir bilmiyorum ama hareketi siyasi kokuyor. Ben öyle algıladım. Anadolu’da birçok şehit ailesi var. İnsanlar o kadar ağırbaşlı davranıyorlar, acılarını içlerine gömüyorlar ki başkalarını sevindirmemek için. O gün o yarbayın çıkıp bağırarak konuşması.. Ben ilk defa böyle bir şeye rastlıyorum.Ben subayların yemin metnine de baktım. Orada askerlerin gözünü kırpmadan öleceğine dair ifadeler var. Ayrıca Başbakanımız da cevabını verdi. Acı içinde olabilir ama bu bir askerin tavrı olamaz. Kaldı ki ne oldu? MHP, yarbayın o tavrına sahip çıktı. HDP de sahip çıktı. Hani bir araya gelemiyordunuz siz. Zaten bunlar seçimden önce hep bir araya gelebiliyorlar, seçimden sonra ayrılıyorlar, ‘hükümet kurmayız’ diyorlar. PKK’nin yayın organlarına şöyle bir baktım. Yarbayı göklere çıkarıyorlar. MHP yaptı, HDP yaptı, PKK yaptı. Peki, yarbayım, komutanım sen ne elde ettin bu konuda? Kimi sevindirdin? Bu bakımdan doğru bir tavır değil. Bir askerin böyle davranmasını mazur göremeyiz. Bunu bir anne baba tavrı olarak mı görmeliyiz? Bunu ben böyle görmüyorum ve doğru bulmuyorum. Acı başka bir şey. Ama metanet denen bir şey var. Tavrı siyasi. Maksat Cumhurbaşkanı’na saldırmak, Cumhurbaşkanı’na sataşmak. Zaten onu da belli ediyor hareketleriyle. ‘Ne oldu çözüm sürecine’ sözlerinin arkasında bu yatıyor. Siyasi düşüncelerini bilemem ama belli ki siyaset yapıyor burda. Sanki çözümü biz bozduk. Çözümü bozanlar belli. Ceylanpınar’da 2 polisi yatarken öldürenler kim? Askerlerimizi şehit edenler kim? ’Suruç’u Cumhurbaşkanı’nın gladyosu yaptı’ diyen de HDP. Normalde bir askerin kolay kolay yapabileceği bir hareket değil. Onun için ben hakkında hukuken soruşturma açılmasını doğru buluyorum. Açarlar mı açmazlar mı, ne karar verirler karışamayız, ama soruşturma açılması gerektiğini düşünüyorum.” Cenaze namazı sırasında AKP ise milletvekillerine tepki

gösterilince, namaz kısa sürede kıldırılıp gerginlik önlenmeye çalışıldı. 32 yaşındaki Yüzbaşı Ali Alkan’ın naaşı Şırnak’ta yapılan törenin ardından helikopterle Osmaniye’deki Şehit Halil İbrahim Karaoğlanoğlu Kışlası’na getirildi ve Osmaniye Devlet Hastanesi morguna konuldu. 1.5 yıl önce de annesi Fatma Alkan’ı kaybeden şehidin cenazesi öğle saatlerinde hastaneden alınıp önce helallik için Fatih Mahallesi 3026 sokaktaki baba evine getirildi. Helallik alınmasının ardından şehit Yüzbaşı Ali Alkan’ın cenazesi, tören için Envar’ul Hamit Camii’ne getirildi. Osmaniye’nin 1 Ağustos’tan bu yana verdiği 6’ıncı şehit olan Ali Alkan’ın cenaze törenine, Osmaniye Valisi Kerem Al, AKP, CHP ve MHP milletvekilleri, Osmaniye Belediye Başkanı MHP’li Kadir Kara, askeri ve mülki erkan ile büyük bir kalabalık katıldı. AKP Osmaniye milletvekilleri Suat Önal ile Mücahit Durmuşoğlu ve AKP İl Başkanı Hamza Tor alana gelip cenaze namazı için ön safa geçmek istediği sırada kalabalıktan bir kişi “Sizin burada işiniz yok. Defolun buradan” diyerek tepki gösterdi. Bunun üzerine şehidin yakını olduğunu belirten bir başka kişi de “Ben şehit yakınıyım, ön safta değilim, bu çapulcuların önümde ne işi var”dedi. Milletvekillerine ön safta protokol yeri açtığı için bazı kişiler cenaze namazını kıldıran Osmaniye Müftüsü Ramazan Çortul’a tepki göstererek, “Kula kulluk yapma, makamına saygı göster” diye bağırdı. Gelen tepkiler nedeniyle Ak Partili milletvekilleri Suat Önal ve Mücahit Durmuşoğlu ile İl Başkanı Hamza Tor, kalabalık tarafından alandan uzaklaştırılırken, şehidin teyzesinin oğlu Ahmet Şahin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a seslenirken şöyle dedi: “Ne anlaşması yaptın ki, bu vatan evlatları böyle gidiyor? Bu ne anlaşmasıdır? Bunun sonu ne zaman gelecek? Vatan evlatları daha ne kadar yatacak burada? Neden Türkiye ayağa kalkmıyor? Türkiye neden uyuyor? Çözüm süreci bu mu? Çözüm burada yatıyor.”

Şehit Yüzbaşı Ali Alkan’ın 8 kardeşinden ağabeylerinden biri de “Ben alıyorum, götürüyorum. Bu cenaze namazı Alayda kılınacak. Ben burada bu çapulcularla birlikte istemiyorum cenaze namazını” dedi. Osmaniye Belediye Başkanı Kadir Kara, acılı ağabeyin ağzını kapatarak sakinleştirmeye çalıştı. Daha sonra arka saflarda duran şehidin diğer ağabeyi Jandarma Yarbay Mehmet Alkan, şapkasını çıkarıp ‘Bırakın beni’ diyerek tabutun başına geldi. Şehidin babası Hasan Alkan ile ağabeyi Deniz Astsubay Başçavuş Mustafa Alkan ise törende güçlükle ayakta durabildi. Tepkilerin artması üzerine Osmaniye İl Müftüsü Ramazan Çortul, gerginlik daha da tırmanmadan namazı kıldırmak için ‘Allahuekber’ diye tekbir getirip halkı cenaze namazına davet etti. Ancak törene katılanlar bir türlü sakinleştirilemedi. Müftü Çortul ile birlikte Belediye Başkanı Kadir Kara ve yanındaki imamlar namaza durdu. Namazın ardından tabutun başına gelen Yarbay Mehmet Alkan şehit kardeşine “Ali’m” diye seslendi ve hırsından şapkasını çıkarıp bağırarak, “Buradaki vatan evladı daha 32 yaşında. Vatanına, sevdiklerine doyamadı. Bunun katili kim? Bunun sebebi kim? Düne kadar çözüm diyenler ne oldu da sonradan savaş diyor” diye feryat etti. Askerler tarafından omuzlara alınan şehit Yüzbaşı Ali Alkan’ın tabutu taşınırken ağabeyi Yarbay Mehmet Alkan bu kez , “Saraylarda 30 tane korumayla gezip, zırhlı arabalara binip ‘Şehit olmak istiyorum’ diye bir şey yok. Git o zaman oraya git” diye haykırdı. Güçlükle sakinleştirilen şehit ağabeyi Yarbay Mehmet Alkan, cenazenin defnedileceği mezarlığa polis otosunda götürüldü. Cenaze törenine MHP Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Karakaya ile birlikte katılan Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz, “Cenaze törenleri gösteriş yeri olmamalı” diyerek gerilimin artmasına Ak Parti milletvekilleri Suat Önal ve Mücahit Durmuşoğlu ile Ak Parti İl Başkanı Hamza Tor’un neden olduğu görüşünü savundu. MHP Milletvekili Yılmaz, şunları söyledi:


Kılıçdaroğlu, “Ne zamandır bir ağız dalaşı, bir kavgadır gidiyor. Biz ağız dalaşı, kavga istemiyoruz. Zaten Türkiye’de yeteri kadar kavga var. Seçim kampanyamızda da var olan sorunları nasıl çözeceğimizi halka anlatacağız” dedi.

“Camiden namazdan çıkıp cenaze namazı için saf tutarken, doğal olarak aile fertleri ön sıraya yerleştirildi. Biz de Genel Başkan Yardımcımız da orada olmasına rağmen geri planda saf tuttuk. Tam bu sırada AKP’liler eze eze ön safa yürümek istedi. Aile çevresi buna tepki gösterince gerginlik oldu. Gerginlik artınca da müftü hemen namazı kıldırdı, bu yüzden binlerce kişi toplanmışken acele ile namaz kıldırılmış oldu. AKP’lilerin bu gösteriş merakını anlayamıyorum. Gösterişin zamanı mı? Osmaniye 24 günde 6’ncı şehidini vermiş. Burada her kesimden insan birlikte şehidine sahip çıkıyor. Bu olup bitenlere büyük bir tepki ve üzüntü var. Açılıma tepki var. Orada dikkatli olmak lazım. Biz tüm ocak başkanlarımızın gayreti ile kontrol sağlamaya çalıştık. Yürekleri yananlar haykırıyordu, arkadaşlarımız ağızlarını kapattı.”

CHP lideri, iktidara gelmeleri halinde Kürt sorununu bir iktidar döneminde çözebileceklerini belirterek ‘Çözemezsek de gideriz’ ifadesini kullandı. Kılıçdaroğlu, seçim kampanyasında, emekliye iki maaş ikramiye benzeri yeni sürprizleri olacağını da söyledi. CHP lideri, Genelkurmay’a, şehit kardeşinin cenaze törenindeki sözleri nedeniyle hakkında soruşturma açılan Yarbay Mehmet Alkan’a sahip çıkması çağrısında bulundu.

Yaklaşık 15 bin kişinin teröre lanetleyen sloganlar eşliğinde arkasından geldiği Osmaniye’nin 220’inci şehidi Jandarma Yüzbaşı Ali Alkan’ın cenazesi, Asri Mezarlığı’na götürüldü. Şehit Alkan, buradaki Garnizon Şehitliği’nde göz yaşları arasında toprağa verildi. Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Mustafa Kamalak, Şırnak’ta şehit düşen Yüzbaşı Ali Alkan için Osmaniye’de düzenlenen cenaze töreninde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere hükümete tepkisini dile getiren şehidin ağabeyi Yarbay Mehmet Alkan’a ‘hain’ diyenlerin ‘hain’ olduğunu söyledi. Kamalak, “Sadece şehit ailelerinde değil herkeste bir endişe, bir tepki var. Kim hain ilan etmiş, hain ilan eden haindir. Ben bunu net olarak söyleyeyim. Bir şehidin ağabeyini ‘hain’ ilan eden ‘hain’dir. Böyle şey mi olur?” dedi. Cumhuriyer Halk Parti Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Genelkurmay’ın Şırnak’ta kardeşi Yüzbaşı Ali Alkan’ı şehit veren ve Osmaniye’deki cenazesinde isyan eden Yarbay Mehmet Alkan’a sahip çıkması gerektiğini söyledi. Kemal Kılıçdaroğlu, 1 Kasım seçimlerinin sonucunda yeniden koalisyonu zorunlu kılan bir tablo ortaya çıkması halinde önceliklerinin Türkiye’nin çıkarları olduğunu söyledi.

Ergenekon’dan içeri giren eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, da Sözcü Gazetesi aracılığıyla mektup yazdı. İşte o mektup: “Sevgili Yarbayım; “Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye” söyleminden bir ülkede gurur duyulacak yerde, rahatsızlık duyulursa, o ülkede her şey olabilir… Bir ülkede toplum, sözde askeri vesayeti sonlandıracağız örtüsü altında, bağrından çıkan ordusuna yapılan hukuk cinayetlerine sessiz kalırsa, o ülkede her şey olabilir… Genelkurmay Başkanı’nın terörist, Türk Silahlı Kuv vetleri’nin Başkomutanlık Karargahı’nın, terör örgütü karargahı ilan edilmesi ile bir ülkede hukuk cinayetleri cinnet seviyesine ulaşmış ise o ülkede her şey olabilir… 2007’deki Dağlıca olayından sonra, Türkiye’de Türk Ordusu’na adeta bir linç kampanyası açılarak, toplumun terörle mücadeledeki kararlılığına darbe vurulmuşsa, o ülkede her şey olabilir…Bir ülkede teröristlere ve faaliyetlerine seyirci kalınmışsa, o ülkede her şey olabilir…Başta Ebedi Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları olmak üzere; bütün şehitlerimizinve gazilerimizin önünde saygı ile eğiliyorum.Yüreği ülke ve millet sevgisi ile çarpan herkesin Zafer Bayramı’nı kutluyorum. Elbette, yarınlar bugünden daha güzel olacaktır.”


13


“Asker artık ‘ben neden ölüyorum’ diye sorgulamaya başladı”

ASKERİ HAKİM KONUŞTU

Askeri adli müşavir, askeri savcı ve askeri hâkim olarak 22 yıl Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev yapan Ümit Kardaş, Yarbay Mehmet Alkan’ın gündeme oturan “Düne kadar çözüm diyenler ne oldu da sonradan savaş diyor” sözlerine ilişkin olarak, “Bu tepkiler bir birikimin sonucu. Bu ölümler daha ne kadar sürecek, çocuklarımız hangi amaçla, niçin ölüyorlar? Olanlarda bizi yönetenlerin kusuru, ihmali yok mu? Neden barışı sağlayamıyorlar? Bu sorular halkta olduğu gibi TSK’de de sorulmaya başlandı” görüşünü dile getirdi. “TSK artık darbe yapamaz” yorumlarını da değerlendiren Kardaş, şunları söyledi: “Yok öyle bir şey. Ne değişti? Genelkurmay Başkanlığı’nın özerkliği sona mı erdi? Milli Savunma Bakanlığı halen içi boşaltılmış bir bakanlık değil mi? “Cumhuriyeti demokratikleştireceğiz” diyen yeni nesiller mi yetiştirdiniz? Eğitim sistemini mi değiştirdiniz? Hayır. Ordu kapalılığıyla, Sayıştay denetiminden muaflığıyla, eğitim sistemiyle, yargısıyla, imtiyazlarıyla olduğu gibi orada duruyor.” Cumhuriyet’ten Selin Ongun’un sorularını yanıtlayan Ümit Kardaş’ın açıklamaları özetle şöyle: Yarbay Mehmet Alkan’ın şehit olan kardeşi Yüzbaşı Ali Alkan’ın tabutu başındaki sözlerini, o anları sorarak başlayalım. Gördüğünüz neydi? Kardeşini çok genç yaşta kaybetmiş bir ağabeyin hakikaten samimi üzüntüsünü, feryadını ve öfkesini gördüm. İnsan olan herkes bu şekilde hisseder. Bu acının üniforması yok.

Fakat ilk kez üniformalı bir subayın feryadına, sorgulamasına tanık olduk. Doğru. Yarbay acısını ifade ederken savaşın anlamsızlığını ve kardeşinin ölümünü sorguladı. Çok önemli bir soru sordu: Katil kim? Düne kadar barış süreci denirken bugün neden sonuna kadar savaş deniyor? Bu ‘üniformalı sorgulama’ resmini neden daha önce görmedik? Kürt sorunu 95 yıllık bir mesele olmakla birlikte 30 yıldır süren bu ölümler, Silahlı Kuvvetler’de de bıkkınlığa ve yorgunluğa neden oldu. Netice itibari ile bizim ordumuz zorunlu askerlik modeline dayanıyor. Öteden beri bu savaşta mağdur olan kesim, halk çocukları. Halkta da artık bıkkınlık, yorgunluk var. Bu ölümler daha ne kadar sürecek, çocuklarımız hangi amaçla, niçin ölüyorlar? Olanlarda bizi yönetenlerin kusuru, ihmali yok mu? Neden barışı sağlayamıyorlar? Bu sorular halkta olduğu gibi TSK’de de sorulmaya başlandı. İki yıllık ateşkes sürecini vatandaşla birlikte asker de yaşadı. Bu tepkiler bir birikimin sonucu. Yarbay’ın cenazedeki tutumu asker açısından neyi gösterdi? Savaşa karar vermek yukarıdaki karar alıcılar açısından daha kolaydır. Ben yukarıdaki karar alıcılar hariç, sahada olanların, bire bir karakolda, arazide olan askerin, subayın ve onların ailelerinin savaş istediğini düşünmüyorum. Mart 2013-Temmuz 2015 arasında, o iki yıllık süreçte “acaba barış olabilir mi” denilen bir dönemdeydik. Herkesin bir nebze huzura kavuştuğu noktadan gerekçesi pek inandırıcı olmayan bir çatışmaya geçilmesi sorgulanır. Çatışma nasıl başladı? Suruç katliamının ertesinde iki polisin ensesine kurşun sıkılmasıyla. Bu iki olay arkasındaki mizansen, güç nedir; bunu sahiden biliyor muyuz? Sahadaki askeri personel yeni çatışma sürecine böyle bakıyor mudur sizce?


19

ss

Tabii ki o eğitim sistemiyle yetişen personelde bu bariyerler birdenbire ortadan kalkmıyor. Ama insani bir durum var: Ölüyorsunuz, yeniden ve yeniden ölüyorsunuz. Sahadakilerde “ben neden ölüyorum” sorgulaması var mıdır? Elbette vardır. Çünkü ölüyorsunuz. Zaten bunun olduğu, ailelerin tepkilerinden de belli. Tabii ki sorar insanlar: Ben neden ölüyorum? Bitmeyen, içte kanayan bir yara. Niye bu ölümleri çözemiyoruz? Aynı filmi neden tekrar görüyoruz, niye çocuklarımız ölüyor? Bu artık sorgulanıyor. Neden sonra artık? Artık sorgulanıyor çünkü ölümlerin durdurabileceğini gördü insanlar. “İki, üç yıl ölüm olmadı, yöneticiler neden bunu sağlamıyor?” duygusu var artık. Ve bu hissiyat askere giden gençlerde de var, Yarbay’da da vardı. Katil kim? Evet biri vurdu. Katil sadece o mu? Yoksa 95 yıldır bunu görmezden gelip iktidarları için bunu araçsallaştıranlar mı? Yarbay’ın “Düne kadar çözüm diyenler ne oldu da sonradan savaş diyor” sözleri, ordunun yukarı katlarında nasıl kabul görür? Karargâh, üniformalı birinin bu gibi konularda konuşmasından, gündem olmasından çok hoşlanmaz. Diğer yandan Yarbay’ın sözlerini dolaylı olarak TSK kendisine yönelik bir eleştiri gibi de kabul edebilir. Çünkü operasyon yapıyor ve savaşın aygıtı o. Bir de şu var: Silahlı Kuvvetler’de çok katı bir hiyerarşi olduğu için piramidin yukarısında ne düşünülüyorsa konjonktüre göre aşağısı oraya hemen adapte olur. Bu çok belirgindir. Konjonktüre göre şu anda yukarısı ne düşünüyor? AKP kanadının “Orduya kumpas kuruldu” sözleriyle Balyoz, Ergenekon süreci başka bir aşamaya geçse de ordunun çok ciddi bir travması var. Fakat bu travmalarına rağmen iktidarın tek kişinin elinde toplanmasından ve bu kişinin ordu dahil bütün kurumlara hükmedecek pozisyona gelmesinden ordunun çok hoşnut olduğunu sanmıyorum. Fakat yeni bir pozisyon da oluştu. 17 ve 25 Aralık’ın yarattığı sıkışmayla Erdoğan, Silahlı Kuvvetler

ile uzlaşmaya gitti. Belki ordu şu anda bundan yararlanıyor olabilir. Nasıl olabilir? Erdoğan çok güçlü gözüküyor ama bir o kadar da tehdit altında ve zayıf. Zaten o nedenle 17 ve 25 Aralık sonrası Ergenekon ve Balyoz’da “kumpas kuruldu” gelişmelerini yaşadık. Şu anda Erdoğan kendi siyasi ikbali ve AKP’nin tek başına iktidar olabilmesi için bu süreçten memnun, bunun yanı sıra Silahlı Kuvvetler’in Kürt sorunu konusundaki güvenlikçi bakışını değiştirdiğini sanmıyorum. Ordu, Suruç sonrası yaşananlarla tanklarıyla, bütün gücüyle tekrar alana girdi. Geçici yasak askeri bölgeler kuruyor. Bu ne demek? Bu gidiş, orduyu ülke yönetiminde tekrar güçlü hale getirir. Erdoğan şu anda belki de orduya muhtaç durumda. Asker “Şurada operasyon yapılması gerekebilir, şunları imha etmeliyiz” düşüncesindeyse, Erdoğan buna pek hayır diyecek durumda değil. Çünkü bu hali kendi pozisyonu için yararlı gördü. Şu anda böyle bir Erdoğan-ordu buluşması var. Bu da Türkiye’nin çıkmazı. “TSK’nin siyasete müdahale ettiği günler bitti, artık darbe olmaz” sözünün sizdeki yeri nedir? Yok öyle bir şey. Ne değişti? Genelkurmay Başkanlığı’nın özerkliği sona mı erdi? Milli Savunma Bakanlığı halen içi boşaltılmış bir bakanlık değil mi? “Cumhuriyeti demokratikleştireceğiz” diyen yeni nesiller mi yetiştirdiniz? Eğitim sistemini mi değiştirdiniz? Hayır. Ordu kapalılığıyla, Sayıştay denetiminden muaflığıyla, eğitim sistemiyle, yargısıyla, imtiyazlarıyla olduğu gibi orada duruyor. Olan konjonktürel bir geri çekiliştir. Peki, ne oldu; bir taraf darbe iddiasından tamamen kurtulurken, öbür tarafın yolsuzluk vs. dosyaları kapanıyor. Herkes pirüpak; burada mükemmel bir uzlaşma var. Evet, ordu çok zor günler geçirdi, travması taze ama tarihsel gücünü, konumunu tekrar elde etti. Yetkilerini kaybetmek istemez. Bunun mücadelesini yapar. AKP’nin Avrupa Birliği gözlüğüyle hareket ettiği dönemde ordu daha endişeliydi. “Üzerimde kurumsal reformlar yapılabilir, tüm özerkliğimi, gücümü kaybedebilirim” endişesindeydiler. Ergenekon, Balyoz sürecinin

sonunda ordu başarılı oldu, hiç küçümsenmesin. Ordu kendi konumunu koruyor ve koruyacak. Peki, Erdoğan siyaseten gücünü koruyabilecek mi; çok zor. Seçimden yine koalisyon çıkar ve siyasi kriz devam ederse, ordu vesayetçi konumuna geçebilir. Yalanlanmayan “Saray Yarbay’a soruşturma istedi, karargâh direniyor” gibi kulis haberleri de var. Bunlar kulağınızda nasıl çınlıyor? Önce tekrar edelim. Orada insani bir feryat var. Silahlı Kuvvetler’de kol kırılır yen içinde kalır anlayışı vardır. Bu tip meselelerin kendi içlerinde çözülmesini isterler. Silahlı Kuvvetler kimseyi karıştırmadan bunu kendi içinde hallederdi. Burada siyasi iktidar ve özellikle Saray tarafından bu iş ayyuka çıkarıldı. Saray, bana hiç kimse eleştiri getiremez tavrında. Bu konuşan acılı bir yarbay da olsa, istiyor ki ibreti âlem için cezalandırılsın. Tabii ki buna Silahlı Kuvvetler’in geleneksel anlayışı içinde hoş bakması mümkün değil. Orada hafif bir sürtüşme olabilir. Cumhurbaşkanı’nın danışmanı Burhan Kuzu “Yarbay’ın maksadı Cumhurbaşkanı’na saldırmak, soruşturma açılmalı” diyor. İşin hukuki kısmı nedir? Yarbay ihraç noktasına getirilebilir mi? Hayır efendim. Sel oluyor, vatandaş zarar görüyor, devlet nerede, diye bağırıyor. Herkesin hakkıdır sorgulamak, eleştiri yapmak. Zaten Yarbay’ın da eleştirisinde manevi unsur olan kast yok. Ona uygulanacak bir ceza maddesi de yok. Buradan bir şey çıkmaz. Bunu bile bile, meselenin insani yanını böylesine görmezden gelmek gayri vicdani bir durum. Bu neyin tezahürü? Korkunç bir otoriterleşme. En ufak eleştiri kabul edilmiyor, bunu zaten biliyoruz. Fakat kardeşini kaybetmiş bir insanın feryadı da kabul edilemez durumda. Bu, iktidarın geldiği noktayı gösteriyor. Burada kavramsal olarak ilginç bir mesele daha var. Tek adamlık, sorgulanamazlık AKP’nin kurumsallaşmış bir parti olmadığını da gösteriyor. Bir kişinin vesayeti altında bir oluşum. Erdoğan gibi otoriterleşen bir figür gelişmiş bir demokraside hiçbir parti tarafından taşınmaz.


Yabancı kaynaklar 70 şehit 100 yaralı derken resmi açıklama 27 şehit

27 ŞEHİT PKK, bir kez daha Türkiye’yi yasa boğan hain bir saldırı düzenledi. Saldırıya ilişkin kahreden detaylar da ortaya çıktı. Hakkâri’deki Dağlıca Üs Bölgesi’ne geçiş güzergâhında alan temizliği yapan askerler 2 kez tuzağa düşürüldü. Yabancı kaynaklara göre 70 şehir 100 yaralı 12 esir var. Resmi rakamlar ise 16 şehit 6 yaralı... Ve şehit haberlerinin arkası kesilmedi. Iğdır’dan Nahcivan’a açılan Dilucu Sınır Kapısı’nda görev yapan polisleri götüren servis minibüsüne PKK’lı teröristler bombalı saldırıda bulundu. 12 polis şehit oldu. Türkiye’yi gözyaşına boğan Hakkâri Dağlıca’daki Terör örgütü PKK’nın saldırısının detayları ortaya çıkmaya başladı. İstihbarat birimleri, kış üstlenmesine geçmek isteyen PKK militanlarının Dağlıca bölgesinde hareketlilik gösterdiği istihbarat bilgisini güvenlik birimlerine iletti. Hava destekli operasyonlar sonucunda, kış üslenmesine geçemeyen PKK’nın kayıplar verdiği ve zor durumda kalan örgütün dağ kadrosunun, bölgede güvenlik güçlerine yönelik saldırı hazırlığında olabileceği de değerlendirildi. Askeri birlikler ve Özel Harekât polisi, 2 gün önce geniş çaplı operasyon başlattı. Havadan da sağlanan destekle PKK’nın yola döşediği birçok patlayıcı imha edildi. Dağlıca Üs Bölgesi’ne geçiş güzergâhında ise alan temizleme çalışması yapıldı. İlk değerlendirmelere göre, teröristler, bölgedeki olumsuz hava koşulları ve yoğun sisten faydalanarak Dağlıca Bölgesi Yeşiltaş köyü yakınlarındaki saldırı noktasına patlayıcı yerleştirdi, bölgeye mühimmat ve ağır silahlarla yığınak yaptı. Teröristler, yerel işbirlikçilerinden istihbarat sağladı, Dağlıca Tabur Komutanlığı’ndan ayrılan askerlerin bilgileri örgütün şehir yapılanmasında yer alanlar tarafından dağ kadrosundakilere iletildi. Yeşiltaş köyü yakınlarında pusuya yatan PKK’lı teröristler, ilk saldırıyı saat 15.15 sıralarında düzenledi. Dağlıca Tabur Komutanlığı’ndan operasyona gitmek üzere ayrılan askeri zırhlı araçların geçişi sırasında, teröristler yola tuzaklanan bombayı telsiz üzerinden gönderilen sinyallerle patlattı. Tabur Komutanlığı’na 10 kilometre uzaklıktaki saldırının ardından bölgeye takviye askerler gönderildi. Askerler 17.30 sıralarında ikinci kez tuzağa düşürüldü. Saldırılarda 400 kiloluk bombanın patlatıldığı, askerlere 3 noktadan ateş açıldığı bildirildi. Saldırıyı yapanların, PKK’nın dağ kadrosundan 60 kişilik bir grup olduğu,

çatışmaların devam ettiği sırada ise örgütün şehir yapılanmasında yer alan milatanlarıyla başka bölgelerdeki PKK’lı grupların da desteğe giden askerlere ateş açtığı değerlendirildi. Böylece bölgeye giden takviye ve destek kuvvetlerinin olay yerine ulaşmaları geciktirilmeye çalışıldı. Saldırının ardından terörist grup sınır dışına doğru harekete geçti. Hava destekli operasyonda teröristlerin geçiş güzergâhları bombalandı. Teröristlerle birçok noktada sıcak temas sağlandı. Dağlıca’da bulunan askeri üs bölgesinin ihtiyaçlarının hava desteğiyle sağlandığı ancak bölgedeki olumsuz hava şartları yüzünden görüş mesafesinin bir metreye kadar düşmesi nedeniyle üs bölgesine saldırı günü hava yerine karadan destek gönderildiği öne sürüldü. PKK’nın hain saldırısı sonucu şehit düştüğü kesinleşen Tabur Komutanı Kurmay Yarbay İlker Çelikcan, 1999’da Kara Harp Okulu’ndan mezun olduktan sonra ‘Bordo Bereli’ olarak bilinen Özel Kuvvetler’de görev yapmaya başladı. Subay olarak tim komutanlığı yapan Erzurum doğumlu Çelikcan, Özel Kuvvetler’in birçok operasyonuna katılarak başarı gösterdi. Kurmaylık sınavını kazanarak Harp Akademisi’ne giren Çelikcan, bu yıl mezun oldu ve ağustos başında yapılan Yüksek Askeri Şûra’da (YAŞ) yarbaylığa yükseldi. Özel Kuvvetler’den geldiği için Çelikcan, Güneydoğu’daki en riskli bölgelerden birisi olan Dağlıca’ya tabur komutanı olarak gitti. Başbakan Ahmet Davutoğlu, Dağlıca’daki hain saldırıyla ilgili güvenlik toplantılarının ardından Çankaya Köşkü’nde basın açıklaması yaptı. Çatışmayla ilgili resmi olmayan bilgileri ‘kara propaganda’ olarak nitelendiren Davutoğlu, şunları söyledi: “O dağlar o teröristlerden temizlenecek. Ne olursa olsun te-miz-le-ne-cek; o kadar! Bu çatışmalar aralıksız devam ederek bugüne (dün) kadar sürmüştür. Güvenlik birimlerimiz, komando birlikleri ve özel kuvvetlerle takviye ederek bu derin vadide bulunan karayolu üstündeki alanı güvenlik altına almış, şehit düşen kahraman askerlerimize ulaşmış ve tahliye etmiştir.” Şehit Yarbay’ın babaannesi 95 yaşındaki Dilber Çelikcan şehit haberinin ardından şoke oldu. Şehit Yarbay Çelikcan’ın yengesi Pero Çelikcan ise geçen yıl ailesiyle birlikte köyüne geldiğini belirterek, “Hiç kimseyi incitmezdi, duygusal birisiydi” diyerek hıçkırıklara boğuldu. Yengesi Neriman Çelikcan ise “Olan ana kuzularına oluyor” dedi.


