2015
ISBN: 978-605-01-0872-9 Basım: Kurumsal Baskı Hizmetleri Sanayi Ticaret Ltd. Şti. | Tutum Sok. No:4 4.Levent / İstanbul Kapak Görseli: Ulaş Tosun (Süleymaniye | Nisan, 2015)
TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Adres Tel Faks e-posta Web Adresi
: Cihannüma Mahallesi Akdoğan Sokak Başar Apt. No: 30 D: 6-7 Beşiktaş/İstanbul : 0212 275 43 67 – 0212 288 99 60 : 0212 272 91 19 : spoist@spoist.org – spoistanbul@spo.org.tr : www.spoist.org – www.spo.org.tr
İstanbul Kent Almanağı 2015 Nisan, 2016 Yayına Hazırlayanlar Gürkan Akgün Akif Burak Atlar Süleyman Balyemez Çare Olgun Çalışkan Tuba İnal Çekiç Kumru Çılgın Nuray Çolak Caner Murat Doğançayır Aysun Koca Erhan Kurtarır Ahmet Kıvanç Kutluca Ece Özden Pak Murat Ölmez Ceyda Sungur Ayşe Yıkıcı Evrim Yılmaz
Editörler
Tuba İnal Çekiç Ece Özden Pak Evrim Yılmaz Kapak&Tasarım Ece Özden Pak Evrim Yılmaz Grafik Uygulama Murat Ölmez
Katkı Koyanlar Beril Sönmez Utku Kılınç Soner Çalış Özlem Özdemir
TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi
İÇİNDEKİLER KISALTMALAR.......................6 SUNARKEN.......................7 SARIYER - OCAK.......................8 YASSIADA VE SIVRIADA - ŞUBAT.....................24 MÜLTECİLER - MART.....................36 HANLAR BÖLGESI - NISAN.....................64 2B ALANLARI VE BEYKOZ - MAYIS.....................78 ISTANBUL’UN VAPURLARI - HAZIRAN.....................96 KURBAĞALIDERE - TEMMUZ...................110 SEL BASKINLARI - AĞUSTOS...................132 ISTANBUL’UN ANTIK KENTLERI - EYLÜL...................156 ANKARA KATLIAMI - EKIM...................174 HALIÇ VE HALIÇPORT PROJESI - KASIM...................180 RISKLI ALANLAR - ARALIK...................204
KISALTMALAR AB: Avrupa Birliği ABD: Amerikan Birleşik Devletleri AFAD: Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı AKM: Atatürk Kültür Merkezi AKOM: Afet Koordinasyon Merkezi AKP: Adalet ve Kalkınma Partisi AVM: Alışveriş merkezi BKK: Bakanlar Kurulu Kararı BM: Birleşmiş Milletler CHP: Cumhuriyet Halk Partisi ÇDP: Çevre Düzeni Planı ÇED: Çevresel Etki Değerlendirmesi ÇŞB: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ÇMO: Çevre Mühendisleri Odası
İETT: İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri İKS : İstanbul Kent Savunması İMO: İnşaat Mühendisleri Odası İSKİ: İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi İTÜ: İstanbul Teknik Üniversitesi KANİP: Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı KARNİP: Koruma Amaçlı Revizyon İmar Planı KARUİP: Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı KAUİP: Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı KHK: Kanun Hükmünde Kararname
FSM: Fatih Sultan Mehmet
KİPTAŞ: İstanbul Konut İmar Plan Sanayi ve Ticaret A.Ş.
GMO: Gemi Mühendisleri Odası
KOS: Kuzey Ormanları Savunması
GOP: Gaziosmanpaşa
KTB: Kültür ve Turizm Bakanlığı
GYO: Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı
KTVKBK: Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu
ha: Hektar alan IŞİD: Irak ve Şam İslam Devleti
KVKBK: Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu
İBB: İstanbul Büyükşehir Belediyesi
NİP: Nazım İmar Planı
İDO: İstanbul Deniz Otobüsleri Sanayi ve Ticaret AŞ
MAZLUMDER: İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği
MMO: Makine Mühendisleri Odası MO: Mimarlar Odası MÖ: Milattan önce MSGSÜ: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ÖİB: Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ÖPA: Özel Proje Alanı ÖSO: Özgür Suriye Ordusu ÖYK: Özelleştirme Yüksek Kurulu ŞPO: Şehir Plancıları Odası TBMM: Türkiye Büyük Millet Meclisi TVKBK: Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu TDİ: Türkiye Denizcilik İşletmeleri TMMOB: Türk Mühendis Mimar ve Şehir Plancıları Odaları Birliği TOKİ: Toplu Konut İdaresi Başkanlığı TTB: Türk Tabipleri Birliği TÜİK: Türkiye İstatistik Kurumu UDHB: Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı UİP: Uygulama İmar Planı UNESCO: Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu YAKVKBK: Yenileme Alanı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu
SUNARKEN TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi olarak bu yıl 4. kez yayımlamanın verdiği güvenle ancak hala ilk sayı heyecanıyla hazırladığımız İstanbul Kent Almanağı 2015’i sizlere sunmaktayız. Daha önceki sayılarımızda olduğu gibi bu sayımızda da hem kentin hem de kentlilerin gündemini belirleyen konuları mercek altına alarak dosya konularımızı oluşturduk. Bir yandan da ay ay kente dair ne varsa kronolojilerimizde belgeledik. Ayrıntılı olarak değerlendirdiğimiz dosyalarımızı, konuların özgünlüğünü ön plana çıkaracak başlıklarda ele aldık. Tarihlerle geçmişten bugüne gündemde nasıl yer aldığını kent planlama perspektifinden ortaya koyarken farklı perspektiflerden nasıl algılandığının görülebilmesi için de farklı mecralardan haber, söylem ve görselleri derledik. 2015 yılı yoğun İstanbul kent gündemi içerisinde Ocak ayında çeşitli projeler ve dönüşüm alanlarıyla gündeme gelen Sarıyer’i; Şubat ayında turizm alanına dönüştürülerek yamyassı edilen Yassıada ve Sivriada’yı; Mart ayında 2011’den bu yana Ortadoğu coğrafyasının kanlı savaş ortamının bir sonucu ve meslek alanımızı da ilgilendiren sıcak bir gündem olarak Mültecileri; Nisan ayında kentin eşsiz kültürel miras alanlarından biri olan Hanlar Bölgesi’ni; Mayıs ayında Beykoz özelinde kentin çeperlerindeki gelişmenin dinamiği olan 2B Alanlarını; Haziran ayında İstanbul’un simgelerinden Vapurları; Temmuz dosyasında Kadıköy’ü dayanılmaz kokusuyla yaşanmaz hale getiren Kurbağalıdere’yi; Ağustos ayında Artvin’le birlikte gündemimize yeniden oturan ve temel bir eksik ve yanlış planlama sonucu can kayıplarına neden olan Selleri; Eylül ayında kentimizin saklı hazineleri olan Antik Kentleri; Ekim ayında TMMOB bileşeni olarak çağrıcısı olduğumuz demokrasi ve barış mitingine yapılan saldırıda kaybettiklerimiz için üzüntümüzü ve isyanımızı ortaya koyduğumuz 10 Ekim Ankara Katliamı’nı; Kasım ayında endüstriyel miras alanlarımızın başında gelen ve kıyı alanlarının özelleştirilmesi gündeminin bir parçası olan Haliç Tersaneleri’ni; Aralık dosyasında ise çıktığı günden bu yana meslek alanımıza ve kentlerimize en büyük saldırı aracına dönüşen 6306 sayılı yasayla ilan edilen Riskli Alanları mercek altına aldık. Kolektif bir emekle bir araya getirilen yeni sayımızı sizlerle paylaşmamanın mutluluğunu yaşıyor ve geride bıraktığımız yılda kente dair yaşananları hatırlatma amacıyla sunduğumuz İstanbul Kent Almanağı 2015’i beğeniyle karşılamanızı umuyoruz. TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi
OCAK 2015 SARIYER
istanbullkent almanagıl
“Sizlerin olmadığınız yerde olmayacağımı en başından beri söylüyorum. Derbent’te beraber hareket etmek zorundayız. Hisarüstü’nün bir vatandaşı olarak ben ya da Kasapçayır’daki, Havantepe’deki bir vatandaş Derbent sorunu ile ilgilenmezse yarın kafasına dozeri yer. Dolayısıyla hem konumumdan dolayı, hem bir mühendis olarak ve bir belediye başkanı olduğum için sizinle ilgilenmek zorundayım.” (Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç, 10 Ocak 2014).
TARİHLERLE SARIYER
B
ugünkü Sarıyer sınırları içindeki yerleşimler Cumhuriyet Dönemi’nde kırsal yerleşmeler olarak Kilyos Nahiyesi’nin sınırlarında ve Çatalca Vilayeti’ne bağlı iken, ilçenin İstanbul Boğazı kıyısındaki kesimi ise Beyoğlu ilçesine bağlıydı. Cumhuriyet’in ilanından sonra yapılan düzenleme sonucunda bugünkü Sarıyer ilçesi kuruldu. 1947 yılında ziraat ve bahçecilik yapılan çok büyük bir alan olan Hidayetinbağı imara açıldı. Önce Zümrütevler adıyla bahçe içinde tek katlı konutlar yapıldı. Bu müstakil konutların dışında kalan alanda gecekondulaşma yolu ile yerleşim başladı. 1960’larda yolların yapılması ve sahil yolunun genişletilmesiyle boş alanlar yerleşime açıldı. Kıyı kesimlerinde ve kıyı yakınlarında üst gelir gruplarına ait yalılar ve köşkler, sırt biçiminde uzanan
tepelerde ise gecekondular yer aldı. 1972 yılında Sarıyer Belediyesi kuruldu. 1974 yılında onaylanan ve 1. köprünün de içinde yer aldığı nazım imar planı (NİP); aksın devamında yer alan orman alanlarının ve içme suyu havzalarının kentsel gelişme ile tehdit altında olmasını göz önüne alarak, gelişimi sınırlamak amacıyla Maslak hattının İstanbul’un İkinci Derece Merkezi İş Alanı olarak gelişmesini öngördü. 1980’lerde Bedrettin Dalan’ın belediye başkanlığı döneminde mevcut aks, 1974 planındaki çekinceleri yok sayarak, yoğun yapılaşma imtiyazlarıyla yeniden yeniden planlandı. İstanbul’da ilk kez gökdelen yapımının telaffuz edildiği bu dönemde Büyükdere-Maslak aksı, uluslararası merkezi iş alanı olarak
gelişmeye başladı. 18 Aralık 1983 tarihinde çıkan Boğaziçi Kanunu ile ilçenin boğaz sınırlarında kalan kesimi kanun kapsamına alındı ve böylece Boğaziçi ve siluetinin koruma koşulları genişletildi. 1984 yılında ilçede ilk belediye seçimi yapıldı ve 1980’lerin sonunda Sarıyer ilçesinin köyleri, İstanbul şehir merkezine ve doğaya yakın olmak isteyen üst gelir grubunun tercih ettiği bir alan oldu. 26 Nisan 1992 tarihli Bakanlar Kurulu kararı (BKK) ile, Mevramoloz Devlet Ormanı’nın Rumelifeneri Köyü hudutları içinde bulunan 160 hektarlık alanı, üniversite kampüsü kurmak üzere 49 yıl süreyle Koç Üniversitesi’ne tahsis edildi. Tahsis, Yüksek Öğretim Kanunu’nun ek 18. ve Orman Kanunu’nun 17. maddesine dayanmasına ve bu 17. madde
9
10
istanbullkent almanagıl
sadece bedeli karşılığında arazi tahsisine izin vermesine karşın, ilgili tahsiste hiçbir bedel talep edilmedi. 15 Aralık 1995 tarihinde, III No.lu KTVKBK, Sarıyer ve Beykoz sınırları içindeki Kuzey Ormanları’nı “doğal sit alanı” ilan etti. 2005 yılında yapımına başlanan İstinye Park Alışveriş Merkezi (AVM) 24 Eylül 2007 tarihinde açılışını yaptı. AVM’nin ardından, İstinye Park Rezidansları açıldı. İstinye Park’ın açılışından iki sene sonra AVM’ye ulaşımı kolaylaştırmak ve merkezi 2. Köprüye bağlamak için Reşitpaşa Mahallesi’nde 72 binanın yıkımını öngören plan tadilatı 10 Aralık 2009’da yapıldı. Öte yandan, 17 Temmuz 2009 tarihinde onaylanan İstanbul 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı (ÇDP) ve raporunda ilçe sınırlarının sahil kesimi dışında kalan tüm alanlarında doğal sit alanlarından, orman alanlarından, korunup yaşatılması gereken doğal ve yaban hayatın varlığından bahsedildi. 2012 yılının Ağustos ayında Çamlıtepe (Derbent) Mahallesi’ndeki Gecekonduların Dönüşümüne İlişkin 1/5000 ve 1/1000 Ölçekli Koruma Amaçlı Revizyon Nazım İmar Planı (KARNİP) ve Koruma Amaçlı Revizyon Uygulama İmar Planı (KARUİP) onaylandı. Plan, Sarıyer’in ilan edilen ilk kentsel dönüşüm planı oldu. Derbent’e ilişkin detayları ilerleyen bölümlerde vereceğiz. Ancak bu detaylara girmeden önce, Sarıyer’in tamamını ilgilendiren ve burada belirtilmesi gereken iki gelişme daha bulunuyor. Bunlardan birincisi, Şişli sınırları içinde yer alan Ayazağa, Maslak ve Huzur mahallelerinin Ekim 2012’de Sarıyer ilçe sınırlarına dahil edilmesi ve 8 köyün mahalle statüsüne geçmesi; ikincisi ise İstanbul Boğazı Be-
istanbullkent almanagıl
Sarıyer’in Boğaz kıyısındaki semtlerinin, 1960’lı yıllara kadar daha çok yaz aylarında kalabalıklaşan sayfiye yeri niteliği taşıdığı, Çelebi’nin yazılarında olduğu gibi gayrimüslimlere de ev sahipliği yaptığı ve ilçede henüz yapılaşmanın yoğunlaşmadığı bilinmektedir. İstanbul Ansiklopedisi’nde (1994) yer alan bilgilere göre, 19. yy’dan beri tercih edilen deniz ulaşımı, zaman içinde vapur seferlerinin de sıklaşması ile birlikte, kıyı semtlerinin gelişmesinde önemli bir etken olmuştur. Caddelerin açılması, sahil yolunun genişletilmesi ile de karayolu ulaşımı öncelikli hale gelmiş ve sanayi tesisleri başta olmak üzere çeşitli hizmetlerin ilçede yer seçmesi, boş alanların da yerleşime açılması sonucunu doğurmuştur. Kıyı kesimlerinde daha çok üst gelir sınıfının yaşadığı, sanayinin yer seçimi nedeniyle de tepe ve sırtlarda gecekondu mahallelerinin kurulmaya başlandığı bilinmektedir. Bu ikili yapı, bugün hala devam etmektedir.
11
12
istanbullkent almanagıl
İstanbul’un Avrupa Yakası’nda bulunan Sarıyer, kuzeyde Karadeniz, batıda Eyüp, güneyde Kağıthane ve Beşiktaş İlçeleri ile komşudur. Sarıyer İlçesi toplam 38 mahalleden oluşmaktadır. İlçenin yüzölçümü 15.150 hektar (ha); Boğaz’a olan kıyı uzunluğu ise 55 km’dir.
lediyeler Birliği’nin yaptığı toplantıda alınan kararla, sahil şeridi; ön görünüm ve geri görünüm bölgelerinde bulunan binaların kat sayısı ve inşaat taban alanının genişletilmesine müteakip, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) iştiraki Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı (GYO) tarafından Sarıyer’deki yaklaşık 16 ha’lık alanın ihale usulü ile 23 Ocak 2015’te satışa çıkarılması. DERBENT VE KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJESİ Derbent 1937 yılında İstinye’ye bağlı bir yerleşim yeri olarak kuruldu. 19601970 yılları arasında çevredeki sanayileşmeye bağlı olarak nüfusu artmaya başladı. 1974 yılında Boğaziçi Köprüsü ve bağlantı yollarının tamamlanması ile aks üzerindeki gelişme daha da hızlandı. 1976 yılında mahalle derneği kuran ve 1984’te tapusu olmayan evler için çıkan imar affına göre Ziraat Bankası’na 2 bin TL yatırarak imar affı makbuzu alan mahallelilerin birçoğu bugün tapu tahsis belgesine sahiptir. İhtiyaç duyulan tüm kentsel ve teknik altyapı hizmetleri, 1985 yılına kadar mahallelilerin çabalarıyla sağlandı.
İlk dönüşüm baskısı 1986 yılında başladı. Mahalle dışında kurulan Atatürk Oto Sanatkarları Yapı Sanayi Kooperatifi, mahallenin belirli bir alanında hisse toplamaya başladı. 1987’de İstinye’den ayrılarak mahalle statüsüne geçen Derbent, Çamlıtepe adını aldı. Bugün hala 1, 2 ve 3 katlı yapılar çoğunlukta olsa da 1990 ve sonrasında mahallede yapı kat sayıları artmaya başladı. 1996 yılında diğer hisse sahipleriyle anlaşamadığı gerekçesiyle izale-i şüyu davası açan Atatürk Oto Sanatkarları Yapı Sanayi Kooperatifi, mahkemenin satışa çıkarmasıyla 220 dönümlük bir alanı, üzerinde 500’den fazla yapı bulunurken satın aldı. 1997’de Park Orman’ın kurulumu, mahalle üzerindeki mekânsal baskıları daha da artırdı. Bu arada Atatürk Oto Sanatkarları Yapı Sanayi Kooperatifi ilk olarak üyeleri için inşa edilmek üzere satın almış olduğu alanın bir kısmında yapılacak olan inşaat işini MESA Mesken Sanayi AŞ’ye 2001’de ihale etti. Derbent’in de bileşeni olduğu Sarıyer Mahalle Dernekleri Platformu 2003 yılında kuruldu. 2005’te Kooperatif’in satın almış olduğu alanın yaklaşık 77 bin m2’sinde 336 adet konutun yapımı tamamlandı. Maslak MESA Konutları olarak geçen ve etrafı duvarlarla örülü güvenlikli bu lüks konut sitesi; mahalle üzerindeki baskıyı ve tehdidi artırdı, yatırımların bu bölgeye çekilmesinde de tetikleyici oldu. Kentsel dönüşüme karşı bir araya gelen mahalleliler, mevcut derneklerinin tüzüklerinde planlara itiraz etme/dava açma, dilekçe verme ve süreç takibine imkan veren bir dizi
değişikliğe giderek Çamlıtepe Mahallesi Güzelleştirme, Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ni oluşturdu. Kentsel dönüşüme karşı bir araya gelen mahallelerin oluşturduğu ve inşa ettiği dernek binası kaçak olduğu ve yerine sağlık ocağı yapılacağı gerekçesi ile 23 Mart 2006 tarihinde yıkıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) bağlı ekipler ve çevik kuvvetlerce gelinen mahallede yıkım sırasında yoğun çatışmalar yaşandı. Sarıyer Mahalle Dernekleri, taleplerini içeren taahhütnamelerini hazırlayarak 2009 Mart ayındaki yerel seçimlerde Belediye Başkan adaylarının imzasına sundu. “Taahhütnameye imza atmayan adaya oy yok” iddiasıyla yola çıkılan girişim sonrasında Sarıyer yerel yönetiminde parti değişikliğine gidildi. 2010 yılında Taksim metro hattı Derbent’e kadar uzatıldı, MESA Konutları’nın girişine çıkan istasyona mahallelilerin tüm itirazlarına rağmen Darüşşafaka adı verildi. Aynı yıl, 3. Köprü söylentileri başladı. Arazilerin üzerinde yaşayanlara toplu devrini gerçekleştirmek amacıyla
Sarıyer aynı zamanda İstanbul’un akciğerleri olarak nitelendirilen Kuzey Ormanları ve Belgrad Ormanları ile birlikte Çırçır, Hünkar, Kocataş ve Sultan gibi su kaynakları ile de doğal miras alanı statüsündedir. Doğal zenginlikleri bugün her ne kadar yapılaşma baskısı altında olsa da Sarıyer, kuzeyde kırsal karakterini korumaya çalışan nadir yerleşimlerden biridir.
istanbullkent almanagıl
Sarıyer’in Derbent, Kazım Karabekir Paşa, Pınar ve Reşitpaşa Mahallelerinde 2011 yılında Mahalle Kooperatifleri kuruldu. Davalık olunan Atatürk Oto Sanatkarları Yapı Sanayi Kooperatifi ve işi ihale ettiği Cemre İnşaat Forum İstanbul şirketi ile kat karşılığı anlaştığı söylenen 40 hanenin yıkımı için 8 Şubat tarihinde polisler eşliğinde mahalleye gelindi. Ekiplerin yıkım girişimi sırasında olaylar çıktı, mahalleli yıkıma engel oldu.
2011 Mart ayında aralarında Mahalle Derneği Başkanı ile Mahalle Kooperatifi Başkanı’nın da bulunduğu 14 kişinin evleri Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince sabah saatlerinde basıldı. Operasyon medyada önce “Derbent’te KCK operasyonu”, sonra da “Arazi mafyası operasyonu” diye haberleştirildi. Üç gün gözaltında tutulan mahallelilerden dokuzu hakkında “çıkar amaçlı örgüt kurmak/yönetmek” ve “örgüt üyesi olmak” iddi-
alarıyla soruşturma ve sonrasında dava açıldı. Dava henüz sonuçlanmadı. Sarıyer Mahalle Dernekleri Platformu, kentsel dönüşüme karşı bir arada hareket ettiklerini duyurdukları ilk etkinliklerini “Burada Yaşayan Var!” başlığıyla 16 Nisan 2011’de Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdi. Sarıyer Mahalle Dernekleri ve Mahalle Kooperatifleri Birliği, mahallelerinin geleceğine dair çözümlerinin kendilerinde
13
14
istanbullkent almanagıl
olduğunu kamuoyuna ve siyasetçilere duyurmak amacıyla organize ettikleri 2. etkinliklerini ise “Çözüm Bizde!” başlığıyla 21 Ocak 2012’de gerçekleştirdi.
askıya çıkarıldı. Planlara mahalleyi temsilen Mahalle Derneği ve Mahalle Kooperatifi, iptal edilmesi talebiyle dava açtı.
Çamlıtepe Mahallesi, 386 ada, 14-15-16 parseller ile 387 ada, 2-3-29-30 parselleri kapsayan 1/5000 ve 1/1000 ölçekli Gecekonduların Dönüşümüne İlişkin KARNİP ve KARUİP, ÇŞB tarafından 14 Şubat 2012 tarihinde onaylandı ve 17 Ağustos-15 Eylül 2012 tarihleri arasında
Mahallenin, Geri Görünüm ve Etkilenme Bölgesi sınırları içerisinde kalan yaklaşık 30 hektarlık bir alanı, Bakanlar Kurulu’nca 03 Ocak 2013 tarihinde kararlaştırılıp 24 Ocak 2013 tarihinde, yani kentsel dönüşüm proje ilanından 5 ay kadar sonra, riskli alan ilan edildi.
Oysa Derbent, İBB ve Japon Kalkınma Ajansı’nın 2001 yılında birlikte yapmış olduğu çalışmalarda, olası İstanbul depreminde en sağlam ve en güvenli yer olarak belirlenen alanlar içerisinde yer alıyordu. Derbent ile neredeyse aynı tarihlerde riskli alan ilan edilen FSM Armutlu mahallesinden de yükselen itirazlar neticesinde dönemin ÇŞB Bakanı Erdoğan Bayraktar Sarıyer’e gelerek mahalle-
istanbullkent almanagıl
Karayolu erişilebilirliğinde ve nüfusun artmasındaki bir diğer önemli etken şüphesiz 1988 yılında FSM Köprüsü’nün açılması ve bağlantı yollarının Sarıyer’in güney kesiminden geçmesidir. Bu gelişme, aynı zamanda İstanbul’un doğal ve peyzaj değerleriyle öne çıkan kuzeyine olan ilgiyi arttırmış ve kırsal özellikteki yerleşimlerin bugün dokuları ile birlikte demografik yapılarının da değişmesine öncülük etmiştir. Kuzeye yönelen lüks ve kapalı yerleşimler ve diğer fonksiyonlar, Sarıyer’in 1980 sonrası nüfus artışının başlıca sebeplerindendir. Fonksiyonel bu değişim sadece kuzeyde değil, Sarıyer’in diğer merkezlerinde ve mahallelerinde de yaşanmaktadır. Özellikle sanayi alanlarının teker teker kapanması ve üst ölçekli planlardan gelen kararlar neticesinde sermayenin yer seçmeye başlamasıyla birlikte Sarıyer bugün artık alışveriş merkezlerinin, kapalı sitelerin, rezidansların, ofis ve iş merkezlerinin ve büyük kamu yatırımlarının gözde alanlarından biri halini almıştır. 3. Köprü ve bağlantı yolları ile birlikte kuzeye düşünülen büyük projeler ile Sarıyer’in mekânsal gelişme dinamiklerinin kent gündemini uzun bir müddet daha meşgul edeceği aşikardır.
de bir açık hava toplantısı düzenledi. Halkın yoğun katılımıyla gerçekleşen toplantıda Bayraktar, “Biz Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak bu işi Sarıyer Belediyesi ve sizlerle yapacağız ve sizin isteğiniz dışında hiçbir şey yapmayacağız. Biz bu projeyi destekliyoruz. Sarıyer Belediyesi ile çok aktif çalışacağız. Onlar altyapısını her şeyini hazırlayacaklar. Bizler de uygulama aşamasında devreye gireceğiz. Burada mevcut yasalarla yapamadığımız şeyleri Afet Yasası’yla yapacağız” açıklamasında bulundu. Derbent ve Armutlu mahallelerinden toplanan binlerce dilekçe, yaklaşık 15 bin kişinin katılımı ile ÇŞB İl Müdürlüğü’ne 31 Ocak tarihinde gerçekleştirilen bir protesto yürüyüşü sonrasında elden teslim edildi. Kararlara daha sonra iptal edilmesi talebiyle dava açıldı.
Ferahevler Mahallesi Taş Ocağı Mevkii’nde bulunan ve “kurbanlık alanı” olarak bilinen, mülkiyeti İBB’ye ait 4 adet parsel; 11 Mart 2013 tarihinde “Rezerv Alan” ilan edildi. Bu alan, Derbent’teki kentsel dönüşüm projesi başta olmak üzere Sarıyer’de gerçekleştirilecek olası projeler için mahallelilerin geçici konut ihtiyaçlarının çözümleneceği alan olarak belirlendi. İBB ve projeyi ihale ettiği Yorum İnşaat yetkililerince plan ve proje daha mahalleli ile paylaşılmadan Fransa’nın Cannes şehrinde 12-15 Mart 2013 tarihlerinde düzenlenen Gayrimenkul Zirvesi’nde (MIPIM) tanıtıldı. Sarıyer Mahalle Dernekleri ve Mahalle Kooperatifleri Birliği, yaşadıkları süreçler sonrasında geliştirdikleri çözüm önerilerini kamuoyu ve siyasetçiler ile paylaşmak üzere organize ettikleri 3.
etkinliklerini, “İşte Çözüm!” başlığıyla 7 Nisan 2013’te Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdi. İçerisinde Derbent ve diğer Sarıyer mahallelerinin de yer aldığı İstanbul’daki “kentsel dönüşüm ve ‘riskli alan’ tehdidi altındaki” mahalleler “Adalet Arayan Mahalleler” ortak adıyla 9 Haziran 2013’de Beyoğlu Tünel Meydanı’nda bir araya gelerek Taksim Gezi Parkı’na yürüdü. Sarıyer Mahalle Dernekleri ve Mahalle Kooperatifleri Birliği, kentsel dönüşüm karşıtı mücadelelerini ve taleplerini yansıtmak üzere hazırladıkları Sarıyer Mahalleden Gazetesi’nin ilk sayısını 2013 Aralık’ta yayımladı. “Riskli Alan” ilan edilen Derbent ve FSM Armutlu yaşayanlarının itirazlarına destek olmak için benzer baskılar altındaki tüm Sarıyer Mahalleleri, Ferahevler Mahallesi sınırları içerisinde “Rezerv Alan” ilan edilen ve üzerinde prefabrik konteynır inşaatına başlanan alana 12 Ocak 2014 Pazar günü “Mahalleme, Evime, Komşuma Dokunma!” diyerek yaklaşık 5 bin kişinin katılımıyla bir yürüyüş gerçekleştirdi ve basın açıklaması yaptı. İBB ile Sarıyer Kaymakamlığı’nın Sarıyer Tapu Müdürlüğü’nde yaptıkları çalışmanın sonunda Derbent Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında 19 kişiye tapu hazırlandı. 19 Mart 2014 günü mahallede yapılan tapu dağıtım töreni sırasında İBB Başkan Vekili, törende bulunan AKP Sarıyer Belediye Başkan adayına 2014 yerel seçimleri için oy istedi, Başkan adayı ise seçilmesi halinde
15
16
istanbullkent almanagıl
tapuların devamının geleceğini vaat etti. Tören sonrasında, davası devam eden proje kapsamında dağıtılan tapuları teslim alanlara ağır şartlar içeren bir taahhütname imzalatıldığı ortaya çıktı. Sarıyer Mahalle Dernekleri ve Mahalle Kooperatifleri Birliği, 2009 yerel seçimlerinde olduğu gibi 2014 yerel seçimlerinde de taleplerini içeren taahhütnameyi belediye başkan adaylarının imzasına sundu. Tüm başkan adaylarının çağrıldığı imza töreni, 23 Mart 2014 tarihinde Derbent’te açık hava toplantısı şeklinde organize edildi.
Bakanlar Kurulu’nun riskli alan kararı Danıştay 14. Dairesi’nce bilimsel ve teknik risk gerekçeleri oluşturulmadığı için 9 Nisan 2014 tarihinde iptal edildi. Çamlıtepe Mahallesi Gecekonduların Dönüşümüne İlişkin 1/5000 ve 1/1000 Ölçekli KARNİP ve KARUİP ise İstanbul 8. İdare Mahkemesi tarafından 11 Nisan tarihinde iptal edildi. Derbent’in de aralarında olduğu “Mahalleler Birliği” adı altında birleşen İstanbul ve İzmir’de kurulu 51 dernek ve kooperatif, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında Mayıs 2015’te
yürürlükten kaldırılacak 2981 sayılı yasadan doğan haklarını kaybetmemek için hazırladıkları kanun değişikliği tekliflerini, 8 Mart tarihinde Cevahir AVM önünde yaptıkları bir basın açıklaması ile duyurdu. 9 Mart’ta ise tekliflerini temsilciler eşliğinde TBMM’ye taşıdı. Mahalleler Birliği’nin siyasi partiler ile görüşerek TBMM’ye sunduğu kanun değişikliği teklifi ardından 6639 numaralı kanunun 38. maddesi ile 2981 sayılı kanunun yürürlükten kaldırılmasının 3 yıl ötelenmesine ilişkin Bakanlar Kurulu’nun aldığı karar, 15 Nisan 2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı.
istanbullkent almanagıl
Mahalleler Birliği, yereldeki taahhütname deneyimlerini genel seçimlere taşıyarak İstanbul milletvekili adaylarının imzasına sundukları taleplerini, 24 Mayıs’ta Şişli Kent Kültür Merkezi’nde “Bizimle Misin Değil Misin?” başlığıyla organize ettikleri bir etkinlikle kamuoyuna duyurdu.
2015 Kasım ayında seçimlerin tekrarlanacak olması üzerine Mahalleler Birliği’nin İstanbul bileşeni mahalle dernek ve kooperatif temsilcileri, seçime giren partilerin İstanbul il başkanlıklarını ziyaret ederek yaşadıkları sorunlara işaret eden ve taleplerini içeren mektuplarını ulaştırdı.
Mahalleler Birliği planlama, hukuk ve dayanışma pratiklerini konu aldıkları 1. İstişare Toplantısı’nı, İstanbul ve İzmir’den 30’un üzerinde mahallenin katılımıyla 12-13 Eylül 2015 tarihlerinde Sarıyer Belediyesi’nin Kilyos Sosyal Tesisleri’nde gerçekleştirdi.
Diğer Sarıyer mahalleleri gibi Derbent’in de yerleşim alanlarının hukuki güvenceye kavuşturulmasına yönelik verdiği mücadele, bugün Sarıyer Belediyesi ile birlikte 2981 sayılı yasanın uygulanmasına yönelik yürüttükleri yeni bir süreç doğrultusunda devam etmektedir m
17
18
istanbullkent almanagıl
YORUMLARLA SARIYER PROJELERİ DERBENT KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJESİ Prof. Dr. Murat Cemal Yalçıntan | Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi İkibin50 Dergisi, 08.11.2012 Mahalledeki sosyal ilişkilere ve gündelik hayatın kurgusuna yönelik bir çalışma yapılmamasından dolayı, önerilen yüksek katlı yapı stoku ile bahçeli ve çoğunlukla müstakil evlerde yaşamaya alışmış mahallelinin nasıl uyum içerisinde bir yaşam süreceği ve sosyal ilişkilerini nasıl etkileneceği konusunda bir öneri bulunmamaktadır. Yakın çevrede var olan ve olması muhtemel lüks konutlardan oluşan kapalı sitelerle mahalleli için yapılması öngörülen sosyal konutların nasıl bir arada huzur içerisinde yaşayacakları sorusu da yanıtsız bırakılmış. Hazırlanan imar planlarının halkın gelecekte nasıl bir yaşam süreceğine dair düzenlemeleri geliştirmesi beklenir. Bu düzenlemelerin açık ve anlaşılır bir şekilde geliştirilmesi gerekir. Ancak Derbent’teki plan birçok konuyu belirsiz bırakmaktadır.
Şükrü Genç | Sarıyer Belediye Başkanı Milliyet, 25.01.2013 Derbent, Cumhuriyet ve Pınar mahallelerinde nasıl dönüştürüleceği konusunda çalışmalar yaptık. Hazırladığımız plan ve projeleri İBB’ye verdik, ancak hiçbir şekilde dikkate alınmadı. Önerdiğimiz planlar kabul edilseydi afet riski bölgesi ilan edilmesine gerek kalmayacaktı. Derbent çok büyük bir rant bölgesi. Burayı risk bölgesi ilan eden kimse buradan rant elde etmeye çalışıyor. Erdoğan Bayraktar | Dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı csb.gov.tr, 01.02.2013 6,5 milyon konutu 20 yıl içerisinde yenilememiz lazım. Bu işi özel sektör yapacak. Devlet olarak güveni ve kaliteyi yakalamak ve fiyatı düşürmek için yüzde 10-15 işin içinde olacağız. İlk iki sene hedefimiz, vatandaşın bu işi sahiplenmesini sağlamak, 2023 yılında şehirlerimizin yüzünü, şeklini ve verdiği fotoğrafı güzelleştirmektir. Evlerimizin enerjiyi savurmasını,
istanbullkent almanagıl
bacalarında karbon salınımı istemiyoruz. Sosyal devlet ilkesiyle bu işe elimizi, başımızı koyduk. Armutlu ve Derbent’i de kentsel dönüşüm açısından riskli bölge ilan ettik. Ancak vatandaşın rızası olmadan orada bir adım atmayacağız. Aydemir Görmez | Derbent Muhtarı ve Mahalle Kooperatifi Eski Başkanı sariyertimes.com, 10.01.2014 Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından imzalanan Derbent projesini kendi bildikleri gibi onaylamışlardır. Her türlü hukuksal haklarımızı kullandık. Bizim gücümüz birliğimizdir. Herhangi bir siyasi partiye ya da kuruma sırtımızı dayamıyoruz. Derbent projesi ile ilgili ciddi bir mücadele verdik. İstemediğimiz bir şeyi asla bize yaptıramazlar. Giden 40 komşumuz gibi evlerimizi satmadığımız sürece asla buna müdahale edemezler. Hiç kimse diğer bir komşusunu mağdur edecek şekilde herhangi biriyle pazarlık etmediği sürece, tek yürek olduğumuz sürece inanın ki bize kimse burada bir şey yapamaz. Çünkü biz hakkımız olanı istiyoruz. Sevgi Atalay | Sarıyer Belediyesi İmardan Sorumlu Başkan Yardımcısı sariyertimes.com, 10.01.2014 Plan şu an onaylanmış, ancak gerekli hukuki adımlar atılmamıştır. Dolayısıyla bu plan her an iptal edilmek durumunda. Böyle bir plan üzerine yapılacak projede sağlam adımlara ulaşmamış durumunda. Çünkü 648 sayılı yasaya göre imar planı onaylandı, 6306 sayılı yasaya göre de bir proje onaylandı. Bu projede sizinle nasıl anlaşacakları, anlaşma koşulları, para alacaklar mı? Size mi verecekler? Neye göre anlaşma yapacaklarına dair bir bilgi yok. Bunlar gelince sizinle paylaşacağız. Nazım Özcan | Sarıyer Belediyesi Şehir Planlama Müdürlüğü Radikal, 15.01.2014 Belediyemiz bu projenin hiçbir noktasında yer almadı. Biz projeye dahil olmayı kabul etmeyince Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı Afet Yasası’nı kullanarak yetkimizi İBB’ye devretti. Ruhsatı da onlar verdi. Sedat Özsoy | 2014 Yerel Seçimleri AKP Sarıyer Belediye Başkan Adayı Sarıyer Manşet, 15.03.2014 Birileri oy için evleriniz üzerinden korku politikası yaymaya çalışıyor. Bunlara inanmayın. Biz buraya hizmet etmeye geliyoruz. Siz beni çok iyi tanıyorsunuz. Ben Sarıyer’de 5 sene belediye başkanlığı yaptım, hiç kimsenin bir tuğlasına dahi dokunmadım. Sizler için ne mücadeleler verdiğimi çok iyi biliyorsunuz. Sedat Özsoy’un, AK Parti’nin olduğu yerde yıkım değil, huzur var. 30 Mart seçiminden sonra hizmet nasıl yapılır Sarıyer’de herkes görecek. Ahmet Selamet | Dönemin İBB Başkanvekili Sarıyer Manşet, 15.03.2014 Derbent’te yapılan yerinde dönüşümü çok önemsiyoruz. Herkesin mutlu olduğu tapularına kavuştuğu bir proje. Biz vatandaşlarımızı üzmeden dönüşüm yapıyoruz. Sizlerin hakkını hukukunu ancak biz koruruz. Tüm tapularına kavuşan vatandaşlarımıza hayırlı olsun diyorum. 3. BOĞAZ KÖPRÜSÜ ve KUZEY MARMARA OTOYOLU PROJESİ Nuray Çolak, Ayşe Yıkıcı ve Ceyda Sungur | TMMOB Şehir Plancıları Odası (ŞPO) İstanbul Şubesi 13. Dönem Yönetim Kurulu Üyeleri 15.06.2015 Kamu kurumlarının sorumluluklarından uzak bir yaklaşım ile yol şeması niteliğinde özensizce hazırlamış oldukları imar planlarının, telafisi imkansız sonuçları olacaktır. Mahkemece verilen iptal kararı imar planlarının esası incelenmeksizin yetki açısından değerlendirilerek alınmıştır ancak planlamanın ne kadar özensiz yapıldığının da göstergesidir. Acilen mahkeme kararı uygulanmalı ve bugüne kadar sayısını bilmediğimiz işçi cinayetine, ağaç kesimine ve usulsüzlüklere sebep olmuş inşaat durdurulmalıdır. Aksi halde doğa ve ya-
19
20
istanbullkent almanagıl
şamın varlığına karşı işlenen suç varlığını sürdürecek ve yenilerinin de işlenmesinin önünde hiç bir engel olmayacaktır. Tüm kamuoyunu mega projelere karşı verilen mücadeleyi sahiplenmeye ve yurttaşların değil sermayenin yanında saf tutanlara karşı örgütlenmeye çağırıyoruz. Can Atalay | TMMOB Mimarlar Odası (MO) İstanbul Büyükkent Şubesi Avukatı KOS Medya,15.06.2015 3. Köprü ile ilgili mücadelenin hukuk ayağı 2009 yılından bu yana sürdürülüyor. Bu karar doğal varlıklarımızın korunmasına ilişkin hukuk mücadelesinin en yeni davalarından birisi ve konusu 3. Köprü olarak adlandırılan talan ve yıkım projesinin Avrupa Yakası Rumelifeneri Geri Görünüm ve Etkileşim Geçiş Sahası ile Anadolu Yakası Geri Görünüm ve Etkileşim Geçiş sahasıdır. Mahkeme, 3. Köprü inşaatının en kritik noktası olan boğaz geçişi alanı ile ilgilidir. Diğer bir söyleyişle, kimi basının önemsizleştirmeye çalıştığı gibi “bağlantı yolları” ile ilgili değil; tam olarak 3. Köprü’nün kendisi ile ilgilidir. Altında bizim değil Kadir Topbaş’ın imzası olan 2009 onaylı İstanbul ÇDP’de vurgulandığı gibi 3. Köprü İstanbul için felakettir. Kuzey Ormanları Savunması (KOS) 3. Köprü Dava İptal Kararı Basın Açıklaması, 18.06.2015 3. Köprü artık 2 beton kuleden, Kuzey Marmara Otoyolu ise asfalt izinden ibarettir. Mahkeme plan değişikliklerinin İBB yerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın onayı ile yürürlüğe konmasını hukuka aykırı bulmuştur. Verilen kararla köprü ayaklarını her iki yakada 3. Köprü güzergahı ile bağlayacak ana koridorları içeren planlar iptal edilmiştir ki bu karar proje bütünlüğünün iptalini de gerektirir niteliktedir m Görseller s. 8: kentteadaletblog.wordpress.com s. 13: kentteadaletblog.wordpress.com s. 14: kentteadaletblog.wordpress.com s. 16: t24.com.tr s. 17: t24.com.tr s. 18: t24.com.tr s. 21: nerdekal.com
istanbullkent almanagÄąl
21
22
istanbullkent almanagıl
OCAK 2015
BKK ile Etiler Polis Okulu’nun da içerisinde bulunduğu polis meslek yüksekokulları ile polis meslek eğitim merkezi müdürlükleri kapatıldı (Resmi Gazete). Çekmeköy’deki toplu konut inşaatında devrilen 2 katlı konteynır bir işçinin ölümüne sebep oldu (Güneş). Çatalca Belediye Başkanı Cem Kara, Çatalca’da yapılması planlanan RES projesi için 3,5 ha’lık orman alanının yok edileceğini ve İhsaniye ve Gürpınar ‘da yer alan proje alanının su koruma havzaları içerisinde yer aldığını açıkladı (Cumhuriyet).
Kuzey Marmara Otoyolu ve 3. Köprü güzergahı üzerinde bulunan taşınmazların Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından acele kamulaştırılmasına ilişkin BKK yayımlandı (Resmi Gazete).
Mecidiyeköy ile Kabataş arasına yapılması planlanan 6,5 km’lik metronun ihalesi gerçekleştirildi. Aks MecidiyeköyMahmutbey arası yapılacak olan metro ile birleştirilecek (Habertürk).
UNESCO Direktörü İrina Bokova, Tarihi Yarımada’da yapımı bitmiş ve devam eden Avrasya Tüp Geçidi, Yenikapı Miting Alanı gibi projelerin sebep olacağı sosyolojik dönüşümden endişeli olduğu açıklamasında bulundu (Hürriyet).
Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, Sirkeci trafiğinin yer altına alınacağını ve Eminönü Meydanı’nın tamamen yayalaştırılacağını açıkladı (Habertürk).
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç, 299 adet projesinin olduğunu fakat İBB ve ÇŞB’nin projelerin uygulanmasına izin vermediğini açıkladı (Habertürk). Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, 2014 yılını ‘çevre yılı’ ilan etti ve çevre konusunda çok önemli işlerin gerçekleştirildiğinin altını çizdi (BirGün).
Zeytinburnu’nda bulunan 16/9 kuleleriyle ilgili olarak Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın ve dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay yaptıkları açıklamalarla projenin gerçekleşmesinin sorumlusunun karşı taraf olduğunu belirttiler (Milli Gazete).
Kadir Has Üniversitesi ve UNESCO arasında Dünya Miras Alanlarının Yönetimi ve Tanıtımını konu alan ve hedefleyen UNESCO Kürsüsü kurulmasına ilişkin protokol imzalandı (Cumhuriyet).
Yüzölçümünün yaklaşık 1/3’ü riskli alan ilan edilen Gaziosmanpaşa (GOP) ilçesinde inşa faaliyetlerinin başladığı açıklandı (Posta).
İBB Başkanı Kadir Topbaş, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun İstanbul’a özel yasa hazırlanabileceği açıklamasını memnuniyetle karşıladığını ve İstanbul’un bir kentten ziyade bir ülke özelliği taşıdığını açıkladı (Bizim Anadolu). İstanbul I No.lu Yenileme Alanları KVKBK’nun yıkılan Emek Sineması yerine yapılan Grand Pera inşaatının onaylanmış projeye aykırı olarak sürdürüldüğü gerekçesiyle yaptığı suç duyurusu sonrasında İstanbul 9. İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı verdi (mimarist.org).
istanbullkent almanagıl
OCAK 2015
İstanbul 9. İdare Mahkemesi’nin yürütmeyi durdurma kararı verdiği Emek Sineması’nda inşa faaliyetlerinin devam ettiği açıklandı (Zaman).
Zeytinburnu’ndaki 16/9 gökdelenleri hakkında İstanbul 7. İdare Mahkemesi daire sahiplerine satın alınan taşınmazın bedeli ödenmeden yıkım yapılamayacağına karar verdi (Bizim Gazete).
Kadıköy Feneryolu’nda bulunan Kuyubaşı Fidanlığı üzerine yapılması planlanan külliye projesine V No.lu KVKBK tarafından onay verildi, aynı alanda Kadıköy Belediyesi tarafından alanın yeşil alan olarak kalmasına ilişkin hazırlanan plan teklifi İBB tarafından reddedildi (BirGün). Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, Karaköy’de yapılması planlanan dönüşüm projeleri sonucunda semtin bölgesel turizm merkezi olacağını açıkladı (Sabah). Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, İmar Kanunu’nun yokmuş gibi kabul edilip sıfır kilometre tertemiz bir imar kanununa ihtiyaç olduğunu açıkladı (Hürses).
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 İstanbul Boğazı Belediyeler Birliği’nin yaptığı toplantıda alınan, sahil şeridi, ön görünüm ve geri görünüm bölgelerinde bulunan binaların kat sayısı ve inşaat taban alanı genişletme kararı sonucunda TOKİ iştiraki Emlak Konut GYO tarafından Sarıyer İstinye’deki yaklaşık 16 ha’lık alanı ihale usulü ile satışa çıkarıldı (Aydınlık).
Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, Haydarpaşa Tren Garı’na ilişkin hazırlanan projenin aslına uygun olmadığı gerekçesiyle ruhsat verilmeyeceğini açıkladı (Habertürk).
İBB, Beyazıt Meydanı’nı yayalaştıran ve trafiği yer altına alan Beyazıt Meydanı Projesi’ni açıkladı (Habertürk).
23
ŞUBAT 2015 YASSIADA VE SİVRİADA
istanbullkent almanagıl
“Hep ranttan bahsediliyor, kimseye rant yapmış değiliz. Orada da ağaç mağaç yok yani, tamam mı?” (Veysel Eroğlu, Orman ve Su İşleri Bakanı’nın “Yassıada Yamyassı” manşeti sonrasında yaptığı açıklama, Sözcü Gazetesi 6 Şubat 2016)
TARİHLERLE YASSIADA VE SİVRİADA
1
947 yılında Yassıada, askeri hizmetler için kullanılmak üzere MSB’ye tahsis edilerek izinsiz her türlü kullanıma ve ziyarete kapatıldı.
2006’da adalara bakan dönemin V No.lu KTVKBK tarafından Yassıada’nın tarihi sit statüsünün devamına, doğal sit derecesinin ise I olarak belirlenmesine karar verildi.
1978 yılında Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nca (GEEAYK) Sivriada’nın Adalar bütünlüğü içinde korunması gerekli doğal sit alanının bir parçası olduğuna, yok edilmesinin veya büyük ölçüde değiştirilmesinin uygun bulunmadığına, bu nedenle kuruldan izinsiz taş alma işleminin derhal durdurulmasına karar verildi. Bu kararın ardından 1979 yılında GEEAYK tarafından tüm adalar Korunması Gerekli Doğal ve Tarihi Alan ilan edildi.
Adalar Belediye Meclisi’nin aldığı kararla mülkiyeti Hazine’ye ait ve MSB’ye tahsisli olan Yassıada, Sivriada ve Tavşanadası’nın 10 Temmuz 2009’da Belediyeye tahsisi için İstanbul Valiliği’ne yapılan talebe karşın olumlu sonuç alınamadı.
Kurulların yeniden yapılanarak alt bölgelere ayrılmasından sonra 5 Nisan
Dönemin V No.lu KTVKBK 9 Aralık 2009 tarihli kararında Sivriada’yı II. derece doğal ve III. derece arkeolojik sit alanı olarak belirledi. Ertesi yıl 10 Mayıs 2010 tarihinde Yassıada’ya ilişkin olarak Osmanlı ve Bizans Dönemine ait yapıların koruma grubunun I
olarak tesciline, spor salonunun grubunun II olarak tesciline, yapılacak her türlü inşaat ve fiziki çalışmalarda kurul görüşü ve izninin alınmasına, gerekli fenni temizlik ve bakım hizmetlerinin acilen yapılması için ilgili kurumlara bildirilmesine, alandaki diğer yapıların kültür varlığı niteliği taşımadığına, binalara kurul görüşü doğrultusunda işlem yapılabileceğine karar verildi. Aynı kurul tarafından 27 Ocak 2011’de de Sivriada’da bulunan manastır, kilise ve sarnıç kalıntıları tescillenerek koruma grubu I olarak belirledi. 07 Mart 2011’de Adalar İlçesi 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı (KANİP), dönemin V No.lu KTVKBK’ce uygun bulundu ve 28 Mart 2011 tarihinde tarihi ve I. derece doğal sit alanı olan Yassıada’nın dönemin V No.lu KTVKBK’ce ayrıca III. Derece Arkeolo-
25
26
istanbullkent almanagıl
Anayasamızın 63’üncü maddesi; “Devlet; tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar. Bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır” demektedir. Anayasada belirtildiği üzere bu madde ile açıkça tarih, kültür ve doğal varlıklarımızın korunması ve bu konuda gereken tedbirlerin alınması tarih, kültür ve tabiat varlıklarını sit alanı olarak tespit edip orijinal değerlerini bozmadan bilim ve sanat kaidelerine uygun bir planlama ile korunmalarını sağlamak, bunları gelecek nesillere ulaştırmak, Devlete Anayasa ile verilmiş bir görevdir. jik Sit Alanı ilan edilmesine karar verildi. Hazine mülkiyetinde olan ve Askeri Alan olarak belirlenen Yassıada, 27 Nisan 2011’de Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nce “müze olarak kullanılmak üzere” Kültür ve Turizm Bakanlığı (KTB) Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne tahsis edildi. Dönemin başbakanı R. Tayyip Erdoğan, Haziran 2011’de “Türkiye Hazır Hedef 2023” temalı toplantıda İstanbul için açıkladığı 3 yeni projeden biri olarak Adalar Projesi kapsamında Yassıada ve Sivriada’da kongre merkezleri, müze, oteller, yat limanları yapılacağını duyurdu. 29 Haziran 2011 tarihli 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ÇŞB’nin kuruluş, görev, yetki ve sorumlulukları belirlendi ve 21 Kasım 2011’de ÇŞB’ce hazırlanıp yürürlüğe giren Adalar İlçesi 1/5000 Ölçekli KANİP’te, Yassıada I. derece doğal sit, tarihi sit ve 3. derece arkeolojik sit alanı; Sivriada ise II. derece doğal sit ve III. derece arkeolojik sit alanı olarak ve aynı zamanda her iki ada da bütünüyle askeri alan lejantında gösterildi.
3 Ekim 2012 tarihinde ise; Hazine mülkiyetinde olan ve askeri alan olarak belirlenen Sivriada, Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nce KTB Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne tahsis edildi. 10 Ekim 2012 tarihinde dönemin I No.lu TVKBK’ce Yassıada’nın I. Derece Doğal Sit durumu kaldırılarak sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı olarak belirlenmesinin uygun olduğuna karar verildi. Paralel olarak 16 Kasım 2012’de İstanbul V No.lu TVKBK’ce yerinde yapılan inceleme sonucunda Yassıada’nın “Milli tarihimiz ve askeri harp tarihi açısından önemli tarihi olayların cereyan ettiği ve doğal yapısıyla birlikte korunması gerekli alanlar” şeklindeki tarihi sit tanımına uymaması, tamamının hem tescilli hem de tek parsel olması sebepleriyle kamu yararı da dikkate alınarak tarihi sit statüsünün kaldırılmasına karar verildi. 8 Mart 2013’te İstanbul V No.lu KVKBK’ce benzer şekilde Sivriada’nın da tarihi sit alanı olmadığına karar verdi. 18 Nisan 2013 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan, Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi ve bir dizi başka kanunu da içe-
ren 6456 sayılı yasa ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkındaki 3996 sayılı yasa kapsamında “Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yapişlet-devret modeli ile Yassıada ve Sivriada’da kültürel ve turizm amaçlı yatırım ve hizmetler, 3621 sayılı Kıyı Kanunu hükümlerine ve diğer mevzuatta yer alan kısıtlama ve prosedürlere tabi olmaksızın planlama, imar ve inşaat uygulamaları bu kanun kapsamında yaptırılabilir” hükmü getirildi. Kanun değişikliğini takiben 12 Haziran 2013’de ÇŞB tarafından onaylanan Yassıada’nın 28 Haziran 2013’de de Sivriada’nın “Askeri Alan” kullanımının “Turizm+Kültürel Tesis Alanı”, “Kayalık Alan” ve “İskele Alanı” kullanımına dönüştürülmesine ilişkin 1/5000 ölçekli KANİP ve 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı (KAUİP) askıya çıkarıldı. Adalar Belediyesi’nce Yassıada planlarına ilişkin itiraz dilekçeleri 11 Temmuz 2013’te, Sivriada planlarına ilişkin itiraz dilekçeleri ise 26 Temmuz 2013 ÇŞB İl Müdürlüğü’ne gönderildi. Yapılan itiraza cevap verilmediğinden 10 Ekim 2013’te söz konusu planlara karşı yürütmenin durdurulması ve iptali istemi ile dava açıldı. Yassıada ve Sivriada’da uygulanan projelerin dayandığı planların hukuka aykırılık gerekçeleri aşağıdaki gibi sıralanmıştır; • Ülkemizdeki Plan Yapım Yönetmeliği’nde, “Planlar, ilgili kurum ve kuruluşlarla ve plan kapsamındaki ilgili idarelerle işbirliği sağlanarak Bakanlıkça yapılır veya yaptırılır”
istanbullkent almanagıl
Yassıada ve Sivriada, Adalar İlçesi’ne bağlı 9 adanın ikisidir. Bostancı’dan Kartal’a kadar uzanan kıyı bandının karşısında yer alan Adaların iki kümede toplandığı kabul edilirse; birinci küme kıyıya daha yakın olan Kınalıada, Burgazadası, Kaşıkadası, Heybeliada, Büyükada, Tavşanadası ve Sedefadası’ndan; ikinci küme ise daha açıktaki Sivriada ve Yassıada’dan oluşmaktadır. Adalar’dan İstanbul’a en yakın olan 3 km uzaklıkla Büyükada iken 13,5 km ile Yassıada en uzak olan adadır.
