Cahide Ahmet Dalyanoğlu Ortaokulu Kültür, Edebiyat, Sanat Gazetesi-Çiğli-İZMİR
Cahide Ahmet Dalyanoğlu Ortaokulu Kültür/İletişim/Sanat Gazetesi Yayın Organı Sorumlu Müdür Yardımcısı Oktay ESGİN Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü Sezai KURTOĞLU Yayın Kurulu Ender ÇEVİRGEN Barış ÖZKURT Zahide KOÇYİĞİT Berna BACAK Gökmen KAHRAMAN Seçil AVCI Gökhan KARATEPE Fatma BAHTİYAR Fatma Nergiz ARSLAN Leyla SARIOĞLU UZUN Oktay ESGİN Grafik Tasarım Oktay ESGİN Dizgi-Baskı *Öğrenci yazıları dışındaki yazıların sorumluluğu yazara aittir. Dergideki yazılar kaynak gösterilerek başka bir yerde kullanılabilir.
Basım Tarihi: 19 Mayıs 2014 Süreli Yerel Yayındır. Bandrol Uygulamasına ilişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 5. Maddesinin 2. fıkrası Çerçevesinde Bandrol taşıması zorunlu değildir. Bu gazete, 13.01.2005 tarihli ve 25699 sayılı gazetede yayınlanan “Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim ve Ortaöğretim Kurumları Sosyal Etkinlikler Yönetmeliği” ne göre çıkarılmaktadır.
söyleyin bana ey kitaplar var mı kederin atlasında tarçın kokulu bir şehir inmemiş olsun damlarına gözyaşından yıldızböcekleri ve tarçın kokulu bir aşk hiç ölmeyen. [Behçet AYSAN]
KİTAPLAR YOLDUR ve YOLCULUK. KİTAPLAR EVDİR. KİTAPLAR SOKAKTIR. GÖĞE BAKMAKTIR... KİTAPLAR DÜNDÜR, ŞİMDİDİR ve YARINDIR. KİTAPLAR BİLGİDİR VE SEVGİ. KİTAPLAR GÖRMEKTİR ve DUYMAK!.. KİTAPLAR OKULDUR, ve OKUL DEMEK KİTAP DEMEK. KİTAPLAR HAYATTIR. KİTAPLAR BAŞKA YERDİR. KİTAPLAR KEYİFTİR, SİHİRDİR, GİZEMDİR, MERAKTIR ve KUŞKUDUR. KİTAPLAR ÖZLEMDİR ve ÖZGÜRLÜKTÜR DE... [Oktay ESGİN]
Uçsuz bucaksız gökyüzünde dolaşan ve maviliğin sınırlarını zorlayan MARTI JONATHAN gibi benliğimizi saran ufuklardan daha öteye geçmeli, kalıplarımıza rağmen bu sınırları zorlamalı ve daha güzel yarınlar bırakmalıyız çocuklara. Nasıl ki, GEPETTO USTA ruhunu katıp, kendi doğrularını seçmesi için imkân tanıdıysa PİNOKYO’ya, bizler de kendilerini gerçekleştirebilecekleri, nefes alabilecekleri alanlar yaratmalıyız onlara. Rosinante’sine binip dev yel değirmenlerine savaş açan DON KİŞOT, hiçbir şeyin imkânsız olmadığını göstermeye devam ediyorsa dünyaya, bu yolda karşımıza çıkan engellere POLLYANNA’nın yaşamı sevmekten kaynaklanan iyimserliğine selam ederek devam etmeliyiz. SİSİFOS gibi meydan okurcasına tekrar tekrar aynı tepeyi tırmanarak, tıpkı hayat gibi varılacak yerin değil, yaptığımız “yolculuğun” anlamlı olduğunu hatırlatmalıyız. Bu okuma mücadelesinde, bir sabah uyanıp kendimizi GREGOR SAMSA gibi bir böcek olarak bulabiliriz. Bir böcek gibi yalnız kalmak, yanlış olmak anlamına gelmeyecektir. Hiçbir böceğin gereksiz yere var olmayacağını algılamak, yaşamı her yönüyle anlamamıza yol açan KAFKA’ya bir selam olacaktır. SAMED BEHRENGİ , “Küçük Kara Balığı”ında diyor ki; “Birçok balığın yaşlanınca -hayatta hiçbir şey yapmadık, hayatımızı boşa geçirdikdiye yakındıklarını biliyorum. Durmadan sızlanıp dururlar. Ben yaşamanın nasıl bir şey olduğunu öğrenmek istiyorum; durmadan aynı şeyleri yapmak, yaşlanana kadar başka bir şey yapmadan yaşamak olamaz; dünyada yaşamın anlamı bundan daha fazla olmalı!” Dünyada yaşamanın anlamı hep yapmamız gerekenlerden daha fazlası olmalı. Peki, ama bu nasıl olacak diyenlere anahtar cümlemiz; Hiçbir bedelsiz seyahat yoktur ki; bize evreni ve ruhumuzu keşfetme şansı veren, kitaplar dışında!
