Ünlem Gazetesi-2016

Page 1


nsanoğlunun yaşadığı bütün sistemlerde yaşamını devam ettirme ve yaşamı daha da anlamlı hale getirmek için uyulması gerek bazı kurallar vardır. Bu kurallar yaşamın her aşamasında yer almaktadır. Bu aşamalardan biri de okul hayatıdır. Öğrenciye bildiklerini öğretme, bildiklerini pekiştirme, kendi yetenek ve kabiliyetlerini geliştirme, kısacası onları hayata hazırlama aşaması olan okul hayatında uyulması gereken kurallar vardır. Bu kurallar öğrenci başarısını etkileyecek kişilik gelişimini ve davranışları üzerinde önemli bir paya sahiptir. Bu kurallardan en önemlisi, belki de bütün kuralların ana merkezi olan doğru sözlü olmaktır. Okul hayatında doğru sözlü, özgüven sahibi, bilişsel alanda kendini ifade edebilen öğrenciler yetiştirmek için okul içerisinde bazı faaliyetlerin yerine getirilmesi gerekir. Bu faaliyetlerden birisi de okul gazetesi çıkartmaktır. Okul gazetesi yolu ile birçok kişiye ulaşma imkanımız olur. Düşüncelerimizi başkalarıyla paylaşma imkanımız olabilir. Bunları yaparken de kendi yeteneklerimizin açığa çıkmasını sağlayabiliriz. Bu yeteneklerimizden biri de yazarlıktır. Yazarlığın gerçek okulu dergi ve gazetelerdir. Genelde yazar, şair, denemeci, öykücü ve eleştirmenler dergilerde ve gazetelerde yetişmişlerdir. Okul gazeteleri de bunlar için güzel bir başlangıçtır. Bir yazar adayının ilk şiir, ilk öykü, ilk deneme ya da ilk eleştirisinin çıktığı dergi, gazeteyi ne kadar coşkuyla karşılayacağını hepimiz biliriz. Sanata, yazarlığa ilk adımlarını atan, genç bir sanatçı, yazar adayının gazeteyle başlayan ilk coşkusu, ancak yaşamımızdaki ilk aşklarla karşılaştırılabilir. O ilk yazarlık deneyimleri hiç unutulmaz. Bu duygu ve düşüncelerimle okul gazetesinin çıkartılmasında emeği geçen başta okul müdürümüz Ali İmran DİŞCİ‘yi, öğretmenlerimizi ve öğrencilerimizi kutlar başarılarının devamını dilerim.

Değerli Öğretmen Arkadaşlarım; Kısa bir süre önce katıldı ğım bu eğitim yuvasında geleceğe umut ve güvenle baktığınızı görmekten son derece mutlu oldum. Fedakar öğretmenlerimi zin temel yeteneği, öğrencinin nasıl öğreneceğini bilmesi ile ilgilidir. Çağdaş öğretmen, sınıfta öğrenilecek konuların çok önemli olmadığını, önemli olanın, öncelikle öğrencinin öğrenmeye devam etme kapasitesinin ve içsel motivasyonunun yükselmesi olduğunu bilmektedir. Bilgi toplumunun insanının hazır bilgilerle donatılmasının kendisini rahatsız edeceğini bilen günümüzün lider öğretmeni, sınıftaki öğrenme etkinliklerini düzenlerken öncelikle öğrencinin isteğini ve keyfini dikkate almak durumundadır. Lider öğretmen, geleneksel öğretmen tutumunu değiştirip, öğrencinin güçlü noktalarına odaklanma çabası içerisindedir. O, sınıfta öğrencilere “öğretmek” yerine, onların öğrenmelerine” yardım etmenin keyfini yaşayacaktır. Sevgili öğrenciler, İdealinize yetişmek için işe güçlü ve kararlılık dolu bir istekle başlayınız. Kendi kendinize yapacağınız çalışmada coşkulu olun. Kendine güvenmenin ve toplum önünde ikna edici olmanın sizin için taşıdığı anlamı düşünmelisiniz. Kazanacağınız meziyetlerin sosyal açıdan size neler kazandıracağını, edineceğiniz arkadaşları, yapacağınız etkiyi, elde edebileceğiniz liderliği düşünmelisiniz. Bu yeni gücün uygulanmasıyla kazanılacak doyum ve memnuniyeti düşünün. Kişisel başarılarınızdan duyacağınız gurur size maddi ve manevi bir doyum da sağlayacaktır. Güç gerektiren her işte bazıları cesaretlerini yitirip, yoldan çekilebilirler. Öyleyse başarının sizin için taşıdığı anlamı asla aklınızdan çıkarmamalısınız. Bu nedenle öğrenmeye, başarıya gitmenizi sağlayacak bir coşkuyla başlamalısınız. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün, “Çalışmadan, yorulmadan, başarmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık hâline getirmiş milletler, evvelâ haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, en sonunda da istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar.” Azim ve kararlılığın ulusumuzun tarihinde ne denli önemli bir yer tuttuğunu hepiniz bilmektesiniz. İdealinize koşmanız sonucunda Milletimizin bağrından çıkan birer Ertuğrul Gazi, Fatih Sultan Mehmet, Aziz Sancar olabileceğinizi unutmayınız. CADO ailesinin fer tler i olar ak bir likte or taya koyduğumuz çalışmaları bulacağınız bu yayını heyecanla takip edeceğinize ve gelecekte daha güzel çalışmalar yapacağınıza olan inancımız tamdır. Çalışmalarda yer alan yönetici arkadaşlarıma, öğretmenlerimize, Okul Aile Birliği yöneticilerimize, okul çalışanlarımıza, kıymetli veli ve öğrencilerimize teşekkür ediyorum. Ali İmran DİŞÇİ

NEDEN BAŞKA ZAMANLAR? Zamana sahip olabilirmiş gibi davranan ve hep ‘şimdi’ nin içine kendini hapsetmeye çalışan insanlığa küçük bir hatırlatma bizimkisi. Oysa en az ‘şimdinin’ içindeyiz. Var olmaya çalıştığımız şimdi; geleceğin önlenemezliğinde çoktan dönüşüyor geçmişe. Hatırlayalım, unutmayalım, fark edelim fark ettirelim diye bu sene varsa yoksa ‘ZAMAN’ dedik. Herkesi, zamanı sizlerle beraber durdurmayı düşündüğümüz sihirli anlara davet ettik. Bizler, “Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde ‘başka zamanlara’ saklanan ‘güzel’, ’iyi’ ne varsa ortaya çıkarmak, zamanı bulmak; bilim ile sanat ile kitap ile aydınlığa koşmak isteyen öğrencileri ve öğretmenleri olan bir okul olarak zamanı durdurmak istiyoruz.” dedik. 2016 Bilim ve Kitap festivalimize konuğumuz olan, festival sürecimizde başından sonuna yanımızda olan tüm velilerimize, öğrencilerimize, sponsorlarımıza, konuklarımıza şükranlarımızı sunarız. Nice nice başka zamanlara, başka gazetelere… Sevgilerimize... Oktay Esgin-Müzik Öğretmeni Festival Koordinatörü Öğrt.


