Sıradışı yollardan bisikletle Gürcistan

Page 1

1


Fotoğraflar Sony HX5V ile çekilmiştir. Tsageri – Zagari Pass etabındaki inekler arasındaki fotoğrafım Fuji makine ile Ali BABİ tarafından çekilmiştir. Kapak Dizaynı: ALİ BABİ

2


İÇİNDEKİLER

YENİ SEYAHAT GÖZDEMİZ GÜRCİSTAN

4

GÜRCİSTAN’IN SIRADIŞI YOLLARI

5

BATUM – AKHISKA

6

BATUM – DIDACHARA DIDACHARA – AKHISKA

TİFLİS – KAZBEG KUTAISI - USHGULI – MESTIA – ZUGDUDI

30 55 107

KUTAISI - TSAGERI

108

TSAGERI – ZAGARI GEÇİDİ

119

ZAGARI GEÇİDİ – MESTIA

152

MESTİA – CHALADI BUZULU

184

MESTIA – KORULDI GÖLLERİ

190

MESTIA ZUGDUDI

3

7

195


YENİ SEYAHAT GÖZDEMİZ GÜRCİSTAN Gürcistan son yıllarda Türk bisiklet severlerin, gezginlerin, daha doğru bir deyişle Türk halkının büyük çoğunluğunun en gözde yurt dışı mekânı oldu. Bunun en önemli nedeni 2011 yılı sonundan itibaren Gürcistan ile Türkiye arasında yürürlüğe giren vizesiz ve kimlikle seyahat imkânının tanınması oldu. Gürcistan’da vize almadan 90 günlük bir periyodda 30 gün geçirebiliyorsunuz. Daha uzun süre kalmak istiyorsanız o zaman vize alıp pasaportla çıkış yapmanız gerekiyor. Gürcistan’da turist vizesi ile 3 ay kalabiliyorsunuz. Doğu Karadenizli olan veya Doğu Karadeniz’e tur düzenleyen bisikletçi arkadaşlarımız tura mutlaka Batum’u da dahil ediyorlar. Bu gezilerin çoğu aynı gün içinde Batum’a giriş çıkış şeklinde oluyor. Ülkeye biraz daha fazla zaman ayıranlar turu Batum’dan Tiflis’e kadar uzatıyorlar. Gürcistan’a 2012 ve 2013 yıllarında iki kez gittim. İkinci gidişimde mümkün olduğunca daha önce geçtiğim yollardan yeniden geçmemeye gayret ettim. Bu sayıda sizlere Gürcistan’ın Türk bisikletçileri tarafından fazla bilinmeyen veya bilenler tarafından tercih edilmeyen yollarından söz edeceğim. Bu yollar doğa sever trekking gurupları tarafından da kolaylıkla gezilip görülebilecek yerlerdir. Burada anlatılan turların geniş anlatımını ve fotoğraflarını www.bisikletgezgini.blogspot.com adresinde yurt dışı turlar bölümünden takip edebilirsiniz.

4


GÜRCİSTAN’IN SIRADISI YOLLARI Konuyu fazla dağıtmadan Gürcistan’ın sıra dışı yollarının tanıtımına geçmek istiyorum. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Gürcistan’ın sıra dışı yolları elbette 5 burada yazdığım yollardan ibaret değil ama geçmediğim yolları takdir sadece edersiniz ki yeterince doğru yorumlayamam ve sizleri bilgilendiremem. Benim geçip bilgi sahibi olduğum yolları 3 başlık altında anlatacağım.

5


6

Gürcistan’a Sarp sınır kapısından girip ilerlediğinizde sizi önce Çoruh nehri karşılar. Batum girişinde yol ikiye ayrılır birisi şehre doğru devam ederken diğeri sağa doğru sapar. Bu yolu şehre girmeden transit geçecek TIR larda kullanıyor. Biraz ilerledikten sonra TIR ların yeniden sağa yönelmesi ile trafik azalır, doğa ve dinginlikle baş başa kalırsınız. Yol sınırımıza paralel devam ederek sizi Akhalkalakiye ulaştırır.


BATUMI - DIDACHARA

7 Temmuz 2013 Pazar Sabah hostelde odadaki konuşma sesleri ile uyandım. Gece uçağı kaçıran Erdal’ı karşılamak için beklediğimden oldukça geç yattığımdan gözlerimi açamıyordum. Az sonra sesler kesilince yeniden dalmışım. Oysaki turda sabahları erken kalkıp yola erken çıkarım ama bu gün bir belirsizlik içindeyim. Gidecek miyiz yoksa bekleyecek miyiz bilmiyorum. Muhtemelen kahvaltıdan sonra yola çıkıp yeniden Baratashvili Caddesindeki Ortadoks kilisesinin bakacağız. Eğer bulamazsak yavaş tempoda yola çıkacağız. Yol üzerinde Erdal’a rastlayacağımızı umuyorum. Telefonlarımızın Gürcistan’da çalışmaması kötü oldu. Tuvalet için kalkıp yatağıma geri döndüğümde karşımdaki ranzanın üst katında Erdal’ın uyuduğunu görünce gözlerime inanamadım.

7


Biraz sonra Erdal ve Hakan da kalktılar. Kahvaltımızı yaparken bir yandan da Erdal’ın maceralı yol hikayesini dinledik. Kahvaltıdan sonra toparlanıp yola çıktık. İlk işimiz telefon hattı satın almak için Beeline bürosunu bulmak oldu. Hatlarımızı alıp ailelerimizle görüştükten sonra yola çıktığımızda öğlen olmuştu. Bu gün için Didachiara yol ayrımına ulaşmayı planlamıştım ama bu saatten sonra zor görünüyor, üstelik Erdal yorgun ve uykusuz. Nereye kadar gidebilirsek kar sayacağım. Turların ilk günleri zordur. Ekibimizin şanssızlığı zor bir rota ile başlayacak olmamız. Batum’dan çıkıp dün geldiğimiz yolda birkaç km geri gittikten sonra sola Akhaltsikhe’ye dönen yola saptık. Buradan itibaren sınırımıza paralel gideceğiz. Geçen yıl Gürcistan’a giderken Hopa’dan Artvin’e doğru yönelerek iki ülke

8


arasındaki sınıra paralel gitmiştim. Bu sefer Gürcistan tarafından sınıra paralel giderek bu tarafı da görmek istiyorum. Yolda kısa bir süre pedal çevirdikten sonra trafik azaldı ve bizi Çoruh nehri karşıladı. Yolun kısa da olsa bir kısmını bundan sonra Çoruh’la yan yana sürdürdük. Çoruh Türkiye’ye doğru dönerek bizden ayrıldı ama yolumuz Çoruh’un bir koluna paralel devam etti. Yol alışkın olduğumuz diğer Gürcistan yollarından farklı değil. Bir gidiş bir gelişten oluşuyor ve emniyet şeridi yok ama araç trafiği fazla olmadığı için bisiklet sürme keyfiniz kaçmıyor. Yemyeşil bir vadide akarsuyun yanında gidiyoruz. Herkes kendi temposuna göre gidiyor. Erdal ve Hakan geride kaldılar görünmüyorlar. Yukarı doğru çıkıyoruz ama insan bunu hiç hissetmiyor. Sanki düz yolda gidiyormuşçasına pedal çeviriyorum.

9


Havanın bulutlu olması nedeniyle terlemiyorum. Bu günkü ve yarınki etabın yarısı bu şekilde devam edecek. Biz yükseldikçe bulutlarda artıyor. Diğerlerinin ne düşündüğünü bilmiyorum ama yağmur endişesi beni rahatsız ediyor. Hava cehennem gibi sıcak olsun yeter ki, yağmur ve rüzgar olmasın. Bir yandan giderken diğer yandan kamp yapılabilecek yerleri gözlüyorum. Yol boyunca pek çok müsait yer var. Arada bir sakin sessiz köylerden geçiyoruz. Evler ve yaşam o kadar sade, o kadar basit ki size düşen sadece yaşamanıza bakmanız. Bir şeyleri öğrenmek, çözmek, akılda tutmak için zaman harcamanıza gerek yok. Zamanın tümü size ait buralarda. Yolun sağ tarafındaki sapakta bulunan köprü ve kilise inşaatı ilgimi çekince yoldan ayrılıp sağa saptım. 2 guruba ayrıldık. Ben önden tek başıma gidiyorum, muhtemelen Erdal ile

10


Hakan birlikte hareket ediyorlar. Bir şey olursa telefon ile iletişime geçeceğiz ve belirli yerlerde bir araya geleceğiz. Bazen kendimi Hindistanda zannediyorum. İnekler öylesine özgürler ki.

Adiaristskali de geride kaldı.

11


Gürcistanda bu tür şarap imalathaneleri sık sık karşınıza çıkabiliyor. Şarap a çok önem veriyorlar.

Şarap evinin girişi.

12


Bu tarafın bizim Artvin yöresinden pek farkı yok.

Canavar yine formda ama viteslerde sorun var. 6. dişlide zincir atlamasının yanında 2. dişliye geçmeyip doğrudan 1 e atlıyor. Gerçi ben 3. dişlinin altını pek kullanmadığımdan pek dert etmiyorum. Hakan boş ver abi daha iyi kolay çıkarsın diyor

. Erdal ve Hakan’ın gelmesi ile yeniden yola çıktık. Biraz gittikten sonra yol kenarında gördüğüm karayemiş ağacı bizi yeniden durdurdu.

13


Biz yol kenarındaki ağaçtan karayemiş yerken fotoğraftaki Gürcü arkadaş bizi hemen ağacın arkasındaki bahçesine davet etti. Biraz Türkçe, biraz da Erdal’ın yardımı ile Rusça anlaştık. Erdal turdan önce Rusça biliyorum dediğinde pek önemsememiştim ama ileriki günlerde Rusçası bizim kurtarıcımız oldu. Önümüzdeki bütün kapıları açtı. Erdal’ın Rusçası ve benim İngilizcem sayesinde uzun tur boyunca hiç sıkıntı çekmedik. Davet üzerine ben bahçeye girdim. Hakan hala çitin dışından yemeye çalışıyor. Az sonra o da yanıma gelecek. İşi fazla abartmadan ev sahibimize teşekkür edip yeniden yola koyulduk.

14


Bu yolu seçtiğime çok memnunum doğayla baş başa bol oksijen soluyarak gidiyoruz.

15


Asfaltın kalitesinin düşmesi bile keyfimi kaçırmıyor. Zemin bisikleti oldukça zorluyor.

Nehir kollara ayrılıp güzel bir görüntü oluşturmuş.

16


Bizim tarafta Fırtına deresinin üzerindekilere benzer köprüler burada karşımıza çıkıyor. Sadece buradaki köprüler daha basit.

Bir kaç aile köprünün karşı kıyısında piknik yapıyorlar.

17


Şöyle bir eve sahip olmayı çok isterdim.

Yol çaktırmadan yavaş yavaş yükseliyor.

18


Kedaya geldik. Burasını internette gördüğüm fotoğraflardan biliyorum. Keda da yemek molası verdik.

19


Hakan susuzluğunu gidermek için bakkala bira almaya koştu. Erdal yolun üst tarafındaki haçapuri yapan kadınla sıkı bir pazarlığa girip 5 lari istediği haçapurinin fiyatını 3 lariye indirdi. Böylece Erdalın sıkı bir pazarlıkçı olduğunu da öğrenmiş olduk. 1 lariye lemonad içip adam başı 4 lariye karnımızı doyurduk. Gerçi haçapuriler istediğimiz kadar iyi pişmemişti ve burada da içtiğimiz ucuz lemonad tan beklediğimiz tadı alamamıştık. Yeniden yoldayız.

20


Şarap rotası ama ne yazık ki bizim bu rotaya ayıracak zamanımız yok.

Kedadan bir süre sonra yol bozuldu. Stablize yolda süreceğimizi biliyordum ama bu kadar erken beklemiyordum.

21


Gürcistan'a has istinat duvarı inşaatı. Bu duvarların yapım şeklini geçen yıl yaptığım turda incelemiş ve sanırım Mestia bölümünde anlatmıştım.

Bir araç geçtiğinde ortalık toza bulanıyor. İlerideki köylere sefer yapan minibüsler sık sık yanımızdan geçiyorlar.

22


Kısa bir süre sonra yol yeniden düzeldi.

Az önce yolun bozulduğu köprüye gelirken başlayan yokuş burada da devam ediyor. Buraya kadar kolay gelmiştik ama galiba beklediğim zor yollar buradan itibaren başlıyor.

23


Vadide akan nehir ve ilerideki bir köy. Bana neden batıya gitmiyorsun diyenlere en güzel cevabı bu görüntüler veriyor. Batıya da giderim elbette ama yine dağlara.

Yine bir köprü.

24


Hakan aradı, nerede olduğunu sordum. Köprüye gelmiş. Az ileride yol bozuluyor ama kısa süre sonra tekrar düzeliyor diye bilgi verdim. Erdal biraz arkasındaymış. Burada yokuş biraz sertleşti. Yol kenarında oturan ve çalışanların ısrarı karşısında durmak zorunda kaldım. Burası Gürcü Müslümanların yaşadığı bir köymüş. Aralarında Türkçe bilenler de var, özellikle fotoğrafta sol baştaki Beşir ve hemen yanımdaki Durmuş. Türk olduğumu öğrenince çok şaşırdılar. Buradan geçen hemen her milletten bisikletçiye rastladık ama ilk kez bir Türk'e rastlıyoruz dediler. Bunu ben söylemiyorum, onlar söylüyor. İlk olma gibi bir derdim de yok zaten. Önemli olan keyif alıp güzel yerler görmek. Yalnız mı gidiyorsun dediler, arkada 2 arkadaşım daha var az sonra gelecekler onlarla da tanışırsınız dedim. Erdal aradı onları beklediğimi söyledim. Hakan biraz gerideki yokuşu çıkmış

25


Erdal’ı bekliyorum dedi. Köylülerle sohbeti sürdürürken laf döndü dolaştı bu işi ne için yaptığıma, devletten veya başka bir yerden bu iş karşılığında para alıp almadığıma geldi. Ben güzellikleri görmek, sizlerle tanışmak için bu işi yapıyorum, hiç bir yerden destek almıyorum deyince çok şaşırdılar. Bu soru ile ülkemizde de sık sık karşılaşıyorum ve insanlar kendi cebimden para harcayıp bu işi yapmama bir türlü anlam veremiyorlar. Hemen solumda oturan Durmuş bu bisiklet ne kadar diye sordu. Yenisi yaklaşık 600 € dedim. Şaşırdı. Sen deli misin buna bu kadara para verip kendine eziyet ediyorsun deyip kenarda duran Lada marka kendi arabasını gösterip bu araba 200 $ bundan bir tane al atla üstüne istediğin yere hem hızlı hem de zahmetsizce git ne diye kendine eziyet ediyorsun dedi. Bu bana 2010 yılında Yeniköy’de karşılaştığımız Saim Pekel'in "Deli desem deliye benzemiyorsun ama yaptığın iş pek akıllı bir adamın yapacağı işe benzemiyor" sözlerini anımsattı. İçlerinden bir tanesi köyün gönüllü imamıymış köylülerin namaza olan ilgisizliğinden dert yanıyor. Namaz kılmayanların da biradan vazgeçip namaz kılmaya pek niyetleri yok gibi görünüyor. İmam bana namaz kılıp kılmadığımı sordu. Kılmadığımı söyleyince kızıp itiraz etti ama namaz kılmayan köylüler hemen beni savunmaya başladılar. İmam her ne şart altında olursa olsun kılmam gerektiği konusundaki ısrarını sürdürüyor. Muhabbet canımı sıkmaya başladı ama bizimkiler hala görünürde yoklar, gelseler de gitsek. Telefonum çekmediği için arkadaşları da arayamıyorum. Az sonra telefon çaldı, arayan Hakandı Orhan abi biz bir kamyona bindik yukarı gidiyoruz orada seni bekliyoruz dedi. Bu arada yanımdan arka kasası branda ile kapalı portakal rengi bir kamyonet geçti. Köylülerle vedalaşıp yola koyuldum. Yokuş başlangıca göre

26


daha sert olarak devam ediyor. Yol nehir yatağından gittikçe yükseliyor. Burada yol kenarındaki duraklarda veya bazı binalarda zaman zaman belli bir şeyi tasvir eden figürlerin yer aldığı bu şekilde mozaik kaplamalara rastlanıyor.

Erdalı arayıp nerede olduklarını sordum. Khuloya varınca kamyonetten inmişler. Konaklama noktasına doğru devam ediyorlarmış. Ekmek ve su aldınız mı diye sordum hayır unuttuk dedi. O zaman gelirken ben alırım, siz bulduğunuz ilk uygun yerde konaklayın dedim. Khulo tabelası göründü. Khulo tepede olduğundan karşınıza birden yükselen sert bir yokuş çıkıyor.

27


Khulo ya girerken önümdeki yokuş hafifleyerek devam ediyordu.

Son moladan 18 km sonra Khulonun merkezine geldim. İlk marketten ekmek ve 4,5 litre su satın aldım.

Hakan aradı yokuştan in, polis merkezini geçtikten sonra sağdaki kırmızı çatılı önünde patates çuvalları olan binanın altında dere kenarındayız, burada suda var dedi ama ben suyu almış bulundum.

28


Özlemle beklediğim yol Khulodan çıktıktan sonra başladı. Khulodan 4,5 km ileride binanın önünde Hakan beni bekliyordu. Birlikte aşağı inip kereste atölyesinin bahçesinde dere kenarına çadırlarımızı kurduk. Erdal mekan sahibi ile konuşup izin almış. Arslan Erdal be. Çeşmede yıkanıp peynir ekmekten oluşan yemeğimizi yedik. Yatmak için çadırlarımıza girdik, herkes çok yorgun ve uykusuzdu. Garmin GPS verilerinin yüklenmesi ile hazırlanan harita ve etap verileri.

29


DIDACHARA - AKHALTSIKHE

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Sabah 06:00 ekibi uyandırdım. Dışarıda sis var ve bulutların arasında olduğumuzdan hava hafif çiseliyor. Kahvaltıdan sonra çadırlarımızı toplayıp eşyalarımızı bisikletlerimize yükledik. Bu gün bizi zorlu bir tırmanış bekliyor. 2025 metre yüksekliğindeki Goderdzi geçidini aşacağız.

Artık stablize bir yolda ilerliyoruz. En azından Goderdzi geçidine kadar bu yolda gideceğiz. Umarım geçitte yol düzelir, bozuk yolda inmektense yokuş çıkmayı tercih ederim.

