Nr35 - 10.2010 - Pusula Gazetesi

Page 1

Ekim/Oktober 2010 ‘UN KATKILARIYLA

İşsizlik Sigortası revizyonunun Almanca konuşulan bölge halkları tarafından büyük bir çoğunlukla kabul edilmesi, Fransızca konuşulan bölge halkları tarafından da büyük bir çoğunlukla reddedilmesi İsviçre’deki bölgeler arası düşünce ve seviye faklarını iyice su yüzüne çıkardı. Devamı s.11

Sağlam Gençlik, Güçlü Toplum

2010 Öğrenim Festivali (Lernfestival) 11 Eylül Cumartesi günü Zürih’te gerçekleşti. Seminerde, çocukları ve gençleri sigara, alkol, uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıklardan korumak ve bunlara karşı mücadele etmek konusunda önemli bilgiler verildi. Yaklaşık 5 saat süren seminere ilgi büyüktü. Devamı s.9

Kağıtsızlar İçin Yeni Olanaklar

Kağıtsız (Sans Papiers) gençler İsviçre’de bir meslek sahibi olabilmek amacıyla çıraklık eğitimi yapabilecekler. Millet Meclisinin aldığı bu kararın uygulanabilmesi için hükümetin bir çözüm üretmesi gerekiyor. Kantonlar Meclisinde çoğunluk, kağıtsız gençlerin şu andaki durumlarını haksızlık olarak görüyorlar: Devamı s.8

Honda Test Günlerine Yoğun İlgi

AZB - 8953 Dietikon 2

Halk İşsizlik Sigortası Revizyonuna “Evet” Dedi

17 Eylül Cuma günü başlayan test günlerinde, yenilenen yüzüyle misafirlerinin karşısına çıkan Honda Baumann, etkinlik kapsamında konuklarına farklı ikramlarda bulundu. Üç gün boyunca devam eden tanıtım günlerine hem İsviçreliler hem de vatandaşlarımız büyük ilgi gösterdiler. Devamı s.15

Ölen Nijeryalı İçin 50 000 Frank

İltica isteği onaylanmayan bir Nijeryalı geçtiğimiz mart ayında zorla sınır dışı edilirken Zürih Havaalanında hayatını kaybetmişti. Federal Hükümet Nijeryalının ardında kalan ailesine insani bir jest olarak 50 000 frank ödendiğini açıkladı. Yapılan bu açıklama pek çok yankıya neden oldu. Devamı s.11

Zürih’te Anadili Almanca Olan Çocuklar Azınlık Oldular! Anayasa Mahkemesi, ırk ayrımcılığı yaptığı iddiasıyla mahkemeye verilen üç Türk vatandaşımızın suçluluğuna karar verdi. Ali Mercan adlı Türk vatandaşı iki arkadaşı ile birlikte 2007 senesinde Winterthur’da Ermeni Soykırımı’nın yalan olduğunu söylediği için mahkemeye verilmişti. Devamı s.5

18.000’den 13.500’e düşerken, bu yıllar süresince sürekli artan yabancı anadilli çocukların sayısı, 8400’den 13.600’e çıkarak ilk kez çoğunluk durumuna geldiler. Yabancılar Meclisinin bir diğer önemli saptamasına göre farklı yabancı gruplara ait olan çocukların okul başarılarında da çok büyük farklılıklar var. Okul başarıları en yüksek olan yabancı dilli çocuk grubunu Tamilce konuşan çocuklar meydana getiriyorlar: 2008 yılında 1156 Tamilce konuşan çocuk Zürich okullarına devam etti. Bu rakam tüm Zürichli öğrencilerin % 4,3’ünü oluşturuyor. Devamı s.6

Göçmenlerin Politikada Yeri Yok! Bern ve Basel Göçmenlere Seçme Seçilme Hakkı Vermedi Eylül ayı sonunda Bern ve Basel kantonlarında yapılan ve göçmen topluluğa -belli şartlarda- seçme ve seçilme hakkı verilmesini öngören iki yasa önerisi oldukça yüksek ‘hayır’ oyları ile reddedildi. 1982 yılından bu yana bu konuda yapılan her oylamalarda ‘hayır’ oylarının bu kadar yüksek olması, göçmen çevrelerde, İsviçre halkının entegrasyondan

anladığının asimilasyon olup olmadığı sorusunu gündeme getirdi. Bern Kanton’unda «zäme läbe -zäme schtimme» başlığıyla lanse edilen referandum önerisi kanton halkının büyük çoğunluğu tarafından ret edildi. İsviçre’nin sol partileri bu amaç doğrultusunda bir yasa önerisi teklifinde bulunmuşlardı. Devamı s.5

www.pusulaswiss.ch

Anayasa Mahkemesi de Ali Mercan’ın Suçluluğunu Onayladı!

Zürih’te kısa süreden beri, okullarda anadili Almanca olan çocuklar azınlık oldular. Yabancı dilli çocukların okul başarıları ise çok kısıtlı. Zürih Kanton Yönetimindeki Yabancılar Meclisi bu duruma karşı harekete geçti. İsviçre’deki nüfus yoğunluğunun en yüksek olduğu Zürich şehrinin halkı, yıllardan beri sürekli bir değişim geçirmeye eğilim gösteriyor. Bu değişimler en belirgin olarak okul çağı çocukları üzerinde yapılan araştırmalarda ortaya çıkıyor; 1990 yılından 2008 yılına kadar çoğunluk durumunda olan Almanca anadilli çocukların sayısı


2

EDİTÖR

Ekim/Oktober 2010

www.pusulaswiss.ch rihinde yeni inisiyatiflerden oluşan koca bir paket daha hazırlamışlardır. Böyle bir paketin 1 Ağustosta İsviçre`nin kuruluş gününde açıklanmış olması, ileride bizi ne gibi tehlikelerin beklediğini gösteriyor.

Turgut Karaboyun (t.karaboyun@pusulaswiss.ch)

3. Sınıf Yargıya Hazır Olun! Kasım ayı sonunda yapılacak olan göçmenleri sınır dışı etme inisiyatifi, SVP partisinin yabancılara karşı gerçekleştirdiği yeni bir seçim çalışması olarak tarihe geçecek.

REKLAM VE İLANLARINIZ İÇİN: 076 342 90 91 veya 043 322 90 82 ABONE OLMAK İÇİN: 043 322 90 85 PUSULA IMPRESSUM / 2010 Geht an alle Pusula Mitglieder. Verlegeradresse :

Pusula Zeitung Bernstrasse 88 / CH-8953 Dietikon ZH Erscheinungweise: 12 Mal Jährlich Abonementpreis: CHF 50.- / Jahr Inhaber: Turgut Karaboyun QM: Bülent Atalay Rechtsberater: Mehmet Akyol Werbe Agentur: Blue Design Media Autoren: Prof. Dr. Rıdvan Karalar Sunay Akın Redaktionsleiterin: Gülter Locher Text Redaktion: Pervin Tekin Kultur & Kunst: Yılmaz Akan

Art Direktor: Grafiker: Praktikantin: Druckerei: Adressierung: Anzeigen:

Tamer Karaoğlu Mehmet Polater Fulya Yumak (KV) Sun Print Beorda +41 43 322 90 82 +41 76 342 90 91

Freie Journalisten: Gülter Locher, Bülent Atalay, Atilla Alpullu, Hüseyin Türkkan, Müjgan Olguner, Nermin Dingiloğlu, Yeter Tanrıkulu, Gülay Zengin, Tamer Karaoglu, Nuray Uçar, Pervin Tekin, Mehmet Akyol, Fatih Ertuğrul, Ali Akgül

Teşekkür : Bu yayının sizlere ulaşmasında maddi-manevi desteklerini bizlerden esirgemeyen, tüm firmalarımıza sonsuz teşekkürlerimizi sunarız. Pusula Gazetesi`nin tüm yayın hakları kendisine aittir. Yayınlanan reklamlarda ki sorumluluk, reklamı veren firmaların kendine aittir. Hazırlanan haberlerden ve yazılardan haberi hazırlayan kişiler ya da kaynak gösterilen kurumlar sorumludur. Pusula`da kullanılan tüm Haberlerin, Fotoğrafların ve bilgilerin her hakkı Pusula`ya aittir. İzinsiz olarak kullanılması yasaktır, aksi durumda cezai uygulamalar için hukuki işlemler başlatılır.

Bu konuda Parlamento tarafından getirilen karşı öneri de SVP’nin düşüncelerini destekleyecidir ve aynı yere çıkmaktadır. Maalesef, getirilmek istenilen yeni yasada Parlamentonun çoğunluğunun SVP partisinin arkasından gittiğini görmekteyiz. Parlamentoda bulunan merkez partiler yabancı düşmanlığı içeren seçim pastasından paylarını alabilmek için SVP ile yarış içine girdiler. Devletler arası hukuka aykırı olan göçmenleri sınır dışı etme inisiyatifine hayır demek yerine, merkez partiler karşı önerilerle sadece SVP`nin taleplerinin şeklini değiştirip kendi çıkarlarını koruyorlar. Bunlar, anayasada yabancıların eşit olmayan hukuki pozisyonlarını sağlamlaştırmak istemektedirler. SVP partisinin göçmenleri sınır dışı etme inisiyatifi, göçmenlerin sırtından yapılan seçim çalışmasından başka bir şey değildir. Geriye dönüp bakacak olursak eğer, SVP partisi kararlı bir seçim kampanyası içindedir ve bu kampanyayı 10 yıldan beri milyonlarca frank harcayarak göçmenlerin ve ilticacıların sırtından yürütmektedir. Kasım ayı sonunda yapılacak olan göçmenlerin sınır dışı edilmesi inisiyatifini 2007 seçim kampanyasında da afiş ve ilanlarla lanse etmişlerdi. Onlar için şu an yürürlükte olan yabancılar yasası ya da devletler arası hukuk önemsiz. Yabancı düşmanlıkları sınır tanımıyor, bu sebepten dolayı 2011 seçim kampanyası için 1 Ağustos ta-

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

İnisiyatif konusunda sonuç olarak şunları söylebiliriz; inisiyatifte uygulanmak istenilen yeni kurallar ile Parlamento tarafından getirilen karşı öneri aynı kapıya çıkmaktadır. Oylamanın kabul edilmesi durumunda biz göçmenleri, 3. sınıf bir yargı beklemektedir. İsviçreli suçlular için ileride de aynı ceza hukuku geçerli olacaktır. Avrupa Birliği vatandaşı olan suçlular için serbest dolaşım anlaşması geçerlidir. Bu kişiler; ancak serbest bırakıldıktan sonra yeniden suç işlemeye devam ederlerse sınır dışı edilecekler. Yeni çıkarılmak istenilen anayasa maddesi dünyanın geri kalan insanlarını bütün sertliğiyle kapsamaktadır. Bize göre, yabancılara karşı yapılan ayrımların anayasada yer almasına izin verilmemelidir. Bir ülkede uygulanan ceza hukuku, herkes için aynı olmalıdır. İsviçreli bir kişinin ya da yabancı bir kişinin işlediği suç ne olursa olsun aynı hüküm ve ceza verilmelidir. Bizler, 3. sınıf yargı istemiyoruz. Kim burada doğmuş ya da büyümüşse bu topluma aittir. Oylamanın kabul görmesi durumunda birçok aileyi etkileyecek yeni yasalar geliyor. İşlenen bir suçtan dolayı tüm aile fertleri sorumlu tutulmak isteniyor. Suçlu aile üyelerinin sınır dışı edilerek tüm aileler cezalandırılmaktadır. Bağımsız oturum izni olmayan kadınlar ve çocuklar da aynı cezayı çekmek zorunda kalacaklar. Kadınlar, İsviçre`yi sınır dışı edilmiş olan eşleriyle birlikte terk etmek zorunda kalacaklar. CVP partisinin grup başkanı Urs Schwaller, 2007 yılında SVP partisinin göçmenleri sınır dışı etme inisiyatifini lanse ettiğinde, işlenen bir suçtan dolayı tüm aile fertlerini sorumlu tutmaya karşı bu çalışmayı protesto etmişti. Ancak bugün kendi aile partisi göçmenlere karşı alınmak istenilen yeni kararı desteklemektedir. Belki Urs Schwaller, gerçekleri unutmuş olabilir. Ama biz unutmadık! Yabancı düşmanlığıyla bildiğimiz

ve çalışmalarını endişeyle takip ettiğimiz SVP partisinin ayrımcı politikalarını ve onların önerisini destekleyen herkesi şiddetle kınıyoruz. Oy kullanma hakkı olan okurlarımızın bu konuda oy kullanmalarını, kampanyaya karşı 2 kere ‘Hayır’ oyu vermelerini tavsiye ediyoruz. Daha önceki yazılarımda da değinmiştim. Çifte vatandaşlık sahibi olan ve oy kullanma hakkına sahip göçmenlerin % 5`i önemli oylamalara katılıyorlar. Oy kullanma hakkına sahip olan tüm okurlarımızın bu konuda hassasiyet sahibi olması ve bizleri savunması gerekiyor. Elimizdeki haklarımız sadece kağıt üzerinde kalmasın, vatandaşlık hakkımız da. Lütfen, bu inisiyatif de dahil olmak üzere her zaman oyumuzu kullanalım. Kullanmayanları uyaralım. Geçen ay kaleme aldığım yazımda “Çalışanların cezalandırılmasına hayır” başlığıyla işsizlik sigortasında getirilmek istenilen yeniliklerden bahsetmiştim. Geçtiğimiz günlerde 26 Eylülde yapılan halk oylamasının sonucunda yeni yasa kabul edildi. Artık işsizlik süresi kısaltılacak ve ödenen primler daha yüksek olacak. Gelelim diğer oylamalara, Bern ve Basel’de yapılan oylamalarda halk göçmen toplumun seçme seçilme hakkına ‘’Hayır’’ kararı verdi. Kararı duyduğum gün Basel Parlamentosu milletvekillerinden Mustafa Atıcı’yı telefonla arayarak konuyu değerlendirme şansım oldu. Mustafa Atıcı`dan başka bir gerçeği daha öğrendim. 1994 yılında Basel`de yapılan aynı oylamada halkın % 75`i öneriyi reddederken, 26 Eylül 2010 tarihinde yapılan oylamada halkın % 81`i hayır oyu kullanmış. Aradan geçen 16 yılda yabancılara karşı düşmanlığın daha da arttığını görmekteyiz. Bern ve Basel kantonlarında seçme ve seçilme hakkının kabul edilmemiş olması bizi gerçekten çok üzdü. Keşke kabul edilseydi. Sevgili Okurlarımız, tüm oylama sonuçları şunu gösteriyor; daha çok çalışıp daha iyi yerlere gelmemiz ve birlikte hareket etmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Saygılar sunuyorum. 1892


PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


4

İSVİÇRE HABERLERİ

Ekim/Oktober 2010

www.pusulaswiss.ch

Genç Sosyalistler Bu Kez Fazla İleri Gittiler: “Okullarda Çocuklara Porno Film Gösterilsin!”

Genç Sosyalistler (Juso), 10 yaşından itibaren çocuklara porno filmlerin okullarda gösterilmesini gerçekleştirmek amacıyla faaliyete geçtiler. Juso’nun bu talebi eğitimden sorumlu çevreleri şaşkına çevirdi. Genç Sosyalistler (Juso) “Pornografi Konusuna Yeni Bir Yaklaşım” başlıklı bir çalışma içindeler: Sosyalistler 10 ile 12 yaş arasındaki çocuklara verilen Seks-bilim dersleri kapsamında porno filmlerin çocuklara izletilmesini istiyorlar. Hem de öyle hafif erotik filmler değil, sert porno filmler! Zaten şu anda okullarda çocukların teneffüs saaatlerinde cep telefonları ile izledikleri porno filmler, büyük bir problem olarak eğitimcileri yeterince meşgul ediyor. “... Çocuklar zaten teneffüslerde porno filmlere bakıyorlar.” diyen Juso Merkez Sekreteri Tanja Walliser’e göre, çocukların realite ile abartı arasındaki farkı kavramaları için başka çare yok. Tanya Wal-

liser, özellikle erkek çocuklarının bu filmleri izlediklerinde, en büyük penise sahip olmak zorunda olduklarını ve kızların da her an için hazır olduklarını zannettiklerini iddia ediyor. Genç yoldaşlara kadın yoldaşlardan da destek var... SP’nin genç sosyalistleri, SP’nin kadınlar kolundan da destek gördüler: SP Frauen Co-Prezidenti Julia Gerber-Rüegg; “Pornografi, tabulaştırılmak yerine temalaştırılırsa, çocuklar arasındaki cazibesini de yitirecektir” şeklinde görüş belirtti. Eğitimcilerin tepkileri çok sert oldu... ‘20-Minuten’ isimli bedava dağıtı-

lan gazetenin haberine göre Sexualpedagog Bruno Wermuth ise öğrencilerin, konuya hakim uzman kişilerin yardımı ile pornoya yaklaşmalarını önemle tavsiye ediyor. Ayrıca porno dersleri çocuklara12 yaşından itibaren verilmelidir. Öğretmenler Derneğinden Anton Strittmatter için ise porno dersleri saçmalıktan başka birşey değil; Strittmatter biraz da öfkeyle, “Öğrencilere, kadınların erkekler tarafından nasıl da şiddetle bastırıldıklarını henüz bu yaşlarda göstermek zorunda değiliz!” dedi. Zürich Halk Okulları Başkanı Martin Wendelspiess’de Strittmatter gibi Juso’nun talebine kar-

şı öfkeli ve şaşkın bir tepki gösteriyor; Wendelspiess şu şekilde konuşuyor: “18 yaşından küçüklere porno filmler gösterilmesi için okullar kulllanılamaz. Porno filmleri izlemek bazı çocuklar-

da şok etkisi yapabilir. Çocukları porno problemine karşı uyarmak için onlara porno film göstermek zorunda değiliz.” 1855

Göçmenlerin ve İlticacıların İşlemleri Hızlandırılacak

Federal Göçmen Dairesi işlemlerin çabuklaştırılması amacıyla yeniden yapılanma (Reorganizasyon) sürecine girdi. Yeni yapılanma süreci içersinde pek çok yönetici kadrosunda değişiklikler yapıldı. Yeniden yapılanma programı içersinde on yönetici kadrosu kaldırıldı. Şimdiye kadar 80 olan yönetici kadrosunun üçte ikisine yeni atamalar yapıldı. Federal Göçmen Dairesi’nden (BFM) yapılan açıklamaya göre yapılan değişiklikler, kesinlikle sevilmeyen personelden kurtulmak amacı taşımıyor. Zaten çalışanların çoğunluğu iş-

ten çıkarılmamıştır, sadece pozisyonları değiştirilmiştir. BFM Müdürü Alard du Bois, yapılan değişikliklere ilişkin yaptığı açıklamasında, Federal Göçmen Dairesinin yeniden yapılandırılarak, çalışmalara hız kazandırılması amacında olduklarını söyledi. Özellikle de iltica taleplerindeki işlemlerin çok hızlandı-

Deutsche Zusammenfassung. «Wir wollten mehr Geschwindigkeit reinbringen» Die Abläufe im Bundesamt für Migration sollen schneller werden. In einer umfassenden Reorganisation hat das Amt zahlreiche Kaderstellen neu besetzt. Grund für den Wechsel im grossen Stil ist eine Neustrukturierung des Bundesamtes. «Wir wollten mehr Geschwindigkeit reinbringen», erklärte du Bois-Reymond. Das Tempo soll insbesondere bei der Bearbeitung von Asylgesuchen rasant zunehmen: Die Vorgabe von Bundesrätin Eveline Widmer-Schlumpf laute 20 Prozent Produktivitätssteigerung.

rılması gerektiği belirtildi. Adalet ve Polis Bakanı Evelyn Widmer Schlumpf’un saptadığına göre çalışma verimliliğinin en az %20 artırılması gerekiyor. BFM Müdürü de Bois, yeniden yapılanma çalışmalarının istedikleri yönde ilerlediğini söyledi. İşlemleri askıda bekleyen iltica taleplerinin evrakları %40 oranında azalmış durumda. Bugüne kadar iltica talebinden, sınır dışı edilmeye ya da oturma iznine kadar giden süreç, bir hayli zor ilerleyen zahmetli bir yoldu. Müdür Yardımcısı Eveline Gugger’in yaptığı açıklamadan anlaşıldığına göre, bir dosyaya pek çok kişi bakıyordu; artık bir iltica dosyası üzerinde A’dan Z’ye kadar tek bir memur çalışacak. Göçmen Dairesinin yeni yapılandığı tek konu iltica değil; 1 Ey-

lül ayından itibaren tüm bölümler dört müdürlük altında toplandı. Bunlar “Planlama ve Kaynak”, “Göç Politikası”, “Göç ve Entegrasyon” ve “Sığınma ve Geri Dönüş” olarak belirlendi.

Yeniden yapılanma süreci şubat ayında başlamıştı. Elbette her yeniliğe olduğu gibi buna da tepkiler olmuş, Adalet Bakanı WidmerSchlumpf parlamentoya ve kamuya birkaç kez açıklamalar yapmak zorunda kalmıştı. 1824

Anayasa Mahkemesi de Ali Mercan’ın Suçluluğunu Onayladı! Anayasa Mahkemesi, ırk ayrımcılığı yaptığı iddiasıyla mahkemeye verilen üç Türk vatandaşımızın suçluluğuna karar verdi. Ali Mercan adlı Türk vatandaşı iki arkadaşı ile birlikte 2007 senesinde Winterthur’da Ermeni Soykırımı’nın yalan olduğunu söylediği için mahkemeye verilmişti.

Anayasa Mahkemesi’ne itirazda bulunan Mercan’ın itirazını kabul etmeyen Anayasa Mahkeme-

si, Zürih Yüksek Mahkemesi’nin aldığı kararı onayladı. Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin yaptığı açıklamaya göre İsviçre yasalarında soykırımın inkar edilmesi suç teşkil etmektedir. Mercan’ın söz söyleme haklarının yaralandığı iddiasını da reddeden mah-

Deutsche Zusammenfassung. Das Bundesgericht hat die Verurteilung wegen Rassendikrimierung gegen Ali Mercan und seiner zwei Mitstreiter bestätigt. Mercan hatte 2007 an einer Veranstaltungin Winterthur den Völkermort an

keme, ‘bazı ülkelerin Ermeni Soykırımı’nı kabul etmiyor oluşları İsviçre’yi bağlamaz’ dedi. Anayasa Mahkemesi’ne göre, bilimsel ve resmi çevrelerde söz konusu olay “Soykırım” olarak sınıflandırılmış ve geniş bir ortak kabul bulmuştur. 1908

den Armeniern als Lüge bezeichnet. Dafür hat ihn das Zürcher Obergericht im Februar wegen Rassendiskriminierung zu einer Geldstrafe von 150 Tagessätzen à 30 Franken verurteilt. Das Bundesgericht hat den Entscheid Obergerichts nun bestätigt und die Beschwerde von Mercan abgewiesen.

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

Keystone

Zürih Yüksek Mahkemesi tarafından geçtiğimiz şubat ayında suçlu bulunan Türk vatandaşları, günde 30 frank olmak üzere, 150 günlük para cezasına çarptırıldılar.


5

İSVİÇRE HABERLERİ www.pusulaswiss.ch

Ekim/Oktober 2010

Göçmenlerin Politikada Yeri Yok! Bern ve Basel Göçmenlere Seçme Seçilme Hakkı Vermedi Eylül ayı sonunda Bern ve Basel kantonlarında yapılan ve göçmen topluluğa -belli şartlarda- seçme ve seçilme hakkı verilmesini öngören iki yasa önerisi oldukça yüksek ‘hayır’ oyları ile reddedildi. 1982 yılından bu yana bu konuda yapılan her oylamalarda ‘hayır’ oylarının bu kadar yüksek olması, göçmen çevrelerde, İsviçre halkının entegrasyondan anladığının asimilasyon olup olmadığı sorusunu gündeme getirdi. Bern Kanton’unda «zäme läbe zäme schtimme» başlığıyla lanse edilen referandum önerisi kanton halkının büyük çoğunluğu tarafından ret edildi. İsviçre’nin sol partileri bu amaç doğrultusunda bir yasa önerisi teklifinde bulunmuşlardı. ‘’Kim bu Kanton’sa vergi ödüyorsa, onun da oy hakkı olmalıdır!’’ başlığı altında sürdürülen kampanya, Bern kantonunda, yabancı karşıtı düşünceleriyle bilinen SVP’nin önemli bir gücü olması nedeniyle başarılı olamadı. Diğer sağcı partilerle birlikte karşı kampanya başlatarak, bu yasa önerisinin ret edilmesini sağladı. Ancak oylamaya katılımın %34.3 gibi çok düşük düzeyde kalması, yasa önerisini getirenlerin, seçmenleri sandık başına götürme-

de oldukça başarısız olduklarını da göstermiştir. Aynı gün Basel kantonunda yapılan halkoylaması da benzer bir şekilde sonuçlandı; gene sol partiler tarafından lanse edilen, göçmenlere seçme ve seçilme hakkı yasa önerisi, 42.086 oya karşı 9942 oy ile ezici bir çoğunluk tarafından ret edildi. Kanton yönetiminin, bu yasa teklifine karşı getirdiği ve göçmenlere kısıtlı bir oy kullanma hakkı tanıyan karşı öneri ise sadece 19.826 oy aldı. 31.066 kişi taraından karşı öneri de ret edildi. Ret edilen yasa önerisi, İsviçre’de ikamet izni olan ve en az 5 yıldan beri Basel Kantonu’nda oturan göçmenlere seçme ve seçilme hakkı tanımayı öngörmekteydi. Kanton yönetiminin önerisi ise

göçmenlere sadece seçme hakkı tanımaktaydı. Kanton parlamentosu her iki önerinin de kabul edilmesini önermiş, buna karşın kanton yönetimi ayrı bir karşı yasa önerisini de halkoylamasına sunmayı kararlaştırmıştı. Göçmenlerin İsviçre’deki oy hakkı, Neuenburg ve Jura ile sınırlı kaldı... Bu oylamalar sonucu, göçmenlerin seçme ve seçilme hakkı bütün İsviçre’de, Neuenburg ve Jura Kantonları ile sınırlı kalmaya devam etti. Basel kantonunda, 1994 yılında benzer bir yasa önerisi gene kabul görmemişti. 2006 yılında Kanton Anayasası’nın yenilenmesi gündeme geldiğinde, göçmenlere oy hakkında tartışmaya açılmış, ancak Kanton parlamentosu Anayasa’ya böyle bir

madde konulmasını kabul etmemişti. Ancak bu kanton içinde bulunan Riehen ve Bettingen belediyelerine -özel nedenlerle-, istedikle-

ri takdirde bu belediyelerde yaşayan göçmenlere oy hakkı verilmesi bu Anayasa değişikliğinde yer almasına rağmen her iki belediye de bugüne kadar bu konuda bir girişimde bulunmadılar. 1893

Ya şimdi ya hiç: CREDIT-now ile hayalleriniz çabucak gerçek oluyor. 0800 40 40 13 no’lu ücretsiz telefon hattını arayın ya da www.credit-now.ch internet adresinden doğrudan sözleşme yapın. CHF 10’000.– tutarındaki bir kredi % 9.9 ile %13.9 arasındaki bir efektif faizle 12 ay için CHF 521.– ile CHF 723.20 arasında toplam masraf yükü oluşturmaktadır. Yasal uyarı: Aşırı borçlanmaya neden olacağı durumlarda kredi verilmesi yasaktır (Haksız Rekabet Yasası UWG 3. md.) CREDIT-now, BANK-now AG, Horgen şirketine ait bir ürün markasıdır.

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


6

İSVİÇRE HABERLERİ

Ekim/Oktober 2010

www.pusulaswiss.ch

Zürih’te Anadili Almanca Olan Çocuklar Azınlık Oldular! Zürih’te kısa süreden beri, okullarda anadili Almanca olan çocuklar azınlık oldular. Yabancı dilli çocukların okul başarıları ise çok kısıtlı. Zürih Kanton Yönetimindeki Yabancılar Meclisi bu duruma karşı harekete geçti. Zürih Şehri Yabancılar Meclisi’nin Gençlik, Okul ve Eğitim Çalışma Grubunun, yabancı dilli öğrenciler üzerine etraflı bir araştırma çalışmasından sonra ulaştığı sonuçlar pek de iç açıcı değil... İsviçre’deki nüfus yoğunluğunun en yüksek olduğu Zürich şehrinin halkı, yıllardan beri sürekli bir değişim geçirmeye eğilim gösteriyor. Bu değişimler en belirgin olarak okul çağı çocukları üzerinde yapılan araştırmalarda ortaya çıkıyor; 1990 yılından 2008 yılına kadar çoğunluk durumunda olan Almanca anadilli çocukların sayısı 18.000’den 13.500’e düşerken, bu yıllar süresince sürekli artan yabancı anadilli çocukların sayısı, 8400’den 13.600’e çıkarak ilk kez çoğunluk durumuna geldiler. (İyi Almanca konuşan İsviçre pasaportlu ama ana dili Almanca dışında bir dil olan çocuklar da yabancı dilli çocuklar arasında sayıldılar; Alman ya da Avusturyalı çocuklar ise Almanca anadilli çocuklar arasında sayıldılar.) Zürich Şehri Yabancılar Meclisi (Ausländerbeirat), konuya ilişkin çok detaylı bir broşür yayınladı. Yabancılar Meclisinin detaylı broşüründe okula giden çocuklarımıza ilişkin belirlenen ciddi sorunlar var... Broşürde anadili Almanca dışında bir dil olan çocukların okul başarılarının ortalama olduğu görüldü. 2008 yılında küçük sınıfların (niveu olarak) veya Sekundar C sınıflarının neredeyse tamamını yabancı dilli çocuklar oluştururken, Gymnasiyumlarda Almanca anadilli çocukların çok büyük çoğunluğu oluşturdukları gözlemlendi. Zürich Şehri Yabancılar Meclisinde iki de Türk var: Sosyal Çalışman Muammer Kurtulmuş ile Koordinatör ve Proje Şefi olarak çalışan İslam Bilim Kadını Dilek Uçak-Ekinci. Her iki vatandaşımız aynı zamanda da Gençlik, Okul ve Eğitim Çalışma Grubundalar ve yapılan bu etraflı araştırma çalışmasına aktif olarak katıldılar. 1996 yılından beri Zürich’te yaşayan sosyal çalışman Muammer Kurtulmuş medyaya yaptığı açıklamalarında, araştırma sonuçlarının, yabancı dilli çocukların okul başarılarında Almanca dilli çocuklardan çok daha geride olduklarını açık-seçik ortaya çıkardığını belirtti. Kurtulmuş’a göre göçmenler genellikle ülkelerinin dezavantajlı katmanlarından geliyorlar.Özellikle bu ailelerin çocuklarının okul başarıları düşük oluyor, çünkü; aileleri hiç Almanca bilmiyorlar, çocuklarına ev ödevlerinde yardım edemiyor-

lar. Ve bu aileler çocuklarını okullarda yalnız bırakıyorlar. Yabancılar Meclisinin bir diğer önemli saptamasına göre farklı yabancı gruplara ait olan çocukların okul başarılarında da çok büyük farklılıklar var. Okul başarıları en yüksek olan yabancı dilli çocuk grubunu Tamilce konuşan çocuklar meydana getiriyorlar: 2008 yılında 1156 Tamilce konuşan çocuk Zürich okullarına devam etti. Bu rakam tüm Zürichli öğrencilerin % 4,3’ünü oluşturuyor. Tamilce konuşan çocukların % 84’ü henüz ilkokul öğrencisi. Anadili Tamilce olan çocuklar 2005 yılından 2008 yılına kadar % 55 oranında artış kaydettiler. Rakamlara göre Tamiller Zürich’te en hızlı çoğalan halk grubunu oluşturuyorlar. Tamil çocukları bu hızla çoğalmaya devam ettiği takdirde, yakın bir gelecekte Arnavut çocuklarından sonra ikinci büyük yabancı anadilli çocuklar grubunu oluşturacaklar. Tamil çocukların şu anda ağırlıklı olarak ilkokul yaşlarında olmalarından dolayı, bunların gelecekleri konusunda eğitime ilişkin ön planlar yapılması ve uygulanması mümkündür. Tamilce anadilli çocuklar, 7 yabancı dilli çocuklar grubu arasında, Sekundar sınıflardaki en başarılı öğrenciler. Tamil çocuklar Arnavutca, Portekizce, Türkçe ve diğer yabancı dilleri konuşan çocuklardan çok daha başarılılar. Sri Lankalı çocuklar da tüm diğer yabancı dil gruplarına dahil göçmen çocuklarının çoğunluğu gibi, benzer sosyo-ekonomik katmanlardan olmalarına rağmen okul başarıları çok daha yüksek. Tamil çocukların başarılarının yüksek olması, yabancı dilli çocukların okul başarısızlıkları konusuna ilişkin önemli nedenlerin bulunmasında da büyük rol oynayabilecek. Sosyal çalışman Muammer Kurtulmuş’a göre, Tamilli çocukların diğer göçmen çocuklara nazaran daha başarılı olmalarının açıklaması bu etnik grubun vatanlarını kaybetmeleri olabilir; Tamiller İsviçre’de kalmak istiyorlar ve İsviçre’de yaşayabilmek için ise iyi bir okul eğitiminin gerekliliğinin farkındalar. Kurtulmuş, “Tamil aileler çocuklarına karşı okul konusunda baskı yapıyorlar” diyor. Buna karşılık marjinal (?) bir eğitimle büyüyen Arnavut ebeveynler okul eğitimine hakettiği önemi vermiyorlar. Portekizli ebeveynler ise Al-

manca öğrenimine hiç önem vermiyorlar çünkü eninde sonunda Portekiz’e dönmek istiyorlar. Yabancılar Meclisi Broşürün sonuç bölümünde konuyu şu şekilde toparlıyor: Yabancı dilli çocuklar Zürich okullarında çoğunluklar ve bunun böyle kalacağının da işaretleri de pek çok. Bu yabancı dilli çocukların Almanca dilli çocuklara nazaran okul başarıları hissedilir şekilde düşük olup, daha yüksek niveulu okullarda azınlıktırlar: Yani yabancı dilli çocuklar çoğunlukla Sekundar C ve B sınıflarına devam etmektedirler. Bu okullardan mezun olduklarında özellikle de Sekundar C mezunları bir çıraklık işi bulmakta zorlanmaktadırlar. Bu gençlerin çoğu okul bittikten sonra yıllarca çıraklık işi ya da herhangi bir iş bulamadan ortada kalmaktadırlar. Bu genç işsizler en sonunda da sosyal yardıma muhtaç olmaktadırlar. Biz, (Yabancılar Meclisi olarak) bu durumu haksızlık olarak görüyoruz; bu genç insanların ebeveynlerinin eksik yanları nedeniyle diğer başarılı çocuklarla aynı şansa sahip olamıyorlar; ayrıca olaya entegrasyon açısından bakıldığında da huzursuz edici bir durum ortaya çıkıyor: Başarısız bir mesleki hayat çoğunlukla başarsız bir entegrasyon anlamına da geliyor. Sonsöz bizim: Yabancılar Meclisinin yayınladığı broşürden yararlanarak önemli ayrıntılarını yayınladığımız haberden bizim anladığımıza göre, göçmen çocukların okuldaki başarısızlıkları ta-

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

Deutsche Zusammenfassung. Deutschsprachige Kinder sind in Zürich erstmals in der Minderheit Die Zürcher Bevölkerung verändert sich stets. Zwischen 1990 und 2008 die Zahl der Kinder mit deutscher Muttersprache von 18 000 auf 13 500 gesunken. Und Zahl der Fremdsprachigen Kinder von 8400 auf 13 600 gestiegen. Als fremdsprachig gelten auch Kinder, die gut Deutsch sprechen und einen Schweizer Pass haben, aber eine andere Muttersprache sprechen. Und Kinder aus Deutschland oder Österreich ohne Schweizer Pass unter den Deutschsprachigen gezählt. Der Ausländerbeirat der Stadt Zürich zeigt in einer Broschüre auf, wie der Schulerfolg der Fremdsprachigen ist: In den Kleinklassen oder in der Sek C oder B waren die Fremdsprachigen in 2008 sind mehrheit, während die Deutschsprachigen in den Gymnasien die starke Mehrheit bilden.

mamen ebeveynlere yüklenmiş durumda. Elbette ebeveynlerin çocukların başarı grafiğindeki rolü çok büyüktür. Hatta Yabancılar Meclisinin iddia ettiği gibi en önde gelen etkenlerden biri de olabilir.

dukları ve eğitmenlere, okuldan mezun olup da bu global yapıda mesleki yerlerini aldıklarında, sürekli yenilenen şartlara uygun yetkinliklerinin ve sorumluluklarının ne kadar verilebilmiş olduğu incelenebilir.

