2016
ISBN: 978-605-01-1045-6 Sertifika No: 33853 Basım: Kurumsal Baskı Hizmetleri Sanayi Ticaret Ltd. Şti. | Tutum Sk. No:4 5. Levent/İstanbul Kapak Görseli: Bekir Dindar (Cebeci Köyü, Taş Ocakları | 2016)
TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Adres Tel Faks e-posta Web Adresi
: Cihannüma Mahallesi Akdoğan Sokak Başar Apt. No: 30 D: 6-7 Beşiktaş/İstanbul : 0212 275 43 67 – 0212 288 99 60 : 0212 272 91 19 : spoist@spoist.org – spoistanbul@spo.org.tr : www.spoist.org – www.spo.org.tr
İstanbul Kent Almanağı 2016 ...............................Editörler............................... .....................................Tuba İnal Çekiç..................................... .............................................Evrim Yılmaz........................................... ........................................Yayına Hazırlayanlar....................................... ....................................................Nazım Akkoyun.................................................... ........................................................A. Suvar Aslan........................................................ ......................................................... Tuba İnal Çekiç ......................................................... ..............................................................Nuray Çolak............................................................... ............................................................. Alper H. Çolak ............................................................. ......................................................Caner Murat Doğançayır....................................................... ..................................................................Barış Göğüş................................................................... ..........................................................Meriç Demir Kahraman.......................................................... ..............................................................Seyit Ali Kahraman............................................................... ....................................................................Oktay Kargül................................................................... ....................................................................Simay Kırca..................................................................... .................................................................Hatice Kurşuncu............................................................... ..................................................................Bilge Martan.................................................................. ................................................................Murat Ölmez................................................................. ..................................................................Ayşe Yıkıcı................................................................. ...........................................................Ayşe Ege Yıldırım......................................................... .............................................................Evrim Yılmaz........................................................... ...............................................Katkı Koyanlar............................................. .YTÜ ŞBP 2016-2017 Bahar Yarıyılı Yeni Kentsel Politikalar Dersi Öğrencileri. .............Gülsuyu Gülensu Yaşam ve Dayanışma Merkezi Derneği............ ................................Grafik Uygulama............................ ...............................Murat Ölmez................................. Temmuz, 2017
12 ARALIK
11 KASIM
10 EKİM
09 EYLÜL
08 AĞUSTOS
07 TEMMUZ
06 HAZİRAN
05 MAYIS
04 NİSAN
03 MART
02 ŞUBAT
01 OCAK
07 TEMM
İÇİNDEKİLER Kısaltmalar............................................6 Sunarken............................................................7 Ocak Dosyası | Gülsuyu-Gülensu...................................8 Ocak 2016 Kronolojisi............................................................22 Şubat Dosyası | Kanal İstanbul......................................................24 Şubat 2016 Kronolojisi........................................................................50 Mart Dosyası | Boğaziçi.............................................................................52 Mart 2016 Kronolojisi....................................................................................70 Nisan Dosyası | Atatürk Kültür Merkezi..............................................................72 Nisan 2016 Kronolojisi......................................................................................106 Mayıs Dosyası | Kabataş Transfer Merkezi Projesi.................................................108 Mayıs 2016 Kronolojisi..........................................................................................132 Haziran Dosyası | Dünya Miras Alanları..................................................................134 Haziran 2016 Kronolojisi.......................................................................................158 Temmuz Dosyası | Politik Temsil ve Kent Meydanları.............................................160 Temmuz 2016 Kronolojisi...................................................................................174 Ağustos | Askeri Alanlar....................................................................................176 Ağustos 2016 Kronolojisi..............................................................................200 Eylül Dosyası | Metrobüs...........................................................................202 Eylül Kronolojisi....................................................................................226 Ekim Dosyası | Belgrad Ormanı ve Su Bentleri...............................228 Ekim 2016 Kronolojisi..............................................................250 Kasım Dosyası | İstanbul’un Sanayi Alanları....................252 Kasım 2016 Kronolojisi...........................................274 Aralık Dosyası | Eski Meteoroloji Arazisi...276 Aralık 2016 Kronolojisi.............290 Kaynaklar.......292
KISALTMALAR AKM: Atatürk Kültür Merkezi
İSTKA: İstanbul Kalkınma Ajansı
ÖİB: Özelleştirme İdaresi Başkanlığı
AKOM: Afet Koordinasyon Merkezi
İKS: İstanbul Kent Savunması
ÖPA: Özel Proje Alanı
AKP: Adalet ve Kalkınma Partisi
İMECE: Toplumun Şehircilik Hareketi
OSB: Organize Sanayi Bölgesi
AVM: Alışveriş Merkezi
İMP: İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi
ŞPO: Şehir Plancıları Odası
BİMTAŞ: Boğaziçi Peyzaj İnşaat Müşavirlik Teknik Hizmetler Sanayi ve Ticaret AŞ
İTÜ: İstanbul Teknik Üniversitesi
BKK: Bakanlar Kurulu Kararı
KANİP: Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı
BODEP: Boğaziçi Dernekleri Platformu
KARNİP: Koruma Amaçlı Revizyon Nazım İmar Planı
CHP: Cumhuriyet Halk Partisi
KARUİP: Koruma Amaçlı Revizyon Uygulama İmar Planı
ÇDP: Çevre Düzeni Planı ÇED: Çevresel Etki Değerlendirmesi ÇŞB: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı DİSK: Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DOP: Düzenleme Ortaklık Payı GEEAYK: Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu
KHK: Kanun Hükmünde Kararname KOS: Kuzey Ormanları Savunması KTB: Kültür ve Turizm Bakanlığı KTVKBK: Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu KUDEB: Koruma Uygulama ve Denetim Büroları
GÖB: Gecekondu Önleme Bölgesi
KVKBK: Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu
GÜLDAM: Gülsuyu Gülensu Yaşam ve Dayanışma Merkezi Derneği
MİA: Merkezi İş Alanı
GYO: Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı ICOMOS: Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi İBB: İstanbul Büyükşehir Belediyesi İDO: İstanbul Deniz Otobüsleri Sanayi ve Ticaret AŞ İETT: İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri
MMO: Makina Mühendisleri Odası MO: Mimarlar Odası MSB: Milli Savunma Bakanlığı MSGSÜ: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi NİP: Nazım İmar Planı OHAL: Olağanüstü Hal
TAKS: Taban Alanı Kat Sayısı TBMM: Türkiye Büyük Millet Meclisi TMMOB: Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği TOKİ: Toplu Konut İdaresi Başkanlığı TSK: Türk Silahlı Kuvvetleri TÜRGEV: Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı UDHB: Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı UİP: Uygulama İmar Planı UNESCO: Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu
SUNARKEN TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi olarak bir kent belleği oluşturma çalışmalarımızın en önemli parçası olarak bu yıl 5. kez yayımladığımız İstanbul Kent Almanağı’nı sizlere sunmaktayız. Bu yıl da Almanağın formatına sadık kalarak kentin ve kentlinin gündeminde öne çıkan konuları dosyalarımızda detaylı bir biçimde ele alıp devamında da İstanbul’un planlama gündemini kronolojilerimizde belgeledik. Geçtiğimiz yıllardan farklı olarak bu kez 2016 Almanağı hazırlık çalışmalarımızın başında üyelerimize bir çağrı yaparak beraber içerik oluşturmaya davet ettik. Davetimize yanıt veren üyelerimiz ve konunun uzmanlarıyla hazırladığımız dosya konularımızı, kent planlama perspektifinden tarihlerle, farklı ses ve görüşleri duyurmaya çalıştığımız basından ve yorumlarla bölümlerimizle zenginleştirmeye çalıştık. 2016 sadece İstanbul için değil tüm Türkiye adına yoğun, yıpratıcı ve ağır bir yıldı. Bu nedenle de gerek dosya konularımızı seçmek gerekse içeriği oluşturmak geçmiş yıllara kıyasla zorlayıcı oldu. Ocak ayında, İstanbul’un geneli ile kıyaslandığında göreceli olarak katılımcı bir süreç izlenen ve geçtiğimiz yıl yeni imar planlarıyla gündeme gelen Gülsuyu-Gülensu Mahallelerini; Şubat ayında Kasım 2011 Genel Seçimlerinin yerel vaadi olarak ortaya çıkan ve 2016’da yeni gelişmelerle gündemde yerini alan “çılgın proje” Kanalistanbul’u; Martta şairler ve gezginlerce İstanbul’a eşsiz karakterini veren bir “inci” olarak nitelenen ve getirilen imar artışlarıyla bugün geri dönülemez bir tahribat tehlikesi altındaki Boğaziçi’ni; Nisan ayında yıllardır İstanbul’un her gününe tanıklık ederken bugün adeta bir hayalet gibi sessizce kaderini bekleyen AKM’yi; Mayıs dosya konumuzda, tüm toplumsal muhalefete rağmen İstanbul kıyı kenar çizgisini bir kez daha değiştiren ve kentlilerin hayatını kolaylaştıran deniz ulaşımını yerle bir eden Kabataş Transfer Merkezi’ni; UNESCO Dünya Miras Komisyonu’nun 40. buluşmasını İstanbul’da gerçekleştirmesine istinaden Haziran dosyasında tüm dünyanın ortak mirası kabul edilen kentsel alanları; Temmuz ayında Gezi Direnişi ve darbe girişimi sonrasında bazı kentlilere açık, bazılarına ise kapalı olduğunu anladığımız Taksim Meydanı’nı; Ağustos dosya konumuzda darbe girişiminin ardından gündeme oturan Askeri Alanları; Eylül ayında sadece gittikçe sıklaşan trafik kazalarıyla değil aynı zamanda İstanbulluya has bir deneyim, ama çoğu zaman da eziyet, olan Metrobüsü; Ekim ayı dosya konumuzda Şubemizin düzenlediği geziye istinaden İstanbul’un ve İstanbullunun nefes kaynağı olan Belgrad Ormanı ile etkileyici mimarisiyle Su Bentlerini; Kasım ayında Keresteciler Sanayi Sitesi’nin taşınma haberiyle alevlenen desantralizasyon konusuna değinmek üzere İstanbul’un Sanayi Alanlarını; Aralık dosyasında ise Kadıköy’ün en büyük ve kıymetli kamu arazilerinden eski Meteoroloji Müdürlüğü arsasında tüm kentlilerin hakkını hiçe sayarak hukuksuzca yükselen Four Winds projesini mercek altına aldık. Kolektif bir emekle bir araya getirilen yeni sayımızı sizlerle paylaşmanın mutluluğunu yaşıyor ve geride bıraktığımız yılda kente dair yaşananları tarihe not düşmek adına hazırladığımız İstanbul Kent Almanağı 2016’yı beğeniyle karşılamanızı umuyoruz. TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi
OCAK 2016 GÜLSUYU-GÜLENSU
istanbullkent almanagıl
“Bu dönüşüm gerçekleştiğinde oradaki tablonun da değişeceğini biliyorum. Çünkü insanlar iş bulacaklar. Aş bulacaklar. Daha huzurlu daha çağdaş bir ortamda yaşamlarını sürdürecekler” (Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, 1 Haziran 2016).
TARİHLERLE GÜLSUYU-GÜLENSU
G
ülsuyu-Gülensu mahalleleri 1950’li yıllarda Anadolu’da tarımdan geçinmenin artık mümkün olmadığı koşullarda ve İstanbul’un yoğun göç aldığı dönemde Maltepe D100 Karayolunun kuzeyinde yer alan yamaçta kamu arazilerinin gecekondulaşması sonucu oluşmuştur. 1980’li yıllarda imar affı süreci ile ıslah planlarının yapılması, 1990’lı yıllarda çok katlı binaların da inşa edilmesiyle günümüzdeki yapısına ulaştı. Mahallelerin ana ulaşım akslarına yakın ve manzara imkanı sunan konumu, yakın çevresinde ve komşuluğunda üst gelir grubuna hitap eden projelerin gelişmesine neden olurken; mahalle için de dönüşümün tetikleyicisi oldu. 1970’li yıllardan bu yana burada yer-
leşmiş nüfusun örgütlü yapısı ise planlanan dönüşümün bir yandan kaynağı diğer yandan da engeli olarak ortaya çıktı. Gülsuyu-Gülensu Mahallelerinin 2016 yılı İstanbul Kent Almanağı’na konu olma sebebi 2004 yılında başlayan ve durdurulan dönüşüm uygulamasını, Maltepe Belediyesi ve mahallenin yeniden masaya oturarak 2015 yılında başlayan planlama sürecini tamamlamalarıdır. Geçtiğimiz yıl Ocak ayında basında da oldukça ilgi bulan ve belediyenin yerinde dönüşümün ilk örneği olarak lanse ettiği ve bir reklam kampanyasına dönüştürdüğü planlama serüveni bu ayki konumuz. Gülsuyu-Gülensu her ne kadar 2016 Ocak ayı konusu olarak İstanbul Kent Almanağı’nda yer alsa da aslında ma-
hallenin dönüşüme direniş ve müdahil olma süreci neredeyse 15 yıllık. 2004 yılının Eylül ayında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) hazırladığı 1/5000 ölçekli planlar Gülsuyu Gülensu Mahallelerinde kentsel dönüşümün konuşulmasına neden olan ilk müdahale kararı olarak tanımlanabilir. Nazım imar planına (NİP) ilk itirazlar Gülsuyu Gülensu Yaşam ve Dayanışma Merkezi Derneği ve her iki mahalle muhtarının öncülüğünde imza kampanyaları, yürütmeyi durdurma davaları ve itiraz dilekçeleri ile başlatıldı. İBB’nin itirazları değerlendirmesi, açılan yürütmeyi durdurma davasının kazanılması ile söz konusu planlar iptal edildi. Planların iptal edilmesini takiben 2006 yılına kadar görüşmeler ve müzakere-
9
10
istanbullkent almanagıl
ler sonunda yeni bir 1/5000 Ölçekli NİP hazırlandı ve bu planda iki mahallenin tamamı Kentsel Yenileme alanı olarak tanımlandı. Bu planda alana yönelik planlama kararlarının 1/1000 Ölçekli Uygulama İmar Planı (UİP) ile netleştirilmesine ve planın “katılımcı” (meslek odaları, üniversiteler, muhtarlar vd.) bir yöntemle hazırlanmasına ilişkin plan notları yer aldı. 2007 yılında mahalleli Dayanışmacı Planlama Atölyesi ve Toplumun Şehircilik Hareketi (İMECE) ile iletişime geçerek dayanışmacı, yatay, demokratik bir planlama sürecinin olanak-
larını yaratmaya çalıştı. Öte yandan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Şehir ve Bölge Planlama bölümü ile saha çalışmaları ve İstanbul Mahalle Dernekleri Platformu’na katılan diğer mahalle dernekleri ile ilişkiler geliştirildi. 2009-2014 yılları arasında Maltepe Belediyesi Planlama Müdürlüğü tarafından 1/1000 Ölçekli UİP süreci devam ettirildi. 2014 yılında ilçe belediyesi tarafından mahallede bir planlama ve bilgilendirme ofisi açıldı. 7 Nisan 2015’e gelindiğinde ise Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, bölgeye ilişkin
planların 2015 güzüne kadar tamamlanacağı sözünü verdi. Başkan Yardımcısı Sinan Çetiz konuyla ilgili yetkili başkan olarak atandı ve mahalle muhtarları, dernekler ve mahalle meclis üyelerinden katılımcıları resmi muhatap olarak kabul ederek güze kadar düzenli toplantılarla planların birlikte hazırlanıp bitirileceği sözünü tekrarladı. Aynı ay içinde mahalleli toplu halde binlerce dilekçe doldurarak 2981 sayılı yasadan doğan tapu hakkını talep etti. 27 Nisan 2015’te mahallede açılan planlama ofisinde toplanan mahalle dernekleri, muhtarlar, meclis üyeleri, belediyenin planlama ekibi ve belediye
istanbullkent almanagıl
Gülsuyu Mahallesi 1970’li yıllarda ağırlıklı olarak Sivas, Erzincan, Tunceli, Çorum vd. illerden gelen göç dalgasıyla bugünkü yapısına ulaştı. Ağırlıklı alevi nüfusu ve sol geleneğin mahalledeki faaliyetleri nedeniyle günümüze kadar bir arada durma, dayanışma ilişkileri, bağlamında örgütlülüğü gelişkin bir mahalle olmuştur. 1980’lerde gecekondu afları, tapuların verilmesi, ıslah planlarının yapılması, 1990’larda çok katlı binaların yapılması ile 2000’li yıllara kadar yapılaşma devam etti.
11
12
istanbullkent almanagıl
başkanı ile ilk toplantı yapıldı. Bu toplantıda 2015 Eylül - Ekim ayına kadar 1/1000 Ölçekli UİP’nin yapılması hedefi ve planlama alanında bulunan dere yatağı üzerindeki konutların durumu görüşüldü. Bu görüşmenin ardından 5 Mayıs 2015’te mahalle heyetinin daveti ile gelen ekiple dere yatağı gezildi ve akşamında Gülensu İlköğretim Okulu’nda toplanılarak Prof. Dr. Beyza Üstün, 1Umut Derneği ve İMECE’den temsilciler ile toplantı yapılarak belediye görüşmeleri, 1/1000 Ölçekli UİP ve dere yatağı konusu üzerinde tartışma yürütüldü. Mayıs 2015 boyunca Maltepe Belediyesi’nin, ilgili meslek odaları ve sürece desteği olabilecek kişilerle temasları sürdü ve bir dizi toplantılar gerçekleşti. 20 Haziran 2015’te 15 kişilik mahalle heyeti ve belediyenin katılımı ile bir araya gelindi. Toplantının muğlaklığı ve belediyenin somut önerilerinin bulunmaması nedeniyle gerilimli geçen görüşmenin ardından 24 Haziran 2015’te Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Mimarlar Odası (MO) Anadolu II Büyükkent Bölge (Kartal) Temsilciği’nde 15 kişilik katılımla bir istişare toplantısı daha gerçekleşti ve bu toplantıda talepler ortaya konuldu: Projeye ilişkin maket/modelin hazırlanması, daha net bir tutum ve mahalle meclisi toplantısı. 10 Temmuz ve 27 Ağustos 2015 tarihlerinde mahalle planlama ofisinde yapılan iki toplantı ile dere yatağı ve diğer donatı alanları üzerinde yaşayan hak sahipleri ve genel hak sahipliği mevzuları görüşüldü. Bunu takiben 28 Ağustos 2015’te mahalledeki Çorumlular Derneği’nde mahalle meclisi toplantısı gerçekleştirildi. Eylül 2015’te
Maltepe Belediyesi Gülsuyu-Gülensu 1/1000 Ölçekli UİP’yi tamamladıktan sonra iki mahalle muhtarına birer örneğini mahallede incelenmesi için iletti. Mahalle heyeti, TMMOB MO ve Şehir Plancıları Odası (ŞPO) ile görüşerek planın birer kopyasını iletti ve plan hakkında görüşlerini içeren birer rapor hazırlamasını talep etti. Ekim 2015’te TMMOB ŞPO, MO ve Mahalle Heyeti ve diğer katkı koyan meslek insanlarıyla mevcut planlama sürecindeki katılımcılık sorunu üzerine görüşmeler ve toplantılar gerçekleşti Meslek odaları ve mahalle heyetinin yanı sıra muhtarlar, dernekler, meclis üyelerinin de katıldığı bu toplantıdan bir atölye çalışmasının yapılması önerisi çıktı. 11 Kasım 2015’te Maltepe Belediyesi Meclis Salonu’nda belediye ile bir toplantı daha gerçekleşti ve Mahalle Heyeti ve teknik ekibe planlama çalışması hakkında bilgi verildi. Mahallenin atölye çalışması önerisi üzerine 29 Kasım 2015’te öneri atölyenin yapılması için tarih belirlendi. 28 Kasım 2015’te Mahalle Meclisine Gülensu İlköğretim Okulu salonunda 1/1000 Ölçekli UİP üzerine bilgi verildi. Planların içeriğinin anlatıldığı toplantıya 190 kişi katıldı. 02 Aralık 2015’te ise Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen atölye çalışması 90 kişilik bir katılımla nasıl bir 1/1000 Ölçekli UİP çalışması yapılması gerektiği konusu, oluşturulan 5 ayrı masada tartışıldı. Tartışmalar sonucu Maltepe Belediyesi’ne verilmek üzere mahallelinin çeşitli taleplerinin işlendiği bir altlık oluşturuldu. 04 Aralık 2015’te Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde Gülsuyu ve Gülensu Mahalleleri sakin-
lerine 1/1000 Ölçekli UİP’yi bitirdiklerini ilan ederek hayırlı olmasını diledi. Bunu takiben 8 ve 9 Aralık’ta yeniden toplantılar yapılarak mahallelinin talepleri görüşüldü ve 10 Aralık’ta mahalledeki bir düğün salonunda büyük mahalle buluşması yapıldı. Mahalle heyetinde yer alan şehir plancısının sunumuyla meclise girecek plan mahalleliye aktarıldı. Devamında Maltepe Belediyesi İmar Müdürü mahallelinin sorularını yanıtladı. Böylece planlar 11 Aralık 2015’te Maltepe Belediyesi Meclisi’ne sunuldu. Meclis toplantısı Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç’ın teşekkür konuşması ile başlayıp, AKP Grup Başkanı’nın destek konuşması ile devam etti. Gülsuyu-Gülensu’da yaşanan süreçlerin Başıbüyük Mahallesi’nde de gerçekleşmesinin yönünde dilek ve temennilerin belirtildiği oturumda, bölgeye ilişkin planlar oy birliği ile ilçe meclisinde kabul edildi. 23 Mart 2016’da mahalle planlama ofisinde gerçekleşen geniş katılımlı toplantıda Maltepe Belediyesi Meclisi’nden oybirliği ile geçip İBB’ye gönderilen Gülensu Gülsuyu 1/1000 Ölçekli UİP’nin İBB İmar Komisyonu tarafından Maltepe Belediyesi Planlama Müdürlüğü’ne iade edildiği duyuruldu. Mart-Nisan 2016’da muhtarlar, dernekler, Maltepe Belediyesi meclis üyeleri ve Planlama Müdürlüğü ile sürecin değerlendirildiği toplantılar yapıldı. Bunların ardından 1 Kasım 2016’da İBB İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığı ile 2 muhtar, 2 dernek başkanı, 2 meclis üyesinin katıldığı bir toplantı gerçekleştirildi. 1/5000 Ölçekli NİP askıya çıkmadan önce mahalle heyetinin planı inceleme talebi kabul
istanbullkent almanagıl
edildi. Görüşmeler sırasında; İBB heyeti plan notlarının henüz bitmediğini, yol ve arazi kullanımların saptandığı, planı Kasım ayında yapılacak meclis toplantısına yetiştirmeye çalıştıklarını, “katılımcılığı” reddetmediklerini ama ‘zorunlu olmaktan’ da çıkardıklarını(!), eğer İBB Başkanı Kadir Topbaş kabul ederse planların mahalle heyeti ile paylaşılabileceğini ve son olarak Kasım-Aralık ayında 1/5000 Ölçekli NİP meclisten geçerse Nisan ya da Mayıs 2017’de 1/1000 Ölçekli UİP’nin de bitebileceğini belirtti. Kasım ayında gerçekleştirilen meclis toplantısına yetişmemiş olsa da, 15 Aralık 2016’da 1/5000 Ölçekli Gülsuyu- Gülensu NİP İBB Meclisi’nden oybirliği ile geçti m
Gülsuyu-Gülensu Mahalleleri 1/5000 Ölçekli NİP Onaylayan: İBB Tasdik Tarihi: 15 Aralık 2016
13
14
istanbullkent almanagıl
YORUMLARLA GÜLSUYU-GÜLENSU Ali Kılıç | Maltepe Belediye Başkanı ÇağdaşSes, 23.12.2015
İstanbul Bilgi Üniversitesi Çalışma Grubu Ekim 2016
Bu plan, dört dörtlük bir plandır gibi bir iddiamız yok. Ancak bölgenin koşulları için en iyi plan. Asıl bundan sonra mahalle halkı ile birlikte çalışacağız. Çünkü teoride hazırladığımızı, pratikte uygulamak o kadar kolay değil. Planlar kabul edildikten sonra belirlediğimiz bir adada dönüşümü başlatacağız. Tüm mahallede aynı anda çalışma başlatmayacağız. Burada yapmayı planladığımız projenin maketini hazırlatıyoruz. Vatandaşlarımızı neyin beklediğini, somut olarak göstereceğiz. Vatandaşlarımızın en az faizle ev kredisi alabilmeleri için bankalarla görüşmeler yaptık. Planlar kabul edildikten sonra, vatandaş dilerse kendi yapsın. Dilerse kendi anlaştığı müteahhitlerle yapsınlar. Çok sıkıştıklarında da, biz belediye olarak devreye girelim dedik. Bu anlamda belediye bünyesinde inşaat şirketi MATAŞ’ı kurduk. Ben Gülsuyu-Gülensu halkının örgütlü duruşuna güveniyorum. Kişisel çıkarlar uğruna, rant uğruna yaşadıkları yerlerin peşkeş çekilmesine müsaade etmeyeceklerine yürekten inanıyorum.
Bizler, yaklaşık bir yıl kadar önce, bir grup mimar ve şehir plancısı olarak, yerlisiyle dönüşme sürecindeki Gülsuyu Gülensu mahalleleri için bir araya geldik. Başta mahalleli, daha sonra sivil toplum ve yerel yönetimin hep birlikte hareket etme kabiliyetinden ve epey uzun bir süreç içerisinde elde edilmiş toplumsal kazanımlardan dersler çıkarmayı hedefleyerek yola çıktık. Bugün, bu kazanımlara yenilerini ekleyebilme umuduyla, fikirlerimizi mahalleyle paylaşma ve geliştirme aşamasındayız. Bu çalışma hem akademik bilgi birikimine hem de piyasa şartlarında uygulama deneyimine sahip tasarımcı ve plancıların birlikteliğinin bir ürünü. Dolayısıyla ortaya çıkan ürünler ve fikirler, ne yalnızca “akademik - kuramsal” bir tutumun, ne de “uygulamaya dönük - projeci” bir tutumun ürünü olarak görülebilir. Sürecin başından bu yana, bu iki tutumdan herhangi birine indirgenemeyecek, teorik açıdan ufuk açıcı, pratik açıdan dinamik ve kolay adapte olabilen bir tasarım ve planlama anlayışında diretmeyi tercih ettik.
istanbullkent almanagıl
Çalışmaya başladığımız tarihte Gülsuyu - Gülensu mahalleleri planlama sürecinde kritik bir aşamada idi. Mahallenin özgün coğrafyasına göre biçimlenmiş kentsel dokusunu büyük oranda koruyan ve ada bazında dönüşümü öngören, 1/5000 ölçekli nazım imar planları onaylanmış ve uygulama aşamasına gelinmişti. Üst ölçek planın, “halkın katılımını” öngören bir plan notuna sahip olması, devam eden planlama süreci açısından önemli bir veri niteliğinde idi. Bu süreç içinde Maltepe Belediyesi’nin, mahallelinin “bir arada hareket etme kabiliyeti”ni temel veri alan, ve hatta bu kabiliyeti daha da geliştirmeyi teşvik edici bir takım planlama yöntem ve ilkelerini benimsemiş olmasını son derece önemli buluyoruz. Türkiye’de kentsel dönüşüm deneyimlerinin bugüne dek “piyasacı” ve “ranta dayalı” bir anlayışa teslim olmuş gözüküyor oluşu, hem akademik çevreler ve yerel yönetimler, hem de dönüşümün potansiyel maduru olan yoksul halklar için “başka bir alternatif yok” fikrini yaygınlaştırmıştır. Diğer taraftan kentsel muhalefetin çoğunlukla karşı çıkmak dışında bir pratik geliştiremiyor oluşu, kapitalist mekansal üretim ve dönüşüm ilişkileri içinde, sistemin kendi araçlarını kullanarak toplumdan yana olan gerçekçi alternatifler üretmenin mümkün olmadığına dair kesin kanı, bu karamsarlığı daha da arttırmaktadır. Yalnızca eleştirmek yerine harekete geçmeyi, yeni araç ve yöntemler önermeyi benimseyen kimi iyi niyetli örneklerse, arızalardan ve ödünlerden arınmış, “saf bir sosyalizm” hayali ile çıtayı mevcut şartlar içinde erişilmesi imkansız sınırlara koyan, dolayısıyla hiçbir zaman sonuca ulaşamayan bir poziyonda takılı kalmış görünmektedir. Gülsuyu - Gülensu mahallelerinin katılımcı - toplumcu ilkelerle dönüşümü düşüncesi ile sürece dahil olmuş meslek odaları, kimi sivil toplum ve akademi paydaşları da benzer bir “mükemmelliyetçi” tavırla zaman içinde geri planda durmayı tercih etmiştir. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden bir grup akademisyen, tasarımcı ve yüksek lisans öğrencisi olarak bizler, Maltepe Belediyesi’nin kolaylaştırıcı tavrı ve mahallelinin desteği ile yeni bir pencere açmayı öneriyoruz. Mahalle için akademik ya da siyasi otoritelerin “sözde mükemmel” olan planlama ve tasarım anlayışlarını dayattığı bir pratik yerine, bizzat mahallelinin kendisinin söz sahibi olduğu bir pratiği öneriyoruz. Mekansal düzenlemenin
“mekanı aynılaştıran”, toplumsal ilişkileri çözülmeye zorlayan katı modern pratiği yerine, özgün yerleşim karakteri içerisinde gizli olan, kullanım değerinin belirleyici olduğu ve ağ ilişkilerine olanak tanıyan “diferansiyel mekanı” yeniden üretmeyi öneriyoruz. Her şeyden önemlisi mekanın gerçek kullanıcılarının, gündelik yaşamlarının pratik sonucu olan bu değerlerin farkında olmasını ve bunlara sahip çıkmanın en temel kazanımlardan biri olduğuna inanıyoruz. Kentsel planlama süreci, mekanı yeniden üretirken onu eninde sonunda niceliksel kodlara indirgemektedir. Planın düzenlenmiş mekanı temsil eden çizili ve hesaplamalı kodları, genellikle planlanan mekanın gerçek kullanıcıları için bir tür “yabancı dil”dir. O ancak bizzat deneyimlenen gerçek mekansal ilişkilere dönüştüğünde kullanıcı için bir şey ifade edecektir. Ülkemizdeki mevcut planlama pratiği, “reaktif” bir süreç olarak, ancak tamamlanma aşamasında (plan askıya çıktığında) kullanıcının reaksiyonu üzerinden kendini yeniden örgütlemektedir. Kullanıcı kanaatinin daha önceden planlama sürecine dahil edilmesi hedeflense bile, planlama disiplininin teknik dili ve planlama süreçlerine yön veren mevzuatlar, halkın büyük bir bölümü için anlaşılmaz ve belirsizdir. Kişiler haklarından ve yasal kısıtlamalardan haberdar olmadıkları gibi, planın önerdiği mekansal çözümleri de çoğunlukla kafalarında canlandıramazlar. Hayal edilen katılımcı şartlar söz konusu bu pratik sorun nedeniyle tam olarak gerçekleşemez. Bu çalışma, temel olarak, sözü edilen bu pratik soruna çözüm üretmeyi denemek üzere tasarlandı. Çalışmanın öncelikli amacı, tamamlanma aşamasında olan uygulama planının mahalleli için daha okunaklı hale getirilmesi oldu. Hayal edilen, yerlisiyle yerinde dönüşüm fikrinin uzun vadede önündeki engeller ya da zorluklar kestirilmeye çalışıldı. İmar planlarının, dönüşümün şartlarını herkes için ortaklaştırmaya ve standartlaştırmaya dönük kimi kararlarının (K1 ve K2 bölgelemesi gibi) alt ölçekte test edilmesi yoluyla, potansiyel uygulama sorunlarına işaret edildi. Söz konusu potansiyel sorunların yanı sıra, uygulama sürecini kolaylaştırma ve “teşvik edici / özendirici örnek” olma potansiyeli taşıyan durumlara da işaret edildi. Planın ana kararlarının incelenmesi sonrasında, çalışmanın gövdesini oluşturan mimari önerilere odaklanıldı. Bu süreç-
15
16
istanbullkent almanagıl
te mahalle yenilemesi ve kentsel - mekansal düzenlemeler konusunda dünyadaki başarılı örnekler incelendi, onlardan çıkarılan dersler çalışmaya yön verdi. Mimari öneriler rastlantısal adalarda değil, dönüşümün tüm risklerini ve/veya potansiyellerini temsil eden, seçilmiş adalar için geliştirildi. Bu adaların seçilmesi ve tasarım ilkelerinin saptanmasına kaynaklık eden bilginin üretilebilmesi için çeşitli analizler yapıldı.
nimsemek yerine, ada bazında ve bir arada hareket ederek, dönüşümü kendi kendine gerçekleştirmeye gönüllü insanlar için “piyasada bulunması zor mimari öneriler”, alternatif bakış açıları üretmek üzere yola çıktık; ve geldiğimiz aşamada ilk fikirlerimizi Gülsuyu / Gülensu halkının kanaatine sunuyoruz. Kâr için değil, demokratik haklar ve özgürlüklerini ısrarla talep eden, paylaşma ve bir arada yaşama kültürüne sahip bir halk için mimarlık yapmaktan onur duyuyoruz!
Tasarım sürecinde öncelikle planın oluşturduğu sayısal standartların (K1, K2 yapılanma haklarının) sabit veri kabul edildiği, yapı nizamnınsa tasarım süreci içinde özgür ele alındığı durumda, ne gibi yaratıcı mimari olanakların söz konusu olduğu ortaya konuldu. Bu noktada, yapılan çizimlerin, doğrudan uygulamaya konu edilebilecek projeler üretme niyetiyle değil, uzun vadede mahalleli ve yerel yönetim için rehber niteliği taşıyacak tasarım kriterlerini üretme niyetiyle ele alındığına dikkat çekmeliyiz.
Ali Kılıç | Maltepe Belediye Başkanı Cumhuriyet, 13.12.2016
Bugün yıllardır süren bir uzlaşılar ve anlaşmazlıklar almaşığının epey olgun bir çözüm aşamasındayız. “Büyük yatırımcının büyük alanları dönüştürdüğü” yaygın modeli be-
Biz burada İBB Başkanı Sayın Topbaş’ın da öngörüsüyle ‘parsel bazında değil, ada bazında kentsel dönüşüme gidelim’ demişti bana. Ben de buradan çıkarak tavsiyelerini dikkate aldım. Mahalle sakinlerini, sivil toplum kuruluşlarını,
Kimine göre 30 kimine göre 40 yıldır devam eden bir süreç var. Son dönemlerde daha çok ön plana çıkmaya başladı. Gülsuyu, Gülensu, Başıbüyük, Esenkent, Maltepe’deki bu mahallelerimizde ciddi talep var. İnsanların yaşam koşullarını değiştirmemiz gerekiyor. Daha modern daha rahat edebilecekleri bir değişimin kendilerine sunulması gerekiyor.
istanbullkent almanagıl
kanat önderlerini, odaları, muhtarları, belediye meclis üyelerimizle kim ilgiliyse 2 yıl beraber çalıştık. Bir ilki gerçekleştirdik. Maltepe Belediyesi kendi bünyesinde bu planları yaptı. Eksikleri olan bir plan olabilir. Tüm sorunlar yumağını da göz önünde bulundurarak mahalle sakinlerinin de öngörüleri ve talepleri doğrultusunda bir plan hazırladık. Bu planı halk ile beraber hazırladık. Yeniden tartışmaya açıldı. Çalıştaylar yaptık. Hiç kimsenin yapmadığı bir şekilde muhataplarımıza verdik. Konuyla ilgili olan herkes inceledi. AKP siyasi gruplarına brifing verildi. En son mahalle halkıyla toplantı yaparak onlara brifing verildi ve ayakta alkışlanarak İBB’ye gönderildi. Maltepe Belediyesi’nden de oybirliğiyle İBB’ye gönderdik. Müdürlüğüne iade edildi. Bize göre bu sıkıntı değil. Yeniden tartışıp eksiklerini gidereceğiz. Donatı alanları başta olmak üzere eksikler giderilebilir. İBB’deki arkadaşların da plana sıcak bakacağına inanıyorum. Daha fazla kaybedecek zaman yok. Bunun bir an önce planlanması gerek. İstanbul’un balkonu böyle atıl durumda daha fazla bırakılamaz. Kendi kaderine terk edilemez
Gülsuyu Gülensu Yaşam ve Dayanışma Merkezi Derneği (GÜLDAM) 27.01.2017 2004 yılının Eylül ayında Gülsuyu Gülensu Mahallelerine Kentsel Dönüşüm ile ilgili 1/5000 ölçekli planlar geldiğinde bu durum salt mahallelerimiz için değil, İstanbul’un tamamını etkileyecek hatta ülke ekonomisinin lokomotifi haline gelecek inşaat sektörünün çılgınlığının da işaretini veriyordu.. Biz mahalle sakinleri ve aktivistleri, yerleşim alanlarımızı nasıl kurtarabileceğimizi, kolektif bir çalışma halini nasıl dönüştüreceğimizi örgütlemeye çalışırken Sulukule’de, Ayazma’da, Tarlabaşı ve Başıbüyük gibi mahallelerde sürecin ne kadar acımasız ve vahşi geliştiğine tanık olduk. Gülsuyu Gülensu Mahallesi sakinleri planlama sürecinde de bu örgütlülüğünü koruyarak –kimsenin mağdur edilmediği; kendi rızası dışında mahalleden gitmediği; demokratik, katılımcı bir planlamanın mümkün olabileceği-bir süreci örmeye çalıştılar.
17
18
istanbullkent almanagıl
1/5000 plana ilk itirazlar Mahalle Derneği ve Muhtarların öncülüğünde imza kampanyaları, yürütmeyi durdurma davaları ve itiraz dilekçeleri ile başlatıldı. Burada en temel karşı çıkış argümanımız “Donatı alanlarının” masa başında hazırlanması, mahallenin gerçekliğine uymaması idi. Planların meclisten geçmesi durumunda mahalle nüfusunun nerdeyse yarısı evsiz kalıp, yerlerini terk etmek zorunda kalacaklardı. İBB İtirazları değerlendirdi, yürütmeyi durdurma davaları kazanıldı ve planlar geri çekildi. 2006 yılına kadar geçen sürede görüşmeler ve müzakereler sonunda yeni bir 5000 plan yapılarak mahalle KY (Kentsel Yenileme) alanı olarak değiştirildi. Bu değişiklikle hem 5000 planın içinin doldurulması 1/1000 uygulama imar Planı ile yapılacak, hem de plan “katılımcı” (meslek odaları, üniversiteler, muhtarlar vd.) olarak hazırlanacaktır, diye plan notlarına işlendi. 2006 yılından bu yana ise mücadele nasıl bir planlama süreci? Gerçekten dayanışmacı, yatay, demokratik bir plan mümkün müdür? Daha da önemlisi planlama sürecinin sonuna kadar mahalleyi koruyacak ne gibi mekanizmalar önlemler geliştirilebilir? Sorularına cevap üretmeye çalışıldı. SONUÇ olarak…. Bugünlerde 1/5000 planın askıya çıkmasını bekliyoruz. Eğer ciddi mağduriyet yaratmadan mahalle temsilcilerinin içinde bulunduğu bir plan öngörülürse 1/1000 planı yeniden revize edip 5000-1000 uyumlu bir çalışma ile ilk defa dikey mimarinin olmadığı, hem TOKİ’ye mahkum olmayan (Kayabaşı, Bezirganbahçe), hem de Büyük müteahhit firmaların kucağına düşmeden (Bkz. Fikirtepe) mahallelinin mahallede kaldığı, nüfusun iki katına çıktığı ama gene de kültürel, mekânsal, politik formunu korumayı hedefleyen bir dönüşümün mümkün olup olmayacağını deneyimleyeceğiz. Şüphesiz risklerin, başımıza gelebileceklerin farkındayız. En önemli açmazımız ise henüz bu aşamaları tamamlamış bir mahalle örneğinin olmamasıdır. Nasıl bir mahalle, nasıl bir dönüşüm cevabını bir arada durma irademiz belirleyecektir. Öte yandan şunun da farkındayız; bizim yaşayacağımız süreç sadece İstanbul’daki dönüşüm mücadelesi veren mahallelere değil, bütün memleketteki yaşam alanları için olumlu-
olumsuz deneyimleri ile örnek olacaktır. Yukarıdaki metni Mahalle Derneğimiz GÜLDAM adına kaleme aldık. Hem İlçe Belediyesi hem İBB, hem de diğer bütün görüşmeleri (ŞPO, M.O, üniversiteler vb.) mahalle adına aşağıdaki gruplarla birlikte yaptık. Mahallemizin 150 kişiye yakın bir mahalle meclisi topluluğu vardır. Genel tartışmalar burada yapılır, aşağıdaki kurumlar ise görüşmeleri gerçekleştirir. Gülsuyu Gülensu Yaşam ve Dayanışma Merkezi Derneği (GÜLDAM) Gülsuyu Gülensu Güzelleştirme Derneği Gülsuyu Gülensu Kadın Dayanışma Evi Gülsuyu Muhtarlığı Gülensu Muhtarlığı Gülsuyu Gülensu Belediye Meclis Üyeleri Planlama Teknik Heyeti (M.O. Maltepe Temsilciliği, Müh. Hasan Sert, Plancı Ece Sarıyüz, ve yerel katılımcılar) m
istanbullkent almanagıl
Öneri Plan Notları • 2981, 3290, 4706, 3366 vb. sayılı yasalar kapsamında hak sahipliği belgesi bulunan parsellerdeki hak sahipleri, ilgili yasa kapsamındaki koşullar çerçevesinde mülkiyetlendirilecektir. Belgesi olmayan hak sahiplerine belediyece yapılacak uygulamalara göre öncelikler sağlanacaktır. • 1/5000 Ölçekli NİP notlarında yer alan ‘Kentsel yenileme projeleri, 1/5000 Ölçekli NİP ve 1/1000 Ölçekli UİP ile uyumlu ve İBB ile koordineli olarak; İlçe Belediyesi tarafından, ilgili taraflar (üniversiteler, mahalle muhtarları, meslek odaları ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlar) ile görüşmeler yapılarak, katılımlı bir şekilde hazırlanacaktır’. Plan hükmü gereği; plan kapsamında plan genel hükümlerini bozucu nitelikte yapılacak olan (Maddi hataların düzeltilmesi dışında) plan tadilat çalışmalarında da aynı usul kullanılacaktır. • 1/5000 Ölçekli NİP notlarında da belirtildiği üzere Gülsuyu - Gülensu Mahallesinde yer alan kullanıcı profilinin korunmasını sağlamak üzere 1/1000 Ölçekli UİP uygulamasında malikler, kullanıcılar ve kiracılar açısından vuku bulabilecek ihtilaflar Belediye Meclisi’nce bölgenin özel koşulları dikkate alınarak hazırlanacak Arsa ve Konut Edinme Yönetmeliği ile belirlenecektir. Bu kapsamda oluşturulacak yönetmelik 1/5000 Ölçekli NİP notunda yer alan katılımcılık usulü ile yapılarak uygulamaya geçirilecektir. • Rızaen taksim ve ihdaslarla oluşacak olan imar parsellerinde, mülkiyetin hak sahiplerinin rızası dışında el değiştirmesine neden olabilecek iş ve işlemler tüm hak sahiplerinin muvafakati alınarak yapılacaktır. • Kadastral yol kapatılmayan adalarda aşağıdaki yapılanma koşullarına göre uygulama yapılacaktır. K1 Taban Alanı Kat Sayısı (TAKS): 0.20-0.40 • 0-500 m²‘ye kadar E:1.00, h:4 kat • 501-1000 m²‘ye kadar E:1.20, h:4 kat • 1001-2000 m²‘ye kadar E:1.40, h:4 kat Ada bazında uygulama yapılması durumunda E:1.50, hmax: 6 kat K2 TAKS: 0.20-0.40 • 0-500 m²‘ye kadar E:1.10, h:5 kat • 501-1000 m²‘ye kadar E:1.25, h:5 kat • 1001-2000 m²‘ye kadar E:1.50, h:5kat Ada bazında uygulama yapılması durumunda E:1.75, hmax: 8 kat 1. Kentsel-Sosyal ve Teknik altyapı alanlarında ve ayrıca dere bandı, orman alanı ve özel mülkiyet alanında kalan transfer edilecek bina, bağımsız bölüm veya parsel sahiplerine ilişkin düzenlemeler yapılmadan ve bunlara ilişkin işlemler tapuya tescil ettirilmeden uygulama yapılamaz. Ayrıca yine bu alanlarda kalan ve mülkiyetlenmemiş bağımsız bölümlerde, imar hakları da bağımsız bölümler üzerinden belirlenecektir. 2. Plan dahilinde mülkiyetlendirme aracı olarak irtifak tapusu kullanılarak hak sahiplerinin mülkiyet haklarının teminat altına alınabilmesi için ilgili alanda oluşturulacak projenin 1/5000 Ölçekli NİP notlarında yer alan katılımcılık usulü ile yapılarak uygulamaya geçirilecektir. 3. 3290-2981 sayılı yasanın 10b-10c maddeleri kapsamında yapılan imar uygulamaları ile oluşmuş parsellerde yer alan maddi hataların düzenlenmesi ilçe Belediyesi Encümenince alınacak karar doğrultusunda yapılacaktır. 4. (...) sayılı plan notu kapsamında plan notu genel hükümleri açısından tanımlanan hak sahiplerinin parsellerinin değerlemesinde kamu yararı gözetilerek rayiç bedellere göre tespiti yapılırken, hak sahipliği ile ilgili yasal sürecin başladığı yıl ve duruma göre işlem yapılması esas alınacaktır.
19
20
istanbullkent almanagıl
BASINDA GÜLSUYU-GÜLENSU Halkı müteahhitlere teslim etmeyeceğiz | Gülşen İşeri BirGün, 06.01.2016 Türkiye’de büyük bir sorun haline gelen kentsel dönüşüme yıllardır hiçbir yerel yönetim çözüm odaklı yaklaşamadı. Kimileri TOKİ’nin karşısında duramayız dedi, kimileri de kendi çıkarları için Büyükşehir Belediyesi karşısında suskunluğunu korudu... Belki de ilk kez halkın çıkarı gözetilerek bir imar planı yapıldı mahalle için. Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç öncülüğünde yaklaşık 1,5 yıldır mahallede yaşayan halkın çıkarı için, onları sürgün ve TOKİ’ye mahkum etmemek için imar planları çizildi, halkla birlikte, çizilen planlarda ‘yerinde dönüşüm’e tam destek geldi. Kılıç projeyi Ocak ayı içinde Büyükşehir Belediyesi’ne sunacak, eğer onaylanırsa Türkiye’de bir ilk gerçekleşecek ve yerel yönetimlere de örnek teşkil edecek. Projenin en önemli ayağı ise “Yerinde Dönüşüm Modeli” uygulanarak mahalle halkının zorunlu göçe sürüklenmesinin önüne geçilecek. 35 bin kişinin yaşadığı Gülsuyu-Gülensu mahallelerinde 7 bin bina bulunuyor. Planlama dahilinde; 7 bin 536 metrekare çocuk parkı, 3 bin 634 metrekare dini tesis, 28 bin 328 metrekare okul, 92 bin metrekare yeşil alan, 900 metrekare sağlık hizmeti tesis,
8 bin 340 metrekare spor tesisi alanı mevcut. AKP meclis üyelerinin de onay verdiği proje Büyükşehir Belediyesi’nde onay bekliyor... Gülsuyu’ndan bir “Fatma Hanım” geçti İHA, 01.09.2016 Maltepe’nin en eski mahallelerinden biri olan Gülsuyu, bir tarihini sonsuzluğa uğurlamanın hüznünü yaşıyor. Gülsuyu’nun kurucularından, mahallenin tozunu toprağını yutan ve yürüttüğü mücadelelerle mahalleye ilk yolu, okulu, camiyi yaptıran, ilk pazarı kurdurtup elektrik ve suyu getiren; mahallenin bir bölgesine ve otobüs durağına ismi verilen Fatma Dönmez yani Fatma Hanım artık yok. Geri de sayısız eser bırakan Dönmez’in hayat hikayesi de, mücadelelerle dolu. 1927 yılında Giresun’da hayata gözlerin açan Dönmez, 15 yaşına kadar Giresun’da kaldıktan sonra 1944 yılında Gülsuyu’na gelip, yerleşmiş. İlk geldiği yıllarda çok büyük zorluklar yaşayan Fatma Hanım, Hüseyin Bey ile evlendikten sonra, süt satmaya başlayarak, geçimini sağlamış. Bu yıllarda Eczacıbaşı’nın, ilçede kurduğu fabrikada çalışmaya başlayan Fatma Hanım, bir dönem emlakçılık bile yapmış.
istanbullkent almanagıl
Fatma Hanım, okumanın değerini bilenlerden. Kendisi okuyamamış ama mahallenin çocuklarının eğitimsiz kalmasına gönlü razı olmamış. Çocukların hali ne olacak diye düşünürken, Gülsuyu İlkokulu’nun şu anki arazisi kendisine bağışlanınca, oraya hemen bir okul yaptırmak için kollarını sıvıyor, ustalara gidiyor, elindeki imkânları sonuna kadar kullanıyor ve okulu yaptırıyor. Sonrasında Elektrik İdaresi’ne gidip mücadele ederek, önce okula, sonra mahallenin tamamına ilk elektriği getiren yine kendisi oluyor. Peki ya su? Onu da hallediyor Fatma Hanım. Belediye Başkanı Selami Bey’e (1951-1960 döneminin Maltepe Belediye Başkanı Selami Oğuz) giderek, önce Maltepe’ye suyun getirilmesini sağlıyor, sonra da yaptırdığı çeşmeyle Gülsuyu’na. Yetinmiyor, yaptıkları hizmetler ona yetmiyor, hız kesmeden ilk yolu da mahalleye getiren kendisi oluyor. Bir hafta içerisinde Karayolları’na bütün mahallenin yollarını yaptırdığı gibi, ilçenin diğer mahallelerinden biri olan Esenkent’in de yolunun yapılmasını sağlıyor. Hemen akabinde Anıtlar Kurulu’na giderek, mahalledeki ilk camiyi de yükseltiyor. Son olarak Gülsuyu’na bir semt pazarı da kazandıran Fatma Hanım, kendi ismiyle yayınlanan bir belgeselde pazarın kurulma hikayesini de şöyle anlatıyor: “Maltepe’deki pazara bizi almadılar. Gidip Belediye Başkanı Selami Bey’e sordum, ‘Bunlar kim?’, Trabzonlu dedi. Topladı getirdi onları. Ertesi gün 20 kişi sabah saat 7’de pazardayız. Sonrasında onlar, ‘Biz size şaka yaptık’ dediler. Ben de kızdım, insanların namusuyla niye oynuyorsunuz dedim. Sonra bizim yapacaklarımızdan korkup Selami Bey, onları Trabzon’a göndertmiş. Tabi bu kızgınlıkla, ilk pazarı Gülsuyu’na ben kurdurdum. Belediye Başkanı’na pazar kuracaksınız dedim, etrafı düzleştirin dedim. Maltepe’ye gitmemeye başladılar. Pazar da böylece kurulmuş oldu.” m
Görseller s. 8: GÜLDAM s. 10: GÜLDAM s. 14: GÜLDAM s. 16: kamudan.com s. 20: twitter.com/berkerkent s. 21: GÜLDAM
21
22
istanbullkent almanagıl
OCAK 2016 © panoramio.com
© havayolu101.com
İstanbul Grand Airport Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir, 3. havalimanı inşaat sahasından 40 bin kaplumbağanın toplanarak orman alanlarına taşındığını ve soğanlı bitkilerin Atatürk Arboretumu’na teslim edildiğini açıkladı (Bizim Gazete).
CHP İstanbul Milletvekili Didem Engin, İstanbul’da artan hava kirliliğinin sebepleri ve çözüm önerilerinin araştırılabilmesi için TBMM Başkanlığı’na araştırma önergesi sundu (Gazetem İstanbul).
Sultangazi İlçesi Cumhuriyet Mahallesi’nde ilan edilen riskli alanın Danıştay tarafından iptal edilmesinin ardından aynı alanda hazırlanan imar planları İstanbul 8. İdare Mahkemesi tarafından nüfus ve yoğunluğun arttırılacağı gerekçesiyle iptal edildi (Zaman).
Eminönü bölgesinde ev pansiyonculuğu yapılmasına izin veren karar İBB Meclisi tarafından onaylandı (Gazetem İstanbul). Fikirtepe’de Büyük Ada olarak bilinen bölgede beş yıl önce vatandaşlarla sözleşme imzalamasına rağmen inşaatlara başlamayan yüklenici firma hak sahipleri tarafından protesto edildi (Gazete Kadıköy).
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 Seyrantepe ile Sarıyer Cendere Vadisi arasında inşa edilecek olan monoray projesine ilişkin imar planları İBB Meclisi tarafından onaylandı (Güneş).
Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, Gülsuyu-Gülensu Mahallelerinde yapılacak olan kentsel dönüşüm projesinin hazır olduğunu ve burada yapılacak dönüşümün yerinde dönüşüm olacağını, halkın müteahhitlerle baş başa bırakılmayacağını açıkladı (BirGün).
TOKİ mevcut ve yeni projelerine kaynak oluşturmak amacıyla İstanbul Kayabaşı’ndaki arazisini satışa çıkaracağını açıkladı (Vatan). Beylikdüzü’ne taşınan Yenikapı Balık Hali yerine yapılması planlanan ve II No.lu KVKBK tarafından uygun görülen yeni balık hali projesine ilişkin imar planı değişikliği İBB Meclisi tarafından onaylandı (Gazetem İstanbul). İstanbul Surlarının yanında bulunan tarihi Yedikule Bostanları’ndaki seyyar baraka ve seralar İBB ekipleri tarafından dozerlerle yıkıldı (Evrensel). ÇŞB tarafından yüksek katlı binaların yapımına ilişkin siluet kriterleri getiren yönetmelik hazırlıklarına başlandı (Dünya).
istanbullkent almanagıl
OCAK 2016 © maps.google.com
İstanbul Fatih Ormanı yanında yapılan ve imar planları 3 kez iptal edilen Maslak 1453 projesi için yeniden hazırlanan ve bu kez İstanbul ÇDP’yi de değiştiren plan teklifi ÇŞB tarafından onaylandı (csb.gov.tr). İstanbul Metro ve Karayolu Boğaz Geçişi Projesine ilişkin NİP İBB tarafından onaylanarak askıya çıkarıldı.
2009 yılında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından satılan ve satın alındıktan sonra üzerindeki I. derece kültür varlığı Hüseyin Avni Paşa Köşkü’nün yandığı koruda inşaat yapılabilmesi için İstanbul VI No.lu KVKBK’ye başvuru yapıldı (Sözcü).
3. havalimanı çevresindeki ormanlık alana havalimanı inşaatının kum ihtiyacının karşılanması için 2 adet kum ocağı kurulacağı açıklandı (Meydan). İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde bulunan ve depreme dayanıklı olmadığı gerekçesiyle yıkılıp yeniden yapılmak istenen İktisat Fakültesi Binası inşaatının altından Osmanlı dönemine ait taş oda ve Bizans dönemi kalıntılarına rastlandığı duyuruldu (Zaman).
Beşiktaş Müftülüğü’nün talebi üzerine, Levent Camisi’ne 190 metre uzaklıkta bulunan Merkez Bankası’na ait 18 bin m²lik arazinin merkezi iş alanından dini tesis alanına dönüştürülmesine ilişkin imar planı değişikliği Merkez Bankası’nın görüşü alınmadan İBB Meclisi tarafından onaylandı. Ardından Merkez Bankası plan değişikliğine itirazda bulundu (Hürriyet).
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 Atatürk Deniz Köşkü koruma alanı içinde kalan ve Florya Plajı’nı da kapsayan alanda otel, AVM, sergi alanları ve otopark gibi yapılaşmalara izin veren imar planı değişikliği İBB Meclisi’nce onaylandı (Kent Yaşam).
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Emek Sineması Restorasyon Projesi’nin yüklenici firması aleyhinde Emek Sineması’nın aslına uygun restore edilmediği ve komşu kültür varlıklarına zarar verildiği gerekçeleriyle iddianame hazırlandı (Cumhuriyet).
© haber.sol.org.tr © mapio.net
İstiklal Caddesi’nde bulunan Narmanlı Han restorasyon çalışmaları Beyoğlu Kent Savunması tarafından hanın kamulaştırılması gerektiği, avludaki ağaçların kesildiği ve yapılan çalışmaların hanın orijinalliğine zarar verdiği gerekçeleriyle protesto edildi (Aydınlık).
Sarıyer’de bulunan Dalya Plajı’nın bir şirkete kiralanması sonrasında plajın yoluna tel örgüler gerilerek halkın girişine kapatıldı (Cumhuriyet). Üsküdar Meydanı’nda Marmaray İstasyonu inşası sırasında İstanbul Arkeoloji Müzeleri tarafından Khrysopolis koloni kentine ait çok sayıda eser bulunmuş ve kazı çalışmaları 2 yıla yakın süre devam etmişti. İBB tarafından yürütülen Üsküdar Meydan Düzenleme Projesi için VI No.lu KVKBK kararı ile sit alanında müze denetimi olmadan hafriyat yapılmasına karar verildi (Yenigün).
23
ŞUBAT 2016 KANAL İSTANBUL
istanbullkent almanagıl
“İsteseniz de istemeseniz de o kanal açılacak. Çünkü halkım istiyor. Dedem istiyor.” (Dönemin Başbakanı R. Tayyip Erdoğan, 3 Mayıs 2011)
TARİHLERLE KANAL İSTANBUL
D
önemin Başbakanı R. Tayyip Erdoğan tarafından 27 Nisan 2011 tarihinde Kanal İstanbul Projesi açıklandı ve o günden bu güne proje hala gündemdeki yerini ve gizemini korumaktadır. Bu açıklama sonrasında, bir yandan birçok hükümet yetkilisi ve kurum tarafından birbiriyle tam olarak örtüşmeyen açıklamalar kamuoyunda yer alırken bir yandan da projenin olası güzergâhları üzerinde bulunan alanlardaki arazi değerlerinin orantısız biçimde arttığına ilişkin haberler gündemde yer buldu. Bu haberlerle birlikte proje gündemde kalarak politik getiri elde etme görevini devam ettirirken Kanal İstanbul’dan elde edilecek hafriyat ile yapılması düşünülen, projenin en az kendisi kadar bilimsel dayanaklardan uzak, yapay ada projeleri birçok mecrada ve medyada
sergilendi. İlk olarak İstanbul Kent Almanağı 2012’nin Aralık dosya konusu olarak da incelenen proje hakkında günümüze kadar yapılan birçok farklı açıklama ve gerçekleştirilen yasal değişiklikler konunun ikinci kez ele alınması ihtiyacını ortaya çıkardı. Sadece İstanbul’u ve İstanbulluları değil, Karadeniz’e kıyısı olan tüm ülkeleri ilgilendiren böylesi bir projenin hiçbir teknik doküman olmaksızın birçok hükümet sözcüsü tarafından defalarca kent gündemine taşınması üzerine TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi tarafından 9 Şubat 2015‘te ilgili kamu kurumlarıyla Kanal İstanbul Projesi hakkında yapılmış olan çalışmalar hakkında bilgi talep eden yazışmalar başlatıldı. Küçükçekmece, Başakşehir ve Arnavutköy Belediyeleri ile İBB
ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (ÇŞB) İstanbul İl Müdürlüğü’ne gönderilen yazılara; Küçükçekmece ve Arnavutköy Belediyeleri yanıt vermezken Başakşehir Belediyesi proje hakkında belediye bünyesinde yapılan herhangi bir çalışma yapılmadığını belirtildi. İBB, Rezerv Yapı Alanı hakkında Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 12 Ağustos 2012 ve 20 Nisan 2014 tarihli Bakanlar Kurulu Kararlarından (BKK) ve 13 Şubat 2015 tarihli İBB meclis kararına istinaden İBB, ÇŞB ve Boğaziçi İnşaat Müşavirlik AŞ (BİMTAŞ) arasında yapılan protokolden bahsederek proje hakkındaki bilgilerin İstanbul ÇŞB İl Müdürlüğü’nden bilgi alınması gerektiğini bildirildi. İstanbul ÇŞB İl Müdürlüğü bilgi talebini ÇŞB’ye iletmiş; ÇŞB ise proje güzergâh tespitine ilişkin herhangi bir çalışmanın ba-
25
istanbullkent almanagıl
2016 tarihinde İstanbul ÇŞB İl Müdürlüğü ve UDHB’ye Kanal İstanbul Projesi çerçevesinde yapılan çalışmalar hakkında bilgi talep eden bir yazı daha gönderildi. Bu yazıya cevaben İstanbul ÇŞB İl Müdürlüğü bilgi talebini ÇŞB’ye iletmiş; ÇŞB ise planlama çalışmaları bittiğinde ilgili mevzuat çerçevesinde kamuoyuna sunulacağını ancak güzergâh tespitine ilişkin bakanlıklarınca bir çalışma yapılmadığını belirtirken, UDHB’den yazımıza herhangi bir yanıt alınamadı.
kanlık tarafından yürütülmediği ve proje ile ilgili yetkinin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nda (UDHB) olduğunu belirtildi. Gelen cevaplar üzerine; 10 Nisan 2015’te UDHB 1. Bölge Müdürlüğü’ne, ÇŞB’den gelen cevap ilgi tutularak bilgi talep eden Gösterim yazımız ise müdürlüğün proje hakkında herhangi birverilmedi çalışmasının olmadığı Cevap şeklinde yanıtlandı. Çalışmamız yoktur
Mevzuata uygun yazışmalar olarak duyuru yapılacaktır İlgili tüm kurumlarla netiİlgili verilere diğer kurumdan cesinde, hiçbir kurumun proje ulaşabilirsiniz hakkında herhangi bir çalışması olmadığını Başvurunuz gereği için diğer kuruma iletildi belirtmesi ancak hükümet yetkilileri- Projenin kamuoyuna açıklanmasınKurumsal İşbirliği Protokolü imzalayan kurumlar nin proje hakkında açıklamalarının hız dan kısa bir süre sonra, 6 Mayıs kesmemesi üzerine, bu defa 1 Kasım 2011’de dönemin Ulaştırma Bakanı TAŞ
Bİ
M
ÇŞB İs t
İ
Ba ş
ÇŞ B
HB 1. B UD ö
tköy Bel. vu
Müd. lge
Arn a
şehir Bel. ak
.
bul İl Müd an
BB
UDH
B
kmece Be çe
l.
Küçü k
Gösterim Cevap verilmedi Çalışmamız yoktur Mevzuata uygun olarak duyuru yapılacaktır
Gösterim Cevap verilmedi Çalışmamız yoktur Mevzuata uygun olarak duyuru yapılacaktır
İlgili verilere diğer kurumdan ulaşabilirsiniz Başvurunuz gereği için diğer kuruma iletildi Kurumsal İşbirliği Protokolü imzalayan kurumlar
İlgili verilere diğer kurumdan ulaşabilirsiniz Başvurunuz gereği için diğer kuruma iletildi
M
Bİ
26
TAŞ
Mehmet Habib Soluk, Kanal İstanbul Projesi’nden çıkacak olan hafriyatın bir kısmının 3. havalimanı inşaatının alt dolgularında kullanılacağını bir kısmıyla ise Marmara Denizi’nde mesire amaçlı yapay bir ada yapılacağını açıkladı. 11 Mayıs 2011’de dönemin başbakanı R. Tayyip Erdoğan bir başka çılgın projesi olan İki Yeni Şehir Projesi’ni açıkladı; biri Anadolu Yakası’nda diğer Avrupa Yakası’nda kurulacağı açıklanan yeni şehirlerden Avrupa Yakası’nda kurulacak olanı Karadeniz kıyısındaki maden ocaklarının üstüne yapılacağını ve Kanal İstanbul, 3. köprü ve Kuzey Marmara Otoyolu gibi diğer çılgın projelerle entegre olacağını söyledi. Mayıs 2011 tarihinden itibaren projenin konumu ile ilgili henüz hiçbir resmi açıklama yapılmamış olmasına rağmen Silivri, Arnavutköy ve Çatalca İlçelerinde arsa spekülasyonlarının başladığı ve arsa fiyatlarının katlanarak arttığı, mülk sahiplerinin satışları durdurduğuna ilişkin birçok haber medyada yerini aldı. 30 Nisan 2012’ye gelindiğinde dönemin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, İstanbul Boğazı’ndan yılda 50 bin geminin geçtiğini, bu gemilerin yaklaşık 9 bin 500’ünün tehlikeli yük taşıyan gemiler olduğunu belirterek, İstanbul Boğazı gibi önemli bir kültürel miras alanında geçmişte yaşanan kazaların tekrar yaşanmaması adına Kanal İstanbul Projesi’nin önemini vurgulayıp, önümüzdeki yıllarda projeyi gerçekleştirmekte kararlı olduklarını açıkladı. 23 Mayıs 2012’de Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise, Kanal İstanbul Projesi’nin hayali bir proje olduğunu söyleyerek
istanbullkent almanagıl
Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) tarafından hazırlanan Mayıs 2013 tarihli Montreux Boğazlar Konferansı Tutanaklarından Tarihe Düşen Notlar ve Kanal İstanbul Raporu’nda Dr. Jale Nur Ece şunları belirtmiştir: “… Boğazların uluslararası trafiğe kapanması ya da tankerlere Kanal İstanbul’dan geçme zorunluluğu getirilmesi uluslararası hukukçuların da hem fikir olacağı üzere Boğazlardaki ulaşım özgürlüğüne son verme anlamına gelir ki bu da Montrö Sözleşmesi’nin 2. ve 28.maddelerine aykırı olduğu gibi denizlerdeki seyir ve sefer serbestîsi (Mare Liberum) ilkesini benimseyen uluslararası hukuka da aykırı olup, Montrö Sözleşmesi’nin korunmasını da olumsuz yönde etkiler.”
27
28
istanbullkent almanagıl
Adalet ve Kalkınma Partisi’ni (AKP) oy toplamaya yönelik yalan beyanlar vermekle suçladı. 8 Eylül 2012 tarihli Resmi Gazete‘de, İstanbul’da bulunan bazı alanlarda gerçekleştirilecek proje uygulamaları kapsamında ÇŞB’nin yetkilendirilmesine ilişkin BKK yayımlandı. Karar ekinde yer alan haritada toplam 29 bin 500 hektarlık (ha) iki proje alanı ile 9 bin ha’lık 3. havalimanı alanı yer aldı. Yayımlanan bu iki proje alanı içerisinde; Küçükçekmece Havzası ile etrafındaki I. derece arkeolojik sit alanı ve doğal sit alanı, Sazlıdere Barajı ve havzası, Kayabaşı ve Sultangazi sınırları arasında yer alan askeri alan, orman alanları ve tarım alanları gibi çoğunlukla kamu mülkiyetinde olan alanlar yer almaktadır. Dönemin ÇŞB Mekânsal Planlama Genel Müdürü Mehmet Ali Kahraman, 15 Ocak 2013’te projenin ihale aşamasına geldiğini ve 2013 yılının ilk çeyreğinde ihalenin gerçekleştirileceğini açıkladı. 5 Şubat 2013 tarihinde dönemin CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi Kanal İstanbul projesi hakkındaki güncel açıklamaları referans vererek dönemin Başbakanı R. Tayyip Erdoğan’ın cevaplaması için proje güzergâhının kesinleşip kesinleşmediği hakkında soru önergesini Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) verdi. Ancak bu soru önergesi Başbakan tarafından cevaplanmadı ve süresi geçtikten sonra dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler tarafından projeye ilişkin çalışmaların devam ettiği ve İBB tarafından verilebilecek bir bulgunun bulunamadığı şeklinde cevaplandı. 13 Nisan 2013 tarihinde dönemin Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Kanal İstanbul Projesi ile ilgili
Yüksek Planlama Kurulu kararının tamamlandığını açıkladı. 14 Nisan 2013 dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar proje güzergâhının 2 hafta içerisinde belirleneceğini, 3 farklı güzergâh alternatifi için çalışmaların devam ettiğini açıkladı. 23 Nisan 2013 tarihinde 3. havalimanı’na ilişkin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporunun yayımlanmasından sonra yapılan açıklamalarda havalimanı inşaatı için gerekli olan dolgu hafriyatının büyük bir kısmının Kanal İstanbul Projesi inşaatından karşılanacağı açıklandı. 5 Temmuz 2013 tarihinde Sabah Gazetesi, ÇŞB’nin İBB’ye görüş almak amacıyla Kanal İstanbul Projesi’ne ilişkin güzergâh ve imar planı çalışmalarını gönderdiğine ilişkin habere yer verdi ancak ertesi gün ÇŞB tarafından yapılan açıklamada; Bakanlıkça Kanal İstanbul ile ilgili herhangi bir çalışmanın yürütülmediği açıklandı. Bu açıklamaya rağmen bu tarihten sonra Kanal İstanbul hakkında yapılan haberlerde Sabah Gazetesi’nin yayımladığı güzergâh ve planlama çalışmalarına ilişkin görseller kullanıldı. 13 Şubat 2014 tarihinde dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, Kanal İstanbul Projesi ile ilgili çalışmaların devam ettiğini açıkladı. 12 Nisan 2014 tarihinde dönemin Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz ise Kanal İstanbul ile ilgili altyapıların tamamlandığını ve kısa bir süre içinde somut bir adım atılacağını açıkladı. 30 Nisan 2014 tarihli Resmi Gazete’de İstanbul’da bulunan bazı alanlarda gerçekleştirilecek proje uygulamaları kapsamında 13.8.2012 tarihli ve 2012/3573 sayılı BKK uyarınca ÇŞB’nin yetkilendirildiği
alan sınırlarının yeniden belirlenmesine ilişkin BKK (diğer bir adıyla rezerv yapı alanı) yayımlandı. 13 Şubat 2015 tarihli ve 311 No.lu İBB Meclis kararıyla, ÇŞB’nin yetkili olduğu rezerv alanda muhtelif ölçeklerde imar planı taslağı hazırlanması için ÇŞB, İBB ve BİMTAŞ arasında kurumsal işbirliği protokolü yapılması için İBB Başkanı Kadir Topbaş’a yetki verildi. Yapılan protokole göre; 1/100.000, 1/5.000 ve 1/1.000 ölçekli plan çalışmaları BİMTAŞ tarafından yapılacak, onay ve finansman mekanizması ise ÇŞB olacak. 14 Şubat 2015’te Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, Kanal İstanbul’u yapacak firma ile bir toplantı yaptığını ve çalışmaları hızlandırmalarını söylediğini açıkladı. Ancak Cumhurbaşkanı bu açıklamayı yaptığı sırada halen ÇED ve ihale süreçleri tamamlanmamıştı. Bahsi geçen toplantıya ilişkin detaylar 24 Şubat 2015 tarihli haberlerde yer buldu; R. Tayyip Erdoğan’ın talebi üzerine; proje nüfusunun 1 milyon 200 binden 500 bine düşürüldüğü, kanal üzerine inşa edilmesi planlanan köprü sayısının dörtten altıya çıkarıldığı, proje alanında inşa edilecek yapıların en fazla altı katlı olabileceği, kurulacak yeni şehirlerin Anadolu Selçuklu motifleriyle inşa edileceği, yapı cephelerinde cam kullanılmayacağı ve siluet oluşturabilmek için kademeli bir yapılaşma dokusunun olacağı gibi birçok detayın belirlendiği belirtildi. 10 Mart 2015 tarihinde dönemin Karayolları Genel Müdürü Cahit Turhan, Kanal İstanbul Projesi kapsamında yapılacak olan altı köprüye ilişkin çalışmaların başlatıldığını, önce kanal varmış gibi köprülerin inşa edileceğini, sonrasında da kanalın inşa
istanbullkent almanagıl
edileceğini açıkladı. 10 Aralık 2015 tarihinde dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu tarafından açıklanan 64. Hükümet 2016 yılı Eylem Planı’nda Kanal İstanbul hakkında yasal düzenlemenin altı ay içerisinde tamamlanacağını açıklandı. 9 Şubat 2016 tarihinde dönemin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, proje güzergâhının yeniden belirlenmesine ilişkin çalışmaların henüz sonlanmadığını bildirdi. Hemen ardından, 24 Mart 2016 tarihinde TBMM’ye sunulan torba yasada İmar Kanunu’na Kanal İstanbul’u tarif eden su yolu tanımlaması getirildi. Su yolu “imar planı kararıyla yapay olarak oluşturulan ve deniz araçlarıyla ulaşımın sağlandığı su geçidi” olarak tanımlandı. Ayrıca Düzenleme Ortaklık Payı (DOP) uygulanabilecek fonksiyonları arasına da su yolunun eklenmesi torba yasa tasarısında yer aldı. Bu yasa değişikliğinin, 64. Hükümet 2016 yılı Eylem Planı’nda belirtilen Kanal İstanbul Projesi hakkında yasal düzenleme olarak yorumlanmasının üzerine 31 Mart 2016 tarihinde dönemin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, torba yasada olan su yolu tanımının Kanal İstanbul’un yasal altyapısını oluşturmadığını, projeyle ilgili yasal bir altyapı probleminin zaten bulunmadığını, DOP ile 13 milyar dolar maliyeti olan bir projenin çözülemeyeceğini söyleyerek, yapılan kanun değişikliğinin su yolu gibi bir kamu hizmeti niteliğinde bir fonksiyonun DOP uygulamasına eklenmesinden ibaret olduğunu söyledi. 3 Nisan 2016’da ilgili torba yasa TBMM tarafından kabul edildi.
29
30
istanbullkent almanagÄąl
istanbullkent almanagıl
12 Nisan 2016 tarihinde Kentsel Dönüşüm Kurultayı’nda konuşan Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan “Buna da hep ‘Olur mu canım’ diyenler çıktı. Olacak. Kanal İstanbul’u yapacağız. Kim ne derse desin” dedi. 7 Temmuz 2016’ya gelindiğinde Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan, Kanal İstanbul projesini hızlandırmak adına Panama Kanalı Genişletme Projesi’ni gerçekleştiren ekip ile iş birliği platformu kurulacağını açıkladı. 3 Ağustos 2016 tarihinde hükümet tarafından TBMM’ye “Otoyollar, Kanal İstanbul, üçüncü köprü ve havalimanı, nükleer santral gibi büyük altyapı projelerine kamu kesimi borcu artırılmadan finansman sağlanması” gerekçesiyle bir torba yasa daha sunuldu. 26 Ağustos 2016’da yürürlüğe giren yasaya göre: Türkiye Varlık Yönetimi AŞ kurulacak, şirketin sermayesi Özelleştirme Fonu’ndan karşılanacak ve Başbakanlığa bağlı olan şirket Sayıştay Kanunu, Sermaye Piyasası Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, Kamu İhale Kanunu, Devlet İhale Kanunu, Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun ve ilgili torba yasada sayılan daha birçok kanuna tabi olmadan faaliyet gösterecek. 1 Ocak 2017 tarihinden itibaren kademeli olan 45 yaş altı tüm çalışanların geçirileceği zorunlu bireysel emeklilik sisteminden elde edilecek ve daha sonra Türkiye Varlık Fonu’na aktarılmasına karar verilen birçok fon torba yasanın gerekçesinde de belirtildiği üzere Kanal İstanbul ve diğer büyük altyapı projelerine finansman sağlanacak. 29 Eylül 2016 tarihinde Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet
Arslan, alternatif güzergâh çalışmalarında son aşamaya gelindiğini açıkladı. Kasım 2016’da UDHB tarafından yayımlanan Ulaşımda ve İletişimde 2003/2016: İstanbul kitapçığının Kanal İstanbul bölümünde projeye ilişkin güzergâh görseli yer aldı m
31
32
istanbullkent almanagıl
YORUMLARLA KANAL İSTANBUL Prof. Dr. Cemal Saydam | Hacettepe Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi arkitera.com, 23.07.2013 Bakın Rafa Kaldırın Demedim, Unutun Dedim! Kanal İstanbul ile ilgili olarak benden görüş soranlara öncelikle ben bir soru yöneltiyorum. Diyelim ki İstanbul Boğazı’nda, Arnavutköy’de bir yere oturdunuz ve Boğaz’ın o eşsiz manzarasını seyrediyorsunuz. Derler ya “Denize bakarken bir şey düşünmezsiniz” diye. İşte o anlardan biridir gözleriniz önünde oluşan ve alır sizi götürür başka diyarlara. Tanrı bize daha yaşarken cenneti sunmuş, işte o cennet vatandan bir parçadır gördüğünüz. Gözlerinizin önünde akan devasa bir nehir. İyi de neden akar acaba bu su? Göz yanılması da değil kendini meşhur akıntıları ile veya Karadeniz’e doğru yol alan gemileri sanki yokuş tırmanırcasına zorlanması ile belli eden. Karadeniz’den gelen gemilerin de kuğu gibi süzülmesi, alelacele sanki yokuş aşağı inercesine Boğaz’dan geçmesine neden olan ve de dünyada eşi benzeri olmayan bir su yolu. Bu hoca da işi abarttı “Ne o, denizde yokuş çıkmak inmek, yerçekimi mi var? Her yer düzdür biraz abarttı
galiba” diye düşünebilirsiniz ama yanılırsınız. İnanması zor ama normal koşullarda Marmara’dan gelip Karadeniz’e giden bir gemi 30 km uzunluğundaki Boğaz boyunca en az 30 cm yokuş çıkmak zorunda kalır. Nedeni de basit: Karadeniz Marmara’ya göre ortalama en az 30 cm yüksektir. Eğer poyraz varsa ve de aylardan haziran ya da temmuz ise bu yükseklik çok daha fazla olur, 70-80 hatta 1 metreye kadar çıkabilir. Hatta yol boyunca tuzluluk ta azalır suyun kaldırma kuvveti azalır ve gemi suya daha da batar, motorlar daha da zorlanır. İyi de neden acaba? İşte Türk Boğazlar sistemini dünyadaki diğer kanallardan ayıran ve de yerkürede sadece ama sadece bize has olan bu özelliğinin nedeni Karadeniz’e giren tatlı suların fazla olmasından kaynaklanmaktadır. Tatlı suyun ana kaynağı da Tuna, Dinyeper, Dinyester ve Don nehirleridir. Bizim nehirler olsa da olur olmasa da ama Tuna Nehri debisini değiştirir ise yandık bittik, tüm sistem alt üst olur. İşte bu nedenle Tuna ve onun yatağında olan biten bizim için çok önemlidir. Olmaz ama bir ülke Tuna üzerinde devasa bir baraj yapacak olsa ilk sesini yükselten ülke biz oluruz, yapılamaz diye, çünkü bu, sistemin dengelerini alt üst eder. İşte bu hassas
istanbullkent almanagıl
dengeyi ben basit bir havuz problemine benzetirim. Karadeniz hakikaten de devasa bir havuza benzer. 2000 metre derinlikte ve dikey karışımın olmadığı bir havuz. Bu havuzu dolduran musluklardan bahsettik, peki bu havuzu boşaltan musluk nerede acaba? İşte İstanbul Boğazı da bu havuzu boşaltan musluktur. Nedeni de basit. Akdeniz ve de özellikle Doğu Akdeniz kelimenin tam anlamı ile bir buharlaşma baseni, sauna misali. Yazın sıcakta, kışın kuru poyraz rüzgarları ile sürekli su kaybeden bir deniz. Buharlaşma yolu ile kaybedilen bu su nedeniyle Karadeniz’in fazla suyu İstanbul ve Çanakkale boğazlarından geçerek, Atlantik Okyanusu yüzey suyu da Cebelitarık Boğazı’ndan geçerek bu su eksikliğini tamamlamaya çalışır. Boğazlar sistemi nasıl çalışır? “Hoca’ya da Kanal İstanbul’u bir danışalım dedik aldı bizi Atlantik’e götürdü” demiş olmalısınız ama sistem böyle küresel boyutlarda ve hassas dengelerde çalışıyor. Bir gerçeği daha aydınlatalım. Karadeniz’e giren tüm sular nehir suyu veya yağmur suyu yani tatlı su. Peki Karadeniz neden tuzlu? İşte burada da detaylarını sadece bizim bildiğimiz ama sizlerin de farkına varmadan kullandığınız boğazların alt akıntısı devreye girmekte. İstanbul Boğazı gözlerinizin önünde nasıl akıyor ise görmediğiniz alt tabaka da aynen öyle akıyor, tek bir farkla, ters tarafa yani Karadeniz’e doğru. Hedef basit. Tuz dengesini sağlamak, ta ki Karadeniz’de, Akdeniz ile aynı tuzluluğa ulaşana kadar. İyi de bu alt üst akıntı da öyle birbirlerine teğet geçecek şekilde akmıyorlar. İstanbul Boğazı’nın iki yerinde Boğaz’ın dip yapısı nedeni ile karışıyorlar. Biri Hisarların önünde 110 metre derin çukur nedeni ile diğeri ise Üsküdar Beşiktaş arasında ortada bir bölgedeki sığ tepe yüzünden. Karadeniz’den gelen suyun bir miktarı Akdeniz suyuna karışıyor, Akdeniz’den gelen yoğun su da üst tarafa karışıyor, böylece tuzluluğu biraz daha artan Karadeniz suyu büyük bir hızla Marmara Denizi’ne çıkıyor. İşte bir uydu resmi: Bakın Boğaz’dan çıkan su Hayırsız Ada’ya çarpınca nasıl ikiye ayrılmış. Sanki bir gemi suyu yarıyor gibi. Belki de “ne enteresan bir görüntü” diye baktığınız bu olay Marmara için çok ama çok önemli. Tüm sene çeşitli hızlarda ama sürekli çalışan bir fabrika misali. Bu su hızla çıkarken ileride detay-
larından bahsedeceğimiz çok önemli bir olaya neden oluyor ve Marmara’nın tuzlu alt tabakasından önemli ölçeklerde suyu emiyor ve yüzeye taşıyor. Marmara Denizi’nin tarihçesine baktığımızda da karşımıza çok enteresan durumlar çıkıyor. Bir zamanlar Marmara Denizi de Karadeniz gibi bir iç gölmüş. Tamamı tatlı su, hem de sadece 12.000 sene önce, jeolojik zaman diliminde salise bile olmayan bir süre önce. Şimdi ise üstteki ilk 25 metresi Karadeniz’den gelen su ile, alt taraftaki ve en derin yeri 1.400 metre olan tabanı tamamen Akdeniz suyu ile dolu. İstanbul’da tuvalete gidip sifonu çektiğinizde de o suyun eninde sonunda gittiği yer Boğaz’ın alt akıntısı aracılığı ile Karadeniz. İşte ben bu sistemin çalışacağını deneyler ile bulan ortaya koyan ekibin başıydım, uzun seneler boyunca Karadeniz’den başlayıp Ege’de sonlanan seferleri yürüten ekibin ya başı idim ya da parçası olarak çalıştım. Boğaz’ın al-
33
34
istanbullkent almanagıl
tını 4 kez albayrak kırmızısı rengine boyamış bir ekibin elde ettiği bilimsel sonuçlar diğer tüm deneyimler ile birleşince “Kanal İstanbul” projesini duyduğumuzda tüylerimiz diken diken oldu. Bu işin uzmanları olan arkadaşlarımla oturup tartışınca da her birimiz bir başka açıdan ama sonuç olarak tam bir “felaket senaryosuna” ulaşıyor ve ürküyoruz. Ne olur? Dedim ya, havuz problemine benzettim diye gelin ondan başlayalım öncelikle. Havuzu dolduran musluklar belli, siz onları, yani havuza giren suyu arttırmadan havuza ikinci bir musluk takarsanız ne olur? Havuz boşalır ama deniz bu elbette su boşalmayacak ama ortalama 30 cm yükseklik zamanla azalacak 20 cm, 10 cm olacak ancak su seviyesi düşmeyecek çünkü bu eksiklik hemen Akdeniz suyu ile tamamlanacak. Karadeniz’in tuzlanma oranı artacak. Burası kesin ama bundan daha önemli ve yıpratıcı bir etki hemen Marmara’da belirmeye başlayacak. Marmara Denizi aynen bir zeytinyağı-su misali tabakalaşmış bir yapıdadır. Üst tarafta, ilk 25 metrede Karadeniz suyu vardır. Bunun altı, en derinlere kadar da tuzlu Akdeniz suyundan oluşmaktadır ve iki koşul haricinde de kesinlikle birbirleri ile karışmazlar. Bir deneyin dalgıç kıyafetlerinizi giyin ve dalın sizleri ne bekliyor. İlk 25 metre rahatlıkla dibe doğru inersiniz ama 25 metreye gelince takılır kalırsınız. Debelenmek fayda etmez çünkü bu bariyeri mevcut ağırlıkla aşmanız ve Akdeniz suyuna girmeniz imkansızdır. Ancak üst sudaki organik maddeler zamanla bu bariyeri geçer ve alt suda birikir. Bu organik maddeler parçalanma sürecinde oksijen tüketirler ancak alt tabakayı da besin zengini bir hale getirirler. Ne var ki normal koşullarda bu su, üst su ile karışmaz yani o tuzluluk bariyerini aşamaz. Oksijenin denizlerdeki kaynağı elbette atmosferdir ama gel gelelim oksijen de bu tabakayı geçemez. Kanal istanbul’u bir Süveyş’e hele hele bir Panama’ya benzetmek Alt tarafta sürekli olarak oksijen tüketen maddeler var ve siz yukarıdan buraya oksijen pompalayamıyorsunuz. Ne olur? Alt tarafta oksijen giderek tükenir. İşte Marmara Denizi’nin en önemli hastalığı budur. Oksijen eksikliği çeker yani “kronik astımlı”dır. Marmara Denizi’nin yegane oksijen kaynağı Çanakkale Boğazı’nın altından giren bol oksijenli Akdeniz
suyudur. İstanbul Boğazı’nın Marmara’ya çıkışındaki jet akımı ile alt taraftan üste taşınan bol besinli suların yarattığı organik yük ve beraberinde oluşan oksijen tüketimi Marmara’nın doğusunda oluşurken, oksijen girdisi Marmara Denizi’nin batısındadır. “Aman hocam olur mu?” demeyin sakın. Bir denizaltı subayı tanıyorsanız bir sorun bakalım Marmara’da derin denize dalmak hele bu bariyeri aşıp yüzeye çıkmak ne demek. Yerkürede sadece bize has bir deniz, başka örneği de yok. İşte bu nedenlerden dolayı Kanal İstanbul’u bir Süveyş’e hele hele bir Panama’ya benzetmek denizlerimiz hakkında hiçbir şey bilmemek anlamına geldiğinin ilanı olmaktadır. Meslek yaşantımın ilk yıllarında denizlerimiz hakkında bildiğimizin, hiçbir şey bilmediğimiz olduğunu söylediğim yılların çok eskide kaldığına inanırdım ama ne acı ki hala bu harika yapıyı öğrenmemekte inat edenler var. Marmara Denizi’ndeki bu yapıdan neden bahsettiğimi de merak etmişinizdir. İşte bu yapıya İstanbul Boğazı’ndan geçerek gelen su Marmara’ya o hızla çıkınca başka türlü karışma imkanı bulamayan alt tabaka suyunu vakumlar gibi emer ve üst su ile karıştırır. Bu süreç tüm sene boyunca devam eder. Bu alt su ile üst suyun karışmasındaki birinci nedendir. İşte Marmara Denizi’nin alt suyunda yakın geçmişindeki göl tarihçesine kadar dayanan zengin organik maddeler inorganik tuzlarda böylece üst suya karışır ve de güneş ışığı ile birleşince Marmara Denizi’nde besin zengini bir ortam yaratır, uydular da bunu rahatlıkla tespit eder. İşte bir uydu resmi:
istanbullkent almanagıl
O alışılagelen görüntülere pek benzemiyor değil mi? Akdeniz o bildik mavi ama ya Karadeniz? “Hoca almış eline fırçayı boyamış” dedirten bir görüntü. Ya Marmara? Kıpkırmızı. İşte bu uydu görüntüsü aslında çok şey anlatıyor bizlere. Bir kere bu görüntü denizlerdeki besin maddelerini gösteriyor. Akdeniz masmavi ama bu pek iyi bir şey değil. Besin ölçeğinde bu suyun içerisinde hiçbir şey olmadığının bir göstergesi. Yani yanı başındaki çöl gibi bu da denizin çölü. Besin namına hiçbir şey yok bu nedenle de Akdeniz’de ekonomik balıkçılık yoktur, olmaz, olamaz da. Peki ya Karadeniz? Yemyeşil ve de kuzeybatısı, nehirlerin önü kırmızı. Yani her yerde besin bol bazı yerlerde ise daha bol. Tuna’dan çıkan suyun da bize nasıl geldiğini de rahatlıkla görebilirsiniz, o sahildeki kırmızı ve sarı renkli su. Ya Marmara? Kıpkırmızı besin kaynıyor tam da balıkların istediği bir ortam. Ben Marmara’yı astımlı çocuğa benzetirim. Annesi sağlıklı babası ise sağlıksız bir evlilik sonrası meydana gelen solunum zorluğu çeken bir çocuk. Ömür boyu dikkat edilmesi gerekiyor. Biraz fena davranırsanız çökebilir, asla da düzelmez bir rahatsızlık. Bilimsel gerçekleri bilmeyenlerin elinde ise hemen alttaki uydu görüntüsünden de görüldüğü gibi Boğaz’dan çıkan farklı bir su görülünce, bakın İstanbul Marmara’yı nasıl kirletiyor şeklinde yanlış bir şekilde yorumlanır durur halbuki alakası yoktur.
Alt suyun üst su ile karışması kuvvetli lodos fırtınası süresinde de olur. Kış ve bahar aylarında sıklıkla yaşanan bu süreçte alt ve üst su ile karışır ve her lodos sonrası Marmara’da besin zenginleşir ve balık bolluğu olur.
Küresel bir felaket Sistemin çalışma prensipleri ile ilgili olarak bu gerçekleri sıraladıktan sonra şimdi gelelim olası bir “Kanal İstanbul”lu senaryoya. Her nerede yapılırsa yapılsın, diyelim ki açıldı ve Karadeniz suyu bu insan yapımı, dibi dümdüz ve 25 metre derinlikteki ikinci kanaldan Marmara’ya doğru hızla akmaya başladı. Kanaldan geçecek olan su tuzluluğu hiç değişmeden aynı Boğaz çıkışı gibi Marmara’nın kuzeyinde bir yerde jet akımı ile Marmara’nın üst suyu ile buluşacak ama bu sefer hem bol besinli üst tabakadan ve belki de yoğun tuzlu alt sudan da su kapacak ve sistemin alışık olmadığı yeni bir yem fabrikasının çalışmasına neden olacaktır. Yani şu yukarıdaki görüntünün bir küçük benzeri biraz daha batıdan bir yerden Marmara’nın üst suyuna merhaba diyecektir. Ama pek de hoş geldin dedirtecek cinsten olmayan bir kucaklaşma olacaktır bu. İşte bu yeni fabrikanın üreteceği organik yük zaten sınırda olan alt tabakadaki oksijen seviyesi üzerine ek bir yük olarak binecek ve kısa bir zaman sürecinde zaten bitti bitiyor sınırında olan alt su oksijensiz kalacaktır. Tüm dert de bu aşamadan sonra başlamaktadır. Sistem bir kere oksijensiz kaldı mı kelimenin tam manası ile hapı yuttuk demektir. Bu sudaki kimyasal dengeler tamamen değişecektir. Suyun besini daha da bol hale gelecek ve her iki fabrika daha çok organik madde üretmeye başlayacaktır. Bu da üst tabaka için daha fazla organik madde üretimi anlamına gelse de alt tabaka için ilave yük demek olacak ve alt taraftaki kimyasal yapı çok daha kötüleşecektir. Bir başka olumsuz etki de şöyle ilave dert getirecektir. Denizdeki su eninde sonunda dipte bir yere temas etmekte değil mi? İşte oksijensiz suyun denizin dibine temas ettiği yerde bu sefer çok daha değişik koşullar oluşacak ve 25 metredeki tabakalaşma sınırında çok ince mangan oksit parçacıkları ile dolmaya başlayacaktır. Bu zamanla tüm Marmara’yı kaplayacak ve 25 metrenin altına zaten zor ulaşan güneş ışığı artık hiç geçemez olacaktır. Bu senaryolar birleşince alt sudaki hidrojen sülfür konsantrasyonu kısa zamanda hızla artacak ve her lodos sürecinde alt suyun üst su ile karışması ile atmosfere de çıkacaktır. Tanrı her nedense bizim burnumuzu milyonda bir bile olsa bu H2S yani çürük yumurta kokusuna hassas kılmış. Lodos rüzgarları güneybatılı olduğu için bu hidrojen sülfür kokusu İstanbul’a doğru taşınacak ve tüm şehir zamanla
35
36
istanbullkent almanagıl
artan koku ile kaplanacaktır. Zamanında Haliç’in veya İzmir Körfezi’ndeki koku misali... Oksijensiz alt tabakadaki suyun eninde sonunda İzmit Körfezi’ne dolması ile Körfez’de deniz yaşamı kesinlikle sona erecektir. Sadece lodos değil bu sefer doğudan esen her rüzgar ile ilk etapta Körfez’in tamamı çürük yumurta kokusu ile dolacaktır. Bu işin ilk aşaması, hidrojen sülfürlü su İstanbul Boğazı’nın altından Karadeniz’e doğru giderken Salacak’ta veya Hisarlar önünde yine üst su ile karışacak bu sefer de Karadeniz suyunun kimyasal yapısını etkilemeye başlayacak ve Boğaz çıkışındaki suyun yapısal özellikleri de değişecektir. Bu da yine organik yükün artması anlamına gelecek ve Marmara’nın altı sürekli olarak şok üstüne şok dalgaları ile bombalanacak ama sonuç olarak her lodos ile daha da artan kesafette ama aynı nefasette olmayan hidrojen sülfür (çürük yumurta) kokulu hava İstanbul’u kaplayacaktır. Zaman içerisinde İstanbul’un kanalizasyon deşarj projesi de bu anoksik sudan etkilenecektir. Boğaz boyunca üst su ile karışım noktalarında da suyun kalitesi bozulmaya başlayacak ve Marmara’nın üst suyunun da kalitesi hızla bozulacaktır. Bunlar benim uzmanlık alanlarım ile ilgili bildiklerimin üzerine geliştirebildiğim senaryolar. Bu işe beraber emek sarf ettiğim diğer kişiler ile de görüşünce hep aynı olguya ulaşıyoruz. Felaket. Tam uzmanlık alanım değil ama dahası da var. Kanal İstanbul’u yaptınız ve devasa bir ada oluşturdunuz. Bu adanın yeraltı sularını besleyen Istranca Dağları’ndan gelen tatlı suyun önünü de, açtığınız 25 metre derinliğindeki kanal ile kestiniz. Yeraltındaki doğal su depoları (akiferler) tatlı su doldurmayınca bu sefer var olanı da deniz suyu doldurmaya başlamayacak mı? Zamanla bu yeni adadaki tüm yeraltı tatlı su kaynakları deniz suyu ile dolacaktır. Yani bu ada zaman içerisinde kuyularından sadece deniz suyu çıkan bir ada haline gelecektir. Bunlar uzmanı olduğumuz konular, yani bu konuları biliyoruz. Şaşıyorum bazen. Kendi kendime bu devlet bizi neden yetiştirdi acaba diyorum. Bazıları “yetişmez olaydın” demiştir ama yetiştirdi bir kere. Sen kalk iki denizi birleştirecek bir proje düşle ama hiçbir deniz bilimcisine de “bunları birleştirirsem ne olur acaba” diye sorma? Konunun bir başka boyutu daha var elbette. Benim bildiklerimi Ukraynalı ve Rus
bilim adamları da biliyor. Böyle bir projenin uzun zaman sürecinde kendileri için ne anlama geldiğinin elbette farkındalar. Neden ses çıkartmıyorlar acaba? Enteresan değil mi? Neden çıkartsınlar ki? Biraz emek zaman para enerji sarf edelim. Nasılsa olmaz diyecekler ama boşa harcanacak her para bizim zarar ama onların da kar hanesine yazılacak. Biz yaparız size ne diyecek halde de değiliz ki? Bir başka konu daha var elbette. On sene denizlerde hem de sınırlı dolaşma serbestliği olan araştırma gemisinde çalıştık. Mecburen öğrendik uluslararası denizcilik kurallarını. İşte Akdeniz’in, Karadeniz’in bir tarafı evimiz. Ta karşıda bir yerlerde başka devletler var. Bunların aralarındaki sınırları belli eden “Ekonomik Bölge” tabirler, “Kara Suyu”, “Kıta Sahanlığı” gibi tanımlar var. Öyle aklına esen istediğini yapamıyor. Ticari gemiler için öyle uluslararası kurallar var ki kimse buna dokunamaz. Kural der ki: Ticari gemilerin serbest geçiş hakkı vardır. Yani isteyen istediği yerden geçer. Sen benim karasularımdan geçemezsin diyemezsin. Bunun da kuralları var elbette. O kurallara göre bir yasak alan ilan edersen ve geçme dersen de kimse geçemez. İşte İsrail bu uluslararası kuralı hiçe sayarak çiğnediği, bir ticari gemiyi bastığı için o kadar bağırdık ve de sonunda tezimizi bastıra bastıra kabul ettirdik. İç deniz bize ait, kendi kurallarımız var ama Boğazlar öyle değil işte. Montrö Sözleşmesi var ve bırakın ticari gemileri normal koşullarda engellemeyi, savaş zamanında dahi savaşa taraf olmayan devletlerin gemilerine dur dahi diyemeyeceğiniz bir sözleşme. “Bakın sevgili kaptanlar ben onca milyar dolarlar sarf ettim yeni bir kanal açtım tehlikeli yük taşıyanlar buradan geçeceksiniz” lafını asla diyemezsiniz. Kaldı ki üstüne bir de şu kadar para demenize hiç olanak yok. Peki bu gerçekler kimden, neden saklanır? Ben yine uzmanı olduğum konuya döneyim ve bu bir daha asla geri dönüşü olmayacak olan projeyi lütfen unutun diyeyim. Bakın rafa kaldırın falan demedim, unutun dedim. Olmaz böyle uluslararası felakete dönüşecek bir girişime kimse müsaade etmez onun için gelin yol yakınken bu işin uzmanlarının uyarılarını dinleyin ve bu projeden vazgeçin. Tüm bunlar zaman içerisinde Karadeniz’in ekolojisini de etkileyecektir. Ve emin olun ki benim bildiklerimi Rus ve Ukraynalı bilim adamları da bildiği ve geleceği benim kadar
istanbullkent almanagıl
kestirebildikleri için bu projeye kesinlikle karşı çıkacaklardır. Peki hiç düşündünüz mü neden Boğaz’daki köprülerin yüksekliği 64 metre? Neden 50 metre yapmıyoruz da o kadar yüksek yapıyoruz? Cevabını düşünün bakalım. Yapın da ne oluyor görün. Ertesi gün bir yabancı bayraklı gemi ona çarpar, köprüyü belki de yıkar, gemi de hasar görür ve bırakın tazminat istemeyi bir de o geminin masraflarını size ödetirler. Dünya artık “ben yaptım oldu” dünyası değil, uluslararası kurallar var ve onlara uymak zorundasınız. Bir de doğanın yazısız kuralları var kesinlikle hürmet etmek zorunda olduğunuz, oynarken bin kere de yetmez on bin kere düşünmeniz uzmanına sormanız gereken. Eğer bir inat uğruna bu kanal projesi gerçekleşir ise bu işin bir daha geri dönüşü de olmaz ve bu yöneticilerimiz tarihe denizlerin ekolojisini değiştiren ve uluslararası bir felakete yol açan ülke olarak geçer. Tuba İnal Çekiç & Evrim Yılmaz | İstanbul Kent Almanağı Editörleri 31.12.2016 “KANALİSTANBUL, İstanbul’un batısında, Karadeniz ile Marmara Denizi arasında inşa edilecektir. KANALİSTANBUL Projesi yalnızca bir ulaşım projesi olmayıp, bayındırlık, tarım, eğitim, istihdam, şehircilik, aile, konut, kültür, turizm, çevre gibi birçok sektörü ilgilendiren entegre bir projedir. Proje ile İstanbul Boğazı’ndaki yaşam ve kültürel varlıklarını tehdit eden gemi trafiği minimize edilecek, boğazı geçmek için Marmara’da demirleyen gemilerin yarattığı çevre kirliliği ortadan kalkacaktır. KANALİSTANBUL ile yapılacak kentsel dönüşüm sonucu yeni yaşam alanları oluşturulacak, Kanal çevresinde modern yaşam alanları, kongre, festival fuar, merkezleri oteller, spor tesisleri yeni konutlar yapılacak, İstanbul’un doğu ve batı yakasında 2 yeni şehir kurulacaktır. Yapılacak köprüler ile karayolu ve demiryolu ulaşımında da sıkıntı olmayacaktır.“ Metin birebir olarak UDHB’nin Ulaşımda ve İletişimde 2003/2016: İstanbul kitapçığından alınmış olup, yazım ve mantık hataları ile kavramsal çelişkiler tarafımıza ait değildir.
