T.C. AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ
SOSYAL BİLİMLERİ AÇIN İmmanuel WALLERSTEİN
DANIŞMAN Öğr.Gör.Osman METİN HAZIRLAYAN Elif MAMUR 090110010 Aralık– 2011 AFYONKARAHİSAR
~1~
IMMANUEL WALLERSTEİN 28 Eylül 1930’da Amerika’nın New York kentinde dünyaya gelen Immanuel Wallerstein 1951 yılında Colombia Üniversitesi’nden mezun oldu. Aynı üniversitede1954 yılında master ve 1959 yılında doktora yaptı. Colombia’nın Sosyoloji bölümünde ve McGill Üniversitesi’nde sosyoloji okuttu. 1976’dan bu yana, New York Üniversitesi’nin Binghamton’daki bölümünde “seçkin sosyoloji profesörü” ve aynı yerdeki “Fernand Braudel Center for the Study of Economies, Historical Systems, and Civilizations” adlı enstitü müdürüdür. ESERLERİ: Tarihsel Kapitalizm, Irk Ulus Sınıf, Sistem Karşıtı Hareketler, Sosyal Bilimleri Açın, Liberalizmden Sonra, Bildiğimiz Dünyanın Sonu, Jeopolitik Ve Jeokültür, Sosyal Bilimleri Düşünmemek vs önemli eserleri vardır.
SOSYAL BİLİMLERİ AÇIN Kitap Gulbenkian Komisyonu tarafından yazılmıştır ve bu komisyona Immanuel WALLERSTEİN başkanlık etmiştir. Eserin ilk basımı Ekim 1991 yılında basılmıştır. Dokuzuncu basım ise 2011 yılında Metin yayıncılık tarafından basılmıştır. Kitabın özgün adı “Open the Social Sciences” ve kitap 104 sayfadan oluşmaktadır. Çevirisini Şirin TEKELİ yapmıştır.
~2~
İÇİNDEKİLER 1. ÖNSÖZ……………………………………………………………………….4 2. 18.YY’DAN 1945’E KADAR SOSYAL BİLİMLERİN TARİHSEL KURULUŞU…………………………………………………………………5 3. 1945’TEN GÜNÜMÜZE SOYAL BİLİMLER İÇİNDE YAPILAGELEN TARTIŞMALAR……………………………………………………………7 3.1. 3.2. 3.3.
Sosyal Bilimler Arasındaki Ayrımların Geçerliliği Mirasın Ne Kadar Yerel Görüşlü Olduğu “İki Kültür” Arasındaki Ayrımın Geçerliliği ve Gerçekliği
4. ŞİMDİ NASIL BİR SOSYAL BİLİM KURMALIYIZ?.............................9 4.1. 4.2. 4.3. 4.4.
İnsanlar ve Doğa Analitik Bir Yapı Olarak Devlet Evrensel ve Tekil Nesnellik
5. SOSYAL BİLİMLERİN YENİDEN YAPILANDIRILMASI…………..10 6. ÖNEMLİ KAVRAMLAR……………………………………………..11
~3~
ÖNSÖZ Calouste Gulbenkian Vakfı 1980’lerin ikinci yarısında kurulmuştur. Bu vakıf toplumun daha iyi bir geleceğe yönelik ortak arayışları bakımından hayati ve genel nitelikte
sorunları
ele
alarak
çözümler
arayan
çabaları
ve
düşünceleri
desteklemektedir. Bu vakıf Immanuel Wallerstein’ın ortaya attığı altı sosyal bilimci bir grupla sosyal bilimlerin bugününü ve geleceğini düşünmek üzere yürütülecek entelektüel çabayı yönlendirme önerisini olumlu karşıladı. Bu kitap Gulbenkian Komisyonu’nun sürdürdüğü çalışmaların havasını ve canlılığını çok iyi yansıtan bir kitaptır.