Ama eğer bu çocuklara gerçekten yardım edilmesi konusunda samimiyet varsa, bunlarınd başarısızlıklarında mutlaka başka etkenler de aranmalıdır:

Ve daha nicesi...

Mesela; eğitimden sorumlu makamların sorumluluklarını yerine getirmekteki ve görevlerini yapmaktaki başarıları da mercek altına alınabilir. Mesela; eğitim sistemlerinin ne kadar çağa ya da şöyle söyleyelim, hızla değişen toplumsal yapıya ve demografik hareketlliliğe ne kadar uyum sağlayabildiği, ne kadar yenilenebildiği sorgulanabilir. Mesela; eğitmen olarak yetiştirilen kişilerin İsviçre’nin yeni halk yapısından ne kadar haberli ol-

Ama tek etken ebeveynlerin sosyo-ekonomik ve kültürel yetersizliklerine bağlanmışsa, bu çok önemli sorunun çözümünde yanlış yola çoktan girilmiş demektir. Umalım ki soruna daha geniş açılardan bakabilen, sadece, -”fakir ve cahil” demekten çekinildiği için kurumlar tarafından icad edilmiş- “sosyo-ekonomik dezavantajlı’’ ya da ‘’kültürel yetersiz” gibi zarif tabirlerle ünvanlandırılan, toplumsal ve siyasal baskıların ağrılığı altında ezilen ebeveynlerin suçu olarak görmeyen kurumlar da vardır. Aksi taktirde ufukta henüz bir umut ışığı yok! 1846


PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


8

İSVİÇRE HABERLERİ

Ekim/Oktober 2010

www.pusulaswiss.ch

Kağıtsızlar (Sans Papiers) İçin Yeni Olanaklar Kağıtsız (Sans Papiers) gençler İsviçre’de bir meslek sahibi olabilmek amacıyla çıraklık eğitimi yapabilecekler. Millet Meclisinin aldığı bu kararın uygulanabilmesi için hükümetin bir çözüm üretmesi gerekiyor. Kantonlar Meclisinde çoğunluk, kağıtsız gençlerin şu andaki durumlarını haksızlık olarak görüyorlar: İsviçre’de oturum izni olmayan gençler üniversite eğitimi yapabilirler fakat mesleki çıraklık yapamazlar. Kararı onaylayan çoğunluk, “İsviçre’deki durumlarından dolayı hiçbir suçu olmayan bu gençlerin sokağa bırakılmaları haksızlıktır!” görüşlerini dile getirdiler. Mesleki eğitim uyum sorununa en iyi çaredir... Ayrıca kararın savunucuları bu gençlerin entegrasyon ve kriminalite sorunlarını tartışanlara da yanıt verdiler: “Bu gençler meslek sahibi edilirlerse en iyi şekilde entegre olacaklardır.”

Deutsche Zusammenfassung. Sans Papiers Dürfen in die Lehre Jugendliche Sans Papiers sollen in der Schweiz eine Berufslehre absolvieren dürfen. Der Ständerat hat eine entsprechende Motion überwiesen. Die Mehrheit im Ständerat vertrat die Auffassung, die gegenwärtige Situation sei ungerecht: Jugendliche ohne Aufenthaltsbewilligung können heute studieren, aber keine Berufslehre absolvieren. Es gehe nicht an, die

SP’nin Basel milletvekillerinden Anita Fetz, “Küçük kriminaliteye çare bulmak amacıyla her türlü fırsatı değerlendirerek, pragmatik çözümler üretmeliyiz.” şeklinde konuştu. Karara olumlu oy verenlerin arasında sağ kesimden de pek çok politikacı vardı. Mesela; CVP’li Urs Scwaller, FDP’li Helen Leumann, FDP’li Dick Marty, FDP’li Felix Gutzwiller... gibi isimler kağıtsız gençlerin lehine oy kullananlar arasındaydı. Hatta Helen Leumann, “Biz gerçekten bu kadar gaddar mıyız ki, bu gençlere hiç şans vermiyoruz?” şeklinde bir soru yöneltti. Dick Marty ise bir toplumun insanlığının, o toplumdaki zayıf insanlara nasıl davrandığı ile ölçüJugendlichen, die keinerlei Schuld an ihrer Situation hätten, auf die Strasse zu schicken, argumentierten die Befürworter. Manche verwiesen dabei auf die Diskussionen über Integration und Kriminalität. Eine Berufslehre sei die beste Integration, argumentierten sie. Die Alternative sei Kleinkriminalität, sagte Anita Fetz (SP/BS). «Wir sollten die Gelegenheit ergreifen, eine pragmatische Lösung zu finden», forderte Alain Berset (SP/ FR). Auch bürgerliche Befürworter Zu den Befürwortern aus den Reihen der Linken gesellten sich viele Vertreter der CVP und der

lebileceğini söyledi. SVP: “Kağıtsızlar yasa kırıcılarıdır!” Kağıtsız göçmen gençlerin mesleki çırak eğitimi yapmaları kararına karşı olanlar, bu gençlerin yasal bir hakkı olmadan çırak eğitimi yapmalarının sadece sorunları çoğaltacağını iddia ederek; “Bu gençler eğitimleri bittiğinde de illegal olmaya devam edeceklerinden, İsviçre’de çalışma piyasasına giremeyeceklerdir.” dediler. SVP’nin temsilcisi olarak konuşan Maximilian Reimann, “Sans Papiers’ler kanunları yaralamaktadırlar. İsviçre kaçak göçmenlerin cenneti haline getirilerek dejenere edilmemelidir.” şeklindeki görüşlerini dile getirerek, benzer sözlerini sürdürdü. FDP, unter ihnen Urs Schwaller (CVP/ FR), Helen Leumann (FDP/ LU), Dick Marty (FDP/TI) und Felix Gutzwiller (FDP/ZH). «Sind wir wirklich so hart, dass wir diesen jungen Menschen keine Chance geben?», fragte Leumann. Die Menschlichkeit einer Gesellschaft bemesse sich daran, wie sie mit den Schwächsten umgehe, gab Marty zu bedenken. Und Gutzwiller stellte fest, es müsse doch Raum geben für Lösungen. Warnung vor falschen Signalen Die Gegner vertraten die Auffassung, dass das Problem nur verlagert werde, wenn Jugendliche

Bir diğer SVP’li milletvekili Hannes Germann ise, “uzun süre illegal yaşayarak legal haline gelineceği sinyali verilmemelidir” dedi.

ohne Rechtsstatus eine Berufslehre absolvieren dürften. Diese Jugendlichen befänden sich weiterhin illegal in der Schweiz und hätten nach der Lehre keinen Zugang zum Arbeitsmarkt. Vertreter der SVP brachten darüber hinaus prinzipielle Einwände vor. «Sans Papiers sind Gesetzesbrecher», sagte Maximilian Reimann (SVP/ AG). Die Schweiz dürfe nicht «zu einem Hort illegaler Zuwanderer degenerieren.» Hannes Germann (SVP/SH) warnte vor falschen Signalen: Es dürfe nicht sein, dass legal werde, was lange genug illegal sei.

İsviçre Türk Toplumu (ITT) Cumhuriyet Bayramı Şölenine Bütün Vatandaşlarımızı Davet Ediyor Cumhuriyetimizin 87.yıl dönümünün kutlanacağı bu bayramda Cumhuriyetimizin kuruluşundaki zorluklar ve Cumhuriyetin ulusumuza getirdiği kazanımların anlatılacağı konuşmaların yanı sıra

şiirler, sinevizyon, müzik ve folklör gösterileri yer alacaktır. Bir Aperonun da verileceği şölene halkımızı, özellikle gençlerimizi ve İsviçreli dostlarımızı şölene katılmaya davet ediyoruz. Programla

ilgili ayrıntılı bilgiler ITT`nin WEB Sayfasından da (www.itt-tgs.ch) okunabilir. Ayrıca, bizde adresleri olan üyelerimize davet mektupları göndereceğiz. Yer: Aula Rämibühl,

Rämi Str.

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

56, 8001 Zürich Zaman: 31 Ekim Pazar, Saat 14.00 21.00 Giriş ücretsizdir.

Adalet Bakanı Eveline WidmerSchlumpf da karşı... Adalet Bakanı şu andaki uygulamaların değiştirilmesinden yana olmadığını açıklayarak, kantonların zaten şu andaki durumda zorunlu ve uygun durumlarda kağıtsızların statülerini belirleme olanakları olduğunu hatırlattı. Ne var ki Kantonlar Meclisinin (Ständerat) çoğunluğu için bu uygulama yeterli değil: Yasa değişikliği talep edilmektedir. Batı İsviçre kantonlarında kağıtsız göçmenlerin durumları çoktan beri tartışılıyor: Örneğin; Lozan’da genç kağıtsızlara mesleki çırak eğitimi olanağı çoktan beri tanınmak isteniyordu ki; Lozan bu nedenle çok sert tenkitlere hedef olmuştu; şimdi ise destek bizzat Bern’den geliyor. 1844


9

İSVİÇRE HABERLERİ www.pusulaswiss.ch

Ekim/Oktober 2010

‘’Sağlam Gençlik, Güçlü Toplum!’’ 2010 Öğrenim Festivali (Lernfestival) 11 Eylül Cumartesi günü Zürih’te gerçekleşti. Seminerde, çocukları ve gençleri sigara, alkol, uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıklardan korumak ve bunlara karşı mücadele etmek konusunda önemli bilgiler verildi. Yaklaşık 5 saat süren seminere ilgi büyüktü. Haber: Arda Tekin 11 Eylül Cumartesi günü gerçekleşen eğitim seminerine, İsviçre Türk Toplumu Başkanı Kahraman Tunaboylu (ITT), ITT Eğitim Komisyonu Başkanı Hürsen Yurtseven, Dr. Michael Bischof ve Pedagog Emine Sarıaslan gibi uzman isimler katıldı. Integrationsförderung Stadt Zürih’ten katılan Dr. Michael Bischof konuşmasında, bağımlılığın önlenmesini ve sağlıklı göçmen nüfusun entegrasyonunu desteklemeyi amaçladıklarını vurguladı. Bischof’un konuşmasının ardından sosyal pedagog ve aynı zamanda FIMM (Forum für die Integration der Migrantinnen und Migranten) başkanı Emine Sarıaslan söz aldı. Sarıaslan, özellikle İsviçre’deki Türk toplumu ve gençler ile bağımlılık maddeleri arasındaki ilişki ve alınabilecek önlemler üzerine önemli bilgiler verdi. FIMM’in 2000 yılında kurulmuş olan politik bir kurum olduğunu ve 700’e yakın derneğin FIMM’e üye olduğunu belirten Sarıaslan, bağımlılık ve tiryakilik

üzerine çalıştıkları projenin Sağlık Bakanlığı tarafından da desteklendiğini belirtti. Sarıaslan konuşmasının devamında şunları söyledi: “İsviçre’de 30 bin eroin/kokain, 1milyon 700 bin sigara ve 500 bin alkol bağımlısı bulunuyor. Özellikle Balkan ve Türk kadınlarının, sıkıntılı hallerini atabilmek ve rahatlamak için normalin üzerinde sigara ve hap kullandıklarını tespit ettik. Bunun dışında göçmenlere bakış ve yabancıların dışlanması olguları da göçmen kesimi ve özellikle gençleri bağımlılığa yöneltiyor” dedi. Bu noktadan itibaren seminerin konusu entegrasyon sorunlarına kaydı. Sarıaslan, 2008’de çıkan entegrasyon yasasının göçmenlere yönelik ve tek taraflı olduğunu, İsviçrelilerin de göçmenlere entegre olmaları, onların kültürlerini ve yaşam biçimini anlamaya çaba göstermeleri gerektiğini söyledi. Salondaki katılımcılar da bu noktada yaşadıkları olayları anlatarak, bu görüşü destekleyen örnekler verdiler. Sarıaslan, entegrasyon yasası dahilinde örneğin; 2 yıl içinde Almanca öğrenemeyen bir kişinin sınır

dışı edilebileceğini, bunun gibi tanımlamalarla entegrasyon teriminin manipule edildiğini, entegrasyonun asimilasyona dönüştüğünü, entegrasyon yerine “participation” (katılımcı eşitlik) terimi üzerinde çözüm üretilmesi gerektiğini belirtti. Seminerin 2. bölümünde ITT Eği-

İki Yıldır İş Bulamayan Genel Kurmay Eski aşkanı Nef, İş Teklifini Reddetti Genel Kurmay eski Başkanı Roland Nef’in askeriyeden skandallı ayrılışının üzerinden iki yıl geçti.

tim Komisyonu Başkanı Hürsen Yurtseven “Tüketim Toplumunda Büyümek ve Yetişmek” konulu bir konuşma yaptı. Çocuklara sağlıklı tüketim bilincinin aşılanması; yiyecek ve içeceklere dikkat edilmesi, televizyon ve bilgisayarın gerektiği ölçüde kullanılması, çocuklara kontrollü tüketim

sorumluluğu verilerek tasarrufun teşvik edilmesi ve tüm bunların çocuğa baskı yapılmadan anlatılması üzerine ailelere eğitici bilgiler verdi. ITT başkanı Kahraman Tunaboylu’nun kapanış konuşması ve bayram tebriklerinden sonra seminer sona erdi. 1836

Şimdi Zürih’ten haftada 4 uçuşla direkt İstanbul’a.

İsviçre’den SunExpress ile direkt Türkiye’ye

69

* CHF’den itibaren İstanbul SAW 79* CHF’den itibaren İzmir

Basel ve Zürih’ten Antalya 109* CHF’den itibaren

Kolay rezervasyon için Telefon 0900 444 797 (0,36 CHF/dk. İsviçre sabit hatlarından)

Yiyecekler ve alkolsüz içecekler ücretsizdir!

Roland Nef, kendisini terk eden kadın arkadaşını, askeri kariyerine aldırmadan, hiçbir yolu kullanmaktan çekinmeksizin rahatsız etmiş, sonunda da mahkemeye verilmişti. Bu yüz kızartıcı olaylar ortaya çıktığında da askeri kariyerinin devam etmesi imkansız hale geldi. Şu anda 50 yaşında olan Nef, başta işsizlik olmak üzere pek çok sorunla mücadele ediyor. Birkaç ay önce bir gazetede ve bir TV programında iş bulamamasından dolayı bir hayli yakınmış olan Roland Nef, nihayet iş yaşamında ikinci bir şansla karşılaştı: CVP’nin Luzern milletvekillerinden

ve bir güvenlik firması sahibi Pius Segmüller, çok eskiden beri tanıdığı Roland Nef’e şirketinde proje şefi olarak iş teklifinde bulundu. Ne var ki cinsel taciz nedeniyle askeri kariyerini kaybetmiş olan Genel Kurmay eski Başkanı bu iş teklifini reddetti ve kendisine iş teklifinde bulunan Segmüller ile de irtibatını kesti. “Scweizer Illustrierten” dergisinin haberine göre, Pius Segmüller konuya ilişkin daha fazla açıklama yapmak istemedi. Roland Nef’in şu anda hayatını kazanmak için ne iş yapmakta olduğu ise bilinmiyor. 1829

SunExpress’i yeniden yaşayın. Tatilinizi dolu dolu yaşamanız ve sevdiklerinize en iyi saatlerde kavuşmanız için Zürih ve Basel’den Türkiye’ye haftada 13 kez uçuyoruz. Kış sezonundan itibaren yeni: SunExpress ile Zürih’ten haftada 4 uçuşla İstanbul SAW’ye. Uçağımıza, dostlarınızın yanına hoş geldiniz! * Tek yön fiyatı, tüm servis ücreti, uçak yakıt ücreti, vergiler ve harçlar dahildir. Kontenjanlar sınırlıdır.

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


Uygun fiyata kaliteli ürünler!

.

Pınar kas¸ ar peyniri

Inegöl köfte dondurulmus ondurrulmus¸, 500 00 gr..

s ˘ utucu kısmında, sog 4400 gr.

7.95 Podravka makarnalı c¸ orba

4.95 Denner sarımsak kıyılmıs¸, 160 gr.

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

• tavuklu • dana etli 4 x 62 gr. gr

3.95

1.95

Demet yaprak c¸ ayı 1 kg.

˙Indirimli fiyata cep telefonunuza kontör! Konus¸ma kontörü

Denner fiyatı

10.–* 30.– 50.– 100.–

9.90 29.50 49.– 97.50

* Sadece Swisscom, Sunrise ve Yallo ic¸in gec¸erlidir.

6.95 Bu ürünler tüm Denner s¸ubelerinde mevcut olmayabilir. Stoklarımız sınırlıdır. www.denner.ch

Sadece Denner s¸ubelerinde satılır. Denner Satellit s¸ubelerinde bulunmaz.

˙I svic¸ re’nin Discount Marketi


11

İSVİÇRE HABERLERİ www.pusulaswiss.ch

Ekim/Oktober 2010

Federal Hükümetten Jest! Ölen Nijeryalı İçin 50 000 Frank İltica isteği onaylanmayan bir Nijeryalı geçtiğimiz mart ayında zorla sınır dışı edilirken Zürih Havaalanında hayatını kaybetmişti. Daha sonra yapılan muayenelerde Nijeryalının “tanısı önceden konulamayan” bir kalp hastalığı olduğu anlaşıldı. Bir soru üzerine Federal Hükümet Nijeryalının ardında kalan ailesine insani bir jest olarak 50 000 frank ödendiğini açıkladı. Yapılan bu açıklama pek çok yankıya neden oldu. İltica isteği kabul edilmeyen Nijeryalı zorla sınır dışı edilirken Zürih Havaalanında ölmüştü. Federal Göçmen Dairesi ölen Nijeryalı’nın ailesine para ödendiğini açıklamış; ama miktarı konusunda bir bilgi vermemişti. FDP’li milletvekili Philipp Müller’in hükümete verdiği bir gensoru neticesinde hükü-

met miktarın 50 000 frank olduğunu açıkladı. Açıklamanın içeriğinde bu ödemenin bir defaya mahsus Hümaniter bir jest! olduğu da vardı. Bunun örnek bir olay şeklinde algılanmaması ve böyle bir uygulamanın bir daha tekrarlanmaya-

Deutsche Zusammenfassung. Bundesrat zahlt 50`000 Franken für einen toten Nigerianer BERN - Mitte März stirbt der Mann vor seiner Ausschaffung am Flughafen Zürich an Herzversagen. Der Bundesrat bezeichnet die Zahlung als eine humanitäre Geste. Der Bund habe noch nie ähnliche Beiträge bezahlt, zumal hierzu auch keine Gesetzesgrundlage bestehe. Im vorliegenden Fall sei die nigerianische Botschaft mit der Bitte an das BFM herangetreten, die Familie bei den Bestattungs- und Transportkosten zu unterstützen.

cağı da belirtildi. Ayrıca, bu ödemenin kesinlikle bir suçun kabulü veye tazminat olmadığı da vurgulandı. Yapılan jestin ölenin ailesine, ölümün devlet tarafından zorla sınır dışı edilme sırasında gerçekleşmiş olmasından dolayı olduğu da açıklama içeriğindeydi. İlk defa böyle bir ödeme yapılıyor... Federal Hükümet, benzeri bir ödemeyi bugüne kadar hiç yapmadı ve böyle bir kanun maddesi de yok. Söz konusu olayda Nijerya Büyükelçisi, ailenin cenazeyi transport etme ve cenaze masrafları için desteklenmesini İsviçre Hükümeti’nden rica ettiği için bu ödeme yapıldı. Ölenin, adli tıp raporuna göre ve

önceden teşhis edilebilmesi zor olan ağır bir kalp hastalığı vardı. 29 yaşındaki ilticacının sınır dışı edilmeden önce yapmış olduğu

açlık grevi nedeniyle, hassaslaşan sağlık durumundan kaynaklanmış olabileceği adli tıp raporunda da belirtildi. 1831

Tehdit İşe Yaradı: Halk İşsizlik Sigortası Revizyonuna “Evet” Dedi İşsizlik Sigortası revizyonunun Almanca konuşulan bölge halkları tarafından büyük bir çoğunlukla kabul edilmesi, Fransızca konuşulan bölge halkları tarafından da büyük bir çoğunlukla reddedilmesi İsviçre’deki bölgeler arası düşünce ve seviye faklarını iyice su yüzüne çıkardı. Revizyona karşı çıkan Sosyal Demokrat Partisi ve İşçi Sendikaları büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorlar. Sosyal Demokrat Parti bu referandum sonuçlarında mazlum duruma düşecekler adına ve ülkenin bölgeler arası diyalog ve düşünce farklılıkları üzerine bir basın duyurusu yayınladı. Bu duyuruyu sizler için aşağıda veriyoruz. Batı İsviçre’deki seçmen sandıklarından çıkan “hayır” oylarının çokluğu, ekonomik durumun daha zor olduğu ve buna bağlı olarak işsizliğin had safhaya çıktığı bölgelerde işsizlik sigortalarının ne kadar önemli olduğu konusunda yeterince konuşulduğunu ve iyice aydınlatılmış halkın işsizlik sigortasının ödenek ve hizmet azaltan revizyonu için kesin bir şekilde reddettiğini gösteriyor. Bugün ortaya çıkan “Röstigraben” özellikle endişe verici bir durumdur. Bir de hükümetin temsilcilerinin milletin arasındaki bağları güçlendirici olması gerekirken konuya ilişkin yaptıkları düşüncesizce açıklamaları, durumu daha da keskin bir hale getirmiştir. Daha da ötesi, hükümet yöneticileri aldıkları bu değişiklik kararıyla bugün açıkça ortaya çıkmış olan dil boşluklarını daha da derinleştirmişlerdir. Hükümet temsilcileri tarafından adeta bir seçim kampanyası sloganı haline getirilen, Ekonomik Kriz Önlemlerine dahil edilerek, ödenek ve hizmetleri radikal bir şekilde azaltılan İşsizlik Sigortasının Revizyonu, işsizlik yeterince azalmadan yürürlüğe girmemelidir. Bundan başka 30 yaşın üzerindeki işsizlere 400 gün yerine 520 güne kadar işsizlik maaşı ödemesi yapılmalıdır. İşsizliğin en çok yaygın olduğu bölgelerde halk revizyon yasasını kesin bir şekilde reddetmiş olmaları çok önemlidir ve birtakım sonuçlara yol açabilecektir. Bu nedenlerle işsizlik sigortasının hizmet ve

maaş kısıntıları kesin olarak 2012 yılından önce başlatılmamalıdır. Oy çokluğunun “evet” olması, hükümetin aksi durumda çalışanları, maaş kesintilerinin yükseltileceği yolundaki tehdidiyle korkutmuş olmasından da kaynaklanıyor olabilir. “Hayır” oylarının çokluğu aslında insanların büyük bölümünün sosyal sigortaların seviyesinin indirgenmesine razı olmadıklarını, güvenli bir sosyal sisteme ne kadar önem verdiklerini ve bunu dikkatle gözlemlediklerini de gösteriyor. SP, parlamentoya ve hükümete ilk fırsatta tekrar işsizlik sigortalarının hizmet ve ödeneklerinde işsizlerin hesabına indirim yapmamalarını en azından şu anda kabul edilmiş önlemlerle bırakmalarını talep ediyor. Bu konuda onlara sorumluluk yüklüyor. *Röstigraben: İsviçre’nin Fransızca konuşulan bölgeleri ile Almanca konuşulan bölgeleri arasındaki dil ve kültür ayrılıklarının başladığı sınır için daha çok politikacılar tarafından kullandıkları bir tabir. Aslında, rösti İsviçre’ye özgü rendelenmiş patatesten yapılan yemektir. Röstigraben (Rösti çukuru ya da boşluğu) iki bölge arasındaki farklılıkları dile getirmek için kullanılmaktadır ve iki bölge arasında sık sık -son referandumlarda olduğu gibi- ortaya çıkan keskin farklılıklar ve anlaşmazlıklar olduğunda kullanılmaktadır. Fransız bölgelerinin halkları yeniliklere açık, düzey olarak ileriye dönüktür. Alman bölgelerinin halkları ise daha milliyetçi, gelenekçi ve tutucudur. 1891

Deutsche Zusammenfassung. Knappe Annahme der Revision der Arbeitslosenversicherung Das deutliche Nein in der Westschweiz macht klar: Dort, wo die wirtschaftliche Situation schwieriger ist und eine reale Debatte über die Bedeutung einer starken Arbeitslosenversicherung stattgefunden hat, hat die Bevölkerung den Abbau abgelehnt. Besorgniserregend ist der heute zu Tage getretene Röstigraben. Der Bundesrat hat in der Abstimmungskampagne mit unbedachten Äusserungen diesen verschärft, statt sich um den nationalen Zusammenhalt zu kümmern. Umso wichtiger ist daher, dass der Bundesrat bei der Umsetzung des Entscheids den heute offensichtlich gewordenen Sprachengraben berücksichtigt. So darf etwa die bewährte Krisen-Regelung nicht vor einem deutlichen Rückgang der Arbeitslosigkeit ausser Kraft gesetzt werden. Demnach dürfen über 30-jährige Arbeitslose bis zu 520 (statt nur 400) Taggelder beziehen. Die Krisenregelung - wie der Bundesrat auch noch während des Abstimmungskampfes bewiesen hat - ist für die betroffenen Regionen, die jetzt die Revision auch abgelehnt haben, sehr wichtig und effektiv. Ganz grundsätzlich sollen die Leistungskürzungen frühestens 2012 eingeführt werden dürfen. Zum Ja dürfte auch die Angst vor steigenden Lohnprozenten, welche der Bundesrat angedroht hat, beigetragen haben. Der hohe Anteil an Nein-Stimmen, der weit über das links-grüne Lager hinaus geht, zeigt aber, dass sehr vielen Menschen in der Bevölkerung solide und verlässliche Sozialwerke ein Anliegen sind und einen Leistungsabbau kritisch betrachten. Die SP nimmt Bundesrat und Parlament in die Pflicht, nicht bei der nächsten Gelegenheit einen weiteren Leistungsabbau bei der ALV vorzunehmen, sondern es bei den jetzt getroffenen Massnahmen zu belassen.

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


13

İSVİÇRE HABERLERİ www.pusulaswiss.ch

Ekim/Oktober 2010

Gülme Krizine Tutulan Maliye Eski Bakanı Merz’in İnternet Starı Olduğu Gün BERN - Eski Maliye Bakanı Hans Rudolf Merz, bakanlığı sırasında çok zor günler geçirdi. Tam görevine veda edeceği son günlerinde millet meclisinin sorularını aldığı gün kendisine yönlendirilen bir sorunun yanıtını okurken, anlamadığı hukuki terimlerin çokluğu nedeniyle gülme krizine yakalandı. Hatta gülme krizini tüm Parlamento’ya bulaştırarak, herkesin gülme krizine yakalanmalarına neden oldu. Merz, Waadländer milletvekillerinden SVP’li Jean-Pierre Grin’in sorusunu yanıtlamak istemişti. Milletvekilinin sorusuna göre, İsviçre yılın ilk yarısında 815 ton karabiberli et ithal etti. Bu miktar bütün 2009 yılında ithal edilen et miktarına eşit. Milletvekilinin sorusu şuydu: Bu etlerin gümrüklerinin çok düşük olmasına rağmen, hangi nedenle “yerli etlere yapılan fiyat baskısı tolerans edilemeyecek miktar-

lara çıktı.’’ Appenzellerli Merz, sorunun cevabı için bürokratlar tarafından hazırlanan cevap metnini okumak isteyince gülme krizine yakalandı. Çünkü metni kaleme alan bürokratlar öyle çok hukuki terimler kullanmışlardı ki eski Bakan Merz, metinden tek kelime anlamamıştı. Pek çok kelimeyi ilk defa gören Merz, okumakta bile zorlanmaya başlayınca bir gülme krizine yakalanmış, bir

Deutsche Zusammenfassung. Mit seinem Lachanfall ist Finanzminister Hans-Rudolf Merz zum Internet-Star geworden. BERN - Das Filmchen auf YouTube haben bereits Hunderttausende angeklickt. Doch TV- Karriere will der Appenzeller nicht machen. Hans-Rudolf Merz hat in seiner Amtszeit gewiss nicht nur lustige Momente erlebt. Doch in der heutigen Fragestunde im Nationalrat - seiner zweitletzten überhaupt - sorgte der abtretende Finanzminister für kollektive Heiterkeit im Parlament. Merz musste eine Anfrage des Waadtländer SVP-Manns Jean-Pierre Grin beantworten. Dieser ist besorgt darüber, dass die Schweiz in der ersten Jahreshälfte 815 Tonnen gepfeffertes Fleisch eingeführt hat, bereits fast so viel wie im gesamten Jahr 2009. Sol-

süre sonra da tüm Parlamento kahkahalara boğulmuştu. Merz, arada bir bazı kelimeleri anlamayışından ötürü özür dilemeye çalışıyor; ama gülme ataklarına yine de engel olamıyordu. Merz’in gülme krizi esnasındaki görüntüleri You Tube’de yayınlanınca, tüm dünyada yüz binlerce kez izlenen bakan, bir günde dünya starı haline geldi. 1889

ches Fleisch darf zu einem sehr tiefen Satz verzollt werden, weshalb der «Preisdruck auf einheimisches Fleisch inakzeptable Ausmasse erreicht», wie Grin monierte. «Ich habe mich schon den ganzen Sonntag auf diese Antwort gefreut», erklärte Merz heute Nachmittag grinsend. Und bald wurde klar, wieso. Der Appenzeller musste einen Text vorlesen, den einer seiner Bürokraten verfasst hatte. Wegen der Sätze in Beamten-Kauderwelsch, gespickt mit Zahlen und juristischen Paragraphen, musste Merz immer wieder schallend lachen. Und steckte damit auch die Nationalräte an. Merz ersuchte Grin angesichts der Komplexität des Themas um Nachsicht für die Lacher: «Ich bitte Sie um Verzeihung, wenn ich zwischendurch nicht verstanden habe, was ich Ihnen vorlas.»

Soru ve Cevaplarla; Hastalık Sigortasını Değiştirmenin Yolları Hastalık sigortalarında geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da primlerin hayli zamlandığını görmekteyiz. Sigorta değişikliği yapmak isteyen okurlarımız için küçük bir araştırma yaptık. Soru ve cevaplarıyla, değişiklik nasıl olmalıdır? Soru : Hastalık sigortası primlerinin yeni yılda önemli miktarda artacağını duydum. Bu nedenle hastalık sigortamı değiştirmek istiyorum. Yeni yılda primleri daha düşük olan yeni bir sigortaya geçmek istersem şu anki sigortaya nasıl çıkış verebilirim ve nelere dikkat etmeliyim? Mevcut yasalara göre, hastalık sigortanız, yeni primlerin yürürlüğe gireceği tarihten en az iki ay öncesine kadar size yeni primlerin ne kadar olacağını bildirmek zorundadır. Bu bildirimle birlikte, size hangi tarihe kadar sigortadan çıkmak için müracaat edeceğinizin de bildirilmesi gerekir. Genellikle yeni primlerin yeni yıldan itibaren geçerli olacağı dikkate alınırsa, en geç 30 Kasım tarihine kadar şu anki sigortanıza çıkış vermeniz söz konusudur. Örneğin; temel hastalık sigortasını çıkış vermek veya değiştirmek isterseniz, primlere zam gelmese de çıkış tarihiniz yine bu tarihtir. Yasa, temel hastalık sigortası için değişik modeller öngörmektedir, ev doktoru kurumu (HMO) veya yıllık ilk masrafların miktarını (Franchise) belirleme gibi. Bunun için hastalık sigortasının size, resmi makamlar tarafından onaylanan primleri, yasaların öngördüğü gibi en geç 31 Ekim tarihine kadar bildirmiş olması gereklidir. Dikkat! Sigortadan çıkış talebi-

nizin, çıkış süresi bitmeden önce sigortaya ulaşmış olması gerekir. Başka bir deyişle, bu tarih bir çalışma gününe denk düşmüyorsa, ondan önceki en son çalışma günü, çıkış için son gün olarak kabul edilir. Ayrıca çıkış talebinin sigortaya taahütlü bir mektupla gönderilmesi tavsiye edilir, böylece daha sonra bir anlaşmazlık çıkması durumunda elinizde bir ispat imkanı olur. Sigortaya prim borçları bulunması durumunda ise, sigortanızın bu çıkış talebinizi ret etme hakkı da bulunmaktadır. Soru : Temel sigortaya ek sigortalar içinde çıkış imkanları aynı mıdır? Hayır, genel olarak bu ek sigortalara çıkış verme imkanı 30 Eylül tarihi itibarı ile mümkündür, hatta bazı sigortaların daha uzun çıkış süreleri vardır. Örneğin; bu süre bazen 6 aydır, başka bir deyişle bu durumda çıkış verme, yıl sonu için 30 Haziran tarihi olmaktadır. Çıkış kuralları, genel sigorta şartnamelerinde belirtilmek zorundadır. Soru: Yeni sigortaya giriş tarihi, eski sigortanın bitimi ile bağlantılı mıdır? Yasalara göre, bir sigortadan çıkışınız; ancak yeni sigortanın, eski sigortaya, sigortanızın ara vermeden başladığını belirtmesi ile geçerlilik kazanır. Başka bir deyişle yeni sigortanızın sizi kabul ettiği-

ni yeni sigortaya bildirene kadar eski sigortanızdan ayrılmazsınız. Soru: Yeni sigortanın, sizin o sigortaya geçtiğinizi eski sigortaya zamanında bildirmemesi durumunda ne olur? Yasalara göre yeni sigortanın, eski sigortaya durumu zamanında bildirmemesi halinde, eski sigortada kalınır. Bu durumun yeni sigortanızın ihmali olması halinde, bu sigortanın, bu durum nedeniyle ortaya çıkacak her türlü maddi kayıplarınızı karşılamak zorunluluğu vardır (Daha fazla

prim ödeme gibi.).

rim?

