[Ekim 2011] Tar覺m & G覺da
1
10 Tosunbey: Çiftçinin yeni gözdesi 14 Zeytinliklerde altenatif uygulamalar 18 Altın çilek tarla günü Ekim - Kasım - Aralık 2011 3 ayda bir yayınlanır • Yıl:2 Sayı : 5 İmtiyaz Sahibi Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Muğla İl Müdürlüğü Adına; Ahmet DALLI Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Mustafa YEŞİLKAYA Yayın Kurulu Dr. Songül TOPAL Gökhan KARACA Levent TUNÇEL Sema KÖSEOĞLU Alime YILDIRIM Çiğdem VARLI Ünal YILMAZ Hüseyin KAÇMAZ Feray CANKURTARAN Oktay DARCAN Mustafa YEŞİLKAYA Cemile ÇELEBİ Mehmet ÇATALKAYA Fatih ÇALOĞLU Kerem MERGEN Danışma Kurulu Prof. Dr. İbrahim YOKAŞ Prof. Dr. Atilla ÇOLAK Prof. Dr. Betül BÜRÜN Prof. Dr. İrfan EROL Yrd. Doç. Ali İhsan ÖZTÜRK Ahmet DALLI Veli ÇELİK Fotoğraflar Ünal YILMAZ Hüseyin KAÇMAZ Yazışma Adresi İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü 48000 – Muğla Tel: 0252 214 12 07 – 214 12 50 Fax: 0252 214 12 42 www.mugla-tarim.gov.tr dergi@mugla-tarim.gov.tr Baskı Yeri : Lamineks Matbaacılık Dijital Baskı İşl. San ve Tic.Ltd.Şti Tel: 0232 433 33 55 Baskı Tarihi /Printing Date: 22.11.2011
2
Tarım & Gıda [Ekim 2011]
20 “Son 10 yılın en hızlı gelişen sektörü su ürünleridir’’ 26 İpekböcekçiliğinde gözler Köyceğiz’deydi 34 Su ürünleri yetiştiriciliğinde su kiralamaları 38 Ege ile Akdenizin buluşma noktası: Ortaca 48 Organik sebze yetiştiriciliği 56 İneklerde doğum sonrası görülebilecek sorunlar 64 Koyun Keçi Vebası 66 Buğday ekiminde dikkat edilecek konular 70 Hayvancılık Desteklemeleri 74 Zeytinde Hasat 80 Akdeniz Meyve Sineği 88 Nar Yetiştiriciliği 86 Çaybükü’nde yer kirazı 100 Narda Meyve Çatlaması 104 Yörükoğlu Köyü’nde Yörük Kültürü 108 Karabörtlen Köyü destek bekliyor 112 Muğla’da 4 bin yıllık gelenek yeniden hayat buluyor 114 Narda Kaolin Uygulaması 116 Hopa’da organik tarım toplantısı 118 Tarımda Kadının Yeri 120 Bir doğa harikası: Topuklu Yaylası 124 Evde nar ekşisi yapımı
Ajans Başkanı Özer KESTANE Yayın Koordinatörü Sibel HEKİMOĞLU Muhabir Ceyda ADAR Derya ŞAHİN Süleyman DUMAN Grafik Tasarım Yeşim AYAN TOPAL Rahşan AKSOY Nur BULUT Reklam Direktörü Güliz İLGEN Reklam Koordinatörü Rasim MUTLU Abone Sorumlusu Neslihan EDİZ RK Renkli Kalem Medya Yapım Turizm Reklam Paz. Ltd. Şti. 1480 Sok. No: 7 Alsancak / İZMİR Tel: +90 232 463 75 40 Faks: +90 232 421 92 24 www.renklikalem.com.tr bilgi@renklikalem.com.tr
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
3
Yılın En’leri ödül töreni Hamle Gazetesi tarafından organize edilen ve Hamle okurları tarafından belirlenen ‘Yılın En’leri ödülleri, bu yıl 6. kez gerçekleştirildi. Müdürlüğümüz bu yıl, En İyi Kamu Kurumu dalında birinciliği Sosyal Güvenlik Kurumu ve Orman Bölge Müdürlüğü ile paylaştı. 13 dalda verilen ödüller için düzenlenen törene, Muğla Valisi Fatih Şahin, milletvekilleri, ilçe ve belde belediye başkanları, sivil toplum kuruluşlarının başkan ve yöneticileri, siyasi partilerin il ve ilçe başkanları ile Merkez ilçe başkanları ve Hamle okurlarının belirlediği ödül sahipleri katıldı. Muğla Valisi Fatih Şahin, törende yaptığı konuşmada, “Halkın özgür iradesiyle seçtiği başarılı insanlarla beraber aynı atmosferi soluyoruz. Hamle Grubu’nun bütün çalışanlarına bu güzel etkinlik için teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca ödül alan bütün arkadaşlarımızı da kutluyorum. Bu ödül bundan sonra onların çok daha fazla çalışmalarını tetikleyecektir’’ dedi.
Denizli’de Bölge BAV Toplantısı Bakanlığımız görev ve talimatları doğrultusunda Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü tarafından düzenlenen Marmara-Ege Dilimi Bahçe Bitkileri Grubu Bölge Bilgi Alışveriş (BAV) toplantısı Denizli’de yapıldı. Karahayıt Kasabası’nda organize edilen toplantıya Denizli, Aydın, Muğla, Balıkesir, İzmir, Çanakkale ve İzmir Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsünden yetkililer katıldı. Toplantıda ilimizden İl Müdür Yardımcısı Muhammed Sevinç, Koordinasyon ve Tarımsal Veriler Şube Müdürü Mustafa Yeşilkaya’nın yanı sıra şube müdürlükleri ile Ula ve Yatağan ilçelerinden teknik elemanlar hazır bulundu. 27-30 Eylül 2011 tarihlerinde gerçekleşen toplantıda; sera teknolojileri uygulamaları, hünnap ve ayva yetiştiriciliği, bahçe bitkilerinde toprak sorunları ve gübreleme, organik tarımda pazarlama sorunları, zeytinde su koruma önlemleri, kesme çiçekçilik, cevizde çeşit değiştirme, ihracata yönelik meyvecilik, domates güvesi, Gojybery (Kurt Üzümü) tanıtımı, yaban mersini ve böğürtlen yetiştiriciliği gibi konularda bilgi alışverişinde bulunuldu.
4
Tarım & Gıda [Ekim 2011]
HABER Kadın çiftçilere yönelik eğitim çalışması
2011 Kadın Çiftçiler Eğitim ve Yayım Çalışmaları programına yönelik olarak bol, sulu ve kaliteli kaba yem bitkileri üretilmesi amacıyla; Yaraş köyü kadın çiftçilerinden, her biri süt sığırcılığı ile uğraşan Aysel Sarı ve Ayşe Sarı’ya ait 3 ayrı araziye İl Müdürlüğü Teknik elemanlarınca hay-
van şalgamı ekimi yapıldı. Yaprakları ve yumruları yenilebilen, süt ve besi sığırları tarafından sevilerek tüketilen, besin maddelerince zengin olan hayvan şalgamından, tınlı-kumlu, derin ve süzek topraklarda uygun bakım koşullarında 10-12 ton/dekar yaprak+yumru alınabiliyor. Uy-
gun ekim, 15 Ağustos-15 Ekim tarihleri arasında yapıldığında yaprak ve yumru büyüklüğü maksimum seviyeye ulaşıyor. Sulu ve kuru şartlarda yetiştirilebilen hayvan şalgamının, yüksek yerlerde ekim sonu, sahil kesimlerinde aralık ayına kadar ekimi yapılabiliyor.
Yaş koza ücretleri peşin olarak üreticilere ödendi Muğla’nın merkez köy ve beldelerinden Bayır, Yeşilyurt, Yerkesik ve Yeniköy’de 2011 yılında demonstrasyon çalışmaları kapsamında ipekböceği yetiştiriciliğine yeniden başlandı. Kozabirlik tarafından bu yılın nisan ayında inficar ettirilmiş ipekböceği yumurtalarının üreticilere dağıtılmasıyla başlayan üretim süreci, haziran ayında yaş koza hasadının yapılmasıyla tamamlandı. Hasatta 20 paket ipekböce-
ğinden 518 kilogramlık yaş koza elde edildi. Ürünlerin tamamı Kozabirlik tarafından birim fiyatı 23.5 TL’den alındı. Yaş koza üretimi hayvancılık destekleri kapsamında olduğundan birim fiyatının 20 TL’si Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 3.5 TL’si ise Kozabirlik tarafından ödendi. İl Müdürlüğü tarafından düzenlenen törenle 12 yaş koza üreticisine toplam 12 bin 100 TL ödeme yapıldı.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
5
HABER Bakanlık yeniden yapılandırıldı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Resmi Gazete’de yayımlanan 639 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı olarak yeniden yapılandırıldı. Kararnameye göre, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının yapılandırılması bir yıl içinde tamamlanacak. Yeni bakanlık merkez, taşra ve yurtdışı teşkilatından oluşuyor. Bakanlığın bünyesinde 14 hizmet birimi bulunuyor. Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığının hizmet birimleri; Gıda ve Kontrol, Bitkisel Üretim, Hayvancılık, Balıkçılık ve Su Ürünleri, Tarım Reformu, Tarımsal Araştırmalar, Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler genel müdürlükleri olarak belirlendi. Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı, Strateji Geliştirme Başkanlığı, Hukuk Müşavirliği, Personel Genel Müdürlüğü, Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlığı, Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği ile
Sonbahar Aşılama Kampanyası Muğla’da, 2011 yılı hayvan hastalıkları ile mücadelenin ikinci ayağı olan sonbahar dönemi aşılama çalışmalarına başlandı. Çalışmalar kapsamında il genelindeki tüm sığırların, 5 Eylül- 4 Kasım tarihleri aşılanmasının planlandığı bildirildi. Aşının, 2 aylıktan büyük tüm sığırlara tatbik edileceği bildirilerek, hayvan sahiplerinin, kendilerine ve yetiştiricilere karşı sorumlulukları gereği mutlaka kampanyaya katılmaları istendi.Aşılama çalışmalarının olacağı yerlerde önceden duyurular yapıldığı ifade edilerek, tüm yetiştiricilerin aşılama kampanyasına katılmasının amaçlandığı kaydedildi. Ayrıca duyuru yapıldığı tarihte hayvanlarını aşılatmayanlara, 5996 Sayılı Kanunun 4. maddesi gereği 5.385,00 TL idari para cezası uygulandığı belirtilerek, hayvan sevklerinde aşısız hayvanların
6
Tarım & Gıda [Ekim 2011]
nakline izin verilmeyeceği ve veteriner sağlık raporu düzenlenmeyeceğinden tüm yetiştiricilerin hayvanlarını aşılatmalarının önem taşıdığı vurgulandı.
Özel Kalem Müdürlüğü diğer hizmet birimlerini oluşturdu. Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, bakanlığın yeniden yapılandırılması ile ilgili geçen dönem meclise bir kanun tasarısı sunulduğunu, ancak genel kurulun yoğun gündemi sebebiyle bunun yasalaşmadığını bildirdi. Bakan Eker, bu çerçevede bakanlığın 639 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yeniden yapılandırıldığını belirtti.
HABER 3. BAV Toplantısı Yapıldı Muğla Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü Koordinasyon ve Tarımsal Veriler Şube Müdürlüğü tarafından her yıl düzenlenen BAV toplantılarının üçüncüsü Datça’da yapıldı. Datça Ecevit Kültür Merkezi’nde yapılan toplantıya, İl Müdür Yardımcıları Dr. Songül Topal ile Muhammed Sevinç, Koordinasyon ve Tarımsal Veriler Şube Müdürü Mustafa Yeşilkaya, İl Müdürlüğü teknik personeli, İlçe Müdürleri ve teknik elemanları katıldı. İl Müdür Yardımcısı Dr. Songül Topal, toplantıda görüşülen konular hakkında bilgi verirken, İlçe Müdürlüğü yetkilileri de kendi ilçelerinde son üç ayda yaptıkları çalışmaları anlattılar.
Fethiye’de ihracat rekoru Fethiye’den Rusya ve bazı Avrupa ülkelerine yapılan yaş sebze ve meyve ihracatında, 2011 yılının beş ayında 2010 yılı rakamları aşıldı. Yılsonuna kadar Fethiye’den 100 bin tonun üzerinde yaş sebze ve meyve ihracatının gerçekleşebileceği bildirildi. İlçede 2009 verilerine göre, toplam 67 bin 700 ton yaş sebze ve meyve ihracatı yapılırken, bu rakam 2010 yılında 75 bin 200 ton oldu. 2011 yılının beş ayında ise 75 bin 900 ton ihracatın gerçekleştirildiği, bunun yüzde 90’ını domatesin, yüzde 10’unu ise nar, biber, salatalık, narenciye ve karpuzun oluşturduğu öğrenildi. İhracatın, Rusya’nın yanı sıra Bulgaristan, Romanya, Ukrayna ve Yunanistan’a yapıldığı, bürokratik engellerin azaltılması ve Rusya’ya direkt dış satımın sağlanmasının, artışta etken olduğu kaydedildi. Fethiye’nin Eşen Beldesi’nde kurulan laboratuarın yetkili olması nedeniyle ihracatçıların Antalya ve İzmir’e numune gönderip sonuç bekleme sorunu ile karşı karşıya kalmaması da bir diğer olumlu sonucu oluşturdu. Fethiye İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Fırat Erkal, yaş meyve ve sebze ihracatının yıl sonunda 100 bin tonu aşacağını belirterek, “İlçemizde laboratuar bulunmadığı için ihracatçı ciddi zaman kaybı ile karşılaşıyordu. Kurulan laboratuar nedeniyle yaş sebze ve meyve ihracatında zaman kaybı da yaşanmayacaktır’’ dedi. Fethiye’de 2011 yılının beş ayındaki yaş sebze ve meyve ihracatının girdisinin, yaklaşık 90 milyon TL olduğu tahmin ediliyor.
Dünya Kadın Çiftçiler Günü Kutlandı 1995 yılında Çin’de düzenlenen 4. Dünya Kadın Konferansında, kadınların tarımsal üretimde ve kaynakların sürdürülebilir kullanımında önemli bir yere sahip olmasından dolayı 15 Ekim günü, Uluslararası Tarım Üreticileri Derneğince ‘Dünya Çiftçi Kadınlar Günü’ olarak kabul edildi. Bugün kırsal ekonomilerde, ailede ve özellikle gıda güvenliğinde anahtar role sahip olan kadınlar; tarlada, bağda, bahçede, serada, ahırda, bitkisel ve hayvansal üretimin gerçekleşmesinde, ev işlerinin yapılmasında, çocukların ve eşlerin her türlü işlerinin hazırlanması ve beslenmesinde önemli görev üstlenmektedir. Çiftçi kadınlarımız tüm bunlara rağmen ciddi toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile karşı karşıya kalmakta ve elde edilen kazanımlardan ekonomik olarak yeterince pay alamamaktadırlar. Bugün çoğunluğu küçük aile işletmesi ve çiftçi olan kırsal alandaki kadınların en önemli sorunu, sosyal güvencedir. Kadınların, eşlerinin değil, kendi sosyal güvencelerine kavuşması için sorunları tartışılmalı ve çözüme kavuşturulmalıdır.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
7
HABER İlimizde gıda denetimleri arttı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının talimatıyla, tüketici sağlığını korumak amacıyla ülke çapındaki gıda üretim, satış ve toplu tüketim yerlerinde denetimler artırıldı. Muğla’da Gıda ve Yem Şube Müdürlüğü tarafından yürütülen çalışmalar çerçevesinde rutin denetimlerin yanı sıra, özellikle toplu tüketim yerleri ve bu yerlere yemek sağlayan şirketler ile tatlı ve pastacılık ürünleri, şekerleme, ekmek ve pide üretimi yapan yerlerin denetimlerine ağırlık verildi. Çeşitli gıdalardan oluşan paketler de, tüketicilerin yanıltılmaması ve halk sağlığının korunması açısından ürünlerin son tüketim tarihleri ve etiket bilgileri bakımından kontrol edildi. Gıda kontrol görevlileri gıdalardaki bozulma riskinin arttığını belirterek, bu noktada öncelikle tüketici bilincinin yüksek tutulması gerektiğine dikkat çekti. Tüketicileri satın alacakları gıdaların son tüketim tarihlerini kontrol etmeleri konusunda uyaran görevliler, ambalajlı ve etiketli, ambalajı zarar görmemiş gıdaların satın alınması, açıkta ve uygun koşullarda muhafaza edilmeyen gıdalardan ise uzak durulması önerisinde bulundu. Görevliler ayrıca satın aldığı gıdalarla ilgili herhangi bir şikâyeti olan tüketicilerin, ‘Alo 174 Gıda Hattı’nı arayarak ihbarda bulunabileceklerinin bilgisini verdi.
Mehmet Demir’i kaybettik İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü Dalaman İlçe Müdürlüğünde görev yapan Tarım Teknikeri Mehmet Demir, 19/07/2011 tarihinde hakkın rahmetine kavuşmuştur. 43 yaşında hayatını kaybe-
8
Tarım & Gıda [Ekim 2011]
den arkadaşımız, evli ve 2 çocuk babasıydı. Çalışkan, dürüst ve ilkeli davranışları ile bizlerin ve üreticilerimizin takdirini kazanan Mehmet Demir’e rahmet, acılı ailesine başsağlığı dileriz.
HABER Küçükbaş Hayvan Islah Projesi hayata geçiyor Hayvancılığın Desteklenmesi Hakkında 2005/8503 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çerçevesinde “Halk Elinde Ülkesel Küçükbaş Hayvan Islah Projesi” hazırlandı. 2005-2010 yıllarını kapsayan birinci 5 yıllık dönemde, 12 ırk ve tipte 13 ilimizde uygulamaya konulmuş, görülen yaygın etkisi, yatırımın geriye dönüşünde etki değerinin yüksek çıkması ve çalışılan tüm populasyonlarda somut ilerlemeler kaydedilmesi sonucu projenin genişletilerek sürdürülmesine karar verildi. Bu bağlamda 2011-2015 yıllarını kapsayan ikinci 5 yıllık dönemde küçükbaş hayvan ırkları yanında Anadolu Manda ırkını da içine alan “Halk Elinde Hayvan Islahı Ülkesel Projeleri”nin uygulamaya alınması planlanmıştır.
İlimizde de kıl keçisi üzerinde yapılacak ıslah projesi hazırlanarak, proje uygulamaya konuldu. Söz konusu proje Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği ile İl Müdürlüğümüz arasında 24.Ekim 2011 tarihinde imzalandı. Proje liderliğini Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi üstlenirken, proje yürütme kurulunda İl Müdürlüğümüzle birlikte Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü, Hayvancılık Genel Müdürlüğü ve Birlik yer alıyor. Fethiye ilçemizde 47 yetiştiricimizde ve 6300 baş sayıdaki kıl keçisinde uygulanacak olan ıslah projesi, Muğla Damızlık Koyun-Keçi Yetiştiricileri Birliği tarafından sürdürülecek olup, projede çalışacak teknik personel tespiti yapılarak, proje faaliyeti başladı.
Zeytinyağı Tadım Eğitimi Düzenlendi Zeytinyağında kaliteyi arttırmak, Naturel Sızma Zeytinyağı üretimini teşvik etmek ve bu konularda üreticileri, tüketicileri, biz yayımcıları bilinçlendirmek için İl Müdürlüğümüzce Zeytinyağı Tadım Eğitimleri yapılması planlandı. Bu eğitimlerin ilki 6-7 Ekim tarihlerinde İl Müdürlüğümüzde gerçekleşti. Eğitim toplantısına ilk gün tüm ilçelerden gelen teknik elemanlar, idareciler ve işletme sahiplerinden oluşan 46 kişi, ikinci gün de İl Müdürlüğü teknik elemanlarından 31 kişi katıldı. Zeytinyağı üretiminde amaç, kaliteli ve doğrudan tüketime uygun Naturel Sızma Zeytinyağı üretmektir. İlimizin 20.000 ton zeytinyağı üretimi ile ülke zeytinciliğinde önemli bir yere sahip olması bu ve buna benzer eğitimlerin önemini ortaya koymaktadır.
Zeytinyağı tadım eğitimi Tadım Panelisti uzmanlar tarafından verildi. Uzmanlar “Kaliteli zeytinyağı kaliteli meyveden elde edilir. Elde edilen zeytin meyvesinden kaliteli yağ elde etmek için yağa işleme esnasında, yağ fabrikalarında da tekniğine uygun sıkma işleminin yapılması ve elde edilen yağların uygun kaplarda (krom nikel kaplamalı çelik kaplar) ve ışık görmeyen serin ortamlarda saklanması gerekmektedir.” dedi. Naturel Sızma Zeytinyağı kalitesinin tespitinde laboratuarlarda yapılan kimyasal analizlerin yanında, içerdiği aroma ve antioksidanların tespiti için tek analiz yöntem olan tadım analizine yönelik eğitimler ileriki zamanlarda tüketicilere, meslek gruplarına, üreticilere, yağ fabrikası sahipleri ve diğer sektör temsilcilerine verilmesi planlanıyor.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
9
HABER
Tosunbey:
Çiftçinin yeni gözdesi
Ç
iftçi Eğitim ve Yayım Programına alınan buğdayda verim düşüklüğü sorununu çözme çalışmaları kapsamında Muğla’ya uyum sağlayabilecek değişik buğday çeşitlerine ilişkin 4 yıldan bu yana demonstrasyonlar yapılırken, hasatta tarla günleri ile bu çeşitler çiftçilere tanıtılıyor. Söz konusu çalışmalar kapsamında Muğla Merkez’e bağlı Çayır mevkisinde Suat Esen’e ait tarlada, Tosunbey buğday çeşidi için tarla günü düzenlendi. Etkinliğe Muğla Ziraat Odası Başkanı Mehmet Baştuğ, Yeşilyurt Belediye Başkanı Mehmet Güven, Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğüne bağlı şube müdürleri, teknik personel ile çiftçiler katıldı. Tosunbey çeşidi Muğla gibi geçit bölgelerine ve Orta Anadolu’ya uygun olan Tosunbey, Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsünce geliştirilmiş bir buğday çeşididir. 1.sınıf ekmeklik kalitesinde, soğuğa, kurağa dayanıklı, beyaz sert danelidir. Muğla’da Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü tarafından 2008 yılından itibaren demonstrasyon çalışmalarına alınan Tosunbey, her yıl verimde, yörede ekilen çeşitlere üstünlük sağlamıştır. Ekmeklik kalitesi yönüyle değirmenlerin ilgiyle aradığı bir çeşit olan Tosunbey, sarı ve kara pasa dayanıklıdır. Maksimum verimi 500-550 kg olan çeşit, kurak ve soğuk giden yıllarda bile verimini düşürmeyerek öne çıkmaktadır.
10 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
HABER
Denizbank
tarımı destekliyor Denizbank ile Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı işbirliğiyle yürütülen “3 Bin 500 Köye 350 Bin Kitap’’ projesi kapsamında hazırlanan tarım bilgi setleri, çiftçilerle buluştu.
Ç
iftçileri bilinçlendirmek hedefiyle 2009 yılında başlatılan “1000 Köye 100 Bin Kitap’’ projesinin kapsamının genişletilmesiyle sürdürülen “3 Bin 500 Köye 350 Bin Kitap’’ projesi çerçevesinde düzenlenen dağıtım töreni, Muğla Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü tarafından gerçekleştirildi. Tarımsal içerikli 100 kitaptan oluşan ve Tarımsal Yayımı Geliştirme Projesi (TARGEL) kapsamında görev yapan personele yönelik hazırlanan “tarım bilgi setleri’’ Muğla’nın köylerinde çalışan 8 kişiye dağıtıldı. Törende, Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Ahmet Dallı, tarım sektörünün Türkiye için ekonomik ve sosyal açıdan önemine değinerek, proje hakkında bilgi verdi. “3 Bin 500 Köye 350 Bin Kitap’’ projesi ile çiftçilerin bilinçlendirilmesini hedeflediklerini belirten Dallı, “Kitap setlerimiz yüz adet kitap içerisinde çeşitli konularla ilgili teknik bilgileri kapsıyor. Geçen yıl danışmanlarımızın bulunduğu yerleri kültür merkezi haline getirmekten söz etmiştik. Bunu da kalkınma ajanslarından sağlayacaktık, ancak ajans kültür merkezi fikrimizi kabul etmediklerini açıkladı. Danışmanlarımızın bulunduğu köylerde mutlak suretle köylümüze kahvehaneye alternatif bir tarım kültür merkezi kurarak, orada da bu kitaplarımızı sergileyeceğiz. Bu merkezler insanlarımızı kahve ortamından uzaklaştırıp, teknik ve daha kültürel sohbetlerin olduğu, bilgi alışverişinin yapıldığı yerler olacak’’ dedi. Denizbank Akdeniz Bölge Müdürü Adnan Aykın ise sosyal sorumluluk anlayışı çerçevesinde katkıda bulundukları kampanya ile tarıma sağladıkları finansal desteğin yanı sıra üreticilerin sosyal hayatlarına da destek verdiklerini, üretimin daha verimli yapılabilmesi için üreticilerin bilinçlendirilmesine çalıştıklarını kaydetti.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
11
HABER
Muğla’nın tarımsal sorunları tartışıldı
M
uğla’daki üretici örgütleri başkanları ve sektör temsilcilerinin bir araya geldiği toplantıda, ilin tarımsal sorunları ve çözüm önerileri tartışıldı. Karabağlar Yaylası’nda gerçekleştirilen kahvaltılı toplantıda, Vali Fatih Şahin de bulundu. Sıcak bir atmosferde yapılan toplantıda, sivil toplum temsilcileri, sektörlerinde ve bölgelerinde yaşanan sıkıntıları Vali Şahin’e aktarma fırsatı buldu.
12 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
Vali Fatih Şahin, burada yaptığı konuşmada, söz konusu sorunların ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına iletileceğini, çözümü için gerekli girişimlerde bulunacağını bildirdi. Şahin, “İlimizin tarımsal potansiyelinin en az turizm kadar yüksek olması önemli. Bu nedenle sektör temsilcilerini başarılarından dolayı kutlarım. Pazarlamada yaşanan sıkıntıların çözümünde de üretici örgütlerine büyük görev düşüyor. Ürünlerin işlenmesi ve pazarlamasında, bakanlıkça sağlanan desteklemelerden ve Güney Ege Kalkınma Ajansı hibelerinden yararlanılabilecektir’’ dedi. Sorunların çözümü konusunda gösterdiği hassasiyet nedeniyle Vali Şahin’e teşekkür eden üretici temsilcileri, bundan sonraki süreçte Muğla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Platformu adı altında bir araya gelinmesi, ilin tarımsal sorunlarının tartışılması ve ilgili birimlere ulaştırılması amacıyla bir yapı oluşturulması kararı aldı.
[Ekim 2011] Tar覺m & G覺da
13
SEMA KÖSEOĞLU Ziraat Mühendisi
Zeytinliklerde altenatif uygulamalar
Z
eytin yetiştiriciliğinin yapıldığı alanlar genellikle eğimli, toprak derinliği orta sığ, sığ veya çok sığ, yağışa bağlı alanlardır. Bu tip araziler su ve rüzgar erozyonu etkisi altındadırlar. Özellikle zeytin bahçelerinde yoğun toprak işleme faaliyetleri ile toprak erozyonu daha da artmaktadır. Yağışa bağlı yetiştiricilikte ağaçların su ihtiyacı yağmurlarla karşılandığından suyun infiltrasyonunu da (suyun emilimini) arttırmak gerekir. Son yıllarda zeytin yetiştiricilik alanlarında topraktaki kullanılabilir suyu arttıran, buharlaşmayı azaltan ve toprak erozyonunu önleyen uygulamalar önem kazanmıştır. Bu yazımda zeytin bahçelerinde alternatif toprak işleme ve su hasadı yöntemlerinden bahsedeceğim. Alternatif Toprak İşleme Yöntemleri Geleneksel toprak işlemede oluşan erozyonun yanı sıra kulaklı pullukla devrilerek işlenen topraktaki organik maddeler hızla yanmakta, toprak strüktürü bozulmakta, topraktaki su ve gaz hareketliliği azalmakta, alt katmanların sıkışması sonucu oluşan pulluk tabanı nedeniyle yağmur sularının infiltrasyon oranı azalmaktadır. Ayrıca derin sürüm nedeniyle ağaç kökleri zarar gördüğünden hem verim olumsuz etkilenmekte, hem de solgunluk (Verticillium) hastalığının yayılmasına neden olmaktadır. Toprak bünyesinde barındırdığı birçok canlı sayesinde verimliliğini korur.
14 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
Toprağı devirerek işlediğimizde bu canlıların yuvaları ve yaşam döngüleri, dolayısıyla topraktaki doğal denge bozulur. Son yıllarda birçok ülkede toprağı mümkün olduğunca az işleyerek veya hiç işlemeden yapılan sürdürülebilir tarımsal üretim biçimleri hızla yayılmaktadır. Uzun yıllar yoğun işlenmiş bir alanın yeniden canlılığını kazandırma işi sabır ve bilgi isteyen bir çalışmadır. Ancak bölgemizdeki zeytinlik alanlarında bu sistem kolaylıkla uygulanabilir. Toprak İşlemesiz Uygulama: Özellikle yıllık yağış miktarının düşük olduğu bölgelerde uygulanmaktadır. Bu uygulamada toprak işlenmez ve yabancı otlar ilaçlanarak yok edilir. Yaz aylarında topraktaki nem yeterli olmayacağından ağacın tacı budama ile kontrol altında tutulmalıdır. Aksi takdirde verim ve yağ oranında düşüşler olabilir. Bu sistemde sürüm olmadığından toprağın yapısı iyileşir, bitki kökleri daha iyi geliştiğinden düşük yağışlardan daha iyi yararlanır. Azaltılmış Toprak İşleme: Toprak işleme minimuma indirilmiştir. Sıra araları 5-10 cm derinliğinde yüzeysel olarak yılda 1-2 kez sürülür. Toprağı devirmeden işleyen kültivatör ve traktör kuyruk milinden hareketli işleme makineleri kullanılmaktadır. Zeytin taç izdüşümü içerisindeki otlara ise ilaçlı mücadele uygulanır. Yapılan araştırmalara göre azaltılmış toprak işlemesinin
yapıldığı bahçelerden elde edilen ürün geleneksel toprak işlemeyle elde edilen üründen daha fazla ancak toprak işlemesiz uygulamadan daha düşük olduğu görülmüştür. Ayrıca toprak işlenmiş olduğundan yağışa bağlı toprak erozyonundan etkilenmektedir. Ancak etkilenme geleneksel toprak işlemeden daha düşüktür. Bitki örtülü toprak işlemesiz uygulama: Bu uygulamada belli özelliklere sahip bitki örtüsü oluşturulur. Bölgemiz için buğdaygil örtü bitkileri (ayrık cinsleri, yumak cinsleri, İtalyan çimi, lolium, köpekdişi grubu, festuka. vb.) baklagiller (fiğ, üçgül vb.) belli oranlarda karıştırılarak ekilebilir. Örtü bitkisinin yeşil aksamı kış sonuna kadar toprağı korumalı, biçildikten sonra sonbahara kadar toprak yüzeyinde bırakılarak malç görevi görmesi sağlanmalıdır. Böylece hem toprağın nemi korunmuş olur, hem de erozyon önlenir. Yüksek boylu bahçelerde biçme işlemi koyun otlatılarak da yapılabilir. Bu uygulama yıllık yağış miktarının en az 400-500 mm. olan bölgelerde başarıyla kullanılmaktadır. Bitki örtüsü sayesinde yağmur suları akıp gitmeden, daha yavaş ama uzun süreli toprağa emilimi sağlanır. Böylece yağmurdan maksimum yararlanılır, yeraltı sularının beslenmesi sağlanır ve erozyon önlenir. Bitki örtülü uygulamada örtü bitkileri yabancı otların kontrolünü, toprak neminin korunmasını toprak altı ve toprak üstü doğal dengenin
kurulmasını sağlar. Yapılan araştırmalarda örtülü toprak işlemede erozyonun önlenmesi, suyun infiltrasyonu, topraktaki karbon-azot konsantrasyonu ve verim bakımından diğer toprak işleme yöntemleri ile karşılaştırıldığında en iyi uygulama şekli olduğu görülmüştür. Zeytinliklerde Su Hasadı Yağmur sularının belli bir havzada veya bir noktada toplanarak biriktirilmesini ya da toprağa yayılarak sızmasını, dolayısıyla yer altı sularının beslenmesini sağlayan işleme su hasadı denir. Aslında tarımsal üretimde toprak muhafaza yöntemleri ile su hasadı yöntemleri birbirini destekler. Dünyada su hasadı çok eski dönemlerden beri farklı şekillerde yapılmaktadır. Yöremizde sıkça rastladığımız sarnıçlar buna en güzel örneklerden biridir. Meyilli arazilerde teraslama işlemleri de su hasadı yöntemlerindendir. Birçok kuruluş birçok ülkede su erozyonunu önlemede ve çölleşme ile mücadelede su hasadı yöntemlerini kullanmaktadırlar. Su hasadı genel olarak *Su kaynaklarının olmadığı alanlarda verimliliği arttırmak *Hayvanların içme suyu temin etmek *Evsel su ihtiyacını karşılamak *Erozyonla mücadele etmek *Çölleşme ile mücadele amacıyla uygulanmaktadır.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
15
Zeytinlik alanlarımızın büyük çoğunluğunda yağışa bağlı yetiştiricilik yapıldığından zeytin yetiştiriciliğinin yapıldığı yarı kurak ve kurak bölgelerde yağışların tutulmasında su hasadı yöntemleri uygulanabilir. Bu nedenle özellikle zeytin üreticilerimizin erozyonu önleyen ve suyun toprakta birikimini sağlayan su hasadı yöntemlerini uygulaması gerekir. Dünyada uygulanan su hasadı yöntemleri farklı olduğu gibi sınıflandırma ve isimlendirme de yöresel olarak değişebilmektedir. Genel olarak su hasadını üç grup altında inceleyebiliriz. 1- Çatı yüzeyinden hasat 2- Mikrohavza su hasadı 3- Makro havza su hasadı Çatı Yüzeyinden Hasat Çatı yüzeyine düşen yağışın toprak yüzeyindeki veya yeraltındaki depoda toplanmasıdır. Suyun toplandığı depolar beton, çelik veya fiberglas gibi farklı malzemeden olabilir. Daha çok evsel ve hayvanların su ihtiyacı için kullanılmaktadır.
16 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
Mikro Havza Su Hasadı Bitkisel üretim için en çok kullanılan yöntem mikro havza su hasadıdır. Bu yöntemde toprak yüzeyinde oluşan yüzey akışının tarım yapılan alanın belli bölgelerinde birikmesi sağlanır. Bu amaçla çukurlar, kontur kuşakları, teraslama (Cep veya seki teraslar), sıra arası su hasadı gibi yöntemler kullanılmaktadır. Arazinin eğimi, toprağın yapısı, yağış miktarı ve yetiştirilen ürün gibi faktörler dikkate alınarak bir veya birkaç yöntem birden seçilir. Çölleşme ile mücadelede ve meralarda da en fazla kullanılan yöntemdir. Makro Havza Su Hasadı Toprak yüzey akışının ekim alanı dışında büyük bir havzada toplanarak biriktirilmesidir. Çoğunlukla su toprakta biriktirilir ve fazla su uzaklaştırılır. Makro havza su hasadı tekniklerinde kullanılan yöntemler küçük göletler, geniş yarım daire setler, trapez setler, taş setler, geçirgen kaya barajları, taşkın hasadı ve su saptırma kanalları olarak sınıflandırılabiliriz. Bu yöntemle ani taşkınların ve aşırı yağışların açtığı zarar da azaltılarak bitkiler için ge-
rekli toprak nemi ve yer altı suyunun beslenmesi sağlanır.Zeytinlik alanlarda su hasadı yöntemini seçerken öncelikle arazinin fiziki yapısı (Eğim, engebelik durum, vs), toprak özellikleri (Geçirgenlik, toprak derinliği, vs), bölgenin yıllık yağış miktarı, yağmur sularının akış alanı incelenmelidir. Amaç suyun eğim doğrultusunda yavaşça hareket etmesi için suyun akışının engellenmesi, böylece fazla miktarda suyun toprağa sızmasını sağlamaktır. Bölgemizin eğimli zeytinlik alanlarında genel olarak mikro havza su hasadı yöntemlerinden biri veya birkaçı uygulanabilir. Teraslama: Meyilli arazilerde yapılan teraslama işlemlerinin yapılması yağmur sularının infiltrasyonunu sağladığı ve erozyonu önlediğinden ağaçların daha sağlıklı gelişmelerini sağlar. Yıllık yağış miktarının 760 mm.den az olduğu alanlarda düz teras, fazla olduğu alanlarda ise eğimli teraslar yapılmalıdır. Eğimli teraslarda eğim % 0,25 veya daha fazla olacak şekilde ters yöne verilir. Teraslama yapılan toprağın geçirgenliği iyi ise yağmur sularının top-
rak tarafından emilmesini sağlamak amacıyla iki ucu kapalı teras, geçirgenlik az ise fazla suyun köklere zarar vermesi önlemek için iki ucu açık teras yapılır. Kontur Bant: Teraslamanın yapılamadığı durumlarda kontur bantları oluşturulabilir. Kontur bant eğime dik olacak şekilde 2-3 metre aralıklarla normal pulluk veya diskli pulluk ile 15-20 cm. derinlikte tesviye eğrilerine paralel sürülmesi ve toprağın eğim yönüne doğru aşağı tarafa yığılmasıdır. Yığılan toprağın bozulmaması için buğday ve baklagil yem bitkileri tohumları ile aşılama yapılabilir.
Karık Açma: Traktörle çekilen karık açma makineleri ile 2-5 metre aralıklarla 15-25 cm derinliğinde meyile dik karıklar açılabilir. Bu yöntemde de kontur bantta olduğu gibi kanalların bozulmaması için sırtlara yem bitkileri ekilebilir. Taş toplama ve sekileme: Taş yoğunluğunun fazla olduğu arazilerde 30-35 cm. çapından küçük taşlar tesviye eğrilerine paralel 30-35 cm. yüksekliğinde ve genişliğinde istiflenerek yüzey akışının ve toprak kaybının kontrol edilmesi sağlanır. Arazi içerisinde yağmur sularının akış alanı içeri-
sinde oyuntular, sel yarıntılarının önüne üst bölümden itibaren alta doğru kademeli olarak bentler oluşturarak suyun akış hızı kesilmelidir. Suyun toprak tarafından daha fazla infiltre edilmesi ve yer altı sularının beslenmesi için akışın başladığı noktaya küçük bir gölet yapılabilir. Kanaatimce bölgemizde su hasadı ve alternatif toprak işleme yöntemlerinin en iyi uygulanacağı ve başarılı olacağı ürünlerden biri zeytindir. Üreticilerimizin bu yöntemleri bölgemizdeki badem ve antepfıstığı bahçeleri için de uygulamalarını öneririm.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
17
Altın çilek M
uğla İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü tarafından yürütülen alternatif ürün çalışmaları kapsamında Merkeze İlçe’ye bağlı Yeşilyurt Beldesi’nde altın çilek üretimine başlandı. Demonstratif amaçlı çalışmayla Yasemin Kırtaş, Hüseyin Özbayır ve Mustafa Deniz adlı çiftçilerin ürettiği ürün, tarla günüyle tanıtıldı. Tarla gününe, İl Müdür Yardımcısı Muhammed Sevinç, Koordinasyon ve Tarımsal Veriler Şube Müdürü Mustafa Yeşilkaya, Bitkisel Üretim ve Bitki Sağlığı Şube Müdürü Gökhan Karaca, İdari ve Mali İşler Şube Müdürü Tamer Poyraz, Yeşilyurt Belediye Baş-
18 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
tarla günü
kanı Mehmet Güven, teknik personel ile çok sayıda üretici katıldı. 3 farklı çeşit ile yapılan üretim çalışmaları kapsamında Mayıs ayında 1800 adet fide ücretsiz olarak dağıtılmış, toprak tahlili sonucunda uygun bir gübreleme programıyla damla sulama sistemi kullanılmıştır. Ağustos ayından itibaren ürün hasadına başlanmıştır. Ülkemizde bazı bölgelerde doğal olarak bulunan ve “Pelerinli Bektaşi Üzümü, Kaz Üzümü’’ yanında Altın Çilek adıyla da bilinen Physalis bitkisinin, 70’in üzerinde türünün olduğu sanılıyor. Bitki, Gooseberry, Güvey Feneri, ve Yer Kirazı olarak da adlandırılıyor. Son yıllarda ülkemizde üretimi artan
Altın Çilek’in, doğal olarak yetişen türleri ilaç sanayinde kullanılıyor. Ayrıca bol aroma ve mayhoş tadından dolayı meyvesinden pastacılık ve marmelat yapımında yararlanılıyor. Bunun yanında taze olarak tüketilebileceği gibi meyve salatalarında, tatlılarda kullanılabiliyor. Demonstrasyon kapsamında 3 farklı çeşitten denenmiş taze olarak tüketilebilen Physalis Peruviana türünün veriminin yüksek, bölgemize adaptasyonunun uygun olduğu gözlenmiştir. Altın Çilek, çok yıllık bir bitki olması sebebi ile bölgemize kış şartları koşularına dayanımının gözlenmesine devam edilmektedir.
[Ekim 2011] Tar覺m & G覺da
19
“Son 10 yılın en hızlı gelişen sektörü
su ürünleridir’’
Muğla Kültür Balıkçıları Derneği Başkanı İhsan Bozan, son dönemlerde Avrupalı üreticilerin ekonomik krizle boğuşmaları nedeniyle üretim taleplerinin ülkemize kaydığını, artık ihracatta ülke sınırının kalmadığını, Türk balığının her yerde talep bulduğunu dile getiriyor.
M
uğla Kültür Balıkçıları Derneği Genel Başkanı İhsan Bozan’a göre, son 10 yılın en hızla gelişen sektörü, su ürünleri. Son dönemde Avrupalı üreticilerin ekonomik krizle boğuşmaları, üretim taleplerini ülkeye kaydırırken, Türk balığının artık her yerde talep bulduğunu belirtiyor. Bozan, devletten en büyük beklentilerinin, yeni üretim alanlarının belirlenerek, üretime açılması, bunlarla ilgili bürokratik sürecin hızlandırılması olduğunu söylüyor.
son 5-6 yıldır yönetim kurulu başkanlığı görevini yürütmekteyim. Bundan önce de epeyce bir sürede başkan yardımcılığı yaptım. Derneğimiz bu sektörde gerçekten faal olan, özellikle deniz kültür balıkçılığı ile iştigal eden büyük firmalarımızın üyesi olduğu, yaşayan, sözü dinlenen tek dernektir. Tüm sivil toplum kuruluşlarında olduğu gibi amacımız; öncelikle sektörün ortak sorunlarını, yapılması gereken yatırımların gerçekleştirilmesini sağlamaktır.
•Derneğiniz hakkında kısa bir bilgi alabilir miyiz? BOZAN: Muğla Kültür Balıkçıları Derneği, yaklaşık 12-13 yıldır faaliyet göstermektedir ve ben de
•Kültür balıkçılığının dünyaki genel konumu nedir? BOZAN: İnsan gelişiminde her türlü et, süt, buğday gibi tüm tarım ürünlerine ihtiyaç vardır. Ancak
20 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
bütün bu gıda ihtiyaç kalemlerinin içinde insan biyolojisine en fazla katkıda bulunabilecek, en sağlıklı besin, su ürünleri ve balıktır. Beynimizin ihtiyacı olan omega3 en fazla balıkta mevcuttur. Yanlış hatırlamıyorsam 2008 yılı verilerine göre, dünyadaki toplam 140 milyon ton su ürünleri hasadının 50 milyon tonu kültür yoluyla gerçekleştirilmiştir. Bu da şunu gösteriyor ki, denizlerde ve vahşi yaşamda potansiyel balık miktarının düşmesi, ihtiyacı karşılamak için kültür balıkçılığı mecburiyetini doğurmaktadır. Mevcut üretimle şimdilik insanların ihtiyacı olan bu besini karşılamak mümkün değildir. Bu nedenle son 10 yılın en hızlı gelişen sektörü, su ürünleridir.