21

ss

Iğdır’dan Nahcivan’a açılan Dilucu Sınır Kapısı’nda görev yapan polisleri götüren servis minibüsüne PKK’lı teröristler bombalı saldırıda bulundu. 12 polis şehit oldu. Iğdır’daki Dilucu Sınır Kapısı’ndaki memurların görev yerlerine gidişine refakat eden polis ekibine yönelik bombalı saldırıda ilk belirlemelere göre, 12 polisin şehit olduğu bildirildi. Türkiye ile Azerbaycan’ın Nahçıvan Özerk Bölgesi arasındaki Dilucu Sınır Kapısı’nda görev yapan gümrük memurlarının işe gidişlerinde güvenlik önlemi alan polis ekiplerine yönelik saldırı düzenlendi. Polis ekibinin Hasanhan köyü mevkisinden geçişi sırasında daha önceden yola yerleştirilmiş patlayıcının infilak ettirilmesi sonucu meydana gelen saldırıda, ilk belirlemelere göre 12 polisin şehit olduğu ayrıca yaralının bulunduğu belirtildi. Bu arada, Iğdır’daki izinli sağlık personeli, yaralılara müdahale için göreve çağrıldı. Çok sayıda vatandaş da kan ihtiyacı için Iğdır Devlet Hastanesi’ne geldi. Bölgede saldırı sonrası başlatılan operasyon ve şehitler ile yaralıların tahliye edilmesi çalışmalarına devam ediliyor. 27 Ağustos Perşembe günü de Iğdır’dan Dilucu Sınır Kapısı’nda görevli polisleri taşıyan minibüse, PKK’lı teröristler tarafından çapraz ateş açılmış ve bir polis yaralanmıştı. Minibüse eşlik eden Özel Harekat polisleri, teröristlere karşılık verince çatışma çıkmıştı. çatışmaların devam ettiği sırada ise örgütün şehir yapılanmasında yeralan

milatanlarıyla başka bölgelerdeki PKK’lı grupların da desteğe giden askerlere ateş açtığı değerlendirildi. Böylece bölgeye giden takviye ve destek kuvvetlerinin olay yerine ulaşmaları geciktirilmeye çalışıldı. Saldırının ardından terörist grup sınır dışına doğru harekete geçti. Hava destekli operasyonda teröristlerin geçiş güzergâhları bombalandı. Teröristlerle birçok noktada sıcak temas sağlandı. Dağlıca’da bulunan askeri üs bölgesinin ihtiyaçlarının hava desteğiyle sağlandığı ancak bölgedeki olumsuz hava şartları yüzünden görüş mesafesinin bir metreye kadar düşmesi nedeniyle üs bölgesine saldırı günü hava yerine karadan destek gönderildiği öne sürüldü.


Cebinden çıkan vasiyet herkesi şaşkına çevirdi...

SON MEKTUP Mardin’de şehit olan 4 polisten Akif Hatunoğlu’nun cebinden çıkan vasiyetnamede, şehit polis hiçbir hükümet temsilcisinin cenazesine katılmasını istemediğini belirterek, “Devlete kızımı emanet etmiyorum. Cenazeme devlet yetkilisi gelmesin. Kimsenin çıkıp kürsüden ‘Emanetin emanetimizdir’ diye konuşma yapmasını istemiyorum” yazdı.

Şehit Akif Hatunoğlu’nun vasiyeti şöyle:

“Eğer bir gün yaban ellerde şehit düşersem Hiçbir hükümet temsilcisi gelmesin cenazeme (Vali, milletvekili, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı vs.) Neden diye sormayın…. Çünkü onlar uyuduğu için bunca şehitler verildi… Allah’tan dileğim aileme ve ülkeme yaşattıkları acının binlerce mislini yaşasınlar. Anneciğim, babacığım ellerinizden tekrar öperim, Hakkınızı helal edin, size layık bir evlat olamadım, İhtiyaçlarınız karşısında yanınızda bulunamadım, Hakkınızı helal edin… Hakkınızı helal edin… Kızım benim tatlı meleğim seni çok seviyorum, Mis kokulum benim…

Mardin’in Dargeçit ilçesinin girişindeki Bahçeci Mahallesi’nde bulunan ve inşaatı süren Mardin Artuklu Üniversitesi Dargeçit Meslek Yüksek Okulu’nda çıkan yangına müdahale eden itfaiyenin rahat çalışması ve çevre güvenliği sağlamak için olay yerine gönderilen polis zırhlı aracının geçişi sırasında dün sabah saat 06.50’de iddiaya göre PKK’lıların yola önceden döşedikleri patlayıcı uzaktan kumandayla infilak ettirildi. Patlamayla birlikte havaya fırlayan zırhlı araçta bulunan Dargeçit İlçe Emniyet Amiri evli ve 2 çocuk babası 45 yaşındaki İbrahim Halil Aksoy, polis memurları 29 yaşındaki Akif Hatunoğlu, 31 yaşındaki Mehmet Hüseyin Balta ve 22 yaşındaki Ahmet Akalın şehit oldu. Şehit polisler Ahmet Akalın ve Akif Hatunoğlu sosyal paylaşım sitelerindeki hesaplarında kısa süre önce “ Sessiz olun..!!! Polisler Şehit oluyor!!! Vicdanı Olmayanlar!! Huzur içinde uyumaya devam edin!!! Siz bilmezsiniz ama bizler sizler için şehit olmaya devam ederiz!!!” yazılı paylaşımda bulunmuştu.

Kızımı önce Allah’a sonra annesine sonra da annem ve babama emanet ediyorum, Sabişim benim biricik tatlı meleğim, Hiçbir suretle devlete kızımı emanet etmiyorum. Çıkıp kürsüden sakın ha konuşmasınlar ‘emaneti emanetimizdir’ diye,Devlet ite köpeğe gözyumup bizlerin elini kolunu bağladıysa benim zaten zerre kadar güvenim yok bu hükümete, devlete.Silah arkadaşlarım, yoldaşlarım, kardeşlerim hepiniz Allah’a emanetsiniz, Devlet uyuduğu için bizler öldük, Türk Devleti, sizler uyumayın ki diğer Mehmetçikler ve polislerimiz yaşasın, ulusumuz yaşasın, boyun bükmeyin. Naaşıma gelince babam uygun görürse Pozantı, Tekir’deki yayla evimizin bahçesine gömün.Yok derse de nereyi uygun derse ondan izin alınsın, istediği yere defnedin.”


23

ss

Şehit cenazesi için mezhep ayrımı tartışması

TSK VE ALEVİLER Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve devlet yetkilerinin ‘devlet tanımıyor’ gerekçesiyle şehitlerin cemevlerindeki törenlerine katılmadığı iddiaları tepkilere neden olurken Genelkurmay, iddiaların doğru olmadığını fotoğrafla duyurdu.

Alevi Bektaşi Federasyonu genel başkanı Baki Düzgün uzun süredir yaşanan bu sıkıntının ortadan kalkması için hükümetin yargı kararlarına uygun olarak cemevlerinin de ‘ibadethane’ olduğuna ilişkin yasa çıkarmasını ve Genelkurmay’ın Alevi inancına sahip şehitlerin cenazesinin cemevlerinden kaldırılmasına ilişkin düzenleme yapmasını, bu tartışmanın sona erdirilmesini istedi. Düzgün, şehitlere resmi prosedür çerçevesinde tören yapıldığını, TSK mensupları ve devlet yetkililerinin cemevlerine gitmek istemediklerini savunarak, şunları söyledi: “Bu sıkıntı sadece şehit cenazelerinde yaşanmıyor. Geçenlerde cezaevindeki bir Alevi gencin babası Hakka yürüdü. Mahkûmu getiren askerler de cemevine girmek istemedi. ‘Cemevi boşaltılsın, mahkûm, babasının cenazesini görsün sonra geri götürelim’ dediler. Alevi çocukları, okula ve işe Alevi çocuk olarak başlar, askere Alevi olarak gider. Çatışmada şehit olur ama Alevi inancı gereği cemevinden cenazesi kaldırılmak istenmez. Biz yıllardır bu sıkıntıyı yaşıyoruz. Defalarca Alevi kurultayları yapıldı, bu sıkıntılarımızı dile getirdik. Alevi kimliğine

inancına saygı duyulmasını istedik ama hep duymazdan gelindi. Bu savaş artık dursun, Türk, Kürt, Alevi, Sünni çocuklarımız ölmesin.”

Pir Sultan Abdal Derneği Genel Başkanı Gani Kaplan da uygulamayla ilgili şunları söyledi: “Bu sıkıntıyı hep yaşıyoruz maalesef. Alevi çocukları askere giderken, çatışmada ölürken mezhep ayrımı yapılıyor mu da şehit olunca mezhebi akıllarına geliyor? Çocuklarımız vatan için şehit oluyorlar. Ama devlet erkânı cemevinde Alevi şehitlerimizin cenaze törenine gelmekten imtina ediyorlar” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne dayanarak, cemevi derneği kurulabileceğine karar vermesinin ardından Yargıtay 3. Hukuk Dairesi de AİHM’e dayanarak, “Cemevi ibadethanedir” kararı vermişti. CHP’li Sezgin Tanrıkulu da Davutoğlu’nun yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi: “Cemevlerindeki şehit cenazelerine devlet ve askeri erkânının katılmama uygulamasının gerekçesi nedir?” Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Tuğgeneral Ertuğrulgazi Özkürkçü, Alevi şehitlerin cenazelerine TSK’nın katılmadığı haberinin “yakışıksız ve gerçekdışı” olduğunu söyledi.“TSK, hiçbir etnik köken ve mezhebe dayanmayan yapısı ile ülkemize hizmet etmekte ve bunu millî ordu olmanın vazgeçilmez bir ögesi olarak görmektedir.TSK olarak bizler hiçbir evladımızı Türk, Çerkez, Boşnak, Kürt, Alevi, Sünni, gayrimüslim olarak görmeyiz, görülmesine de müsamaha etmeyiz” dedi..


Şehit haberlerinin arkasından fanatikler Kürt vatandaşlara ve HDP binalarına saldırdı

ÜLKE ÇAPINDA Antalya, Çorlu ve Niğde’de HDP binalarına saldırı Antalya’da, Dağlıca’da saldırısına tepki gösteren bir grup HDP ilçe binasının tabelasını indirdi. İçerideki eşyaları sokağa atarak yakan grup üyeleri ardından binaya Türk Bayrağı astı. Çorlu’da HDP İl Eş Başkanı’na linç girişiminde bulunuldu, Niğde’de de bir grup HDP tabelasını ateşe verdi.

Hakkari’nin Yüksekova İlçesi’nin Dağlıca Bölgesi’nde PKK ‘lılar tarafından düzenlenen saldırıda, 16 askerin şehit edilmesi, 6’sının da yaralanması olayına Antalya’nın Manavgat İlçesi’nde tepki gösteren bir grup, HDP İlçe binasının tabelasını indirdi. Öfkeli kalabalık ardından da içerideki eşyaları sokağa atarak yaktıktan sonra binaya Türk Bayrağı astı. Cumhuriyet Meydanı’nda saat 19.00 toplanan yaklaşık 1000 kişilik grup, saat 19.30’da yürüyüşe geçti. Antalya Caddesi’nden geçen grupta bulunanların sayısı katılımlarla yaklaşık 2000 kişiye ulaştı. Hasan Fehmi Boztepe Caddesi’nden geçerek Çakal Deresi Mevkii’ndeki HDP İlçe binasına gelen grup, polis barikatıyla karşılaştı. Ellerinde Türk bayrakları taşıyan ve PKK aleyhine slogan atan grupta bulunanlardan bir bölümü polis bariyerini zorlayarak aştı. Binaya tırmanan göstericiler, 1’inci kattaki HDP İlçe binasının tabelasını sökerek attı. Daha sonra parti bayrağını da atan göstericiler, içerideki eşyaları da sokağa attı. Sokaktaki kalabalık, binadan atılan parti dokümanları, flama ve eşyaları yaktı.. Grup, daha sonra HDP binası önünde İstiklal Marşı okudu, binaya da Türk bayrağı astı. Bir süre daha slogan atan göstericiler, bölgeye takviye olarak askeri birliklerin sevk edilmesi üzerine yeniden slogan atarak ilçe merkezine yürüdü. Grubun binadan ayrılması üzerine gelen itfaiye ekipleri, sokakta yanan eşyaları söndürdü. Olayları kontrol altında alan polis, olası saldırıya karşı HDP binası önünde güvenlik önlemi aldı. Denizli’de de binlerce kişi sokağa döküldü. Yürüyüş yapan terör örgütü PKK’yı protesto eden öfkeli grubun HDP İl Başkanlığı’na Türk Bayrağı asmak istemesine polis engel olunca kısa süreli gerginlik yaşandı. Partiye önceden bayrak asıldığını öğrenen grup, polisin uyarısıyla dağıldı. Bu akşam yaklaşık üç bin kişilik grup, Dağlıca’da şehit olan 16 askeri anmak ve PKK terör örgütünü protesto etmek amacıyla yürüyüş düzenledi. Delikliçınar Meydanı’nda toplanan ellerinde Türk bayrakları bulunan topluluk, Gazi Bulvarı’ndan Valilik önüne kadar sloganlar atarak yürüdü. Vatandaşlar da alkışlarla destek verdi.


25

İNSAN AVI...

Grup, HDP İl Başkanlığı’nın bulunduğu sokağın başına gelince parti binasına yürümek istedi. Önceden önlem alan polis ise grubun sokağa girmesini engelledi. Bu sırada, polisle eylemciler arasında kısa süreli arbede yaşandı. HDP İl Başkanlığı’na önceden Türk bayrağının asıldığını öğrenen grup, polisinin uyarılarının ardından sokaktan ayrıldı. Topluluk, daha sonra Lise Caddesi’nden Garnizon Komutanlığı önüne yürüdü. Burada İstiklal Marşı okuyarak askere destek veren sloganlar attı. Grup, bir süre sonra sessizce dağıldı. Tekirdağ’ın Çorlu İlçesi’nde toplanan yaklaşık 6 bin kişi, Dağlıca saldırısını protesto etti. HDP parti binasındaki tabelayı indirip Türk Bayrağı asan grup, HDP Tekirdağ İl Eş Başkanı Şehnaz Kaya’yı linç etmek istedi. Çorlu’da internet üzerinden organize olan yaklaşık 6 bin kişi Atatürk Meydanı’nda toplandı. PKK aleyhine sloganlar atan gruptan bir kısmı Omurtak Caddesi’nde yürüyüş düzenledi. HDP binasına girmek isteyen grubu, parti binasının olduğu sokak üzerinde barikat kuran polis ekipleri engelledi. Güvenlik önlemi alan polis ekiplerince durdurulan grubun, Çorlu’da bulunan HDP Tekirdağ İl Başkanlığı binasına girmesine izin verilmedi. Kalabalığın arttığı sırada gruptan bazıları HDP parti binasına taşla saldırdı. Daha sonra binanın arka kısmındaki yangın merdivenlerin 3’ncü katta bulunan parti binasına giren gruptan bazı kişiler, HDP Tekirdağ İl Başkanlığı yazan parti tabelasını sökerek yere fırlattı. Ardından ise Türk Bayrağı astı. HDP Tekirdağ İl Eş Başkanı Şehnaz Kaya da tabelanın yere atıldığını görünce girişte güvenlik önlemi alan polis ekiplerinin yanına gitti ve ‘Siz burada ne işe yarıyorsunuz?’ diye tepki gösterdi. Parti önünde toplanan kalabalık polis ekiplerine bağıran Kaya’ya saldırarak linç etmek istedi. Kalabalık ile polis ekipleri arasında kısa süreli arbede yaşanırken, Kaya polis aracıyla olay yerinden uzaklaştırıldı. Parti binasının olduğu sokaktan tesadüfen geçen 5. Kolordu Komutanı Korgeneral Alpaslan Erdoğan’ın makam aracını fark eden kalabalık önünü keserek durdurdu. Grup, makam aracının önünde ‘Şehitler ölmez vatan bölünmez, askere kalkan eller kırılsın’ şeklinde slogan attı. Bu sırada Korgeneral Erdoğan makam aracının camını açarak slogan atan gruba el sallamakla yetindi. Niğde’de de Dağlıca saldırısını protesto etmek için toplanan kalabalık, HDP il binasına saldırdı. HDP tabelasını indiren grup, tabelayı Cumhuriyet Meydanı’nda ateşe verdi.

Terör saldırısını protesto etmek için akşam saatlerinde Cumhuriyet Meydanı’nda toplanan yaklaşık 500 kişilik grup, şehitler için saygı duruşunda bulunup, İstiklal

Marşı okuduktan sonra tekbir getirerek Yeni Çarşı’da bulunan HDP binasının bulunduğu sokağa yürüdü. Eylemci grup içinden yaklaşık 100 kişi, yolda topladıkları taşlarla HDP il binasına saldırdı. Bu sırada bir grup, 2’inci katta bulunan HDP il binasına tırmanarak parti tabelasını yerinden söktü. Polisin biber gazıyla müdaha ettiği grup, slogan atarak HDP il binasının tabelasını Cumhuriyet Meydanı’na getirip ateşe verdi. Grup daha sonra tekbir getirerek Niğde Şehitliği’ne yürüdü. Polis, saldırının ardından HDP il binası önündeki güvenlik önlemlerini artırdı. Dağlıca saldırısı üzerine haber yapan AFP, saldırının erken seçim öncesi ve “Erdoğan’ın partisi”nin çoğunluğu kaybetmesinin ardından yaşandığını aktardı. AFP tarafından yapılan haberde, PKK tarafından Dağlıca’da gerçekleştirilen saldırının “Erdoğan’ın yöneten partisinin” genel çoğunluğu kaybetmesi üzerine yaşandığı belirtildi. Haberde saldırının 1 Kasım’da gerçekleşecek erken seçimler öncesinde gerçekleştiği vurgulanırken, çok sayıda PKK hedefinin TSK tarafından vurulduğu, ancak ölü sayısının bilinmediği de öne sürülüyor. Saldırı gerçekleştikten sonra maç izleyen Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, maçın ardından Hulusi Akar ve Hakan Fidan ile buluştuğu da bildiriliyor.


Antalya’da doğulu diye linç edilmek istenen genç Burdurlu çıktı!

LİNÇE 5 KALA HDP İl Başkanlığı binasına yapılan saldırı sarısında öfkeli kalabalığın gazabına uğrayıp linç edilmek istenen genç, Burdur Bucaklı çıktı, üstelik “Ben de MHP’ciyim” diye bağırdı! Beypazarı’nda Güneydoğu’dan gelen tarım işçilerinin yoğun bulunduğu Zafer mahallesinde 8 araç yakıldı. Gazipaşa ilçesinde, toplanan bir grup yolu trafiğe kapatarak, Doğu ve Güneydoğu illerine yolcu taşıyan otobüslerin geçişini engelledi. Saldırıya uğrayan iki otobüsün camları kırıldı, yolcular restorana sığındı. Antalya’da HDP İl Başkanlığı binasına yapılan saldırı sarasında öfkeli kalabalığın gazabına uğrayıp linç edilmek istenen genç, Burdur Bucaklı çıktı, üstelik “Ben de MHPciyim” diye bağırdı! Olay, Muratpaşa İlçesi’ne bağlı Yüksekalan Mahallesi’nde bulunan HDP İl Başkanlığı binasının çevresinde yaşandı. Kapalı Yol’da toplanıp HDP İl Başkanlığı binasına saldırarak, camlarını kıran yaklaşık 200 kişilik grup ile polis arasında uzun süre kovalamaca yaşandı. Bozkurt işaretleri yapıp “Dişe diş, kana kan, intikam intikam” sloganları atan grup, İl Başkanlığı binasının çevresinde HDP’li olduğu belirtilen kişilere saldırdı. Bu sırada Antalya’da mevsimlik işçi olarak çalışan bir kişi sırtından bıçaklandı. Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yoğun bakım servisinde tedaviye alındı. Polis, TOMA ve panzerle kalabalığı dağıtmaya çalışırken, saat 00.08’de gruptan bazıları, MarkAntalya AVM’nin tramvay durağı yönünde esmer tenli bir kişiyi görünce saldırıya geçti. Yaklaşık 10 kişilik grup, genci tekme tokat dövdü. Grup, yerde sürüklenen genci tekmelemeye devam etti. Bu sırada kaçmaya çalışan genç, Şarampol Kavşağı’ndan yolun karşı tarafına terliklerini bırakıp yalın ayak kaçmaya çalıştı. Öfkeli kalabalık, gencin peşinden koşarak onu bir kez daha yakalayıp dövmeye devam etti. Linç edilmek istenen gencin imdadına sivil polis ekipleri yetişti. Bu sırada genç, sivil polise “Abi ben Burdurluyum, beni neden dövüyorlar anlamadım” dedi. Sivil polis memuru, gencin kimliğini eline alıp, öfkeli kalabalığa doğru göstererek, “Adam Burdur Bucaklı, yaptığınız iş mi şimdi, hiç mi kafanız çalışmıyor” diye bağırdı. Dayak diyen genç de polisin bu uyarısı üzerine kalabalığa, “Ben de MHP’ciyim, neden beni dövdünüz?” diye seslendi.

Polis, öfkeli kalabalığı dağıttıktan sonra, gence kimliğini verdi. Dayak yiyen genç, öfkeli kalabalıktan şikayetçi olacağını söyledi. Beypazarı’nda Güneydoğu’dan gelen tarım işçilerinin yoğun bulunduğu Zafer mahallesinde 8 araç yakıldı. Zafer mahallesindeki evlerde yaşayan tarım işçileri yaşadıkları korku dolu geceyi anlattı. Saldırılarda araçları yanan, evleri taşlanan ailelerden biri olan Selahattin Ekici, kendisinin 25 yıldır Beypazarı’nda yaşadığını ve 12 yıldır da esnaflık yaptığını belirtti. Ekici, gece olaylar başlamadan önce bilmediği bir numaranın kendisini aradığını, kendisine küfürler ettiğini ‘hepinizi öldüreceğim’ diye tehditler savurduğunu anlattı. Kendisini arayan bir esnaf arkadaşının da kalabalık yaşadıkları mahalleye gelmeden arayarak dışarıya çıkmamaları konusunda uyarıda bulunduğunu anlatan Selahattin Ekici, ardından konvoy halinde gelen kalabalığın gelmesiyle olanları anlattı. Kalabalığın birkaç kez gidip tekrar geri geldiğini belirten Selahattin Ekici, ilk önce önde bulunan iki aracın yakıldığını daha sonra kalabalık dağıldıktan sonra polisler de olay yerindeyken gelen bir kalabalığın diğer araçları ateşe verdiğini söyledi. Kalabalığın itfaiyenin de önünü kestiğini ve yangına müdahale ettirmediklerini kaydeden Selahattin Ekici, “Biz burada bir aylık bebekle tarlaya gidiyoruz. Ben 25 yıldır buradayım, ev aldım, daire aldım kızımı da Beypazarı’nın bir köyüne verdim. Bu olayları biz de istemiyoruz onlar bizim kardeşimiz, bizi ayırmasınlar ikimiz de aynı kardeşiz. 25 sene oldu biz nereye gideceğiz?” diye konuştu.


27

Ekici, 3 sefer oy verdiğini söylediği Beypazarı Belediye Başkanı Tuncay Kaplan’ı da eleştirerek, “Belediye Başkanı Tuncay Kaplan, olaylara nasıl izin veriyor, önlem alabilirdi, ben 3 sefer ona oy verdim. Sayın Belediye Başkanı’na bunu söylüyorum. Seçim zamanı kapımda biri kalkıp, biri oturuyor. Biz buranın yerlisi olduk.” ifadelerini kullandı.

Grup, geçmeye çalışan bir otobüsün camlarını kırarken, jandarma ekipleri otobüsteki yolcuları tahliye etti. Bir başka yolcu otobüsü de sürücüsü ve muavininin zafer işareti yaptığı iddiasıyla aynı grubun saldırısına uğradı. Camları kırılan ve lastikleri patlatılan araçtaki kadın ve çocuklar jandarma nezaretinde otobüsten indirilerek jandarma aracıyla merkeze getirildi.

Bülent Ekici adlı tarım işçisi ise iki aracının ateşe verildiğini söyledi. Evlerinin saldırıya uğradığı sırada dışarıya çıkamadıklarını anlatan Ekici, gözyaşları içinde 5 çocuğu ile birlikte evin bir odasına sığındıklarını ve sabaha kadar odadan çıkamadıklarını anlattı. Ekici, çocuklarıyla sığındıkları odayı da kameralara gösterdi.

Saldırgan grubun olay yerinden yaklaşık 300 metre uzaklıkta otobüslerin mola verdiği tesislere gelmesi üzerine yolcular bu kez de restorana sığındı. Jandarma restoran girişini kapatırken, içeri giremeyen grubun saldırısı sonucu restoranın camları kırıldı..

Bülent Ekici, şöyle konuştu: “Saat 10 gibi geldiler benim arabamı yaktılar ben de içeride bakıyordum, çocuklarımı kömürlüğe sakladım, sabaha kadar çocuklarım orada kaldılar, çocuklarım ağlıyordu ‘baba bunlar bizi öldürecekler’ diye. 10 defa aradım, neredeydi bu güvenlik, ‘ev yandı beni buradan alın’ diyorum niye gelip almadılar? ‘Hiç olmazsa gelin bizi alın’ dedim sabaha kadar çıkmadım.” Olaylarda bir üst sokakta arabası yanan Cevat Ekici yaşadıklarını şöyle anlattı: “Dün gece 09.30 gibi evimizde oturuyorduk, biz burada gündelikli işçiyiz. 09.30 gibi yukarıdan bir kalabalık geldi, dalga gibi vurup geçiyordu sanki. Ben saat 11.30-12.00 gibi camdan baktım yukarıya, kalabalık çekti arabayı, molotof attılar tutuşmadı, aracı 7 teneke benzinle tutuşturdular. Ben oradan bakıyorum, inemiyorum aşağıya. İtfaiye geldi, itfaiyenin yolunu engellediler yansın diye. Akşamdan beri bizim yanımıza ne kaymakam, ne savcı, ne belediye başkanı gelip de derdimize ortak olmadılar. Burada bizim suçumuz ne? Siyasetçiler hepsi koltuk derdinde ama başımıza böyle bir iş gelince hiçbirini yanımızda göremiyoruz.” Kentten göçlerin başladığını anlatan Ekici, “Ben arabanın kalkmasını bekliyorum dün akşamdan beri göçler başladı. Araba bulan kaçıyor dün akşamdan beri. Ben 5 çocuğumu hanımımı bir arkadaşla gönderdim, ben de bu aracın başını bekliyorum.” şeklinde konuştu. Öte yandan aynı mahallede yaşayan bazı görgü tanıkları ise dün gece yaşanan gerginlikte silah sesleri duyduklarını anlattı. Yakılmak istenen evlerin hemen yanında yaşayan bir kadın, gece gerginlik tırmanınca çocuklarını koridora getirdiklerini ve olaylar yatışana kadar orada beklediklerini söyledi. İsmini vermek istemeyen kadın, ilk başlarda göstericilerle tarım işçileri arasında biraz gerginlik olduğunu ancak göstericiler çok kalabalık olduğu için tarım işçilerin evlerinden çıkmadıklarını söyledi. Aynı kadın göstericilerden yaralananlar da olduğunu söyledi. Olay yeri inceleme ekipleri de dün gece araçların ve evlerin yandığı mahalleye bugün 12.00 sıralarında geldi. Gazipaşa ilçe merkezinden geçen Antalya- Mersin D400 karayolunu dün akşam saatlerinde trafiğe kapatan grup, durdurduğu yolcu otobüslerine bayrak astı.

Muğla’nın Seydikemer İlçesi’nde peşmerge kıyafeti giyip sosyal paylaşım sitesinde paylaştığı öne sürülen İbrahim Ç., saldırıya uğradı, Atatürk büstü öptürüldükten sonra linç edilmek istendi. Seydikemer’in Kumluova Mahallesi’nde serada çalışan İbrahim Ç.’nin sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta peşmerge kıyafetiyle fotoğraf paylaştığını söyleyen bir grup galeyana geldi. İbrahim Ç.’yi Kumluova Mahallesi’nde yakalayan ırkçı grup meydandaki Atatürk heykelini zorla öptürerek lince kalkıştı.Eşen Jandarma Karakol Komutanlığı ekipleri Urfa Siverek nüfusuna kayıtlı İbrahim Ç.’yi grubun elinden alırken kimseyi gözaltına almadı.



29

Alanya HDP binasına saldırmak isteyenler, parti binası ve bitişiğindeki binayı yaktı. HDP’ye karşı saldırılar Antalya ve ilçelerinde devam etti. Manavgat binasına saldırı gerçekleşmiş, parti tabelası polis gözetiminde indirilmişti. Bugün ise Antalya ve Alanya’da saldırı girişiminde bulunan bir grup faşist Antalya’da polis engeliyle karşılaşırken Alanya’da HDP binasını yakmak istedi. HDP Alanya binasına saldıran faşistler, bitişiğinde ki üzerinde Türk bayrakları bulunan binayı ateşe verdi bina bayraklarla yandı.Yangın sırasında bölgedeki çarşı ve bina altlarındaki kafe ile barların yandığı belirtildi. Şehit polisler Abdullah Ümit Sercan ile İbrahim Halil Aksoy’un ailelerinin de yer aldığı yaklaşık 2 bin kişilik grup Türk bayrakları eşliğinde yürüyüşe geçti. Polisin güvenlik önlemi aldığı yürüyüş sırasında terör örgütü aleyhine sloganlar atan gruptan bazıları İskele Caddesi’nde kendilerine zafer işareti yapıldığı iddiasıyla yerden söktükleri kaldırım taşlarıyla bir diskoya saldırdı. İşyerinin camları kırılırken, grup polis tarafından uzaklaştırıldı. Olayların ardından şehit polislerin yakınları yürüyüşten ayrıldı. Grup daha sonra başlangıç noktası olan Atatürk Anıtı’na doğru yürüyüşe geçti. Gruptan bazıları HDP ilçe başkanlığının bulunduğu binaya yöneldi. HDP ilçe başkanlığının bulunduğu 4 katlı binanın bitişiğindeki bir restorana saldıran grup, burayı ateşe verdi. Alevler bir anda büyürken, bazı göstericiler restoranın çatısından HDP binasına çıkmaya çalıştı. Olay yerine çok sayıda çevik kuvvet polisi sevk edilirken, yangın büyüyerek HDP ilçe başkanlığının bulunduğu binayı sardı. Polis gruba biber gazıyla müdahale etti. Olay yerine Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı (TOMA) da gönderildi. Polisin uğraşları sonucu grup uzaklaştırılırken, yangına Alanya Belediyesi’ne bağlı itfaiye ekipleri ve TOMA ile müdahale edildi. İşyerinde bulunan tüplerin patladığı olayda yaralanan olmazken, restoran ve HDP ilçe başkanlığının bulunduğu bina kullanılamaz hale geldi. Olaylar üzerine çevre ilçelerden takviye polis ekibi sevk edildi. Yangına müdahaleye giden itfaiye ekiplerinin yolu göstericiler tarafından kesilirken,

ara sokaklara dağılan gruba polis müdahale etti. Grup ara sokaklarda çok sayıda işyerine taş ve sopalarla saldırdı ve bazılarını ateşe verdi. Bu arada biber gazından etkilenen birçok kişi ise ambulanslarla hastanelere götürüldü. HDP binasının yakılması ve şehir merkezindeki bazı dükkanların ateşe verilmesinin ardından olaylar gece geç saatlere kadar sürdü. Şevket Tokuş Caddesi üzerinde bulunan Casper Restoran ateşe verildi. Yine bu bölgede bir butik yakıldı. İki grubun bölgede karşı karşıya geldiği ve bölgede silah seslerinin yankılandığı bildirildi. Bu sırada bir gencin vurulduğu iddia edildi. Bir yaralı haberi de Mahmutlar’dan geldi. Şehirde başka yaralıların da olabileceği bildirilirken, Erkan Uğuz adlı vatandaşın ayağından vurulduğu ve Alanya Devlet Hastanesi’nde tedavi altına alındığı belirtildi. Olaylar kapsamında Mahmutlar’da kalabalık gruplar çeşitli işyerlerini yaktı, jandarma ses ve sis bombalarıyla müdahale etti. Alanya’da dün saatlerce süren olaylar, mahallelere de sıçradı. Alanya’nın en büyük mahallelerinden biri olan Mahmutlar’da kalabalık gruplar çeşitli işyerlerini ateşe verdi. Grupların toplamda bin kişiden oluştuğu bildirilirken, jandarma ekipleri ses ve sis bombası attı. Grupların yakmak için başka işyerlerine yöneldikleri sırada, jandarmanın Alanya’dan TOMA ve polis takviyesi istediği iddia edildi. İl genelindeki terör protestoları değerlendiren Antalya Valisi Muammer Türker, “İlimizde de tepkisel

gösteriler var. Antalya kent merkezinde eylemler oldu. Alanya’da HDP binasını ve yanındaki diskoyu ateşe verdiler. İtfaiyenin gitmesini engelliyorlar. Bu noktada sıkıntı yaşıyoruz” dedi. Manavgat’ın Çolaklı Beldesi’nde esnaf arasında bir bıçaklama hadisesi olduğunu ve bir vatandaşın öldüğünü belirten Vali Türker şunları söyledi: “Olayın siyasi yönü olmadığını düşünüyoruz. Bıçaklayan Şanlıurfalı, bıçaklanan Antalyalı olunca olay siyasi boyuta çekilmek istendi. Cinayetle ilgili 4 kişi gözaltında. Yine de arka planı araştırılıyor.” Sağduyulu davranılması çağrısında bulunan Vali Türker, “Özetle terörün yapmak istediğini bizimkiler yapıyor. Toplumlar arasındaki ayrışmada kendi kendimize çanak tutuyoruz. Gösterilerin çıkışı iyi niyetli olabilir ama olayların gittiği yön doğru değil. Sağduyulu olmalıyız” diye konuştu. Trabzon ve Rize’de bir araya gelen 100*150 araçlık konvoyla Hopa’ya gelen 500 kişilik gurup Hopa İş Merkezinde bulunan HDP İlçe binasına saldırdılar.. Polisin gaz bombası kullandığı gelen bilgiler arasında. Saldırı sonrasında gelen gurubun Hopa’yı terk ettiği öğrenildi. Kırşehir’de kent merkezindeki Lise Caddesi’nde bulunan Komünist Parti üyesi S.A.’ya ait Gül Kitabevi faşist bir grup tarafından yakıldı. S.A. molotoflanan kitapçıdan çıkmaya çalışanlara saldırganlar tarafından keser ve sopalarda saldırıldığını belirtti. Bu saldırı sonucunda kitabevi sahibi S.A.’nın burnu kırıldı, kafası yarıldı. S.A.’nın o sırada kitapevinde bulunan HDP’li dayısı E.O.’nunsa kaburgalarının kırıldığı öğrenildi. Yaralılar kendi imkanlarıyla hastaneye gitti, tedavi altında alındı. Kentin en işlek caddelerinden biri olan Lise Caddesi üzerinde bulunan 2 katlı Gül kitabevi’ne saldıran faşistler, kitabevinin içine 4 molotof attı. Kitabevinin etrafını çeviren faşistlerin molotoflu saldırısı Madımak Katliamı’nı andırır nitelikte görüntülere sahne oldu. Kitabevi sahibi ve KP üyeleri Ankara ve Lise caddeleri üzerinde Kürtlere ait olduğu düşünülen tüm işletmelere saldırıldığını belirttiler. Şehir de çok sayıda işletme ateşe verildi veya yağmalandı.