Örneğin, şu anki hastalık sigortasına 31.12.2010 tarihi itibarı ile çıkış verdiniz ve Aralık 2010’da yeni sigortaya 01.01.2011 tarihi itibarı ile geçtiniz. Yeni sigortanız durumu Şubat 2011’de eski sigortaya bildirdi. Bu durumda ocak ve şubat primlerini eski sigortaya ödemek zorundasınız, eğer bu primler yüksekse aradaki farkı yeni sigortanız size ödemek zorundadır.

Bu konuda pek çok faydalı internet sayfaları bulunmaktadır.

Soru: Yeni sigorta primlerini nasıl öğrenebilir ve bir kıyaslama yapma imkanı elde edebili-

Örneğin; http://www.praemien.admin.ch adlı sitede, mevcut sigortanızı diğerleri ile kıyaslayarak, bir sigorta değiştirmek için gerekli bilgileri elde edebilirsiniz. Hastalık sigortası ile daha ayrıntılı bilgileri ise; www.bag.admin.ch/ themen/krankenversicherung sitesinden edinebilirsiniz. 1885

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


14

İSVİÇRE HABERLERİ

Ekim/Oktober 2010

www.pusulaswiss.ch

Dünya Medyasının Gözü İsviçre’de: “İsviçreli Kadınlar Siyasi Gücü Ele Geçirdiler” 22 Eylül 2010 tarihinde İsviçre Parlamentosu’nda yapılan bakanlık seçimlerinde, kadınların hükümette çoğunluğu ele geçirmelerinden sonra dünyada, “Kadınların Zaferi”, “İsviçre hükümetinde kadın hakimiyeti”, “Politikada kadın erkek eşitliğinin uluslararası zirvesi”... Ve daha nice benzer başlıklar gazetelerin baş sayfalarını kapladı. 7 kişilik Bakanlığa seçilen dördüncü kadın Simonetta Sommeruga dünya medyalarında tarihi bir gün olarak kutlandı.

Artık İsviçre, politikada kadınların en çok temsil edildikleri Finlandiya, İspanya ve Norveç’le aynı sıralara çıktı.

Spiegel online, Fransız Figaro online ve Rus Ajansı Ria Novosti seçim sonuçlarının alınmasından hemen sonra: “İsviçreli kadınlar iktidarı ele geçirdiler!” başlığını geçtiler. New York Times ise web sayfasından “Batı Avrupa ülkelerinde kadınlara seçim hakkını en son veren ülkelerden birisinde, artık; devlet yöneticilerinin çoğunluğunu kadınlar teşkil ediyor” şeklinde haber yayınladı. “İsviçre, eşitliğin yeni zirvesi...” Paris “Le Mond” İsviçreli kadınların politik haklarına kavuşmak için verdikleri uzun mücadeleden

söz etti. Gazetede, seçme haklarına; ancak 1971 gibi yakın bir tarihte sahip olan İsviçreli kadınların bu zaferinin bu nedenle ‘’bir sembol’’ niteliği taşıdığı yazıldı. İtalyan RAI televizyonu “güçlü bir sinyal” ve “tarihi bir çoğunluk” ifadelerini kullandı. İngiliz Guardian web sitesinde: ‘’Politikada erkek kadın eşitliğinin zirvesi” şeklinde yorum yaptı. Artık İsviçre, politikada kadınların en çok temsil edildikleri Finlandiya, İspanya ve Norveç’le aynı sıralara çıktı. Bu arada kadınların hükümetteki

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

Deutsche Zusammenfassung. Medien weltweit feiern «Schweizer Frauen-Dominanz» Ein «Sieg der Frauen», «Die Frauen dominieren die Schweizer Regierung», «die internationale Spitze der Gleichstellung von Mann und Frau in der Politik». Die Wahl von Simonetta Sommaruga zur vierten Frau im Bundesrat wird in den Medien weltweit als historischer Schritt bezeichnet. çoğunluğuna endişeyle bakanlar da var: Almanya’nn haftalık gazetelerinden Die Zeit, seçim sonuçlarını “tarihi olay” olarak niteleyenlere nazire yaparak, “tarihi çatışmalar”a karşı ikaz etti. Ayrıca, İsviçreli kadınların poli-

tik iktidar için savaş verdiklerini; ama menejerlik işlerinin ise dışında kaldıklarını vurguladı. Dahası yüksek memuriyetlerin ve devlet memurluklarının zirvelerinin hala “erkekler kulübü” olduğunu da belirtti. 1867


15

İSVİÇRE HABERLERİ www.pusulaswiss.ch

Ekim/Oktober 2010

Baumann’daki Honda Test Günlerine Yoğun İlgi Oldu Honda Baden Baumann’ın organize etmiş olduğu açık kapı festivalinde konuklar, tüm Honda modellerini yakından görme ve test etme şansı buldular.

Honda Baden Baumann garajının sahibi Ali Kaya tüm müşterilerle tek tek ilgilendi.

17 Eylül Cuma günü başlayan test günlerinde, yenilenen yüzüyle misafirlerinin karşısına çıkan Honda Baumann, etkinlik kapsamında konuklarına farklı ikramlarda bulundu. Oldukça yoğun bir katılımın olduğu organizasyonda, görücüye çıkan araçlar arasında en çok ilgiyi gören modeller Honda Accord, CRV ve CRZ modelleriydi. Etkinlik kapsamında araç satın alan müşterilere özel indirimler ve farklı avantajlar uygulandı.

Üç gün boyunca devam eden tanıtım günlerine hem İsviçreliler hem de vatandaşlarımız büyük ilgi gösterdiler. Tanıtım günleri dolayısıyla düşüncelerini aldığımız Honda Baumann’ın sahibi Ali Kaya, katılım yoğunluğundan çok memnun kaldığını söyledi. Ali Kaya, 6 ay boyunca devam eden tadilat çalışmalarıyla tamirat, galeri ve satış bölümünün yeniden düzenlendiğini, yeni haliyle hedeflerinin daha çok müşteriye ulaşmak oldu-

ğunu söyledi. Müşterilerin Avantajları Özellikle yeni araba satın almak isteyen okurlarımıza Ali Kaya’dan mesaj var; Ali Kaya, mevcut Honda kampanyası olan 3.9 Leasing fırsatına ilave olarak, 4 adet kışlık lastiği jantlarıyla birlikte müşterilerine hediye verdiklerini, fiyat konusunda da ayrıca indirim uyguladıklarını belirtti. Yeni araç almak isteyen okurlarımızın öncelikle Baden’de bulunan Hon-

da Baumann’a uğramalarını tavsiye ediyoruz. Her türlü Honda modelinin uygun şartlarda alınabileceği Honda Baden Baumann’da size verilecek olan hizmete şaşıracaksınız. Gazetemizin de ulaşım sponsoru olan Honda Baumann garajına bundan sonraki ticari hayatında başarılar diliyoruz. 1905

Yeni: 15 Rappen’den* bas ¸layan fiyatlarla 35 ülke Türkiye de dahil! www.yallo.ch SIM kartlar ve cep telefonları buralardan temin edilebilir:

center

. . * 0,15 CHF/dak.’ya yallo kontörlü hat ile Isviçre’den as¸ag˘ıdaki ülkelerde bulunan sabit hatlar aranabilir: . . . Almanya, Avusturya, Fransa, Italya, ABD, Andorra, Belçika, Birles¸ik Krallık, Bosna-Hersek, Brezilya, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Finlandiya, Hırvatistan, Hollanda, Irlanda, Ispanya, Isveç, Kanada, Karadag˘, Kosova, Lüksemburg, Macaristan, Malta, Makedonya, Norveç, Polonya, Portekiz, Romanya, San Marino, Sırbistan, Slovakya, Türkiye, Ukrayna, Yunanistan. Mobil hatları arama: 0,25 CHF/dak. Ülke içi aramalar: 0,05 CHF/dak.’dan bas¸layan fiyatlarla. Tüm ülkelere SMS gönderimi: 0,10 CHF/SMS. Tüm bilgileri ve tarifeleri www.yallo.ch adresinde bulabilirsiniz

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


16

DÜNYADAN

Ekim/Oktober 2010

www.pusulaswiss.ch

Referandumun Ardından Anayasa Paketinde Neler Değişiyor?

Referandum sonucuyla birlikte 1982 Anayasası’nın 26 maddesi daha değişmiş oldu. Anayasa değişikliği paketi, Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yeniden yapılandırılmasına; Meclis Başkanı, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı’na Yüce Divan yolunun açılmasına; memurlara toplu sözleşme hakkından genel grev ve lokavta ilişkin yasağın kaldırılmasına kadar pek çok düzenlemeyi öngörüyor. Anayasa değişikliği paketinin hayatımıza getireceği yeni düzenlemeler şöyle: - Kadın erkek eşitliği Kadın-erkek eşitliği konusunda alınacak tedbirler, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamayacak. Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmayacak. - Kişisel verilerin korunması Herkes kendisi ile ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olacak. Bu hak, kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirmeyi, bu verilere erişmeyi, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etmeyi ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsayacak. Kişisel veriler; ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızası ile işlenebilecek. - Yurt dışına çıkış hakim kararıyla sınırlandırılacak Yurt dışına çıkma hürriyeti; ancak suç soruşturması veya kovuşturması nedeniyle ve hakim kararıyla sınırlandırabilecek. - Çocuk istismarı Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça ana ve babası ile kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahip olacak. Devlet, her türlü istismara karşı çocukları koruyucu tedbirleri alacak. - Birden fazla sendikaya üye olma ve memura toplu sözleşme hakkı Aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üye olunabilecek. Memurlara ve diğer kamu görevlilerine toplu sözleşme yapma hakkı tanınacak. Toplu sözleşme yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde, taraflar Kamu Görevlileri Kuruluna başvurabilecek. Kurul kararları kesin ve toplu sözleşme hükmünde olacak. Toplu sözleşme emeklilere de yansıtılacak. Memurlara verilen uyarma ve kınama cezaları yargı denetimine açılacak. - Grev yasakları Greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu grev uygulanan iş yerinde neden oldukları maddi zarardan sendika sorumlu tutulamayacak. Siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grevi ve lokavtı, genel grev ve lokavt, iş yeri işgali, iş yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişlere ilişkin yasaklar kaldırılacak. - Kamu denetçiliği “Kamu Denetçiliği Kurumu”’ (ombudsmanlık) oluşturulacak. Kurum, TBMM Başkanlığına bağlı olarak kurulacak ve idarenin işleyişi ile ilgili şikayetleri inceleyecek. Kamu baş denetçisini, TBMM gizli oyla ve 4 yıl için seçecek. - Milletvekilliğinin düşürülmesi

Milletvekilliğinin düşürülmesi uygulaması kaldırılacak. TBMM Başkanlık Divanı 2. dönem sonuna kadar görev yapacak. - Yüksek askeri şura kararlarına yargı yolu Yüksek Askeri Şura’nın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç, her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açılacak. İdari yargı, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olacak, “yerindelik denetimi” yapılamayacak. - Savcıların denetimi Adalet hizmetleri ile savcıların idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığınca denetimi, adalet müfettişleri ile hakim ve savcı mesleğinden olan iç denetçiler; araştırma, inceleme ve soruşturma işlemleri ise adalet müfettişlerince yapılacak. - Askeri yargının görev alanı yeniden belirlenecek Askeri yargının görev alanı yeniden belirlenecek. Askeri yargı, askeri ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülecek. Askeri mahkemeler, asker kişiler tarafından işlenen askeri suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevli olacak. Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar, her durumda adliye mahkemelerinde görülecek. Siviller, savaş hali dışında askeri mahkemelerde yargılanamayacak. - Anayasa Mahkemesi’nin yapısı Anayasa Mahkemesi yeniden yapılandırılacak. Halen 11 asıl 4 yedek üyeli Anayasa Mahkemesi, 17 asıl üyeden oluşacak. Anayasa Mahkemesinin mevcut yedek üyeleri “asıl üye” sıfatını kazanacak. Anayasa Mahkemesine kişisel başvuru yapılabilecek. TBMM, 2 üyeyi, Sayıştay Genel Kurulunun her üyelik için göstereceği 3’er; 1 üyeyi ise baro başkanlarının avukatlar arasından göstereceği 3 aday arasından gizli oyla seçecek. Cumhurbaşkanı; 3 üyeyi Yargıtay, 2 üyeyi Danıştay, 1 üyeyi Askeri Yargıtay, 1 üyeyi Askeri Yüksek İdare Mahkemesince her üyelik için gösterilecek 3’er aday içinden; en az ikisi hukukçu olmak üzere 3 üyeyi ise YÖK’ün kendi üyesi olmayan yüksek öğretim kurumları öğretim üyeleri arasından göstereceği 3’er aday içinden seçecek. Cumhurbaşkanı, 4 üyeyi de üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, 1. sınıf hakim ve savcılar ile en az 5 yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından belirleyecek. - Anayasa Mahkemesi iki bölüm halinde çalışacak Anayasa Mahkemesi iki bölüm ve Genel Kurul halinde çalışacak. Bölümler, başkanvekilinin başkanlığında 4 üyenin katılımıyla toplanacak. Genel Kurul ise mahkeme başkanının veya başkanın belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en

az 12 üye ile toplanacak. Bölümler ve genel kurul, kararlarını salt çoğunluk ile alacak. Siyasi partilere ilişkin dava ve başvurulara, iptal ve itiraz davaları ile Yüce Divan sıfatıyla yürütülecek yargılamalara genel kurul bakacak. Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişikliğinin iptali ile siyasi partilerin kapatılmasına ya da devlet yardımından yoksun bırakılmasına toplantıya katılan üyelerin üçte ikisinin oyuyla karar verebilecek. Şekil bozukluğuna dayalı iptal davaları Anayasa Mahkemesince öncelikle incelenip karara bağlanacak. Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar dışında kalan işleri dosya üzerinden inceleyecek. Ancak, bireysel başvurularda duruşma yapılmasına karar verilebilecek. Mahkeme, gerekli gördüğü hallerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çağırabilecek, siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin davalarda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’ndan sonra kapatılması istenen siyasi partinin genel başkanlığının veya tayin edeceği bir vekilin savunmasını dinleyecek. Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile 4 yıl için bir başkan ve iki başkanvekili seçilecek.

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

Görev süresi bitenler yeniden seçilebilecek. Anayasa Mahkemesi üyeleri 12 yıl için seçilecek. Bir kişi iki defa üyeliğe seçilemeyecek. 12 yıldan önce yaş sınırını dolduran üye emekliye ayrılacak. - Yüce Divan Meclis Başkanı, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan’da yargılanacak. Yüce Divan kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabilecek. Genel Kurul’un yeniden inceleme sonucu verdiği kararlar kesin olacak. Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyeleri için “hakimlik teminatı” geçerli olacak. - HSYK’nın Yapısı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) yeniden yapılandırılacak. HSYK’nın halen 7 olan üye sayısı 22’e, 5 olan yedek üye sayısı ise 12’ye çıkarılacak. HSYK 3 daire halinde çalışacak. Adalet Bakanı, HSYK Başkanlığı görevini sürdürecek. Adalet Bakanlığı Müsteşarı da kurulda yer almaya devam edecek. Kurul’un 4 asıl üyesi, yüksek öğretim kurumlarının hukuk dallarında görev yapan öğretim üyeleri ve avukatlar arasından Cumhur-

başkanınca; 3 asıl ve 3 yedek üyesi Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca; 2 asıl ve 2 yedek üyesi Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca; 1 asıl ve 1 yedek üyesi Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından; 7 asıl ve 4 yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adli yargı hakim ve savcıları arasından adli yargı hakim ve savcılarınca; 3 asıl ve 2 yedek üyesi idari yargı hakim ve savcıları arasından idari yargı hakim ve savcılarınca dört yıl için seçilecek. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilecek. Kurul’un “meslekten çıkarma” cezasına ilişkin kararlarına itiraz edilebilecek, ancak diğer kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamayacak. HSYK’nın mevcut asıl ve yedek üyelerinin görevleri seçildikleri sürenin sonuna kadar devam edecek. - Geçici 15. madde 12 Eylül dönemindeki Milli Güvenlik Konseyi üyeleri ile bu dönemde kurulan hükümetler ve Danışma Meclisi’nde görev alanların yargılanmasını önleyen geçici 15. maddesi yürürlükten kalkacak. -Ekonomik ve sosyal konsey “Ekonomik ve Sosyal Konsey” Anayasa kapsamına alınacak. 1842


PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


18

GEZİ VE TATİL REHBERİ

Ekim/Oktober 2010

www.pusulaswiss.ch

OECD Alarm Verdi: Endüstri Ülkelerinde Şişmanlik Tehlikeli Boyutlara Erişti OECD’nin araştırmasına göre endüstri ülkelerindeki insanlar gittikçe şişmanlıyorlar. OECD alarm veriyor: Pek çok ülkede şişmanlık gerçek bir salgına dönüşerek yayılıyor. On yıl içinde bazı ülke halklarının 3/2’si Adipositas problemine yakalanabilir. OECD üyesi 33 ülkede şu anda her iki yetişkinden birisi ve her üçüncü çocuk şişmanlık sorunuyla yaşıyor. Bu konuda en başta USA ve Mexiko geliyorlar. En az şişman insanın yaşadığı ülkeler ise Japonya ve Kore. İsviçre uluslararası kıyaslamalara göre bir hayli iyi görünüyor ama yine de kadınların %29’u, erkeklerin ise %46’si, çocukların da %15’i bir şişman. Şişmanlığın en önemli nedeni fakirlik... Vücudun yağlanarak ağırlaşmasının çok fazla nedeni var: Ucuz yiyecek çeşitlerinin çoğalması, hazır yiyecekler, fast food, az hareket, hareketsiz iş hayatı, uzun çalışma saatlerine bağlı stres. Vücutları yağlarla ağırlaşmış insanlar daha erken yaşlarda ölüyorlar. OECD’nin önceki araştırmaların-

da da vardığı bir sonuca tekrar varması da dikkat çekiyor; eğitim ve ekonomik durum insanların beslenme alışkanlıkları ile çok yakından ilişkili: Eğitim ve maddi olanakların seviyesi düştükçe şişmanlik artıyor. Bu kişiler yaşamları süresince kalp hastalıkları ve kanser gibi hastalıklar nedeniyle %25 kadar daha çok masrafa maloluyorlar ama 8-10 sene daha önce ölüyorlar. Bu nedenle de hastalık kasalarının bu insanlar için yapmak zorunda oldukları masraflar, saglikli insanlara yapılan masraflardan daha da düşük olabilir. Vücuttaki her 15 kilo fazlalık erken ölme rizikosunu %30 oranında yükseltiyor. Üstelik normal kilonun üzerindeki insanların normal kilodaki insanlardan en az %18 oranında daha az kazandıkları da ortaya çıktı.

Şişmanlik genlerle nesillere taşınıyor... Adipositas problemi çoğunlukla gelecek nesillere de geçiyor: Şişman anne ve babaların çocuklarının şişman bir vücuda sahip olmaları rizikosu, normal kilolu anne ve babaların çocuklarına nazaran daha yüksek oluyor. Bunu genetik nedenleri olduğu gibi anne-babanın kötü örnek olmaları da nedenler arasında gösteriliyor. Çoğunlukla çocuklar anne ve babalarının yaşam stillerini benimsiyorlar bu durumdaki çocukların ebeveynleri az hereket edip, sağlıksız beslenen kişiler. Önlemler hic de pahalı değil... Araştırmanın yazarları ekonomik ve politik

Vücuttaki h er

15 kilo fazla lı

erken ölme rizikosunu %30 oranınd a yükseltiyor.

k

önlemlerin birlikte alınmasını önlüyorlar: Ev doktorlarının tavsiyesi ve devletin belirlediği önlemlerle bu hastalara yardım edilmesi, sağlıklı yaşam için yönlendirilmeleri hiç de pahalıya gelmeyecek: Kişi başına 10 ile 30 dolar arasında bir masraf, şişmanlik problemiyle başarılı bir savaş için yetecek.. 1873

Evlilik Dışı Beraberliklerde Miras Hakkı: Miras Hakkı: Evlilik dışı beraber yaşayanlara daha fazla hak hükümetin gündeminde. Hükümet, miras hakları konusunda yenilikler yapmayı gündemine aldı. Ebeveynlerin miras haklarındaki garanti payını kaldırıp, evlilik dışı beraber yaşayanlara evli çiftlerle eşit haklara sahip olmalarını istiyor. FDP’li Zürih milletvekili Felix Gutzweilwiller’in önerisi Kantonlar Meclisi tarafından çoğunluklu olarak kabul edildi. Adalet Bakanı Evelyn Widmer Schlumpf, şu anda yürürlükte olan Miras Kanunu’nun 1912 senesinden beri yürürlükte olduğunu açıklayarak; “Bu yasa 19. yüzyılın aile yapısına göre düzenlenmiştir” dedi. Küçük meclis (Kantonlar Meclisi) bugünkü aile ve

sosyal ilişkilere göre, yeniden düzenlenmesini talep eden yasa değişikliği önerisini 7’ye karşı 32 oyla kabul etti. Evlilik dışı beraberliklerde çiftlere daha çok hak... Yenilenen yasadan ebeveynlerin

Deutsche Zusammenfassung. Erbrecht: Mehr Rechte für Unverheiratete Der Bundesrat soll das Erbrecht revidieren und damit den Pflichtteil für Eltern abschaffen sowie unverheiratete Partner gleich behandeln wie verheiratete. Der Ständerat hat eine Motion von Felix Gutzwiller (FDP/ZH) deutlich angenommen. Das heute geltende Erbrecht stammt aus dem Jahr 1912. Damit orientiere es sich noch «am Familienbild des 19. Jahrhunderts», sagte Justizministerin Eveline Widmer-Schlumpf im Ständerat. Mit 32 zu 7 Stimmen hat die kleine Kammer deshalb eine Motion angenommen, die eine Anpassung des Rechts an die heutigen Familien- und Gesellschaftsverhältnisse verlangt.

mirastaki garanti payları kaldırılacak. Evlilik dışı beraberlik yaşayan partnerler ve aynı cinsiyetten olup da birlikteliklerini resmi makamlara tasdikletmiş olan yaşayan çiftler, evli çiftlerin sahip oldukları haklara sahip olacaklar. CVP: “Yasal eşe karşı metres mi?!” Muhafazakar partilerin tepkileri beklendiği gibi sert oldu. CVP’nin Friebourg milletvekili Urs Schwaller, öneriyi sert eleştirenlerden: “Düşünce yasaklarına karşı olmama rağmen evli çiftlerle evli olmayan çiftlerin aynı yasal haklara sahip olmalarından rahatsızlık duyuyorum.” dedi. Schwaller: “Metresler, çocuklarımızı yetiştiren eşlerimizin önüne mi geçecekler?” şeklindeki bir soru yönelterek yeni yasa değişikliğine eleştiri getirdi. Başka muhafazakar-

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

lar da yeni yasa değişikliği önerisinden rahatsızlık duydular. Evlilik dışı ilişki yürütülen partnerlere tanınacak miras haklarının, çocukların garanti miras paylarından kesilerek verilmesi düşüncesi mu-

hafazakarlar tarafından kabul göreceğe benzemiyor. Bakanlar Kurulu da misyonun alınması yanlısı. 1865


PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


20

BİLİM VE TEKNOLOJİ

Ekim/Oktober 2010

www.pusulaswiss.ch

Laufenburg’daki Gençlik Projesine Türk Boksörden Destek Almanya’da sınır ötesine ulaşan bir Gençlik Çalışması Projesi, çalışmalarına eski bir profesyonel boksörü kazanmış olmaktan dolayı çok ümitli. Gençlik Projesi’ne taze kan getirecek olan boksör, eski Türkiye şampiyonlarından Taci Tunalı... Almanya’nın Laufenberg şehrinde faaliyet gösteren Gençlik Çalışması Ekim ayından itibaren 14 yaşından itibaren gençlere boks yapma olanağı başlatıyor. Benzeri projelerin Almanya’nın çeşitli yerlerinde de olduğunu belirten Gençlik çalışmanı Balder Wentzel; “Gençler genellikle birbirleri ile güçlerini ölçmek için dövüşüyorlar. Bazen de bu gençlerin arasında agresiv olanlara da rastlanıyor. Bu çok kötü bir durum değil ama başkalarını da yaralamamak gerekiyor. Agresiviteyi disiplin kuralları içinde serbestçe yaşayabilmek için boks çok uygun bir spor. “ diyor. Gençlik şiddetini sağlıklı bir yolla kontrol altına alabilmeyi sağlaması beklenen projeye eski Türkiye şampiyonu boksör Tunalı büyük bir istekle destek vermeye hazır olduğunu belirtiyor. ‘’Süddeutche Zeitung’’’un haberine göre Ekim ayından itibaren ikişer saatten hafta-

da iki kez yapılacağı bildirilen antrenmanlara Laufenburg ve çevresinden gençler katılacaklar. 51 yaşındaki Taci Tunalı’nın Almanya’da uzun yıllar boks yaptığını ve Henri Maske gibi büyük boksörler tarafından da iyi tanındığını söyleyen projenin sahibi Balder Wetzel, gençlerin antrenmanlara gelirken eşortmanlarından ve beyaz tabanlı spor ayakkabılarından başka hiçbir şeye ihtiyaçları olmadığını belirtti. Wetzel’in açıklamasına göre boks eldivenleri, kum torbaları ve zıplama ipleri Gençlik Dairesi tarafından karşılanacak. Bu ihtiyaçlar sponsorların yapacağı para yardımlarıyla finanse edilecek ama henüz projenin başlatılması için gerekli para toplanabilmiş değil. Boks antrenmanlarının Laufenburg’un İsviçre tarafında mı yoksa Almanya sınırları içindeki tarafında mı başlatılacağı henüz belirlenemedi. Günler, saatler ve yer konusunda, katılacak gençlerin de durumları göz

önüne alınarak hep birlikte karar verilecek. Her antrenman grubu 12 kişilik gençlerden oluşturulacak olmasına rağmen Tunalı, daha fazla gençleri de alabileceğini söylüyor.

enerjiyi, dışarıda kontrolsüz bir şekilde şiddete de sık sık yönlenerek açığa çıkarmak yerine; sağlıklı bir şekilde harcayabilmeleri için çok uygun bir spor dalı olduğuna inanıyor.

0041/62/8 74 26 66 telefon edebilirler.

Taci Tunalı boks sporu ile tüm insani duyguların yaşanabileceğini savunyor: Korku, acıma, şefkat, sevgi vs. Bu nedenle sporun gençler için içlerindeki

İlgilenenler boks antrenmanları için daha fazla bilgi almak ve müracaat için Gençlik Çalışmanı Balder Wetzel’e telefon edebilirler:

taci.tunali@web.de

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

Ya da; Taci Tunali’nin E-Mail adresine yazabilirler:

1884


21

www.pusulaswiss.ch

Ekim/Oktober 2010

Uyum Probleminin Önemli Formüllerinden Birisi: Sağlık +Şans Eşitliği = Entegrasyon Bundan 5-6 yıl önceydi. Bir dostum bir psikiyatri kliniğine sevk edilmiş olan eski bir arkadaşını ziyaret edeceğini söylemişti. Bu eski dosttan öyle çok söz etmişti ki. Daha kendisini görmeden yıllardır tanıyor gibiydim... Eh, insan yıllardır tanıdığı birisinin zor bir durumda olduğunu duyduğunda merak ediyor, ilgileniyor... Ben de kendisini ziyarete gitme gereği duydum... Adı Y. S. Y. Bey üniversite mezunu. Mühendis. İsviçre’ye ilk gelenlerden. Yani birinci nesil göçmenlerden. Çok sempatik, çok sosyal, arkadaş canlısı bir karakteri varmış. Mühendis olarak büyük firmalarda çalışmış ve iyi paralar kazanmış. Ama Y. Bey gibi dışa dönük, hayata sımsıkı bağlı bir ruh hali olan insanlar günde sekiz saat bir firmada çalışıp, akşam da özledikleri evlerine, terliklerine ve televizyonlarına kavuşmak için acele etmezler; onlar için hayat, ekmek verenine karşı olan günlük (zorunlu) vazifesini tamamladıktan sonra başlar. Y. Bey’i de eve bağlayan bir eşi, çocukları hiç olmamış zaten. Bir de yabancı ülkede akrabalarından, anne ve babasından uzakta olmanın verdiği burukluk, özlemler. Kendisini dışarıya atmış. Vatandaşlarını bulmuş, onlarla vatandan, çocukluğunun geçtiği yerlerden söz etmiş. Akşam sohbetlerinde tanıdık, tanıklık, sevgi ortaklıkları aramışlar, sıla geçmişlerinde. Hüzünle, sevinç bir arada akmış gözlerinden yas olarak. Sonraları Y. Bey vatandaşlarının burada yaşadıkları sorunlara da duyarsız kalamamış. Onları biraraya toplayan, sorunların tartışıldığı, çözümler arandığı, karşılıklı dayanışmaların keyfinin yaşandığı dernekler kurmuş, yönetmiş. Spor da yapmış, koşarmış Y. Bey. Hem de öyle inanılmaz bir koşucuymuş ki, sabahları oturduğu Wettingen’den (Aargau kantonunda bir semt; Zürih’e yaklaşık 20 km.), çalıştığı Zürih’e kadar koşarak gidermiş. Maraton halk koşularına katılırmış. Sonra ne mi olmuş Y. Bey’e? Ne olsun. Pek çok göçmeni tehdit eden tehlikelerden birisi bu pırıl pırıl genç adamı tuzağına düşürmüş: Alkol! Ülkesinden uzakta olmak, özlediği, alıştığı çevrelerden ayrı olmak; alışamadığı yabancı ellerde yaşamak zor gelmeye başlamış. İçki şişelerinde teselli aramayı denemiş. Bir kadeh derken iki, üç, dört. Daha sonra boş şişeler yuvarlanmaya başlamış evinin halılarının üzerinde. İşe artık koşarak gidemiyormuş. Hatta sık sık hiç gidememeye başlamış. Arkadaşları önceleri kendisini toparlaması için çaba göstermişler. Sonraları kendisini görünce yollarını bile değiştirmeye başlayanlar olmuş aralarında. Birlikte yıllarını geçirdiği hayat arkadaşı da dayanamayıp terk etmiş. Resmi makamların da dikkatini çekmiş; evine sık sık belediyeden ziyaretler yapılmaya başlanmış. Y. Bey’i Aargau kantonunun ücra yerlerinden birinde, yerleşim merkezlerine uzak bir psikiyatri kliniğinde ziyaret etmiştik. Klinik, son derece iddiasız, yer yer beyaz sıvaları dökülmüş eski bir bina. Laf olsun diye ekilmiş birkaç adet çiçeği barındıran, birkaç fakir çiçek tarhına sahip, olmazsa olmaz düşüncesiyle yapılmış olduğu belli, küçük bir de bahçesi var. Küçük bahçede

birkaç koyun ve keçi, dört-beş tavuk, bir horoz ve bir çift de eşek otluyorlar. Klinik binasına girince duvarda asılı telefondan bize yanıt veren sese kimliğimizi ve kimi ziyaret etmek istediğimizi anlatıyoruz. İkna olan ses bizim kullanabilmemiz için -o ana kadar düğmeleri hiçbir şekilde reaksiyon vermeyen- asansörü serbest bırakıyor. Asansöre bindiğimizde asansörün sadece tek bir kata yönlendirilmiş olduğunu anlıyoruz, bizi ara katlarda duraklamadan otomatik olarak hastamızın olduğu kata çıkarıyor. Bu tertibatın hastaların kaçmalarını önlemek için ya da yalnız başlarına katlarını terk etmemelerini sağlamak için alındığını anlamamız çok sürmüyor. Y. Bey’e geleceğimizi önceden bildirmemize rağmen o bunu unutmuş görünüyor; bizi görünce tanımaya çalışıyor. Ama boşuna. Dostumun her türlü hatırlatma çabaları boşuna. Kafasının içindeki derin boşluğu görür gibi oluyoruz gözlerine bakınca. Geçmişe dair anıları parçalanmış, bazen parçalardan bir tanesini çekiyor beyninden ve bize anlatıyor; ama bu parçaların ya başını ya da sonunu anlatamıyor; çünkü artık bilmiyor. Yitmişler. Ama çok iyi anımsadığı bir şey var: Yalnızlığı. Hep yalnız olduğunu söylüyor. Evlenmediği için, bir eşi ve çocukları olmadığı için ne kadar pişman olduğunu tekrarlıyor sık sık. Hayatta kimsesi olmadığını söylüyor. Bir zamanlar bir kalabalığın içinde olduğunu hatırlıyor; ama tek tek bu kalabalığı oluşturan kişileri bilmiyor artık. Eski bir albüm çıkarıyor bize. İçi fotoğraflarla dolu. Büyük bir özenle ve çocuksu bir heyecanla sayfaları çeviriyor; gururla bize de gösteriyor içindeki fotoğrafları. Soruyoruz bazılarının kim olduklarını. Bilmiyor, tanımıyor artık çoğunu; ama yine de bu fotoğraflar onun için çok değerli. Kim olduğumuzu bilmese de ziyaretimizin onu çok mutlu ettiğini anlıyoruz. Bizi koridora çıkarıyor, diğer hastalara ve hemşirelere, bakıcılara, temizlikçilere herkese bizi gösteriyor, kendisini ziyarete geldiğimizi gururla söylüyor. Oraya gelişimiz yalnızca Y. Bey için değil, o kattaki tüm hastalar için büyük bir heyecan oluyor. Alkolün insan sağlığına verdiği hasarlar konusunda bildiklerimi hatırlamaya çalıştım daha doğrusu kulağımda kalmış olan bilgilerimi yokladım; Alkolün beyin hücrelerine, karaciğere zarar verdiği kalmış aklımda. Aklımdakilerle yetinmeyip daha geniş bir araştırma yapmak ihtiyacı hissettim. Birkaç bilimsel yayını karıştırıp toparladığım bilgileri siz okuyucularımla paylaşıyorum, bakın bunalım anlarımızda yardımını beklediğimiz alkol nerelerimize neler neler yapıyor: Beyin: Heidelberg Tıbbi Araştırma Ekibinin, alkol kullanan denekler üzerinde yaptıkları araştırmaların sonucuna göre, alkolün beyin fonksiyonlarını değiştirmesi sade-

ce altı dakika sürüyor. Deneyler sırasında Tıp bilimcileri beyindeki kreatin ve Asparat gibi hücre koruyucu konsentratların her yudumda azalışını da açıkça izleyebildiler. Uzun süreli alkol alımı sonunda özellikle de küçük beyindeki hücreler geriye dönüşsüz olarak çok hasar alırlar. Hücreler yok olduğu için beyin de küçülür, hafıza kaybı olur. Erken yaşlanma ve bunama başlar. Karaciğer: Milyonlarca ölü hücre, delik deşik olmuş hücre duvarları ve kanlı iltihaplı yaralarla bir alkoliğin ciğerleri savaş meydanı gibidir. Bunun suçlusu ethanoldur. Bu hücre zehiri ki, iki safhalı olarak karaciğer enzimlerini azaltmaktadır. Ethanol, ilk safhada hücre zarlarına saldırmaktadır. İkinci safhada Asetat içindeki Azethaldehydlerin (sirkeasidi) azalması deversine girilerek yağ asidi içeriği yükselmektedir. Bu durumda karın yüksek gaz nedeniyle çok şişer. Deri: Alkol tüm vücudu harabeye çevirmektedir ve her organda izlerini bırakmaktadır. En büyük organ olan deri de aşırı alkolden nasibini almaktadır. Alkolün hücre zehiri ethanol damarları genişleten, yağ bezlerini uyaran bir sübstanstir; derinin kan damarlarına saldırarak damarları patlatmaktadır ve bu da apseler meydana getirmektedir. Kemikler: Amerikan Tıp bilimcilerinden Dennis Chakkalakal, alkolün kemik sübstanslarını zayıflattığını kanıtladı: Normal olarak vücudumuz sürekli olarak kemiklerimizi inşa etmektedir, yaşlanmış sübstansları yok edip kemikleri başka yerlerinden güçlendirmektedir. Alkol, bu do-

ğal döngüyü bozar. Kemikler inşa edilmeye devam etmektedirler; ama yeni kemik meydana getiren hücreler alkol tarafından bloke edilmektedirler. Özellikle de bir kemik kırılması söz konusu olduğunda tedavi alkol nedeniyle zorlaşmakta hatta mümkün olmamaktadır. Alkolün vücudumuzu nasıl harabeye çevirdiğini gördükten sonra bundan nasıl korunabileceğimizi de bilmemiz gerekiyor. Her şeyden önce biz göçmenlerin yerli halktan çok daha fazla bunalımlara yatkın olmamız kaçınılmaz. İnsan yalnızlığa karşı sonra derece hassas, sosyal bir yaratık olduğundan çevresi ile iletişimleri, ilişkileri birinci derecede önemlidir. Biz göçmenler sosyal çevremizi, akrabalarımızı, yakınlarımızı uzak ülkemizde bırakıp geldik. Hatta aramızda eşlerini çocuklarını bile bırakıp gelmek zorunda kalanlar hiç de az değil. Dilini bilmediğimiz, kültür ve alışkanlıklarına yabancı olduğumuz yerli halkla da iletişim kurabilmek, dostluklar inşa edebilmek, kendimizi anlatabilmek pek de mümkün olamıyor. Onlar bize biz onlara yabancı kalıyoruz; ama birlikte çalışmak, bitişik dairelerde yaşamak, aynı otobüsle, trenle seyahat etmek hatta yanyana oturmak zorundayız. Kültür ve alışkanlıkların farklılıkları ve yabancı olana karşı olan önyargılar bazen bu fiziksel yakınlığı cehennem azabına çevirir. Karşılıklı önyargılar korkuya, korku da düşmanlığa yol açar. Bu çeşit bir yaşam döngüsü sağlıksızdır da. Mutsuz eder insanı. Mutsuzluk hasta eder. Mutsuzluk özel yaşamı, aile hayatını, iş yaşamını, çocukların okul yaşamını zor bir

hale getirir. Federal Sağlık Dairesinin bir açıklamasına göre, psikolojik durumu dengesiz olan göçmen sayısı % 67’lere kadar çıkıyor (İsviçrelilerde psikolojik dengesizlik % 20’lerde). Bunalımların sonucunda genellikle rahatlatıcı bir çare aranıyor; bunların arasında alkol de çok sık görülüyor. Oysa, sorunlarımıza çare arıyorsak örgütlenmiş resmi yarı resmi ve sivil kurumlar var. Bir yabancı ülkede uzun süreli ya da sürekli kalıcı isek ilk yapmamız gereken vakit geçirmeden dil öğrenmeye çalışmamızdır. Hükümet ve kantonlar tarafından da desteklenen engtegrasyon kurumlarından yabancılığımızdan kaynaklanan sıkıntılarımıza dair destek ve bilgi alabiliriz. O kurumlar mutlaka bir kadeh alkollü içecekten daha faydalı olacaklardır. Eğer yine de alkol alıyorsak vakit geçirmeden bundan kurtulmalıyız. Ya da kurtulmamıza yardımcı olacak uzman kişi ya da kurumlardan yardım almalıyız. Kısa adı ZFA olan “Zürcher Fachstelle für Alkoholprobleme” (Zürih Alkol Problemleri Uzmanlık Dairesi)’nin Yöneticisi Sosyal Menejer Barbara WilllimanSteinfort’tan bazı tavsiyeler aldık: Gülter Locher: Frau Williman, Kurumunuz göçmenlerin alkol sorunları ile de ilgileniyor mu? Frau Willimann: Elbette. Bize alkol sorunu olup da yardım istemeye gelen herkese yardımcı oluyoruz.