30


Yol dün akşam yıkandığımız dereden uzaklaşarak devam ediyordu. Derenin karşısında bulunan bir elektrik santralindeki köpek bizi görüp havlayarak koşmaya başladı. Allahtan aramızda dere var. Onun için hiç tınmıyorum ama bir ara köpeğin dereye girip suyu geçmeye çalıştığını görünce gelirse ne yaparım diye düşündüm. Yol kenarındaki taşları görünce rahatladım. Eğer suyu geçip bize ulaşırsa bu hayvanı kesinlikle taşlayıp doğduğuna pişman edeceğim. Yeter artık nedir bu köpeklerden çektiğim. 800 metre sonra Didachara yol ayrımına ulaşınca ne kadar isabetli bir konaklama planı yaptığımı anladım. Sanki daha önceden buralara gelip keşif yapmış gibiyim. Köpekten sonra bir süre daha yokuş çıkıp ardından indik ve bir benzin istasyonunun yanından geçtikten sonra bir köprüye ulaştık.

31


Yol hafif hafif çıkmaya başladı. Yokuşla birlikte aramızdaki mesafe artmaya başladı, 2 guruba ayrıldık. İlerideki dağda sisler arasındaki köyün bir kısmı görünüyordu.

Bu günkü etapta geçide kadar 3 yokuş var. İlk 25 km de 24,2 km yokuş çıkacağız. Bunlardan ilki olan ortalama % 5,5 eğimli 7 km lik yokuş başladı. Vitesimi kontrol ettiğimde arka dişlinin bu gün 1 e geçmediğini fark ettim. Dün 2 yi atlayıp 1 e geçiyordu, bu gün ise 1 geçmeyip 2 de kalıyor. Umarım 1. dişliye ihtiyacım kalmaz.

32


Yanından geçtiğim köylerde cami var. Gürcistan’ın bu bölgesinde Müslüman Gürcüler yaşıyorlar.

33


Map my ride sitesine göre en sert yokuş bu ama fazla sorun yaşamadan kolayca çıktım.

Arkamda kalan yol. Burası trafikten uzak oluşu, doğayla iç içe olması ve doğal güzellikleri ile tur bisikletçileri için gerçekten nefis bir parkur.

34


İleride eğim azalıyor bu birazda olsa nefes alabileceğimi müjdeliyor.

Yüne bir köyün yanından geçiyorum. Yol boyunca sık aralıklarla yerleşim var.

35


Buda köyün akaryakıt istasyonu. Bu istasyonu görünce dudaklarınızda adamlar nerede yaşıyorlar diye bir gülümseme belirebilir. Size şu kadarını hatırlatmak isterim ki sınırın öte yanında yani bizim tarafta bu irtifada kurulu bulunan dağ köylerinde böylesine ilkel de olsa akaryakıt istasyonu bulamazsınız. Akaryakıt almak için en yakın ilçe merkezine gitmeniz gerekir. Burada hiç olmazsa yakıtınız bitip yolda kalmazsınız.

Oldukça yükselmişim. 1. yokuş bitip 8 km lik 2. yokuşta başladı, sorunsuz olarak çıkmaya devam ediyorum.

36


Karşıdan ot yüklü kamyon geliyor. Köylüler hayvanlarının kışlık yiyeceğini temin etme derdindeler. Yağmurda bu yolu bisiklet ile çıkmakta inmekte zor olur. Aşağıdaki yola bakıp arkadaşlarımı görmeye çalışıyorum ama nafile göremiyorum. Köyde bir marketin önünde Ülker Golf ün dondurma dolabı vardı. Bir ara dondurma yemeyi düşünüp sonra vazgeçtim. İlerleyen kilometrelerde yokuş nedeniyle hararet basıp kan şekerim düşünce bu kararımdan çok pişmanlık duydum.

37


38


39


Yokuş yetmiyormuş gibi birde burada işin içine ıslak zemin girdi.

Islak zemine rağmen 2. yokuşta sorunsuz devam ediyor.

40


Döne döne yükseliyor yol.

İyi ki yağmur yok yoksa burada işimiz işti. Yokuş devam ediyor.

41


Bir köyün yanından geçiyordum. Demin önünden geçtiğim bakkaldan dondurma ve bisküvi almadığıma pişman olduğumdan bakkal bulabilirsem ilk iş olarak bisküvi alacağım. 2. yokuş bitti. Önümdeki 7,5 km lik son yokuş köy çıkışında hemen başlıyor.

Market kapalı olduğundan bir şey alamadan yola devam ettim. Yokuşla birlikte zemin daha da kötüleşti.

İleride bir telesiyej tesisi görünüyor. Benim bildiğim Gürcistanda Gudauri, Bakuriani ve Mestiadaki kayak merkezlerinin dışında burada da bir kayak merkezi var. Oysa bizim tarafta bu bölgede hiç kayak tesisi yok. Sonunda yolun

42


kenarında %10 eğim tabelası göründü. Ben böyle % 10 görmedim. Bütün deliklerimi açtığım halde siboplar egzost gazını boşaltıp taze hava almaya yetmiyor ki yanma gerçekleşip enerji açığa çıksın. Bu nasıl bir eğimdir bu böyle. Zemindeki taşlar ve bozukluklar adet eğimi daha da arttırıp çıkışı zorlaştırıyor. Enerjim bitti, bisikletin üzerinde güçlükle durabiliyorum. Önümde az bir yokuş kaldı ama bende hal kalmadı. Sonunda bisikleti kenara atıp yemek yemeğe karar verdim. O bakkaldan bisküvi alsaydım şimdi burasını birkaç bisküvi ile atlatabilirdim. Yolun kenarındaki tepeye çıkıp balık konservesi ve ekmekle karnımı doyurdum ve ardından yine yola devam ettim, neredeyse teleferik tellerine değeceğim. Acaba teke zortlatması böyle bir yokuştan mı çıktı. İnsan yokuşu çıkıp geriye dönüp baktığında vay canına bu yokuşları ben mi çıktım diye şaşırıyor.

43


İnsan geriye dönüp baktığında bu yokuşu ben

44


mi çıktım deyip yaptığına inanamıyor

45


Bir süre sonra neyse ki eğim biraz azalıp makul ölçülere geldi. Yayla evlerinin yanından geçerken beni görüp yola çıkan bu çocuğun yanında durdum. Sevimli Gürcü çocuğu ile dil olarak anlaşamasak ta gözlerimiz ve duygularımızla anlaştık.

Küçük Gürcü çocuğu arkamda bırakıp devam ettim. Geçide az bir yolum kaldı.

46


Muhteşem bir manzara var.

Ve nihayet başardım, sonunda zirvedeyim. Bundan sonra gün boyu ineceğim.

47


Acaba haçapuri bulabilir miyim diye araştırmaya başladım.

Bakkala girdim ama haçapuri yok. Burada bu tür kağıtlı şeker satışı çok yaygın.

Dışarı çıktığımda tanıdık bir sesle irkildim birde baktım ki Erdal ve Hakan karşımdalar. Nereden çıktınız siz diyerek şaşırdım.

48


Bu seferde bizimkiler bir tomruk kamyonuna binip gelmişler.

Burası Goderdzi geçidinin işaret levhası. 2025 metre yükseklikteyiz.

Bisikletlerimizi durağa yasladık. Bir karpuz alıp yemeye karar verdik

49


Yeniden yola çıktık. Bundan sonra ineceğiz.

50


51


Zarzma kilisesine giden yol sapağına geldik. Burası programımızda vardı. Önümdeki Hakan'a seslendim ama girmek istemediğini söyleyip devam etti. Kısa fakat dik çıkışa doğru bisikletimi sürdüm ama mıcır üzerinde ilerleyemeyip durmak zorunda kaldım. Bisikleti iterek güçlükle yola ulaştım ama mıcır devam ediyordu ve 1 km ilerideki kiliseye bisikleti iterek gitmek hiçte kolay değildi. Bisikleti emanet edebileceğim kimse de yoktu. Bende vazgeçip Hakanın peşinden devam ettim.

52


Bu sapaktan hemen sonra bizim gittiğimiz yolda mıcır yola dönüştü. Bisikletle zorlukla ilerliyordum.

Sonunda mıcır bitti. Yolu düşmeden tamamladık. Eğer bu yolu çıkıyor olsaydık muhtemelen bisikleti itmek zorunda kalacaktık. Artık zorlu yollar geride kalmıştı, yolu takip ederek Akhalkalakiye ulaştık.

53


Bu günkü etabın GPS verileri.

54


Tiflis Stepstaminda arasındaki yol Sovyetler Birliği zamanında Sovyetler ile Gürcistan arasında askeri mühimmatın taşındığı yol olduğundan askeri yol olarak adlandırılıyor. Bu yol Rusya’nın Vladikavkaz şehrinden başlayor ve şu anda Gürcistan ile Rusya arasındaki bağlantıyı sağlayan iki ülke arasındaki açık tek sınır kapısı. Yol Rusya sınırına 17 km uzaklıktaki Steptstamindadan geçtiği için önem kazanıyor. Stepstaminda eteklerinde yer aldığı 5033 metrelik Kazbeg dağı ve kasabaya hakim bir tepede yer alan Gergeritrinity kilisesi ile turistlerin ilgisini çekiyor.

55


56


57


TIBILISI - STEPSTAMINDA

Freedom Square metro istasyonundan bir görüntü. Bu bölümde sizlere Tiflisle Stepstaminda arasındaki yolu tanıtacağım. Stepstaminda’nın bilinen yaygın adı Kazbeg. Kasabadan geçen yol geçmişte Sovyetlerin askeri sevkiyatlarında kullanıldığından military road diye adlandırıyor. Sovyetlerin dağılmasından sonra yol artık askeri amaçla kullanılmasa da Rusya ile Gürcistan arasında açık olan tek sınır kapısından geçtiğinden hala oldukça popüler. Yolda TIR ların da yer aldığı yoğun bir araç trafiği var. Kazbeği ye minibüs ile gitmek için

58

minibüslerin kalktığı Didubedeki otogara gitmeniz gerekiyor. Şehirden otogara ulaşmanın en kolay yolu metroyu kullanmak. Metro vagonları şu anda bizde kullanılanlara göre oldukça eski ama araçların modernliğini yargılarken Tifliste metro varken biz neredeydik ona bakmamız gerekiyor. Onlar şehrin altını ulaşım için kullanırlarken bizde yer altı ulaşım aracı olarak sadece Karaköy ile İstiklal Caddesini birbirine bağlayan tünel vardı. Araçlar eski ama klimaları hala çalışıyor.


Neyse ben yeniden konuya döneyim Didubede metrodan indikten sonra otogara girdiğinizde burnunuzun dikine yürüyüp birinci meydanı geçip ikinci meydana geldiğinizde minibüs karşınızda hafif sol çaprazda duruyor. Buradan Kazbege olan 150 km lik yolculuk 2 saat sürüyor ve ulaşım ücreti 10 lari. Geçen yıl Ali ile Tiflise geldiğimizde bu yol programımızda olmasına rağmen

Mestia yolculuğunu tehlikeye atmamak için minibüs ile gitmiştik. Yol dağları ile, yeşil örtüsü ile, yokuşları ile harikaydı. Stepstamindanın üzerindeki tepede bulunan Gergetrinity manastırına yürüyüp tepeden kasabayı ve etrafındaki dağların enfes manzarasını seyretmiştik. Bu bölümde sizlere bisiklet ile geçtiğim bu enfes yolu geçen yıl ve bu yıl çektiğim fotoğrafların eşliğinde sizlere tanıtmak istiyorum.

18 Temmuz 2013 Perşembe Geçen yıl Ali ile birlikte minibüs ile Kazbegi’ye gittiğimden yolun durumunu biliyorum. Yol Tiflis’ten itibaren sürekli yükselmesine rağmen Pasanauriye hatta daha da ilerisine kadar fazla rahatsız edici yokuşlar yoktu. O zaman minibüsün mola verdiği bir yerde Aliye eğer devamı da böyleyse bu yolu 1 günde geçerim demiştim ama mola sonrası başlayan yokuşu ve devamındaki bozuk yolu görünce bu iş çok kolay değil diye fikrimi değiştirmiştim. Bu gün bu yolu geçip geçemeyeceği mi çok merak ediyorum. Eşyalarımı dışarı taşırken Erdal minibüs ile gitmek için metro istasyonuna doğru

59


yola çıktı. Az sonra bende bisikletimle eşyalarımı dışarı çıkarıp hazırlandım. Saat 06:10 da pedalları çevirmeye başladım. Hava bulutlu ve rüzgarlı. Havanın bulutlu olması işime geliyor sabah sabah fazla terlemeyeceğim. Dün hava öğleden sonra açmıştı, belki bu günde öyle olur. Rüzgar ise 10:00 dan itibaren hafifleyecek. Gündüz yoğun trafikten karşıdan karşıya geçmenin mümkün olmadığı Rustaveli Caddesi bomboştu, in cin top oynuyordu. Yola yeni çıktığımdan ısınma modunda pedal çevirirken bir süre sonra yaşlı bir bisikletli ile karşılaştım Adam önde ben arkada yola devam ettik. Ana yola çıkınca hızımı arttırıp boş yolda pedallara bastım. Yolda sabah antrenmanına çıkan bisikletliler de vardı. Karşıdan esen rüzgar beni zorluyordu, düz yolda gitmeme rağmen 19 km yi geçemiyordum. Hızlanmak istiyorum ama mümkün değil. Bu düşüncelerle yoluma devam edip şehirden çıktım. Gürcistandaki tek çok şeritli otoyol şu anda üzerinde yol aldığım Tiflisten Goriye kadar giden bu yoldur. Rüzgar beni epey hırpaladı. Az sonra Kazbegi yoluna sapınca etkisinin azalacağını umuyorum. Geçen yıl misafir ettiğim İspanyol bisikletçi Angel yağmurlu bir günde gelmişti, yağmur çok kötü hiç sevmiyorum dediğimde yağmurdan da kötüsü karşıdan esen rüzgar demişti. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz? 2 seçeneğiniz olsa yağmurlu bir havada mı bisiklet sürmek istersiniz yoksa şiddetli rüzgara karşı mı? Benim tercihim elbette yağmurda sürmek olur. Seçeneği üçe çıkarıp hem yağmur hem de rüzgara karşı olanı eklersek bu seçenek tadından yenmez. Sonunda sapak göründü. Tabelada görünen Gudauri Gürcistan’ın çok bilinen kayak merkezi. Bunun dışında benim bildiğim Bakuranide, turun başlangıcında geçtiğimiz Goderdzi de ve geçen yıl geçtiğimiz Mestiada da kayak merkezleri var. Bu yöreye gidecek minibüslerin ön camlarında da Kazbegi diye yazıyor. Sakın ola ki kendi başınıza gidecekseniz yolda Kazbegi tabelası aramayın. Ben

60


yazı boyunca buradan Kazbegi diye söz etmeye devam edeceğim.

Kavşaktan sapıp Kazbegi yoluna girdim. Freedom Square (Özgürlük Meydanı) den beri 27 km gelmişim. Tabelada önümüzdeki ilk büyük yerleşim olan Pasanauriye 60 km, Gudauri ye 94 km, Stepantsminda ya 124 km, Vladikavkaz a 160 km olduğu yazıyor. Turu planlarken ilk gün Pasanauri de konaklamayı düşünmüştüm. Bu gün orayı geçeceğim kesin çünkü şimdiden 60 km yolum kaldı. Yine de ilk hedef olarak Pasanauri yi aldım. Buradan 34 km ilerideki Gudauriye ulaşabileceğimi umuyorum. Pasanauriden sonra Gudauriye çok dik bir çıkışla ulaşıla bilindiğini geçen yıldan biliyorum. Geçen yıl Gudauriden sonra yolun sonunda seyir terası gibi bir yer vardı orada kalabilirim. Stepstaminda ise son hedefim. Buraya varıp varamayacağım Gudauride belli olacak. Yol güzel, rüzgar da biraz hafifledi. Güneşte yok serin serin gidiyorum. Altimetreme göre Tiflis’te sabah 430 metre yükseklikte yola başlayıp sapağa kadar bazen biraz yükselmeme rağmen aynı seviyede geldim. Sapaktan itibaren yüksekliğim sürekli artıyor yani yokuş başladı ama zorlanmıyorum. Sapaktan 3 km sonra bir köyden geçerken yol kenarında oturan sahibinin yanında yatan kahverengi güzel bir köpek beni görünce aniden kalkıp havlayarak bana hamle yaptı. Hemen durdum ama köpek havlamaya devam ediyordu. Sahibi ayağa kalkıp köpeğe bağırdı ve köpekle benim arama girdi. Sakinleşip yattığı yere doğru yönelen köpek birden fikir (köpeğin fikri olamayacağını düşünenler yerine davranış kelimesini koyabilirler) değiştirip yeniden havlayarak bisikletimin önüne geçti. Ben bu sırada sakin bir şekilde köpeğin sahibinin

61


kontrolü altına girmesini bekliyordum. Sahibi yine köpeğe bağırınca köpek yola çıkıp sol tarafıma geçti ve havlamaya arada bir bana doğru hamle yapmaya devam etti. O arada köpek bir ara yolda bir adım geriye gitti ve işte ne olduysa o anda oldu. Karşıdan gelip önündeki aracı sollayan bir araba köpeği önüne katıp kavis çizerek yolun kenarına doğru sürüklemeye başladı. Duran araçtan inen sürücü ve köpeğin sahibi arabanın önüne doğru koşmaya başladılar. Köpek öldü mü ölmedi mi bilmiyorum ama bildiğim tek şey köpek sağ kaldıysa bile dönüşümde beni tehdit edemeyeceğiydi. Köpeğin cezasını bulması nedeniyle mutlu yoluma devam ettim. Hayvan sever dostlar kusuruma bakmasınlar bende hayvanları ve bu arada köpekleri seviyorum. Yol kenarında beni gördüğünde meraklı gözlerle bakanları, bakıp sonra yeniden başını öne eğip yeri koklamaya devam edenleri, beni görünce ürküp yol kenarındaki otların arasına kaçanları, görmezden gelip umursamaz bir şekilde davrananları, hatta bir iki havlayıp ısrarını sürdürmeyenleri seviyorum. Siz hiç ayakta tutmakta bile zorlandığınız, yere yatırdığınızda ayağa kaldırana kadar akla karayı seçtiğiniz yüklü ağır bisikletle giderken tehdit edilip durduruldunuz, bu bisikletten inmek zorunda kaldınız mı? İnerken ayağınızı kadrodan kurtaramayıp düştünüz mü? Yokuş yukarı çıkarken saldırıya uğrayıp son gücünüzü de kaçmak için kullanıp beceremeyince nefes nefese durmak zorunda kaldınız mı? Kusura bakmayın ama hayvanın hakları varda insan olarak benim haklarım, özgürlüklerim yok mu? Hayvanı seviyorsanız sahiplenin ve kontrolünüz altında yetiştirin. Bu düşünceler ile ilerlerken 3 km sonra yol kenarında bahçelerinden topladıkları nektarinleri, şeftalileri, elmaları, domatesleri satmak için tezgah açan köylülerin önünden geçiyordum. Koluna taktığı sepetin içindeki nektarinleri tezgahına götüren bir bey beni görünce

62


sepetinden aldığı yaprağı üzerinde bir nektarini gülümseyerek bana uzattı. Bütün stresim bir anda gitti. Teşekkür edip aldığım meyveyi gün içinde yemek üzere gidon çantama koyup yoluma devam ettim. Bu gün akşama kadar Kazbegiye ulaşıp ulaşamayacağımı bilmiyorum, aslında başarıp başaramamak hiç önemli değil önemli olan cesaret edip denemem, yapabileceğime inanmam, kendime güvenmem. İnceden bir yağmur başladı. Yerler belli belirsiz ıslandı. İstifimi bozmadan pedal çevirmeye devam ettim. Yağmurun hızlanmamasını umuyorum. Hızlanırsa bu deneme yatar. Yağmurluğu giymeyi ise şimdilik düşünmüyorum. Yola çıktıktan 46 km sonra Erdalın bindiği minibüs beni yakaladı. Erdal camdan başını uzatıp Gudauri ye gittiğini oradan bisiklet ile devam edeceğini söyledi. Araba uzaklaşıp gitti. Erdal’ın bisikleti minibüsün tavanındaki bagaja konmuştu. Erdal 6-7 km kadar yokuş çıktıktan sonra iniş yaparak toplamda 30 km yol kat edip Kazbegiye ulaşacak.