Cahide Ahmet Dalyanoğlu Ortaokulu Kültür/İletişim/Sanat Gazetesi Yayın Organı Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü Ali İmran DİŞÇİ Yayın Kurulu Oktay ESGİN Melek KIRMIZIGÜL Zahide KOÇYİĞİT Berna BACAK Gökmen KAHRAMAN Saniye GÜNDOĞAN Gülcan UYUMAZ ve tüm derslerin ZÜMRE BAŞKANLARI Grafik Tasarım: Oktay ESGİN Dizgi-Baskı: *Öğrenci yazıları dışındaki yazıların sorumluluğu yazara aittir. Dergideki yazılar kaynak gösterilerek başka bir yerde kullanılabilir. Basım Tarihi: 29 Ekim 2016 Süreli Yerel Yayındır. Bandrol Uygulamasına ilişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 5. Maddesinin 2. fıkrası Çerçevesinde Bandrol taşıması zorunlu değildir. Bu gazete, 13.01.2005 tarihli ve 25699 sayılı gazetede yayınlanan “Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim ve Ortaöğretim Kurumları Sosyal Etkinlikler Yönetmeliği” ne göre çıkarılmaktadır.

Zaman, biz insanoğlunun ürettiği bir kavram. Geçmiş, gelecek veya şu an aslında yok. Bunu biz yaratıyoruz, zihnimizde varmış gibi yapıyoruz. Ortak saat dilimleri belirliyor, buna göre hareket ediyoruz. Konuşurken bile dilin bir zamanı olmak zorunda. Çünkü bir şeyin olma vaktini belirlemeye ihtiyacımız var. Yoksa nasıl yaşayabilir, herhangi bir şeyi nasıl organize edebiliriz? Yapamayız. Öyleyse zaman, hayatımızın mutlaka bir parçası olarak kalacak. Peki, bu soyut olguyu verimli kullanabiliyor muyuz? Bir haftada 168 saat var. Bu saatleri, ihtiyaçlarımızı her yönüyle karşılayacak şekilde ayarlayabiliyor muyuz? Sorunun cevabı, birçok kişi için kocaman bir HAYIR.

Zamanı Verimli Kullanmanın Karşısındaki Engeller *Mükemmeliyetçilik: Mükemmel bir zaman planlayıcısı olmak gibi bir hedefe sahip olmak, kısa bir süre sonra hayal kırıklığı yaşamaya ve vazgeçmeye neden olur. Hedefleri belirlerken esnek olmak ve olası aksilikleri göz önünde bulundurmak önemlidir. *Acelecilik; Acelecilik; bir çok şeyi gözden kaçır mamıza ve dolayısıyla bir çok hata yapmamıza neden olabilir. Acele etmek zorunda kalmak aynı zamanda bizim kaygı düzeyimizin artmasına sebep olarak; yapmak zorunda olduğumuz işe konsantre olmamızı da olumsuz etkiler. Bir işe konsantre olamamak o işi yaparken zamanımızı çalar. *Hayır diyememe: Zamanı ver imli kullanmak için bazen çevr edeki kişiler e “hayır” demek gerekmektedir. Yapılan birçok plan bazen karşısındakine “hayır” denilemediği için aksamaktadır. *Kendine güvensizlik ve yüksek kaygı: Bazen bir eyler kendi per for manslar ından şüphe edebilirler ya da yaptığı işin yeterliliğinden emin olamayabilirler. Bu durum çok yoğun duygularla yaşanıyorsa, zamanı planlama da engelleyici bir etken durumuna gelmiştir. *Erteleme: Er teleme davr anışı zamanı planlama ve başar ı kar şısındaki en büyük engellerden biridir. Ertelenen her iş bir diğerini engeller. Ertelenen işler birikerek çoğalır ve işe başlama motivasyonumuzu düşürür. Ertelenen işler; beraberinde o işle ilgili belge, malzeme, vb. araçların kaybolmasına neden olabileceği gibi daha sonra kaybolan araçları aramak için harcayacağımız zaman, yapmamız gereken işe ayıracağımız zamanı da kısıtlar. *Sürekli televizyon izleme: Günde 7 saat televizyon izlemek günün yar ısını tüketmek demektir. Diğer insanlardan yarı yarıya daha az yaşamayı seçmek demektir. Günde 7 saat televizyon izlemek uyku dışındaki sürede, haftada 3 gün donup kalmak demektir. *Gereğinden fazla uyuma: Günde toplam 7- 8 saatten fazla uyumak yetişkin bir birey için zaman israfıdır. Yeterli uyku alınamaması durumunda dikkat eksikliği ve sinirlilik hali, fazla uyku alınması durumunda ise uyuşukluk ve tembellik ortaya çıkar. *Bilgisayarın amaçsız kullanımı: Bilgisayar ın amaçsız kullanımı, oyun, chat, ar kadaşlık, sosyal ağlar derken kaybedilen zaman, (bazen bir oyun günlerce kişiyi etkisi altına alır). Zaman Tasarruf Edici Yöntemler *Erken kalkın. Uyanır uyanmaz yataktan kalkma isteği yaratmak için her gün kendinize eğlence ve keyif verecek bir düşünce geliştirin. *Günlük giyeceklerinizi ve çantanızı akşamdan hazırlayın. *Güne olumlu başlayın, pozitif düşünmeye çalışın. *Sağlığınızı koruyun, varsa sağlık sorunlarınızı geciktirmeden çözün. *Kendinize randevu verin, bu saatleri sadece kendinize ayırın. *Kararlı olun, seri hareket edin. *Hedefe ulaşmada kestirme ve alternatif yolları deneyin. *Not alma alışkanlığı edinin. *Yazılı kayıt tutun, mutlaka ajanda kullanın. *Zihinsel planlama yapın. *Hızlı ve etkili okumayı öğrenin. *Bilgilerinizi güncelleyin. *Davetsiz misafirlerin sizi meşgul etmelerine izin vermeyin. *Hata yapmaya hakkınız olduğunu unutmayın ancak; geçmişte yaptığınız hataları da tekrarlamamaya çalışın. UNUTMAYIN!!! GÜN HERKES İÇİN 24 SAAT…


Öğretmenlerimize “Zaman” deyince ilk aklınıza gelenler nedir diye sorunca aldığımız ilginç yanıtlar... :-))

Her şey gerçek mi? Zaman gösterecek!

-Sıradaki -"Zaman" -Geç!

Zaman Kıldan ince iplikler. Bir vakit gelir Ruhu bin parçaya böler Bir vakit gelir Uzak kaderleri birbirine düğümler

Varlığım şimdiki zamanı yaşıyorken ruhum geçmiş zamanları mı özler? Ne varsa gelecek zamanda var derler ama bana en iyi geniş zamanlar uyar.

Zaman; kıymetini bilenler için en güzel iyi ki, kıymetini bilmeyenler için en acımasız keşkedir.

Zamanının gelmesini bekleme, zamanını sen belirle; sen zamanı yönet, zamanın akışında sürüklenme.

