Hazırlayan : Mehmet Ünal KİTABIN ADI : TÜRKİYE İSLAM VE SEKÜLARİZM KİTABIN YAZAR I:ŞERİF MARDİN SEKÜLERİZMKAVRAMI: Sekülerizm kavramı toplumda ahiretten ve diğer dinî, ruhanî meselelerdenziyade dünya hayatına odaklanılması yönündekihareket.Sekülerizm kavramına karşılık olarak dünyacılık sözcüğünü önermiştir. Sekülerizm, din merkezli veyahut dinî öğeleri sosyal, hukukî ve siyasî anlamda tayin edici kılan bir yaklaşımın tersine, bunları sosyal, hukukî ve siyasî kümeden ayıran bir yaklaşımı tanımlar. Çok geniş bir terim olan sekülerizm, içinde birçok farklı akım, tür ve teori barındırır. Seküler kelimesi, dünyevi olanı belirtir ve dünyanın nesnel halinin göz önünde tutulması demektir. Laiklik ve sekülerizm kavramları Türkçede sıklıkla eşanlamlı kullanılır. Laiklik, dinî kişi ve kurumların devletin işleyişine ve devlet kurumlarına müdahale etmemesi; devletin de din işlerine karışmaması anlamına gelir. Fransız sekülerizmi olarak da anılan laiklik kavramı, daha kapsamlı olan sekülerizm hareketinin bir parçasıdır. 19.YÜZYILDA OSMANLIDA KAMUSAL KİMLİK İNŞASI ÜZERİNE BAZI DEĞERLENDİRMELER Osmanlı devletinde 1839’da batı etkisindeki reform dönemi başlamasının ardından 19.yüzyılda yapısal dönüşümlere gidildi. Bu yapısal dönüşümleri iki hareket noktasından analiz edebiliriz. Birinci nokta devlet yapısında ;ekonomik siyasi ve ekonomik yapısı, ikinci nokta ise Türkçenin bir dil olarak dönüşümü somutlaştırmak istersek Türkçenin yerelleştirilmesi. Osmanlı aydınları bu ikinci noktayı Osmanlı modernitesinin temeli olarak görürler. Bu modernitenın gelişiminde matbaa, dil ,yerleşik siyaset kurumu ve reformlar yaratılmak istenen Osmanlı kamusal kimliğe göre şekillendirilmeye çalışılmıştır. Bu kamusal kimlik oluşumunda Osmanlı padişahlarına değinelim. III.SELİM; Osmanlı Devleti’nde ilk ciddî reform girişiminin yapılmaya çalışıldığı III. Selim dönemi (1789-1807), II. Mahmut ve Tanzimat’a zemin hazırlaması bakımından son derece önemlidir. III. Selim’in ıslahat çabası, ayrıca sadece askerî ıslahatların genişlemesi açısından değil, aynı zamanda çok yönlü reform girişimlerinin başlangıcı olması açısından da ayrı bir anlam taşır. III. Selim Devri’nin konumuz açısından en önemli özelliklerinden biri, Osmanlı Devleti’nde belki de ilk kez bu dönemde din-devlet ilişkilerinin gündeme gelmesi ve bir bakıma tartışılmasıdır. Gerçekten de Fransız Devrimi’nden etkilenen III. Selim devri reform çabaları, Türkiye’de din-devlet ilişkisi ve ayrılığı kavramlarının da gündeme gelip tartışılmasına zemin hazırlamıştır. III. Selim döneminde gerçekleştirilen önemli çabalardan diri de dil alanındadır. Bu dönemde yapılan çevirilerle dilde meydana gelen değişim kıvılcımları dikkat çekmektedir. III. Selim zamanında Mütercim Asım’ın Farsçadan yaptığı Burhan-ı Kâtı’ adlı lügat çevirisi, Türkçe açısından mühim bir gelişmedir. Aynı mütercim II. Mahmud’a Kâmûsu’l Muhît tercümesini takdim etmiştir. Tanpınar’a göre “Bu
tercümelerle hakikî Türkçe’ ye doğru en umulmadık bir zamanda büyük bir adım atılmıştır.” Bu tercümelerle başlayan Türkçeleştirme faaliyetlerinin, II. Mahmud döneminde Tercüme Odası olarak kurumsal bazda meyve verdiğini görmekteyiz. Belirtmek gerekir ki, Fransız Devrimi, III. Selim’in Hilafet saltanatından itibaren Türkçe’yi ve Osmanlı devlet zihniyetini etkilemiştir. Bütün bu gelişmeler Osmanlı da kamusal kimlik oluşması açısından önemli gelişmelerdir. JÖN TÜRKLERİN YABANCILAŞMASI: “DEVRİMCİ SUUR”A DAİR KISMİ BİR AÇIKLAMA ÇABASI Öncelikle Şunu ifade etmek gerekir ki; 1895-1908 yılları arasında söz konusu mücadeleyi yapmış kişilerin bugün oldukça belirsiz ve silik olmalarını bizzat fikirlerinin yalınkatlığında aramak doğru olur. Jön Türkler’ in hiçbiri derin ve ayrıntılı bir teori, özgün bir siyasi formül veya zihinlerinde devamlı uğraştıkları bir ideoloji ortaya koymamışlardır. Durum böyle olunca da Jön Türkler siyasi fikir boşluklarını iki şekilde kapatmaya çalışmışlardır. Bir taraftan o dönemde Avrupa’da tartışılan fikirlerin “popülarize” edilmiş şekillerinin etkisinde kalmışlar ve büyük teorisyenlerle halk arasında aracı rolünü oymayan ikinci derecede düşünürlerin görüşlerini kendi fikirlerine intikal ettirmişlerdir. Diğer taraftan Jön Türkler Abdülhamit devrinde ihtilalci çevrelerin dışında geliştirilmiş bazı siyasi ve sosyal dünya görüşlerini kabul etmek zorunda kalmışlardır. İşte Jön Türklerde rastladığımız Türkçülük başlangıçları buna verilebilecek en güzel örneği oluşturuyor Şerif Mardin’egöre. Siyasi fikirlerini geliştirmemiş, aydınlatamamış veya yeterince ortaya çıkaramamış olan Jön Türkler ’in fikri zaafı üzerinde durulmaya değer bir siyasi ve sosyolojik belirti niteliğini kazanmaktadır elbette. Durum böyle olunca fikri değişimde rol oynayan bazı bağımsız değişkenlerin neler olabileceğinin araştırılması önem kazanmaktadır.