Fotoğraf çekmek için çantamı açtığımda nektarin tüm güzelliği ile adeta bana gülümsüyordu.

63


Yol kenarında betondan bir anıt vardı. Anıtın her bir yüzünde asker figürleri ve askerlerin üzerinden yükselen mızraklar görünüyor. Önce anıtın altındaki kapıdan girip yukarı çıkılıyor mu bakmayı düşündüm ama sonra ama sonra zaman kaybetmemek için vazgeçtim. Geçen yıl yanından geçerken hayran kaldığım baraj gölü göründü. Bu arada atıştıran yağmurda durdu. Baraj gölü ile birlikte yol yükselmeye başladı. Artvin barajının yanından geçerken de yol bu şekilde yükseliyordu. Bu fotoğrafı çektikten sonra baraj gölünün giriş kapısından 2 köpek havlayarak bana doğru koşmaya başladılar. Hemen bisikletime binip yokuşa rağmen pedallara gücüm yettiğince basıp ellerinden kurtuldum. Böylece aynı gün içindeki 3. saldırıyı da savuşturmuş oldum.

64


Manzara çok güzel ve bu güzel manzarada çıkmaya devam ediyorum. Bir yanım durma devam et geç kalacaksın diyor. Diğer yanım bu güzellikleri görüntülemeden mi gideceksin diyor. Durup fotoğraf çekmeden yapamıyorum. Benimde aynı durumda olan Ermenistan plakalı pahalı lüks araba ile seyahat eden iki kişi daha var. Yanımdan geçip az ileride durup fotoğraf çekiyorlar, bu anda ben onları geçiyorum. Sonra onlar beni yeniden geçip durup fotoğraf çekiyorlar.

65


Sonunda yokuş bitti ve güzel bir inişle Ananuriye geldim. Yol kenarındaki bu manastır ve kaleyi geçen yıldan hatırlıyorum. Bu manzara önünde bisikletimi görüntülemesem olmazdı. Görüldüğü gibi yüklerimin dışında Erivandan beri taşıdığım su bidonum yine sol yanda sallanıyor. Bu yolda su sıkıntısı yok ama yoldan para verip aldığım suyu dökmeye kıyamadığımdan taşıyorum. Arkaya bağlı poşetlerin birisinde ekmek, haşlanmış yumurta, peynir ve şeftali var. Bunlar yolda öğle yemeği yiyeceğim zaman kolayca ulaşabilmem için açıkta duruyor. Diğer poşette ise dün Smart marketten aldığım gofret var. Yolda şekerim düşerse bu gofretlerden yiyeceğim.

66


Burası çok güzel insanın gidesi gelmiyor.

Manastırın önünde hatıra fotoğrafı çektirmek için kısa süreli mola verdikten sonra yola devam ettim. Zamanı iyi kullanmam gerekiyor.

67


Yol kenarındaki tabela burasının Siyah ve Beyaz Aragvi nehirlerinin birleşme noktası olduğunu belirtiyor.

Rahat bir şekilde gidiyorum. Şimdilik bir problem yok, her şey yolunda. Şimdiye kadar henüz fotoğraf çekimleri dışında mola vermedim. Pasanauriye geldiğimde yola çıktığımdan beri 87 km kat etmişim. Kazbegiye ise 64 km yolum vardı. Saat daha 10:40 ve bu şartlar altında her ne kadar önümde 22 km uzunluğunda dik bir yokuş olsa da Kazbegiye ulaşamamam için bir neden yok. Hemen kafamdan bir hesap yapıp Kazbegiye tahmini ulaşma zamanımı 18:00 - 18:30 olarak belirledim. Yol kenarında bir çift geyik heykelinin önünde yanında yağmurdan korunabilmek için üzerine naylon örttüğü güneş şemsiyesinin yanında tezgahını açan bir kadın ünlü Kafkas kalpağı ve çeşitli hediyelik eşyalar ile fındıklı sucuk satabilmek için müşteri bekliyor. Burada meyve sucuklarının içine ceviz yerine fındık koyuyorlar. Biraz daha kalın ve daha pahalı olanların içinde belki ceviz olabilir ama biz hiç onlardan almadık. Tifliste 1 lariye satılan fındıklı sucuklar yol kenarlarında 2 lariye satılıyor, kalınlar için 3 lari isteniyor. Hava alışveriş için pek müsait değil. Yağmur ha yağdı ha yağacak. Güneşli bir hava olsa insanların alışverişe daha istekli olacaklarını düşünüyorum. Geyik heykeli herhalde bu dağlarda yaşayan geyikleri simgeliyor.

68


Az ileride tüp doldurulduğunu görünce hemen oraya yöneldim. Batum’dan Didachara ya giderken bir köyde yol kenarındaki tankerin deposuna bağlı hortuma irtibatlandırdıkları tüpleri doldurduklarını görmüştüm. Burada yakından görme fırsatını kaçırmak istemiyorum. Bir hortumun ucuna hortumu tüpün vanasına kilitleyebilmek için özel bir aparat takmışlar. Aparatı tüpün vanasına kilitleyip doldurma işlemini gerçekleştiriyorlar. Gürcistan’da kırsal kesimde tüp dolumu bu şekilde gerçekleştiriliyor. Pasanauriden geçerken bir cenaze kortejine rastladım. Kotejin en önünde giden cenaze arabasının arkasına oturan bir adam yanındaki buketten aldığı uzun saplı gül ve zambakları aralıklı olarak yola serpiyor. Arkasında kucaklarında birer demet çiçek taşıyan 2 kadın da buketten çıkardıkları uzun saplı gül ve zambakları yola atıyorlar. Bu iki kadının ardındaki 4 kişi tabutun kapağını bel hizalarında taşıyorlar. Bunların arkasındaki 4 kişi ise kapağı açık

69


tabutu omuzlarının üzerinde taşıyorlar. Cenazeye güzel bir elbise giydirilmiş yüzü açık yukarı bakıyor. Cenaze 65 yaşın üstünde bir kadına ait. Cenazenin arkasından ise saf tutan cemaat başları önde yürüyorlar. Safın yan tarafından giden bir araba da arkadan gelen araçların cenazenin yanından geçmesine engel oluyor. Pasanauride durmadan yoluma devam ettim. Yol bir nehrin yanından gidiyor. Yağmur yeniden başladı ama şiddetli değil henüz yağmurluk giymeye gerek yok. Gürcüler 3. Boğaziçi köprüsünü yapmışlar bile, üstelik hiç ağaç kesmeden doğayı tahrip etmeden. İlerisi de bulutlu herhalde yağmur Kazbegiye kadar devam edecek. Yolun solunda yaşlı bir adam sırtladığı kütüğü % 20 ye yakın eğimde bir zeminde yukarı taşıyor. Şair Naime özeren'in dediği gibi yaşamak zor zanaat vesselam. Tıpkı o şiirde eğilmeyi çıkaracaksın sözlüğünden dendiği gibi dimdik taşıyor sırtındaki kütüğü. Ne kadar güzel ve anlamlı şiirdir üstelik günümüze de çok uygun.

70


Erdal arayıp durumu ve yol hakkında bilgi veriyor. Yol hala tatlı bir eğimle yükseliyor. Yokuşun başlamasına az kaldı.

Yolun kenarında daha önce internette gördüğüm doğal mineral su çeşmesi. Şu suyun tadına bakmak istiyorum. Su fokurdayarak akıyor. Ağzımı yaklaştırdığımda su kesildi ve ardından yeniden geldi. Bu arada kesilme anında çeşmeden çıkan gaz ağzıma doldu. Suyun tadı hiç hoşuma gitmedi hem kükürt kokusu var, hem de acayip bir şey. Bizim para ile alıp içtiğimiz maden sularına benzemiyor. Belki de bizim içtiklerimizi filtreden geçirip tatlandırıyorlardır. Birkaç tane gofret yiyip su içtim ve yola devam ettim. Yol kenarındaki bir çakıl kırma işletmesinden bir köpek havlayarak koşmaya başladı. Yol biraz yukarıda olduğundan köpeği önemsemedim ama köpek yola çıkıp peşime düştü. Kaçmak istedim ama kaçamadım. Yolun diğer tarafına

71


geçtim peşimi bırakmadı. Sonunda inip yürümek zorunda kaldım. Ben inince köpek peşimi bırakıp arkasını döndü ve yol kenarındaki reflektörlü çubuğa arka ayaklarından birini kaldırıp idrarını yaptı. Yani burası benden sorulur dedi. Bisikletime binip yola devam ettim. Yokuşun başlangıcı göründü ve nihayet beklenen yokuşu çıkmaya başladım. Geçen yıl minibüsle gelirken mola verdiğimiz yerde yemek molası verdim. Buraya kadar 98 km pedal çevirmişim. Bu benim ilk ciddi molam. Yağmur biraz daha hızlandı ama yokuş bitene kadar yağmurluğumu giymemeye kararlıyım. Erdal yine arayıp Stepstaminda manastırına çıkmaya başladığını beni burada bekleyeceğini söyledi. Zaten benim planımda da orada konaklamak gece parlak yıldızlar ile saman yolunu seyretmek ve fotoğraf çekmek vardı. Erdal’ın çıkması yine benim elimi rahatlatacak. Uygun bir yeri seçip çadırını kurar ben gittiğimde nereye kurayım diye düz yer aramam. Karşımdaki bu harika manzara olduğu halde gofretimi çıkarıp yemeye başladım. Yanımdaki yumurta ve peynirle uğraşıp zaman kaybetmek istemiyorum.

72


Gofretlerin üzerine bir de şeftali yiyip su içtim. Suyumu doldurup yola devam ettim.

Bu fotoğrafı geçen yıl çekmiştim onun için bu yıl bir daha çekmedim. Kapkara olmuş tencerede ne kaynadığını çok merak ediyorum. Tencere bu gidişimde de kaynamaya devam ediyordu. Yaklaşık yarım saatlik molanın ardından yeniden yola çıktım.

73


Artık ciddi ciddi çıkıyorum. Geçen yıl buradan sonraki döne döne çıkan yokuşu görünce bu yolun 1 günde geçilebileceği fikrimi değiştirmiştim. Ne yapacağımı doğrusu çok merak ediyorum. Buradan itibaren yol s çizerek kademe kademe yükseliyor. Az önce geçtiğim yol altımda kaldı. Yol aslında dönüş noktalarında zorluyor. Döndükten sonra eğim fazla değil, kolay gidiliyor. Yani demem o ki aşağıdan yolu gördüğünüzde moraliniz bozulmasın. Bu tür yollarda yolun zorluğu konusunda karar vermeden önce yolu karşınıza alana kadar bekleyin. Eğime yandan baktığınızda veya uzaktan karşınızdaki yokuşu gördüğünüzde duvar görmüş gibi oluyorsunuz. En sağlıklı fikir yokuşa başladığınız anda yolu karşınıza aldığınız anda oluşuyor. Bisikletimle birlikte gökyüzüne doğru gittikçe yükseliyoruz.

74


Gördüğünüz gibi yokuş yandan göründüğü kadar sert değil.

Gudaurinin girişine geldim ama yokuş bitmiş değil.

75


Gudauriye geldiğime göre bu işi bu gün bitireceğim artık bundan sonra bir mucize engelleyebilir beni.

Kayak merkezindeki oteller göründü. Yolda sol tarafta Wissoil benzin istasyonu ve bu istasyonların yanında açılan Smart markette vardı. Burada bedava wi-fi olmasına rağmen soğuyup üşümemek ve zaman kaybetmemek için durmadım. Yukarıda bulutlar daha yoğun. Görünüşe göre yağmurdan kurtulma umudum yok. Gudauriden çıkmak üzereydim ki yolun sağındaki bir evin önünde duran koca bir köpek havlayarak koşmaya başladı. Aynı anda bahçedeki 2 köpekte ayağa kalkıp ön patilerini duvara dayayıp çılgın gibi havlamaya başladılar. Ben pedallara daha hızlı basmaya başladım ama kaçmam mümkün değil zaten yokuş çıkıyorum.

76


Bu arada evden dışarı çıkan adam köpeklere bağırmaya başladı ama ne bahçedekiler nede dışarıdaki adamı hiç umursamıyorlar. Köpekten kurtulmak için yolun soluna geçtim ama mümkün değil hayvan çıldırmış gibi peşimden koşuyor. Sonunda durup bisikletten indim. Yürümeye başladım. Köpek durup peşimi bıraktı. Biraz yürüyüp köpekten uzaklaştıktan sonra yeniden bisiklete bindim ama köpek yeniden peşimden koşmaya başladı. Bende hızlanıp kurtulmaya çalışıyorum. Umudum köpeğin belirlediği alanın dışına çıkmak ama köpeğin belirlediği alan sınırsız gibi görünüyor. Benim köpekle mücadelem sürerken arkamdan gelen jipin sürücüsü benimle köpeğin arasına girip hızını azaltıp köpeğin bana yaklaşmasını engelledi. Bu arada ben köpekten uzaklaşınca köpek peşimi bıraktı. Önümdeki tünele girerken yanımdan geçen jipin şoförüne sol elimin başparmağını yukarı kaldırıp teşekkür ettim. Önümde başlayan tünele girdim. Tünelin zemini oldukça bozuk. Bu tüneller kışın yolun çığ nedeniyle kapanmasını engellemek için yapılmış.

77


Yolun yamaca bakan tarafı açık, tünelin aydınlatması bu açıktan giren ışıkla sağlanıyor. Tünel boyunca kısa süreliğine de olsa yağmurdan korunacağım için mutluyum. Tünel çıkışından itibaren yolda bozuldu.

Yokuş hala devam ettiğinden yağmurluğumu giymedim. Bu hızda arka tekerleğin bana çamur sıçratması mümkün değil. Karşıdan gelen araçların çamur sıçratmaması için dikkat ediyorum. Böyle bir yolda yüklü bisiklet sürmek hiçte kolay değil. Yokuşla boğuştuğum yetmiyormuş gibi birde çamurla, gevşek zeminle uğraşıyorum.

78


Geçen yıldan bildiğim seyir terasının yanından geçerken bir ara devam etmeyi düşünüp dönüşte uğrarım dedim ama sonra dönüşte belki hava daha da kötü olabilir diye uğramaya karar verdim. Yol ileride daha dik bir yokuşla devam ediyor. İşte seyir terasına geldim. Yağmurda iyice şiddetlendi.

79


Hala yokuş bitmedi. Burada eğim azaldı ama neticede yine de yokuş çıkıyorum.

80


81


Geçen yıldan bildiğim seyir terasının yanından geçerken bir ara devam etmeyi düşünüp dönüşte uğrarım dedim ama sonra dönüşte belki hava daha da kötü olabilir diye uğramaya karar verdim. Yol ileride daha dik bir yokuşla devam ediyor. İşte seyir terasına geldim. Yağmurda iyice şiddetlendi.

82


Sular kaskımın siperliğinden damlıyor. Aslında bırakın fotoğraf çekmeyi durulacak hava yok ama dönüşte hava daha kötü olabilir endişesi ile kendimi fotoğraf çekmekten alıkoyamıyorum.

Buraya önünde demirden korkuluklar olan balkonlar yapılmış.

Neyi seyrediyorsun derseniz karşıdaki dağları ve aşağıdaki vadiyi seyrediyorum. Haydi, gelin beraber seyredelim.

83


Görüntü muhteşem.

84


Şiddetli yağmur altında daha fazla zaman kaybetmemek için yola devam etim. Az önce gördüğünüz yokuşun sonuna doğru aşağıdaki yolu görüntülemek için durdum.

85


Kısa bir süre sonra 2397 metredeki geçide ulaşıp yokuşu bitirdim. Buradan sonra ineceğimden yağmurluğumu giyip yol inşaatına mıcır taşıyan boş bir kamyonun arkasına takılıp inişe başladım. Hava çok soğuk. Eldivenlerim ıslandığı için parmaklarım buz kesti, fren kollarını ve gidonu güçlükle tutabiliyorum. Normal şartlarda yokuşu arkasından gittiğim kamyondan hızlı inebilirim ama bozuk yol, yağmur ve soğuk yüzünden kamyonun arkasında hızlanmadan inmeyi tercih ettim. Yol kenarında doğal kaynak suyu çıkan yerde araçlar durmuşlardı bende fotoğraf çekmek için durdum. Sular Pamukkaledekine benzer oluşuma neden olmuş. Bu yoldan indim, nasıl sizce de insanın adrenalin duygusunu arttırıyor mu? Benim soğuktan hiç bir duygumun arttığı yok. Bir an önce yolun bitmesini istiyorum.

İniş hala devam ediyor. Bu arada bozuk yol 10 km yi de geçti ve hala bitmedi.

86


87


İleride polis karakolu göründü. Bozuk yol 15. kilometrede karakolun önünde bitti.