27
28
istanbullkent almanagıl
denilmektedir. Ancak, Yassıada ve Sivriada, adalar bütününün bir parçası ve Adalar Belediyesi’nin yönetiminde olmasına rağmen, yapılan son plan ve proje girişimleri, Adalar Belediyesi’nin kurum görüşü olmaksızın, katılım ve müzakere süreçleri bakımından yerel yönetimi ve Adalıların kanaatlerini görmezden gelerek hazırlanmış ve uygulamaya koyulmuştur. • Yassıada, tek parsel ölçeğinde tescilli olmakla birlikte farklı koruma statüleri ve tescilli yapıları ile korunması gerekli doğal ve kültürel değerleri barındıran bir alan niteliğindedir. Bu husus dikkate alınarak ilgili kurul onayı alınmaksızın yapılan plan değişiklikleri, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu hükümlerine açıkça aykırı olarak düzenlenmiş ve yasal dayanaktan yoksundurlar. • Yassıada ve Sivriada’da uygulamaya koyulan plan değişiklik ve revizyonları,
üst ölçek plan niteliğindeki 1/100.000 Ölçekli İstanbul ÇDP’ye ‘planlamada ölçekler arası uyumluluk gereği’ uygun değildir. • Plan değişikliklerinin yapıldığı Yassıada, halihazırda yerleşimin olmadığı bir alandır. I. ve II. grup tescilli taşınmaz kültür varlıklarını, tarihi kalıntıları ve belirli sayıda, kullanılmayan yapıları barındırmaktadır. Ayrıca söz konusu alan gerek kıyı bölgesinde gerekse ada kara parçası üzerinde korunması ve sürdürülmesi gerekli doğal-ekolojik bir değere sahiptir. Bu nedenle söz konusu alana dair yapılacak plan değişikliklerinde öncelikli hedefin kamusal nitelik ve adalar bütünlüğünü dikkate alması; doğal, ekolojik ve tarihi değerlerin olası yeni yapılaşmalarla tahrip olmamasını sağlayacak, kıyı kesimindeki deniz altı flora ve faunasını gözetecek, kitlesel insan akımlarını cezbedici fonksiyonel önerilerden kaçınacak bir plan-
Sivriada 1/1000 Ölçekli KANİP Değişikliği
lama anlayışını gözetmesi gerekmektedir. Ancak, yürütülen projenin bu hassasiyetlerden ve bütüncül planlama yaklaşımlarından uzak, büyük sermaye yatırımları için ayrıcalıklı imar koşulları yaratacak şekilde düzenlendiğinden kamusal nitelikleri ve adaların planlama bütünlüğü çerçevesinde yeniden ele alınması gerekmektedir. • Her iki adada devam eden proje uygulamalarının dayanağı olan plan değişikliklerinde yer alan “Emsal hesabı (yani toplam inşaat alanı) mevcut tapu alanı üzerinden yapılacaktır” şeklinde yeni bir plan notunun eklendiği, oysaki Yassıada’nın gerçek yüzölçümü 10,37 ha olmasına rağmen tapu kayıtlarında geçen ve güncel olmadığı tapu idaresi yetkililerince de bilinen yüzölçümünün 18,4 ha olduğu bilinmektedir. Ayrıca kayalık alanlar dahi, turizm ve kültürel tesis alanına alınarak yapılaşabilir alan içinde gösterilmiş,
Yassıada 1/1000 Ölçekli KANİP Değişikliği
istanbullkent almanagıl
İstanbul’un adaları yerleşik olanlar ve olmayanlar üzere iki gruba ayrılmaktadır. Yerleşik adalar; Büyükada (Prinkipo), Heybeliada (Halki), Burgazada (Antigoni), Kınalıada (Proti) ve Sedefadası (Terevintos). Yerleşik olmayan adalar ise içinde Sivriada (Oksia), Yassıada’nın (Plati) da yer aldığı, Kaşıkadası (Pita) ve Tavşanadası (Neandros) şeklinde sıralanmaktadır. böylece yapılaşabilir alan arttırılmıştır. Bu durum, her iki adanın da doğal, kültürel ve tarihi niteliğini geri dönüşsüz tahrip edebilecek bir inşaat sahasına dönüşmesini sağlayacak, kamusal niteliği olmayan bir düzenleme olduğunun kanıtıdır. • Her iki adada devam eden proje uygulamalarının dayanağı olan plan değişiklikleri ve revizyonlarına toplamda 200’ün üzerinde kişi ve kurum tarafından itiraz edilmesine karşın bakanlık bu itirazların hiçbirine yanıt vermeyerek bildiğini okumuş ve gerek Ada halkının, gerekse ilgili yerel yönetim, meslek odaları ve sivil toplum örgütleri ile derneklerin kanaat ve görüşlerini hiçe saymıştır. • Her iki adada yürütülen projelerin dayandığı plan düzenlemelerinde söz konusu adada bu planların yapımını gerekli kılacak tek gerekçe olarak mevcut yapıların fiziki açıdan yıprandığı ve bu yapıların kullanıma dayalı koruma ihtiyacı ortaya koyulmaktadır. Fiziki yapıların yıpranmışlığı ve tescilli yapıların tarihçeleri dışında bir bilgi-
ye veya bulguya yer verilmeyen söz konusu plan raporlarında, ilgili yönetmeliklerin gerektirdiği ön çalışmaların yapılmadığı, söz konusu plan düzenlemeleri ve projelerin diğer adalar üzerindeki etkilerinin incelenmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle getirilen plan kararlarının, yukarıda değinilen koruma-kullanma ilişkisi dışına çıkarak alanı yoğun insan ziyaretlerine açık hale getirecek ayrıcalıklı imar koşulu yaratmaya dönük olduğu açıktır. Ayrıca; Adalar Belediyesi’nce Yassıada’nın “Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı” olarak belirlenmesi kararına karşı ilgili bakanlık ve il örgütlerine itiraz dilekçesi gönderildi ancak yasal süre içinde yanıt alınmayınca bu karara ve Bakan Oluruna karşı yürütmenin durdurulması ve iptali istemi ile 15 Ağustos 2013’te dava açıldı. 11 Ekim 2013’te ÇŞB’den gelen yazı ile Yassıada ve Sivriada planlarına yapılan itirazların ÇŞB’ce uygun görülmediği, ayrıca 1/5000 ölçekli KANİP Değişikliği ve 1/1000 ölçekli KAUİP Değişikliğinin onaylandığı, plan değişikliğinin askıya çıkarıldığı bildirildi. Son olarak plan revizyonlarıyla turizm ve kongre merkezi üst başlıklı her türden kullanıma açık hale gelen Yassıada’nın adı “Demokrasi ve Özgürlük Adası” olarak değiştirildi. Adalar Savunması, yaptıkları basın toplantısında “Sahip olduğu doğası, tarihi, arkeolojik ve kültürel nitelikleri ile biyoçeşitlilikleri göz ardı edilen, yaşayanlarına sorulmaksızın keyfi kararlarla isimleri değiştirilen, torba yasalarla ve gizli/
açık yapılaşma planlarıyla tehdit edilen Yassıada, Sivriada, İstanbul Adaları, Bozcaada, Gökçeada ve Ayvalık adalarını savunmaya kararlıyız. Adalarımızdaki forumlarda, meslek odalarında, demokratik kitle örgütlerinde bireyler ve kurumlar olarak yan yana gelerek Adalarımızı korumak ve savunmak için buluştuk. Adalar Savunması’nda yan yana geldik. Bir basın toplantısıyla, Adalarımız üzerinde oynanan oyunları açıklıyoruz ve Adalar Savunması’nı ilan ediyoruz.” diyerek Ocak 2014’te kuruluşunu ilan etti. Her iki ada için de KTB Şubat 2015’te turizm yatırım belgesi verdi ve Yassıada ve Sivriada’da hükümetçe yapımı düşünülen projelerin inşaat temeli Mayıs ayında Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından atıldı. 2013’ten bu yana da Adalar Savunması ve diğer tüm kent savunması gönüllüleri, destekçileri ve belirli oranda medyadaki yansımalarla
Sivriada; Burgazada’nın batısında, Kınalıada’nın güneybatısında yer alır. 92.600 m² büyüklüğündeki adanın en yüksek noktası 80 m’dir. Tapu kaydındaki yüzölçümü ise Yassıada ile aynı şekilde, 183.875 m² olarak görülmektedir. Yassıada; Sivriada’nın doğusunda, Burgazada’ya 5 km mesafede yer almaktadır. En yüksek noktası 42 m ve alanı 103.700 m²’dir. Tapu kaydında ise alanı 183.875 m² olarak görünmektedir.
29
30
istanbullkent almanagıl
kamuoyunda bir farkındalık ve gündem yaratılmaya çalışıldı. Adalarda ve İstanbul ana karasında çeşitli eylemler düzenlendi, geniş katılımlı forumlar yapıldı ve her iki adanın da geleceği asıl eyleyicilerle masaya yatırıldı. Bu girişimlerin kimisinde adaların insan erişimine ve kısıtlı kullanımına (salt tüketici değil, doğal güzelliklerin ve kültürel bellek mekanlarının gezilip görülebilmesini içeren, denizden erişilen ve yaya dolaşılan) imkan verecek düzenlemeler, iyileştirmeler öngörüldü, kimisinde el sürülmeden doğa kendini var etsin ve “bırak ıssız kalsın” mottosu savunuldu fakat bunların hiçbiri bugün kurulan şantiyeleri ve yapılmak istenen milyon dolarlık projeleri içermedi. Ağustos ayında Adalar Savunması’nın organize ettiği, çok sayıda İBB Meclis Üyesi, milletvekili, meslek odası uzmanı, hukuk ve basın mensubu ile Arkeoloğun da yer aldığı bir gezi düzenlendi. Yassıada’da yürütülen inşaat çalışmaları yerinde gözlenerek fotoğraflandı. Bu geziyle 1. derece tescilli eser niteliğindeki Bizans Zindanları’nın define arayışına konu olduğu ve kısmen yıkıldığı, adadaki bitki örtüsünün tanınmayacak duruma geldiği, bazı betonarme yapıların yıkıldığı ve inşaat alanında sağlıklı bir bilgi paylaşımı ve çalışma düzeninin olmadığı anlaşıldı. Bugün her iki adada da şantiyelerde faaliyetler sürmekte, hukuk mücadeleleri sekteye uğratılmakta ve Adalıların, İstanbulluların söz hakları yok sayılmakta bu iki ada üzerinde olup bitenler için… Bu iki adanın başına gelen, daha korkunç şeylerin de habercisi belki de: Düşünün ki mega inşaat projelerinin
artıklarından (hafriyatlarından) dolgu alanlar yaratılan bu şehirde, ana karanın yetemez olmasının sınırları nerelere varıyor? Dönüştürme güdüsünün ve sınırsız hareket alanının kepçesiyle baş etmek hiç bu kadar zor olmamıştı bu kent için… Başka toprak parçası kaldı mı hikayesi el değiştirecek olan? m
istanbullkent almanagÄąl
31
32
istanbullkent almanagıl
YORUMLARLA YASSIADA VE SİVRİADA Ahmet Davutoğlu | Başbakan Hürriyet - 14.05.2015 Burada başbakanımız ve arkadaşlarının hatırasına bir nebze haram getirecek hiçbir toplantıya izin vermeyiz. Bir takım spekülasyonlar yapıldığını duyduğum için söylüyorum bunu. Sivriada ve Yassıda burada yaşananlarla yaşayacak. Buradan izler silmeyeceğiz, aksine yaşatacağız. Yargılamanın yapıldığı salon muhafaza edilecek, gelecek nesillere aktarılacak. Darbeciler Bizans entrikası yaptıkları için zindana gönderdiler. Bu mekanda yaşanan acılara hürmet esastır. Bu mekanda hiçbir eğlence yapılmayacaktır. Kongreler yapılacak. Herkes yaptığıyla hesaba çekilecektir. Muhalefet partilerine sesleniyorum. Her 27 Mayıs’ta TBMM’yi burada toplayalım. R. Tayyip Erdoğan | Cumhurbaşkanı Trt Haber- Seçim Özel Yayını, 31.05.2015 İstanbul’da geçen seçimlerde söylediğim Yassıada ve Sivriada meselesi vardı. Dedim ki burayı demokrasi ve özgürlükler adası yapacağız. Projeyi, o zaman Merkez Karar Yönetim
Kurulundaki bir hanım arkadaşım, şu anda Samsun Milletvekili adayımız Çiğdem Karaaslan, O’na bir proje yaptırdık. Daha doğrusu bir yarışma oldu, o kazandı. Güzel bir proje hazırladı. Yassıada ile Sivriada’yı birbirine bağlayan bir proje... Ve şimdi onun çalışması da yapılıyor. Bir asma köprüyle de her iki ada birbirine inşallah bağlanacak. Başbakanımız Davutoğlu, 14 Mayıs’ta temelini attılar Ömer Süvari | Adalar Savunması birgun.net, 14.07.2015 Bu iki adanın yetkilerinin Adalar halkına devredilmesini istiyoruz. Her 2 adada da biliyoruz ki Bizans dönemi ve öncesine ait kalıntılar var. Yassıada’nın 40 yıllık askeri geçmişi var ama en son Yassıada’daki doğal hayat oradaki askeri yapıların yaptığı tahribatı geri almaya başlamıştı, doğa orada tekrar adayı geri kazanıyordu. İstanbul Kent Savunması (İKS) ve Kuzey Ormanları Savunması’nın başlattığı “İstanbul’a Nefes Ol Kampanyası” içinde Adalar’da İstanbul’un nefes alması için gerekli alanlardan biri.
istanbullkent almanagıl
Ertuğrul Gülsever | İBB Meclisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkan Vekili dha.com.tr, 03.08.2015 Adaya en uygun projeyi yapsalar bile adanın imara açılmasına karşıyız. Adanın doğal halinin korunması gerektiğini savunuyoruz. Beyza Üstün | Halkların Demkratik Partisi (HDP) Milletvekili dha.com.tr, 03.08.2015
yapılması gerekiyor. Geri dönüşü imkansız bir tahribat. Yunusların yuvalarının tepelerinde dinamitler patlatılıyor! Prof. Dr. Erendiz Özbayoğlu | İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi dha.com.tr, 03.08.2015 Adanın şu andaki durumu tamamen yok edilmiş. Yer altı hücreleri yok edilmiş, çok tuhaf bir durum. Nasıl cesaret ediyorlar anlayamıyorum. Tarihi yerler iskana açılmamalı. İskana açtınız mı oralar yok edilir m
Buna neden olan yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne müracaat edeceğiz. Mücella Yapıcı | TMMOB MO temsilcisi dha.com.tr, 03.08.2015 Yassıada ve Sivriada’yı denetim ve izin mekanizmalarından muaf tutan 18 Nisan 2013 tarihli torba yasanın 27. Maddesinin iptal edilmesi gerekir. Torba yasaya dayandırılan maddenin derhal kaldırılması, bu inşaatın durdurulup tespitin
Görseller s. 24: odatv.com s. 31: bpozitif.com s. 32: onursaladiguzel.com s. 33: adalardan.net
33
34
istanbullkent almanagıl
ŞUBAT 2015
Sarıyer’de Emirgan Korusu’nun kuzeyinde bulunan 158 dönümlük kamu arazisinde TOKİ’nin rezidans ve AVM yapılmasını planladığı açıklanması üzerine TMMOB ŞPO İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Kahraman, kamu alanlarının özel kullanımlara ayrılmasına ilişkin itirazlarını vurgulayan açıklamada bulundu (BirGün).
İBB Kadıköy Moda Sahili’nde 230 bin m²’lik dolgu yapılacağını açıkladı (BirGün). Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce 16/9 Projesiyle ilgili olarak, imar planlarına aykırı olmadığı ancak kent silueti açısından etik olmadığı açıklamasında bulundu (Habertürk).
Avcılar Belediye Başkanı Handan Toprak Benli, mevcut imar planlarında 4 kat sınırı olduğundan ilçede kentsel dönüşüm çalışmalarının yapılamadığı ve bu engeli aşmak için belediye meclisi ile birlikte çalışmalara başladıklarını açıkladı (Bizim Gazete).
İBB özel mülkiyet arazisi olması sebebiyle yapımı durdurulan Karaköy Mescit Projesi’nin tamamlanacağını açıkladı (Milliyet).
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 Sarıyer’de Emirgan Korusu’nun kuzeyinde bulunan 158 dönümlük kamu arazisinin ihalesini alan Emlak Konut GYO araziye gökdelen değil oteller yapılacağını böylelikle kent siluetine zarar verilmeyeceğini açıkladı (BirGün). Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, kamulaştırma sınırının imar planlarına işlediği ve 3. havalimanı Projesi’ne ilişkin yapılan diğer itirazların uygun görülmediğini açıkladı (Ekonomi).
Beyoğlu Belediyesi tarafından hazırlanan Okmeydanı 1/5000 Ölçekli Tarihi Sit Alanları Koruma Amaçlı ve Etkileşim Geçiş Sahası NİP, İstanbul 6. İdare Mahkemesi tarafından iptal edildi (BirGün). TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi, İBB Performans Programı ve 2015-2019 Stratejik Planı’nda yer alan “Taksim Meydanı Kentsel Tasarım ve Taksim Kışlası Restitüsyon Projesi” ne yer vermesini yargıya taşıdı (Cumhuriyet). Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar ilçedeki kentsel dönüşüm sonrasında en fazla 1 katlık imar artışı yapılacağını, yeşil alanların 2 katına çıkarılacağını ve halka ve meslek odalarına danışmadan uygulama yapılmayacağını açıkladı (Cumhuriyet).
Ihlamur Kasrı’na katlı otopark fonksiyonu getiren Beşiktaş Ihlamur Kasrı 3. Derece Doğal Sit Alanı ve Etkilenme Geçiş Sahasına İlişkin 1/5000 Ölçekli KANİP Değişikliği ÇŞB’de 4 şubat günü askıya çıkarıldı (Cumhuriyet).
Silivri’de bulunan 122 ha’lık tarım arazisine yapılmak istenen çimento fabrikasına ilişkin imar planları ÇŞB tarafından onaylanarak Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci başlatıldı (İstanbul).
istanbullkent almanagıl
ŞUBAT 2015
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun açıkladığı İstanbul Boğazı’na yapılması planlanan 3 katlı geçit tüneli projesiyle ilgili olarak TMMOB ŞPO İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Kahraman, projede karayolu trafiğinin olmasının araç trafiğini arttıracağını ve yeterli çözüm getirmeyeceğini açıkladı (Aydınlık).
Kanal İstanbul Projesi için yapılacak olan planlama çalışmalarının yürütülmesi için İBB Meclisi İBB Başkanı Kadir Topbaş’a yetki verilmesine karar verdi (Habertürk).
Yoğun kar yağışı nedeniyle tıkanan trafiğe yerel yönetimlerin çözümsüz kalmasıyla ilgili olarak TMMOB ŞPO İstanbul Şube Sekreteri Akif Burak Atlar, raylı sistem yatırımlarının ve doğa olaylarına ilişkin alınan önlemlerin yetersiz kaldığı eleştirisinde bulundu (Aydınlık).
1. Derece Arkeolojik Sit Alanı olan Beyazıt Meydanı’nda inşaatı devam eden Darülfünun alt geçidi inşaatı hakkında İstanbul I No.lu Yenileme Alanları Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun (YAKVKBK) yaptığı suç duyurusuna rağmen inşa faaliyetlerinin devam ettiği açıklandı (BirGün). Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, Başıbüyük, Gülsuyu, Gülensu ve Esenkent mahallelerinde yerinden dönüşüm modeli uygulanacağını ve kentsel dönüşüm uygulanacak olan alanlarda dengeli sosyal yaşamı koruyacağını açıkladı (Cumhuriyet Ek).
15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 Kanal İstanbul Projesi’ne ilişkin alandaki imar planlarının BİMTAŞ bünyesinde kurulacak olan ekip tarafından yapılacağı açıklandı (Yeni Şafak). Diyanet İşleri Başkanlığı, Kadıköy sahilinde cami yapılması için ÇŞB’ye başvuruda bulundu (BirGün). Çamlıca Tepesi’ndeki cami alanına özel olarak hazırlanan tünel projesine ilişkin imar planları İBB tarafından onaylanarak askıya çıkarıldı (Cumhuriyet).
Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu yapılan tespitlerde binaların %78’inin orta ve ağır hasarlı olduğunun tespit edildiğini 7 mahallede acilen kentsel dönüşüm çalışmalarına başlayabilmek için riskli alan ilanı beklediklerini açıkladı (Habertürk). Kanal İstanbul Projesi kapsamında inşa edilecek olan yeni kent için planlanan nüfusun 1,2 milyon TL’den 500 bin TL’ye indirildiği açıklandı (Ekonomi). KTB Yassıada ve Sivriada’nın imara açılarak otel, kongre merkezi, otopark gibi fonksiyonların getirileceği projelerin olduğunu açıkladı (Habertürk).
35
MART 2015 MÜLTECİLER
istanbullkent almanagıl
“ İki yıl için 3 milyar avro verecekseniz, konuşmaya gerek yok. AB’nin parasına muhtaç değiliz. Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarını açıp mültecileri otobüslere doldururuz.” (Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın G20 zirvesinde Avrupa Birliği (AB) yetkilileri ile yaptığı toplantı tutanağından, 15-16 Kasım 2015)
TARİHLERLE SURİYELİ MÜLTECİLER
M
ülteciler dosyası TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi 13. Dönem Yönetim Kurulu tarafından Suriye kökenli mültecilerin yerelde yaşadıkları sorunlar karşısında yerel idarelerin eylemsiz kalmaları ve planlama birimlerinin konuya uzak durmaları sebebiyle önemsenmiş ve konunun çalışılması gerektiği görülmüştür. Sığınmacı ve göçmenlerin kayıtlarını alan ve kaldıkları sürece ikamet, hizmet alımı ve tüm sürecin kontrolünü düzenleyen İçişleri Bakanlığı’na bağlı bir kurum olan Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından İstanbul’daki kayıtlı Suriyelilerin Ocak 2016 itibariyle sayıları 357.225 olarak açıklanmıştır. Kayıt dışı kişilerle birlikte bu sayının 400-500 bin arasında olduğu tahmin edilmek-
tedir. 2011 Mart ayından beri devam eden savaşta 5 yıl tamamlanmış ve 6. yıla girilmek üzeredir. Halen günümüzde, hazırlanan bölgesel ya da kentsel ölçekli hiç bir planda bu büyüklükteki göçmen nüfusa ilişkin plan kararına ve sosyal politikaya yer verilmemiştir. Öte yandan ne ilgili yasada ne de yönetmelikte belediyelerin süreçteki rolleri tanımlanmıştır. Yerel yönetimlerin üstlenebilecekleri görevler netleşmediği için süreç sivil toplum kuruluşları ve merkezi devlet kurumları tarafından çeşitli kopukluklarla yürütülmektedir. Bu kopukluk sebebiyle Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, 2015 sonu itibariyle faaliyete başlayan ilçe teşkilatlarını kurmak zorunda kalmıştır. İstanbul 2015’in son aylarına kadarki verilere göre en fazla sayıda kayıt altı-
na alınmış Suriyeli sığınmacının barındığı kentti. 2016’nın ilk ayları itibariyle Şanlıurfa ve Hatay’dan sonra üçüncü sıraya gerilemiş olsa da kayıt altına alınmamışlar ve diğer ülke kökenli sığınmacılar düşünüldüğünde halen en çok mülteci barındıran kenttir. Diğer sığınmacıların da İstanbul’u çalışma ve geçiş sürecinde barınma yeri olarak görmeleri sebebiyle İstanbul uluslararası mülteci akışı açısından çalışma, barınma, insan trafiğinde bağlantı noktası olması itibariyle öne çıkan bir küresel kenttir. İstanbul’da bulunan kayıtlı sığınmacı sayısı tüm Avrupa toplamından da fazladır. Tüm bunlara rağmen mülteci sorunu ülkemizde halen merkezi hükümet politika alanı olarak görülmekte, güvenlikçi önlemler ve geçici tedbirlerle konuya dair acil sorunlar ötelenmektedir. Hâlbuki yerel bir kent-
37
38
istanbullkent almanagıl
sel sorunsal olarak görülmesi gerektiğini düşündüğümüz ve yerel bir sorun olarak yerel yönetimlerin ve planlamanın daha fazla duyarsız kalmaması gerektiğine inandığımız mülteci sorunsalına dikkat çekebilmek için Suriye’de krizin başlamasının yıl dönümü olan Mart ayını İstanbul Kent Almanağı’nda İstanbul’da kent mültecileri konusuna yer vermeyi uygun bulduk. Bu konunun önemi sebebiyle İstanbul Buluşmaları 2015 toplantısında da bir alt başlık olarak mülteciler konusu ele alınmıştır. Ayrıca Yönetim Kurulu üyelerinden oluşan bir komisyon tarafından bir rapor çalışması başlatılmıştır. Bu kapsamda il ve ilçe belediyelerine, ilgili bakanlık il teşkilatına Suriyeli sığınmacıların sayıları, yerelde ortaya çıkan sorunları, ilgili kurum tarafından çözüme dönük üretilen çalışmalar hakkında bilgi talep edilmiştir. Alınan cevaplar derlenmiş ve bugüne kadar üretilmiş raporlar da değerlendirilerek kent mültecileri ve üretilmesi gereken yerel
*22.12.2015 itibariyle
cevaplar konusunda değerlendirme raporu hazırlanmıştır. Tüm bu çalışma TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi tarafından yayımlanacaktır. İstanbul Kent Almanağı 2015 için derlediğimiz bu bölümde, ciddi bir mülteci krizi yaşanan Türkiye’de mültecilerin özellikle kentsel alanlara yığılması ve kentte kurulan yerel ilişkilerin önemi açısından İstanbul örneğinde çarpıcı olaylar ve dönüm noktaları vurgulanmaktadır. Suriye’de Mart 2011’de başlayan çatışmalarla birlikte Türkiye’ye geçiş yapan Suriyeli mültecilerin ilk giriş yaptıkları günden 2015 Aralık ayı sonuna kadar geçen sürede hem Türkiye’de hem de özellikle İstanbul’da yerelde geçirdikleri süreç kentsel yaşam alanlarında ortaya çıkan sorunlar bağlamında değerlendirilmiştir. Bu sebeple de dosya konumuzun kronolojisi kapsamında, öne çıkan yerel örneklere yer verilmiştir. 15 Mart’ta Öfke Cuması gerçekleşti.
Deraa’da halk sokağa çıktı ve rejime karşı ilk kitlesel eylemi düzenlendi. Bu tarih, Suriye’deki olayların başlangıcı olarak kabul edildi. 16 Mart günü Şam’ın Şehitler Meydanı’nda sessizce toplanan, mahkûm akrabalarının ve arkadaşlarının fotoğraflarını taşıyan 150 kadar protestocu güvenlik güçlerince dağıtıldı. Ertesi gün, insan hakları grubu Uluslararası Af Örgütü güvenlik güçlerinin uyguladığı şiddetli baskıyı kınadı. Görgü tanıkları, Uluslararası Af Örgütü’ne en az 30 kişinin tutuklandığını söyledi. 23 Mart’a kadar gösterilerde 100’e yakın kişi öldü. Ayaklanma Hama, Humus, Lazikiye, Kamışlı, Deyr ez-Zor şehirlerine yayılırken Beşar Esad protestoların dış mihrakların işi olduğunu söylüyordu. 1 Mayıs 2011’de Hatay’ın Yayladağı İlçesi sınırındaki tel örgüyü aşarak Türkiye’ye giren 252 Suriyeli, spor salonundan Türk Kızılayı’nın çadırlarına nakledildi. Nakil işlemi esnasında yine aynı yolla Türkiye’ye sığınma talebinde bulunan 11 Suriyeli daha Yayladağı’na getirildi. Böylece son 3 günde Suriye’deki iç karışıklıktan kaçarak Türkiye sığınan Suriyelilerin sayısı 263’e yükseldi. 2 Haziran günü Antalya’da buluşan Suriyeli 300 muhalif “Suriye’de Değişim Konferansı” gerçekleştirdi. Konferans sonucunda 31 kişiden oluşan bir komite kuruldu. Konferansa Arap aşiretleri, Müslüman Kardeşler, Kürtler, Arap Aleviler, Türkmenler, Dürziler, Hıristiyanlar, Süryaniler, Yezidiler, Aydınlar (akademisyen, sanatçı, bilim adamı), sivil toplum örgütleri, önde gelen vilayetlerin temsilcileri, Şam Deklarasyonu liderleri, Avrupa’daki, ABD’deki, Ortadoğu’daki, Türkiye’deki Suriyeliler
istanbullkent almanagıl
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, sığınma hakkını şöyle tanımlar: “Herkesin zulüm karşısında başka ülkelere sığınmacı ve bu ülkelerce sığınmacı işlemi görme hakkı vardır” (madde 14/1). Genel anlamda sığınmacı, mülteci statüsü almaya yönelik başvurusu bulunan fakat bu başvurusu, henüz, karara bağlanmamış kişiler için kullanılan bir terimdir. Türkiye, 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Sözleşmesi’ni hazırlayan ülkelerden birisi olmakla beraber, coğrafi kısıtlama ile onaylamıştır. Bunun sonucu olarak, Türkiye, Avrupa sınırları dışından gelen kişilere, mülteci statüsü tanımamaktadır. Bunun yerine Sözleşme hükümlerine göre mülteci statüsü taşıyan kişileri sığınmacı olarak tanımlanmaktadır. Yerel mevzuatta ise geçici koruma altındaki yabancı olarak da anılmaktadır. Dosyamızda yer yer farklı terimlerin kullanılma sebebi de bu farklı düzenlemelerdir. Bahsettiğimiz gruplar özetle, yerinden çeşitli sebeplerle koparılmış, ükemize sığınmış ancak hukuki statüsü netleşmediğinden, bir anlamda, arafta bekletilendir.
39
40
istanbullkent almanagıl
edilmiş olduğu ancak bu sayının içerisinde kayıt yaptırmamış yüzbinlerce Suriyelinin bulunmadığını açıkladı.
katıldı. 12 Haziran günü basında çıkan haberlerde Cezr El Şuhur’un binlerce sakini Türkiye’ye kaçarken kentin kontrolü ordunun eline geçtiği yazıldı. Ertesi hafta boyunca, 12 binden fazla insan Türkiye sınırını geçti 19 Temmuz 2011 itibariyle Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), ülkelerindeki olaylar nedeniyle Türkiye’ye sığınan Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşlarından 7 bin 440’ının geri döndüğünü bildirdi. 5 Şubat 2012 tarihinde dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye’de baskıdan bunalan herkesin Türkiye’ye gelebileceğini söyledi. Suriye’de 15 Mart 2011’de başlayan halk ayaklanması, birinci yılını doldurduğunda, Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre 8 binden fazla insan hayatını kaybetmiş, 230 bin kişi evlerini terketmek zorunda kalmış ve yaklaşık 30 bin kişi de mülteci durumuna düşmüştü. 4 Nisan 2012’de yaklaşık 400 Suriyelinin mayınlı bölgeden geçerek, Türkiye’ye giriş yaptığı bildirildi ve böylece Türkiye’ye sığınan Suriyeli-
lerin sayısı 20 bine yaklaştı. 30 Mayıs 2012’de BM-Arap Birliği Özel Temsilcisi Kofi Annan Beşar Esad’la Şam’da görüşürken, Türkiye tüm Suriyeli diplomatları sınırdışı etti. Bu olayın yaklaşık bir ay sonra, 23 Haziran 2012’de Suriye ordusu hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle doğu Akdeniz’de bir Türk savaş uçağını vurdu. Türkiye’ye sığınan Suriyeli sayısının 65 bini geçmesi üzerine, hükümet 18 Ağustos 2012’de Suriyeli mültecilere sınırın 0 noktasında yardım yapılması konusunda karar verdi. Karar, “tampon bölgeden önce son adım” olarak nitelendirildi. Hemen ardından AFAD tarafından yapılan açıklamada, Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin sayısının 69 bin 828’e ulaştığı bildirildi. 16 Ekim 2012’de AFAD, Türkiye’ye sığınanların sayısının 100 bini aştığını duyurdu. Dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ise mültecilere Türkiye bütçesinden 400 milyon lira harcandığını açıkladı. 11 Aralık 2012 günü BM Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından, 136.319’u Türkiye’de olmak üzere 509.559 Suriyelinin yerlerinden
04/04/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ile Göç İdaresi Genel Müdürlüğü kuruldu. 11 Mayıs 2013’te tüm Türkiye’yi derin bir öfke ve yasa boğan Hatay’ın Suriye sınırındaki ilçesi Reyhanlı’da bombalı araçla düzenlenen saldırıda 52 kişi öldü. Hükümet, olayla ilgili Suriye rejimini suçladı. Bundan 10 gün sonra, 21 Mayıs 2013 günü, Türkiye güvenlik gerekçesiyle Hatay’daki Yayladağı Sınır Kapısı’nı geçici olarak kapattı. Mültecilerin İstanbul’daki varlıklarının ana akım haber kaynaklarında yer alması neredeyse ilk kez 2013 yılında gerçekleşti. 14 Eylül 2013 tarihli bir haberde “savaşın patlamasının ardından Suriye’den Türkiye’ye gelen mülteciler, İstanbul’da bulundukları üçüncü yılda kendilerine bir mahalle, bir hayat kurdu. Aksaray-Küçükpazar hattında Türkçe fiyat etiketlerinin yanında artık Arapça etiketler de boy gösteriyor. İstanbul emniyet yetkililerinin verdiği bilgiye göre İstanbul’da 100 binden fazla Suriyeli mülteci bulunuyor ve bunun 15 bini yasal yollarla gelmiş. Fatih Atpazarı boyunca sıralanan kahvelerde oturduğunuzda Arapça dilenen ve Suriye’den geldiğini söyleyen insanlarla karşılaşıyorsunuz. Bu, savaşla beraber değişen hayatın da habercisi.” şeklinde yer aldı. 8 Kasım 2013 günü Türkiye’ye sığınan 600 bin Suriyelinin 202 bininin kamplarda kaldığı, yaklaşık 10 bin sığınmacının ise, kamplarda 30 bin kişilik boş yer olmasına rağmen sokaklarda yaşadığı belirtildi. 3 yılı geride bırakan savaştan kaçarak Türkiye’ye
istanbullkent almanagıl
sığınan 600 bini aşkın Suriyeliden 202 bini Suriye sınırına yakın illerde kurulan 20 kampta bulunmaktaydı. Kampların dışında kalan 400 bin Suriyelinin ise AFAD verilerine göre 390 bin kadarının akraba ve kendilerine sahip çıkanların yanında ya da kiraladığı evlerde kaldığı; sokaklarda yaşayıp dilenen ve zor şartlar altında yaşayan Suriyelilerin sayısı ise 10 bini bulduğu belirtildi. 3 Aralık 2013 günü yayınlanan bir haberde ise Türk Kızılayı’nın Pendik’teki Dr. Kemal Demir Gençlik Kampı’nın, olumsuz hava koşullarından etkilenmemeleri adına Suriyeli mültecilere açıldığı belirtildi. Kampta konaklayan ailelerin büyük bölümünü Suriyeli Türkmenlerin oluşturduğu, genç ve orta yaşlı erkekler ile eş ve çocuklarından oluşan bu ailelerin, İstanbul’a iş bulma umuduyla bir kaç ay önce geldikleri belirtildi. Kampın kapasitesinin 200 kişi olduğu ifade edilirken 500 kişi kapasiteli Tuzla’daki lojistik merkezinin de bu konu için ayrıldığı açıklandı. Öte yandan İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, sosyal paylaşım sitesi Twitter üzerinden İstanbullulara, soğuk hava koşulları nedeniyle açıkta kalan Suriyeli mültecileri bildirmeleri konusunda çağrıda bulundu. 16 Aralık 2013’te Türkiye Cumhuriyeti ve AB arasında Ankara’da imzalanan Geri Kabul Anlaşması, TBMM’de kabul edilmesinin ardından 1 Ekim 2014’te yürürlüğe girdi. Anlaşmaya göre, yürürlüğe girmesinin ardından üç yıllık bir geçiş dönemi öngörülüyordu. Ancak vize serbestisinin Ekim 2016’ya kadar sağlanması için Geri Kabul Anlaşması’nın da Haziran 2016’da uygulanmaya başlamasına karar verildi. Uygulamanın hükümlerine göre bu tarihten iti-
baren AB ülkelerine Türkiye’den gitmiş yasadışı göçmenler kendi ülkelerine iade edilmek üzere Türkiye’ye gönderilecek. Anlaşmanın sığınma talebinde bulunmak isteyenlerin bu başvuruları alınmadan Türkiye’ye hızlı bir süreçle ve hak ihlalleri yaratacak şekilde geri gönderilmesi ne yol açacağı öngörülüyor. 28 Nisan 2014 günü basında yer alan bir haberde Suriye’den Türkiye’ye gelen yaklaşık 100 Türkmen ailenin, İstanbul Bayrampaşa’da boş bir arazi-
de çadır kurduğu belirtildi. Yapılan bir röportajda, Kilis Valiliği’nin kendilerini kampa göndermek istediğini, ancak kampta Araplarla sorun yaşadıklarını söyleyen bir mülteci, sadece Türkmenlerin kaldığı bir kamp talep ettiklerini belirtti. Aynı gün Bayrampaşa Belediyesi’ne bağlı zabıta ekipleri mültecileri çadırlardan çıkardıktan sonra çadırları ateşe verdi. Belediye ekipleri aralarında çocuk, kadın ve yaşlıların bulunduğu mültecilere yer göstermezken, etrafa dağılan mültecilerin bir kısmı otogarda saçak altlarına sığındı. 5
41
42
istanbullkent almanagıl
Haziran 2014’te mültecilerin kaldığı Pendik’teki Kızılay gençlik kampı, polis tarafından boşaltıldı. Mültecilerin birçoğu tahsis edilen otobüslerle Viranşehir’deki kampa geri götürülürken, şartların kötü olduğunu iddia eden ve kamptan ayrılmak istemeyen mülteciler ile polis arasında gerginlik yaşandı. Basın mensuplarının sorularını cevaplayan mülteciler, gidecek bir yerlerinin ve paralarının olmadığını belirterek, kamptan ayrılmak istemediklerini söyledi. Polis ekiplerinin kendilerini zor kullanarak kamptan dışarıya çıkarttıklarını anlatan mülteciler, gönderilmek istendikleri Viranşehir’deki kampta şartların çok kötü olduğunu ileri sürerek gitmek istemediklerini ifade etti. Öte yandan, 11 Haziran 2014 günü IŞİD Musul Türk Konsolosluğu’na saldırdı, çalışanları kaçırdı ve konsolos dâhil 49 kişiyi rehin aldı. Tüketiciler Derneği Genel Başkanı Levent Küçük 15 Temmuz 2014 tarihinde, İstanbul’da yaşayan Suriyeli mültecilerin sorunlarına dikkat çekerek, Vali Mutlu’ya, “İstanbul’da her geçen gün artan bir Suriyeli sığınmacı sorunu var. Çeşitli şehirlerde bir takım olumsuzluklar yaşanıyor. Dilencilik yapan, viyadük altlarında yaşayan Suriyeli sığınmacıların barınmaları için tedbir almak adına toplama kampları düşünülüyor mu?” şeklinde bir soru yöneltti. Vali Mutlu ise şu yanıtı verdi: “Bugün ülkemizde statüleri itibariyle sığınmacı, geçici sığınmacı gibi sıfatları kullanmadığımız ve oldukça kalabalık bir Suriyeli misafirimiz var. Biz, bunların İstanbul’da nerede oturduklarını, nasıl geçindiklerini, eğitim durumlarını, bunun gibi pek çok farklı bilgiyi
istanbullkent almanagıl
elimizdeki envanterlerimizde kayıt altına aldık. Şu anda İstanbul’da 67 bin Suriyeli misafirimiz var. İstanbul’da orta halli, eğitim seviyesi biraz daha yüksek bir kesim var. Ancak tamamı böyle değil. Özellikle hepimizi üzen ve meşgul eden ve sokakta dilenmek suretiyle geçimini temin etmeye çalışan, şehrin meydanlarında, yollarında, çok farklı mekânlarda karşımıza çıkan tablolar var. Dilencilik ile ilgili mevzuatımızda, zabıta ekipleri dilencilikle mücadele eder ve buna müsaade etmez. Buna rağmen bunun çok da fazla önüne geçilemediğini hep birlikte görüyoruz. Biz sokakta kalanlar için geçtiğimiz kış itibariyle biri Tuzla, diğeri Pendik olmak üzere iki tane misafirhane oluşturduk. 700 civarında misafiri 5-6 ay kadar orada muhafaza ettik. Bunlardan 500’den fazlasını geçtiğimiz ay itibariyle kendi rızalarıyla Şanlıurfa’ya gönderdik. Geri kalanları da İstanbul’da ev tutmak itibariyle kaldı. ‘Kendi rızası olmayanların kamplara gönderilmesi’ konusunda bir mevzuat düzenlemesi üzerinde çalışılıyor. Önümüzdeki günlerde bu konuda çok daha iyi neticeler alabileceğimiz bir çalışmayı başlatmış olacağız.” Bu arada 20 Eylül 2014 günü IŞİD tarafından rehin alınan Musul Başkonsolosu ile beraberindeki 48 kişi 101 gün sonra serbest kaldı. 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 91. maddesi ile düzenlenen ve ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen,
IŞİD Örgüt 2004 yılında “Tevhid ve Cihat” adıyla Ürdünlü Ebu Musab Zerkavi tarafından Irak’ta kuruldu. Sonrasında Usame Bin Ladin liderliğindeki El Kaide’ye katıldı. El Kaide’ye katıldıktan sonra adını “Mezopotamya El Kaidesi” olarak değiştirdi. Nisan 2010’da Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Irak güçleri Sisar bölgesinde Ebu Ömer El Bağdadi ve Ömer Hamza El Muhacir’in kaldıkları eve ortak operasyon düzenledi. Operasyonda her ikisi de öldürüldü. Ebu Bekir El Bağdadi örgütün yeni lideri oldu. Ebu Bekir el-Bağdadi Irak Savaşı esnasında Irak’ta el-Kaide’ye bağlı yeni örgütün temellerini attı. Suriye’de çıkan iç savaş ile birlikte bu ülkeye gitti ve Nisan 2013’te El-Nusra Cephesi ve kendi örgütünü Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) adı altında birleştirdiğini ilan etti. Ebu Bekir El Bağdadi 29 Haziran 2014 günü halifeliğini ilan etti. acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara sağlanacak korumayı düzenleyen “Geçici Koruma”ya ilişkin yönetmelik 22 Ekim 2014 tarihinde yürürlüğe girdi. Yönetmelik ile “Geçici Koruma”nın kapsamı, bu kapsamda değerlendirilecek kişilerin hak ve yükümlülükleri, kayıt süreci, ülkede kalışlarına ilişkin belirleyici kriterler, kişilerin haklarına getirilebilecek kısıtlamalar gibi konular düzenleniyor. Söz konusu yönetmelik özellikle Suriyelilerin hak ve yükümlülüklerinin belirlenmesi açısından önem taşıyor. 18 Ocak 2015 günü basında çıkan haberlerde kentsel yenileme alanı ilan edilmesiyle zorla yerinden edilen Romanların yaşadığı Sulukule’nin Küçük Suriye olarak anılmaya başlandığı yer aldı. 577 konut ve 60 dükkândan oluşan sitede dolu villa sayısının 250 civarında olduğu ve bu villaların 200 kadarında ise Suriyelilerin yaşadığı belirtildi. 19 Mart 2015’te ise Aralık
2014’ten beri çalışmaları devam eden ve krizlere müdahale açısından Birleşmiş Milletler için dünya çapında bir ilk olan Bölgesel Mülteci ve Dayanıklılık Planı (3RP), “ulusal planlar aracılığıyla aciliyet teşkil eden hassas durumlara cevap veren, sosyal bütünlüğü güçlendiren ve insanların, toplulukların ve ulusal sistemin dayanıklılığını artıran etkin, kapsamlı ve eşgüdümlü bir müdahalede bulunmak için kapsayıcı bir model” olarak Ankara’da tanıtıldı. Ulusal ve uluslararası girişimlerin yetersizliğini gösterir biçimde 11 Mayıs 2015’te önceki gün Başakşehir’in Güvercintepe Mahallesi’nde Suriyeli ve mahalleli çocuklar arasında çıkan kavgada, mahalleli bir çocuğun Suriyeli bir çocuk tarafından bıçaklandığı basında yer aldı. Bu iddia mahallenin bir anda karışmasına neden oldu. Suriyeli esnafa başlayan saldırının ardından iki grup Ahmet Yesevi Caddesi’nde birbirlerine taş ve sopalarla saldırdı. Suriyelilere ait iki lokanta ve bir berber dükkânı
43
44
istanbullkent almanagıl
yakıldı. Bazı dükkânlar ise kurşunlandı ya da taşlandı. Aynı haberde, mahallenin ekonomik yapısının savaştan kaçan Suriyelilerin gelişiyle tamamen değiştiği, 200 lira olan ortalama kiraların 1000 TL’ye çıktığı, kaçak çalışan Suriyeliler nedeniyle tekstil atölyelerindeki ücretlerin aylık 500 TL’ye düştüğü belirtildi. Bu arada, İl Göç İdareleri’nin kurulması ve işler hale gelmesiyle ilgili olarak 11 aydır yürürlükte olan 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu gereğince kurulan Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün taşra teşkilatlanması 18 Mayıs 2015’te tamamlandı. 29 Ağustos 2015’te İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan bir genelgede “Türkiye’den yasa dışı yollarla üçüncü ülkelere geçmek isteyen Suriyelilerin “kamu düzeni ve kamu güvenliği açısından tehdit oluşturduğu”, Türkiye’nin “uluslararası alandaki imajını da olumsuz etkilediği” belirtilerek “Suriyelilerin ellerindeki belgelerin kontrol edilmesi, bulundukları ilden izinsiz ayrılmalarının önlenmesi, izinsiz ikamet ili dışında bir ile gidenlerin seyahatlerinin engellenmesi ve bu şahısların ikamet illerine gönderilmeleri” talep edildi. Tüm yasal düzenleme ve kontrol girişimlerine rağmen, 15 Eylül 2015 günü, uluslararası basında da geniş yankı uyandıran bir olay yaşandı. Türkiye’nin çeşitli illerinden binlerce Suriyeli internet üzerinden haberleşerek otobüs ve kiraladıkları özel araçlarla Edirne’ye akın etti. Almanya’ya gitmek için yola çıkan Suriyeli mülteciler Pazarkule Sınır Kapısı’na yürümek istedi. Polis yürümek isteyen kalabalığa izin vermedi. Otogarda bekleyen 250 kişinin yanı sıra çantaları sırtlarında yaklaşık 800 Suriyeli, TEM otoyolundan
yürüyerek Edirne’ye girmeye çalıştı. Mülteciler adına konuşan bir Suriyeli “Biz kimseden korkmuyoruz. Buraya gelirken biz ölümü ve tüm zorlukları göze aldık. Amacımız Almanya’ya gitmek. Türk insanı, askeri, polisi çok iyi ve merhametli. Bize yardımcı olup karışmasınlar yürüyerek sınırı geçmemize izin versinler. Sınırı geçip yaşamaya gideceğiz. Ülkemizde savaş olduğu için gidiyoruz bizi anlasınlar” dedi. 26 Kasım 2015 günü basında yer alan haberlerde ise Süleymaniye Cami çevresindeki metruk binalarda ve dehlizlerde yaşayan Suriye uyruklu 167 kişinin Pendik’teki Kızılay kampına götürüldüğü belirtildi. 30 Kasım 2015 itibariyle, AB ve Türkiye liderleri, büyük kısmı ülkelerindeki iç savaştan kaçan Suriyeli mültecilerden oluşan göçmenlerin AB ülkelerine akınını kontrol altına almak için birlikte çalışma ve işbirliği yapma konusunda uzlaşmaya vardığı haberleri ulusal ve uluslararası basında yer almaya başladı. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun katıldığı ve Brüksel’de düzenlenen zirvede, işbirliği karşılığında AB Türkiye’yle ilişkilerini dört temel alanda geliştirme taahhüdü verdi: •AB’ye üyelik sürecinin hızlandırılması •3 milyar avro finansal destek •Türkiye vatandaşlarına Schengen Bölgesi’nde vize serbestisi •400 bin Suriyeli mültecinin yasal yollarla AB’ye alınması AB’nin sunduğu bu üç taahhüdün hayata geçirilmesi ise Türkiye’den talep edilen konulara bağlı: •Ankara’nın sınır güvenliğini artırması
•İnsan kaçakçılığıyla etkin mücadele •Geri Kabul Anlaşması’nın imzalanması Türkiye ve AB arasındaki bu mülteci pazarlığı sonucu imzalanan anlaşma ile Türkiye’nin övündüğü mülteci politikası da değişmiş oldu. 10 Aralık 2015’te basında yer alan haberlerde, Suriyeli mültecilerin zorla sınırdışı edildiği iddiaları sivil toplum örgütlerince dile getirilmeye başlamışken, sınırın Türkiye tarafına geçişin de kapanma noktasında olduğu belirtildi. Sivil toplum örgütleri tarafından da dile getirilen iddia, mültecilerin İstanbul, İzmir ve diğer kentlerde yerleştikleri bölgelerden alınarak önce geri gönderme merkezlerine, oradan da geldikleri ülkelere gönderildiği şeklinde. Halkların Köprüsü Derneği’nden, Avukat Gülsüm Kayacan “Kampların dışarıya kapalı olduğunu, oraya gönderilenlerden bilgi alınamadığını” söylüyorken, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Mülteci Hakları Koordinatörü Volkan Görendağ yaptığı açıklamada, Türkiye’ye 3 milyon avro verilmesini de içeren mülteciler konulu anlaşmayı “Mülteciler AB ile Türkiye arasında pazarlık konusu yapıldı. Vize muafiyeti gibi önerilerin yanı sıra Türkiye’deki insan hakkı ihlallerinin Avrupa tarafından göz ardı edilmesi tehlikesi doğdu.” şeklinde yorumladı m
istanbullkent almanagÄąl
45
46
istanbullkent almanagıl
Sarıyer
Eyüp Arnavutköy
Çatalca
Şişli Sultangazi Başakşehir
Kağıthane
GOP Esenler Bayrampaşa
Beşik Beyoğlu
Bağcılar Fatih KüçükGüngören çekmece Zeytinburnu Bahçelievler
Silivri
Esenyurt Büyükçekmece
Avcılar Beylikdüzü
2015 Aralık ayı ilk haftası itibariyle ilçelerdeki kayıtlı Suriyeli nüfusu
Bakırköy
istanbullkent almanagıl
Şile
Beykoz
Çekmeköy
ktaş
Ümraniye Üsküdar
Sancaktepe Sultanbeyli
Ataşehir Kadıköy
Tuzla
Maltepe Kartal
Adalar
Kartal
47
48
istanbullkent almanagıl
BASINDA MÜLTECİLER Suriyeliler İstanbul’a akın ediyor | Selçuk Oktay dw.de, 30.10.2013 Bir zamanlar Anadolu’dan İstanbul’a çalışmaya gelenlerin kaldığı Küçükpazar semtindeki bekar odaları bugünlerde Suriye’den gelen göçmenleri ağırlıyor. Suriye krizinden sonra Türkiye’ye birçok Suriyeli göçmen giriş yaptı. Resmi rakamlara göre, bu göçmenlerin sayısı 600 bini aştı. Ancak sivil toplum kuruluşlarının yaptığı çalışmalar Türkiye’de 1 milyondan fazla Suriyeli olduğunu gösteriyor. Suriye’den gelenlerin önemli bir kısmı kamu tarafından kurulan mülteci kamplarının dışında yaşıyor. İstanbul’daki Suriyeli göçmenlerle ilgili bir rapor hazırlayan insan hakları kuruluşu MAZLUMDER’in Genel Başkan Yardımcısı Avukat Halim Yılmaz, Türkiye’deki Suriyeli göçmenlerin yüzde 75’inin kamplar dışında yaşadığını belirtiyor. Bu tespit, Suriye’den gelen birçok göçmenin Türkiye’nin farklı şehirlerinde yerleşip, gündelik hayatlarını kendi başlarına devam ettirme kararı aldığını gösteriyor. Kamp dışında yaşayan Suriyelilerin en çok yerleştiği şehirlerin başında da İstanbul geliyor.