Yukarıdaki metnin her bir cümlesi dört yıllık Şehir ve Bölge Planlama lisans eğitimi almış meslektaşlarımıza kendi üniversite yıllarını hatırlatacak nitelikte. Bu bağlamda da bu özensizce hazırlanmış metin üzerinde planlama ilkeleri ve şehircilik esasları çerçevesinde tartışmak hem anlamlı hem de eğlenceli olacaktır diye düşünerek şöyle bir senaryo hazırladık: Kendinizi 1/5000 Ölçekli nazım imar planını öğrendiğiniz stüdyoda hayal edin. Karşınızda hocalarınız oturuyor ve siz de onlara projenizi gerekçeleriyle anlatıyorsunuz. Sunum şöyle başlıyor: “Hocam önerdiğim KANALİSTANBUL, İstanbul’un batısında, Karadeniz ile Marmara Denizi arasında inşa edilecektir.” Hocalarınızdan en az ikisinin kaşlarını kaldırdığını görür gibi oluyorum. “İstanbul’un batısı” ama neresi? Tanımsız. Devam edelim: “Hocam KANALİSTANBUL Projesi yalnızca bir ulaşım projesi olmayıp, bayındırlık, tarım, eğitim, istihdam, şehircilik, aile, konut, kültür, turizm, çevre gibi birçok sektörü ilgilendiren entegre bir projedir.” Yine kaşlar kalktı. Sektör derken? Aile sektörü derken? Çevre sektörü derken? Her şeye sektör gözüyle bakarsak nice olur halimiz? Israrla devam edelim, çünkü projemize inancımız sonsuz. Çılgın ama harika bir proje bu. “Hocam, proje ile İstanbul Boğazı’ndaki yaşam ve kültürel varlıkları tehdit eden gemi trafiği minimize edilecek, boğazı geçmek için Marmara’da demirleyen gemilerin yarattığı çevre kirliliği ortadan kalkacaktır.” Hmm... Hocalarınız sizin hep bu kaçamağa başvurduğunuzu biliyor. Sonuçta üniversitelerin şehir ve bölge planlama bölümleri diğer bölümlere kıyasla görece küçük nüfuslu bölümlerdir ve hocalar ilk yıldan mezuniyete kadar sizi takip edebilirler. Kaşı hava bir hoca şöyle der: “Peki, Marmara’da demirleyen gemilerin yarattığı çevre kirliliğini bu gemi trafiğini biraz batıya alarak nasıl ortadan kaldıracağını açıklayabilir misin? Bu gemiler KANALİSTANBUL adını verdiğin yerden geçmek için artık Marmara Denizi’nde demirlemeyecekler mi? Ayrıca bir demirleme alanı mı öneriyorsun? Ek olarak, gemi trafiğini minimize etmek derken kastın nedir? Hangi gemiler artık Boğaz’dan değil de KANALİSTANBUL’dan geçecek? Montro Anlaşması’nı mı değiştireceksin?”
37
38
istanbullkent almanagıl
Bu sorular daha uzar gider. Devam edelim: “Hocam, projenin bir de şöyle güzel bir yönü var ki KANALİSTANBUL ile yapılacak kentsel dönüşüm sonucu yeni yaşam alanları oluşturulacak, Kanal çevresinde modern yaşam alanları, kongre, festival fuar, merkezleri oteller, spor tesisleri yeni konutlar yapılacak, İstanbul’un doğu ve batı yakasında 2 yeni şehir kurulacaktır. Yapılacak köprüler ile karayolu ve demiryolu ulaşımında da sıkıntı olmayacaktır.” Gerçekten mi? Bu sefer bir başka hocanın sorularını sıralamaya başladığını duyuyoruz: “Evlat, biz sana kentsel dönüşümün ne olduğunu öğretmedik mi? İstanbul zaten nüfus ve trafik anlamında doygunluğa çoktan ulaşmış bir kent değil mi? Bunu daha da artırarak kentlilerin yaşam kalitesini neden düşürüyorsun? Bu dediğin 2 şehir ne kadar nüfus getirecek? Hem bu önerdiğin ama birbirine nasıl bağlanacağı hakkında hiçbir bilgi vermediğin ‘köprüler ile karayolu ve demiryolu ulaşımı’ nasıl bir sistem? Bunun analizlerini yaptın mı? Öyle ben yaptım olacak diye proje mi hazırlanır?” Sanırız artık bu stüdyodan geçme şansınız kalmamış olsa gerek. Gerek bizim eğitim aldığımız dönemde gerekse şimdilerde hocalarımızın bizi açık fikirli yaratıcı olmamız konusunda teşvik etmiş oldukları aşikar. Ama böylesine çılgın, yıkıcı ve bir o kadar da ayağı yere basmayan bir öneriye kimsenin geçer not vereceğini sanmıyoruz. Uzun lafın kısası, öğrenci projesi olarak bile bir kıymeti olmayan bu “çılgın” proje çevresinde pek çok meslektaşımız da dahil bürokratlar ve politika yapıcılar toplanmış, vergilerimizi, doğal kaynaklarımızı ve zamanımızı, yani bizim olan kamu kaynaklarını boşa harcıyorlar. Gerçekleştirilebilirliği bir yana doğaya vereceği tahribat göz ardı ederek ellerini ovuşturmaya başlayan müteahhitleri ise bu yeni potansiyel “serpilme” alanı ve bu alanın nüfusunu tartışıyor. Biz böyle bir kanalın açılmasını en başından beri “çılgın” bulmuştuk ancak açıkçası şimdi korkuyoruz ki tarım, orman ve havza alanları acele kamuşlatırma ve el değiştirmelerle tarumar edildikten, bu yıkımın arkasında duran çok meşhur hocaların da olduğu şehirler tamamlanıp İstanbul gerçek anlamda yaşanmaz 30 milyonluk bir kente dönüştükten sonra kanalın açılamamış olduğu ve o “boşluğun” nasıl bir rekreasyon alanı olarak kamuya yani bize nasıl geri döndürüleceğini konuşuyor olacağız m
istanbullkent almanagÄąl
39
40
istanbullkent almanagıl
BASINDA KANAL İSTANBUL Kanal İstanbul: Dönülmez Yol | Hilmi Hacaloğlu Atlas Dergisi, Temmuz 2016/Sayı: 280 Atlas “bütün zamanların en çılgın projesi” sayılan Kanal İstanbul’un olası güzergahını adım adım dolaştı. Yüzyılların balıkçı köyü Karaburun’da, geçmişi Bizans’a dayanan Yeniköy’de, Terkos Gölü kıyısındaki Durusu’da, Dursunbey’de, Sazlıdere Baraj Gölü kenarındaki Şamlar’da; kahvede, mandırada, çiftlikte yöre insanlarıyla konuştu. Ve Karadeniz’i Marmara’ya bağlayacak kanalın İstanbul’un doğasına etkilerini sayfalarına taşıdı. Bir zamanlar tarihi, kültürü, doğası ile öne çıkan İstanbul artık “çılgın” ve “mega” projelerle anılıyor… Marmaray, 3. köprü, 3. havalimanı, Avrasya Tüneli ve en nihayetinde Kanal İstanbul. Kabul etmek gerekir ki bu projelerin hakikaten en çılgın ve gizemlisi Kanal İstanbul, çünkü hala üzerinde bir sır perdesi var. Projenin fikir babası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Cumhurbaşkanı Kanal İstanbul projesini ilk kez 27 Nisan 2011’de telaffuz etti. İktidar partisinin “çılgın proje”si aynı
yılın Haziran ayında yapılacak seçimlerinin de en önemli vaatlerinden biriydi. “Marmara’yı Karadeniz’e bağlayacak; 45-50 kilometre uzunluğundaki 150-200 metre genişliğinde, 25 metre derinliğinde olacak, Boğaz trafiğini tamamen sona erdirecek” dendi. Ama ne maliyeti, ne finansmanı, ne de güzergahı belliydi. Daha da önemlisi su kaynaklarına, ormanlara, kuşların göç yollarına, yaban hayatına, iklim değişikliklerine, denizel ekosisteme, tarım alanlarına, karasal habitat etkisi hiç mesele edilmedi. “Plan yok” Kanal İstanbul projesinin zikredilmesinin üzerinden beş yıl geçti, anca hala bu konular konuşulmuyor ve güzergahı da kesinleşmiş değil; dahası bunlar halka, ilgili sivil toplum kuruluşlarına açıklanmış değil. Şehir Plancıları Odası İstanbul Genel Sekreteri Akif Burak Atlar’ın şu sözü de kulağımda: “Bugüne kadar hem adı geçen belediyelere, hem de Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na Kanal İstanbul’la ilgili yazılı başvuruda
istanbullkent almanagıl
bulunduk. ‘Elimizde bu konuda çalışma bulunmamaktadır’ ya da ‘bilgimiz yok’ şeklinde yanıtlar aldık.” Bakanlıklar ve belediyeler bunu söylerken Başbakan Binali Yıldırım, henüz Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı görevinde bulunduğu sırada 26 Nisan 2016’da “projeyle ilgili hazırlıkların bittiğini ancak beş güzergah arasında seçim yapılamadığını” duyurdu.
(WWF) “Ya Kanal Ya İstanbul” raporunu hatmettikten sonra Kanal İstanbul güzergahlarından biri zihnimde öne çıktı. Her ne kadar çeşitli yayın organları farklı planlar yayınlasa da Kanal İstanbul’un 3. havalimanı şantiyesinin bulunduğu Yeniköy-Akpınar hattının batısı ile Terkos Gölü’nün doğusundan geçip, Sazlıdere Barajı ve Küçükçekmece Gölü’nü takip ederek Marmara Denizi’ne çıkması en büyük olasılık görünüyor.
“Kanal İstanbul” Güzergahı
Bizi bu olasılığa ulaştıran üç ayrı parametre var. Birincisi 8 Eylül 2012 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla ilan edilen 38 bin 500 hektar Rezerv Yapı Alanı. Buna göre 3. havalimanı’nın bulunduğu yer dışında Küçükçekmece ve Başakşehir de rezerv alanı oldu. Ancak aslan payı 25 bin hektar ile Arnavutköy İlçesi’nde.
Beş güzergah. Önce İstanbul haritalarını inceledim ardından konuyla ilgili meslek odalarından temsilcilerle konuştum. İstanbul Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu’nun düzenlediği Kanal İstanbul başlıklı panelin basılmış haliyle, World Wide Fund for Nature/Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın
41
42
istanbullkent almanagıl
Yedikule’den Küçükçekmece’ye Ali Gülcan, Yedikule bostanları ekilemez olunca tası tarağı toplayıp Halkalı’nın Küçükçekmece Gölü’ne bakan yamacına gelmiş. Gözü gibi baktığı karalahanalarını suluyor. Kanal İstanbul gelirse ne olacak diye sorunca, “ya kısmet” diyor.
İkinci parametre, WWF raporunda yer alan hafriyat bilgisi. Buna göre: “Deniz içerisinde yapılması gereken hafriyat bir tarafa bırakılırsa, yapılması gerekecek olan toplam hafriyat Silivri güzergahında 869 milyon metreküp, B.ÇekmeceTerkos güzergahında 365 milyon metreküp ve K.ÇekmeceTerkos güzergahında ise 237 milyon metreküp olacaktır.”
palı olduğundan yeni konut alanlarının bulunduğu Kayabaşı ve Arnavutköy’ü takip ederek Tayakadın’a ulaştık. Burası artık tam bir kamyon parkuru. Önümüz arkamız, sağımız solumuz kamyon.
Üçüncüsü ise üzerinden çalışılan bazı haritalar. Biz de yola koyulduk. Bir zamanlar İstanbul meralarından biri olan Alibeyköy’ün içinden Göktürk merkez ve Sevgililer Ormanı’nın arasından geçtik, Hasdal-Kemerburgaz yolu ka-
Hedefimiz Arnavutköy ilçesine bağlı Karaburun. Çünkü kanala destek veren ya da karşı çıkan herkes kanalın Karadeniz girişinin Karaburun veya yakınlarından geçeceğinde hemfikir.
150 yıllık Karaburun Feneri
istanbullkent almanagıl
Karaburun, yüzyıllardır balıkçı köyü. Av yasağı nedeniyle bütün tekneler limanın önüne. Ağlar serilmiş. Birkaç balıkçı oltalarla uğraşıyor, ağları yeniliyor. Kayıkhanenin ilerisinde biri sandalı boyuyor. Tekneyi temizleyen bir genç, “yukarı kahveye çıkın, büyükler oradadır” diyor. Çarçabuk kahveye çıkıyoruz. Karaburun Feneri’nde emekli Erdoğan Dedi, kahvedeki herkes gibi “aman bizim sahilden geçmesin” diyor. Hemen yanımızda çayını yudumlayan Turgay Kurt, 40 yıldır balıkçı. Karaburun’un arkasındaki üçüncü havalimanını işaret ediyor. “Önce linyit ocakları şimdi de inşaat. Karadeniz’i bitirdiler. Eskiden üç kilometre ötedeki balığı şıp diye görürdüm, şimdi balık göreceğim diye gözlerin ağrıyor” diye hayıflanıyor. Karadeniz biyolojik üretkenlik açısından Akdeniz’den de Ege’den de çok canlı. 168 balık türü, 3 bin 774 denizel canlı türünü barındırıyor. Türkiye’deki balıkçılığın dörtte üçü Karadeniz’de yapılıyor. Bölgede ağırlıklı olarak hamsi, palamut, istavrit, çaça ve kalkan avlanıyor. Ama son yıllarda av miktarında ciddi azalmalar var. Mübadil yerleşimi Yeniköy İkinci durağımız olan Yeniköy de tıpkı Karaburun gibi 2012 yılında çıkarılan 6360 sayılı yasayla mahalleye dönen köylerden biri. Geçmişi ta Bizans’a kadar uzanıyor. Mübadele Türkiye’deki birçok yerleşim gibi Yeniköy’ün tarihinde de yeni bir sayfa açmış. Burada yaşayan Rum ahali Selanik civarına yerleştirilince onların boşalttığı köye Batı Makedonya’daki Kozani civarından aileler getirilmiş.
“Ya milletin çıkarı, ya senin çıkarın, torununun çıkarları, geleceği, o ne olacak?” Bu kez gülüyor, “Sen beni siyasi konulara sokmak istiyorsun, o halde ben de politik yanıt vereyim sana. Biz yeterince bedel ödedik. Ormanımız gitti, tarlalarımız da. Mandıralarımız ufaldı. Nasreddin Hoca demiş ki illa da olacaksa bizim köyden geçmesin. Haksız mı” diyor ve ekliyor “Benden daha da fazla laf alamazsın.” Farklı görüşteki iki amca çocuğu Kahvede yine haritalar açılıyor, çaylar söyleniyor. İki amca çocuğu Kenan ve Tevfik Koyuncu, memleketin gidişatına dair de, Kanal İstanbul hakkında da ayrı fikirdeler. Tevfik Koyuncu, “3. havalimanı hayvancılığı ne hale getirdi hepimiz gördük, yaşıyoruz. Kanal İstanbul da aynısını yapacak” diyor. Emmioğlu ise farklı düşünüyor: “Zaten kömür ocakları vereceği zararı verdi. Tarım ve hayvancılık bitti bitecek. Bu koşullarda havalimanı da Kanal İstanbul da bu milletin lehine olacak.” Yalnız tek bir şartı var: “Aman Yeniköy-Karaburun sahilinden geçmesin.” Yeniköy’den Durusu’ya geçiyoruz. Mahalle hemen Terkos Gölü’nün yanında, zaten gölün yeni adı da Durusu. Buradaki yerleşimin bin yıllık bir geçmişi olduğu tahmin ediliyor. 12. yüzyılda Cenevizlilerin burada yaşadığı anlatılıyor. Durusu’da Terkos Gölü kenarında bulunan 19. yüzyıl sonlarından kalma pompa tesisi tam bir yüzyıl boyunca İstanbul’a su basmış. Sultan II. Abdülhamit döneminde inşa edilen Su Medeniyet Müzesi’ne dönüştürülmesi projesi 10 yıl önce hazırlanmış ama hala hayata geçmeyi bekliyor. Terkos Gölü de etkilenebilir
Yapımı süren 3. havalimanına bitişik köy yüzyıllardır tarım ve hayvancılık yapıyor. Ancak önce linyit ocakları, ardından da havalimanı inşaatı hem hayvan sayısını düşürmüş, hem de ekili dikili arazileri azaltmış. Köye girişteki kahvede rastladığımız Nevzat Aydoğan, köyün eskilerinden. Rum aksanıyla Türkçe konuşuyor. Hikayesi, nüktesi bol, 80 yaşında bir delikanlı. “Kanal İstanbul hakkında ne düşünüyorsun” diye soruyorum. Yüzünü ekşitiyor. Aslında istemediği açık ama röportajlar boyunca sık sık karşılaşacağım bir yanıtı ilk kez ondan duyuyorum. “Devlet bilir ağam, devletin çıkarıysa bize bir şey demek düşmez” diyor.
Terkos Gölü, İstanbul’un harcadığı suyun yüzde 47’sini tek başına karşılıyor. Her geçen gün artan imar projelerinin İstanbul’un üzerinde oluşturacağı nüfus baskısı dikkate alındığında, siyasetin göle kendi gözü gibi bakması şaşırtıcı olmayacaktır. Ancak WWF’den Sedat Kalem böyle düşünmüyor: “Terkos Gölü’nün doğu ucunun içinden de, çevresinden de geçse maalesef göl bu olaydan etkilenecektir. Gölün aynası değil su toplama havzası dikkatlerden kaçıyor. Unutmayın kanalı etkisi açıldığı yerle sınırlı değil. Altyapı projeleri çeşitlenecek, çünkü yerleşimler oluşturulacak. Bütünsel bak-
43
44
istanbullkent almanagıl
tığımızda sulak alanlarıyla birlikte Çatalca Yarımadası’nın da yapısı değişecek.” Durusu’da birkaç tanem emlakçı tabelası görüyoruz. Ancak hepsi kapalı. Aradığımız emlakçıyı Durusu’nun beş kilometre güneyinde Baklalı Mahallesi’nde öğle namazı sonrası buluyoruz. Yusuf Gümüştaş, birkaç yıl önce Arnavutköy’den Baklalı’ya gelerek emlak ofisi açmış. “Burada beş sene önce metrekaresi 50 liraya satılırken şimdi köy içi 300 ile 500 liradan, köy dışı 150-200 lira civarından satılıyor. Bugün metrekaresi 400 lira eden yerler Boğaz manzaralı olunca 1.500 liraya çıkacak.” Karaburun’la Dursunbey arasındaki yol boyu neredeyse her evin kapısının üzerinde “organik yumurta ve taze inek sütü bulunur”, bakkal camlarında ise “manda kaymağı, manda yoğurdu var” yazılarına rastlıyoruz. Bu bölge Çatalca’yla birlikte İstanbul’un manda merkezi. Aslında manda merkeziydi demek daha doğru. Çünkü özellikle havalimanı inşaatı ile birlikte manda sayısında dikkate değer azalma söz konusu. Mandalara da artık çoğunlukla Özbek çobanlar bakıyor. Hem emek ucuz, hem de sorunsuz çalışıyorlar. Şamlar’da konuştuğum Kadir Kurt, “mandadan günde yedi litre süt alıyoruz” diyor ve ekliyor “kilosunun 8 liradan satıyoruz.” Genç çiftçi, “Mandaya bakmak hiç de kolay değildir. Yanına tanımadığını sokmaz, domuz gibidir. Eskiden fabrikaya veriyorduk sütü ama zamanla kendi müşterilerimiz gelişti. Peşin paraya satıyoruz” diyor. Türkiye İstatistik Kurumu ve Ziraat Mühendisleri Odası gibi kurumların bilgilerinden öğreniyorum ki manda sahaları gittikçe daralıyor. Türkiye’de 1980’lerin başında 1 milyon olan manda sayısı son birkaç senede 100 bin seviyesine düştü. Samsun’un ardından 10 bin başka Türkiye’nin en çok manda nüfusuna sahip ikinci merkezi olan İstanbul ise bu bölgedeki sulak alanların azalmasıyla yakın gelecekte yerini kaybedecek gibi. Dursunbey Mahallesi’nde rastladığımız Ercan Develi manda konusunu anlattığımızda acı acı gülüyor. “Yahu ne mandası, Kanal geçsin yedi-sekiz seneye kalmaz tarım ve hayvancılık burada hepten biter” diyor. Dursunbey, geçimini arpa, buğ-
day, ayçiçeği, mısırdan sağlarmış. Evlerde mutlaka hayvan bakılırmış, ama yeni nesil, şehre eğitime gidince bir da ahıra girmez, tarlayı bilmez olmuş. Zaten buradaki tarlaları da birileri satın olarak kapatıyormuş. Dubleks, tripleks villaların yapımı artık an meselesiymiş, onlar da yapıldıktan sonra buralarda daha da durulmazmış. Develi, konuştukça konuşuyor, sonra birden gözü saate takılıyor. “İkindi vakti gelmek üzere. Son diyeceğim şudur bu kanal buraları bozacak o anlaşıldı. Biz kendimizden vazgeçtik, devlete millete faydası varsa olsun. Zaten artık gemileri Boğaz’a sokmayacaklarmış, buradan geçince darphane gibi para basacakmışız” deyip gezen tavuk yumurtası alabileceğim yeri tarif edil yolcu ediyor. Çokça konuşuluyor ama gemilerin Kanal İstanbul’dan parayla geçme işi biraz tartışmalı. Uluslararası hukuk bir ülkeye kendi topraklarında bir su yolu inşa etme hakkı tanıyor. Buradaki mesele Kanal İstanbul geçişleri ve bunun ücretlendirilmesi. Kimi haberlerde Kanal İstanbul’dan günde 160, yılda 50 bin geminin geçeceği ve yılda 8 milyar dolar civarından gelir elde edileceği gibi şeyler dillendiriliyor... Bu noktada en çok akla gelen soru: Montruex Sözleşmesi buna izin veriyor mu? Kanal İstanbul inşaat başlamadan Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerin mutlaka bilgilendirilmesi gerektiğini, istişarede bulunulması gerektiğini söyleyen Bilgi Üniversitesi’nden Dr. Nilüfer Oral, “olumsuz hava şartları veya hidrografik koşullar gibi olağanüstü bir durum olmadıkça Boğaz’dan gemi geçişlerinin, Kanal İstanbul’a yönlendirilerek engellenmesi mümkün değildir. Türkiye, gemilere kanala zorlayamaz” diyor. Türkiye, petrol veya Sıvı Doğal Gaz (LNG) tankeri, tehlikeli madde taşıyan gemilerden Boğaz geçişi nedeniyle 150 milyon dolar civarında gelir elde ediyor. Bugün 20-30 bin dola aldığı gemilerden Panama ve Süveyş’te olduğu gibi 300-400 bin dolar elde edebilir mi? Dr. Oral, bu konuda fazla iyimser değil çünkü “kıyas konusu edilen Panama Kanalı bir gemiye 13 bin kilometre kazandırırken Kanal İstanbul birkaç saat ya da belki bir günlük avantaj sağlayacak o da yalnızca fırtınalı günlerde.”
istanbullkent almanagıl
Leyleklerin aşkı Sazlıbosna Kanal İstanbul hakkında yazı kaleme alan birinin Sazlıbosna’yı atlaması söz konusu olmamalı. 1853 yılında Osmanlı-FransaBirleşik Krallık ve Sardunya’nın ortaklaşa Rusya’ya karşı açtığı Kırım Savaşı’ndan sonra Tatarların geldiği bu yerleşim, Kanuni Sultan Süleyman’ın I. Viyana Kuşatması’na gittiği ve daha sonra Sultanlar Yolu adını alan rotanın üzerinde kurulu. 1991’de inşasına başlanan ve 5 yıl sonra hizmete sokulan Sazlıdere Barajı mahallenin kıyısından geçiyor.
Burası adeta bir leylek cenneti. Neredeyse bütün elektrik direkleri leylek yuvalarıyla dolu. Kanal İstanbul projesinin güzergahında bulunan Küçükçekmece ve Terkos Gölleri de bu göçmen kuşların en önemli uğrak noktaları arasında. Leylekler dışında birçok göçmen kuş ve tatlı su balıklarını da barındıran Sazlıdere Barajı, İstanbul’a temin edilen suyun yüzde 2,5’unu karşılıyor. Üstelik kente çok yakın olduğu için taşıma maliyeti de çok düşük.
Sazlıbosna’nın leylekleri Terkos ve Küçükçekmece Gölleri gibi Sazlıdere Baraj Gölü’nin yanındaki Sazlıbosna’da elektrik direkleri leyleklerin mekanı oldu. Yalnız leylekler değil küçük orman kartalı, alacabalıkçıl, küçük balaban gibi kuşlar da bölgedeki sulak alanları beslenmek için kullanıyor.
45
46
istanbullkent almanagıl
Baruthane’nin mirası Sazlıdere Barajı’nın büyük ölçüde istimlak ettiği Şamlar Mahallesi’nin eski merkezi barajın içinde kalınca yamaca yeni mahalle inşa edildi. Oraya yeni idari aldırmada “köy” deniliyor ve köyün geçmişiyle ilgili rivayet muhtelif: Kimi “Osmanlı’dan önce atalarımız gelmiş” diyor, kimi kaynaklar ise II. Mahmut döneminde Baruthane’de çalışmak üzere Şam’dan buraya nüfus taşındığını söylüyor. O dönem Baruthane’nin su ihtiyacını karşılayan Şamlar Bendi’nin 1829’da inşa edildiği biliniyor. Arnavutköy’ün Sazlıdere Baraj Gölü çevresinde ot ve ekin balyalarını toplamak ve kamyona yerleştirmek maharet istiyor. İşin ehli Tokatlı balyacılar, her yıl Mayıs ayında Tokat’tan İstanbul’a geliyor ve köy köy Edirne’ye kadar dolaşarak ürünleri topladıktan sonra eylül ayında evlerine dönüyorlar.
Sabah saatlerinde köy kahvesinde ot balyalarını toplamak için Tokatlı balyacıları bekleyen Kadir Kurt, çayları söyledikten sonra yaşadıklarını da sansürsüz söylemeye başlıyor: “Kanal İstanbul’un yeri rant işi çözülemediği için açıklanmıyor. Gerisi teferruat. Bak, yukarıda benim arazim vardı. Yıllarca imar çıksın diye bekledik. Sonunda çıktı. Sekiz buçuk dönümün yüzde 57’sini imardı, harçtı, oydu buydu diyerek elimden aldılar. Geri kalan tarlanın muhtelif yerlerinden parsel çıkarttılar. Bizim arsa delik deşik oldu. Buralarda sakırga (kene) derler, bir kondu mu mahsulü mahveder bizim arazi de o hesap. Gerisini sen anla!”
istanbullkent almanagıl
Sazlıdere Barajı köyü küçültmüş “70’li yıllarda 80’lerin başında lodos olduğunda Yalova’dan sebze meyve gitmezken İstanbul’u biz beslerdik” diye övünüyorlar. “Salatalık, patlıcan, fasulye, domates, biber, marul aklına ne yeşillik gelirse vardı” diye anlatıyorlar. Tarlalarının bir bölümü istimlak edilmiş, bir bölümü sular altında kalmış, bir bölümü inşaata açılmış. Meralar azalınca doğal olarak hayvancılık da küçülmüş. Bir zamanlar 5 bin olan büyük baş hayvan sayısı şimdi sadece birkaç yüz. Rakamı yerleşimde Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhçu: Kent salt para değildir Kanal İstanbul’a neden itiraz ediyorsunuz? Şu anda hükümetin öngördüğü yapılaşmanın ötesinde bir baskı oluşturacak. İstanbul’u tehdit eden yapılaşma, Karadeniz kıyıları ile birleşecek. İstanbul’a can veren ormanlar, tarım araziler, içme suyu havzaları zaten ağırlıklı olarak Karadeniz kıyılarında. Bu proje gerçekleşirse cennet kent, cinnet kent dönülecek.
yaşayanlarla kıyaslamanız için şu bilgiyi vermeliyim: Yerleşim 220 hane. Su Havzaları Mutlak Koruma Yönetmeliği, başta tarım olmak üzere sulak alanların 300 metre civarındaki faaliyetleri tamamen yasakladığından Şamlar’ın, Sazlıdere’nin, tarım arazisinin öneli bölümü vasfını yitirmiş. Tarım yapılan 29 bin dönüm arazi şimdi 3-4 bin dönüme düşmüş. Resneli Çiftliği ve Yarımburgaz Şamlar’dan çıkıp Yarımburgaz Mağaraları’na doğru yola koyuluyoruz. Sağımızda Resneli Çiftliği var. Resneli dediğimiz Resneli Niyazi Bey. II. Meşrutiyet’in hürriyet kahramanı. Yani, bugün Makedonya’nın güney batısında kalan Ohri dağlarına çıkan Resneli Niyazi Bey... Meşrutiyet ilan edilince “Hürriyet-i Gazal” adını verdiği geyiğiyle İstanbul’a geliyor. Çiftlik o ailenin... Aile 1980’li yıllarda çiftliği satıyor, bugünlerde o arazi önemli bir imar alanı.
Hükümet, Kanal İstanbul’un 500 bin nüfus ekleyeceği görüşünde.
Çiftliği geçtikten hemen sonra görülen Yarımburgaz Mağarası ise paleolitik çağdan miras. Avrupa’nın en eski yerleşim yerlerinden biri olarak kabul ediliyor. Mağaralar Sazlıdere Barajı ile Küçükçekmece Gölü arasında Kanal İstanbul güzergahı üzerinde yer alıyor.
Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve TEM Otoyolu açılmadan Samandıra ve Sultanbeyli üç biner nüfuslu köylerdi; bugün neredeyse 1 milyona yakın nüfuslu iki ilçe oldular. Bu projenin asıl amacı kent rantı üretmek. Ve oraları alışveriş merkezi, iş merkezi, konut olarak satmak. O proje geçerse 500 binin çok üzerinde nüfus gelir.
Normal şartlarda buradan Küçükçekmece Gölü’ne kavuşması beklenen Kanal İstanbul, Küçükçekmece sahilinden belki de Menekşe Plajı’nı da kapsayarak Marmara’ya ulaşacak. Zaten Marmara ölmüş kimse ses çıkarmıyor. Ama unutmamak lazım; belki ilk sene değil ama on sene sonra Marmara, İzmit Körfezi gibi olabilir.
Ne kadarlık bir nüfustan bahsediyorsunuz?
İstanbul tarihi ve kültürel mirası toplumun bir kesimi için göz nuru gibi değerli ama doğa mirası da bir o kadar kıymetli.
İstanbul Metropolitan Planlama’nın hazırladığı ve 2009 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin onayladığı 1/100.000’lik plan kentin üzerindeki nüfus baskısını dağıtmak için hazırlandı. O plan 16-17 milyondan fazla nüfusu İstanbul’un kaldıramayacağından hareketle hazırlanmıştı. Ama rafa kalktı. Bu projeler 2030’larda 25-30 milyonluk bir kenti mümkün kılabilir. İstanbul’un felaketi hazırlanıyor.
Kanal İstanbul’da güzergâh değişiyor ama çılgın fiyatlar kalıcı | Serkan Özger haberturk.com, 06.02.2016 Ulaştırma Bakanı Yıldırım’ın Çılgın Proje olarak ifade edilen Kanal İstanbul’un güzergâhının değişeceğini açıklamasının
47
48
istanbullkent almanagıl
ardından gözler, 4-5 yıldır devam eden bu bölgelerdeki çılgın fiyat artışlarına çevrildi İstanbul’un en büyük yatırımları arasında gösterilen ve ‘Çılgın Proje’ olarak açıklanan Kanal İstanbul’da ‘yeni güzergâh’ gündemde. Ulaştırma Bakanı Binalı Yıldırım’ın önceki gün “Güzergâhta bazı tereddütler oluştu” diyerek değişikliğe gidileceği yönündeki sözlerinin ardından 2011 yılından beri resmi açıklama olmasa dahi ‘Kanal İstanbul Güzergâhı’ denilerek adeta çılgınca fiyatları patlayan bölgelerin son durumunu masaya yatırdık. Projenin ilk açıklandığı dönemde Çatalca-Silivri, ardından da Küçükçekmece-Başakşehir- Ar-
navutköy hattında olacağı yönündeki iddialar üzerinde konut fiyatlarında artış yüzde 125’lere ulaştı. Kanal İstanbul ile birlikte, 3. havalimanının çevresinde yer alan Durusu ve Karaburun gibi yerlerde ise bazı arazi fiyatları 50-70 kata varan oranlarda artış yaşandı. Çatalca’da artış yüzde 125 Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB) Gayrimenkul Değerleme bölümünün yaptığı araştırmaya göre 2012 yılından itibaren Kanal İstanbul ve 3’üncü köprü projeleri en çok Çatalca, Göktürk ve Arnavutköy bölgelerini etkiledi. Bu zaman araBirim konut satış fiyatı (TL/m²)
2010
2011
2015
Karaburun
5-100
10-125
1.000-2.000
Durusu
10-80
150-250
750-1.250
5-35
10-60
80-200
Yassıören
10-80
20-200
80-300
Hacımaşlı
9-100
18-250
400-600
Balabanburun
Rakamlar arsanın konumuna göre farklılıklar gösterip geneli ifade etmemektedir.
istanbullkent almanagıl
lığında Çatalca’da konut fiyatları yüzde 125 değer kazanıp metrekare satış fiyatı 1.000 TL’den 2.250 liraya çıktı. Göktürk yüzde 86 değer kazanarak metrekare satış fiyatı 3.500 TL’den 6.500 TL’ye yükselirken, Arnavutköy’de konutlar yüzde 80 değer artışı göstererek metrekare satış fiyatı 1.000 TL’den 1.800 TL’ye çıktı. Bu bölgeleri yüzde 60’la Bahçeşehir, yüzde 53’le Küçükçekmece ve yüzde 47 değer artışı gerçekleşen Silivri izledi.
Birim konut satış fiyatı (TL/m²)
2012
2013
2014
2015
Çatalca
1.000
1.150
1.800
2.250
Göktürk
3.500
4.500
5.000
6.500
Arnavutköy
100
1.100
1.200
1.800
Bahçeşehir
2.500
3.000
3.500
4.000
Kanalın ihale takvimi değişmeyecek
Küçükçekmece
1.500
1.700
1.800
2.300
Silivri
1.500
2.000
2.200
2.200
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın, Kanal İstanbul’un güzergâhının yeniden ele alınacağını açıklaması sonrasında gözler, ihale takvimine çevrildi. Kaynaklar, bu değişikliğin ihale sürecini etkilemeyeceğini, kanal ihalesinin yıl sonuna kadar yapılacağını söyledi. Ulaştırma Bakanlığı yetkilileri, Kanal İstanbul’un yapımına yönelik sürecin hızlandırılmasını öngördüklerini belirterek, güzergâha yönelik tespitlerin, yapım ve ihale sürecini etkilemeyeceğini kaydetti. Yetkililer, Bakan Yıldırım’ın daha önce “Yıl bitmeden ihaleyi yapmak istiyoruz” yönünde açıklama yaptığını anımsatarak, takvimde değişiklik olmadığını vurguladı. Yetkililer, daha önce Kanal İstanbul’a yönelik hiçbir güzergâh açıklanmadığına işaret ederek, sadece kanalın başlangıç ve bitiş noktalarına yönelik açıklama yapıldığına işaret ettiler. ‘Fiyatlar bu seviyeden geri gelmez’ Kanal İstanbul projesinin güzergâhının değişmesinin konut ve arsa fiyatlarında gerilemeye yol açmayacağını söyleyen TSKB Gayrimenkul Değerleme Genel Müdürü Makbule Yönel Maya, “3’üncü köprü ve 3’üncü havalimanı projeleri de bölgeye değer kattı” diye konuştu. Tek bir büyük ihale gündemde Ulaştırma Bakanlığı, proje kapsamında öncelikle kanal üzerinden geçecek köprülerin ihalesini yapmayı planlamıştı. Buna göre, önce köprü ihaleleri yapılacak ve doğu-batı aksındaki yollar için trafik akışı sağlanacaktı. Şimdi planlanan ise tüm projenin bir bütün halinde ihaleye çıkması.
Bölgedeki villaların fiyatları, 2012-2015 yılları arasında 1.300-1.500 TL’den 2.500-3.000 TL’ye ulaşmaktadır (Kaynak: TSKB)
Arnavutköy Remax Taylan Tosun: “Belirsizlik Nedeniyle İmar İzni Verilmiyor” “Kanal İstanbul projesi ilk açıklandığında Silivri’den başlayıp, Çatalca’dan geçip Karacaköy’den Karadeniz’e bağlanacağı söyleniyordu. Kamulaştırma maliyetlerinin çok fazla tutacağından bu güzergâhtan vazgeçildiği ifade edildi. Küçükçekmece Gölü’nden başlayıp, Sazlıdere Barajı’yla devam eden ve Karaburun’dan Karadeniz’e bağlanan güzergâh bizce en uygun hat. Bu güzergâhtaki araziler çok cüzi miktarlarda kamulaştırılabilir. Kanal İstanbul projesinin açıklanmasıyla bazı bölgelerdeki arsa fiyatları 10-15 kat artmış durumda. 2 yıldır insanlar bekleme halinde. 3’üncü havalimanı projesi bölgeye zaten bir hareketlilik getirdi ama Kanal İstanbul projesindeki belirsizlik yüzünden belediye imar vermiyor. Tarlalar buradaki insanlar arasında el değiştiriyor.” m
Görseller s. 24: maps.google.com s. 29: sabah.com.tr s. 30: panoramio.com s. 32: sabah.com.tr s. 39: photopanoramio.blogspot.com.tr s. 40: photopanoramio.blogspot.com.tr s. 41: Eren Altuğ s. 42: Eren Altuğ s. 45: Eren Altuğ s. 46: Eren Altuğ
49
50
istanbullkent almanagıl
ŞUBAT 2016
© maps.google.com
İstanbul Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlükleri Binası’nın hemen yanında yer alan binada yapılan restorasyonda binanın dış cephesinin aslına uygun olmadan restore edildi ve binaya 3 kat eklendi (Sözcü).
Dönemin Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Kanal İstanbul projesinin güzergahının yeniden değerlendirildiğini ve henüz netleşmediğini açıkladı (hurriyet.com.tr).
Etiler’de bulunan yaklaşık 2 bin m²lik Kızılay Derneği mülkiyetinde olan arsaya ilişkin 10 katlı turizm tesisi yapılmasını içeren imar planı değişikliği İBB Meclisi tarafından onaylandı (Hürriyet).
Çamlıca Tepesi ulaşım yollarına ilişkin imar planları ÇŞB tarafından askıya çıkarıldı (Flashaber).
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 Haliç Tersanelerinin bulunduğu ÖPA’ya ilişkin NİP 2. kez ÇŞB tarafından onaylanarak askıya çıkarıldı.
Narmanlı Han’da devam eden restorasyon çalışmaları sırasında iş makinelerinin tarihi yapının duvarlarına kalıcı hasar verdiği gerekçesiyle Beyoğlu Kent Savunması, İstanbul II No.lu KVKBK’ye şikayette bulundu (Cumhuriyet). Yassıada’da otel ve kongre merkezinin devam eden inşaatı nedeniyle Yassıada’nın yeşil alanlarının tamamen tahrip edildiği açıklandı (Hürriyet). © kuzeyormanlari.org
© atlasdergisi.com
2013 yılında İBB tarafından yıkılan Taksim Gezi Parkı ile Harbiye arasındaki yaya üst geçidinin İBB tarafından yeniden yapılacağı açıklandı (arkitera.com) © haber7.com
istanbullkent almanagıl
ŞUBAT 2016 © icmimarlikdergisi.com
© avrasyatuneli.com
İBB Meclisi tarafından inşası devam eden Çamlıca Camisi’nin kültürel miras olarak değerlendirilmesine ilişkin kararı onaylandı (Sözcü). Bakırköy, Şenlik Mahallesi’ndeki kamuya ait son kıyı alanı olma özelliği taşıyan alanı yapılaşmaya açan plan değişikliği İBB tarafından onaylanarak askıya çıkarıldı.
Büyükçekmece Lagünü ve Havzası’nda yapılan arkeolojik kazılar sonucunda Helen Bizans dönemine ait mimari kalıntıların ve seramiklerin çıkarıldığı açıklandı (Gazetemİstanbul).
ÇŞB tarafından Küçükçekmece’deki III. derece sit alanına turizm, ticaret, hizmet ve konut alanı fonksiyonları getirilen planda KVKBK görüşü alınmadığı ortaya çıktı (Sözcü). Kadıköy Belediye Meclisi ve İBB Meclisi, Kadıköy’de yapılacak bütün binalara 15 kat sınırı getiren kararı onayladı (Bugün).
Avrasya Tünel Projesi güzergahı kamulaştırılacak alanların en aza indirilmesi gerekçesiyle ÇŞB tarafından 3. kez revize edildi (Kentiçi Toplu Taşıma).
Şişli, Büyükdere Caddesi üzerinde bulunan BHA alanını ticaret fonksiyonuna dönüştüren imar planı değişikliği ÇŞB tarafından onaylanarak askıya çıkarıldı.
Bakırköy eski Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi alanı ihalesi Bakırköy Kent Savunması tarafından protesto edildi (Bizim Gazete).
16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 Hatalı restorasyon gerekçesiyle KVKBK tarafından yeniden restorasyon yapılması kararı getirilen Moda İskelesi’nin ruhsatsız şekilde kafe olarak işletmeye açılması Kadıköy Kent Dayanışması tarafından protesto edildi (Gazete Kadıköy). İBB Meclisi, Kadıköy Belediyesi’nin Haydarpaşa Gar, Kadıköy Meydanı ve Çevresi KANİP’e ilişkin itirazını değerlendirerek yeşil alanların azaltıldığı gerekçesiyle plan revize edilmek üzere İBB Planlama Müdürlüğü’ne iade edildi (Gazete Kadıköy).
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Maçka Kampüsü’nde yeşil alana yapılmak istenen kafeterya inşası öğrenciler tarafından protesto edildi ve Şişli Belediyesi alanda KVKBK izni olmadan inşaat yapılamayacağı konusunda İTÜ yönetimine tebliğde bulundu (Hürriyet). Kartal’da bulunan İDO (İstanbul Deniz Otobüsleri Sanayi ve Ticaret AŞ) İskelesi’ne restoran ve 500 m²lik inşaat yapılmasına ilişkin plan değişikliği İBB Meclisi tarafından onaylandı (Sözcü).
Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu, TOKİ tarafından satışa çıkarılan Bakırköy eski Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi alanına ilişkin imar planlarını yargıya taşıdıklarını açıkladı (Bizim Anadolu).
İBB tarafından TÜRGEV’e (Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı) tahsis edilen Başakşehir 66. Mekanize Piyade Tugayı arazisinin bir kısmının özel eğitim tesisi alanına dönüştürülmesine ilişkin Çevre Düzeni Planı (ÇDP) ve imar planı değişiklikleri ÇŞB tarafından onaylandı (Yurt Gazetesi). Acıbadem’deki Ahmet Sani Gezici Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi arazisine ticaret merkezi ve dini tesis yapılmasına ilişkin imar planları ÇŞB tarafından onaylandı (Gazete Kadıköy).
© sanalbasin.com
51
MART 2016 BOĞAZİÇİ
istanbullkent almanagıl
İstanbul’da Boğaziçi’nde Bir garip Orhan Veli’yim Veli’nin oğluyum Tarifsiz kederler içindeyim... Orhan Veli Kanık
TARİHLERLE BOĞAZİÇİ
G
eçtiğimiz yılın Mart ayının ortasında yazılı ve görsel medyada Üsküdar İlçesi, 1/5000 Ölçekli Gerigörünüm ve Etkilenme Bölgesi Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı’nın (KANİP) onaylanması “Üsküdar’da Kentsel Dönüşüme Onay” şeklinde başlıklarla verildi. İlgili haberlerde planın 16 mahalleyi kapsadığı, bu mahallelerde 270 bin kişinin yaşadığı ve imar hakkı artışının olduğu vurgulandı. 2960 sayılı Boğaziçi Yasası’nın geçerli olduğu 4 ilçeden biri olan Üsküdar’da bu kentsel dönüşüm hamlesinin diğer ilçelere de sıçrayarak devam edebileceği öngörüsüyle 2016 Kent Almanağı’nın Mart ayı dosya konusunu Boğaziçi alanına ayırdık. Konuyu, Boğaziçi Sahil Şeridi, Öngörünüm, Gerigörünüm ve Etkilenme Bölgesi tanımlarının henüz yapılmadığı dönem-
den itibaren 2960 sayılı yasa ve diğer ilgili yasal düzenlemeleri merkeze alarak inceledik. Batı dillerinde Bosphorus olan Boğaziçi, Yunancada Sığır Geçidinden gelmektedir. Mehmet Çubuk’un mitolojiden yaptığı aktarıma göre, Tanrı İnahos’un kızı İo, Tanrı Zeus’un karısı Hera ile arasındaki bir mücadelede inek haline gelir. İo, kendisine musallat edilen atsineğinden kurtulmak için denize doğru kaçar, inek şeklinde Boğaz’ı geçerek Mısır’a gider. Doğan Kuban Boğaziçi’nin coğrafi konumuyla bağlantılı olarak yalnız denize bağlı bir ulaşımın varlığı, bir kıyı yerleşimi olarak geliştiğini; kenti ayıran bu su yolunun kıyılarında yapılan yalılar, deniz ve onu çevreleyen yeşil örtüyle
iç içe olan bir yaşam alanı oluşturduğunu söyler. Su yolu, Boğaziçi alanında kimi yerde nehir, kimi yerde göl görünümünü alır. Mehmet Çubuk bu durumun peyzaj öğelerini çeşitlendirerek, Boğaziçi’ni biricik kıldığını belirtir. Yıldız Salman ise Boğaziçi’ndeki yerleşimi anlatırken alanın topografyaya uyumu ve deniz ile ilişkisinin oluşturduğu özgün yaşam biçiminin onu aynı zamanda bir sayfiye alanı yaptığını söyler. Yaz başlarında Boğaziçi’ne taşınılması ve sonbaharda İstanbul’a dönüş, uzun süren hazırlıklarla bir göç niteliğinde gerçekleşir ve mevsimlerin belirleyici olduğu bir yaşamı tanımlamış olduğunu vurgular. 1940’larla birlikte, Boğaziçi’ndeki kentsel gelişmeyi kontrol etmeye ve yönlendirmeye yönelik Boğaz köyleri
53
54
istanbullkent almanagıl
için özel bürolarca 1/2.000 ölçekli yerel planların hazırlandı. 1957 yılında Hans Högg kıyılar, Boğaz Köprüsü ve Galata Bölgesi için planlar hazırladı, ancak hazırlanan planlar uygulanmadı. İstanbul’da 1956-1959 yılları arasında devam eden imar hareketleri ile tüm şehirde kendini hissettiren yol açma çalışmalarının bir diğer etkisi ise Boğaziçi alanında gözlemlenen konut yapım süreci oldu. Boğaziçi’nin korunmasına yönelik ilk girişim Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun (GEEAYK) sahil şeridindeki yalıların korunmasına ilişkin, 10 Ekim 1970 tarihinde aldığı karardı. Bu karar 1972’de revize edilerek bölgedeki 89 adet yapı birinci grup, 209 adet yapı ikinci grup ve 67 adet yapı ise üçüncü grup sivil mimarlık örneği olarak tespit ve tescil edildi. Boğaziçi’nin korunması amaçlı ilk planlama çalışması olan 1/5.000 Ölçekli Boğaziçi Nazım Planı, Kültür Bakanlığı tarafından 14 Temmuz 1971’de onaylandı. Planın adı Boğaziçi Sahil Şeridi Koruma Planı’dır. Mehmet Çubuk’un belirttiğine göre; yalnızca sahil şeridini kapsayan ve sahil şeridindeki yapıları korumayı amaçlayan bu planda, boş parsellere tescilli yapılarla uyumlu olmak koşuluyla maksimum yüksekliği 9.50 m’yi geçmeyen yeni yapılar önerilmişti. 1973 yılında yürürlüğe giren 1710 sayılı Eski Eserler Kanunu ile koruma kavramının yaklaşımında keskin bir değişiklik oldu. Bu yasayla ilk kez sit kavramı tanımlanarak türlerine ayrıldı; yapıların tespit, tescil, koruma ve onarımları konularında da tanımlamalar getirildi. Bu yasa ile birlikte koruma alanlarına dair yapılan çalışmalar
için GEEAYK’nin görüşünün alınması koşulu da getirildi. 1710 sayılı yasayla birlikte Boğaziçi’ndeki tüm imar uygulamaları GEEAYK kararları ile yönlendirilmeye başlandı. GEEAYK’nin 1974 tarih ve 8172 sayılı kararı ile Boğaziçi Tarihi ve Doğal Sit Alanı ilan edildi. Bu kararlarda yeşil alan dışında kalan yerlere ilişkin kısıtlayıcı hükümler bulunur. 3 Haziran 1977 tarihinde İmar ve İskan Bakanlığı tarafından onaylanan 15 paftalık 1/5.000 Ölçekli Boğaziçi NİP ile birlikte tüm sit alanını içeren bir plan ilk kez elde edildi. Planlama sınırı içinde özelliklerine ve önceliklerine göre farklılık gösteren Sahil Şeridi, Öngörünüm, Gerigörünüm ve Etkilenme olmak üzere dört bölge ayırt edilip Boğaziçi’nin gelecekteki kullanımları rekreasyon, turizm ve konut olarak belirlendi. Uygulama yetkisi ise Kültür Bakanlığı ve GEEAYK’nin görüşleri alınmak koşulu ile İmar ve İskan Bakanlığı’na bırakıldı. 1978 ve 1979 yıllarında revize edilen bu planın, revizyonlar sonunda korumaya aykırı hükümler içermesi nedeni ile 1980’de GEEAYK tarafından yeniden düzenlenmesi istendi ve revizyon çalışmaları 1982’ye dek sürdü. 1982’de yeni bir plan hazırlanmasına karar verildi ve bu plan ile Boğaziçi; Boğaziçi Sahil Şeridi, Öngörünüm Bölgesi (toplam 4.300 ha), Gerigörünüm Bölgesi (1.000 ha) ve Etkilenme Bölgesi (5.300 ha) olmak üzere dört kesime ayrıldı. Mehmet Çubuk, bu planla Boğaziçi Alanı rekreasyon, turizm ve konut alanı olduğunu, doğal ve tarihi sit değerlerinin, orman, koru ve mesire alanı gibi tüm yeşil alanların korunmasına karar verildiğini, ancak özel koru alanları içinde yeni konut yapılaşması da önerildiğini belirtti.
Yapılmış olan planın Boğaziçi’ndeki hızlı yapılaşmayı durdurmadığını gören 1980 Darbesi yönetimine bağlı İmar ve İskân Bakanlığı’nın talebiyle Bakanlar Kurulu, 29 Ocak 1983 tarihinde Boğaziçi’nin Her İki Yakasında Uygulanacak Bazı İmar Kararı Hükümleri hakkında 83/5760 sayılı kararı aldı. Bu hükümler tarihi ve doğal güzelliği bozacak ve nüfus yoğunluğunu artıracak her türlü yapılanmayı önlemeye yönelik olup Boğaziçi’nin nazım ve uygulama imar planları yapılıncaya kadar geçerli olmak üzere hazırlandı. 22 Temmuz 1983 tarihinde GEEAYK tarafından onaylanarak yürürlüğe giren 1/5.000 Ölçekli Boğaziçi NİP ile, 1/1.000 Ölçekli Sahil Şeridi ve Öngörünüm Bölgesi’ni içeren Koruma Geliştirme Planı, İstanbul Belediyesi, Büyük İstanbul Nazım Plan Bürosu ve İller Bankası üyelerinden oluşan bir planlama grubu tarafından hazırlandı. Bu plan ile birlikte Boğaziçi kıyı ve sahil şeridinde yalnızca kamuya açık ve belirli büyüklüğü geçmeyen günübirlik turizm tesislerine olanak sağlandı, Boğaz köylerinin yerleşik alanları dışında Öngörünüm Bölgesi’ndeki yapılaşma büyük oranda kısıtlandı. 22 Kasım 1983 tarihinde 2960 sayılı Boğaziçi Yasası yürürlüğe girdi. Bu yasa ile birlikte Boğaziçi alanı kendine özel yasa ile korumaya alınan ilk kentsel bölge oldu. Boğaziçi Yasası’yla birlikte, kısa bir süre önce GEEAYK tarafından onaylanarak yürürlüğe giren 1/5.000 ile 1/1.000 ölçekli 1983 planları yasanın hükmü haline geldi. Bu yasanın en önemli kararlarından biri Öngörünüm Bölgesi’ne getirilen kesin yapı yasağı ve 22 Temmuz 1983 tarihli planlarda
istanbullkent almanagıl
2960 Sayılı Boğaziçi Yasası Üsküdar, Beykoz, Beşiktaş ve Sarıyer olmak üzere 4 ilçede geçerlidir. Yine aynı yasaya göre Boğaziçi; Boğaziçi Sahil Şeridi, Öngörünüm Bölgesi (4.300 ha), Gerigörünüm Bölgesi (1.000 ha) ve Etkilenme Bölgesi (5.300 ha) olmak üzere 4 bölgeye ayrılır.
55
56
istanbullkent almanagıl
imar hakkı verilen köyiçi parsellerine getirilen inşaat yasağıdır. Böylece bu yasa ile yeni bir kentsel hareket tetiklendi. Boğaziçi alanındaki kültür varlıklarının tescil talepleri ve buna bağlı restorasyon uygulamalarında büyük bir artış görüldü. Kültür varlığı olarak tescilli olmayan yapıların yıkılmaları sonrasında yeşil alan olacak olması sebebiyle, Öngörünüm Bölgesi başta olmak üzere yapıların tescil edilmesi vatandaşlar tarafından talep edilen bir durum halini aldı. Bir diğer hareket ise boş parsellerin üzerinde vakti ile kültür varlığı olduğunu kanıtlama çabalarıdır. Eski belge ve fotoğraflar ile bu parsellerde yapı olduğu kanıtlanma gayretine gidildi. Boğaziçi Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile birlikte yapılaşmanın denetlenmesi, koordinasyonu gibi sebeplerle yasanın 6. maddesine istinaden 11 Ocak 1984 tarihinde, Boğaziçi İmar Müdürlüğü kuruldu. 3 Mayıs 1985 tarihinde yayınlanan 3194 sayılı İmar Kanunu’nda Boğaziçi ile ilgili olarak yer alan, 46, 47, 48 ve geçici 7. madde ile 2960 sayılı yasada değişiklikler yapılarak Boğaziçi Yasası 2. yılını doldurmadan önemli bir yara aldı. Sema Karagüler bu değişiklikleri şöyle sıralar: • 3f maddesinin değiştirilerek plan tadili olanağının getirilmiş, • 3g maddesinin kaldırılarak konut yapımı izninin çıkarılmış, • 2960 sayılı yasanın 6. Maddesindeki örgütsel kurumun değiştirilmiş, • Gerigörünüm ve Etkilenme Bölgelerine konut inşaatı izni getirilmiş, • Boğaziçi Yüksek Koordinasyon Kurulu yeniden oluşturulmuş,
istanbullkent almanagıl
• Boğaziçi İmar Müdürlüğü İBB’ye bağlanmış, • İmar affının Boğaziçi’nde uygulanması kararı verilmiştir. 3. maddenin f fıkrasındaki düzenleme ile, Boğaziçi alanında imar planı değişikliği yapılabileceği hükmü getirilirken, g fıkrasıyla, sahil şeridi ve Öngörünüm Bölgesi’ndeki yapı yasağı kaldırılarak, 5.000 m²’den büyük parsellere belli oranda inşaat hakkı tanınmış; ayrıca bu maddenin orman, koru
ve diğer alanlara da uygulanabileceği belirtilmiştir. 48. madde ile; Gerigörünüm ve Etkilenme Bölgeleri’nde 4 ve 5 katlı yapılaşmaya olanak sağlandı. Geçici 7. maddede ise Boğaziçi alanındaki mevcut çekme katların aynı gabari içinde kalmak koşulu ile tam kata çevrilebileceği belirtildi. 19 Ekim 1985 tarihinde 3194 sayılı İmar Yasası’nın 46, 47, 48 ve geçici 7. maddelerinin uygulamasına ilişkin yönetmelik çıkarıldı. 23 Temmuz 1986 tarihinde 3290 sayılı İmar Affı Yasası’nın yönetmeliği
kabul edildi. Buna göre; Boğaziçi’nde 1983 tarihinden önce yapılmış veya inşaatına başlanmış kaçak yapılar imar affı kapsamına girdi. 11 Aralık 1986 tarihinde Anayasa mahkemesi; g fıkrasındaki yapılaşma hakkının Anayasa’ya aykırı olduğunu ve Boğaziçi Yasası’nın koruma kuramı amacına uymadığını belirterek kaldırdı. Yasanın yürürlüğe girmesiyle iptali arasında geçen 19 aylık sürede, 390 yapı ruhsat alıp kaçak durumundan çıkarılırken Anayasa Mahkemesi kararı Resmi Gazete’de 18
57
58
istanbullkent almanagıl
Nisan 1987 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kararın alınıp Resmi Gazete’de yayımlanması arasında geçen sürede ise, 1.071 adet yapıya ruhsat verildi. 15 Temmuz 1988 tarihinde, Boğaziçi’nin Gerigörünüm ve Etkilenme Bölgeleri için, 1/5.000 Ölçekli NİP, İBB tarafından onaylandı. Lakin bu plan, III No.lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu (KTVKBK) tarafından onaylanmadı ancak bilgi amacıyla ilçe belediyelerine gönderildi. Bu revizyonla, Gerigörünüm ve Etkilenme Bölgeleri’ndeki açık alanlar, yeşil alanlar yüksek yoğunlukla imara açıldı. TMMOB MO İstanbul Büyükkent Şubesi 15 Temmuz 1988 tarihli Boğaziçi Gerigörünüm ve Etkilenme Bölgeleri’ne ilişkin revizyon planının iptali için Bölge İdare Mahkemesi’ne başvuru yaptı. 23 Şubat 1990’da İstanbul 1. İdare Mahkemesi, Boğaziçi Gerigörünüm ve Etkilenme Bölgeleri 1/5.000 Ölçekli NİP’e ilişkin yürütmeyi durdurma kara-
rı aldı ancak 24 Mayıs 1990 tarihinde İBB’nin itirazı doğrultusunda TMMOB MO İstanbul Büyükkent Şubesi’nin bu planın iptali için dava açmaya yetkisi olmadığı gerekçesi ile davayı bu kez reddetti. Danıştay 6. İdaresi’nin 4 Nisan 1991 kararı doğrultusunda ise TMMOB MO İstanbul Büyükkent Şubesi’nin dava açma ehliyeti olduğu anlaşılıp dava yeniden görüldü. Dava devam ederken, 3 Mayıs 1991 tarihinde 1/5.000 Ölçekli Beşiktaş NİP Revizyonu, 5 Ağustos 1991 tarihinde 1/5.000 Ölçekli Beykoz NİP, 1 Ekim 1991 tarihinde 1/5.000 Ölçekli Sarıyer NİP, 17 Kasım 1992 tarihinde ise 1/5.000 Ölçekli Üsküdar NİP onaylandı. İstanbul 1. İdare Mahkemesi 28 Şubat 1994 tarihinde 15 Temmuz 1988 onanlı plan için, bilirkişi raporuna göre esastan taşıdığı sakıncalar nedeni ile üçüncü kez yürütmeyi 90 gün süre ile durdurma kararı verdi. Bu karara İBB tarafından yapılan itirazı reddetti, 23 Eylül 1994’te yürütmeyi durdurma kararının devamında, 12 Ocak 1995’te de planın iptaline karar verdi. Bunun
üzerine İBB’nin temyiz ve yürütmenin durdurulması için başvurduğu Danıştay, 29 Haziran 1995’te aldığı kararla sonradan yapılan revizyonlar sonucunda davanın konusunun ortadan kalktığı gerekçesiyle İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nin plan iptal kararını bozdu. TMMOB MO İstanbul Büyükkent Şubesi’nin itirazı ve karar düzeltme istemi Danıştay tarafından reddedildi. İlerleyen zamanda birçok plan tadilatı yapıldı ve bu tadilatlara davalar açıldı. 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu’na tabi alanın küçük parçalarına ilişkin yapılan plan tadilatlarından en bilineni, 2014 Almanağı Şubat dosya konusu olarak detaylıca yer verdiğimiz Şehrizar Konakları bu durumun en çarpıcı örneklerindendir. 17 Haziran 2010 tarihinde İBB tarafından onaylanan 1/25.000 Ölçekli Kuzey Marmara Otoyolu (İstanbul 3. çevreyolu ve bağlantı yolları dahil) plan değişikliğine TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi tarafından dava açıldı. Dava dilekçesinde sıralanan gerekçeler arasında planın 2960 sayılı Boğaziçi
istanbullkent almanagıl
Kanunu’nun 3, 7 ve 10. maddelerine aykırı olduğu da bulunmaktadır. Açılmış olan bu dava sürerken UDHB tarafından 4 Haziran 2012 tarihinde Kuzey Marmara Otoyolu’na ilişkin onaylanan 17 adet NİP’e de dava açıldı. Bu davada 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu’nun 3, 4 ve 5. maddelerine atıf yapıldı. Dava açılan 17 adet NİP değişikliği 11 Haziran 2013 tarih ve 12545 sayılı makam oluru ile iptal edildiğinden mahkeme dava konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına karar verdi. 11 Eylül 2013 tarihinde İBB tarafından İstanbul İli, Beykoz (Poyrazköy) ve Sarıyer (Garipçe) İlçeleri’nde 3. Köprü İstanbul Boğazı Geçiş NİP ve UİP onaylandı. Bundan yaklaşık bir ay sonra 23 Ekim 2013 tarihinde Kuzey Marmara Otoyolu İstanbul İli, Boğaziçi Doğal ve Tarihi Sit Değerlerini İçeren NİP değişikliği onaylandı. Bu planların da 3. köprüye ilişkin bir plan değişikliği olması nedeniyle TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi tarafından dava açıldı. Bu davalarda yine 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu’nun 3, 4 ve 5. maddelerine atıf yapıldı. 644 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname (KHK) uyarınca ÇŞB tarafından 8 Ekim 2013’te onanan Kuzey Marmara Otoyolu İstanbul İli, Beykoz İlçesi, Boğaziçi Gerigörünüm ve Etkilenme Bölgesi Geçişi ile Sarıyer İlçesi, Rumelifeneri Boğaziçi Gerigörünüm ve Etkilenme Bölgesi Geçişlerine İlişkin 1/5000 Ölçekli KANİP değişikliği’ne bu sefer TMMOB MO İstanbul Büyükkent Şubesi ve TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi tarafından ortak dava açıldı ve bu dava 8. İdare Mahkemesi tarafından 25 Mayıs 2015 tarihinde iptal kararıyla sonuçlandı. Bahse konu planlar İBB Meclisi tarafından 15 Temmuz 2015 tarihinde yeniden onaylandı ve TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi tarafından 26 Ekim 2015 tarihinde yeniden mahkemeye götürüldü. 9-10 Ocak 2015 tarihlerinde ÇŞB himayesinde İstanbul Boğazı Belediyeler Birliği tarafından Boğaziçi İmar Planı Çalıştayı’nın ikincisi gerçekleştirildi. Bu çalıştayda, Boğaziçi Sahil Şeridi’nde bina yüksekliğinin artırılması ve taban alanlarının genişletilmesi kararı çıktı. Çalıştay kararında yapı yüksekliği 12,5
m olan 4 katlı binaların 5 kata; yüksekliği 15,50 m olan 5 katlı binaların ise 6 kata çıkarılabileceği belirtildi. Bu karara, 11 Boğaziçi semt derneğinin oluşturduğu Boğaziçi Dernekleri Platformu (BODEP) Boğaziçi Belediyeler Birliği’ne başvurarak itiraz etti. İBB tarafından, 27 Ekim 2016 ve 25 Kasım 2016 tarihleri arasında 3 etap halinde askıya çıkarılan Üsküdar İlçesi, Gerigörünüm ve Etkilenme Bölgeleri Koruma Amaçlı Revizyon Nazım İmar Planı (KARNİP) ve 27 Ekim 2016 ve 28 Kasım 2016 tarihinde askıya çıkarılan 1/1.000 Ölçekli Üsküdar İlçesi, Gerigörünüm ve Etkilenme Bölgeleri Koruma Amaçlı Revizyon Uygulama İmar Planı’na (KARUİP) TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi tarafından itiraz edildi. Şubenin itirazının dayanağı revizyon imar planları ile, meri nazım imar planında belirtilen kat yüksekliklerinin arttırılmış olması ve bu artışa karşın donatı alanlarının azaltılmış olmasıdır. Ayrıca bahse konu planın uygulama aşamasında, kamuya terk edilecek alanların ne amaçla kullanılacağı belir-
59
60
istanbullkent almanagıl
sizdir. Öte yandan, benzer bir biçimde yine İBB Meclisi tarafından, 15 Aralık 2016’da kabul edilen plan değişikliği ile Beşiktaş Gerigörünüm ve Etkilenme Bölgesi’nde mevcut imar planı notları yerine Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği hükümlerinin uygulanmasına karar verilerek, ilgili alanlarda yoğunluk artışı sağlanmasının önü açıldı. Ocak 2015’te gerçekleştirilen çalıştayda Boğaziçi Sahil Şeridi’ndeki yapı yoğunluğunun arttırılması önerisi, siyasi iradenin de bu beklentide olduğunu aşikar kılmakta. Geçmiş deneyimler, hukuki kazanımlara rağmen kentsel mücadelenin zarar gördüğü örneklerle dolu olsa da kentsel mücadelenin sadece hukuki kanallardan ibaret olmadığını gösteriyor m
istanbullkent almanagÄąl
61
62
istanbullkent almanagıl
YORUMLARLA BOĞAZİÇİ Yalçın Bayer | Gazeteci Hürriyet, 11.01.2015
Kamile Yılmaz | Boğaziçi Platformu Koordinatör Başkanı arkitera.com, 12.01.2015
Boğaziçi’ne yeni imar planları getirilmek isteniyor. Çalıştay, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın himayesinde yapıldı, bakanlığı müsteşar temsil etti… İki günlük toplantının sonuncusu önceki gün yapıldı…
9 Ocak 2015 tarihinde yapılan Boğaziçi İmar Planı Çalıştayı’nda Boğaziçi Sit Alanı’nı kapsayan imar planlarının değiştirilerek yapılaşma sağlanmasına karar verildiğini üzülerek öğrenmiş bulunmaktayız. Alınan kararlara göre, yapı yüksekliği artırılarak, yapılaşma sınırını belirleyen öngörünüm çizgisi yeniden belirlenecek ve yapılaşma yasağı nedeniyle imara kapalı arsalar kısmi imara kavuşacak.
30 yıldan beri kimsenin elini değdiremediği yasaya, seçimler öncesinde ‘tecavüz’ edilecek yani. İstanbul’u görmeyen, bilmeyen üç bürokrat, şu an 0.15 olan taks 0.25, yüksekliği 12.50 4 kat olan yerler 5 kata yine yüksekliği 15.50 5 kat olan yerler 6 kata çıkarılıyor... Basit bir zekânın üreteceği rantçı bir kafa, Boğaziçi sadece Boğaziçi’ne kıyısı olan belediyelere mi ait? Tüm Türkiye’nin ortak değeri, dünya mirası Boğaziçi’ne düşünülen bu emsal artışların 2.5-3.00 olması felaket bir durum. Boğaz daha beton olacak…
Boğaziçi’nde 1983 yılından beri korunmaya çalışılan görünümü olumsuz yönde etkileyecek ve Boğaziçi’ndeki betonlaşmayı artıracak olan bu değişikliği kabul etmemiz olanaksızdır. Bilindiği gibi, Boğaziçi Yasası’nda asıl amaç, İstanbul Boğaziçi alanının kültürel ve tarihi değerlerini ve doğal güzelliklerini kamu yararı gözetilerek korumak, geliştirmek ve gelecek kuşaklara taşımak için bu alandaki nüfus yoğunluğunu artıracak yapılanmayı sınırlamaktır.
istanbullkent almanagıl
Nezih Küçükerden | CHP İBB Meclisi Üyesi arkitera.com, 03.10.2016 Üsküdar Belediye Başkanı, aniden kentsel dönüşüm sevdasına kapıldı. Üsküdar’ın merkez mahallelerini unutulup, rantın çok fazla olduğu Boğaz bölgesinde yeni bir plan ihtiyacı doğdu. 2013 yılından bugüne ne değişti? Daha dün savunarak çıkarttıkları plana kötü diyerek, yeni plan çıkarttılar. Amaçları da, oradaki rantı, canlarının istediği gibi kullanmak. Bu plan incelendiği zaman, birçok hisseli tapulu yerlerin donatı alanına çevirdiği görülecek. Nasıl dönüştürecekler sorusunun cevabıysa şu: Atacaklar o insanları, bunun örneği de Sulukule’dir.
yıkımı yaşanması gerek? Üsküdar’ın seçmen profili, Çamlıca Cami’nin varlığı da hesaba katılarak düşünüldüğünde, yeni İslami burjuvazinin mekânlarının inşa edileceğini söylemeye dahi gerek yok. Can Atalay | TMMOB MO İstanbul Büyükkent Şubesi Avukatı arkitera.com, 20.12.2016 Beşiktaş gerigörünüm ve etkilenme bölgesi ile ilgili 15 Aralık 2016 tarihli plan değişikliği hakkında “2960 Sayılı Boğaziçi İmar Kanunu’nun konusu olan alanlarda işlem tesis edilemez. Bu nitelikte karar verilmesi açıkça hukuka aykırıdır.
Cihan Uzunçarşılı Baysal | İstanbul Kent Savunması (İKS) BirGün, 03.10.2016
Murat Hazinedar | Beşiktaş Belediye Başkanı arkitera.com, 20.12.2016
Marmaray, yeni metro istasyonları, ulaşım projeler, Şehrizar Konakları gibi lüks siteler, Çamlıca Cami gibi projelerle rantı zaten yükselen Üsküdar’ın Boğaziçi’ne nazır alanlarının ‘kaçak yapılarda’ oturanlara yar edilmeyeceği, sermayenin buralara lüks projelerle girerek bölge nüfusunu yerinden edeceğinin anlaşılabilmesi için daha kaç dönüşüm
Şu anda kesinleşmiş bir plan yok. Daha Kurul’a gidecek. Burada yukarı doğru imar yoğunluğu verilmiyor. Kot farkından gelen inşaat artışı, aşağı doğru. Yukarı çıkmayacak, yana doğru çıkacak. Burada geçen plan notu asansör, yangın merdiveni, otopark ve kot yüksekliği m
63
64
istanbullkent almanagıl
BASINDA BOĞAZİÇİ 16 mahallede 300 bin kişi dönüşümden etkilenecek | Uğur Şahin BirGün, 03.10.2016 Üsküdar’ın nüfusunun yarısını barındıran 16 mahallesinde kentsel dönüşüm çalışmalarının başlamasının önünü açan 1/5000 Ölçekli ‘Üsküdar Geri Görünüm ve Etkilenme Bölgeleri Koruma Amaçlı Revizyon Nazım İmar Planı’ İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Meclisi’nde oyçokluğu ile kabul edildi. Üsküdar’ın Kandilli, Kuleli, Küçüksu, Çengelköy, Güzeltepe, Bahçelievler, Mehmet Akif Ersoy, Yavuztürk, Kirazlıtepe, Küplüce, Beylerbeyi, Burhaniye, Ferah, Kısıklı, Kuzguncuk ve İcadiye olmak üzere 16 mahallesini kapsayan alan yeniden planlanacak. Bölgede Üsküdar nüfusunun yarısına yakın yaklaşık 270 bin yurttaş yaşıyor. AKP’li Üsküdar Belediyesi’nin kentsel dönüşüm planı ise birçok tartışmayı beraberinde getirdi. Kentsel dönüşümünse üç etapta tamamlanması öngörülüyor. 1. Etap; Yavuztürk ve Bahçelievler Mahallelerinin tamamı ile Küçüksu ve Hekimbaşı mahallelerinin bir kısmı. 2.
Etap; Mehmet Akif Ersoy ve Güzeltepe Mahallelerinin tamamı ile Ferah, Çengelköy, Kirazlıtepe, Küplüce, Kandilli ve Kuleli mahallelerinin bir kısmı ve 3. Etap; Burhaniye , Kısıklı, Kuzguncuk, İcadiye mahallelerinin bir kısmı. Üsküdar İstanbul Boğazı’na kıyısı olan ilçelerden biri. Bu ilçede yapılacak inşaatlar İstanbul Siluetini doğrudan etkiliyor. 2960 sayılı Boğaziçi Kanuna göre bu ayrım sahil şeridi, öngörünüm; gerigörünüm ve etkilenme bölgeleri olarak sınırlanıyor. İBB Meclisi’nden geçen bu karar ise geri görünüm ve etkilenme bölgelerini kapsıyor. O insanları atacaklar! İBB Meclisi Üyesi CHP’li Meclis Üyesi Nezih Küçükerden, Üsküdar’daki kentsel dönüşüm planına ilişkin 2013 senesinde çıkartılan planın ardından 2014’te de plan çıkartıldığını ve çıkartılan planın yeterli olmadığı gerekçesiyle yeniden bir plan çıkartıldığını söyledi. Küçükerden, “Üsküdar Belediye Başkanı, aniden kentsel dönüşüm sevdasına kapıldı. Üsküdar’ın merkez mahallelerini unutulup, rantın çok faz-
istanbullkent almanagıl
la olduğu Boğaz bölgesinde yeni bir plan ihtiyacı doğdu. 2013 yılından bugüne ne değişti? Daha dün savunarak çıkarttıkları plana kötü diyerek, yeni plan çıkarttılar. Amaçları da, oradaki rantı, canlarının istediği gibi kullanmak. Bu plan incelendiği zaman, birçok hisseli tapulu yerlerin donatı alanına çevirdiği görülecek. Nasıl dönüştürecekler sorusunun cevabıysa şu: Atacaklar o insanları, bunun örneği de Sulukule’dir” diye konuştu. Ya kentsel dönüşüm ya kamulaştırma! Küçükerden, ayrıca Bakanlar Kurulu’nun kararıyla bölgede acil kamulaştırma kararı alınabildiğini hatırlattı. Küçükerden şöyle devam etti: “Yurttaşların karşısına bir ellerinde acil kamulaştırma kararı bir ellerinde de kentsel dönüşüm planlarıyla çıkıyorlar. Yani ‘ya benim şartlarıma uyarsın, ya da ben burayı acil kamulaştırırım’ diyorlar” Mimarlar Odası Anadolu I. Büyükkent Bölge Temsilciliği Yönetim Kurulu üyesi Aysel Can Ekşi, belediyenin, yaşananlara ilişkin yurttaşlara ve demokratik kitle örgütlerine aydınlatıcı bilgi vermediğine kaydederek, “Yurttaşlara, size imar vereceğiz, hayatınız güzelleşecek diyorlar ama öbür tarafta da insanlar kan ağlıyor!” dedi. Ekşi şöyle devam etti: “Daha önce belediye başkanı yapmış olduğu açıklamada, Yavuztürk Mahallesi’ne, ‘8 katlı imar vereceğiz,’ dedi. Hatta bu imara ilişkin belediye başkanının 8 katlı değil, daha fazla katın olduğu blok üzerinde pozu var. Belediye, 8 kat+ 2 bodrum katı ve ilave çatı katı diyor. Mimarlıkta kat adeti, zemin artı 4 kat diyerek tarif edilir. Ama belediye ne yazık ki ilginç bir terim de türetmiş oldu. 160 bin kişilik nüfustan bahsediyorlar fakat mevcut 180 bin kişi! Bütün bunlar olurken de, kamuoyuna Boğaziçi Kanunu yokmuş gibi yanıltıcı bilgiler veriliyor ve bu da tüketici kanununda ayıplı hizmettir, yani olmayan imarı söylemektir” Şirketler sözleşme imzalatma peşinde Kentle ilgili davaları yakından takip eden Avukat Onur Cingil, yaşanan hukuksuzluklara değindi. İtiraz dahi edemeden planların kabul edildiğini belirten Cingil, “Kentsel dönüşüm aslında bir kılıf. Belediye başkanı bu alanlarda nüfusun artacağını söylüyor. Artan nüfus orada nasıl barınacak? De-
65
66
istanbullkent almanagıl
mek ki birileri buradan gidecek! Bire bir örnek olmasa da Sulukule’de ve Fikirtepe’de gördük bunları. Daha planlar askıya çıkmadan, şirketler mahallelerde ve yurttaşların evlerine gidiyor. Bu şirketlerin yaptığı sözleşmelerde kaç tane daire çıkılacağını ve kaç kat emsal olacağı bilgisi verilmeden, vatandaşlar tamamen teslim alınıyor. Hatta kentsel dönüşüm ofislerinin yakınlarda şirketlerde ofis açtı” ifadelerini kullandı.
melerin yaşanacağını söylemişti. Türkmen, metro ve Avrasya tüneli gibi büyük projelerin Üsküdar’ı ‘cazibe merkezi’ yaptığını ifade etmiş ve “İstanbul’un taşı toprağı altın diyorlar ya, Üsküdar’ın da taşı toprağı yakut. Raylı sistemler ve Çamlıca Cami Üsküdar’daki emlak fiyatlarını artırdı. Çamlıca civarındaki arsa fiyatları yüzde 300-500 civarında arttı. Bu projeler hizmete geçtikten sonra da Üsküdar’daki emlak fiyatları yeniden yüzde 30-40 düzeyinde artacak” demişti.
İstanbul Kent Savunması’ndan Bağımsız Araştırmacı Cihan Uzunçarşılı Baysal, kentsel dönüşümle birlikte Üsküdar’ın yaşam alanı olmaktan çıkıp, mega şantiyeye dönüşeceğinin altını çizdi. Baysal, “Marmaray, yeni metro istasyonları, ulaşım projeler, Şehrizar Konakları gibi lüks siteler, Çamlıca Cami gibi projelerle rantı zaten yükselen Üsküdar’ın Boğaziçi’ne nazır alanlarının ‘kaçak yapılarda’ oturanlara yar edilmeyeceği, sermayenin buralara lüks projelerle girerek bölge nüfusunu yerinden edeceğinin anlaşılabilmesi için daha kaç dönüşüm yıkımı yaşanması gerek? Üsküdar’ın seçmen profili, Çamlıca Cami’nin varlığı da hesaba katılarak düşünüldüğünde, yeni İslami burjuvazinin mekânlarının inşa edileceğini söylemeye dahi gerek yok” dedi.
Beşiktaş, Boğaziçi İmar Kanunu kapsamından çıkarıldı: Yapı yoğunluğu ve yüksekliği artacak! ilerihaber.org, 20.12.2016
Dönüşümün yaşanacağı yerlerden Yavuztürk Mahallesi’nde yaşanan Erhan Eyvel, belediyenin mahallede büyük törenlerle kentsel dönüşüm ofisi açtığını ve bu ofislerin açılışında da belediyenin tepkiyle karşılaştığını aktardı. Firmaların da mahallede satış ofisi açtığını ifade eden Eyvel, ofis açan firmalardan bir tanesinin Dumankaya İnşaat olduğu söyledi. Dumankaya’ya ise Cemaat’e finansal destek sağladığı gerekçesiyle kayyum atanmasına karar verilmiş ve patronlarından Halit Dumankaya tutuklanmıştı. Eyvel şu değerlendirme bulundu: “Yavuztürk Mahallesi’nde kesinlikle işgal gibi bir durum söz konusu değil, burada herkes emeğiyle arsalarını satın aldı. İnşaat AKP’nin en büyük rantı. Yeşil alan oranını tutturamayınca, kentsel dönüşümü Hekimbaşı’na ve Beykoz sınırına kaldırmışlar. Planlar ortaya çıkınca, yurttaşların evi de yeşil alan olabilir. Öyle olursa çok ciddi tepkiler olur.”
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde Beşiktaş’ın imar planlarına, AKP’li ve CHP’li üyelerin oybirliğiyle Beşiktaş’ın Boğaziçi İmar Kanunu kapsamının dışına çıkartılmasına ilişkin plan notu düşüldü. Hürriyet’in haberine göre, kararla birlikte Beşiktaş’ın Boğaziçi geri görünüm ve etkilenme bölgelerinde Boğaziçi İmar Kanunu değil, Planlı Alanlar TİP İmar Yönetmeliği geçerli olacak. İBB Şehir Planlama Müdürlüğünün olumsuz görüş bildirdiği raporuna göre, bu değişiklik, Beşiktaş’ın Boğaziçi geri görünüm ve etkilenme bölgelerinde kalan Dikilitaş, Balmumcu, Garanti Mahallesi, Ortaköy Köyiçi gibi semtlerinde daha büyük inşaat alanı ve daha yüksek kat, daha çok nüfus anlamına geliyor. Boğaziçi İmar Kanunu’na göre yapılan imar planlarında binaların kot noktaları en düşük doğal seviyeden alınırken, Planlı Alanlar TİP İmar Yönetmeliği’nde en yüksek kot ve yoldan veriliyor. Bu değişik, Beşiktaş’taki dik yokuşlara 2-3 kat yükseklik getiriyor. “Yapılacak değişiklik Boğaziçi siluetini etkileyecek ve plan bütünlüğünü bozacak”
‘Altın değil, Üsküdar’ın taşı da toprağı yakut’ demişti
İBB Şehir Planlama Müdürlüğü, Beşiktaş’ın imar planlarıyla ilgili değişiklik hakkında hazırladığı raporda şu ifadelere yer verdi:
Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen, geçen yıl yaptığı açıklamada, Üsküdar’da kentsel dönüşüm adına hızlı geliş-
“Söz konusu alan Geri Görünüm Etkilenme Bölgesi alanında kalmakta olup, bu alanda geçerli olan 2960 sayılı Bo-
istanbullkent almanagıl
ğaziçi İmar Kanunu’nun amacı İstanbul Boğaziçi Alanının kültürel ve tarihi değerlerini ve doğal güzelliklerini kamu yararı gözetilerek korumak ve geliştirmek ve bu alandaki nüfus yoğunluğunu artıracak yapılanmayı sınırlamak için uygulanacak imar mevzuatını belirlemek ve düzenlemektir. Bu doğrultuda uygulamaya ilişkin hususların plan bütünlüğü çerçevesinde belirlenmesi gerekmekte olup, kot alınan nokta, çatı eğimi, su basman seviyesi, bodrum katlar vb. uygulama kriterlerinde yapılacak değişikliklerin Boğaziçi siluetini etkileyici nitelik taşıyacağı ve plan bütünlüğünü bozacağı görülmektedir”.
“Hukuka aykırı” İstanbul Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Avukatı Can Atalay ise “2960 Sayılı Boğaziçi İmar Kanunu’nun konusu olan alanlarda işlem tesis edilemez. Bu nitelikte karar verilmesi açıkça hukuka aykırıdır” dedi. Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar ise söz konusu İBB Meclis kararının kat yüksekliğine yol açmayacağını öne sürerek, “Şu anda kesinleşmiş bir plan yok. Daha kurula gi-
67
68
istanbullkent almanagıl
decek. Burada yukarı doğru imar yoğunluğu verilmiyor. Kot farkından gelen inşaat artışı, aşağı doğru. Yukarı çıkmayacak, yana doğru çıkacak” dedi. ‘Boğaz’ımızı sıkıyorlar | Hazal Ocak Cumhuriyet, 23.12.2016 İstanbul’daki yerel yönetimlerin rant getirecek projelere olan sevdası Boğaz’ı da tehdit eder hale geldi. Boğaz’da her gün yeni bir dolgu projesi gündeme gelirken uzmanlar kent ekosisteminde ortaya çıkacak sorunlara dikkat çekiyor. Çayırbaşı-Sarıyer İstanbul Boğazı giderek daralıyor. Boğaz, İstanbul’a yapılan “mega projeler”den etkileniyor. Çünkü, yerel yönetimler, yer bulamayınca, iki kıtayı birleştiren 30 kilometre uzunluğundaki Boğaz’a göz dikiyor. Boğaz’ı doldurmanın çok çeşitli teknikleri var. Uzmanlar ise doldurmanın kent ekosistemini bozacağını söylüyor. Beykoz-Paşabahçe Emirgân İBB tarafından yaptırılan Emirgân sahil yolu, 2014 yılında genişletildi. 700 metrelik sahil kesiminde, önce denize kazıklar çakıldı, ardından betonlama işlemine geçildi. Projede 2 metre genişliğinde bisiklet yolu, 6 metre genişliğinde ek yaya yürüme yolu bulunuyor. Boğaz 8 metre daralırken, sahil yolu da 8 metre genişlemiş oldu.
Emirgan Sahil Yolu Çubuklu-Kanlıca
Kuleli Askeri Lisesi Kuruçeşme-Arnavutköy İstanbul Boğazı kıyısındaki Kuleli Askeri Lisesi’nin sahiline “Geometrik Düzenleme” adı altında, kazıklı yol yapılıyor. İhalesi geçen yıl yapıldı. Projenin şartnamesinde, okulun önündeki 320 metre uzunluğundaki sahilin, yaklaşık 25 metre genişletileceği belirtildi. Sahile 1200 adet çelik boru kazık çakılacak. Boruların toplam uzunluğu 7 bin metreyi bulacak. 750 ton çimento, 1150 ton demir kullanılacak. Üsküdar Meydan Kanlıca-Çubuklu Çubuklu-Kanlıca arasındaki sahil yolu için, geçen yıl genişletilme kararı alındı. Kazıkları tamamlanan projeyle, beton
istanbullkent almanagıl
set yapılacak. İBB ve Beykoz Belediyesi işbirliği ile başlatılan Boğaz sahili yolu yapım çalışmaları, kazıklı yol sistemiyle denize doğru 10 metre genişleyecek. Projeyle ilk etapta Çubuklu İskelesi ile Kanlıca arasında 1200 metrelik sahil yolu gerçekleştirildi. Beykoz’a doğru uzatılacak ikinci etabın da tamamlanmasıyla 3 kilometrelik sahil yolu inşa edilmiş olacak. Üsküdar Yıllardır konuşulan Üsküdar Meydan Projesi’nin de deniz doldurularak yapılacağı ortaya çıktı. Dolgu kazıklama sitemiyle yapılacak. Proje sonunda, denizde 12 bin metrekarelik bir teras oluşturulacak.
2011: Boğaz’ın Karadeniz girişindeki Garipçe’ye dev bir dalgakıran ve liman projesi için düğmeye basıldı. 3’üncü köprü güzergâhının geçtiği Sarıyer Garipçe köyü de, ihalesi yapılan bu proje nedeniyle, Anadolu yakasına yaklaşacak. Uzman görüşü Şehir Plancıları Odası Başkanı Tayfun Kahraman: “Kentin ekosistemini bozuyoruz. Kentsel alanları özelleştirdik, üzerine gökdelen, AVM yapıldı. Şimdi yeni kentsel alanlar oluşturmak için denizi dolduruyoruz. Boğazı’mızı korumak için dünyaya söz vermiştik. Durum çok vahim. Yetkilileri Boğaz’a dolgu projelerinden uzak durmaya çağırıyorum.” m
Beykoz Beykoz’da, Torunlar Gayrimenkul’ün 49 yıllığına kullanım izni aldığı Beykoz Paşabahçe’deki Tekel Fabrikası’nın arazisine de kazı, dolgu düzenlemesi yapılacak. Sahili doldurulacak araziye otel yapılması planlanıyor. İlk Dolgu 1956’da İstanbul Boğazı’ndaki bilinen ilk dolgu 17. yüzyıla kadar dayanıyor. Dolmabahçe Sarayı’nın arazisi, 400 yıl önce gemilerin demirlediği, Boğaziçi’nin büyük bir koyuymuş ve 17’nci yüzyılda doldurulmaya başlanmış. 1956: Emirgân-Saryer sahil yolu açıldı ve genişletildi. 1988: Üsküdar-Harem arasında 4.5 kilometrelik sahil yolu Boğaz’ı daralttı. 1988: Çayırbaşı-Sarıyer arasında yapılan ikinci kazıklı yol Boğaz’ı 22 metre daralttı. 1988: Bedrettin Dalan’ın belediye başkanlığı döneminde Kuruçeşme- Arnavutköy arasında 720 çelik kazık üstüne oturtulan 1200 metre uzunluğunda yol açıldı. 2005: Sahil Güvenlik Komutanlığı için Telli Baba Koyu dolduruldu. 2011: İstinye ve Tarabya koyları İspark tarafından teknepark haline getirildi. İstinye ve Tarabya koyu platformla dolduruldu.
Görseller s. 52: istanbulstay.com s. 56: 2960 Sayılı Boğaziçi Kanunu s. 57: istanbulucuyorum.blogspot.com.tr s. 58: hakanalemdar.com s. 61: ibb.gov.tr s. 62: gidilecekmekanlar.blogspot.com.tr s. 63: istanbulbosphorus.cruises s. 64: mehmetakinci.com.tr s. 65: neredekal.com s. 67: istanbulucuyorum.blogspot.com.tr
69
70
istanbullkent almanagıl
MART 2016
© onedio.com
Üsküdar’daki Hüseyin Avni Paşa Korusu üzerinde bulunan ve 2 yıl önce yanarak yıkılan köşk yerine yapılacak inşaat izninin KVKBK tarafından verildiği ve inşa çalışmalarına başlandığı açıklandı (Sözcü).
© arkitera.com
Kazlıçeşme’de bulunan Eski Tank Fabrikası arazisi üzerinde yapılması planlanan konut projesi inşaatına başlandı (arkitera.com)
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 İnşası devam eden 3. Köprü’nün son döşeme plağı yerleştirilerek köprünün iki tarafı birleştirildi (arkitera.com)
Toplumcu Mühendis ve Mimarlar Meclisi ile Politeknik, Narmanlı Han’ın restorasyonunu yapacak olan mimar Sinan Genim’e projeden çekilmesini öneren açık mektup yayınladı (arkitera.com). © atlasdergisi.com
© internethaber.com
istanbullkent almanagıl
MART 2016
TOKİ, İstanbul’un 7 ilçesinde toplam 500 bin m²lik alanda kentsel dönüşüm başlatacağını açıkladı (Yeniyüzyıl).
Üsküdar’daki 16 mahallede kentsel dönüşüm projelerinin hazırlanmasının önünü açan Üsküdar Geri Görünüm ve Etkilenme Bölgeleri KARNİP İBB Meclisi tarafından onaylandı (Bizim Gazete). TOKİ Gaziosmanpaşa, Esenler, Güngören, Üsküdar, Beyoğlu, Bayrampaşa ve Bağcılar ilçelerinde olmak üzere toplam 500 bin m² alanda kentsel dönüşüm projesi gerçekleştireceğini açıkladı (Ekonomi).
İBB Meclisi’nce, Kağıthane ve Şişli İlçeleri sınırında bulunan 5 mahallede kentsel dönüşüm projesi yapılması için Bakanlar Kurulu’na teklif sunma kararı alındı (yapi.com.tr). TBMM’ye iletilen torba taslağı yasağı içerisinde Kanal İstanbul için imar mevzuatına su yolu tanımı getirileceği açıklandı (Türkiye).
Üsküdar Altunizade’de yeşil alan olan ve turizm tesisi yapılmasını içeren plan değişikliğinin iptaline ilişkin açılan ve İstanbul 10. İdare Mahkemesi tarafından reddedilen davada Danıştay iptal kararını bozarak dosyayı mahkemeye geri gönderdi (Cumhuriyet).
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 İBB yetkilileri Bayrampaşa eski cezaevi alanında yapılması planlanan kentsel dönüşüm projesinin tanıtımını gerçekleştirdi (İstanbul). © cnnturk.com
Kağıthane İlçesi Çağlayan, Gürsel ve Hürriyet Mahalleleri ile Şişli İlçesi Merkez ve Kaptanpaşa Mahallelerinin bir kısmının riskli alan ilan edilmesi için Bakanlar Kurulu’na teklif götürülmesine ilişkin karar İBB Meclisi tarafından onaylandı (Bizim Gazete). Dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı, ÇED raporları hakkında açılan davaların yatırım düşmanlığı olduğunu açıkladı (Hürriyet). Kadıköy Belediyesi Ayrılık Çeşme Sokağı’nın tescillenmesi için başvuruda bulundu (Gazete Kadıköy). © panoramio.com
71
NİSAN 2016 ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ
istanbullkent almanagıl
“AKM diye şu anda depreme dayanıklılığı olmayan bir kültür merkezimiz var. Yıllar önce dedik ki bu yapı bize sıkıntı yaratır. Yapının kullanışlı olmadığını da çalışan sanatçılardan biliyorum. Barok mimariyle bütünlük arz edecek şekilde buraya dev bir opera binası yapalım. Türkiye’de opera binamız yok. Bir ilkin adımını atmak istiyoruz. Vandalizmin mensupları çıkıyorlar, ‘yıktırmayız’.” (Dönemin Başbakanı R. Tayyip Erdoğan, 8 Haziran 2013)
TARİHLERLE ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ
T
aksim Meydanı’nı hem sembolü hem de tanımlayıcı ögelerinden biri olan Atatürk Kültür Merkezi (AKM), opera, bale, tiyatro, konser, sergi ve kongre gibi çok farklı etkinlikler için ile kullanılan bir yapıydı. Ancak AKM’yi yalnızca bir yapı olarak nitelemek gerek birden çok jenerasyonun gerekse İstanbul’un belleğini en yumuşak tabiriyle hafife almaktır. Nihan Bora’nın AKM’nin akıbeti: Bir yılan hikayesi başlıklı yazısında da belirttiği gibi AKM “...Önünde her daim bir hareketliliğin olduğu, sadece bir broşür ya da girişindeki gişeden oyun bileti almak için sıklıkla uğranılan, akşamları içerideki ışıkların Taksim’i aydınlattığı günler. Belli bir yaş grubunun ilk oyun, ilk opera, ilk bale temsilini izlediği sahne. Şimdi sadece binaya bakmak isteseniz bile, ya bir film afişi
ya da gündeme uygun bir poster görüyorsunuz. Zamanında içeriden dışarıyı, dışarıdan içeriyi rahatlıkla görebilmek için dış cephenin özellikle cam olarak tasarlandığı AKM, hala orada ama artık nefes almıyor.” Tam anlamıyla bir yılan hikayesine dönen AKM’nin serüveni İstanbul’da Batı türü sanat etkinlikleri için bir mekâna ihtiyaç duyulmasıyla 1930’lu yılların ortalarında, Taksim Meydanı’nda büyük bir opera binası yapılmasına karar verilmesiyle başladı. Opera binası için, Auguste Perret tarafından hazırlanan ilk proje, ekonomik zorluklar sebebiyle uygulama aşamasında yarım kaldı. 1940’lı yıllara gelindiğinde, nüfusu 800 bin civarında olan İstanbul için bir opera binasının yapılmasını isteyen kişi yine dönemin İstanbul Valisi ve Belediye
Başkanı olan Dr. Lütfi Kırdar’dı. 4 bin kişilik Harbiye Açıkhava Tiyatrosu ve 2 bin 700 kişilik opera binasının yapılmasına önayak olması, İstanbul kültür hayatı için önemli adımlardı. Yarım kalan opera binasının, Kırdar döneminde, Mimar Feridun Kip ve Mimar Rüknettin Güney tarafından hazırlanan projeye göre 29 Mayıs 1946’da temeli atılmasına rağmen ödenek yokluğu nedeniyle bina tamamlanamayınca İstanbul Belediyesi çıkarılan özel bir yasayla, inşası tamamlanmamış binayı 1953 yılında Bayındırlık Bakanlığı’na devretti. Bayındırlık Bakanlığı da opera binası olarak tasarlanan yapının bir kültür sitesine dönüştürülmesine karar verdi ve 1956’da Mimar Hayati Tabanlıoğlu projesi ile inşaata devam edildi. Uygulamanın yavaşlığı sebebiyle, binanın tamamlanması planlanan tarihte
73
74
istanbullkent almanagıl
binanın ancak kaba inşaatı bitirildi ve 1960 İhtilali nedeniyle inşaat üç sene daha durduruldu. Avrupa’nın ikinci, dünyanın dördüncü büyük sanat merkezi olarak 12 Nisan 1969’da İstanbul Kültür Sarayı adıyla hizmete giren bina, Türkiye’de Cumhuriyet döneminin simge yapılarından biridir. Açılışta Ferit Tüzün’ün Çeşmebaşı Balesi ile Verdi’nin Aida Operası sahnelendi. Açılışa dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Başbakan Süleyman Demirel, Meclis ve Senato başkanları, milletvekilleri ve eşleri katıldı. Hayat dergisinin 24 Nisan 1969 tarihli sayısında, İstanbul Kültür Sarayı’nın açılışına şöyle yer verilmişti: “Taksim alanında, alışılmışın dışında bir hareket vardı. Alana açılan yollar boyunca beyaz miğferli toplum polisleri sıra sıra dizilmiş, binanın çevresine de itfaiyeciler yerleştirilmişti. Otomobillerinin kapıya kadar gelmesini bekleyemeyenler, alanın ortasında inip, uzun tuvaletlerinin eteklerini tutarak hızla içeri koşuyorlardı.” 23 yılda tamamlanabilmiş olan İstanbul Kültür Sarayı, kısa bir süre sonra, 27 Kasım 1970’te Arthur Miller’in Cadı Kazanı adlı oyunu oynanırken çıkan yangında harap oldu. Yangında can kaybı olmadı ancak bina ile beraber IV. Murad adlı oyunun galası için Topkapı Sarayı’ndan getirtilmiş eşyalardan IV. Murad’a ait bir kaftan, değerli bir Kur’an ve IV. Murat’ı gösteren bir tablo da yandı. Yangının kaynağı tespit edilemedi. Yangından sonra Hayati Tabanlıoğlu tarafından onarılan bina 8 yıl sonra, 6 Ekim 1978 tarihinde ikinci kez açıldı. Açılışta dönemin Kültür Bakanı Talât Sait Halman, “Cumhuriyet devrinde saray kurulmaz; bu, impara-
istanbullkent almanagıl
Hayati Tabanlıoğlu’nun son şeklini verdiği ilk AKM, 1950’lerin yalın ve işlevsel mimari anlayışının tipik bir örneği olarak kabul edilmektedir. Özellikle Büyük Salon’un yüksek sofitası, derin ve geniş sahnesi, yine bu sahnenin çeşitli asansörlerden oluşan gelişmiş mekanik kapasitesi ile farklı kullanımlara imkân vermesi, AKM’yi Türkiye’nin en gelişmiş gösteri sanatları mekanı yapmaktadır.
75
76
istanbullkent almanagıl
torluk devrindeydi. Bu bakımdan binaya ‘Atatürk Kültür Merkezi’ adı verilmiştir” şeklindeki açıklamasıyla yapının isim değişikliğinin nedenini açıkladı. Açılışta Hikmet Şimşek yönetimindeki orkestranın seslendirdiği Yunus Emre Oratoryosu, Othello temsili, Al Yazmalım film gösterimi, İdil Biret resitali, Ruhi Su konseri gerçekleştirildi ve heykelden karikatüre çeşitli sergiler sanatseverle buluştu. Kanlı 1 Mayıs olarak tarihe geçen 1 Mayıs 1977 tarihli İşçi Bayramı, uzun yıllar yasaklamaların ardından Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) öncülüğünde ilk kez kitlesel olarak
Taksim Meydanı’nda kutlanan İşçi Bayramı’ydı. O gün aynı zamanda AKM’nin de toplumsal olaylardaki rolünün belki de ilk kez bu kadar net bir biçimde görülebildiği bir tarihti. Çeşitli illerden İstanbul`a gelen yaklaşık 500 bin kişi Taksim Meydanı’na yürüdüğü sırada dev bir afiş AKM’nin cephesinde onları selamlıyordu. Bu olay AKM’nin toplumsal taleplerin dile getirilmesinde bundan sonra rolünün habercisi niteliğindeydi. Bundan tam 34 yıl sonra 1 Mayıs 2011’de benzer biçimdeki yasaklamaların sonunda yeniden Taksim Meydanı’nda toplanan işçiler, Kanlı 1 Mayıs’a damgasını vuran, ellerinden zincirlenmiş işçi pankartını AKM binasına astı.