Erdoğan Kahya

MEMLEKETİMİN HALİ NEDİR? Yıllar yıllar önce yazmıştım bir kez daha okudum, neler değişmiş ve değişmemiş... Etrafımızda olup bitenleri bakıp da görmeyen ama’lara döndük, kendi içimize kapandık adeta. Sanki globalleşen, daralan, küçülen dünyada yalnızlığı tercih ediyoruz gibi… Herşey üstünüze, üstünüze geliyor, sessiz kalmayı, ya da kabullenmeyi tercih ediyorsunuz. Ama içiniz yanıyor hissettirmemeye çalışıyorsunuz. Kan kusup kızılcık şerbeti içtiğini söylemek gibi sizin anlayacağınız… Şöyle çevrenize bir kere bakınız. Mutlu olan insan sayısı ne kadar azaldı. Yüzler gülmüyor değil mi? Komşuluk, arkadaşlık, dostluk duygularımızı giderek yitiriyoruz. Büyüklerimize saygımız, küçüklerimize sevgimiz köreliyor gitgide… Bakıma muhtaç büyüklerimizi başımızdan atmanın hilelerini düşünüyoruz. Kimsenin kimseye güveni kalmadı. Güven duygumuzu yitirdik. En önemlisi de insani değer yargılarımız yok olmaya başladı. AB sürecinde ülke olarak, millet olarak kayıplarımızın olduğu, milli onurumuzun hiçe sayıldığı, “uyum” adı altında yapılan düzenlemelerin üniter yapıyı ve merkezi otoriteyi zayıflatarak bölünmeye neden olabileceği, örgüt mensuplarının “bu ülke için canıyla, kanıyla savaşan kahramanlarla” dalga geçercesine serbest bırakıldığı, milli duruşun yıpratıldığı, yılların şekillendirdiği devlet politikalarının yok edildiği bir dönemde; ekonominin tepetaklak gittiği, işsizliğin arttığı, sosyal devlet anlayışının yıkıldığı, siyasi kadrolaşmanın ve adam kayırmacılığın arttığı, yoksulluğun, yolsuzluğun ayyuka çıktığı, üstelik yolsuzluğu bizi yönetmeye talip olanların yaptığı, TBMM çatısı altında teröristlerin ve vatan hainlerinin serbestçe savunulduğu, Devletin kötüye kullanılan gücünün elinde çaresiz kalan vali ve emniyet müdürlerinin bulunduğu, parti üst yöneticilerinin adının karıştığı vahim olayların olduğu, devlet onurunun çiğnendiği bir ülkede, “Ne olacak bu memleketin hali?” diye sormayalım da ne yapalım? Ya da nasıl gülelim kahkahalar atarak? Peki bu toplum nasıl bu hale geldi? Şahsen bütün bunların temelinde siyasetin yattığına ve bu siyasete uygun bir toplum yaratılmasına bağlıyorum.

Ekonomi küresel güçlere teslim edildi. Rakamlarla ülkemizdeki bankaların yüzde 65’i yabancıların eline geçti. Borsanın da öyle… Onlar bizim ekonomimizin nasıl olmasını istiyorlarsa o şekilde karar veriyorlar, bizi yönetenler de halkı uyutmayı tercih edip, kriz yaşamadığımız hikayesi anlatıyorlar. Bütçeyi; garibanlaştırdıkları halka kömür, elektriği olmayan köylüye buzdolabı dağıtarak çar-çur etiler. Kemal Derviş’in hazırladığı proğramla bir dönemi geçiştiren, daha sonra ekonomiyi sözde bilim insanlarına teslim eden iktidar, dış borç 200 milyar dolardan 800 milyar dolara, cari açık 3 milyar dolardan 100 milyar dolara çıkınca, “Bu işte bir yanlış yaptık. Bilim adamı yerine ekonominin başına Tahtakale’yi çok iyi bilen birini getirelim” diyerek güya ekonomiyi düzlüğe çıkaracaklar. İşin en kötü yanı bunları söyleyenler, eleştirenler, fikir yürütenler kendilerini cezaevinde buluyorlar. Ülke öyle bir hale geldi ki; “İktidarı devirmek istemek” ya da “Şeriat düzeni isteyenlerle mücadele etmek” suç haline geldi. Buna göre muhalefet partileri de suç işliyorlar aslında, Anayasa’nın koruması altındalar Allahtan... Yargı; konuşa konuşa susturuldu. Askeri herkes merakla izliyor. Cumhuriyet tarihi boyunca “En güvenilir Kurum” olan asker sindirildi. Askeri toplum karşısında küçük düşürebilmek için artık yatak odalarına giriyorlar. Bazı şeyler Devlet sırrı sayılması gerekirken Sahte ve düzmece ihtilal raporları hazırlayıp, topluma “İşte sizin saygı duyduğunuz asker. Hem iktidarı ve hem de Fettullah Efendimizi yok etmek için ihtilal planlıyorlarmış” diyorlar. Kendilerinden olmayan herkesle kavgayı alışkanlık haline getirdiler. Üstelik kavgada ustalar, kabadayılar... Usulü, yordamı, açıkça raconu çok iyi biliyorlar. Atatürk ilkeleri için, ulus için, ülkeyi karanlıklara götürmemek için, bu milletin geleceği için, rejim için, laik Türkiye için meydanları dolduran milyonlara “ulusalcı” damgası vurup kavgada susturdular. Şimdi nerede o meydanlarda toplanan, iktidarı eleştiren güruh? Kimden, neden korkuyorlar. Ne iş yapar bu sivil toplum örgütleri, Atatürk’e sığınmaktan başka? Bütün bunları yaparken, tek tehlike gördükleri medyayı susturmanın da yolunu buldular. Önce medya organlarını devletin bankalarının parası ile satın alarak, yarattıkları gücü muhalefet eden medyanın üzerine saldılar. Yetmedi, başka işleri de olan bir zamanların tekel patronlarını diğer işleri ile susturmayı başardılar. Ülkede “Bizden olanlar, bizden olmayanlar” ayırımı ile düşman kardeşler yaratmaya başladılar. Yerel yönetim seçimlerinde diğer partilere oy verenleri açık açık tehdit ederek, “Hizmet alamazsınız” dediler hizmet vermiyorlar. İl vaadi ile belediye başkanı transfer edip, kendilerine oy vermeyen kentlere, “Gavur, hain” gibi yaftalar taktılar. Daha anlatılacak o kadar çok şey var ki; daha da içinizi karartmak istemem. Ama birey olarak biraz kendimize gelmeliyiz. Her bireyler görevlerini iyi yaparsa, ülke layık insanlar tarafından liyakatle yönetilir. Bu ülke bizim, bu topraklar bizim ve üstelik bu topraklar atalarımızın emaneti, çünkü onların kanları ile sulandı…


17


11 parti 154 milletvekili adayını açıkladı

YENİDEN VEKİL ADAYLARI

Antalya’da 7 Haziran seçimlerinde 1 milyon 306 bin 778 geçerli oyun 36 bin 818’ini alan 11 parti, 1 Kasım Pazar seçimleri için 154 milletvekili adayını açıkladı. Antalya’da 1 Kasım’da yapılacak 26’ncı dönem milletvekili seçimlerinde Ak Parti, CHP, MHP ve HDP’yle birlikte 15 siyasi parti yarışacak. Antalya’da 7 Haziran seçimlerinde 36 bin 818 oy alan 11 siyasi parti, 154 milletvekili adayının ismini Yüksek Seçim Kurulu’na bildirdi. Haziran seçiminden 2 bin 981 oyla ayrılan Doğru Yol Partisi, Merkez Parti, Anadolu Partisi, 1 Kasım seçimleri için Antalya’dan aday göstermezken, 1 Kasım seçimleri için Antalya’dan bağımsız aday başvurusu da olmadı. Saadet Parti (SP) Antalya’da 14 kişilik milletvekili listesinin ilk sırası için 17 bin 74 oy alan Büyük Birlik Partisi’yle kurulan (BBP) ittifakın birinci sırası, Süleyman Burgan’ı tercih etti. SP listesi Burgan’ın ardından Hüseyin Sarıca, Mehmet İslamoğlu, Aytur Çeteci, Muhammed Abdullah Yılmaz, İlhami Demiral, Fuat Kasarcıoğlu, Hüsnü Uysal, Metin Kandemir, Ergün Eren, Yusuf Hatip, Kadir Yıldırım, Özden Yorulmaz, Mehmet Akburak şeklinde oluştu. BBP ise 1 Kasım için oluşturduğu listede Ali Gül Tıraş, İdris Özcan, Mehmet Çayır, Aydoğan Korbağa, Mustafa Çevik, İsmail Cebe, Mustafa Kuzucu, Ayşe Dilsiz, Nüsrettin Karakoç, Havana Alkan, Ayşe Çakan, Recep Köken, Salih Yılmaz, Ahmet Datlı isimlerine yer verdi. Vatan Partisi (VP), 6 bin 250 oy aldığı 7 Haziran listesinden sadece 4 isme 1 Kasım seçimlerine gireceği listede yer verdi. Listenin ilk sıraları için yeni isimler tercih eden partide ilk iki sırada Günay Kutlu, Gülser Türkeli yer aldı. Haziranda 6’ncı sıradan aday gösterilen

Rauf Ergün bu kez 3’üncü sıradan aday gösterilirken, liste Mutlugün Özturan, Nihal Küpeli, Ahmet Sorkuç, Şerafettin Kılınçel, Sakine Saygın, Mustafa Çoban, Veli Akkuş, Tahir Sertkaya, Oğuz Karabayır, Nuran Mehteş ve Osman Yılmaz isimlerinden oluştu. Haziran ve kasım listelerinin ortak isimleri ise Ergün, Küpeli, Sorkuç ve Sertkaya oldu. 7 Haziran seçimlerinde 2 bin 689 oy alan Demokrat Parti (DP) ise 1’inci sıra adayı Ali Ateş’in yerini korudu ancak sonraki sıralarda değişikliğe gitti. DP’nin listesinde 2’nci sırada Hasan Ali Kartal yer alırken, sıralama Durmuş Alagöz, Ali Yener Erçin, Şakir Bağdat, Cihan Aydoğan, İsmail Ökten, Kemal Karaaslan, Eshabil Özalpay, Gökhan Toraman, Pınar Aksoy, Mehmet Çamur, Bahri Volkan, Nedret Eryol şeklinde oldu. Haziran seçimlerinde 2 bin 568 oy alan Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Nazım Şahin’in birinci sıra olduğu 14 kişilik listesini aynen 1 Kasım seçimlerine de taşıdı. BTP milletvekili adayları Nazım Şahin, Bilal Erdil, Mehmet Sarıçobanoğlu, Durmuş Öztürk, Zeynep Doğan, Süleyman Çakacı, Didem Yabalak, Tuğba Altay, Abdullah Kara, İbrahim Gökyar, Veysel Türkyön, Osman Çakmak, Nalan Kurt, Mehmet Suiçer oldu. Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) de 2 bin 332 oy aldığı Haziran listesini korudu ve 14 ismi 1 Kasım seçimleri için yeniden aday gösterdi. Necati Bayram’ın ilk sırada yer aldığı listenin diğer isimleri Abdulaziz Akçan, Zehra Belkıs Korkmaz, Vedat Dede, Deniz Kahraman, Mehmet Eren, Güller Dindarik, Mine Kaygusuz, Erol Küçük, Düzgün Ali Korucu, Serkan Bemal Behçet, Mehmet Genç, Sadık Bıdık, Hasan Asan oldu.


33

Demokratik Sol Parti (DSP) ise 2 bin 209 oy aldığı listesinin ilk 4’ündeki isimleri korumayı tercih etti. Metin Oktay, Ahmet Çakmak, Gülten Zorlu ve Demet Daşik’ten oluşan ilk 4’ün ardından Zeynep Çakal, Sabiha Yılmaz, Tarık Doğan, Bünyamin Söylemez, Meral Er, Melahat Üner, Metin Özyurt, Ekrem Bozkurt, Ekrem Oğul ve Erdoğan Er DSP’nin 1 Kasım seçimleri için oluşturduğu 14 kişilik listenin diğer isimleri olarak sıralandı. Haziran seçimlerinden 1487 oyla ayrılan Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) ise son sıralarda da olsa listesine 4 yeni isim aldı. HKP listesi, Saliha Çatlı, Mustafa Hoda, Nevzat Erbaş, Durkadın Yılmaz, Muhitdin Türkan, Mustafa Yarayan, Hülya Bozgun, Oğuz Can, Arzu Avcu, Ali Çoşkun, Devrim Satı, Sultan Caner, Haydar Karahan ve Ramazan Ulutaş şeklinde oldu. Liberal Demokrat Parti (LDP) 1163 oy aldığı 7 Haziran listesinde 1’inci sıra adayı Hasan Ünlü’yü değiştirmemeyi tercih etti. Haziran seçimlerinin 4’üncü sıra adayı Serkan Altınoluklu’yu 2’nci sıradan aday gösteren partide sıralama Mustafa Arslan, Mete Şenol, Erdal Akın, Yücel Gürcan, Emine Cennet, Serdar Aktan, Mustafa Solak, Mustafa Dilek, Mustafa Can Duman, Güngör Çoban, Ayten Tunalı ve Orkun Namalan şeklinde oluştu. Antalya’da 584 oyla 7 Haziran seçimlerinde en düşük 2’nci oyu alan Millet Partisi (MP) ise listesini 3 yeni isimle takviye etti. Listenin ilk sırasında Haziran seçimlerinde 5’inci sıradan aday gösterdiği Osman Gökmen’i gösteren MP’de diğer adaylar Nuran Özen, Emre Karaardıç, Hatice Soydal, Necati Şahin, Mustafa Koyuncu, Ali İhsan Başat, Fatma Şan, Halil Nergizciler, Oğuzhan Öztürk, Adem Gençöz, Mevlüt Yavuz, Şahabettin Sağ ve Bedia İrban’dan oluştu.

İHBARCILIĞA TEPKİ

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), hükümetin 200 bin TL’den 4 milyon TL’ye kadar ödül vereceği ihbar yönetmeliğinin iptali için Danıştay’a dava açacak. Antalya’da konuyla ilgili açıklama yapan ÇHD Genel Başkan Yardımcısı Münip Ermiş, yetkisiz hükümetin 24 yıldır çıkartılmayan muhbirlik yönetmeliğini çıkardığını söyledi. Bu yönetmeliğin dayanağı 3717 sayılı yasanın 19’uncu maddesinin 2006 yılında değiştirildiğini ve buna dayalı olarak bugüne kadar bir yönetmelik çıkartılmadığını belirten Münip Ermiş, yönetmeliğin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun vatandaşı muhbirliğe davet etmesinin hemen ardından çıkartılmasının da altını çizmek gerektiğini belirtti. Aslında yasanın 1991 yılındaki ilk halinde de benzer bir düzenleme getirildiğini ancak yönetmeliğinin çıkartılmadığını kaydeden Ermiş, 1990’lı yıllarda, şiddetin en yoğun olduğu dönemde bu şekilde bir yönetmelik akla gelmediği halde, yetkileri son derece tartışmalı, sadece seçim için kurulmuş bir geçici hükümet döneminde bu yönetmeliğin çıkartılmış olmasının sınır tanımaz bir hukuksuzluğun açık örneği olduğunu dile getirdi. Yönetmeliğin 200 bin TL’den 4 milyon TL’ye kadar çıkan bir ödül sistemi getirdiği, bunun her yıl Vergi Usul Kanunu uyarınca artırılmasının öngörüldüğünü dile getiren Ermiş şöyle konuştu: “Yönetmelikte bir tarih sınırlaması da yok. Yasanın son halini aldığı 2006 yılından sonra muhbirlik yapan, gizli tanıklık yapan herkesi kapsamaktadır. Yani Ergenekon, Balyoz davaları, KCK davaları, ÇHD ve diğer siyasi davalarda gizli tanıklık yapan muhbirleri de kapsamaktadır. Bu muhbirler yakalattıkları adam başına para alacaklarından, paranın neredeyse üst sınırı da ortadan kalkmaktadır.” Suçlu yakalatma bahanesiyle ödül getirmenin, toplum barışını bozacak son derece tehlikeli bir girişim olduğunu savunan Ermiş şöyle devam etti:

Tamamı kadınlardan oluşan milletvekili listesiyle 462 oyla Antalya’nın Haziran seçimlerinde en az oyunu alan Komünist Partisi (KP) 1’inci sıra adayı Sevinç Sertbarut’u değiştirmedi, ancak bu kez 6 erkeği aday gösterdi. Sertbarut’un ilk sıra adaylığıyla KP listesinde Sefa Seyitoğlu, Semiha Kahraman, Bilal Doğan, Leyla Aslantaş, Dilek Gökay, Tülin Gök, Mehmet Avcı, Kemal Yorulmaz, Şengül Aktaş, Hülya Savaş, Fatma Şanci, Hüseyin Özel ve Erhan Altınkaynak yer aldı.

“Sadece günlük işleri yapacak bir kabinenin devlet şiddetini daha da artıracak bir uygulamanın önünü açması kabul edilemez. 24 yıl boyunca çıkartılmamış bir yönetmeliği, 2 aylığına gelmiş, Meclise güvenoyuna dahi müracat etmeyecek, belki yemin dahi etmeyecek bir hükümet çıkarmaktadır. Hukuk ve ahlakdışı olan, halkın arasında düşmanlığı kışkırtacak bu düzenlemeye karşı Danıştay’da iptal davası açacağız.”


Cumhuriyet tarhinde ilk toprak kaybı son dönemde oldu

İLK TOPRAK KAYBI Yunanistan’ın 11 yıl önce Ege’deki 16 adamızla 1 kayalığı işgal etmesinin altından inanılmaz bir skandal çıktı Başbakan Ahmet Davutoğlu Dışişleri Bakanı iken el konulan 16 ada için, “adacık” deyip “aidiyet” sorunu olduğu itiraf etti. Geçen yıl Milli Savunma Bakanı olan İsmet Yılmaz’ın ise işgal iddialarını yalanladığı ortaya çıktı. MHP Manisa Milletvekili Erkan Akçay, Eşek ve Bulamaç başta olmak üzere 16 adanın Yunanistan tarafından işgal edilmesinden sorumlu olan dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu’nun TCK’nın 302. Maddesi kapsamında yargılanmaları gerektiğini savundu. Akçay’ın Türk adalarının işgali konusunda 2012 ve 2014 yıllarında verdiği soru önergelerine dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın yanıtları birbiriyle çelişti. Davutoğlu, Dışişleri Bakanı olduğu dönemde Akçay’ın sorularına dönük 5 Şubat ile 13 Temmuz 2012’de iki ayrı resmi yanıt gönderdi. Davutoğlu’nun Yunanlıların karakol yaptığı ve vatandaşlarını yerleştirdiği adalar için “adacık” benzetmesi yapması dikkat çekti. Davutoğlu yaşanan sıkıntıyı doğrulayıp şöyle dedi: “Ülkemiz ile Yunanistan arasında Ege Denizi’yle alakalı olarak bazı adacık ve kayalıkların aidiyeti dahil bir dizi sorun bulunmaktadır. Bu sorunların tümü mevcut diyalog kanalları çerçevesinde bu ülkeyle ele alınmaktadır. Ülkemiz, bu sorunların tümüne hakkaniyete uygun olarak ve ülkemizin temel hak ve menfaatleri dikkate alınarak kalıcı çözümler getirilmesini arzulamaktadır” Davutoğlu’nun 13 Temmuz 2012’de Meclis’e gönderdiği ikinci yanıtta ise şunları söyledi: “Ege’de bazı adacık ve kayalıkların aidiyeti ve bununla bağlantılı olarak Türkiye ile Yunanistan arasında Ege Denizi’nde geçerli bir uluslararası anlaşmayla tespit

edilmiş deniz sınırlarının bulunmaması dahil, iki ülke arasında Ege’de birbirleriyle bağlantılı bir dizi sorun bulunmaktadır. Ege sorunlarının çözümü konusunda izlenen bu politika, sadece hükümetimiz döneminde değil, bu sorunların ortaya çıktığı ilk andan itibaren benimsenin ve bu haliyle partiler üstü nitelik taşıyan bir devlet politikasıdır” Davutoğlu Dışişleri Bakanı iken Ege’deki adalarda yaşanan sıkıntıyı doğrularken dönemin Milli Savunma Bakanı olan TBMM Başkanı İsmet Yılmaz, iddiaları yalanladı. Yılmaz, Akçay’ın, “Yunanistan işgali altındaki Türk adalarında Yunanistan tarafından askeri karakollar kurulduğu doğru mudur? Yunan askeri karakollarının bulunduğu Türk adaları hangileridir?” yönündeki sorularını 13 Ekim 2012’de yanıtladı. Yılmaz, “Yazılı soru önergesindeki iddialar gerçeği yansıtmamaktadır” dedi. MHP’li Erkan Akçay, Davutoğlu’nun “adacık” diye tanımladığı Bulamaç adasının Büyükada büyüklüğünde, Eşek adasının ise Büyükada’nın üç katı büyüklüğünde olduğunu belirterek şöyle konuştu: “Google Earth dahil olmak üzere bütün dünya


35

haritalarında her ikisi de ada olarak belirtilmektedir. Davutoğlu Dışişleri Bakanı iken Eşek ve Bulamaç adalarının hakimiyeti ile ilgili vermiş olduğum soru önergelerine iki adayı ‘adacık’ olarak nitelendiriyor. Adacık ifadesi ile Yunanistan’ın bu adaları fiili işgali küçümsenerek görmezden mi gelinmek isteniyor?” Akçay, tüm resmi belgelerde Türkiye’ye ait olan Eşek ve Bulamaç Adaları’nın Yunanistan tarafından işgalinin görmezden gelerek Türk Ceza Kanunu’nun 302. Maddesi kapsamında suç işlendiğini iddia etti. Dönemin Başbakanı olan Tayyip Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu’nun bu suçtan yargılanması gerektiğini belirten Akçay, “Madde çok açık. Bu suçu işleyenlerin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırmalarını öngörüyor” dedi. Akçay, Sahil Güvenlik botlarının Bulamaç Adası istikametinde 3 mili geçemediğini de öne sürdü. Akçay, 2004’e kadar boş olan, günü birlik turlarla halkın piknik ve denize girmek için gittiği Eşek ve Bulamaç adalarına önce Yunanistan vatandaşlarının yerleşip binalar yaptığını ardından da Yunan askerlerinin yerleştiğini savundu. 31 Aralık 2008’de Yunanistan Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı’nın, 5 Ocak 2009’da da Yunanistan Cumhurbaşkanı’nın adalara gelip askerleri ve vatandaşları ziyaret ettiğini kaydeden Akçay, bu adalarda denize haç atma töreni düzenlendiğini ileri sürerek, “Bu adalara giden Türklere pasaport sorulduğu bile konuşuluyor” dedi. TCK’nın Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozmak başlıklı 302. Maddesi şöyle: “Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiili işleyen kimse ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır”

SİBER

SAVAŞÇILAR

YOLDA

Siber Güvenlik Yaz Kampı’nda öğrencilere siber savaş ve savunma yöntemleri gibi konularda eğitim verilecek. Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Bilgi Güvenliği Kulübü tarafından düzenlenen Siber Güvenlik Yaz Kampı başladı. ERÜ Mühendislik Fakültesi’nde verilen eğitimlere, üniversitelerin ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora programlarında eğitim gören 30 öğrenci katılıyor. Kampta, deneyim sahibi akademisyenlerle kamu ve özel sektör siber güvenlik uzmanları tarafından çeşitli konularda bilgiler veriliyor. Bilgi Güvenliği Kulübü Başkanı Sena Nur Yiğit, AA muhabirine yaptığı açıklamada, şubat ayında düzenledikleri Siber Güvenlik Kış Kampı’nda aldıkları olumlu tepkiler ve istekler üzerine yaz kampı düzenlediklerini söyledi. Katılımcıların internet üzerinden yapılan sınavla belirlendiğini ifade eden Yiğit, şöyle devam etti: “Eğitmenlerimizi de alanında uzman hocalar arasından seçtik. Amacımız siber güvenlik alanındaki eksikliklerin giderilmesine katkıda bulunmak. Zaten katılımcılar sınavla belirlendiği için bu konuda bilgisi ve ilgisi olan arkadaşlar kampa katılabiliyor. Burada etik ‘hacker’lar yetişiyor. Bilgi Güvenliği Kulübü’nün vizyonu ve misyonu da bu. Bu alanda ciddi, amacına ulaşacak organizasyonlar düzenlemeyi hedefliyoruz.” Siber Güvenlik Uzmanı Alper Başaran, eğitimde siber savaş, güvenlik teknolojileri, “hacking” döngüsü, internet üzerinden bilgi toplama, siber istihbarata giriş, güvenlik zafiyetleri ve zafiyet tespit yöntemleri, sistemlere sanal saldırı, zararlı yazılımlar, hizmet dışı bırakma saldırıları, kablosuz ağlara giriş ve sosyal mühendislik saldırıları gibi konularda bilgiler verdi. Başaran, sorduğu sorulara doğru cevap verenlere de kitap hediye etti. Kampta eğitimler, siber güvenlik uzmanları Barkın Kılıç, Onur Alanbel, Alper Başaran ve Engür Pişirici tarafından verilecek.


Mehtap Üzümcü

Ah ahhh !! Maalesef ki en çok oylar şehit ailelerden, sıvasız evlerden, işsiz, mağdur gariban halktan geliyor. Bu ülke bu güne kadar hiç bu kadar güçlü olmamıştı, hiç bu kadar yağmacı barındırmamıştı. İçten içe duydular inançlar sömürülüyor.

NABZA GÖRE ŞERBET Ölümün diğer adı şehitlik oldu, Eyvallah! Her ilden bir çok ailede şehidi olduğu için gururlu, bir o kadar da seçilmiş yurdum insanı. Seçilmiş çünkü şehitler ne villalardan, ne bürokratların ailelerinden ne milletvekilleri çocuklarından… İşte tam da bu noktada Allah Allah nağmeleri ile sırtını sıvazlayan insanlardan bahsediyorum. Şehit annesini, babasını anlayamayacak derecede kalpleri katılaşmış, gözlerini para hırsı bürümüş insanlardan bahsediyorum. Evladını askere göndermemek için her türlü hileyi yapan, Vatan ve Şehitlik kelimesini dillerinden düşürmeyen babalardan bahsediyorum. Onların her söylemini onaylayan şakşakçılardan bahsediyorum. Şehit olmak isteyip te olamayacak Bakanlardan bahsediyorum. Anaların babaların yüreklerine su serpecek bir daha böyle bir acı yaşanmayacak açıklamalarını yapamayan acizlikten bahsediyorum. Şehitlerimiz, gazilerimiz tarihimizde hep oldu elbette ancak ne acılım vardı nede pazarlığı vatanın… Ara ara nabzı tutmak için verilen canlar var artık. Bir kişinin psikolojine bürünen ülkemde tek dileğim denge oldu . Ne için şehit verdiğimizin önemi yok, yanlış politika zayiatları var artık. Yasalarda bu durumu kabul eder oldu. Askerde her ölen şehit sayılmıyormuş , zayiatmış efendim. Ben pek anlamadım demirbaş gibi mi ? Gariban Mehmet, ailesinin devletten alabilecekleri destek için ölmeyi göze alıyormuş. Kişi kendinden bilir ya ülkemin her vatandaşından bir hainlik beklenmekte artık. İşte sizin dudaklarınızdan süzüldüğü kadar kolay değil can büyütmek. Hiçbir anne oğlu için Vatan Sağ olsun diyebilir mi ? Makarna ile günlerini geçiren insanlar kömüre, 1 paket makarnaya evlatlarını heba edebilir mi ? Hiç arabası olmayan gariban halk 3 katlı yollar yapılıyor diye her türlü adaletsizliği görmezden gelerek oy verebilir mi ? İçini hiç görmeyeceğimiz saraylarda hangimiz kral, hangimiz kraliçe olacak ? Kesilen kurbanları bile kredi ile alırken amacından saptık, boy göstermeye başladık. Hiç kesemeyen sırattan geçemeyecek te, devesi olan mı garantiledi ? İşin maddi boyutunu geçtim, vicdanlar hangi yolsuzluğa, hangi yetim hakkı yağmacılığına banane diyebilir ? Kul hakkının en büyük hak olduğunu öğretmişlerdi halbuki bize…

Adalet saraylarımız büyüdükçe büyüdü, neden mi? Adaletsizlikten, hiç bitmeyen, sonuçlanmayan davalardan, açıklardan kaynaklı mağduriyetliklerden ... Milli eğitim, bilim adamları yerine hoca yetirmeye çalışıyor adeta. Gökten yeni bir kitap indi de bizim mi haberimiz yok. Yeni yeni yorumlar falan… Halka hizmet dersen çok kıymetliyiz halk olarak sosyal hak ve özgürlüğümüz üst noktada, anlayamadığımız bir şey var; eskiler demiş ‘’ kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez ‘’ biz tavuklar ile oyalanırken kazlar uçtu gitti gören oldu mu? Sağlık konusunda devlet hastanelerinde sıra beklemiyoruz, özel hastaneler bize özel muamele yapıyor belki ama arada ödenen katkı payı ücretini kimse hesaplamıyor maalesef, SGK kurumuna ödediğimiz primler nerede ? Ben muayene için katkı payı ödeyeceksem , ilacımı alacaksam bu işin hizmet kısmı kimde ? Çocuğumu özel okutacaksam , hakkımı savunamayacaksam mahkemelerde sürüneceksem, yabancı yatırımcı teşvik olsun diye vergi ödemez iken, benim % 60 ortağım devlet ise, gününü kurtarmaya çalışan insanlar gibi düşünmeyip gelecek kaygılarım var iken biri bana mutlu huzurlu bir ülkeden bahsetsin lütfen. Biri bana Suriyeli mültecilerin ülkelerini neden terk ettiğinden bahsetsin lütfen. Çölleri denizleri aşarak küçücük kalplerinde umutlar ile yola çıkıp ta, bikinili sahillere vuran minik bedenlerden bahsetsin lütfen. Ülkemizin de başına bunların gelmeyeceğinden bahsedin. Bizi korumakla yükümlü polislerimizin, askerimizin güvenliğini kimin, kimlerin sağlaması gerektiğinden bahsedin lütfen. Uçan kuştan haberlerinin olduğunu iddia edenlerin, haince saldırılardan haberlerinin olmayışından bahsedin lütfen. Böyle bir ülkede hala umutlardan bahsedin bana … Mesela Paranın her şeyi çözemeyeceğine inandırın beni. Ben burada insanlık, Müslümanlık derken çoğu zaman sorgulanırken Müslüman bir ülkede şehit olanların bedelinin 800 000 TL yaralıların 400 000 TL olduğundan, ölülerin iş makineleri ile taşınmasından bahsedin bana. Şeytan taşlamaları sırasında ağlanacak yorumlar yapan aydın Müslümanlardan bahsedin mesela. İbadetin de VIP sinin nasıl olduğunu anlatın misal. Aslında din ticaretinin olmadığından bahsedin. Ne dersiniz az paramız varsa şehit , çok paramız varsa VIP mi sayılacağız? Kaynağında sömürüldüğümüz tek konu din iken bence bizim ne hoca ya nede tasdiklenmeye ihtiyacımız var. Bizim insan olmaya ihtiyacımız var, bizim susturduğumuz vicdanlarımızın sesini duymaya ihtiyacımız var, bizim her telden nabza göre şerbetlendiğimizi bilip uyanmaya ihtiyacımız var. Kimine para, kimine makam, kimine şehitlik mükafatlarını bize yakıştıranların gerçekte sırtımızı sıvazladıklarını bilmeliyiz. Geç olmamasını temenni ederim.