19. VE 20. YÜZYILLARDA OSMANLI’DA VE TÜRKİYE’DE İSLAM Kitap içinde sekülarizm kavramının Türkiye siyasi tarihindeki gelişim aşaması bakımından en önemli gördüğüm makaledir.Osmanlı ve Türkiye de İslamin etkisinin azaldığı ve sekülerizmin zafer kazandığı dönemlerdir.Sekülerizm siyaset sahnesine çıkısını Osmanlı ve türkiye olarak iki noktada inceleyelim. Osmanlı da sekülerizmın gelişimini tanzimat dönemine dayandıracağım 20yüzyılda islam ideolojisini açıklamak içinse sekülerizmi ve sekülerizmin devlet politikasındaki değişimlerine değineceğim. Tanzimat döneminde üst düzey Osmanlı reformistlerin hükümet üzerinde kontrol kurdukları bir gerçektir.ıı.Abdülhamit gibi muhafazakâr bir padişah bile bu kurumsal etkiyi kabul etmiştir. Tanzimat döneminde dikkatimizi çeken yitirmesidir. Devlet ulema kurumundaki çalışanları değiştirmiş ve bu değiştirilen insanlar ın yerine mektebi mülkiyede eğitim görmüş kişiler getirildi. O dönemde mektebi mülkiye de seküler müfredatın ağırlıkta olduğu bir eğitim verilmekteydi. Bu yapılan çalışmalarla var olan siyasi yapı seküler bır hale getirilmek istenmiş ve bu aşama cumhuriyetin ilanına kadar kümülatif bir şekilde ilerlemiştir.
Cumhuriyet ve modern Türkiye’de sekülarizm 1923’te Türkiye cumhuriyetinin kurulmasından kısa bir süre sonra toplumsal düzensizlikleri değiştirmek için bir dizi kanun çıkarıldı. Bunlardan birisi şeriye ve evkaf vekaletlerine dair çıkarılan kanundur . Bu sayede din işleri devlet kontrolüne girmiştir. Daha sonra 1921 anayasasına açıklayıcı bir bent eklendi.”devletin dini İslam’dır”. Bu madde 1928 de kaldırıldı. Kaldırılması nasıl gerçekleşti?.1925 de çıkan şeyh Sait isyanı var olan devlet kadrolarına bu değişiklik şansını tanımıştı. Bunun sonucunda takriri sükun kanunu çıkarıldı ve buna bağlı olarak anayasa da birçok değişiklik yapıldı. Bu olaylardan sonra imam hatip liselerine kısıtlamalar geldi . Neden olarak da buradan çıkan kişilerin var olan seküler düzene bir tehdit olarak görülmesi gösterildi. Ama daha sonraları ortaya çıkan sol akımlar ve görüşler, devletin bu liseleri tekrar sayı bakımından çoğaltmasına yöneltti. İmam hatip liselerine var olan bakış ne zaman değişti derseniz; bu okullardan çıkan birisinin başbakan statüsüne yükselmesini gösteririm. Başa geçen hükümetlerin bu yapıya etkisine bakalım. Başa gelen son hükümetlerde Nakşibendi düşüncesinin yarattığı etki yüksekti Erbakan hükümeti seküler yapıya bir tehdit olarak görülüyordu. Ve yapılan darbe sonucu devrildi.
KİTAP HAKKINDA YORUM Kitap birbirine paralel olarak yazılan makalelerden oluşuyor. Kitapta Osmanlıdan günümüz Türkiye’sine kadar sekülarizmin nasıl geldiğini ve nasıl yapısal değişimlere uğradığını gösteriyor. Bir diğer belirttiği konu ise başta bulunan hükümetlerin ideolojine etkisi. Bu açıdan okunulması gereken bir kitap olarak görüyorum.