~4~
1. 18.yy’ dan 1945’ e Kadar Sosyal Bilimlerin Tarihsel Kuruluşu İnsanların doğaları ve manevi güçlerle olan ilişkileri, yarattıkları ve içinde yaşadıkları toplum yapıları üzerinde zihinsel çalışma yapabileceğimiz düşüncesi en az yazılı tarih kadar etkilidir. Ayrıca kuşaktan kuşağa kulaktan kulağa aktarılıp tarihin bir aşamasında yazıya geçirilmiş sözlü bilgelik vardır. Bugün sosyal bilimler dediğimiz şey bu bilgeliğin mirasçısıdır. Sosyal bilim modern dünyaya ait bir girişimdir. 17. ve 18. yy.da ki biçimiyle doğa bilimleri öncelikle gökyüzü mekaniğinin incelenmesinden yola çıkarılarak kuruldu. Sosyal filozoflar sosyal fizikten söz ediyor, Avrupalı düşünürler dünyada çok çeşitli sosyal sistemlerin var olduğunu fark etmeye başlıyordu. İşte bu çeşitlilik açıklanmaya muhtaçtı. Üniversite işte bu bağlamda 18.yy ile 19.yy da bilginin yaratıldığı başlıca kurumsal yer olarak yeniden canlandı. 19.yy.ın entelektüel tarihine her şeyden önce bilginin disiplinlere ayrılması ve meslekleşmesi, yani yeni bilgi üretmek ve bilgi üretenleri yeniden üretmek üzere devamlılık gösteren kurumsal yapıların oluşturulması süreci damgasını vurmuştur. Bunun ardında yatan varsayım, sistemli araştırmanın gerçekliğin farklı alanlarında uzmanlaştırılması gerektiği yolundaki inançtı ve gerçeklik rasyonel olarak farklı bilgi kümelerine ayrıştırıldı. Üniversitede, birbirlerinden çok farklı şekilde tanımlanan ve kimine göre birbirlerine zıt öğrenme yolları olan sanatlarda bilimler arasında süregelen gerilimin başlıca alanı haline geldi. Bu tartışmanın biraz netleşmesini Büyük Britanya ve Fransa’da Fransız Devrimiyle gündeme gelen kültürel altüst oluş dayattı. Siyasal ve sosyal dönüşüm yönündeki bakılar öylesine ivme ve meşrutiyet kazanmıştı ki artık bunları sosyal hayatın sözde doğal düzeni türünden teoriler geliştirerek önlemek mümkün değil. Tersine pek çok kişi çözümün halk egemenliğinin hızla norm haline geldiği bir dünyada, önlenemez görülen sosyal değişmeyi kuşkusuz çapını sınırlı tutma umuduyla örgütlemek ve rasyonelleştirmekten geçtiğini savunuyordu. Ama eğer sosyal değişim örgütlenecek ve rasyonelleştirilecek ise daha önce onu incelemek ve değişmeye yön veren kuralları anlamak gerekiyordu. Sonradan sosyal bilimler adını verdiğimiz çalışmaların üniversitede yeni bir sosyal düzenin istikrarlı biçimde kurulması çalışılacaksa söz konusu bilimin yarısında modern sosyal bilimin temellerini atmaya girişenler, özellikle Büyük Britanya ve Fransa oldu.
~5~
19.yy boyunca farklı disiplinler değişik epistemolojik tavırlardan oluşan bir yelpaze gibi açıldı. Yelpazenin bir ucunda önce matematik ondan sonrada deneysel doğa bilimleri yer almaktaydı. Öbür ucunda ise en başta felsefe sonrasında da başlıca sanatsal faaliyetleri inceleyen insan bilimleri yer alıyordu.19.yy boyunca sosyal bilim faaliyetlerinin sürdürüldüğü belli başlı beş yer vardı; Büyük Britanya, Almanya, Fransa, İtalya ve Amerika Birleşik Devletleri. Araştırmacıların ve üniversitelerin çoğu bu beş yerde toplanmıştır. 19.yy da ne nomotetik ne de ideografik olup daha çok tarihsel olarak oluşmuş özgül sosyal sistemlerin işleyiş kurallarını araştıran bir sosyal bilim geliştirme yolundaki önemli adımlardan birisi devlet bilimi denilen dalın oluşturulmasıdır. Bu dal iktisat tarihi, içtihat, sosyoloji ve iktisadın karışımından oluşuyordu. Bu yeni disiplin özellikle 19.yy.