Hazırlayan : Müslüm Akbaş IMMANUEL WALLERSTEIN BİLDİĞİMİZ DÜNYANIN SONU Yirmi Birinci Yüzyılın Sosyal Bilimi Yazar hakkında kısaca bilgi vermek gerekirse Immanuel Wallersteın; 28 Eylül 1930’da Amerika’nın New York kentinde dünyaya gelen Immanuel Wallersteın, 1951yılında Colombia Üniversitesi’nden mezun oldu. Aynı üniversitede 1954 yılında master ve 1959 yılında doktora yaptı. Colombia’nın sosyoloji bölümünde (1958-71) ve Mcgill Üniversitesi’nde sosyoloji okuttu(1971-76). 1976’dan bu yana New York üniversitesinin Binghamton’daki bölümünde “Seçkin sosyoloji profesörü” ve aynı yerdeki “Fernand Braudel Center For The Study Of Economies, Historical Systemes, And Ciyilizations” adlı enstitünün müdürüdür. Uluslararası Afrika Enstitüsü'nün altı yıl (1978-84) İdare Heyeti üyeliğini yapan Wallerstein, 1975 yılında Sorokin ödülüne layık görüldü. Review dergisinin 1977'den bu yana editörlüğünü yapan yazarın, ortak çalışmalar dışında yayınlanmış eserleri şunlardır: Tarihsel Kapitalizm, Güncel Yorumlar, Ütopistik ya da 21. Yüzyılın Tarihsel Seçimleri, Bildiğimiz Dünyanın Sonu - Yirmi Birinci Yüzyıl İçin Sosyal Bilim, Sistem Karşıtı Hareketler, Jeopolitik ve Jeokültür, Sosyal Bilimleri Düşünmemek - 19. Yüzyıl Paradigmasının Sınırları, Liberalizmden Sonra, Sosyal Bilimleri Açın. Kitap hakkında bilgi verecek olursak; Kitabı Türkçeye çeviren Tuncay Birkan’dır. Türkçe yayım hakları; Metis yayınları 1999, Birinci basım: Ekim 2000… Kitap 280 sayfa iki bölümden oluşup bölümlerin kendine ait alt başlıkları mevcuttur. Kitaba başlamadan önce kitapta üzerinde durulan birkaç kavramdan bahsetmek yararlı olacaktır. Marksizm: Bilimsel sosyolojinin kurucusu Karl Marx’ın görüşlerini temel alan sosyal ekonomik ve felsefi sistemin adıdır. Marksizm’in temel kuramı sınıflar savaşı kuramıdır. Leninizm: Marksizmin üzerine kurulmuş politik ve ekonomik bir teoridir. Marksizmin bir kolu ve aşaması olarak ta ele alınabilir. Bolşevik lider Lenin tarafından geliştirildiği kabul edilir. Kapitalizm: Bu sistemde işletmeler devletten çok özel kişilerin elindedir. Parayı elinde bulunduranın güçlülüğüdür. Kominizm: Ortak mülkiyet ve servetin gereksinimlere göre bölüştürülmesine dayalı toplumsal düzen yada siyasal sistemdir. Liberalizm: Birey toplum ve devlet ilişkilerinde kişilerin özgürlüğünü öne çıkaran devletin ekonomik hayata müdahalesini kabul etmeyen bir felsefe akımıdır.