Bulutlar tepeleri örtmüş.

88


Bacaklarım, yağmurluğum, bisikletim ve çantalarım çamur içinde. Elle tutulacak bir yerim kalmadı. Kendimden iğreniyorum. Bir an önce Kazbegiye gidip bu işkenceden kurtulmak istiyorum ama bu güzellikleri gördükçe de kendimi fotoğraf çekmekten alıkoyamıyorum. Karşı düzlükte yeşillikler arasında şirin bir köy. Erdal arayıp nerede olduğumu sordu 17 km yolum kaldığını söyledim. Yukarıda yağmur çok şiddetli yağdığı için geri dönmüş. Daha fazla zaman kaybetmeyip yola devam ettim. Bisikletimi n ayağı seyir terasında üzerindeki yükü taşımaya dayanamayıp yamulunca bisikletim yere düşmüştü. Artık fotoğraf çekerken bisikletimi yere yatırıyorum. Erdal bana yokuş bittikten sonra Kazbegiye kadar 30 km ineceksin demişti ama durum onun dediği gibi değil arada bir kısa çıkışlar var. Buda hızımı azaltıyor. Soğuk ve yorgunluk beni oldukça etkilemeye başladı. Erdal'ı arayıp hemen bir pansiyon bulmasını söylemeliyim. Bu durumda çadırda yatmama imkan yok. Sıcak su ile iyi bir duşa ihtiyacım var.

89


Bu üst başla uyku tulumuna giremem. Bu arada Erdal arayıp yine neredesin diye sordu geliyorum dedim. Aman abi çabuk gel soğuktan dondum deyince Erdal’a hemen bir pansiyon bul gelince zaman kaybedip yer aramak istemiyorum dedim.

90


.

Keşke yağmur olmasaydı. O zaman bu etap hem daha çabuk biter, hem daha keyifli olur, hem de fotoğraflar daha güzel çıkardı. İyi fotoğraf için en önemli şey ışık. Yol bir türlü bitmek bilmiyor.

91


Sonunda Kazbegiye yani asıl adıyla Stepantsminda ya geldim.

Kazbeği meydanı.

92


Erdalın seslendiğini duyup durağa gittim.

93


Bu etap benim için çok önemliydi. Yüklü bisikletle 153 km yolu karşıdan esen rüzgara, yağmura rağmen 3684 metre dikey olarak yükselip ortalama 14,7 km hızla (pek çok tur bisikletçisi bu hızı düz yolda gerçekleştirebiliyor) tamamladım. Üstelik bunu başarırken 11 saat 58 dakikada toplamda 10 saat 24 dakika pedal çevirerek gerçekleştirdim. Arada kalan 1,5 saatte ise öğle yemeği yedim, 142 fotoğraf, 2 tane video çekmişim, 5 kez köpek saldırısına uğrayıp köpeklerle mücadele ettim. Bu sonuç bir ekip başarısıdır bunu Erdal’la birlikte başardık. Sevgili Erdal'a yardımlarından dolayı teşekkür ederim. Buda bu günkü yolun eğim grafiği.

Pansiyona yerleşip duşumuzu alıp yemeklerimizi yedik. Erdal’ın çantasına koyarken poşet içine yerleştirdiği eşyaları ıslanmış. Islanan pasaportunu ocağın üstünde kuruturken sayfaları kavruldu. Bende bir zayiat yok. Isınabilmek için erkenden yattık. Yağmur hala devam ediyor. Erdal 1 haftadır dağa çıkmak için

94


bekleyip yağmur yüzünden çıkamayan insanlarla karşılaşmış. Dinlenmek ve ısınmak için erkenden yattık. Gece bir ara dışarıdan gürültüler geldi. Seslerden eve başka bir pansiyonerin daha geldiğini anladım. Yeniden uykuya daldım.

Sabah uyandığımda yağmur olanca şiddeti ile devam ediyordu. Gece Rus bir motosikletli gelip diğer odaya yerleşmiş. Bu gün Tiflis’e doğru yola devam edecekmiş. Kahvaltıdan sonra bir ara yağmurun durmasını fırsat bilip dışarıya çıktık. Erdal’ın dün tanıştığı Polonyalı genç çift Tiflis’e dönmek için minibüs bekliyorlardı. Yağmurdan sıkılmışlar geri dönüp yağmursuz ve sıcak yerlere gidecekler. Yukarıdaki Gegetitrinity Manastırı bize göz kırpıyor ama bu havada oraya yürümek büyük risk. Erdal’ın ıslanan giysileri hala kurumadı. Sizlere manastırın ve bulunduğu tepeden Stepstamindanın görünüşünü izletmek için geçen yıl çektiğim fotoğrafları kullanacağım. 6,4 km uzaklıktaki manastıra çıkmak için kasaba meydanının hemen yanındaki yola sapmanız gerekiyor. Bu yol döne döne tepeye çıkıyor ama eğer yayaysanız bu kıvrımlar arasından yamaçtaki dik patikayı kullanarak kestirmeden de çıkabilirsiniz. Tabi bu günkü gibi yağmurlu bir günde manastıra çıkmayı düşünüyorsanız o zaman yolu uzatmak pahasına araç yolunu kullanmak daha uygun olur. Araba yolundan yürüyerek başladığımız yolculuğumuza patikadan devam ederek tepeye yaklaştık.

95


Patika üzerinden ilerleyerek kiliseye yaklaştığınızda sizi bir çeşme karşılıyor.

96


Çeşmeden Stepstamindanın görünüşü.

Manastıra geldik.

97


Manastırın yanından Stepstamindanın görünüşü ve fotoğraf çeken yol arkadaşım Ali.

Dönüşte araba yolunu kullanmaya karar verdik. Manastırın ardındaki geniş çayırlığın ,çinden geçen yolda ilerledik.

98


Araba yolu kasabadan çıktıktan sonra stabilize olarak devam ediyor. Yolun kenarında mum yakılan bir dilek yeri var. Burada çadır kurup konaklamayı hayal etmiştim ama olmadı, insan bazı şeyleri çok arzulasa da gerçekleştiremey ebiliyor. Yağmur başlayınca yeniden pansiyona döndük. Akşam pansiyona Polonya vatandaşı genç bir Ermeni geldi. Bizimle aynı gün Stepstamindaya kazbeg dağına tırmanmak için gelmiş ama yağmur yüzünden manastırın yanında konaklayan arkadaşının yanına çıkamayıp geceyi kasabanın yanındaki ağaçların altında çadırda geçirmiş. Çadırı yazlık olduğu için şiddetli yağmura dayanamayıp bütün suyu içeri geçirmiş. Geldiğinde uyku tulumu dahil her şeyi ıslanmıştı. Odasına ip gerip eşyalarını ipe astık ama özellikle tulumun kuruması çok zor. Sabah uyandığımızda hava açmıştı. Ermeniyi uyandırmak için odasına giren Erdal Orhan abi koş diyerek beni çağırdı. Kazbeginin zirvesi kristal gibi parlıyordu. Zirveyi bu kadar net olarak gördüğümüz için çok şanslıydık. Hemen makinemi kapıp terliklerimle dışarı fırladım. Böyle bir görüntü eminim çok az turiste nasip olmuştur.

99


100


101


Kasaba ile Gergetrinity manastırı ve Kazbeg dağının görüntüsü.

Kahvaltıdan sonra akşamdan hazırladığımız çantalarımızı yükleyip yola çıktık. Önümüzde buraya gelirken getiğimiz dağa 6 km lik kısa bir tırmanış yapacağız. Hava serin ama güneş parlıyor. Gelirken bir an önce bitsin diye sabırsızlandığım yolda bu sefer keyifle pedal çeviriyorum.

İnanın bu sefer yol bitmesin istiyorum. Bu yolda bisiklet sürmek istemez misiniz? Madem öyle neden hala oturuyorsunuz kalkın gelin buralara doğallığın

102


güzelliğin keyfini çıkarın.

İlerideki tabelada 5800 metre uzunluğunda % 6 eğimli bir yokuş çıkacağımız belirtiliyor.

103


Ananuri manastırını dönüşte bir daha ziyaret ettim. Tiflisten gelirken Gori yolundan ayrılıp Stepstaminda yoluna saptığınız andan itibaren yeşillikler içinde güzel bir yolda ilerlemeye başlıyorsunuz. Yolun büyük bir kısmında bir nehrin yanında yol alıyorsunuz. Yolda bir baraj gölü ile karşılaştığınızda bu size Ananuriye yaklaştığınızı haber veriyor. Baraj gölünün yanında gölden yükselerek bir tepeyi aşıyor. Tepenin üstünde göl manzaralı güzel bir otel var. Eğer zamanınız varsa burada konaklayıp sakinliğin ve doğanın keyfine

104

varabilirsiniz. Tepeyi aşıp aşağı inmeye başladığınızda sağda göle cepheli Ananuri manastırı ile karşılaşacaksınız. Burada bir soluklanma molası verip yöresel eşyalar satan satıcılardan alış veriş yapabilirsiniz. Eğer çadırınız ile seyahat ediyorsanız o zaman Ananuri manastırının yanındaki dar yoldan göl kenarına inip burada konaklayabilirsiniz. Göl kenarında günlük ihtiyaçlarınızı karşılamak için alışveriş yapabileceğiniz bakkal var.


Gölün kenarı konaklamak için güzel bir yer. Serinlemek için göle girebilirsiniz. Buradan sonra önünüze çıkacak diğer büyük yerleşim yeri Pasanauri. Burada da alışveriş yapıp ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz. Pasanauriden sonra yolun sağındaki nehirin çevresinde çadır ile konaklayabileceğiniz Pek çok yer var. Gudauriye yaklaştığınızda bu yolun en heyecan verici yeri olan 22 km lik yokuş başlıyor. Yokuşun başlarında sağda yoldan geçen araçların mola verdiği bir yer var. Burada bir lokanta mevcut ama hiç

105

yemek yemediğim için ne tür yemekler yapıyorlar bilmiyorum. Muhtemelen Gürcü mutfağı ile tanışmanız için iyi bir fısat olabilir. Burada da yöresel eşyalar ve yiyecekler satan tezgahlar var. Buradan sonra döne döne bir kış sporları merkezi olan Gudauriye çıkacaksınız. Gudairiden sonra yokuş devam ediyor. Daha sonra Kazbegiye ulaşacaksınız. Burada dağa tırmanabilir, yürüyüş yapabilir veya Gürcü mutfağının tadına bakabilirsiniz.


Bundan sonra önümde güzel bir iniş var. Seyir terasının önünden geçerken uğramadan yapamadım. Gelirken gördüğüm manzaranın bu sefer güneşli havada nasıl göründüğünü merak ediyorum.

106


Sizlere bu bölümde tanıtacağım sıra dışı yol Lonely Planet tarafından Gürcistana uzun süreli seyahat planlanlayanlara tavsiye edilen bir rota. Mestia ve Ushguli Unesco tarafından kültür mirası ilan edilip koruma altına alınan Gürcülerin geçmişte ailelerini korumak için inşa ettikleri savunma kuleleri ile ilgi çekiyor. Bizim yaptığımız turun tamamını jip kiralayarak yapabilirsiniz. Yolun bir kısmı sadece 4x4 araçların geçişine uygun.

107


Bu bölümde sizlere Ali ile geçen yıl yaptığımız Gürcistan turunda geçtiğimiz bir rotayı tanıtacağım. Biz Tiflis tarafından geldiğimiz için bu rotayı Kutaisi, Tsageri, Lentheki, Zagari geçidi, Ushguli, Mestia, Zugdudi olarak yaptık. Eğer Batumdan geliyorsanız bu rotayı tersten yapmanız daha uygun olur. Bu rotayı yaparken Zagari geçidini ancak 4x4 araçla, yürüyerek veya bisiklet ile geçebilirsiniz. Küçük araç yolun kısa bir bölümündeki engelleri aşamayacağından turu gerçekleştiremez. Bu turun tamamını yapmak istemiyorsanız hiç olmazsa Mestia ve Ushguli yi görmenizi öneririm. Bu rota benim Gürcistanda en beğendiğim ve geçerken müthiş keyif aldığım rotaydı. İsterseniz artık bu güzel rotada birlikte yol alalım. KUTAISI - TSAGERI

12 Temmuz 2012 Perşembe Sabah pansiyonda bir yandan kahvaltımızı yaparken bir yandan da telefonla internete bağlandım yol haritamızı inceledim. Aliye gideceğimiz yolun çok zor ama bir o kadarda muhteşem olduğunu isterse daha kolay bir yoldan dağı aşmadan Mestiaya gidip tekrar geri dönüp Batum'a ulaşabileceğimizi söyledim. Ali zor olanı seçip yavaş çıkabilirim, geride kalabilirim ama asla pes etmem deyince o halde maceraya hazır ol unutamayacağımız yerlerden geçip harika bir macera yaşayacağız dedim.

108


Kahvaltıdan sonra bisikletlerimizi yüklemek için bahçeye çıktık. Ali arka lastiğinin yine indiğini fark etti. Bahçedeki eski banyo küvetinin içinde deliği bulup lastiği tamir etti.

Meydandan geçtik.

109


Ali önünden geçtiğimiz markete alışverişe girdi. Bende ağacın gölgesine sığındım. Yiyeceğimiz azaldı. Şimdiye kadar aldığımız genellikle ekmek, lemonad ve haçapuri. Beyaz peynir bulamadık. Dün Gorideki marketten beyaz peynire benzer bir peynir bulup aldım, köy peyniri denilen sert ve yağsız peynire benziyordu. Ali buradan makarna aldı ama fiyatı duyunca gözlerim açıldı. 1 paket makarna 3 lari. İtalya’dan geldiğinden herhalde. Anlaşılan bu ülkede makarna bile yapamıyorlar.

Tskalkubo yönünde gideceğiz.

110


Artık Kutaisiden çıktık. Çam ağaçlarının arasında ilerliyoruz. Yol kenarında çadır kurulabileceğini gösteren ağaç ve çadır tabelası vardı. Dünkü yoğun trafikli, dar ve sıkıcı yoldan kurtulduk. Trafik az, yeşil doğa ile baş başa kuş sesleri eşliğinde gidiyoruz gamarcobarlaşarak. Ben gamar cobar dediğimde tepkileri değişik oluyor insanların. Kimi gamarcobar, gamarcobar diyor mutlu bir şekilde. Kimi coşku ile gamarcobar, gamarcobar, gamarcobar diyor. Kimi bu coşkuya elini yukarı kaldırıp selam da ekliyor coşkusuna. Kimi şaşkın sadece cılız bir gamarcobar diyor. Kimi sadece bakıp ses çıkarmıyor. Çok sevdim ben bu kelimeyi. Yanıt verenlerin telaffuzuna dikkat ederek kendi telaffuzumu düzelttim iyice. Artık kendimden o kadar eminim ki bir Gürcü gibi gamarcobar dediğime o şaşkın gamarcobar diyenlerin beni Gürcü zannedip şaşırdıklarını düşünmeye başladım. Hoş beni görenler eğer nereli olduğumu tahmin etmeye çalışırlarsa genellikle ilk ağızlarından çıkan Amerikano yani beni Amerikalıya benzetiyorlar. Ali abi kalabalık bir yere geldiğimizde herkesin ilgisi üzerinde oluyor hep sana bakıyorlar diyor. Bende acaba bu moruk yığılıp kalır mı diye endişe ile bakıyorlardır diyorum. Buraya kadar sadece küçük bir tepeyi aşıp sonrada inerek geldik. Kutaisi’de başladığımız irtifanın da altındayız. Bu hiç hoşuma gitmiyor sonuçta Mestia’ya gidebilmek için 2600 metre civarında bir yüksekliği geçeceğiz. Yükselmemiz geciktikçe ileride daha sert çıkışlar yapacağımız gerçeği ortaya çıkıyor. Bir döner kavşağa geldiğimizde sağ taraftaki havuzun fıskiyesi ilgimi çekti. Bu görüntüyü sizlerle paylaşmak için kaldırıma yanaşıp durmak isterken yol kenarına biriken çamurda bisikletimin ön tekerleği kaydı ve yere düştüm. Sol dizim ve sol dirseğim soyuldu. O andaki acı ve akan kanlarım ile ancak bu kadar çekebildim.

111


Yarama merhem sürüp yola devam ettik. Kilometre sayacım çalışmıyor. Düşünce bir sorun oldu ya alt taraftaki verici sinyal üretmiyor yada üst taraftaki gösterge sinyali almıyor. Bisiklet süren bir insan özlemle yokuş bekler mi? Ben bekliyorum. İşte yokuş başlıyor. Sadece %7 de olsa hiç yoktan iyidir. Ne kadar çok çıkarsak ileride çıkacağımız eğim azalmış olacak.

112


Mutluluğuma diyecek yok. Yeniden sevdiğim köy yollarına kavuştum.

Dün gece yemek yerken Türkçe bilen Gürcü arkadaş Tskaltuboda sarkıt ve dikitlerin olduğu bir mağara olduğunu söyleyip mutlaka görün demişti. Mağaraya giden yolun sapağı 50 metre ileride ama mağaranın yoldan içeride olduğunu görünce gitmekten vazgeçtik. Arka jantımın yine bir teli kopmuş. Jant yalpalayıp fren pabuçlarına sürtüyor. Mecburen freni gevşettim. Bütün yük ön frenlere kaldı.

113


Şimdide %11 eğimli yokuşu çıkacağız. Gürcistanda özellikle köy yollarına bu eğim tabelalarını sık sık görüyoruz. Rastladığımız tabelalar %5 ile %11 arasındaydı. Bir yokuşu çıkarken eğim değiştiğinde tabelada hemen değişiyor. Örneğin %7 eğimle başladığımız yokuş ileride %5 olduğunda bu tabela ile belirtiliyor. O kadar ki 20-30 metre mesafe için bile tabela değiştiriliyor. Ayrıca köylerdeki okul ve yaya geçidi tabelaları titizlikle yerleştirilmiş. Bir yokuşu çıktıktan sonra Aliyi beklemek için yol kenarındaki durakta mola verdim. Merhem sürmeme rağmen dizimdeki yaradan sızan kan bileğime kadar inmiş. Yara oldukça derin.

