amasya dergisi

Page 1

Alabilirsiniz / Complimantary Copy

KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİ

CULTURE & TOURISM MAGAZINE HAZİRAN-TEMMUZ /JUNE-JULY 2012 YIL / YEAR : 1 SAYI /EDITION : 1

Tarihin yazıldığı şehir

Yeşilırmak’ın incisi

Amasya

Yalıboyu Evleri

The city where history was written

The pearl of Yeşilırmak



Yeşilırmak’ın İncisi

Emin Efendi Konağı

Fatma Hanım Konağı

Gül Evi Konağı

EM N EFEND K O N A K L A R I AMASYA ‘12

Hatuniye Mahallesi Hazeranlar Sokak No:66 - 85 Amasya Tel./Fax: 0 358 212 66 22 www.eminefendi.com

1


T.C. Amasya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Adına İmtiyaz Sahibi / Publisher Abdil Celil ÖZ Vali / Governor Genel Yayın Yönetmeni Editor in Chief Ahmet KAYA İl Kültür ve Turizm Müdürü City Culture and Tourism Director Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Assistant Editor Asiye YANCI İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü City Culture and Tourism Branch Manager Yayın Kurulu Editorial Board Hakan KUBALI Vali Yardımcısı Assistant Governor Hakan KARAMAN İl Kültür ve Turizm Müdür Yardımcısı City Culture and Tourism Assistant Director

14 / Amasya’nın gizemli taş odaları

The mysterious stone chambers of Amasya

26 / “Amasya gizli kalmış bir cevher”

“Amasya is a hidden gem”

32 / Osmanlı’nın Amasya’daki mührü: II. Bâyezid Külliyesi

The seal of the Ottoman in Amasya: The Bayezid II Mosque Complex

44 / Yeşilırmak’ın incisi: Yalıboyu Evleri

52 / Amasya: Tarihin yazıldığı şehir

The city where history was written

74 / Amasya’nın endemik bitkileri ile lâleleri

The endemic plants and tulips of Amasya

82 / Köklü bir geleneğin temsilcisi

The representative of a deep rooted tradition

Hüseyin MENÇ Özel Kalem Müdürü Principle Clerk (Amasya Belediyesi-Municipality of Amasya) Celal ÖZDEMİR Müze Müdürü Museum Director Muzaffer DOĞANBAŞ Arkeolog-Archeologist Yayın Türü: Yerel, iki aylık Amasya Kültür ve Turizm Müdürlüğü Tel : +90 (358) 218 50 02-218 29 80 Fax: +90 (358) 218 33 85 E-posta: iktm05@kulturturizm.gov.tr www.amasyakulturturizm.gov.tr Baskı Yeri /Printing: Lamineks Matbaacılık Dijital Baskı İşl. San ve Tic. Ltd. Şti Tel :0232 433 33 55 Baskı Tarihi /Printing Date: 11.06.2012 Dergide yer alan yazıların sorumluluğu, yazarlarına aittir. Authors are responsible for their articles in this magazine.

2

AMASYA ‘12

Ajans Başkanı / Chairman Özer KESTANE

Grafik Tasarım Graphic Design

Editorial Coordinator

Rahşan AKSOY Sibel KAŞIKÇI Neslihan EDİZ

Haber Merkezi

Çeviri / Translation Roxanne YURCHAK

Yayın Koordinatörü Sibel HEKİMOĞLU News Center

Derya ŞAHİN Süleyman DUMAN Serap GÜZELCAN

REKLAM / ADVERTISING Reklam Koordinatörü Advertising Coordinator

İrfan IŞIK

Müşteri Temsilcileri Customer Represantatives

Tuba DİLMAÇ Hakan KÜL Dilem ŞANLI

Muhasebe / Finans Dila Emral AYDIN RK Renkli Kalem Medya Yapım Turizm Reklam Paz. Ltd. Şti. 1480 Sok. No: 7 Alsancak / İZMİR Tel: +90 232 463 75 40 (pbx) Faks: +90 232 421 92 24 www.renklikalem.com.tr bilgi@renklikalem.com.tr


ÇİNDEKİLER

HAZİRAN-TEMMUZ / June-July

AMASYA ‘12

3


On route to creating a brand

A

masya, which like an outdoor museum with its natural, historical and cultural assets, is the first city selected from among fifteen in the Brand City Project administered by the Ministry of Culture and Tourism. Amasya, which has educated many important figures such as Teşup, the Hittite God, Mother Goddess Mâ, ottoman princes, Strabo, Sabuncuoğlu Şerafettin, Şeyh Hamdulah and Mihri Hatun, is destined to be the capital city of culture tourism with historical assets such as the rocks tombs of kings, Harşena Castle, Aynalı Inn, Yalıboyu Houses, Bimarhane, Archeology Museum, Sultan II. Bayezid Mosque Complex, Şehzadeler Museum, mosques, bazaars and mosque complexes. Our city is also at your service in health tourism with rich thermal resources and ecotourism with its untapped nature, Borabay Lake, Yedikuğular Bird Paradise

4

AMASYA ‘12

and plateaus. The best apples, cherries, peaches and okra are grown in Amasya. All these assets are Amasya’s most important advantages in becoming a brand city. Amasya, which has prepared its Brand City Strategic Activity Plan within the context of the ministry’s targets, has been the first city in Turkey to finish its planning and present it to the ministry. Works regarding establishing a brand continue with the joint efforts of local authorities, the governorship, NGOs, the private sector and our citizens. I believe that Amasya will take its well deserved place in the tourism sector and that this magazine will help our efforts greatly towards our goal. Wishing for a more developed Amasya that has taken its fair share from tourism…

Abdil Celil ÖZ Governor of Amasya


Markalaşma Yolunda

D

oğal, tarihi ve kültürel değerleriyle bir açık hava müzesi niteliği taşıyan Amasya, bu özelliklerinden dolayı Kültür ve Turizm Bakanlığının sürdürdüğü ‘Marka Kent Projesi’nde seçilen 15 il arasında ilk sırada yer almaktadır. Hitit Tanrısı Teşup’tan Ana Tanrıça Mâ’ya, Mitridat’tan Osmanlı Şehzadelerine, Strabon’dan Sabuncuoğlu Şerafettin’e, Şeyh Hamdulah’dan Mihri Hatun’a dünyaya yön veren ünlüler yetiştiren Amasya; Kral Kaya Mezarları, Harşena Kalesi, Aynalı Mağarası, Yalıboyu Evleri, Bimarhanesi, Arkeoloji Müzesi, Sultan II. Bayezid Külliyesi, Şehzadeler Müzesi, camileri, bedestenleri, külliyeleri gibi sayısız tarihi ve kültürel değeriyle Türkiye’de kültür turizminin başkenti olmaya adaydır. Kentimiz ayrıca, zengin termal kaynaklarıyla sağlık turizmine, bozulmamış doğası, köyleri, Borabay Gölü, Yedikuğular Kuş Cenneti ve yaylaları ile de ekoturizme elverişlidir. Amasya adıyla özdeşleşmiş dünyanın en güzel misket elması, kirazı, şeftalisi ve bamyası bu topraklarda yetişir.

Bütün bu değerler Amasya’nın markalaşma yolunda en önemli avantajlarıdır. Kültür ve Turizm Bakanlığının koyduğu hedefler doğrultusunda Marka Kent Eylem Planı ve Stratejik Eylem Planı hazırlayan Amasya, bu yönüyle Türkiye’de marka kent eylem planını yapan, bakanlığa sunan ve alt projelerini hazırlayan ve uygulamayı sürdüren ilk kent konumundadır. Amasya’da bu çalışmalar Valilik öncülüğünde Kamu Kurum ve Kuruluşları, Yerel Yönetimler, Sivil Toplum Kuruluşları, Özel Sektör ve halkımızın el ve gönül birliği içerisinde yürütülmektedir. Markalaşma yolunda Türkiye’ye örnek olacak bir birliktelik sergileyen Amasya’yı çok kısa bir süre içerisinde turizmde hak ettiği konuma getireceğimize ve bu dergimizin çalışmalarımıza büyük katkı sağlayacağına inanıyorum. Turizmden hak ettiği payı alan daha kalkınmış Amasya dileğiyle…

Abdil Celil ÖZ Amasya Valisi

AMASYA ‘12

5


Altın Elma Şarkıları albüm oldu

Altın Elma Songs became a compilation Amasya Belediyesinin düzenlediği Altın Elma Türk Sanat Müziği Beste Yarışması finalinde yer alan eserler “Altın Elma Şarkıları – 1” adlı albümde toplandı. 2010 yılında altıncısı düzenlenen yarışmanın finalindeki 10 eseri, oluşturulan albümle belediye kültür yayınlarına kazandırdıklarını belirten Amasya Belediye Başkanı Cafer Özdemir, şunları kaydetti: “Belediyemiz Konservatuvarı Türk Sanat Müziği Bölümü solistleri Ezgi Ekmekçioğlu, Ömer Ekmekçioğlu, Sıtkı Şener, Osman Akbaş, İsmail Sondaş, Naci Karademir, Nilüfer Gök, Rüveyde Öztorun, İlhan Demirci ve Nazan Tozlu tarafından seslendirilen eserlerin yer aldığı bu kıymetli albümü musikişinas halkımızın beğenisine sunmaktan son derece onurluyuz.” The songs that made it to the final of the Altın Elma Song competition organized by the municipality of Amasya, were compiled in an album called “Altın Elma Songs – 1” Amasya Chief Magistrate Cafer Özdemir, who said that they added the compilation which includes the 10 finalist songs from the competition in 2010, to their cultural publication roster, added: “we are proud to present this compilation to the public with includes compositions sung by the artists of our conservatory.”

‘Şehzadeler Şehri Amasya ve Osmanlı Mutfak Kültürü’ paneli A panel: “Amasya; the city of princes and the Ottoman culinary culture” Amasya Üniversitesi, ‘Şehzadeler Şehri Amasya ve Osmanlı Mutfak Kültürü’ konulu panel düzenledi. Saraydüzü Kışla binasında gerçekleştirilen panele, Sakarya Üniversitesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Arif Bilgin, Yrd. Doç. Dr. İsmail Gündoğdu ve İstanbul Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Özge Samancı konuşmacı olarak katıldı. Yeditepe Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Özge Samancı, bugün Türk mutfağında bulunan bazı yiyecek ve yemeklerin, 9. ve 10. yüzyıllarda Orta Asya’da şekillenmiş göçebe mutfak kültürünün izlerini taşıdığını belirtti. Panele, Amasya Valisi Abdil Celil Öz, Cumhuriyet Başsavcısı Feridun Süzer, kamu kurum temsilcileri, akademik ve idari personelin yanı sıra öğrenciler ve esnaf katıldı. Panel sonunda Vali Öz, Cumhuriyet Başsavcısı Feridun Süzer ve Amasya Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Murat Gökdere tarafından katılımcılara teşekkür plaketi verildi. Program bitiminde, Amasya Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Aşçılık Programı tarafından hazırlanan Osmanlı saray mutfağında yer alan yemek ve şerbetlerden oluşan menüden ikram edildi. The University of Amasya organized a panel called “Amasya; the city of princes and the Ottoman culinary culture”. The panel, which took place at the Saraydüzü Barrack building, was attended by Sakarya University faculty members Prof. Dr. Arif Bilgin, Assistant Docent Dr. İsmail Gündoğdu and İstanbul Yeditepe University faculty member Assistant Docent Dr. Özge Samancı. Yeditepe University Gastronomy and Culinary Arts faculty member Assistant Docent Dr. Özge Samancı said that some of the dishes in Turkish cuisine today carried the traces of the nomad culinary culture shaped in Asia Minor in the 9th and 10th centuries. The panel was attended by the governor of Amasya Abdil Celil Öz, attorney general Feridun Süzer, representatives from local authorities, academic personnel, students and tradesmen. At the end of the panel, the governor, the attorney general and the vice chancellor of the university Prof. Dr. Murat Gökdere presented plaques to key note speakers. At the end of the program, guests were served Ottoman palace dishes prepared by the Amasya University’s culinary arts department. 6

AMASYA ‘12


Amasya Valisi’nden Renkli Kalem Medya Grubu’na ziyaret The governor of Amasya visits Renkli Kalem Media Group Amasya Valisi Abdil Celil Öz ve Amasya Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Kaya, Renkli Kalem Medya Grubu’nu ziyaret etti. Renkli Kalem Medya Grubu tarafından hazırlanan Amasya Kültür Turizm Dergisi’nin hazırlık çalışmalarını yerinde inceleyen Vali Öz, derginin Amasya’nın ulusal ve uluslararası alanda tanıtımına büyük katkı sağlayacağını söyleyerek, emeği geçen herkese teşekkür etti. Vali Öz ayrıca, Renkli Kalem Medya Grubu’nun İzmir, Antalya, Aydın, Balıkesir, Manisa, Muğla ve Nevşehir Valilikleri adına hazırladığı kültür turizm dergilerini ve Balıkesir ili kurumsal kimlik çalışmasını da inceledi. Çalışmaları çok beğendiğini dile getiren Öz, Amasya’nın da bu tarz kapsamlı bir tanıtım çalışmasına ihtiyaç duyduğunu belirtti. The governor of Amasya Abdil Celil Öz and the director of the Amasya Culture and Tourism Directorate Ahmet Kaya visited Renkli Kalem Media Group. The governor, who oversaw the preparations of the Amasya Culture and Tourism Magazine published by Renkli Kalem Media Group, thanked everyone for their contribution as he said that the magazine would greatly contribute to the national and international advertising of Amasya. The governor also examined the culture and tourism magazines of Izmir, Antalya, Aydın, Balıkesir, Manisa, Muğla and Nevşehir published by Renkli Kalem Media Group for related governorships and the corporate identity works prepared by the group for the city of Balıkesir. Öz, who stated that he liked the magazines very much, said that Amasya also needed an extensive advertising campaign such as these.

Fotoğraf karelerinde Amasya Amasya in photographs Amasya Belediyesince, Türk fotoğraf sanatına katkıda bulunmanın yanı sıra kentin tarihi ve kültürel değerlerini geniş kitlelere ulaştırmak amacıyla düzenlenen “3.Ulusal Cavit Öztürk Fotoğraf Yarışması” sonuçlandı. Bu yıl teması “Amasya’da insan ve yaşam” olarak belirlenen yarışmaya 76 sanatçı toplam 318 eseriyle katıldı. Yapılan değerlendirmelerin ardından Hakan Özsaraç birinci, Ali Fuat Altın ikinci, Zeliha Begüz ise üçüncü oldu. The 3rd National Cavit Öztürk Photography Competition, organized by the municipality of Amasya to present the historical and cultural assets of the city to the masses and contribute to Turkish photography, ended. 76 artists participated in the competition with a total of 318 photographs where this year’s theme was “People and Life in Amasya” After evaluations. Hakan Özsaraç was placed first, Ali Fuat Altın second and Zeliha Begüz third.

AMASYA ‘12

7


Amasya’da

renkli Turizm Haftası Her yıl 15-22 Nisan tarihleri arasında düzenlenen Turizm Haftası, Amasya’da Valilik, yerel yönetim, sivil toplum örgütleri ve halkın yoğun katılımıyla kutlandı.

A colorful Tourism Week in Amasya Tourism Week, which is being organized each year on April 15-22, was celebrated by the local authorities, NGOs and locals.

A

masya’da mehteran takımı eşliğinde tarihi Hatuniye Mahallesi’ndeki bir dizi açılışla kutlanan Turizm Haftası, renkli görüntülere sahne oldu. Kutlamalar kapsamında bir butik otel bir de hediyelik eşya dükkânının açılışı gerçekleştirildi. Açılışlara Amasya Valisi A. Celil Öz, Amasya Belediye Başkanı Cafer Özdemir, 15 Piyade Er Eğitim Tugay Komutan Yardımcısı Kıdemli Albay Serdar Akbulut, Amasya İl Emniyet Müdürü Ayhan Acet, İl Milli Eğitim Müdürü Gıyasettin Taş, İl Özel İdaresi Genel Sekteri Mustafa Bolat, Esnaf Odaları Birliği Başkanı Hatay Karaman, Amasya İl Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Kaya, Amasya Turizm Derneği Yönetim Kurulu Başkanı A. Suad Akcan, siyasi parti temsilcileri ve çok sayıda vatandaş katıldı.

8

AMASYA ‘12

T

ourism Week, which was celebrated with a string of openings in the historical Hatuniye Quarter, was the setting of colorful scenes. A boutique hotel and a souvenir shop was opened during the celebrations. The openings were attended by the Governor of Amasya A. Celil Öz, Amasya Chief Magistrate Cafer Özdemir, Major Serdar Akbulut, Amasya Police Commissioner Ayhan Acet, City Educational Director Gıyasettin Taş, City council general secretary Mustafa Bolat, the president of the Chamber of Trade Hatay Karaman, Amasya City Culture and Tourism Director Ahmet Kaya, the chairman of the Amasya Tourism Association A. Suad Akcan, political party representatives and many citizens.


Açılışta konuşan Vali Abdil Celil Öz, kentin turizmde çok önemli bir potansiyele sahip olduğunu söyledi. Turizme yönelik işletmeleri Valilik olarak desteklediklerini ifade eden Öz, şunları kaydetti: “Bugün Turizm Haftası etkinlikleri kapsamında çeşitli açılışlar gerçekleştiriyoruz. Amasya, tarihi ve kültürel özellikleri ile ender şehirlerimizden biri. Bu güzellikler bugüne kadar yeterince tanıtılmamış, duyurulmamıştı. Son yıllarda kültürel çalışmalarımız ve tarihi eserlerimizin restorasyonu ile turizmsel açıdan önemli bir sıçrama yaptık. Amasya, kültür turizmi denilince Türkiye’deki birkaç ilden biri haline geldi. Ben bunda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. İşletmelerimizin şehrimize faydalı olmasını diliyorum.” Amasya Belediye Başkanı Cafer Özdemir

Governor Celil Öz, who spoke during the opening ceremony, said that the city had immense potential in tourism. Öz, who pointed out their support for touristic facilities, added: “Today, we are organizing various opening as part of Tourism Week, Amasya is a unique city with its historical and cultural assets. Until now, these beauties weren’t advertised enough. With our latest renovations and restorations, we have improved a great deal in terms of tourism. Amasya has become one of the prominent cities in Turkey when it comes to culture tourism. I want to thank everyone who made this possible. I hope that these new facilities will help our city.”

Açılışta konuşan Vali Abdil Celil Öz, kentin turizmde çok önemli bir potansiyele sahip olduğunu söyledi. Governor Celil Öz, who spoke during the opening ceremony, said that the city had immense potential in tourism.

Amasya Chief Magistrate Cafer Özdemir point out to the increase in tourist numbers when comparing 2010 and 2011. Özdemir, who stated that they owed this situation to AMASYA ‘12

9


ise, 2010 ve 2011 yılı turizm verilerini kıyaslayarak şehri ziyaret edenlerin sayısında önemli bir artış olduğuna dikkat çekti. Söz konusu artışta yurt içi ve yurt dışı fuarlara katılımın önemli bir payının olduğunu vurgulayan Özdemir, şöyle devam etti: “2011 yılında kentimizi ziyaret eden yerli ve yabancı turist sayısı 400 bini geçti. Bu rakamları 2012 yılı turizm mevsiminde 500 binlere taşımayı hedefliyoruz. Amasya’nın turizm pastasından daha fazla pay alması amacıyla yapılan faaliyetler, kentin ekonomisine önemli oranda katma değer kazandıracaktır. Yurt dışında ve yurt içinde yapılan tanıtımlar, İzmir ile İstanbul’da açılan turizm fuarlarında verilen mesajların yerine ulaştığını görüyoruz. Hedeflerimizi büyük tutup, daha fazla tanıtım yapıp daha fazla turist kazanmak için uğraş vermeliyiz.” Turizm Haftası kapsamında ayrıca Amasya Turizm Derneği “Birinci Kültür Gecesi” adıyla bir etkinlik gerçekleştirdi.

effective advertising in national and international fairs, said: “Over 400 thousand local and foreign tourists visited our city in 2011. We are planning to raise that number to 500 thousand in the 2012 tourism season. The activities geared towards increasing tourism in Amasya will also contribute to the economy of the city. We see that the stands that were set up at national and international fairs were very helpful. We need to aim higher, advertise ourselves even more and work to receive more tourists.” An activity called ‘The 1st Cultural Night” was also organized during the Tourism Week.

10

AMASYA ‘12


Rusya’da Amasya’ya büyük ilgi A lot of attention to Amasya in Russia

D

ünyanın 7. büyük turizm fuarı olan ve 21-24 Mart tarihlerinde gerçekleştirilen MITT 2012 Moskova Turizm Fuarı’nda ziyaretçiler, Amasya standına yoğun ilgi gösterdi. Bu yıl 19’uncusu düzenlenen fuara kenti temsilen Amasya İl Kültür Turizm Müdürü Ahmet Kaya beraberindeki heyetle katıldı. İl Kültür Turizm Müdürü Kaya, Amasya’yı tanıtıcı broşürlerin dağıtıldığı stantta ziyaretçilerle birebir ilgilendi. Türkiye’nin ikinci büyük pazarı olan Rusya’da 189 ülkeden 3 bini aşkın firmanın katıldığı fuarda, Kültür ve Turizm Bakanlığı bin 254 metrekarelik alanla temsil edildi. Moskova’nın EXPO Center Fuarcılık Merkezi’nde düzenlenen fuarda, Türkiye bu yıl Berlin’de olduğu gibi destinasyon odaklı çalıştı. Bu arada 17-20 Mart tarihleri arasında Moskova’da gerçekleştirilen İntermarketing Fuarı’na Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile Müsteşar Özgür Özaslan da katıldı. Daha sonra Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında ‘’Ortak Eylem Planı’’ imzalandı. Törene katılan Bakan Günay, Türkiye’nin dünya turizminde hızla gelişen ülkelerden birisi olduğunu, turist sayısı ve turizm geliri itibariyle ilk 10 ülkesi arasında yer aldığını bildirdi. Ayrıca Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Bakan Günay’ı telefonla arayıp, “Hoşgeldiniz” dedi. Putin, Başbakan Erdoğan’a da selam göndererek, Türkiye’ye verdiği önemi dile getirdi.

V

isitors swarmed the Amasya stand at MITT 2012, the world’s 7th biggest tourism fair. The fair, which was organized for the 19th time this year, was attended by Amasya City Culture and Tourism Director Ahmet Kaya and his committee. Kaya spoke to each of the visitors at the stand where brochures about Amasya were given out. During the fair which was attended by more than 3000 firms from 189 different countries, the Ministry of Culture and Tourism was represented at a 1254 square meter stand. During the fair, which took place at the EXPO Center, Turkey highlighted its destinations.

In the meantime, the Minister of Culture and Tourism Ertuğrul Günay and Undersecretary Özgür Özaslan also attended the fair in Moscow where a joint action plan was signed between Turkey and the Russian Federation. Minister Günay, who attended the signing, said that Turkey was one of the fastest improving countries in tourism and that it was one of the top ten countries in the world in terms of tourist numbers and revenues derived from tourism. Russian President Vladimir Putin called Günay on the phone and welcomed him to Russia in Turkish. The president also sent his regards to Prime Minister Erdoğan and expressed the importance he puts on Turkey. AMASYA ‘12

11


Vali Öz, tur operatörleriyle buluştu Her geçen gün yerli ve yabancı ziyaretçi sayısının arttığını belirten Vali Abdil Celil Öz, TÜRSAB’ın da katkılarıyla kentin daha iyi noktalara geleceğini bildirdi.

Governor Öz met with tour operators Governor Abdil Celil Öz, who pointed out to the increasing number of tourists that came to the city, said that the city would improve even further with the support of TÜRSAB.

12

AMASYA ‘12


A

masya Valisi Abdil Celil Öz, Türkiye Seyahat Acenteleri Birliğine bağlı 23 tur operatörünün yetkilileri ile kahvaltılı toplantıda buluştu. Toplantıya, Belediye Başkanı Cafer Özdemir, İl Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Kaya, Turizm Derneği Başkanı A. Suad Akcan ile diğer ilgililer katıldı. Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile Turizm Derneğinin işbirliğiyle tanıtım amaçlı düzenlenen gezide Amasya’nın tarihi ve kültürel mekânlarını ziyaret eden TÜRSAB İzmir Bölge Yürütme Kurulu Başkanı Rıza Gençay da toplantıda hazır bulundu. Gençay, Amasya, Sivas, Çorum ve Tokat’ın içinde bulunduğu bölgede bir turizm destinasyonu oluşturmak istediklerini söyledi. Amasya Valisi Abdil Celil Öz de, kentin turizm alanında büyük bir potansiyele sahip olduğunu belirterek, bu çalışmada Orta Karadeniz Turizm Destinasyonu oluşturulmasının amaçlandığını bildirdi. Öz, şunları kaydetti: ‘’Amasya tarih ve kültür turizmi alanında ülkemizdeki sayılı illerin arasındadır. Bu sebeple Kültür ve Turizm Bakanlığımız tarafından ülkemiz genelindeki 15 il arasına alınmıştır. Her geçen gün yerli ve yabancı ziyaretçi sayısı artan ilimiz, TÜRSAB’ın da yapacağı katkılar ile daha iyi noktalara gelecektir. Devam eden ve başlayacak olan projeler ile turizme yönelik konaklama kapasitesi artacak olan Amasya inanıyorum ki, ülke turizminden hak ettiği payı alacaktır.” Çeşitli konularda görüş alışverişinde bulunulmasının ardından, TÜRSAB İzmir Bölge Yürütme Kurulu Başkanı Rıza Gençay, gösterilen yakın ilgi nedeniyle Vali Öz’e plaket sundu.

Rıza Gençay-Abdil Celil Öz

T

he governor of Amasya Abdil Celil Öz met with 23 tour operators registered with the Turkish Travel Agencies Association at a breakfast meeting. The meeting was attended by Chief Magistrate Cafer Özdemir, City Culture and Tourism Director Ahmet Kaya, the president of the Tourism Association A. Suad Akcan and other interested parties. The president of the TÜRSAB İzmir Regional Executive Committee Rıza Gençay, who toured the historical and cultural sites of Amasya, was also present at the meeting. Gençay said that they wanted to establish a touristic destination that included Amasya, Sivas, Çorum and Tokat. The governor of Amasya Abdil Celil Öz, who stated that the city had immense potential for tourism, said that a Middle Black Sea Tourism Destination was being

established to realize this potential. Öz, added: ‘’Amasya is one of the most important cities in Turkey in terms of historical and cultural tourism. This is why it has been chosen as one of the 15 brand cities by the Ministry of Culture and Tourism. Our city, which is being visited by more tourists with each passing day, will improve with the support of TÜRSAB. I believe that Amasya will receive more shares from the tourism market after the finalization of current projects and the increase of accommodations.” After discussing several topics, the president of the TÜRSAB İzmir Regional Executive Committee Rıza Gençay presented Governor Öz with a plaque for his warm hospitality.

AMASYA ‘12

13


Amasya’nın gizemli taş odaları Pontus Krallarının sonsuzluk yolculuğuna çıktıkları kaya mezarları, 2 bin 300 yıldır Amasya’nın tarihteki gizemli yolculuğuna tanıklık ediyor. Şimdilerde geçmişteki ihtişamını yitirse de hala yolu Amasya’ya düşenlerin ilgisini çekiyor. ○ Yazı-Article: Celal Özdemir -Amasya Müze Müdürü Fotoğraflar-Photographs: Derya Şahin /Müze Arşivi

A

masya denilince ilk akla gelen kuşkusuz “Misket Elması”dır. Fakat yolunuz bir şekilde bu kente düşer ise, iki yakası karşılıklı sur duvarları gibi yükselen, başı bulutlara değen yüksek dağların arasında akan bir nehir ve nehre paralel uzanan daracık bir yol karşılar sizi… İster batıdan, ister doğudan giriş yapın Amasya şehrine, değişen pek bir şey yoktur. Yolunuz mutlaka zümrüt yeşili vadiden geçer. Bu yolculuk bir zaman tünelinde heyecan ve merak dolu serüvene dönüşür, başınızı bir sağa bir sola döndürmekten kendinizi alamazsanız. Üzerinize doğru gelecekmiş gibi yükselen dağ silsilesi ile karşılaşırsınız. Dağlar sizden biraz uzaklaştığında şehir meydanına gelmiş olursunuz ve karşınızda kale büyüleyici bir manzaraya dönüşür. İşte burası binlerce yıldır antik ve modern şehrin merkezi Amasya’dır. Harşena Dağı’nın üzerinde yer alan kale ve hemen eteklerinde bulunan küçük pencereleri görünce korku ve ürperti, yerini şaşkınlık ve hayranlığa bırakır. Acaba bunlar nedir, kim tarafından ve nasıl yapılmıştır? Bu gizemli taş odalar günü-

14

AMASYA ‘12

W

hen Amasya is mentioned, the first thing that comes to mind is the Misket Apple. But if you are ever in the city, a river that flows between mountains and a narrow road parallel to the river greets you… Whether you enter the city from the east or west, not much changes. Your trip takes you through a green valley. The journey turns into an exciting adventure among history and you can’t help but turn your head to the right and left. You see high mountains that feel like they are about to collapse on you. When you leave the mountains behind, you have reached the city square and the castle in front of you turns into an amazing panorama. This is the modern and antique city center of Amasya. The castle on Harşena Mountain and its little windows on the slopes are first regarded with awe and fear and that slowly turns into amazement and admiration. What are they and how and by whom they were built? These mysterious stone chambers have always been a matter of curiosity for foreign and local travelers. Evliya Çelebi, who had stayed in Amasya for 3 days, is one of these people. Here is how the famous traveler talks about Yeşilırmak River, “...


The mysterious stone chambers of Amasya The rock tombs which accommodate the deceased kings of Pontus are witnesses to the mysterious historical journey of Amasya that began 2300 years ago. Even though they have lost their past glamour, they are still points of attraction for those that visit Amasya. AMASYA ‘12

15


Harşena Dağı’nın üzerinde küçük pencereler yüzyıllardır görenlerin ilgisini çekiyor. The small windows on Harşena Mountain have attracted the attention of visitors for centuries.

müzden yüzlerce yıl önce de şehri ziyaret eden yerli ve yabancı seyyahların ilgisini çekmiştir. Amasya’da üç gün kalan ve bu süre zarfında şehri her yönüyle tanımaya çalışan Evliya Çelebi de bunlardan biridir. Ünlü seyyah, Yeşilırmak hakkında bilgi verirken “...Kalenin dibinden akan Tozanlı nehri, Tokat’tan yukarı usanacak dâhilindeki dağlardan biri olan Tozanlı dağından çıkar...” diye belirttikten sonra şu ifadeye yer verir: “...Amasya şehri, nehrin iki tarafına kat kat dağ ve bayırlara yayılmış olup pek büyük bir şehirdir. Nehir şehre güneyden girer. Binlerce bağ ve bahçeyi sular, birçok su dolaplarını döndürür... Zaten Osmanlı ülkesinde Hama, Adana ve Amasya şehirlerinin su dolapları meşhurdur... Büyük küçük beş bin kadar bakımlı ev ve sarayları var...” 1838 yılı mart ayında Amasya’ya uğrayan Feldmareşal Helmuth Von Moltke de, şehre hayran kalmıştır: “...Küçük bir tepeyi aşar aşmaz ömrümde gördüğüm en apayrı ve en güzel manzara önümüz-

16

AMASYA ‘12

the Tozanlı River that flows at the bottom of the castle comes out from Tozanlı Mountain...” “...the city of Amasya is a big city that has spread on both sides of the river on plains and mountains. The river comes into the city from the south. It irrigates thousands of vineyards and gardens and rotates many mills. It has about 5000 neat houses and palaces…” Field Marshal Helmut Von Moltke, who arrives in Amasya in March 1838, is in awe of the city “...as soon as I climbed down from a small hill, I was greeted by a unique and magnificent view: the old city of Amasya… the domes, minarets and the houses of 20-30 thousand people have been built closely to each other. The gardens, irrigated by the river, are encircled with high rocky cliffs…. There is an odd looking castle that has protruded from the mountain on the right hand side. It is quite amazing to see rooms carved into the slopes. I looked at


de açılıverdi: Eski Amasya şehri... Burada kubbeler, minareler, 20-30 bin kişinin evleri sıkı sıkı birbirine sokulmuş. Çağıldayan ırmağın içlerinden geçtiği bahçeler ve dutlukların etrafı yüksek kayalıklarla çevrili... Sağda ileriye çıkmış bir kayalık üzerinde eski, garip bir şekilli bir kale var. İnsanda en çok hayret uyandıran şey şakuli kaya yamaçlarına oyulmuş olan odalar… Bu muazzam hücreleri, koridorları, merdivenleri, böyle meşakkatli yılarca süren işteki maksadın ne olduğu hakkında bir fikir edinmeden uzun zaman gözden geçirdim… Bu kaya, hücrelerinin içinde bir ev meydana getiriyor. Bunun içinde yine oyularak meydana getirilmiş, eni ve boyu 15 ayak olan odacık bulunuyor… Bunların birer penceresi kabul edilirse, içeri girmek için bir kapısı var… Birbirlerine galeri veya merdivenlerle bağlantılı… Muhtemeldir ki bunlar Pontus krallarının mezarı olsun…” Van Lennep, 1844 yılı 13 Mayıs sabahı Amasya’ya geldiğinde, şehir hakkında

hissettiklerini şu şekilde ifade etmiştir: “…Yürürken, buradan daha önce geçmiş olanlar aklıma geldi. Sultanlar, krallar, padişahlar, şeyhler, kağanlar, prensesler, generaller, çok tanrılı dinlere inananlar, Hıristiyanlar, Ermeniler ve Müslümanlar… Silah kuşanmış askerler, ordular, savaş arabaları… Buradaki tepeler tarihe yüzünü dönmüş, bu yolda geçen her şeye tanık olmuşlardı. Unutulan ya da olmuş her olay dağların yamacında sanki yeniden canlanıyor, eskinin bir resmini yapıyordu. Fakat bu tepeler sert çehreli ve soğuk olmalarına rağmen biz biliyoruz ki, onların önünde olan binlerce olaydan milyonlarca fotoğraf elde etmek mümkün…” 19. yüzyılın ikinci yarısında Amasya’ya gelen Charles Texier de, aynı yüzyılda Amasya’ya gelmiş olan daha önceki gezginlerin benzeri bilgilerini vermiştir. 1920’li yıllarda ABD devlet bakanlığının özel temsilcisi olarak Anadolu’yu ziyaret eden ve Amasya’yı da gezip görme olana-

these cells, corridors and stairs for many hours, wondering why and how they were built…This rock composes a house within its cells. There is a small room within the complex made from carvings. There is one entrance door. The rooms are connected to each other with galleries and stairs. It is possible that these are the rock tombs of Pontus kings…” Here is how Van Lennep, who came to the city on the morning of May 13, 1844, expressed his feelings about the city: “…While I was walking here, I thought about the people who had walked here in the past. Sultans, kings, sheiks, princes, princesses, generals, people who believed in multiple Gods, Christians, Armenians and Muslims…Soldiers with guns, armies, chariots of war…these hills have all witnessed history. Every forgotten event seems to come alive on the slopes of the mountains. Although these hills are cold and mean looking, we know that it is possible to get millions of photographs from the events that happened right below them …” AMASYA ‘12

17


Charles Texier, who also visited Amasya in the second half of the 19th century, has provided us with similar information. Here is how Major Robert Whitney, who came to Anatolia and visited Amasya in the 1920’s as a special representative of the US, describes the city: “...we were in Amasya, which was called the most colorful city in Anatolia. The city truly deserves this title. It looked like the décor of a play from the Middle Age. You can still see the tunnel carved by soldiers to bring water from the river to the castle. There are rock tombs of kings on the outskirts of the castle. There are many Roman ruins, a Roman sarcophagus, and the walls of Roman structures around. The modern city is in harmony with this historical décor. Mosques, the market, country cafes draped in carpets, the stone bridge, the gardens and the clock tower are the inseparable pieces of this panorama…” Geographer Banse, on the other hand, has called Amasya, the pearl of Anatolia. Here is what Austrian Hans Dernschwam, who came to the city on April 7, 1555 to pay the annual taxes, has said about the city ; ‘’… A castle rises above a glorious mountain before us…there are roads that have been carved among the mountains…we see large doors and there are people living there…”

Pontus Kaya Mezar odaları çeşitli işlevlerde kullanılmış. Pontus rock tombs were used for various purposes.