ın ikinci yarısında gelişme gösterdi ama sonunda gerek dışarıdan gelen saldırılara gerekirse disiplin içindeki ayak sürümelere karşı koyamayarak geriledi. 1920’lere gelindiğinde sosyal bilimler terimi devlet bilimleri teriminin yerini almıştır. İktisat bugüne yönelik ve nomotetik bir disiplin olarak üniversitelerde yerini alırken bir yandan da adı da kendi gibi yeni icat edilmiş bir disiplin olan sosyoloji doğmaktaydı. Bu ismi icat eden Comte’ a göre sosyoloji; bilimlerin kraliçesi kendi içinde bütünleşmiş ve birleşik bir sosyal bilim ve pozitivist olacaktı. Bununla birlikte uygulamada bir disiplin olarak sosyoloji daha çok 19.yy.ın ikinci yarısında sayısı çok artmış olan kentli işçi sınıfların yol açtıkları hoşnutsuzluk ve düzensizliklerle baş etmeyi amaçlayan, sosyal reform derneklerinin çalışmalarının üniversitede meydana getirdiği değişiklik ve kurumsallaşmayla gelişti. Siyaset biliminin bir disiplin olarak ortaya çıkması daha da geç bir tarihte oldu. Bu gecikmenin sebebi, disiplinin konusu oluşturan çağdaş devletin ve politikalarının nomotetik çözümlemeye elverişli olmamasında çok hukuk fakültelerinin bu alanda kurdukları tekelden vazgeçmeye direnmelerinde aranmalıdır. 19.yy da üniversitede ayrı bir disiplin haline gelen tarih, iktisat, sosyoloji ve siyaset bilimi dörtlüsü yalnız beş ülkede uygulanmakta kalmamış aynı zamanda esas olarak bu beş ülkenin sosyal gerçekliğini betimleme sorumluluğu üstlendi. Sosyal bilimlerin hiçbir asli parçası olamayan coğrafya, psikoloji ve hukuktan da bahsetmek gerekir. Coğrafya tarih gibi insanların çok eskiden beri yapa geldikleri bir uygulamaydı.19.yy esas olarak Almanya üniversitelerinde kendini yenileme yoluna girdi. 1945 öncesi dönemde konusu bakımından geçekten ve bilinçli olarak dünya
~6~
çapında bir uygulama peşinde olan tek disiplindi. Diğer bir disiplin olan psikoloji ise yeni bir bilimsel biçim kazanmak üzere felsefeden ayrılmıştır. Birçok kişinin gözünde bilimsel bakımdan meşru kazanabilecek tek psikoloji, fizyoloji hatta kimyasal psikolojiydi. Bu psikologlar sosyal bilimin ötesine gidip biyolojik bir bilim olmayı hedefliyordu. Dolayısıyla çoğu üniversitede psikoloji sosyal bilimler içinde değil doğa bilimlerinde görüldü. Hiçbir zaman tam anlamıyla ir sosyal bilim olamayan üçüncü alana hukuktur. Bunun ilk nedeni sosyal bilimlerin oluşumunda önce üniversitede hukuk fakültesinin var olması ve ders programının fakültenin birinci işlevi olan hukukçuları yetiştirme amacına yönelmesiydi. 20.yy da tarih, antropoloji v coğrafya eski evrenselci geleneklerinden ortada kalan her şeyi marjinelleştirdiler ve devlet merkezci sosyoloji, iktisat ve siyaset bilimi üçlüsü temel sosyal bilimler olarak kurumlarını sağlamlaştırdılar.
2. 1945’TEN Günümüze Sosyal Bilimler İçinde Yapılan Tartışmalar 1945’ten sonrada daha önceki yüzyıl boyunca yerli yerine oturtulmaya çalışılan sosyal bilimlerin yapısını derinden etkileyen üç gelişme oldu: •
Dünyanın siyasal yapısında meydana gelen değişmeler
•
1945’i izleyen 25 yılda dünyanın o güne kadar görülmemiş boyutta bir nüfuz ve üretim kapasitesi yaşanmasıydı.