Düşlerimizde göremesek de yarını, çocuklarımızın gözlerindeki ışıktan anlamaya çalışarak oku uzaklara atmaya çalışıyoruz. Uzaklara giden oka olan aşkımızla başımız dimdik, sevgimiz büyük, çocuklarımızı hayata en iyi şekilde hazırlamak amacıyla Cahide Ahmet Dalyanoğlu Ortaokulu ailesi olarak çabalıyoruz. Çabalarımız çocuklarımıza olan koşulsuz sevgimizle, okulumuz öğretmen ve velilerinin emekleriyle tam bir ekip çalışmasıyla, çok sayıda etkinlikle devam ediyor. En önemli etkinliklerimiz de önümüzdeki günlerde ikincisini gerçekleştireceğimiz okuma kültürünü edindirme ve doğru zemine oturtmaya çalıştığımız kitap konulu etkinliklerimizdir. Bu etkinliklerimizde çocuklarımızın kendilerini gerçekleştirebilmeleri için ne tür kitaplar okumaları gerektiği konusunun tartışılmasını da amaçlıyoruz. Çünkü bu konuda biz eğitimciler olarak pek çok hatalar yapmakta olduğumuzun farkındayız. Çok iyi niyetlerle önerdiğimiz bazen de özetini istediğimiz kitaplar onları kitaplardan uzaklaştırabilmektedir. Deyim yerindeyse kaş yaparken göz çıkardığımız durumlar olmaktadır. Bu konu kitap festivalimiz süresinde tartışılacaktır. Geçen yılki festivalde de tartıştığımız kadarıyla ve deneyimlerimize dayanarak şunları söyleyebiliriz: Çocuk kendi düzeyine uygun bir kitabı okumaktan zevk alır. Onların kendine özgü dünyası ve hayal gücü bizim hayal gücümüzün çok üstündedir. Dil ve anlatım, kahramanlar ve konu çocuğun yaş dönemine göre uygun olmalıdır. Çocuklarımıza önereceğimiz kitaplar şiddete özendiren, şiddeti haklı gören değil sevgi, saygı ve hoşgörüyü besleyen nitelikte olmalıdır. Her kitap her çocuk için uygun değildir. Gelişim evrelerine göre kitap seçilmelidir. Çocuğun duygu ve düşünce sağlığı çok önemlidir. Ders vermek ders kitaplarının işidir ve okuma kitaplarında çocuğun duygusal gelişimi beslenmelidir.
“Çocuklar sizin çocuklarınız değil, Onlar kendi yolunu izleyen Hayatın oğulları ve kızları. Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler Ve sizinle birlikte olsalar da, sizin değiller. Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil. Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır. Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil. Çünkü ruhlar yarındadır. Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz. Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları Kendiniz gibi olmaya zorlamayın. Çünkü hayat geriye dönmez, Dünle de bir alışverişi yoktur. Siz yaysınız, çocuklarınız ise, Sizden çok ilerilere atılmış oklar. Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür. Ve o yüce gücü ile yayı eğerek, Okun uzaklara uçmasını sağlar. Okçunun önünde kıvançla eğilin. Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar, Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever. “ Halil Cibran (Khalil Gibran)
“Seni diğerlerinden farksız yapmaya Bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, Kendin olarak kalabilmek, Dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı, Artık hiç bitmez!...” E. E. Cummings Çocuklarımızın kendi olabilmeleri için çabalayan; koşulsuz sevgi, özveri ve azimle etkinlikleri ve gazeteyi hazırlayan herkese sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Işığa bakmak cesaret isterdi. Çünkü ışık, en siyah günahlara yakışmayacak kadar saftı. Ben ise bir günahtım. En derin, en saklı, köşeye atılmış küçük bir çocuk. Yaşadığım yer, gökyüzünün maviyi tanımayıp griye hapsolduğu bir anakent. Her gün mideme sinen açlıkla caddenin köşesine oturup ışığa yüzümü gizliyorum. Utanıyorum çünkü. Savaştan utanıyorum… Açlıktan utanıyorum... Dilenmekten utanıyorum… Kirlenmiş yüzümü insanlara dikip, içlerindeki nefreti görmekten utanıyorum. “Aile” sözcüğünü her duyuşumda içimdeki hiçlikten utanıyorum. Ben, kaybolmuş bir çocuktum. Kendi benliğimde kaybolmuştum. Neden burada olduğum konusu ise basitti. Çünkü ben gereksiz olandım. Bir genç kızın fazla alkol hatasıydım yalnızca. Doğmamam gerekliydi. Sonra da unutuldum işte. Dar, kirli sokaklarda unutuldum. Uyuşturucu satıcılarının ve yeterince aptal gençlerin vakit geçirdikleri caddelerde yürümek, suçlu hissetmek için yeterli bir nedendi. Ayağıma takılan taşları iteleyerek ilerlerken iç geçirdim. Maviyi özlemiştim. Gökyüzüne bürünen, denizi kuşatan o asil rengi özlemiştim. Oysa her şey değişmişti. Gökyüzü asil değildi. Küsmüştü bize. Düşüncelerim kafamda karışırken, aniden küçük çaplı bir sarsıntı yaşadım. Klişe sokak çocukları. Gerçekten fazlasıyla acınası. Ah kimi kandırıyorum. Ben de onlardan biriydim işte. Köşeyi döndüğüm zaman onu fark ettim. Maviyi. Ona bu adı vermiştim. Çünkü o bu şehirde mavi kadar sevebileceğim tek insandı. Beni fark ettiğinde yüzünde güleç bir ifade vardı. Adımlarımı hızlandırdım. Yanına ulaştığımda suratımdaki pasağa hiç aldırmadan yanağımdan bir makas aldı. Elinde tuttuğu kitabı fark edince hiç duraksamadan sordum. “Nedir o ?” “Bir kitap.” dedi. Benimle dalga mı geçiyordu bu? “Kitap olduğunu ben de görebiliyorum ihtiyar. Adı ne bunun ?” Kocaman sırıtıp kitabın kapağını çevirdi. Sesli olarak okumamı istiyordu belli ki. “Yaşlı Adam ve Deniz.” Kafa salladı. Hâlâ anlamakta zorlanıyordum. “Ee ne bu ?” Sakin bir ses tonuyla cevap verdi. “Oku.” Alaycı bir bakış attıktan sonra, kitabı okumaya koyuldum. Yarıda kesti. “Dur!” “Ne? Ne oldu ?” Ilık elini başıma bastırdı ve “Yarın sabah burada ol. Sakın geç kalayım deme!” diyerek taburesinden kalktı. Ne yapmaya çalıştığına dair en ufak bir fikrim yoktu açıkçası. Arkasından derince iç geçirerek sokağı seyrettim. Hava kararmıştı. Gece adeta bize ölüm emri veriyordu. Yıldızlar ise arasından fırlayan masumluklardı. Ertesi sabah erkenden buluşacağımız yere vardım. Yeterince uzun bir süre bekledikten sonra o başıboşa uymamam gerektiğini bir kere daha anlamış oldum. Tam geri sönecekken arkamdan kaba bir ses yükseldi. Bu yankılarla süslenmiş kibarlığa aykırı ses kesinlikle Mavi’ye aitti. “Ufaklık!” Arkamı bıkkınca dönüp yüzüme somurtkanlık ekledim. Yanına ilerledim. “Evet. Ne istiyorsun ?” Sesimi olabildiğince otoriter çıkartabildiğimi pek düşünmüyorum. Ancak mimiklerim belki de Mavi’nin saçma planlarını suya düşürebilecek kadar güçlüydü. Oysa o “Pes etmeyeceğim.” edalarıyla ağzı kulaklarında bir şekilde inatçılığını ortaya dökmüştü.
