T.C. AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ SOSYOLOJİ SEMİNERİ II
ATİLLA YAYLA (LİBERALİZM KİTAP SUNUMU)
HAZIRLAYAN COŞKUN BİLGİÇ (090113042)
SEMİNER HOCASI Öğr. Grv. OSMAN METİN AFYONKARAHİSAR 2012
GİRİŞ 1
Bu çalışmanın konusunu teşkil eden liberalizm açısından, 20. yüzyıl son derece ilgi çekicidir. Sosyalizmin 19. yüzyılın ortalarında aydınlar kesiminde ve geniş halk kitlelerinde yıldızının parlaması üzerine, liberalizmin öngörülen ve hızlı bir şekilde yükselmesi beklenen popülerliği irtifa kaybetmiştir. Liberalist düşünürler sosyalizme karşı çürütme çabaları ve hasımlıklarının aksine sosyalist düşünürler sosyalizmi liberalizmin bir mirasçısı olarak kabul etmişler ve liberalizmle bir savaşa girmemişlerdir. Rusya'nın gerçekleştirdiği devrim ve ardından Sovyetler birliğinin kuruluşu ile liberalizm için tehlike çanları çalmaya başlamıştır. Faşizim ve nasyonel sosyalist sistemler liberalizm için yeryüzünden silinme tehlikesi ortaya çıkınca liberalizm ve sosyalizm bir ittifak ile bu sistemleri bastırmıştır. Bur da sosyalizm karlı çıkmıştır, çünkü liberalizmin içeriği sosyalizme kaymıştır. Bu gidişat karşısında serbest piyasa sistemine ve özel mülkiyete inancın gittikçe zayıfladığını gören liberalist yazarlar, 1947 yılında F. A. Hayek' in çağrısında Mont Pelerin topluluğu adı altında toplanmışlardır. Bunların içerisinde, Karl Poper, Michael Polanyi, Lionel Robbins gibi isimler bulunmaktaydı. Amaç benimsedikleri sosyal teorinin çağın gereklerine göre yeniden yorumlanması için neler yapılabileceğine dair araştırma yapmaktır. Bütün dünyadaki liberalistlere çağrı yapan Mont Pelerinler bu işin meyvesini 1950'lerde almaya başladılar. Liberalizminde gittikçe hızlanan bir entellektüel yenilenme ve gelişme ortaya çıktı.
1. LİBERALİZİM NEDİR ?
Kelime kavramı olarak ilk önce Avrupa kaynaklı, İspanyolcadan türetilmiş bir kelimedir. Liberty ( özgürlük ) kelimesiyle bağdaştırılabilir. Öncelerde İngiltere'de ulusal olmayan politikaları ifade etmek amacıyla kötüleyici-suçlayıcı bir anlamda kullanılmıştır. Adam Smith Ulusların Zenginliği'ndeki " liberal ihracat ve ithalat sistemi " ifadesiyle ilk kullanan yazar olmuştur. Zamanla kullanımı yaygınlaşan kavram, yüzyılın ortalarına doğru 2
siyaset sözcüğüne iyice yerleşerek " Laissez Faire Laissez Passer " ( bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler ) ifadesinin yerini almış ve düşünce özgürlüğünü, ifade hürriyetini, basın özgürlüğünü ve serbest ticareti savunanların adlandırılmasında kullanılan etiket haline gelmiştir. 20. yüzyılın önemli düşünürlerinde Hayek' e göre, iki türlü liberalizm mevcuttur. Gerçek liberalizm ve bir de liberal olmayan ama kendini gerçek liberalizme mal edenden bahsetmektedir. Ona göre liberalizm İngiltere'de ortaya çıkan " arzuya şayan " bir siyasal düzeni ifade etmektedir. Özü " kanun çerçevesinde bireysel özgürlük" olan bu düzeni, Kıta Avrupa'sında ki bir diğer gelenekten ayırmaktadır. Refah devletçi liberalizm ve sosyal devletçi "kurgucu-inşaacı rasyonalizm " bu ikinci çizgide yer alan türlerdir.