Zaman ayna gibidir. Nasıl bakarsan öyle görürsün.

Zaman saatlerden öte, anlardan yüce çocukça başlayıp büyümece...

Zaman; mekanın efendisi Üşenme, bekletme, vazgeçme; henüz zaman varken. Kazanılan mal mülk, her hazine daha iyi zaman Zaman akıp gidiyor. Yakala onu! Zamana bıraktım yarınları

Dünya’nın Güneş’e duyduğu çaresiz muhtaçlıktan başka bir şey değildir, bizim için zaman...

Zaman...zamanı geldi...ne kadar kaçarsam kaçayım… Zamanın merkezindeyim… Bir parmağı varsa oynatıyor beni oradan oraya… Ondan buna… Zamanın piyonuyum… Dalgasını geçiyor...

Ah, yaşamı zamanın evinde kurgulayıp zamandan kurtulmaya çalışan insanlığın trajedisi! Zaman… zaman… aman… aman… ama… peki aman dileyen başı da kesince zaman?

En büyük rakibim. "O"nunla hep yarışıyoruz. Sanırım yeniliyorum. Çünkü zaman akıp gidiyor

Zaman! Keşke dursan...

Hiç zamaZamanında nımız olbüyüklerin mayacak lafını dinleseydim şim- ki... Hep di astronot- zamansız olacağız, tum . Ve bütün zamanlar sensiz.

1. Görülmeyenin büyüsüdür bizi kendine çeken, zaman denilen mefhumda. 2.Yaşamak, sahip olmaktır içinde bulunduğun zamana. 3.Hayat denilen öykümüzün en acımasız ögesiydi zaman.

Dünden sonra, yarından önceki zamanı bugün ise bugünü yaşamalı. Gerisi hikaye…


“Sizler endazesiz ölçülemez zamanı ölçmek istersiniz. Saatlere mevsimlere göre tavrınızı ayarlamak ve hatta ruhunuzun seyrini yönlendirmek istersiniz. Bir dere yapmak istersiniz zamandan, kenarına oturduğunuz ve akışını seyrettiğiniz. Ama içinizdeki o zamansız olan, hayatın zamansızlığından haberdardır. Ve bilir ki dün bugünün hatırasından başka bir şey değildir ve yarın da bugünün rüyası…” Halil CİBRAN /Ermiş Zamana Dair

“Cevap veriyorum zamanIa herşey geçer diyen akıIIıIara; “Geçen tek şey zamandır anIayan, anIatsın anIamayanIara…” Cemal Süreya

"Zaman, büyüklüğü ile sonsuzluğa kadar uzanır; küçüklüğü ile sonsuz parçalara bölünebilir." Voltaire

"Özlemin tek düşmanı vardır: zaman…” Oruç Aruoba

..tüm çile ve kahırlar zaman değil miydi, tüm uğraşıp didinmeler, tüm korkular zaman değil miydi? Zaman aşılır aşılmaz, zaman düşüncesi kafadan çıkarılır çıkarılmaz dünyadaki bütün güçlükler, bütün düşmanlıklar silinip gitmiyor mu, yenilgiye uğratılmıyor muydu? Hermann Hesse - Siddhartha




Başka Zamanlar Bilim ve Kitap Festivali açılışımızda Çiğli İlçe Milli Eğitim Müdürü Mesut Uğurlu’nun açılış ve öğrenciler tebrik ettiği konuşmasının ardından, 324 öğrencimizin canlı çalan orkestramız eşliğinde aynı anda ‘Harmandalı’ oyunu oynadılar. Çok sayıda kurum amiri ve okul Müdürünün katıldığı etkinlikler büyük beğeni gördü. Festivalin 2. gününde ise Sayın Çiğli Kaymakamı Dr. Yusuf GÜLER ve Çiğli İlçe Milli Eğitim Müdürü Mesut UĞURLU’nun okulumuzu ziyareti esnasında ‘yazarlar okulumuzda’ etkinliği ve ardından diğer etkinliklere devam edildi.

Başka Zamanlar Bilim ve Kitap Festivali, TÜBİTAK Bilim Fuarı açılışından sonra, okul bahçesine ‘ZAMAN KAPSÜLÜ’ gömülmesi ile devam etti. Yeniden açılma tarihi 2030 yılı (Okulumuzun açılışının 40.yılı) olarak düşünülen kapsüle öğrencilerimizin geleceğe dair mektupları yerleştirildi.


Cahide Ahmet Dalyanoğlu Ortaokulu, bu yıl görkemli bir festival düzenleyerek öğrencilerin sosyal, kültürel ve sanatsal üretimlerindeki nitelik ve başarılarının artırılmasını hedefleyerek, yılsonunda zengin bir içerik sunmuştur.


Okulumuz Çiğli okullar arasında ilk defa tüm öğrencilere yönelik olarak büyük bir organizasyona imza atarak Satranç Turnuvası düzenledi. Turnuvaya ilgi duyup katılan birçok öğrencinin elde ettiği başarı Festival açılışında ödüllendirildi.


Festivalimizin 2. Günü'nde, yazar Aydın ŞİMŞEK ve Gülşah ELİKBANK söyleşisine ve öykü yarışmasına katılan Sayın Çiğli Kaymakamı Yusuf GÜLER ve İlçe Milli eğitim Müdürümüz Mesut UĞURLU öğrencilerimize okumak, kitaplar ve yabancı dilde iletişim konularında sohbet ederek tavsiyelerde bulundular.


MATEMATİK Bilgi Yarışmasında; 5. SINIFLARDA: 1.5-H’den Kardelen KAYA 1.lik KUPASI kazanırken, 2. 5-İ’den Batuhan ÇİÇEK, 3. 5-H’den Ardıl AYHAN, 4. 5-İ’den Bedirhan KAPLAN, 5. 5-F’den Emre ÖZER dereceye girerek madalya elde ettiler. 6. SINIFLARDA: 1.6-G’den Tuğba ÖRNEK 1.lik KUPASI kazanırken, 2. 6-G’den Berkay MIRNAK, 3. 6-F’den Durunaz ZEYBEK, 4. 6-A’dan Serdar BİNGÖL, 5. 6-G’den İlayda BOSTANCI dereceye girerek madalya elde ettiler.


Şiir Okuma Yarışmasında bu yıl 1.lik ödülünü ANADOLU şiiriyle Asya ERYILDIRIM, 2.lik ödülünü YAŞAMAYA DAİR şiiriyle Dilara GÜRGEN ve 3.lük ödülünü ETME şiiriyle Sıla Şara ARAS kazandılar.

SPELLING BEE Yarışmasında; 5. SINIFLARDA: 1. Edanur AKVİRAN, 2. Buse PİLGİR, 3. Şevval KÖSE. 6. SINIFLARDA: 1. Berkay MIRNAK, 2. Hazal ALP, 3. Tuğba ÖRNEK. 7. SINIFLARDA: 1. Yaren BOZ, 2. Sude ÇETİN, 3. Kaan AKVİRAN dereceye girdi. 7. SINIFLARDA: 1.7A’dan Cansu ARDAHAN 1.lik KUPASI kazanırken, 2. 7-C’den Baran TATLI, 3. 7-G’den Deniz UZEL, 4. 7-C’den Duygu YALLI, 5. 7-C’den Bilge TUZCUOĞLU dereceye girerek madalya elde ettiler.