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


22

Ekim/Oktober 2010

G.L. : Göçmenler arasında alkol bağımlılığı yaygın mı? Frau Willimann: İsviçre’deki alkol bağımlılarının ¼’ünü göçmenler meydana getiriyor. Geri kalan ¾ ise İsviçreli. G.L. Hangi göçmen grupları arasında alkol bağımlılığı daha çok görülüyor? Frau Willimann: Aslında böyle bir sınıflama yapmak zor. Her milletten göçmenler geliyorlar bize. Ama çok fazla Türk var diyemiyeceğim. Alkol bağımlılılığı nedeniyle yardım almaya gelen Türkler dikkat çekecek kadar çok değil. G.L.: Göçmenlerin alkol bağımlılığına düşmelerinin nedenleri ile ilgili kısaca ne söyleyebilirsiniz?

Frau Williman: İnsanların alkol bağımlısı olmalarının çok çeşitli nedenleri var. Mesela, göçmenlerin yaşam şartları İsviçrelilere nazaran biraz daha zor; kendilerini gerçekten evlerinde hissetmiyorlar. Yalnızlık duygusuna daha çok kapılıyorlar. Dil bilmeyenler var.

www.pusulaswiss.ch tavsiyelerde bulunuyoruz. Gerektiğinde ayakta tedaviler uygulanıyor. Geç olmadan yardım almalılar.

G.L.: Bir uzman olarak alkol bağımlılığına düşenlere ne tavsiye edersiniz?

Ayrıca, alkol insanların iş yaşamlarını da tehlikeye sokar; mesela inşaatta veya makinelerde çalışan kişiler için alkol kazalara yol açması nedeniyle de çok sakıncalıdır. Eğer bir günde bir-iki bardaktan fazla alkol alınmışsa en az iki gün hiç alkol alınmamalıdır.

Frau Willimann: Hiç beklemeden uzman yardımı arasınlar. Mesela, bize gelsinler. Alkol sorunu olanların arasında bundan utananlar da oluyor, utanmasınlar. Biz, ilk adım olarak onların özel durumlarını analiz ediyoruz, danışmanlık hizmeti veriyoruz, yaşamlarında değiştirebilecekleri konularda ücretsiz olarak

Değerli okurlar. Konu üzerine yazılacak çok şey var elbette. Sayfalarca yazılabilir. Ama sanıyorum alkol konusunda bilinmesi gerekenlerin en önemlilerini toparlayabildik. Göçmenlerin özel durumlarından dolayı bunalıma düşmeleri ve alkole başvurmaları mümkündür. Ama bunun yarar yerine ne büyük zararla-

ra yol açtığı görülüyor. Bunalımlara düşüp acı çekmektense bulunduğumuz çevrede yaşamasını öğrenmek daha sağlıklı. Biz göçmenlere sunulan olanaklardan yararlanmalıyız. Bizlere şans eşitliği sağlayan kurumların sağladığı bu olanakları değerlendirebilmek istiyorsak, öncelikle en önemli sermayemiz olan sağlığımızı çok iyi korumamız gerekiyor. Zürih’te alkol ya da ilaç bağımlılılıklarında yardımcı olabilecek kurumlar var; Bunlardan iki tanesinin adresleri şöyle Zürich Fachstelle für Alkoholprobleme ZFA: http://www.zfa.ch

Fachstelle für Interkulturelle Suchtprävention und Gesundheitsförderung FISP Kehlhofstrasse 12 CH-8003 Zürich Tel: 043 960 01 60 http://www.fisp-zh.ch Ayrıca; Fachstelle der KantonalenBeauftragten für Integrationsfragen Neumühlequai 10 Postfach 8090 Zürich T +41 43 259 25 31 F +41 43 259 51 16 http://www.integration.zh.ch 1902

Veya;

Deutsch

Eine der wichtigsten Formeln für Integration: Gesundheit + Chancengleichheit = Integration Herr Y.S. war ein Akademiker und Ingenieur. Er gehörte zur ersten Generation der Immigranten. Sein Charakter lässt sich umschreiben mit den Wörtern, sozial, lebendig und sympathisch. Er war stets in grösseren Firmen tätig und hatte immer einen guten Zahltag. Y.S. lebt in einem fremden Land ohne Verwandte und Bekannte. Für ihn geht die Arbeit nach Feierabend weiter. Er ist Mitbegründer vieler Vereine für Immigranten. Hier fühlen sie sich zuhause, hier wird diskutiert über die Vergangenheit in der Heimat, die Kindheit und auch die aktuelle Situation. Die Immigranten können sich gegenseitig helfen, Probleme miteinander teilen und nach Lösungen suchen. Gülter Locher Y.S. ist ebenfalls sehr Sport interessiert. Früher war er ein Läufer der auch an Wettkämpfen teilnahm und sogar jeden Tag seinen Arbeitsweg laufend von Wettingen (AG) nach Zürich bestritt, immerhin 20 km. Was ist mit Y.S. passiert? Er fiel in ein tiefes Loch. Der Sehnsucht nach seiner Familie und seiner Heimat liess ihn zur Flasche greifen. Er vernachlässigte immer mehr seine Hobbys und Interessen. Zu Fuss zur Arbeit zu gehen war überhaupt kein Thema mehr. Er tauchte immer seltener im Büro auf. Seine Freunde und Arbeitskollegen versuchten ihm zu helfen, es war jedoch alles vergebens. Einige seiner Freunde liessen sich sogar von ihm mitreissen und tranken mit ihm mit. Sein bester Freund konnte es nicht mehr mit ansehen und und brach den Kontakt ab. In seinen vielen Gerichtsverhandlungen ist er immer negativ aufgefallen. In einem verlassenen Ort in Aargau, entfernt von Wohngebieten, besuchten wir Herrn Y.S in einer psychiatrischen Klinik. Ein Altbau, mit einem kleinen Garten und verwelkten Blumen. An der Eingangstür erklärten wir übers Telefon den Angestellten wen wir besuchen möchten. Obwohl wir Herrn Y. S. darüber informiert haben, dass wir ihn besuchen werden, scheint er es vergessen zu haben und versucht verzweifelt unsere Gesichter zuzuordnen, aber die Mühe war umsonst. Es ist so als würden wir die tiefe leere in seinem Kopf sehen, als wir ihm in die Augen blicken. Seine Vergangenheit scheint zertrümmert zu sein und in tausend Teile zerfetzt. Zwischendurch sucht er sich eins dieser Teile aus seinem Gehirn aus und erzählt uns darüber, jedoch fehlt immer der Anfang oder das Ende der Gesc-

hichte. An etwas hingegen, kann er sich sehr gut erinnern: die Einsamkeit. Stets wiederholt er, wie sehr er es bereue nie eine Familie gegründet zu haben. Er holt sein Fotoalbum hervor und beginnt voller Freude uns seine Bilder uns zu zeigen. Als wir ihn nach den einzelnen Personen fragen, musste er jedes mal passen, dennoch scheinen die Fotos einen enormen sentimentalen Wert zu besitzen. Er konnte sich zwar nicht daran erinnern wer wir sind, die Freude über unseren Besuch war jedoch riesig. Er begleitete uns auf dem Weg nach draussen und erzählte jedem voller stolz Besucher empfangen zu haben. Der Grundgedanke der Geschichte war aufzuzeigen was Alkohol auslösen kann. Die Leber und die Hirnzellen erleiden extreme Schäden. Der Besuch bei Y.S. hat mich auch sehr mitgenommen, ich wollte unbedingt weitere Nachforschungen anstellen um das mit meinen Leser und Leserinnen zu teilen. Folgende Schäden kann Alkohol auslösen: Gehirn: Es dauert nur sechs Minuten, bis Alkohol unsere Gehirnfunktionen verändert. Dies ist das Ergebnis eines Heidelberger Forschungsteams. Die Mediziner scannten die Gehirne von Probanden, die Alkohol tranken. Dabei konnten sie förmlich beobachten, wie die Konzentration von zellschützenden Stoffen im Gehirn wie Kreatin und Asparat mit jedem Schluck zurückging. Langfristig zerstört Alkohol vor allem die Zellen im Kleinhirn. Leber: Millionen abgestorbener Zellen, durchlöcherte Zellwände, blutige Entzündungen. Die Leber eines Alkoholikers gleicht einem Schlachtfeld. Schuld daran ist Ethanol. Ein Zellgift, das in zwei Phasen von LeberEnzymen abgebaut wird. Zunächst wird es durch das Enzym Alkohol-

dehydrogenase (ADH) in Azetaldehyd abgebauet. Dieser Stoff greift die Zellmembranen an. In der zweiten Phase erfolgt der Abbau von Azetaldehyd in Azetat (Essig-Säure), das den Fettsäuregehalt in der Leber erhöht. Es kann zu einem extrem aufgeblähten Bauch führen. Haut: Alkohol hinterlässt im Körper eine Spur der Verwüstung und macht vor keinem Organ halt. Daher ist auch das grösste Organ, die Haut, von regelmässigen Alkoholmissbrauch betroffen. Ethanol, das Zellgift des Alkohols, ist eine gefässerweiternde und talgdrüsenstimulierende Substanz. Es greift die Blutgefässe der Haut an. Adern platzen und es bilden sich Abszesse. Knochen: Der US-Mediziner Dennis Chakkalakal konnte jetzt nachweisen, dass Alkohol die Knochensubstanz schwächt. Grund: Normalerweise baut unser Körper ständig Knochen um, entfernt ältere Substanzen und stärkt die Knochen an anderen Stellen. Der Alkohol stört jedoch diesen Umbauprozess. Der Knochen kann zwar weiter abgebaut werden, aber die Zellen, die neue Knochen aufbauen, sind blockiert. Besonderes bei einem Knochenbruch wird durch Alkohol die Heilung behindert. Nun sollte klar sein wie schädlich ein übermässiger Alkoholkonsum ist. Die Frage stellt sich nun wie man sich davor am besten Schützen kann. Laut BAG, fühlen sich rund 98% der SchweizerInnen gesund, während sich die Werte für verschiedenen Migrationsgruppen zwischen 84 und 97% bewegen. Einen starken Einfluss hat die Schichtzugehörigkeit: Je höher die Schicht, desto besser die Gesundheit. Am wenigsten gesund fühlen sich die Kosovaren und die Türken. Gefühle von Einsamkeit (soziale Isolation), Diskriminierungen und Heimatlosigkeit korrelieren stark mit einem negativen Gesundheitsempfinden. Personen mit man-

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

gelnden Kenntnissen einer Landessprache oder einem tiefen Instegrationsniveau schätzen Ihre Gesundheit ebenfalls als schlecht oder sehr schlecht ein. MigrantInnen, die sich ungesund fühlen sind auch sehr unglücklich und oft einsam. Diese Gefühle schaden der Ausgeglichenheit. Oft enden solche Probleme und mangelnde Kenntnisse der Landessprache in übermäßigem Alkoholkonsum. Frau Barbara Willimann Steinfort ist die Geschäftsführerin der Zürcher Fachstelle für Alkoholprobleme. Wir haben am Telefon ein paar Fragen an Frau Willimann gestellt: Gülter Locher: Guten Tag. Helfen Sie MigrantInnen auch bei Alkoholproblemen?

G.L.: Was raten Sie? B.W.: Wenn man sich nicht gut fühlt, darf man nicht lange warten. Man muss Hilfe suchen. Wenn man in einem Tag 1 bis 2 Gläser trinkt, weitere zwei Tage darf man nicht trinken. Wer ein Alkoholproblem hat, findet bei uns immer Hilfe. «Es ist keine Schande, Hilfe in Anspruch zu nehmen. Auch andere Menschen sind von Sucht betroffen.» Im Rahmen einer Beratung analysieren wir gemeinsam die persönliche Situation, erarbeiten mögliche Veränderungsvorschläge und erste Ziele. Wir können helfen, lange eingeübte Gewohnheiten zu ändern. Wir beraten unter der Nummer

Barbara Willimann: Aber, natürlich. Wir beraten und helfen jedem wenn er mit Alkoholfragen zu uns kommt.

043 444 77 00

GL: Welche Migrationsgruppen sind am stärksten betroffen?

Zürcher Fachstelle für Alkoholprobleme

BW: Das kann ich nicht richtig sagen. Zu uns kommen von jeder Nation Personen mit einem Alkoholproblem. Sehr viele Türken mit Alkoholproblem habe ich jedoch noch nicht erlebt.

http://www.zfa.ch

G.L: Wie sieht es Zahlenmässig aus zwischen SchweizerInnen und MigrantenInnen? BW: Unter sämtlichen Suchtgefährdeten Menschen befinden sich rund ¾ SchweizerInnen und ¼ MigrantenInnen. G.L.: Warum trinken AusländerInnen? BW: Ausländische Menschen haben verschiedene Probleme, z.B. eine schwierigere Lebenssituation. Sich nicht richtig zu Hause fühlen. Arbeitslosigkeit.Wegen mangelnden Deutschkenntnisse Schwierigkeiten eine Stelle zu finden usw.

barbara.willimann@zfa.ch

Für die ausländische Bevölkerung bestehen zahlreiche spezialisierte Hilfe- und Beratungsstellen. Von diesen Stellen können auch Beratungen in der eigenen Sprache eingeholt werden: Bei Alkohol problemen: Zürich Fachstelle für Alkoholprobleme ZFA http://www.zfa.ch oder; Fachstelle für Interkulturelle Suchtprävention und Gesundheitsförderung FISP Kehlhofstrasse 12 CH-8003 Zürich Tel: 043 960 01 60


Futbolcu Michael Owen da bu saati seçti

Mßkemmel bir spor deneyimi için ekrana dokunun 15 Üzel fonksiyon ile Deniz Seviyesinden

YĂźkseklik Ă–lçßmĂź, Pusula, SÄącaklÄąk Ă–lçßmĂź, Kronograf ve daha fazlasÄą. 1125 CHF*

Ex p e r i e n c e m o r e a t w w w. t i s s o t . c h *Piyasadaki satÄąĹ&#x; fiyatÄą

Stargold / Durali YÄąlmaz • Albisriederplatz (Hotel Stoller karĹ&#x;ÄąsÄą) • Badenerstrasse 356 - 8004 ZĂźrich • Telefon: 044 251 09 03 www.stargold-juwelier.ch 3XVXOD 77(2B [ LQGG

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

ZAMANA DOKUNUN


24

DÜNYADAN

Ekim/Oktober 2010

www.pusulaswiss.ch

İsveç’te Irkçılar Yükselişe Geçti! Pek çok Avrupa ülkesinde sağcıların güçlenmesine karşılık, İsveç, demokrasinin kalesi olarak kalmaya devam ediyordu. Ne var ki bir süredir sağcıların yönettiği İsveç’te ırkçı bir partinin meclise girmeyi başarması endişe yarattı. İsveç’de sağ popülist parti İsveç Demokratları (SD) Stockholm parlamentosuna sıçramayı başardılar. Bugüne kadar 20 yıldır sadece belediye düzeylerinde kalarak ülke politikasında fazla etkili olamayan sağ parti, 20 sene sonra yaptığı bu büyük sıçramanın hemen akabinde yabancı düşmanı yüzünü göstermekten kaçınmıyor. 1988’deki kuruluşundan beri, katıldığı seçimlerde yabancı düşmanı duruşu nedeniyle belediyeler düzeyinin üzerine çıkamamıştı. Şu anda en güçlü olduğu bölge ise İsveç’in güney bölgeleri: Skàne ve Blekinge’de tüm oyların %10’unu alan parti, bazı belediyelerde ise en güçlü üçüncü parti durumuna geçti. Kuruluşundan beri en önemli üyelerinin NeoNazi ve ırkçı duruşları vardı; 2005 yılında parti lideri olarak seçilen Jimmy Akesson ise partinin bu radikal görüntüsünü biraz yumuşatmaya yöneldi. Ne var ki bazı parti üyelerinin rasist söylemlerine yine de engel olamadı. 80 bin Türk vatandaşının da yaşadığı İsveç’te ilk kez bir sağ parti böyle bir yükselişi yakaladı. Özellikle İslam karşıtı olduğu bilinen ırkçı parti, İsveç’e yabancılar gelmeye başladığından beri tecavüz olaylarının, hırsızlıkların, cinayet ve soygun gibi kriminal olayların arttığını iddia

Fransa’da Peçeli Çarşaf Yasağı Fransa’da, yüzü de örten giysinin kamuya açık yerlerde yasaklanmasını öngören yasa tasarısı Senato genel kurulunda kabul edildi. Senato genel kurulunda yapılan oylamada, 246 ‘’evet’’, 1 ‘’hayır’’ oyu çıktı, Tasarı, daha önce 13 Temmuzda Meclis genel kurulunda kabul edilmişti. Danıştay, hükümete yaptığı çağrıda yasağın bütün kamuya açık yerleri kapsamaması uyarısında bulunmuştu.

ederek oy avında başarı kazandı. SD’nin parti programında “ulusal dayanışma, özgürlük ve çevre bilinci” de var. Parti programının çekirdeğini ise “başarısız” olarak adlandırdıkları İsveç göçmen ve entegrasyon politikası oluşturuyor. Çok kültürlü topluma karşı anti-tavır alan parti, göçün bir hayli azaltılmasını, integrasyon yerine asimilasyon ya da sınırdışı etmeyi, burka yasağını, kriminel olaylara karşı çok sert yasaları istiyor. Homo evliliklere de karşı olan SD aynı zamanda da her türlü vergilerin azaltılmasını talep ediyor. Herşeyden önce genç erkeklerin ve işsizlerin oylarını toplayan parti, “Emeklilik haklarının frenlenmesi yerine Göçlerin Frenlenmesi” sloganını kullandı. 1857

Hukukçular, yasanın Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadına aykırı olacağı endişesini taşıyor. Yasanın içeriği

Yasa, kamuya açık yerlerde peçeli çarşaf giyenlere 150 avro, bu giysi için baskı yapanlara ise bir yıl hapis ile 30 bin avroya kadar para cezası öngörüyor. Daha önce bu para cezasının 15 bin avro olacağı duyurulmuştu. Eğer baskı yapılan kişi 18 yaşın altındaysa bu ihlalden istenebilecek ceza iki misline çıkabilecek.

Sağlık nedenleri yüzünden maske takmak zorunda kalanlar, eskrim gibi sporları yaparken yine yüzüne maske takmak zorunda kalanlar, karnaval, bayram ve maskeli balolarda yüzü de kapatan giysi, yasak dışında tutulacak. Yasa, onaylandıktan sonra hemen yürürlüğe girmeyecek ve altı aylık ‘’kamuyu bilinçlendirme’’ kampanyası düzenlenecek. Fransa’da ırkçılık ve yabancı düşmanlığıyla mücadele dernekleri de bu tasarıya şiddetle karşı çıkmıştı. Fransa’da yaklaşık 2 bin civarında kadının peçeli çarşaf giydiği tahmin ediliyor. 1847

İranlı Sakineh’in Taşlanarak Öldürülmesi Kararı Tekrar İncelenecek Uluslararası protestolar neticesinde İran, taşlanarak ölüm cezasına mahkum edilen 43 yaşındaki iki çocuk annesi Aschtiani’nin cezasının infazını ertelemişti. Son olarak İran Dış İşleri Bakanlığından bir basın sözcüsü, basına vermiş olduğu bir söyleşide olayın bir kez daha etraflıca inceleceğini söyledi. Aschtiani için kocasının öldürülmesine yardım etmiş olması nedeniyle ölüm cezasına çarptırılma ihtimali halen devam ediyor; nitekim Bakanlık konuşmacısı da “cinayete ortaklık etme suçundan soruşturma halen devam etmektedir” dedi. Batı medyaları tarafından, pek çok batı hükümetinin yanısıra Vatikan’ın ve aralarında Fransa Cumhurbaşkanının eşi Carla Sarkozi’nin de olduğu çok sayıda ünlünün iki çocuk annesi Sakineh Aschtiani’yi des-

tekledikleri belirtildi. İran ise yapılan uluslarası kritikleri içişlerine karışılması olarak değerlendiriyor ve reddediyor. Son alınan kararlara göre, Sakineh Aschtiani hakkında verilen mahkeme kararları geri alınarak olay tekrar incelenecek. İki çocuklu Aschtiani, ağustos ayı ortalarında devlet televizyonundan, kocasının yeğeni ile ilişkiye girdiğini ve onun 2006 yılında kocasını öldürmesine yardımcı olduğunu itiraf etmişti. 1835

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


25

KÖŞE YAZARLARI www.pusulaswiss.ch

Ekim/Oktober 2010

62 TAVŞANI ANDREA!.. Sunay AKIN

Galata’nın berberleri, sinekkaydı traş yapayım derken, müşterilerinin boynunu azıcık kestiklerinde, Eski Banka Sokağı’nda bulunan Sen Piyer Hanı’nın dış cephesine gömülü bir plaketten de kan sızmaya başlar aynı anda!. Sözünü ettiğimiz plakette, Andrea Chanier’in 30 Ekim 1762’de, bu binada doğduğu yazılıdır. Ne var ki, oldukça yükseğe konulmasından dolayı plaketi görmek hiç de kolay değildir. Boynunuzu iyice gerip, yukarıya bakmanız gerekir. Andrea Chanier, çuha ticareti yapmak için İstanbul’a gelen Fransız tüccar Louis Chanier’nin oğlu olarak, Galata kulesi’nin hemen dibindeki bu sokakta dünyaya açar gözlerini... Galata’’ın kedileri, martıları ve çocukları ilk arkadaşları olur. O yıllarda, III. Mustafa oturmaktadır Osmanlı tahtında. 1766 yılında İstanbul’u yıkan “zelzele-i azim” adı verilen deprem

yaşanıldığında, Chanier ailesi çok şanslıydı. Çünkü, Louis Chanier’in, yeni atanan Fransız elçisiyle anlaşamaması üzerine aile geri dönmüştü Fransa’ya. Ama, Andrea Chanier’i daha korkunç bir son beklemekteydi. 1794 yılındaki ihtilalde Sen Lazar Hapishanesi’ne kapatılan Andrea Chanier, burada gördüğü bir kadına aşık olur ve ona aşk şiirleri yazmaya başlar. Evet, ünlü bir şairdir Andrea Chanier. Bu yüzden, giyotin sehpasına çıktığında büyük bir kalabalık onu beklemektedir. Gövdesinden kopacak olan ne de olsa, bir şair başıdır!.. Şair Andrea Chanier, giyotinin soğuk bıçağı bedeninden ayırmadan önce başını iki elinin arasına alıp, ölümünü izlemeye gelenlere bağırır:”Bunun içinde daha çok şey vardı!..” Pencereden sokağa bakan kadınlar anımsamasa da, Galata’nın giyotin gibi kapanan pencerele-

ri unutmamıştır Andrea Chanier’yi. Ve ağaçlar. Galata’da tek tük kalan ağaçlar. Onlara da adını söyleseniz tanıyamazlar, dallarına kurulu salıncaklarda sallanan Fransız çocuğu. Ama Galata’nın yaprakları bilirler ki, hapishane günlerinde, avludan topladığı yapraklara yazmıştır son şiirlerini Andrea Chanier. Ve yapraklara yazılı bu şiirler, şairin ölümünden sonra eşyalarını almaya gelen yakınları tarafından ceplerinde bulunmuştur. Sen Piyer Hanı’nın duvarındaki plakette okunan “30 Ekim 1762” tarihi yanlıştır. Çünkü 30 Ekim Andrea Chanier’in vaftiz edildiği tarihtir. Şairin doğum günü 20 Ekim’dir. Kralın öldürülmesini istemeyip, idam cezalarına karşı tavır almasıyla da tanınan Andre Chanier’in doğduğu evin biraz yukarısındaki duraktan bir tramvay kalkar.Ve İstiklal Caddesi’nin kalabalığında kaybolmadan önce, tramvayın arkasına yazılı şu uyarı okunur:”Asılmak ya-

sak ve tehlikelidir”. Chanier gibi bir “62 Tavşanı” olan, ondan iki yüz yıl sonra dünyaya gelen Sunay Akın, şu iki dizesiyle selamlar şairi: Andrea Chanier’in başı Paris’te göbeği İstanbul’da kesildi. 1856

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


26

KÜLTÜR & SANAT

Ekim/Oktober 2010

www.pusulaswiss.ch

Frankfurt Kitap Fuarı Türkiye, 5-10 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan 62. Frankfurt Kitap Fuarında 350 metrekarelik alanda kurulacak ulusal standla temsil edilecek. Frankfurt Kitap Fuarı 5 Ekimde başlıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, Türkiye 2008’de onur konuğu olarak katılmış olduğu fuarda bu kez de, 300 metrekarelik ulusal stand ve 50 metrekarelik çocuk kitapları bölümleri ile yer alacak. Bu yıl, 7 telif hakları ajansının da katılımının sağlanacağı fuarda, Türk yazarları, yayıncıları ve çevirmenleri için yeni dış bağlantılar kurulması ve dışa açılmanın en büyük ayağını oluşturan TEDA Projesine katkı sağlanması hedefleniyor.

Bakanlık tarafından ayrıca, ulusal organizasyon komitesince hazırlanan program çerçevesinde her gün fuar alanında paneller, okuma etkinlikleri ile kültürel ve sektörel tanıtım faaliyetlerden oluşan 18 etkinlik gerçekleştirilecek. İstanbul Ticaret Odası, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Anonim Şirketi ve Avrupa Kültür Başkenti İstanbul 2010 Ajansı etkinlikleri de Türkiye Ulusal Organizasyon etkinlikleri içerisine alındı.

mında, İngilizce olarak, yazarlar, yayıncılar ile çocuk çizerleri kataloğu hazırlanıp bastırıldı. Fuarda kataloglar dağıtılırken, yazar ve yayıncılar hakkında da bilgiler içeren ‘’booksfromturkey.com’’ adlı bir site güncel verilerle yayına başlayacak. Türkiye ulusal standında 6 Ekim Çarşamba günü ulusal komite ve sektör temsilcilerinin katılımlarıyla düzenlenecek basın toplantısının ardından ‘’Books Odissey Plus’’ adlı sergi açılacak. 1890

Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı 2010 Türkiye etkinlikleri kapsa-

İsviçreli Ressam Anker’in Tabloları İzleyici Rekoru Kırdı Ünlü İsviçreli ressam Albert Anker’in 100.ölüm yılı nedeniyle 2010 yılı sanatçıyı anma yılıydı. Yaşadığı zamanlarda çok başarılı olan ressam son on yılda fand der idilist sanatçılara olan ilginin azalması nedeniyle unutulmaya başlamıştı. Bu durum kısa süre önce eski bakanlardan Christoph Blocher sayesinde değişti. Büyük bir Hodler hayranı olarak bilinen Blocher, uzun süredir Albert Anker tablolarını da biriktirmeye başladı. Blocher’in maddi desteği ile Bern Sanat Müzesi büyük bir Albert Anker sergisi gerçekleştirdi. 19 hafta süren Bern Sanat Müzesi’nde sergilenen Albert Anker tabloları izleyici rekoru kırdı. 19 hafta içindeki ziyaretçi sayısı, geçtiğimiz bütün yıl boyunca müzeye yapılan ziyaretçi sayısından daha fazlaydı. Anker sergisi, izleyici çokluğu bakımından 100 000 ziyaretçi ile 2008’deki Hodler sergisini 20 000

kişi ile geride bıraktı. Hodler sergisini yaklaşık 80 000 kişi izlemişti. Albert Anker’i izlemeye gelen ziyaretçilerin %34’ü sanatçının doğduğu yer olan Seelandliydi (Bern). %59’u da İsviçre’nin her tarafından gelenlerdi. Geriye kalan %7 dış ülkelerden Anker hayranlarıydı.

Anker sergisini kaçırmış olanlar hiç üzülmesinler; Anker sergisi Winterthur’a taşınıyor. Ünlü ressamın eserlerini izlemek isteyenler 21 Kasım 2010’dan 6 Mart 2011 tarihine kadar Oskar Reinhart (Museum Oskar Reinhart) Müzesi’nde bu imkanı bulacaklar. 1872

Bern Sanat Müzesi’ndeki Albert

Luzern, ‘’Rose d’Or Festivals’’ 50. Yılında 2010’un En İyi TV Pogramlarını Seçti “Rose d’Or Awards” 50.yılını Kultur und Kongresszentrum Luzern (KKL - Luzern Kültür ve Kongre Merkezi)’de televizyonun beş yılını görkemli showlarla kutladı. Ev sahipliği görevini, RTL televizyonunun, bir Türk kızı olarak misafirperverliği genlerinde taşıyan sevimli moderatörü Nazan Eckes ve İngiliz meslektaşı Ben Shephard yaptılar. Ödüller ise DJ Bobo ve Gerhard Schröder tarafından verildi. “Best of 2010” Yarışmacıları... İsviçre televizyonu da “la Bohem im Hochhaus” ile ödül aldı. İsviçre televizyonu, Bern’in Gäbelbach Mahallesini bir televizyon stüdyosu gibi kullanarak, mahalleyi opera sahnesine çeviren Puccini’nin “La Bohem” adlı acıklı operasını, “La Bohem im Hochhaus” adıyla canlı olarak televizyonlardan yayınlamıştı. “Best of 2010” ödülü Belçika’ya gitti; bir komedi olan Belçika televizyonundan “Benidorm Bastards” 2010’un en iyi programı seçildi. Jüri, bu programın “en iyi” seçilmesinin nedeninin şımarık, komik ve kreativ ihtiyarları konu alan programın, humorun yaş sınırı olmadığını kanıtlaması olarak açıkladı. İzleyici rekoru kırıldı... 515 programın ödüllendirildiği “Rose dOr” festivali izleyici reko-

Zürih Film Festivali 6. Kez Törenlerle Açıldı

ru kırdı. Halka açık yapılan canlı showlardan “Who Wants To Be A Milliyonaiere?” ve “Comedy Night” en fazla izlenen showlar oldu. ‘’Rose d’Or Festivals’’’inin ödül alan televizyon programları: Belgesel Sanat & Gösteri Sanatları «The Neighbour» / «Naboen», Norveç Çocukluk & Gençlik «Krimi.de: Web Attack» / «Krimi. de: Netzangriff», Almanya Komedi: «Benidorm Bastards», Belçika Dram & Mini Seri «Hopeville», Güney Afrika Oyun & Gösteri

Sitcom: «The Inbetweeners», Büyük Britanya Sabun ve Sabun Opera «Date Blind», Arjantin Gerçek & Facutal Eğlence «Blood, Sweat and Takeaways», Büyük Britanya Çeşitli Show & Canlı Etkinlik

«Bingo Banko», Danimarka

«La Bohème im Hochhaus», İsviçre

Multi Platform:

Sosyal Ödülü

«Red Eagle» / «Águila Roja», İspanya

«Desert Tears» / «Karawane der Hoffnung», Almanya 1870

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

3 Ekime kadar devam edecek ve yarışmaya katılan 70’in üzerinde filmin gösterileceği 6.Zürih Film Festivali törenlerle açıldı. Festivalin açılışı, Bakan Moritz Leuenberger tarafından yapıldı. Festivalin açılış filmi “Sennentutchi” Festivalin yeşil halısı üzerinde yürüyenler arasında eski Bakan

Christopf Blocher, Zürih Belediye Başkanı Corine Mauch, Lufthansa Yöneticisi Christopf Franz ve iş adamları Jürg Marquard ile Thomas Schmidheiny vardı. Elbette açılış filminin ekibi de bu önemli davetlilerin arasında yer aldılar. 1869


PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


28

OTOMOBİL

Ekim/Oktober 2010

www.pusulaswiss.ch

Yeni Nissan Qashqai ile Trafikte farklılaşın! Binek otomobilin sürüş rahatlığını bir SUV’un üstün özellikleriyle birleştiren Yeni Qashqai, yerden yüksek yapılı gövdesi ve ferah iç kabini ile farklılık yaratıyor. Dış tasarımındaki keskin çizgilerle sağlamlaştırılmış kaslı görünüm, iç alanda sunduğu uçak kokpitini andıran dashboard ile bütünleşiyor. Şehirde tarzınızı açığa çıkarın… Kokpit Tasarımı Yeni Qashqai’nin sürücüyü saran kokpit yapısı, gösterge tablosu ve kumanda birimlerinin canlı ışıklarıyla renkleniyor. Ergonomik tasarım anlayışı sürücüye kolaylık sağlıyor. Derinlik unsuruyla tasarlanmış gösterge tablosu size bir spor otomobil kullanıyormuşsunuz hissini veriyor. Yüksek kaliteli malzemeden seçilmiş siyah renkli kokpit ve yumuşak dokunuşlu kumanda düğmeleri şıklık ve pratikliği bir arada sunuyor.