25


Financial Times: Erdoğan her şeyi göze aldı, medya üzerinde kontrolü artırıyor

BAĞIMSIZ MEDYA ZORDA Hatta bir kamuoyu araştırmasına göre, Haziran’daki başarısı ile Cumhurbaşkanının planının hayata geçirmesini engelleyen HDP’nin oyunu artırdığını gösteriyor. Ancak Ankara ile PKK arasındaki savaşın yeniden başlaması, Türkiye’de Kürt güneydoğu bölgesinin çoğunda neredeyse sıkıyönetime yol açtı. Bu da katılım oranına yönelik şüpheleri artırıyor.

Financial Times, Türkiye’de bağımsız medyanın vahim bir durumda olduğunu vurgulayarak, ABD merkezli düşünce kuruluşu Freedom House’un, 2013’ten bu yana Türkiye’de basının “özgür” olmadığı tespitinde bulunduğunu hatırlatı. İngiliz Financial Times gazetesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’de medya üzerinde kontrolü artırdığını yazdı. BBC Türkçe servisinin aktardığına göre, gazetenin dış haberler sayfasında yer alan ve Financial Times’ın uluslararası ilişkiler editörü David Gardner’ın imzasını taşıyan haberin başlığı, “Erdoğan seçim öncesi eleştiriler bastırmak için medya üzerinde kontrolü artırıyor”. Aynı zamanda Financial Times’ın eski Türkiye muhabiri olan Gardner haberine iki gelişmeyi hatırlatarak başlıyor: ABD merkezli haber sitesi VICE için çalışan üç gazetecinin “terör” suçlamasıyla tutuklanmaları ve Bugün gazetesi ile televizyonunun da sahibi olan Koza İpek Holding’e düzenlenen baskın... Financial Times, Bugün’e yönelik baskını, Aralık 2014’te Zaman medya grubuna düzenlenen baskına benzetiyor. Gazetedeki haberden bazı bölümler şöyle: “Sayın Erdoğan, iktidarını güçlendirme amacıyla AKP’nin Kasım ayındaki seçimde yeniden Meclis’te çoğunluğu sağlaması için her şeyi göze almış durumda. Türkiye’nin güç durumdaki gazetecileri, onun muhalif sesleri bastırmak istediğinden şüphe duymuyor... AKP Haziran ayındaki seçimde, Sayın Erdoğan’ın Türkiye’nin parlamenter sistemini icracı başkanlığa dayalı bir sistemle değiştirmesi için hedeflediği çoğunluğun çok gerisinde kalmıştı. Üstelik 18 sandalye ile Meclis’teki çoğunluğunu da yitirmişti. Yapılan kamuoyu araştırmaları ise AKP’nin Haziran’daki seçimden çok daha iyi bir sonuç alacağına dair bir işaret olmadığını gösteriyor.

İşte bu nedenle Türkiye’de görevine son verilen bir yorumcu, VICE’ın başına gelenlerin uluslararası medyaya, Kürt meselesindeki karışıklığa değinmemelerine yönelik bir uyarı olduğunu söylüyor. Bazıları da bu noktada VICE çalışanlarına yapılanları, Mısır’ın El Cezire Televizyonu çalışanı üç gazeteciye yaptıklarına benzetiyor. Avukatlar yakında, Koza İpek Holding’e yönelik mali denetim sonrası açılan soruşturma ile şirketin mal varlıklarına el konmasını, şirketin ‘terör örgütü’ olarak nitelendirilip faaliyetleri yasaklanan Gülen Cemaati ile ilişkilendirilmesini bekliyor.” Financial Times, Türkiye’de bağımsız medyanın vahim bir durumda olduğunu vurgulayarak, ABD merkezli düşünce kuruluşu Freedom House’un, 2013’ten bu yana Türkiye’de basının “özgür” olmadığı tespitinde bulunduğunu hatırlatıyor. Sansüre Karşı Dayanışma Ağının raporu ise şöyle: Başta Milliyet ve Hürriyet gazetelerinden olmak üzere 20 gazeteci işten atıldı. 9’u görevi başında polis tarafından, 1’i ise işinden evine giderken kimliği belirsiz kişiler tarafından olmak üzere 10 gazeteci saldırıya uğradı. 3 gazeteci görev başında polis tarafından tehdit edildi. Evrensel ve Sol, mesaj yoluyla TİT tarafından tehdit edildi. Sözcü gazetesi “susturulmak” istendiğini duyurdu. 2 İngiliz uyruklu gazeteci tutuklandı. 21 gazeteci hakkında ise toplam 157.5 yıl talebiyle dava açıldı. 1 medya grubu polis tarafından basıldı Bu ihlaller hem basın özgürlüğüne hem de halkın haber alma hakkına yapılmış saldırılar olarak görülmelidir. 23 Temmuz- Milliyet, Suruç saldırısı sonrası Erdoğan’a dair tweetlerinden dolayı Kadri Gürsel’i işten çıkardı. Gürsel Milliyet’teki görevinin yanı sıra Basın Enstitüsü Derneği Başkanlığını da yürütüyordu. 24 Temmuz- Fırat Haber Ajansı (ANF), Dicle Haber Ajansı (DİHA), Hawar Haber Ajansı (ANHA), Özgür Gündem gazetesi, Yüksekova Haber, Sendika.org, RojNews, Rudaw, BasNews’ün de aralarında bulunduğu 96 site TİB tarafından erişime kapatıldı.


39

29 Hürriyet gazetesi; Köşe Yazarı Yalçın Doğan, Diyarbakır Temsilcisi Faruk Balıkçı ve Trabzon Temsilcisi İbrahim Sezen, magazin servisinden Demirhan Hararlı, kültür sanat servisinden Ezgi Atabinen, gazetenin eklerinden Burak Kuru, yazı işleri editörlerinden Ercan Meriç ve Muhabir Ali Dağlar’ı işten çıkarttı. Gazete işten çıkarmalara gerekçe olarak ilan gelirlerindeki düşüşü gösterdi. 6 Ağustos- Savcı Mehmet Kiraz’ın görüntülerini kullanan Hürriyet, Yeniçağ ve Dokuz Sütun gazetelerine de “terör örgütü propagandası” gerekçesiyle dava açıldı. Savcı Mehmet Kiraz’ın fotoğraflarını yayımladıkları gerekçesiyle 21 gazeteciye toplam 157.5 yıl hapis istemiyle dava açıldı. 10 Ağustos - Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı idari tedbir uygulayarak veri gazeteciliği yapan Dağ Medya ile Besta Nuçe, ANF ve DİHA’nın yeni sitelerini de erişime engelledi. Hakkari’de eylemler sırasında yaşanan çatışmalarda DİHA Muhabiri Gökhan Altay yaralandı. 12 Ağustos- Özel harekat polisleri, Mardin’de yaralı polisin hastaneye girişi sırasında görüntü alan gazetecilere saldırdı. Otomatik silahlarla ateş eden polisler gazetecilere devamlı olarak küfrederek “Militansınız lan hepiniz” dedi. Saldırıda iki gazeteci yaralandı. Gazetecilerden birinin fotoğraf makinesi ise polis tarafından kırıldı 14 Ağustos- Star Medya Grubu Sahibi Ethem Sancak’ın Tayyip Erdoğan için söylediği “Anam, babam, çocuklarım sana feda olsun Erdoğan” sözlerine yer veren 50 haber sitesinin ilgili içeriklerine erişim engellendi. 18 Ağustos- Silvan Mücadele Gazetesi ile LGBTİ internet dergisi Gay Mag’in de internet sitesi erişime engellendi. Türk İntikam Tugayı adlı örgüt, gazetemiz Evrensel gazetesi ve Sol haber portalını tehdit etti. Mail yoluyla gerçekleşen tehditle gazeteciler ölümle tehdit edildi. 20 Ağustos- Gazeteci, yazar

Gülşen İşeri’nin evine özel harekat polisleri tarafından baskın düzenlendi. Evdekiler başına silah dayanarak tehdit edildi, eşyaları dağıtıldı. Star Medya Yönetim Kurulu Başkanı Murat Sancak aracında saldırıya uğradı 21 Ağustos- DİHA İzmir muhabirlerinden Cihan Başakçıoğlu, evine gitmek için bindiği tramvayda üç kişinin saldırısına uğradı. Yüksekova Güncel Haber Sitesi de Gölbaşı Sulh Ceza Mahkemesi kararıyla erişime engellendi. 24 Ağustos- Habertürk Gazetesi’nde iki gazeteci yaptıkları “soda sağlığa zararlı” haberi nedeniyle işten atıldı. 24 Ağustos- Çatışma bölgesindeki gazetecilerle temaslarda bulunmak üzere Diyarbakır ve Hakkari’ye giden gazeteciler heyeti Silvan’da polis tarafından tehdit edildi. Çatışma bölgesine giderek halkla görüşmek isteyen gazeteciler TOMA ve akrepler aracılığıyla engellendi. 25 Ağustos- Basın Kartı Yönetmeliği değiştirildi. Değişiklikle kartların dağıtım süreci doğrudan bürokrasinin denetimine sokulurken, komisyonda yer alan gazetecilik örgütlerinin temsiliyeti de azaltıldı. 26 Ağustos- Çatışma sürecine dair incelemelerde bulunmak üzere Diyarbakır’da bulunan gazeteciler heyetinde yer alan Mehveş Evin, kentteki kepenk kapatma eylemini fotoğraflarken polis tarafından engellendi. Evin’i gözaltına almak isteyen polislere heyette bulunanlar engel oldu. DİHA’nın geçtiği bilgilere göre kepenk kapatma eylemi sırasında Bağlar ilçesinde polis halka gaz bombası atarken DİHA muhabirini de hedef aldı. Gazeteci saldırıdan yara almadan kurtuldu.

Karşıyaka Mahallesi’nde çıkan olaylar esnasında Dicle Haber Ajansı Muhabiri Selman Keleş kafasına isabet eden gaz fişeği ile yaralandı. Vice News için çalışan gazeteciler Jake Hanrahan ve Philip Pendlebury ve çevi rmenleri Diyarbakır’da çatışma görüntüleri çekerken gözaltına alındı. 31 Ağustos- Vice News için çalışan Jake Hanrahan ve Philip Pendlebury Diyarbakır’da çıkarıldıkları mahkeme tarafından “silahlı örgüte üye olmamakla beraber örgüt adına bilerek ve isteyerek suç işlemek” suçlamasıyla tutuklandı. Milliyet Esra Alus ve Burcu Karakaş’ı işten çıkarttı.

27 Ağustos- Milliyet Ankara Bürosu’ndan Kemal Göktaş, Evin Demirtaş ve Sertaç Koç işten çıkarıldı.

1 Eylül- Bünyesinde Bugün gazetesi, Bugün TV ve Millet gazetesinin bulunduğu Koza-İpek grubuna polis baskını gerçekleşti. Sözcü gazetesi “susturulmak ve kapatılmak istemiyoruz” duyurusu ile çıktı. Köşe yazarları yerlerini boş bıraktı.

28 Ağustos- Milliyet gazetesi Meral Tamer, Mehveş Evin, Alper İzul ve Semra Pelek’i işten çıkarttı. Van’ın İpekyolu ilçesine bağlı

*Veriler 29 Ağustos’ta İHD tarafından açıklanan rapordan alınmıştır. 27 temmuz-28 Ağustos tarihleri arasını kapsamaktadır.



31


Doğu Garajı Nekropol Alan Çalışmaları Sürüyor

ÖLÜ ŞEHİR KÜLTÜR MERKEZİ Doğu Garajı Projesi’nin ilk etabı kapsamında Mayıs ayında başlayan çalışmalar tarihi mezarlık alanında büyük bir hassasiyetle devam ediyor. Nekropol alanını dış etkenlerden koruyacak üst yapının taşıyıcılarına ait temel yapısının oluşturulması için ekipler çok özenli bir çalışma yürütüyor. Tarihi mezarlık alanındaki her bir temel kuyusu insan eli ve basit iş makineleri ile açılıyor. Nekropol alanı adeta nakış gibi işleniyor. Doğu Garajı Projesi’nin tarihi mezarlık alanını kapsayan ilk bölümünde çalışmalar sürüyor. 3 bin yıllık tarihin ortaya çıktığı Nekropol alanında, çalışmaların çok büyük kısmı insan gücü ile yürütülüyor. Arkeolojik Sit alanın zarar görmemesi için bölgeye basit iş makineleri dışındaki hiçbir iş makinesi sokulmuyor. Antalya tarihini 3 bin yıl geriye götüren Nekropol alanındaki arkeolojik buluntuların yağmur ve güneş ışınlarından korunması için tüm alanın üzeri bir örtü ile kaplanacak. Çağdaş yapım teknikleri kullanılarak yapılacak ve oldukça hafif olacak olan üst örtüye ait taşıyıcılarının zeminden destek alması gerektiğinden alanda bulunan kalıntılara zarar vermeden direkler dikilecek. Büyük bir titizlikle yürütülen çalışmalar, Büyükşehir Belediyesi arkeologlarının ve teknik kontrol ekibinin de dahil olduğu kontrol teşkilatı denetiminde yapılıyor. Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun kararları çerçevesinde devam eden çalışmalar Antalya Müze Müdürlüğü de yakından takip ediyor. “Çağdaş Kent Müzesi” konseptiyle düzenlenen Nekropol alanında teşhir, canlandırma ve bilgilendirme unsurları yer alacak. Alan süreli ve yıl boyu devam eden sergilere ev sahipliği yapacak. Arkeolojik kazıların ortaya çıkardığı zemin, bir dizi platform sayesinde çevresindeki sokak kotlarına uyumlu olacak. Böylece yarı-açık sergileme alanları oluşturulacak. Alt kotlarda mezarlara yakın gezinti güzergahı ahşap, cam ve çelik elemanlar ile oluşturulacak. Öte yandan, Doğu Garajı Projesi’nin ikinci etabının “Nekropol Alanı” ile ilişkilendirilerek tasarlanmış projesinin yapım işi için de ihale hazırlık çalışmaları sürüyor. İkinci etap projesi, bünyesinde kültürel, sosyal ve ticari tesisler ile çevre düzenlemesini barındırıyor. Kentsel bir kompleks olarak planlanan proje, teknik ve lojistik üniteleri de içeriyor. Geleneksel çarşı kültürünü Doğu Garajı’nda nekropolün etrafında yaşatacak proje, kent merkezindeki ticaretin artırılmasına da katkı sağlayacak. Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılacak proje, kültür merkezi olarak da işlev görecek. Projede 700 araçlık bölgenin en büyük yeraltı otoparkı olacak. 25 otobüs kapasiteli park da bu alanın içinde yer alacak. Pazar yeri ve esnaf için dükkanlar olacak. yrıca Büyükşehir Konservatuvarı yaşam canlılığı sağlaması adına çarşının en üst katına taşınacak. Bina içinde 700 kişilik konser ve tiyatro salonu hizmet verecek.


43

Kadri Güler

DİN DİN DİDİĞİNİ DİN Temel bilim adamı ve pireler üzerinde deney yapıyor. Pirenin kanatlarını ve bacaklarını kesip sesleniyor: “Hopla teyrum saa”… Kıpırtı yok. “Zıpla teyrum saa” kıpırtı yok… Kalemini çıkarıp deneyin sonucunu yazıyor: “Kanatları ve bacakları kesilen pirenin kulakları duymayi…” Yaşanan olayları sadece kendi penceresinden görenler öyle sonuçlar çıkarmışlar ki dinleyince insan olan utanır. 7 Haziranda daha önce kendisine verilen Kürt oylarının büyük bir bölümünün HDP’ye gittiğini gören hükümet açılım sürecini bitirdi mi? Bu tarihten sonra PKK denen alçak terör örgütü saldırılara başladı mı? Hükümet operasyon yapılmaması stratejisinden vaz geçip valiliklere verdiği operasyon yetkisini tekrar askeriyeye verdi mi? Askeriyenin 200 den fazla operasyon talebinin hükümetçe sadece 8‘ine izin verildiği gerçeğini öğrendik mi? Bülent Arınç’ın ifadesiyle PKK’nın yaptığı hazırlıkların, mayın döşeme dahil her şeyin hükümetçe gözlenip hiçbir şey yapılmadığı ortaya çıktı mı? Güvensizlik ortamında döviz yüzde 30’a yakın değer kazanmadı mı? Peki tüm bunları 13 yıldır aralıksız iktidarda bulunan AKP hükümetleri yapmadı mı? Evet evet evet… Bundan dünya lideri Erdoğan’dır, “Dünya beşten büyüktür” dedi. Sonucu çıkar mı? Peki; bu olanlardan “Bazı karaktersiz şehit babaları” denecek bir durum var mı? Gelen şehitler için muhalefet partileri suçlanabilir mi? Bu olanlar ve çıkartılan sonuçlar akılların alacağı gibi değil. Gazete seyredip televizyon okuyarak olayları

anlamamız, doğrudan yana değil, partiden yana durarak yorum yapmamız bizi Temel’in deney sonucuna götürür. 400 vekil isteyen zat, çıtayı yükseltti… 550 olacak, yerli olacak, milli milletvekili olacak. Karamanlının dediği gibi “din din didiğini din.” Ne yapacaksın? Turşusunu mu kuracaksın? Yerli kalmadı, yerine Suriyeli verelim, Zenci de olur dersen Sudanlı var epeyce… Milli milletvekilini vallahi hiç anlamadım. Seçmenleri anlamış mıdır? Anlamıştır. O zaman benim anlamama gerek yok. Sayın Bahçeli inşallah partimin oylarını artırırsın ama ben seni Türkiye’nin önündeki en büyük engel olarak görüyorum. Senin yerine ortalama yetenekte bir ülkücü lider olsa MHP oyları en az yüzde 25, Meral Akşener olsa birinci parti… AKP diye de bir parti kalmayacak. CHP’de işler iyi gidiyor. Bir de PKK’ya net tavır koyabilseler, Atatürk gibi olabilseler, MHP’nin bu konudaki görüşlerine sahip olabilseler çok daha fazla oy alabilecekler. Türkiye’nin CHP-MHP koalisyonuna ihtiyacı var. Birbirlerini tamlayabilirlerse ülkenin gelişmesi, akan kanın durması, soygunların son bulup adaletin yeniden işleyebilmesinin önü açılacak. Eğitim sistemi felç, sağlıkta ve her alanda nitelikli yöneticiler yerine yandaş yöneticiler var ve üretkenlik yok, problem çözmek için fikir üretme yerine dua ile ülke yönetme anlayışı hakim. Dua edenler İslam’dan uzak, İşi bilenler iktidardan uzak… Haso Türkçe bilmiyor, eşek Kürtçe bilmiyor, deh diyorum gitmiyor, çüş diyorum durmuyor, Haso ağlıyor, eşek zırlıyor… Durum bundan ibarettir ağam… Kaygılarımla.


AKDENİZ MEZARLIK OLDU


45

Bodrum’dan Yunanistan’a geçmek için iki saat arayla denize açılan Suriyeli mültecilerin içinde bulunduğu iki ayrı lastik bot batarken çifte facia yaşandı. İlk botta 2’si çocuk 8, ikinci botta ise 3’ü çocuk 4 kişi olmak üzere toplam 12 kişi öldü. 9 kişinin Kurtulduğu olayda; suda kaybolan 2 kişinin bulunması için arama kurtarma çalışması başlatıldı. Akyarlar Mahallesi Aspat Mevkii’nden Yunanistan’ın İstanköy Adası’na (Kos Adası) geçmeye çalışan Suriye uyruklu 17 kişinin içinde bulunduğu lastik bot, uluslararası sularda battı. Suya düşen kaçaklardan 2’si çocuk 8 kişi boğularak yaşamını yitirdi. Bölgede devriye görevini yürüten Sahil Güvenlik ekiplerinin fark ettiği mültecilerden 7’si kurtarılırken, 2 kişi de kayboldu. Sahil Güvenlik ekipleri bir helikopter, bir uçak ve beş bot ile kaybolan bölgede arama kurtarma çalışması başlattı. Bu sırada iki metrelik botla denize açılan Pakistan uyruklu 9 mülteci, ekiplerin uyarıları üzerine geri döndü. Karaya çıkan kaçaklar, sudaki cesetlerin toplanmasını izledi. İlk olayın şoku atlatılmadan Bodrum’dan ikinci facianın haberi geldi. Yine İstanköy’e gitmek üzere lastik botla yola çıkan bu kez içinde Suriye’nin Kobanê kentinden gelen 6 kişinin bulunduğu lastik bot battı. Bu olayda, yaşları 3-8 arasında değişen 3 çocuk ile 1’i kadın olmak üzere 4 kişi öldü. Ölenlerin cesetleri, saat 06.00’da, Ali Hoca Burnu Plajı’ndan karaya vurdu. Çocukların üstlerinde de can yeleği olmadığı görüldü. Karaya vuran çocukların minik bedenlerini su sporları işletmecileri bularak jandarmaya haber verdi. Olay yerine gelen jandarma, inceleme yaptı. Cesetler, Bodrum Devlet Hastanesi morguna kaldırılırken sağ kurtulan 2 kişi ise Ali Hoca Burnu’ndan karaya çıktı. Yine su işletmecileri tarafından bulunan yarı baygın mülteciler, ambulansla hastaneye kaldırılıp tedaviye alındı. Bodrum Devlet Hastanesi morguna gelen mültecilerin yakınları, olayda ölen 4 kişiden 3’ünün Kobanêli 35 yaşındaki Rihan Kurdi, çocukları 3 yaşındaki Aylan Kurdi ile 5 yaşındaki Galip Kurdi olduğunu teşhis etti.



47

Nizamettin Özmen

SANAT VE SAVAŞ ATSO Antalya Kültür Sanat kapılarını açalı 40 gün kadar bir süre geçti. İki önemli sergi vardı bu sürede. Yıldızların fotoğrafçısı Cecil Beaton’ın Sotheby’s arşivinden derlenen “Portreler” ve 18. yüzyılın ünlü ressamlarından Luigi Mayer’in “Gravürler” sergileri. Tanıtım açılış törenine vurgulu sözcüklerle davet etmişti Orhan çakmur kardeşim. O gün töreni izleyip, ardından Isparta SDÜ Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Mustafa Gökmen ile birlikte gezmiştik. Yeni bir dönem başlıyor Antalya’da. Kültür- Sanat adına yeni bir dönem başlıyor. ATSO Antalya Kültür Sanat konuklarına Picasso’nun resimleri ve Ara Güler’in Antalya fotoğrafları ile kapılarını “resmen” açıyor. “Ne yani ilk kez mi sergi salonu açılıyor?” sorusunu es geçtik. Evet, şahsen ben Antalya’da ilk kez Picasso ve Ara Güler Sergisi açıldığına tanıklık ediyorum. Efendim bu mekanı özel kılan tarafı, “giriş ücretli” olması. Her şeyi söyleyebilirsiniz, yazabilirsiniz… Açılışta “Bu sergiyi buraya getirmek için salonun ısı, ışık, nem gibi unsurlarının uluslar arası standartlarda olması gerekiyordu, onu sağladık”diyen Suna - İnan Kıraç Vakfı Genel Müdürü Özalp Birol’a hak vermek zorundayız. Evet, 1 Ağustos- 10 Eylül tarihleri arasında “ücretsiz” olan ve iki adet sergiye ev sahipliği yapan merkezi 3 bin kişi ziyaret etmiş. Sahi Ağustos ayı içerisinde kaç şehit verdik? Songül Başkaya Dağlıca saldırısının ardından yaşanan vandalığın sinir bozukluğu ile “hiçbir şey yapmak istemiyorum bugün. Düşünmek bile” demişti. Bi yanda “kimkime dumduma” bi dünya varken bir yanda tanımadığı gençlerin ölümüne ağlayabilen insanların ülkesi burası.

İçinde bulunduğumuz “terör hali”ni bi yana bırakalım, siyasi belirsizlik buraya gelecek insan sayısını etkilemiş midir bilemiyorum. Benim merak ettiğim şey; 40 günde “bedava” iken 3 bin kişinin ziyaret ettiği mekan “paralı” olduğunda kaç kişi gelecek, daha önemlisi yarın nasıl bir ülkede yaşıyor olacağız, ünlü sanatçıların eserleri “güvenlik” nedeniyle gelemeyebilir mi? Bekleyip göreceğiz. Bu arada beklemeden gördüklerimiz de var. Savaş ve sanat dedik ya… Ak belediyeler sayesinde karnavala dönen mübarek Ramazan gecelerini anımsamazsınız değil mi? Çünkü daha 9 ay var. Son tahlilde beğenmediği seçimi yenileten zihniyetin aşıları, toplumsal kültürümüze de dayatma da yapıyor çaktırmadan. “Eğlence” programlarını iptal ediyorlar (Kaporalar ödenmiş sıkıntı yok.) Karşılığında “kültür” etkinliklerinin de iptal edilmesini bekliyorlar. Yere göğe sığdıramayıp bir türlü baş edemedikleri Fazıl Say’a bi kez daha yükleniyorlar konserleri iptal etmediği için. Say’ın deyimi ile “gitmedikleri” konserde ne yapıldığını bilmeyecek kadar cahil olduklarını sanmıyorum. Ama dün haberlere düşen AKP Aday Tanıtım şovunda dillerinde “haydi bismillah” ile kıvırtan başörtülü bacılarımızı görünce Küçük Emrah’tan, Serdar Ortaç’tan filan özür dileyesim geldi. Not: Atatürk ile sınav mevzuu vardı ya. Sordum işletmelere, “askıda” kalmış. Seçimi bekliyor zahir. De ki normal. Şimdi utanmadan bu işletmelerde toplu yemek düzenleyebilirler. Bunu yapan AKP dışındaki siyasilerse eyvallah, “işletmelere ekonomik destek” bile deriz. Ama bir AKP adayı orada yemek verirse, o işletmeciye AKP mantığından gidip “hak etti” der geçeriz.


Kültür ve Turizm Bakanlığı 1. Derece Doğal Sit Alanlarını İlan etti

YENİ SİT ALANLARI AÇIKLANDI Kültür ve Turizm Bakanlığı Korkuteli, Kaş, Kumluca, Konyaaltı ve Manavgat’ta yer alan tarihi yerleri 1. Derece Doğal Sit Alanı İlan etti Kültür ve Turizm Bakanlığı Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun aldığı yeni sit kararlarını onayladı. Buna göre, Korkuteli’nin, Taşkesiği Mahallesi sınırlan içerisinde bulunan Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki 20 bin 237 metrekare yüzölçümlü alanda yapılan incelemede tespit edilen Tümülüslerin tesciline ilişkin Antalya Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü uzmanlarınca hazırlanan raporu gereği 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı ilan ederek alanda herhangi bir fiziki ve inşai uygulamada bulunulmamasına karar verdi. Bakanlık Korkuteli’nin Gümüşlü Mahallesi sınırları içerisindeki höyüğün bulunduğu alanını da 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak tescil etti. Bakanlık ayrıca, Kumluca Yazır Mahallesi, Yenbey Mevkiindeki kale yerleşiminin Konyaaltı Hisarçandır Mahallesi sınırları içerisinde Asarlık Tepesinin kuzeybatısında yamaçlık ve çalılık alanda yer alan iki adet yapı kalıntısı, ana kayaya oyulmuş çocuk mezarı teknesi, doğusu ve batısı taş temelle çevrili bir alan ile yüzeyde Roma Dönemine ait seramik parçalarının bulunduğu antik yerleşim alanını, Manavgat Hocalı ve Gebece Mahalleleri sınırları içinde yer alan Yarbaşı Tepesi üzerindeki antik yerleşimi, Konyaaltı Çağlarca Mahallesi sınırları içerisinde yer alan Trebenna Antik Kentini de 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak ilan etti. Kaş’ın Bayındır Mahallesi, Kepez Tepesi Mevkiinde Kekova Özel Çevre Koruma Bölgesi ve Limanağzı III. Derece Doğal Sit Alanı sınırlarında yer alan I.Dünya Savaşı sırasında Topçu Mülazım Mustafa Ertuğrul komutasında İngiliz uçak gemisi Ben My Chree’nin batırıldığı mevziler ile karakol binası ve antik kule yapısının bulunduğu alanın Tarihi Sit Alanı olarak tescil edilmesine karar verildi. Kaş’ın Bezirgan, İkizce ve İslamlar Mahalleleri sınırları içerisinde yer alan kalıntıların bulunduğu alanı da 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak ilan etti.

Diğer yanda Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Kararları Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından onaylandı. Akseki’nin Büyükalan ve Bucakalan Mahallelerini Kentsel Sit Alanı olarak ilan edildi. Büyükalan Mahallesinde 33 konut, 13 sarnıç, mezarlık, köy odası ve eski cami korunmasına karar verildi. Bucakalan’da da 12 Konut ve 4 Sarnıç yer alıyor. Öte yandan Akseki’nin Menteşbey ve Sinanhoca Mahallesi sınırlarında orman mülkiyetinde Kızılalan Mevkiindeki yapılan kültür varlıklarının I.Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak tescil edildi. Ayrıca, Akseki’ye bağlı Çimi Köyü sınırları içerisindeki bazı yapıların da “Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlığı” olarak tescili yapıldı.