ÖNSÖZ BELİRSİZLİK VE YARATICILIK Yazar önsözde yirmi birinci yüzyılın ilk yarısında yirminci yüzyılda gördüğümüz çoğu şeyden daha güç daha düzen bozucu ama daha net olacağını söylüyor. Kominizmlerin 1989 da çöküşü liberalizmin zafer kazandığına işaret ettiği düşünülür çoğu zaman. Ama yazar önsözünde Kominizmin çöküşünü Liberalizmin nihai bir zaferi olduğuna işaret ettiğini söylüyor. BİRİNCİ BÖLÜM KAPİTALİZM DÜNYASI Sosyal Bilim Ve Kominist Ara Fasıl, Yada Çağdaş Tarihe Dair Yorumlar Yazar bu bölümde komünistin bir ara fasıl mı olduğunu eğer ara fasıl ise ne ile ne arasında ve her şeyden önce ne zaman olduğuna dair sorular sorarak başlıyor. Ve daha sonra kendisi bu ara faslı 1917 Kasımı ve Sovyetler birliği komünist partisinin dağıldığı yıl olan 1991 arasındaki dönem olarak ele alıyor. Yazar burada Komünizmi bir hayalete benzetiyor. Bu hayaletin Avrupa ya musallat olduğunu söylüyor. 19. Yüzyılda Avrupa da insanlar ekonomik olarak zor durumdaydılar. Toplumsal olarak dışlanmışlardı. Ulusal düzeyde olsun yerel düzeyde olsun siyasi süreçlerde hiçbir söz hakları yoktu. Ama 1848 ile1917 yılları arasında durum yavaş yavaş değişmeye başladı. İş yerlerinde durumun değişmesine yönelik faaliyetler oldu. Daha sonradan sosyal devlet adını vereceğimiz faaliyetler yapıldı. Vatandaşlara seçme hakkı tanındı. İlköğretim zorunlu hale getirildi. Askerlik hizmetinin de zorunlu hale getirilmesiyle ulusal kimlikler yaratılabiliyordu. Aynı dönemde Avrupa bir yanda sendikalardan bir yandan da sosyalist partilerden oluşan toplumsal hareket adı verilen hareketin doğuşuna tanıklık etti. Bu siyasi partilerden hepsi olmasa da çoğu bunun gerçekte ne anlama geldiğini bilmeyerek kendilerini Marksist olarak görüyorlardı. Bu partilerin en güçlüsü hem kendisi için hem de geride kalanlar için model parti olan alman sosyalist demokrat partisiydi. Ve bu dönemde alman sosyalist demokrat partisi seçimlere katılmalı mı katılmamalı mı diye kararsızlık vardı. Eğer seçimlere katılıp iktidara gelirse kendisine oy verenlere yararı dokunacak bir şeyler yapıp kapitalizme son verip sosyalist bir toplum kuracaklardı. ANC VE GÜNEY AFRİKA Dünya Sisteminde Kurtuluş Hareketlerinin Geçmişi Ve Geleceği Afrika Ulusal Kongresi (ANC) dünya sistemindeki en eski ulusal kurtuluş hareketlerindendir. Ayrıca birinci hedefini gerçekleştiren yani siyasi iktidarı ele geçiren en son harekettir. Ulusal kurtuluş terim olarak yakın zamanlarda ortaya çıkmıştır. Fakat kavram olarak çok daha eskidir. Bu kavram başka iki kavramı da beraberinde getirir ki “Ulus” ve
“Kurtuluş” Fıransız devriminden önce bu iki terim pek kabul görmüş ve meşruiyet kazanmış değildi. Fıransız devriminden sonra kabul görmeye başlamıştır. DOĞU ASYANIN YÜKSELİŞİ YA DA 21. YÜZYILDA DÜNYA SİSTEMİ Yazar bu bölümde o dönemdeki daha birçok devletin gerilemesine rağmen Doğu Asya ve Japonya’nın 1970’ten sonra nasıl bu kadar hızlı ilerlediği üzerinde durmuştur. Nasıl ilerlediğinin yazar birçok nedenini saymakla beraber biz burada sadece bir nedenini söyleyecek olursak; bazı bilimcilere göre Doğu Asya o dönemdeki çoğu bölgelere nazaran Japonya kore savaşında olduğu gibi ABD yardımından yararlanmayı bilmiştir. DEVLETLER Mİ? EGEMENLİK Mİ?