Nissan Qashqai’yi test etmek isteyen okurlarımız, BUGA Buchental-Garage AG ’ yi ziyaret edebilirler. Satış sorumlusu Cengiz Ayyıldız size tüm konularda yardımcı olacaktır. Ayrıntılı bilgiler için 071 955 05 05 nolu Telefon numarasını arayabilir yada www.buga.ch adresini ziyaret edebilirsiniz.

Geniş ve ferah iç kabin Yeni Qashqai’nin ergonomik tasarlanmış geniş iç kabini yolcularına ferah bir ortam sunuyor. Ufak bir dokunuşla açılan panoramik cam tavan perdesi sayesinde Yeni Qashqai’den şehri izlemek farklı bir zevk veriyor. İlk kez 1970′li yıllarda uzak mesafeli trenlerin vagonlarında kullanılan cam tavan konsepti günümüzde kendini iyice dışa vuran bir kullanım alanını otomobilerde buluyor. Vücudu saran koltuklar ise konforlu ve rahat yolculukların habercisi. Sizin için herşey düşünülmüş…

Qashqai

Size ait iç kabin Yeni Qashqai’nin kokpit tasarımı sürücü merkezli bir tasarım anlayışına sahip. Ergonomik tasarlanmış orta konsol, kol hizasına göre tasarlanmış orta kol dayama ve vites topuzu ile herşey kontrolünüzün altında. Rahatlayın… Sportif ve konforlu bir sürüş sizi bekliyor.

Sıradışı farklılık yaratan dış tasarım Yeni Qashqai’nin yüksek ön kaput tasarımı ona güçlü bir görünüm katıyor. Çıkıntılı arka stop lambaları ve onu çevreleyen keskin çizgileri Yeni Qashqai’ye kaslı bir görünüm veriyor. Agresif tasarım anlayışı ile o tam bir Asi Şehirli. Üçgen arka kelebek

cam tasarımı ve yüksek arka cam yapısı Yeni Qashqai’nin Crossover görünümünü pekiştiriyor. Crossover görünümü Binek otomobil konforunu bir SUV’un heybetli yapısıyla birleştiren Yeni Qashqai kompakt boyutları, yerden 18 cm yüksek

yapısı, siyah renkteki çıkıntılı maşbiyelleri, çamurluklarını saran siyah şeritleri ile gerçek bir Crossover! 2.0 litre common rail turbo dizel versiyonunda standart sunulan All Mode 4×4 sistemi ister ağır arazi, isterse asfalt her yol koşulunda sizlere konforlu bir sürüş sağlar.

SPOR Eski Fenerli Doğu Alman Ajanı Çıktı! Almanlar’ı Telaş Aldı! İsviçre’nin Tages Anzeiger gazetesinde yer alan bir haberde 3 kez Doğu Alman milli takımında forma giyen Wagenhaus’un, Schössler ile birlikte Doğu Almanya adına ajanlık yaptığı iddia edildi.

A Milli Takımımızın, Euro 2012 elemelerinde Almanya ile yapacağı maç öncesi rakibimizin tedirginliği gözler önüne serildi.

mak üzere yirmi maça çıktı. Fenerbahçe forması altında bir de gol attı. Kontrat süresi dolmadan sene sonunda karşılıklı fesih yapılarak, Fenerbahçe ile yolları ayrıldı.

1991 yılına kadar süren soğuk savaş döneminde Dresden forması giyen Wagenhaus’un, Avrupa Kupası maçlarına gittiklerinde takım arka-

daşlarının yaptıkları iltica planlarını STASI’ye aktardığı ortaya çıktı. Andreas Wagenhaus 1993 - 1994 sezonun-

da iki senelik kontratla Fenerbahçe’ye transfer oldu. Holger Osieck’in teknik direktörlüğünü yaptığı kadroda ikisi Türkiye Kupası ol-

Fenerbahçe’den sonra SV Waldhof Mannheim, İsviçre’nin FC Gossau, Alman VfL Halle 96 ve Avusturya’nın FC Schwarzach takımlarında futbola devam etti. Savunmada sert oyunu ve riske girmeden taca attığı toplarla hatırlanan Wagenhaus, futbolculuk hayatına nokta koyduktan sonra asistan menajer olarak teknik adamlığa başladı. 1852

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

Almanya Futbol Federasyonu (DFB) Genel Sekreteri Wolfgang Nierrsbach, 8 Ekim’de Berlin’de oynanacak maçta şiddet olaylarının yaşanacağından endişe ettiklerini açıkladı. Sportbild dergisine konuşan Nierrsbach, Türkiye Futbol Federasyonu’na 11 bin 500 bilet verilecek olmasına rağmen karşılaşmaya 30 binden fazla Türk taraftarın gelmesini bekledikleri-

ni ifade ederken, “Stadın tamamen Türklerin elinde olmaması için çeşitli önlemler alındı. Galatasaray ile Fenerbahçe arasında Temmuz ayında Mönchengladbach kentinde oynanan maçta yaşanan olayların tekrar etmesinden korkuyoruz” diye konuştu. Nierrsbach, “Bu maçı organize etmek Dünya Kupası finalinden daha zor” ifadelerini kullandı. 1851


PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


30

KÜLTÜR & SANAT

Ekim/Oktober 2010

www.pusulaswiss.ch

“180°” Üzerine Hoş Bir Akşam Sohbeti... Sinema eleştirmeni Taci Tunalı ile 180° filminin Türk yönetmeni Cihan İnan’ı çok keyif verici bir sohbette izledik... Arkadaşımız Arda Tekin ile birlikte hazırladığımız bu sohbette sadece 180° ile sınırlı kalınmadı; çok şeyler konuşuldu sinema üzerine...

Hazırlayanlar: Gülter Locher, Arda Tekin

Cihan İnan, daha ilk yapıtıyla heyecan yaratan sanatçılardan. Aslında İnan sanat yaşamına yeni başlamıyor; 1969 yılında göçmen bir Türk ailesinin oğlu olarak Bern’de doğan sanatçı Felsefe, Alman Bilimi ve Edebiyatı ve Sinema-Tiyatro Bilimleri üzerine yaptığı tahsilini tamamladıktan hemen sonra; ihtisasını yapmış olduğu “Algısal-Kavramsal Sanatlar”ın alt başlıklarından biri olan “sahne (tiyatro)” sanatına başlamıştır. Cihan İnan, yıllarca akademik bilgileri ile sanatçı kişiliğini iyice bütünleştirerek, hatta kişiliğinde doğallaştırarak, sahne ve görüntü sanatının, daha çok şeyler yapacağını vaade-

bul etmeyen düşünürler... Veya “kesinlikle bir sanattır” diyerek, onu 7. sıraya koyanlar.) Taci Tunalı sinemaya sanat dalları arasında çok onurlu bir yer veren aydınlardan. Belki de “Taci Tunalı” da kim diyenleriniz olacaktır. Biz Pusula gazetesi olarak kendisinin çoktandır izindeyiz; ama henüz tanımayanlar için kısaca söz edelim (daha fazlasını Cihan İnan ve Taci Tunalı’yı Pusula gazetesi olarak bir araya getirip bizim keyifle izlediğimiz ve sizin de okurken aynı keyfi alacağınızdan emin olduğumuz sohbetin satır aralarında bulacaksınız zaten): Tunalı tutkulu olduğu sinemadan insanlık adına çok şeyler bekliyor... Henüz sinemanın, verebileceklerinin çok azını verdiğini düşünüyor insanlığa. Bu yüzden bu sana-

İnan’ın en büyük güvencesi, yardımcısı, basınla ilişkilerini düzenleyen kişi. Ha... bir de C-Film AG’nin yapımı olan filmin, Türk basınına da, -dolayısı ile- Türk seyircisine de tanıtılması gerektiğni hatırlatan kişi; yoksa filmin basına prezente edilmesi çalışmaları sırasında Türk basınının ve Türk izleyicisinin adı bile geçmemiş... (“Teşekkürler Sevda Hanım.”) Sevda Hanım’ı sohbet boyunca daha yakından tanıyacak ve çok seveceksiniz... Biz, lafı daha fazla uzatmadan ortak sevgileri sinemaya gönüllerini kaptırmış olan bu dostlara kulak verelim... Arkadaşımız Arda Tekin çok merak ettiği ilk sorusunu sorarak sohbeti açıyor... Arda Tekin: Türk sineması 90’lı yıllarda bir duraklama dönemine girmişti. Uzun süren bu dönemden sonra birden öyle bir atağa gecti ki, müthiş filmler yapılmaya başladı. Yurt dışında ödüller almaya başladık. Acaba İsviçre’de doğmuş ve yetişmiş, Cihan İnan ülkesinin sinema dünyasını ne kadar izliyor? Cihan İnan: Hiç... Yazık ki hiç izleyemiyorum. Ben tahsilimi burada tamamladığım ve Alman Dili ve Kültürü üzerine ihtisas yaptığım için meslek hayatım ve ilgilerim de bu yönde gelişti. Ama bir vakitler Türk sinemasında en iyi tanıdığım ve büyük zevk alarak izlediğim kişi Yılmaz Güney’di. Çok filmini izledim. Düşman... Şeytan... ilk aklıma gelenler. Yılmaz Güney’in filmleri ve kişiligi beni çok etkilemiştir. Ama Türk-Alman ortak yapımı filmleri tanıyorum.

Cihan İnan ve asistanı Sevda Yılmaz

den önemli kazanımlarındandır. Bu izlenimi, kendisi ile akşam saatlerinde başlayıp gece yarılarına kadar süren “180°” adlı filmi üzerine yapmış olduğumuz, keyifli bir sohbet neticesinde edindik. İlk filmi olan “180°” ile daha vizyona bile girmeden böylesine yankı uyandırabilmesinin, sanatçının genç yaşlarında birikmeye başlamış olan alt yapısından kaynaklandığını anlamak inanın hiç uzun sürmüyor. Bir de filmi izlerken “iyiler ve kötüler” olarak çarçabuk sınıflandırılan insan tiplemelerinin hepsine humaniter hatta bazen daha da fazlası; “bu kadar da olmaz!” dedirten bir sevgiyle yaklaşım hissediliyor. Samimiyeti ve felsefe alt yapısı ile “Görselİşitsel- Kavramsal Sanatlar”ın her iki alt disiplinini de (sahne ve sinema) hakimiyetine almış olan yönetmen, bu dallardaki keskin gözlemciliği ve sert eleştirileriyle tanıdığımız sinema eleştirmeni eski kurt, Taci Tunalı’yı bile etkiliyor; gecenin ilerleyen saatlerine doğru gazetemizin konferans salonundaki ortam giderek yıllanmış dostlukların güvenli ve samimi ortamına kavuşuyor... Taci Tunalı... 51 yaşında. Sinema çok önemli bir “sanat dalı” onun için... (Ha, sahi sinema gerçekten bir sanat mı yoksa daha çok teknolojinin uygulandığı görsel bir olgu mu? Buna hala karar verememiş olan entellektüeller var ya da kesinlikle sanat olarak ka-

tın uygulayıcılarına, sorumluluğunu yüklenmiş olanlara hafif kırgınlığı var sanki... Onları çok eleştiriyor... bazen de keskin bıçak misali kesecek gibi ürkütüyor eleştirel dili; insanlık adına, sevgi adına daha fazla verebilecekleri olup da hepsini veremeyenleri... O, abartısız, mantıklı bir sevgi adamı. Egoistçe sadece sevme ihtiyacından kaynaklanmıyor sevgileri. Sevgiye sanki bilimsel bakıyor gibi. Sevgi onun felsefesine göre insan egosunun tatmini değildir, insanın kendisine en yakışan duygularından biridir. Ve bu dünyaya en çok gerekendir. Sevgi üzerine böylesine yoğunlaşan bu düşünce adamı -sıkı durun!-aslında eski bir boks şampiyonudur da! Boks yaptığı yıllarda devam etmiş olduğu Spor Akademisinde, aslında çok sert görünen sporun hümaniter bir uygulayıcısı olmanın mümkün olduğu düşüncesini geliştirmiştir. Ve bu düşüncesini sosyal alanlarda özellikle genç insanlar için uygulamaktadır. (Bknz. Dünyadan Haberler: Gençlik Şiddetine Karşı Bir Türk Boksörü.) Sevda Yılmaz, Cihan İnan’ın asistanı. 7. Sanata gönül vermiş genç bir sinema emekçisi. Daha gençlik yıllarının ortasında bile sayılmaz; ama bana öyle geliyor ki sinema sanatının bir hayli derinliklerine ulaşmış bile. Güzel sohbet akşamının gerçekleştirilmesini sağlayan kişi de zaten bu genç hanım. Sevda Yılmaz, Cihan

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

Arda Tekin: Uluslararası ödüller almış çok iyi yönetmenlerimiz var. Mesela; Nuri Bilge Ceylan’dan söz etmek istiyorum; Cannes Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödülü aldı; yine Cannes Film Festivali’nde jüri üyeliği görevi verildi kendisine. Ceylan’ın beni en etkileyen filmlerinden birisi olan “Üç Maymun” ile 180° arasında çağrışımlar duyumsadım. Bazı sahnelerdeki ayrıntılarda bence benzerlikler vardı. Taci Tunalı: Arkadaşımız Arda, Nuri Bilgi Ceylan’dan söz etmeye başlamışken, ben bu çok başarılı yönetmenin filmlerinde bir şeye dikkat çekmek istiyorum. Ceylan, filmlerinde hiç müzik kullanmaz; ustanın filmlerindeki bu özellik bana Nietzche’nin bir sözünü anımsatır: “Müzik sözlerin bittiği yerde başlar.” Filmler gerçek hayattan alınan yaşanmışlıkların esinleri oluyor. Ya da tamamen gerçek bir olayın görüntülenmesi. Ama gerçek hayattaki olay akışlarında müzik yok. Müzik, sinemadaki olayların daha fazla etkileyici olmalarını sağlıyor. Müzik olmadığında olayların etkileyiciliği azalıyor. Siz, filmde müzik üzerine neler söylemek istersiniz? Cihan İnan: Müzik çok önemlidir benim için. Zaten kendim de müziği çok severim Caz müziği, klasik... Neyse. Müzikle çalışmak çok zordur. Film müziği filmdeki olayların iletmesi gereken duygulari izleyiciye önceden sunar sizin de belirttiğiniz gibi etkileşim daha güçlüdür, verilmek istenen duygu daha güçlü vurgulanır. Özellikle sessizlik sahnelerinde mesela, evde yalnız olunan konuşma olmayan ya da uyuma sahnelerinde hafif bir müzik izleyicinin beyninde gereken sesi sağlar. Buna benzer zorunlu sessizlik ya da uzun heyecan sahnelerinde izleyicinin dikkatinin sürek-

liliğine hizmet edebilir. Yani görsel sanatlar, tiyatro da buna dahi müzik eşliğinde; ama doğru bir müzik eşliğinde gerçeklerin vurgulanmasına yardımcıdır. Bu nedenle görsel sanatlarda müziğin çok önemli olduğuna inanıyorum. Taci Tunalı: Yanlış anlaşılmasın sakın, ben filmlerde müzik olmamalı demek istemiyorum. Müzikle çalışmak çok zor diyorsunuz da... Ama; müziğin yardımı olmaksızın, izleyicisi ile çok güçlü iletişim kurabiliyor Nuri Bilge Ceylan’ın filmlerinde. Burada beyin ve yürek yoğun bir şekilde gücünü hissettiriyor. Müziksiz film yokluktan birşey üretmek gibi çok zor geliyor bana. Yemeğin yanındaki salata gibi. Yemek pek lezzetli olmasa da salatanın yardımı ile iştah açabiliyor. Ama çok iyi bir yemek pişirmişseniz salata olmasa da olur gibi birşey. Gerçek hayatta da müzik yok. Bir kadına aşkınızı ilan ederken bir de romantik bir fon müziği eşlik edebilse ne iyi olurdu... Diyelim ki ben çok iyi bir insanım, bir kadınla beraberim, seviyorum... Ama hiçbir şeyim yok iyi karakterimden başka. Ne arabam, ne param, ne güzel bir evim... Ama yine de bu kadın benimle olmaktan büyük mutluluk duyuyor. Oysa, tam tersine her türlü maddi olanağı olan kişi ile de aynı mutluluğu duyabilir; ama bu daha rahat bir mutluluk olur belki. Adam, o kadar iyi olmasa da olabilir belki. Adamın maddi olanakları durumu kolaylaştırıyor. Fakat, bence ilk örnekteki mutluluk çok daha değerlidir. Film müzikleri de böyle değil midir? Bazı sahnelerin müzik olmasa o kadar da etkili olamayacağı gerçektir. Arabesk bir sahne düşünelim: öyle bir müzik koyarlar ki seyirciler hep birlikte ağlamaya başlayıverirler. Esas başarı müzik yardımı olmadan o seyirciyi ağlatabilmektir. İşte, Nuri Bilge Ceylan bunu başarıyor. Arda Tekin: Nuri Bilge Ceylan’ın bunu başarabilmesinin çok başarılı bir fotoğraf sanatçısı olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Filmlerinde fotoğraf sanatının avantajlarını kullanabiliyor ve müziğe gerek duymuyor gibi geliyor bana. Taci Tunalı: Evet... Gerçekten de bunu aklıma getirmemiştim. Doğru söylüyorsun Arda. Katılıyorum. Açıklama: Film dramatik insan yaşamlarından episodlardan ve birbirini hiç tanımayan insanların yollarının dramlar neticesinde kesişmesini konu almış. Bu dramlardan birisi de ilk aşklarının heyecanını yaşayan biri Türk diğeri bir Alman ailenin kızı olan iki genç öğrenciden kızın bir kazada ölümü ve oğlanın ağır yaralanması sonucunda yolları kesişen acılı aileleri konu alıyor. Kızın Alman annesi kazada ölen kızının acısını yaşarken bir Türk gencini sevmiş olmasının da şokunu “Scheiss Türk” şeklinde dışa vuruyor. Belli ki Türklere karşı çok kötü ön yargılara sahip. Ve filmin tamamında ise önemli bir mesaj var; Sevgi insanlığın tek gerçeğidir, tek umududur. Taci Tunalı bu gerçeği en iyi şekilde vurgulayan, kendi tabiriyle “filmin kırılma noktası”ndan söz ediyor: Taci Tunalı: Alman anne ile Türk babanın hastanede karşılaşmaları bence kırılma noktası. Her ikisi de evlatlarını kaybetmişler ve cok acılılar. Türk baba yaralı oğlunun baş ucunda acıdan ve korkudan çılgın gibi. Anne ise kızını kaybetmiş. Anne,


31

KÜLTÜR & SANAT www.pusulaswiss.ch Türklerden nefret etmesine rağmen yine de bir merak duymuş olmalı ki kızının sevdiği genci hastanede ziyaret ediyor. Her ikisi de konuşuyorlar... Alman anne, oğlunun baş ucunda dövünen Türk baba ile konuşuyor... Türk baba, tek kelime Almanca anlamıyor, Alman anne ise tek kelime Türkçe... Ama yine de sürekli konuşuyorlar birbirlerine sorular soruyorlar... Gözleri sürekli temas halinde... ortak acı, birbirlerine soran bakışlar... anlamadıkları dilde aldıkları cevapları belki de gözleri onlara tercüme ediyor olmalı ki, yine de birbirlerini anlıyor gibiler... Belki de aynı dilde konuşsalar anlaşamayacaklar. Kavga edecekler belki de. Ama orada müthiş birşey oluyor. Kırılma noktası! Alman kadın, bu acılı babaya karşı büyük bir şefkat ve sevgi duyuyor... O soğuk, önyargılı, neftreti evlat acısıyla çoğalmış kadın, insanca insan oluyor birden. Sevgiyle bakmaya başlıyor. Acılarını farklı şekillerde yaşasalar da şiddetini aynı hissettiklerini fark ediyor. Birbirlerini teselli edici sözler söylemeye başlıyorlar.

ama çok güzeldir. Belki de benim için zordur çünkü ben işin kolayına kaçmasını sevmem. Bir oyun sergileneceği zaman hazırlıklar aylar öncesinden başlar. Sonra sahne dekorları, oyuncuların hazırlanması, müziklerin seçimi... Ben eski eserleri sahnelemeyi severim. Mesela; Shakespeare sahnelenecekse eserin kitabını önceden okumuş da olsam defalarca okurum. Belki eser defalarca da sahnelenmiştir. Oyuncu ekip defalarca oynamıştır. Artık oyun esnasında söyleyeceklerini bilmektedirler. Ama ben buna hiç izin vermem. Kitap tekrar okunacaktır, üzerinde düşünülecektir. Oyunda yorumlanmak ve söylenmek üzere yeni düşünceler, yeni sözler aranacaktır. Belki de yıllardan beri yorumlanmış düşünce ya da sözlerin arasında yeni birşeyler keşfedilecektir. Kimbilir, belki de yıllardan beri söylediğini iddia ettiklerinden çok daha farklı bir şey söylemek istemiştir. Bu eserlerin çevirileri ve yorumları çok eskiden yapılmıştır. Bunlara mutlak şekilde bağımlı kalınmaması gerekir.

Cihan İnan: Evet. Sahnenin çözümünü çok iyi yapmışsınız. Gerçekten de iki ayrı dilde konuşmalarına rağmen birbirlerini çok iyi anlıyorlar. Alman anne, kızının hatıra defterini uzatıyor yaralı çocuğun babasına. İçinde kendi resmi de var, Türk sevgilisinin de resmi var... O ana kadar oğlunun Alman kız arkadaşından haberi olmayan baba, birden olayı çözüyor kafasında. Kadının ölen kızın annesi olduğunu anlıyor. Ve hastane odasının ilaç kokan, hastalık kokan, yitme ve yitirilme kokan havası acılara rağmen temelleri atılan bir dostluğun umudu ile ısınıyor. Türk baba, kızın fotoğrafına baktığı anda, Alman anne de yaralı delikanlının yüzüne eğilmiş bakmaktadır: biri Almanca diğeri Türkçe olan cümleler aynı anda dökülür ağızlarından: “Schöner Junge...”, “Güzel kız...”

Gülter Locher: Geriye dönüş olacak mı?

Arda Tekin: Benim kafama takılan bir sahne vardı... Alman anne hastaneden çıktıktan sonra, bir sahnede Türk ailenin dükkanına doğru yürüyor. Orada amacı neydi? Hastanedeki görüntülerden sonra yine de içinde bir parça nefret kalmış mıydı acaba? Ne yapmak istiyordu o sahnede? Cihan İnan: O sahnede o ana kadar Türklere “Scheiss Türkler” diyen, Türklere on yargılar besleyen, nefret eden Alman kadın artık bu olumsuz duygularından, buna sebep acı ortaklığı da olsa kurtulmuştu. Artık Türklere başka gözlerle bakmaya başlıyor. Bu çok önemli bir ayrıntı. Artık Türklere karşı içinde bir merak vardı. Onları daha iyi tanımak, onlara bakmak istiyor. O dükkana yürürken birşey düşünerek yürümüyor. Ayaklarını ve yüzünü Türklere çeviren sadece içgüdüleri. Bitmiş bir düşmanlığın, doğmakta olan bir dostluğun alametleri. Bir umut yeşeriyor orada. Dostluk umutları... Sevda Yılmaz: Aslında burada seyirciye de bir görev veriliyor filmde. Karakter Türk dükkanına doğru yürürken o dükkanın ölen kızının Türk sevgilinin ailesine ait olduğunu bilmiyor. Sadece Cihan’ın da dediği gibi içinde doğan dostluğun içgüdüleri. Burada seyirciye düşünme görevi veriliyor. Gülter Locher: Sinemaya tiyatro birikimiyle gelen bir yönetmensiniz. Tiyatro günleriniz de çok yoğun geçti, pek çok oyununuz var. Biraz da tiyatrodan söz eder misiniz? Cihan İnan: Evet. Tiyatro çok zordur;

Ekim/Oktober 2010 neyi çekebilmek için Marlon Brando üç hafta beklemiş: Filminde arkasında görünmesini istediği dalgaları üç hafta boyunca beklemiş. Tabi ki çok para da gitmiş bekleme esnasında. İşte ben o sahneyi istedim. “180°” ‘de iki gence arabasıyla çarpan Bünyamin ve sevgilisi tartıştıklarında, Bünyamin sevgilisini evden kovuyordu. Genç kadın giderken Bünyamin’in hediyesi olan pahalı kolyeyi de boynundan çıkarıp cam sehpanın üzerine bırakıyordu. İstemiyordu artık onu. Bünyamin’in pahalı hediyesi de lazım değil artık kendisine. Kadının evden çıkıp gitmesinden sonra yalnız kalan Bünyamin kolyeyi eline alıyor ve tıpkı Marlon Brando’nun elindeki kolyenin parmakları arasından sarktığı gibi onun da elinden sarkıyor. Arkada görüntü olarak, televizyondan Marlon Brando’nun o sahnesini de görüntülemek istedim; ama sahne cok uzadığı için kestik.

ğun aksam trafiğinde Zürich’in caddelerinde film çevirmek, gerekli izinleri alabilmek cok zor oldu. Taci Tunalı: Sona doğru cinnet geçiren adamın bir kumsalda elinde silahıyla olduğu bir sahne var. Orada küçük çocuklu bir aile görüyor adamı. Küçük çocuk annesinin elinden kurtularak silahlı adama doğru koşuyor, annesi de panik halinde çocuğun arkasından koşuyor, çocuğunu yakalayıp geri çekmek için. İlerde baba görülüyor. Hemen telefonuyla polisi aradığı belli. Çok tehlikeli bir durum. Adam her an adamın telefon ettiğini farkederek şuursuzca hemen yakınında olan anneyi ve çocuğunu öldürebilir, rehin alabilir. Bir baba genellikle böyle düşüncesizce bir hareketi yapmaz. İlk reaksiyon olarak, çocuğunun ve karısının tehlikede olan hayatını kurtarmaya davranır. Telefon etme işini de herkesin yasamı emni-

Cihan İnan: Kesinlikle! Tabii ki! Ben tiyatrodan kopamam. Taci Tunalı: Marlon Brando çok sevdiğim bir sanatçıdır. Bir söyleşide kendisine sorulan bir soru var: “Kendinizi sanatçı olarak kabul ediyor musunuz?” Marlon Brando ise kendisinin sanatçı olduğunu kabul etmediğini, kendisine sanatçı denilirse Dostoyevsky’ye, Chopin’e, Goethe’ye ... vs. hakaret ve haksızlık olacağını söylüyor. Siz ne diyorsunuz? Yoksa Marlon Brando’nun bu yanıtı, starsanatçı çevrelerinde çok rastlanan, aslında sıra dışı görünmek ihtiyacından kaynaklanan klasik bir çıkışı olabilir mi? Marlon Brando farklı bir psikolojiye sahipti, acaba sadece ilginç olmak mıydı amacı? Gerçekten sinema ve sinemanın emekçileri sanatçı mıdırlar? Tabii ki film yönetmeni olsanız bile Marlon Brando’ya katılabilirsiniz de, sinemanın 7. Sanat olduğunu kabul edebilirsiniz de. Cihan İnan: Sinema kesinlikle bir sanattır. Ben sinemanın 7. Sanat olduğunu savunanlardanım. Marlon Brando’nun bu sözleri ne gibi bir nedenle ya da psikolojiyle söylediğini anlayabilmek çok zor. Kendisi çok ünlü bir sinema sanatçısıydı. Dünya starıydı. Güzel bir yaşamı vardı. Ama Dostoyevsky gibi Shopenhauer gibi çok büyük sanatçıları yasamları farklı olmuştu. Taci Tunalı: Yani onları bu şekilde anarak, kendisini onların altına indirgeyerek bir nevi kendi değerini mi yükseltiyordu acaba? Cihan İnan: Olabilir... Ben de Marlon Brando’yu çok beğenirim. Hatta filmimde onun da bulunduğu bir sahne istedim: Marlon Brando bir film çevirmişti. Yönetmenliğini, rejisini ve oyunculuğunu üstlendiği bir film. O filmi çok severim ben. Western. Deniz kenarında bir western. Hiç deniz kenarında western olur mu? Ben hiç görmedim. Ama Marlon Brando mutlaka deniz kenarında olsun istedi bu filmi. Sonuç flot oldu. Yani başarılı bir yapım değildi. Ama bu filmin bir sahnesi vardı ki bu sahne benim unutamadığım bir sahneydi. “180°” ‘de bu sahneyi istedim. Aslında bu sahneyi kullandım da filmimde fakat çok uzun olduğu için kesmek zorunda kaldık; Filmde Marlon Brando deniz kenarında elinde bir kadın kolyesi sallandığı halde oturuyor. Arkasında deniz var. Dalgalı... Sözünü ettiğim sah-

Taci Tunalı: Filminizde “...keşke şurasını şöyle yapsaydım” dediğiniz oldu mu bittikten sonra? Cihan İnan: Hayır hiç olmadı. Taci Tunalı: Kaza sahnesinin biraz abartılı olduğunu düşünüyorum. Kaza şehir içinde geçiyor. En fazla 60 km hız yapılabilir. Kaldı ki akşam trafiğinde 60 km hızla gidebilmek bile çok zor. Gençlere olan çarpma sahnesinde ani bir şok yaşanıyor. Film müziği çok yüksek, adeta patlama gibi... Perde birden bembeyaz oluyor. O şiddette bir çarpişma ancak otobanda olabilir. Şehir içi trafiğindeki kaza için izleyiciye yaşatılan şok biraz abartılmış gibi. Hem de şehir içi trafiğinde yapılması mümkün olmayan hızla carpışma olduğunda belki ağır yaralanma olabilir ama ölüm olması için özel bir durum olması gerekiyor. Cihan İnan: Çok haklısınız. Ve keskin gözleminiz için de kutlarım. Ne var ki bizim olanaklarımız çok kısıtlıydı. Herşeyden önce zaman problemimiz vardı. Filmi olabildiğince çabuk bitirmek zorundaydık, çünkü uzun sürdükçe para işler, pahalıya gelir. Biz 5 milyon bütçe gerektiren filmi 3 milyona çekmek zorunda kaldık. Yani paramız cok azdı. Böyle olunca da gerekli izinlerin alınabilmesi için yeterli zaman da olmuyor. Yo-

yette olduğu zamana bırakır.

Taci Tunalı

Cihan İnan: Evet. Haklısınız. Ama biraz sonra gelecek olan polislerin nereden çıktığını da izleyicilere belirgin bir şekilde göstermek gerekiyordu. İzleyici bu polisler de nereden cıktı diye düsünmemeliler. Bu nedenle adamın orada telefon ederkenki görüntüsüne önem verdim. 180° sıradan insanları büyük bir şehrin akşam karanlığı çökerkenki her günkü görüntüsü ile başlıyor... Birbirlerine aşık olmuş iki gencin ilk heyecanlarını yaşadıkları günün sonu kendileri için trajik bir kaza ile bitiyor. Ne var kı bu kaza sonucunda pek çok sıradan insan için yepyeni bir yaşam kesiti başlıyor. Birbirlerini hiç tanımayan insanlar karşılaşıyor... Bundan sonrası burukluklar, acılar, sevgiler, biten nefretler, anlamsız düşmanlıklar... İlkbaharını yaşayan dostluklar... Evet kısacası film izleyenlerine tüm ekibiyle birlikte “sevgiye inanç ve umut kurtuluştur” demek istiyor... Biz, Cihan İnan’ın bundan sonraki filmlerini de heyecanla bekliyoruz, Filmin tüm ekibini kutluyor ve bizlere verdikleri düşünsel ve duygusal şölen için teşekkür ediyoruz. Ayrıca Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne de katılacak olan filme başarılar diliyoruz. Pusula Gazetesi.... ,1906

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


32

SİNEMA

Ekim Ayı Sinema Filmlerinden Seçtiklerimiz

Ekim/Oktober 2010

www.pusulaswiss.ch

Goethe

Red / Kırmızı

Dram / 14 Ekim 2010 sinemalarda

Komedi / 28 Ekim 2010 sinemalarda

Alman efsanesi, beyazperdede... İnanılmaz bir aşk, ölüm ve sanat hikayesi ‘Goethe’ sinemaseverlerle buluşuyor. Johann Goethe (Alexander Fehling) hukuk sınavında başarısız olduktan sonra babası ( Henry Hüchen) tarafından küçük bir kasabaya sürgüne gönderilir. Alexander, ilk başta elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışır ve orada genç ve güzel Lotte`ye (Miriam Stein) aşık olur ve her şey yolunda gibi gözükür. Ta ki Lotte’nin, Goethe`nin patronu Kestner (Moritz Bleibtreu) ile sözlü olduğunu öğrenene kadar..

Film CIA ajanının (Bruce Willis) bulaştığı belalara karşı takım arkadaşlarıyla birlikte verdiği mücadeleyi anlatıyor. Hollywood’un ünlü aktörlerinden Morgan Freeman (72), bir çizgi roman serisi olan ve DC tarafından beyazperdeye uyarlanacak “Red” film projesinin oyuncu kadrosuna katıldı. Bir ajan filmi olacak “Red”in oyuncu kadrosunda star oyuncu Bruce Willis de bulunuyor. Üç kitaplık bir seriden oluşan ve 2003-2004 yılları arasında yayınlanan “Red”, Warren EllisCully Hammer tarafından da çizilmişti. “Red”te, eski bir CIA ajanıyla yüksek teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanan bir suikastçı arasında geçecek ölüm kalım mücadelesine tanıklık edeceğiz.