Kısa bir düello sonrası soruma cevap verebildi. “Bugün bir yerlere gideceğiz.” “Bu sıkıcı şehirde bizlerin gidebileceği tek yer iki sokak ötedeki çöplük.” Dalga geçer gibi bir kahkaha patlattı. Benim neyi istediğimi umursamadığı açıktı. Sadece arkasını döndü ve ilerledi. Onu takip etmemi istediğini anladım. Nereye gideceğimizi sormayı bile düşünmedim. Sadece susup onu izlemenin daha doğru olacağı kanısına vardım. O önde ben arkada ilerliyorduk. Ve o an hep aynı çöplükte tıkılıp kaldığımı anladım. Hiç rastlamadığım yerlere bir hazine gözüyle bakıyordum adeta. Ne büyük kayıp. Kim bilir bu yollar daha ne büyük acılara sahne olmuştur. Mavi’nin kendince mırıldandığı 80’lerin şarkıları eşliğinde uzun bir yol kat etmiştik. Duraksadı. Saatlerin harcandığı yolun sonunda gözümü alan ışıklarla beraber o mükemmelliğe tanık oldum. Havada tuzlu su kokusu ve kirli tenime çarpan rüzgâr. Hırçın dalgalar da cabasıydı. Ne çok aşıktım bu renge! En iğrenç yargıların arasında güzel olan tek şey. Mavi’nin “Geldik!” diye haykırmasıyla irkildim. İçimdeki dolu enerjiyi zapt edemeyerek, dalgalarla kavga eden kayalıklara koşturdum. Sonra bağırdım. Haykırdım Dünya’ya. “Mutluluk tatlıymış.” dedim Mavi’ye. Gözlerini denize dikerek konuştu. “Dünya, insanlara kendilerini keşfetmeleri için verilen bir fırsattır. Tanrı, en güçlü olana en zor görevi verir. Sen güçlü bir çocuksun evlat.” Gülümsedim. Pisliklerin arasında boğuşan bir zavallı en fazla ne kadar ileriye gidebilirdi? Sanırım cevabını biliyorum. Deniz kokusunu içime çektim. Acılarım ve ben bir bütündük. Ve o acılar aslında birer güçtü. Hayatlarını rahat bir şekilde yaşayan insanların, ironi bir şekilde yakınmalarıyla beraber, ben acılarımı biriktirmiştim. Hayat beni itip kaksın. Ben güçlüyüm. Benim maviliğim ve sahip olduğum bir gülüşüm var. O an durdum ve ışığa bakıp gülümsedim. Çünkü ben güçlüyüm. Yazan: Sıla KUTAS (8A Sınıfı) Bu öykü ile öğrencimiz, Saint Joseph Lisesi İzmir ortaokullar arası Ali AK Öykü Yazma Yarışması’nda İzmir 3.lüğü derecesi elde etmiştir.
Bu köşede sizlere yeni bir kitap tanıtacağım. Kitabın adı “Hadi Ama Baba” yazarı ise Christine Nöstlinger. Viyana’da annesiyle birlikte yaşayan Feli’nin hikayesi anlatılıyor kitapta. Babası bir grafik tasarımcısı olan Feli, gazeteci annesiyle yaşıyor. Feli’nin annesi Münih’te Yazan: Rana Berfin ABAY (7İ Sınıfı) bir başka gazetede kendine bir iş aramakla meşgul. Feli’nin anne ve babasının ayrı olmasını pek de kafaya taktığı söylenemez. Çünkü annesinin yanında yaşıyor olsa da istediği zaman babasıyla görüşüyor. Feli, hayatından memnun; yakışıklı Lorenz’den hoşlanıyor; birkaç iyi arkadaşı var, onlarla iyi vakit geçiriyor. En önemlisi, ona çok karışmayan bir annesi var. Annesinin Münih’e gitmek istemesi, bütün bu renkli hayatın sona ermesi demek. Bu durumda Feli’nin yapacağı bir tek şey var; babasıyla yaşamak. Ancak babası gece yarılarına kadar çalıştığını, evinde Feli için bir yatak bile bulunmadığını söyleyerek onu bu kararından vazgeçirmeye çalışıyor. Feli, mecburen Münih’e gidince yeni bir şey öğreniyor; annesinin bir erkek arkadaşı olduğunu ve bu yüzden Münih’te yaşamak istediğini. Babasını annesiyle birlikte yaşadığı evde kalmaya ikna eden Feli’nin yaşadıkları herkesin kendinden bir şeyler bulabilecekleri olaylar zinciriyle dolu. Her okuyucu mutlaka kendisinden bir şeyler bulacak, hem düşündürücü hem de güldürücü bir kitap. Kitabın temaları ; dostluk, okul yaşamı, kıskançlık, baba – kız ilişkileri, ayrılan eşler, aşk iş yaşamı ve sorumluluklar üzerine kurulu. Başarılı bir kitap olduğunu düşünüyorum. Çünkü aile, anne – baba – çocuk ilişkilerine yeni yaklaşımlar sunan bir kitap. “Hadi Ama Baba” yazarın Türkçe’ye çevrilen ilk gençlik romanı. Christine Nöstlinger’in 12 adet kitabı var. Hikaye yazmaya anne olduktan sonra başlamış. Ak Saçlı Çocuk, Evde ve Uzakta, Komik Değil Başbelası, İşte Şimdi Hapı Yuttum kitaplarından bazıları. Yazarımız boşanma gibi üzücü bir konuyu ele alıyor ancak bu olayın dünyanın sonu olmadığını, herkesin başına gelebileceğini ve üstesinden gelinebileceğini ispatlıyor bu kitapta. Bu kitap bana 7. Sınıf Türkçe öğretmenim tarafından önerilmişti. Zevkle okuduğum bir kitaptı. Okuyucuyu sürükleyen ve bitmesini istemeyeceğiniz bu kitabı kısa zamanda okumanızı öneriyorum. Bol kitaplı bir dönem sizinle olsun… İyi okumalar!