Uzun yıllar İstanbulluların kullandığı AKM, özellikli yapısı ve konumu nedeniyle 1 Kasım 1999’da İstanbul II No.lu KTVKBK tarafından I. Grup Kültür Varlığı olarak tescillendi. Bu karardan sadece 6 yıl sonra 2005 yılında, binanın ekonomik ömrünü tamamlamış olduğu gerekçesiyle dönemin Kültür Bakanı Atilla Koç tarafından binanın yıkılması önerildi fakat sanat ve mimarlık platformları ile sivil inisiyatiflerin yoğun tepkisi, ısrarlı gösteriler ve basının desteğiyle yeniden yapılan değerlendirmeler sonucunda yıkım gerçekleşmedi. Ancak AKM 31 Mayıs 2008’de tadilat nedeniyle kapatıldı. Son gösterim Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında sahne-
istanbullkent almanagıl
lenen Danimarka yapımı Operation: Orfeo adlı oyundu. Kasım 2008’de Kültür ve Turizm Bakanlığı (KTB) tarafından imzalanan protokolle İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın üstlendiği AKM’nin yenileme projesini hazırlamak üzere Tabanlıoğlu Mimarlık görevlendirildi. Tadilat, Kültür Sanat ve Turizm Emekçileri Sendikası’nın açtığı dava nedeniyle mahkeme kararıyla durduruldu. Öte yandan yapının olduğu gibi korunarak yenilenmesi ve güçlendirilmesi için ilgili tüm taraflar arasında 2009’da bir protokol imzalandı. Şubat 2012’de Sabancı Holding ve KTB arasında AKM’nin restorasyon işlemlerine dair bir mutabakat imzalandı. Bu mutabakata göre yenileme çalışmalarına Sabancı Holding’in 30 milyon TL’lik katkı sağlayacağı belirtiliyordu. Ancak ne AKM yenilendi ne de bu paranın nereye harcandığı konusunda bir şeffaflık sağlandı. Dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay 15 Mart 2012 tarihli bir açıklamasında Ankara’daki fuar alanlarından bahsederken sözü AKM’ye getirerek şöyle dedi: “Bizim 1980 yılında Kenan Paşa’nın aklıyla yapılmış AKM denilen bir ucube yapımız var. Ondan inşallah yakında bir yeni yasa imkanıyla kurtulacağız. O yapı ne çevresiyle, ne donanımıyla, ne kullanım alanlarıyla ihtiyacımıza cevap vermiyor. Ben bir masraf yapmıyorum oraya, kaldırılması gerektiği için. Bugünkü haliyle gerçekten hepimizi derin üzüntüye sevk ediyor. Fuar alanı bizi bundan kurtaracak. Bunu çok önemsiyorum. Ankara içerisinde fuar yapmak isteyenlerin medeni bir mekana sahip olmasını sağlayacak Büyükşehir Belediyemiz bunu heyecanla bekliyorum.” Böyle bir açıklama-
nın ardından 29 Ekim 2013 Cumhuriyet Bayramı’nda bitmesi öngörülen AKM inşaatı 24 Mayıs 2013 tarihinde KTB tarafından durduruldu. Uygulamanın kamuoyunda tepkiyle karşılanmasına rağmen, AKM ve onun temsil ettiği her şeyi reddeden bir aklın verdiği karar olarak şaşırtıcı değildi. 2012, durumu her gün biraz daha puslanan AKM için hareketli bir yıl oldu. SALT Galata’da Mimar Pelin Derviş ve Mimar Gökhan Karakuş’un küratörlüğünde açılan Modernin İcrası: Atatürk Kültür Merkezi 1946-1977 isimli AKM’nin geçmişine bakan ve değerini ortaya koyan sergide; fotoğraflar, temsillerden sesler, broşürler, biletler, videolar, dönemin tanıklarının ses kayıtları gibi farklı materyaller vardı. Pelin Derviş bugün, incelikli restorasyon veya yenileme yöntemleriyle AKM’nin yenilenmesi için gereken bilgi, teknoloji ve donanıma sahip olunduğunu belirterek AKM’ye dair anılarını şöyle paylaşıyordu: “AKM bir program ol-
madığı zamanlarda bile ışığıyla, meydanı meydan yapan bir mücevherdi. Önündeki taşlıkta festival bileti almak için sabahlayanların hafızasındaki yeri başkadır. Kaçırılmamaya özen gösterilen cuma veya cumartesi konserlerinin yeri ayrıdır. Bir etkinliğe bilet almak veya sadece acaba bu ay ne var diye Taksim’den geçerken gişeye uğramanın, afişlere bakmanın, bir broşür alıp çıkmanın heyecanı diye bir şey vardır. Binaya girdiğinizde, mimar olmanıza gerek yok. O zarif, içinden yukarıya yükselen özel ışıklandırma demetiyle, yuvarlak merdiven dikkatinizi çeker. Fuayesinde beklemenin, oradan, o alüminyum cephenin arkasından Taksim’e bakmanın hoşluğu vardır. Büyük Salon sizi bir battaniye gibi sarar. Düşünüldüğünüzü anlarsınız. Bina bu detaylarla doludur. Dolayısıyla AKM; gerek tiyatro, opera, bale ve sanat galerisinin programlarıyla gerek mimarisiyle kentli için saymakla bitmeyecek bir deneyimler bütünü sunar.”
77
78
istanbullkent almanagıl
Taksim Meydanı’nın en önemli simgelerinden AKM’yi zamanın ruhuna uygun bir biçimde ucube olarak niteleyen dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, bu açıklamalarından 10 ay sonra Ocak 2013’te görevinden istifa etti. Sonrasında AKM’ye ilişkin pişmanlıklarını dile getirmekten çekinmeyen Günay’ın yerine Ömer Çelik atandı. 2013 yılına damgasını vuran Gezi Direnişi’nin ilk günlerinden itibaren çok bir önemli toplumsal rol oynayan AKM, öncelikle tüm taleplerin ve direnişle sonuçlanan baskının çeşitli toplumsal gruplar tarafından kendi dil ve sembolleriyle tüm Türkiye’ye duyurulduğu bir sergiye dönüştü. Ardından 6 Haziran 2013’te dönemin başbakanı R. Tayyip Erdoğan’ın defalarca hem Gezi Parkı’nın hem de AKM’nin yıkılacağı ve Taksim Meydanı’na cami yapılacağını söylediği sayısız konuşmalarının birinde, yıkılmak istenen AKM’nin yerine barok tarzında bir opera yapılacağı söylendi. Bu açıklama toplumsal muhalefette geniş yankı buldu. 17 Haziran 2013 tarihinde, AKM’nin bayrak, flama ve sloganların temizlenmesinin hemen ardından #duranadam eylemi başladı. Yüzlerce kişi akşam saatlerinden itibaren Taksim Meydanı’nda toplanarak yüzlerini AKM’ye vererek sessiz protestolarına başladılar. Polis güçleri tarafından nasıl müdahale edileceği konusunda kararsız kalınan bu pasif direniş eylemi, özellikle sosyal medyada geniş yankı uyandırdı. Şiddet içermeyen ve demokratik hak olan protesto ve yürüyüşlerin hükümet güçleri tarafından orantısız güç
istanbullkent almanagÄąl
79
80
istanbullkent almanagıl
kullanılarak Taksim Meydanı’ndan çıkarılmasının ardından AKM bir yılı aşkın süre polis karakolu olarak kullanıldı. Yaklaşık beş yıldır çürümeye terk edilen AKM’nin şimdi de hiçbir yasal dayanağı olmadan polis üssüne çevrildiğini belirten TMMOB MO; dönemin başbakanı R. Tayyip Erdoğan, dönemin İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İBB Başkanı Kadir Topbaş, dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik
hakkında 30 Nisan 2014 tarihinde suç duyurusunda bulundu. TMMOB MO tarafından suç duyurusuna ilişkin yapılan açıklama şöyleydi: “Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul I Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’nun 07.07.1993 gün ve 4720 sayılı kararı ile kentsel sit alanı olarak tanımlanan Beyoğlu Kentsel Sit Alanı içerisinde bulunan Atatürk
Kültür Merkezi’nin, yine İstanbul I Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 06.01.1999 gün ve 10521 karar sayılı kararı ile “kültür merkezi işlevi de göz önünde bulundurularak” korunması gerekli kültür varlığı olarak tesciline ve söz konusu kültür varlığının “Taksim Cumhuriyet Alanı’ndan soyutlanarak koruma alanı belirlenmesi mümkün olmadığından” Sultan I. Mahmut dönemi yapılarından
istanbullkent almanagıl
Maksem, İstanbul’un en önemli yeşil alanlarından biri Taksim Gezisi’nin ve bunların oluşturduğu aksta bulunan Atatürk Kültür Merkezi’nin bir bütün olduğu yönüyle anılan bu anıtların tümünün korunmasına karar verilmiştir. İstanbul’un en önemli kültür ve sanat mekanı niteliğinde olan Atatürk Kültür Merkezi’ni, kurul kararlarına rağmen hiçe sayan girişimler kabul edilmemiş ve rölöve projelerine uygun olarak hazırlanan tamirat ve tadilat projesinin gerçekleştirilmesine ilişkin hususlar 20.12.2009 günü TMMOB Mimarlar Odası ve Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerinin de katılımıyla karara bağlanıp tutanak altına alınmış; ayrıca Mimarlar Odası’nın 29.11.2011 gün ve 2011.06.25934 sayılı “Atatürk Kültür Merkezi gibi önemli bir yapının yaşatılması ve kullanılarak gelecek kuşaklara aktarılabilmesi” ile ilgili yazısına cevaben T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü’nün 21.12.2011 gün ve B.16.0.YİG.0.11.01.00/303.99/ 259200 sayılı yazısında yukarıda andığımız 20.12.2009 günlü tutanakta belirtilen hususlara işaret edilerek “...Bahse konu tutanakta mutabakata varılan hususlar dikkate alınarak gerekli hazırlıklar yapılmış, 2012 yılı içerisinde, işin ihalesinin yapılarak İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nin tamirat ve tadilatının tamamlanmasının...” planlandığının belirtilmesinin üzerinde üç buçuk yıl; anılan yazıda ihaleye çıkılacağı belirtilen tarihin (2012) üzerinden ise iki yıllık bir süre geçmesine karşın tescilli kültür varlığının bozulmasına, tahrip olmasına ve kamu zararına neden olmakta ısrar edilmektedir.
AKM’deyiz İnisiyatifi Basın Açıklaması | 27 Mart 2015 Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, 2863 sayılı yasa ve ilgili yönetmeliğe aykırı olarak, 24.12.2008 gün ve 2268 sayılı kararıyla AKM’nin kültürel değerini yok eden bir avan projeyi onaylamıştır. Kültür Sanat Sen tarafından açılan davada İstanbul 9. İdare Mahkemesi bilirkişi incelemesi sonucunda AKM’nin yıkım ve tadilat çalışmalarını ön gören bu onay işlemini yasaya ve mevzuata aykırı bularak iptal etmiştir. Söz konusu yargı kararından sonra, AKM’nin rölövelerine uygun olarak hazırlanan restorasyon projesinin gerçekleştirilmesine ilişkin, 20.12.2009 günü TMMOB Mimarlar Odası ile Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerinin katıldığı bir toplantıda mutabakata varılmış ve tutanakla kayıt altına alınmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığı da yapmış olduğu açıklamada AKM’nin Ekim 2013’te kullanıma açılacağını, restorasyon için karşılıksız fon bulunduğunu ve sözleşme yapıldığını ilan etmişti. Yapılan ihale ve tadilat işlemlerine rağmen 6 Haziran 2013 tarihinde dönemin başbakanı Erdoğan’ın ‘AKM inşallah yıkılacak’ açıklamasının ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından proje durdurulmuştur. Bizler AKM’yi istiyoruz! Bırakın biz onarırız! Hayatlarımıza dokunan sansür ve otosansürler var. Ama yetmiyormuş gibi 17 milyonluk bir kentin en büyük kültür merkezi olan, işlevselliği açısından da Balkanlar’da tek olan, bir sanat fabrikası olarak algıladığımız Atatürk Kültür Merkezi tam 7 yıldır bir kara akıl, kara inat sayesinde kapalı. Biz bu utançla yaşamak istemiyoruz. Kentin merkezinde bir kültürel varlık olduğu belli olan, belgeli olan bir binanın bir kara akıl tarafından çürümeye terkedilmesini istemiyoruz. Bu yüzden bunun sorumlularıyla ilgili suç duyurusunda bulunuyoruz. Şüpheliler, bilerek ve isteyerek tescilli bir kültür varlığının rutin bakımının dahi gerçekleştirilmesine engel olmakta ve yapının doğal etmenlere karşı korunması gerekliliğine ilişkin önlemlerin alınmasına engel olmalarının da ötesinde binanın polis karakolu olarak kullanılmasına karşın yapıya tarafımızca kimliği bilinmeyen kişiler tarafından zarar verilmesi karşısında önlem de almamaktadırlar.” 27 Mart 2015 günü Taksim Dayanışması, İstanbul Kent Savunması (İKS),
Oyuncular Sendikası ve Kültür SanatSen’in de içinde AKM’deyiz İnisiyatifi, AKP iktidarının tadilat gerekçesiyle kapatarak çürümeye bıraktığı AKM için Dünya Tiyatro Günü’nde Çağlayan Adliyesi’ndeydi. “AKM’yi kapattınız, işgal ettiniz, talan ettiniz! Bizler AKM’yi istiyoruz! Bırakın biz onarırız!” diyen inisiyatif üyeleri adına basın açıklamasını oyuncu Meltem Cumbul okudu, ardından suç duyurusunda bulunuldu. Yine Mart ayında CHP Milletvekili Candan Yüceer TBMM Başkanlığı’na dönemin Kültür ve Turizm Bakanı
81
82
istanbullkent almanagıl
Ömer Çelik’in yanıtlaması için yazılı soru önergesi vererek AKM’deki polis işgalinin ne zaman sona ereceğini sordu. Yüceer’in önergesinde şu sorular yer aldı: • Binanın aksamlarının sökülmesi için kim talimat vermiştir? Aksamlar kime satılmıştır? • Koruma Kurulu’nun 31 Aralık 2009 tarihinde AKM’nin mevcut haliyle onarımı yolunda aldığı karara neden uyulmamıştır? • AKM’nin onarımı için çeşitli bakanlıklar, kurum, kuruluş, sivil toplum örgütlerinden ne kadar gelir elde edilmiştir? Bu gelirler nerelere sarf edilmiştir? • AKM’de yaşanan fiili polis işgali ne zaman bitirilecektir? Polis işgali altında bir yenileme gerçekleştirilmesi mümkün müdür? • AKM’nin bahçesinin bir bölümünün, hemen yanda bulunan bir pastane tarafından işgal edildiği iddia edilmektedir. Bakanlık ve belediyenin bu konuda ne gibi yaptırımları olmuştur? AKP’nin kurduğu seçim hükümetinde Kültür ve Turizm Bakanı olarak yer alan eski Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Yalçın Topçu’nun 3 Eylül 2015 tarihinde katıldığı bir televizyon programında “Ak Parti iktidarı ile bazı sanatçılar arasındaki polemik meselesi, AKM ne olacak” sorusunu cevaplayan Bakan Topçu, “İnşallah Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili çok farklı projelerim var. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü sadece Çanakkale’den ibaret mi sanıyoruz. Bizim bir Libya mücadelemiz yok mu?” dedi ve Libya’yı anlatma-
ya devam etti. Basında yer alan haberlere göre, sunucunun araya girip “Buradan AKM’ye nasıl geleceksiniz” demesi üzerine bir süre daha konuşan Yalçın Topçu, daha sonra “Şu bizim hipodromdaki AKM’yi mi diyorsunuz?” diye sordu. Sunucunun “Taksim’deki AKM’yi soruyorum” şeklinde ipucu vermesi üzerine Topçu, “Haa Taksim’deki AKM’yi... Allah Allah... O bina Taksim’e yakışmıyor” ifadelerini kullandı. AKP Hükümeti’nin AKM ile ilgili aymazlıklarının ne ilki ne de sonu olan bu röportajın ardından İstanbullular 26 Kasım 2015 sabahı 2008 yılından beri kapalı olan ve bir türlü restore edilmeyen AKM’nin Osmanlı İmparatorluğu güzellemesi yapan bir filmin afişi ile kaplandığına şahit oldu. Beyoğlu Kent Savunması bu duruma ilişkin yaptığı açıklamada “AKM üzerine konulan reklam panosuna itiraz ediyoruz. İstanbul’un en önemli kültürel, tarihi ve mimari miraslarından biri olan AKM reklam panosu değildir. Bu reklam derhal kaldırılmalıdır” dedi. Konuyla ilgili olarak Beyoğlu Belediyesi, İBB, KTB ve İstanbul II No.lu KVKBK’ye dilekçe gönderen Beyoğlu Kent Savunması’na, 15 Aralık 2015 tarihinde başvuruyla ilgili İBB Avrupa Yakası Zabıta Müdürlüğü’yle görüşüldüğü belirtilen şöyle bir yanıt geldi: “...film afişinin farkındalığının artması ve filmin geniş kitlelere ulaştırılması amacıyla AKM Binasının Taksim cephesine Ocak 2016 sonuna kadar asılmasına dair İstanbul II Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 13 Kasım 2015 tarih ve 3913 sayılı kararı bulunduğundan Kadına Yönelik Şiddete Karşı Birleşelim Kampanyası Kapsamında bahse konu uygulamanın konulduğu anlaşılmak-
tadır.” Film içeriği ile kadına yönelik şiddetin hangi bağlamda ortaklaştığı konusunda kamuoyunu aydınlatmaya yönelik herhangi bir açıklama yapılmadı. 21 Nisan 2016 günü dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, katıldığı Kültürel Kalkınma Programı Toplantısı’nda AKM’nin değerlendirilmesi gerektiğini söyleyerek “Taksim Meydanı üzerinde 2013’te yaşadığımız olaylara bakarak da ifade ediyorum. İdeolojik görüş ayrılıklarına bakarak değerlendirmemek lazım. İstanbul’un güzel bir meydana ihtiyacı var. Ama Taksim ve civarında bunu görmek mümkün değil. Kent bilinciyle buna bakacağız. AKM hem statik problemler yaşanan hem de hukuki sorunlar yaşanan bir konu” dedi. İstanbul’un daha güzel meydanlara ihtiyacı olduğunu belirterek “Oraya İstanbul’un ihtiyacı olan büyük bir sanat merkezi yine istişare ederek yapılmasını konuşmak durumundayız. Yeni kutuplaşmalara sebebiyet vermeden hep beraber değerlendirelim. AKM de dahil olmak üzere İstanbul meydanlarının güzelleştirilmesi bir amaç olmalı” diye konuştu. 4 Mart 2016 tarihinde Chicago ve Beijing’de ofisleri bulunan Adrian Smith & Gordon Gill Architecture tarafından, AKM’nin yerine yapılacağı iddia edilen İstanbul Kültür Merkezi projesinin görselleri internete sızdı. Kim tarafından sipariş edildiği ve görselleri basına sızdırıldığı bilinmeyen projede, “Politik gösterilerin de merkezi olan, modern İstanbul’un kalbinde, metro ağlarına yakın, büyük bir turist ve eğlence merkezi olan ve restoran, mağaza ve otelleriyle ünlü Taksim
istanbullkent almanagÄąl
83
84
istanbullkent almanagıl
Meydanı’nda...” ifadelerine yer verildi. Şirketin web sitesindeki projenin müşteri bölümünde gizli ibaresi bulunması nedeniyle bir açıklama için görüşülen KTB yetkilileri, “Bizim istediğimiz veya sipariş ettiğimiz bir proje değil. Kendi kendilerine yapmışlar”, İBB yetkilileri ise “Bizimle ilgisi yok” açıklamasını yaptı. Hemen ardından 2 Mayıs 2016 tarihinde basında yer alan haberlerde ABD’li mimarlık firması Perkins Will tarafından da İstanbul’daki AKM binası için KTB’ye bir proje sunulduğu; ancak bakanlığın, AKM ile ilgili ne yapılacağına henüz karar vermediği için projeyi incelemeye aldığı yazıldı. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından AKM kimin tarafından asıldığı belli olmayan pankartlara sahne oldu.
İlk olarak 23 Temmuz 2016 günü AKM’nin cephesine Hakimiyet milletindir yazılı pankart asıldı. Hemen ardından 29 Temmuz’da ise Bu Aziz Milletin Yiğitleri imzasıyla idam talebinde bulunan bir pankart asıldı. 18 Ekim 2016 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı, AKM için “O binadan hayır gelmeyeceği İstanbul Teknik Üniversitesi raporundan da belli. Rapor olmasa bile çıplak gözle görülüyor zaten. Cumhurbaşkanı da ilan etti zaten, orada İstanbul’a yakışan bir opera binasının yeniden projelendirilmesi ve yapılması gerekiyor. Biz onunla ilgili proje çalışmasını başlattık. Buranın alışveriş merkezi yapılacağına dair iddialar var. Öyle bir şey söz konusu değil, orada yeni bir opera binası yapılacak.” dedi. Bakan üç gün sonra
katıldığı Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki Konyalı Lokantası’nda gazetelerin kültür-sanat muhabirleri ve editörleriyle katıldığı akşam yemeğinde AKM binasının ömrünü tamamladığının raporlarla kesinleştiğini ve yıkımın gerçekleşeceğini, bulunduğu alana eskisinden daha kullanışlı, içinde büyük bir opera salonunun da yer alacağı daha büyük bir bina yapılacağını bir kez açıkladı. Bu konuda çalışmaların sürdüğünü ve epey yol alındığını belirten Avcı, gelişmelerin yakın bir zamanda basınla da paylaşılacağını ifade etti. AKM’nin yıkılması gerektiğini iddia eden çeşitli kişiler serisine 5 Ekim 2016’da İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürü ve Sanat Yönetmeni Suat Arıkan eklendi. Kendisinin de vurguladığı üzere mühendis olmayan Arıkan, “AKM, rüzgar, yağmur, tipi ve karın girip çıktığı bir yer. Dolayısıyla bunu yeniden boyayıp, makyaj yapıp, yeniden açmak en azından psikolojik olarak bizi rahatlatmaz. Mühendis değilim ama bunun artık yıkılması gerekir” dedi. 2016 yılında AKM üzerine yapılan en son açıklama 12 Kasım 2016 tarihinde Başbakan Binali Yıldırım’dan geldi. AKM’nin koruma kurulları kararları ve toplumsal bellekteki yerini hiçe sayan Yıldırım, “Efendim işte Taksim Atatürk Kültür Merkezi... Ne özelliği var o binanın? Tamam, Atatürk’ün adını taşıyor eyvallah ama çok daha güzel bir mimari yapı olabilir. Diyoruz ki, ‘Onu kaldıralım, o alanı da genişletelim, kimliği olan, dört köşe cam giydirme bir bina yerine bizim kültürümüzü, tarihimizi, geçmişimizi geleceğe taşıyan güzel bir bina yapalım.’ Bunda ne var?” şeklinde konuştu.
istanbullkent almanagıl
AKP’nin siyasi ajandası ve yöneticilerin hırsları ve çoğunlukla kifayetsizlikleri AKM’yi öldürmüş gibi görünüyor olabilir. Ama bu kısa kronolojide de gördüğümüz üzere AKM birçok kez küllerinden doğmayı başardı. Bugün bulunduğumuz noktada en büyük görev İstanbullulara düşüyor. AKM’ye sahip çıkmak, belleğimize sahip çıkmaktır m
85
86
istanbullkent almanagıl
BASINDA ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ AKM: Türkiye’nin ilk opera binası çürümeye mi terk edildi? | Selin Girit BBC Türkçe, 27.03.2015 “Büyülü bir yerdi,” diyor Aslı. “Lisede opera izlemeye gitmiştik. IV. Murat’tı galiba. Sahneye at girmişti. Çok etkileyiciydi.” O zamandan sonra da hep gitmiş zaten Atatürk Kültür Merkezi’ne…Okul-ev arası yaşarken şehirle tanıştığı, sanatla haşır neşir olduğu, Cuma günleri konserlere gittiği, tiyatro festivalindeki oyunları izlediği, arkadaşlarıyla buluşacaksa hep önünde randevu verdiği bir referans noktası…
‘AKM neden hala kapalı?’ AKM yedi yıldır seyirciye kapalı. Dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un “Ömrünü tamamladı, yıkılmalı” demesinden bu yana ise 10 yıl geçti. O günden bu yana AKM’yle ilgili tartışmalar zaman zaman durulsa da asla tam olarak dinmedi. Son olarak bu ay 30’u aşkın meslek örgütü, dernek ve birlik #AKMdeyiz başlıklı bir girişim için bir araya geldiler.
Şimdiki eşi, o zamanki sevgilisiyle ilk buluşmalarının da mekanı. Birlikte bir piyano resitali dinlemişler ta 1997’de.
“AKM neden hala kapalı?” diye soruyor, binanın güçlendirme ve iyileştirme çalışmalarının derhal başlamasını talep ediyorlar.
Aslı, AKM’nin perdelerini kapattığı 31 Mayıs 2008’de de oradaymış. “Operation: Orfeo” adlı oyunu izlemek üzere...
Dünya Tiyatro Günü olan bugün bir suç duyurusunda bulunmaya hazırlanıyorlar.
“Oyunun sonunda bütün salona lazerle su dalgası efekti yaptılar. Orfeo’yla birlikte hepimiz battık.”
Girişimin çatısı altındaki Taksim Dayanışması ve Mimarlar Odası’ndan Yüksek Mimar Mücella Yapıcı, “Bize cevabı verilmesi gereken soru şu” diyor, “AKM için hazırlanmış, Kültür
istanbullkent almanagıl
Bakanlığı, Mimarlar Odası tarafından onaylanmış bir güçlendirme projesi varken bina neden çöküntüye terk edildi?” 7 yılda yaşananlar İşte bu noktada hafızaları biraz tazelemek gerekiyor. Birkaç başlıkta durumu özetlemeye, bugüne gelmeye çalışalım: • 1 Kasım 1999’da İstanbul II No.lu Koruma Kurulu, AKM’yi 1. grup kültür varlığı olarak tescil etti. • Tabanlıoğlu Mimarlık’ın hazırladığı ilk proje Kültür Sanat Sendikası’nın açtığı dava sonucu yargı kararıyla iptal edildi. • AKM Mayıs 2008’de tadilat nedeniyle kapatıldı. • Binanın olduğu gibi korunarak yenilenmesi ve güçlendirilmesi için ilgili tüm taraflar arasında 2009’da bir protokol imzalandı. Restorasyonu yapmak üzere yine Tabanlıoğlu Mimarlık görevlendirildi. • 2012’de restorasyon çalışmaları başladı. AKM’nin 29 Ekim 2013’te açılacağı söylendi. • Dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’dı. Günay Ocak 2013’de görevinden istifa etti. Yerine Ömer Çelik atandı. • Mayıs 2013’te Kültür Bakanlığı kararıyla çalışmalar durduruldu. • Gezi Parkı olayları sırasında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan “AKM’ye barok tarzında opera yapalım” dedi. • Gezi olaylarından sonra AKM bir yılı aşkın süre polis karakolu olarak kullanıldı. ‘Bir fermanla durduruldu’ Yani bugün bakıldığında hukuken, AKM’nin güçlendirilmesi için tarafların üzerinde uzlaştıkları, hatta restorasyon çalışmalarını başlattıkları bir proje mevcut. Ancak AKM aradan geçen onca yıla karşın hala metruk halde… Eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, projenin, kendisinin görevden alınmasından sonra emirle durdurulduğunu söylüyor. “(AKM’nin) ihalesi yapılmıştı, ihale kurulundan, kültür varlıkları koruma kurulundan geçmişti, yer teslimi yapılmıştı. Ba-
kanlık olarak biz fon ayırmıştık, 40 milyon lira civarına gelmişti bu fon. Sabancı Vakfı’nın ayırdığı 30 milyonluk bir kaynak da vardı. Yani kaynağı da hazırdı, şantiyesi kurulmuştu, çalışmalar başlamıştı. Gezi olaylarının ardından (o dönemki) Başbakan Erdoğan sesini yükseltince bakanlık çevreleri bunu derhal ferman kabul etti. Bir yazı yazdılar ve çalışmalar durduruldu. Bu durdurma kararı tamamen hukuksuzdur.” diyor Günay. Ertuğrul Günay, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın ilk projeye ayırdığı 90 milyonluk kaynağın, yargının iptal kararının ardından ikinci projeye aktarılmamasının da hükümetin tercihi olduğunu söylüyor. “Sayın Erdoğan hiçbir zaman AKM’nin restorasyonundan yana değildi. Yıkılıp yeniden yapılmasından yanaydı. Galiba ikinci kez kaynak ayırmayı da o frenledi.” Bu konuda Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in de konuyla ilgili görüşlerini almak istediğimizi, ancak mülakat talebimizin geri çevrildiğini belirtelim. Aynı şekilde Meclis Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı Emrullah İşler ve Başkanvekili Avni Erdemir de mülakat talebimize olumlu yanıt vermediler. ‘Yeni bir kimlik yaratılmak isteniyor’ Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Sami Yılmaztürk ise AKM’nin yıkılması düşüncesinin ardında yeni bir kimlik yaratılması niyeti olduğunu savunuyor. “AKP 2002’den bu yana Türkiye Cumhuriyeti’nin değerlerini, kimlik özelliği olan, Cumhuriyet’le özdeşleşmiş yapılarını, modern toplum yaratma öngörüsü çerçevesinde yapılan tüm düzenlemeleri yok edip yeni bir kimlik yaratmak istiyor. Örneğin Taksim Meydanı’nın yok edilmesi. Meydanların kimliksizleştirilmesi. Modern mimarinin özgün örneklerinin yok edilip farklı kimlikteki yapıların yapılması. Bunların hepsi bir proje.” Mücella Yapıcı da AKM’nin ideolojik nedenlerle çürümeye terk edildiği görüşünde.
87
88
istanbullkent almanagıl
“Bu bir metottur. Nasıl Tarlabaşı, Sulukule gibi mahalleler kamu hizmetinden, bakımdan, teşvikten mahrum bırakılarak çöküntüye terk edilip rant sermayesine devredildiyse, burada da çöküntüye bırakmak bir metottur. Bu ideolojik bir tavırdır.” “Emek Sineması bunun bir başka örneğidir. Kamu varlığı olan Emek Sineması’nın yıkımı da koltukların eskiliği, farelerin dolaştığı gibi gerekçelerle meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Bu bir yöntemdir. Bakımsızlığa terk edilen bu değerlere bakmayanların açıkça hesap vermesi gerekir.” ‘AKM Alzheimerlı hastaya benziyor’ Peki AKM’nin asıl ev sahipleri, sanatçılar, bu yılan hikayesine dönen hukuk süreci ama en çok da evlerinden olmaları hakkında ne düşünüyorlar? Devlet Tiyatrosu Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfı TOBAV’ın Genel Başkanı Tamer Levent, AKM’nin yedi
yıldır kapalı olmasının kültür kaybına neden olduğu görüşünde. “Türkiye, Avrupa Birliği adayı. O birliğin üyelerinde kent merkezinde bulunan, kentin prestiji sayılan bir kültür merkezi bu şekilde bırakılamaz. Bırakılırsa yüz karası anlamına gelir.” diyor ve şöyle devam ediyor: “Böyle bir görüntü o ülkenin sosyal yapısı hakkında bir fikir verir ve bu fikir, o ülkede bir demokrasi kültürü olduğu yönünde değildir.” Tiyatro sanatçısı Sumru Yavrucuk, “AKM’yi ben Alzheimerlı bir hastaya benzetiyorum. Yavaş yavaş ölüyor gözümüzün önünde.” diyor. Konservatuarı bitirir bitirmez ilk oyununu 1983’te “sanat fabrikası” diye nitelediği AKM’nin büyük salonunda oynadığını, AKM kapandığında da yine sahnede olduğunu anlatıyor.
istanbullkent almanagıl
“Leenane’in Güzellik Kraliçesi oyunuyla bitti benim AKM maceram. Özel eşyalarımı, aksesuarlarımı dahi alamadan terk ettik binayı.” Konuştuğum tüm sanatçılar, AKM’nin bir takım sorunları olduğunu, akustik, izolasyon problemleri yaşandığını, asansörlerde, güvenlikte yetersiz kaldığını söylüyor. “Bakıma ihtiyaç vardı ama şu anki haline yürek dayanmıyor,” diyorlar.
Akılda Kalan Sorular AKM’nin çökmesi ihtimali var mı? Mücella Yapıcı: Elimizdeki statik raporlara göre binanın çökme ihtimali olamaz. Ama her geçen gün binanın güçlendirme maliyeti artmakta, kamu zarara sokulmaktadır.
‘En çok eleştirenlerden biriydim’
Koltuklar başka salonlara mı gönderildi? Ertuğrul Günay: İnşaat içinde koltuklar, perdeler bulunamaz. Bunların hepsi resmi kayıtlarla Üsküdar’da açılmış olan iki yeni tiyatro salonuna, İstanbul’da açılmış yeni salonlara, Anadolu’da yenilenmesi gereken opera salonlarına gönderildi.
1981’den 2008’e kadar AKM’de Verdi’den Puccini’ye, Rossini’den Mozart’a kadar başrollerde oynayan İstanbul Opera ve Balesi’nin eski müdürü ve solist sanatçısı Suat Arıkan, “AKM olanaklarını en çok eleştirenlerden biriydim. Kapandıktan sonra yaşadıklarımız aslında eleştirdiğimiz AKM’nin ne kadar mükemmel olduğunu ortaya koydu.” diyor.
Teknik aksamın söküldüğü, hurdacılara satıldığı gibi iddialar doğru mu? Sami Yılmaztürk: Kültür Bakanlığı’nın elinde bu bina içindeki tabloların, halıların, her türlü malzemenin dökümü vardır. “Bu şuradadır, AKM talan edilmedi” der, biter bu iş. Ama Bakanlık bunu yapmıyor. Bu da iddiaları doğruluyor diye düşünüyoruz.
“AKM’de her türlü eseri oynayabiliyorduk. Süreyya küçük operetler oynamak üzere tasarlanmış bir bina. Estetik ve akustik açısından mücevher gibi. Ama AKM’deki repertuvarla, imkanlarla ilgisi yok. Aida gibi, Turandot gibi büyük dekor ve koro isteyen eserler oynanamıyor Süreyya’da.”
Gezi Pastanesi, AKM’ye tahsis edilmiş alanı işgal mi ediyor? Sami Yılmaztürk: Gezi Pastanesi AKM’nin gişelerinin önündeki alana taşmış durumda. Belediyeden izin alarak kaldırımı kullanabilir. Ama AKM’ye tahsis edilmiş alanı izinle dahi işgali mümkün değil. Tescilli yapıya işgalde bulunamazsınız. Bu suçtur.
Opera ve bale sanatçıları şimdi Kadıköy’deki Süreyya Operası’nda teselli bulmaya çalışıyor.
Bale sanatçısı Ayfer Zeren ise AKM’nin yokluğunun yarattığı hissi “Artık çığlık mı desem, nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum, kelimeler boğazımda tıkalı kalıyor.” diye ifade etmeye çalışıyor. “AKM bizim evimizdi. Tüm sanatçıların var olabildiği, nefes alabildiği, sanatlarını icra ettikleri, yaşadıkları evleriydi. Bir sanat yuvasıydı. Sese, saza, sözcüklere, repliklere, koreografilere yuva olmuş bir yerdi. Kimsenin hakkı yok İstanbul’u böyle bir yerden mahrum etmeye.” Son sözü ise seyirciye, Aslı’ya bırakalım: “Keşke oğlumu alıp AKM’de bir konsere götürebilseydim bugün. Şimdi AVM’ye götürmek zorundasın, inanılmaz paralara müzikal izlemeye. AKM tamamen kültür için yapılmış bir yapıydı. Öyle bir şeyi benim çocuklarım yaşayamıyorlar.”
Bugün restorasyon çalışmaları başlasa ne zaman biter? Ertuğrul Günay: Çok iyi bir ekiple bir yıl içinde biter. Ama bina çürümeye terk ediliyor. Sinsi amaç şudur: Binayı böyle kaderine terk etmek ve bir vadede ‘Canım bu iyileşmez, bunu yıkalım, yenisini yapalım’ demektir. İş oraya sürükleniyor. AKM ne olacak? | Yekta Kopan radikal.com.tr, 23.09.2015 Yedi yıldır, sağlıklı-inandırıcı bir açıklama yapılmaksızın kapalı tutulan, çürümeye bırakılan, bir polis merkezi olarak konumlandırılan bir mekanın ‘görevini yapamaması’ kimin suçudur? “Tarihi bir yapı mı? Hayır. Eski. Estetik mi? Hayır. Kente kattığı bir şey var mı? Hayır. Akustik açıdan bile sorunlu. Ben
89
90
istanbullkent almanagıl
demiyorum, işi bilenler söylüyor. Ben şunu anlamıyorum. Yerine ne yapılacağını bile tartışmadılar, “Burası yıkılmasın” diye kampanya başlattılar. Yıkılmasın da ne olsun, çürüsün de çöksün mü? Oysa ki orası için düşünülen, İstanbul’a çok yakışacak bir opera-sahne sanatları binasıydı.” Bu sözler AKM için söylenmiş. Söyleyen AKP’nin Çevre, Şehir ve Kültürden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Çiğdem Karaaslan. Peki Çiğdem Karaaslan kim? Kendi internet sitesindeki özgeçmişi şöyle başlıyor: “1979 yılında İstanbul’da doğdu. Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Kentsel Tasarım ve Peyzaj Mimarlığı bölümünü yüksek şeref öğrencisi olarak bitirdi. Ankara Üniversitesi‘nde “Tarihi Kentlerde Kimliksizleşme Sorunu” üzerine yüksek lisans tezini tamamladı. Aynı zamanda Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Politikalar Bölümünde doktorasına devam etmektedir.” Gelin, açıklamanın “biz-onlar” ekseninde yapılmasına takılmayalım ve yüksek lisans tezini “Tarihi Kentlerde Kimliksizleşme Sorunu” konusunda veren bir akademisyen-politikacının sözlerini tek tek takip edelim. 1. Tarihi bir yapı mı? Karaaslan, kendi sorduğu bu soruyu “Hayır” diye cevaplamış. Temeli 29 Ekim 1946’da atılmış. 1956’da Bayındırlık Bakanlığı tarafından Almanya’da tiyatro binaları üzerine doktora yapan mimar Hayati Tabanlıoğlu projenin başına getirilmiş. 1969 yılında İstanbul Kültür Sarayı adıyla hizmete açılmış. Açılışta dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ve Başbakanı Süleyman Demirel bulunmuş. Bina “Cumhuriyet sonrası Türkiye’sinde bir Türk mimar tarafından tasarlanmış az sayıda modern mimari yapıdan biri” olarak tanımlanmış. Şimdi... Çiğdem Karaaslan’a şunu sormamız gerekiyor: Bir bina, hangi dönemden kalırsa ve hangi kriterlere uyarsa “tarihi yapı” olarak nitelendirilebilir? “Tarihi yapı” ile “eski” arasındaki çizgiyi neye göre çiziyoruz?
2. Estetik mi? Karaaslan, bu sorusunu da “Hayır” diyerek cevaplamış. AKM, aynı yıllarda Avrupa’da inşa edilen eşdeğerleriyle benzer niteliklere sahip bir bina. Bugünün teknolojisinden uzak olduğu herkesin kabulü. Yine Çiğdem Karaaslan’ın belirttiği gibi akustik sistemi de yeni teknolojiden uzak olabilir. Ancak bütün bu eksikleri yapıldığı dönemin estetiğini yansıtmadığı, yani mimarlık tarihi içinde bir estetiği olmadığı anlamına mı geliyor? Şimdi... Şunu soralım: Tepebaşı’ndaki TRT binası orada dururken, AKM’nin estetik değerini tartışmaya nereden başlamamız gerekiyor? 3. Kente kattığı bir şey var mı? Çiğdem Karaaslan’ın açıklamasındaki en çarpıcı cümle. 27 Kasım 1970’deki yangından sonra Tabanlıoğlu’nun onardığı ve 6 Ekim 1978’de Atatürk Kültür Merkezi adıyla açılan binanın bu isimle yaşadığı yıllar, neredeyse Sayın Çiğdem Karaaslan’la yaşıt. Tadilat nedeniyle kapatıldığı 31 Mayıs 2008’e kadar bu binada neler yaşandığını kendisinin de gayet iyi bildiğini düşünüyorum. Dünyadaki benzerleri gibi, bu bina da yıllar boyunca bir ‘sanat okulu’ işlevi gördü. Öğrenciler yetiştirdi. Kültürlerarası diyalogun merkezi oldu. Tarihi bir kent olan İstanbul’un kimliğini oluşturan merkezlerden biri oldu. AKM, sadece kültürel varlığıyla değil bir ‘buluşma mekanı’ olarak da şehrin en önemli noktası. Şimdi... Soralım: Yedi yıldır, sağlıklı-inandırıcı bir açıklama yapılmaksızın kapalı tutulan, çürümeye bırakılan, bir polis merkezi olarak konumlandırılan bir mekanın ‘görevini yapamaması’ kimin suçudur? Bir kültür merkezinin ‘kente bir şey katması’ nasıl olur? Soruları derleyip toparlamak için eski CHP milletvekili Melda Onur’un 16 Aralık 2013’te dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesini hatırlayalım. Şunları sormuştu Melda Onur: 1- Kent merkezinde önemli bir kültür merkezi olan AKM ile ilgili Bakanlığın tasarrufu nedir?
istanbullkent almanagÄąl
91
92
istanbullkent almanagıl
2- Sabancı Holding’in Bakanlık ile imzaladığı protokol geçerli midir? 30 milyon liralık katkı payı kullanılmış mıdır? 3- İçişleri Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı arasında AKM projesinin kadük hali değerlendirilmiş midir? Şimdilik AKM’yi geçici olarak kullandığı bilinen polis ekiplerinin burada kalıcı olmasına dönük bir çalışma var mıdır? Yok ise AKM ne zaman bir polis merkezi görünümünden çıkarılacaktır? AKM’nin yeniden bir kültür sanat kurumu olarak açılması için planlanan yeni tarih nedir? Kamuoyuna tarih ne zaman ilan edilecektir? 4- AKM’nin yeniden bir kültür sanat kurumu olarak açılması için planlanan yeni tarih nedir? Kamuoyuna tarih ne zaman ilan edilecektir?
Çiğdem Karaaslan, açıklamasını romantik ve kırgın bir cümleyle bitiriyor: “Orası için düşünülen, İstanbul’a çok yakışacak bir opera-sahne sanatları binasıydı. Bize karşı bir önyargı var. Yapacaktık ama izin vermediler.” Şimdi... Karaaslan’ın ‘orası için düşünülen’ dediği, Gezi sırasında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sözünü ettiği “barok tarzında opera” mı? Soralım... Korumaya, bakıma muhtaç insanları ölüme mi terk ediyoruz? Korumaya, bakıma muhtaç binaları onarmak-yenilemek-güncellemek yerine çökmelerini mi bekliyoruz? Bu bekleyiş, bir ‘oldu-bitti’ politikasının uzantısı mı? Soralım... Tarafların onayladığı bir güçlendirme projesi varken, bu projenin kaynakları sağlanmışken, çalışmaların durdurulması nasıl açıklanabilir? Merak edelim... Yenilemek, yıkmak mıdır? Çok net soralım, cevabını hemen almak isteyelim... AKM ne olacak? Ve hep birlikte araştıralım... Tarihi bir kent nasıl kimliksizleşir? Eski bakan Ertuğrul Günay: AKP, doymayan bir türedi zengin partisi | Minez Bayülgen diken.com.tr, 14.05.2016 2008’de perdelerini kapatan Atatürk Kültür Merkezi (AKM) yeniden gündemde. Önce AKM binasını yenilemek üzere ihaleyi üstlenen müteahhit firmadan “Bina yenilenemeyecek kadar çürük” diye açıklama geldi, ardından da hükümete yakın medyadan ‘AKM yıkılmalı’ başlıklı haberler servis edildi. Taksim’in simgelerinden AKM yıkılacak mı, yıkılırsa toplum nasıl tepki verecek; iktidar Taksim’le niye inatlaşıyor ve dahasını 17 Aralık sürecinde AKP’den istifa eden eski kültür ve turizm bakanı Ertuğrul Günay’a sorduk… ‘Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez’ Gezi Parkı’nın yerine Topçu Kışlası yapmak isteyen AKP iktidarı, şimdi de AKM’yi yıkmak için kolları sıvadı. İktidara yakın
istanbullkent almanagıl
medya, ‘AKM binası yıkılmalı’ başlıklarıyla harekete geçti. AKM niye birdenbire gündeme geldi? Binayı çürütmek ve yıkımını zorunlu hale getirmek için bilinçli bir gayret var. Son zamanlarda bu gayret, adeta bir kampanyaya dönüştü. AKM’yi yenileyen müteahhit firma geçenlerde gazetecilere, “Bina yıkılmalı” diye açıklama yaptı. 70 milyon liralık ihaleyi üstlenen firma niye görüş değiştirdi? Bunlar, hükümete çok iş yapan firmalar. AKM’nin yenilenmesi için bir yılı aşkın bir süre yaptıkları işin parasını aldılar. Sonra durdular. Çünkü kamuya ve belediyelere iş yapıyorlar. Tabii kalkıp da “Bizim elimizde AKM ihalesi var, hukuken inşaatı bırakmamız uygun değil” deseler, başka iş yapamazlar. ‘Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez’ anlayışıyla AKP de ‘yıkım müteahhitleri’nin sözcülüğüne soyundu. Müteahhit firma, binanın ‘çürük’ olduğunu, döneminizde sizin de bu durumu gördüğünüzü söylüyor. AKM yenilenemeyecek kadar çürük mü? Böyle bir şey olsa ihale yapılabilir miydi? Bu işin raporu, ihale şartnamesi hazırlanmış. Müteahhit firmaların teknik adamları AKM’yi incelemiş. Sonra aradan üç yıl geçmiş, binanın çürük olduğu anlaşılmış! Bu nasıl olur? Mümkün mü? Müteahhit firma, AKM’yi yıkmayı kafasına koymuş olan siyasi ekibin sözcülüğünü yapıyor, bu kadar net. Saltanat özlemi Bakanlık döneminizde AKM’nin yenilenmesi için iki proje yapıldı ve ikisi de durduruldu. Oysa ikinci proje için 70 milyon liralık fon sağlanmıştı. İnşaat başlamıştı ki 2013’te siz istifa ettiniz ve altı ay sonra da iş durdu. İnşaatı kim durdurdu? Tabii ki Erdoğan, kim olacak? Erdoğan ne zaman çıkıp, binanın yıkılacağını ve yerine barok tarzında bir opera binası yapılacağını söyledi, 15 gün sonra bakanlıktan ‘İnşaatı durdurun’ kararı çıktı. Erdoğan böyle bir ferman buyurunca, Kültür Bakanlığı, ‘Bir inceleyelim bakalım’ dedi ve inşaatı hukuksuzca durdurdu. O inceleme de üç yıldır sürüyor! AKM hala kapalı. Barok, kraliyet gücünü ve kudreti temsil eden bir mimari… Niye barok istedi sizce? Bu çağda barok yapı ne oluyorsa!? Saltanat özlemiyle ya-
pılan bir açıklama bu biraz da… Erdoğan’ın elinden gelse, Taksim’i Osmanlı dönemi görüntüsüne çevirecek. Bir de şimdi Selçuklu modası var. Oysa İstanbul’un, Selçukluyla bir ilgisi yok. Geçenlerde Erdoğan’ın, bir Selçuklu cami restorasyonunu gezdiğinde, “Kubbesiz camii mi olur” diyerek kubbe yaptırdığını okudum. Halbuki Selçuklu camilerinde kubbe yoktur. Gezi eylemleri sırasında Erdoğan, “AKM inşallah yıkılacak. Muhteşem bir opera kültür merkezi yapacağız. Evet cami de yapacağız. Ben bunun iznini gidip de birkaç çapulcudan alacak değilim” demişti. AKM yıkılırsa yerine bir sanat merkezi mi yapılacak yoksa AVM içinde bir opera salonu mu? Sanat merkezi yapılır ama sizin benim sanat tarzımıza hitap eder mi, orası tartışılır. Erdoğan’ın Taksim’de bir cami hayali yok mu peki? Evet var, ama caminin maksemin arkasına yapılacağını düşünüyorum. İslamcılar öteden beri Taksim’e ve AKM’ye odaklanmış durumda. AKM yıkılabilir mi? Bu iktidarın inadı sürerse evet, yıkılır. AKM tescilli bir yapı, dolayısıyla binayı yıkmak için yargı sürecine gidilmesi gerekir ama Türkiye’de hukuk kaldı mı ki? Bina beklediği üç yıl boyunca büyük tahribata uğradı. ‘Yıkılması’ gerektiğine dair teknik bir rapor alacaklar. Erdoğan’ın inadını kimse kıramıyor AKM’nin yerine bambaşka bir şey yapmak isteniyor olabilir mi peki? İnanın kestiremiyorum. Benden sonraki iki kültür bakanının ketumluğunu anlayamıyorum. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın da AKM konusunda mutlu olmadığını biliyorum ama Erdoğan’ın inadını kimse kıramıyor. Aslında AKM çıkmazı, Türkiye’de sağın ve solun tutuculukta birbiriyle yarıştığı en somut örnektir. 2009’da tarihi bir fırsat kaçtı. AKM için o mükemmel projeyi hayata geçirebilseydik, bugünlere gelmezdik. Ama önyargılar yüzünden proje, Kültür Sanat Sendikası’nın dava açması sonucunda mahkeme kararıyla iptal edildi.
93
94
istanbullkent almanagıl
Hangi önyargılar bunlar? Projeye göre, yeni AKM binasının tepesinde panoramik İstanbul restoranı vardı. En vahimi, buna itiraz ettiler. Ben tiyatro ve opera bale genel müdürlerimiz aracılığıyla sendikaya, davayı geri çekmeleri için ricada bulundum. Onlara da “Siz, İstanbul’un zenginlerine AKM’nin tepesine lokanta yapacaksınız diye, biz bu davayı geri almayız” dediler. Oysa biz bu proje için 90 milyon liralık kaynak bulmuştuk. Çok yazık oldu.
türk Bulvarı’ndan geçiyorsunuz, oradan Cumhuriyet Meydanı’na gidiyorsunuz ardından Gazi Mustafa Kemal Paşa Caddesi’nden geçiyorsunuz ve daha sonra da İsmet Paşa Caddesi’ne ilerliyorsunuz… Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir abartı yok ama öyle hassas bir dönemden geçiyoruz ki Atatürk’le ilgili en küçük bir dokunma, kamusal bir tepkiye yol açıyor. Şahsen geçmiş zamanlarda ben de “Her yere Atatürk ismi vermeyelim” diyenlerdendim…
Sonra AKM için ikinci proje hazırlandı. Bu da hukuksuzca durduruldu. Siz, “Bu ikinci durdurma kararı için, ne Kültür Sanat Sendikası ne de benzer kesimler yargıya gitti” dediniz. Niye kimse dava açmadı? Ben de anlayamıyorum. Ne Mimarlar Odası, ne Sendika, ne de sivil toplum dava açtı. Hatırlayın, Emek Sineması için kopan gürültünün onda biri, Taksim’in ortasında duran Demirören AVM için yapılmadı. Bunu da izah edemiyorum.
Şimdi ne diyorsunuz? Şu anda “Atatürk’ümüze dokunmayın” deme noktasına geldim. Kaldı ki Türkiye’deki bütün Atatürk evlerinin bakımını ben yaptırdım, Selanik’tekini de.
AKM’yi yıkma kampanyasına en son Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak da katıldı. AKP’li gençlere seslenirken, “AKM tarihi eserse ben de tarihi eserim” diyerek, binanın yıkılacağının sinyalini verdi. AKM, Kültür Bakanlığı’na mı yoksa Enerji Bakanlığı’na mı bağlı? Albayrak’ın AKM’ye bu özel ilgisi niye? E, kayınpederinin sözcülüğünü yapıyor. AKM’yi aile meselesi yapmışlar herhalde. AKM, İslamcı kesim için ne ifade ediyor? İslamcılar modern sanattan hoşlanmıyor. Onlar için opera, hiçbir şey ifade etmiyor. Oysa hükümetin ve Kültür Bakanlığı’nın işi, şu ya da bu sanatı dayatmak değildir. Kültür-sanat mekanları yapmaktır. Sanatçı gelir, bu yerleri istediği gibi kullanır ve sanatını icra eder. ‘Atatürk’ümüze dokunmayın’ deme noktasına geldim 18 stadyumdan Atatürk adını çıkaran hükümet, Atatürk Kültür Merkezi adını da İstanbul Kültür Merkezi olarak değiştirmek istiyor. İsimler neden değişiyor? AKM adından vazgeçilebileceğini zannetmiyorum. Türkiye bu isme sahip çıkar. AKM bir simge olmuştur ve değişmemeli. İsimler konusunu geçmişte solcular da çok eleştirirdi. Mesela Atatürk Havalimanı’na iniyorsunuz, sonra Ata-
Osmanlı’da padişah aynı zamanda halifeydi. Taksim’e istediğini yaptırabilirdi. O Taksim’i dönüştürmemişken, AKP ne yapmak istiyor? Taksim ile niye inatlaşıyor? AKP’nin bir kültür kodu olduğuna inanmıyorum. Öyle olsaydı bugün İstanbul dikey yapılaşma simgesi haline gelmezdi. ‘AKP, zenginliğe doymayan bir türedi zengin partisi’ Biraz daha netleştirir misiniz? AKP muhafazakar bir parti değil. Muhafazakarlığı kamuoyunu ikna etmek için kullanan, aslında tam bir modernist ve modernizmi rantla iç içe geçirmiş bir ‘türedi zengin’ partisi. Burjuva kültüründen gelmeyen, zenginliğe doymayan bir parti. Bugüne dek İstanbul’dan CHP’li, ANAP’lı, Adalet Partili belediyeler geçti ama bu şehre AKP kadar zarar vereni olmadı. AKP, İstanbul’u geri dönülmez biçimde benliğinden ve kimliğinden uzaklaştırdı. Eğitim politikası dindar nesiller yetiştirmek olan AKP iktidarının kültür politikası ne sizce? Erdoğan kültüre meraklı gibi ama aslında kültürü hiç bilmiyor. AKP’nin kültür politikasına örnek vereyim: Ataşehir’de yapılan Mimar Sinan Camii. Bu camiyi yaptılar sonra da arkasına bir müteahhit firma geldi, rezidanslar inşa etti ve camiyi adeta ezdi. Siz buna izin veriyorsanız kültürün ‘k’sinden haberiniz yok demektir. ‘K’ harfi sizin için kültürü değil, sadece kazancı ifade ediyordur. Minareler gölgelenmez! Gölgelenirse ben, sizin muhafazakarlığınızı ve dindarlığınızı beş kuruşa almam.
istanbullkent almanagÄąl
95
96
istanbullkent almanagıl
AKP’nin saadet zincirinde 20 milyon kişi var AKP iktidarı döneminde daha çok kuleler ve AVM’ler inşa edildi. İktidarı en çok inşaat işi mi heyecanlandırıyor? Ooo, bunları en çok inşaat heyecanlandırır. Her şeye inşaatla cevap verirler. Bu arkadaşlar bina yapmayı devleti yönetmek zannediyor. Adalet dersiniz, “Ne güzel adliye binaları yaptık” derler. Adalet binasını yapmak yetmez, içinde hukuka saygılı yargıç da olmalı. Bakanlıktan, Gezi Parkı’nın yapılaşmasına ve Kazlıçeşme’deki yüksek binalara karşı çıktığınız için ayrıldığınızı açıklamıştınız. Gezi Parkı nedeniyle Gezi eylemleri yapıldı. Şimdi AKM yıkılmak istenirse ne olur? AKM konusunda kamuoyunu alıştırdılar ama Taksim’in göbeğinde bir yapı. Diyarbakır’ın Sur ilçesinde yapılan yıkımı siyasi gerekçelerle savuşturuyorlar fakat Taksim’de öyle olmaz. Çok fazla tepki çeker. Gezi ile kıyaslarsak, park, Beyoğlu’nun son yeşil alanıydı. AKM konusunda daha kolay teslim olunur. AKP’li yöneticiler sürekli bir ‘dava’dan söz ediyor. Nedir bu dava? Benim dönemimde öyle bir dava yoktu. Şimdiki davayı 14 yıllık iktidarın sağladığı imkanların elden çıkarılmaması üzerine kurulu bir ‘saadet zinciri’ olarak tanımlıyorum. AKP’nin davası, oturdukları koltuktan kalkmamak için verdikleri mücadeleden ibaret. Davaları, halkın değerlerine sahip çıkan bir anlayış olsa AKP, toplumun çocuk tecavüzüne karşı yaptığı protestoya fırsat bırakmazdı. Kendisi o kurum ve kişilerin canını okurdu. AKP, HDP ve MHP tabanından aldığı oylarla yüzde 40’ın üzerine çıkıyor. AKP’nin ‘saadet zinciri’ne oy veren ne kadarlık bir kitle? Yaklaşık 20 milyon. Bunun içinde “Biz daha çok kazanalım, çocuklarımız nasılsa Amerikan vatandaşı” diyen Türkiye’nin zenginleri de sosyal yardımlarla iktidara bağlanmış 10 milyonu aşkın kitle de bulunuyor. Bir de din ve iman edebiyatına samimi olarak inanan zavallı bir kesim var. Bunları topladığınızda yüzde 45’i ortalıyorsunuz. O dönemizle ilgili pişmanlık duyuyor musunuz? Bir mahcubiyet yaşıyorum tabii. Davutoğlu’nun bile gidişine üzüleceğimizi söyleselerdi hangimiz inanırdık. Daha neler göreceğiz bakalım…
istanbullkent almanagıl
Atatürk Kültür Merkezi (AKM) hakkında... | İsmail Hakkı Aksu sanattayansimalar.com, 02.03.2016 I. derece anıtsal yapı değerine sahip olması bir yana; batıda veya doğuda fark etmez, Dünya’nın hiç bir uygar ülkesinde mevcut bir opera binasının yıkılıp da yeniden yapıldığı görülmemiştir. [Bunun en önemli nedeni herhalde kültüreldir, ancak ekonomik gerekçeler de söz konusu olabilir.] Eğer daha iyisini, daha görkemlisini, daha çağdaşını [pardon “barok”unu] yapmak istiyorsanız, İstanbul kocaman bir şehir, 17 milyon nüfusu var; mevcut olanını restore eder, ikinci bir tanesini yaparsınız. İstanbul iki opera binasını kaldırır. Bütün uygar metropollerde de bu böyledir; ya kendi binalarına sahip olan iki-üç opera kurumu vardır (örneğin Londra, Berlin gibi) ya da tek bir opera kurumunun iki yapısı vardır (örneğin Paris gibi). AKM’nin mimarisini beğenmiyor olabilirsiniz. Modernist mimariye, “modernizm”e burun bükmek moda zaten. Ancak dünyanın hiç bir yerinde bu binaları yıkmıyorlar; belli bir dönemin ürünü olarak saklıyorlar; saklamak ne kelime, gözleri gibi bakıyorlar. Ancak ve ancak, eski rejimlerine “hıncı” olan ülkelerde (Balkanlarda, eski Sovyet Cumhuriyetleri’nde) belki yıkılanı oluyordur. AKM’nin yıkılmasını isteyenlerin çoğunluğu, AKM’yi belli bir mimari tarzın örneği olarak görmek yerine, -bence yanlış bir okumayla- belli bir ideolojiyle özdeşleştirenler olduğunu söylemek mümkün. Hannelore Schubert’in 1971 tarihli “Moderner Theaterbau” (modern tiyatro mimarisi) isimli bir kitabı var. Kitap ikinci dünya savaşı sonrasında Almanya’da inşa edilmiş veya tasarlanmış olan sahne sanatları yapılarını ana eksen kabul ederek son 100 yıldaki tiyatro mimarisini ele alıyor. Kitabın kısa bir derleme mahiyetindeki “uluslararası duruma bakış” kısmında ise İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünyada yapılmış opera ve tiyatro/kültür merkezi örneklerine kısa bilgi, fotoğraf ve çizimlerle yer verilmiş. Bazılarımız için şaşırtıcı olabilir ancak bu bölümde Türkiye başlığı da var! Tabii ki AKM binası vesilesiyle.
AKM büyük ihtimalle Dünya literatürüne geçen tek modern çağ kültür merkezimiz. AKM entelektüellerimiz ve mimarlarımız tarafından da genellikle soğuk, itici, çirkin, otoriter tavırlı, çevresiyle ilişkisiz olarak eleştirilir. Ancak modernist mimari zaten böyle bir tarzdır. Modernist mimari örnekleri, içinde bulundukları bağlamla ilişki kurmazlar; kendi başlarına var olurlar. Kaldı ki bence AKM, belki arkasını döndüğü boğazla ilişki kuramıyor olabilir Ancak, kesinlikle önündeki Taksim meydanı ile ilişki kurmayan bir yapı değil! Anakronizmaya düşerek, yani günümüzün ekolojik, sürdürülebilir, çevreci yaklaşımlarıyla 60 yıl öncesine bakarak, AKM’yi mahkum etmeyelim. Londra’daki Southbank Kültür Merkezi (1951) Thames nehri ile ne kadar ilişki kuruyor? Sydney operası (1973) Sydney limanı ile ne kadar ilişki kuruyor? Varşova’daki Ulusal Tiyatro (1949), New York’taki Lincoln Performans Sanatları Merkezi (1962-1966), Berlin’deki Alman Operası (1961) önlerindeki meydanlarla ne kadar ilişki kuruyorlarsa AKM de Taksim meydanı ile o kadar ilişki kuruyor. Kat kat fuayelerin bütünüyle şeffaf, tül gibi bir cepheyle meydana açılması, meydandan da bu ışıl ışıl cephenin seyredilmesi dışında o dönemde bu büyüklükteki kültür yapıları için başka bir ilişki kurma şekli de yok ki zaten. Düsseldorf Schauspielhaus’un (1970), Alvar Aalto imzalı Essen Operası’nın (1959-1988) önlerindeki meydanlara sağır duvarlarla, arkalarındaki yemyeşil parklara kısıtlı açıklıklarla bakıyor olmasından hiç bahsetmiyorum. Bırakalım o dönemi, yakın zamanlarda yapılan en büyük ölçekli opera binalarından, Paris’teki Bastille Operası (1989) hemen önündeki Bastille meydanı ile ne kadar ilişki kurabiliyor ki! İlişki kurulsun diye tasarlanmış, Bastille meydanına bakan dış merdivenlerde kaç kişi oturuyor! Günümüzün star mimar - mühendislerinden Santiago Calatrava’nın Valencia Operası’na (2005) ne demeli! Neticede; bu büyüklükteki kültür yapıları zaten ancak fuayeleri üzerinden etraflarıyla ilişki kurarlar ki, AKM de bu ilişkiyi fazlasıyla yerine getiriyor.
97
98
istanbullkent almanagıl
[Bir opera binasının çevresi ile kurduğu ilişkide kırılma noktası yaratan bir uygulamayı bu konulardan bu kadar bahsetmişken anmadan geçmek istemem: Oslo Operası (2007). Binanın çatısı bütünüyle limana/denize/suya doğru inen basamaklarla mükemmel bir kamusal alan olarak tasarlandı, uygulandı, işliyor.] AKM’nin büyük (opera) salonunun akustiği de çoğunlukla eleştirilir. Salonun yanmadan önceki localı halinin, bu locaların mimari çözümünden (sesin kırılmasını sağlayan yüzeyler oluşturmuş olmalarından) dolayı daha kaliteli bir akustiğe sahip olduğu da söylenir. Büyük salon, İstanbul’un büyük ölçekli, düzgün salon eksikliğinden dolayı yıllarca İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası ve Müzik Festivali’nde konuk orkestra konserleri için kullanılmaktaydı. mekânsızlıktan dolayı İstanbul Devlet Tiyatrosu da Cumartesi suare ve Pazar matine gösterilerini bu salonda gerçekleştirmekteydi. Ancak büyük salon ne tiyatro ne de konser düşünülerek tasarlanmıştır. Salonun esas işlevi opera gösterileridir ve opera için gerekli akustik koşullar mimari olarak farklıdır. Ne yazık ki büyük salonun opera temsillerindeki akustiği de öyle “Dünyanın bir numarası” değildi, ancak bu salondaki tiyatro ve konser etkinliklerindeki kötü akustik koşulları örnek göstererek salonu ve bütün binayı kötülemek iyi niyete sığmaz. Kaldı ki, uzun yıllardır bütün Dünyada opera salonlarında ek olarak elektronik akustik sistemler kullanılmakta; yani büyük salonun akustiği böyle bir sistem eklenerek daha iyi bir hale getirilebilir. AKM’ye başka bir açıdan da bakmak istiyorum; AKM içinde sadece bir opera sahnesi barındıran bir programa sahip değil. Zaten yeterince kapsamlı bir mekânsal düzenlemeye (arka ve iki yan sahne, yüksek sofito, ana sahnenin parçalanarak hem döner hem de aşağı-yukarı doğrultuda hareketli olması) ihtiyacı olan opera sahnesi dışında AKM ek olarak bir konser salonu, bir sinema salonu, bir oda tiyatrosu ve bir sanat galerisi barındırıyor. Dünyada bu kadar salonu bir arada, yan yana, üst üste barındıran çok az kültür
istanbullkent almanagıl
yapısı var, belki de hiç yok. Literatürü şöyle bir tarayın, opera salonuna en fazla küçük salonun eklendiğini, ender örneklerde salon sayısının üçe çıktığını görürsünüz. Tabii sadece seyirci açısından bakıp da mekân çeşitliliğini ele almamak lazım, bu işin bir de “mutfağı” var: sanatçı odaları, prova salonları, dekor-kostüm atölyeleri, sanatçı lokantası, idari birimler.. Saymakla bitmez! AKM kendi kendine yeten, kendi içinde büyük, kapsamlı bir Dünya. Dolayısıyla AKM bu yönüyle de değerli. Ve maalesef; bu kadar işlevi bir arada barındırdığı için de bazılarımıza “hantal” gözüküyor! AKM’nin işlev ve mekânsal çözümlerinden devam edersem; Binanın mimarı Hayati Tabanlıoğlu Almanya’da tiyatro mimarisi üzerine yüksek eğitim görürken Gerhard Graubner’in öğrencisi oluyor. Graubner Almanya’da İkinci Dünya Savaşı sonrasında sayısız tiyatro-opera-kültür merkezi projesi çizmiş ve uygulamış bir mimar. Dolayısıyla, Tabanlıoğlu, bu işi kaynağında, en yetkin kişisinden öğreniyor ve öğrendiklerini birebir İstanbul’da uyguluyor. Nedir öğrendikleri? AKM’nin fuaye büyüklükleri, merdiven genişlikleri, vestiyer alanı, gişe alanı gibi ikincil işlev mekânlarına baktığınızda, Türkiye’de bu büyüklükte/genişlikte örnekler göremezsiniz. AKM’de bu mekânların bu kadar geniş tutulmasının nedeni, büyük ihtimalle Tabanlıoğlu’nun bu mekânların alanlarını belirlerken, sahne sanatlarının dünyada en gelişmiş, halka en çok mal olmuş ülkelerinden biri olan Almanya’nın standartlarını baz almış ve Graubner’in bilgisini kullanmış olmasıdır. Eğer bir gün Almanya’da bir Graubner yapısına denk gelirseniz (mesela Wuppertal’de 1966 yılında kullanıma açılmış olan Schauspielhaus onundur) AKM’yi daha iyi anlarsınız. Buradan da ister istemez İstanbul’da son yıllarda inşa edilen tiyatro yapılarına gelmek istiyorum. Örnek olarak yakın zamanda yeniden inşa edilmiş iki binayı düşünelim: Şehir Tiyatroları’nın Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ni ve Üsküdar Musahipzade Sahnesi’ni. Bu yapıların fuaye büyüklükleri, vestiyer alanları, salona giriş çıkışları, yapıların çevreleriyle kurdukları ilişkiler yeterli mi sizce? Tiyatro çağlar boyunca toplumsal bir etkinlik alanı ol-
99
100
istanbullkent almanagıl
muştur. Hele de 21. yüzyılda tiyatro sadece insanların karanlık bir salona girip sahnedekileri izleyip çıktıkları tek taraflı bir etkinlik değildir. Öncesinde, arasında, sonrasında bir araya gelinen, sohbet edilen, seyredilmiş olanın tartışıldığı bir etkinliktir tiyatro. Bunlara imkân sağlayacak olan ise fuayenin mekânsal kalitesidir; niteliğidir. Fuaye büyüklüğüyle ve donatılarıyla seyircinin “seyirci” olarak kalmadığı, seyrettiğini sorguladığı, tartıştığı bir mekân olarak kurgulanmalıdır. Suskun ve itaatkâr bir toplum yaratılmak isteniyorsa, tabii ki bir araya gelinecek, sosyalleşecek mekânlara imkan sağlamak istenmez! Gezi Parkı direnişi toplumumuzun -çoğunlukla gençlerden, ve genç düşünenlerden oluşan- bir kesiminin sorgulamak, tartışmak ve bütün farklılıklarıyla bir arada/yan yana olmak için mekâna ne kadar çok ihtiyacı olduğunu ve zorlandığında da bu mekânı kendisinin bizzat oluşturabileceğini, kurabileceğini, giderek de tasarlayabileceğini kanıtladı. Sanırım bu kesim genel olarak zaten, başında “devlet” veya “belediye” yazan tiyatro ve kültür kurumlarına pek itibar etmeyen; daha çok, alternatif ve sıra dışı kültür sanat etkinliklerini takip eden gençlerden oluşuyor. Dolayısıyla Gezi Parkı mekânını onların yaratmış olması hiç şaşırtıcı değil m
istanbullkent almanagÄąl
101
102
istanbullkent almanagıl
ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ - NEYİ KAYBETTİK? Tüm sahne ve salonlarda ışık sistemleri bilgisayar kumandalı olan AKM’deki temsillerde sahne ışıklarının değişimi otomatik olarak yapılabilmekteydi. Atölyelerde, İstanbul Devlet Opera ve Balesi ile Devlet Tiyatrosu sanatçılarının oyunda kullanacakları her türlü kostüm, ayakkabı ve oyun dekorları yapılmaktaydı. Ayrıca, bina içi genel anons sistemiyle tüm ikazlar yapılabilmekteydi. Büyük Salon Salonu 645 m², sahne 570 m², yan, arka ve ön sahneler 1.280 m² olan Büyük Salon, parter ve iki adet balkondan oluşmaktaydı. Parter 892 kişi, I. Balkon 230 kişi ve II. Balkon 195 kişi olacak şekilde toplam 1.317 kişilikti. Salon arkasında ses kumanda odası, projeksiyon odası, kapalı devre TV odası, ışık kumanda odası, Radyo-TV ses kayıt odası, ön kısımda da üç adet yardımcı sahne ile ana sahne mevcuttu. Ana sahne 24,80 m genişlik ve 23 m ebatlarında hareketli 6 adet sahne podyumu ve bunların arkasında da 16 m çapında döner sahne mevcuttu. Podyumların her biri 5 ton yük kapasiteli ve +3.00 metreden –10.50 metre kotuna kadar seyir yapabilme özelliğine sahipti. Podyumlarla belli açılarda eğim ve kademe
yapılabilmekteydi. Ana sahne boşluğunun 30 m olan kule yüksekliğinin 27 m.lik kısmı kullanılmaktaydı. Kuleyi üst üste düzenlenen çalışma galerileri ve gerekli yerlere ulaşmayı sağlayan merdivenler, geçitler çevrelemekteydi. Büyük Salon Fuayeleri Misafirlerin program öncesi ve antraktlarında dinlenme alanlarıydı. İkram, kokteyl ve resepsiyonlara uygun olup ulusal ve uluslararası kongrelerde stand hizmetlerine cevap verirdi. Kapasitesi Giriş Fuaye 750 m², Parter Fuaye 1.200 m² ve Büyük Fuaye 1.700 m²’ydi. Konser Salonu 530 kişilik kapasitesi olan Konser Salonu’nun kendisi 630 m², sahnesi115 m², fuayesi ise 665 m²’ydi. Sahne kısmı sabit zemin üzerindeydi. Salonun her noktasından rahatlıkla izlenebilme imkanına sahipti. Ses akustiği mükemmel olup, çeşitli konserler, orta ve küçük çapta çocuk oyunları, müzik etkinlikleri, anma programları, toplantılar, resitaller, konferanslar için uygun bir mekandı.
istanbullkent almanagıl
Oda Tiyatrosu
Atölyeler
Kapasitesi 196 kişilikti. Salon 170 m², sahne 54 m², salon dışı sirkülasyon alanları ise 410 m²‘ydi. Sahne kısmı sabit olup, kadrosu geniş düşünülmeyen oyunlar için tasarlanmıştı.
Opera Tiyatro Marangozhaneleri: AKM’nin kuzey cephesinde bulunmakta olup, üst katına otopark yapılmıştı. Temsiller için gerekli tüm ahşap dekorlar buralarda hazırlanmaktaydı. Atölyelerde hızar, planya ve diğer ahşap işleme makineleri mevcuttu.
Sinema Salonu 206 kişilik Sinema Salonu’nun boyutu 170 m², sahne kısmı 30 m², salon dışı sirkülasyonu 425 m²’ydi. Sinema makine dairesinde iki adet 35 mm film projeksiyon makinesi, iki adet 16 mm projeksiyon makinesi, 12 kanal ses mikseri, 24 kanal ışık kumanda masası mevcuttu. Sıcak ve hoş bir ortam olan bu salonda film gösterileri yanında küçük paneller, açık oturumlar, toplantılar, kukla gösterileri, slayt (dia) gösterileri yapmak mümkündü. Aziz Nesin Sahnesi Salonda 24 kanal ses sistemi mevcuttu. Tiyatro gösterileri için kullanılmaktaydı. Kapasitesi 132 kişilikti. Salonun kendisi 100 m², sahne kısmı 70 m², salon dışı sirkülasyon alanı 125 m²’ydi. Sanat Galerisi Resim, fotoğraf, heykel, grafik, seramik, el sanatları vb. ürünlerin sergilenmeleri için gerekli donanıma sahipti. Set Altı 500 m², Set Üstü 265 m², Yan Galeri ise 235 m²’ydi.
Butafor Atölyesi: Dekor üzerine çeşitli işlemler yapılan atölyenin boyutu 56 m²’ydi. Demirhane: 135 m²’lik atölyede opera ve tiyatro temsilleri için gerekli demir dekor aksamı hazırlanmaktaydı. Elektrik ve oksijen kaynakları yapacak donanımlar, giyotin makaslar, iş tezgahları, profil kesme tezgahı mevcuttu. Boyahane: Dekorların istenen renklerle boyanması ve üzerine resim figürlerinin çizimi burada yapılırdı. Boyutu 550 m²’ydi. Opera Terzihanesi: 195 m² büyüklüğünde terzihanede opera temsilleri için ihtiyaç duyulan tüm kostümler hazırlanırdı. Tiyatro Terzihanesi: Sanatçı kostümlerinin yapıldığı atölye 195 m²’ydi. Şapka ve Peruk Atölyesi: Adından da anlaşıldığı üzere sanatçıların temsilde rolleri gereği giyecekleri şapka ve canlandıracakları karakter yapısına uygun perukların hazırlandığı atölye 50 m²’ydi. Ayakkabı Atölyesi: Sanatçıların temsillerde giyecekleri ayakkabıların hazırlanmasına ayrılmış bu atölye 50 m²’ydi. Prova Salonları Orkestra Prova Salonu: Devlet Klasik Türk Müziği Orkestra ve Korosu hazırlık çalışmalarını bu 140 m²’lik salonda yapardı. Koro Prova Salonu: Koro hazırlık çalışmalarının yapıldığı prova salonu 165 m²’ydi. Sahne Prova Salonu: 400 m²’lik bu salonda hem orkestra hem de koro hazırlık çalışmalarını yapardı. Bale Prova Salonu: Binanı en üst katındaki bu 230 m²’lik alanda bale hazırlık çalışmaları yapılırdı.
103
104
istanbullkent almanagıl
Dekor ve Kostüm Depoları Ana sahne podyumlarının 10 m aşağısında 630 m² dekor montaj alanı vardı. Çeşitli yerlerde toplam 13.450 m²’lik alanda dekor ve kostüm depoları bulunmaktaydı. Kafeterya Salonu 300 m², mutfağı ise 200 m² olan kafeteryanın kullanıcı kapasitesi 150 kişilikti. Sanatçı, teknik ve idari personeller yemek, çay ve kahve ihtiyaçlarını burada giderirlerdi m
Görseller s. 72: ozzhaber.blogspot.com.tr s. 74: skyscrapercity.com s. 76: disk.org.tr s. 77: listelist.com s. 79: Evrim Yılmaz s. 80: saltonline.culturalspot.org s. 83: skyscrapercity.com s. 84: onedio.com s. 85: danzon2008.blogspot.com.tr s. 86: bbc.com s. 88: bbc.com s. 91: saltonline.culturalspot.org s. 92: kaosgl.org s. 95: skyscrapercity.com s. 96: skyscrapercity.com s. 98: m-est.org s. 101: blog.turkishceramics.com s. 102: skyscrapercity.com s. 103: aykiriakademi.com s. 105: aykiriakademi.com
istanbullkent almanagÄąl
105
106
istanbullkent almanagıl
NİSAN 2016 TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi tarafından yargıya taşınan Polenezköy KANİP ve KAUİP hakkında hazırlanan bilirkişi raporunda hazırlanan planların Polenezköy’ün özgün yapısına zarar verir nitelikte olduğu belirtildi (Günlük Evrensel).
© gayrimenkulturkiye.com
Kanal İstanbul Projesi için İmar Kanunu’na su yolu tanımının eklenmesini de içeren torba yasa tasarısı TBMM tarafından kabul edildi (Ayrıntılı Haber). Torba yasa ile Kanal İstanbul güzergahındaki arazilerin %40’ının bedelsiz kamuya devredilmesine ilişkin TMMOB ŞPO Başkanı Orhan Sarıaltun, Danıştay 6. Dairesi’nin düzenleme ortaklık payı ile ilgili kararını referans göstererek Kanal İstanbul’un kamulaştırma yapılmadan inşa edilemeyeceğini açıkladı (Cumhuriyet).
Mimar Sinan’ı anma programında konuşan Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu “Eğer bir gemiyle İstanbul’a doğru yaklaşıyorsanız, bir tarafta Süleymaniye, diğer bir tarafta da Gökkafes denilen bir ucube yan yana durduğunda bizim nesil Mimar Sinan’dan hiç ders almamış diye insan üzülüyor, mahvoluyor” dedi (Önce Vatan). İBB Başkanı Kadir Topbaş, Türkiye ile Japonya arasındaki dostane ilişkileri temsil etmesi için Yenikapı Sahili’ndeki Kennedy Caddesi boyunca sakura ağaçları dikileceğini açıkladı (Tünaydın).
Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan kent mücadelesini sürdüren meslek odalarını hedef alarak “Nerede kentsel dönüşüm ile adım atacaksınız bu malum Oda hemen işi yargıya götürür. Senin işin ne yapmak mı yıkmak mı? Netice alıyor mu almıyor ama bize süre kaybettiriyor” dedi (İstanbul). Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın kent mücadelesini sürdüren meslek odalarını hedef alan açıklaması üzerine TMMOB ŞPO bugüne kadar ülke genelinde 1171 dava açıldığını, bu davaların %90’ının lehte sonuçlandığını ve Anayasa’dan alınan yetkiyle hukuki mücadelenin sürdürüleceğini açıkladı (BirGün).
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Kanal İstanbul Projesi güzergahının belirsizliğinin yarattığı rant tartışmaları üzerine Dönemin Ulaştırma, Haberleşme ve Denizcilik Bakanı Binali Yıldırım “Ranttan zarar gelmez, kamu yararına olduğu sürece” dedi (Korkusuz).
İstanbul’un önemli su kaynaklarından biri olan Melen Çayı kenarında kurulan Katı Atık Bertaraf Tesisi’ne ilişkin ÇED olumlu raporunun iptali Danıştay 14. Dairesi tarafından onaylandı (yapi.com.tr). Haydarpaşa Garı restorasyon çalışmaları başlatıldı (arkitera.com). Gülhane Parkı’ndaki bir çay bahçesinin duvarının yıkılması sonucu enkaz altında kalan 2 kişi hayatını kaybetti (cnnturk.com).
2015 yılında İBB tarafından onaylanarak askıya çıkarılan ve İstanbul 1. İdare Mahkemesi tarafından iptal edilen Zeytinburnu İlçesi, Seyitnizam Mahallesi’nde bulunan park alanını ticaret ve turizm alanına dönüştüren NİP ve UİP değişikliği ÇŞB tarafından onaylanarak askıya çıkarıldı.
Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, TOKİ projelerinin kendisinin onayından geçmeden uygulanmayacağını açıkladı (Dünya). MSGSÜ ev sahipliğinde gerçekleştirilen İstanbul Buluşmaları etkinliğinde konuşan YTÜ Öğretim Görevlisi Erhan Kurtarır Türkiye’nin mülteci politikası olmadığını ve yapılan planlama çalışmalarında mültecilerin göz önünde bulundurulmamasının ciddi sorunlara yol açtığını belirtti (Özgür Gündem). İBB Başkanı Kadir Topbaş, Üsküdar’da Marmaray’dan inen yolcuların Kabataş Metrosuna yürüyerek ulaşabilmesi için denizin altından yaya tüneli yapılacağını açıkladı (yapi.com.tr).
istanbullkent almanagıl
NİSAN 2016
© tasyapi.com
Karacaahmet Mezarlığı bitişiğinde inşası devam eden otel projesi bilirkişi keşfi sırasında Koşuyolu Çevre Gönüllüleri tarafından protesto edildi (arkitera.com).
Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Taksim Meydanı’nda bulunan AKM’nin güçlendirilmesi ya da yıkılarak yerine bir sanat merkezi yapılması gerektiğini açıkladı (Habertürk). Ataşehir, Yeni Sahra ve çevresine ilişkin NİP İBB tarafından onaylanarak askıya çıkarıldı.
© gazetemanifesto.com
Kanlıca’da bulunan ve butik otel olarak işletilen tescilli kültür varlığı Ahmet Rasim Paşa Yalısı’na kaçak kat inşa edildiği tespit edildi (Sözcü).
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 TOKİ Başkanı Mehmet Turan Tarlabaşı’nda gerçekleştirilen kentsel dönüşümün kentin merkezinde kalacak olan çöküntü alanının önüne geçtiğini açıkladı (Son An). Göztepe SSK Hastanesi inşaatının imar planına uygun inşa edilmediği gerekçesiyle hazırlanan plan değişikliği İBB Meclisi’nce onaylandı (Cumhuriyet). Maltepe, Küçükyalı’da karayolları arazisi olarak planlanan alanı yapılaşmaya açan imar planı değişikliği ÇŞB tarafından onaylanarak askıya çıkarıldı.
İBB Ulaşım Planlama Müdürlüğünce yürütülen proje ile Esenler ve Harem Otogarlarının kaldırılacağı ve ihtiyacı karşılaması için TEM Otoyolu güzergahı üzerinde 6 adet cep otogarı yapılması planlandığı açıklandı (Hürriyet). © biletall.com
Rıza Sarraf’ın Kandilli’de satın alıp yıktırdığı tarihi köşk yerine yaptırdığı betorarme yapının yıkım işlemlerine İBB ekipleri tarafından başlandı (Sözcü). © arkitera.com
107
MAYIS 2016 KABATAŞ TRANSFER MERKEZİ PROJESİ
istanbullkent almanagıl
“Alanı görmeye gittiğimde en etkilendiğim şey, inanılmaz bir dinamizmle denize dalan ve avını almak için olağanüstü bir siluet oluşturan dev martılar oldu.” (Hakan Kıran, 1 Aralık 2009, Milliyet)
TARİHLERLE KABATAŞ TRANSFER MERKEZİ PROJESİ
K
anatları açık bir martı şeklinde tasarlandığı iddia edilen ve kamuoyunda Martı Projesi olarak da bilinen Kabataş Transfer Merkezi Projesi İBB tarafından onaylandı. Her gün on binlerce insanın kullandığı, deniz ulaşımının, raylı sistemlerin, toplu taşıma araçlarının birbirine bağlandığı önemli bir aktarma merkezi olan, Dolmabahçe Sarayı’nın yanı başında; Kabataş’ta yapımına başlanan proje kıyı çizgisinde deniz dolgusuna ve tarihi siluete zarar vereceği gerekçeleriyle tepki topladı. Kabataş Martı Projesi, 2005 yılında Mimar Hakan Kıran tarafından tasarlandı. 2004 yılında tüm iskelelerin yenileneceğini duyan Kıran, bir tasarımını Eminönü İskelesi’nde gerçekleştirmek üzere çizip gönderdiğini; kabul edil-
memesinin ardından Kabataş için bir öneri hazırlayıp gönderdiğini ve ısrarcı olduğu projenin kabul edildiğini ifade etti. Proje, 2008 yılında İstanbul II No.lu KTVKBK tarafından onaylandı ve Eylül 2009’da İBB Yapı İşleri Daire Başkanlığı tarafından satın alındı. Onaylanan imar planında ve projede yalnızca üç adet iskele yapısı ve çevre düzenlemeleri mevcuttu. Aralık 2010’da Beyoğlu Kentsel Sit Alanı KANİP notlarında, Kabataş Transfer Merkezi Projesi’nin koruma kurulu kararına göre yapılacağı belirtildi. 2011’de, projenin ÇED başvurusu yapılıp ÇED gerekli değildir raporu alındı. Ocak 2013’te İBB Başkanı Kadir Topbaş, “Kabataş’ta bir meydan edinme çalışmamız var.” açıklamasıyla projenin hazırlandığını belirtti.
13 Mayıs 2016 tarihinde İBB Meclisi, Kabataş’ta, Haliç Metro Köprüsü’nün de mimarı olan Hakan Kıran’ın projesini çizdiği martı formundaki transfer merkezinin yapılmasına onay verdi. Konuyla ilgili rapor, AKP’li meclis üyelerinin oylarıyla kabul edildi. Plan tekliflerinin onaylanmasının ardından projenin yakında başlayacağı ve iskelelerin kapanacağı söylentileri ortaya çıktı. İBB, belirsizlik hakkında herhangi bir açıklama yapmadı. 15 Haziran 2016’da İstanbul İçin Sivil Toplum Platformu, change.org’da projeyle ilgili bir imza kampanyası başlattı. Kampanya’da “İskelelerin, meydanın, yaya geçitlerinin, kaldırımların, hatta tarifelerin, artık giderek kötüleşen deniz araçlarının, tahrip olan yeşil alanların iyileştirilmesi gerekli. Ancak bu ihtiyacın katılımcı yöntemlerle hazırlanmayan ‘Doldurul-
109
110
istanbullkent almanagıl
muş Martı’ gibi projelerle karşılanamayacağını düşünüyoruz.” denildi. İKS ve Beyoğlu Kent Savunması, İBB’nin Kabataş Meydan Düzenlemesi Transfer Merkezi İnşaatı adıyla duyurduğu Martı Projesi’nin durdurulması için hem internet üzerinden hem de stant açarak bir imza kampanyası başlattı. 11 Temmuz 2016’da başlayan ve üç
hafta süren imza kampanyasında yaklaşık 20 bin imza toplanarak İBB’ye teslim edildi. İBB ise proje çalışması esnasında Kabataş’taki vapur, motor ve deniz otobüsü seferlerinin başka iskelelerden yapılacağına dair bir açıklama yaptı. İBB’nin Kabataş’ta yapmayı planladığı transfer merkezinin şehrin yapısına zarar vereceğini savunan İKS,
İKS Kabataş Basın Açıklaması | 27 Temmuz 2016 Kabataş Martı Aktarma Merkezi Projesi’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nde 13 Mayıs 2016 tarihinde kabul edildiğini öğrenmiş bulunuyoruz. İstanbullular Olarak Bilmek İstiyoruz ve Soruyoruz! Aktarma merkezi adı altında, denizin doldurularak, Dolmabahçe Camisi’nden, Fındıklı Camisi’ne kadar olan alanda, kanat açmış martı şeklinde bir yapının yapılacağı doğru mu? Kabataş Martı Projesi adıyla anılan bu projenin yapımı ne kadar sürecek? Bu sürede Kabataş Şehir Hatları, İDO, BUDO ve Dentur iskelelerinden yapılan deniz ulaşımı nasıl yapılacak? Deniz ulaşımında yapılacak bu değişiklikten etkilenecek yolcu sayısı nedir? Bu sayıyı kamuoyuna açıklamanızı istiyoruz. Taksim-Kabataş Füniküler hattı kapatılacak mı? Tramvay hattının son iki durağı olan Kabataş ve Fındıklı durakları iptal edilecek mi? Kabataş’taki iskelelerin kapanması ile oluşacak değişikliklerden kentin diğer yerlerindeki trafik nasıl etkilenecek ve nasıl telafi edilecek? Bu konu ile ilgili yapılmış olması gereken çalışmanın kamuoyuna açıklanmasını istiyoruz. Bu projenin uygulanması halinde İstanbulluların ulaşım süresi ve ulaşıma ayırdıkları bütçe nasıl etkilenecek?
Kabataş’a dev beton martı neden konamaz? başlığıyla 10 maddelik, görselli bir metin hazırladı ve birçok sivil toplum örgütü ile birlikte, 27 Temmuz 2016’da eylem yaparak projeyi protesto etti. İskelenin kapatılacağı tarih İBB tarafından 28 Temmuz 2016 olarak açıklanmasına karşın, 15 Temmuz’daki darbe girişiminin ardından bu tarih, demokrasi nöbeti nedeniyle ertelendi. Proje inşaatının başlaması ile ilgili İBB tarafından yeniden yapılan açıklamada, 4 Ağustos 2016’da Kabataş İskelelerinin kapatılacağı bildirildi. TMMOB İstanbul İl Kordinasyon Kurulu, MO İstanbul Büyükkent Şubesi ve ŞPO İstanbul Şubesi, 4 Ağustos günü düzenledikleri “İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne Soruyoruz!” başlıklı basın toplantısı aracılığıyla aşağıdaki görüşlerini basın ve kamuoyuyla paylaştı: “İBB Meclisi 13.05.2016 tarih ve 860 numaralı alınan karar doğrultusunda görüşülen, 13.05.2016 tarih, 2016/976 sayılı İstanbul Büyükşehir Ulaşım ve Trafik Komisyonu – İmar ve Bayındırlık Komisyonu Müşterek Raporu’nda belirtilen Beyoğlu – Kabataş Yolcu İskelesine ait 1/1.000 -1/1.500 ölçekli teklifte; • Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığının imar planına esas görüş ve önerileri ile gerekli izinler alınmadan uygulama ve yapılanmaya geçilemez. • Çevre ve Orman Bakanlığı’nın (Çevresel Etki değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü) 06.12.2010 tarih ve 11642 sayılı yazısı uyarınca; çevresel etki değerlendirmesi yönetmeliği hü-
istanbullkent almanagıl
Kabataş Transfer Merkezi, Kabataş Fındıklı Molla Çelebi Camisi’nin kuzey tarafındaki bahçe duvarı sınırı hizasından başlayacak. Kanat çırpan dev martı formundaki proje, Kabataş Bezmialem Valide Sultan Camisi’ne bitişik Kabataş balıkçı barınağını da içerisine alacak.
Proje kapsamında İstanbul Boğazı’na kazıklar üzerinde 11 bin 243 m² ilave dolgu yapılacak. Eski dolgu alanla birlikte denizdeki toplam dolgu alan 19 bin 230 m² olacak. Rıhtım ve iskeleler kazıklar üzerine inşa edilecek. Dolgu alanı üzerinde yaklaşık 10 bin m² bir meydan oluşturulacak. Meydanda yolcu peronu, geleneksel deniz tekneleri, ulaşım birimleri ve yeme içme salonları yer alacak.
111
112
istanbullkent almanagÄąl
istanbullkent almanagıl
kümlerine göre; uygulama imar planına konu Deniz Otobüsü İskelesi projesi Yönetmeliğin “Seçme Eleme kriterleri uygulama Projeler listesi (EK-2)” kapsamında yer almakta olup, proje sahibinin ÇED Yönetmeliğinin Ek-4’ünde yer alan formata göre hazırlayacağı proje tanıtım dosyası ve taahhüt yazısını noter tasdikli imza sirküleri ile birlikte Çevre ve Orman İl Müdürlüğüne sunulması gerekmektedir. İskelelere yanaşacak deniz araçlarının ağırlıklarının 1.350 DWT ve üzeri olması durumunda proje için ÇED başvuru dosyasının hazırlanarak Çevre ve Orman Bakanlığına müracaat edilmesi gerekmektedir. Proje kapsamında, ÇED gerekli değildir veya ÇED olumlu kararı alınmadıkça uygulama ve yapılanmaya geçilemez. • Ulaştırma Bakanlığı’nın (Demiryolları, Limanlar ve Havameydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü) 05.01.2011 tarih ve 189 sayılı yazısı uyarınca kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında yapılması planlanan kıyı yapısında ait uygulama projeleri (gerekli etüt, hesap ve tüm teknik detayları ile birlikte), 3348 sayılı kanunun 9. maddesi uyarınca Ulaştırma Bakanlığı, DLH İnşaatı Genel Müdürlüğü’nce onaylanmak üzere verilecek DLH İnşaatı Genel Müdürlüğü’nce onaylı uygulama Projesi bulunmayan deniz yapılarının inşaatına kesinlikle başlanılmayacaktır. • Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın (ilgili Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun) imar planına esas görüş ve önerileri ile gerekli izinler alınmadan uygulama ve yapılanmaya geçilemez
Kabataş ile Üsküdar denizaltına yapılacak yaya ve bisiklet yoluyla bağlanacak. Kabataş Meydanı’nın altında ilave iki kat daha olacak. Bir katta otopark ve teknik alanlar, diğerinde ise füniküler, toplu ulaşım bağlantı yolu, sebze meyve pazarı, kafeler, sahaflar, sanat galerisinden oluşan toplam 12 dükkan bulunacak. Füniküler istasyonunun üst katı yıkılıp araçların geçmesi sağlanacak. Tramvay ise en üstte açıkta olacak. Meydanın altındaki metro istasyonu eksi 40 metrede konuşlanacak. Metrodan inenler yürüyen merdivenlerle önce alt meydana çıkacak. Burada da otobüs durakları, taksi cepleri ve otopark olacak.
• “...Söz konusu planlama alanının karada kalan bölümü, Beyoğlu Belediyesi tarafından hazırlattırılan imar planlarına esas 1/1000 ölçekli “Jeoloji ve Yerleşime Uygunluk Haritaları’nda “Qal-AJE1 (Alüvyon-Ayrıntılı Jeoteknik Etüt Gerektiren Alanlar 1) lejantlı sınırlar içerisinde kalmaktadır. Söz konusu alana ait açıklama raporunda bu alanlar; “yer altı suyu içeren, taşıma gücü düşük, gevşek granüler malzeme ve kohezyonlu zemin özelliğinde plastisitesi orta-yüksek yumuşak kil seviyeleri içeren alüvyon alanlardır. Yapılan sondajlarda ve alınan jeofizik ölçülerin genel olarak değerlendirilmesi sonrasında gevşek kum seviyelerde yerel olarak olması muhtemel sıvılaşma riski ve yumuşak killerde ise oturma şeklinde deformasyonlar incelenmelidir. Taşıma gücü düşük bu alanlarda hazırlanacak detaylı Jeolojik-Jeoteknik etütlerle ana kaya 42 derinliği ve taşıma gücü, yapılaşma kriterleri, olası max yatay ivme, sıvılaşma riski ve oturma analizleri yapılarak bunları önlemeye yönelik zemin iyileştirme yöntemleri belirlenmelidir.” • “Hazırlanacak detaylı jeolojik-jeoteknik etüt raporunun İmar Planına
esas Jeolojik-Jeoteknik Etüt Raporu onaylanmadan uygulama ve yapılanmaya geçilemez.” hükümlerini içeren Ulaşım ve Trafik – İmar ve Bayındırlık Komisyonları müşterek raporu; İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 7. Seçim Dönemi 3. Toplantı Yılı, Mayıs Ayı Toplantılarının 13 Mayıs 2016 tarihli 5. birleşiminde okunarak oy çokluğu ile kabul edilmiştir. 28.07.2016 tarihinde inşaatına başlanılacak proje ile ilgili olarak komisyon raporunda da belirtilen; • Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı’nın imar planına esas görüş ve önerileri ile gerekli izinler alınmış mıdır? • Proje kapsamında, ÇED Yönetmeliği’nin Ek-4’ünde yer alan formata göre proje tanıtım dosyası hazırlanmış mıdır? ÇED gerekli değildir veya ÇED olumlu kararı alınmış mıdır? • Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın (ilgili Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun) imar planına esas görüş, öneri ve onay alınmış mıdır?