18

AMASYA ‘12

ğı bulan Binbaşı Robert Whitney Imbrie, şehri şu satırlarla anlatmıştır: “...Anadolu’nun en renkli kenti denilen Amasya’daydık. Amasya gerçekten bu ünü hak etmiş. Tıpkı, konusu ortaçağda geçen bir tiyatro oyununun dekoruna benziyordu. Askerlerin ırmaktan kaleye su taşımak için kayada oydukları geçidi hâlâ görebilirsiniz. Kalenin eteklerinde Kral Mezarları diye bilinen beş olağanüstü mezar var. Yakında birçok Roma hara-

In his book Geographika, geographer Strabo, who was born in Amasya in 63 B.C. and died there in 19 A.D., describes the city like this: “My city was built in a wide and deep valley where the River Iris flows. Human effort and nature has excellently given this place the feel of a city and a castle. This is a very high and steep rock; it goes right down to the river and there is a wall on the shore where the city was built. There are two hills that are naturally connected to each other and they rise like magnificent towers. The palaces and mausoleums of king are located here...” The stone chambers carved into limestone rocky cliffs mentioned by Strabo and the


besi, bir Roma lahdi ve Roma yapılarının duvarları var. Modern şehir bu dekorla çok iyi uyum sağlamış. Camiler, çarşı, duvarları halı kaplı kahvehaneler, taş köprü, bahçeler, saat kulesi bu manzaranın ayrılmaz parçaları…” Coğrafyacı Banse ise, Amasya için “Anadolu Şehirlerinin İncisi” benzetmesini yapmıştır. 7 Nisan 1555’de Avusturyalı sefir heyetiyle birlikte yıllık vergiyi ödemek ve müzakerelerde bulunmak üzere Amasya’ya gelen Hans Dernschwam şehir hakkında; ‘’… Karşımızda görkemli yüksek bir kaya üzerinde kale yükseliyor… Kalenin içindeki yüksekte kayalar arasında yollar açılmış… Büyük kapılar gözüküyor, buralarda oturanlar var…” demiştir. M.Ö. 63 yılında Amasya’da doğmuş ve M.S.19 yılında yine Amasya’da vefat etmiş olan Strabon ise Geographika (Coğrafya) adlı eserinde Amasya’yı şu şekilde

tasvir eder: “ Benim kentim, içinden İris nehrinin aktığı geniş ve derin bir vadide kurulmuştur. İnsan emeği ve doğa buraya hem kent hem de kale karakterini olağanüstü bir şekilde sağlamıştır. Çünkü burası yüksek ve çok sarp bir kaya olup, dimdik nehre doğru iner ve nehir etrafında, kentin kurulmuş olduğu yerde, kıyıda bir duvar ve her iki tarafta sivri tepelere doğru uzanan duvarlar vardır. Bu tepeler iki tane olup doğal bir şekilde birbirlerine bağlıdırlar ve görkemli birer kule halinde yükselmektedirler. Bu alan içinde kralların hem sarayları hem de anıt mezarları bulunur...” demektedir. Strabon’un ve seyyahların belirttiği üzere Harşena Kalesi’nin güney eteklerine, Yeşilırmak’tan yaklaşık 200 metre yükseklikteki kireç taşı kayalıklarına oyulmuş taş odalar Pontus (Mithridat Krallığı) Devleti krallarına aittir. Pontus deyince ilk önce akla Rum Pontus devleti gelmektedir. Bunu kısaca izah etmek faydalı olacaktır. M.Ö. 5. ve 4. yüzyıllarda,

other travelers belong to the kings of Pontus. When one mentions Pontus, the first thing that comes to mind is the Roman Pontus State. We need to clarify that. In the 5th and 4th century B.C., the Black Sea as we call it today, was the Pontus Sea. So, Pontus was actually a geographical region that included the states around the sea and the lands in the vicinity. In 513 B.C. the area was invaded by the Persians. In 334 B.C. Alexander the Great began his quest in Anatolia. The governors who were commissioned by the Persians to manage those lands took the invasion as an opportunity and declared their independence. The Pontus State was one of these kingdoms that were established during the Hellenistic era in the Black Sea. The satrap of Chios/Bursa-Gemlik Mitridat Ktistes I (founder) was the one who founded the Pontus Kingdom in 301 B.C., with its capital selected as Amasya. With Amasya being the capital, the Amasya Castle was the center of this kingdom and AMASYA ‘12

19


also the necropolis of the state. The kingdom continued to exist until VI. Mitridat Eupator (63 B.C.) The kings of Pontus used the Persian rooted name Mithridates. Mithridates meant “the light of Mitra”, “illuminator” and “the gift of Mitra”. The official seal of the kingdom was comprised of a star that represented the sun and the moon. The kings believed in Mithraism. This belief system, that resembles cosmology or astrology, was a religion of mystique. Only men were allowed into the system. In the Hellenistic age, the believers in this religion declared their independence in 301 B.C. and formed the Pontus state, with Amasya the capital. The kingdom was a typical Anatolian state with its culture and religion.

Monumental Rock Tombs The monumental rock tombs that are carved within the rocks at Amasya Castle belong to the kings of this kingdom. There are a total of 5 monumental rock tombs that are aligned from east to west.

bugün Karadeniz diye adlandırdığımız denizin adı “Pontus Denizi”ydi. Dolayısıyla Pontus adı bir coğrafi bölge olup, antik çağda bu denizin yani Karadeniz’in çevresindeki kıyı ülkelerini de kapsayan ülkeleri ve toprakları içermekteydi. M.Ö. 550’de Anadolu’nun Kızılırmak’a kadar olan kısmı Ahamenişlerin, M.Ö.513’de ise Ege Denizi’ne kadar olan toprakları Perslerin hâkimiyeti altına girdi. M.Ö. 334 yılında Büyük İskender Anadolu topraklarını istila etmeye başladı. Daha önce Persler tarafından bölgeleri yönetmek üzere atanan valiler-satraplar bu istila hareketini fırsat bilerek, bağımsızlıklarını 20

AMASYA ‘12

ilan ettiler. Pontus Devleti de, İskender ile başlayan Helenistik Çağ’da (M.Ö. 33030) Karadeniz bölgesinde kurulan ve bu çağda bölgeyi temsil eden krallıklardan biridir. Kios/Bursa-Gemlik satrapı I. Mitridat Ktistes (Kurucu) M.Ö. 301 yılında Pontus/Karadeniz Kapadokyası’nda Başkenti “Amasya-Amasseia” olan “Pontus Krallığı’nı” kurmuştur. Amasya’nın başkent olmasıyla birlikte Amasya Kalesi bu krallığın merkezi ve aynı zamanda kralı mezarlığı-nekropolü olmuştur. Pontus Krallığı’nın büyük kralı VI. Mitridat Eu-

Pontus rock tombs were used for various purposes. The tombs that were destroyed during the 40 year war between the kingdom and the Romans were burnt down and pillages by Roman general Pompeius in 86 B.C. and the gifts within the tombs were taken to Rome. The emptied tombs were probably used as warehouses during the Roman era, as a chapel during the Byzantine era, a goal during the Seljuk and Ottoman era and sometimes as storage for valuable items by the locals during fires. Even though the capital was moved to Sinop in 183 B.C. Amasya remained an important place because it housed the rock tombs. The rock tombs which accommodate the deceased kings of Pontus are witnesses to the mysterious historical journey of Amasya that began 2300 years ago. Even though they have lost their past glamour, they are still points of attraction for those that visit Amasya. The tomb of Mitridat Ktistes I: the tomb of the king, who lived between 301-266


pator zamanına kadar (M.Ö. 63) varlığını devam ettirmiştir. Yerli ve Anadolulu bir krallık olan Pontus Krallığının kralları Pers Kökenli isim olan Mithridates ismini kullandı. Mithridates; “Mitra’nın ışığı”, “ışık verici” ve “Mitra’nın armağanı” anlamına geliyordu. Pontus Krallığı’nın resmi arması da hilal ile güneşi temsil eden bir yıldızdan oluşuyordu. Krallar Ahura-Mazda inancının bir uzantısı olan Mitraizme inanıyordu. Günümüzdeki astroloji ve kozmolojiye benzerliği olan bu inanç sistemi, bir gizemler diniydi. Bu dine yalnızca erkekler alınır, kadınlar kabul edilmezdi. Helenistik Çağda Amasya’yı temsil eden ve kentte M.Ö. 301 yılında yerel krallığını kuran Mihtridates’lerin –Pontus’un başkenti olmuştu. Bu krallık Pers kökenli satrap (vali) Mitridat Ktistes tarafından kurulmuş ve Amasya başkent olarak seçilmişti. Pontus Krallığı kültür ve din olarak tamamen yerel Anadolulu bir devletti.

B.C., is the first tomb on the right. It is also one of the first tombs to be built in the region. The chamber consists of a rectangular front courtyard, a large door and a stone ceiling room with a square plan. The tomb is 14 meters high from the outside and is quite big. There are many wide death beds inside the chamber to accommodate more bodies. The triangular headpiece of the roof structure of the tomb was carved on the surface of the main limestone rock and the rest was carved inside the mountain. We see that the headpiece in the front courtyard carried by eight columns was separated from the main block by wars and earthquakes. We can still see the lead locks on the exterior, which were added above the façade later on. The square pits that are visible on the exterior of the entrance door in the main courtyard are the spanner slots that carry the marble. The interior of the chamber is quite large. The chamber was designed to accommodate the family of the king and the gifts.

The tomb of Ariobarzan: it is the tomb that belongs to the son of Mitridat Ktistes I. Ariobarzan, who lived between 266-256 B.C., was the second king of Pontus. The tomb, which is the second one on the right, is set atop a podium with three stairs, has a triangular head piece, stone columns and is monumentally big. The chamber, which is 2, 5 meters high from the inside and 7 meters from the outside, is big enough to accommodate 2 sarcophagi. The chamber was carved independently and braided with vault from the inside and out and there is a U shaped dromos around the chamber. This chamber is different from the chamber of Ktistes in terms of the interior ceiling covering and the U shaped vestibule around it. The chamber, which seems more monumental and big with this vestibule, reflects the differences in the Pontus religious system. We see from the vestibule that the chamber was circled at specific days and that the dead king was idolized. Traces of religious rituals performed after the death of kings can still AMASYA ‘12

21


Kaya Mezarları, Pontus Krallığı ile Romalılar arasında yaşanan ve 40 yıl süren savaşlar esnasında tahrip olmuş. The tombs were demolished during the wars between the Pontus Kingdom and the Romans that lasted 40 years.

22

AMASYA ‘12

Anıtsal Kaya Mezarları Amasya Kalesi’nde bulunan kayalara oyulmuş anıtsal kaya mezarları işte bu krallığın krallarına aittir. Toplam 5 adet anıtsal kaya mezarı doğudan batıya doğru sıralanmaktadır. Amasya Kalesi’nde bulunan Pontus Kaya Mezar odaları çeşitli işlevlerde kullanılmıştır. M.Ö.86 yılında Pontus Krallığı ile Romalılar arasında yaşanan ve 40 yıl süren savaşlar esnasında tahrip edilen kaya mezarları, M.Ö. 69 yılında şehri kuşatan Roma Generali Pompeius tarafından yakıp yıkılmış, soyulmuş, mezar içerisindeki hediyeler de Roma’ya götürülmüştür. Roma döneminde boş kalan mezar odalarının muhtemelen depo, Bizans döneminde şapel, Selçuklu ve Osmanlı döneminde suçluların hapsedildiği hapishane ve zaman zaman şehirde çıkan yangınlarda halkın kıymetli malları ve aileleriyle birlikte sığındıkları sığınak olarak kullanılmıştır. M.Ö. 183 yılında devletin başkenti Sinop’a taşınsa da Amasya kraliyet

be seen in the courtyard. We can see that offerings were presented on tables at the entrance of tombs. The frescoes done with plaster on the arches of the chamber suggests that the tombs were used during the Byzantine era. On the surface of the inner arch of the chambers, we see the painting of the 12 apostles. The frescoes, that are dated to 9-10 A.D., suggest that the chamber was used as a chapel during the Byzantine era. The tomb of Mitridat II: The tomb of the third king of Pontus, Mitridat II, is to the far left of the triple tomb complex. The tomb, which has the same architectural characteristics as the tomb of Ariobarzan, has a columned courtyard that stands on a podium with steps, a triangular headpiece carried by these stone columns and a ruffled roof. The tomb chamber behind the courtyard is covered with a stone arch. There is a pit on the ground for the marble or wooden sarcophagus. This information suggests that only the king was buried in the chamber. The fresco traces on the arch


mezarlığı olarak önemini korumuştur. Pontus Krallarının sonsuzluk yolculuğuna çıktıkları bu taş odalar tam 2 bin 300 yıldır Amasya’nın gizemli yolculuğuna tanıklık ediyor. Günümüzde, geçmişteki ihtişamlarını yitirmiş olsalar bile, hala yolu bir şekilde Amasya’ya düşenlerin ilgisini çekiyor. I.Mitridat Kitistes Mezarı: M.Ö. 301-266 yılları arasında yaşamış olan kralın mezarı üçlü mezardan sağ baştaki mezardır. I. Mitridat Ktistes’in mezarı aynı zamanda bölgeye inşa edilen ilk mezarlardan biridir. Kaya mezarı ön kısımda her biri 75 santimetre ebatlarında üç adet taş basamaklı, podyum üzerinde 13,50 x 3,75 metre ebatlarında dikdörtgen bir ön avlu, 2,80 x1,90 metre ebatlarında geniş bir kapı ve bu kapının arkasında 4.21 x 5,11 metre boyutlarında, 1,50 santimetre yüksekliğinde kareye yakın düz taş tavanlı bir odadan oluşur. Mezar dıştan 14 metre yüksekliğinde oldukça anıtsal boyutlardadır. Mezar odasının içerisinde birden fazla insanın defin edilmesi için yapılmış oldukça geniş, (U) şeklinde dizayn edilmiş ölü yatakları bulunur. I. Mitridat Ktistes’in mezarının üçgen alınlıklı çatı kısmı, ana kireç taşı kaya yüzeyine, diğer kısımları ise dağın içerisine doğru oyulmuştur. Ön avlu kısmındaki sekiz adet taş sütunun taşıdığı alınlığın savaşlar veya depremler neticesinde ana bloktan koparak ayrıldığı, aşağılara yuvalanmış olduğu anlaşılır. Mezar alınlığı üzerinde sonradan monte edilmiş olan cephenin kurşun kenet yerleri halen görülür. Yine mezarın naos-avlu kısmında, giriş kapısı cephesinde görülen sıra halindeki kare çukurlar ise mermer sütunları tutan demir gerginin yuvalarıdır. Bu mezarın iç kısmı oldukça geniştir. Öyle ki mezar I.Mitridat Ktistes’in aile bireyleri ve mezar hediyelerini alacak şekilde tasarlanmıştır. Ariobarzan Mezarı: I.Mitridat Ktistes’in oğlu Ariobarzan’a ait mezardır. Ariobarzan M.Ö. 266-256 yılları arasında yaşamış, Pontus’un II. Kralı’dır. Sağ baştan ikinci sırada yer alan mezar yine ön cephesinde üç basamaklı bir podyum üzerin-

de, üçgen alınlı, kırma çatılı, taş sütunlu, anıtsal boyutludur. İçten 2,5 metre, dıştan 7 metre yüksekliğinde, 3,57 x 3,06 metre ebatlarında olan mezar odası, bir adet lahiti alacak genişliktedir. Mezar odası ana kaya bloğundan koparılarak, bağımsız bir şekilde oyulmuş, içten ve dıştan tonoz örtülü olup, dıştan mezar odasının etrafında yaklaşık 1,50 metre ebatlarında U şeklinde dromos bulunmaktadır. Bu mezar odası, Ktistes’in mezar odasından iç tavanı örtüsü ve etrafındaki U şeklinde dehliz ile farklılık arz eder. Bu dehlizle birlikte daha büyük, anıtsal görünen mezar Pontus inanç sisteminde yaşanan farklılıkları

suggest that the tomb might have been used as a small church or a chapel during the Byzantine era. The majority of the stone stepped roads that connected the three tombs have collapsed. The tomb of Mitridat III: The tomb of Mitridat III, who lived between 222-195 B.C., is to the west of the palace. There is a flat and wide area in front of the tomb chamber which is accessed after a stone stepped vestibule. There are sacrificial tables carved into stones in this area. The chamber has a rectangular front courtyard set atop a five stepped podium and the remnants of AMASYA ‘12

23


yansıtır. Dehlizde mezar odasının yılın belli günlerinde tavaf edildiği ve dolayısıyla ölen kralın ilahlaştırıldığı anlaşılır. Krallar öldükten sonra arkalarından yapılan dini ayinlere ilişkin oluşumlar, mezarın avlusunda halen seçilmektedir. Mezar girişine taş veya seyyar kurulan masalarda ölü yemeği ve benzeri sıvı (libasyonların) sunumların yapılmış olduğu görülmektedir. Mezar odası tonozu üzerine sıva ile yapılmış freskler, mezarın Bizans döneminde kullanıldığına dair ipuçları verir. Mezar odasının iç tonoz yüzeyinde, karşılıklı olarak ayakta duran 12 havari resmi bulunur. M.S.9-10. yüzyıllara ait olduğu tahmin edilen bu resimler (fresk), mezarın Bizans döneminde şapel olarak da kullanıldığını gösterir. II. Mitridat Mezarı: Pontus Krallığının III. kralı olan ve M.Ö.256-222 yılları arasında yaşamış II. Mitridat’ın mezar yapısı üçlü kaya mezarın en solunda yer alır. Ariobarzan mezarı ile aynı mimari özellikleri taşıyan mezar, yine basamaklı bir podyum üzerinde yükselen sütunlu avlusu (naos) ve bu taş sütunların taşıdığı üçgen alınlıklı, kırma çatılı bir yapıdadır. Arkasındaki kare mezar odasının üzeri taş tonozla örtüdür. Odanın zemininde mermer veya ahşaptan bir lahiti taşıyacak bir çukurluk bulunur. Bu da bize mezar odasında sadece kralın gömüldüğü bilgisini verir. Kaya bloğundan koparılarak etrafı U şeklinde dehlizle çevrelenmiş olan mezar odasının tonoz yüzeyindeki fresk izleri, mezarın Bizans döneminde küçük kilise, şapel olarak kullanıldığını gösterir. Geçmişte, bu mezarın solunda devam eden ve her üç mezarı birbirine bağlayan taş basamaklı yolların büyük bölümü günümüze ulaşmadan yıkılarak yok olmuştur. III. Mitridat Mezarı: M.Ö. 222-195 yıllarında yaşamış olan III. Mitridat’ın mezarı, Pontus kralı saraylarının batısında kalır. Taş basamaklı bir dehlizden sonra ulaşılan anıtsal mezar odasının önünde oldukça düzgün ve geniş bir alan bulunur. Buradaki zemin yüzeyinde taşa oyulmuş ölü tapınımı ile ilgili sunak masası yuvaları seçilir. Yerden beş basamaklı bir 24

AMASYA ‘12

podyum üzerinde yer alan III. Mitridat mezarının, dikdörtgen bir ön avlusu ve bu avluda üçgen alınlıklı kırma çatıyı taşıyan sütunların izleri vardır. 8,30 metre yüksekliğe sahip mezar odası 3,35 x 2,40 metre ebatlarında, üzeri dıştan yuvarlak kemerli ve tonoz örtülüdür. Ana kaya kütlesinden koparılmış olan bu mezarın etrafında U şeklinde 20 metre uzunluğunda bir dehliz bulunmaktadır. İçerisinde fresk izleri olan mezar, çok fazla tahrip olmuştur. IV. Mitridat Mezarı: IV. Mitridat, M.Ö.195-185 yılları arasında yaşamış Pontus kralıdır. Bu kralın mezarı antik dönem Amasya Kalesi’nde sur duvarlarının kapsadığı alan içerisinde inşa edilmiştir. Kalenin ana girişinden biri olan Helkis Kapısı girişinde ve günümüzde tren tünelinin sağında bulunan yoldan yüksekte, ön avlusu dikdörtgen ve avlu içerisindeki iki taş kare sütunu ayakta kalmış olan mezar odasıdır. Ana kaya bloğuna oyulmuş, düz tavanlı, içte zeminde U şeklinde mezar sekisi bulunan mezar odasına, giriş kapısındaki iki basamakla girilir. I. Farnak Mezarı: III. Mitridat’ın mezarının batısında oldukça uzun ve yüksek basamaklı bir yol ile ulaşılan I. Farnak’ın mezarı bulunur. I. Farnakes M.Ö.183159 yılları arasında yaşamıştır. Yaklaşık 16 metre uzunluğunda, oldukça büyük boyutlu bir mezardır. Etrafını çevreleyen yarım dehliz nedeniyle bitirilmeden yarım bırakıldığı sanılmaktadır. Oysa bu mezar dış cephe dizaynı bakımından farklılık göstermektedir. Mezar odası içten ve dıştan tonoz örtülüdür. Yuvarlak basık kemerli tonoz örtüsü mezarın dış cephesine kadar taşırılmıştır. Diğer mezarların ön üçgen kırma çatı ve bu cephesi taşıyan taş sütun taşıyıcılar kaldırılmıştır. Mezar ön yüzeyinde görülen delikler ise mezar dış yüzeyinin mermer veya bronz gibi kıymetli bir malzeme ile kaplandığını gösterir. Bu yuvaların kaplama malzemelerinin yüzeye tutturulduğu kurşun kenet yuvaları olduğu görülmüştür. Bazı araştırmacılara göre bu mezar VI. Mitridat Eupator’a aittir.

columns that used to carry the triangular headpiece. The chamber is 8, 30 meters high and is covered with a sound arch. There is a 20 meter long vestibule around the tomb separated from the main rock. The tomb, which has traces of frescoes, has almost been destroyed. The tomb of Mitridat IV: Mitridat IV was a Pontus king that lived between 195-185 B.C. the tomb of this king was built inside the walls of Amasya Castle. The tomb chamber is located at the entrance of Helkis Door, one of the main entrances of the castle. It has a rectangular front courtyard and only two square columns survive from the original chamber. You can reach the flat roofed tomb chamber with two steps. The tomb of Farnak I: The tomb of Farnak 1 is to the west of the tomb of Mitridat III and is accessed through a high staircase. It is a 16 meter long, quite large tomb. We think it wasn’t completed because of the unfinished vestibule around it. This tomb is different from the others with its exterior design. The tomb chamber is covered with vault from the inside and outside. The round, low vault system was carried all the way to the exterior of the tomb. The holes that are visible on the front exterior of the tomb suggest that the exterior was covered with valuable material like marble or bronze. According to some researchers, this tomb belongs to VI. Mitridat Eupator. There are about 21 rock tombs of all sizes inside the Yeşilırmak Valley in Amasya. The ones that belong to the kings of Pontus are Hellenistic era structures. The other important monumental tomb structure constructed outside the walls of the castle is the Aynalı Cave. The other smaller tombs that were carved into rocks in various parts of the city were built during the Roman and Byzantine eras. The tomb of Priest Tes: It is the monumental rock tomb on route to Ziyaret town in the center of Amasya. This tomb is also known as “Aynalı Cave’ and was built in 2nd century B.C. On the wall of the entrance door of the tomb, it says that the


Amasya’da Yeşilırmak Vadisi içerisinde irili ufaklı 21 adet kaya mezarı bulunur. Anıtsal boyutlu Pontus Krallarına ait olanlar, Helenistik Dönem eseridir. Kale surları dışında inşa edilmiş olan anıtsal boyuttaki diğer önemli mezar yapısı ise Aynalı Mağara’dır. Şehrin çeşitli mevkilerinde kayalara oyulmuş daha küçük boyutlu olanlar ise Roma ve Bizans dönemlerimde inşa edilmiştir. Rahip Tes Mezarı: Pontus Krallığının Amasya Merkez Ziyaret Kasabası yolu üzerindeki anıtsal kaya mezarıdır. “Aynalı Mağara’ olarak anılan ve M.Ö. 2. yüzyıla ait olan bu mezar anıtının giriş kapısının duvarında, Grekçe harflerle ‘Arzın (kâinatın) Büyük Rahibi Tes’e ait olduğu yazılıdır. Pontus Krallığının Mithra dininin en büyük rahibinin mezarı odasıdır. Kaya mezarı Ziyaret Kasabası yolunun 3. kilometresinde, asfaltın sağında bulunur. Dört basamaklı bir podyum üzerinde, bir avlusu, ön holü, yüksekçe bir giriş kapısı ve kapının arkasında üzeri tonoz örtülü

kareye yakın mezar odası ile doğusunda kuzey-güney yönünde uzanan taşa oyulmuş mezar sandukası bulunur. Ana kaya bloğundan büyük bir U şeklinde dehlizle koparılan mezar odası, I.Farnak Mezarı ile benzer özellikler gösterir. Bu dehlizin açılması ile daha anıtsal bir görünüm kazanmıştır. Mezar içten ve dıştan tonoz örtülüdür. Mezar odası tonoz örtüsünün iç yüzeyine, Bizans dönemine muhtemelen M.S.11.yüzyıla ait 12 Havari resimleri yapılmıştır. Bu resimler Pontus Krallığı döneminde M.Ö. 2.yüzyılda yapılmış olan Tes’in mezarının, Doğu Roma (Bizans) zamanında kilise-şapel olarak kullanılmış olduğunu gösterir.

tomb belongs to Tes, the biggest priest on earth, with Greek letters. It is the tomb chamber of the most important priest in the Pontus Kingdom. The tomb is located on the 3rd kilometer of the road to Ziyaret town, on the right of the asphalt road. It is built on a four stepped podium; has a courtyard, a front gallery, a high door, a rectangular tomb chamber covered with vault and a burial chest carved into the stone that stretches on the north-south axis. The tomb chamber, which was separated from the main rock with a U shaped vestibule, has the same characteristics as the tomb of Farnak I. The tomb looks even bigger with the opening of this vestibule. The tomb is covered with vaults. The 12 apostles were painted on the inner part of the vault during the Byzantine era. These paintings suggest that the tomb was used as a chapel or a church during the Byzantine era.

AMASYA ‘12

25


“Amasya gizli kalmış bir cevher” Amasya Valisi Abdil Celil Öz, uzun yıllar toprak altında kalmış bir cevhere benzettiği Amasya’nın artık bir mücevhere dönüşerek turizmden hak ettiği payı alma zamanının geldiğine dikkat çekiyor.

“Amasya is a hidden gem” The Governor of Amasya Abdil Celil Öz likens Amasya to a gem that has been buried under soil for a long time and he believes that it is time that the city received its fair share from tourism.

A

F

Amasya’nın Türkiye turizmindeki yeri ve önemi sizce nedir? VALİ ÖZ: Türkiye’de turizm hareketliliği ilk olarak deniz-kum-güneş turizmi ile

What do you think Amasya’s place and importance is in Turkish tourism? GOVERNOR ÖZ: Touristic activity began in Turkey with sea-sand-sun tourism and continued along these lines for quite a few

masya Valisi Abdil Celil Öz için Amasya huzur ile eşdeğer. Kentin tarihsel ve kültürel birikimiyle Türkiye’nin önde gelen kültür turizm merkezleri arasında yer aldığını belirten Öz’ün bu konudaki iddiası da büyük. Öyle ki, Vali Öz’e göre Amasya sahip olduğu kültür varlıkları yoğunluğu açısından İstanbul’dan sonra ikinci sırada yer alıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığınca ilan edilen 15 marka kentten biri olan Amasya’yı uzun yıllar toprak altında kalmış bir cevhere benzeten Öz, artık bu cevherin mücevhere dönüşme zamanının geldiğini belirtiyor. Kentin turizmde hak ettiği konuma ulaşabilmesi için son yıllarda önemli adımlar atıldığına dikkat çeken Öz ile Amasya’nın bilinmeyen özelliklerini ve turizmini konuştuk.

Abdil Celil Öz

26

AMASYA ‘12

or the Governor of Amasya Abdil Celil Öz Amasya means serenity. Öz, who states that the city is one of the country’s most important touristic centers with its historical and cultural accumulation, is quite confident about the fact. Such so, that he believes the city is number two after Istanbul in terms of the richness of cultural assets. Öz, who likens Amasya- one of the 15 brand cities selected by the Ministry of Culture and Tourism- to a gem that has been buried under soil for a long time, says that it is time for this gem to turn into a jewel. We spoke to the Governor about the unknown characteristics of the city and its tourism, who believed that it is time the city, received its fair share from the tourism market.


başladı ve uzun süre bu çerçevede devam etti. İnsanların ekonomik gücünün artmasıyla birlikte hem turist sayısında artış hem de turizm beklentilerinde farklılık oluştu. Ardından kültür, sağlık ve inanç turizmi gibi turizm çeşitleri daha fazla önem kazanmaya başladı. Hem kültür, hem inanç hem de sağlık turizmi açısından büyük bir potansiyel taşıyan ve bu alanlarda pay alması gereken illerden bir tanesi de kuşkusuz Amasya’dır. Sahip olduğu zengin kültür varlıkları dolayısıyla kentte kültür turizmini geliştirmek, öncelikli hedeflerimiz arasında yer alıyor. 8 bin 500 yıl öncesine uzanan köklü tarihi boyunca ev sahipliği yaptığı bütün medeniyetlerin izlerini taşıyan Amasya, bunları kültür turizmi meraklılarına sunmaya hazır. Türkiye’nin en önemli kültür turizm merkezlerinden biri olmaya aday olan kentin turizm yolculuğunun 10 yıl gibi kısa bir süre öncesine dayandığını düşünülürse şu an geldiğimiz nokta son derece iyi.

Kültür turizminde hedefiniz nedir? Bu hedefler doğrultusunda bugüne kadar neler yapıldı? VALİ ÖZ: Taşınmaz kültür değerlerimizi kayda geçerek, restore ederek, yazılı eser haline getirerek, insanların istifadesine sunmak istiyoruz. Bu anlamda taşınmaz kültür varlıklarının restorasyonu ve kent içi kültür varlıklarımızın düzenlenmesi konusunda bugüne kadar yürütülen çalışmaları sürdürüyoruz. Kültür turizminin bir de hizmet sektörü boyutu var. Sektörün kalitesini artırmak konusunda da önemli çalışmalar yürütüyoruz. Hedefimiz Amasya’yı yoldan geçerken uğranılan bir şehir olmaktan çıkarıp, insanların özellikle gelip gezdiği, kaldığı bir şehir haline getirmek. Bunu yaparken de kentin turizm hareketliliğini sadece merkez ile sınırlı kalmasını istemiyoruz. Çünkü Amasya merkezdeki kültür varlıklarımızın yanı sıra bizim Merzifon’da, Gümüşhacıköy’de de çok önemli kültür varlıklarımız var. Sadece bu ilçelerimizde

years. With more economic power, tourist numbers increased and people started expecting different things in tourism. Culture, health and religious tourism started becoming more important. Amasya is a city that has an immense potential in culture, religious and health tourism and it is one of the cities that must take its fair share from these areas. Our main goal is to improve culture tourism in the city because of its rich cultural assets. Amasya, which harbors all the cultural assets of civilizations that have lived on these lands for 8500 years, is ready to present these to culture tourism enthusiasts. If we take into account that our journey in tourism started 10 years ago, we can safely say that our position at the moment is quite good. What is your target in culture tourism and what steps did you take so far to achieve that goal? GOVERNOR ÖZ: We want to record, reAMASYA ‘12

27


Hedefimiz Amasya’yı uğranılan bir şehir olmaktan çıkarıp, insanların özellikle gelip gezdiği, kaldığı bir şehir haline getirmek. Our goal is to turn Amasya into a city where people visit and stay overnight rather than pass through.

olanlar bile kültür turizmi meraklılarını tatmin edecek nitelikte. Bunların yanı sıra Borabay Gölü, Derinöz Baraj Gölü, Yedikır Barajı ve Kuş Cenneti, yürüyüş parkurları, laleleri, diğer endemik bitkileri ve kelebekleri ile Amasya farklı turist kitlelerine hitap edecek bir alt yapıya sahip. Ancak yine de en çok ön plana çıkan değeriniz kültür varlıklarınız… VALİ ÖZ: Evet. 8 bin 500 yıl boyunca bu topraklarda boy göstermiş medeniyetlerin bütün kültür varlıklarını barındırıyoruz. Müzelerimiz, ören yerlerimiz, camilerimiz, kervansaraylarımız, hanlarımız vb. kültürel değerlerimiz ayakta kalmış. Belki iddialı olacak ama bu anlamda İstanbul’dan sonra ikinci sırada yer aldığımıza inanıyorum. İçinden ırmak geçen bir kent olması da Amasya’nın en dikkat çekici özelliklerinden kuşkusuz. VALİ ÖZ: Elbette, kentimize değer ka-

28

AMASYA ‘12

store and document our immovable cultural assets and want people to get to know them. We are continuing the restoration of such assets. Culture tourism is also closely linked to the service sector. We are doing important works to raise the quality level of the service sector. Our goal is to turn Amasya into a city where people visit and stay overnight rather than pass through. While doing that, we don’t want the tourism activity to be concentrated only in the center because we have important cultural assets in boroughs such as Merzifon and Gümüşhacıköy. The assets we have in these boroughs are even enough to satisfy culture tourism enthusiasts. In addition, Amasya, with Borabay Lake, Derinöz Dam Lake, Yedikır Dam, Bird paradise, walking trails, tulips, endemic plants and butterflies, has an infrastructure that could appeal to different tourist groups. But the things you highlight the most are your cultural assets… GOVERNOR ÖZ: That is correct. We


tan bir diğer unsur da Yeşilırmak. Kültür ve medeniyetlerin merkezi olmamızda Yeşilırmak’ın büyük katkısı olmuştur. Irmak kenarında bu kadar tarihi dokuyu bir arada barındıran ve insanların ırmakla böylesine barışık yaşadığı tek merkezdir Amasya. Kültür ve Turizm Bakanlığınca ilan edilen 15 marka kentten biri de Amasya. Proje kapsamında Paris, Londra, Montreal ve Prag şehirlerinin örnek alındığını biliyoruz. Bu anlamda Amasya için belirlediğiniz bir model var mı? VALİ ÖZ: Amasya zaten kendi başına bir marka kent. Ayrıca bizim hazırladığımız bir marka kent eylem planımız da mevcut. Bu planın hedeflerini gerçekleştirmek için bakanlık ve özel idare ile ortaklaşa çalışmalar yürütüyoruz. Her kentin kendine göre bir marka değeri ve birikimi olduğu düşüncesinden hareketle Amasya’nın birikimini daha iyi sunmak için çalışıyoruz. Marka kent eylem planının yanı sıra Amasya Belediyesinin hazırladığı bir koruma imar planımız var. Kentimizin kültür değerlerini korumak ve ön plana çıkarmak hedefiyle hazırlanan bu plan kapsamında önemli çalışmalar yürütülüyor. Ancak geçmişten günümüze yerleşmiş büyük bir şehir yapılaşması var ve bunu bir anda değiştirmek zor. Bu anlamda belediyemiz ve diğer kamu kuruluşlarımızla birlikte gerekli fedakârlıkları yaparak çalışmaları yürütüyoruz. Söz konusu planların uygulanmasıyla belirli bir dönem sonra Amasya’nın marka değerinin daha da artacağına inanıyoruz.

harbor all the cultural assets of civilizations that have lived on these lands for 8500 years. Our museums, excursion sites, mosques, inns and other cultural assets have all survived to this date. Maybe this will be a very assertive statement but I believe that we are number two after Istanbul in this regard. The fact that a river passes through Amasya must be one of the biggest attractions of the city GOVERNOR ÖZ: Of course. Yeşilırmak is another asset that makes our city unique. The river was a big contribution in making us the center of culture and civilizations. Amasya is the only center that has this many historical structures by the river and is the only city where people peacefully coexist with the river. Amasya is one of the 15 brand cities selected by the Ministry of Culture and Tourism. We know that cities such as Paris, London, Montreal and Prague are being taken as examples within the con-

text of the branding project. Have you selected a model for Amasya? GOVERNOR ÖZ: Amasya is already brand city but we also have a brand city action plan that we have prepared. We are working with the Ministry to reach our goal specified in the plan. We are working to better service the value and accumulation of Amasya. We also have a land protection plan prepared by the municipality. Works are being carried out to protect and highlight our cultural assets. Unfortunately we have a big city development and it is difficult to change that overnight. We are continuing our efforts with the municipality and other institutions regarding this situation. We believe that the brand value of Amasya will increase after these works are completed. Last year, 400 thousand tourists visited Amasya. What is your target for the upcoming years? VALİ ÖZ: When we compared the numbers with 2010, the tourists that visited Amasya increased by 100% to reach 410

Geçtiğimiz yıl Amasya’yı 400 bin turist ziyaret etti. Önümüzdeki yıllar için belirlediğiniz hedef nedir? VALİ ÖZ: 2010’yılıyla kıyasladığımızda 2011’de Amasya’ya gelen turist sayısı yüzde 100’lük bir artışla 410 bine ulaştı. İlk etapta psikolojik sınır olarak 500 bini aşmak istiyoruz. Bu yılki hedefimiz ise turist sayısını 600 bine yükseltmek. Çalışmalarımızı bu yönde sürdürüyoruz. Tarih boyu pek çok ilke sahne olmuş bir şehir Amasya. Dünyanın ilk coğrafyacısı Strabon, ilk kadın divan şairi Mihri AMASYA ‘12

29


Amasya insana çok farklı duyguları bir arada yaşatan, huzur ve güven veren bir kent. Amasya is a peaceful city that makes people feel all kinds of different emotions at the same time.