Haiku; 16. yüzyılda ortaya çıkıp 17-19. yüzyıllarda gelişen üçlü dizelerle yazılan, 17 heceden (5/7/5) oluşan, konusunu genellikle mevsimlerden, yılın ilk ayından, doğadan ve insandan alan lirik bir Japon şiir tarzıdır. Birinci ve üçüncü dizeleri beşer, ikinci dizesi ise yedi hecelidir. Hokku, hayku,haikai da denilir. Bu şiirlerde çoğu zaman Budizm, Taoizm ve yerel inançları simgeleyen doğa imgeleri kullanılır. Japon edebiyatına özgü bu şiir biçimi, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında Batı ülkelerinde de belli bir yaygınlık kazanmıştır.
Haiku şiiriyle ilgili çok fazla kaynak kitap yok. Türkiye’de bulabileceğiniç kaynaklar:
L. Sami Akalın, Japon Şiiri, Varlık Yayınları, İstanbul, 1962, 320 s.
Oruç Aruoba (Derleyen ve Çeviren), Başo-Haiku, Varlık Yayınları, İstanbul, 1998, 159 s.
Gelmiş geçmiş en önemli haiku şairleri; Matsuo Başo, Taniguçi Buson, Kobayaşi İssave Masaoka Şiki gibi Japon şairlerdir. Türkiye'de Türkçe şiirde haiku tarzında şiirler yazmış olan bazı şairler şunlardır: Orhan Veli, İlhan Berk, Sina Akyol, Turgay Kantürk,Coşkun Yerli, Enis Batur, Melisa Gürpınar, Mustafa Köz, İbrahim Berksoy, Oruç Aruoba, Gökçenur Ç., Kadir Aydemir ve Hakan Cem ve Erol Özyiğit. Tanka şiiri ise yine Japonların çok sık kullandıkları 7 dizelik bir şiir şeklidir. Bu dizelerin birinci ve üçüncüsü beş, diğerleri yedi hecelidir. Toplam 31 heceden oluşmaktadır. Renga şiiri de haiku ve tankalara eklenebilir.
Oruç Aruoba (Derleyen ve Çeviren), Başo-Kelebek Düşleri, Metis Yayınları, İstanbul, 2008, 364 s.
Oruç Aruoba, Ne Ki Hiç, Varlık Yayınları, İstanbul, 1997, 144 s.
Oruç Aruoba, Ne / Otuzaltı Tanzaku, Altıkırkbeş Yayınları, İstanbul, 1999, 36 s.
Kadir Aydemir, Sessizliğin Bekçisi, Hera Şiir Kitaplığı, İstanbul, 2002, 79 s.
Kadir Aydemir, Dikenler Sarayı, Eti Yayıncılık, İstanbul, Kasım 2003, 69 s.
Coşkun Yerli, Yağmurun Direnişi, YKY, İstanbul, 1998, 59 s.
Ay İçin Küçük Şeyler – Turgay Kantürk (Sel Yayınları)
Ne (Otuzaltı Tanzaku) – Oruç Aruoba (Altıkırkbeş Yayınları)
Susmanın Ötesi – Hakan Cem (Sardes Yayınları)
Saklı Yüz – Erol Özyiğit (Dönence Yayınları)
İhsan Üren, Milenyum Haikuları, Doğa Yayıncılık, İstanbul, Kasım 2002, 48 s.
İhsan Üren, Japongülü Gibi, Suteni Yayıncılık, Ankara, Nisan 1997, 64 s.
Erol Özyiğit, Saklı Yüz, Dönence Yayınları, İstanbul, Mayıs 2004, 96 s.
Pelin Özer, Cam Kulübeler, Roll Kitapları, İstanbul, 2007, 114 s.
Ahmet Necdet, Haiku Kuşu, Alkım Kitapçılık Yayıncılık, İstanbul, 2004, 79 s.
“Okumak; açık denizlerin kıyısına varmak! Ah okumak…” [Hakan CEM]
Turgay Kantürk, Ay İçin Küçük Şeyler, Sel Yayınları, İstanbul, 1996, 96 s.
Alıntı: http://www.yitikulke.com/category/edebiyat-2/
Puslu havada yalınayak çocuklar yorgun bacalar
Daldı gözleri bir leylaydı kafası sandım minelaşk
Dila Desticioğlu, 6A Sınıfı Haiku Atölyesi çalışmalarından...
Cahide Ahmet Dalyanoğlu Ortaokulu Matematik Öğretmeni. İlk şiir kitabı “GÜRÜLTÜDE UYUYAN ÇOCUKLAR” Mart 2014’de Yasakmeyve yayınlarından çıktı. Şiirleri bugüne kadar Varlık, Yasakmeyve, Akatalpa, Sincan İstasyonu, Deliler Teknesi, Aykırı Kuş isimli dergilerde yer aldı.