49

800 Yıllık Evdirhan’da ikinci etap kazı çalışmaları başladı

İLK KAZMAYI BAŞKAN VURDU

Döşemealtı İlçesi Düzlerçamı Mahallesi’nde bulunan 800 yıl önce Selçuklu İmparatorluğu döneminde yapılmış ancak bakımsızlık nedeniyle yüzde 75’i kullanılamaz durumdaki Evdirhan’ı kurtarma çalışmalarının ikinci etap kazı çalışmaları başladı. İlk kazmayı Döşemealtı Belediye Başkanı Turgay Genç vurdu. Döşemealtı Belediye Başkanı seçildikten sonra İlçe sınırlarında bulunan Evdirhan’ın kurtarılması ve Türk turizmine kazandırılması için özel bir ekip oluşturan Başkan Turgay Genç, ilk etap da Antalya Müzesi kontrolünde tarihi kalıntılarının çevre temizliğini ve kısmi bakımını yaptırdı. Ardından ikinci etap çalışmalarının ihalesi gerçekleştirildi. 4734 Sayılı Kanunun İstisnalar Başlıklı 3k Maddesine istinaden Vakıf Kültür Varlıkları ihale yönetmeliği madde 24’e göre pazarlık usulü ihalesi yapılan Evdirhan’ın ikinci etap kazı çalışmaları rekabetçi ortamın sağlanmasıyla 419 Bin Lira’dan 413.200 Liraya düşürülerek kamu menfeatlerinin korunması sağlandı. Kazı çalışmaları, Arkeolog, Sanat Tarihçisi ve Bilimsel Danışman eşliğinde toplam 34 personel tarafından yürütülüyor. Evdirhan’da ki kazı çalışmalarında görev alanların yarıdan fazlasının kadın olması dikkat çekiyor. Çalışan kadınların hemen hemen tamamı ev hanımı. Herbiri deneyimli ve yaklaşık 3 yıldır aynı ekipte görev yapan kadınlar, yaptıkları işten mutlu olduklarını bu sayede hem ev ekonomisine katkı da bulunduklarını hemde tarihi değerlerin

ortaya çıkartılmasında pay sahibi olmanın sevincini yaşadıklarını söylediler. Kazı çalışmalarını yerinde inceleyen ve görevlilerden bilgi alan Döşemealtı Belediye Başkanı Turgay Genç, “Döşemealtı İlçesi sınırlarında bulunan ve geçmişi 800 yıl öncesine dayanan Evdirhan’ın Türk turizmine kazandırılması için yaklaşık 1 yıldır yoğun bir şekilde çalışıyoruz. İlk etap da Antalya Müze Müdürlüğümüzün kontrolünde tarihi yapının çevresinde oluşan bitkiler temizledik ardından da kazı çalışmalarına başladık. Yaklaşık 4 ay sürecek ikinci etap kazı çalışmalarımız uzmanların ve ilgili makamların kontrolünde yapılmaktadır” dedi. Belediye Başkanı Turgay Genç, büyük önem verdiği kazı çalışmalarını Yardımcıları Naci Alın, Zafer Yörük, Fen İşleri Müdürü Sadrettin Kaya, Hukuk İşleri Müdürü Murat Özdemir, Özel Kalem Müdürü Servet Özdemir ile ihaleyi alan firmanın temsilcileriyle birlikte inceledi. Çalışanların önemli bir bölümünün kadın olmasını memnuniyetle karşıladığını bildiren Başkan Genç, kazı çalışmalarını başlatıp ekibe de yardımcı oldu.


12 türden yüzlerce kelebeğin bulunduğu ‘Park’ hizmete açıldı

KELEBEK PARKI 5 milyon TL yatırımla, içinde 12 ayrı türden yüzlerce kelebeğin bulunduğu Kelebek Park, kapılarını açtı. Parka, 25 ülkeden getirilen ‘Attacus Atlas, Cethosia Cyane, Graphium Agamennon, Hypolimnas Bolina, Idea Leuconea, Pachiopta Kotzebuea, Papilio Demoleus, Papilio Lowi, Papilio Polinurus, Papilio Polytes, Papilio Rumanzoia, Parthenos Sylvia’ cinsi yüzlerce kelebeğin beslenmesi için 10 bin bitki ve çiçek ekildi. Antalya’da 5 milyon TL yatırımla, içinde 12 ayrı türden yüzlerce kelebeğin bulunduğu Kelebek Park, kapılarını açtı. Parka, 25 ülkeden getirilen ‘Attacus Atlas, Cethosia Cyane, Graphium Agamennon, Hypolimnas Bolina, Idea Leuconea, Pachiopta Kotzebuea, Papilio Demoleus, Papilio Lowi, Papilio Polinurus, Papilio Polytes, Papilio Rumanzoia, Parthenos Sylvia’ cinsi yüzlerce kelebeğin beslenmesi için 10 bin bitki ve çiçek ekildi. Kelebeklerin etkilenmemesi için parktaki hava sıcaklığı ve nem oranı sürekli kontrol altında tutuluyor. Kelebeklerin doğal ortamının yaratıldığı parkta, hava sıcaklığı 35- 38 derece arasında, nem oranı yüzde 30- 50 arasında tutuluyor. Pupa döneminden çıkan rengarenk kelebekler park içinde uçmaya başladı. Kanatlarının üzerindeki şekil ve renklerine göre cinslerine ayrılan kelebekler, kendilerine uzanan ellere konuyor, korktuklarında ise kanatlarını kapatıyor. Kelebek Park Genel Müdürü Barış Dursun, görselliğiyle dikkat çeken park hakkında bilgi verdi. Kelebeklerin var oluşundan günümüze kadar doğada gerek çocuklar gerek yetişkinler için hep hayranlık duyulan, büyük ilgiyle izlenen ‘küçük yaşam dostları’ olduğunu kaydeden Dursun, Kundu Turizm Bölgesi’nde yaklaşık 50 dönüm araziye yapılan parkın yaklaşık 1 yıllık çalışmanın ürünü olduğunu kaydetti. Eko turizmin en önemli faaliyetlerinden flora-fauna turizmine, turizmin çeşitlenmesine ve sağlanan gelirin artmasına katkı sağlamak amacıyla çalışma yaptıklarını anlatan Dursun, “Projemiz Türkiye’nin en büyük kelebek parkı olma özelliğine sahip. Parkta kelebeklerin yaşam ve sergi alanı olarak yaklaşık 2 bin metrekare kapalı,

özel mimari tasarım bölgesi ziyaretçilerimizin ilgisine sunulacak. Tema parkımızda 25 civarında ülkeden 50’ye yakın farklı türden binlerce kelebek yer alacak” dedi. Şu anda parkta 12 tür kelebeğin bulunduğunu belirten Dursun, bu sayının ilerleyen dönemde artacağını aktardı. Dursun, kelebek parkında ayrıca botanik bahçesi, vahşi yaşam alanı ve vahşi hayvan çeşitleri, kuş çeşitleri, karınca yaşam alanı ile şeffaf kovanlarda bal yapımının izlenebileceği bölümlerin olacağını belirtti. Parkta 5’i tropik, 5’i de yerli olmak üzere 10 tür kelebek için yetiştirme alanı oluşturacaklarını vurgulayan Dursun, ayrıca uğur böceği yetiştiriciliğini başlatacaklarını da anlattı. Kelebeklerin özellikle dere ve ırmak kenarları gibi sulak yerleri kendilerine yaşam alanı olarak seçtiğini işaret eden Dursun, bu nedenle parkın içersine yapay şelale yaptıklarını kaydetti. Bu şelalenin hemen arkasına bir de yapay mağara yaptıklarına değinen Barış Dursun, doğada görülmesi zor olan kelebek türlerini hem yerli hem yabancıların kolaylıkla görme ve izleme şansı bulacağını anlattı. Kelebeklerin ömürleri hakkında toplumda çok farklı bilgiler olduğunu, en yaygın kanının ise 1 gün olduğunu kaydeden Dursun, “Tamamen yanlış bir bilgi. Alanda gördüğümüz kelebeklerin ömürleri 2 ile 4 hafta arasında değişmekte. Parkımızda kelebek döngüsü pupa evresiyle (kelebeğin doğumundan bir önceki dönem) başlar. Kelebek pupadan çıktıktan sonra 1 gün kadar kanatlarını kurutmak için bekler. Ardından uçmaya başlar ve çiçek nektarlarıyla beslenerek hayatını sürdürür” dedi. Eşleşme döneminde dişi kelebeklerin sadece kendi bitkisine 100 ile 1000 arasında yumurta bıraktığına değinen Barış Dursun, bir kelebeğin, yumurta evresinden uçma evresine kadar geçen zamanın yaklaşık 30 gün olduğunu anlattı. Kelebeklerin yumurtlama, pupa, doğum ve yetişkinlik evreleri dahil her anlarını takip eden biyolog Havva Oman ise, “Kelebekler çok narin canlılar. Yaşamak için belli başlı bitki türlerine ihtiyaç duyuyorlar. Buradaki tüm bitkiler kelebeklerin beslenebileceği bitki türlerinden seçildi” dedi.


51

Umut Özen

CANIMIZI ACITAN... Son günlerde yaşanan terör olayları ve dış mihraklı güçlerin ülkemizi karıştırmak istemesinden kaynaklanan çatışma ortamında yaşanan ölümler ve şehit sayısının artması ülke genelinde öfke patlamasına ve büyük tepkiye neden olmaktadır. Savaştığını söyleyen zihniyet oysa kahpece ve sinsi planlarla masum insanların ölümüne neden olurken ülkenin huzuru ve bakası için görev yapan polislerimize askerlerimize kurduğu tuzaklar acımızı büyütmektedir. Bunun adı savaş değil hainlik ve ülkeyi başka bir ülke ve çıkarlar nezdinde satmaktır, ihanet etmektir. Türk Ordusunun gücüyle ve kuvvetiyle hiç sınama olabilir mi? Türk Ordusu’nun neler yapabileceği biliniyorken hala daha bunu deşmeye çalışmak ülkenin kaosa sürüklenmesini isteyen işbirlikçilerin beklentisidir. Oysa Türk Ordusu askeriyle, Emniyeti ise Polisiyle büyük bir sağ duyu göstererek olayların bastırılmasında ve bölge de oynanmak isteyen oyunlara temkinli yaklaşarak ülkenin iç huzurunu korumakta büyük bir sağ duyu örneği göstermektedir. Ülkemizde yüz yıllardır yaşam sürmüş bir çok farklı ırk, din ve kültür kavramının ısıtılıp ısıtılıp farklılaştırma ve ters algı yaratılmak istenmesi büyüyen ve güçlenen Türkiye’nin ayağa kalkan ekonomisinden korkan zihniyetlerin bir oyunu olduğu iyice anlaşılmıştır. Bu oyuna gelmemek için Türk insanı, Anadolu’nun

bir yanı, sınırları binlerce metrekare içerisinde kucaklaşmış Anadolu insanı gerçekleri görmekte ve oynanmak isteyen oyunun içine çekilmek istense de girmemekteki kararlılığı kültür yapımızdan gelen gücünü bir kez daha ortaya koymaktadır. Tüm bu anlayışı içimizde hissederek, kenetlenmeyi sürdürdüğümüz anda dayanışmamızı ve kucaklaşmamızı zayıflatmak için silahlı çatışma ortamı yaratılmıştır. Neticesinde şehitlerimizin sayısı artmış vatanın bölünmez bütünlüğü ve korunmasında ki kararlı duruş hainlerin oyununu bozmaya başlamıştır. Olmadık yöntemler, çirkefçe yapılan saldırılar ve arkadan vurarak korkakça çatışma ortamında bulunanlar sanıyorlar ki yaşadığımız acılarla Türk’ün büyü hoşgörü, dayanışma ile kültür anlayışı zayıflatılacak. Öyle bir milletiz ki acıyı top yekün paylaşan, mutluluğu hep birlikte yaşayan, hüzünde, göz yaşında birbirimize omuz veren anlayışımız düşmanın en çok korktuğu ve yıkamadığı duvar olmuştur. Bir kez daha Antalya’nın canı yandı ve gözü yaşlı. Hainler emellerine ulaştıklarını düşündükleri bu günlerde birbirimize gösterdiğimiz dayanışma ve paylaşım yıkılmayan ve yıkılmayacak bir muzaffer ülkenin insanı olduğumuzu gözler önüne sermektedir. Şehidimizin anne ve babasının başı sağolsun. Antalyamızın başı sağolsun


Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca atık pillerin toplanması ve bertarafı konusunda yetkilendirilmiş tek kuruluş olan Taşınabilir Pil Üreticileri ve İthalatçıları Derneği (TAP), geçen yıl 540 ton atık pil topladı. En çok atık pil toplayan mavi bayraklı işletmelerin de belirlendiği uygulamada bu yıl 600 ton atık pil hedeflendi. 2004 yılında kurulan TAP, atık pilleri çevreyi kirletmeyecek şekilde toplamak ve bertaraf etmekle yükümlü tek kuruluş. TAP Genel Sekreteri Neslihan Bahar, 2007 yılında 225 ton olan yıllık atık pil toplama miktarını 2014 itibariyle 540 tona çıkardıklarını, bu yılki hedeflerinin 600 tona ulaşmak olduğunu söyledi. Atık pil toplama miktarının artırılması ve verimli şekilde sürdürülmesini sağlamak için özellikle belediyelerle titiz bir çalışma yürüttüklerini belirten Neslihan Bahar, şöyle dedi: “Şu ana kadar Türkiye çapında 16’sı büyükşehir olmak üzere 532 belediyeyle işbirliği halindeyiz. Bu sayı her gün artıyor. Belediyelerin yanı sıra, tekno marketler, zincir marketler, bakanlıklar, organize sanayi bölgeleri, okullar, Diyanet İşleri, Silahlı Kuvvetler, oteller, Emniyet Genel Müdürlüğü ve PTT de bizimle işbirliği yapan kuruluşlar arasında. En çok atık pili bölge olarak Marmara’dan, şehir olarak İstanbul’dan topluyoruz.” Geçen yıl ilki yapılan mavi bayraklı oteller arasında düzenlenen atık pil toplama yarışmasının bu yıl ikinci kez düzenleneceğini kaydeden Bahar, geçen yıl ilk 3 sırayı TT Hotels Pegasos Planet, Fame Residence Lara ve Rixos Lares’in aldığını söyledi. Bu yıl hem katılan işletme sayısının hem de toplanan miktarın daha fazla olmasını arzu ettiklerini belirten Bahar, “31 Ekim 2015 tarihine kadar en çok atık pil toplayan mavi bayraklı işletmeleri belirleyeceğiz. TÜRÇEV ve derneğimiz işbirliğiyle düzenlenecek yarışmada ilk 10 otel sertifikayla ödüllendirilecek. Yarışma için otellerin bize herhangi bir başvuru yapması gerekmiyor. Yarışmaya katılım, 31 Ekim 2015 tarihine kadar derneğimize teslim edilecek pil miktarına göre yapılacak” dedi. Neslihan Bahar, yarışmaya katılmak için, tesislerinde bulunan kapı kilit sistemleri, klima ve TV kumandaları,

elektronik kasa, kablosuz duman dedektörleri, kablosuz telefonlar, güvenlik telsizleri gibi cihazlarda kullanılan pillerin ayrı toplanarak kendilerine teslim edilmesi gerektiği vurguladı. Atık pillerin teslimi için TAP derneğinin web sitesine girmenin yeterli olacağını söyleyen Bahar, otellerdeki atık pil kutuları eskimiş veya kullanılamaz hale gelmişse, bir telefonla hemen ücretsiz atık pil toplama kutularının tesise teslim edileceğini dile getirdi. Pilin doğaya bırakılması halinde ciddi çevre kirliliği oluşturduğuna dikkat çeken Bahar, okullarda atık pil konusunda bilinçlendirilen çocukların eve gittiklerinde anne ve babalarını atık pili kaynağında ayrıştırma konusunda uyardıklarını da söyledi. Bahar, Türkiye’de atık pil konusunda çevre bilincinin her yıl artan bir ivmeyle devam ettiğini, toplanan tek kullanımlık pillerin bertaraf edilmek üzere uygun şartlarda depolandığını, şarj edilebilir pillerin ise geri dönüşüme yollandığını ekledi. Pillerden sadece çalışır halde değil, kullanım süresi bittikten sonra da yararlanılabileceğini anlatan Bahar, şöyle devam etti: “Pillerin içersinde geri kazanımı mümkün olan birçok çeşit metal var. Kullanım süresi dolan, yani ‘atık pil’ halini alan piller çöpe atıldığında, içerdiği metaller toprağa karışarak çevreyi kirletebilir. Halbuki pil geri kazanılabilen bir tüketim ürünüdür. Çöp yerine atık pil kutularına attığımız piller, yeniden işlenerek, çatal bıçaktan saate, cep telefonundan kaleme kadar birçok ürünün hammaddesi olarak kullanılır.”


5153

YENİLEBİLİR ENERJİ YOLDA Antalya Ticaret ve Sanayi Odası “ATSO Akademi” çatısı altında Elektrik Mühendisleri Odası Antalya Şube Müdürlüğü işbirliğinde “Yenilenebilir Enerji (güneş, rüzgar, biogaz) ve Enerji Verimliliği Bilgilendirme Toplantısı” yapıldı. Antalya Ticaret ve Sanayi Odası’nda 30 Eylül tarihinde gerçekleştirilecek Yenilenebilir Enerji (güneş, Antalya’nın gerileme yaşadığı 7 aylıkBilgilendirme dönemde İstan109 bini aştı. Aynı dönemde Rusya’dan gelenlerin sayısı rüzgar, biogaz) ve Enerji Verimliliği bul’da ise gelişme yaşandı. 7 ayda yüzde 8.3 yenilenebilir büyüyen ise yüzde 24.3 düştü. Daha önce gelen Rus turist sayısı Toplantısı” ücretsiz düzenlendi. Ülkemiz İstanbul, yolcular dahil 7 milyon kişiye ulaştı. Bu 2 milyona yaklaşırken bu dönemde 1 milyon 400 binleenerjitransit kaynaklarının çeşitliliği ve potansiyeli bakımından dönemde, Muğla ve İzmirülkelerinden illerinde de biridir. gerileme yaşandı. dünyanın en zengin Rüzgar ise enerjire kadar indi. Rus turist sayısında 6 aylık kayıp 470 bin 7 aylık dönemde yüzde 6.1elemanı düşüş yaşayan Muğlahalindeki 1.5 olarak gerçekleşti. santrallerinin ana yapı olup hareket milyon ziyaretçiye Son iki yıldırmekanik kruvaziyer turiz- ve havanın kinetikgeriledi. enerjisini öncelikle enerjiye mindeki daralmadan etkilenen İzmir ise 7 ayda yüzde 9.9 Bu dönemde Finlandiya hariç İskandinav pazarları, sonrasında elektrik enerjisine dönüştürmektedir. düşüşle 643 bin kişiye kadar geriledi. İngiltere, Fransa, Hollanda ve Avusturya gibi merkez pazarlarda gerileme yaşandı. Diğer yandan Polonya, MaYenilenebilir enerjiler içerisinde yer alan biyogaz, AKTOB’un turizm raporunda, Haziran ayında ülkemizi çevresel ve sağlıksal sorunlara yol açan organik atıklarıncaristan gibi Avrupa’nın orta ve doğu kesimlerindeki ülke ziyaret eden yabancı yüzde 4.89 işlenerek zararsızsayısının hale getirilmesi ve buazalarak atıkların4enerjiyepazarlarında toparlanma yaşandı. Moldova ve Kırgızistan milyon 335 binden 4 milyon 123 bine düştüğü kaydedildi. en haricinde tüm BDT pazarlarında düşüş yaşanırken, Afrika dönüştürülmesini sağlamakta olup, enerji üretiminde 6 aylık ülkemizi ziyaret eden yabancı sayısı ve batı Asya’da da düşüş eğilimi halim oldu. İsrail’deki ön dönemde sırada yerise almaktadır. Enerji verimliliği ile tüketilen yüzde 2.25miktarının, gerileyerek, 15 milyon 238 binden 14 milyon düşüş ise yüzde 25 dolayında gerçekleşti. Güney Asya enerji üretimdeki miktar ve kaliteyi 894 düşürmeden, bine düştü. Altı aylık dönemde, Almanya pazarından bölgesinden gelişlerde yüzde 13 dolayında büyüme ekonomik kalkınmayı ve sosyal refahı gelenlerin sayısı yüzde 10.9 artarak 2amaçlamaktadır. milyon yaşandı. engellemeden en aza indirilmeyi


“Turizm duayenleri ön plana çıkarılmalı, buna ihtiyaç var!”

NEDEN

OLMASIN?


55

Majesty Grubunun Antalya Kemer’de bulunan üç otelinin Genel Müdürü sezonu değerlendirdi. Majesty Mirage Park Otel’in Genel Müdürü ve Majesty Grup Genel Koordinatör Yardımcısı Derya Göksan , Majesty Club Lamer Art Genel Müdürü ve KETAV ( Kemer Tanıtım Vakfı ) Başkan Yardımcısı Ülkay Atmaca ve Majesty Lamer Otel Genel Müdür Efgan Duran açıklamalarda bulundu. Son dönem hükümetin kurulması için çaba gösterildiğini ve bir an önce de hükümetin kurulmasını isteyen Genel Müdürler, turizm bakanlığı için de duayen isimlerin ön plana çıkarılmasını istediler.


Türkiye’nin yakından tanıdığı Öger Group’un Yönetim Kurulu Başkanı Vural Öger’in bu konuda önemli bir isim olacağının altını çizen Majesty Grubunun Genel Müdürleri, “ Yeni dönemde bir değişim olacaksa, turizmin içinden gelen bir isim ile devam edilmesinin doğru olacağına inanıyoruz. Turizmi yönetebilecek çok sayıda duayen insan var. Bu isimler arasında Vural Öger olabilir. Sayın Vural Öger, Öger grubunun kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı. Kendisi çok değerli bir insan. Avrupa Parlamentosunda görev yapmış, vizyonu olan turizmin kökünden gelen, otelcilik sektöründe olan, havacılık sektöründe olan, Acente ve Tur Operatörü ayağında olan, belli bir turizm tecrübesi olan bir insan. Neden olmasın? ”dediler. Turizm Yazarı Halil Öncü’nün sorularını yanıtlayan Genel Müdürler “Türkiye’nin marka değerini arttırma ile ilgili çabaları var. Kendisi zaten Öger markasını en üst noktaya taşıdı. Bu bilgi bikrimi ülkemiz içinde büyük bir katkı sağlayacaktır.” dediler. Majesty Mirage Park Otel’in Genel Müdürü ve Majesty Grup Genel Koordinatör Yardımcısı Derya Göksan yaptığı açıklamasında, “ Geçici bir hükümet kurma hazırlığı var fakat bunda beklentiler çok yüksek değil. Bunun yanında sezonunda sonuna geliyoruz. Ancak ileriyi kurtaracak çok şeyin olduğuna inanıyoruz. Burada hangi hükümet kurulursa bu hükümetten doğru hamlelerin yapılmasını bekliyoruz. Türkiye için hangi hükümet hayırlısı ise o olsun. Biz burada bu işe sadece turizm açısından bakıyoruz. Sayın bakanımızın bu güne kadar turizm adına yaptıkları yadsınamaz. Değerli bir insan. Bundan sonraki hükümette yer alır mı almaz mı bilmiyoruz. Ama turizme, turizmin içinden gelen birileri ile yola çıkmakta fayda oluğuna inanıyorum. Bu ifademde de sakın Sayın Bakanımızın başarısız olduğu algılanmasın. Kendisinin değerli bir insan olduğunu da biliyoruz. Ama yeni dönemde bir değişim olacaksa, turizmin içinden gelen bir isim ile devam edilmesinin doğru olacağına inanıyorum” Kim olabilir? sorununa da cevap veren Göksan, “ Kim olabilir sorusuna ise şu şekilde cevap verebilirim. Türkiye’de o kadar değerli insanlar var ki saymakla bitmez. Turizmi yönetebilecek çok sayıda duayen insan var. Bu isimler arasında Vural Öger olabilir. Sayın Vural Öger, Öger grubunun kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı. Kendisi çok değerli bir insan. Avrupa Parlamentosunda görev yapmış, vizyonu olan turizmin kökünden gelen, otelcilik sektöründe olan, havacılık sektöründe olan, Acente ve Tur Operatörü ayağında olan, belli bir turizm tecrübesi olan bir insan. Bence Vural Öger’in hangi partiden olması önemli değil, önemli olan tecrübelerinden ve vizyonundan turizm sektörünün yaralanmasıdır. Vural Bay gibi duayen olmuş çok değerli birçok insanın da olduğunu unutmayalım. Bu isimlerden sektörün şu andaki kriz döneminde daha kolay aşması adına yararlanılabilir. İki aylık geçici hükümette ne kadar verim alınabilir bilemiyorum ama ileriye dönük mutlaka bu konu dikkate alınmalıdır” Majesty Lamer Otel Genel Müdür Efgan Duran ise Vural Öger’in Türkiye’nin marka değerini arttırma anlamında büyük katkı sağlayacağına dikkat çekerken “Vural Öger’in şöyle bir katkısı da olur. Türkiye’nin marka değerini arttırma ile ilgili çabaları var. Kendisi zaten Öger markasını en üst noktaya taşıdı. Bu bilgi bikrimi ülkemiz içinde

büyük bir katkı sağlayacaktır. Neden olmasın?”diye konuşurken, Majesty Club Lamer Art Genel Müdürü ve KETAV ( Kemer Tanıtım Vakfı ) Başkan Yardımcısı Ülkay Atmaca ise “Turizmse 50 yıllık turizmci. Siyasetse Avrupa Parlamentosunda milletvekilliği yapmış birisi. Eğitimse zirvede. Daha iyisi olabilir mi bilmiyorum?” dedi. Sezonda gelinen noktayı da değerlendiren Majesty Mirage Park Otel’in Genel Müdürü ve Majesty Grup Genel Koordinatör Yardımcısı Derya Göksan “Sezonu son a gelirken değerlendirirsek, iyi geçen bir sezon yaşamadık. Farklı platformlarda bunu belirtmiştik. Sezon başında Ukrayna ve Rusya krizinden kaynaklanan sorunlar direkt bizi etkiledi. Sezonun ikinci yarısına geldik. Avrupalının zamanına geldik. Avrupalıda maalesef bu dönemdeki terör faaliyetlerinden dolayı ciddi bir rezervasyon yavaşlaması var. Hatta iptaller var. Şimdide terör sıkıntısı ile karşı karşıyayız. Sezon başında Rusya Ukrayna krizi ile karşı karşıyaydık, şimdi terör ile karşı karşıyayız. Neresinden tutacağımızı bizde şaşırdık. İnşallah durulur. Akış tekrar devam eder. Sonuç olarak da son iki aylık periyodu iyi geçiririz diye ümit ediyoruz” dedi. Majesty Lamer Otel Genel Müdür Efgan Duran ise yaptığı değerlendirmede “Rakamlar zaten ortada. Ağustos’un sonu itibariyle yaklaşık 500-600 bin üzerinde kayıp bekleniyor. Bu saının yaklaşık 500 bini Rus pazarından. Özellikle Kemer bölgesi başta olmak üzere, Rus pazarı ağırlıklı olarak otelleri çok ciddi etkiledi. Önümüzdeki senelerden çok daha iyi olacağı görülmüyor. Bizim de şu anda görevimiz kriz zamanlarında krizi en iyi şekilde yönetmek. Olabildiğince pozitif bakıp yolumuza devam edeceğiz” diye konuştu. Devletin sektör ile el ele verip bu sıkıntıları aşacağını düşündüğünü ifade den Majesty Club Lamer Art Genel Müdürü ve KETAV (Kemer Tanıtım Vakfı) Başkan Yardımcısı Ülkay Atmaca ise yaptığı açıklamasında “ 28 yıldır bu sektörün içerisindeyim. Bu süre içerisinde bu sektör çok krizler atlattı. Umarım bunu da atlatacak. Bu aşamada devletin sektörün alt dinamikleri ile el ele verip birlikte yürümesi lazım. Son iki aya geldik. Çok kötü bir ilk sekiz aydı. Kaybedilen rakamlar oldukça yüksek. Geçen sene gelen turist sayısı ile bu seneki sayı arasında çok fark var. Ama konaklama gün bazında çok ciddi bir fark var. Bu da eksiyi yükseltiyor. Ayrıca 2015’de Antalya’ya hizmete giren 30’bine yakın yeni yatak var. Bunu da dahil edersek bu kayıp bence bir milyonları bulacak. Bu bir milyon kayıp da fiyatlarda en az % 25-30 fiyatların indirimine neden oldu. Bir de son günlerde terör ile uğraşıyoruz. İvedilikle bunlara çözüm bulunup, sektöre birilerinin liderlik yapıp, düzlüğe çıkıp 2016’yı da kaybetmemiz gerekiyor” diye konuştu.


57

TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy ağır konuştu

TÜRSAB ÇİFTLİK DEĞİL TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, İstanbul Lütfi Kırdar’da düzenlediği yemekli toplantıda TÜRSAB komite üyeleriyle bir araya geldi. Toplantıda birlik ve beraberlik vurgusu yapan Ulusoy, “TÜRSAB üç tur operatörünün çiftliği değil” dedi. 1 Kasım’dan itibaren bütün ihtisas komitelerinin başına bir kişinin getirileceğini belirten Başaran Ulusoy. “Bu arkadaşım, komitelerin yol haritasını çıkaracak. Ben de sizlerle birlikte öğreneceğim ama öğrenirken başkalarının yaptığı gibi merdivenlere zarar vermeyeceğim.” dedi. “TÜRSAB’a talip olanların çoğalması beni çok memnun etti.” diyen Ulusoy, “Bütün arkadaşlarıma 16 yılın hesabını veririm. Burası üç dört tur operatörlüğünün çiftliği değil. Ben hangi arkadaşımı ayırdım, hangisini kucaklamadım? Benim kollarım tüm arkadaşlarıma açık, bu böyle biline.” şeklinde konuştu. Ulusoy, konuşmasının devamında şu noktaların altını çizdi: Yapılan eleştiriler bana dokunmaz ama bu tarz eleştireler camiaya karşı ayıptır, günahtır. Ben hayatımın üçte birini TÜRSAB’a verdim. Ben öldüğümde helvamı yapacaklarmış. Ama bilmezler ki, benim ölüm dirimden daha fazladır. Bize diyorlar ki, turizmde kritik gelişmeler yaşanıyor ancak siz yoksunuz? Nereden biliyorsunuz? Biz her yerdeyiz ama sizin gibi sürekli fotoğraflar çektirip sağda solda yayınlamıyoruz. Bizde bazı şeyler belirli kararlar alındıktan sonra kamuoyuyla paylaşılır. Birileriyle bir araya gelip resim çektirmek iş değil. Önemli olan iş yapmak... Efes kongre merkezi kimseye peşkeş çekilmemiştir. Biz hak etmediğimiz eleştirilere maruz kalıyoruz.

Ben köyüme dönüyorum dedim. Ancak daha sonra ‘muhtarlar beni köyüme göndermedi’ dedim. Beni ikna etmek için şimdiki başkan adayı Firuz Bağlıkaya, kendi evinde davet verdi. Bana, ‘başkan geminin başını bırakma sakın’ dedi. Biz birlikte başardık, birlikte yaptık tüm işleri... Ben Türkiye’nin en zengin adamıyım. Çünkü sizin kalbinizdeyim, gönlünüzdeyim. Hepinize çok teşekkür ediyorum, benim ve TÜRSAB’ın itibarını sizler yükselttiniz. Ben gitmesini bilirim ve bir kere giderim. İki kere gitmem. Başkanın helvasını yiyeceğiz diyenlere sesleniyorum. Bize güzel günler lazım. Güzel günleri paylaşalım, ayrışmanın yaşandığı bu günlerde güzel günleri yaşayalım. Şehitlerimiz ölüyor, içimiz kan ağlarken birbirimizi yemeğe ne gerek var? Kusura bakmayın ama ısmarlara başkan olmaz. herkes kendi sırasını bekleyecek. Kavganın gürültünün olduğu bölgemizde birbirimizin helvasını yemeğe hakkımız yok. Bu bize yakışmaz. TÜRSAB’a yara aldıran, yanlış bilgilere kimse itibar etmesin. Bunlar yanlıştır. Eğer doğruları öğrenmek istiyorlarsa, ben onlara anlatırım. Benim kapım herkese açıktır. Ben onlara anlatırım, anlatırım, anlatırım. Ne çektim be? Ama sizin için çekmeye razıyım ben. Sizler bana 32 Bakanla çalışmayı öğrettiniz, 5 Cumhurbaşkanıyla çalışmayı öğrettiniz. Ben zengin olmayayım da kim olsun. Devlet, sen tecrübelisin devam et diyor. İstikrar diyor. İstikrar her yerde iyidir. 1 Kasım’dan itibaren bütün ihtisas komitelerinin başına bir arkadaşımızı getireceğiz. Bu arkadaşım, komitelerin yol haritasını çıkaracak. Ben de sizlerle birlikte öğreneceğim ama öğrenirken başkalarının yaptığı gibi merdivenlere zarar vermeyeceğim. Başaran Ulusoy’un kapısı her zaman açık kalmıştır. Her zaman da böyle olacaktır. İstiyorsanız size dürbün vereyim. Siz de bizi izlemeye devam edin.