Bir Geçiş Döneminde Kapitalistlerin Açmazları Yazar bunu kısaca şu şekilde açıklıyor; 16. Yüzyıldan beri tanımlandığı şekliyle egemenlik, devletle ilgili değil devletler arası sistemle ilgili hem içeriye hem dışarıya yönelik çifte bir iddiadır. İçe yönelik olarak devletin egemenliği devletin kendi sınırları içinde akıllıca gördüğü her türlü politikayı izleyebileceği zorunlu gördüğü her türlü yasayı çıkarabileceği ve bunu devletin içindeki hiçbir birey, gurup yada alt devlet yapısına yasalara uymayı reddetme hakkı tanımaksızın yapabileceği iddiasıdır. Dışa yönelik olarak devletin egemenliği sistemdeki başka hiçbir devletin verili devletin sınırları içinde dolaylı yada dolaysız hiçbir otorite uygulama hakkına sahip olmadığı çünkü böyle bir girişimin verili devletin egemenliğini ihlal etmek demek olduğu savıdır. Yani modern dünyada devletle egemenlik karşılıklılık içeren bir kavramdır. EKOLOJİ VE KAPİTALİST ÜRETİM MALİYETLERİ Çıkış Yok Yazar bu bölümde ise şu anki dünyamızın geçmişe göre daha çok bozulduğunu öne sürüyor. Yazara göre teknolojik icatlar, bilimsel gelişmelerden dolayı tam tersi bir durumun ortaya çıkması beklenirken neden böyle bir durumla karşı karşıya olduğumuzu kapitalizmin “kirli sırrıyla” açıklamaya çalışıyor. Yazar kapitalizmin kirli sırrı derken üzerinde durmak istediği; kapitalistlerin özelliklede büyük kapitalistlerin faturalarını ödememeleri olarak açıklıyor. LİBERALİZM VE DEMOKRASİ Düşman Kardeşler Yazar burada ise Liberalizm ve Demokrasi üzerinde durmuştur. Yazar Liberalizm ve Demokrasiyi süngere benzetmiştir. Ona göre bazı kullanımlarda özdeşleşmiş, çakışıyormuş gibi görünseler de bazen de neredeyse taban tabana zıt görünmüşlerdir. Yazar burada bu iki kavramı “Freres Ennemis” düşman kardeşler olduklarını ileri sürüyor ve kardeşler arası rekabetin çok yoğun olduğunu söylüyor. NEYE ENTEGRESYON NEYDEN MARJİNALLEŞME?
Entegrasyon ve Marjinalleşmenin çağdaş toplumsal yapılara ilişkin kamusal tartışmalarda karşımıza çıkan iki kavram olduğunu görüyoruz. Entegrasyon: gurupların dışında kalan insanlar sürekli olarak onlara girmeye, onların içine çekilmeye çalıştıkları içindir ki entegrasyon diye bir kavram karşımıza çıkıyor. Marjinalleşme: Başka insanlarda sürekli olarak bu guruplardan çıkmaya çalıştıkları ya da bunların dışına itildikleri içinde marjinalleşme diye bir kavram karşımıza çıkmış oluyor. Yine yazar bu kavramları toplumla açıklıyor. Toplumu da oluşturan yurttaşlar olduğunu söylüyor ve yurttaşların kazanılması ve kaybedilmesi ile ilgili her devletin kendine göre kuralları vardır. Ayrıca kendi yurttaşları olmayan insanların kendi topraklarına girişini (göç) ve ülke içinde ikamet eden yurttaş olmayan kişilerin hukuki haklarını düzenleyen kuralların olduğunu söylüyor. Bu bölümde bunu entegrasyon ve marjinalleşme kavramları çerçevesinde açıklıyor. TOPLUMSAL DEĞİŞME Mİ? Değişim Sonsuzdur. Hiçbir Şey Değişmez Yazara göre değişimin sonsuzluğu modern dünyanın tanımlayıcı inancı, hiçbir şeyin değişmedi ise modern zamanlarda ilerleme denilen şeyden rahatsız herkesin sık tekrarladığı bir feryat. Toplumsal değişimin büyüklüğünü yapılan ölçümler daha iyi gösterir. Ve kitapta yılları birbiriyle karşılaştırarak nasıl büyük bir değişimin olduğunu göstermeye çalışıyor. Yazarın vermiş olduğu birçok örnekten ben sadece birini burada paylaşacağım. Portekiz’i örnek alacak olursak; Portekiz’in siyasi sistemine, iktisadi faaliyetlerine, kültürel normlarına baktığımızda ne kadar büyük bir değişimin olduğunu görüyoruz. Ama Portekiz’in kendine özgü kültürel özelliklerine, kurduğu jeopolitik ittifaklar, konuştuğu dile baktığımızda ise ne derece az değiştiğini görmekteyiz. Yazar daha sonra farklı açılardan duruma bakarak değişimin sonsuzluğunu ve değişimin olmadığını açıklamaya çalışıyor. Ve değişimin duruma göre farklılık gösterdiğini söylüyor.