2. KLASİK LİBERALİZMİN FELSEFİ TEMELLERİ
Klasik liberalizmin biri siyasi diğeri ekonomik olmak üzere iki boyutlu bir gelişme süreci vardır. Siyasi boyutu doğal hukuk ve insan hakları teorilerinin oluşturduğunu söyleyebiliriz ve buda bize felsefi temellerinin çok eski dönemlere doğru uzandığını gösterir. Klasik liberalizmin, toplumcu değil bireyci olan; pozitif değil negatif özgürlük anlayışına dayanan; yaygın müdahaleci ve baskıcı değil, sınırlı ve sorumlu devlet isteyen; yeniden dağıtımcı sosyal adalet anlayışına karşı çıkan, adaletin en iyi şekilde piyasa ekonomisi içinde kendiliğinden gerçekleşeceğine inanan liberalizm olduğunu söyleyebiliriz. Doğal hukuk doktirininin ilk izleri eski Mısır'a Antik Yunan felsefesine ve Stoacılara kadar iner. Keza insan haklarının fikri temelleri de antik devre uzanmaktadır. A-) John Locke ve Doğal Haklar Teorisi Klasik liberalizm felsefi temellerine çok eskiden bakmak uzun süreceği için yazarımız bunu liberalizmin kurucularından biri olan Locke' un düşüncelerinden başlatmıştır. Locke, insanın vazgeçilmez tabii haklara sahip olduğunu ve siyasal düzenin amacının hürriyeti güvence altına almaktan başka bir şey olmadığını savunmuştur. Böylece Locke' un sisteminde otorite değil, hürriyet başlıca yere sahip olmuştur. Bu düşüncelere baktığımızda onun Antik Yunan düşüncesinden 17. yüzyıl Avrupa düşüncesinin tabii hukuk anlayışının
3
devamı olduğunu görmekteyiz. Stoacı felsefe, Roma hukuk düşüncesi ve Hristiyanlık dini ve felsefesi Locke' un bahsettiği tabii hukuk fikrinin temelinde yatan başlıca kaynaklarıdır Locke' un tabii durumunda insanlar, Hobbes' unkinde olduğu gibi birbirlerini " parçalama " peşinde koşan kurtlar değildir. Tabiat halinde insanlar tam bir hürriyet içinde yaşar herkes aynı hürriyet ve haklara sahip olduğu için bir eşitlik durumu söz konusudur. Locke' a göre insanlar " kadir-i mutlak " bir yapıcı, yani Tanrı tarafından yaratılıp yeryüzüne gönderilmiştir. Herkes herkesin haklarına saygı göstermelidir. Locke' un doğa halinde tasvir ettiği " topluluk " veya insanlar " uygar toplum " öncesi durumu temsil etmektedir. Locke' un doğa durumu pek kötü görünmemektedir. Hür, eşit, mutlu hayat... Öyleyse insanlar niçin doğa durumundan ayrılıp siyasal ve uygar topluma geçmeye karar verir ve bunu nasıl yaparlar ? Bu soruları Locke da kendine yöneltmiştir. Bu sorunun cevabı, insanın, her şeye rağmen, doğal halinde güvenlikten uzak olması, başkalarının saldırılarına mağruz kalma ihtimalinin bulunmasıdır. Bireyin sahip olduğu şeyleri dilediği gibi kullanamayacağı ve bunu kuralların uygulamasında düzeni sağlayacak etkin bir kurumun bulunmadığına dikkat çekiyor. Çıkış noktasında farklı görünse de sonuç olarak Hobbes kadar sert yaklaşmasa da insan insanın kurdudur ( homo homini lupus ) düşüncesinde Locke Hobbes' a benzerlik göstermiştir. En nihayetinde Locke insanın güvenliğini sağlama k adına devlete hakların korunması adına yetki verecek ve devlet sadece bu hakları korumak adına topluma bir mukavele yapacaktır. Kesinlikle bu hakları değiştiremez ve insanı bunlardan alıkoyamazdı. Locke' un mülkiyet anlayışına baktığımız zaman; ona göre mülkiyetin