113
114
istanbullkent almanagÄąl
istanbullkent almanagıl
• Plana esas Jeolojik-Jeoteknik Etüt Raporu hazırlatılıp ilgili kurumlara onaylatılmış mıdır? Aynı zamanda Beyoğlu Kentsel Sit Alanı içerisinde yer alan bölgede yukarıdaki izinler ve raporlar hazırlandıysa kamuoyu ile paylaşılmasını ve yukarıdaki sorulara 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu hükümlerince yasal süresi içerisinde yazılı olarak gönderilmesini talep ediyoruz.” İBB Etüd ve Projeler Daire Başkanlığı Altyapı ve Projeler Müdürlüğü 3 Ağustos 2016 tarihinde gönderdiği yazılı yanıtta şu ifadelere yer verdi: “Kabataş İskeleleri ve Yakın Çevresi Meydan Düzenlemesi Projesi imar planlarına uygun üretilmekte olup, İstanbul’umuzun geleceğine itap eden bir teknik yapı projesidir. Proje ile ilgili İstanbul 2 No.lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından 17 Temmuz 2008 tarihinde alınan karar bulunmaktadır. Ayrıca 4 Ağustos 2011 tarihli ÇED gerekli değildir kararı mevcuttur. Teknik zorunluluklar nedeniyle uygulama aşamasında plan ve projelerde revizyonlar gerektiğinden tüm yasal işlemler kurulumuzca harfiyen yerine getirilmektedir.” İBB ilk soruya ilişkin yanıtında ise Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı’ndan halen izin alınmadığını belirtti. Ayrıca projeyle ilgili olarak ise “Proje ile kara, deniz ve raylı ulaşım sistemleri, Boğaz Yaya Geçiş Tüneli bütünleştirilerek entegrasyon amaçlanmaktadır. Projenin yeterli bilimsel yaklaşım ve ilgili kurul
onaylarından yoksun olduğu iddiası da gerçek dışıdır. Proje görselleri ile bilgileri tüm detayları ile yakın zamanda açıklanacaktır. Kabataş Büyük Transfer Merkezi üzerinden hayal ürünü iddialarla provokasyon peşinde olanlara itibar edilmemesi rica olunur” yazılı açıklamasını yaptı. 11 Ağustos 2016 tarihinde Adalar Vapur İskelesi’ne “11.08.2016’dan itibaren Kabataş-Adalar seferlerimiz Eminönü’nden yapılacaktır” yazılı not asıldı. İskelenin kapandığından haberi olamayan yolcular başka iskelelere yönlendirildi. İskelenin etrafı bariyerlerle çevrildi. Bundan yaklaşık 2 ay sonra, 6 Ekim 2016 günü, tüm uzman görüşleri ve toplumsal muhalefete rağmen ilgili KVKBK projeyi onayladı; ÇŞB de 24 Ekim 2016 tarihinde proje dosyası için ÇED gerekli değildir kararı verdi. Kasım 2016’da Martı Projesi kapsamında, karadan yürütülen çalışmaların yanı sıra denize çakılan kazıklarla projenin dolgu ayağına da başlanmış oldu. Kabataş açıklarında yan yana dikilen kazıkların Martı Projesi’ne ait olduğu ortaya çıktı. Aralık 2016’da Fındıklı Parkı’nın bulunduğu sahil bandı da yayalara kapatıldı. Projenin ne zaman tamamlanacağı meçhul olmakla birlikte, en az üç yıl süreceği öngörülüyor. Proje tamamlanana kadar Kabataş iskelesinden sağlanan seferler Beşiktaş, Eminönü, Karaköy ve Yenikapı iskelelerinden sağlanacak. Proje süresince, halihazırda kullanıcılara hizmet veren füniküler ve tramvayın kapanıp kapanmayacağı belirsizliğini koruyor m
115
116
istanbullkent almanagıl
KABATAŞ TRANSFER MERKEZİ PROJESİ HAKKINDA BİR DEĞERLENDİRME Kabataş Martı Projesi: İstanbul’un Dubaileştirilmesi ve mimarın etiği | Cihan Uzunçarşılı Baysal mimarist – Sayı 57 (Güz 2016) İstanbul deyince aklıma martı gelir Yarısı gümüş, yarısı köpük Yarısı balık yarısı kuş Bedri Rahmi Eyüboğlu Kentsel Mekanın Dubaileştirilmesi Dubaileşme ya da Dubaileştirilme1 literatüre çok yakınlarda giren bir kavram. Bir zamanların mütevazi balıkçı kasabası ve kaçakçıların sığınağı Dubai’nin, Körfez sermayesi tarafından keşfiyle, gösterinin ve imajın ölçütünün şirazesinden çıktığı, tüketim çılgınlığının tavan yaptığı bir yapay cennete, bir küresel kent ikonuna dönüştürülüşünü tanımlıyor. Birleşik Arap Emirlikleri’nde, Basra Körfez’i boyunca yer alan Dubai’nin kavurucu iklimi gibi burnunun dibindeki savaş bölgeleri de cazibesine halel getirmiyor ve yepyeni bir kentsel marka ola-
rak pazara çıkıyor. İş bitirici, girişimci Emir’i ya da daha doğru bir tanımlamayla kentini pazarlayan CEO’su, Mohammad al Maktoum’un becerikli ellerindeki Dubai, küresel sermayeyi cezbetmeyi başararak hayal mühendisliği kentleşmesinin ve gösteri toplumunun en başarılı örneği oluyor; öyle ki kapitalizmin bir diğer arzu nesnesi, çölde yoktan var edilen Las Vegas kentine bile nal toplattırıyor2! Mike Davis, ‘Dubai’de Kum, Korku ve Para’ adlı makalesinde3 kente ait ilk izlenimini uçaktan aktarır: ‘’Jetiniz alçalmaya başlarken, cama yapışıp kalırsınız. Aşağıdaki manzara olağanüstü şaşırtıcıdır”. Hilaller içinde palmiyeler formundaki yapay adalar ve buralardan yükselen eğlence parkları, lüks oteller ile alışveriş merkezlerinden oluşan gökdelenler ormanı, yüksek katlı ikonik binalar, binlerce malikane, dünyanın en büyük marinası, Ege’den Endülüs’e, Piramitlerden Coloseum’a replika kentler, anıtlar… Konukları görsel bir şenlik karşılar. Göz şenliği, kızgın çölde, kar yağdırıp kayak yaptıracak kadar çılgın projeler ile devam eder; yeter ki cebinizde bol paranız olsun4! Gösterinin hemen her alanı ele geçirdiği çağımızda, kitle iletişim araçlarındaki teknolojik gelişmelerden beslenen medya
istanbullkent almanagıl
ve sosyal medya vasıtasıyla imajın üstünlüğü yüceltilmekte ve küreselleştirilmekte. Bu çerçevede, mimarlığın da imaj / gösteri tarafından ele geçirilişine şahit olmaktayız. Yerelin kimliği ile ilgisiz, mekanla bağlamı olmayan, bölgenin tarihinden ve kültüründen kopuk, gerçeklikten uzak, salt gösteri toplumunun arzu ve taleplerine göre şekillendirilmiş, imajı öne çıkartan kentsel mekanlar inşa edilmekte. Mimari, yerelin kimliğini ya da mekanın içeriğinin özgünlüğünü /otantikliğini sunmak yerine fantezilere ve planlama kaprislerine indirgenirken, çok yıldızlı mimarlar da hayal mühendisliği yaparak yapay cennetler, ikonik mekanlar ve binalar inşa etmekteler. David Harvey, bir mülakatında, 60’larda mimarların çoğunun kendilerini ‘’urbanist’’ saydıklarından salt binaları değil kenti ve kentsel bağlamı da göz önünde tuttuklarını anlatır. Oysa günümüzde, mimarlığın başına gelen şeylerden biri –ki Harvey bundan üzüntü duymaktadır-bir zamanlar kentsellik ile ilgilenen mimarların şimdi artık sadece mimari projelerin özelliklerine odaklanmaları ve binaların inşaatı ile ilgilenerek bunların birer parçası oldukları kentsel bağlamı unutmalarıdır5. Öte yandan, bu şekilde bağlamından kopuk bir kent inşasının şahikası olan Dubai, başta Orta Doğu ve Asya kentleri olmak üzere diğer kentler açısından varılması gereken bir hedef ve amaç olmuştur. Küresel bir markaya dönüşmüş Dubai’deki gibi ‘en yüksek, en uzun, en büyük, en dikkat çekici, en heyecan verici, en…binaları / mekanları/ alt yapı projelerini’ inşa etmeye çalışan kentler Dubai gibi olmak için birbirleriyle yarışmaktalar. Böylece, neoliberalizmin kentleşmesinde, Dubai örneği diğer kentleri etkileyerek ele geçirmekte, kendine benzetmekte, kısaca Dubaileştirmektedir. Bu durumda, Dubai’de ya da Dubaileştirilmiş mekanlarda var olmak hem her yerde hem de hiçbir yerde olmak anlamına gelmektedir. Mekanın ruhunun, özgünlüğünün imaj tarafından katledilişine ve bu katliamda mimarın failliğine şahit olmaktayız. Zurnanın zırt dediği yere gelirsek. Böyle bir yapay cennet nelerin üzerini örtmektedir? İkonik imajın ardında saklanan gerçeklikler nelerdir? Guy Debord, Gösteri Toplumu adlı eserinde tüketim toplumunu eleştirir. Debord’a göre, gösteri, kendini asla sorgulanamayacak ulaşılmaz bir gerçeklik olarak sunar ve böylece görünenin iyi olduğunu dayatarak kitleleri kolaylıkla boyunduruğu altına alır. Kentsel gelişme modeli olarak salt imajlara, ikonik binalara / mekanlara odaklanan
ve görünenin iyi olduğunu / mutluluk getirdiğini dayatan Dubaileşmenin cilalı imajı, aslında, yerel olanın, otantik olanın yok edilişi, çevre ve doğaya verilen geri dönüşsüz zararlar, ikonik kentleşmeye yer açmak için yerel nüfusların ve alt gelir gruplarının zorla tahliyeleri, mülksüzleştirilmeleri, emekçi cinayetleri, toplama kampı misali inşaat şantiyeleri, sosyomekânsal olarak ayrışan kentler, kentsel kamusal alanların özelleştirilmeleri, kenti kent yapan niteliklerin kaybı vb bil cümle acıtıcı gerçeklik barındırır. Mike Davis’in yukarıda alıntıladığımız makalesinin yer aldığı kitabın ismi ‘Kötücül Cennetler’ dir. David Harvey’in (2008) altını çizdiği üzere, bu kötücül cennetlerde, ‘’Ortadoğu’da Dubai ve Abu Dabi gibi yerlerde, petrol zenginliğinden kaynaklanan artığı mümkün olan en göze çarpan, toplumsal olarak adil olmayan ve çevresel olarak savurgan yollardan silip süpüren, suç açısından saçma değilse de şaşırtıcı büyük-kentleşme projeleri ortaya çıktı6’’. Harvey bu sözleri 2008 yılında değil bugün söylemiş olsaydı, hiç kuşkusuz listeye İstanbul’u da eklerdi. Kentliler için yaşanabilecek, gelecek nesiller için ise sürdürülebilir bir kent yaratmak yerine, dünyanın en büyük havalimanı, en geniş köprüsü, en büyük dolgu parkı, en uzun denizaltı yürüyüş tüneli gibi en…en… mekanlar ile ikonik binalar inşaatına odaklanmış girişimci merkezi ve yerel yönetimlerimiz, İstanbul’un doğasına, çevresine, tarihine, kültürüne, nüfuslarına geri dönülmez zararlar vererek İstanbul’u el birliği ile bir kötücül cennete dönüştürmekteler. İstanbul’un Dubaileştirilmesine giden yolu döşeyen, işbirlikçi mimarın, plancının, kurul üyesinin, üniversitenin failliğinin de ayrıca not düşülmesi gerek. Kabataş Transfer Merkezi Projesi ve Mücadele Bu bağlamda Kabataş’a yapılacak kanat çırpan martı formundaki dev transfer merkezinin kent düzlemine tercümesi, görselliğin/imajın ön plana çıkartılmasıyla tüketim toplumuna yönelik ikonik kentleşmenin, Dubaileşmenin, kentin çok önemli bir tarihi bölgesini ele geçirmesidir. Proje kamuoyunca yeni duyulmuş olsa da, doktoralı mimar belediye başkanımız Kadir Topbaş’ın 2008’den bu yana hayaliydi. Bir kısmı deniz doldurularak yapılacak devasa transfer merkezinin çevresinde lokantalar ve kafeler, zemin altında da
117
118
istanbullkent almanagıl
dükkanlar, sergi ve müze salonları ile 1000 araçlık bir otopark yer alacağından, İBB her ne kadar ‘’ AVM yapılmayacak’’ dese de küçük ölçekli muadilleri vasıtasıyla martının kanatları altından epey rant beklendiği açıktır ve zaten gösterinin ardındaki gerçeklik de tüketim, daha çok tüketim, her vesile ile tüketimdir! Depremini bekleyen kentte dolgu alanların risklerini ya da deniz ekosistemlerine zararlarını açmaya gerek yok ama mesele cilalı imaj ardındaki rant ise gerisi laf-ı güzaf; insan hayatı bile! Mimar Sinan’ın özel eseri Fındıklı’daki Molla Çelebi Camii’nin kuzey tarafındaki bahçe duvarı sınırı hizasından başlayacak proje, yine önemli bir mimarımız, Balyan’ın Bezmi Alem Valide Sultan Camii’ne uzanarak Dolmabahçe Sarayı’nın silüetini de etki alanı içine alacak. Saaadet Özen’in Magma Baykuş’da yer alan ilgili yazısı ile devam edersek ‘’ Denizden bakıldığında Dolmabahçe Sarayı’nın siluetinin yanına herhangi bir yapıyı yakıştırabilmek için…yüzlerce kez düşünülmesi… gerekirken7’’, tepeden inme bir ben yaptım oldu projesinden çıkan devasa martı kuşu bu tarihi bölgeyi ve özellikle Mimar Sinan’ın denizden görünümü eşsiz Molla Çelebi Camii’ni tamamen bloke edeceği gibi Kabataş’tan görünen tarihi yarımada manzarasına da devasa martı kanatları çakacak. Projenin hem mimarı hem de yüklenicisi olan Hakan Kıran, boynuzlu ucubesi Haliç Köprüsü ile muhteşem Süleymaniye’nin siluetini katletmemiş, Sinan’ın bir başka önemli eseri Sokullu Mehmet Paşa Camii’ni ve Topkapı Sarayı ve çevresinin eşsiz manzarasını bloke etmemiş gibi şimdi de Aşkabat Havalimanı’ndan esinlenmiş çakma kuş projesiyle Kabataş’ı tarihinden, mekanından, hafızasından kopartarak Dubaileştirecek. Nitekim, projeye karşı itirazlarını yükseltenlere İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından yollanan notta yer alan ‘’ Bu meydanla İstanbul’un marka değerinin arttırılmasına ve uluslararası tanınırlığına katkıda bulunmak da hedeflenmiştir’’ cümlesi sirkatin söylemedir. İstanbul Kent Savunması’nın (İKS) öne sürdüğü üzere çok mütevazi bir proje ile ve kısa bir süre içinde Kabataş Meydanı ve ulaşım ağı pekala düzenlenebilecekken, amaç ikonik martı ile kentin marka değerini arttırmaktır. Fatih’in 500 küsur yıllık tersaneleri üzerine kurulmak istenen Haliçport’tan başlayacak olan soylulaştırma, ticarileştirme,
istanbullkent almanagıl
yayasızlaştırma, lüks oteller bölgesine dönüştürülmekte olan Karaköy’de kurvaziyer turizmine yönelik Galataport projesi ile devam ederek Kabataş’da sonlanacaktır. Fındıklı-Kabataş arası, kentin en keyifli yürüyüş güzergahlarından, kullanım alanlarından biri daha gasp edilecektir. Emeğin mekanı tersaneler, tarihinden mekanından, bağlamından kopuk tamamen ticari ve turistik amaçlı dönme dolaplı, otelli, alışveriş merkezli Haliçport projesi ile Dubaileşirken, Kabataş’taki ikonik martı, İstanbul’un Dubaileştirilmesine kanat çırpacaktır! İBB’nin İKS üyelerine gönderdiği görselli açıklamada, Kabataş ile Üsküdar arasında İstanbul Boğazı’nın altından geçen 1,9 km uzunluğunda bir yaya geçiş tüneli de bulunmaktadır. Bu yazı kaleme alınırken, Üsküdar’a Harem Otogarından boşalacak bölgeye, Londra’daki dev dönme dolap London Eye’ın aynısının yapılacağı haberleri basına çıkmıştır. Tek fark, İstanbul Eye, Avrupa’nın ‘’en büyüğü’’ olacaktır8. Böylece, denizin altından yürüyerek İstanbul Eye’a binenler, karşılarındaki devasa bloka bakıp,’’ İşte martı gördük’’ diyebilirler! Dünyanın en güzel deniz yollarından birine sahip İstanbul’un sakinleri, denizin üzerinden gitmek ve gerçek martılar ile simit paylaşmak yerine hangi akla hizmet denizin altından gitmeyi tercih etsinler? Sözü yine İKS’ye verirsek, buradaki asıl amaç devasa bir yapı ve ek inşaatlar vasıtasıyla rant sağlanmasıdır. Transfer merkezi için bu kadar büyük bir inşaat projesine ihtiyaç yoktur ve bu devasa projenin hiçbir kamu yararı da yoktur9. İstanbul Kent Savunması, projenin ilk duyulduğu günden itibaren detaylara ulaşmayı ve halkı bilgilendirmeyi görev edindi. Gayri şeffaf, anti demokratik tepeden inme projeye karşı ardı ardına basın açıklamaları yaptı; el ilanları ve broşürler ile projenin tarihi alana, çevreye ve doğaya vereceği zararları ve ayrıca hukuksuzluğunu İstanbullulara aylarca yerinden, Kabataş’tan anlattı. OHAL sürecinde de meydan kapatılana dek Kabataş nöbetlerini kesintisiz devam ettirdi10. Burada ilginç olan, OHAL’e ve baskıcı ortama karşın, İstanbulluların koşa koşa imza atmaya gelmeleri; meydanı ve iskelelerini sahiplenmeleriydi. Toplanan 20000 imza Büyükşehir’e teslim edildi; ancak Gezi ertesinde bir otobüs durağının yerini dahi halka soracağını ilan eden Belediye Başkanı, sözlerini unuttu, halkın taleplerini kale almadığı gibi iktidarın olağan taktiğini kullanarak iskelelerine, kentine sahip çıkanları provokasyon ile suçladı11. Girişimci, pazarlayıcı yönetimden aksini bekle-
119
120
istanbullkent almanagıl
mek sürpriz olurdu. Peki ya projenin mimarı Hakan Kıran’dan? Ya da soruyu genel olarak sorarsak, binlerce yıllık geçmişi, tarihi, özgün mekanları ile çok özel bir kent olan İstanbul’u İstanbul olmaktan çıkartan / çıkartacak projelerin altında imzası olanların, geriye dönüp baktıklarında nasıl bir vicdan muhasebesi yaptıklarını; ya da böyle bir yüzleşme yapabilme ahlakına sahip olup olmadıklarını sorsak? Mimarın Etiği Prof. Arif Hasan Asya Barınma Hakkı Koalisyonu kurucusu uluslararası ödüllere sahip Pakistanlı bir şehir plancı ve mimar. An Alternative to the World Class City Concept isimli çalışmasında, dünyadaki marka kent gidişatına karşın alternatif bir kent modeli arar ve önerilerini şöyle sıralar: Kentsel projeler: 1) Bölgenin ekolojisini tahrip etmemeli; 2) Orta-alt ve alt gelir gruplarının ihtiyaç ve çıkarları doğrultusunda olmalı; 3) Kentsel rant yerine sosyal ve çevresel etmenleri dikkate almalı; 4) Somut ve somut olmayan kültürel mirası korumalı. Kendisi, bazı mimari projelerindeki tamir edilemez zararıgörerek, 1983’de Hipokrat yemini benzeri bir yemin yaratmış ve hep sadık kalmıştır: ‘’Ekolojiyi ve çevreyi tamir edilemez bir şekilde zarara uğratacak projelerde yer almayacağıma, yoksulluğu arttıran, insanları yerlerinden eden ve somut ve somut olmayan kültürel miras değerlerini, çok-sınıflı kamusal alanları ve binaları yok eden projeler yapmayacağıma; bunları gerçekleştiren tüm projelere karşı çıkacağıma ve uygulanabilir alternatif projeler geliştireceğime…’’ . Hasan, yaşadığı kent Karachi’nin geldiği noktayı anlatırken önemli bir gerçeğe de parmak basar: ‘’ Eğer kentimdeki diğer 20 önemli mimar daha benzer bir yemin etmiş olsalardı, muhtemelen çok farklı bir kentte yaşıyor olacaktık12’’. İstanbul’u İstanbul olmaktan çıkartarak Dubaileştiren projelerin altında imzası olanlardan Arif Hasan olmalarını bekleyebilir miyiz? Hasan’ın vurguladığı üzere, çevre ve insan sevgisinden yoksunların bu ilkeleri gerçekleştirmeleri zordur. Yerel yönetimlerin bol kazançlı projeleri önünde sıraya girmek yerine her biri İstanbul için idam fermanı olan bu projeleri elinin tersiyle itme ahlakını gösterebilecek, Arif Hasan’ın ettiği yemin benzeri bir andı kıblesi kılacak kaç çok- yıldızlı mimarımız vardır? Ama o zaman o çok yıldızlı mimarlık ofislerinin ve rant
kapılarının kapanma, yanlarında çalışanların ve kendilerinin de işsiz kalma tehlikesi olacaktır değil mi?! Son Söz Belleği silinen, ruhunu kaybeden, özgün mekanları, tarihi ve kültürü Dubai’ye koşulan, sahili, ormanı, bostanı, denizi tahrip edilen ve son kertede İstanbul’dan gayri her şeye benzeyecek olan bu kentte ‘’Simit sat onurlu yaşa!’’ çağrısını İstanbulkırım failleri mimar ve plancılara hatırlatırken, İstanbul’un Arif Hasanlarının da elbet bir gün ortaya çıkacağı inancı ve umuduyla mücadeleye devam! Kaynakça Dubaization olarak geçmekte. Konuyla ilgili www.dubaization.com Dubai ile ilgili olarak: Yasser Elsheshtawy; Dubai-Behind an Urban Spectacle, Routledge 2013. 1
Mike Davis; Daniel Bertrand Monk (ed) Dreamworlds of Neoliberalism-Evil Paradises. Mike Davis; ‘Sand, Fear and Money in Dubai’ 48-69; 2007. 2
3
a.g.e.
4
a.g.e.
5
The Insurgent Architect vimeo.com/urbannext/david-harvey
6
sendika10.org/2013/05/kent-hakki-david-harvey/
7
Saadet Özen; ‘Kör Kazma Kabataş’ta’; Magma Baykuş; Eylül 2016.
8
sozcu.com.tr/2016/ekonomi/istanbul-eye-1359557/
İstanbul Kent Savunması: 10 Maddede Kabataş Martı Projesine Hayır yapi. com.tr/haberler/10-maddede-kabatas-marti-projesine-hayir_146763.html 9
10
sendika10.org/tag/istanbul-kent-savunmasi/
birgun.net/haber-detay/istanbul-kent-savunmasi-ndan-ibb-ye-kabatas-yaniti -121943.html 11
12
pps.org/blog/the-ethics-of-building-great-communities/?mc_cid=727c2b89
1f&mc_eid=6cbd3f6308
m
istanbullkent almanagÄąl
121
122
istanbullkent almanagıl
BASINDA KABATAŞ TRANSFER MERKEZİ PROJESİ Kabataş’taki martı kafaları gagalayacak! | Korhan Gümüş sanatak.com, 16.05.2016 Bir mimarın Kabataş’a martı biçiminde bir transfer merkezi hayal etme hakkı var. Onun bu hakkını sonuna kadar savunmak zorundayız. Ama “Kabataş’ta bir tek benim hayallerim geçerli olacak” demesi mimarlık alanında düşünceyi ifade özgürlüklerinin olmadığını gösterir. Çünkü burası onun kendi evi, özel ofisi değil. Kamu alanı. “Hayır efendim ben falancayı tanıyorum, zaten benim yakınım olur, o yüzden benim dediğim olacak” diyen bir kişi öncelikle alay konusu olur. Böyle bir duruma düşmemek için bu mimarın “pardon ama bu işi bilen kişilerin, kamu işlevi yerine getiren kurumların başka tür yöntemlerle konuya yaklaşması gerekir” demesi beklenir. Zaten kamu yönetimlerinin sorumluluğu da budur. “Hah, işte benim tanıdıklarım iktidarda, şimdi benim hayal ettiğim şeyler olacak” diyen bir mimar öncelikle mesleki alandaki düşünceyi ifade özgürlüklerini bastırmış olur. Dolayısı ile bu transfer merkezinin şekillenmesinde başka fikirlerin de özgürce geliştirilmesi, tartışılması gerekir. Kamu sorumluluğu bunu gerektirir. Kabataş’a yapılmak istenen dolgu, üzerine kondurulmak istenen martı gibi mimari kararlar mesleki alanda düşünceyi
ifade özgürlüklerinin engellenmesine örnek teşkil eder. Kabataş’ın bugünkü halinden çok memnunuz, aman bir değişiklik yapılmasın mı diyorum? Haşa. (Bu tür saçma sapan projelere itiraz edenleri hep böyle göstermek isteyen bazı fitne odakları var elbette. Yarın öbür gün “bakın anket yaptık halk karga değil martı biçiminde olsun istiyor” diyeceklerdir.) Peki ne yapılmalı? Mimari ve kentsel tasarım projesi yarışması mı yapılmalı? Hayır, şart değil. Yaratıcı konularla kamu ilişkilerini bağımsız bir şekilde düzenleyebilecek bir dolu yol, yöntem var. Bunun yolu da yalnızca itiraz etmek, ya da Beyoğlu Planları’nda yapıldığı gibi yalnızca mahkeme kararlarına sığınmak değil. Yapacak daha bir dolu iş var. Hukuk devletlerinde kamu kararlarının içeriğini oluşturan mimari projeler, planlar, şehircilik uygulamaları meslek kuruluşlarının düzenleyici olduğu, çoklu ve çok boyutlu temsil mekanizmaları, bağımsız katılım arayüzleri ile geliştirilir. Mahkemelerin değerlendirmesi gereken konu kararların, projelerin, planların içeriklerinden çok üretilme yöntemidir. Asıl hukuk alanına taşınması gereken konu budur. Mimarlık, şehircilik çalışmaları kereste satın alır gibi alınamaz. Bürokratları hazırladıkları basmakalıp teknik şartnameler ile yaşam alanlarının nasıl şekilleneceğine
istanbullkent almanagıl
karar verilemez. Çünkü bu tür konularda ne yapılacağına onlar karar veremez. Ayrıca zannedersem bu konuyu yalnızca bir mimarlık tartışması olmaktan öteye taşımak da gerekiyor. Düşünceyi ifade özgürlüklerinin yalnızca aydınları, meslek insanlarını değil, halkı ilgilendirdiğini gösteren en önemli örnek, belki de yaşam çevresinin düzenlenmesi ile ilgili konular, şehircilik deneyimleridir. İstanbul’un deniz ulaşımında kamu sistemi tamamen çökmüş durumda. Bunun gözümüzün önündeki, her gün tanık olduğumuz örneği ulaşımda yaşanan kaos. Ulaşım işlevleri tamamen ayrıcalıklı piyasa aktörlerine devredilmiş durumda. Yönetimler bu alanda kamu sistemini onarmak, geliştirmek şöyle dursun, adeta sorunlardan besleniyorlar. Mimarın hayalini kurduğu martıya gelene kadar halkın canının emanet edildiği deniz araçlarının tasarımları felaket. İskeleler, yolcu indirme bindirme mahalleri düzensiz. Uygulanan ücret tarifeleri tamamen keyfi. Halkın aldığı hizmetler üzerinde hiç bir tasarruf hakkı bulunmuyor. Halk imtiyaz sahipleri tarafından rehin alınmış durumda. İstedikleri fiyatı uyguluyorlar ve onları kontrol eden, kullanıcıların haklarını savunan hiçbir otorite yok. Daha doğrusu her alanda olduğu gibi yöneticiler, siyasal kişiler bu imtiyaz sahiplerinin kendileri, ayrıcalıklı çıkar gruplarıyla birlikte bu karanlık durumdan istifade ediyorlar. Oysa bu tür çok taraflı kamu sistemlerini yönetmek için dünyada çeşitli deneyimler bulunuyor. Bu arada Büyükşehir Belediyesi’nden de şöyle bir açıklama yapılmış. Onu da aynen buraya aktarmak istiyorum: “Duyduk ki Kabataş’ta bazı mimarlar karga biçiminde bir transfer merkezi yapılsın istiyorlarmış. Biz Büyükşehir olarak bir anket yaptırdık, halk karga değil, martı istiyor. Ayrıca halka martılara atılmak üzere bedava simit vereceğiz. Böyle kalsın, ya da karga biçiminde bir bina olsun diyenler, halka hizmet vermemizi engellemeye çalışıyorlar.” Kabataş Martı Projesi ‘oldu bitti’ye getiriliyor | Fatih Kıyman BirGün, 15.06.2016 Geçtiğimiz ay kamuoyuna ‘mega proje’ olarak duyurulan ve adı ‘Kabataş Martı Projesi’ olarak anılan Kabataş Transfer
Merkezi tekrar gündemde. Kabataş iskelesinden motor seferleri yapan firmanın yolcularına ‘inşaat sürecinde seferlerin nereye yönlendirilmesini’ tercih ettikleriyle ilgili anket yapmaya başlaması ve 17 Haziran’da ilk çalışmaların başlayacağı söylentilerine rağmen İBB’den net bir bilgi alınamaması, çevrecileri harekete geçirdi. Siluete uyumsuz Konuyla ilgili dün Fındıklı’da bir araya gelen İstanbullular, endişelerini dile getirdi. Yurttaşlar, projenin tarihi siluetle uyumsuz oluşunun altını çizdi. Belediye soruları cevaplamıyor Yurttaşların bilgi edinme yasası doğrusunda İBB’ye yaptığı başvurular yanıtsız kalırken, halihazırda 1300’e yakın imzanın toplandığı change.org kampanyasında, “Yönetimin kamusal alanlara müdahale biçimini artık değiştirmesini istiyoruz. Kararların tepeden inmeci yöntemlerle değil, İstanbul halkının görüşleri alınarak, çoklu ve bağımsız bir düşünce ortamı yaratılarak geliştirilmesini istiyoruz,” ifadeleri kullanıldı. Martı Projesi için izin çıktı mı? Konuyla ilgili konuşan Şehir Plancıları Odası (ŞPO) İstanbul Şube Sekreteri Akif Burak Atlar, Transfer Merkezi projesinin geçmişinin 2008 yılında onaylanan avan projeye dayandığını, fakat bu projenin Martı Projesini kapsamadığının altını çizdi. Bu projeyi mümkün kılmak için yapılan plan değişikliklerinin ise komisyondan geçtiğini, fakat gelinen nokta itibariyle halen ilgili Koruma Kurulu tarafından onaylanması gerektiğini belirtti. Konuyla ilgili daha önce de görüş belirten Atlar, Kabataş’ta tarihi silueti etkilemeyecek mütevazi bir projeye ihtiyaç olduğunu söylemiş, ŞPO olarak temel kaygılarının mesleki bilgiler ışığında, hukuki olarak doğru olanın ‘insani bir yaklaşımla’ yapılması olduğunu ifade etmişti. Diğer yandan, “Maalesef bu tip yukarıdan alınan kararlarla uygulamaya çalışılan projelerin önünde uzun yıllardır hiçbir kurum direnemiyor. Buna yargı da dahil; artık yargı mekanizması da burada direnç gösteremiyor,” şeklinde konuşmuştu.
123
124
istanbullkent almanagıl
Atlar son olarak, Martı Projesi konusunda halkın etraflıca bilgilendirilmesi gerektiğini de vurgulayarak, “Kabataş iskeleleri her gün binlerce insan tarafından kullanılıyor, böyle bir proje uygulamaya konacaksa, halk aylar önceden bilgilendirilmelidir,” dedi. Önce yap, sonra ‘kamu yararı’ gözet Diğer yandan, son zamanlarda ülkenin dört bir yanındaki uygulamalara bakıldığında, Martı Projesi’nin hukuki güvenceye henüz kavuşmamış olması endişeleri gidermiyor. Daha önce aynı bölgede, İnönü Stadı’nın yanından geçen tünel bağlantılarının parkı tahrip eden bölümü mahkemeye taşınmış, fakat yürütmeyi durdurma kararı çıkıncaya kadar proje neredeyse tamamlanmış, bu aşamadan sonra ise inşaatın geldiği noktaya dayanarak ‘kamu yararı’ gerekçesiyle onaylanmıştı. Kabataş Martı Projesi: Betona karşı yaşamı savunmak gerek | Akgün İlhan yesilgazete.org, 29.07.2016 “Ulaşım hakkımız engellenemez! Boğaz’ı Kabataş’a dokunma! Beton martı istemiyoruz!”
doldurma,
Bunlar 27 Temmuz 2016 Çarşamba günü saat 18.00’da İstanbul Kent Savunması çağrısıyla gerçekleştirilen Kabataş Martı Projesi’ne karşı eylemde atılan sloganlardan bazılarıydı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) bu projesi Kabataş’tan deniz ulaşımını en az üç sene durduracak; feribot, şehir hatları vapurları ve yolcu teknelerini Eminönü, Yenikapı ve Karaköy iskelelerine kaydıracaktı. Projenin “ÇED gerekli değildir” veya “ÇED olumludur” kararı, jeololik-jeoteknik etüt raporu, tarihi bir bölgeye yapılması dolayısıyla gereken ilgili bölge ve tabiat varlıklarını koruma bölge kurul onayı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Daire Başkanlığı izinlerinin hiç biri ortada yoktu. Ama tüm bu yokluğa rağmen, proje alanının 28 Temmuz‘dan itibaren tamamıyla insana ve trafiğe kapatılması için alınmış bir tepeden inme karar vardı. Ancak eyleme bir iki saat kala kapanış 4 Ağustosa ertelendi.
Erteleme kararı ile birlikte İBB’den yapılan yazılı açıklama şöyleydi: “Projenin yeterli bilimsel yaklaşım ve ilgili kurul onaylarından yoksun olduğu iddiası da gerçek dışıdır. Proje görselleri ile bilgileri tüm detayları ile yakın zamanda açıklanacaktır. Kabataş Büyük Transfer Merkezi üzerinden hayal ürünü iddialarla provokasyon peşinde olanlara itibar edilmemesi rica olunur”. Provokasyon değil, halkı bilgilendirme yapıldı Oysa eylem ne hayal ürünü iddialardan yola çıkıyor, ne de provokasyona çağrıda bulunuyordu. Halk önce kendisine sorulması gereken bir başka kentsel projeyle ilgili bilgilendiriliyordu sadece. Bu bilgilendirme belediyenin asli göreviyken, çoğu durumda olduğu gibi halk kendi işini kendi görüp belediye yetkilileriyle aylar süren diyalog çalışmaları sürecinde toplayabildiği bilgiyi diğer vatandaşlarla paylaşıyordu. Belediyenin tüm bu olup bitenden kendine biçtiği görevse halkı tartaklamak üzere elli metreye öteye yerleştirilmiş bir TOMA ve içi dolu üç polis otobüsünü hazır bekletmekti. Ecdad diye diye ecdadın canına okudular! Yüzlerce insanın katıldığı eylemde ilk sözü Beyoğlu Kent Savunması’ndan Deniz Özgür aldı. Özgür, Kabataş Martı Projesi’nin Galataport projesi ile birlikte değerlendirilmesi gerektiğini, Galataport’tan çıkacak olan hafriyat için bu projenin gerekli olduğunu belirtirken ekledi: “Ecdad diye diye ecdanın canına okudular”. Gerçekten de Dolmabahçe Sarayı, Dolmabahçe Camii, Kılıç Ali Paşa Camii gibi muhteşem eserlerin arasında Dubai’nin absürt ve küstah binalarını andıran betondan dev bir üç boyutlu martı karikatürü Boğaz’ın siluetine tecavüzden başka bir anlama gelmeyecekti. Ayrıca burada daha önceden yapılmış Swiss Otel, Vodafone Arena futbol stadyumu ve Tünel gibi devasa projelerin inşaları sırasında Dolmabahçe Sarayı ve Camii büyük tehlikeye atılmıştı. Bunun yanı sıra Boğaz yine betonla doldurulacak, deprem bölgesi olan bir şehirde insan hayatı bir kez daha hiçe sayılacaktı.
istanbullkent almanagıl
Toplu taşıma projesinde otoparkın işi ne? Belediye yetkilileriyle aylar süren diyalog kurma çabaları sonucunda kotarılan bilgilere göre projede eksi 9 kot kazılacak ve alt kısım otopark olarak kullanılırken, kongre merkezi ve restoran gibi mekanlarda yer alacak. Bir hafta öncesinde konuşma fırsatı bulduğumuz ulaştırma konusunda uzman Prof. Dr. Zerrin Bayrakdar “toplu taşıma projesinin içinde özel araç trafiğini şehrin göbeğine kadar taşıyacak bir otoparkın işi ne?” diye soruyordu. Bayrakdar “Bu proje yapılırken ne uzmanlara, ne de halka soruldu. Bu da projenin halka hizmet için değil, rant için yapıldığını ispatlıyor” demişti. Kabataş eylemine dönecek olursak Özgür’ün ardından konuşan İstanbul Kent Savunması’ndan Cihan Uzunçarşılı Baysal beton projeleriyle yok edilen İstanbul’u anlatırken “balık bitti, deniz canlıları küstü, martılar denizden değil karadan beslenir oldu” dedi. Baysal ayrıca kruvaziyer turizmi odaklı projelerle boğazın, kıyıların ve denizin nasıl aşama aşama gasp edilip, parası olanlara tahsis edildiğini de anlattı. Halkın ulaşım hakkı engelleniyor İşten eve dönerken eylemden haberdar olup katılan bir kadın ise projenin durdurulması için imza verirken şöyle diyordu: “İşim burada (Tophane) ama ev Üsküdar’da. Şimdi ben nasıl gidip geleceğim her gün? Sırf ulaşım kolay olsun diye Üsküdar’dan ev kiralamıştık üç sene önce. Şimdi hem zamandan hem de paradan kaybedeceğim. Bana bunun hesabını kim verecek?”
Sahi 50 bin kişinin gelip gittiği bu yerin en az üç sene boyunca kapalı tutulması sonucu oluşacak mağduriyet nasıl karşılanacak? İBB’nin böyle sorulara verecek bir cevabı yok. Oysa Prof. Dr. Bayrakdar’ın da dediği gibi yolcu aktarma projelerinde üç önemli şartın karşılanması gerek. • Aktarma merkezi olacak yerin ilk olarak yolcuları fiziki olarak zorlamaması, yani yolcuların bir araçtan diğerine geçerken fiziksel güçlük çekmemesi gerek. • İkincisi yolculara maddi anlamda ek masraf çıkmaması, başka bir ifadeyle aktarma için ekstradan para ödenmemesi gerek. • Son olarak da yolcuların zaman kaybına uğramaması gerekiyor. Örneğin Mecidiyeköy’de metrodan metrobüse geçerken 15 dakika yürümek zorunda kalmak ulaşım hakkını kısıtlayan bir durum. “Denizi kendi halkına haram ettiler” Projenin ulaşım hakkı ihlalinden, ekolojik ve kültürel yıkıma kadar uzanan bir dizi olumsuzluğu beraberinde getireceği aşikar. Dolayısıyla halkın tepkisi gittikçe büyüyor. Eylem sırasında mikrofonu alıp konuşan Adalı balıkçı ve gemi kaptanı Şefik Aslan’ın sözleri olup biteni özetliyordu. Aslan “denizle bağımız koparıldı” derken Orhan Veli’nin ünlü “Gemlik’e doğru gelirken denizi göreceksin, sakın şaşırma” dizesinden yola çıkarak “İstanbul’a geldiğinde denizi göremezsen sakın şaşırma” dedi. “Çocuklarımız denize hasret. Bunlar bu projelerle denizi sadece zenginlere seyrettiriyorlar. Denizi kendi halkına haram ettiler” diyerek sözlerini bitirdi.
125
126
istanbullkent almanagıl
12 binden fazla imza toplandı Halkın tepkisinin en somut hali İstanbul’un dört noktasından Kabataş, Kadıköy, Üsküdar ve Adalar’dan toplanan imzalar. Bunların sayısı 12 bini aşmış durumda. İmzalar İBB’ye verilmesine ve projeyle ilgili bilgi istenmesine rağmen en ufak bir açıklama alınmış değil. Daha önceki büyük kentsel dönüşüm projelerinde de olduğu gibi “bölgeyi insansızlaştırıp, ardından projeyi uygulamaya sokmayı planlıyorlar” diyen Özgür yakında bu hukuksuz projeye semt dernekleri ve meslek örgütleri tarafından dava açılacağını söylüyor. Peki ne yapmalı? Kabataş Martı Projesi’ne bu haliyle karşı çıkmak hepimizin görevi olmalı. Hala imza atmadıysanız proje alanı kapatılana kadar orada olacak imza masalarına gidip, bir imza da siz atın. Bu da yetmezse birer imza föyü alıp konu komşuya da imzalatın. Proje ile gelişmeleri şeffaflıktan nasibini almamış İBB’den değil, İstanbul ve Beyoğlu kent savunmalarının sosyal med-
ya hesaplarından takip edin. Gerektiğinde Kabataş’ta yaşam savunuculuğu nöbetine de katılın. Kabataş’a yolunuz düşsün düşmesin, İstanbullu olun olmayın change.org’daki imza kampanyasına bir imza da siz verin. Çünkü bu hepimizin mücadelesi. Zira 170 bin metrekarelik dolgu alanlı Kazlıçeşme Meydanı, 1 milyon 200 bin metrekarelik betonuyla Maltepe, denizden kopardığı 518 bin metrekarelik alanıyla Yenikapı miting ve gezi alanı, ve yapımı süren daha nicesi bu gidişatı durdurmazsak bize İstanbul’da deniz bırakmayacak. Ve bu sadece İstanbul’un değil Türkiye’nin dört yanındaki sahil kentlerinin sorunu. Birkaç hafta önce gündeme gelen Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından deniz doldurularak yapılan dev golf sahası, Rize-Artvin Havalimanı projesi bunlardan yalnızca birkaçı. Denizleri bedava toprak ve rant sahası olarak gören bu zihniyete artık dur demeli. Eyleme katılan ve söz alan eski dönem milletvekili Melda Onur’un da dediği gibi darbeye karşı demokrasiyi, betona karşı yaşamı savunmak gerek.
istanbullkent almanagıl
OHAL’de durmayan bir mücadele: Kabataş | Ersin Kiriş politeknik.org.tr, 12.08.2016 Karşı darbenin saldırganlığının içinde kalan bir mücadele var bugünlerde İstanbul’da.. Kabataş İskelesi’nin yıkımı ve yerine yapılmak istenen Martı Projesi.. Karşısında da darbe girişiminden iki gün sonra herkesin sokağa çıkmakta tereddüt ettiği bir anda iskeleleri için imza toplamaya devam eden kent savunucuları ve “İskelemiz kapatılamaz” diyen İstanbullular Dünyanın en hızlı değişen ülke gündemine sahip olsak da değişmeyen gündemlerimiz de var şüphesiz… Darbe girişimi ve ardından Saray/AKP iktidarının ilan ettiği OHAL’le Varlık Fonu gibi kentin ve doğanın daha kolay yağmalanmasının önünü açan Kanun Hükmünde Kararnamelerin (KHK) çıkarılması, iktidar krizini çözmek, sermayeye güven vermek için dillerden düşürülmeyen mega proje propagandası… Hızla değişen gündem içinde değişmeyenin doğa ve kent düşmanlığı olduğunu gösterdi. Ancak karşı darbenin getireceği yağma ve talanı gören yaşam savunucularının mücadelesi de baki.. Tam da bu ortamın içinde kalan bir mücadele var bugünlerde İstanbul’da.. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) verilerine göre günde 80 bin kişinin kullandığı Kabataş İskelesi’nin yıkımı ve yerine yapılmak istenen Martı Projesi.. Karşısında da darbe girişiminden iki gün sonra herkesin sokağa çıkmakta tereddüt ettiği bir anda iskeleleri için imza toplamaya devam eden kent savunucuları ve “İskelemiz kapatılamaz” diyen İstanbullar. Kabataş Martı Projesi ne getiriyor? İstanbul Kent Savunması’nın öncülüğünde yaklaşık iki aydır hayata geçmemesi için iskele önünde imza toplanan “Kabataş Martı Projesi/Transfer Merkezi” içerdiği 83 bin metrekare devasa beton dolgu alanı, 1000 araçlık otopark ve ticari fonksiyonu olan galeriler gibi meydan altı yapıları nedeniyle bir mega proje niteliğinde. İBB, “Kadir Topbaş’ın ‘ustalık’ eseri” olarak tariflediği proje ile mevcut iskeleleri yıkıp, denizi dolduracak. Meydan altını AVM vari şekilde işlevlendirecek. Kabataş’taki karayolu trafiği ise beton dalış tünelleriyle yerin altına alınacak. Aslında proje, AKP belediyeciliğinin çok sıra-
127
128
istanbullkent almanagÄąl
istanbullkent almanagıl
dan örneklerinden bir tanesi… Kentin doğal, tarihi varlıklarını, kentin hafızasını bir çırpıda yok edebilecek yapay, “tepeden inme”, ısmarlama bir proje.. Tıpkı Taksim Meydanı, Çağlayan Meydanı, Yenikapı ve Maltepe dolgu meydanları gibi.. Kabataş’ı rehabilite etmek için yıkım şart mı? Mevcut proje yaklaşık 3 yıl sürecek. Kapasite aşım sorunu bulunmayan Kabataş iskeleleri deniz doldurulmadan, iskeleler tamamen kapatılmaksızın da yenilenebilirdi. İskeleleri rehabilite etmek, trafiği yaya odaklı düzenlemek mevcut sorunları çözebilirdi. Kabataş’ın deprem bölgesi sınırları içinde olması beton dolgunun deprem sırasında sıvılaşma ve dolayısıyla oturma-çökme riskini de doğuruyor. Kıyı ve Deniz Yapılarında Deprem Teknik Yönetmeliği’nde deprem riski yüksek olan bölgelerde dolgu tipi rıhtım ve ağırlık tipi deniz yapıları önerilmemesine rağmen projede ısrar ediliyor. Boğaz’da tarihi kıyı çizgisinin parçası olan Kabataş’ta yapılacak martı şeklinde mimari açıdan nitelik taşımayan bu proje bölgenin tarihi dokusuna da zarar verecek. Karaköy – Kabataş kıyı çizgisindeki dönüşüm, kıyıyı halka kapatan Galataport Projesi sonrasında Martı Projesi’yle ilerletilecek. İBB’nin projeyi “Transfer Merkezi” olarak tanımlanması ise asılsız bir propaganda aracı. Kabataş mevcut haliyle deniz, raylı, karayolu ulaştırma araçlarının bulunduğu bir transfer merkezi. İBB de yaratacağı mağduriyeti “transfer merkezi yapıyoruz, bu bir ulaşım projesi” diyerek yönetmeye çalışıyor. Ancak sonuç kamu varlıklarının gereksizce sarf edildiği, bilimsel açıdan uygunsuz, devasa beton bir meydandan ibaret olacak. Mimarı Topbaş’ın arkadaşı, “kent suçu ustası” Projenin mimarını ise İstanbullular yakından tanıyor. Kadir Topbaş’ın arkadaşı, AKP’ye yakınlığıyla bilinen ve tarihi yarımadanın siluetini bozan Haliç Metro Geçiş Köprüsü’nün de mimarı olan Hakan Kıran. Kentin hafızasını, tarihi yok sayan kent suçu uzmanı bu mimar, Taksim Meydanı’ndaki Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) yıkılmasını talep ediyor ve aynı zamanda AKM’ye ait parsele girerek işgal eden Gezi Pastanesi’nin sahibi.
Darbe, OHAL dinlemeden süren mücadele Gündeme gelişi 2005 yılına kadar dayanan proje şimdi ülke gündeminin toz duman olduğu bir anda hayata geçirilmek isteniyor. İstanbul’da kentin yaşam alanlarını, kamusal alanlarını savunanların Kabataş İskelesi mücadelesi de OHAL’e rağmen devam ediyor. İstanbullular ulaşım hakkına sahip çıkıyor. Mühendisler, mimarlar, plancılar da kenti yaşanmaz kılacak bu projenin durdurulması için Kabataş’a sahip çıkıyor. Kabataş’ı kapatan, İstanbulluları mağdur edecek projenin başlangıç tarihi İBB tarafından 28 Temmuz olarak ilan edilse de kapanış sürekli erteleniyor. Karşı darbe ortamının içerisinde bir yandan da yağma politikalarını ilerletmeye girişen Saray/AKP iktidarına karşı Kabataş’ı savunmak, iskeleyi savunmak bir görevse, İstanbullular bu görevi sürdürüyor. Beton martı istemiyoruz! İBB gururla sunar: Martı kanadından rant devşirme sanatı | Erk Acarer BirGün, 13.08.2016 Proje tarih, doğa, insan ve kültür için bir yıkım olacak. Minimum 3 yıl eziyet çekecek olan kent sakini ise sonunda büyük bir sürpriz karşılayacak: Daha fazla keşmekeş ve daha yoğun trafik sıkışıklığı. Gerçekte ballandıra baldıra anlatılan Martı Projesi’nin ‘amacını’, sürecini ve sonuçlarını değerlendirdik. Kuzey Ormanları Savunması (KOS) proje kapsamındaki yeni çevre kıyımlarına dikkat çekerken ulaştırma uzmanı Prof. Zerrin Bayraktar, hukuksuzlukların yanı sıra şehir planlaması konusundaki çelişkilere vurgu yaptı. İşte on maddede bir camiden bir camiye ‘Betondan Martı Kanadı’ projesi. 1 Hep rant hep rant ‘Kabataş’ öncelikli olarak, Haliç ve Galataport’a eklenecek yeni bir peşkeş zinciri gibi görünüyor. Galataport projesine ‘binaları restore edeceğiz’ aldatmasıyla kimseye haber vermeden başlamıştı. Tabela bile asılmadı. Oysa gurur veren bir proje gizlenerek değil iftiharla yapılır.
129
130
istanbullkent almanagıl
2 AKP Demokrasisi: Halka sormaya gerek yok! Havuz medyasında yer alan, ‘Proje için onlarca bilim adamına danışıldı’ haberleri gerçeği yansıtmıyor. Projenin organizatörleri İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve aynı zamanda ‘muhteşem’ Haliç Metro Köprüsü Mimarı Hakan Kıran. Kabataş üzerinden, AKP’nin demokrasi anlayışı bir kez daha okunuyor: “Halkla ne ilgisi var, biz yaparız olur!”
nü açacak imar planı değişikliği oyçokluğuyla kabul edildi. Fakat plana pek çok şerh kondu. Doldurma; jeoteknik, jeolojik etüt raporları onaylanmadan ve denizle ilgili birimlerden izin alınmadan ‘Yapılamaz’ dendi. Projenin şerhlere takılacağı kesin. İBB bu nedenle 16 Mayıs’tan beri projeyi askıya almıyor. Meslek odaları bu nedenle dava açamıyor. Böylece İBB, projeyi kıyısından köşesinden sözüm ona çaktırmadan sürdürüyor.
3 Çaktırmadan yaparız ruhunuz duymaz!
4 Ulaştırma değil ‘ZihniSinir’ projesi
Projesi 2008 icadı. 16 Mayıs 2016’da İBB Meclisi’nde denizin doldurulmasına sebep olacak ve ‘beton kanatların’ önü-
Kabataş, ulaşımın rahatlaması üzerine kurgulansa da bunun mümkün olmayacağı görülüyor. Projeye en büyük eleştiri de
istanbullkent almanagıl
bu noktada. Ulaştırma Uzmanı Prof. Zerrin Bayraktar durumu kısaca özetliyor: “Şehrin göbeğine bir aktarma istasyonu tasarlıyor ve buraya 10 bin araçlık bir otopark planlanıyor. Oysa otoparklar, trafik sıkışıklığı bitsin diye şehrin dışına yapılır. Toplu taşıma kullanmak için kişisel araçla gelmek akla aykırı. Proje trafik sıkışıklığını çözmeyecek artıracak. “ 5 Az kaldı Boğaz’dan yürüyerek geçeceğiz AKP, çevreyi umursamadığı gibi risk faktörüne de önem vermiyor. 3. havalimanındaki alan bir türlü doldurulamadığı için, ormanlarda taşocağı açılıp moloz taşınıyor. Rant için doldurma hastalığı ve zorunluluğu sürüyor. ‘Mevcut yollar sağlamlaştırılıyor bahanesiyle’ Boğaz dolduruluyor. Maltepe, Yenikapı neredeyse birbirine yakınlaşıyor. 6 Deprem riski Kabataş’ta şimdiye kadar hiç olmadığı kadar büyük bir alan doldurulacak. 10 bin metrekarenin doldurulması kapsamındaki projeden ve onu hayata geçirmeyi kafasına koyanlardan gerçekten de ‘çılgın’ olarak söz etmek mümkün. Ne var ki doğa kendine ait olanı mutlaka geri alıyor. Çılgın projelere öncelikle bu açıdan bakmak gerekiyor. İstanbul bir deprem şehri!
14 metreye kadar tarihi eser kalıntısı bulunuyor. Öte yandan çevrenin Osmanlı Dönemi’nde önemli bahçeleri barındırdığı söyleniyor. Asırlık çınar ağaçlarının kesimi başladı. Fakat beton kanatlar karşısında bunların önemi yok. Önemli olan ‘çanak çömlek’ değil rant! 9 Maliyeti artırma mahareti! İBB, tüm projeleri oldubittiye getirdiği için plan programı önemsemiyor. Bu nedenle de maliyet artıyor. Kabataş inşaatında da aynısı olacak. Bire yapılması mümkün olan proje ona mal edilecek. Proje nasıl olsa bizim, maliyetinin sırtımıza binmesinde de bir sakınca yok! 10 Eziyeti büyük olacak Uzmanlar iki senede biteceği söylenen projeye en az üç yıl süre biçiyor. Peki, bu süre içinde kent nasıl etkilenecek? İstanbul’un ortası şantiyeye döneceği için keşmekeş ve trafik artacak. Kabataş ve bağlantı yolları moloz taşıyan kamyonlarla şenlenecek. Peki, Kabataş bittiğinde… İşte çılgınlık da burada zirve yapıyor. Önce toplu taşıma aracı kullanmak için on bin kişilik otoparka ulaşmaya çalışacağız. Eğer bunu başarabilirsek, kendimizi mutfak robotuna benzeyen o şahane gemilere atıp karşı kıyıda bir İstanbul keyfi yaşayacağız! m
7 Lüferi unutun! Dolgu, çevrebilimine de aykırı. Molozlar büyük ihtimalle, diğer ‘çılgın projeler’ olan Galata ve Haliçport’tan getirilip Kabataş’ta denize dökülecek. Denizin ekolojisi de bozulacak. ‘Boğaz’dan neden balık çıkmıyor ya da nerede o eski lüferler?’ sorularının cevapları da AKP’nin bu müthiş projelerinde gizli. 8 İBB: Beton seviyoruz Bir camiden diğer camiye uzanacak, ‘’beton martı kanatlarıyla’ övünmek, ‘estetik düzeyi’ ortaya koyuyor. Ancak ‘bu büyük sanat- mimari şöleni’ çerçevesinde, tarih ve kültür bilinci de es geçiliyor. Dolgu alanında elbette ‘tarihi eserden’ söz edemeyiz. Ancak proje kapsamında çevrenin dokusunun bozulacağı ve tarihe zarar verileceği de ortada. İstanbul’da
Görseller s. 108: diken.com.tr s. 112: Cem Dinlenmiş s. 114: sabah.com.tr s. 116: pinterest.com s. 118: istanbulucuyorum.blogspot.com.tr s. 121: sumerhaber.com s. 122: İKS s. 125: İKS s. 126: yapi.com.tr s. 127: İKS s. 128: cnnturk.com s. 130: panoramio.com
131
132
istanbullkent almanagıl
MAYIS 2016 Merdivenköy’de bulunan ve Kadıköy’deki son kamu arazilerinden biri olma özelliği taşıyan, Milli Emlak Daire Başkanlığı mülkiyetindeki 894 m²lik arazinin açık ihale ile 10 milyon 300 bin liraya satılması sonrasında Kadıköy Belediyesi, Milli Emlak Daire Başkanlığı’na dava açtı (Bizim Anadolu).
© t24.com.tr
Ataköy’deki tarihi Baruthane Binaları’nın olduğu parsele yapılmak istenen ve daha önce de 2 kez mühürlenen Alışveriş Merkezi (AVM) ve konut projesinin ihalesi İstanbul 8. İdare Mahkemesi tarafından iptal edildi (Aydınlık).
İstanbul Arkeologlar Derneği, Tarihi Yedikule Surları’nın koruma bandına izin alınmadan asfalt döktüğü ve surlara zarar verdiği gerekçesiyle Fatih Belediyesi hakkında İstanbul 4 No.lu KVKBK’ye şikayette bulundu (Hürriyet).
Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, İstanbul Boğazı Belediyeler Birliği Başkanlığı’na oybirliği ile seçildi (Yeni Gün). Bakırköy’de kamuya terk etmesi gereken alanları terk etmeyerek faaliyetlerini devam ettiren Marmara Forum AVM’nin otoparkının mühürlenmesi üzerine İBB ve AVM yönetimi arasında şartlı bağış protokolü hazırlandı. Protokole göre; kaçak olan 16 ha.lık alanın 4ha.’ı İBB’ye devredilerek karşılığında kaçak olan alanlar yasallaşacak. (Gazetemistanbul).
© nayn.co
Haliç-Unkapanı Su Altı Karayolu Tüneli Geçiş Projesi ve DolmabahçeLevazım-BaltalimanıAyazağa Tünelleri Projesi’ne ilişkin imar planı değişiklikleri İBB Meclisi’nce onaylandı (Hürriyet).
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 Eminönü – Alibeyköy Otogarı arasında yapılması planlanan tramvay hattının ÇED süreci başlatıldı (arkitera.com).
Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği’nin, İstanbul 2 No.lu KVKBK’nin Topçu Kışlası hakkında kamu yararına aykırı olmasına ilişkin kararın Yüksek Kurul tarafından bozulmasını konu alan davada İstanbul 6. İdare Mahkemesi tarafından verilen davanın reddedilmesine ilişkin karar Danıştay tarafından onandı (BirGün). Deniz suyundan içme suyu elde etmek amacıyla kurulması planlanan Terkos Deniz Suyu Arıtma Tesisi ve Derin Deniz Deşarjı projesi için ÇED süreci başlatıldı (Flashaber).
© zete.com
Kabataş Transfer Merkezi Projesi’ne ilişkin imar planı İBB Meclisi’nce onaylandı (arkitera.com).
istanbullkent almanagıl
MAYIS 2016
İstinye’de mülkiyeti Gençlik ve Spor Bakanlığı’na ait olan ve kullanımı İstanbul Avcılık ve Atıcılık Spor Kulübü’ne verilen arazi üzerinde özel hastane inşa edilmesine ilişkin imar planı değişikliği İBB Meclisi’nce onaylandı (yapi.com.tr).
Emlak Konut GYO Genel Müdürü Murat Kurum, İstanbul ulaşım bağlantıları üzerinde yeni bir uydu kentin inşa edilmesi gerektiğini söyledi (Vatan). Başbakan Binali Yıldırım tarafından açıklanan 65. Hükümet’te Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki oldu (arkitera.com).
© onedio.com
3. havalimanı – Gayrettepe arasında inşa edilecek 66 km.lik metro için ÇED gerekli değildir kararı verildi (Özgür Düşünce).
Gezi Direnişi’nin 3. yıldönümünde Taksim Dayanışması İstiklal Caddesi’nde Bir aradayız, Buradayız başlıklı basın açıklaması yaptı ve Abbasağa Parkı’nda anma etkinliği düzenledi.
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 İBB Kültür Daire Başkanlığı’nın Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nun yıkılarak daha büyük bir açık hava tiyatrosu yapılacağını açıklaması üzerine gelen tepkiler sonrasında İBB yapılacak olan projenin olumsuz hava şartlarına karşı açılır kapanır tavan inşasından ibaret olduğunu açıkladı (BirGün).
© placess.net
Yıkılmasına karar verilen Kandilli’deki Rıza Sarraf’a ait kaçak yapının yıkım işlemleri durduruldu (Sözcü).
İTO’nun 3. havalimanı yanında 50 ha.lık alanda fuar alanı inşaat edeceğinin açıklanmasının ardından TMMOB ŞPO İstanbul Şube YK Başkanı Tayfun Kahraman, yapılacak bu uygulamanın kuzey ormanlarındaki yapılaşma baskısını daha da arttıracağını açıkladı (yapi.com.tr). © kuzeyormanlari.org
133
HAZİRAN 2016 İSTANBUL’UN DÜNYA MİRAS ALANLARI
istanbullkent almanagıl
“Korktuğum üç sözcük var: Restorasyon, Finansman ve Amaç” (UNESCO İzleme Komitesi ve ICOMOS Türkiye Milli Komitesi Üyesi Prof.Dr. Cevat Erder, Mayıs 2013)
TARİHLERLE DÜNYA MİRAS ALANLARI
M
Ö 7.yy.da kurulmuş İstanbul’un, kuzeyde Haliç, doğuda İstanbul Boğazı ve güneyde Marmara Denizi ile çevrili kısmına günümüzde Tarihi Yarımada denilmektedir. Hem tarihi hem de kültürel açıdan önemli bir kent belleği olan bu alan, Avrupa ve Asya’nın birbirine bağlandığı en stratejik konumda olması nedeniyle tarih boyunca Anadolu ve çevresinde hüküm sürmüş bütün uygarlıklar için daima önemli olmuştur. Bu nitelikleri neticesinde uluslararası önem de arz eden Tarihi Yarımada’da yer alan bazı alanlar, 1985 yılında Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) Dünya Miras Listesi’ne girmiştir. Doğal ve kültürel varlıkları dünyanın ortak mirası kabul eden UNESCO Dünya Miras Komitesi’nin 2016
yılının Temmuz ayında İstanbul’da yaptığı 40. oturumu sonrasında, Türkiye’deki kültürel varlıklar ve korunması gerekli kent dokuları üzerine çalışmalar yapan farklı sivil toplum kuruluşları tarafından UNESCO’nun, aralarında Diyarbakır’da Sur, İstanbul’da Balat, Sulukule gibi Dünya Miras Alanları ile ilişkili bölgeleri koruyamadığı gerekçesiyle UNESCO’ya alternatif bir Karşı Forum adıyla “UNESCO neyi koruyor?” sorusuna cevap aranan bir forum düzenlemiş ve kamuoyu gündemi oluşmuştur. Yaşanan bu gelişmeler ile birlikte Almanak çalışmamızın bu ayı kapsamında meslek alanımızı ve İstanbul’u ilgilendiren son derece önemli alanlar olan Dünya Miras Alanlarını inceleme ihtiyacı doğmuştur.
Tarihlerle Türkiye’de UNESCO Dünya Mirası Listesinde Yer Alan Alanlar 1985 yılında, Tarihi Yarımada’da 4 ayrı bölgeden oluşan İstanbul’un Tarihi Alanları (Historic Areas of Istanbul), Sivas’ta yer alan Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası ve Nevşehir’de yer alan Göreme Milli Parkı ve Kapadokya Dünya Miras Listesi’ne alınarak Türkiye’nin ilk üç Dünya Miras Alanı oldular. Bunu izleyen on yılda, sırasıyla Hattuşaş (Boğazköy)-Hitit Başkenti (Çorum, 1986) , Nemrut Dağı (Adıyaman-Kahta, 1987), PamukkaleHierapolis (Denizli, 1988), XanthosLetoon (Antalya-Muğla, 1988), Safranbolu Şehri (Karabük, 1994) ve Troya Antik Kenti (Çanakkale, 1998) Liste’ye alındı.
135
136
istanbullkent almanagıl
UNESCO İstanbul Dünya Miras Alanı Künyesi UNESCO Dünya Miras Listesi’ne Alınma Tarihi: 1985 Liste Sıra No: 356 Yeri: Marmara Bölgesi, İstanbul Kategori: Kültürel Yüzölçümü: 678 ha 13 yıllık bir aradan sonra, Türkiye’nin Dünya Mirası konusuna ilgisi tekrar yoğunlaştı. 2011 yılında Selimiye Camii ve Külliyesi (Edirne), 2012 yılında Çatalhöyük Neolitik Kenti (Konya), 2014 yılında Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı (İzmir) ile Bursa ve Cumalıkızık: Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu, 2015 yılında Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri ile Efes (İzmir), 2016 yılında ise Ani Arkeolojik Alanı (Kars) Dünya Miras Alanları arasına katıldı. Tarihlerle UNESCO ve Türkiye İlişkileri Türkiye, 1983 yılında UNESCO Dünya Miras Sözleşmesi’ni imzaladı. Bu karar 2658 sayılı yasa ile ulusal mevzuatımıza da girdi. Buna göre, tüm insanlık için önem taşıyan, başka deyişle Üstün Evrensel Değer’e sahip olan alanlarının Dünya Miras Alanı olarak tanındığı bu uluslararası sisteme dahil oldu; böylece gerek yurtiçinde gerekse yurtdışındaki Dünya Miras Alanları’nın belirlenmesi ve korunması için yürütülen çalışmaları izlemeye ve bunlara katkıda bulunmaya başladı. Türkiye ilk Dünya Miras Alanı adaylık başvurusunu 1984 yılında yaptı.
2000’li yıllarda listeye alınmak için aday varlığın (Dünya Miras Alanı olan yerlerin İngilizce Dünya Miras Sözleşmesi terminolojisinde property olarak adlandırılmasına karşılık varlık sözü son yıllarda literatürümüzde benimsenmiştir) korunması için Yönetim Planı (veya sistemi) bulunması koşulu getirilmesi ve sürecin daha zor ve karmaşık hale gelmesine bağlı olarak, Türkiye durağan bir döneme girdi. 20. yy.nin son yarısında İstanbul’un kentsel yapısını etkileyen göç, hızlı kentleşme ve denetimsiz yapılaşma sorunları, neoliberal kapitalist dönem olarak tanımladığımız 1980’lerden sonra katlanarak devam ettikçe, kaçınılmaz olarak Dünya Miras Alanı statüsündeki Tarihi Yarımada’yı da etkiledi. Bu gelişmeleri belirli bir mesafeden de olsa izlemekte olan UNESCO Dünya Miras Merkezi tarafından 1990’lı yılların başından itibaren kaygılı mesajlar ve uyarılar dile getirilmeye başlandı. Bu uyarılar dikkate alınmadığı takdirde, İstanbul’un, dünyadaki çatışma, istikrarsızlık ve az gelişmişlikten etkilenen pek çok varlık gibi Tehlike Altındaki Miras Listesi’ne alınması tehdidi de belirmeye başladı. 1993 yılında UNESCO uzmanları tarafından bir izleme ziyareti yapıldı. Bu ziyarette Ayasofya Müzesi’nin korunma durumu değerlendirildi. Heyetin raporundaki ciddi eleştiriler sonunda KTB bir bilimsel kurul oluşturmaya karar verdi. 2011 yılında İstanbul IV No.lu KVKBK’ye sunulan yeniden yapım (rekonstrüksiyon) projesi Ayasofya Bilimsel Kurulu’na yönlendirilerek, değerlendirilmesi istendi. Ayasofya’ya
bitişik olan medresenin yeniden yapımının yaratacağı sakıncalar, Bilim Kurulu üyeleri tarafından 2011 yılında Kültür ve Turizm Bakanı’na açıklandı ve dönemin bakanı Ertuğrul Günay, projenin geri çekilmesi yönünde talimat verdi. Eylül 2012 tarihinde Bilimsel Kurul dağıtıldı ve Aralık 2012’de aynı kurul tarafından rölöve projesi onaylandı. 1995 yılında Tarihi Yarımada’nın tümü sit alanı ilan edildi. Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi, 2003 yılındaki UNESCO 32. Genel Konferansı’nda kabul edildi. Sözleşmenin, Türkiye’de kabulü ise TBMM’nin Ocak 2006 tarihli oturumunda oy birliği ile gerçekleşti. UNESCO izleme ziyaretlerini 20002004 arasında her yıl düzenledi. UNESCO’nun Koruma Durumu (State of Conservation [SoC]) raporlarındaki talepler uyarınca, İstanbul’un Tarihi Alanları için bir yönetim sistemi (alan yönetimi) kurulması gündemdeki yerini aldı. Gelişmeleri takip eden, dönemin Kütür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu’nun öncülüğünde, 2004 yılında 5226 sayılı yasa ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası’nda birçok olumlu yenilik getiren bir değişiklik yapıldı. Bu kapsamda mevzuata yönetim planı kavramı girdi. 2005 yılında Alan yönetimi ile Anıt Eser Kurulunun Kuruluş ve Görevleri ile Yönetim Alanlarının Belirlenmesine ilişkin Usul ve Esaslar hakkında Yönetmelik kabul edildi, bu yönetmelik uyarınca 2006’da İstanbul Sit Alanları Alan Yönetimi Başkanlığı kuruldu. 1012 Şubat 2006 tarihlerinde TMMOB
istanbullkent almanagıl
İstanbul, Roma, Doğu Roma ve Osmanlı gibi büyük imparatorluklara başkentlik yapmıştır. Bu görkemli geçmişi ile farklı dinleri, kültürleri, toplulukları ve bunların ürünü olan yapıtları benzersiz bir coğrafyada bir araya getiren İstanbul, 1985 tarihinde UNESCO Dünya Miras Listesi’ne 4 bölge olarak dahil edilmiştir. Bunlar, Hipodrom, Ayasofya, Aya İrini, Küçük Ayasofya Camisi ve Topkapı Sarayı’nı içine alan Sultanahmet Kentsel Arkeolojik Sit Alanı, Süleymaniye Camisi ve çevresini içine alan Süleymaniye Koruma Alanı, Zeyrek Camisi ve çevresini içine alan Zeyrek Koruma Alanı ve İstanbul Kara Surları Koruma Alanı’nı içermektedir.
137
138
istanbullkent almanagıl
Eyüp Bayrampaşa Beyoğlu
Fatih
Zeytinburnu
Gösterim Surlar Dünya Miras Alanları Tarihi Yarımada Tampon Bölge Kaynak: Tarihi Yarımada Yönetim Planı Alanı (21 Nisan 2009)
istanbullkent almanagıl
Yönetim Planı Alanı’nda Fonksiyonel Dağılım Fonksiyonlar (İşlevler)
Tarihi Yarımada Alan (ha)
Tampon Bölge
Oran (%)
Alan (ha)
Yönetim Planı Alanı
Oran (%)
Alan (ha)
Oran (%)
Konut Alanları
391,08
25,04
11,14
2,03
402,22
19,06
Ticaret Alanları
115,53
7,40
8,94
1,63
124,47
5,90
İmalat Alanları
8,80
0,56
5,40
0,99
14,20
0,67
Depolama Alanları
0,00
0,00
1,05
0,19
1,05
0,05
Konut + Ticaret + İmalat + Depolama Alanları
70,16
4,49
8,38
1,53
78,54
3,72
Ticaret + İmalat + Depolama Alanları
26,41
1,69
0,41
0,07
26,82
1,27
Konaklama Alanları
4,29
0,27
0,00
0,00
4,29
0,20
Konaklama + Konut Alanları
5,30
0,34
0,00
0,00
5,30
0,25
25,08
1,61
0,00
0,00
25,08
1,19
154,68
9,90
35,21
6,43
189,89
9,00
6,52
0,42
106,14
19,37
112,66
5,34
İdari Tesis Alanları
45,62
2,92
2,74
0,50
48,36
2,29
Dini Tesis Alanları
56,27
3,60
1,07
0,20
57,34
2,72
Eğitim Tesis Alanları (Kamu+Özel)
62,94
4,03
7,10
1,30
70,04
3,32
Kültürel Tesis Alanları
34,81
2,23
0,18
0,03
34,99
1,66
Sağlık Tesis Alanları (Kamu+Özel)
45,12
2,89
3,16
0,58
48,28
2,29
Teknik Altyapı Alanları
54,72
3,50
3,68
0,67
58,40
2,77
454,67
29,11
353,40
64,49
808,07
38,30
1.562,00
100,00
548,00
100,00
2.110,00
100,00
16,50
3,50
0,00
0,00
16,50
3,50
Konaklama + Ticaret Alanları Yeşil Alanlar Mezarlık Alanları
Diğer Alan* Genel Toplam Arkeolojik Sur ve Hendekler
* Diğer Alan: Ulaşım altyapısı (yol, refüj, kavşak alanları), açık-kapalı otoparklar, akaryakıt istasyonları, boş arazi, şantiye, müştemilat vb. alanlardan oluşmaktadır.
139
140
istanbullkent almanagıl
Yönetim Planı Alanı’ndaki Kültür Varlıkları Alanlar
Anıt
Sivil
Toplam Kültür Varlığı
Mevcut Yok olan Toplam Mevcut Yok olan Toplam Mevcut Yok olan Toplam
Sultanahmet Arkeolojik Park
521
5
526
407
57
464
928
62
990
Süleymaniye Camisi ve Çevresi
438
28
466
371
123
494
809
151
960
Zeyrek Camisi ve Çevresi
78
11
89
131
62
193
209
73
282
371
28
399
317
34
351
688
62
750
Dünya Miras Alanları Toplamı
1.408
72
1.480
1.226
276
1.502
2.634
348
2.982
Tarihi Yarımada
3.648
241
3.889
5.559
735
6.294
9.207
976
10.183
Tampon Bölge
190
10
200
24
6
30
214
16
230
3.838
251
4.089
5.583
741
6.324
6.324
992
10.413
İstanbul Kara Surları
Yönetim Planı Alanı
istanbullkent almanagıl
MO İstanbul Büyükkent Şubesi “Dünya Mirası İstanbul” konulu 39. Dönem Olağan Teknik Kongresi’ni gerçekleştirdi. İstanbul Dünya Miras Alanı’nın mevcut durumu ve sorunları ile ilgili olarak, Nisan 2006, Mayıs 2008, Mart 2009 tarihlerinde Dünya Mirası Merkezi ve Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS) Reaktif İzleme Ziyaretleri gerçekleştirildi. 2006 yılında Dünya Miras Alanı kapsamındaki Süleymaniye ve Topkapı Sarayı çevresi de dahil olmak üzere birçok alan 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Kanunu kapsamında yenileme alanı olarak belirlendi. 11-14 Ağustos 2007 tarihleri arasında, İstanbul Alan Yönetimi Başkanlığı tarafından Alan Yönetimi Planı için İstanbul Dünya Mirası Alanı’nda arazi çalışması gerçekleştirildi. Ocak 2009’da başlayan Haliç Metro Köprüsü inşaatı, Şubat 2014’te tamamlandı. Kamuoyunda Boynuzlu Köprü olarak bilinen yapı, Tarihi Yarımada siluetine verdiği zarar nedeniyle uzun süreler tartışıldı. Nisan 2009’da gerçekleşen UNESCO İzleme Heyeti ziyareti de bu köprünün ve Tarihi Yarımada’da ve çevresindeki diğer projelerin İstanbul Dünya Mirası Alanına etkisinin incelenmesi amaçlıydı. Yine aynı ay, ilgili KVKBK’lerin de olumlu görüşleri doğrultusunda yönetim planı alan sınırı onaylandı. Bu sırada, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti ilan edildi ve 2010 Avrupa Kültür Başkenti kapsamında oluşturulacak kaynaklardan belirli bir bölümünün de
İstanbul’un Dünya Mirası Alanı’na aktarılması önerildi.
oluşturacak Yönetim Planı uygulamaya konulmazsa, UNESCO İstanbul’u 2011 yılında tamamen Dünya Miras Listesi’nden silmek üzere, 2010 yılında Tehlikede Olan Dünya Miras Listesi’ne almaya karar verir” denildi. Temmuz 2010’da İstanbul Tarihi Yarımada Yönetim Planı çalışmaları kapsamında ortak akıl yaratmayı amaçlayan Arama Konferansı Bilgi Toplantısı düzenlendi. Eylül 2010’da İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA) İstanbul Bölge Planı 2010-2013 için Karar Konferansı düzenledi. Avrasya Tüneli temeli Şubat 2011’de atıldı ve UNESCO’nun İstanbul Dünya Miras Alanı’na etkisini inceleme talebi ile Ekim 2011 Avrasya Tüneli Bilgilendirme Toplantısı yapıldı. Yine Şubat 2011’de İstanbul Tarihi Yarımada Yönetim Planı Taslağı Değerlendirme Danışma Kurulu toplantısı düzenlendi.
1 Haziran 2010 tarihli Dünya Miras Komitesi Karar Taslağı’nda İstanbul Dünya Miras Alanı için: “…i) Haliç Metro Köprüsü inşaatı durdurulmaz ya da proje ile ilgili anlamlı bir değişiklik yapılmazsa, ii) 5366 sayılı Kanun’un mevcut uygulaması durdurulmazsa, iii) İstanbul Surları restorasyon projeleri ile ilgili bilgi sağlanmazsa, iv) Marmaray ve Motorlu Araç Geçiş Tüneli Projeleri ile ilgili Çevre ve Sosyal Değerlendirmeye, ‘evrensel değerler’ ile ilgili yapılacak bir spesifik değerlendirme de eklenmezse, v) Ahşap yapıların korunabilmesi için çok ortaklı bir rehabilitasyon programı geliştirilmezse, vi) Trafiğin Tarihi Yarımada üzerinde potansiyel etkilerini göz önüne alan bir Trafik Master Planı hazırlanmazsa, vii) İnşaat ve altyapı projelerinin varlığın üstün evrensel değerine etki etmemesi için bütüncül bir çerçeve
Haziran 2011’de İBB Etüt ve Projeler Daire Başkanlığı Tarihi Çevre Koruma Müdürlüğü, İstanbul’un Tarihi Alanlarına İlişkin Rapor ve Karar Tasarısı
Yönetim Planı Alanı’ndaki Kültür Varlıklarının Mülkiyetleri Alanlar
Kamu
Vakıf
Özel
Toplam
Sultanahmet Arkeolojik Park
161
207
622
990
Süleymaniye Camisi ve Çevresi
176
195
590
961
44
31
207
282
İstanbul Kara Surları
186
138
426
750
Dünya Miras Alanları Toplamı
567
571
1.845
2.983
Tarihi Yarımada
1.322
1.760
7.101
10.183
Tampon Bölge
44
42
144
230
1.366
1.802
7.245
10.413
Zeyrek Camisi ve Çevresi
Yönetim Planı Alanı
141
142
istanbullkent almanagıl
UNESCO Dünya Miras Alanları Listesi’ne Alınma Kriterleri: Kriter (i): İnsanın yaratıcı dehasının bir örneği olması: İstanbul’un Tarihi Alanları, Trallesli Anthemios ve Miletli Isidoros tarafından 532-537 yıllarında tasarlanan Aya Sofya ve Mimar Sinan tarafından 1550-1557 yıllarında tasarlanan Süleymaniye Külliyesi gibi Osmanlı ve Bizans dönemlerine ait eşsiz mimari başyapıtları içermektedir. Kriter (ii): Dünya kültür sahası içinde veya belirli bir zaman dilimi üzerinde, mimarlıkta ya da teknolojideki, anıtsal sanat eserlerindeki Şehir plancılığındaki veya peyzaj tasarımındaki gelişimlerde insani değerlere dair kültür paylaşımını sergilemesi: İstanbul’daki anıtsal yapıların, tarih boyunca hem Avrupa hem de Yakın Doğu’daki mimari, anıtsal sanatlar ve kentsel mekan organizasyonu gelişimi üzerinde dikkate şayan etkileri olmuştur. Bu nedenle 447 yılında inşa edilen ikinci savunma hattı ile II. Theodosius’un 6.650 m’lik Kara Surları askeri mimari için önde gelen mimari kaynaklardan biridir. Aya Sofya ise pek çok kilise ve sonraki dönem camileri için bir model olmuş, İstanbul saray ve kilise mozaikleri de doğu ve batı sanatını etkilemiştir. Kriter (iii): Yaşayan ya da kaybolmuş bir medeniyete veya kültürel geleneğe ait eşsiz ya da en azından ayırt edici kanıt taşıması: İstanbul, bir kısmı sanat eserleri ile bağlantılı çok sayıdaki üstün nitelikli yapı türleri ile Bizans ve Osmanlı medeniyetlerine dair eşsiz bir tanıklık üstlenmiştir. Bunlardan bazıları; surlar, mozaik ve freskli kilise ve saraylar, anıtsal sarnıçlar, sultan türbeleri, camiler, medreseler ve hamam yapılarıdır. Süleymaniye ve Zeyrek bölgesinde yer alan önemli dini yapılar etrafında şekillenen geleneksel yerleşim, son dönem Osmanlı şehir dokusunun müstesna örneklerindendir. Kriter (iv): İnsanlık tarihi içindeki önemli aşamaları gösteren mimari veya teknolojik grup ya da peyzaja sahip önemli bir yapı tipinin örneği olması: Şehir, mimari ve teknik bütünlük oluşturan ve insanlık tarihi aşamalarına örnek teşkil eden birçok eşsiz eserden oluşmaktadır. Özellikle Topkapı Sarayı ve Süleymaniye Camii Külliyesi, tüm eklentileri ile birlikte (kervansaraylar, medreseler, şifahaneler, hamam binaları, imarethaneler ve hanedana mensup sultan türbeleri) Osmanlı döneminin saray ve külliyelerine dair üstün örnekler teşkil etmektedir. Değerlendirme Toplantısı ve UNESCO Dünya Miras Komitesi Toplantısı Öncesinde Gelinen Aşama ve Tarihi Yarımada Yönetim Planı Onay Süreci Değerlendirilmesi Danışma Kurulu Toplantısı yapıldı. Ekim 2011’de İstanbul Tarihi Yarımada Yönetim Planı Taslağında Gelinen Aşamanın Değerlendirilmesi Danışma Kurulu Toplantısı gerçekleştirildi. İstanbul Sit Alanları Alan Yönetimi Başkanlığı tarafından hazırlanan Yönetim Planı taslağı, Ekim 2011 tarihinde onaylandı.
Yenikapı Dolgu Alanı Projesi Haziran 2012’de kamuoyuna duyuruldu. Gerek ulusal gerekse uluslararası çevrelerde ciddi endişe ve tepki yaratan projenin duyurusunun ardından UNESCO Dünya Miras Komitesi’nin Temmuz 2012’de gerçekleştirildiği 36. Oturumu’nda aldığı karar uyarınca İstanbul İzleme Misyonu oluşturuldu. İstanbul’un İzleme Misyonu, 19-22 Kasım 2012 tarihlerinde gerçekleştirildi. Kentte gerçekleşecek değişikliklerin İstanbul’un Üstün Evrensel Değerlerine olumsuz bir etki yapıp
yapmayacağı Misyon heyetinin temel inceleme konusunu oluşturdu. Haliç Metro Köprüsü, raylı sistemler ve Yenikapı Dolgu Alanı, İstanbul’un tarihi silueti, Alan Yönetim Planının revizyonu ve uygulanması, yenileme alanları, Avrasya Tüneli, Karayolu Lastik Tekerlekli Geçiş Projesi inceleme başlıklarını oluşturdu. İstanbul Sit Alanları Alan Başkanlığı Danışma Kurulu Toplantısı 10 Ocak 2013 tarihinde düzenlendi. Alan Başkanlığı’nın projeleri, siluet plan notları ile alanlara ilişkin çevre etki değerlendirmeleri ele alındı.
istanbullkent almanagıl
2013’te Türkiye UNESCO’ya yaptığı aidat katkısını %1,3’ten iki katına çıkardı ve buna ek olarak 5 milyon dolar hibe etmeye karar verdi. Bu karar, ABD’nin ve İsrail’in UNESCO’ya Filistin’in üye oluşunu protesto amacıyla finansal katkılarını geri çekmeleri ile gelen maddi sıkıntıyı hafifletme amaçlı olarak duyuruldu. Filistin’in üyeliği, 2011 yılında 14 oya karşı
107 oy ile kabul edilmişti ve ABD’nin UNESCO bütçesinin %22’sine denk gelen katkısına mal olmuştu. Yine 2011 yılında, Katar bu açığı kapatmaya yardım etmeyi teklif eden ilk ülke oldu. Kasım 2013’te Dünya Miras Sözleşmesi Taraf Devletleri 19. Genel Kurulu’nda gerçekleştirilen seçimlerde aday ülkeler arasındaki Türkiye, Dünya Miras Sözleşmesi tarihinin en
yüksek oy oranı (121 oy) ile 2013-2017 dönemi için Komite Üyeliği görevini üstlendi. 26 Aralık 2014 tarihinde KTB’ye bağlı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nce İstanbul’un Tarihi Alanlarına İlişkin Koordinasyon Toplantısı düzenlendi. Toplantıya, Dışişleri Bakanlığı, KTB, ÇŞB, UNESCO
143
144
istanbullkent almanagıl
Karşı Forum’un Yol Haritası: UNESCO Dünya Miras Komitesi’nin kültür varlıklarının korunması hedefiyle belirlediği ilkeler çerçevesinde, büyük bir hassasiyetle değerlendirerek Dünya Miras Listesi’ne kabul ettiği kültür varlıklarının sahibi kabul ettiği devletler tarafından geleceğe yönelik olarak korunmasında etkili ve tarafsız bir denetleme/yaptırım gücü oluşturamadığını, bu durumun kurumsal yapısına içkin sorunlardan kaynaklandığını tespit etmiştir. UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer almanın önemi yadsınamaz ancak kültürel ve doğal varlıkların korunmasının gerekliliğine inanan ve bu yolda çalışan insanların bu listede var olmanın ve kalmanın koruma açısından da bir anlamı olması beklentisinde haklı olduklarını ortaya koymuştur. Bu nedenle bir arada olmaya ve büyümeye devam edecektir. Bileşenlerinin etkileşimini artırmak için toplantılarını düzenli olarak sürdürecektir. Dünya Miras Listesi’nde olsun veya olmasın koruma altında olan bölgelerde yerel halkla toplantılar yapacak ve dayanışmayı büyütecektir. Koruma alanlarında gözlemlerini sürdürecek, sorunları belgelemeye devam edecek ve bunları kamuoyu ile açık olarak paylaşacaktır. Uluslararası dayanışmalarla iletişim kurup ortak etkinlikleri arttıracak, kültürel ve doğal varlıklar üzerindeki tahribatlar ve bunlara karşı yürütülen koruma çalışmalarını görünür kılacaktır. Kültürel ve doğal varlıkların koruma-yaşatma sorunlarına karşı mücadelede kullanılan hukuki araçlar ve etkili savunma yöntemlerini ülke ve dünya çapında ortaklaştıracak, deneyimlerini kuramsal bilgiye dönüştürecektir. Tüm bunları doğal ve kültürel varlıkları, bu varlıkları üreten ve birlikte yaşayan halkları, dolayısıyla somut ve somut olmayan değerleriyle bir bütün halinde ele alarak yaptığı işler üzerinden kurumsal kimliğini örmeye çalışacaktır. Bizler yaşadığımız alanlardaki kültürel dokuları hükümetler ve onların oluşturduğu kurumlarla değil; bizzat yerinde, halklarla birlikte korunabileceğini, böylece miras olarak gelecek nesillere taşınabileceğini düşünüyoruz. Yaşamı, tarihi ve kültürel belleği korumak isteyen herkesi, tüm kurumları; savaşlara, sermaye saldırılarına, bunları yürüten hükümetlere ve onları aklayan UNESCO benzeri oluşumlara karşı koyacak dayanışmayı örmeye, soyut söylemler yerine doğal, tarihi ve kültür varlıkları nasıl koruyacağımızı birlikte tartışmaya davet ediyoruz.
Nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, İstanbul Valiliği Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü, İBB, İstanbul’un Tarihi Alanları Alan Başkanlığı, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu ve ilgili belediye başkanlıkları ile üniversitelerin temsilcileri katıldı. Türkiye, 8 Temmuz 2015-20 Temmuz 2016 tarihleri arasında Dünya Miras Komitesi’ne başkanlık etti. Ocak 2016’da UNESCO tarafından 2016 yılı Hoca Ahmet Yesevi yılı olarak ilan edildi. Mayıs 2016’da yaklaşık 20 yıldır UNESCO’nun iyi niyet elçiliği görevini yürüten Zülfü Livaneli, görevinden istifa ettiğini açıkladı. Livaneli istifasına “kurumun, hükümet politikalarını eleştiremez konuma düşmesini” gerekçe gösterdi. 1 Şubat 2016 tarihine kadar UNESCO Dünya Miras Komitesi 40. Oturumu’nda görüşülmek üzere, UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kayıt için dünya genelinde 29 yeni adaylık dosyası sunuldu. Türkiye de Ani Arkeolojik Alanı adaylık dosyasını teslim etti. 20 Haziran 2016’da İstanbul I No.lu Yenileme Alanı KVKBK, Kapalıçarşı’nın bütünü için basit onarım taleplerine yönelik genel bir kararın alınması talebine ilişkin, “boya badana yapımı ve dökülen sıvaların aynı malzeme ile onarımının Koruma ve Uygulama Denetim Büroları (KUDEB) denetiminde yapılabileceğine” karar verdi. Dünya Miras Komitesi’nin 40. oturumu, Dışişleri Bakanlığı, KTB, İBB, İstanbul Sit Alanları Alan Yönetimi Başkanlığı, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu’ndan oluşan 5’li görev gücünün yürütücülüğünde, 10-20 Temmuz 2016 tarihleri arasında gerçekleştirilmek üzere başladı. 15
istanbullkent almanagıl
Temmuz 2016 tarihindeki görüşmeler sonucunda, Kars’ta bulunan Ani Harabeleri, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edildi. ICOMOS Türkiye Milli Komitesi ile ülke temsilcileri, Ani Harabelerinin İslam ve Hristiyan kültürünün buluşma noktası, kültürel çeşitliliğin sembolü olduğunu dile getirdi. Aynı günün gecesinde gerçekleşen darbe girişimi nedeniyle, Dünya Mirası Komitesi oturumunun son 5 günü programa göre gerçekleşemedi. Sadece 17 Temmuz’da 1 gün daha devam ettikten sonra, kalan gündem maddelerinin Ekim 2016’da Paris’te tamamlanması kararlaştırıldı. İstanbul’da yapılan bu toplantı öncesinde Türkiye’deki korunması gerekli kültür mirası üzerine çalışan farklı sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri, kent hareketleri bir araya geldi. Sur, Balat, Sulukule gibi kültürel birikimi olan bölgelerin UNESCO tarafından korunamadığını ifade edildi. Bu sebeple de UNESCO toplantısına alternatif, Karşı Forum adıyla bir forum düzenledi. Orijinal tarihi 16 Temmuz olan Karşı Forum, 19 Temmuz 2016’da TMMOB MO İstanbul Büyükkent Şubesi’nde gerçekleşti. 28 Temmuz 2016’da UNESCO Karşı Forum’un sonuç bildirgesi yayımlandı. Bu esnada, 7 Eylül 2016’da Resmi Gazete’de yayınlanan kanun değişikliği ile tüm Alan Başkanlıkları KTB’ye bağlandı. İstanbul Sit Alanları Alan Başkanlığı, İBB bünyesinde çalışmalarına devam ediyor. Şu sıralar, Yönetim Planı’nın kapsadığı 5 yılı doldurması nedeniyle güncellenmesi gerektiği için, yönetim planı reviz-
yonu çalışmaları yapılmakta. Ekim 2016’da ‘OHAL’de Karşı Forum’ 15 Temmuz’un ardından tarihi ve kültürel varlıkları korumak, yağmacı politikalara karşı çıkışı örgütlemek için ikinci kez toplandı. 2 Kasım 2016’da Fatih Belediyesi, 1/1000 Ölçekli KAUİP hükümleri arasında çelişkiler bulunduğu için tescilsiz parsellerde her türlü yeni ve mevcut inşai ve fiziki müdahalelerin izin ve denetiminin hangi idare tarafından yapılacağı hakkında Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nden görüş talep etti. Aynı gün, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Yalçın Kurt, sorumlulu-
ğun ilgili KVKBK’de olduğunu belirtti. 28 Kasım 2016’da ise; Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Tarihi Yarımada’dan sorumlu iki koruma kuruluna da ellerindeki dosyaları Fatih Belediye Başkanlığı’na iade etme talimatı gönderdi. 16 Aralık 2016’da İBB Meclisi’nde, Fatih’te, Kentsel Arkeolojik Sit Alanı ve I., II. ve III. derecede koruma bölgelerinin tamamındaki tescilli yapılar, eskiden olduğu gibi KVKBK tarafından; bunun dışında kalan tescilli yapılara komşu parsellerdeki yapılar ve tescilsiz yapılar ise belediye tarafından değerlendirileceğine dair karar alındı m
145
146
istanbullkent almanagıl
DÜNYA MİRAS ALANLARI’NDAN GÜNÜMÜZE KALANLAR Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet Cami’nin de içinde yer aldığı Arkeolojik Park Koruma Alanı Bulunduğu İlçe/Mahalle: Fatih İlçesi, Sultan Ahmet ve Cankurtaran Mahalleleri Hangi dönemden kalma: Topkapı Sarayı Fatih Sultan Mehmed tarafından 1478’de, Sultan Ahmet Cami 16091617 yılları arasında Osmanlı Padişahı I. Ahmed tarafından inşa edilmiştir. Eski Fonksiyonu: Saray, idare merkezi, kilise, medreseler, kütüphane, hastane, sıbyan mektebi, hamam, imaret, hazire ve dükkân, Hipodrom, eğlence hayatı merkezi Mevcut Fonksiyonu: Cami/Konut/Ticaret/Müze Kimler yaşardı: Osmanlı ulema ve yönetici sınıfı Mimari tarz: Osmanlı mimarisi Günümüze ne kaldı: Sur-u Sultani ile başlayıp güneye doğru Küçük Ayasofya’yı da içine alacak şekilde Marmara Surları, Topkapı Sarayı, Million Anıtı, Ayasofya, Ayairini, Yerebatan ve Binbirdirek Sarnıçları, Sultan Ahmet Külliyesi, Sultan Ahmet Camii, Ayasofya’ya eklenmiş minareler, medrese, imaret, kütüphane, sebil, sıbyan mektebi,
muvakkithane gibi birimler, birçok padişah ve hanedan mensubu kişilerin gömüldüğü türbeler, Adliye Nezareti (19. yy. ortaları), Ziraat ve Ticaret Nezareti (Marmara Üniversitesi Rektörlük Binası 1889), Defter-i Hakâni (Tapu Kadastro Binası-1901) gibi bakanlık binaları ile Darphane-i Amire, Matbaa-i Amire, Müze-i Hümayun, Yeniçeri Müzesi, Sultanahmet Cinayet Tevkifhanesi (Cezaevi), Dar’ül Fünûn, Baytar Mektebi, Sanayi-i Nefise, Sanat Mektebi gibi diğer kamu yapıları, Vezir İshak Paşa, Hazinedarbaşı Fîruz Ağa, Kapı Ağası Mahmut Ağa, Babü’s-Saâde Ağası Cafer Ağa, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa, Şeyhülislam Cedid Mehmet Efendi, Hacı Beşir Ağa gibi yüksek rütbeli devlet adamlarının çeşitli büyüklükte yapılar, Hürrem Sultan, Zeynep Sultan, Cevri Kalfa gibi saray mensubu hanımların yapıları, cami-mescit, tekke, medrese, türbe, hamam, sebil, çeşme, arasta-çarşı su terazisi, muvakkithane, sıbyan mektebi, imaret gibi yapı, Akbıyık, İshakpaşa, Çardaklı, Arasta Hamamları, Haseki Hürrem Sultan’ın hamamı, Akbıyık ve Cankurtaran Mahallelerinde ahşap konutlar.
istanbullkent almanagıl
İstanbul Kara Surları Koruma Alanı Bulunduğu İlçe/Mahalle: İstanbul’u 19,5 km.lik bir hat boyunca çepeçevre saran surlardır. Fatih, Beyoğlu, Eyüp İlçelerinde kalmaktadır. Hangi dönemden kalma: İstanbul’un çevresinde bulunan, Doğu Roma zamanında yapılmış şehir duvarlarıdır. 5. yüzyıldan başlayarak inşa edilmiş, yıkılmalar ve yeniden yapmalarla dört defa elden geçmiştir. Son yapımı MS 408’den sonradır. Eski Fonksiyonu: Kara surları, doğal topografya eğriler üzerinde yer alan ana sur, ön sur ve hendekten meydana gelen üçlü savunma sisteminden oluşan kentin sınırlarını gösteren ve savunma amacıyla yapılmış duvarlardır. Kentin Kapıları da Sur Hattı boyunca yer yer bulunmaktadır. Mevcut Fonksiyonu: Tarihi Eser Büyüklük/Uzunluk: 19,5 km.lik bir hat Kimler yaşardı: Bizanslılar, Osmanlılar Mimari tarz: Roma, Bizans, Osmanlı Mimarisi Günümüze ne kaldı: Kara Surlarının Marmara Denizine bakanlarının bir kısmı, Tarihi Yarımada çevresindeki surlarda bulunan Altın Kapı, Yedikule Kapısı, Belgrad Kapısı, Silivri Kapısı, Mevlana Kapı ve Topkapı, Mermerkule Kapısı,
Samatya Kapısı, Narlı Kapı, Ahırkapı, Değirmen Kapı, Çatladı Kapı ve Langa Kapısı. Surların Haliç’e bakan kısmındaki kapılarda ise; Cibali Kapı, Balat Kapısı, Petri Kapısı, Ayvansaray Kapısı, Yeni Ayakapısı, Bahçekapı ve Odun Kapı Zeyrek Camisi ve Çevresi Koruma Alanı (Eski Pantokrator Manastırı Kiliseleri ve Çevresi) Bulunduğu İlçe/Mahalle: Fatih İlçesi, Zeyrek Mahallesi Hangi dönemden kalma: MS 1118 ve 1136 yıllarında arasında inşa edilmiştir. Eski Fonksiyonu: Manastır-Kilise/ Medrese/Konut Mevcut Fonksiyonu: Cami/Konut Mimari tarz: Orta dönemdeki Bizans mimarisi Günümüze ne kaldı: Molla Zeyrek Camii, Çukur Çeşme 5. yy. dolaylarına tarihlenen geç antik çağa ait bir mezar anıtı, Osmanlı haziresi, Haliç ve Atatürk Bulvarı’na doğru eğimli yamaçları teraslarla düzenlenmiştir. Teras duvarları arkasında yer alan ve çoğu Bizans dönemine ait sarnıç ve mahzenler ile farklı kotları birbirine bağlayan yokuş ve merdivenler, Çivizade-Ümmü Gülsüm, Kasap Demirhun, Bıçakçı Alaaddin gibi mahalle mescitleri
147
148
istanbullkent almanagıl
Süleymaniye Camisi ve Çevresi Koruma Alanı Bulunduğu İlçe/Mahalle: Fatih İlçesi, Süleymaniye Mahallesi Hangi dönemden kalma: 1551-1557 yılları arasında İstanbul›da Mimar Sinan tarafından inşa edilen camidir. Eski Fonksiyonu: Kilise, Medreseler, kütüphane, hastane, sıbyan mektebi, hamam, imaret, hazire ve dükkân, Kırkçeşme Su Tesisi, Yeniçeri Sarayı, Ahşap konutlar (19. yy.) Mevcut Fonksiyonu: Cami/Konut/Ticaret/Müze Kimler yaşardı: Osmanlı ulema ve yönetici sınıfı Mimari tarz: Osmanlı mimarisi Günümüze ne kaldı: Süleymaniye Külliyesi, Şehzade Mehmet Külliyesi, Süleymaniye, Vefa, Vezneciler semti, Bozdoğan kemeri, Roma Çağı su kemeri mimarisinin örneği, Kalenderihane ve Vefa Kilise Camii (Molla Gürâni Camii), sarnıç, mahzen, çeşitli alt yapılar, el yazması kütüphaneleri, İstanbul Üniversitesi’nin Botanik Enstitüsü, Kayserili Ahmet Paşa ile Mütercim Rüştü Paşa’nın konakları, Kâtip Çelebi, Şair Necati, İstanbul’un ilk kadısı Hızır Bey gibi Osmanlı devrinin önemli simalarının mezarları, İMÇ blokları m
istanbullkent almanagÄąl
149
150
istanbullkent almanagıl
YORUMLARLA DÜNYA MİRAS ALANLARI İstanbul S.O.S. Girişimi istanbulsos.wordpress.com, 16.07.2010
Zülfi Livaneli | Eski UNESCO İyi Niyet Elçisi diken.com.tr, 15.05.2016
Yalnızca İstanbullular olarak değil tüm dünya vatandaşları olarak harekete geçmeliyiz. Biz İstanbul’un insanlığa mal olmuş bir değer olarak kamu yararı gözeten, doğal ve kültürel eşiklere saygılı, özünü yansıtan değerleri koruyarak gelişebilen bir şehir olmasını istiyoruz.
Bunlar karşısında susarak insanlık zirveleri yapmak ve soyut barış söylemlerinde bulunmak, UNESCO’nun temel idealleri ile çelişki oluşturuyor. Sur’daki tarih hazinesi yok edilirken İstanbul’da Dünya Mirası’nı Koruma konuşmaları yapmak iki yüzlülük anlamına geliyor.
ICOMOS Türkiye | Ayasofya Medresesi hakkında ICOMOS Türkiye Milli Komitesi Görüşü icomos.org.tr, 10.02.2014
UNESCO Karşı Forum bianet.org, 14.07.2016
Dünya Miras Alanlarında, her türlü işlev değişikliği, planlama ve koruma uygulaması kararının, alanın/yapının Dünya Mirası Listesi’ne girdiği tarihteki durumu, özellikleri, kullanım biçimleri göz önüne alınarak, bütüncül bir yaklaşımla belirlenmesi ve UNESCO Dünya Mirası Merkezi ve Dünya Mirası Merkezi’nin danışman kuruluşu olan ICOMOS’un Uluslararası ve Ulusal Komiteleri ile tartışılarak verilmesi gerekmektedir. Aksi bir yaklaşım, söz konusu alanın Dünya Mirası olma durumunu tartışmaya açacaktır.
(...) Metinde toplantıda konuşulmayacaklar şöyle sıralandı: * UNESCO toplantısının İstanbul’da yapılmasına rağmen tarihi kent merkezi ile 31 yıldır Dünya Miras Listesi’nde bulunan kentimizin, sermaye birikimi için inşaat ve turizm baskısıyla tarihi dokularından sulak alanlarına kadar talan edilmesi konuşulmayacak. * Süleymaniye’deki tarihi mahalle dokusunun kentsel yenileme projesi ile ortadan kaldırılmış olması; Ayvansaray, Sulukule gibi eski mahallelerin yıkılıp inşaat şirketlerine
istanbullkent almanagıl
teslim edilmesi; özgün değerlerinin kaybettirilmesi; “çılgın - mega” projelerle kentin ormanlarının ve sulak alanlarının yok edilmesi bu toplantıda söz konusu olmayacak.
Biz de bundan gurur duyuyoruz. Gelecek kuşaklara umut verdik. Ermenistan Büyükelçisi bizi kutladı. Çok güzel bir hareketti. Artık bu vizyon ve kararlılıkla dünyaya bakmalıyız.
* Dünya Mirası Listesi’ndeki Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri’nin oluşturduğu kültürel peyzaj içinde ve etki alanında bulunan başta Kurşunlu Camii, Dört Ayaklı Minare, kiliseler ve yüzlerce yıllık yaşam alanlarının yer aldığı Sur İlçesi’nin, savaşla yıkılıp yok edilmesinden söz edilmeyecek.
Vahram Kazhoyan | UNESCO Ermenistan Milli Komitesi Genel Sekreteri Milliyet, 15.07.2016
* Sermayenin kar hırsını tatmin için yapılan barajın suları altında kalacak olan binlerce yıllık yerleşim ve arkeolojik sit alanı Hasankeyf ise listede olmadığı için gündeme bile alınmayacak. (...) Hüseyin Avni Botsalı | UNESCO Daimi Temsilcisi Milliyet, 15.07.2016 Dünyanın artık medeniyetler çatışmasını sona erdirmesinin vakti gelmiştir. İnsanlık adına, medeniyet adına hepimizin bir araya gelmesinin vakti gelmiştir. Anadolu, kültür ve medeniyetler mezarlığı değil, kültür ve medeniyetler müzesidir.