Duru Başer, 8/E, 443 Çalışma masasının yanında duran tek kişilik kanepede uyuyordu düşünceli yazarımız. Sol göğsünün üzerindeki kitapta kalmıştı belki de aklı. Aniden irkilerek uyandı. Bir sağına birde soluna baktı. Çalışma masasının üzerindeki gözlüğünü bile zor görüyordu gözü. Kalktı ve gözlüğü aldı. Hafif bir esintinin geldiği camın sonuna kadar açarak kahverengi kadife ceketini üzerine geçirdi. Kahvaltısını hazırlamak için mutfağa doğru ilerledi. Her sabah içtiği sıcak ve orta şekerli kahvesini hazırlamak için dolapları karıştırmaya başladı. Bir hışımla dolabın kapağını açtı. Bir kavanoz buldu, dibinde bir çay kaşığından daha az kahve kalmıştı. Sinirlenerek dolabın kapağını çarptı. Birden kavanozun üzerine yapıştırılmış notu gördü. Notta; “Yazdığın kitapların bir parçasıydı kahve. Şimdi ise son yazacağın kitabın bir parçası olacak.” diyordu. Yazar, bu not sayesinde kahve kadar güzel kokan bir ilham aldı. Koşar adımlarla odasına gitti. Defterinden birkaç sayfa çevirerek ‘’KAHVE’’ diye büyük harflerle bir başlık attı. Birkaç saat sonra kitaba devam ederken kalemi elinden bıraktı ve asistanının getirdiği kahveden bir yudum alırken aklından şu kelimeler döküldü sayfasına; “Belki de hayatım boyunca attığım en huzur kokan başlıktı bu.” O günden sonra kahveyi hiç elinden düşürmedi ve o kavanozu eksik etmedi masasından.

Zeynep Yıldırım, 8/B—736 Şu anda tamda bir pencerenin önünde duruyorum. Gece, siyah. Tıpkı benim gibi. Evet, rengim siyah. Özel bir nedeni yok. Siyahı severim o yüzden. Çünkü o, sürülebilir en koyu rimel, taşınabilir en koyu giysi, giyilebilir en topuklu ayakkabı. Gidilebilir en yabancı şehir, yazılabilir en güzel şiir. Yaşanabilir en hazin aşk. Her bitmiş savaş, her gitmiş adam, her yaralı… Siyahtır! Yaralı, siyah gecenin tam orta yerinde durur; benim gibi. Ve o öyle bir renk ki her şeyi herkesten gizleyebilir. Acınızı örter, yalnızlığınızla sizi sarıp sarmalar. Ve böyle gecelerde söylemek isteyip de söyleyemediğimiz ne varsa bir bir pişman eder sizi siyah… Her bir mısraya bir siyah nokta bırakır şair. Her virgül saçmadır ona. Siyah harfler, siyah sözlere gebedir. Ve her parantez içleri, Açılır, açılır, açılır. Benim birine kendimi açamadığım kadar. Siyah yaşarım. Siyah için mutsuz, renksiz derler. Bu doğru değildir. En sevdiğiniz kitabın harfleri siyahtır. Tüm duygu ve düşünceleri kapsar. İlla siyah olmak zorunda da değilsiniz. Ama bilirsiniz ki o rengin yakışmayacağı hiç bir şey yoktur. En çokta geceye yakışıyor bence. Şu an tam bir siyah gecenin ortasında, bir şiir fısıldıyor bana siyah…

Aleyna Bayır, 8/İ—36 Öykü KANMAZ 8/L—226

Yürüyorum, Güzel yarınlara, Her şey güzel olacak biliyorum, Umutla yürüyorum. Seviyorum, Dağları, denizleri, Çiçekleri, böcekleri, Seviyorum seni sevdiğim gibi. Gökyüzü gibi seviyorum, Gökyüzü de bulutlara analık etmez mi? İşte bir ananın evladını sevdiği kadar seviyorum, Seni herkesten çok ben seviyorum. Seviyorum, Nazım’ın şiiri sevdiği gibi, Bulutun yağmuru, Denizin rüzgarı sevdiği gibi, İlaçlarını içmeyi unutmuş bir deli gibi.

Anadolu’nun farklı yerlerinden Farklı illerden nice uzak köylerden, Gencinden yaşlısından herkesten Aldım haberi türkülerden. Yurdumun sesi , yüreğimin sızısı Geçmişin acı tatlı hatırası. İliklerime kadar işlemiş Türkülerin tınısı.

Bazen hüznün habercisi Bazen mutluluğun müjdesi, Ne güzel gelir insana Genç kızın türkü söyleyişi. Her ne yaşta olursa olsun Türküler hep hayatında olsun Canın sıkıldığında yardıma koşsun Yarınlarına umut olsun.


Dilâ DESTİCİOĞLU, 8/L Zeynep Sude Olgün Burası, beni hasta edecekti. Birden ürperdim ve ellerimi yüzüme götürdüm. Terden sırılsıklam olmuştum. Şu mahzende, şu kış gecesinde, şu hava akımlarının ortasında terliyordum. "Biri şu ışıkları açabilir mi?" diye bağırdım karanlığı sevmeyen içimdeki çocuk adına. Bütün kavramları yitirmiş olan ürkek bedenim çırpınıyordu sesini duyurmak için. Saat kaçtı? Benim ülkemde, hataya yer yoktu. Eğer hayatınızda hataya yer verirseniz bu soğuk mahzene kapatılıyor, bütün kavramları yitirene kadar sizi hasta edecek olan soğuk zeminde oturuyorsunuz. Birde tüm bunlara eklenen karanlık... Günlerden neydi? Yaralanan kolumdan yere süzülen kan damlalarına baktım usulca. Ve şimdi ölümün soğukluğunu, bir kış günü açılan pencereden göre; soğuk hava gibi yanı başımda, tüm hücrelerimde hissediyordum. "Lütfen ışıkları açın!" Bağrışlarıma pürüzlü sesim de eklenince, acınası birine dönüşüyordum. Buraya geldiğim ilk günler duvara kazıdığım çiziklerin üzerinde gezdirdim ellerimi. Duvardaki beş çizgi burada geçirdiğim beş günü temsil ediyordu. Beş gün mü geçmişti yani? Sanmıyorum. Gece ve gündüzü ayırt edemiyordum. Kafama göre çizmiştim. Zaten gardiyan demir çubuğumun olduğunu fark etmiş ve onu elimden almıştı. Gitmeden öncede kolumda bir iz bırakmıştı. Gürültülü bir şekilde açılan demir kapıyla, gözlerimi kızıl yağmur tanelerinden gardiyana çevirdim. Arkasından vuran ışık ile hafif tebessüm ettim. "Sesini artık kesmelisin. Yoksa kral seni bir süre daha burada tutacak," dedi baştan aşağıya kahverengi giyinmiş olan gardiyan. Uzun eteğimin uçlarını elimde toplayarak ayağa kalktım. "Lütfen..." dedim sağ elimle yaralı kolumu tutarken. "Beni bu karanlık mahzenden çıkarın. Yalvarırım, dedim iç çekerek. Gardiyan ufak bir kahkaha atarken bana yaklaştı. "Bana bak küçük fare! Hatalarının bedelini burada, bu soğuk mahzende zamanını geçirerek ödeyeceksin. Bir hiç olarak!" diyerek son sözlerini söyledi ve kapıyı büyük bir gürültüyle arkasından kapattı. Koşarak kapıya ilerledim ve sağ elimle demir kapıyı yumruklamaya başladım. Ellerimden kanların süzülmesini umursamadan delicesine bağırmaya devam ettim. "Kardeşim hasta, benden başka kimsesi yok. Lütfen... Yalvarırım çıkarın beni buradan!" Dudaklarımın arasından kısık bir sesle firar eden son cümlemle bütün dünyamın karardığını hissediyordum. Ellerim kırılgan ve ölü yapraklardan oluşan demete uzandı. Saplarına yavaşça dokunarak bunların çiçek olduklarını anladım. Büyük olasılıkla papatya... Vücudun ne kadar kan kaybetmesi gerekti... Sondan önce? Ölüyordum. Yaşanmışlıklar ölüyordu. Duygular ölüyordu. Umutlar ölüyordu. Ve zaman; O ise çoktan ölmüştü.