bazı sınırları vardır. Locke insanın kendi ihtiyacına yetecek kadar taşınır mal üzerinde mülkiyet hakkına sahip olabileceğini söylüyor, ancak aynı mallardan diğer insanların ihtiyacı için yeterli miktarda bulunmasını şart sayıyor. Birde taşınmaz mallar vardır. Yani toprak bunun sahipliği içinde ilk şart diğer insanların ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar taşınmaz malın (toprağın) bulunmasıdır. Ayrıca insanlar, en fazla, işleyebilecekleri genişlikteki toprağa sahip olmalıdır. Locke siyasal iktidarda üç kuvvetin bulunduğunu düşünür. Yasama, yürütme, federatif kuvvet dediği dış ilişkilerin yürütülmesiyle ilgili kuvvettir. Bütün bunlardan ziyade önemli olan tabii hakların vazgeçilmezliğini, her insanın emeğin ürünlerine sahip olma hakkı olduğu için siyasal otoritenin vatandaşların kanuna aykırı olmayan faaliyetlerine müdahale edemeyeceğini; siyasi yönetimin yönetilenlerin rızasına dayanması gerektiğini, iki kademeli 4
bir mukavele teorisiyle toplumun kurulmasını sağlayan anlaşmadan başka, yönetilenler arasında tabi ol ilişkilerini düzenleyen bir tabi olma anlaşması yapıldığını ve yönetenlerin bu anlaşmayı da halk tarafından kendilerine iktidar verilen bir güvenilir el ( emanetçi ) olduklarının vurgulanmasıdır. B-) David Hume ve Anti-Rasyonalist ( Evrimci Rasyonalist) Liberalizm David Hume
hem liberal siyasi ve iktisadi teoride hem de genel olarak siyaset
teorisinde oldukça ilgin. ve tartışmalı bir yere sahiptir. Özellikle Newtonun fizikteki başarılı çalışmalarından etkilenmiştir. David Hume'un bu fizik bilgisinde gördüğü kaba bir rasyonalizm değildi. Hume " sağlam ilim " olarak kabul ettiği Newtonun modeli üzerine " insan tabiatının ilmi " ni kurabileceğini düşündü. Newton, doğrudan ve yalnızca doğrulanabilir olan sebepleri aramakta ve tecrübenin kontrolünden uzak kalan her türlü varsayımdan kaçınmaktaydı. Hume, dönemindeki yaygın kanaatlerin aksine, insan aklının sınırlığını bilgi teorisinin merkezine yerleştirecek, olgular hakkında bilmek istediğimiz şeylerin ancak deneyim ve gözlem ile tespit edilebileceğini söylemektedir. Bu emprist bir yaklaşımdır. Hatta buna dayanarak rasyonalizme karşı çıkan Hume' un bizzat kendisinin bir başka tür rasyonalizm geliştirdiği söylenecektir. Klasik çağlardan beri batılı filozoflar insanlarda istek ve tutkunun akla tabi olduğunu düşünerek insanların amaç ve eylemlerinin belirlenmesinde akla üstünlük tanımaktaydı. Hume' un teorisi ise aksi yöndedir. Hume, değer yargılarının oluşturulmasının zihnin faaliyet alanının dışında olduğunu ve bunların başka bir yerden, istek ve tutkulardan kaynaklandığı kanaatindedir. Böylece, düşünür, bilgi teorisiyle uyumlu bir moral teori geliştirerek rasyonalist ve emprisist olmayan bir toplum teorisi oluşturma yolunda bir adım daha atmakta ve anti-rasyonalist liberalizm geleneğinin kurucusu olmaktadır. Hume akla bakışını ve aklın bazı alanlardaki kısmi işlevsizliğini vurguladıktan sonra insan tabiatı hakkında ortaya koyduğu bazı öncüllerin üzerine adalet ve mülkiyet teorisini kurar . Bu öncülleri: 1-) İnsanlar kendilerinin ve yakınlarının faydalarını gözetme yolunda doğal bir eğilim gösterirler.