Yaşamımızın ve eylemlerimizin anlam kazanmasında şiirin önemli bir yeri vardır. İnsanın yaşamına anlam verme gayreti tükendiğinde bir boşunalık duygusu ruhunu teslim alır ve yavaş yavaş yayılan zehir gibi her bir hücresine nüfuz eder. Aslında sanatın her dalı bu boşunalık zehrine karşı bir panzehir işlevi görür. Bazen zihninizi yakalayan bir dize sanki hayatın tüm gizemini çözmüşçesine bir haz ve başarmışlık hissi yaratır. Varlığımızı dolduran pek çok kavram da şiirin estetiğiyle birlikte kendi içini doldurur. Örneğin; özgürlük kavramı. İsmet Özel’in bununla ilgili şöyle bir cümlesi var; “Şiirin özgürlüğe ihtiyacı yoktur ve fakat özgürlüğün şiire ihtiyacı vardır.” Sevgili arkadaşlar, şiir okuyan bir kişi ile hayatında hiç şiir okumamış bir kişinin ruhsal gelişmişlik açısından aralarında dağlar kadar fark olacağı kesindir. Şiir okumak, bir şiiri duyumsamak bu dünyanın ve insanlığın güzelliklerinde, sevinçlerinde, acılarında kısacası var oluşumuz hakkındaki insanlığın ortak belleğinde gezintiye çıkmak gibidir. Bu geziyi her tekrar edişimizde elbette biraz daha büyümüş, biraz daha anlamış, biraz daha “olmuş” olacağız. “Peki, ben şiir okumayı seviyorum ama ne okuyacağımı bilemiyorum.” diyenler için bir takım önerilerim olacak. Şiir okumaya başlamadan önce şiir akımlarının neler olduğuna, tarihsel süreçlerine, bu akımların içerisinde yer alan şairlerin isimlerine ve o dönemlerde ürettikleri eserlere bakılmalıdır. Tüm değerli şairlerin isimlerini anmak isterim fakat bu şimdilik mümkün değil. Mutlaka okumalısınız dediğim isimler de şöyle; Orhan Veli kanık, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Oktay Rıfat, Melih Cevdet Anday, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Sezai Karakoç, Edip Cansever, İlhan berk, Ece Ayhan, Ülkü Tamer, Nazım Hikmet, Behçet Necatigil, Can Yücel, Ömer Hayyam, Ahmet Arif, Metin Altıok, Mehmet Taner, Ahmet Oktay,Süreya Berfe, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Necip Fazıl Kısakürek, Atilla İlhan, Ahmet Muhip Dranas, Cahit Sıtkı Tarancı, Şükrü Erbaş, Haydar Ergülen, Murathan Mungan, Özdemir Asaf, Cahit Külebi, Hilmi Yavuz, Ahmet Telli, Birhan Keskin, Arkadaş z. Özger, Gülten Akın, Refik Durbaş, Enver Ercan, Cevat çapan, Nilgün Marmara, Küçük İskender, Lale Müldür, Didem Madak. Karacaoğlan, Yunus Emre, Aşık Veysel, Mevlana okumaları da sizlere çok şeyler katacaktır. Dünya şiirinde ise; Edgar Alan Poe, Homeros, Cesar Pavese, Fernando Pessoa, Federico Garcia Lorca, Pablo Neruda, Louis Aragon, Sappho, Paul Eluard, Rainer Maria Rilke, Sylvia Plath, Yorgo Seferis, Paul Verlaine, Charles Baudelaire, Bertolt Brecht, Arthur Rimbaud, Ezra Pound, Adonis, Füruğ Ferruhzad. Andığım isimlerin çokluğu gözünüzü korkutmasın. Bu isimler dışında anmayı unuttuğum daha nice önemli şairler var. Bu noktada onlardan affımı diliyorum. Sevgili arkadaşlar, şiir bir görev değildir. Aksine şiir yaşamın kendisidir ve hep bizimledir. Gün içerisinde gözlerinizin dünyaya daha güzel bakmasını istiyorsanız en az birkaç dizeye değmesine izin verin. O dizelerin sonsuz evreninde hayal gücünüzün sınırlarının genişlediğini göreceksiniz. Şiir okumak bir süre sonra içinizde yazma isteği de uyandırabilir. Aklınıza gelen dizeleri bir kenara not etmeyi unutmayın. Şiir zaman içerisinde okudukça ve yazdıkça gelişen bir sanat disiplinidir. Daha üç yaşındayken harika piyano çalabilen dâhiler dünyamıza gelmiştir ve gelecektir de ama şiirde böyle bir şey söz konusu değildir. Zekânın ve yeteneğin dışında başarılı şiirin en büyük alanını çalışmak kaplamaktadır. Okur olma serüveniniz şair olma serüveninizden önce gelmelidir ve çünkü iyi bir okur, yazar olma potansiyelini de her zaman taşır. Stefan Zweig, şair Rilke için söylediği sözlerin bir bölümde şöyle diyor; “Zamanımızda katıksız şaire artık ender rastlanıyor, ama ondan da ender rastlanan ise bütün bir yaşamın salt şiirsel bir var oluşa dönüşmesidir...” Ben de “Yaşamınızı şiir kılın!” diyorum ve çok sevdiğim dizelerle şiir severleri selamlıyorum. İYİ OKUMALAR!
*
Sen bir karanfilsin, delisin İçlisin de, bükersin hemen boynunu Mendilimin içindeki kirazdır Mendilimin içi kiraz Bilmem ki, ne desem, yaz mutluluğu. Nasılız ay ışığındaki dostum Bütün bir gecenin uykusuzluğu Bak şimdi her şey bir dengeye uydu Bir domates, birkaç domates hemen hemen tartıldı Bir sancı gibi yerleşti şuramıza özgürlük Kirazlar kirazlar Gözyaşları günbatımının Karanfil kokusu. Demiştim, evet Söz haziranın Şurdan burdan bir vapura binildi Gümüş kafesinde denizin Bir sürü kuştan geçildi Sevgilim, canım mendilim. Bir karabatak sürüsü dadandı bordamıza Dadansın iyi De bana kim bulacak denizim kalbini Yeşimden oyulmuş ağaçlar Kıyılarda Kim bulacak kıyıların kalbini Hepsini anlat, hepsini. Anlat ki Güneşli günler de sıkabilirmiş insanı Bir rastlantı gibi gelen mutluluklar da Susarsak susarmışız da, ölçemezmiş kimse derinliğini Kim bulacak derinliğin kalbini Sana kızar mıyım hiç Bana bir gül ver. Sevgilim, canım mendilim Mendilim kiraz dolu Anlatamıyorum galiba Hüzün değil yaz mutluluğu.” *Edip Cansever • Sonrası Kalır • 1974 • Cem yayınevi
Köyde korkunç bir deprem olmuş, evler, camiler, hamam ve küçücük okul yerle bir olmuştu. Deprem esnasında köylülerin çoğu tarlada veya bahçede olduğundan dolayı ölü sayısı azdı; fakat insanlar sokakta kalmıştı. Büyük bir umutla Kızılay’ın gelmesini bekliyorlardı… Sonunda bekledikleri Kızılay Ekibi geldi. Sokaklara büyükçe en az yüz yüz elli tane aş kazanı konuldu. Çadırlar yerlerini aldı. Mevsim yaz olduğundan dolayı herkes halinden memnundu. Fakat sonbahar gelince işler değişti. Herkes sık sık üşütüp, hastalanıyordu… Derken kış geldi. İnsanlar hastanelik olacak şekilde hastalanıyorlardı. Kızılay bunu önlemek için betondan evler yaptırdı. Esraların şansına yokuş yukarısında bir ev çıktı. Köyündeki komşuları ise daha uzaklara taşındı. Birkaç ayda da bir okul yapıldı. Çevrelerindeki komşuların çocukları hep oğlandı. Babası Esra’nın oğlanlarla oynamasını istemiyor bu yüzden sadece okuldaki kızlarla oynuyordu.