Hatun, Lokman Hekim bu topraklarda yetişmiş. Dünyada ilk defa akıl hastalarının müzik ve su sesiyle tedavi edildiği akıl hastanesi yine Amasya’daymış. Cumhuriyetin kuruluş belgesi de bu şehirde imzalanmış. Bunları iyi tanıtamıyor muyuz ki, Amasya’ya gelen herkes “bu kadarını beklemiyordum” diyor? VALİ ÖZ: Amasya uzun yılar toprak altında kalmış gizli bir cevher gibi. Aslında bu açıdan şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü rantı yüksek alan olarak görülüp tahrip edilseydi şu anda sahip olduğumuz değerlerin birçoğunu kaybedebilirdik. Bu açıdan şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Ancak artık o gizli kalmış cevheri işleyerek mücevhere çevirmemizin zamanı geldi. Dolayısıyla Amasya’nın turizme açılmasının bir sakıncası yok. Çünkü tarihsel ve kültürel değerlerimiz artık tescillendi, restore edildi, topluma ve dünyaya mal oldu. Bunun yanı sıra insanlar son yıllarda kültür turizmine yöneldiği için Amasya yeni yeni keşfediliyor. Amasya’da turizmi 12 aya yaymak anlamında neler yapılmalı? VALİ ÖZ: Kentimizde turizmi 12 aya yaymak için önemli çalışmalar yürütüyoruz. Özellikle insanların en azından hafta sonlarını, daha sonra da belirli dönemlerini burada geçirmelerini sağlamak için özellikle İstanbul, İzmir, Ankara gibi şehirlerde ciddi tanıtımlar yapıyoruz. İnanç 30

AMASYA ‘12

thousand. At first, we want to go beyond 500 thousand. Our goal for this year is 600 thousand and we are working towards this goal. Amasya has been a city of firsts throughout history. The world’s first geographer Strabo, the first female Ottoman poet Mihri Hatun and Lokman Hekim were all educated on these lands. The world’s first psychiatric hospital that cured people with music and the sound of water was in

Amasya. The declaration of the Republic was first signed in this city. Aren’t we advertising these enough? GOVERNOR ÖZ: Amasya is like a gem that has been buried under soil for a long time. I actually think we are lucky in this regard because if it known as such a valuable place it could have been destroyed and we could have lost a lot of valuable assets. But now it is time to unearth this gem and turn it into a jewel. So, I think


turizmi ve termal turizm alanındaki potansiyelimizin bu çabalarımızı destekleyip kentin turizm hareketliliğini artıracağını düşünüyorum. Alt yapı eksikliği dolayısıyla kongre turizmi alanında bugüne kadar gelişme gösteremedik. Neyse ki bu alandaki açığımızı yeni bir otel projesiyle kapatacağız. 800 kişilik toplantı salonu kapasiteli otel, bu alandaki eksikliğimizi gidermemizi sağlayacak. Kısacası Amasya turizmde hak ettiği konuma ulaşmak için önemli bir atılım yapmış durumda. İşin güzel yanı da bu atılımda yerel yönetim, sivil toplum örgütleri ve halkın beraber hareket etmesi. Bu bakış açısını geliştirerek geleceğe taşımayı amaçlıyoruz. Amasya kişisel olarak size ne ifade ediyor? VALİ ÖZ: Amasya insana çok farklı duyguları bir arada yaşatan, huzur ve güven veren bir kent. Adımınızı attığınız her yer tarih kokuyor. Aynı anda Hititleri, Selçukluyu, Osmanlıyı yaşayabiliyorsunuz bu kentte. Benim için Amasya huzur ile eşdeğerdir. Peki, bu kentte yapmaktan en çok hoşlandığınız şey nedir? VALİ ÖZ: Görevim gereği bu kentin en ücra köşelerine bile gidiyorum. Bu ziyaretlerimde oralardaki insanlarla diyalog kurmayı çok seviyorum. Bunun yanı sıra her pazar günü Valilik çalışanlarımızla yürüyüş yapıyoruz. Yürüyüş güzergâhımız hep farklı noktalar oluyor. Bu yürüyüşlerde çok farklı duygular yaşıyorum. Dolayısıyla Amasya’nın bilinmeyen köşelerini ve özelliklerini keşfetmeyi çok seviyorum.

there is no harm in Amasya becoming a touristic destination because our historical and cultural assets have been registered, restored and became the property of the world. And also, as people have started giving more importance to culture tourism, Amasya is only being discovered. What needs to be done in order to extend tourism to 12 months in Amasya? GOVERNOR ÖZ: We are continuing our efforts to extend tourism to 12 months in the city. We are realizing important advertising works in big cities such as Istanbul, Izmir and Ankara to make people come here during the weekends and at specific periods. I believe that our potential in religious and health tourism will support our efforts and increase touristic activity in the city. We haven’t made enough progress in congress tourism because of the lack of infrastructure but we will remedy that by building a new hotel. This 800 people capacity hotel will help correct this problem. In short, an important step has been taken to propel Amasya to the top of the touristic ladder. The beautiful thing is, local authorities, NGOs and the locals are working together to make this happen. We

aim to improve this view point and continue it in the future. What does Amasya mean to you, personally? GOVERNOR ÖZ: Amasya is a peaceful city that makes people feel all kinds of different emotions at the same time. You see history everywhere you look. You can see traces of the Hittite, Seljuk and Ottoman at the same time. For me Amasya is synonymous with serenity. What do you enjoy doing most in the city? GOVERNOR ÖZ: Because of my duties, I travel to the most remote corners of the city. I love talking to locals there. Also, every Sunday, we take walks with my team. We always pick a different route. Those walks make me feel different things. I love discovering the hidden corners of Amasya. And your thoughts about the Amasya Culture and Tourism Magazine? GOVERNOR ÖZ: As part of our advertising efforts, we are preparing the Amasya Culture and Tourism Magazine. I want to thank all our friends and colleagues that are contributing to the magazine, which I believe will help the advertising of the city’s cultural assets.

Amasya Kültür ve Turizm Dergisi hakkındaki görüş ve önerilerinizi alabilir miyiz? VALİ ÖZ: Tanıtım faaliyetlerimizin yeni bir hamlesi olarak Amasya Kültür ve Turizm Dergisi’ni hazırlıyoruz. Amasya’nın kültürel değerlerinin tanıtımına ve gelişimine hizmet edeceğine inandığımız dergimizin hazırlanmasında emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum. AMASYA ‘12

31


Osmanlı’nın Amasya’daki mührü:

II. Bâyezid Külliyesi Amasya’nın en görkemli yapılarından biridir II. Bâyezid Külliyesi. 15 yüzyılın son çeyreğinde inşa edilen ve bir selatin yapısı olan külliye Amasya’ya vurulan bir Osmanlı mührüdür adeta. ○ Yazı - Article: Muzaffer Doğanbaş Sanat Tarihçi Müze Araştırmacısı / Art historian – Museum researcher Fotoğraflar - Photographs: Derya Şahin

The seal of the Ottoman in Amasya: The Bayezid II Mosque Complex The Bayezid II Mosque Complex is one of the most magnificent structures in Amasya. The complex, which was constructed in the last quarter of the century, is like an Ottoman seal stamped on Amasya.

B

ir selatin yapısı olan II. Bâyezid Külliyesi, Osmanlı Sultanı II. Bâyezid’in emriyle oğlu Şehzade Sultan Ahmed tarafından yaptırılır. Cami üzerindeki kitabeden 1485 yılında yapımına başlandığı ve bir yıl sonra 1486 yılında inşasının sona erdiği anlaşılmaktadır. Amasya tarihi yazarı Abdi-Zade Hüseyin Hüsameddin’in aktardığı bir rivayete göre; Fatih Sultan Mehmed’in şehzadeleri Sultan Bâyezid’in Amasya Sancak Beyliğinde, Sultan Cem’in ise Karaman Sancak Beyliğinde bulundukları esnada, Sultan Cem’in, saltanatı ele geçirmeye teşebbüs ettiği Sultan Bâyezid’e akseder. Şehzadenin huzursuz olduğunu gören Amasya’daki Halvetiyye şeyhlerinden Gümüşlüzade Pir Cemaleddin Mehmed Çelebi Halife, Sultan Bâyezid’i teselli eder ve saltanatın kendisine müyesser ola-

32

AMASYA ‘12

T

he Bayezid II Mosque Complex, which is a structure made by a sultan, was commissioned by Şehzade Sultan Ahmed, the son of Ottoman sultan Bayezid II. From the epigraph on the mosque, we can see that the construction began in 1485 and ended a year later. According to historian Abdi-Zade Hüseyin Hüsameddin, prince Bayezid finds out that his cousin, prince Cem is trying to take over the throne. Sensing that Bayezid is worried, one of the sheiks in Amasya, Gümüşlüzade Pir Cemaleddin Mehmed Çelebi Halife consoles him, tells him that he will be the one ruling the country and asks him to commission the construction of a mosque, madrasah and a soup kitchen in Amasya. After Bayezid becomes sultan, he appoints his son Ahmed to oversee the construction of the complex. A garden near the Yeşilırmak River is bought for the


AMASYA ‘12

33


cağını müjdeleyerek Amasya’da, cami, medrese ve imarethane yaptırmasını rica eder. Bunun üzerine II. Bâyezid saltanata geçtikten sonra külliyenin inşası için oğlu Şehzade Ahmed’e gerekli talimatları verir. Külliyenin inşası için Hacı Beyzade Hamza, İlyas ve Hızır beylerin Yeşilırmak kenarındaki bahçesi seçilerek, satın alınır. Bir başka görüşe göre ise yapı, bir kilisenin harabeleri üzerine inşa edilir. Eldeki mevcut 901 H. / 1496 M. tarihli vakfiyede belirtildiği üzere külliye birimleri; cami, medrese, imaret, mektep ve köprüden ibarettir. Külliyenin bir birimi olarak sözü edilen köprü ise Çorum’un Osmancık İlçesi’nde Kızılırmak üzerinde yer alır. Külliye birimleri hakkında bilgi veren Topkapı Sarayı Müzesi arşivindeki bir belgede ise, günümüzde imaret olarak bilinen yapının, mut’ime-hâne (yemekhane), matbah (mutfak), kiler, fırın ve ahır olmak üzere beş ayrı birimden oluştuğu anlatılmaktadır. Külliye birimleri olarak günümüze cami, medrese, mut’ime-hâne (yemekhane), matbah (mutfak), kiler, fırın ve ahır olarak adlandırılan ve imarethane olarak bilinen yapı ile şadırvan ulaşabilmiştir. Ayrıca, külliye bünyesine sonradan eklenen 919 H./1513 M. tarihli Şehzade Osman Türbesi, 1256 H./1840 M. tarihli muvakkithane, hazire ve muhtemelen 19. yüzyılda inşa edilen çeşme günümüzde mevcuttur. Külliyenin mimarı konusunda, vakfiyede ve Topkapı Sarayı Müzesi arşivindeki belgede ne yazık ki herhangi bir kayda rastlanılmamıştır. Ayrıca külliye birimlerindeki kitabelerde de bu konuda herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Külliyenin mimarı konusunda farklı görüşler öne sürülmektedir. Oktay Aslanapa, bu kişinin Mimâr Hayreddin olduğunu ifade etmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğünce yayınlanmış olan bir eserde, külliyenin mimarının Şemsettin Ahmet olduğu belirtilmektedir. Diğer bir görüşe göre ise külliyeyi Mimâr Ya’kub-şâh bin Sultân34

AMASYA ‘12

construction of the complex. According to another story, the complex is built on the ruins of a church. According to the registry dated 1946, the complex consists of a mosque, madrasah, kitchen, soup kitchen, school and bridge. The bridge in question is above Kızılırmak River in the city of Çorum. In the document within the archive of the Topkapı Palace Museum which gives us information about the complex, it is specified that the structure that we now know as the soup kitchen consisted of 5 separate units; a mess, a kitchen, pantry, oven and stables. Units of the complex such as the mosque, madrasah, mess, kitchen, oven, soup kitchen and fountain have survived to this date. The Şehzade Osman Mausoleum (1513), observatory (1840), the sacred area surrounded by barriers called hazire and the fountain, probably built in the 19th century, still exist today. There are no registries anywhere as to the architect of the complex. There are different opinions on the matter. Oktay Aslanapa claims that this person is Architect Hayreddin. In a book published by the Foundations General Directorate, it is stated that the architect is Şemsettin Ahmet. According to another theory, the complex was built by Architect Ya’kub-şâh bin Sultân-şâh. According to the owner of the last theory, Rıfkı Melûl Meric, it is most likely that all the structures were built by Architect Ya’kub-şâh bin Sultân-şâh.

Mosque The mosque is at the center of the complex to the east of the madrasah, to the west of the soup kitchen and mausoleum and to the south of the fountain. The mosque, which is included in the side spaced mosques group, presents itself as an advanced stage of this application because in prior examples the side spaces were built as separate cells while this space in this mosque is connected to the main structure. For this reason, we can say that the mosque is a transitional structure to central planning.

The fact that the side spaces were built on a lower level than the main structure can be viewed as a step backwards in architectural improvement. Because the minaret was damaged during the big earthquake in 1668, the spaces above the şerefe (the upper part of a minaret) was rebuilt and that is why it is not in harmony with the lower portion. The minaret, which is in the western part and rises atop a square base, is decorated with zigzag motifs that end with palmettos. There is a birdhouse carved from stone at the northern exterior of the side support on the east of the mosque. There are three entrances to the east of the birdhouse and two entrances to the west. Its middle was slopped to the exterior with two brackets like the alcoves seen in Amasya houses. There are two by two windows in the lower exterior of the slopped part and two by two steep arched windows on the upper exterior. In general, the artists tried to make a synthesis with a wood structure filled with stones and some imaginary elements. The altar is made from white marble and is quite plain. The altar niche is pentagonal and is decorated with eight rows of muqarnas. There are two colorful hourglasses to the ear and west of the altar niche. The one in the east is broken. The pulpit, just like the altar, is made from white marble and is simple. The mess of the muezzin stands on five octagonal bases and the elephant that looks towards the southwest leans against the base. The banisters that surround it and its ceiling is made from wood, which have been painted today.

Madrasah The madrasah, which is located to the west of the mosque and to the south of the observatory, is known as Medrese-i Sultaniye (School of the Sultan) because it was commissioned by Bayezid II. The madrasah, which is now used as the public library and the library of handwritten books, doesn’t


şâh yapmıştır. Son görüşün sahibi Rıfkı Melûl Meric’in kapsamlı araştırmasında, Sultan II. Bâyezid tarafından Amasya, Edirne ve İstanbul’da inşa ettirilen külliyelerin Mimar Hayreddin tarafından yapılmasının mümkün olamayacağı, bu eserlerin üçünün de Mimar Ya’kub-şâh bin Sultân-şâh tarafından inşa edildiğinin kuvvetle muhtemelliği sonucuna varılmaktadır.

Cami Cami; medresenin doğusunda, imaret ve türbenin batısında, şadırvanın güneyinde olmak üzere külliyenin merkezinde yer alır. Esas itibariyle yan mekânlı camiler grubunda bulunan II. Bâyezid Camisi, bu uygulamanın daha ileri bir aşaması olarak karşımıza çıkar. Çünkü daha önceki uygulamalarda yan mekânlar, ana mekândan bağımsız birer hücre durumundayken burada ana mekânla iç içe, kaynaşık olarak düzenlenmiş olup mekânın birleştirilmesi gayreti vardır. Bu nedenle caminin merkezi plana geçiş

have a construction epigraph but we know from its registry that it was designed and built as part of the complex.

Kaya Mezarları,

The madrasah, which is included in the double terraced, single floor and courtyard madrasah group, has a U shaped plan. The other exteriors, except the entrance are made up student cells and there are porticos in front of the cells. The column gaps of these porticos, which stand on 14 stone columns, are connected to each other with round arches and covered with vaults. Only the portico portion that provides access to the main iwan is domed. The madrasah consists of 18 domed cells besides the classroom iwan and these cells were all built with yellow cut stones. The madrasah was damaged during the earthquake in 1939 and renovated by the Foundations General Directorate.

arasında yaşanan

Pontus Krallığı ile Romalılar ve 40 yıl süren savaşlar esnasında tahrip olmuş. The tombs were demolished during the wars between the Pontus Kingdom and the Romans that lasted 40 years.

Soup Kitchen The soup kitchen is located in the east wing of the complex. It has an L shaped AMASYA ‘12

35


yapısı olduğu söylenebilir. Caminin yan mekânlarının, ana mekândan daha düşük bir seviyede ele alınarak düzenlenmiş olmasının, mimari gelişim açısından geriye bir adımı simgelediği ifade edilir. Minareler; 1079 H./1668 M. tarihli büyük depremde hasar gördüğünden şerefeden yukarısı yeniden yapılmıştır. Bu nedenle aşağısıyla uyum göstermez. Batıda yer alan ve kare kaide üzerinde yükselen minare, gövde üzerinde bir sıra kaş kemerden oluşan kakma bir bezeme kuşağı ile şerefe altına kadar devam eden ve uçları palmetlerle sonlanan zikzak motifleriyle bezenmiştir. Caminin doğudaki yan dayanağının kuzeye bakan cephesinde taştan oyularak yapılmış bir kuşevi yer almaktadır. Kuşevinin doğusunda üç, batısında iki giriş bulunmaktadır. Ortası eski Amasya evlerinde görülen cumbaları andırır bir şekilde iki konsolla dışa taşırılmıştır. Dışa çıkıntılı kısmın cephelerinde altta ikişer 36

AMASYA ‘12

plan and was constructed with straight cut stones. The front exterior of the structure has a portico that stands on 11 stone columns which is covered with a dome. The soup kitchen was organized as five separate units which are mentioned as a mess, kitchen, pantry, oven and stables in a document found in the Topkapı Palace Museum.

Mausoleum

It is specified in various documents that the mausoleum that was added to the complex in later years belonged to the son of Amasya Governor Prince Ahmet, Osman Çelebi. From its epigraph, we know that the mausoleum was built in 1513. The body walls of the mausoleum, which has a square plan, were made with a braiding of cut stones and three lines of bricks and it is covered with a dome. The frontal part of the mausoleum was organized as a porch. This wooden part stands on straight cut stone pedestals and its ceiling was made in the çıtakari style. The flat


pencere, üstte ise yine ikişer sivri kemerli sağır pencere yer almaktadır. Genel yapısı itibariyle sanatkâr burada adeta hımış teknikle hayali bir takım unsurların sentezini uygulamaya çalışmıştır. Mihrap, beyaz mermerden oldukça sade özellikli olup cami içerisine doğru çıkıntı yapmaktadır. Mihrap nişi, beşgen ve aşağıdan yukarı doğru daralarak, sekiz sıra mukarnas bezemelidir. Mihrap nişinin doğusunda ve batısında çevrildiğinde dönen iki renkli kum saati yer alır. Bunlardan doğudaki kum saati dönmemektedir. Minber de, mihrap gibi beyaz mermerden yapılmış, gösterişten uzak, sade bir anlayışı yansıtır. Müezzin mahfili, mermerden yapılmış sekizgen tipte beş payeye oturur ve güneybatıya bakan fil payeye dayanır. Etrafını çevreleyen korkuluklar ve tavan kısmı ahşaptandır. Bu kısımlar günümüzde boyanmış ve tavan çıtakari olarak düzenlenmiştir.

arches entrance door of the mausoleum has marble frames. Its marble construction epigraph rests on the arch made with colored stones.

Yan mekânlı

The interior of the mausoleum is illuminated with windows on the main walls. There is an altar niche carved inside the southern wall.

bu uygulamanın

Observatory The observatory, which is located to the northwest of the mosque, was added to the complex in 1840. The structure was built with bricks on a rubble stone base and covered with a ruffled roof. According to Semavi Eyice the structure which consists of a single rectangular room was built in the “Administrative Reform Style” The portico of the observatory is accessed via a three stepped staircase. The surrounding area of this portion which stands on two wooden columns and there are high sets on each side. The ceil-

camiler grubunda yer alan II. Bâyezid Camisi, daha ileri bir aşaması olarak karşımıza çıkar. The mosque, which is included in the side spaced mosques group, presents itself as an advanced stage of this application.

AMASYA ‘12

37


Minber de mihrap gibi beyaz mermerden yapılmış, gösterişten uzak, sade bir anlayışı yansıtır. The pulpit is made from white marble, just like the altar and reflects a simple state of mind.

Medrese Caminin batısında ve muvakkithanenin güneyinde yer alan medrese, II. Bâyezid’in emriyle yapıldığı için Medrese-i Sultaniye adıyla da bilinir. Günümüzde İl Halk Kütüphanesi ve Yazma Eserler Kütüphanesi olarak kullanılan medresenin inşa kitabesi bulunmamaktadır. Fakat yapının külliyeyle birlikte tasarlanarak yapıldığı vakfiyesinden anlaşılmaktadır. Giriş eyvanıyla birlikte iki eyvanlı, tek katlı, revaklı, avlulu medreseler grubuna giren II. Bâyezid Medresesi, “U” biçimli bir plâna sahiptir. Giriş cephesi dışında kalan cepheler öğrenci hücrelerinden oluşmakta ve hücre önlerinde revaklar yer almaktadır. Toplam on dört taş sütun üzerine oturmakta olan revakların sütun araları yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanmış olup, üzeri tonoz örtülüdür. Sadece ana eyvana geçiş olanağı veren revak kısmı kubbelidir. Medrese, dershane eyvanı dışında toplam on sekiz adet üzeri kubbeli hüc-

38

AMASYA ‘12

reden oluşmaktadır ve bu kısımların tamamı sarı kesme taş ile inşa edilmiştir. Altmışlı medreseler derecesinde olan II. Bâyezid Medresesi, 1939 depreminden sonra büyük hasar görmüş ve Vakıf lar Genel Müdürlüğünce onarımı yapılmıştır.

İmaret İmaret, külliyenin doğu yanında yer alır. Düzgün kesme taş malzemeyle yapılan imaret “L” biçimli bir plân yansıtır. Yapının ön cephesi revaklı olarak düzenlenmiş olup, bu kısım 11 taş sütun üzerine oturmaktadır. Revakların üzeri ise kubbe ile örtülüdür. İmaret, beş bölüm halinde düzenlenmiş ve bu bölümlerin işlevlerinin ne olduğu bugüne kadar yapılan yayınlarda ortaya konulamamıştır. Ancak Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan bir belgede; bu bölümler sırasıyla mut’imehâne (yemekhane), matbah (mutfak), kiler, fırın ve ahır olmak üzere ayrı ayrı birimler olarak anlatılır.

ing is decorated in the çıtakâri style. The construction epigraph of the structure is located above the entrance. According to the epigraph, the observatory was commissioned by Hacı Hüseyin in 1840. The entrance has a wooden door that has been slid to the side. There is a rectangular window with marble frames to the south of the door. The first thing that attracts attention when stepped inside is the baroque style decorated niche in the southern wall. There is a small, built in cupboard on each side of the niche. The interior is wide and illuminated with five rectangular windows with stone frames. The walls are covered with wood until the window level and these parts are not original. The ceiling is organized in the çıtakari style and decorated with C shaped motifs. In recent years, the ceiling was painted burgundy and the motifs in deep green, making the feature lose its originality.


AMASYA ‘12

39


One of the most important characteristics of the structure is the pencil style decorations inside. Paintings of panoramas on the skirts of the ceiling are worth seeing. It is believed that these places were the spots once visited by and inspired the architect or drawn from imagination. The complex is clearly visible on the depiction in the southern area.

Big fountain The big fountain, which resembles Seljuk era mausoleums, has a wide fringe set atop 12 wooden carriers, covered with a dome from the inside and with a cone on the outside built with the Bagdadi technique. The cone was covered with galvanize and the ends of the fringes were finished with wooden palmettos. The basin of the fountain was built from marble and has a round form. The faucets are not original; they were added recently. Oktay Aslanapa claims that the big fountain was built with the observatory in 1843 but H. Hüsameddin Yaşar writes that university professor Kapancızade el-Hac Hüseyin Zeki Efendi had commissioned an observatory in 1842 also built a fountain to its east.

Türbe Külliyeye sonradan eklenen türbenin II. Bâyezid’in torunu ve Amasya Valisi Şehzade Ahmet’in oğlu Osman Çelebi’ye ait olduğu çeşitli kaynaklarda belirtilir. Kitabesine ebcet hesabıyla düşülen tarihten türbenin 919 H. / 1513 M. tarihinde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Kare kaideli ve kare gövdeli olan türbenin beden duvarları almaşık biçimde, bir sıra kesme taş üzerine üç sıra tuğla ile örülmüş olup, kubbe örtülüdür. Türbenin 40

AMASYA ‘12

ön kısmı bir veranda gibi düzenlenmiştir. Ahşap olan bu kısım, düzgün kesme taştan kaideler üzerinde yükselmekte ve tavan kısmı çıtakari tarzda yapılmıştır. Türbenin basık kemerli giriş kapısı mermer söveli ve taşıntısız olarak düzenlenmiştir. İki renk taş işçilikli olan kemer üzerinde mermerden iki satırlık inşa kitabesi mevcuttur. Türbe içerisi, beden duvarlarında açılmış pencerelerle aydınlanmaktadır. Kıble du-

The most important characteristic of the big fountain are the pencil drawn decorations inside its dome. These decorations, which have unfortunately lost some of their characteristics, resemble the decorations on the fountain in Merzifon Kara Mustafa Paşa Mosque in terms of general view and technique. These decorations were renovated in 2006 by the Foundations General Directorate. During renovations, some of the more visible depictions were renewed and the completely erased ones were left empty.

Hazire (Private Cemetery) Hazire, which is located in the southeast corner of the complex, is surrounded by a rectangular wall. The wall was built with rubble stone and cut stone materials and iron bars were set atop the wall.


varında, duvar içerisine oyulmuş ve sekiz sıra kademeli olarak aşağıdan yukarı doğru daralan bir mihrap nişi yer almaktadır.

Muvakkithane Caminin kuzeybatısında yer alan muvakkithane, külliyeye 1840 tarihinde eklenmiş bir birimdir. Yapı, moloz taşlarla oluşturulan bir kaide üzerine tuğla malzeme ile yapılmış ve üzeri kırma çatı ile örtülmüştür. Dikdörtgen plânlı bir odadan ibaret olan muvakkithane Semavi Eyice’ye göre, ‘Tanzimat Üslûbu’ndadır. Muvakkithanenin giriş revakına üç basamaklı bir merdivenle çıkılır. İki ahşap sütun üzerine oturan bu kısmın çevresi ahşap korkuluklarla çevrilmiş, iki yanında yüksek tutulmuş setler mevcuttur. Tavan kısmı çıtakâri bezemelidir. Giriş kapısının hemen üzerinde yapının inşa kitabesi yer alır. Kitabeye göre, muvakkithane 1256 H./1840 M. tarihinde Hacı Hüseyin adlı kişi tarafından yaptırılmıştır. Giriş, cepheden yana doğru kaydırılmış ahşap bir kapıya sahiptir. Kapının güneyinde ise kesme taş söveli dikdörtgen bir pencere yer alır. İçeriye girildiğinde ilk göze çarpan, batı duvarda yer alan barok bezemeli niştir. Nişin her iki tarafında da ufak birer gömme dolap bulunur. İçerisi kesme taş söveli toplam beş dikdörtgen pencere ile ferah ve aydınlıktır. Duvarlar pencere seviyesine kadar ahşap kaplanmış olup bu kısımlar özgün değildir. Tavan birbirine bakar durumda ve sırt sırta çakılmış ‘C’ biçimli motiflerle çıtakari tarzda düzenlenmiştir. Son dönemlerde tavanın zemini bordoya, motifleri ise koyu yeşile boyanmış ve böylelikle özgün görünüm kaybolmuştur. Muvakkithanenin önemli özelliklerinden biri içerisindeki kalem işi bezemelerdir. Burada, tavan eteklerinde panoramik bir görünüm arz eden manzara resimleri dikkate değerdir. Bu resimlerdeki mimari yapıların, hayali bir takım mekânlar veya sanatkârın daha önce görüp etkilendiği ve belleğinde iz bırakan yerlerden olabi-

leceği düşünülmektedir. Özellikle güney yanda yer alan tasvirde, Amasya II. Bâyezid Külliyesi’ni görmek mümkündür.

Şadırvan Selçuklu Çağı türbelerine benzeyen şadırvan, toplam 12 ahşap taşıyıcı üzerine geniş saçaklı, içten kubbe dıştan külahlı olarak düzenlenmiş ve külah kısmı Bağdadi teknikle düzenlenmiş olup üzeri galvanizle kaplanarak, saçak uçları ahşap palmetlerle sonlandırılmıştır.

There are a total of five graves inside the. The first grave on the north-south axis belongs to Fatma Hanım, the wife of Yumuk Osman Zade Hamdi Efendi, and dates back to 1909. The second grave is smaller compared to the others and this grave doesn’t have its tombstones so we don’t know who it belongs to. The third grave is dated 1848 and belongs to a woman named Latife Hanım. The fourth grave belongs to Hilmi Paşa who dies in 1847. The fifth AMASYA ‘12

41


dan Kapancızade el-Hac Hüseyin Zeki Efendi’nin 1258 H. / 1842 M. yılında bir muvakkithane yaptırdığını ve doğusuna da bir şadırvan inşa ettirerek emlakını vakfettiğini yazar.

Şadırvanın havuz kısmı mermerden, yuvarlak formlu olarak düzenlenmiştir. Abdest muslukları orijinal değil, yeni üretimdir. Oktay Aslanapa, şadırvanın muvakkithaneyle birlikte 1843 yılında yapılmış olduğunu belirtirken, H. Hüsameddin Yasar, bu konuda Divan-ı Hümayun hocaların42

AMASYA ‘12

Şadırvanın en önemli özelliği kubbesi içerisine işlenmiş olan kalem işi bezemelerdir. Günümüzde kimi özelliklerini yitirmiş olan bu bezemeler, genel yapısı ve tekniği açısından Merzifon Kara Mustafa Paşa Cami şadırvanındaki bezemelerle aynı denecek kadar bir üslup benzerliği gösterir. Buradaki kalem işi bezemeler, Vakıflar Genel Müdürlüğünce 2006 yılı içerisinde onarılmıştır. Vakıfların yapmış olduğu çalışmalarda, günümüze ulaşabilmiş mevcut tasvirler onarılmış olup, tamamen silinmiş olan kısımlar boş bırakılmıştır.

grave belongs to Seydi Ali Paşa who dies in 1820. This is the earliest dated grave in the cemetery. We know that Seydi Ali Paşa was known for his bravery and that he served in Egypt as a vizier and died in Amasya when he was a civil servant.

Fountain Another later addition to the complex is the fountain. The structure, which doesn’t have an epigraph, is right next to the courtyard wall, in the southeast corner of the complex.

Hazire

The fountain is 2.03 meters high, 1.60 meters wide and 96 centimeters thick. It was made from straight cut stone material. Its original ringlets haven’t made it to this date. There is a simple faucet instead. The basin of the fountain is inside the curb and it is at a lower level because of the curb filling.

Külliyenin güneydoğu köşesinde yer alan hazire, enine dikdörtgen planlı bir çevre duvarıyla çevrili bulunmaktadır. Hazire-

The outer sides of the structure were slopped with molding. This situation is


nin çevre duvarı moloz taş ve kesme taş malzeme ile inşa edilmiş ve duvarın üzerine demir korkuluklar yerleştirilmiştir. Hazire içerisinde toplam beş adet mezar bulunur. Kuzey-güney doğrultusunda birinci sıradaki mezar Yumuk Osman Zade Hamdi Efendi’nin eşi Fatma Hanım’a ait olup, 1327 H. / 1909 M. tarihlidir. İkinci sıradaki mezar diğerlerinden farklı olarak daha küçüktür. Ayrıca bu mezarın ayak ve baş taşları yerinde yoktur. Dolayısıyla kime ait olduğu anlaşılamamıştır. Üçüncü mezar 1265 H. / 1848 M. tarihlidir. Bu mezar Latife Hanım adında bir kadına aittir. Dördüncü mezar 1264 H. / 1847 M. tarihinde ölen Hilmi Paşa’nındır. Beşinci sıradaki ise 1236 H. / 1820 M. tarihinde ölen Seydi Ali Paşa’nın mezarıdır. Bu mezar, haziredeki mezarlar içerisinde en erken tarihli olanıdır. Cesaretiyle bilinen Seydi Ali Paşa’nın vüzeradan olduğu ve Mısır’da görev yaptığı, üç kez yükseldiği vezirlik görevinden azledildikten sonra Amasya’da ikamete memur iken vefat ettiği bilinmektedir.

Çeşme Külliyeye sonradan eklenen yapılardan biri de çeşmedir. Üzerinde herhangi bir kitabe bulunmayan çeşme, külliyenin güneydoğu köşesinde avlu duvarına bitişik olup, cephesi külliye dışına bakmaktadır.

more clearly visible on the eaves. Also, there is a round arch that recesses to the inside on the body of the fountain which resembles a niche.

Çeşme 2.03 metre yüksekliğinde, 1.60 metre genişliğinde ve 96 santimetre kalınlığındadır. Düzgün kesme taş malzeme ile yapılmıştır. Orijinal lüleleri günümüze dek ulaşmamıştır. Bunların yerinde basit bir musluk yer almaktadır. Çeşmenin yalak kısmı ise kaldırım içerisindedir ve kaldırım dolgusu nedeniyle kod seviyesi aşağıda kalmıştır. Eserin dış kenarları silmelerle kademelendirilerek dışarı taşırılmıştır. Özellikle saçak kısmında bu durum daha belirgin bir şekilde görülmektedir. Ayrıca çeşmenin gövde kısmında içe girinti yapan ve bir nişi andıran yuvarlak bir kemer yer almaktadır. AMASYA ‘12

43


The pearl of Yeşilırmak: Yalıboyu Houses Yalıboyu Houses are not like flats that are sold like cars. They are well preserved examples of an ideal Ottoman neighborhood with their mosque, Turkish bath, school and fountains. 44

AMASYA ‘12


Yeşilırmak’ın incisi:

Yalıboyu Evleri

İçinde yaşanan hayatı temsil etmeyen, otomobil gibi alınıp satılan apartman dairelerine benzemez Yalıboyu Evleri. Mektebi, camisi, hamamı, çeşmeleri ve nihayet birbirine bitişik ve birbirinden haberli evleriyle bir birliği, bir ahengi temsil eden Osmanlı mahallesinin iyi korunmuş birer örneğidir… Yazı - Article : İ. Hakkı Göztaş / Mimar Fotoğraflar-Photographs: Derya Şahin / İ. Hakkı Göztaş Arşivi

G

eçmişiyle sarmaş dolaş yaşayan kadim Amasya şehrinin, Hititler döneminden başlayıp günümüze kadar uzanan, 7 bin yıldan daha uzun bir öyküsü vardır. Kuruluşundan buyana, 17 medeniyete mekân olmuştur ve onların kültürel mirası içinde gömülü yaşar. Şehri gezerken, sadece dikkatli bir gözlemle bile, bu tarihi derinliği fark eder, uzak geçmişin izlerini keşfedilebilirsiniz. Gizemli kalıntılar, hiç umulmadık yerlerde karşınıza çıkıverir. Her an onlardan birine gözünüz takılır. Yakın tarihin en de-

ğerli mirası ise, Yeşilırmak kenarında, tarihi sur duvarı üzerine inşa edilmiş olan “Yalıboyu Evleri”dir. Geçen yüzyıldan artakalan bu konut dokusu, Osmanlı çağının sonlarını yaşayan neslin, ortak emeğiyle yapılmış anonim bir tablo gibidir. Her biri kendine mahsus şekilde yapılmış ve kendine ait bir hayatı yaşamış bu evler, bugün bile huzur veren kompozisyonlar ortaya koyarak, dengeli bir çeşitlilik sunar. Onların ölçülerinde, mekân ilişkilerinde, cephe detaylarında

T

he city of Amasya, which is engulfed in history, has a 7 thousand year old history that began with the Hittites. It has been home to 17 civilizations since its establishment and it lives buried in their cultural heritage. When you are walking around the city, you notice this historical depth and discover the traces of its distant past. Mysterious remains appear in the most unusual places. The most valuable heritage of the recent past is the Yalıboyu Houses on Yeşilırmak River, built above the historical castle wall. AMASYA ‘12

45


This housing structure from the past century is like an anonymous painting made by the joint effort of last generation Ottomans. These house, which are own built in their unique way and have lived different lives, present calm compositions and a balanced diversity even today. There is something that gives you piece in their measurements, space relations and exterior details. They are like smiles next to the ugly, modern buildings on the bank across. You will be transported back in history while watching them, the castle behind and the tomb of kings. Undoubtedly, past civilizations have contributed greatly to the current cultural accumulation but the structures we call Yalıboyu Houses smell entirely Ottoman. The yearning of princes and their mothers for Istanbul have resulted in the construction of these structures. These houses reflect the yearning of uniting with Istanbul and the thick castle walls behind them reflect their fear of being destroyed.

Yalıboyu Evleri adını verdiğimiz özgün mimari doku, buram buram Osmanlı kokar. The unique architectural structure we call Yalıboyu Houses smell entirely Ottoman.

insana huzur veren bir şeyler vardır. Karşı sahilin çirkin, çağdaş binaları yanında duru bir tebessüm gibidirler. Onları ve arkalarındaki kaleyi, kral mezarlarını seyrederken, kendinizi geçmişin büyüsüne kaptırır, tarihin ıssız derinliklerine doğru savrulur gidersiniz. Şüphesiz ki mevcut kültürel birikimin oluşmasında geçmiş bütün medeniyetlerin katkısı vardır. Fakat “Yalıboyu Evleri” adını verdiğimiz özgün mimari doku, buram buram Osmanlı kokar. Şehzadelerle beraber şehre gelen ve bir bakıma sürgün hayatı yaşayan devlet adamlarının, şehzade analarının İstanbul özlemi, nehir kıyısındaki bu yalı benzeri yapıları yaratmıştır. Yalıboyu Evleri, İstanbul’a kavuşma umutlarını, arkadaki kalın sur duvarları ise iktidarı kaybedip yok olma endişelerini yansıtır.