Sultan Sude Rençber

Gülmek her zaman mutlu olmak için değildir. Acılarımızı gizlemek içinde güleriz. Yara bandı nasıl iyileştirmek için değil de saklamak içinse yarayı, gülmekte öyle. Ruhumuzun acıdığını saklamak için. Gökyüzündeki yıldızlar kadar eminim, sizin gülümsemenize ihtiyacı var tüm kalp kırıklıklarının. Gülmek istiyorsanız önce ağlamanızı kesmeniz gerek. Silin gözlerinizi ve başınızı kaldırın. Çünkü üzgün olmak için zamanımız yok. Hayatımızın son gecesiymiş gibi ölene kadar gülümsemeye devam etmeliyiz. Bunlar yerine keşke mutlu olsak. Ve biliyor musunuz? İnsan, mutluluktan gülmez güldüğü için mutlu olurmuş. Yüzümüzdeki gülümseme, içimizi dışa yansıtan bir ayna gibi görev yapar. Ayna kırıldı mı gülümseme buruklaşır. Gülümseme bir aydınlıktır; farkında olmadan biz de sonunda aydınlığına kapılırız. Gülümsediğimizde; bu sanki güneş yağmuru deliyor gibi. Gülümsemek, melekler gibi. Kötülüğü uzak tutan. Güzel bir gülüş, karanlığa ışık tutar, aydınlığı gülen gözler içerisine hapseder. Güneşi yalnızca kar yağmaya başladığında özleriz. Ve gülmeye ihtiyacımız olduğunu, yalnızca onu kaybettiğimizde anlarız. Gözlerimizde ve dudaklarımızda oluşan gülümsemeyi kaybetmemek için daha fazla gütmeliyiz. Ay, yıldızlara mutluluk fısıldarken; gökyüzü, sevincini yeryüzüyle paylaşırken, ben size bir parça mutluluk yolluyorum. Dudaklarınızda ki gülümseme hiç solmasın diye. Şimdi derin bir nefes alın ve gülümseyin. Gülmenin sadece dudaklarla olmadığına ikna olsun herkes.

Savrulur gunler Bir ritim yankılanır Kalp yaren ister Bir bardak şiir Dolar ciğerlerine

Tutuşur ruhun

Sultan Sude Rençber

Beyazın içine karışmış bir boya gibiydim. Ben düşüncelerimi mor, duygularımla mavi ve hatta belki de yeşil veya bir turuncuyu temsil ederken beyaz, sadece beyazdı. Beyaz, neden masumiyetin rengi? Beyaz, en çok kirlenen renk iken masumiyetin rengi olması haksızlık. Masum olan her zaman masumdur. Beyaz her zaman beyaz değildir ama. Ölümün rengi de siyah değildir, ölümün rengi kırmızı olmalı. Aynı bizi hayatta tutan çoğu şeyin kırmızı olması gibi. Kalp, kan, aşk ve sevgi... Aynı bizi hayattan koparan çoğu şeyin kırmızı olması gibi. Kalp, kan, aşk ve sevgi… Duygularımız berrak ve şeffaf olmalı. Aynı su gibi, akıp gitmeli, yolunu bulmalı. Biz kesinlikle siyahların insanı değildik. Biz renklerin insanıydık. Kahverenginin yanına yakışan biz, belki de kişiliğimiz ile koyu bir mor, konuşmamız ile keskin bir kırmızı, bakışlarımız ile içleri ısıtan bir yeşil, tutuşlarımız ile uçsuz bucaksız bir mavi, hissettirdiklerimiz ile uçuk bir pembe ve belki de duygularımız ile de saf bir beyazdık. Olasılık her zaman vardır. Bu saydıklarım bizde vardır ya da yoktur. Kimse bunu yaşamadan bilemez. Sahi, gökyüzü neden mavi? Nerede o mavi mutluluklar? Uçsuz bucaksız mavi. Kafamı kaldırıyorum mavinin en güzel tonu. Daha resim yapmayı yeni öğrenmiş bir çocuğun kaleminden çıkmışçasına olan mavi kağıdın üzerine çizilmiş beyaz, saf umut lekeleri çıkıyordu ardından karşınıza. Siz ona bulut diyordunuz değil mi? Maviydi benim sevdam. Yüreğime sığamadı, gökyüzünü boyadı. Yeşildi benim umudum. Hayallerime sığamadı, çimenleri boyadı. Beyazdı benim ruhum, içime sığamadı, bulutları boyadı. Bulut geçti gözyaşları kaldı çimende. Hayaller sona erdi, gerçekler kaldı geriye. Yeni bir gün yeni bir anıyı hatıralarımıza yazmak için yeni bir renk geliyor bugün hayatımıza. Karanlık geçmiş silindi ömrümüzden ışıkla bakıyoruz artık geleceğimize.