Deutsche Welle Türkçe Servisi’ne yaptığı açıklamalarda Yılmaz, İstanbul’daki Suriyelilerin sayısının 150 binden fazla olduğunun tahmin edildiğini belirtiyor. Yılmaz, özellikle İstanbul’daki göçmen nüfusun son iki ayda ciddi biçimde arttığını da ekliyor. Sadece Suriyeli göçmenler değil, farklı ülkelerden gelen birçok göçmen için de İstanbul, özellikle Avrupa’ya gidiş yolunda önemli bir durak niteliği taşıyor. Daha önce İstanbul’un bu niteliği ile ilgili bir araştırma kaleme alan Orient Institut İstanbul’un uzmanlarından Dr. Barbara Pusch, “İstanbul, gerçekten Avrupa’ya gitmek isteyen göçmenler açısından kalabalık bir durak mı?” sorusuna cevap olarak “Evet” diyor. Dr. Pusch’un çalışması, İstanbul’un son dönemde önemli bir göç noktası olarak öne çıktığını gösteriyor. Yasal prosedürlerle gelen göçmenler kadar Batı’ya yasal olmayan yollardan ulaşmak isteyenler de İstanbul’u tercih ediyor. İstanbul’da yasal olmayan statülerinin fark edilmesinden çekinen kaçak göçmenler için gözlerden uzak bir hayat sürmek mümkün.
istanbullkent almanagıl
Benzer durum Yunanistan’a yakın olsa da yabancıları ağırlıklı olarak belli sezonlarda ağırlayan Ege ve Akdeniz kıyılarındaki şehirler için mümkün görünmüyor. Aynı zamanda İstanbul, Avrupa’ya gidiş yolunda bekleyen göçmenler için de diğer şehirlere göre daha çok iş bulma şansı sunuyor. Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği’nin rakamlarına göre, 2012’de Türkiye’ye yapılan sığınma talepleri yüzde 4 artış gösterdi. Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı mültecilerin sayısındaki artış eğilimi de İstanbul’un bu durumunu etkileyen unsurların başında geliyor. MAZLUMDER’in İstanbul’daki Suriyelilerle ilgili hazırladığı rapora göre, kente gelen Suriyeli sığınmacıların yaklaşık yüzde 80’ininin İstanbul’da ikamet izni bulunuyor. Sivil toplum kuruluşunun görüşme yaptığı mülteciler arasında yer alan bir kişinin ifadeleri, İstanbul’un nasıl kalabalık bir göçmen kenti haline geldiğini de işaret ediyor: “İlk gelenler buraya (İstanbul’a) geldi, daha sonra gelenler de hep buraya gelmeye devam etti.” Times: Suriyelilerin Avrupa’ya gizli yolculuğu İstanbul’da başlıyor BBC Türkçe, 28.01.2015
konuşan ve Avrupa’ya yolculuğu için gün sayan Rami adlı Şam kökenli bir Suriyeli, insan kaçakçıları ile ilgili olarak şunları söylemiş: “Bütün gün kafede oturuyorlar, çay içiyorlar. Bazıları ünlü. İnsanlar onları arkadaşlarına tavsiye ediyorlar çünkü güvenilir olduklarına inanıyorlar.” “Onlar satıcılar. Kendilerini size nasıl satacaklarını çok iyi biliyorlar. Eğer sizin dini vecibelerini yerine getiren bir kişi olarak görürlerse, kendililerini de aynı şekilde lanse ediyorlar. Eğer sizi laik biri olarak görürlerse, bira içmeye davet ediyorlar. Sizi, arkadaşınız olduklarına inandırıyorlar. Esasında paranızı almak için her şeyi yapıyorlar.” Haberde, Türkiye’de insan kaçakçılığının milyon dolarlık bir ticaret olduğu vurgulanıyor. Son üç yılda yüz binlerce Suriyelinin insan kaçakçılarınca Türkiye üzerinden Avrupa’ya gönderildiği belirtiliyor. Times’ın deyimiyle bu kişiler için “Aksaray, Avrupa’ya yapılan yolculukta sadece kısa süreliğine vakit geçirilen bir durak”. Times muhabiri, Türkiye’de Suriyelilerin, fakir Eritreliler ve Libyalılardan farklı yollardan Avrupa’ya götürüldüklerini de yazmış.
İngiliz Times gazetesi insan kaçakçılarının Suriyeli sığınmacıları Türkiye üzerinden nasıl AB üyesi ülkelere götürdüklerini yazdı.
Sığınmacılar önce kafedeki aracılarla pazarlık ediyor, fiyat ve Avrupa’ya hangi yolla gidecekleri üzerinde anlaşıyor.
Gazeteye göre deniz yoluyla yapılan riskli yolculuğun bedeli 4 bin 500 dolar ile 6 bin 500 dolar arasında değişiyor. Yaklaşık 15 bin dolara ise sığınmacılar sahte pasaportla ve direkt uçuşla Avrupa’ya gidebiliyor.
Anlaşma sonrası bir büroya yönlendirilerek aracı kurum olan bir şirkete ücretlerini ödeyerek bir programa kaydoluyorlar. Kendilerine aracı kurumun damgasını ve özel kodlarını taşıyan iki belge veriliyor.
Times gazetesindeki Hannah Lucinda Smith imzalı haberin başlığı, “Suriye’nin orta sınıfları, güvenlik için yüksek bir bedel ödüyor”. Smith, çaresiz yüzlerce Suriyeli aile için Avrupa’ya gizlice yapılan yolculuğun, İstanbul’da bir kafede başladığını yazmış.
Bu kodların ilki insan kaçakçılarına yolculuğun başlangıcında, diğeri ise aracı kuruma yolculuğun bitiminde söyleniyor. Daha sonra da insan kaçakçıları aracı kuruma giderek paralarını alıyor.
Smith, gittiği İstanbul-Aksaray’daki kafede insan kaçakçılarını tespit etmenin kolay olduğunu yazıyor. Times muhabirine
İngiliz gazetesine konuşan aracı kurumdan Mahmut adlı bir kişi, Türkiye’de 12 büroları olduğunu ve ayda yaklaşık 4 bin sığınmacıyla ilgilendiklerini söylemiş.
49
50
istanbullkent almanagıl
Şirketin sadece komisyon ücretlerinden elde ettiği gelir ayda yaklaşık 1 milyon dolar. Üstelik Avrupa’da da büroları olduğu belirtilen şirket bu parayla döviz ve altın ticareti de yapıyor. Times’taki haberde Mahmut’un ayda 3 bin dolar kazandığı ve Türkiye’de “Suriyelilerin sefaleti üzerinden zenginleşen
yüzlerce, belki de binlerce kişiden sadece biri” olduğu belirtiliyor. Haber, Mahmut’un şu sözleriyle noktalanmış: “Evet bu bir iş ama aynı zamanda insani bir şey. Bu insanlar her şeylerini kaybetti. Biz de ellerindeki son parayı da kaybetmemelerini temin etmeye çalışıyoruz.”
istanbullkent almanagıl
Güvercintepe: “Suriyeliler gitsin, huzur kalmadı” | Selin Girit BBC Türkçe, 14.05.2015 “Akşam akrabalara oturmaya gitmiştik. Telefon geldi. Sizin çocuğu bıçaklamışlar, dediler.” Tayyip Bey, yanında eşi İslime Hanım’la yerde oturuyor. 16 yaşındaki oğulları A.K. odanın bir yanında boylu boyunca yatıyor. Üzerine battaniye serili. Karnının sol arka tarafından bıçaklanmış. Yara yeri sargılı. “Geceleri uyuyamıyor ağrıdan” diyor annesi. A.K, Cumartesi gecesi Güvercintepe’de mahalleye yerleşen Suriyeli mülteciler ile mahalle halkı arasında yaşanan gerginlik sırasında bıçaklanan gençlerden biri. Kendisi gibi en az iki kişinin daha bıçaklandığını söylüyor. “Pastanede çalışıyordum. Dükkânı kapattım. Eve doğru yürümeye başladım. Bir Suriyeli arkamdan geldi. Belime tekme attı. Sonra sol arka tarafıma bıçak geldi. Yere düştüm. Etraftakiler beni kaldırdılar. Bir dükkâna götürdüler. Oturunca bir baktım, kan akıyor. Hemen bir arabaya bindirdiler beni. Yolun ilerisinde ambulans vardı. Hastaneye kaldırdılar.” İslime Hanım, “Biz korkuyoruz.” diyor. Yedi yıl önce Cizre’den gelmişler. Hiçbir gerginlik yoktu önceden, diyor. “Hırsızlık yapıyorlar. İçki içiyorlar. Suriyeliler gitsinler artık. Kime sorarsan sor, huzur kalmadı.” Güvercintepe’deki gerginlik A.K’nın bıçaklanmasından iki saat kadar önce, bir düğünde çıkan münakaşa üzerine başlamış. Güvercintepe Muhtarı İbrahim Dinç, bir iş yeri sahibinin, yanında çalıştırdığı Suriyelileri de düğüne davet ettiğini, davetli Suriyeliler ile mahalle gençleri arasında ilk gerginliğin burada yaşandığını söylüyor. Gerginlik, düğün salonu dışında kavgaya dönüşüyor. Birbirlerine giriyorlar. 3-5 kişi başlıyor. Sonra kavga büyüyor. (Suriyelilerin çalıştığı) Lokantalara, kuaför dükkânına saldırıyorlar.
Camlar taşlanıyor, kırılıyor. 20-25 Suriyeli gencin yaşadığı bilinen bir ev ateşe veriliyor. Kundaklanan ev ile camları kırılan dükkânlar arasında nereden baksanız en az 1 kilometre mesafe var. İki katlı evin duvarlarını is bürümüş. Mahalle gençleri önce itfaiyeye yol vermemişler ama yangına müdahale edilebilmiş. Alt kat su içinde. Koltukların arasında yüzen spor ayakkabıları, kot pantolonlar göze çarpıyor. Camlar pencereler kırık olsa da, balkonda asılı çamaşırlar ilk anda üst katta hala birileri yaşıyor izlenimi veriyor. İçeri girince ise ‘yangından mal kaçırmak’ nedir, anlaşılıyor. Yangın çıktığında binada kimse yokmuş gerçi. Kimi belki zaten olaylara karışmış, kimi çatışma haberini duyunca korkup evden ayrılmış. Ertesi gün ikisi üçü geri dönmüş. Evdeki eşyalarından toplayabildikleri kadarını alıp gitmişler. Geriye üst üste bir döşek yığını kalmış. Duvarlarda asılı birkaç kıyafet bir de. “Suriyeliler gitsin, bir daha da gelmesin istiyorum kardeşim.” diyor esnaf Ömer Çelik. Olayların başladığı geceye başından itibaren tanıklık etmiş. Polisin geç geldiğinden, olaylara müdahale etmediğinden şikâyet ediyor. “Satır, bıçak çekildi,” diyor. “Önce Suriyeliler çekti, sonra da mahalleli... Mahalleli olaylar dağılsın, Suriyeliler korkup kaçsın diye evlerinden pompalı tüfeklerle havaya ateş açtılar. Polis olayların başlamasından ancak üç saat sonra geldi.” 25 yıldır Güvercintepe’de oturduğunu ve ilk defa mahallede böyle olaylar yaşandığını söyleyen Mustafa Alkan, “Suriyeliler geldiğinden beri gerginiz.” diyor. “Eşimi rahatlıkla bir parka gönderemiyorum. Güvenliğimiz yok. Bunların buradan gitmesini istiyoruz. Buranın insanı ayaklanacak bunun için. Bekâr olanları toplamaya, göndermeye başladılar. Biz imza topluyoruz. Bekâr erkekleri de aileleri de, hiçbirini burada istemiyoruz.” Türkiye’de 2 milyondan fazla Suriyeli var, bunların 500 binden fazlası İstanbul’da yaşıyor. Güvercintepe ise bu göçten epey büyük bir pay almış. Toplam nüfusu 50 bin civarında ve mahallede 10 binin üzerinde Suriyeli yaşıyor. Mahalleli, Suriyelilerin gelmesinden sonra kiraların arttığını, geçmişte 250-300 liraya oturdukları evlerin kirasının şimdi
51
52
istanbullkent almanagıl
800-1000 liraya çıktığını söylüyor. İşsizlikten de şikâyetçiler. Suriyelilerin çok düşük fiyatlara çalışmayı kabul ettiğini, tekstil atölyelerinde 500-600 liraya çalıştıklarını, bu yüzden kendilerinin işsiz kaldığını anlatıyorlar. Mustafa Albani, iki buçuk yıl önce Halep’ten gelmiş buraya. Mahalledeki olaylarda lokantasının camı kırılmış. İçeride iki üç çalışanı, arkadaşıyla çay içiyor. “Mahalleli gitmenizi istiyor.” diyorum. “Nereye gidelim? Suriye’de savaş var. Ne yaptık ki biz onlara?” diyor. “Bazı Suriyeli gençler olay çıkarıyorlar, doğru. Ama bizim ailemiz var, küçük çocuklarımız var. Nereye gidelim? Ekmek yok, para yok. Nereye gidelim?” Kendisi dükkânını bugün açabilmiş. Ama iş yok, diyor. “Esnaf arkadaşlar, sen aç dükkânı, dediler. Ben bir şey yapmadım ki. Neden korkayım? Açtım dükkânı ama gelen giden yok. İş yok.” Yine Halep’ten dört buçuk yıl önce gelen bakkal Nizar Hasan ise dükkânını açmaya cesaret edememiş. “Mahalleli geldi. Dükkânı kapat, dediler. Kapattım. Ama çocuklar var. Ne yiyeceğiz?” Yolun aşağısındaki Suriye Al Rahman Yardımlaşma Derneği’nin olduğu binaya gidiyoruz. Derneğin de camı çerçevesi taşlanmış, kepenkler kapatılmış, içerisi boş. Dernek başkanı Azad Mamo, “Bu sabah en az 200 kişi aradı. Ekmekleri yok, paraları yok. 2-3 aile geldi bugün Suriye’den. Kalacak yerleri yok. Kıyafetleri yok. Biz aileleri ev bulana kadar dernekte yatırıyorduk. Şimdi dernek de yok.” diyor. Mamo, olayların ardından Güvercintepe’de yaşayan 500 kadar bekâr erkeği mahalleden çıkarttıklarını, Bağcılar, Aksaray, Esenler’e gönderdiklerini söylüyor. “Oralarda da olaylar çıkabilir mi peki şimdi?” diye soruyorum. “Çıkabilir” diyor. “Ama bu bekarların hepsi kötüdür diyemeyiz. Belki 50’si kötüdür. Diğerleri iyidir, çalışmaya gelmiştir. Hem öbürleri de korktu artık. Kavga etmek istemezler. “Suriyeliler hep korku içinde şimdi. Aileler sokağa çıkmaya korkuyor. Ekmek alamıyor. Zaten garibanlar. Devletin bu insanlara yardımcı olması lazım.”
istanbullkent almanagÄąl
53
54
istanbullkent almanagıl
Cumartesi gecesi patlayan olayların devamında Pazar günü de Güvercintepe’de daha düşük çaplı bir gerginlik yaşanmıştı. Şimdi ise sokaklar sakin görünüyor. Olayların yatışması için son iki gündür çeşitli görüşmeler yapılıyor. Suriyeliler kendi aralarında, mahalleli kendi aralarında heyetler belirliyor. Bir yandan da muhtarlık, Suriyeli çalıştıran işverenler ile diğer mahalleliler arasında uzlaşı sağlamaya çalışıyor. Muhtar İbrahim Dinç, “Endişeliyiz.” diyor. “Bugün Suriyeli çalıştıran dükkân sahipleri ile diğerleri arasında barışı sağlayamazsak yarın silahlı çatışma da çıkabilir.” Çözümün Suriyelilerin mahalleden gönderilmesinde olduğunu söylüyor. “Bunların mülteci kampı dışında dolaşmaları doğru değil.” diyor. Azad Mamo ise “Git diyorlar da biz nereye gidelim, bilemiyoruz ki...” diye konuşuyor. “Hem biz gidersek mahalleli de perişan olur. Hangi atölyeye gitsen 15 Suriyeli çalışıyor. En az iki bin aile var. Doğru, düşük paraya çalışıyorlar ama garibanlar, ne yapsınlar?” Olayların durulmasını umduğunu anlatıyor sonra. Karşılıklı heyetlerin görüşmesinden bir sonuç çıkmasını beklediğini söylüyor. “Ne isterlerse yapacağız. Sonuçta bizim elimizde hiçbir şey yok bu yabancı ülkede.” diyor. “Biz kardeşiz Türk halkıyla. Ocak açtılar bize. Çocuğunun yemeğini, ekmeğini,
evindeki yorganını, battaniyelerini alıp verdiler. Ben beş yıldır buradayım. Hiçbir sorun olmamıştı bugüne kadar. Yazık. Günah.” Kimse Suriyelilerin diğer yüzünü bilmiyor | Ercüment Akdeniz - Ezgi Görgü Evrensel, 06.07.2015 Savaştan sonra Suriye’den Türkiye’ye göç edenlerle ilgili pek çok haber, analiz ve istatistik yayınlandı. Bu yazılanlar okura, Türkiyelilere genelde savaş mağduru yoksul mültecileri, sokaklarda yaşayan açlık içindeki göç eden insanları gösterdi. Suriye’den gelen entelektüel çevrenin burada ne yaptığıyla ilgili haber neredeyse yok denecek kadar az. Savaştan kaçıp bilmedikleri bir ülkeye yerleşmek zorunda olan Suriyelilerin arasında yer alan entelektüellerin ve sanatçıların da yaşadığı en önemli sıkıntı dil. Orada şarkılar söyleyen, kitaplar yazan, okuyan, resim yapan, araştıran her Suriyeli burada çok büyük bir dil sorunu yaşıyor. Bunlardan biri de Samer el Kadri. Samer el Kadri, grafik ve resim sanatçısı. 2005-2011 yılları arasında Suriye’deki bir çocuk kanalında genel yayın yönetmenliği yapmış. Kadri, Arap yayın dünyasında çocuk kitaplarında ilk beşin içinde olan bir de basımevine sahip. 170 adet kitap çıkartmış şimdiye kadar. Basımevi 2-3 ay sonra yetişkinler için de kitap basacak. Samer el Kadri ve öğretmenlik yapan eşi, Ayvansaray’da Kariye Müzesi’nin yanında üç katlı Pages adını taşıyan bir kitabevi açtılar. İlk katı kafeterya. İkinci katı Arapça ve Türkçe kitapların olduğu kitaplıklar. Kitabevindeki kitapları ücretsiz olarak orada okuyabilirsiniz ya da cüzi bir ücret karşılığında kiralayabilirsiniz. Üçüncü kat tamamen çocuklara ayrılmış atölye çalışmaları için. Bahreynli sanatçı Zakiya Zada gibi Arap coğrafyasından gelen ressamlar ile çocuklar burada resim çalışmaları yapıyor. Samer el Kadri ile Suriye’den Türkiye’ye uzanan yolculuğunu ve Türkiye’ye dair gözlemlerini konuştuk: Ne zaman Suriye’den ayrıldınız? Üç yıl önce Suriye’den ayrıldım. Önce Ürdün’e gittim. Ürdün’de 14 ay kaldım. Sonra Türkiye’ye geldim.
*18.12.2015 itibariyle
istanbullkent almanagıl
Suriye’de yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz? Benim için Suriye’de yaşananlar bir iç savaş değil, bir devrimdir. Şimdi ise buna savaş diyebiliriz. Çünkü Bütün dünya işin içine girdi ve artık tüm güçler Suriye’de savaşıyor. İlk bir buçuk yıldan sonra, insanlar Esad zulmüne karşı kendilerini savunmaya karar verdi ve silah taşımaya başladı. Her gün öldürülürken, sonsuza kadar savunma durumunda olamazsınız. Suriye’de bugün üç temel güç var: Esad rejimi, IŞİD, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve diğer İslamcılar. ÖSO ile diğer İslamcı güçler hem IŞİD’e hem de rejime karşı savaşıyor. Peki ya Kürtler? Kürtler de var tabii ama şimdilik ÖSO ile Kürtler birlikte savaşmıyor. İleride belki olabilir. Suriye’deki devrim kimin devrimi o zaman? ÖSO’nun mu yoksa radikal İslamcıların mı? Evet, ÖSO’nun devrimi, sevmesem de radikal İslamcıların devrimi. Suriye’de farklı renkleri içeren bir halk devrimi yaşanıyor. Silah taşımasa da günlük hayatta rejime karşı birbirleriyle dayanışma içinde olmaya devam eden halkın devrimi. Demek istediğiniz, Suriye’de farklı renkleri içeren bir halk devrimi mi yaşanıyor? Kesinlikle. Ben burada devrimin bir parçasıyım. Kitabevi ne zaman açıldı? 20 gün önce. Bu yer tüm Suriyeliler için, aynı zamanda Türkiyeliler için açıldı. Türkiye halkına kendimizi anlatmaya, onları tanımaya ihtiyacımız var. Birbirimizi tanımaya ihtiyacımız var. Burasını aynı zamanda kültürel işbirliği kapsamında Türkiyeli entelektüeller ile Suriyeli entelektüellerin buluşabileceği, imza günleri gibi ortak etkinlikler yapabileceği bir yer olarak düşündüm. İstanbul’da okula giden Suriyeli çocuklar var mı ne kadarlar? Bir de bu okullarla ortak projeler düşünüyor musunuz? Hem Suriyeli hem Türkiyeli çocuklarla atölye çalışmaları yapmayı düşünüyoruz. İstanbul’da Suriyeli çocukların gittiği 30 tane özel okul var. Onlarla ortak etkinlikler hedefliyoruz.
Böyle çalışmalara galiba en çok Suriyeli çocukların ihtiyaçları var. Ruhlarını kaybetmiş gibiler? Kesinlikle. Benim de iki kız çocuğum var. Onlar için de aynı şey söz konusu. Resmi rakamlara göre İstanbul’da 330 bin Suriyeli yaşıyor. “Suriye Savaşının Gölgesinde Mülteci İşçiler” kitabı için pek çok Suriyeli ile görüştüm. Çoğunluğu yoksuldu. Peki entelektüel kesimler? İstanbul’da yaşayan Suriyeli aydın ve sanatçılar ne kadarlar? Çok sayıda. Burayı onlar için de açtık. Kimse Suriyelilerin diğer yüzünü bilmiyor. Medya sadece savaşı ve açlık hakkında konuşuyor. Suriyelilerin Türkiye’ye entegrasyonu sizce nasıl mümkün olacak? İki anlamda soruyorum. İlki tüm Suriyelilerin kimlik ve eşit vatandaşlık hakları, ikincisi ise Suriyeli entelektüellere çalışmaları için uygun ortamın sağlanması. En büyük sorun dil problemi. Suriyeliler ve Türkiyeliler birbirlerine çok benziyor. Pek çok bakımdan. Örneğin birinin yüzüne baksanız, onun Suriyeli mi Türkiyeli mi olduğunu anlayamazsınız. Fakat dil birbirimiz arasında bir duvar gibi. Bu yerin açılma amaçlarından birisi de bu. Kitabevinizde Marx’ın Arapça kitabıyla tasavvuf dünyasına ait kitaplar örneğin yan yana duruyor. Suriye’deki kutuplaşmayı düşündüğümüzde bu görüntü nasıl kabul görüyor? Kabul etmek zorundalar. Birbirimizi kabul etmek zorundayız. Geçenlerde dindar birisi geldi ve Marx’ın kitabını görünce şaşırdı. Ben de bu mekân farklı düşüncelerden herkese açık dedim. Birbirimize hoşgörüyle yaklaşmalıyız. Suriye çok güçlü bir tarihsel geleneğe ve kültürel geçmişe sahip. Palmira şu an çok konuşuluyor. Tarihsel varlıkların yok olması, çalınması tehlikesini nasıl görüyor? Sahip olduğu zenginliklerin ne kadarı kayboldu? Tüm dünya Suriye’de olup biteni izliyor, ayrım gözetmiyorum; Türkiye dâhil herkes! Palmyra’da olanların sorumlusu rejimdir. Esad rejimi Palmyra’yı savaşmadan IŞİD’e terk etti. Esad tarihsel varlıkları korumak için hiçbir şey yapmadı. IŞİD yok etti, rejim çaldı.
55
56
istanbullkent almanagıl
Savaş Suriyeli aydınların çalışmalarını nasıl etkiledi? İlk bir yıl gayet iyiydi. Yazar ve çizerler çalışmalarıyla devrime katkı sağlamak için elinden geleni yapıyordu. Ondan sonraki 2- 2,5 yıl boyunca ise şok dönemiydi. Hepimiz şok olmuştuk. Sanatçılar Etraflarına baktıklarında sürekli birilerinin öldüğünü görüyordu. Niye dünya olan biteni izliyordu? Niye her gün yüzlerce insan ölüyordu? Olan biteni anlamlandırmakta zorlanıyordu. Bu 2,5 yıl boyunca Suriyeli aydınlar hiçbir şey yapmadı. Şoke haldeydiler. Yazan yazmayı bıraktı, ressam resim yapmayı bıraktı. Bu süre boyunca içimizde bir şeyler ölüyordu. Ben, örneğin yaptığım her şeyi bıraktım. Şimdi yeni yeni kendime gelmeye başladım. Diğer kişiler de öyle. Artık bir şeyler yapmamız gerekiyordu. Fakat şimdi bile normal bir ruh haline sahip olduğumuzu söyleyemem. Artık normal değiliz.
Suriye’de bugün Esad gitse, sıfırdan başlamak için en az 3-5 yıl gerekiyor. Ailemin burada yaşamasına rağmen Esad’ın gittiği gün hiç düşünmem geri dönerim. Yeniden inşa faaliyetine katılırım m
Görüştüğüm pek çok Suriyeli “Savaş bitse bile artık geri dönemeyiz. Suriye’nin kendine gelmesi 20-30 yıl alır. Biz burada kalmak zorundayız” dedi. Suriyeli aydınlar da böyle mi düşünüyor?
Görseller s. 36: tiffanyimogen.com s. 40: nbcnews.com s. 41: newsfeed.time.com s. 42: kuzeyormanlari.org s. 45: zete.com s. 48: ilkha.com s. 50: aljazeera.com.tr s. 53: cemdinlenmis.tumblr.com s. 56: muhabirce.de s. 57: en.ebna24.com
istanbullkent almanagÄąl
57
58
istanbullkent almanagıl
Sarıyer
Eyüp Arnavutköy
Çatalca
Şişli Sultangazi Başakşehir
Kağıthane
GOP Esenler Bayrampaşa
Beşik Beyoğlu
Bağcılar Fatih KüçükGüngören çekmece Zeytinburnu Bahçelievler
Silivri
Esenyurt Büyükçekmece
Avcılar Beylikdüzü
2015 Aralık ayı ilk haftası itibariyle ilçelerdeki kayıtlı Suriyeli nüfusunun ilçe nüfusuna oranı
Bakırköy
istanbullkent almanagıl
Şile
Beykoz
Çekmeköy
ktaş
Ümraniye Üsküdar
Sancaktepe Sultanbeyli
Ataşehir Kadıköy
Tuzla
Maltepe Kartal
Adalar
Kartal
59
60
istanbullkent almanagıl
MART 2015
İBB Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü, yerel yönetimlerin katkılarıyla birlikte son 2 yılda kentsel dönüşüm oldukça hızlı bir şekilde gerçekleştirildiğini açıkladı (Tünaydın). Tarihi Sirkeci Garı’nın otele dönüştürülmesine yönelik projeye ilişkin TMMOB ŞPO İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Kahraman, Sirkeci Garı’nın otele çevrilmesinin kabul edilemez olduğunu belirtti (Aydınlık). Zeytinburnu’nda yer alan 10 ha’lık askeri lojman alanını TOKİ’den satın alan Emlak Konut GYO’nun alanda kentsel dönüşüm projesi geliştireceği açıklandı (Vatan).
3 Katlı İstanbul Metro ve Karayolu Boğaz Tüp Geçiş Projesi İBB meclisinde görüşülerek oy çokluğuyla 1/5000 ölçekli NİP’e işlendi (Sabah). Okmeydanı sakinleri 2981 sayılı İmar Affı Yasası ile edindikleri tapu tahsis belgelerine karşılık gelen tapularını hala edinemediklerini belirterek İBB önünde eylem yaptı (Ekonomi).
Kanal İstanbul Projesi kapsamında kamulaştırılan Akpınar, Ağaçlı, Yeniköy, Tayakadın ve İhsaniye köyleri sakinleri, arazilerinin gerçek değerlerinin çok altında değerlerle kamulaştırıldığını, arsaların ellerinden alındığını ve devlet tarafından biçilen fiyata mecbur bırakıldıklarını açıkladı (Aydınlık). Emlak Konut GYO, “İstanbul Sarıyer İstinye Arsa Satışı Karşılığı Gelir Paylaşımı İşi” ihalesini gerçekleştirdi (Diriliş Postası).
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, geliştirdiği kentsel dönüşüm projeleri sonucunda Beyoğlu’nun arazi değerlerinin 50 kat arttığını açıkladı (Türkiye).
Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı tarafından hazırlanan İstanbul’daki Riskli Alanlar haritası kamuoyuna sunuldu ve Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen riskli alanlarla %72,9 oranında örtüşmediği tespit edildiği belirtildi (Hürriyet).
Bahçeşehir sakinleri, Bahçeşehir Gölet Bölgesi’ndeki kamuya ait rekreasyon alanının hasılat paylaşımı ile satışının Başakşehir Belediye Meclisi’nde oylanmasını protesto etti (Habertürk).
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Taşkışla’da gerçekleştirilen “Kentsel Dönüşümde Yeni Yaklaşımlar” konulu panelde konuşan TMMOB ŞPO İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Kahraman, kentsel dönüşüm süreçlerinde aynı mahallede hatta aynı apartmanda yaşayan sakinlerin birbirlerine düşürüldüğü açıklamasında bulundu (Bizim Gazete). 17-25 Aralık süreçlerinde gündeme gelen Şehrizar Konakları’na ilişkin imar planları üçüncü kez TMMOB ŞPO İstanbul Şubesinin açtığı dava sonucunda iptal edildi (Cumhuriyet). Süleymaniye’de gerçekleştirilen kentsel yenileme projesi sürecinde yıkılan binalarda Suriye’deki savaştan kaçarak ülkemize yerleşen Suriyeli aileler tarafından kullanıldığı açıklandı (Sözcü).
istanbullkent almanagıl
MART 2015 Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, Tarihi Yarımada’da bulunan kültürel mirasın korunarak gelecek nesillere aktarılabilmesi için yatırımcıları alanda kentsel dönüşüm projeleri geliştirmeye davet etti (Diriliş Postası). İBB tarafından, mahalleye dönüştürülen 151 köyün kalkındırılmasına ilişkin hazırlanan raporda söz konusu alanların tarımsal nitelikli bir ekonomiyle geliştirilebileceği belirtildi (Bizim Anadolu). Ataköy’de ÇŞB ve TOKİ ortaklığında yürütülen proje ile 50 m. genişliğinde kamusal alan düzenlemesi yapılacak ve uygulamayı ilgili parsellerde projeleri olan inşaat şirketleri gerçekleştirecek (Posta).
İstanbul’da faaliyet gösteren bir gayrimenkul yatırım firmasının yaptığı açıklamada, Bağdat Caddesi’nde gerçekleşen dönüşümün il dışından da birçok yatırımcıyı çektiği, ve alanın bir yaşam alanından bir şantiye alanına dönüştüğü belirtildi (Dünya). II No.lu KVKBK, Narmanlı Han’ın duvarlarından izinsiz örnek alınması ve hanın ön cephesinde iskele kurulmasıyla ilgili suç duyurusunda bulundu (BirGün).
Kent, kültür ve sanat alanlarında faaliyet göstermeyi hedefleyen Kadıköy Akademi açıldı (Gazete Kadıköy). KOS, hazırlanan 3. havalimanı raporunun açılan davalarda delil olarak sunulacağını açıkladı (Günlük Evrensel).
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 İBB Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul’un eskisi kadar göç almadığı ve İstanbul’un yarısının doğal alanları yarısının ise yaşam alanlarını içerdiğini, söz konusu yaşam alanlarında havalimanları, yollar, park ve bahçeler gibi alanların bulunduğunu bunun sonucunda ise kısıtlı bir alanın ortaya çıktığı açıklamalarında bulundu (Haber Takip). TOKİ, Kanal İstanbul güzergahında kalan köylerde yapılan kamulaştırmalara karşı çıkan köy sakinlerine dava açtı (Aydınlık).
Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan ile yapılan toplantı sonucu Kanal İstanbul Projesi’nin detayları netleştirildi. R. Tayyip Erdoğan kanal genişliğinin 400 m. derinliğinin 25 m. olmasına, kanalın her iki yakasında toplam 500 bin kişinin yaşamasına, kanal etrafındaki binaların 6 katı geçmemesine ve kanal üzerinde 6 köprü inşa edilmesine karar verdi (Sabah).
Zekeriyaköy Eski Füze Üssü Arazisi’nde gerçekleştirilen ağaç taşıma işlemi tamamlanarak projenin ilk etabının temelleri atıldı (Kent Yaşam).
Tiyatrocular, müzisyenler ve sanatçı dernekleri, Taksim Meydanı’nda yer alan ve 7 yıldır kapalı olan Atatürk Kültür Merkezi için KTB hakkında suç duyurusunda bulundu (Zaman).
61
NİSAN 2015 HANLAR BÖLGESİ
istanbullkent almanagıl
Hanlar vardı Biri yutuyor yutuyor Yuttukça gülüyordu Sahibini Öbürü yanıyordu sevinç ile Bir başkası yıkılıyor Yerine yenisi yapılıyordu Oda oda daire daire Fazla uzatmayalım Vesaire Eşek değiliz. Özdemir Asaf-Han
TARİHLERLE HANLAR BÖLGESİ
İ
stanbul’da hanların toplu olarak bulunduğu “Hanlar Bölgesi”, liman bölgesinden güneye Kapalıçarşı’ya kadar uzanan bir alandır. Hanlar Bölgesi 700 bin m² yüzölçümü büyüklüğündeki bir alanı kaplamaktadır. Ticari ve ekonomik açıdan şehrin merkezi ve yabancı tüccar ve yolcuların buluşma noktasıdır. Hanlar Bölgesi; 1- Eminönü - Unkapanı bölgesi, 2- Beyazıt - Sultanhamamı bölgesi, 3- Beyazıt - Aksaray bölgesi olarak gruplanmaktadır. Hanlar Bölgesi’nde bir zamanlar yoğun bir şekilde bulunan imalatçı işletmelerin günümüzde yerini toptancı ve perakendeci işletmelere bırakmaya
başlaması ise işlevsel dönüşümü betimleyen gelişmelerden sadece birisidir. Yapım yılı kesin olarak saptanan en erken tarihli geçiş hanı Eminönü’ndeki Büyük Ticaret Han’dır (1840). Diğer örnekler yine Eminönü’ndeki Giritli Mustafa Paşa Han (19. yy. ortaları), Caferiye Han (1888), Yusufyan Han’dır (19. yy. ortaları). Hanlar Bölgesi’nin tarihçesine baktığımızda, Eminönü-Unkapanı-Beyazıt arasındaki bölgede bulunan 214 hanın yaklaşık 136’sı, 1904 tarihli Goad Sigorta Haritaları’na göre 19. yy.de inşa edildi. 1910 yılında Hanlar Bölgesi’nin Uzunçarşı ve Kapalıçarşı çevresinde
seyrek perakendeciliğin, Balıkpazarı civarında ise balık, meyve ve sebze gibi çürüyebilir emtia ürünlerinin toptan ve perakende ticareti yoğun olarak görülür. Kapalıçarşı bölgesinde sandık imalatçılığı, kuyumculuk, tekstil, mobilya, mefruşat ve bakırcılık gibi seyrek ve perakende ticarete uygun iktisadi etkinlikler yer alır. 1922 yılı itibariyle elektrik enerjisinin kullanılmaya başlanmasıyla beraber Hanlar Bölgesi’nin geniş bir kesiminde ayakkabı sanayi, basım-yayım, metal eşya sanayi, dokuma sanayi, tamir hizmetleri, kâğıt sanayi ve ağaç ürünleri sanayisi ile ilgili küçük çaplı üretim faaliyetleri ortaya çıkar. Bu dönüşüm süreci, hem iktisadi faaliyetlerin niteliğini hem de han mimarisini değiştirir. Eski iç avlulu han mimari-
63
64
istanbullkent almanagıl
sinden Beyoğlu yakasında örnekleri görülen iş hanı mimarisine geçilmiş ve Sirkeci’ye çıkan caddelerin etrafında, İstasyon ile Eminönü arasındaki eski Hamidiye Caddesi ve Reşadiye Caddesi üzerinde Galata’daki hanlara benzeyen imar faaliyetleri başlamıştır. 1927-1950 yılları arasında gıda sektörü gibi komisyonculuk özelliği baskın ticaret biçimi, yerini tekstil gibi ciddi üretim ayağı olan sektörlere bırakır. 1956-59 yılları arasındaki imar hareketleri sırasında gerçekleşen yıkım sonrasında ise hanlardan 70 tanesi günümüze ulaşmayı başarmıştır. 2015 yılında UNESCO Direktörü Irina Bokova UNESCO’nun 70. yılı nedeniyle Türkiye’ye geldi. Bokova, Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer aldığı için UNESCO’nun da sorumlu olduğu İstanbul Tarihi Yarımada’da tüp geçit gibi mega projelerin ve içinde Hanlar Bölgesi’nin de yer aldığı parçacıl yenileme projelerinin yaratacağı olumsuz etkilere ilişkin çekincelerini dile getirdi. Ancak tüm bu çekincelere rağmen, Eminönü Belediyesi tarafından 2009 yılında başlatılan ve Fatih Belediyesi’nce geliştirilerek devam ettirilen, güncel ismi ile Eminönü Bölgesi Dönüşüm Modeli Projesi’yle bölgedeki hanların otele dönüştürülmesinin yolu açıldı. Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, hanların otele dönüştürülmesinde yaptırımın söz konusu olmadığını belirterek: “Tarihi hanlar mal sahipleri isterlerse projelerini getirir, Anıtlar Kurulu onaylarsa otel olur. Tarihi eser niteliği olmayan iş hanlarını otel yapmak isterlerse yıkıp imar planına uygun hale getirmek
zorunda. İsterlerse geleneksel ticaret yapabilirler” açıklamasını yaptı. Demir başka bir demecinde ise Eminönü bölgesinde 1734 adet han bulunduğuna dikkat çekerek, bu hanların turizme kazandırılması gerektiğini söyledi. İlaveten “Eminönü bölgesindeki turizm tesislerinde yıllık ortalama doluluk oranı yüzde 90’ın üzerindedir. Ciddi sayıda yatak kapasitesine ihtiyacımız var.” şeklinde konuştu. Temmuz 2015’te İstanbul 2. İdare Mahkemesi, eski İstanbul’un kalbi Tarihi Yarımada’yı ilgilendiren 1/1000 ölçekli KAUİP’in iptali istemiyle açılan davada, 61 konu başlığından 37’sine yürütmeyi durdurma, 7’sine ise kısmen yürütmeyi durdurma karar verdi. Kararının başlıkları arasında Avrasya Tünel Geçişi’nin bağlandığı Kennedy Caddesi, AVM ve otel yapılmasının önü açılan Topkapı İETT Garajı, Kumkapı Balık Hali’nin marina olmasına ilişkin planlar yer aldı. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Ağustos 2015’te İstanbul 2. İdare Mahkemesi’nin, Tarihi Yarımada Kentsel Tarihi, Kentsel Arkeolojik, 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı 1/1000 Ölçekli KAUİP’e ilişkin verdiği yürütmeyi durdurma kararına karşı yapılan itirazı kabul etti. Kasım 2015’te basında yer alan habere göre: UNESCO tarafından koruma altında olan Eminönü’nün Nişanca, Kumkapı ve Sultanahmet semtlerinde ev pansiyonculuğunun hayata geçirilmesine yönelik düzenlemeyle, bölgede konut dokusunu değiştirmeden, isteyenlerin evini pansiyon yapmasına
izin verilecek ve Hanlar Bölgesi’nde tarihi olmayan binalar yeniden yapılabilecek. Eminönü genelinde konaklama tesislerinin yapılabilmesine olanak sağlayan düzenleme kapsamında tarihi hanlar da restore edilecek. Ana arterler üzerinde bulunan tescilli eser dışındaki mevcut yapılar, tarihi eserlere uyumlu olacak şekilde, imar planındaki kat yüksekliğine geri dönecek. KAPALIÇARŞI Hanlar Bölgesi’nde yer alan Kapalıçarşı; 16 kapısıyla 40 bin m2 kapalı alanda 65 sokak ile dünyanın en büyük kapalı çarşısıdır. Bölge içindeki özel yeri nedeniyle, ayrıntılı incelenmeyi de hak eder. Nuriosmaniye ile Beyazıt arasında 30,7 ha’lık alana oturmuş, 250 yıllık bir süreç içerisinde gelişmiş tonozla örtülü sokakları, gece kapanan kapıları, 3 bini aşkın dükkânı, bu dükkânlarda yaklaşık 40 bin çalışanı ve günde yaklaşık 300 bin ziyaretçisi bulunan Kapalıçarşı içinde 1 cami, 2 mescit, 7 çeşme, 1 şadırvan, 1 kıraathane, 5 lokanta ve 4 kafeterya bulunmaktadır. Kapalıçarşı, çevresindeki hanlarla bir bütünlük içerisindedir. Öyle ki bazı hanların girişi sadece çarşı içerisindeki sokaklardan sağlanmaktadır. Geçtiğimiz yüzyıllardaki yaşam biçimine uygun olarak doğal aydınlatma ve havalandırma kullanılmaktaydı. Dönemin nüfus yoğunluğu göz önüne alındığında bu sistemler yeterliydi. Günümüzde örtüsüz ve açık sokak görünümlü birçok alan, eskiden Kapalıçarşı’ya dâhildi. Dükkânların
istanbullkent almanagıl
Han “bir yerden bir yere giden yolcuların ve tüccarların barınması için yapılan yer” olarak tanımlanmakta; insanların ve hayvanların barınması için ayrı mekânlar, arabaların çekileceği avlular, malların saklanacağı depolar ve ibadet için ayrılmış yerlerden oluşmaktadır. Hanlar genellikle iki katlı olarak inşa edilmişlerdir ve revaklı bir iç avluları vardır. Çoğunlukla zemin katta depolama işlevi, üst katlarda ise ikamet veya büro işlevleri bulunmaktadır. Ticaret hanları genellikle içinde barındırdıkları esnaf topluluğunun adını taşırlar, böylece hangi iş bölümüne ayrıldıkları anlaşılır.
65
66
istanbullkent almanagÄąl
istanbullkent almanagıl
* Sokak isimleri teyit edilen hanların listesi olmak üzere mevcut listedeki yapı sayısı azaltılmıştır.
67
68
istanbullkent almanagÄąl
istanbullkent almanagıl
yerleşim düzenleri, lonca dokusunun bir özelliği olarak aranan ürünün hızlı bulunması, fiyat ve kalite karşılaştırmasının da kolay yapılabilmesi gerektiğinden her sokağın belli bir tip ürüne ayrılmasıyla oluşmaktaydı. Eskiden yüzlerce el sanatını bir arada barındıran çarşıda, günümüzde daha çok turizme hizmet eden beş-on kalem işkolu göze çarpmaktadır. Çarşı, merkezi oluşturan İç Bedesten, ikinci çekirdek bina Sandal Bedesten ve diğer kısımları ile 3 bölümde incelenebilmektedir. İç bedesten; 8 masif ayağa oturan, 15 tuğla örgülü kubbe ile örtülü ve dikdörtgen planlı bir yapıdır. Sandal Bedesteni ise 12 fil ayağının üzerinde taşınan, 20 tuğla örgülü kubbeyle örtülü ve yine dikdörtgen planlıdır. Diğer bölümler ise simetrik veya geometrik olmayan, oluşum biçimi geçirdiği depremler ve yangınlarla belirlenen dağınık denebilecek bir yerleşim düzenine sahiptir. Fatih Sultan Mehmet dönemine denk gelen ve emriyle kurulan Kapalıçarşı’nın 1461 yılında inşaatı tamamlandı. Bu yıl Kapalıçarşı’nın kuruluş yılı olarak kabul edildi. 15. yy. süresince Kapalıçarşı etrafında eklenen hanlar ile şekillenmeye devam etti. Çarşı’nın nüvesi ise Ayasofya’ya gelir kaynağı olmak üzere kurulan Cevahir Bedesten’dir. 16. yy.da ilk yangınını geçiren Kapalıçarşı’ya, bu büyük yangının ardından 1545-1550 yılları arasında ikinci bir bedesten olarak Sandal Bedesten eklenir. Kagir bedestenlerin içinde ahşap dükkanlar, çevresinde ise zamanla bedestenlerle bütünleşen ticaret alanları gelişti.
17. yy.a gelindiğinde Kapalıçarşı ve etrafındaki hanların bugünkü görünümü oluşmaya başladı, deniz ve kara yollarının kesiştiği yoğun bir ticari merkez haline geldi. 1645 yılında çıkan yangında ise Kapalıçarşı tamamen yandı. 1699 yılında çarşı için bir inşaat emirnamesi çıkarıldı. 18. yy.da da çarşı değişime ve dönüşüme devam etti. 1730 yangını sonrasında çarşı hem yenilendi hem de bazı bölümler yeniden inşa edildi. Yenileme sırasında inşaat emirnamesine uyularak çatı örtüsü kubbeli yapıldı. Çarşı sırayla 1750, 1766 ve 1791 yıllarında yaşanan yangınlardan büyük oranda etkilendi ancak kısmi olduğu için bütüncül yenilemeye gidilmedi. Bilindiği kadarıyla 1766’da Mimarbaşı Ahmed Ağa tarafından radikal bir biçimde onarıldı. 19. yy.da çarşı depremlerle sınandı. 1894 yılında gerçekleşen İstanbul depreminde ise birçok tonoz ve kubbe yok oldu, dükkânların büyük bir bölümü ise ağır hasar gördü. Çarşının önemli bir kısmı 1898 yılına kadar onarıldı. Deprem yüzünden yıkılmış Nurosmaniye Kapısının da bu çalışmalar sırasında ünlü mimar Sarkis Balyan’ın da içinde yer aldığı mimari ekip tarafından yenilendiği bilinmektedir. Kapalıçarşı’nın tamir ve restorasyonu 20. yy boyunca da devam etti. 1950’li yıllara kadar Kapalıçarşı İstanbul’un merkez çarşısı olmaya devam etti. 1954 yılında çok büyük bir yangın geçirdi. Kapalıçarşı’daki dükkânların yarıdan fazlası bu yangında kül oldu.
1960 yılına kadar uzun bir süre onarımları devam etti. 1960-1970’lerde İstanbul’un geçirdiği büyük ekonomik ve sosyal değişimden Kapalıçarşı da etkilendi. Dükkân cepheleri yapının mimarisine aykırı, ışıklı tabelalarla doldu. Tonozların içlerindeki Klasik Osmanlı üslubundaki sade kalem işi bezemelerse özgünlüklerini yitirdi. Diğer bir uzun soluklu restorasyon çalışması ise 1979’da yapıldı. 1984 yılında çarşının özgünlüğünü yitirmeden günümüze kadar ulaşan nitelikli hanlarından Zincirli Hanın mülk sahipleri tarafından restitüsyon projesi hazırlatıldı. En son 1984 ve 1985 yıllarında basit onarımlar gördü, bunun haricinde tarihi çarşı kapsamlı bir onarım ve restorasyona tabi tutulmadı. 2007 yılına gelindiğinde BKK ile Kapalıçarşı’nın tamamı 5366 sayılı yasa kapsamında yenileme alanı ilan edildi. 2010 yılında Kapalıçarşı’nın yenileme alanı olduğu basın aracılığıyla duyuruldu. Bu tarihten itibaren restorasyon için çalışmalar başladı. İstanbul İl Özel İdare bütçesinden Fatih Belediyesi’ne çok ciddi miktarda kaynak aktarımı yapıldı. Fatih Belediyesi rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerini Ütopya Mimarlık firmasına yaklaşık 16 trilyona ihale etti. Firma 2012 yılında projeleri İstanbul I No.lu YAKVKBK’ye teslim etti. Ancak projeler bu tarihten itibaren kuruldan bir türlü çıkmadı ya da çıkarılamadı. Ancak gerek kurul gerekse Fatih Belediyesi’nin oyalamaları nedeniyle projeler bir türlü onaylanmadı. Belediye mimarlık şirketine ihale bedelini de ödemeyince işler iyice sarpa sardı.
69
70
istanbullkent almanagıl
2015 yılında vakıf tarafından şahsa 49 yıllığına kiralanan Sandal Bedesten’de restorasyon çalışmaları başlatıldı. Vakfa ve/veya yeni mülk sahibine ödeme yapmayan, dükkânlarını da boşaltmayan esnafa Fatih Kaymakamlığı tarafından dükkanların boşaltılması için tahliye tebligatı gönderildi. Kaymakamlığın gönderdiği tebligatlarla basına Kapalıçarşı yenileme projesinin parçası olarak yansıtılan Sandal Bedesten restorasyonunun 2016 yılı ortasında bitirileceği duyuruldu. Nisan ayında basın aracılığıyla Fatih Belediyesi tarafından Kapalıçarşı projesi kapsamında Çadırcılar tarafındaki özel mülk olan hanlardan Sarnıçlı Han ve Güllekeş Han’ın birleştirilerek otel fonksiyonu verildiği bilgisi paylaşıldı. Ağustos ayında ise İstanbul II No.lu KVKBK tarafından 5 etaptan meydana gelen Kapalıçarşı Yenileme Alanı Yenileme Avan Projesi’ne ilişkin rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri ile tesisat, elektrik ve mekanik projeleri onaylandı. Projelerin kabulü ile yapım aşaması öncesi yasal süreç tamamlanmış oldu. Konu hakkında Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir; “İSTON’da Kapalıçarşı’ya özel boxlar üretiliyor. Kapalıçarşı’yı kutu sistemine alacağız. Pis-temiz su, elektriğin tümü yer altından geçecek. Ocakta 13 kişilik yönetim oluşacak. 25 milyon TL proje için, 20 milyon TL de altyapı için harcadık” açıklamasında bulundu. 2015 yılının Aralık ayına gelindiğinde alan yönetimi planına istinaden İstanbul Valiliği, Fatih Belediyesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve İBB gi-
rişimiyle Kapalıçarşı Yenileme Projesi Yönetimi oluşturularak çarşının esnaf derneği işlevsiz hale getirildi m
istanbullkent almanagÄąl
71
72
istanbullkent almanagıl
YORUMLARLA HANLAR BÖLGESİ Yiğit Ozar | Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Bizans ve Osmanlı döneminde kentin ticaret alanı olan Hanlar Bölgesi, günümüzde de bu işlevini sürdürmektedir. Sur içindeki atölyelerin bir kısmı turizm baskısıyla sur dışına itilmiş ve bu atölyelerin ürünlerini satan yerleşik esnaf gurubunun bir bölümü tarihi ticaret bölgesinden uzaklaştırılmıştır. Buna rağmen bu ticari bölge İstanbul’un mimari özellikleri yanı sıra sosyal dokusu ile özgünlüğünü koruyabilmiş ender alanlarındandır. Suriçinde çalışmaya devam eden esnaf grubunun da uzaklaştırılması, sosyal dokusunu yitirerek işlevini kaybetmiş binalardan ibaret, her hangi bir özgünlüğü olmayan ve sayıları giderek artan turistik ürün işletmelerin çoğaldığı bir miras alanı kalmasına neden olacaktır. Geçmişte olduğu gibi bu bölgeden uzaklaştırılan her esnaf ve atölye ile bölgenin çevresindeki mahallelerin sosyal dokusu da dönüşecektir. Bu nedenle Kapalıçarşı ve çevresi ve Hanlar Bölgesi’nde yapılması gereken; günümüze kadar varlığını sürdürebilmiş atölye ve esnaf grubunu burada tutarak bu alandaki mimari mirasın yıpratılmadan kullanılması, onarılması için imkân yaratmaktır.
Ayrıca, bu bölgede atılacak her adımda arkeolojik katmanların da kentin tarihi açısından çok önemli veriler içerdiği unutulmamalıdır. Eyüp Muhçu | TMMOB MO Genel Başkanı Taraf, 20.04.2015 Tarihi hanları, çarşıları, değerleri korumakla görevli olan belediye bu değerleri bir rant sahası olarak görüyor. Ya tarihi yapılar yıkılmaya terk ediliyor ya da hukuksuz bir şekilde ortadan kaldırılarak iş yeri, otel, rezidans gibi yapılara dönüştürülüyor. Açtığımız davaların sayısız yürütmeyi durdurma veya iptal kararıyla sonuçlanmasına rağmen projeler hayata geçirilmeye devam etti. Açıkça suç işlenmektedir ama Fatih Belediye Başkanı hükümet ve İçişleri Bakanlığı tarafından korunduğu için hiçbir hukuki işlem yapılamıyor. Bu nedenle benzer suçlar işlenmeye devam edecek. Kamu yönetimi sorumluluğu gereği bu yapıların restore edilmesi gerekiyor ancak bugünkü değerlerinin de korunması şartıyla. Kapalıçarşı’daki hanların yıkılması halinde yerine ne yapılırsa yapılsın kaybedilen değerlerin yerine geçmesi müm-
istanbullkent almanagıl
kün mü? Kapalıçarşı’yı da kapsayan yenileme projesi kültürel varlıklara zarar vereceği gibi turizmi de olumsuz etkileyecek. İnsanlar yurtdışından buraya otel, AVM, restoran görmeye gelmiyor; tarihsel bütünsellik içerisinde hanları, çarşıları görmek, yani tarihe yakından tanıklık etmek için geliyorlar. O nedenle ülkeye gelen turist sayısından ziyade rantı göz önünde bulundurarak bu projeyi hazırladıklarını düşünüyorum. Cengiz Erdil | Aljazeera Muhabiri dergi.aljazeera.com, 01.05.2014 İstanbul’un en büyük hanı ise Büyük Valide Han. James Bond serisinin son filminde, motosikletli aksiyon sahnesi hanın çatısında çekildikten sonra, adı sanı bilinmeyen han, haber olmaya başladı. Kösem Valide Sultan tarafından 1650’de yaptırılan hanın üç avlusu, 300 odası var. Ana avluda o dönem halkın İran Camii olarak adlandırdığı bir cami var. Döneminde İranlı tüccarlar kullandığı için Acem Hanı olarak da biliniyor. Handa pek çok garip görünüşlü ekleme küçük yapı var. Avluları otopark haline gelmiş. Bir zamanlar atların ve develerin bağlı olduğu yerlerde otomobil ve kamyonetler park etmiş. Hanın duvarı dökülüyor. Çoğu yerde yapı taşlarının üzeri harçla kapatılmış. Çatısı sürekli akıyor, çatı kubbelerinde büyüyen delikler var.