Yangınlardan kurtulup günümüze ulaştı Amasya evlerinin çoğu, konstrüktif açıdan basit, ahşap - karkas yapılardır. Ancak hiçbirisi diğerinin taklidi değildir. 46

AMASYA ‘12

They survived fires The majority of the houses in Amasya are simple wooden structures but all of them are unique. They are structures that are closely connected to the social structure and technological capabilities of their users. These architectural styles, which architectural historians call “Turkish House”, were mostly seen in the majority of Ottoman geography after the 18th century and are still visible today. In the pictures of Amasya taken at the start of the 10th century, we can see that the city was covered with this style of structures. Unfortunately, the majority of these houses and the commercial buildings that filled the city center were destroyed during the fires at the start of the 20th century. The most beautiful houses and inns didn’t survive the fire and even some stone buildings were also lost during these fires. Yalıboyu Houses are just some of the rare structures that have survived to this date. During the establishment of Amasya’s urban structure, we can’t deny the importance of physical conditions inherited by


Bu evler İstanbul’a kavuşma umutlarını, arkadaki kalın sur duvarları ise iktidarı kaybedip yok olma endişelerini yansıtır. These houses reflect the yearning of uniting with Istanbul and the thick castle walls behind them reflect their fear of being destroyed.

Kullanıcılarının sosyal yapısına, ekonomik ve teknolojik olanaklarına son derece bağlı yapılardır. Mimarlık tarihçilerinin “Türk Evi” adını verdiği bu yapı üslubu, Osmanlı coğrafyasının önemli bir kısmında 18. yüzyıldan sonra görülmeye başlamıştır ve kalıntıları bugün de izlenebilmektedir. 20. yüzyılın başlarında çekilmiş Amasya fotoğraflarında, şehrin bu tarz yapılarla kaplı olduğu görülmektedir. Maalesef bu ahşap konutların çoğu ve kent merkezini dolduran ticari yapılar, 20. yüzyılın başında çıkan büyük yangınlarda yok olmuştur. Amasya evlerinin en güzelleri, hanlar bedestenler yangınlardan kurtarılamamış, kâgir yapıların bir kısmı dahi bu dönemde kaybedilmiştir. Yalıboyu Evleri, yangınlardan kurtulan ender örneklerin bir bölümüdür. Amasya şehir dokusunun oluşmasında, Bizans’tan devralınan fiziki şatların belirleyici rolü de inkâr edilemez. Fakat Türklerin devraldığı Bizans konutları hakkında elimizde yeterince bilgi yoktur. Sadece, bazı mahallelerin Türklerin yerleşimi için ayrıldığını ve bu mahallelerin

her birine bir aşiretin yerleştirildiğini biliyoruz. Etnik özelliklere göre gruplaşmış bu mahallelerin, tek bir cemaat olma özelliğini Selçuklu ve erken Osmanlı çağında da büyük ölçüde muhafaza ettiğini tahmin ediyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse, yerel tarih çalışmaları, Osmanlı evlerin tipik özellikleri hakkında fazla bilgi vermiyor. Yabancı seyyahların tespitleri, yerel kaynaklara kıyasla daha faydalı bilgiler sunuyor. Özellikle 1553 yılında Kanuni Sultan Süleyman ile görüşmeler yapmaya gelen Avusturya elçilik heyetinde yer alan Busbecq ve Hans Dernschwam’ın seyahatnameleri, bize önemli bilgiler veriyor. Öyle ki Hans Dernschwam, “Aşağı Saray” diye adlandırılan Kızlar Sarayı’nı ve kale içerisindeki diğer yapıları, detaylı şekilde anlatmıştır. Bazıları iki katlı olan bu evlerin, alt katların ahır üst katların ise oturma mahalli olarak düzenlendiğini, çatılarının düz toprak damlı olduğunu, pencerelerin yüksekte ve çok küçük olduğunu yazmıştır.

the Byzantine state. Unfortunately, we don’t have enough information about the Byzantine houses taken over by the Turks. All we know is that some neighborhoods were allocated to the Turks and a clan was positioned in each neighborhood. We think that these neighborhoods, which were grouped according to their ethnic characteristics, mostly preserved their unity as a society during the Seljuk and early ottoman periods. To tell you the truth, local historical research doesn’t give us much information about the characteristics of typical Ottoman houses. The observations of foreign travelers provide us with more useful information on the subject like Busbecq and Hans Dernschwam who came here in 1553. Such so that Hans Dernschwam had described the Ladies’ Palace and the other structured within the fortress in detail. He wrote that the ground floors were used as stables and the upper floors were used as living quarters, the roofs were flat and the windows were high and very small in those two storey houses.

Yine aynı yüzyıla tarihlenen, Kemalpaşazade’ye ait bir yazmada yer alan

The Amasya miniature, dated to the same AMASYA ‘12

47


Surlar üzerine oturan yapılar daha geç dönemlere aittir. Düz, toprak damlı evler büyük bir olasılıkla 18. yüzyılda görülmeye başlayan batılılaşma etkileri sonucu yerini bugünkü beşik ve kırma çatı dediğimiz çatı tipine bırakmıştır. 1811 tarihli bir el yazması kitapta yer alan Bozoklu Osman Şakir’e ait Amasya minyatüründe bu değişimi görmek mümkündür.

Sofa etrafında biçimlenen yaşamlar

Amasya minyatürü, Hans Dernschwam’ın anlatımını doğrular mahiyettedir. Düz damlı kerpiç yapıların göründüğü minyatürde, nehir kenarındaki surların henüz sağlam olduğu ve evlerin surlar içerisinde yer aldığı da açıkça bellidir. Gerçekten de erken döneme ait Yukarı Hamam, surların gerisinde ve düşük kotta inşa edilmiştir. 48

AMASYA ‘12

Osmanlı evlerinin genelinde olduğu gibi, Yalıboyu evlerinde de plân merkezini oluşturan sofalar, aynı zamanda evlerin plân tipini belirler. Sofa plân tipine göre ortada, dışta, köşede ya da boylu boyunca evi ikiye ayırır bir biçimde düzenlenmiştir. Günlük yaşam, evlerin iç mekânında, sofa etrafında biçimlenen odalar içerisinde geçmektedir. Evlerin iç mekânları dışında, bahçe ya da avlu içerisinde günlük hayatla bağlantılı başka birimler de yer almaktadır. Bunlar arasında su kuyusu ve ocak ilk göze çarpan birimlerin başın-

century, located on a hand printed cloth by Kemalpaşazade corroborates Hans Dernschwam’s descriptions. It is quite clear on the miniature, where flat roofed adobe structures are visible, that the walls near the river bank were still standing and the houses were located inside the wall. Indeed, the Upper bath, which dates to the early period, was constructed behind the wall on a lower level. The structures above the wall belong to later periods. Flat roofed, houses most probably were replaced with broken and cradled roofed houses in the 18th century after Western influence. It is possible to see this change in style on the Amasya miniature drawn on a handwritten book in 1811 by Bozoklu Osman Şakir.

Lives that center around hall Just like in the majority of Ottoman houses, the halls that make up the central plan of a house also determine the plan type of Yalıboyu houses. The hall divides the house into two from the middle, from the outside or from the corner, depending on the plan.


da gelmektedir. Bazı örneklerde ekmek ihtiyacını karşılamak için fırın yapılmış olduğu da görülmektedir. Bu evlerde en önemli birim odadır. Her oda, evli bir çifti barındıracak niteliklere sahiptir. Her odada oturulabilir, yatılabilir, yıkanılabilir, yemek yenilebilir ve hatta yemek pişirilebilir. Bu düzen, göçebelikten kalma alışkanlıklar üzerine kuruludur. Göçebelikte müstakil bir yaşama birimi olan çadır, Türk evinde oda haline gelmiştir. Odanın değişik işlevleri zaten çok az olan taşınabilir eşya ile sağlanır. Eylem bitince eşya ortadan kaldırılır. Yataklar, dolaplar (yüklük) içinde durur, yatılacağı zaman yere serilir, sabah tekrar dolaba konulur. Yemek yenileceği zaman dolaptan çıkarılan sofra bezi (dastar), altlık (ayakçak), bakır sini veya tahta tabla (sofra tahtası) ile yemek düzeni kurulur. Yemekten sonra her şey tekrar yerine kaldırılır. Bu amaçla odanın orta alanı boş bırakılmıştır. Oturmak için kullanılan sedirler (makat) duvar diplerindedir.

Daily life is led inside the house, in rooms around the hall. There are also other units in the garden or courtyard connected to daily life. Of those, the water well and oven are the most important ones. In some cases, bread ovens were built to cater to daily dread needs. The room is the most important unit in those houses. Each room is big enough to accommodate a married couple. You can sleep, bathe, eat and even cook in each room. This order is based on habits from a nomadic lifestyle. The tent, which was a separate living style in nomadic life, became a room in the Turkish house. The varied functionality of the room is provided by very little movable objects. When the function ends, the object is removed. Beds are stored in cupboards and taken out for sleeping. Utensils are also taken out of the cupboard when it is time to eat. Everything is stored in cupboards after eating has finished. This is why the center of the room is left empty. Lounges that are used for sitting are at the base of the wall.

Men and women are separated In some Yalıboyu houses, there are parts of the house reserved for men, both on the inside and out. In some examples, there are two houses which share a garden in the middle; one house is for men and the other for women. This gives the structure a closed AMASYA ‘12

49


view. This separation from the outside world presents itself with a high garden wall in houses that have parts reserved for men inside the house. Houses with various sizes were mostly built as two storey houses. Usually, the second floor of these houses was built with an alcove, saving space and solving some issues involving the irregularity of the land. It is possible to see these kinds of houses built above the historical fortress wall. The house structure was slopped with support from props, making the interior of the house much bigger. The upper floor, which is wider and more illuminated thanks to this system, has given way to more windows than the ground floor. The windows were mainly built in the guillotine style (bolted) and arranged in groups of three. In some original houses, we see wooden cages in the lower half of the front windows to block anyone from seeing the inside.

Haremlik ve selamlık tarzında Yalıboyu Evleri içerisinde iç selamlıklı ve dış selamlıklı örnekler bulunur. Özellikle haremlik ve selamlık tarzında iki ayrı yapı olarak düzenlenmiş örneklerde bahçe ortada kalır ve konutlar dışa kapalı bir görünüm alır. Bu dışa kapalılık, iç selamlıklı konutlarda yüksek bir bahçe duvarı şeklinde karşımıza çıkar. Çeşitli büyüklükteki evler, genellikle iki katlı olarak inşa edilmiştir. Bazı uygulamalarda birinci kat üzerinde bazı uygulamalarda ise ikinci kat üzerinde köşk (şahniş) yer almaktadır. Konutların ikinci kat uygulamaları genellikle dışa taşkın (cumbalı) olarak 50

AMASYA ‘12

yapılmaktadır. Bu suretle hem düzgün boyutlara sahip olmayan arsanın sorunları çözümlenmekte, hem de daha fazla yer kazanmak söz konusu olabilmektedir. Özellikle tarihi sur duvarı üzerine yapılmış olan yapılarda bu durumu sıkça görmek mümkündür. Buradaki konut dokusu eliböğründeler ile desteklenerek dışa taşırılmış ve böylece evlerin iç mekânlarında bir genişleme meydana gelerek yer kazanımı sağlanmıştır. Taşıntılar sayesinde daha çok dışa açık, geniş ve aydınlık olan ikinci katlar, alt katlara oranla daha fazla pencere uygulamasına olanak vermiştir. Pencereler, daha çok giyotin pencere (sürgülü)

As for material, mainly stone covered with wooden planks and on the upper floors, adobe filled wood was used. In some houses, brick fillings were used. Interior and exterior surfaces were plastered with mud laced with hay or lime. Great importance was put on the façade, with alcoves being the main element. An activity and aesthetic was sometimes provided on the façade with these alcoves. In the Amasya houses that have made it to this date, we mainly see the cradle roof application. The roofs are covered with Turkish style bricks. The eaves are usually visible on the facades but some houses have more than one eave. There are two types of eaves; eaves that are veneered and eaves that are not veneered. Casings were provided by hacking planks vertically or horizontally. In both cases, we see applications made with narrow or wide planks. Ruddle was used on the eaves. Wood was also used in decorations. Wood decorations are mostly visible on ceilings, on doors, cupboards, eaves and similar places.

An example of a well preserved Ottoman neighborhood Yalıboyu Houses are not like flats that are sold like cars. They are not random structures. They are well preserved examples of an ideal Ottoman neighborhood with their mosque, Turkish bath, school and fountains.


tarzında ele alınmış ve üçlü gruplar halinde düzenlenmiştir. Orijinal örneklerinde, pencere önlerinin alt yarısında, dışarıdan bakıldığında içerinin görülmesini engelleyen ahşap (kafesler) görülür. Malzeme olarak genellikle temelde taş ve üzerine ahşap hatıl (tapan), üst katlarda ahşap çatkı arası kerpiç dolgu (hımış) kullanılmıştır. Bazı konutlarda tuğla dolgunun ya da çıtalı sistemin (bağdadi) kullanıldığı görülür. İç ve dış yüzeyler ise samanlı çamur veya kendirli kireç harcı sıvanarak badana edilmiştir. Ön cepheler üzerinde önemle durulmuş olup, cumbalar ve çıkmalar cephede belirleyici bir rol oynamıştır. Bazen yan cephelerde düzenlenen cumbalar sayesinde, bu cephelerde de bir hareketlilik ve estetik sağlanmıştır. Günümüze ulaşmış Amasya evlerinde daha çok beşik çatı uygulaması görülmektedir. Çatıların üzeri oluklu (alaturka) kiremitle örtülüdür. Saçaklar genellikle ön cephelerde görülmekle beraber bazı uygulamalarda birden fazla cephede saçağın yer aldığına da rastlanır. Saçak altı kaplamasız ve saçak altı kaplamalı olarak iki tip saçak vardır. Kaplamalar, tahtaların yatay ya da dikey olarak çakılması sonucu elde edilmiştir. Her iki tipte de dar veya geniş tahtalarla düzenlenen uygulamalara rastlanılır. Saçaklarda da doğramalarda olduğu gibi aşı boyası kullanılmıştır. Ahşap malzeme, taşıyıcı özelliği yanında önemli bir bezeme elemanı olarak da değerlendirilmiştir. Ahşap bezeme örnekleri genellikle tavanlarda, kapı ve dolap kapaklarında, saçak silmelerinde ve benzeri yerlerde görülmektedir.

Osmanlı mahallesinin iyi korunmuş bir örneği Yalıboyu Evleri, içinde yaşanan hayatı temsil etmeyen, otomobil gibi alınıp satılan apartman dairelerine benzemezler. Onlar sıradan bir yapı topluluğu değildir. Mektebi, camisi, hamamı, çeşmeleri ve nihayet birbirine bitişik ve birbirinden haberli evleriyle bir birliği, bir ahengi temsil eden Osmanlı mahallesinin iyi korunmuş birer örneğidir. Anadolu’nun ve Rumeli’nin birçok kentinde görülen Osmanlı evleriyle, tasarım şemaları ve çevre ilişkileri bakı-

mından önemli benzerlikler taşırlar. Fakat nehir kıyısında konumlanmaları nedeniyle de özgün bir görünüm sergilerler. Amasya, tarihi yapıların korunması bakımından şanslı sayılabilecek kentlerden birisidir. Çağdaş tasarımlar için emsalsiz bir esin kaynağı olan değerli yapılar, yerel mimarlar tarafından tek tek belgelenmiş, çevre ve kent ölçeğinde koruma kararları alınıp uygulanmaya başlanmıştır. Şimdi ise bütünlüğünü yitirmiş, ecdat yadigârı geleneksel dokunun çağdaş kent sistemine eklemlenmesi, önemli bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.

They resemble Ottoman houses, which can be seen in many cities in Anatolia and Rumelia, in terms of their plans and relationship with the environment. They present a unique view because of their riverside location. Amasya could be considered one of the luckiest cities in terms of the preservation of historical structures. These structures, which are inspirations for modern designs, were documented by local architects and put under preservation. Today, the articulation of these priceless traditional structures to the modern urban system is an important problem we are facing. AMASYA ‘12

51


Tarihin yazıldığı şehir Tarihi ve kültürel değerleriyle bir açık hava müzesi niteliği taşıyan Amasya, 8 bin 500 yıla uzanan geçmişiyle “tarihin tanığı” olarak anılsa da “tarihin yazıldığı şehirdir” aslında.

52

AMASYA ‘12


The city where history was written Amasya, which resembles an outdoor museum with its historical and cultural assets, is the city where history was written.

AMASYA ‘12

53


O

mağrur duruşunun ardında krallar, sultanlar, bilim adamları, sanatkârlar, şairler yetiştirmiş olmanın vakarı var. Harşena Dağı’nın eteklerinden Yeşilırmak boyunca uzanan bu daracık boğazda onlarca medeniyetin sesi yankılanıyor hala. Hitit Tanrısı Teşup’tan Ana Tanrıça Mâ’ya, Mitridat’tan Yıldırım Bayezid’e, Strabon’dan Şeyh Hamdulah’a, Mihri Hatun’dan Ferhat ile Şirin’e kadar niceleri selam duruyor Amasya’ya. Sarp kayalıklara oyulmuş kral mezarları, Yalıboyu’ndaki cumbalı konaklar, II. Bayezid Külliyesi tanıklık ediyor bu reveransa. 7 bin 500 yıla dayanan geçmişiyle “tarihin tanığı” olarak anılsa da “tarihin yazıldığı şehir” aslında Amasya. Mustafa Kemal Atatürk’ün, Cumhuriyetin kuruluş belgesini burada imzalaması tesadüf değil kuşkusuz. Tarihi ve kültürel değerleriyle bir açık hava müzesi niteliği taşıyan bu şehir doğasıyla da görenleri kendine hayran bıra54

AMASYA ‘12

kıyor. Dünyanın en güzel misket elması, kirazı, şeftalisi ve bamyasının yetiştiği bu topraklar, sıcakkanlı ve misafirperver halkıyla kucak açmış sizleri bekliyor. Unutmayın, “Amasya’yı görmediyseniz, henüz en güzelini görmediniz demektir.”

Ana Tanrıça Mâ’nın şehri Tıpkı eskiçağdaki diğer Anadolu şehirlerinde olduğu gibi Amasya’nın da kurucu tanrının olduğu mitolojik bir kuruluş öyküsü vardır. Roma İmparatoru Septimius Severus (M.S. 193-211) dönemine ait bir Amasya sikkesi üzerinde yer alan yazıta göre, Amasya kentinin kurucu tanrısı Hermes’tir, Hitit belgelerinde şehrin bilinen ilk adı Hakmiş olarak geçer. Bu ismin Perslerin bölgedeki hâkimiyetine kadar kullanıldığı sanılır. Amasya’nın Mitridates Krallığı Dönemi’ndeki adı ise “Amasseia”dır. Özellikle M.Ö. II. yüzyıldan itibaren darp edilen Amasya şehir sikkelerinde Amasseia ibaresi açıkça görülür. Zaten coğrafyacı Strabon’da Amasya için Amaseia sözcüğünü kullanmıştır.

U

nder that proud poise, there is the dignity of having educated kings, sultans, scientists, artists and poets. The voices of past civilizations still linger on in this narrow strait that runs along from the outskirts of Harşena Mountain all the way along Yeşilırmak River. Many historical figures still salute Amasya such as Strabo, Mitridat, Yıldırım Bayezid, Şeyh Hamdulah, Mihri Hatun and Ferhat and Şirin. Tombs of kings carved into rocks, the mansions with alcoves and the mosque complex of II. Bayezid witness this salute. Even though it is the witness of history with its 7500 year old history, it is actually the city where history was written. It is no coincidence that Mustafa Kemal Atatürk signed the declaration of independence of the Turkish Republic in this city. This city, which looks like an outdoor museum with its historical and cultural assets, also attracts attention with its urban nature. These lands, where the world’s most beautiful apples, cherries, peach and okra


Amaseia sözcüğü, “Ana” anlamına gelen ve özellikle “Ana Tanrıça”yı kasteden ‘Ama’ ve onun çeşitlemesi olan ‘Mâ’ ibaresi ile bağlantılıdır. Bundan hareketle denilebilir ki, Amaseia “Ana Tanrıça Mâ’nın şehri” anlamına gelir. Ana Tanrıça Mâ, Perslerin Anadolu’yu fethinden sonra tapımı yaygınlaşan doğu kökenli bir tanrıçadır. Aynı zamanda bu tanrıça Mitridates ve Kapadokya’nın yerel tanrıçasıdır. Amaseia sözcüğü de Persler zamanındaki asıl söyleniş şeklinin Helen ağzına uydurulmuş biçimidir.

is produced, await you with open arms and hospitable locals. Don’t forget, if you haven’t seen Amasya, you haven’t seen the best yet!

Roma döneminde Amaseia adı fazla bir değişikliğe uğramadan Amacıac (Amasia) olarak kullanılır. Bu isim İmparator Septımıus Severus, Caracalla ve Severus Alexander döneminde darp edilmiş Amasya şehir sikkelerinde görülür. Bizans Devri’nde de bu isim değiştirilmeden kullanılır. Danişmendliler zamanında ise bazen Amasiyye, bazen de Şehr-i Haraşna olarak anılır. Selçuklu, İlhanlı, Beylikler ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde de

On Hittite documents, the name of the city is recorded as Hakmiş. It is believed that this name was used until the arrival of the Persians. The name of Amasya during the Mithridates Kingdom is “Amasseia”. We can see this name clearly on the coins minted during 2nd century B.C.In fact; Strabo used that name when he referred to Amasya. The word Amasseia is derived from the word ama, and connected to the word ‘Mâ’. From this, we can safely say that

The city of Goddess Mâ Just like it is the case in other prehistoric Anatolian cities, Amasya has an establishment story that involves a mythical presence. According to a scripture on a coin minted during the reign of Roman Emperor Septimius Severus (193-211 B.C.) the founding God of Amasya is Hermes.

Arkeolojik araştırmalara göre Amasya’da ilk yerleşme M.Ö. 7000-6500 yıllarında başlar. According to archeological research first settlements in Amasya started around 70006500 B.C.

AMASYA ‘12

55


Amasseia means the city of the Goddess Mâ. Goddess Mâ is an eastern Goddess mainly worshipped after the advancement of the Persians in Anatolia. This goddess is also the local goddess of the Mithridates and Cappadocia. The name was not changed much during the Roman era and was used as Amacıac (Amasia) we can see this name on the coins minted during the reigns of Septimius Severus, Caracalla and Severus Alexander. The Byzantine State also uses this same name. During the reign of the Dânişmend Seigniory, it is known as Amasiyye, or Şehr-i Haraşna. The name Amasya was used during the Selçuklu and Ottoman periods.

The cradle of civilizations According to archeological findings, first settlements began in Amasya in 6500 B.C. and continued nonstop through the Late Neolithic, Early Chalcolithic, Bronze, Hittite, Phrygia, Lydia, Persian, Hellenistic, Roman, Byzantine, Dânişmend, Seljuk and Ottoman eras. It is still possible to see the traces of these settlements in the city. The rock tombs of Pontus Kings carved into rocks are monumental structures in Amasya. Aqueducts and bridges constructed during the Roman rule have survived to this date.

Amasya, geçmişten günümüze taşıdığı izlerle tarih ve kültür meraklılarını cezbediyor. Amasya attracts the attention of history and culture buffs with the traces it carries from past to present. 56

AMASYA ‘12

Amasya adı herhangi bir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir.

Uygarlıklar beşiği Yapılan arkeolojik araştırmalara göre, Amasya’da ilk yerleşme M.Ö. 6500 yıllarında başlayıp, Geç Neolitik, Erken Kalkolitik, Tunç Çağı, Hatti, Hitit, Frig, Kimmer, İskit, Lidya, Pers, Hellenistik Pontus, Roma, Bizans, Danişmend, Selçuklu, İlhanlı ve Osmanlı dönemlerinde de kesintisiz olarak devam eder.

Melik Ahmet Danişment Gazi, one of the commanders of Alparslan, who added Amasya to his lands in Anatolia with the victory at Malazgirt, invades the city in 1075 and established the first Turkish state in the region. The Seljuk dynasty starts ruling the city after this date. The city, with the mosques, schools and mausoleums built by the order of governors from the Seljuk state, becomes the biggest cultural center in Anatolia. After the Seljuk state is beaten by the Mongolians in 1246, Seyfettin Torumtay becomes the governor of Amasya. After the İlhanlı State seizes Anatolia in 1265, they take control of the city. The mummies of some of the people from that state who have live in the city are on display at the Amasya Museum.


Kentte halen bu dönemlerin arkeolojik yerleşim yerlerine ait izlere rastlamak mümkündür. Amasya merkezinde uygarlıklarından derin izler bırakan Pontus krallarının (M.Ö.333 - M.Ö.26) kayalara oymak suretiyle yaptırdıkları Kral Kaya Mezarları, bu gün bile Amasya’nın anıtsal eserleri arasında yer alır. M.Ö. 26 - M.S.395 tarihleri arasında Roma egemenliğine geçen kentte bu uygarlığa ait su kanalı, kale ve köprü gibi bazı eserler günümüze ulaşmıştır. 700 yıl Bizans egemenliğinde kalan Amasya’yı, Malazgirt Zaferiyle Anadolu’ya gelen Alparslan’ın komutanlarından Melik Ahmet Danişment Gazi, 1075 yılında fethederek bölgede ilk Türk egemenliğini kurar. Bu tarihten sonra Amasya’da Selçuklu hâkimiyeti başlar. Selçuklu vali ve emirlerinin yaptırdıkları medrese, cami, türbe gibi eserlerle kent, Anadolu’nun en büyük kültür merkezi haline gelir. Selçukluların Kösedağ Savaşı’nda Moğollara yenilmesinin ar-

dından 1246 yılında başlayan Moğol istilasında, ilk Amasya Valiliği Seyfettin Torumtay’a verilir. 1265’te ise Anadolu’yu hâkimiyetleri altına alan İlhanlılar, kentin yönetimine el koyar. Bu dönemde yaşamış bazı İlhanlı şahsiyetlerinin mumyaları halen Amasya Müzesi’nde teşhir ediliyor. 1341 yılından sonra kentte Uygur Türklerinden Ertana Beyliği hâkimiyet kurar. Takvimler 1386’yı gösterdiğinde Şehzade Yıldırım Bayezid Amasya’yı Osmanlı topraklarına katar. 1402’de Osmanlı birliğinin bozulmasına sebep olan ve Timur’un zaferi ile sonuçlanan Ankara Savaşı, Osmanlılarda şehzadeler arasında bir mücadeleye dönüşür. Amasya Valisi Çelebi Mehmet duruma el koyup, ikinci defa Osmanlı birliğini sağlar. Amasya, Osmanlı padişah ve şehzadelerinin gösterdikleri özel ilgi nedeniyle, “Şehzadeler Şehri “ olarak ünlenmiştir. Şehzade Yıldırım Bayezid, Çelebi Meh-

After 1341, the Ertana Seigniory starts controlling the city. In 1386, Prince Yıldırım Bayezid includes Amasya to the lands of the Ottoman state. The War of Ankara in 1402, which leads to the separation of the Ottoman union, results in a struggle between Ottoman princes. The governor of Amasya Çelebi Mehmet takes control of the situation and unties the Ottoman state for a second time. Amasya, because of the special interest from sultans and princes, has been knows as the city of princes. Şehzade Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmet, Şehzade Murat (II), Şehzade Ahmet Çelebi, Şehzade Mehmet (II), Şehzade Alaaddin, Şehzade Bayezid (II), Şehzade Ahmet, Şehzade Murat, Şehzade Mustafa, Şehzade Bayezid and Şehzade Murad (III) have all served as governors in the city at different times. During that period, the city becomes a cultural center where many scientists are educated at the palace and many long lasting structures such as mosques, schools, founAMASYA ‘12

57


Amasya, Osmanlı padişah ve şehzadelerinin gösterdikleri özel ilgi nedeniyle, “Şehzadeler Şehri “ olarak ünlenmiştir. Amasya, because of the special interest from sultans and princes, has been knows as the city of princes. 58

AMASYA ‘12

met, Şehzade Murat (II), Şehzade Ahmet Çelebi, Şehzade Mehmet (II), Şehzade Alâeddin, Şehzade Bayezid (II), Şehzade Ahmet, Şehzade Murat, Şehzade Mustafa, Şehzade Bayezid ve Şehzade Murad (III) çeşitli tarihlerde Amasya’da valilik yapmışlardır. Bu dönemde birçok âlim ve ulemanın yetiştiği, saray, çeşme, medrese, cami, türbe gibi kalıcı eserlerin inşa edildiği kent bir kültür merkezi olarak tarihteki yerini alır. Günümüze kadar ulaşan bu eserler, Amasya’nın köklü geçmişine ışık tutmaya devam eder. Tarihin akışı içerisinde önemli roller üstlenen Amasya, Kurtuluş Savaşı sırasında da yine ön plana çıkar. Milli Mücadele’nin 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’da atılan ilk adımı, 12 Haziran 1919’da Mustafa Kemal’in Amasya’ya gelmesiyle devam eder. Kurtuluş mücadelesinin planları burada hazırlanır, Erzurum ve Sivas kongrelerinin toplanmasına yine burada karar veri-

tains and mausoleums are built. These structures, which have made it to this date, continue to shed light on the deep rooted history of Amasya. Amasya, which took on important roles throughout history, is again at the front line during the Turkish War of Independence. The first step towards salvation, which was taken at Samsun on May 19, 1919, continues with Mustafa Kemal arriving in Amasya on June 12, 1919. The plans of the war of independence are drawn up in Amasya and the meetings at Erzurum and Sivas are decided in the city. The fire for independence is lit on June 22, 1919 with the Amasya Declaration.

Educated celebrities that shaped the earth Amasya, which hosted 17 different civilizations throughout its history, was the place of education for many scientist, politicians and artists.


Amasya bağrında pek çok ilke imza atan nice bilim, devlet ve sanat insanı yetiştirmiştir. Amasya was the place of education for many scientist, politicians and artists. lir. 22 Haziran 1919 tarihinde yayınlanan “Amasya Tamimi” ile “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” denilerek Milli Mücadele ateşi buradan yakılır. Bundan dolayıdır ki Amasya, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu yolunda ilk önemli adımın atıldığı ve ilk yazılı belgenin deklare edildiği kenttir.

Dünyaya yön veren ünlüler yetiştirdi Tarih boyu 17 medeniyete ev sahipliği yapan Amasya, bağrında pek çok ilke imza atmış ve ünü yaşadığı dönemlerden günümüze kadar ulaşmış nice bilim, devlet ve sanat insanı yetiştirmiştir. İsimleri ve eserleriyle tarihe mal olan bu ünlülerin başında coğrafyacı ve tarihçi Strabon gelir. M.Ö. 63’te Amasya’da doğan ve Roma aristokratlarıyla kan bağı olduğu düşünülen Strabon, varlıklı bir ailenin çocuğu olduğu için öğrenim görmüştür. Amasya’dan ayrılıp Nil boyunca gezen, batıda Sardunya’ya, kuzeyde Karadeniz, güneyde Etiyopya’nın sınırlarına kadar seyahat ettiği söylenen ve Roma’da uzun yıllar geçiren ünlü coğrafyacı, bu seyahatleri sırasında tarih, coğrafya, felsefe konularında çalışmış, bilgi toplamış ve eserlerini yazmıştır. Ardından Amasya’ya dönen ve hayatının geri kalan 26-27 yıllık kısmını burada geçiren Strabon M. S.26 yılında burada vefat etmiştir. Tarihle ilgi-

li 43 kitaptan oluşan eserinden geriye çok küçük bölümler kalmıştır. En ünlü eseri o dönemin bilgisine göre dünya coğrafyasını anlattığı Geographika’dır. Antik dünyanın ünlü coğrafyacıları arasında yer alan Strabon’un bu ünlü eseri birçok dile çevrilmiştir. Strabon “benim memleketim” dediği Amasya’dan şöyle bahseder: “... Benim şehrim; içinde İris (Yeşilırmak) nehrinin aktığı geniş ve derin bir vadide kurulmuştur. İnsan emeği buraya hem şehir hem kale karakterlerini çok iyi şe-

First and foremost, there is the geographer Strabo. Strabo, who was born in Amasya in 63 B.C. and thought to have had ties to Roman nobles, was educated because he was the son of a wealthy family. The geographer, who left Amasya and traveled along the Nile, traveled to Sardinia in the west, to the Black Sea in the north and all the way to Ethiopia in the south and thought to have spent a great deal of time in Rome, worked on history, geography and philosophy during his travels and written his books. Strabo, who then returned to Amasya and spent the last 26 years of his life in the Amasya, died there on 26 B.C. We only have little pieces of his work which comprised of a total of 43 books. His most famous book is called Geographika, which was translated to many languages. Here is how Strabo describes Amasya, which he calls “my home”: “My city was built in a wide and deep valley where the River Iris flows. Human effort and nature has excellently given this place the feel of a city and a castle. This is a very high and steep rock; it goes right down to the river and there is a wall on the shore where the city was built. There are two hills that are naturally connected to each other and they rise like magnificent towers. The palaces and mausoleums of king are located here...” AMASYA ‘12

59


Pontus krallarının kayalara oymak suretiyle yaptırdıkları Kral Kaya Mezarları, bugün bile Amasya’nın anıtsal eserleri arasında yer alır. The rock tombs of Pontus Kings carved into rocks are monumental structures in Amasya.

kilde sağlamıştır. Çünkü burası çok yüksek ve sarp kaya olup dimdik nehre doğru iner. Ve nehir etrafından şehrin kurulmuş olduğu yerde sahilde bir duvar ve her iki tarafta da sivri tepelere doğru uzanan duvarlar vardır. Bu tepeler iki tane olup tabii bir şekilde muhteşem bir kule gibi yükselmektedirler. Bu çevre içinde kralların hem sarayları hem de mezar anıtları bulunur. Her ne kadar şimdi bir eyalet ise de Amaseia (Amasya) bir zamanlar krallara aitti...” Dünya tıp tarihinde önemli bir yeri olan Sabuncuoğlu Şerafettin de Amasyalıdır. Aldığı tıp eğitimi ile 17 yaşında hekimlik yapmaya başlayan ve hayatı boyunca tıp alanında 3 önemli eser yazan Sabuncuoğlu Şerafettin’in eserleri günümüzde de hekimlere ışık tutar. Amasya’da yetişen bir diğer ünlü isim, hattatların piri olarak tanınan Şeyh Hamdullah’dır. Osmanlı hat sanatının temelini Amasya’da atan ve İslam yazı sanatını zirveye taşıyan Şeyh Hamdullah’ın sanatına yaklaşan çok az kişi olmuştur. II. Bayezit’ın Amasya’da şehzadelik yaptığı dönemde kendisiyle yakından ilgilendiği

60

AMASYA ‘12

Sabuncuoğlu Şerafettin, who is an important figure in world medicine, is also from Amasya. The works of Sabuncuoğlu Şerafettin, who started practicing medicine when he was only 17, is still regarded as important works by doctors today. Another important person who was educated in Amasya is Şeyh Hamdullah, known as the father of painters. Not many artists have achieved what he has achieved. It is said that he was the teacher of Bayezid II while the prince was studying in Amasya. The first female Ottoman poet Mihri Hatun is another famous person that was educated in Amasya. Her handwritten works are stored at the Istanbul University Library and other copies are at Fatih Millet Library and at St. Sophia Library. There are many more historical figures that were born and educated in Amasya such as famous Pontus king Mitridat, Islamic law professor, writer and poet Yakutül Musta’ssımı, Pir İlyas, 15th century Ottoman Aşık Paşazade, Şeyh Mehmed Cui, Yörgüç Paşa Akşemseddin, who was the


ve yazı hokkasını tutarak ona hizmet ettiği anlatılır. İlk kadın divan şairi Mihri Hatun da kentin adını dünyaya duyuran ünlüler arasındadır. Mihri Hatun tarafından kaleme alınan bir yazma divanının İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde olduğu bilinirken, bu divanın birer nüshası Fatih Millet Kütüphanesi ve Ayasofya Kütüphanesi’nde bulunur. Bunların yanı sıra kentin başkent olduğu Pontus döneminin ünlü kralı Mitridat, Yıldırım Bayezid’in Timur’a esir düştüğü Ankara Savaşı’nda Şehzade Mehmed’i kuşatmadan kurtarıp Amasya’ya getiren Bayezid Paşa, binden fazla Kur’an-ı Kerim yazdığı bilinen islam hukuku uzmanı, şair ve yazar Yakut-ül Musta’ssımı, Timur’un çok sevdiği ilim adamları arasında bulunan Pir İlyas, 15. yüzyılın Osmanlı tarihçilerinden Aşık Paşazade, Osmanlı Dönemi’nde Amasya Mevlevihanesi’nde şeyhlik yapan Şeyh Mehmed Cui, fetret döneminden sonra kendi adına sikke yaptıran Yörgüç Paşa, Fatih Sultan Mehmed’i İstanbul’un fethine hazırlayan Akşemseddin, Viyana Kuşatması’ndan

sonra idam edilen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ve dağları deldiren bir aşk hikayesinin kahramanları Ferhat ile Şirin de Amasyalıdır.

teacher of Fatih Sultan Mehmed, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, who was executed after the siege of Vienna and the actors of a sad love story, Ferhat and Şirin.