Aleyna Gökdemir-6/G Bak ıslak caddemiz sevgilim Adımlarının üstünde adımlarım Yağmur dolduruyor boşlukları Gülüşlerin geliyor, gözüme değiyor Ellerinin görevini üstlenmiş yağmur Sana devretmeyi bekliyor…


Bugün neşeyle uyandım. Fakat dünün verdiği bir yorgunluk vardı içimde. Geçen hafta bir sürü test yapılmıştı. Bu hafta ise moterapi yaptılar bana. Tam olarak ne olduğunu bilmiyordum ve annem de ne olduğunu söylemiyordu bana. Yani dünün verdiği bir yorgunluk vardı içimde. Yatağımdan zar zor kalktım. Yerde duran terliklerimi giydim ve mutfağa gittim. İçeriden çok hoş kokular geliyordu. Omlet miydi yoksa krep mi? Hepsi çok güzel gözüküyordu. Afiyetle onları yerken anneme bir telefon geldi. Doktorum olmalıydı. Konuştuklarına kulak misafiri oldum. Hastaneye yatmalıymışım. Hastalığım ilerlemiş. Ne hastalığıydı ki? Annem grip olduğumu söylemişti. Korktum. Hastaneye yatmamı gerektirecek ne olabilirdi ki? Annem bana bunları nazikçe anlatarak beni hastaneye götürmeye ikna etti. Nasıl olduğunu ben de anlamamıştım. İkna etmişti işte. Tebessümüyle… ke-

Tuğba Örnek, 6-G

Üstümü giyindim. Saçlarımı tararken ellerime bir sürü saç gelmişti. Endişelendim. Yoksa bu elime gelen saçlar gibi hayallerimde suya mı kavuşacaktı. Annem artık saçlarıma dokunup ninniler söyleyemeyecek miydi? Endişem git gide artıyordu. Saçlarım Ay’ın Güneş’e küstüğü gibi küsmemeliydi bana. Onları ben yıkamadığım için mi küsmüşlerdi bana? Yoksa onlara iyi bakmadığım için mi? Kafamda bu sorular dolanırken annem bana seslendi. Yanına gidip arabamıza bindim. Hastaneye geldik. Yine bir sürü testten geçtim. Emin olmaları gerekmiş! Anneme neyim olduğumu tekrardan sordum. Annem yeniden “Grip olmuşsun dedim ya, kızım.” Dedi. Pek inandırıcı gelmemişti bana. Testler bittikten sonra odama yerleşmeye başladım. Bir sürü oyuncak getirmişti annem. Temelli kalacağımdan şüphelendim biraz. Nasıl olurdu? Kendimi çölde kalmış tek çiçek gibi hissederdim. İki seçeneğim olurdu. Ya rüzgârlara karşı dimdik durur ya da onlara yenilip binlerce kum parçasıyla buluşurdum. İkisi de zor olurdu fakat her zaman ayakta dimdik durmayı tercih etmeliydim. Odama yerleştim, tedavilerim devam ediyordu. Günden güne halsizleşiyor, saçlarım dökülüyordu. Neden? Beni buna iten şey neydi? Annem bir haftadır yanıma gelmiyordu. Özlemiştim onu. Sıcacık kalbini, minik ellerime dokunduğunda hissettiğim sevgiyi özlemiştim. Babam desen yurtdışındaydı. Bana oyuncak almaya gitmiş. Annem öyle dedi. Onu da çok özledim. Beni kocaman elleriyle kucakladığını ve bırakmayacağına söz verdiği sevgisini özlemiştim. Annem geldi bugün. Doktorumla konuştu. Ben de kulak misafiri oldum. Ölebilirmişim. Bu ihtimal çok yüksekmiş. Sanırım rüzgâra yenik düşüp kum parçalarının altında kalacaktım. Gözlerimden gözyaşları süzülmeye başladı. Koştum, koştum, koştum… Koşarken gözlerimdeki yaşlar parlak zeminle buluşuyordu. Annem sanırım kulak misafiri olduğumu anlamıştı. Peşimden geldi. “İyileşeceksin” dedi. “İyileşeceksin”. Konuştuklarının geri kalanını dinlememiştim. İlik bulunmuş ve sanırım bana uyumluymuş. İlik de neymiş diye düşündüm bir an içimden. Fakat önemli olan o değildi iyileşmemdi. Grip olmadığını bildiğim şu hastalıktan kurtulmaktı. Gözlerimden akan yaşlar sevinç gözyaşlarına dönüşmüştü. Güneş yüzüme gülmüş, bulutlar önümden çekilmiş, yıldızlar gözlerimin içini parlatıyordu. Testler yeniden başlamıştı. Ah şu testler! Bir gün boyunca bunlarla uğraştık. Sonraki güne sapasağlam demir bir çubuk gibi uyandım. Test sonucu pozitif çıkmıştı. Olabilirdi. Bugün ameliyat olup bekleyecektik. Her zamanki gibi bekleyecektik. Ameliyatımı oldum. Kendimi oldukça şanslı hissediyordum. Buraya benden çok daha önce gelmiş kişiler vardı. Mutluydum fakat diğer arkadaşlarım için de üzgündüm. Üç ay boyunca bekledik. Sonuç uyumluydu. Başarmıştım. Fırtınalara, rüzgâra karşı ayakta durabilmiştim. Artık tek istediğim buradaki arkadaşlarımın da iyileşmesiydi.


Geleneksel Öykü Yarışmamızda bu yıl; 1.liği Mina PELİT, 2.liği Nehir ÇELİKEL, 3.lüğü Sıla Şara ARAS ve Mansiyon ödülünü Doğa KAHRAMAN kazandılar. Tüm katılımcı öğrencilere başka öykülerini de okumak üzere hayat boyu başarılar dileriz.

Mîna Pelit, 8/L Oturduğun yerde insanları saymaya başlıyorsun. Yüksek topuklu kadın saydığın ikinci kişi oluyor. Bu seni oyalayamaz, saydığın kişilerin karesini alıyorsun. Yüksek topuklu kadına dört diyorsun. Üçler dokuz, dörtler on altı sen ise düşüncelerini sıraya koyamayan bir insan oluyorsun. Tehlikeli bir gülümseme var yüzünde; yanakların kırmızı, gözlerin ışıl ışıl. Çok gülüyorsun, her gece başını yastığa koyduğunda gülmekten yanakların ağrıyor ama bu bir sorun değil. Ancak çocuklar böyle gülebilir. Bir de deliler. Sen ne çocuksun ne deli. Kategorilere ve sınırlara gerek yok. Mutlusun ve yapmak istediğini yapıyorsun. Biri sana kızdığında üzülüyor, kendini kentin acılı trafiğine atıyorsun. Mutlu olduğunda çevrendekileri de mutlu etmek istiyorsun. Dostlarına tarçınlı kurabiye ikram edip kabarık tüllü etekler giyiyorsun. Mutlaka sebze meyve alıyor, balıkçılara yaklaşamıyorsun bile. İki kuyruk yaptığın dalgalı saçların ve yorgunluktan bakamayan gözlerinle oldukça masum görünüyorsun. Sıradan bir kız. Sen bile kendini bilmiyorsun sevgili Sinyorina S.! Söylesene, kirli penceredeki yansıma sen misin? Sarsıntılı vapur yaşatıyor seni şimdi; kalitesiz pop müzik, keskin parfüm kokuları, günlük meşgaleler... Turunç kokulu sokaklarda kayboluyorsun, diktiğin çiçekler soluyor ve yaptığın limonatalar hep acı oluyor. Kendin için bile zaman kaybısın. Aklına gelen her şeyi düşünüyorsun, o güzel insanların binip gittikleri o güzel atlar yarışsa hangisi kazanır? Bir tane daha, neden baş döndürücü akrep yelkovandan ibarettir zaman? Düşüncelerin saçma olması gibi bir olasılık yok sende. Bazen öyle coşuyorsun ki kendinde karnabahar kızartacak cesareti buluyorsun. Hikâyesini ilk kez anlatanlardaki el titremesi sende hep var, daima heyecanlısın. Üzgün olduğun anlarda bile mutlu olma umudunu elden bırakamıyorsun. Bazıları mutlu olurlarsa özgürleşirler. Bazıları ise özgürleşirlerse mutlu olabilirler ancak. Yakınında oturan bir oğlanın gülerek Max dondurma yediğini görüyorsun. Küçük bir çocuk. Aklına Karl Marx geliyor. Kimdi? Hatırlayamıyorsun. Bu dünya ne sana ne de bana Karl Marx, diyorsun. Bir de buna sarhoş gibi gülüyorsun! Hiçbir zaman büyümedin, büyümüyorsun ve büyümeyeceksin. Bu senin en güzel yanın.