Wall Street 2: Money Never Sleeps / Borsa: Para Asla Uyumaz

Korku / 14 Ekim 2010 sinemalarda ‘’Aynalar’’ , ‘’Tepenin Gözleri’’, ‘’ Yüksek Tansiyon’’ gibi filmleriyle adını dünyaya duyuran korku sinemasının genç ustalarından Alexandre Aja`nın yönettiği Piranha 3D, beyazperdede nefes kesecek, üç boyutlu maceraya sizleri davet ediyor. Korku türünün dünyadaki tüm meraklıları büyük bir heycanla beklenen 3D boyutlu Piranha’da buluşacak Her yıl bahar tatilinde Victoria Gölü’nün nüfusu 5,000’den 50,000’e çıkar. Kasaba, güneşlenmek, eğlenmek ve bol bol içki içmek isteyen insanların akınına uğrar. Ama bu yıl, bu küçük kasabada, kasaba yerlilerinin sarhoşlarla ilgili şikâyetlerinin yanına bir yenisi daha eklenecek. Yeni bir dehşet dalgası Victoria Gölü’nde açığa çıkmak üzere... Gölde insan yiyen balıkların ortaya çıkmasından sonra bir grup yabancı, bölgenin keskin dişli yeni sakinlerine balık yemi olmamak için bir araya gelecek ve dehşet saçan canavarlara karşı işbirliği yapacaklardır.

Dram / 21 Ekim 2010 sinemalarda Dünya küresel bir ekonomik krizle çalkalanmaktadır. Genç bir Wall Street yatırımcısı kötü bir durumda kalmış eski bir Wall Street uzmanıyla iki aşamalı bir görev için anlaşır. Gelmekte gözüken finansal çöküş öncesi, finansal çevrelerini bundan haberdar etmek ve bu genç yatırımcının akıl hocasının ölümünden kimin sorumlu olduğunu bulmak gerekmektedfir... Uzun bir hapis hayatından sonra çıkan Gordon Gekko (Michael Douglas) bir anda ünlü olur. O kadar çok para kazanır ki herkes hayretler içinde kalır.Tam bu sırada Gordon Gekko’ya (Michael Douglas) hayran kalan ve kızıyla çıkan Jacob Moore (Shia LaBeouf), Gordon Gekko’ya ulaşmaya çalışır. Ulaştığı zaman hayatı öyle bir değişir ki kendisi de çok para kazanmaya başlar ve kız arakdaşını babasıyla barıştırmaya çalışır.Tabii herşey umduğu gibi olmaz.

The Social Network / Sosyal Ağ Dram / 07 Ekim 2010 sinemalarda

1862

Piranha 3D / Piranalar 3D

2003 yılında bir sonbahar akşamı... Harvard Üniversitesi öğrencisi ve bilgisayar programcılığı dahisi Mark Zuckerberg, bilgisayarının başına oturur ve yeni bir fikir üzerinde çalışmaya başlar. Çılgın içerikli web günlüğü ve programlama üniversite yurdundaki odada başlar, kısa süre sonra global düzeyde bir sosyal network oluşturacak ve iletişimde devrim yaratacaktır. Yalnız geçen altı yıl ve 500 milyon arkadaştan sonra Mark Zuckerberg, dünya tarihindeki en genç milyarder olmuştur. Ancak başarı bu genç girişimciyi hem kişisel hem de yasal karmaşalara sürükler. Birkaç düşman kazanmadan 500 milyon arkadaş edinemeyeceğinizi kanıtlayan bir film... Facebook web sitesinin kuruluşu, yükselişi ve bu sırada yaşanan olayların anlatıldığı bir film.

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

The Other Guys / Yedek Polisler Komedi / 14 Ekim 2010 sinemalarda Danson ve Highsmith adlı polis teşkilatının gözbebeği iki polis şehri koruyabilen en iyi polislerdir. Adam ve Terry ise bunlara gıpta ile bakan sadece masa başında çalışan polislerdir; bulundukları yeri beğenmeyen ve kahraman olmak isteyen bu iki kafadar polis, kendilerini sokaklara vurur ve suçlu aramaya başlar. Polisiye komedi filmlerini sevenlerin kaçırmaması gereken bir film...


PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


34

UNIA

Ekim/Oktober 2010

www.pusulaswiss.ch

İsviçre Sendikalar Birliği Kongresi Yapılıyor İş Güvenliği ve Göçmen Politikası 5 ve 6 Kasım 2010 tarihlerinde Bern’de yapılacak olan İsviçre Sendikalar Birliği Kongresi’nde tartışmaya açılacak konular arasında, asgari ücret yasa teklifi, çalışanların mesleki eğitimleri, çalışma hayatı ile aile, tatil ve sağlık gibi konuları yer alacaktır. Sendikalar ayrıca, emekli sigortalarının geleceği, çalışma güvenliği sağlayacak bir ekonomik düzen ve göçmen politikalarını da Kongre gündeme aldılar. İsviçre Sendikalar Birliği Kongresi’ne göçmen politikaları konusunda bir dizi öneri getiren Göçmen Komisyonu, gerek hükümet gerekse de yerel idareler-

den göçmen politikasında yeni bir dönüm noktası talep etmektedirler. Gerek politik gerekse de sendikal düzeyde tüm imkanlar seferber edilerek, göçmelere yönelik ayrımcılıkların ortadan kaldırılması temel hedef olarak belirlenmekte. Bu arada İsviçre’de yaşayan ancak oturma izni olmayan göçmelerin durumlarının yasalaştırılması da önemli bir talep olarak öne çıkmaktadır. Kongre gündeminde, göçmenleri ilgilendiren şu konular yer almaktadır: Kağıtsızlar yasalaştırılsın! Kağıtsız olarak adlandırılan bu göçmenler yıllarca bu toplum içinde çalışma ve yaşamalarına karşın en temel insanlık haklarından mahrum durumdalar. Benzer şe-

kilde onların çocukları da -kendileri buna neden olmadıkları halde- en temel haklardan yoksun durumdalar. Toplumun kanayan bu yarası yıllardır bir çözüm beklemektedir, ancak hükümet bu konuda ciddi bir adım atmamaktadır. Öte yandan göçmenler sürekli olarak İsviçre politik yaşamında gündemde olmalarına karşın, hep sorun olarak görülmekte, ne onların bu topluma katkıları ne de onların bu konu ile ilgili düşünceleri dile getirilememektedir. Bu tek taraflı monoloğa bir son verilmelidir. Vatandaşlık hakkı! Bu ülkede doğup büyümüş olmalarına karşın ikinci ve üçüncü kuşak göçmelerin vatandaşlık hak-

ları hala engellerle doludur. İsviçre toplumunun artık bu göçmenlere, doğrudan vatandaşlık hakkı tanıyacak bir yasal düzenlemeye ihtiyacı vardır. Göçmenlerin toplumla kaynaşmasında en önemli engel olarak gösterilen, dil sorunu da benzer şekilde bir çözüm beklemektedir. Göçmenlere sadece ‘’dil öğrenin!’’ demek yeterli olmamaktadır, göçmenlere dil öğrenme hakkı ve imkanı sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. Örneğin toplu iş sözleşmelerine, çalışma zamanı içinde, çalışma zamanı olarak tanınacak dil öğrenme imkanları yaratacak maddeler eklenmelidir. Ancak hükümet tam tersi bir anlayışla, dil bilmeyen göçmenleri cezalandırma yoluna gitmek-

te, onları sınır dışı etme ile tehdit etmektedir. Bu kuşkusuz toplumla kaynaşmayı engelleyici bir etki yaratmaktadır. Eğitim hakkı! Göçmenlere gerek temel eğitim, gerekse de mesleki eğitim konularında eşit şans ve imkanlar sağlanmalıdır. Göçmenlerin ihtiyaçlarına cevap verecek eğitim programları yaratılmalı, göçmenlerin eğitimleri teşvik edilmelidir. Toplumla kaynaşmanın, ilkokul sıralarından başladığı dikkate alınarak, göçmen çocukların eğitimleri için teşvik programları gündeme getirilmelidir ve her türlü ayrımcılığı engelleyici tedbirler alınmalıdır. 1878

Yapı Yan İşkolu İşçileri Hak Ettikleri Ücret Artışını Talep Ediyorlar Tüm çalışanlara 150 frank ve asgari ücret artsın! Yapı yan işkollarında kriz yok, çılgınca bir çalışma temposu devam ediyor, işyerlerinin ellerinde yeterince iş var. Konut yapımı tüm hızı ile sürüyor. Binaların dış duvarlarının yapımını üstlenen firmalar için daha sıkı tedbirler (Minergie) sürekli arttırılıyor. Devlet tarafından enerji tasarrufu sağlayan önlemler için 180 milyon teşvik verilmesi ile, evlerin yenilenmesi inşaatları hızlanmış durumda. Son yıllarda üretkenliğin çok hızlı arttığı biliniyor. Buna karşın gerçek ücretler bu artışın yarısı düzeyinde, başka türlü söylenecek olursa, ücretlar geride kaldı. Bu işkolunda ücretler, yapı işkolu-

na göre daha düşük düzeyde. Geçen yıl işverenler ücret artışı yapmamamakta direndiler ama buna karşın hastalık sigortası primleri aşırı ölçüde yükseldi. 150 frank ücret zammı Yapı Yan işkolları firmaları bir ücret zammı yapabilecek durumdalar! İş üretkenliği ve buna bağlı olarak stresli çalışma da sürekli artmaktadır. Ancak ücretler aynı hızda artmıyor. Çalışanlar bir ücret artışını çoktan hak etmiş durumdalar ve bu ücret artışı son derece gerekli. Bu nedenle ücret zammı konusunda mütevazı olmak için ortada bir gerekçe yok. Eğer firmaların durumu iyi ise, her gün bu firmalar için çalışanlar da bun-

dan yararlanmalılar. Bu nedenle, elektrik, bina tekniği, metal inşaat, duvar ve çatı, izalosyon işlerinde çalışanların temsilcilerinin Eylül ayında yaptığı ortak bir toplantıda tüm bu işkolullarında çalışan bütün işçiler için 150 Frank ücret zammı istenmesi kararlaştırıldı. Ayrıca bu işkollarındaki asgari ücretlerin hala düşük bir seviyede olduğu ve arttırılması gerektiği de karar altına alındı.

Tüm çalışanlara mesaj:

‘’...Bu ücret zammı ile bir yandan pahalılık karşılanırken bir yandan da pahalılık içinde olmayan hastalık sigortası primlerindeki artış da karşılanmış olacak ve ya-

şamak için elimizde bir şeyler kalabilecek. Bu taleplerin gerçekleşmesi ise sana bağlı. Çalışma arkadaşlarınla bu taleplerin nasıl gerçek olacağını tartış. İşyerin-

de şefine bu zammın neden gerekli olduğunu anlat. Unia sendikası bu konudaki çalışmalarına destek olacaktır!’’ 1877

24 Saat Çalışmaya ‘Hayır!’ Unia Sendikası, son yıllarda moda haline getirilmeye çalışılan 24 saat boyunca kesintisiz alışverişin, çalışanlar açısından kabul edilir yanının bulunmadığını savunmaktadır ve bu nedenle satış yerlerinin daha uzun süre açık tutulmak istenmesine karşı mücadele vermektedir. Son aylarda bu konu giderek daha fazla gündeme gelmeye başladı. En son, kanton Zürih’te FDP partisinin, satış iş yerlerinin açık kalma sürelerini düzenleyen yasanın tümden kaldırılması için girişimlerde bulunacağını açıklaması, tartışmaları yeniden canlandırdı. ‘Bütün iş yerleri, tüketiciler ne zaman alışveriş yapmak isterse açık olmalıdır’ diyen bu partiye, SVP ve CVP gibi partiler de destek vermektedirler ve bu önerinin tüm İsviçre’de geçerli hale getirilmesini talep etmektedirler. Önce benzin istasyonları Bu konuda hedef olarak seçilen ilk satış yerleri benzin istasyonları; FDP Cenevre milletvekili Christian Lüscher tarafından Meclise verilen bir önergede, benzin istasyonlarının hiçbir PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

kısıtlama olmadan 24 saat açık kalması talep ediliyor. Bu öneri Meclisin ilgili komisyonu tarafından ağustos ayı sonunda kabul edildi. Unia Sendikası, alınan bu kararın doğrudan doğruya çalışanların haklarına bir saldırı olduğuna dikkat çekerek; işverenlerin, sendikalarla bu iş kolunda bir toplu iş sözleşmesi yapmaya yanaşmamasının nedenlerinden birinin de bu olduğunu açıkladı. Satış iş yerlerine konan açık kalma süresinin kısıtlanmasının kaldırılmasının da mevcut yasalarla çeliştiği bir başka gerçek. Sendikalar, bu gelişmelere karşı yasal planda ve iş yerlerinde gerekli mücadeleyi vereceklerini açıkladılar.

Çoğunluk istemiyor Bugüne kadar, çeşitli kantonlarda bu kısıtlanmaların kaldırılması için getirilen önerilerin büyük bir bölümü, yapılan halk oylamaları ile reddedildi. Sadece Solothurn kantonu, bayram günlerinde yılda iki gün satış iş yerlerinin açık kalmasını kabul etmişti. Öte yandan St.Gallen kantonunda bu konuda eylül ayı sonunda 4.halk oylaması yapılacak. Daha önce bu kantonda bu konuda yapılan 3 oylamada da halk bu önerilere ‘hayır’ demişti. Benzer şekilde Cenevre ve Basel kantonlarında da, önümüzdeki aylarda benzer öneriler halk oylamasına sunulacak. 1886


35

UNIA www.pusulaswiss.ch

Ekim/Oktober 2010

İşsizlik Sigortasındaki Değişiklikler Kabul Edildi

Eylül ayı sonunda yapılan halkoylamasında, işsizlerin bir dizi haklarını kısmayı amaçlayan, hükümet tarafından hazırlanmış bir yasa tasarısı az bir çoğunlukla kabul edildi. Unia sendikası bu sonuçla, çalışanların haklarına saldırının devam edeceğine dikkat çekti. Halkoylaması sonuçlarında, işsizlikten en fazla etkilenen bölgelerin bu yasaya yüksek oranda hayır demesi dikkat çekti. Unia sendikası halkoylaması sonunda yaptığı açıklamada, hükümetin, yasa tasarının az bir farkla kabul edilmesinin dikkate alması ve sosyal sigortalarda daha fazla kısıntı yapma girişimimde bulunmaması gerektiğini belirtti. Önümüzde ki günlerde parlamentoya sunulması beklenen Emeklilik Sigortasında benzer şekilde hükümetin, çalışanların haklarına saldırması halinde Unia sendikasının yeniden, bu yasa değişikliği için Referandum’a gideceğine dikkat çekildi. Böylesi bir durumda, oy kullanmaya gideceklerin, bu saldırıya hayır oyu vermesi bekleniyor. Bu arada halkoylaması öncesi yapılan tartışmalarda, bu kısıtlamaları savunan kesimlerin bile, işsizlik sigortasının finansmanı konusunda bir tartışmanın gerekli olduğunu itiraf etmişti. Gerçektende yeni yasaya göre de hala, yıllık kazancı 126.000 Fr. Olanlar, işsizlik sigortasına prim ödemekte, bu miktarın üstünde geliri olanlar, gelirleri arttıkça daha az prim ödemekte ve yıllık geliri 315.000 Fr. Onlalar ise hiç prim ödememektedirler. Unia sendikası hükümetten bu çarpık durumu düzeltmek için bir öneri hazırlamasını beklemekte ve yüksek geliri olanların en az diğerleri kadar

prim ödeyerek işsizlik sigortasının finansmanına katılmasını istemekte. İşsizlik Sigortasında yapınla bu kısıntılar ise, yasanın yürürlüğe girmesinden sonra özellikleri işsizleri fazla zor durumda bırakacak, bu nedenle Unia sendikası, hükümetten, işsizlere yönelik yardım ve eğitim programlarının daha etkin hale getirilmesini talep etmekte. Benzer şekilde, yasanın yürürlüğe girme tarihinin en azından ertelenerek, krizin sonuçlarının hafiflemesinin beklenmesi talep edilmekte. Bu halkoylaması sonuçları bir kez daha, çalışanların haklarını korumanın ne kadar zor olduğunu gösterdi. Gerek sendikaların gerekse de diğer işçi kuruluşlarının halkoylamasına yönelik çalışmalarda oldukça sınırlı maddi olanaklara sahip olmasına karşın, çalışanların haklarını kısıtlamak isteyen çevrelerin maddi imkanları ise çok daha fazla. Özellikle halkoylamasının yakınlaşması ile bütün İsviçre’de görülen büyük afişler ve gazete ilanları, halkoylamasını hatırı sayılır bir şekilde etkiledi. Buna rağmen, işsizliğin yaygın olduğu bölgelerde oy kullananların çoğunluğu bu yasa değişikliğine hayır oy verdi. 1894

Kağıtsız Göçmen Gençler Için Eğitim Hakkı

İsviçre Kantonlar Meclisi, kağıtsız göçmen gençlere, mesleki eğitim yolunu açan bir yasa önerisini kabul ederek, kağıtsız diye adlandırılan, İsviçre’de oturma ve çalışma izni olmayan göçmenlerin sorunları konusunda ufak da olsa bir adım attı. Milletvekili Luc Barthassat tarafından Parlamento’ya getirilen bu teklif, daha önce Ulusal Meclis tarafından da kabul edildiğinden, şimdi hükümet, bu konuda atılacak somut adımları yürürlüğe koymak zorunda. Unia Sendikası göçmen komisyonu bu konuda daha önce bir karar alarak bu konuda girişimlerde bulunmuş ve bunun sonucunda Parlamento’ya bu teklif getirilmişti. Resmi makamların da teyit ettiği gibi, İsviçre’de bugün on binlerce kağıtsız çocuk ve genç yaşamaktadır. Sendikal hareketin bu konudaki ısrarlı talepleri sonunda önce temel eğitim yaşında olan çocukların okula gitmesi için oturma izni şartı kaldırılarak, bu konuda ilk adım atılmıştı. Ancak temel eğitimin bitiminden sonra gençlerin eğitimlerini devam ettirme imkanı bulunmamaktaydı. Özellikle, çıraklık eğitimi için oturma izni istenmesi, kağıtsız genç göçmenlerin elini kolunu bağlamaktaydı. Unia Sendikası, bu duruma bir çözüm bulunması için, gerek hükümete gerekse de Parlamento’ya bir dizi öneriler vererek, bu skandal durumun ortadan kaldırılmasını sürekli talep etti. İsviçre tarafından imzalanan, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Anlaşması, bütün çocuklara eşit eğitim imkanı yaratılmasını öngörmektedir. Eylül ayı içinde İsviçre Parlamentosu tarafından kabul edilen bu öneri ile bu durumun olumlu yönde değişmesinin yolu açılmış ol-

maktadır. Hükümet, önümüzdeki aylarda gerek yasalarda gerekse de kararnamelerde değişiklikler yapmak zorunda olup, temel eğitimini bitiren kağıtsız göçmen gençlere mesleki eğitim imkanlarının nasıl yaratılacağını açıklamak durumundadır. İki yüzlülüğe son Unia Sendikası bu kararın olumlu sonuçlar doğuracağına dikkat çekerek, bu toplum içinde büyüyüp okula giden gençlere, sadece ‘ebeveynlerinin oturma izni yok’ gerekçesiyle eğitim haklarından mahrum edilmesi skandalına son verilmesinin sevindirici olduğunu belirtti. Parlamento tarafından alınan bu kararın, hükümet tarafından bir an önce fazla detaylarla uğraşmadan hayata geçirilmesinin ve özellikle kanton yönetimlerinin bu yasal değişikliğin nasıl hayata geçiriliceğinin bir an önce açıklığa kavuşturulmasının gerekliliğine, Unia tarafından dikkat çekildi. M. Akyol 1887

Sendika Temsilcilerinin Olten Toplantısı Daha Güçlü Bir Unia!

yaptılar.

18 Eylül günü Olten’de bir araya gelen 400 sendika temsilcisi, daha güçlü bir sendika yaratmak için nelerin gerekli olduğunu tartışmaya açtı. “Unia Forte” adı altında İsviçre’nin tüm bölgelerinde çalışma yapan sendika temsilcileri ilk defa bir araya geldiler. Çeşitli işyerlerinde çalışan sendika temsilcileri, toplantıyı takiben Olten Schützenmatte’de çalışan işçiler için bir dayanışma gösterisi

Toplantının açılışında yapılan konuşmalarda, Unia Sendikasının 2 yıl önce işyerlerinde başlattığı örgütlendirme çalışmalarına dikkat çekildi. Daha sonra 19 ayrı konuyu tartışmak için çalışma atölyeleri yapıldı. Özellikle ekonominin demokratikleştirilmesi, emeklilik sigortalarının geleceği, işyerinde sendika temsilcilerinin çalışma alanlarının etkin hale getirilmesi gibi can alıcı konuların tartı-

şıldığı bu toplantılarda, göçmenlerin sendika içindeki konumları ve rolleri de tartışmaya açıldı. Daha sonra bu çalışmaların önemli sonuçları, tüm katılımcıların katıldığı toplantıya sunuldu. Çalışanlara... çalışanlar için... Unia sendikasının ilk defa gerçekleştirdiği bu toplantı sendika açısından bir dönüm noktası olarak değerlendirildi. Sendikanın tabanını oluşturan işyerlerin-

de çalışan sendika temsilcilerinin ilk defa bir araya gelmesi, sendika içi demokrasi açısından önemli bir adım oldu. Unia Sendikası, başarılı sendikal politikaların ancak çalışanların bizzat katılımı ile gerçekleşeceğini savunmaktadır ve bu konuyu somutlaştırmayı amaçlamaktadır. Bu toplantı ile Unia Sendikası bu konuda söylediklerini hayata geçirmeye kararlı olduğunu bir kez daha vurgulamış oldu. Şimdi söz ve karar çalışanlarda. 1876

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


36

İSVİÇRE TARİHİ

Ekim/Oktober 2010

www.pusulaswiss.ch

İsviçre Tarihi 29. Bölüm İkinci Dünya Savaşı Öncesinde Bazı Büyük Devletlerde Rejim Değişikliklerinin Meydana Gelmesi

Almanya’da Nazizm’in Kurulması Almanya, Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkması nedeniyle 1918’den sonra büyük çapta iç sorunlarla karşı karşıya gelmişti. 1918 yılının Kasım ayı başlarında çıkan bir askeri ayaklanma sonucu imparatorluğa son verilmiş ve cumhuriyet ilan edilmişti. Sosyalist ve komünist hareketler de büyük bir atılım içine girmişlerdi. Bu önemli siyasal değişiklik, Almanya’nın karşı karşıya bulunduğu siyasi, sosyal ve ekonomik sorunları çözememişti. Hatta, sorunları daha da arttırmıştı. Özellikle, 28 Haziran 1919’da ağır koşullar taşıyan Versailles Antlaşması’nın im-

zalanması, siyasi yelpazenin sağında ve solunda bulunan tüm Almanların tepkisine yol açmıştı. Alman kamuoyu, barış antlaşmasının gerektirdiği ödemelerin yapılmasını, savaş onarımları nedeniyle Danimarka’ya bırakılan Schleswig’in elde çıkarılmasını, Eupen ve Malmedy’in Belçika’ya verilmesini büyük bir öfkeyle izlemişti. Buna karşılık, Cumhuriyet yönetiminin iç ve dış politikadaki başarısızlığı, ekonomik önlemler almadaki yetersizliği işsizlik sorununu büyütmüştü. 1922 yılında Alman markının değerinin düşmesi halkın yaşamını zorlaştırmıştı. Örneğin; bir somun ekmek alabilmek için milyonlarca mark’a ihtiyaç duyulmuştur. Bu arada Fransızların 1923 yılında, savaş tazminatının ödenmemesini bahane ederek Ruhr bölgesini işgal etmesi, kamuoyunun Versailles Antlaşması’na olan tepkisini daha da çoğaltmıştır.

Hazırlayan: Hüseyin Türkkan

İşte, bu toplumsal ve ekonomik çalkantılar içinde Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra onbaşı Adolf Hitler, 1919’da küçük bir siyasal topluluk olan Alman İşçi Partisi’ne üye olmuş, liderliği ele almıştır. Hitler, 24 Şubat 1920’de Münih’te ilk kitle toplantısını gerçekleştirerek, parti programının esaslarını belirledi. Bu toplantıda partinin adını Alman Nasyonal-Sosyalist İşçi Partisi (Nazi Partisi) şeklinde değiştirerek, aşırı ulusalcı (milliyetçi) ve ırkçı bir politika benimsemiştir. Zengin sermaye kesiminin desteğini arkasına alan Hitler, örgütlenmeye hız vermiş ve taraftarını arttırmaya çalışmıştır. Bununla bir-

likte, işsizliğe çare bulunacağını, Almanya’nın büyümesini sınırlayan Versailles Antlaşması’nın ortadan kaldırılacağını ve şiddetli bir şekilde Yahudi düşmanlığının körükleneceğini öne sürerek güçlenmeye devam etmiştir. Alman Nasyonal-Sosyalist İşçi Partisi 1930 seçimlerinde başarılı olduktan sonra, 1932 seçimlerinde de Alman Parlamentosu’nun (Reichstag) 608 üyeliğinden 230’unu kazanarak, ülkenin en büyük partisi haline gelmiştir. Bu siyasal gelişmelerden sonra Cumhurbaşkanı Hindenburg, 30 Ocak 1933’te Hitler’i Başbakanlığa atamıştır. Böylece, demokratik bir ortamda ırkçı söylemler benimseyen Nasyonal- Sosyalist İşçi Partisi iktidara gelmiştir. Öteden beri Alman liberalleri, sosyalistleri ve komünistleri, nasyonal sosyalizmin (nazizm) bir zafer kazanabileceğine inanmamışlardı. Ancak, 30 Ocak 1933 akşa-

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

mı Hitler’in başbakanlığını kutlayan “kahverengi gömlekli” nazizm yanlısı gençler, “yozlaşmış burjuva kültürü” olarak nitelendirdikleri Sigmund Freud’un psikanaliz metinlerini, Thomas Mann’ın, Jack London’ın, Ernest Hemingway’in, Marx’ın, Engels’in ve Albert Einstein gibi değişik siyasal görüşteki yazarların kitaplarını yakarken acı gerçekle yüzyüze gelmişlerdir. Hitler, 3 Şubat 1933’te Alman ordusunun komutanlarıyla yaptığı görüşmede iç ve dış politikaya yönelik düşüncelerini açıklamıştır. Hitler’e göre, ilk yapılması gereken politik gücün tekrar ele geçirilmesiydi. Buna göre iç politikada; halihazır durumun tam tersine döndürülmesi, amaca aykırı düşen herhangi bir düşünce tarzının faaliyetine göz yumulmaması, kendiliğinden bu yola dönmeyenin zorla bu yola getirilmesi, marksizmin kökünün kurutulması, gençliğe ve halka savaşın tek çözüm olduğu fikrinin yerleştirilmesi ve en sert şekilde otoriter devlet yönetiminin sağlanması gerekiyordu. Dış politikada ise; Versailles Antlaşması’nın ortadan kaldırılması ve bunun için müttefikler sağlanması yoluna gidilmesi gibi amaçlar belirlenmişti. Hitler, bu amaçlarına ulaşmak ve kendisine bağlı bir parlamento oluşturmak için meclisi feshederek seçimlere gitmiştir. Fakat, 5 Mart 1933’te yapılan seçimlerde Nasyonal Sosyalist Parti (Nazi Partisi) çoğunluğu elde edememiştir. Ancak, Hitler baskıyla Alman Parlamentosu’ndan (Reichstag’tan) dört yıl süreyle olağanüstü yetkiler almıştır. Böylece Hitler, diktatör olma konusunda önemli bir adım atmıştır. İlk iş olarak sendika ve siyasal partileri kapatmıştır. Kendisi gibi düşünmeyen kişileri ya öldürtmüş ya da toplama kamplarına göndermiştir. 2 Ağustos 1934’te Devlet Başkanı von Hindenburg’un ölümü üzerine bu makamı da şahsında birleştirerek “Führer” olmuştur. Tüm bu gelişmelerin sonucunda Almanya’da tek partili totaliter devlet kurulmuş olmaktaydı. Hitler, totaliter devlet anlayışını yerleştirdikten sonra Almanya’nın sınırları dışında kalmış bulunan bütün Almanların birleştirilmesini ve bir tek devlet altında toplanmasını, doğuda “yaşam alanı” oluşturulmasını esas almıştır. Amaçlarına ulaşmak için Versailles Antlaşması’nın sınırlayıcı hükümlerini ortadan kaldırmış, Alman ordusunun toplam kuvvetini arttırmış, Locarno Antlaşması’ndan ayrılmış ve askersiz bölge olan Ren Bölgesini işgal etmiştir. Almanya’da Nasyonal Sosyalist Parti’nin iktidara gelmesi ve statükonun değiştirilmesine yönelik faaliyetlerde bulunması, devletler arasında yeni ve önemli anlaşmazlıklar ortaya çıkarmıştır.

Sovyetler Birliği Rusya’da 1917 yılında Bolşevik Devrimi gerçekleştirildikten sonra, yeni yönetim savaştan çekilmişti. Lenin’in başkanlığındaki hükümet, savaş sırasında Çarlık yönetiminin yapmış olduğu gizli anlaşmaları açıklamıştı. Bununla birlikte, Sovyetler Birliği, Almanya ve müttefikleri ile 3 Mart 1918’de Brest-Litowsk Antlaşması’nı yaparak durumunu güçlendirmeye çalışmıştır. Ancak, devrimden sonra Bolşeviklerle Çarlık taraftarları arasında uzun bir iç savaş yaşanmıştır. 1922’de tümüyle sona eren iç savaş, Sovyet halkı üzerinde büyük etkiler bırakmıştır. Halk, Birinci Dünya Savaşı ve devrim sırasında fakir düşmesine rağmen, üç yıl daha açıklıkla mücadele etmek zorunda kalmış ve milyonlarca kayıp vermiştir. Ancak, Komünist Parti gücünü ve denetimini arttırmıştır. Parti’ye karşı silahlı ve örgütlü muhalefet ortadan kaldırılmıştır. 1924’te Lenin’in ölümünden sonra iktidarı eline geçiren Stalin, Sovyet Birliği’ni sanayileşmiş bir sosyalist ülke haline getirmek için ekonomik sorunları çözmeye çalışmıştır. Ancak, devletin askeri gücü olan Kızıl Ordu’nun silahlanmasını da ihmal etmemiştir. 1933’ten sonra Almanya’nın gelişmeye ve çevresini tehdit etmeye başlaması üzerine uluslararası alanda silahsızlanmayı savunmuştur. Sovyetler Birliği’nin önderlerine göre; kapitalist ve faşist devletler arasında çıkacak bir savaş sonucunda, her iki taraf yıpranacağından, dünyada sosyalizmin yayılması daha kolay olacaktır. Bu nedenle, yeni bir dış politika izleyerek, Almanlarla görüşmüşlerdir. Sovyetler Birliği, İkinci Dünya Savaşı’ndan önce önemli ölçüde güçlenmiştir. Japonya Japonya, 1920’li ve 1930’lu yıllarda Uzakdoğu’nun en güçlü devleti idi. Özellikle 1930’lardan sonra militarist bir anlayışla yönetilen Japonya, yayılmacı bir politika izlemeye başlamıştı. 1931’de Mançurya’yı işgal ettikten sonra Çin’e yönelmiştir. Nitekim, 1932’de Çin’le savaşa tutuşarak, bu ülkenin orta bölgelerine doğru ilerlemeye başlamıştır. Japonya’nın yayılmacı politikası, Uzakdoğu’daki güçler dengesini alt-üst etmiştir. Bu bölgede çıkarları olan İngiltere ve A.B.D. gibi devletler, Japonya’nın bu tutumuna seyirci kalmışlardır. Ancak, Japonya’nın 1937’de Çin’e ikinci kez saldırmasından sonra, bu ülkeye karşı çıkmışlardır. Japonya’yı durdurmak için Çin’e yardıma başlamışlardır. Fakat, Uzakdoğu, Japonya’nın emperyalist tutumu nedeniyle kendisini İkinci Dünya Savaşı’na girmekten kurtaramamıştır. 1859


1 27.09.2010

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

tac_tr_ilan_250x350.pdf 11:42

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K


38

ETKİNLİK TAKVİMİ

Ekim/Oktober 2010

www.pusulaswiss.ch

Zürih Kantonu Ekim Etkinlik Takvimi Gazeteniz Pusula, Zürih’te yapılan konser, festival ve diğer çeşitli etkinlikler konusunda sizleri bilgilendiriyor. 05.10.2010 (Sali) Staj Yeri Arayanlara Danışma. Staj yeri mi arıyorsunuz ve bir gelişme yok mu? Bunun için başvuru yazısı mı yazacaksınız ve uygun kelimeleri mi arıyorsunuz? Jugendtreff’de sizin için bilgisayar, yazıcı ve ücretsiz internet hazır. Danışma gençlere her salı ve perşembe öğleden sonra iş için yer aramada yardım ve danışmanlık sunuyor. Saat: 16:00 -18:00, ücretsiz. Yer: GZ Loogarten, Salzweg 1. (otobüsler 36/67/78 ile “Salzweg”e kadar.) http://www.gz-zh.ch 06.10.2010 (Çarşamba) Yeni Şehir Gezisi. Yillardan beri Langstrasse boyunca bölge değişiyor ve sürekli yeni lokal ve lokantalar açılıyor. Bir genç semt sakini katılanlara bu gelişmeyle ilgili canlı bir bakış verecek ve kendi günlük deneyimlerini anlatacak. Farklı lokallere uğrayarak bir yolculuk yaptıracak. Genç yetişkinler için. Başvuru için: 044 365 34 59 veya pickeltouren@zuerich. ch. Buluşma Noktası: Helvetiaplatz’daki, çeşmede. Saat: 18:00, Katılım ücretsiz. (Tramvay 8 veya otobüs 32 ile “Helvetiaplatz”a kadar.) http://www.stadt-zuerich.ch/pickeltouren 07.10.2010 (Perşembe) Yeni Şehir Gezisi. Zürich Opera Binasını bilenler katılanlara kulislerin arkasına bir göz atma imkanı veriyorlar. Opera Binasını tümüyle yeni bir taraftan öğrenin! Genç yetiskinlere. Başvuru için: Tel. 044 365 34 59 ya da pickeltouren@zuerich.ch. Buluşma Noktası: Opernhaus Zürich. Saat:16:00, katılım ücretsiz. Yer: Opernhaus Zürich, Falkenstrasse 1. Tramvaylar; 2/4/11/15 ile “Opernhaus”a kadar.) http://www.stadt-zuerich.ch/pickeltouren 08.10.2010 (Cuma) Caz Konseri. Dörtlünün müziğinin merkezinde trompetiyle Daniel Schenker duruyor. Grup brezilya “Música Popular” çalıyor. Saat:21:00, giriş serbest. Yer: Mehrspur Music Club, Waldmannstrasse 12. (Tramvaylar, 11/15 ile “Bellevue”ye kadar.) http://www.mehrspur.ch 09.10.2010 (Cumartesi) “Marylane” ile Konser. Grup “Marylane” minimal müzik ve baş davuldan etkilenen düssel Triphop çalıyor. Saat:21:00, giriş serbest. Yer: Mehrspur Music Club, Waldmannstrasse 12. (Tramvaylar,11/15 ile “Bellevue”ye kadar.) http://www.mehrspur.ch

Tiyatro “Barış Evi”. Üç Alman ordusu askeri Lorenz, Marie ve Jost Afganistan’da savaş göreviyle bulunmaktadırlar. Onlar jipleriyle dağda kalmışlardır ve bir bekleme istasyonunda yaşamlarıyla ve görevlerinin sorunlarıyla karşı karşıya kalırlar. MAPS Bürosu 5 ücretsiz bilet veriyor, Tel. 044 445 67 72 veya Mail yazın: maps@aoz.ch. Saat: 20.30. Yer: Theater Winkelwiese, Winkelwiese 4. (Tramvaylar, 3/5/8/9 veya otobüs 31 ile “Kunsthaus”a kadar.) http://www.winkelwiese.ch 10.10.2010 (Pazar) Mozart’ın Sihirli Flütü Çocuklar için. Mozart’ın ünlü eserinin kısaltılmış versiyonu 5 yaş üstü cocuklara sunuluyor. Papageno, Gecelerin Kralının kızına aşık olan Prens Tamino ile bir macera yaşar. Prenses kaçırılır ve onlar birlikte prensesi kurtarmaya çalışır. Fakat onlar yolda pek çok engeli aşmak zorunda kalırlar. Saat:11:00-12:00, giriş 12 frank. Yer: Opernhaus Zürich, Falkenstrasse 1. (Tramvaylar 2/4/11/15 ile “Opernhaus”a kadar.) http://www.opernhaus.ch 11.10.2010 (Pazartesi) Dedektiv bürosunda tatilden fazlası. Birisi nasıl takip edilir? Taze bir iz nasıl bulunur? Esrarengiz bir durum nasıl çözümlenir? Bir dedektifle birlikte çocuklar ve gençler bir hafta boyunca iz sürüyorlar. Detaylı bilgi için: junges@schauspielhaus.ch. Katilim ücretsiz. Buluşma Noktası: Foyer Schiffbauda. Schiffbau, Schiffbaustrasse 4. Tramvaylar 4 veya 13 ile “Escher-Wyss-Platz”a kadar.) http://www.schauspielhaus.ch 12.10.2010 (Salı) “Il Trio e il Carpione” ile Konser. Italya’nın tanınan ve daha az tanınan halk şarkıları ve melodileri Tessin’den grup “Il Trio e il Carpione” tarafından yeniden yorumlanıyor ve kendi besteleri ile harmanlanıyor. Saat: 20:00, Giriş N/F-Kimliği ile 3 frank. (normal fiyat 25 veya 20 frank.) Yer: Club Hey, Freieckgasse. (Tramvaylar, 2/4/5/8/9/11/15 ile “Bellevue”ye kadar.) http://www.clubhey.ch

Tatil Atölyesi. Sonbahar tatilinin 1. Haftasında (12-15.10) okul çağındaki çocuklar yapıştırıyor, biçim veriyor, örgü örüyor, testere ile kesiyor, boyuyor ve çekiçle dövüyor. Atölye her öğleden sonra bir sürü düşünce için açıktır. Saatler: 14:00-17.30, Ücret malzeme kullanımına göre. Yer: GZ Leimbach, Rebenweg 6. (otobüs 70 ile “Frymannstrasse”ye kadar.) http://www.gz-zh.ch 13.10.2010 (Çarşamba günleri) Letzipark’da Almanca. Yeni başlayanlar için Almanca öğrenimi. Başvuru gerekli değildir. Her Çarsamba Saat: 9.30 - 11:00, 2-8 yaş arası çocuklara ücretsiz bakım. Bu arada Almanca kursu için bir danışmanlık hizmeti de veriliyor. Bilgi için: AOZ, Tel. 044 445 67 26. Yer: Einkaufszentrum Letzipark, Baslerstrasse 50. (2 numaralı tramvayla “Kappeli” veya 31 numaralı otobüs ile “Letzipark”a kadar.) http://www.aoz.ch/introdeutsch

Aileler için Oyun. Her Çarşamba öğleden sonra tüm aile oyuna davetlidir. Lütfen kalın elbise giyinin. Yağmurlu havada veya çok soğukta oyunlar Hochhauses 10. kat Überlandstrasse 477’ de yapılacaktır. Bilgi için: Andrea Kohler, Tel. 044 325 60 11. Saat: 14:30 - 17, Katilim ücretsiz. Yer: Überlandstrasse 457’deki oyun alanı. (Otobüs 759 veya 787 ile “Sportanlage Heerenschürli”ye kadar.)