Tarih ve kültür meraklılarını cezbediyor

It attracts history and culture buffs

Zengin tarihi ve kültürel yapısıyla Türkiye’nin başlıca kültür turizm merkezlerinden biri haline gelen Amasya, geçmişten günümüze taşıdığı izlerle tarih ve kültür meraklılarını cezbediyor. Topraklarında ağırladığı her medeniyete dair eserlerin yoğunlaştığı kent merkezi, adeta bir açık hava müzesi niteliği taşıyor. İnce işçilikleri ve ihtişamlarıyla görenlerde hayranlık uyandıran başlıca eserler şunlar:

Amasya, which has become one of Turkey’s most important cultural tourism centers with its rich historical and cultural structure, attracts the attention of history buffs. The center of the city resembles an outdoor museum with the artifacts from previous civilizations it has hosted. Here are some of them:

Kral Kaya Mezarları: Helenistik dönemde, Amasya’yı İ.Ö.301’den İ.Ö. 183 yılına kadar başkent olarak kullanan Pontus Krallarına ait olan Kral Kaya Mezarları, Harşena Dağı’nın güney eteklerine, kalker kayalara oyularak yapılmıştır. Hatuniye Mahallesi’nin dar sokaklarında ve tren yolunu geçerek çıkılan mezarların arasında, kayaya oyulmuş yollar ve

Rock tombs of kings: The rock tombs, which belong to the Pontus kings who used Amasya as their capital until 183 B.C., are carved into the limestone rocks on the southern outskirts of Harşena Mountain. There are roads and stairs carved between the tombs which are accessed via the narrows streets of Hatuniye Quarter and the railroad. There are 21 tombs with all shapes and sizes along Yeşilırmak Valley but only a few have survived to this date. The tunnels carved at the back of the tombs AMASYA ‘12

61


Hazeranlar Konağı

Amasya Müzesi - Dış Görünüm

merdivenler bulunur. Yeşilırmak Vadisi boyunca, irili ufaklı 21 mezar olduğu bilinmekle birlikte bunlardan sadece birkaç tanesi günümüze ulaşmıştır. Kaya mezarlarının içlerinden çok, arkalarına oyulmuş geçitler dikkat çekicidir. Bu bölgedeki büyük mezarlardan birinin yanında, nehre kadar uzandığına inanılan bir tünelin başlangıcı vardır. Kalker kayalara oyularak yapılan bu mezarlar yapı ve büyüklükleri itibarıyla kente hâkim bir noktadadırlar. Harşena Kalesi: Yeşilırmak’ın kuzeyinde bulunan ve Harşena Dağı adı verilen dik kayalıklar üzerinde yer alır. Kalenin, Belkıs, Saray, Maydonos ve Meydan adlarında dört kapısı, kale içinde Cilanbolu adlı bir su kuyusu, sarnıcı ve zindanları bulunur. Kaleden 70 metre aşağıda Yeşilırmak Nehri’ne ve kral mezarlarına kadar uzanan M.Ö. 3. yüzyıla ait merdivenli bir yeraltı yolu ile burç ve cami kalıntıları görülmeye değer niteliktedir. Kalenin güney eteğinde Osmanlılar tarafından kullanılmış olan Kızlar Sarayı’na ait kalıntılar ile yamaçlarda yerden 20-25 metre yükseklikte düz bir duvar halinde kalker kayalara oyulmuş olan M.Ö.3. ile 2. yüzyıllara ait irili ufaklı 7 adet kaya mezarı bulunur. Timur’dan kaçan Osmanlı Şehzadesi I.Mehmet Çelebi’nin bu kaleye sığındığı anlatılır. 62

AMASYA ‘12

Hazeranlar Konağı

Amasya Müzesi: 1925 yılında temelleri atılan Amasya Müzesi, 13 ayrı medeniyete ait 24 bin civarında eseri ile bölgenin en modern ve en zengin müzesidir. 3 katlı müzenin bodrum katında depoları, laboratuarı, fotoğrafhane ve diğer hizmet birimleri, alt katta sikke ve arkeolojik eserler salonu ile dinlenme salonları, üst katta ise Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait eserlerin teşhir edildiği etnografik ve mumyalar salonu, konferans, sergi salonu ve kaybolmak üzere olan el sanatları reyonları bulunuyor. Bahçede ise; lahitler, mezar stelleri, mil taşları, sütun ve sütun başlıkları, İslami

are even more interesting that the insides of the tombs. These tombs, which were made by carving limestone rocks, overlook the city. Harşena Castle: It is located on the steep rocks on Harşena Mountain, which is to the north of Yeşilırmak River. The castle has 4 door called Belkıs, Saray, Maydonos and Meydan, a well inside the castle called Cilanbolu, a cistern and dungeons. There is an underground passage 70 meters below the castle that goes all the way to the river and the king tombs, a tower and the remains of a mosque that are worth seeing.


Yıldırım Beyazid Külliyesi

dönem kitabe ve sandukaları teşhir ediliyor. Ayrıca, bahçe içerisinde Selçuklu Sultanı I.Mesud’ a ait türbe ve Osmanlı Dönemi Narlıbahçe Ceşmesi de yer alıyor. Sultan II. Bayezid Külliyesi: Sultan II. Bayezid adına, 1485-86 yılları arasında cami, medrese, imaret, türbe, şadırvan ve çeşmeden ibaret bir külliye olarak yapılmıştır. 15. yüzyılın son çeyreğinde yan mekânlı cami mimarisinin gelişmiş bir geçiş dönemi örneğidir. Cami beş kubbeli bir cemaat yeri ile geniş bir kemerle birbirine bağlanan arka arkaya iki kubbeli mekân ve buraya açılan yan mekânlardan ibarettir. Doğu kısmındaki minaresi renkli taşlarla yivli, batı kısmındaki minare ise palmetlerle süslü olarak yapılmıştır. Batıda “U” plan şemasına sahip medrese mevcuttur. Doğudaki “L” plan şemalı yapı, imaret ve konuk evidir. Her iki minare hizasında bulunan yaşlı çınar ağaçlarının külliye ile yaşıt olduğu tahmin edilmektedir.

Ferhat Su Kanalı: Geç Helenistik - Erken Roma dönemine ait olan bu kanal, antik Amasya kentinin su ihtiyacını karşılamak üzere kayalar oyulup tüneller açılarak, yer yer duvar örülerek ve arazi eğimine uygun, su terazi sistemine göre yapılmıştır. Ferhat dağının eteklerinde bulunmasından dolayı, ünlü halk hikâyesi Ferhat ile Şirin’e konu olmuştur. Minyatür Amasya Müzesi: Amasya Valiliği tarafından yaptırılan Amasya Maketi, Amasya’nın 1914’lü yıllarını yansıtır. Aynı zamanda 1/150 ölçekte olan Mini Amasya şehrin coğrafi dokusunu olduğu gibi yansıtır. İki yılda tamamlanan makette şehrin hem gündüzünü, hem gecesini bütün dinamikleri ile görmek mümkün. Sultan Beyazıt Cami Külliyesi içindeki tarihî yapıda yaklaşık 80 metrekarelik bir alanda oluşturulan, çevresiyle birlikte 178 metrekarelik bir alanda sergilenen ‘’Şehri Amasya’’ maketi, konuklarını ağırlamaktadır.

On the southern skirt of the castle, there are remains of a palace used by the Ottomans and 7 rock tombs that were built between 2nd and 3rd century. It is believed that Ottoman prince Mehmet Çelebi I took refuge in this castle while running away from Timur. Amasya Museum: The museum, which was founded in 1925, is the most modern and biggest museum with 24 thousand objects from 13 different civilizations are on display in the region. On the basement of the 3 storey museum are the depots, labs, photography room and other service buildings. On the ground floor is the coin and archeological artifacts gallery and resting halls. On the upper floor is the ethnography and mummy section where Seljuk and Ottoman period artifacts are on display, the conference hall, the exhibition hall and the handicrafts section. In the garden, there are sarcophagi, tomb steles, milestones, column and column heads, and tablets from the Islamic period. The mausoleum AMASYA ‘12

63


Bimarhane: İlhanlı döneminden günümüze ulaşan tek eser olan Bimarhane, İlhanlı Hükümdarı Sultan Mehmet Olcaytu ve hanımı Uduz Hatun adına, Anber Bin Abdullah tarafından 1308-1309 yılında yaptırılmıştır. Yapının özellikle ön cephesi sanat bakımından çok değerlidir. Anadolu Selçuklu mimarisinin orijinal sütun başlıkları olan geometrik yaprak tezyinatlı ve mukarnaslı sütun başlıkları kullanılmıştır. Orijinal kullanımı dikdörtgen planlı, açık avlulu ve iki eyvanlı bir darüşşifa medresesi olan yapı, günümüzde Sabuncuoğlu Şerafettin Tıp Özel Müzesi olarak kullanılmaktadır. Hazeranlar Konağı: Yeşilırmak kenarında tarihi sur duvarı üzerinde bodrum üzeri iki kat olarak düzenlenmiş olan Yalı evleri dizisindeki en güzel konaktır. 1865 yılında inşa edilen bu konak Osmanlı 64

AMASYA ‘12

that belongs to Seljuk sultan Mesud I and the Ottoman period Narlıbahçe Fountain is also located in the garden. Sultan Bayezid II Mosque Complex: A mosque complex that includes a mosque, a madrasah, soup kitchen, mausoleum and fountain was built in 1485 in the name of Sultan Bayezid II. The mosque consists of a congregation are with five domes, two domed spaces that are connected to each other with a wide arch and side rooms that open up to this space. The minaret on the eastern side is decorated with colorful

stones and the minaret on the western side is decorated with palmettos. In the west, there is a U shaped madrasah. The L shaped structure in the east is the soup kitchen and guest house. It is believed that the old plane trees that are as high as the minarets are as old as the complex. Ferhat Water Canal: This canal, which is dated to the late Hellenistic- early Roman era, was established by building tunnels by carving rocks to cater to the water needs of antique Amasya. It is also associated with the story of Ferhat and Şirin since Ferhat was found dead in the outskirts of the mountain. The Miniature Amasya Museum: The scale model of Amasya, prepared by the governorship of Amasya, reflects the image of the city in the 1914’s. It also reflects the


Saat Kulesi

AMASYA ‘12

65


Kapıağa Medresesi

Kapıağa (Büyükağa) Medresesi: Sultan II. Bayezid’in Kapı Ağası Hüseyin Ağa tarafından 1488 yılında yaptırılmıştır. Ön Asya ve Selçuklu mezar anıtlarında görülen sekizgen plan şeması fonksiyon itibariyle ilk defa bu medresede tatbik edilmiştir. Günümüzde Kuran kursu olarak faaliyet göstermektedir.

döneminin en zarif sivil mimari örneklerinden biridir. Taşınmaz, ahşap çatkı arası kerpiç dolgulu olarak düzenlenmiş olup, günümüzde Müze Ev olarak kullanılmaktadır. 66

AMASYA ‘12

Saraydüzü Kışlası ve Milli Mücadele Müzesi: Mustafa Kemal Atatürk’ün cumhuriyete giden yolda hazırladığı ilk yazılı belge olan Amasya Tamimi’nin kaleme alındığı Saraydüzü Kışlası’nın birebir aynısı olarak yeni yapılan komutanlık binası ışıklandırması ile geceleri göz kamaştırır. Kışla binasının içindeki müze kısmında Milli Mücadelenin başladığı ve Ulu Önder Mustafa Kemal’in 12 Haziran 1919 günü Amasya’yı ilk ziyaretleri ve Amasya Tamiminin kaleme alınış anı balmumu heykellerle canlandırılmıştır. Şehzadeler Müzesi: Amasya Şehzadeler Müzesi, 1800’lü yıllarda inşa edilen

geographical structure of the city at a 1/150 scale. You can see all the dynamics of the city through this mock up that was finished in two years. The mock up, which is located inside an 80 square meter area inside the historical Sultan Beyazıt Mosque Complex, awaits its visitors. Bimarhane (Asylum): Bimarhane (asylum), which is the only structure from the İlhanlı period that has survived to this date, was commissioned by Anber Bin Abdullah in the name of İlhanlı King Sultan Mehmet Olcaytu and his wife Uduz Hatun in 13081309. The front exterior of the building is important in art history. Geometrical and muqarnas style column heads were used in the building. The building, which has a rectangular plan, an open courtyard and a madrasah with two terraces, now serves as the Sabuncuoğlu Şerafettin Medical Museum. Hazeranlar Mansion: It is the most beautiful mansion of the row of houses located on the bank of Yeşilırmak. It is one of the


Saraydüzü Kışlası ve Milli Mücadele Müzesi

ve mal sahibi tarafından 1986 yılında yıktırılan, Yalıboyu evleri olarak isimlendirilen 67 tescilli konaktan birisidir. 2007 yılında Amasya Valiliği tarafından aslına uygun olarak inşa edilen bina, İl Özel İdaresi Özel Şehzadeler Müzesi olarak 2008 tarihinde ziyarete açılmıştır. Alt katta Amasya’da valilik yapan fakat sultan olma fırsatı bulamayan şehzadelerin balmumu heykelleri, üst katta ise Amasya’da valilik yaptıktan sonra Osmanlı Devleti’nde sultan olan padişahların balmumu heykelleri sergilenmektedir. Halifet Gazi Kümbeti: 1225 yılında Selçuklu Emirlerinden Halifet Alp İbni Tuli için inşa edilen Halifet Gazi Kümbeti, Selçuklu türbeleri tarzında kare bir taban üzerine sekizgen planlı kule şeklinde yapılmıştır. Türbenin mekân kısmında bir sanduka bulunur. Sandukanın güneye bakan kısmında kabartma olarak kıvrık boynuzlu birer koç kafası vardır. Bu iki koç kafasında iki tane eros figürü kabartması başı görülür. Türbe güney cephesi haricindeki cepheler sade görünümlüdür. Burmalı Minare Camisi: Dere Mahallesi’nde yer alan camisi Selçuklu

most graceful examples of Ottoman style civilian architecture. The mansion, which was built in 1865, is made up of sun dried bricks and now serves as a museum house. Kapıağa (Büyükağa) Madrasah: It was commissioned by Hüseyin Ağa in 1488. The octagonal plan mostly seen in Minor Asia and Seljuk monumental tombs was first implemented in this madrasah. Today, it serves as a school that teaches Quran. Saraydüzü Barracks and the Turkish War of Independence Museum: The new command building which is exactly the same as the Saraydüzü barracks where Mustafa Kemal Atatürk penned the Amasya Declaration attracts attention with its lighting during the night. The wax statue of Mustafa Kemal while signing the declaration and pictures from his visit to Amasya are on display at the museum. The museum of Princes (Şehzadeler Museum): The museum is one of the 67 registered seaside mansions known as Yalıboyu houses. The structure, which was rebuilt to its original state in 2007 by the governorship

of Amasya, was opened in 2008 as the Museum of Princes. On the ground floor, the wax statues of princes that haven’t become sultans and on the upper floor are the wax statues of those who became sultans in the Ottoman Empire are on display. AMASYA ‘12

67


Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Vezir Necmeddin Ferruh Bey ve kardeşi Haznedar Yusuf tarafından yaptırılmıştır. 1590’da deprem ile, 1602’de yangın sonunda hasar gören bina birçok onarım ve restorasyon sonucu orijinal görünümünü kaybetmiştir. Kıble duvarlarına dikey uzanan üç nefli bir plana sahiptir. Ahşap minberi kitabeli olup Mahkeme Camii olarak da bilinmektedir.

Çilehane Camii

Gökmedrese Camisi ve Torumtay Türbesi: 1267 yılında Amasya Valisi Seyfettin Torumtay tarafından yaptırılmıştır. Cami medrese ve mezar odası ile kapalı bir külliye şeklindedir. Yanında bulunan kümbet mavi renkte çinilerle süslendiğinden Gökmedrese adını almıştır. Sadece kesme taş mimarisi olgun oranları ve süslemeleri bakımından Anadolu’da eyvan biçimli portalı olan sayılı camilerdendir. Selçuklu taş işçiliğinin özgün örneklerinden olan türbe, tuğla ve tek renkli koyu yeşil çinilerden meydana gelmiş zikzak motiflidir. Bayezidpaşa Camii: Kunç Köprü’nün kuzey doğusundadır. Çelebi Mehmed devrinde, Amasya Valisi Bayezid Paşa tarafından 1414 yılında yaptırılmıştır. Ters T plan şemasına sahip zaviyeli camilerdendir. Son cemaat mahallini çevreleyen mermer üzerindeki geometrik süslemeler, dikkat çekici özelikleri arasında yer alır. Çilehane Camii: Sofular Mahallesi’nde, Pirler Parkı karşısındadır. Yakup Paşa tarafından 1413 yılında yaptırılmış olup mescit, türbe ve çile hücrelerinden oluşan bir Halveti Tekkesi’dir.

Burmalı Minare Camii

68

AMASYA ‘12

Taş Han: Amasya Mutasarrıfı Hacı Mehmet Paşa tarafından 1699 yılında yaptırılmıştır. Dikdörtgen plana sahip binada alt ve üst katlardaki dükkânlarla da bağlantılı iç batı cephedeki bir portalla dışarıya açılmaktadır. Doğu-batı ve kuzeyde dış cepheler birinci kat boyunca tonozlu dükkânlarla çevrilidir. Orijinalinde, beden duvarları kesme taş tuğla sıraları ile iki kat halinde yükselen yapı şu anda restore edilmektedir.


Çile Hane Cami

AMASYA ‘12

69


Halifet Gazi Cupola: The structure, which was built for Halifet Alp İbni Tuli of the Seljuk Empire in 1225, was built on a square base as an octagonal planned tower. There is a sarcophagus inside the mausoleum. On the southern part of the sarcophagus, there is a bas relief of the head of two rams with twisted horns. There is also an Eros figure on the two ram heads. All the exteriors except the southern exterior are simple.

Gökmedrese Camii

Amasya Köprüleri: Strabon’a göre Amasya’da 2 köprü vardı. Bu köprüler batıda Alçak Köprü ile doğudaki Kuş Köprüsü’dür. Bunun dışında ağaçtan yapılan Hükümet Köprüsü; tas direkleri suyun içindeki toparlak kemerlere dayanan Alçak Köprü; ağaçtan yapılmış Maydanos Köprüsü; yıkılmış olan Sultan Köprüsü; tastan yapılmış Meydan Köprüsü de sayılabilir. Günümüzde Yeşilırmak üzerindeki köprülerden sadece Kuş Köprüsü ilk hali ile kullanılmaktadır.

Ne yenir?

Ne alınır?

Nasıl gidilir?

Misket elması, el askısı yazma, yemeni, yassıçal dokuma, ev yapımı kuşburnu ezmesi, pirinç, semaver. 70

AMASYA ‘12

Amasya doğal, tarihsel ve kültürel değerleriyle olduğu kadar yöresel yemekleriyle de tanınır. Kentin mutfak kültüründe önemli yer tutan ve damakları şenlendiren lezzetler arasında en bilinenleri toyga çorbası, yarma çorbası, keşkek, etli bamya, bakla dolması, Amasya çöreği, yağlı-katmer, yeşil fasulye kavurması, patlıcan çullaması, pancar (madımak), cıbır (kıymasız mantı), yufka tatlısıdır.

Amasya; komşu illerden Samsun, Çorum ve Tokat’a karayolu ile bağlıdır. Otogarın şehir merkezine uzaklığı 1,5 kilometre

Burmalı Minaret Mosque: The mosque, which is located on Dere Quarter, was commissioned by vizier Necmeddin Ferruh Bey and his brother Haznedar Yusuf during the reign of Gıyaseddin Keyhüsrev II. It has lost its originality after earthquakes and fires and has gone under extensive restoration. It has three rooms. Its wooden pulpit has an epigraph and it is also known as Mahkeme Mosque. Gökmedrese Mosque and the mausoleum of Torumtay: It was commissioned by the Governor of Amasya Seyfettin Torumtay in 1267. It resembles a closed complex with the mosque, madrasah and tomb chamber. It was named Gökmedrese because the cupola next it is decorated with blue tiles. It is one of the few mosques in Anatolia that has a terrace and unique decorations. The mausoleum, which is one of the rare ex-


“Amasya tarihi yudumluyor, tarihi yaşatıyor” “Amasya lives and breathes history” Amasya Belediye Başkanı/Amasya Chief Magistrate Cafer Özdemir

“Osmanlı’nın ilk şehir hayatına geçiş yaptığı yerlerden biri olan Amasya, korunaklı bir yapıya sahip olması dolayısıyla Osmanlı şehzadelerinin yetişme merkezi olmuştur. Dünya tarihinde önemli roller oynamış Osmanlı padişahlarının adeta staj yeri olarak 12 şehzadeye ev sahipliği yapan ilimiz bu nedenle ‘Şehzadeler Şehri’ diye anılmaktadır. Amasya kent merkezi turizm açısından önemli bir yer taşımaktadır. Bu yüzden gündelik yaşamla turizm merkezimizde bütünleşiyor. Anadolu’da hüküm süren medeniyetlerin 8 bin 500 yıl boyunca gözdesi olan ilimiz çok sayıda medeniyetten kalma kalıcı ve görkemli eserlere sahiptir. Bunlardan en eskisi kentin merkezinde yer alan Kral Kaya Mezarları Helenistik dönemde, Harşena Dağı’nın güney eteklerinden kalker kayalara oyulmuş olan, Mitridat Krallığı zamanında krallar adına yapılmış anıt mezarlardır. Kentin merkezinde yer alması dolayısıyla Yeşilırmak Vadisi boyunca irili ufaklı 23 kaya mezarı bulunduğundan bölge ‘Krallar Vadisi’ olarak da bilinir. Kaya mezarlarının içlerinden çok, arkalarında oyulmuş geçitler dikkat çekicidir. Ziyaret Beldesi yolu üzerinde bulunan Aynalı Mağara ise kaya mezarlarının en iyi işlenmiş ve tamamlanmış olanıdır. Kral kaya mezarlarının bulunduğu Harşena Dağı’nın en üstünde ise Amasya Kalesi yer alır. Helenistik devirde yaptırılan kale Roma, Bizans, Selçuklular ve Osmanlı Devleti tarafından kullanılan kale yakın zamanda yapılan restorasyon çalışmasıyla halen ayakta. Amasya’yı kuş bakışı gören kale, kentten tam 300 metre yükseklikte bulunuyor. Sanayi açısından çok fazla iç açıcı olmayan Amasya’da son yıllarda maden, mermer sektöründe gelişmeler var. Ancak kültür varlıkları yoğun olan ilimizde bu artış bacasız sanayi turizmin önüne geçememektedir. Coğrafi konumu ve tarihi geçmişi ile avantajlı olan Amasya’da her yıl 360 bin ile 400 bin arasında turist ağırlıyoruz. Hedefimiz yaptığımız çalışmalar ile 1 milyon turisti şehrimize getirmek. Konaklama yerlerinin artırılması için ev pansiyonlarını destekliyoruz. Ayrıca şehrimizdeki büyük otel yatırımlarının artması için görüşmelerde bulunuyoruz. Belediye olarak biz de şehirdeki turizm hareketliliğini ve alternatiflerini hızlandırmaya yönelik projeler hayata geçiriyoruz. Bu projeler çerçevesinde şehir merkezindeki tarihi dokuyu korumakla beraber, şehirdeki cazibe merkezlerinin sayısını artırmaya yönelik bir dizi çalışmalar yürütüyoruz. Bunların arasında Sabuncuoğlu Şerefeddin Tıp ve Cerrahi Müzesi, Ferhat ile Şirin Projesi, Kızlarsarayı çevre düzenlemesi, sokak sağlıklaştırması gibi bir dizi faaliyetlerimiz sayılabilir. Marka Kent Amasy’yı tarihi ve otantik yapısına uygun şekilde donatıyoruz.”

“Amasya, one of the first settlement areas of the Ottoman, was the educational center of princes because of its well protected geography. This is why our city, which has witnessed many historical events, is known as the City of Princes. The city center of Amasya is very important in terms of tourism and this is why daily life and tourism is merged in our center. Our city, which was a favorite for all the civilizations that settled in Anatolia for the past 8500 years, has magnificent artifacts left from those civilizations. The oldest of these artifacts are the King Rock Tombs carved into rocks in the southern outskirts of Harşena Mountain during the Hellenistic Age. These 23 tombs are located along Yeşilırmak Valley and are known as the Valley of the Kings. The passageways carved at the back of the tombs are even more intriguing than the interior of the tombs. Aynalı Inn, along the Ziyaret town road, is the best carved and most complete rock tomb. The Amasya castle is located atop Harşena Mountain. The castle, which was built during the Hellenistic age, was used by the Romans, Byzantine, Seljuk and Ottomans and still stands today thanks to recent restorations. The castle, which overlooks the city, is at 300 meters height. Amasya is not an industrial city but there is progress in some sectors in recent years such as metals and marble. But all in all, these sectors have not surpassed tourism. We are hosting between 360 thousand and 400 thousand tourists each year in Amasya, which has an added advantage with its geographical location and historical assets. Our goal is to host 1 million tourists. We are supporting the house/ pension system to increase accommodation. We are also conducting meetings to build a big hotel in the city. As the municipality, we are implementing plans to increase tourism activities and alternatives in our city. We are concentrating on preserving the historical structure of the city and adding new attraction points such as the Sabuncuoğlu Şerafettin Medical Museum, Ferhat and Şirin Project and Kızlarsarayı landscaping. We are adorning our brand city in harmony with its authentic and historical structure.” AMASYA ‘12

71


Yassıçal Dokuma

Bayezidpaşa Mosque: It is located to the northeast of Kunç Bridge. It was commissioned by the governor of Amasya Bayezid Paşa during the reign of Çelebi Mehmed in 1414. It has an upside down T plan and includes a small dervish lodge. The geometric decorations on the marble that surrounds the last congregation area are worth seeing. Çilehane Mosque: It is located in Sofular Quarter, across Pirler Park. It was commissioned by Yakup Paşa in 1413 and is the Halveti Lodge that includes a small mosque, mausoleum and solitary cells.

olup ulaşım şehir içi minibüs ve firma servisleri ile yapılıyor. Kent aynı zamanda Avrupa - İran Uluslararası (E-5) karayolu üzerinde yer alıyor. Havayolu ile ulaşım Merzifon ve Samsun üzerinden sağlanıyor. Amasya, Sivas-Samsun demiryolu üzerinde Sivas’a 261 kilometre, Samsun’a ise 134 kilometre uzaklıkta bulunuyor. İl sınırları içerisinde iki gar (Amasya-Hacıbayram) ve 6 istasyon (Kızılca, Kayabaşı, Eryatağı, Bovazköy, Suluova, Hacıbayram) var.

Yapmadan dönmeyin • Yeşilırmak Vadisi’nde Ferhat Dağı ve Amasya Kalesi eteklerinde kurulmuş açık hava müzesi olan bu kenti, kuşbakışı Çakallar Mevkisi’nden izlemeden, • Çınar ağaçları altında semaver çayını yudumlarken; Yeşilırmak içerisinden yükselen Roma Dönemi sur duvarları üzerine dizilmiş Amasya tarihi Yalıboyu Evleri’ni, arkasında yükselen kalker kayalara ayrılmış Kral Kaya Mezarları’nı ve tepesindeki Amasya Kalesi’ni görmeden 72

AMASYA ‘12

amples of Seljuk stone workmanship, has weaving motifs made from bricks and deep green tiles.

Taş Han (Stone Inn): It was commissioned by the mayor of Amasya Hacı Mehmet Paşa in 1699. The building has a rectangular plan and it opens up to the outside with a terrace which is also connected to the shops on the lower and upper floors. The eastern-western and the northern exteriors are surrounded by vaulted shops all along the first floor. The two storey building, which has cut stone walls, is currently under renovation.


Keşkek

• Taş işçiliğinin nadide örneği portale (kapı) sahip, İlhanlı Dönemi’nde hastane olarak kullanılan Bimarhane’yi (Darüşşifa) görmeden, • Osmanlı Dönemi yapılardan birisi olan Sultan II. Bayezid Külliyesi’ni gezmeden, • Amasya Müzesinin Mumyalar bölümünü ve Hitit Tanrı Heykelini (Teşup) görmeden, • Hazeranlar Konağı’nı gezmeden, • Şehzadeler Müzesi’ni gezmeden, • Saraydüzü Kışlası ve Milli Mücadele Müzesi’ni görmeden, • Minyatür Amasya Müzesi’ni gezmeden, • Amasya Misket elmasını ve kirazını yemeden, • Doğa Harikası Yedikuğular Kuş Cenneti ve Borabay Gölü’nü görmeden dönmeyin.

The bridges of Amasya: According to Strabo, there were ’two bridges in Amasya. One is Alçak Bridge in the west and Kuş Bridge in the east. There is also the Hükümet Bridge made from wood, Alçak Köprü; Maydonos Bridge made from wood; the now collapsed Sultan Bridge and the stone Meydan Bridge. Today, only Kuş Bridge is usable.

es. The city is also located on the EuropeIran highway. Air travel is provided from Merzifon and Samsun. Amasya is 261 kilometers from Sivas and 134 kilometers from Samsun on the Sivas-Samsun railway. There are two large railroad stations (Amasya-Hacıbayram) and 6 stations (Kızılca, Kayabaşı, Eryatağı, Bovazköy, Suluova, Hacıbayram) within the city.

What to buy?

Don’t return before!

The special Misket apple, hand painted cloths, hand painted head scarves, fabrics, homemade rose hip paste, rice and samovar.

• Watching the city, an outdoor museum, from Çakallar, • Seeing the historical Yalıboyu houses, seeing the tombs of kings and Amasya. • Visiting the historical asylum known as Bimarhane, •Visiting the Sultan Bayezid II Mosque Complex, an Ottoman period structure, • Visiting the wax statues part of the Amasya Museum and seeing the statue of the Hittite king Teşup, • Touring the Hazeranlar Mansion, • Touring the Museum of Princes, • Visiting the Saraydüzü Barracks and the Museum of Independence, • Visiting the Amasya Miniature Museum, • tasting the Amasya Misket apple and cherries, • And visiting Yedikuğular Bird Paradise and Borabay Lake.

What to eat? Amasya is also famous for its local dishes. Some of these famous dishes are: toyga soup, yarma soup, keşkek, okra with meat, horse bean stuffing, Amasya scone, oiled katmer, roasted green beans, eggplant, sugar beet, ravioli without meat and dessert made with thin dough.

How to get there? Amasya is connected to neighboring cities Samsun, Çorum and Tokat by a highway. The bus terminal is 1, 5 kilometers from the city center and inner-city transportation is done with minibuses and bus servic-

AMASYA ‘12

73


The endemic plants and tulips of Amasya Amasya turns into a paradise when its greener than green nature unites with smoky mountains and Yeşilırmak River.

Amasya’nın

endemik bitkileri ile lâleleri Yeşilin her tonunu barındıran doğası, sisli dağları ve ormanları aşıp gelen Yeşilırmak ile bütünleşince adeta bir cennete dönüşür Amasya… ○ Yazı - Article: Dr. Fergan Karaer Fotoğraflar - Photographs: Derya Şahin -Aydın Babacan

A

masya’nın zengin bitki örtüsü (vejetasyonunda) orman, bozuk orman, step (bozkır) maki ile sucul ve nemcil bitki tiplerini kapsar. Sarıçam, karaçam, kayın ağaçlarından oluşan ve 1000-1850 metre arasında yayılış gösteren ormanlar, en yaygın bitki örtüsüdür. Orman bitki örtüsünün bozulması sonucu meydana gelen bozuk orman örtüsünde, tüylü meşe ve mazı meşesi, ardıç, İsa çalısı ve çitlembik görülür. Maki bitki örtüsü, daha çok Yeşilırmak vadisinde Akdeniz enklavları halinde bulunur. Kızılçam ormanlarının tahribi ile meydana gelen makiler, Yeşilırmak vadisinde, Merkez-Taşova arasında, vadinin güney, doğu yamaçları ile vadi tabanında 400-850 metrede yayılış gösterir. Maki bitki örtüsünde zeytin, sandal, akçakesme, karabaş, kekik, tespih ağacı, laden

74

AMASYA ‘12

T

he rich vegetation of Amasya consists of forest, degraded forest, steppe, maquis, and aquatic, hygrophilous plants. Forests that are mostly seen between 1000 and 1850 meters are the most common vegetations. Feathered oak, quercus infectoria, juniper and celtis are commonly seen in degraded forests. Maquis are mainly visible at the Yeşilırmak valley as Mediterranean enclaves. Maquis, which were formed after the destruction of Turkish red pine forests, are widespread at the valley, between the city center and Taşova, and on the southern and eastern slopes of the valley and at 400-850 meters of the base of the valley. Plants such as olive, sandalwood, oregano and laden are some of the types of plants that can be found in this vegetation. In some places, Turkish red pine is visible.


AMASYA ‘12

75


Dünyada Amasya lâlesi olarak bilinen tür 1894 yılında Baker tarafından tanımlanmıştır. The type known as the Amasya tulip was identified by Baker in 1894.

76

AMASYA ‘12

gibi bitkiler yer alır. Bunlara çok az olarak bazı yerlerde kızılçam da karışır. Ormanların bozulması ile meydana gelen bir diğer bitki örtüsü steplerdir (bozkır). 350–800 metre arasında yaygın olan ova stepleri genel olarak dikenli geven, çoban yastığı, kirpi otu, nakıl, Amasya korungası gibi bitkilerden oluşur. Dağ dikenli geveni, kar dikeni, dağ dikenli korungası, güzel kokulu kedi otu ve böcek otunu barındıran dağ stepleri ise 1000–2000 metre arasında yayılış gösterir. Yapılan araştırmalara göre, Amasya’nın florası, 90 aile (familya) ve 400 cinse ait yaklaşık 950 bitki çeşidinden oluşuyor. Türkiye florası kayıtlarına göre kentte 29 familya ve 90 cinse ait toplam 179 endemik takson bulunuyor. Son verilere göre ise bu sayı 200’e ulaşmış durumda. Endemik olan ve olmayan bu bitkilerden 20 tanesi dünyaya ilk kez Amasya’dan tanıtıldığı için ayrı bir önem taşıyor. Amasya Kökboyası (1889), Amasya Dağ Hardalı

Another vegetation that was formed after the degradation of forests is steppes. The plain steppes which are usually widespread between 350–800 meters are composed of plants like the thorny Astragalus, Echinacea and the Amasya Onobrychis. The mountain steppes which are widespread between 1000-2000 meters include the thorny Astragalus, acantholimon echinus and valeriana. According to research, the flora of Amasya consists of 90 families and 950 types of plants from 400 species. According to Turkish flora records, there are a total of 179 endemic taxon in the city. According to latest data, this number has risen to 200. 20 of these endemic and non endemic plants were first introduced in Amasya. The Amasya madder (1889), the Amasya Mountain cruet (1904), the Amasya crib (found once more after 107 years in 1996), the wild Amasya sage (1889), the Amasya cornflower (1889), the Akdağ-Amasya Astragalus (1889), the red and yellow Amasya Onobrychis (1889),


(1904), Amasya Yemliği (1889’da ilk kez107 yıl sonra 1996’da ikinci kez bulundu), yabani Amasya Adaçayı (1889), Amasya Peygamber Çiçeği (1889), Akdağ-Amasya Geveni (1889), Sarı Kırmızı Amasya Korunga (1889), Pembe Amasya Korungası (1889), Amasya Karanfili (1890 -107 yıl sonra tekrar toplandı), Amasya Kekiği (1890), Amasya Nevruzu (1891), Amasya Nakılı (1892 ), Amasya Çırpıcı Nakılı (2009) ve Amasya Elması (1963) kentin dünya florasına armağanıdır.

Amasya’nın Lâleleri Türklerin “Tulipan” adını verdikleri, Avrupa ülkelerinde Tulip veya Tulipe olarak bilinen lalenin Latince adı Tulipa’dır. Doğu ve Orta Asya, Japonya, Kuzey Afrika ile Avrupa’da yaygın olan 80, Türkiye’de ise 3’ü endemik 17 çeşit lale bulunur. Bunlardan Akdeniz Lalesi, Kefe Lalesi, Amasya Lalesi ve AnadoluAmasya Lalesi, Amasya’da bulunur. Bu türlerden Akdeniz Lalesi ve Kefe Lalesi Anadolu’da oldukça yaygındır.

the pink Amasya Onobrychis (1889), the Amasya carnation (remerged after 107 years), the Amasya thymus (1890), the Amasya Nowruz (1891), the Amasya Nakıl (1892 ), the Amasya Çırpıcı Nakıl (2009) and the Amasya Apple (1963) are gifts from the city to world flora.