•Ülkemizin kültür balıkçılığında geldiği nokta nedir? BOZAN: Yıllardan beri Türkiye’nin AB ülkelerine ihraç edebildiği tek hayvansal ürün, balıktır. Ne kırmızı et, ne tavuk, ne süt, ne de peynir gibi ürünleri ihraç edebildik ve halen de yapamamaktayız. Bu da bizim sektörümüze büyük bir sorumluluk yüklemektedir. AB kontrol heyeti periyodik olarak işletmeleri kontrol etmektedir. Aynı zamanda bakanlığımızı da denetlemekteler. Bakanlık her ay işletmelerden numuneler alıyor, analize gönderiyor, analiz sonuçlarını alıp sağlık sertifikasının ekine koyuyor. Eğer bir sorun bulurlarsa işletmenin ruhsatını askıya alıyor. Bu da beraberinde hijyen ve teknoloji bakımından Avrupa düzeyinde ve hatta daha ileri düzeylerde işletmelerin oluşmasına sebep olmuştur. 2008 yılından sonra üretim alanlarının açığa taşınmasıyla sektör artık büyük yatırım gerektiren bir sektör haline geldi. Bugün bir mooring sistemi, otomatik yemleme sistemi olan bir işletmenin toplam yatırım maliyeti 2-2.5 milyon euro civarındadır. Dolayısı ile bu işe bu kadar para yatırmış işletmelerin bu işi bilinçli ve profesyonel yapmama gibi bir lüksü yoktur. Ülkemizin değişik su kaynaklarının da üretime açılması ve sektörün daha yaygın bir hale getirilmesi için uzun süredir ciddi çalışmalar yürütülmektedir. Son dönemlerde Avrupalı üreticilerin ekonomik krizle boğuşmalarından dolayı, üretim talepleri ülkemize kaymaktadır. Bundan 5-6 yıl öncesine kadar Avrupa’nın en büyük üreticisi Yunanistan’dı ve o zamanlar bizden en az 5 kat daha fazla üreten ülke, önümüzdeki yıl bizim gerimize düşecektir. Bu bir birleşik kaplar teorisi gibidir, toplam kaplardaki miktar aynı ama Yunanistan daha az
ürettikçe biz daha fazla üreteceğiz, İspanya da az ürettikçe biz onun payını da alacağız. Geçmişte sadece Avrupa’ya ihracat yapıyorduk ama son zamanlarda özellikle Rusya ve Ortadoğu çok ciddi bir potansiyel. Artık ülke sınırı kalmadı diyebiliriz. Amerika’dan Kanada’ya, Hong Kong’dan Singapur’a kadar balık gönderiyoruz. Kimine 300 kg. kimine 300 ton. Genel olarak Türk balığı artık her yerde talep buluyor. • Muğla’nın üretimdeki payı nedir? Neden Muğla? BOZAN: Türkiye’de üretilen kültür balıklarının çupra, levrek ve deniz kültür balığının % 65-70’i Muğla bölgesinde yetiştirilmektedir. Toplam yıllık üretime baktığımızda yaklaşık 80 bin ton civarındadır ve bunun büyük bir bölümü bölgemizde üretilmektedir. Neden Muğla dediğimizde de bunun iki sebebi vardır. İlk sebebi, bu balıkların zaten bu doğanın balıkları olması. İkinci sebebi de bölgemizde sanayi kirliliği yoktur ve sanayi kirliliğinin olmadığı bölgelerde balıkta ağır metal, diğer kalıntı bırakacak, sorun yaratacak birikimlerin olması mümkün değildir. Dolayısı ile işletmelerde kirlilikten uzak durmak için bu bölgede üretim yapmayı tercih etmişlerdir. •Üreticiler olarak bölgede çektiğiniz sıkıntılar nelerdir? BOZAN: Uzun süredir dile getirdiğimiz en büyük sorunumuz, yükleme iskelemizin olmayışıdır.
Binlerce ton balığı, yüzlerce insanı, binlerce ton yemi açıkta bulunan üretim alanlarına taşımak gerekmektedir. Dernek olarak bunu çözmek için yeni bir şirket oluşturduk, özellikle bürokrasi önümüzü açarsa muhtemelen 1-2 yıl içerisinde Güllük’te bir iskele yapmayı planlıyoruz. Şöyle bir sitemde bulunmak isteriz; geçenlerde Akdeniz bölgesindeydik, gördük ki, değişik yerlerde içinde hiç teknesi olmayan veya birkaç tekne için muhteşem barınaklar yapılmış. Biz burada bir sektörüz ve toplasanız bütün balıkçılar kadar ciromuz vardır. Normalde bizlere de böyle bir destek yapılmasını isteriz. Ancak biz kendi paramızla yapacağız dediğimiz halde bunca zamandır bize bir yer gösterilmedi. Ülke ekonomisine büyük girdisi olan bu sektörün neden desteklenmediğini anlamış değiliz. Yıllar önce birileri tarafından kaçak olarak yapılmış, yıkık dökük bir iskeleyi kullanıyoruz ve bunun da yıkılması söz konusu. Bu bölge potansiyeli olmadığı halde turizm alanı içinde kaldı, sanırım yakında bizi oraya da almazlar. Bizler ne yapacağız diye kara kara düşünüyoruz. •Sektör adına gelecekle ilgili beklentileriniz nelerdir? BOZAN: Öncelikle devletimizden en büyük beklentimiz, yeni üretim alanlarının belirlenmesi, üretime açılması ve bunlarla ilgili bürokratik sürecin hızlandırılması; ‘Şu alanlarda, şu standartlarda üretim yapılacaktır’ denmesi. Biz bir katma değer yaratacağız, çalışacağız, üreteceğiz ve istihdam yaratacağız. Devletimizin bu konularda bize yardımcı olmasını, desteklemesini bekliyoruz. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde Su Ürünleri Genel Müdürlüğü oluşturuldu, su ürünleri kanunun da bir an önce meclisten geçmesi halinde sektörün önünün daha da açılacağına inanıyoruz.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
21
ÜNAL YILMAZ Tekniker
Kütükte
kayın mantarı
üretimi A
ğaç kütüklerinde kayın mantarı üretimi için ceviz, kavak, boya ağacı, çınar, gürgen, meşe, kızılağaç, tellikavak, ıhlamur, söğüt gibi ağaçların kütüklerinden yaralanılır. Kayın mantarı üretimi için çam ağaçları tercih edilmemelidir. Tercihen yeni kesilmiş, nemini kaybetmemiş çam ağacı dışındaki ağaç kütükleri kullanılmalıdır. Ama daha önceden kesilmiş ağaç kütükleri de ağaçların su dolu havuzlarda nemini alması sağlanarak kullanılabilir. Önce 30-40 cm. uzunluğunda 15-20 cm. çapından büyük kütüklerin üstünden 7-8 cm. kalınlığında kapak parça kesilerek çıkarılır. Kesilen yüzeyin üzerinde odun motoru ile kanallar (yivler) açılır ve buraya misel ekimi yapılarak, daha önce çıkartılan kapak üzerine örtü-
22 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
lerek 5-6 adet çivi ile çakılır. Daha sonra kütük gövdesinde 2-3 cm. çapında 5-6 cm. derinliğinde ve 5-6 adetten az olmamak üzere matkaplarla delikler açılır. Burada dikkat edilmesi gereken konu, kütüğün diğer ucunun toprağa gömülecek olması nedeniyle 4-5 cm’lik bölümüne delik açılmamasıdır. Açılan deliklere misel ekimi yapılarak, deliklerin üzeri eritilmiş bal mumu ile kaplanır. Ekim işlemi tamamlanan kütüklere plastik malzeme ile nemini ve ortamda oluşan karbondioksit gazı ile miselin sarması sağlanır. Bir süre sonra miseller kütük kesim yüzeyinde beyazlıklar halinde görülmeye başlar. Bu aşamadan sonra verim almak için misel sıcaklığı 20-25 oC olmalıdır. 20 oC’nin altında misel gelişimi zayıf olmakta, 32 oC’nin üzerinde ise ölmektedir. İdeal ortam sıcaklığı 24 oC’dir. Optimum hava nispi nemi ise % 80-90, mantar oluşturma devresinde ise % 70-80 olmalıdır. Misel sarması sağlanan kütükler depolarda, ağaç altlarında veya dışarıda oluşturulacak ortamlarda üretilebilir.
Kayın mantarı,
üreticinin gözdesi oldu Muğla İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Dallı: “Maliyeti düşük ve büyük arazilere gerek olmadan yapılan kayın mantarı üretimine ilgi sürekli artıyor”
Muğla’da tütüne alternatif ürün yetiştirilmesi çalışmaları kapsamında nisan ayında ağaç kütüklerinde misel ekiminin ardından mantar ürünü alınmaya başlandı. Hastalık ve zararlılara karşı dayanıklı, bakım masrafları düşük olan kayın mantarları, içerdiği besin maddelerinin yüksekliği ve piyasalardaki getirisi ile üreticilerin gözdesi oldu. Konuyla ilgili bilgi veren Muğla İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ahmet Dallı, çalışmalarda çiftçilerin arazilerinde bulunan ve verimden düştüğü belirlenen 2 bin 500 adet ceviz, kavak, meşe, söğüt ve Kanada kavağı ağaçlarından yararlandıklarını ifade ederek, şunları kaydetti: “5 ay önce misel ekimi yapılan ürünlerden az da olsa ürün almıştık. Muğla’da mantar mevsiminin başlaması ile birlikte ağaç kütüklerinde misel ekimi yapılan kütüklerden yoğun mantar çıkışları başladı. Teknik ekibimizle birlikte yaptığımız incelemelerimizde, kütüklerde üretilen mantarların saman üzerinde üretilen mantarlara göre daha ağır, daha lezzetli, sulu ve göz alıcı olduklarını tespit ettik” Kayın mantarı yetiştiriciliğine elverişli köylerde yapılan çalışmalarda, mantar üretim maliyetlerinin düşük
olması ve büyük arazilere gerek duyulmadan yapılması sebebiyle ilginin her geçen gün arttığını belirten Dallı, üreticilerin kütüklerden elde ettikleri ilk ürünlerin satışa sunulduğunu bildirdi. Yapılan deneme üretiminin ardından sonuçların olumlu çıkmasıyla birlikte bu yıl üreticileri kayın mantarına yönlendirdiklerini anlatan Dallı, şöyle devam etti: “Hem verim olarak hem de pazar yönüyle şu anda üreticilerimizin oldukça memnun olduğu bir durum ortaya çıktı. Üreticilerimiz kısa süre içerisinde kendilerini memnun edecek bir gelir getirisine sahip oldu. Üreticilerimize destek olmak amacıyla Muğla pazarında, ‘Kontrol sürecinden geçirilmiştir’ diye ibare bırakarak, stantta satış yaptırıyoruz. Çünkü bu mantar daha önce vatandaşlarımızın görmediği, duymadığı bir mantar türüydü. Bu süreçte de üreticilerimizi destekleyerek, onların pazar problemlerine çözüm getirmeye gayret etik.’’ Dokuzçam Köyü Kooperatif Başkanı Murat Gündüz ise kendisinin de kütükte mantar yetiştiriciliği yaptığını belirterek, “Köyde mantar üretimine başlayan
üreticilerimiz ilk mahsullerden oldukça yüksek ürün aldı. İlginin de fazla olmasıyla birlikte köy halkı artık yavaş yavaş kütükte mantar üretmeye başladı. Lezzetli ve protein içeriği yüksek olan bu mantar, kalsiyum, fosfor, potasyum, demir ve bakır yönünden zengin. Şeker, kalp ve damar hastalıklarının düşmanı. Ayrıca bağışıklık sistemini güçlendiriyor’’ diye konuştu. Kütükte mantar yetiştiren Zeliha Bedir ise ağaç kütüklerine her gün üç defa su verdiğini ifade ederek, mantarın lezzetini ‘tavuk kanadı’nın tadına benzetti. Bedir, birçok yere sipariş gönderdiğini vurgulayarak, önümüzdeki yıllarda üretimi artıracaklarını kaydetti. Yetkililere teşekkür eden Bedir, “Onların sayesinde köyümüzde yeni bir iş sahası oluştu’’ dedi.
Ahmet Dallı Muğla İl Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
23
ALİME YILDIRIM Mühendis
Narenciyede toprak
ve yaprak analizi En kazançlı gübrelemeyi yapabilmek için topraktaki besin maddeleri miktarının bilinmesi ve bitkinizin ihtiyacı olduğu kadar gübrenin toprağınıza verilmesi gerekir.
Karlı bir gübreleme, bitkinin isteği olan gübrenin cinsini ve miktarını bilerek, bu gübreleri en uygun zamanda ve şekilde toprağa uygulamakla yapılabilir. Burada önemli olan bir nokta da gübreye en az parayı vererek, en fazla ve kaliteli ürünün nasıl yetiştirileceğini bilmektir. En kazançlı gübrelemeyi yapabilmek için öncelikle topraktaki besin maddeleri miktarının bilinmesi ve bitkinizin ihtiyacı olan miktardaki gübrelerin toprağınıza verilmesi gerekir. Toprak örneklerinin alım zamanı için ekim veya dikimden en az 1 ay önce analiz raporunun elimizde olacak şekilde ayarlanması faydalı olacaktır. Değişik tarlalardan alınan topraklar, farklı miktarlarda bitki besin maddesi içerdiğinden her tarladan ayrı toprak örneği alınmalıdır. Zira aynı arazi içerisinde bile değişik özellikler gösteren kısımlar bulunabilir. Aynı arazinin toprağının bir kısmı açık renkli, diğer bir kısmı koyu renkli olabilir. Bu renk farklılığı organik madde, demir gibi birçok toprak özelliklerinin farklı olmasından kaynaklanabilir. Yine arazinin bir kısmı düz, diğer bir
24 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
kısmı eğimli olabilir. Buna bağlı olarak da düz kısımlarda toprak kalınlığı daha fazla, eğimli olan kısımlarda ise daha azdır. Bu nedenle eğer arazi içerisinde farklı özellikler gösteren yer yer eğimli, erozyona uğramış, taşlı, bozuk drenajlı, tuzlu, değişik ürünlerin tarımına ayrılmış yerler varsa bu kısımlardan ayrı toprak örnekleri alınmalıdır. Toprak örnekleri, bahçenin genel durumuna göre, S.U, zig-zag (W) şeklinde dolaşılarak ve 20-40 da. büyüklükteki homojen bahçenin 10-15 yerinden alınan örnekler karıştırılmak sureti ile karma şeklinde alınmalıdır. Bahçenin 0-20 cm, 20-40 cm, 40-60 cm derinlikten örnek almakla birlikte, gerekli görülürse 60-90 cm. veya 90-120 cm. derinliklerden de toprak örneği alınabilir. Örneklerin alınmasında bel, toprak burgusu ve toprak sondası gibi aletler kullanılır. Ayrıca toprak örneklerini karıştırmak için bir kaba (kova, leğen, geniş bir naylon veya çuval parçası), etiket ve bilgi formu ile temiz bir naylon veya bez torbaya ihtiyaç vardır. Bu malzemeleri kullanmadan önce küreğin iyice temizlenmiş ve üzerinde başka artıkların
kalmamış olması gerekir. Toprak örneklerini koyup laboratuara analize göndereceğimiz torba ise 1-1,5 kg. kadar toprak alabilecek temiz bir naylon olabileceği gibi, aynı büyüklükte yıkanmış çok iyi durulanmış ve temiz bir yerde kurutulmuş bez torba da olabilir. Bahçede örneklerin ağaç tacı izdüşümünden alınmasına dikkat edilmeli, ağaç köklerinden çok uzakta olan boş alanlar tercih edilmemelidir. Bu şekilde belirlenen diğer noktalardan da örnek alınır, aynı derinliğe ait topraklar derinliklerine göre farklı bir plastik kovada biriktirilir. Örnek içindeki taş, bitki artıkları temizlenir ve her kovadaki toprak kendi içinde iyice karıştırılır, yaklaşık 1-1,5 kg. kadarı naylon veya bez torbaya konur. İki adet etikete kurşun kalem ile il, ilçe, köy, mevki, adı-soyadı, toprak derinliği, örnek tarihi, yetiştirilecek bitki, arazinin alanı, sulanıp sulanmadığı, gübre kullanıldı ise miktarı ve çeşidi gibi bilgiler yazılarak, biri torbanın içine atılır, diğeri ağzına bağlanır, en kısa zamanda laboratuara ulaştırılır.
Lab EN Zirai Analiz Laboratuvarı Zeytinlik Mah. 2822 Sok. No:2 Altınyol Arsa Koop. Altınova / ANTALYA [Ekim 2011] Tarım & Gıda
25
Tel. +90(242) 340 60 94 (Pbx) Fax. +90(242) 340 56 56 Web. www.laben.com.tr Mail. laben@laben.com.tr
İpekböcekçiliğinde
Gözler Köyceğiz’deydi İpekböcekçiliği ve İpekçilik Milli Komitesi, Köyceğiz’de toplanırken, gelecek yıla ilişkin faaliyetler üst düzeyde karara bağlandı.
T
ürkiye’de ipekböceği ve ipekçiliğin genel durumunun değerlendirildiği ve bir sonraki yılda ne gibi faaliyetlerin yapılacağı konusunun en üst düzeyde karara bağlandığı toplantıya, bu sene Köyceğiz ev sahipliği yaptı. İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünün bu konudaki üstün ve
26 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
dikkat çekici çalışmaları nedeniyle organizasyonun bu ilçede yapıldığı belirtilen İpekböcekçiliği ve İpekçilik Mili Komite toplantısına, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı adına Hayvancılık Genel Müdür Yardımcısı Dr. İbrahim Özcan, Köyceğiz Kaymakamı Yücel Gemici, Ankara Üniversitesinden Komite Başkanı Prf. Dr. Çetin Fıratlı, Muğla İl
Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ahmet Dallı, Bursa İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü yetkilileri, KOZABİRLİK Genel Müdürü İsmail Aydın, Türkiye Ziraat Odaları adına Levent Genç, TOBB Milli Komite raportörü Perviz Özdündar, Ödemiş Kent Konseyi adına Mehmet İrfan ve Gülfer Keskin, Uludağ Üniversitesinden Prof. Dr.Ümran Şahan, il-
Ahmet DALLI İl Müdürü
çede bulunan kurum amirleri, yöre halkı, ipekböceği üreticileri ile ipek tüccarları katıldı. İlginin yüksek olduğu toplantıda açılış konuşmasını yapan Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürü Enver Aydın, çiftçilerin eğitimi ve yeni gelir kaynakları temini çalışmaları çerçevesinde ilçede ilk olarak 2008 yılında çalışma başlatıldığını, 2009 yılında 10 kişi ile üretime geçildiğini, 2011 yılında ise çalışmalar yoğunlaştırılarak üretimin 4.200 kilograma çıkarıldığını bildirdi. Aydın, “Köyceğiz için önemli bir istihdam sağlayacak bu faaliyetler yanında ilçemizde narenciye ile beraber çeşitli süs bitkileri, kekik, defne ve katalan gibi tıbbi bitkilerin üretim ve alanı ve tesisleri mevcuttur. İlçemiz her ne kadar turizm yeri olmasına rağmen görüleceği gibi tam bir tarım bölgesidir. Müdürlük olarak İlçemizdeki bu tarım çeşitliliğini yeterli bulmak yerine sürekli bir arayış içerisinde olduk. İpekböcekçiliğindeki gelişmeler bunun bir sonucudur’’ dedi. Muğla Sanayi ve Ticaret Odası adına söz alan Hüdai Örnek ise toplantının yöreye ekonomik ve sosyal açıdan katkı sağlamasını diledi. Köyceğiz Belediye Başkanı Salih Er-
Dr.İbrahim ÖZCAN Hayvancılık Gn.Md.Yrd.
Köyceğiz Kaymakamı Yücel Gemici de, emeği geçenlere teşekkür ederek, toplantının verimli geçmesi temennisinde bulundu.
Türkiye nüfusunun yüzde 25’inin kırsal kesimde yaşadığını, AB ortalamasına bakıldığı zaman bu oranın Almanya’da yüzde 3.5, Hollanda’da yüzde 3, Amerika’da yüzde 1.4 olduğunu bildirdi. Özcan, “Tarımsal nüfusun bilhassa orman köylüsü nüfusunun milli gelirdeki payı çok düşük. Ama son yıllardaki gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda bin dolardan 3 bin-3 bin 500 dolara çıktığı da bir gerçek’’ dedi.
İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ahmet Dallı ise çalışmalar hakkında bilgi verirken, şunları kaydetti: “Bakanlığımız da ipekböcekçiliğine önemli destekler veriyor. Bu çalışmalar beklentilerin ötesinde verimli bir şekilde devam ediyor. Bunun sonucunda 1 kutudan 30-35 kg. ürün alarak Türkiye ortalamasının üstüne çıktık. İlimizin % 68’i ormanlık alan. Tarım alanları da kısıtlı durumdadır. Bu yüzden üreticilerimize alternatif ürünler sunmak için böyle bir faaliyet yürüttük. Ümit ediyorum ki, önümüzdeki yıllarda mevcut üretim 10-11 tonlara çıkacaktır. Bu suretle ülkemizde Bursa’dan sonra ipekböcekçiliğinde markalaşmış bir il olacağız.’’
2002 yılında Türk tarımının dünyada 11’nci sırada iken 2009 yılında 7’ci sıraya yükseldiğine işaret eden Özcan, şunları söyledi: “Tarımsal gayri safi milli hasılamız bundan 10 yıl önce 23.7 milyar dolar iken, bugün 62.8 milyar dolara çıktı. Genel ihracatımız 32 milyar dolar iken 115 milyar dolara çıktı. Hedef 500 milyar dolar. Bundan 10 yıl önce 161 ülkeye tarımsal üretim ihracatı yapıyorduk. Şimdi 180 ülkeye ihracat yapabiliyoruz. Bu ihracatı yaparken de Türk çiftçisi elbette kazanıyor. Kalite yükseliyor. Ürün çeşidi artıyor. Bunlar çiftçimiz, bakanlığımız, üniversitelerimiz, araştırma kurumları, sivil toplum örgütleriyle işbirliği ile yapılıyor.’’
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Hayvancılık Genel Müdür Yardımcısı Dr. İbrahim Özcan da,
Son 10 yılda tarımla ilgili 14 kanun çıkarıldığını, Türkiye’nin tarım ülkesi olmasına rağmen tarım ka-
bay ise “Kozabirlik’in böyle bir girişimi özel sektörün her zaman önde gittiğinin bir göstergesi olsa gerek. Bu arada yöremizin sembolü olan narenciyede sorunlarımızı dile getirmemiz gerekiyor. Kalite ve üretimde Antalya’yı geçmek üzereyiz’’ dedi.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
27
nununun ancak 2006 yılında çıkarılabildiğini ifade eden Özcan, “Bu çok önemli bir icraattır. Artık tarımcının, üreticinin, yetiştiricinin bir kanunu var. Her şey kanuna göre yapılıyor. Tarımsal desteklemelerde bu kanun çerçevesinde yürütülmektedir. Bu desteklemeler kapsamında yaklaşık 17 ana konuya destekleme verilmektedir. Bunlardan bir tanesi de ipek böcekçiliği desteklemesidir. Bir zamanlar 87 tonlara düşen ham koza üretimimiz 2011 yılında 150 tona kadar çıkmıştır. Bunu sizin çabalarınızla başardık’’ diye konuştu. 2002 yılında 2 bin 387 kişiye 99 bin 253 kilogram yaş koza için 560 bin 494 lira destekleme ödendiğine işaret eden Özcan, şöyle devam etti: “2011 yılında 2 bin 623 kişiye 150 bin 646 kilogram için 3 milyon 187 bin 173 lira destekleme ödendi. Muğla’da ipek böcekçiliği ile ilgili gelişmeler gözümüzden kaçmıyor ve sizleri destelemek bizim asli görevimiz. Muğla ipek böcekçiliğindeki faaliyetler 2008 yılında başlamış ve o yıl 252 lira destek vermişiz. Bu sene de 101 bin 310 lira destek vermişiz. Önümüzdeki yıllarda da üretimi artırdıkça, kaliteyi yükselttikçe bakanlığın destekleri devam edecek-
28 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
tir. Koza Birlik, Bölge Tarım Ofisleri, Tarım Müdürlüklerimiz, Odalar ve Borsalar Sanayi Birlikleri, üniversiteler, sizlerin gayret ve çabalarınızla bizlerinde desteği ile ipek böcekçiliğinde bu bölgenin daha iyi noktalara geleceğine inanıyorum.’’ Çalışmaları yürüten ve Komite Başkanı olan Prof. Dr. Çetin Fıratlı, bu süreçte emeği geçen kişi ve kuruluşlara teşekkür etti. Kozabirlik Genel Müdürü İsmail Aydın ise üretim çalışmalarını anlattı ve 2011 yılı değerlendirmelerinde bulundu. Daha sonra söz alan Koza Birlik Yönetim Kurulu Başkanı Adem Yılmaz ise Türkiye’de bu yıl 150 ton yaş koza üretimi gerçekleştirildiğini belirterek, şunları söyledi: “2010 yılına göre yüzde 17’lik bir üretim artışı sağlandı. Üreticilere yapılan ödemelerde yaş koza birinci sınıf fiyatları yüzde 30.5 oranında artırılarak, 18 liradan 29.5 liraya çıkarıldı. Ülkemizde ipek böcekçiliğini yaygınlaştırmak amacıyla yapılan çalışmalarda özellikle Ege Bölgesi’nde önemli bir potansiyel görülmektedir. Bu potansiyeli değerlendirmek amacıyla Muğla,
Manisa ve İzmir bölgelerinde çalışmalar yapılmaktadır.’’ Muğla’da 2008 yılında başlayan çalışmaların devam ettiğini anlatan Yılmaz, “Bugüne gelindiğinde yaklaşık 3 kat bir üretim artışı sağlandı. Muğla bölgesinde 2009 yılında 14 kişiyle başlayan yaş koza üretici sayımız 2011 yılında 176 üreticiye çıktı. Üreticilerimiz ilk yıllarda elde ettiği üründe 279 kilogramdan 4 bin 500 kilograma kadar çıktı. Bu üretimin önümüzdeki yıllarda yüzde 50 artarak katlanacağını düşünüyorum’’ dedi. Toplantıda ayrıca, Köyceğiz İlçe Müdürlüğünden Mehmet Acar, 3 yıllık çalışmalar hakkında bilgiler verdi. Bursa İl Müdürlüğü yetkilileri de, uygulanan proje ve yapılan çalışmaları anlattı. Ödemiş Kent Konseyi üyelerinin de renk kattığı toplantıda, üyeler ürettikleri ve işledikleri ürünleri tanıttılar. Toplantının kapanışında komite başkan ve üyeleri, Köyceğiz’den oldukça memnun kaldıklarını ve önümüzdeki yıllarda da ipekböcekçiliği için Köyceğiz’i önemli üretim merkezi olarak gördüklerini ifade ettiler.
[Ekim 2011] Tar覺m & G覺da
29
Ula Çam Balı
Festivali
Çam balının ülke genelinde tanıtılması amacıyla Muğla’nın Ula ilçesinde bu yıl ilki gerçekleştirilen ‘1. Ula Çam Balı Festivali’ renkli görüntülere sahne oldu.
U
la Bal Üreticileri Birliği ve kaymakamlık işbirliğiyle çam balının ülke genelinde tanıtılması amacıyla bu yıl ilki düzenlenen 1. Ula Çam Balı Festivali, kapalı pazar yerinde yapıldı. Festivale, Muğla Vali Yardımcısı Ahmet Ali Barış, CHP Muğla milletvekilleri Tolga Çandar ve Prof. Dr. Nurettin Demir, Ula Kaymakamı Erol Karaömeroğlu, İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ahmet Dallı, Akyaka Belediye Başkanı Ahmet Çalca, sivil toplum örgütlerinin başkanları ve temsilcileri ile yaklaşık 3 bin vatandaş katıldı. Ula Bal Üreticileri Birliği Başkanı Mustafa Muslu, ilçede balcılığı yine eski renkli günlerine döndürmeye çalıştıklarını belirterek, şunları kaydetti: “Dünyaca ünlü çam balını uluslararası alanda tanıtmayı amaçlıyoruz. Tüm arıcıların tek bir çatı altında toplanması ve ürüne ortak pazar yaratılması en büyük hedefimiz. Bu yıl ilkini düzenlediğimiz bu festivali gelecek yıldan itibaren üç gün sürecek daha geniş
30 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
etkinliklere yaymayı planlıyoruz.” Ula Kaymakamı Erol Karaömeroğlu ise “Bu festivalin dünyaca ünlü çam balı ile yöremizin tanıtımına olumlu katkılar sağlayacağına inancım tam. 2010 yılı içinde Ula’da arıcılarımıza 480 bin lira desteklemede bulunduk.
Türkiye’de üretilen 2 bin ton bal peteğinin 700 tonu ilçemizde üretilmekte’’ dedi. En iyi çam balı seçildi Muğlalı TRT Türk Halk Müziği Sanatçısı Ahmet Günday’ın konseri ile renklenen festivalde, en iyi çam
balı seçildi. 42 üreticinin katıldığı yarışmanın jürisinde Muğla Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Duman, Ula Ali Koçman Meslek Yüksek Okulu Öğretim Görevlisi Melih Türkmen, Gıda Mühendisi Levent Tunçel, arıcı Nail Yalçın ve emekli öğretmen Yusuf Şencebe görev yaptı. Çam ballarını görüntü, tat ve kıvamına göre değerlendiren jüri üyeleri, en iyi balı belirlerken zorlandı. Jürinin uzun süren değerlendirmesi sonunda Mustafa Işıloğlu’nun balı üçüncü, Adem Tepe’nin balı ikinci, Gölcük köyünden Sami Belen’in balı birinci oldu. Yarışmada dereceye giren balcıların petek sıralama makineleri ile süzme makinelerinden oluşan ödüllerini, İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ahmet Dallı, Ula Cumhuriyet Başsavcısı Halit Kılıç ve Muğla Vali Yardımcısı Ahmet Ali Barış verdi. Birinciye verilen ödüllerin maddi değerinin yaklaşık 600 lira olduğu kaydedildi. Çam balı güzeli belirlendi 1’inci Ula Çam Balı Festivali çerçevesinde düzenlenen güzellik yarışmasında, çam balı güzeli de seçildi. Toplam 17 kızın katıldığı yarışmada 450 puanla Gonca Karakaya üçüncü, 475 puanla Deniz Havva ikinci, 500 puanla Gökçen Gökçeoğlu birinci seçildi. Birinci seçilen Gökçe Gökçeoğlu’nun önümüzdeki günlerde Ankara’da yapılacak olan Tarım Güzellik Yarışması’nda Muğla ve Ula’yı temsil edeceği kaydedildi. İl Müdürlüğüne ziyaret Festivalde dereceye giren arıcılarımız Sami Belen, Adem Tepe ve Mustafa Iışıloğlu ile 17 kızın katıldığı güzellik yarışmasında seçilen Gökçen Gökçeoğlu, Deniz Havva, Gonca Karakaya, Ula İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Türkay Öztürk ve Ula Bal Üreticileri Birliği Başkanı Mustafa Muslu ve Reşat Öztepe ile İl Müdürümüz Ahmet Dallı’yı makamında ziyaret etti. Birinci seçilen Gökçe Gökçeoğlu önümüzdeki günlerde Ankara’da yapılacak olan Tarım Güzellik Yarışması’nda Muğla ve Ula’yı temsil edecek.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
31
Çiftçilerimize Organik Gezi En kazançlı gübrelemeyi yapabilmek için topraktaki besin maddeleri miktarının bilinmesi ve bitkinizin ihtiyacı olduğu kadar gübrenin toprağınıza verilmesi gerekir. Organik Tarım Çalışmalarımız kapsamında eğitim verilen Yaraş Köyü çiftçilerine yönelik teknik gezi düzenlendi. İl Müdürlüğümüz ve Muğla Ziraat Odası Başkanlığının da destek verdiği organizasyon kapsamında İzmir ve Aydın yöreler gezildi. Yaklaşık 15 çiftçinin katıldığı gezide, Kuşadası Değirmen Çiftliği, Kirazlı Köyü Ekolojik Yaşam Derneği ve Kirazlı Köyü ile en son Tire Süt Kooperatifi ziyaret edildi. Burada çiftçilerimize konu ile ilgili bilgiler verilerek, çalışmalar ve deneyimler anlatıldı. Organik tarım yapmayı düşünen çiftçilerimiz, gezinin çok yararlı olduğunu belirterek, organizasyon için İl Müdürlüğümüze ve desteğini esirgemeyen Ziraat Odası Başkanlığına teşekkür ettiler.
32 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
Üç yıllık denemelerden
Olumlu Sonuç
M
uğla İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğümüzce 3 yıl önce başlatılan çalışmalar, olumlu sonuç verdi. Kışlık sebze yetiştiriciliği çerçevesinde Merkez ilçeye bağlı Ortaköy’de Osman Çalışkan ve Ünal Ay’a ait arazilerde soğan, kornişon salatalık ve patates yetiştirildi. Çalışma öncesi arazinin toprak tahlillerinin ardından gübreleme yaptırıldı. Toplam 3 da. alanda yazlık olarak şubat ayında tohumlar ekildi. Yaklaşık olarak 1 ay sonra da şaşırtma yapıldı. Mart ayında tarlaya dikilen fideler, ağustos ayı sonu itibari ile hasat edildi. Hasada kadar İl Müdürlüğü elemanlarınca devamlı kontrolleri yapılırken, üretilen ürünlerin adedinin ağırlığının 400-500 gr, dekardan da ortalama 4 ton civarında olduğu gözlendi. İl pazarında da ilgi gören soğanlar, genellikle toplu gıda üreten lokanta ve diğer işletmelere pazarlandı. Üreticimiz Osman Çalışkan, “Bu üretimi ilk defa yapıyorum. İyi bir
çeşitten çok iyi bir ürün aldık. Lezzeti, büyüklüğü çok güzel. Bunun sonucunda bizi tatmin edecek bir gelir kaynağımız oldu. Diğer yetiştirici arkadaşlarıma soğan sineği ve soğan mildiyösüne dikkat etmelerini tavsiye ederim. Eşim Fatma Çalışkan ile beraber, İl Müdürlüğüne desteklerinden dolayı teşekkür ederim’’ diye duygularını ifade etti. Aynı üreticinin arazisinde kornişon salatalık ve patates ekimi de yapıldı. 2011 yılı Kadın Çiftçiler Eğitim Programı dâhilinde temmuz ayında ekimi yapılan salatalık 45 günde hasada uygun hale geldi. Turşu yapımında kullanılan salatalıktan olumlu sonuç alındı. Merkez ilçede ilk defa 4 çeşit patates ekimi yapıldı. Bu çalışmalarda 2 çeşidin yöremize uyduğu ve çok iyi bir verim alındığı görüldü. Mart ayında patates dikim makinesi ile dikilen patatesler, temmuz sonunda hasat edildi. Dekardan 3.5 ton ürün alınırken, yerli üretim olması, tüketicilerin taleplerini artırdı.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
33
MEHMET ÇATALKAYA Mühendis
Su ürünleri yetiştiriciliğinde
su kiralamaları S
Su ürünleri yetiştiriciliği yapan işletmelerin su kiralarının Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına geçmesi ile prosedür işlemleri azalırken, kira bedelleri ciddi şekilde düştü
34 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
u ürünleri yetiştiriciliği yapan işletmelerin su kiraları, 13/02/2011 tarihli ve 6111 Sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un geçici 12’inci maddesi ile Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına verildi. Bu kanuna dayalı olarak hazırlanan “Su Ürünleri Yetiştiriciliği Yatırımlarında İhtiyaç Duyulan Su ve Su Alanları ile Deniz ve İç Sulardaki Su Ürünleri İstihsal Hakkının Kiraya Verilmesi Hakkında Yönetmelik”, 01.06.2011 tarih ve 27951 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, yürürlüğe girdi. Ayrıca, yönetmeliğe ilişkin uygulama esasları genelgesi de bakanlık tarafından yürürlüğe konuldu. Kiralama yönetmeliğinin yayımlanması ve genelgenin de yürürlüğe girmesinin ardından üreticilere tebligat
yapılarak, gerekli bilgi ve belgeleri temin etmeleri ve İl Müdürlüğüne başvurmaları istendi. İlimizdeki üreticiler, kiralamalarını yapmak veya kiralarını yenilemek üzere yoğun bir şekilde Müdürlüğümüze başvurmaktadırlar. Başvurular, aynı gün içinde tamamlanmaktadır. Kiralamaların bakanlığımıza geçmiş olmasıyla birlikte hem kiralama prosedürü azalmış, hem de kira bedelleri ciddi şekilde düşmüştür. Daha önce 2.000 TL civarında olan deniz yüzeyinin 1 da. yıllık kira bedeli, yeni sistem ile 500 TL civarına düşmüştür. İç sulardaki kiralamalar ise yüzde 10-25 oranında azalmıştır. Kiralama işlemleri yoğun bir şekilde devam etmekte olup, ilimizdeki işletmelerin % 70’i kiralamalarını tamamlamışlardır. Kiralamaların bakanlığımıza geçmesi müdürlüğümüze ciddi bir işyoğunluğu getirmişse de, üreticiler tarafından memnuniyetle karşılanmıştır.
Balık üretim çiftliklerinde
kaçak avcılık M
uğla Güllük Körfezi’nde bulunan Balık Üretim Tesislerinde, işletme sahiplerinin yasal olmamasına rağmen havuz dışındaki balıkları değişik yöntemlerle avlayarak piyasaya arz ettikleri ve haksız kazanç sağladıkları yönünde İl Müdürlüğümüze gelen ihbar üzerine; 12.10.2011 tarihinde körfezdeki işletmelerde kontroller yapıldı. Kontrollerde, halk arasında tuzak tabir edilen av araçları tespit edilerek, tuzaklara el konuldu ve buradaki canlı balıklar denize bırakıldı. Kaçak avcılık yaptığı belirlenen işletmeler hakkında her işletmeye 1556 TL. idari yaptırım uygulandı.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
35
İlimizdeki silaj yapımlarında artık toprak örtüsü yerine, özel olarak yapılmış bir örtünün kullanılmasına başlandı.
Toprak Örtüsüz Silaj T opraklı silaj sisteminde, silaj naylonu, kepçe, işçi tutma gibi gider kalemleri, her yıl tekrarlanıyor. Ayrıca silaj naylon üzerine atılan toprak sebebi ile delikler oluşuyor, bu da silajın bozulmasına sebebiyet verebiliyor. Topraklı silajda, silajın besin değeri kayıpları da olabiliyor. 7-10 yıl kullanılabilen toprak örtüsüz “SUNJÜT” ise naylonu dış etmenlerden koruyarak, 3-4 yıl dayanmasını sağlıyor. Bu yöntemde silajın açılması ve kapatılması kolay oluyor ve işçilikten, zamandan tasarruf sağlanması gibi avantajları bulunuyor. Avrupa’da yıllardır uygulanan ve 7-10 yıl kullanılabilen toprak örtüsüz silaj yapımı “SUNJÜT”, Muğla’da da uygulanıyor.
36 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
İl Müdürlüğümüzce Merkeze bağlı Avcılar ve Yemişendere köylerinde “Topraksız Silaj“ materyali ve silaj katkı maddeleri üreten ilgili firmaların katkıları ile örnek silaj yapım teknikleri uygulamalı olarak çiftçilere gösterildi. Yapılan bir diğer uygulama da, silaja katkı maddesi ilave edilmesi oldu. Silajlık mısır, yüksek düzeyde kolay parçalanabilen karbonhidrat içeriği ve uygun sıkışma kolaylığı dolayısıyla, en kolay silajı yapılabilen yem bitkisi özelliğini taşımaktadır. Bu önemli özellikleri uygun şartlarda yapılmadığı zaman silajda bozulmalara, küflenmelere neden olmaktadır. Bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak amacı ile “silaj katkı maddeleri” kullanarak, sağlıklı ve besin içeriği yüksek silaj elde etmeye yönelik üreticilere uygulamalı olarak tarla gününde gösterildi. Tarla gününe yoğun ilgi gösteren çiftçiler, bizzat uygulamalara katıldılar.
Cezaevinde Arıcılık Kursu G
ıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından imzalanan protokol gereği her yıl cezaevlerinde hükümlülere yönelik kurslar düzenleniyor. Hükümlülerin sosyal hayata uyum sağlamaları ve meslek sahibi olmalarının amaçlandığı kurslardan bi-
risi de bu yıl Muğla Merkez İlçeye bağlı Çaybükü Köyü’nde açıldı. Muğla Halk Eğitim Merkezi ve Muğla Çaybükü Köyü Açık Ceza Evi Ceza ve İnfaz Kurumu Müdürlüğünün işbirliğinde açılan arıcılık kursuna, 22 hükümlü katılıyor. Kursta uygulamalı olarak Arıcılık
Teknikleri, Arı Hastalık ve Zararlıları, Arı Ürünlerinin Üretilmesi, Pazarlanması konularında eğitim veriliyor. 4 Kasım 2011 tarihinde sona erecek olan kurs kapsamında katılımcılara, Cezaevi Müdürlüğüne ait arı kovanlarında uygulama yaptırılıyor.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
37
Ortaca
Ege ile Akdeniz’in buluşma noktası:
Dünyaca ünlü eşsiz kumsalları, caretta carettaları, limonu, günlük ağaçları ve kum zambakları ile ünlü Ortaca, Muğla’nın şirin bir ilçesi.
Y
erli ve yabancı turistlerin uğrak yerlerinden biri olan ilçeyi Ortaca Belediye Başkanı Hasan Karaçelik şöyle tarif ediyor: “Ege ve Akdeniz bölgesinin kesiştiği noktada, tarımın, turizmin, ticaretin üst düzeyde yapıldığı; çağdaş yaşam olanaklarını sunan ama bir o kadar da dingin bir yerse aradığınız; işte orası Ortaca’dır…”
Beyliklerinden Menteşeoğulları’nın hâkimiyetine girer. 1939 yılında “Terzi Aliler” ismiyle yerleşime açılan bu bölgeye Fethiye-Muğla karayolunun ortasında bulunmasından dolayı “Ortaca” adı-
İlçede yaşamanın bir ayrıcalık olduğunun altını çizen Karaçelik, bu ayrıcalığı hissetmek ve yaşamak isteyen herkesi Ortaca’ya davet ediyor. Ortaca’nın geçmişine yolculuk Antik Çağ’da Karia bölgesi içerisinde yer alan Ortaca, Büyük İskender’in Karia ve Likya’yı istila ettiği M.Ö. 334’den, M.Ö. 192’deki Roma işgaline kadar bir Makedonya yerleşim birimi olarak kalır. Bölge Bizans İmparatorluğu’nun yıkılışının ardından ise Osmanlı Fotoğraflar: Nadir Şahin
38 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
nı verilir. 1943 yılında bucak merkezi olan ve 1959 yılında belediyesi kurulan Ortaca, 1987 yılına kadar Köyceğiz ilçesine bağlı kalır, aynı yıl 3392 Sayılı Kanunla ilçe olur. 1 belde ve 14 köyü olan Ortaca’nın 12 mahallesi vardır.