114


Yol genellikle düze yakın eğimde yükseldiğinden çıktığımızı hissetmeden çok kolay yol alıyoruz. Arada bir kısa yokuşlar adeta yükseldiğimizi anımsatmak için karşımıza çıkıyorlar. Yolda yatan inekler aniden karşımıza çıkıyor ve hiç istiflerini bozmuyorlar. Yol nehrin kenarına kadar indi. Burada durup hem fotoğraf çekeceğim hem de Aliyi bekleyeceğim. Sabahtan beri de bir şey yemedik. Haçapurilerimizi yiyip açlığımızı biraz olsun bastırırız. Ali’de benim gibi öğlenleri yemek aramıyor. Akşama kadar gitmeye kalksam oda gidecek. Yol buradan sonra yine düz gidecek gibi görünüyor. Nehrin eğimi neyse bizde o kadar yükseleceğiz. Karşımızda küçük bir şelale var Aliyi beklerken su şişemi doldurdum. Haçapurilerimizi yedikten sonra yeniden yoldaydık. Yol kenarında içki içen bir gurup durmam için bağırıp çağırdılar ama zaman kaybetmemek için gamarcobar deyip devam ettim. İleride güzel bir şelale

115


görünce durdum. Bir araç gelip durdu. Araçtan inen iki genç ile gamarcobarl aştıktan sonra söyleşiyi daha ileriye taşıyamadık. Çünkü gençlerden biri Fransızca biliyordu ben bilmiyordum. Sonra laf kalabalığı arasında Türk olduğumu anlayınca telaşla arabanın arka koltuğunda uyuyan genci uyandırdılar. Kolsuz siyah atletli arkadaş Türkçe biliyor. Tekirdağ, Karabük ve Safranboluda çalışmış. Bir anda aramızdaki sohbet koyulaştı. O arada Alide gelip sohbete katıldı. Fotoğraf çekiminden sonra hareket ettik ama buradan itibaren yol bozuldu. Buraya kadar çok güzel bir yolda gelmemiz bizim için büyük şanstı. Bu kadarını ummuyorduk.

116


Tsigeriye az bir yolumuz kaldı ve bir ara dar bir vadiden geçti. İnsan bir yandan yol bitmesin isterken bir yandan da dinlenebilmek için hedefe ulaşmak istiyor. Tsageriye geldik. Hemen uygun bir kamp yeri bulmamız lazım. Yol kenarında toplanmış içki içen guruptan birisi bana seslenip durdurmak için yola doğru hareketlendi.No diyerek devam ettim ama az ileride Aliyi beklemek için durdum. Akhaltsikhe de Mahir yolda durdurup içki ikram eden olursa içme, önce senin şerefine sonra karının, çocuklarının, ananın, babanın, ölmüşlerinin şerefine kadeh kaldırırlar. Sonrasında sırası ile kendileri yakınları için kadeh kaldırırlar. Üstelik ayağa kalkıp bir seferde içmen gerekir, bu adamlar 24 saat içerler bir şey olmaz demişti. Ali bir süre sonra elinde bir poşetle göründü. Nerede kaldın diye sordum. Adamların yanında durmuş. Bana erik hoşafı ikram ettiler ayrıca karpuz verdiler dedi elindeki poşeti gösterip. Aliciğim o erik hoşafı değildir erik rakısıdır dedim. Hayır, erik hoşafı içinde erik taneleri vardı

117


diye ısrar etti Ali. Ama tadı biraz acıydı diye ekledi. Sence o kadar adam o ağacın altına erik hoşafı içmek için mi toplandılar erik rakısı içiyorlardır dedim ama Ali erik hoşafı içtiği konusundaki ısrarını sürdürünce tamam dedim erik hoşafı içmişsindir. Canım kaç gündür karpuz istiyordu. İnce karpuz dilimini oracıkta yiyip kabuklarını da yol kenarındaki ineğe verdik. Yol kenarında içki içen bir gurup daha gördük. Bunlarda bizi çağırınca yanlarına gittim. Bulundukları yerde küçük bir çayırlık alan var belki burada çadır kurabiliriz diye düşündüm. Bira petinden kadehe açık sarı renkli bir su doldurup bana verdiler. Bir dikişte içtim. Erik rakısıydı ama içinde taneleri yoktu. Burada kalabilir miyiz diye sordum anlamadılar. İşaretle çadır ve uyku işareti yaptık Lentekhide otel olduğunu söylediler. Kamp diyoruz, tent diyoruz derdimizi anlatamıyoruz. Çaresiz devam ettik. Tsagerinin içindeyiz, hala uygun bir kamp yeri bulamadık. Tsageriden neredeyse çıkacağız ama hala bir yer yok. Aslında yolun her iki tarafında uygun parklar var ama polis tarafından rahatsız edilmek istemediğimizde birilerine sormak istiyoruz. Tam bu sırada yolda araçlarının yanında duran 2 polis bizi durdurdular. Bir tanesi biraz İngilizce biliyor ve çok havalı. Nereden geliyorsunuz, nereye gidiyorsunuz türünden sorular sordu. Soruları bitince geceyi burada çadırda geçirmek istiyoruz nerede kalabiliriz diye sordum. Yan tarafta bir park var burada kalın diyecek diye bekliyorum ama polis ne dediğimi anlamayınca sleep, tent deyip elimle çadır ve uyku işareti yaptım. Uyumak istediğimizi anladı ama 22 km ilerideki Lenthekide bir otel olduğunu söyledi. Onu bizde biliyoruz ama otele para vermek istemiyoruz ayrıca hava kararmak üzere bir an önce kalacak yer bulmalıyız. Derdimizi bir türlü polise anlatamadım. Adam Lentekhi diyor başka bir şey demiyor. Polisler önde biz arkada çaresiz yola çıktık. Adamlar biraz gidip durup bizi bekliyorlar. Ali abi bunlar galiba bize eskortluk yapıyorlar dedi. Yeni mi anladın ikinci Gürkan Genç vakası, bu adamlar bizi otele teslim etmeden

118


bırakmayacaklar diye cevap verdim. 1,5-2 km kadar bu şekilde gittikten sonra polisler nehrin kenarında içki içenlerle konuşmak için durdular. Devam ettik. 11,5 km uzaklaştıktan sonra baktık gelmiyorlar dere kenarına inip yoldan kolay görülmeyeceğimiz bir yere çadırlarımızı kurduk. Sabah Kutaisiden yola çıkarken 200 metre yükseklikteydik. Şu anda 500 metredeyiz. 75 km de pek fazla çıkamamışız. Önümüzde 2050 metrelik bir yükseklik var. 1300 metreye çıktıktan sonra çok kısa bir mesafede 2600 metreye çıkacağız. Yarinki hedefimiz 1300 metredeki Margvishide geceyi geçirdikten sonra dağı aşıp Mestiaya ulaşmak. Yemeğimizi yedikten sonra yattık. Yarın zorlu bir gün bizi bekliyor. TSAGERI – ZAGARI PASS

13 Temmuz 2012 Cuma

Sabah Kalktığımda dün akşam bulutlanan gökyüzünde güneş parlıyordu. Güne çadırlarımızın arkasındaki böğürtlenlerden yiyerek başladım. Ali’yi uyandırdım. Kahvaltımızı yapıp eşyalarımızı toplamaya başladık.

119


Çadırımın üst katını sökünce bir misafirim olduğunu gördüm.

Boş olan su kaplarımızı bu kaynaktan doldurduk.

120


Gideceğimiz yöndeki karlı zirveler adeta bize yaşayacaklarımızı haber veriyor.

Yola çıktık. Her ikimizde karşılaşacaklarımızı merakla bekliyoruz. Kamp alanımızdan daha 1 km bile uzaklaşmadan yol kenarında oturan kadınlara rastladım. Kadınların önünde oturdukları bahçe kapısından kafası kocaman, kesik kulaklı, burnunun ve gözlerinin çevresi siyah bir köpek kanlı gözlerini bana dikmiş hırlayarak çıktı. Gamarcobar diye selam verdim kadınlara. Amacım hem selamlaşarak aramızda yolda gördüğüm insanlarla sıcak bir hava oluşturmak hem de köpeğe, bak ben zararsızım sahibinle konuşuyorum mesajı vermek. Kadınlarda gamarcobar dediler hep bir ağızdan. Bu yanıtla ben tam rahatlamıştım ki anlaşılan köpek pek ikna olmamış olacak ki havlayarak saldırıya geçti. Kadınlardan birisi çabuk davranıp hayvanı tasmasından tutup bırakmadı. Köpek arkamdan havlarken ben hızla pedallarımı çevirip oradan olabildiğince çabuk uzaklaştım. Allahtan buradan hava karardıktan sonra geçmeye kalkmamışız yoksa bizi bu köpeğin ağzından kimse alamazdı. Biraz sonra dağdan akan suyu görünce sabah kaynaktan doldurduğumuz suyun yerine bunu doldurmak için durduk. Nehir yatağını takip ederek gidiyorduk. Yola devam ederken yine yol kenarında

121


kadınlar gördüm ve bunların yanında da fazla iri olmayan bir köpek vardı. Kadınlarla gamarcobarlaştık. Köpek havlayarak saldırdı. Kadının biri köpeğe bağırıp durdurdu ama ardından köpek tekrar bağırarak beni kovalamaya başlayınca bende her zaman yaptığım gibi köpeğe gururunu kırıcı, aşağılayıcı kelimeler kullanarak bağırdım. Köpekle ile aramızda iletişim bozukluğu meydana geldiğinden aşağılandığını anlamayan yada aşırı alınan köpek kovalamaya devam edince bende var gücümle pedalları çevirip köpeğin bölgesinden çıktım. Az sonra Alide buradan geçecek ama köpeği ben yorduğum için Alinin kaçması daha kolay olacak.  Gürcistanda yol kenarlarında böyle tabelalar var. Bu tabelanın sağ tarafındaki rakam arkanızda kalan merkezden ne kadar uzaklaştığınızı, sol taraftaki rakamsa önünüzdeki merkeze ne kadar yolunuz kaldığını gösteriyor ve bu tabelalar her 1 km de bir önünüze çıkıyorlar. Örneğin bu tabeladan Tskaltubodan 82 km uzaklaştığımız ve Ushguliye 75 km yolumuz kaldığı anlaşılıyor. Bu gün şu ana kadar 18 km yol yapmışız. Km saati bozulduğu için 2 gündür mesafeleri bu şekilde takip ediyorum. Yol çok güzel. Ne kadar bu şekilde gidersek kardır diyerek pedallarımızı çevirdik. Lentekhiye 2 km kala yolda iki bisikletçi ile karşılaştık. Bunlar Fransız Bernard ve eşiydi. Yol

122


nasıl diye sordum muhteşem ama çok yorucu, yalnız sizin işiniz daha zor çünkü dağın bu tarafından tırmanmak diğer tarafından çıkmaya göre daha zor dedi. Bernard 66, eşi ise 64 yaşındalar. Benden bir gün önce onlarda İstanbul’dan motor karavanları ile yola çıkıp Batum’a gelmişler. Karavanlarını otoparka bırakıp Bisiklet ile Gürcistan’ı gezmeye başlamışlar. Ermenistan’a gidip oradan Ağrı dağına çıkmak istemişler ama sınırın kapalı olduğunu öğrenince geri dönmüşler. 1 aydır yoldalar. Mestia tarafından dağı aşıp gelmişler. Birbirimize başarılar dileyip yola devam ettik ve az sonra da Lenthekiye geldik. Ushguliye 71 km yolumuz kaldı ama biz dağı aşmadan konaklamayı düşündüğümüzden yolumuz daha kısa. Burada yol kenarındaki bakkala uğrayıp ekemek aldık. Ali lemonad bense Borjomi maden suyu içtim. Borjomi maden suyunun lezzeti gerçekten diğerlerinden farklı ama fiyatı da farklı. İş hesap ödemeye gelince bakkal kadın hesabı abaküs ile yaptı. Artık iyice emin olduk ki biz başka bir dünyanın kapısından içeri giriyoruz.

123


İleride gideceğimiz yönde savunma kulesi göze çarpıyordu.

Savunma kulesini geçip Lentakhiye girdik. Bu küçücük şehirde kocaman bir meydanla karşılaşınca Ali neşelenip bisikleti ile meydanda bir tur attı. Burası dağların arasında küçük bir yer.

124


Bana hello diye seslenen yol kenarındaki küçük kızları görünce fotoğrafların ı çekmek için durdum ama bir tanesi utanıp uzaklaştı.

Ağaçların altındaki el yapımı banklarında oturan Lentekhili erkeklerle de selamlaştık. Gürcistanda kahve olmadığını daha önce söylemiştim. Yöre halkı bunun gibi yerlerde toplanıp sohbet ediyor, akşamları birlikte içki içiyorlar. Kahve olmaması bizim için aslında sorun değil ama çay içecek yer olmamasından etkilendik. Yanımızda ocağımızda olmasa çaya hasret kalacaktık. Lentekhinin çıkışında yol bozuldu. Dedim ya adeta başka bir dünyanın kapısından girdik diye o dünya yoluyla da bize kendisini hissettirdi. Yol kenarındaki marangoz kalın ağaç gövdelerini testere ile iki aşamada çok muntazam şekilde keserek silindirik

125


parçalara ayırıyor. Bunları ne yapacağını merak etmekle birlikte iletişim zorluğundan sormadım. Tozlu bir yolda gitmeye başladık. Her şey çok güzeldi, mutluydum. Daha şimdiden büyülenmiş gibiydim. Tam da istediğim gibi bir maceranın içinde bulmuştum kendimi. İyi ki geldik buralara, doğanın koynuna. Arada bir yamaçtan sızan sularla çamurlanan yerlerden de geçiyorduk. Yamaçtan akan su yoldan nehre kavuşmak için akarken küçük bir dere oluşturmuş. Ben dereden geçtim Ali geliyor. Bu fotoğrafı çekerken Geçen yıl baharda Kemalle Akçakocadan Kerpe’ye giderken sudan geçme çabasını görüntülediğim video çekimi geldi aklıma. Ali duraksamadan benim geçtiğimden farklı bir noktadan suyu geçti. İnsanlar

126


karşılaştıklar ı sorunları değişik yoldan giderek çözüme ulaşabiliyor yaşamda. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Sanki zaman tünelinden başka bir zamana geçtik. Bazen eski bir kamyon tozu dumana katarak geliyor karşıdan. Şoförle selamlaştık. Mestiaya gittiğimizi söyleyip mesafeyi sordum 100 km var dedi şoför.

Sessiz sakin bir yol. Arada bir kamyon geçiyor bazen de bir otomobil ve 4x4 arazi araçları. Çok yavaş yükseliyor nehrin yatağının yanından giden yol.

127


Yol yeniden asfalt oldu ama daha önceki kadar kaliteli değil.

Yol kenarındaki düz yeşillikleri gördükçe burada ne güzel kamp kurulur diye düşünüyordum.

128


Arada bir karşımıza küçük köyler çıkıyor ama sokakta insan görmek mümkün değildi. Köprünün üzerine geldiğimizd e yere oturan ve toplu halde duran

129


ineklerden geçmek mümkün değildi. Ben yavaşça aralarına girip geçmeye çalışırken Ali geride kaldı. Ben geçerken ayaktaki hayvanlar aralanıp yol açtılar. Bu fotoğrafımı yolun ruhunu oldukça iyi yansıtan fotoğraflardan birisi olduğu için çok beğeniyorum. Sevgili yol arkadaşım Aliye çok teşekkür ediyorum. Ali benim geçtiğim aralıktan geçiyor. Aliye daha sonra beni ineklerin arasına salıp yol açmamı bekledin sonrada açtığım yoldan geçtin dediğimde yok abi ben fotoğraf çekmek için durdum dedi.

Asfalt yol yeniden toprak oldu ama böylesi daha doğal. Tek zorluk toza bulanmamız.

130


Bir köprüye yaklaştığımda karşıdan gelen Gürcü gençler bağırıp çağırarak mutlu bir yüz ifadesi ile ileriyi işaret edip bir şeyler söylediler. Anlamadım ama belli ki keyifli bir durum vardı. Köprüye geldiğimde sol taraftan berrak sulu derenin nehre doğru aktığını gördüm. Derede kalabalık bir turist gurubu kızlı erkekli suya girmiş yıkanıyorlar bir kısmı ise çamaşırlarını yıkıyorlardı, bazı kadınların bedenlerinin üstleri çıplaktı. 2 tane Mercedes Sprinter minibüs ile gelmişlerdi. Köprüyü geçip derenin kenarına park etmiş araçlardan birine yaklaştım. Minibüsün yanındaki erkeklerden birisiyle konuşmaya başladım. Polonyadan geliyorlarmış. Mestiadan bu tarafa dağı aşıp gelmişler. Yol nasıl araç gidebiliyor mu diye sordum. Biz geldik dedi. Karnın aç mı, yemek yer misin diye sordu. Yerim dedim. Araçtan aldığı fasulye pilakisi konservesini verdi. Bu içinde bulunduğumuz ortamda alabileceğimiz en güzel hediyeydi. Burada fasulye veya barbunya pilaki ve yaprak sarma gibi konserveler olmadığından kaç gündür çabuk çorba ve makarnaya talim ediyorduk ki çorbaları da Ali Türkiye’den getirmişti. Ali geldi, öğle yemeğimiz Polonyalılardan bu gün şanslı günümüz dere kenarına oturup öğle yemeğimizi yiyelim sonrada derede yıkanıp çamaşırlarımızı yıkarız dedim. Derenin karşı kıyısına oturup yemeğe başlayacaktık ki, o guruptan bir kadın yanımıza gelip nereli olduğumuzu ve nereden gelip nereye gittiğimizi sordu. Mestiaya gideceğimizi söyleyince kadın muhteşem bir yolculuk planlamışsınız ama bir o kadarda zor sizi kutlarım dedi. Derenin karşısından bana konserveyi veren erkek kadına seslenip bize kavanoz içinde bir yiyecek daha yolladı.

131


Yemekten sonra toza bulanmış bedenlerimizi ve üstümüzdeki giysilerimizi temizlemek için dereye girdik. Giysilerimizi kurutmak için taşların üzerine serdik. Kısa bir süre sonra giysilerimizi nasıl olsa üzerimizde kurur diye giyerek yola koyulduk. Polonyalıların arabasının yanından geçerken aracın sürücüsüne Mestia kaç km uzakta diye sordum 35 km dedi. Bunda bir hata olmalı, bir süre Ali ile bunu konuştuk yol boyunca. Sanırım arkadaş yanlışlıkla Ushgulinin uzaklığını söylemişti Mestia yerine.

132


Bu yolda giderken geçen yıl Trans Kaçkar turunda Uğur ve Erhan’la geçtiğimiz Yusufeli Yaylalar arasındaki yol aklıma geldi. O yolda böyle dere kenarından giden tozlu topraklı ama tıpkı bunun gibi keyifli bir yoldu.