Esra’nın en iyi arkadaşı Buket’ti. Buket olmadığı zamanlarda Esra bahçede sürekli kuşları gözlüyordu. Kuşları gözlediği günlerde evlerinin önünde her gün bir iki kuşun ölmüş olduğunu gördü. Esra kuşlara çok üzülmüştü. Babasına söyledi. En sonunda Esra ve babası bunun nedenini bulmak için bahçeye çıktılar. Önlerinden yine bir kuş sürüsü geçti. Bu kuşlardan biri daha o sırada yere düştü. Babası: “Kızım, buralarda tarlalar var, biliyorsun. İşte bu kuşlar da önce tarladan tohumları alıyorlar, sonra da başka yerler gitmek için buradan geçiyorlar. En alttan uçan kuşlarda dama çarparak ölüyor.” dedi. “Bunu önlemek için de dama korkuluk koyalım.” Esra bu fikri çok sevdi ve babasıyla birlikte eski gömlek, pantolon, tahtadan falan üç tane korkuluk yapıp dama koydular. O günden sonra da Esraların evinin önünde hiç kuş ölüsü olmadı. KISA KISA: Çocuk Edebiyatı, 15 yaş altı çocuklar için konuları, karakterleri ve kullanılan dil özelleştirilerek hazırlanan edebi eserlerin oluşturduğu edebiyat koludur. KISA KISA: Çocuk Kitapları Haftası 1918 yılında ilk kez ABD’ de düzenlendi. Her yıl Kasım ayının 2. Haftasında kutlanır. KISA KISA: Çocuklar için ilk devamlı yayın İngiltere’de (1788) çıkarılmış, bunu Fransa ve diğer ülkelerdeki örnekleri takip etmiştir. KISA KISA: Türkiye’de ilk çocuk yayını olarak Mümeyyiz Gazetesi’nin aynı adla yayınladığı haftalık nüshası gösterilir (1870). KISA KISA: 1880’de çocuklar için Bahçe Gazetesi çıkarıldı. KISA KISA: 1923-43 arası yirmi yıl boyunca Türkiye’de çıkıp kapanmış olan çocuk-öğrencigençlik dergi ve gazetelerinin sayısı 90’a yakındır.
1
Edebiyat, sözcüklerin kılavuzluğundaki bir yolculuktur. Bu yolculuk bir de “sıcak çikolata” tadında yapılırsa bunun bitmesini istemez okur. Sevim AK, ortaokul yaş (10-12 yaş) düzeyindeki çocuklara seslenen “Sıcak Çikolatalı Yolculuklar” adlı romanında düş kurmaya, özgür kalmaya, dolu dolu yaşamaya düşkün, delişmen, uçarı kız Su’nun gözünden okurlarına ayrı kişilerin dünyalarını ve değişik yaşam durumlarını, acılarını, sevinçlerini yazınsal bir dille kurgulayarak aktarıyor. Yapıtta, okurun ilgisini çekecek kişiler ve serüvenler anlatılmakla birlikte çizilen portreler gerçekçi bir izlenimle okurun düşlemine sunuluyor. Dört kişilik bir ailenin üyesi olan Su’nun annesi bir üniversitede öğretim üyesi; babası ise bir fabrikada verimlilik uzmanıdır. Küçük kahramanımızın annebabası da çağımızın getirdiği olumsuzluklardan ötürü işlerine dalan ve evlatlarının “çocukluklarını” yaşamalarından ziyade onların geleceklerini hazırlamaya odaklanmış bireylerdir. Mutluluğu okul başarısıyla ölçen bir anlayışa sahiptirler. Ayrıca Su’nun küçük kardeşi “proje çocuk” Arda da ailenin diğer ilginç kişisidir. Küçük kahramanımız aile içindeki tekdüze yaşamından bazen sıkılır ve düşlere sığınır. Ancak Su’nun sıradan yaşamı, eşini ve iki çocuğunu bir depremde yitirdikten sonra dış dünyayla ilişkisini kesen, evini ve taksisini teknolojik araçlarla donatarak avuntu bulan taksi şoförü Harun Bey’le tanışmasıyla renklenir. İkili arasında başlayan dostluk birlikte değişik yerlere yapılan yolculuklarla daha da perçinleşir. Doğal olarak bu yolculuklarda da doyulmaz bir sohbet eşliğinde en güzel ikram sıcak çikolatadır.