İKİNCİ BÖLÜM BİLGİ DÜNYASI SOSYAL BİLİM VE ÇAĞDAŞ TOPLUM Rasyonalitenin Garantileri Kaybolurken Yazar burada rasyonaliteyi şu şekilde ifade etmeye çalışıyor; “ Üreten sınıf için siyaset olan şey entelektüel sınıf için rasyonalite haline geliyor.” Yazar daha sonra bu bölümde Modern dünya filozoflarının bu dünyan katılımcılarına neden yerine getirilemez vaatlerde
bulundukları ve bu vaatlerde uzun süre neden güvenildiğini ama artık güvenilmediğini ve bu hayal kırıklıklarının ne tür sonuçlar doğurduğu üzerinde durmaya çalışmıştır.
SOSYAL BİLİMLERDE FARKLILAŞMA VE YENİDEN İNŞA Yazar burada farklılaşmayı sosyolojinin temel kavramlarından biri olarak ele alıyor. Ona göre farklılaşma morfolojik bir kavram olduğu için her türlü faaliyet alanına uygulanabilir. Farklılaşmanın iş bölümüne yol açan süreç olduğunu söylüyor. AVRUPA MERKEZCİLİK VE TECELLİLERİ Sosyal Bilimin Açmazları Yazar burada sosyal bilimin Avrupa merkezci olduğunu söylüyor. Burada yazar Avrupa merkezciliğe yöneltilen eleştirileri Evrensellik, Medeniyet, Şarkiyatçılık gibi kavramlarla açıklamaya çalışıyor. BİLGİ YAPILARI YADA BİLMENİN KAÇ YOLU VARDIR? Yazar bu sosyal bilimlerin yeniden yapılanması, Gulbenkian komisyonunun raporu ve bu raporun son iki yüz yıl hakkında neler söylediğini ve raporun şu anda yapmamız gereken şeyler için ne gibi içerimler taşıdığı üzerinde durmaya çalışmıştır. DÜNYA SİSTEMLERİ ANALİZİNİN YÜKSELİŞİ VE GELECEKTEKİ ÇÖKÜŞÜ Yazar bu bölümde dünya sistemleri çözümlemesinin 1970’te biçimlenmesinin ne tür koşullar sayesinde olduğu üzerinde durmuştur. Bu koşullardan da asli etken olarak 1968 dünya devrimi olarak özetliyor. Hem olayların kendileri hem de olayları doğurmuş olan temeldeki koşullardır. Daha sonra 1950 ve1960’larda Amerikan ve dünya sosyal biliminin durumu üzerinde durmuştur. SOSYAL BİLİM VE ADİL BİR TOPLUM ARAYIŞI Yazar burada ise daha çok Makro ve Mikro sosyal bilimlerde ve hatta doğa bilimlerinde de uzun süredir sık kullanılmış olan bir karşıtlığın üzerinde durmuştur. Bu karşıtlıkların altında ilahiyat içinde, felsefe içinde ve bilim içinde sayısız tezahürleri olmuş bir tartışma, determinizm mi özgür irade mi? Tartışması yatmaktadır. Yazar bu karşıtlığı hem ilahiyat, hem felsefe, he bilim çerçevesinde bakarak açıklamıştır. SOYOLOJİNİN MİRASI, SOSYAL BİLİMİN VAADİ Yazar burada toplumsal bilgi ve toplumsal bilginin mirası, meydan okumaları ve perspektifleri üzerinde durmuştur. -Sosyolojinin mirasını “sosyoloji kültürü” adını verdiği bir şey olduğu üzerinde duruyor.
-Meydan okumalar ise sosyoloji kültürü düşüncesini sökmeye yönelik çağrışımlardan ibaret olduğunu söylüyor. -İkisini de bir arada ele aldığımızda karşımıza makul ve ufuk tek perspektifin ortaya çıktığını söylüyor.