133


Araçların tekerlek izleri daha düzgün olduğundan izleri takip ederek gidebiliyoruzAz önce yıkanmamıza rağmen tek tük geçen araçların kaldırdığı toz bulutu yüzünden yine toz içinde kaldık. Bacaklarım kapkara oldu. Köylerden geçiyoruz ama hiç birinde isim tabelası olmadığından hangi köyde olduğumuzu bilmiyoruz. Biz bu şekilde giderken konaklamayı planladığım Margvishi köyünü de geçmişiz. Arada bir yol iyice bozuluyor ve suların içinden güçlükle geçebiliyoruz. Burada sudan geçerken bozuk zemin yüzünden dengemi kaybettim. Son anda bir ayağımı pedaldan kurtarabildim. Bisiklet tek

134


ayağıma kilitli şekilde ayaklarımın içinde suyun içine devrildi. Ali de suyu geçiyor. Karlı zirveler bize göz kırpıyorlar. Yol artık iyice bozuldu. İlerlemek gerçekten maharet istiyor. Arka jantımda bir telim kırık olduğundan hem başka tel kırılmasın diye hem de jantın balansı daha da bozulmasın diye çukurlara çok yavaş girip tümseklerden dikkatlice geçmeye gayret ediyorum. En büyük korkum jant yüzünden turu tamamlayamama tehlikesi. Artık mesafe levhaları da olmadığından nerede olduğumuzu ve ne kadar yol gelip ne kadar yolumuz kaldığını da bilmiyoruz. Burada tek yardımcım saatimin altimetresi, altimetredeki yükseklikle cep telefonuma yüklediğim yolun eğim grafiğini karşılaştırarak tahmini olarak nerede olduğumuzu anlamaya çalışıyorum.

135


Bundan sonra Ushguliye kadar önümüzde hiç köy yok. Adeta bir bilinmeze ilerliyoruz. Buraya kadarki yolculuğumuz yavaş yükselen yol nedeniyle umduğumuzda n kolay oldu. Sabah 550 metreden başlamıştık, şu anda 1300 metrenin üzerindeyiz. Önümüzdeki birkaç km de 2600 metreye çıkacağımızı göz önüne alırsak işimizin ne kadar zor olduğu daha iyi anlaşılıyor. Yolda sağ tarafa doğru bir tahta köprüye rastladık. Biz köprüden geçmeyeceğiz, ileri doğru gideceğiz. Köprünün bitiminde yolda bitiyor. Islanan yol bisikletimizin lastiklerini tuttuğunda gitmek zorlaştı.

136


Hala nehri takip ediyoruz. Bu yolu gelmeden aylar önce Google Earth te incelemiştim . Nehirden sola doğru ayrıldığımızd a yol kıvrıla kıvrıla sert bir şekilde çıkacak. Akşamüstü oldu ve hala devam ediyoruz. Kalalım desek burada kalacak uygun bir yerde yok. İleride gördüğümüz yüksek bir karlı dağ zirvesi bizleri heyecanland ırdı. Daha uygun bir açıdan fotoğraf çekerim diye devam ettim ama ağaçlardan bir türlü net göreceğim bir yer bulamayınca çekmediğime pişman oldum. Yolun sağındaki bir kayanın üzerine tırmanıp ağaçlardan kurtulabileceğimi görünce hemen harekete geçtim. Ben fotoğrafı çekerken Ali sıranın kendine gelmesini bekliyordu.

137


Ali ile dağın görüntüsüne kilitlenmiş durumdayız. Neredeyse her adımda fotoğraf çekmekten ilerleyemiyo ruz. Bu yolda bırakın ilerlemeyi yüklü bisikleti dengede tutmak bile çok zor. Bir ara yol çok daraldı. Gittikçe yaklaşan motor sesinin ardından karşıdan kesimden

138


dönen işçileri taşıyan bir tomruk kamyonu göründü. Yola sığamayacağ ımızdan kendimi yolun kenarındaki yüksek otların arasına atıp bisikletimi de vücuduma iyice yapıştırıp olabildiğince yoldan çektim. Eski kamyon homurdanarak önümden geçti. Sonunda iyi kötü nerede olduğumuzu anlayabildiğimiz bir tabelaya rastladık. Lentekhi 55 km arkamızda, Ushguli ise 23 km ileride. Bu durumda Sabah Lentekhinin 20 km gerisinden yola çıktığımıza göre şimdiye kadar 75 km yol gelmişiz. Aliye bu gün planladığımızdan fazla yol yapmışız istersen burada konaklayalım ama karar senin dedim. Ali eli ile ileriyi işaret edip devam dedi. Biraz daha gittikten sonra etrafında çadır kurmaya müsait yerler olan bir çeşmeye geldik. Ali insanın elinin dayanmadığı buz gibi suyla abdest aldı bende Aliden

139


cesaret alarak bacaklarımı sabahtan beri 3. kez yıkayıp temizledim. Aliye yeniden burada konaklamayı teklif ettim ve Bak Aliciğim bu saatten sonra bizim Ushguliye ulaşmamız mümkün değil çünkü saatte en fazla 5 km hızla gidebiliriz, buna bisikleti itmek zorunda kalacağımız yerleri ve dinlenme molalarını eklersen hava kararana kadar en iyi ihtimalle geçide ulaşabiliriz deyip yukarıda çadır kurabilecek uygun düzlük ve su bulamayabiliriz şartları daha fazla zorlamayalı m hem gün olarak ta programın önündeyiz dedim. Ama Ali yine devam dedi. Bu tercihle Alinin turu bir an önce tamamlayıp erken dönmek istediğini anladım. Türkiye’de bazı bürokratik işleri olduğu için dönüp onları takip etmek istiyor. Bana göre ise

140


istediği sonucu alması imkansız, boşuna strese giriyor. Tamam, o halde dedim gidelim diyorsan gidelim. Ama bu durum biraz sinirlenmeme de neden oldu. Şartları bu kadar zorlamaya hiç gerek yoktu. Burada konaklamanın bir başka avantajı ise irtifa düşük olduğundan daha sıcak bir ortamda uyuyabilecektik. Yeniden yola çıktık. Artık dağlar keyifle bakmıyorum. Bir an önce çıkıp kurtulmak istiyorum. Bozuk yol ve yorgunluk bir araya gelince beni iyice zorlamaya başladı. Yolun bu bölümünde artık otomobilin geçmesi mümkün değil. Sadece ormancıların kestikleri ağaç kütüklerini taşıdıkları kamyonları ve 4x4 arazi araçları ile karşılaşıyoruz. Bir vadide ilerliyoruz. Sağımız ve solumuzda dağ sıraları var. Karşımızda ise adeta bir duvar gibi yükselen başka bir dağ var. Bakıyorum bakıyorum kafamda bir türlü bir çıkış yolu bulamıyorum

141


Bir yandan gidiyorum bir yandan da yolun nereye doğru devam edeceğini merak ediyor tahmin etmeye çalışıyorum. Önümde koca bir dağ var, dağda buzulun üzerinde zikzak çizerek yükselen izler görür gibiyim. Acaba yol oradan mı yükselecek diye endişe ile bakıyorum. Yol o kadar da insafsız olamaz diye kendimi rahatlatıp moralimi yüksek tutmaya çalışıyorum. Adeta çıkmaz bir sokakta ilerliyoruz. Aliye bir şey söylemiyorum ama biraz moralim bozuldu. Eğer orayı aşacaksak durumumuz kötü. Resmen çarşafa dolandık demektir. O eğimde buzlu bir yolda yüklü bisikletleri iterek bile çıkarmak imkansızdı. Ali’ye yol acaba oradan mı geçecek diye fikrini almak için sordum. Baktı ve yol gibi görünüyor dedi. Aliye o tepenin zoom yaparak fotoğrafını çekmesini ve sonra görüntüyü tekrar büyüterek bakmasını söyledim. Abi galiba yol oradan geçiyor dedi. Burası Aliyi gördüğüm son yer oldu. Ben

142


devam edip gittim, Ali arkada kaldı. Tam dağ bisikletine göre bir yol ama ben şehir bisikleti ile bu yolları düşe kalka aşıyorum. Bir keresinde çamurdan geçerken dengemi kaybettim, yine tek ayağımı son anda kurtarıp ayakta kaldım. Bisiklet çamura düştü. Bir yandan gidiyorum bir yandan da yolun nereye doğru devam edeceğini merak ediyor tahmin etmeye çalışıyorum. Önümde koca bir dağ var ve sola doğru yönelip dereden uzaklaşacağımızı biliyorum. Karşıdaki dağda buzulun üzerinde zikzak çizerek yükselen izler var. Acaba yol oradan mı yükselecek diye endişe ile bakıyorum. Yol o kadar da insafsız olamaz diye kendimi rahatlatıp moralimi yüksek tutmaya çalışıyorum. Yol bu köprüyü geçip dereden ayrılacak ve böylece işin en zor kısmı başlayacak. Saat 20:00 ye kadar ilerlemeye karar verdim. 20:00 de bulduğum uygun bir yerde çadırımı kurup konaklayacağım. Hava 21:00 de kararmaya başlıyor onun için kalan zamanda çadırımı kurup temizliğimi yapacağım ve çorba ile makarna pişirip yemeğimizi yiyeceğiz. Zamanı gözümün önündeki bisikletimin çalışmayan km saatinden takip ediyorum. Harika bir ortamdayım ama sessizlik beni biraz ürpertiyor. Yol kenarında su kaynağı bol miktarda var. İleride terk edilmiş binalar var. Binaların bahçelerindeki insan boyunda otlardan buraya uzun zamandır kimsenin gelmediği anlaşılıyor. Çevrede çadır kurmak için uygun düzlükler var. Durup bir süre Aliyi bekledim. Burada konaklamayı bir kez daha teklif edeceğim.

143


144


145


146


147


Alinin gelmesi gecikince zaman kaybetmem ek için yola devam etmeye karar verdim. 2125 metredeyim . 2620 metreye çıkacağımız a göre önümde 500 metrelik bir yükseklik farkı var. %10 eğimle çıksak bu 5 km yapar. Yolun kıvrımları ile bu daha da artıp 7-8 km yi bulabilir. Geçidin tepesine ulaşmak için hiç dinlenmede n 5 km ortalama hızla çıksam 2 saat, 3 km ortalama hızla çıkarsam 3 saat yol almam gerekiyor. Saat 18:00 20:00 ye kadar zirveye çıkmam zor görünüyor. Bir yandan gidiyor bir yandan kafamdan bu hesapları yapıyorum Yol kıvrıla kıvrıla yükseliyor. Bazen yol taşlardan bozulduğunda inip bisikleti itiyorum. Tıpkı Trans Kaçkar’da olduğu gibi.

148


Kısa dinlenme molalarımı fotoğraf çekimlerinde yapıyorum. Hava kararmaya başladı ve biz hala geçide ulaşamadık. Aliyi göremiyorum. Birbirimizle iletişimimiz tamamen kesildi. Aynı Sülüklügöle çıkarken Uğur ve Erdandan koptuğum gibi.

149


Bir ara hafif bir eğimle inen yol yeniden yükselmeye başladı. Bir derenin üzerinden geçtim. Burada yolun kenarında çadır için küçük bir düzlük ve su da vardı. Kamp için bu şartlar altında uygun bir yerdi. Ama geçide ulaşabilme hırsı ile durmayıp devam ettim. Dereden sonra yükselen yokuşta bisikletimi iterek yürümeye başladım. Yükselince yolun kenarında

durup aşağıda görünen geçtiğim yolu ve köprüyü gözleyip Aliyi görmeye çalıştım ama göremedim. Hava kararıyor. Saat 20:00 ama o anda bisikletimin saatinin Türkiye saatini gösterdiği aklıma geldi. Aslında saat 21:00 di. Hedeflediğimden 1 saat fazla yol almıştım. Hemen uygun bir yer bulmam lazım ama yolun bir tarafı yamaç diğer tarafı uçurum. Yol kenarında bırakın çadır kurmayı uyku tulumu ile yatacak yer bile yok. Bir ara bisikletimi otların arasına saklayıp dönüp köprünün kenarında çadır kurmayı düşündüm ama yarın

150


bisikleti sakladığım yeri bulamamaktan endişe ediyorum. Mecburen yola devam ettim. Bir yandan gidiyorum, bir yandan kendi kendime söyleniyorum. "Alinin bu konuda özellikle böyle sıra dışı tur konusunda fazla bir tecrübesi yok. İnisiyatifi ona bırakmayıp çeşmenin yanında burada konaklıyoruz deyip kestirip atmalıydım. Bazen demokrat olmak iyi netice vermeyebiliyor. Şimdi ya Alinin başına bir şey geldiyse, ya pes edip konakladıysa nasıl buluşacağız. Zaten insanı bırakıp gider diye adım çıkmış bu durum böyle düşünenleri haklı duruma getirecek." Artık bisikleti iterek bir an önce çadır kuracak bir yer bulmaya gayret ediyorum. Biraz daha yürüdükten sonra yol nispeten düzeldi. İleride eğim bitiyor gibi görünüyor. Geçit orası olmalı. Bu bana güç ve moral verdi. Son bir gayretle devam ettim ama 15 dakikadır yürümeme rağmen hala geçide ulaşamadım. Görüş mesafesi iyice düştü. Geçide ulaşmaktan vazgeçtim. Hemen uygun bir yer bulmalıydım. Bu düşünceler içinde yolun solunda küçük bir düzlük olduğunu fark ettim. Saat 21:30 olmuştu. Daha fazla şansımı zorlamamaya karar verip durdum. Bu düzlüğün arkası yamaçtı. Yolun sağında daha uygun bir yer bulabilmek umuduyla 100 metre kadar daha yürüyüp çevreyi kontrol ettim. En uygun yer bisikletimi bıraktığım yerdi. Geri dönüp eşyalarımı bisikletimden indirdim.

151

Birden karanlığın içinden Ali belirdi. O andaki mutluluğumu anlatmaya kelimeler yetmez. Bütün yorgunluğumu unuttum, neşem yerine geldi. Aliye seni göremeyince devam etmekten vazgeçip konakladığını düşündüm dedim. Abi sana geride kalabilirim ama asla pes etmem demiştim dedi. Alide benim gibiydi. İnatçı, kafasına koyduğunu yapan, içinde bulunduğu durumdan şikayet etmeyen ve denemeden, çabalamadan asla vazgeçmeyen. Severim böyle insanların. Kapısı yola bakacak şekilde el yordamı ile çadırlarımızı kurduk. Yolda akan su ile elimizi ayağımızı yıkadık. Çadıra eşyalarımı koymak için kapısını açtığımda içinde yanıp sönen çok küçük bir ışık vardı. Bu küçük ışık kaynağını Aliye gösterdiğimde ateş böceği dedi. Elime aldım ateş böceğiydi. Tsageride çadırıma giren ateş böceği benimle birlikte buraya kadar gelmişti. Ateş böceğini doğaya bıraktım. Yanıp sönen ışığını bir süre karanlıkta takip ettim sonra ışık görünmez oldu. Ali Karşıdaki tepede ışık gördüm orada birileri var herhalde dedi. Nerede gördün deyince elindeki feneri karşıdaki tepeye doğru tuttu. O anda bende ışığı gördüm. Bizden daha yukarıdaydılar ve aramızda bir vadi vardı. Işık bir anda bize doğru yöneldi ve her tarafı aydınlattı. Çok güçlü bir ışık kaynağı kullanıyorlardı. Aliye hemen feneri kapat dedim adamlar bizi fark ettiler, kötü niyetli


olabilirler. Bir süre ışık bulunduğumuz yeri taradı, üzerimizde durdu ve sonra karardı. Çadır içinde de olsa ışık yakmamaya karar verdik. Aliye saat çok geç oldu ve çok yorulduk, makarna ve çorbayı sabah yiyelim, bu gece kahvaltılıklarla karnımızı doyuralım dedim. Çadırlarımıza girip kalan son peynir ve zeytinimizle karnımızı doyurduk. Yatmadan önce başımı çadırdan dışarı çıkarıp gökyüzüne baktım. Yıldızlar pırıl pırıldı.

Samanyolu sanki bize doğru uzanıyordu. Hava soğuktu. Damalda olduğu gibi termal içliğimi, uzun kollu formamı, uzun taytımı ve çoraplarımı giyip uyku tulumumun içine girdim, Kapüşonunu da kafama çektim. Yorgunluktan hemen uyumuşum. Yarın Zagari geçidini aşıp Mestiaya ulaşmayı hedefliyoruz. Buraya kadar geldikten sonra başaramamamız mümkün değil. Bu günkü tahmini tur mesafemiz 89 km.

ZAGARI PASS - MESTIA

14 Temmuz 2012 Cumartesi Gece çok rahat uyudum. Sabah uyandığımda ilk işim çadırımın arka kapısını açıp dışarıya bakmak oldu. Dün gelirken yolda bu dağı görmüştüm ama bulutlardan dolayı zirvesi görünmüyordu. Hava parçalı bulutlu olmasına rağmen şimdilik Koruldasi dağının (3085 m) zirvesini görebiliyordum. Müthiş bir ambians vardı. Bir an sanki dünyada bir tek Ali ile benim olduğumu düşündüm. Çadırımın arkasındaki dağın üzeri henüz açık ama oraya da bir bulut yaklaşıyor. Karşıdaki dağda yükselerek devam eden bir yol görünüyor. Henüz geçide gelmediğimize göre acaba o dağa da mı tırmanacağız. Gideceğimiz yolu

152


kestirmeye çalışıyorum. Dün gece projektör ışığını işte bu dağın yüksek noktalarından bir yerden tuttular.

Ali henüz uyuyor. Bu gün iniş yapacağımızdan erken kaldırmama gerek yok.

153


Bir süre sonra Ali de kalktı. Yolun kenarından akan suyla yüzümüzü yıkadık.

Koruldashinin zirvesi bir gelini andırıyordu. Masum güzelliğini ardına gizledi bulutların arasından süzülen ışık huzmeleri ise telli duvağı gibiydi.

154


Aliye karşıdaki dağda yükselen yolu gösterip herhalde o yoldan geçeceğiz dedim. Ali bize ışık tutulan yerde kulübeye benzer bir cisim olduğunu söyledi, zoom yaparak cismin fotoğrafını çekti ve büyüterek baktığında orada da çadır var dedi. Gerçekten de askeri birliklerin kullandığı gibi çok büyük bir çadır vardı. Bu kadar büyük çadır doğa yürüyüşü yapan bir guruba ait olamazdı. Belki ormancılar kalıyordur diye düşündüm ama orada ağaçta yok ki ormancının ne işi vardı. Şimdi haritaya bakıyorum da bu çadırın karşısındaki dağın hemen arkasında Gürcistan - Rusya sınırı var. 2008 yılındaki savaştan beri Rusya ile arası iyi olmayan Gürcistan orada gözetleme noktası kurmuş olabilir. Eğer bu tahminim doğru ise ciddi bir tehlike atlatmışız demektir. Bu arada karşıdaki dağda gördüğümüz yolda beyaz bir arazi aracının ardında toz bulutu bırakarak yol aldığını gördük.