14.10.2010 (Perşembe) “Zanzibar” ile Konser. Grup “Zanzibar” Akdeniz çevresinden Folk-Rock çalıyor. Onların müzikleri dinlemek için olduğu kadar dans etmek içindir de. Saat:20:00, N/F-Kimliği ile 3 frank. (normal fiyat 30 veya 25 frank.) Yer: GZ Buchegg, Bucheggstrasse 94. (11 veya 15 numaralı tramvayla ya da 32 veya 72 numaralı otobüsle “Bucheggplatz”a kadar.) http:// www.folkclubzuri.ch 16.10.2010 (Cumartesi) “Freylax’ Orkestar” ile Konser. Sekiz genc müzisyen Balkanlarda güçlü olan, Funk ve Cazda iz bırakan her çeşit Klezmer ile çalıyor. Grup coşkulu bir dans havasını garanti ediyor. Saat: 21:00, Giriş serbest. Yer: Mehrspur Music Club, Waldmannstrasse 12. (11 ve 15 numaralı tramvaylarla “Bellevue”ye kadar.) http://www.mehrspur.ch 18.10.2010 - 18.10.2010, (Pazartesi - Cuma öğleden önceleri) Karikatür Yaratmak ve Çizmek. Kendi resimli tarihinizi yaratmak ve çizmek ister misiniz? Bir karikatürist ile 1-4 sınıfı çocukları bir hafta boyunca karikatür dünyasını keşfedecekler. Bir hafta sonunda yapılan çalışmalar sergilenecektir. Başvuru için: Tel. 044 325 60 11. Ücret: 50 frank malzeme dahil. Yer: GZ Hirzenbach, Helen-Keller-Strasse 55. (9 numaralı tramvayla “Hirzenbach”a kadar.) http://www.gz-zh.ch 20.10.2010 (Çarşamba) Çocuklar için Korsan Hikayeleri. Bir korsan çocuklara kendi macerasını anlatıyor ve onlara bir sürpriz yapıyor. Neşeli bir cizgi film programı, 5-10 yaş arası çocuklara hitap eden filmde yüksek Almanca konuşuluyor. Yer: Pestalozzi-Bibliothek Schwamendingen, Winterthurerstrasse 531. (7 ve 9 numaralı tramvaylarla veya 62/63/79 numalaralı otobüslerle “Schwamendingerplatz”a kadar.) http://www.pbz.ch 23.10.2010 (Cumartesi ) Blues Konseri. Iki müzisyen blues ve cazı tümüyle kendi tarzlarıyla birleştiriyorlar. Saat: 21:00, Giriş serbest. Yer: Mehrspur Music Club, Waldmannstrasse 12. (11 ve 15 numaralı tramvaylarla “Bellevue”ye kadar.) http://www.mehrspur.ch 25./26.10.2010 (Pazartesi/Salı ) Komedyen Bülent Ceylan “Kebbabel net!” gösterisi için İsviçreye geliyor. 25 Ekim 2010 Basel Stadtcasino, Saat 20.00. 26 Ekim 2010 Zürich Volkshaus, Saat 20.00. Bilet ücreti 55.- CHF. Tickethotline: 0900 800 800 27.10.2010 (Çarşamba) Cocuklarla Felsefe Yapmak. Aileleriyle birlikte veya onlar olmadan ilk okul çocukları “Boş Zaman-Özgür Zaman” konusunda felsefe yapiacaklar. Bilgi için: Tel. 044 422 75 61. Saat: 14:00 - 16:00, Giriş serbest. Yer: GZ Witikon, Witikonerstrasse 405. (Otobüsler: 34/747/753/786 ile”Loorenstrasse”ye kadar.) http://www.gz-zh.ch

Caz Konseri. Marc Perrenoud Üçlüsü çalıyor. Grubun müzik yolculuğu tüm dünyadan günümüz cazının en iyilerini birleştiriyor. Saat: 22:00, Giriş 10 frank. Yer: ZKB Jazz Club, büyük salon, Theater der Künste, Gessnerallee 9. (3 ve 14 numaralı tramvaylarla “Löwenplatz”a kadar.) http://www.jazznojazz.ch 29.10.2010 (Cuma) Cocuk Butigi. Her Çarşamba ve Cuma ögleden sonraları Çocuk Butiği “Kibou”da güzel, iyi durumda ve temiz elbiseler, çocuk eşyaları ve oyuncaklar uygun fiyata satılıyor. Bilgi için: Tel. 076 549 27 43. Saat: 14:00 - 17:00. Yer: Kinderboutique Forum, Bullingerstrasse 63. (2 ve 3 numaralı tramvaylar veya 33 ve 72 numaralı otobüslerle “Albisriederplatz”a kadar.)

Caz Konseri. Trompetiyle Christian Scott.Saat: 21:30 - 23:00, Giriş 10 frank. Yer: ZKB Jazz Club, büyük salon, Theater der Künste, Gessnerallee 9. (3 veya 14 numaralı tramvaylarla “Löwenplatz”a kadar.) http://www.jazznojazz.ch 30.10.2010 (Cumartesi) Sonbahar Pazarı. Zengin Sonbahar Pazarında sanat ve el işleriyle pek çok tezgah var. Küçük ziyaretçiler için özel gösteri olarak figür tiyatrosu “Clalüna” ziyarete geliyor. Im Café des GZ pekçok lezzetli yiyecek bulunabilir. Saat:11:00-16:00, Katılım ücretsiz. Yer: GZ Schindlergut, Kronenstrasse 12. (11 veya 14 numaralı tramvaylarla “Kronenstrasse”ye kadar.)

Cocuk Tiyatrosu. “Beyaz Atın Hediyesi” oyunu gösteriliyor. Bahardır ve küçük Tasi büyükbabası Ulan ile nehriden atla geçekcektir. Ulan ona “Pferdekopfgeige” hikayesini anlatır. 7 yaş üstü cocuklara. İki gösteri vardır, Cumartesi günü saat18:00 ve Pazar günü saat 15:00. MAPS Bürosu 20 bedava bilet veriyor, telefon edin ;0 44 445 67 72 veya Mail yazın: maps@aoz.ch. Yer: Schiffbau, Matchbox, Schiffbaustrasse 4 (4 veya 13 numaralı tramvaylarla”Escher-Wyss-Platz”a kadar. http://www.schauspielhaus.ch 31.10.2010 (Pazar) Çocuk Konseri “Bremen Mızıkacıları”. Dört Bremen Mızıkacısının masalı müzikli olarak anlatılıyor. Tüm ailenin birlikte izleyebileceği hoş bir konser. Konser sonunda çocuklar müzisyenleri ve aletleri tanıyabilirler. Saat: 16-17, Giriş serbest. Yer: Quartiertreff Hirslanden, Forchstrasse 248. (11 Numaralı tramvayla ‘’Burgwies” durağına kadar. http://www. abendsfrueh.ch Bilgi için: Verein für Austausch, Soziokultur und Theater (VAST), Telefon: 044 271 71 37. Saat: 13.45-16.45, Kursa katılım ücretsizdir. Quartierzentrum Aussersihl, Hohlstrasse 67. (8 numarlı tramvayla veya 31 numaralı oto büsle “Bäckeranlage” durağına kadar gidilecek) 1879

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


39

GEZİ REHBERİ www.pusulaswiss.ch

Ekim/Oktober 2010

Daha Evvel Didim`e Gitmeyen Var mı? Tarihte bilicilik (falcılık) merkezi olarak ünlenen Didim, özellikle plajlarıyla, yazlıkçı ve tatilcilerin gözde mekanı olarak rağbet görüyor. Ege’nin tertemiz altın kumlu plajı ılık ve sığ denizi tatilcilerin akın akın Didim’e gelmesini sağlıyor. Uzun ve geniş bir caddenin sahile doğru düz inişini T biçiminde karşılayan kıyı bandı Didim’in kalbinin attığı yer olarak görülüyor. Geniş ve upuzun kumsal, renk renk güneş şemsiyelerinden adeta görünmez olurken, çevre gezileri için birbiri ardına kalkan tekneler denizde ve yolun gerisine dizili restoran, kafe, fast-food benzeri lokallerde gecegündüz büyük hareketlilik yaşanıyor. Sabahın erken saatlerinde yazlık evlerinden ve otellerden gelenlerle dolan kumsal, denizin ve farklı özellikteki kumun zevkini çıkaranlarla adeta örtü gibi kaplanıyor. Didim sahillerinde denizin sığ oluşu, özellikle çocuklu aileler için burasının ilk tercih olmasını sağlıyor. Denizden esen rüzgar sığ denizin çabuk ısınan yüzey suyunu dalgacıklar halinde sahile taşıyınca, ılık denizde bebekler bile rahatlıkla yüzebiliyorlar. Tatilini Didim’de geçirmek, fakat daha farklı koylar ve adalarda denize girmek isteyenler, genellikle sabah saat 10.00’da sahile kıçtan bağlı teknelere binerek, kişi başı 10 milyon TL ödeyip yemekli gezilere katılıyorlar. Cennet adaları, Haydar Koy, Çamlık veya Dalyan Koyu sonrasında yemek molası veriliyor. Kaptanın yaptığı bulgur pilavı, saçta ızgara tavuk şiş ve salatadan oluşan tekne mönüsünü iştahla yiyen gezi severler Gümüş Koy, Cennet Koy, Gaye2 Koyu ve Akvaryum olmak üzere dört koy daha gezip, yüzme molaları sonrasında bronzlaşmış tenleri ile hareket noktalarına geri dönüyorlar. Agora tur kaptanı Hasan Salih Muslu, Ziraat Adası kumsalının eşsiz güzelliğe sahip olduğunu, denize atılan metal paranın 15 metre derinlikte bile net olarak göründüğünü söylüyor. Yöre halkı arasında son yıllarda Didim’e yabancıların büyük ilgi gösterdikleri ve İn-

gilizlerin Didim’de 435 ev satın aldıkları konuşuluyor. Dev marketleri, butikleri, mağazaları ile Didim kışın bile oturulur bir kent görünümüne bürünürken, gençlerin çoğu gün batımıyla beraber barlar sokağı ve lokallere gidiyorlar. Trafiğe, araç girişine kapatılan sahil yolu, gezintiye çıkanlarla adeta podyuma dönüyor, gün batımını daha manzaralı ve serin olan restoranların ikinci ve teras katları ilgi görüyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde ise gençler, Didim’deki en büyük diskolardan olan Meduza Pop Club, Seal ve Garden Disko’da club müziği ile kendilerinden geçiyorlar. Didim’de Tarih Antik çağlarda Milet’in kutsal kapısından başlayan kutsal yol güneye doğru kıyı boyunca ilerleyip Didyma’nın Panormos adlı limanına ulaşıyor, oradan da tapınağın önünde son buluyormuş. İnsan ve hayvan heykelleri ile süslenen yolun heykelleri günümüzde British Müzesinde görülüyor! Didim’in gösterişli ve estetik olan Apollon Tapınağı Ege bölgesi gezginlerinin mutlaka ziyaret ettikleri yerlerin başında yer alıyor. Ayakta kalan sütunlarının yanı sıra yıkılmış olanlarda bile, son derece estetik bir taş işlemeciliği, figürlerle bezenmiş kabartmalar görülüyor. Tapınağın iç avlusuna geçilen tünelin, tapınak duvarlarının, mermer ve paros taşından yapılma sütunların büyüsüne kapılan turist gruplarının, uzun süre tapınaktan ayrılamadıkları, basamaklarda oturup tapınağı hayranlıkla izledikleri gözleniyor. Alman arkeologlar 1962 Apollon Tapınak kazılarında eski yapı izleri bulmuşlar. Milet’in İon kentleri arasında ayrı bir yeri olan tapınağı 104 sütunun çevirdiği, toplamda, 112 sütunun bulunduğu sanılıyor. Tapınak İon ayaklanmasında Lade de-

niz savaşını kazanan Perslerin Milet ile beraber tahribatına uğramış. Buna rağmen günümüzde çevrede bulunan yıkık sütunları onararak tapınağı ayağa kaldırma imkanı hala bulunuyor. Tapınağın yanında ise dev meduza başları yer alıyor. Muhtemelen Aphrodisiaslı ustalar tarafından işlendiği sanılan Meduza başları turistlerin özellikle fotoğraf çektirdikleri yerlerin başında geliyor. Tapınak özel spotlarla gece aydınlatılarak, daha da etkileyici bir görünüm kazanıyor. Çevrede görülecek diğer antik kentler Didim, Milet Prienne birbirine yakın önemli antik kentler. Milet’in iyi korunmuş tiyatrosu, hamamları ve antik kent kalıntıları görülmesi gereken Didim’e yakın antik kentlerden biri olarak geziliyor. Prienne, Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlarla dolmadan önce deniz kenarında olup denizi yüksekten seyreden en güzel liman kentlerin-

den biri sayılıyordu. Kent günümüzdeki konumuyla denizden uzaklaşsa da etkileyici güzelliğini gözler önüne sermeye devam ediyor. Didim çevresinde, 26 antik kente sahip olmasıyla ünlü Milas ilçesi, tarihi eserlere, ören yerlerine meraklı olanlar için daha bir çok seçenek sunuyor. Nasıl Gidilir? Hava yolunu tercih edenler için Bodrum Hava alanı, Didim’in yanı başında hizmet veriyor. Kara yolunu kullananlar İzmir kent içine girmeden çevre yolu ile Aydın istikametinde rahat bir yolculuk yaparak, Bodrum yönünde oto yoldan ayrılıp Didim sapağını kullanarak Güzergahı tamamlayabilirler. Selçuk üzerinden gelenler sahil yolunu kullanırlarsa Kuşadası’nı görme veya Söke dışından geçerek gelirken rahat, oldukça geniş, viraj ve rampa ile karşılaşmadan yolculuk yapabilirler. Büyük bölümü tamamlanan Bafa Gölü kıyısı geçilir-

ken yapılmakta olan bazı bölümlerde, yol kenarı malzeme ve iş makinelerine dikkat etmek gerekiyor. Ne Yenir? Sahil kenti olan Didim’de Ege’nin balık türlerini bulmak mümkün. Yalı caddesi boyunca aradığınız her tür yemek yenecek sayısız bar, kafe, manzaralı restoran bulunuyor. Bunlar arasında plajı boylu boyunca seyreden manzarası ile nezih bir restoran olan Summer Garden yer alıyor. Flambe türü alevli yemekleri özel showlarla masaya getirip sunan restoran görevlileri, Türk mutfağının ve İngiliz mutfağı (!) yemeklerinin ekonomik fiyatlarla yenebileceğini belirtiyorlar. Nerede Kalınır? Didim’de dağ taş otel, pansiyon. Ana cadde üzerinde, plajın gerisinde, deniz kenarında, hatta ‘’burada da otel olur mu?’’ diyeceğiniz manzarası bile olmayan daracık sokak aralarında bile otel ve pansiyonlar bulunuyor. 1848

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


40

KİTAP DÜNYASI

Ekim/Oktober 2010

www.pusulaswiss.ch

Kitapların Dünyasından Seçkilerimiz Sanat Komplosu, Yeni Sanat Düzeni ve Çağdaş Estetik 1 Jean Baudrillard / İletişim Yayınevi

Jean Baudrillard, 1996’da Sanat Komplosu’nu yayınladığında, artık çağdaş sanatın varlık nedeni kalmadığını ilan ederek sanat çevrelerinde büyük bir skandala yol açmıştı. “Sanat, bayağılığa, atıklara, vasatlığa, değer ve ideoloji diye el koyuyor” diye yazmış, çağdaş sanatın hükümsüz olduğunu, bir ‘’hiç’’ olduğunu belirtmişti. Bu “saldırı” karşısında bazı eleştirmen ve küratörler Baudrillard ismini defterlerinden sildiler; işi bilenlerse, yankılar uyandıran bu parlak “skandalın” şehvetli ürpertisini hissettiler yalnızca. Sanat hakkında ne söylendiği önemli değildi - yeter ki sanattan söz edilsin. Dünya çapındaki “Yeni Sanat Düzeni,” öylesine güçlü ve göz kamaştırıcıydı ki, kendisine yönelik her türlü tehdidi kışkırtmaya da, bu tehditleri sindirip mat etmeye de muktedirdi. Sanat Komplosu’nda Baudrillard da tam olarak bunu iddia ediyordu zaten: Eleştiri bir eleştiri yanılsamasına, tüketim düzenine içkin bir karşı-söyleme dönüşmüştü. Günümüzde sanat, tıpkı herhangi bir ticarî işletme gibi, kariyer fırsatları, kârlı yatırımlar ve yüceltilmiş tüketim nesneleri sunuyor. Sanatla ilgisi olmayan her şey sanata dönüşmekte.

Ruslan ve Ludmila

Aleksandr Sergeyeviç Puşkin / Yapı Kredi Yayınları

Roland Barthes, “Amerika’da cinsel ilişki dışında her yerde cinsellikle karşılaşabilirsiniz” derdi. Şimdi her yerde sanat var, sanatta bile.

Bir Adam Girdi Şehre Koşarak

Yeşil Peri Gecesi

Tarık Tufan / Profil Yayıncılık

Meksika sınırı ve kafa dengi televizyon programlarının vazgeçilmez sunucusu Tarık Tufan’dan: Camlardan ölesiye sarkan gündelikçi kadınlar, elindeki eczane poşetleriyle çaresiz bekleyen yaşlı adamlar, pazar yerlerinden artık toplayanlar, eskimiş kıyafetleriyle düğün salonlarında şarkı söyleyenler, sefer tasından utanan genç adam ve diğerleri. Şehrin ötekileri yani. Biraz Raif Efendi, biraz Maria Puder, Sartre, Bachelard, Anna ve biraz Kudüs. Karanlık, rutubetli, çok bağırışlı, çok nefessiz, çok sabahsız, çok aşksız, çok çiçeksiz, çok neşesiz, çok kitapsız bir şehirde hayatta kalabilmek için her şey. Büyücülerin, haramilerin, borsacıların, reklamcıların, korsanların, işgalcilerin, bankacıların elinden kurtulabilmek için yani. Tarık Tufan, “Bir Adam Girdi Şehre Koşarak” kitabında her şey hızla akarken, yavaş gidenleri, yorulanları, rekabete güç yetiremeyenleri ve onların mekanlarını anlatıyor.

Limon Ağacı

Sandy Tolan / Pegasus Yayınları 1930’lu yıllardan beri Filistin devleti üzerinde yaşanan olayları anlatıyor. İsrail Devleti’nin nasıl kurulduğunu ve Filistin’in İngiliz mandasından sonra nasıl da yok olmaya başladığı süreç o zamanlardan beri süre geliyor. 1947’deki durum, İsrail’in Arap ülkeleriyle olan altı gün savaşından tutun da 2000’li yıllarda neler olduğunu anlatan tarihi bir kitap.

Rus edebiyatında bir benzeri görülmemiş mizahın, kahramanlığın, ironinin, hüznün ve dönemin tutucu çevrelerince fazla cesur bulunarak, büyük tepkilere yol açan biçimde cinselliğin bir arada kullanıldığı epik bir yapıt. Puşkin, altı şarkı ve epilogdan oluşan bu masal-poemada Rus tarihinden, eski Rus masallarından geniş biçimde yararlanmıştır; okuyucunun duygularını sarsacak anlatımdan özenle kaçınarak, yer yer kaba halk diliyle, yalın ve süslemesiz bir dil kullanmıştır. Ruslan ve Ludmila’da, Kiev Prensi Vladimir’in yiğit şövalyelerinden Ruslan ile Prens Vladimir’in kızı Prenses Ludmila’nın evlenmeleri; Ludmila’nın düğün gecesi bir büyücü tarafından kaçırılması; Ruslan’ın, Ludmila’da gözü olan Prens Vladimir’in şövalyelerinden Rodgay, Farlaf ve Hazar Hanı Ratmir’le birlikte Ludmila’yı arama girişimleri destansı-masalsı bir havada anlatılır. Kötülüğe karşı iyiliğin, zorbalığa karşı özgürlük düşüncesinin, sahtesine karşı gerçek kahramanlığın, suçluya karşı adaletin zaferi ve gözüpeklik, dürüstlük, Finliden Hazar Hanı’na kadar Rus olmayan kahramanlara duyulan sevgi, sınırsız bir iyimserlik ve yaşam sevinciyle yansıtılmaktadır.

1860

1967 yılının yaz aylarında, Altı Gün Savaşı’ndan uzak olmayan bir tarihte, genç bir Filistinli adam ve iki arkadaşı İsrail’in Ramla kasabasına giderler. Onlar kuzendir ve yaklaşık yirmi yıl önce ailelerinin terk etmek zorunda kaldığı, çocukluklarının geçtiği evi görmek isterler. Bir kuzenin yüzüne kapı kapanır, diğerinin ailesinin evi okula dönüştürülmüştür; fakat öbür kuzen olan Bashir, kendisini içeri davet eden Dalia tarafından karşılanır. Bir Arap ve bir Yahudi ailesinin ilişkilerinin başlangıç noktası budur. Bashir babasının dikmiş olduğu limon ağacında bir sahipsizlik ve işgal duyguları içinde olur.1948 yılında küçük bir çocuk iken Bulgaristan’dan kaçak olarak gelmiş olan Dalia Soykırım tarafından yok edilen bir umut ışığı görür. Onlar, kaçınılmaz olarak kendi yazgılarını yaşamışlardır ve bu İsrail-Filistin tarihinin bir küçük evrenini oluşturmaktadır. İki genç insanın başlattığı diyalog bölgenin barış umudunu ortaya koymaktadır. Limon ağacı simgesel olarak bölgede huzurun mümkün olduğunu anlatmaktadır.

Alaycı Kuş

Ayfer Tunç / Can Yayınları

Suzanne Collins / Pegasus Yayınları Ayfer Tunç’tan bugünün romanı...

Güzelliğini zehirli bir sermaye olarak kullanan genç bir kadının hayattan öç almak için soyunmasıyla başlayan bir düşüş hikâyesidir Yeşil Peri Gecesi. Modern toplumun ikiyüzlülüğüne, geleneklerin, alışkanlıkların zorbalığına direnen, “farkına varmış” ve bu nedenle acı çeken bir kadının, annesiyle hesaplaşamayan bir kız çocuğunun, okuyanı rahatsız eden ve belki de bu nedenle elinizden bırakamayacağınız öyküsü. Cumhuriyet elitlerinin düşkün kuşakları ile orta sınıfın can çekişen tutunamayanlarının karşılaştığı trajik bir karnavala dönüşen kapak kızının romanı, toplumun ve bireyin ruh haritasını en ince ayrıntısına kadar resmeden Ayfer Tunç’un güçlü anlatımıyla Türkiye’nin çürüyen yüzüne de ayna tutmaktadır.

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

Açlık Oyunları’nın nefesinizi kesecek 3. kitabı... Bütün engellere rağmen, Katniss Everdeen Açlık Oyunları’ndan iki kez sağ çıkmıştır. Ama şimdi kanlı arenadan sağ çıkmayı başardığı halde hâlâ güvende değildir. Capitol, kızgındır. Capitol, rövanş istemektedir. Uğradıkları bozgunun bedelini ödetmek istedikleri kişi kimdir? Katniss. Daha da beteri, Başkan Snow başka hiç kimsenin de güvende olmadığını açıkça belirtmiştir. Ne Katniss’in ailesi, ne arkadaşları, ne de 12. Mıntıka halkı. Suzanne Collins’in gerilim romanı Açlık Oyunları üçlemesinin bu güçlü ve heyecan verici finali yılın en çok sözü edilen kitabı olmayı vaat ediyor. “En heyecanlı yerinde kesilen mükemmel kitap, okurlarını üçüncü cilt için feryat ederken bırakacak.” Kirkus reviews “Ardında yeterince yanıtlanmamış soru bırakarak okurları kıvrandırıp ümitsizce bir sonraki bölümü beklemelerini sağlıyor.” School Library Journal


PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

Media Sponsor


42

KADIN VE AİLE YAŞAMI

Ekim/Oktober 2010

www.pusulaswiss.ch

El Bakımı Kadın güzelliğinin vazgeçilmez parçası olan eller özenli bir bakıma ihtiyaç duyar. Doğru bakımla, arada bir uygulayacağınız bakım maskeleriyle ve güneşten koruyarak bakımlı ellere sahip olabilirsiniz. El bakımı, cilt bakımı uygulamaları arasında oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü eller sürekli göz önündedir ve insanların dikkatini çeker. Bu sayımızda el bakımında dikkat etmemiz gereken önemli püf noktalarına ve evinizde rahatça uygulayabileceğiniz doğal maskelere yer verdik. İşte el bakımında dikkat etmeniz gereken noktalar: Ellere neler zarar verir? Fazla sıcak ve fazla soğuk su Deterjanlar, evde kullanılan temizlik ürünleri Güneş, soğuk, yağmur, deniz ve toprak da elleri hır­palar. Elleri nasıl korumalısınız? Suyla yapılacak işlerde lastik eldiven giyin. Ev işlerinde ise pamuklu eldiven kullanın. Ellerinizi ıslattıktan sonra iyice kurulayın. El kremi ya da losyon sürün. Ellerinizi günde iki-üç kere yumuşak sabunla yıkayıp bol suyla durulayın. Günde bir kere parmakları, tır­nakları fırçalayın. Sert olmayan bir ponza taşı da elleriniz için yararlıdır. Sert derileri aldığı gibi lekeleri de çıkarır.

Haftada bir kere ellere çok yağlı kremle masaj yapın. Her parmağın ucundan başlayarak dibine kadar iyice sıvazlayın. Avuç ve el üstüne masaj yapmayı unut­ mayın. Bunun için en uygun zaman gece yatmadan öncedir. Arada bir ellerinize kalın tabaka krem, vazelin sürün pamuklu eldiven takıp yatın. Uyumakta biraz zorla­nabilirsiniz. Ama sabah kalktığınızda elleriniz çok ba­kımlı olacaktır. El üstlerine sürülecek parafin tabakası gözenekleri aç­mak için çok yararlıdır. Limon da eller için yararlıdır. Elin rengine iyi gelir. Kullanacağınız el kremini neye göre seçmelisiniz? Yaş ilerledikçe ellerin üzerinde lekeler oluşmaya başlar. Bu lekelerin oluşmamasını sağlamak için kullanacağınız kremi titizlikle seçmelisiniz. Eller, zararlı güneş ışınlarından çok fazla etkilendikleri için seçeceğiniz krem öncelikle güneşten koruyucu özelliğe sahip olmalı. Yaz boyunca, elleriniz kısa süre de olsa güneş görecekse mutlaka güneş kremi sürün. Yaz aylarında hafif, kış aylarında daha yoğun bir krem tercih etme-

lisiniz. Eğer cildinizi yaz veya kış fark etmeksizin gergin hissediyorsanız, gliserin içeren bir krem kullanmalısınız. Ellerinizde kaşıntı veya deride dökülme varsa nane yağı içeren el kremleri sizin için daha uygun olacaktır. Özel bakım gerektiren durumlar 1. Esmer lekeler: Bunlara yaşlılık lekeleri denir. Ellerde kahverengimsi lekeler oluşur. Bu lekelerin çıkmasını geciktir­mek, hatta önlemek mümkündür. Bunun için filtreli güneş ilacı kullanabilirsiniz. Eldeki benekler için de pigment renk­lerini açan bir krem yararlı olur. En kötü ihtimalde suda çıkmayan fondötenle kapatabilirsiniz. Bu yöntem aynı zaman­da damarların gözükmesini engeller. 2. Soğuk kabarcıkları: Parmakların yeteri kadar hareket etmemesi, soğuk ve nemden yeterince korunmaması bun­lara neden olur. En iyi yol, egzersiz yapmaktır. Çünkü bu eg­zersizler kan dolaşımını hızlandırır. Yumruk açma: Yumruğunuzu iyice sıkın. Sonra par­maklarınızı öne doğru mümkün olduğunca açın. İki eli de aynı zamanda ya-

pın. Bu hareketi en az 6 kere yapmalısınız. Parmak ayırma: Ellerinizi avuçlarınızın yere bakacağı şekilde tam önünüze koyun. Parmaklar birbirlerine sıkıca yapışmış olsun. Sonra parmaklarınızı açabildiğiniz kadar açın.­ 3. Sert deri ve çatlaklar: Bunlara soğuk hava, elleri fazla zorlayan işler yol açar. Çatlaklara kir dolabilir. Bu kirleri li­monla çıkarabilirsiniz. Sonra da bir parça pamuk yardımıyla zeytinyağı sürün. Bir süre bekledikten sonra ellerinizi sabun­lu suyla yıkayıp iyice durulaym. Tabii ki sonra krem sürmeyi unutmayın. Bunu her gün yaparsanız elleriniz düzelir. Yumuşacık ve pürüzsüz ellere kavuşmak için evde kolayca uygulayabileceğiniz bakım maskeleri: Ballı Maske Eller için evde hemen yapıp, uygulayabileceğiniz ve sonucundan

memnun kalacağınız bir maskedir. Malzemeleri bal ve zeytinyağıdır. Yapılışı: Ellerinizi ılık bir suda yumuşayana kadar bekletin. Bir kapta zeytinyağı ve 1 kaşık balı iyice karıştırın ve ellerinizi bu karışımın içinde 5 dakika kadar bekletin. Ellerinizi duruladığınızda farkı göreceksiniz. Killi Maske Kuru ve yıpranmış ellere uygulanan killi maske hem besleyici hem de onarıcı. Malzemeleri: 1 tatlı kaşığı badem yağı, 2 yumurta sarısı ve 1 tatlı kaşığı kil. Yapılışı: Bir kapta bütün malzemeleri iyice karıştırın ve krem kıvamına gelinceye kadar çırpın. Karışımı katılaşıncaya kadar yaklaşık 10 dakika buzlukta bekletin ve daha sonra ellerinize sürün. Ellerinizde 10 dakika beklettiğiniz karışımı, iyice durulayın. 1861

Yakışanı Giyinin! Vücudunuza hangi kıyafetlerin yakıştığını, hangilerinin yakışmadığını biliyor musunuz? Giyinmenin en önemli detayıdır yakışmış olması, aksi halde ne giydiğinizin hiç bir önemi olmayacağı gibi, sizi rüküşte yapabilir. Vücudunuzun şekli nasıl olursa olsun, size yakışan bir tarz mutlaka vardır. İşte farklı vücut şekillerine göre giyim önerileri... Kısa boyluysanız Pantolon: Eğer vücudunuzun üst kısmını uzun göstermek istiyorsanız, düşük belli pantolonlar tercih etmelisiniz. Bacaklarınızı olduğundan uzun göstermek için ise yüksek belli ve düz inen pantolonlar seçin. Kontrast renklerden ve iri desenlerden kaçının. Canlı renkleri üstünüzle aynı tonlarda olmak kaydıyla rahatlıkla kullanabilirsiniz. Ceket ve gömlek: Fazla uzun veya belde biten kısa ceketlerden kaçının. Bele oturan ve kalça hizasında kalan modeller seçin. Düşük belli bir pantolon giymek istiyorsanız üzerine saçaklı, püsküllü veya payetli bir gömlek kullanabilirsiniz. Altla üst arasında renk kontrastları yapmayın, illa bir kontrast yapmak istiyorsanız, kumaş türü kontrastları uygulayın: ipek bir elbise üzerine jean ceket gibi. Elbise: Tek renk ve düz kesim elbiseler silueti daha uzun gösterir. Ayrıca kadınsı ve seksi kesimleri de rahatlıkla kullanabilirsiniz. Etek

boyu baldırların ortasına hatta topukların hemen üstüne kadar inebililir.