Muğla il merkezine 76 kilometre uzaklıkta bulunan ilçe doğusunda Dalaman Çayı, batısında Dalyan kanalı, kuzeyinde Köyceğiz ilçesi ve güneyinde Akdeniz ile çevrilidir. Coğrafi olarak Gökbel köyü hariç düz bir alanda kurulu olan ilçenin kıyıya uzaklığı 18 kilometre, rakımı ise 15-20 metredir. Ege’nin Akdeniz’e en yakın ilçesi olması sebebiyle de her iki bölgenin iklim özelliğini taşır. Bunun için kış mevsimi bol yağışlı ve ılıman geçerken, yaz ayları, oldukça sıcaktır. Tarımsal Üretimde Söz Sahibi 2007 yılı son nüfus sayımına göre ilçe merkezinde 25 bin 9 kişinin yaşadığı Ortaca’nın toplam nüfusu 40 bin 649’dur. Tarihi yerleşim bölgeleri ve tabiat harikalarıyla dikkat çeken ilçe aynı zamanda tarım, turizm, sanayi ve ticaret merkezidir. 750 dükkanlı sanayi sitesi Muğla’da ilk olup, topraklarında yetişen portakal, mandalin ve limon üretimiyle ilde ikinci sıradadır. İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdür Vekili Okan Bilgiç de, Ortaca’nın tarım konusunda çok şanslı bir ilçe olduğuna dikkat çekiyor. Düz verimli ovalardan oluşan araziler, elverişli iklim özellikleri ve sulama olanakları sayesinde ilçede her türlü bitkinin yetiştirilebildiğini belirten Bilgiç, Ortaca’nın tarımsal potansiyeli hakkında şu bilgileri veriyor: “İlçemizin hakim bitkisi (enterdonat) limondur. Limonun yanı sıra, portakal, nar, greyfurt gibi bahçe bitkileri başta olmak üzere pamuk, buğday, arpa, silajlık mısır, fiğ, kavun ve karpuz gibi tarla bitkileri ve serada domates yetiştiriciliği ilçe tarımında önemli öğelerdir. 92 bin 400 dekar tarım arazisinin tamamına yakını sulanabilir durumdadır. İlçemizde markalaşma yolunda olan Ortaca limonu (enterdonat li-
mon) 17 bin 305 dekar, portakal 8 bin 720 dekar, nar 10 bin 753 dekar, örtü alı (sera) üretimi ise 4 bin 200 dekar alanda yapılmaktadır. Bu denli yoğun tarımın yapıldığı ilçemizde, belediyeye ait toptancı hali mevcut olup; buradan yurtiçine ve yurt dışına sebze ve meyve gönderilmektedir. İlçemiz yurtdışına tarım ürünü ihracında önemli bir yere sahiptir. İlçemizden 2010 yılında 42 bin 744 ton, 2011 yılının ilk altı ayında ise 19 bin 722 ton ihracat yapılmıştır. Rusya, Ukrayna, Almanya ve Çek Cumhuriyeti ihracat yapılan ülkeler arasında yer almaktadır.Tarımın yanında küçük aile işletmeciliği şeklinde hayvancılığın da yapıldığı ilçemizde 5 bin 795 baş büyükbaş, 3 bin 316 baş küçükbaş hayvan varlığı ve 18 bin kadar arılı kovan mevcudu bulunmaktadır. Tarımsal endüstri olarak, bir adet mandıra, bir adet zeytinyağı üretim işletmesi, 6 adet sebze ve meyve boylama ve paketleme tesisi ve Tariş çırçır fabrikası bulunmakta-
Okan Bilgiç
dır. Sonuç olarak, Ortaca Akdeniz ikliminin görüldüğü, yılın dört mevsiminde sebze ve meyve yetiştiriciliğinin devam ettiği ülkemizin nadir yerlerinden biridir. Tarım ve turizmin birlikte yürütüldüğü, kaliteli ve kalıntısız ürünlerin üretilmesi için azami gayret gösterilen ilçemizde her geçen gün modern tarım teknikleri kullanılarak üretimin artması için gayret gösterilmektedir.”
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
39
Turistlerin Gözdesi Ortaca’da turizm de tarım ile birlikte halkın en önemli gelir kaynaklarından birisidir. Özellikle son yıllarda bu alanda büyük atılım yapan ilçe, dünyaca ünlü carette caretteleriyle meşhur Dalyan Beldesi ve eşsiz kumuyla bilinen Sarıgerme plajlarıyla turizmde de önemli bir yere sahiptir. Sarıgerme’de 12 bin yatak kapasitesine sahip büyük oteller ve Dalyan beldesinde ise 3 bin yatak kapasiteli butik otellerle turizmin hizmetindedir. Sazlıkların arasında tekne ile gezinti yapılan Dalyan kanalı ve Türkiye’nin en bakir sahillerinden biri olan İztuzu Plajı her yıl binlerce turisti ağırlar. Tarihi ve Kültürel Değerleri Kaya Mezarları: Karadonlar ile Yeşilyurt’ta bulunan, Bizans, Roma, Likya ve Karia dönemlerine ait tarihi yerleşim birimlerine ve kaya mezarlarına kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Pisilis Antik Şehri: Sarıgerme Osmaniye köyünde kalıntıları bulunan Pisilis Antik şehrinin tarihi; Helenistik Çağ olan M.Ö. 3. yüzyıla dayanır. Kilise: Bu kilise Mergenli köyünde olup, erken Bizans Dönemi’nde inşa edilmiştir. Daha sonra camiye çevrilmiş ve hala cami olarak kullanılmaktadır. Atatürk Köprüsü: Dalaman Çayı üzerinde bulunan ve 1934 yılında Mustafa Kemal Atatürk tarafından yaptırılan tarihi Atatürk Köprüsü bugün hala ulaşıma hizmet vermektedir. Seydi Baba Türbesi: Sarıgerme yolu Kemal Şahin Bulvarı yanında bulunan türbe, 18. yüzyılda yaşamış olan din adamı Seydi Baba için yapılmıştır. Hacı Ali Efendi Medresesi: Dereköy’de din eğitimi verilmek üzere 1913 yılında Hacı Ali Kundakçı tarafından yaptırılmıştır. Deniz turizmi Sarıgerme Plajı: 5 yıldızlı turistik otellerin inşa edildiği Sarıgerme Plajı, mavi bayrakla ödüllendirilmiştir.
40 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
İztuzu Plajı: Bu plaj bir doğa harikasıdır. 9 kilometrelik plaj, deniz kaplumbağalarının çıkıp yumurtladığı bir yerdir. İztuzu Plajı, Dalyan Gökbel köyü sahası içindedir. Aşı Koyu: Yatların demir attığı sakin, kuytu bir koydur. Kısa bir kumsal plajı vardır. Aşı Koyu’na Güvez üzerinden ulaşabilirsiniz. Kargıcak Koyu: Koya, Gökbel köyü Kışla Mahallesi üzerinden ulaşabilirsiniz. Yeni Orman yolu sizi plaja götürecektir. Eğer orada güneşin batışını izlerseniz, hiçbir zaman ayrılamayabilirsiniz.
Şeytancık Koyu: İztuzu Plajı’na yakın olup, Dişibilmez Burnu ile Kargıcak Koyu arasındadır. Baba Adası: Sarıgerme Plajı’nda bulunur. Adada bulunan Roma döneminden kalma kalıntılar günümüze kadar gelmiştir. Deniz feneri bulunan ada yatların demir attığı bir yerdir. Ada üzerinde çok sayıda tavşan bulunmasından dolayı halk arasında Tavşan Adası olarak da anılır. Adanın arka bölümünde büyük bir delik bulunur. Delikli Ada: Dalyan İztuzu Plajı Boğaz Ağzı mevkiinde bulunur. Kanaldan içeri giremeyen büyük tek-
neler, deniz fenerinin bulunduğu adaya demir atar. Ada, arkasında bulunan büyük bir delikten dolayı bu ismi almıştır. Kamil Adası (Kırlangıç Adası): Kargıcak Koyu yakınlarında bulunan bu küçük ada, yapı itibarıyla tamamen kayalıktır. Yaz kış her mevsim bu ada üzerinde uçuşan ve konaklayan binlerce kırlangıç kuşu vardır. Bu nedenle bu küçük kara parçasına Kırlangıç Adası da denir. Çadır Kamp Alanı: Bölgenin en güzel karavan ve çadır kampı “Ortaca Sarıgerme Belediye Tesisleri”nin olduğu yerdir. Mağara Turizmi İnönü Mağaraları: İnönü Mağaraları Sarıgerme Akdeniz evlerinin kuzeyinde olup 2 bin kişiyi barındırabilen en büyük doğal mağaradır. Oluk Deresi Mağarası: Krom madeni arama çalışmaları için 1937 yılında Türk Maden Şirketi tarafından açılan mağaranın son bölümünde su göleti oluşur. Mavi Mağara (Tünel Mağara): İçerisine yüzülerek girilebilen bu mağaranın tavanında sarkıtlar vardır. Bir tünel konumunda olan mağaranın çıkışı başka bir bölümdedir. Sarıgerme ile Aşı Koyu arasında bulunan bu yere deniz yoluyla ulaşılabilir. Tatlısu Mağarası: Aşı koyunda bulunan mağaranın içinden tatlı su çıktığı için bu ismi almıştır. Çıkan suyun etkisiyle bu mağara içinde bulunan deniz suyu oldukça soğuktur. Alternatif Turizm Etkinlikleri Ortaca, yürüyüş, dağcılık, bisiklet, atv, motorkros, jeep, binicilik ve balık tutma gibi alternatif turizm aktiviteleri için geniş imkanlar sunar. Fauna Günlük Ağaçları: Yerbelen Mahallesi’nde yetişen Günlük Ağaçları, dünyada çok az yerde, Türkiye’de ise sadece bu bölgede bulunur. Bu ağaçlardan elde edilen sıvı tıpta ve kozmetikte kullanılır. Kum Zambağı: Kum zambakları, Akdeniz ülkelerinde olduğu gibi Sarıgerme Plajında da yetişir. Nesli tükenmekte olan bu çiçekler koruma altındadır. Kükürt: Şifa ve yeniden hayat veren özellikteki kükürtlü su; Fevziye köyü yakınlarında bir dağdan çıkar. Kültürel Etkinlikler 1992’den beri her yıl Haziran ayının 5’inde “Geleneksel Ortaca Çevre ve Turizm Festivali”, 2000 yılında başlayan “Ekin Sanat Günleri” etkinlikleri de Temmuz ayında yapılır.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
41
Röportaj RASİM MUTLU
“Fakültemizle özel sektör birlikteliği en kısa zamanda sağlanmalı’’
P
rof. Dr. Taçnur Baygar, Muğla Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesinin yeni dekanı. Su ürünlerinin bu kadar üretildiği ve işlendiği kentte, fakültenin çok daha iyi bir yerde olması gerektiğine işaret eden Prof. Dr. Baygar’a göre, özel sektörle birliktelik en kısa sürede sağlanmalı, ortak projeler yapılmalı. Yıllık balık tüketiminin dünya ortalamasının neredeyse yarısında olan Türkiye’de, sürdürülebilir ve doğayla barışık üretimin desteklenmesinin önemine değinen Baygar, “Balık tüketiminin hiç olmazsa ilimizde artırılabilmesi için (Muğla Balık Yiyor) sloganının yaygınlaştırılması ve halkımızın bilinçlendirilmesi, birincil amaçlarımız
42 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
arasında’’ diyor. Muğla’da Tarım ve Gıda Dergisi’nin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Baygar’la Su Ürünleri Fakültesinin konumu ve hedeflerini konuştuk. Muğla Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesinin kuruluşu ve amaçları hakkında biraz bilgi alabilir miyiz? BAYGAR: Muğla Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi, Muğla Üniversitesinin kuruluş tarihi olan 1992 yılında açılmış, ancak 2004-2005 öğretim yılında eğitime başlamıştır. Ülkemizde eğitim veren 18 su ürünleri fakültesi içerisinde en avantajlı konumda olan Muğla Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi, tüm akade-
Muğla Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Taçnur Baygar, su ürünlerinin bu kadar üretildiği ve işlendiği Muğla’da, fakültenin çok daha iyi bir yerde olması gerektiğini belirtiyor.
mik kadrosuyla ulusal ve uluslararası bilim dünyası ile işbirliğine önem veren, su ürünleri alanında çağdaş bilgi donanımına sahip, kurumsal kültürü ve kimliği güçlü bir eğitim kurumu olmayı amaçlamaktadır. Aynı zamanda ülkemiz ve dünya gerçeklerine duyarlı, bilimsel donanımlı, araştırıcı, sorgulayıcı, yapıcı ve hayatın farklı alanlarında öğrendiklerini uygulayarak çözüm üretebilen ve bunun sonucunda katma değer yaratabilen su ürünleri mühendisleri yetiştirmeyi temel hedef edinmiştir. Akademik kadronuz ve fakültenizin yapısı hakkında bilgi verebilir misiniz? BAYGAR: Su Ürünleri Temel Bilimler Bölümü, Su Ürünleri Yetiştiricilik ve Su Ürünleri Avlama ve İşleme Teknolojisi olmak üzere başlıca üç bölümden meydana gelen fakültemiz, akademik kadrosunda 3 profesör, 6 doçent, 11 yard. doç. dr. ve 14 araştırma görevlisinin yanı sıra 12 idari personel ile eğitim öğretim faaliyetini yürütmektedir. Su Ürünleri Temel Bilimler Bölümü,
deniz fauna ve florasını oluşturan su canlılarının türlerini tespit etmek ve bunların su kütlesi içerisindeki dağılımlarını incelemektedir. Bunun yanında, iç su kaynaklarını oluşturan göller, gölcükler, baraj gölleri ve akarsulardaki fitoplankton ve zooplankton toplulukları, kıyı ve bentik bölge algleri ile mikro ve makro faunanın tür kompozisyonları ve bunların yoğunlukları ile bu canlıların bölgedeki mevsimsel dağılımları da bölümün alanı içine girmektedir. Ayrıca doğal akuatik alanların korunması ve bu alanların ekonomik kullanımı, doğadaki canlı organizmalar ile ortam ilişkisinin ele alınarak, ekotoksikolojik, mikrobiyolojik ve kimyasal normların tanımlanıp; endüstriyel ve evsel kaynaklı çevresel olumsuzlukların canlı organizmaların üzerindeki etkileri ile denizlerdeki kirlilik nedenlerinin tipleri, bunların önlenmesi ve kirliliği oluşturan faktörlerin su canlıları üzerindeki biyolojik etkilerinin araştırılması da temel bilimler bölümünün inceleme konularıdır. Su Ürünleri Yetiştiricilik Bölümü ise üç tarafı denizlerle çevrili
ülkemizin, su kaynakları ve zengin tür çeşitliliği nedeniyle su ürünleri yetiştiriciliği bakımından yüksek bir potansiyele sahip olan kaynaklarımızı ülke ekonomisine kazandırmak, sürdürülebilir kullanımını sağlamakla ilgilenir. Bunun yanı sıra, yetiştiricilik alanında daha iyi teknik ve yöntemlere ulaşmak, su ürünleri hastalıklarına karşı koruma ve tedavi yöntemlerini geliştirmek, bölümün başlıca uzmanlık alanları içerisinde yer alır. Üçüncü bölümümüz olan Su Ürünleri Avlama ve İşleme Teknolojisi Bölümünün ise amaçları şöyledir: “Deniz ve iç su kaynaklarımızdaki su ürünleri stoklarının korunabilirliliğinin sağlanması amacıyla geleneksel av araç ve gereçleri ve bunlara yapılabilecek uyarlamalar ile çevreye özgü tip modellerin geliştirilmesine çalışmak. Su ürünlerinin uzun veya kısa süreli saklanmalarında kullanılan muhafaza (soğutma, dondurma, vakum ambalajlama vb) ve işleme yöntemleri (tuzlama, kurutma, konserve, dumanlama, marinat teknolojisi vb) ile bozul-
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
43
nin yaklaşık % 65’inin, iç sularda yapılan üreticilik faaliyetlerinin ise % 75’ inin Muğla ilinde yapılması, yine üretilen bu balıkların Muğla’da AB ülkelerine ihracat onay numarasına sahip 10 civarındaki Su Ürünleri İşleme Tesisinde işlenerek yurt içi ve yurt dışı pazarına sunulması, fakültemizin gücünü artırmaktadır.
muş veya şüpheli balıklarda kalite kontrol analizlerini yapmak. Diğer su ürünlerinin alternatif işleme yöntemleri ile insan gıdası olarak tüketilmesini sağlamak.’’ Fakültenizin ülkemizdeki diğer su ürünleri fakültelerine göre farklı tarafları nelerdir? BAYGAR: Muğla Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi, çalışma alanı itibari ile oldukça avantajlı bir bölgededir. Fakültemiz, üniversite yerleşkesi içerisinde bulunup, dünyaca üne sahip Gökova Körfezi’ ne sadece 26 km uzaklıktadır. Muğla ili 1124 km’lik sahil şeridi ile ülkemizin en uzun sahiline sahiptir. Bunun yanı sıra Bodrum ve Milas ilçelerinde ağ kafeslerde yetiştiriciliği yapılan yaklaşık 122 adet levrek ve çipura üretim tesisi ile yine Milas ilçesinde bulunan 148 adet toprak havuz tesisinde, levrek ve çipura yetiştiriciliği yapılmaktadır. Ayrıca Köyceğiz ve Fethiye’de de yaklaşık 86 adet alabalık üretim tesisinin bulunması, fakültemiz öğrencileri ve akademisyenleri için çok önemlidir. Aynı zamanda ülkemizde denizel alandaki yetiştiricilik faaliyetleri-
44 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
Ülkemizin önemli dalyanlarından birisi olan Köyceğiz Dalyanı’nın da ilimiz sınırlarında olması, dünyada soyu tükenmekte olan canlılar içerisinde bulunan deniz kaplumbağalarının (Caretta caretta) ülkemizdeki 20 üreme alanından birisi olan yaklaşık 4.5 km’lik bir sahil şeridine sahip Köyceğiz İlçesi Dalyan İz Tuzu Kumsalı’nda yumurta bırakması, dünyada Amerika’nın güney sahilleri dışında sadece üreme alanı olarak Marmaris Boncuk Koyu’ nu tercih eden ve insana saldırmayan koruma altındaki kum köpek balıklarının (Sandbar sharks, Carcharhinus plumbeus) ilimiz sınırları içerisinde yer alması, önemli görülmektedir. Fakültemizin özel sektöre bu derece yakınlığı, öğrencilerimizin mezuniyetlerinde iş imkânı sağlaması avantajının yanında uygulama imkânları da yaratmaktadır. Dekanlığınız dönemindeki planlarınızı da öğrenebilir miyiz? BAYGAR: İlk olarak fakültemizin kendisine ait binasının olması için fakültemiz çalışanları ile yoğun gayret sarf etmekteyiz. Bize bu konuda desteklerini esirgemeyen Rektörümüz Sayın Prof. Dr. Mansur Harmandar ve diğer üst yönetimimize de teşekkürlerimizi borç biliriz. Ayrıca fakültemizin en kısa zamanda kendisine ait akvaryum balığı, deniz ve iç su balıkları üretim birimi ve üretilen balıkların işlendiği bir pilot tesisinin oluşturulması, öncelikli hedeflerimiz arasında yer almaktadır. Yine Muğla ili sularında bulunan su ürünlerinin envanteri çıkarılarak, bir Su Ürünleri Müzesinin oluşturulması amaçlanmaktadır. Tabii ki, en önemli hedeflerimiz arasında fakültemizin öğrenci yönünden tercih edilebilirliğini ve mezunlarımızın da özel ve kamu sektöründe tercih edilme potansiyelini artırmak, başlıca ana hedeflerimiz arasında yer almaktadır.
[Ekim 2011] Tar覺m & G覺da
45
OKTAY DARCAN Gıda Mühendisi
16 Ekim Dünya Gıda Günü Her yıl BM Gıda ve Tarım Teşkilatı tarafından belirlenen Gıda Günü ana teması, bu yıl için “Gıda Fiyatları – Krizden İstikrara’’ başlığında düzenlendi.
B
irleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO), her yıl 16 Ekim gününü “Dünya Gıda Günü” olarak kabul etmiştir. Bu tarihte BM’ye üye ülkelerde gıda üretimi ve tüketimi, açlık, beslenme gibi çok önemli hayati konular incelenir. Ülkemizde 1981 yılından beri kutlanmakta olan Dünya Gıda Günü’nün bu yılki teması, “Gıda Fiyatları-Krizden İstikrara” başlığında ele alınacaktır.
sahip değildir. Artan nüfusunu besleyemeyen yoksul ülkelerde açlık, hastalık ve ölümler gittikçe artmaktadır. FAO’nun üzerinde durduğu en önemli konu da budur. Yetersiz beslenme ve açlık, aslında bütün ulusların ortak sorunudur. Birleşmiş Milletlere üye ülkeler, Dünya Gıda Günü’nde yaptıkları toplantılarda yeterli beslenmeyi sağlamak, açlığı önlemek için kararlar alırlar. Bütün milletleri de bu kararlara uymaya çağırırlar.
16 Ekim’e denk gelen hafta, özellikle çocuklarımıza konunun öneminin anlatılması gerekmektedir. Sonuçta gelecek onlara emanet edilecek ve bu dünyada yine onlar yaşıyor olacaklardır. Bu nedenle beslenme ve israf ile ilgili gerekli eğitim ve bilgi verilmelidir ki, sonrasında açlık ve bununla mücadelenin nasıl olacağı belirlenebilsin.
Kamyonlar dolusu gıda göndermek, geçici önlemdir
Besin ve beslenme, doğrudan doğruya bireylerin sağlıklı yaşamasıyla ilgilidir. Büyümemizi, gelişmemizi, enerji kazanmamızı, hastalıklardan korunmamızı, aldığımız besinler sağlar. Önemli olan vücudumuzun ihtiyacı olan besinleri yeteri kadar almaktır. Yani dengeli ve yeterli beslenmektir. Dengeli beslenme, sağlıklı yaşamın temelini oluşturur. Bunun için gerekli olan besin maddelerinin yeteri kadar üretilmesi zorunludur. Ne yazık ki, dünyanın birçok ülkesi, bu imkâna
46 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
Yetersiz ve dengesiz beslenme ile açlık; besin üretim ve tüketiminin dengesiz olması, herkese düşen besin
maddesinin yetersizliği, besin üretimi ve tüketiminde bilgisiz hareket etmek, özellikle gıda maddelerinde tutumlu davranmayarak gıda israfında bulunmak, hızlı nüfus artışı gibi sebeplerden ortaya çıkmaktadır. Ekonomik gücü olmayan fakir ve gelişmemiş ülkelerde yetersiz beslenme ve açlık daha çok görülür. Bu ülkelere yapılacak en iyi yardım, ülkelerinin ekonomik güce kavuşturularak, daha çok üretmesini sağlamaktır. Kamyonlar, uçaklar, gemiler dolusu gıda maddeleri göndermek kısa süreli geçici önlemlerdir. Türkiye gibi bol gıda maddesi üretebilen ülkeler, gıda israfını önleyerek elde edilen gıdaların dünya insanlarına daha çok ve eşit biçimde dağılmasını sağlamalıdırlar. Böylece dünyada açlık çeken, açlıktan ölen 1 milyara yakın insanın sayısı azalmış olur. Ayrıca ihtiyacımızdan fazla besin maddelerini satmakla ekonomik gücümüz de artacaktır. Yediğimiz her lokma yemeğin hazırlanmasında harcanan emekleri hatırlamalıyız. Dengeli beslenip, yeteri kadar besin tüketmeliyiz. Gıda israfı, emeklerin çöpe atılması demektir. Gıda israfı, ülkenin fakirleşerek gerilemesine zemin hazırlayan önemli bir unsurdur. Bu yüzden daha çok üretip, yeteri kadar tüketmeliyiz. Hatta daha az!
SEVDA DARCAN Gıda Mühendisi
Davette Yemek Kuralları Evin hanımı başlamadan, yemeklerin tadına bile bakamayacağımızı bilmemiz gerekli.
H
er kültürün ve her milletin yemek yeme kuralları ve alışkanlığı farklı olsa da, genel olarak nezaket kuralları çerçevesinde uyulması gereken bazı kuralları size aktarmak istiyorum. Öncelikle evin hanımı yemeğe başlamadan, yemeklerin tadına bile bakamayacağımızı bilmemiz gerektiğini hatırlatarak, konuya giriş yapalım. Yemek masasında kaşık ve bıçak sağ elde olmalıdır, sadece makarna yerken kaşık sol ele geçmelidir. Ancak bıçaksız yenecek bir yemek varsa çatal sağ elle tutulmalıdır. Yemekte peçetenin tamamı açılmaz ve dizlere konulur, tabaktan sarkıtmak veya boyuna asmak ise doğru bir davranış olmayacaktır. Yemek esnasında içecek içilmesi veya ekmek almak için ara verildiğinde, çatal ve bıçak tabağa köprü gibi dayandırılmamalıdır. Bunun yerine çatal ve bıçak, tabağın ön kısmında birleşik olarak konulmalıdır.
Hazırlanan yemekten yiyebileceğimiz kadar almalı ve eskiden olduğu gibi bir miktarını tabakta bırakmamalıyız. Böylece israfı da önlemiş oluruz. Davetteki sunulan yemekleri sevmesek bile harcanan emekler düşünülerek, en azından tadına bakılmalıdır. Bunun yanında çok sevdiğimiz bir yemek varsa artmış olduğuna emin olduğumuzda ikinci kez istemeliyiz. Aksi halde davet veren kişiler zor durumda kalacaklardır. Yemek esnasında kılçık ve kemikler için ayrı bir tabak konulması gerektiği halde bulunmuyorsa kendi tabağımızın kenarına koymalıyız. Ekmekleri elimizle yememizde bir sakınca yokken, sandviçler çatal ve bıçakla yenilmelidir.
kaşığın içinde çatala sarılarak yenilmelidir. Pilav ise bilinen ve uygulananın aksine kaşıkla değil, çatal ile yenilmelidir.
Tereyağı, bal, reçel gibi gıdalar kaplara konulmuş halde servis edildiğinde kendi tabağımıza yiyebileceğimiz kadar alarak yemeliyiz. Yeşil salata grubu ise sadece çatalla yenir, ancak bazı yerlerde dilimler çok büyük servis edilirse o zaman bıçak kullanmak gereklidir. Spagetti türündeki makarnalar çatal ile veya
Yemek bittikten sonra peçete toplanıp tabağın kenarına konulur ve masadan kalkılır. Davet edilen yemeğe, yemek ile karşılık verilmeyecekse çiçek veya çikolata gibi bir hediye gönderilmeli veya götürülmelidir.
Yemeğimizin bittiğini vurgulamak için çatal solda, bıçak sağda olacak şekilde tabağın ortasında yan yana veya sapları biraz meyilli olacak şekilde konulmalıdır. Yemek sonrasında içilecek kahve, çay vb. için kaşık fincanda değil, tabakta bırakılmalıdır. Meyve faslında ise elma, armut gibi meyveler dörde bölündükten sonra çatala batırılıp, bıçakla soyularak, yenilmelidir. Evli çiftler arasında ise bu meyveler yarı yarıya paylaşılmalıdır.
Hepinize afiyet olsun…
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
47
SEMA KÖSEOĞLU Ziraat Mühendisi
Organik sebze yetiştiriciliği Organik sebze yetiştiriciliği yapılması zor gibi görülse de yeterli bilgi, deneyim ve gözlemle kaliteli ürün elde edilebilir. Öncelikle ekolojik ve ekonomik faktörler araştırılmalıdır.
S
ebzelerin vitamin, mineral ve lif kaynağı olarak insan beslenmesindeki önemi büyüktür. Ancak sebzecilik, tarımın en fazla girdi kullanılan sektörlerinden birisidir. Bu durumda sebze üretiminde kullanılan girdilerin çeşidi ve miktarı insan sağlığı, toprağın sağlığı ve doğal kaynakların korunması açısından oldukça önemlidir. Çevre konusunda gün geçtikçe daha da bilinçlenen toplumların tercihi doğrultusunda organik sebze üretimi artmaktadır. Organik (ekolojik) tarım, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tara-
48 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
fından yetkilendirilmiş kuruluşlarca sertifikalandırılarak belgelendirilen, her aşaması kontrol edilebilen bir üretim şeklidir. Organik sebze yetiştiriciliği yapılması zor gibi görülse de yeterli bilgi, deneyim ve gözlemle doğal dengeyi koruyarak, kaliteli ve sağlıklı ürün elde edilebilir. Sebze yetiştiriciliği oldukça geniş bir konu olması nedeniyle bu yazıda organik sebze yetiştiriciliğinin nasıl yapıldığını ana hatları ile anlatacağım. Organik Sebzeciliğe Başlarken; Organik sebze üretiminde de diğer tarımsal üretimlerde olduğu gibi
öncelikle ekolojik (iklim, toprak ve arazinin konumu) ve ekonomik (iş gücü, ürün işleme, depolama ve taşıma olanakları, pazarlama olanakları, pazar istekleri) faktörler araştırılarak, işe başlanmalıdır. Organik sebze yetiştiriciliğinin yapılacağı alanlar, yoğun çevresel kirliliğin mevcut olduğu alanlardan uzak olmalı, geçmiş yıllarda yapılan uygulamalar, tarımsal işlemler araştırılarak muhtemel kirliliklerle ilgili bilgi edinilmelidir. Arazi üzerinde yapılan incelemeler, projeye uygunluk, toprak-su analiz sonuçları ve üreticinin olanakları ekolojik tarım açısından olumlu ise gerekli evraklar
hazırlanarak, kontrol ve sertifikasyon kuruluşu ile sözleşmeye gidilir ve organik tarım sistemi içerisine alınır. Organik sebzecilikte geçiş dönemi 2 yıldır. Yapılan işlemler ve arazinin geçmişteki kullanım durumuna göre bu süre uzar ya da kısalır. Geçiş süreci içerisinde ürünler, geçiş ürünü olarak değerlendirilir. İklimsel faktörler: Her bitki kendi ekolojisinde sağlıklı geliştiğinden organik tarımda her bitkinin kendi ekolojisinde yetiştirilmesi tavsiye edilir. En önemli sınırlayıcı etmenler, sebze türünün istediği yeterli sıcaklık, ilkbahar geç donları ile sonbahar ilk donlarıdır. Karlı bir üretim için bölgenin uzun yıllar iklim verileri ve yetiştirilecek olan sebzelerin iklimsel istekleri bilinmelidir. Gün uzunluğu ve ışıklanma süresinin de önemli olduğu unutulmamalıdır.
Sebzeler bitki besin maddelerince zengin topraklarda iyi yetiştiğinden her üretim döneminden önce toprak tahlili yapılarak, yönetmelik kapsamındaki organik kökenli gübrelerle gübreleme programları oluşturulmalıdır. Organik tarımda önerilen bitki besin maddelerinin fazla kullanımının da toprak yapısını bozabileceği unutulmamalıdır. Seçilen arazide yanlış uygulamalar sonucu toprağın yapısı bozulmuş ise üretim sırasında toprak yapısını düzelten ve bu yapının sürdürülebilmesini sağlayan yeşil gübreleme, münavebe ve nadas gibi uygulamalar yapılmalıdır.
Sulama: Organik sebze üretiminde toprağın yapısı, su tutma kapasitesi, üretilecek ürünlerin tüketeceği su miktarı, sulama suyunun yeterliliği ve kalitesi dikkate alınarak, uygun sulama yöntemi seçilmelidir. Diğer önemli konu, toprağın yapısını bozmayan, erozyona neden olmayan sulama yöntemlerinin seçilmesidir. Sebzecilikte en uygun sulama yöntemi damla sulamadır. Damla sulama organik malçlama ile birlikte uygulandığında topak neminin korunmasına, yabancı ot mücadelesine ve verimliliğe olumlu etki eder.
Bazı sebzeler hava neminin yüksek olduğu bölgelerde iyi gelişirken, bazı sebzeler de bu ortamda çabucak hastalanır. Genel olarak birçok bakteri ve funguslar nemli ortamlarda çoğaldıklarından sebze üretiminin nem oranlarına dikkat edilmelidir. Etkili rüzgârlar da sebze üretimini sınırlandıran bir faktördür. Bu alanlarda, rüzgar yönüne, arazi sınırlarına rüzgar kıranlar tesis edilmelidir. Selvi gibi hızlı büyüyen, boylu ağaçlar olabileceği gibi tahta perdeler de bu amaçla kullanılabilir. Toprak: Sebzelerin tınlı, kumlu tınlı, milli, organik maddece zengin bahçe topraklarında iyi geliştiği unutulmamalıdır. Organik tarıma başlarken, önce toprağın strüktürünü bozmayacak, erozyona sebep olmayacak bilinçli toprak işleme teknikleri öğrenilmelidir. Üretimi düşünülen sebze çeşitlerine uygun, azaltılmış toprak işlemesi gibi toprak yapısını ve canlılığını koruyacak teknikler uygulanmalıdır. Sebze yetiştiriciliği için düz araziler uygundur. Ancak seçilen arazi eğimli ise teraslanmalı ya da kontur ekimdikim yapılmalıdır. Bu gibi arazilerde toprak örtüsü oluşturacak bitkiler üretim programına dahil edilmeli, organik materyaller veya baklagil ekimi ile toprağı ve nemini koruyucu önlemler alınmalıdır.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
49
Ekim nöbeti: (Münavebe, rotasyon) Her şeyin toprakta başladığı, sağlıklı ve kaliteli ürünler için sağlıklı toprağın gerektiği unutulmamalıdır. Bu nedenle organik tarımda toprağın yapısını koruyan, hastalık ve zararlı populasyonunu azaltan üretim sistemleri seçilmelidir. Ekim nöbeti de bu uygulamalardan en önemlilerinden biridir. Ekim nöbeti, toprağın sağlığını korumak, verimliliği ve kaliteyi artırmak amacıyla arka arkaya yetiştirilebilecek sebze türlerinin bir plan ve program dahilinde seçilmesidir. Ekim nöbeti sadece organik tarımda değil, geleneksel üretim sistemlerinde de uygulanmalıdır. Ekim nöbeti yapılan arazilerde; *Toprak verimliliği ve sağlığı korunur. * Hastalık, zararlı ve yabancı otlarla mücadele sağlanır. *Pazara sunulan ürün çeşitliliği artar. *Erozyonla mücadele edilir. *Topraktaki su ve besin maddelerinin etkinliği artar *Farklı derinlikteki bitki besin maddelerinden faydalanılır
50 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
Çok Yıllık Ekim Nöbeti Programı Oluşturmak Bitkisel üretimde ekim nöbeti programı hazırlarken, şu noktalara dikkat etmek gerekir;
lıntısı ile toprağa az organik madde bırakan (lahanagiller, ıspanak, salatalar) sebzeleri getirmek.
• Toprak verimliliğini arttıran bitkilerle, aşırı besin tüketenleri arka arkaya getirmek. (Baklagillerden sonra domates yetiştirilmesi gibi)
• Çapalanmayan bitkilerin ardından çapa bitkilerine yer vermek.
•Farklı kök derinliğine sahip sebze türlerini arka arkaya getirmek. (Domates, hıyar gibi derin köklü bitkilerle salata grubu, soğan gibi yüzlek köklüleri ) • Benzer hastalık ve zararlılardan etkilenen sebze türlerinin arasında yeterli zaman aralığı bırakmak. (en az 3-4 yıl) •Su tüketimi fazla olan (lahanagiller, patlıcangiller) sebze türlerinden sonra su tüketimi az olan sebze türlerini getirmek. •Yavaş gelişen (domates, soğan, sarımsak) sebze türlerinden sonra hızlı gelişen (ıspanak, salatalar) sebze türlerini getirmek •Kök kalıntısı ile toprağa fazla organik madde bırakan (baklagil, soğan, kereviz) sebzelerden sonra kök ka-
•Ekim nöbetinde yeşil gübre bitkilerini mutlaka programa almak.
• Programda kuru tarım olarak tahıllara da yer vermek. •Alleopatik etkiden dolayı ekim nöbetine alınan bitkilerin seçimine dikkat etmek. Alleopati; bir bitkinin farklı şekillerde, farklı organları tarafından yetiştiği ortama bıraktığı kimyasal bileşikler ile birlikte yetiştiği veya kendinden sonra gelen diğer bitkinin gelişimi üzerinde doğrudan ya da dolaylı olarak zararlı ya da yararlı etkisi olarak tanımlanır. Ürün Sıralama Tekniği: Bir yetiştirme periyodunda arka arkaya birden fazla ürünün üretilmesine ürün sıralaması denir. Örneğin; erken ilkbaharda pazı, ıspanak ekiminin ardından yaz döneminde domates üretimi yapılır. Ardından güz döneminde turp, ya da şalgam üretimi yapılabilir. Organik tarımda
ekim nöbeti kadar ürün sıralaması da önemlidir. Birlikte üretim: İki ya da daha fazla ürünün aynı üretim parseli içerisinde aynı üretim periyodunda üretilmesidir. Birlikte üretim (eş zamanlı üretim) için seçilen bitkiler ekim nöbeti esaslarına göre belirlenmelidir. Bu uygulamaya en güzel örnek, tatlı mısır ile fasulyenin birlikte yetiştiriciliğidir. Hızlı gelişen lahana grubu bitkilerin sıra aralarına, yavaş gelişen turp tohumunun ekilmesi, turplar olgunlaşıncaya kadar lahanaların hasat edilmesi örnek verilebilir. Arkadaş bitkiler: Üretim sezonu içerisinde farklı bitki türlerinin birbirlerine destek olması amacı ile aynı parsele beraberce veya sıralar halinde yetiştirilmesidir. Yine mısır ve fasulye yetiştiriciliği bu sisteme iyi bir örnektir. Arkadaş bitkilerin ekimi birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de uygulanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde entegre zararlı yönetimi sisteminde pestisitleri azaltmak ve verimi artırmak amacıyla kullanılmaktadır. Bitkilerin birbiriyle ilişkileri farklılık gösterir. Bazı bitkiler zararlı böcekleri çeker. Bu şekilde oluşturulan kombinasyonlarla çeşitlilik arttığı için farklı ürünler pazara sunulur ve birim alandan alınan verim artar.
Tuzak bitkiler: Bazı bitkiler zararlıları üzerlerine çekerler. Böyle bitkilere tuzak bitkiler denir. Bunlar bahçeye dikildiğinde afitlerin, kırmızı örümceklerin ya da yaprak galeri sineği gibi zararlıların bu bitkiler üzerinde yoğunlaştığını görürüz. Tuzak bitkiler belli mesafelere dikilerek, üzerinde zararlılar görüldüğünde sökülerek imha edilir ve yerlerine hemen yeni tuzak bitkiler dikilir. Azot döngüsü sağlayan bitkiler: Baklagiller havanın azotunu bağlayarak, toprakta depo ederler. Bu nedenle diğer bitkilerle olumlu etkileşim içindedirler. Zararlıyı kovan bitkiler: Bir takım bitkiler ise salgıladıkları koku ve bileşenlerle böcekleri kovucu etki-
ye sahiptir. Ya da yabancı otların çıkmasını engeller. Fesleğen, nane, petunya, kişniş, sardunya gibi bitkiler, böcek kovucu olarak bilinirler. Soğan; afitleri ve havuç sineğini kovucu olarak bilinir. Mekaniksel etkileşim sağlayan bitkiler: Bazen yüksek boylu güneşi seven bitkilerin yanında gölge bitkileri yetiştirilebilir. Mısır ve fasulye ya da mısır ile bal kabağı gibi. Bal kabağı mısırın gölgesinden faydalanırken toprağı örtmesi sebebiyle yabancı ot kontrolü sağlar. Yulafın fiğ ile arkadaşlığı da hem azot bağlama ve hem de mekanikseldir. Faydalı böcekleri çeken bitkiler: Bazı bitkiler de örümcek, uğur böceği gibi faydalı böceklere konukçuluk ederler. Her bitki bir diğerine faydalı olmayabilir ya da bir bitkinin bir diğerine tahammülü olmayabilir. Ekim nöbetinde de bahsedildiği gibi bitkiler arası etkileşimde alleopatiye dikkat edilmelidir. Arkadaş bitkilerin seçiminde araştırma, gözlem ve deneyimler önemlidir. Organik Tarımda Tohum ve Fide Temini Organik tarımda genel olarak bölgeye adapte olmuş yerel tohumlar kullanılır. Üretici çoğunlukla bu tohumları kendi arazisinden alır. Dışarıdan alınması durumunda tohum ve fidelerin mutlaka organik tarım
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
51
Organik Sebze Üretiminde Hasat Depolama ve Pazarlama Organik sebzecilikte hasat, işleme, depolama, etiketleme ve pazarlama Organik Tarım Yönetmeliğinde belirtilen ölçütler dikkate alınarak yapılmalıdır. Ürün, yönetmelik doğrultusunda uygun görülen maddelerin dışında hiçbir sentetik- kimyasal madde ile muamele görmemelidir. Konvansiyonel ürünlerle karışmanın önlenmesi için her durumda gerekli tedbir alınmalıdır. Organik ürün alıcıları, işleyici ve pazarlamacıları için de kontrol ve sertifika işlemlerinin aynı sistemle işlediği unutulmamalıdır.
prensiplerine göre alınmış sertifikaları olmalı ve bu belgeler üretici tarafından muhafaza edilmelidir. Organik tohum genetiği değiştirilmemiş, DNA dizilimine dışarıdan müdahale edilmemiş, sentetik pestisit, radyasyon ve mikro dalga ile muamele görmemiş, doğal yapısını koruyan yapıda fideler, organik tohumlardan üretilerek organik koşullarda yetiştirilmiş materyallerdir.
*Hastalık ve zararlılar için konukçu olabilecek bitkileri birbiri ardına dikmemek,
Hastalık, Zararlı ve Ot Mücadelesi İyi bir gözlem ve bilgi ile gerekli önlemler alındığında ve erken müdahale ile sebze yetiştiriciliğinde hastalık ve zararlılarla mücadele, sanıldığı kadar zor olmamaktadır. Mücadele yöntemlerinde önce kültürel önlemler, biyolojik ve fiziksel kontrol yöntemleri gerçekleştirilmeli, en son ve gerektiğinde Organik Tarım Yönetmeliğinde kullanılmasına izin verilen ve sertifikalandırılmış preparatlar kullanılmalıdır.
*Yabancı ot kontrolü için ot yolma, çapalama, malçlama veya örtü bitkisi yetiştirme gibi yöntemler kullanmak,
Hastalık, Zararlı ve Ot Mücadelesi İçin Alınacak Önlemler: *Sağlıklı, yöreye adapte olmuş, hastalıklara dayanıklı mataryelleri seçmek,
Organik tarım kendi çiftlik döngüsü içerisinde gerçekleşen bir üretim şeklidir. Üretici üretim ile ilgili girdilerini kendi üretim alanları içerisinden sağlar. Bu durum doğal dengenin oluşumuna, üründe çeşitliliğe, temiz girdiye ulaşım kolaylığına ve üretim masraflarının azalmasına neden olur.
*Seçilen bitkilerle uygun münavebe programı oluşturarak zararlı döngüsünü kırmak,
52 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
*Bitkileri uygun gübreleme ile güçlü yetiştirmek, *Bitki sıra arası ve sıra üzeri mesafeleri bir miktar geniş tutmak, *Bahçe iyi gözlemlenerek hastalıklı ve zararlı ile bulaşık bitki artıklarını üretim alanından uzaklaştırmak,
* Zararlıların doğal düşmanlarının yaşam alanlarını ve konukçu bitkileri korumak, * Arazi çevresinde doğal yaşam alanları oluşturmak, *Üretim alanları kenarında tuzak bitkiler yetiştirmek, *Böcekler için mekanik tuzaklar kullanmak,
Organik tarımın topraktan tüketicinin sepetine girinceye kadar her aşamasında kontrol sistemi çalışır. Kontrollerin sağlıklı yürütülebilmesi için üretici, yaptıkları organik faaliyetler ile ilgili bilgi ve belgeleri, sözleşmeli olduğu kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya kontrol kuruluşuna vermekle yükümlüdür. Bu nedenle organik tarımda üretim parsellerinde yapılan her türlü işlem kayıt defterine yazılmalı, planlama, dışarıdan alınan materyal ve malzemelerin sertifikaları, faturaları, toprak tahlili, ürün analiz raporları gibi raporlar, depo giriş-çıkış kayıtları, kontrol ve sertifika kuruluşu ile yapılan sözleşmenin örneği ve kontrol formları gibi evraklar bir arada muhafaza edilmelidir.
KAYNAKLAR:
1- Türkiye I. Ekolojik Tarım Sempozyumu a) Ekolojik Tarım ve Ekim Nöbeti Uygulamaları –Celal ER, Serkan URANBEY b)Ekolojik Tarımda Yabancı Ot Mücadelesi-Ahmet ULUDAĞ c) Sebze Yetiştiriciliğinde “Birlikte Ekim” Sistemleri- İsmail GÜVENÇ, Ertan YILDIRIM 2- Türkiye II. Ekolojik Tarım Sempozyumu 1416 a) Ekolojik tarımda Toprak İşleme UygulamalarıFatih KİRİŞCİ, Tayfun KORUCU a) Alleopati ve Ekolojik sistemde bitkiler arası rekabet üzerine etkisi-Sadrettin KARAALTIN, Fatih KILLI, Ömer Süha USLU 3- YAYÇEP Organik Tarım Kitabı 4- Organik Sebze Yetiştiriciliği Dr. Gülay BEŞİRLİ
www.polatas.com.tr
Yalova Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü
DÜNYA’NIN DAHA İYİLERE İHTİYACI VAR.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
Astim Organize Sanayi Bölgesi Aydın/Türkiye Tel. 0256 231 04 73 (4 Hat) Faks. 0256 231 04 78 e-mail. polat@polatas.com.tr
53
Röportaj RASİM MUTLU
“Üründen önce
güven
satıyoruz’’ Dünyanın en büyük 7. firması olan Genpower Jenaratör’ün Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Murat Uslu, “Bizi tam olarak tanımlayan metafor, icebergdir. Türkiye’deki yapılanmamız ve yatırımlarımız icebergin görünen kısmıdır, yüzde 75 ihracatla asıl kısım denizin altında kalandır’’ diyor.