Komşu ülkelerin bu değerlere sahip çıkması bizi mutlu etmiştir. Bizim için çok önemli bir adaylıktı. Bizim mimarimizin bir mücevheriydi. Bu, bir ulusa ait olamaz, tüm dünyaya ait olmalıdır. Listeye dahil edilmesinden dolayı çok mutluyuz. UNESCO Karşı Forum Hazırlık Komitesi t24.com.tr, 07.10.2016 Forumu düzenlediğimiz günlerde, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün ardından ilan edilen OHAL ile, aldığımız kararları hayata geçirmek ve neler yapabileceğimizi konuşmak üzere yeniden ve daha yüksek bir katılımla bir araya gelme isteğimiz daha da önem kazanmıştır. Zira
151
152
istanbullkent almanagÄąl
istanbullkent almanagıl
OHAL uygulamaları ile anayasaya, devletin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmelere de aykırı olarak, adeta ülkenin tüm kurum ve kuruluşlarının yeniden şekillendirildiği, anayasa değişikliğini gerektiren düzenlemelerin KHK’larla yapıldığı, yargı denetiminin tamamen dışlandığı, bırakalım hukuk devletini kanun devleti bile olunmayan bir sürece girildiği görülmektedir. Ülkenin yeniden dizayn edildiği bugünlerde şimdiye kadar yargı kararlarıyla engellenmeye çalışılan doğa katliamları stratejik yatırımlar adı altında hızlıca hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Anadolu ve Mezopotamya’nın tüm doğal varlıklarına el konulmak istenmektedir. Tüm bu düzenlemelerle kültürel ve tarihsel yapılar yeni rant alanları olarak sermayenin hizmetine sunulmakta, yeni bir inşaat seferberliği ile kentlerin son tarihi yapı, meydan ve parkları, halkın buluşma ve yaşam alanları da yağmaya açılmaktadır. Bu nedenle karşı forum olarak doğal varlıkları, tarihi ve kültürel varlıkları korumak için neler yapılması gerektiğini birlikte planlamak ve yağmacı politikalara karşı çıkışı örgütlemek üzere 15 Ekim tarihinde düzenleyeceğimiz O’HALDE Karşı Forum’a katılımınızı bekliyoruz. İsmini vermek istemeyen bir KVKBK üyesi Hürriyet, 26.12.2016 İstanbul’da Fatih Belediyesi dışında Avcılar, Beşiktaş, Beyoğlu, Eyüp, Kadıköy ve Üsküdar belediyelerinin de KUDEB’leri var. Aynı ilçelerin KUDEB’leri için değil sadece Fatih’e özel verilmesi ilginç değil mi? Genel müdürlük eğer bu uygulama doğruysa tüm Türkiye’deki kurullara bu talimatı vermesi gerekir. Üstelik koruma kurullarının anayasası olarak kabul edilen ilke kararlarına da aykırı bir durum söz konusu. KUDEB’ler sadece basit onarım izni vermeye yetkili. Sit alanları belediyelere bırakılamaz.
Gürsel Tekin | CHP İstanbul Milletvekili Hürriyet, 26.12.2016 İstanbul’da uzun süredir UNESCO ile Tarihi Yarımada’da bazı uygulamalardan kaynaklı sorunlar yaşanmaya devam ediyordu. Örneğin tarihi bir hamam şu anda UNESCO gündeminde ve UNESCO, bununla ilgili sorunun giderilmediği takdirde Türkiye’yi üyelikten çıkarabileceği uyarısı yapmıştı. Ancak sorunun halen giderilmediği görülüyor. İkincisi tarihi cami. Şu anda muhallebici olarak işletiliyor. Yargı kararı ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın talimatı olmasına rağmen, Tarihi Yarımada’nın siluetini bozan ucube binalar halen tıraş edilebilmiş, yargı kararı yerine getirilmiş değildir. Bu kadar sorunlar yaşanırken tarihimizi ve İstanbul’umuzu yeniden bir tehlike ile karşı karşıya bırakıyorlar. Bir yurttaş olarak bu sorunları ve koruma kurulları ile ilgili alınan karardan kaynaklı yaşanabilecekleri bir mektupla UNESCO’ya bildireceğim. Derya Nüket Özer | Yeditepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi, Sanat Tarihçisi, Europa Nostra Yönetim Kurulu Üyesi Hürriyet, 30.12.2016 Tarihi Yarımada’nın bir buzdağı olduğunu kabul etmek gerekir. Buraya kazma vurduğunuzda kültür mirasına dokunmayacağınız tek yer yoktur. Bugüne kadar yapılan çalışmalardan elde edilenler bu mirasın prehistoryadan günümüze katman katman geldiğini gösteriyor. Ali Kuşçu projesi Fatih’in kalbinde yer alıyor. Osmanlı ve Bizans İstanbul’unun da kalbi burası. Mese’nin dibi. Havariyum Kilisesi bölgesi. Burada iki katlı yeraltı otoparkları var. Sözün bittiği yer! İç avlulu kütlesel yapı “siteleri”. Sözün bittiği yer! Fatih’in mevcut dokusuyla uyum sağlayabilmesi için en ufak bir ihtimal var mı? m
153
154
istanbullkent almanagıl
BASINDA DÜNYA MİRAS ALANLARI UNESCO’nun İstanbul’daki Toplantısına Karşı Forum Kuruluyor | Erman Ertuğrul arkeofili.com, 03.07.2016 İçinde birçok önemli kurumun yer aldığı bir oluşum, UNESCO’nun 10-20 Temmuz tarihleri arasında İstanbul’da yapacağı toplantıya istinaden UNESCO karşıtı ve alternatifi bir forum düzenliyor. Forum, UNESCO’nun tüm tahribatlara kayıtsız kaldığını, kültürel mirasın ancak insanlara emanet edilebileceğini savunuyor. ‘UNESCO Karşı’ adlı forumun karsiforum.org adresli internet sitesinde şu ibareler yer alıyor: “Hükümetlerin finansı ile varlığını sürdüren, savaşlar yaşanırken, yıkımlar ve tahribatlar olurken sessizliğini koruyan ve kayıtsız kalan UNESCO koru(ya)maz. Yaşadığımız alanlardaki kültürel dokuları hükümetler ve onların oluşturduğu kurumlarla değil; bizzat yerinde, halklarla birlikte korunabilir. Karşı Forum: UNESCO neyi koruyor? 5harfliler.com, 15.07.2016 Bu sene İstanbul’da gerçekleşen oturumda Süleymaniye, Sulukule, Ayvansaray, Yedikule gibi, İstanbul’u İstanbul ya-
pan mahallelerde inşaat ve turizm adına sürdürülen yıkımlar konuşuluyor mu? Hayır. Çılgın mega projeler, yok edilen ormanlar ve su kaynaklarının bahsi geçiyor mu? Hayır. Daha geçen sene Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri’nin Dünya Miras Listesi’ne alınmasının sevincini yaşamıştık. Akabinde ise bu mekanların mukimleriyle beraber adım adım ve sistemli şekilde yok edilişini izledik. İnsan hakları avukatı Tahir Elçi’nin, Sur içinde bulunan 500 senelik Dört Ayaklı Minare’nin haysiyetinin ayaklar altına alınmasına tepki göstermek üzere verdiği konuşması esnasında, minarenin ayakları dibinde katledilişine şahit olduk. Daha yıkım sürerken, devletin Sur için planlamış olduğu ve hızla yaydığı boy boy kentsel dönüşüm harita ve reklamlarına baştan aşağı utanç içinde bakakaldık. Peki UNESCO kendi miras listesindeki Sur’u konuşuyor mu? İnsanlara ve onların ürettiği değerlere bütüncül bir yaklaşımı savunan, eşsiz bir mirasa sahip çıkmaya çalışırken katledilmiş Tahir Elçi’nin adını anıyor mu? Elbette hayır. Binlerce yıllık yerleşim ve arkeolojik sit alanı olan Hasankeyf’in bir baraj uğruna sular altına gömüleceğini, Yeşil Yol adlı gudubet turizm planı uğruna, dünyada biyolojik çeşitliliği ile küresel düzeyde korunması öncelikli 200 ekolojik bölgeden birisi olan Kaçkarların
istanbullkent almanagıl
Karşı Forum’a Çağrı Metni: Dünya Mirası Listesi’ne kaydettiği, tüm doğal ve kültürel varlıkların insanlığın ortak mirası olduğunu iddia eden UNESCO Dünya Miras Komitesi; 40. toplantısını 10-20 Temmuz 2016 tarihleri arasında yapmak üzere İstanbul’a geliyor. 2015 Dünya Mirası Komitesi raporu ile başlayacak uluslararası toplantıda, Dünya Mirası Listesi’ne kayıtlı varlıkların korunup korunmadığı tartışılacak; risk altında olanlar için öneriler ve koruma stratejileri belirlenecek. Liste’ye eklenmesi önerilen yeni varlıklar için geçici listeler hazırlanacak ve Dünya Kültür ve Doğal Mirası Listesi güncellenecek. İstanbul’da yapılacak UNESCO’nun bu 40. toplantısına, ülkede bulunan doğal ve kültürel varlıkların – Dünya Mirası Listesi’ne kayıtlı olsun ya da olmasın- yok olmasına, aldığı siyasi kararla etki eden, savaş ve sermaye saldırılarına neden olan Türkiye Hükümeti ev sahipliği yapacak. UNESCO toplantısının İstanbul’da yapılmasına rağmen tarihi kent merkezi ile 31 yıldır Dünya Mirası Listesi’nde bulunan kentimizin, sermaye birikimi için inşaat ve turizm baskısıyla tarihi dokularından sulak alanlarına kadar talan edilmesi konuşulmayacak. Süleymaniye’deki tarihi mahalle dokusunun kentsel yenileme projesi ile ortadan kaldırılmış olması; Ayvansaray, Sulukule gibi eski mahallelerin yıkılıp inşaat şirketlerine teslim edilmesi; özgün değerlerinin kaybettirilmesi; “çılgın – mega” projelerle kentin ormanlarının ve sulak alanlarının yok edilmesi bu toplantıda söz konusu olmayacak. Dünya Mirası Listesi’ndeki Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri’nin oluşturduğu kültürel peyzaj içinde ve etki alanında bulunan başta Kurşunlu Camii, Dört Ayaklı Minare, kiliseler ve yüzlerce yıllık yaşam alanlarının yer aldığı Sur İlçesi’nin, savaşla yıkılıp yok edilmesinden söz edilmeyecek. Sermayenin kar hırsını tatmin için yapılan barajın suları altında kalacak olan binlerce yıllık yerleşim ve arkeolojik sit alanı Hasankeyf ise listede olmadığı için gündeme bile alınmayacak. Doğal ve kültürel varlıklar listelere alınarak, tahrip edilmeleri görmezden gelinerek yakılıp yıkılmalarını sağlayanlarla birlikte korunamaz. Hükümetlerin finansı ile varlığını sürdüren, savaşlar yaşanırken, yıkımlar ve tahribatlar olurken sessizliğini koruyan ve kayıtsız kalan UNESCO; İstanbul’un 8500 yıllık tarihine ait bilgilere ulaştığımız Yenikapı’da, 1 milyon metrekare deniz alanının doldurulmasına göz yuman ve tarihi görmezden gelen İstanbul’daki talandan sorumlu yerel yöneticiyi, İBB Başkanı’nı, “kültürel mirasın korunması konusundaki şahsi katkıları için” madalya ile onurlandırdı! (Haziran, 2016). UNESCO’nun, kültür ve doğal varlıklara ilişkin “ortak miras”, “tarafsızlık” ve “koruma” söylemlerine güvenmiyoruz. Bizler yaşadığımız alanlardaki kültürel dokuları hükümetler ve onların oluşturduğu kurumlarla değil; bizzat yerinde, halklarla birlikte korunabileceğini, böylece miras olarak gelecek nesillere taşınabileceğini düşünüyoruz. Yaşamı, tarihi ve kültürel belleği korumak isteyen herkesi, tüm kurumları; savaşlara, sermaye saldırılarına, bunları yürüten hükümetlere ve onları aklayan UNESCO benzeri oluşumlara karşı koyacak dayanışmayı örmeye, soyut söylemler yerine doğal, tarihi ve kültür varlıkları nasıl koruyacağımızı birlikte tartışmaya davet ediyoruz. Mezopotamya Ekoloji Hareketi, Mezopotamya Hukukçular Derneği, Özgürlükçü Demokrat Avukatlar, Öğretim Üyeleri Derneği, Özgürlükçü Hukukçular Derneği, Özgür Kadın Kongresi, Sosyal Haklar Derneği, Su Hakkı Kampanyası, Sur Koruma ve Yaşatma Derneği, Tarihi Yedikule Bostanları Koruma Girişimi, TMMOB, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu, TMMOB Kimya Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, TMMOB MO Diyarbakır Şubesi, TMMOB MO İstanbul Büyükkent Şubesi, TMMOB ŞPO Diyarbakır Şubesi, TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi, Türk Tabipleri Birliği İstanbul Tabip Odası, Ünye Fatsa Doğa Koruma Platformu, Yargıçlar Savcılar
Birliği, Yargıçlar Sendikası, Yeşil Öfke Ekoloji Kolektifi, Amed Sur Dayanışma Derneği, Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi, Boğaziçi Dernekleri Platformu, Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi, Dersim Araştırmalar Merkezi, Dersim Gazetesi, DİSK İstanbul Bölge Temsilciliği, Divriği Kültür Derneği, FAM Yayınları, Gökkuşağı Kadın Derneği, Haliç Dayanışması, Hasankeyfi Yaşatma Girişimi, Halkların Demokratik Kongresi Ekoloji Meclisi, HDK Kültür ve Sanat Komisyonu, İKS, İstanbul SOS Platformu, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, Karakoçan Dernekleri Federasyonu, Kartal Hukukçular Derneği, Kent Hareketleri, Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu
155
156
istanbullkent almanagıl
yıkımını ve onlarca başka örneği konuşuyor mu? Hepsine mıh gibi bir HAYIR. UNESCO Toplantısı ve ardından… | Gül Köksal Evrensel, 24.07.2016
UNESCO
Karşı
Forum’un
Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri’nin Alan Yönetim Başkanı Nevin Soyukaya’nın, katıldığı UNESCO 40. Toplantısı izlenimleri, kültürel/doğal değerleri anayasal olarak korumakla görevli devletin bölgedeki savaş ve yıkımda açık rolünü ortaya koyarken, UNESCO Dünya Mirası Komitesi’nin ve Türkiye heyetinin kültür ve doğal varlıklara ilişkin “ortak miras”, “tarafsızlık” ve “koruma” söylemlerine şüpheyle yaklaşılması gerektiğini de hatırlattı. ‘Tarihi yetki’ belediyeye verildi | Fatma Aksu Hürriyet, 25.12.2016 İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin, aldığı kararla tarihi yarımadadaki, 10 bin tescilli esere komşu olan yaklaşık 50 bin binada yapılacak güçlendirme, bakım ve onarım projeleri onay için koruma kuruluna gitmeyecek.
Tarihi yarımadada bina tadilatları ve yenileme çalışmalarının büyük bir bölümü, artık Koruma Kurulu onayına gitmeyecek. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, oyçokluğuyla aldığı kararla, Fatih’teki yatırımların ve binaların yenilenmesinin önünü açacak plan notu değişikliğine imza attı. Karar, tarihi yarımadada, 10 bin tescilli eser niteliğindeki yapıların etrafındaki 50 bin binayı ilgilendiriyor. Yeni düzenlemeye göre, Fatih’te, Kentsel Arkeolojik Sit Alanı ve 1, 2 ve 3. derecede koruma bölgelerinin tamamındaki tescilli yapılar eskiden olduğu gibi Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nca, bunun dışında kalan, tescilli yapılara komşu parsellerdeki yapılar ve tescilsiz yapılar belediye tarafından değerlendirilecek. Bu alanlarda bölgenin mimari karakteri göz önünde bulundurularak, doku bütünlüğünü zedelemeyecek mimari yaklaşımla plan ve plan hükümlerinde belirtilen esaslara göre, ilçe belediyesi uygulama yapacak. Bakanlık ‘tarihi baypas’tan 1 ay önce izin vermiş | Ömer Erbil Hürriyet, 26.12.2016 (...) Fatih Belediyesi 2 Kasım 2016 tarihinde Koruma Amaçlı İmar Plan hükümleri arasında çelişkiler bulunduğundan
istanbullkent almanagıl
bahisle, tescilsiz parsellerde her türlü yeni ve mevcut inşai ve fiziki müdahalelerin izin ve denetiminin hangi idare tarafından yapılacağı hakkında tereddüt yaşanması nedeniyle Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nden görüş talep etti. Aynı tarihli, koruma kurullarına gönderilen, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Yalçın Kurt imzalı yazıda şöyle denildi: ‘’Fatih Koruma amaçlı İmar Planı kapsamında taşınmaz kültür varlığının bulunduğu parseller dışındaki inşai ve fiziki müdahalelerin 2863 sayılı Kanun’un 57. Maddesi 9. Fıkrası doğrultusunda Fatih Belediye Başkanlığı’nca yürütülmesi, ayrıca Fatih Koruma Amaçlı İmar Planı’nın varsa 2863 sayılı Kanun’a aykırı hükümlerinin yeniden düzenlenerek değerlendirilmek üzere ilgili Koruma Bölge Kurulu’na iletilmesi gerekir.’’ Bu yazıdan 20 gün sonra 28 Kasım tarihinde ise Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarihi yarımadadan sorumlu iki koruma kuruluna da ellerindeki dosyaları Fatih Belediye Başkanlığı’na iade etme talimatı gönderdi (...) m
Görseller s. 134: istanbulucuyorum.blogspot.com.tr s. 140: islamveihsan.com s. 143: istanbulucuyorum.blogspot.com.tr s. 145: photopanoramio.blogspot.com.tr s. 146: onedio.com s. 147: mapio.net s. 149: istanbulucuyorum.blogspot.com.tr s. 150: zekeriyaipek.blogspot.com.tr s. 151: Turgut Tarhan s. 152: onedio.com s. 153: Karşı Forum s. 154: yerebatan.com s. 156: hayalleme.com
157
158
istanbullkent almanagıl
HAZİRAN 2016
© arkitera.com
Yıldız Sarayı Dış Karakol Binası’nda bulunan TMMOB MO İstanbul Büyükkent Şubesi Ek Hizmet Binası polis zoruyla boşaltıldı (BirGün).
© panoramio.com
© maps.google.com
TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi, MO İstanbul Büyükkent Şubesi ve İMO İstanbul Şubesi’nin dava konusu ettiği Yenikapı dolgu alanına ilişkin imar planları iptal edildi (arkitera.com). Etiler Polis Meslek Yüksekokulu arazisinde yapılmak istenen rezidans projesine ilişkin davada bilirkişi raporu söz konusu imar planı değişikliğinin kamu yararı ve İstanbul İl ÇDP’ye aykırı olduğunu kaydetti (Karar).
Mahalleler Birliği, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun’da yapılan değişiklikleri Mecidiyeköy’de protesto etti (arkitera.com).
Beykoz Kanlıca’da bulunan ve 1. Grup tescilli yapı niteliği taşıyan Saffet Paşa Yalısı’nın aslına uygun olarak yenilenmediği gerekçesiyle suç duyurusunda bulunuldu (Flashaber).
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 Real Merter Projesi’nin inşa edildiği 14,5 dönümlük alan, üzerinde riskli yapı olmamasına rağmen kentsel dönüşüm kapsamına alındı (Sözcü).
Vezneciler’de çevik kuvvet aracına yapılan bombalı saldırı sonucunda Şehzade ve Damat İbrahim Paşa Camilerinde hasar meydana geldi (arkitera.com).
Galatasaray Üniversitesi’nin yanarak hasar gören çatısının restorasyon çalışmaları başlatıldı (bianet.org). © zete.com
İstanbul Serbest Mimarlar Derneği ve Türk Ytong tarafından hazırlanan raporda Kadıköy genelinde inşası devam eden 1.200 adet kentsel dönüşüm projesi olduğu açıklandı (yapi.com.tr). © finansgundem.com
© ensonhaber.com
istanbullkent almanagıl
HAZİRAN 2016 UNESCO Dünya Miras Komitesi 40. buluşmasını İstanbul’da gerçekleştirme kararı aldı (Hürriyet). Fatih İlçesi’ndeki 2 bin 800 metrekarelik park, TÜRGEV için imara açıldı (Sözcü). Büyükçekmece İlçesi’nde bulunan Albatros Parkı’na otel ve konut yapılmasının önünü açan imar planları İBB Meclisi’nce onaylandı (Taraf). İKS, Kabataş Transfer Merkezi Projesi ile ilgili iskelenin önünde basın açıklaması yaptı (Tünaydın).
© turkiyegazetesi.com.tr
Beyoğlu İlçesi Fetihtepe, Kaptanpaşa, Keçicipiri, Piripaşa, Piyalepaşa ve Kulaksız Mahalleleri içerisinde yaklaşık 165 ha.lık alan riskli alan ilan edildi (Dokuz Sütun).
Kasımpaşa’da Osmanlı’nın ilk modern kışlası olarak bilinen ve 2012’de restore edileceği duyurulan Kalyoncular Kışlası yıkıldı (arkitera.com). Ağaoğlu Grubu tarafından Bakırköy 46 ismiyle başlanıp Bakırköy Belediyesi tarafından açılan dava sonucu iptal edildikten sonra yeni imar planı ile Central Park ismiyle devam eden rezidans projesi ikinci kez iptal edildi ve belediye tarafından mühürlendi (Milliyet).
TMMOB ŞPO İstanbul Şube YK Başkanı Tayfun Kahraman afet sonrası toplanma alanlarının plan değişiklikleri yapılarak özelleştirildiğini ve bu alanların %90’ının dolduğunu açıkladı (BirGün).
Kurbağalıdere’nin bitişiğinde 12 katlı otel yapılmasının önünü açan imar planı değişikliği ÇŞB tarafından onaylandı (Milliyet).
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 İBB Ulaşım Planlama Müdürlüğü 18 km uzunluğundaki Üsküdar-Beykoz metro hattı için ihale düzenleneceğini açıkladı (Flashaber). İstanbul 3 No.lu KVKBK Ahmet Nazif Zorlu’nun müze yapmak üzere alıp özel havuz yaptırdığı villa için adli ve idari işlem başlatılmasını talep etti (Cumhuriyet).
3. havalimanına malzeme üretmek amacıyla Tekirdağ Saray’da 100 ha.lık ormanlık alana maden ocağı kurulmasına ilişkin karar onaylandı (Cumhuriyet).
Şişli Endüstri Meslek Lisesi arazisi tapusunun, alanda inşaat yapmak isteyen vakfa geçirmek üzere MEB ve vakıf arasında imzalanan protokol Şişli Endüstri Meslek Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği tarafından protesto edildi (Cumhuriyet).
Fatih Belediyesi Etüd Proje Müdürlüğü, binaların cephelerinde, zemin ve üst katlarında bulunan reklam panoları vb tanıtım elemanlarına görüntü kirliliğine yol açtıkları gerekçesiyle sınırlama getirme kararı aldı (Tünaydın). © mapio.net
159
TEMMUZ 2016 POLİTİK TEMSİL VE KENT MEYDANLARI
istanbullkent almanagıl
“Şu olay var ya, Allah’ın bize büyük bir lütfudur...” (Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, 17 Temmuz 2016)
TARİHLERLE POLİTİK TEMSİL VE KENT MEYDANLARI
İ
stanbul ve Ankara’da fiilen yaşanan 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişiminin hemen ardından aynı gece Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın özel bir televizyon kanalından görüntülü telefon görüşmesinde; “Milletime çağrı yapıyorum, meydanlara gelin, meydanlarda bunlara en güzel cevabı verelim. Bu darbe girişiminin başarılı olacağına inanmıyorum. Tarih boyunca darbecilerin hiçbiri başarılı olamamıştır.” sözleriyle halka yaptığı çağrı ile Türkiye’nin 81 ilinde vatandaşlar kent meydanlarına çıkarak 10 Ağustos 2016 tarihine kadar 27 gün boyunca sürecek olan Demokrasi Nöbetleri eylemlerini başlattı. 247 kişinin yaşamını yitirdiği 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimi sonrası Cumhurbaşkanı’nın direkt çağrısı ile
başlayan, Demokrasi Nöbetleri çeşitli siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşlarının yanısıra devlete bağlı kamu kurum ve kuruluşlarının ve özel sektörün de desteğiyle devam etti. Nöbet eylemlerine, 7 Ağustos 2016 İstanbul, Yenikapı Miting Alanı’nda gerçekleştirilen Demokrasi ve Şehitler Mitingi ve takibinde 10 Ağustos 2016 tarihinde Ankara, Beştepe’de gerçekleştirilen miting ile nokta koyuldu. Birçok şeyin ilkini ifade ederek Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihine not düşen Demokrasi Nöbetleri, aynı zamanda siyaset ve kent planlama disiplinleri çerçevesinde de Sivil Politik Temsiliyet ve Kent Meydanları konusunda çok önemli tartışmaları da gündeme getirmiştir. Şüphesiz sadece 2016 Temmuz ayı gündemi veya İstanbul örneği ile
sınırlı olmayan bu tartışmayı bir başlangıç niteliğiyle Kent Almanağı’nın kapsamı gereği özellikle Taksim Meydanı üzerinden ele aldık. Kamuoyu, 15 Temmuz 2016’da gerçekleştirilen askeri darbe girişimini saat 21.30 sularında İstanbul’da Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinin bir grup asker tarafından kapatıldığı haberleri ile öğrendi. Bir diğer deyişle darbe girişiminin ilk adresi İstanbul oldu. Nitekim, 81 ilde yaygın olsa da darbe karşıtı eylemlerin de ilk adresi yine İstanbul oldu. İstanbul’da darbe karşıtı eylemlerin üç temel adresi vardı; Taksim, Boğaziçi Köprüsü ve R. Tayyip Erdoğan’ın Kısıklı’daki evinin önü. Burada önemli bir nokta, darbe girişiminin hedefinin mevcut iktidar olma-
161
162
istanbullkent almanagıl
sı nedeniyle de, meydanlara yapılan çağrının iktidar partisi olarak AKP’nin ülke genelindeki teşkilat binalarının ve yönetiminde olduğu belediye binalarının önlerinde de karşılık bulmasıdır. Kent meydanları dışında darbe karşıtı eylemlere sahne olan bu temsil mekânları, pratikte politik kimliği olan yapıların geçici süre ile de olsa toplanma mekânları olarak işlevselleşmesi açısından önemli bir örnek olmuştur. Bu işlev değişiminin önemli bir örneği ise R. Tayyip Erdoğan’ın Kısıklı’daki evinin önü olmuştur; beş şeritle yoğun taşıt trafiğine hizmet veren Kısıklı Caddesi eylemler süresince trafiğe kapatılırken, caddeye Cumhurbaşkanı’nın yansıtılacağı dev bir ekran ve eylemciler için seyyar tuvaletler konulmuş, cadde bir meydan işlevi üstlenmiştir. Hatta çeşitli haber kaynaklarında görülebileceği üzere, süreçte Kısıklı Caddesi’nin dildeki kullanımı bile Kısıklı Meydanı olarak değişmiştir.
Darbe girişiminin başladığı ve 21 Temmuz 2016’da Başladığı Yerdeyiz sloganıyla trafiğe kapatılarak kıtalararası darbe karşıtı yürüyüşüne sahne olan Boğaziçi Köprüsü ise benzer bir şekilde darbe girişiminin bir başka hafıza mekânı olmuştur. Bu yürüyüş sonrasında 25 Temmuz 2016 tarihinde, köprüde hayatını kaybedenlerin anısına resmi olarak adı da 15 Temmuz Şehitler Köprüsü olarak değiştirilmiş ve mekânsal hafızası bu değişimle ölümsüzleştirilmiştir. Esasen daha önce 2013 yılında da Gezi Direnişi süresince eylemcilerin yürüyerek geçtiği köprü, İstanbul’un en önemli simge yapılarından biri olarak, sivil politik temsiliyetin geçici işlev değişimi ile kendine mekân edindiği ve kendi politik hafızasını oluşturan bir mekândır. İstanbul’da diğer bir önemli adres ise; Taksim’di... Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu simgeleyen, 1928 yılında
Cumhuriyet Anıtı’nın dikilişini takiben Gezi Parkı ile bütünleşik olarak 19381942 yılları arasında mimar-şehirci Henri Prost tarafından tasarlanan ve uygulanan, Türkiye Cumhuriyeti’nin simge meydanı… Günümüzde sadece Taksim Meydanı olarak anılsa da adı bu yıllardaki resmi belgelerde geçtiği şekliyle Taksim Cumhuriyet Meydanı … İstanbul’un ve Cumhuriyet’in kalbi; törenlerin, kutlamaların, kitlesel mitinglerin, yürüyüşlerin ve protestoların mekanı… Türkiye siyasi tarihinin merkez sahnesi; Kanlı 1 Mayıs 1977 sonrası ilk kez 31 Mart 1978’de kitlesel toplantılara kapanan ve o tarihten günümüze değişen tüm iktidarlar tarafından ve tüm yönetim koşullarında, tüm kitlesel toplantılara sık sık kapanan, özellikle de 1 Mayıs İşçi Bayramı’na (2010-2012 yılları haricinde) her daim yasaklı olan ancak esas işlevi meydan niteliği ile toplanma mekânı olan Taksim Cumhuriyet Meydanı… Bu kez de, 27 gün boyunca süren darbe karşıtı Demokrasi Nöbetleri’nin İstanbul’daki ilk adresi idi. Türkiye , 21 Temmuz 2016 tarihinde sabaha karşı Taksim Cumhuriyet Meydanı’nda Beyoğlu Belediyesi tarafından kurulan Demokrasi Kürsüsü’ndeki dev ekrandan verilen canlı yayında Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın Olağanüstü Hal (OHAL) ilanını dinledi. Ana muhalefet partisi CHP, 24 Temmuz 2016 tarihinde tüm siyasi partilere ve herkese açık Cumhuriyet ve Demokrasi Mitingi’ni Taksim Cumhuriyet Meydanı’nda düzenledi. İBB tüm bu süreç boyunca toplu ulaşım hizmetini ücretsiz olarak sundu. Bu mitingde farklı görüşten on binlerce insan darbe karşıtı 10 mad-
istanbullkent almanagıl
“Devletin üzerinde denetleme ve yönetme yetkisi olan kamusal alan halkın siyasal eylemliliğiyle müşterekleşir.“ David Harvey
163
164
istanbullkent almanagıl
24 Temmuz 2016 Taksim Manifestosu 1- 15 Temmuz darbe girişimi parlamenter demokrasimize karşı yapılmıştır. TBMM bombalanmış ama bombalar altında parlamento görevini yapmış ve darbeyi püskürtmüştür. Bu darbe girişiminin sorumlularını, varsa iç ve dış destekçilerini kınıyor ve lanetliyoruz. 2- Bütün siyasal partiler darbe girişimine karşı çıkmış, demokrasi konusunda Türkiye’de tartışmasız ortak payda oluşmuştur. Siyasette uzlaşma kültürünün güçlenmesine katkı vermek zorundadır. 3- Her türlü darbeye ve parlamenter sistemin üzerindeki her türlü vesayete karşı çıkmak, demokrasiden yana olanların, bu ülkeye namus borcudur. Hep birlikte ve her zaman ne darbe ne dikta yaşasın tam demokrasi demeliyiz. 4- Darbe girişimi halkın direnme hakkını kullanmasıyla ayrı bir anlam kazanmıştır. Direnme hakkı demokrasiyi korumanın meşru bir yolu olarak ortaya çıkmıştır. 5- Demokrasimizin teminatı olan demokratik laik ve sosyal hukuk devleti ilkesinin Türkiye için ne kadar yaşamsal olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır. 6- Bu darbe girişimi anayasada yasama yürütme ve yargı olarak yer alan güçler ayrılığı ilkesinin demokraside denge ve denetlem işlerinin güvencesi olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. 7- Balyoz, Ergenekon ve casusluk gibi davalarda mağdur edilen insanların itibar ve haklarının iadesi bütün siyasal partilerin gündeminde olmak zorundadır. 8- Bu darbe girişimini devlet yönetiminin liyakata dayanması gerektiğini ortaya koymuştur. Siyasal yandaşlık, cemaatçilik değil bilgi, birikim ve deneyim gibi ilkeler esas alınmalıdır. Devleti ele geçirme anlayışını tarihe gömmeliyiz. Devletin yeniden inşaası zorunludur. 9- İnancı kimliği yaşam tarzı ne olursa olsun, bu ülkenin güzel insanları bu ülkenin caddelerinde sokaklarında meydanlarında parklarında özgürce gezebilmelidir. Hiç kimse unutmasın 15 Temmuz darbe girişimi 3’ncü sınıf demokrasinin ortaya çıkardığı bir tablodur. Bu ülkenin insanları üçüncü sınıf demokrasiye değil özgürlükçü demokrasiye layıktır. Türkiye tümüyle darbe hukukundan alınmalıdır. 10- Devlet, kinle öfkeyle ön yargıyla yönetilmez. Darbe girişiminde bulunanlar hukuk içinde yargılanmalıdır. Devletin vakarı bunu zorunlu kılmaktadır. İşkence, kötü muamele, tehdit devleti darbecilerle aynı duruma düşürür. Buna izin verilmemelidir.
delik Taksim Manifestosu’nu Taksim Cumhuriyet Meydanı’nda onayladı. 7 Ağustos 2016 tarihinde iktidar partisi AKP’nin çağırısıyla Yenikapı Miting Alanı’nda gerçekleştirilen Demokrasi ve Şehitler Mitingi dışında 27 gün boyunca halkın neden Yenikapı’da değil de Taksim’de toplandığı sorusunun yanıtı elbette Fatih Belediyesi’nin Demokrasi Kürsüsü’nü Yenikapı’da kurmamış olmasında değil, bir kent meydanını meydan yapan mekânsal hafıza, yer seçimi, tasarım gibi unsurlarda gizlidir. Kısaca, Taksim Cumhuriyet Meydanı yine Türkiye siyasi tarihinin merkez sahnesiydi, ancak bu kez yasaksız, davetli, ikramlı, taşımalı… Darbe girişimi sonrası yaşanan bu toplumsal tecrübenin esasen siyaset ve kent planlama disiplinleri çerçevesinde açtığı en önemli tartışma, sivil politik temsiliyetin yapısı ve gücünün hatırlanmasının yanı sıra, bu temsiliyetin günümüz sanal çağında dahi fiziksel mekân gerektirmesidir. Bu durum aynı zamanda mekânsal elverişlilik kapsamında toplanma mekânlarının nitelikleri ile kent meydanlarının mekânsal organizasyonu ile yönetiminin önemi ortaya çıkarmıştır. Şüphesiz, burada kent meydanlarının sivil kitlesel politik temsiliyet kapsamında işlevselliğinde ve kullanımındaki en vahim ayırım; mevcut iktidarın desteklenmesi ve eleştirilmesi noktasındadır. Devlet mekanizmasının icraatlarının lehine yapılan kitlesel toplantıların çağrılı ve destekli, ancak aleyhine yapılanların yasaklı ve biber gazlı oluşu, Türkiye’ye mahsus bir gerçek olmadığı gibi dünya
istanbullkent almanagıl
çapında bir yönetim modeli olarak da temsili demokrasinin kitlesel eleştiriye kapalılığının ifadesidir. Nitekim, fiili bir gerçeklik olarak Temsiliyet, siyaset bilimi literatüründe bir paradoks tarifi ile tartışılmaktadır. Basitçe, temsili demokrasi koşullarında kitlesel itirazların başladığı noktada politik temsiliyet çöker ilkesine dayalı olan bu tartışma, özü itibariyle
siyasi iktidarların kent meydanlarının yönetiminde yaygın, eleştiriye yasaklı tutumunun arkasındaki tahakküm arayışının büyük resmini çizmektedir. Bu noktada, 81 ilin kent meydanlarında 27 gün Demokrasi Nöbeti tutmanın, 93 yıllık Türkiye Cumhuriyeti Demokrasi’sine sahip çıkmak anlamına gelmediği de açıktır. Bugün siyasi iktidarlara düşen sivil politik temsiliyet mekanizmasını destek ve eleştiri ayırdı ile keyfi
olarak işletmemek, dolayısıyla da kent meydanlarını yine aynı keyfiyete tabi olarak açıp-kapamamaktır m
165
166
istanbullkent almanagıl
YORUMLARLA POLİTİK TEMSİL VE KENT MEYDANLARI Meydanlar ve Direniş | Emek Bayrak & Makbule Şiriner Önver bianet.org, 01.05.2015 Kent yaşamının küçültülmüş bir mikrokozmosu olan meydan, içinde heyecanı, dinlenmeyi, pazar yerlerini, kamusal törenleri barındıran, insanlarla buluşma ve yaşamı izleme yeridir. Kent meydanları, demokrasinin meydan savaşlarının verildiği, kazanıldığı ya da yitirildiği yerdir (Kırmızı, 2012). Üretim tarzına/toplumsal ilişkilere göre tarihsel süreç içerisinde meydanların kullanımı, boyutları, işlevleri farklılıklar göstermiştir. Tarihsel süreç içerisinde kent meydanları farklı amaçlar için kullanılmış ve günün ekonomik, sosyal ve siyasi şartlarına göre biçimlenmiştir. Bir çok işlevin gerçekleştiği açık mekanlar olan kent meydanları agora, forum, plaza, campo, piaza, grand place olarak adlandırılan toplanma mekânlarıdır (Özer ve Ayten, 2005, 96). Geçmişte olduğu gibi kent meydanlarında agora gibi kent devletine özgü toplanmalar, konuşmalar ve politik eylemler yapılmasa da, günümüzde de meydanların protesto, politik eylem ve konuşma alanı olarak politik kimliğini bir şekilde devam ettirdiği söylenebilir (Bıyık, 2011, 18).
Siyasi iktidar açısından meydanlar, güçlerini sergiledikleri, denetim ve gözetim altında tutmaya çalıştıkları kentsel mekânlardır ve tarih boyunca egemenler meydanları kendi otoritelerini güçlendirmek için kullanmışlardır. Bir kentin yönetimini ele geçiren iktidarlar kamu mekânlarına kendi yönetimlerini işlerler. İktidarların kent meydanlarını denetlemekteki amaçları giriş çıkışı kısıtlamak, içerideki davranışları disipline etmektir. Onun için tarih boyunca meydanlar halk hareketlerine ve iktidarların mutlak denetim isteklerini gerçekleştirmeye dönük isteklerine, şiddetine sahne olmuştur (Boysan ve Bilgin, 1996, 75). Halkın kendi arasında sosyalleştiği, etkileşime girdiği alanlar olarak meydanlar, herkese açık görünmekle birlikte; gerçeklikte devletin güç ve siyasi karar mekanizmaları üzerindeki tekelini halka hissettirdiği yerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Kamusal alanlar, modern şehrin ortaya çıkışından bu yana egemenler tarafından “reklam alanı” ve “sinir merkezi” olarak kullanılmıştır. Öte yandan bu alanlar, büyük toplumsal hareketlerin mekânı olma ününe sahiptir ki, pek çoğu ismini orada gerçekleşen böylesi olaylardan almışlardır. Meydanlar, siyasal iktidarla muhalifler arasındaki mücadele-
istanbullkent almanagıl
nin en önemli mekânlarından biridir. Ana arterler ve özellikle meydanlar, toplumda egemen unsurlara karşı yürütülen hegemonya mücadelelerinin gerçekleştikleri alanlardır. Devlet diğer alanlarda olduğu gibi bu alanda da mutlak bir kontrol tesis etmek isterken, toplumsal kalkışmalar bu alanları gösterilerinin hedefi haline getirerek, devletin hegemonyasının altını boşaltmayı veya bu hegemonyayı ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Avrupa’da ortaçağda, otoriteye meydan okuyan insanlar, meydanlarda cezalandırılmıştır. İdamlar ve kırbaç cezaları gibi infazlar, buralarda uygulanmıştır. Bu, otoritenin muhalif fikir ya da hareketlerin gözünü korkutma isteğinden kaynaklanmaktadır. Ortaçağ Avrupasına benzer biçimde modern kapitalist devlette kendi kontrolü dışındaki hareketlerden kaygılanmaktadır. Sınıflı toplumlarda egemen siyasi anlayış değişse de, meydanların egemen rejimi güçlendirmeye dayalı işlevi değişmemiştir. Egemen sınıf gücünü, baskı mekanizması olarak kullanılan resmî törenlerin kutlanması ve büyük binaların, anıtların ve heykellerin inşası yoluyla ifade etmektedir.
ki, sonunda kendini gözleme noktasına varır, böylece herkes üzerinde ve kendine karşı bu gözetlemeyi işletecektir. Mükemmel formül: Sürekli bir iktidar ve sonuçta gülünç bir maliyet! (Foucault, 2003, 95)” Meydanların iktidar tarafından şiddet ve gözetlemeyle müdahale edilerek şekillendirilmesine eşlik eden diğer bir gelişme de, meydanların özelleştirilmesidir. Bu noktada meydanın metalaştırılması karşımıza çıkmaktadır. Meydanın kullanım değerini yitirerek, metalaştırılması da, meydanın bir protesto ve eylemlilik alanı olma işlevini yitirmesi ile sonuçlanmaktadır. Bu aynı zamanda meydanların değişim değerine yenik düşmesi anlamına gelmektedir. Bu da en çok AVM’leştirme (alışveriş merkezi) yoluyla gerçekleşmektedir (Baysal, 2011, 41).
Bununla birlikte meydanlar, yalnızca egemenlerin oyun sahası değildir, aynı zamanda ezilenler tarafından da kullanılmaktadır. Ve bu durumda egemenlerin karşı stratejileri de bazen sonuç vermemektedir. Tarihsel bir örnek olarak Paris Komünü bunu göstermektedir. Çünkü Haussmann’ın aldığı hiç bir önlem, işe yaramamış ve 1871 Paris Komünü’nün ortaya çıkmasını engelleyememiştir.
2000’li yıllardan itibaren meydanların, turistik bir mekân, taşıt trafiği için bir kavşak halini alması iktidarlar tarafından tercih edilirken toplumsal muhalefet açısından da önemi daha fazla artan bir mücadele alanı haline gelmiştir. Meydanlarda bulunma, meydanların yok edilmesine veya yapay olarak inşa edilen kentten kopuk sahte meydanlara karşı durma toplumsal muhalefetin meydanlara çıktığı diğer taleplerle iç içe geçmiştir. Son yıllarda devletlerin kentlerdeki ve meydanlardaki protesto eylemlerine karşı tavrı oldukça sertleşmiştir. Pek çok protestonun polis şiddetiyle bastırıldığı görülmektedir. Uygulanan sert müdahaleler, iktidarların otoritelerini pekiştirmeye ve genişletmeye hizmet etmektedir (Bıyık, 2011, 18).
Kent yaşamı ve meydanlar, devletler tarafından kameralarla sürekli izlenen bir alan haline getirilmektedir. Kameralarla kuşatılan kentliler sürekli olarak gözetlenme alanı içine girmekte ve hareketleri, kayıt altına alınmaktadır. Aykırı görülen kullanım ve kullanıcılar da kamusal alandan uzaklaştırılmaktadır. Bu, kamusal alanın açık tahribi anlamına gelmektedir. Bu durum, kent mekânında korku yaratarak sadece iktidar tarafından dokunulacak ve şekillendirilecek bir alan oluşturma anlamına da gelmektedir. Çünkü meydanların iktidar tarafından şekillendirilmesinin araçları korku, baskı ve polis şiddetiyle sınırlı değildir. Bu noktada kullanılan en önemli araçlardan biri de gözetlemedir. “…Gözetleyen bir bakış ve bakışın ağırlığını hisseden herkes, bakışı öyle içselleştirir
Ancak iktidarın meydanlarda uyguladığı şiddet gösterilerine, gözetlemelere ve meydanların meta haline getirilmesine karşılık meydanları bırakmayan toplumsal bir muhalefet her zaman olmaktadır. Çünkü meydanlar, ezilenler için en ideal muhalefet platformlarıdır. Bu platform ‘big brother’la karşı karşıya gelinen bir alandır. Meydanlar, resmi söyleme karşı direniş için önemli iki ana unsuru sağlamaktadır: Alan ve sayı. Sistem mağdurları, ezilenler ve ötekileştirilenler bu alanlarda bir araya gelerek, sisteme karşı mücadele etmektedir. Böylece kamusal alanlar ve meydanlar, sınıflar ve kimlikler tarafından bir mücadele alanı olarak seçilmektedir. Toplumsal hareketler bakımından meydanlar, egemen sınıfa karşı isyanların ve devrimlerin merkezleridir. Ezilenler için
167
168
istanbullkent almanagıl
meydanların rolü, direniş mekanizmalarına ev sahipliği yapmaktır. Çünkü bu alanlar, taleplerin ve yaptırımların gücünü arttırmaktadır. Bu direniş biçimlerinden biri de işgal eylemleridir. Kent meydanlarının iktidar tarafından zapt edilmesi ve özelleştirilmesine karşı, işgal eylemleri ile meydanların tekrar kazanılmasını amaçlamaktadır. Meydanın işgal edilmesi, iktidarın ve sermayenin meydan üzerindeki el koyma, denetleme, kontrol etme, metalaştırma ve mutenalaştırma pratiklerine karşı kentte yaşayanların, ezilenlerin bir karşı duruşu, direnişi anlamına gelmektedir (Penbecioğlu, 2013). Sermaye meydanları kullanarak topluma tüketim kültürünü dayatırken, toplumsal hareketler de meydanları propaganda alanları olarak kullanmaktadır. Örneğin, Occupy gösterileri, New York şehrinin finans bölgesi olan Wall Street’de gerçekleşmiştir Kentin kamusal mekânlarından olan meydan, iktidarlar için de toplumsal hareketler için de çok önemli mücadele alanlarından biridir. İktidar, otoritesini ve gücünü meydanlar üstünden göstermeye çalışırken, toplumsal hareketler de meydanları direnişin mekânı olarak inşa etmeye çalışırlar. İktidarın meydanlara hâkim olma siyasetinin araçları gözetleme, denetleme, eyleme kapatma ve şiddetle bastırma şeklinde gerçekleşir. Neoliberal politikalarla birlikte iktidar sermaye işbirliği meydanları metalaştırarak işlevsizleştirmeye çalışmaktadır. Türkiye’de meydanlar, asıl olarak Cumhuriyet dönemi ile günlük yaşama girmiştir. Ulus devletin kuruluşu ile birlikte meydanlar, bir ulus devlet yaratma ve yeni kurulan cumhuriyeti simgeler tarzda oluşturulmuş ve düzenlenmiştir. Bu meydanlar yeni ve ortak bir hafıza oluşturmak için törenlerin geçitlerin yapıldığı alanlar olarak örgütlenmiştir. 2000’li yıllara gelindiğinde kapitalizmin devamlılığı için kentsel mekânlar önemli kaynaklar haline gelmiştir. Neoliberal politikalar eşliğinde kentler ve meydanlar rant kaynakları olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. kentlilerin toplanma, bir araya gelme mekânı olan meydanlar, bir taraftan denetlenmekte/gözetlenmekte diğer taraftan da metalaştırılarak yavaş yavaş yok edilmektedir.
İktidarlar ve egemenler, her dönem ezilenlerin sesini susturmaya çalışmışlardır. Ezilenler de seslerini duyurmanın yollarını aramış ve bulmuşlardır. Bu noktada meydanlar bu savaşımın en görünür ve yoğun yaşandığı önemli mekânlarından biri olmuştur. İktidarın otoriter düzenlemelerle meydanları zapt etme, gücünü buradan gösterme girişimleri ezilenler ve muhalifler tarafından karşı hamlelerle etkisizleştirilmeye çalışılmıştır. Bu da muhalifleri, toplumsal hareketleri yeni mücadele ve direniş yöntemleri bulmaya yöneltmiştir. 1 Mayıs ve Gezi Parkı Direnişi olayları da böyle bir diyalektik üstünden anlaşılabilir. Muhalifler, ezilenler açısından meydanlar çok önemlidir. Çünkü egemen düşüncelerin, kolaylıkla kitle iletişim araçlarında sesini duyurma olanakları vardır ancak bu kesimlerin seslerini duyurabilecekleri en önemli adresi sokaklar ve meydanlardır. Bundan dolayı ezilenler ve muhalifler hem meydanlarda kendilerini ifade etmeye, seslerini duyurmaya çalışmakta hem de meydan da bulunabilmek için mücadele etmektedirler. Bir anlamda meydan için “meydan kavgası” verilmektedir. Kaynakça Baysal, C. U. 2011. Kent Hakkı Yeniden Hayat Bulurken. Eğitim Bilim Toplum Dergisi. 9(36): pp.41 Bıyık, Z. 2011. Kamusal Mekanın Kent Meydanından Soyutlanması ve Devlet Otoritesinin Yaratmış Olduğu Dokunulmazlık Algısının Bu Süreçteki Rolü. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Boysan, A. Bilgili, İ. 1996. Meydanların Varoluş ve Yokoluş Nedenleri. İnsan Çevre Kent, F. B. Yıldırım (ed.), İstanbul: WALD yayınları, pp.71-84. Foucault, Michel. 2003. İktidarın Gözü. Işık Ergüden (Çev.). İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Kırmızı, M. 2012. Taksim Cumhuriyet Meydanı: Sosyo-Ekonomik, Biçim, Kullanım ve Anlam Boyutları Üzerine Bir Alan Araştırması, (Accessed August 12th,2013). Özer, M.N. and Ayten, M.A. 2005. Kamusal Odak Olarak Kent Meydanları. Planlama Dergisi (Accessed, August 12th, 2013). Penbecioğlu, Mehmet. 2013. Mekan İşgalleri ve Kapitalizmin Simgesel İktidarına Meydan Okumak. 1 (Accessed, June 24th 2014).
istanbullkent almanagıl
Türkiye’de Devlet ve Kamusal Alan Üzerine | Birge Yıldırım Mimarlık Dergisi, Nisan/2015 (...) Lefebvre’in soyut mekân olarak tanımladığı temsiliyet kazanmış kamusal alanlar, siyasi erklerin otoriter dilleri altında özgür eylem pratiğinin alanı olmaktan uzaklaşmaktadır. Bugün dünyanın bir çok yerinde “işgal etme” pratiği ile gerçekleşen eylemler bu temsili gücün göstergesidir. İşgal edilen kamusal alan devrime doğru atılan bir adımın, bir başkaldırının temsilidir. Bu nedenle Türkiye’de Kızılay Meydanı, Taksim Meydanı, geçmişte Beyazıt Meydanı kitleler için yasaklıdır. Temsiliyet kazanmış kamusal ele geçirenindir. Bu nedenle siyasi erk tarafından kamu=devlet denklemi bir öğreti olarak herkesin içselleştirdiği bir formüldür ve kamusal alanı işgal etmek sadece sesini duyurmanın değil siyasi erki sarsmanın bir aracı olagelmiştir. Bugün işgal etme üzerinden gelişen eylem pratiği yeni bir kamusal alanın habercisidir. Kitlelerin kendilerine ait olanı alma çabasıdır. Mahallelerini, meydanlarını, ağaçlarını sahiplenen bireylerin kamusal alanlarını dönüştürme hakkı üzerinden bugün kamusal alan yeniden tanımlanmaktadır. Kavramsal olarak kamusal alanın siyasi erkin baskıları / tanımlamaları ile şekillenen bir öğreti olamayacağının anlaşılması, mekansal olarak bireylerin şekillendireceği bir kamusal alanın müjdecisi olabilir m
169
170
istanbullkent almanagıl
BASINDA POLİTİK TEMSİL VE KENT MEYDANLARI Taksim Birleştirdi | Seyhan Avşar & Sibel Bahçetepe 24.07.2016 , Cumhuriyet CHP İstanbul İl Başkanlığı’nın düzenlediği, AKP ve çok sayıda siyasi parti, demokratik kitle örgütü, sendika temsilcisi, sanatçı, yazar ve aydınların destek verdiği Taksim Meydanı’ndaki “Cumhuriyet ve Demokrasi” mitinginde on binler, hep bir ağızdan “Darbelere hayır” dedi. Meydandaki kitlelere “10 maddelik Taksim Manifestosu”nu okuyan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Manifestosunu oylamaya sundu. Kılıçdaroğlu’nun bu sözlerine alandakiler ellerini kaldırarak onay verdi. Kılıçdaroğlu saat 18.20 sıralarında eşi Selvi Kılıçdaroğlu ile kürsüye gelerek on binlere seslendi. “Gün birleşme günüdür” diyerek kitlelere seslenen Kılıçdaroğlu “Gün dikta devletine yönetimlerine karşı direnme günüdür. Gün halkın sesini dinleme günüdür. Bugün Taksim’deyiz. Bizim için, hepimizin tarih yazdığı bir gündür” dedi. Konuşmasında, “Taksim Manifestosu”nu okuyan Kılıçdaroğlu, okuduğu 10 maddeyi alandaki yurttaşların oylarına sundu. Kılıçdaroğlu, “Artık ço-
cuklarınıza, torunlarınıza diyeceksiniz ki 24 Temmuz 2016’da Taksim Meydanı’nda demokrasiye ve Cumhuriyete bağlılığımızı, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına bağlılığımızı el kaldırarak onayladık diyeceksiniz” dedi. “Hep birlikte demokrasiye, Cumhuriyete sahip çıktık” diyen Kılıçdaroğlu, Taksim manifestosunun Türkiye Cumhuriyetinin demokrasi tarihinde yerini alacağını söyledi. ‘Tarihi bir meydandayız’ Kılıçdaroğlu “Tarihi bir meydandayız Taksim Meydanı’ndayız ve tarihi bir gündeyiz. Taksim Meydanı, bizim demokrasi tarihimizde yer alan bir meydandır. Ecevit’e suikast düzenleneceği söylendiğinde, Ecevit şu açıklamayı yaptı ‘Yarın tek başıma Taksim’e gideceğim’ dedi. Ve geldi, arkasında bugün olduğu gibi yüzbinler vardı. 1 Mayıs 1977 kanlı bir mayıs olarak tarihe geçen bir gün. Ve o gün çok sayıda vatandaşımız, hayatını verdi. Kanlı 1 Mayıs olarak bizim tarihimizde yer alan ve henüz aydınlığa kavuşmamış olan bu meydanda geldi” dedi.
istanbullkent almanagıl
Gezi Parkı’nı anımsattı Gezi Parkı Direnişi’ni de anımsatan Kılıçdaroğlu “Ve Taksim meydanı... Ağaçların kesilmemesi için gençlerin doğaya sahip çıktığı bir meydan. Bu meydanlarda Gezi olayları yaşandı ve o olayda ellerinde karanfiller, kitaplarla gençlerimiz, bu ülkenin gençleri, umudumuz, hep beraber ayağa kalktı. Ülkemizi seviyoruz, insanlarımızı seviyoruz, kardeşçe yaşamak istiyoruz” dedi. Medyanın önemi Medyanın özgürlüğünün önemine de dikkat çeken Kılıçdaroğlu, “Medya özgürlüğünü sağlamak hepimizin ortak görevidir. Bakın 15 Temmuz darbe girişiminin yenilgiye uğramasının ana unsurlarından birisi medya özgürlüğüdür. Medyanın açık ve net darbeye karşı olmasıdır. Dün medya özgürlüğüne karşı çıkanlar, bugün yaptıkları hataların inşallah farkına varırlar” ifadelerini kullandı. Kılıçdaroğlu, darbe girişimi sırasında er ve erbaşların linç edilmesini de eleştirdi ve linç edenlerin yargılanması gerektiğini söyledi. Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti: “Demokrasi, adalet demektir. Demokrasi aynı zamanda güçler ayrılığı demektir. Yasama, yürütme ve yargı. Gelin dördüncü güç olarak medyayı da anayasamıza açıkça yazalım. Türkiye’nin hiçbir meydanı kapatılmamalı. Meydanlar halkın enerjisini boşaltacağı yerler olmalı. Balyoz, Ergenekon, Casusluk davası... Pek çok subay asker gereksiz yere hapse tıkıldı. Siyasal iktidarlar demokrasiden yana tavır alacaklarsa, iadeyi itibar yapmak zorundadırlar. Umarım 15 Temmuz darbesi uzlaşma kültürünü harekete geçirir. Ne darbe, ne dikta, yaşasın özgürlükçü demokrasi.” (...)
Şehir meydanları toplumsal mücadelelere ev sahipliği yapar. Türkiye gibi demokrasisi defolu olan ülkelerde siyasi iktidarlar meydanları genellikle yasaklarlar. Taksim meydanı bu anlamda belki de en fazla yasaklanan meydandır. Taksim meydanının sadece son 39 yıllık hikâyesi incelense Türkiye’nin siyasi hafızası ortaya çıkar. Devlet erkânı için resmi protokolün buluşma yeri olan Taksim emekçiler için 1 Mayıs 1977 katliamında öldürülen yoldaşlarını anma meydanı olmuştur. Meydanlar toplumsal muhalefetin, halkın nefes aldığı, kendilerini ifade ettiği mekânlardır. Devlet açısından ise kendi tahakkümünü pekiştirdiği tören mekânlarıdır. Şehirlerin kültürel mirasının yansıdığı bu alanlar çoğu kez asimilasyona tabi tutulur. Tarihsel hafıza yok edilir. Taksim meydanının biyografisi incelendiğinde ortaya çıkacak olan şey doğal evriminin dışında yok edilen, silinmeye çalışılan belleğidir. Siyasi iktidarların meydanlara dair planları, kültürel sosyolojik ekonomik boyutlarıyla sistem ile ilişkilerinin aynasıdır. 27 Mayıs ve 12 Eylül darbesinde askeri tankların ilk işgal ettiği meydan 15 Temmuz’da aynı akıbete maruz kalacaktı ki tam tersi oldu. Hükümet yıllardır emekçilere yasakladığı alana kitleleri kendisi çağırmak durumunda kaldı. Merak edilmesi gerekiyor neden Yenikapı’da Marmara denizi doldurularak yapılan dev alana kitleler çağrılmadı. Taksim’i yasaklama gerekçesi olarak söylenen hastaneler Bölgesi, trafik, güvenlik gibi bütün mazeretler hiç akla gelmedi. Toplantı ve gösteri yasası kimseye hatırlatılmadı.
Yasaklı Taksim Demokrasiye Sahip Çıkma Meydanı Oldu | Sami Evren bianet.org, 25.07.2016
Taksim’de CHP Darbeye karşı Demokrasi ve Cumhuriyet mitingi yaptı; neden Bakırköy Pazar yerinde yapmıyor? Bu soruları çoğaltılabilir.
Başarıya ulaşamayan kanlı darbe girişimi sonrasında artık yasaklı Taksim tartışması sonlanmalıdır. Sadece 1 Mayıs yasağı mı, elbette hayır. Taksim meydanı ile ilgili Taksim Dayanışması’nın bütün talepleri yerine getirilmelidir.
Demek ki meşru mücadeleler kanunla, yasayla engellenemez. Siyasi iktidar artık iyi anlamalı ki hak mücadeleleri izne tabi olamaz. Demokrasi ve hukuk sana göre, ya da bana göre işletilmez. Bütün darbelerden mağdur olmuş emekçilerdir.
171
172
istanbullkent almanagıl
Bu darbe girişiminden yine en çok emekçiler etkilenmiştir. Piyasalardaki her dalgalanmada maaşlarından eksilme olmuş ve alım güçleri düşmüştür. Başarıya ulaşamayan kanlı darbe girişimi sonrasında artık yasaklı Taksim tartışması sonlanmalıdır.
Darbe girişiminin ardından 10 Ağustos’a kadar Taksim’de her gece ‘demokrasi nöbeti’ tutulmasına izin veren valilik, Soma’da hayatını kaybeden işçileri anmak için yapılan başvuruyu işleme dahi almadı. SHD, valiliğin kararına tepki gösterdi. ‘Demokrasi, milletin ancak bir kesimi için geçerliymiş’
Sadece 1 Mayıs yasağı mı, elbette hayır, Taksim meydanı ile ilgili Taksim Dayanışması’nın bütün talepleri yerine getirilmelidir. Kentsel dönüşüm adı altında yok edilmek istenen ranta açılan bütün meydanlar halka iade edilmelidir. Darbe girişimi sonrası ilk işe OHAL’le [Olağanüstü hal] başlayan hükümetten bir beklenti içinde olmak saflık olur. O halde emekçileri ve demokrasi güçlerini bekleyen yeni mücadele dönemine hazırlanmak, demokratik siyasetin kuşatılmış kanallarını aşmak için en geniş demokratik birliği sağlamak tek umudumuzdur. Taksim’de ‘demokrasi nöbetleri’ serbest, Somalı 301 işçiyi anmak yasak | Rıfat Doğan diken.com.tr, 11.08.2016 Taksim Meydanı’nı ‘demokrasi nöbeti’ne açan İstanbul valiliği, Soma’da 301 işçinin hayatını kaybettiği maden katliamıyla ilgili basın açıklaması yapılmasına izin vermedi. Valilik, Sosyal Haklar Derneği’nin (SHD) yaptığı başvuruyu işleme dahi almadı. 3 Mayıs 2014’te Manisa’nın Soma ilçesinde 301 işçi Soma Madencilik’e ait madende meydana gelen faciada hayatını kaybetmişti. Sosyal Haklar Derneği, her ayın 13’ünde İstanbul Kadıköy’de konuya ilişkin basın açıklaması yapıyordu. Dernek bu ay 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ‘demokrasi nöbet’lerinin tutulduğu yerlerden Taksim Meydanı için valiliğe başvuruda bulundu ve 13 Ağustos’ta basın açıklaması yapılması için izin istedi.
Konuya ilişkin bir açıklama yapan SHD şöyle dedi: “Biz Sosyal Haklar Derneği olarak, demokrasinin bir bütün olduğundan hareketle, Taksim de dahil olmak üzere ülkenin bütün meydanlarında ‘demokrasi nöbetleri’ tutulurken, Soma katliamını protesto etmek, hayatını kaybeden 301 madenciyi unutmadığımızı ve unutmayacağımızı bir kez daha ilan etmek için, her ayın 13’ünde yaptığımız etkinliğimizi Taksim Meydanı’nda yapmak istedik. Bu talebimizi İstanbul Valiliği’ne de yazılı olarak bildirdik. Bir kere daha gördük ki, ‘demokrasi’ ve ‘hakimiyet’ milletin ancak bir kesimi için geçerliymiş. İstanbul Valiliği, dilekçemizi almayarak yapmış olduğumuz başvuruyu hukuka aykırı bir biçimde işleme almama yolunu seçmiştir.” Açıklamada, “Taksim Meydanı’nda, Soma’da yaşanan işçi katliamının sorumluların yargılanmasını talep etmeye izin verilmemesi; siyasal iktidarın çifte standart uyguladığının en açık göstergesi sayılmalıdır” sözlerine de yer verildi. SHD, 13 Ağustos 2016 günü saat 15:00’de Fransız konsolosluğu önünde, saat 19:00’da da Kadıköy Altıyol’da buluşma ve demokrasinin ilk adımı niteliğindeki taleplerini bir kez daha dile getirme çağrısında bulundu m
istanbullkent almanagÄąl
173
174
istanbullkent almanagıl
TEMMUZ 2016 TMMOB ŞPO İstanbul Şube Sekreteri Akif Burak Atlar, Kabataş Transfer Merkezi Projesi sürecinin şeffaf ilerlemediği, mevcut kapasitenin yeterli olduğunu ve yapılması planlanan dolgunun AVM kullanılacağını açıkladı (Özgür Gündem).
© zete.com
Beşiktaş’ta bulunan Ihlamur Parkı’na yapılacak konut projesinin açıklanmasının ardından Belediye Başkanı Murat Hazinedar’ın basın açıklaması mahalle sakinleri tarafından protesto edildi (Cumhuriyet). TMMOB İstanbul İKK, Kabataş Transfer Merkezi Projesi’ne ilişkin yazılı bir açıklama ile birlikte İBB’ye proje hakkında sorularını iletti (BirGün). ÇŞB tarafından onaylanan ve Kurbağalıdere yanında bulunan araziye otel yapılmasının önünü açan imar planı değişikliğine Kadıköy Belediyesi tarafından itiraz edildi (Bizim Anadolu).
“UNESCO Neyi Koruyor?” başlıklı toplantıyı gerçekleştiren Karşı Forum imzacıları, UNESCO Dünya Miras Komitesi’nin tutumunu samimi bulmadıklarını açıkladılar (BirGün). İBB Başkanı Kadir Topbaş, Marmaray ve metrolar başta olmak üzere bütün projelerde UNESCO kriterlerine hassasiyet gösterildiğini açıkladı (Önce Vatan).
İstanbul 9. İdare Mahkemesi Polenezköy’de yapılaşmanın önünü açan imar planlarının iptaline karar verdi (Habertürk).
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 Beşiktaş Belediyesi, Ihlamur Parkı’nda ÇŞB tarafından onaylanan ve konut yapılmasının önünü açan imar planı değişikliğine itiraz ettiğini, itirazın reddedilmesi üzerine açılan davanın halen devam ettiğini ve alanda planlama süreci sonuçlanmadan ruhsat verilmeyeceğini açıkladı (Gazete Harbi). © haber.sol.org.tr
İBB’ye bağlı Mezarlıklar Müdürlüğü Kapalıçarşı’da belediye başkanlığına başvurarak altyapı Ayazağa Mezarlığı yanındaki yenilemelerini yaklaşık 16 ha.lık ormanlık alanın de kapsayan mezarlık alanı olarak değiştirilmesi restorasyon talebinde bulundu (Sözcü). süreci başlatıldı Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme (yapi.com.tr) Bakanı Ahmet Arslan, Kanal İstanbul projesini hızlandırmak Beşiktaş, Balmumcu’da park adına Panama Kanalı Genişletme alanını küçülterek ayrıcalıklı Projesi’ni gerçekleştiren ekip ile imar hakları tanıyan imar planı iş birliği platformu kurulacağını değişikliği İBB Meclisi’nce açıkladı (Türkiye). onaylanarak askıya çıkarıldı. Boğaziçi Köprüsü’nün trafiğe kapatılmasıyla başlayan, İstanbul ve Ankara’da hissedilen askeri darbe girişimi gerçekleştirildi.
istanbullkent almanagıl
TEMMUZ 2016 © brandlifemag.com
Silivri’de gerçekleştirilen altyapı çalışmaları sırasında Bizans dönemine ait olduğu düşünülen mezar taşı bulundu (Bizim Anadolu).
© kuzeyormanlari.org
Fatih Belediye Meclisi, dava süreci devam eden Fener Balat Yenileme Avan Projesi’ni yeniden onayladı (Gazetem İstanbul).
Birçok kez imar planının yürütmesi durdurulan ve dava süreci halen devam eden Maslak 1453 Projesi’nde tapularının ev sahiplerine teslim edileceği açıklandı (Günlük Evrensel). Türkiye genelinde 3 ay boyunca OHAL ilan edildi (Resmi Gazete).
İBB Başkanı Kadir Topbaş, darbe girişimine engel olmak için şehit olan vatandaşlar anısına 120 ha.lık bir park yapılacağını açıkladı (Habertürk).
© cnnturk.com
İKS, Kabataş Transfer Merkezi Projesi gerekçesiyle tüm ulaşım seferlerinin durdurulmasını protesto etmek amacıyla Kabataş’da olacaklarını duyurdu (Özgür Gündem).
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan “Taksim’deki kışla inşallah isteseler de istemeseler de tarihine uygun olarak yapılacak” dedi (arkitera.com). © tas-istanbul.com
Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, yatırımcılar için en önemli unsurun zaman olduğunu ve yatırımların önünün açılabilmesi için ÇED sürecinin hızlandırılmasına ilişkin gerekli düzenlemelerin yapılacağını açıkladı (BirGün).
Gezi Direnişi’nden bu yana toplumsal muhalefete kapalı tutulan Taksim Cumhuriyet Meydanı’nda, tüm toplantı ve gösterileri yasaklayan OHAL’e rağmen, Cumhuriyet ve Demokrasi Mitingi gerçekleştirildi.
Başbakan Binali Yıldırım Boğaziçi Köprüsü’nün adının 15 Temmuz Şehitler Köprüsü olarak değiştirildiğini açıkladı (arkitera.com)
Zeytinburnu, Nakliyeciler Sitesi’ni ticaret ve konut alanına dönüştürülmesine ilişkin imar planı değişikliği İBB Meclisi’nce onaylanarak askıya çıkarıldı. Başbakan Binali Yıldırım askeri alanların şehir dışına taşınacağını açıkladı (Sözcü).
© Emrah Gürel
İBB Başkanı Kadir Topbaş “Taksim Topçu Kışlası’nı yapacağız. Cumhurbaşkanımız zaten net söylüyor… Sayın Cumhurbaşkanımız da bu eserin yapılmasının doğru olacağını söyledi” dedi (arkitera.com).
175
AĞUSTOS 2016 ASKERİ ALANLAR
istanbullkent almanagıl
“Maslak’taki askeri alanı bana verin, 239 ev dikeyim. Cumhurbaşkanımız talimatı versin yarın kazmayı vuralım. Kamu yer göstersin hiçbir karşılık beklemeden 239 şehide 239 ev yaparım” (Müteahhit Ali Ağaoğlu, 8 Ağustos 2016)
TARİHLERLE ASKERİ ALANLAR
A
skeri alanlar, 15 Temmuz sonrası Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Milli Savunma Bakanlığı’na (MSB) bağlanması ve bu süreçte önemli askeri tesislerin boşaltılacağı söylemleri ile ön plana çıktı. Ancak bu alanların bulunduğu arazilerde el değiştirme, yapılaşmaya açılma gibi işlevsel dönüşümler 15 Temmuz öncesinde de hem planlama meslek alanının hem de kamuoyunun gündemini meşgul etmiş; askeri kullanımının sonlandırılmasına karar verilen alanların, imar planı değişiklikleri yoluyla askeri alandan konut, ticaret ve benzeri özel mülkiyete konu olacak kullanımlara dönüştürülmesinin örnekleri görülmüştü. Maslak 1453 Projesi’nin yapıldığı Ayazağa Jandarma Genel Komutanlığı, Sarıyer Zekeriyaköy 5. Füze Üs Komutanlığı’nda ya-
pılan Köy Zekeriyaköy Projesi, Florya Şenlikköy Askeri Arazisi, Zeytinburnu Tank Fabrikası gibi kamu mülkiyetinde olan askeri alanlar birer birer Başbakalınlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ) ve Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı (GYO) projelerine dönüştü. Tüm bu gelişmeler nedeniyle Ağustos ayı dosya konusunda askeri alanlara ilişkin mevzuat ve planların nasıl değiştiği, askeri alanların planlarda hangi kriterleri içerisinde, nasıl değerlendirildiği ve TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi’nin askeri alanlara dair yaptığı foruma yer verildi. Cumhuriyet’in kuruluşu sonrası askeri alanları ilgilendiren ilk mevzuat 1927 tarih ve 1110 sayılı Askeri Memnu Mıntıkalar Kanunu’dur. 1927’den 2016 yılına kadar ilgili on beşi kanun
ve kanun değişikliği, dokuzu yönetmelik ve yönetmelik değişikliği olmak üzere yirmi beş mevzuat değişikliği gerçekleştirildi. 1110 sayılı yasanın ardından 1934’ten 1981’e kadar pek bir değişiklik olmadığı görülür. Ancak 1981 yılında yasanın isminin Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu olarak değiştirilmesinin ardından mevzuat değişimi açısından son derece hareketli bir dönemin yaşandığı ve askeri alanların ön plana çıktığı görülür. Yasa ve yönetmelik değişikliklerinin içeriklerini 5 farklı başlık altında derlemek mümkün. Birincisi Askeri Yasak Bölgelerin farklı tanımlarını, alan tahsisi ile ilgili kararlarda kurumların yetki alanlarını ve uygulama detaylarını barındıran yasa ve yönetmelik
177
178
istanbullkent almanagıl
Sarıyer Zekeriyaköy 15. Füze Üs KomutanlığıKöy Zekeriyaköy Projesi Ekim 1977’de 49 yıllığına MSB, Hava Milli Kuvvetleri Komutanlığı 5. Füze Üs Komutanlığına ormanlık alan olarak tahsis edildi. 2006 yılına kadar 5. Füze Komutanlığı tarafından kullanılan bu alan MSB ile TOKİ arasında Aralık 2006’da yapılan protokolle TOKİ’ye devredildi. 1977’de köylülerin arsalarının kamulaştırılmasıyla oluşmuş 600 dönümlük 15. Hava Füze Üssü arazisi 2010’da boşaltılarak MSB tarafından TOKİ’ye devredildi. TOKİ ise arsayı Emlak Konut GYO’ya arsa karşılığı gelir paylaşımı modeliyle sattı. ÇŞB tarafından Mart 2012 tarihleri arasında planlar askıya çıkarıldı. Bu planlar TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi’nce yargıya taşındı. Yargı süreci devam ederken ÇŞB tarafından Eylül 2013’te yeni planlar askıya çıkarıldı. Şimdi ise, Emlak Konut GYO-Siyahkalem Mühendislik İnşaat Sanayi ve Ticaret AŞ ortaklığında lüks konut ve AVM içeren Köy Zekeriyaköy’ün üç etabından ikincisinin inşaatı devam ediyor. değişiklikleri; ikincisi, bu alanlara yabancıların giriş çıkışlarının herhangi bir teknolojiyle bu alanları kayıt altına almasının denetlenmesi, sınırlanması veya yasaklanmasına yönelik yasa ve yönetmelik değişiklikleri. Özellikle bu iki başlık, 1983’te başlayıp 2008’e kadar yayımlanan dokuz adet Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Yönetmeliği değişikliği, askeri alanlara ilişkin yapılan tüm değişikliklerinin çoğunluğunu oluşturuyor. Bu dönem askeri güvenlik bölgeleri içeriğinin ve yabancıların bu alanlara giriş çıkışlarında yaşanabilecek güvenlik ihlal koşullarına karşı ritmi hiç düşmeyen bir mevzuat geliştirme tarihçesi olarak da değerlendirebilir. Üçüncü başlık altında, askeri alanların ilan edilmesi sonrası nasıl kamulaştırılacağına dair düzenlemeler ile şehirlerin çeperleri ve taşra yerleşimleriyle nasıl etkileşime geçecekleriyle ilgili mevzuat değişiklikleri yer almak-
tadır. 1927 tarih ve 1110 sayılı Askeri Memnu Mıntıkalar Kanunu’ndaki “Bu mıntaka dahilindeki gayrimenkul emval istimlâk olunur veya buradan çıkacaklara mübadeleten gayrimenkul emval verilir. Muadili gayrimenkul emval bir heyeti muhammine marifetiyle tayin edilir, vuku bulacak ihtilâf vilâyet idare heyeti karar ile hallolunur.”, 1934 tarihli 2595 sayılı Askeri Memnu Mıntıkalarda İstimlak Bedellerinin Tevsiyesine Dair 1744 Numaralı Kanuna Eklenen Kanun’daki “askerî birinci memnu mıntaka içerisinde kalıb ciheti askeriyece alınmış olan gayrimenkul emvalin … kanunen verilmeyen bedellerinden geri kalan borçlar ertesi seneler Millî Müdafaa vekâleti bütçelerine (Memnu mıntaka istimlâk bedeli) namı altında konulan ve konulacak olan tahsisattan ödenir.” ve 1965 tarihli 692 sayılı Askeri Mıntıkalar Kanununun Birinci (A) Fıkrasının Değiştirilmesine Dair Kanun’daki “Bu bölge içindeki taşınmaz mallar ger-
çek karşılıkları peşin ödenmek şartiyle kamulaştırılır.” ibareleriyle yeni askeri alanların ilan edilmesi veya genişletilmesi ve birleştirilmesi suretiyle kamulaştırılan gayrimenkullerin sahiplerine istimlak bedellerinin nasıl ödeneceği belirli aralıklarla yeniden düzenlendi. Askeri alanların genişletilmesi, kaldırılması veya birleştirilmesine yönelik yasal düzenlemeler, şehirlerin gelişmesinde önemli mekânsal mevzuat değişikliği silsileleri olarak ele alınabilir. 1110 sayılı Askeri Memnu Mıntıkalar Kanunu’nda ve devamındaki değişikliklerde yer alan “Yekdiğerine altı yüz metre veya daha yakın olarak tayin edilmiş olan müteaddid bataryalardan mürekkeb gruplarda her batarya ve grup için ayrı ayrı memnu mıntaka tayin edilmeyib grupların muhtevi olduğu müstahkem mıntaka için müşterek ve yekpare olarak memnu mıntaka tayin edilir”, “Arazi şartlarına uymak ve halkın faydalanma ve geçiş ihtiyaçları gözönünde bulundurulmak hususunda birinci yasak bölgenin (300) metre olan asgarî haddini daha aşağı hadlere indirmeğe Genel Kurmay Bakanlığı yetkilidir” ve “Birbirleriyle ilgili ve yakın askeri tesisler ve bölgeler için gerektiğinde ayrı ayrı yasak bölge tayin edilmeyip bu tesis ve bölgeler için müşterek ve bir bütün olarak askeri yasak bölge tesis edilebilir veya bu şekilde birleştirilmiş olanlar ayrılabilir” ibareleriyle askeri alan sınırlarının nasıl değiştirilebileceği düzenlenir, 18 Aralık 1981 tarihli 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’nda “Kamu ve özel kuruluşların çevresindeki özel güvenlik bölgeleri Genelkurmay Başkanlığının lüzum
istanbullkent almanagıl
İstanbul’da bulunan toplam 195 adet askeri alanın 172 adeti kent içinde bulunmakta olup geriye kalan 23 adeti orman alanları içerisinde ya da orman alanı komşuluğunda bulunmaktadır. Kent içinde bulunan askeri alanlar toplamda 6.738,5 ha, orman alanı içerisinde ya da komşuluğunda olanlar ise 15.700 ha’dır.
179
istanbullkent almanagıl
1934
1930 1931
Dördüncü başlık altında, askeri alanların içi ve dışında işlev dışı kullanımlarla
ilgili mevzuat değişikliklerinin içeriğini izlemek, son yasa değişikliği öncesindeki tarihsel evrimi takip etmemiz açısından yararlı olabilir. 1930 tarihli 1658 sayılı Askeri Memnu Mıntıkalar Hakkındaki 1110 Numaralı Kanunun 7’inci Maddesinin Son Fıkrasının Tadiline Dair Kanun’da “Ecnebiler yalnız memnu mıntakalar dahilinden gecen trenlerle hattı seyri takip eden sefinelerden istifade ederler veya kendilerine mahsus tayin ve tesbit edilmiş olan
Kanun ve Kanun Değişiklikleri Yönetmelik ve Yönetmelik Değişiklikleri
1946
göstermesi veya Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin veya İçişleri Bakanlığının göstereceği lüzum üzerine Genelkurmay Başkanlığının uygun görmesi kaydıyla Bakanlar Kurulunca, Kurulabilir veya kaldırılabilir” ibaresiyle askeri alanların tahsisi veya ilgası için üst düzey devlet organına yetki verilidi.
1965
TSK’ye ait bu alan Aralık 2006’da MSB ile TOKİ arasında yapılan bir anlaşmayla TOKİ’ye devredildi. Emlak Konut GYO, Zeytinburnu’nda 111 dönümlük tarihi tank fabrikası arazisini 70 metre (23 kat) yüksekliğinde inşaat izniyle ihaleye çıkarttı. ÇŞB tarafından Aralık 2013’te planlar askıya çıkartıldı. Planlar Mart 2014’te TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi tarafından yargıya taşındı.
yoldan geçebilirler” denilerek, yabancıların giriş çıkışları kamuya ait yolların kullanımı ile sınırlandı; öte yandan askeri alanın şehir altyapısıyla etkileşime girdiği durumlarda alan bütünlüğünden belirli düzeyde taviz verildi. 1983 tarihli 2939 sayılı 2565 Sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’nun 27nci Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun’da, kamu ve özel altyapı yatırımlarının “Hudutlara yakınlık, emniyet ve asayiş, savunma ihtiyaçları ve birinci derecede stratejik tesisleri tamamlama gibi nedenlerle ikinci derecede stratejik önem” kazandığı durumlarda konum ve yer tespitinde Genelkurmay Başkanlığı’ndan olumlu görüş alınması zorunluluğu getirildi. 1987 tarihli 3384 sayılı 2565 Sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’da askeri
1955
Zeytinburnu Tank Fabrikası
1927
180
istanbullkent almanagıl
değiştirilmesiyle yetki alanları üzerinden bir değişiklik yapılmakla birlikte ÇŞB askeri alanların tasarrufunda diğer iki bakanlıkla eş düzeyde karar merci haline getirildi.
Tanım ve Yetki Alanları Kamulaştırma Bedelleri Sınır ve Alan Değişiklikleri Askeri İşlev Dışı Kullanımlar Yabancıların Giriş-Çıkışının ve Kayıt Alınması
2016
2008
Askeri alanların tarihsel ve mekânsal evrimini daha detaylı incelemek için farklı kaynaklara da başvurmak gerekmektedir. Askeri Yasak Bölgeleri merkezine alan bir mevzuat tarihçesinin üzerine imar kanun ve yönetmeliklerinde, farklı ölçeklerde hazırlanmış mekânsal plan raporlarında askeri alanların nasıl tanımlandığı, şehir ve taşra ile nasıl ilişkilendirildiği ve bu tanım ve ilişkilerin zaman içerisinde nasıl dönüştüğünü de farklı birer katman olarak eklemek gelecekteki çalışmaları zenginleştirebilecek; tarihsel ve eleştirel bakış açımızı genişletebilecektir.
2005
2003
1995 1996 1997 1998
1989
1987
1983
1981
Askeri alanları ilgilendiren son yasal düzenleme 22 Aralık 2016 tarihli 678
sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında KHK içinde Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’nda değişiklikleri de kapsayan çeşitli hükümlerden oluşur. Ancak askeri alanların gelecekte şehirlerin gelişiminde nasıl tasarruf edileceğinin 2565 sayılı yasadaki değişikliklerden daha çok 3194 sayılı İmar Kanunu’ndaki değişikliklerden kaynaklanacağını öngörebiliriz. Kanunun dördüncü maddesinin ikinci fıkrasındaki ibarenin “Türk Silahlı Kuvvetlerine, Sahil Güvenlik Komutanlığına, Jandarma Genel Komutanlığına ve Emniyet Genel Müdürlüğüne ait harekât, eğitim ve savunma amaçlı yapılar için bu Kanun hükümlerinin hangisinin ne şekilde uygulanacağı Milli Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından müşterek belirlenir” şeklinde
1991 1992
alan dışı arazi kullanımında güvenlik önlemlerinin “garnizon komutanı ve mahallî mülkî amirler tarafından birlikte tespit” edileceği şekilde makamları yetkilendiren ibare eklendi. Son olarak 2005 tarihli 2882 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nda “Kara hudutları boyunca tesis edilen askeri yasak bölgelerin sınırları ise, kamu yararı bulunması kaydıyla kültür, turizm ve spor amaçlı faaliyetler için Genelkurmay Başkanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca daraltılabilir veya bazı bölgelerde tamamen kaldırılabilir” ibaresiyle askeri alanlara işlev dışı gerekçelerle giriş-çıkış kolaylığı getirilmesi hedeflendi.
181
182
istanbullkent almanagıl
Tarihlerle Planlarda Askeri Alanlar 1995 tasdik tarihli İstanbul Metropoliten Alan Nazım Planı’nda İstanbul’un Anadolu yakasında yüzölçümü büyük askeri alanların yer aldığı, bu alanların kent merkezi dışında bulunduğu görülür. Bu durum Avrupa yakasında da aynıdır. Yüzölçümü büyük alanların yapılaşmanın bulunmadığı ormanlık alanlar olduğu da görülmektedir. Her iki yakada da idari birimlerin ya da yapılaşmanın bulunduğu alanlar, daha çok kent merkezinde yer almaktadır. 22 Ağustos 2006 tasdik tarihli ÇDP’ye bakıldığında da askeri alanların yüz ölçümü büyük olanları ağırlıklı olarak Anadolu yakasının çeperlerin-
de kaldığı; 1995 tasdikli planda mevcut bazı alanların askeri alan işlevinden çıkarıldığı görülmektedir. Aynı şekilde Avrupa yakasında da askeri alan kullanımları azalmaktadır. 15 Haziran 2009 tasdik tarihli ÇDP’de bulunan Askeri Alan ve Askeri Güvenlik Bölgesi büyüklüğü 21.410 ha olup, bu alan İstanbul’un %3,9’unu kaplar. İstanbul’un anayasası olarak kabul edilen ÇDP’de askeri alanlara ilişkin “…Askeri alanda süre gelen işlevlerin Milli Savunma Bakanlığı’nın programı dahilinde askeri alan dışarısına çıkarılması halinde bu alanlar öncelikle eksik olan sosyal ve teknik altyapı(eğitim, sağlık, kültürel tesis, hal, mezarlık, yeşil alan vb.) alanları
olarak kullanılacaktır…” plan kararı bulunur. Bu karar ile aslında bu alanlara işlev değişikliği durumunda neye dönüşebilecekleri hususuna açıklık kazandırıldığını söylemek mümkündür. Ancak yakın dönemli uygulamalarda, bu kararın tam tersi yaklaşımların izlendiğini görüyoruz. Sayılarla Askeri Alanlar Askeri alanlar, güvenlik ve yurt savunması bağlamında hayati önem taşır. Ancak bugün bu alanları tartışmamızın nedeni hem kamusal alan olma hem de kent içinde kapladığı yüzölçümü büyüklüğü ve 15 Temmuz 2016 sonrasında ülke gündeminde yaşanan gelişmeler neticesinde kentlerde yeni
istanbullkent almanagıl
İlçe Adalar Arnavutköy Ataşehir Avcılar Bağcılar Bahçelievler Bakırköy Başakşehir Bayrampaşa Beşiktaş Beykoz Beylikdüzü Beyoğlu Büyükçekmece Çatalca Çekmeköy Esenler Esenyurt Eyüp Fatih Gaziosmanpaşa Güngören Kadıköy Kağıthane Kartal Küçükçekmece Maltepe Pendik Sancaktepe Sarıyer Silivri Sultanbeyli Sultangazi Şile Şişli Tuzla Ümraniye Üsküdar Zeytinburnu Toplam
İlçedeki Askeri Alan (m²) 69.164 13.569.580 0 108.641 0 0 1.043.363 17.566.488 126.056 2.419.527 12.593.523 4.966 59.464 596.861 3.039.392 12.623.954 8.997.995 7.542 7.933.018 28.240 2.045 0 205.357 0 226.318 1.609.948 7.332.638 31.883.059 3.008.233 2.774.386 817.370 6.514.570 0 51.461.062 3.929.560 37.064.928 586.495 922.104 217.528 229.343.375
İlçe Yüzölçümüne Oranı (%) 0,63 2,68 0,00 0,26 0,00 0,00 3,55 16,84 1,32 13,43 4,06 0,01 0,66 0,38 0,29 8,53 48,64 0,02 3,48 0,18 0,02 0,00 0,82 0,00 0,59 4,27 13,82 17,80 4,86 1,83 0,09 22,57 0,00 6,61 11,22 29,92 1,29 2,61 1,92 4,30
rant alanlarına dönüşmüş olmalarıdır. Daha çok eğitim ve tatbikat yapılması sebebiyle geniş ormanlık alanları içine alan bu askeri alanların bir kısmında lojmanlar ile yönetim ve eğitim binaları da bulunur. Kent içinde kalan alanlarda görece daha yüksek oranda yapılaşma söz konusu iken, kent dışındakiler orman niteliğinde ve zengin bir ekosistemi içinde barındıran alanlar olarak öne çıkar. İstanbul gibi yoğun beton baskısı altında sıkışmış bir şehirde, yapılaşma oranının çok az olduğu ya da hiç yapılaşmanın olmadığı bu alanların İstanbul’a nefes verecek ve yoğunluğu azaltacak bir etki yaratacağı açıktır. İstanbul’daki askeri alanlar toplam 195 adet ve 225.000.000 m² büyüklüğünde. Büyüklüğün algılanabilmesi için yaklaşık 214.286 adet futbol sahasına karşılık geldiğini de belirtelim. Askeri alanların İstanbul’un ilçelerine göre dağılımına baktığımızda, alan büyüklüğü açısından öne çıkan ilçeler Tuzla, Sultanbeyli, Pendik, Maltepe, Başakşehir, Beşiktaş ve Şişli’dir. Esenler İlçesi, yüzölçümünün %48,64’ünün askeri alan olması nedeniyle listede başı çekmektedir. Beşiktaş (%13,43) ve Şişli (%11,22) ise hem yüz ölçümlerinin büyük bir kısmında askeri alan olması hem de İstanbul’un en değerli arazilerinin bu ilçelerde yer alması sebebiyle önemlidir. İstanbul’da bulunan askeri alanları kent içinde/yerleşik alan sınırlarında bulunanlar ve kent çeperinde, orman alanları içinde/yakınında şeklinde
183
184
istanbullkent almanagÄąl
istanbullkent almanagÄąl
GĂśsterim Askeri Alanlar
185
186
istanbullkent almanagıl
Adet Kent içinde bulunan askeri alanlar Orman alanları içinde/yakınında bulunan askeri alanlar Toplam ikiye ayırdığımızda, yerleşik alanda olmayan askeri alan büyüklüğü, tüm alanın %70’ine denk gelmektedir. Kent içindeki alanların önemli bir ortak özelliği ise askeri alan olmaları nedeniyle kent içerisinde korunmuş orman-yeşil alanlar olmasıdır. Çünkü askeri alanlar yasalar bağlamında da imar planlarının her kademesinde korunmuş; bu kapsamda ilke kararları geliştirilmiş alanlardır. Kent içinde bulunan askeri alanlarda daha çok askeri liseler, askeriyenin idari tesisleri ve askeriye mensuplarının yaşadığı lojmanlar bulunmakta olup kent içi askeri alanların çevresinin barındırdığı yoğun nüfus nedeniyle yapılaşma baskısı altında sıkışmış alanlar olduğu açıktır. Bu gerçekten yola çıkarak, askeri alanlar kent merkezleri için birer fırsat alanı olarak görülmeli; yoğun nüfusun donatı ihtiyacını karşılayacak ve yapılaşma baskısının etkisini azaltacak yaklaşımlar izlenmesi bir zorunluluk olarak görünüyor. Aksi takdirde, zaten yaşanabilir olmayan kent merkezlerinin sorunlarına bir yenisi daha eklenecektir. Orman alanları içindeki ya da komşuluğundaki askeri alanlara bakıldığında genel olarak yerleşmelerin bittiği, orman dokusunun başladığı ve askeriyenin eğitim amaçlı kullandığı bu alanlar
Büyüklük (ha)
Oran (%)
172
6.738,5
30
23
15.700
70
195
22.500
100
aynı zamanda İstanbul’un su rezervleri ya da havzaları ile çevrelenmiştir. Toplam 157.000.000 m² büyüklüğündeki bu alanlar, genellikle yapılaşma oranlarının düşük olduğu, yer yer hiç olmadığı bölgelerde yoğunlaşmıştır. Bu alanların kamusal kullanıma açmak yerine yeni yapılaşma alanları fırsatı olarak görülmesi sermayeden yana anlayışın bir başka tezahürüdür. Bu büyüklükleri ve kentin ve kentlinin ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak, İstanbul’daki askeri alanların geleceğini tartışmak ve bu konuda görüş oluşturmak amacıyla TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi tarafından 19 Kasım 2016’da bir forum düzenlendi. Forumunun sonucunda katılımcılar: • Çoğu zaman kentin yeşil alanlarına ve ormanlarına da tekabül eden askeri alanların imara ve ranta açılmasından endişe duyduklarını, • Askeri alanlar üzerinde verilecek kararların, askeri alanların çevresi üzerindeki oluşacak etkilerini ile düşünülmesi gerektiğini, • Yerel politikalar gerçekleştirilmeden önce dengeli bölgesel politikaların geliştirilmesi gerektiğini, • Bütüncül planlamanın ve yaklaşımların önemini,
• Karar verme süreçlerinin şeffaf olması gerekliliğini, • Askeri alanlara ilişkin karar aşamalarından önce yerel ve demokratik taleplerin iletilmesi siyasi ve idari iletişim kanallarının zorlanması zorunluluğunu, • Son olarak da kent içindeki askeri alanların İstanbul’daki donatı eksikliğini gidermek için değerlendirilmesi başlıklarını öne çıkardılar. Askeri alanların işlev değişikliği söz konusu edildiğinde kentin ihtiyaçlarının iyi analiz edilmesi ve bu ihtiyacı karşılayacak nitelikte bir değişiklik yapılması önemlidir. İstanbul’un nüfus yoğunluğu Türkiye’deki diğer kentlerle kıyaslandığında ortalamanın çok üstündedir. Yaşanamaz kentler kriterleri düşünüldüğünde askeri alanların İstanbul için birer fırsat alanı, nitelikli nefes alma noktaları olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kent içinde bulunan büyük yeşil alan ya da orman alanı niteliği taşıyan -yani yapılaşmamış, betonla kaplanmamış- alanlar bu yoğunluğu azaltacak ve ihtiyaca cevap verecek alanlar olarak İstanbul’a kazandırılmalı; yeni sorun alanları yaratılmasına neden olmamalıdır. Bununla birlikte ÇDP’den gelen ilke kararı doğrultusunda, yapılaşmanın bulunduğu askeri alanlarda, kentlinin donatı ihtiyaçlarına cevap verecek, hiç değilse büyük oranda azaltmaya yönelik çözümler üretecek bir yaklaşım benimsenmelidir. 2016 İstanbul Kent Almanağı’nı hazırlarken halen içerisinde bulunduğumuz OHAL sürecinde TSK’nın MSB’ye
istanbullkent almanagıl
devredilmesinin ardından, askeri alanların bir kısmi boşaltılmış durumdadır. Bu gelişmeler beraberinde bu alanların fonksiyon değişikliklerini de gündeme getirdi ve sonuç olarak imar politikalarında da hareketlenme yaşandı. Ancak bugün yaşanan bu siyasi gündeme paralel gelişmeler 15 Temmuz
öncesinde de yaşanmaktaydı. Çünkü kentsel dönüşüm furyası ile özel mülkiyet üzerinde rant politikası geliştiren iktidar, inşaat sektörüne gerekli ivmeyi kazandıramadı. Böylece ekonomisi inşaat sektörüne pamuk ipliğiyle bağlı Türkiye’nin, askeri alanları arka bahçesi olarak gören bir anlayış hakim oldu.
Sonuç olarak ormanlarımızı, kamusal binalarımızı kendine rant alanı olarak gören bu sermayeci bakışın ürünü olan projeler için OHAL koşulları bir fırsat bilindi ve süreci hızlandıracak adımların önünü açacak yasal altyapı oluşturuldu m
187
188
istanbullkent almanagıl
YORUMLARLA ASKERİ ALANLAR Fikri Işık | Milli Savunma Bakanı Sözcü, 12.08.2016 Önümüzdeki bir ay içinde bunları tamamlamayı hedefliyoruz. Eylül’ün 15’ine kadar Ankara ve İstanbul’daki birliklerin taşınmasını hedefliyoruz. Çalışmalar sürüyor, planlama yapıldı. Bazı birlikler 10 gün, bazıları 20 gün, bazılar bir ay içinde taşınacak. Bu alanlar halkın kullanımına ve kamuya sunulacak. Akıncılar’da demokrasi parkı yapılması konusunda irade var. Eyüp Muhcu | TMMOB MO Genel Başkanı Hürriyet, 13.08.2016 Askeri alanların imara açılması 2007’de başladı. Hasdal’ın yüzde 60’ı yapılaştı. Örnekler çok fazla. Kuleli Askeri Lisesi, Selimiye Kışlası gibi yapıların işlevleriyle birlikte korunması, uluslararası koruma kurallarının bir gereği. Zaten kişi başına düşen yeşil alan çok yetersiz. Kamusal alanların elden çıkarılması, betonlaşması söz konusu. 14 yıldır uygulanan ekonomik politikalarda kentsel rant modeli benimsendi.