5
2-) İnsanlar uzun vadeli çıkarlarından çok kısa vadeli çıkarlarına yönelirler. İkisinin çatışması durumunda ilkinin baskın çıkması muhtemeldir. 3-) Evrensel bir kıtlık vakıası vardır; herkesin istek ve ihtiyaçlarını bütünüyle karşılamaya yetecek kadar kaynak mevcut değildir. Ona göre bu üçüncü madde tam tersine olsaydı adalet ve adaletsizlik kavramı diye bir şey bilinmeyecekti. Ancak durum böyleyken insan önce kendini kollayacaktır. Locke gibi siyasi otoritenin güvenlik açısından gerekli olduğunu söyler. Locke birçok konuda uzak kalmayıp benzerlik göstermektedir. C-) Adam Smith ve Doğal Özgürlük Sistemi Liberalizmin isim babası denebilecek ölçüde iktisadi ve liberal iktisat açısından önemli bir yer teşkil etmektedir. " Ulusların Zenginliği " adlı eserinde yaptığı analizler halen günümüzde yararlanılan bir kaynak niteliği taşımaktadır. Smith' e göre insan tabiatında, hareket ve davranışlarında üç itici güç vardır. 1-) Kendini düşünme ve sempati. 2-) Hürriyet arzusu ve topluma adabı. 3-) Çalışma itiyadı ve mübadele eğilimi. Smith, özgürlük hakkına çok önem verir, bu yüzden sistemi " tabii özgürlük sistemi " veya " doğal süreç " olarak adlandırır. Ancak Smith de daha geniş bir haklar kavrayışı vardır. Hakları doğal haklar ve kazanılmış haklar olarak ikiye ayırır. İlkini zaten biliyoruz ikincisi olan kazanılmış haklar ise kendi içinde ikiye ayrılırlar. Bunlar fiili (real) haklar ve kişisel haklardır. Bunlarda mülkiyet hakları, bağlı haklar, vaade dayanan haklar ve özel imtiyazlardır. Kişisel haklar ise sözleşmeden doğan haklar, yarı sözleşmeden doğan haklar ve kural dışı davranışlardan doğan haklardır. Onun piyasa sistemi görüşü de kısaca şöyledir. Sisteme kesinlikle müdahale edilmemeli, her şey tam bir özgürlük içinde bırakılmalı, iş gücü ve sermayenin serbestçe hareketi engellememeli. Rekabetin önüne hiçbir şekilde sert çekilmemelidir. Ona göre devletin üç temel görevi vardır;
6
1-) Toplumu iç ve dış tehlikelerden korumak, yani polis ve ordu görevini yapmak, 2-) Adalet dağıtmak, 3-) Bazı özel işleri yapmak. D-) John Stuart Mill, Faydacılık ve Liberalizm Faydacılığın liberalizmdeki yeri oldukça tartışmalı bir konudur. Mill, 1863'te yayımlanan " Faydacılık " isimli eserinde hazzın insan eylemlerinin başlıca motivasyonunu teşkil ettiğini ve iyi düzenin en fazla mutluluğunu teşkil ettiğini ve iyi düzenin en fazla sayıda insanın en fazla mutluluğunu sağlayan düzen olduğunu belirten Benthamcı formülasyonu olduğu gibi kabul ederek işe başlar. Ancak haz anlayışı Benthamınkinden farklıdır. Bentham hazlar arasında nitelik bakımından ayrım yapmamasına, hazların niteliği değil, miktarını esas almasına karşılık, Mill hazların niteliklerine göre sınıflandırılmalarının mümkün olduğu kanaatindedir. ruhi hazların bedeni hazlara oranla daha yüksek değer taşıdığını düşünür. Klasik faydacılıkta önemli sayılabilecek değişiklikler yapmasına rağmen, Mill' in genel olarak siyasi düşünceler tarihinde, özel olarak liberal düşünceye asıl büyük katkısı Özgürlük üstüne isimli ölümsüz eserle ortaya çıkmıştır. Bu eserin, özgürlüğün insanlık tarihindeki en yetkin savunurlarından biri olduğu hemen hemen herkesin ortak kanısıdır. Mill, eylem hürriyetine zaman zaman faydaya sayısal katkısından ilgisiz bir şekilde kendi başına bir değer olarak gördüğünü belirtir. E-) Herbert Spencer ve Laissez Faire Liberalizmi Laissez faireci olmakla suçlanan iki düşünür Herbert Spencer ve Fransız fikirdaşı Frederic Bastiattır. Spencer sosyal darwinsttir ve bu yüzden eleştirilmiştir. En önemli eseri olan Social Statics' de özgürlüğün insanlar için önemini vurgular . " Eşit hürriyet kanunu " gereğince, herkesin bir diğerlerinin aynı hürriyetini çiğnememek şartıyla istediğini yapabileceğini belirtir. Devletin, hayat ve hürriyet haklarını koruma dışında bir fonksiyon üstlenmemesini, bireylerin hayatına müdahale edilmemesini ister. Spencer' a göre, yoksulları koruma gerekçesine dayandırılan bu müdahaleler zararlı sonuçlar vermekte ve bazı kişi ve grupların
7
diğerlerine göre imtiyazlı duruma getirilmesine yol açmaktadır. Bu müdahaleler, insanlar arasında işlemekte olan doğal evrim kanunlarını da bozmaktadır.