54 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
K
esintisiz enerji sektöründe 100’ü aşkın ülkede faaliyet gösteren ve büyüklükte dünya çapında 7. sıraya ulaşan Genpower Jenaratör, gaz kesmiyor. Global liderlik hedefine kilitlenen Genpower’ın Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Murat Uslu, firmayı bir ‘iceberg’ olarak tanımlıyor. Tecrübe, bilgi ve ileri dünya görüşü ile oluşan bu buz dağının görünen kısmı Türkiye’deki yatırımlar. Asıl büyük bölümü ise ihracatı. Murat Uslu ile gücünü Türk milletinin zekasından, yani genlerinden alan Genpower’i konuştuk. Genpower ne zaman kuruldu, anlamı nedir? USLU: Genpower’ın hikayesi, 19 yıl önce Ankara Ulus’ta, Müjdat Uslu’nun elektrik, ekipman ve donanım faaliyetlerini yürüten Pınar Makine’yi kurmasıyla başladı. 2000 yılına gelindiğinde Pınar Makine kendi jeneratör markasını üretme kararı aldı. Gücünü; Türk milleti-
nin gücü, azmi ve zekâsından, yani ‘gen’lerinden alan bu marka, Genpower adıyla doğmuş oldu. Tarım ürünleri satışına ne zaman başladınız? Bu kararı almaktaki sebebiniz neydi? USLU: Bu sektöre 1998 yılında girdik. Genpower olarak jeneratör sektöründe başarısını kanıtlamış çalışma anlayışımızı ve iş modelimizi, yaptığımız iş ile ilintili diğer sektörlere de taşıyoruz. Bu kararın sonucunda 1998 yılında tarım ürünleri sektörüne hızlı bir giriş yaptık. Tüketici neden sizin ürünlerinizi tercih ediyor? USLU: Biz öncelikle ürün satmaktan önce güven satıyoruz. En büyük artımız bu. Ürünlerimizin kalitesine güvenimiz tam. Tüm tarım grubu ürünlerimize geniş bir servis ağı ile 2 yıl garanti veriyoruz. Jeneratör grubunda tüm dünyada bir ilki gerçekleştirerek, 3 yıl garanti veriyoruz. Dediğim gibi ürünlerimiz birinci
kalite, fiyatlarımız da bu ürünlerde olabilecek en iyi seviyede. Tedarik süresi konusunda da yüksek stokla çalışan bir iş yapımız olduğundan kısa sürede her türlü ürünü teslim edebiliyoruz. Ürünlerimiz yakıt sarfiyatı konusunda da son derece verimli ve farklı yakıt tiplerinde ürünlerimiz var. Tarım ürünleri portföyünüzde hangi ürünler var? Bu ürünleri farklı kılan özellikleri neler? USLU: Portföyümüzde; su pompaları, çapa makineleri, süt sağma makineleri, motorlar ve çim biçme makineleri bulunuyor. Süt sağma makineleri haricinde dizel ve benzinli motor seçenekleri sunuyoruz. Süt sağma makinelerinde de klasik kömürlülerin yanı sıra yeni teknoloji yağlı süt sağma makinelerini de tedarik ediyoruz. Bu ürün hem daha ekonomik yakıt sarfiyatı sağlıyor hem de sessiz çalışması dolayısıyla hayvanı ürkütmüyor. Şirketinizi nasıl tanımlarsınız? USLU: Genpower’ı tam olarak tanımlayan metafor aslında ‘iceberg’dir. Genpower tecrübe, bilgi ve ileri dünya görüşünün birikimiyle oluşmuş bir iceberg gibidir. Türkiye’deki yapılanmamız ve yatırımlarımız icebergin görünen kısmını oluştururken, % 75 ihracatla asıl büyük kısım görünmeyen, yani denizin altında kalan kısım. 2011 yılı sonuna ve gelecek beş yıla ilişkin hedefleriniz nelerdir? USLU: Genpower, kesintisiz enerji sektöründeki konumunun yanı sıra önümüzdeki süreç için farklı alanlarda çeşitli yatırımlar planlıyor. Elektrik ihtiyacının yoğun olduğu ülkelerde yüksek taleple karşılan-
Murat Uslu ması ve işletme maliyeti açısından da son derece tasarruflu olması sebebiyle doğalgaz jeneratör üretimi planlanan ürün gruplarının başında geliyor. Şu anda dünyada 7. büyük jeneratör firmasıyız. Önümüzdeki dönemde ilk hedefimiz dünyada ilk üçe girmek sonrasında da tabi ki dünyada lider firma konumuna gelmek. İhracatta da hedeflerimiz büyük. 2010 yılında direk ve endirekt yaptığı ihracat tutarımız, toplamda 83.283.908 dolar. Bu rakamla Türkiye’nin en büyük ihracatçılarının yer aldığı listede 147. grup şirketi olduk. Önümüzdeki 5 yıl içerisinde de direk ve endirekt ihracat rakamlarını katlayarak büyütmeyi ve 5 yıl sonra yıllık 500.000.000 dolara varan ihracat rakamlarına ulaşmayı hedefliyoruz. •Yatırımlarınızdan bahseder misiniz? USLU: 2011 yılında Türkiye’de 216.000m2’lik alana sahip dünyanın en büyük jeneratör fabrikasını kurduk. Türkiye’nin kalkınmasında ve ihracatının gelişmesinde çok büyük emeği geçen eski devlet bakanlarımızdan Sayın Kürşad Tüzmen de, Genpower Jeneratör Yönetim Kurulu üyesi olarak 1 Ağustos 2011 tarihinde Genpower Jeneratör ailesine katıldı. Yurtiçindeki bu atılımlarımıza paralel olarak dünyada da
benzer yatırımlarımız devam ediyor: Genpower Jeneratör, Uzakdoğu pazarını yakın markaja alabilmek için Çin’in Wuxi eyaletinde büyük bir fabrika inşa etti. Ağustos 2011‘de faaliyete geçen bu fabrikada üretilen jeneratörlerle, Genpower’ın en kısa zamanda Uzakdoğu pazarına hâkim olması hedefleniyor. Yine Uzakdoğu’da dünyanın en önemli ticaret ve dağıtım merkezlerinden biri olan Singapur’da 4.000 m2’lik bir alanda Genpower Asia satış ve dağıtım merkezini kurduk. Genpower Asia ekibinin elinde şu anda 10 milyon dolarlık ciddi bir stok bulunuyor. Genpower Asia, Asya Pasifik ülkelerinde ilk adımımız oldu. Yine bu bölgede bulunan Bangladeş (Dakka) , Endonezya (Cakarta), Vietnam, Hindistan’da (Chennai) da satış ve servis merkezleri açtık. Çok yakın zamanda Amerika’daki yatırımlarımızı, New Jersey eyaletinde 13.000 m2 alana sahip Genpower satış ve dağıtım merkezini açarak genişleteceğiz. Avrupa pazarını hedef alan yatırımlarımızın başında da Berlin’deki Frankfurt Oder bölgesinde 17.000 m2’lik alanda kurulacak olan fabrika geliyor. İnşaatı devam eden bu fabrikada standart, benzinli, dizel jeneratörlerin yanı sıra biodizel, doğalgaz, fuel-oil ile çalışan jeneratörler de imal edilecek. Genpower Jeneratör, Ortadoğu ve Türk Cumhuriyetlerinde pazar lideri konumda bulunuyor. 100’ü aşkın ülkede faaliyet gösteren ve dünya çapında da yedinci sırada bulunan Genpower, her geçen gün daha çok tercih edilen bir Avrupa markası olduğunu tüm dünyaya kanıtlıyor.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
55
İ.Süha YAPICIOĞLU Veteriner Sağlık Teknisyeni
İneklerde doğum sonrası görülebilecek sorunlar Yağlı inek sendromu, iştahsızlık, sonun atılamaması, doğum felci gibi ineklerde doğumdan sonra görülebilecek önemli sorunların başlıca sebeplerini, eksik ve dengesiz beslenme oluşturuyor.
İ
neklerde doğumdan sonra görülebilecek önemli problemlerin başlıca sebepleri, beslemede eksiklikler ve dengesizlikler ile kötü yönetimdir. Doğum sonrasında oluşabilecek problemleri;
Yağlı inek sendromu (Şişman inek hastalığı-Fat Cow Sendrom) Ketosis Sonun atılamaması Döl tutmama Selüloz azlığı /asidoz / karın şişmesi Laminitis Abomasumun (Şirdenin) yer değiştirmesi Doğum felci (Hipokalsemi, süt humması) şeklinde sıralayabiliriz.
56 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
Ketosis Doğumu takip eden birkaç gün veya birkaç hafta içinde ortaya çıkar. İştahsızlık, zayıflama, sütün azalması, kabızlık, sümüksü dışkı, durgunluk, kambur duruş, sinirli haller ve boş çiğneme hareketleri ile kendini gösterir. Yağlı inek sendromu ile de ilişkili olabilir. Günde 2 kez 150 ml. propilen glikol veya sodyum propionat verilerek ve bu uygulamaya en az 4 gün devam edilerek hastalık sağıltılabilir. Ayrıca damardan hipertonik glikoz solüsyonu ile glukokortikoidler enjekte edilir. Ketosiste Korunma ve Önlemler: İnekler çok zayıf ve çok şişman ol-
mamalıdır. Kuru dönemin son iki haftasında yavaş yavaş artırmak suretiyle alıştırarak konsantre yeme adaptasyon sağlanmalıdır. Doğuma iki hafta kala yeme Niacin ilave edilmesi yararlı olur. Doğum Felci (Hipokalsemi SütHumması) Doğumdan hemen sonra 1-2 gün içinde veya doğuma 1-2 gün kala oluşabilir. Vücut ısısı düşer, kulaklar ve meme soğur, sallantılı yürüyüş veya tamamen yatma, başı omuza dayama haliyle ortaya çıkar. Bakışlar donuklaşır, gözbebeği genişler, çok şiddetli vakalarda koma hali ve ölüm görülebilir. Tedavisi damar içi yavaş
yavaş kalsiyum solüsyonu enjeksiyonu ile mümkündür. Doğum Felcini Önleme Yolları: Kuru dönemde yüksek kalsiyum içeren rasyonla besleme hipokalsemiyi artırır. Kuru dönemde 550 kg. canlı ağırlıktaki bir ineğin kalsiyum ihtiyacı günde 40 gr. kadardır. Bu durumda düşük kalsiyum içeren rasyonlar, doğum sonrası felçleri önleyeceğinden düşük kalsiyum içeren kaba yemlerin örneğin; çayır otunun verilmesi yararlı olur. Doğuma 3-7 gün kala özellikle D vitamini enjeksiyonunun doğum felcini önleyeceği araştırmacılar tarafından bildirilmiştir. Sürüde doğum felci olayları anyonik tuzların yeme katılmasıyla kontrol altına alınabilir.
teli kaba yem eksikliği abomasumun yer değiştirmesine zemin hazırlar. Abomasum çoğunlukla sola doğru yer değiştirir. Abomasumun Yer Değiştirmesini Önleyecek Tedbirler İneğe vücut ağırlığının en az % 1’i kadar kaliteli kuru ot verilmelidir. Kuru dönemde silaj tüketimi kısıtlanmalıdır. Mastitis, yağlı inek
sendromu, süt humması, sonun atılamaması gibi problemler abomasumun yer değiştirmesine dispozisyon yaratacağından bu problemler için mutlaka önlem alınmalıdır. Kuru dönemde, özellikle doğuma 2 hafta kala ineğe verilen kesif yem 100 kg. ağırlığa 750 gr. oranını geçmemelidir. Örneğin; 500 kg. canlı ağırlığındaki bir ineğe verilen kesif yem 3,750 gr’dan fazla olmamalıdır. Do
Hipokalsemi başlı başına bir problem olduğu gibi başka problemlere de yol açabilir. Kan zayıflığına bağlı güç doğum, uterus prolapsusu olaylarında artış, sonun atılamaması, metritise yatkınlık, tekrar gebe kalma oranında düşüş, rumen atonisi dolayısıyla karın şişkinliği, şirdenin yer değiştirmesi, ketosis, mastitis, sütün azalması gibi problemler hipokalsemiyi takip edebilir. Şişman İnek Sendromu (Fat Cow Sendrom) Gebelikte çok beslenen ineklerde görülür. Doğumdan sonra iştah kaybı ve hızlı zayıflama ile ortaya çıkar. Nabız ve solunum hızlanır, inek yatar, kalkamaz. Bu belirtilerin ardından bir hafta içinde koma hali ve ölüm gözlenir. Destek tedavisi için propilen glikol ve sıvı elektrolitler denense de, genellikle tedavi başarılı olmaz. Önlemek için kuru dönemde ineklerin yağlandırılmaması gerekir. Kuru dönem boyunca mısır silajından uzak durmak yararlı olur. Abomasumun Yer Değiştirmesi Bu olay doğumu takiben iki-üç hafta içerisinde meydana gelir. Dördüncü midenin normal yerinden sağa veya sola doğru bükülmesiyle oluşur. Kesif yem-kaba yem dengesizliği, kali-
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
57
ğumu takip eden dakikalarda kalsiyum takviyeleri yararlı olabilir. Kalsiyum/fosfor dengesini sağlayan ve subklinik ya da klinik hipokalsemiyi önleyen D3 vitamininin doğuma 2-8 gün kala enjeksiyon olarak uygulanması büyük oranda yararlı olacaktır. Sonun Atılamaması Doğumdan sonra görülebilecek yaygın problemlerden biridir. Süt azalmasına ve tekrar gebe kalmanın gecikmesine, dolayısıyla ekonomik kayıplara sebep olur. Uterus envolusyonu yani rahimin tekrar eski halini alması gecikir, rahim iltihabına ve kısırlığa sebep olabilir. Sonun atılamamasının sebepleri arasında Bruselloz, BVD, IBR, Leptospirosis gibi enfeksiyöz hastalıklar, vitamin - mineral eksiklikleri sayılabilir. Ca/p dengesizliği, selenyum, iyot ve A vitamini eksikliği olan sürülerde sonun atılamaması olaylarının arttığı gözlenmiştir. Plasenta bağlantısının olgunlaşamaması yani erken doğum olayları, doğuma yakın dönemde ineğin aşırı kilo alması ve mısır silajı tüketimi sonun atılamamasına sebep olabilir. Alınması Öngörülen Önlemler Kuru dönemin en az 45 gün olması, günlük hareket imkanı, vitamin A, D, E ve selenyum enjeksiyonları ya da bunları içeren yem katkıları, enfeksiyöz hastalıklara karşı aşılamada önlem olarak düşünülebilir. Buzağı-
58 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
lama bölümünün temiz, kuru, geniş, rahat olması, iyi havalandırma, aşırı sıcak, nemli ve kalabalık olmayan barınaklar sonun atılamaması konusundaki önlemlerin başında gelir. Kalsiyum/fosfor dengesi için doğumdan önceki bir hafta içerisinde D3 vitamini uygulaması ve doğumu takip eden en kısa sürede enjeksiyon ya da ağız yoluyla kalsiyum verilmesi, koruyucu hekimlik yönünden başarı sağlar.
Döl Tutmama Çok yağlandırılmış ve doğum sonrası hızlı zayıflama gösteren inekler sonunu atamama, rahim iltihabı ve ovaryum kistleri gibi problemlere daha yatkın olurlar. Bunlar döl tutmama sebepleri olarak karşımıza çıkar. Selüloz azlığı, asidosis, karın şişmesi olayları kaba ve konsantre yem oranındaki dengesizliklerden, kaba yemde taze baklagillerin çok olmasından kaynaklanır. Laminitis Yine kaba yem-konsantre yem oranının bozukluğu ile ortaya çıkan topal-
lık ile kendini gösteren bir problemdir. İnek ayakta durmakta rahatsızlık çeker, verim düşüklüğü ortaya çıkar. Daha çok işkembede oluşan aşırı histaminin kan dolaşımıyla ayaklara gitmesi sonucu meydana gelir. Karaciğer apseleri de kaba ve kesif yem oranının bozukluğu ile ilgili olarak, işkembede oluşan asidin işkembeyi zedelemesi sonucunda mikropların kan dolaşımına girmesiyle ortaya çıkan problemlerdir. Kan dolaşımına giren bakteriler vena porta yoluyla karaciğere ulaşarak, karaciğer apselerine ve ilerlemiş olaylarda ise karaciğer fonksiyonlarının bozulmasına sebep olurlar. Süt yağı oranının düşmesi ile karşı karşıya kalındığında yine asidoz yönünden bir inceleme yapılmalıdır. Kaba-kesif yem oranı gözden geçirilmeli, ayak problemi olup olmadığına dikkat edilmelidir. Çok ince kıyılmış kaba yemler süt yağı oranının düşmesine sebep olabilir. Böyle bir problemde rasyonun kuru maddesinin binde beşi kadar sodyum bikarbonatın yeme ilavesi yararlı olur. Kuru dönem iç ve dış parazit mücadelesi için en uygun dönemdir. Yeme katılarak ya da enjeksiyon tarzında A, D, E vitaminleri ile kuru dönemdeki inekleri desteklemek gerekir. Doğumdan 3 hafta önce uygulanan Selenyum ve E vitamini enjeksiyonları ya da bunların yeme katılmaları, sonun atılamaması olaylarını önler. Kurudaki inekler temiz rahat bir ortamda bulundurulmalı ve hareket edebilmelidirler. Aşırı sıcaklıkla ilgili tedbirler mutlaka alınmalıdır.
Kerem MERGEN Vet.Sağ.Tek.
Sonbahar Aşılamaları Çift tırnaklı hayvanlarda görülen, süt ve et veriminde önemli kayıplara, hatta genç olanlarda ani ölümlere yol açan şap hastalığına koruyucu tedbir olarak sistemli aşılama çok önemlidir.
Ş
ap hastalığı sığır, manda, koyun, keçi, deve, domuz gibi çift tırnaklı hayvanlarda görülen, çok bulaşıcı, hayvanların süt ve et veriminde önemli kayıplara hatta genç hayvanlarda ani ölümlere neden olan bir hastalıktır. Kültür ırkı hayvanlarda yerli ırklara göre daha şiddetli seyreder. Yüksek ateş, durgunluk, iştahsızlık, süt veriminin aniden düşmesi ilk belirtilerdir. Ağızdan iplik tarzında salya akar, dilde, diş etlerinde, yanak ve dudakların iç kısımlarında içi su dolu kesecikler ve sıyrıklar oluşur. Bazı hayvanlarda ayaklarda da enfekte yaralar oluşur, ciddi topallıklara ve hatta tırnağın düşmesine neden olur. Hastalığın bir diğer özelliği buzağı ve genç danalarda ani ölüme neden olmasıdır. Hastalığı atlatan hayvanlarda süt veriminin ve besi performansının eski haline dönmesi için 2-3 hafta geçmesi gerekir. Ülkemizde; 2 ton süt veren bir ineğin verimi, şapa yakalandığında 300 kg. azalmaktadır. Gene aynı şekilde 170 kg. eti çevrilebilen bir sığırın eti 140 kg’a düşmektedir. Bu da bize hastalığın randıman üzerinde ne kadar büyük etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Şap hastalığına virüsler neden olduğu için tedavisi yapılamaz. Ancak hasta hayvanın bağışıklık sisteminin desteklenmesi ve yaraların enfekte olmaması için tedbirler alınabilir. Şap
hastalığı ahırınızda çıktığında derhal hükümet veteriner hekimine ihbarda bulunmanız gerekmektedir. Hastalık çıkışını bildirmeyen yetiştirici, bakıcı veya veteriner hekimlere 5996 Sayılı Kanun’un 4. maddesi gereği 538,50 TL idari para cezası uygulanmaktadır. Hastalık Çıkmadan Önce; Ahırların duvarları, tabanı, yemliği kolay dezenfekte edilebilecek malzemeden inşa edilmeli ve dezenfeksiyonu düzenli bir şekilde yapılmalıdır. Hayvanların devamlı bağlı kaldığı ahırların yanında yeni alınan hayvanların bağlanacağı ayrı bir bölüm inşa edilmelidir. Bakıcıların ahıra girerken özel elbise ve çizme giymeleri sağlanmalı ve başkalarının ahıra girmelerine izin verilmemelidir. Bakıcıların veya hayvanların ahıra giriş-çıkışta üzerine basacakları dezenfektanlı paspasların kapı önlerinde bulunması gerekmektedir. Sağımlardan önce ellerin, memelerin ve sağım ekipmanlarının her seferinde dezenfeksiyonuna titizlikle dikkat edilmelidir. Hayvanlar sistemli olarak (ilkbahar ve sonbahar şap kampanyası dönemleri) şap hastalığına karşı koruyucu olarak aşılatılmalıdır. Veteriner hekimler veya veteriner
sağlık teknisyenleri tarafından bölgedeki tüm hayvanların aşılanmaları sağlanmalı ve aşılamalardan en az 3 hafta sonra hayvan sevklerine izin verilmelidir. Bölgeye yeni getirilen hayvanların Hayvan Sağlık Zabıtası hükümlerince hükümet veteriner hekimi tarafından takibinin yapılması, gerekirse karatinaya alınması gerekmektedir. Yetiştiricilerin şap aşısı olmamış hayvanları satın almamaları, veteriner sağlık raporu almadan hayvan sevk etmemeleri gerekir. Yeni yönetmelik gereği son iki dönem (ilkbahar + sonbahar veyahut sonbahar + ilkbahar) şap aşısının yapılmış olması gerekmektedir. (Çift aşı). Çift aşısı olmayan hayvanlara veteriner sağlık raporu düzenlenmeyecektir. Hastalık Çıktıktan Sonra Hastalıktan şüpheli hayvanlar hemen ayrı bir ahıra alınmalıdır. Tüm ahır hemen dezenfekte edilmelidir. Hasta hayvanla ilgilenen bakıcı diğer ahırlara girmemeli, giydiği elbise ve çizmeler o ahırda kalmalıdır. Hasta hayvanın bulunduğu ahırdan çıkarılan artık yem ve altlıklar derhal yakılmalıdır. Hastalık ihbarı mecburi bir hastalık olduğu için derhal hükümet veteriner hekimine bildirilmelidir.
Şap aşısı hakkında bilinen doğru ve yanlışlar YANLIŞ
DOĞRU
Aşı olursa süt verimi düşer.
Aşı olursa süt verimi sadece birkaç gün düşer. Oysa hayvanınız şap aşısı olmazsa, süt verimi yaşamı boyunca düşer.
Aşı olursa gebe hayvan yavru atar.
Aşı olursa gebe hayvan yavru atmaz, aksine yeni doğan yavru hastalığa karşı dayanıklılık kazanır. Böylece yüksek riskli dönemi sağlıklı geçer.
Büyükbaşı senede bir defa aşılatmak yeterlidir. Küçükbaşı aşılatmak gerekmez.
Büyükbaşı senede iki defa düzenli olarak, küçükbaşı senede bir defa, gerekirse iki defa aşılatmak gerekir.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
59
KADİR BATU Veteriner Hekim
Tüberküloz
hastalığı İnsanlara da bulaşabilen tüberküloz, sağlıksız yaşam koşullarının da etkisiyle evcil hayvanlar arasında oldukça yaygındır.
İ
nsan ve hayvanlarda akciğer, çeşitli organ ve dokularda, kazeöz ve kazekalseröz tüberküllerin (peynirimsi, kireçlenmiş peynirimsi içerikli yumrucuklar) oluşmasıyla karakterize, kronik (uzun süreli), bulaşıcı, hayvanlardan insanlara da bulaşan zoonotik bir hastalıktır. Sağlıksız yaşam koşullarının etkisiyle evcil hayvanlar arasında oldukça yaygındır. Tüberküloz etkeni olarak 3 mycobacterium türü önemlidir. Bunlar; M. tuberculosis (insan tipi), M. bovis (sığır tipi), M. Aviumdur. (kuş tipi) Bu üç mycobacterium türü, insan ve hayvanları enfekte edebilmektedir.
Tüberküloz Basili
60 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
Hastalığın Sebebi (Etiyoloji) Aside dirençli uzun ve kısa çomaklar halinde, hareketsiz, sporsuz, aerobik, kapsülsüz bir mikroorganizma-
dır. Mera, toprak ve gübrede 2-6 ay canlı kalır. Kurumaya karşı dayanıklı, pastörizasyon ısısında genellikle ölmelerine karşın bazıları 75-80 oC’ ye 5-10 dakika dayanır. Bulaşma Etkenin bulaşması 5 yoldan meydana gelmektedir. Solunum: Damlacık şeklinde bulaşma ile Sindirim yolu: Buzağıların, sütleriyle mikrop çıkaran annelerinden süt emmeleriyle ya da bulaşık su, yem ve otların alınmasıyla olabildiği gibi, bronşlardan dışarı çıkan mikroplu akıntıyı yutmakla olur. Genital: Testisleri tüberkülozlu boğaların aşımıyla, tüberkülozun uterusa yerleştiği durumlarda sonda ve katater uygulanmasıyla
Deri yolu ile: Oldukça nadir bir bulaşma şeklidir. Kongenital: Anneden yavruya göbek kordonu ile
Hastalığın Seyri (Patogenesis) Etkenler vücuda genellikle solunum ve sindirim yolu ile girerek, hastalık meydana getirirler. Hayvanların tüberküloz etkenine karşı verdikleri doğal reaksiyon; mikroorganizmaların saldırı gücüne ve vücudun savunma aktivitelerine bağlıdır. Duyarlı konakçının vücuduna giren mikroorganizmalar, girdikleri bölgede yerleşerek, üremeye başlar ve organlarda ilk lezyonları (doku hasarı) oluştururlar. Bu organlara bağlı lenf yumrularına taşınması sonunda, lenf yumrularında yapısal ve yangısal bozuklukların meydana gelmesine yol açarlar. Konakçının direncinin kırıldığı, lezyonların aktive olduğu (lezyonlardaki kalsifikasyonun rezorbe (emilim) olması) durumlarda, mikroorganizma tekrar üremeye ve lezyonlar da gelişmeye başlarlar. Bu odaklardan kana karışan mikroorganizmalar, vücuda yayılarak çok sayıda organı etkilerler. Böylece çeşitli organ ve dokularda yeni lezyonlar meydana gelir. Bunlar giderek büyür. Gelişmeye devam eden kazeifiye (peynirimsi) odaklar bronş veya bronşiollere (akciğer hava kanalları) açılabilir ve mikroplu eksudat (irinli olmayan sıvı) buralara boşalabilir. Bu eksudat öksürük ile dışarı atılır ve etrafın kontaminasyonuna neden olur. (Açık tüberküloz). Böylece organlarda içleri boşalan nodüller (yumrucuk) meydana gelir. Akciğerlerde büyümeye devam eden lezyonlar, büyük veya küçük kan damarlarına ulaşabilir ve bunların cidarını zedeleyerek, kanamalara yol açabilir. Kan damarlarına ulaşan organizmalar kan yoluyla vücuda yayılarak, akciğerin yanı sıra, diğer organ ve dokularda da toplu iğne başından darı tanesi büyüklüğüne varan lezyonlar meydana getirebilir. (Generalize miliyer tüberküloz)
Belirtiler (Semptomlar) Klinik muayene ile hayvanlarda tüberkülozu saptamak, ancak ileri dönemlerde olasıdır. Kesim öncesi ayakta muayenede görülen zayıflık, kemik, eklem ve testislerin şişliği, lenf yumrularının şişliği tüberkülozdan şüphelenmeyi gerektirir. Tüberküloz etkeninin yerleştiği yere göre çeşitli belirtiler ve lezyonlar görülmektedir. Sığırlarda daha fazla akciğer iltihaplarına rastlanır. Öksürük, iştaha rağmen zayıflama, yorgunluk, burundan mukoprulent (irinli) bir akıntının gelmesi, bronşiyal ve mediastinal lenf yumrularının büyümesi sonucu yapılan basınçtan dolayı dispne (solunum güçlüğü) en çok görülen belirtidir. Meme tüberkülozunda memede çeşitli sertlikler, meme lenf yumrularında şişme, uterus tüberkülozunda mukoz ve purulent bir akıntı görülür. Şüpheli durumda ise vaginal akıntıdan, balgam ve sütten mikroskobik muayene, kültür ve hayvan deneyi yapılarak teşhis edilir. Tüberkülin Testleri İle Teşhis Tüberküloz ihbarı yapılan işletmelerde, İl Müdürlüğümüzce tüberkülin testleri yapılarak teşhis konulur. Kesimde teşhis Hastalık genellikle mezbaha kesimleri sonunda yapılan muayene sonucu ortaya çıkar. Tüberküloz lezyonları tüm visseral (iç) organlarda, özellikle plörada (akciğer zarı) olmak üzere serozal (vücut boşluklarını kaplayan zar) yüzeylerde, kemiklerde ve eklemlerde gelişir. İlk gelişen lezyonlar retrofarangial, mediastinal, bronşiyal lenf nodüllerinde (akciğer ve çevresi) ve nadirde olsa mesenterik (barsak askısı) lenf yumrularında olup, küçük kazeöz ve kalsifiye granülomlar (içleri peynirimsi kireçlenmiş görünümlü küçük yumrucuklar) halindedir Daha sonra ise çeşitli kıvamlarda gri-beyaz renkte nodüller (yumrucuk) oluşur. Sarımsı gri renkte ve toplu iğne başı büyüklüğünde milier tüberküloz lezyonları ise akciğer, karaciğer, dalak ve bazen de diğer organlarda görülebilirler. Hastalık mezbaha bildirimi ile ilgili İl Müdürlüğüne bildirilir. İl Müdürlüğü
hastalıkla mücadele için gerekli tedbirleri alır. Laboratuar Teşhisi Klinik ve otopsi bulguları tüberkülozdan şüphelendirse bile kesin teşhis laboratuvar muayeneleri ile olur. Laboratuvar muayeneleri için hayvan hasta iken süt, sperma, idrar, kraşe, ponksiyon sıvıları gönderilebilir. Öldükten sonra ise lezyonlu doku ve organlar ve lenf yumruları steril bir şekilde görevlilerce alınıp laboratuara gönderilebilir. Korunma Özellikle sütleriyle tüberküloz etkenlerini dışarıya çıkaran sığırlar hem kendi buzağıları hem de insanlar için çok önemli bir bulaşma kaynağı durumundadır. Tüberkülozla mücadele, bir korunma stratejisi ve eğitimle mümkün olabilmektedir. Bu hastalık yönünden hayvan yetiştiricilerinin ve bakıcılarının eğitimi şarttır. Hastalığın yayılmasında ahır ve barınakların hijyenik durumu, tek yönlü beslenme, uygun olmayan bakım şartları, portörlerin zamanında tespit edilip ayrılmaması, dışarıdan sürüye kontrolsüz hayvan katılması, infekte hayvanların sütleriyle buzağıların beslenmemesi, tüberkülozlu bakıcılar, etkenle bulaşık meralar büyük önem taşımaktadır. İnsan tüberkülozu birçok gelişmekte olan ülke için hala büyük bir problemdir. Hayvanlarınızı Tüberkülozdan Nasıl Korursunuz? Sürüye kontrolsüz hayvan sokmayınız. Genç hayvanlarla yaşlıları bir arada bulundurmayınız. Buzağıları sağlam, kontrollü hayvanların sütleriyle besleyiniz. Hastalıklı hayvanlardan doğan sağlam buzağıları bu ortamdan uzaklaştırıp, temiz bir yerde bakıp besleyiniz. Hayvan bakıcıları, süt sağıcıları ve hayvanlarla doğrudan teması olan bütün personeli verem yönünden kontrol ettiriniz. Hastalık kaynaklarını ortadan kaldırınız. Hayvanların bulundukları yerlere,
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
61
yemliklere ve suluklara kanatlı hayvanların girmesine engel olunuz. Sığırlarla diğer kanatlıları aynı yerde barındırmayınız. Ahırların kalabalık olmamasına dikkat ediniz. Ahırınızı devamlı ve çok iyi şekilde temizleyip, sık dezenfekte ediniz. Hayvanları sürekli veteriner hekim kontrolü altında tutup, verem yönünden gerekli kontrolleri yaptırınız. Hastalık belirtisi göstermeyip verem mikrobu taşıyan hayvanları başka bir yere ayırınız. Hayvanlarınızın bakım ve beslenmesine dikkat ediniz. Meme veremi yönünden süt ineklerinin gerekli kontrollerini muntazaman yaptırınız. Kendinizi Hastalıktan Nasıl Korursunuz? Sığır tüberkülozunun halk sağlığı yönünden büyük önemi vardır. Çocuklara hastalığın bulaşması daha kolay olmaktadır. Hastalığın insanlara bulaşmasını önlemek için; Sütlerinizi kaynatmadan, pastörize etmeden, krema, tereyağı, peynir ve yoğurt yapıp insanlara yedirmeyiniz. Kendiniz de kaynamamış süt içmeyiniz, çocuklarınıza içirmeyiniz.
62 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
Tüketeceğiniz sütleri kaynamasından itibaren en az 5-10 dakika daha karıştırarak kaynatınız. Sığır tipi verem, insanlara çiğ etle de bulaşır. Bu nedenle kaçak hayvan kesmeyiniz, etlerinizi mutlaka mezbaha veteriner hekimine kontrol ettiriniz. Tüberkülozlu hayvanların etlerini veteriner hekim kontrolünde değerlendiriniz. Bütün bunların yanında olumlu bir sonuç almak için; Hayvanlarınızın altlıklarını sık değiştiriniz.
külin testlerin kullanımı ile taşıyıcı hayvanların, kesime gönderilmesi ve kalan hayvanların birbirini izleyen iki test sonucu negatif oluncaya kadar 6 ayda bir teste tabi tutulmasıdır. Her 6 ayda bir dışkı kültürü yapılarak, basil çıkaran tüm pozitif hayvanların ve son yavrularının kesimi daha tercih edilen bir metottur. Koyun keçilerde aşılama, hastalığın kontrolünde uygulanan en yaygın stratejidir. Sığırlarda, aşılı hayvanlar ömür boyu uygulanan tüberkülin (tüberküloz testi) testine pozitif cevap verebilir.
Toplanan gübreleri dışarıya çıkararak, ahırı temiz tutunuz.
Tüberkülozlu etler hakkında karar Yapılan sistematik et muayenesinde; tüberkülozun lokal veya generalize (yaygın) olduğunun tespitine göre kısmen veya tamamen imhasına karar verilir.
Kontrol ve Eradikasyon Sığırlarda sürü bazında hastalığın kontrolü, hasta hayvanların sürüden çıkarılması (mecburi kesim), hastalığın yayılmasını önleyici hijyen tedbirlerinin alınması ve bazı durumlarda kalan hayvanların direncini artırmak amacıyla yapılan aşılamalara dayanır. Bu amaçla birçok kontrol programları geliştirilmiştir. Yaygın olarak kullanılan bir yöntem, tüber-
Kısmen imhayı gerektiren durumlar Tüberküloz lezyonları lokal ise; sadece akciğer, bağırsak v.b. organ ve lenf yumrularında tüberküloz lezyonları tespit edildiğinde ve hayvan besili ve kondisyonlu ise tüberkülozlu organ ve kısımlar imha edilerek, geri kalanı şarta tabi tutularak, gıda değeri düşük etler grubundan kavurma yapıldıktan sonra tüketimine izin verilir.
Barınaklarda dışkı oluklarını uygun bir şekilde bağlayınız. Havalandırma sistemine dikkat ediniz. Uygun hale getiriniz.
Tamamen imhayı gerektiren durumlar Tüberküloz lezyonları generalize ise; tüberkülozik bozukluklar muhtelif organlarda yani dalak, böbrek, testis, yumurtalıklar, meme, kemikler, et lenf yumruları, beyin zarı, göz vb. organlarda tespit edildiği zaman generalize (yaygın) sayılır. Tüberkülozik bozuklukların genişliği ne olursa olsun kaşeksi (ileri derece zayıflık) ile birlikteyse, Kaslar içinde veya kas içi lenf yumrularında tüberküller bulunuyorsa, Bütün iç organlarda ve özellikle dalakta milier tüberküllerin varlığı ile tüberküloz lezyonları yayılmış bulunuyorsa, Aynı zamanda göğüs boşluğu ve karın boşluğu üzerinde tüberküller bulunuyorsa, etler tamamen imha edilir. Tüberküloz Tespit Edilen İşletmede Yapılacak İşlemler Ticari amaçla süt sığırcılığı yapılan yerlerdeki ineklerin sistematik muayenelerinde veya tüberkülin testi yapıldığında yahut bakanlıkça uygulamaya konulan projelerle ilgili çalışmalarda, tüberküloz hastalığı tespit edildiğinde hayvan sağlık zabıtası komisyonu toplanır. Hükümet veteriner hekimince düzenlenen hastalık raporuna göre, hastalık çıkış kararı alınır ve ilan edilir. a) Tüberkülozlu hayvanlar tazminatlı olarak kestirilir. Etleri hakkında bu yönetmelik ve Etlerin Teftiş Talimatı’na göre işlem yapılır. b) Tüberküloz hastalığı tespit edilen hayvanla bir arada bulunan damızlık sığırlara tüberkülin testi uygulanır. Test neticesi müspet olanlar aynı şekilde tazminatlı olarak kestirilir. c) Yurt dışından getirilen damızlık sığırlara mahallinde veya tahaffuzhanede uygulanan tüberkülin testinin neticesi menfi ise, gittikleri yerlerde iki ay sonra tekrar tüberkülin testi yapılır. Bu testte de menfi sonuç verenler hastalıksız kabul edilir. d) Süt sığırcılığı yapanlar her yıl ineklerini tüberküloz hastalığı ba-
kımından muayeneye ve tüberkülin testi yaptırmağa mecburdur. Hükümet veteriner hekimi hastalıksız hayvanlar için sağlık belgesi düzenler ve sahibine verir. Bu testi yaptırmayan hayvan sahipleri, haklarında kanuni işlem yapılmak üzere savcılığa bildirilir.
Tüberkülozun ülkemizde durumu ve sığır tüberkülozu eradikasyon proje ve programları Sığır tüberkülozu, bütün dünya için önemli bir hastalık olduğu gibi, ülkemizde de öncelikle üzerinde durulması gereken zoonoz (hayvandan insana, insandan hayvana geçen) hastalıklardan birisidir.
e) Tüberkülin testi uygulaması ve neticesi ile ilgili hususlarda Sığır Tüberkülozu Yönetmeliği uygulanır.
Bu nedenle dünyada tüberkülozun eradikasyonuna ilişkin çeşitli proje ve programlarla birlikte ülkemizde de birçok proje ve programlar uygulamaya konulmuştur.
f) Tüberküloz hastalığı çıkan ahırlara dezenfekte edilmedikçe hayvan konulamaz. Hasta ve hastalıktan şüpheli sığırların yemleri ve maddeleri yakılarak veya gömülerek imha edilir. Süt kapları buharla yahut ilaçla dezenfekte edilir. g) Tüberküloz hastalığı çıkan yerlerdeki ineklerin sütü çiğ olarak satışa verilmez. h) Tüberkülozda karantina, hastalık çıkan ahır, ağıl veya yerle sınırlıdır. Hastalar dışındaki hayvanlarda test sonucu menfi ise test iki ay sonra tekrarlanır. İkinci test neticesi menfi olan hayvanlar, hastalıksız kabul edilir ve karantina dezenfeksiyon yapılarak kaldırılır.
En son 2011 yılında da sığır tüberkülozu hastalığı ile mücadelede izlenecek stratejiyi belirlemek üzere “Türkiye’de Bruselloz ve Tüberkülozun Kontrolü Stratejisinin Belirlenmesi Projesi” kapsamında; 81 ilimizde her ilde 5-25 baş sığırı bulunan 35 işletmede, işletmelerdeki 2 yaş üzeri tüm sığır cinsi hayvanlara ve 25’den fazla sığırı bulunan 5 işletmede en fazla her işletmeden 30 sığır cinsi hayvanda olmak üzere Karşılaştırmalı İntradermal Test uygulayarak, Sığır Tüberkülozu Prevalansı (ülke içindeki yayılımı) çalışması yapılmıştır. İlimizde bu çalışma sırasında iki şüpheli sonuç dışında testler negatif çıkmıştır.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
63
Cemile ÇELEBİ Veteriner Hekim
Yurt içinde koyun keçi türü hayvan sevklerinde, hayatları boyunca en az bir kez veba hastalığı aşısı ile aşılanmaları zorunludur.
Koyun Keçi Vebası Son yıllarda ülkemizde de görülen koyun keçi vebası hastalığı ile ilgili olarak 2010 yılı ilkbahar döneminde “Koyun ve Keçilerin Küpelenmesi ve Aşılanması Projesi” başlatılmıştır. Projenin temel amacı, küçükbaş hayvan varlığımızın küpelenerek tanımlanması, veri tabanına kaydedilmesi, koyun keçi vebası hastalığına karşı aşılanarak, söz konusu hastalığın ülkemizde kontrolünün ve yok edilmesinin sağlanmasıdır. Yurt içinde koyun keçi türü hayvanların sevklerinde; hayatları boyunca en az bir kez koyun keçi
64 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
vebası hastalığı aşısı ile aşılanmış olmaları zorunluluğu vardır. Sevk raporunun ilgili bölümüne aşının tatbik tarihi, seri numarası ile yapılan aşılamaya ilişkin olarak düzenlenen makbuzların tarih ve seri numaraları yazılacaktır. Sevk edilecek koyun ve keçilere daha önceden PPR aşısı yapılmamış ise aşı yapıldıktan 15 gün sonra sevkine izin verilecektir. Aksi halde sevklerine izin verilmeyecektir. Hastalığın etkeni olan Peste despetitsruminantsvirusu (PPRV) Paramyxoviridae familyası, morbillivirus grubu içinde yer alan
bir virüstür. Hastalık doğal şartlarda evcil hayvanlardan koyun ve keçilerde görülür. Keçiler koyunlara nazaran hastalığa daha duyarlıdır. Birbirine yakın sürülerde bile koyunlarda hiçbir klinik semptom oluşmadan keçilerde hastalığa bağlı ölümler görülebilir. Klinik Semptomlar Koyun keçi vebasında klinik seyir; hastalığın ekzootik veya endemik olmasına, hayvanın türüne, yaşına ve alınan virüs miktarına bağlı olarak perakut, akut ve subakut seyredecek kadar değişen farklılıklar gösterir. Tipik semptomlar, hastalığın akut klinik formunda görülür. Ölüm oranı hastalığın klinik seyrine ve hastalanan hayvanların yaşına bağlı olarak % 3-80 arasında geniş sınırlar içindedir. PPR şüpheli vakalarda tipik semptomların hepsini bir hayvanda görmek her zaman mümkün olmayabilir. Bu nedenle klinik muayenelerde mümkün olduğu kadar fazla sayıda hayvana bakılmalı ve tipik semptom gösteren hayvanlar tespit edilmelidir. Klinik muayeneden önce filyasyon tespitinde yardımcı olacak aşağıdaki soruların cevapları bulunmalıdır. • Hangi klinik semptomlar görülüyor? • Hastalık ilk ne zaman görüldü? • Hastalanan hayvan türleri nelerdir? • Hastalık öncesi aynı türden hayvanlarla temas var mı? • Yeni hayvan alımı oldu mu?
• Benzer hastalık tablosu daha önce görüldü mü? • Hastalıktan etkilenen başka sürü veya sürüler var mı?
Aşağıda belirtildiği şekilde yapılacak sistemik muayenelerde, muayene sonuçları düzenli olarak kayıt edilip alınacak örneklerle birlikte laboratuara ulaştırılmalıdır. Genel Durum: Durgunluk, iştahsızlık, susuzluk, yüksek ateş, geviş getirmeme durumu, ishalin varlığı, Solunum: Solunum şekli, öksürük, lenf yumruları, lenf yumrularının büyüklüğü, Gözler: Bakışlardaki durgunluk, konjesyon, gözyaşı akıntısı ve özelliği, Burun: Burun ucunun kuruluğu, burun akıntısı ve özelliği, burun mukozasının durumu, Ağız: Diş etleri, ağız mukozası, damak, papillalar ve dilin durumu, ağızda koku mevcudiyeti, Dehidrasyon: Derinin dehidrasyon yönünden durumu,
• Hayvan pazarı, ortak mera ve su kaynağı yönünden hastalık ihtimalleri söz konusu mu?