Şimdi de süreç OHAL’den faydalanarak işletiliyor. Normal koşullarda Kuleli Askeri Lisesi’nin anıtsal yapısının satışının gündeme getirilmesi dahil, söz konusu olamazdı. Toplum tarafından ciddi demokratik tepkiler ortaya konurdu. Tayfun Kahraman | TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Hürriyet, 13.08.2016 Bugüne kadar askeriyeye ait bu alanlar önce TOKİ’ye devredildi. Sonra Emlak Konut aracılığıyla satıldı. Ve konut projeleri yapıldı. Zekeriyaköy’deki, Maslak 1453’teki örnekler en bilinenleri. Buna benzer çok fazla örnek var. İstanbul’daki askeri alanların, toplamın yüzde 10’u olduğunu biliyoruz. Bu da rantiyelerin iştahını kabartıyor. Devletin bugüne kadar işlevini yitirmiş askeri araziler için olan tutumu, gelecekteki tutumunun da bir göstergesi. Tersi bir örnek yok. İstanbul’da zaten yeşil alan az. Aslında bu bir fırsat. Bu alanların yeşil olmayanlarının da yeşil alana dönüştürülmesi gerekiyor.
istanbullkent almanagıl
Kuzey Ormanları Savunması (KOS) Hürriyet, 13.08.2016 AKP iktidarının şimdiye kadar yeşil alanları nasıl değerlendirdiği ortada. Askeri alanların sermayeye devri ve ekolojik alanlardaki zamana yayılmış darbe yeni değil. Darbe girişiminin bahane edildiği de açık. Maslak’taki İl Jandarma Komutanlığı ve Üçüncü Kolordu Komutanlığı Fatih Ormanı’nın bitişiğinde. Ona tekrar dahil edilmeli çünkü zaten o ormana ait. Hasdal Kışlası’nın bulunduğu alan da kuzey ormanları kapsamında ve ormana geri katılmalı. Tüm Türkiye’de de aynı ilke gözetilerek askeri alanlar orman arazisine devredilmeli. Ülke ranta doymuştur. Ekolojik kriz ve iklim değişikliğiyse alarm vermektedir. Seyit Torun | CHP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hürriyet, 26.09.2016 Esasen askeri alanların boşaltılması konusundaki girişim ve projeler 15 Temmuz’dan çok önce başlamıştır. 15 Temmuz bu alanlara yönelik rant hevesleri için bir vesile olmuştur. Askeri alanların rant tesisine çevrilmesi konusunda çok sayıda örnek vardır. Sarıyer Zekeriyaköy 15. Füze Üs Komutanlığı’nın bulunduğu alanda bugün TOKİ ve Emlak Konut marifetiyle yapılan konut ve AVM füzelerinin yükseldiğini hepimiz biliyoruz. Bir zamanlar Ayazağa Jandarma Genel Komutanlığı olarak kullanılan alanında TOKİ ve benzeri kurumların ayak oyunlarının sonrasında bugün şu ünlü Maslak 1453 projesi yükselmektedir. Benzer biçimde, Esenler’ de bulunan 8,7 milyon metrekarelik askeri arazi kentsel dönüşüm projelerinde ’rezerv konut alanı’ olarak ayrılmış bulunuyor; yani yapılaşmaya açılacaktır. Geçtiğimiz döneme ilişkin bu tür örneklerin sayısını artırabiliriz; ancak görünen o ki 15 Temmuz sonrası boşaltılan askeri alanlarda da benzer türden yapılaşmaların önünü açan bir süreç başlatılıyor. Örnek isteniyorsa, Tuzla Piyade Okulu arazisini gösterebilirim. 1700 hektarlık alanı ile Tuzla Piyade Okulu’nun da içinde bulunduğu arazi için hazırlanan 1/1.000 ölçekli uygulama imar planına bu alan içinde kalan kişilere ait arazilerin 104 bin metrekaresinin ’Günübirlik Tesis Alanı’, 58 bin metrekaresinin ’Park Alanı’
olmasının önünü açmış bulunuyor. Bu alandaki ’Askeri Alan’ fonksiyonunu da iptal edildi. 20 metrelik bir alanın ise yol bağlantısı olarak ayrıldığını öğrenmiş bulunuyoruz. Bu ve benzer müdahaleler ne yazık ki başta İstanbul ve Ankara olmak üzere büyük kentlerimizi betona dönüştürmüş, ulaşım sorunları içinden çıkılmaz hale gelmiş, sel ve benzeri felaketlerin hazırlayıcısı olmuştur. Şimdi elimizde tarihi bir fırsat var; boşaltılan askeri alanlarda bu durumun tekrarlanmasını istemiyoruz. O nedenle başta Çevre ve Şehircilik Bakanı olmak üzere tüm ilgili çevrelere, belediyelere, uzman kurumlara ve meslek odalarına bu konudaki önerileri çerçevesinde kulak vermeye davet ediyorum. Başta Mimarlar Odası olmak üzere meslek odalarımız yapıcı eleştiriler sunarak, boşaltılan askeri alanların bütünlük içinde, sistematik ve planlı bir yaklaşımla ele alınmasını, özenli tasarım projeleri yoluyla farklı kamusal ihtiyaçlara hizmet edecek yeşil alanlar başta olmak üzere yapılaşma içermeyen kamusal kullanımlara dönüştürülmesini talep ediyorlar. Eğer bu sese kulak verirsek, bu alanları büyük kentlerimizin içinden çıkılmaz hale gelen sorunlarını çözmek için kullanabiliriz. Eğer bir avuç rantçıya kulak verilirse, ağır bedellerin ödendiği kangren olmuş bir kentleşme anlayışını sürdüreceğiz demektir. O yüzden yetkililere buradan sesleniyorum; «kentlerimizin geleceği için, bir kez olsun kulağınızı rantçılara kapatıp, kamusal taleplere açınız. Mehmet Özhaseki | Çevre ve Şehircilik Bakanı dha.com.tr, 04.10.2016 15 Temmuz bir felaketti adeta. Ama bir taraftan da hayırlara vesile oluyor. Bir çok güzelliğin yanı sıra askeri alanların, özellikle şehir içerisinde kalan askeri alanların dışına taşınması gibi bir fikir de 15 Temmuz sonrasında geldi. Türkiye›nin bir çok yerinde askeri alanların ilk yapılış yerine bakıldığı zaman şehir merkezlerine özellikle konuşlanmamış, onun için yapılmamış. Şehrin çeperlerine yapılmış. Ancak zaman içerisinde büyüyen şehirler o
189
190
istanbullkent almanagıl
TMMOB MO İstanbul Büyükkent Şubesi Askeri Alanların ve Askeri Yapıların Yeniden İşlevlendirilmesi Konusunda Basın Açıklaması | 8 Ağustos 2016 Kent merkezlerinde bulunan Askeri Alanlar ve Askeri kullanımdaki binaların işlevlerinin kent dışına çıkarılması farklı zamanlarda ve çok çeşitli gerekçelerle tartışma konusu edilmiştir. 15 Temmuz askeri darbe girişimi sonrasında kent merkezlerinde bulunan ve kent planlarında Askeri Alan kullanımına ayrılmış olan alanların bu işlevlerinin sonlandırılmasına yönelik, olağanüstü hal kapsamında, kanun hükmünde kararname ile yasal düzenlemeler yapılmaktadır. Askeri işlevlerden boşaltılması sonrasında bu alanların ve yapıların nasıl kullanılması gerektiğine dair toplumun farklı kesimlerinde; kentin bütününü ve ihtiyaçlarını gözetmeyen; parçacı, kısa soluklu, daha çok günlük değerlendirmelere dayalı ve rant beklentisi içeren öneriler geliştirildiği izlenmektedir. Karargâhların ve destek birimlerinin çoğunlukla merkezlerde yer seçtiği kentler bir anlamda Garnizon Kent olarak tanımlanabilir ve bu işlevlerin alansal büyüklükleri, kent ölçeğinde bütün kararları ve yaşam kalitesini olumlu ya da olumsuz etkileyecek niteliklere ve potansiyele sahiptir. Bu sorunun ele alınış biçimine dair, öncelikle ve çok önemli ilkesel kararların, herkes, her kurum ve karar vericiler tarafından benimsenmesinde yarar vardır; • Yapılacak her ölçekte plan revizyonu çalışmasında, kamu yararı ve katılım ilkesi gözetilerek, öncelikle kentin mekânsal ve işlevsel ihtiyaçları ve kentsel donatı analizlerinin yapılması, gerekçelerinin oluşturulması zorunludur. • Plan kararları oluşturulurken, bu alanların kamuya ait olması nedeniyle, kentin gereksinimi olan ve bütün kentlerde son derece yetersiz olduğu gözlenebilen eğitim, sağlık, yeşil alan, kültürel alan vb. kamusal işlevlerin yeterli hale getirilmesi amaçlanmalıdır. • Kent merkezlerinde günümüze kadar, çoğunlukla parçacı ve parsel ölçeğinde yapılan plan kararları sonunda çok yoğun yapılaşma ve yoğun nüfus oluşturulmuş, başta ulaşım olmak üzere bütün kentsel işlevleri ve şehirsel altyapıyı yetersizlik ve çözümsüzlük sınırlarına dayandırmıştır. Askeri kullanımdan boşaltılacak alanlarda, bu sorunları daha da büyütecek, yeni nüfus ve yapı yoğunluğu yaratacak rant işlevlerinden özenle kaçınılmalıdır. • Bu alanların ve yapıların yeniden kullanımı ve işlevlendirilmesi aynı zamanda bir tasarım meselesidir ve yeniden işlevlendirirken, kentin mekânsal ve mimari niteliğinin yükseltilmesi ile yaşam kalitesinin desteklenmesi amaçlanmalıdır. • Boşaltılacak askeri yapıların ve alanların sahip olduğu tarihi, mimari, mekânsal bellek ve kimlik değerlerine özen ve duyarlılık gösterilmesi yasal ve kültürel bir sorumluluktur. Özetle belirttiğimiz ilkeleri ve sorumluluklarını akla, bilime, kamu yararına uygun olarak yerine getirmeleri konusunda merkezi ve yerel yönetimleri uyarıyor, kamuoyuna saygıyla sunuyoruz.
istanbullkent almanagıl
askeri alanları içerisine almış ve yutmuş. Biz bunları yenilemezsek, dışarıya taşımazsak o zaman çok doğru bir iş yapmış olmayız. Belki de 15 Temmuz buna vesile olan gecelerden birisi oldu bana göre. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatı, özellikle şehir içerisinde kalan askeri anların tamamıyla vatandaşın kullanımına açık, herkesin kullanacağı yeşil alanlar olarak değerlendirilmesi. Bu konuda zaten bir şüphe yok, çalışma yapıyoruz. Bir taraftan Sayın Başbakanımızın da talimatıyla, Cumhurbaşkanımızın da haberi var; üç bakanlık olarak da bir çalışma yapıyoruz. Üç bakanlığın birincisi tabii ki Milli Savunma Bakanlığı. Askeri alanların gerekliliği,
bundan sonra nasıl devam edeceği, nasıl bir kışla veya idare tarzı olacağı hususun da temel fikir onlara ait. Maliye Bakanlığı, Milli Emlak tarafını ilgilendiriyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da bütün askeri alanların şu anda ne olarak kullanıldığı, bundan sonra vatandaşın oradaki beklentisinin ne olduğu, nereye taşınacağı konusunda bir çalışma yapıyor. Bu çalışmalar bitmek üzere. Bittiği zaman 3 bakanlık bir araya geleceğiz, her bir tesisi nereye taşıyacağımızı, sonra o taşınan tesisin ne olacağına karar vereceğiz. Ama ana tema yeşil alan olması, vatandaşın kullanımına açık olması. İstisnalar olabilir mi? Evet olabilir. O gereklilik neyse önümüzdeki günlerde zaten onu da söyleriz m
191
192
istanbullkent almanagıl
BASINDA ASKERİ ALANLAR İstanbul köprüye getiriliyor odatv.com, 05.01.2011 Toplum İçin Şehircilik Grubu, 3. köprünün nasıl bir rant alanı yarattığını açıkladığı raporla anlattı. “İstanbul Köprüye Getiriliyor” başlıklı raporda bütün kanıtlarıyla yapılacak köprünün nasıl bir ranta yol açtığı açıkça görülüyor. Buna göre askeri alanlar bile boşaltılarak TOKİ’ye bırakılıyor. (…) II. Askeri Alanlar Ranttan Nasibini Alıyor Kuşkusuz yaşanan gelişmeler sadece plan değişiklikleriyle sınırlı kalmıyor. Askeri alanların kentlerin yeşil alanlarına ve var olanların korunmasına yaptığı katkı konusunda yaygın görüş zaman zaman planlama camiasında da seslendirilmektedir. Köprü güzergâhı ve bağlantı yolları üzerinde kalan Askeri alanların başına gelenlere bakınca bu durumun da artık geçerliliğini yitirdiğini söyleyebiliriz. Çünkü söz konusu askeri alanların hızla boşaltılarak TOKİ’ye devredilmesi öngörülüyor. Yeşil alanların TOKi’ye devredilmesinin kuzunun kurda teslimi anlamına geldiğini ve söz konusu yeşil alanların yerinde
kısa sürede TOKİ konutlarının yükseleceğini ya da TOKİ tarafından satışa sunulacağı artık bir tahmin olmaktan çıkmış bulunuyor. (...) Asker yeşilinden en büyük lokma Cumhuriyet, 14.08.2013 Askeri bölgeler kent dışına çıkınca, bıraktıkları alanlar emlak rantı için en çekici alanlara dönüşecek. Tabii ormanlık alanlar için risk de büyüyecek. İstanbul’da Milli Savunma Bakanlığı’nın kullandığı Hasdal, Ayazağa, Tuzla, Maltepe, Çekmeköy ve Alemdağ’daki geniş ormanlık alanların TOKİ tarafından imara açılması için girişimler başladı. Ağaoğlu’na ait tartışmalı Maslak 1453 projesi de Jandarma Genel Komutanlığı’nın kullandığı alan üzerinde yükseliyor. Diğer askeri alanlar için henüz resmi bir adım yok ama Hasdal’daki ormanlık alana yapılacak konut projesi kâğıt üzerinde hazır hale getirildi. Doğrudan TSK’nin mülkiyetinde olmayan hazineye ait araziler üzerindeki askeri tesislerin geniş bölümü orman olarak
istanbullkent almanagıl
korunuyordu. Ancak askeri bölgeler kent dışına çıkınca bu ormanlık alanlar için risk daha da büyüyecek. Bu alanlar zaten uzun süredir parçalar halinde yapılaşmaya açılmış durumda.
yıl önce 2 bin 300 konutluk Avrupa Konutları Atakent 3 projesi inşa edildi. İkitelli Sanayi Sitesi
Ayazağa’da tartışmalı tahsis Bunlardan en bilineni ve en tartışmalısı ise Maslak 1453 projesi. Projenin Ayazağa’daki arazisi, 2008 yılında TOKİ, Jandarma Genel Komutanlığı ve Maliye Bakanlığı arasında imzalanan protokol kapsamında askeri tesis yapımı karşılığında satıldı. Alan 2010 yılında “Gecekondu Önleme Bölgesi” ilan edildi. Aynı yıl içinde Emlak GYO araziyi ihaleye çıkardı. Batı Grubu ve Balkanlı İnşaat, yine askeri alan statüsünden çıkarılan yaklaşık 60 dönümlük alanda Hasdal Konutları projesi inşa etmeyi planlıyor. Sarıyer- Zekeriyaköy’de hava füze üssü olarak kullanılan 500 dönümlük yeşil alanda şu an 5 katlı bloklar yükseliyor. Küçükçekmece’de yeşil alan olan askeri bölgede 4
Bedrettin Dalan döneminde İstinye sırtlarında 44 kooperatifin yapıldığı arazi ile 4. Levent Akadlar Mahallesi’ndeki arazi askeri alandan çıkarılarak imara açıldı. Nurettin Sözen döneminde İkitelli Sanayi Sitesi’nin bir bölümü askeri alanda yer alıyor. İddialar vahim İmara açılması gündemde olan askeri bölgedeki yeşil alanlar arasında Tuzla Piyade Okulu’nun eğitim alanı olarak kullandığı Tavşantepe bölgesi, Maltepe’de E-5’in üzerinde bulunan ve Paşaköy’den Başıbüyük’e kadar uzanan Ke-
193
194
istanbullkent almanagıl
nan Evren Kışlası’nın kullandığı ormanlık arazi, Alemdağ ve Çekmeköy’de ormanın ortasında yer alan askeri alanların bulunduğu öne sürülüyor. Sarıgazi’deki 23. Motorlu Piyade Alay Komutanlığı İsmail Hakkı Tunaboylu Kışlası’na hastane yapılması planlanıyor. Öte yandan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ise askeri bölgelerin şehir dışına taşınmasına ilişkin herhangi bir adım atılmadığını söyledi. Bayraktar, “Buraların imara açılacağı şeklindeki laflara inanmayın” diye konuştu. Şehirdeki askeri kışlalar meydan ve park olacak | Çınar Coşkunserçe Akşam, 31.08.2013 Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, şehir merkezindeki askeri kışlaların taşınması durumunda, şehirlerin nefes alacağını söyledi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu yönde talimatı olduğunu söyleyen Bakan Bayraktar “Buralar yeşil alan ve meydan olacak” ifadelerini kullandı. Araziler imara açılmalı Bakan Bayraktar, şehir içinde kalmış askeri kışlaların genellikle İstanbul, Ankara, İzmir ve Diyarbakır gibi büyük illerde olduğunu söyledi.
Milli Savunma Bakanlığı’nın bu kışlaları şehir dışına taşıma kararı vermesi durumunda, buraların büyük ölçüde meydan ve park olacağını ifade etti. Şehir merkezindeki bazı askeri arazilerin de imara açılması gerektiğine dikkat çeken Bakan Bayraktar, “Genelkurmay ve Milli Savunma Bakanlığı’yla karşılıklı kışlaların şehir dışına çıkarılması yönünde anlaşma yapılabilir. Böyle bir anlaşma olursa, bunun bir tarafında Maliye, Hazine, Milli Emlak, diğer tarafında ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve TOKİ olur” dedi. Yeteri kadar meydanımız yok Kışlaların şehir dışına taşınması yönünde anlaşma olması halinde Başbakan Erdoğan’ın buraları şehirlerin nefes alacağı yerler haline getirilmesi yönünde talimatı olduğunu açıklayan Bakan Bayraktar, “Yeteri kadar meydan yapamadık. Hem şehir içindeki askeri alanları kullanarak, hem de kentsel dönüşümle bir meydan kültürü ortaya çıkarmayı istiyoruz” diye konuştu. Bakanlık kıyılardaki yapılaşmaya savaş açtı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “kıyılardaki doğal siluetin bozulduğu” eleştirileri üzerine, ‘bütünleşik kıyı alanları’ projesi hızlandırıldı. CHP Genel Başkan Yardımcısı İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun, soru önergesini yanıtlayan
Beyoğlu Kuzey Deniz Saha Komutanlığı-Haliç Tersaneleri-Haliçport Projesi Tersane bölgesi, İstanbul I No.lu KTVKBK tarafından Mart 1995’te sit alanı ilan edildi. Nisan 1996’da ise Haliç, Camialtı ve Taşkızak tersanelerine ait toplam 31 yapı/yapı kalıntısı da ayrıca tescil edildi. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı Taşkızak Tersanesi, 2005 yılında imzalanan Kasımpaşa Takas Protokolüyle İBB’ye devredildi. Haziran 2013’te Resmi Gazete’de ilan edilen Haliçport avan proje ihalesi, 24 Temmuz 2013’te gerçekleştirildi. Bu ihale, TMMOB MO İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından Ağustos 2013’te dava edildi, 2014 yılının Ekim ayında da 559 yıllık Haliç Tersaneleri boşaltıldı. Bölge ÇŞB tarafından Mart 2015’te Özel Proje Alanı (ÖPA) ilan edildi. Taşkızak Tersanesini de içine alan Haliç Tersaneleri için hazırlanmış ÖPA planları Ağustos 2015‘te askıya çıkarıldı. Planlar, TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi tarafından Kasım 2015’te yargıya taşındı. Aralık 2015’te İstanbul II No.lu KVKBK ÖPA planlarını iptal etti. Yargı süreci devam etmesi ve ilgili koruma kurulunun iptal kararına rağmen ÇŞB tarafından Şubat 2016’da yeni planlar askıya çıkarıldı. Bu planlara da TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi ve MO Büyükkent Şubesi ile Haliçport Dayanışmasının diğer bileşenleri ortak dava açtı.
istanbullkent almanagıl
Bakan Bayraktar, kıyı illerinde gerçekleştirilecek proje ile dönüşü olmayan kayıpların önüne geçileceğini söyledi. Bakan Bayraktar, kıyı kenar çizgilerinin, ‘ortofoto’ diye adlandırılan sistemle haritalandırılması çalışmalarının devam ettiğini belirterek, “Kıyı yapılarının yüzde 20’sinin planlaması tamamlandı” dedi. (...) Kışla ve askeri tesisler taşınacak, parası projeden çıkacak | Deniz Çiçek Habertürk, 09.08.2016 Başbakan Yıldırım’ın da ‘kapatılacak’ sinyalinden sonra yapılan hesaba göre herhangi 10 tesisin yerlerinin hazırlanıp taşınması 2 milyar TL maliyet demek. Boşalacak alanlara ticari alanlar kurulacak. Hükümet, askeri kışla ve tesislerin şehir dışına taşınmasına dönük çalışmaları hızlandırırken, bu taşınmanın ve yeni tesislere yerleşmenin maliyeti de hesaplandı. Buna göre, herhangi 10 askeri tesisin taşınma ve yeni binalarına yerleşme maliyetinin 2 milyar TL’yi bulacağı belirtiliyor. Sadece Kara Havacılık Okulu’nun taşınması için yapılan hesaplamada 150 milyon TL’lik maliyet yaratacağı tespit edilmişti. Ekonomi yönetimi, bu maliyetin bütçeye etkisini azaltacak çalışmalar da yapıyor. Askeri arazilerde, “gelir getirici” ticari yönü öne çıkan projeler yapılarak devlete maliyetin sıfırlanması öngörülüyor. Başbakan Binali Yıldırım, askeri kışlaların şehir dışına çıkarılacağını, özellikle tankların yürüdüğü kent içindeki askeri tesislerin kapatılacağını açıklamıştı. Yıldırım’ın talimatı üzerine, Maliye, Milli Savunma ile Çevre ve Şehircilik bakanlıkları, ortak çalışma yapacak. Bu kapsamda, ekonomi yönetimi de taşınma konusunda ön bir çalışma yaptı. İlk aşamada, bu arazilerin yer tespiti yapılıyor. Kent merkezlerinde taşınması planlanan askeri araziler belirleniyor ve yüzölçümleri çıkarılıyor. 6 tesis açıklanmıştı İstanbul’da kapatılacak askeri tesislerin Çorlu ve Trakya’ya, Ankara’daki tesislerin de Polatlı’ya taşınacağı açıklandı. Bu kapsamda, Ankara’da Kazan’daki Akıncı Hava Üssü, Etimesgut’taki Güvercinlik Kara Havacılık Okulu ile Zırhlı Birlikler kapatılacak. Havacılık Okulu Isparta’ya taşınacak. Ankara Ma-
mak’taki askeri tesisler de kapatılacaklar arasında yer alacak. İstanbul’da da Hasdal ve Maltepe’deki kışlalar kapatılacak. Yapılacak çalışmalara göre bu tesislerin sayısı artacak. Kentsel dönüşüme seyreltme katkısı Hükümetin, kesin boşaltılacak alanları belirlemesinin ardından da kentin ihtiyacı, arsa değeri, askeri arazinin konumu, büyüklüğü, trafiğe etkisi, mevcut kullanım biçimi gibi kriterlere göre hangi arazinin nasıl değerlendirileceği belirlenecek. Öte yandan, boşaltılan arazilerdeki tüm binaların yıkılmayabileceği, özellikle askeri lojmanların, rezerv konut olarak kullanılabileceği kaydedildi. Bu lojmanlar, kentsel dönüşüme katılmış kat maliklerine verilebilecek. Yetkililer, bazı kentlerdeki sıkışık yapılaşmaya dikkat çekerek, seyreltme yapılabileceğini de kaydetti. İki kışla için imar değişikliği 2014’te gelmişti Hasdal ve Tümgeneral Selahattin Gökkartal kışlaları için imar planı değişikliği 2014’te İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’ne gelmişti. Belediyenin değerlendirmesinde, imar değişikliği ile yeni şehir kurularak iki kışla için 610 bin 402 metrekare inşaat alanı öngörülmüştü. Arazilerin tamamı piknik alanı olamaz Kışlaların boşaltacağı arazilerin, aynı zamanda taşınma maliyetlerini de finanse etmesi planlanıyor. Bu geniş alanların tümünün “piknik alanı” olamayacağını belirten ekonomi yönetimi, zaten bir kısmında bina bulunan bu alanlara, gayrimenkul ve diğer ticari alanlar gibi projeler yapılırsa, maliyetin finanse edilmiş olacağı görüşünde. İstanbul’da arazi mülkiyetinin yüzde 10’u askeri alanlar | Ezgi Çapa Hürriyet, 11.08.2016 Askeri alanların şehir dışına taşınması tartışması üzerine konuşan TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Sekreteri Akif Burak Atlar, “İstanbul’un arazi mülkiyetinin yüzde 10’u askeri alanlara ait, dolayısıyla Milli Savunma Bakanlığı’nın kul-
195
196
istanbullkent almanagıl
lanım hakkının olduğu ortaya çıkıyor. Bu alanlardan önemli bir kısmı, orman niteliğini koruyan, yapılaşmamış alanlar. Hektarlarca büyüklükte askeri alanlar olduğu gibi kent merkezinde bina ölçeğinde ya da daha küçük büyüklükte araziler de mevcut. Bu alanlar, yapılaşmamış olmaları ve bitki örtüsünü korumaları itibariyle İstanbul için ciddi önem arz eden araziler” diye konuştu.
rinde herhangi bir tasarrufu kalmadıysa ve dönüştürülecekse öncelikli ve acil olarak İstanbul’un ihtiyaç duyduğu sosyal donatılara yer verilmesi ve kamusal kullanıma açılması gerekiyor. Açık alanlar, eğitim ve sağlık alanları gibi İstanbul’da kentsel yaşam standardını doğrudan etkileyen fonksiyonların eksiklerin tespit edilip bu alanlara yönlendirilmesi gerekiyor” diye konuştu.
Atlar 540 bin hektar alana sahip olan İstanbul’un, 56 bin hektarlık kısmının askeri alan ve askeri güvenlik bölgesi kapsamında kaldığını belirtiyor.
Zekeriyaköy Füze Üssü, Bakırköy Tank Fabrikası arazilerini örnek gösteren Atlar, “Ne yazık ki kamusal fonksiyonlar değil, residanslar, yüksek gelir grubuna hizmet eden konut projelerinin yer aldığını görüyoruz. Eğer bu nitelikli alanlar askeriye tarafından kullanılmayacaksa kamusal kullanıma açılmalı, İstanbulluya kentsel yaşam standardına hizmet etmelidir” dedi.
İstanbul’un son 10-15 yılına bakıldığına sadece askeri alanların değil, özellikle kent merkezinde kalan kamu mülkiyetindeki tüm alanların spekülasyonlara maruz kaldığını söyleyen Atlar, “Kamu mülkiyetindeki alanların yavaş yavaş dönüştüğüne, plan değişikliği yolu ile alışveriş merkezi, residans gibi yapılara terk edildiğine, bir anlamda kamu elinden çıkartılarak özelleştiğine tanık oluyoruz” dedi. Residans, AVM değil, kamusal fonksiyonlar olmalı Aynı tartışmanın askeri alanlar üzerinde de devam edeceğini savunan Atlar, “Milli Savunma Bakanlığı’nın bu alanlar üze-
1/100 binlik plan: bu alanlar eksik sosyal ve teknik altyapı için kullanılacaktır Başbakan Binali Yıldırım’ın askeri kışlaların şehir dışına çıkarılacağını, özellikle tankların yürüdüğü kent içindeki askeri tesislerin kapatılacağını açıklamasının ardından İstanbul’daki askeri alanlar yeniden gündeme geldi. 2009 yılında hazırlanan ve İstanbul’un anayasası olarak tanımlanan 1/100 bin
istanbullkent almanagıl
Ayazağa Jandarma Genel Komutanlığı-Maslak 1453 Projesi Jandarma Genel Komutanlığı, Maliye Bakanlığı ve TOKİ arasında 2008’de düzenlenen protokolden iki yıl sonra Ağustos 2010’da TOKİ, alanı Gecekondu Önleme Bölgesi (GÖB) ilan etti ve 1/5000 Ölçekli GÖB NİP ve 1/1000 Ölçekli GÖB UİP onaylandı. Bu planlar TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi’nce yargıya taşındı. Aynı yıl içinde Emlak Konut GYO araziyi ihaleye çıkardı. Dava süreci devam eden planlara ÇŞB tarafından Eylül 2011, İBB tarafından Kasım 2011 tarihinde yapılan değişikliklerle planlar yeniden onaylandı. Ardından da Şişli-Ayazağa GÖB RNİP ve RUİP Plan Notu Revizyonu Nisan 2012 tarihinde onaylandı. Plan notu revizyonundan yaklaşık iki ay sonra ÇŞB tarafından Temmuz 2012’de planlar yeniden askıya çıkarıldı. Bu esnada, tüm askıya çıkarılan ve onaylanan planların dayanağı olan Ağustos 2010 tasdik tarihli planlara açılan dava, İstanbul 6. İdare Mahkemesi tarafından reddedildi. Temyiz edilen bu karar Danıştay 6. Dairesi’nin 2013/4225 E., 2014/2354 K. sayılı kararı ile 26 Mart 2014’te bozuldu ve alan plansız kaldı. Mahkeme sonucu kurumlara defalarca tebliğ edildi. Son olarak Ekim 2015 tarihinde ÇŞB tarafından alanın plansız olduğu ve ruhsatların iptal edilmesi gerektiğini söyleyen bir yazı, plan ve inşaat sürecinin tüm taraflarına iletildi. Ruhsatların iptal edilmemesi üzerine TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi Kasım 2015’te ruhsat iptal davası açtı. Plansız kalan bu alan için Ocak 2016‘da ÇŞB tarafından ÇDP Değişikliği, 1/5.000 Ölçekli NİP ve 1/1.000 Ölçekli UİP yeniden askıya çıktı. TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi Nisan 2016’da yeniden yargıya taşıdı. ölçekli planlarda askeri alanlar işaretlenerek şu tanımlama yapılıyor: “Askeri alanda süre gelen işlevlerin Milli Savunma Bakanlığı’nın programı dahilinde askeri alan dışarısına çıkarılması halinde bu alanlar öncelikle eksik olan sosyal ve teknik altyapı (eğitim, sağlık, kültürel tesis, hal, mezarlık, yeşil alan vb.) alanları olarak kullanılacaktır.” İstanbul’da artık askeri alan niteliği kalmamış arazi de var, halen doğal dokusunu koruyan da. İstanbul’un genelinde eskiden askeri arazi olan ve halen askeri alan niteliğini sürdüren bazı alanlar şöyle: Avrupa Yakası Sarıyer Zekeriyaköy 15. Füze Üs Komutanlığı-Köy Konut Projesi: Zekeriyaköy’de köylülerin arsalarının kamulaştırılmasıyla 600 dönümlük araziye 15.Hava Füze Üssü 2010’da boşaltıldı. Milli Savunma Bakanlığı araziyi Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ)’ye devretti, TOKİ’nin ise Emlak Konut şirketine sattı. Emlak Konut ve Siyahkalem Mimarlık şirketi ortaklığında lüks konut ve AVM içeren “Zekeriyaköy Konut Projesi”nin 3 etabından 2’ncisinin yapımına başlandı. Ayazağa Jandarma Genel Komutanlığı-Maslak 1453 Projesi: İstanbul Ayazağa’daki alan için Jandarma Genel Komutanlığı,
Maliye Bakanlığı ve Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) arasında 2008’de protokol düzenlendi. Bu protokol uyarınca askeri alan olan bölge, askeri tesis yapımı karşılığında TOKİ’ye devredildi. 2 yıl sonra 11 Ağustos 2010’da TOKİ alanı ‘Gecekondu Önleme Bölgesi’ ilan etti. Aynı yıl içinde Emlak GYO araziyi ihaleye çıkardı. İmar planları 3 kez yargı engeline takılsa da 4’üncü kez Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylandı. Ali Ağaoğlu’nun Fatih Ormanlarına komşu olan Maslak 1453 projesi tamamlanmak üzere. Sarıyer’deki askeri alanların bazıları: 15 Temmuz’un ardından şehir içindeki askeri alanların boşaltılacağının duyurulmasının ardından işadamı Ali Ağaoğlu, Levent’te bulunan askeri alana talip olduğunu açıkladı. Ağaoğlu’nun açıklaması şu şekildeydi: “Mesela Levent’te eskiden golf kulübü olarak kullanılan askeri alan var. Alan boş ve müsait. Bana 250 ev yapacak kadar alan versinler ve bu projeyi hayata geçirelim. Benim vaadim her şehit ailesine bir ev verme.” Sarıyer’de Atatürk Oto sanayi yanında İl Jandarma Komutanlığı ve Maslak’ta 3. Kolordu Komutanlığı da yer alıyor. Beyoğlu Kuzey Deniz Saha Komutanlığı: Kuzey Deniz Saha komutanlığı karargahı olarak kullanılan Cezayirli Gazi Hasan Paşa Kışlası diğer adıyla Kasımpaşa Kalyoncular Kışlası 23 Mayıs 2016’da yıkıldı. Aynı bölgede Kuzey Deniz Saha
197
198
istanbullkent almanagıl
Komutanlığı’na ait mahkeme, deniz hastanesi, dikimevi gibi Haliç manzaralı yapılar da bulunuyor. Komutanlığın doğusunda yer alan Taşkızak Tersanesi de Haliç Tersanesi’nin askeri kısımlarından birini oluşturuyor. Esenler Kışlası: Esenler’de bulunan 8.7 milyon metrekarelik askeri arazinin, kentsel dönüşüm projelerinde ‘reserv konut alanı’ olarak kullanılmasına karar verildi. Milli Savunma Bakanlığı’ndan Esenler Belediyesi’ne 29 Nisan 2015 tarihinde imzalanan protokolle devredilen araziye yaklaşık 50 bin konut inşa edilecek. Alanda konut üretiminin yanı sıra büyük bir şehir parkı da yer alacak. Esenler’de 66. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı’na bağlı Baştabya ve Topkule Kışlaları ile 47. Motorlu Piyade Alay komutanlığı ile Ulaştırma Oto Tabur Komutanlığı’nın bulunduğu Metris Kışlası yer alıyor. Davutpaşa Kışlası-Yıldız Teknik Üniversitesi Kampüsü: 15.yy’dan itibaren saray ve askeri törenlere hizmet veren bir alanda kurulan Davutpaşa Kışlası II.Mahmud’un (1808-1839) Yeniçeri Ocağı’nı tamamen ortadan kaldırarak yerine oluşturduğu Asakir-i Mansure-i Muhammediye adlı orduya kışla olarak yapılmıştır. 1999 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi mülkiyetine verilen ve bazı bölümlerin yer aldığı kışlaya, YTÜ’nün Yıldız ve Maslak’ta bulunan bölümlerinin de Davutpaşa’ya taşınması ile yeni binalar eklendi.
Habipler Kışlası: Esenler’in hemen yanında Habipler mevkiinde Şehit Piyade Uzman Çavuş Ahmet Öztürk Kışlası bulunuyor. Hasdal Kışlası: Başbakan Binali Yıldırım 15 Temmuz darbe girişiminin merkez üslerinden biri olan Hasdal kışlası ile Maltepe kışlasının Çorlu ve Trakya’ya taşınacağını duyurmuştu. Hasdal ve Tümgeneral Selahattin Gökkartal Kışlaları için imar değişikliği talebi 2013 ve 2014 yıllarında İBB meclisine gelmiş, toplam 508 hektarlık alanı kapsayan kışlanın 121 hektarlık kısmının konut ve ticaret alanına alınması talebini içeren dosya müdürlüğüne iade edilmişti. Halkalı Askeri Arazi: İstanbul-Halkalı’da jandarma birliklerinin bulunduğu 193 bin metrekarelik askeri araziye TOKİ tarafından 2 bin 300 konutluk Avrupa Konutları Atakent 3 projesi inşa edildi. Zeytinburnu Tank Fabrikası: TSK’ya ait alan 2006 yılında yapılan bir anlaşmayla TOKİ’ye devredildi. Emlak Konut GYO, Zeytinburnu’nda 111 dönümlük tarihi tank fabrikası arazisini 70 metre (23 kat) yüksekliğinde inşaat izniyle ihaleye çıkarttı. Arazide 1. Ordu Zeytinburnu Ağır Bakım tamir fabrikası, demirhane, dökümhane, marangozhane, er yemekhanesi, bölük karargahı, hamam ve gazino gibi binalar bulunuyordu. Zeytinburnu Beştelsiz Askeri Alan: Zeytinburnu Olivium AVM’nin batısında yer alan yaklaşık 100 bin metrekarelik askeri alan, Milli Savunma Bakanlığı’ndan TOKİ’ye geçti. Mahallede kat sınırı 5 olarak belirlenirken, TOKİ bina yüksekliğini 11 kat (35.50 metre) olarak belirlendi. Florya Şenlikköy Askeri Arazi: Florya Şenlikköy Mahallesi’ndeki 34 bin 353 metrekarelik askeri alanın imar planı 2016 yılında değişti. Çevresinde villa konseptinde az katlı binaların bulunduğu bölgeye bu düzenleme ile 429 yeni konut eklenecek. Anadolu Yakası Kuleli Askeri Lisesi: Üsküdar’da İstanbul Boğazına neredeyse sıfır konumunda olan Kuleli Askeri Lisesi 1845 yılında kuruldu. Eski genelkurmay başkanları emekli orgeneraller İlker
istanbullkent almanagıl
Başbuğ ve Işık Koşaner’in de aralarında bulunduğu komuta kademesinde yer alan çok sayıda asker mezun oldu. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethettiğinde koruluk, manastır ve kule bulunan şimdiki alanda, Yavuz Sultan Selim devrinde manastır yeniçerilere kışla olarak verildi. 2. Mahmut döneminde, süvari birlikleri için inşa edilen kışla Kuleli Askeri Lisesi’nin ilk yapısı oldu. 1925 yılında okul “Kuleli Askeri Lisesi” olarak bugünkü adını aldı. Selimiye Kışlası: 1. Ordu Komutanlığı merkez binası olarak kullanılan Selimiye Kışlası, III. Selim tarafından Nizam-ı Cedid askerleri için inşa ettirildi. Yeniçerilerin ayaklanması ile yıkılan bu kışla II. Mahmut devrinde kagir olarak yeniden yapılmış, Sultan Abdülmecid döneminde de yenilenmiştir. Ortasında büyük bir avlu olan dikdörtgen biçimindeki yapı, İstanbul’un anıt yapılarından birisidir. Heybeliada Deniz Lisesi: Heybeliada sahilinde yer alan ve tarihi 1773 yılına uzanan Heybeliada Deniz Lisesi 1946-1947 yılından bu yana eğitim veriyordu. Maltepe Baransel Kışlası: General Nurettin Baransel Kışlası, Maltepe. Çok sayıda lüks konut projesi ile çevrelenen İstanbul 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı’nın yer aldığı kışla, adalar manzaralı yamaçlar üzerine kurulu. Büyükbakkalköy Bölge Parkı’nda askeri araziler var: İstanbul Maltepe’de bölgenin en büyük yeşil alanlarından biri olan 600 hektarlık Büyükbakkalköy Bölge Parkı, parça parça imara açıldı. Milli Savunma Bakanlığı’nın talebi üzerine 2005 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından alınan meclis kararıyla parkta askeriyeye tahsisli alanların imara açılmasının önü açıldı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yaptığı düzenleme ile askeriyeye tahsisli 42 bin metrekarelik alana 14 katlı bina yapılabilecek.
şantaşı Yerleşkelerinin TOKİ’ye devri karşılığında kışla arazisi Marmara Üniversitesine devredildi. Nişantaşı, Validebağ, Halkalı, Bahçelievler gibi İstanbul’un emlak değeri en yüksek semtlerindeki araziler ise TOKİ eliyle satılacak. Sancaktepe Kışlası: Sancaktepe’de 23. Motorlu Piyade Alay Komutanlığı İsmail Hakkı Tunaboylu Kışlası’nın yerine İstanbul’un en büyük hastanesinin yapılması planlanıyor. Milli Savunma Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı arasında imzalanan protokol kapsamında yaklaşık 4 milyon metrekarelik arazide yer alan 23. Motorlu Piyade Alay Komutanlığı’nın, 4 bin 100 yatak kapasiteli sağlık kompleksi için Çorlu’ya taşınacağı duyurulmuştu. Çekmeköy Kışlası: 3. boğaz köprüsünün Çekmeköy çıkışını sağlayacak bağlantı yolu için Çekmeköy Kışlası’nın batı kısmından 200 dönümlük bir alanda yol çalışmaları yapılıyor. En Büyük Askeri Arazi Tuzla’da: İstanbul Anadolu yakasındaki son ilçesi Tuzla’da, askeri tersanelerin yanı sıra, Tuzla Piyade okulu ve Aydınlı bölgesinde yer alan askeri alanlar bulunuyor. Tuzla’nın toplu konut bölgesi ilan ettiği Aydınlı Mahallesi’nde Milli Savunma Bakanlığı’na tahsis edilen 14 bin 200 metrekarelik askeri alana konut ve ticaret merkezi için imar izni verildi. Tuzla Belediyesi’nin 15 katlı konut ve ticaret merkezi projesi için askeri alanda kalan arsasıyla ilgili imar planı değişikliği Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından 2015 yılında kabul edildi m
Görseller Maltepe Kenan Evren Kışlası-Marmara Üniversitesi Kampüsü: Marmara Üniversitesi’nin İstanbul’un birbirinden farklı ve değerli noktalarında bulunan kampüsleri, Maliye Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, TOKİ ve Marmara Üniversitesi arasında 11 Nisan 2016 tarihinde imzalanan protokolle Maltepe’de bulunan 2 milyon 455 bin m² büyüklüğündeki Kenan Evren Kışlası’na taşındı. Bu protokol ile Halkalı, Bahçelievler ve Ni-
s. 177: grafikler.net s. 187: istanbulucuyorum.blogspot.com.tr s. 188: cafe-sanat.blogspot.com.tr/ s. 191: politikyol.com s. 192: panoramio.com s. 193: istanbulucuyorum.blogspot.com.tr s. 196: turkcebilgi.com s. 198: mapio.net
199
200
istanbullkent almanagıl
AĞUSTOS 2016 TMMOB ŞPO İstanbul Şube YK Başkanı Tayfun Kahraman, boşaltılarak kent dışına taşınacak olan askeri kışla arazileriyle ilgili olarak, bu alanların imara açılmasının muhtemel olduğunu ve bugüne kadar da birçok askeri alanın imara açıldığını açıkladı (BirGün). Zeytinburnu’nda 16:9 Projesi’nin komşu parselinde 70 metre yüksekliğinde yapılması planlanan projeye ilişkin imar planları İstanbul 4. İdare Mahkemesi tarafından iptal edildi (Cumhuriyet).
TMMOB ŞPO İstanbul Şube Sekreteri Akif Burak Atlar, boşaltılarak kent dışına taşınacak olan askeri kışla arazileriyle ilgili olarak, bu alanların İstanbul’un arazi mülkiyetinin %10’unu kapladığını ve bu nitelikli arazilerin askeriye tarafından kullanılmaması durumunda kamusal kullanıma açılarak İstanbulluların kentsel yaşam standardına hizmet etmesi gerektiğini açıkladı (BirGün).
© youtube.com
Arkeologlar Derneği İstanbul Şube Başkanı Yiğit Ozar, Kadıköy’de yapılacak her türlü inşaat temel kazısının arkeologlar denetiminde yapılması gerektiğini açıkladı (Gazete Kadıköy). TMMOB ŞPO İstanbul Şube Sekreteri Akif Burak Atlar, Kabataş Transfer Merkezi Projesi’ne ilişkin imar planı ile ilgili yasal süreçlerin tamamlanmadığını ve onaylanan planda belirtilen yapılaşma koşullarının imar mevzuatına aykırı olduğunu açıkladı (BirGün).
Ali Ağaoğlu, Maslak’ta bulunan askeri araziyi 239 şehide 239 ev yapma karşılığında devletten talep ettiğini açıkladı (BirGün).
İBB Başkanı Kadir Topbaş, Kabataş Transfer Merkezi Projesi inşaatının 2 yıl süreceğini, proje kapsamında AVM olmadığını ve martı formunun siluete zarar vermeyeceğini açıkladı (Habertürk).
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 Üsküdar Belediyesi 1970’den bu yana hizmet vermeyen Beylerbeyi Sarayı Tüneli’nin yeniden trafiğe açıldığını açıkladı (Hürriyet). © onedio.com
Arnavutköy’de 3 yıldır devam eden 3. havalimanı hafriyat taşıma işlemlerini protesto etmek isteyen semt sakinlerinin eylemi polis müdahelesi ile engellendi (BirGün).
Kabataş İskelesi, Kabataş Meydan Düzenlemesi, Transfer Merkezi ile İskelelerin Yenilenmesi İnşaatı çalışmaları nedeniyle kapatıldı (Sözcü). © adalardan.net
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından kabul edilen Varlık Fonu Yasası ile birlikte Haydarpaşa Garı ve AKM’nin de içerisinde bulunduğu yaklaşık 100 kamu kurumunun ÖİB’ye devredilmesinin önü açıldı (BirGün). © mapio.net
istanbullkent almanagıl
AĞUSTOS 2016
© cnnturk.com
© yasamgazetesi.com.tr © mapio.net
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan Varlık Fonu kapsamında ÖİB’ye devredilen Haydarpaşa Garı’nın tren garı olarak hizmet vermeye devam edeceğini açıkladı (Gazete Kadıköy).
İBB, Avrasya Terminal İşletmeleri Şirketi’ne sözleşmeye aykırı davranıldığı gerekçesiyle sözleşmenin feshedildiğini bildiren ve Esenler Otogarı’nın tahliye edilmesini talep eden bir tebligat gönderdi (yapi.com.tr).
Törenle açılan 3. Köprü için işletmeyi üstlenen firmaya günlük 135 bin otomobil geçişi için Hazine garantisi verildi, böylelikle garanti verilen rakam altında otomobil geçişi olması halinde aradaki fark Hazine tarafından vatandaş vergileriyle ödenecek (BirGün).
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki “ÇED kuralları deyip zulme dönüştürmüşler. Dünyanın her yerinde çevre korunarak yatırıma izin verilir biz put haline getirmişiz çevreyi. Bu taşkınlık da yatırımları engellemiş. Çevre yatırım dengesi lazım”açıklamasında bulundu (sendika.org).
1999 yılından sonra İstanbul’da olası bir depremde vatandaşların barınması amacıyla ayrılan 470 afet sonrası toplanma alanının 300’ünün imara açıldığı açıklandı (Sözcü). İBB Meclis Üyesi Hüseyin Sağ, İBB’nin Harem Otogarı yerine 165 metre yüksekliğinde bir dönme dolap projesi hazırladığını açıkladı (yapi.com.tr).
Kuzey Marmara Otoyolu Projesi ve bağlantı yollarının belirlenen süre içinde bitirilmesi için alınacak tedbirlere ilişkin Başbakanlık Genelgesi yayımlandı. Genelgeye göre; proje kapsamında yapılacak tüm planlama, altyapı yatırımları ve uygulamalar geciktirilmeksizin yerine getirilecek ve bu konuda tüm kamu kurum ve kuruluşları yardım ve destek sağlayacak. (Bizim Anadolu). Kurbağalıdere yanındaki sit alanına otel yapılmasının önünü açan imar planı değişikliği Kadıköy Belediyesi’nin itirazı sonucunda ÇŞB tarafından geri çekildi (BirGün).
3. havalimanının inşaatı devam eden ve lale çiçeğinden esinlenerek tasarlanan hava trafik kontrol kulesi, Chicago Athenaeum tarafından verilen 2016 Uluslararası Mimarlık Ödülü’nü kazandı (Sabah).
201
EYLÜL 2016 METROBÜS
istanbullkent almanagıl
“İstanbul’da artık 7 tepeyi tünellerle delerek Ferhat Şirin’e ulaşmış olacak. 2023’te İstanbul’un hangi semtinde olursa olsun, her bir İstanbullu kardeşim azami 10 dakika içinde metrobüse veya metro istasyonuna ulaşma imkanını yakalayacak.” (Dönemin Başbakanı R. Tayyip Erdoğan, 3 Mart 2009)
TARİHLERLE METROBÜS
T
ürkiye’de metrobüs ismiyle bilinen hızlı otobüs taşımacılığı (Bus Rapid Transit-BRT) sistemleri, kapasite ve hız bakımından raylı (metro ve hafif raylı) sistemlerle karşılaştırılabilecek, alternatif bir toplu sistemidir. Embarq’ın Metrobüs Sistemlerinin Sosyal, Çevresel ve Ekonomik Etkileri raporunda Hidalgo ve Carrigon metrobüsü, özel şerit kullanımı ile otobüs ve akıllı ulaşım sistemlerini bir araya getirerek kendine özgü bir kimlik yaratmayı başaran bir toplu taşıma alternatifi olarak tanımlanır.
Global BRT Data 2013 verilerine göre günde ortalama 30 milyon yolcu taşıyor. Yüksek kaliteli metrobüs sistemlerinin, kent içi toplu taşımadaki diğer iyi uygulamalar gibi şehirlerdeki yaşam kalitesi, üretkenlik, sağlık ve güvenlik gibi pek çok alanda olumlu etkiler yaratma potansiyeline sahip olduğu düşünülmesine rağmen, son yıllarda İstanbul için metrobüs sağlıksız, konforsuz ve güvenilmez bir toplu taşıma olarak ön plana çıkmaktadır. 2016 yılında yaşanan metrobüs kazalarındaki artış bunun bir göstergesidir.
Metrobüs sistemleri son on sene içinde kent içi toplu taşıma sistemlerinde önemli bir dönüşüm yarattı. Günümüzde dünyanın çeşitli bölgelerindeki 160 kentte toplam 4.200 km uzunluğunda metrobüs hattı bulunuyor. Bu sistemler
İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri (İETT) kapsamında hizmet veren metrobüs düzenleme çalışmalarında, D100 karayolu üzerindeki gidiş ve geliş istikametlerinin arasına, birer gidiş ve geliş olmak üzere iki şerit ek-
lenerek metrobüsler için ayrı bir kısım oluşturuldu. D100 karayolunun ortasına istasyonlar yapıldı ve yayaların bu istasyonlara ulaşması için üst geçitler inşa edildi. Metrobüs öncesinde 2x3 kesitli, orta refüj genişliği 3 metre olan ve emniyet şeridine sahip D100 karayolu, metrobüs sonrasında 2x3 normal şerit, 2x2 yanyol şeritli ve yol ortasından geçen 2 metrobüs şeritli bir aks oldu, emniyet şeritleri ise kaldırıldı. Avrupa Yakası’ndaki son istasyon olan Zincirlikuyu İstasyonu’ndan ayrıldıktan sonra yaklaşık 1,5 km boyunca ayrılmış yoldan devam eden taşıtlar; Boğaziçi Köprüsü’nden yaklaşık 1 km önce normal trafiğe dahil olmakta, köprüyü trafiğin arasında geçer ve Anadolu Yakası’na geldiğinde ise köprü çıkışından yaklaşık 700 metre sonra kendilerine tahsis edilen yola döner.
203
204
istanbullkent almanagıl
Metrobüs sistemi ilk olarak TopkapıAvcılar hattında hizmete başladı. Yapımına Ocak 2007 yılında başlanan 18,3 km.lik hat, 17 Eylül 2007’de açıldı. Metrobüsün ikinci etabı olan Zincirlikuyu ayağı 8 Eylül 2008 günü hizmete açıldı. Bu çalışma sonucu durak sayısı 25’e çıktı. Metrobüs hattının üçüncü etabı olan Söğütlüçeşme, 3 Mart 2009 tarihinde hizmete açıldı. Hattın Avcılar-Beylikdüzü güzergâhının temeli 15 Mart 2011 günü atıldı. Hattın resmi açılışı 19 Temmuz 2012 tarihinde gerçekleşti. Toplam uzunluğu 52 km.yi bulan 44 istasyonlu Beylikdüzü-Söğütlüçeşme metrobüs hattında yolculuk süresi 100 dakika olup günlük ortalama 870 bin yolcu taşınıyor. 1 Eylül 2008 tarihinde Metrobüs ile İstanbul’a hızlı erişim ve konforu bir arada getirHat
Güzergah
diklerini iddia eden İBB Başkanı Kadir Topbaş, kentin ortasından toplu ulaşım için ana bir aks oluşturduklarına dikkat çekti. Hollanda’dan 7 metrobüs aracının geldiğini hatırlatan Başkan Topbaş, her hafta ikişer tane geldiğini, bu sayının 20’ye ulaşması ile birlikte metrobüs araçlarının da hat üzerinde çalışmaya başlayacağını söyledi. Embarq’ın Metrobüs Sistemlerinin Sosyal, Çevresel ve Ekonomik Etkileri raporunda Yazıcı, metrobüsün hizmete girmesi ile birlikte İETT’nin, 113 belediye otobüsünü, 76 özel halk otobüsünü ve 1296 minibüsü hizmetten çektiğini ve yolcuları metrobüse yönlendirdiğini ifade etti. Bu şekliyle metrobüs İstanbullular için tercih değil mecburiyet haline geldi. Basına yan-
sıyan haberlerde, metrobüs hattından önce evlerine yakın yerden bindikleri otobüsleriyle işyerlerine kadar gidebildiklerini belirten birçok vatandaş; bugün artık birden fazla aktarma yapmak zorunda kaldıklarını, metrobüs araçları dolu olduğu için uzun süre duraklarda beklediklerini ve başka bir otobüse de binme şanslarının kalmadığını belirtiyor. Dolayısıyla, aslında yolculuk süresini kısaltmak için devreye sokulan metrobüs binlerce İstanbullu için daha uzun yolculuk haline geldi. Yaşanan bu sıkıntılara bir örnek olarak 145M (Beylikdüzü-Mecidiyeköy) ve E60 (Büyükçekmece-Mecidiyeköy) hattının kaldırılması nedeniyle mağdur olan vatandaşların Kasım 2008 tarihinde imza toplayarak İETT’ye başvurmaları gösterilebilir.
Araç Sefer Süreleri Hat Uzunluğu Durak Ortalama Seferler Arası Günlük sayısı (Gidiş/Dönüş) (km) Sayısı Araç Hızı Ortalama Süre Hareket Sayısı
34
AvcılarZincirlikuyu
92
125
30
27
34
82
1296
34A
CevizlibağSöğütlüçeşme
22
94
22
20
30
256
88
34AS
AvcılarSöğütlüçeşme
100
162
41,5
35
31
97
1188
34BZ
BeylikdüzüZincirlikuyu
128
154
40
39
31
72
1798
34C
BeylikdüzüCevizlibağ
70
115
29
26
35
99
872
34G
BeylikdüzüSöğütlüçeşme
15
180
52
44
35
720
75
34U
ZincirlikuyuUzunçayır
38
40
11
6
38
63
110
34Z
ZincirlikuyuSöğütlüçeşme
30
52
11,5
8
31
104
1827
istanbullkent almanagıl
Kilometre başına maliyeti 9 milyon dolar olan metrobüsün hizmete girmesiyle birlikte 18 otobüs hattı iptal edilip, 11 hat kısaltıldı ve toplamda 133 İETT, 76 ÖHO ile 1296 minibüs servisten kaldırıldı. 52 km uzunluğunda ki hatta 593 araçla hizmet veren metrobüs; 2016 yılı sonu itibariyle 2,1 milyar insan taşıdı ve sadece son 5 yılda 11 milyon sefer yaparak toplamda 4 milyar km yol kat etti. Bu süreçte ise; 20 defa metrobüs yoldan çıktı, 30 defa araçlar kaza yapıp metrobüs yoluna girdi, 10 defa metrobüs metrobüs ile 17 defa da metrobüs diğer araçlarla çarpıştı, 5 metrobüs ise yandı. Bu kazalar sonucunda toplam 31 kişi öldü, 250 kişi yaralandı.
205
206
istanbullkent almanagıl
Hizmet vermeye başladığı gün itibari ile metrobüs sisteminde sıkıntılar ortaya çıkmaya başladı. Alınan araçların kapılarının sağ tarafta olması ve dolayısıyla metrobüs trafiğinin ters yönde işliyor olması ile başlayan sorunlar, araçların arıza sayısının artması ile daha fazla tartışılmaya başlandı. 20 Nisan 2009 tarihinde İBB’nin “İstanbul’un trafik sorununu çözecek” diye dönemin başbakanının ve bakanlarının katıldığı törenle sefere başlattığı metrobüs sisteminin Hollanda’dan ithal edilen, her biri 2,4 milyon TL değerindeki 50 Phileas marka otobüsün teslim alınan 35 adedi verimsizlikten garaja çekildi. 15 Temmuz 2012 de Avcılar’da çöken metrobüs yolu ve 11 Ağustos 2012 tarihinde arıza yapan metrobüsü itekleyen vatandaş görüntülerinin ortaya çıkması kamuoyunda metrobüs tartışmalarını alevlendirdi. 13 Ağustos 2012 tarihinde TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi artarak devam eden tartışmalar üzerine bir basın açıklamasında bulunarak İBB’yi uyardı. 15 Aralık 2012’de İstanbul’da ana hedeflerinin tekerlekli sistemi raylı sisteme ve hafif metro sistemine dönüştürmek olduğunu vurgulayan İBB Başkanı Kadir Topbaş, “Metrobüs hattı, 400 binler beklerken 800 binleri yakaladığımız yoğun bir hat” diyerek, metrobüs hattında da metro çalışmaları bulunduğu bilgisini verdi. 21 Aralık 2012 İBB Afet Koordinasyon Merkezi’nde (AKOM) gazetecilerin metrobüs hattındaki sıkıntıyla ilgili soruya cevap veren Kadir Topbaş,”Metrobüs hattı kendi kapasitesinin çok üstüne çıktı. Ufak bir kazada sistem duruyor. Bunun çözümü metro hattının geliştirilmesidir” dedi.
istanbullkent almanagıl
11 Ocak 2013 Haber Bülteni’ne röportaj veren TMMOB ŞPO İstanbul Şube Başkanı Tayfun Kahraman; İstanbul’da yaşanan yoğun trafiğin ulaşım sisteminde değişikliğe gidilmeden çözülemeyeceğini ifade emiş, ulaşım yatırımlarının karayolunun kuvvetlendirilmesi ve buna bağlı metrobüs, 3. köprü gibi sistemlerin inşasına yönlendirilmesi yerine kesin çözüm elde etmek üzere raylı sistemler için kullanıl-
masının gerektiğini, ayrıca bunun daha az maliyetli olacağını vurguladı. 2012 itibari ile metro çalışmaları hakkındaki söylemler artmasına rağmen metrobüs hattında araç sayısı da artmaya devam etti. 2013 yılında yeni metrobüsler hizmete sokuldu. Yeni metrobüsler henüz hizmete girmişken, 7 Temmuz 2013 tarihinde İBB Başkanı Kadir Topbaş, Beylikdüzü’ne ulaşacak metro çalışmalarının yapıldığını söyledi. Topbaş, “Ar-
tık metrobüsü metroya çevirme zamanı geldi. Şu anda da metro projelerini yapıyoruz.” şeklinde bir önceki açıklamasını destekleyen yeni bir açıklamada bulundu. Ancak yeni metro hatları yerine metrobüse yeni yatırımlar yapıldı. Bu yatırımların en büyüklerinden biri olan İstanbul Metrosu Gayrettepe İstasyonu ve Zincirlikuyu Metrobüs Durağı arasında yaya ulaşımını sağlamak üzere yapımı tamamlanan Metro-
TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Basın Açıklaması | 13 Ağustos 2012 2007 yılı itibari ile etaplar halinde hizmete giren ve hizmete girdiği günden bu yana farklı tartışmalarla İstanbul gündeminde yer bulan Metrobüs yolculuğunda başlanılan yere dönüldü. 14 Ağustos 2012 tarihinde basında yer bulan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş tarafından yapılan açıklamada; Metrobüslerin İstanbul trafiğine çözüm olamayacağı ve çözümün hafif metro ve raylı sistemlerle olması gerektiği belirtildi. Gerek projelendirme sürecinde gerekse hizmete girdikten sonra Odamız tarafından yapılan açıklamalarda birçok kez metrobüslerin, İstanbul trafiğinde kalıcı bir çözüm olamayacağı ve talebi karşılayacak kapasiteye sahip olmadığı dile getirilmiş ancak İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu açıklamalarımıza kulak tıkamıştı. Kentin işe gidiş-geliş (zirve) saatlerinde taşınabilecek yolcu sayısı hesabının göz ardı edildiği Metrobüs sisteminin, plansız ve popülist yaklaşımlarla üretilen bir proje olduğu aşikardır. Geçmişte İstanbul`un ulaşım politikalarına yönelik Odamız tarafından yapılan değerlendirmelerde metrobüs yatırımı ile ilgili olarak; araç tercihi, güzergah planlaması ve yaya erişiminde rasyonel olmayan yer seçim kararları temel sorunlar olarak gösterilmiş, servis kalitesi yüksek olan toplu taşıma türlerinin geliştirilmesi gerekliliği vurgulanmıştı. Bununla birlikte İstanbul`un ulaşım sorunlarının kalıcı olarak çözülebilmesinin yolunun kentin tamamına entegre bir metro sistemi olduğu belirtilmişti. Bugün gelinen noktada ise Odamız tarafından yapılan değerlendirmeler fiili olarak kendini göstermektedir. Kaldı ki bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesi, metrobüste yaşanan yoğunluk ve sıkıntılara yönelik yeni çözüm arayışlarına girmiş ve geçmişte Odamızca dile getirilen öngörülerin haklılığını kabul etmiştir. Bilimsel araştırmalar, artan motorlu araç trafiğine çözüm olarak önerilen karayolu sistemlerinin kısa bir süre sonra daha sorunlu bir duruma geldiğini göstermektedir. Metrobüs sisteminde yaşanan bu süreç, 3. Köprü projesinin uygulamaya geçirilmesi halinde kısa zamanda benzer şekilde tekrar yaşanacaktır. Bugün TMMOB Şehir Plancıları Odası olarak bir kez daha vurgulamak isteriz ki; karayolu ağırlıklı sistemler, kentsel ulaşım talebinin karşılanmasına cevap olamadığı gibi telafisi mümkün olmayan zararlar doğurmaktadır. Buna karşılık İstanbul kent içi ulaşımına yönelik kalıcı çözüm raylı sistem odaklı yatırımlar ve bunların deniz ulaşımı ve diğer toplu ulaşım türleriyle bağlantısının sağlanması ile mümkündür. Odamız İstanbul kentinin açıkça ihtiyaç duyduğu raylı sistem projelerinin gerekliliğini ve önceliğini vurgulamaya, kenti zarara uğratacak ve kentliyi mağdur edecek uygulamalara karşı kamuoyunu bilgilendirmeye devam edecektir.
207
208
istanbullkent almanagıl
Metrobüs Yaya Bağlantı Tüneli 2 Eylül 2013 günü hizmete alındı. Böylelikle Mecidiyeköy durağından sonra Zincirlikuyu durağında da metro bağlantısı sağlanmış oldu. 23 Ekim 2013 tarihine gelindiğinde her açıklamasında metrobüsün geçici bir sistem olduğunu dile getiren İBB Başkanı Kadir Topbaş bu sefer yaptığı açıklama ile metrobüsün kalkmayacağını itiraf etti. Açıklamalarında Topbaş, metrobüs hattının çok önemli bir ulaşım sistemi olduğunu söyledi. Topbaş, “Çok yo-
ğun bir talep olduğu için sıkıntı yaşanmakta. Burasının banliyöye dönmesi gerekiyor. Bununla ilgili çalışmalar var. Bahçelievler’den Beylikdüzü’ne kadar olan hattı Ulaştırma Bakanlığımıza verdik. Projelendirme devam ediyor. Bu hat devam edecek. Kentin iç bölgelerindeki yoğunluğu taşıyacak raylı sistemleri 2019’a kadar bitirmeyi hedefliyoruz. Metrobüs ayrı bir hat olarak kalacak. Orası metro olacak. Bu yoğunluğu otobüslerle taşımanız mümkün değil. Metrobüsü kaldırma-
dan da alttan metro proje çalışmamız var şu anda” diye konuştu. Bu açıklama ile birlikte metrobüse binmek için geliştirilen stratejilere, oturarak yolculuk etmeye duyulan özleme, başkalarıyla bütünleşik bir şekilde gözleri kör edecek kadar keskin olan ter kokusuyla yolculuk etmeye devam edileceği kesinleşmiş oldu. Her sabah metrobüs çilesi çeken vatandaşların son umutları da ortadan kalktı.
istanbullkent almanagıl
3 Haziran 2014 tarihinde metrobüs ile ilgili farklı bir haber manşetlerdeydi: İBB Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul 15. Asliye Ceza Mahkemesi’nde, “metrobüs projesi ile ilgili yaptığı alımlarda belediyeyi zarara uğratarak görevi kötüye kullandığı’’ iddiasıyla yargılandığı davada beraat etti. 2015 yılına geldiğinde metrobüs, kazaları ile daha fazla gündeme gelmeye başladı. 24 Mart 2015 tarihinde Şirinevler’de duraktan yolcu aldıktan sonra Avcılar yönüne ilerleyen 34 numaralı hattaki metrobüs, hareket halindeyken araçta yangın çıkması üzerine içindeki yolcuların tahliye edilmesinin ardından tamamen yanarak kullanılmaz hale geldi. 27 Ekim 2015 günü ise metrobüs en fazla ölümlü kazalarından biri yaşandı. Ters trafikten kaynaklı, İstanbul Kadıköy’de otomobille metrobüsün kafa kafaya çarpışması sonucu 5 kişi hayatını kaybetti, biri ağır 5 kişi de yaralandı. Can kayıplarına rağmen önlem alınmayan metrobüste ertesi yıl, 18 Ocak 2016’ta Merter’de iki metrobüsün çarpışması sonucu yaşanan kaza sonucu 5 kişi yaralandı. Metrobüs kazaları ile ilgili tartışmalar devam ederken 3 Mart 2016 Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, ironik bir şekilde metrobüs sistemini incelemeleri için Ganalı yetkilileri İstanbul’a davet ettiğini söyledi. “Bizim metrobüs sistemimizi yerinde incelerlerse, normal metroya göre daha ucuz ve çok daha seri bir şekilde bu sistemin devreye alınması inanıyorum ki Akra’daki ulaşımı, toplu taşımayı çok daha rahat hale getirecektir” şeklinde açıklamalarda bulundu. 12 Nisan
209
210
istanbullkent almanagıl
2016 Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün ise, ’’İstanbul’da ulaşım acilen yeraltına inmeli’’ diyerek metrobüsün geçici bir çözüm olduğunu ve artık gerçek çözümlere geçilmesi gerektiğini vurguladı. Nisan 2016 tarihinde iki ayrı kaza daha yaşandı. Birinde alev alan metrobüs kullanılmaz hale gelirken, gerçekleşen diğer kaza da iki metrobüsün çarpışması sonucu 4 kişi yaralandı. 7 Haziran 2016’da ise Küçükçekmece’de, bir hafriyat kamyonu metrobüs yoluna girdi. Metrobüsteki bazı vatandaşlar yaralanırken, kaza nedeniyle uzun araç kuyrukları oluştu. 18 Haziran 2016 Cevizlibağ’da kont-
rolden çıkan metrobüs devrilerek durdu. Kaza sonucu 10 kişi yaralandı. 6 Eylül 2016’da Söğütlüçeşme-Avcılar seferini yapan metrobüs şoförü ile klimanın açık olmadığın söyleyen yolcu arasında tartışma çıktı. Tartışmanın büyümesiyle metrobüs şoförü tartıştığı yolcuyu bıçakladı. Yine aynı gün, İBB’nin talebi üzerine Bursa’daki bir firma tarafından 3 kabinli, 290 kişi kapasiteli metrobüsün üretimine başlandı. Firma genel müdürü, İstanbul’daki hattın bazı sorunlarının bulunduğunu, metrobüs araçlarının bazen trafikte ters yönde gittiğini ve bu nedenle zaman
zaman can kayıplarının da yaşandığı büyük kazalar olabildiğini aktardı. Bu açıklamanın hemen ardından 23 Eylül 2016 İstanbul Acıbadem’de metrobüs yoldan çıkıp D100 Karayolu’na girdi ve karşı yönden gelen araçlarla çarpıştı. Bir yolcunun şoföre şemsiye ile saldırması sonucu meydana gelen kazada, metrobüs 3 otomobili altına aldı. Kazada 11 kişi yaralandı. Yine 12 Ekim 2016 Sefaköy’de gerçekleşen kazada otomobil direksiyon hakimiyetini kaybetti ve bariyerleri aşarak karşı yönden gelen metrobüs ile çarpıştı. Metrobüse çarpan otomobilin sürücüsü hayatını kaybetti. Yaşanan kazanın ardından
istanbullkent almanagıl
TMMOB Makina Mühendisleri Odası (MMO) İstanbul Şubesi, trafik akışının tersi istikamette seyreden metrobüs hattının sürücülerin konsantrasyonunu bozduğunu savunarak, bu durumun kaza olasılığını arttırdığını belirtti. Metrobüs kazaları sadece hat içinde yaşanan kazalar ile sınırlı kalmadı. 8 Kasım 2016 günü İBB tarafından sürdürülen Zeytinburnu metrobüs durağındaki yeni üst geçit çalışmaları esnasında D100 karayolunu kullanarak karşıya geçmeye çalışan bir kişiye otomobil çarptı. Öte yandan bugün hala, özellikle pik saat trafiğinde İstanbul’da ulaşım için, metrobüsü kullanan vatan-
daşlar üst geçitlerdeki izdiham nedeniyle isyan ediyor. İş çıkış saatlerinde yaşanan yoğunluk nedeniyle durakta inen vatandaşlar üst geçitle karşıya geçebilmek için dakikalarca bekliyor. Bazı vatandaşlar ise hayatların tehlikeye atarak D100 karayolundan geçmeye çalışıyor. Global BRT Data 2013 verilerine göre dünyanın 163 kentinde hizmet veren metrobüs sistemlerinin hepsi günde yaklaşık 30 milyon yolcu taşıyor Fakat sadece yolcu taşıma kapasitesi kaliteli ve verimli bir toplu taşıma için yeterli bir kriter değil. İstanbul’da metrobüs
yolculukları gerek psikolojik gerekse de fiziksel açıdan yıpratıcı bir hal aldı ve hatta birçok açıdan kullananlar için kriz haline geldi. Tacizler, hırsızlıklar, kavgalar… Bu noktada son söz olarak metrobüs kazalarındaki artış sistemin artık kullanılamayacak bir noktaya geldiğinin ve raylı sistemlerin planlanıp uygulamaya geçilmesi gerektiğinin hem canlı hem de acil göstergesi olarak kabul edilmesi ve en kısa sürede bu yönde hareket edilmesi gerekliliğini bir kez daha vurgulamak yerinde olacaktır m
211
212
istanbullkent almanagıl
YORUMLARLA METROBÜS metrobüs insanları | eksisozluk.com antigravity, 02.05.2009 kalabalığın içinde yalnızlığı hisseden, çevresinde onca insan olmasına karşın benim burada ne işim var diyen, insanların gözlerinin içine bakmaktan korkan ve bakışlarını kaçırmak uğruna boyun fıtığı olmayı göze alan, iletişim kuramayan, muhabbet açamayan, iş-okul çıkışı yorgunluğun da etkisiyle gözlerini kapatıp müzik dinleyen, kendini dış dünyaya kapatmış, donuk yüzlü, ifadesiz, heyecansız, isteksiz, bazen amaçsız, çevresinde olup bitenlere kayıtsız, arada ineceği durağı kaçırmamak için kafasını kaldırıp dışarı bakan, kendini yoldan geçen lüks arabaların içinde hayal eden, kaderine küfreden, geğiren, osuran, ter kokan, horlayan, saatine bakan, üstgeçidin merdivenlerini hızlı hızlı çıkan, hunharca kalabalığı yaran, metrobüs durağa yaklaşınca pozisyon alan, kapılar açılınca hırsla içeri saldıran, oturacak yer bulduğunda mutlu olan, insanların gözlerinin içine bakmaktan korkan, iletişim kuramayan, muhabbet açamayan....metrobüs yolcuları. bizler.
tirrik, 02.05.2009 bu tür insanlar metrobüsün kapısının nerede açılacağını gayet iyi bilir. yerini alır. boş gördüğü koltuğu gözüne kestirir ve hamlesini yapar. o koltuğun kurtulması ne yazık ki imkansızdır. huor elensar, 01.08.2009 turnikelerden feleğin çemberinden geçer gibi geçiyorlar, adeta birazdan neyle karşılacaklarını bilerek. redjurist, 01.01.2011 bir sahinin gözlerine, citanın çevikligine, yarasanin sezgilerine, tilkinin zekasina ve bir de sırtlanın sinsiliğine sahip insanlardır. metrobus denen kurtlar sofrasında ayakta kalmanın pardon oturmanın tek çaresi bu özellikleri bir arada barındırmaktan geçer. nice yiğitler feda oldu yolculuk sırasında. düşenin dostu olmaz oralarda, eğer ilk defa metrobus kullanacak biri iseniz içi aslanlarla, kaplanlarla, yırtıcı hayvanlarla dolu bir milli parka bırakılmış biri gibi hissedebilirsiniz kendinizi. bir metrobus insanı asla pes etmez. ya avsındır ya da avcı.
istanbullkent almanagıl
austos, 24.11.2011 metrobüsü kullanmak zorunda olan, başka bir seçenekleri olmayan, olamayan istanbullu insanlardır. hep hikayeleri vardır. birazdan bir metrobüs günlüğü okuyacaksınız. oturabilen birinin, kendine yazdığı bir mektup olarak kaleme alındı. yer: zincirlikuyu metrobüs durağı saat: 19.00 suları... hemen kış öncesi... kız düştü! öğrenci! mimarlık falan olmalı. projesini -kutudan bir ev gibi- hep ezdiler! insanlık hayvan gibi kükreyerek bekliyordu yanaşacak otobüsü ve açılan kapılara yapılan atakta iplerinden salınmış vahşi hayvan sürüsü gibi oldu haliyle. hayat değil lan bu! ahanda kız ağlıyor, susmaz bu kız! şanslı ve vahşi ve kurnaz ve güçlü olanlar oturdu. zayıf ve şansız olanlar ayak. evrim gibi lan! yeminle bak. korkarım çocuklarımız vahşi bir ortamda yaşayacak! çocuklarıma oyuncak metrobüs almalıyım ve onlara hayatı öğretmeli çok tekerlekli bir oyuncakla. feleğin çemberine karşı gelinmiyor evlat, bu insanlara kızma, onlar binmek zorunda o taşıta, evde bekleyenleri var, ayaklarında günün yorgunluğu.. kız hala ağlıyor, kalabalık unuttu bile kızı. o ilk an haykırışına sadece şöyle bir baktılar. her sese tepki veren sürünün tüm özelliklerini gösteriyorlardı. kız, “emeklerim” diyor. “gecelerim, günlerim gitti hep!” şimdi n’olacak kıza, belki sınıfta kalacak lan, belki yine harç yatıracak hani şu her sene ayarlamalı olanlardan, belki devlet kredi verir lan belki.. bi umut.. peki ya sonra? sonra da onu geri alacak ama lan.. aynı bir banka gibi farksızdı sahi o sistem. unutmuşum kız çocuğu ama sen yine de yüzünü dökme olur mu! metrobüs alabildiğine kalabalık. insanların gözleri hep alık bakıyor buğudan görünmeyen camlara. biri pembe bir sakız çiğniyor ayakta üst demirlere asılıyor. kolu çıkacak gibi lan. oturanlardan biri küpeli, kasketli bir delikanlı tespih mi elindeki!? biri uyukluyor başı yanındakinin omzuna düşmüş ama yanındaki ne iyi lan sanmıyorum tanış olduklarına ama rahatsız etmiyor, ne bileyim dürtmüyor.. gülümsüyor sadece ağzının kenarlarıyla, gözleri hala alık.. komik lan kafa düşmüş sağa falan. ama kimbilir ne kadar yorgundur bineli iki dakika olmadan teslim oldu uykuya sabah kaçta kalktı acaba... bırak onu da; kutu gitti lan kutu! maket ev miydi ki!? neyse ki oturanlardan biri aldı kutuyu kucağına. ev desen... değil.. ama her neyse çatısı yok artık. bacası da tütmez .. uhu fayda eder mi ki onca gecenin emeğini tekrar bir araya getirmeye. kız yaslanmış körüğe, bir eli kapatmış yüzünü, saçları düşmüş yüzüne. gözleri nemli. gözleri dalgın.
gözleri umutsuz. gözleri bir gece yanığı.. simsiyah. kutu gitti lan kutu! maket ev miydi ki!? hayrullah amazingogullari, 01.12.2011 türklerin aslında orta asya’dan değil spartalılardan geldiğinin ispatadır. avcılar veya zincirlikuyu ilk duraklar bilindiği üzre, burda 7/24 gereksiz bir kalabalık olur. siz “oh ilk durak nasıl olsa otururum.” diye düşünürsünüz, beraber metrobüs beklediğiniz insanların gözlerinde hep “şampiyonluk yemini etmiş zenci futbolcu” azmi vardır. o hırsları hal ve hareketlerine yansır. metrobüs yaklaştıkça, bu hareketleri el ve kollarına da yansır. metrobüs iyice yaklaşınca onlar da o aslında geçilmemesi gereken sarı çizgiye doğru ilerlemeye ve önüne geleni itmeye başlar. işte kayışın koptuğu an, metrobüsün durup, kapısını açtığı andır. siz tam adımınızı atıp, içerde boş bulduğunuz herhangi bir koltuğa oturma hayalleri kurarken bu coşkulu kalabalık sanki metrobüse
213
214
istanbullkent almanagıl
binmeye değil fransız ihtilalini yapmaya gelmiştir. öyle bir coşkuludurlar ki 50 yaşındaki başörtülü teyze bile o an şefika teyze değil conan the barbarian’dır artık. öyle bir kuvvetle sizi iter ki o büyük koridorlarda savrulursunuz sonra bağkur emeklisi rıza dayı, yılların değme amerikalı rugbycilerine taş çıkararak size bir omuz koyar, allahınız şaşar. üniversiteli 3-4 arkadaş grubu ile yer münakaşası yaşarsınız, o koltuğa siz oturacaksınızdır fakat herifler sanki italyan a milli futbol takımı defansı, geçit vermezler. başka bir koltuk aramaya koyulursunuz, hulk gibi bir adam çıkar “zbam !” diye oturur saniyesinde koltuğa. hatta yer yer kızların bile psikopatlıştığı görülür, o cicili bicili tiki kız sanki içinde batı almanyalı eski futbolcular gibi bir hüviyete bürünerek sağlı sollu driplingler atarak koltuğa ulaşır, sizi de sik gibi ayakta dikerek koltuğuna oturur. yüzünde görevini yerine getirmenin vermiş olduğu o özgüven dolu, idealist ifade vardır. o koltuğa son rakibini de geçerek oturmuştur, artık hayat onun için daha manalıdır. önündeki her engeli artık bugünlerini hatırlayarak aşacaktır. siz de aldığı dondurma daha 2 dil atmadan, yere düşmüş sabi sibyan gibi köşeye büzülerek “hiç değilse adam gibi ayakta duracak yer buldum ehehe !” tribiyle pollyannacılıkta çığır açarsınız. yalnız o metrobüs kapısının açılış anında çıkan ses, yukarda bahsettiğim sparta muhabbetini tekrar anımsatıyor. zira o an insanların çıkardığı sesi kral leonidas bile çıkartamaz. o çıkan “hürraaaa !” sesi bana hep “this is sparta !” gibi gelmiştir…
sayesinde şu gerçek açığa çıkmıştır: istanbul’da yaşayan kadirşinas ve yardımsever türk halkı bir felaket anında, bir doğal afet sırasında, ya da bir kıtlık/yokluk döneminde birbirini çiğnemeye/boğazlamaya hazırdır. zombiler, metrobüs kalabalığı yanında 18. yüzyıl fransız soylusu kıvamındadır. o derece.
panzel, 12.04.2013 boyutları olduğundan daha da küçüktür ve .rar formatında yaşarlar.
misfits, 05.12.2011 (bkz: if this is your first night you have to fight)
yeni başlayanlar için metrobüs | eksisozluk.com uzunada1969, 25.09.2011 durakta bekleyen hanımefendi veya beyefendi görünümlü yolcuların bir kaç saniye içinde özlerindeki vahşi kimliği açığa çıkarıp mağara dönemine ışınlanmalarını yadırgamayın. siz de özünüze dönün.. sahte kent soylu kimliğinizle metrobüslerden faydalanamayacağınızı bilin. duraklarıyla birlikte metrobüsler, sadece görgü kurallarının değil, en temel insanlık değerlerinin iptal olduğu, tüm yolcuların bir kaç dakika uğruna ölümcül saldırganlıklarını sergilemekte beis görmedikleri kansız arenalardır. istanbul’daki metrobüsler
andrelen, 05.12.2011 kapı açılmak üzereyken yanınızda duran teyzeye acıyıp “bekleyeyim de yol vereyim” demeyin, o sizi zaten ezip geçecektir. skill level’ı 100’dür kendisinin, sizden tecrübelidir. metrobüste acıma yoktur. herkes kendi başınadır. never, 05.12.2011 metrobüste olan, metrobüste kalır.. aboutablank, 05.12.2011 bu dolu geldi, bir sonrakini bekleyeyim de şöyle rahat rahat yayıla yayıla diyip bir sonrakini beklerseniz ilk kareye geri dönmüş olursunuz ve varmak istediğiniz noktaya varamazsınız, haberiniz ola... lurgee, 05.12.2011 binmeden önce insanlığınızı durakta bırakın. bindikten sonra otobüsten geri alırsınız
neysesonrakonusuruz, 05.12.2011 şoför size uçan tekme atabilir, biber gazı sıkabilir ve hatta bu eylemleri gerçekleştirdikten sonra camdan kaçabilir m
istanbullkent almanagÄąl
215
216
istanbullkent almanagıl
BASINDA METROBÜS Metrobüste ağır fatura Cumhuriyet, 23.05.2009 Avcılar-Topkapı arasında 2007 yılında çalışmaya başladığı günden itibaren sorunlarla gündeme gelen ve günde 540 bin yolcunun kullandığı metrobüs hattı şimdi de uzmanların teknik olarak yetersiz ve pahalı buldukları Phileas marka araçlar nedeniyle tartışılıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2007’de Hollanda’dan 60 milyon Avro vererek satın aldığı 50 adet Phileas marka metrobüsün 35’i çıkan sorunlar nedeniyle İkitelli İETT Garajı’nda tutuluyor. Hatta çalışan bu markaya ait metrobüsler ise sık sık yaşadıkları mekanik sorunlar nedeniyle arızalanırken rampa çıkmada da zorlanıyor. Ulaşım uzmanlarının raporları metrobüs hattının ve burada kullanılan araçların ne kadar yanlış tercihler olduğunu tek tek gözler önüne seriyor. İTÜ İnşaat Fakültesi Ulaştırma Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Haluk Gerçek, Şubat 2007’de “Topkapı-Avcılar Metrobüs Projesi ve Yeni Otobüs Alımı” başlıklı ekonomik ve mali fizibilite etüdünü İETT ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne sundu.
Phileas dört kat daha pahalı 2 yıl önce hazırlanan raporda İETT’nin almayı planladığı Hollanda’da üretilen 220 yolcu kapasiteli Phileas modeli ile yolcu kapasitesi 193 olan Mercedes’in ürettiği körüklü Capa City modeli karşılaştırıldı. Topkapı-Avcılar metrobüs projesinin toplam maliyetinin 55 milyon Avro olduğu belirtilerek “Bir adet Phileas otobüsün fiyatı 1 milyon 200 bin Avro, 1 adet Capa City otobüsün fiyatı ise 300 bin Avro’dur” denildi. Ekonomik değerlendirme sonuçlarına göre Capa City otobüsünün sabah ve akşam saatlerinde 2 araçlı diziler halinde işletilmesi durumunda projenin mali iç verimlilik oranının yüzde 12.18, finansal net değerinin 14 milyon 289 bin 266 Avro olduğu kaydedildi. Capa City otobüsün tekli işletilmesi durumunda mali iç verimlilik oranının yüzde 8.24’e denk geleceği ifade edilen raporda “Phileas otobüsünün yer aldığı seçeneklerde bu oran yüzde 5 kadardır. Metrobüs seçeneklerine 50 milyon Avro’luk özkaynağa ek olarak 500 bin Avro ile 67 milyon Avro arasında değişen özkaynak desteği gerekmektedir” denildi.
istanbullkent almanagıl
Önemli maliyet artışları
Eksik ve hatalar
Raporda şu değerlendirmelere yer verildi: “Yerel yöneticiler genellikle zaman kısıtı nedeniyle metrobüs sistemini hızlı biçimde gerçekleştirmek istemektedirler. Metrobüs sistemlerini hızlı ve iyi biçimde yapabilmek önemli maliyet artışları ile mümkün olabilmektedir. Örneğin Bogota Trans Milennio sisteminin yalnızca planlaması için 6 milyon dolar harcanmıştır. Mexico City metrobüs sisteminin planlama ve tasarımı için değişik kaynaklardan 10 milyon dolar sağlanmıştır. Ancak bu harcamalara karşın hızlı biçimde gerçekleştirilen sistemlerde daha sonra düzeltilmesi büyük maliyetlere yol açan yanlışlar yapılmıştır. Bogoto ve Mexico City’de çatlaklar ve çökmeler nedeniyle inşa edilen yol kısa süre sonra yenilenmek zorunda kalmıştır.”
Şahin, metrobüs sistemindeki eksikleri ve hataları da şöyle sıraladı: • Koridor içinde yer alan ve henüz tamamlanmış köprüler, bugün genişletilmek zorunda kalınıyor. Metrobüs yatırımının, bırakın uzun vade planlarını kısa vade planlarda dahi yer almadığı, akla gelince yapılmış bir yatırım olduğu anlaşılıyor. • “Zorlama” bir proje olan metrobüs ile ilgili çeşitli tasarım hataları da bulunmaktadır. Koridor boyunca yol genişletmeleri nedeniyle anayol şeritleri kısmen daraltılmış, emniyet şeritleri ortadan kaldırılmış ve yol ekseninde kaymalar olmuştur. Az da olsa yeşil kıyımı yapılmıştır. • Metrobüs yolcu erişim geçitleri ile merdivenler, rampalar ve platformlar çok dar olduğundan, zirve saatlerde taşıtlara erişmek ve istasyonlardan çıkış yapmak oldukça zorlaşmaktadır. Bu da yolcu talebine karşılık sunulan altyapı kapasitesinin yetersiz olduğunun başka bir göstergesidir. • Şerit daralmaları ve eksen kaymaları sürüş güvenliğini ve performansını olumsuz yönde etkilemekte, emniyet şeritlerinin yokluğu ise kaza-arıza durumlarında yolda büyük miktarda ve uzun süreli kapasite kayıplarının oluşmasına neden olmaktadır. (...)
Rampa çıkamıyor Fransa Ulusal Bilimsel Araştırma Kurumu da 3 yıl önce hazırladığı raporda “manyetik kılavuzlamalı” Phileas marka metrobüslerin kent içi trafiğe uygun olmadığına dikkat çekmişti. Araçların bu özelliğinin devre dışı bırakılması durumunda klasik araçlardan yaklaşık iki kat daha pahalı olduğuna, araç kütlelerinin hafifletilmiş olmasının bir dezavantaj haline geldiğine vurgu yapılmıştı. Şu an hizmete sunulan az sayıdaki Phileas marka metrobüslerin en önemli eksikliği rampa çıkma konusundaki yetersizliği. 15 Mayıs günü Haliç rampasını çıkamayınca yolda kaldı. Bu marka araçların rampa çıkamadığı yönünde eleştiriler daha önce de gündeme gelmişti. Ulaşım uzmanlarının raylı sisteme dayalı olmadığı ve plansız şekilde yapıldığı için sık sık eleştirdiği metrobüs projesine karşı Yıldız Teknik Üniversitesi Ulaştırma Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsmail Şahin de bir rapor hazırladı. Metrobüsün neredeyse hizmete açıldığı günlerde kapasitesine eriştiğini, sistemi kullanan yolcu sayısının sunulan kapasiteyi yakaladığını belirten Şahin, “Halbuki bu tür sistemler, daha yüksek kapasiteli sistemlere geçiş için kullanılır; başlangıçta yüksek hizmet düzeyi ile hizmet verirken, düzeyin zaman içinde düşmesiyle yerlerini daha yüksek kapasiteli raylı sisteme bırakırlar. Buradaki örnekte, sistem daha başlangıçta tam kapasitesinde çalıştığından dolayı hizmet düzeyi şu anda oldukça düşüktür” dedi.
‘Metrobüs mızrağı çuvala sığmadı’ Phileas marka metrobüs alım ihalesi ile ilgili İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’ne soru önergesi sunan CHP İstanbul İl Başkanı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi Grup Başkanı Gürsel Tekin son gelişmelerle ilgili şunları kaydetti: “Sonunda, bizim ısrarlarımız üzerine, ‘Metrobüs mızrağının çuvala sığmadığı’ anlaşıldı ki; en sonunda Phileas firmasının yetkilileri AKP’li belediye tarafından Türkiye’ye davet edildi. Onların medya önüne çıkarılmasıyla, kamuoyunun ikna edilebileceği düşünüldü. Halbuki firma yetkililerinin yaptıkları açıklamalar, metrobüs tartışmasının daha da büyüyeceğini gösteriyor. Çünkü, metrobüs firması yetkilisi, ‘Biz otobüslerde balık istifi gibi gidileceğini düşünmedik’ diyor. Yine bir yetkili, ‘Bu otobüsler 200 kişi taşır’ ifadesini kullanıyor. İBB ise bu otobüslere 280-300 kişi bindiriyor. Tabii bu otobüs-
217
218
istanbullkent almanagıl
lerin yokuşu çıkamamasının tek sebebi bu değil. Belli ki; bir mühendislik hatası da var. Otobüsler Türkiye’ye göre düzenlenmemiş. Ve bu otobüslere milyon dolarlar ödenirken, ‘İstanbul’un arazisine, trafik altyapısına ve nüfus yoğunluğuna uygun mu’ sorusu AKP’li yetkililerce bir kez dahi sorulmamış. Başta Kadir Topbaş olmak üzere, İBB yöneticilerini ciddiyete davet ediyoruz.” (...) Gişe eksik, yolculara fazladan ödettiriliyor 32 durağı bulunan metrobüse binmek için akbili bulunmayan yolculara biletçilerin ve otobüs şoförlerinin akbil satışı hâlâ devam ediyor. Bir yandan yurttaşların ihmalkâr davranıp akbil tomu satın almaması bir yandan da İETT’nin duraklara bilet gişesi koymaması hem kuyruklara hem de haksız kazanca neden oluyor. Çünkü tek yöne seyahatin ücreti akbille 1.30 YTL. Ancak biletçiler tek yön için 1.50 YTL ücret alıyorlar. Biletçilere para ödendiğinde akbildeki aktarma indiriminden de yararlanılamıyor. 20 kuruşluk fark biletçilerin cebine gidiyor. 500 adet otobüs alındı Metrobüsün devreye girmesi ile birlikte 124 adet otobüs seferden kaldırıldı. İETT Genel Müdürlüğü tarafından 15 yaş ve üzerindeki otobüs filosunun yaşını düşürmek ve artan yolcu talebini karşılamak amacıyla 50 adedi çift katlı olmak üzere toplam 500 adet otobüs alındı. Metrobüs metro olursa ne olur? Uzmanlara sorduk: Metrobüs hattı üzerine metro hattı kurulabilir mi? Habertürk, 18.07.2013 Avcılar’daki Reşitpaşa-Kuruçeşme altgeçidinin açılışını yapan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, “Bir metrobüs hattı yaptık. Buradan binip Kadıköy’e kadar gidebiliyorsunuz. O kadar yoğun ki artık metrobüsü metroya çevirme zamanı geldi. Şu anda da metro projelerini yapıyoruz. Beylikdüzü’ne kadar gidecek metro çalışmalarını başlatıyoruz. Esas sıkıntıyı giderecek olan metrodur” dedi. Uzmanlara sorduk, İşte yanıtlar...
Vedat Bilgin | Eski TCDD Genel Müdürü, Gazi Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Bölüm Başkanı Metro yapılmasına çok olumlu bakıyorum. Bir defa toplu taşımada demiryolu araçlarına, metroya önem verilmesini doğru buluyorum. O güzergâhı teknik olarak incelemiş değilim. Herhangi bir problem çıkar mı bilemiyorum. Şehiriçi ulaşımında da metro yapımında da Büyükşehir Belediyesi önemli mesafeler kat etti. Metro yapılmasını çok olumlu görüyorum. Ne kadar uzun sürerse sürsün metro yapılmalı. Mutlaka demiryolu altyapısına dayanan kent içi ulaşım sisteminin işlerlik kazanması lazım. Metro yapımının uzun sürmesinin bir önemi yok. Türkiye demiryolu ve ulaşım sisteminde iyi bir teknik altyapı ve insan gücüne sahip. Doç. Dr. Kevser Üstündağ | Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Bu çalışmaların etütleri yapılmadan, bu etütlerin bölge bölge uygulamaları yapılmadan şu anda evet veya hayır demek mümkün değil. Özellikle 2010’dan beri yapılan çalışmalarda günübirlik kararlar var. Projenin kendisinin etüt edilmesi lazım. İndi bindi sayımlarının yapılması, konfor düzeyinin hesaplanması lazım. Bu kararlar olumlu kararlardır. 1971’de otobüs öncelikli sistemimiz vardı. Taksim-Levent arası, Anakara Cebeci Dikimevi Hattı da otobüs öncelikli sistemdi, gerekli güzergâh etütleri yapıldıktan, gerekli arzu hatları oluşturulduktan sonra metroya dönüştürüldü. İstanbul’un çok daha fazla metroya ihtiyacı var ancak her türlü alternatifi sunmak lazım. Üçüncü köprü, metro, bisiklet yolları, entegrasyon, yayaların ulaşabileceği metro sistemi yapılmalı. Ciddi anlamda etüt çalışması lazım. Yerele de çok dikkat etmek lazım. Bizim yerelimiz metroyu çok daha yoğun kullanıyor diyerek zorunlu bir hale getirmemek gerek. Ama her şeyin, sistemin içinde birbirine entegre olması gerekir. Erişimi sağladığınız sürece, insanlar nereye daha kolay erişebiliyorsa veya nereye koşullandırılıyorsa toplu taşımada oraya akmak zorunda kalıyorlar. Bunu da etüt ederek keşfetmek, sadece bir aksa bağlamamak gerekiyor. Alternatifleri sunma yetkisi, karar vericilerin elinde. Alternatifleri sunduğunuz zaman metrobüs köprüden geçmeyip onun yerine deniz yolunu artırdığınızda metrobüsteki o yığılma deniz yoluna da akabilir. Sistemin bütününün çözümlenmesi lazım.
istanbullkent almanagıl
Prof. Dr. Recep Bozlağan | İstanbul Araştırmaları Bilim Dalı Başkanı ve Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Metrobüs güzergâhı Beylikdüzü’nden başlıyor, Söğütlüçeşme’ye kadar devam ediyor. Üzerinde Boğaz geçişi, Haliç geçişi var. Buraya bir metro hattının döşenmesi için ayrıntılı analiz gerekiyor. Metrobüs hattının bir kısmına paralel metro hatları ve metro hatları projeleri var. Bakırköy’den, D100’ün altından Beylikdüzü’ne kadar uzanan bir metro hattı proje halinde. Bu inşa edilince Bahçelievler civarından itibaren tamamen paralel olacak bir hat projesi de var. ‘Acaba Sayın Topbaş, yeni bir metro hattı mı inşa edecek, yeni bir hat geçiyorsa Haliç geçişi, Boğaz geçişi ne olacak? Marmaray’la entegre bir şey mi düşünüyor?’ sorularının yanıtını bulmak lazım. Bence metrobüs hattının devamı gerekli. İstanbullu metrobüsü sevdi. Metrobüs daha insani bir ulaşım sistemi. Yeraltına inmiyorsunuz, üstgeçitlerle istasyona ulaşabiliyorsunuz. Metrobüs hattı takviye edilmeli. Sıkıntı, metrobüsün kullanışsız olması değil alternatif metrobüs hatlarının olmaması. Neden ikinci köprüden, Hadımköy’den Aksaray’a kadar, sahil yollarına metrobüs ikinci hattı inşa edilmiyor? İstanbul halkı metrobüsü sevdi. Metrobüs metrodan 3-4 kat daha fazla yolcu taşıyor. Metrobüsün kilometre maliyeti 5 milyon dolar, metronun 80 milyon dolar. Metrobüs metrodan 16 kat ucuz, kaldırılmamalı. O hat üzerinde metro için en az 5 milyar dolarlık yatırım gerekebilir. Kartal metrosu 20 küsur kilometreydi ve 1.5 milyar dolardan fazla para harcandı ki burası en az 60 kilometre. Prof. Dr. Haluk Gerçek | Kentsel Raylı Sistemler Uzmanı İTÜ İnşaat Fakültesi Öğretim Üyesi Fakültesi Dekanı Belediyenin daha önce yaptırdığı Bakırköy-Beylikdüzü arasında bir metro projesi var. D100’ün altından Sayın Topbaş, Bakırköy’ü Beylikdüzü’ne bağlayacak olan bu metro hattı projesinden bahsetmiştir. Zaten metrobüs Söğütlüçeşme’ye Boğaz Köprüsü üzerinden geçiyor. Metronun Boğaz Köprüsü’nden geçmesi mümkün değil. Ayrıca Cumhuriyet Bayramı’nda yapılacak açılışla, Boğaz geçişi ilk aşamada Marmaray tüp geçidiyle sağlanacak. Tüp kısmı sadece 5 istasyon arasında, Anadolu yakasında İbrahimağa, Avrupa yakasında Kazlıçeşme istasyonu arasında işlemeye başlayacak.
219
220
istanbullkent almanagıl
Erhan Demirdizen | Eski İstanbul Şehir Planlamacıları Odası Başkanı Metrobüs güzergâhını tümüyle metroya dönüştürme gibi bir fikir ortaya konmuş. Bugüne kadarki ulaşım kararlarıyla ve ulaşım projeleriyle bütünleştirilmiş böyle bir çalışma yok. 2009 seçimlerinden hemen önce metrobüs gündeme gelmiş, o zaman da ‘Bu kalıcı bir yatırım değil, kısa bir süre sonra ihtiyacı karşılamaz’ demiştik. Şimdi 4 yılda sistemin bittiğini söylüyorlar ve yine seçime girerken metro projesi sunuyorlar. Ancak metrobüste sorun olan eğim, metroda da sorun yaratacak. Eğimli kısımda yer altına inmesi gerekecektir ama açıklamadan anladığımız kadarıyla yer altından da geçecek bir metro yolu düşünülmüyor. Teknik olarak eğim, metronun hızını düşürür. Metrodan çok tramvaya yakın bir metro yapılacak sanıyorum. Zeminde çalışacak bir tramvayın metrobüse oranla maliyeti yüksektir. Ayrıca tramvay, metrobüs kapasitesinde yolcu taşıyamayacaktır. İstanbul’un metrosu, Marmaray’a endeksli, adı metro olan ama fiilen tramvay gibi çalışacak bir metro olacak. Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp | Mimar Söğütlüçeşme-Beylikdüzü arasında tabii ki metro yapılabilir ama çok maliyetli bir çalışma. Londra ve Paris’te o uzunlukta hatlar var. Ama maliyeti ve süresi çok uzundur. Tabi hemen şu soru akla geliyor: Madem metrobüs doğru çözüm değildi niçin o kadar büyük bir yatırım yapıldı? Metrobüs yolunun açılması nedeniyle D100, yol kenarındaki özel parsellere girdi ve belediye özel kişilere ciddi tazminatlar ödüyor. Ben o zaman yazıp çizmiştim ve “Metrobüs doğru çözüm değil. En azından direkler üzerinde monoray, yapalım. Metrobüs çeşitli nedenlerle neticede lastik tekerlekli bir araç çağdaş çözüm değil. Raylı sisteme geçelim. Metro çok pahalı ve yavaş yapabiliyoruz. O bakımdan direkler üzerinde giden monoray sistemini yapalım” şeklinde defalarca uyarmıştım. Şimdi benim söylediğim noktaya gelinmesi beni İstanbullular adına üzmüş oluyor. Monorayın avantajı; yola bağlı değilsiniz, yolun sağından solundan gidebilir bir sistem. Yerin altına girmiyorsunuz ve yapımı çok daha ucuz ve hızlı. Monoray’da şehri görerek gidiyorsunuz. O bakımdan SöğütlüçeşmeBeylikdüzü hattında monoray doğru bir çözümdü. Metro yapılırsa 10 senelik süreyi gözden çıkarmamız gerekecek. Bu
istanbullkent almanagıl
bakımdan teklifimi yeniliyorum. Süratle bu hatta Monorayla gelelim, D100’i genişletelim. Monorayın Boğaz Köprüsü’nü ortadan geçme imkânı var. Trafiğe hiç girmeyecek. Halbuki metrobüs köprüde trafiğe girmek zorunda kalıyor. Metrobüs normal trafiğe ters aktığından köprünün her iki tarafında yerin altında çaprazlama tüneller yapıldı. Çok büyük kaynaklar sarf edildi ki metrobüs normal trafik şeridine geçsin diye köprü üstünde. Monoray bütün bunları çözüyordu. Monoray, hem maliyet hem de zaman açısından metroya göre 5’te 1 oranında daha avantajlı. İstanbullunun aklındaki soru: Metrobüs düz yolda neden kaza yapıyor? | Fulya Asena Kahraman Habertürk, 18.01.2016 Metrobüsler İstanbullu için en pratik ulaşım araçlarından biri. Milyonlarca yolcu her gün metrobüsü tercih ediyor. Handikapları ise yok değil. En büyüğü “kalabalık”. Metrobüs sistemi kapasitenin üzerinde talep alan bir sistem olması ile de tartışılıyor. Uzmanlar ne kadar iyileştirilme yapılırsa yapılsın alternatif ulaşım modları geliştirilmediği sürece yoğun saatlerde metrobüste “konfor” aramanın zor olduğunu ifade ediyor. Son zamanlarda ise bu uzun araçlar kazalarla dikkat çekmeye başladı. Dün akşam saatlerinde İstanbul’da başlayan kar yağışı okulların tatil edilmesine neden oldu. Ardından ise bu sabah metrobüs kazası haberi geldi. Merter’de durakta bekleyen metrobüse, arkadan gelen başka bir metrobüs çarptı. Kazada 8 yolcu yaralandı. Metrobüs yolunda uzun kuyruklar oluştu. Avcılar istikametine bir süre seferler yapılamadı. Bazı yolcular metrobüs yoluna inerek yürüdü. Peki kendilerine özel, düz bir yolda art arda giden bu araçlar neden kaza yapıyor? Aşırı kullanımdan dolayı yolla ilgili sıkıntılar mı var, şoför dikkatsizliği mi, aşırı hız mı? Kazalar yüksek oranda diğer araçlardan kaynaklanıyor Geçtiğimiz sene metrobüsün karıştığı ve yaralıların olduğu ya da maddi hasarın meydana geldiği 15 büyük kaza yaşan-
221
222
istanbullkent almanagıl
dı. Kazaların 9’u metrobüs yoluna giren diğer araçlar nedeni ile meydana geldi. Yaşanan kazalardan birkaçının sebebi ise metrobüsün kontrolden çıkması ve şoför hataları. Maddi hasara neden olan bir başka olay ise seyir halindeki metrobüs birden alev alması ve tamamen yanarak kullanılamaz hale gelmesi. İETT metrobüste yaşanan kazalar ile ilgili uçaklarda kullanılan “kara kutu” projesini hayata geçirmeyi planlıyor. Bu kara kutu ile yol-sürüş güvenliğinin artması ile kaza sayılarının düşürülmesi ve yolcu konforunun arttırılması hedefleniyor. İşte yaşanan kazalar ve nedenlerinden birkaç örnek: 31 Aralık 2015, Yer: Küçükçekmece-Metrobüs Metrobüse arkadan çarptı Saat 09.30 sıralarında Avcılar-Zincirlikuyu seferini yapan metrobüs, Cennet metrobüs durağına yaklaşık 50 metre mesafede önünde seyir halindeki başka bir metrobüse ar-
kadan çarptı. Kazada her iki metrobüste maddi hasar oluştu. Kazaya karışan metrobüsteki yolcular başka metrobüslere bindirildi. 5 Aralık 2015, Yer: Topkapı-Otomobil Metrobüs yoluna girdi D100 Karayolu’nda seyir halindeyken sürücüsünün direksiyon hakimiyetini kaybettiği otomobil Metrobüs yoluna girerek o sırada asfalt çalışması yapan belediye işçilerine çarptı. Kazanın yaşandığı Metrobüs yolunun bakım nedeniyle bir bölümünün trafiğe kapalı olması ise olası bir faciayı önledi. 7 Kasım 2015, Yer: Sefaköy-Otomobil metrobüsle kafa kafaya çarpıştı Metrobüs yoluna girip önce metrobüse, sonra da Ankara istikametine giden araçlara çarpan sürücü ağır yaralandı. Metrobüs şoförü ile bir kadın yolcu araçta sıkıştı. Dakikalar süren kurtarma çalışmaları ile yaralılar sıkıştıkları yerden çıkarılabildi. Metrobüsün ön kısmının paramparça olduğu kazada faciadan dönüldü.
istanbullkent almanagıl
20 Ekim 2015, Yer: Boğaziçi Köprüsü-Metrobüs otomobile çarptı Boğaziçi Köprüsü’nde metrobüs, bir otomobile arkadan çarptı. 5 kişi yaralandı. Kaza nedeniyle köprünün iki yönündeki de uzun araç kuyrukları oluştu. Yaralı kadının çantası çalındı.
ne konuk olduk. Uysal’la ve öğrencileriyle “Beylikdüzü’nden Söğütlüçeşme’ye; 52 kilometre, 44 durak, 100 dakikalık, hisler, düşler ve düşünceler deryası” olarak tanımladıkları metrobüsü konuştuk.