Prof. Ahmet Emre Bilgili | İstanbul Kültür ve Turizm İl Müdürü dergi.aljazeera.com, 01.05.2014 “Hanlarla ilgili temel sıkıntı mülkiyet sorunu”... “O hanın yüzde 90’ı özel mülk. Bu şekildeki hanlara bir şey yapamıyoruz. Vakıfların sahibi olduğu hanlar belli bir program dâhilinde onarılıyor, onarılacak. Ancak özel mülk olunca elimiz kolumuz bağlı kalıyor. Tek bir şey yapılabilir: Kamulaştırma. Ama çok yüksek maliyeti olur. Ne bizim bakanlığımız, ne de belediyeler bunu karşılayabilir.” Mahmutpaşa Yokuşu’ndan gelip geçiyorsanız; ki geçmelisiniz; İstanbul Yeni Çarşı (Abud Efendi Han)’ya uğramalısınız. Hanların, pasajların tarihi Türkiye’de mesleklerin, insanların da tarihini içerir. Abed Han’ın tarihini okurken, içinde yaşayanların mesleklerini, hangi cemaatten olduğunu bilince, İstanbul’un kozmopolit tarihinden bir sayfa okumuşum gibi geliyor m
73
74
istanbullkent almanagıl
BASINDA HANLAR BÖLGESİ “Tarihi Yarımada talan ediliyor” | Olgu Kundakçı BirGün, 05.06.2015 İstanbul’da Sulukule, Fener-Balat-Ayvansaray, Yedikule Bostanları gibi tarihi alanların dokusunu bozan projelere Fatih Belediye Meclisi üyesi olduğu dönemde muhalefet eden CHP İstanbul Milletvekili Mimar Gülay Yedekçi, kent mücadelesini şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) çatısı altında sürdürüyor. Kent içindeki tarihi bostan arazilerinin korunmasından mağduriyete neden olan ‘Afet Yasası’nın değiştirilmesine pek çok konu için mücadele eden Yedekçi ile İstanbul’un değişen çehresi üzerine konuştuk. Kentsel dönüşüm alanlarının ‘ekonomik değere’ göre belirlendiğini belirten Yedekçi’ye göre Tarihi Yarımada’daki uygulamalar bölgeyi kimliksizleştirdi, tarihi eserler ‘nasıl paraya çevrilir mantığıyla’ talan edildi. Yedekçi, çok tartışılan projeleri mimar gözüyle değerlendirdi. İstanbul bugün ne yazık ki grinin her tonunu gördüğümüz, ancak içinde yeşilin giderek azaldığı bir kente dönüşüyor. Dünyadaki kentlerin yeşil alan oranına baktığımızda İstanbul
en son sıralarda, Tokyo’dan, Londra’dan, Paris’ten, New York’tan çok sonra geliyor. Bu anlamda makro ölçekte bir planlama sorunu var. Aslında bir anlayış problemi var. Kentler insanların refah ve mutluluk içinde yaşamalarını sağlayacak bir biçimde planlanmıyor. Nedir bu anlayış problemi? Bilimsel ve bütüncül bir planlama anlayışı yok. İmar planları kişiye özel hale getiriliyor. Sürekli bir plan tadilatı halinde… İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi tarafından hazırlanan Çevre Düzeni Planı için anayasamız, biz bunu deldirmeyiz denildi. Delik deşik oldu. Kentsel dönüşüm uygulamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? İstanbul’da bir deprem gerçeği var. Ancak afet riskini önlemek için ne yaptık? Çocuklarımızın okullarını mı yeniledik? Hastaneleri, kamu binalarını mı yeniledik? Olası bir İstanbul depreminde toplanma alanlarımız kalmadı. Toplanma alanlarımızı imara açıp çok katlı yapılar, rezidanslar, AVM’ler yaptılar. Denizin dibindeki Fener Balat Ayvansaray’ı, Beyoğlu’nun
istanbullkent almanagıl
göbeğindeki Tarlabaşı’nı öncelikli dönüşüm alanı olarak belirliyorlar. Neden, çünkü bu alanlar para ediyor. Ekonomik değere bakılarak bu alanlar belirleniyor. Kentsel dönüşüm tarihi ve kültürel değerler korunarak yapılmalı. İnsanlar mağdur edilmemeli. Bir kanun çıkardılar rant için. 6306 sayılı ‘Afet Yasası’… Mülkiyet hakkını yok sayan evinizin ne zaman ve hangi şartlarda yıkılıp yeniden yapılacağına karar verebilme, fikir beyan edebilme hakkına dahi sahip olmadığınız bir yasadır. Hemen revize edilmeli. Bu yasanın kişinin mülkiyet hakkının korunmasını sağlayacak bir biçimde düzenlenmesi için kanun teklifi hazırladık.
bugün 26 km olan sur bandından geriye sadece 7 km kalmış. Dünyada ilk defa tarihi bir surun üzerine bir belediye tarafından sosyal tesis alanı yapılmıştır. Bu bir bakış açısı. Surlar güvenliksiz bir bölge haline getiriliyor, oysa kentle buluşturulsa insanların huzurlu yaşayabilecekleri bir alan haline getirilebilir. Ancak onların niyetleri biz burayı verelim, şu kadar para alalım, müteahhit şu kadar para kazansın, bitti gitti… Camiler bile ticarethanelere dönüştürüldüğü bir bölgeden bahsediyoruz m
Tüm bu politikaların toplumsal açıdan kente yansıması ne oluyor? Kentsel dönüşümle gettolar oluşturuluyor. Yapılan yüksek duvarlı sitelerin içine giremiyorsunuz. Dışarıda kalıp kendinizi zavallı ve fakir hissetmeniz sağlanıyor. AKP’nin politikaları insanları yoksullaştırırken, kentsel olarak da ayrıştırdı. Kentler sınıfsal açıdan insanların kaynaşabileceği şekilde planlanmalı. Yerel yönetimler Fener-Balat-Ayvansaray projesi için ‘soylulaştırma yapıyoruz’ diyordu. Gelsin parası olan adam, ona peşkeş çekeceğim demek bu… Fatih’te yapılmak istenen kentsel dönüşüm projelerine karşı mücadele ettiniz. Tarihi Yarımada’da neler oluyor? Tarihi Yarımada’da çok ciddi bir tarih katliamı var. Ecdadımız, ceddimiz deniyor; ama ecdadımızın hiçbir eserine saygı yok. Tarihi eserler talan ediliyor ve nasıl paraya çevrilebilir mantığıyla yaklaşılıyor. Bugün Eminönü’nde bir tane kargir bina kalmamıştır. Tamamının önünü tadilat yapıyoruz diye kapatıp, yıkıp yerine betonarme binalar yaptılar. Fatih’te asla ada bazında kentsel dönüşüm yapamazsınız. Çünkü orada her parsel kıymetli ve özeldir. Her parsel üzerindeki yapının mimari değeri vardır. Ya sivil mimarlık örneğidir, ya bir külliye, ya bir cami… Fatih’te 11 kentsel dönüşüm alanı var, ama hepsinde aynı mantıkla ada bazlı kentsel dönüşüm yapılmak isteniyor. Ayvansaray’da, Süleymaniye’de, Nişanca’da, Yalı Mahallesi’nde… Tarihi doku yok sayılıyor. Sultanahmet, örneğin, bugün içler acısı durumda. Oysa orada kendilerine rant getiren yapıları kaldırsalar, tam bir açık hava müzesi haline getirilebilir. Tarihi Surlar İstanbul’un boynunda inci bir gerdan gibi, gözümüz gibi bakmalıyız. Ancak
Görseller s. 62: worldtravelaz.blogspot.com s. 68: kapalicarsi.com.tr s. 71: sonmezu.blogspot.com s. 72: ihsanboluk.com.tr s. 73: sonmezu.blogspot.com s. 74: panoramio.com
75
76
istanbullkent almanagıl
NİSAN 2015
Büyükada’da cami yapılmasına ilişkin imar planına yapılan itirazlar İBB Meclisi’nde reddedildi (BirGün).
Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, Kanal İstanbul inşaatının hızlandırılması istedi (Atlas). TOKİ, tarihi yapılar için restorasyon kredisi vermeye başladı (Diriliş Postası).
Danıştay Romanları yerinden eden tarihi Sulukule Mahallesi’nin avan projesini iptal eden mahkeme kararını onadı ancak 2009 tarihli plana istinaden eski binalar yıkılarak yeni binalar inşa edildi (Vatan). İBB tarafından yapılacak olan Pendik Sahil Projesi, Pendik Belediyesi’nde halkın görüşüne sunuldu (Bizim Anadolu).
Tarlabaşı Kentsel Dönüşüm Projesi’nin ilk etabının 2016 yılında bitirileceği açıklandı (Son Saat).
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi nüfusun 2 katına çıktığı, yapı yoğunluğunun arttığı, doğal sitlere ve orman alanlarına yapılaşma baskısı getirdiği, donatıların yetersiz olduğu gerekçeleriyle Beykoz 1. Bölge KANİP ve KAUİP’e itiraz etti (BirGün).
Kandilli’de denize 200 m uzaklıkta bir tescilli yapının restorasyonu sonrasında ahşap yapının betonarme olarak yeniden yapıldığı, bahçesindeki ağaçların kesildiği ve projeyi yapan mimarın ilgili bölgeye ilişkin KVKBK üyesi olduğu açıklandı (Yurt).
Bebek semtinde yapılması planlanan tekne parkla ilgili “ÇED gerekli değildir” kararı alınmasının ardından Bebek Semt Girşimi, karara dava açılacağını ve bebek sahilini tamamen kapatacak olan projenin iptali için hukuki süreci sonuna kadar devam ettirecekleri açıklamasında bulundu (Hürriyet).
istanbullkent almanagıl
NİSAN 2015 Kapalıçarşı’daki Sandal Bedesteni’nin Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından ihaleye açılıp yeniden kiraya verilmesinin ardından 80 esnaf dükkanlarını boşalttı durumunda kaldı (Günlük Evrensel).
İstanbul Konut İmar Plan Sanayi ve Ticaret A.Ş. (KİPTAŞ), 5. Levent Kentsel Dönüşüm Projesi lansmanını gerçekleştirdi (Son Saat).
Kadıköy Belediyesi, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) tarafından hazırlanan Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı planlarına itiraz etti (Milliyet). Vatan Caddesi üzerinde bulunan ve imar planı değişikliğiyle turizm tesis alanı ilan edilen alanın sahibinin eski İBB Meclis üyesi olduğu açıklandı (Yurt).
Bahçeşehir Gölet Alanı Genişletme Projesi’ne yerel halktan gelen tepkiler sonrasında açıklama yapan Başahşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal, gölet çevresine bina yapılmayacağı açıklamasında bulundu (Habertürk).
Salıpazar Kruvaziyer Liman Projesi Alanı içerisinde yer alan Çinili Han ve Paket Postanesi binalarının site dereceleri II No.lu KVKBK tarafından 2. dereceden 1. dereceye çıkarılarak aslı gibi korunmaları gerektiğine karar verildiği açıklandı (Yurt). Gezi olayları sonrasında “örgüt kurmak ve yönetmek”, “toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet” gerekçeleriyle,aralarında TMMOB ŞPO İstanbul Şube Sekreteri Akif Burak Atlar ve TMMOB ŞPO İstanbul Şube çalışanı Sezi Toprakçı’nın da bulunduğu 26 kişinin yargılandığı davada tüm sanıklara beraat kararı verildi (bianet.org). ÇŞB, 8 yılda 6.5 milyon riskli yapıyı dönüştürmeyi hedeflediklerini açıkladı (Milat).
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 TOKİ, İstanbul’un kendileri için “Kaşıkçı Elması” niteliğinde olduğunu, artık yatay-yerel mimariye yöneldiklerini ve yakın zamanda yapılan binaların kalitesiyle anılacakları açıklamalarında bulundu (Akşam). Galatasaray Spor Kulübü’nün eski Ali Sami Yen Stadı’nın komşu parselinde yapmak istediği otel için yaptığı başvuru İBB Meclisi tarafından reddedildi (Yurt). Bakırköy Belediyesi tarafından ilçedeki 7 mahalle genelinde kentsel dönüşüm yapılması talebi İBB tarafından reddedildi (Hürriyet). Fatih Belediyesi tarafından yürütülen Eminönü Bölgesi Dönüşüm Modeli ile beraber, bölgedeki yapıların turizm tesisi olarak değerlendirilebileceği açıklandı (Bizim Anadolu).
İstanbul’un ana arterlerinin cephelerindeki görüntü kirliliğini ortadan kaldırmak amaçlı geliştirilen Cephe Rehabilitasyonu Kentsel Tasarım Uygulama Projeleri İBB Meclisi’nde onaylandı (Dokuz Sütun).
Fatih ilçesinde kentsel yenileme alanı ilan edilerek yıkılan binaların enkazında Suriyeli sığınmacıların yaşadığı açıklandı (Zaman).
Maltepe Başıbüyük Mahallesi’nde bulunan orman alanının 29 yıllığına özel bir şirkete kiralanmasının ardından semt sakinleri yaptıkları yürüyüşle, ormanlarının korunmasını istediklerini ve mesire alanına dönüştürülmesine karşı olduklarını açıkladı (Günlük Evrensel).
77
MAYIS 2015 2B ALANLARI VE BEYKOZ
istanbullkent almanagıl
“Doluşmuş müteahhitler Beykoz’a. İşi rezil ettiler. Bunun adı dönüşüm değil, rantiye. Bunun adı kepazelik. Oradaki vatandaş gecekonduda oturuyordu. Arazisi kendinin değildi. Devlet ona arazi yardımı etti. Ucuz fiyattan verdi. O fırsatı şark kurnazlığıyla rantiyeye çeviriyorlar. Böyle bir şey olmaz ki! Kesinlikle yanlış.” (KİPTAŞ Genel Müdürü İsmet Yıldırım, 15 Aralık 2014)
TARİHLERLE 2B ALANLARI VE BEYKOZ
M
üşterek orman alanlarının devlet eliyle korunması ve işletilmesine yönelik ilk düzenleme 1858 Kanunname-i Arazi ve Orman Nizamnameleri ile yapıldı. Cumhuriyetin kurulmasının ardından ise orman alanlarının idaresine ilişkin Mevcut Bütün Ormanların İdaresi ve İşletilmesi Hakkında Kanun 1924 yılında yürürlüğe girdi.
Beykoz yerleşmesi 1930 yılında Üsküdar sınırlarından ayrılarak ilçe statüsüne geçti. Kuzeyinde Karadeniz; doğusunda Şile; güneyinde Çekmeköy, Ümraniye ve Üsküdar; batısında ise İstanbul Boğazı yer alan ilçede 1933 yılına geldiğimizde ise, 1816 yılında kurulan “Beykoz Debagat ve Kundura Fabrikaları” Sümerbank’a devre-
dilerek “Sümerbank Deri ve Kundura Sanayi Müessesesi” adını aldı. Aynı yıl Paşabahçe Tekel Fabrikası devlet tarafından satın alındı. Bir yıl sonra ise İş Bankası öncülüğünde Paşabahçe Şişe Cam Fabrikası kuruldu ve 1935 yılında Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş Paşabahçe Fabrikası faaliyete başladı. Cam fabrikasının da gelişiyle ilçenin kentsel belleğini şekillendiren son ve en önemli halkası da tamamlanmış oldu. 19. yy.ın başlarına kadar sahip olduğu çevresel değerlerle önemli bir mesire yeri olarak anılan Beykoz ve çevresi, Tanzimat sonrası devlet eliyle başlatılan sanayileşme çabalarının görünürlük kazandığı ilk mekânlardan birisi olarak da tanımlanabilir. Aynı yıllarda orman alanlarına ilişkin düzenlemelere bakıldığında, Türki-
ye Cumhuriyeti’nin ilk orman kanunu olan 3116 sayılı Orman Kanunu’nun 1937 yılında yürürlüğe girdiği görülmektedir. Yasa, 1956 yılında 6831 sayılı Orman Kanunu’nun hazırlanıp kabul edilmesine kadar yürürlükte kaldı. Ormandan izinsiz faydalanmakta olan orman köylülerine de ağır cezalar yükleyen maddeleri içeren kanunlar nedeniyle 1960’lara gelindiğinde ise Türk Ceza Kanunu ve diğer kanunlara ilişkin cezalar arasında orman cezalarının oranı %62’yi buldu. Öte yandan, 1961 Anayasası’nda orman köylülerinin mağduriyetlerini gidermek amacıyla düzenleme yapıldı. 1970’te Anayasanın yürürlüğe girdiği tarihten önce orman niteliğini kaybetmiş alanlara ilişkin düzenleme yapıldı.
79
80
istanbullkent almanagıl
NEDEN ÖNEMLİ? Beykoz, Boğaziçi’nin en eski yerleşimlerinden biri. Cumhuriyet sonrası sanayi yatırımlarının bölgede yoğunlaşması nedeniyle bir işçi yerleşimi olarak gelişen Beykoz, bu dönemde gecekondulaşma ile birlikte orman alanlarına doğru büyümüştür. Son dönem itibariyle üst gelir grubunun tercih ettiği Beykoz’da gerek konut gerekse sanayinin dönüşümü söz konusu. Mülkiyet açısından önemli ölçüde Hazine ve orman arazisinin bulunduğu Beykoz’un günümüzdeki mekansal gelişimini algılayabilmek için kentsel dönüşüm ve 2B alanlarının satışını bir arada irdelemek son derece önemli.
1982 yılında yapılan yeni Anayasa ile de orman köylüsü ve haklarının tanımı düzenlenerek genişletildi. Affa tabi olmuş kullanım ve mülkiyet haklarına yeniden düzenlemeyle ikinci af bir getirildi. 1983’te ise İstanbul Boğazı ve çevresindeki tüm imar hareketlerini etkileyen ve Boğaziçi Kanunu kapsamında hazırlanmış olan Boğaziçi İmar Planı onaylandı. Boğaziçi Kanunu çerçevesinde, Beykoz ilçesinin bir kısmı öngörünüm, bir kısmı da geri görünüm sahası içinde kalmaktaydı. Aynı yıl çıkarılan 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında kanun ile birlikte ilk kez orman rejiminden çıkarılan 2B arazilerinin satışı gündeme geldi. 1991 yılında 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Ek ile orman sınırı dışına çıkarılan yerlerin Hazine adına tescil edildikten sonra “Arazi Kullanım Belgesi” ile kullanıcılarına 2 yıl içinde satışının düzenlenmesi amaçlandı ancak bu düzenleme Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildi. 1995’te
çıkarılan 4127 sayılı “2924 Sayılı Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Kanuna Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun” ile yeni bir düzenleme getirilerek, önceki yasada gerçekleştirilmesi öngörülen satış, yalnızca orman köylüsü ile sınırlandırıldı. 2001 yılında gelindiğinde, 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile orman sınırı dışına çıkmış alanlar, Hazine tarafından tescili yapıldıktan sonra imar planına bağlı olmaksızın, öncelikli olarak “varsa” orman köylüsüne, eğer belediye sınırları içerisinde ise kullanıcılarına satılabilecek hale getirildi ancak bir kez daha yasanın orman alanlarına ilişkin kısımları Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildi. 4841 sayılı yasa ile önceliği orman köylüsüne tanımak şartıyla, orman vasfını yitirmiş arazilerin satışının gerçekleştirilebilmesine ilişkin 2003 yılında bir düzenleme daha getirildi. Bu yasa ve aynı kapsamda, aynı yıl çıkarılan 4960 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkın-
da Kanun dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edildi. Yine aynı yıl, 4965 Sayılı Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile orman tanımından kızılağaçlıkların çıkarılmasına, milli parkların kiralanmasına ve orman alanlarında entegre projeler yapılmasına yönelik orman tahribinin önünü açan değişiklikler gerekçe gösterilerek Cumhurbaşkanınca reddedildi. 2005 yılında ise 2B alanlarının belirlenerek kayıtlarının yapılması sağlayan 5304 sayılı Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile 3402 sayılı Kadastoru Kanunu’nda yapılan değişiklik ile orman kadastrosu yapma yetkisi Orman Genel Müdürlüğü yanı sıra Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’ne verildi. Diğer taraftan, 1816 tarihinden beri üretimi sürdüren Beykoz Kundura Fabrikası’nın üretimi 1999 yılında durduruldu ve fabrika 2004 yılında özelleştirildi. Hemen ardından, Türkiye’nin ilk cam fabrikası olan Paşabahçe Şişe Cam Fabrikası üretimi, 6 Ağustos 2002 tarihinde zarar ettiği gerekçesi ile durduruldu. Fabrikanın, Boğaziçi Ön Görünüm Bölgesi’ndeki arsaları İş Yatırım bünyesine geçti. Bu arsalar da 2008 ve 2014 yıllarında satışa çıkarıldı. Şişe Cam Fabrikası’nın ardından, Tekel’in Beykoz Paşabahçe’deki rakı fabrikası, Tekel’in satışının ardından 2004’te üretimine son verdi. Fabrika arazisi 2012 yılında satıldı. Yasal düzenlemelere geri döndüğümüzde, 2012’de 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları
istanbullkent almanagıl
Beykoz İlçesi kentsel ve kırsal nüfus artışı incelendiğinde, 1970-1975 yılları için kırsal nüfusun durağan bir yapı gösterdiği söylenebilir. 1975-1980 yılları arasında kentsel nüfus artışı %22,52, kırsal nüfus artışı ise önceki zaman aralığına ciddi bir artış göstererek %29,74 olmuştur. Bu yıllar, köylere göç alınan, aynı zamanda kaçak yapılaşmanın, orman işgallerinin başladığı yıllardır. 1980-1985 yılları arasında kentsel nüfus artışı %23,13 iken, bu değer kırsal nüfus için %-16,15 olmuştur. Bunun nedeni, bu yıllar arasında idari bölüntünün değişmesi, Tokatköy yerleşmesinin köy statüsünden çıkartılarak mahalle statüsüne geçirilmesidir. 2007 ile 2012 yılları arası incelendiğinde ise kentsel nüfus %9,86 artarken, kırsal nüfus %58,76 oranında azalmıştır.
81
82
istanbullkent almanagıl
Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun’un yürürlüğe girdiğini görüyoruz. Bu yasa ile 2B kapsamındaki taşınmazların satışı düzenlenmiş oldu. Mart 2014 tarihi itibariyle satın alma başvurusunu yapmayanlar ile yapılan tebligata rağmen taşınmaz bedelini ödemeyenlere 1 Eylül 2014 tarihine kadar altı ay daha gerekli işlemlerin tamamlanması için süre verildi. Mayıs 2012’de dönemin Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, İstanbul’un 2B haritasını açıkladı.
İstanbul’un 22 ilçesinde 2B kapsamında değerlendirilen arazi bulunmazken, 18 ilçesinde, 15 bin 690 hektarlık 2B arazisi bulunduğu ve 3 bin 379 hektarlık araziyle Beykoz’un ilk sırada yer aldığı bilgisi verildi. 2B arazisinin bulunduğu ilçeleri ise Adalar, Beykoz, Eyüp, GOP, Kâğıthane, Kartal, Küçükçekmece, Maltepe, Pendik, Sarıyer, Şişli, Tuzla, Ümraniye, Üsküdar, Çatalca, Silivri, Sultanbeyli ve Şile oluşturuyor. Bu gelişmelerin ardından Mart 2013’te, 2B arazileriyle ilgili Maliye
Bakanlığı’nca açıklanan rayiç bedellerinin yüksek olduğu gerekçesiyle 2B arazilerinde mülkü bulunan yaklaşık 3 bin 500 Beykozlu, Beykoz Belediyesi önünde toplanarak protesto gösterisi düzenledi. Yine aynı yıl Beykoz Belediyesi’nin başvurusu ile 2012’de yürürlüğe giren 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun kapsamında Dereseki, Alibahadır,
istanbullkent almanagıl
Bozhane, Cumhuriyet, Elmalı, Göllü, Görele, İshaklı, Örnekköy, Zerzevatçı Köyleri ve Çamlıbahçe, Çiğdem, Çubuklu, Ortaçeşme, Tokatköy ve Rüzgarlıbahçe mahalleleri ÇŞB tarafından “proje alanı” ilan edildi. Son olarak Ocak 2015’te, Beykoz 1.Bölge 1/5000 ölçekli KARNİP ve Beykoz 1.Bölge 1/1000 ölçekli KARUİP, ÇŞB tarafından onaylanarak askıya çıkarıldı. Planlara Şubat 2015’te TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi, genel olarak aşağıda yer alan gerekçeler ile metin ile itiraz etti: “1. Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği ile tanımlanmış olmasına karşın; itiraz konusu koruma amaçlı nazım imar planı ve uygulama imar planının birlikte onaylanarak askıya çıkarılması, koruma amaçlı imar planlarının ana kararlarının anlaşılması, tartışılması ve itirazların değerlendirilmesine izin vermemesi açısından planlama ilkelerine aykırıdır. Orman ve Boğaziçi Koruma alanı ile bitişik doğal sit alanı olan planlama bölgesinde, bölgesel gelişme eğilimleri belirlenmeden aynı anda uygulama imar planlarının da yapılması parçacı kararlara yol açacağından bütüncül planlama yaklaşımına, planlamanın hiyerarşik dizgisine aykırıdır. 2. Söz konusu koruma amaçlı imar planı üst ölçek plana aykırı hususlar içermektedir. 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda Beykoz İlçesi için doğal ve kültürel değerler ile potansiyellerin
Beykoz İlçesi, Beykoz I. Bölge, 1/5000 Ölçekli KARNİP Hazırlayan: Beykoz Belediyesi Onaylayan: ÇŞB Onama tarihi: 30 Aralık 2014 Planlama alanı nüfusu:103.922 kişi Planlama alanı büyüklüğü: 7.180 ha
83
84
istanbullkent almanagıl
sürdürülebilirliğin sağlanması ve öncelikle yerel işgücünün istihdam edildiği bir ekonomik model ile kalkındırılması vizyonu belirlenmiştir. Orman sınırları dışına çıkarılan alanların, yerleşim alanlarının ormana olan baskısını azaltacak şekilde değerlendirilmesi öngörülmüştür. Su toplama havzası içinde kalan orman sınırları dışına çıkarılan alanlar için “havza içi rehabilite edilecek alan” havza dışında kalan orman sınırları dışına çıkarılan alanlar için ise gelişimi ve yoğunluğu denetim altında tutulacak alan kararı verilmiştir. Ancak söz konusu koruma amaçlı nazım ve uygulama imar planı ile mevcut nüfusun azalma eğilimine karşın nüfus yoğunluğu artırılmış, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından plana ilişkin verilen görüşte bu durum ifade edilmesine karşın görüşler dikkate alınmamıştır. 3. Söz konusu koruma amaçlı imar planı ile öngörülen nüfus için yeterli donatı alanı yaratılmamıştır. Planlama alanı Beykoz Belediyesi sınırları içinde 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu’na tabi alanlar dışındaki doğal sit alanlarını kapsamaktadır. Planlama alanı sınırları içinde mevcut durumda açık ve yeşil alan olarak nitelendirilen alanların toplamı 54,9 ha, 319 ha alan ise orman alanıdır. Büyük kısmı Maliye Hazinesine aittir. 455 ha’lık Hazine adına kayıtlı alanın 233 ha’lık bölümü ise 2B arazisidir. Planlama alanındaki mevcut konutların büyük kısmının tek katlı ya da iki katlı yapılar olduğu, dört kat üzeri yükseklikte yapının ise çok düşük oranda olduğu anlaşılmaktadır. Askıya
çıkarılan imar planı öngörülen nüfusu ise 104.000 kişi olarak belirlenmiş olup mevcut nüfusun iki katı oranında olduğu anlaşılmıştır. Oysaki planlama alanı sınırı içinde kentsel nüfusun 2000-2012 yılları arasında %58 oranında azaldığı plan açıklama raporunda ifade edilmektedir. Plan açıklama raporunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından söz konusu imar planı, 02.12.2005 tarihinde onaylanan 1/5000 ölçekli Beykoz Koruma Amaçlı Revizyon Nazım İmar Planı ile karşılaştırılmış, nüfus 52.570 iken teklif plan ile konut alanları yoğunluğunun artırılarak yaklaşık iki katına çıkarıldığı ancak gerekli donatı alanlarının artan nüfus oranında artırılmadığı ifade edilmiştir.
ise ortaokul olarak planlanmış, bir ilköğretim okulu iptal edilmiştir. Mevcutta bulunan 4 ilk ve orta öğretim okulu korunarak 7 adet yeni ilk ve ortaokul planlanmıştır. 1 adet Eğitim Tesis Alanı olarak belirlenen alanda ilköğretim, orta öğretim ve lise birlikte olacaktır. Toplamda 12 ilköğretim okulu ve 1 eğitim tesisi alanı bulunmaktadır. İlköğretim alanları erişebilirlik analizinde İncirköy ve Çubuklu mahallerinin bir kısmına erişimin sağlanamadığı, • Planlama alanı içinde yalnızca 1 adet liseye ek olarak 3 adet lise planlanmıştır. Yerseçimi kriterlerine göre, Soğuksu Mahallesinin bir kısmı ve Yenimahalle’ye erişimin sağlanamadığı,
Planlama alanı toplam nüfusu 103.922 olarak belirlenmiştir. Bu nüfusa göre imar planında ayrılan donatılar yönetmelik ile belirlenen asgari standartların dahi altındadır.
• Planlama alanında yer alan toplamda 21 dini tesis alanın (15 mevcut, 4 plan ile önerilen) erişilebilirlik açısından Yenimahalle, Kavacık ve Çubuklu Mahalleleri’nin bir kısmı açısından yetersiz olduğu,
• Planlama alanında bulunan bir ilköğretim okulu ilkokul, 1 ilköğretim okulu
• Planlama alanı içinde 1’i özel iki sağlık alanı bulunur iken plan ile 4 yeni
*Eğitim tesisleri yönetmelik ile anaokulu, ilköğretim, ortaöğretim, lise, meslek lisesi ve diğer türlere göre belirlenmesine karşın plan ile tamamı eğitim tesis alanı olarak gösterilmiş, tabloda ilk ve ortaokullar için belirlenen değer alınmıştır. İlkokullar için kişi başı 1,60 m², ortaokullar için 1,60 m², anaokulları için 0,50, meslek liseleri için 1,75 m² ayrılması gerekirken plan ile ilkokul, ortaokul, anaokulu ve liseler için ayrılan toplam alan miktarı ancak kişi 1,60’tır.
istanbullkent almanagıl
sağlık tesisi belirlenmiştir. Çubuklu, Soğuksu, Gümüşsuyu, İncirköy ve Rüzgarlıbahçe mahallerinde sağlık hizmetine yeterli ölçüde erişimin sağlanamadığı belirlenmiştir. 4. Söz konusu koruma amaçlı imar planı plan notları ile plan üzerinde belirlenen yapılaşma koşullarının üzerinde imar hakları tanımlanmıştır. Planın tamamı için uygulanması öngörülen emsal artırıcı plan hükümleri nedeniyle yapılaşma oranı ile nüfusun hesaplanabilmesi ve kestirim yapılması mümkün olmayacak, olası yapılaşma ve nüfus plan ile belirlenen oranlara
göre artacaktır. Plan hükümlerinin uygulanması ile artacak nüfusun ihtiyacı olan donatı alanlarının oluşturulmasına ilişkin bir koşul getirilmemiştir.” İtiraza ÇŞB tarafından kanunda tanımlanan süre içerisinde cevap verilmemesi üzerine, Nisan 2015’te yukarıda belirtilen gerekçelerle planların iptali istemi ile ÇŞB’ye dava açıldı. Dava süreci devam ediyor m
85
86
istanbullkent almanagıl
YORUMLARLA 2B ALANLARI VE BEYKOZ R. Tayyip Erdoğan | Dönemin Başbakanı Hürriyet, 09.08.2003
alma imkânına sahip değil. Devlet, vatandaştan alabildiğine rant elde etmek için yoktur.
Anayasa değişikliği konusunun ne ormanla, ne talanla hiçbir ilgisi yoktur. Burada önemli olan 2 husus vardır. Birincisi; bu alanların, orman vasfını kaybettiği 22 sene önce tescil edilmiştir. İkincisi; bu alanlar, o tarihten beri işgal altındadır. Bizim öngördüğümüz uygulama, hem bu bölgeleri yasal bir statüye kavuşturmak, hem de devletin işgale uğramış yerlerinin bedelini tahsil ederek, gelir elde etmek, aynı zamanda adaleti tesis etmektir.
Erdoğan Bayraktar | Dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı BirGün, 24.01.2012
Mehmet Akif Hamzaçebi | CHP Grup Başkanvekili DHA, 25.04.2011 Şimdi Şile’deki vatandaşlarımız, orman köylüsüdür. Bunlar Anayasaya göre, atasından dedesinden kalma yerleri kullanıyorsa, “ben sana bunları rayiç bedelden satacağım” demeye, devletin ya da herhangi bir yetkilinin, başbakanın hakkı var mıdır? İhtiyacı için ev yapmış kişiye de, bir başka tapulu evi yok ise, inşaat yaptığı o araziyi emlak vergi değerinden verelim. Bu vatandaşımız orayı rayiç bedelden satın
2B’nin özü şu; yerinden, yöresinden, köyünden imkân bulamayıp, iş bulmak için, çocuğuna daha iyi eğitim sağlamak için, daha iyi hayat şartları temin etmek için şehirlere gelmek zorunda olan ve imkânsızlıklar içerisinde bulduğu hazine arazisinde kendine bir barınak yapan insanları, mağdur etmeden hak sahibi, tapu sahibi yapmaktır. Yasanın ana ruhu, esas meali budur. Erdoğan Bayraktar | Dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı AA, 16.01.2013 2B tasarısı gündeme geldiği zaman orada %90’a kadar kısmının kentsel dönüşüme ayrılması noktasında bir irade oluştu. Yasa da böyle yürürlüğe girdi. Fakat daha sonra bize oradan ayırdıkları para 660 milyona düştü, biz 7-8 milyar para bekliyorduk. Düştü ama bu iş acil bir iş, mutlaka parasını bu-
istanbullkent almanagıl
lacağız, üreteceğiz, başka çaremiz yok. O yüzden kendimiz birtakım argümanlar geliştirdik. Kadir Topbaş | İBB Başkanı Hürriyet, 19.09.2013 Sayın (Beykoz Belediye) başkanımızla birlikte maliye ve şehircilik bakanımızla birlikte Ankara’da toplantı yaptık. Üzerinde görüşmeler gerçekleşti. Vatandaşımızın maddi imkânlarını gözden geçirdik. Sayın Başbakanımıza da arz ettik. Biz insanımızın geçmişteki bu yerleşim alanını o zamanki düzensiz yerleşimden kaynaklanan problemlerini çözmek zorundayız. “Bunu ancak siz çözersiniz. Talimatınız olursa gereğini yapacağız” dedik. Ve şu anda bu çalışmalar devam etmekte. Siyaset iki şey için olur. Ya idealiniz vardır ya da menfaatiniz. Bizim bir idealimiz var. Arzumuz bu ülkenin hak ettiği yere gelmesi. Allah nasip ederse inşallah önümüzdeki yerel seçimler ve arkasındaki süreç içinde hep beraber İstanbul’da güzel hizmetler yapmaya devam edeceğiz. Yücel Çelikbilek | Beykoz Belediye Başkanı Hürriyet, 19.09.2013 2B’yi milletin gündemine AK Parti getirdi. Ve biz çözeceğiz. Kimse bunu çözmez. Bunu bileceksiniz. Bu konuda birileri yanılıyor. Bizim çözemediğimiz hiçbir işi kimse çözemez. 2B’den Beykoz’da kimseye ekmek çıkmaz. Hiç boşuna heveslenmesinler. AK Parti asla kendi yurttaşını zora sokmaz. Diğer mahallelerde fiyatlar konusunda uygunluk olmadığını ben kendim ifade ettim. Hiçbirinizin hiçbir hak kaybına uğraması söz konusu olmaksızın onları alacağız. Ve size ananızın ak sütü gibi alabileceğiniz makul fiyatlarla vereceğiz. Yücel Çelikbilek | Beykoz Belediye Başkanı beykoz.bel.tr, 20.03.2014 Beykoz 15 Kasım 1995’te bir talihsizlik yaşadı, ilçe tüm köyleriyle birlikte doğal sit alanı ilan edildi, imar ve mülkiyet sorunlarına mahkûm oldu. 1987’de ikinci bir darbeyi yaşadı, tapu tahsis belgeleri bazı anlayışın mensupları tarafından yine anayasa mahkemesine götürülerek iptal edildi. Hükümetin çıkardığı 2B yasasını 2004 ve 2007 olmak üzere iki defa Anayasa Mahkemesi’ne götürdüler. 2009’da göreve geldiğimiz ilk günden itibaren “Beykozlu Beykoz’da kala-
cak” diye söz verdik ve bu sözü yerine getirdik. Hükümetimizin çıkardığı yasayla halkımızın önü açıldı, mülkiyet sorunu çözüme kavuştu. 120 bin insanımızı tapu sahibi yapmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
87
88
istanbullkent almanagıl
İsmet Yıldırım | KİPTAŞ Genel Müdürü Sabah, 15.12.2014 Kentsel dönüşüm projeleri konuşulduğu gibi ilerlemiyor. Vatandaş anlamadı hala. Biz de anlatamadık. Vatandaş dönüşümü rant kapısı gibi düşünüyor. Dönüşümden beklentiler bu olmamalı. Bizim Beykoz’da kentsel dönüşüm uygulamamız var. Yakın zamanda vatandaşa bunun böyle olmaması gerektiğini anlattığımız bir büro açtık. Biz bunu Başakşehir’de başardık. Villa sahibi de aynı yerde oturuyor, 75 metrekarelik daire sahibi de. Hiçbir problem yok. Komünlük yok. Zengin bir yerde fukara bir yerde ayrılmıyor. Dönüşüm bir rantiye olmamalı. İnsanlarımızı müteahhitlerin simsarlığından kurtarmak lazım. Metrekaresi 6 bin liraya müteahhit yer yapacak. Vatandaş oturamaz ki. Hâlbuki Beykozlunun orada yaşaması lazım. 40 senedir orada oturuyor, Nereye gidecek Sultanbeyli’ye mi? Doluşmuş müteahhitler Beykoz’a. İşi rezil ettiler. Bunun adı dönüşüm değil, rantiye. Bunun adı kepazelik. Oradaki vatandaş gecekonduda oturuyordu. Arazisi kendinin değildi. Devlet ona arazi yardımı etti. Ucuz fiyattan verdi. O fırsatı şark kurnazlığıyla rantiyeye çeviriyorlar. Böyle bir şey olmaz ki! Kesinlikle yanlış. Parası olan müteahhit birbiriyle yarışıyor. Vatandaşın kafasını bulandırıyorlar. Ondan sonra vatandaş o dairelerde oturamayacak. Kendi arsasından gidecek başka yerlere. 40 senedir orda yaşayan vatandaş başka bir yere gidecekse ne anlamı kaldı. Aidatını ödeyemeyecekler yazık günah. Fikirtepe’de de aynı şey. O fiyatlarla o dairede oturamayacak. Sosyal bir durumda var. 8 bin liraya sattığın daireyle o kültürle öbür kültür nasıl bir arada yaşayacak? Mehmet Şimşek | Dönemin Maliye Bakanı Milliyet, 25.11.2014 Satışı yapılabilecek nitelikte olan taşınmazlara ilişkin olarak yaklaşık 619 bin hak sahibinden 497 bininin satış işlemlerini tamamladık. 378 binin üzerinde taşınmazın mülkiyetini hak sahiplerine devrettik. Geri kalan hak sahiplerinin satış işlemleri ise hızla devam etmektedir m
istanbullkent almanagÄąl
89
90
istanbullkent almanagıl
BASINDA 2B ALANLARI VE BEYKOZ Beykoz’da eylem | Murat Deliklitaş dha.com.tr, 30.03.2013 Beykoz’da, vatandaşlar, 2B arazileriyle ilgili Maliye Bakanlığı’nca açıklanan rayiç bedellerinin yüksek olduğu gerekçesiyle protesto gösterisi düzenledi. Beykoz Belediyesi önünde toplanan binlerce kişi, açıklanan bedelleri ödeyemeyeceklerini söyledi. Beykoz’daki 2B arazilerin rayiç bedellerinin Milli Emlak Müdürlüğü’nün internet sitesinde açıklanmasının ardından, 2B arazilerinde mülkü bulunan yaklaşık 3 bin 500 Beykozlu, Beykoz Belediyesi önünde toplanarak, protesto gösterisi yaptı. Beykoz Muhtarlar Derneği tarafından organize edilen gösteriye katılan vatandaşlar, açıklanan rayiç bedellerin çok yüksek olduğunu belirterek ödemede zorluk çekeceklerini söylediler. Ellerinde Türk Bayrakları ve dövizler taşıyan Beykozlular, her mahallede farklı değer biçilen rayiç bedellerinin makul fiyatlara çekilmesini talep etti. Basın açıklaması yapan Beykoz Muhtarlar Derneği Başkanı Cavit Gül, Beykoz’un kendileri için bir yaşam biçimi oldu-
ğunu belirterek “Ankara, artık Beykozluların sesini duymalı. 2012 yılında rayiç bedellerinin ve emlak değerlerinin yüzde 50 oranında yukarı çıktığını görüyoruz. Bu Beykoz’da yaşayan insanlara ‘Buradan gidin mi’ demek. Açıklanan rayiç bedellerle, bizler artık Beykoz’da kalabilme mücadelesi veriyoruz. Bu rayiç bedeller kabul edilemez. Bizler buraları gasp etmedik, satın aldık. Bizler buraları sanıldığı gibi ormanlardan açmadık. Bizler buraları uzun yıllardır koruyan gerçek sahipleriyiz. Beykoz bizlere ecdat mirasıdır. Miras yerlerimiz tekrar parayla satın alınamaz. Bu oyuna gelmeyeceğiz” dedi. Protesto gösterisine katılan Yusuf Dinç adlı vatandaş ise “Arsamın metrekaresine 250 lira koymuş. 570 metrekare arsam var. 94 bin lira peşin ödemem lazım. Bin 300 lira maaş alıyorum, her ay bin lira ödemem lazım. Başbakan bunu iyi duysun. Benden bir şey alsın ama uygun bir şey alsın. Bu kadar yüksek meblağı ödeyemem” diye konuştu. Aysel Çetin adlı vatandaş ise tapusunu isteğini ifade ederek “65 yaşındayım. Nereye gideyim bu yaştan sonra. Elim ayağım tutmuyor” dedi. Grup eylemin ardından olaysız dağıldı.
istanbullkent almanagıl
Hak sahipleri dikkat! Tapu müjdesi geldi! HT Ekonomi, 28.11.2013 Beykoz’da 2B arazileri sorun olmaktan çıkıyor. 9 mahalledeki 2B arazilerinin Beykoz Belediyesi’ne devrinin ardından, hak sahipleri tapularına kavuşacak. İstanbul’un en çok 2B arazisine sahip ilçesi Beykoz’da, belediye ve hükümetin ortaklaşa yürüttüğü çalışmanın ardından hak sahipleri tapularına kavuşacak. Edinilen bilgiye göre, rayiç bedel fiyatlarının, ilçe sakinlerinin alım gücüne göre çok yüksek olması nedeniyle özel bir proje alanı uygulamasına yönelen Beykoz Belediyesi, hak sahiplerinin arsalarını daha ucuza alabilmesi için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na
başvurdu. Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek’in yaptığı görüşmeler neticesinde ilk olarak 9 mahalle proje alanı olarak ilan edildi. Bu mahallelerin Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nce belirlenen emlak değeri üzerinden belediye kanalıyla satılması konusunda anlaşma sağlandı. Yeni Şafak’ın haberine göre; anlaşma kapsamında, ilk olarak Gümüşsuyu, İncirköy, Soğuksu, Yenimahalle, Çengeldere, Fatih, Çiftlik, Yavuzselim ve Baklacı Mahalleleri’nde 2B kapsamında arazileri bulunan vatandaşlar, 1 Nisan 2014’e kadar tapularına kavuşacak. 2B arazilerinin satışında kolaylık sağlamak için geliştirilen proje alanı uygulamasıyla vatandaşlar, arazilerini yüzde 40’a kadar indirimle alma imkânına sahip olacak. Satışlar net parseller üzerinden yapılacağın-
91
92
istanbullkent almanagıl
dan, vatandaşlardan proje alanlarında yer alan parsellerin bütününden kesilmesi gereken donatı oranı bedeli de alınmayacak. Proje alanı uygulamasıyla, ilçe sakinleri yıllardır hasretle bekledikleri tapularının yanı sıra imarlı parsellerine de kavuşacak. Bu plan Beykoz’u bitirir | Özlem Güvemli Cumhuriyet, 21.01.2015 2B arazilerini ve doğal sitleri imara açan düzenlemeye Büyükşehir Belediyesi bile “konut ve nüfus yoğunluğunu artırır” diye görüş bildirdi. Beykoz’daki İstanbul’un en değerli 2B arazilerini imara açma çalışmaları son aşamaya geldi. Yaklaşık 7 milyon metrekarelik alan için hazırlanan imar planları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanarak askıya çıkarıldı. Yarısına yakını hazineye ait olan alanın 2 milyon 333 bin metrekarelik kısmı da 2B. İlçenin doğal sit olan merkez mahalleleri için hazırlanan yeni imar planlarına İBB bile “konut ve nüfus yoğunluğunu artırır” yönünde görüş bildirdi. Beykoz 1. Bölge 1/5 bin ve 1/1000 ölçekli koruma amaçlı revizyon planları 30 Aralık’ta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca onaylandı. 19 Ocak’ta askıya çıkan planlar 17 Şubat’a kadar itiraz için askıda kalacak. Planlar Gümüşsuyu, İncirköy, Soğuksu, Çubuklu, Kavacık ve Yenimahalle’nin bir kısmı ile Göztepe ve Rüzgârlıbahçe mahallelerinin tamamını kapsıyor. Bu mahalleler, orman özelliğini yitirmiş 2B arazileri ve doğal sit alanında kalıyor. Planlama alanının 3 milyon metrekaresi orman, 3 milyon metrekaresi konut, 1 milyon 747 bin metrekaresi boş arsa durumunda. 273 bin metrekarelik alan ağaçlık olarak gözüküyor. Ticaret, ofis, atölye ve otel alanlarının toplam oranı yüzde 2’lik dilime sahip. Açık ve yeşil alan olarak nitelendirilebilecek ağaçlık, hobi bahçesi, mesire yeri ve park alanları toplamı 540 bin metrekare. Planlama alanında hazineye ait arazi yüzde 48’lik paya sahip. Bu, 4 milyon 557 bin 924 metrekareye denk geliyor. Devlet ormanı olan arazi de 2 milyon 419 bin 389 metrekare. Bu durumda planlama alanının yarısına yakın bölümü Maliye hazinesi mülkiyetinde. Maliye hazinesine ait 4 milyon
557 bin metrekarelik alanın 2 milyon 333 bin metrekarelik bölümü 2B arazisi. Planlama alanında toplam konut alanı 2 milyon 900 bin metrekare. Konut +ticaret alanı 200 bin metrekare. Alan içinde kalan Gümüşsuyu, İncirköy, Soğuksu ve Yenimahalle daha önce “özel proje alanı” (ÖPA) ilan edilmişti. Toplam kapladığı alan 2 milyon 140 metrekare. Bu alanın tamamına yakını da 2B. Dönüşümü teşvik etmek için buradaki doğal sit alanında yapılaşma oranı 1.20, yükseklik 15,50 metre olarak belirlendi. Planlama alanının önemli bir kısmı doğal eşiklerle çevrili. Rüzgârlıbahçe’nin güneydoğusunda Elmalı Havzası bulunuyor. Yenimahalle ve Kavacık mahallelerindeki 2 adet mezarlık da planlama alanı içinde. Biri özel olmak üzere 11 ilköğretim, 2’si özel 4 ortaöğretim ve bir lise de özel proje alanında. Planlama alanında 15 cami bulunuyor. Planlama ile 4 adet yeni dini tesis alanı önerildi, bir dini tesis alanı iptal edildi. Plan içinde Bölge Parkı da bulunuyor. Bölge parkında sökülüp takılabilir malzemeler kullanılması kaydıyla yüksekliği 4,5 kat olacak şekilde çay bahçesi, kır lokantası, kır gazinosu, büfe gibi günübirlik kullanımlar ve açık alan düzenlemeleri yer alabilecek. İBB Şehir Planlama Müdürlüğü, hazırlanan plan teklifi ile ilgili Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne gönderdiği görüş yazısında çekincelerini dile getirdi. Yazıda, 2005 tarihli planlarda 52 bin olan nüfusun yeni plan teklifinde yeni alanlar imara açılarak, konut yoğunluğu artırılarak 110 bine çıkarıldığına dikkat çekti. Nüfusu yaklaşık 2 katına çıkaran planlarda buna uygun olarak donatı alanlarının artırılmadığı, özellikle park alanı ve bölge parkı alanlarının belirgin şekilde azaldığı vurgulandı m
istanbullkent almanagıl
Bu harita, TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi tarafından İBB’nin 2008 yılında TMMOB bileşenlerine dağıttığı 1/100000 ölçekli ÇDP Taslağı’na ait verilerden üretilmiştir. Üretim Tarihi: 21.04.2009
Görseller s. 78: eksitarif.com s. 81: kentvedemiryolu.com s. 85: eksitarif.com s. 86: haberbeykoz.org s. 87: radikal.com.tr s. 89: beykozolay.net s. 90: istanbulcuyorum.blogspot.com s. 91: fotokritik.com
93
94
istanbullkent almanagıl
MAYIS 2015 TMMOB ŞPO İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Kahraman, Kamp Armen’in kültürel miras olduğuna vurgu yaparak alanın kamulaştırılması gerektiğini açıkladı (Agos). Pendik’te inşa edilmesi planlanan bir akaryakıt istasyonunun inşa edilebilmesi için Pendik Belediyesi’nin talebi üzerine planlar üzerinde işli olan fay hattı İBB meclisinden çıkan karar doğrultusunda kaldırıldı (Cumhuriyet).
ÇŞB’ye bağlı I No.lu TVKBK, I. derece sit alanı olan Validebağ Korusu’nun bitişiğindeki alana otopark yapımını tekrar gündeme aldı (BirGün).
İBB Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul halkı için deniz suyundan içme suyu üretileceğini açıkladı (Bizim Anadolu).
Tarihi Likör Fabrikası’nın yıkılmasına ve yerinde rezidans binalarının inşa edilmesine dayanak oluşturan imar planı değişikliğinin iptaline ilişkin karar Danıştay tarafından onaylandı (BirGün).
Yassıada’da otel, kafe, restoran, helikopter pisti, açık hava müzesi, kütüphane, idari bina, kapalı müze, konferans salonu, seyir terası gibi birçok tesisin inşa edilmesini öngören projenin temel atma töreni gerçekleştirildi (Yeni Akit). 3 Katlı Tüp Geçit Projesi’nin ÇED süreci başladı (BirGün).
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 İstanbul’daki tarım alanları, orman alanları ve su havzaları hakkında oldukça detaylı çalışmalar yapıldığını belirten TOKİ Başkanı Mehmet Ergün Turan, kentsel eşik sınırlarını kastederek ‘haram sınır’lara dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı (Habertürk).
GOP İlçesi’nin yaklaşık 1/3’ü kapsayan 432 ha’lık Riskli Alana ilişkin imar planları onaylandı. Planla birlikte nüfus 2,5 katına çıkıyor; sanayi bölgesi AVM ve rezidansa dönüşüyor (BirGün).
Galataport Projesi kapsamında Tophane’de bulunan ve semtin simgesi olan nargilecilere tahliye davası açıldı (BirGün). Ataköy’deki Tarihi Baruthane’nin bulunduğu parselde yapımı devam eden inşaat I No.lu KVKBK’nun alanda yapı izni olmadığına dair yazısı üzerine mühürlendi (BirGün).
TMMOB ŞPO, MO ve İMO’nun ortak açtığı Galataport davasında bilirkişi raporu projeyi kamu yararına aykırı olarak değerlendirdi (BirGün).
istanbullkent almanagıl
MAYIS 2015
Üsküdar İlçesi, Mehmet Akif Ersoy Mahallesi’nde kentsel dönüşüm yapılmasına ilişkin 1/5000 ölçekli NİP değişikliği İBB meclisinde oy çokluğuyla onaylandı (Bizim Gazete).
Beykoz Belediyesi, Beykoz Sahili’ni kamusal kullanıma kapatacak olan marina projesini kamuoyuyla paylaştı (Aydınlık).
İBB, Aksaray’daki İSKİ binasını ve üstgeçitleri yıkarak ayrıca trafiği de kapatarak 6,1 ha’lık kent meydanı projesini hayata geçireceğini açıkladı (Bizim Gazete).
TMMOB ve bağlı odalar ile CHP belediyeleri arasında “Mesleki Denetim ve Teknik İşbirliği” protokolü imzalandı (BirGün).
2. derece tarihi eser olan ve Boğaz kıyısında yer alan 3 katlı yalıya, mülkiyet sahibi olan Rıza Sarraf tarafından kaçak kat çıkıldı, iki bina arasına geçit ve asansör yapıldı. Ayrıca yalının çatısı ve pencereleri yıkılarak tamamen yenilendi (Sözcü).
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 Gaziosmanpaşa’da riskli alan ilan edilerek kentsel dönüşüme tabi tutulan alanda belediyenin ön sözleşmesini imzalamayı reddeden hak sahiplerinin yıkılan evlerinin enkazlarında yaşamak zorunda bırakıldığı açıklandı (BirGün). Başakşehir-Sefaköy-Halkalı Monoray Hattı Projesi İBB Meclisi’nde oy çokluğuyla kabul edildi (Bizim Gazete).
Saraçhane’de bulunan Bozdoğan Su Kemeri’ne çivilerle dev seçim pankartı sabitlendi (Cumhuriyet).
Beykoz Dereseki’deki 2. derece doğal sit alanı sınırları içerisinde kalan 5,4 ha’lık ormanlık alana özel eğitim tesisi yapılmasına ilişkin imar planı değişikliği ÇŞB tarafından onaylandı (Cumhuriyet).
Ağaoğlu Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ağaoğlu, İstanbul Finans Merkezi’nin altyapı çalışmalarının tamamlandığını ve artık devletin adım atması, merkezi faaliyete geçirmesi gerektiği açıklamasında bulundu (Akşam). İBB Başkanı Kadir Topbaş, Üsküdar-ÜmüraniyeÇekmeköy-Sancaktepe metro hattı inşaatının başladığı açıklamasında bulundu (Haber Takip).