3-) KLASİK LİBERALİZMİN UNSURLARI George Sabine " liberal bir politikacının tanıtıcı özellikleri olarak şu üç maddeyi sıralamaktadır. 1-) Hükümetin sınırlandırılması, 2-) Özel teşebbüsün teşvik edilmesi, 3-) Sözleşme özgürlüğünün mümkün olan en geniş ölçüde sağlanması Aynı eserde liberal siyasal felsefenin iki aksiyomunu belirlemiştir. a-) Her türlü kollektivizme karşı olan bireycilik b-) Bir topluluk içindeki bireyler arası ilişkilerin değişmez bir şekilde ahlaki ilişkiler olması. Bir başka düşünür Andrew Belsey' e göre, liberalizm beş özellikten oluşur. 1-) Birey 2-) Seçme özgürlüğü 3-) Pazar toplumu 4-) Laissez Faire 5-) Minimal devlet Yeni literatürün önemli yazarlarından Mustafa Erdoğan'a göre ise " klasik liberalizmin günümüzdeki uzantısı olan neo-liberal düşüncenin " , hepsi mantıklı olarak birbirine bağlı beş ilkesi vardır. 1-) Bireyselliğin değeri ve insan hakları 2-) Piyasa ekonomisi 3-) Sınırlı devlet
8
4-) Hukuk devleti 5-) Liberal rasyonalizm A-) Bireycilik Kelimenin kaynağı bakımından incelendiğinde, bireyciliğin, aynen " sosyalizm " terimi gibi, Saint Simoncular ve modern sosyalizmin kurucuları tarafından yaratıldığı görülmektedir. Onlar bu deyimi, karşı oldukları rekabetçi toplumu ifade etmek için kullanmışlardır. Bu açıdan bakıldığında, sosyalizmle bireyciliğin karşıt tezler olduğu görüşünün gelenek halini aldığı ve bugün de geçerliliğini koruduğu görülmektedir. Bütün liberalistler bireyciliği savunduğu için 18 yüzyıldan bu yana bireyciliğin tarihi liberalizm tarihi bir anlamda aynı şeylerdir. Liberalizme göre, birey temel varlıktır. Bireyin varlığı sınıf, halk gibi " bütünlerin " varlıklarından daha gerçektir. B-) Özgürlük Liberalizmde en fazla kıymet verilen değer özgürlüktür. Özgürlük aynı zamanda hoşgörü, tolerans ve özel hayat gibi daha başka değerlerin ve anayasalcılık, kanun hakimiyeti gibi kurumsal yapılaşmaların kaynağıdır. 19. ve 20. yy. liberalistlerin hepsi bir özgürlük teorisini savunmaktadır. O halde klasik liberalizmin aynı zamanda bir özgürlük teorisi olduğunu söyleyebiliriz. Liberalizmin özgürlük anlayışı genellikle negatif özgürlük olarak adlandırılmaktadır. Nedir bu negatif özgürlük ? Bireyin dışarıdan gelen keyfi bir zorlama altında kalmaksızın davranabilmesi, serbestçe hareket edebilmesidir. Diğer bir deyişle insanın davranışları başkaları tarafından müdahale edilmediği sürece özgürdür. Paralel bir düşünce olarak buda bana bir kimsenin özgürlüğü başka bir kimsenin özgürlüğünü engellediği yere kadardır. C-) Kendiliğinden Doğan Düzen ve Piyasa Ekonomisi Kendiliğinden oluşan sosyal bir düzen fikri zaten bildiğimiz gibi bütün liberalistlerin savundukları sistemdir. Genellikle rasyonalist düşüncenin zıttına düşünülen ve düzenin gelenek ve tecrübeden geleceğini düşünen liberalistler. İnsanların özgürlük, hayat gibi haklarını
somutlaştırıp
uygulamaya
koyduklarında
elde
ettikleri
oluşan/oluşturulan ( çünkü birbirini etkileyen bir süreçtir ) bir süreçtir. 9
mülkiyet
ile
Piyasa ekonomisine geldiğimizde ise, onun somut bir kavram olmadığını ve sosyal ve ekonomik eylemlerin içiçe geçmiş sürecini anlamaktayız. Piyasa bir sosyal organdır. Bu piyasayı oluşturan bireyler hem üretici hem tüketicidir, ayırt edemeyiz. Kendiliğinden doğan bir düzen örneği piyasa sistemidir. İşleyişinde rekabetin çok fonksiyonel bir yeri vardır. Rekabet sosyal bir olaydır; daha yararlı üretim metodlarını daha az yararlı olanlarının yerine yerleştirir. Herhangi bir kimse veya işletmenin, belirli bir alanda bütün gücü ele geçirerek diğer insanların özgürlüğünü kısıtlamasını önler.