•
İkinci gelişmenin uzantısında üniversite sisteminin dünyanın her yanında
nicel
ve
coğrafi
anlamda
olağanüstü
bir
gelişme
göstermesidir. Bu yeni sosyal gerçekliklerden her biri sosyal bilim için sorunlar yaratmaktaydı. Bu dönemde dünyada gelen değişimleri üç başlıkta inceleyeceğiz. 2.1. Sosyal Bilimler Arasındaki Ayrımların Geçerliliği İktisat, sosyoloji ve siyaset bilimi savaş sonrası dönemde kısmen doğa bilimlerinin kazandığı zaferlerin gölgesine sığınarak önemli atılımlar yaptılar ve birçok tarihçinin gözlerinin sosyal bilimlere çevrilmesinde etkili oldular. Tarih disiplininde sosyal bilimcilerden yardım almak gerekiyordu. Çünkü tarihte olamayan
~7~
ancak sosyal bilimcilerde olan bazı araçlar vardı; kantitatif yöntem, sınıf-rol beklentisi ya da statü fark gibi analitik kavramlar; sosyal değişme modelleri bu araçların ilk akla gelenlerinden bir kaçıydı. Üç geleneksel nomotetik sosyal bilim (iktisat, sosyoloji, siyaset bilimi) arasındaki örtüşmelerin artması daha a tartışma yol açtı. Burada öncülüğü sosyoloji yaptı ve gerek siyaset sosyolojisi gerekse iktisat sosyolojisi 1950’lerden itibaren disiplinin standart alt dalları arasına girdiler. Bu üç disiplinin örgütlenme yönünden doğurduğu sonuçlar vardı. Sosyal bilim bilgisini üretme faaliyetlerini sınıflandırmak üzere kullanılan isimler 1850- 1945 yılları arasında sürekli azalmış, sonunda oldukça kısa bir isim listesi üzerinde anlaşmaya ulaşmışken 1945 sonrasında eğilim tam tersi yönde oldu; her biri kendine kurumsal bir yer edinmeye çalışan birçok isim ortaya çıktı. Böylece üniversitede yeni programlar hatta yeni bölümler açıldı. 2.2. Mirasın Ne Kadar Yerel Görüşlü Olduğu Çağdaş bilginin üç ana dalı ve her birinin içinde yer aldığı kabul edilen disiplinlerin hepsi evrensellik konusundaki değişik iddialarını koruyabilmek için farklı cephelerde bitmeyen bir kavga vermişlerdir. Avrupa ve Kuzey Amerika’da 19.yy da kurulan sosyal bilimlerin Avrupa merkezci olmaları hiç de şaşırtıcı değildi. O dönemin Avrupa’sı kendini kültürel yönden üstün görüyordu ve birçok bakımdan da öyleydi. Hem siyasal hem de iktisadi olarak dünyayı fethetmişti. Bir bütün olarak alındığında 1945- 70 döneminde Avrupa ve Kuzey Amerika’da egemen olan sosyal bilim düşüncelerinin batı dışı dünyada da egemen olduğu söylenebilir. Zira bu dönem, sosyal bilim uzmanlığının batı dışı dünyaya genellikle Batılı kurumların koruyucu kanatları altında ya da onların yardımıyla yayıldığı bir dönemdir. Ve söz konusu kurumlar disiplinlerin Batı’da geliştiği şekliyle evrensel bir norm olarak kabul edilmesini beklemektedir. Sosyal iktidarı elinde bulunduranların var olan durumu, kendi yararlarına olduğu için evrenselleşmiş gibi görmeye doğal bir yatkınlıkları olmasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla evrensel doğrunun tanımı da iktidar odaklarını değişmesiyle değişmiştir. Asıl mesele neyin evrensel olduğu değil, neyin nasıl evrildiği ve evrilmenin mutlaka ilerleme demek olup olmadığıdır? 2.3. “İki Kültür” Arasındaki Ayrımın Geçerliliği Ve Gerçekliği 1945 sonrası dönemde sosyal bilimlerde daha da egemen hale gelen nomotetik epistemoloji modeli, Newtoncu kavramların bilgeliğini sosyal bilimlere taşıma derdinde olan bir modeldir. Ve doğa bilimindeki yeni gelişmeler, doğrusal olmayan
~8~
gelişmelerin
doğrusal
gelişmeye,
karmaşıklığın
basitliğe
üstünlüğü,
ölçeni
ölçülenden ayırmanın olanaksızlığını ve bazı matematikçilere göre kalitatif yorumların, doğruluğu daha da sınırlı görünen kantitatif ölçümlerden daha üstün olduğunu ortaya koymaktadır. Bu doğa bilimleri sosyal bilimler arasındaki güçlü ayrımı da sarstı. Ancak doğa bilimler ile sosyal bilimler arasındaki çelişkinin azalması bu kez eskiden insanlığı makine gibi gören anlayışın yerine doğayı etkin ve yaratıcı olarak gören anlayışı koydu.