155


Telefonumdaki GPS programı yüksekliğimizi 2577 metre olarak gösteriyordu. Oysa saatimin altimetresi 2485 metreyi gösteriyor. Doğru olan telefonumun gösterdiği rakam çünkü veriyi doğrudan uydudan alıyor. Geçidin 43 metre altındayız. Çorba ve makarna ile sabah kahvaltımızı yaptık. Artık bulaşıkları yıkadıktan sonra toplanacaktık. O anda Mestia tarafından gelen 4x4 araç filosunu görünce şaşırdım kaldım. Bu kadar erken saatte böyle bir şeyi hiç beklemiyordum. Dün akşam bir ara çadır kuracak yer bulamayınca nasıl olsa bu saatten sonra kimse geçmez diye çadırı yola kurmayı bile düşünmüştüm. 4x4 lerin geçit töreni hala devam ediyor. Geçenler bize gülümseyerek el sallayarak selam veriyorlardı. Gelen aracı durdurup sürücüsüne Ushguliye ne kadar uzakta olduğumuzu sordum. Aracın kilometre sayacına bakıp 9 km dedi. Bize şans dileyerek yola devam etti.

156


Gürcistanda özellikle bu bölgede 4x4 turizmi oluşmuş İyi kötü bir yol olduğundan bu işe meraklı turistlere dağ safari yaptırıyorlar. İsterseniz aracı şoförü ile kiralıyorsunuz, isterseniz şoförsüz. Artık en azından Mestiaya nekadar uzakta olduğumuzu tahmin edebiliyordum. Mapmyride a göre Ushguli Mestia arası 40 km idi. Bu durumda bu güm 49 km gideceğiz. Ali yokuş ineceğimizi göz önüne alıp bu işe bitti gözü ile bakıyor. Bense daha ihtiyatlı yaklaşıyorum. Geçen yıl Naletleme geçidinden Galerdüzüne kadar yaşadığımız zorlukları hala unutmadım. Aliye sevinmekte acele etme bazen inmek çıkmaktan zor olabiliyor dedim. Dün geldiğimiz yol çıkış için gerçekten çok zordu ama inişte bir o kadar zor olur çünkü yolun bozuk olduğu yerlerde binerek inmek mümkün değil. Aynı şartlarla bu günde karşılaşırsak işimiz zor olacak. Çadırlarımızı toplamaya başladık. Yola çıkmadan Koruldashinin karlı zirvesine son bir kez yakından bakalım.

157


Yola çıktık çıkmasına ama gördüğümüz çiçeklerden bir türlü yol alamıyoruz. Ali bir tarafta ben bir tarafta çökmüş makro çalışıyoruz.

158


Yola çıktığımızdan beri ancak 10 metre gidebilmişiz. Çiçeklere veda edip istemeyerek te olsa hareket ettik.

159


1 km kadar sonra yokuş bitti. Altimetrem 2520 metreyi gösteriyor. Yani yüksekliği 100 metre eksik ölçüyor. Aslında 2642 metredeyiz.

İnişe başlıyoruz. Bir ara yoldaki büyük taşlar yüzünden kısa bir süreliğine bisikletlerimizi yokuş aşağı itmek zorunda kaldık. Arka jantın tellerine zarar vermemek için mümkün olduğunca frenlerimi kullanarak iniyorum ki, buda ellerimin ağrımasına neden oluyor. Bir süre indikten sonra bir buz kütlesine rastladık. Yolun üzerindeki kütle kaldırılarak yol ulaşıma açılmış. Yolun iki tarafından akan su buzu delip akmaya devam etmiş.

160


Buzun üzerine çıkıp hatıra fotoğrafı çektirdim.

161


Yamaçtaki pembe çiçekler güzel bir görüntü oluşturuyordu.

162


Sık sık böyle yoğun çamurlara girdik. Çamur beni çok etkiliyor. Ön lastiğe yapışan çamur çamurlukta toplanıp tekerleğin dönmesini engelliyor. Sık sık durup çamurluğa vurarak veya yerde bulduğum dal parçasını araya sokarak çamuru temizlemek zorunda kalıyorum. Bu yaptığım fazla uzun ömürlü bir çözüm olmuyor. Birkaç metre gidince yeniden çamurluktan sürtme sesi gelmeye başlıyor. Görüntü adeta windows masa üstü fotoğrafı gibiydi.

163


Yol bu şekilde devam ediyor. Arkamızdan gelen bir 4x4 polis aracı yanımızdan geçip gitti. Bu dağ başında bile polis var. Oysa Kaçkarda hiçbir güvenlik görevlisi görmemiştik. Karşıdan gelen yeni bir 4x4 kafilesi ile karşılaştık. Bu araçtakilerde el sallayıp bizi kutladılar. Yol zordu ama gördüklerimiz bütün zorluğu bize unutturuyordu.

164


Bir vadi boyunca iniyoruz. Bu sefer Dadiashi dağı (3535 m) solumuzdaki vadiden başını uzatıp selamlıyor bizi. Adeta karlı zirveler tarafından kuşatılmış durumdayız. Şaşkın vaziyette ağzımız bir karış açık gitmekle gitmemek arasındayız. Her metrede manzara değişiyor, her gördüğümüzün fotoğrafını çekmek istiyoruz.

165


Sanki başka bir dünyadayız. Adeta gözümüzün alabildiğine yeşil halının üzerindeyiz.

Dağdan akan küçük dereler şelaleler oluşturuyordu.

166


Bu rotayı hazırlamakla ne kadar doğru bir karar verdiğimi şimdi daha iyi anlıyorum.

167


Sonunda Avrupa’nın en yüksek köyü Ushguli uzaktan göründü. Saat 12:00 oldu.

Girişte bir defans kulesi karşılıyor bizi.

168


Zamanında köylüler eşkiyanın baskınından ailesini ve malını korumak için bu savunma kulelerine girip yukarıdan ok atıp kızgın yağ dökerlermiş.

Mestia ve Ushguli Avrupanın son yıllarda yükselen yıldızı. Bu iki ismi bir kenara yazın gelecek yıllarda çok sık karşınıza çıkacaklar ve Türkiye’den de pek çok insan buralara gelecek. Zagari geçidini bisikletle ilk geçen Türklerin bizler olduğunu tahmin ediyorum. Herhalde Kutaisi, Lentekhi, Zagari geçidi, Ushguli, Zugdudi, Poti rotasını ilk geçen Türk bisikletliler biz olacağız diye düşünüyorum.

169


Karşıda Lamara kilisesi var ama kilise onarımda olduğundan kapalı.

Onarılan yapıya giderken karşıma bir vadi çıktı. Arka planda Shakara dağı görünüyordu.

170


Ali ile vadiye hakim düzlüğe çıktık. Birkaç Gürcü genci 4x4 araçları ile çıktıkları bu düzlükte güneşlenip müzik dinliyorlardı.

Vadiye karşı birde bisiklet plakamın fotoğrafını çektim. Arkadaki Shkhara dağinin (5068 m) zirvesi bulutlardan görünmüyordu.

171


Yanımızda yiyecek pek bir şeyde olmadığından yola devam ettik. Sakinlik etrafınızı çepeçevre kuşatan karlı dağlar insanı ürkütse de burası son derece güvenli.

Ushgulide konaklamanız için ev pansiyonlarının dışında otel de var ama beklentinizi fazla yüksek tutmayın. Her şey abartısız, içinde bulunduğu ortamla uyumlu. Yemeğinizi pansiyonda yiyebilir, Gürcü daha doğrusu Svan mutfağını tatmış olursunuz. Ayrıca yol kenarında bir kafede var.

172


Ushguli artık arkamızda kaldı. Gözümüzü alamadığımı z bu skin ve huzur dolu köyden istemeyerek ayrılıyoruz. Bisikletimize bindiğimizde solumuzdaki görüntü nedeniyle yine gidemiyoruz Burada savunma kuleleri ile bir gurup eski ev var. Üstelik insanlar o evlerde hayvanları ile birlikte yaşıyorlar. İmrenerek bakıyorum bahçede oynayan insanlara. Keşke bende hiç olmazsa bir kaç gün burada onlarla yaşayabilseydim. Burası tam yaşamak istediğim yer. Lüks yok, harcama yok. Kendi kendinize yetecek kadar yaşıyorsunuz. Yani basit yaşıyorsunuz.

173


Gidiyorum ama gözüm hala arkada.

Başımı önüme çevirdiğimde başka bir gurup evle karşılaştım. Burası Ushgulinin hemen altındaki Iprali.

174


Zagar geçidinde karlı dağlar ve çiçekler yüzünden bir türlü gidememiştik bu seferde Ushgulinin evleri, doğal güzelliği ve sakinliği yüzünden bir türlü gidemiyoruz. Aliye yeter artık fotoğraf çekmekten helak oldum böyle giderse akşam Mestia ya ulaşmamıza imkan yok, artık fotoğraf çekmeyeceğim dedim. Buradan kısa fakat dik bir inişle ineceğiz. Yolun fotoğrafını çekerken şarjım bitti. Yedek pili taktım makine çalışmadı. Diğer yedeği taktığımda Ali çoktan uçarcasına aşağı inmişti. Ben makinenin pili ile uğraşırken Aliyle aramız açıldı. Arada bir yolun döndüğü noktalarda Aliyi görüyorum sonra yeniden gözden kaybediyorum. Yetişmeme imkan yok. Yol bozuk olduğundan jantın başka teli kopmasın diye yavaş iniyorum. Alinin böyle bir sorunu olmadığından yolun keyfini çıkararak benden daha hızlı gidiyor. Yol boyunca hiç su sıkıntısı çekmedik. Bisikletimin arka tekerleğinden sanki dinamo sürtmesi gibi bir

175


vınlama sesi gelmeye başladı. Durup baktığımda yedek lastiği bir yerden bağlamayı unuttuğumu görüp bağladım ama bir süre sonra ses yeniden başladı. Aldırmadım devam ettim. Sonunda sinirlerim bozuldu, durdum. Dikkatli bakınca bagajımın bir yerden kırıldığı için kayıp tekerleğe sürttüğünü fark ettim. Gözüm yerde içi boş bagaj borusunun içine sokup destek yapabileceğim uygun kalınlıkta ince ve sağlam dal parçası arayarak hızımı daha da düşürüp yoluma devam ettim. Bu durum çok can sıkıcıydı. Batum’a daha yaklaşık 400 km yolumuz vardı ve bu bagajla bu yolu nasıl tamamlayacağımı düşünmeye başladım. Karşıma yolu kapatan bir kapı çıktı. Üzerinde bir yazı vardı ama Gürcüce olduğundan okumam mümkün değildi. Ali kapının arkasında fotoğraf çekiyormuş geldi kapıyı açtı geçtim. Durumumu anlattım. Yerde dal ararken ucu hafif eğri paslı bir çivi buldum. Bu daldan daha iyi bir çözümdü. Çivinin kalın olan baş kısmını kesmek için çantamda pensemi ararken Ali taşla ezelim dedi ve ezerek borunun içine girecek hale getirdi. Bir başka sorun daha karşımıza çıktı oda çivi borunun içinde geriye kayacağından ucu geçtiği karşı borudan çıkacak ve bagaj eski haline gelecekti. Buna çözümü Alinin bulduğu alüminyum telle sağladık. Teli arkada kalan boşluk kadar kesip borunun içine soktuktan sonra çivi ile iki parçayı birleştirip geri açılmaması için alüminyum telle bağladık. Burada yine pense lazım olunca arayıp buldum. Bisikletçi adam pense taşıyıp ağırlık yapmaz diyenlerin tezi böylece geçerliliğini kaybetmiş oldu. Sonrada ek yerini daha da sağlamlaştırmak için gri bant ile sardım. Bu bantlar çok işe yarıyor. İp takviyeli olduğu için mukavemetli, suya dayanıklı ve ıslak yüzeye de yapışabiliyor. Ben her zaman yanımda bu bandı taşırım. Bagajın kopan yeri yere paralel olan alttaki borunun öndeki dik olarak inen boru ile kaynak noktasından 1,5-2 cm kadar gerisi. Kopma kaynak noktasından kaynağın kırılması ile oluşmamış malzemenin yırtılması ile oluşmuş.

176


Bagajı tamir ettikten sonra keyfim biraz olsun yerine gelmişti ama hala dikkatli sürmeliydim. O moralle yeniden makinemi elime aldım. Artık yeniden yola çıkabiliriz. Az ileride demin geçtiğimiz gibi bir kapı ile yolun kapatıldığını gördük. Buradaki küçük köyün giriş ve çıkışında yola konan el ile açılıp kapatılan 2 kapı ile giriş çıkış kontrol altına alınmıştı. Yolda bizim gibi eşyalarını yüklemiş başka bir bisikletliye rastladık. İskoçyalı Matt. Nereye gideceğine henüz karar vermemiş. Şimdilik Azerbaycan'a gitmeyi planlamış sonrasında ya İran üzerinden Hindistan'a ineceğim ya da Kazakistan üzerinden Çine gideceğim dedi. Azerbaycan'a gideceksen neden bu yolu tercih ettin Poti, Kutaisi yolunu kullanabilirdin dedim. Sakinliği, doğayı ve macerayı sevdiğim için bu yoldan gidiyorum dedikten sonra ekledi siz neden tercih ettiyseniz bende ondan tercih ettim. Matt sabah Mestiadan yola çıkmış. Mestidan kaç km uzakta olduğumuzu sordum km saatine bakıp 23 km yolunuz

177


var dedi. Birbirimize iyi şanslar dileyip ayrıldık. Zagari geçidinden Mestiaya sürekli indiğimizi sanmayın telefonuma yüklediğim PDF dosyasında ilki küçük sonraki daha büyük iki tepeyi aşacağımız görünüyor. Birincisini kolayca aşıp bir köye geldik. Sonrasında yol nehir yatağından ayrılıp sağa dönerek oldukça dik bir yokuşla devam etti. Yokuş o kadar dikti ki nefesim kesildi, kasıklarımda dayanılmaz bir ağrı oluştu. Bir ara inip bisikleti iteyim diye düşündüm ama sonra yokuşun az ileride polis karakolunun önünden itibaren eğiminin azalıp makul bir seviyeye geldiğini görünce kendimi son bir gayretle zorlayarak dik eğimi tamamladım. Geriye dönüp baktığımda Ali yokuşu yürüyerek çıkıyordu. Biraz gittikten sonra sağ taraftaki bahçenin içinden 2 köpeğin havlayarak üzerime koştuklarını görünce nasıl becerdiğimi anlamadığım bir hızla uzaklaştım. Artık bir nefeslenme molasını hak

178


etmiştim. Yokuş oldukça uzun çık çık bitmiyor. Bir yandan hiç mola vermeden gitmek istiyorum ama diğer yandan ise bu güzellikleri fotoğraflamak istiyorum. Yol kıvrıla kıvrıla yükseliyor. Hava kararmaya başladı. Yağmur geliyor ve yol hala bitmedi. İşin kötüsü ne kadar yolumuz kaldığını da bilmiyoruz. Yokuş elektrik santralının yanında bitti. Aliyi beklemek için durdum. Hava çok soğuk. Bisikletimin ön attırıcısı toz ve çamurdan kilitlenmiş çalışmıyor. Arka tekerlek ve kadronun durumu.

179


Ön fren bacaklarının ve çamurluğun hali. Bisiklet bu hale geldiğine göre siz varın birde bizim halimizi düşünün.

Sabahtan beri defalarca temizlediğim ön çamurluğumun üst bağlantısı kopmuş, çamurluk tekerleğe sürtüyordu. Çıkarıp attım. Keşke daha önce atsaydım. Sabahtan beri sık sık çamurluğu temizlemekten helak oldum. Ali geldi, az sonra aşağıda görünen köyün yanından geçeceğiz. Aşağı inip derenin üzerindeki köprüde Ali ile buluştuk. Bacaklarımdan ne kadar kirlendiğimiz belli oluyor. Ushguliden sonra artan araç trafiği yüzünden sık sık

180


toz bulutu içinde gitmek zorunda kalıyoruz. Maşrutka denilen minibüslerin sürücüleri bize aldırmadan hızla geçip tozu dumana katıyorlar.

Köprüyü geçtikten 2-3 km sonra dağdan akan dere yolun üzerinden geçip aşağıdaki nehre dökülüyordu. Geride kalan yolda Gürcüler bu tür durumlarda yolu kazıp altına koydukları körüklü plastik borularla suyun yolu tahrip etmeden akmasını sağlamışlardı ama tahminimce buradaki dere diğerlerinden çok daha büyük olduğundan o tür bir çözüm yoluna gitmemişler. Suyun akışı araçlara kesinlikle engel olmuyor. Bizim gibi bisikletliler ve trekking yapanlar için sorun

181


oluşturuyor. Bu durum aslında çokta büyütülecek bir şey değil çünkü yolun ve buradaki dünyanın ruhuna uygun. Yolun biraz ilerisinde derenin üzerine yayalar için kalas uzatıp bir köprü yapmışlar. Suyun içinden geçip ayakkabılarımızı ıslatmak istemediğimiz için bizde köprüyü tercih ettik. Dün ayakkabılarımız yeteri kadar çamurlanıp ıslandı. Ushba dağının kuzey ve güney zirveleri göründüğüne göre Mestiaya yaklaştık ama hala kısa çıkış ve inişler yapıyor, tozun toprağın içinde gidiyoruz. Yağmurda atıştırmaya başladı. Mestiaya 2 km kala aynı Tbilisi Gori arasındaki gibi beton yol ve iniş başladı. Araçların hız yapmalarına engel olmak için yola betondan kasisler yapmışlar. Sonunda Mestia göründü. Mestiaya geldik. Bir ara hiç gelemeyeceğiz sandım. Yol umduğumdan uzun sürdü bunun nedeni yolu hafife alıp geç hareket etmemiz, lastiğimin patlaması, bagajımın kırılması, yolun zorluğu ve en önemlisi de muhteşem güzellikler karşılığında adeta büyülenip fotoğraf çekmekten yol alamamamız oldu.