Su ve Harun Bey’in ilk sır (anne-babadan habersiz) yolculuğu küçük kızın gizli aşkı Trapezci’nin ve gösteri dünyasında çalışan insanların yaşadıkları mahalleyedir. Bu mahalleye gidip gelmeler boyunca Su ve Trapezci arasında “Bir dalda iki kiraz/ Biri al biri beyaz/ Eğer beni seversen/ Mektubunu sıkça yaz” manili mektuplaşmalar görülür. Aslında hiçbir şey Su’nun düşündüğü gibi değildir. Okuru bir sürpriz bekler burada… İki dostun, Su ve Harun Bey’in, yaşamını değiştiren başka bir yolculuk ise sütanne Zekiye Teyze’nin köyüne gerçekleştirilir. Bu yolculuğa zamanla ailenin diğer fertlerinin katılmasıyla da, doğaya özlemlerinin ayırdına varan kahramanların yaşamlarında büyük değişimler olur. Eserde okura farklı bireylerin yaşamlarındaki acılar, serüvenler yalın ve içten bir dil aracılığıyla aktarılırken merak öğesi de düzeye uygun bir biçimde veriliyor. Yazar, birbirinden kopuk görünen yaşamları yeniden doğal ve yaşanılır bir ortamda birleştirerek okurlarına “iyi yolculuklar” diliyor. Erhan ŞEN Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Araştırma Görevlisi 1 Ak, Sevim (2010) Sıcak Çikolatalı Yolculuklar. İstanbul: Can Yayınları.
Alıntı Adresi: http://213.232.8.91/TR/Genel/dg.ashx?DIL=1&BELGEANAH=422&DOSYAISIM=S%C4%B1cak+%C3%87ikolatal%C4%
1.Çocuklara okurken eğlenme ve zevk alma fırsatı sağlar. 2.Çocukların iç dünyalarını zenginleştirir. 3.Çocukların okudukları ile kendi yaşamları arasında doğal ve güçlü bir bağ kurmasını pekiştirir. 4.Hayat deneyimleri ile iç içe olabilecek kapıyı aralar, yeni ve farklı yaşam deneyimleri ile karşılaşma şansı verir. 5.Çocuklarda okuma-yazma farkındalığını geliştirir. 6.Kitabın önemini vurgular. 7.Okuma-yazma etkinliklerine kaynak oluşturup okuduğunu anlayabilme ve düzgün dil kullanımını sağlar. “Çocuğu tanımak yetmez, onu anlamak da gerekir.” (Bruno Bettelheim)
Kalabalığa ilerleyen caddede yolumu rüzgâr kesti. Belki de beni sadece uyarmıştı. Yeni bir arayış daha ne kadar dibe sürükleyebilirdi ki bir insanı? Kaybolmuştum. Yollarda değil de en çok insanlarda kaybolmuştum. Sokaklarda ilerleyip günahlarını güleç suratlarıyla örtbas eden topluma karışmak beni suçlu yapar mıydı? Belki de köşeye sinip herkesin ölmesini beklemeliydim. Uzun sürmez. Bedenleri dinçken ruhlarını ölürken seyrettiğim o kadar çok kişi tanıyorum ki. Yargılarda boğulmuş ruhlar. Çevrende varlığını hissetmeyi arzuladığın kimseler olmalı. Fazla uzatma ama çocuk. Fazlası öldürür. Yalnızlık öldürür. Ben yalnız doğdum. Muhtemelen ölüydüm. Sadece acıyarak seyrettiklerimle insan olduğumu anlardım. Ve tabi insanlığın köreldiğini… Işıklar birer birer yanıp söner, perde kapanır, oyun biterdi. Sonra yeni bir oyun... Hep aynı hikâye. Aynı sözcükler. Aynı yalanlar. İnsanlar farklı ama son hep aynı. Hangi birimiz kendi hikâyemizin tek ve benzersiz kahramanı olmadık ki? Hangi birimiz kendimizi dünyanın merkezine koymadık ve bu yaşadıklarımızın sadece bize ait olduğunu düşünmedik? Oysa hepimiz aynı sahada mücadele eden kurbanlar olduk. Sonumuz tıpkı başlangıç gibi. Çocukluk gibi. Masum. Tertemiz. Öfke yok. Ve büyüdükçe kirlendik biz. Kirlettiler. Bize kendi doğrularını öğrettiler. Biz de yanlış olana saklandık. Ne daha özgür kaldık ne hep tutsak. Elimizdeki oyuncaklardan ziyade umutlarımız çalındı. Ne bir anne yaptı bunu ne bir arkadaş. Doğmuşluğumuzun cezasıydı. Kim ya de ne olduğu belirsizler katletti bizi. Sustuk. Korktuk. Görmedik. Ve hala sahte körlerdeniz biz. Bize yanlış gelen tüm ayıpların köleleriyiz. Çoğunluğun yasalarıyız. Ve her kim kendisi olursa dünyada, şeytanın yandaşı ilan edilir. Bakışlarıyla taşlarlar onu. Bir Müslüman, bir Hristiyan, bir Yahudi. Ya da bir _“başkası__” . Sadece _“başkası__” _olduğu için cahilce yargılanır. Lakin en özgür olandır o. Aynı anda hem hür hem mahkûm. Kirli beyinlere tutsakken. Kendi ruhunda kanatlanır. Bilseydik tüm bunları, doğar mıydık ki dünyaya? İlk başta vazgeçmeliydik büyümekten. Çünkü bizler büyüdükçe insanlıktan küçülüyoruz. Sıla KUTAS (8-İ)
2013-2014 I. Dönem TEOGS Çiğli sıralaması ve puanları 1 2
ÇİFTE HAVUZLAR O.O. CAHİDE AHMET DALYANOĞLU ORTAOKULU
390,56 377,24
Devlet okullarında İZMİR sıralaması 49. 2011-2012 ortaokulların SBS Çiğli Sıralaması ve puanları 1 2 3 4 5 6
ÇİFTE HAVUZLAR İ.Ö.O. ŞEHİT ÇEVİK ERSİN TEMEL İLKOKULU ALİ ŞİR NEVAİ İÖO TURAN ÇAKIN İ.Ö O İSMAİL RAHMİ KARADAVUT CAHİDE AHMET DALYANOĞLU ORTAOKULU
362,185 351,833 349,567 345,044 341,048 337,386
Devlet okullarında İZMİR sıralaması 144. 2012-2013 ortaokulların SBS Çiğli sıralaması ve puanları
SONUÇ 1: ÖĞRENCİLERİN GENEL YIL-
SONUÇ 2: OKULUMUZ İLÇE 1.