3. Şimdi Nasıl Bir Sosyal Bilim Kurmalıyız? 1850- 1945 arası dönem sosyal bilimlerin az sayıda disipline indirgeme süreciydi. 19.yy başında sınırların yeniden çizildiği bir dönem olmuştur. Ama asıl önemli olan 21.yy başının da böyle bir dönem olup olmamasıdır. Bu konuyu dört başlık altında inceleyeceğiz. 3.1 İnsanlar Ve Doğa Burada sosyal bilimlerin yapması gereken asıl şey karmaşık toplumu ilgilendiren belli başlı sorunların analize elverişli küçük parçalara ayrılarak değil tersine insanların ve doğanın tüm karmaşıklıkları ve etkileşimleri içinde ele alınarak çözülebildiğini kavramaları gerekir. 3.2. Analitik Bir Yapı Olarak Devlet Sosyal bilimler her zaman fazlasıyla devlet merkezci oldular. Ancak gelir bölümündeki iyileştirmeler hızla artan talebin gerisine düşünce, devletin insanlara daha fazla doğal analiz birimi olduğu görüşü de ciddi bir yara aldı. “Düşüncede küresel, eylemde yerel ol!” sloganı devleti çok bilinçli olarak devre dışı bırakan bir slogandır. Ve bir reform mekanizması olarak devlete duyulan güvenin sarsıldığını ifade etmektedir. 1960’lardan bu yana gerek her disiplinin kendi içinde gerekse disiplinler arası bir düzeyde daha az devlet merkezci olma yolunda birçok çaba harcandı. 3.3 Evrensel ve Tekil Yenilenmiş, genişlememiş ve anlamlı bir evrenselcilik, çoğulcu bir evrenselcilik arayışındaki sosyal bilimler, bütün kültürleri araştırma ve eğitim kapsamına alacak yeni bir açılım yapmalıdır.
~9~
3.4. Nesnellik Nasıl nesnel olunacağına dair iki model vardır. Sosyal bilimlerin daha nomotetik olanları öznelik tehlikesini ortadan kaldırabilmek için verinin sağlamlığını arttırmaya yani ölçülebilir ve karşılaştırılabilir veriler toplamaya ağırlık vermişlerdir. Bir de sosyal bilimleri bilginin parçalanmasına karşı mücadeleye yöneltmek, aynı zamanda onları anlamlı bir nesnellik düzeyine yöneltmek olacaktır. Sosyal bilimleri daha kapsayıcı olmaya yöneltmek, daha nesnel bilgiye ulaşmayı da mümkün kılacaktır.
4. Sosyal Bilimlerin Yeniden Yapılandırılması Bu raporda üç şey gösterilmeye çalışılmıştır: 1. Bir bilgi biçimi olarak sosyal bilimin nasıl tarihsel olarak oluştuğu ve neden 18.yy sonundan 1945’e uzanan süreçte görece standart bir dizi disipline ayrıştığıdır. 2. 1945’ten bu yana dünya genelinde meydana gelen gelişmelerin bu entelektüel iş bölümüyle ilgili ne gibi sorular sorulmasına yol açtığı ve böylece bir önceki dönemde yerli yerine oturtulan örgütlenme yapısını yeniden tartışma gündemine getirdiğidir. 3. Son yıllarda tartışılan bir dizi temel entelektüel soruyu açımlayarak daha ileri gidebilmek için bize optimal görünen bir tavır belirlemektir. Bu raporun hedefinde ise; entelektüel meselelerin aydınlatılması ve sosyal bilimlerin yeniden yapılandırılması için sosyal bilim yapılarının idarecileri tarafından desteklenebilecek en az dört yol bulunduğu düşünüyorlar. 1. Üniversitelerin içinde veya onlarla iş birliği yapan v aciliyeti olan belirli temalar etrafında bir yıl süreyle çalışmak üzere bilim adamlarını bir araya getiren kurumların yaygınlaştırılması 2. Üniversite yapıları içinde geleneksel disiplin sınırları aşan, belirli entelektüel hedefleri ve belirli bir zaman dilimi için kendi fanları bulunan birleşik araştırma programlarının oluşturulması 3. Profesörleri birden çok bölüme ataması zorunluluğu getirilmesi 4. Doktora öğrencileri için birden çok alanda çalışma zorunluluğu getirilmesidir.
~ 10 ~
ÖNEMLİ KAVRAMLAR Epistemoloji: Bilginin doğası, kapsamı ne kaynağı ile ilgilenen felsefe dalıdır Kantitatif Yöntemler: Önceden hazırlanmış bir soru formuna bağlı kalınarak sayısal yorum ve genelleme yapabilen araştırma türüdür. Nomotetik: Zamandan ve durumdan bağımsız olarak, onları hesaba katmaksızın evrensel biçimde geçerli olan bir düzenlilik ifadesidir. . Rasyonellik: Akılcılık ya da usçuluk anlamında felsefi terim ve önermedir. Sosyal fizik: A.Comte tarafından ortaya atılmıştır. Comte göre sosyal fizik; düzen ve ilerlemeyi bağdaştırarak sosyal olayların çözümüne katkıda bulunacaktır. Şarkiyatçılık: Yakın ve uzak doğu ülkelerindeki toplum ve kültürleri, dilleri ve halkları incelemeyi amaç edinmiş Batı kökenli ve Batı merkez araştırmalardan oluşur.
~ 11 ~