The tulips of Amasya The Latin name of tulip is Tulipa. There are 17 types of tulips – 3 of them endemic- in Turkey. Of those, the Mediterranean Tulip, the Kefe Tulip and the Anatolian- Amasya Tulip can be found in the city. The Anatolian-Amasya tulip was first introduced to the world in 1811 by French botanist Tenore and it is one of the rarest tulips in Anatolia and Amasya. I personally picked this type of tulip in 2002 after 91 years. It was thought to be extinct. The type that is known as the Amasya tulip around the world was first introduced by Baker in 1894. Although I have realized afAMASYA ‘12

77


Osmanlı’nın Avrupa’ya tanıttığı, belki de Amasya’dan götürülen lâleler, bugün Hollanda’dan tüm dünyaya ithal ediliyor. The tulips introduced to Europe by the Ottomans and probably taken from Amasya are now exported to the entire world from Holland. 78

AMASYA ‘12

ter research that they are now extinct, works to find them still continue. The first person to introduce Europe to tulip bulbs was Ogler Ghiselin de Busbecq. Busbecq is sent to Istanbul in January 1555 and to Amasya in April 1555 to be received by Kanuni Sultan Süleyman. He is accompanied by Doctor Willem Quackelbeen and German traveler Hans Dernschwam and they stay in Amasya until June 2, 1555. During the 61 days Busbecq and his friends wait to be received by the sultan, they collect many plants and tulip and hyacinth bulbs and take them to Vienna. We don’t know the type of tulip Busbecq took to Austria and planted in the Vienna Botanical Gardens but it is believed that it was the Mediterranean Tulip found in Amasya. The person who fully introduced tulips to Europe was the director of the Vienna Botanical Gardens between the years 1573-1576, French botanist Carolus Clusius. When C. Clusius was transferred to the Leiden botanical gardens in Holland in 1592, he takes the tulip bulbs to Holland. He has mentioned the Kefe and Kavala tulips in Istanbul in his book “Roriorum Planetarium Historica “published in 1601. The tulip, which was brought to France at the start of the 17th century, became even a greater passion in the country. The red and yellow and white and red tulips with two colors became more popular that single colored tulips. At that time, it wasn’t clear how these tulips had grown in just one year but after research, it was determined that a virus had caused the color change. Anadolu-Amasya Lalesi, 1811 yılında Fransız Tenore tarafından dünyaya tanıtılan Anadolu’nun ve Amasya’nın nadir lâlelerinden birisidir. Son yılara kadar nesli tükendiği sanılan bu türü, 91 yıl aradan sonra 2002’de bizzat ben tekrar topladım. Dünyada Amasya lâlesi olarak bilinen tür ise 1894 yılında Baker tarafından tanımlanmıştır. Yaptığım incelemelerde neslinin tükendiğini tespit etmeme rağmen bu tür ile ilgili çalışmalar günümüzde halen devam ediyor. Avrupa’yı lale soğanları ile tanıştıran ilk kişi Ogler Ghiselin de Busbecq’tir.

The Patrona Halil Mutiny, which took place in the Ottoman Empire 282 years ago, was also the end of the Tulip Era. 2000 tulips in Istanbul are destroyed during the mutiny. Works continue today to revitalize the tulips of Istanbul.

A botanical garden must be built in Amasya Plants make up the majority of natural resources on earth. Countries which are aware of this fact are working to determine, make use and preserve these resources. The same effort needs to exist in Amasya as well. All the plants that make up the flora of the city are in need of protection. In addition, these plants


Zengin bir bitki örtüsüne sahip olan Amasya’ da bir botanik bahçesi kurulmalı. For Amasya, a city that has rich vegetation, to be a pioneer in this field, a botanical garden needs to be built.

Busbecq, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu elçisi olarak Ocak 1555’de İstanbul’a, 7 Nisan 1555’de Kanuni Sultan Süleyman tarafından (İran seferi için Amasya’da bulunduğundan) kabul edilmek üzere Amasya’ya getirilir. Bu gezi sırasında hekim Willem Quackelbeen ile Alman gezgin Hans Dernschwam da Amasya’ya gelir ve 2 Haziran 1555’e kadar burada kalır. Busbecq ve arkadaşları Kanuni Sultan Süleyman tarafından kabul edilmek üzere bekledikleri 61 gün boyunca Anadolu’dan birçok bitki ile birlikte lâle, sümbül soğanlarını da toplayıp, bunları önce İstanbul’a, ardından da Viyana’ya (Avusturya) götürürler. Busbecq’in Amasya ile İstanbul’dan götürdüğü ve Viyana Botanik Bahçesi’ne dikilen ilk lâle soğanlarının hangi türe ait olduğu tam olarak bilinmemektedir. Ancak türün ilk olarak Boissier tarafından tanımlanan ve Amasya’da bulunan Akdeniz Lalesi olduğu sanılmaktadır.

Lâlelerin Avrupa’da tanınmasını ve yayılmasını sağlayan, 1573–1576 yılları arasında Viyana Botanik Bahçesi direktörlüğü de yapan Fransız Botanikçi Carolus Clusius’dur. C. Clusius, 1592 yılında Leiden (Hollanda) botanik bahçesinin (Hortus Medicus) direktörlüğüne tayin edilince lâle soğanlarından Hollanda’ya da götürür. 1601 yılında yayınladığı “Roriorum Plantarum Historica “ adlı kitabında İstanbul’da özellikle Kefe ve Kavala lâlelerinin bulunduğunu belirtmiştir. Avrupa’da özellikle 1632–1637 yılları arasında çok yaygınlaşan ve önemini koruyan lâlenin bir çift soğanı için 2-3 villa gibi büyük servetler verildiği anlatılır.

have an immense potential for the people living in the region and for industrial and scientific institutions.

17. yüzyılın başlarında Fransa’ya getirilen lâle, Hollanda’dan daha abartılı bir tutku haline gelmiştir. Bu yüzyılın sonlarında ilk olarak Avrupa’da görülen sarı-kırmızı ya da beyaz-kırmızı gibi çift renkli lâleler, tek renkli lâlelerden daha fazla ilgi görmüştür. Bu renkli lalelerin bir yıl gibi kısa zamanda nasıl meydana geldiği o dö-

There is no doubt that the value of a city is measured by its theatres, museums, botanical garden and zoos along with its historical assets. For Amasya, a city that has rich vegetation, to be a pioneer in this field, a botanical garden needs to be built. So, it is imperative that the project that started 10 years ago is finished quickly.

In order to understand the importance of the tulip we need to look at the present state. In fact, Holland is known as the home of the tulip. The tulips introduced to Europe by the Ottomans and probably taken from Amasya are now exported to the entire world from Holland. Holland derives almost all of Turkey’s entire foreign trade revenue just from exporting flowers. Holland, which produces all kinds of tulips with tissue culture technique, neuters its tulips so that they only produce flowers once.

AMASYA ‘12

79


nemde anlaşılamamıştır. Ancak yapılan çalışmalar sonucunda bu renk değişikliğinin bir virüs tarafından oluşturulduğu saptanmıştır. Bundan tam 282 yıl önce Osmanlı İmparatorluğunda yaşanan Patrona Halil İsyanı bir devri sonlandırmanın yanı sıra lalenin de sonu olur. Bu isyan sırasında belki de devletin geleceği olacak tam 2 bin çeşit İstanbul lalesi ortadan kaldırılır. Günümüzde özellikle İstanbul lalelerinin canlandırılması için çalışmalar sürdürülüyor.

Amasya’da botanik bahçesi kurulmalı Dünyada doğal kaynakların önemli bir bölümünü bitkiler oluşturur. Bu gerçeği gören ülkeler uzun yıllardır söz konusu kaynakları tespit etmek, değerlendirmek ve korumak için çabalıyor. Aynı çabanın tüm ülkemizde olduğu gibi Amasya’da da gösterilmesi gerekiyor. Kentin florasını oluşturan tüm bitkiler tıpkı Amasya elmasında olduğu gibi korunmayı bekliyor. Üstelik bu bitkiler hem yetiştikleri bölgede yaşayan halk hem de endüstriyel ve bilimsel kuruluşların yararlanması açısından önemli bir potansiyele sahip bulunuyor. Bu bitkiler arasında yer alan lâlenin önemini anlamak için günümüze bakmak gerekiyor. Öyle ki, lâlenin anavatanı Hollanda olarak biliniyor. Osmanlı’nın Avrupa’ya tanıttığı, bekli de Amasya’dan götürüldüğü lâleler, bugün Hollanda’dan tüm dünyaya ithal ediliyor. Hollanda, Türkiye’nin yıllık dış ticaret gelirinin neredeyse tamamını sadece çiçeklerden elde ediyor. Doku kültürü tekniği ile istenilen özellikte ve sayıda lalenin elde edilmesini sağlayan Hollanda, ihraç ettiği soğanları kısırlaştırdığından bu laleler sadece bir defa çiçek veriyor. Hollandalı bir lâle yetiştiricisinin, “Siz Türkler duygusal insanlarsınız lâleye bakar şiir yazarsınız, biz Hollandalılar ise lâleye baktığımızda gulden (euro) görürüz” ifadesi, işin gerçek boyutunu ortaya koyuyor aslında. 80

AMASYA ‘12

Hiç şüphe yok ki, bir kentin değeri, tarihi eserlerinin yanı sıra, tiyatroları, müzeleri, botanik ve hayvanat bahçeleri ile ölçülüyor. Zengin bir bitki örtüsüne sahip olan Amasya’nın da bu tarz faaliyetlere öncülük yapabilmesi için kentte bir botanik bahçesi kurulması gerekiyor. Bu amaçla 10 yıl önce başlanılan ve alt yapı çalışmaları hazırlanan projenin bir an önce tamamlanması büyük önem taşıyor.


AMASYA ‘12

81


Köklü bir geleneğin temsilcisi Osmanlı hat sanatının kurucusu Şeyh Hamdullah’dan, cerrahi yazmalarındaki minyatürlerle dikkat çeken Sabuncuoğlu Şefarettin’den feyz alıyor Mehmet Tektaş. 30 yılı aşkın süredir yürüttüğü çalışmalarla Amasya’da Türk süsleme sanatlarının öncüsü olan Tektaş, kentin bu alanda sahip olduğu köklü geleneği gün yüzüne çıkarmayı hedefliyor.

82

AMASYA ‘12


The representative of a deep rooted tradition Mehmet Tektaş gets his inspiration from Şeyh Hamdullah, the founder of Ottoman painting, and Sabuncuoğlu Şerafettin, who is known for his miniatures. Tektaş, who has been the pioneer of Turkish decorative arts for more than 30 years with the works he carries out in Amasya, aims to unearth this deep rooted tradition in this city.

A

masya’da hat, tezhip, minyatür denilince o akla geliyor. Kime sorsanız II. Bayezid Küliyesi’nin az ilerisindeki küçük atölyesini tarif ediyor. Osmanlının Amasya’ya armağan ettiği bu ihtişamlı yapının gölgesinde, geçmişi yüzyıllar öncesine dayanan Türk süsleme sanatlarının en güzel örneklerini veriyor Mehmet Tektaş. Öğretmen okulu yıllarından bu yana resme ilgi duyan Tektaş, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi bölümündeki öğrenimi sırasında geleneksel Türk süsleme sanatlarına yönelmiş. Sanat yaşamını asıl şekillendiren ise Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Ordinaryus Profesörlerinden Süheyl Ünver ile tanış-

H

e is the first person that comes to mind when one mentions decorative arts in Amasya. Everyone can easily point you to his little workshop near the Bayezid II mosque complex. Mehmet Tektaş provides the most beautiful examples of Turkish decorative arts in the shadow of this magnificent structure. Tektaş, who was interested in painting ever since college, started engaging in Turkish decorative art while studying art history at the University of Istanbul. What really shaped is art was meeting Professor Süheyl Ünver from Cerrahpaşa Medical School. The advice Ünver gave him, opened new horizons for Tektaş: “I went to Amasya one day. I sat by the river and pained the houses of Yalıboyu you do the same. If I AMASYA ‘12

83


Mehmet Tektaş, sanatını Amasya’nın tarihinden beslediğini söylüyor. Mehmet Tektaş says that he feeds his art from the history of Amasya.

84

AMASYA ‘12

ması olmuş. Çağımızın dünya çapındaki en büyük kültür tarihçilerinden olan Ünver’in öğütleri, Tektaş’ın önünde yeni bir ufuk açmış: “Ben vaktiyle Amasya’ya geldim. Irmak kenarında oturup Yalıboyu Evleri’nin resmini yaptım, sen de yap. Senin yerinde olsam günlük tutarım, Amasya hakkında gördüğüm her şeyi günbegün kaydederim. Bunlar ileride kitap olur.” Bu öğüdünün üstüne Tektaş’ın yaptığı ilk iş, bir gömleğin içerisinden çıkan kartonun kenarlarını kesip, onun üzerine suluboya resim yapmak olmuş. Amasya’ya döndüğünde önce Amasya Lisesi’nde sanat tarihi öğretmenliği, ardından da Amasya Müzesi Müdürlüğü görevlerinde bulunan Tektaş, bir yandan da sanatsal faaliyetlerini sürdürmüş. Amatör ruhla yürüttüğü bu çalışmalarla edindiği bilgileri paylaşmaktan da çekinmemiş, dersler vermiş. Zamanla Amasya’da Türk süsleme sanatlarına ilgi duyan herkes ona danışmaya başlamış. 1996 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın düzenlediği hat, tezhip ve ebru seminerle-

was you, I’d also keep a journal and record everything about Amasya each day. You can turn that into a book someday.” The first thing Tektaş did after this advice was to cut out the corners of a cardboard and paint on it. After he returned to Amasya, he taught art history at Amasya High School and then became the director of the museum, all the while continuing his art activities. He didn’t shy away from teaching others what he knew. In time, all those interested in Turkish decorative arts came to him for consults. Tektaş, who attended the seminars on traditional Turkish decorative arts in 1996, became the pioneer in the field with the workshops and exhibitions he opened. Mehmet Tektaş continues working out of his little workshop in Gani Street. He says that he feeds his art with the history of Amasya. He can’t help but add that the city is an important representative of Turkish


Süsleme sanatları toplumların estetik anlayışlarını yansıtır. Decorative arts reflect the aesthetic mentality of societies.

rine katılarak eksiklerini kapatan Tektaş, o tarihten sonra da verdiği kurslar ve açtığı sergilerle Amasya’da geleneksel Türk süsleme sanatlarının öncüsü olmuş. 30 yılı aşkın süredir sevgi, sabır ve emeğini yansıttığı çalışmalarını bugün Gani Sokak’taki mütevazı atölyesinde sürdürüyor Mehmet Tektaş. Sanatını Amasya’nın tarihinden beslediğini söylüyor. Kentin Türk süsleme sanatlarında köklü bir geleneğin temsilcisi olduğuna değinmeden de edemiyor: “1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu’nun Türkleşmesiyle beraber, Semerkant, Buhara, Maveraünnehir bölgesinde ne kadar sanatkâr var ise sultanlarla birlikte Amasya, Konya Kayseri ve Sivas gibi şehirlere gelmişler. Bunlardan Amasya birçok özelliğinin yanı sıra hat sanatı ve yetiştirdiği sanatçılarıyla ün salmış. Öyle ki Osmanlı hat ekolünün temeli, Şeyh Hamdullah tarafından burada atılmış. Dünya tıp tarihinde önemli bir yeri olan Sabuncuzade Şerafettin’in cerrahi yazmalarındaki minyatürler de

Amasya’da hattın yanı sıra minyatürün de gelişmiş olduğunun kanıtıdır. Amasya’da bu birikim şehzadelerin teşvikiyle ilerlemiş. Ancak şehzadeler buradan ayaklarını kesince çalışmalar da durmuş. İşte benim amacım bu tarihi mirası gün yüzüne çıkarmak.” Süsleme sanatlarının toplumların estetik anlayışlarını yansıtması açısından önem taşıdığına dikkat çeken sanatçı, az sayıdaki öğrencisiyle bu köklü geleneği yaşatmaya çalışıyor. Amasyalılardan yeterince ilgi ve destek göremediği için biraz buruk olsa da Türk süsleme sanatlarındaki Amasya ekolünü canlandırma hayalinden vazgeçmiş değil.

decorative arts: “After the Malazgirt War in 1071, many artists came to Amasya, Konya, Kayseri and Sivas with the sultans. Among them, Amasya was known for its painters educated in the city. Such so, that the foundations of Ottoman painting were laid here by Şeyh Hamdullah. The miniatures of world famous doctor Sabuncuzade Şerafettin prove that miniature was also highly advanced in Amasya. This accumulation in Amasya went even further with encouragement from princes but when they stopped coming to the city the works were halted. My goal is to unearth this historical heritage.” The artist, who points out to the importance of decorative arts in establishing the aesthetic mentality of societies, is trying to keep this deep rooted tradition alive. Even though he is a little sad because of lack of interest from the locals, he hasn’t given up on his dream to revitalize the Amasya school in Turkish decorative arts. AMASYA ‘12

85


Dağları deldiren bir aşkın öyküsü Sevdası uğruna dağları delen Ferhat ile Şirin’in aşkı Amasya ile anılır. Dünyada murat alamadan ölen iki gencin, ölüme gittikleri yerde yan yana gömüldüğü rivayet edilir. ○ Yazı - Article: Hüseyin Menç Fotoğraflar - Photographs: Hüseyin Menç – Amasya Müzesi Arşivi

The story of a love affair that pierced the mountains The love story of Ferhat and Şirin is associated with Amasya. It is believed that these two lovers, who died before uniting, are buried side by side at the same place where they died.

A

masya is known as the lands where crossed lovers Ferhat and Şirin lived. The love of Ferhatwho pierced thousands of kilometer long mountains- for Şirin still lingers on in Amasya. The sign of this love, “The Ferhat Canal” is like collar that decorates the neck of Amasya. And this love affair is told from generation to generation and has become a legend.

Nice şiirlere, hikâyelere, romanlara konu olmuş, şarkılarla, türkülerle dile gelmiş, beyaz perdede film olup seyirci karşısına çıkmış, opera ve bale ile sahneye taşınmış, kısacası ölümsüz aşkların en güzel örneklemesi olmuştur Ferhat ile Şirin’in aşkı.

The love of Ferhat and Sirin has been an inspiration for many poems, stories, books, songs and it has been turned into countless movies, opera and ballets.

Yüzyıllardır anlatıla gelen hikâye şöyledir; Nakkaşlık yapan Ferhat, Şirin’e sevdalı yiğit bir delikanlıdır. Köşkleri, sarayları süsler; fırçasından dökülen zarafet, 86

AMASYA ‘12

A

masya ölümsüz aşkları ile sembolleşen Ferhat ile Şirin’in yaşadığı topraklar olarak bilinir. Şirin’e olan sevdası uğruna kilometrelerce uzunlukta dağları delerek, suyu getiren Ferhat’ın sevdası hâlâ Amasya’da yaşar. Bu sevdanın işareti “Ferhat Su Kanalı” Amasya’nın boğazında bir gerdanlıktır adeta. Ve efsaneleşen bu sevda yüzyıllardır dilden dile aktarılır.

Here is the story that is being told for centuries; A painter by the name of Ferhat is a brave young man in love with Şirin. He decorates palaces and mansions and the grace dripping from his brush stuns everyone. The beauties generated by his brush are all for Şirin, the sister of the sultan of Amasya


göreni hayrete düşürür. Ferhat’ın fırçasından dökülen güzellikler hep Amasya Sultanı Mehmene Banu’nun kız kardeşi Şirin içindir. Bir bakışta birbirlerine sevdalanan Ferhat ile Şirin, gizliden gizliye buluşurlar. Zamanı gelince de Ferhat, Şirin’i istetmek için dünürcü gönderir. Mehmene Banu, kız kardeşini Ferhat’a vermek istemez. İşi zora sokmak maksadıyla olmayacak bir iş ister; “Su sıkıntısı çekilen şehrimize suyu getir, Şirin’i sana vereyim” der. En yakın su kaynağı, Elma Dağı denilen uzak mı uzak yerdedir. Ancak Ferhat’ın Şirin’e aşkı o denli büyüktür ki, bu zorluğu dinlemez. Alır eline külüngü, vurur kayaların böğrüne böğrüne. Bir yandan kayaları deler, bir yandan Şirine kavuşacağı günün hayallerini kurar. Günler geçer, kanalın uzunluğu şehre yaklaşır, külüngün sesi sarayın duvarlarında yankılanır. Mehmene Banu bakar ki, kız kardeşi elden gidecek, sinsi planlar kurar. Ne olursa olsun Şirin’i Ferhat’a vermeyecektir. Sonunda bulur çareyi. Bir

Mehmene Banu. Ferhat and Şirin, who fall in love with each other at first glance, meet secretly. When the time comes, Ferhat sends someone to ask the sultan for Şirin’s hand in marriage. Mehmene Banu doesn’t want to give his sister to Ferhat. In order to make things difficult for Ferhat, he asks him to do the impossible and bring water to the city. The nearest water reserve is far away, at a place called Elma Mountain. His love is so strong that he doesn’t care about the obstacles. He takes a pickaxe and starts jabbing the rocks. He continues to do that and dreams about the day he will be united with his lover. Days pass and the length of the canal reaches the city and the sounds of the pickaxe echoes on the walls of the palace. Mehmene Banu, seeing that he will have to give up his sister, concocts a sinister plan. He sends and old woman to Ferhat.

Ferhat’ın Şirin’e aşkı o denli büyüktür ki, hiçbir zorluğu dinlemez. Alır eline külüngü, vurur kayaların böğrüne böğrüne. The love of Ferhat for Şirin is so big that he doesn’t care about any obstacles. He takes a pickaxe and starts jabbing the rocks in the heart .

The old woman follows the canal and tracks down Ferhat by listening to the AMASYA ‘12

87


Ferhat ile Şirin efsanesine atıfta bulunularak “Ferhat Su Kanalı” olarak isimlendirilen kanallar teknik özellikleri itibariyle Roma dönemine tarihlenmiştir. The canals that are called “The Ferhat Canals”- attributed to the legend of Ferhat and Şirin- have been dated to the Roman era.

88

AMASYA ‘12

yaşlı kadını Ferhat’ın yanına yollar. Yaşlı kadın açılan su kanallarını takip ederek, külüngün sesini dinleyerek, Ferhat’ı bulur. Ferhat’ın dağları delen külüngünün sesi, yaşlı kadını korkutur. Acı acı güler yaşlı kadın, sonra da sesini yükselterek: “Ne vurursun kayalara böyle hırsla, Şirin’in öldü. Bak sana helvasını getirdim” der. Ferhat, bu sözlerle beyninden vurulmuşa döner. “Şirin yoksa dünyada yaşamak bana haramdır!” diyerek dağları deldiği demir külüngü havaya atar, külünk gelir başının üzerine bütün ağırlığıyla oturur. Ferhat’ın başı döner, dünyası yıkılır, en son “Şirin” diye bağırması yankılanır kayalarda. Sonra sesi kesilir… Yaşlı kadın saraya koşar, Ferhat’ın öldüğünü haber verir. Söylenenleri duyan Şirin, acıyla koşar kayalıklara, bakar ki Ferhat cansız yatıyor. Şirin de hiç düşünmeden atar kendini kayalıklardan aşağıya. Cansız vücudu uzanır Ferhat’ın yanına boylu boyunca. Dünyada murat

sound of the pickaxe. The sound of the tool frightens her. She laughs bitterly and says, “Why are you jabbing at the rock with ambition. Şirin is dead. I have brought you her halva.”Ferhat is shocked by these words and says, “If Şirin is gone, I have no reason to live!” he then throws the pickaxe in the air and it lands on his head. Ferhat is dizzy and he starts shouting his lover’s name. And then he stops… The old woman runs back to the palace and tells the news. Şirin, who hears everything, runs to the cliffs and sees Ferhat’s dead body. She immediately throws herself off the cliff. Her dead body lies next to Ferhat. They bury the two lovers next to each other. It is said that every spring two roses grow on the two tombs but just as the roses are about to unite, a makebate stops them. There are various interpretations regarding the legend. Victor Fontainer, who arrives in Amasya from Tokat in July 1827,


Amasya Müze Müdürlüğü’nün 1993 yılında yaptığı incelemelerde söz konusu su kanallarının uzunluğunun 6 kilometre olduğu tespit edilmiştir. The inspections carried out by the Amasya Museum Directorate in 1993 have determined that the canals were 6 kilometers long. alamadan ölen iki genci, ölüme gittikleri yerde yan yana gömerler. Derler ki, her bahar iki mezar üzerinde iki gül bitermiş. Tam güller kavuşacakken iki mezar ortasından çıkan karaçalı iki gülün birbiri ile buluşmasını engellermiş. Efsaneye ilişkin farklı yorumlar da vardır. 1827 yılının Temmuz ayı ortalarında Tokat yönünden Amasya’ya gelen Victor Fontainer de, efsaneyi farklı yorumlayanlardan biridir. Amasya’nın sosyal yaşamı ve tarihi eserleri hakkında çok ilginç bilgiler aktaran Fontainer, Ferhat ile Şirin efsanesini farklı bir şekilde kaleme almıştır. Fontainer Amasyalılardan dinlediği bu hikâyeyi şöyle anlatır: “Derler ki, bir Türk genci, çok zengin kâhin bir Ermeni değirmencinin kızına sevdalanır. Kızı babasından ister. Değirmenci baba yeni yapacağı bir değirmeni döndürmek için yukarıdaki dağdan kayaları yontarak bir kanal açıp suyu getirirse kızını delikanlı ile evlendireceğine söz verir. Türk genci büyük bir istekle kanalı oymaya, kayaları kırmaya başlar. Zorlu bir çalışmadan sonra işini tamamlayıp suyu değirmene akıtır. Artık sıra sevdalısına kavuşmaya gelmiştir. Genç kız ondan Hıristiyan olmasını ister, fakat Türk genci bunu kabul etmez. Bu kez de delikanlının arkadaşları başına toplanarak, onunla alay ederler. Talihsiz genç, terk

edilmişliğin, alay konusu olmanın acısına dayanamayıp, kendisini kayalıklardan aşağı bırakır.

Pont Dağı’ndan Ferhat Dağı’na İlk Amasya tarihi yazarlarından Kara Müftizâde Mustafa Vâzıh Efendi, tarihinde Ferhad Kayası ve anlatılan Ferhat ile Şirin hikâyesi etkisinde kalarak, suyolu ve oyulan mekânları inceledikten sonra “el-cevâb: Şirin’e âşık olan Ferhad delmişdir” diye bilgiler vermiştir. Fakat Hüseyin Hüsameddin Efendi, Amasya Tarihi’nde, bu görüşleri tenkit etmiştir; “Gûyâ Şirin’e âşık olan Ferhad, sevgilisine kavuşmak uğruna otuz dokuz günde(!) o büyük ve uzun su yolunu yaparken, önüne tesâdüf eden bu kayayı aşkla delmiş olduğundan “Ferhad Kayası” denmiştir!” şeklinde bilgileri verirken, asıl isimlendirmenin kaynağını Târîh-i Âl-i Dânişmend’e göre değerlendirmiştir. “Melik Ahmed Danişmend Gâzi 1075 başında Harşene (Amasya)’yı kuşattığı sırada kumandanlardan Ferhad Gâzi, Helvacı Pınarı önünden hareketle Pont Dağı’nı aşıp, kıble tarafından Amasya üzerine inmesi kararlaştırıldığından Emir Ferhad Gâzi büyük bir kahramanlık göstererek Pont Dağı’na çıktıysa da buradaki çarpışmada şehît olmuş ve oraya defnedilmiştir.” Bu hadiseden ve Ferhat Gazi’nin mezarının bulunmasından dolayı Pont Dağı’nın adı

interprets the legend differently. Fontainer, who passes on interesting information about the social life and historical assets of Amasya, has penned the legend in a different manner. Here is how he tells the story, which he claims he has heard from locals: “They say that a Turkish young man fell in love with the daughter of a very rich Armenian mill owner. He asks her father for permission to marry her. He promises to give his daughter to him if he manages to open a canal and bring water for his new mill. The young man starts digging to open a canal and rips out the rock from the mountain. After gruesome work, he manages to finish the task. It is now time for him to unite with his lover. The young girl asks him to become Christian but he refuses. His friends start making fun of him. The young man ridiculed and in pain, throws himself off the cliffs.”

From Mount Pont to Mount Ferhat One of Amasya’s first historians Kara Müftizâde Mustafa Vâzıh Efendi, under the influence of the legend, has said that the mountains were carved by Ferhat after inspecting the canal and carvings. But Hüseyin Hüsameddin Efendi has contradicted this information in his book, the history of Amasya, saying that the Rock AMASYA ‘12

89


90

AMASYA ‘12


Pont and reach the center Amasya, Emir Ferhad Gâzi, with great bravery, climbed the mountain. He was killed there during the battle and buried there.” After this incident, the mountain was named Ferhat Mountain by the Turks.

Türkler tarafından “Ferhat Dağı” olarak anılmaya başlanmıştır. Arkeolojik bulgular ışığında teknik özellikleri itibariyle Roma dönemine tarihlenen su kanalları için, 1640 yılında Amasya’ya gelen Evliya Çelebi, seyahatnamesinde “Amalika’dan kalma olduğu söylenir” diye not düşmüştür. Söz konusu kanalların uzunluğu bazı kaynaklarda 18 kilometre olarak geçse de Amasya Müze Müdürlüğünün 1993 yılında yaptığı incelemelerde, 6 kilometre olduğu tespit edilmiştir. Aynı raporda, kanalın sadece batıdan değil, doğu ve batıdaki toplama depolarından da su ile beslendiği kaydedilmiştir. Genişlik ve değişik yükseklikteki derinliğiyle, bazı yerlerde örme kanal, bazı yerlerde de tüneller açmak suretiyle şehir merkezine kadar uzanan su kanalı Kapıkaya, Helvacı, Ferhat Arası, Memidede Mezarlığı, Gökmedrese, Üçler, Dere Mahallesi, Sofular, Mehmetpaşa, Savadiye istikametini izler ve nihâyetinde Bayezidpaşa Mahallesi, eski sanayi girişi ve Kibrithane mevkisinde son bulur.

The canals found were dated back to the Roman era according to archeological findings. Even though the length of the canals is mentioned as 18 kilometers in some documents, the inspections carried out by the Amasya Museum Directorate in 1993 have determined that the canals were 6 kilometers long. In the same report, it is stated that the canal is fed by water from the collection depots in the east and west.

of Ferhat was purely named because of this so called legend. The source of the name was actually mentioned in Târîhi Âl-i Dânişmend “When Melik Ahmed Dânişmend Gâzi blockaded Amasya at the start of 1075 and it was decided that one of his commanders climb over Mount

The canal, which reaches all the way to the city center with different width and height, continues along Kapıkaya, Helvacı, Ferhat Arası, Memidede Cemetery, Gökmedrese, Üçler, Dere Quarter, Sofular, Mehmetpaşa and Savadiye and ends at Bayezidpaşa Quarter, the entrance of the old industrial area and Kibrithane neighborhood. AMASYA ‘12

91


Cennetten

bir köşe

Yedikuğular Kuş Cenneti, şehrin yanı başında ama şehrin karmaşasından bir o kadar uzak konumuyla, doğayla baş başa kalıp, sessiz ve dingin vakit geçirmek için ideal.

Türkiye’nin önemli kuş alanlarından biri olan gölün bir diğer özelliği Karadeniz’de olta balıkçılığı yapılan ender göller arasında yer alması. Another characteristic of the lake, which is one of Turkey’s most important bird areas, is that it is one of the rare regions in the Black Sea where angling is possible. 92

AMASYA ‘12

Y

eşilin bin bir tonunu barındıran yapısıyla doğanın bütün hünerlerini sergilediği bir coğrafya Amasya. Üstelik doğayla baş başa kalmak için öyle şehir merkezinden çok uzaklaşmanız ya da saatler süren yolculuklar yapmanız da gerekmiyor. Yedikuğular Kuş Cenneti de bunlardan biri. Amasya’nın Suluova ilçesinde, il merkezine 35 kilometre mesafede bulunan Yedikuğular Kuş Cenneti, 1985 yılında sulama amacıyla inşa edilen küçük bir baraj gölü olan Yedikır Baraj Gölü sahasında yer alıyor. Yeşilırmak nehrinin bir kolu olan Terkasan Çayı’nın bir kanal ile taşınarak depolanmasıyla oluşan baraj gölü, 7

A

masya is a place where nature exhibits all its beauty. And you don’t need to take a long trip to be alone with nature. Yedikuğular Bird Paradise is one of these spots. Yedikuğular Bird Paradise, which is located in the borough of Suluova, just 35 kilometers from the city center, is situated within the Yedikır Dam Lake area, a small dam lake built in 1985 for irrigation purposes. The dam lake is used to irrigate 7966 hectares of agricultural land. The lake area, which is home to over 34 types of birds from 16 families such as swan, wild geese, wild duck and cormo-


A piece of heaven Yedikuğular Bird Paradise, which is close to the city but far away from all the hustle and bustle, is an ideal place to spend some quiet time in nature.

bin 966 hektar tarım alanının sulanmasında kullanılıyor. Göl sahasında kuğu, yaban kazı, yaban ördeği, karabatak gibi 16 familyaya mensup 34’den fazla kuş türünün konakladığı ve barındığı tespit edilince göl alanı 1989 yılında Yaban Hayatı Koruma Sahası ve Doğal Sit Alanı ilan edilmiş. Ardından da Amasya Valiliği, bölgenin ismini Yedikuğular Kuş Cenneti olarak değiştirmiş. Yedikır Barajı ayrıca, üreme dönemi dışında burada konaklayan çok sayıdaki angıt ve dikkuyruk ile önemli doğal alan statüsünü almış. Alanda çamurcun, yeşilbaş ve büyük karabaş martı gibi

rant, was named a natural wildlife preservation and protection area in 1989. After that, the governorship of Amasya changed the name of the area to Yedikuğular Bird Paradise. The Yedikır Dam is also considered a level one natural preservation site because it hosts almost extinct species such as Ruddy Shelduck and white headed duck. The Eurasian teal, mallard and gull also winter at the area. The country owl and the white tailed eagle are species that are also visible at the area. Another characteristic of the lake, which is one of Turkey’s most important bird areas, AMASYA ‘12

93


Bölgede 16 familyaya mensup 34’den fazla kuş türü barınıyor. There are over 34 types of birds that belong to 16 families.

türlerin de kışladığı tespit edilmiş. Kır baykuşu ve akkuyruklu kartal da alanda görülen diğer türler arasında yer alıyor. Türkiye’nin önemli kuş alanlarından biri olan gölün bir diğer özelliği Karadeniz’de olta balıkçılığı yapılan ender göller arasında yer alması. Kızılkanat, sazan ve turna balıklarının yaşadığı gölde üretim amacıyla aynalı sazan, turna, sudak ve tatlı su gevreği aşılaması yapılıyor. Göl çevresinde ise kuru tarım yapılıyor. Yedikuğular Kuş Cenneti, çevresindeki yürüyüş parkuru, Devlet Su İşleri sosyal tesisleri, balık üretim tesisleri ve amatör olta balıkçıları için av sahası ve kuş gözetleme yerleriyle bölge için önemli bir piknik alanı özelliği taşıyor. Bölge 12 Haziran Amasya Festivali kapsamında düzenlenen uçurtma yarışmalarına da ev sahipliği yapıyor. Kısacası Yedikuğular Kuş Cenneti, şehrin yanı başında ama şehrin karmaşasından bir o kadar uzak konumuyla, doğayla baş başa kalıp, sessiz ve dingin vakit geçirmek isteyenlerin aradıkları pek çok özelliği bir arada barındırıyor.

94

AMASYA ‘12

is that it is one of the rare regions in the Black Sea where angling is possible. Cyprinos Carpio, Kızılkanat fish, carp and pike live in the lake and such species are breathed in the lake. Dry agriculture is done around the lake. The Yedikuğular Bird Paradise is an important picnic area with the hiking trail around it, social facility, fish production facility, a hunting area for amateur anglers and bird watching stations. The area also hosts the kite flying competitions that are organized every June within the context of the Amasya Festival. In short, Yedikuğular Bird Paradise, which is close to the city but far away from all the hustle and bustle, is an ideal place to spend some quiet time in nature.


AMASYA ‘12

95


“Amasya

çocukluk hayallerini süsleyen kenttir” Amasya Turizm Derneği Başkanı Suat Akcan, Amasya’nın doğal, tarihi ve kültürel değerleriyle dünyaya örnek teşkil edecek bir potansiyeli olduğunu iddia ediyor. ○ Röportaj - İnterview Fotoğraflar - Photographs: : Derya Şahin

“Amasya is the city of your childhood dreams” The president of the Amasya Tourism Association Suat Akcan says that the city has an exemplary touristic potential with its historical and cultural assets.

S

uat Akcan, Amasyalı bir gazeteci. Akcan aynı zamanda kente gönül verenlerin bir araya gelerek kurduğu Amasya Turizm Derneğinin başkanlığını yürütüyor. Onun Amasya’sını dinlerken ilk çocukluk yıllarına dönüyor insan. O dönem çizdiğimiz resimleri gözümüzün önüne getirince Akcan’ın “çocukluk hayallerini süsleyen kent” tanımı daha bir anlamlı hale geliyor. Amasya’nın doğal, tarihi ve kültürel değerleriyle dünyaya örnek teşkil edecek bir potansiyeli olduğunu iddia eden Akcan “Gücümüzü Amasya’dan alıyoruz” diyor. Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz? AKCAN: Doğma büyüme Amasyalıyım. 30 yılı aşkın süredir bu kentte gazetecilik yapıyorum. Havasıyla, suyuyla, toprağıyla her şeyini teneffüs ettiğim bu şehirde olmanın gururunu yaşıyorum. Amasya’ya olan sevgim, yaptığım işe de yansıyor. Öyle ki haberlerimde sürekli Amasya’yı ön plana çıkararak, kentin tanıtımına katkıda bulunmaya çalışıyorum. Aynı zamanda Amasya Turizm Derneğinin başkanlık görevini yürütüyorum.