SONU BAŞARI ORTALAMALARI;
Sİ VE İL 34. SÜ OLMUŞTUR.
8.SINIF SONUNDA % 69’A ÇIKMIŞTIR.
İZMİR devlet okulları sıralamasında
1
ÇİFTEHAVUZLAR ORTAOKULU
334,658
STRATEJİK AMAÇ 1: Merkezi sınavlarla
sıralaması 49. ve İlçe sıralamasın-
2
TEKEL ORTAOKULU
323,217
öğrenci alan sınavlarda (SBS gibi) Devlet
da 2. olarak Stratejik Planımızda yer
okullar arası İlçe sıralamasında ilk 3 okuldan
alan stratejik birinci ve ikinci amaçta
3
TURAN ÇAKIN İLKOKULU
320,696
birisi olmak.
tamamen başarıya ulaşılmıştır.
4
İSMAİL RAHMİ KARADAVUT İLKOKLU
316,746
STRATEJİK AMAÇ 2: Sınıfların Yılsonu
Ayrıca 14,91 Türkçe dersi net ortalaması ile Çiğli 1.si ve İzmir 34.sü olmuştur.
5
NURİYE ABDÜLKERİM TORAMAN İLKOKULU
313,807
6
CAHİDE AHMET DALYANOĞLU ORTAOKULU
308,833
Ortalamaları sıralamasında Devlet Ortaokulları İl Geneli Sıralamasında ilk 50 okul arasına; İlçe sıralamasında ise ilk 3 okul arasına girmek. Hedef 1.2. Bu yılki 8. Sınıf öğrencilerinin geçen yıl % 64.23 olan 7. Sınıflar Genel Yıl sonu başarı ortalamalarını; 8.sınıf sonunda % 70’e çıkarmak
"Kitapl覺k kurmak, tap覺nak yapmak kadar kutsald覺r." [Victor HUGO]
2.Kitap Festivali ana destekçimiz Okul Kantini İşletmecisi Ali KOTLUK, Okul Aile Birliğimiz ile uyumlu çalışması ile yaklaşık 1 yıl evvel Kantin İyileştirmesini gerçekleştirdi. Çiğli okulları içinde modern bir kantin inşa edildi. Öğrencilere hizmet alanında Esnaf Odası tarafından örnek kantin ilan edilerek video çekimleri yapıldı. Ali KOTLUK ve çalışanlarına teşekkür ederiz. Öğrencilerin Uçan Kitaplar Projemiz kapsamında uygun zamanlarında kitap okuyabilmeleri için kantinde bir de kitaplık bulunuyor.
KISA KISA: Jacob Grimm (1785-1863) ve Wilhelm Grimm (17861859), tanınmış iki Alman masal yazarıdır. Grimm Kardeşler çeşitli mahalli lehçeleri incelemişler, daha sonra köy köy, kasaba kasaba dolaşarak, akşam sohbetlerinde yüzyıllardan beri anlatılagelen eski Alman şiirlerini, efsanelerini ve masallarını derleyip, edebi bir üslupla yeniden yazıp 1812'den sonra Çocuk ve Yuva Masalları (Kinder und Hausmärchen) adı altında yayınlamışlardır. Eserlerinden bazıları; Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler Ormandaki Ev Külkedisi Rapunzel Hansel ve Gretel Bremen Mızıkacıları Parmak Çocuk Uyuyan Güzel Fareli Köyün Kavalcısı Kurbağa Prens Kırmızı Başlıklı Kız Çizmeli Kedi KISA KISA: James M. Barrie, “Peter Pan ya da Büyümeyen Çocuk” adı ile 1904’te sahnelenmeye başlayan oyununu 1911 yılında “Peter Pan ve Wendy” adı ile romanlaştırdı. J. M. Barrie, kitabın tüm yayın haklarını 1929 yılında bir çocuk hastanesi olan Great Ormond Street Hospital’a (G.O.S.H.) devretmesiyle çocuklara sadece hayal dünyalarında değil gerçek hayatta da destek olmaya devam etti. KISA KISA: Dede Korkut hikâyeleri Oğuz Türkleri‘nin en bilinen epik destanlarındandır. Dede Korkut Kitabındaki hikâyeler tarih boyunca dilden dile, anlatıcıdan anlatıcıya aktarılan bir sözlü gelenek ürünüdür. Bu süreç içerisinde değişikliklere uğrayan hikâyeler 16. yüzyılda yazıya geçirilmişlerdir.
5C sınıfı öğrencimiz Bilge TUZCUOĞLU geçtiğimiz aylarda yoğun okuma faaliyetlerinin bir meyvesi olarak ve babası Bekir Tuzcuoğlu’nun onun yazma faaliyetlerine en güzel verilebilecek desteği olarak ona özel hazırlattığı ilk kitabının baskısı ile karşılaştı. Bilge TUZCUOĞLU okumayı çok seviyor. O, ilk yazma serüveninin mutluluğunu bir kitap ile yaşadığı için yazma faaliyetlerine şimdi daha da hız verdi ve diğer arkadaşlarına örnek oldu. Bilge’ye başarılarının devamını diliyor ailesini verdikleri bu güzel destek için kutluyoruz.
Adres: Zübeyde Hanım Caddesi No: 122/C Karşıyaka İZMİR Tel & Fax: 365 81 12— 365 90 66 e-mail: ekinkitapcilik@hotmail.com
D E S AT IŞ N E K A R E P e v N T O P TA
İ L T N E BAŞK ELEKTRONİK BİLGİSAYAR MALZEMELERİ SAN. TİC. LTD. ŞTİ.
1370 Sokak No: 8/B-C Çankaya– İZMİR Tel: 0 232 446 16 78-425 81 45 E-mail: baskent_elektronik@hotmail.com
ww w .c ad . me b . k 1 2 .t r E - ma i l: 7 1 5 0 8 9 @ me b .k 1 2 .t r T el ef o n : 0 2 3 2 3 8 6 3 4 0 3 F ax : 3 7 6 4 6 1 0
Ad res : 8 8 2 8 So k . No :1 2 5 , Eg ek en t/Ç İ Ğ L İ -İ Z M İR