Ayaklar: Ayak lezyonları, yönünden incelenir.
• Uygulanan aşılar nelerdir?
Bağışıklık: Koyun keçi vebası hastalığından iyileşen hayvanlarda ömür boyu devam ettiği düşünülen uzun süreli bir bağışıklık şekillenir
• Yaş grubuna göre hastalık ve ölüm oranları nelerdir?
ve bağışıklıktan nötralizan antikorlar sorumludur. Aktif olarak bağışıklık kazanmış analarda antikorlar kolostrumla yavruya geçer. Kolostrumla kazanılan pasif bağışıklık süresinin analardaki antikor seviyesine bağlı olarak 3-6 ay arasında olduğu bildirilmektedir. Mücadele ve Kontrol: Koyun keçi vebası hastalığı, istisnai durumların dışında her zaman hastalıktan ari ülke veya bölgelere hasta hayvan girişleri ile nakledilmektedir. Bu nedenle mücadelede hayvan hareketlerinin kontrolü büyük önem arz eder. Küçük ruminantlarda PPR hastalığının çıkmasından sonra hastalığın çevreye yayılması oldukça hızlıdır. PPR görüldüğünde uygulanacak karantina tedbirleri ve hasta hayvanların imhası hastalığın yayılmasına engel olur. Hastalık tespit edilen yerlerde hastalığın görülmediği fakat sirayete maruz hayvanlara çevreden merkeze olmak kaydıyla yapılacak aşı uygulamaları ile hastalığı kısa sürede kontrol altına almak mümkündür. Koyun keçi vebası hastalığı, 21 Ekim 1997 tarih ve 23147 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının 1997/10 No’lu tebliği ile ihbarı mecburi hastalıklar listesine alınmıştır. Şüpheli her vaka mutlaka takip edilmeli, hastalık görülmesi durumunda derhal ihbarı yapılmalıdır. (kaynak:www.kkgm.gov. tr)
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
65
BİRGÜL ÇOLAK Ziraat Yüksek Mühendisi
Buğday ekiminde
dikkat edilecek konular Sağlıklı bir beslenmenin olmazsa olmazlarından buğday ürünlerinin ekim aşamasında uyulacak kurallar, tane kayıplarını azaltmanın yanı sıra ürün kalitesinin yükselmesini de sağlar.
nın değişik bölgelerinde geleneklere bağlı olarak bu ürünler daha da çeşitlenmiştir.
İ
nsan beslenmesinde en önemli gıda maddesi buğday ürünleridir. Soframızın ana unsuru olan bu ürünler, değişen tüketim alışkanlıkları ve gelişen teknolojiye bağlı olarak çeşitlenmiştir. Buğdayın ülkemizde en yaygın tüketim şekilleri; un, ekmek, makarna, irmik, bisküvi, bulgur ve eriştedir. Dünya-
66 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
İkinci Dünya Savaşı sonrasında gelişen teknolojinin getirdiği ihtiyaç fazlası üretim ve kalitedeki yükselme uluslararası çapta büyük bir rekabet ortamı hazırlamaktadır. Bu ve benzeri sebepler her türlü sanayi ürününde olduğu gibi tahıla dayalı sanayide de sürekli standart ve kaliteli ürünü zorunlu kılmaktadır. Bu husus günümüzün teknolojik ihtiyaçlarına cevap verecek kalitede tahıl üretimini ve bu konuda yeterli önlemler alınmasını gerektirir. (Elgün ve Ertugay 1995) Bu nedenle yüksek verim ve kaliteli mahsul elde edebilmek için buğday ekiminde aşağıdaki konulara dikkat edilmelidir. Münavebe (Ekim Nöbeti): Tek yıllık tarım yapılan tüm alanlarda aynı bitkinin aynı tarlaya üst üste ekilmesi toprağın fakirleşmesine, o bitkinin hastalıklarının artmasına ve yabancı otların çoğalmasına sebep olur. Bu nedenle münavebe tüm bitkilerin yetiştirilmesinde olduğu gibi
buğday tarımında da mutlaka uygulanmalıdır. Her yıl hububat tarımı (buğday, arpa, çavdar, yulaf vb) yapılan arazilerde yüksek verim almak mümkün olmadığı gibi, bu bitkilere ait hastalık ve zararlılar ile yabancı otların Muğla’da da yayılma gösterdiği saptanmıştır. Yağışı yeterli kuru tarım yapılan arazilerde en uygun münavebe bitkisi türleri baklagil grubu bitkilerdir. Çünkü bu bitkiler derin kök yapılarıyla toprağın yapısını iyileştirip, havada serbest halde bulunan azotu köklerindeki nodozitelerle gübre olarak toprağa verirler. Buğday-Fiğ, Buğday-Kışlık Yem Bezelyesi, Buğday-Kışlık Mercimek, Buğday-Bakla gibi ekim nöbeti sitemleri bu tür yerler için doğru münavebe yöntemi olacaktır. Ekim Zamanı: Muğla için en uygun ekim zamanı 15 Kasım–15 Aralık arası dönemdir. Erken ekimlerde hava koşulları ılıman gittiğinde bitkilerde erken gelişme olduğundan don zararı çok olmaktadır. Geç ekimlerde ise soğuklardan dolayı çıkış sorunu ve vejetasyon süresi tam dolmadığından verim ve kalite düşüklüğü görülmektedir.
Toprak Hazırlığı: Farklı bir ekim yöntemi kullanılmayacaksa (toprak işlemesiz tarım, azaltılmış toprak işlemeli tarım, anıza ekim gibi) ekim öncesi toprak tavda iken 18–20 santimetre derinlikte sürülür. Diskharo, kazayağı-tırmık takımı ile 8–10 santimetre derinlikte ikileme yapılarak keseksiz bir tohum yatağı hazırlanır. Tarlada bitki artıkları var ise toprağa karıştırmak ve kesekleri kırmak için rotovatör ya da rototiller gibi ekipmanların kullanılması da çok yararlıdır. Tohumluk Seçimi ve Özellikleri: Çeşit seçiminde dikkat edilecek ilk husus, yetiştirilecek çeşidin, o yörenin ekolojik şartlarına uyum sağlayabilme ve maksimum verimi gerçekleştirebilme yeteneğinde olmasıdır. Yüksek verimin ilk şartı doğru çeşit seçimidir. Çeşitlerin bazıları genel adaptasyona sahip olup, geniş alanlara yayılarak çeşitli yörelerde birbirine yakın verim verirken, bazıları özel adaptasyon yeteneğine sahiptir ve ancak kendilerine uygun yörelerde yüksek (genellikle genel adaptasyona sahip çeşitlerden daha yüksek) verim ve kalite özellikleri
gösterirler. Aynı bölgede mutlaka birden fazla çeşidin ekimi yapılarak çevre koşullarının olumsuz etkisinden korunmalıdır. Örneğin; sarı pas salgını olduğu dönemde o bölgede ekilen çeşit tek ve bu hastalığa hassas ise büyük zararlar oluşabilecektir. Çeşit seçildikten sonra ise tohumluğumuz aşağıdaki özelliklere sahip olmalıdır: • Mutlaka sertifikalı olmalıdır, • Çimlenme ve sürme kabiliyeti yüksek olmalıdır (Yüzde 85 ve üzeri), • Canlı-cansız yabancı madde ve kırık dane içermemelidir, • Sağlam ve dolgun olmalıdır, • Rastık ve sürme hastalığına karşı ilaçlanmış olmalıdır. Sertifikalı tohumluklarda 4. yıla kadar eleyip ve ilaçlanarak kendi mahsulümüzü tohumluk olarak kullanabiliriz. 4. yıl ise mutlaka yenilemeli ve sertifikalı yeni tohum almalıyız. Tohum İlaçlaması: Ekim yapacağımız bölgede Zabrus (Ekin Kambur Böceği) zararı görülüyorsa tohumluklarımız ekim öncesi mutlaka ilaçlanarak ekilmelidir. Böylece yeni
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
67
çıkan filizleri yiyerek ve kök boğazını keserek zarar yapan bu böceğin tarlamızda yaratacağı boşluklara karşı önlem alınmış olur. Mecbur kalınırsa yüzey ilaçlaması da yapılabilir. Tohumluğumuz kendi mahsulümüz ise sürme ve rastığa karşı da ilaçlama yapmalıyız. Tohumluk Miktarı: Ekimde kullanılacak tohum miktarı çeşide, çeşidin bin dane ağırlığına, kardeşlenme durumuna ve ekim yöntemine göre değişmekle birlikte metrekareye 450-500 dane olacak şekilde hesaplanmalıdır. Örneğin; kabaca hesaplarsak bin dane ağırlığı 32-35 gram olan bir buğday çeşidinden dekara 16-17 kilogram, bin dane ağırlığı 42-48 gram olan çeşitten ise dekara 22-26 kilogram tohumluk kullanılmalıdır. Ayrıca az kardeşlenen çeşitlerde tohumluk miktarı biraz daha arttırılmalıdır. Taban Gübrelemesi: Gübrelemede esas olan toprak analizi yaptırmaktır. Böylece toprağımızın ihtiyacına göre gübreleme yaparak hem toprağımızın sağlığını korur hem de gereksiz gübreleme yaparak fazla para harcamamızın önüne geçmiş oluruz. Ekimle beraber vereceğimiz gübreler mutlaka toprakaltına atılan taban gübreleri cinsinden olmalıdır. Ekim Yöntemi: Buğdayda mibzerin girebildiği tüm arazilerde ekimler kesinlikle mibzerle yapılmalıdır. Mibzer tohum ve taban gübresini aynı anda verebilen bir tarım aletidir. Mibzerler tohumu sıraya eşit aralıklarla ve aynı derinliğe atan ve tohumun ihtiyacı olan taban gübresini de hemen yanına verdiğinden, düzgün bir çıkış sağlanacaktır. Çiftçi tabiriyle tohumun kaybolması gibi bir durum olmayacağından daha az tohum kullanılacak, mazot tasarrufu sağlanacak ve aynı zamanda iş gücünden de tasarruf edilecektir. Toprak analizini mutlaka yaptırın! Ürününüz bereketli kazancınız bol olsun…
68 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
[Ekim 2011] Tar覺m & G覺da
69
MUSTAFA TOPUZ Veteriner Sağlık Teknisyeni
Hayvancılık
Desteklemeleri Brucella S-19 / BrucellaRev-1 aşılarını yaptıran yetiştiriciler ve besilik erkek sığırını bakanlıktan çalışma izni almış mezbaha ve/veya kombinalarda kestiren üreticiler, 2011 yılı hayvancılık desteklemelerinden faydalanabilirler.
2011 yılı hayvancılık desteklemeleri ile ilgili olarak 2011/1430 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı 24.02.2011 tarih ve 27856 Sayılı Resmi Gazete’de, bu kararnamenin uygulama esaslarını belirleyen Tebliğ (2011/26), 06 Mayıs 2011 tarih ve 27926 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre; Anaç Sığır Desteklemesi Anaç Sığır Desteklemesinden yararlanmak isteyen yetiştiriciler için, bir hayvancılık örgütüne üye olma şartı vardır. Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği, Tarımsal Amaçlı Kooperatifler veya Süt Üreticileri Birliklerinden birine üye yetiştiriciler, anaç sığırlarına suni tohumlama yaptırmaları halinde yılda bir kez olmak üzere hayvan başına desteklemeden yararlandırılır. Tarımsal amaçlı koopera-
70 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
tifler ve süt üreticileri birliklerine üye yetiştiriciler tek işletme olarak kabul edildiğinden üyeleri tek hayvana da sahip olsa aynı kapsama girer. Müracaat yeri, şekli ve zamanı Anaç sığır desteklemesinden yararlanmak isteyen yetiştiriciler, üyesi bulunduğu örgüte dilekçe ile başvurur. Dilekçede yetiştiricinin T.C. Kimlik Numarası, doğum tarihi ve baba adı mutlaka belirtilmelidir. Desteklenecek anaç sığırlarda aranacak şartlar • Anaç sığır desteklemesinden faydalanacak yetiştiricilerin sığırları ve işletmeleri, Türkvet ve E-Islah veri tabanına, 31.12.2011 tarihinde kayıtlı olmalıdır. • Anaç sığırlar kültür ırkı veya kültür ırkı melezi olmalıdır,
• Anaç sığırlara 01.11.2010 ile 31.12.2011 tarihleri arasında ülkemizde suni tohumlama yapılmış ve e-ıslaha kaydedilmiş olmalıdır. Sığırlarda 14 aylık (420 gün) yaştan önce tohumlanan hayvanlar desteklemeden faydalanamaz. • Yetiştiriciler işletmelerindeki anaç sığırlar ile desteklemeye esas kayıtlarını 31.12.2011 tarihine kadar Turkvet ve E-ıslah kayıt sistemlerinde güncellenmesinden sorumludur. • Anaç sığırlar Turkvet ve E-ıslah kayıt sistemlerinde desteklemeye müracaat eden işletme adına 01.10.2011 tarihinden önce kayıt edilmiş olmalıdır. Buzağı Desteklemesi Soy Kütüğü-Önsoy Kütüğü Sistemine (E-ISLAH) kayıtlı saf kültür ırkı melezi sığırların aynı kültür ırkı boğanın spermasıyla, yerli ırk ve melezi sığırların ise etçi ırk boğa sperması ile suni tohumlama sonucu doğanları çevirme melezlemesi kapsamında olmak üzere suni tohumlama sonucu doğan, 2011 yılı doğumlu tüm buzağılar desteklemeden yararlanır. Müracaat yeri, şekli ve zamanı Desteklemeden yararlanmak isteyen üreticilerden, soykütüğüne kayıtlı olanlar Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği aracılığı ile önsoy kütüğüne kayıtlı olanlardan kooperatif veya süt üreticileri birliklerine üye olanlar, örgütleri aracılığı ile veya şahsen, herhangi bir hayvancılık örgütüne üye olmayanlar ise şahsen İl/İlçe Müdürlüklerine 1/10/2011–31/12/2011 tarihleri arasında dilekçe ile müracaatta bulunurlar. Yetiştiricilerin dilekçelerinde T.C.Kimlik Numarası, doğum tarihi ve baba adı mutlaka belirtilmelidir.
• On dört aylık yaştan (420 gün) önce tohumlanan hayvanların buzağısı desteklemeden faydalandırılmaz. Buzağının doğumunu sağlayan suni tohumlama uygulaması, buzağının doğum tarihinden 210-295 gün öncesinde ve ülkemizde yapılmış olmalıdır. • Türkvet ve E-Islaha kaydedilmeden ölen, kesilen veya satılan buzağılar ile ölü doğum ve yavru atıkları desteklemeden faydalandırılmaz. Turkvet ve E-ıslah sistemlerine kaydedildikten sonra ölen, kesilen veya satılan buzağılar desteklemeden faydalandırılırlar. Destekleme buzağının doğduğu işletmeye ödenir.
Anaç Koyun Keçi Desteklemesi Damızlık Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliklerine üye olan hayvanları KKKS ve Turkvete kayıtlı, kuzu ve oğlaklarına REV-1 aşısı yaptıran yetiştiriciler, yılda bir kez olmak üzere hayvan başına desteklemeden yararlandırılırlar. Müracaat yeri, şekli ve zamanı Desteklemeden yararlanmak isteyen yetiştiriciler, üyesi olduğu örgütlerine dilekçe ile başvurur. Desteklenecek anaç koyunkeçilerde aranacak şartlar • Anaç koyun ve keçilerin aynı ırktan olma şartı aranmaz. • Anaç koyun ve keçiler en az 15 aylık yaşta olmalıdır.
Desteklenecek buzağılarda aranacak şartlar • Dişi buzağılara Brucella S-19 aşısı yapılmış ve Turkvette kaydedilmiş olmalıdır. • İşletmenin E-Islah’a kayıt tarihinden önce doğan buzağılar desteklemeden yararlanamaz • Desteklemeden her buzağı bir kez faydalanır. İkiz veya üçüz doğumlarda her bir buzağı desteklemeden faydalanır.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
71
• Destekleme, işletme kontrollerinin yapıldığı tarihteki hayvan sayısı esas alınarak yapılır. • Kuzu ve oğlaklara mutlaka Brusella Rev-1 aşısı yaptırılmalıdır. Hayvan hastalıkları ile mücadele Brucella S-19 desteklemesi 2011 yılı içinde şap aşısı ve 3-6 aylık yaşta iken Brucella S-19 Genç aşısı ile aşılanmış dişi sığırlar, yılda bir kez olmak üzere desteklemeden faydalandırılır. Müracaat yeri, şekli, zamanı Desteklemeden yararlanmak isteyen dişi sığır sahipleri 01.10.2011 ila 31.12.2011 tarihleri arasında şahsen ya da üretici örgütleri aracılığı ile İl/ İlçe Müdürlüklerine dilekçe ile müracaatta bulunurlar. Yetiştiricilerin dilekçelerinde, T.C.Kimlik Numarası, doğum tarihi ve baba adı mutlaka belirtilmelidir. Desteklenecek dişi buzağılarda aranacak şartlar • Dişi sığırlar Turkvet veri tabanına kayıtlı olmalıdır. • Şap ve Brucella S-19 aşıları yaptırılmış, uygulanan aşılar Turkvet kayıt sistemine işlenmiş olmalıdır. • Destekleme her iki aşı uygulamasının aynı işletmede yapılmış olması gerekmektedir. • Aşılamalar yapıldıktan sonra ölen, kesilen ya da satılan sığır sahipleri desteklemeden faydalandırılır.
72 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
Hayvan hastalıkları ile mücadele Brucella Rev-1 desteklemesi 2011 yılı içinde Brucella Rev-1 Genç aşısı ile aşılanmış, 3-6 aylık yaştaki kuzu ve oğlaklar yılda bir kez olmak üzere desteklemeden faydalandırılırlar. Müracaat yeri, şekli, zamanı Desteklemeden yararlanmak isteyen dişi kuzu-oğlak sahipleri 01.10.2011 ile 31.12.2011 tarihleri arasında şahsen ya da üretici örgütleri aracılığı ile İl/İlçe Müdürlüklerine dilekçe ile müracaatta bulunurlar. Yetiştiricilerin dilekçelerinde T.C. Kimlik Numarası, doğum tarihi ve baba adı mutlaka belirtilmelidir. Desteklenecek dişi kuzu ve oğlaklarda aranacak şartlar • Desteklemede her dişi kuzu ve oğlak bir kez faydalanır. • Brucella Rev-1 aşısı yaptırılmış olmalı ve aşılar KKKS kayıt sistemine işlenmiş olmalıdır. • Destekleme, aşı uygulamasının yapıldığı işletmeye ödenir. • Aşılama yapıldıktan sonra ölen, kesilen veya satılan koyun keçi sahipleri desteklemeden faydalandırılır. Besilik Erkek Sığır Desteklemesi Yurt içinden temin edilerek besi süresini müracaatçının işletmesinde tamamlamış Turkvete kayıtlı erkek sığırlarını, Bakanlıktan çalışma izni
almış mezbaha ve/veya kombinalarda kestiren üreticilere; Ulusal Et Kayıt Sistemi veri tabanına kaydettirmek şartıyla aylar bazında hazırlanan ödeme icmalleri esas alınarak hayvan başına destekleme ödemesi yapılır. Müracaat yeri, şekli, zamanı Desteklemeden yararlanmak isteyen üreticiler, 01.01.2011 ila 31.07.2011 tarihleri arasında kırmızı et üretici birliklerinin kurulu olduğu yerlerde bu birliklere, olmayan yerlerde il/ilçe Müdürlüklerine dilekçe ile müracaat eder. Üreticilerden istenecek belgeler • Dilekçe • Fatura ve/veya müstahsil makbuzu • Sığır Cinsi Hayvan Pasaportu ve İşletme Tescil Belgesi • Veteriner Sağlık Raporu • İl veya İlçe Müdürlüklerince kesimi yapılan hayvanların Turkvet kayıtlarından düşümünü gösteren belge • Kesim Cetveli Yukarıdaki şartlara sahip anaç sığır, anaç koyun-keçi, buzağıya sahip, Brucella S-19 /BrucellaRev-1 aşılarını yaptıran yetiştiriciler ve besilik erkek sığırını Bakanlıktan çalışma izni almış mezbaha ve/veya kombinalarda kestiren üreticiler, 2011 yılı hayvancılık desteklemelerinden faydalanabilirler.
[Ekim 2011] Tar覺m & G覺da
73
Suat BÜYÜKABALI Ziraat Mühendisi
Zeytinde Hasat İşçi bulma zorluğu ve yüksek hasat masrafları, zeytin hasadının mekanizasyonunu zorunlu kılmaktadır.
Teknik açıdan en iyi toplama şekli, zeytinlerin doğrudan elle sıyrılarak toplanmasıdır. Bu yöntemle toplamada merdiven kullanılır.
74 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
Z
eytin üretimindeki toplam işgücü gereksiniminin % 5065’i hasat işleminden kaynaklanmaktadır. Zeytin hasadının soğuk ve rutubetli aylarda yapılmasından iş verimi düşmekte ve hasat masraflarını artırmaktadır. Zeytin ağaçlarının yüksekten taçlandırılması, buna bağlı olarak aşırı yükselmesi ve büyük taç oluşumu, periyodizite (bir yıl ürün verip, bir yıl vermeme) ağaçların bakımsız olması nedeni ile verim düşüklüğü yüzünden hasat edilen zeytin miktarı düşmekte ve hasat masrafları artmaktadır. Bu yüksek işgücü tüketimi, üretim maliyetlerini artırmakta ve üreticiyi güç durumda bırakmaktadır. Diğer bir ifade ile hasat işçiliği, zeytin üretiminde maliyeti etkileyen en önemli unsurların başında gelir.
Öte yandan ürün kalitesine ve hasat biçimine göre boş yıllarda da ürün alımını etkilemesi gibi nedenlerle hasat, üzerinde dikkatle durulması gereken bir işlemdir. Ayrıca ürünün optimum olgunluk döneminde toplanma zorunluluğu, hasat için gerekli işgücünün kısa bir periyotta aşırı derece yükselmesine neden olmaktadır. Bu durumda işçi bulma zorluğu ve yüksek hasat masrafları, zeytin hasadının mekanizasyonunu zorunlu kılmaktadır. Hasat Zamanının Belirlenmesi: Olgunlaşma; zeytinde aylarca süren yavaş ve uzun bir işlemdir. Zeytin meyvesi yağlık veya sofralık olarak değerlendirilebilir. Buna göre hasat zamanı değişir. Sofralık zeytinler
de, yeşil sofralık veya siyah sofralık olarak değerlendirilebilir. Yeşil sofralık olarak değerlendirilecekse; tanenin rengi, yaprak yeşilinden sarımsı renge dönmeye başladığı zaman hasada başlanır. Meyve kabuğunda menekşe kırmızısı renk görülmeye başlandığında, hasat tamamlanır. Bu dönemde meyvelerin rengi sarımsı yeşile döner, Taneler normal iriliğe erişir. Doku sertliğini biraz kaybetmiş ve daha elastiki bir yapı kazanmıştır. Yeşil zeytin salamurası için önce iri zeytinler toplanmalı, sonradan irileşen ikinci ya da üçüncü elle toplanmalıdır. Hasat zamanı iklim, çevre ve çeşit özelliğine göre, Eylül-Kasım ayları arasında yapılır. Siyah Sofralık olarak değerlendirilecekse; hasada daneler pembe-koyu siyah renk aldığı zaman başlanır. Donlardan ve aşırı olgunlaşma nedeniyle, meyve eti sertliğini kaybetmeden, yumuşamaya dönmeden önce hasadın tamamlanması gerekir. Meyveler çeşide has olgunluk rengini almıştır, kararma kabuktan meyve etine geçmiştir, taneler normal iriliğe erişmiştir. Hasat zamanı iklim, çevre ve çeşit özelliğine göre Kasım-Aralık aylarıdır. Yağlık zeytinler, ağaçta yeşil meyve kalmadığında, meyvede yağ oranı maksimuma çıktığında hasat edilir. Kabuğun etten kolayca ayrılması, iki parmak arasında sıkılan meyvenin sap çukurundan meyve suyunun çıkması ve çekirdeğinin kolayca ayrılması, hasat zamanını belirleyen pratik işlemlerdir. Yağlık zeytinlerin hasadı genellikle Kasım-Aralık aylarında yapılır. Meyvemsi tadında yağ elde etmek için hasat tarihi biraz öne alınabilir.
Ülkemiz zeytinliklerinde hasadın mekanizasyonu açısından büyük oranda yenileşmeye gerek vardır.
Hasat tabii dökülmelerin şiddetli olduğu zamandan önce bitirilmelidir. Meyvenin zamanında hasat edilmesi, iyi kalitede yağ elde edilmesini sağlar. Yere dökülen meyvelerin miktarı azalmış olur. Dolayısıyla bu meyvelerden elde edilecek, kalitesiz yağ miktarı da azalmış olacaktır. Hasat Yöntemleri Geleneksel Yöntemler: Bölge halkının sosyo-ekonomik koşulları, çeşit özellikleri, ağaç ölçüleri vb. faktörlere bağlı olarak farklılıklar gösterir. Mevcut uygulamalar genellikle ağaçtan düşürme, yerden toplama ve doğrudan ağaç üzerinden elle toplama şeklindedir. Çok yüksek herhangi bir budama yapılmamış ağaçlarda fizyolojik olgunluğa erişerek dökülen meyveler, doğrudan yerden toplanır. Bu yöntemin danelerin kısmen kaybolması, çürüme ve bozulmalar nedeni ile düşük kaliteli yağ elde edilmesi gibi olumsuz yönleri vardır. Teknik açıdan en iyi toplama şekli, zeytinlerin doğrudan elle sıyrılarak toplanmasıdır. Kalite açısından en iyi toplama şeklidir. Bu yöntemle toplamada merdiven kullanılır. Olgunlaşan zeytinler elle veya taraklarla sıyrılarak toplanır. Yere düşürülen zeytinlerin kolayca toplanabilmesi ve topraktan mikroorganizmaların bulaşmasını önlemek için yere plastik ağ veya branda serilir. Merdivenlere çıkılarak yapılan bu şekildeki hasat için daha fazla işçilik ve zaman harcanmakla birlikte ürün kalitesinin yükselmesi ve bir sonraki alınacak ürün miktarının artması nedeniyle bu giderler karşılanmış olacaktır. Son yıllarda geliştirilen alçak boylu, aşağıdan taçlandırılmış zeytinliklerde, hasat elle
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
75
yapılabildiğinden hem ürün kalitesi yükselmekte, hem de yok yıllarda ürün alınabilmektedir. Bu şekilde toplanan zeytinler hem sofralık, hem yağlık olarak değerlendirme açısından kalite özelliklerini korurlar. Ülkemizde yağlık zeytin ağaçları çoğunlukla yüksek boylu olduğundan sırıklanarak toplanmaktadır. Oysa sırıkla toplamanın önemli sakıncaları vardır. Sırıklama sırasında sürgünler kırıldığından hasadı izleyen yıl verim çok düşük olmaktadır. Aynı zamanda yaralı yerlerden “Zeytin Gal Hastalığı” bulaşmakta ve bu hastalık hızla yayılmaktadır. Sırıkla vurma sırasında zeytin daneleri de zedelenmekte ve zarar görmektedir. Sırıkla toplama zorunlu ise meyve dallarının kırılmamasına dikkat edilmeli ve sırıklama içten dışa doğru yapılmalıdır. Hasatta yere plastik ağ veya branda serilmesi, işgücü verimini arttırır. Zeytin Hasadının Mekanizasyonu Zeytin hasadının maliyetinin yüksek olması, zeytin üretimi yapılan ülkelerde hasat mekanizasyonunu ön plana çıkarmaktadır. Bazı ülkelerde ana dal ve gövde sarsıcı makineler kullanılmakta olup, henüz ülkemizde yaygın değildir. Ülkemizde mekanik çırpıcılar, çeşitli taraklar ve dal sarsıcıların kullanılmasına başlanmıştır. Ülkemiz zeytinliklerinde hasadın mekanizasyonu açısından büyük oranda yenileşmeye gerek vardır. Hiç budama yapılmayan yüksek ağaçların budama
76 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
ve gençleştirme budamaları ile ağaçların boylarının alçaltılması gereklidir. Üreticilerin zeytinliklerini ekonomik bir işletme, gerçek bir yatırım aracı olarak görmeleri ve teknolojik gelişmeleri yakından izlemeleri gereklidir. Son yıllarda tesis edilen zeytinlikler, genellikle entansif tesisler olarak kurulmaktadır. Zeytin hasadının mekanizasyonu açısından; • 80-100 cm. yüksekliğinde tek gövdeli ağaçlar üzerinde 3-4 ana dal ihtiva eden dikine geliştirilmiş bir ağaç formu. • Mekanik hasada uygun makinelerin çalışmasına imkan verecek dikim aralık ve mesafeleri. • Düşük bir taç hacmi ve yoğunluğu. • Hasat periyodu kısa, iri dane ve kısa sap uzunluğu olan çeşitlerin seçimi uygundur. Sonuç Olarak; Hasat işlemi zeytincilik açısından önemli bir maliyet unsuru oluşturmaktadır. Hasat maliyetlerini düşürebilmek için yeni zeytinlikler, tekniğine uygun olarak tesis edilmeli, uygun bir şekil budaması ile tek gövdeli olarak 50-100 cm. yükseklikten şekillendirilmeli, bakım ile ilgili her türlü kültürel işlemleri doğru ve zamanında yerine getirilerek periyodizite önlenmeye çalışılmalı ve aynı zamanda yüksek
verimli hale getirilmelidir. Çünkü verimli zeytinliklerde işgücü randımanı artacağı için maliyet düşer. Yüksek boylu ve yaşlanmış zeytinliklerde de taç yüksekliği kısmi olarak veya ana dal ve gövde seviyesinden kabaklama budaması yapılarak alçaltılmalıdır. Uygun mekanik hasat yöntemleri maliyeti düşüreceği için bu konudaki gelişmeler takip edilmelidir. Sofralık çeşitlerde yere sıyırmak zeytinleri zedeler. Bunun için kova ya da önlüğe toparlanmalı, merdiven kullanılmalıdır. Zeytinyağı kalitesinin iyileştirilmesi açısından da hasadın önemi büyüktür. Hasat yağ oranı maksimuma çıktığında, tabii dökülmelerinin şiddetli olduğu zamandan önce bitirilmelidir. Meyvemsi tadında kaliteli yağ elde etmek için biraz daha erken hasat edilmelidir. Hasada ilk önce yere dökülen zeytinlerin toplanması ile başlanır. Bu zeytinler hiçbir zaman başından toplanan zeytinlerle karıştırılmaz. Ayrı olarak sıkılır. Yere düşürülen zeytinlerin toprak ile bulaşmasını önlemek için ağaçların altına plastik ağ veya branda serilmelidir. Hasat edilen zeytinler, dal ve yaprak parçalarından ayrıldıktan sonra 25 cm’yi geçmeyen yükseklikte, hava almaya olanaklı, tanelere zarar vermeyen kasalar içerisine konularak, en kısa zamanda fabrikaya ulaştırılmalı ve bekletilmeden yağa işlenmelidir.
Dalından Sofraya
YÖRÜKOĞLU LİMİTED ŞİRKETİ [Ekim 2011] Tarım & Gıda
77
Nilüfer YAPICIOĞLU Tekniker
Siyah Zeytin Sofralık siyah zeytin üretiminde hasat zamanı çok önemlidir. Zeytinler salamuraya konulmadan önce hastalıklı, ezilmiş, rengi açık olanlar ayrılmalıdır.
78 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
Genellikle her çeşit zeytinden sofralık siyah zeytin yapılabilir. Ancak sofralık zeytinlerin etli, küçük çekirdekli, ince kabuklu ve parlak siyah renkte olmaları istenir. Ülkemizde yetişen Gemlik, Edincik-Su, Karamürsel-Su, Samanlı, Uslu ve Ayvalık zeytinleri uygun çeşitlerdir. Sofralık siyah zeytin üretiminde hasat zamanı çok önemlidir. Sofralık siyah zeytinlerin hasadı, daneler iyice siyahlaşıp et kısımları menekşemor renk aldığında yapılmalıdır. Pratikte, danenin bir ucundan basıldığında, diğer ucundan çekirdek fırlayıp çıkacak hale gelmişse zeytinler toplanabilir. Hasadı bir defa yerine, istenilen olgunluğa gelen zeytinleri toplamak suretiyle partiler halinde yapmak daha uygun olur. Hasat elle yapılmalı ve küçük sepetlere toplanan zeytinler, 25–30 kg’lık tahta ya da plastik sandıklar içinde zedelenmeden taşınmalıdır. Yaralı, bereli, hastalıklı ve ham zeytinlerden kaliteli ürün elde etmek
mümkün değildir. Bu nedenle, zeytin toplama ve taşıma işine gerekli özen gösterilmelidir. Zeytinler salamuraya konmadan önce yaralı, bereli, hastalıklı, ezilmiş, küçük, ham ve rengi açık daneler ayrılır. Seçilen zeytinler yıkanır. Zeytinleri yıkama, gerek hijyenik koşullarının sağlanması, gerekse zeytinleri bir miktar tatlılaştırma bakımından çok yararlıdır. Salamura Tipi Siyah Zeytin (Gemlik Yöntemi) Bu yöntem tuz ile zeytinin katlanmasıdır. Tuz, zeytin ağırlığının % 10’u olarak hesaplanır. Bu tuzun % 25’i katlamada, % 75‘i üst yüzeye serpilir. Katlama bir kat tuz, bir kat zeytin şeklinde yapılır. Kabımızın en üstü hava almayacak şekilde tahta ile kapatılır. En üstüne de taş yerleştirilir. Bu taşların ağırlığı, zeytin ağırlığının % 10-15’i kadardır. Kabın üzerinden içilebilir nitelikte su verilir. Su, tahta kapağı 10-15 cm.
geçinceye kadar doldurulur. Yüksek tuz ile çalışıldığı için sirkülasyon işlemi pek yapılmaz. Bu metotta salamuranın tuz oranı 13-18 bome gibi yüksek oluşu, ağır baskı altında zeytinlerin tutulması, zeytinlerin yanaklı ve kırışık yapı kazanmasına neden olur. Zeytinlerin yeme olgunluğuna gelmesi, çeşide ve olgunluğa bağlı olmakla birlikte 6-12 ay arasında değişir. Seçme ve Boylama: Salamurada fermantasyona uğrayarak yeme olgunluğunu alan zeytinlerin rengi tam siyah değildir. 1-2 gün açık havada serilerek, zeytinlerin siyah renk almaları sağlanır. Salamura kaplarından çıkarılan zeytinler, temiz suyla yıkanarak seçme ve ayıklama amacıyla masalar üzerine serilir. Burada yaralı, bereli, renksiz ve kusurlu görülenler ayrılır ve daha sonra iriliklerine göre sınıflandırılır. Ambalajlama: Havalandırma işlemi sonunda sofralık siyah zeytinler taze hazırlanmış % 12’lik salamura ile ambalaj kaplarına doldurulur. Kuru tuzlama usulü siyah zeytin yapılması (Sele zeytini) Sele zeytini daha çok aile ihtiyaçlarını karşılamak üzere hazırlanır. Yapılışı kolay olup, zeytinlerin yeme olgunluğuna gelme süresi diğer usullere göre daha kısadır. Etli, ince kabuklu ve küçük çekirdekli daneler uygundur. Gevrek dokulu zeytinlerden iyi sonuç alınmaz. Bu usulde, zeytin daneleri ağaçta iyice kararıp olgunlaştıktan sonra elle hasat edilir. Hastalıklı yumuşak, yaralı ve bereli daneler ayıklanır. Kap olarak küfe, sele, sepet ya da tahta sandıklar kullanılır. Ayıklanan zeytinler önce yıkanır ve suyun süzülmesi sağlanır. İyice suyu süzülen daneler temiz küfe, sele, sepet ya da sandıkların içine 100 kg. zeytine, 15 kg. tuz hesabıyla bir kat zeytin, bir kat tuz şeklinde yerleştirilir. Daha çok iri, bulgur büyüklüğünde tuz kullanılır. Kabın alt ve üst kısmına tuz konması ge-
rekir. Daha sonra kabın ağzı temiz bir bez ya da çuvalla iyice örtülerek, hava akımı olmayan ve akan zeytin sularının kolayca atılabileceği bir yere konur. Tuzun tesiriyle zeytinler suyunu salar. Bu usulde fire oranı yüksek olup, % 20-30’a kadar çıkar. Fazla fireyi önlemek için kapların kuvvetli hava akımı olmayan bir yerde bulunması yararlıdır. Kaplardaki zeytinler bir kaç gün kendi haline bırakıldıktan sonra sallama, ters yatırma ya da bir kaptan diğerine aktarma suretiyle karıştırılır. Bu işlem ikişer gün arayla tekrarlanır. Çeşit ve olgunluk durumlarına göre zeytinler, 25-30 günde tatlanarak yeme olgunluğuna gelirler. Tatlanan zeytinler kaplarda bekletilirse fire oranı daha da artabilir. Kısa zamanda kurudukları ya da küflendikleri için çabuk tüketilmeleri gerekir. Bu usulde elde edilen zeytinler, iki şekilde muhafaza edilebilir: 1-Zeytinler yıkanarak tuz parçalarından temizlenir ve serilerek kurutulur. Sonra bir kap içinde zeytinyağı ile karıştırılarak küflenmeye karşı korunmuş olur. Yağlanmış olan zeytinler kavanozlarda bekletilebilir. 2-Yıkanan zeytinler % 10-12’lik salamuraya (tuzlu suya) konmak su-
retiyle bekletilebilir. Sele zeytinleri genellikle lezzetli olur. Tuzlama sırasında zeytinler arasına defne ve mersin yaprağı konarak, aroma almaları sağlanabilir. Ayrıca, yağlama sırasında yağa bir miktar üzüm sirkesi katılırsa, zeytine değişik bir çeşni kazandırılmış olur. Teneke zeytinin yapılması Ev ihtiyacı için üreticiler tarafından geliştirilen bu yöntemde kap olarak 20 kg’lık tenekeler kullanılır. Olgunlaşmasını tamamlamış zeytinler 1 kg. orta irilikte tuz ile birlikte, tuzun daneler arasında dağılmasını sağlayarak, tenekelere doldurulduktan sonra üzerine 1 kg. zeytinyağı eklenir ve tenekenin kapağı lehimlenerek kapatılır. Sele yönteminin benzeri olan bu uygulamada tenekeler serin bir yere konularak, 2-3 günde bir alt üst edilir. Zeytinlerin acılığı tuzun oluşturduğu osmoz ve kapalı kaptaki fermantasyonla kısa sürede kaybolur. Su kaybının olmaması ve zeytinyağının daneye kısmen işlemesi sonucu daneler dolgun ve sert kalır. Bu yöntemle siyah zeytin yapılırken mutlaka, daha önce kullanılmamış ve laklı tenekeler tercih edilmelidir.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
79
CENGİZ SOY Mühendis
Subtropik ve tropik iklim kuşağı zararlısı
Akdeniz Meyve Sineği İhracatta önemli derecede ekonomik kayıplara neden olabilen bu zararlı, ülkemizde Ege ve Akdeniz bölgelerinde sahil şeridi boyunca faaliyet göstermektedir.
A
kdeniz Meyve Sineği (Ceratitis capitata Wied. (Diptera: Tephritidae), subtropik ve tropik iklime sahip ülkelerin hemen tamamına yayılmış bir zararlıdır. Ülkemizin ihracatında önemli derecede ekonomik kayıplara sebep olabilmektedir. Ege ve Akdeniz bölgelerinde, özellikle sahil şeridi boyunca faaliyet gösteren bu zararlı; polifag (birden çok üründe zarar yapan) bir canlıdır. Limon hariç bütün turunçgil çeşitlerinde ve narda zarar meydana getirmektedir. Erginleri genellikle ev sineğine benzeyen ve 2/3’ü büyüklüğünde olan Akdeniz meyve sineğinin vücudu sarımsı kahverengi, başı sarı, gözleri büyük, yeşil madeni pırıltılı, kenarları kırmızıdır. Yumurtaları mekik şeklinde ve beyazdır. Meyvede görülen yumuşama, çöküntü ve vaktinden önce olgunlaşıp dökülmenin temel sebebi, Akdeniz Meyve Sineği larvasıdır. Meyvenin etli kısmında beslenen larvalar, bu kısmında bir yumuşama ve çöküntü meydana getirirler. Zarar gören meyveler, vaktinden önce olgunlaşır ve dökülür. Bu tür meyvelerin vuruklu ve bulaşık hali, ihracata engel olmakta ve malın yurt dışına çıkarılmasına izin verilmemektedir. Yıllık zararın Ege Bölgesi’nde % 5,278,9 arasında değişebileceği saptanmıştır.
80 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
Akdeniz Meyve Sineği Pupası (larva döneminden sonra ergin olmadan önceki dönemi), koyu kahverengi renkte, fıçı şeklinde olup, kışı toprakta pupa veya ağaç üzerinde kalan turunç meyveleri içinde larva olarak geçirir. İklim koşullarına göre ilkbahar sonu, yaz başında çıkan erginler beslendikten sonra yumurtalarını, olgun meyvelerin kabuğu altına ovipozitörleri (yumurta koyma borusu) ile açtıkları deliğe bırakır. Açılan yumurtalardan çıkan larvalar, meyvenin etli kısmı ile beslenerek üç dönem geçirir ve olgunlaşınca kendisini toprağa atarak, toprağın 2-3 cm. derinliğinde pupa olur. Larvanın gelişmesi özellikle sıcağa bağlı olup, 9-18 gün arasındadır. Pupalardan ergin çıkışı ise
yazın 10-12 gündür. Çıkan erginlerin eşey olgunluğuna erişip çiftleşmesi için 4-7 gün mantar, maya ve fumajin gibi maddelerle beslenmeleri gerekir. Yumurtlamanın olması için sıcaklığın 16 0C‘nin üzerinde bulunması şarttır. Erginin ortalama ömrü doğal koşullarda 30-50 gündür. Ege Bölgesi’nde yılda 4-5, Akdeniz Bölgesi’nde ise 7-8 döl verebilir. Ülkemizde tespit edilen en önemli konukçuları kayısı, ayva, şeftali, incir, Trabzon hurması, nar, avokado ve limon çeşitleri hariç turunçgillerdir. Tercih ettiği konukçuların mevcut olmadığı hallerde tali konukçuları olan armut, Hint inciri, hünnap, elma ve yabani türlerde yaşayışını devam ettirebilme potansiyeline sahiptir.
Mücadelesi Kültürel Önlemler: Turunçgil bölgelerine ara konukçuluk eden şeftali, incir, Trabzon hurması ve nar gibi çeşitler dikilmemelidir. Eski bahçelerde varsa bu ağaçlar sökülmelidir. Akdeniz Meyve Sineğinin zararını en aza indirmek için dökülen vuruklu meyveler toplanmalı, derin bir çukur içine gömülmeli veya yakılmalıdır. Biyolojik ve Biyoteknik Mücadele: Ülkemizde parazitoitleri bulunmadığından biyolojik mücadelesi yoktur. Bazı ülkelerde iyonize radyasyon ile kısırlaştırılıp, laboratuar koşullarında üretilen bireylerin doğal populasyonları içine salınması, parazitoit salımı ile birlikte kombineli olarak uygulanmaktadır. Ayrıca tuzak, cezbedici ve insektisit emdirilmiş levhadan oluşan tuzaklardan dönüme 4 adet kullanılarak, ağaçların güneydoğu kısmına yerden 1,5-2 m. yüksekliğine asmak suretiyle Akdeniz Meyve Sineği ile mücadele edilebilmektedir. Kimyasal Mücadele İlaçlama Zamanının Tesbiti: Akdeniz Meyve Sineği, turunçgil ve nar çeşitlerinin olgunluk önce-
si dönemlerinden, turunçgilde eylül–ekim ve narda ise ağustos–eylül aylarında, özellikle en erkenci çeşit olan Satsuma mandarinleri ile nar çeşitlerinin olgunlaşmasından önce meyvelerde vuruk kontrolü yapılır. Ayrıca belirtilen aylarda içerisinde cezbedici olarak Trimedlure bulunan Steiner ve benzeri plastik tuzaklar veya % 2 amonyum fosfat içeren McPhail tuzakları asılarak, sinek çıkışları takip edilir. Söz konusu kontrollerde ilk vuruk saptandığında veya tuzaklarda ilk sinek yakalandığında turunçgil ve nar meyveleri de ben düşme döneminde ise, hemen ilaçlamaya başlanır. İlaçlamadan sonra tuzaklarda sinek yakalanma devam ediyorsa
Etkili Madde Adı ve Oranı
7-10 gün ara ile hasada 10 gün kalıncaya kadar ilaçlamaya devam edilir. Günlük sıcaklık 16 °C’nin altına düştüğünde ilaçlamaya gerek duyulmaz. Limon bahçelerinde ilaçlamaya gerek yoktur. İlaçlama Tekniği: Zehirli yem kısmi dal ilaçlama yöntemi kullanılır; hazırlanan cezbedici+insektisit karışımı ağaçların güneyinde büyük bir dala (1-1.5 m2’lik alan) yapraklar iyice ıslanacak şekilde uygulanır. Zerrecikler yaprakların üzerinde belirgin olarak kalmalıdır. Ağaç başına ortalama 150 gr. ilaçlı karışım uygulanır. Bir sıra ilaçlanır, bir sıra atlanır. İkinci ilaçlamada ise ilaçlanmayan sıralar ilaçlanır.