95
HAZİRAN 2015 İSTANBUL’UN VAPURLARI
istanbullkent almanagıl
TARİHLERLE İSTANBUL’UN VAPURLARI
1
827 yılında ilk vapur satın alınarak İstanbul Boğazı’nda işletilmeye başlandı. II. Mahmut döneminde Tersane-i Amire tarafından satın alınan, İngiliz Kaptan Kelly’nin yönetimindeki Swift adlı bu vapur, halk arasında Buğ Gemisi adıyla anılmaktaydı. Artan gereksinimi gidermek üzere harekete geçen Tersane-i Amire 1838 yılında Mesir-i Bahri ve Eser-i Hayır adlı vapurları hizmete soktu ve bunlardan biri İstanbul’da diğeri ise Marmara Denizi’nde İstanbul, Bandırma, İzmit ve Tekirdağ arasında seferlere başladı. Abdülmecid dönemine denk gelen 1851 yılında Türkiye’nin ilk anonim ortaklık şirketi olan Şirket-i Hayriye ku-
ruldu ve şirket İngiltere’den satın aldığı yandan çarklı 6 gemi ile Boğaz’da yolcu ve yük taşımacılığına başladı. 1853 yılına gelindiğinde ithalata ara verilerek yerel vapurların üretimine başlandı. Üretilen ilk vapurlardan 1 numaraya Rumeli, 2 numaraya Tarabya, 3 numaraya Göksu, 4 numaraya Beylerbeyi adları verildi. Yerli vapurlarla ilk sefer 1854 yılında Üsküdar’a yapıldı. Boğaziçi, Adalar, Kadıköy seferlerinde serbest olan alkollü içki satışına kurumun 1945’te devletleştirilip Türkiye Denizcilik İşletmeleri (TDİ) adını aldıktan sonra da bir süre daha devam edildi. Şirketin yolcu sayısının hızla artması sonucu 1857 yılına gelindiğinde tekrar yeni vapurlar ısmarlandı.
Bilinen ilk araba vapuru Suhulet 1872 yılında denize indi. İlk önce Sirkeci - Üsküdar arasında çalışması düşünülürken daha sonra Kabataş - Üsküdar arasında çalışmasına karar verildi. Bir süre sonra aynı amaçla kullanılmak üzere İngiltere’ye sipariş edilen diğer araba vapuru olan 27 numaralı Sahilbent de gelerek hizmete girdi. 1908 yılına gelindiğinde günlük 14 saat çalışmalarının karşılığını az bularak ücretlerine zam isteyen, ancak yönetimce yeni belirlenen ücretlerini tatminkâr bulmayan Şirket-i Hayriye çalışanı makinist, tayfa ve memurlar greve başladı. Sadrazam, Harbiye, Ticaret ve Nafia, Zaptiye nazırını makamına çağırıp grevle ilgili gereken önlemleri al-
97
98
istanbullkent almanagıl
malarını buyurunca askeri birlikler sevk edilerek grevciler dağıtıldı. Şirket-i Hayriye 1911-1914 yılları arasında Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı’nda kullanılmak üzere vapurlarının çoğunu ordunun emrine verdi. I. Dünya Savaşı sona erdiğinde toplam 10 tane vapurunu kaybeden ve 5 vapuru da kullanılmaz hale gelen şirket, iflasın eşiğine geldi. Savaşın sonunda elinde sadece 18 tane vapur kalan Şirket-i Hayriye, ancak devlet yardımıyla ayakta kalabildi. Şirket-i Hayriye bütün vapurları, Hasköy’deki fabrikası, taşınır ve taşınmaz mal varlıklarıyla satın alınarak 1944 yılında Devlet Denizyolları İşletmesi’ne devredildi. Kamulaştırılan Şirket-i Hayriye’nin 1945 yılında yürürlüğe giren 4517 sayılı yasayla adı da değiştirildi ve bu tarih itibariyle TDİ olarak anılmaya başlandı.
2005 yılına gelindiğinde Şehir Hatları İstanbul’un şehir içi ve şehirlerarası deniz otobüslerini işletmekle yükümlü İBB’nin taşeron firması İstanbul Deniz Otobüsleri AŞ’ye (İDO) devredildi. Akabinde İDO tarafından İstanbul’daki vapurların deniz otobüsleriyle değiştirileceği, vapurların yerine 30 tane deniz otobüsü alınacağı açıkladı. Gelen tepkiler üzerine, İTÜ’ye çizdirilen proje üzerine isimleri bile açıklanmayan tasarımcılara hazırlatılan sekiz proje 24 Nisan-24 Haziran 2006 tarihleri arasında halkın oylamasına sunuldu. Ancak süreç ani ve tepeden inme olduğu için bu oylama bir kaosa dönüştü ve sonucunda 368 bin 575 oyun kullanıldığı kampanyada İstanbullular’ın % 41’i 4 no.lu model için oy kullandı. İstanbul’un klasik vapurlarına en çok benzeyen İstanbul’un yeni vapuruna “Fatih” ismi verildiği açıklandı. Türk mühendislerce Tuzla Tersanesi’nde inşa edilen ve her biri 9,3 milyon dolara mal olan Fatih
isimli yeni vapurdan 5 adet üretilerek teslim edildi. 2010 yılına gelindiğinde İstanbul Şehir Hatları Turizm ve Tic. San. AŞ kurularak Şehir Hatları vapurları ve İskeleleri İDO’dan ayrılarak yeni şirkete devredildi. 2005 yılındaki oylamaya sunulmuş emrivakiliğin ardından 3 yeni vapur; Durusu, Göksu ve Küçüksu, rengi dışında oylamaya sunulmadan üretilerek 2015 yılında seferlere başladı. Kullanıcılardan gelen en büyük eleştiri vapurun açık alanının yağmur ve güneşten korunacak bir mekanizmaya sahip olmayışı oldu. Durum karşısında Şehir Hatları yetkililerinin açıklaması şu şekilde oldu; “Öncelikle ve özellikle bilinmesi gereken nokta hizmete alınan 3 adet yeni yolcu gemisi, İstanbul’la özdeşleşen ve bu kentin simgesi
istanbullkent almanagıl
Şirket-i Hayriye’den önce Aristokrat sınıfa dâhil olan varlıklı kişiler, deniz ulaşımında Piyade denilen kayıkları tercih etmekteydi. Bunlar özellikle hızlarıyla tanınmış olan kayıklardı. Halk kesimi yolculuklarını Pazar Kayıkları ile yapmaktaydı. Pazar kayıkları, 50-60 yolcu kapasitesinde, 13 m uzunluğunda, 2,5 m eninde olup yolcularla beraber sepet, küfe, sandık gibi eşyaları da taşınmaktaydı. Bu kayıklar, Rumeli yakasında Sarıyer, Büyükdere, Yeniköy, Emirgan, Rumelihisarı, Arnavutköy; Anadolu yakasında ise Beykoz, Kanlıca, Anadoluhisarı, Kandilli semtlerine seferler yapardı. Köprüde hususi iskeleleri kendi köylerinde ise birer kayıkhaneleri bulunmaktaydı.
99
100
istanbullkent almanagıl
haline gelen vapurların yerini alacak değildir. Hizmete alındığı tarihten bu yana titizlikle yeni gemiler ifadesi kullanılması bu yeni araçların vapur olmadığını ve vapurun alternatifi de olmadığını göstermeye dönüktür. İstanbul’un vapurları Boğaz’ın sularında olmaya hep devam edecek. Bu keyfin daha uzun yıllar devam edebilmesi için İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Şehir Hatları vapurlarını bildiğiniz gibi tepeden tırnağa yeniledi, ömürlerini uzattı. Boğaz’ın beyaz kuğuları iki yaka arasında, yarenlik eden martılarıyla, çay ve simit keyfiyle misafirlerini ağırlamaya devam ediyor, daha uzun yıllar edecek. 200 kişilik dış mekân oturma kapasitesine sahip yeni gemilerde martılara simit at-
maya da, dolaşmaya da, Boğaz’ın en havalı yerinde İstanbul’un havasını içimize doldurmaya da yeterli alan bulunmaktadır.” Her ne kadar Şehir Hatları yetkilileri bu 3 yeni geminin İstanbul’un emektar vapurlarının yerini almak gibi bir gayesi olmadığını söyleseler de, tepeden inme kararların değişmez olanı değiştirdiğine nice kez şahit olmuş İstanbul halkı, bir gün İstanbul’un simgesi vapurların emekli edilmesiyle bu vapura benzemeyen vapurların boğazı sarmasından endişeli… m
Şirket-i Hayriye Dönemi Şirketin Avrupa yakasında Salıpazarı, Kabataş, Beşiktaş, Ortaköy, Kuruçeşme, Arnavutköy, Bebek, Rumelihisarı (Kayalar), Boyacıköy, Mirgûn (Emirgan), İstinye, Yeniköy, Tarabya, Kireçburnu, Büyükdere, Sarıyer, Yenimahalle, Rumelikavağı, Altınkum; Anadolu yakasında ise Haydarpaşa, Salacak, Harem, Üsküdar, Kuzguncuk, Beylerbeyi, Çengelköy, Vaniköy, Kandilli, Küçüksu, Anadoluhisarı, Kanlıca, Çubuklu, Paşabahçe, Beykoz ve Anadolukavağı ile Haliç’te, Sütlüce iskeleleri vardı. Şirketin ilk etaptaki masraflarını karşılamak için bir tanesi 3 bin kuruştan 2000 hisse satışa çıkarıldığında ilk hissedarlar içinde dikkati çeken isimler: Padişah Abdülmecit 100 hisse, Bezm-i Alem Valide Sultan 50 hisse; Reşit Paşa, Serasker Mehmet Ali Paşa, Tophane Müşiri Fethi Ahmet Paşa, Girit Valisi Mustafa Paşa, Yusuf Kamil Paşa, Sarraf Mıgırdıç, İsak, Mısır Sarrafı Hegork, Abraham, Mise Yani 25’er hisse…
istanbullkent almanagÄąl
101
102
istanbullkent almanagıl
YORUMLARLA İSTANBUL’UN VAPURLARI Sosyal medyada klasik şehir hatları vapurlarından çok feribota benzeyen yeni vapurlara tepki yağdı. Halkın görüşü alınmadan yaptırılan yeni model üç vapurda yan oturma alanlarının olmaması da çok eleştirildi. Cumhuriyet Gazetesinde (05.06.2015) derlenen tweetler: Atakan Özgören @atakanozgoren İstanbul’un, Türkiye’nin değerlerini yağmaya Karpostallık vapurları ucubelerle değiştirmişler.
devam.
JasonFlemyng @jasonflemyng Vapurları böyle ucube hale getiren kafa İstanbul’un martılarını da robot yapar… Simit yerine makine yağı atarız mis… Ödül Gökçe @odulgokce İstanbul’un yeni vapurları diyanet’e tahsis edilecek herhalde. Bu ne ucubelik yahu. Tuncay Kuzu @Tuncay_Kuzu İstanbul’un yeni vapurları zevksizliğin yüzen abideleri
mübarek… Estetik yoksunluğu bu şehrin kaderi olmak zorunda mı? Jack Fairy @JackHairy İstanbul’un yeni vapurları yarım kalmış katamaran gibi. Mert Yaşar @mert_yasar İstanbul’un yeni vapurları çok kötü. Bizi İstanbul’da büyümemiş, zevksiz, kaba insanlar yönetiyorlar. Sernur @SernurY İstanbullu o vapurları sadece hızlı ulaşım için değil, İstanbul’u hissetmek için de kullanıyor. Bunla mümkün mü? Hür KALEM @SerayDeren İstanbul vapurları kuzey kutbuna yolculuk için tasarlanmış... Kutuplara yolculuk haydee bir iki yolcu kalmasın Zeki Kayahan Coşkun @zekikayahan İstanbul’un yeni vapurları bile plaza, avm gibi. Yüzen avm’lerimiz hayırlı olsun. Rezalet olmuş.
istanbullkent almanagıl
ATA GÜLERCAN @AtanurGlercan İstanbul vapurları seçimi yapılmış gayet kullanışlı düdüklü tencereler… Böyle estetik düdüklü tencere görmedim... neslihan acu @neslihanacu Estetik duygusu gökten zembille inmiyor, marketten de satın alınmıyor. O yüzden İstanbul gibi bir şehre böyle vapurları layık görüyorsunuz. vivet kanetti uluç @vivetchka Bu yeni vapurları görmemek, asla içine binmemek için insan İstanbul’u dahi terk eder. Uygar Şirin @uygar_sirin İstanbul’un balkonsuz, klimalı, bol televizyonlu ‘plaza tipi’ yeni vapurları Zehra Erkus @ZehraErkus İstanbul’un yeni vapurları hayal kırıklığı: Bu kötülüğü hak edecek ne yaptık!m
103
104
istanbullkent almanagıl
BASINDA İSTANBUL’UN VAPURLARI Vapurumuzu geri istiyoruz! | Melike Karakartal 05.06.2015, Hürriyet Evinizdeki çay bardaklarının kullanımı büyükşehir belediyesinin elinde olsa, bir gün gelip deseler ki; “Efendim, artık Ajda bardak kullanmıyoruz. Artık hamam tasıyla içeceksiniz çayınızı. Tüm kafelerde, kahvehanelerde, aklınıza gelebilecek her yerde ince belli bardakların kullanımı artık bitmiştir. Evinizdeki ince belli çay bardaklarını da emekli ediyoruz. Çayınızı, hamam tasından içeceksiniz.” Ne hissederdiniz? “Çay hamam tasından içilir mi yahu?” demez misiniz? İşte, İstanbul’a layık görülen o kutu/konteynır/varil biçimli vapurlar da aynen böyle hissettiriyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, bundan sonra alınacak kararlarda İstanbul halkına danışılacağını söylemişti. “Deniz taşıtları hariç” miydi peki? Ne olur söylesin. Hariç miydi? İstanbul’un zarif vapurları resimlerde var. Şiirlerde var. Romanlarda, öykülerde, fotoğraflarda var. Belleğimizde
var. Bugün turist olarak bu şehre gelseniz, hatıra olarak götüreceğiniz objelerin üzerinde vapur figürü var. İstanbul deyince önce “vapur” gelir aklınıza. Elimiz, ayağımız, sevdiğimiz bir dostumuz, annemiz, babamız kadar “bizden”, yaşadığımız şehrin simgesi bu vapurlar. İstanbulluların aşık olduğu bir kültürel simgeyi alıp, yerine bir hilkat garibesi koydunuz. İç mekanda insanları güzelim Boğaz havası yerine klimaya talim eden, ruhsuz, İstanbul’un kimliğinden uzak bu “tanımlanamayan yüzen obje”lere mecbur kalmak istemiyoruz. “Yeni vapur” olarak sunulan bu taşıt yerin dibinde giden bir metro vagonu da olabilir. Altına tekerlek takın, karada da gidebilen bir tuhaf otobüse dönüşür. Deniz kültüründen, İstanbul kültüründen uzak, bu şehri hiç tanımayan bir “yabancı” bu vapur. Bu yeni vapurlarla İstanbulluları hayal kırıklığına uğrattınız. Kalbimizi kırdınız. Yüreğimizin derinliklerinde bizi bu şehre bağlayan simgelerden birini içimizden söküp attınız. İleride zarif vapurlarımızın hepsi emekli edildiğinde bu “yüzen
istanbullkent almanagıl
kutu”lara mecbur kalmak istemiyoruz. Bunu İstanbullulara yapamazsınız.
gün öncesine denk gelen tartışma, belki seçimlerin de etkisiyle 2006’daki kadar uzun soluklu olmadı.
İstanbul’un Yeni Taşıtları; Tarihsiz Vapurlar | Gökhan Tan Atlas Dergisi, Eylül 2015
Dikkat ederseniz vapuru tırnak içinde yazıyorum çünkü ne Başkan Topbaş ve ne de tasarımcıları bu taşıtı vapur olarak isimlendirmiyor. İBB’ye göre bu taşıtın ismi “double ended [çift yönlü] tipi yolcu gemisi”. Tasarlayan mühendisler ise “yolcu teknesi” demeyi tercih ediyor. Taşıtlar bunca tepki gördükten sonra Şehir Hatları, yaptığı tek açıklamada da, “öncelikle ve özellikle bilinmesi gereken nokta hizmete alınan üç adet yeni yolcu gemisi, İstanbul’la özdeşleşen ve bu kentin simgesi haline gelen vapurların yerini alacak değildir. Hizmete alındığı tarihten bu yana titizlikle yeni gemiler ifadesi kullanılması bu yeni araçların vapur olmadığını ve vapurun alternatifi de olmadığını göstermeye dönüktür” diyor. (HaberTürk, 5 Haziran.) Gelgelelim vapur olmayan ve vapurların yerini almayacağı savunulan bu gemilere, Şirket-i Hayriye’nin (Şehir Hatları 1945’e kadar böyle anılıyordu) tarihi vapurları Göksu (1851) ve Küçüksu’nun (1910) isimlerini taşıyor. Ve yine ironik bir şekilde bu taşıtlar Şehir Hatları’nın internet sitesinde “vapurlar” sayfasında yer alıyor. Sayfadaki tüm -gerçek- vapurların aksine, yanlarında bir açıklama da yer almıyor.
İstanbul’un üç yeni “vapuru” Göksu, Küçüksu ve Durusu yazın ilk günlerinde, sessiz sedasız kullanıma girdi. Sessiz sedasız diyorum çünkü İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Kadir Topbaş, Gezi Parkı işgalinin hemen ardından, 20 Haziran 2013’te, “artık bir otobüs durağının yerini değiştirirken bile halka soracağız” taahhüdünde bulunmuşken, İstanbulluya hiç danışılmayan bu deniz taşıtlarını hizmete soktu. Derken çıngar koptu. Yeni deniz taşıtları, “vapur görünümlü denizkondu” diye nitelenmekten “bu çirkinliği hak edecek ne yaptık” sorularına kadar sert eleştiriler aldı. Taşıtların görünümü kadar, halka danışılmadan üretilmesiydi tepki gösterilen. Çünkü İstanbul vapurlar konusundaki hassasiyetini Şehir Hatları İşletmesi’nin, TDİ Genel Müdürlüğü’nden İBB’ye devredildiği 2005’te göstermişti. Kadir Topbaş’ın da başkanlıktaki ilk dönemine denk gelen, “vapurumu vermiyorum” sloganıyla özdeşleşen bu süreç, üretilmesi planlanan yeni vapur modelinin halk oylamasıyla belirlenmesiyle sonuçlanmıştı. (İstanbullular 2006’da belediyenin sunduğu sekiz vapur tasarımını iki ay boyunca oylamış ve 2008 ile 2010 arasında suya indirilen 1700 yolcu kapasiteli Fatih, Beykoz, Beyoğlu, Kadıköy ve Sarıyer vapurlarının modeli böyle belirlenmişti.) Basında yer alan haberler de ağırlıkla, 2006’daki deneyime ve “otobüs durağını bile halka soracağız” beyanına rağmen kent halkının fikrinin alınmamasını gündeme getirdi. Gerçekte Kadir Topbaş yeni “vapurların” ilk görsellerini 5 Şubat 2014’te Twitter hesabından paylaşmış ve rengine halkın karar vereceğini söylemişti. Kentlinin tercihi model belirlemekten, renk seçmeye tenzil edilse de bu bile yapılmadı; 7 Haziran 2015’teki genel seçimlerin sadece birkaç
105
106
istanbullkent almanagıl
Gemi Mühendisleri Odası Başkanı Sinem Serhan Dedetaş, taşıtların vapur olarak isimlendirilmemesini şöyle yorumluyor: “Her ne kadar Şehir Hatları ‘gemi’ olarak ansa da Boğaz’da sefer yapan, vapur hattında çalışan araçlar bunlar. Bu nedenle ‘yeni vapur’ olarak isimlendirmememiz için bir neden yok. Ve vapur olarak çalıştıracaksanız gösterilen tepki haklı.” Yeni taşıtlar İstanbul Tuzla’daki ARTI Mühendislik tarafından tasarlandı ve Yalova’daki Özata Tersanesi’nde üretildi. Tasarımcılar, 19 Haziran’da Gemi Mühendisleri Odası’nın (GMO) davetiyle Karaköy’de düzenlenen bir söyleşiye katıldı ve meslektaşlarının sorularını yanıtladı. Toplantıya Şehir Hatları da davet edildi, ancak katılmadı. Bu toplantıda bulunmadım ancak orada bulunan farklı kaynaklardan öğrendiğime göre tasarımcı mühendisler, Şehir Hatları’nın hazırladığı şartnamenin kısıtlarının, örneğin gemilerin çift başlı ve çift rampalı olmasının istenmesinin, daha farklı bir tasarımı mümkün kılmadığını savunmuşlar. Mühendisler bu nedenle, tasarladıkları geminin bir yolcu vapuru olmadığını, rahat erişime sahip, giriş ve çıkışın vapurlara göre daha kolay bir tekne olduğunu ifade etmişler. Tasarımcı ekipten Serdar Yaraş ayrıca, teknelerin BeşiktaşÜsküdar gibi kısa mesafeler için sipariş edildiğini fakat tasarım aşamasından sonra Boğaz hattında da kullanılacağının ortaya çıktığını dile getirmiş. Mühendislik ve teknik açından geminin bir eksikliğinin bulunmadığını söyleyen GMO Başkanı Sinem Serhan Dedetaş, tasarım konusunda sorumluluğun “müşteriye” ait olduğunu ve meslektaşlarının bu nedenle suçlanmaması gerektiğini ifade ediyor: “Şehir Hatları bu tasarımı istedikten sonra mühendislerin ‘istemiyorum’ deme şansı yok. Eğer vapurları estetik açıdan tartışacaksak, İstanbul için uygun olmadığını söyleyebilirim. Vapurlar yenilenmeli mi? Evet. Peki böyle mi yenilenmeli? Hayır. Kimsenin içine sinmedi.”
Bu yazıyı kaleme almadan bir hafta önce İBB Basın Müşavirliği’ne, yeni “vapurların” tasarımı konusunda neden İstanbul halkının görüşüne başvurulmadığını, “vapurların” hizmete girmesinden sonra halkın memnuniyetini ölçen bir çalışma yapılıp yapılmadığını ve gelecekte böyle bir uygulamaya gidilip gidilmeyeceğini de içeren bir dizi soru ilettim. Son dakikaya kadar beklememe rağmen herhangi bir yanıt alamadım. Ancak belediyenin yapmadığını hurriyet.com.tr 4 Haziran’da yaptı ve okurlarına “İstanbul’un yeni Şehir Hatları vapurlarını beğendiniz mi?” sorusunu yönetti. Bu ankete katılan 13 bin 34 okurun yüzde 79’u bu soruya “hayır” yanıtı verdi. Profesyonel rehber, kültür araştırmacısı ve yazar Faruk Pekin “(…) Benim midem kaldırmıyor o vapurların Boğaz’da dolaşmasını.(…) Bu, şehrin sanatsal gücüne, yaratıcı gücüne bir darbedir, kentli kültürüne bir darbedir. Bu kentte kim mimarım, tasarımcıyım, gemi mühendisiyim diyorsa itiraz etmelidir. Bu itiraz her şeye ‘hayır’ demek değil. Belediye otobüslerinin erguvan rengi bile daha çok tartışıldı. Oysa boyamak kolay bir eylem. Tekrar boyarsınız. Vapurlarda geri dönülmez bir sonuç var.” Tasarımların, yer aldığı dokuyla birlikte değerlendirilmesi gerektiği düşünen bir başka uzman ise Gemi Mühendisi Tansel Timur. “Yeni vapurlar bir kuzey Avrupa ülkesinde, bir sanayi şehrinde göze batmayabilir. Peki bu vapuru Haydarpaşa’nın önünde düşünebiliyor musunuz? (…) Vapurların çift taraflı olmasıyla iskele manevralarında zaman kazanılıyor. Peki kazanılan bu zamanda ne yapılıyor? Bize nasıl geri dönüyor?” Murat Belge, klasikleşen “İstanbul Gezi Rehberi”nin ön sözünde, hızlı değişimin kent insanı üzerindeki etkisini şöyle anlatır (Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1993): “Böylesine hızlı bir büyüme, sindirilmesi güç bir değişim yaratıyor (…) Bu kadar yoğun bir geçicilik, insanın kalıcı herhangi bir şeye güvenini sarsıyordur diye düşünüyorum. Örneğin bir yerden hep geçersiniz, onun için hiç dikkat etmezsiniz. Şifa’ya
istanbullkent almanagıl
inerken St. Joseph’in duvarı örneğin, oradadır, hep orada olmuştur. Bir gün o duvarın orada olmadığını görürseniz, tuhaf bir duygu gelir. Sanki yalnız duvar oradayken kaybolmuş değil, siz de sokağa ayakkabı giymeden, çorapla çıkmışsınız gibi, tedirgin edici bir eksiklik.” m
Görseller s. 96: sehirhatlari.com.tr s. 97: cancetin.wordpress.com s. 98: sehirhatlari.com.tr s. 101: sehirhatlari.com.tr s. 102: sinanniyazikutsal.com s. 103: akifozkalay.tumblr.com s. 104: onedio.com s. 105: kot0.com s. 107: mahmudbagci.com
107
108
istanbullkent almanagıl
HAZİRAN 2015 İBB’nin Şehir Hatları için tasarladığı yeni vapurlar, kapalı ve balkonsuz olması nedeniyle İstanbul halkı tarafından eleştirildi (BirGün). CHP Milletvekili Mahmut Tanal, Reza Zarrab’a ait olan ve yıkıldıktan sonra kat çıkılarak ve asansör eklenerek aslına uygun olmayacak şekilde yenilenen İstanbul Boğazı’ndaki yalı hakkında 14 ay boyunca İçişleri Bakanlığı’na şikayetler geldiği ve İçişleri Bakanlığı’nın görmezden geldiğini açıkladı (Sözcü).
İBB Meclisi, Zeytinburnu Kazlıçeşme’de bulunan 1,3 ha’lık sağlık tesisi alanını konut ve ticarete dönüştüren plan değişikliğini onayladı (Cumhuriyet).
Kadıköy Belediyesi, Fenerbahçe-Kalamış sahilini yapılaşmaya açacak olan imar planına karşı imza kampanyası başlattı (Önce Vatan).
İBB Meclisi, Okmeydanı Tarihi Sit Alanları Koruma Amaçlı ve Etkileşim Geçiş Sahası Nazım İmar Planı’nı onayladı (Cumhuriyet).
Sahra Hastanesi yapılması üzere Sancaktepe Belediyesi’ne tahsis edilen ancak aynı arazide rezidans inşaatına izin veren imar planı değişikkliği için İstanbul 6. İdare Mahkemesi iptal kararı verdi (Taraf).
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 Şile’de 12 ha’lık alana dolgu yapılarak liman ve meydan projesi yapılacağı açıklandı (Tünaydın).
ÇŞB, Bahçeşehir, Tatarcık Çiftliği Mevkii’nde bulunan ve ÖPA olan 550 ha’lık arazinin kat yükseliğini 9,5 metreden 79 metreye çıkaran ve inşaat hakkını 2 kat arttıran imar planını onaylayarak askıya çıkardı (Sözcü).
Bahçeşehir Gölet Alanı çevresinde KİPTAŞ tarafından inşa edilen 4000 konutluk projenin dayanağı olan imar planı İstanbul 1. İdare Mahkemesi tarafından iptal edildi (Zaman).
Kadıköy Belediyesi-Tasarım Atölyesi, Kadıköy’de kamuya ait olup çürümeye terk edilmiş tarihi binalara sahip çıkılması için çağrıda bulundu (Son-An). İBB Meclisi 2013 yılında onayladığı ve ticaret alanından özel eğitim alanına dönüştürülüp yapı yoğunluğunun arttırıldığı imar planı değişikliğini yeniden değerlendirerek iptal etti (Hürriyet).
İBB Meclisi, Çamlıca Camisi’ne ulaşımı sağlamak amacıyla yapılacak tünel ve bağlantı yollarıyla ilgili plan değişikliğini kabul etti (Önce Vatan).
istanbullkent almanagıl
HAZİRAN 2015
Özgürlükçü Hukukçular Derneği, Bakırköy L tipi Kadın Kapalı Cezaevi arazisinin Ağaoğlu Şirketler Grubu’na kentsel dönüşüm yapılması üzerine satıldığını ve cezaevinde bulunan mahkumların Silivri Cezaevi’ne sevk edilmesinin gündemde olduğu iddia etti (Özgür Gündem). Rıza Sarraf’ın Kandilli’de bulunan ve tarihi köşkünü yıkıp yeniden yaptırarak kaçak kat çıktığı ve yapıyı ağaçları keserek inşa ettiği açıklandı (Sözcü). Danıştay 6. Dairesi, 3. havalimanı alanı ve çevresi için verilen acele kamulaştırma kararını iptal etti (Sözcü).
Cumhurbaşkanlığı çalışma ofisi yapılan Çengelköy’deki Vahdettin Köşkü’nün yanındaki koruya katılacak alan olarak belirlenmiş alan mezarlık alanına çevrildi ve mezarlık parselleri satıldı (Meydan).
İBB, Caddebostan 1 plajı girişine paralı geçiş için turnike yerleştirdi (Hürriyet). Zekeriyaköy’deki eski füze üssü arazisi olan ve orman arazisi niteliği taşıyan alanda yapılan inşaat, iptal edilen imar planına rağmen ÇŞB tarafından onaylanan ikinci imar planı gerekçe gösterilerek devam ediyor (Günlük Evrensel).
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 KOS, 3. köprü bağlantı yollarına ilişkin planların iptal olmasının ardından basın açıklaması yaparak, verilen kararın tüm köprü için geçerli olduğunu ve köprü ayaklarının birer beton direkten başka bir anlam ifade etmediğini vurguladı (Milliyet).
Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, Okmeydanı’nda tapularını almış yapı adalarındaki vatandaşlarla belediye firmasının kat karşılığı anlaşmaya başlayacağını açıkladı (Ekonomi).
Alışveriş Merkezleri ve Yatırımcıları Derneği, İstanbul’da 103 AVM bulunduğunu, 2018 yılının sonuna kadar 31 AVM daha açılması hedeflendiğini açıkladı (Vatan).
Şişli Kuştepe’de Roman mahallesinde yaşayan vatandaşlar, mahallelerinde kentsel dönüşüm yapılmasına karşı olduklarını ve yaşadıkları yerleri terk etmeyeceklerini vurguladı (Milliyet).
ÇŞB, 90 ha’lık kısmı Sait Paşa Ormanı olan alanı yapılaşmaya açan 600 ha’lık alana ilişkin imar planlarını onayladı (Taraf).
Tuzla Belediye Başkanı Şadi Yazıcı, 1.100 hanelik alanda tapu problemini çözmek için 3.500 hanelik bir toplu konut yapmak istediğini açıkladığı katılım toplantısını halkın tepkisi üzerinde terk etmek zorunda kaldı (Günlük Evrensel).
109
TEMMUZ 2015 KURBAĞALIDERE
istanbullkent almanagıl
“Tahlil sonuçlarınıza göre Kurbağalıdere çay yapılabilecek kalitedeymiş, bir damacana gönderiyoruz @tubitakiletisim” (@kadiköybelediye twitter hesabından, 21 Kasım 2015)
TARİHLERLE KURBAĞALIDERE
İ
stanbul ve çevresinin günümüzdeki doğal görünümü ve kıyı çizgisi MÖ 5500 yıllarında tamamlandı ve İstanbul çevresindeki vadi ağızlarında koylar oluştu. Kurbağalıdere’nin ağzındaki Kalamış Koyu da bu dönemde şekillendi. MÖ 1000 yıllarında, Fikirtepe’de Fenikeliler tarafından Harhadon adıyla anılan bir ticaret kolonisi oluştu. Kuşdili Deresi bir haliç şeklindeydi ve kıyı çizgisi de FikirtepeHasanpaşa arasındaydı. MÖ 685-684 yıllarına gelindiğinde Kurbağalıdere ve Kuşdili Çayırı’nı da içinde barındıran Antik Khalkedon şehri, bugünün Kalamış ve Haydarpaşa koylarının arasındaki tepelik burun üzerinde, Moda Burnu ile Yoğurtçu arasını kapsayan alanda Megaralı koloniciler tarafından kuruldu.
Roma ve Bizans dönemlerinde Kadıköy çevresi, dönem üst düzey yöneticilerinin eğlenme amacıyla kullandıkları bir yerleşim yeriydi. Osmanlı dönemine gelindiğinde bu dönemde de üst düzey yöneticilerin rağbet ettiği gözde bir sayfiye ve mesire yeriydi. Ayrıca önemli bir tarımsal üretim alanı kimliği de bu dönemde gelişti. 18. yy., özellikle Lale Devri boyunca Kadıköy çevresinin mesire yeri olarak öneminin arttığı bir dönem olur. Haydarpaşa, Yoğurtçu, Moda ve Kuşdili çayırları ile Uzun Çayır halkın rağbet ettiği gezinti alanlarıdır. 1776 tarihli Kauffer Haritası’na göre Kadıköy bugünkü iskele ve çarşı çevresinde az çok belirginleşmiş birkaç yapı adasından ibarettir. 1700’lü yıllar ve sonrasında bölge ve çevresi geniş alanlarla kaplı, çoğunlukla şehzadelerin ve paşaların konaklarının bulun-
duğu bir alandı. Kadıköy’ün içlerinde yer alan köşklere, sahilden ulaşım için Kızıltoprak tarafına inşa edilen kayıkhanelere ev sahipliği yapıyordu ve aynı zamanda zengin İstanbullular için gözde bir eğlence yeri kimliğindeydi. 1900’lü yıllar da Kurbağalıdere’de eğlencelerin yoğun olduğu bir dönemdir. Özellikle Kuşdili Çayırı, zamanının popüler bir mesire ve eğlence alanı olmaya devam etmesine rağmen 1910 Kurbağalıdere’nin ilk defa kokmaya başladığı yıl olmuştur. Koku sebebiyle bölgede oturan bir grup, İttihat Terakki Merkezi’ne ve İstanbul Şehremaneti’ne müracaat etti. Kokunun giderilmesi ve çamurun sökülüp yatağın temizlenmesi amacıyla, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile İstanbul Şehremaneti arasında yapılan istişareler ve padişahın da
111
112
istanbullkent almanagıl
onayıyla bölgeye bir tarak dubası tesis edileceği belirtildi. 1912-1914 yılları arasında Cemil Topuzlu’nun şehreminliği sırasında yapılan imar operasyonları kapsamında Kadıköy’de Kuşdili Deresi’nin kıyısında Yoğurtçu Parkı yapıldı. 1915 yılı itibariyle koku sebebiyle yapılacağı belirtilen çalışmaların hiçbiri gerçekleşmemiş ve 1920’li yıllarda derenin kirliliği yaz aylarında dayanılmaz hale gelmişti. Bu kez İstanbul Şehremaneti Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na resmi bir yazı yazdı ve tarak dubası talebinde bulundu. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın böyle bir dubanın bu-
Süreyya İlmen ya da Süreyya Paşa (1874-1955), Türk asker, siyasetçi ve iş adamıdır. Harp Akademisi’ni bitirdikten sonra kurmay subay olarak uzun süre Genelkurmayda çalıştı. Genç yaşta general oldu. 2. Meşrutiyet’in ilanından sonra askerlik konusunda yayınlar yaptı. Orduda havacılığa yer verilmesinde emeği geçti. Tümen komutanı iken askerlikten ayrılarak; İstanbul’da bir dokuma fabrikası, sinema ve opera binası kurarak işletmecilik yaptı. Çeşitli sportif ve hayır içeren projelere imza attı. 1927’de İstanbul’dan milletvekili seçildi. 1930 yılında aktif siyasi yaşamını noktaladı. Kendi adıyla bilinen İstanbul, Maltepe’de SSK Süreyyapaşa Hastanesi’ni kurdu.
lunmadığını belirtmesi üzerine sorun yine çözülemedi. 1923-1925 yılları arasında Süreyya İlmen tarafından Yoğurtçu Parkı’nın bulunduğu alandaki bataklığı kurutma çalışmaları başlatıldı. Kurbağalıdere’nin Kuşdili Çayırı tarafına üzeri kapaklı beton bir kanalizasyon sistemi yapıldı. Kanal, Gazhane Köprüsü’nün yanından denizin ortasına kadar devam ettirildi. Kanala o zamanki adıyla Haydarpaşa yani Yeldeğirmeni semtinin dışında kalan evler bağlandı. Yoğurtçu parkı bu kurutma çalışmalarından sonra açıldı. 1930’lu yıllarda Henri Prost tarafından yapılan planlarda değişiklikler yapıldı ve Kurbağalıdere ve Kuşdili Çayırı’nı kapsayan bölgeye yeşil alan kararı alınması sebebiyle semtin koku sorunu yine çözümsüz kaldı. 1940’lı yıllarda Kurbağalıdere’nin temizlenmesi için, deredeki birikmiş yerlerde sondaj çalışmaları yapılmaya başlandı. Pis suları akıttıktan sonra kokunun izale edilmesi ve ardından derede tesisat çalışmalarının başlayacağı ifade edildi. 1945’te Kurbağalıdere’nin temizlenmesi için belediyenin yedi aylık bütçesine 40 bin liralık ödenek konduğu basında çıkan haberler arasındaydı. Öte yandan, 1942-1952 yılları arasında Fikirtepe bölgesinde yapılan arkeolojik kazılar esnasında; MÖ 3000 yıllarına ait aletler ve insan iskeletleri, balık, köpek, koyun, keçi kemikleri bulundu. Moda Burnu’nda Khalkedon kentinde Fenikelilerden kalma kandiller, vazo kırıkları, öküz heykeli, pişirilmiş balçıktan sakallı erkek başı, Khalkedonya Kitabesi’nin yazıldığı bronz levha ortaya çıktı.
1950’li yıllarda Menderes’in bu dönemde başlattığı imar operasyonları ile Kadıköy’de de bir dizi yeni yol açılması ve yol genişletilmesi amacıyla çalışmalar başlatıldı. Kadıköy ve Bostancı’ya kadar olan sahada yapılan veya yapılması düşünülen yol çalışmaları arasında; Üsküdar-KaracaahmetKurbağalıdere Yolu bulunmaktaydı. Kuşdili Çayırı 02.02.1967-456 yevmiye ile İstanbul Belediyesi Emlak İstimlak Müdürlüğü tarafından yeşil sahada kaldığından tapuda terkin yapıldı. 1970’li yıllarda ise Kuşdili Çayırı’na pazar yeri kurulma kararı alındı. Kuşdili Çayırı o yıllarda koruluk ve çayırlık özelliğini korumaktaydı. Pazar yeri kurulmaya başlandıktan sonra, ağaçların yok olması ve tabanının da betonlaşması yüzünden çayırlık ve koruluk özelliğini kaybetmeye başladı. Salı Pazarı’nda çalışan pazarcılar kendilerine yük olacak eşyaları ve pazar pisliklerini dereye atmaları sebebiyle uzun yıllardır yaşanan kirlilik sorunu 1980’li yıllarda daha da kötü bir boyuta ulaştı. Yine aynı dönemde derenin daha üst tarafları olan D 100 Göztepe kavşağındaki Oto Sanayi Sitesi’ndekiler de motor yağı tenekesi dâhil her çeşit atıklarını dereye atıyorlardı. Yine de tüm bu kirliliğe rağmen 1981 yılında Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından “Eski Kuşdili Çayırı Doğal Sit Alanı” olarak tescil edildi. 1987’de ise İstanbul Arkeoloji Müzeleri Altıyol’da kurtarma kazısı sırasında 6 adet lahit ve bir podyum ile birlikte çok sayıda depo ve mutfak kapları buldu.
istanbullkent almanagıl
Kurbağalıdere, İstanbul’un Anadolu yakasında Kadıköy İlçesi’nde yer alan bir semttir. Fikirtepe, Kızıltoprak, Feneryolu ve Bahariye semtlerinin arasında bulunur. Semte adını veren deredir. Küçük derelerin aktığı büyük bir havzaya sahip olan Kurbağalıdere, Şerifali Gecekondu Önleme Bölgesi’nden başlayarak, Moda’ya kadar uzanan bir güzergahı takip eder ve Mühürdar Pompa İstasyonu’na ulaşır. Bu güzergahtaki, Sazlıdere, Acısu Deresi, Çakmak I, Çakmak II, Akdeniz Caddesi Deresi, Küçükbakkalköy, Ünalan, Ayvacık Deresi (Esatpaşa) ve Kargadere gibi 10’un üzerinde küçük dere Kurbağalıdere’ye bağlanır. Kadıköy çevresinin en uzun deresidir ve toplam uzunluğu 67 bin 680 m’dir.
113
114
istanbullkent almanagıl
Ocak 2004’te Kurbağalıdere’nin İSKİ tarafından temizlendiğine dair bir açıklama yapıldı. Açıklamaya göre; Kurbağalıdere’nin üç aşamada temizlendiği, Anadolu Yakası’nın en önemli akarsularından biri olan Kurbağalıdere ve çevresinin yeniden eski muhteşem günlerine kavuşturulacağı ifade edildi. Ancak hiçbir ilerleme sağlan-
madı. 2010 yılı Nisan ayında Kadıköy Belediyesi’nin yaptığı düzenleme çalışmaları sonrasında Yoğurtçu Parkı’nın yeniden hizmete açılmasının ardından, dere yatağı ile ilgili Kurbağalıdere’nin ıslah çalışmasını içeren İBB tarafından hazırlanan plan 14 Mayıs’ta onaylandı. Haziran ayında yaşanan yoğun sağanak yağmur nedeniyle meyda-
na gelen taşkında bir belediye işçisi, Kurbağalıdere’de hayatını kaybetti. Aynı ay İBB Fen İşleri Dairesi Başkanlığı Altyapı Müdürlüğü’nce 24 Haziran’da Kurbağalıdere Islah İnşaatı İşi’nin ihalesi yapıldı ve 2012 Ekim’de ıslah çalışmaları başladı. Yine Haziran ayında Kadıköy Belediyesi, İBB’nin AVM yapmak istediği Kuşdili Çayırı’nın da içinde bu-
istanbullkent almanagıl
lunduğu toplam 2,8 km uzunluğundaki Kurbağalıdere Vadisi’nin planlanması için “Fikir Projesi” yarışması açtı. 2010 yılının son gelişmesi ise 13 Aralık’ta Ümraniye İlçesi, Aşağı-Yukarı Dudullu, Esenşehir, Ihlamurkuyu ve Yeni Çamlıca Mahalleleri Nazım İmar Planı’na yapılan itirazların incelenmesi sonucu yeniden düzenlenen 1/5000 ölçekli NİP’in onaylanması oldu. İSKİ Kurbağalıdere Ana Kolu Dere Islah Projesi’ne ilişkin olarak Ataşehir İlçesi, Yenisahra Mahallesi ve Yakın Çevresi NİP ve UİP tadilatları 17.02.2014’te onaylandı. Mayıs ayında ise İSKİ, Kurbağalıdere’nin Ataşehir ve Ümraniye kollarının ıslah çalışmalarını başlattı ve bölgede yapılacak ıslah projelerinin imar planları, 07.05.2014’te İBB tarafından askıya çıkarıldı. 2010 yılında onaylanan Ümraniye İlçesi, Aşağı-Yukarı Dudullu, Esenşehir, Ihlamurkuyu ve Yeni Çamlıca Mahalleleri Nazım İmar Planı’na ait İSKİ Kurbalıdere Ana Kolu Dere Islah Projesine ilişkin 1/5000 ve 1/1000 ölçekli NİP ve UİP tadilatı ise 09.05.2015’te İBB’de askıya çıkarıldı. 2015 yılı, Kurbağalıdere’nin kokusunun tüm Kadıköy halkı için dayanılmaz hale geldiği yıl oldu. Deredeki kirlilik ve koku sorunu için Kadıköy’ün muhtarları harekete geçti. 21 mahalle muhtarı 02.07.2015’te İBB Başkanı Kadir Topbaş’tan Kurbağalıdere ıslah çalışmalarının en kısa zamanda tamamlanmasını istediklerini bildiren ortak bir açıklama yayınladı. İBB’nin Kurbağalıdere ıslah işinin ihalesini alan ÖZKA İnşaat ve AKM Yapı’nın 2012’den beri yürüttüğü çalışmanın bir türlü bitmemesi, Kadıköy halkını da isyan ettirdi.
Duruma tepkili olan Kadıköy Belediyesi de Konuyu İBB Meclisi’ne taşıdı. Yine Temmuz ayında Kadıköy Belediyesi deniz-dere kirliliğini ölçmek amacıyla Kurbağalıdere’nin 7 ayrı yerinden su örnekleri aldı ve test yaptırdı. Kadıköy Belediyesi’nin yaptırdığı test örneklerinden elde edilen sonuçlara göre altı bölgede denize girmenin tehlikeli olduğu açıklandı. Tahlillerde özellikle Fenerbahçe Burnu, Kalamış Marina ve Yoğurtçu Parkı’nda denizde hiç olmaması gereken ve bağırsak enfeksiyonlarına neden olan bakteri grupları tespit edildi. Artan tepkilerin ardından İBB tarafından Ağustos 2015’te Kurbağalıdere’nin kirlilik sorununu çözmek amacıyla çalışmalara başlandı. Çalışmanın ilk haftasında çamurun %60’ının temizlendiği belirtildi. İBB Basın Merkezi tarafından 20 Eylül günü, basın kuruluşlarına servis edilen bir haberde, “İBB’nin yaptığı ıslah çalışması sonucu Kurbağalıdere’de balıklar yaşamaya başladı. Bugün derenin girişindeki kıyılar yavru balık dolu.” ifadeleri yer aldı. Kadıköy Kent Dayanışması ve Kadıköy Muhtarları, İBB’nin servis ettiği balıklı fotoğrafların gerçeği yansıtmadığını ileri sürdü. Kurbağalıdere’de toplanan 21 mahalle muhtarı adına konuşan Filiz Elasu, “Belediyenin haberinde masmavi bir dere ve yüzen balıklara yer verildi. Ama burada halen zehirli atıklar akıyor ve hiçbir balık türü yaşamıyor. Kurbağalıdere’yi kirleten kaynakları ıslah etmeden buranın temizlenmesi mümkün değildir. Dereden Marmara Denizi’ne dökülen atık sulardan kaynaklanan kirliliğin önlenmesi ise ancak biyolojik arıtma tesisinin kurulmasıyla mümkündür.” dedi.
Bu arada İBB tarafından yürütülen çalışmalara ilişkin bir başka skandal da Kurbağalıdere’den çıkartılan çamurun tahliyesinde yaşandı. İBB aldığı tepkiler üzerinde başladığı temizlik çalışmalarında 2 farklı yol izlemekteydi. Bunlardan biri bir yandan denizden alınan suyun Kurbağalıdere’ye boşaltılması ve bu yolla taşırılan suyun ise kanalizasyon şebekesine aktarılıması, diğer yandan derede Kazar-6 isimli gemi ile dip temizlemesi yapılması. İlk olarak denizden pompa ile çekilen suyun Recep Peker Köprüsü’nden itibaren boşaltılması, dere yüzeyinde tabaka haline gelmiş kirliliğin denize ulaşmadan kanalizasyon şebekesine aktarılmasını sağlıyordu. Ancak bu çalışma gece-gündüz yürütülmesine rağmen sorunu çözmeye yeterli olmadı. Diğer çalışma ise derenin dip kısımlarına yapıldı. Kazar-6 isimli gemideki kepçe ile Kurbağalıdere’nin tabanındaki atıklar toplanarak Dökü isimli gemilere yüklendi. Ancak skandal işte tam da bu noktada patlak verdi. Sosyal medyada, Marinetraffic sitesinden alınan ve bu gemilerin nasıl bir rota izlediğini gösteren görsellerden atıkların Marmara Denizi açıklarına, adalar bölgesine götürüldüğü açıkça görülüyordu m
115
116
istanbullkent almanagıl
YORUMLARLA KURBAĞALIDERE Kadir Gökmen Öğüt | CHP İstanbul Milletvekili mynet.com, 28.02.2013
Aykurt Nuhoğlu | Kadıköy Belediye Başkanı Emlak Kulisi, 11.07.2014
Bu alana bir kilometre uzaklıkta İstanbul’un en kapsamlı AVM’si var. Dünyanın birçok kentinde şehrin göbeğine parklar yapılırken, bizde Kuşdili yok ediliyor. Kuşdili Çayırı yeşil alan olarak kalmalı. Daha önce Danıştay’dan dönen bu proje tekrar gündeme alındı. Doğal güzelliklerin ve bölge halkının hiçe sayıldığı proje kimlere fayda sağlayacak?
Kurbağalıdere üzerinde ıslah çalışması yapan İBB, çalışma boyunca Kadıköy Rıhtım’a bağlanan Seyit Ahmet Deresi ile Kurbağalıdere’ye geçici olarak kolektörle pis su akıtıyor. Dereağzı Bölgesi’nde balçık temizleme çalışması devam ediliyor. Kadıköy Meydanı’nda ve Kurbağalıdere çevresindeki koku da bundan kaynaklanıyor. Islah kapsamında Kuşdili’nde yapılan dere yatağı genişletme faaliyetleri yoğun yağış olduğu zamanlarda taşmalara neden oluyor. Islah çalışmalarının tamamlanmasıyla Kadıköy’deki sivrisinek ve koku sorununun büyük oranda son bulması bekleniyor. Biz de İBB’nin yaptığı çalışmanın sağlıklı bir şekilde ilerlemesi ve sorunun tamamen ortadan kalkması için yapılan çalışmaları devamlı olarak inceliyor ve kontrol ediyoruz.
Arif Atılgan | Kuşdili Platformu BirGün, 08.03.2014 Tarihi dere yatağının değiştirilebilmesi için, bu değişikliğin imar planlarına işlenmesi gerekir. Ancak, yürürlükteki planda böyle bir değişiklik yapılmamış. SİT alanında yapılacak böyle bir değişiklik için Koruma Kurulu onayı olmalı. Şu an Kuşdili Çayırı’nda yapılan çalışma kaçak inşaattan farksız.
istanbullkent almanagıl
Selahattin Beyaz | TMMOB ÇMO İstanbul Şubesi Su ve Atıksu Komisyonu Başkanı Milliyet, 21.11.2015 Raporun başında belirtilen görünüm ve koku parametresi siyah ve kötü kokulu olarak belirtilmiştir, ancak bir alt maddede çamur numunesindeki çözünmüş oksijen değeri 9,17 mg/lt olarak ölçülmüştür. Bu oksijen değeri çok yüksektir. Bu oksijen miktarının bize söylediği şudur: Çamur çok temizdir ve hatta içerisinde alabalık dahi yaşayabilir. Dağ alabalıkları en temiz sularda yaşarlar ve bu suyun çözünmüş oksijen değeri 8,5 mg/lt’dir. TÜBİTAK’ın yapmış olduğu analizdeki çamur numunesi içme suyu kalitesinde oksijene sahip. Henüz bu çelişkiyi bile yorumlayamayan bir rapor bilimsel veriden uzaktır ve değerlendirme seviyesinde değildir. Prof. Dr. Derin Orhon | İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü Milliyet, 21.11.2015 Raporda çözünmüş oksijen değeri 9,17 mg/lt olarak belirtilmiş. Aynı raporda bu değerin risk teşkil etmeyeceği belirtilmiş. Bu değerin Kurbağalıdere atık çamurunda çıkması çok zor. Bu rapor TÜBİTAK’ın konuyu bilmediğini gösteriyor. Bu rapor TÜBİTAK’ı sınıfta bırakır. Kadıköy Kent Dayanışması insanhaber.com, 23.12.2015 Kadıköy’ün ne bir otoparka ne de AVM’ye ihtiyacı vardır. Bu kentin ve kentlinin en büyük ihtiyacı nefes almaktır. Bizler Kurbağalıdere’nin temiz akması ve betonlaşan Kuşdili’ni tekrar çayır yapmak için mücadelemizi daha fazla büyüteceğiz. Ne AVM ne Otopark, Kuşdili yeşil alan olacak. Çıkarılan çamur, önce sıkıştırılmalı ardından kurutularak zararsız hale getirildikten sona doğaya verilmeliydi. Bunun yöntemi budur. Dereden çıkan çamurda sadece metan değil siyanür de olabilir. Bu bile bile Marmara’yı zehirlemektir m
117
118
istanbullkent almanagıl
BASINDA KURBAĞALIDERE Kurbağalıdere / İstanbul; Kadıköy’de Akan Zehir | Alkım Doğan atlasdergisi.com, Atlas Ağustos 2012/Sayı 269 Çevre Mühendisleri Odası’ndan Kübra Ayçiçek, İstanbulKadıköy’de çevreye zehir saçan Kurbağalıdere ile ilgili Atlas’ın sorularını yanıtladı. Refik Halit Karay, 1942 yılında Tan gazetesinde yayımlanan “Kurbağalıdere’nin Kısmeti” adlı yazısını “kurbağaları bize kahkaha ile güldür en kokulu dere!” diye bitirmişti. Kayış Dağı eteklerinden doğup yaklaşık dokuz kilometre sonra Kadıköy’de Kalamış Koyu’na dökülen Kurbağalıdere, aradan yarım asır geçse de hâlâ kokusuyla anılıyor. Daha önceleri mesire yerlerinin ortasında, Kuşdili, Haydarpaşa, Moda gibi çayırlık alanları besliyordu. Ama şimdi Kadıköy’e zehir saçan suları büyük bir kent sorununa dönüşmüş durumda. Kurbağalıdere İstanbul için ne zamandır sorun teşkil ediyor? Aslında 1950’lerden sonra yapılaşmanın artmasıyla birlikte büyük bir sıkıntı olmaya başlıyor ve son 20 yıldır iyice baskın hale geliyor bu sorun. Zaman zaman düzeltilmeye çalışılmış,
1990’larda oradaki kirlilik için kolektör yapılmış. Fakat son üç yıldır yine bu sorun gündeme oturmuş. Çünkü son üç yıla kadar durum bir şekilde denetim altına alınmış ve hiçbir zaman son üç yıldaki kadar çevre sağlığını tehdit eden bir boyuta ulaşmamış. Mevcut sorun nasıl özetlenebilir? Kurbağalıdere, Fikirtepe’den Bahariye’ye epey geniş bir alanı kaplıyor. Fikirtepe, kentsel dönüşüm bölgesi. Zaten burası kentsel dönüşüme girmeden önce de mevcut evlerin, fabrikaların, hastanelerin atıkları o dereye geliyordu. Orada arıtılır, içerisindeki kirlilik uygun miktara çekilince de denize boşaltılır. Ne var ki son üç yıldır kentsel dönüşümle birlikte bu bölgeye yaklaşık 150 binlik bir nüfus eklendi ve oranın altyapısı bunu taşıyacak yeterlilikte değil. Üç yıl önce derenin ıslahı projesi İSKİ ve İBB tarafından bir firmaya ihale edilmiş ve mühendislik dışı bir çalışma yürütülmüş. Oradaki sorun çevre sağlığının tehdit edilmesiyle sınırlı değil. Aynı zamanda bir de taşkın riski var. Kış aylarında işyerlerini su basabiliyor. Çünkü dere yatağında yapılaşma var. Su kenarında bir alan bırakmanız lazım aslında ama o alan yok.
istanbullkent almanagıl
Mevcut kolektör dediğimiz o toplayıcı borular bir biçimde kırılmış. Dolayısıyla kanalizasyon o borulardan geçmeden dereye verilmeye başlanmış. Dere açık bir kanalizasyon haline gelmiş.