‘Sektördeki kontrol edilemez yatak artışı herşeyden tehlikeli’

TURİZME ACİL DESTEK Alanya Konaklı’da bulunan Club Sun Heaven Genel Müdürü Volkan Dağ sektördeki kontrol edilemez yatak artışının kısa bir süre sonra bugün yaşanan krizlerden daha tehlikeli bir durum oluşturabileceğine dikkat çekti. Alanya Konaklı’da bulunan Club Sun Heaven Genel Müdürü Volkan Dağ sektördeki kontrol edilemez yatak artışının kısa bir zaman sonra bugün yaşanan krizlerden daha tehlikeli bir durum oluşturabileceğine dikkat çekti. Devletin bu konuya acilen bir el atmasını isteyen Volkan Dağ, son dönem Alanya’da yaşanan bazı gösteri yürüyüşlerinin büyütülerek bazı yabancı medya organlarında çarpıtılarak kullanılmasını da bir sektör temsilcisi olarak kızgınlıkla izlediklerini belirterek, Alanya’da her şeyin normal olduğunu ifade etti. Volkan Dağ “Alanya’mızda genel anlamda baktığımızda her şey normal olarak devam ediyor. Gelen misafirleri Alanya’mızda her konuda rahat ve kaldıkları otellerinde en iyi şekilde ağırlanıp servislerini alıyorlar. Biraz siyasi ve propaganda tarzı gelişmeler görüyoruz. Birlikte hareket edip bu tip olumsuz gelişmeleri geçmemiz gerekiyor” dedi. Volkan Dağ sezon başında yaptığı açıklamalarında sezonun oldukça zor geçeceğini gördüklerini ve haklı çıktığını da ifade ederken, “ Sezon başında bizi çok zor bir sezonun beklediğini ifade etmiştim. Keşke haklı çıkmasaydık da sezon iyi geçseydi. Sonuçta bu sektörde yaşanan kayıplar hep bizim adımıza ve oteller adına. Ancak burada şu gerçeği de unutmamız gerekiyor. Sektörde yatak sayısındaki fazlalık, sıkıntılarımızın en büyüğünü oluşturuyor. Yaptığımız son araştırmalara göre 550 bin yatağımız var, 2095 oda var. Bu da sezonda bir ay doluluk demektir. Bununla ilgili devlet bir çalışma yapar mı yapmaz mı bilinmez ama bunu acilen

düzenlemek gerekiyor. Tabi bu yetmezmiş gibi malum ülkelerde yaşana n ekonomik krizler, en önemlisi Rusya’nın rublesinin 70’e kadar geldi. Bunların da düzelmesi malum birkaç yılı alacaktır diye düşünüyorum. Turizmi bundan sonraki yıllarda daha zorlu bir süreç bekliyor” diye konuştu. Turizmin genel gidişatı hiç hoş değil. Bu konuda devletten köklü bir çalışma bekliyoruz. 10 milyon nüfusu besleyen bir sektörümüz var. Türkiye’nin lokomotifleri tarım, ticaret, hayvancılık,tekstil vs.. Bunlar yavaş yavaş bitiyor. Ulu Önderimiz Atatürk’ün sözünü utuyoruz. “Üretmeyen bir millet,tükenmeye mahkumdur” diye. Biz maalesef üretimimizi kesiyoruz. Turizm gibi 10 milyon besleyen bir sektörümüz var. Devletin turizm sektörüne bir el atıp, düzenleme yapması gerekiyor. Çok ciddi bir kriz içerisinde olan sektöre devletin en azından vergiler ile ilgili bir düzenleme yapabileceğini düşünüyorum. Bunun dışında yatak kapasitesi artışına da devletin bir dur demesi gerekiyor. Unutulmamalıdır ki; Antalya turizmde çok büyük bir yer kaplıyor. Şu anda siyasetin gidişatının bir dengeye girip, turizmin acilen desteklenmesi gerekiyor. Unutmayalım ki; kriz zamanlarında devletin diğer sektörlere destek verdiklerini gördük. Turizmden ekmek yiyen ve sektöre yıllarını vermiş birisi olarak devletin turizme acilen destek vermesini bekliyoruz” dedi.


59

Antalya’da kruvaziyer yolcu trafiği yüzde 5.3 azaldı

DENİZ TURİZMİ DÜŞÜŞTE Rusya’daki ekonomik krizin bu yıl büyük darbe vurduğu Türk turizminin amiral gemisi Antalya’da, kruvaziyer yani deniz turizmi de olumsuz etkilendi. İstanbul’da deniz turizminde artış yaşanırken Antalya’da kruvaziyer yolcu trafiği yüzde 5.3 azaldı. Rusya’daki ekonomik krizin turizme yansıması büyük oldu. Yılın ilk yarısında turizmdeki ekonomik kayıp, 2 milyar doların üzerinde hesaplandı. Sektördeki krizden, kruvaziyer turizmini de etkilendi. Zira Antalya’da geçen yılın ilk yarısında kruvaziyer turizminde 73 bin 58 kişi ağırlayan Antalya’yı, bu yılın aynı döneminde 69 bin 186 kişi ziyaret etti. Bu yılın ilk yarısında, Antalya, Kemer, Finike, Alanya ve Kaş limanlarının toplam ortalamasında kruvaziyer yolcu trafiği yüzde 5.3 azaldı. Akdeniz Turistik Otel İşletmecileri Birliği’nin derlediği verilere göre, yılın 6 aylık döneminde Antalya Limanı’nda yolcu trafiği yüzde 13,3 azalarak 64 binden 56 bine düşerken, Alanya Limanı trafiği ise 8 binden 12 bine yükseldi. Diğer yandan İstanbul ve Kuşadası limanlarında gerçekleşen yolcu trafiğinde önemli gelişmeler kaydedilirken, İzmir Alsancak Limanı da düşüş gösterdi. İlk yarıda, yolcu trafiğinde İstanbul’da yüzde 51, Kuşadası’nda yüzde 14 yükseliş gözlenirken, İzmir’deki düşüş yüzde 10’un üzerinde gerçekleşti.

Öte yandan Marmaris, Bodrum ve Çanakkale’ye gelen yolcu trafiği de önemli oranlarda yükseliş gösterdi. Kruvaziyer yolcu trafiği ocak-haziran dönemi yolcu trafiği şöyle: “İstanbul Limanı 2014’de 143 bin yolcudan yüzde 51 yükselişle 216 bin yolcuya ulaştı. Kuşadası Limanı geçen yılın ilk yarısında 169 bin yolcuya hizmet verirken bu yıl yüzde 14 artışla 194 bine çıktı. İzmir Limanı 85 bin yolcu ağırladığı yılın ilk yarısında, bu yıl ise yüzde 10,7 düşüşle 76 bine geriledi. Antalya Limanı 64 binden 56 bine düştü ve yüzde 13.3 oranında gerileme yaşandı. Marmaris Limanı’nda geçen yılın ilk yarısında 36 bin olan yolcu sayısı bu yılın ilk yarısında yüzde 20 artışla 44 bine çıktı. Bodrum Limanı’nda geçen yıl ilk 6 aylık dönemde 4 bin 500 olan yolcu sayısı yüzde 360 gibi rekor bir artışla 20 bin 900’e çıktı. Çanakkale Limanı’nda 2 bin 666 olan geçen yılın ilk 6 aylık dönemindeki yolcu sayısı yüzde 455 gibi büyük bir yükselişle 14 bin 814 çıktı. Alanya Limanı’nda 8 bin olan geçen yılın ilk yarısındaki yolcu sayısı yüzde 59 artışla 12 bin 900’e çıktı. Diğer limanlarda ise 22 bin olan yolcu sayısı yüzde 50 düşüş göstererek 11 binde kaldı. Limanların tümündeki toplam rakama bakıldığında ise geçen yılın ocak-haziran döneminde 538 bin 409 olan turist sayısı yüzde 20.3’lük artışla 647 bin 984’e yükseldi.”


‘Ne göz zevki ne damak zevki

YEMEKTE

5 YILDIZ önce naturel sağlık’

“Bizler misafirlerimize lezzetli ve güvenilir gıdalar sunmakla yükümlüyüz zaten. Ama o yemekleri büfeye nasıl çıkardığınız tamamen pazarlama ile alakalı. Ben çok lezzetli yemek yapmış olabilirim ama misafir onu tadına bakarak değil, görerek seçiyor öncelikle. O yüzden damak tadından önce göz zevki geliyor. Her yemeğin kendine özgü bir tarifi vardır. İçeriğinde çok fazla değişiklik yapamazsınız. Ama farkınızı onu sunma şeklinizle gösterebilirsiniz. Benim için sunum ve görsellik bu yüzden önemli kendimizi sürekli yenileyip, şevkle çalışabilmemizi ve yaptığımız işle gururlanmamızı sağlıyor. Çalışma arkadaşlarımda aradığım özellik de bu. Yemek yapan güzel yemek yapan çok fazla aşçı bulabiliriz. Ama farkını gösterebilenlerle çalışmayı tercih ediyorum” diye konuşuyor.

Antalya’nın sahip olduğu ödüllü aşçılardan Hamdi Yımaz, “Önce göz sonra damak zevki geliyor. Oysa öncelikli olan sağlık” diyor. Yılmaz, bu üç olguyu birleştirerek sağlıklı yemek sektöründe beş yıldızlı hizmet veriyor. Mesleki yaşamı boyunca Türkiye ve Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde mesleki eğitim ve bilgi sahibi olmak için çalışan Hamdi Yılmaz, yurtiçinde ve yurtdışında düzenlenen yarışmalarda ve fuarlara katılarak fark derecelerde ödüllere sahip oldu. Branşı olan Soğuk Büfe Mühendisliği’nin yanı sıra, Sıcak Büfe, Fransız Mutfağı, İtalyan Mutfağı, Kore Mutfağı, enternasyonal dünya mutfakları ve açık büfe sunumları üzerine uzmanlaştı. Bugün Crystal Sunset Luxury Resort’a hizmet veriyor. Yemek turizminin dünyada yakalamış olduğu trendi daha da yukarıya cikaracağına inanan Yılmaz, “ Dünyada ve ülkemizde keşfedilmeyi bekleyen birçok gizli yerler, gizli tatlar bulunmaktadır. Ülkemizin cografyası, kültürü, gelenekleri, ve insanları Türkiye yi yemek turizminde daha tam olarak dokunulmamış ve kesfedilmemiş bir hazine olarak, dünya pazarındaki layık olduğu yeri almalıdır. Dolayısyla sağlıklı yemek turizmi yeni ve daha büyük kapılarda açabilir” diyor. “Günümüzde bazı restaurant işletmecileri özel olarak bu turlara katılmaktadır. Örneğin Amerika da Meksika yemekleri sunan bir restaurant sahibi, ekibini Meksika ya götürüp yemeklerin nasıl yapıldığını, yemeklerde kullanılan malzemenin nereden, nasıl geldiğini, ve kendi yaptıkları Meksika yemekleri ile yörede yapılan yemekler arasındaki farklı tatları o bölgenin yerel insanları tarafından bizzat öğrenme firsatını yakalamaktadırlar. Bu aynı zamanda çalışan elemanlar için çok verimli bir eğitim firsatı yaratmaktadır. Ben bu şekilde her şeyi yerinde öğrendim” diyerek deneyimlerinden bahseden Yılmaz,

Türkiye nin yemek zenginliği henüz yavaş yavaş dünyada keşfedilmeye baslandığına dikkat çeken Yılmaz’a göre yemeklerin hazırlanışında kullanılan malzemelere kadar, yaşam stili, cografyası, insanları ve gelenekleri ile keşfedilmeye başlayan ülkemiz, yemek turizminin Mekke si olma potensiyeline sahip. Yılmaz “Önemli olan bu sınırsız potensiyeli en iyi şekilde değerlendire bilmek ve Dünya turizm endüstrisine en iyi şekilde tanıtabilmektir” dedi.


61

Yavuz Şahin

GÜNEŞİ BALÇIKLA SIVAYAMAZSINIZ Kİ… Zamanın bize getirip bıraktığı bir kaos dönemini yaşıyoruz.Yani bir sürü açılımların ardından bir dizi süreçlerin ardından şimdi de belirsizlik süreci.Korkular,ç atışmalar,ölümler,yaslar ağıtlar,babasız ve evlatsız kalan analar, gözyaşı dökmeyi onuruna yediremeyen vatan sağolsun diyebilen babalar ve sönen ocaklar… Diğer tarafta kandırılıp,ikna yada tehditle dağa kaçırılmış onbeş- onaltı yaşlarında kızlar erkekler; bir tarafa göre gerilla bir tarafa göre terorist ,diğer tarafa göre evlat…Asırlarca yan yana yaşamış birbirinden kız almış kız vermiş birbirine karışmış TÜRKİYE vatandaşları. Ve çoğu kişinin hala algılayamadığı Kürt sorunu… Bitmek tükenmek bilmeyen hak talepleri.Kardeşim sen Kürtsün bende Türkmenim öteki Laz diğeri Çerkes diğeri abhazya diğeri Arnavut yani bir dünya etnik kökene dayalı mozaikden oluşan bir TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ. Ki her vatandaş etnik kökeni ne olursa olsun anayasamızda eşitlik maddesiyle ve yaşama hakkıyla koruma altına alınmıştır.Sen yada başka bir etnik kökenden birisi çıkarda özerklik isterse o zaman bu üniter yapının ne anlamı kalır.Bu düpedüz bölünmeye halklaşmaya gider.Ben halkların kardeşliğinden bunu yani bölünmeyi algılamıyorum.Ben ulusal kardeşliği anlıyorum.Hepimizin tüm etnik insanlar topluluğuna ben Türkiye vatandaşı ya da alışaıla gelmiş adıyla Türk Halkı diyorum…Şimdi Uluslar arası bir toplantıda ben şu kelimeyi kullansam diğer milletler ne anlar ; ‘’ The Turkish public very happy…’’ Bu İngilizcede Türk Halkı çok mutlu…demek. Bunu Almanya ya da Amerika Halkı için söylesek genel anlayışda bir değişiklik mi olacak. Yani Kürt halkı mutlu değil Çerkes Halkı mutlu değil ya da Aşağı Saksonlar mutlu değil ,bavyeralılar mutlu değil olarak mı anlayacaklar. Hatta Amerikayı hiç merak etmiyormusunuz : Amerikan halkını oluşturan etnik kökendeki vatandaşların gerçek dökümlerini size verince küçük dilinizi yutarsınız. Ve ‘’ben ne aptalca şeyler düşünüyormuşum‘’ diyebilirsiniz. Bakınız Amerikayı Alman 50 milyon / İrlanda 40 milyon / İngiliz 30 milyon / Meksika 28 milyon / İskoç 25 milyon / Amerikan 22 milyon / İtalyan 18 milyon /

Polonya 12 milyon / Fransız 10 milyon / Hollanda 8 milyon / Norveç 5 milyon / Çin 4 milyon / Rus 3 milyon / Filipin 2,5 milyon / Hint 2 milyon ve Ermeni 500 bin / Türk de 300 bin olmak üzere üstelik Kunta Kinte nin torunları Afro-Amerikalıları da düşünürseniz 350 milyonluk bir nüfus ve hiç birisine özerklik tanınmadan Amerika Birleşik Devletleri Bayrağı ve Anayasası altında ve AMERİKAN VATANDAŞI kimliğiyle eşit haklarda yaşıyorlar…ABD de bu üniter devlet yapısıyla bölünmez bir bütündür ilkesine bağlı kalarak bu günlere geldi ve güçlenerek Rusyayı da dağıtmayı başararak Dünyanın jandarması ünvanını aldı… Şimdi Türkiyeyi parçalayıp etnik devletciklere bölünce yutulması kolay , sömürülmesi kolay bir durum ortaya çıkacak. Oysa bu projenin ardını görmemek için sadece ölü olmak lazım.Her şey ortada hedef : Büyük İsrail Devleti için zemin hazırlamak…Sanıyormusunuz o malum haritayı hiçbir şeyi olmayan 3-5 bin kaleşnikoflu , 5 doçka uçak savarlı terör örgütü ve sempatizanı sözde kürt devletine yedirecekler… İşte Irak ın , Suriyenin Kuveyt in Libya nın başına gelenler.Tüm yer altı zenginlikleri Amerika-İngiliz –Fransız şirketlerin ve ordusunun elinde bunu mu istiyoruz…Ülkemizde hangi Kürt yada başka etnik kökene mensup yurtdaşımız ın okuma ,iş adamı olma,subay olma,vali,öğretmen,polis,armatör,sa natçı bakan –başbakan ve hatta cumhurbaşkanı olma hakları elinden alınıyor…En zenginler arasında çok sayıda Kürt kökenli yurtdaşımız var.Uluslararası her türlü yasal presedürlere hayiz haklara benim gibi , Kürt yurtdaşlarda sahip.İstediği her işi kurma ve işletme hakkına sahip. Anadolunun bir çok köyünde yol yok ama Doğu ve Güneydoğu’nun yolsuz, susuz köyü kalmadı neredeyse. Okul, Hastane,sosyal tesisler , adliye binaları ve daha bir çoğu yapıldı…1983 yılından beri teröre harcanan zarar ziyan parayla dört tane modern Türkiye kurulur ve dünyanın en zengin ülkesi, en müreffeh ve mutlu ülkesi ünvanını alırdık…Ama hali hazırda çok geç değil. Kürt kökenli aklıselim yurtdaşlarımızın pkk illetinden kurtulmaları teröre ve teröriste destek vermeyeceği,ve kısa zamanda da o bölgedeki feodalizmi yıkacağını ümid ediyorum…Belki şu anda bu kelimelerim hayalcilik gibi gelebilir ama , buna yürekten inanıyorum…Ben savaş, açlık ,yoksulluk,ağlayan ve öldürülen çocuklar, işsizlikten intiharın eşiğine gelmiş anne-babalar-devletini soyan hırsız yöneticiler,haksız yere karar veren biyat etmiş hakim ve savcılar,ruhsal dengesi bozulmuş sapık tecavüzcüler ve dövülen öldürülen kadınlar görmek istemiyorum…51 yaşıma geldim kan ve gözyaşı ile fukaralıktan başka bir şey görmediğim ülkemde ; ben de zenginlerle ve diğer etnik kökendeki yurtdaşlarla müreffeh ,sağlıkla gülerek , mutlu yaşamak ve yine bu kutsal Türkiye Cumhuriyeti Misak-ı Milli sınırları içinde şanlı bayrağımın altında , ezan’ımın ya da çan’ ımın sesiyle özgürce huzur içinde son nefesimi vermek istiyorum… Sanırım çok şey istemiyorum.Ülkemin 37 etnik kökeninin ve dini kökenin istediği, barış dolu bir dünyanın istediği bu reçeteyi uygulayacak barışçı halkçı devletçi laik devrimci ve halkının zenginliğini düşünen alan değil , veren bir partiye ihtiyacı var. Ben demokrasiye ve hukuka hala güvenmek istiyorum ve 1 Kasımda mutlaka geleceğimiz için herkesin (ölmediği sürece) sandığa gidip oy vermesini,müşahitlerin de oylara sonuna kadar sahip çıkmasını istiyorum…


Selçuklu ve Osmanlı Dönemi’nden bu yana 1000 yıllık gelenek

ÇOBAN DÜĞÜNÜ Burdur’un Tefenni ilçesine bağlı Hasanpaşa Köyü’nde, Selçuklu ve Osmanlı Döneminden Bu Yana Sürdürülen Geleneksel Koyun Yıkama Yünüm Böget Çoban Bayramı’nda renkli görüntüler yaşandı. Burdur’un Tefenni ilçesine bağlı Hasanpaşa Köyü’nde Selçuklu ve Osmanlı Dönemi’nden bu yana sürdürülen 17. Koyun Yıkama Yünüm Böget Çoban Düğünü, Kayapınarı Suyu’nda gündoğumundan önce düzenlendi. Hasanpaşa Köy Halkı ve çevre illerden gelen vatandaşların büyük ilgi gösterdiği 17. Koyun Yıkama Yünüm Böget Çoban Bayramı’nda 16 koyun sürüsü çobanları ile birlikte suya girdi. Nara atan çobanların yokuş aşağı koşarak, koyun sürüsünü suya sokma yarışı ise renkli görüntüler oluşturdu. Sudan korkan bazı koyun sürüleri ise şansını yeniden denedi. Renkli görüntüler arasında, çoban köpeklerinin koyun sürüsünü koruyarak suya girmelerine izin vermemesi, bazı çoban köpeklerinin ise çoban ve koyun sürüleri ile birlikte suya atlaması yer aldı. Koyun Yıkama Yünüm Böget programında Koyun Sürüsünün, çobanlarını takip ederek, sudan korkusuzca atlamaları, Jüri Üyeleri tarafından değerlendirildi. Koyun sürüsü, korkusuzca suya atlayan Çobanlar ise ödüllendirildi. Törende köy halkı tarafından tepelerden yapılan tüfek ve tabanca atışları da dikkat çekti. Koyun sürülerinin yokuşu daha hızlı inmesi için ateş ederek, korkuttukları belirtildi.

Yünüm Böget Töreni’ni anlatan Hasanpaşa Köyü Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Öğretmen Cemil Cahit Yıldıran: “Yünüm Böget Töreni, yüzyıllardır Orta Asya’dan bugüne kadar süregelen bir gelenektir. Orta Asya Türkleri’nde otlatma sezonu bittiğinde Saya Gezmeleri, Saya Türklüleri adı altında bu şenlikler yüzyıllardır 750-800 yıldır var. Köyümüz Hasanpaşa’da devam ettirilmektedir. Yünüm Böget’i kısaca anlatacak olursak, Yünüm demek eski Türkçe’de yunmaktan..yani yıkanmaktan, Böget ise suyun önüne set çekerek bögemekten yani suyun önünü bögerek koyunların yıkanması, burada iki amaç vardır, birincisi koyunların temizlenmesi amacı yani, koyunları yıkayarak temizlemek, ikincisi bugünkü gibi veteriner ilaçları olmadığı için sağlıklı olmaları yönünde temiz ve sağlıklı olma amacıyla yapılan bir gelenektir” dedi. Törenine Çobanların, sürüsü ile arasında kurduğu bağı ortaya çıkardığını anlatan Dernek Yöneticisi Cemil Cahit Yıldıran: “ Bu gelenek yüzyıllardır burada yapılmakta ama bu geleneğin içinde başka duygularda paylaşılmakta ve yaşanmaktadır. Mesela ilk giren sürünün çobanı koyunların suya girdikten sonra sudan çıkmazlar, bir sonraki sürüye de yardımcı olurlar. Burada çobanların yardımlaşması vardır. Onların da koyunları yıkanıncaya kadar sudan çıkmazlar. Daha sonra sürüsü giren çoban kalır, o da bir sonraki sürüye yardımcı olur. İkincisi ise, çobanlar burada suya girdikten sonra nara atarlar ve otlatma sezonu boyunca, yaptıkları zararları burada itiraf ederler. Burada onlara hoşgörü gösterilir, helalleşme vardır. Çobanların buradaki vatandaşla, tarla sahipleriyle helalleşir” diye konuştu.


63

Zeki Ayık

BÜYÜK PROJENİN BİZİMOĞLANLARI Fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Genç yaşlarda siyasete atıldı. Derken darbe oldu ve mensubu olduğu partide hızla yükseldi. Zamanla konumunu iyice pekiştirdi ve iktidara gecti. İlk iş olarak muhalifleri susturdu. Iktidarını, güçlü bir istihbarat ağına ve baskıcı yontemlere dayandırdı. Ve giderek vahşileşti sesini cıkaranı susturmaktan hiç çekinmedi. İç savaş cıkardı soykırım yaptı. Zamanın da Amerika’nın bölgedeki bir numaralı adamıydı. İsrail ve Suudi Arabistan’dan sonra ülkesini Amerika’nın en önemli müttefiki haline getirdi. Amerika ile ters düştü ve idam edildi… Kim bu?.. Saddam Hüseyin ve Irak…. Kansız bir darbe ile iktidara geldi. Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa tarafından desteklendi ve dahası; “ekonomik ajandası Kuzey Afrika’da uygulanabilecek harika bir model olarak görüldü liderliğini eline aldığı ülkeyi, 23 yıl boyunca sıkı kontrol ve sansürle yönetti. Siyasi rakiplerinin hepsini hapse atmasıyla ünlüydü ayrıca medya ve toplumun tüm katmanları üzerinde çok sıkı bir kontrol uyguluyordu. Yandaş medya sürekli devlet başkanını ve ailesini övüyordu. İnternet, hükümet tarafından sansürleniyor, polis ise pek çok kişiyi dinliyordu. Muhalefet bu sayede yıllar boyu daha fazla güçlenmeden sindirildi. Aylarca devam eden halk ayaklanmasına daha fazla dayanamadı ve ulkeden kaçtı. Kim bu?.. Zeynel Abidin Bin Ali ve Tunus Eski Devlet Başkanı’na yapılan suikastın ardından hukumete gecti; 1987, 1993, 1999 ve 2005 yıllarında yapılan ve muhalefetin katılımının kısıtlandığı seçimlerde arka arkaya dört kez göreve seçildi. 1981’de ilan edilen sıkıyönetim ile elde ettiği olağanüstü yetkileri muhalif sesleri bastırmak için kullandı. Amerika’nin ortadogu ülkeleriyle ilişkilerinde her zaman kilit rol oynadı. Büyük halk ayaklanmalarına sebep oldu. Tutuklandı ve cezaevinde öldü. Kim bu?.. Hüsnü Mübarek ve Mısır Defalarca seyrettiğimiz, senarist ve yönetmenini Amerika olduğu filimler. Oyun setinin de Ortadoğu olduğu filmlerde oyuncu seçimleri yine bu coğrafyadan kolayca bulunur.

Defalarca izlediğimiz sonucunu daha önce bildiğimiz Amerikan filmlerinden sahneler. Senaristinin yıllar önce yazdığı BOP (Buyuk Ortadogu Projesi). Yonetmeni ve başrol oyuncuları değişse de daha önce yazılan bu oyunun değişmeyen sonları. Filmde esas oğlan bir diktatörü canlandırır. Rolü Amerika’nın Ortadoğu daki çıkarlarını savunmak. Bunu yaparken kendi cukkasını da düşünmek. Amaçlarına giden yolda hiçbir şeyden sakınmamak. Demoktasiyle gelip, demokrasiyi ayaklar altına almak. Aslında kelle koltuktadır bu oyunda. Para tatlıdır... Güç kudret her şeyi göze alabilecek kadar güzeldir. Bu uzun filmde zamanla kendini role kaptıran aktör, gerçekten uzaklaşır derken rolü hayatı olur. Gerçeği unutur. Kim olduğundan çok kime dönüştüğünü yaşar. Yanında yardımcı oyuncular da vardır. Yönetmen bunları da kendisi seçer. Esas oğlanla birlikte senaryodaki rollerini icra ederler. Aslında onlar hep vardır. Baş roldeki değişir onlar hep aynıdırlar. Sağcıyken solcu, solcuyken sağcı, ateistken dinci olabilirler. Çok iyi rol oynarlar. Ama asla başa oynamazlar. Gün gelir ortadan kaybolurlar. Yeni oyunlarını köşelerinde beklerler. Birde vatandaş rolündekiler vardır. Onlar ikiye ayrılır bu filmde oynamak istemeyen ama oynamak zorunda kalanlar bir de filmde gönüllü rol alanlar. Onların rolü hiç değişmez; Diktatörünü seçmek, itaat etmek onun kölesi olmak. Rol yapmazlar kendilerini oynarlar. Dna’sına işlemiş olan ‘Padişahım çok yaşa’ iç güdüsünden, rolünü oynarken hiç sıkıntı çekmezler. Esas oğlana karşı geleni vatanın bekasına saldırı olarak görüp linç ederler. Gün gelir efendileri yok olunca yenisini seçip ona itaat ederler. Bu yolda kefen giyer yollara çıkarlar. Son 15 yıldır Ortadogu sinemalarında yeni ama bildik filmlerden biri oynanıyor. Başroldeki artist kendisini BOP’ın Eşbaşkanı ilan etti. Rolünü de çok iyi yapıyor. Filmin başını kaçıranlar için anlatayım; Esasoğlan küçük bir kentte fakir bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelir. 13 yaşında geldiği İstanbul’da kabadayılarıyla ünlü bir mahalleye yerleşirler. İşte orada şekillenmeye başlar bizim artistin bitirim karakteri. Üniversite hayatı kimsenin anlayamayacağı kadar kötü yazılmış senaryoya. Filmde sanki aslında üniversite mensubu değil de ama üniversiteyi bitirmiş gibi bir durum var. Bunu ben de anlamadım. Gençlik yıllarında Milli Talebe Birliklerinde aktif rol oynar birde belediye sporda top. 1980 askeri darbesine kadar tüm milliyetçi muhafazakâr üniversite gençlik kolları... Sonra askeri darbe 83 de partilere izin çıkar o da Refah Partisi’nin kapisindan girer. Bizim bıçkın delikanlı öyle bir girer ki partiye... Bizim esas oğlan olur mu önce Büyükşehir Belediye Başkanı... Ama onu bu kesmez emir büyük yerden. Yönetmen ona yürü ya kulum demiş bir kere... Hapse girer çıkar sihirli bir el onu alır Başbakan yapar... Sonra kendi değimiyle, çıraklık dönemi sonra kalfalık dönemi. Ama asıl ustalık dönemi tam bir baş aktör... Cumhurbaşkanı o Başbakan o, Emniyet Müdürü, Ordu Komutanı, Savcı, Hakim bütün rolleri o kapar. E sırada ne var olacak? Büyük padişahım sen çok yaşa... Film bitmedi ama sonuna yaklaşıyoruz.


GEÇMİŞTE

Yörükler hakkında bugüne kadar yapılan en ilginç araştırma su yüzüne çıktı. Avusturyalı doktor, antropolog, kâşif, arkeolog ve etnograf Felix Ritter von Luschan Fethiye ve çevresinde yaptığı bu araştırmayı Nebi Yıkanoğlu yorumladı. Bu fototğraflar Fethiye’yi 1880li yıllarda gezen Alman bir antropolog tarafından çekilmiştir. 1800’lerin sonlarını konuşurken sanılıyor ki memlekette Şinasiler, Namık Kemaller fink atıyor. Anadoludaki halk hiç de onlar gibi değildi. Bu arkadaş mesela, bin yıl önce Asya’daki atalarını her şeyiyle yansıtmaya devam ediyor. Felix Von Luschan, 11 Ağustos 1854 doğumlu ve mesleki hayatına birçok bilimsel alanı sığdırmayı başarabilmiş bir bilim adamıdır. Arkeoloji, tıp, etnoloji Luschan’ın adından başarıyla sözettirdiği bilim alanlarıdır. Luschan bir arkeolog ve etnoloji uzmanı olarak dünyanın farklı noktalarına insanların etnik kökenlerini incelemek amacıyla birçok araştırma gezisi yapmış, farklı insan topluluklarına ait farklı kültürleri her açıdan değerlendirmeye çalışmıştır.

Luschan araştırmaları için yaptığı gezilerinden bir tanesini de 1883-84 yılında Likya’ya düzenlemiş, Likya bölgesini ayrıntılı bir şekilde incelemiş, bölge insanı ve yerel kültürü hakkında araştırmalar yapmıştır. Öyle ki; gezi ve incelemeleri sonrasında 2 ciltten oluşan araştırma yazılarını, kendisi gibi bir bilim adamı olan yakın arkadaşı Eugen Petersen ile oldukça kapsamlı bir kitap haline getirmiştir. İlk kez 1889 yılında, Almanca olarak yayınlanan “Reisen in Lykien Milyas Und Kibyratis” adlı kitabında, Likya ve çevresinde yaşayan farklı kültürlere ait ilginç araştırma yazılarına yer vermiştir. Luschan, 1880 gibi eski bir tarihe ait olsa da araştırma yazılarını kendi çektiği fotoğraflarla desteklemiştir. Antropolog kimliği ile çektiği bu fotoğraflardan bazıları da ilginç bir şekilde o tarihlerde Likya bölgesinde yaşayan Türklere aittir. Kitabında ve sonraki araştırmalarında Türk etnik kimliğine ve özellikle Likya bölgesinde dağınık şekilde yaşayan Tahtacılar’a dair ayrıntılı gözlemler ve ölçümler de yapmıştır. Ölçümler diyorum, zira kitabının sonunda bölge köylerinde yaşayan Türklere ait antropolojik ölçümleri de yayınlamıştır. Bunların içinde köy köy ayrılan kafatası çap ölçümleri dahi vardır. Luschan’ın bir antropolog olduğunu unutmamak gerekir.