       

          

   


Çiğli Şubesi Tel: 0 232 386 25 25

0 542 537 20 50

Web Sitesi: www.bilgibasarietut.com


Hazırlayan: Zeynep Çize HATIRNAZ, 7F

Merhaba! Ben Zeynep. Cahide Ahmet Dalyanoğlu Ortaokulunda okuyorum. 12 yaşındayım. Bana bu kitabı çok sevdiğim müzik öğretmenim Oktay ESGİN önerdi. Şimdi sizlere biraz kitabı anlatayım. Kitapta 13 yaşında Amber isminde bir kız var. Annesi Amber çok küçük yaşlarda iken ölmüş. Ve babası Ambere geçmişten hiç bahsetmiyor. Hatta bazı geceler o gizemli odasına kapanıp hiç dışarı çıkmıyor. Amber de babasını bu halde görmeye kıyamıyor. Birgün Amber, babası işte iken onun odasına giriyor ve bir anahtar buluyor. Babasının masasında duran sandığın anahtarı olduğunu düşünüp sandığı açıyor. Sandığın içinden bir mektup ve bir fotoğraf çıkıyor. Ardan haftalar geçiyor ve Amberin babasının bir iş seyahatine gitmesi gerekiyor. Amber bunu fırsat bilip fotoğraftaki kişiyi aramaya koyuluyor ... Figen GÜLÜ’NÜN güzel hikayesi sizlerle. Bakalım siz de bu kitabı beğenecek misiniz?

Emek, yaz tatilinde ailesi ile birlikte bir sahil kentine gider. Oradaki tarihi yapıyı gezmek ister. Gizlice içeri girip, karanlık koridorlarda dolaşmaya başlar. Yalnızdır. Karanlık korkusuna üstün gelir. Işığa doğru yürür… Zaman Dede ile tanışır. Ve zamanda tarih yolculuğu başlar. Farklı zaman kesitlerinde tarihe yön veren kişilerle tanışır. Önemli olaylara tanık olur. Emek, bu müthiş heyecanı yaşarken ailesi merak içinde onu aramaktadır. Sizce Emek, kendi zamanına dönebilecek midir?

Dünya edebiyatında fantastik gerilim türünün "dâhi" yazarı kabul edilen Amerikalı yazar Clive Barker'ın çocuklar için yazdığı ilk roman. Konusu: Genç Harvey Swick için başlangıçta Hood'un Tatil Evi her çocuğu mutlu edecek, mucizelerle dolu, sonsuz bir oyun alanı gibidir. Hood'un yarattığı bu cennetin nimetlerinden sonuna dek yararlanmak, ağaç evinde Wendell'le oynamak, Lulu'nun odasında zaman geçirmek harikadır. Ancak Harvey, bu rüya gibi evde geçirilen her dakikanın korkunç bir bedeli olduğunu fark ettiğinde, kendisinden çalınan zamanı geri almak için zorlu bir mücadeleye girişecektir...

Zaman Makinesi kitabı size zamanla ilgili her şeyi öğretecek. * Kara bir deliğe yaklaşırsanız, ne olur? * Sinekler zamanı nasıl algılar? *Takvimler ve saatler nasıl icat edilmiştir? *Yaşlandıkça zaman niçin daha hızlı geçer? *Enlemler ve boylamlar ne işe yarar? Eğlenceli Bilgi dizisinin zamanla ilgili sırlarını topladığımız bu kitabını zevkle okuyacaksınız. Bir zaman makinesinin nasıl icat edilebileceğini keşfedecek, sizi sabah uyandıracak kendi saatinizi yapmayı öğreneceksiniz. Aklını kaçırmış zaman dehalarıyla buluşacak ve zamanda yolculuğun nasıl olacağını göreceksiniz. Muhteşem bilgi dosyaları, zihin açan soruları ve çılgın karikatürleriyle Zaman Makinesi beklemeye gelmez.

Momo karşısındakileri, aptal insanların bile aklına parlak düşünceler getirtecek şekilde dinlerdi... Momo' nun yanında oynanan oyunlar başka hiçbir yerde oynanamazdı. Yaşanılan gün içinde çok büyük bir sır vardır. Bu büyük sır zamandır. Onu ölçmek için saatler ve takvimler yapılmıştır, ama bunlar hiçbir şey ifade etmez. Herkes çok iyi bilir ki, bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Çünkü zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir. KONUSU: Kitapta, insanların “vakit nakittir” diyerek, sürekli olarak çalışıp, birbirlerine ve doğadaki güzelliklere zaman ayırmadıkları ve süreç içerisinde nasıl birer makine parçası haline geldikleri akıcı bir tarzda anlatılmaktadır.


Hazırlayan: Gülşen KOCABAŞ, 8-E

Zamanın iyi ve üretken olarak kullanımı konusunda zaman zaman kurslar düzenleniyor. İşte bu kurslardan birinde zaman kullanma uzmanı öğretmen, çoğu hızlı mesleklerde çalışan öğrencilerine: "Hadi, küçük bir sınav yapalım" demiş. Masanın üzerine kocaman bir kavanoz koymuş. Sonra bir torbadan irice kaya parçaları çıkarmış, dikkatle üst üste koyarak kavanozun içine yerleştirmiş. Kavanozda taş parçaları için yer kalmayınca sormuş: "Kavanoz doldu mu?" Sınıftaki herkes, "Evet, doldu" yanıtını vermiş. "Demek doldu ha" demiş hoca. Hemen eğilip bir kova küçük çakıl taşı çıkartmış, kavanozun tepesine dökmüş, kavanozu eline alıp sallamış, küçük parçalar büyük taşların sağına soluna yerleşmişler. Yeniden sormuş öğrencilerine: "Kavanoz doldu mu?" İşin sanıldığı kadar basit olmadığını sezmiş olan öğrenciler, "hayır, tam da dolmuş sayılmaz", demişler. "Aferin" demiş zaman kullanım hocası. Masanın altından bu kez de bir kova dolusu kum çıkartmış. Kumu kaya parçaları ve küçük taşların arasındaki bölgeler tümüyle doluncaya kadar dökmüş. Ve sormuş yeniden: "Kavanoz doldu mu?" "Hayır, dolmadı" diye bağırmış öğrenciler. Yine "Aferin" demiş hoca. Bir sürahi su çıkarıp kavanozun içine dökmeye başlamış. Sormuş: "Bu gördüklerinizden nasıl bir ders çıkarttınız?" Atılgan bir öğrenci hemen fırlamış: "şu dersi çıkarttık. Günlük iş programınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman yeni işler için zaman bulabilirsiniz." "Hayır" demiş öğretmen. "Çıkartılması gereken asıl ders şu: Eğer, büyük taş parçalarını baştan kavanoza koymazsanız, daha sonra asla koyamazsınız."