Ben de Kadıköy’de oturuyorum, giderek kesifleşiyor sanki o koku, özellikle yaz aylarında feci bir hal aldı. Üzeri kabarcıklarla kaplı, fokur fokur kaynayan, kahverengi bir su görüyoruz. Şu anda bu suda nasıl bir hayat var?
Şu anda tam olarak öyle mi? Evet. Şu anda sürekli bir metan gazı çıkışı var. Bu aslında mühendislik anlayışı hatası. Halk sağlığının, meslek etiğinin gözetilmesi gerekirdi. Orada yaşayanlar üç senedir ciddi bir mücadele veriyorlar.
Orada mikrobiyolojik canlılar dışında herhangi bir canlının yaşaması mümkün değil. Öyle bir habitatı yok çünkü. Aslında orası bir dere değil; çünkü deredeki su, su niteliğini kaybetmiş. Tamamen boşaltılıp yağışlarla filan tekrar dere haline getirilmesi gerekir.
119
120
istanbullkent almanagıl
Şu anda çevre sağlığı açısından nasıl bir tehdit oluşturuyor Kurbağalıdere? Derenin kotu, denizin kotundan düşük olduğundan yağış dışında dereden denize bir akış olmuyor, dolayısıyla dere suyu durgun bir su. Bu nedenle kirliliği seyrelmiyor. Bu suda kanalizasyondan bulaşan fekal bakteri olarak adlandırılan, Esherichia koli gibi bağırsak enfeksiyonlarına neden olan bakteriler yaşıyor. Aynı zamanda metan gazı salınıyor. Kısa vadede insan sağlığı açısından kokunun verdiği rahatsızlıkla birlikte baş ağrısı gibi sorunlara neden olabilir. Fakat uzun vadede daha ciddi sonuçları görülebilir, bunun araştırılması lazım. İnsanlar derenin ulaştığı yerde yüzüyor, ama kati surette suyla temaslarının olmaması gerekir. Kimin sorumluluğunda bu sorunun çözümü? İBB ve İSKİ bunu kontrol etmek zorunda. Kadıköy Belediyesi’nin sorumluluğu nedir? Kadıköy Belediyesi’nin tek yapabildiği şey İBB’ye baskı yapmak. Doğrusu bunu da iyi yapıyor. Analizler yaptırıyor, bu analizlerden çıkan sonuçları tartışmak üzere toplantılar düzenliyor, İBB’den sözler alıyor. Şu anda nasıl bir proje yürütülüyor orada? Ne kadar sürede bitmesi öngörülüyor? Artık kalıcı bir çözüme doğru gidildiği söyleniyor. Çalışmaların bu yılın sonuna kadar bitirilmesi öngörülüyor, ama geçen yılsonu için de aynı vaat vardı. Projeye göre kanalizasyon boruları bağlanıp arıtma tesisine yöneltilecek, balçık temizlenecek, taşkınlar için önlemler alınacak, dere genişletilecek. Fakat yapım aşaması hep sıkıntılı oluyor bu süreçlerin. Peki ne yapılmalı? Şu anda orada 24 saat, üç vardiya çalışma yapılması lazım. O kadar acil bir durum aslında. Aslında çözülmeyecek bir sorun değil. Önümüzde Haliç örneği var. Şu anda sadece oradaki balçığı temizlemeye çalışıyorlar. Fakat ilk önce acilen o boruların yapılıp dereye kanalizasyon akışının durdurulup borulara aktarılması, oradan arıtma tesisine gönderilmesi gerekiyor. Ayrıca ne yazık ki şu anda Moda’daki arıtma tesisinin alanında bir otopark var. Oraya iyi bir arıtma teknolojisi kurulabilir. Kadıköy halkı orada biyolojik bir arıtma tesisi is-
tiyor. Zaten genel olarak su kenarlarının yönetimi çok yanlış yapılıyor, her yer betonlaşıyor ve zemin oradaki insanların hayatını da tehdit ediyor. Çevre Mühendisleri Odası bu konuyla ilgili ne gibi çalışmalar yapıyor? Biz oradaki sudan örnek alıp inceledik. Olması gereken bakteri miktarının çok üzerinde rakamlarla karşılaştık. Çözülmüş oksijen miktarı çok düşük. Artık tamamen oksijensiz ortama geçilmiş gibi. Bu konuyla ilgili bir rapor yayınlayıp bunu kamuoyuyla paylaştık. Bunun dışında düzenli olarak oradaki insanlarla bir araya geliyoruz. Kurbağalıdere sorununun çözülmesinde aktif herhangi bir sivil örgütlenme var mı peki? Kadıköy Kent Dayanışması var mesela. Caferağa Dayanışması, Yeldeğirmeni Dayanışması, kent konseyinden insanlar var. Mahalle muhtarları da böyle bir örgütlenme içinde. Hepsi örgütlü hareket ediyor. Orada yaşayanlar bu konuda ne düşünüyor? Kadıköy halkıyla konuştuğumuzda onlar cezalandırıldıklarını söylüyorlar. Onlar bu konuyu iyice sahiplenmişler. Zaten Kadıköy yerleşik bir bölge olduğu için, 50 yıldır orada yaşayanlar var. Özellikle belli bir yaşın üstündekiler çok aktif. Şaşırtıcı derecede, neredeyse bir uzman kadar teknik bilgiye sahipler. Burası onların yaşam alanı ve neye maruz kalıyorlar görüyorsunuz. Orada gerçekten yaşayamıyor insanlar. Tahammül kalmadı artık. Kadıköy Kent Dayanışması’ndan Kurbağalıdere Açıklaması facebook.com/KadikoyKentDayanismasi, 19.10.2014 Kurbağalıdere’nin iki yanında zamanla yerleşimler oluştuğundan, sel sularının etrafa zarar vermesini önlemek için, geçmiş yıllarda, önce DSİ, daha sonra İBB tarafından beton prekast elemanlarla ıslah çalışmaları yapılmıştı. Dere, sadece yağmur ve kaynak sularını taşıması gerekirken, yerleşim bölgelerin atık su kanalları da buraya bağlanmış ve bu durum derenin hızla kirlenmesine yol açmıştır. Artan kirliliği önlemek için birkaç yıl önce, derenin iki yanına
istanbullkent almanagıl
mevcut ve gelecekteki nüfus düşünülerek kuşaklama kolektörleri yapıldı. Bu yolla kuşaklama kolektörleri, Yoğurtçu Parkı’nın sonunda bulunan Moda Kolektörü’ne bağlanmış ve Kurbağalıdere’nin havzasından dere vasıtasıyla atık su akışı durdurulmuştu. Kurbağalıdere’deki kirlilik sadece atık suların dereye verilmesinden kaynaklanmamaktadır Kurbağalıdere’de deniz kotu dereden yüksek olduğundan, yağmur yağmadığı zamanlarda, dereden denize akıntı olmadığından etraftan atılan çöp, pet şişeleri v.b. yoğun bir şekilde yüzeysel kirlilik yaratmakta, zamanla dibe çöken organik, inorganik maddeler dipte çürüyerek çevreye metan gazı vermekte ve dipte balçık oluşmasına neden olmaktadır. İki yıl öncesine kadar Kurbağalıdere’deki kirlilik bu boyutta idi. İBB özellikle yaz aylarında dip temizliği yaparak birikmiş ve metan gazı yayan balçıkları temizliyordu. Ancak iki
yıl önce özellikle Fikirtepe ve Kurbağalıdere çevresinde başlayan kentsel dönüşüm projelerinde yerleşecek yaklaşık 150.000 nüfusun evsel atık suyunu moda kolektörüne ulaştırmak için, mevcut kuşaklama kolektörleri yetmeyeceğinden, “Kurbağalıdere Islah Projesi” kapsamında derenin iki yanına çapları 2,0-3,0 mt’yi bulan yeni pis su hattı yapmayı planladılar. Bu kapsamda İBB, iki yıl önce Yoğurtçu Parkı’ndan başlayacak yaklaşık 1200 mt’lik bölüm için Kurbağalıdere Islah Projesi İhalesi’ni yaptı. Bu proje kapsamında kolektörler yenilenecek ve dere genişletilecekti. İBB işi ihaleye çıkarmadan önce, benzer işlerde uygulanan; zemin etüdü yapmadan, mevcut altyapıları, parkları, yolları,
121
122
istanbullkent almanagıl
yerleşim bölgesi olması dolayısıyla, insan faktörü gibi parametreleri dikkate almadan, Kadıköy Belediyesi ile ortaklaşmadan ihale dosyası hazırlayarak işi ihale etmiştir. İşi alan müteahhit firma, iş programı ve altyapı işlerinin en temel kuralı olan “mansaptan membaya imalat” sistemine uymadan acemice iş yaparak, Hasanpaşa’da bazı kolektörlerin karşı geçişlerini, Fikirtepe bölgesinde kolektörlerin tümünü kırarak evsel atık suyu doğrudan dereye vermiştir. Yaklaşık dört aydır Kurbağalıdere etrafındaki konut ve işyerlerinin pis suyu şimdi Kurbağalıdere’ye akmakta ve denize ulaşmaktadır. Bu uygulamayla Kurbağalıdere açık kanalizasyona dönüştürülmüştür. İBB’nin Sorumsuzluğu: İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen Kurbağalıdere ıslah çalışması sırasında yapılan proje yanlışlıkları Kadıköy halkının sağlığını ve can güvenliğini tehdit etmektedir. Mevcut inşaatın ve şantiye çalışmalarının yerinde yapılacak incelemesinden de görüleceği gibi, İBB müteahhidinin ıslah projesini mühendislik kurallarına uygun biçimde, iş güvenliğini ve insan sağlığını gözeterek, yaptığı ve yapacağı konusunda Kadıköylüler büyük bir güvensizlik ve endişe taşımaktadır. Yaz aylarında, her yağmur sonrası Yoğurtçu Parkı dâhil Kurbağalıdere güzergâhında bulunan ev ve iş yerlerini su basmış, Kadıköylüler maddi zarara uğramıştır. Sonbahar ve kış aylarında yağmurların artması, endişemizi ve korkumuzu artırmaktadır. Sonbahar yağmurlarına bağlı olarak Kurbağalıdere çevresinde bulunan konutlar ve iş yerlerinde bulunan insanların sağlığına, mal ve can güvenliğine yönelik olası tehlike ise altını çizmemiz gereken önemli bir problemdir. Açık kanalizasyona dönüşen Kurbağalıdere’den kaynaklanacak sağlık sorunları sadece çevre halkını değil, Bostancı’dan Moda’ya kadar deniz kıyısındaki tüm Kadıköylülerin sağlığını tehdit etmektedir.
İstanbul Tabipler Odası Halk Sağlığı uzmanları; 1-Açık kanalizasyona dönüşen Kurbağalıdere’den kaynaklanan enfeksiyon ve diğer sağlık problemlerinin 2013 yılına göre yüzde yüz arttığını 2-.Açık kanalizasyona dönüşen Kurbağalıdere’den çıkan gazların uzun erimde, insanlarda kalıcı ve önlenemeyecek sağlık problemleri çıkartacağını söylemektedirler. Olması gereken değerlerin 8 ila 380 kat üzerinde çıkan koli basili değerleri dizanteri başta olmak üzere çok sayıda hastalığa davet çıkarmaktadır. Kurbağalıdere ıslah çalışmasından kaynaklanan yanlış uygulamalardan, proje gecikmesinden, Kadıköy halkının yaşadığı ve yaşayacağı sorunlardan İBB sorumludur.
istanbullkent almanagıl
Mevcut Durum ve Kadıköy Belediyesi Kurbağalıdere ıslah çalışmasını ve çevresindeki yapılaşmaları da dikkate alarak E5’ten Yoğurtçu Parkı güzergâhında yerinde incelediğimizde gördüklerimizi şöyle sıralayabiliriz; 1-Mevcut dere yatağının E5’e yakın olan kısmında lüks konut inşaatları yapılmaktadır, İBB ve TOKİ yasalara aykırı olmasına rağmen derenin taşacağı alanlara konut izni verilerek daha sonra doğacak facialara neden olacaklardır. 2-Acıbadem’de, yıkılan Ahmet Sani Lisesi öğrencileri, dere yatağına yakın bir yerde yapılan okula zorla taşınmıştır. Okulun etrafındaki devam eden inşaatlar ve Fikirtepe’de yıkımlar sonucu harabe haline gelmiş güvensiz ve tehlikeli ortam öğrenceleri tehdit etmektedir. 3-Güzergâh boyunca yatak genişletmesi sonucu çevre binaların kayma ve çökme riskine karşı, yapılan kazıklama işlemi hala bitirilememiştir. 4-Dere yatağı ile doğrudan ilgili Uzunçayır’da devam eden köprü düzenleme inşaatı bitirilmemiştir. 5-Hasanpaşa İETT Garajı’nın olduğu kısımda derenin üstü kapatılarak, Metrobüs park alanı haline getirilmiştir, bu uygulamanın dere yatağına ve çevreye verebileceği olumsuz etkiler incelenmelidir. 6-Yoğurtçu Parkı Caddesi’nde yapılacak, yer altından çekme yöntemiyle boru montaj işleri inşaatı iki hafta önce başlatılmış olmakla birlikte, trafiğin akış yönü İBB’ce düzenlenmediğinden tüm Kadıköy’ü kapsayan yoğun bir kargaşa yaşanmaktadır. Kadıköy halkının bu inşaat süresince gereğinden fazla rahatsız edilmemesi için, alınacak tedbirleri öncelikle Kadıköy Belediyesi’nin belirleyip İBB’den talep etmesi ve bu konuda ısrarcı olması gerekmektedir. Sorumluluk İBB’de olmasına rağmen, Kent yönetimi Kadıköy halkınca, Kadıköy Belediyesi’ne emanet edildiğinden bu konuda yapılacakların belirlenmesi ve takip edilmesi Kadıköy Belediyesi’nin sorumluluğundadır, Kadıköy Belediyesi duyuru yaparak beyaz masanın telefonu vererek bu
sorumluluklardan kurtulamaz. Bu konuda yapılacakları şöyle sıralayabiliriz; A-Rıhtım ve tüm yarımada trafiği yeniden düzenlenmeli, beklemeyi en aza indirmek ve trafik akışını hızlandırmak için sürücüler ana ve ara yollarda uyarılarla yönlendirilmelidir. B-İşi yapan müteahhit son derece beceriksiz, Kadıköy halkına ve çevreye karşı duyarsız davranmaktadır, devam eden işlerinden de gördüğümüz gibi işi ne zaman ve nasıl bitireceği belirsizdir. İnşaat izni vermesi gereken Kadıköy Belediyesi; İBB ve müteahhitti zorlayarak, işin başlangıç ve bitiş tarihlerini belirtilmesini sağlamalı ve bunu Kadıköy halkına duyurulmasını sağlamalıdır. C-Resmi bir bildirim olmamakla birlikte, Yoğurtçu Parkı Caddesi’ndeki İnşaatın yılsonu bitirileceği söylenmektedir, ancak yukarda sıraladığımız nedenlerden dolayı, işin bu sürede bitirileceğine inanamıyoruz, Kadıköy Belediyesi, İBB ve müteahhitte baskı yaparak, çalışmanın 24 saat üç vardiya halinde yapılmasını sağlayabilir. 7-Kurbağalıdere ıslah çalışmaları sırasında dere kenarında kırılan kolektörlerden akan lağım suları doğrudan dereye verilerek Kurbağalıdere açık kanalizasyona dönüştürülmüştür. Bu durum Kadıköy halkının sağlığını tehdit ederken, yeni Salı Pazarı’nın hemen yanından akan lağım suları, dereye akışı sırasında, pulverize olarak, pazarda açıkta satılan meyve, sebze ve diğer gıda maddelerinin kirlenmesine neden olmakta ve halkın sağlığını tehdit etmektedir. “KADIKÖY BELEDİYESİ” bu duruma acilen müdahale etmelidir. Acil ve Doğru Çözüm 1- Öncelikle kırılan atık su kuşaklama hattı yerine, yeni projedeki düşünülen atık su hattındaki pis su boruları çok acil olarak yerine yerleştirilmesi için çalışmaları hızlandırmalı, gerekirse 24 saat çalışma esasına geçmelidir. 2-Kurbağalıdere genişletme çalışması için planlanan, kazık çakma işleminin hızlı bir şekilde yapılarak, yağmurlar başlamadan güzergah üzerinde bulunan binaların zemin kayma
123
124
istanbullkent almanagıl
ve yıkılma riski ortadan kaldırılmalıdır. 3-Dere yatağına yapılan lüks İnşaatlara verilen izinler ruhsatlar iptal edilmeli, yatak temizlenerek yeşil alana dönüştürülmelidir. 4-Kurbağlıdere ıslah çalışmasının, Kuşdili Çayırı’ndaki inşaat işleri bitirildikten sonra, Kuşdili Çayırı yeşil alan haline getirilerek Kadıköy halkının hizmetine açılması için, Kadıköy Belediyesi’nin acilen hazırlık yapması gerekmektedir. 5-Kurbağlıdere yatağının her iki tarafında bulunan alanlar en az 50 mt. genişletilerek yeşil alana dönüştürülmelidir.
Mevcut İnşaatın ve şantiye çalışmalarının, yerinde yapılacak incelemesinden de görüleceği gibi, İBB müteahhidinin ıslah çalışma işlerini; mühendislik kurallarına, iş güvenliği ve insan sağlığı kurallarına uygun yapacağı konusunda Kadıköylülerde büyük bir endişe ve güvensizlik vardır. Kurak mevsimlerde bile, yağan yağmurlardan sonra Yoğurtçu Parkı dâhil, Kurbağalıdere güzergâhında buluna ev ve iş yerlerini su basması bilindiğinden kışa yaklaşmamıza rağmen işlerin ne zaman bitirileceği bilinmediğinden sel baskını endişemiz ve korkumuz artmaktadır. Açık kanalizasyona dönüşen Kurbağalıdere’den kaynaklanacak sağlık sorunları, sadece çevre halkını değil, Bostancı’dan
istanbullkent almanagıl
Moda’ya kadar deniz kıyısında ki tüm Kadıköylülerin sağlığını tehdit etmektedir. Sonbaharın gelmesi, kışın yaklaşması ile artacak yağmurlar sonucu, Kurbağalıdere çevresinde bulunan, konutlar ve iş yerlerinde bulunan insanların Sağlık, can ve mal güvenliği tehdidi daha da artacaktır. İBB’nin yaşanan sorunların farkına vararak mühendislik, iş güvenliği ve halk sağlığının gerekleri doğrultusunda Kurbağalıdere ıslah çalışmasını, önerilerimizi dikkate alarak sonuçlandırmasını ve en kısa sürede Kadıköy halkının hizmetine açmasını talep ediyoruz. Kurbağalıdere ıslah çalışmasında, projenin yanlış uygulamalardan ve gecikmesinden, Kadıköy halkının yaşadığı ve yaşayacağı sorunlardan İBB sorumludur, İBB’nin yaşanan sorunların farkına vararak bir an önce Projenin sağlıklı bir şekilde bitirilmesini sağlamalıdır. Kurbağalıdere Hakkında Her Şey! | Esra Boğazlıyan haberturk.com, 30.07.2015 Son günlerde köpürerek metan gazı yaymaya başlayan Kurbağalıdere bu hale nasıl geldi? Islah çalışmalarında ne yapıldı, ne yapılmadı? Kanalizasyon girişi neden engellenemedi? Kurbağalıdere hakkında her şey bu yazıda... Kadıköy’ün baş belası haline gelen Kurbağalıdere’yle ilgili yıllardır kaç kez haber yaptım, deredeki tehlikeye kaç kez dikkat çektim hatırlamıyorum bile... Kanalizasyonun aktığı, mikrop yuvasına dönüşen, çevreye kötü kokular yayan dere, tüm bu olumsuzluklara rağmen bir türlü ıslah edilemiyor. Hatta ıslah etmeyi bırakın kanalizasyon girişi bile henüz tam olarak engellenebilmiş değil. E tabii hal böyle olduğundan sorunlar da her geçen gün katlanıyor. Özellikle de yaz aylarında, sıcaklarla beraber Kurbağalıdere çilesi artıyor, fakat bu yıl durum daha bir korkutucu. Zira son birkaç gündür dere köpürüyor. Siyaha boyanan derenin, metan gazı yaydığı iddia ediliyor. Tabii bu zehrin Marmara Denizi’ne ulaştığı düşünülürse tablonun vahameti ortaya çıkıyor. Şu günlerde bölge halkından şikâyet yağıyor desem hiç de abartılı bir ifade kullanmış olmam. Şikayet Hattı’nı arayan Kadıköylüler, “Bıktık usandık artık. Yıllardır çektiğimiz eziyet bu sene daha
da katlandı. Dayanılmaz koku yüzünden pencere açamaz haldeyiz. Deredeki köpürme de bizi çok endişelendiriyor. Bunca yıldır dere neden ıslah edilmedi anlamak mümkün değil” diyerek isyan ediyor... Kadıköylüler Kurbağalıdere’nin yıllardır niye ıslah edilemediğini sorguluyor ama aslına bakarsanız bu vakada sorulacak öyle çok soru var ki... 2012’de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin başlattığı ıslah çalışmaları çerçevesinde şimdiye kadar ne yapıldı? Kanalizasyon girişi niye engellenemedi? Kolektör niye yok? Arıtma niye yok? gibi sorular ilk akla gelenler. İşte tüm bu soruları Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu’na sordum. İşte yanıtlar... 67 kilometrelik derenin hangi bölümleri riskli? Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, sorunun derenin ağzındaki 1,5 kilometrelik alanda olduğunu söylüyor. Nuhoğlu, “Kanalizasyon girişiyle ilgili sorun 1500 metreyle ilgili. Bu 1,5 kilometrelik alana bir türlü kolektör bağlanamadı. Islah çalışması teknik olarak yanlış başladı. Bu nedenle de kanalizasyon suları denize akıyor” diyor. Arıtma niye yok? “Aslında bu kanalizasyonun Moda’daki arıtma tesisine gitmesi gerekiyor. Eski hatlardan dereye akmıyordu. Ancak çalışma yanlış yerden başladı. O hatlar kırılınca kanalizasyon suyu direkt akmaya başladı. Tabii bir de açıktan akan yerler de var.” Dere niye köpürdü? “Büyükşehir’le konuşma yaptık. ‘1,5 kilometrelik kolektör bağlanamadı. İlk başta kolektör yapılsaydı bu tablo olmazdı’ dedim. Bu konuşmadan sonra kanalizasyon girişi geçici olarak durduruldu. Bu durmayla beraber hareket olmadığı için çamur çöktü, oksijen üretmeyince metan gazı üretti. Şimdi acilen o kısmın temizlenmesi gerekiyor. Tarama gemisinin bu çamuru alacağı söylendi. Acil bir durum ve hemen müdahale edilmesi gerekiyor.” 3 senede ne yapıldı? “630 metrelik bir bölgeye kolektör yapıldı. Bazı yerlerde kazık çakıldı. Bazı yerlerde geçişler yapılmaya çalışılıyor. Ön-
125
126
istanbullkent almanagıl
celikle 300-400 metrelik yerde çamurun alınması gerekiyor. Kolektör 1,5 kilometreye çıkarılmalı, kanalizasyon kolektöre bağlanmalı sonra ıslah yapılmalı. Kokudan duramıyoruz.” Kurbağalıdere’den denize akan kanalizasyon suları nedeniyle, Kadıköy sahilleri son yıllardaki en büyük kirliliği yaşıyor. Kadıköy Belediyesi’nin düzenli olarak yaptırdığı tahlil sonuçlarına göre koli basili oranı olması gereken seviyenin çok üzerinde. Kadıköy’de 7 ayrı yerden alınan örneklerden elde edilen sonuçlara göre 6 bölgede denize girmek son derece tehlikeli. Sonuçlara göre sınır değeri azami 100 olması gereken E.Coli Sayımı Caddebostan Plajında 150, Moda Deniz Kulübü’nde 190, Fenerbahçe Burnu’nda 1.500, Kalamış Marina’da 2.200, Yoğurtçu Parkı bitiminde ise 3.900. Tahlillerde özellikle Fenerbahçe Burnu, Kalamış Marina ve Yoğurtçu Parkı’nda denizde hiç olmaması gereken ve bağırsak enfeksiyonlarına neden olan diğer bakteri grupları da (Fekal Streptokok) tespit edildi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 3 yıldır derede ıslah çalışmaları yürütüyor. Çalışmaların ilk etabı yüzde 90 oranında tamamlandı. Bu yılın sonuna kadar atık suların kontrol altına alınması hedefleniyor. Şu ana kadar temizlik çalışmalarında 1094 kamyon çamur bertaraf edildi. Bazı kesitlerde derenin genişletilmesi gerekiyor. Genişleme bölgelerinde SİT alanları ve kamulaştırılacak araziler var. Kamulaştırmalarda hukuki süreçler uzun zaman alıyor. Binaların yakınlarında açık kazı yapılması da sağlıklı değil. Kolektör hattının çelik boruları yatay itme yöntemiyle yerleştiriliyor. Su alma yapıları ile kokuya neden olan atık suların kolektör hattına aktarılmasına başlandı. Atık suyun toplanmasından sonra pompa sistemi ile temiz su akışı sağlanacak. Peki, şu andaki vahim tabloya ne zaman ve nasıl müdahale edilecek? İşte bu soruyu İBB yetkililerine yönelttim. Çalışmanın başladığını söyleyen yetkililer, “Dip taraması yapılarak 3 gün içinde koku sorunu ortadan kalkacak” dedi. Kurbağalıdere’nin balçığı Marmara’ya | Seray Yalçın milliyet.com.tr, 18.08.2015 Megakent İstanbul’da yıllardır denize kanalizasyon akıtmasına rağmen ıslah edilemeyen Kurbağalıdere’nin çevresine dayanılmaz bir koku saçması üzerine derede çalışma yapan
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri Daire Başkanlığı ve Deniz Hizmetleri Müdürlüğü ile Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı (UDHB), dipten katrana dönen balçığı alarak dereden tahliye etmeye başlamıştı. Ancak zehire dönüşen balçığın nasıl bertaraf edildiğiyse merak konusuydu. Adalarda yaşayanların Kurbağalıdere’den çıkan pisliğin Adalar çevresine döküldüğüne dair İBB ve Adalar Belediyesi’ne yaptıkları şikâyetlerin ardından biz de Kurbağalıdere’den çıkan balçığın izini sürdük ve Marmara’yı zehirleyen o trafiğe dün Sabah tanık olduk. Dün 07.00’de Bostancı’dan motorla denize açılarak Büyükada’ya geçtik orada bizi Yassıada ile Sivriada açıklarına götürecek Denizle Yaşam Koruma ve Çalışma Grubu ile buluştuk. Saatler 08.00’i gösterdiğinde 1 motor ve 1 tekne ile artık denize açılmış, Yassıada yakınlarında dökü gemilerinin gelmesini bekliyorduk. Bir yandan da ‘Marinetraffic’ adlı programdan deredeki balçığı taşıyan ‘Dökü’ gemilerinin rotasını izliyorduk. Denizde geçirdiğimiz 1 saati aşkın sürenin ardından saat 09.15’te uzakta dökü gemileri belirdi. Ulaştırma Bakanlığı’na ait Dökü-4 ve Dökü-8 Kınalıada’dan önünden geçerek, Yassıada ile Sivriada yakınlarına doğru geldi. İki adayı geçtikten sonra yolları ayrıldı. Dökü-4 sağa doğru, Dökü-9 sola doğru hareket etti. Kanalizasyon balçığı yüklü gemilerin döküm yapmaya başladığı düşüncesiyle teknemiz Dökü-4’e doğru ilerledi. Bizi fark eden geminin mürettebatı panikle telefonlara sarıldı. Biz ise tam yanlarında onları izlemeye devam ettik. Teknedeki diğer ekip ise Dökü-9’un yanındalardı. Bir yandan onlarla haberleşiyor, bir yandan dökümün ne zaman yapılacağını bekliyorduk. Aradan yarım saat geçti ve beklenen oldu. Derinliğin 150 metre olduğu, Burgazada’nın 3.5 mil uzağındaki alanda Dökü-4 yana doğru yatarak içindeki çamuru denize boşalttı. Boşaltım anından sonra denizin yüzeyi birden kahverengiye büründü ve etrafa ağır bir koku yayıldı. Döküm işleminden sonra Dökü-4 geri dönüşe geçti. Tam o sırada iletişime geçtiğimiz diğer ekip Dökü-8’in boşaltıma başladığını söyledi ve biz de hızla Dökü-8’in yanına gittik. Dökü-8’in yanına ulaştığımızda ağır bir koku ve deniz yüzeyindeki koyu görüntüyle karşılaştık. Boşaltım işleminin ardından Dökü-8’de
istanbullkent almanagıl
dönüşe geçti. Marinetraffic’ten izlediğimiz Dökü-9 ise o sıralarda Kınalıada yakınlarındaydı. Dökü gemileriyle biz de geri dönüşe geçtikten yaklaşık yarım saat sonra, Dökü-9 ile Büyükada’nın önünde karşılaştık. Deniz hukuku uzmanı Avukat Cem Gürkut Moralıoğlu, Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Marpol Sözleşmesi’ne göre denize zarar verecek katı atıkların karadaki bir arıtma tesisine gönderilmesi gerektiğini söyledi. Gürkut, çevre kirliliğine yol açmayacak istisnai durumlarda ise atıkların en yakın kara parçasının 12 mil uzağına dökülebileceğini belirtti. Gürkut, ‘Çıkan atığın atık alım tesislerine verilmesidir’ dedi. Fotoğraf çektiğimizi gören görevliler, önce telefona sarıldılar, ardından bizi fotoğraflamaya başladılar. Yanlarına yaklaştığımızda, güverteye çıkan bir görevli “Niye çekiyorsunuz ki? Yardım edin boşaltalım” dedi. Nereye boşaltacaklarını sorduğumuzda şu cevap aldık: “Kapaklar arıza yaptı, dökemedik. Tuzla’ya gidiyoruz tamire. Diğerlerinin boşalttığı yere boşaltacağız.” Büyükada açıklarında devam eden gemi sonra gözden kayboldu. Bu işlemin 10 gündür tekrarlandığı öğrenilirken, gemilerin seyir güzergâhlarını paylaşan ‘Marinetrafic’teki günlük rota da bunu net bir şekilde gözler önüne seriyor. Moda Burnu’ndan ve Kurbağalıdere’den çıkan 4 adet dökü gemisi Prens Adalarını geçtikten sonra yüklerini Marmara’ya boşaltıyor. Kurbağalıdere’nin ıslah projesini yürüten İstanbul Büyükşehir Belediyesi, dereden çıkarılan balçığın nereye döküldüğünü sormamız üzerine herhangi bir yanıt vermedi. Kurbağalıdere ıslah çalışmasını yürüten ÖZKA İnşaat & AKM Yapı firmasının Proje Müdürü Sinan Selçuk Togay ise çıkarılan balçığın valilikten alınan özel izinlerle denizdeki bazı çukur bölgelere döküldüğünü söyledi. Kadıköy Kent Dayanışması üyesi ve Makina Mühendisleri Odası (MMO) İstanbul Şubesi eski Başkanı Üzeyir Uludağ, yapılan boşaltımla Marmara’nın zehirlendiği görüşünde: “Çıkarılan çamur, önce sıkıştırılmalı ardından kurutularak zararsız hale getirildikten sona doğaya verilmeliydi. Bunun yöntemi budur. Dereden çıkan çamurda sadece metan de-
127
128
istanbullkent almanagıl
ğil siyanür de olabilir. Bu bile bile Marmara’yı zehirlemektir.” Adalar Belediye Başkanı Atilla Aytaç ise, “Dere temizlenmeye başladığından beri biz bunu izliyoruz. İBB’ye sorduk, ön deşarj yaptıklarını Haliç’i temizledikleri gibi temizleyeceklerini söylediler. Adalar çevresine dökülüyorsa ciddi bir sıkıntı bu” dedi. Kadıköy muhtarları Kurbağalıdere’den seslendi, “Topbaş baksana, balıkları saysana” yesilgazete.org, 02.10.2015 Kadıköy Kent Dayanışması ve Kadıköy’deki 21 mahallenin muhtarı, 20-21 Eylül tarihlerinde Sabah, Habertürk gibi ana akım medya organlarında ve bazı televizyon kanallarında çıkan İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından Kurbağalıdere’de yürütülen ıslah çalışmalarının sonuç verdiği, derenin temizlendiği ve balıkların dereye geri döndüğü haberleri üzerine ortak bir basın açıklaması yaparak iddiaların gerçek dışı olduğunu savundu.
Üzerinde “Topbaş baksana, balıkları saysana” yazılı pankartla Kurbağalıdere güzergahında incelemelerde bulunan grup, mavi bir derede yüzen balıkların fotoğrafıyla çıkan haberlerin İBB’nin hatalı ıslah çalışmaları nedeniyle kamuoyunda oluşan Kurbağalıdere algısını düzeltmek amacıyla hazırlatıldığını iddia ederek, derede kirliliğinin devam ettiğini söyledi. “Kirlilik kaynakları yok edilmeden derede canlı yaşayamaz” Kalamış ile Moda arasında uzanan, Yoğurtçu Parkı’nın yanında yer alan ve geçtiğimiz aylarda gri baloncuklar halinde fokurdayan ürkütücü görüntüsü hafızalardaki yerini hala koruyan Kurbağalıdere’deki ıslah çalışmaları nedeniyle bölge halkı ve esnafı pis kokudan duramaz hale geldi. Derenin yanına yaklaştırmayan kokusunun bittiği, renginin griden maviye döndüğü ve kıyılarında yavru balıkların yaşamaya başladığı iddialarının yer aldığı haberi, derenin yanında basın açıklaması yaparak eleştiren grup, Kurbağalıdere’yi kirleten kaynaklar ıslah edilmeden ve biyolojik arıtma tesisi kurulmadan derenin temizlenemeyeceğini ifade etti.
istanbullkent almanagıl
Kadıköy Kent Dayanışması ve mahalle muhtarları tarafından yapılan basın açıklamasından öne çıkan diğer notlar şöyle: “Kurbağalıdere’de mavi suları ve balıkları henüz göremedik, özlemle bekliyoruz.” “İBB’nin üç yıldır devam ettiği ıslah çalışmaları gerekli ön araştırmalar yapılmadan ve yanlış planlamayla başlamış, tüm uyarılara rağmen hatalı uygulamalara ısrarla devam edilmiştir. En sonunda dere dayanamayıp fokurdamaya, dayanılmaz kanalizasyon kokusu tüm canlıların sağlığını tehdit etmeye başlayınca giderek artan şikâyetlerin ve eylemlerin de etkisiyle dereye direkt verilen kanalizasyonun akışı kesilmiş ve biriken tortuların temizliğine başlanmıştır. Bu temizlik çalışmalarında da sorumsuz uygulamalara devam edilmiştir. Kurbağalıdere’de doğal akıntı olmadığından yıllarca dibe çöken atıklar burada kimyasal reaksiyona uğrayarak zehirli çamura dönüşmektedir. İBB topladığı bu zehirli çamuru adaların yakınına, Marmara açıklarına dökerek suç işlemiş, denizi kirletmiş ve deniz canlılarının yaşamını tehdit etmiştir. Suçüstü yakalandığında da, çamurları Ömerli’ye dökerek çevreyi ve oradaki yaşamı zehirlemiştir. ” “Çalışmalar kirliliğin kaynaklarını ortadan kaldırmayı hedeflemediği için, Kadıköylüler ve Marmara Denizi’ndeki yaşam hâlâ tehdit altında.” “15 gün önceki şiddetli yağmurdan sonra Kurbağalıdere’nin taşması ve oluşan sel nedeniyle cadde ve sokaklar, yüzlerce ev, iş yeri ile Yoğurtçu Parkı lağım suları altında kalmış, evler oturulamaz, iş yerleri kullanılamaz hale gelmiş ve bazı insanlar canlarını zor kurtarmıştır. Meteorolojinin uyarılarına rağmen gerekli önlemleri almayan İBB bu felaketin sorumlusu ve suçlusudur.” “İşte Kurbağalıdere, İşte İBB’nin yaptıkları. Kurbağalıdere’yi kirleten kaynakları ıslah etmeden, başlatılan proje bitmeden Kurbağalıdere’nin temizlenmesi mümkün değildir. Gerçek temizlik ise ancak biyolojik arıtma tesisinin kurulması ile mümkün olacaktır.” m
Görseller s. 110: Evrim Yılmaz arşivi s. 114: haber.sol.org.tr s. 116: artfulliving.com.tr s. 117: suhakki.org s. 118: habersol.org.tr s. 119: onedio.com s. 121: t24.com.tr s. 122: birgrupyazar.com s. 124: anadoluyakasi.net s. 127: t24.com.tr s. 128: kuzeyormanlari.org
129
130
istanbullkent almanagıl
TEMMUZ 2015
ÇŞB tarafından onaylanan 3. Köprü bağlantı yollarına ilişkin imar planı değişikliğinin iptaline karar veren İstanbul 8. İdare Mahkemesi Serkan Mangal, kararın açıklanmasından bir gün sonrasında görevinden alınarak sürgün edildi (Hürriyet).
TMMOB ŞPO İstanbul Şube Sekreteri Akif Burak Atlar, İstanbul’un yakın geçmişinde gerçekleşen bir çok ayrıcalıklı imar hakkı kararının İstanbul’da geri dönüşü mümkün olmayan tahribatlara yol açtığı açıklamasında bulundu (Bugün). Sultangazi Cumhuriyet Mahallesi’nde Riskli Alan ilan edildikten sonra ÇŞB tarafından onaylanan planda alanın %55’i nin AVM olmasına karar verildi (Aydınlık). KOS ve İKS İstanbul’daki mega projelere karşı “İstanbul’a nefes ol, nefes al” kampanyasını başlattı (Taraf).
Taksim Yayalaştırma Projesi’nin iptal kararının Danıştay tarafından onaylanmasının ardından, Danıştay 6. Dairesi kararın yeniden yazılması talebini bilirkişi raporunun yeterli olmadığı gerekçesiyle kabul etti. Böylelikle proje hakkındaki bütün yargı süreci en başa alınmış oldu (Cumhuriyet).
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 Kanlıca’da bulunan ve yıkılıp aslına uygun olmadan yeniden inşa edilen ve kaçak kat çıkılan Rıza Sarraf’a ait boğaz yalısı hakkında İstanbul VI No.lu KVKBK yalının orjinaline uygun olmayan kısımların yıkılıp aslına uygun olarak yeniden inşasına karar verdi (Cumhuriyet).
Cumhurbaşkanlığı ofisi olmak üzere restore edilen Vahdettin Köşkü çevresindeki 13 konut için İBB tarafından verilen yıkım kararı, hane sahiplerinin açtıkları ayrı ayrı davalar sonucunda 7 konutun yıkımına ilişkin karar farklı İdare Mahkemelerince iptal edildi (Sözcü).
Yassıada ve Sivriada hakkında hazırlanan imar planlarının ardından inşa faaliyetlerinin başlaması üzerine Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi, her iki adanın tüm tarihi katmanlarının ve doğal çeşitliliğinin yok edildiğini ve Marka Kentler yaratılmaya çalışılırken bir çok kültürel değerin tahrip edildiği açıklamalarında bulundu (Dünya). İstanbul 2. İdare Mahkemesi, Tarihi Yarımada’ya ilişkin KAUİP’de bulunan ve yargıya taşınan 61 plan kararının 37’sini iptal etti ve aralarında Avrasya Tüneli Çıkışı, Topkapı İETT Garajı ve Kumkapı Hali’nin de bulunduğu 7 plan kararı hakkında yürütmeyi durdurma kararı verdi (Hürriyet).
istanbullkent almanagıl
TEMMUZ 2015
16/9 projesinin traşlanmasını isteyen R. Tayyip Erdoğan’ı istediğini reddererek kendisine küstüren müteahhitin R. Tayyip Erdoğan’ın mezun olduğu Balat’taki İstanbul İmam Hatip Lisesi’ni ücretsiz olarak yıkıp yenileyeceği açıklandı (Sözcü). Danıştay 6. Dairesi’nin Taksim Yayalaştırma Projesi için Danıştay tarafından verilen kararı bozmasının ardından Taksim Dayanışması “Topçu Kışlası’nı inşa etmeyi aklınızdan bile geçirmeyin” açıklamasında bulundu (Hürriyet). İBB Meclisi, daha önce ÇŞB tarafından onaylanmış olup İstanbul 8. İdare Mahkemesi tarafından iptal edilen 3. köprü bağlantı yollarına ilişkin imar planlarını yeniden onayladı (Bizim Anadolu).
İstanbul 6. İdare Mahkemesi Sarıyer’de inşası biten ancak henüz açılmayan, aynı zamanda Hayvan Haklarını Koruma ve Geliştirme Derneği’nin tepkisini çeken Kısırkaya Hayvan Barınağı için iptal kararı verdi (Cumhuriyet).
Kağıthane Belediyesi tarafından ilçede bulunan 4 adet parkı afet sonrası geçici yerleşim bölgesi ilan edildi ve afet anında enerji kesintileri yaşanmaması için güneş panelleri ve rüzgar türbinleri kuruldu (İstanbul).
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 Kadıköy’de bulunan tarihi Salı Pazarı İBB Meclisi kararıyla pazaryeri ve otopark inşaatı gerekçesiyle Merdivenköy’e taşındı (Bizim Gazete).
Ataşehir’de bulunan rezidans projesinin yanındaki kamusal park alanı rezidans projesinin sosyal donatı alanı gibi gösterildikten sonra Ataşehir Belediyesi tarafından onaylanarak iskân belgesi verildi (Sabah). Ataşehir’de bulunan ve Belediye Başkanı Battal İlgezdi’nin de ortağı olduğu araziler üzerinde yapılan imar planı değişikliği Ataşehir Belediye Meclisi’nde onaylandı ancak İBB Meclisi kararı reddetti (Habertürk).
Taksim’de cami ve katlı otopark yapılmasına dayanak oluşturan Beyoğlu Kentsel Sit Alanı KAUİP ve Beyoğlu NİP’e ilişkin iptal kararları Danıştay 6. Daire tarafından bozuldu (Aydınlık). Taksim’de tarihi Maksim Gazinosu ile Majik Sineması’nı da içine alan 17 katlı otel, rezidans ve AVM inşaatına ilişkin 1. İdare Mahkemesi’nin verdiği durdurma kararı Danıştay 6. Dairesi tarafından onaylandı (BirGün). Kadıköy’de bulunan Kurbağalıdere üzerinde sıcaklıkların artması ve arıtma sisteminin yetersizliği nedenleriyle siyah tortu ve kabarcıklar oluşmaya ve çevresine kötü kokular yaymaya başladı (Aydınlık).
131
AĞUSTOS 2015 SEL BASKINLARI
istanbullkent almanagıl
“Bu yağmurlar 42 yılın en etkili yağışları olmasına rağmen, biz görevimizi yerine getirdik. Sel nedeniyle hiçbir insanımız hayatını kaybetmemiş, kaybolmamıştır. Şu anda yaşananlar altından kalkamayacağımız sorunlar değil. (...) Alibeyköy Deresi çevresinde sele maruz kalan yaklaşık 150 konutun yıkılması için talimat verdim. Hükümet bize bu konuda yardım ederse en kısa zamanda biz bu işi bitiririz” (Dönemin İBB Başkanı R. Tayyip Erdoğan, 13 Ağustos 1997)
“Son yıllara baktığınız zaman İstanbul’da en fazla yağışın olduğu dönem (...) ki bir tanesi 1996 yılında benim belediye başkanlığıma rastlar. Bu olayın neticesinde (...) İstanbul’umuzda 26 (…) vatandaşımızı kaybettik. Biz üzerimize düşen görevi yapacağız. (...) Sorunlu bölgelerde yaşayan vatandaşlarımıza diyoruz ki; biz size TOKİ’den konut verebiliriz.” (Dönemin Başbakanı R. Tayyip Erdoğan, 10 Eylül 2009) .
TARİHLERLE SEL BASKINLARI
A
rtvin’in Arhavi, Hopa ve Borçka ilçelerinde 23 Ağustos 2015 günü saat 21.00 sıralarında başlayan yağmurun sabaha kadar devam etmesi sonucunda bölgedeki dereler taştı, heyelanlar meydana geldi. Özellikle metrekareye 255 kg yağışın düştüğü Hopa’da büyük yıkım yaratan sel nedeniyle, Hopa’nın Rize, Artvin ve Sarp Sınır Kapısı ile bağlantısı kesildi. Karadeniz Sahil Yolu’nda ulaşım uzun süre sağlanamazken, akşam saatlerinde tek şeritten kontrollü olarak verilmeye başlandı. TMMOB ÇMO 25 Ağustos 2015 tarihinde yaşananlara ilişkin olarak “suçlunun tabiat değil, tabiatın dengesine müdahalede bulunan insan etkeni” olduğuna dair açıklama yayınladı.
Artvin’de meydana felakette yaşam hakları ellerinden alınan 8 yurttaşımız ile 2009 yılında İstanbul’da yitirdiğimiz 31 canın anısına, İstanbul Kent Almanağı’nın 2015 Ağustos ayı dosya konusu olarak İstanbul’da yaşanan selleri inceledik. Ancak İstanbul özelinde konunun detaylarına girmeden önce, selin ne olduğunu ve neden meydana geldiğine bakmak yerinde olacaktır. Seller, dünya üzerinde olan doğal afetlerin en yaygını ve en bilinenidir. Bazı seller belli bir süreçte, birkaç günde oluşurlar. Ancak seylap olarak tanımlanan ani seller, birkaç dakika içinde suların kabarmasına neden olmaktadır. Sular, hızla akan sel sularıyla pek çok kaya, çamur, parçalanmış ağaç ve diğer birçok enkazı taşıyan doğal akıntı sistemlerine neden
olarak, dik ve yüksek toprakların kenarları üzerinden hızla aşmaktadır. Sel sularıyla oluşan kaygan çamur selleri aynı sel gibi çok tehlikelidir. Küçük çayların, derelerin, sel yatakçıklarının, kuru çay yataklarının, mezraların veya bazı alçak tabanlı araziler de çamurları taşıyabilir. Yaşadığınız yer neresi olursa olsun, sel tehlikesine karşı her zaman tedbirli ve uyanık olmalısınız. Eğer deniz seviyesine yakın bir alanda, dere ya da çay kenarında yaşıyorsanız, sele karşı hazırlıklı olmanız çok önemlidir. Sellere en fazla nehir yataklarında olan taşmalar neticesinde maruz kalınmaktadır. Ani ve güçlü yağışlar ile karların erimesi sebebiyle taşmalar olmaktadır. Nehir yataklarına gelen suyun sele dönüşmesinin sebeplerinden biri, nehir yataklarının amacı dışında da kulla-
133
134
istanbullkent almanagÄąl
istanbullkent almanagıl
nılmasıdır. Şehirleşmenin hızla arttığı günümüzde, çarpık kentleşmeyle birlikte dere yataklarının gecekondu bölgelerine dönüşmesi, ağaçlandırılması, doldurulması ya da nehir yataklarının yerinin değiştirilmesi neticesinde, her sene ülkemizde büyük miktarda mal ve hatta can kayıpları yaşanmaktadır. Dağlık alanların üzerinde olan yağış ve tepelerde baharla birlikte karların erimesi sonucunda, dere yatakları kaldıramayacağı oranda suyla dolmakta ve ani seller oluşur. Şiddetli ve sürekli olan rüzgârlar nedeniyle, denizlerde büyük çaplı dalgalar oluşmakta ve kara parçasının içlerine kadar bu suları sürükler. Ayrıca, okyanusta oluşan büyük depremler ve volkanik patlamalar, tsunami oluşturarak karaların içlerine kadar çok hızlı bir şekilde ilerleyebilmektedir. Diğer bir sel oluşumu da göl bölgelerinde meydana gelen depremler ya da atmosferik koşulların göl seviyesinde sebep oldukları değişimler sonucudur. İnsanlar tarih öncesi çağlardan beri yaşamak için hep nehir kıyılarını ve deniz kenarlarını tercih etmiştirler; çünkü suya yakın olmak demek aynı zamanda kolay ulaşım, daha yumuşak bir iklim ve daha verimli topraklar demekti. Zaten eğer insanlar taşabilecek bu sulara yakın olmasalardı sel bir afet olarak sayılmayacaktı. Bugün artık bir sel felaketinin fotoğraflarında göze çarpan ilk şey su altında kalmış araçlar, suyun üzerinde yüzen eşyalar, su içinde kalmış bodrum katlarıyken, bu doğal felaketin asıl zararı, arabanın, eşyaların ve evlerin çok daha ötesindedir. Hemen her sel felaketin-
de, tarım arazileri, içme suyu ve kanalizasyon sistemleri, köprüler ve karayolları, ekili bahçeler zarar görür. Toprak verimsizleşir ve elastikiyetini kaybeder, altyapı ve kanalizasyon sistemlerinde gelişen hasar, maddi zarara ve halk sağlığında tehdide yol açar. Yani önlemi alınmayan her sel, felakete maruz kalanların hem yaşam alanlarında hem de ekip biçtikleri topraklarda biraz daha kırılganlaşma, biraz daha yoksullaşma demektir. İSTANBUL’UN SELLERİ Osmanlı döneminde İstanbul’da kayıtlara geçen ilk büyük sel felaketi 24 Ağustos 1553’te meydana gelmiştir. Bir Ramazan ayında, gece yarısı Kâğıthane’de meydana gelen sel yüzünden yerleşim yerleri, bostanlar harap olmuştur. Harman zamanı olduğundan zarar büyüktü. Sel o kadar şiddetliydi ki büyük ağaçları söküp Boğaz’a sürüklemiştir. Dönemin tarihçileri Galata önlerinin direkler, ağaçlar, ot arabalarıyla dolduğunu, ihtiyacı olanın aldığını yazmışlardır. İstanbul’un tarihindeki en büyük felaketlerden bir diğeri ise 21 Eylül 1563’te Kanuni Sultan Süleyman’ın boğulmaktan son anda kurtulduğu ve İstanbul’un harabeye döndüğü seldir. Sel İstanbul’u adeta savaş alanına çevirmiş; özellikle dere yatakları ile Boğaz’a yakın yerlerde büyük tahribata yol açmıştır. Sokaklarda ve derelerin yakınlarında yağmura yakalananlardan onlarca insan boğularak can vermiştir. Su kanallarının içi tamamen kumla kapandığı için kullanılamaz hâle gelmiştir. Yetmişe yakın ev de yıldırım düşme-
135
136
istanbullkent almanagıl
si yüzünden yanmıştır. İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan Mağlova Kemeri sel sularının tazyikine dayanamayarak büyük bir gürültüyle parçalanmıştır. Kâğıthane bölgesi derenin getirdiği ağaçlar ve çamur nedeniyle tamamen sular altında kalmış, asırlık çınarlar bile çöp ve çamur yığınları altında kaybolmuştur. Selden en büyük zararı Haliç kıyıları, Galata sırtları ve Boğaz’a yakın yerler görmüştür. Silivri, Küçükçekmece, Büyükçekmece ve Harami Deresi’ndeki köprüler tamamen yıkıldığından insanlar gemi ve kayıklarla taşınmıştır. Su kemerleri ya tahrip olduğu ya da tamamen yıkıldığı için şehirde ciddi bir su sıkıntısı çekilmiş; felaketin ardından susuzluk yüzünden salgın bir hastalığın tehlikesi meydana çıkmıştır. Temiz su karaborsaya düşmüş; halk kendisine yetebilecek kadar suyu iki üç katı para ödeyerek alabilmiştir. Kanuni’nin isteği ve takibi sonucunda su kemerleri kısa sürede yeniden yapılarak İstanbul’un su meselesi geçici olarak halledilmiştir. İstanbul’da yaşanan ve kayıtlara geçen sel felaketleri bunlarla sınırlı değildir. 1750 yılında meydana gelen sel de İstanbul’a ciddi zarar vermiş, ancak 1789’da daha büyük bir felaket yaşanmıştır. Feridun Emecen tarafından yayınlanan “Taylesanizâde Hâfız Abdullah Efendi Tarihi”nde bu sel detaylı olarak anlatılır. Üçüncü Selim tahta çıktıktan yaklaşık altı ay sonra, 23 Ekim 1789 Perşembe günü ve ertesi gün İstanbul’a yağan çok yoğun yağmur sonucu Fatih, Eminönü, Kasımpaşa, Galata, Boğaziçi ve Üsküdar’daki sokaklar, pazarlar su ile dolmuştur. Yokuş-
larda sel yüzünden yarıklar oluşmuş, ev ve hamamlar yıkılmıştır. Üsküdar’da Valide Camisi’nin avlusu merdivenlerin en üst basamağına kadar sel suları ile dolmuştur. Dükkânlar su içinde kaldığı için esnafın malları sel suları içinde yüzmüştür. Hamamlarda mahsur kalan birçok kişiyi kurtarmak için duvarlarda delikler açılarak içeride kalanlar kurtarılmıştır. Sel suları mezarları tahrip ettiğinden, kemikler etrafa saçılmıştır. Boğaziçi’nde 45 ev sular altında kalmış; Ortaköy, Kuruçeşme, Arnavutköy ve Beylerbeyi’ndeki dükkânlar ve evler yıkılıp denize sürüklenmiştir. 1789 yılı sel felaketinde 64 kişi hayatını kaybetmiştir. İkinci Mahmud döneminde, 19 Haziran 1811 günü sabah namazından sonra yağan yağmurla, Beşiktaş, Kasımpaşa gibi bölgelerde evler ve dükkânlar yıkılmıştır. Kasımpaşa’da 5-6 kişi sel sularında boğulurken, bazı değirmenlerdeki atlar da sel sularından telef olmuştur. 1924’ün Ağustos ayında ise, İstanbul’da üç gün süren şiddetli yağmurlarda Kasımpaşa ve Eyüp sular altında kalmıştır. Yeşilköy istasyonunda her biri 12 tonluk 16 vagon birer oyuncak gibi devrilmiş; yine Yeşilköy’deki Kara Tayyare Hangarı ile sahildeki Deniz Tayyare İstasyonu yıkılmış ve uçakları da su almıştır. Üç günde, selden toplam 400 ev yıkılmıştır. 1950’de ise Sarıyer’i tamamen sular altında bırakan bir sel felaketi yaşanmıştır. İstanbul’un geçmiş sel felaketleri anlatılırken sürekli tekrarlanan Kasımpaşa, Sarıyer ve Yeşilköy gerek adlarından,
gerekse meşhur bostanlarından, sele uygun zeminler olduklarını zaten kendi ağızlarıyla ele verirler. Kasımpaşa ve bostan ilişkisine göz atıldığında, tüm bu ilçelerin adlarının neden birden fazla kez geçtiği daha net anlaşılacaktır. Piyalepaşa Camisi’nin hemen bitişiğindeki 6,5 dönümlük bostan arazisi, 16. yy.da camilerin giderlerini karşılamak için vakıflara gelir sağlayan bostanların günümüze ulaşan son örneğidir. 19. yy.ın ortalarına kadar bahçe ve bostanlarla kaplı olan Kasımpaşa-Zincirlikuyu bağlantısı, geçtiğimiz yüzyılın ortalarından itibaren gecekondulaşmayla başlayan çarpık kentleşmenin ilk kurbanlarından olmuştur. Kasımpaşa Vadisi olarak anılan alanda kalan son bostanın tarihi ise hayli ilgi çekicidir. İTÜ Mimarlık Tarihi Bölümü’nde kent içi toprak kullanımı üzerine doktora yapan sanat tarihçisi Ayhan Han, vakfiyelerde bu bostana dair önemli bilgiler yer aldığını belirtir. Piyalepaşa Camisi’nin dere yatağındaki bostan üzerine inşa edildiğini belirten Han, “cami inşa edildikten sonra bostan, Piyalepaşa Vakfı’nın mülkiyetine geçiyor ve bostandan elde edilen kira geliri caminin tamiratında kullanılıyor. Derenin o dönemki ismi Kozludere’dir. Kozludere ve Dolapdere, İplikçi Hamamı civarında birleşip Kasımpaşa Deresi’ni ve hepsi birlikte Kasımpaşa Vadisi’ni oluşturuyorlardı. 1656 tarihli Zülfükar Ağa’nın Vakfiyesi yol, Piyalepaşa Tekkesi, bostan ve dereye komşu bir bahçeden bahsetmektedir. İçerisinde ahır, 4 dolaplı kuyu, köşk ve ağaçlar varmış. Vakıf kaydı bize Piyalepaşa Bostanı’nın da yer aldığı alanı tarif ediyor” der.
istanbullkent almanagıl
Ayamama Deresi, her ne kadar saat 06.30 sıralarında, yani Basın Ekspres Yolu’nda araç trafiğinin yoğun olmadığı bir saatte, taşmış olsa da, sel sularına servis minibüslerini yakalanmıştır. Sel sularından ilk büyük darbeyi, Ayamama Deresi’nin kollarından birinin yatağında bulunan İkitelli Osmanlı TIR Garajı yemiştir. Sabah 05.30 civarında gelen sel sularına uykuda yakalanan tır şoförlerinden 10’dan fazlası sel sularına kapılarak hayatını kaybetmiştir. Son zamanlarda artan yapılaşma ile beraber küçültülen dere yatağı, 212 AVM’nin derenin bir kolunun üzerine inşa edilmesiyle beraber tamamen küçültülmüş olan ve mevsim normallerinin 2 katı üzerinde gerçekleşen yağışı taşıyamayan dere yatağı haliyle geçtiği her yeri sular altında bırakmıştır.