YÖRÜKLER

Fakat öyle dikkat çekici birşey var ki o da; Luschan’ın o tarihlerde çektiği Türk insanlarına (Yörükler) ait portreler. Luschan, kitabındaki bu portreleri de çeşitli şekillerde sınıflandırmış. Bu portrelerde bölgedeki Yörüklere ait ilginç bir nokta var; o da Likya’da yaşayan Yörüklerin saç modelleri. 1880′lerin ortaları gibi hiç de erken olmayan bir tarih olsa da; anlaşılan o ki Likya’da yaşayan Yörükler tarih karşısında çok da fazla aşınmamışlar. Yörük erkeklerinin saç kesimleri orta Asya’dan üç-dört kuşak önce gelen dedelerine benzer şekilde. İnsan kültürünün, geleneklerinin ve alışkanlıklarının garip bir boyutu işte. Zaman ve değişim, gözlerden uzak, çadırlarda ve dönemin şartlarıyla ulaşılması zor yerlerde yaşayan bu insanları fazla etkileyememiş. Portrelerin bir çoğunda Erkek yörüklerin başlarının arka kısmındaki bir tutam saçı kesmedikleri ve uzun bir şekilde bıraktıkları görülüyor. Muhtemelen Likya’da yaşayan ve yaşamış birçok uygarlık gibi yörükler de dağlık ve zor coğrafi şartlar yüzünden dışarıdan oldukça yalıtılmış bir yaşam sürüyorlardı. Daha önce Yaşar Kemal’in İnce Memed serisinde Çukurova yörüklerinin de aynı şekilde baş kısmının arka tarafında kalan ince bir saç demetini hiçbir zaman kesmediklerini ve

hatta erkeklerin bıraktıkları bu saçları ördüklerini okumuştum. O zamanlar bu bana biraz abartılı gelmiş olsa da Luschan’ın fotoğraflarından sonra aslında Yaşar Kemal’in Çukurova yörüklerini hiç de abartmadığını anlamış oldum. Anlaşılan o ki; Yörükler, Orta Asya’dan getirdikleri birçok alışkanlığı, gelenek ve göreneği 1880 yılında dahi bir nebze de olsa yaşatmayı sürdürebilmişler. Bu saç modelinin Orta Asya’dan getirmiş olduğumuz bir askeri gelenek olduğunu ve Timur dahil, Anadolu’ya Asya’dan gelen birçok asker-savaşçı Türk’ün saçlarının bu şekilde kesildiğini farklı kaynaklarda okumuştum (Beylikler döneminde Anadolu’da yaşayan Türkmen-Yörükler, Timur Anadolu’ya ayak bastığında Ondan oldukça etkilenmişlerdir). Muhtemelen büyük ölçekte islamiyetin yaygınlaşmasıyla birlikte kaybettiğimiz bir estetik anlayışıydı. İşte bu eski ve değerli portreler, uzaklardan, zamanın derinliklerinden, dedelerimiz ile birlikte getirdiğimiz, gittikçe eriyen bir kültürün, bir estetik anlayışın son kalıntılarının fotoğraflarıdır. Eski Türklerin Saç kesimleri ile ilgili bulduğum bir kaynak bakın ne diyor; “Türkler çeşitli saç modellerini kullanmışlardır. Bunun


nedeni ise Türklerin çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olmaları ve değişik kültürlerden etkilenmiş olmalarıdır. Eski Türklerin saç stilleri için kısaca şöyle denilebilir. Batı Türklerinin yani Oğuzların ve Peçeneklerin saçları genellikle uzun, doğuya doğru gidildikçe bu değişmektedir.Proto-Moğol kavimlerinin inanışlarına göre, onların ataları “dazlak kafalı” kimselerdi. Bu inanış ProtoMoğollara kadar yayılıyordu. Bundan dolayı Moğollar ile onların tesiri altında kalmış olan Doğu Türkleri, bu inanışa uyarak saçlarını kesmişlerdir. Başın etrafı derin olarak traş edildikten sonra, tepede bırakılan tek örgü Kuzeydoğu Asya ile Mançu kavimlerine ait bir saç şekli idi. Bu saç şeklinin bu kavimlerden geçmesi muhtemeldir. (Ögel,1978:273-274). Selçuklu zamanında erkeklerde uzun saç adeti devam etmektedir. Selçuklu zamanında erkeklerde iki tip saç mevcuttu. Erkekler, ya saçlarını omuzlarına salıveriyorlardı yada başlarını kazıtıp sadece bir perçem bırakıyorlardı. Erkeklerin bıyıklı oldukları belirtilmekte ancak sakaldan bahsedilmemektedir” (Köymen,1971:51-90). Ögel farklı bir kaynakta ise şöyle söylüyor; “Eski Türklerin saçı genellikle uzun ve örgülü idi. Uzun saç bazen de serbest bırakılmıştı. Doğuya doğru gidildikçe ise Çin ve Moğol etkisi altında kalan Türklerin saçlarını çok kısa kestikleri veya kazıttıkları görülmektedir.Başka bir model ise Kuzeydoğu Asya ile Mançu kavimlerine ait olan, başın etrafı kazındıktan sonra tepe bırakılan tek örgülü saç modeli idi.Türklerin bu farklı saç modellerini kullanmalarının nedeni ise çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olmaları ve değişik kültürlerden etkilenmeleridir”. (Ögel, 1978:273-274)

Bu konuda ufak bir araştırma yapan Öğr.Gör. Mehmet Değer bu tür saç modelleri için bakın neler yazmakta: ’’Eski Türklerde erkekler de kadınlar gibi saçlarını uzatır, tek veya çift örgüyle örerlerdi. Göktürk ve Uygurlara ait eşyalarda, heykellerde, minyatürlerde bu saç tipi görülmektedir.Örgülü saç tipi Selçuklu erkeklerince de Anadolu’da sürdürülmüştür. Erkeklerin örgülü saçlarına “yülidi”, kadınlarınkine ise”örgüç” denilmiştir.Kadınlar erkeklerden farklı olarak başlarını keçi kılından ek takma zülüf ile kabartırlardı. Uzun saç modası Selçuklulardan diğer ülkelere yayılmıştır’’ Mehmet Değer, erkeklerin örgülü saçlarına “yülidi’’ dendiğini yazmış. Aşağıda görülen ve Urfa Birecik’de 1880’li yılların çekilen bir fotoğrafta “yülidi’’ ye örnek gösterebileceğimiz bir saç modeli var. Hatta fotoğraftaki saç modeli çift örgülü. Araştırmacı Mehmet Değer’e makalesinde: ’’Selçuklu zamanında erkeklerde uzun saç adeti devam etmektedir. Selçuklu zamanında erkeklerde iki tip saç mevcuttu. Erkekler, ya saçlarını omuzlarına salıveriyorlardı yada başlarını kazıtıp sadece bir perçem bırakıyorlardı. Erkeklerin bıyıklı olduklarından ancak sakaldan bahsedilmemektedir (Köymen,1971:51-90). Türk erkeklerindeki uzun saç, Selçuklulardan sonra artık görülmemektedir. Erkeklerin saçlarını kesip, sakal bırakmalarında İslamiyet’in büyük etkisi olduğu düşünülmektedir.’’ Değer, cümlesinin sonunda erkeklerin saçlarını kesip sakal bırakmalarında İslamiyet’in büyük etkisi olduğunu vurgulamış!


67

jan Paçal

Eğer ki bu ilahi olduğunu iddia edeceğim ”Dur” da durduramıyorsa (ki henüz böyle bir şey denmedi en azından ben duymadım) durduramıyorsa. Pislik çok derinlere işlemiş amaç tahminlerimizin ötesinde bir yerde demektir. Dürüst olmak gerekir. Hemde en gerçekçi şekilde. İnandığımız ve yanlış oldup olmadığını bile sorgulamadığımız bir çok olguyu tekrar masaya yatırmak gerekir. Kendimizi kandırmaktan vazgeçmek gerekir ki bu en zoru vede en kolayıdır.

DİN... DİN-G-DONG 4 adet Semavi din… Tanrıları aynı Kitapları farklı Cennet ve cehennemleri aynı Dünyaları farklı Sonuç kan deryası, yalan dünyası, şerefsizlik yüzbinyılı… Hepsi aynı Tanrıya yakarırken parmakları birbirlerinin gırtlaklarında. Fırsatını bulan diğerini öldürüyor, ırzına geçiyor, namusunu kirletiyor, sömürüyor, köleleştiriyor. Şöyle bir düşünelim. Din….. Din…. Dinnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn Ding Dong….. Madde ile maddiyatla alakası olmaması gereken, ticarethane ise kesinlikle olmaması gereken, paranın sözünün bile edilmemesi gereken, dört duvara, altın tahtlara mercedesler ihtiyacı olmaması gereken inanç biçimleri… İnsanı insana, insanı hayvana, insanı doğaya düşman eden öğretilere inançlara nasıl din denebilir. Her yerde Allah olan Tanrı’nın sizce amacı bu mudur?.. Amacı bu ticarethanelerden biri kazansın ve kazananın dediği gibi yaşasın insanlar mıdır? Sizce Tanrı’nın amacı insanları kan gölü içinde mutsuz umutsuz yaşatmak mıdır? Ve olaya ters köşeden bir daha bakarsak, üstün olduğunu iddia eden insanların hiç biri doğa katliamına bile dur demiyor. Bu katliamları durdurmak 2 dudağın arasında oysa, “Dur” demek kafi.

Bir daha sor. Bir Tanrı, bir çok inanç... Enson inen kutsal kitapda ilk inende öldür, yok et diyorsa ve sen bunu yapıyıorsan, gerçekçi bir düşünüz haktır. Bugün burada değilde Güney Yarım Kürede bir ülkede doğmuş olsa şu anda mensup olduğun dinmi gelecekti vaşına. Yada aynı din orada gerçekten aynı mı yaşanıyor olacaktı. Yani bir sorun var hemde çok büyük bir sorun. Yüzlerce yıldır dünyamızı kabusa çeviren bir sorun. Çözüm yok mu? Var.... Her din kendi yobazından kutulsa... Evet yanlış duymadın tüm dinler için geçerli. Tüm dinler içlerine yerleşen bu örümcek kafalı bağnaz zihniyeti terk ederse dünya önemli ölçüde yaralarını sarmaya başlar. Peki bu sistemin işine gelir mi? Gelmez... Ama gelmeli.... Dünya öyle yada böyle yok olmanın eşiğinde. Ne milti milyarder kalacak ortada nede papaz ne imam nede aklı başında bir insan. Yok oluş kapıda. Bu kapıdan geçecek dünya. Bu yüzden herkes şimdiden kendi vicdanının sorgulamasını yapmalı. Güneşi kimse balçıkla sıvayamadı bu güne kadar....


İlk kıyafet devrimini yapan Abdülhamit Han ferman buyurdu

‘KARA ÇARŞAF

YASAKLANA’

İlk kıyafet devrimini Abdülhamit Han’ın yaptığı ortaya çıktı. Gün yüzüne çıkan fermanda Sultan, güvenlik nedeniyle yasak koymuş, bu giyim tarzının örf ve adetlerimize uymadığını ifade etmiş. 2. Mahmud ise bu kıyafeti yasaklamış. Araştırmacılar, sosyal bir olay yüzünden hayatımıza giren bu örtünme şeklinin tamamen keyfi olduğuna dikkat çekiyor. İlk kez Hititler döneminde ortaya çıkan kara çarşaf , Roma Dönemi’nde sembolleşti, Hıristiyanlarda zorunlu oldu, İslam’da benimsendi. Bugün hala tartışma konusu.

Tarihte ilk kıyafet devrimini Abdülhamit Han’ın yaptığı ortaya çıktı. Gün yüzüne çıkan fermanda Sultan, güvenlik nedeniyle yasak koydu, bu giyim tarzının örf ve adetlerimize uymadığını ifade etti. 2 Nisan 1892 tarihinde, Osmanlı Sultanı ve Halife Abdülhamit Han’ın emri ile Yıldız Saray-ı Hümayà nu Baş katibi, Süreyya tarafından kadınların çarşaf giymesini yasaklayan hükümdar emri yayınlandı. Fermanda , “Bu çarşaflar İslam kadınlarınca örtünmeye asla uygun ve müsait olmadığı gibi bir maksatla şuraya buraya girmek için bazı münasebetsiz erkekler tarafından da bir fesat ve melanet perdesi olarak kullanılmakta olup... İcap edenlere münasip bir şekilde anlatılıp tembihlerde bulunmak suretiyle kadınların çarşaf giymelerinin yasaklanması Padişah emri iktizasındandır. Bu hususta emir, emir sahibinindir” şeklindeki detay oldukça dikkat çekici. Abdülhamit Han’ın Fermanı’nda kara çarşafın farklı amaçlarla kullanıldığı, altında silah taşındığı da ifade edilirken fermanın Türkçeleştirilmiş tam metni şöyle; “Bugün cuma selamlığı töreninden sonra Teşvikiye’deki silahhaneyi Padişah Hazretleri teşrifle oradan saraylarına dönerler iken yolda, tuhaf bir şekilde bellerinden bağlı siyah çarşaflara bürünmüş ve yüzlerini de siyah renkte ve gayet ince peçelerle örtmüş bazı kadınlar gözüne ilişmiş, bunların örtünmemiş denilecek halde açık saçık bulunmalarına ve adeta matem elbisesi giymiş Hıristiyan kadınlarına benzemelerine bakılarak birden bire İslam olduklarında tereddüt buyrulmuştur. İzaha muhtaç olmadığı gibi büyük İslam devletinin ayakta durması, devamı ve yükselmesi kadın ve erkek bütün Müslümanların her türlü hal ve hareketlerinde şeriatın yüksek hükümlerine son derece dikkatle uymalarına bağlı olup aksi hal Allah esirgesin gerek fertler gerek devlet için madd i ve manev i sonsuz zararlara sebep olacağından İslam kadınlarının Allah’ın emirlerinden bulunan örtünme usul ve kaidelerine fevkalade dikkat ve itina etmeleri

lüzumunu beyana hacet olmadığı, bu çarşaflar ise İslam kadınlarınca örtünmeye asla uygun ve müsait olmadığı gibi bir maksatla şuraya buraya girmek için bazı münasebetsiz erkekler tarafından da bir fesat ve melanet perdesi olarak kullanılmakta olup hatta geçenlerde bir erkek bu suretle çarşafa bürünerek kadın kıyafetinde silahlı olarak bir eve girip içerdeki kadının üzerine hücumla çaldığı eşyayı pencereden arkadaşına atarak savuşmuş olduğundan dindarlık ve maslahat bakımından meydanda olan zararlarından ötürü icap edenlere münasip bir şekilde anlatılıp tembihlerde bulunmak suretiyle kadınların çarşaf giymelerinin yasaklanması Padişah emri iktizasındandır. Bu hususta emir, emir sahibinindir.” ‘’ Ferman Padişahındır. Kadınların Çarşaf giymesini yasaklayan Hükümdar emridir. 2 Nisan 1892 Hükümdarın Başkatibi Süreyya” Sultan Abdülhamit’in çarşafı yasaklayan bu ilanından 33 yıl sonra, Mustafa Kemal Atatürk ise 1925 yılında şöyle der: ‘’Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki başına bir bez veya bir peştamal veya buna benzer bir şeyler atarak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere


69

Orta Asya’daki göçebe Türkmen kadınların sosyal hayat içindeki statüsü, Hıristiyan ve Yahudi kadınlardan farklıydı. Müslümanlığı kabul ettikleri 9. ve 11. yüzyıllardaki yaşam biçimleri de geleneksel Müslüman yaşamına uymuyordu. Osmanlı döneminde, Bizans alınana kadar örtünme kurumsal olarak yerleşmedi. İsmail Hami Danişment’in Tarihi Hakikatler isimli esrinde kara çarşafın Türk topluma girişi şöyle anlatılıyor; “ İşte bundan anlaşıldığına göre, Birinci Murad’ın Bursa’ya yerleştirdiği üç Türkmen Oymağının dilber kadınları halkı heyecan içinde bırakınca Din Büyükleri ortalığı yatıştırıp her hangi bir olayı önlemek gayretiyle Türkmen güzellerine, yüz örtüsü güzellik sembolü sayılmış ve nihayet kendilerini hiç de çirkin bulmayan Bursa Hanımları da o güzellik sembolünü bütün vücutlarına teşmil edip el birliği ile kullanmaya başlayarak çarşafın genel bir kıyafet mahiyetini almasına, sırf kıskançlık yüzünden sebep olmuşlardır. Tabii bu durumda erkeklerin çarşaf meselesinde hiçbir günahı yok demektir. Bütün mesele şehir hanımlarının Türkmen güzellerini kıskanmalarından doğmuş, fakat bu taklit köylere yayılamamıştır.” karşı ya arkasını döner veya yere oturarak yumulur. Bu tavrın anlamı nedir? Neyi gösterir? Baylar, uygar bir millet bu garip şekle, bu vahşi duruma girer mi? Bu durum milleti çok gülünç gösteren bir görüntüdür. Derhal düzeltilmesi gerekir.’’ Osmanlı’da kadınların kıyafeti hep tartışma konusu oldu.. Sultan II. Mahmud da bir fermanla Hıristiyan kadınların başlarını Müslüman gibi, Müslüman kadınların ise Hıristiyan kadınları taklit eder şekilde örtmelerini yasakladı. İstanbul’da bu tür yasaklar söz konusu iken Anadolu kadınları için ferace ya da çarşaf güncel bir tartışma olmadı. Hatta 1882’de çıkarılan bir fermanla ferace giymeleri istenen kadınlar bu buyruğa isyan ettiler. Konu ile ilgili olarak 27 Temmuz 1882’de Levant Herald Gazetesi’nde şu haber yer aldı. “Yeni İzmit valisi civar köylerden pazarda satmak için pazara mal getiren ferace giymemiş ve ayağında pabuç olmayan Türk kadınlarının 5 gün hapis ve bir mecidiye PARA cezasına çarptırılacağı konusunda bir yasak çıkardı. Bu yasağa karşılık köylü kadınlar, atalarından kalmış gelenek ve göreneklerini hiçe sayıp baskı altına alan bu yeni kanuna uymaktansa, köylerinde kalmayı yeğlediler.”

Gazeteci yazar Soner Yalçın, kadının en büyük onuru bakire olmaktı. Bir de doğurgan olmak. Hiçbir sosyal hakkı yoktu. Hatta kadın, başı açık dışarıya çıkarsa kocası onu boşayabilirdi bile. Tek tanrılı dinler, kadının sosyal hayatını pek değiştirmedi” derken Hıristiyanlara dikkat çekiyor, “ Hıristiyanlığın temel ilkelerini belirleyen Tarsuslu Aziz Pavlos, ‘Kadının örtüsüz Tanrı’ya dua etmesi doğru değildir. Kadın örtünmüyorsa saçı kesilmelidir’ demiştir. Erkek eli değmemişliğin, erdemliğin sembolü Meryem Ana, hep başı bağlı tasvir edilmiştir. Bilindiği gibi, Hıristiyan rahibelerin başları örtülüdür” diyor. “ Osmanlı’da kadınlar üzerine çıkarılan bütün yasalar, kadının kapanması ya da kıyafetlerinin denetlenmesi yönünde oldu. Çıkarılan bu ferman ve yasalarda kadının giyimi ayrıntılı olarak tanımlanmıştı. Feracelerin yaka boyları, üzerlerindeki nakışlar, yaşmakların biçimleri, kumaşların kalınlığı ve inceliği gibi detaylar bu fermanlara konu olmuştu. Bu fermanlarla gelen yasaklar, kadına üç alanda müdahale etti. 1. Giyimleri, 2. Sokaktaki davranışları, 3. Erkeklerle olan ilişkileri. Aslında Osmanlı, gerileme dönemine girmesiyle kadınlara yönelik kıyafet yasakları konusunda sertleşti” derken Yalçın çarşafın ilk kez Hititlerde ortaya çıktığını ve , Ankara/Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde pişmiş toprak bir kabın üzerindeki resim bize önemli bilgi verdiğini belirtirken ve şöyle devam etti; “Kadınlar artık örtüye sokulmuştu. Önceleri görünen saçlar zamanla görünmez olmuştu. Heraklit, Antik Yunan ve Mısır’da yaşayan kadınların baş giyimini şöyle tarif etmişti: ‘Giysilerin başa gelen kısmı öyle sarılır ki, yüzün tümü peçeyle örtülmüş gibi görünür. Zira sadece gözler ortada kalır, yüzün diğer bölümleri ise giysinin bir parçası ile tamamen örtülür. Bütün kadınlar bu şekilde beyaz renkli giysiler giyerler.’ Antik Yunan’da başörtüsü, bereket tanrıçası Demeter ve Zeus’un karısıHera’nın da özel simgesiydi. Roma döneminde de erkeklerin tartışılmaz egemenliği iyice perçinlendi. Erkek, asker, politikacı, tüccar; kadın ise evde oturup çocuk büyüten ve sadece kocasına hizmet edendi”


FİKİR PROJE YARIŞMASI Muratpaşa Belediyesi’nin Yeşilbahçe Mahallesi’nde yapacağı Opera, Tiyatro ve Gösterisi Merkezi 1. Kademesi 30 Ekim, 2. Kademesi 25 Aralık’ta sona erecek Fikir Proje Yarışması başladı Kent kimliğine katkı sağlamak, kültürel etkinlikleri geliştirmek, çağdaş kentlerde olması gereken opera, tiyatro ve gösteri merkezi elde etmek, bu sanatların kent kültürü içinde yerleşmesini sağlamak düşüncesiyle yarışma şartnamesinde verilen 1/5000 ve 1/1000’lik imar paftalarında sınırları belirlenmiş alanda, Mimarlar Odası Antalya Şubesi koordinasyonunda Kamu İhale Kurumu Mimarlık, Peyzaj Mimarlığı, Mühendislik, Kentsel Tasarım Projeleri, Şehir ve Bölge Planlama ve Güzel Sanat Eserleri Yarışmaları Yönetmeliği uyarınca serbest, ulusal ve iki kademeli olarak, Muratpaşa Belediyesi Çok Amaçlı Gösteri Merkezi Atölye ve Sahnesi (Opera ve Tiyatro İşliği) Mimari Fikir Proje Yarışması açıldı Yarışmanın ana amacı kentin, turizm ve tarımın yanı sıra bir kültür ve sanat merkezi olması Diğer yandan kültürel değerlerin korunması, geliştirilmesi, geleceğe aktarılması kadar yaşayan, yaşatılan ve yaşanacak kültür sanat etkinliklerinin, kent kimliğine ve kent halkının kimlikli bireyler olarak gelişmesine önemli katkılar koymak. Çeşitli kültürel ve sanatsal etkinliklere yönelik amatör ve profesyonel hazırlık çalışmalarının yapılabildiği, sınırlı altyapı gerektiren temsillerin gerçekleştirilebileceği bir kültür yapısının kente kazandırılması. Danışma Jüri Üyeleri Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal, Mimarlar Odası Antalya Şube Başkanı Mehmet Osman Aydın, Mimar Ömer Dinç, Müzikolog Evin Atik, Yazar-Sanat Eleştirmeni İbrahim Karaoğlu Asıl Jüri Üyeleri: Prof. Dr. Abdi Güzer (Jüri Başkanı) Prof. Dr. Alper Ünlü, Emre Arolat Haşim Ertuğ Uçar Mustafa Balcı. Raportörler; Cem Alcan Metin Gürgür. Belirlenen yarışma niteliğine uygun olan ve jüri tarafından yeterli görülen sekiz adet proje İkinci Kademe için değerlendirmeye alınacak. Bu kademede ödül olarak toplam 40 bin lira, ikinci kademeye kalan yarışmacılara eşit olarak ödenecek. İkinci Kademede ise; jürinin yapacağı değerlendirme sonucunda seçilen 1. Ödül 30 bin lira. 2. Ödül 20 bin lira. 3. Ödül 10 bin lira 5’er bin liradan 5 ayrı mansiyon ödülü toplam 25 bin lira ödenecek. Birinci kademesi 30 Ekim 2015 Cuma günü ve İkinci kademesi 25 Aralık 2015 Cuma günü sona erecek olan yarışmanın dosyası, Mimarlar Odası Antalya Şubesi’nden veya Mimarlar Odası Ankara, İstanbul, İzmir Şubelerinden 100 lira karşılığı alınabilecek. Ayrıca yarışma şartnamesi, TMMOB Mimarlar Odası Genel Merkezi’nde ve tüm Şubelerinde görülebileceği gibi Mimarlar Odası Antalya Şubesi internet sayfasından da görülebilir.

PROJELER ASKIDA... Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Antalya-Burdur-Isparta Planlama Bölgesi 1/100 bin Ölçekli Çevre Düzeni Planı’na yapılan itirazları görüşerek yeniden onayladı. Onaylı son plan İl Müdürlüğü’nde 30 gün süreyle yeniden askıya çıkarıldı

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 7.maddesi uyarınca 23 Mart 2015 tarihinde onaylanmış olan Antalya-Burdur-Isparta Planlama Bölgesi 1/100 bin ölçekli Çevre Düzeni Planı’na ilişkin askı sürecinde iletilen itirazlar değerlendirilerek 27 Ağustos tarihinde onaylandı ve yeniden 30 gün süreyle Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nde askıya çıkarıldı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 23 Mart 2015 tarihinde onaylanan Antalya-Burdur-Isparta Planlama Bölgesi 1/100 bin ölçekli Çevre Düzeni Planı’na iletilen itiraz konularının Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği ve bu planın amaç, ilke ve stratejileri çerçevesinde inceleme ve değerlendirme yaptı. Bakanlık, uygulamada yaşanan sıkıntıların giderilmesi, alt ölçekli planların yönlendirilmesinin sağlanması ve ilgili idarelerin talepleri doğrultusunda çevre düzeni planında tanımlanan “Kentsel Gelişme Alanı” ve “Sanayi Alanı” arazi kullanım kararlarının yeniden düzenlenmesine, Plana altlık teşkil eden kurum verilerinin güncellenmesine, Yaban Hayatı Koruma/Geliştirme Alanları, Kaplumbağa Yuvalama Alanları sınırları vb. Plan hükümlerinde plan değişikliği onama sınırı içerisine alınan, Genel Hükümler, Mesire Alanları ve Yerleşim Alanları 2025 yılı Nüfus Aralıkları ve Yoğunluklar başlıkları altında düzenlemeler yapılmasına yönelik olarak N24, N25, N27, O24, O25, O27, O28, P22, P23 ve P28 nolu Plan Paftaları ve Plan Hükümlerini 27 Ağustos 2015 tarihinde yeniden onayladı. Düzeltilerek son onaylı plan 10 Eylül tarihi itibariyle 30 gün süreyle Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nde yeniden askıya çıkarıldı.


Jan Paรงal


“Çalışma standartlarımızı Avrupa kalitesine getiriyoruz”

ATEŞE KOŞANLAR Antalya İtfaiye Daire Başkanı Ahmet Kısa. Kısa ile Antalya’nın başarılı müdahaleleri ve kurtarma operasyonları ile haklı bir üne sahip olan İtfaiye ekibini konuştuk

İtfaiye hizmetlerinde gelişen teknoloji yeniliklerden yararlanıyor musunuz? 112 uygulamasını en etkin kullanan il ise Antalya. Biz araç takip sistemleriyle yangın mahalline giden arkadaşlarımızın şehrin hangi noktasında olduklarını veya gelen ihbarın Antalya ölçeğinde hangi noktaya düştüğünü kullandığımız teknoloji ile belirleyebiliyoruz. Bu da olaylara hızlı müdahale etmemizde çok büyük fayda sağlıyor. Aynı zamanda büyük bir nimet olan termal kameralarımız var. Enkaz altında veya duman içerisinde bir vatandaşın kalıp kalmadığını bu şekilde belirleyebiliyoruz. Termal kameralarla göremediğimiz bir duvar arkasındaki vatandaş mahsur kaldıysa bunu belirleme imkanına sahibiz. Hangi kurumlar ile birlikte çalışıyorsunuz? Mesela, sıkışmalı bir trafik kazası meydana geldiyse Ambulans hizmeti veren sağlık ekiplerimizle beraber olay mahalline intikal ediyoruz. Araca sıkışan bir vatandaşımız için itfaiye ekiplerimiz anında yardıma koşuyorlar. Kazazedenin hastaneye nakledilmesi için sağlık ekiplerimiz devreye giriyor. Yaz aylarında ise çok sık orman yangınlarıyla karşılaştığımız için Orman Bölge Müdürlüğü ile birlikte çalışıyoruz. Zaman zaman çıkabilecek orman yangınlarında, kırsal yerlerde çıkan yangınlarda ekibimize yardımcı oluyorlar.

ilginç ihbar alıyor musunuz? Antalya’daki en ilginç ihbar, kapı açma. İtfaiyemiz kapı açma hizmetini ücretsiz sunduğu için arkadaşlarımızı meşgul eden görevlerin en başında kapı açma yer tutuyor. Alında itfaiyenin böyle bir görevi yoktur. Çünkü kapı açma hizmetine gittiğiniz zaman bir yerde çıkan yangına müdahale etmekte gecikebilirsiniz. Zamana karşı yarışan birimiz. Yetişemediğiniz her dakika can kaybı, mal kaybı gibi ciddi sorunlara sebep oluyor. Bu yüzden itfaiyenin ücretsiz kapı açma hizmetini görevini kaldırmak için meclisin onayına sunup kaldıracağız. Asılsız ihbarlara maruz kalıyor musunuz? 112 Acil çağrı merkezinin kurulmuş olması bizi her türlü asılsız ihbardan kurtardı. Vatandaşlarımızın itfaiye ile bir talebi olduğu zaman 112 acil çağrı merkezlerinden ulaşmasını istiyoruz. Acil yardım çağrılarının bütün adresi Antalya’da 112. 112 yardım çağrı merkezi iki aşamalı çalışma prensibine göre gerçekleşiyor. Ön çağrıcılar gelen çağrıyı karşılıyor. Vatandaşın kim olduğunu, adres, olayın ne olduğunu öğrenip, gerekli birime yönlendiriyorlar. Ambulanssa oların ekranına, emniyetse onların ekranına, itfaiye ise bizim ekranımıza düşüyor. Bizde ona göre olaya müdahale ediyoruz.


73

Yabancı ülkelerle birlikte yürüttüğünüz projelerden biraz bahseder misiniz? Bizim iki tane yabancı ortaklarla yürüttüğümüz projemiz var. Almanlarla birlikte sokak köpeklerini arama kurtarma köpekleri haline dönüştürülmesi. Bu proje kapsamında sahipsiz sokak köpekleri gönüllülük esasına göre sahiplendiriliyor. Alman-Türk işbirliğinde AFAT’ında yer aldığı projede, eğitimi düzenlemek suretiyle köpeklerin enkazda, sahada, iş sürmede arama kurtarma ekibi haline dönüştürülüyor. 2014 yılı sonunda yaptığımız sınavda 10 tane köpek ve sahibi sınavı başarıyla tamamladı.Arama kurtarma ekibi köpeklerimiz en son üç tane genç turistin aramasına katılmıştı. Şimdi o köpeklerimizle birlikte çalışmaya başladık. Diğer projemiz ise Sağlık İl Müdürlüğü ile birlikte yürütülen Resvas dediğimiz bir arama kurtarma eğitimi projesi. Slovenya ve Çek Cumhuriyeti ile birlikte yürüttüğümüz Avrupa Birliği projemiz. Proje kapsamında hem İtfaiye Daire Başkanlığından hem de İl Sağlık Müdürlüğünden belirlediğimiz arkadaşlarımız Slovenya ve Çek Cumhuriyetinde eğitime katıldı. Önümüzdeki nisan ayında aynı eğitimi Antalya’da gerçekleştirip kapanışını yapacağız. 120 kişilik bir personele ipli kurtarma, sıkışmalı bir trafik kazasında araçtan kurtarma eğitimi vermiş olacağız.