182


Bir an önce kendimize kalacak bir yer bulabilmek için Mestia merkezine doğru yola devam ettik. Yol kenarında içki içen bir gurup bizi görünce bağırıp davet ettiler ama durmadık. Mestianın merkezi toz toprak içindeydi. Görüş mesafesi çok düşüktü. Sanki vahşi batıda bir kasabaya gelmişiz gibi hissettim kendimi. Telefonuma daha önce Lonely Planetten bulup kaydettiğim bahçesinde çadır kurduran pansiyonun yol tarifini okuyarak evi bulduk. Yan taraftaki evin bahçe kapısındaki adam bizi çağırdı. Anlaşamayınca bir kadını çağırdı. İrma çok iyi İngilizce konuşuyor. Çadır kurmak için 10 lari istedi ve hemen ardından sizce çok mu diye sordu. Oda çok olduğunu biliyor. Çok dedik. 7 olsun diye pazarlığı başlattı. Ali 5 verelim deyince ikisinin ortası olsun 6 lari dedi. Ben söze girip tamam dedim. Bir an önce duş almamız lazım halimizi görüyorsun. Banyo var mı diye sordum. Var ama sıcak su 1

183


saat sonra dedi. Önemli değil biz soğuk su ile duş almaya alışığız diye yanıtladım. Evin bahçesinde çimenlerin üzerine çadırımızı kurduk. Pansiyon fiyatı kişi başı 20 lari, kahvaltı ve yemek isterseniz bir 20 lari daha ödemeniz gerekiyor. Ali çamaşırlarını yıkayıp geldi, su çok soğuk dedi. Ardından ben gittim. Hakikaten suya el dayanmıyordu. Ben birde İrmaya soğuk suyla da banyo yapabiliriz demiştim. Bu suyla insanın ancak cenazesi yıkanır. 1 saat sonra önce Ali sonra da ben duşumuzu aldık. Su sıcak değildi ama en azından vücudumuzun dayanacağı soğukluktaydı. Yemeğimizi yedikten hemen sonra yattık. Dışarıda yağmur yağıyordu. Muhteşem iki gün geçirmiştik. Mestiayı mutlaka gidip görün. Ali yarın yola devam etmeyi arzu ettiğini söyleyip izin istedi. Ben bir süre kalıp dinlenmeyi düşünüyorum. Bu günkü tahmini tur mesafesi: 55 km. MESTIA – CHALADI GLACIER

15 Temmuz 2012 Pazar Bu sabah erken kalktım. Dün gece başlayan yağmur kısa süre sonra durmuştu. Ali bu gün dinlenmek istediğinden yola geç çıkacak. Mestiayı gezmeye ve bulabilirsem haçapuri almaya karar verdim. Kaldığımız pansiyondan caddeye çıktığınızda Mestianın merkezi solumuzda, havaalanı ise sağımızda kalıyor. Bizim kaldığımız sokakta olduğu gibi Mestianın tamamında inşaat var. Burası şu anda bir şantiye alanından farksız. Mestiada ana caddeye tarihi dokuya uyması için paket taş döşeyip üzerine de boşlukları doldurmak için ince mıcır dökmüşler. Bu nedenle her geçen arabanın arkasından toz bulutu kalkıyor. Toz toprak içinde ama güzel olan bu hali. Buraya gidip gezmeyi düşünüyorsanız elinizi çabuk tutun. Birkaç yıla kalmaz son derece modern ve temiz bir Mestia ile karşılaşırsınız ama güzel olan Ruhunu kaybetmemiş bu Mestia.

184


Mestiada ilk yerleşim dağın yamacı ile nehir arasında yapılmış. Bloğumun dikkatli izleyicileri Kazbeg dağına giderken nehir yatağına taşları üst üste dizip duvardan set yapmışlar, bunları da tel örgü ile sararak tutturmuşlar demiştim. İşte, burada o anlatmak istediğim tekniği yakından görüyorsunuz. Taşlar üst üste dizilerek sütun oluşturulmuş ve bu sütundaki taşlar bizim bahçe çitlerinde kullandığımıza benzer örgü tel ile sarılıp dağılmaları önlenmiş. Örgü telinin

185


ömrünün uzun olması için alüminyumdan yapılmış. Gördüğünüz gibi taşlar o kadar muntazam seçilmiş ki dış yüzeyde neredeyse hiç pürüz yok. Turizm bürosuna uğrayıp nereleri gezebileceğim hakkında bilgi almak istedim ama saat erken olduğu için her yer gibi büroda kapalı. Yol kenarındaki sıcak ekmek yazan tabelayı takip edip 1 tane tandır ekmeği alıp geri döndüm. Ekmek ve çayla kahvaltı yaptık. Her ikimizde bu ekmeği çok seviyoruz. Ali abi sen benden sonra şu karşıki tepeye çıkarsın dedi. Tepede bir tane yalnız ağaç ve her yüksek yere dikilen büyük bir haç var. Aliye maceraperestim dediysem de o kadar da uzun boylu değil. Oraya çıkmak için dünya kadar yol yürümek gerek, sırt üstü yatıp dinlenmek istiyorum dedim. Kahvaltıdan sonra bisikletlerimizi sokakta akan derede yıkamaya karar verdik. Bisikletimle birlikte kirlenen çantalarımın kılıflarını da yıkamak için getirdim.

186


Kılıfın birisini yıkarken diğerini suya bırakınca kuvvetli akıntı ile kılıf bir anda yayalar için konan tahtanın altından geçip komşu bahçeye kaçtı. Ali koş kılıf gidiyor diye bağırdım. Ali yalın ayak çitin üzerinden atlayıp bahçeye girdi ama kılıf bir anda gözden kayboldu. Temizlik işleminden sonra Ali toparlanıp çıktı. Böylece Alinin gidişi ile yine tek başıma kaldım. Turizm bürosuna gidip bilgi almak için dışarı çıktım. Turizm bürosundan yürüyüş yollarının işaretlendiği bir harita verdiler. Burada 1 günde yürüyerek yapılabilecek 2 rota var. Bir tanesi 6 saatlik Chaladi Glacier rotası, diğeri 8 saatlik Koruldi Lakes rotası. Görevli her iki rotanın da kırmızı beyaz işaretlerle kolayca takip edilebildiğini söyledi. Benim bu gün yürümeye niyetim yok. Gidip çantalarımı yıkamayı düşünüyorum çünkü üzerlerinde kılıf olmasına rağmen tozdan leş gibi olmuşlar. Çantalarımı yıkayıp astığımda saat 13:30 olmuştu. Ani bir kararla yakın olan Chalaadi

187


Glacier'e (buzulu) yürümeye karar verdim. Bürodaki görevli bisiklet ile geldiğimi öğrenince ilk 2 saatlik yolu bisikletle çok çabuk alıp bisikleti bekçi kulübesinin yanına bırakarak kalan 1 saatlik yolu yürümemi önerdi ama hem bisikleti hırpalamak istemiyorum hem de kıçımı dinlendirmek. Pansiyondan ana caddeye çıkıp sağa doğru yürümeye başlayıp Queen Tamara havaalanının önünden geçtim. Burası dağların arasında küçük bir alan. Tiflisten küçük pervaneli uçakla gelebilirsiniz. Havaalanından sonra yol insanı heyecanlandıran vahşi bir görünüm aldı. Yolun sonunda bir bekçi kulübesi ve nehrin üzerinden karşıya geçmek için asma köprü vardı. Köprüden sonra yol bitti. Patikada kırmızı beyaz boyalı işaretleri izleyerek gidiliyor. Yolun solunda akan nehrin debisi çok yüksek. Gidiyorum ama ne göreceğimi bilmiyorum. Amacım sadece yürüyüş yapmak. Masa gibi düz bir kayanın üzerine oturup etrafı seyretmeye karar verdim. Biraz ileride vadi zaten bitiyor oraya kadar yürümeme gerek yok. 1795 metredeyim. Biraz oturup çevreyi seyredip fotoğraf çektikten sonra tam dönmeye niyetleniyordum ki buraya neden gelindiğini fark ettim. İleride dağın yamacındaki buzulun altından nehir

188


yeryüzüne çıkıyordu. Hemen o yöne yürümeye başladım. İşte buzulun altından nehrin çıkışı. Buna doğuşu da diyebiliriz. Muazzam bir şeydi. Su adeta fışkırıyordu. İlk kez böyle bir şeye tanık oluyordum. Bu Mestianın içinden geçen nehrin yeryüzüne çıktığı yerdi. Daha fazla vakit kaybetmeden dönüşe geçtim. 6 saat olarak verilen tahmini yürüyüş zamanını 5 saatte tamamladım. Pansiyona geldiğimde bahçede bir bisiklet daha gördüm. İrma bir tur bisikletçisi daha geldiğini, ona benden söz ettiğini adamın benimle tanışmak istediğini söyledi. Slovakyalı Robin geldi tanıştık. 45-50 yaşlarında uzun boylu ince yapılı bir adam. Bu benim 48. turum diye başladı söze. Uçakla Tbilisiye gelip oradan da bu sabah gördüğüm uçakla Mestiaya gelmiş. Uçağa 75 lari ödemiş, yükü 15 kg ı geçmediği için bagaj ücreti ödememiş. Yanında çok az eşya var. Uyku tulumu, mat, çadır gibi şeyler taşımıyor. Buradan bizim geldiğimiz yolu takip ederek Tiflis’e gidip oradan ülkesine dönecek. Yol hakkındaki tecrübelerimi aktardım kendisine. Hem dağa bu taraftan çıkacağı için hem de yükü olmadığı için bize göre daha hızlı hareket edebilecek. Geri geldikten sonra bisikletime bakarken bagajda bir kırık daha olduğunu gördüm. Bu çok can sıkıcı bir durumdu. Olmazsa maşrutkayla giderim diye düşündüm. Dönüş yolculuğum iyice kritik hale gelmişti. Bagajı alüminyum telle bağlayıp bantla sardım. Mestiaya gelirken Ali ile devam edip Batumdan Akhaltsikheye giden yola sapıp gidebildiğim kadar gidip dönmeyi düşünüyordum ama bagaj kırılınca vazgeçmiştim. Bu kırık Hopaya ulaşmamı bile tehlikeye düşürmüş durumda. Yarın için bir karar veremedim günü burada da geçirebilirim göllere de yürüyebilirim.

189


MESTIA – KORULDI LAKES

16 Temmuz 2012 Pazartesi Bu gün Mestiadaki ikinci yürüyüş rotasından Koruldi göllerine gitmeye karar verdim. Köprüyü geçtikten sonra sağa sapıp savunma kulelerinin olduğu eski Mestiadan geçerek devam ettim. Broşürde yazdığı gibi kırmızı beyaz işaretleri takip ederek tam karşımızdaki tepeye tırmanmaya başladım. Bir ara işaretlere dikkat etmeyip yanlış yola sapmışım. Geri dönüp yolu düzelttim. Yol çok güzel. Doğa ile baş başayım ve aşağıda Mestia ile pansiyondan göremediğim şimdi karşımda kalan karlı dağları seyrederek çıkıyorum. Karşıda birde kış sporları merkezi var.

190


Ali bana abi sen benden sonra şu karşıdaki tepedeki haçın yanına çıkarsın dediğinde yok artık o kadarda uzun boylu değil demiştim. Ali beni benden iyi tanıyormuş demek. İşte haçın yanındayım. Buradan aşağıyı seyretmek harika bir duygu.

1250 metredeyim. Gelmişken gölü de göreyim diye yürümeye başladım. Birkaç evden ibaret bir yayladan geçtim. Arkada Ushbanın kuzey ve güney zirveleri

191


Mestia’nın

192


tepeden görünüşü.

193


görünüyor. Sürekli tırmanıyorum. Buraya çıkan araba yolu da var ama yolu kısaltmak için herkes patikalardan tırmanıyor. Benden başka çıkanlarda var. Bu kadar fazla yürüyen insanla karşılaşacağım aklıma gelmemişti. O anda yanında yürüdüğüm turist göl burası mı acaba diye sordu. Sanmam dedim bu göl için insanları yönlendireceklerini sanmıyorum. Karadenizde geçen yıl Büyük Deniz Gölünü görmüştüm. Hem bundan çok daha büyüktü hem de suyu maviydi. Pansiyonda tanıştığım Hollandalı çiftin göle yürüdüklerini bildiğimden gölde yüzülüyor mu, havlumu alayım mı diye sormuştum. Onlarda gölün fazla büyük olmadığını ve suyunun soğuk olduğunu tahmin ettiklerini söylemişlerdi. Artık herkese yürümekten fenalık gelmiş durumda. Kimi vazgeçip geri döndü. Kimi çıktığı yüksekliği yeterli görüp orada oturdu. Benim gibi son bir gayretle yürüyen bıkkın gezginler ise yukarıdan gelenlerle karşılaştıklarında gölü gördün mü? Ne kadar kaldı? Güzel mi? Görmeye değer mi? gibi sorular soruyorlar. Vazgeçip döneceğim ama kendime yediremiyorum. Madem bu kadar çıktım biraz daha çıkayım diyorum. 2440 metrede göle ulaştım ama hayal kırıklığına uğradım. Göl hem küçüktü, hem suyu kahverengi olduğundan suya girilecek gibi değildi. Üstelik içinde inekler serinliyorlardı. Kaçkardaki göller bundan çok daha güzel. Yukarıda fazla kalmadım. Ekmeğimi yedikten sonra dönüşe geçtim. Yolda karşılaştıklarım bu sefer gölle ilgili benzer soruları bana sormaya başladılar. Bir süre sonra üç İsrailli gençle karşılaştım. Yanlarına su almadan yola çıkmışlar. Gölle ilgili bilgi aldılar. Bir tanesi suyun var mı diye sordu. Çok az var deyip yarım şişeden biraz az olan suyumu verdim. Sonra diğerlerinin de susamış olacağını düşünüp ben iniyorum suya ihtiyacım olmaz sizde kalsın dedim. Üçü aralarında suyu paylaştıktan sonra bir tanesi birader şişeyi unuttun dedi. Ver dedim ben aşağıda çöpe atarım, yola devam ettim. Yemekten sonra yarın Potiye gitmeye karar verdim. 1-2 günde deniz kenarında konaklayıp denize girmek istiyorum.

194


MESTIA – ZUGDUDI

17 Temmuz 2012 Salı Kahvaltıdan sonra bisikletimin bagajındaki 2. kırık yere mukavemet sağlamak için ayrıca telle sardım. Demek bu tür yolculuklarda yanınıza alınacaklar listesine hiç olmazsa soba telini de eklemek gerekiyor. 2 km kadar gittikten sonra Zugdudinin 138 km ileride olduğunu gösteren tabela ile karşılaştım. Mestianın girişindeki gibi çıkışındaki ana yolda beton kullanarak yapılmış. Yol mükemmel ve hafif bir inişle gidiyorum ama ben ürkek bir serçe gibiyim. Bagajımı korumak içi çok dikkatli ve yavaş sürüyorum bisikletimi. Hava çok güzel, yol güzel etraf desen hepsinden güzel. Kısacası huzurlu ve keyifli bir sürüş için her şey mevcut. Arkadan gelen araçlar karşıdan araç geliyorsa sizi geçmiyorlar, sıkıştırmıyorlar. Bu dağ başındaki sürücüler bile bisiklet sürücülerine karşı saygılılar. Ben böyle düşünüp çevreyi izleyerek sakin sakin giderken Lengethiye geldim. Beton yolda 2 öküzün çektiği kızağı görünce gözlerime inanamadım. En son buna benzer görüntüyü ne zaman görmüştüm acaba. Gürcistanın Svaneti bölgesi beni şaşırtmaya devam ediyor hala. Yanlarından geçerken gamarcobar dedim. Kızağın üzerinde oturan ve yanında yürüyen adama. Onlarda bana gamarcobar deyip el salladılar. Bir süre sonra böyle bir kızağı üzeri tepeleme ot dolu olarak gördüm.

195


Güzel bir yolda keyifle sürdüm bisikletimi. 40 km sonra yol kenarında sağlı sollu akan birkaç şelale ile karşılaştım. Karşıdan rüzgar sert esmeye başladı. Yokuş aşağı gidiyorum ama gitmek zor. Mestiaya doğru yokuş yukarı gidiyor olmayı tercih ederdim. Bu yol çok hoşuma gitti. Sakinliği, doğal güzellikleri ile insanı büyülüyor. Biraz sonra bir baraj gölüne geldim. Göl kenarında bir lokantada haçapuri yedikten sonra yola devam ettim. Zugdudiye yaklaştığımda artık kamp yeri aramaya başladım. Rüzgar beni yıldırdı. Orasıydı burasıydı derken Zugdudiye geldim. Zugdudiye sola dönerek girdim. Sağ taraftaki yol Abhazyaya gidiyor ama kağıt üzerinde Gürcistan toprağı olmasına rağmen Güney Osetya gibi burası da ihtilaflı bölge ve sınır kapalı. Yağmur atıştırmaya başlayınca yolun kenarındaki çim alana çadırımı kurmaya karar verdi. Alanın arkasında kullanılmayan eski bir atölye, yan tarafında da yine kullanılmayan bira bahçesi var. 1 km geride de Socar akaryakıt istasyonu var. Saat 18:00 de bu günkü turu sonlandırdım. Çadırımı kurup eşyalarımı içine yerleştirdim.

196


1 km gerideki istasyona gidip tuvalette yıkanıp silindim. Marketinden su ve yoğurt aldım. İstasyon Azeri şirketi olduğunda yetkili Türkçe biliyor. Batuma kaç km olduğunu sordum 140 km dedi. Bende öyle biliyordum. Az önce karşılaştığım genç yanlış biliyor. Uzun bir bisiklet ve Gürcistan sohbetinden sonra çadırıma döndüm. Bu arada yağmur da durdu. Bu ülkeye iki yıl üst üste yaptığım seyahatlerimden çok memnun kaldım. Bu sefer sırt çantası ile ve ilerleyen yıllarda yine gitmek isterim. Bisiklet turları içinse artık kendime yeni rotalar bulmam lazım. Tur yaşantımda yaptığım bütün turlarımı seviyorum ve gerçekleştirdiğim için son derece mutluyum ama 2 turu diğerlerinden ayrı tutuyorum. Bunlardan birisi Trans Kaçkar diğeri ise Ushguli Mesti ayı kapsayan tur. Bu turu gerçekleştirirken beni yalnız bırakmayan sevgili Ali Babi’ye çok teşekkür ediyorum. Alinin bisikletli ve bisikletsiz yaptığı turları ve çektiği güzel fotoğrafları www.zamaninseyyahi.blogspot.com adresindeki bloğundan izleyebilirsiniz.

26 Ekim 2013 Cumartesi, İstanbul

197


198


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.