137
138
istanbullkent almanagıl
Bostanın Kasımpaşa Vadisi’nden günümüze kalan son tarım arazisi olma özelliği taşıdığını da belirten Han, caminin yapıldığı dönemde denizden uzaklaştıkça dere yatağı boyunca kesintisiz bir biçimde bostanların var olduğunu belirtir ve ekler: “Yağışlı mevsimlerde tepelerde biriken sular vadide sellere neden oluyor ve dere yatağındaki bostanlara, bahçelere ve camilere zarar veriyor. 18. yy.da bölge sakinlerinin arzuhallerinde sık sık tekrarlanan bir
konu bu. Piyalepaşa Camisi’nin önündeki şimdiki bostanlık alan sel sularına bir set olarak düşünülmüş olmalı. Çünkü bostancıların varlığı, dere yatağında drenajı ve çevresindeki binaların korunmasını mümkün kılıyor.” Han’a göre içinde hâlâ tarihi su kuyusu ve su havuzu barındıran Piyalepaşa bostanı en az 450 yıllık bir insan emeğinin ürünü ve vadinin akarsu ortamından ve Kasımpaşa bostanlarından günümüze ulaşan son iz.
Kısıtlı sayıda insanın yaşadığı bir başkentten, ülke nüfusunun %18’inin yaşadığı bir metropole evrilirken bostanları yıkılan, dere ıslahı konusunda sürekli hezimete uğrayan, doğal kaynakları ve tarım arazileri son sürat yok edilen bir şehirde, insanların can ve mal güvenliğinin birkaç saat hızla yağan yağmurun koparabileceği bir pamuk ipliğine bağlı olduğu, 2009 yılının Eylül ayında yaşanan facia ile adeta kanıtlanmıştır.
istanbullkent almanagıl
8 Eylül gününü 9 Eylül’e bağlayan gece, İç Anadolu’da bulunan bir yukarı seviye alçağının (ULL) Karadeniz’den Marmara Bölgesi’ne yoğun nem adveksiyonu yapması sonucunda bölgedeki çok düşük yoğunlaşma depresyonu havayı doyma noktasına yaklaştırmıştır. Bunun yanı sıra atmosferin üst seviyelerindeki soğuk havanın, sıcak deniz yüzeyinin etkileşimi sonucu meydana gelen yoğun konvektif fırtınalar 9 Eylül 2009 sabahın erken saatlerinde doruk noktasına ulaşmış ve selin meydana gelmesine uygun zemini hazırlamıştır. 7 Eylül 2009’da Trakya’yı esir alan ve 7 cana mal olan felaket, ertesi gün İstanbul’u vurmuş; Ayamama Deresi, Tavukçu Deresi, Papaz Dereleri taşmıştır. Marmara Bölgesi, 17 Ağustos depreminden beri ilk kez bu boyutta bir felaket yaşamıştır. Bazı yerlerde su metrelerce yükselmiş; Atatürk Havalimanı’na giden yolları kesmiştir. Yüzlerce araba ve onlarca TIR Marmara Denizi’ne sürüklenmiştir. Selde kaybolan bir kişinin cesedi maalesef denizin karşı kıyısında bulunmuştur. İkitelli, Güneşli, Küçükçekmece ve Gaziosmanpaşa’da yüzlerce ev ve işyeri, taşan derelerin getirdiği suların altında kalmıştır. İkitelli Basın Ekspres Yolu Ayamama Deresi’nin taşmasıyla işe giden servis ve belediye otobüsleriyle özel araçları sular altında bırakmıştır. Araçların ve otobüslerin üzerlerinde mahsur kalan vatandaşlar kurtarılmayı beklerken, İstanbul’un çeşitli semtlerinden binlerce vatandaş itfaiyeden su baskınları için yardım beklemiştir. Bu arada su baskınlarının olduğu otoyollarda araçların sel suları ile sürüklen-
diği görülmüştür. Çatalca ve Silivri’ye müdahale eden itfaiye ve kurtarma ekipleri aşırı yağış alan İstanbul’a yönlendirilmeye başlanmıştır. Ayamama Deresi, her ne kadar saat 06.30 sıralarında, yani Basın Ekspres Yolu’nda araç trafiğinin yoğun olmadığı bir saatte, taşmış olsa da, sel sularına servis minibüsleri yakalanmıştır. Trafiğin yoğun olduğu saate taşması durumunda binlerce otomobilin sel sularına kapılması ve çok daha büyük bir kaos ve felaketin yaşanması işten bile değildi. Sel sularından ilk büyük darbeyi, Ayamama Deresi’nin kollarından birinin yatağında bulunan İkitelli Osmanlı TIR Garajı yemiştir. Sabah 05.30 civarında gelen sel sularına uykuda yakalanan tır şoförlerinden 10’dan fazlası sel sularına kapılarak hayatını kaybetmiştir. Son zamanlarda artan yapılaşma ile beraber küçültülen, 212 AVM’nin derenin bir kolunun üzerine inşa edilmesiyle beraber tamamen küçültülmüş olan ve mevsim normallerinin 2 katı üzerinde gerçekleşen yağışı taşıyamayan dere yatağı haliyle geçtiği her yeri sular altında bırakmıştır. Bu esnada Vodafone Türkiye, İkitelli Basın Ekspres yolu üzerinde bulunan veri santralinin, yoğun yağış nedeniyle sabah 07.50 itibariyle kullanılamaz hale geldiğini açıklamıştır. O gün yaşanan en acı durumlardan biri ise, servis araçlarıyla Halkalı Pameks Tekstil’e giden kadın işçilerden 7’sinin araç içinde sel sularında boğulmuş olmasıdır. Servis minibüsü yolcusu 10 kadın, araçtan inmeye çalışırken sel sularına kapıldı. Sel sularına kapılan kadınlardan 3’ü ekiplerce kurtarılmış
ancak diğerleri sele kapılarak kaybolmuştur. Daha sonra 7 kadının cesedine ulaşılmıştır. Bakırköy Cumhuriyet Savcısı tarafından başlatılan incelemede 7 işçinin boğularak ölümüyle ilgili korkunç bir gerçek ortaya çıkmıştır. Yük taşımak için üretilen ancak personel servisine dönüştürülen minibüste camın ya da sürgülü kapının bulunmadığı, mevcut kapının ise sel nedeniyle oluşan basınçtan açılamadığı belirlendi. İşçilerin, yük bölümünde pencere olmadığı için tehlikeyi fark edemedikleri, suların çok ani yükselmesi yüzünden de yardım alamadıkları öğrenildi. Bir süre sonra İkitelli başta olmak üzere Bağcılar, Küçükçekmece ve Başakşehir’de yoğun yağışla birlikte su altında kalan işyerlerinde yağma olayları başlamıştır. Göle dönen Basın Ekspres ve çevresindeki iş yerleri yağmadan başlıca nasibi alan yerlerdi. Durum öyle bir noktaya ulaşmıştır ki, bölgeyi yağmalamak için İstanbul dışından dahi araçlarıyla insanlar gelmiştir. Bazı kişilerin özellikle züccaciye ve beyaz eşya dükkânlarıyla, bu tür eşyaların bulunduğu depolara girerek, porselen tabak, ütü, ısıtıcı ve benzeri ürünleri çaldıkları görülmüştür. Aynı şekilde Basın Ekspres yolunda yola devrilen bir kargo aracından dökülen tüfekler de orada bulunan kişiler tarafından yağmalanmış, bölgeye gelen polis ekipleri tüfeklerin bir kısmını toplamaya çalışmıştır. Yağma olaylarından sonra konuşan İstanbul Valisi Muammer Güler: “O konuyla ilgili arkadaşlarımız çalışıyorlar. Bunu yağmalama şeklinde değerlendirmeniz yanlış bir yorum olur’’ demiştir.
139
140
istanbullkent almanagıl
Selin patlak verdiği gün gazetecilerin ‘’Selde zararın ve can kaybının büyük olmasında sorumlu kim?’’ sorusu üzerine Güler, yaşanan sel afetinde bir kişinin sorumlu seçilerek her şeyin onun üzerine atılmasının da yanlış olduğunu belirterek, ‘’Geniş baktığımızda bence toplumun tamamı sorumludur bu işten. Hepimiz, herkes. Dünyanın yaşadığı bu sıkıntıdan dünyada yaşayan herkes sorumludur. Maalesef insanoğlu dünyaya giderek daha fazla zarar vermektedir’’ diye konuşmuştur. Dönemin Başbakanı R. Tayyip Erdoğan ise, yaşanan felaketin sorumluluğunu kamulaştıramamaya bağlamış; olayın yaşandığı günün akşam saatlerinde geldiği İstanbul’da AKOM’dan bilgi aldıktan sonra dönemin Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu ile birlikte düzenlediği basın toplantısında can kayıplarından duyduğu üzüntüyü belirterek “İzahı adeta mümkün olmayan büyük felaketle karşı karşıya kaldık. Bu yüzyılı kapsayan bir olay” demiştir. Dönemin başbakanı, “Eğer İBB bu derelerle ilgili ıslah projelerini hayata geçirmek istiyorsa ve bazı kamulaştırma çalışması yapılacaksa, kamulaştırma çalışmalarını engelleme gayreti içine girenler bu günü görmeli. Biz üzerimize düşen görevi yapacağız. Örneğin derelerimizin ıslahını gerçekleştireceğiz. Dere yatağında yapılanma yapmayacağız. İmara ters adımlar atmayacağız. Ama kalkar da biz dere yatağına binalar yaparsak ve dere yatağında bu yapılanmaları yaygınlaştırırsak şunu
unutmayalım ki dere yatağında akar. Derenin intikamı ağır olur. Bunları hiç unutmayalım. Şu anda olan da budur. Ve dere yatağında akmıştır.” şeklinde konuşurken, kendisinin İBB Başkanı olduğu dönemde yaşanan başka bir sel felaketinin, 2009’da yaşananla büyük benzerlikler barındırdığı görülmektedir. 2009’da yaşanan sel felaketinin bir benzeri 1995 yılında yine yaşanmıştır. Selden sonra dönemin İBB Başkanı R. Tayyip Erdoğan açıklama yaparak, Ayamama Deresi’nin ıslahı başta olmak üzere kalıcı tedbirler alınacağını açıklamış fakat hiçbir tedbir alınmaması sonucu Ayamama Deresi, o tarihten sonra birkaç kez daha taşarak mağduriyete neden olmuştur. Hiç kuşkusuz ki İstanbul’da yaşanmış ve yaşanacak olan tüm sel felaketlerinde en büyük sorumlu, doğanın geri dönülemez biçimde tahrip edilmesi ve yine doğaya küstahça kafa tutmak, çarpık kentleşme ve dere yataklarının imara açılmasıdır. Fakat 2009’da yaşanan felaketinin plansız yapılaşma, dere yatağına ev ve işyeri yapılması dışında bir sorumlusu daha bulunmaktadır: 66. Mekanize Tugay Komutanlığı’nda bulunan Ata Göleti. Sel felaketinden sonra yetkililer art arda açıklamalar yaparak felaketinin asıl sorumlusunun Osmanlı Tır Garajı olduğunu, garajın dere yatağına yapıldığı ve bu sebeple sel sularını tuttuğunu iddia etmişlerdir. Haklarında dava açılan garaj yetkililerinden İşletme Sorumlusu Mustafa Kale ise selin bu kadar güçlü meydana gelmesinin sebebinin,
garajın hemen yukarısında bulunan 66. Mekanize Tugay Komutanlığı’na bağlı askeri alandaki Ata Göleti olduğunu iddia etmiştir. İddiaya göre askeri alandaki gölette zemindeki yumuşama sebebiyle patlama meydana gelmiş, gölün önündeki doğal toprak set yıkılmış ve gölün içinde bulunan suyun önemli bir kısmı dere yatağını izleyerek bölgeyi sular altında bırakmıştır. Askeri alanla sınır olan işletmelerin bulunduğu bir tesisin gece bekçilerinden F.D. (39) sabaha karşı yemek yedikleri sırada müthiş bir uğultu duyduklarını, daha sonra sesin geldiği yöne baktıklarında adeta bir dalga halinde devasa bir su kütlesinin etrafını yıkarak tır garajlarının bulunduğu alana doğru hareket ettiğini ve kendi tesislerinin biraz daha uzakta ve yüksekte olmasına rağmen gelen suyun birinci kat seviyesine çıktığını belirtmiştir. Genelkurmay Başkanlığı bu iddiaları yalanlasa da daha sonra bölgeye giden gazeteciler aracılığı ile bu iddia doğrulanmıştı. İstanbul’daki hemen her sel baskınında adını duymaya aşina olduğumuz Ayamama Deresi, başlangıçta taşarak ölüme sebebiyet vermekle değil, elbette ki toprağa hayat vermekle anılan bir deredir. Adını Aziz Mamas veya Hz. Meryem’den almış bu derenin çevresi, yakın geçmişe kadar verimli tarım alanlarıyla çevriliydi. Doğduğu kaynaktan denize dökülene kadar pek çok kolu vardır ve çevresindeki bostanlar, bahçeler ve çiftlikler için önemli bir su kaynağıdır. Üstünde pek çok tarihi köprü ve Bizans döneminden kalma tarihi ayazmaların bulunduğu derenin çevresinde 1950’li yıllardan sonra İstanbul’a yaşanan yoğun göç nedeniyle kaçak
istanbullkent almanagıl
YAŞADIĞIMIZ SEL FELAKETİ DOĞAYA YAPILAN PLANSIZ MÜDAHALELERİN SONUCUDUR TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi, 09.09.2009 İstanbul’da her yıl yaşanan su baskınlarına bir yenisi daha eklenerek geçtiğimiz iki gün boyunca yaşanan ve son 80 yılın en büyük yağışı olarak nitelendirilen sel felaketi, çok sayıda can ve mal kaybına sebep oldu. Yoğun yağışlar sonucu oluşan sel ve su baskınları Silivri, Selimpaşa ve İkitelli başta olmak üzere İstanbul’da birçok alanda can ve mal kayıplarına neden oldu. Afet sonrası yapılan açıklamalarda ise, vatandaşlar mağduriyetlerini ve yöneticilerimizden çözüm belediklerini ifade ederken; uzmanlar da yasa dışı ve kontrolsüz gelişimin sadece İstanbul’un değil, doğal tehditlerle iç içe yaşayan her kentin sorunu olduğunun ve olacağının altını çizdiler. Merkezi ve yerel yöneticilerimiz ise sorumluluklarını reddederken çelişkili ve eşgüdümden uzak açıklamalarda bulundular. İstanbul’da geçmişten bugüne yaşanmaya devam eden plansızlık ve yasadışı yapılaşma sonucu ortaya çıkan felaketin bedelini can ve malları ile İstanbullular öderken, konu ile ilgili açıklama yapan İstanbul ve Türkiye’nin yöneticileri, vatandaşı yeterli önlem almamakla suçladı. Felaketin sorumluluğunu saptırarak adres şaşırtmaya çalışanlar, selin çevrenin hoyratça kullanılmasının bir sonucu olduğunu öne sürerek bu acı olayın sorumluluğunu yine üstlenmekten kaçındılar. Onlar sorumluluklarını inkâr ederken İstanbul, uzun yıllardır yaşadığı yasa dışılığın, kontrolsüz gelişimin, alt yapı problemlerinin, denetimsizliğin faturasını bu kez onlarca canını sele teslim ederek ödedi. Tarım alanlarını, su havzalarını, ormanlarını yapılaşmaya feda ederek doğal yaşamı onarılamaz şekilde tahrip eden, dere yataklarındaki yasadışı yapılaşmaları meşrulaştıran, şehircilik disiplinini görmezden gelenler bugün kendileri reddetse de büyük bir kent suçuna neden oldular. Doğal tehdidin kaynağı ister aşırı yağmurlar olsun, ister deprem olsun, bir şehir kendini savunamıyorsa ve savunamadığı gibi zafiyetini her geçen gün daha da arttırıyorsa, başta şehir yönetimi olmak üzere her bireyin bu kötü gidişte bir rolü olduğu açıktır. Yıllardan beri gerek belediyelerin gerekse merkezi yönetimin, şehirlerin gelişimi konusunda almış oldukları kararların büyük bir kısmı uzmanları tarafından kabul edilemez olarak nitelendirilmiş ve her defasında da bu eleştiriler akut muhalefet şeklinde algılanarak göz ardı edilmiştir. Özellikle, dere yatakları, su havzaları ve orman içi yapılaşmaların sadece doğal kaynakların yitirilmesi açısından değil, sel ve toprak kayması gibi doğal tehditlerin oluşumunu arttırması yönünden de sakıncalarının altı defalarca çizilmiştir. Bugün geldiğimiz nokta, bir yandan tüm bu eleştirilerin haklılığını en acı şekilde ortaya koyarken, diğer yandan da yerel yöneticilerin acil durumlar karşısındaki acizliğini, bugüne kadar işlemiş oldukları kent suçlarının sonuçlarını ve doğayla pazarlık yapılamayacağını göstermektedir. Planlama ve denetleme mekanizmalarının etkin kullanımı sayesinde olumsuz sonuçlarının kontrol edilebilir bir boyut kazanabileceği yağışlar vb. doğa olaylarının sel afetine dönüşmesine engel olmaktan aciz kalan, İstanbul’u can kayıplarıyla sonuçlanacak kadar korkunç bir tabloya teslim eden kent yöneticilerini şiddetle kınıyoruz. TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi olarak, kentin yöneticilerini yasayla kendilerine verilmiş olan görevlerini yapmaya ve vatandaşlarımızı bu görevlerin yerine getirilip getirilmediği konusunda takipçi olmaya davet ediyor, yaşadığımız sel felaketinde mağdur olan vatandaşlarımıza acil şifalar ve hayatını kaybedenler için başsağlığı diliyoruz.
141
142
istanbullkent almanagıl
yapılaşma başlamıştır. Plansız yapılaşma sonucu dere çevresine çok sayıda fabrika ve sanayi tesisi kurulmuş; bunlar nedeniyle derenin suları aşırı kirlilik sorunuyla karşı karşıya kalmıştır. Çevresindeki köylerin ve kaçak yapıların günümüzdeki semtlere evrilmesi ve bölgeden İstanbul’un en önemli iki yolu olan D 100 ve TEM’in geçmesi nedeniyle dere yatağında değişiklikler yapılarak, derenin büyük bölümü yer altına alınmak suretiyle yatağı daraltılmıştır. Başakşehir’in doğu kesimlerinde bir kaynaktan doğan dere, Bağcılar ve Bahçelievler’den akarak, Bakırköy sınırları içinde sularını Marmara Denizi’ne döker. Aslında selde insan öldüren de, Marmara’ya pislik akıtan da Ayamama değil, yetkililerin bir türlü ayamama halidir demek yanlış olmaz. 9 Eylül’de 31 can kaybıyla sonuçlanan felaketin üzerinden 6 sene geçti, o günden bu yana İstanbul’da benzer bir felaketin tekrar yaşanmama sebebi, ne yazık ki başarılı dere ıslahı çalışmaları ya da bilinçli yapılaşmanın başlamış olması değil, bir kez daha aynı miktarda yağışın düşmemesidir. Yani olası bir sel felaketinden uzak kalmamızın tamamen doğa ananın kararına bağlı olduğu şu 6 yılda, İstanbul’da sele karşı önlemler ne durumdaymış diye bakıldığında: • Kasımpaşa Deresi’nde, 1.758 m. yağmursuyu kanalı, 743 m. yağmursuyu tüneli 5.292 m. atıksu kanalı ve 1.628 m. dere ıslahı yapılmış, düşük kottaki yerleşim yerlerinin sel baskınından kurtarılması hedeflenmiştir.
• Küçükköy Deresi’nin 680 m. kapalı, 66 m açık olmak üzere 746 m’lik kısmı I. Kısım Dere Islahı çalışmaları kapsamında yapılmıştır. II. Kısım’da 872 m. kapalı kesit ve 175 m. açık kesit dere ıslahı, 165 m. kapalı dere ıslahı ve 1.000 m. derenin taşperesi tamamlanmıştır. • “Avrupa Yakası 2. Kısım Atıksu Kanalı, Yağmursuyu Kanalı ve Dere Islahı İnşaatı” işi kapsamında prefabrik yöntemle 13 m² kesitinde (5 x 2,6 m) dere ıslahı yapımı uygulanarak kısa sürede Tavukçu Deresi Oto Center ve Matbaacılar Sitesi bölgelerinde 1.030 m. dere ıslahı yapılarak bu bölgelerde yaşanan sel baskınlarına son verilmesi hedeflenmiştir. • Ayamama Deresi için, Marmara Denizi ile E-5 karayolu arasında 3,8 km’lik dere ıslahı İSKİ tarafından yapılmaktadır. D 100 ile TEM Otoyolu arası 8,2 km’lik kısım Olimpiyat Köy Yolu Projesi ile paralel yürütülen proje kapsamında ıslah edilecektir. Her ne kadar İstanbul derelerinin hemen hemen tamamında dere ıslah projeleri ya uygulanmış ya da uygulanmakta olsa da bu çalışmaların neredeyse hiçbiri olumlu sonuç vermemektedir. Bunun en önemli nedenlerinden biri dere yatağının daraltılarak beton kanala alınması yanında, üst kapama yapılması ve/veya ters kirişli beton köprülerle su akışının zorlaştırılması, dere sutaşıma kapasitesinin azaltılması ve kolaylıkla tıkanmaya yol açan dere ıslah düzenlemeleridir. Sıra dışı yağışlarla gelen yağmursuları için bu kanallar yetersiz kalmakta ve sular yatak dışına taşmak suretiyle vadi tabanı
düzlüğüne yayılarak buradaki kullanım alanlarının sular altında kalmasına neden olmaktadır. Hâlbuki dere ıslah projeleri, doğal akışı kolaylaştırıcı flüviyal dinamiklerin göz ardı edilmediği projeler olmalıdır. İstanbul’da bir süredir yağmur demek, aynı zamanda Üsküdar Meydan’da suyun içinde yüzen araba ve minibüs görmekle eş anlamlı, özellikle mevsim geçişlerinde Üsküdar ve sel temalı haberlerin görülmediği hafta pek olmadı. Taşkınlarla ilgili konuşan Afet Uzmanı Yard. Doç. Dr. Kubilay Kaptan, Marmaray’ı su basmasın diye bu görüntülerin ortaya çıktığını söylemiştir. Kaptan, “Üsküdar’da yoğun yağışlarda denizin kabararak deniz kenarındaki yolları su basması ihtimali yüksek. Ayrıca bu bölgede rögar sayısı az. Rögar genişlikleri de yeterli olmadığı için su, hızlı bir şekilde tahliye edilemiyor. Buradaki en büyük sorun ise Marmaray. Çünkü Marmaray gibi ileri teknoloji içeren tünellere su basması çok riskli. Bu yüzden Marmaray’ın karada kalan üst kısımlarındaki rögar ve yağmur suları gider boruları kapatılmıştı. Amaç su basmasını engellemekti. Diğer altyapı sistemleri de yetersiz olduğu için su yeterli şekilde tahliye edilemedi.” demiştir. Alınmayan önlemler nedeniyle 2009’da yaşanan boyutta olmasa da, o zamandan beri en ufak kuvvetli bir yağışta İstanbul’da hayat genellikle felç olmaktadır. Buna örnek olarak 3 Haziran 2014’teki yoğun yağış sonucu, Bağcılar ve Esenler’de yolları su basması ve D 100’de trafiğin durma noktasına gelmesi gösterilebilir.
istanbullkent almanagıl
12 Ocak 2015’te Sabiha Gökçen Havalimanı sahasında bulunan doğal bir çukurun içinde biriken yağmur sularınının, çukurun etrafına dökülen molozların oluşturduğu duvarı patlatması sonucu toprak kayması meydana gelmiştir. Çukurda biriken sular, patlama sonucu moloz çamuruyla birlikte TEM bağlantı yoluna akmış, yol kapanmış, bir araç çamura saplanmıştır. 23 Haziran 2015 günkü yoğun yağış nedeniyle D100 karayolu Kartal, Cevizli mevkii çift yönlü olarak trafiğe kapatılmıştır. Son olarak ise 12 Eylül 2015’te İstanbul’da etkili olan sağanak yağış, Kurbağalıdere’nin su seviyesinin yükselmesine neden olmuştur. Gitgide yükselen sular dereden taşarak Ataşehir Ercümen Batanay Caddesi’ni kaplamıştır. Caddede trafik tamamen durdurulurken, bazı araçlar sular altında kalmış, kurban pazarında birçok çadır zarar görmüş, çamura saplanan bir araç düştüğü yerden ancak itfaiye ekiplerince çıkarılabilmiştir m
143
144
istanbullkent almanagıl
YORUMLARLA SEL BASKINLARI Beşir Atalay | Dönemin İçişleri Bakanı yerbilimleri.com, 09.09.2009
Veysel Eroğlu | Dönemin Çevre ve Orman Bakanı yerbilimleri.com, 09.09.2009
Vatandaşlarımız rahat olsun. Bizi üzen can kayıpları, onları geri getiremiyoruz. Hayatını kaybedenlerin ailelerine de belli ödemeler yapılacak. Olay olup bittikten sonra vatandaşlarımızın tekrar düzene kavuşması, hayatın normale dönmesi için elimizden gelen her şeyi kısa sürede yapacağız. Bütün kurumlarımız işbaşında ve çalışıyoruz. Özellikle dileğimiz inşallah daha fazla can kaybı haberi alınmaz, daha fazla kayıp haberi alınmaz. Halen de o konuda endişemiz var. Umarız o konuda yeni haberler olmaz. Milletimize başsağlığı diliyoruz. Bizlere düşen, felaket gelip geçtikten sonra bunun acısını bir an önce dindirmek, zararları telafi etmektir. O konuda da hepimiz büyük bir kararlılıkla işin başındayız.
Bu gerçekten büyük bir afet. Dere yatakları tamamen daraltılmış ve hatta gecekondu şeklinde binalar yapılmış. Dere yatağı olmayınca etrafı sularla doluyor. Bunun için mutlak suretle gerekli tedbirleri alması lazım. Tekirdağ’da 5 kişilik bir aile hayatını kaybetti. Vatandaş dere yatağına briketlerden gecekondu şeklinde ev yapmış. Su gelince ev yıkılmış. Dere yataklarının mutlaka boşaltılması lazım. Dere yataklarını kullananlar mutlaka men edilmeli ve cezalandırılmalıdır. Biz de vatandaşlarımızın yanındayız. 400 tane elemanımız vatandaşlarımızın yaralarını sarmaya çalışıyor. 2 helikopterimiz de kurtarma çalışmalarına katıldı.
Biz şu anda fiilen bir afet yaşıyoruz. Afet bölgesi ilanı resmen bakanlar kurulunun kararını gerektiriyor. Bizim algılamamız, afet bölgesi ilanının daha ötesinde bir şey. Her tür tespiti yapacağız, her tür zararı ödeyeceğiz.
Kadir Topbaş | İBB Başkanı yerbilimleri.com, 09.09.2009 Son 80 yılın en büyük yağışı bir kaç saat içinde İstanbul’a düştü. Bu doğal afetler karşısında insanların yapacağı bir şey kalmıyor. Bunlar bir olağanüstü hal, bu gibi hallerde insanoğlu çaresiz kalıyor. İstanbul büyük bir kent topografyası
istanbullkent almanagıl
da malumunuz. Bir yönetici olarak burada kalkıp kimseyi itham etmek istemiyorum, böyle bir hakkım olduğunu da düşünmüyorum. Biz de olmak üzere bugüne kadara olan bütün yönetimlerin hataları var. Daha dikkatli olmalıyız, çok acı tablolar gördük bunun karşısında el ele vereceğiz. Tabi ki ölüleri geri getiremeyeceğiz inşallah çok daha sıkıntılı günler bizi beklemez. Yağış ortalamalarına bakıldığında 205 kilogram yağış bir iki saat içinde düşüyorsa, 10 dakikada 3 metre dere yatakları yükseliyorsa insanoğlu olarak bunun karşısında ne kadar durabilirsiniz. Tabi ki, yerleşim alanları tercih edilirken ona göre adım atmak gerekiyor. Alibeyköy Deresi her yağışta taşardı ama bu sefer incelemelerde gördük hiçbir sorun yoktu. Orayı ıslah ederken vatandaşlar kendilerini evlerinden ediyoruz diye bize kızdı. Ama bugün onlarda bize teşekkür ediyorlardır. Aniden bastıran bu yağış sizi araçta olsanız dahi bir yerde yakalayabilir ve hayatınıza mal olabilir. Tabi burada meteorolojinin verdiği uyarıya dikkat ederek bu sıkıntılı günleri inşallah geride bırakırız diyorum. Basın Expres Yolu’nu dere halinde bıraksanız, ancak kurtarabilirsiniz böyle bir yağışı. Sahildeki alanı vadi şeklinde tamamen boş bırakmanız gerekiyor, ama yıllardan beri yapılan bir sürü bina ve iş yeri var. Bilinçsizce kaçak yapılan binalarla insanlar maddi ihtiraslarına esir oluyor. Hepsini takip etmeye çalışıyoruz ama hangisine yetişelim. Gezegenimiz ciddi bir sıkıntı yaşıyor yönetimdeki bizler bundan sorumluyuz üzerimizi düşen yapıyoruz yapmalıyız. İnsanoğlu olarak dünyayı kullanırken çok daha dikkatli olmak zorundayız. Teknoloji uğruna çok fazla ihtiraslı davrandık ve doğayı tahrip ettik. Dünya ciddi sinyaller veriyor bunlar onun göstergeleri. Daha dikkatli olmamız gerekiyor. Muammer Güler | Dönemin İstanbul Valisi yerbilimleri.com, 09.09.2009 Gazeteci (G): Servis içindeki 7 kişi boğularak mı hayatını kaybetti? Muammer Güler: Maalesef. Minibüs fabrikanın hemen önündeymiş. Bir anda iki taraftan gelen su, minibüs seviyesini aşarak sıkıntı yarattı. Öndekiler kapıyı açarak kurtulmuş ama arkadakilerin maalesef böyle bir şansı olmamış. Çünkü minibüsün yandan kapıları ve pencereleri
yok. Sadece arka tarafta tek bir kapı var. Onu da suyun basıncıyla açmayı başaramamışlar. Oradaki sıkıntı, servis aracı standardına uymayan bir araçla bu kadar insanın taşınmasından kaynaklanan bir büyük ihmaldir. Yoksa o bölgede çok sayıda araç var. Hiç bir vatandaşımız böyle bir sonuçla karşılaşmadı. G: Dere yataklarının önü açılamaz mıydı? MG: Dere yataklarının önü açık zaten. Selin sebep olduğu birikimden dolayı ve beraberinde getirdiği tertibattan dolayı kapandı. Daha önceden tıkalı iken açılmamış değil. Şu an için bölge boşaltmayı gerektiren bir durum olmadı. Dün Çatalca ve Silivri bölgelerinde kırsal alanda, köylerde ve merkeze yakın mahallelerde vatandaşlar zaten tahliye edildiler. Onlar, sular çekilmeden riskli bölgelere girmemeleri, özellikle sele maruz kalmış yolları kullanmamaları konusunda uyarıldı. Sevgili İstanbullulardan şunları rica ediyorum; özellikle zorunlu olmadan yağışlı havalarda yola çıkmasınlar ve toplu taşıma araçlarını kullansınlar. Zorunlu olarak yola çıkanlar, TEM’i tercih etsinler. Çünkü E-5’te zaman zaman sıkıntı oluyor. Basın Ekspres Yolu trafiği zaten kontrollü olarak sağlanıyor. Sular çekilse bile kapatmaya devam edeceğiz. 37 yıllık bir idareci olarak şunu ifade ediyorum; böylesine bir felaket daha büyük acılarla, daha büyük felaketlerle sonuçlanabilirdi. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Böylesine aşırı bir yağışın meydana getireceği tehlike, gerçekten de her zaman yaşanabilecek bir tehlike değil. Abdullah Gül | Dönemin Cumhurbaşkanı yerbilimleri.com, 09.09.2009 İstanbul’da maalesef büyük bir sıkıntı var. Biraz önce İstanbul Valisi’yle konuşup, son bilgileri de aldım kendisinden. 6 ayda yağan yağmur birkaç saat içerisinde yoğunlaşıp yağınca, o kadar yoğunlukta su düşünce maalesef böyle bir felaket ortaya çıkmış oldu. Şimdiye kadar İstanbul’un karşılaştığı en büyük sel felaketi bu. Devletin tüm kurumları elinden geleni tabii ki yapıyorlar. Başta belediyeler olmak üzere; Büyükşehir Belediyesi, diğer belediyeler, Vilayet, Türk Silahlı Kuvvetleri bütün gayretler tabii gösteriliyor. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, bütün ailelerine de başsağlığı diliyorum. Bu sayının da tabii
145
146
istanbullkent almanagıl
artmamasını temenni ediyoruz. Bütün imkânlarıyla İstanbul, çevre iller, herkes yaraları sarmak için uğraşıyor. R. Tayyip Erdoğan | Dönemin Başbakanı yerbilimleri.com, 10.09.2009 Son yıllara baktığınız zaman İstanbul’da en fazla yağışın olduğu dönem metrekareye 64 kg’ı bulmuştur ki bir tanesi 1996 yılında benim belediye başkanlığıma rastlar. Şimdiki duruma baktığınızda daha vahim. Metrekareye düşen 185 ila 225 kg arasında bir yağış var ortada. Bu tabii bambaşka bir felaket ve bu yüzyılı kapsayan olay. Bu olayın neticesinde 3 gündür süren yağışlarla birlikte İstanbul’umuzda 26, Tekirdağ’da 5 vatandaşımızı kaybettik. Şu anda 9 da kaybımız var. Ölenlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine sabırlar diliyorum. Özellikle gerek Ayamama Deresi, Tavukçu Deresi, Papaz Deresi bölgesinde yaşayan ve işyeri bulunan vatandaşlarımız için bir şeyi ısrarla vurgulamak istiyorum. Yıllardır bizim bu dereler üzerinde ıslah çalışması ile ilgili gayretlerimiz var. Bu belediye başkanlığım dönemimde de oldu ve benden sonra da takip edildi. Şimdi yine Belediye Başkanımız Kadir Topbaş’ın bu derelerle ilgili ciddi ıslah projeleri ve çalışmaları var. Bu çalışmalarda yaşadığımız birçok engeller var. Öyle zannediyorum ki şu yaşanan olay bu engelleri bundan sonra ortadan kaldırır. Eğer İBB bu derelerle ilgili ıslah projelerini hayata geçirmek istiyorsa ve buralarda bazı kamulaştırma çalışması yapılacaksa, bu çalışmaları engelleme gayreti içine girenler bugünü görmeli. Bugünü görmemenin bedelini bize ağır ödetiyorlar. Bunu ben kendi belediye başkanlığı dönemimde yaşadım, bugün yine yaşadım. Biz üzerimize düşen görevi yapacağız. Örneğin derelerimizin ıslahını gerçekleştireceğiz, dere yatağında yapılanma yapmayacağız, imara ters adımlar atmayacağız. Ama kalkar da dere yatağına binalar yaparsak, dere yatağında bu yapılanmaları yaygınlaştırırsak şunu unutmayalım ki derenin intikamı ağır olur. Bunları hiç unutmayalım. Şu anda olan da budur. Ve atasözündeki gibi dere yatağında akmıştır. Yüzyılın en önemli en ciddi felaketi olan bu hadiseden sonra atacağımız ve atmamız gereken adımlar var. Ben öncelikle valilik, belediye, askeri birlikler, sağlık müdürlüklerimiz,
kısaca devletimizi tüm birimlerine teşekkür ediyorum. Çünkü ellerinde gelen gayreti ortaya koydular, imkânlarını seferber ettiler. Bunun neticesinde yaklaşık 1.300’e yakın insanı kurtardılar. Tüm bunlar bu yapılanmanın bir neticesidir. Tüm birimlerimizi kutluyorum. Valiliklerimiz hasar tespit çalışmalarını bitirdikten sonra destekler devam edecek. Ben bu destekleri ötesine geçmek istiyorum. Diyorum ki, şu an yaşadığımız bu acının tekrarını istemiyorsak, yeni bir adım atalım. Bir defa bu dere yataklarında ister tır garajı, ister fabrika olsun, bizim bunları süratle kaldırmamız lazım. Valilik ve belediyemizle bu konuda adımımızı atacağız. Eğer biz burada vatandaşla el ele verirsek, bu işi kolay yaparız. Ama vatandaşımız burada önümüze engel teşkil ederse başarmakta zorlanırız. Elele vereceğiz, birbirimizi anlayışla karşılayacağız ve süratle bu işi bitirip fabrikamızı, garajımızı, konutlarımızı güvenli olan bölgelerde, en sağlık şekilde yapacağız. Oralara yerleşeceğiz. Toplu konut için ciddi gayretlerimiz var, belediyelerimizle bu konuda yoğun çalışmalar içindeyiz. İnşallah daha modern, daha huzurlu yapılanmanın adımlarını atacağız. Islah çalışmalarını süratle bitireceğiz ve inanıyorum ki bu bölgelerde de sıkıntılar bitecektir. Bundan sonra İSKİ’nin de sorun yaşanan o belgelerin üzerinde durmasında fayda var. Biliyorsunuz buralar daha önce beldeydi ve sonradan İstanbul Büyükşehir Belediyesi sınırlarına bağlandı. Bu bölgeler üzerinde belki bir altyapı çalışması gerekebilir. Sorunlu bölgelerde yaşayan vatandaşlarımıza diyoruz ki; biz size TOKİ’den konut verebiliriz. Burada mevcut konutların enkaz bedelini öderiz ve peşinata sayarız. Kendilerine uzun vadede, 20 yıl gibi bir vade tanımak suretiyle oralara taşınmalarını isteriz. Vatandaşımız kira öder gibi taksitini öder, mevcut binasının enkaz bedelini de peşinat sayarız. Bu tür sıkıntılardan kurtulmuş oluruz. Kendileri de daha modern yaşam imkânlarına kavuşurlar m
istanbullkent almanagÄąl
147
148
istanbullkent almanagıl
BASINDA SEL BASKINLARI Suyun Yerel Yönetimlerden İntikamı Ağır Oldu | Gökhan Marım, İMO Su Çalışma Grubu Üyesi www.imo.org.tr Dünyada son 20 yılda doğal afetler 1,5 milyon kişinin hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Afet riski altında bulunan nüfusun yüzde 15’i gelişmiş ülkelerde olmasına karşılık, can kayıplarının sadece yüzde 1,8’i gelişmiş ülkelerde meydana gelmiştir (1). Kalkınmakta olan ülkelerin afetler sonucu ekonomik kayıpları (GSMH %’si olarak) gelişmiş ülkelerin 20 mislidir (1). Türkiye’de taşkın zararı yılda ortalama 100 milyon dolardır. Taşkın yatırımı yılda ortalama 30 milyon dolardır (4). 8-9 Eylül 2009 tarihinde İstanbul ve Trakya Bölgesi’nde yaşanan sel felaketi yerel yönetimler ve kamu kurum-kuruluşları açısından ders çıkarılması özelliğindedir. Sel felaketinde 33 kişi ölmüş (16 Eylül 2009 tarihi itibariyle) ciddi maddi zarar ortaya çıkmıştır. Yerel yönetimler ve iktidar temsilcileri ise durumu “takdiri ilahi” şeklindeki açıklamalarla geçiştirmişlerdir (6).
Yaşanan son sel felaketinden sonra tüm yetkililer açıklamalarında küresel ısınmanın etkilerinden bahsetmiş, bu yıkımlarım önemli bir nedeni olarak da küresel ısınmayı göstermişlerdir. Küresel ısınma yaklaşık son 150 yıldır aşırı miktarda tüketilen petrol, kömür ve doğal gaz gibi fosil yakıtların atmosfere yaydığı zararlı gaz ve parçacıkların küresel ortalama sıcaklığı artırması nedeniyle yaşanmaktadır. 19. yüzyılın ortalarından günümüze kadar olan sürede küresel ortalama hava sıcaklığı 0,3-0,6°C artmıştır (2). Bunun sonucunda Türkiye’de, yağış dağılımında ve şiddetinde değişim; kuraklık sıklığında, şiddetinde ve ani sel sayısında artış gibi sonuçlar beklenmektedir (2). Ancak Türkiye’de yağış rejiminin düzensizliği ve taşkın gibi doğal olaylarının rastlanabileceği de iyi bilinmektedir. Sonuncusu İstanbul’da olan taşkınların nedenini küresel ısınmaya bağlamak ise oldukça zorlama ve yöneticiler için sorumluluktan kurtulma yöntemidir. Devlet Su İşleri’nin verilerine göre son 20 yılda tüm Türkiye’de 300’ü aşkın taşkın meydana gelmiş, bu taşkınlarda yaklaşık 500 kişi hayatını kaybetmiştir. Taşkınlar Türkiye için deprem gibi doğal olaylardır ancak bu doğal olayları afete dönüştüren ise yerel yönetimler ve ülke iktidarıdır.
istanbullkent almanagıl
Başbakan R. Tayyip Erdoğan: Derenin intikamı ağır olur. Şu anda olan da budur. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım: Kendi elimizle Allah’ın yarattığı doğayı katlediyoruz. Kamu idaresinin ihmali olduğu kadar vatandaşın da var. Çevre Bakanı Veysel Eroğlu: Bu hakikaten bir tufan belirtisi. Buna ne Amerika’da ne Türkiye’de alınacak önlem yoktur.
gerektirir. Öncelikle sellerin afete dönüşmesine engel olabilmek için kesinlikle taşkın yatakları imara ve iskâna açılmamalıdır. 3194 sayılı İmar Kanunu gereği imar planlarının oluşturulmasından yerel yönetimler sorumludur. Ayrıca Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nın denetleme ve değiştirme yetkisi bulunmaktadır. Taşkın yatakları yeşil alan olarak muhafaza edilmeli ve korunmalıdır. Şekil 1’deki taşkın yatağı bölümü suyun sızmasını kolaylaştıracak yeşil alan olarak muhafaza edilmeli ve o bölümde yapılaşmaya izin verilmemelidir.
İstanbul Valisi Muammer Güler: Altyapıda bazı sorunlarımız yok değil, ama bu yağış çok güçlü altyapıların bile dayanamayacağı nitelikte. İBB Başkanı Kadir Topbaş: İnsanoğlunun doğayı hoyratça kullanmasının faturası. Buzullar erimeye başladı, ekolojik kıyametten bahsediliyor.
Seller doğal ve meteorolojik olaylardır. Ancak afete dönüşmesinin nedeni ise yönetememe durumudur. Bu son sel felaketi de göstermiştir ki Türkiye’de “Afet Yönetimi” gerçekleştirilememektedir. “Afet Yönetimi” kavramı her türlü tehlikeye karşı hazırlıklı olma, zarar azaltma, müdahale etme ve iyileştirme amacıyla mevcut kaynakları organize eden analiz, planlama, karar alma ve değerlendirme süreçlerinin tümünü kapsamaktadır (3).Yani afet yönetimi afet öncesi ve sonrası müdahaleleri kapsamaktadır. Afet sonrası müdahaleler genel olarak kriz masası yönetimi olarak adlandırılmakta olup, afet öncesi müdahaleleri, afeti önlemeye yönelik çalışmaları kapsayan yöntem, risk yönetimi olarak adlandırılmaktadır. Bu son sel felaketi de göstermiştir ki Türkiye’de afetler ile mücadele ve müdahalede risk yönetimi değil kriz masası yönetimi anlayışı hâkimdir. Ancak İstanbul’daki sel olayında kriz masası yönetimi dahi uygulanamamıştır. Selin olduğu bölgeye giriş engellenmemiş, arama ve kurtarma çalışmaları yetersiz kalmış, insanlar el yordamıyla selden kurtulmaya çalışmışlardır.
Taşkınlar, önlenemeyecek doğal olaylardır. Ancak taşkınların afet haline gelmesinin sebebi taşkın yataklarının imara açılması ve yetersiz altyapıdır. İstanbul’da yaşanan sel felaketinde, İkitelli ve Halkalı bölgesinde taşkın yataklarının imara açıldığı, taşkın yataklarına hiç konmaması gereken tır parkı gibi yapıların konulduğu, hatta bu yapıların bir kısmının belediye başkanlarının ve yakınlarının yapıları olduğu gözlemlenmiştir. Yine bu bölgede kuru dere olarak tabir edilen bölgelere yol yapılmış sel sırasında bu yollar dere yatağı görevi görmüştür. Taşkın yatakları dışındaki bölgeler için gelen fazla miktarda suyun tahliyesini sağlayan yağmursuyu sistemlerinin durumu ise ayrı bir tartışma konusudur.
Taşkın gibi doğal olaylara, doğru zamanda ve olay gerçekleşmeden önce müdahale edilmelidir. Afet yönetimi bunu
Yetkililerin açıklamalarına göre; o bölgeye düşen yağış ve akışa geçen debi miktarı o bölgede yapılan mühendislik ya-
149
150
istanbullkent almanagıl
pıları için hesaplanan 100 yılık taşkın değerlerinden fazla değildir. Bu da şu anlama gelmektedir; taşkın yatakları imara açılmamış olsaydı ve altyapı sistemi düzgün çalışmış olsaydı son yaşanan tablo ortaya çıkmayacaktı. Taşkınlara önceden müdahale, sadece taşkın yataklarının korunması ve altyapının yeterliliği ile sınırlı değildir. Taşkınlardan korunmaya yönelik birçok önlemler alınabilir. Bunların bir kaçı şöyle sıralanabilir (5). Taşkınlardan korunmak için yönetimlerin alacağı yapısal önlemler 1. Sel risk haritaları oluşturulmalıdır. Taşkın geldiğinde hangi bölgenin daha çok risk arz ettiğinin bilinmesi afet yönetimi açısından zorunludur. (Şekil 2).
labilir. Kentsel bölgelerde suların toprağa sızmasını hızlandıracak sulak alanlar İstanbul’da olduğu gibi kurutulmamalı, korunmalıdır. 4. Dere yatakları etkin bir biçimde düzenlenmelidir. Seddeler, taşkın duvarları ve akım taşıma kapasitesini artıran, dere yatağı kesitlerinin genişletilmesi gibi önlemler alınabilir. Ancak bu yapılar tamamlandıktan sonra da bakım ve onarımı yapılmalıdır. İstanbul ve Trakya Bölgesi’nde yaşananlar taşkın öncesi müdahale kadar taşkın sırasındaki müdahalelerin de ne kadar kritik olduğunun göstergesidir. İstanbul’da taşkına müdahale de çok geç kalınmış olup insanlar kaderleri ile baş başa bırakılmıştır. Taşkınlar, depremlere kıyasla önceden bilgi sahibi olma açısından çok daha avantajlı doğal olaylardır. Depremin olup olmayacağı ile ilgili herhangi bir uyarı sistemi bulunmaz iken, taşkınlar için erken uyarı sistemleri mevcuttur. Ancak bu bilgilerin doğru kullanımı ve değerlendirilmesi müdahale açısından kritiktir. İstanbul ve Trakya Bölgesi için yoğun yağış uyarısı yapılmasına rağmen bölgede sel durumunda istenmeyecek durumlar yaşanmıştır. Taşkın durumunda sorumlulukların önceden belirlenmiş olması ve yapılması gerekenler sıralandığında birçoğunun uygulanmadığı görülmektedir (5). Taşkınlardan korunmak için yönetimlerin alacağı yapısal olmayan önlemler
2. Taşkın bölgelerine sel kapanları yapılabilir. (Şekil 3).
3. Özellikle kentsel yerleşim alanlarına taşkın kuşaklama kanalları, çevirme kanalları ve taşkın geciktirme havuzları yapı-
1. Taşkın risk haritalarına göre taşkınlardan öncelikle etkilenecek bölgelerin tespiti 2. Bölge tahliye planlarının hazırlanması 3. Taşkın durumunda yetki ve sorumlulukların belirlenmesi 4. Personel ve donanımın tespit edilmesi ve eğitimi 5. Erken uyarı sistemlerinin ve sorumlularının belirlenmesi 6. Arama-kurtarma ekiplerinin belirlenmesi ve tatbikatları 7. Taşkın uyarılarının TV, radyo, siren, anons, telefon yardımı ile yapılması ve evlerin dolaşılması 8. Tahliye sırasında hangi numaraların aranacağının belirlenmesi 9. Elektrik sigortaları, gaz ve su vanalarının ne zaman kapatılacağı bilgisi
istanbullkent almanagıl
10. Bölgeye binek araçlar ile girişin engellenmesi 11. Taşkın sırasında binek araçların kullanımının önlenmesi ve toplu taşıma araçlarına yönlendirilmesi Afet öncesi ve sonrasında müdahale etme iddiasında olan Afet Koordinasyon Merkezi (AKOM) yukarıda sıralananları yapmaktan çok uzaktadır. Türkiye’de bugün hava şartlarını, iklimi, nehirlerimizdeki ve göllerimizdeki su seviyelerini takip edip sele, “sel”; çığa, “çığ”; kuraklığa, “kuraklık” demek, onları izlemek ve önceden haber vermekle görevli herhangi bir kurum veya kuruluşumuz bulunmamaktadır (2). Taşkınlar ile ilgili veri toplayan kurumlar; Devlet Meteoroloji İşleri (DMİ), Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİEİ) ve Devlet Su İşleri (DSİ)’dir. Taşkınlar ile ilgili veri toplama da birden çok kurumun bulunması kurumlar arası uyumsuzluğa neden olmakta ve ayrıca kaynak israfına neden olmaktadır. Son yaşanan sel felaketinde de bir kez daha görülmüştür ki taşkın durumunda da müdahale yetersiz kalmış ve kurumlar arası işbirliğinin de sağlanamadığı ortaya çıkmıştır. Her doğal olayda olduğu gibi, yerel yönetimler ve ilgili kurumlar, bu son sel felaketine de hazırlıksız yakalanmışlardır. İstanbul’da yakın gelecekte olabilecek bir depremin yaratabileceği sonuçlar düşünüldüğünde dehşete kapılmamak mümkün değildir. Sel felaketi sırasında bireylerin de yapabileceği ve önlem alabileceği birçok şey vardır. Bunlar ancak bilinçlendirme ve ilköğretim sıralarında başlayan eğitim ile mümkündür. Taşkın sırasında bireylerin yapabilecekleri şöyle sıralanabilir: 1. Taşkın sırasında elektrik, gaz ve su sistemleri kapatılmalıdır. 2. Dere yatağı ve çukur bölgeler hemen terk edilmelidir. 3. Sel sırasında karşı karşıya geçilmesi tercih edilmemelidir. 15 cm yüksekliğindeki taşkın suyu bir kişiyi kaldırabilecek kaldırma kuvvetine sahiptir. Eğer karşıya geçilmesi zorunlu ise baston ya da uzun bir sopa yardımı ile kontrollü bir biçimde geçilmelidir. 4. Bölgeden uzaklaşmak için mümkün olduğu kadar toplu taşıma araçları kullanılmalıdır. 60 cm yüksekliğindeki taşkın
suyu standart bir binek arabayı kaldırabilecek kaldırma kuvvetine sahiptir. 5. Sel suları yabancı madde içerebilir; bu nedenle sel suları ile temas etmiş yiyecekler tüketilmemeli; mümkün olduğu kadar sel sularına temas edilmemelidir. 6. Alt katlardan yukarıya çıkılmalı ve mümkünse bir miktar kuru gıda ve içecek alınmalıdır. 7. İlk yardım malzemeleri ve gerekli ilaçların da bulundurulmasında fayda vardır. Sonuç ve öneriler Sonuç olarak son yaşanan sel felaketinde yerel yönetimler ve iktidar kurumları iyi bir sınav verememişlerdir. 33 insan ölmüş, ciddi miktarda maddi hasar oluşmuş ve birçok insan mağdur olmuştur. Genel olarak değerlendirildiğinde ise bu durumdan yerel yönetimler birinci derecede sorumludurlar. Yerel yönetimlerin taşkından koruma ve buna benzer altyapı sorumluluklarını yerine getirmekten uzak oldukları birçok kez Odamız tarafından ifade edilmişti. Yerel yönetimler için maalesef yeni yerleşim bölgeleri rant olarak algılanmakta, ne yazık ki bu ranta da ilk önce belediye başkanlarının kendileri ve yakınları göz dikmektedir. Bu nedenle belediyeler de imar planlarını belirlerken taşkın yataklarına dikkat etmemekte hatta bu durumdan taşkın yataklarından sorumlu kurum DSİ bile şikâyet etmektedir. Örneğin sel felaketinin yaşandığı, yazılı ve görsel basında ismi geçen Ayamama Deresi etrafındaki bölge için hazırlanan imar planı ile ilgili Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin 1997 yılında hazırladığı raporda (Dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayip Erdoğan’dır) Ayamama Deresi etrafındaki bölgenin imara açılması ile ilgili çekincelerini ifade edilmiştir. Ancak bu rapor Büyükşehir Belediyesi’nce dikkate alınmamış, tüm uyarılara rağmen bölge imara açılmış ve sonuç olarak birçok can ve mal kaybına neden olunmuştur. Tüm planlarını beş yıl sonraya göre yapan ve ciddi borç yükü altında bulunan yerel yönetimlerden kuşaklama kanalları ve
151
152
istanbullkent almanagıl
sel kapanları gibi ciddi yatırım isteyen mühendislik yapılarını beklemek boşunadır. Genel olarak tüm Türkiye’de yerel yönetimler oy getirecek popülist yatırımları tercih etmekte olup, taşkın yatırımları, içmesuyu, kanalizasyon, yağmursuyu gibi altyapı yatırımlarına kaynak aktarmamayı tercih etmektedirler. Yağışların az olduğu dönemde toplum, kuraklık, su kesintileri ile boğuşmakta; yağışların fazla olduğu durumlarda ise sel sonucu ciddi can ve mal kayıpları ile yüz yüze kalmaktadır. Bu durum açık bir biçimde suyun yönetilemediğini ve yerel yönetimlerin altyapı hizmetlerini sunmadığını izah etmektedir. Bu nedenle bir an önce tüm altyapı hizmetlerinin yapımı ve yönetimi, bu işleri yapabilecek, DSİ gibi bir kamu kuruluşuna devredilmelidir. Ancak ne yazık ki AKP iktidarı tarafından uygulanan politikalar incelendiğinde görülmektedir ki kamu kurumlarının içi boşaltılmakta; kamu kurumları vasıfsızlaştırılmakta; eğitim, sağlık ve altyapı da dâhil olmak üzere tüm hizmetler özelleştirmeye doğru yerelleştirilmektedir. Bu durum ise halkın temel hizmetleri daha pahalıya almasına ve sel gibi doğal olaylarda mağdur olmasına neden olmaktadır. Taşkınlarla ilgili öneriler ve benzer olayların bir daha yaşanmaması için acil yapılması gerekenler şöyle sıralanabilir: • Taşkınlara karşı mücadele çözümleri havza bazında olmalıdır. • Tüm ülkenin taşkın risk haritaları çıkarılmalıdır. Bu haritaların çıkarılması için üniversitelerimizin teknik bilgisi yeterlidir ve bu haritalar üniversiteler tarafından çıkarılmalıdır. • Taşkın risk haritalarına göre acil eylem; tahliye planları oluşturulmalıdır. • Taşkın, çığ, deprem ve diğer doğa olayları ile mücadele tek bir kamu kuruluşunda toplanmalı, veri ve kaynak israfına son verilmelidir. • Taşkın ile mücadele “kriz masası yönetimi” ile değil “risk yönetimi” ile sağlanmalıdır. • Taşkın sırasında aranacak telefon numarasından trafik kontrolüne kadar her türlü organizasyon AKOM tarafından yürütülmelidir. • Afet yönetimi, insanları yangından veya depremde yıkılmış bina enkazı altından çıkarma olarak anlaşılmamalı, gerçek anlamda afet öncesinde, sırasında ve sonrasında müdahale eden ve yönlendiren bir afet yönetimi sağlanmalıdır.