Etek boyu baldırlarınızın hemen altına dek inmeli; daha uzun boylar da rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Kiloluysanız

Geniş kalçalıysanız

Pantolon: Pantolonlarınızı mümkün olduğunca krep gibi dökümlü kumaşlardan seçin.

Pantolon: Geniş pantolonlarla kalçalarınızı kamufle etmeye çalışmayın. Dökümlü kumaştan dikilmiş, düz kesim pantolonlar giyin. Her zaman koyu ve tek renk tercih edin. Asla ve asla tayt giymeyin!

Üst: Özellikle pantolon üzerine, bacaklarınızın üst kısmına dek inen uzun tunikler giyin. Göz alıcı, dikkat çekici büyük desenler yerine tek renk ve koyu tonları tercih edin. Dekolte kullanmaktan kaçınmayın; ama kalın ve belinizi saran kemerlerden kaçının! Ceket: Dökümlü kumaşlardan olanları tercih edin; mümkünse önünü iliklemeden giyin. Ceketlerinizde büyük vatkalar yerine daha küçük, omuzlarınızı hafifçe yükseltecek vatkalar kullanın. Elbise - etek: Asla vücudunuzu sarmamalı, streç kumaşlara veda edin! Vücuda yapışmayan, uçuşan kumaşlar idealdir. Renk olarak daha çok tek renk ve koyu tonlar kullanın. Emprime seviyorsanız minik desenlileri tercih edin.

Üst: Üstünüz ince ve kalçalarınız genişse, vücudunuzdaki bu farkı yok etmeniz gerekiyor. O halde, dikkati vücudunuzun üst kısmına çekecek tarzda gömlek, kazak, tişört giymekte tereddüt etmeyin. Çiçekler, geometrik şekiller, karışık renkler, hatta büyük aksesuarlar kullanın, minik dekolteler uygulayın. Göz ve dudak makyajına ağırlık verin. Elbise - etek: Eteklerinizde dökümlü kumaş ve nötr renkler (siyah, gri, bej gibi) kullanın. Verev kesim ve büzgülü modellerden kesinlikle kaçının. Bel oyuğu kalçanın hemen üzerinden başlayan

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

kesimler tercih edin. Elbisede dikkat etmeniz gereken nokta, göğüslerinizi belirginleştirmek, kalçanızı ise saklamaktır. En doğru model, bel hattı olan;ama bele fazla oturmayan, kalça yuvarlağını çıkarmayan düz kesimlerdir. Diz altı etek boyu en ideal olandır. Bölgesel kusurlarınızı gizlemek için Boynunuz uzunsa, her tarzı uygulayabilirsiniz. Özellikle, yuvarlak açılmış dekolteler ve boyna bağlanmış küçük bir fular çok hoş duracaktır. Boynunuz kısaysa, “V” yakalı bluzlar veya “V” açılmış dekolteler tercih edin; boynunuz daha uzun görünecektir. Fular kullanmamaya çalışın; boynunuzu iyice kısaltıp omuzlarınıza gömülmüş gibi gösterir. Bunun yerine omuzlarınıza bir şal alın; böylece “V” dekolteniz de kapanmamış olacaktır.

Omuzlarınız kareyse, asimetrik omuz dekolteli veya kolsuz kıyafetler seçin. Omuzlarınız yuvarlaksa, ince askılı giysiler sizin için idealdir. Omuzlarınız düşük ve darsa, reglan kollu kıyafetler giymeyin. Omuz başlarını ortaya çıkaran, derin kol oyuğu olan giysiler omuzları daha geniş gösterir. 1863


43

PSİKOLOJİ www.pusulaswiss.ch

Ekim/Oktober 2010

Çocuklarda Çekingenlik

ekingenlik, sosyal ortamlardan kendini geri çekme, çok yakını dışındaki diğer insanlarla aynı ortamı paylaşmaktan çekinme, başka insanlarla bir ilişki içine girmek istememe, başkalarınca olumsuz değerlendirilmeye aşırı duyarlı olma gibi, davranış ve düşüncelerle açıklanabilir. Çekingen çocuklar, anneleri ya da sürekli birlikte oldukları kişi dışında hiç kimseyle iletişim kurmak istemezler. Annelerinin yanından ayrılmazlar. Birisi onlara yaklaşmaya çalışırsa ondan kaçıp uzaklaşırlar. Annelerinden ayrıldıklarında ilk tepkileri ağlama olur. Bu çocuklar, yaşıtları ile ilişki kurmada zorlanırlar, arkadaşları ile birlikte olmaktansa yalnız kalmayı tercih ederler, yaşıtlarından çekinirler, bazı hallerde kendilerinden küçüklerle bir araya gelebilirler. Çekingen çocuklar, kendilerini sözlü olarak ifade etmekten çekinirler, kendilerine soru sorulduğunda genellikle cevaplandırmaktan kaçınırlar, başlarını öne eğerler, nadir hallerde de göz veya baş hareketi ile cevaplandırmakla yetinirler. Çekingen çocuklar, çoğunlukla güvensiz ve huzursuz çocuklardır, bazılarında saldırganlık duyguları da görülebilir. Çekingen çocuklar, okul ortamı veya arkadaş grubu içinde olduklarında oyuna katılmak isteseler de kendilerinde bu cesareti bulamazlar. Mutlaka birisi onları elinden tutup oyuna sokmalıdır, oyuna girdikten sonra da mutlu oldukları görülür. Yeni bir durum, yeni bir olay, yeni bir ortam onları çok tedirgin eder. Çekingen çocukların çoğunun sınıfta sevdikleri bir yer vardır. Bu yer genellikle faaliyetlerden, kalabalıktan uzak ve rahatça oturabilecekleri bir minder üstü veya düz bir yerdir. Burada olup biten şeylerin çoğuna karşı ilgisiz ve birçoğundan habersiz görünürler. Onların çok az şeye karşı ilgi gösterdikleri ve kendilerini rahatlatmak için sık sık parmak emdikleri, ileri geri sallandıkları, tırnak yedikleri veya kendi saçlarını ve kulaklarını çektikleri görülür. Çekingenliğin nedenleri: Çekingenliğin her durumda geçerli olabilecek kesin bir nedeni yoktur. Nedenler kişiden kişiye değişebilir. Bu nedenleri şöyle açıklayabiliriz. Kişiliğin oluşumunda en büyük pay genellikle ana-babaya aittir. Çocuğun fikirlerini, inançlarını ve davranışlarını büyük ölçüde anababa şekillendirir. Çekingenliğin ortaya çıkışında da ana babanın kişilik özellikleri ve çocuk yetiştirme tarzlarının büyük etkisi vardır. Ailenin aşırı koruyucu bir tutum içinde bulunması çocuğun pasifize olmasına yol açabilir ve böylece kendi başına kararlar alıp uygulamaktan korkan çekingen bireyler yetişir. Ezilen, sövülen, dövülen, aşağılanan, küçük görülen, alay edilen bir çocuğun içinde ‘sen değersizsin, sevilmeye layık değilsin’ mesajı yer edinir. Kendisini ezilmiş hisseden, değersiz bulan, sevilmeye layık görmeyen biri de insanlarla iletişim kurarken rahat davranmakta zorlanır ve çekingen, pısırık bir kimliğe bürünebilir. Olduğu gibi kabul edilmeyen, nasıl olduğuna değil, nasıl olması gerektiğine önem verilen, sözleri önemsenmeyen, duygularını olduğu gibi ifade etmesine izin verilmeyen, ana babasının istediği kalıplara girmek zorunda bırakılan

bir çocuk zamanla kendi özünden kopar ve kendine yabancılaşır. Böyle davranılan çocuğun da kendi başına girişimlerde bulunup sorumluluk alması kolay olmaz. Çocuğun çabasına karşı tepkisiz kalmak, onu hiçbir şekilde yönlendirmemek, çekingenliğin nedenlerindendir.

zorlanmamalıdırlar. Bu sorun hemen ve kolayca halledilebilecek bir sorun değil, küçük adımlarla ve zamanla ancak üstesinden gelinebilecek bir sorundur. Unutmamanız gereken şey, çocuğunuzun sınırlarını aşarak göstermiş olduğu her ayrıntıyı fark etmeniz ve yüreklendirmenizdir.

Çocuğun kendisi bir şeyler yapmak ister ve bunu başaramazsa ya da bir işe başlamadan önce başarısızlık korkusu hissederse çekingen olur.

Çocuğunuzu çekingen gibi algılamayın. Bu etiket sizin beklentilerinizi yansıtır. Her zaman değişmesini istediğiniz özelliğini vurgulamak yerine, her zaman onun iyi yönlerinden söz edin.

Çevrenin çocuktan beklentileri yüksekse ve bu beklentileri yerine getiremiyorsa; çocuk kınanıyor, eleştiriliyor, başkalarıyla kıyaslanıyorsa; yaptıklarında hep bir kusur aranıyor, hatalarına hoşgörü gösterilmiyorsa bu çocuk muhtemelen çekingen olur. Çekingen olan çocukların birinci dereceden akrabalarında da çekingenlik görülme oranının yüksek olması genetik yatkınlığa kanıt olarak gösterilebilir. Aile üyelerinin birbirlerine benzer biçimde çekingenliğe yatkın özelliklere sahip olmalarının nedeni, ana babaların tutum ve davranışlarının çocuk tarafından taklit edilip benimsenmesinde aranabilir. Altyapısı önceden hazırlanmış olan çekingenlik, bazen belirli bir olaydan sonra gün yüzüne çıkmış ve yerleşmiş olabilir. Örneğin öğrenci sınıfta ders anlatırken bir hata yapmış ve arkadaşları ona gülmüştür. O da küçük düştüğünü, rezil olduğunu düşündüğü için utanç hissine kapılmış ve bedensel belirtiler göstermiştir. Bir dahaki sefere ders anlatmak için yine tahtaya çıktığında önceki deneyimi olumsuz beklentilere yol açacak, bulunduğu ortam duygularını tetikleyecek ve bu defa benzer bir hata yapmasa ve kimse ona gülmese bile o yine aynı şeyleri yaşayabilecektir. Çözüm ne olabilir? Eğer çocuğunuzda çekingenlik varsa, çocuğunuzdaki bu çekingenliği önemseyin. Çünkü her 100 çocuktan 10’u aşırı çekingenlik sorunuyla karşı karşıya kalıyor. Çocuğun çekingenlik sorunundan kurtulması için, önce teşvik ve iltifat edilmesi gerekir. Çocuğun sırtını sıvazlamak, ‘aferin’ demek onu motive eder. Çocuğun uygun tercihlerine saygı gösterilmelidir. Çocuğun yeteneklerinin gelişmesi için özgür ve öz denetime dayalı bir disiplin anlayışı geliştirmelidir. Çocukla hem oynamalı, hem eğlenmeli, hem de ciddi konularda ilgilenilmelidir. Bu çocuklar sürekli eleştirilmekten kaçınılmalı, sosyal olmaya

Çekindiği durumlara zorla onu itmeyin. Bu ona çekingenlikten kurtulması için yardımcı olmaz. Aksine bu duygularının daha da derinleşmesine sebep olur. Ona yalnızca kendine güvenini kazanmasını ve reddedilme korkusunu yenmesini öğretin. Çekingen çocuğunuzu korumanız altına almayın. Bunun yerine ona yardımcı olun, ihtiyaç duyacağı davranışları öğretin ve bunları deneyebileceği ortamlar yaratın. Öncelikle bağlı olduğu kişiden kopmasına yardım etmek, sonra bir arkadaşla birlikte olmasına fırsat vermek, daha sonra da bir arkadaş grubu ya da faaliyet grubuna, okul ortamına girmelerini sağlamak gerekir. Başarılı ve mutlu olacakları bir alanın keşfedilmesi de onları huzurlu kılar. Çekingen çocuğun uyum sorununun giderilmesinde öğretmene ve okula düşen bazı sorumluluklar da vardır. Öncelikle öğretmen, çocuğun kabuğundan çıkmakta güçlük çekeceğini kabullenmeli ve sabırlı olmalıdır. Çocuğu ilk günden faaliyete katılması için zorlamamalıdır, hoşlandığı faaliyetleri bir süre karşıdan izlemesine izin verilmelidir. Zaman zaman bir köşede yalnız oynamasına izin verilmelidir. Öncelikle öğretmen kendisi çocukla diyalog kurmalı, sonra tek arkadaşla diyalog kurması sağlanmalıdır. Çekingenlikten kurtulabileceği su, kum, kil, çamur, boya gibi malzemeleri kullanmaya teşvik edilmelidir. Yaratıcı faaliyetlere yönlendirilmelidir. Çocuğa başarı ve deşarj alanları bulunmalı, en ufak bir başarısında öğretmen tarafından yüreklendirilmelidir. Düzenlenmiş faaliyetler esnasında çekingen çocuklar için ne yapılabilir? Çekingen çocukların çoğu sizin onunla ufak ilgilenmenizle açılıp konuşmaya başlarlar. Sınıfınızda nasıl bir davranış istediğini bilen ama işbirliği yapmak istemeyen çekingen bir çocuk bulunabilir. Bu çocuk yeni faaliyetlere başlamak-

tan korkan ve bundan dolayı sizden fazladan teşvik isteyen bir çekingen çocuk olabilir. Bu çocuğun herhangi ufak bir gayretinden dolayı aferin diyerek veya başını okşayarak takdir ediniz. İşinde ufakta olsa bazı başarılar elde ettikten sonra işbirliği yapmak ona daha kolay gelir. Halka şeklinde çalışma esnasında çekingen çocuk için ne yapılabilir? Halka şeklinde çalışmaya katılması için çocuğa baskı yapmak iyi değildir. Bu çocuklara karşı yavaş ve onlardan az iş isteme şeklindeki bir yaklaşım genellikle daha çok etkilidir. Çocuğa yapılanları seyretmesi konuşulanları dinlemesi için izin verilmelidir. Çocuğun isteğine veya sorusuna hemen cevap verilmeli ama bu onu susturacak şekilde bir cevap olmamalıdır. Çocuğun kendine karşı güveni arttıkça grup çalışmasına daha istekli olacaktır. Öğretim esnasında çekingen çocuk için ne yapılabilir? Bireysel dikkat gösterilir ve bireysel talimat verilirse çekingen çocuk verilen işi en iyi şekilde yapabilir. Siz çocuğun işine karışmayan ve onu sakinleştiren biri olarak görülürseniz daha faydalı olacaktır. Dışarıda oyun esnasında çekingen çocuk için ne yapılabilir? Dışarıda oynanan oyunlar çocukların; sosyal becerilerinin, akranları arasında etkileşimin, anlama becerilerinin gelişmesine yardımcı olur. Çekingen çocuk dışarıda özel bir dikkati gerektirir. Bu durumda çocuğu birkaç basit faaliyet içine sokmayı denemelisiniz. Çocukta birkaç beceri elde ettikten sonra faaliyetleri diğer becerileri de içine alarak genişletebilirsiniz. Yavaş yavaş her defasında bir çocuk olması şartıyla diğer çocukları da faaliyete sokabilirsiniz. Düzenlenmiş oyun esnasında çekingen çocuk için ne yapabilirsiniz?

En iyi tutum, işbirliği yapması için çocuğa baskı yapmamaktır. Sadece faaliyeti seyretmesi ve anlaması için zaman ayrılmalıdır. Çocuk konuya karşı ilgi göstermeye başladığı zaman bireysel talimat verilerek çocukla ilgilenmeye başlanmalıdır. Bu ilgilenme yerini yavaş yavaş çocuğun diğer çocuklarla yapacağı etkileşime bırakmalıdır. Çekingen çocuğun diğer çocuklarla yapacağı etkileşimin sözle olacağı beklenmemelidir. Ancak siz ona talimat vermeli, düzenli konuşmalar yapmalısınız. Serbest oyun esnasında çekingen çocuk için ne yapılabilir? Serbest oyun çekingen çocuk için çok değerli bir faaliyettir. Bu faaliyette çocuğun diğer çocukların oyunlarını seyretmesi onlarla etkileşimde bulunması serbesttir. Çocuğu gözlemek çocuğun ilgilerini öğrenmeye yardım eder. Öğrenince çocuğa zevk alabileceğini düşündüğünüz birkaç oyun öğretebilirsiniz. Çocuk arkadaşlarının yanında onlarla açıkça görülen bir ilişki kurmadan benzer faaliyetlerde bulunursa, çocuğun onlarla gerçek bir etkileşim için ilk adımı attığını bilmelisiniz. Müzik ve resim çalışmalarında çekingen çocuk için ne yapılabilir? Bazı çocukların resim ve müzik faaliyetlerine pek yatkınlıkları yoktur. Fakat onları çekici bulurlar. Bu faaliyetleri bir süre izledikten sonra huzursuz bir çocuk kendi isteğiyle faaliyete katılabilir. Bu durumda çocuğun faaliyete katılması için sıkılmadan kibarca teşvik edebilirsiniz, baskıdan sakınılmalıdır. Anlaşılıyor ki aile ya da öğretmen, çekingen çocukla iletişimde ısrarcı, baskıcı olmamalıdır. Çoğu zaman çocuk kendi haline bırakılıp, yalnızca ilk adım için teşvik edilmelidir. Bunun yanında bütün çocukları aynı görmemek, her çocuğun kendine özgü özelliklerini, duygularını ve davranışlarını kabul edip, ona göre davranmak yerinde olacaktır. 1881

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


44

ÇOCUK SAYFASI

Ekim/Oktober 2010

www.pusulaswiss.ch La Fontaine Masalları

El Becerisi • Yelkenli Yapalım

Korkak Tavşanın Bir Gün Korkaklığını Yitirmesi

1900

Ormanın birinde korkak bir tavşan yaşarmış. Bu tavşan her şeyden çok korkarmış. Hiç dışarı çıkamazmış. Bütün gün evinin penceresinden dışarısını seyredermiş. Zaman zaman iç geçirir, “ne olurdu, ben de dışarıda dolaşabilsem” dermiş. Çoğu zaman canı çok sıkılırmış. Yapacak bir işi de yokmuş. Korkaklığı yüzünden, yaptığı hiçbir şeyden zevk alamazmış. Yemeğini bile huzurlu olarak yiyemezmiş. Basit bir tıkırtıda bile, yüreği hoplarmış. Geceleri korkudan gözlerini kapatmadan uyurmuş. Ufacık bir gürültü duysa nefesini tutup, bir köşeye saklanırmış. Kendisine: - Bu kadar korkak olma. Biraz cesur ol. Korkularını yen, diyenlere: - Söylemesi kolay. Korkum o kadar güçlü ki, onu yenmek imkansız, dermiş.

Tavşan, herkesi kendisi gibi korkak sanırmış. Bu yüzden kendisine `Cesur ol!` diyenlere kuşkuyla bakarmış. Tavşan bir gün çok susamış. Hava çok sıcakmış. Susuzluktan kıvranmaya başlamış. Ama çok korktuğu için dışarıya da çıkamıyormuş. Bir süre çaresiz beklemiş. Fakat susuzluğu geçmemiş. Giderek daha fazla susamış. Artık dayanamayacakmış. Dere kenarına gitmeye karar vermiş. Tavşan korka korka dere kenarına gelmiş. O sırada kurbağalar derenin çevresinde geziniyorlarmış. Tavşanın geldiğini görünce kendilerini suyun içine atmışlar. Kurbağalar suya atlar atlamaz, büyük bir gürültü kopmuş. Gürültüyü duyan tavşan korkudan bayılacak gibi olmuş. Gürültü kesilince yerinden kalkmış. Elindeki kabı suyla doldurmuş. Kana kana içmeye başlamış. Suyunu içince derinden bir `oooh...` çekmiş. Bir süre dere kenarında beklemiş. Gururla çevreyi gözden geçirmiş. - Ben gerçekten bir kahramanım. Artık hiçbir şey beni korkutamaz. Gürültüden korkmadım. Üstelik başka hayvanları korkuttum. Tavşanın keyfine diyecek yokmuş. Sözlerine devam etmiş: - Cesareti olanlar çıksın karşıma! demiş. Emin adımlarla yuvasına doğru yürümüş... 1897

Hangi Eşya Yok?

Orhan Amca yanlışlıkla masayı deviriyor. Eşyalardan biri kayboluyor. Hangi eşyanın kaybolduğunu bulabilir misiniz?

Şövalyeye Yardımcı Olabilir misiniz?

Şövalye atını kaybetmiş hangi yoldan giderse atını bulabilir? Yardımcı olabilir misiniz?

FIKRA Nasreddin Hoca Fıkrası

Tekerlemeler Portakal Portakalı soydum, Başucuma koydum. Ben bir yalan uydurdum, Duma duma dum. Duma duma dum. Öğretmeni kandırdım,

Geçen Ayın Çözümü

Kandırdım.

Hasan Hasan Hasan Helvaya basan Kapıyı kıran Kızı kaçıran 1895

Zaman Bisikleti Kitap ny dü asından

Bilgin Adalı

Şakayı Sevmem

Can Yayınları / Çocuk Kitapları Dizisi

Nasreddin Hoca pazarda dalgın dalgın yürüyormuş. Etrafındaki esnafları seyrediyormuş. Tam bu sırada ensesine bir tokat gelmiş. Hoca tökezlemiş, bir kaç adım sendelemiş... neyse, toparlanıp sinirli bir şekilde arkasını dönmüş. Bir bakmış ki hocanın iki katı iri yarı hayvan gibi bir adam. Hoca durmuş, bir yutkunmuş önce, sonra:

Zaman için dolaşabilen bir bisikletiniz olmasını istemez miydiniz? Bisikletinize atlayıp, eski çağlara kadar gidip dünyamızın ilk günlerinde yaşayan insanları yakından görmek hoşunuza gitmez miydi? Yağmur ile Damla, işte böyle bir Zaman Bisikleti icat eden iki kardeş. Değişik bir bisiklet bu. Babalarıyla birlikte sık sık bisiklete atlayıp eski çağlara gidiyorlar. Günümüzden tüm yüz bin yıl öncesine. Akdeniz’in en güzel kentlerinden biri olan Antalya’nın biraz ötesindeki ‘Karain Mağarası’nın yakınında duruyorlar. Orada, bugünkü insanların ataları olan ilk insanları görüyorlar. Çuka ile Anin de bu mağarada yaşayan iki kardeş. Bu iki kardeşin en önemli özelliği, gördükleri şeylerden kimsenin akıl edemeyeceği sonuçlar çıkarıp yeni buluşlar yapmak. Yüz bin yıl öncesinde iki kardeş: Çuka ile Anin, yüz bin yılın bugününde de yine iki kardeş: Yağmur ile Damla. Ve yaşayacağınız ilginç bir serüven. 1901

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

- Bana sen mi vurdun? demiş adama Adam : - Ben vurdum lan ne olacak! demiş. Hoca: - Şakadan mı vurdun ciddiden mi? demiş. Adam: - Ciddi vurdum napacan?! Hoca: - Aman aman, öyle olsun... Ben şakadan hiç hoşlanmam da. 1896


45

GÜLELİM EĞLENELİM www.pusulaswiss.ch

- “Tadı nasıl?” diye soran yaşlı adama öfkeyle: - “Acı” diye cevap verdi. Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni

- “Tadı nasıl?” “Ferahlatıcı” diye cevap verdi genç çırak. - “Tuzun tadını aldın mı?” diye sordu yaşlı adam, “Hayır” diye cevapladı çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi: - “Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.”

Anka Kuşu... Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş... Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerine kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg’u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg’un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler. Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve

düşenler olmuş. Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyler yüzünden kafese kapatılırmış); Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış; Baykuş yıkıntılarını özlemiş, Balıkçıl kuşu bataklığını. Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi “şaşkınlık” ve sonuncusu Yedinci Vadi “yok oluş” ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş. Kaf Dağı’na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış. Simurg’un yuvasını bulunca öğrenmişler ki; “SİMURG ANKA - Otuz Kuş” demekmiş. Onların hepsi Simurg’muş. Her biri de Simurg’muş.

* Tatile Ucak biletleri dahil değildir. Yüksek sezon haricinde geçerlidir.

Cengel bulmacamızı çözen bir okurumuza 2 kişilik Sisus Otel Çeşme`de tatil hediye ediyoruz. *

İlginç Bilgiler Dünya Televizyonlarında prime time’da gösterilen ilk çizgi film Taş Devridir.

Coca Cola piyasaya ilk çıktıgında yeşil renkteydi. Ünlü aile oyunu borsa için Amerikan Merkez Bankasından daha çok para basılıyor. Erkekler daha küçük yazılmış yazıları kadınlardan daha iyi okuyabiliyor. Kadınlar erkeklerden daha iyi duyabiliyor. Zeki insanların saçında daha fazla çinko ve bakır bulunuyor. Dolayısıyla saçda daha parlak oluyor. Dünyanın en genç ailesi 1910’da Çin’de kuruldu evlediklerinde erkek 8 kız ise 9 yaşındaydı.

Katoliklerin lideri Papa’nın en genci 11 yaşındaydı.

Kapadokya güzel atlar diyarı demektir

Daktiloyla yazılan ilk roman Tom Sawyer’idi.

Ördegin vakvaklamasının yankı yapmaz.

Aralıkta diger aylardan daha fazla hamile kalınıyor.

İdrar zifiri karanlıkta parlar

İskambil kartlarındaki her ‘Rua tarihteki bir kralı temsil ediyor. Maça

Dünya nüfusunun %50 sinin hiç telefonla konuşmadı. Fareler ve atlar kusamaz

david ,Kupa:Sarlman , Sinek: İskender , Karo:Sezar

Çakmak kibritten önce bulundu

Kurşun Geçirmez yelegi, yangın çıkışını, cam silecegini, lazer yazıcıyı kadınlar icad etti. Bozulmayan tek gıda maddesi baldır.

Dil izlerimiz parmak izlerimiz gibi benzersizdir Zürafa kula ını 53 santim uzunlu undaki dili ile temizler.

Amerika’nın %38’i Afrika’nın %28’i bakir.

Eski Roma’nın ünlü generallerinden

Vakti zamanında çok zengin bir iş adamı uçakla uzun bir seyahate çıkmak ister tam bu niyetle şirketten çıkarken şirketin gece bekçisi onu durdurup kesinlikle uçakla seyahate çıkmaması gerektiğini çünkü kendisinin rüyasında uçağının bir dağa çakılacağını, gördüğünü söyler. bizimki bunu pek kafaya takmaz ama yine de içinde bi şüpe kalır ve seyehatten vaz geçer. Gerçekten de ertesi gün kendi gideceği yere yolculuk yapan uçağın dağa çakıldığı haberini alır ve hemen gece bekçisine yüklü bir miktar para verip işinden kovar. hayatını kurtardığı için gece bekçisine para vermiştir. soru şu:bekçi neden işinden kovulmuştur?

birinin eşi dünya güzeli, kültürü, neşesi, ev sahibeliği, üslubuyla benzeri güç bulunur, bir “şahane kadın” .. Boşanacakları haberi çıkar, tüm Roma bu haberle çalkalanır. Yakın arkadaşları bir yolunu bulur, cesaretle konuyu açarlar: - Eşin Roma’nın en güzel, en beğenilen, gıpta edilen kadını... lafı biri diğerinin ağzından alarak dakikalarca överler. Sonra da sözü asıl soruya getirirler: - Nasıl olur da ondan ayrılmayı düşünebilirsin? Yan yatık durumdaki general bacağını öne doğru uzatır, öne hafifce doğrulur: - Çizmemi beğendiniz mi? Önce onu söyleyin bana!! - Çok güzel! - Evet.. Tay derisinden yapılmıştır. Sicilya’nın en marifetli çizmecisi tarafından, kendi eliyle, benim için özel yapılmıştır. Bir benzerini daha Roma’da bulamazsınız!!. Şaşıran arkadaşları: - Belli, benzersiz derken de çok haklısınız. Ancak bunun, bizim sorumuzla ne ilgisi var? General, arkadaşlarının merakını iki sözcükle giderir: -

Ayağımı sıkıyor.

Bize yazın eğlence köşemizde yayınlayalım ve hep birlikte eğlenelim: eglence@pusulaswiss.ch Hayatınızdaki ilginç ve komik olayları, başkalarına söyleyemediğiniz itiraflarınızı okuyucularımızla paylaşmak istiyorsanız bize yazın.

SUDOKU 2 9

8

1 4

6 2

1

2

ANAHTAR KELİME: İYİ BAYRAMLAR

1

5 4

9

09.2010

1

5 1

3

8 7

8 7

3 1

7

3

2

6 8

9 5

9 5

6 5 8

Katılma Adresi: Pusula Gazetesi, Bulmaca köşesi, Bernstr. 88, 8953 Dietikon

3

9 2

7

Çengel Bulmacanın çözümünü adresimize yollayarak şansınızı deneyin, Sisus Otel Çeşme’de tatil kazanın!

SUDOKU VE BULMACA ÇÖZÜMLERİ

Hapşırırken gözlerimiz açık durursa yerinden fırlar

Soru

6 1 5

GEÇEN AYIN

Eger çok şiddetli hapşırırsak kaburgalarımızdan birini kırabiliriz

ABD’de bir yıl içinde sadece 2 gün profosyonel spor karşılasması oynanmıyor.

2

5

9

7 1 9 6

ZOR

Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Yaşamındaki herşeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.

yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:

KOLAY

Usta ve Cırağı

Ekim/Oktober 2010

4

7

8 2

İki sudoku bulmacamızdaki her satır, her sütun ve 3x3’lük her kutuya, 1’den 9’a kadar rakamlar yerleştirilecektir. Her satır, her sütun ve 3x3’lük kutu bölümlerinde 1’den 9’a kadar sayılar bir kez kullanılacaktır. PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

Yurdumuzun güneyinde bir ova

Güvey

Güzel, yakışıklı (mecazen)

5

Dağ selvisi

İri taneli bezelye

Soluk

Güvenlik kuvveti görevlisi

1

2

Kara Kuvvetleri (kısa)

Seçkin

3

4

Yunanistan başkenti

Tayin etme

Patiska

Yaban armudu

Ekmek

Ağzın tavanı

2

Sırtlan

Mahkemelerin olduğu bina

Doğan çocuğa kesilen kurban

Bildik, tanıdık

Bir uzunluk ölçüsü

8

4

Bir bağlaç

İlişkin

Cengiz Han'ın annesi

Tiyatro edebiyatı

5

1

Yankı bilimi

Nikelin simgesi

İdrak

Amerikan pamuğu

6

Hattatların kullandığı cilâ

Anadolu Ajansı (kısa)

Köpek

Rutenyumun simgesi

Göz değmesi

Tibet öküzü

7

Takımada

Afrika'da bir ırmak

Konuk

Sepilenmiş koyun derisi

Halâ

Geleneksel

Sert, ipekli kumaş Paramızın simgesi

Gök cisimlerinin doğması

Nevşehir'in bir ilçesi

Halk

Tam pişmemifl sulu yemek

Boyunbağı

İl yöneticisi

Gelir getiren mülk

Dökme demir

“Kral …” (Shekespeare'in eseri)

Öd

Öğrencilere verilen numara

Gıda

Gözde canlılık

Kaside

Hatıra

ANAHTAR KELİME

Alttaki şarkıcı

Avrupa Birliği (kısa)

Bir atıcılık dalı

Gemide yolcu hizmet görevlisi

Yayla evi

7

Senatörlerin toplandığı yer

Fidan, taze sürgün

8

Daimi oturulan yer

Güven

9

Karakter

Kayak

Bir kebap çeşidi

G. Yemen'in başkenti

Somali'nin plakası

Bir tür yün kumaş

Milli

Prensip Bir arazi ölçüsü

3

Osmanlılarda gece bekçisi

Anahtar

Uzaklık anlatır

Radyumun simgesi

Yemin

Geçirimsiz yağlı toprak

Cet

Mesafe

Bulmaya çalışma

Canlı

Ameliyat sonrası takılan boru

Bir renk

Sessiz, rahat, sakin

En kısa zaman süresi

Yapan, eden

Erek, maksat

“Müşerref …” (şarkıcı)

Damarlarda dolaşan yaşamsal sıvı

Yer fıstığı

Antalya'nın bir ilçesi

Ribonükleikasit (kısa)

fiaka

İstanbul'un bir ilçesi

Beyaz çiçekli, otsu bitki

Bir orman ağacı

Taşıt dizisi

Görünmez âlem

9

Güzel kokulu bir kahve türü

Bir nota

Sivas'ın bir ilçesi

Küçük gemi

El ayası ile toplama

6

Ateş

Bir organımız

Sodyumun simgesi

Mısır'ın plaka işareti

Yoğun kar yağışı

Pamuk kozası

Kurnaz

Güvence parası

Karayemiş ağacı

Havadaki su buharı

Ekim/Oktober 2010

Su

Emire uyma, boyun eğme

Kemiğin yuvarlak ucu

Doğu Anadolu'da bir ırmak

Mercek

İlâç

Dinin emirlerini yerine getirme

İktisat

Engel

Talim yapılan alan

Kırgızların ünlü destanı

Tan ağartısı

Üstteki aktris

Bir spor dalı

Çengel Bulmaca

46 BULMACA

www.pusulaswiss.ch


2

Deri koltuk takımı 3+2+1 4‘590.- CHF

3

2‘990.- CHF

1

2‘990.- CHF

1790.- CHF

4

Pepper deri koltuk takımı 3+2 3‘290.- CHF

1‘990.- CHF

Panda Yatak Odası takımı

Vienna Swarosky taşlı / fiyatını sorunuz

5 Vitrin

890.- CHF

690.- CHF Sideboard

Vitrin takımı

1‘050.- CHF

950.- CHF

850.- CHF

6

Sideboard

Vitrin takımı

720.- CHF

7

790.- CHF

590.- CHF

Beyaz Vitrin Seti

DİKKAT! Satın aldığınız ürünler en geç 1 ay içerisinde teslim edilir.

info@moebel-thema.ch - www.moebel-thema.ch

PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch

Direk fabrikadan evinize! En uygun fiyatlarla mobilya çeşitlerini bizden temin edebilirsiniz


PUSULA MEDIACOM DURMUS AG’ NİN KATKILARIYLA HAZIRLANMIŞTIR - Ekim/Oktober 2010 - www.pusulaswiss.ch


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.