96

AMASYA ‘12

S

uat Akcan is a journalist from Amasya. Akcan is also the president of the Amasya Tourism Association, an institution established by volunteers in the city. When he talks about the city, you are transferred to your childhood. Akcan, who says that the city has an exemplary touristic potential with its historical and cultural assets, adds “We derive our strength from Amasya”

Can you tell us a little bit about yourself? AKCAN: I was born and raised in Amasya. I have been a journalist in the city for 30 years. I am proud to be living here. The love I have for Amasya is reflected in my work. I always try to highlight Amasya in my articles and advertise the city. I am also the president of the Amasya Tourism Association. Can you tell us about Amasya? AKCAN: Amasya is the city of your childhood dreams. When you give a pencil to a child, the first thing he draws is a mountain, a river and a house. And this is how Amasya is, the living entity of your child-


Amasya’yı bir de sizin gözünüzden görelim dersek neler söylersiniz? AKCAN: Amasya çocukluk hayallerini süsleyen kenttir. Bir çocuğa kâğıt kalemi verdiğiniz zaman dağ, ırmak, ev çizer. İşte Amasya böyle, çocukların hayallerinin can bulmuş halidir. Aynı zamanda bir açık müzedir Amasya. Bu kentte birçok medeniyeti bir arada yaşayabilirsiniz. Yeşilırmak’ın kenarında, Yalıboyu’nda en az beş medeniyeti bir arada görebilirsiniz. Amasya öyle bir kenttir ki burayı yurt belleyen medeniyetler bir önceki medeniyetin izlerini silmemiştir. Örneğin Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Amasya Tamimi’ni yayınladığı Saraydüzü Kışla binası, Osmanlı’dan Cumhuriyete geçiş noktası olmuştur. Amasya hem şehzadeler kentidir hem de Cumhuriyet. “Tarihin tanığı” ibaresini kullanmamız bu yüzdendir. Amasya turizminin geçmişten günümüze geçirdiği değişimi düşündüğünüzde nasıl bir tablo ortaya çıkıyor? AKCAN: Zamanında tarihi değerlerimize yeterince sahip çıkamadığımız için bugün onları yeniden yaşama döndürebilmek için çok büyük bir çaba gösteriyoruz. Bunu yapmış olsaydık bugün turizmde çok daha farklı bir noktada olabilirdik. Tarihi evleriyle ünlenen Safranbolu, bu değerlerini turizmde iyi kullanabilmiş bir merkezdir. Amasya ise hem doğayla bütünleşmiş ırmak kenarındaki Yalıboyu Evleri, hem Kral Kaya Mezarları, hem hepsi birbirinden değerli cami ve türbelere sahipken bunları yeterince değerlendirememiştir. Peki, sizce Amasya’da turizmin istenilen seviyede gelişmesinin önündeki engeller nelerdir? Bu engellerin aşılması için neler yapılmalı? AKCAN: Turizm bir bürokrasi görevi değildir. Sırf merkezi iktidar ve yerel yönetimlerin çabalarıyla turizm yapılmaz. Turizm bir toplumsal olaydır. Bunun için toplumun turizme sahip çıkması gerekir. Örneğin Kültür ve Turizm Müdürlüğümüz Amasya’nın turizm elçisi gibi çalışıyor. İşte Amasya’da yaşayan herkesin bu sorumluluğu üstüne alması ve gönüllü

Suat Akcan

hood dreams. Amasya is also an outdoor museum where you can witness many civilizations at the same time. It is such a city that the civilizations that came to live here haven’t erased the traces of past inhabitants. Amasya is the both the city of Ottoman princes and the city where the Turkish Republic began. This is why we use the term “witness to history” for Amasya.

have preserved these assets, we could have been in a better situation in terms of tourism. Safranbolu, an area famous for its historical houses, is a center that has used its values efficiently in tourism. Although Amasya has important historical assets such as Yalıboyu houses, the rock tombs of kings, mosques and mausoleums, there haven’t been sufficiently used.

When you think about the changes the tourism in Amasya has gone through, what kind of a panorama are we faced with? AKCAN: Because we haven’t taken care of our historical assets, we are making great effort to revitalize them today. If we could

What kinds of obstacles id Amasya facing in terms of development in tourism and what need to be done to eliminate these obstacles? AKCAN: Tourism is not just a bureaucratic process. You can’t just expect tourism to be handled by the government and local AMASYA ‘12

97


authorities. Tourism is a communal event. The society needs to put importance on tourism. For example, our Culture and Tourism Directorate is working like the tourism ambassador of the city. Everyone who lives in Amasya must be an ambassador. Joint effort is needed to fully use the touristic potential of Amasya.

Amasya’daki turizm potansiyelinin daha da ivme kazanması için ortaklaşa çalışmalar yürütmek çok önemli. Joint effort is needed to fully use the touristic potential of Amasya.

elçilik yapması gerekiyor. Amasya’daki turizm potansiyelinin daha da ivme kazanması adına ortaklaşa çalışmalar yürütmek çok önemli. Amasya Turizm Derneği gönüllülük esasına bağlı olduğu gibi turizm işletmeleri başta olmak üzere tüm iş alanlarının sorunlarının çözüm bulmadaki tek adresi niteliğini taşıyor. Tarihi kültürel zenginlikleri ile bir kültür kenti olan Amasya’da turizm girişimcilerin sorunlarının bir kar tanesinden çığa dönüşmesini engellemek amacıyla birlik ve beraberlik içinde çalışıp çözüm merkezi olmayı hedefliyoruz. Bunun için esnaf ve sanatkâr odaları başta olmak üzere kentimizdeki tüm sivil toplum kuruluşları ile ortak çalışma yürütme çabası içerisindeyiz. Taksici esnafına yönelik tek tip kıyafet, yaka kartı uygulaması ve temel İngilizce eğitimi bu projelerimizden biri. Amasya’ya gelen turistin bu şehirden memnun ayrılması için elimizden geleni yapıyoruz. Nihayetinde hepimizin ortak beklentisi turizm. Çünkü sanayimiz yok; bacasız sanayi turizmi hep beraber işletmeye talibiz. Amasya’da turizmin gelişmesi ile kentin refah seviyesi de artacaktır. Tarihi ve kültürel zenginliklerimizi görmek için bu kente gelecek turistler, Amasya ekonomisini de kalkındıracaktır.

98

AMASYA ‘12

Our association works as the only address for problem solving in Amasya. We are aiming to become a solution center to avoid the little problems into turning into bigger ones. We are making an effort to work with all chambers and NGOs in our city to make that happen. One of our projects involves teaching taxi drivers basic English and making them wear a name tag and matching uniforms. We are doing everything we can so that tourists leave Amasya satisfied. Our common goal is tourism because we don’t have industry here and we are all working to make tourism better. Prosperity will increase if tourism improves in Amasya. Tourists who will come to the city to see our historical and cultural assets will contribute to the economy of Amasya. We see a lot of boutique hotels in Amasya. Do you think this is the right concept for Amasya? AKCAN: I think boutique hotels are ideal for Amasya, both in terms of concept and service quality. But we also need bigger hotels to increase our bed capacity. Which assets do you think Amasya should highlight in tourism? AKCAN: Amasya is not only a history and culture city. Amasya is a valley city and it is an ideal place for alternative tourism activities such as plateau tourism, mountaineering, nature sports and paragliding. In addition, our thermal resources have great potential for thermal tourism and we need to take advantage of these. Do you think there is a city that needs to be aspired to in terms of touristic activities? AKCAN: I wouldn’t compare Amasya to any other city in the world. Some people compare Amasya to Venice but I don’t think Venice has such a beautiful histori-


Amasya’da butik tarzda küçük oteller göze çarpıyor. Siz bu konsepti Amasya için doğru buluyor musunuz? AKCAN: Butik oteller hem konsept hem de hizmet kalitesi açısından Amasya’ya çok uygun. Ancak kentimizin yatak kapasitesinin artması için büyük otellere de ihtiyacımız var. Amasya’nın turizminde ön plana çıkarılması gereken değerleri sizce neler? AKCAN: Amasya yalnızca tarih ve kültür kenti değildir. Amasya bir vadi kentidir. Bu konumu gereği yayla turizmi, dağcılık, doğa sporları, yamaç paraşütü gibi alternatif turizm aktivitelerine oldukça uygundur. Aynı şekilde sıcak su kaynaklarımız termal turizm açısından önemli bir potansiyel oluşturuyor. Bunların da değerlendirilmesi gerekiyor. Kentin turizm faaliyetleri açısından dünyadan örnek alması gereken bir şehir var mı sizce? AKCAN: Dünyanın hiçbir kentini Amasya ile kıyaslamam. Amasya’yı Venedik’e benzetenler vardır. Ama orada bu kadar güzel bir tarihi doku yoktur. Bizim kimseyi örnek almamıza gerek yok. Biz var olan değerlerimizle dünyaya örnek teşkil edecek bir kentiz.

Peki, bu değerler yeterince tanıtılabiliyor mu? AKCAN: Amasya, sahip olduğu doğal, kültürel ve tarihi zenginlikleri ile kültür turizmi anlamında çok önemli bir potansiyele sahip. Bu değerlerin doğru ve planlı bir şekilde tanıtılmasına ihtiyacımız var. Bu güne kadar epey mesafe kat etmemize rağmen henüz istediğimiz düzeye erişemedik. Tanıtım uzun soluklu bir faaliyet olduğu için sürekliliği önemli. Bizim Amasya Turizm Derneği olarak bu konuda önemli projelerimiz var. Bunların en önemlisi seyyar tanıtım aracı olacak “Amasya TIR’ı projesi.” Bunun için Amasya’yı tanıtıcı sinevizyon gösterilerinin yapılacağı, broşür ve hediyelik eşyaların yer alacağı bir araç tahsis etmeyi planlıyoruz. Düşünün bu araçla Manisa’nın mesir şenliklerinde, İzmir’in 9 Eylül etkinliklerinde, Diyarbakır’da bir etkinlikte insanlarla birebir temas kurarak, Amasya’nın tanıtımı yapılabilir. Şu anda fizibilite çalışmaları yapılan bu projenin gerçekleşmesi halinde Amasya’nın bilinirliğinin artacağına inanıyoruz. Amasya turizminin kalkınması adına şehrin yarınlarına daha umut ve güvenle bakması için hayal ettiğiniz ve ettiğimiz büyük projeleri hayata geçirecek cesarete sahibiz. Çünkü gücümüzü Amasya’dan alıyoruz.

cal structure. We don’t need to aspire to be like any city in the world because we have assets that are exemplary. Do you think these assets are sufficiently advertised? AKCAN: Amasya has a great potential for culture tourism with its historical and cultural assets but we need to advertise them correctly. Although we have made a considerable leap, we are not at the desired level. Advertising is a long process and we need to continue our efforts. As the Amasya Tourism Association, we have important projects concerning advertising. One of them is the Amasya Trailer project, which will be a mobile advertising vehicle. For that we are planning on dedicating a vehicle where introductory films about Amasya will be shown and souvenirs and brochures will be distributed. This vehicle can advertise Amasya during important celebrations throughout the country. We believe that the recognition of Amasya will increase if we can make this happen. We are bold enough to realize all our projects for the development of tourism so that the locals can have hope for the future because we derive our strength from Amasya.

Zamanında tarihi değerlerimize yeterince sahip çıkamadığımız için bugün onları yeniden yaşama döndürebilmek adına çok büyük bir çaba gösteriyoruz. Because we haven’t taken care of our historical assets, we are making great effort to revitalize them today. AMASYA ‘12

99


Şehri Amasya’nın tarihine yolculuk Amasya Müzesi, Hititlerden Romalılara, Selçuklulardan Osmanlılara kadar 13 ayrı medeniyete ait arkeolojik, etnografik, sikke, mühür, el yazması ve mumyalardan oluşan 24 bin eseriyle bölgenin en modern ve en zengin müzesi.

A journey into the history of Amasya The Amasya Museum, which displays archeological artifacts, coins, seals, handicrafts and waxes from 13 different civilizations, is the most modern and comprehensive museum in the region with 24 thousand pieces.

A

masya Müzesi 1925 yılında Sultan II. Bayezid Külliyesi’nin bir bölümü olan medrese binasının iki odasında toplanan az sayıda arkeolojik eserle İslami Dönem mumyalarının bir araya getirilmesi sonucu “Müze Deposu “ olarak kurulmuş. Zamanla eserlerin çoğalması ve teşhir edilecek yeni mekânlara ihtiyaç duyulması nedeniyle, 1962 yılında Gök Medrese, 1977 yılında ise bugünkü modern binasına taşınmış. 1998 yılının son ayında yeniden teşhir tanzim çalışmaları ve tadilatlar için Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünce onarımdan geçirilerek, yeniden teşhir tanzime alınıp modernize edilmiş ve çağdaş hale getirilmiş.

100

AMASYA ‘12

T

he Amasya Museum was built in 1925 as a warehouse to host archeological artifacts and Islamic period mummies.

In time, when more artifacts were collected, it was moved to its new building in 1977. It was renovated in December 1998 by the Ministry of culture and Tourism and modernized. Today, the museum serves Turkey’s historical and cultural tourism with archeological artifacts, coins, seals, handicrafts and waxes from 13 different civilizations and is the most modern and comprehensive museum in the region with 24 thousand pieces. On the ground floor is the coin and archeological artifacts gallery and resting


AMASYA ‘12

101


Müze bahçesinde Hitit, Helenistik, Bizans, İlhanlı, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait, büyük boyutlu taş eserler teşhir ediliyor. Large scale stone artifacts from the Hittite, Hellenistic, Byzantine, İlhanlı, Seljuk and Ottoman periods are on display in the garden of the museum.

102

AMASYA ‘12

Amasya Müzesi bugün 13 ayrı medeniyete ait arkeolojik, etnografik, sikke, mühür, el yazması ve mumyalardan oluşan yaklaşık 24 bin eseriyle bölgenin en modern ve en zengin müzelerinden biri olarak Türkiye’nin kültür ve turizmine hizmet ediyor. 3 katlı müzenin bodrum katında depolar, laboratuar, toplantı salonu ve diğer hizmet birimleri, alt katta arkeolojik eserler, sikke teşhir reyonları, üst katta ise etnografik eserlerin teşhir edildiği salon, konferans salonu ile İlhanlı Dönemi’ne ait 8 adet mumyanın sergilendiği mumya salonu bulunuyor. Bahçede ise çeşitli dönemlere ait taş eserler teşhir ediliyor.

Alt Salon Teşhiri Fosiller Vitrini: Amasya bölgesinden elde edilen jeolojik devirlere ait çeşitli fosiller, özel vitrinler içerisinde sergileniyor. Günümüzden 65-50 milyon yıl önce yaşamış ammonitler, salyongozlar, deniz minareleri ve deniz kaplumbağası bu vitrinde sergilenen fosiller arasında yer alıyor.

halls. On the upper floor is the ethnography and mummy section where Seljuk and Ottoman period artifacts are on display, the conference hall, the exhibition hall and the handicrafts section. In the garden, there are sarcophagi, tomb steles, milestones, column and column heads, and tablets from the Islamic period.

Ground floor Fossils display window: Fossils from different geologic eras gathered from Amasya are displayed in special windows. Snails and sea turtles that have lived 60 to 50 million years before our time are on display at this section. Late Neolithic and Chalcolithic display window: 7000-6500 B.C. Earthenware, figurines and cups that have been unearthed during the digs in 2007 are on display at this section. Chalcolithic Cemetery display window: 7 pithos, children buried in the fetal position and the tombs of three grownups found during the digs at Doğantepe tumulus are on display at this section.


Geç Neolitik ve Kalkolitik Çağ Vitrini: M.Ö. 7000-6500 Bu vitrin içerisinde Amasya’nın Doğantepe beldesinde bulunan Doğantepe Höyüğü’nde 2007 yılında Müze Müdürlüğünce yürütülen kurtarma kazılarından elde edilen pişmiş toprak heykelcik, figürinler, yayık ve kaplar sergileniyor. Kalkolitik Mezarlık Vitrini: Doğantepe Höyüğünde yapılan kazılarda kalkolitik ve tunç yerleşmesinin mekân altlarından elde edilen bir aileye ait toplam 7 adet pişmiş toprak küp (pithos) ve çömlek içerisine hocker pozisyonunda, yani dizler karna çekik, baş kollar arasında yan yatmış (cenin pozisyonunda) şekilde defnedilmiş bir bebek ve üç yetişkinin mezarları buluntu şekilleri ile teşhir ediliyor.

Sarcophagi: Three terracotta and one bronze sarcophagus are on display at this section. The bronze sarcophagus: The bronze sarcophagus from the Hellenistic era looks like a modern bath tub. There are 4 symmetrical handles on the corners next to the opening. It was unearthed from a big tumulus near the borough of Taşova. Terracotta Sarcophagi: One of them is angled, the second one is cylindrical and the third is shaped like a bath tub. They were used as tombs during the Roman era.

Lahitler: Bu bölümde üçü pişmiş topraktan, diğeri bronzdan yapılmış 4 adet lahit sergileniyor.

Bronze Age artifacts (3500-2100 B.C.): The artifacts from this period are exhibited in two separate casings. In the first window, there are round, black and red terracotta dishes, some with brass handles, jugs and earthenware. They were unearthed during the digs Mahmatlar and Oymaağaç villages.

Bronz Lahit: Hellenistik Döneme ait bronz lahit, dövme tekniği ile yapılmış modern banyo küveti şeklinde. Ağız ke-

In the other case, there are bronze daggers, axes, spearheads, various stone axes, bone needles and seals. AMASYA ‘12

103


The seal display window: Seals all the way from the Bronze Age to the Hittite Empire are in display within a small case that were unearthed during digs or brought by the museum directorship. Hittite Age Artifacts: Terracotta plates, bowls, bull heads, terracotta human figurines, idols and sacred cups used in rituals are on display. There are also terracotta jugs with beaked mouths, amphorae and a terracotta altar in this section.

narlarına yakın köşelerde simetrik 4 kulp bulunuyor. Amasya’nın Taşova ilçesi Esençay beldesi, Çakırmıstığı’nın Tepesi olarak bilinen büyük tümülüsten çıkarılmış.

Müze Müdürlüğünce yapılan kazılardan elde edilen ve satın alma yoluyla kazandırılan Tunç Çağı’ndan Hitit İmparatorluk dönemine kadar olan silindir ve damga mühürler sergileniyor.

The Storm God Statuette: The piece that is known as Hittite God Teşup is one of the unique pieces of world archeology. It was found in a tumulus in Doğantepe in 1962 by chance. The legs, arms and some of the other pieces of the bronze statuette are still missing. It resembles the God depictions on Hittite period rock reliefs. The coned statuette, which was depicted as wearing a skirt and has taken a forward step, is 21, 5 centimeters high and weighs 1340 grams. It is the biggest human statuette found from the Hittite period. Although he was depicted as smiling, he has a harsh and proud look.

Pişmiş Toprak Lahitleri: Bir tanesi köşeli diğeri silindirik, üçüncüsü ise küvet şeklinde olan pişmiş toprak lahitleri, Roma döneminde mezar olarak kullanılmış.

Hitit Çağı Eserleri: Vitrin içerisinde pişmiş topraktan tabaklar, kâseler, boğa

Iron Age display window: Phrygia Era (1200-600 B.C.): Phrygians, who came to

Tunç Çağı Eserleri (M.Ö.3500-2100): Müzede bu çağı temsil eden eserler, iki ayrı vitrinde teşhir ediliyor. İlk vitrinde pişmiş topraktan yapılmış siyah ve kırmızı renkli, iyi perdahlanmış ve bazılarının üzeri yivle bezenmiş maden taklidi, kulplu ve kulpsuz küre gövdeli, yuvarlak ağızlı, düz dipli çanaklar, testiler ve çömlekler yer alıyor. Tümü elde yapılmış olan bu eserler, Amasya merkez Mahmatlar ve Merzifon Oymaağaç köyündeki kazılardan elde edilmiş. Diğer vitrinde ise bronz hançerler, baltalar, mızrak uçları, değişik tipte taş baltalar, kemik iğneler, ağırşaklar ve damga mühürler teşhir ediliyor. Mühür Vitrini: Küçük bir vitrin içerisinde Oluz Höyük kazıları ile son yıllarda

104

AMASYA ‘12


başları, teracotta insan figürleri, idoller ile dini törenlerde kullanılan üçlü kutsal kaplar teşhir ediliyor. Vitrinde ayrıca gaga ağızlı, süzgeçli, devetüyü renkli hamurlu pişmiş topraktan testiler, çanaklar, kâseler ve pişmiş topraktan yapılmış bir sunak yer alıyor. Fırtına Tanrı Heykelciği: Arkeoloji literatüründe Hitit Fırtına Tanrısı Fırtına Teşup olarak tanınan eser; dünya arkeolojisinin ünik eserlerinden birisidir. Amasya Merkez, Doğantepe Beldesi’nde bir höyükte 1962 yılında tesadüfen bulunmuştur. Bronzdan döküm tekniğinde yapılmış olan eserin bacakları, kolları ve bazı parçaları henüz bulunamamıştır. Hitit İmparatorluk dönemi kaya kabartmalarında yer alan tanrı tasvirleriyle özellikle de Boğazköy (Hattuşaş) Yazılıkaya açık hava tapınağındaki tanrı kabartmalarıyla benzerlik gösterir. Sivri külahlı, kısa etekli öne doğru adım atmış vaziyette tasvir edilmiş eserin mevcut bölümünün yüksekliği 21,5 santimetre, ağırlığı ise 1340

Anatolia around 1200 B.C., ruled the region. Their capital was Gordium. Wide bodied, single handle and decorated artifacts and grails shaped like various animals are displayed in this section. Scythian Age (6th century B.C.): This section includes artifacts that were unearthed during the digs in 1970 at the village of İmirler. An iron sword, a war axe, many arrowheads and the remains of a bronze bell found in a tomb that belonged to a Scythian soldier are on display. Hellenistic Age (330-30 B.C.): There are cups with wide mouths and single or double handles, jugs, a pot decorated with grape bunches and grape leaves and a wide plate on display at this section. There is also an artifact with a round body with double handles, decorated with a duck figure. In addition, there is a pot belonging to the geometric age and a terracotta jug decorated with a flamingo figure.

Arkeoloji literatüründe Hitit Tanrısı Fırtına Teşup olarak tanınan eser; dünya arkeolojisinin ünik eserlerinden birisidir. The piece that is known as Hittite God Teşup is one of the unique pieces of world archeology.

AMASYA ‘12

105


Oil lamps display window: Various oil lamps with all shapes and sizes from the Hellenistic and Roman periods are on display. Roman Era (30 B.C.- 476 A.D.): Artifacts from this era, which make up the richest collection in the museum, are displayed in two windows.

gramdır. Hitit İmparatorluk dönemine ait olan, bulunabilen diğer metal heykeller içerisinde en büyük boyutlu insan heykelidir. Kalın kaşları, çukur gözleri, düzgün giyimli tebessüm ederken betimlenmesine rağmen haşin ve mağrur bir ifadeye sahiptir. Demir Çağı Vitrini: Frig Çağı (M.Ö 1200600): M.Ö 1200 civarında Kavimler Göçü ile Anadolu’ya gelen Frigler, bölgede hüküm sürmüştür. Başkentleri Ankara yakınlarındaki Gordion’dur. Devetüyü ha106

AMASYA ‘12

murlu çarkta yapılmış, yonca ağızlı, geniş gövdeli, tek kulplu, düz dipli, üzeri krem renk astarlı, kırmızı kahverengi boya ile gövdeye paralel bant şeklinde motiflerle bezeli eserler ile özel günlerde libasyon için kullanılan değişik hayvan tiplerindeki ritonlar müzede yer alan bu döneme ait eserlerdir. İstik Çağı (M.Ö 6 YY): 1970 yılında Amasya’nın Gümüşhacıköy ilçesi İmirler Köyü’nde yapılan bir kazıdan gelen eserlerdir. Bir İskit süvarisine ait mezar-

Glass artifacts from the Roman era within the glass section consist of teardrop bottles, perfume containers and bowls. There is also an artifact in this section that looks like an amphora. It has two handles and its yellow body is decorated with black, blue and brown colors. The double handled jugs on display at the Roman ceramics section vary in form. There decorations on the handles of some of these artifacts which are usually made with light brown dough and colored in red. There are also wide and shallow bowls in


dan ele geçen ikiye bükülmüş demir kılıç, bronzdan yapılmış sap delikli harp baltası, çok fazla miktarda mahmuzlu bronzdan söğüt yaprağı şekilli ok uçları, at koşum takımına ait gem parçası ve bir adet bronz orta boy çan buluntuları müzede teşhir ediliyor. Hellenistik Çağ (M.Ö 330-30): Müzede bu çağa ait teşhir edilen eserler arasında pişmiş topraktan geniş ağızlı, düz kaideli, açık kiremit renk hamurlu, çarkta yapılmış çift ve tek kulplu bardaklar, testiler, depas (çift kulplu bardak) üzerinde üzüm salkımı ve asma yaprağı motifi ile kabartma olarak bezenmiş bir kap ve geniş yayvan bir tabak bulunuyor. Bu bölümde pişmiş topraktan konveks ağız kenarlı, bombe gövdeli, yuvarlak halka kaideli, çift kulplu, gövde üzeri metoplara bölünmüş, içleri bej zemin üzerine kahverengi ile ördek figürü işlenmiş bir eser de yer alıyor. Geometrik şekillerle bezenmiş, geometrik çağa ait bir kâse ve yuvarlak ağızlı, kısa silindirik boyunlu gövde üzerinde kırmızı figür tekniği ile işlenmiş bir filamengo figürü tasviri yapılmış olan pişmiş toprak testi de teşhir ediliyor. Kandiller Vitrini: Hellenistik ve Roma Çağında aydınlatma amacıyla kullanılan pişmiş topraktan yapılmış çeşitli boy ve tiplerde, genellikle kiremit renk hamurlu kandiller sergileniyor. Roma Çağı (M.Ö 30- M.S 476): Müzenin en zengin koleksiyonunu oluşturan bu çağa ait eserler iki ayrı vitrin halinde sergileniyor. Cam eserler bölümünde yer alan Roma çağına ait cam eserlerin çoğunu ince uzun formlar ile gözyaşı şişeleri, koku kapları ve kâseler oluşturuyor. Bu vitrinde yuvarlak ağızlı, kısa boyunlu, ince uzun, tabana doğru daralan amphora tipli, çift kulplu, sarı renkli gövde üzerine siyah, mavi ve kahverengi renklerle bezemeli, kum kalıbı tekniği ile yapılmış bir eser de yer alıyor. Roma seramikleri bölümünde sergilenen çift kulplu testiler form bakı-

mından değişiklik arz ediyor. Genellikle açık kiremit renk hamurlu ve kırmızı banyolu olan bu eserlerin bazılarının gövdeleri ile kulp başlarında bezemeler bulunuyor. Vitrinde birbirinin benzeri yayvan şekilli çanaklar da bulunuyor. Masklar bölümünde karşıdan seyredilmek için topraktan yapılmış sadece yüz hatları işlenmiş, ağızları şarkı söyler vaziyette, tiyatrocu masklar sergileniyor. Bronz kaplar bölümünde, tek kulplu, kulpsuz ve sadece kazan kulplu olarak kullanılan, dövme ve dökme tekniğinde,

this section. In the Masks section, there are terracotta theatre masks that look like they are singing. In the bronze pots section, Roman period pots with single or double handles used for everyday cooking. In another display window, bronze artifacts left as a gift for dead children are exhibited. Bull and eagle statuettes and the snake figures attract attention. In the statues section, statues from the Hellenistic and Roman periods are on AMASYA ‘12

107


günlük kullanım için yapılmış Roma Dönemi eserleri yer alıyor. Ayrı bir vitrinde ise genel olarak çocuk mezarlarına ölü hediyesi olarak bırakılan bronzdan yapılmış objeler bulunuyor. Bilhassa boğa ve kartal heykelcilikleri ile yılan figürü dikkati çekiyor. Heykeller bölümünde Helenistik ve Roma Dönemine ait heykeller sergileniyor. Başı olmayan giysili rahip heykeli, Tanrı Dionysos ve oğluna ait yüksek kabartma üzerine oturan kadın heykeli ile Roma Dönemine ait İmparator portreleri vitrin içinde teşhir ediliyor. Defineler Vitrini: Arkeoloji seksiyonunun sağında, toplam 4 adet küçük vitrinin içerisinde sergileniyor. Birinci vitrinde; Gümüş İskender Definesi ve yine aynı vitrin içerisinde Helenistik Çağ Pontus dönemi bronz definesi yer alıyor. İkinci vitrinde; Roma Dönemi Saraycık Köyü definesi, Roma İmparatoru Konstanti108

AMASYA ‘12

display. The headless, fully clothed priest figure, the woman statue that belongs to Dionysus and his son and portraits of Emperors from the Roman period is exhibited in this section. Treasures display window: These are displayed in 4 small windows to the right of the archeology section. In the first window, there is the Silver Alexander Treasure and the Hellenistic Age Pontus period bronze treasure. In the second window, the Roman era Saraycık village treasure, the treasure that includes 134 bronze coins from minted in Istanbul and Antakya from the time of Roman Emperor

Konstantinos (306-337 A.D.), a copper coin treasure chest from the Byzantine era, a gold treasure from Esençay and a copper Byzantine treasure is on display. In the third window, coins minted in Amasya during the Hellenistic, Roman and Ottoman periods and in the fourth window, the Seljuk period II. Gıyaseddin Keyhüsrev silver treasure, Ottoman period II. Murad treasure, the silver treasure chest of the Fatih Sultan Mehmet period and the gold treasure from the time of Kanuni Sultan Süleyman is on display. Byzantine Era (476-1453 A.D.): Artifacts from this period are on display in the last window of the archeology collection. Single handled cream colored jugs, bronze oil lamps, the 19th century terracotta Virgin Mary statue and an icon that depicts the rise of Mary to the sky, bones, late period stone Bibles, crosses and stone pressed fabrics are on display.


nuus (M.S 306-337) Dönemi’nde İstanbul ve Antakya’da darp edilen 9 değişik tipte bin 134 adet bronz sikkeden oluşan define, Bizans çağına ait bakır sikke definesi, Bizans Dönemi Esençay Altın Definesi ve bakır Bizans definesi teşhir ediliyor. Üçüncü vitrinde; Helenistik Çağ, Roma ve Osmanlı dönemlerinde Amasya Şehri adına darp edilmiş sikkeler, dördüncü vitrinde ise; Selçuklu Dönemi II. Giyaseddin Keyhüsrev gümüş definesi, Osmanlı Dönemi II. Murad’ın definesi, Fatih Sultan Mehmet Dönemi gümüş definesi, Kanuni Sultan Süleyman dönemine ait altın definesi sergileniyor. Bizans Çağı (M.S 476-1453): Bu devre ait eserler arkeolojik koleksiyonun son vitrininde teşhire sunuluyor. Tek kulplu krem renkli testiler, bronzdan yapılmış kandiller, 19. yüzyıla ait pişmiş toprak Hz. Meryem heykeli ve yine ahşap üzerine yağlı boya ile yapılmış Hz. Meryem’in göğe

Roman periods, gold and copper coins from the Byzantine era, silver coins from the Sassanid, Seljuk and Ilhanli periods and Ottoman period gold coins in chronological order in this window situated at the end of the archeology section Jewelry Collection: The majority of the jewels made from gold, silver and glass consist of rings and earrings. Onyx rings decorated with human and animal figures, various styles of earrings, colored and glass bracelets and gold necklaces are on display. A necklace from the Roman period unearthed at the town of Alpaslan, a pair of earrings and a ring attract attention in this section. In addition, the gold artifacts unearthed at the center of the city in 1996 during rescue digs are also on display. Coins display window: There are gold and bronze coins from the Hellenistic and

Oluz Tumulus Digs display window: The window where artifacts gathered during the digs at the Oluz tumulus between 2007 and 2011 by the University of Istanbul includes Hittite, Iron, Hellenistic and Roman period terracotta and metal artifacts and coins.

Upper Gallery Ethnographic Artifacts Selection (Ottoman period artifacts) Flags, weapons, hand written Qurans, women’s jewelry, Ottoman period tombacs, kitchen utensils, lamps, bath utensils, mother of pearl chests, accessories, astronomical gadgets, compasses, clocks, AMASYA ‘12

109


yükselişini anlatan ikona ile kilise formlu taştan yapılmış röliker- kemik muhafazaları, geç dönem taş baskı İncilleri, haçlar ve ağırlıklar, taş kumaş baskıları sergileniyor. Kadın Ziynet Eserleri: Altın, gümüş ve camdan yapılmış ziynet eşyalarının çoğunu yüzükler ve küpeler oluşturuyor. Akik taşlı, üzerlerine insan ve hayvan figürleri işlenmiş yüzükler, çok çeşitli şekillerde küpeler, renkli ve camdan yapılmış bilezikler, altından yapılmış kolyeler teşhir ediliyor. Alpaslan beldesinde Roma Dönemi genç kız mezarından çıkarılan ve satın alma yoluyla müzeye kazandırılan çift başlı kuş figürü dizelerinden oluşan gerdanlık, bir çift küpe ve bir yüzük bu bölümün dikkat çekici eserleri arasında yer alıyor. Bu bölümde ayrıca Amasya merkez, Uygur bölgesinde Müze Müdürlüğünce 1996 yılında yapılan kurtarma kazılarında Uygur Lahiti’nde ele geçen M.S. 1 yüzyıla ait altın eserler yer alıyor. Sikkeler Vitrini: Arkeolojik bölümün sonunda yer alan bu vitrinde Helenistik Dönem, Roma Dönemi altın ve bronz sikkeleri ile Bizans Dönemi altın ve bakır, Sasani, Selçuklu ve İlhanlı Dönemi gümüş, Osmanlı Dönemi altın sikkeleri kronolojik sıraya göre sergileniyor. Oluz Höyük Kazı Vitrini: İstanbul Üni110

AMASYA ‘12

versitesi Edebiyat Fakültesi Prehistorya Bölümü Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Şevket Dönmez başkanlığında Amasya merkez Oluzhöyük’te 2007 ile 2011 yılları arasında gerçekleştirilen bilimsel arkeolojik kazıda elde edilen eserlerin teşhir edildiği, Hitit Dönemi, Demir Çağ, Helenistik Çağ ve Roma dönemine ait pişmiş toprak ve maden eserler ile sikkeler teşhir ediliyor.

Üst Salon Teşhiri Etnografik Eserler Seksiyonu (Osmanlı Dönemi Eserleri) Bu bölümde eserler konularına göre ayrı ayrı vitrinlerde sancaklar, silahlar, el yazma Kuran’ı Kerim’ler, bindallı ve kadın ziynet eşyaları Osmanlı Dönemi tombakları, mutfak eşyaları lambalar, hamam takımları, sedef sandıklar, aksesuarlar, astronomi aletleri, pusulalar, saatler, çay kahve ve sigara takımları, şifa tasları, çaydanlıklar, muskalar teşhir ediliyor. Salonun batısında, kaybolmak üzere olan el zanaatları 5 ayrı reyonda cansız mankenlerle tanıtılıyor. İp, sicim tezgâhı ve aksesuarı, saraç, dokuma tezgâhı, semavercilik, kalaycılık, bakırcılık, tarım aletleri ve orta bölümde Bizans ile Osmanlı Dönemlerine ait ahşap işçiliğinin nadide örnekleri sergileniyor.

Mumyalar Salonu Amasya Müzesi, Anadolu’daki en çok

tea and coffee sets, medicinal bowls, tea pots and various religious objects are on displayed categorized by their themes. Almost extinct handicrafts are displayed at the west of the gallery in 5 different sections on mannequins. Thread workbenches and accessories, weaving workbenches, agricultural equipment and rare examples of Byzantine and Ottoman wood craftsmanship are exhibited in the middle section.

Mummies Gallery The Amasya Museum is the museum that houses the most mummies in Anatolia. This section, which displays 8 mummies, is the most popular section of the museum. The mummies of İşbuğa Noyin and Cumudar, which belong to the Seljuk era, were taken from the cupola of Cumudar Mausoleum. The mummies that were taken from the basement of Fethiye Mosque and transferred to Cumudar Mausoleum belong to ex governor of Amasya İzzeddin Mehmet Pervane Bey, his children and one of his concubines. The mummies of his daughters are not intact and only the main body structures have survived to this date. The mummies, which were transported to the madrasah in Sultan Beyazıt II Complex after being taken from Cumudar Mausoleum, were mostly destroyed dur-


mumyaya sahip müzedir. 8 adet mumyanın sergilendiği bu bölüm, müzenin en çok ilgi çeken bölümüdür. Bunlardan İşbuğa Noyin ve Cumudar mumyaları, Selçuklu Dönemi’ne (1237-1247) ait Burmalı Minare Camisi’ne bitişik olarak yapılmış ve halk arasında Cumudar Türbesi olarak bilinen kümbetten, 1855 yılında orijinali kilise olan Fethiye Camisi’nin (1116) bodrum katından çıkarılarak Cumudar Türbesi’ne nakledrilen mumyalar ise İlhanlıların Anadolu’daki siyasi egemenlikleri zamanında Amasya Valiliği yapmış olan İzettin Mehmet Pervane Bey, erkek ve kız çocukları ve cariyelerinden birine aittir. Kız çocuklarına ait iki mumya tüm olmayıp sadece gövde kısımları günümüze ulaşmıştır. Mumyalar, 1928 yılında Cumudar Türbesi’nden çıkarılarak ilk müze olarak kullanılan Sultan II. Beyazıd Külliyesi’nin Medrese kısmına nakledilen mumyalar, 1952 yılında Yeşilırmak Nehri’nin taşması sonucu sular altında kalarak oldukça zarar görmüştür. 1966’da Amasya Gök Medrese Camisi’ne, 1977’de yeni yapılan bugünkü modern müze binasının alt katına konulmuş, 1980 yılında müze bahçesinde bulunan türbeye nakledilmiş, son olarak da şu an mumya salonunda teşhire sunulmuştur.