20 Eylül 2015, Yer: Bakırköy-Cip metrobüsle kafa kafaya çarpıştı Bakırköy İncirli mevkiinde bariyerlere çarpan cip, metrobüs yoluna girerek metrobüsle çarpıştı. Kazada 1’i ağır 5 kişi yaralandı. Yaşananlar metrobüs kameralarına yansıdı.
Yrd. Doç. Dr. V. Şafak Uysal: “Toplu taşımayı çok sık kullanırım. Fırsat bulduğumda da en kısa hattı seçmem, yolu olabildiğince uzatırım. Şehri, aylak aylak dolaşmadan tanıyamıyorsunuz. Bizim bölümün düzenleyeceği bir etkinlik için bir atölye konusu belirlemem gerektiğinde aklıma metrobüs geldi. Metrobüs üstgeçidine çıkmak üzere, merdivenin ilk basamağına adım attığınızda; çok fazla görünür olmasına rağmen neredeyse tamamen göz ardı edilen bir ‘paralel dünya’ya girmiş oluyorsunuz. Bunu incelemenin ilginç olacağını düşündüm.
22 Haziran 2015, Yer: Boğaziçi Köprüsü-Kontrolden çıkan metrobüs bariyerlere çarptı Avcılar-Söğütlüçeşme seferini gerçekleştiren metrobüs, Boğaziçi köprüsü çıkışında kontrolden çıkarak bariyerlere çarptı. Kaza esnasında metrobüste bulunan yolculardan biri yaralanarak hastaneye kaldırıldı. Diğer yolcular ise kazayı yara almadan atlattı. 5 Haziran 2015, Yer: Ayvansaray-İki metrobüs çarpıştı İstanbul Eyüp Ayvansaray Durağı’nda yolcu indiren metrobüse arkadan çarpan ve 4’ü ağır 16 kişinin yaralanmasına neden olan metrobüs şoförü Mustafa Erdoğan, “Biri kadın iki yolcunun ağır küfür ve hakaretleri nedeniyle sinirim boşaldı” dedi. 2 Haziran 2015, Yer: Sefaköy-2 araç Metrobüs yoluna girdi, kazaya Metrobüs de karıştı Sefaköy Yenibosna yönünde seyreden bir otomobil makas atarak ilerlerken, başka bir otomobile çarptı. Çarpmanın etkisi ile savrulan otomobiller ters yöndeki Sefaköy metrobüs yoluna girdi. Seyir halindeki metrobüsün de karıştığı kazada metrobüsteki 3 yolcu hafif şekilde yaralandı. Tasarım öğrencileri ‘Son Kentsel İcadı’ inceliyor: Metrobüs Günlükleri | Güliz Arslan Hürriyet, 30.10.2016 İstanbul Bilgi Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. V. Şafak Uysal’ın yönettiği ‘Metrobüs Günlükleri’ atölyesi-
Metrobüsü inceleme fikri nereden çıktı?
Atölyede kimler var? İki hafta önce İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Bölümü; Yrd. Doç. Dr. Emrah Altınok öncülüğünde, kentsel çalışmalara meraklı öğrencilerin katılımına açık, iki günlük bir etkinlik düzenledi. ‘Critical Urban Practice-CUP (Eleştirel Kentsel Pratik) başlıklı bu etkinlik, 13 farklı atölye çalışmasını kapsıyordu. Bu atölyelerden ‘Metrobüs Günlükleri’nin o iki günden sonra da devam etmesine karar verildi. V. Şafak Uysal’ın yönettiği atölye; Şehir Planlama, Mimarlık ve İç Mimarlık bölümlerinden sekiz öğrencinin katılımıyla dönem boyunca sürecek. Ne yapıyorlar? Öğrenciler farklı zamanlarda metrobüste gözlem yapıyor. Çektikleri fotoğrafları Instagram’da ‘metrobusdiaries’ isimli hesapta yayımlıyorlar. 870 bin yolcu 52.827: Eylül ayında Zincirlikuyu metrobüs durağı turnikelerinden geçen kişi sayısı. Metrobüs hayatımıza nasıl girdi? İlk metrobüs, 1974’te Brezilya’da kullanıldı. ‘Yerüstü metrosu’ olarak anılan bu araçlar, bugün; Tanzanya’dan Kanada’ya,
223
224
istanbullkent almanagıl
Guatemala’dan Finlandiya’ya, Çin’den Yeni Zelanda’ya kadar pek çok ülkede günlük yaşamın bir parçası. Türkiye’de ilk metrobüs hattı 17 Eylül 2007’de açıldı. Tartışmalar da beraberinde geldi: Araçların maliyetinin çok yüksek olduğu, bu sistemin İstanbul’un engebeli yapısına uymayacağı söylendi. İETT verilerine göre; bugün 52 kilometreyi bulan 44 istasyonlu Beylikdüzü-Söğütlüçeşme metrobüs hattında yolculuk süresi 100 dakika. Günlük ortalama 870 bin yolcu taşınıyor.
hem kendinizle baş başasınız... O yüzden metrobüs hem bir kamusal alan hem bir içmekân...
Şimdilik daha iyi bir çözüm yok Büşra Hamzaoğlu: Metrobüsün bir ‘asıl sahipleri’ var, bir de ‘misafirleri’... İkisini çok rahat ayırt ediyorsun. Girer girmez oturabilenler asıl sahipleri, oflayıp puflayanlar, misafir...
Bu, metrobüsle değil, mutsuzluğumuzla ilgili... Neden büyük öfke patlamaları yaşanıyor? Özge Tekçe: Bu metrobüsle değil, genel olarak mutsuzluğumuzla ilgili. Mutlu bir ülke değiliz. Yolda yürürken de sinirleniyoruz...
İstanbul için gerekli mi? Barış Demirsoy: Metrobüsün olduğu hat, 70’li yıllarda İstanbul’un çevreyolu, E5... Sonra şehir öyle bir büyüyor ki o yol şehrin içinde kalıyor. Bu ‘şehiriçi otoyol’ için idareten bir çözüm bulmak gerekiyor. Kurnaz müteahhidin evin altından yol geçirmesi gibi, el yordamıyla bulunmuş bir çözüm... Büşra Hamzaoğlu: Evimden okula gelmek arabayla iki saat sürüyor. Metrobüsle ise 25 dakika... Evet, bu kez de araç trafiği yerine insan trafiğine maruz kalıyorum ama metrobüs olmasaydı bu okulda okuyamazdım belki de... Metrobüs, bu şehir için iyi bir çözüm mü tartışılır ama şimdilik daha iyi bir çözümün olmadığı da bir gerçek. Hem kamuya maruz kalıyorsun hem kendinle baş başasın... Diğer toplu taşıma araçlarından farkı ne? V. Şafak Uysal: Metro daha çok yeraltından gidiyor. Otobüs ise dur-kalk yapıyor. Metrobüs farklı olarak hem şehre nazır bir seyir sunuyor hem de kesintisiz bir hatta ilerliyor. Yolcu ya kendi dünyasına dönüp ‘gündüz düşleri’ görmeye başlıyor ya da hemen uykuya geçiyor. Böyle yarı uyur-yarı uyanık bir seyahat hali... Metrobüs, şehri baştan başa kat ettiği için birbiriyle ilişkisiz bir dolu şeyin ortasından geçiyorsunuz; mezarlıklar, AVM’ler, düğün sarayları, sanayi bölgeleri... Dimağınızda hepsinden bir iz kalıyor. Bir panorama sunuyor metrobüs, araçla birlikte kontrolsüz bir genişliğe açılıyorsunuz. Ama bir yandan da yüz küsur kişiyle küçücük bir kutuya hapsolmuş durumdasınız. Hem kamuya maruz kalıyorsunuz
Özge Tekçe: Diğer toplu taşıma araçlarında karşılaştığınızdan daha geniş bir insan çeşitliliğiyle karşılaşıyorsunuz. Metroda daha kısa mesafe kat ediliyor, güzergâhınızdaki semtlerin insanını görüyorsunuz. Oysa metrobüste tek hat var. Beylikdüzü’nden binenle de karşılaşıyorsunuz, Levent’ten binenle de...
V. Şafak Uysal: Metrobüse binene kadar bir curcunanın içinden geçiyorsunuz. Dere tepe aşar gibi... Araca bindiğinizde iyice dolmuş oluyorsunuz zaten... Ama onun da dışında genel bir tahammülsüzlük hali var hepimizde. Bunu içinde bulunduğumuz siyasi iklimle birlikte düşünmek lazım. Bir süredir hepimiz arızalıyız. En ufak bir sürtünme, patlamaya dönüşüyor. Bir de metrobüste bedenen çok hassas bir halde oluyorsunuz; fiziksel uyaranlar çok fazla, kişisel alanınıza sürekli bir tecavüz durumu var. O sıkışıklığın, bedensel olarak birbirine maruz kalma halinin çok fazla şeyi tetiklediğini düşünüyorum. “Nefesinizi şu tarafa çeker misiniz” diye bir kavga başlayabiliyor. Büşra Hamzaoğlu: Başta insanların nasıl bu kadar agresif olabildiklerini hiç anlamıyordum. Ama şimdi ben de bazen o noktaya geliyorum. Uykusuz oluyorum, çok yoğun bir dersten çıkıyorum... Gün sonunda herkes metrobüse bu ruh haliyle biniyor. Ülkenin içinde bulunduğu halle de ilgisi var. Ankara patlamasından sonra “Acaba yetişecek miyim” diye düşünmeyi bırakıp “Acaba bu durakta patlama olacak mı” diye düşünmeye başladım, bu da insanı kötü etkiliyor. Barış Demirsoy: İstanbul’da herkes kendi steril ortamında yaşıyor. Kuştepeliyle Mecidiyeköylü ya da Fatih-Çarşambalıyla Balatlı dip dibe olsa da yaşam tarzı olarak birbirinden çok ayrı. Metrobüste bunlar iç içe geçiyor. Sadece insanlar değil, semtler de omuz omuza... Asla karşılaşmayacak in-
istanbullkent almanagıl
sanlar yan yana geliyor. En ufak kıvılcımdan büyük bir patlama çıkabiliyor.
Kaş göz işaretleriyle “Ben birazdan ineceğim, kalkınca yerime sen otur” diyerek ‘tahtlarını’ devrediyorlar.
Bu araca özgü anlar... Acıbadem’de geçen ay bir metrobüs hattan çıkarak D100 karayoluna girmişti. Bir yolcunun şoföre şemsiyeyle vurması sonucu yaşanan kazada 11 kişi yaralanmıştı.
Tacize karşı sırt çantası Büşra Hamzaoğlu: Taciz olayı çok fazla oluyor. Kadınlar yeni yeni ses çıkarmaya başladı. Bir taciz yaşandığında diğer insanlar da hemen tepki gösteriyor; bizim kızımıza, bacımıza yapıldı gibi bakıyorlar. Siz de kendinizi tacizden korumak için formüller geliştiriyorsunuz. Ben sırt çantası takıyorum mesela ve ellerimi önümde kavuşturuyorum. İki arkadaş binmişsek zaten bir hayat çemberi oluşturuyoruz m
Barış Demirsoy: Çok kalabalık bir metrobüsten içeri adım attığınızda bazen öbür ayağınız dışarıda kalıyor. İşte o an içerideki kalabalığı ikna etmeniz lazım. “Bindim aslında, beni de aranıza alın” diye yalvaran gözlerle bakıyorsunuz. Burcu Berber: Bazen çok dolu olmasına rağmen hâlâ binmek isteyen birini görünce “Zorlama, binemeyeceksin” diyorum içimden. Ama o kişi biniyor, arkasından iki kişi daha biniyor. Akıl alır gibi değil! Özge Tekçe: Eğer kulaklığı takıp kendinizi metrobüs dünyasına kapatmadıysanız, ister istemez başkalarının konuşmalarını dinliyorsunuz. Ya da gözünüz yanınızdakinin telefonunda yazılanlara takılıyor. Ve belki de normalde hiç karşılaşmayacağınız hayatlara dair pek çok şey öğreniyorsunuz. V. Şafak Uysal: Bazı teyzeler inecekleri durağa gelmeden oturdukları yeri kime vereceklerine karar vermiş oluyorlar.
Görseller s. 202: milliyet.com.tr s. 206: adaletbiz.com s. 208: haberler.com s. 209: diken.com.tr s. 210: metrobusharitasi.com s. 212: ibb.istanbul s. 213: İltem Dilek s. 215: Penguen Dergisi, Eylül/2016 Kapağı s. 216: ensonhaber.com s. 219: ntv.com.tr s. 220: zete.com s. 222: zete.com s. 225: uludagsozluk.com
225
226
istanbullkent almanagıl
EYLÜL 2016 © gazetepolitik.com
Galataport Projesi’ni ortak yürüten inşaat firmaları için 6 Türk bankası ortaklığında toplam 110 milyon Euro finansman sağlandı (Cumhuriyet). Aralarında şehir planlama meslek alanında emek vermiş meslektaşlarımızın da bulunduğu birçok kişi 672 No.lu KHK ile soruşturma ve suç isnadı olmaksızın kamu görevinden ihraç edildi.
TMMOB MO İstanbul Büyükkent Şubesi’nin açtığı dava sonucunda Çekmeköy’ün Mehmet Akif, Çamlık, Mimar Sinan, Hamidiye ve Merkez Mahallerini kapsayan UİP, NİP ile uyumsuzluk göstermesi gerekçesiyle İstanbul 9. İdare Mahkemesi tarafından iptal edildi (Tünaydın).
© milliyet.com.tr
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 Üsküdar Meydan Projesi’nin inşaat çalışmalarına eski Üsküdar Belediye Binası’nın yıkılması ile beraber başlandı (arkitera.com).
Maltepe’de bulunan Fındıkbayır Tepesi İstanbul 5 No.lu KVKBK kararı ile birinci derece arkeolojik sit alanı ilan edildi (Dokuz Sütun). © milliyet.com.tr
© ornekdonusum.com
istanbullkent almanagıl
EYLÜL 2016
Tuzla Piyade Okulu’nun da içerisinde bulunduğu 200 ha.lık alana ilişkin hazırlanan imar planı değişikliğinde askeri alan fonksiyonu iptal edilerek günübirlik tesis alanı ve park alanı olarak düzenlendi (Flashaber).
© haberturk.com
Metrobüste bir yolcunun şoföre saldırması sonucu çıkan arbede sonrasında metrobüs yolundan çıkarak önce 2 aracı ezdi ardından çift katlı bir otobüse çarparak durdu ve 11 kişi yaralandı (bbc.com). CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin, 3. köprü ve güzergahında bulunan tüm alanların birinci derece sit alanı ilan edilmesi için kanun teklifi verdi (BirGün).
CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, İstanbul Surları’nın sosyal tesis alanını genişletmek amacıyla tahrip edilmesi hakkında Kültür ve Turizm Bakanı’na soru önergesi verdi (BirGün).
YTÜ Davutpaşa Kampüsü ile O-3 otobanı arasında yapılması planlanan Nostaljik Tramway Hattı Projesi İBB Meclisi’nce onaylandı (Dokuz Sütun).
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 Eski Ali Sami Yen Stadı arazisinde inşa edilen Torun Center Projesi’nin imar planları hakkında İstanbul 7. İdare Mahkemesi tarafından yürütmeyi durdurma kararı verildi (Cumhuriyet). © torunlargyo.com.tr
Topkapı Sarayı’nda hazinelerinin sergilendiği Fatih Köşkü, bodrum ve tavanda tespit edilen yarıklar nedeniyle kapatıldı. KTB tarafından acil müdahale kararı verildi (yapi.com.tr). © nkfu.com
Beykoz İlçesi’nin Çiğdem, Paşabahçe, Çubuklu, İncirköy, Soğuksu ve Rüzgarlıbahçe Mahallelerini kapsayan NİP İBB Meclisi’nce onaylandı (Tünaydın). Beşiktaş Ihlamur Parkı’nın tamamımın park alanı olarak düzenlendiği imar planı değişikliği ÇŞB tarafından onaylandı (diken.com.tr).
227
EKİM 2016 BELGRAD ORMANI VE SU BENTLERİ
istanbullkent almanagıl
“Hâslar kadısına hüküm ki, Hâlâ Kağıthane ve Kırkçeşme suyu büyük atalarım ve merhum gazi sultan babamın camilerine, imaretlerine ve diğer yerlere gelen su yollarının geçtiği yerlere yakın bazı kimseler bağ dikip evler yapıp bağ bahçe yaparak ziraat eylemektedirler. Bu yüzden su yollarına çok büyük zarar verildiği bildirildiğinden buyurdum ki: Yerine vararak bu hususta bizzat ilgilenesin, adı geçen su yollarının üzerine varıp üç zirâ üst yanından ve üç zirâ alt yanından kimseye bağ diktirmeyesin. Eğer şimdiye kadar dikilmiş bağ varsa izah edildiği gibi iki tarafından üçer zirâ yerde olan bağları ortadan kaldırasın. Bundan böyle emrime aykırı iş ettirmeyesin, ziraata müsaade etmeyip bağ, bahçe, evler ve başka bir şey yaptırmayıp bunları engelleyip yasaklayasın. Yasaklara uymayanları yazıp bildiresin. Bu fermanım, sen gördükten sonra su yolu nazırı elinde kalsın.” (Sultan II. Selim, Mühimme Defteri, nr. 7, s. 53, hüküm 146.)
TARİHLERLE BELGRAD ORMANI VE SU BENTLERİ
G
eçtiğimiz yıl Ekim ayında TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi’nin Belgrad Ormanı’na düzenlediği yürüyüş, Belgrad Ormanı’ndaki bendler ve su kemerlerinin hikâyeleri, modern zamanların uğultusunda mart tavşanı gibi oradan oraya koşturan bizlere doğaya saygı ve sevginin hâkim olduğu zamanları hatırlattı. Bir zamanlar İstanbul’un can damarlarından biri olan, hatta kentte orman demeye yaraşır tek yer olarak görülen Karadeniz kıyılarına kadar toprağı yeşille örten Belgrad Ormanı, etrafı tamamen yapılaşmış alanlarla çevrelenmiş olmasına rağmen hala İstanbul’un hayat kaynağı aslında. İstedik ki, atalarımızdan bizlere miras kalan bu kadim ormanın hikâyelerini anlayalım, anlatalım. Aksi takdirde gelecek nesillere emanet
edecek betondan başka bir şeyimiz olmayacak… Günümüzde İstanbul’un Avrupa yakasının kuzeyinde Karadeniz ve Boğaziçi kıyılarına komşu olan, 19. yüzyılın sonlarına kadar yaklaşık 13.000 ha alan kapladığı bilinen ama günümüzde küçüle küçüle yaklaşık 5.500 ha’ya kadar düşmüş olan Belgrad Ormanı, tıpkı içerisindeki yüzbinlerce ağacın derin kökleri gibi geçmişten günümüze kök salmış bilge bir anıttır adeta. Bugün gözlerimiz bu ormana baktığında, ağırlıklı olarak içerisinde piknik ve gezinti yapılan, 7 adet bend ve bir takım su kemerlerini barındıran, özellikle bahar ve yaz aylarında şehrin sıcağından bunaldığımızda sığındığımız bir yeşillik görüyor olabilir. Oysa bu orman, tüm bunların çok ötesinde, binlerce yıldır
ulu meşelerin, kestanelerin, kayınların kuytu gölgelerinde biriktirdiği; bendlerin ve su kemerlerinin taşlarına işlenmiş insan-doğa ilişkisi hikâyeleriyle doludur. Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihine dayanan bu hikâyelerin ortak noktası ise, artık iyiden iyiye unutulmaya yüz tutmuş olan doğaya saygı ve sevgi ile zerafettir. Bu metinde, bu hikâyelerden yalnızca birkaçı su üretimi ve doğa koruma konuları kapsamında özellikle Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze kadar geçen süreç ele alınarak derlenmiştir. Tarih öncesi dönemler Yapılan arkeolojik çalışmalar, özellikle zengin su kaynaklarına sahip olması nedeniyle bugünkü Belgrad Ormanı’nın yakın çevresinde, Gümüş-
229
230
istanbullkent almanagıl
dere ve Ağaçlı’da, tarih öncesi çağlara ait konak yerlerine işaret etmektedir. Her iki bölgede de Orta Paleolitik’ten itibaren kesintisiz olarak Üst Paleolitik, Epipaleolitik/Mezolitik ve çanak çömleksiz Neolitik Devirlerde insan topluluklarının oturdukları belirlenmiştir. Gümüşdere ve Ağaçlı’nın güneyindeki geniş orman alanları ve su kaynaklarının, daha sonraki uygarlıklar için olduğu gibi avcı ve toplayıcı insan toplulukları için de Buzul ve Buzul Arası Devirlerde ve onları izleyen Holosen başlarında yaşamaya çok elverişli bir doğal çevre ve ekobiyolojik ortam yarattığı söylenebilmektedir. Bizans İmparatorluğu dönemi İstanbul’un, Bizans İmparatorluğu’nun başkenti olduğu 4. yy’de İmparator Valens (364-378) Belgrad Ormanı’ndaki yüzeysel suları toplayıp şehre dağıtılmasını sağlayan ve bugün Kırkçeşme olarak adlandırılan önemli bir su yolu daha yaptırmıştır. Romalıların çok önem verdikleri şehirlere akarsu getirme politikasının abidevi bir uygulaması
olan, şehrin iki tepesi arasındaki vadiyi (günümüzde yerinde Unkapanı’ndaki Atatürk Bulvarı’nın olduğu vadi) aşan Valens (Bozdoğan) Kemeri, bu su yolunun en önemli parçası olmuştur. Bu kemer, Osmanlı Dönemi’nde yapılan su yollarına bağlanarak işlevini sürdürmüştür. Bizans İmparatoru Iustinianus ve Andronikos döneminde de Belgrad Ormanı’ndan suyun şehre taşınması amacıyla kemerler inşa edilmiş, ancak Ortaçağ boyunca şehre yapılan istilalarda su tesislerine önemli zararlar verilmesi nedeniyle Bizans Dönemi’nde bazı onarımlar yapılmıştır. Avusturyalı tarihçi Joseph von Hammer’in, Bizanslı tarihçi John Cinnamus’a dayanarak yazdığına göre ise; İstanbul’a ek su kaynakları sağlayabilmek amacıyla 12. yy’de Bizans İmparatoru I. Manuel Komnenos (1143-1180) tarafından Bizans Dönemi’nde Petra olarak adlandırılan Belgrad Köyü’nde (kalıntıları hala Belgrad Ormanı içindedir), etrafı tepelerle çevrili çukurluk bir araziye çevredeki suları toplayan bir su yapısı yaptırılmış ve bu su kanallarla şehre
James Dallaway (1797) Constantinople –Ancient and Modern with Excursions to the Shores and Islands of the Archipelago and to the Troad “İstanbul kenti, sultanlar cömertlik gösterip gerçek birer imparatorluk eseri olan su kemerlerinin sürekli beslediği çok sayıda çeşmeyi yaptırmamış olsalardı su kıtlığı nedeniyle çok sıkıntı çekerdi. Hem dininin gereklerini yerine getirmesi, hem de iklimin getirdiği zorunluluklar gereği bir Müslüman için en büyük lükslerden biri neredeyse her sokakta bulunan ve aslında Roma’daki görkemli mimariye ve süslemelere sahip çeşmeler gibi olmayan saf bir kaynağın ve basit bir demir kâsenin, oradan geçeni lezzetli bir yudum almaya davet ettiği çeşmelerdir”
taşınmıştır. Ancak bu yapının bilinen anlamda bir bend olmadığı ve bugünkü bendlerin ortasında veya Büyük Bend’in olduğu yerde yapıldığı tahmin edilmektedir. Belgrad Ormanı’ndan Bizans Dönemi’nde getirilen diğer bir su yolu da Hydralis Suyu’dur. Hammer Bizanslı tarihçi Niketas’a dayanarak 1183 yılında İmparator Andronikos Komnenos (1183-1185)’un Hydralis Suyu’nu şehre getirdiğinden ve Kemerburgaz (Pyrgos/Pyrgon)’da kaynağın başına, yaz aylarında sık sık geldiği bir kule ve bir yazlık saray yaptırdığından bahsetmektedir. Ancak bu yapı imparatorun ölümünden sonra zarar görmüş ve İmparator Isaac II. Angelos (1185-1195 ve 1203-1204) tarafından yıktırılmıştır. Hammer, buna ek olarak aynı yerde II. Osman (1618-1622)’ın adıyla anılan ve Başhavuz olarak adlandırılan bir su yapısı ve bunun başında bir kasır olduğundan bahsetmektedir. Orman, çeşitli emirler, fermanlar ve güçlü bir teşkilat yapısıyla MS 5. yüzyıldan itibaren sıkı koruma altına alınmıştır. Örneğin Bizans Dönemi’nde ağaç dikiminin düzenlenmesi ve suyun özel kullanım için çıkarılmasının önlenmesi amacıyla bir dizi önlem alınmış ve 404 yılında yürürlüğe giren emre göre yalnızca 28,3 gram suyun çalınması durumunda bunun 453,5 gram altın ile cezalandırıldığı bilinmektedir. Osmanlı İmparatorluğu dönemi İstanbul’un fethinin ardından Fatih Sultan Mehmed, su yollarının yapım ve onarımı ile ilgili geniş çaplı çalışmalar sürdürmüştür. Kanuni Sultan Süleyman döneminde daha da geliştirilen
istanbullkent almanagıl
Hermann Barth (1906) Les Villes d’Art Célebres – Constantinople “Tüm şehir bu ormanlara bağımlı olduğu için özellikle yerel yasalarla korunmaktadır. Buraya gerçekten kutsal bir orman gibi bakılmakta ve en ufak bir baltanın bir gövdeyi sıyırması bile söz konusu olmamaktadır. Buradan en ufak bir ağaççığın bile kesilmesi kesinlikle yasaktır. Bu yörede oturanlar tüm vergilerden muaf oldukları gibi, görevleri de bu ormanın bakımını yapmak ve bendleri temiz tutmaktır”
231
232
istanbullkent almanagÄąl
istanbullkent almanagıl
ve şehrin dışında toplanan sular, içlerinden bazıları mimari ve estetik açıdan da birer şaheser olan kemerlerle şehre, yani Suriçi’ne ulaştırılmıştır. Kaynağı Belgrad Ormanı olan ve 15541563/64 yılları arasında inşa edilen Kırkçeşme Su Yolu, Sultan Süleyman’ın “her mahallede birer çeşme olması ta ki her yerde pîr ve zaif ve dul hatunlar; uşacık oğlancıklar testilerin doldurup devam-ı devletime dua ideler…” sözü ile özetlediği isteği üzerine yapılmıştır. İçlerinde suyolcu denilen tamir görevlilerinin dolaşabileceği yükseklikte kanallar ile şehirde dağıtılan bu suların, su terazileri ile yüksek yerlere çıkması sağlanmış ve sıkı bir düzene bağlanarak hamamlara, çeşmelere, cami şadırvanlarına ve bazı durumlarda özel konaklara da dağıtılmıştır. Mimar Sinan’ın en görkemli mühendislik yapıları arasında olan Uzun Kemer, Eğri Kemer, Mağlova Kemeri ve Güzelce Kemer gibi abidevi su kemerleri de bu dönemde büyük oranda Bizans Dönemi’nde yapılmış su kemerlerinin kalıntıları restore edilerek veya tamamen baştan yapılarak su tesisleri işler hale getirilmiştir. Adını, Kanuni Sultan Süleyman’ın 1521 yılında Belgrad Seferi dönüşünde beraberinde getirdiği Sırp savaş esirlerini yerleştirmesi nedeniyle Belgrad olarak adlandırılan köyden alan orman, içerisindeki köylerin de su karyesi, yani su yollarının bakım ve onarımından sorumlu yerleşimler olarak görevlendirilmesiyle, doğal ve kültürel peyzajların mozaik oluşturduğu bir orman halini almıştır. Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra gelen padişahlar da Kırkçeşme Su Yolu’nun korunması ve geliştirilmesi-
ne büyük önem vermişler ve II. Osman Dönemi’nde 1620 yılında Karanlık Bend, 1723-1724 yılında III. Ahmed Dönemi’nde Büyük Bend, 1765 yılında III. Mustafa Dönemi’nde Ayvad Bendi ve son olarak 1818 yılında Sultan II. Mahmud Dönemi’nde Kirazlı Bend inşa edilmiştir. Çok sayıdaki tarihi belgede büyük bir övgü ve hayranlıkla söz edilen kendine özgü bir mimari ve mühendislik anlayışına sahip bu su yapıları; su kemerleri, ızgaralar, çökeltme havuzları, havalandırma bacaları ve ga-
leriler gibi suyun toplanması ve iletilmesiyle ilişkili yapılarla da desteklenerek günümüzde hala varlığını sürdüren benzersiz bir sistemi oluşturmaktadır. 17. yy’nin sonlarına doğru özellikle Boğaz kıyılarında yeni köşkler ve yerleşim yerlerinin inşa edilmesi ile şehir kalabalıklaşmıştır. Bizanslılar tarafından hiç ele alınmamış olan Beyoğlu bölgesi Boğaz kıyılarının içme suyu sorunu ilk defa bu dönemde ele alınmış ve bu amaçla Taksim Suyu Tesisleri’nin yapıl-
Georgina Adelaide Müller (1897) Letters from Constantinople “Bendler İstanbul’un su ihtiyacını karşılamak üzere kış yağmurlarının depolandığı dev haznelerdir. Bizim piknik yapacağımız bendler Sultan Mahmud Bendi ve Valide Sultan Bendi olarak bilinmekteydi ve iki vadinin ağzına devasa mermer bloklardan oluşan düz duvarlar inşa edilerek yapılmıştı. Bendler Meşe, Kayın, Huş, Karaağaç, Çam, Çınar Yapraklı Akçaağaç, Çınar, vb. ağaçlarla çevrilmiştir ve suyun sağlanması bu ormanların dikkatli şekilde korunmasına bağlıdır… Bizim piknik yaptığımız ağaçlık alan su seviyesiyle ve vadiyi doldurup suyu tutan dev mermer duvarla aynı seviyedeydi. Duvarın üstünden yürüdük ve bunun iki yanında mermer korkulukları olan ve birçok yerinde bendin orijinal inşası ve daha sonraki tamiratları gösteren yazıların bulunduğu bir köprü gibi olduğunu fark ettik. Duvar en az 3 at arabasının yan yana geçebileceği genişlikteydi. Yürüyüşümüze suyun kıyısındaki ağaçlık boyunca ilerleyen patikadan devam ettik. Dönüşümüzde vadinin içine doğru en az 18 metre yüksekliğinde dev beyaz mermer bloklardan yapılmış muazzam büyüklükteki mermer duvarın ayağında durana kadar güçlükle ilerledik. Bahar aylarında kış karlarının ve yağmurlarının ardından bend neredeyse tamamen dolar ve su neredeyse duvarın üst seviyesine çıkar. Biz Temmuz başında gördüğümüzdeyse su seviyesi oldukça düşmüştü. Belki böyle yapay yapıların ne kadar güzel olabileceğini anlamak zor olabilir, ancak bendlerin güzelliği esas olarak bunları çevreleyen muazzam bir yapraklanma çeşitliliğine sahip ormanlardan kaynaklanmaktadır. Daha önce de açıkladığım gibi bu ormanlarla sürekli ilgilenilmesi ve dikkatle korunması gerekmektedir…”
233
234
istanbullkent almanagÄąl
istanbullkent almanagÄąl
235
236
istanbullkent almanagıl
ması gündeme gelmiştir. Taksim Suyu Tesisleri, Boğaziçi’nde Yeniköy’den itibaren Kasımpaşa’ya kadar İstanbul Rumeli yakası sahillerinin ve Beyoğlu ile Galata ve civarının su gereksinimini karşılamak üzere, 1731 yılından itibaren 1839 yılına kadar geçen yaklaşık bir yüzyıllık zaman diliminde aşamalar halinde yapılmış bir içme suyu yapıları sistemidir. 1730 yılında tahta çıkan I. Mahmud ilk olarak Bahçeköy’ün yakınlarından geçen kemeri ve I. Mahmud Kemeri gibi ana yapılar ile içi sırlı künklerle suyu bu bölgelere ulaştıran tesisi yaptırmıştır. Bu tesis halen Taksim Meydanı’nda bulunan, fakat günümüzde orijinal yapısı bozularak sanat galerisi olarak kullanılan, suyun taksim edildiği maksemle sonlanmaktadır. Su ihtiyacının artması üzerine I. Mahmud
Dönemi’nde 1750 yılında Topuzlu Bend, III. Selim Dönemi’nde 1796 yılında Valide (Mihrişah Sultan) Bendi ve II. Mahmud Dönemi’nde 1839 yılında Sultan Mahmud Bendi yapılarak tesis son şeklini almıştır. 19. yy’nin sonlarına doğru Büyük Bend’in arka tarafında bulunan Belgrad Köyü’nün taşınması ve Bahçeköy’de Taksim Suyu’na zarar verdiği belirlenen evlerin boşaltılarak başka yerlere nakledilmesi konusunda çalışmalar yapılmıştır. Tarihi kayıtlardan bu önlemlerin ancak 1894 yılında hayata geçirilebilmiş oldukları anlaşılmaktadır. Bu tarihten sonra Belgrad Ormanı’nın ve özellikle su havzalarının korunmasına yönelik çabalar kesintisiz olarak de-
Walter Colton (1836) Visit to Constantinople and Athens “Sete zarar vermek, ağaçlardan birini yaralamak veya bendlerden su almak bir adam için ölüm demektir” vam etse de, I. Dünya Savaşı yıllarında ormana gereken ilgi gösterilememiştir. Bu dönemde ülke menfaatleri göz önünde bulundurularak, ormanın mutlak muhafazası yönündeki karar iptal edilmiştir. Hükümet 1914-1918 yılları arasında ormandan ordunun ihtiyacını karşılamak üzere sınırlı miktarda kesim yaptırmıştır. Kesimler, esas olarak ormanın merkezi ve doğusunda, tren traversi, ateş ve kömür odunu elde etmek amacıyla yapılmış, fakat bunlar ormanı tahrip edici çapta olmamıştır. Ormanın bu yıllarda korunması aynı zamanda jandarmalarla da sağlanmıştır. Bu dönemde ormanın batısında bulunan Ayvad Bendi havzasından bir dekovil hattı da geçirilmiştir. I. Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından, Zonguldak’tan Kağıthane’deki Silahtar Elektrik Fabrikası’na gelen kömürün kesilmesi sonucunda Ağaçlı ve Çiftalan bölgelerindeki kömür çıkartılmaya başlanmıştır. Çıkartılan kömürün taşınması için yapılan ve Haliç-Karadeniz Sahra Hattı adı verilen dekovil hattının inşaatı 1916 yılında tamamlanmıştır. Ağaçlı ve Çiftalan’a giden iki koldan oluşan demiryolu Kemerburgaz’da birleşerek Kağıthane’ye devam etmektedir. Savaş yıllarındaki zaruretten dolayı yapılan hat, savaşların bitmesiyle önemini yitirmiş ve 1950’li yıllarda
istanbullkent almanagÄąl
237
238
istanbullkent almanagÄąl
istanbullkent almanagÄąl
239
240
istanbullkent almanagıl
tamamen sökülmüştür. Günümüzde izleri ormanın içinde belli belirsiz görülebilen bu hattın yeniden hayata geçirilmesi ve İstanbul’un toplu taşıma sisteminin bir parçası olmasına yönelik olarak projeler hazırlanmıştır. Ne yazık ki bu durum, zaten dört bir yanı otoyollar ve yerleşim alanlarıyla çevrelenmiş bir ada görünümüne bürünmüş Belgrad Ormanı’nın ev sahipliği yaptığı yaklaşık 400 bitki, 169 kuş, 59 kelebek ve yüzlerce mantar türü ile birçok memeli hayvan, sürüngen ve amfibi ve elbette bizler için alarm zillerinin çaldığını göstermektedir. Üstelik Belgrad Ormanı içinde tarihi yüzyıllar öncesine dayanan ve ormana da adını veren Tarihi Belgrad Köyü ve Kilisesi ile birbirinden güzel bendler ve su kemerleri atıl durumda bırakılmışken, bunların restore edip gelecek nesillere aktarılmalarını sağlamak yerine, daha geçtiğimiz yüzyılın başında savaşın bir gerekliliği olarak yapılmış ve ormanı da tahrip ettiği tarihi belgelerde açıkça belirtilen dar bir dekovil hattının bir demiryolu olarak inşa edilmesi anlaşılır gibi değildir! Kurtuluş Savaşı yıllarına kadar bazı olumsuz gelişmelere rağmen büyük oranda korunabilmiş olan Belgrad Ormanı, 1918’den sonra ülkenin içinde bulunduğu ağır koşullar nedeniyle muhafaza askerleri tarafından korunamaz hale gelmiş ve yalnızca su nezaretinin kolcuları bu yönde çabalar göstermişlerdir. Ormana yönelik tahribatlar 3 koldan gerçekleşmiştir. Bunlardan ilki işgal kuvvetlerinin ormandan inşaat, gemi inşaatı, travers, vb. yapım işlerinde kullanılabilecek endüstriyel odun hammaddesini çıkarmasıyla ol-
istanbullkent almanagıl
muştur. Bu dönemde yalnızca en iyi gövdeli ağaçların seçilerek kesildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca kesim yapılan alanların da, özellikle nakliyatın kolay olacağı bölgelerden seçilmesine dikkat edilmiştir. Bu bağlamda fazla tahribatın görüldüğü bölgeler Büyükdere-Bahçeköy yolunun doğu tarafındaki büyük kısım ile Haliç-Karadeniz Sahra Hattı’nın Ayvad Bendi havzasında kalan kısmında Ortadere bölgesi ve çevresidir. İkinci olarak şahıslar, ormandaki yönetim boşluğundan yararlanarak ka-
çak kesimler yapmışlardır. Son olarak devlet de, işgal yıllarındaki ağır şartlar nedeniyle, özellikle şehrin yakacak ihtiyacının karşılanması için ormandan kesimler yapılması yönünde emirler vermiştir. Ancak bu kesimler, şehrin su kaynaklarına zarar verilmemesi amacıyla bendler çevresinden yapılmamıştır. Cumhuriyet Dönemi Yüzyıllar boyunca korunan Belgrad Ormanı, Cumhuriyet’in ilanından sonra
da sıkı bir şekilde korunmaya devam etmiştir. Öyle ki, ormanın su üretimi fonksiyonunun yanı sıra, Orman Mektebi Âlisi’nin (bugünkü İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi) eğitim ve uygulama ormanı olarak sıkı bir şekilde korunması sürdürülmüştür. Bu yıllarda, dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün imzasının olduğu 12 Kasım 1924 tarihli bir kararname ile muhafaza teşkilatı takviye edilen orman, Orman Mektebi Âlisi’ne bırakıldı. Hatta kararnamede, ormana dışarıdan
Osmanlı Devleti’nde Bir Gelenek Olarak Belgrad Ormanı’nın Korunması Osmanlı Dönemi’nde suyun getirilmesi prestijli bir hayır işi olarak görülmüş ve dolayısıyla İstanbul’daki su tesisleri ağırlıklı olarak vakıflar tarafından yaptırılmıştır. Şahıs veya vakıfların mülkiyetindeki suların, kamu yararı gereğince çıkarılması, bağlanması, tahsisi, kullanımı, alımı, satımı ve devredilmesi gibi işlemlerin yanı sıra bakımı ve korunması konusu da devlet müdahalesine tabidir. Genel anlamda su teşkilatı kurumsal olarak; (1) Su Nezâreti, (2) Vakıflar ve (3) Şehremâneti (bugünkü anlamda Büyükşehir Belediyesi)’den oluşmaktadır. Su Nezâreti’nin başındaki en yetkili görevli “Su Nâzırı” (Hâssa Su Nâzırı da denilmektedir) olup; suların taksimatı, bend ve su yollarının korunması, yangın durumunda gerekli suyun bulundurulması, su yollarının imarı ve temizliği ile suyolcuların görevlerini yerine getirmelerinin sağlanmasıyla görevlidir. Belgrad Ormanı’nın korunmasına yönelik olarak özellikle padişahların gösterdikleri hassasiyet nedeniyle su nâzırları, herhangi bir usulsüzlüğün yaşanması durumunda çok ağır cezalara çarptırılmışlardır. Örneğin 1792/1793 yılına ait bir belgeye (Hatt-ı Hümâyûn, nr. 124/5145) göre, Su Nâzırının görevini ihmal etmesi ve su yollarında gerekli olan bakım ve temizlik çalışmalarını düzenli olarak yaptırmaması, haksız kazanç peşinde koşarak bendler çevresinde bulunan korulardaki ağaçların kaçak kesilmesine göz yumduğu gerekçesiyle görevden alınan Su Nâzırı sürgün edilmiştir. Sultan III. Selim de 20 Mart 1806 tarihinde verdiği emirde (Hatt-ı Hümâyun, nr. 107/4263) halkın su sıkıntısı çekmemesi için gerekli özeni göstermemesi nedeniyle Bozcaada’ya sürgün edilen Su Nâzırı’nın yerine, Süleymaniye Bölükbaşısı Mehmed Nebih’i atamış ve böyle bir olayın tekrar yaşanması durumunda kendisini “katledeceğini” bildirmiştir. Osmanlı arşivlerinde bunun gibi emirlere sıkça rastlanmakla birlikte, o dönemde İstanbul’u ziyaret eden batılı diplomatlar, bilim insanları, seyyahlar ve din adamları da bu sıkı koruma önlemlerinde övgüyle söz etmişlerdir. Buna karşın günümüzde ise Belgrad Ormanı bu kimliğini yitirmeye başlayarak Belgrad Ormanı’nın ana giriş kapısı, bendleri ve su toplama havzaları İSPARK’a -yani İstanbul Otopark İşletmeleri Tic. A.Ş.’ye- ve ormanın birçok bölümü parçalar halinde ilçe belediyelerine teslim edilmiştir. Atalarımıza olan vefa borcumuz ne yazık ki bu şekilde ödenmektedir! Belgrad Ormanı’nın ana giriş kapısının hemen birkaç yüz metre ilerisinde ormanı koruyup sahiplenmesi gereken bir zamanların “Örnek” Orman İşletme Müdürlüğü’nün bu mirası bu şekilde teslim etmesi anlaşılır gibi değildir. Acaba itfaiyecilerin yangın söndürme işini sokaktan geçen herhangi birine devrettiği görülmüş müdür? Belgrad Ormanı’nın kaderi kısaca böyle açıklanabilir.
241
242
istanbullkent almanagıl
kimsenin sokulmaması ibaresi de yer alıyordu. Aslında bu karar, henüz yeni kurulmuş olan ve savaş yıllarının ağır yaralarını sarmaya çalışan Türkiye’de, Belgrad Ormanı’na ve ormanların bilimsel yöntemler ışığında işletilmesi ve korunmasında görev alacak orman mühendislerinin yetiştirilmesi açısından oynadığı rol nedeniyle büyük değer verildiğini göstermektedir. Ülkedeki onca sosyal, fiziksel ve ekonomik sorunla mücadele edilirken, bir yandan doğaya ilişkin problemlerin göz ardı edilmemesi ve parasal kaynakların son derece kıt olduğu bu dönemde büyük bir ileri görüşlülük gösterilerek geleceğe yönelik bu tip adımların atılması adeta mucizevi bir olaydır. Zaman içinde Kırkçeşme Su Yolları’nın yanı sıra Taksim ve Halkalı Suları, herhangi bir arıtmaya tabi tutulmamaları, şehrin çarpık gelişmesi sonucu suların kirlenmesi ve su yollarının tahrip olması nedeniyle 1940 sonrasında gözden düşmeye başlamış ve daha sonradan iptal edilmişlerdir. 19. yy’nin sonlarına doğru artan nüfusun ve değişen ihtiyaçların etkisiyle İstanbul’un en büyük su kaynağı olma özelliğini yavaş yavaş yitirmeye başlayan Belgrad Ormanı’nın, yine de doğasının çekiciliğinden ve içinde barındırdığı abidevi kemer ve bendlerin güzelliğinden fazla bir şey kaybettiği söylenemez. Belgrad Ormanı, 1953 yılında Muhafaza Ormanı olarak ilan edilmiş ve böylece yüzyıllardır sürdürülen koruma geleneği Cumhuriyet Dönemi’nde de devam ettirilmiştir. 1956 yılında ise orman rekreasyonel faaliyetlere açılmıştır. Ancak ormanın
günümüzdeki rekreasyonel kullanım yoğunluğu ve biçimi ciddi oranda kirlilik yaratarak ormana ve onun tarihi su üretim fonksiyonunu üstlenen abidevi su toplama havzalarına büyük oranda zarar vermektedir. Nitekim su bendi havzaları parçalar halinde ilçe belediyeleri ve İBB’ye sadece rekreasyonel amaçlı piknik! kullanım için tahsis edilerek Belgrad Ormanı’nın yüzlerce yıllık geçmişi hiçe sayılmaktadır. Bu tarihi orman, zümrüt gibi tepelerin ortasına gökyüzüne yükselen kemerlerin yapıldığı o bakir günlerini çoktan gerilerde bırakmış; orman içine yerleştirilen yüzlerce sanayi tipi mangal, zehir saçan eski demiryolu traversleri, kilit parke taşları, otoyol kenarlarında gördüğümüz betondan dev drenaj hendekleri vb. ile iyiden iyiye bir mesire yerine, betonlaştırılmış bir parka dönüşmeye başlamıştır. Öte yandan Belgrad Ormanı’nın tarihi dokusu ve barındırdığı biyolojik çeşitlilik dikkate alınarak, ormanın UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne karma miras olarak girmesi yönündeki çabalar ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın 14.05.2014 tarihli yazısına rağmen ne yazık ki hiçbir şey yapılmamıştır m
istanbullkent almanagÄąl
243
244
istanbullkent almanagÄąl
istanbullkent almanagÄąl
245
246
istanbullkent almanagıl
BİLİM İNSANLARI VE SEYYAHLARIN GÖZÜNDEN BELGRAD ORMANI James Dallaway (1797) Constantinople -Ancient and Modern, with Excursions to the Shores and Islands of the Archipelago and to the Troad Büyükdere köyünün arkasında yükselen burunlar çok zengin bir kompozisyona sahiptir; ve eğer estetik zevke sahip eller doğaya yardım etmekle görevlendirilmiş olsaydı ve bu klasik yeri bir zamanlar orada yapılmış olanlar gibi tapınaklarla süslemeleri istenseydi, Poussin1 veya Loraine2’in kaleminden bundan daha mükemmel bir peyzaj yaratmak neredeyse gelmezdi. Köyün batı ucunda yaklaşık 2-3 km boyunca bir çayır ve bir vadi uzanmakta ve bunun merkezinde inanılmaz büyüklükteki Çınar ağaçlarının oluşturduğu bir çardak bulunmaktadır… Joseph von Hammer (1822) Konstantinopolis und der Bosporos, örtlich und gesichtlich beschrieben İstanbul’da gerçekten orman denilmeye yaraşır olan alan; ne Servilerle kaplı Tophane ve Üsküdar sırtları, ne de Boğaz’ın her iki yanını taçlandıran bazı başka tepeler olup,
Belgrad Köyü’nün çevresinde 3-4 saatlik gidiş mesafesinde yayılışa sahip büyük bir Kayın ormanından oluşan Belgrad Ormanı’dır: Bu orman başkente su sağlayan kaynak olması nedeniyle balta girmesine izin verilmeyen kutsal bir ağaçlık olup, öte yandan su perileri tarafından da kutsanmıştır Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey (1842-1928) Eski Zamanlarda İstanbul Hayatı Esnâ-yı râhta zümrüt gibi çimenler sarı, mor ve pembe çiçeklerin taraveti ve bir tarafta da eflâke ser çekmiş orman ağaçlarının taze yaprakları arasından bülbüller uzun demler çekerek derin nağmeleri meftûn-ı tabîat olanları mest ve hayran ederdi. Bentlere azimeti itiyat eden bu zevat zurafâdan rind-meşreb, hoşsohbet zatlar olduğundan ve o zamanlar kalpler ferah, gönüller münbasit bulunduğundan bentlerin her yerinde ormanların o koyu gölgelerinde ne lezzetli âlemler edilmiş ve ne şen ve mesut günler geçirilmişti. “Geçmiş zaman olur ki hayali cihân değer” medlûlünün hakikaten mâ-sadakı idi. Bugün hâk ile yeksân olan o nadir vücutların hayalleri hâlâ hatırımdan çıkmamıştır.
istanbullkent almanagıl
Pierre de Tchihatcheff (1877) Le Bosphore et Constantinople, avec perspectives des pays limitrophes Belgrad Ormanı’nın rakipleri karşısında, özellikle manzara ressamı gözüyle, sahip olduğu bir diğer avantaj, hiçbir çevre duvarı, hiçbir hizalama çabası, doğanın yapıtlarını denetlemeye ya da güzelleştirmeye yönelen ve bu arada bu yapıtların kendi şiirselliklerinin görünür düzensizliğini bozan hiçbir yapay düzenleme bulunmamasıdır Charles de Moüy (1879) Lettres du Bosphore – Bucarest-Constantinople-Athènes Karanlık ormanın içinde birdenbire beyaz mermerden geniş bir daire şeklinde beklenmedik heybetli bir yapı belirmektedir. Bu muhteşem orana sahip iç bükey yapı, uzaktan Versailles1’daki bir terası andırmaktadır. Bu bend derenin güçlü akışına karşı kurulmuş bir barajdır. İstanbul’da su azdır ve dolayısıyla yakın çevrede bulunan tüm kaynaklar bir depoya aktarılmaktadır. Yarım daire terasın üzerinde yeşile boyanmış büyük bir mermer tablet, altın harflerle çölün içine bu abidevi yapıyı inşa ettiren Sultan Mahmud’un şerefine yazılmış bir kitabeyi barındırmaktadır. Geride küçük gölün durgun suları sık ağaçlara doğru genişleyerek müthiş bir kesinlikle yaprakların oluşturduğu kemeri ve gökyüzünün mavisini yansıtmaktadır. Ne dallarda bir hışırtı, ne yüzeyde yüzen bir şey, ne tepede bir bulut ne de havada bir ses. Burası ormanın gölgesine sarılmış; açık havza güneşin altında ışımakta; herşey sakin ve sessiz. Biraz ötede neredeyse tamamen karanlık bir sık ağaçlıktan geçildiğinde ikinci bir mermer baraj ile karşılaşılır ve burada bir diğer kayıtsız gölet kristal sularını bir yeşillik çemberine yaymaktadır. Ya kamış demetleri, ya da nilüferler durgun su yüzeyini yarıda kesmektedir. Doğanın bu rahatlaması her şeyin uykuya daldığı peri masallarındaki peyzajları hatırlatmaktadır. Sanki bir sihirbazın değneği bitki örtüsünü ve dalgaları uyuşturmuş: garip bir uyuşukluk bitkilerin öz suyuna sızmış ve bunlar su yüzeyinde öylece salınıyorlar m
247
248
istanbullkent almanagÄąl
istanbullkent almanagıl
Görseller s. 228: Ekrem Balcı s. 232: Rasim Çetiner s. 234: Ekrem Balcı s. 236: Galeri Alfa s. 237: Rasim Çetiner s. 238: Rasim Çetiner s. 240: Turgut Tarhan s. 243: Turgut Tarhan s. 244: Rasim Çetiner s. 246: Galeri Alfa s. 247: Rasim Çetiner s. 248: Rasim Çetiner
249
250
istanbullkent almanagıl
EKİM 2016
Büyükçekmece’de bulunan Albatros Parkı’nı yapılaşmaya açan imar planı değişikliği İBB tarafından onaylanarak askıya çıkarıldı. Emek Sineması’nın yıkımıyla ilgili olarak Kamer İnşaat’a dava açan KTB avukatları, ikinci kez mazeret bildirmeden duruşmaya katılım göstermedi (Cumhuriyet).
Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, İBB Meclisi’nde yaptığı konuşmada meclis gündemlerini eleştirerek İBB Meclisi’nin tek işinin imar planı değişikliği onaylamak olmadığını vurguladı. Meclis üyelerini sorunlara karşı duyarlı olmaya ve sorumluluk almaya çağırdı (Bizim Anadolu). İBB ve Beykoz Belediyesi’nin ortaklaşa yürüttüğü 1300 metre uzunluğundaki Çubuklu-Kanlıca sahil yolu projesi tamamlanarak kullanıma açıldı (arkitera.com) İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürü Suat Arıkan, AKM’nin restore edilerek yeniden açılmasının mümkün olmadığını ve yıkılıp yeniden yapılması gerektiğini açıkladı (arkitera.com).
© gazetemanifesto.com
Üsküdar’da bulunan ve daha önce kaçak olduğu gerekçesiyle mühürlenen Capitol AVM’nin 3 bin 500 m²lik üst katının inşası tamamlandı (BirGün).
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 Esenler Belediye Başkanı Tevfik Göksu, 17 ha.lık Metris Kışlası arazisinin 15 Temmuz Şehitler Parkı olarak düzenleneceğini açıkladı (arkitera.com). Üsküdar’daki 16 mahallede kentsel dönüşüm projelerinin hazırlanmasının önünü açan Üsküdar Geri Görünüm ve Etkilenme Bölgeleri KARNİP İBB’de askıya çıkarıldı (yapi.com.tr). İstanbul trafiğindeki ağır vasıta şoförlerinin 3. köprü’nün 160 TL olan geçiş ücretini ödemek yerine FSM Köprüsü’nün 92 TL olan geçiş cezasını ödemeyi tercih ederek 3. köprüyü kullanmadıkları açıklandı (yapi.com.tr).
Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen Üsküdar İlçesi Gerigörünüm ve Etkilenme Bölgesi KANİP ve KAUİP’in onaylanmasından sonra kentsel dönüşümün önünde hiçbir engel kalmadığını ve TOKİ ile işbirliği içerisinde kentsel dönüşüm projelerinin gerçekleştirileceğini açıkladı (Ayrıntılı Haber). BJK’ye ait Vodafone Stadı’nın avan projede öngörülenden 4 metre daha yüksek inşa edildiği İBB ekiplerince tespit edildi (yapi.com.tr). © zete.com
Kartal’da Şehir Parkı olarak bilinen alanı ticaret ve konut alanına dönüştüren imar planı değişikliği ÇŞB tarafından onaylanarak askıya çıkarıldı. © maps.google.com
istanbullkent almanagıl
EKİM 2016
© umutgazetesi2.com © cnnturk.com
Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı, AKM binasının kullanılamayacak durumda olduğunu, Cumhurbaşkanı’nın da açıkladığı üzere AKM’nin yıkılarak yerine içinde bir opera salonunun da olacağı büyük bir bina yapılacağını açıkladı (arkitera.com).
Beyoğlu Cihangir’de arkeolojik sit alanı olan Sanatkarlar Parkı’nın yanında yer alan alana İBB tarafından planlanan sosyal kültürel tesis için başlatılan kazı ve hafriyat çalışması mahallelinin tepkisi nedeniyle durduruldu (arkitera.com).
Aralarında şehir planlama meslek alanında emek vermiş meslektaşlarımızın da bulunduğu bir çok kişi 675 No.lu KHK ile soruşturma ve suç isnadı olmaksızın kamu görevinden ihraç edildi.
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 Sarıyer ve Kağıthane İlçelerindeki Büyükdere Caddesi çevresinde, yaklaşık 47ha.lık alanın neredeyse tamamında konut ve ticaret fonksiyonu öngörerek yapılaşma yoğunluğunu arttıran NİP, İBB tarafından onaylanarak askıya çıkarıldı.
Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila Aydıner, eski Bayrampaşa Cezaevi Alanı arazisine ilişkin imar planlarının 3 kez iptal edildiği ve 4. dava sürecinin devam ettiği konut projesinin inşa faaliyetlerine başlandığını açıkladı (yapi.com.tr). © haberturk.com
TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi ve Kuzey Ormanları Derneği tarafından Belgrad Ormanı ve Su Bentleri Gezisi gerçekleştirildi.
251
KASIM 2016 İSTANBUL’UN SANAYİ ALANLARI
istanbullkent almanagıl
“Dedi ki ‘Sanayicimiz eğer belediyelerden, valiliklerden ruhsat alamıyorsa 2 ay sonra ruhsatlarını sen vereceksin’. Ben bunu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız ile konuştum. ‘Sayın Bakanım bunu 3 ay değil 4 ay yapın’ dedi. Sayın Başbakan’a sormadan 4 aya çıkardım. Bana felaket kızdı. ‘Biz kaldıracağız, sen ne yapıyorsun’ dedi. ‘Biz gelişeceğiz. Yapsın belediyeler, versin ruhsatları, vermediği zaman vereceğiz.’ Onun için biz sanayicimizin yanındayız.” (Dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, 10 Mart 2012)
TARİHLERLE İSTANBUL’UN SANAYİ ALANLARI
İ
stanbul’un en eski sanayi alanlarından birisi olan Zeytinburnu’nda sanayi ve sanayi ile ilişkili alanlar hızla dönüşüyor. Zeytinburnu Nakliyeciler Sitesi de Hadımköy’e taşınıyor. 10 Mayıs 2016 tasdik tarihli plan değişikliği ile 1970’li yıllarda kurulan Nakliyeciler Sitesinin Hadımköy’e taşınması ve bölgenin yeni bir rant alanına dönüşmesi hedeflenmekte. Günlük ortalama 10.000 araç girişi yapılan, D100 karayolu üzerindeki konumuyla İstanbul’un en önemli lojistik merkezlerinden birisi olan sitenin yerine yapılmak istenen projeyle bölgenin konut ve ticaret kullanımına çevrilmesi isteniyor. Bölgeye 12.000 kişiyi aşan ilave nüfus getirilebilecek plan değişikliği ile bölgede yüksek yoğunluklu konut alanları, AVM ve otel gibi kullanımlar getirilmesi öngörülmüş.
Zeytinburnu’ndaki bu dönüşüm, kentin merkezi bölgelerindeki büyük alan kullanan sanayi alanlarının kent dışına çıkartılması süreciyle birlikte düşünülmeli. Kent merkezinde yer alan sanayi fonksiyonunun kent dışına çıkartılması hedefi, bu kullanımlarla ilişkili olan nakliye ve depolama kullanımının da yer değiştirmesine neden olacaktır. Bu bağlamda Kasım ayı dosya konumuzu İstanbul’daki sanayi alanlarının dönüşümü olarak belirledik. Sanayi tesisleri ve bölgeleri kentin büyüme ve değişim hızına bağlı olarak kentler içerisinde hareket eden yapılardır. Teknolojik gelişmeler, üretim tarzı ve üretim ilişkilerinde yaşanan değişimler gibi sektör içi nedenler de sanayi tesislerinin kentin merkezi bölgelerinden çeperine doğru taşınmasını etkiler.
1930’lu yıllarda İstanbul kentindeki sanayi bölgeleri Sur içinde yoğunlaşmakta, bunun yanı sıra Karaköy ve Haydarpaşa’da, bir kısım da İstinye, Kuruçeşme ve Çubuklu bölgesinde yer almaktaydı. 1933 yılında İstanbul planlama çalışmaları raporlarından birisi olan Herman Elgötz’un İstanbul Şehrinin Umumi Planı başlıklı raporuna göre en yoğun sanayi varlığının bulunduğu bölge sur içinde ve ağırlıklı olarak Yedikule ve Haliç’e yakın bölgelerdir. Ayrıca Karaköy ve Haydarpaşa bölgelerinde de sanayi varlığından bahsetmek mümkündü. Agache tarafından hazırlanan bir başka raporda ise İstinye, Kuruçeşme, Çubuklu’da da sanayi alanlarının yer aldığından bahsedilmekte. 1936 yılında başlayan Prost’un başkanlığındaki planlama çalışmalarında İstanbul’daki sanayi alanlarının mevcut yerleşim
253
254
istanbullkent almanagıl
alanlarından uzaklaştırılması düşüncesi çerçevesinde kararlar alındığı görülür. Bu dönemde hazırlanan çeşitli plan ve rapor çalışmalarında; Sur içindeki ve Boğaziçi’ndeki sanayi tesislerinin Haliç’in sonuna yerleşmesi gerektiği, depoların ise liman ve demiryolu çevresinde toplanması gerektiği belirtilir. Fakat sanayi tesislerinin taşınması bir programa bağlanmaz, plan öneri niteliği taşır. Sonuç olarak Boğaz sahillerinde Boğaz manzarasını tehdit eden yeni sanayi tesislerine yer verilmemesi ilkesi benimsenir. Sanayi için uygun alanlar; Haliç çevresinde Atatürk Köprüsü’nden kuzeye, Kağıthane ve Alibeyköy Derelerine doğru ve Bakırköy-Yedikule arasındaki alanlar olarak belirlenir. Anadolu yakası için hazırlanan raporda ise, Bağdat Caddesi’nin çevresinde hiçbir sanayi tesisine izin verilmez, mevcut sanayinin de henüz belirlenmemiş olan limana bağlı olarak yerleştirileceği belirtilir. Prost döneminde 1947 ve 1949 yıllarında çıkarılan sanayi talimatnamelerinde sanayi gelişimi daha ayrıntılı bir şekilde ele alındı. Buna göre Avrupa yakasında Eyüp-Silahtarağa, Eyüp-Edirnekapı, Bakırköy, Yedikule bölgeleri ağır sana-
yi; Haliç sahilleri orta ve küçük sanayi bölgeleri; Anadolu yakasında Maltepe, Kartal, Pendik ve Hasanpaşa ağır sanayi bölgeleri olarak kabul edildi. 1950’li yıllara gelindiğinde sanayi yapılanması sur dışına çıkarak Haliç boyunca ilerleyerek Kağıthane ve Alibeyköy Derelerine kadar yayılır, Topkapı, Rami bölgesinde yoğunlaşmaya başlar, Yedikule-Zeytinburnu-Bakırköy bölgesinde sanayi yoğunluğu artar, Beyoğlu bölgesinde Dolapdere ve Bomonti’de yeni sanayi alanları oluşur. 1954’te kabul edilen 1/5.000 Ölçekli Beyoğlu NİP’te şehrin bu kesimindeki sanayi bölgeleri saptanır. Planda belirlenen sanayi alanları ve sanayi sınıfları şöyledir: Mecidiyeköy-Levent arası ikinci ve üçüncü sınıf sanayi; Mecidiyeköy-Şişli arası ikinci ve üçüncü sınıf sanayi; Bomonti bölgesi, ikinci ve üçüncü sınıf sanayi; Kasımpaşa-Kağıthane Deresi arası Haliç sahili boyunca birinci sınıf sanayi; Kağıthane atış poligonu alanı (o dönemde mevcut olan gazhane) birinci sınıf sanayi alanı. 1955 yılında İstanbul Belediyesi Meclisi’nce bazı değişiklikler yapılarak onaylanan 1/10.000 Ölçekli Sanayi Sahaları Planı’nda ise Haliç’teki sanayi gelişiminin kısmen dondurulması kararı
yer alır. Ayrıca, Topkapı, Haznedar ve İstinye bölgeleri sanayi alanlarına eklenmiştir. Paşabahçe Şişe Cam ile Beykoz Deri Sanayi kuruluşları da sanayi tesisi olarak planlarda kabul edilir. Sanayi planlarının öngörülemeyen ve sanayi gelişiminin plan dışı alanlarda daha hızlı yaygınlaşmasına neden olan etkilerinden birisi, kontrol altına alınmayan ranttır. Planlarda sanayi alanı olarak belirlenen bölgelerde arsa fiyatlarının hızla artması sanayi sermayesinin plansız bölgelerdeki ucuz arsaları tercih etmesine neden olur, İstanbul Belediyesi sınırları dışında kalan ve denetimsiz gelişmeye açık olan bölgeler bu nedenle hızla sanayileşir. Bu şekilde sanayileşmiş olan alanlara Kağıthane Deresi çevresi, Halkalı, Maltepe ve Kartal’daki sanayi bölgeleri örnek gösterilebilir. Planlı sanayi alanlarının yaratılmasının daha sonraki dönemlerde de benzer bir etkisi oldu. 1960-1980 yılları İstanbul’un hinterlandının il sınırlarının ötesine geçtiği yıllardır. Bu dönemde hazırlanan çeşitli ölçeklerdeki planlarda İstanbul’un Doğu Marmara ve Trakya bölgeleri ile birlikte düşünülmesi gerektiği belirti-
istanbullkent almanagıl
İstanbul’da sanayi sektörünün iç dinamikleri ile yaşanan ve 1980’li yıllara kadar görece yavaş ilerlemiş olan bu değişim, 1980’li yıllardan sonra kentsel rantların ekonomideki öneminin artmasıyla birlikte ivme kazanmıştır. İstanbul’da bu sanayi hareketliliği 1980’li yıllarda yerel yönetimlerin bölgenin boşaltılmasını zorunlu kıldığı uygulamalarıyla başlamış olsa da, özellikle 2000’li yıllardan sonra rant ekonomilerinin giderek hakimiyetini kazanmasıyla birlikte İstanbul kentinde önemli bir kentsel değişim süreci olarak ortaya çıktı.
255
256
istanbullkent almanagıl
lerek planlama yaklaşımları bu gelişme eğilimine göre belirlenir. 1960’lı yıllarda İstanbul’da en önemli sanayi gelişmesi Anadolu Yakasında D100 karayolu çevresinde görüldü. Kartal-Maltepe bölgesi, Yakacık-Tuzla ve Çayırova bölgeleri bu dönemde yoğunlaşan sanayi alanlarıdır. Avrupa Yakası’nda ise Zeytinburnu-Bakırköy bölgesine ek olarak Sefaköy, Halkalı, Firuzköy Bölgesi ve Eyüp-Rami Bölgesi’ne ek olarak da Küçükköy, Alibeyköy ve Kağıthane bölgeleri sanayi alanları haline geldi. Büyükdere aksında da bir sanayi bölgesi oluştu. 1966 yılında onaylanan İstanbul Sanayi Nazım Planı’na göre sanayi alanları: Halkalı, Topkapı, Rami, Bomonti, Levent, Oto Sanayi, Küçükköy, Kurtköy, Ümraniye’dir. Planlanan sanayi alanları dışında kalan bazı bölgelerde ise yeni tesislere izin verilmese de mevcut tesislere ilave imalat ve depolama tesisi izni verildi. Mevcut sanayi alanlarından yalnızca İstinye ve Haliç kıyılarının sanayi bölgesi niteliğinin kaldırılması kararlaştırıldı. 1971 yılında 1/25.000 Ölçekli Büyük İstanbul Nazım Planı’nın onaylanmasıyla, Batı yakasında mevcuda ek olarak 875 ha’lık yeni sanayi alanı belirlendi. Plan açıklama raporunda imalat sanayinin bazı alt sektörlerinin Doğu Marmara Bölgesi içerisinde yer değiştirmekte olduğu belirtildi. Bu nedenle Doğu Marmara Bölgesi’nde İstanbul’daki yığılmayı azaltacak yeni çekim merkezleri yaratılması gerektiği, İstanbul’un etki alanında bulunan İzmit, Bursa ve Adapazarı’nın sanayi açısında çekim merkezi olacağı öngörüldü. Bu dönemde sanayi tesislerinin yer seçiminde sanayi büyüklüğüne, yoğunluğuna ve sektör içerisinde kurulan ilişkilere göre farklılıklar ortaya çıktı. Geniş
istanbullkent almanagıl
metrekarelerde üretim yapan sanayi tesisleri Anadolu Yakasında, işçi yoğunluğu yüksek olanlar Avrupa Yakası’nın kuzey ve batı kesiminde yerleşti. Avrupa Yakası’nda kalanlar ağırlıklı olarak sanayi sektörü içerisinde kurulmuş olan ilişkiler sistemine bağlı kalan bir üretim yaptı. Şehir merkezi ise küçük kuruluşlar için daha tercih edilir bölgeler oldu. Merkezdeki işletmeler ortalama hektar başına 600 işçi çalıştıran yoğun işyerleriydi. 1969’da büyük sanayi işyerlerinin % 83’nün batı yakasında Haliç - Büyükçekmece arasında, ağırlıklı olarak Zeytinburnu, Eyüp ve Bakırköy’de yer aldı. Doğu yakasında ise Kartal-Gebze arası ve Beykoz, büyük ölçekli sanayi açısından yoğun olan bölgelerdi. 1980’li yıllara gelindiğinde kent yönetimlerinin temel söylemi sanayi alanlarını kent dışına çıkartmaya dönüştü. Kent büyümekte, sanayi sermayesi ihtiyaçları doğrultusunda yeni bölgelere hareket etmekteydi. Bu hareket genel olarak kentin merkezinden çeperine doğru yaşanan bir hareketti. Kentin büyümesi ile eskiden çeper olan bölgeler kentin içinde kaldığından sanayi yeniden kent dışına çıktı. Sanayi sektörünün merkezden kaçma eğiliminin yanı sıra kamu otoritelerinin belli bölgelerden sanayinin kent dışına çıkartılması uygulamaları 1980’li yıllarda kent merkezlerinde hızlı bir değişim yaşanmasına neden oldu. İstanbul Nazım Plan Bürosu tarafından hazırlanan 1980 tarihli 1/50.000 Ölçekli İstanbul Metropoliten Alan Nazım Planı, sanayinin desantralizasyonunun net kararlara bağlandığı bir plandır. Plan, İstanbul metropoliteni içerisinde çalışma alanlarının dengelenmesi ve sanayi alanlarının planlanmasında
sanayinin kirleticiliğinin göz önünde bulundurulması ilkesini benimsiyordu. Sanayinin metropolde desantralizasyonu, yani kent merkezi dışına çıkartılması, ve kentin çeperindeki bölgelerde sanayi sektörünün gelişmesi istendi. Desantralizasyon kararlarının yanı sıra bazı sanayi türlerinin metropol dışına çıkartılması da politikalar arasındaydı. İleri teknoloji kullanan ve beceri yoğun üretim yapan sanayinin kentin çeperinde planlı alanlarda yerleşmesi, standart teknolojili, vasıfsız işgücü ve fazla sanayi suyu ve enerjisi kullanan sanayinin ise İstanbul dışına çıkartılması hedeflendi. Planda 1980 yılında 450.000 civarında olan sanayi çalışanı sayısının 1995’te 710.000’e çıkartılması hedeflendi. 1980 tarihli İstanbul Metropoliten Alan Nazım Planı’nda belirlenen sanayi alanları: Firuzköy-Esenyurt, Halkalı, Kirazlı, Güneşli, İkitelli bölgeleri; Kemerburgaz Vadisi, Ümraniye, Kurtköy, Şeyhli, Dolayoba, Gebze, Şekerpınar, Dilovası’dır. Önerilen yeni sanayi alanlarından birisi de İstanbul Deri ve Kösele Sanayi Alanı’dır. Planda ayrıca Haliç kıyılarının sanayiden arındırılması da öngörülür. Bu yıllarda İstanbul sanayi alanlarının desantralizasyonuna ilişkin en kapsamlı çalışma Bedrettin Dalan’ın belediye başkanlığında yürüttüğü Haliç temizleme çalışmasıdır. Belli bir plan doğrultusunda yapılmayan bu yıkım ve taşınma sürecinde, Haliç çevresinde yaklaşık 700 sanayi tesisi kaldırıldı, bu alanların bir kısmı yeşil alanlara dönüştürüldü. Bölgeden taşınan sanayi tesisleri ise İstanbul’un çeşitli bölgelerine taşındı. Bunlardan bazıları İkitelli ve Ümraniye sanayi alanlarıdır. Sanayi temizliği olarak da adlandırılan bu uygulamalara
rağmen sanayi sektörü kentin merkezi bölgelerinde üretim yapmaya devam etti. Merkezdeki firmalar daha çok küçük ölçekli üretim yapan ve diğer firmalarla girdi-çıktı ilişkisi içerisinde bulunan firmalardı. Erol Tümertekin 1980’li yılların ortalarına kadar sanayi tesislerinin İstanbul kenti içinde sürekli hareket ettiğini belirler. Bomonti, Yeşildirek, Vefa ve Karaköy gibi kentin merkezi bölgelerinden Topkapı ve Rami bölgesine taşınan tesisler, daha sonra Sefaköy bölgelerine taşındı. Tümertekin ayrıca Avcılar bölgesine taşınan sanayi tesislerinin bazıları Çobançeşme ve Sefaköy’den gelen tesisler olduğunu ve bu durumun Sefaköy, Yenibosna gibi bölgelerin yavaş yavaş kente uzak sanayi alanı özelliğini yitirmeye başladığını gösterdiğini belirtir. Bu hareketin kentin yayılarak büyümesinden de kaynaklandığını söylemek gerekir. Bu hareketlilik belli dönemlerde yeniden ve yeniden tekrar eder. 1980’li yılların başında İstanbul sanayi alanları İzmit, Tekirdağ ve Boğaziçi doğrultularında yayılmış durumdadır. Sanayi tesisleri kent içinde Bomonti, Şişli, Kağıthane, Levent ve Büyükdere Caddesi’nde yoğunlaşır. Anadolu Yakası’nda yoğun bir sanayi yapılaşmasının geliştiği Ümraniye, şehirle birleşmiş olan bir yerleşme haline gelir; sanayi tesisleri Ümraniye’den Aşağı ve Yukarı Dudullu’ya doğru da yaygınlaşır. Sultançiftliği (Sultanbeyli) de sanayi tesislerinin görülmeye başlandığı bir diğer bölgedir. Anadolu Yakasında diğer bir sanayi bölgesi İzmit doğrultusunda gelişen Maltepe-Kartal bölgesidir. Bu bölge 1980’li yıllarda artık kent içi sanayi alanı haline gelir ve
257
258
istanbullkent almanagıl
nüşümü ise ancak 2000’li yılların başında başlar. Bunun yanı sıra yıllardır kentin dışına çıkartılması istenen Zeytinburnu bölgesindeki deri sanayinin yerel yönetimler tarafından kent dışına çıkartıldığı görülür. 1994 tarihli 1/50.000 Ölçekli İstanbul Metropoliten Alan Alt Bölge Nazım İmar Planı’nda Zeytinburnu-Kazlıçeşme bölgesindeki sanayi alanının temizlenmesi ve bölgenin uluslararası MİA’ya dönüştürülmesi hedefi, plan daha onaylanmadan, 1989-1994 arasındaki dönemde bölgenin boşaltılması ve deri sanayinin Tuzla’ya taşınması ile başlar.
giderek yoğunlaşır. Tuzla’dan itibaren D100 karayolu çevresinde Çayırova, Gebze ve Hereke bölgeleri sanayileşmeye başlar. Avrupa Yakası’nda tarihsel olarak Trakya doğrultusunda bir gelişme söz konusudur. 1950’lerde Sağmalcılar- Bayrampaşa ve Topkapı’da başlayan sanayi yoğunluğu, 1970’li yıllarda Rami, Esenler, Güngören, Sefaköy’e doğru gelişir, 1980’li yıllara gelindiğinde sanayi alanları Sefaköy’den Yenibosna, Halkalı ve Küçükçekmece yönlerine yayılır. Bomonti, Karaköy, Yeşildirek’ten Rami, Topkapı, Sağmalcılar’a gitmiş olan sanayi firmaları 1970’li yıllarda Sefaköy, Yenibosna bölgelerine taşınır fakat kent içindeki sanayi yoğunluğu azalmaz, taşınan sanayi kuruluşlarının yerine yenilerinin yerleşmesiyle bu bölgelerde sanayi yoğunluğunu arttırarak gelişmeye devam eder. Sefaköy ve Yenibosna’dan Avcılar’a doğru da bir taşınma eğilimi gözlenmeye başlar, Av-
cılar da 1980’lerin başında sanayi bölgesi olarak anılabilecek yerlerden birisi haline gelir. Firuzköy ve Haramidere bölgeleri ise 1980’li yıllarda sanayi kuruluşlarının yer seçmeye başladığı yeni oluşmakta olan bölge haline gelir. 1990’lı yıllarda kent içinde kalmış olan büyük sanayi firmalarının kentin dışına çıkma eğiliminin arttığı görülür. Bu eğilim Merkezi İş Alanı (MİA)’nın Taksim, Şişli, Zincirlikuyu ve Beşiktaş bölgelerinde gelişmesiyle özellikle Büyükdere aksında gözlenir. Ne var ki bölgede yer alan sanayi sermayesi bölgedeki yapılaşma yoğunluğunun/haklarının yükseltilmesini ister fakat dönemin yerel yönetimleri tarafından bu isteğe cevap verilmez. Bu nedenle Büyükdere aksındaki imar hakkı artışları Bakanlar Kurulu tarafından Turizm Merkez Alanları ilan edilmesi yolu ile sağlanır. Sanayinin dö-
1995 tarihli 1/50.000 Ölçekli İstanbul Metropolitan Alan Nazım İmar Planı Raporu’na göre 1990 yılında en yoğun sanayi bölgeleri; Eminönü, Zeytinburnu, Bakırköy, Küçükçekmece, Bayrampaşa, Beyoğlu, Şişli, Kağıthane, Gaziosmanpaşa, Kartal ve Pendik’tir. 1995 planındaki temel sanayi stratejisi İstanbul’daki emek yoğun, düşük teknoloji kullanan, katma değeri düşük üretim yapan, kirleticiliği yüksek ve kent merkezinde üretim yapan sanayinin İstanbul dışında oluşturulacak Organize Sanayi Bölgelerine (OSB) ve sanayi sitelerine taşımaktır. Belirlenen desantralizasyon kriterlerine uygun olan ve bu nedenle taşınması istenen sanayi tesislerinin yoğun olarak bulunduğu ilçeler; Küçükçekmece, Bağcılar, Bahçelievler, Tuzla, Kartal, Pendik’tir. Kent içerisinde sanayiden boşalan alanlarda ise hizmet sektörünün geliştirilmesi hedeflenir. MİA’ya dahil edilmesi düşünülen sanayi alanları Topkapı-Maltepe ve Rami bölgeleridir. Anadolu Yakası’nda ise Maltepe, Kartal ve Pendik’teki sanayi alanları sanayiden hizmetler sektörüne
istanbullkent almanagıl
dönüştürülecek alanlar olarak belirlenir. İstanbul’da yer alabilecek sanayi türleri; yüksek teknoloji kullanan, yüksek katma değerli sanayi üretimi yapan sanayilerdir. Büyükdere-Maslak aksında sanayinin bölgeden taşınmış olduğu belirtilerek bu bölge Sıhhileştirilecek Ticaret Alanı olarak belirlenir. Planda, Zeytinburnu dönüşüm alanı ile Kartal, sanayiden dönüşüm alanları olarak ilan edilir. İstanbul’daki sanayi sektörü, sanayisizleşme politikalarına karşın her dönem varlığını korur. 2000’li yıllara kadar İstanbul’da merkezden çepere doğru hareket eden bir desantralizasyon süreci yaşanır. 1980’li yıllarda halen kentin merkez ilçelerinde sanayi sektörü varlığını korurken 2000’li yıllara geldiğimizde kentin çeper ilçelerinde sanayi yoğunluğunun arttığını merkez ilçelerde ise azaldığını fakat tam olarak ortadan kalkmamış olduğunu görebiliyoruz. Sanayi tesislerinin kentin çeper ilçelerine kaymasındaki nedenlerden birisi de OSB’lerin kurulması ve buralarda yatırım yapılmasının teşvik dilmiş olmasıdır. Günümüzde İstanbul il sınırları içerisinde 8 adet OSB bulunmaktadır. Bunlardan 1982 yılında kurulan Tuzla Deri OSB ilktir. Daha sonra Tuzla’da 4 adet özel ihtisas OSB’si daha kurulmuştur. İstanbul’daki diğer OSB’ler ise İkitelli, Ümraniye-Dudullu’dadır. 2013 yılında İstanbul’daki sanayi tesislerinin % 26’sı OSB’lerde yer seçmiştir. 2000’li yıllarda İstanbul Metropoliten Planlama Bürosu’nun (İMP) kurulması ile başlayan planlama süreci sanayi tesislerinin kent dışına çıkartılmasını
259
260
istanbullkent almanagıl
hızlandırır. Bunun nedenlerinden birisi kullanılan müzakereci yönetişim modelidir. Bu bölgelerde yer alan sanayi sermayesi sahipleriyle kamu kurumları arasında sivil toplum kuruluşlarının da yer aldığı müzakere süreçleri yürütülür. Sanayiden dönüşümün hızlanmasında bir diğer etken ise hazırlanan yeni planlar yoluyla sanayi bölgelerinde konut ve ticarete dönük kullanımların getirilmesi ve yapılaşma haklarının arttırılması ile rant artışı sağlanmasıdır. Bu yolla sanayi bölgeleri sermayeye rant aktarılarak dönüştürülmeye başlanır. 2009 yılında onaylanan 1/100.000 Ölçekli İstanbul İli ÇDP’de sanayi alanlarına üç biçimde müdahale edilir. Bunlardan birisi belirlenen sanayi alanlarının sağlıklaştırılmasını, bir diğeri ise kapasitesi doyurularak sağlıklaştırmayı içerir. Üçüncü müdahale biçimi ise işlev değişikliği önerilen ve kent içerisinde bulunan sanayi tesislerinin kent dışına, ağırlıklı olarak da Marmara Bölgesi’ndeki diğer illere, taşınmasıdır. Var olan OSB’lerin kapasitelerinin doldurulması, işlev değişikliği önerilen bölgelerdeki sanayi tesislerinin bu bölgelere taşınması ve yeni kurulacak sanayilerin de OSB’lere yerleşmesi önemli stratejilerinden birisidir. Bu OSB’ler; İkitelli, Dudullu, Beylikdüzü ve Tuzla OSB’leridir. Ayrıca organize olmayan sanayi alanlarından da sağlıklaştırılması istenenler vardır. Bunlar Hadımköy, Esenyurt-Kıraç, Tuzla OSB üstü ve Tuzla Tersaneler Bölgesidir. İşlevi farklılaştırılacak bölgeler içme suyu havzaları, kent merkezinde ve kentin çeperinde yer alan alanları içerir. 50 kişiden fazla çalışanı olan tesislerin yoğun olarak bu-
lunduğu bölgelere öncelik verileceği belirtilir. Mimar Sinan, Çatalca-Merkez, Küçükçekmece-Tevfik Fikret, Gaziosmanpaşa-Esentepe, Arnavutköy, Avcılar-Firüzköy, Ümraniye-Oto Sanayi, Samandıra ve Sultanbeyli; Kasımpaşa, Kağıthane-Gürsel, Şişli-Hürriyet, Gültepe, Levent Oto Sanayi, Bağcılar, Güneşli, Bahçelievler, Güngören, Topkapı-Maltepe, Zeytinburnu, Bayrampaşa, Dudulu, Maltepe, Pendik ve Kartal; Silivri ve Tuzla’da yer alan sanayi alanlarının işlev değişikliği önerilir. Planda, sanayinin İstanbul kenti dışına taşınması önerisi aynı zamanda İstanbul’un nüfus artışının azaltılması için de bir strateji olarak görülür. Kentin içerisinde kalan sanayi alanlarında, hizmetler sektörünün geliştirileceği merkez kullanımları planlanır. Bu bölgelerdeki sanayi tesislerinde 2002 yılında 922.274 kişinin istihdam edilmektedir. Bir milyona yakın işçinin çalıştığı işyerlerinin 2023 yılına kadar yer değiştirmesi hedefi İstanbul nüfusunun mekânsal ve sosyal olarak da büyük değişimler yaşamasını getirecektir. İşlev farklılaştırması ile kentin dışına çıkartılacak sanayi alanlarında yaşanacak dönüşümün kamu otoritelerinin aldığı kararların uygulanması söz konusu olduğundan zorlayıcı bir tarafı vardır. Fakat aynı zamanda bu bölgelerde rantı yükselterek dönüşümü cazip kılmaya yarayacak bir mekanizma inşa edildiğini, sanayi sermayesinin de bu yolla mekânsal dönüşüme ikna edildiğini görüyoruz. Son dönemde hızla dönüştüğünü gördüğümüz bu bölgelerden birisi de Zeytinburnu Bölgesi’dir. 1980’li yıllardan itibaren sanayiden arındırılmak istenen Zeytinburnu-Kaz-
lıçeşme bölgesi, son dönemde geliştirilen projelerle yüksek yoğunluklu bir yapılaşmanın yaşanacağı rant bölgelerinden birisi haline getirilmek istenmekte. 2009 tarihli ÇDP’de de Zeytinburnu bölgesindeki 50 kişiye kadar çalışanı olan ve kirleticiliği düşük sanayi firmalarının sağlıklaştırılarak bölgede kalabileceği fakat 50 kişiden fazla çalışanı olan ve kirleticiliği yüksek firmaların bölgeden çıkartılması ile boşalacak alanlarda ticaret ve hizmet kullanımları önerilmekte. Zeytinburnu Nakliyeciler Sitesi’nin taşınarak yerine yüksek yoğunluklu konut ve ticaret kullanımını getiren planlar, tıpkı İstanbul Kent Almanağı 2014’te de detaylı olarak elen alınan Ataköy-Kazlıçeşme Turizm Merkezi Projesi gibi, bu dönüşümün rant odaklı olduğunu gösteriyor m
istanbullkent almanagÄąl
261
262
istanbullkent almanagıl
BASINDA İSTANBUL’UN SANAYİ ALANLARI Çevre Düzeni Planı, İstanbul’un sanayisini kucaklayacak mı? | E. Seda Kayım mimarizm.com, 12.08.2009 İstanbul Sanayi Odası tarafından düzenlenen “İstanbul Sanayi Forumu Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı”nın konusu, 17 Ağustos itibariyle itiraz süresi dolarak yürürlüğe girecek olan “1/100.000 Ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı”nın değerlendirilmesi oldu. Toplantı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Kadir Topbaş’ın da katılımı ile gerçekleşti. Toplantının en can alıcı noktalarından birini, kısa ziyaretini telafi etmek için sanayi meslek örgütlerine Ramazan sonrası için uzun soluklu bir görüşme sözü veren Topbaş’a İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclis Başkanı Erdal Bahçıvan’ın verdiği cevap oldu. Bahçıvan, bu tarihin itiraz süresinin son günü olan 17 Ağustos’tan sonra olduğunu hatırlatarak “Birlikte itirazlarımızı görüşmekten memnuniyet duyarız” dedi. İSO Meclis Başkanı Erdal Bahçıvan ve İSO Meclis Başkan Yardımcısı Mustafa Özkazanç başkanlığında gerçekleştirilen
toplantının açılışında konuşan Bahçıvan, 1/100.000 Ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’nın İSO’yu yakından ilgilendirdiğini söyledi. Günümüzde güçlü bir ekonomisi ve dolayısıyla sanayisi olmayan bir küresel kentin var olamayacağını belirten Bahçıvan, İSO’nun yakından takip ettiği planlama sürecinde organize sanayi bölgelerinin (OSB) oluşturulması gerektiğini savunduklarını ekledi. Çevre Planı, sanayinin desantralizasyonu üzerine kurulu Toplantının ilk konuşmacısı İSO Çevre İhtisas Kurulu Başkan Vekili Caner Zambak, çevre planının tanımına, özelliklerine ve yakın tarihçesine değinerek başladığı sunumunda, İstanbul’un kapsamlı bir yapısal dönüşüm sürecinden geçeceğini dile getirdi. Planın sanayi odaklı hedeflerinden birinin “sanayiye bilgi ithal eden değil üreten bir kurgu kazandırmak” olduğunu aktaran Zambak, bir diğerinin ise “sanayinin desantralizasyonu” olarak nitelendirilebileceğini belirtti. Zambak, İSO’nun uzun süreden beri değerlendirdiği planda göze çarpan kararlardan birinin, odaya kayıtlı işyerlerinin ancak %75’inin meskun olarak gösterilen bölgelerde yer aldığını sözlerine ekledi. Mevcut durumda ancak %1,3’lük bir arazi
istanbullkent almanagıl
kullanımına sahip olduğu vurgulanan İstanbul sanayisinin yer değiştirebilmesi için teşvik ve desteklerin önemine dikkat çeken Zambak, söz konusu plan hükmünün uygulama yetkisine sahip belde ve ilçe yönetimleri tarafından da dikkate alınacağını ümit ettiklerini vurguladı. “İstanbul tek ölçek ve tek şehir olarak ele alınamaz” Toplantının ikinci konuşmacısı olarak söz alan İBB–İMP Planlama Koordinatörü Özdemir Sönmez ise, 2006 yılındaki iptalin ardından İstanbul Çevre Planı’nın yeniden ele alınması sürecini detaylı bir biçimde aktardı. İstanbul’un tek ölçek ve tek şehir olarak değerlendirilmesinin ve planlanmasının söz konusu olamayacağını dile getiren Sönmez, işe Marmara Bölgesi’nin planlamasıyla başladıklarını anlattı. Avrupa’daki metropol ve büyük şehir modellerini de incelediklerini hatırlatan Sönmez, toplam nüfusun %80’inden kalabalık şehre sahip bir Avrupa ülkesi olmadığını belirterek, bunun ancak az gelişmiş ülkelerde karşılaşılan bir portre olduğunu öne sürdü. İstanbul’un Avrupa Birliği’ne üye ülkelerden 37’sine denk bir nüfusa sahip olduğunu da ekleyen Sönmez, Marmara’ya göç baskısını azaltmak üzere adım attıklarını dile getirdi. Bir 2023 projeksiyonu üzerinden İstanbul’un ulaşacağı nüfusu 22,5 ila 25 milyon arasında öngördüklerini aktaran Sönmez, planın hedeflerinden birinin bu sayıyı 16 milyonda sabitlemek olduğunu ve bunu başarmak için de göçe neden olan unsurları tespit etmek gerektiğini de sözlerine ekledi. Sönmez ayrıca, İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’nda sanayiyi engellemek gibi bir hedef olmadığını, artış hızını limitlemek istediklerini vurguladı. Mevcut metropollerde sanayi alanı oranının %20’leri geçmediğini, bizde ise bunun %32-35’lere ulaştığını belirten Sönmez, İstanbul sanayisini nominal bir değer değil oransal olarak %25’lere çekmek istediklerini dile getirdi. Sönmez, böylelikle verimliliğin artacağını, mevcut sanayinin de teknoloji ile donatılacağını söyledi. Söz konusu desantralizasyonun 15-20 yıllık bir süreci kapsadığına da değinen Sönmez, nüfus aglemerasyonu açısından ciddi bir önem taşıdığını belirttiği sanayinin üstlendiği ekonomik rolün yanı sıra toplumsal bir misyonunun da olması gerektiğini dile getirdi.
“Sanayi, İstanbul’un sorunları karşısında ‘Günah Keçisi’ ilan ediliyor” İstanbul Sanayi Forumu Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı’nda konuşan İSO Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük ise, İstanbul Çevre Düzeni Planı’nın sanayi kuruluşlarında yarattığı çekince ve endişelere yer verdiği konuşmasında, toplantıyı önemli ve umut verici bulduklarını söyledi. İstanbul’un toplam istihdamında sanayinin %40’lık bir payı olduğuna dikkat çeken Küçük, söz konusu desantralizasyonun yalnızca ekonomik değil toplumsal etkilerinin de olacağına hak verdiğini, ancak bunun farklı ve olumsuz bir duruma işaret ettiğini söyledi. Böylesi büyük ölçekli bir geçiş sürecinde kayıpların olası olduğunu aktaran Küçük, bunları iyi tespit ve telafi etmenin tek yolunun diyalogdan geçtiğini sözlerine ekledi. Çevre Düzeni Planı’nın vurgusunu hizmet ve turizme yaptığını söyleyen ancak İstanbul’un bir sanayi kenti de olduğunu hatırlatan Küçük, sanayinin kentten aldıklarının olsa da katkılarının da büyüklüğünü yadsımamak gerektiğini belirtti. Küçük, İstanbul’un menfaatlerinin çakışmaması gerektiğini ve sanayinin kentin sorunları karşısında günah keçisi gibi gösterildiğini ileri sürdü. Mevcut %1,3’lük alan payının dahi bu planda esirgendiğini dile getiren Küçük, İstanbul’da sanayiden vazgeçilmesinin imkansız olduğunu, tesislerin taşınmasının gerektirdiği inanılmaz maliyetler karşısında teşvik paketlerinin zaruri olduğunu yineledi. Küçük, 1/25.000’lik planda sanayicilerin görüşlerinin alınmasını, taleplerinin gerçekleştirilmesini talep etti. Topbaş: “Tüm tartışmaların temelinde ulusal planların yoksunluğu yatıyor” Toplantıya gecikmeli olarak katılan İBB Başkanı Kadir Topbaş ise, meslek komitelerinden temsilcilerin yaptığı kısa konuşmaların ardından kürsüye çıkarak sanayicilere seslendi. Çevre Planı’nın elbette üzerinde tartışılması gereken bir gündem yarattığını söyleyen Topbaş, “Biz yaptık, oldu” döneminin bittiğini, şeffaf ve katılımcı bir yönetimi benimsediklerini anlattı. İMP ve dokuz üniversiteden katılım ile düşünüle düşünüle bu hale getirilen planın tüm Türkiye’yi etkileyecek
263
264
istanbullkent almanagıl
ölçekte kararlar içerdiğini söyleyen Topbaş, artık tam yetkinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde olduğunu da vurguladı. Bu nedenle geçmiş belde ve ilçe yönetimlerinin aldığı kararlara “Varsın, olsun” demeyeceklerini ve İstanbul’un havzalarına, değerlerine ve potansiyeline sahip çıkılacağını dile getiren Topbaş, tüm bu tartışmaların temelinde ulusal planların yoksunluğunun yattığını söyledi. Topbaş, asla “sanayiyi dışlama”yı amaçlamadıklarını, ancak “Kalkın, gidin” demenin yarattığı rahatsızlığı anlayabildiğini dile getiren Topbaş, yalnızca gelişmek isteyenlere yeni yer açılamayacağını, bu şehrin bunu kaldıramayacağını anlatmaya çalıştıklarını belirtti. Topbaş, sartları müsait olan, Ar-Ge’si hizmet kolu olan sanayi sektörlerinin nasıl değerlendirilebileceğini de ortaklaşa kararlaştıracaklarını ekledi. Fabrika ve depoların yerini rezidanslar alıyor Milliyet, 25.11.2009 İstanbul’un en kıymetli bölgelerinde yer alan eski fabrikaların arazileri yerini rezidans AVM ve konut projelerine bırakıyor. İşte bu fabrika arazileri ve yerine geliştirilen projeler… İstanbul’da bir zamanlar ‘şehrin dışında’ olduğu düşünülerek fabrikalara veya sanayi sitelerine ayrılmış bölgeler özellikle son 10 yılda nitelikli ofis ve lüks konut projelerine, rezidanslarına yerini bırakıyor. Levent’te Fabrikalar Bölgesi olarak anılan bölgede 10-15 yıl metruk fabrika binaları vardı, bugün ise Kanyon, Metrocity gibi karma projeler yükseliyor. Tekfen’in Ampul Fabrikası, yerini Tefken Towers, Philips TV Fabrikası’nın yerini Metrocity, Eczacıbaşı İlaç Fabrikası’nın yerini ise Kanyon almıştı. Akfen Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı’nın (GYO), Sağlam İnşaat ile gerçekleştirdiği ‘Levent Loft’ projesi, Ülker’in kabasını bitirip vazgeçtiği çikolota fabrikasının yerine yükseldi. Zorlu Grubu, Levent Loft’un hemen yanında yer alan Deva İlaç’ın eski fabrikasının arazisinde geliştireceği projeye start verdi. Bunun yanında Kağıthane Deresi’nin iki yakasındaki depo, fabrika ve atölye komplekslerinin yerini alışveriş merkezleri ve rezidanslar alacak. Küresel kriz olmasaydı, projeler hız kazanacaktı, ancak inşaatçılar yavaş hareket etmeyi tercih ediyor.
istanbullkent almanagıl
Yenibosna’da rezidanslar yükseliyor Bunun yanında, İstanbul’un yine fabrika, sanayi sitesi ve depofabrika satış mağazaları ile öne çıkan bölgesi Yenibosna’da (Basın Ekspres Yolu’na paralel bölge) rezidanslar, 5 yıldızlı oteller ve alışveriş merkezleri, plazalar yükselmeye başladı. İstanbul’un Avrupa yakasında ise özelikle Dudullu-Samandıra-Sancaktepe gibi bölgelerde fabrika ve depo arazilerinde şimdi lüks konut projeleri yükseliyor. Kartal’da, bir dönem yaklaşık 100 fabrika ve atölyenin yapıldığı bölgede de en az 10 milyar dolarlık ofis-nitelikli konut dönüşümü için geri sayım sürüyor. Kartal’da, E-5 kenarından başlayıp deniz kıyısına kadar olan ve büyük bölümü boş olan 550 hektarlık alanda Eczacıbaşı, Koç, Sabancı gibi kuruluşların da fabrikaları var. Assan, Mutlu Akü, ABB, Habaş, Family Finans, Yapı Kredi gibi kuruluşların yerleri de bulunuyor. Kartal’ın yüzde 10’u kadar alanda 100 civarında fabrika ve 40 kadar da boş ya da başka binalardan oluşan gayrimenkul var. Kartal’ın ön görünümünde Adalar bulunduğu için bölgeye “İstanbul’daki ikinci Boğaz” yakıştırması yapılıyor. Maslak yine hareketli Bunun yanında yine Avrupa yakasında Maslak Atatürk Oto Sanayi Sitesi’nin de yerine inşaatçıların göz koyduğu öteden beri biliniyor. İstanbul’da gözde arazilerden biri olan Mecidiyeköy Likör Fabrikası binasının yerine yapılacak karma projede ise Aşçıoğlu-Omak-Meydanbey-Ofton ortaklığı yargı sürecini bekliyor. Yine Şişli’deki tarihi Bomonti Bira Fabrikası da dönüşecek... Zaten bu binanın bitişiğinde birçok rezidans peş peşe yükseldi. Son olarak aynı bölgede Rixos Bomonty adıyla markalı 200 milyon dolarlık bir gökdelen yapılacağı açıklandı. İstanbul’da depo veya sanayi tesisiyken modern ofis veya konut projesine dönüşen birçok bina var. Ortaya çıkan projeleri ve gözde arazileri hatırlayalım: Bomonti Bira Fabrikası: Fabrikanın yerine 1000 yataklı 5 yıldızlı otel, 3 bin 500 kişilik kongre merkezi ve rezidans yapılacak. Global Yatırım Holding ile Çelebi Holding, Bomonti
Tekel Bira Fabrikası’nı restore ederek otel ve kongre merkezini hayata geçirecek. Rixos Rezidances Bomonty projesi de hemen Bomonti Bira Fabrikası’nın yanında yükselecek. İstanbul’un en eski semtlerinden birine adını veren Bomonti Bira Fabrikası, Türkiye’deki ilk bira üretim tesisi. 1890 yılında İstanbul Feriköy’de bir bira fabrikası kuran İsviçreli Bomonti kardeşler, 1902 yılında işletmelerini bir dönem İstanbul Tekel Bira Fabrikası denilen şimdiki yerine taşıdı. 1912’de Bomonti Nektar Şirketleri birleşerek Bomonti-Nektar Birleşik Bira Fabrikaları şirketini kurdu. Fabrika 1938’de Tekel’in yönetimine girdi. 1991’de kadar Tekel tarafından bira fabrikası olarak kullanılan bina, 1991’de boşaltıldı ve o tarihten bu yana kullanılmıyor. Edip İplik Arazisi - Power Outlet AVM ve Ağaoğlu My-212: İkitelli Basın Ekspres yolu üzerindeki eski Edip İplik fabrikasının arsasında şimdi 212 İstanbul Power Outlet Alışveriş Merkezi yükseliyor. Aynı arazi içinde daha önce izni alınan rezidansın inşaatı ise yılan hikayesine döndükten sonra netlik kazandı. Ağaoğlu Şirketler Grubu Başkanı Ali Ağaoğlu, 540 home-ofisin üretimi için imzayı attı. Ağaoğlu, projenin yüzde 62’sine sahip olacak. Başlarda rezidans olarak planlanan projeyi Ağaoğlu, Batı Ataşehir’deki My Prestige konseptindeki gibi, home-ofise dönüştürmeye karar verdi. Ali Ağaoğlu, “İlk blokta 540 bağımsız blok olacak. İkinci bir blok da düşünüyoruz. 2011’de teslim edeceğiz” diyor. Power Outlet AVM, 115 milyon Euro’ya mal olmuştu. AVM, 55 bin 560 metrekare alan üzerine kuruluyor ve 230 bin toplam kapalı alana sahip. AVM’de 180 mağaza alanı var. Kağıthane - Tekfen Oz Ofis Park Projesi: Kağıthane Ofis Park Projesi, 9 adet bloktan oluşacak ve yaklaşık 100 milyon dolara malolacak. 15 bin metrekare arsa üzerinde toplam 55 bin 500 metrekare inşaat yapılacak. Kağıthane - Hayat Kimya Deposu: Sur Yapı, Hayat Kimya’ya ait olan ve deterjan deposu olarak kullanılan 13 bin 152 metrekarelik arsaya alışveriş merkezi inşa edecek. Daha önce 75 bin 321 metrekare inşaat yapılması düşünüldüğü açıklanan projenin 2010 yılında başlayacağı belirtiliyor. 43 bin metrekarelik alışveriş merkezi, 3 bin 500 metrekarelik market ile 31 bin 980 metrekarelik otopark olacak.