Formülasyonu Doz
Son İlaçlama ile
10 Lt. Suya
Hasat Arasındaki
Süre (Gün)
% 25 Teknik Malathion+Enzimatik
7
WP+SL
Hidrolize Protein % 85
400 Gr+(1000-1250 ml. Ziray veya 200 ml Nu-lure)
0,24 g/l Spinosad
CB
1 Lt
4 veya 5 chloro-2methyl cyclohexane
Feromon
Bahçeye: 2 Ad. Tuz. 80 Da.
3
carboxylate;trimedlure 200 mg/kapsül
Büyük ise: 1 Ad. Tuz./10 Da.
2 g terbutil 4 chloro-2-methyl
1 ad. Tuzak/1 Ha. -
Feromon
-
cyclorex carboxyclik asid
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
81
Nilüfer YAPICIOĞLU Tekniker
Sofralık Yeşil Zeytin Kaliteli sofralık zeytin elde edilebilmesi için zeytinlerin elle ve çok dikkatli bir şekilde hasat edilmesi gerekir.
82 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
Ülkemizde yetişen sofralık yeşil zeytin yapımına en uygun çeşitler Domat, Memecik, Çilli, Memeli, İzmir Sofralık, Çelebi, Ayvalık, Samanlı Tavşan Yüreği, Mudanya’nın Trilya, Erdek’in Yağlık ve Su zeytinleridir. Yeşil zeytin salamuracılığında hasat zamanı çok önemlidir. Çünkü bu, fermantasyona ve son ürün kalitesine birinci derecede etki eder. Genellikle zeytinler dane rengi yeşilden saman sarısına dönerken hasat edilir. Hasat zamanı çeşit ve bölgeye göre değişir. Ege Bölgesi’nde hasat 15 Eylül’de başlar, 15 Kasım’a kadar sürer. Memecik çeşidi için en uygun hasat dönemi Ekim ayıdır. Zeytinler
erken hasat edilirse fermantasyon iyi olmaz. Geç hasatta ise fermantasyon sırasında yumuşama ve renkte değişmeler görülür. Kaliteli sofralık zeytin elde edilebilmesi için zeytinlerin elle ve çok dikkatli bir şekilde hasat edilmesi gerekir. Yere düşen zeytinler, salamuraya uygun değildir. Toplanan zeytinler sepet ya da kovalara konur. Sepet ve kovaların 10 cm’den fazla doldurulmaması gerekir. Aksi halde zeytinler kolayca yara ve bere alır. Zeytin toplama işinde kesinlikle torba kullanılmamalıdır. Zeytinleri depolama ve taşımada 10 cm. derinliğinde tahta düz kasalar kulla-
nılmalı, kasaların her bir köşesi tahta parçalarıyla 3 cm. kadar yükseltilmelidir. Çünkü bu şekilde kasalar üst üste konulduğunda hem havalandırma sağlanır, hem de zeytinler yara-bere almamış olur. Zeytin toplama ve taşıma işinde gerekli özen gösterilmezse kaliteli ürün elde etmek mümkün değildir. Sofralık yeşil zeytin için danelerin yarasız, hastalıksız, temiz ve sağlamlığının yanında ağaçların da her türlü hastalık ve zararlılara karşı ilaçlanmış olması zorunludur.
elle soyulabilecek hale gelincevye dek sürer. Biberlerdeki alkalinin giderilmesi için taze akarsuda bir süre yıkanırlar, böylece soğumada sağlanmış olur. Yıkamadan sonra kalan alkaliyi nötralize etmek için biberler % 2’lik sitrik asit çözeltisine bandırılır. Biberlerin kabukları küçük bir bıçak yardımıyla elle soyulur ve % 15 tuz % 1,5 laktik asit içeren bir salamurada aynen zeytinde olduğu gibi fermantasyona bırakılır. Bu işlem 22 °C’de ve % 15’lik salamurada 2-3 ay sürer.
Seçme ve Boylama: Salamura yapılacak zeytinler, iriliklerine göre ayrılır. Rengi bozuk, yaralı ve bereli olanlarla olgun, ham olanlar elle ayıklanır.
Zeytinlerin Kırmızıbiberle Doldurulması: Çekirdek çıkarma işleminden önce zeytinler, iriliklerine göre sınıflandırılır. Çekirdek çıkarmada zeytin etini parçalamadan çekirdeği çıkaran makineler çok uygundur. Zeytinin sap kısmı yukarı gelecek şekilde aletin deliğine konulur. Yukarıdan bastırılınca uç kısmı daneye batar ve çekirdek delikten düşer. İçinde çekirdek ve et parçaları kalmaması için zeytinlerin iyice yıkanmaları gerekir.
Dolgu Yeşil Zeytin Yapılması Dolgu zeytin için, fermantasyonunu tamamlamış yeşil zeytinler kullanılır. Önce zımbaya benzer bir aletle çekirdek çıkarılır ve yerine kırmızıbiber, havuç, arpacık soğanı, turşu, kereviz, bir parça siyah zeytin ya da badem konur. Dolgu maddesi olarak en yaygını, fermente olmuş tatlı kırmızıbiberdir. Fermente Olmuş Kırmızıbiber Üretimi: Kırmızıbiber hasat zamanı ülkemizde Ağustos-Eylül aylarıdır. Bu nedenle zeytinden önce hazırlanabilir. Dolgu için kullanılacak biberin tatlı, etli, sağlam ve parlak kırmızı renkte olması istenir. Hasat edilen biberler elle tasnif edilir, yeşil sap ve tohumları ikiyüzlü bir bıçakla kesilir ve yıkanır. Sonra biberler 65 °C deki % 12’lik alkali çözeltisine bandırılır ve bu işlem kabuk
Daha sonra biberler, her tip zeytin için farklı en ve boyda dilimlere ayrılır, ikiye katlanır ve danenin çekirdek yuvasına elle yerleştirilir. İyi görünüşlü bir ürün elde edebilmek için biber diliminin en ve boyuyla zeytin deliğinin en ve boyunun aynı olması gereklidir. Ambalaj kabı olarak cam kavanoz, teneke kutu ve plastik torbalar kullanılır. Zeytinlerin dolgu kısımları dışa getirilerek, özenle yerleştirilmeleri gerekir. Bu iş bir çift cımbız yardımıyla elle yapılır. Kaplar doldurulduktan sonra tortu ve benzeri
maddelerigidermek üzere zeytinler hafifçe yıkanır. Yıkama suyu en az üç kez değiştirilir. Daha sonra zeytinlerin üzerine % 6,5 tuz ve % 0,75 laktik asit (ya da % 0,55 sitrik asit) içeren 95 °C’deki yeni hazırlanmış salamura konur ve hemen kapatılır. Çizme Yeşil Zeytin Yapılması: Yeşil zeytin daneleri boylamasına 2-4 yerinden çizilerek, su ile acılığı giderilir. Bu amaçla danelerin eti uzunluğuna çizildikten sonra su veya daha iyisi % 2-3’lük salamura içerisine konulur. Kullanılan su günde 1-2 kez değiştirilerek, danedeki acılığın istenilen düzeye düşmesi sağlanır. Acılığı giderilen zeytinler % 8-10’luk salamuraya konularak, 8-10 gün fermantasyona bırakılır. Daha sonra zeytinler ambalaj kaplarına konulur, üzerlerine % 5-8’lik salamura, % 1 limon tuzu ve bir miktar zeytinyağı ilave edilir. Aromatize etmek amacıyla limon dilimleri, sarımsak ve hardal da konulabilir. Ambalaj kaplarında hava kalmamalı, salamura ile tamamen doldurulmalıdır. Zeytinler ambalaj kaplarında 8-10 gün bekletilip ekşi tat aldıktan sonra kullanılır. Kırma Yeşil Zeytin Yapılması: Kırma tipi zeytin, çizme yönteminde olduğu gibi hazırlanır. Ancak zeytinler doğal yapısı bozulmayacak şekilde kırılır. Acılığın giderilmesi yine çizme zeytinde olduğu gibi yapılır. Bazı bölgelerde salamurasız olarak zeytinler önce taşla, çekiçle ezilir, kuru olarak sele zeytini gibi kat kat tuzlanır. Bu yöntemle zeytinin rengi kaybedilir, fakat lezzet mükemmel olur.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
83
Röportaj RASİM MUTLU
“Zeytinyağı bizim işimiz’’
Büyük dedesinin 1938’de başladığı zeytinyağı üreticiliğinde son kuşak temsilcilerinden Cumhur Bişen. Yerkesik’e iki işletme kazandırmanın gururunu taşıyor. Bişen, “Artık gönül rahatlığı ile zeytinyağının bizim işimiz olduğunu söyleyebiliyorum. Zeytin ve zeytinyağı bir kültürdür. Bu kültürü yaşatıp gelecek nesillere aktarmamız lazım’’ diyor.
“Bölgemizde zeytinyağı müzesi kurma hayalimi gerçekleştirmeyi planlıyorum.’’
84 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
Zeytinyağı ile olan geçmişinizden bahseder misiniz? BİŞEN: Bizim ata mesleğimiz bu. İlk 1938 yılında büyük dedem Hacı Molla Hasan, Milas Ören’e bağlı Kultak köyünde Mengen dediğimiz sistemle başlamış yağ sıkmaya. Taş ve malzemeler, Milas’tan Ören’e gelmiş, Ören’den de at arabasına yüklenerek taşınmış köye, bin bir zorluklarla. Büyük dedem öldükten sonra 1945-1946 yıllarında mirasçıları iki oğlu (biri dedem) ve babaannem devralmışlar yağhaneyi. Bunlar her biri 10’ar gün çalıştırmaya başlamışlar. Babannem çalıştıramadığı için onun yerine oğulları, yani babam ve amcam çalıştırıyorlarmış. Böyle 12 yıl devam ettirmişler. Daha sonra babamlar “Böyle olmuyor, kendimiz yapalım bu işi” diyorlar ve Yerkesik’e bağlı Zeytin Köyü’nün Taşcağız mevkisinde bir yer beğeniyorlar. İzmir’den tekneye yüklenen mengen ve taşlar, Akbükü koyuna geliyor, suyun içine indiriyorlar. Bundan sonra en büyük sorun, bunların o zamanın şartlarında sudan çıkarılıp, taşınması. Önce iki takım öküzle getirmeye çalışıyorlar, ama başarmaları mümkün olmuyor.
Tekrar köye dönüyorlar, (ne yaparız) derken, burada eski ustalardan Halil İbrahim’e danışıyorlar. O da yardımcı oluyor. Köyden de 30-40 kişi gönüllü olarak yardıma geliyor ve kütüklerin üzerinde kaydırarak çıkartıyorlar. 6-7 kilometre uzaklıktaki kurulacak yere çok kötü patika bir yoldan götürüyorlar. Babam birçok zorluklarla burayı kuruyor ve 1948’de sıkma başlıyor. Babamı 1987 yılında kaybettik. Babam, (olmaz) diyen adamı sevmezdi. Babamı kaybettikten sonra bir dönem ağabeyim çalıştırdı burayı. Sonra 1994’te Yerkesik’te ağabeyimle birlikte tesis kurduk. Pres sistemiyle başladık ve 1996-97 sezonunda da kontinye sistemine geçtik. 2001 yılına kadar çalıştırdık. 2001 krizinde hem ekonomik nedenler, tecrübesizlik ve yaşımızın gençliğinden dolayı satmak zorunda kaldık. Hala o işletme başkaları tarafından çalıştırılmakta. Daha sonra 2007 yılında Tarım Bakanlığı kırsal kalkınma desteklemesi çıktı. Daha önce İşkur bünyesi altında bir kurs açılmıştı ve burada bir proje hazırlamıştım (zeytinyağı sıkım projesi). Format burayla aynıydı, bu projeyi revize ettik, güncelledik. Birinci etapta ufak tefek sorunlar oldu ama ikinci etapta kabul edildi. 2007’de 5 ayda bitirdik binayı, ihalesini yaptık, işletmemizi açıp çalışmaya başladık.
Cumhur Bişen, 1938’den bu yana kesintisiz devam eden zeytinyağı üreticiliğinde son kuşak temsilcilerinden. Zeytinyağının bir kültür olduğuna ve gelecek nesillere aktarılması gerektiğine inanıyor
Yerkesikteki zeytin ve zeytinyağı potansiyeliniz nedir? BİŞEN: Yerkesik’te birçok zeytin dikildi ama ufak butik yerlerde. Dolayısıyla salamura olacak kadar zeytinimiz yok, şimdilik yağ ağırlıklı. Bölgemizde daha zeytin ve zeytinyağından para kazanılmıyor, ancak ihtiyaçlarımızı karşılıyor. Burada zeytinden para kazanan yirmi - otuz aile çıkmaz. Daha yeni yeni tütüncülükten sonra alternatif olarak başlandı zeytinciliğe. Bölgemiz çok sulak olmadığından sebze ve
meyve yetiştiriciliğine uygun değil. 20-30 yıldır yavaş yavaş ve son 5 yıldır da çok hızlı bir dikim yapıldı. Önümüzdeki yıllarda var olan bu iki işletme bile burayı kaldıramayabilir. 14 köyümüz var bize hitap eden; Muğla merkeze bağlı köyler, bir de Marmaris Bayır, Turgut, Gökova, Köyceğiz, Zeytinalan ve Çandır’dan 50-60 km’den zeytin getiren müşterilerimiz mevcut. Bizim bölgemiz 650 rakımdadır. Hava şartlarından dolayı insanlar bilinçli olmasa da erken hasat yapıyorlar. Yılbaşına kadar tüm sıkımlar biter. Bu da buradaki yağın kalitesini artırıyor. Asit oranı düşük, daha yeşilimsi oluyor. Yağ verimi düşük olsa da kalitesi yüksek olur. Biraz da müstahsil dikkat ederse daha da kaliteli bir yağ elde edilebilir. Hava şartlarında çok büyük bir dengesizlik olmazsa ağaç başına ortalama 12-12.5 kg. zeytin alınıyor. Her sene genç ağaçlar büyümekte ve verim artmakta. Bir ağacın tam verimli bir hale gelmesi, 20 yıl almaktadır. 4-5 yaşında da zeytin verir ama gerçekten çok az. Bir yağ işletmesi olarak gözlemlediğiniz sorunlarınız neler? BİŞEN: Zeytinyağının verim ve kalitesini etkileyen birçok etmen var. Makine ile yapmıyoruz toplamayı, bahçelerimiz küçük ve genelde aile işletmeleri. Bunlarda üç günde toplayacağı zeytini, işçiliğe para öde-
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
85
memek için kendileri 10-15 günde topluyorlar. Bu zeytinleri evde seriyor, hepsini birden sıktırmayı planlıyorlar. Yani zeytin bekletiliyor. Diğer bir sorun da bunu çuvallarda saklıyorlar. Ben ilk işletmeyi kurduğumda 100 adet kasa aldım ve müşterilerime dağıttım. Çuvalda bekletilen zeytin, oksitlenmeye, bakteri toplamasına sebep oluyor ve yağ değerinden kaybediyor. Yani yağ bizden çıktığında altın değerinde, insanlar öyle bir kaplar getiriyorlar ki, ele alınmaz vaziyette. Ama adımıza bir leke gelmesin diye kendimiz yıkayıp, hijyen hale getiriyoruz. Yani kötü kap, o altını bakır ediyor. Ayrıca kötü şartlarda evde saklıyorlar, ışık alıyor, ısı alıyor plastik kap. Biz yağı 38-40 derecede sıkıyoruz ve insanlara diyoruz ki hiçbir şekilde bunun ağzını açmayacaksınız. Açtığınız zaman tüm kokusu, mineralleri havaya karışıp gidiyor ve artık zeytinyağı yediğini söyleyemezsin. Bizdeki bazı kötü alışkanlıklardan biri de, acısını alsın diye yağın içine tuz atılması. Zeytinyağı tadında normalinde kötü sıkılmadığı taktirde hafif bir acılık olacak, kendisine has kokusu, bir aroması vardır. Bu yağlar kalitelidir. Benim gözlemlediğim en büyük sorun, maliyetlerimizin çok yüksek olması. Sırf zeytinyağına değil, zeytine de prim verilmelidir. Bu sene yağa 50 kuruş pirim verildi, Avrupa’da ise 2.1 euro teşvik veriliyor. Zeytin tanesine ise Avrupa’da 0.294 civarında prim veriliyor, bizde ise hiç. Maliyetler yüksek olduğu için rekabet şansımız da ortadan kalkıyor. Önemli bir eksiğimiz de sıkımda çok hızlı bir şekilde iki fazlı sisteme geçilmelidir. Şimdi 3 fazlı sistemde sıkmaktayız. Yani karasu, prina ve yağ prinayı fabrikalara gönderiyoruz, karasuyu havuzlarda buharlaştırıyoruz. Avrupa’da ise 2 fazlı sisteme çoktan geçildi. Bu sistemde karasu yok. Böylece prinada kalan yağ miktarı minimum, yağdaki verim ve kalite daha yüksek oluyor. Bizim Yerkesik bölgemizde kötü bir alışkanlığımız da, biri zeytin toplamaya başladı mı herkes başlar toplamaya. Kısacası bu bir zincir; iyi bir yer seçimi, tarlada iyi bakım
86 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
şartları, iyi ürün, iyi ve doğru zamanda hasat , iyi koşullarda taşınması, zamanında sıkıma getirilme, iyi bir sistemle hijyen sıkım. Bu zincirde bütün halkaların bir araya gelmesinin neticesi, iyi zeytinyağı demektir. Hepimizin bildiği gibi maalesef iç piyasada zeytinyağı tüketimi çok azdır. Bu bilinci yerleştirmek, teşvik etmek, insanları özendirmek lazım. Ege, Akdeniz ve İç Anadolu’dan sonra zeytinyağı tüketimi yok denecek kadar azdır. Diğer margarin, mısır özü gibi yağlarda hep dışarıya bağımlıyız. Tabiî ki, insanların damak tadı alışkanlıklarını değiştirmek uzun yıllar alır. Ama sağlık açısından farkı tartışılmaz. Geleceğe yönelik beklentileriniz nelerdir? BİŞEN: Zeytin ağacı, uzun ömürlü bir ağaçtır. Bilinen zeytinciliğin tarihi günümüzden 8000 yıl geriye uzanır. Bu bir süreç ve bilinçlenme meselesidir. Aç gözlü değliz, çok hırslı değiliz ve tabiî ki para da kazanmayı istiyoruz, ama müstahsille beraber, üreticiyle beraber birbirimizi destekleyerek yapacağız bu işi. Sağ olsunlar İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğümüzden yetkililer sürekli bölgemize gelip, eğitim ve her konuda destek vermektedir. Her geçen gün daha
da çok bilinçleniyoruz. İzmir’den Zeytincilik Araştırma Enstütüsünden arkadaşlar geldiler, köylüye sunum yaptılar. Önemli bir bilgi edindik, bor madeninden elde edilen bordo bulamacının yerini alabilecek ve zeytinin bir sene olup, bir sene olmamasını giderebilecek kurtlanmayı önleyebilecek bir karışımı tanıttılar. İki yıldır denemeler yapılmış ve çok olumlu sonuçlar alınmış. Mart ve eylül aylarında iki sefer verilecek bu karışım. Yılda % 200-300 ve hatta 500’lere varan verim artışları olabileceğini belirttiler. Yeniliklerden ve araştırmadan uzak kalmamamız lazım. Diğer bir hayalim ise bölgemizde zeytinyağı müzesi kurmaktır. Tüm eski taşlar, mengenler elimizde mevcut. Eski ve orijinaline yakın taş bir bina yapıp, bunu gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Turizme yakın bir bölgedeyiz. Zeytin ve zeytinyağı bir kültürdür. Bu kültürü yaşatıp gelecek nesillere aktarmamız lazım. Sonuç olarak, 4 nesildir bu işi yapan bir ailenin ferdi ve buna gönül vermiş biri olarak, özellikle Yerkesik’te bulunan iki işletmeyi de benim kazandırmış olmamın gurur ve mutluluğunu yaşıyorum. Artık gönül rahatlığı ile zeytinyağı bizim işimiz diyebiliyorum.
Yeni Nesil Dekantörlerimiz ile
2 Faz (Ekolojik) Sıkımda
Maksimum Randıman Maksimum Kalite
www.hakkiusta.com Fabrika 1: Astim Org.San.Böl. No:110 Aydın - Türkiye Fabrika 2: Astim Org.San.Böl. No:14 Aydın - Türkiye Showroom: Astim Org.San.Böl. No:4 Aydın - Türkiye Tel: (0 256) 231 04 81 / (0 256) 231 04 82 Faks: (0 256) 231 04 83 info@hakkiusta.com [Ekim 2011] Tarım & Gıda
87
ÜNAL YILMAZ Tekniker
Nar Yetiştiriciliği Vitamin ve mineral yönünden son derece zengin olan narın yetiştiriciliğinde çeşit seçimine dikkat
N
ar çok yıllık, çalı formunda, çok kuvvetli bir kök sistemine sahip, çok gövdeli, çok sık dallı, erkek-dişi ve erdişi çiçekler bulunan, meyvesi küçükten iriye, küresel, üstten hafif basık olan bir ılıman iklim meyvesidir. Nar, başta C vitamini, demir ve potasyum gibi vitamin ve mineral bakımından oldukça zengin sayılır. Tatlı, mayhoş, ekşi gibi çeşitlere göre değişen tat ve renk durumu görülür. Nar, ülkemizde ve diğer dünya ülkelerinde çok eski zamanlardan beri tanınmasına rağmen son zamanlarda yetiştirme tekniği, depolama ve taşıma alanlarında yapılan çalışmalar sonucu fazla tanınan, üretimi, tüketimi ve ticareti artan bir meyve durumuna gelmiştir. Nar bitkisinin oldukça geniş bir adaptasyon kabiliyeti vardır. Genel-
88 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
de, tropik ve suptropik iklim bitkisi olmasına rağmen, -10 0C’ye kadarki düşük sıcaklıklara dayanabilmektedir. Türkiye meyveciliğinde ve dış ticaretinde önemli yeri olan nar, çeşitli iklim ve toprak koşullarında yetişebilen, bakımı kolay, iç ve dış pazarlarda iyi fiyat bulan, uzun süre ağaçta kalabilen ve depoda muhafaza edilebilen bir meyve türüdür. Ülkemizin bir bölümü narın anavatanı içinde bulunmakta ve üretimi yapılmaktadır. Özellikle Ortaca, Dalaman ve Fethiye ilçelerimizde nar bahçeleri kurulmaktadır. Gelecekte daha da büyük kapasite oluşacaktır. Yetişkin bir nar ağacı 150-200 kg ağaç başına verim vermektedir. İklim ve Toprak İsteği Genel olarak sıcak, kurak ve uzun bir yaz periyodu, ılık ve yağışlı bir kış, nar yetiştiriciliği için uygundur.
Bu nedenle geniş bir adaptasyon yeteneğine sahiptir.Narın çiçeklenmesi için oldukça yüksek sıcaklık toplamına ihtiyaç vardır. Sıcaklık toplamı yetersiz olduğunda ticari meyve alınamamaktadır. Narlar, ılıman iklim bölgelerinde -10 0C’ye kadar dayanabilmekte ve geç çiçek açtıklarından ilkbahar donlarından zarar görmemektedirler. Ancak geç olgunlaşan çeşitlerde sonbahar erken donlarından etkilenebilmektedirler. Nar yetiştiriciliğinde yıllık ortalama 500 mm’lik yağış yeterli olmakla beraber bu yağışların ilkbaharda düşmesi istenmektedir. Bu bakımdan da bölgemiz için iklim bakımından önerilebilecek bir meyvedir. Çünkü yaz yağışları meyve kalitesini bozmakta, olgunluğa yakın dönemde yağan yağmurlar meyve kabuğunu çatlatmaktadır. Bu zamanda sulama kesilmelidir. Meyve oluşumu döneminde kuru hava koşulları en kali-
Nar toprak yönünden pek seçici değildir. Özellikle silisli, çakıllı, kumlu, kireçli, killi ve ağır killi gibi çeşitli toprak tiplerinde nar yetiştiricili yapılabilmektedir. Alkali ve asit topraklarda yetişir. Tuzluluğa orta derecede dayanıklıdır. Bazı meyvelerin aksine aşırı toprak nemine dayandığı bulunmuştur. Narda optimal gelişme, kuru ve sıcak hava koşullarına karşılık derin geçirgen nemli ve serin topraklarda görülmektedir.
de ticari amacına göre sofralık ya da endüstri çeşitlerinin yetiştirilmesine karar verilmelidir.Ayrıca, bu çeşitlerin meyvelerinde irilik, kabuk rengi ve kalınlığı, dane rengi, yumuşak çekirdeklilik, sululuk gibi özellikleri ihtiyaca cevap verebilmelidir. Yurt içinde sevilen nar çeşitleri hafif mayhoş veya tatlı çekirdeksiz ve iri meyveli olanlardır. Avrupa’ya ihracat için özellikle kabuk ve dane rengi kırmızı ve mayhoş hicaz narı gibi çeşitler seçilmelidir. Bazı ülkelere ihracat için ise tatlı narlar tercih edilebilmektedir. Ayrıca nar suyu veya nar ekşisi elde etmek için yine kırmızı daneli ve ekşi mayhoş narlar tercih edilmektedir.
Yetiştirme Tekniği Nar yetiştiriciliğinde, çeşit seçimi çok önemlidir. Çeşitlerin o bölgeye adapte olmuş o yörenin iklimine, hastalıklara dayanıklı, verimi iyi, meyveleri insanların göz zevkine ve damak tadına uygun ve taşımaya dayanıklı olmalıdır. Çeşit seçimin-
Bahçe Tesisi Bahçe yerinin tespitinde, toprağın nar yetiştiriciliğine uygunluğuna bakılıp toprak tahlili yapılarak, çeşit ve gübre seçimine gidilmeli, sonrasında arazi tesviyesi yapılmalıdır. Esas olarak toprak hazırlığında, yaz aylarında pulluk tabanını kırmak için
teli meyvenin oluşmasını sağlayarak, pazar değerini artırmaktadır. Nar bir güneş bitkisidir, bahçe tesisinde ve yeterli ışıklanma koşullarına dikkat edilmelidir.
dipkazan veya nipel çekilir. Sonra pullukla derin sürüm yapılır. Tercihe göre ilkbahar veya sonbaharda 80100 cm derinlikte dikim çukurları açılır.Üst toprağa organik gübre veya yanmış çiftlik gübresi karıştırılarak, çukurlar bu karışımla doldurulur, yabancı otlar temizlenir. Toprak dikime hazırlanır. Narlarda dikim aralıkları 2 ile 6 m. arasında değişmektedir. Ama kapama nar bahçelerinde en yaygın olarak kullanılan dikim aralıkları 2.5 x 4 veya 3 x 4 m’dir. Sıralar genellikle kuzey -güney doğrultusunda olmalıdır. Böylece bahçenin havalanma ve güneşlenmesi daha iyi olacaktır. Nar bahçesi, doğrudan çelikle ya da köklü fidanlarla kurulabilir. Ancak, sertifikalı ya da güvenilir üreticilerden alınan garantili fidanlarla dikim yapılması daha uygun olur. Nar fidanları sonbaharda yaprak dökümünden başlayarak, kış ayları boyunca ve erken ilkbaharda dikilebilir. Kışları çok soğuk geçmeyen bölgelerde son-
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
89
bahar dikimi daha yararlıdır. Dikim yapılırken fidanın çelik kısmında tırnak kalmışsa kesilerek ortamdan uzaklaştırılır. Zayıf sürgünler 50-60 cm’den tepeden alınır. Sürgün bu kadar boy almamış, zayıf gelişmişse dikimden hemen sonra 2-3 göz üzerinden kesilerek, gelecek yıl için kuvvetli sürgün oluşumu sağlanır. Sonra daha önce toprak-gübre karışımı doldurulmuş çukurdan fidanın çelik kısmının tamamı toprak içinde kalacak kadar karışım alınır. Fidan buraya yerleştirilerek, tekrar aynı toprak gübre karışımı doldurulur. Fidan diplerindeki toprak ayakla iyice bastırılır. Can suyu vermek üzere etrafına küçük bir çanak yapılır.
Yetişkin bir nar ağacı ağaç başına 150-200 kg verim vermektedir.
Çok rüzgarlı bölgelerde karşılıklı iki herek çapraz olarak fidana yaklaştırılarak, bağlanır. İyi bir nar fidanında kök sistemi kuvvetli teşkil etmiş olmalıdır. Son olarak hazırlanan çanaklara çukurlar suya doyuncaya kadar can suyu verilerek, dikim tamamlanır, toprak ıslak ve hava yağmurlu da olsa dahi can suyu verilmelidir. Gübreleme Narların gübrelenmesi konusunda yapılan araştırmada, organik gübrelerin gelişme, verim ve kaliteye çok önemli etkisinin olduğu belirlenmiştir. Narlara verilecek çiftlik gübresi iyi yanmış olmalı ve dekara 2-3 ton sonbahar-kış aylarında bütün bahçeyi kaplayacak şekilde verilmeli, rotovatör veya çapa ile toprağa karıştırılmalıdır. Nar için yeşil gübreleme yapılması da yararlı sonuçlar verir. Bunun için bakla, fiğ gibi bitkiler nar bahçesinin tamamına ekilir. Ekimi yapılan bitkilerin çiçeklenme dönemlerinde bahçe rotovatörle işlenerek, toprağa karıştırılır. Bu bitkilerin toprağı azotça zenginleştirmesi bakımından da yararları vardır. Azot nar için oldukça önemlidir. Sürgün gelişimi ve meyve büyümesi için azotlu gübre kullanımı şarttır. İlk
90 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
yıllarda ağaç başına 50-l00 gr. saf azot (amonyum sülfat) olarak (250500 gr) verilmesi yararlı sonuçlar meydana getirmektedir. Tam verime geçtikten sonra bu miktar ağaç başına 200-300 gr. (amonyum sülfat) olarak (l-l,5 kg) çıkarılmalıdır. Azotlu gübreler erken ilkbahar ve yaz aylarında olmak üzere 2 defa verilir. Yukarıda belirtilen miktarın 2/3 ü şubat-mart aylarında, l/3 ü ise haziran-temmuz aylarında verilmelidir. Gübrelemeden sonra ağaç hemen sulanmalı, sulamayacaksa çapa ile toprağa karıştırılmalıdır. Fosforlu gübreler ise narın çiçeklenme, meyve tutumu ve kök gelişmesiyle ilgilidir. Narların fosfor ihtiyacı tam verim çağında l00-200 gr. saf fosfor (trible süper fosfat) olarak yaklaşık (250500 gr) şeklinde belirlenmiştir. Fos-
forlu gübreler kış aylarında dal uçlarının ulaştığı bölgelerde 20-30 cm. derinlikte ağaç çevresinde açılan 4-6 adet çukura verilerek üzeri kapatılır. Organik gübrelerde olduğu gibi ticari gübrelerin uygulanmasında da toprağın fiziksel ve kimyasal yapısı ağacın durumu iyi gözlenmeli, toprak ve yaprak analizinden sonra gübre uygulamasının yapılması en ideal durumdur. Sulama Nar genelde nemli ve serin toprak şartları istemektedir. Bu nedenle yağışların yeterli olmadığı her dönemde narlarda sulama şarttır. Sulamanın az ve sık sık yapılması uygundur. Genel olarak şubat-mart aylarında odun gözlerinin sürmesinden eylül-ekim aylarında meyve oluşumuna kadar sürekli olarak toprak neminin sağlanması gerekmektedir. Özellikle odun gözlerinin sürmesi, çiçek tomurcuklarının görülmesi, tohum bağlaması, meyve gelişimi olmak üzere 3 dönemde yeterli toprak nemi mutlaka sağlanmalıdır. Bahçenin toprak yapısına göre belirli sulama aralığı (7-10 gün) belirlenip bu aralıklarda sulama yapılmalıdır. Ancak yaz aylarında sulama sıklığı ve miktarı artırılabilir. Meyvelerin son olgunlaşma döneminde hasattan 10-15 gün önce sulamaya son verilmeli aksi halde narlarda büyük sorun olan kabuk çatlamaları görülür. Nar bahçeleri genel olarak çanak usulü sulanır. Mümkün ise modern sulama sistemlerinden olan damla sulama, alttan sulama, sızdırma usulü sulama sistemleri uygulanmalıdır. Toprak işleme Genç nar bahçelerinde derin olmayan yüzeysel toprak işleme aletleriyle toprak işlenir. Daha sonraki yıllarda iş genişliği az, dar olan bahçe trak-
törleriyle ve diskli tırmık rotovatör, kazayağı ve rotovatör gibi toprağı yüzeysel işleyen aletlerle toprak işlenebilir. Ağaç dipleri gerekirse el aletleriyle çapalanabilir. Yabani ot kontrolünde istenirse ot öldürücü ilaçlar da kullanılabilir. Budama Şekil budaması ağaçlar verime yatmadan ağaçların gelişme durumuna göre 1-2 yıl içinde yapılır. Nar bahçesinin çok veya tek gövdeli yapıda mı olacağına karar verilir.Dikimden sonra çok gövde tercih edilecek ise dipten çıkan kuvvetli 3-4 sürgün ana gövde olarak seçilir ve tepeleri 50-60 cm. kesilerek, alçak taçlanmaları sağlanır. Ana gövdelerden çıkan birinci ve ikinci dallarda da 2.-3. yıllarda tepe alma yapılarak, taç oluşturulur. Verim budamasında ise narlar genel olarak 2. ve 3. yıllardan itibaren meyve vermektedirler. Narlar verime yattıktan sonra meyve verecek dallarda uç alma yapılmamalıdır. Bu dönemde seçilen 3, 4 gövde dışında çıkan dip sürgünlerin sürekli olarak temizlenmesi sağlanmalıdır. Ayrıca taç kısmında görülen obur dallar dipten kesilmeli, taç teşkili için gerekirse uç alınarak dallanması sağlanmalıdır. Sık taç meydana gelmiş ise güneşlenme ve havalanmayı sağlamak için genel bir seyreltme yapılmalıdır. Bu işlem yapılırken zayıf, kurumuş, hastalıklı dallar öncelikle seçilmelidir. Geliştirme budamasında: narlar, çeşitli şartlara göre değişmek üzere ortalama 20-30 yaşlarında verimden düşerler. Ancak kök boğazından yeni çıkan sürgünlerle nar l00 yılı aşkın bir süre verimliliğini sürdürebilir. Bu durumda yaşlı gövdeler dipten kesilerek, yeni sürgünlerin oluşumu teşvik edilir. Bu sürgünlerle aynı yollarla yeni gövdeler teşkil edilerek ağaç gençleştirilir. İstenirse gençleştirme işlemi her yıl her ağaçtan l-2 gövde kesilerek, kademeli olarak yapılır. Böylece bahçeden kesintisiz olarak ürün alınmasına devam edilebilir.
önemli ölçüde önlenmektedir. Gerektiğinde olgunluğa yakın bir dönemde yapılan fungusit uygulaması, depolanacak meyvelerin uzun süre çürümelerini önlemektedir. Narların en önemli zararlıları fare ve kuşlardır. Yaprak bitleri, nar beyaz sineği, unlu bit, kabuklu bitler, kırmızı örümcekler, Akdeniz meyve sineği, nar içi kurdu, toprak altı zararlıları gibi genel zararlılar da narlarda etkili olmaktadır Hasat Çeşitlere ve bölgelere göre değişmekle birlikte genellikle ağustos sonunda başlar, kasım ortalarına kadar devam eder. Narın uzun çiçeklenme dönemi nedeniyle olgunlaşması farklı zamanlarda olur. Bu yüzden nar hasadının 2-3 defada yapılması gerekir. Hasat sonbahar erken donlarından ve yağışlardan önce bitirilmeli ve meyveler üzerinde 1-2 mm. uzunluğunda sap kalacak şekilde makasla yapılmalıdır. Özellikle hasat esnasında meyvelerin yere düşürülmekten ve darbelerden korunması meyve çürümesini önleyeceğinden kaliteyi arttırır. Ayrıca kasalara iki sıradan fazla meyve dizilmemelidir ve mümkünse hasat edilen narlar özel folyolarda ambalajlanmalıdır. Narların ambalajlanması da pazarlama açısından oldukça önemlidir. Meyvelerin seçimi, boylanması ve paketlenmesi pazar açısından özellikle ihracatta önem arz etmektedir. Narların seç-
me ve boylamasının elle yapılması daha uygun olup, meyveler birbirine değmeyecek şekilde paketlenmesine dikkat etmek gerekmektedir. Depolama Narlar meyve kabuğunun özel yapısı dolayısıyla çeşitli koşullarda 4-6 ay süreyle depolanabilmektedir.Narlar depolanmaya çok uygun olduğundan ve kışın fiyatı 2-3 kat arttığından oldukça karlı, iyi bir yatırımdır.Narların depolanmasında en emin ve en az kayıpla ulaşılacak başarı, ek masraflara rağmen modern soğuk hava depolarıdır. Sıcaklık ve nisbi nemi ayarlanabilen bu depolarda 1-2 0C’de % 85-90 nisbi nemle meyveler muhafaza edilebilmektedir. Meyve çatlamaları Narda meyve çatlaması genellikle olgunluk döneminde ortaya çıkmakta ve olgunluk ilerledikçe çatlamış meyve miktarı da artmaktadır. Bu sorundan dolayı yüksek miktarda verim kaybı olabilmekte, hatta % 50 ürün kaybı meydana gelebilmektedir. Meyve çatlamasının kontrolü için çatlamaya dayanıklı çeşit kullanılması, düzenli ve yeterli sulama olması, derimin zamanında ve birkaç defada yapılması, meyvelerin güneş ışığından korunması, aşırı azot gübrelemesinden kaçınılması ve sert budamanın yapılmaması önerilmektedir. Kalsiyum takviyesi çatlamayı önlemeye yardımcı olacaktır.
Mücadele Narlarda görülen en önemli hastalık, bazı mantarların meyvelerde çürümelere yol açmasıdır. Bazı klasik kültürel işlemler ile hastalıklar
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
91
Röportaj RASİM MUTLU
Çaybükü’nde
yer kirazı Emekliliğini fırsat bilmiş, adına ‘Ormancı’ türküsü yapılan köyüne gelip yerleşmiş Erol Altuntaş. Ata topraklarının boş durmasına gönlü razı gelmemiş ve Çaybükü köyünde yer kirazı yetiştirmeye başlamış.
92 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
E
rol Altuntaş, meşhur “Ormancı” türküsüne konu olmuş, Muğla’nın eski adıyla Gevenez, yeni adıyla Çaybükü köyünden. Emekliliği fırsat bilip uzun yıllar ayrı kaldığı memleketine yerleşen Altuntaş, ata topraklarının boş durmasına gönlü razı olmayınca çiftçiliğe merak salmış ve amatör duygularla çıktığı yolda zoru başarmış. Öyle ki, uzun yıllardır ekim yapılmayan bu topraklarda şimdilerde yer kirazı yetişiyor, hem de hiçbir suni ilaç ve gübre kullanılmadan, yani organik üretim teknikleriyle. Bu yıl ilk hasadı yapan Altuntaş’ın en büyük hedefi ise önümüzdeki dönemlerde kalite ve verimi artırarak, ürettikleri yer kirazı ile markalaşmak.
Yer kirazı yetiştirmeye nasıl karar verdiniz? ALTUNTAŞ: Doğma büyüme Gevenez’liyim. 25 yaşımda Ankara’ya yerleştim ve uzun yıllar harita mühendisi olarak çalıştım. Emekli olduktan sonra köyüme dönüp, toprakla uğraşmak istedim. Atadan kalma topraklarımızda önce ceviz yetiştirmeyi düşündüm ama istediğim gibi fidan bulamadım. Ne yetiştirebilirim diye araştırma yaparken, son zamanlarda popüler olan ve altın çilek olarak da bilinen yer kirazı ilgimizi çekti ve bu üründe karar kılıp yetiştiriciliğe başladık. Bu meyve hakkında biraz bilgi verir misiniz? ALTUNTAŞ: Yer kirazı ülkemiz için yeni bir meyve. Açıkçası biz de
Erol Altuntaş
ürün hakkında fazla bilgi sahibi değildik. Yapığımız araştırmalarda yer kirazının Güney Amerika orijinli, İnka döneminden beri var olduğu için İnka eriği diye de bilinen bir meyve olduğunu öğrendik. Yetiştiriciliğe başladıktan sonra da bu meyvenin suyu çok sevdiğini fark ettik. Arazinin veriminden ziyade, suyun bolluğu önemli. Aşırı sıcağa dayanıksız olan bu meyvenin hava sıcaklığı 35 derecenin üstünde olduğu dönemlerde hemen sulanması gerekiyor. Bildiğimiz kadarıyla 3 çeşidi var: Rengi yeşile yakın olanın keskin ve mayhoş bir tadı var; turuncu renklisi biraz daha yumuşak bir tada sahip; ilk ikisinin birleşimi sayılabilecek, ancak onlardan daha hoş bir tadı olan bir diğer çeşidinin ise meyvesi daha küçük. Yaprağı tütün gibi kokan ve toplandığı odadan kavun kokusu gelen bu türün aroması, erik ve kızılcığı anımsatıyor. Yer kirazının bir diğer özelliği de buğday gibi tek seferde toplanıp bitmemesi, bir yandan meyve toplanırken, bir yandan da çiçek açması. Yani soğuk vurana kadar üründen meyve almak mümkün. Hatta aynı kökten 3-4 yıl ürün alındığı söyleniyor. Bu meyve aynı zamanda üzüm gibi kurutularak da tüketilebiliyor. Yaklaşık 1 dönümden 4-5 tona kadar ürün almak mümkün. Ama ürün veriminde, hasadın toplanıp
ayrılmasında işçilik de çok etkili. Şimdilik daha ufak alanlarda özellikle aile işletmesi olanlarda kontrol ve verimin daha yüksek olacağına inanıyorum. Bizim gibi geniş alanlarda üretim yapanlarda ürün iyi tanınmadığı için daha fazla ürün kaybı olabilir. Bu bölgede yer kirazı yetiştiren ilk ve tek üretici olmanızdan dolayı ekim ve hasat toplama sürecinde herhangi bir zorluk yaşadınız mı? ALTUNTAŞ: Meyveyi fidan olarak getirdik ve bu yıl 16 Mayıs’ta dikmeye başladık. İlk erkenci ürünümüzü 2 ayda aldık, sonraki meyvelerin yetişmesi ise 3 ayı buldu. Şu anda 30 dönüm ekili arazimiz var. İlk denememiz olduğu ve ürünün dikimini, çapalamasını iyi bilmediğimiz için tabii ki eksikliklerimiz oldu. Ancak önümüzdeki dönemlerde daha tecrübeli ve bilinçli olacağız. Temel amacımız organik üretim yapmaktı. Tarlamızın uzun süredir dinlenmiş olması ve ilaç ya da suni gübreye maruz kalmaması sayesinde üretimle ilgili büyük bir sıkıntı yaşamadık. Organik üretimi seçme sebebiniz neydi? ALTUNTAŞ: Babam iyi bir çiftçiydi. O zamanlar ilaç ve suni gübre kullanılmamasına rağmen hastalık problemi ile karşılaşılmıyordu. Aradan geçen zamanda her şey çok değişti. Eskiden nadas vardı, toprak
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
93
bir sene ekilir bir sene nadasa bırakılır, otlar temizlenirdi. Bu sayede dinlenip nefes alan toprağın verimi yükselirdi. Şimdi “komşu ekti, ben de ekeyim” mantığıyla hareke ediliyor, verim kalitesi hiç düşünülmüyor maalesef. Tarlaya bolca ot ilacı atılıyor, sonra da iyi verim alınması bekleniyor. Biz şu ana kadar tarlamıza hiç ot ilacı, suni gübre atmadık. Organik ürün tüketiminin çok yaygın olmadığını düşünürsek bu alanda üretim yapmak dezavantajlı olmuyor mu? ALTUNTAŞ: Organik ve sağlıklı beslenme bilinci ülkemizde hala tam oturmadığından rekabette sıkıntı yaşanabiliyor. Bir süre sonra organik üretim yapmaya çalışan çiftçilerimizin daha çok emek harcayıp, daha az gelir elde etmeleri nedeniyle hevesleri kırılıyor.
