T.B.M.M. Anayasa Uzlaşma Komisyonu Başkanlığına, 30.12.2011 Bizler, ülkemizin farklılıklarıyla yan yana, eşit, özgür, kardeşçe ve barış içinde yaşamak isteyen, bugüne kadar verili anayasalar ve resmi ideoloji tarafından yok sayılan, asimilasyon, aşağılama (tahkir), inkâr ve imhaya uğrayan halklarından insanlarız. Onurumuzu, dilimizi, kimliğimizi, kültürümüzü, inançlarımızı özgürce geliştirebileceğimiz koşulları yaratmak, halklar arası kardeşlik ve dostluğu bugünden topraklarımıza egemen kılmak, gelecek nesillere tarihi ve kültürüyle barışık bir ülke bırakmak sorumluluğuyla, “topraklarımızdaki tüm kültür, kimlik, dil, din ve inançların varlığını kabul eden, halkların demokratik ve kültürel haklarını anayasal güvence altına alan, insan odaklı, özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik bir anayasa”dan yana olduğumuzu ve taleplerimizin takipçisi olacağımızı beyan ederiz. Her ne kadar ‘Yeni Anayasa’nın bir toplumsal mutabakat arayışının ürünü olarak gündeme geldiği söylense de, toplumun tüm kesimlerinin anayasa yapım sürecine katılımlarının önünün açık olmadığı kanısındayız. Halkların dostluğu için yıllardır mücadele veren, bu sürece katkıda bulunabilecek toplumun pek çok ileri unsuru (aydın, akademisyen, siyasetçi, gazeteci) cezaevlerinde tutuklu bulunmaktadır. ‘Özgürlükçü’ bir anayasanın yapım sürecine gölge düşüren bu tutuklamalar, toplumun geniş kesiminde ‘Yeni Anayasa’nın belli bir kesim tarafından, belli bir yönde yapılmak istendiği izlenimini ve kaygısını oluşturmaktadır. Bu negatif koşulların yanı sıra, %10 seçim barajı, anti demokratik siyasal partiler yasası, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki kimi engellerin varlığı sürerken hazırlanacak bir anayasanın, tüm toplumsal kesimlerin ihtiyaçlarını karşılaması mümkün görünmemektedir. Bu sorun ve koşulların bilinciyle, yeni anayasanın yasakçı ve ayrımcı bir anlayış yerine, tüm toplumsal kesimleri meşru gören ve bu kesimlerin hak arama mücadelesine meşru bir zemin sağlayacak özgürlükçü, eşitlikçi, katılımcı bir ruh ve dile sahip olması ülkemiz için bir kazanım olacaktır. ‘Özgürlükçü bir Anayasa’nın yapılmasının temel koşulu, fikirlerin ve önerilerin özgürce beyan edilebileceği siyasal ve toplumsal ortamın oluşturulmasıdır. Bu anlamda, ‘Yeni Anayasanın’ yapım sürecinde öncelikli talebimiz tutuklu aydın, akademisyen, siyasetçi ve gazetecilerin serbest bırakılmasıdır. Belirtmeliyiz ki, ‘Yeni Anayasa’nın hazırlık sürecinde siyasi partiler, kuruluşlar, sendikalar, aydınlar, kitle örgütleri ve kişilerin taslak önerileri, Anayasa Uzlaşma Komisyonunun görüşme tutanakları, komisyon alt kurullarının gelen önerilere itiraz gerekçeleri de dâhil olmak üzere tüm aşamalar kamuoyuyla paylaşılmalı, Anayasa yapım sürecinde şeffaflık esas alınmalıdır. 1982 Anayasası, toplumun tüm hak ve özgürlüklerini sınırlandırmanın, toplum üzerinde baskı ve şiddeti örgütlemenin aracı olmuştur. 1982 Anayasasının Halkoyuna sunulduğu ve % 91 oyla kabul edildiği söylense de, Darbe anayasası, ‘Hayır’ demenin yasak olduğu bir siyasal ortamda ve antidemokratik bir şekilde yürürlüğe girmiştir. Bugün, 1982 Anayasası toplumun tüm kesimleri tarafından mahkûm edilmektedir. 1982 Anayasasının ve anayasayı yapanların halk nezdinde ve toplum vicdanında mahkûm edilmeleri için on yılların geçmesi yetmiştir. Her anayasa yapım süreci bir tarihsel rol ve konum alıştır. Sizler de, bugün, böylesi bir tarihsel süreçten geçmektesiniz. Nasıl ki, 1982 Anayasası için yapılan referandumda ‘hayır’ demenin suç olması 1982 Anayasasına gölge düşürmüş ise, bugün toplumsal kesimlerin özgürce görüş ve önerilerini sunamayacağı bir anayasa, yine halk nezdinde ve toplum vicdanında mahkûm edilecektir.