GENEL DEĞERLENDİRME Özellikle klasik liberalizmin ne olduğunu, nasıl oluştuğunu açıklamaya çalıştım. Liberalizmin yalnızca ekonomik ve politik bir teori olduğunu savunması bir yanılgıdır. Her iki yönüyle birlikte sosyal bir teoridir. Bir başka liberalizm yanılgısı da yalnızca belirli sınıfların veya bir sınıfın yararına işleyen, onların çıkarlarını korumaya ve egemen konumlarını meşrulaştırmaya yarayan bir teori olduğunun öne sürülmesidir. Üçüncü bir yanlış olarak, liberalizm ile demokrasi arasındaki ilişkiyi değerlendirirken, ikisi arasında suni ve zararlı bir ayrım yapılması ve demokrasinin liberalizme karşı öncelik taşıdığının öne sürülmesidir. Coşkun BİLGİÇ Bu kitapta dikkatimi çeken nokta, liberalizmin çeşitlerinin olduğunu söylemesi. Ben liberalizmin çeşitlerinin olduğunu bilmiyordum ve bu kitaptan öğrendim. Şimdiye kadar ekonomik liberalizm kavramını çok duymuştum ve liberalizmin sadece ekonomiden ibaret bir yaklaşım olarak düşünüyordum. Ancak bu kitapla birlikte liberalizmin toplumsal bir kavram olduğunu öğrendim. Öznur KOYUNCU Liberalizm özgürlük adına yazılmış bir kitaptır. Temelde liberalizmin dört esas özelliği vardır. Bireycilik, özgürlük, piyasa ekonomisi ve sınırlı devlet. Bunların arasında en önemlilerden biri piyasa ekonomisidir. Biz anlatılanlardan piyasa ekonomisini kötü bir şey 10
olarak algılarız fakat piyasa ekonomisiyle insanlar özgürleşirler. Rekabet olduğu için birden fazla üreten vardır ve tüketicilerin alternatifleri çoktur. Bu da bireyi özgür kılar, işte temel özelliklerini saydığımız bu akım liberalizmdir. Kitapta en iyi şekilde açıklanmıştır. Ayşe TOKAGÖZ 20. yy. insanların hayal edemeyeceği fikir akımlarının geliştiği bir asırdır. 19. yy.' dan itibaren liberalizm geniş halk kitlelerine hitap etmeye başlamıştır. Liberalizm temelde uygulamalı ekonomi anlamına gelir. Liberalizme dair ortaya konan görüşlerden Adam Smith ve John Locke' un fikirleri daha merkezde yer alır. Liberalizm sadece ekonomik veya politik teori değil aynı zamanda sosyal teoridir. Liberalizm sosyal bir teori olarak yalnızca bir sınıfın çıkarını korumaz. Liberalizm bütün insanlara piyasa sistemi içerinde kendi hak ve özgürlüklerini koruyarak çalışma olanağı sunar. Liberalizm farklı düşünce şekillerinden ortaya çıkmış olduğu için zengin ve güçlü temellere sahiptir. Merve ÖZTÜRK Bu kitapta refah devleti kavramı ve ona paralel gelişen politikalar yavaş yavaş popülerliğini kaybetmiştir. Çünkü liberalizm minimal devlet yada devletsiz sosyal düzenden bahsetmekteydi. Liberalizm aslında bir uygulamalı ekonomi modelidir. Zeynep Gül ATEŞ Liberalizm kitabı yazarın da kitabında ifade ettiği gibi Türkiye de akademik düzeyde yazılan ve liberalizmi en genel anlamda ele alan bir eser. eser herkese hitap edecek bir özellikte, özgürlük adına yazılmıştır. Liberalizm kavramını daha önce derslerden duymuştum fakat bu sadece ekonomik yönüydü. Bu