94 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
Pazarlama çalışmalarınız nasıl gidiyor? ALTUNTAŞ: Yer kirazı yeni bir meyve ve pek alışık olunmayan bir tat. Beğenen de var beğenmeyen de. Kimileri ise faydalarını öğrenmek istiyor. Diğer meyveler ne kadar faydalı ise bunun da kendine göre faydaları var. Tek üzüntümüz bu meyvenin son zamanlarda yaşanan talihsiz bir olayla gündeme gelmesi. Yer kirazı bol lifli bir meyve olmasından dolayı bazı zayıflama firmaları tarafından çeşitli kimyasal maddelerle karıştırılıp zayıflama ilacı olarak piyasa sürüldü. Altın çilek hapı adı verilen bu ilaç, çok kısa sürede zayıflamak isteyen bayanlar tarafından talep gördü ve maalesef talihsiz bir ölüm olayı yaşandı. Bu olayda yer kirazı suçlandı. Ancak unutmamak lazım ki, bu meyve her ne kadar sindirim sistemine faydalı olsa da bir ilaç değil. Pazarlama kısmına gelince üretmek ve pazarlamak farklı şeyler. Teşbihte hata
olmazsa bir örnek verelim; tavuk yumurtlayınca öter, “bak ben ürettim” diye duyurur herkese, kaz da yumurtlar ama hiç sesi çıkmaz. Halbuki kazın yumurtası daha büyük olmasına karşın dünyada tavuk yumurtası daha çok tüketilir. Kısacası biz de ürettiğimiz ürünü ne zaman kendimiz pazarlayabilirsek, o zaman para kazanmaya başlayacağız. Geleceğe yönelik hedef ve beklentileriniz nelerdir? Bu ilk hasatta elde ettiğimiz tecrübeleri iyi değerlendirip daha bilinçli davranarak, önümüzdeki dönemlerde, kaliteli ve verimli hasat almayı planlıyoruz. Yeni etiket ve ambalajlanmış ürünümüzle de marka oluşturma çalışmalarımız devam edecek. Ürünün yaygınlaşması adına bu sene elde ettiğimiz, genetiği ile oynanmamış organik tohumlarımızı çevremizde yer kirazı yetiştirmek isteyen üreticilerimize sunmak istiyoruz.
“Doğadan gelen lezzeti, doğal şartlarla, doğal üretim zinziri ile yumurtadan yavruya, yavrudan yetişmiş alabalıklara...
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
95
Röportaj RASİM MUTLU
“Kat ettiğimiz yol,
cesaret ve güven vermektedir’’
Su Ürünleri Yetiştiricileri Merkez Birliği Başkanı Faruk Coşkun, çevre dostu, sürdürülebilir üretim konularında üreticilerin bilinçli olduğunu belirtiyor.
K
uruldukları günden bu yana kat ettikleri yolun, cesaret ve güven verdiğini belirten Su Ürünleri Yetiştiricileri Merkez Birliği Başkanı Faruk Coşkun’a göre, çevre dostu, sürdürülebilir üretim konusunda üreticiler bilinçli. Zaten bu konuda yapılan negatif propagandalar sonucu çevre ile ilgili, biraz da abartılı buldukları mevzuatla birçok yaptırım ve ceza getirildi. Coşkun’la birliğin faaliyetlerini, sorun ve beklentilerini konuştuk.
96 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
Su Ürünleri Yetiştiricilik sektörü sürekli büyümektedir, en son rakamlara göre 167 bin tonluk üretim söz konusudur, buna paralel olarak diğer gelişmeler ve sorunlar da artıyor. Kısaca önemli sorunlarınız ve çözüm önerileri hakkında bizleri aydınlatır mısınız? COŞKUN: Belirttiğiniz gibi sektörümüz hızla büyümektedir. Aslında durum dünyada da aynıdır. Balık stokları artmamakta, azalmaktadır.
Su ürünleri yetiştiriciliği yapılarak, avcılık sureti ile azalan doğal stoklar üzerindeki baskı azaltılmakta ve olumsuz denge değişiminin yaşanması önlenmektedir. Sektör büyüdükçe sorunların çoğalması veya yeni problemlerin ortaya çıkması doğal karşılanmalıdır. Netice olarak biz üreticiler tabii kaynakları ve öncelikle de suyu kullanarak, ülke ekonomisine katkıda bulunmak ve geçimimizi sağlamak durumundayız. İç sularda en önemli sorunlardan birisi kiralama süreleridir. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Muğla ilinde en fazla 5 yıl kiralamaya izin vermektedir. Oysa denizlerde ve Muğla ili dışında bu süre 15 yılı bulmaktadır. Milyarlarca liralık yatırım yapmak durumunda olan üretici için bu caydırıcı bir etkendir. Yatırımcı önünü görmek ve orta ve uzun vadeli projeksiyonlar yapmak zorundadır. 5 yıl gibi kısa süreler buna imkân vermemektedir. Diğer bir husus Hidro Elektrik Santrallerinde elektrik üreten şirketlerin su haklarını kapsayacak miktarda suyu alıp, can suyunu dere yatağına bırakmamaları, ülkede birçok üreticinin mağdur olmasına neden olmaktadır. HES’ler üzerindeki denetimin yeterince yapılması gerekmektedir. Denizde üretim yapan çiftliklere balık, yem, personel, malzeme götürecek gemiler için iskele ve destek hizmetlerini sağlayacak lojistik merkezlerin bulunmaması önemli bir problemdir. Balıkçı barınaklarında olduğu gibi, kültür balıkçılığı sektörü için belli yerlere iskeleler yapılması, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının teklifi, Kalkınma Bakanlığının onayı ile DLH Genel Müdürlüğünce yapılması veya yaptırılması büyük önem taşımaktadır. Yine denizlerde off-shore işletmelerde yavru üretiminin olamaması, kuluçkahanelere kıyıya yakın yerlerde ön besi ve adaptasyon amaçlı
yer tahsisi yapılmaması engelleyici faktörlerdir. Bunlara izin verilmelidir. Göl ve baraj göllerinde ağ kafeslerde yetiştiricilik yapma eğiliminin kontrol edilemez boyutlara ulaşmak üzere olması, bazı bölgelerde bu konuda aşırı yüklenmelerin mevcut olması ileride önemli sorunlar getirebilir. Bir yanda içsularda havuzlarda üretim ve denizlerde üretim konularında çeşitli engeller çıkarılır iken, göl ve baraj göllerinde plansız gelişme çelişki olarak görülmektedir. Bu hususta kontrollü büyümenin sağlanması gerekir. Genel problem şudur; denizlerde ve iç sularda su ürünleri yetiştiriciliği yapılacak alanların makro planları bulunmamaktadır. Bu yüzden ya bir konuda disiplinsiz gelişmeler yaşanmakta veya bakanlıkların birlikte bölgesel olarak belirlediği alanlar bile üretime açılmamaktadır. İkisi de sektör için zararlıdır. Diğer bir sorun ise kamuoyunda sektör ile ilgili geliştirilmeye çalışılan imajdır. Su ürünleri yetiştiriciliği yapılan deniz ve içsu alanları balıkçılık dışında ulaşım, turizm, kültür, spor, tarımın diğer dallatmennisi veya kararı alınmış, ancak hayata geçmemiştir. Bu nedenle hükümetimize teşekkürü bir borç biliriz. Şimdi sektörümüzü genel müdürlük düzeyinde temsil edecek ve her türlü sorunu ve çözüm önerilerini götürebileceğimiz bir makam vardır. Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğünün uzmanlaşmış personeli ve konuyu bilen bürokratları ile sektöre sahip çıkacağına ve bizleri diğer sektör kuruluşlarına karşı layığı ile temsil edeceğine, hak ve menfaatlerimizi koruyacağına inancımız tamdır. Merkez Birliği olarak bizde her türlü desteği vermeye hazırız. Taşra yapılanmasına değinecek olursak; bizim beklentimiz her ge-
nel müdürlüğün taşra teşkilatında şube müdürlüğü uzantısı olması doğrultusunda idi. Ancak, taşra yapılanması açıklanıp, sektörümüzle ilgili iş ve işlemlerin “Hayvan Sağlığı, Yetiştiriciliği ve Su Ürünleri Şube Müdürlüğü” altında yürütüleceğini öğrenince hayal kırıklığına uğradığımızı söyleyebilirim. Su ürünleri sektörü, hayvan sağlığı ve hayvan yetiştiriciliği çok farklı disiplinlerdir. Bunların bir şubede birlikte bulunması hastalıklarla mücadele, zootekni ve su ürünleri gibi birbirinden çok değişik faaliyetlerin bir arada nasıl yürütüleceği sorusunu akla getirmektedir. Örneğin, şu anki uygulamada önceki Hayvan Sağlığı Şube müdürlerinin bu şubelere müdür olarak verildiklerini görmekteyiz. Bizim hiçbir meslek taassubumuz söz konusu değildir. Fakat elbette ki bu müdürlerin önceliği hayvan hastalıkları ile mücadele, salgın hastalıkları önleme, programlı aşılamalar, hayvan hareketleri vs. olacaktır. Çok güncel olan et, süt, yumurta ve bal gibi üretimlerimizin artırılması, hayvan yetiştiriciliği ve ıslahı, hayvancılık politikaları ikinci öncelik olacaktır. Su ürünleri ise kişilere ve onların ilgisine göre önem kazanacaktır. Bizlerin bütün endişesi budur. Bu endişelerimizi Sayın Bakanımız Dr. M. Mehdi Eker’i ziyaretimizde de dile getirdik.En azından su ürünleri avcılık ve yetiştiricilik potansiyeli yüksek olan illerde ayrı “Balıkçılık ve Su Ürünleri Şube Müdürlüğü” kurulmasını talep ettik. Bakanlığın yapılanması ile ilgili diğer bir konu Genel Müdürlüklere bağlı kuruluş meselesidir. 639 sayılı “Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eklerinde yer alan I, II, III ve IV sayılı listelerde İl Müdürlüğü dışındaki taşra bakanlık kurumları belirtilmektedir. Listeler incelendiğinde tüm Genel Müdürlüklere bağlı kurum ya da kurumlar olduğu
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
97
ortaya çıkmaktadır. Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğüne bağlı bir kuruluş bulunmamaktadır. Oysa bakanlık, kontrol ve araştırma faaliyetleri yanında, konu bazında üretim politikalarını belirlemek üzere ilgili genel müdürlüğe yardımcı olacak kurumlara ihtiyaç duymaktadır. Bu ihtiyaçtan yola çıkarak yeni kurulan tüm genel müdürlüklere birden fazla bağlı kuruluş veya taşra uzantısı ön görülmüş iken, Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü bu konuda göz ardı edilmiştir. Ayrıca, I sayılı listede yer alan “Akdeniz Su Ürünleri Araştırma, Üretme ve Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü” geçmişte Beymelek ve Kepez olarak ayrı kurumlar iken birleştirilmiş olup, konuları farklı ve aralarında 160 kilometre mesafe bulunduğundan tek elden idaresi fiziki olarak güçleşmiştir. Bu çerçevede adı geçen müdürlüğün, idari açıdan ve fonksiyonların farklılığı nedenleri ile ikiye ayrılması verimli çalışmaları açısından gereklidir. Konu ile ilgili olarak, Kepez’in “Akdeniz Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü” adı altında Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü’ne, Beymelek’in ise “Beymelek Su Ürünleri Üretim ve Eğitim Müdürlüğü” olarak Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı kuruluş olması önerimiz yine Sayın Bakanımıza iletilmiştir. Bu konuların Genel Müdürlüğümüzün takibi ile gerçekleşmesini temenni ediyoruz. Bir üretici örgütünün Merkez Birliği Başkanısınız. Öncelikle örgütlenmenin önemi, birliğiniz faaliyetleri ve yıllar sonra sektörü bir araya getirdiğiniz çalıştayla ilgili bilgi verirmisiniz? COŞKUN: Örgütlenme birlikte ve organize hareket etmeyi, rasyonel, tutarlı plan ve projeler üretmeyi sağlar. Birlikler ve çatı örgüt
98 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
olan Merkez Birliğimiz bu anlamda çok önemlidir. Sektörün sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak, üreticinin ve tüketicinin korunmasını sağlamak, üretilen balığın markalaşma ve etiketlendirilmesini sağlamak, ürünün değerini artıracak faaliyetlerde bulunmak, piyasa dengelerini sağlamak, bunları yaparken bilinçli, hem sosyal hem de çevresel duyarlılığı geliştirmek gibi sorumluluklarımız bulunmaktadır. Merkez Birliğimiz 2009 yılında kurulmuştur, şu an itibarı ile deniz ve içsu bazında 14 birlik üyemizdir. Kurulmuş veya kurulmakta olan 6 birliğimizin de kısa süre içerisinde aramıza katılmalarını bekliyoruz. Faaliyetlerimizi; resmi kurumların çağrılı toplantılarında sektörü temsil etmek, IPARD İzleme Komitesi Üyeliği, diğer sivil toplum kuruluşları ile işbirliği, kanun, tebliğ ve genelge gibi mevzuat için sektörün ortak görüşünü oluşturarak bildirmek, eğitim toplantılarına katılmak ve düzenlemek, yazılı ve görsel yayın araçları yapmak (broşür, liflet, web sayfası), üyelerimizi sektörle ilgili gelişmelerden haberdar etmek, bölgesel toplantılar düzenlemek, ülkesel toplantılar organize etmek (çalıştay, sempozyum vs.) olarak özetleyebilirim. Kurulduğumuz günden bu güne kadar kat ettiğimiz yol bizlere cesaret ve güven vermektedir. 14-16 Ocak 2011 tarihlerinde Antalya İlinde gerçekleştirdiğimiz Su Ürünleri Çalıştayı ile yıllar sonra ilk defa sektörün tüm temsilcileri, üretici, ilgili tüm kamu temsilcileri ve girdi sağlayan sektör temsilcileri bir araya gelmiştir. Sektöre ait tüm sorunlar 1-Yetiştiricilik, 2-Sağlık ve Çevresel Etkileşim, 3- İşleme, Pazarlama ve Tüketim, 4-Teşvikler, Kredi, Vergiler ve Sigorta, 5-Kurumsal Yapılanma, Eğitim ve
Araştırma olmak üzere beş başlık altında ayrı ayrı irdelenmiş, en iyi en doğru nasıl olurun yol haritası belirlenmiştir. Çalıştay sonrası bu yol haritası rehberliğinde Merkez Birliğimiz tarafından çalışmalara ve takibe başlanmıştır. Katılımcı yaklaşık 300 kişinin sorunlara ve çözüm yollarına ilgisi ve yaklaşımı bizi cesaretlendirmiştir. Gerçekleşen çalıştayın sektöre katkılarını şöyle özetleyebilirim: • Farklı bölgelerden gelen üreticiler birbirlerini tanıma fırsatı buldu ve ticari bağlantılar oluşturdular, • Sektörün paydaşları aralarında fikir alışverişinde bulunup ortak sorunlar masaya yatırıldı, • Üreticiler ile ilgili kamu kurumları arasında iletişim sağlandı, • Çalıştay medyada yer alarak sektörümüz ve sorunları daha geniş kitlelere duyuruldu, • Farklı görüşler bir araya gelerek çözüm yolları tespit edildi, • Alınan kararlar tüm ilgili kurumlara iletilerek sadece sorunlarımız değil, çözüm önerilerimiz olduğu da gösterilmiş oldu. Bu sonuçlardan çıkarak, bu tür faaliyetlerin sektörün tüm paydaşları arasında ilişkileri güçlendireceğine bu yolla doğrulara daha çabuk ulaşılacağına inanmaktayız. Bu nedenle gücümüz yettiği kadar bu tür faaliyetleri yapacak, bundan sonra ki yıllarda tüm Türkiye sathına yayarak ve daha geliştirerek, bu tür çalıştayları gerçekleştireceğiz. Ancak, Merkez birliğimizin birçok faaliyeti gerçekleştirebilmesi için yasal zemininin sağlam olması gerekmektedir. 5200 Sayılı Yasa ile birliklerin kuruluşu ve faaliyetleri ile ilgili çerçeve belirlense de, yaptırımlar ve birliklerin gücü ile ilgili maddelerde eksiklikler bulunmaktadır. Temennimiz bu konunun acilen ele alınarak gerekli düzenlemelerin yapılmasıdır.
[Ekim 2011] Tar覺m & G覺da
99
DİLEK ERSOY Ziraat Mühendisi
Narda Meyve
Çatlaması Kabuğun iç gelişme basıncına dayanamayıp yırtılma ve yarılmasıyla oluşan narda meyve çatlamasını önlemek için düzenli ve yeterli sulama, çatlamaya dayanıklı çeşitler seçme, meyveleri güneş ışığından koruma yararlı olacaktır.
100 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
N
ar çatlamaları fizyolojik olup, meyve çatlamaları, nar meyvesinin ceviz iriliğine gelmesiyle başlamaktadır. Bu çatlama, ekonomik olarak fazla sıkıntı oluşturmamaktadır. Ancak özellikle meyvenin tatlanmaya başlaması ile meyvenin irileşmesi sırasında meyvede ciddi oranda çatlamalar, ekonomik olarak ciddi zararlar vermektedir. Nardaki meyve çatlaması, kabuğun iç gelişme basıncına dayanamayıp yırtılma ve yarılmasıyla oluşmaktadır. Nar meyvesi çok sayıda birbirinden bağımsız, bol miktarda suda eriyebilir madde ve su içeren danelerden oluşmaktadır. Bu danelerin olgunlaşma ile birlikte doğal olarak suda eriyebilir madde içeriği zenginleşmekte ve su alarak şişmeleri sonucu meyve içi basıncı artmaktadır. Olgunluk
zamanı ve sonrası meyveye her türlü aşırı su akışı, bu iç basıncı artırarak kabuğun direnebileceği basınç düzeylerinin üzerine çıkarmakta ve bu olayın sonucunda kabuk direnç gösteremeyip yırtılmaktadır. Bu arada olgunlaşma ile kabuğun yapısında da değişimler gerçekleşmektedir. Kabuğun olgunlaşma ile değişimi, genellikle iç basınç karşısında daha elastik, fakat daha sağlam bir yapıyı oluşturmaktadır. Fakat meyve kabuğu olgunlaşma döneminde, çevre koşullarının etkisi nedeni ile bu elastik yapı daha az elastik, gevrek bir yapıya dönüşmekte ve hatta bu çevresel etmenler kabukta fiziksel zararlanmaya bile neden olmaktadır. Bu durum ise genellikle meyvenin iç basınca direnemeyip çatlaması anlamına gelmektedir.
Narda meyve çatlamasını önlemek için Düzenli ve Yeterli Sulama Nar ve Antep fıstığı, sıcağa ve kurağa en çok dayanan bitkiler olmalarına rağmen yazları düzenli sulama isterler. Eksik veya aşırı sulama ya da düzensiz sulamalarda, meyve kabuğunda çatlamalar olmaktadır. Her ne kadar kurağa dayanıklı bir bitki olsa da, uzun süre sonra yapılan sulamalar, danelerin iç basıncını artıracağından kabukta çatlamalar meydana gelir. 7–10 gün aralıklarla düzenli, yeterli sulama yapılmalı. Meyvelerin son olgunlaşma döneminde, hasattan 10–15 gün önce çatlamaların olmaması için sulamaya son verilmelidir. Mümkünse sulama için damla sulama sistemi tesis edilmelidir.
Çatlamaya Dayanıklı Çeşitler Nar yetiştiriciliğinde çeşit seçimi çok önemlidir. Meyve çatlamalarına dayanıklı ya da erkenci çeşit seçilmelidir. O bölgeye adapte olmuş, o yörenin iklimine uygun, hastalıklara dayanıklı, verimi iyi, çatlamaya ve taşımaya dayanıklı çeşitler kullanılmalıdır. Ülkemizde son yıllarda en çok yetiştirilen ve ihraç edilen çeşit, Hicaz nar çeşididir. Özellikle albenisi nedeniyle en yaygın yetiştirilen çeşit olan Hicaz narı, ülkemizdeki diğer tüm çeşitlerle karşılaştırıldığında koyu kırmızı kabuk ve daneleri, her ekolojide üstün verimliliği, tek çeşit ile kapama bahçe kurulabilme, en uzun süre depolanabilme gibi üstün özellikleri bulunmaktadır. Fakat yine bu çeşidin ekşiye yakın mayhoş olması, meyve çatlamasına duyarlı olması, büyük taç oluştur-
ması, çekirdeğinin sert olması gibi olumsuz özellikleri de mevcuttur. Olumsuz özelliklerine rağmen ülkemizde bu çeşidin üstün özelliklerine rakip bir nar çeşidi henüz olmadığı için son yıllarda kurulan kapama nar bahçelerinin hemen hepsi Hicaz narı çeşidi ile tesis edilmiştir. Fakat elde edilen veriler ışığında ve önceki çalışmalara göre, bu çeşidin meyve çatlamasına karşı orta derecede eğilimi mevcuttur. Meyveleri Güneş Işığından Koruma Olgunluk zamanında özellikle koyu renkli nar meyvelerinde gün boyu aşırı ışıklanma nedeniyle meyvenin güneşe bakan kabuk yüzeyi yanmaktadır. Bu bölge tamamen siyah bir renk aldıktan sonra zamanla üze-
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
101
rinde küçük çatlaklar oluşturmaktadır. Güneş yanıklığını önlemek için kağıtla poşetle meyveleri kapatarak ve kaolin uygulamaları yapılarak, güneşin aşırı ve olumsuz etkisinden meyveleri korumak gerekmektedir. Aşırı Azot Gübrelemesinden Kaçınma Gübre kullanımlarında toprak-yaprak analizleri ile ağaç durumuna ilişkin bilgiye sahip olunmalıdır. Bununla birlikte; azotun nar sürgünlerinin gelişiminde ve meyve iriliği-kalitesi açısından önemli bir besin maddesi olduğu unutulmamalıdır. Azotlu gübreler; erken ilkbahar ve yaz aylarında olmak üzere iki ayrı dönemde verilmelidir. Gübre miktarının 2/3’lük bölümü ilk uygulamada, kalan 1/3’lük kısmı da ikinci uygulamada ve ağaçların taç izdüşümüne bırakılır. Narda azot gübreleme sonrası ağaç hemen sulanmalı ya da sulama yapılmayacaksa bile gübre çapayla uygun bir
102 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
şekilde toprağa karıştırılmalıdır. Kaliteli meyveler elde etmek için azotla birlikte yeterince potasyum, fosfor ve çinko gübrelemesi yapılmalıdır. Aşırı meyve tutumunun olduğu yıllarda el ile meyve seyreltmesi yapılmalı, özellikle geç dönemde oluşan meyveler ve çoklu oluşan meyveler seyreltilmelidir. Sert Budama Yapılmaması Narda şekil budaması, ilk 2–3 yıl içinde ağaçlar verime yatmadan önce olmalıdır. Meyve vermeye başlayan dallarda uç alma işlemi yapılmamalıdır. Hasadın Gecikmesi Ülkemizin güney kuşağında nisan, daha ılıman bölgelerinde ise mayısta başlayan çiçeklenme; haziran ayında da sürer. Çiçeklenme döneminin uzunluğu, hasadın 2–3 defada yapılmasını gerektirir. Şayet; tüm meyvelerin aynı anda olgunlaşmasını bekleyip, ardından derim yapı-
lırsa ilk çiçeklenme periyoduna ait meyvelerde çatlama görülebilir. İlk çiçeklenme döneminde oluşan meyveler, en iri meyveler olduğu için meyve çatlaması sonucu en kaliteli meyvelerde kayıp söz konusu olacaktır. İşte bunu önlemek için derim birkaç kerede yapılmalıdır. Hasat sonbahar erken donlarından ve yağışlardan önce bitirilmeli ve meyveler üzerinde 1–2 mm uzunluğunda sap kalacak şekilde makasla yapılmalıdır. Özellikle hasat esnasında meyvelerin yere düşürülmekten ve darbelerden korunması, meyve çürümesini önleyeceğinden kaliteyi artırır. Nardaki dal kesiği, dal çiziği gibi yaralanmalar, nar hasadına yakın dönemdeki erken ve ani yağışlar, hasat zamanına yakın dönemdeki hava durumuna bağlı olarak gece-gündüz arasındaki sıcaklık farkları, kalsiyum eksikliği gibi nedenler de çatlamalara yol açmaktadır.
[Ekim 2011] Tar覺m & G覺da
103
HÜSEYİN KAÇMAZ - Tekniker ÜNAL YILMAZ - Tekniker
Yörükoğlu Köyü’nde
Yörük Kültürü Gülsem Atak, 57 yaşında 7 torun sahibi. Yarım asırdır emektar tezgâhında desenli kilimler, namazlıklar, kıl heybeler, döşemelik halılar, duvar panoları üretiyor. Kısaca Yörük kültürüne ait el sanatını yaşatmaya çalışıyor.
104 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
M
uğla’ya yaklaşık 50 kilometre mesafede olan Yörükoğlu, Denizli yolu üzerinde şirin bir köy. Etrafı çam ağaçların oluşan ormanlarla ile çevrili. Yol kenarları çeşmeler, çınarlar ve zakkumlarla süslü. Bu köyde Yörük kültürünü tüm canlılığı ile yaşatan Gülsem Atak’ın evine konuk oluyoruz. Köknar Mahallesi’nde yaşıyor. 57 yaşında, 7 torun sahibi. Ailesi onun için çok önemli. En büyük destekçileri eşi Celal, oğlu Atakan, kızları Ataşen ve
Gülşen. Onlar Gülsem Atak’ın yanından hiç ayrılmayan, yok olmaya yüz tutmuş Yörük kültürünü yaşatarak, evlerinin de geçimini sağlayan mutlu ve çalışkan bir aile. Geleneksel el sanatlarından dokumaların ham maddeleri yün, tiftik, pamuk, kıl ipekten sağlanıyor. Gülsem Atak, yarım asırdır emektar tezgahında eğirme veya başka yollarla iplik haline getirdiği iplerden desenli kilimler, namazlıklar, kıl heybeler, çantalar, yolluklar, örgüler, döşemelik halılar, kolanlar ve duvar panoları üretiyor.
Gülsem Atak, ömrü boyunca hiç okula gitmemiş, ama okur-yazar. Küçük yaştan beri çobanlık yapıyor. Ömrü hep yaylaklarda geçmiş, okula zaman ayıramamış. Bu işi küçük yaşlarda ablasından öğrenmiş. Dokumacılık çok eskiden beri yapılan, çoğu yörede geçim kaynağı olmuş ve olmaya devam eden bir el sanatı. Bu sanatı cazip kılan ise detaylarda saklı. İpekli kumaş için ipeği, yünlüler için de yünü kendileri elde ediyor. Koyunların yününü eskiden geleneksel yöntemlerden makasla aldıklarını
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
105
anlatan Gülsem Atak, artık daha az yoran elektrikli makineler kullanıyor. Yünleri ve kılları önce kirmenlerle eğiriyor, daha sonra çıkrıkla tüm ipleri dönme dolap misali tezgaha hazırlıyor. El halılarının ve kilimlerinin hav ve çözgü ipleri genelde yündendir. Yünlerin boyaları ise kök ve bitkisel boyalar. Bu boyalar eski yöntemle yapılıyor. Yörede bol miktarda bulunan gelincik bitkisinden mavi, karaduttan mor, yeşil ceviz kabuğundan kahverengi, ho-
106 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
rozibiğinden sarı, çayırlardan yeşil, soğan kabuklarından sarının tonları, şeftali yaprağından sarı ve püren bitkisinden ise yeşilin tüm tonları doğal yollarla elde ediliyor. Ürettiği tüm ürünleri yerli ve yabancı turistler tarafından beğenilip, satıldığını söylüyor Gülsüm Atak. İş sadece bu kadar değil. Zahmetli dokuma işi yanında Gülsem Hanım, aile bütçesi için dağlardan kuzugöbeği ve mantarlar toplayarak, kazanç
sağlıyor. Sebzesini, meyvesini yetiştiriyor. Kendi yetiştirdiği zeytinden kırma, sele, çizme zeytin yapıyor. Yağını kendi zeytininden ve hayvanlarından sağlıyor. Peynirini, yoğurdunu, çökeleğini hep kendi yapıyor ve satıyor. Ayrıca hayvanları için gerekli olan mısırı, sudan otunu, yoncayı ve fiğ bitkisini kendi yetiştiriyor. Kısacası tipik bir başarılı aile ekonomisi. Böyle eli öpülesi Gülsem analara çok ihtiyacımız var.
[Ekim 2011] Tar覺m & G覺da
107
Röportaj RASİM MUTLU
Çam balıyla ünlü Karabörtlen’de, üretimde en büyük paya sahip köy halkı, ürünü işliyor, paketleyip satışa sunuyor.
Karabörtlen Köyü destek bekliyor M
kilogram bal ürettiklerini belirten Benzer, daha büyük yatırımlar gerçekleştirmeleri için ise destek beklediklerini söylüyor.
Karabörtlen Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Mehmet Emin Benzer, hedeflerini; Arıko adıyla markalaştırdıkları vitamin, mineral ve protein değerleri açısından zenginliği kanıtlanmış balı, Türkiye’nin dört bir yanına ulaştırmak olarak açıklıyor. Yıllık 200 bin
Kooperatifinizin geçmişten bugüne uzanan öyküsünü anlatır mısınız? BENZER: Karabörtlen Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, köyümüzdeki arıcıların ürettiği balları pazarlama amacıyla 1972 yılında kuruldu. O yıllarda rahmetli murahhas üyemiz İbrahim Mersinli, bütün Türkiye’ye çam balımızı tanıttı. 1976’dan 1982’ye kadar Muğla’da görev yapan Mersinli, bu süre zarfında çam balını sırtında taşıyarak, ambalaj-
uğla’nın Karabörtlen Köyü, balıyla ünlü. Kentin en önemli simgelerinden biri olan çam balı üretiminde büyük payı bulunan köy halkı, 1972 yılında kurdukları kooperatif sayesinde ürünlerini kendileri işliyor, paketliyor ve satışa sunuyor.
108 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
lanmış malı kamyonlara yükleyerek, Anadolu’yu karış karış gezdi ve servis yaptı. Başlangıçta çevre köyler de bizim çalışma alanımız içindeydi ve daha geniş bir üye kitlemiz vardı. Ancak kooperatifçiliğin teşvik edilmesiyle o bölgelerde de kooperatifler kuruldu. Bugün 120 üyemiz var ve üyelerimizin yarısı arıcılıkla uğraşıyor. 400 metrekaresi kapalı toplam 600 metrekarelik arıcılık işletmesi bulunan kooperatifimizin taşınmaz varlıkları arasında ayrıca bir büro, altını depo olarak kullandığımız bir bina, bir market ve ayrıca Fethiye-
Mehmet Emin Benzer
Muğla anayolu üzerinde de 9 dönümlük arazi yer alıyor. Yörenizden elde edilen balın en önemli özelliği nedir? BENZER: Yurdumuzun çam balı üretiminin yüzde 85’i Muğla sınırları içerisinde yapılıyor. Bizim ana çalışma alanımız da çam balı. Yöremizde üretilen çam balının içerdiği protein, vitamin ve enzimler açısından çiçek balından daha zengin olduğu laboratuar tahlilleriyle kanıtlanmıştır. Kooperatifinizin üretim faaliyetleri ve kapasitesi hakkında bilgi verir misiniz? BENZER: Biz kooperatif olarak arıcılarımızın girdilerini temin etmeye çalışıyoruz, hatta balmumu, bal peteği ve arı kekiği gibi girdileri de kendimiz üretiyoruz. Diğer yandan üreticilerimizin maske, körük ve eldiven gibi ihtiyaçlarını da temin ediyoruz. Yıllık 200 bin kilogram bal üretecek kapasiteye sahibiz. Aldığımız ürünleri kendi tesislerimizde işliyor
ve ambalajlıyoruz. 250, 460 ve 850 gramlık kavanozlarda, 1, 2, 3, 5 ve 27 kilogramlık teneke kutularda ve 20 kilogramlık pvc kovalarda satışa sunulan bu ürünleri, sipariş üzerine ve kendi imkânlarımızla başta Muğla olmak üzere, Ankara, İstanbul ve İzmir gibi şehirlere pazarlıyoruz. Satışlardan elde edilen kar payını üyelerimize dağıtmıyoruz çünkü bu pay yeni gelişen teknolojiler karşısında kendimizi yenilememizi sağlıyor. Üyelerimizden malı satın alırken teneke başında 5-10 TL fazla ödeyerek onlara katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Arıko Bal olarak başta Denizli olmak üzere önemli bir marka değerimiz var. Kooperatif olarak kuruluşunda aktif olarak rol aldığımız Muğla Arıcılar Birliğinin de üyesiyiz. İlimizdeki arıcıların sorunlarının giderilmesi açısından birlik ile koordineli olarak çalışıyoruz. Türkiye’deki bal üretiminin mevcut durumu nedir? BENZER: Bugün itibariyle ülkemizin bal üretimi, tüketimi karşılayamıyor. İthal ürünler de Türk damak
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
109
tadına uygun olmadığından pazarlama noktasında sıkıntı yaşanıyor. Örneğin arıcılıkta gelişmiş ülkelerin başında gelen Çin ve Arjantin’de çok geniş plantasyonlara yonca ekilmesi dolayısıyla o ülkelerin balları tek bir bitkiden elde edilmiş oluyor. Türkiye’de ise Afyon ve Konya’dan itibaren Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun yüksek kesimlerine kadar çok geniş bir alanda gezici arıcılık yapıldığı için bu bölgelerin kırında, yaylasında bin bir çiçekten toplanan ballar çok değerli ve damak tadı açısından da bize has. Bal üretimi iklim şartlarına bağlı olduğu için istikrarsızlık yaşanabiliyor. Bu istikrarsızlık fiyatlara da yansıyor. Doğal olarak üretim azalınca fiyat yükseliyor, üretim bol olunca ise tüketici açısından kısmen denge sağlanıyor. Kooperatifinizin ve arıcılık alanında faaliyet gösteren üreticilerin yaşadığı sıkıntılardan bahseder misiniz? BENZER: Sektörün en büyük sorunu hiç kuşkusuz sahte bal. Avrupa ülkelerinde yasal olarak üretilebilen bu ürünün ambalajında aromalı bal olduğu belirtiliyor. Ancak Türkiye’de bal adı altında katkılı bal satanlar var. Bu da sağlık açısından büyük bir risk taşıyor. Kooperatif olarak en büyük sıkıntımız ise ilimizde yeterli donanıma sahip bir tahlil laboratuarının olma-
110 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
ması. Üyelerimizden satın aldığımız ürünleri önce tahlil ettiriyoruz. İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğümüzdeki laboratuar, tahlillerde yetersiz kalıyor. Büyük önem taşıyan antibiyotik, naftalin, karbon ve şeker testlerini bu laboratuarda gerçekleştirmek mümkün olmuyor. Bu nedenle satın aldığımız ürünleri tahlil ettirmek için numuneleri İzmir’deki laboratuara gönderiyoruz ve oradan gelen sonuçlara göre işlemeye başlıyoruz. Dolayısıyla Muğla Üniversitesi bünyesinde yeni bir laboratuar oluşturulması ya da İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü laboratuarının geliştirilmesine ihtiyaç var. Arıcılık alanında Bakanlığımızın kırsal kalkınma programları, KOSGEB’in programları ve Güney Ege Kalkınma Ajansının (GEKA) desteklerinden yararlanamıyoruz. Çünkü bu kuruluşlar kooperatiflere kredi veremiyor. Bizim gibi kooperatiflerin mal varlığına ve mevcut döner sermayesine bakılarak yardımda bulunulabileceğini düşünüyoruz. Yeni çıkan yasada kooperatiflerin kendi şirketlerini kurabileceği hükme bağlandı. Biz bu gelişmeyi çok olumlu bulduk. Ancak aradan kısa bir süre geçtikten sonra yasaya eklenen yeni bir maddeyle kooperatif ve üst kuruluşların yönetim kurulu üyeleri ve denetçilerinin, bu kooperatif ve üst kuruluşların hisseda-
rı oldukları şirketlerde, katıldıkları vakıflarda ve diğer teşekküllerde yönetim kurulu üyesi ve denetçi olamayacakları, personel veya başka bir şekilde ücretli görev alamayacakları kararı verildi. Biz bunun uygulamada uygun olmayacağını düşünüyoruz. Kooperatifin yönetiminde görev alan kişiler günlük bazda fiyat ve üretim hareketlerini takip eder. Onların yerine herhangi bir üyeyi görevlendirmek yönetim kargaşasına sebep olur. Bakanlık hala uygulama esaslarını belirlemedi, biz de bekliyoruz. Bu durumun bir şekilde düzeltilmesini umut ediyoruz. Geleceğe yönelik plan ve hedefleriniz nelerdir? BENZER: Karabörtlen Tarımsal Kalkınma Kooperatifinin mevcut sermaye yapısıyla daha büyük yatırımlar gerçekleştirmesi için desteklenmesi şart. Üreticinin gücü belli, daha fazla kaynak ayırması, sermaye artırması mümkün değil. Fakat şu ana kadar ayakta kaldık ve belli bir varlık oluşturduk. Bugünkü koşullarda amacımız bunu devam ettirmek ve fırsat bulursak da markamızı daha geniş bir alanda tanıtmak. Üretimde maliyetleri düşürmek ve üretimi artırmak yönündeki çabamız da sürüyor. Çalışmalarımızı bakanlık ve Muğla Arıcılar Birliği ile işbirliği içerisinde yürütüyoruz.
[Ekim 2011] Tar覺m & G覺da
111
Muğla’da
Yerkesik’de geçmiş yıllarda hemen her evde ipekböceği yetiştirilir, kozası ürüne dönüştürülürdü. Şimdi bu kültürün yeniden canlandırılması için çalışmalara başlandı.
4 bin yıllık
gelenek yeniden hayat buluyor
M
uğla Merkez ilçeye bağlı Yerkesik beldesinde, 4 bin yıllık bir geleneğin yeniden yaşam bulması için girişim başlatıldı. Geçmişte hemen her evde ipekböceği yetiştirilen, kozası işlenen ve dokuma ürünlere dönüştürülen beldede, bu kültürün yaşatılması amacıyla girişimler başlatıldı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve Koza Birliğin destek verdiği
112 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
faaliyetler kapsamında, Muğla İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü tarafından alternatif üretim çalışmaları, ürün çeşitliliği ile üretimin artırılması ve teşvik edilmesini sağlamak üzere Merkez ilçeye bağlı Yerkesik beldesinde ipekböcekçiliği çalışmaları başlatıldı. Yaş koza üretiminin ‘hayvancılık destekleri’ kapsamında yer alması, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından desteklenmesi ilgiyi
artırıyor. Bununla beraber Koza Birliğin ücretsiz olarak çiftçilere inficar etmiş ipek böceği ile teknik destek vermesinin yanında ürün bedellerinin peşin ödenmesi ve çiftçiden ürünün alınması da bu ilgiyi artıran diğer etkenler oldu. Müdürlüğümüzce de üreticilere ücretsiz olarak örtü tülü, kireç, elek, altlık kağıt gibi malzeme ve her türlü teknik destek sağlandı. Bu destekle ipek böcekçiliğinin, dar gelirli insanlarımız için ilave bir gelir kaynağı olmasının yanında, gerek köyden kente göç olgusunun önlenmesi gerekse doğal üretimin yaygınlaştırılmasının sağlanması amaçlanıyor. Alternatif ürün olma yolunda hızla gelişmekte olan ipekböcekçiliği üretim bölgelerimiz de Türkiye ortalamasının üzerine çıkarak, yaklaşık kutu başı 35 kg. üretimle 40-45 günde çiftçilerimize gelir sağlayan önemli tarımsal faaliyet kolu olarak üretimde yerini aldı. Yapılan bu çalışmaların sonuçlarını yerinde görmek amacıyla Merkez ilçeye bağlı Yerkesik beldesinde Tarla Günü düzenlendi. Tarla gününe İl Müdürü Ahmet Dallı, İl Müdür Yardımcısı Muhammet Sevinç, Şube Müdürleri, Yerkesik Belediye Başkanı Yusuf Demirci, Yeşilyurt Belediye Başkanı Mehmet Güven, teknik elemanlar, üreticiler ile gazeteciler katıldı. Törende belde üreticilerinden Zeliha Caner ile Tamaray Sarıoğlu, duygu ve düşüncelerini dile getirirken, Yerkesik Belediye Başkanı Yusuf Demirci, şunları söyledi: “Biz görmek istediğimiz tabloyu yavaş yavaş görüyoruz sanırım. Önceki yıllarda turşu salatalığı, kapya biber, karpuz ve tohumdan soğan üretimi gibi değişik tarımsal konularda yapılan yetiştiricilik çalışmalarına her zaman destek verdik ve vermeye de devam edeceğiz. Bugün bu çalışmalardan birinde, ipekböcekçiliği tarla gününde beraberiz. Bu bizim için çok anlamlıydı. Çünkü bizler çocukluğumuza kısa bir yolculuk ettik. Beldemizde eskiden hemen her evde ipekböceği yetiştirilir ve kozası yine beldemizde işlenerek, dokuma tezgahlarında
değişik amaçlı ürünlere dönüşürdü. Beldemizde bu kültürün geriye geliyor olması çok sevindirici. Yapılan çalışmalarda başlıca amacımız, mevsimsel olarak üretilen bu ürünlerden kısa vadede üreticilerimize kazanç sağlamaktı. Bunun yanında beldemizde bizlere teknik danışmanlık hizmeti verecek olan bir mühendis arkadaşımızın göreve başlaması ile bir eksiğimizi de gidermiş olduk. Böylece hep birlikte daha iyi ve verimli çalışmalar yapacağımızı ümit ediyorum.’’ İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ahmet Dallı ise bölgenin özellikle tütün ve zeytin yetiştiriciliği ile adını duyurduğunu ifade ederek, ‘Bu durum arazilerin susuz veya yetersiz olmasına bağlı. Müdürlük olarak bizler önceki yıllarda yoğun olarak zeytin üretimini artırıcı çalışmalar yaptık. Burada amacımıza ulaştık. Tütün üretimi ise yıllar itibariyle
çok azaldı. Üreticilerimizin açığını nasıl kapatacağımız yolunda çalışmalar yaptık ve alternatif olarak beldemizde ipekböceği yetiştiriciliğine başladık’’ dedi. Kozabirlik tarafından da desteklenen projenin bölgede uygulanmasını özellikle istediklerini bildiren Dallı, “Çünkü bu kültürün geçmişten beri var olduğunu biliyorduk. Yapılan çalışmalarda verimin ülke ortalaması olan 25 kg’ın üzerine çıkarak 35-40 kg’a varması ve Kozabirlik tarafından şu anki en kaliteli koza olarak belirlenmesi, bizleri daha da çok motive etti. Teşkilat olarak her türlü desteği üreticilerimize vermeye çalışacağız. Çalışmaların hayırlı olmasını ve bol kazançlar getirmesini temenni ediyorum’’ diye konuştu. Daha sonra iki üreticinin üretim sahaları gezildi.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
113
DİLEK ERSOY Mühendis
Narda
Kaolin Uygulaması Nar yetiştiriciliği sorunlarının başında güneş yanıklığı gelir. Bunu azaltmak için uygulanan ve meyvelerin yüzeyinde çok ince bir film tabakası oluşturan kaolinin olumlu etkisi araştırmalarla belirlenmiştir.