265
266
istanbullkent almanagıl
Kağıthane - Beşler Sucuk Fabrikası: Kağıthane’deki Beşler Sucuk Fabrikası’nı, Ahmet Beşler’den alan Ayman Döviz Büroları’nın sahibi Mustafa Ayman, 15 dönüm üzerine kurulu fabrikanın arazisine rezidansa projesi yapılacak. Proje için 50 milyon dolarlık bir bütçe ayrıldı. Alt kısma 3 katlı bir alışveriş merkezi üste de 25 kattan oluşacak bir rezidans projesi planlanıyor. Kağıthane - Polisan Fabrikası: Kağıthane’de kısa süre içinde inşaatına başlanacak bir proje de Polisan fabrikasının yerine yapılacak... Bu binayı DAP Yapı almıştı. DAP Yapı, binanın yerine yaklaşık 30 katlı bir kule düşünüyordu. 14 bin metrekarelik arazide, 2 rezidans kulesi yapılması bekleniyor. Kağıthane - Sinpaş: Kağıthane’de Dap Yapı ile Polisan’ın ortaklaşa proje geliştireceği eski Polisan Fabrikası’nın yanında kendi arsalarına ticari gayrimenkul projesi geliştirecek olan Sinpaş GYO, arazi üzerindeki 12 adet izbe yapı için anlaşmaya vardı. Kiracılar tahliye edilecek. Anıtlar Kurulu’nun bölgenin imar planlarına şerh koyması üzerine planlar revize edilecek. Bu çalışma bitince inşaata başlanacağı belirtildi. Aydın Örme Fabrikası - Adapark: Sur Yapı’nın bir fabrika dönüşüm projesi de Sancaktepe’de... Üstelik bu projede ilk kazma vuruldu. Aydın Örme Grubu’yla birlikte Sancaktepe’de 1012 konutluk AdaPark projesine başlayan Sur Yapı, yaklaşık 200 milyon dolar yatırım yapacak. Üç etaptan oluşan projede büyük meyve bahçeleri de yer alacak. Fiyatlar 134 bin TL’den başlıyor. Bu projenin hemen yakınında Mahalle, Greenium, Selvice evler ve Dorapark gibi projelere de imza atan Sur Yapı, Adapark’ı farklı etaplarda 4 yılda tamamlayacak. Toplam 51 bin metrekare arazi üzerinde gerçekleştirilen projede, 55 metre kare 1 oda 1 salon daireden, 284 metrekare 5 oda 1 salona kadar farklı daire seçenekleri var. Birinci etapta 284, ikinci etapta 160, üçüncü etapta ise 568 daire bulunacak. Nestle Fabrikası - Eltes Güneşi: Ağaoğlu’na bağlı Eltes İnşaat’ın Dudullu’da yaptığı Eltes Günesi ve Eltes Gold Residence projeleri de eski Nestle fabrikası arazisinde yapıldı. 1111 konutluk Eltes Güneşi’nde daireler teslim edildi. 20 farklı tipte 231 daireli Eltes Gold Residence’da ise daireler bu yıl teslim edildi.
istanbullkent almanagıl
Demirciler Sitesi - Realistanbul: Türköz İnşaat, İttifak İnşaat ve Oliv Yapı’nın Zeytinburnu’nda, Merter Migros’un karşı yakasına yaptığı Realİstanbul Zeytinburnu Demirciler Sitesi Kooperatifi’nden kat karşılığı alınan arsada yükseliyor. 45 bin metrekarelik arsanın 24 bin metrekarelik bölümü kamuya terk edilmiş, 5 blokta 295 konut ve 10 bin metrekarelik alışveriş merkezi ile ofis bloğu inşaatına başlanmıştı. Aksu İplik Fabrikası: Alışveriş merkezleri ve HalkalıGaziosmanpaşa’da yaptığı Avrupa Konutları ile dikkat çeken Özsaya İnşaat’ın 2004 yılında satın aldığı Aksu İplik fabrikası arazisi, 39 bin metrekare büyüklüğünde. Şirket bu arazide konut ve bir de hastane inşa etmeye hazırlanıyor. Ekonomideki gelişmelere göre, proje hayata geçirilecek. Bozkurt Mensucat Arazisi: Yine Zeytinburnu’nda, Koç Grubu’na ait Bozkurt Mensucat arazisi de Koç Grubu-KİPTAŞ anlaşması ile konuta dönüşecek. Fabrika alanında 1040’ı konut olmak üzere 1270 bağımsız bölüm inşa edileceği belirtiliyor. Koç Grubu da yapılan evlerden 400’ünün sahibi olacak. Narin Tekstil - Narinpark: Çerkezköy’e 40 yıl önce giden ilk sanayi tesisi olan Narin Tekstil’in yaklaşık 350 dönümlük arazisinde bugün bölgenin, hatta Trakya’nın en büyük konut projesinin temelleri atılıyor. 7 bin konutluk Narin Park’ta 492 konutluk Erguvan etabında dairelerin yarıya yakını teslim edildi. Bittiğinde bugünkü inşaat maliyetleri ile 500 milyon dolara mal olacağı hesaplanan Narinpark’ta halen 1+1’ler 64 bin TL’den başlıyor. Projede satışların yüzde 70-80’i İstanbullu yatırımcılara yapıldı. Likör Fabrikası Merakla Bekleniyor: Mecidiyeköy’deki Likör Fabrikası arazisi de yılan hikayesine döndü. En son yapılan plan tadilatına İstanbul 10. İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı vermişti. Araziyi TOKİ’den hasılat paylaşımı modeliyle alan Aşçıoğlu İnşaat-Omak-Meydanbey-Ofton konsorsiyumu, yargı sürecini bekliyor. Yaşar Aşçıoğlu, sonradan orijinalliğini kaybeden Likör Fabrikası’nı ilk günkü orijinal haliyle yapmayı, arkasına da İstanbul’un sembol projelerinden birini dikmek istediğini açıklamıştı.
267
268
istanbullkent almanagıl
İşte İstanbul’un ‘Dönüşüm’ Haritası yapi.com.tr, 03.03.2013 (...) 2004 yılında bu yana ilçedeki bina stokunun yüzde 25’i yerinde dönüşümle yenilenen Kağıthane’de üç ayaklı bir yöntem uygulanıyor. Biri fabrika/sanayi alanlarının dönüşümü, ikincisi gecekondu önleme bölgelerinde toplu konut alanları diğeri de ada bazlı yerinde dönüşüm şeklinde gerçekleşiyor. Kağıthane Belediye Başkanı Fazlı Kılıç, sanayi alanlarının dönüşümünün, Kağıthane Merkez Mahallesi ağırlıklı olmak üzere Kağıthane Deresi boyunca kurulmuş geniş fabrika alanlarının dönüşümü ve alan yenilenmesini içerdiğini belirterek, “Bu alanda doğayı ve çevreyi kirleten fabrikaların son yıllarda atıl kalmış ve köhne bir görüntü arz eden bina topluluklarının yerine rezidans, ofis binaları, alışveriş merkezleri
tarzında yapılar giriyor. Bu dönüşüm yapılırken arazilerin yüzde 43-55 arası değişen limitlerde “kamuya terk” alıyoruz. Bu terk’ler derenin her iki sahili boyunca yeşil yürüme bantları, parklar, okul ve kamu binaları şeklinde değerlendirilecek” dedi. Kılıç, Kağıthane dere vadisinin ise İstanbul’un önemli rüzgar/ hava koridorlarından biri olması nedeniyle Cendere vadisine doğru bu bölgede bina yükseklikleri ve konumlarının hava sirkülasyonları dikkate alınarak biçimlendirildiğini söyledi. Gecekondu önleme bölgelerinde toplu konut alanlarında ise hızlı biçimde toplu konutlar üretme yoluna gittiklerini aktaran Kılıç, “İBB Mesken Gecekondu Önleme Müdürlüğü ile ortaklaşa yürütülen çalışmalar sonucunda Kağıthane Merkez, Hamidiye ve Seyrantepe Mahallelerinde 2 binin üzerinde konut üretimi sağlandı” dedi. Bir diğer dönüşüm yöntemi olan ada bazında yerinde dönüşümle, bütün mahallelerde
istanbullkent almanagıl
ada bazında dönüşümlere yöneldiklerini aktaran Kılıç şu bilgiyi verdi: “Söz konusu adada bulunan parsel sahiplerinin tamamının bir araya gelmesi ve gönüllülüğü esas alınarak teşvik edilen bu örneklerde insanlar, tamamıyla kendi yaşam alanı içinde, yaşam atmosferini yenilemiş oluyor. Talatpaşa ve Ortabayır örneği bu konuda başarıyla yürüyen örneklerimiz durumunda.” (...)
lu Efes’te üretimi azaltma yoluna gitti. Biri Türkiye, biri de Rusya’da iki fabrikasında bira üretimini durduran Özilhan Bostancı’da lüks bir ofis kompleksi inşaatına başlayarak gayrimenkul sektörüne adım atan sanayiciler kervanına katıldı. Şirketi kısa bir süre önce kuran Özilhan bu alana giriş nedenini “Türkiye’de büyümenin lokomotifi gayrimenkul ve perakende sektörleri oldu” diye açıkladı.
Türk sanayicileri anlattı: Neden müteahhit oluyoruz? | Ayşegül Akyarlı Güven The Wall Street Journal, 06.08.2014
Sanayinin büyümesinde önemli bir artış olmadığına dikkat çeken Özilhan şöyle devam etti: “Sanayi alanında artık eskisi gibi önemli yatırımlar yok. Ama bu çok sürdürülebilir değil. Üretimin de kesinlikle artması lazım. Ama bunun için bu yatırımların desteklenmesi de önemli. Biz de şu an gayrimenkul sektörüne de girdik. E-5 üzerinde lüks bir ofis projesine başladık. Çünkü Türkiye’de büyümenin lokomotifi perakende ve inşaat.”
İstanbul’un en pahalı caddelerinden Büyükdere’de artık yan yana sanayici gökdelenleri yükseliyor. Eczacıbaşı’nın Kanyon’unun yanında artık caddenin son sanayici yatırımcısı Özdilek’in yeni gökdeleni var. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan sık sık “Sanayi üretiminin milli gelirdeki payı düşüyor. Bu tehlikeli bir trend” uyarısı yapsa da Türk sanayicinin gayrimenkul ve inşaat sektörlerine olan iştahı hızla artıyor. Sanayici özellikle AKP iktidarı döneminde ekonomi politikaları tarafından büyük destek gören inşaat ve gayrimenkul sektörünü artık önemli bir B planı olarak gördüğünü dile getiriyor. Peki sanayici neden üretime yatıracağı paradan kısıp inşaat işine de giriyor? Anadolu Grubu Başkanı Tuncay Özilhan, Kibar Holding Başkanı Ali Kibar, Zorlu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Zorlu ve Torunlar Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Aziz Torun gibi sanayiciliğin yanı sıra gayrimenkul sektörüne de girme kararı alan patronlar bu motivasyonlarının nedenini The Wall Street Journal Türkiye’ye anlattı. Anlattıklarına bakıldığında bu alana özellikle yeni giren çoğu sanayicinin kanısı “Türkiye’de artık büyümenin lokomotifi sanayi değil inşaat. Biz de ona uyuyoruz” oldu. Tuncay Özilhan “Türkiye’de büyümenin lokomotifi sanayi değil gayrimenkul” Anadolu Grubu’nun Başkanı Tuncay Özilhan son günlerde hem Rusya’da hem de Türkiye’de alkollü içki satışına getirilen yeni yaptırımlar sonucunda talebin düşmesiyle Anado-
Ali Kibar: “Ben de gayrimenkule gireceğim” Gayrimenkule girme planı olan bir diğer sanayici de Hyundai Assan’ın üreticisi, Kibar Holding’in Başkanı Ali Kibar. Geçtiğimiz dönemde sanayiye birçok yatırım yaptıklarını, bu yıl da bu yatırımların bazılarını devreye alacaklarını ifade eden ve sanayicinin yatırımlarını sürdürmesi için haksız rekabetin azaltılmasının önemine dikkat çeken Kibar, “Çin, Tayvan gibi ülkelerden, hatta AB ülkelerinden bile ciddi damping görüyoruz. Piyasa gerçeklerine göre mukayese tablosu yapılmalı” diye konuştu. Sanayici açısından dezavantajlara bakıldığında Türkiye’nin enerji maliyeti açısından da yüklü bir ülke olduğuna dikkat çeken Kibar, “İşçilik verimliliğinde maliyet artışı var. Bu nedenle ileri teknoloji yatırımları olmalı” diye konuştu. Konuların genellikle siyaset eksenine takıldığı seçim yıllarında ekonomiyi sırtlananlar olduğuna dikkat çeken Kibar şöyle devam etti: “Bazen onların da ayakları takılıyor. En iyisi gayrimenkul ya da bina yapmak olacak herhalde” diyor. Sanayi tesisi olanların sürekli üzerinde sosyal sorumluluk projesi olduğunu belirten Kibar “Gayrimenkulü ise bir kerede yapıyorsun, bitiyor. Ben de gayrimenkule girmeyi düşünüyorum” dedi.
269
270
istanbullkent almanagıl
Peki gayrimenkul sektörü, giren her sanayiciyi mutlu ediyor mu? Aziz Torun: “Komşunun tavuğu komşuya kaz görünüyor” Torunlar’ın Başkanı Aziz Torun’a göre komşunun tavuğu komşuya kaz görünüyor. Yani sanayici inşaata heves ediyor ama aslında o alanda da çok da büyük karlılıklar yok. Kendilerinin 30 yıldır inşaat sektöründe de yer aldığını ifade eden sanayici Torun, “Bizde hala gıdanın cirodaki payı inşaattan fazla. Fakat tabii ki değerli varlıklar oldukları için aktiflerimizin değeri içinde gayrimenkulün payı daha büyük” dedi. Aynı zamanda Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği’nin (GYODER) Başkanı da olan Torun, “Reel durum düşünüldüğü gibi değil. Emlakta karlılıklar 2012’den beri yüksek değil” diye konuştu. Ahmet Zorlu: “Ben her zaman sanayiciyim” 1998 yılında Karayolları arazisi ihalesinde 800 milyon dolarlık rekor teklif vererek dikkatleri üzerine çeken Zorlu Grubu Başkanı Ahmet Nazif Zorlu’nun aldığı o arazi bugün üzerinde otel, AVM, sanat merkezi ve rezidans kompleksi barındırıyor. Ahmet Bey’in soyadı aynı zamanda Türkiye’nin özellikle tekstil ve teknoloji yatırımları ile adını duyurmuş grubu Zorlu’ya ismini vermiş durumda. İçerisinde Vestel’i de barındıran Zorlu Grubu’nun 800 milyon dolara arazi alıp yatırımlarında bu alana odaklanması çok konuşulmuştu. Zorlu Center’ın açıldığı gün “Sanayiden uzaklaşıyor musunuz?” soruma, “Asla uzaklaşmıyorum. Bu benim şirketlerimin Türkiye’ye 60’ıncı yıl hediyesi. Zorlu Grubu 60’ıncı yılında Türkiye’ye bir hediye vermek istedi. Ama bundan sonra yatırımlarımızın ağırlığı gayrimenkul alanına olmayacak” demişti. Aynı soruyu bir hafta önce yeniden yönelttiğimiz Zorlu “Biz gayrimenkulcü değil sanayiciyiz. Bundan sonra yine sanayiye yatırımlarımız olacak. Enerjiye de yatırım yapacağız” diye konuştu.
gayrimenkulün daha karlı olması var. Gayrimenkulün sanayi kadar uzun vadeli bir yatırım da olmadığına dikkat çeken Yıldırım gayrimenkulü sanayi yatırımından pozitif ayrıştıran diğer özellikleri şöyle sıralıyor: “Bu alan yoğun rekabet içermiyor. Ekonomi politikaları tarafından teşvik ediliyor. Denetim az. Kayıtsızlık yüksek. Çıkışı kolay. Kolay para kazanılıyor. Sanayide ise hem yatırımın dönüşü daha uzun, hem de çıkmak daha zor oluyor.” Para sahibinin sermayesini artırmak isteyeceğine dikkat çeken Yıldırım, “En garantili para burada kazanılıyorsa, bu da teşvik ediliyorsa, sanayici neden buraya yüklenmesin. Ben sanayicinin kayıt dışılık için bu alana girdiğini söylemiyorum. Ama örneğin finans alanına yatırım yapsa her şey kayıt içinde” diye konuştu. Aynı şeyin ekonomi verimliliği için söylenemeyeceğine dikkat çeken Yıldırım şöyle devam etti: “İç piyasaya yönelik satış yapan bu sektör ithal malları da dikkate alınca cari açık yaratıyor. Üretime dönüş zorunlu. Zorunlu ki bunun finanse edelim. Üretelim ki kiraları ödeyebilelim. Buna karşın emlakta karlılık 2011’den sonra çok artmıyor olsa da hala çok yüksek.” Sanayi siteleri kent dışına taşınıyor! Sabah, 29.06.2015 Kent içinde kalan sanayi sitelerinin dışarıya taşınmasına yönelik destek sağlanacak. Küçük sanayicilere uygun koşullarda taşınma kredisi verilecek. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde hazırlanan ve 2015-2018 yıllarını kapsayan Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi’ne göre, kent içinde kalan sanayi sitelerinin, kent dışına taşınmasına yönelik destek verilecek.
Abdurrahman Yıldırım: “Gayrimenkul daha kârlı”
Söz konusu belgeden derlenen bilgilere göre, bakanlık, yerleşim yerleri içerisinde kalmış, sıhhi imkanlarını yitirmiş ve gelişme imkanı bulunmayan sanayi siteleri için harekete geçti. Konunun çözümü için bir kanun tasarısı taslağı da hazırlandı.
Habertürk Gazetesi Köşe Yazarı Abdurrahman Yıldırım’a göre sanayicinin emlağa kayma motivasyonunun temelinde
Buna göre, kent içinde kalmış söz konusu sanayi sitelerinin, kentsel dönüşüm kapsamında yapılan veya yapılacak böl-
istanbullkent almanagıl
gelere taşınmasına destek olunacak. Bu durumdaki küçük sanayicilerin daha sağlıklı, modern ve çevreye duyarlı işyerlerinde çalışmalarına imkan sağlamak amacıyla uygun koşullarda taşınma kredisi verilecek. Böylece şehrin içinde kalan sanayi siteleri, kentsel dönüşüm kapsamında uygun bölgelere taşınacak. Öte yandan, söz konusu belgeye göre, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, büyük sanayi yatırım alanlarının belirlenmesiyle ilgili çalışmalara da başladı. Belgede yer alan hedeflere göre, Türkiye’nin sahip olduğu potansiyelin harekete geçirilmesi ve kaynakların verimli kullanılarak üretim kapasitesinin artırılması amacıyla ülke genelinde büyük sanayi yatırım alanları oluşturulacak. Bu eylemle, küresel ölçekte rekabet edebilirliğin ve bölgesel gelişmenin sağlanması da amaçlanıyor.
TOKİ sanayi sitelerini şehir dışına taşıyacak | Deniz Çiçek Habertürk, 22.11.2016 TOKİ, Bursa’dan sonra İstanbul’da da en işlek bölgelerinde yer alan sanayi sitelerini şehir dışına taşımaya hazırlanıyor. Çalışma Keresteciler Sitesi ile başlayacak. Alanlar kentsel dönüşüm için kullanılacak. İstanbul’daki yapı ve trafik yoğunluğuna çözüm için kent içine sıkışmış sanayi siteleri kaldırılması planlanıyor. Başbakanlığa bağlı Toplu Konut İdaresi (TOKİ), kentsel dönüşüm uygulamaları kapsamında, konut alanlarının yanı sıra sanayi sitelerini de dönüşüm içinde değerlendirmeye başladı. Çalışanlar için konut yapılacak Bu kapsamda, şehir merkezlerinde kalan ve kent estetiğini bozan sanayi sitelerinin dönüşümü için harekete geçildi.
271
272
istanbullkent almanagıl
Yapılacak çalışmayla, kent merkezleri önemli yer kaplayan sanayi sitelerinden arındırılacak. Sanayi siteleri de kent dışındaki daha geniş alanlara taşınacak. Kent içine sıkışmış olan sanayiciler de daha yeni ve ferah dükkânlarda iş yapma fırsatı bulacak. Dükkânlarını genişletme imkânına da kavuşacaklar. Sanayi sitelerinin etrafına, çalışanlar için konut alanları yapılacak. Böylece, sanayi siteleriyle birlikte büyük bir nüfus da kent dışında belli bölgelerde toplanacak. İşe gidiş gelişler dolayısıyla kent içinde trafik yoğunluğu bu sayede azaltılacak. İlk talep Başakşehir’den TOKİ, bu uygulamayı İstanbul’da başlatmak için Güngören, Bağcılar, Gaziosmanpaşa, Bayrampaşa ve Esenler’deki sanayi bölgelerine gözünü dikti. İstanbul’un pek çok ilçesinde irili ufaklı sanayi sitesi bulunurken, sanayicilerle anlaşma sağlanması halinde, bu tesisler Çerkezköy, Çorlu ve Silivri’ye taşınacak. Bu sanayi tesislerinin her birinin 4-5 milyon metre-
kare büyüklükte olduğu belirtiliyor. İstanbul’da bu konuda ilk talep Başakşehir’deki Keresteciler Sanayi sitesinden geldi. Bunların yanı sıra, diğer ilçelerdeki ayakkabıcılar, dökümcüler, oto tamircileri, marangozlar ve tekstilcilerden de benzer bir adım bekleniyor. (...) Başakşehir’de başlıyor TOKİ, ilk örneğini Bursa’da yaptığı uygulamayı Başakşehir’deki Keresteciler Sitesi için hayata geçirecek. Güngören, Bağcılar, Gaziosmanpaşa, Bayrampaşa ve Esenler’deki sanayi bölgelerinin de taşınması planlanıyor. Zeytinburnu’ndaki ambarlar, Hadımköy’e taşınıyor, yerine konut, alışveriş merkezi geliyor | Ezgi Çapa Hürriyet, 29.11.2016 İstanbul trafiğini rahatlatmak ve E-5’teki tır trafiğini azaltmak için Zeytinburnu Nakliyeciler Sitesi, Hadımköy’e taşınacak.
istanbullkent almanagıl
Günde yüzlerce kamyon ve tırın giriş çıkış yaptığı ambarların bulunduğu araziye konut, alışveriş merkezi ve ticari alanlar yapılacak. İstanbul’un ana ulaşım arterlerinden biri E-5’in hemen yanı başında bulunan Zeytinburnu Nakliyeciler Sitesi’nin Hadımköy’e taşınarak yerine konut, alışveriş merkezi ve ticari alanlar yapılmasına ilişkin itirazlar İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde (İBB) reddedildi. Ambarların taşınmasına yönelik 1/5 binlik plan değişikliği 13 Mayıs 2016’da onaylanmış, CHP ‘yapı ve nüfus yoğunluğu arttırıcı nitelikte olması’ nedeniyle plana itiraz etmişti.
E-5 kenarındaki arazi de tartışma yaratmıştı Eylül ayında da yine aynı bölgede, E-5’in hemen yanında bulunan arazinin otel yapılmak üzere turizm alanı ilan edilmesi tartışma yaratmıştı. CHP tarafından Vakıflar Genel Müdürlüğü mülkiyetinde olan arazinin ‘park’ yapılması ve isminin ‘15 Temmuz Şehitleri’ olması önerisi sunulmuş, E-5 kenarındaki araziye otel yapılmasının önünü açacak imar planı değişikliği oyçokluğu ile kabul edilmişti m
Ambarların yerine konut, AVM, ticaret alanları inşa edilecek İstanbul’un en önemli nakliye duraklarından birinin Hadımköy’e taşınması ile E-5’in kenarında yeni bir boş alan doğacak. Yaklaşık 261 adet prefabrik ve betonarme yapı ile açık otoparkların bulunduğu alanda 40 metre yüksekliğe kadar yapılar yükselecek. 156 bin metrekarelik alanda konut, rezidans, iş merkezi, alışveriş merkezleri, otel, yönetim binaları gibi tesisler yer alabilecek. Öte yandan araziye helikopter iniş-kalkış pisti de yapılabilecek. “Daha fazla yoğunluk getirecek” CHP’nin İBB ve Zeytinburnu Meclis Üyesi Esin Hacıalioğlu, Nakliyeciler Sitesi’nin E-5’in yanında ciddi bir yoğunluk getirdiği ve geçişleri engellediği için taşınmasını savunduklarını ancak onun yerine bölgeye yeni bir yoğunluk getirecek plana itiraz ettiklerini söyledi. Hacıalioğlu, “Yoğunluk sebebiyle buradan kalksın, dediğimiz Nakliyeciler Sitesi’nin yerine, çok daha fazla yoğunlukta bir alan yapılıyor” dedi. Hacıalioğlu, komisyonun itirazı neden reddettiğini sordu. Soruya yanıt veren İBB İmar ve Bayındırlık Komisyon Başkanı Hadi Diler, söz konusu alanın imarsız bir alan olmadığının altını çizerek, bölgenin 1980 yılında kurulan bir sanayi bölgesi olduğunu söyledi. Diler, artık şehir içinde kalan bu alanların şehrin dışına taşınması için yapılan bir plan olduğunu belirtti.
Görseller s. 252: cnnturk.com s. 254: eski.istanbulium.net s. 256: kartal.web.tr s. 258: degisti.com s. 259: istanbulucuyorum.blogspot.com.tr s. 261: osbbs.sanayi.gov.tr s. 262: osbbs.sanayi.gov.tr s. 264: 3dkonut.com s. 266: istanbulucuyorum.blogspot.com.tr s. 268: Feridun F. Alkaya s. 271: kartalkentder.org s. 272: osbbs.sanayi.gov.tr
273
274
istanbullkent almanagıl
KASIM 2016 © onedio.com
Ataköy’de Yat Limanı yapılmasına ilişkin Bakırköy Belediyesi tarafından düzenlenen ve ikametgah şartı aranmayan referandum, Ataköy Yat Limanı’nın yapılması yönünde sonuçlandı (arkitera.com).
© beyoglukorumaplanlari.blogspot.com.tr
Beyoğlu, Cihangir’de bulunan Roma Parkı’nda müze yetkilileri olmadan kazı yapılamayacağına dair kurul kararına rağmen yeniden başlatılan kazı çalışmaları mahalle sakinlerinin müdahalesiyle durduruldu (BirGün).
Esenler Belediye Başkanı Tevfik Göksu, Metris Kışlası’nın belediyeye tahsis edilen 8.7 milyon m²lik kısmının 2.5 milyon m²’sine Şehir Parkı yapılacağını, alanın yarısının ise yerleşime açılacağını açıkladı (yapi.com.tr).
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 Moda Sahili’nde aslına uygun olmadan restore edilerek kafe olarak işletmeye açılan bina, TMMOB MO İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından İBB’ye yapılan başvuru sonucunda kapatıldı ve aslına uygun olarak restore edilmesine ilişkin çalışmalar başlatıldı (arkitera.com). © neredekal.com
Kadıköy’de bulunan eski meteoroloji arazisi üzerine yapılan rezidans projesine Kadıköy Belediyesi’nin ruhsat vermemesi üzerine açılan davada, İstanbul Anadolu 6. Asliye Hukuk Mahkemesi Kadıköy Belediyesi’nin müellif firma olan Taşyapı İnşaat’a yaklaşık 101 milyon TL tazminat ödemesine karar verdi (arkitera.com). © gazeteyolculuk.net
Silivri’de 485 ha.lık alanda termik santral kurulmasına ilişkin ÇDP değişikliği ÇŞB tarafından onaylanarak askıya çıkarıldı.
istanbullkent almanagıl
KASIM 2016 Sabiha Gökçen Havalimanı’nın hisselerinin tamamı Malaysia Airports Holding tarafından satın alındı (arkitera.com).
© haber.sol.org.tr
Çamlıca Camisi’ne metro hattı yapılmasına ilişkin imar planı değişikliği İBB Meclisi’nce onaylandı (Gazetemİstanbul).
Sancaktepe’de bulunan General Hakkı Tunaboylu ve Şehit Binbaşı Bülent Bulut askeri kışlalarının şehir hastanesi yapılmasına ilişkin imar planı değişikliği İBB Meclisi’nce onaylandı (Flashaber).
Kadıköy’de bulunan eski meteoroloji arazisi üzerine yapılan rezidans projesine ÇŞB tarafından verilen ruhsat hakkında İstanbul 4. İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı verdi (arkitera.com).
© yasamgazetesi.com.tr
UDHB’nin yayımladığı “Ulaşımda ve İletişimde 2003/2016: İstanbul” kitapçığında Kanal İstanbul’un güzergah görseli yayımlandı. Kitapçığa göre; Kanal İstanbul üzerinde yeni bir haliç yer alacak (Bizim Gazete).
ÇŞB tarafından onaylanan Başakşehir Göleti ve çevresine ilişkin imar planı değişikliği İstanbul 5. İdare Mahkemesi tarafından iptal edildi (BirGün).
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nda CHP Milletvekili Gülay Yedekçi’nin Yedikule Bostanları’nın yapılaşmaya açılmasını gündeme getirmesi üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, bazı müteahhitlerin şeytan olduğunu, oraya bile yapı yapmanın anahtarını bulabileceklerini ve o müteahhitleri lanetlediğini söyledi (Sözcü).
İstanbul 6. İdare Mahkemesi tarafından iptal edilen Yenikapı Dolgu Alanı’na ilişkin imar planları İBB Meclisi’nce yeniden onaylandı (Dokuz Sütun).
Bostancı’da mevcut dolgu alanına ek 92 bin m² daha dolgu yapılmasını ve dolgu alanları üstünde toplamda yaklaşık 5 bin m² sosyokültürel tesis inşa edilmesine ilişkin imar planı değişikliği İBB Meclisi’nce onaylandı (Hürriyet).
Aralarında şehir planlama meslek alanında © hurriyet.com.tr emek vermiş meslektaşlarımızın da bulunduğu birçok kişi 677 No.lu KHK ile soruşturma ve suç isnadı olmaksızın kamu görevinden ihraç edildi.
İkitelli – Ataköy metro hattı güzergahındaki parsellerin acele kamulaştırması için BKK yayımlandı (Resmi Gazete).
Kuzey Ormanlarının üzerinden geçen Kuzey Marmara Otoyolu’nun Çekmeköy İlçesi, Ömerli-Hüseyinli Geçişine ilişkin 1/25.000 Ölçekli İlave NİP, RNİP ve RUİP ÇŞB tarafından onaylanarak askıya çıkarıldı. Zeytinburnu Nakliyeciler Sitesi NİP’e yapılan itirazlar İBB Meclisi’nde reddedildi. Yapılan plana göre alana rezidans ve konut inşa edilecek ve mevcut Nakliyeciler Sitesi Hadımköy’e taşınacak (Gazetemİstanbul).
275
ARALIK 2016 ESKİ METEOROLOJİ ARAZİSİ
istanbullkent almanagıl
“Kamu olarak kaçak inşaata karşı çıkmak bizim görevimiz. Bizler bu görevde kamunun çıkar ve geleceğini korumak için bulunuyoruz. Kaçak inşaata dair işlem yapmak ne zamandan beri suç oldu?” (Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, 23 Kasım 2016)
TARİHLERLE ESKİ METEOROLOJİ ARAZİSİ
S
on yıllarda kamu arazilerinde benzer biçimde gerçekleşen, donatı kaybı, imar artışı gibi kamu yararına aykırı uygulamalardan biri de Kadıköy, Göztepe’de Meteoroloji arazisi olarak bilinen kamu arazisinde yaşandı. Ancak bu defa yerel yönetim kamuya ait bir arazinin ayrıcalıklı imar haklarıyla özelleştirilmesine karşı bir tavır sergiledi. Kadıköy Belediyesi önce İBB daha sonra ÇŞB ile mahkemelerde karşı karşıya geldi. Örneğine pek rastlamadığımız söz konusu direnişe karşılık, müteahhit firmanın açtığı davada verilen kararla Kadıköy Belediyesi ağır bir tazminata mahkum edilerek cezalandırıldı. Maliye hazinesine ait arazinin Defterdarlık ve Taşyapı İnşaat Şirketi arasında 2004 yılında gerçekleşen kat
karşılığı inşaat sözleşmesi ile başlayan dönüşüm süreci, 2016 yılında mahkeme kararıyla Kadıköy Belediyesi’ne verilen ağır tazminat cezası ve Kadıköy Belediyesi’nin açtığı dava sonucunda Taşyapı’ya ait projenin iskan ruhsatının iptal edilmesi ile devam etmektedir. Kadıköy Belediyesi’nin parselin dönüşümüne karşı gerçekleştirdiği mücadeleleri birbirini takip eden yer yer de birbirinin içine geçen üç katmana ayırmak mümkün. Birinci katman kamuya ait arazinin ayrıcalıklı haklarla imara açılmaması için İBB tarafından onaylanan plan değişikliklerine karşı yapılan mücadeleleri kapsıyor. İkinci katmanda, kaçak yapıların tespit edilmesiyle başlayan daha sonra ÇŞB tarafından Şubat 2016’da verilen ve kaçak yapı-
nın meşrulaşmasına yol açacak ruhsat tadilatı ve iskan belgelerine karşı yürütülen mücadeleler var. Son olarak üçüncü katmanda, firmanın Kadıköy Belediyesi’ne karşı açtığı tazminat davalarına karşı yürütülen mücadele var. İmar planlarında Yönetim Merkezi fonksiyonunda olan ve halihazırda Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından kullanılan alan (421 ada 161 parsel) için 8 Ekim 2004 tarihinde Maliye Hazinesi (Defterdarlık) ile ihaleyi kazanan Taşyapı arasında kullanımı Konut ve Ticaret ve %60’ı Maliye Hazinesinde %40’ı Taşyapı’da olacak biçimde kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldı. Plan değişikliği ile mümkün olabilecek fonksiyon değişikliklerinin satış sözleşmesine konu edilmesi daha sonra sıralanacak hukuksuzlukların habercisiydi.
277
278
istanbullkent almanagıl
Bu süreç 9 Mart 2005 tasdik tarihli plan değişikliğinin onaylanması ile başladı ve 20 Ocak 2012 tarihli Danıştay kararı sonucu ret kararının kesinleşmesiyle tamamlandı. İBB’nin 9 Mart 2005 tarihinde onayladığı NİP ile, alan Yönetim Merkezi fonksiyonundan çıkarıldı ve Yüksek Yoğunluklu Konut Alanı, Sosyo Kültürel Tesis Alanı ve Parklar ve Dinlenme Alanı olarak satış sözleşmesi doğrultusunda planlandı. Konut Alanı olarak belirlenen alan için görünürde çevre yapılanma koşullarına uygun bir emsal olan 2.07 değeri verildi. Ancak planlama bölgesinde bulunan diğer parsellere verilmeyen bir ayrıcalıkla 2.07 olan emsal değerinin net parsel üzerinden değil brüt parsel üzerinden hesaplanması yönünde bir plan notu eklendi. İBB, aldığı meclis kararı ile Kadıköy Belediyesi’nin 1/5.000 Ölçekli NİP’e yaptığı itirazı reddetti. Bu karar üzerine Kadıköy Belediyesi, İstanbul 4. İdare Mahkemesi’ne, plan iptal davası açtı. Kadıköy Belediyesi tarafından hazırlanan ve söz konusu alanı da içerisine alan Kadıköy Merkez-D100 Otoyolu Ara Bölgesi 1/1.000 Ölçekli UİP ise 11.05.2006 tarihinde İBB tarafından
onaylanarak yürürlüğe girdi. Kadıköy Belediyesi’nin 1/5.000 Ölçekli NİP’in iptali talebiyle açtığı davanın hukuki süreci devam etmesine rağmen planlama hiyerarşisi gerekçesiyle yürürlükte olan 1/5.000 ölçekli planda parsele ilişkin alınan kararlar bölgesel ölçekte hazırlanan 1/1.000 ölçekli plana da yansıtıldı. UİP’nin onaylanması ile uygulama süreci başlamış oldu. İlk olarak parselasyon ve tapuya tescil işlemleri gerçekleştirildi. Büyüklüğü 44.783 m² olan 161 parselin tamamı Maliye Hazinesi adına kayıtlı iken, yola ve yeşil alana terki yapılarak parselin kalan kısmı ikiye ifraz edildi. Konut fonksiyonunda kalan alan 285 parsel, Sosyo-Kültürel Tesis Alanında kalan alan 286 parsel olarak numaralandırılarak Maliye Hazinesi adına tapuda tescil edildi. Bu aşamadan sonra İBB tekrar devreye girerek 4 Nisan 2007 tarihinde avan projeyi onayladı. İnşaatın başlaması için prosedürler tamamlandığında 28 Ağustos 2007 de Defterdarlık ile Taşyapı arasında yeni bir protokol imzalandı ve 19 Eylül 2007 tarihinde alana inşaat ruhsatı verildi. Dönemin Kadıköy Belediye
Plan Fonksiyonu
Alan (m²)
Emsal
Net Parsel İnşaat Alanı (m²)
Brüt Parsel İnşaat Alanı (m²)
Konut Alanı
19.333
2,07
40.019,31
92.700,81
Sosyo-Kültürel Tesis Alanı
8.661
1,5
12.991,5
12.991,5
Park
10.637
Yol
6.152
Toplam
44.783
53.010,81
105.692,31
Başkanı Selami Öztürk yasal başvuruya cevap vermek zorunda olduklarını belirterek ruhsat vermemeleri durumunda tazminatla cezalandırılacak olmaları nedeniyle ruhsat vermek zorunda kaldıklarını açıkladı. Kısa bir süre sonra ruhsata dayanak oluşturan 9 Mart 2005 tasdik tarihli 1/5.000 Ölçekli NİP’in yürütmesi durduruldu. İstanbul 4. İdare Mahkemesi’nin 11 Ocak 2008 tarihli bilirkişi raporuna dayanan kararında, verilen imar haklarının bölgeye telafisi güç bir yoğunluk getireceği ve kamu yararına uygun olmadığı belirtiliyordu. 1/5.000 Ölçekli NİP’in yürütmesinin durdurulması sonucunda alanın plansız kalması üzerine İBB 23 Mayıs 2008 tarihli yeni 1/5.000 Ölçekli NİP onayladı. Bu plan ile TAKS 0.35’ten 0.30’a düşürüldü ve Sosyo-Kültürel Tesis Alanı, Park ve Dinlenme Alanına dönüştürüldü. Kadıköy Belediyesi’nin itirazı üzerine, İBB Meclisi “İstanbul 4. İdare Mahkemesi tarafından verilen yürütmeyi durdurma kararına ilişkin hukuki süreç tamamlandıktan sonra değerlendirilmek üzere 23 Mayıs 2008 tarihli planının Müdürlüğü’ne iadesi” şeklindeki 16 Ekim 2009 tarihli kararı aldı. Başka bir ifadeyle mahkeme kararına rağmen onayladığı NİP’in mahkeme kararını beklemesine karar verdi. 9 Mart 2005 tasdik tarihli plan hakkında alınan yürütmeyi durdurma kararı Danıştay tarafından bozulunca, yeni bir bilirkişi raporu hazırlandı. İstanbul 4. İdare Mahkemesi, 19 Eylül 2008 tarihli kararı ile 9 Mart 2005 tasdik tarihli 1/5.000 Ölçekli NİP’e karşı Kadıköy Be-
istanbullkent almanagıl
15 Haziran 2009 tasdik tarihli 1/100.0000 Ölçekli İstanbul İl ÇDP kararlarına göre, İstanbul Kent Merkezi olarak tanımlanan Kadıköy İlçesi tüm kent nüfusuna hizmet üretmektedir. İstanbul nüfusu dikkate alındığında kentsel hizmetlerin üretilmesi için kent merkezlerinde yeterli kamusal alanın bulunmadığı görülmektedir. Sadece Kadıköy nüfusu dikkate alındığında dahi mevcut kamusal hizmet alanları Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği’nde belirlenen standartların altında kalmaktadır. Söz konusu standartlara göre, Kadıköy İlçesi’nde mevcut alanların dışında, yeşil alan için 325 ha., Eğitim Tesisleri için 19 ha., Sosyal ve Kültürel Tesisleri için 35 ha., Altyapı Tesis Alanı için 8 ha. daha alana ihtiyaç bulunmaktadır.
279
280
istanbullkent almanagıl
lediyesi tarafından açılan dava hakkında ikinci bilirkişi raporu doğrultusunda ret kararı verdi. 9 Mart 2005 ve 23 Mayıs 2008 tarihli planlar hakkında alınan mahkeme kararları ve itirazlar sonucunda 16 Mayıs 2010 tarihinde İBB tarafından 9 Mart 2005 tasdik tarihli plan koşullarına dönüşü sağlayan yeni bir 1/5000 Ölçekli NİP daha onaylandı. Böylece İBB tarafından İstanbul’da yüksek katlı yapılaşmanın olmadığı, kentsel hizmet ve donatı alanlarının yetersiz kaldığı bir
bölgede kısıtlı kamusal alanlardan birinin ayrıcalıklı imar hakları ile imara açılması yönünde onaylanan üçüncü imar planı yürürlüğe girmiş oldu. 16 Mayıs 2010 tasdik tarihli üçüncü plana Kadıköy Belediyesi ve TMMOB MO tarafından açılan davalar reddedildi ve Danıştay 6. Dairesi’nin 20 Ocak 2012 kararı ile de İstanbul 4. İdare Mahkemesi’nin 9 Mart 2005 tasdik tarihli 1/5000 Ölçekli NİP’e ilişkin aldığı 19 Eylül 2008 tarihli ret kararı onaylandı. İBB’nin onayladığı imar planlarına
Kadıköy, Göztepe, 421 Ada, Eski 121 (Yeni 285-286) Parsellere İlişkin 1/5000 Ölçekli NİP Onaylayan: İBB Tasdik Tarihi: 16 Mayıs 2010
karşı yürütülen hukuki mücadele böylece sona erdi. Bir tarafta hukuki süreçler devam ederken diğer taraftan da inşaatlar tamamlandı ve bodrum katlarla birlikte 49 katlı 4 adet blok Kadıköy’ün orta yerine dikildi. 3 Eylül 2013 tarihinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nca (ÖİB) Maliye hazinesine ait %60’lık (341 konut birimi) hissenin özelleştirilmesi kararı verildi. İhaleyi önce Taşyapı 530 milyon TL bedelle aldı. Ancak ÖİB bu ihaleyi iptal ederek ikinci bir ihale daha yaptı. İkinci ihaleyi 577 milyon TL ile en yüksek teklifi sunan Birleşik İnşaat AŞ aldı. İskan aşamasına gelindiğinde Kadıköy Belediyesi projeye aykırı biçimde 9.000 m²’lik ilave imar hakkı kullanıldığını tespit ederek iskan ruhsatı vermedi. Aldığı ayrıcalıklı imar haklarıyla yetinmeyip kaçak inşaat yapan firma Kadıköy Belediyesi’nden söz konusu kaçak inşaatı meşrulaştıracak iskan ruhsatı alamayınca, ÇŞB’ye başvurarak önce kaçak inşaatı ortadan kaldıracak 5 Şubat 2016 tarihli yeni bir yapı ruhsatı (tadilat), daha sonra da bu ruhsata uygun 9 Şubat 2016 tarihli iskan belgesi aldı. ÇŞB söz konusu ruhsat ve iskan belgelerini 648 sayılı KHK ile elde ettiği yetkilere dayanarak verdi. Kadıköy Belediyesi bu kez ÇŞB’nin verdiği yapı ruhsatı ve iskan ruhsatının iptali için mahkemeye başvurdu. 3. Bölge İdare Mahkemesi 20 Aralık 2016 tarihli kararında şu ifadeler yer aldı: “Belediye tarafından taşınmaz üzerinde yapılan denetimlerde ruhsata aykırılıkların tespit edildiği ve yapı tatil tutanaklarının tanzim edildiği, bu doğrultuda para cezalarının ve yıkım kararlarının veril-
istanbullkent almanagıl
diği bu işlemlere karşı açılan davaların reddedildiği açık olup, yapı ruhsatının Çevre ve Şehircilik Bakanlığı birimlerince düzenlenebilmesi için talebin yönetmelik hükmü gereği mevzuata uygun koşulların gerçekleşmesi durumunda mümkün iken, davacı belediye tarafından tespit edilen eksikliklerin giderilmemesine karşı davalı Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca verilen davaya konu tadilat ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesinde yasal isabet görülmemiştir.” Bu kararla birlikte Four Winds projesi yeniden ruhsatsız ve iskansız kaldı. Kadıköy Belediyesi’nin imar planlarına yönelik hukuki mücadelesi ve kaçak inşaat tespiti sonrasında gerçekleştirdiği işlemlerle inşaatın geç tamamlanmasına neden olduğu ve dolayısıyla zarara uğradığını iddia eden Taşyapı, Kadıköy Belediyesi’ne karşı açtığı davada 5 milyon TL maddi, 1 milyon TL manevi tazminat talep etti. Bilirkişi raporu 88.493.097 TL tazminat bedeli belirlerken İstanbul 6. Asliye Mahkemesi bedeli yükselterek Belediyeyi 101.859.043,16 TL tazminat ödemeye mahkum etti. Yani firmanın 6 milyon talep ettiği yerde, tazminat bedelini önce bilirkişi 88 milyona daha sonra mahkeme 101 milyona çıkardı. Bu miktar Kadıköy Belediyesi’nin 526 milyon TL. olan 2017 bütçesinin beşte birine denk gelmektedir. Mahkemenin kendi lehine verdiği kararla cesaretlenen Taşyapı Kadıköy Belediyesi’ni icraya vererek Cami, Park, Kültür Merkezi gibi kamusal alanların tazminat bedeline karşılık olarak haciz edilmesini talep etti.
“Tuğlacıbaşı Mah. Hatboyu Mevkii, 151 pafta, 421 ada, 161 parselde bulunan konut alanında max.TAKS:0.35 (Net parsel üzerinden hesaplanacaktır.), max.KAKS:2.07 (Brüt parsel alanı üzerinden hesaplanacaktır.), hmax:serbest olarak uygulama yapılacaktır.” şeklindeki plan notu ile tanınan ayrıcalık rakamlarla ifade edildiğinde, Konut fonksiyonunda kalan 19.333 m²’den hesaplanması gereken inşaat alanı hesabının parselin tamamı (Konut+Sosyo Kültürel Tesis Alanı+Park+Yol), yani 44.783 m², üzerinden hesaplanması böylece ilave 52 578 m²’lik inşaat hakkı tanınması anlamına gelmektedir. Görünürde 2.07 olan Emsal değeri bu plan notu ile 4.8’e çıkmaktadır. “Sosyo Kültürel Tesis Alanı”nda kalan 8.600 m² ve “Park Alanı”nda kalan yaklaşık 16.789 m², “Konut Alanı”ymış gibi değerlendirilerek inşaat hakları Konut Alanında kullanılmıştır. Konut Alanın inşaat hesaplarına dahil edilen 8.600 m²’lik “Sosyo Kültürel Tesis Alanı”na da ayrıca 1.5 Emsal verilmiş, böylece alana fazladan 12.900 m²’lik inşaat alanı daha ilave edilmiştir. Yani aynı 8.600 m²’lik alan hem Konut Alanının inşaat alanı hesabında, hem de Sosyo-Kültürel Tesis Alanında kullanılmıştır. Son olarak Taşyapı, Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu hakkında basın yoluyla kendisine hakaret ettiği ve imajını zedelediği gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. 15 Mart 2017’de Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu Kartal Anadolu Adliyesi’nde ifade verdi. İstanbul’un merkezinde, kamu alanlarına en çok ihtiyaç duyulan merkez ilçelerden Kadıköy’de bir kamu arazisi ayrıcalıklı imar hakları ile donatılarak özel bir firmaya sunuluyor. Teklif edilen plan ve proje ayrıcalıklı imar haklarının ötesinde bulunduğu bölgenin kimliğine, mimari özelliklerine, kentin siluetine aykırılıklar taşıyor. Bu süreçte kamu yararını gözetmesi gereken üç farklı kamu kurumun rolü dikkat çekiyor. ÇŞB, İBB ve Kadıköy Belediyesi. İBB, ayrıcalıklı imar haklarına yönelik plan değişikliklerini ve avan projeleri hızlı bir şekilde onaylıyor. ÇŞB projesine uygun olmayan kaçak ilaveleri meşru-
laştıracak yeni ruhsat ve iskan belgesi düzenliyor. Bu dönüşüm sürecine karşı mücadele eden Kadıköy Belediyesi ise bütün bu süreçte karşısında diğer iki kamu kurumunu buluyor. Kadıköy halkını ve kamu yararını gözetmesinin karşılığını ağır tazminat cezaları ile cezalandırılarak alıyor m
281
282
istanbullkent almanagıl
YORUMLARLA ESKİ METEOROLOJİ ARAZİSİ Aykurt Nuhoğlu | Kadıköy Belediye Başkanı diken.com.tr, 23.11.2016
Kadıköy Dayanışması Basın Açıklaması, 28.12.2016
Çevre Bakanlığı nedenini anlayamadığımız bir şekilde yaklaşık 9 bin metrekare kaçak inşaatı bulunan bu yapılara iskan izini verdi. Biz de bu karara itiraz ettik. Ve idare mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı verdi. Bu kararı söz konusu firmanın tazminat davası açtığı mahkeme sunduk ama bu itiraz dikkate alınmadı. Bunun akıl ve izanla, hukukla açıklanacak bir yanı yok. Kamu olarak kaçak inşaata karşı çıkmak bizim görevimiz. Bizler bu görevde kamunun çıkar ve geleceğini korumak için bulunuyoruz. Kaçak inşaata dair işlem yapmak ne zamandan beri suç oldu? Bu ceza benim şahsıma ya da Kadıköy Belediyesine verilmiş bir ceza değildir. Tüm Kadıköylülere hatta tüm İstanbullulara verilen bir cezadır. Bu yöntemle kamunun yetki ve görevlerini sınırlamaya, kamuyu baskı altına almaya, kamu çalışanlarına ve halka gözdağı vermeye çalışıyorlar. Biz buna izin vermeyecek, hukuki tüm süreci işletecek ve mücadele ver edeceğiz.
Meteoroloji arazisinin kamu yararı ve şehircilik ilkeleri gözetilmeden Taşyapı’ya devri, yüksek yoğunluklu yapılaşmaya açılması ve inşaat süreci baştan sona hukuksuz bir şekilde gerçekleşmiştir. Kent suçu niteliğindeki bu yapılaşma çevreye, altyapıya, kent dokusuna ve siluetine verdiği zararlar nedeniyle sık sık gündeme gelmekte ve haklı olarak toplum tarafından tepki ile karşılanmaktadır. Buna karşın, hukukiliği hiçbir şekilde izah edilemeyecek bilirkişi raporu ve yargı kararı ihdas edilerek kamu varlıklarına, yurttaşların yaşam değerlerine el koyma cüreti dahi gösterilebilmektedir. Bizler, Kadıköy’de yaşayan, Meslek Odaları, Sendikalar, Mahalle Dayanışmaları, Platformlar, Dernekler gibi Sivil-Demokratik kuruluşlar ve Kadıköy Kent Konseyi olarak; Kent suçu işleyenlerin, kent haklarını gasp edenlerin hukuksuz yargı kararlarıyla kamu varlıklarına el koymasını kınıyor ve reddediyoruz.
istanbullkent almanagıl
Kadıköy’ümüze sahip çıkmak, halkın varlıklarını korumak için kararlı olduğumuzu ve her türlü hukuki girişimde bulunacağımızı değerli kamuoyumuza saygı ile duyuruyoruz Emrullah Turanlı | Taşyapı Grubu Yönetim Kurulu Başkanı cnnturk.com, 28.12.2016 2007 yılından bu yana sürdürdüğümüz davayı kazandık ve daha önce de yayınladığımız gerekçeli karar gereği hukukçularımız belediyeye müracatta bulundu. Bu aşamada belediyenin elinde bulundurduğu nakit parayı ve kayıtlı malları bildirmesi gerekiyor. Belediyenin başında bulunan kişiler daha önce de yaptıkları gibi konuyu saptırmak için bu beyanda bulunmadılar. Bu nedenle İcra Müdürlüğü belediyeye ait malların dökümünü çıkardı. Biz kamuya ait mallara haciz işlemi yaptırmadık. Tek bir çivisine bile elimizi sürmeyiz, aksine biz buralara hizmet etme çabasındayız. Ancak suçu işleyenler ve kanunen de ortaya çıkarılmış kişilerin hesap vermesi gerekiyor. İcra sürecinden sonra gerekirse Sayıştay’a da belediyenin başındaki kişilere ait zimmetlerin çıkarılması için dava açacağım. O koltuklara devlete halka hizmet etmek için oturmuş kişilerin kurumlara ve kamuya bu şekilde zarar verme hakları yok. Hepsini hesap vermesini istiyoruz. Yoksa kamuya ait mallara tek bir kastımız bile olamaz. Yayınladıkları belge de belediyenin başındakilerin hiçbir beyanda bulunmamaları nedeniyle İcra dairesinin gönderdiği belgedir. m
Taşyapı’nın Kadıköy Belediyesi’nden icra edilmesini talep ettiği alanlar: Moda Parkı Ahmet Haşim’in Evi Kadıköy Balon Kafe Caferağa Spor Salonu Kadıköy Belediyesi Gençlik Merkezi Rasimpaşa Muhtarlığı Ali İsmail Korkmaz Parkı Koşuyolu Parkı Suadiye Muhtarlığı Şaşkınbakkal Eğitim Merkezi Kadıköy Akademi Halis Kurtça Kültür Merkezi Fikirtepe Tepe Cami Fikirtepe Yeni Cami İstanbul Medeniyet Üniversitesi Hastanesi Caferağa Mahallesi 173 Ada 13 Parsel (Yer Altı Tuvaleti) Caferağa Mahallesi 1164 Ada 145 Parsel (İskanlı Arsa) Caferağa Mahallesi 162 Ada 7 Parsel (Refüj) Merdivenköy Mahallesi 722 Ada 27 Parsel (Park ve Konut Alanı) Merdivenköy Mahallesi 2736 Ada 5 Parsel Merdivenköy Mahallesi 2736 Ada 6 Parsel Bostancı Mahallesi 798 Ada 8 Parsel (Refüj) Merdivenköy Mahallesi 2737 Ada 8 Parsel (Ticaret+Konut Alanı) Kozyatağı Mahallesi İçerenköy Mevki 621 Ada 269 Parsel (Yol Alanı) Kozyatağı Mahallesi 3173 Ada 51 Parsel (Park)
283
284
istanbullkent almanagıl
BASINDA ESKİ METEOROLOJİ ARAZİSİ Kadıköy’de Kentsel vs Ruhsal Dönüşüm | Nihan Bora zeroistanbul.com, 08.04.2016 Çok değil, bundan 10 yıl kadar önceydi ve henüz Moda Caddesi’nde rahatlıkla yürünebiliyordu. Şimdiyse, Moda’da yürümek bir meziyet. Yeni açılan kafeler, mekanlar, dükkanlar tam anlamıyla bir cazibe merkezi haline getirdi burayı. Kadıköy’ün diğer başka bir şekilde hareketlenen noktası, Yeldeğirmeni. Gezi’den sonra bir araya gelen dayanışması ve Don Kişot Evi ile, mahalleliyle yapılan projeleri oldukça konuşuldu. Caferağa’da ise sayıca artan benzer mekanlar ve barlar sokağının kalabalıklığına girmenin imkansız olması, Kadıköy’deki değişime dair bir haber hazırlamaya değer nitelikteydi. Şehir planlamacısı, sosyoloğu, mahallelisi, kitapçısı, tiyatro sahibi, belediyesi ve dayanışmasından Kadıköy’de neler olduğunu dinledik. Kadıköy yerel kimliğinden uzaklaşıyor Kadıköylü Şehir Plancısı Prof. Dr. Murat Güvenç; Yeldeğirmeni, Caferağa ve Moda’daki değişimin binalardan çok binaların işlevleriyle ilgili olduğunu ve değişimin iki şekilde
gerçekleştiğini şöyle anlatıyor: “Kadıköy’ün merkezi kesimiyle Kurbağalıdere arasında binalar büyük ölçüde korunurken ticari profiller, sokak peyzajları değişiyor. Konutlar, yerlerini bürolara, şık mağazalara, kahvecilere ve fast-food restoranlara bırakıyor. Kurbağalıdere Bostancı köprüleri arasında yoğun bir inşaat faaliyeti yürütülüyor. Yüksek binaların yerlerini daha yüksek ve lüks rezidanslar alıyor.” Bu hızlı dönüşüm sürecinde Kadıköy’ün yerel kimliğinden hızla uzaklaşıp yepyeni özellikler edinerek kendi kendine yabancılaştığını söyleyen Güvenç, bu dönüşümün, son yıllarda birbirini izleyen büyük ulaştırma yatırımlarıyla gerçekleştiğini anlatıyor. “Kartal metrosunun iskelenin önüne kadar getirilmesi, metrobüs ve Marmaray sayesinde Kadıköy artık metropolün diğer bölgelerine çok daha kolay ve hızlı erişilebilir bir hale geldi” diyen Güvenç, bu şekilde Kadıköy’de kiraların hızla arttığını ve böyle giderse bu artışın daha da hızlanacağını söylüyor. Artan kiralar, özellikle yıllardır Kadıköy’de yaşamını sürdürenlerin yaşamını olumsuz anlamda değiştirmiş durumda. Birçok kiracı, çok küçük ve eski binaların fahiş fiyatlarla kiraya verilmesi sonucu Kadıköy’ü terk etmek zorunda kalıyor.
istanbullkent almanagıl
Kadıköy Belediyesi: “Kadıköy için 25 projemiz var” Kadıköy Belediyesi’nden görüştüğümüz yetkililer, kira artışlarının nedenini öncelikli olarak Kadıköy’ün Fikirtepe semtinde başlayan kentsel dönüşüm ve yenileme çalışmalarına bağlıyor. Ama artışların bir başka nedeni daha var: Kadıköy yaşamak için İstanbul’un en rahat, en özgür ilçelerinden biri. Ulaşımı, sosyo-kültürel yaşamı, ekonomik yaşamı ile bir cazibe merkezi. Belediye yetkilileri, semtin son yıllarda yükselen yerleri Yeldeğirmeni, Caferağa ve Moda’da bulunan riskli yapılan dönüşümü ile ilgili hazırlanan teklif ve yazıyı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Mekansal Planlama Genel Müdürlüğü’ne göndermiş olmasına rağmen teklifin Bakanlıkça kabul görmediğini söylüyor. Caferağa Spor Salonu’nun bulunduğu alanın “Kültürel Tesis ve Kapalı Spor Tesisi Alanı” olarak planlanmasına ilişkin çalışmaların devam ettiğini anlatan yetkililer, belediyenin önümüzdeki planlarını şöyle anlatıyor: “Tüm Kadıköy için 25 ayrı projemiz var. Bunlardan biri tarihi yapıları restore ederek yeniden halkın hizmetine açıyoruz. Geçtiğimiz günlerde eskiden Başkanlık Konutu olarak bilenen tarihi bir konağı Kadıköy Akademi adıyla bir düşünce ve kültür sanat merkezi olarak hizmete açtık. Hasanpaşa’da eski bir konağı satın aldık ve burayı da Gençlik Sanat Merkei olarak hizmete açacağız. Hedefimiz her yıl en az bir tane tarihi binayı satın alıp restore edip halkın kullanımına açmak.” “Gezi’den sonra Yeldeğirmeni başka bir hal aldı” Kadıköylü sosyolog Prof. Dr. Neşe Özgen, son beş yıldır Yeldeğirmeni’nde yaşıyor. Yeldeğirmeni’ne taşındığı ilk andan itibaren uzun yıllardır orada oturduğunu hissettiğini söylüyor Özgen. Gezi isyanı ile Yeldeğirmeni’nin başka bir hale büründüğünü şöyle anlatıyor Özgen: “Daha öncesinde de, kendimi yaşlı bir kadın olarak güvende hissederdim ama Gezi’den sonra kadın olarak sokakların kenar dibinden yürüdüğümüz Yeldeğirmeni, birden sokaklarını bildiğim, herkesle alabildiğine selamlaştığım ve kendimi özgür hissettiğim, herkese güvenebildiğim bir yer olmuştu. Gezi isyanıyla birlikte komşularımı daha iyi tanıdım. Kim dost kim benim yardımına koşar anladım ve gördüm ki, Yeldeğirmeni bize hepimize dost arkadaş kocaman bir mahalle imiş. Gezi ile beraber meyhanemiz, Gezi ile beraber kadın arkadaşlıklarımız, Gezi ile beraber yoldaşlıklarımız ortaya çıkmıştı. Gezi
isyanıyla birlikte kendimi bir kez daha Yeldeğirmenli hissettim.” Yeldeğirmeni’nde her şey yolunda gibi görünüyor ama aslında öyle değil. Özgen, Yeldeğirmeni’nde neler oluyor diye sorduğumda, mahallelinin yaşadığı sıkıntıları anlatıyor: “İstanbul’da olan burada oluyor; yerleşikler ve eski esnaf, mülklerini terk etmeye zorlanıyor. Bu nedenle inanılmaz bir düşmanlık geliştiriliyor insanlar arasında ve birçok dinamik, uyuşturucu-suç-şiddet vb. mahalleye dışarıdan içeriye zerk ediliyor. Bunun sonucu olarak da insanlar; yoz, yabancı ve yapay bir ticari hayata zorlanıyor. Mesela, polisin hiç karşı koymadığını düşündüğümüz bir mafyatik örgütlenme ortalıkta kol geziyor. Ev hırsızlıkları, sokak kapkaçları artıyor. Sokak kavgaları nedense eski dükkan sahiplerini yerlerinden etme konusunu özellikle körüklüyor gibi. Nedense polis habire devriye gezmesine rağmen, mahallenin sokaklarını kriminalize edilmesine pek ses çıkartmıyor gibi. Mesela Nuh Köklü arkadaşımız ‘nefret suçuyla ‘ öldürüldü. Sadece yüksek eğitimli ve iyi bir entelektüel kişi olarak değil, yüksek erdemleri olan bir insan olarak biliyoruz Nuh’u. Nuh, bir yobazın ve yoz bir kişiliğin çıplak elleriyle öldürüldü. Nuh’un öldürülmesinin arkasında kendisini epeydir destekleyen başka bir arazi-arsa mafyasının olduğunu düşündürecek hayli şüpheler var. İyi bir adalet sisteminde bunlar açığa kavuşurdu. Bir esnaf nasıl oldu da bir insanı kalbinden bıçaklayabildi ve bunu yaparken kendisinin ahlaken suçsuz ve serbest olduğuna inanabildi. Çok müphem.” Bir kısım esnafın özellikle Gezi’den sonra mahalledeki dayanışmalardan pek haz etmediğini gözlerimle görmüştüm. Don Kişot Evi’ni altı-yedi esnafa sormama rağmen, “Bilmiyoruz” demişlerdi. Halbuki adres, bir alt sokaktaydı. Gezi’den sonra esnaf ve mahalleliyle bir yandan iyi bir bağ kurulmasına rağmen öte yandan gözle görülmeyen bir hoşnutsuzluk olduğu da aşikar. Özgen, Yeldeğirmeni halkının kurduğu mahalle inisiyatifini, belediyenin pek ciddiye almaması konusunda da dertli ve bazı soruları var: “Belediyenin bizleri soruşturduğu tek konu, ‘Karakolhane Caddesi üzerine park yapma yasağına esnafın neden uymadığı’ oluyor. Üstelik belediye bu mahalle toplantısını 30 yıldır ilk kez yapmış iken, neden mahallenin sorunlarını elini tersiyle bir yana itip; sadece ticari bir meseleyi sorun olarak alıyor? Belediye bizim
285
286
istanbullkent almanagıl
belediyemiz mi? Birçok sorunu var mahallenin. Çöp gibi, anayolu kestirmek isteyen minibüslerin mahalleye dalarak anayolu terörize etmesi gibi, yoksullarımız gibi. Biz Yeldeğirmeni sakinleri olarak, belediyenin mahalle meclislerini yok saydığı bir yönetim istemiyoruz. Hayat başkalaşıyor. Mahalle elbette değişiyor: mahallemizdeki eski esnafın mafyöz örgütler ve uyuşturucu satıcılarının beslediği sosyal kaybetmişlerce terörize edildiği bir yer olmasını istemiyoruz.” Yeldeğirmeni’nden Caferağa’ya ilerlerken profil değişiyor. Bahariye Caddesi’nde alışveriş yapan insanların arasından Caferağa’ya doğru döndüğümüzde nispeten hafifleyen bir insan kalabalığı var. Tabii bu sokaklar da hava karardıktan sonra kendini gösteriyor. “Mahallenin pazarlandığını görüyoruz” 22 yıldır Caferağa’da yaşayan Caferağa Dayanışması’ndan Özge Güneş’le konuşuyoruz. Güneş, Gezi’nin ardından 2013’te Yoğurtçu Parkı’nda yapılan forumların ardından doğan Caferağa Dayanışması’nın; kent çalışması, erkeklik ve yüzleşme atölyeleriyle çalışmalarına devam ettiğini anlatıyor. Ayrıca diğer dayanışma forumlarıyla ortak yürütülen Kent Hakkı Temel Bilgilendirme Programı gibi çalışmalar da var. Güneş, Caferağa’da yaşanan değişimi dayanışma ile ilişkilendirmenin doğru olmadığını söyleyerek, son iki yılda dayanışmanın yaptıklarını şöyle anlatıyor: “Eski havuz meydanının ismi Ayvalıtaş Meydanı olarak değiştirildi. Bu meydana ve Moda burundaki tenis kortu ve çocuk parkının bulunduğu alana yapılmak istenen otopark projeleri iptal edildi. Kadıköy Belediyesi Selami Öztürk zamanında küçük Moda burnundan Moda sahile inen -sözde engelliler için- tüm yeşil yamacı kaplayan beton bir merdiven yapacaktı, görüşmeler ve imza kampanyasıyla engelledik. İhsan Ünlüer ve Hacı Şükrü sokaklarındaki gürültü ve kirlilik sorununu o sokaklarda oturanlarla birlikte çözdük. Nasıl bir Caferağa İstiyoruz? forumları yaptık. Bu forumlarda komşularımızla, mahalleyle ilgili görüş ve istekleri üzerine konuştuk. Buradan çıkan talepleri daha sonra Kadıköy Belediyesi’ne ilettik. Su kesintisinde mahallece yürüdük. Moda Gezi Bostanı yapıldı, burada ekimler devam ediyor. Bostan’ın bulunduğu alan aynı zamanda Afet Toplanma Alanı, buraya da bir otopark yapılmak isteniyordu. İtiraz ettik; imzalar toplandı, çadırlı nöbet tutuldu ve bu projenin de iptal edilmesi sağlandı. Ayrıca, çocuklara ortak doğum
günleri, ortak mutfak, aşure günleri, film gösterimleri, sergi vb. çalışmalar da yaptık.” Son bir iki senedir bölgede ciddi bir dönüşüm yaşandığını söylüyor Güneş. “Sürekli bir tek tip ticarileşmeyi gözlemleyebilir herkes. Bunun birçok etkisi oluyor mahalleye. Kalabalık, gürültü gibi sıkıntılar var. Bunun yanında kiraların yükselmesi, esnafın yerinden edilmesi, kirlilik, trafik ve gündelik yaşamın pahalılaşması gibi pek çok sorunu da beraberinde getirdi bu dönüşüm. Sürekli gündeme gelen otopark projelerini de bundan bağımsız düşünemeyiz. Mahallenin pazarlandığını, dokusunun değiştiğini ve bunun da belediye tarafından saçılan işletme ruhsatları ile kolaylaştırıldığını görüyoruz. Bu konuda Kadıköy Belediyesi’nden, mahallenin konut alanı olmasını dikkate alarak ruhsat politikasını gözden geçirmesini ve bu sürecin şeffaflaşmasını talep ettik, ancak dikkate alınmadı. Bu konuyla ilgili yeni bir çalışma hazırlığı içindeyiz. Şahsen mahallenin en acil meselesinin bu olduğunu düşünüyorum.” “Kadıköy’ü bir süre sonra terk etmek zorunda kalabiliriz” 2013 Ekim’inde Oyun Atölyesi’nden ayrılan 11 kişi, Eski Moda Sineması’nı yeni bir sanat merkezi haline getirdi ve Moda Sahnesi’ni kurdu. Sahnenin kurucusu ve yönetmen Kemal Aydoğan, 2000 yılından bu yana Kadıköy’de tiyatro yaptıkları ve semti tanıdıkları için yeniden Kadıköy’ü tercih ettiklerini söylüyor. Aydoğan, Yeldeğirmeni, Bahariye ve Moda’da son birkaç yıldır gözle görülür bir hareketlilik olduğunu söylüyor. “Öncelikle kafe, bar, meyhane mekanlarında artışa sebep olan bu hareketlilik ardından kültür sanat mekanlarına sirayet etti. İkamet bölgesi olarak cazibenin artması, yukarıda saydığımız mekanlarla atbaşı bir biçimde gitti” diye bu hareketliliği anlatan Aydoğan’a, Kadıköy’ün tercih edilme sebebini soruyorum, şöyle yanıtlıyor: “İlk olarak yasakçı zihniyetin koyduğu, içki içmek gibi birtakım kuralların Kadıköy’de bir baskı yaratmaya muktedir olmaması diyebiliriz. Kadıköy, Beyoğlu ve çevresindeki hayatı iğdiş etmeye yönelik belediyenin girişimlerinin, hem insanları hem esnafı yıldırması sonucu daha rahat bir bölge olarak öne çıkıyor. Politik görüş olarak sosyal demokrat ve sol bir ağırlığın buradaki gündelik hayatı daha yaşanabilir hale getirdiği muhakkak. Bunun sonucu olarak
istanbullkent almanagıl
insanlar, Kadıköy’de yaşamayı tercih ediyor olabilir. Kültür sanat mekanları için de aynı nedenler geçerli olabilir.” Bu olumlu gibi görünen değişimin yanında olumsuz sonuçlar getirip getirmeyeceğini ise şöyle yorumluyor Aydoğan: “Kadıköy’e metro, metrobüs ve vapurla ulaşımın kolaylığı, eğlence mekanlarının artması ile birlikte buralara gelen sayısı artıyor. Ancak birtakım taciz vakalarında artış da aynı hız ve yoğunlukla duyulmaya başlıyor. Ya da uzun zamandır mekan olarak aynı işlevi sürdüren pastane, tarihi çarşı gibi mekanlar; kafe, bar, meyhane olma tehdidiyle karşı karşıyalar. Bu da Kadıköy’ü cazip kılan halinin yerine yeni bir Kadıköy’ün kurulması anlamına gelir -ki bu yeni Kadıköy’de yaşamak anlamında keyif almayacağımız ve bir süre sonra Kadıköy’ü bu haliyle bırakıp terk edeceğimiz anlamına gelebilir.” “Çarşıda sadece kitap satarak devam etmek imkansızdı” 1996’da açılan ve dört ay önce Ünerten Pasajı’na taşınmak zorunda kalan Penguen Kitabevi ve İthaki Yayınları’nın kurucusu doğma büyüme Kadıköylü Ünal Koçak, çarşıdan ayrılma ve yeni yere taşınma hikayesini şöyle anlatıyor: “Biz sadece kitap satıyorduk ve çarşı rantı yüksek bir yerdi. Sadece kitap satarak masraflarımızı çıkaramaz hale geldik ve son iki yıl zarar artınca ve kitap dışında bir şey satmamak tavrı nedeniyle, yayınevimizin de desteğine rağmen ekonomik olarak taşıyamadık. Kitap alıcısı bize çok olumlu davrandı. Ama gördük ki, çarşıda sadece kitap satarak devam ettirmek imkansız ve kapatma kararı aldık. Kitapta kar marjı düşük ve maliyetler yüksek. Bu da kitapçılığı zorluyor ve daha uzak noktalara itiyor ya da başka şeylerde satmaya. Yeni yerimiz aslında bizim ilk kitabevi olarak Bahariye’de açtığımız yer. Çarşı kapandıktan sonra kitap okurları bizi çok aradı, ‘Başka bir yerde açın mutlaka’ diye. Tam o sırada dükkan sahibimiz Hikmet Bey aradı, ‘Siz yıllarca benim eski kiracımdınız, dükkan boşaldı gelin siz yine burayı kitabevi yapın’ dedi. Üç-dört aylık olmasına rağmen çok memnunuz, eski okurumuz da gelmeye başladı.” Kadıköy’deki değişimin mağdurlarından birinin de kendileri olduğunu söylüyor Koçak ve anlatıyor: “Son dönemde Kadıköy’de dört-beş kitabevi kapandı, biri de biziz. Bu durum iyi değil. Kadıköy çok fazla yeme-içme yeri olmaya başladı. Bu dokunun bozulmaması gerek. Kadıköy kültür
hayatında çok önemli bir yere sahip ve bunu koruyabilmeli. Son dönemde açılan özel tiyatrolara insanlar ilgi gösteriyor. Özellikle Moda Sahnesi tiyatro, sinema, konser mekanı olarak Kadıköy’ü güzelleştiriyor.” “Kadıköy’ün İstanbul’un Covent Garden’ı olacağını düşünüyorum” Hayatının tamamını yazıp çizip oynayarak geçirdiğini söyleyen Kadıköylü Ilgın Sönmez, beş yıl önce ofisini de evini de Moda’ya taşımış. Moda’da kendini bir sahil köylüsü gibi hissettiğini söyleyen Sönmez son yıllarda gözlemlediği değişimi şöyle anlatıyor: “Açıkçası yayınevimizi Moda’ya taşırken bu değişimi öngörmüş; bir sosyal cumhuriyet kurulacağını, kuvvetli bir aura’sı, tuhaf bir temposu olacağını sezmiştim. Biz Moda’da çok çalışan insanlarız. Kafeler vesaire harıl harıldır. İnsanlar dedikodu yapmaz. Yaşam kaynağına odaklanır. Ünlü olmak da ekstra bir şey ifade etmez. Herkes kahvesini içer. Ben Kadıköy’ün İstanbul’un Covent Garden’ı olacağını düşünüyorum. An be an yaklaşıyor. Tiyatrolar ve cafeler, küçük butikler, tasarım dükkanları, restore edilmiş vakıf evleri, eski köşkler, yüzlerce yaşında ağaçlar, yüksek tavanlı apartmanlar... Bence hep bir rüyalar semtiydi Kadıköy, şimdi artık bünyesinde Kadıköy’ü seçenleri de taşıyor.” Bu hareketliliğin sebebini soruyorum Sönmez’e; siyasi, coğrafi ve fiziki sebepleri olduğunu söylüyor ve açıyor: “Siyasi çünkü CHP belediyesi. Coğrafi çünkü deniz kenarı. Fiziki çünkü çok sokaklı, atıl binaların ve boş alanların çok olduğu bir semt ve merkezi.” “Kadıköy’ün son izleri de silinecek” Yeldeğirmeni’nden Moda’ya, Kadıköy’deki değişim ve dönüşümün farklı alanlarda çalışan kişiler ve semtte yaşayan kişiler üzerindeki etkileri böyle. Peki ya gelecekte Kadıköy’ü neler bekliyor? Onu da Prof. Dr. Murat Güvenç şöyle anlatıyor: “Bu büyük yatırımların tümü devreye girdiğinde belki bu günlerde yapılan büyük binaların büyük çoğunluğunu yıkıp daha büyüklerini yapmak mümkün ve karlı hale gelecek. Büyük dönüşümü mümkün kılan ve bu dönüşümün daha da yükselteceği kira artışları, orta gelirli kiracılar ile birçok küçük iş yerinin Kadıköy’den ayrılmasına yol açacak gibi gözüyor.
287
288
istanbullkent almanagıl
Sonuçta önümüzdeki on yılda, bildiğimiz aşina olduğumuz Kadıköy’e ilişkin son izlerin de adım adım silinip gidişine tanık olacağız. İnsana rağmen dönüşüm olur mu? | Damla Çeliktaban Habertürk, 14.11.2016 Kadıköy’de oturmak eskilerde gerçekten bir ayrıcalıktı. Avrupa yakasına göre çok daha sakin, daha çok yeşil alanı olan, az katlı apartmanlarla nefes alınabilecek bir yerdi Kadıköy. Eskiden öyleydi. Sonra kentsel dönüşüm geldi. Bir kenti depremde zarar görmesin diye yeni baştan inşa edebilecek olmak büyük bir ayrıcalık ve şehir planlaması, insan güvenliği açısından büyük bir şanstı. Öyle olmadı. Yıkılan 4 katlı apartmanların yerine 8 katlılar aldıkça Kadıköy’ün güneşi, rüzgarı, yeşil alanları yavaş yavaş yok olmaya başladırlar. Aynı sokaktaki 4-5 bina aynı anda dönüşme girdikçe yolları ve kaldırımları hafriyat kamyonları, betonyerler kapladıkça trafik hareket edilemez bir hale dönüştü. Yıkımların yol açtığı toz toprak, havaya saçılan zehirli gazlar ve gürültü sorunu da cabası... Kadıköy’de yaşanan kentsel dönüşümün dikkate almadığı şey “insan” oldu. O binalar yenilensin de olası bir depremde zarar görmesin amacı, halihazırda semtte yaşayan insanların günlük yaşam akışını ve hayat kalitesini hesaba katmadığı için hayat cehenneme döndü. Başka türlü olamaz mıydı? Kesin olurdu. Makul bir şehir planıyla, altyapıya uygun bir yenilenmeyle, yeşil alanları dikkate alan, insan odaklı bir yeniden yapılanma anlayışıyla eskisinden çok daha güzel olabilirdi Kadıköy. Bu şans çoktan kaçtı. Kimin parası, kimin yeşil alanı, kimin zararı? Şimdi bir yandan az katlı apartmanların çok katlı, ruhsuz binalara dönüşümü; bir yandan Fikirtepe’de yükselen ve muhtemelen bir hayalet şehir olarak kalacak gökdelenler yetmedi. Bir de semtin en güzel yerlerinden birine kondurulan ve lanetli olduğu söylemiyle kimsenin oturmadığı bir sitenin Kadıköy Belediyesi’ne açtığı ve akıl almaz bir şekilde kazandığı 101 milyon 859 bin liralık tazminat davası ile Kadıköy gerçekten zorda.
Bu akıl alır bir şey değil. Eskiden meteoroloji arazisi olarak bilinen arsaya semtin dokusunu hiç hesaba katmadan yapılan 40’ar katlı dört gökdelen var. Nereden baksanız gözünüze giren bu gökdelenlerde taş çatlasa 10 daire dolu. Çünkü Kadıköy’lü buradan ev almaz. Almaz çünkü bunlar buranın yaşam tarzına uygun değiller. Maslak’a yapsalardı dolardı; taşardı bile, Kadıköy’de olmadı. Olmaz da. Bu binaları yapan şirket bir de Kadıköy Belediyesini inşaatı geciktirdiğinden dolayı dava ederek istemiş bu tazminatı. Belediye’ye tazminat davası açmak ne demek? Vergi vererek o belediyeye kaynak sağlayan halkın parasına göz dikmek demek. İşte bahsettiğim anlayış bu. Sen hem insanı es geç, hem kent hayatını çekilmez bir hale getir hem de üstüne para iste. Hem suçlu hem güçlü. Yeşil alan gaspı, dokuya verdiği hasar vs. yetmezmiş gibi bir de senin, benim, bakkalın, balıkçının cüzdanına zarar vermeye çalışmak bu. Kabul edilebilir bir şey değil. Kısasa karşı kısas gerekiyorsa eğer belki de bütün Kadıköylüler, tek tek bu alanın gaspından dolayı dava açmalıyız söz konusu şirkete... Ve bunun gibi, umarsızca, rant peşinde günlük yaşamımızı çekilmez hale getiren her birine... Taşyapı’nın Kadıköy’deki kaçak inşaatına durdurma t24.com.tr, 23.11.2016 Kadıköy’deki Meteoroloji arsasına ayrıcalıklı imar hakkı kullanarak dört tane gökdelen yapan Taşyapı’ya Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından verilen iskan mahkeme tarafından durduruldu. Birgün’de yer alan habere göre, Kadıköy’de meteoroloji arsası olarak bilinen araziye 45 katlı 4 gökdelen yapan Taşyapı ayrıca ruhsata aykırı toplam dokuz bin metrekare inşaat yaptı. Kadıköy Belediyesi ekipleri tarafından tespit edilen kaçak inşaatla ilgili işlem yapılarak bu kusurların giderilmesi istendi. Taşyapı 9 bin metrekare kaçak inşaat ile ilgili herhangi bir işlem yapmadığı gibi Kadıköy Belediyesi’nden iskan istedi. İlgili firmaya binanın iskana aykırı bölümleri ilgili eksiklikler giderildikten sonra izin belgesi işlemlerine devam edilebileceği bildirilmesine rağmen eksiklikler yine giderilmedi. Kadıköy Belediyesi’nden kaçak inşaatına iskan alamayan firma Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na başvurarak iskan ruhsatı aldı.
istanbullkent almanagıl
Belediye, ‘Taşyapı’yı zarara uğrattığı’ iddiasıyla tazminata mahkum oldu Kadıköy Belediyesine “İnşaatı hukuka aykırı ve keyfi eylemlerle” durdurarak, kendisini zarara uğrattığı gerekçesiyle 5 milyon lira maddi, 1 milyon lira da manevi tazminat davası açan Taşyapı, İstanbul Anadolu 6.Asliye Hukuk Mahkemesi kararıyla davayı kazandı. Bilirkişi raporuna göre 2007 ve 2010 yılları arasında 30 aylık süre içinde inşaatın tamamlanamamasından Kadıköy Belediye Başkanlığı sorumlu tutulurken, Taşyapı’nın imara aykırı plan değişikliklerini onaylamayan ve kamu adına dava açan Kadıköy Belediyesinin yaptırımları bilirkişi tarafından “zarara uğratmak” olarak nitelendi. Aynı raporda Taşyapı’nın basında çıkan olumsuz yazılar nedeniyle satış yapamadığı da ifade edildi.
Bakanlıktan alınan iskan ruhsatına itiraz eden Kadıköy Belediyesi konuyu yargıya taşıdı. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 4. Dava Dairesi’nde görülen davada mahkeme Kadıköy Belediye’sinin haklılığına hükmederek yürütmeyi durdurma kararı verdi. Mahkemenin 24/10/2016 tarihli kararında şu ifadeler yer verildi. “Dava konusu taşınmaza ilişkin olarak kural olarak ruhsat verme yetkisi bulunan davacı belediye tarafından taşınmaz üzerinde yapılan denetimlerde ruhsata aykırılıkların tespit edildiği ve yapı tatil tutanakların tanzim edildiği, bu doğrultuda para cezaları ve yıkım kararlarının verildiği, bu işlemlere karşı açılan davalarının reddedildiği açık olup, yapı ruhsatının Çevre Bakanlığı birimlerince düzenlenebilmesi için talebin yönetmelik hükmü gereği mevzuata uygun koşulların gerçekleşmesi durumunda mümkün iken, davacı belediye tarafından tespit edilen eksiklikler giderilmemesine karşın davalı Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca verilen davaya konu tadilat ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesinde yasal isabet görülmemiştir”
Bilirkişi raporuna itiraz eden ve yeni bir heyetten yeni rapor ya da ek rapor alınmasını talep eden Kadıköy Belediyesinin bu talebi de mahkemece reddedildi. Davada Taşyapı’nın imara aykırı şekilde kaçak bina yaptığını belirten Kadıköy Belediyesi avukatları, karşı itirazların değerlendirilip ek rapor alınmadığını da hatırlatarak, açılan davanın görev ve esas yönünden reddini talep etti. Avukatların itirazlarını reddeden İstanbul Anadolu 6.Asliye Hukuk Mahkemesi, Kadıköy Belediyesinin 101 milyon 859 bin 43,16 lira maddi tazminat ödemesine karar verdi (...) m
Görseller s. 276: Evrim Yılmaz s. 282: Evrim Yılmaz s. 284: youtube.com s. 289: istanbulucuyorum.blogspot.com.tr
289
290
istanbullkent almanagıl
ARALIK 2016
© zete.com
Validebağ Korusu’nda 100 m²yi geçmeyecek büfe, restoran vb. tek katlı yapıların inşa edilmesini içeren ve yoğun eleştiri alan imar planı değişikliği İBB Meclisi’nde onaylandı (BirGün).
Kamuoyunda Galataport olarak bilinen Salıpazarı Kruvaziyer Limanı Projesi kapsamında sahil kesiminde bulunan binaların yıkım işlemleri tamamlandı (Yeni Gün). Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki “Kimse bakanlığımıza plan değişikliği teklifiyle gelmesin, herkes işini belediye meclislerinde çözsün, bunu her yerde söylüyorum özellikle İstanbul’da defalarca tekrarladım” dedi (Karar).
Üsküdar Sahili’nde, Şemsi Paşa Cami ile Üsküdar İskelesi arasında denize dolgu yapılmasını içeren imar planı değişiklikleri İBB Meclisi’nde onaylandı (BirGün). Beyoğlu’ndaki Roma Parkı’na yapılmak istenen sosyal tesise ilişkin imar planı değişikliği İBB Meclisi’nce onaylandı (Hürriyet). Şişli Belediyesi, Şişli Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi arazisi üzerinde yapılmak istenen rezidans projesi inşaat çalışmalarını yeşil alanı hafriyat alanına çevirdiği gerekçesiyle durdurdu (Bizim Gazete). Beşiktaş Vodafone Arena yakınında 44 kişinin ölümüne sebep olan patlama sonrasında Beleştepe olarak bilinen olay mahallinin ismi, Beşiktaş Belediye Meclisi tarafından Şehitler Tepesi olarak değiştirildi (arkitera.com).
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 İBB Başkanı Kadir Topbaş, Tarihi Yarımada’ya yakın zamanda sadece elektrikli araçların giriş yapabilmesi için gerekli çalışmaların başlatıldığını açıkladı (Son Saat).
Sarıyer İlçesi, Fatih Sultan Mehmet Mahallesi sınırları içerisinde bulunan alanın riskli alan ilan edilmesi hakkında BKK yayımlandı (Resmi Gazete).
© sariyermanset.com © atlasdergisi.com
Park Orman Tabiat Parkı’nın tabiat parkı niteliğe tahrip verecek nitelikte fonksiyonlar öngören NİP ve UİP ÇŞB tarafından onaylanarak askıya çıkarıldı. Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, kent içinde kalan askeri alanların dönüşümü kapsamında Esenler’de bulunan üç kışlanın Esenler Belediye’ne, Sancaktepe’de bulunan iki kışlanın Sağlık Bakanlığı’na, Maltepe’de bulunan kışlanın da Marmara Üniversitesi Rektörlüğü’ne devredildiğini ve Esenler’deki kışlaların imara açılmasının planladığını açıkladı (BirGün).
İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Duran Şahin, İstanbul’da sayısı hızla artan yüksek katlı binaların hakim rüzgarları engellediğini ve hava kalitesinin olumsuz etkilendiğini açıkladı (Son Saat).
istanbullkent almanagıl
ARALIK 2016
Kadıköy’deki eski meteoroloji arazisine rezidans projesi yapan ve ruhsat vermediği için Kadıköy Belediyesi’ne dava açarak mahkeme kararıyla yaklaşık 101 milyon TL tazminat alacağı olan Taşyapı İnşaat AŞ, içerisinde camiler, parklar ve kültür merkezlerinin olduğu 25 kamu alanı için icra talebinde bulundu (Gazete Kadıköy).
© hakankiran.com
Kabataş Transfer Merkezi Projesi mimarı Hakan Kıran tarafından TMMOB MO İstanbul Büyükkent Şubesi yöneticileri Sami Yılmaztürk ve Mücella Yapıcı’ya projeye gudubet dedikleri gerekçesiyle dava açıldı (Cumhuriyet).
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 Tarihi eser statüsünde olan Tarihi Balat Hamamı, internet üzerinden satışa çıkarıldı (BirGün). Beşiktaş’ta Boğaziçi Kanunu’na tabi alanlarda Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’nin geçerli olmasına ilişkin karar İBB Meclisi’nce onaylandı (arkitera.com). Avrasya Tüneli açıldı. © avrasyatuneli.com
Maltepe İlçesi Gülsuyu ve Gülensu Mahallelerine ilişkin NİP İBB meclisince onaylandı (Hürses). © kamudan.com
291
292
istanbullkent almanagıl
KAYNAKLAR Agache, A. (2007). Büyük İstanbul Tanzim ve İmar Programı, Cumhuriyet Dönemi İstanbul Planlama Raporları 1934-1995 içinde (s.39-51). (der.) Şener Özler, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, İstanbul. AKM Can Çekişiyor! İşte Son Hali. (2015, 16 Mart). yapi.com. tr Atalan, Ö., (2008). Boğaziçi Kıyı Yerleşmelerinin Tarihsel Değişim Süreci Ve Koruma Yöntemleri Üzerine Bir Araştırma; Ortaköy-Kuruçeşme Sahili. (Yayımlanmamış doktora tezi). YTÜ/Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. Atatürk Kültür Merkezi (AKM). (2008, 23 Haziran). arkiv.com.tr Ayverdi, S. (1982). Boğaziçi’nde Tarih. Baha Matbaası, İstanbul.
Çubuk, M., (1994). Boğaziçi, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi içinde. Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul. Doğan, R. (2016, 2 Aralık). Kabataş martı projesi: Ne oluyor, ne olacak?, journo.com.tr Dölen, E., & Sandalcı, M. (1999). Kâğıthane-KemerburgazAğaçlı-Çiftalan Demiryolu (1914-1916). Kâğıthane Belediyesi, İstanbul. Duranay, N., Ersen G. & Somer U., (2007). Cumhuriyet’ten Bu Yana İstanbul Planları, Cumhuriyet Dönemi İstanbul Planlama Raporları 1934-1995 içinde (s.363-429). (der.) Şener Özler, İstanbul, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, İstanbul.
Bora, N. (2016, 25 Kasım). AKM’nin akıbeti: Bir yılan hikayesi, zeroistanbul.com
Ece, J. N. (2013). Montreux Boğazlar Konferansı Tutanaklarından Tarihe Düşen Notlar ve Kanal İstanbul, Ankara: ORSAM.
Cengizkan, M. (2010). Dosya: Küreselleşen Istanbul: Nur Akın ile ‘Tehlike Altındaki Dünya Mirası’ İstanbul Üzerine’, mimarlikdergisi.com
Ekinci, O., (1994). Boğaziçi Yasası, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi içinde. Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul.
Çeçen, K. (1988). Mimar Sinan ve Kırkçeşme Tesisleri. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İSKİ İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü, İstanbul.
Ekinci, O. (2010, 13 Mayıs). Taksim Meydanı”ımızdır, Cumhuriyet Gazetesi.
Çeçen, K. (1992). Taksim ve Hamidiye Suları. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İSKİ İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü, İstanbul. Çeçen, K. (1999). XVI. Yüzyıldaki Osmanlı İmparatorluğunda Yapılan Su Tesisleri. Osmanlı İmparatorluğunun Doruğu-16. Yüzyıl Teknolojisi (s.19-54) içinde, Kazım Çeçen (Ed.). İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İSKİ, İstanbul. Çelik, G. (2000). Vakıf Su Tahlilleri 2 - Su Hukuku ve Teşkilatı. İstanbul Su Külliyatı XIV, İSKİ Genel Müdürlüğü Yay., İstanbul.
“Cumhuriyet
Elgötz, H. (2007). İstanbul Şehrinin Umumi Planı. Cumhuriyet Dönemi İstanbul Planlama Raporları 1934-1995 içinde (s.1337). (der.) Şener Özler, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, İstanbul. Enlil, Z.M., Dinçer, İ. & Görgülü, Z., (2001). Görkemli Su Bulvarı’nın Dönüşümü, Boğaziçi’nin Yönetimi ve Kötü Yönetimi, İstanbul Dergisi, (39): 57-63. Ertürk, N. (2015). 39. UNESCO Dünya Miras Komitesi Toplantısı: Diyalog Ortamı, Kazanımlar ve Başarılar, mimarlikdergisi. com
istanbullkent almanagıl
Esin, U. (1992). İstanbul’un En Eski Buluntu Yerleri ve Kültürleri. Semavi Eyice armağanı- İstanbul yazıları. (s. 55-78) içinde. İstanbul: Türkiye Turing ve Otomobil Kulübü. Eyice, S. (1980). Tarih içinde İstanbul ve şehrin gelişmesi. Atatürk Konferansları (1975-VII’den). Türk Tarih Kurumu, Ankara, 89-182. Hammer, J.V. (1822). Konstantinopolis und der Bosporos, örtlich und gesichtlich beschrieben. Erster Band. (Neudruck der Ausgabe 1822 in 1957. Biblio Verlag, Osnabrück). İBB, (1995). İstanbul 1/50.000 Nazım Plan Raporu, İstanbul. İBB, (2009). 1/100.000 Ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı Raporu, İstanbul. İlhan, M. (2008). The Management and Administration of Ottoman Water Conduits, Tarih Araştırmaları Dergisi, Vol. XXVII, (44): 41-66. İmar İskan Bakanlığı, (2007). 1/50.000 Ölçekli İstanbul metropoliten Alan nazım planı. Cumhuriyet Dönemi İstanbul Planlama Raporları 1934-1995 içinde (s.221-249). (der.) Şener Özler, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, İstanbul.
Kılıç, Ö. (2015, 3 Nisan). ‘’Akm’ yi istiyoruz’’, ozzhaber.blogspot.com.tr Kırca S., Kahraman S.A., Çolak A.H. & Atasoy N. (2013). “Belgrad Ormanı Tarihçesi”, Belgrad Ormanı – Bir Doğa ve Kültür Mirası (s. 20-263) içinde, Alper Hüseyin Çolak (Ed.) T.C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı I. Bölge Müdürlüğü, İstanbul. Kıyıcı, İ.S. (2014, 30 Nisan). Geçmişten Günümüze 15 Madde ile 1 Mayıs, onedio.com Kösebay Erkan, Y., (2011). İstanbul’un Dünya Mirası Statüsü Tehlike Altında, Panorama Khas Dergisi, (4): 14-16. Kuban, D. (1996). İstanbul. Bir kent tarihi - Bizantion, Konstantinopolis, İstanbul. Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul. Kurşuncu, H. (2016), Türkiye’de Sanayi Sektöründe Yaşanan Dönüşümlerin İstanbul Kentinde Farklı Ortaya Çıkış Biçimleri, (Yayınlanmamış doktora tezi) İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Müller-Wiener, W. 2001: İstanbul’un tarihsel topografyası. 17. yüzyıl başlarına kadar Byzantion-Konstantinopolis-İstanbul. Çev.: Ülker Sayın. YKY, İstanbul.
İstanbul Tarihi Alanları Alan Başkanlığı. (2011). İstanbul Tarihi Alanlar Yönetim Planı, İstanbul.
Nirven, S.N. (1953). İstanbul’da Fatih II. Sultan Mehmed Devri Türk Su Medeniyeti. Kağıt ve Basım İşleri AŞ, İstanbul.
Kal’a, A. (2000). İstanbul Su Külliyatı XIII Vakıf Su Tahlilleri 1 XIX ve XX. Yüzyılda İstanbul Suları. İSKİ Yayınları, İstanbul.
Özkartal, M.Z. (2009, 13 Ekim). “Kabataş’taki martıları görür görmez iskele kafamda oluştu”, milliyet.com.tr
Karagüler, S., (2014). Boğaziçi Sahil Şeridi ve Öngörünüm Bölgesinde Günümüze Kadar Gelen Mevzuatın Planlama ve Uygulama ile Etkileşimi, Türkiye Mühendislik Haberleri Dergisi, (483): 47-55.
Öztürk, S. (2006). Osmanlı Arşiv Belgelerinde İstanbul’un Tarihî Su Yolları Muhafaza ve Bakımı. 1. Cilt, İSKİ Yayınları, İstanbul.
Kerim, E. (1983). Tarih Boyunca İstanbul Suları ve İstanbul Su ve Kanalizasyon Sorunu. İstanbul Sular İdaresi, İstanbul.
Pitkin, H. (1968). Commentary: The Paradox of Representation. NOMOS X: Representation. R. J. Pennock & W. J. Chapman (eds). ss. 38-42. New York: Atherton Press.
293
294
istanbullkent almanagıl
Prost, H., (2007). İstanbul’un Yeni Çehresi III/ Nazım Planlar, Cumhuriyet Dönemi İstanbul Planlama Raporları 1934-1995 içinde (s.73-190). (der.) Şener Özler, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, İstanbul. Runciman, D. (2007). “The Paradox of Political Representation”. The Journal of Political Philosophy, (15):93-114. Salman, Y., (2003). Boğaziçi Tarihi Sit Alanı’nın Yok Olma Sürecine Kalan Sınırlı Değerlerinin Korunma Olasılıkları, (Yayımlanmamış doktora tezi). İTÜ/Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. Tchihatcheff, P. de. (1877). Le Bosphore et Constantinople, avec perspectives des pays limitrophes. (İstanbul ve Boğaziçi. Çev.: Ali Berktay. Tarih Vakfı Yurt Yayınları 97, İstanbul, 2000. 221 s).
Yıldırım, A.E., (2014, 25 Temmuz). Doha’daki UNESCO Dünya Miras Komitesi Toplantısı’ndan İzlenimler, arkitera.com Yüngül, N. (1957). Taksim Suyu Tesisleri. İstanbul Belediyesi Sular İdaresi, İstanbul. Zeren Gülersoy, N., (1998). İstanbul’da Boğaziçi ve Karadeniz Kıyı Kuşağı’nda Doğal ve Tarihsel Çevre Koruma-Kullanma Politikalarının Değerlendirilmesi, (s.58-82). Prof. Dr. Ayten Çetiner’e Armağan, İstanbul: İTÜ Mimarlık Fakültesi. Walsh, R. (1831). Narrative of a Journey from Constantinople to England. Frederick Westley and A.H. Davis, London, 372 s. kulturvarliklari.gov.tr/TR,44425/istanbulun-tarihi-alanlari. html
Tümertekin, E., (1997). İstanbul İnsan ve Mekan. Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul.
metrobus.iett.istanbul/tr/metrobus/pages/metrobus-hatsefer-bilgileri/899
UDHB. (2016). Ulaşımda ve İletişimde 2003/2016: 34-İstanbul Erişim: udhb.gov.tr/iller/Istanbul/index.html#p=10
yigm.kulturturizm.gov.tr/TR,9816/istanbul-ataturk-kulturmerkezi.html
Uluşahin, A. (2016, 6 Mart). Atatürk Kültür Merkezi’nin 70 yıllık tarihi, kulturservisi.com
whc.unesco.org/en/list/356
UNESCO Türkiye Milli Komisyonu, (2009). Türkiye’nin Dünya Miras Alanları: Koruma ve Yönetimde Güncel Durum, Ankara. UNESCO’nun İstanbul’daki toplantısına karşı alternatif bir forum düzenleniyor. (2016, 6 Temmuz). bonpurloryan.com Uzbek, M. H., (2008). Dönüştürücü ve Korumacı Güçler Arasında Yaşanan Çatışmanın Rejim Kuramı Bağlamında İncelenmesi: İstanbul Boğaziçi Alanı Örneği, (Yayımlanmamış doktora tezi). YTÜ/Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. Yetman, F., (2013). 1973 Kağıthane İmar Planı Araştırmaları. Kağıthane Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul.
istanbullkent almanagÄąl
295
296
istanbullkent almanagÄąl