Siz neler eklemek istersiniz bu konuda? Bütünşehir Yasasıyla birlikte yaklaşık İstanbul’un beş katı büyüklüğünde bir alanda itfaiye hizmeti vermeye çalışıyoruz. Yaklaşık yirmi bir bin km karelik bir alanda hizmet vermeye çalışıyoruz. Zaman zaman arazi yapısının zor olduğu bir alanda hizmet vermeye çalışıyoruz . Gerçekten zor bir durum. Arkadaşlarımız, gece gündüz demeden yirmi dört saat, hayvan kurtarma, yangın, su baskını, trafik kazası gibi her türlü olayda vatandaşın yanında olup yardımcı olmaya çalışıyoruz. Antalya İtfaiye birimi olarak Avrupai hizmeti yakalamak istiyoruz. Çalışma standartlarımızı Avrupa kalitesine getireceğiz.


Önce beyinleri uçuruyor sonra bedenleri

AYAKLAR YERDEN KESİLİNCE

Akdeniz Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği 4. Sınıf Öğrencisi ve aynı zamanda Akdeniz Üniversitesi Havacılık Kulübü Başkanlığı görevini de yürüten Hasan Budaklı, derslerde ki başarısını okul içinde ki sportif ve kültürel aktivitelerde de kendini gösterdi. Yakın da üniversiteden mezun olmaya hazırlanan Hasan Budaklı, “Önce kendim uçuyordum şimdi insanların mutluluğunu gördükçe onlar için uçuyor ve uçuruyorum”


75

Elbette önce eğitim. Ancak bir anda nasıl oldu da kendini bulutlar üzerinde buldun ? “Üniversiteye başlar başlamaz bir baktım ki kendime ekstremin tam içindeyim. İşte bu tutkunun bedenime yön verdiği, kalbimin küt küt attığı an, işte hayat benim için yeniden başlıyor dedim.Akdeniz Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği 4. Sınıf Öğrencisiyim. Aynı zamanda Akdeniz Üniversitesi Havacılık Kulubü Başkanlığı Görevini Yürütmekteyim. Sanatın her dalına ilgi duyan , dünyayı keşfetmeye meraklı , gezmeyi ve hayatı doruklarda yaşamayı seven adrenalin tutkunu biri olarak tanımlayabilirim kendimi. Adrenalin tutkum çocuklukta uçurtmalarımın gökyüzünde süzülüşüyle başladı ben farketmeden. Zaman ilerledikçe farkına varmadan hayatımı çevreleyip üniversiteye başlamam ve havacılık kulübünü tanımamla tamamen göklere çıktı…”Uçmak benim için vazgeçilmez bir tutku. Ne Zamanki gülmeyi unuturum , hayatım biter , o an tutkum da benimle beraber biter.”diyorum. Üniversite de bir etkinlik ve faaliyet olarak başladığın bu branş şimdi seni profesyonel bir seviyeye getirdi. Rota ne olacak ? Üniversite eğitimim devam ederken aynı zamanda profesyonel olarak yamaç paraşütü alanımda kendimi ilerlettim. Akdeniz Üniversitesi Havacılık Kulubü Eğitmenliği ve bunun yanında Tandem (2 Kişilik) yamaç paraşütü pilotluğu yapıyorum.Yaz aylarında tandem pilotluğu yaparak okul harçlığımı kazanıyorum. Bu Sefer gökte değil yeryüzünde sizlerleyim. Çocukluk yıllarından gelen bir esinti olduğunu söyledin. Bunu biraz açabilir miyiz? Çocukken uçutrmam vardı. Rüzgarın gücünü , o uçurtmayı göklere taşıdığını fark ettim ve hep bir gün göklerde uçurtma gibi olmayı hayal ettim. Gökyüzü tutkum hiç bitmedi. Üniversiteyi kazanınca tutkumu gerçekleştirmek için Akdeniz Üniversitesi Havacılık Kulübü ile göklere taşımaya karar verdim.Hep istediğim yerde olma fırsatı verdikleri için üniversiteme teşekkür etmeyi bir borç bilirim.Ve Attım kendimi dağlara, kanatlandım gökyüzünde, uçurtma oldum süzüldüm göklerin sonsuzluğunda. Böylesine yoğun bir tempo da çok sevdiğim bir branşı gerçekleştirirken aynı zamanda Akdeniz Üniversitesi Personel Tiyatrosunda da görev aldım. Görev aldığım ‘Elif Ana’ adlı oyun Türkiye de Üniversiteler arası yarışma da Jüri Özel Ödülüne layık görüldü. Yani hep başarılı çalışmalar içinde bulundum . Tutku bir anda profesyonel iş alanına dönüştü. Yüksek bir özgürlük hali anlattıkların. Havacılıkta ve profesyonel olarak yürüttüğün bu alanda ki son durum nedir? AKÜHAVK de gönüllü olarak eğitim vermemin yanında Alanya’da ticari olarak faaliyet göstermekteyim. Tatil sezonu boyunca uçuyorum. Sanırım yaptığımız işimizin riskinin fazlalılığından kaynaklı olarak gelirimizde ekstrem. Kazancının yüksek ve özgürlüğü her an yaşıyor olmam işime beni daha da bağlayan sebeplerden. Özgürlük , adrenalin, ekstrem ,tutku,özgüven,cesaret, macera vs. daha ne olsun hepsini birarada yaşıyorum. İş değil bu Tutku yani… Öne beyinler uçuruluyor derken neyi kastediyorsun?

İnsanlar canlarını emanet ediyorlar. O anki kalp atışlarının sesi adeta kulağınıza kadar geliyor. O kadar eğitimden sonra ilk defa uçacak olmaları insanlara muhteşem bir heyecan katıyor.Bedenlerinden önce beyinleri uçuyor desem yeridir. Yamaç paraşütünü sizinle beraber tanıyorlar ve eğitim aşamaların her noktasında sizin komutlarınızla eğitimlerini tamamladıklarından , zamanla güvenlerini kazanıyorsunuz ve zamanla ilerleyen arkadaşlığınız da bunun en güzel örneği olarak en büyük kazancı oluyor. Bu da güvenilir bir eğitmen olduğunuzu gösteriyor .” Gök yüzü ve uçmak sana başka neler kazandırıyor? Neler veriyor? Yeni Heyecanları her geçen gün daha cok kişiyle tanıtma ve tanıştırma fırsatını buluyoruz. Akdeniz Üniversitesi Havacılık Kulubü olarak yakın tarihlerden ömek vermem gerekirse 2012 yılında 68 , 2013 yılında 88, 2014 yılında 98 kişiye yamaç paraşütü eğitimi vererek bu spora gençlerimizi kazandırdık.Her geçen sene üniversite kulübümüze gelen talepler artıyor. Bilinçli , eğitimli ve tutkulu gençlerimizin yetişmesiyle Türkiyemizi yamaçparaşütü sporumuzu uzun vadelerde dünyada güzel başarılar elde edeceğimizi düşünüyorum. Unutmadan eklemek isterim Hasan Kenan Tuncer, Görkem Kuşcu ve Ben AKÜHAVK ve Ülkemizi temsilen Avusturya nın Stubai Eyaletinde Gerçekleştirilen 23. Stubai Cup Yarışmasında Ülkemize En İyi Takım Ödülünü Kazanıp Getirdik. Hayatım gökyüzünde yer yüzünde bisiklet ve motosiklet üzerinde geçiyor. Eve ve okula giderken motosikleti tercih ediyorum. Çok Fazla şehirlerarası yol katettim. Motorsiklet ayrı tutkum haline geldi yeryüzünde benim için.


450 milyon yaşında chip bulundu

TARİH DEĞİŞECEK Rusya’da bulunan ve üzerinde çipe benzer işaretler olan sıra dışı taş, 450 milyon yaşında çıktı. Uzmanlara göre, dünyada “Süper Uygarlık” dahil binlerce türü yok eden doğa olayı yaşanmış olabilir

Rusya’nın güneyindeki Kuban nehrinde avlanan balıkçılar, son derece sıra dışı bir taş buldu. Taşın içinde görülen ve günümüzdeki bilgisayar çiplerine benzeyen minik dikdörtgen, meraklı köylülerin dikkatini çekti. İnceleme sonuçlarından gelen rapor ise dünya dışı yaşam meraklılarını heyecanlandıran nitelikteydi. Sıra dışı taş, GüneyRusya Teknik Üniversitesi bünyesindeki Nanoteknoloji Araştırma Enstitüsü’ne gönderildi. Burada yapılan testler taşın 450 milyon yaşında olduğunu ortaya çıkardı. Bilim insanları, dünyamızın bundan yaklaşık 450 milyon yıl önce dev bir soy tükenme kriziyle karşı karşıya kalmış olabileceğini ifade etti. Bu çağda yaşamış “Süper bir uygarlık” da dahil binlerce türün tamamen yok olduğu ve dünyadaki canlıların hepsini etkileyecek sonuçlar doğuran doğa olaylarının meydana geldiği düşünülüyor. Tuhaf taş üzerinde kafa yoran internet kullanıcılarının en çok rağbet ettiği teori ise taşın dünya dışı yaşam formlarına ait olduğu. Taş ve üzerindeki ilgi çekici cisim hakkında yapılan detaylı incelemeler, meselenin aslını netleştirerek yeni bilgiler ortaya çıkarabilir. Fakat dünyanın dört bir yanından birçok kişi, taşın ileri teknoloji sahibi bir uzaylı uygarlığına ait olduğunu belirten yorumlar yapıyor.

Diğer yanda ise tam 230 milyon yıl önce yaşadığı düşünülen bu böcek fosilleri, bilim dünyasını dahada şaşırttı...

Uzun, solucana benzer, bitki özleri ile beslenen bir akar, dünyanın “en yaşlı” böceği ünvanını kazandı. İtalya’da bulunan fosil, paleontoloji dünyasında büyük heyecan yarattı. Böcekler, örümcekler ve diğer benzeri yaratıklardan oluşan eklembacaklıların ilk örneklerinin 250 milyon yıl önce Trias döneminde ortaya çıktığı biliniyordu, ancak bu yaratıkların evrimi hakkında bilgi çok azdı. Biliminsanları şimdi Kuzeydoğu İtalya’da 230 milyon yıllık bir kehribar içinde Trias döneminden kalma akar (mite) böcekleri fosilleri buldular. Kehribarın en büyük avantajı, reçine halindeyken canlı böceklerin üzerine damladığında onların bozulmadan fosilleşmesini sağlaması. Bu sayede evrim zincirindeki değişiklikler mikroskopik düzeyde incelenebiliyor.Araştırmacılar, bu örnekleri bulabilmek için 2-6 mm uzunluğunda 70.000 kehribar damlasını tek tek taramışlar. Alp Dağları’nın İtalya’daki kısmında oldukça dik kayalıklardan toplanan damlalar, Berlin’de bir laboratuarda elenmiş. Hatta bu damlalardan bir tanesi yere düşünce laboratuar çalışanları zor anlar yaşamış. Bu zorlu sürecin sonunda üç adet eklembacaklı bulmayı başarmışlar. Bunlardan biri bir cüce sinek, diğer ikisi ise daha önce örneğine rastlanmamış iki yeni akar türü. Örümceklerin uzaktan akrabası olan bu yaratıklar hakkında ilginç bir ayrıntı da evrim sonucu iki bacaklarını kaybetmiş olmaları.


77

Sevilay Zorlu

hissettiklerinde üzerinde fazla durmazlar. Doğal halleri olan mutluluğu kolayca yakalarlar.

KOLAY İNCİNİYOR MUSUNUZ? Zaman acıları dindirir, zaman açıklığa kavuşturur, hiçbir ruh hali geçen zaman karşısında aynı kalmaz. Thomas Mann Düşüncelerinizi saçma yapan nedir? Arada sırada hata yapabilirsiniz, insansınız…Eski arkadaşınızın hakkınızda kötü düşünmesi hiçbir zaman hoşunuza gitmese de, buna dayanabilirsiniz… Eski arkadaşınız sizin değersiz olduğunuzu düşünebilir, ama onun görüşlerine katılmak zorunda değilsiniz… Arkadaşınız size kötü davrandığı için diğer insanlar sizin kendinizi rezil ettiğinizi düşünseler bile dayanabilirsiniz. Duygu ve düşüncelerinizle yüzleşir ve işlevsel düşüncelerle değiştirirseniz, kısa bir süre sonra kendinizi ‘incinmiş’ hissetmezsiniz. Yalnızca yoksunluk ve rahatsızlık duyabilirsiniz. Hepimizin sahip olduğu en kötü eğilimlerden biri kötüleri aşırı büyütmek, iyileri aşırı küçültmektir. Olayları büyüterek karşımızda korktuğumuz canavarlar yaratarak kendimize zarar verebiliriz. Bu nedenle neyin felaket neyin felaket olmadığını belirleyen çoğu zaman bizim yorumlamalarımızdır. Elbette insanlar size isim takabilir, görüşlerinizi paylaşmayabilir, sizi sevmediklerini gösterebilir ve başkalarını size karşı kışkırtabilirler. Ancak, sizi yiyecek, giyecek, barınak ya da diğer fiziksel gereksinimlerinizden yoksun bırakmadıkları sürece, tek yapabilecekleri, olumsuz sözler, tutumlar ve görüşlerle size saldırmaktır. Tüm bunların işe yaraması, için bunların sizi etkilemesine izin vermeniz gerekir. Hayal kırıklığı ile ruhsal dengesizliği ayırt edebilmek önemlidir. Hayatınızdaki daha çok olayı hayal kırıklığı olarak görerek dengede kalabilirsiniz. Birisi tarafından içten bir şekilde sevilmediğiniz için ölmezsiniz bu duruma katlanabilmeyi öğrenebilirsiniz. Sadece düşünce ve durumla ilgili yorumlamalarınızla üzüntülerle felaketleri ayırt edebilirsiniz. Çocuklar mutlu ruh halini yetişkinlerden daha sık yakalar. Hayatı sade bir biçimde, olumsuz düşünceler katmadan yaşarlar. Olumsuz duygular veya hayal kırıklığı

Psikolojik ya da zihinsel saldırılar sizi incittiğinde, kendinizi aşağılayarak ya da kendinize acıyarak, bu duyguyu kendiniz yaratırsınız. Diyelim ki insanlar size yeteneksiz diyorlar ve insanların sizi sevmelerini istediğiniz için, yeteneksiz olduğunuzu düşünmelerine üzülüyorsunuz. Siz de kendinizi yeteneksiz gibi görür ve kendinizi kınarsanız, suçluluk duyar ve depresyona girersiniz. Kendinizi bir bütün olarak aşağıladığınız zaman, daha başka kötü özelliklerinizde olduğunu ‘keşfedebilirsiniz’. Gerçekte böyle özellikleriniz olmayabilir bile. Kendinizi öyle aşağılarsınız ki, sağlıklı fikir üretemediğiniz için kendinizde var olmayan hatalar bulur ya da gerçek hatalarınızı büyütürsünüz. Ne zaman kendinizi incinmiş hissetseniz, insanların suçlamalarını kişiselleştirebilirsiniz. Böylece kendinizi gerçekten ‘incitmiş’ olursunuz. Bir düşünce ekerseniz, bir davranış biçersiniz. Bir davranış ekerseniz, bir alışkanlık biçersiniz. Bir alışkanlık ekerseniz, bir karakter biçersiniz. Bir karakter ekerseniz, bir kader biçersiniz… İşiniz ya da ilişkileriniz gibi pek çok şeyi ciddiye alın, ama hiçbir şeyi gereğinden fazla ciddiye almayın. Yaşamınızdaki hiçbir şeyin mutlaka var olması ve hiçbir kötü şeyin de mutlaka var olmaması gerekmez. Hayal kırıklıklarınızla baş etmek ve kendinizi geliştirmek için elinizden geleni yapabilirsiniz. İnsan olduğunuz için gücünüzün bir yere kadar olduğunu fark etmelisiniz. Dalgaları tersine çeviremezsiniz ya da mucizeler yaratamazsınız. Diğer insanlardan beklentilerinizi yüksek tutarsanız incinmeniz kolay olabilir. Onlardan çok şey beklemeyin, çünkü onların da hemen her zaman kendi sorunları vardır. Zihinleri de kendi sorunlarıyla meşguldür. Size çok değer verdiklerini söyleseler bile nadiren tam olarak sizin tarafınızdadırlar ve zor gününüzde yanınızda olurlar. Ya da her an sizi yüzüstü bırakabilirler. Onları sevin, elinizden geldiğince yardımınızı esirgemeyin, onlarla ilişki kurun ama hiçbir zaman gereğinden fazla değer vermeyin. Fedakarlıkla vericiliği karıştırmayın. Çoğu zaman verdiğiniz değeri taşıyamayabilirler. Taşıyabilenlerse sayılı kişilerdir, hayatınızda kalacak olanlardır. Diğer insanları tam anlamıyla iyi ya da kötü görürseniz duygusal anlamda başınız büyük dertte olacaktır. Her an incinebilirsiniz. Ne kendinize ne de onlara insan olarak değer biçmeyin. Hiçbir zaman %100 olmaz. Yaşam herkes için zordur. Beşikten mezara kadar yüzlerce bazen binlerce acı, hastalık, ıstırap, hayal kırıklığı, haksızlığa uğramak, ekonomik zorluk, eleştirilme, aşağılanma, reddedilme, engellenmelerle karşılaşırız. Çocukluk dönemimiz de bile örselenmelerden kurtulamazken ergenlik ve yetişkinlik döneminde mutlaka travmalara maruz kalabiliyoruz. Karşınıza çıkan terslikleri, aşılması, ortadan kaldırılması, değiştirilmesi ya da bir çıkış yolu bulamadığınızda katlanılması gereken zorluklar olarak görmeyi öğrenebilirsiniz.


Heavy Metal’in kült gruplarından Iron Maiden, 5 senelik bir aranın ardından 4 Eylül’de “The Book of Souls”u sevenleriyle buluştu. 2010’da çıkardığı “The Final Frontier”dan beri sessizliğini koruyan İron Maiden, 16. Stüdyo albümleri “The Book of Souls” ile geri dönüyor. Grup, kayıtları 2014’te biten “The Book of Souls”un piyasaya çıkışını, Bruce Dickinson’ın hastalığı nedeniyle erteleme kararı almıştı. Dickinson’ın tamamen iyileşmesi ile Iron Maiden, albümü 4 Eylül’de piyasaya çıkaracağını duyurdu. 11 şarkıdan oluşan “The Book of Souls”, 92 dakikalık süresiyle Iron Maiden’ın ilk çift CD’lik albümü olacak.

İngiliz şarkıcı ve söz yazarı Ella Eyre, çıkış albümü “Feline” ile 14 Ağustos’ta müzikseverlerle buluşuyor. Eyre; iyiyi, kötüyü ve kendi hayat deneyimlerini birleştirerek ortaya çıkardığı bu albümü “Bu benim dünyayla olan ilişkim ile ilgili. Herkesin kendi günlük zorlukları var, ve Feline bunlarla nasıl başettiğimiz ile alakalı.” sözleriyle özetliyor. Genç sanatçı müzikal kariyerinin yanısıra geçtiğimiz günlerde Emporio Armani Diamonds parfümünün de yeni reklam yüzü olarak adını duyurmuştu. Ella Eyre’nin beklenen albümü öncesi 29 Haziran’da yayınladığı ‘Good Times’ hayran videosu için: http://on.fb.me/1FKtNOd Ella Eyre’ın “Feline” albümünde yer alan ‘Together’ın videosunu izlemek için: http://bit.ly/1CFSJ9m

Mad Max Fury Road’ın müzikleri “Mad Max; Fury Road – Original Motion Picture Soundtrack” adıyla Sony Music etiketiyle müzik marketlerde! Mad Max’in müzikleri Grammy adayı Tom Holkenborg, daha çok bilinen adıyla Junkie XL tarafından yapıldı. Tom Holkenborg (Junkie XL) daha önce bir çok filmin müzikleri yapmasıyla biliniyor. Grammy adaylığı bulunan ve Elektronik müzik yapımcısı olan sanatçı film müziklerinde bir çok enstrümanı kullanarak izleyenlere geleceğin dünyasında olduklarına inandırıyor. Yılın en çok beklenen filmlerinden olan Mad Max: Fury Road izleyenleri geleceğin futuristik dünyasına sürüklerken müzikleriyle de sizleri adeta filmin içine çekiyor. Filmin müzikleri sizi bugünden koparıyor ve Mad Max’le beraber yaşadığınız macera dolu dünyaya götürüyor!

Her zaman kendine has tarzıyla dinleyicilerin beğenisini kazanan sanatçı, yine 12 eşsiz şarkı yorumuyla tanıklık ettiği ‘Hayat’ı anlatıyor. Hayat’ rengarenk bir albüm. Hüzünlü,yoğun bir içdünyadan, kararlı bir söyleme uzanan şarkılarla sesleniyor sanatçı. Değişik duygu durumları,hayatın olgunlaştırdığı bir süzgeçten geçerek,sanatçının yorumuyla eşsiz bir güzellikle ulaşıyor dinleyiciye.Bazan bir puzzle gibi birbirinden ayrı gibi duran tüm izlenimler bu albümde birleşerek bir bütünü oluşturuyor: Hayat’ı. Sanatçı özenle seçtiği bu çalışmada, İyi ki varsın, Sustum, Kurtuluş Yok Tek Başına adlı parçaların aynı zamanda bestecisi. Diğer şarkılar da ‘ya söylemeden ölürsem’ diyecek kadar heyecan duyarak ciddiye aldığı besteler. Hepsi sanatçının yaşadığı hayatın içinde buluştuğu, kesiştiği şarkılar.


79

Üzümler ve İnsanlar-Toprak Ana, Bağban Baba sıcak insanları ve güzel doğasıyla İtalya’ya da bir güzelleme… “Üzüm ile insan birbirine çok benziyor aslında. Malum, bakarsan bağ, bakmazsan dağ Türkiye İş Bankası Kültür Ya- oluyor. Üzüm kaderine bırakılyınları Modern Klasikler dığında kaçınılmaz sonu sirke. Dizisi’nde yayımlanan Doğası gereği daldan koparılGenç Bir Doktorun Anıları dığı anda sirkeliğe uzanan bir ile büyük beğeni toplayan yolculuğa çıkıyor. Karşısına usta yazar Bulgakov, bu kez dur bakalım diyen biri çıkmadıÖlümcül Yumurtalar adlı ğı sürece. Son birkaç binyıldır eseriyle okurlarla buluşuyor. dünyanın her yerinde üzüme dur bakalım diyen, onu şaraba Bu parlak bilimkurgu 1924 dönüştüren birileri var. Kimine yılında kaleme alınmasına kutsal, kimine haram, kimi için karşın 1928 yılında geçiyor. zevk, kimi için bir bağımlılık. 1917 Rus Devrimi’ni izleyen Alerjisi olan da var. İçenin de çalkantılı dönemde yeni bir içmeyenin de bir durup onun Rus gerçekliği ortaya çıkarken, şişede durduğu gibi durmadahi zooloji profesörü dığını, o şişeye girene kadar Persikov da bilimsel atlattığı badireleri, o şişeye çalışmalarını sürdürmektegirene kadar üretenine atlatdir. Bu çalışmalar sırasında tırdığı badireleri dinlemekte tesadüfen canlı organizmalafayda var. Üzümün şaraplaşma rın üreme hızlarını artıran ve macerası, insanın doğasına onları devleştiren yeni bir “kızıl” karşı verdiği mücadelenin ve ışın keşfeder. Tam da o sıralar- medeniyetin, insanın dünyada da Sovyet cumhuriyetlerinde varoluşunun bir metaforu gibi. bütün tavukları kırıp geçiren bir En az insan kadar yaşama salgın patlak verince, Persihırsıyla dolu üzüm. Her türlü kov’un henüz test edilmemiş şarta uyum sağlayıp kaya, buluşu bu soruna çare olarak kum, verimli, verimsiz toprak görülür. Ne de olsa, bilimde demeden mücadele ediyor var kaydedilen ilerlemeler sayesin- olabilmek için. İş ki bir sorunu de düşmanlarla rakipleri geride olsun, taşı çatlatıp hayatta bırakma, Stalin döneminin yol kalıyor. Bizler gibi.” gösterici ilkesidir. Mamma Mia-İtalyan Mutfağı Ölümcül Yumurtalar, iktidarın Hakkında Çok Şey kitabıyla ve bilginin kötüye kullanılmabüyük ilgi gören Uysal Bottoni, sının vahim sonuçlarına işaret böyle söylüyor Yapı Kredi Yaeden parlak bir sistem yınları’ndan çıkan Üzümler ve eleştirisidir. İnsanlar-Toprak Ana, Bağban Baba kitabının girişinde. Bottoni yine yollara düştü...

Haruki Murakami’nin yeni kitabı Uyku, Doğan Kitap etiketiyle raflarda… Uyku, Murakami’den tekrar tekrar okumak isteyeceğiniz, her okumada yeni keşifler vaat eden sarsıcı bir anlatı 1Q84, Sahilde Kafka, Yaban Koyununun İzinde, Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu gibi kitapları başta olmak üzere, birçok önemli yapıta imza atmış olan ünlü Japon yazar Haruki Murakami‘nin kısa öyküsü “Uyku” nihayet dilimize çevrildi. 1949’da Kobe’de doğdu Murakami Vaseda Üniversitesi’nde klasik drama eğitimi gördü. İlk romanı Kaze no oto vo kike, 1979’da yayımlandı. Ardından Gunzou Edebiyat Ödülü’nü aldı. Murakami’nin eserleri kırkın üzerinde dile çevrildi. Kitaptan: Uyuyamıyorum. Tam on yedi gün oldu. On yedi gündüz ve on yedi gece. Çok uzun bir zaman. Artık uykunun nasıl bir şey olduğunu bile tam olarak anımsayamıyorum… Gözlerimi kapatmayı denedim. Sonra uyumanın nasıl bir his olduğunu hatırlamaya çalıştım. Fakat orada yalnızca uykuya yer olmayan zifiri bir karanlık vardı. Bu, zihnimde ölümü çağrıştırdı. Ölecek miyim acaba, diye geçirdim İçimden. Eğer bu şekilde ölüp gidersem, benim yaşamımın anlamı ne olacak? Uykuları çalınmış bir kadının öyküsü…


Ekliptiğin eğimini dakik olarak belirlemeyi başaran bilgin

BATTANİ bilginleri tanjant hakkında Battâni´den ancak beş asır sonra bilgi sâhibi olabildiler.(Alman astronom ve matematikcisi) Regiomantanus (1436-1476)bununla müserref olduğu halde ondan bir asır sonra yasayan Kopernik (Copernicus,1473-1543) bunu tanımıyordu.” 1. Kitâbü Mârifet-il Metâli-il Bürûc fî mâ beyne erbe-il felek: On iki burcun gök küresinin dörtte birindeki doğus yerlerinin bilinmesi: Ay´in tutulması, ay ve yıldızların doğuş yerlerinden bahseder. Dunthorn 1794´te ayın asırlık hızını hesaplarken Battânî´nin ay ve güneş tutulmalarıyla ilgili rasatlarından oldukça faydalanmıştır. Boylamları 0 den 36 ye kadar kıymetlerine tekabül eden yıldızların dohus yerlerini gösteren bir katalogdur. Böylece bir cetveli ilk defa ilim dünyasına kazandiran Battânî olmustur. Daha önce yapılan Habas el-Hasîb adli ziycde (yıldız kataloğu) böyle bir cetvel bulunmamaktadır. 2. Risâletünfî tahkîk-i akdâr-il ittisâlât: Yıldızların Yanyana gelme ölçülerinin arastırılması hakkındaki kitapcık: Yıldızların enlemlerinden faydalanarak ışıklarını göndermelerini küresel trigonometriden faydalanarak izâh etmektedir. 3. Serh-ul Makâlât-il erbai li-Batlamyus: Batlamyus´un “Dört Kitap” adli eserinin açıklaması.

Rakka’da özel bir gözlemevi kurmuş ve burada 887-918 tarihleri arasında son derece önemli gözlemler yapmıştır. Güneş, Ay ve gezegenlerin hareketlerini gözlemlemiş, yörüngelerini doğru bir biçimde belirlemeye çalışmıştır. Güneş ve Ay tutulmaları ile ilgilenmiş, mevsimlerin süresini büyük bir doğrulukla hesaplamıştır. Ayrıca, ekliptiğin eğimini de dakik olarak belirlemeyi başarmıştır. Matematikçi’ de olan Battâni, bu alanda da son derece önemli çalışmalar yapmıştır. Sinüs, kosinüs, tanjant, kotanjant, sekant ve kosekantı gerçek anlamda ilk defa kullanan bilim adamının Battâni olduğu söylenmektedir. Battâni, çalışmaları sırasında bazı temel trigonometrik bağıntılara ulaşmış ve bunları astronomik hesaplamalarda kullanmıştır. M.Charles, “Geometrinde Metodlarin Tarihi Görünümü” adli eserinde, Battânî´den söz ederken, onun sinüs ve kosinüs tabirlerini ilk kullanan kişi oldugunu ifade eder ve bu tabirleri güneş saati hesaplamasında bulduğunu, ona uzayan gölge adını verdiğini, buna modern geometride “tanjant” dendiğini belirtir. Battâni´nin senelerce önce ileri atıp kullandığı buluşları batı dünyası asırlarca sonra kullanabilmiş ve onlara sâhip çıkmıştır. İslâm Tarihi Araştırıcılarindan Prof. Philip K. Hitti “Muhtasar Arap Tarihi” eserinde sunlari kaydeder: “Süphesiz matematik

Astronomiden bahsetmektedir.. Battânî´nin en önemli ve günümüze kadar gelebilen tek kitabıdır. Eser Battânî´nin rasatlarından elde ettiği neticeleri de içine almaktadır. Bu eser yalnız İslâm dünyasında değil Ortaçağda ve Rönesansın ilk devrelerinde Avrupa küresel trigonometri üzerinde derin tesirler icra etmiştir. Kitap Kral X.Alfons(öl.1284) tarafindan Arapçadan Ispanyolca´ya tercüme ettirilmiştir. 1143 yılında İspanya´da Robertus Retinensis tarafından tercüme edilmiş ise de günümüze kadar gelemeden kaybolmuştur. Ayrıca kitap 12.yüzyılın ilk yarısında Tivoli´li Piato Tiburtinus tarafından Latinceye çevrilmiştir. Ayrıca Regiomantanus(1436-1476), Sabiî Cetvelleri adıyla şöhret bulan bu ziycleri astronomiye ait önsözüyle bir serhini Latince´ye cevirmistir. 1537´de Fergânî(?-860) nin eseriyle birlikte Nürnberg´de basılarak Avrupa ilim dünyasına sunulmuştur. 1645´te de Bolonya´da tek eser hâlinde “Johannes Regiomontanus”´un bir kaç ilavesiyle “Albategnius (Battânî)´un Astronomi ilmine dair Eseri” adı altında latince bir baslıkla yayınlanmıştır. Kopernik(1473-1543)de bu İslâm âliminin eserleriyle etraflıca ilgilenmiş ve cok istifadeler etmiştir. Onun eserleri 1800 yılında bile Kahire´li Ibni Yunus(?-1009)´un eserleriyle birlikte Fransız Laplace(1749-1827)´in incelemelerinde yardımcı olmuştur. Bu Ziyc Doğu´da Ilhânî Ziyc çıkıncaya kadar kullanılmıştır.Battânî´nin astronomideki hizmetlerini yadetmek isteyen Batı, Ay´a onun da ismini verdi. Ay haritalarında ,Batı´da Albategnius olarak söhret bulduğundan, Albategnius olarak kaydedilmiştir.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.