eseri okuduktan sonra liberalizmin çok geniş bir şey olduğunu sadece ekonomik değil siyasi ve daha çok yönü olan bir sosyal teori olduğunu öğrenmiş oldum. Ayrıca liberalizm kavramının manasını, ilk ortaya çıktığı dönemi ilk kullanım alanları vs. bütün ayrıntılarıyla öğrenmiş oldu. Nurcan BOZKUŞ Yazar liberalizm kavramını kitapta olabildiğince etraflıca anlatmaya çalışmıştır. liberalizmin birçok tanımını kullanan ve hangi olayda,nerelerde mevcut olduğunu belirtmeye çalışan yazar birçok tarihi olaydan da yararlanmaya çalışmıştır. liberal olmayan insanın b ile bir an durup liberal olabileceğini düşündüren bir kitaptır ve okunması gereken bir eserdir. Aslıhan KÜSDÜL Liberalizm tek tip bir öğreti olarak kalmamıştır. Sosyalizm kendi içinde canlılık ve çeşitlilik gösterir. Fakat liberalizm tam olarak sosyalist öğreti gibi değildir. öteki siyasal fikirlerle iç içe girmiştir. hatta bazen sosyalizm, muhafazakarlık, liberalizm gibi kavramlar birbirine karışır 11
ayırt etmek güç olabilir. Buradan anlaşılacağı gibi aslında liberalizm çok yoğun bir evrim geçirip gelişmiş ve günümüze kadar gelmiştir. Selamet AYDIN Liberalizmin 20. yüzyıldaki en önemli düşünürlerinden Hayek’ e göre iki tür liberalizm mevcuttur. Başka bir deyişle, bir tarafta liberalizm (gerçek liberalizm), öbür tarafta da onun sahtesi vardır. Hayek, gerçi, “sahte” kelimesini kullanmaz ama, aynen “ekonomi” ve “sosyal” kelimelerinin anlamlarının “çarpıtılmasından”, içeriklerinin değiştirilmesinden yakındığı gibi, liberalizm kavramının da aslında liberal olmayanlarca kendilerine mal edildiğini vurgular. Maurice Cranston da liberalizmi iki ana kategoriye ayırmaktadır: Lockecu liberalizm ve etatist liberalizm. Lockecu liberalizm, genellikle liberalizmin kurucusu olarak kabul edilen J. Locke’ un teorilerinden kaynaklanır ve en güzel örneğini 1688 İngiliz Devrimi’nden beridir devam eden İngiliz siyasal sistemindeki uygulamalarda bulur. Etatist liberalizmin esin kaynağı ise J. J. Rousseau’dur. Pozitif özgürlük anlayışına dayanan, İngiliz siyasî düşünce tarihinde en güçlü ifadesini T. H. Green’ de bulan etatist liberal öğreti, özgürlügün sadece “yönetilmemek”, “müdahale edilmemek” demek olmaması gerektiğini söyler. Etatist liberal, Lockecu liberallerin yaptığı gibi devleti minimize etmek yerine, onu yeniden şekillendirmeyi tavsiye eder. Lockecu liberal özgürlüğü devletten özgürlük olarak düşünürken, etatist liberal özgürlüğü devlet aracılığıyla gerçekleştirilecek bir şey olarak görür. Hayek ve Cranston gibi liberal gelenek içinde yazmaktan ziyade liberalizmi eleştiren bir yazar olarak temayüz eden Michael Sandel’ in de liberalizmi haklara dayali liberalizm ve kendisinin de benimsediği Amerikan tarzı komüniteryen liberalizm olarak ikiye ayırdığı söylenebilir. Haklara dayalı liberalizm de kendi içinde iki türdür: Eşitlikçi liberalizm ve liberteryen liberalizmdir. Nurhayat KILINÇ
12