G
eniş bir adaptasyon yeteneği olan narın üretimi ve ihracatı, değişik ürün arayışı içinde olan ülkemizde ve ilçemiz Ortaca’da son 10 yılda büyük artış göstermiştir. İlçemizde bakanlığımız Çiftçi Kayıt Sisteminden alınan verilere göre, 2010 yılında 10.750 dekar alanda nar dikili tarım arazisi bulunduğu görülmüştür. Bu artışa paralel olarak, ilçemiz her yıl düzenli olarak ve gittikçe artan oranlarda nar ihraç etmekte, Avrupa ülkelerine yapılan ihracat miktarı da giderek artmaktadır. İlçemizde nar yetiştiriciliğinin sorunlarının başında bazı yıllarda % 40-50’lere varan ürün kaybına yol açan güneş yanıklığı gelmektedir. Narda güneş yanıklığını azaltmak
114 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
için birçok ülkede değişik uygulamalar yapılmakta ve bu sayede zarar önemli ölçüde azaltılabilmektedir. Bunlardan biri de kaolin uygulamalarıdır. Ayrıca narın son yıllarda meydana gelen ihracat miktarlarındaki artışlarda muhafaza çalışmalarının payı büyük olmuştur. Ülkemizde en fazla ihracatı yapılan Hicaz nar çeşidinde hasat, ekim ayında başlamakla birlikte özellikle Avrupa ülkelerinin yoğun taleplerinin olduğu aralık mevsimine kadar muhafaza edilmesi önem taşımaktadır. Yapılan araştırmalar sonucunda narlarda muhafaza sıcaklığının 0 0C ile 10 0C arasında değişiklik gösterdiği, yine çeşide göre değişmekle birlikte
muhafaza süresinin de 2 haftadan 7 aya kadar çıkabildiği bildirilmiştir. Güneş yanıklığını azaltmak için uygulanan ve meyvelerin yüzeyinde çok ince bir film tabakası oluşturan kaolinin, nar muhafazası üzerine olumlu etkilerinin olduğu yapılan çeşitli araştırma ve denemeler sonucunda belirlenmiştir. Kaolin, kâğıda ve aspirin gibi tabletlere beyazlık vermekte kullanılan, ışığı yansıtıcı özelliğe sahip, değişik işlemlerden geçirilmiş kil mineralidir. Beyaz, gözeneksiz, aşındırıcı olmayan, şişmeyen, iyi öğütülmüş aliminosilikat (Al4Si4O10(OH)8) bileşimli, suda kolay dağılan ve geniş bir pH aralığında kimyasal olarak aktif olmama gibi özelliklere sahiptir. Tamamen doğal olan bu
mineral, özel olarak formüle edilerek suda çözülebilir hale getirildikten sonra gerek hastalık ve zararlıların kontrolünde gerekse çatlama ve güneş yanıklığı gibi çevresel stresler sonucunda meydana gelen olumsuzluklara karşı birçok ülkede kullanılmaktadır. Dünyada kaolin kullanımı, partikül film teknolojisi olarak bilinmektedir.
bozukluktur. Yüksek sıcaklık ışık ve doğrudan güneş ışığına maruz kalmış elma, armut, üzüm, nar, yenidünya, turunçgiller gibi birçok meyve türü ile açıkta yetiştirilen biber, domates, kavun ve karpuz gibi bazı sebze türlerinde meydana gelen güneş yanıklığı sonucunda meyve yüzeyi yanmakta veya renk değiştirmektedir.
Türkiye’de ise kendi doğal kaynaklarımızdan elde edilen kaolin, tarımda kullanılmamakta olup, üretilen kaolinin % 60’ı çimento sektöründe, % 30’u seramik sektöründe, % 10’u cam, kağıt ve diğer sektörlerde tüketildiği bilinmektedir.
Meyvelerdeki güneş zararı yarı kurak ve kurak bölgelerdeki bahçelerde artmaktadır. Kurak ve yarı kurak bölgelerin önemli bir sorunu ağaçların meyve ve yaprak kısımlarında yüksek sıcaklıkların ortaya çıkması ve direkt güneş ışığı ile karşı karşıya kalmalarıdır. Bu koşullar altında
Kullanım Alanları Kaolin partikül filmlerinin tarımsal ürünlerde; sıcaklık stresi ile güneş zararı gibi çevresel streslerin azaltılmasında, böcek zararının giderilmesinde ve hastalıkların ortaya çıkışının engellenmesinde kullanıldığı bilinmektedir. Partikül film uygulamalarının aynı zamanda meyve verim ve kalitesini artırdığı, don zararını ise azalttığı tespit edilmiştir. Kaolinin önemli bir uygulama alanı da, güneş ışığını yansıtmak suretiyle sıcaklık stresini ve dolayısıyla güneş yanıklığını azaltmasıdır. Güneş yanıklığı yüksek sıcaklık, ışık ve radyasyon gibi çevresel etmenler sonucu meydana gelen ve meyve yetiştiriciliğinde verim ve kalite kayıplarına neden olan fizyolojik bir
meyve ve yaprak sıcaklıklarının oldukça yüksek seviyelere çıktığı ve dolayısıyla güneş yanıklığının meydana geldiği belirlenmiştir. Beyaz bir renge sahip bu film tabakasının bitkinin fotosentezi üzerine de olumsuz bir etki etmediği, çünkü filmin yapısının hava ve suyu geçirecek şekilde olduğu, uygulama yapılan bitkilerde güneş yanıklığı azalırken meyve iriliği ve renginin arttığı belirlenmiştir. Etki Mekanizması Bitkilerdeki doğal kütikula tabakası bitkilerin çevresel stresler ile hastalık ve zararlılara karşı dayanımı artırmaktadır. Kaolin uygulanan bitkilerin yüzeyinde kütikula benzeri bir yapı ile beyaz yansıtıcı bir yüze-
yin oluştuğu ve böylece ültraviyole radyasyon, foto sentetik aktif radyasyon (PAR) ve infrared radyasyonun azaltılması suretiyle güneş yanıklığının önlendiği bildirilmiştir. Kaolin uygulamalarının UV-A, UV-B ve UV-C ışınlarını yansıtarak gerek meyve gerekse yapraklardaki güneş zararını oldukça azalttığı, kaolin uygulanan meyvelerin yüzey sıcaklığının daha düşük olduğu tespit edilmiştir. Kaolinin hastalık ve zararlılar üzerine etkisi: Bitkiye kaolin uygulandığında bitki bir nevi kamufle olduğundan zararlı tarafından tanınmaz hale gelmektedir. Bununla birlikte böcek
hareketi ve beslenmesi de büyük ölçüde etkilenmektedir. Kaolinin böcekler üzerine etkisi; uzaklaştırıcı, yumurta bırakmayı engelleyici, beslenmeyi engelleyici, hareketlerini engelleyici, davranış değişikliği ve konukçuyu kamufle etme şeklinde olmaktadır. Ayrıca uygulama yapılan bitkilerin yüzeyinde suyun tutunmasının da azalarak, hastalık yapmak için suya ihtiyaç duyan birçok fungal ve bakteriyel patojenin gelişmesinin engellendiği tespit edilmiştir. Kaolin uygulamaları sonucu stomalar kapanmamaktadır.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
115
Hopa’da
organik tarım toplantısı Ülke genelinde organik tarımda yaşanan gelişmeler ve yapılan çalışmaların değerlendirildiği toplantı, Artvin’in Hopa ilçesinde yapıldı
T
oprak, su kaynakları ve havayı kirletmeden çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığını azami derecede sağlanmasının amaçlandığı “Organik Tarımın Yaygınlaştırılması ve Kontrolu Projesi“ kapsamında yürütülen proje faaliyetlerinin daha etkin ve daha verimli yürütülebilmesi için organik tarım konusunda genel durum ve çözüm önerilerinin ele alındığı toplantı, 17-21 Ekim 2011 tarihlerinde Hopa’da gerçekleştirildi. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğünce organize edilen toplantıya, İyi Tarım Uygulamaları ve Organik Tarım Daire Başkan Vekili Vildan Karaaslan, Proje Koordinatörü Kezban Özkan, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesinden Prof. Dr. Uygun Aksoy ile bakanlık temsilcileri katıldı. Toplantıda, Adana, Ankara, Bartın, Bayburt, Bursa, Diyarbakır, Çanakkale, Hatay, Gümüşhane, Giresun, Karaman, Kastamonu, Kütahya, Konya, Malatya, Mersin, Sakarya, Rize, Van, Gaziantep, Adıyaman, Artvin, Mardin, Muğla, Kilis, Çorum, Şanlıurfa, Manisa, İzmir, Siirt, Trabzon ve GAP Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsünden olmak üzere İl Müdürleri, Müdür Yardımcıları, Şube Müdürleri ve teknik elemanlardan oluşan 100 kişi hazır bulundu. Toplantının açılışına Artvin Vali Yardımcısı Mehmet Uğur Arslan ve İl Müdürü Erkan Elfazermiş de katıldı. İl Müdürü Elfa-
116 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
zermiş, yaptığı açış konuşmasında, Artvin’in zor bir coğrafyada bulunduğunu belirterek, şunları kaydetti: “(Her yer birine benzer, Artvin kendine benzer) denilmesi boşuna değil. Artvin adeta bir botanik bahçesidir. İnsan ve doğa yapısı hırçındır. İnsancıl ve vatanperver bir halkımız var. İlimizde tarım, mevcut arazinin % 60’ında gerçekleşiyor. Makineleşmemiz çok az. Organik tarıma uygun, ancak disipline edilememiş. Genellikle çay, fındık, iç bölgelerde çeltik ve zeytin yetişiyor. Bu üretim deseninde çok avantajlı olamıyoruz. Bu dezavantajları nasıl avantaja çeviririz diye çalışıyoruz. 2005 yılında geç turfanda kiraz yetiştiriciliği, organik tarımda fındık üretimi, 2010 yılında da organik arıcılık çalışmamız var. Biz organik tarımın geleneksel üretim ile modern üretimi beraber kullanarak yapılacak üretim şeklinde çalışıyoruz. Sizlerle beraber olmaktan son derece memnunum. Burada emeği geçen tüm çalışanlara teşekkür ediyorum.’’ Daire Başkan Vekili Vildan Karaaslan ise Bakanlığın yeniden yapılanması, İTU, Organik tarımda mevzuat değişiklikleri, su ürünleri ve yetkilendirmeler konusunda bir sunumda bulundu. Karaaslan, “2011 yılından itibaren organik hayvancılık destek kapsamına alındı. İTU ve organik tarım kredileri de yıllar itibari ile büyük artış var. Bu proje 2 ilde yürütülüyor. Ayrıca Azerbaycan, Arnavutluk ve Almanya’daki uluslar arası projelere destek veriyoruz’’ dedi. Eğitim konusunu da önemsediklerini, 1516 personel ve 70.625 çiftçi eğittiklerini ifade eden Karaaslan,. “1.126 personel organik tarım birimi olarak yetkilendirildi. Eğitimlerimiz farklı kesimlere yönelik oluyor. Bu kapsamda Kaymakam adaylarına, üniversite öğrencilerine, TKK ve TİKA eğitimlerine katkı sağlıyoruz. Organik ve İTU kapsamında ürünü sadece üreten değil, tüketen toplum olma dileklerimle hepinize teşekkür ederim’’ diye konuştu. Ege Üniversitesinden Prof. Dr. Uygun Aksoy da, 2010 itibariyle dünyada 523 sertifikasyon kuruluşunun bulunduğunu, organik tarımda son
Daire Başkan Vekili Vildan Karaaslan
Prof. Dr. Uygun Aksoy
yıllara kadar İtalya lider iken yerini İspanya’nın aldığını, en fazla hazar artışı olan ülkeleri ise Fransa ve İsveç’in oluşturduğunu anlattı. Prof. Dr. Aksoy, dünyada organik tarımda tartışılan başlıkların iklim değişiklikleri, girdi temini, ürünün uçak ile taşınmasının önlenmesi, hayvansal üretimde metan gazı salınımı, toprakta organik maddelerin bağlanması, bölgesel ürünlerin öne çıkarılması, tüketicilerin organik ürünleri tercih etmesi, etik konular ve tüketici beklentileri olduğunu bildirdi. İçeride ise 12 pazarın bulunduğunu ifade eden Prof. Dr. Aksoy, “Ülkemizdeki organik tarımın ana stratejisi ne olmalı, hangi ürünlerde ne ölçüde üretici, tüketici ve dış satımcı ile ithalatçı olmalı sorularına yanıt aramalıyız. Bakanlığımızın organik tarım konusunda yapılan çalışmaları
tanıtmak için tüm kesimlerin bilgilendirilmesi gereklidir’’ dedi. Konuşmaların ardından proje ve çalışmalara katkılarından dolayı Vildan Karaaslan, Proje Koordinatörü Kezban Özkan ve Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesinden Prof. Dr. Uygun Aksoy’a birer plaket verildi. Toplantıda Meyve Sebze Üreticileri, Organik Arıcılık ve Alabalık Üreticileri gibi sektör temsilcileri de sıkıntıları dile getirirken, yaptıkları çalışmalarla bilgilendirme amaçlı katkı sağladılar. Proje Koordinatörü Kezban Özkan, projenin amacı, işleyişi, kontroller, gözlenen olumsuzluklar ve çözüm önerileri konusunda geniş bilgiler verdi.Toplantının sonunda katılımcı illerin temsilcileri organik tarım konusunda illerinde yapılan çalışmalar ve gerçekleşen projeler hakkında birer sunum yaptılar.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
117
Nilüfer YAPICIOĞLU Tekniker
Tarımda Kadının Yeri Çukurova’nın pamuğunda, Ege’nin tütününde, İç Anadolu’nun buğdayında, Karadeniz’in fındığında, Akdeniz’in serasında ve Doğu Anadolu’nun yaylasında en kutsal emek kadınlarımızındır
Ü
lkemizde kırsal kesimde kadınlar, evde, tarlada, çiftlikte, avluda, ahırda, pazarda çeşitli işler yaparak, günde ortalama 16 saat çalışmakta, 8 saat dinlenebilmektedir. Bu çalışma süreleri erkekler için mevsimlere ve yörelere göre büyük değişiklikler göstermekteyse de, kadınlar bu değişim azdır. Yine ülkemiz nüfusunda erkek işgücü % 55, kadın işgücü % 30 oranındadır. Tarım sektöründe ise kadın işgücü % 51.8, erkek işgücü % 48.2 oranındadır. O halde kırsal kesimde doğrudan üretici olan ve ülke ekonomisine büyük katkıda bulunan kesim kadınlarımız olmaktadır. Kırsal kesimde kadınların üretime katılma biçimleri, tarımsal faaliye-
118 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
tin türüne ve ailenin gelir durumuna bağlı olarak değişmektedir. Türkiye’de tarım işletmelerinin büyük çoğunluğu, tarımsal çalışmaların aile bireyleri tarafından yürütüldüğü, yabancı işgücünden yararlanmanın söz konusu olmadığı ya da çok sınırlı kaldığı küçük ölçekli işletmelerdir. Kırsal alanda yaşayan kadınlar, üretici faaliyetlerinin büyük bir bölümünü küçük aile işletmelerinde ücretsiz aile işçisi olarak yerine getirmektedirler. Bugünkü geleneksel yapımız içerisinde üretebildiğimiz her türlü ürünlerde; Çukurova’nın pamuğunda, Ege’nin tütününde, İç Anadolu’nun buğdayında, şeker pancarında, Karadeniz’in fındığında, çayında, Akdeniz’in
serasında ve Doğu Anadolu’nun yaylasında en kutsal emek kadınlarımızındır. Yuvayı dişi kuş yapar kültürüne sahip Türk kadını bir yandan evinin işini, aşını yaparken, bir yandan da tarımsal üretimdeki rolüyle karşımıza çıkar. Nasır tutan elleriyle kimi zaman bir sebze bahçesinde, kimi zaman ekin tarlasında, kimi zaman da ahırda hayvanları ile uğraşır, sabahın erken saatlerinden gece geç saatlere kadar çalışarak üretime katılır. Ne yazık ki, hizmetin her kademesinde gördüğümüz kadınlarımız, pek çok konuda olduğu gibi tarımsal üretimlere ait karar mekanizmalarında hak ettiği yeri alamamışlardır. Kırsal alandaki kadınlar, tarımsal faaliyetlerde erkeklerle birlikte çalışmakta ve onlar kadar rol, görev ve sorumlu-
luk üstlenmektedir. Özellikle son yıllarda erkek nüfusun tarım dışı alanlara yönelmesi, tarımda kadının işlevini daha da artırmıştır. Tarım kesimindeki kadınların üretime katılım düzeyleri, ailenin sahip olduğu arazi ve hayvan varlığına, gelire ve ürün desenine göre değişmektedir. Ancak, tarımda mekanizasyon düzeyi artıkça kadın tarımsal üretimden kopmakta ve çalışma potansiyeli ev kadınlığına yönelmektedir. Az topraklı ailelerde kadınlar, bitkisel ve hayvansal üretimin her aşamasına katılmaktadır. Ev temizliği, yemek yapımı, çamaşır yıkama ve su taşıma gibi rutin işlerin yanı sıra tarla, bağ-bahçe işleri, odun taşıma, ekmek yapma, hayvan bakımı gibi yüksek beden gücü gerektiren ve bir hayli zaman alan işleri de yapmak durumundadır. Kadınların tarımsal üretimde önemli bir ekonomik katkısı olduğu dikkate alındığında; tarımsal üretimdeki rollerinin geliştirilmesi ve açığa çıkarılması, kadınlarda farkındalığın yaratılması gerekmektedir. Bu durum, kadınların tarımsal üretim faaliyetine katılımları dikkate alındığında erkekler kadar kadınlara da tarımsal yayım hizmeti verilmesi gerektiğini göstermektedir. Eğitim, birçok alanda kadının ilerlemesi için bir başlangıç noktasıdır ve kadının toplum içindeki konumu ve istihdam olanakları üzerinde etkili olan en önemli faktördür. Kırsal kesim kadınlarına birey olarak üretimin her aşamasında kararlara katılma bilinci ve iletişim teknolojilerinden yararlanmaları sağlanmalıdır.
rıcı ve güçlendirici yeni beceriler kazanmaları ve bilinçlenmeleri gerekmektedir. Kadının toplumu geliştirici güç haline gelmesi, kimlik mücadelesini kazanması ve yaşama müdahale edebilmesinin yolunu eğitim göstermektedir. Bunun için kırsal alanda yaşayan kadın nüfusun niteliklerini geliştirmek, yeni beceriler kazandırmak ve çiftçilik etkinliklerini artırmak için tarımsal yayım çalışmalarına gereksinim duyulmaktadır. Bu kapsamda Türkiye’de kırsal alan kadınlarına yönelik olarak gerçekleştirilen ve kadınların doğrudan ya da dolaylı olarak istihdama katılımını amaçlayan yayım çalışmaları, kırsal alana götürülecek hizmetlerin projelendirilmesi, planlanması, değerlendirilmesi ve uygulanması ile ilgili tüm çalışmalar Bakanlığımız tarafından yürütülmektedir. Kadının tarımsal faaliyetlerdeki etkinliğinin artırılması, çocuk bakımı, ev işleri ve beslenme gibi bilinen özelliklerinin yanında çiftçilik özelliğinin de belirginleşmesi çalışmaları yürütülmektedir. Böylece kadın, içinde bulunduğu ailenin genel refah seviyesinin artmasına katkıda bulunabilir. “Bir erkeği eğitirseniz, tek bir kişiyi eğitmiş olursunuz, bir kadını eğitirseniz bütün bir aileyi eğitmiş olursunuz” mantığına ve kültürüne inanarak, kadınları-
mızın eğitimini sürdürmek zorundayız. Bakanlığımızın kadın çiftçilerimiz için yürüttüğü Tarımsal Yayım Projesi ve daha birçok faaliyetler kapsamında ilimizde de kadın çiftçilerimizin bilgi ve becerilerini artırmak, eğitimlerine katkıda bulunmak, tarımsal etkinliklerini artırmak için Muğla İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü olarak ciddi gayretler sarf etmekteyiz. Köy ve kasabalarımızda kadınlara yönelik çiftçi toplantıları düzenleyerek, sebzecilik, mantarcılık, ipekböcekçiliği, ev ekonomisi, arıcılık, hayvan bakım besleme, meyve ağaçları bakım ve budama, zeytinyağı kalitesini artırma, hayvan barınakları koşullarını iyileştirme, toprak tahlili ve gübreleme, alternatif tarım, organik tarım, sebzecilikte kültürel önlemler, kimyasal mücadele gibi çok alandaki çalışmalara kadınlarımızı dahil ederek, onlara hak ettikleri değer ve önemi veriyoruz. İlimiz dahilinde ve dışında düzenlenen teknik gezi ve seminerlere, tarım fuarlarına, resmi kurum ve kuruluşlara tertiplediğimiz organizasyonlara kadın çiftçilerimizi de götürerek, onların ufuklarını genişletmeye çalışıyoruz. Bütün bu çalışmalarımızın da semeresini görüyor, kadınlarımızdan büyük destek ve güç alıyoruz.
Mücadelenin yolu eğitim Geçimlerini büyük ölçüde tarımsal faaliyetlerden sağlayan ve kırsal kesimde yaşayan kadınların sosyal ve ekonomik durumunun, kentte yaşayan kadınların durumundan daha düşük olduğu bilinmektedir. Bu açıdan kırsal alanda yaşayan kadınların düşük yaşam standartlarının yükseltilmesi gerektiği açıktır. Bu da ancak eğitim çalışması ile gerçekleşebilir. Özellikle kırsal alanda yaşayan sosyal ve ekonomik düzeyi oldukça düşük kadınların yaşamlarını kolaylaştı-
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
119
HÜSEYİN KAÇMAZ - Tekniker ÜNAL YILMAZ - Tekniker
Bir doğa harikası:
Topuklu Yaylası M
uğla İl sınırında bulunan, Denizli’nin Beyağaç İlçesi’ne bağlı Topuklu, Ağla Yaylası’na komşu bir doğa harikasıdır. Topuklu Yaylası’na ulaşmak için alternatif yollar mevcuttur. Köyceğiz Ağla Yaylası’ndan geçilebileceği gibi, Kale’den Beyağaç yolunu takip ederek de yaylaya ulaşabilirsiniz. Ama biz; Muğla’dan yola çıkıp, Denizli karayoluna yola devam
120 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
ederek, 1030 metre rakımlı Tokuç geçidine gelmenizi, sonrasında da çam ağaçları eşliğinde 40 kilometreyi geçip Beyağaç yoluna dönmenizi öneririz. Önce 10 kilometre asfalt yoldan Karacaören köyüne ulaşır, ardından stabilize yoldan yaylaya tırmanabilirsiniz. Burada yol boyunca sizlere çam, kavak ve günlük ağaçları eşlik eder. Bunca kurak geçen mevsimde bile şırıl şırıl akan, hatta stabilize yolda he-
men kaynağından fışkıran suları görmek mümkün. Dere boyunca devam eden yoldan Beyağaç sınırına ulaşarak, 5-6 kilometresi asfalt olan yoldan Topuklu Yayla yoluna girilir. Ovanın ve düzlüklerin bittiği noktadan itibaren bozuk tozlu taşlı yollardan tırmanışa geçerek, yol boyunca sıkça göreceğiniz Köyceğiz-Topuklu-Kartal levhalarına dikkat edin. Yaklaşık 25 kilometre sonra 1300 metre tırmanmış olacak
Asırlık karaçam ağaçları, yemyeşil çayırları, bol oksijeni ve su kaynaklarıyla Topuklu, mutlaka görülmeli
ve yayla havasını solumaya başlayacaksınız. Karşınızda, yemyeşil çayırları, gürül gürül akan suları ve nefis havası ile Topuklu Yaylası. En yakın yerleşim yerine 20-25 kilometre uzaklıkta olan yayla, 1700 rakımlıdır. 15 hektar civarında kısmen düz sayılacak ovası da bulunmaktadır. 1000-1300 yaşındaki karaçam ağaçları, yemyeşil çayırları, bol oksijenli havası, soğuk ve kaliteli içme suyu ile su kaynakları görülmeye değerdir. Yaylada, belediye tarafından sosyal hizmet amaçlı tesisler yapılmış. Şimdi özel şahıs tarafından işletiliyor. Burası günübirlik piknik ve çadırlı kamp için çok uygun. Konaklamak için bungalovlar ve çadırlar da mevcut. Güneş enerjisi ile ihtiyaç olan elektrik enerjisini yaylalı kendisi üretiyor. Bu nedenle aydınlatmanın yanında internet ihtiyacı da karşılanıyor. Topuklu Yaylası’nda temiz ve uygun fiyatıyla bilinen bir de lokanta var. Alabalık havuzları, fırınlar, tandır ve yemek pişirme ocakları, yaylacıların hizmetinde sunuluyor. Ayrıca çeşme, duş ve tuvaletler hem temiz hem yeterli. Ahşap köşkleri ve ağaçların altında bulunan oturma gruplarında dinlenmek ise ayrı bir zevk. Yaylada değişik aktiviteler de düşünülmüş. Çim futbol ve voleybol sahaları ve yürüyüş parkurları yapılarak, değişik alternatifler sunuluyor. Tabii ki, çocuklar da unutulmamış ve onlar için parklar yapılmış. Konaklamak için ahşaptan yapılan
bungalovlarla küçük bir sokak oluşturulmuş. Bungalovlara alternatif olarak kıldan yapılmış yörük çadırları da mevcut. Yaylanın 100 yatak kapasitesi var. Konaklama için özellikle yaz sezonunda rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Burada her yıl haziran ayında şenlikler düzenleniyor, şenlikler kapsamında yağlı pehlivan güreşleri, halk konserleri ve çeşitli etkinlikler yapılıyor. Topuklu’nun etrafını çeviren dağlardan gün batımını izlemek, büyüleyici güzelliğe bir fotoğraf karesi daha ekliyor. Topuklu Yaylası’na istemeden veda ederken, yönümüzü Ağla-Köyceğiz
yoluna çeviriyoruz. Yaylaya ulaşımın kolaylaşması için Köyceğiz yakınında yol yapım çalışması programa alınmış. Köyceğiz yolu boyunca eşsiz güzellikler izlenmeye değer. Bölgenin dikkat çeken doğal değerleri arasında ağustos ayında bile doruklarında kar bulunduran, her türlü çiçeğin otağı olan Çiçekbaba Dağı, Ağla Yaylası, Anıt Karacam Orman Koruluğu, Gökçay Vadisi ile Yumaklı Yaylası’nı sayabiliriz. Yolumuz bir müddet sonra buzul çağında oluşmuş bir krater gölü olan ve kartalların barınabileceği yerde bulunan Kartal Gölü’ne ulaşıyor. Bu göl geçmiş yıllarda “çift başlı altın
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
121
kartal heykeli” söylentilerine inananlar tarafından suyu boşaltılarak ve kazılarak birkaç kez tahrip edilmesine rağmen hala etkileyici. Kartal Gölü`nü çevreleyen 1.300 hektarlık “Anıt Karaçam Ormanı” da bitki florası bakımından zenginliğiyle dikkati çekiyor. 1995 yılında “Doğal Sit Alanı” ilan edilen bölgede, yaşları 1000 ile 1300 arasında değişen kara-
122 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
çam ağaçları var. Türkiye’nin en yaşlı karaçam ağaçlarının yer aldığı bu anıt ormanda, yüksek ağaçların tepeleri yıldırımdan zarar gördüğünden, zamanla kurumaktan kurtulamıyor. Yağmur sularının beslemesi ile oluşan Karagöl ile etrafındaki asırlık karaçam ağaçlarını seyretmek ve doğa yürüyüşü yapmak, insana ayrı bir haz veriyor. Sona yaklaşırken, 1500
metre yüksekten gün batımı eşliğinde enfes Köyceğiz Gölü manzarasının izlenmesini özellikle öneririz. Bir müddet sonra çok çeşitli endemik bitki ve hayvan türünün gen merkezi olduğunu bildiğimiz, Ağla Yaylası’na ulaşıyoruz. Adını aldığı Ağla Köyü, eşsiz manzarası ve soğuk suyu ile adeta bir başka cennet.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü Dergisi
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
123
ÜNAL YILMAZ Tekniker
Evde nar ekşisi yapımı Muğla’da sebze, salata ve balıklarda sevilerek kullanılan nar ekşisi, yıllardır yerini hiç bir ekşiye bırakmadı.
M
uğla’da geleneksel olarak yapılan nar ekşisinin geçmişi çok eskidir. Evlerde yapılan yöresel yemekleri ekşili tavuk, börülce teltoru, ot ekşilemeleri, börülce ekşilemesi, patlıcan turşusu, deniz börülcesi ile her türlü salatalarda ve balıklarda sevilerek kullanılan nar ekşisi, yıllardır yerini hiç ekşiye kaptırmadan önemini korumuştur. Ekşi narın yoğun olarak bulunduğu Merkez ilçenin dağ köyleri
124 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
ile Fethiye, Dalaman, Milas, Köyceğiz ve Kavaklıdere ilçelerimizde Eylül–Ekim aylarında ağaçlardan toplanan narlar, nar ekşisi yapımı için işlenir. Nar ekşisinin yapımı oldukça basit olmasına karşın zahmet ve sabır ister. Sabahın erken saatlerinde ağaçlardan toplanan narlar, özellikle ekşi yapımını bilen hanımlar tarafından yıkanır, çürükleri ayıklanır ve iki basık kısmından kesilerek ortadan ikiye ayrılır. Kadınlar ön-
lerine aldıkları leğenlere sopalar veya tahta kaşıkların yardımıyla kabuğa tersinden vurarak, tanelerin kabuklarından ayrılması sağlanır. Kabuklarından ayrılan narlar file torbalara ya da keten çuvallara doldurulup, temiz bir naylon üzerinde tepelenmek vasıtasıyla suları çıkarılıp, kazanlarda veya kovalarda toplanır. Bu sular süzeklerle süzülüp ateş yakılacak yerdeki kazanlara konur. Altına doldurulan odunlar çalılar, çırpılar tutuşturulur.
Bundan sonraki iş, nar suyunu iyice kaynatmaktadır. Ama ilk kaynamaya başladığı zamanlarda dikkat edilmesi gereken köpük oluşup taşabilir. Köpükler kevgir veya süzeklerle alınıp dökülür ya da kaynayan nar suyuna soğuk olandan ilave edilerek hızı azaltılır. Kalaylanmış bakır kazanlarda düşük ateşte iyice kaynatılarak yoğunlaştırılır. Bal kıvamına yakın yoğunlukta ocaktan indirilip soğumaya bırakılır. Soğuyan nar ekşisi, güneş görmeyen serin yerde ve cam şişelerde saklanır.
Her derde deva Nar ekşisinin faydalarına gelince eskiden dedelerimiz kara barut kullanılan dolma tüfeklerin içini temizlemekte kullanırdı. Kolay kolay temizlenmeyen bu isi ancak nar ekşisi kolayca temizleyebilirdi. Çok iyi sindirim sistemi temizleyicisi, şeker ve tansiyonu düşürücü, böbrek zafiyetinde ise yararlıdır. Nar suyunun harareti giderici özelliği de bulunmaktadır. Şeker ve kurdeşen
hastalığına da iyi gelmektedir. Nar ekşisi özellikle şeker hastalarına tavsiye edilmekte, şırasının şekerle hazırlanan şerbetinin idrar söktürücü özelliği bulunmaktadır. Romatizma ağrılarının hissedildiği eklem ve uzuvlara nar şırası sürüldüğünde, ağrı kesici özelliği bulunmakta, bayılmalara karşı da nar şerbetinin içilmesi tavsiye edilmektedir. Tatlı nar suyunda, ses kısıklığı ve zatürreye karşı şifa bulunmaktadır.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
125
MUĞLA’DA TARIM VE GIDA DERGİSİ’NE SİZ DE ABONE OLUN !
Muğla Valiliği İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü tarafından 3 ayda bir yayınlanan Muğla’da Tarım ve Gıda Dergisi’nin abonelik ayrıcalığını siz de yaşayın.
1 YILLIK ABONELİK 50 TL
ADIMA FATURA EDİNİZ ŞİRKET ADINA FATURA EDİNİZ
Tarih:
/
/ 20..........
ABONELİK ADETİ .......................
AD,I SOYADI
KURUMU
GÖREVİ
ADRESİ
ÜLKE
ŞEHİR
POSTA KODU
TELEFON
VERGİ DAİRESİ
FAX
VERGİ NO
Yıllık ............abonelik bedeli olan ................................ TL yi Halk Bankası Alsancak Şb. Kod.731 10260253 nolu RK Renkli Kalem Medya Yapım hesabına havale ettim. Not: Lütfen havale dekontunuzu, doldurduğunuz Abone Formu ile birlikte fax veya e-mail yoluyla gönderiniz. Abonelikle ilgili ayrıntılı bilgi için arayabilirsiniz. ABONE TELEFON
(0232) 463 75 40
126 Tarım & Gıda [Ekim 2011]
ABONE FAX
(0232) 421 92 24
bilgi@renklikalem.com.tr
BULMACANIN ÇÖZÜMÜ
REHBER
AGROMEY Şair Eşref Blv. No.48 K.5 Alsancak - İzmir Tel: +90 232 446 88 11 Fax: +90 232 446 09 08 info@agromey.com www.agromey.com
BİLDİRİCİLER TARIM MARKET Karaçulha Çevre Yolu Karaçulha - Fethiye / Muğla Tel: +90 252 646 46 31 Fax: +90 252 646 47 40 www.bildiriciler.com.tr info@bildiriciler.com.tr
MER SU ÜRÜNLERİ Örenköyü Çaygözü Mevkii Fethiye Tel: + 90 252 646 51 38 Fax: +90 252 646 81 01 www.mersuurunleri.com
HAKKI USTA SANTRİFÜJ TEKNOLOJİLERİ Astim Org.San.Böl. No:110 Aydın Tel: +90 252 231 04 81 Fax: +90 252 231 04 83 info@hakkiusta.com www.hakkiusta.com
KILIÇ DENİZ ÜRÜNLERİ A.Ş. Kemikler Köyü Mevkii Milas Bodrum Karayolu 18. km 48200 Milas - Muğla Tel: +90 252 559 02 83 Fax: +90 252 559 02 87 info@kilicdeniz.com.tr www.kilicdeniz.com.tr
LABEN ZIRAİ ANALİZ LABORATUVARI Zeytinlik Mah. 2822 Sok. No:2 Altınyol Arsa Koop. Altınova - Antalya Tel. +90 242 340 60 94 Fax: +90 242 340 56 56 laben@laben.com.tr www.laben.com.tr
SANDRAS Çayırhisar Köyü - Köyceğiz - Muğla Tel: +90 252 268 11 68 Fax: +90 252 268 11 71 info@sandras.com.tr www.sandras.com.tr
SELİNA SU ÜRÜNLERİ Sahil Ceylan Köyü - Fethiye Tel: + 90 252 616 30 32 Fax: +90 252 616 33 32
SOM ENERJİ YENİLENEBİLİR ENERJİ SİSTEMLERİ Bağlarbaşı 36, Kötekli MUĞLA Tel: +90 252 223 84 88 www.somenerji.com
GENPOWER 2.Org.San.Böl. 2010 Cad. No:18 Temelli Sincan - Ankara Tel: +90 312 641 32 22 Fax: +90 312 641 32 23 genpower@genpower.com.tr www.genpower.com.tr
POLAT MAKİNA SANAYİ VE TİCARET Astim Organize Sanayi Bölgesi 1.Sok No: 6 Aydın / Merkez Tel: +90 256 231 04 73 Fax: +90 256 231 04 78 polat@polattas.com.tr www.polatas.com.tr
SÜRSAN SU ÜRÜNLERİ Liman Mah. Yakakent - Samsun Tel: + 90 362 611 20 31 Fax: +90 362 611 25 13 info@sursanaqua.com www.sursanaqua.com
Soldan sağa 1. Muğla’da bir ilçemiz- Muğla ili sınırlarında Mavi Bayrak almış bir sahil şeridimiz 2. Kunduracılıkta bir aletEge bölgesinde mitolojik adı Meander olan antik liman şehridir- Sorgu 3. Dokumacılıkta kullanılan çok ince, esnek ve parlak dokuma maddesi- Düz veya kıvrımlı her çeşit yumuşak kumaş vb. maddeden yapılan başlıkŞarkı, türkü- Azotun simgesi- Metrenin kısa yazılışı 4. Çin satrancı- Kalsiyum Amonyum nitrat gübresinin kısa adı- Sebze ve meyvelerin yetiştirildiği cam ve naylonla kaplı yer- Temel niteliği olan hayvan veya bitki topluluğu, familya 5. Kazı bilimci- Hissedar- 6. Romen rakamında 1000 sayısı- Rubidyumun simgesi- Potasyumun simgesi- Bir erkek ismi- Bozulmamış, bayatlamamış olan 7. Kozalarından ipek üretilen canlı- Dışarı karşıtı 8. İşaret, alamet- Avrupa parlamentosu- Dar ve boğaz biçimindeki vadi- Anlam bakımından birbirleriyle ilgili cümleleri birbirine bağlayan bir söz 9. Casus- Bir sesli harfimiz- Dolaşma- Asker, nefer- Su 10. Küçük kene- Sosyal güvenlik kurumu içinde bir kuruluş- Alfabemizin ilk harfi- Birleşik Arap Emirliklerinin Türkçede kısa yazılışı- Bir sert sessiz harfimiz 11. Bir cümleyi, başka bir cümleye bağlamaya yarayan bir sözYanan şeylerden artakalan toz madde- Acı sözün yarattığı kırgınlık 12. Bir nota- Kakım- Öyle ise, öyle olunca, madem ki öyle” anlamlarında bir söz- Bütün varlıkların içinde bulunduğu sonsuz boşluk, feza- Kemiklerin iç boşluklarını dolduran ve kan hücrelerinin yapımını sağlayan doku. Yukarıdan aşağı: 1. Sadece katlayıp çeşitli canlı ve cansız figürler oluşturularak yapılan kâğıt katlama sanatı- İslam inancına göre cennet ile cehennem arasında bir yer 2. Herhangi bir işte, bir konuda yapılan inceleme, araştırma sonucunu, tutanak- İki parçadan oluşan yatak giysisi 3. Türk standartları enstitüsü- Bir tür yumurtalı süt tatlısı- Şaşma, hatırlama, sevinme, acıma, üzülme, kızma vb. duygularını anlatır 4. Araştırma planlama ve koordinasyon’un kısaca yazılışı- Et, Balık kurumunun kısaca yazılışı- Niyobyumun simgesi- Alayın kısaltması 5. Kalsiyumun simgesi- Kobaltın simgesi- Baryumun simgesi- Dingil 6. Süt, tereyağı, beyaz peynirde bulunan vitamin adı- Açık sarı renk 7. Bir, tek- Karbonun simgesi- Güreşte bir oyun 8. Mezar, kabir- Akarsuların, rüzgarların çukur yerlere biriktirdikleri kumtaşı- Yazıklar olsun anlamında bir seslenme sözü 9. Akademik bir sınav çeşidi- Elma, erik vb. yemiş ağaçlarına zarar veren bir canlı 10. Bir nota- Soru vurgusuyla şaşma ve merak anlatan bir söz- Ülkü, düstur- Emare, Alamet 11. Güzel koku- Bir sesli harfimiz- Bir sessiz harfimizKarışık renkli 12. Güneyin kısaltması- Düz, geniş başlı, kısa bir çivi görünüşünde bir araç, pünez- Yüzyıl 13. Notada duraklama zamanı- Bir kan gurubu- Sebze, tahıl, et vb. ile hazırlanan sıcak, sulu içecek 14. Rutenyum elementinin simgesi- Bir kadın ismi- Arınmış, soyutlanmış 15. Anlamlı, gizli ve ince bir anlam taşıyan- Anlam, kavram, mefhum 16. Sahiplik, mülkiyet- Türkiye ile Gürcistan sınırları içinde yer alan bölgenin tarihsel bir adı- Silisyum elementinin simgesi 17. Kayıngillerden bir orman ağacı (Quercus)- Düz, dar ince ünlü harfimiz- Güzel, zarif.
[Ekim 2011] Tarım & Gıda
127
BULMACA
Hazırlayan: Süreyya CAN
Soldan sağa
1. Muğla’da bir ilçemiz- Muğla ili sınırlarında Mavi Bayrak almış bir sahil şeridimiz 2. Kunduracılıkta bir alet- Ege bölgesinde mitolojik adı Meander olan antik liman şehridir- Sorgu 3. Dokumacılıkta kullanılan çok ince, esnek ve parlak dokuma maddesi- Düz veya kıvrımlı her çeşit yumuşak kumaş vb. maddeden yapılan başlık- Şarkı, türkü- Azotun simgesi- Metrenin kısa yazılışı 4. Çin satrancı- Kalsiyum Amonyum nitrat gübresinin kısa adı- Sebze ve meyvelerin yetiştirildiği cam ve naylonla kaplı yer- Temel niteliği olan hayvan veya bitki topluluğu, familya 5. Kazı bilimci- Hissedar- 6. Romen rakamında 1000 sayısı- Rubidyumun simgesi- Potasyumun simgesi- Bir erkek ismi- Bozulmamış, bayatlamamış olan 7. Kozalarından ipek üretilen canlı- Dışarı karşıtı 8. İşaret, alamet- Avrupa parlamentosu- Dar ve boğaz biçimindeki vadi- Anlam bakımından birbirleriyle ilgili cümleleri birbirine bağlayan bir söz 9. Casus- Bir sesli harfimiz- Dolaşma- Asker, nefer- Su 10. Küçük kene- Sosyal güvenlik kurumu içinde bir kuruluş- Alfabemizin ilk harfi- Birleşik Arap Emirliklerinin Türkçede kısa yazılışı- Bir sert sessiz harfimiz 11. Bir cümleyi, başka bir cümleye bağlamaya yarayan bir söz- Yanan şeylerden artakalan toz madde- Acı sözün yarattığı kırgınlık 12. Bir nota- Kakım- Öyle ise, öyle olunca, madem ki öyle” anlamlarında bir söz- Bütün varlıkların içinde bulunduğu sonsuz boşluk, feza- Kemiklerin iç boşluklarını dolduran ve kan hücrelerinin yapımını sağlayan doku.
Yukarıdan aşağı
1. Sadece katlayıp çeşitli canlı ve cansız figürler oluşturularak yapılan kâğıt katlama sanatı- İslam inancına göre cennet ile cehennem arasında bir yer 2. Herhangi bir işte, bir konuda yapılan inceleme, araştırma sonucunu, tutanak- İki parçadan oluşan yatak giysisi 3. Türk standartları enstitüsü- Bir tür yumurtalı süt tatlısı- Şaşma, hatırlama, sevinme, acıma, üzülme, kızma vb. duygularını anlatır 4. Araştırma planlama ve koordinasyon’un kısaca yazılışı- Et, Balık kurumunun kısaca yazılışı- Niyobyumun simgesi- Alayın kısaltması 5. Kalsiyumun simgesi- Kobaltın simgesi- Baryumun simgesi- Dingil 6. Süt, tereyağı, beyaz peynirde bulunan vitamin adı- Açık sarı renk 7. Bir, tek- Karbonun simgesi- Güreşte bir oyun 8. Mezar, kabir- Akarsuların, rüzgarların çukur yerlere biriktirdikleri kumtaşı- Yazıklar olsun anlamında bir seslenme sözü 9. Akademik bir sınav çeşidi- Elma, erik vb. yemiş ağaçlarına zarar veren bir canlı 10. Bir nota- Soru vurgusuyla şaşma ve merak anlatan bir söz- Ülkü, düstur- Emare, Alamet 11. Güzel koku- Bir sesli harfimiz- Bir sessiz harfimiz- Karışık renkli 12. Güneyin kısaltması- Düz, geniş başlı, kısa bir çivi görünüşünde bir araç, pünez- Yüzyıl 13. Notada duraklama zamanı- Bir kan gurubu- Sebze, tahıl, et vb. ile hazırlanan sıcak, sulu içecek 14. Rutenyum elementinin simgesi- Bir kadın ismi- Arınmış, soyutlanmış 15. Anlamlı, gizli ve ince bir anlam taşıyan- Anlam, kavram, mefhum 16. Sahiplik, mülkiyet- Türkiye ile Gürcistan sınırları içinde yer alan bölgenin tarihsel bir adı- Silisyum elementinin simgesi 17. Kayıngillerden bir orman ağacı (Quercus)- Düz, dar ince ünlü harfimiz- Güzel, zarif.
128 Tarım & Gıda [Ekim 2011]