Açık Hava Teşhiri Müze binasının batısında bulunan müze bahçesi içerisinde Hitit, Helenistik, Bizans, İlhanlı, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait, büyük boyutlu taş eserler teşhir ediliyor. Taşova İlçesi’nden getirilen Hitit kapı aslanları, Helenistik ve Roma dönemlerine ait kitabeli, büstlü mezar stelleri, İyon ve korint tarzında yapılmış sütun başlıkları, anıtsal yapı parçaları, Roma dönemlerine ait mermer, kireç taşından yapılmış asma dalı bezeli lahitler, Bizans Dönemi’ne ait mezar stelleri, kabartmalı lahitler, mimari parçalar, İlhanlı, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait inşa kitabeleri, sanduklar, mezar taşları ve Sultan II. Bayezid Camii’ne ait 1939 depreminde yıkılan son cemaat mahallinin orijinal sütun kaide ve başlıkları sergileniyor.

ing a flood in 1952. They were then transported to the Gökmedrese Mosque in 1966 and then transferred to mausoleum inside the museum garden in 1980 and finally are on display at the mummies gallery.

Outdoor Exhibition Large stone artifacts from the Hittite, Hellenistic, Byzantine, İlhanlı, Seljuk and Ottoman periods are on display in the garden of the museum. Hittite gateway lions brought over from Taşova, tomb steles with busts and epigraph from the Hellenistic and Roman periods, Corinth and Ionia

style column heads, pieces of monumental structures, sarcophagi made from marble and limestone and decorated with grape leaves from the Roman period, Byzantine era tomb steles, embossed sarcophagi, architectural pieces, sarcophagi and tomb stones from the İlhanlı, Seljuk and Ottoman periods and the original columns and column heads of the last congregation area of the Sultan Bayezid II Mosque that was demolished during the earthquake in 1939 are on display in this section.

AMASYA ‘12

111


Osmanlı şehzadeleri neden Amasya’ya geldi? Seyyahlar Amasya için boşuna “Anadolu’nun Oxford’u” tanımlamasını yapmamıştır. 15. ve 16. yüzyıllarda nüfusu 25 bin olan Amasya, 10 adet imaret ve 18 adet medresede 2 bin öğrenci yetiştirmiştir. Dolayısıyla şehzadelerin bu kente gelmesi tesadüf değildir. ○ Yazı - Article: Ramazan Yıldız

Why did Ottoman princes come to Amasya? Travelers have not called Amasya “the Oxford of Anatolia” in vain. Amasya, which had a population of 25 thousand in the 15 and 16th centuries, educated 2000 students on 18 madrasah.

A

masya tarih boyu birçok medeniyete ve saltanata ev sahipliği yapmış, önemli bir ilim ve kültür merkezi olmuştur. Büyük Rahip Tes adına yapılan Aynalı Mağara kentin Türklerin fethinden önce piskoposluk merkezi olduğunun kanıtıdır. Danişmendlilerin hakimiyeti döneminde ise Amasya Türklerin ilim ve sanat yuvası haline gelmiştir. Bu yönü Anadolu Selçukluları ve Osmanlı döneminde gerçekleştirilen ilim ve kültür meclisleriyle doruk noktasına çıkmıştır.

112

AMASYA ‘12

A

masya was home to many civilizations throughout its history and an important science and culture center. Aynalı Inn, which was constructed to honor the great priest Tes, proves that the city was an episcopacy center before the region was invaded by Turks. Amasya became the knowledge and art center of Turks during the reign of the Dânişmend Seigniory. This aspect of the city was further improved by the Seljuk and Ottomans with the establishment of science and culture senates.

Seyyahlar Amasya için boşuna “Anadolu’nun Oxford’u” tanımlamasını yapmamıştır. 15. ve 16. yüzyıllarda nüfusu 25 bin olan Amasya, 10 adet imaret ve 18 adet medresede 2 bin öğrenci yetiştirmiştir. Dolayısıyla şehzadelerin bu kente gelmesi tesadüf değildir.

Travelers have not called Amasya “the Oxford of Anatolia” in vain. Amasya, which had a population of 25 thousand in the 15 and 16th centuries, educated 2000 students on 18 madrasah. So it is only natural that princes were educated in the city.

Amasya, tarih kitaplarında şer’iyye sicillerinde, ilmi ve tasavvufi icazetname-

Amasya was known by different names in history books and scientific records such


AMASYA ‘12

113


Amasya 16. yüzyıl ortalarına kadar saltanata namzet şehzadelerin bilgi, kültür ve idari tecrübe kazanmaları için gönderildikleri il oldu. Up until the middle of the 16th century, Amasya was a city where princes were sent to get educated in culture and politics.

114

AMASYA ‘12

lerde çeşitli adlarla anılmıştır. Bu da her dönemde Anadolu’ya ışık tuttuğunun bir göstergesidir. Tarihte Medinet’ül Hükema (Akıl ve hikmet sahiplerinin şehri), Bağdadü’r Rum (Anadolu beldelerinin Bağdadı), Rumiyye-i ve Türbetü’l Evliya (Alimlerin merkezi ve evliyanın toplandığı ve defnedildiği yer), Darü’n nasır (Nusret ve zafer yurdu), Darü’l-izz (İzzet ve saadet yurdu), Darü’l fütuh (fetihlerin hareket noktası) ve Kasru’s Selatin (Padişahların köşkü) gibi isimlerle anılması kentin ne kadar önemli bir merkez olduğunun ispatıdır. Katip Çelebi Seyahatnamesi’nde “Nursuz Timur Amasya iç kalesini fethedememiştir” demiştir. Bu nedenle coğrafi konumu da önemlidir. Dağların arasında üç girişle sınırlı bir şehir olduğu için şehzadeler ve sultanlar burada güvenle yaşamıştır. Amasya korunaklı yapısı ve alimlerin merkezi olmasıyla da şehzade ve sultanları cezbetmiştir.

as Medinet’ül Hükema (the city of the wise), Bağdadü’r Rum (the Baghdad of Anatolia), Rumiyye-i ve Türbetü’l Evliya (the center of scientists and where they are buried), Darü’n nasır (the land of victory), Darü’l-izz (the land of glory and happiness), Darü’l fütuh (the starting point of conquests) and Kasru’s Selatin (the mansion of sultans) and this clearly proves the importance of the city. Katip Çelebi, in his travel book, has said that Timur was not able to conquer the castle in Amasya, stating the importance if the city’s geographical location. Princes and sultans lived securely in the city surrounded by mountains. Amasya was an attraction point for princes and sultans because of its secure location and important teachers.

The education of princes The Ottoman State followed in the footsteps of the Seljuk state in education. There is especially a great resemblance between


Şehzadelerin yetiştirilme sistemi Osmanlı Devleti her müessesesinde olduğu gibi eğitim müessesesinde de Anadolu Selçuklu Devleti’ni takip etmiştir. Özellikle şehzade yetiştirme politikasında bu iki devlet arasında büyük benzerlikler vardır. Selçuklularda şehzadeler, atabeyler eşliğinde sultanlığa hazırlanırken, Osmanlılarda atabeylerin yerini lalalar almıştır. Şehzadelere verilen en önemli eğitim unsurları, idari, siyasi ve askeri eğitimdir. Şehzadeler küçük yaştan itibaren savaş meydanlarında bulunmuş ve orduların sevkini öğrenmişlerdir. Özellikle sancak geleneğinde yetişen şehzadeler haremden uzak tutulmuşlardır. Küçük yaşta annelerinden ayrılarak lalaların eşliğinde olgunlaşan şehzadelerin idarecilik yönleri gelişmiştir. Lalaları, şehzadelere asla hükmetmemiş, şehzadeler de her dönem lalalara gereken saygıyı göstermişlerdir. O günün

these two states when it comes to the education of princes. In both cases, special teachers were used in the education of future sultans. Princes were mainly taught managerial, political and military skills. Princes were deployed to wars in front of their armies at an early age. They were kept away from women. Princes who were taken from their mother at an early age were educated by special tutors called lala and had exceptional managerial skills. Teachers were never harsh on the princes and the princes in return were respectful towards their teachers. They closely followed the political relationships between states and civilizations. There were other areas of education for princes which involved their interests and special skills. They were young men and unlike we see in the miniatures, they were not dull and cold. Like all people, they had emotions and affinity for aesthetics. The AMASYA ‘12

115


age, were educated to have a profession so that they could continue living their lives in comfort if things didn’t go as expected. This shows that the traditional Islam thinking that every man must have a specific profession to earn his life comes from living under the Ottoman rule. We know that sultans and princes made money from their artworks. These works were sold to people in the court or markets. Future sultans were educated at the School of Princes, a part of the university, but they were also encouraged to improve their special skills and interests.

The education of princes in Amasya Up until the middle of the 16th century, Amasya was a city where princes were sent to get educated in culture and politics. Princes were educated in Amasya as if they were living in the Ottoman court. When princes came to Amasya they were educated at Beyler Palace of the School of Princes. Unfortunately, the school, established by İskender Çelebi in Selağzı region, has not survived to this date. Hüseyin el-Amasi, in his book Tarik’ulEdeb’i has detailed the education of princes and statesmen. El-Amasi, who was also the teacher of Yörgüç Paşa and his son Hızır Paşa, was a professor and has educated many statesmen. His books are still considered important references. şartlarında devletler ve milletler arasındaki siyasi gelişmeleri de yakından takip etmişlerdir. Şehzadelerin yetiştirilmelerinde başka unsurlar da vardı. Bu unsurlar şehzadelerin ilgi alanları ve kabiliyetleri ile yakından ilgiliydi. Çünkü şehzadelerin bir de insani tarafları vardı. Minyatürlerde görüldükleri gibi donuk, sıkıcı ve sert görünümlü portrelerden çok uzaktılar. Onların da her insan gibi duygusal ve estetik bir hayatları vardı. Lalaları onların bu yönlerini iyi tahlil eder ve geliştirmelerine yardımcı olurdu. 116

AMASYA ‘12

teachers would take notice of their characters and help them in their development. Some princes were into music and poetry, some into painting, jewelry, hunting, horseback riding, wrestling or carpentry and the artworks they produced are still valuable today. Fatih, who planted roses in his garden, Yavuz, who worked with gold like an artists and Selim II who made staffs with various shapes, have shown us the secret sides of princes and sultans. Traditionally, every male member of the Ottoman royal family was educated in one or two art forms. Princes, at a very young

Princes were educated in the same manner in all palaces. 20 girls would be assigned to a newborn prince and his mother would be in charge of the girls. After the boy turned one, a group of servants would be assigned to him. The older man in the group would be his chief governess and he’d have 3 more men tutors. In Amasya, Yörgüç Paşa was Murad II’s tutor and Taci Beyzade Cafer Çelebi was Bayezid II’s tutor. When a prince turned 5, lessons began with a celebration, which included prayers.


Kimi şehzadelerimizin musikiye ve şiire, kimilerinin ise hat sanatına, kuyumculuğa, avcılığa, biniciliğe, güreşçiliğe ya da marangozluğa duydukları ilgi ve aldıkları eğitimle ortaya çıkardıkları eserler günümüzde de ehemmiyetini sürdürmektedir. Bahçesinde gül aşılayan bir Fatih, altını eriten ve dantel gibi işleyen bir Yavuz ve çeşitli şekillerde asa imal eden II. Selim şehzadelerin ve sultanların görünenin ardındaki saklı yüzlerini fısıldamıştır.

hanedanın zihniyet ve pratiğinde yaşadığını ve ona yön verdiğini gösteren çarpıcı bir örnektir.

Geleneksel olarak hemen her erkek Osmanlı hanedan üyesi, el sanatları veya güzel sanatlardan bir ya da birkaç dalında ustalaşacak şekilde yetiştirilmiştir. Osmanlı şehzadeleri çocukluklarından itibaren sarayda Ahilik ve Fütüvvet gelenekleri gereği mutlaka bir mesleğe yönlendirilirlerdi. Bu durum, her erkek çocuğun, talihlerinin yaver gitmediği demlerde geçimlerini sağlayacakları bir sanata veya zanaata yani “bir altın bileziğe” sahip olması gerektiği yolundaki eski Türk ve İslam geleneğinin, yüzyıllarca

Geleceğin padişahlarının Enderun’un bir parçasını oluşturan “Şehzadeler Okulu”nda (Şehzadeğan Mektebi) yetiştirilirken, kimi yönlerini geliştirmeleri, çeşitli meslek ve meraklara eğilim duymuş olmaları gayet tabidir.

Padişahların ve şehzadelerin öğrenip yaptıkları sanat eserlerinden para kazandıkları, nafakalarını temin ettikleri bilinmektedir. Bu eserler ya devlet ve saray erkanına satılır veyahut çarşıda pazarda satışa çıkarılarak büyük bir rağbetle karşılanırdı.

Amasya’da şehzadelerin yetiştirilme sistemi Amasya 16. yüzyıl ortalarına kadar saltanata namzet şehzadelerin bilgi, kültür ve idari tecrübe kazanmaları için gönderildikleri il oldu. Şehzadeler, Amasya’da

After the celebration, tutoring started. The prince kissed the shoulder of the grand priest after the prayers. The grand vizier gave the prince all he needed for his lessons as a gift.

From prince to sultan The main goal in the education of princes was to make them great administrators and that is why they were sent to border cities as mayors at a young age. They were seen as next in line to the throne if they were successful at their posts. Strong, determined and wise princes were noticed by the state and politicians would campaign to make them the next sultan. Hunting was a big tradition in the Ottoman dynasty. Preparations for war would be done with crowded hunting parties and princes would be kept alert with these activities. The first sultan to establish crowded hunting parties was Yıldırım Bayezid. We also know that Çelebi Mehmed was raised as an expert wrestler. He was called Mehmed the Wrestler and was a great warrior. He AMASYA ‘12

117


Osmanlı saray terbiyesi ile yetiştiriliyordu. Amasya’da şehzadelerin yetiştirildikleri yerler Beyler Sarayı ve Şehzadeğan Mektebi’ydi. Şehzadelere mahsus yaptırılan ve adına şehzadeler dershanesi denilen Amasya’nın Selağzı mevkiinde bulunan bu ilim yuvası günümüze ulaşamamıştır. Bu dershanenin kurucusu İskender Çelebi’dir. Hüseyin el-Amasi, Tarik’ul-Edeb’i kitabında şehzadelerin ve devlet adamlarının nasıl yetiştirildiklerini örneklerle açıklamıştır. Yörgüç Paşanın ve oğlu Hızır paşanın da öğretmeni olan El-Amasi Amasya’da müderrislik yapmış, devlet adamı yetiştirmişti. Yazdığı eser günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Amasya sarayında da diğer saraylarda doğan şehzadelerin yetiştirilme usulleri aynı idi. Yeni doğan şehzadeye “usta” denilen yirmi kadar genç kız tayin edilir, onlara Valide Sultan da nezaret ederdi. Bir yaşında sütten kesilen şehzadeye bir maiyet ta118

AMASYA ‘12

yin olunurdu. Bu maiyetin başlıcalarından “ağa” adı verilen üç kişi has odalılardandı. Bunların içinden en yaşlısı şehzadenin baş mürebbisi olup kendisine baş lala denirdi. Baş lalanın emri altındaki üç hadım ağası da lala unvanı taşırdı. Amasya’da II. Murad’ın lalası olarak Yörgüç Paşayı, II. Bayezid’in lalası olarak da Taci Beyzade Cafer Çelebi’yi görüyoruz. Şehzadeler beş altı yaşına yani tahsil çağına geldiği zaman, kendisine bir hoca tayin olunarak merasimle derse başlatılırdı. Şehzadenin bu dersi başlamasına “bed-i besmele” denilirdi. Bu merasimde davetlilerin huzurunda Şeyh-ul İslam eski alfabe tertibi üzerine okutur ve sonra dua ederdi. Merasim nihayet bularak çoğunun tahsili tayin olunan hocasına bırakılırdı. Şehzade, Şeyh-ul İslam’dan ilk alfabeyi okuduktan sonra onun elini öpmesi lazımdı. Lakin elini öptürmez, şehzadenin omzunu öperdi. Şehzadenin derse başlaması münasebetiyle kendisine lazım olan bütün özel giderleri sadrazam hediye olarak takdim ederdi. Şehzadeye, hocası darü’s sade ağası dairesinde ders verirdi.

was also engaged in handicrafts, mainly saddle making. Çelebi Mehmed, who was also educated in horseback riding, was considered the pioneer of the sport in the Ottoman state. He also took the sport to the next level, establishing two different riding teams from the expert riders he gathered from Amasya and Merzifon. It is said that the competitions between these two teams, Amasya choosing cabbage and Merzifon choosing okra as their team symbols, continued until the 19th century and that Murad II also participated in these competitions. Today, it is believed that the marble cabbage headpiece of the fountain in İstanbul Çengelköy is the silent remnant of this grand rivalry. Murad II, who helped improve Ottoman culture and provided the translation of many Arabic and Farsi books into Turkish, had determined the origins of many national and religious legends and had them published. He commissioned the translation of classic political manifests and had


Amasya’da yetişen devlet adamlarının bıraktığı eserler 20’inci yüzyıl başlarına kadar Osmanlı Devleti’ne idareci ve alim yetiştirmiştir. Many important statesmen and teachers were educated in Amasya up until the beginning of the 20th century.

Şehzadelikten sultanlığa Şehzadelerin yetiştirilmesindeki tek amaç iyi bir idareci olmalarıydı. Bunun için de küçük yaşlarda sancaklara vali olarak atanırlardı. Buralardaki faaliyetleri ve kabiliyetlerine göre veliaht olurlardı. Güçlü, dirayetli, akıllı şehzadeler devlet erkânı tarafından fark edilir, onların padişah olması için mücadele edilirdi. Türk hanedanının geleneklerinde avcılık vardı. Kabalık av heyetleriyle savaş hazırlıkları yapılır, bu spor sayesinde şehzadeler zinde kalırdı. Kalabalık av heyetleri kuran ilk padişah Yıldırım Bayezıd’dır. Yine Çelebi Mehmed’in iyi bir güreşçi olarak yetiştirildiği malumdur. Öyle ki culüş bahşişinden sonra hutbesini “Güreşçi Mehmed” diye okutmuş, şehzadeliğinde bu lakapla nam salmış ve iyi bir savaşçı olarak yetiştirilmiştir. Çelebi Mehmed ayrıca el sanatı olarak da urgancılıkla ilgilenirdi. Onun şehzadeliği döneminde çevresinde saraçlık yapılan Amasya Şahgeldi Paşa Camisi’nin adı değiştirilerek Saraçhane Camii olmuştur. Binicilik eğitimi de alan Çelebi Mehmed, Osmanlı biniciliğinin piri sayılmıştır. Hatta bu işi kulüp mantığına çevirerek, Fetret Devri boyunca Amasya ve Merzifon’dan topladığı usta binicilerle iki cündi bölüğü kurmuştur. Zaman zaman maç yapan ve Merzifonluların lahana, Amasyalıların bamyayla sembolize ettikleri bu iki takım arasındaki rekabet 19. yüzyıla kadar sür-

düğü, bu savaş talimlerine II. Murad’ın da katıldığı anlatılır. Bugün İstanbul Çengelköy’deki mermer lahana başlıklı çeşmenin de bu ezeli rekabetin sessiz bir hatırası olduğu söylenir. Arapça ve Farsça birçok eserin Türkçeye çevrilmesini ve Osmanlı kültürünün geliştirmesini sağlayan II. Murad, özellikle milli ve dini halk destanlarının tespiti ve bu çeşitten yeni destanların yazılma işini, sosyal ve siyasi rolleriyle ortaya çıkarmıştır. Klasik siyasetnameleri Türkçeye çevirtmiş ve hanedan içinde imparatorluk bilincini uyandırmıştır. Musiki ve şiirden zevk alan II. Murad, şehzadeliği döneminde bu yönlerini de geliştirmiştir. Amasya’daki adetlerini saltanata çıktıktan sonra da devam ettiren II. Murad’ın, her hafta bir konuyu tartışmak üzere müzakereciler tayin ettiği, bilginleri toplayıp okudukları manzumeyi dikkat ve iltifatla baştan sona dinlediği anlatılır. Al-i Osman tarihlerinde Ebu’l hayr ve Padişah-ı hakim diye anılmıştır. Fatih Sultan Mehmet’in de iyi bir haritacı olduğu bilinmektedir. Tarih kitaplarını okuyan, alimleri dinlemekten zevk alan, araştırıp inceleyen eşsiz bir insandı. İki musiki kitabının varlığı, Avni mahlasıyla şiir yazması ise onun sanatsal yönünü göstermektedir. Şehzadeliği döneminde de sultanlığında da alimleri yanından hiç ayırmamıştır. Şehzadeliğinde ok için parmağa yüzük, kemer tokaları ve kılıç kınları imal etmiştir. Onun

awakened the empire consciousness within the dynasty. Murad II, who liked music and poetry, improved these characteristics when he was a prince. He continued engaging in the same activities after becoming a sultan. We know that he organized debates every week on different topics and gathered scientists and listened to them carefully. We know that Fatih Sultan Mehmet was a good cartographer. He loved reading history books and listening to scientists. He was a lover of art; he has two music books and wrote countless poems with the moniker Avni. He was always surrounded by scientists. He was engaged in various handicrafts while he was a prince. Yavuz Sultan Selim and Kanuni Sultan Süleyman were also involved in art and handicrafts. The education and artworks of these princes were to positively affect their future duties.

The education of administrators in the Ottoman state and their reflections today Tutors and artists who educated princes were selected with great care. Princes were guided by them to the throne. Amasya was also the center of knowledge and culture because teachers, responsible for the education of the princes, spent their free time AMASYA ‘12

119


Amasya’nın ilim ve kültür merkezi olmasının sebeplerinden biri alimlerin şehzadelerden artan vakitlerini halkın içerisinde geçirmeleriydi. Amasya was also the center of knowledge and culture because teachers, responsible for the education of the princes, spent their free time with the locals. 120

AMASYA ‘12


with the locals Teachers, who lived among the locals, passed on their knowledge to the commoners and this helped the development of Amasya in every aspect. Fine arts, which were practiced at the palace in Istanbul, were widespread in Amasya, creating an educated and conscious population. That is why an affinity for fine arts is much more improved in Amasya compared to neighboring cities. We know that using music as a treatment was common in Amasya during that time. It is said that there were magnificent gardens in the Amasya mansions occupied by the sultans where music and poetry could be heard at all times.

ardından Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman’da da bu yönde sanatlara ilgi duymuştur. Bu şehzadelerin eğitimleri ve sanat eserleri gelecekte üstlenecekleri görevlerini olumlu yönde etkilemiştir.

Osmanlı üst düzey idarecilerin yetiştirilmeleri ve günümüze yansımaları Şehzadeleri yetiştiren ilim ve sanat erbapları özel olarak seçilirdi. Onların gözetiminde saltanat yolunda ilerlerdi. Amasya’nın ilim ve kültür merkezi olmasının bir diğer sebebi de bu alimlerin şehzadelerden artan vakitlerini halkın içerisinde geçirmeleriydi. Amasya halkı ile iç içe yaşayan bu alimler halka ilim, irfan, bilgi, kültür ve sanat öğretip yayıyorlardı. Bu da Amasya’nın her alanda gelişimine katkı sağlamıştır. Böylece İstanbul saraylarındaki şiir, edebiyat, musiki ve diğer güzel sanatlar Amasya’da da yayılmış, halk bilgili, bilinçli ve zevk-i selim bir hale gelmiştir. Bu bakımdan Amasya’da çevre illerle kıyaslanmayacak musiki, edebiyat ve bedii sanatlar zevki gelişmiştir. O dönemlerde her evden musiki sesleri geldiği, hastaların musiki ile tedavi edildiği bilinmektedir. Padişahların ikamet ettiği Amasya saraylarında nefis has bahçeler, ilim, şiir ve musiki meclislerinin olduğu anlatılır. Özellikle

XVI’ıncı yüzyılda pek çok ilim adamı, şair, edip, musikişinas, Amasya’dan eserler yaydı. Bu durum Osmanlı Devleti’nin son zamanlarına kadar devam etti ve Amasya önemini hiç yitirmedi. Amasya’da yetişen devlet adamlarının bıraktığı eserler 20’inci yüzyıl başlarına kadar Osmanlı Devleti’ne idareci ve alim yetiştirmiştir. Şehzade Ahmed’in lalası olan Mehmed Paşa Osmanlı Devleti’nde vezirliğe yükselmiş, Amasya’ya da Abduraman Kamil Efendi gibi şahsiyetlerin yetiştiği bir medrese bırakmıştır. Bu insanlar Mustafa Kemal ile birlikte cumhuriyetin temellerini atmıştır. Yine Amasya medresesinde yetişen Müftü Tevfik Efendi, Atatürk’ün milli mücadeledeki en büyük yardımcılarındandır. Amasya’daki han, hamam, medrese ve köprü gibi tarihi yapıların çok olması bu durumun günümüze kadar uzanan bir sonucudur. Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde de Amasya’nın yetiştirdiği devlet adamlarını görüyoruz. Tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de Amasyalı devlet adamları önemli noktalarda bulunmaktadır. Amasya tarihinin geleneğinden yetişen idarecilerimiz en iyi şekilde görevlerini yapmakta ve şehrimizi temsil etmektedir.

Especially in the 16th century, many artists created music, literature and poetry in Amasya. This continued until the end of the Ottoman Empire and Amasya never lost its importance. Many important statesmen and teachers were educated in Amasya up until the beginning of the 20th century. The mentor of Prince Ahmed, Mehmed Paşa, became a vizier in the Ottoman State and he built an important school in Amasya where Abdurrahman Kamil Efendi- a person who helped Mustafa Kemal build the republicwas educated. Mufti Tevfik Efendi, who was also educated at the same school, was one of Atatürk’s most important aides during the Turkish War of Independence. The fact that Amasya has many inns, baths, schools and bridges, is a direct result of this situation. We also see statesmen who were educated in Amasya in the new Turkish Republic. Today, just like throughout history, statesmen from Amasya are in important places. They are doing an excellent job and representing our city.

AMASYA ‘12

121


Halk sofrasından saray mutfağına eşsiz bir lezzet Amasya mutfağının vazgeçilmez lezzetlerinden biri olan keşkek, özellikle bayram sabahlarında ve özel ziyafetlerde sofraların baş tacıdır.

An amazing dish from the locals to the palace Keşkek, which is one of the indispensible dishes in the Amasya cuisine, is the queen of dinner tables during special occasions and religious holidays

122

AMASYA ‘12


T

ürkiye’nin pek çok bölgesinde “düğün yemeği” olarak kabul edilen ve yakın zamanda UNESCO’nun “somut olmayan kültürel miras” listesine giren keşkek, Amasya mutfağının vazgeçilmez yemekleri arasında yer alır. Toprak küplere doldurulan çeşit çeşit malzemenin odun ateşinde harman olmasıyla ortaya çıkar bu tadına doyulmaz lezzet. Amasya’da yüzyıllardır sofraların baş tacı olan keşkeğin halk sofrasından saray mutfaklarına uzanan ilginç bir öyküsü vardır. Rivayet odur ki, Yavuz Sultan Selim Han 1514 yılında düzenlediği İran seferi dönüşü ordusunu dinlendirmek ve kışı geçirmek üzere doğduğu şehir Amasya’ya doğru yola çıkar. Bunu haber alan yaşlı bir kadın, padişah efendisini evine buyur edip bir tabak aş ikram etmek ister. Ama evinin ambarında iri yarma ve nohut ile birkaç gün öncesinde komşularının verdiği kuzu etinden geriye kalan kaburgalardan başka bir şey de yoktur. Ama ihtiyar kadın kararlıdır, elinde avucunda ne varsa kullanıp, tadı damaklarda kalacak bir yemek yapacaktır. Büyük bir heyecanla başlar yemek yapmaya. Etin az olduğu fark edilmesin diye

toprak küpün en altına az etli kaburgaları yerleştirir. Üzerine bir tas yarma, bir tas da nohut ilâve edip su ile doldurur. Tuzunu ekler. Daha sonra bahçedeki ekmek fırınına sürer. Küpteki yemek pişe dursun o yolu gözlemeye koyulur. Bir yandan da kaynadıkça suyu azalan yemeğe su ilâve eder. Su eklendikçe yarma ve nohutları iyice erir. Ama bir türlü padişahın askerleri görülmez. Gece biter, sabaha kadar fırındaki ateşi söndürmez, yemeğini sıcak tutar. Nihayet sabahın ilk ışıklarında padişahın askerleri görülür. İhtiyar kadın heyecanla yolu keser. Padişaha “bir kepçe aşımdan tatmadan, bir tas ayranımı içirmeden göndermem” der. Yaşlı kadının ısrarına dayanamayan askerler “Hele ana çıkar bakalım şu aşını, padişah efendimize yakışır mı?” derler. Kadın öyle heyecanlıdır ki, fırında bekleyen küpünü çıkarır, askerlerin sofrasına yerleştirir. Askerler yemeği kontrol etmek maksadıyla küpün içine bakarlar. Küp içinde et kokusu var ama sanki et yoktur. Fırında saatlerce kaynayan kaburga etleri lokum gibi erimiştir. Yemeğin görünüşü ilk bakışta askerleri memnun etmez ve “Keşke etli ol-

K

eşkek, which is considered a wedding dish in most regions in Turkey and was added to UNESCO’s world heritage list recently, is one of the indispensible dishes in the Amasya cuisine. This delicacy is made by adding various ingredients into terracotta jars which are cooked on wood fire. The dish, which spread from the tables of locals to the kitchens in the palace, has an interesting story. According to legend, Yavuz Sultan Selim Han heads towards Amasya, his hometown, in 1514 after returning from Iran to rest his army and spend the winter. An old woman, who hears that the sultan is coming to the city, wants to host the sultan and offer him some food. But all that is left in her pantry is some wheat, chickpeas and ribs from a lamb there were brought over by her neighbors. But the old woman is determined to make an excellent meal with what she has. She starts cooking with utter excitement. Not to show the sultan that she has very little meat, she places the ribs at the bottom of the jug. She put the rest of the ingredients on top and fills the jug with water. She adds salt. Then she places the jug inside the bread over in the yard. As the dish is cooking, she waits for the sultan, all the while

Akşamdan fırına atılan keşkek 1012 saatte pişiriliyor. The dish which is put into the oven a night before serving is cooked in 10-12 hours. AMASYA ‘12

123


saydı” diye söylenirler. Ama yedikçe aşın lezzetini alılar ve yemeğin Yavuz Sultan Selim Han’ın sofrasına yakışacağı kanaatine varırlar. Köylü kadın, askerlerin “Keşke etli olsaydı” dediği yemeği padişaha da ikram eder. Padişah bu yemeği çok beğenir ve aşçıbaşısına Amasya’ya vardıklarında bu yemekten yapıp bütün orduya dağıtılması emrini verir. İşte “Keşke etli olsaydı” denilen bu yemek, böylece padişah sofrasındaki yerini alır ve zamanla “Keşkek” diye ünlenir. Bu olaydan sonra keşkek, bayram sabahlarında, özel ziyafetlerde sofraların baş tacı haline gelmiş. Keşkek hala Amasya mutfağının vazgeçilmez lezzetlerinden biri. Anadolu’nun diğer bölgelerinde yapılan keşkeklerden bir farkı var; o da dövülmemesi. Keşkek Amasya’da fırından çıktığı gibi, üzerine tereyağlı sos ilave edilerek servis ediliyor. Artık her evde bir odun fırını yok belki ama Amasyalı hanımlar bunun da çözümünü bulmuş. Malzemelerini hazırladıktan sonra toprak kaplara doldurup akşamdan kentteki fırınlara veriyorlar keşkeği. Böylece geleneksel usulde pişen keşkeğin lezzetini misafirlerine de tattırıyorlar. Biz yedik çok beğendik. Siz de yapıp tatmak istersiniz diye tarifini almayı da ihmal etmedik. Şimdiden afiyet olsun…

adding water to the jug. As she adds more water, the other ingredients start to melt but the soldiers are nowhere to be seen. She keeps the fire going until the morning and keeps the dish warm. Finally, the soldier’s arrive in the wee hours of the morning. The old lady cuts them off with excitement. She insists that the sultan eat and drink something before he leaves. The soldier’s demand to taste the dish before it is served to the sultan. He dish smells of meat but they can’t see any meat inside the jug. At first, they don’t think that it is worthy for their sultan but when they sit down to eat it they understand how delicious it is and decide to offer it to the sultan. The old woman offers the sultan the dish. The

Malzemeler • 500 gram dana eti • 2-3 parça fırınlanmış veya normal kuzu kemiği • 1 kase keşkeklik yarma • 1 kase nohut • 1 çorba kaşığı salça • 1 çorba kaşığı tereyağı • Tuz • Pulbiber • Karabiber • 6 su bardağı su Yapılışı Malzemeleri küpün içerisine yerleştirin. Daha sonra harmanlayıp üstüne çıkacak kadar su ilave edin. Ardından küpün ağzını aleminyum folyo ile kapatıp fırına atın. 10-12 saat pişirin. Piştikten sonra bir tabağa alıp üzerine tereyağında kavrulmuş salçalı sos dökerek servis edin.

124

AMASYA ‘12

sultan loves it and orders his cook to make this dish and serve it to all his soldiers when they reach Amasya. This is how Keşkek becomes famous. After this incident, keşkek becomes the main dish during special occasions and religious holidays. Keşkek is still an important delicacy in Amasya. Keşkek is served with a butter sauce in Amasya as soon as it comes out of the oven. A wood oven no longer exists in most homes but the women in Amasya have found a solution to that problem. Today, they fill the jug with the ingredients a night before serving and cook the dish in the oven. Here is the recipe if you like to try it at home…

Ingredients • 500 grams of veal • 2-3 pieces of bones from a lamb • 1 cup of wheat • 1 cup of chickpeas • 1 tablespoon tomato paste • 1 tablespoon butter • Salt • Red pepper flakes • Black pepper • 6 glasses of water Recipe Place the ingredients inside the jug. Then add water to cover the ingredients. Seal the jug with aluminum foil and cook the dish in the oven for 10-12 hours. After the dish is cooked, pour the sauce which is made with tomato paste and butter.


AMASYA ‘12

125


OTELLER / HOTELS

GRAND PASHA HOTEL Mısırlı Konağı Hatunya Mah. Tevfik Hafız çıkmazı No:5 AMASYA Tel: +90 358 212 41 58 www.grandpashahotel.com

LALE HAN OTEL Pirinçci Mah. Mehmet Paşa cad. No:31 AMASYA Tel: +90 358 212 77 77 www.lalehanotel.com

YALIBOYU OTEL Ziya Paşa Bulvarı AMASYA Tel: +90 358 218 16 05

EGE PANSİYON Hatuniye Mah. Yalı Boyu Sok. No:28 AMASYA Tel: +90 358 218 73 00 RESTAURANTLAR / RESTAURANTS

SİMRE OTEL

STRABON RESTAURANT

Hatuniye Mah. Hazeranlar Sok. No:44 AMASYA

Hatuniye Mah. Harşane Sok.No:2 Amasya

Tel: +90 358 218 66 44 www.simreotel.com

Tel:+90 358 218 15 15 www.strabon.com.tr

AMASYA GÖZLEK TERMAL

ŞEHİT KULÜBÜ RESTAURANT

Amasya – Çorum Karayolu 13.km AMASYA

Yavuz Selim Meydanı Saat Kulesi Amasya

Tel: +90 358 256 22 22 www.gozlektermal.com

Tel: +90 358 218 10 13 www.yaylapizza.com/sehirkulup.htm

HARŞENA OTEL

BEDESTEN OSMANLI MUTFAĞI

Ptt Karşısı Yalıboyu Evleri AMASYA

Gazı Mahbup Mah. Taşhan Sok. Bedesten Binası Merzifon AMASYA

Tel: +90 358 218 39 79 www.harsenaotel.com

Tel: +90 358 505 01 02 www.bedestenosmanli.com HEDİYELİK EŞYA VE HATIRA / COMMERATIVE AND GIFT

SHOP HEDİYELİK EŞYA Hatuniye Mahallesi Hazeranlar Sokak 15/B AMASYA Tel: +90 358 212 14 20

AKTAV EL SANATLARI Hatuniye Mah. Bestekar Sok. No:1 AMASYA Tel: +90 358 212 31 00

AMASYA’DA İKLİM Amasya’da Karadeniz iklimi Kara iklimi arasında bir geçiş iklimi hüküm sürer. Yazları Kara İklimi kadar kurak, Karadeniz iklimi kadar yağışlı değildir. Kışları ise Karadeniz iklimi kadar ılıman, Kara iklimi kadar sert değildir. Bu bölgede Karadeniz ardı iklimi etkili olmaktadır. Yazları sıcak ve kurak, kışları yağışlıdır. İlkbahar en çok yağış alan mevsimdir.

CLIMATE IN AMASYA

A transit climate between the Black Sea climate and continental climate prevails in Amasya. It is not as dry as continental climate during the summers and not as rainy as the Black Sea climate. During the winter, it is not as temperate as the Black Sea climate and not as rough as continental climate. The summers are hot and dry and the winters are rainy. The rainiest season is spring.

126

AMASYA ‘12


AMASYA ‘12

127


BULMACA

128

AMASYA ‘12




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.