(0232) 386 34 83 Destan Ocak başı Pide Kebap Salonu ÇİĞLİ’DE KALİTENİN ADRESİ! Egekent girişi 8050 Sk. No:21/A Çiğli - İZMİR


HAZIRLAYAN: BERRA KABADAYI-7-E

9 2 7 1

5 6

8

3

4 ZAMANIMIZI NASIL HARCADIĞIMIZA DAİR YAPILAN BİR ARAŞTIRMA

1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9.

 Ayakkabı giyerken 8 gün  Diş fırçalarken 3 ay  Yemek yerken 4 yıl  Trafik ışığı beklerken 1 ay  Otobüs beklerken 5 ay  Asansörde 2 ay  Çalışırken tatiller hariç 9 yıl  Televizyon seyrederken 10 yıl  Uyurken 20 yıl harcıyoruz.

Bir yılın günlerini, aylarını, sayılı günlerini gösteren, değişik biçimlerde yapılmış çizelge veya defter Bir saatlik zamanın altmışta biri Bir günlük sürenin yirmi dörtte birine eşit, altmış dakikalık zaman dilimi, zaman parçası Saniyenin altmışta biri olan zaman birimi Yüzyıllık süre, asır Yılın on iki bölümünden her biri Bir işe ayrılmış veya bir iş için alışılmış saatler. Zaman Zamanın bölünemeyecek kadar kısa olan parçası, lahza, dakika Bir işin, bir oluşun içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süre, vakit HAZIRLAYANLAR: CEREN GÜLKAN, ZEYNEP VERDA ASLAN-7-E

GÜNAYDIN

MERHABA İYİ GÜNLER İYİ AKŞAMLAR GÖRÜŞÜRÜZ İYİ GECELER HOŞ GELDİNİZ HOŞÇA KALIN GÜLE GÜLE

G

N

I

L

A

K

A

Ç

Ş

O

H

K

G

T

F

L

L

K

E

U

L

R

Y

R

P

M

G

U

Ö

G

F

A

Z

R

L

L

G

D

C

B

G

T

A

L

R

L

Ü

G

İ

N

H

L

Ü

U

M

G

R

B

K

Y

Ü

H

L

T

N

K

L

N

P

G

P

D

A

D

İ

P

Ş

R

N

M

İ

G

C

B

Ö

M

E

H

L

Y

Y

M

Ü

P

N

Ğ

D

Y

L

V

J

K

R

L

İ

B

N

K

R

M

T

R

L

K

İ

N

B

E

A

G

Ü

N

K

G

Ü

R

C

K

E

K

C

A

M

T

E

K

N

G

V

N

Z

P

C

E

G

N

Y

N

K

C

C

P

D

B

D

I

A

Z

V

A

Ş

R

F

Ç

E

Ş

R

N

Z

L

R

D

G

Y

H

Ü

O

F

T

L

H

R

A

K

B

L

V

Y

Ü

C

B

H

H

B

E

P

T

P

N

M

H

T

F

A

M

C

R

P

T

R

H

Ç

Y

B

V

Y

L

J

S

N

L

L

K

I

İ

Y

İ

G

Ü

N

L

E

R

A

K

Ü

R

L

Ş

F

K

R

H

C

L

N

P

J

Y

N

R

G

D

R

R

G




Çanakkale savaşları, Türk milletinin düşmanlarına vatan millet bayrak sevgisinin ne olduğunu; genci, yaşlısı, kadını, erkeği ile vatan sevgisi etrafında nasıl birleşildiğini gösterdiği bir er meydanıdır. Bu savaş ki Mardin’in Derik ilçesinden Yusuf oğlu Mehmet’in, Konya’nın Beyşehir ilçesinden Hasan oğlu Ahmet’in, Diyarbakır’ın Ergani ilçesinden Osman oğlu Şerif’in, Edirne’nin Keşan ilçesinden Mustafa oğlu Halil’in omuz omuza mücadele edip, koyun koyuna yattığı ebedi mekândır.

Yine Çanakkale büyük şair Akif’in dizelerinde belirttiği “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar”a insanlığı öğrettiği yerdir. Biz de bugünün anısına öğrencilerimizin hazırladığı çalışmaları okul sergimizde sergilemeyi Sosyal Bilgiler Zümresi olarak uygun gördük. Asiye Sevinç (Sosyal Bilgiler Öğretmeni)

ÇEVRE KONULU RESİM YARIŞMASI: Okulumuz öğrencisi 6-C sınıfından BİLGE DEMİRCAN Çiğli Belediyesi’nin düzenlediği yarışmada ortaokullar 1.si oldu. 10 KASIM ATATÜRK KONULU ÇİĞLİ MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ RESİM YARIŞMASI: Okulumuz 8-K sınıfı öğrencilerinden AYŞENUR OK ortaokullar içinde 1.LİK ve SUDENAZ KIZILHAN 3.lük elde ettiler.



8 Mart 2016 tarihinde okulumuz Geleneksel Dayanışma Çayı düzenledi. Okul çayımıza katılan Çiğli Belediye Başkanı Hasan Arslan tüm kadınların gününü kutladı.

Cahide Ahmet Dalyanoğlu Ortaokulu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenleri Mehmet ÇAKIR, Mehmet KIVRAK ve Zehra ÖZTÜRK' ün önderliğinde İzmir Orman Bölge Müdürlüğü ‘nün 21- 26 Mart Orman Haftası 2016 Fidan Dikme Sezonu Açılış Töreni fidan dikme etkinliklerine 5. sınıflardan 30 öğrenci katılmıştır. Okulumuz öğrencileri Buca Kırıklar Köyü'nde düzenlenen tören alanında günün anlam ve önemini anlatan pankart ve dövizlerle ilgi görmüş, İzmir Valisi dahil katılımcıların takdirini kazanmışlardır. Etkinliğe katılan her öğrenci en az bir şehit adına fidan dikmiştir. Öğrenciler istedikleri kadar fidan dikebildikleri gibi evlerine götürdükleri fidanları apartman bahçelerine dikerek de örnek davranış sergilemişlerdir.



Deniz BAYKUŞ, İlayda DEVECİ , Sıla POLAT isimli öğrencilerimiz DERECE ALDILAR.



Çiğli Cahide Ahmet Dalyanoğlu Ortaokulu Adres: 8050 Sokak, No: 125 Egekent Mahallesi, Çiğli-İZMİR Telefon: 0 232 386 34 03 Web Sitesi: http://cad.meb.k12.tr /


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.