• İlköğretim yıllarından başlamak üzere afetler sırasında yapılacaklar ile ilgili eğitim verilmelidir. • Son yaşanan sel felaketinin sorumluları; mühendis, mimar, eski ve yeni belediye başkanları hakkında gerekli yasal işlemler bir an önce başlatılmalıdır. • Yaşanan sel felaketinin ardından sel sularıyla taşınan çamur ve birikmiş suların tahliyesi, herhangi bir toprak kaymasına neden olmayacak biçimde ve başka bir afete dönüşmeyecek şekilde titizlikle yapılmalıdır. • İmar planları hazırlanırken taşkın yataklarına kesinlikle iskân izni verilmemeli, kent alanları içerisindeki yeşil alanlar oluşturulmalı, var olanlar muhafaza edilmelidir. • Altyapı hizmetleri yerel yönetimlerden bir an önce alınmalı, çağın ihtiyaçlarını karşılayan teknik ekip ve donanıma sahip kamu kurumlarına devredilmelidir. Kaynaklar 1) Elgin K. G. 2006, İstanbul Proje Koordinasyon Birimi Sunumu 2) Kadıoğlu M. 2007, Küresel İklim Değişimi ve Türkiye, TMMOB İMO Samsun Şubesi Sel-Heyelan-Çığ Sempozyum Bildiriler Kitabı 3) Kadıoğlu M. 2007, Sel, Heyelan ve Çığ İçin Risk Yönetimi, TMMOB İMO Samsun Şubesi Sel-Heyelan-Çığ Sempozyum Bildiriler Kitabı, 4) Özoral E. 2007, Taşkın Koruma Faaliyetlerinde Memba ve Mansap Planlanması ve Yukarı Havza Önlemleri, TMMOB İMO Samsun Şubesi Sel-Heyelan-Çığ Sempozyum Bildiriler Kitabı 5) Yılmaz M. 2009 Doğal Afet Risk Yönetimi Eğitimi “Sel” Sunumu 6)http://www.milliyet.com.tr/Guncel/HaberDetay. aspx?aType=HaberDetay&-ArticleID=1137987&Date=15.09.2009&Kategori=guncel&-b=Sasirtan%20afet%20 aciklamalari (11 Eylül 2009 tarihli Milliyet Gazetesi) 7) Usul N. 2007, TMMOB İMO Samsun Şubesi Sel-HeyelanÇığ Sempozyum Bildiriler Kitabı m
istanbullkent almanagÄąl
GĂśrseller s. 132: arastiralim.net s. 134: beyazgazete.com s. 138: birgun.net s. 143: ntv.com.tr s. 144: ajanshaber.com s. 147 Ăźst: panoramio.com s. 147 alt: ibb.gov.tr s. 158: basaksehirrehberi.com s. 153: habersol.org.tr
153
154
istanbullkent almanagıl
AĞUSTOS 2015
Arkeologlar Derneği Yassıada ve Sivriada’da 4. yy.den bu yana gelen taşınmaz kültür varlıklarının bulunduğu ve yapılan inşaat faaliyetleriyle bu kültür varlıklarının yok edildiği yinelendi (Agos). İnanlar İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Serdar İnan, İstanbul’da 50 milyon kişilik bir imar planı hazırlanması halinde konut fiyatlarının düşebileceğini açıkladı (Aydınlık). TMMOB ŞPO İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Kahraman tarafından Topçu Kışlası’nın inşasını da içeren Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi’ne ilişkin kararın Danıştay tarafından bozulmasının siyasi bir karar olduğu ve hukuki mücadelenin süreceği vurgulandı (Bugün).
Gaziosmanpaşa’da ilçenin yaklaşık 1/3’ünü kapsayan 393 ha’da kentsel dönüşüm yapılmasını öngören 1/5000 Ölçekli NİP ÇŞB tarafından itirazlar sonrasında yeniden askıya çıkarıldı (Vatan).
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 450 yıllık Piyalepaşa Bostanı’nda yapılmak istenen otopark inşaatına karşı KVKBK’ye başvuran Arkeologlar Derneği, alanın tescillenmesini talep etti (Taraf).
İstanbul trafiğine tır ve kamyonların girmemesi için Beylikdüzü Ambarlı’ya Ro-Ro limanı yapılacağı ve Topçular Feribot İskelesi’ne seferler düzenleneceği açıklandı (Cumhuriyet).
Çengelköy’de Cumhurbaşkanlığı çalışma ofisi olarak tahsis edilen Vahdettin Köşkü bitişiğindeki mahalledeki 13 hanenin yıkım kararı iptal edildikten sonra İBB tarafından kamulaştırma kararları mahalleliye tebliğ edildi (BirGün). Danıştay 14. Dairesi, Tarlabaşı Projesi’nin iptali istemiyle açılan davada İstanbul 3. İdare Mahkemesi’nin verdiği ret kararını bozdu (BirGün).
istanbullkent almanagıl
AĞUSTOS 2015 İBB Ulaşım Planlama Müdürlüğü tarafından yürütülen çalışma ile İstanbul’daki yolların hacim ve kapasite oranları belirlenerek trafik sıkışıklığının yaşandığı yollar tespit edileceği ve bu yollarda ücret tarifesi uygulanacağı açıklandı (Haber Takip). Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, kentsel dönüşümün rant kapısı olmadığını, kentsel dönüşümün uzun soluklu, finansal ayağı olan ve sosyal yanı ağır basan kapsamlı bir çalışma olduğunu açıkladı (Hürriyet). Eski Darüşşafaka Cemiyeti arazisi olan Koşuyolu’ndaki 12 bin 257 m²’lik araziye plan tadilatı yoluyla 80 m yüksekliğinde otel yapılacağı açıklandı (Flashaber).
Altı saat içinde 4 aylık yağışın düştüğü Artvin’in Hopa ve Arhavi ilçelerinde yaşanan sel ve heyelanda 10 kişi hayatını kaybetti. Yapılan açıklamalarda felakete dere yataklarına inşa edilen yapıların yol açtığı belirtildi (Yeni Çağ). Ataşehir, İçerenköy’de 2 katlı sosyal konutların bulunduğu ve Bakanlar Kurulu’nca riskli alan ilan edilen alana ilişkin 80 m yükseklikte yapılaşmaya izin veren imar planları ÇŞB tarafından askıya çıkarıldı (Yurt).
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi arazisinde imar planı değişikliği yoluyla rezidans yapılmasına karşı İstanbul Tabip Odası tarafından düzenlenen basın toplantısında kamusal alan olan hastane arazisinin ranta açılmasına karşı oldukları belirtildi (Kent Yaşam). Mecidiyeköy’de eski Ali Sami Yen Stadı yerine yapılan rezidans projesine ilişkin açılan davada bilirkişi raporu projenin ayrıcalıklı imar hakkı getirdiğini belirtti (Cumhuriyet).
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 Kredi sağlayacak uluslararası konsorsiyumlar için ön şart olarak düzenlenmek istenen 3. havalimanı 2. ÇED toplantısı KOS ve yerel halkın protestosuyla iptal edildi (BirGün). Beylikdüzü Ambarlı’da yapılması planlanan Ro-Ro limanının tır trafiğini arttıracağı belirtilerek yerel kullanıcılar tarafından protesto edildi ve ÇED toplantısının yapılması engellendi (Gazete İstanbul). İstanbul 5. İdare Mahkemesi tarafından Harem Bölgesi ile Haydarpaşa Limanı ve Geri Sahası NİP iptal edildi (Cumhuriyet).
İstanbul 2. İdare Mahkemesi, Tarihi Yarımada Kentsel Tarihi, Kentsel Arkeolojik, 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı 1/1000 Ölçekli KAUİP’e ilişkin yürütmeyi durdurma kararına karşı yapılan itirazı kabul etti (BirGün).
Mecidiyeköy’de eski Ali Sami Yen Stadı yerine yapılan rezidans projesine ilişkin planda yeşil alan olarak gözüken kısma otopark inşa edildiği açıklandı (Cumhuriyet).
Kadıköy Özgürlük Parkı’nın arkasında bulunan rezidans projesinde ortak alan olarak ayrılması gereken 10 bin 760 m²’lik alanın bağımsız birimlere eklendiği tespit edilerek Kadıköy Belediyesi tarafından 2 milyon liralık ceza kesildi ayrıca Danıştay 13. Dairesi tarafından projenin ihalesi hakkında yürütmeyi durdurma kararı verildi (Gazete Kadıköy).
İstanbul Üniversitesi’ne bağlı Çapa ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi binalarının yenilenmesi karşılığında üniversiteye ait Küçükçekmece’deki 368 ha’lık bilimsel araştırma yapılan arazi TOKİ’ye devredildi (Günlük Evrensel).
155
EYLÜL 2015 İSTANBUL’UN ANTİK KENTLERİ
istanbullkent almanagıl
“Yarımburgaz mağarasındaki film çekimleri sırasında tahrip olan yapının ilgili belediyece tekrar yapılmasına… karar verildi.” (10 Mayıs 2012 tarihli I No.lu KVKBK Kararı’ndan - Yarımburgaz Mağarası’na verilen zarar kapsamında hazırlanan suç duyurusuna ilaveten)
TARİHLERLE İSTANBUL’UN ANTİK KENTLERİ
İ
stanbul, yerleşim tarihi son yapılan Yenikapı’daki kazılarla bulunan liman ışığında 8500 yıl, kentsel tarihi yaklaşık 3000, başkentlik tarihi 1600 yıla kadar uzanan, Avrupa ile Asya kıtalarının kesiştiği noktada bulunan bir dünya kentidir. İstanbul’un tarihi ana hatlarıyla beş büyük döneme ayrılabilir: Tarih Öncesi Dönem (MÖ 3000-MÖ 667), Byzantion Dönemi (MÖ 667-MS 332), Bizans İmparatorluğu Dönemi (330-1453), Osmanlı İmparatorluğu Dönemi (1453-1922) ve Türkiye Cumhuriyeti Dönemi (1923-). Bu bağlamda okumakta olduğunuz metinde İstanbul’un antik kentlerinin sınıflaması kuruldukları döneme göre “Tarih Öncesi Dönem” ile “Byzantion Dönemi ve sonrası”, bu buluntular üzerinde yürütülen çalışmalar ise “Cumhuriyet Dönemi” başlığı altında derlenmiştir.
Tarih Öncesi Dönem Yerleşimleri İstanbul il sınırı içinde yapılan kazılara göre; Küçükçekmece Gölü kenarında bulunan Yarımburgaz Mağarası başta olmak üzere Fikirtepe, Selimiye ve Temenye Höyükleri ile Yenikapı Neolitik Yerleşmesi insan kültürüne ait ilk izlere rastlanılan alanlar olarak sıralanmakta. Elde edilen veriler bugün için Yarımburgaz Mağarası’nın Türkiye’nin bilinen en eski yerleşim yeri olduğunu ortaya koymakta. Küçükçekmece Gölü’nün 1,5 km kadar kuzeyinde, Başakşehir İlçesi’nin Altınşehir semtinden geçen Kayabaşı Yolu üzerinde bulunan Yarımburgaz Mağarası, dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri. Yapılan çalışmalarda yerleşmede
Paleolitik Çağa ait önemli belgelerin bulunduğu kanıtlanmış olup çevresinde de Cilalı Taş Devri ve Bakır Çağı insanlarının yaşadığı sanılmakta. Şile çevresinde yapılan arkeolojik araştırmalarda ise yörede Prehistorik Çağlarda yerleşim olduğunu gösteren buluntulara rastlanmıştır. Yapılan yüzey araştırmaları ve kazılarla MÖ 12000-6000 arasında Karadeniz kıyı şeridinde önemli bir yerleşim olduğu tespit edilmiştir. Şile’nin Ağva ve Sahilköy yerleşimlerinde ise İstanbul’un en eski Prehistorik buluntularından sayılan yontma taş aletler ve insanların yaşadığı çok sayıda mağara bulunmuştur. Şile yöresinin MÖ 5. yy.da Miletos’lu denizciler tarafından kurulduğu sanılan Bthynia Krallığı’nın sınırları içerisinde kaldığı, İlkçağda
157
158
istanbullkent almanagıl
ilçenin kuzey kesiminde Philee Antik Kenti isimli bir yerleşimin olduğu bilinmekte. Kent deniz kıyısındaki kumsalın hemen ardında yükselen kayalar üzerinde kurulmuş; Lydialılar, Persler, Galatlar’dan sonra MÖ 1. yy.da Romalılar hâkim olmuştur. Yerleşim bir süre de Cenevizlilerin egemenliğine girmiş olup günümüze ulaşan kalenin de bu dönemden kaldığı sanılmakta. Bir diğer tarih öncesi dönem yerleşmesi olan Fikirtepe Höyüğü yüzey toplama çalışmalarından derlenen buluntulara göre alanda yerleşim MÖ 6400-5800 yıllarına dayanmakta. Kadıköy ilçe merkezinin birkaç kilometre doğusundaki Kalamış Koyu’ndan Kurbağalıdere’ye doğru uzanan, denizden 26 m yükseklikteki yamaçta bulunan Fikirtepe Höyüğü; günümüz
yerleşiminin altında kalması sebebiyle tümüyle tahrip olmuş durumda. Birçok arkeolojik metinde Pendik Höyük olarak geçen ve buluntularıyla Fikirtepe Kültürü’nü temsil eden, oval biçimli ve yayvan bir yükseltiye sahip Temenye Höyüğü ise Pendik ilçe merkezinin kabaca 1,5 km doğusunda, günümüzde Borusan Fabrikası ve SSK Hastanesi bahçesi altında bulunmakta. Erenköy, Tuzla ve Göztepe yerleşmeleri tahrip olduğundan Fikirtepe Kültürü ile ilgili bilgilerin elde edilebileceği tek höyük olma özelliğine sahip. Tarihi Yarımada’nın yerleşim tarihini günümüzden yaklaşık 8500 yıl geriye taşıyan Yenikapı Neolitik Yerleşmesi ile ilgili buluntuların ise “İstanbul böl-
gesi Neolitik Dönem Toplulukları” olarak adlandırılan “Fikirtepe Kültürü” ve “Yarımburgaz 4” evresi ile yakın benzerlik gösterdiği görülmekte. Kazı yapılmadığı için tabakalanması hakkında bilgi sahibi olunamayan ancak bununla birlikte yüzeyden toplanan buluntular sayesinde Erken Tunç Çağı, Helenistik Dönem ve Roma Dönemine tarihlendirilen Selimpaşa Höyüğü de İstanbul’un bir diğer tarih öncesi dönem yerleşimleri arasında yer almakta. Silivri İlçesi’ne bağlı Selimpaşa Mahallesi merkezinin yaklaşık olarak 3 km batısında, Marmara kıyısında konumlanan höyük, İstanbul Arkeoloji Müzesi tarafından sit alanı ilan edilerek yapılaşmaya karşı kontrol altına alındı. Pentikion (Pantichion) diğer bir adıyla Pandikapeum Antik Kenti MÖ 5000’lerden itibaren Pendik bölgesinde bir yerleşim yeri olarak tarihi kaynaklarda geçmekte olup aynı kaynaklarda kentin İstanbul Boğazı ile Sakarya nehri arasındaki bölgenin jeopolitik ve stratejik özelliğinden dolayı çok sık el değiştirdiği belirtilmekte. MÖ 1200’lerde Makedonyalıların, MÖ 8. yy.de Roma İmparatorluğu’nun, daha sonra da Bizanslıların yöreye hâkim olduğu da yerleşim hakkında bilinenlerden. Roma döneminde Panticio, Pantecio, Panticia olarak isimlendirilen yerleşimin Bizans döneminde kullanılan Pantecion (Pantiki) adı “her tarafı surlarla çevrili” anlamına gelmekte. Bazı kaynaklar, Pendik sözcüğünün “duvar” anlamına geldiğini ve İstanbul’a egemen olan devlet ya da hükümetlerin doğudan gelecek
istanbullkent almanagıl
“Höyük” kavramı çok eski bir yerleşme yerinin zamanla toprakla örtülüp tepe biçimine gelmiş halidir. Höyükler genelde üst üste gelmiş çok evreli yerleşim yeri birikimleridir.
159
160
istanbullkent almanagıl
saldırıları önlemek için burayı bir savunma hattı olarak kullandıklarından bahsetmekte. MÖ 650 yılında bu bölgeye yerleşen ve buraya Bithynia adını veren topluluk, MÖ. 6. yy. ortalarında Anadolu’ya hâkim olmak isteyen Perslerin egemenliğini tanımak zorunda kaldı. Roma Kalkhedon’dan sonra, MÖ 74 yılında Pendik’in de bağlı olduğu Bithynia bölgesini ele geçirmesinin ardından bütün bölgeyle birlikte Pentikion da Roma’nın egemenliğine girdi. Byzantion Dönemi ve Sonrası Yerleşimlere gelindiğinde, MÖ 7. yy. itibariyle Helenlerin delta kıyılarında önemli koloniler kurduğu bilinmekte olup bunlardan birinin de Büyük-
çekmece İlçesi’ne ismini veren gölün doğusunda kurulan Athyra Antik Kenti’nin olduğu sanılmakta. Bu dönemden hakkında az bilgi edinilen yerleşimlerden biri olan Athyra’nın antik kaynaklarda Atira ve Atirus olarak da geçtiği görülmekte. Slymbria Antik Kenti MÖ 677 yılında Yunanistan’ın Megara kentinden gelen göçmenler tarafından bir Helen kenti kurulması sonucu tarihte yerini alanlardan. MÖ 750-550 yılları arasında Yunanistan’da başlayan kolonizasyon hareketi Ege, Marmara Denizi ve Boğazları geçtikten sonra Karadeniz kıyılarına kadar yayılmıştır. Silivri’nin bulunduğu yerdeki Selymbria kenti de Yunanistan’ın İstmos bölgesinden ge-
len Dorlar tarafından kurulmuştur. Bu kolonizasyon sırasında İzmit’te Astakos, Kadıköy’de de Khalkedon kurulmuştur. Anadolu’nun Ege Denizi kıyılarından gelen ve Yunanistan’a inen Akaların bir kolu Bahariye, Mühürdar, Moda’nın bulunduğu alana yerleşerek Fenikeliler tarafından kurulan kenti İzmit’e kadar genişletti ve MÖ 675 yıllarında Khalkedon devletini kurdu. Khalkedon’un başkenti ise devletin adıyla anılan Kadıköy’dü. Haydarpaşa Deresi’nin düzlüklerinde hipodromlarla tapınaklar kuran Khalkedonlar, şehrin savunmasını da düşünerek Haydarpaşa çayırıyla Kuşdili çayırı arasına bir de hisar yaptı. Ancak sözü geçen surlar ve yapılar doğudan ve batıdan gerçekleşen akınlar sırasında yıkıldığı için günümüze ulaşamadı. Kaynaklara göre Khalkedon şehrinin sahip olduğu dört limandan biri bugünkü Kadıköy Meydanı’nda, ikincisi Fenerbahçe burnunda (Hiera Limanı), üçüncüsü Fenerbahçe burnunun kuzey tarafında (Eutropo), dördüncüsü Kurbağalıdere’den Kalamış Koyu’na doğru olan kısımda konumlanmakta. Ayrıca şehre ait tiyatro, hipodrom, Constanius Sarayı, Ayai Eufemiave, Ayaios Yeoryios kiliseleri ile çeşitli yapıların varlığı bilinip günümüze ulaşamayan yapılar arasında yer almakta. Bununla birlikte Altıyol civarı ile Osmanağa Camisi yakınlarında 1970’li yıllarda yapılan çeşitli inşaat faaliyetleri sırasında bir takım kalıntılar ortaya çıktığı için İstanbul Arkeoloji Müzeleri tarafından sınırlı sayıda kurtarma kazısı yapıldı ve Arkaik Dönem (MÖ 6. yy.) ile Roma Dönemi’ne (MÖ 1-MS 4. yy.) tarihlenen birçok eser keş-
istanbullkent almanagıl
fedildi. Söz konusu buluntuların bir bölümü İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde “Çağlar Boyu İstanbul” sergi salonunda sergilenmekte. İstanbul şehrinin atası ve aynı zamanda Konstantinopolis’ten önceki adı da olan Byzantion, Antik Yunanistan’da bugünkü Topkapı Sarayı’nın bulunduğu alanda kurulmuş bir şehirdi. Efsaneye göre kolonici Dor Yunanlar tarafından MÖ 667’de kurulmuş ve adını kral Byzas’tan almıştır. MÖ 4. yy.dan itibaren deniz ticaretini kontrol ederek ekonomik gelişme ve büyüme gösteren Byzantion, MS 196’da Roma İmparatorluğu sınırlarına dâhil edilerek zorunlu vergiye bağlandı, 330 yılına gelindiğinde Konstantin tarafından Roma İmparatorluğu’nun başkenti ilan edildi. İmparatorun ölümünden sonra kent, Konstantin’in kenti anlamına gelen Konstantinopolis olarak anılmaya başlandı. Yine Konstantin döneminde (MS 324337) bir yazlık sarayın, av köşklerinin ve kiliselerin inşa edildiği, dönemin sayfiyesi olarak da adlandırılan Hebdomon Antik Kenti, kelime anlamına (yedinci) uygun olarak şehir surlarından yedi mil uzakta, Bakırköy sınırları içinde kurulmuştu. Bununla birlikte Roma İmparatorluğu’nun Avrupa yakasını Byzantion’a bağlayan Via Egnatia (Anayol) denilen yolun üzerinde geliştiği bilinen kent, konumu itibariyle kente gelen konuklarla seferden dönen askeri birliklerin karşılanması, sefere gidenlerin ise uğurlanması, kısacası saray seremonilerinin gerçekleştirilmesi için kullanılmaktaydı. Arkeolojik araştırmalar sonucu Fildamı olarak
adlandırılan bir açık su haznesi, dev granitten bir sütun, II. Theodosios’a (MS 408-450) ait bir heykel kaidesi, bir mezar odası (Hebdomon Hipojesi) kalıntıları ile 1960’larda tümüyle ortadan kaldırılan İoannes Prodromos Kilisesi başlıca yapılardı. Küçükçekmece’de bulunan 2.700 yıllık önemli bir liman kenti olan Bathonea Antik Kenti’nin yeri ise 2007 yılında Kocaeli Üniversitesi tarafından başlatılan İstanbul Tarih Öncesi Araştırmaları projesi kapsamında tespit edildi, kentin deniz feneri ile 2,5 km. uzunluğunda ve 1,5 metre yüksekliğindeki surları ortaya çıkarıldı. Bununla birlikte Bathonea’nın MÖ 7. yy.da kurulan Byzantion ile çağdaş olabileceği sanılmakta olup Geç Roma Dönemin-
den sonra önemini kaybettiği sanılan limanın terk edilerek tarih sahnesinden kaybolmasının en önemli nedenlerinden birisinin ise deprem gibi ani ve yıkıcı bir fenomenden kaynaklanmış olabileceği düşünülmekte. Yukarıda sayılan antik kentlerin yanı sıra kentsel çalışmalar sırasında ortaya çıkan bulgular sayesinde İstanbul’un eski sakinleri hakkında yeni bilgiler edinilmeye devam edilmekte. Yenikapı kazılarıyla eşzamanlı olarak yürütülen Sirkeci ve Üsküdar kazılarında da kentin geçmişine ışık tutan Bizans ve Osmanlı Dönemine ait önemli sonuçlar elde edildi. Bunlardan biri de Üsküdar’da ortaya çıkan, MÖ 7. yy.a ait Antik Krysopolis Kenti. Şemsi Paşa Camisi dolaylarında, denize uza-
161
162
istanbullkent almanagıl
Cumhuriyet Döneminde İstanbul’un Antik Kentlerinin Keşfi Fikirtepe Höyüğü ile başlar. Fikirtepe Höyüğü yerleşmesi 1908 yılında Rum bir demiryolu görevlisi tarafından, bir rastlantı sonucunda saptandı. Daha sonra Türk Tarih Kurumu adına, İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden A. M. Mansel, K. Bitlel ve Prof. Dr. Halet Çambel tarafından yönetilen bir ekiple 1942 yılında yüzey toplaması yapıldı, ardından gene A. M. Mansel başkanlığında alanda 1952-1954 yılları arasında kazı gerçekleştirildi.
nan bölümde kurulan kentin adı eski Helen dilinde “altın kent” anlamına gelmekte. Sırayla Akad, Pers, Atina, Büyük İskender, Roma İmparatorluğunun egemenliğinde kalan Krysopolis’e ait antik dönem mimari kalıntıları, diğer antik kentlerde olduğu gibi mevcut yapı malzemelerinin yeni yapılarda kullanılması (devşirme) sebebiyle günümüze ulaşamayanlar arasında yer almakta. MÖ 2. yy.a ait kaynaklarda Küçükçekmece sınırları içinde yer alan eski antik kent Rhegion’un ismi de geçmekte. Roma İmparatorluğu’nun en önemli yollarından biri olan Bizans’ı Avrupa’ya bağlayan Via Egnetia’nın Rhegion’dan geçtiği, yerleşimin Küçükçekmece’nin yüksek kesimlerinde yer aldığı belirtilmekte. Rhegion’un, Bizans’ın ticaret merkezi durumunda olup Bizanslıla-
rın batıdan gelen malları Rhegion limanında indirerek onları getirenlerin Konstantinopolis’e girmelerini engellediği, böylece kentin nüfus artışını engellemek ve güvenliğini sağlamak gibi stratejik işlevlere sahip olduğu bilinmekte. Birçok imparatorluğun hâkimiyetinde kalan kent konumu nedeniyle birçok çatışmaya da sahne olduğu bir diğer bilgi olarak karşımıza çıkmakta. Bizans tarihinde sıkça yer alan yerleşim Bizans’ın son yıllarında niteliksiz bir köyden ibaretti ve her ne kadar onarılarak tekrar kullanılsa da birçok yapısı tahrip olmuştu. Araştırmalar sırasında ortaya çıkarılan saray yapısı ise o zamana kadar çok az tanınan Bizans sivil mimarisinin aydınlatılabilmesi yönünden büyük önem taşımakta.
Rhegion Antik Kenti’nde İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Aziz Ogan ve Ord. Prof. Dr. Arif Müfit Mansel tarafından 1938-1941 arasında yapılan kazılar sonucunda şehrin akropolünde MS 5. ve 6. yüzyıllara ait etrafı surlarla çevrili bir saray ve onun müştemilat binaları ortaya çıkarıldı. Selymbria Antik Kenti için Silivri’deki höyüklerde Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsünden D.H. French’in 1956 yılında yapmış olduğu araştırmalarda ve Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu’nun Kınalı Höyüğündeki kazılarında Geç kalkolitik Çağa inen buluntularla karşılaşıldı. Pendik’te bulunan Temenye Höyüğü’nde Türk Tarih Kurumu adına Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu başkanlığında 1961 yılında 4 küçük sondajdan oluşan bir kazı çalışması yapıldı. Pendik Höyüğü’nün en derin kültür dolgusunun olduğu tepe bölgesi, buradan geçen demiryolu tarafından 1980 yılında tümüyle tahrip edilirken; güneybatısı bir fabrika, güneydoğusu
istanbullkent almanagıl
ise söz konusu fabrikanın spor tesisi tarafından aynı sonuca uğradı. Demiryolu yarmasının kuzeyi ise tarım yapılan bir saha, ancak 1980’li yıllara doğru parsellenerek imara açıldı. Kısa süre sonra bir yapı kooperatifinin inşaatı başladı ve hastane yapımı hazırlıklarına girişildi. Bu durumun öğrenilmesi üzerinde acil olarak bir kurtarma kazısı başlatıldı. Kültür Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü adına Dr. Edibe Uzunoğlu başkanlığında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Prehistorya Kürsüsü üyelerinden oluşan bir ekiple kazı çalışmaları gerçekleştirildi. 06 Nisan1993 tarih ve 3054 sayılı karar ile tescil edilen Kaynarca mevkiindeki Pendik Höyüğü arkeolojik sit alanı ilan edildi. Pendik’te yer alan diğer bir tarihi yerleşim alanı olan Pentikion Antik Kenti için ise ilk kez 1965 yılında Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu küçük çapta bir sondaj araştırması yapmışsa da yörede ortaya çıkarılan kalıntılar, yeni yerleşimden dolayı ortadan kaldırıldı. 1986 yılında İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Halet Çambel, Prof. Dr. Kurt Bittel ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nden Edibe Uzunoğlu kısa süreli bir kurtarma kazısı yaptı. Bu çalışmalarda Fikirtepe Kültürüne benzeyen yuvarlak planlı, çukurlaştırılmış tabanlı kerpiç yapılar ortaya çıkarıldı. Bu kulübe tipi yapılar Pendik evresi olarak isimlendirildi ve Fikirtepe’nin daha eski dönemine tarihlendirildi. Selimpaşa Höyüğü ilk olarak 1964 yılında İngiliz Arkeoloji Enstitüsü Müdürü David French tarafından gerçekleştirilen çalışmalarla belgelendirildi.
Anastasius Surları’nın Silivri İlçesi’nin önemli bir kısmını kapsamasının yanında Merkez, Selimpaşa ve Kurfalı Köylerinin 26 Mart 2005 tarih ve 264 sayılı Geçiş Dönemi Yapılaşma Koşulları kapsamında 1. derece arkeolojik sit alanı olması sağlandı. 2008 yılında Ş. Aydıngün başkanlığındaki ekip tarafından İstanbul Tarih Öncesi Çağlar Yüzey Araştırması kapsamında alanda tekrar kazı çalışması yapıldı. İstanbul’da ilk ilan edilen sit alanının 1974 yılında Beşiktaş, Üsküdar, Beykoz ve Sarıyer İlçelerini kapsayan Boğaziçi Doğal ve Tarihi Sit Alanı olduğu görülmekte. İkinci sırayı alan sit alanı ise 1975 yılında Kadıköy ilçe sınırları içinde kalan ve 1 ha büyüklüğe sahip doğal sit alanı olarak kabul edilen Fikirtepe Höyüğü. Küçükçekmece Gölü ile Marmara Denizi arasında kalan lagün de 1975 yılından beri
koruma altındadır. İstanbul Metropoliten Alan Alt Bölge Nâzım Planı’nda göl ve çevresinin doğal sit alanı olarak korunması ve kentsel rekreasyon amacıyla kullanımı öngörülmekte. Gölün kıyısında yer alan Rhegion Antik Kenti I-II. derece arkeolojik sit alanı olarak korunmakta. Bunların yanı sıra Esenyurt Mahallesi’nde 20 Aralık 2000 tarih ve 5925 sayı ile ilan edilen, 6044 m2 genişliğinde 1. derece arkeolojik sit alanı bulunmakta. Ayrıca 1. derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edilen ve bir kısmı Avcılar İlçesi sınırları içinde kalan Yarımburgaz Mağarası sit alanının 57 ha’lık kısmı Büyükçekmece’de yer almakta. Khalkedon için 1987 yılında Altıyol’da İstanbul Arkeoloji Müzeleri tarafından yapılan kurtarma kazısı sırasında ortaya çıkarılan buluntular arasında 6 adet lahit ile birlikte bir podyum, çok sayıda
163
164
istanbullkent almanagıl
depo ve mutfak kapları da yer almakta. Bathonea Antik Kenti ise dönemin İstanbul II No.lu KTVKBK’nin 16 Temmuz 1992 tarih ve 2700 sayılı kararı ile 1/25.000 ölçekte alansal olarak belirlendi. Aynı kurul tarafından 26 Temmuz 1996 tarih ve 1/5.000 ölçekte onaylanan plan ile söz konusu alan 1. derece arkeolojik sit alanına dönüştürüldü. 2007 yılında Kocaeli Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Proje Başkanı Yrd. Doç. Dr. Şengül Aydıngün’ün başlattığı İstanbul Tarih Öncesi Araştırmaları (İTA) projesi çalışmaları sırasında antik kentin konumu tespit edildi. Bathonea Antik Kenti sınırlarının 1/1000 ölçekte belirlenmesine yönelik alan çalışmalarının da oluşturulan heyet tarafından tamamlanması sonrasında alınan 07 Ocak 2010 tarih ve 1100 sayılı dönemin İstanbul I No.lu KTVKBK kararı ile 1/100.000 ölçekte alanı belirlendi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığın 12 Aralık 2012 tarih ve 19003 sayılı onayı ile de Bathonea’nında içinde bulunduğu alanlar, 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanunu’nun” ilgili hükmü gereğince “Rezerv Yapı Alanı” ilan edildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı 2013 yılında kazı sonuçlarını gerekçe göstererek araziyi kamulaştırdı ve ören yeri statüsüne almak istedi. İstanbul Üniversitesi ile TOKİ arasında yapılan protokole göre İstanbul Üniversitesi’nin Çapa ve Cerrahpaşa’daki binalarının yenilenmesi ile Avcılar’daki kampüste sosyal tesislerinin inşası karşılığında da üniversiteye ait 7 parsele konut inşa etme hakkı elde etti. Ancak 09 Ocak 2014 tari-
hinde imzalanan bu protokole göre; TOKİ’nin Bathonea 1. derece arkeolojik sit alanında konut yapmak üzere anlaştığı ortaya çıktı. İngiliz World Archaeology Dergisi’nin haberine göre devam eden Bathonea kazılarında 2015 yılında Erken Hitit dönemine ait bir tanrıça figürü ile Vikinglere ait bir amber kolye bulundu. 2008 yılında İstanbul Metrosu için yapılan Marmaray tüp geçidi kazıları sırasında Yenikapı bölgesinde Cilalı Taş Devri’nin sürdüğü MÖ 6.500’lü yıllara ait kalıntılara rastlandı. 2011 yılı başlarında Yenikapı Metro kazı alanı içinde Neolitik Dönem mezar mimarisi içinde oldukça nadir görülen ahşap kullanımı ile karşılaşıldı ve Neolitik mezar mimarisi açısından önemli bir bulgu olduğu duyuruldu. Kazı alanında 2011 yılının Haziran ayında ortaya çıkartılan Bizans gemi kalıntısına “Yenikapı 35” adı verilmiş olup Theodosius Limanı kalıntıları arasında en özgün olanı şeklinde tanımlanmakta. Kalıntının mevcut uzunluğu yaklaşık 15 m, mevcut genişliği ise 5 m. Boyutları açısından Liman’da bulunan en büyük kargo gemilerinden biri, ahşap özellikleri açısından ise bulunan en sağlam batık özelliğine sahip. Batığın yükü içinde değişik tiplerde amforalar yer almakta ve veriler ışığında batığın MS 4-5. yy.a ait olduğu düşünülmekte m
istanbullkent almanagÄąl
165
166
istanbullkent almanagıl
BASINDA İSTANBUL’UN ANTİK KENTLERİ Spradon’da bir lahit kayboldu | Ömer Erbil Radikal, 17.04.2012 Spradon antik kentinde sit kavgası koruma kurulu ile TOKİ arasında sürerken, sit alanı içinde raporlara geçen bir lahitin de kaybolduğu ortaya çıktı. Definecilerin her yeri delik deşik ettiği antik kentte lahitin çalındığı sanılıyor. Konut alanı olan Ispartakule’deki 18 hektarlık alanı, İstanbul 1 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu 2002 yılında 1. derecede arkeolojik sit alanı ilan etmişti. Kurul 2011’de ise, sit alanına 18 hektarlık bir alanı daha eklemişti. Kurulun gerekçesi İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü arkeologlarının hazırladığı rapordu. Rapora göre Spradon antik kenti yeni arazi üzerine doğru yayılma gösteriyordu. Bunun göstergesi de manastır kalıntıları, su yolları, mezar (lahit) buluntularıydı. TOKİ ise müzenin raporunu çürütecek bir rapor hazırlattı. Bu raporda, sit planlarında gösterilen lahitin ortada olmadığı da belirtildi.
TOKİ tarafından hazırlatılan 6 sayfalık raporda , “Haritada lahit olarak belirtilen yerde lahite ait bir veri yoktur. Sözü edilen lahit ya da lahit kapağının çevresinde bugün izlenebilen kalıntılarla bir bağı kurulamadığı için bölgeye daha önce dışardan getirilmiş olabileceği de gözardı edilmemelidir” denildi. İstanbul Arkeoloji Müzesi yetkilileri ise, “Lahit görmeden varmış gibi gösterecek değiliz. Bugün yerinde yoksa çalınmıştır. Antik kenti her incelemeye gittiğimizde bir önceki bulduklarımız yok oluyor” diye konuştu Pargalı gelse giremez! | Ömer Erbil Radikal, 31.05.2012 Geçmişi Paleolitik Çağ’a kadar uzanan ancak yıllardır film ve televizyon dizilerine sahne olan Yarımburgaz Mağarası’nda kameralar ‘stop’ dedi. Radikal’in ‘Tarihi ceza ’ manşeti üzerine 25 Nisan günü gezdikleri mağaradaki tahribatı yerinde gören 1 No’lu Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu nihai kararını verdi. Mağarada ‘Muhteşem Yüzyıl’ ve ‘Leyla ile Mecnun’ gibi dizilere çekim yapanlar için daha önce çıkan savcılığa suç duyurusu kararının de-
istanbullkent almanagıl
vamı istendi. ‘Türk’ün Uzayla İmtihanı’ isimli televizyon dizisi için talep edilen çekim izni de reddedildi. Kurul ayrıca Başakşehir Belediyesi’nden tahribatın önüne geçilmesi için önlem alınmasını, mağara ve çevresi için çevre düzenlemesi yapılmasını, mağara çevresinde güvenlik önlemi alınarak, giriş ve çıkışların kontrol edilmesini istedi. Oysa 1. Derece Sit Alanı ve Korunması Gerekli Kültür Varlığı olarak tescilli mağarada çekim için izin alınmamıştı. Paleolitik Çağ arkeolojisi için önemli verilerin bulunduğu mağarada ateşler yakılmış, zemin kazılmış, tavanlarına sahneyi zenginleştirmek için yapay sarkıtlar konulmuştu. Demir kapı kırılarak içeriye girilen mağarada Leyla ile Mecnun dizisinin de bir bölümü çekilmişti. Onlar da daha önce fresklerin bulunduğu duvara boyayla ‘Acil çıkış kapısı’ yazmışlardı. Radikal mağaradaki tahribatı ve olası cezayı, 25 Mart’ta manşetten duyurmuştu.
İstanbul 1 No’lu Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu Radikal’in manşeti üzerine 24 Nisan günü Yarımburgaz Mağarası’na gitti. Üyeler dizilerin bıraktığı tahribatı yerinde gördü. İncelemede 3x3 metre ölçülerinde Paleolitik zeminin kazıldığı, tavanlarına yapay sarkıtlar yapıldığı ve bunların mağara tavanında iz bıraktığı, duvarlarına yazılar yazıldığı tespit edildi. Daha önce de İstanbul Arkeoloji Müzesi tarafından hazırlanan raporda, “Alt galeriden kuzeydoğuya doğru geniş koridor takip edildiğinde 50 metre ileride tabanın kazıldığı ve doldurulduğunun görüldüğü, doldurma toprağın ıslak olmasından kazının yeni yapıldığının anlaşıldığı, çukur üzerinde mağara tavanında yer yer alçı izleri görüldüğü, dekor olarak kullanılan alçıların sökülerek temizlenmeye çalışıldığı” bildirilmişti. 1 No’lu Koruma Kurulu bu bilgilerin ışığında 10 Mayıs 2012 günü aldığı kararında şöyle dedi:
167
168
istanbullkent almanagıl
“Altınşehir Güventepe Mahallesi’nde yer alan Yarımburgaz Mağarası’na daha önce verilen zararlarla ilgili olarak suç duyurusu kararının devamına, mağaradaki film çekimleri sırasında tahrip olan yapının ilgili belediyece tekrar yapılmasına, bundan sonra mağarada yapılmak istenilen film, dizi çekimlerinin geri dönülmesi mümkün olmayan zararlar vereceği nedeniyle uygun olmadığına, mağara ve çevresinin bütününü kapsayacak bir çevre düzenlenmesi projesi hazırlanarak kurula iletilmesine, mağara ve çevresinde güvenlik önlemlerinin ilgili belediye tarafından alınmasına karar verildi.” İstanbul’da İnşaat Çalışmaları Sırasında Çıkan Tarihi Kalıntılar İş Makineleriyle Parçalandı | Olgu Kundakçı BirGün, 12.08.2015 İstanbul Sultan Ahmet’teki Özbekler Tekkesi’nin bitişiğindeki otopark alanında başlayan inşaat çalışmaları sırasında tarihi kalıntılar iş makineleriyle parçalandı. İki haftadır süren inşaat çalışmalarını mahalle sakinlerinin itirazları da durduramadı. Arsaya yapılmak istenen inşaata karşı yıllardır mücadele eden semt sakinleri tarihi duvar kalıntılarının iş makineleriyle yok edilerek üzerinin betonla kaplandığını belirtiyor.
Kentsel ve arkeolojik sit alanı içinde ve UNESCO Dünya Mirası Alanı’nda yer alan arsa, 2012’de onaylanan Tarihi Yarımada 1/1000 ölçekli koruma amaçlı imar planıyla 3 katlı konut alanı olarak imara açıldı. Arsa 1. derece koruma bölgesindeyken IV No.lu Koruma Kurulu kararlarıyla 2. derece koruma bölgesine alındı. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 2013’te Özbekler Tekkesi bitişiğindeki parselde tekkeye ait ‘kâgir konak’ olduğu bildirildi. Bunun üzerine bu alanda 2013’te Türk ve İslam Eserleri Müzesi Müdürlüğü tarafından kazı yapıldı. Kazıda konağın temellerine ulaşıldı. IV No.lu Koruma Kurulu çıkan kalıntıları tescillerken arazideki hak sahiplerinin kalıntıların tescilinin iptal edilmesine yönelik başvurusu ise reddedildi. Kurul Nisan 2015’te kazıyla ortaya çıkarılan duvar kalıntılarının korunması kaydıyla yapılacak projeyi onayladı. Mahalle sakinleri tarihi duvar kalıntılarının iş makineleriyle parçalanışını fotoğrafladı. Semt sakinlerinden Hüseyin Gencer, “İki haftadır otopark alanını iş makineleriyle kazıyorlar. Tarihi duvarları kepçelerle yok ettiler. Küreklerle düzeltip üstüne beton döktüler. 2011’den bu yana bu arsanın yapılaşmaya açılmaması için mücadele ediyoruz. Korunması gereken kalıntılar, tescilli tarihi duvarlar, kâgir konak kalıntıları resmen yıkıldı. Yaptığımız şikâyet başvurularına belediyeler dikkate almadı” diyor. Arsadaki yapılaşmanın durdurulması için geçen yıl İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne, Fatih Belediyesi’ne ve Koruma Kurulu’na dilekçe veren mahalle sakinleri ise arsada yapılacak inşaatın Özbekler Tekkesi ve Sokullu Mehmet Paşa Cami’nin siluetini bozacağından da şikâyetçi. 1927-1957 Yılları Arasında İstanbul’da Yapılan Kazıların Fotoğraflarına Ulaşıldı Zaman, 20.11.2015 Cumhuriyet dönemi sonrası İstanbul’da yapılan arkeolojik kazıların detaylı fotoğrafları, İngiliz Birmingham Üniversitesi arşivlerinde bulundu. Bir çantanın içinden çıkan fotoğraf ve çizimler, 1927-1957 seneleri arasında yapılan kazıları kayıt altına almış. Yahya Kemal Beyatlı, “Çocukluğum, Gençliğim, Siyasî ve Edebî Hatıralarım” adlı kitabında Türkiye toprakları
istanbullkent almanagıl
dâhilinde bulunup çıkarılan kadim eserlere dair şu değerlendirmede bulunuyor: “Türk vatanında Bizans ve Latin kitabelerini asla yerlerinden kaldırmasınlar. Dünyada her milletin vatanı diğer bir milletin mîrâsıdır. Milletlerin tevârüs ettiği eserler kendi milliyetlerine mâl olmuş eserlerdir. Toprak üzerinden nişâneleri kaldırmak ilim karşısında mâzîyi unutturmaz. Macarlar, Budin toprağını Türklük nişanelerinden ârî bir hâle getirmekle fenâ ettiklerini şimdi anlıyorlar.” Cumhuriyet kadroları ile artan tarih hassasiyetinin oluşmasında hiç şüphesiz, Osman Hamdi Bey gibi son devrin Osmanlı ricalinin tesiri büyüktü. 1891 senesinde açılan Müze-i Hümayûn, Osmanlı topraklarında yürütülen eski tabiriyle hafriyat ilminin bir sonucuydu. Arkeolojinin Batılı ülkelerle beraber seyretmesinin en büyük sebebi Türklerin üzerinde bulundukları kadim mirastan kaynaklanıyor. Cumhuriyet devrinde de açılan bu cevher yabancı ilim adamlarının katkılarıyla genişledi. Yeni yönetimle beraber,
payitaht İstanbul unvanı başkent Ankara’ya geçerken, imparatorluğun eski başkenti, pagan Roma ve Hristiyan Bizans araştırmalarına açıldı. Uzun yıllar devam eden savaş, işgal, göç ve siyasi hareketliliğin müsaade etmediği arazi adım adım ilim çevrelerine teslim edildi. Bundan sonra, yabancı mütehassıs arkeologların başta yer altındaki tarihi mirası keşfetme yolculuğu hız kazandı. İstanbul merkezinde Sultanahmet Meydanı ve Beyazıt Meydanı seçilen yerlerin başında geliyordu. Yangınlarda tahrip olmuş kilise camileri, şehrin surları, hamamlar, sarnıçlar ve Bizans Sarayı kalıntıları, yapılan çalışmalarda ortaya çıkarılıyordu. Bugün tarihi kıymetine paha biçilemez olan arkeolojik buluntulardan bir kısmı hâlâ yer altında bulunurken, bir kısmı da İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. 1927-1957 seneleri arasında İstanbul’da bulunarak bu kazılara katılan İngiliz sanat tarihçisi David Talbot-Rice’ın arşivi yakın bir zaman önce keşfedildi. Birmingham Üniversitesi Doğu Akdeniz Arşivi içinde bir çantada bulunan
169
170
istanbullkent almanagıl
fotoğraflar ve çizimler, İstanbul’un yer altı tarihine ışık tutacak belge ve bilgiler içeriyor. 785 parça görsel, çizim ve notlar henüz akademik ellerde tasnif edilip kaynak haline gelmiş değil. İstanbul’da Bathonea Antik Kenti’nde Vikinglere Ait Bir Amber Kolye Bulundu | Gökhan Karakaş Milliyet, 07.12.2015 Dünyanın en ünlü arkeoloji yayınlarından olan ve makaleleri büyük yankı uyandıran İngiliz World Archaeology Dergisi, son sayısının ana konusu olarak İstanbul’da ki Bathonea kazılarına 8 sayfa yer verdi. Türkiye’nin tanıtımına önemli katkı sağlayan amakalede Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Kocaeli Üniversitesi adına Doç. Dr. Şengül Aydıngün başkanlığında yürütülen kazılar aktarıldı. Mil-
liyet gazetesinden Gökhan Karakaş’ın haberine göre, 2007’den beri alanda araştırma yapan bilim insanları 2015 kazılarında Erken Hitit dönemine ait olduğu düşünülen bir kurşun figür buldu. Bilim insanlarını şaşırtan başka bir keşif de İstanbul’a geldikleri hep söylenen ama arkeolojik olarak kanıtlanamayan savaşçı Vikinglere ait bir amber kolye oldu. Bathonea Antik kentindeki kazıda bulunan kurşundan Hitit tanrıçası figürü günümüzden yaklaşık 4 bin yıl öncesine ait. Figürün 2 yıl önce aynı alanda bulunan Hitit tanrı ve tanrıça heykelleriyle uyum gösterdiği de belirtildi. Kurşundan yapıldığı anlaşılan figür de ön ayaklarını geriye bükmüş, boynuzlu bir hayvanın (geyik) üzerinde ayakta duran figürün başındaki polosu nedeniyle bir tanrıça betimlemesi olduğu düşünülüyor. 3,5 santim boyundaki figür
istanbullkent almanagıl
Küçükçekmece Nükleer Araştırma ve eğitim Merkezi Uzmanları tarafından analiz edildi. İstanbul Restorasyon ve Konservasyon Laboratuvarı’nın özel mikroskoplarında incelenen ve temizliği yapılan figürün 2013’teki tanrı ve tanrıça heykelleriyle uyumu keşfin önemini kanıtlıyor. Figür, İstanbul’daki Erken Hitit Dönemi varlığını kuvvetlendiren en önemli kanıt olarak gösteriliyor. 9. yüzyılda İstanbul’a gelerek Doğu Roma İmparatorluğu’nda paralı asker olarak görev yaptığı bilinen ama varlıklarına dair çok kanıt olmayan Vikinglerle ilgili çok önemli bir keşif de yine Bathonea’da yapıldı.
etki yaratan World Archaeology Dergisi, kazılarda elde edilen bilgilerin dünya kültür tarihine büyük katkı sağladığından bahsetti. Ekim-Kasım 2015 sayısında yer alan makalede Anadolu’nun tarihsel zenginliğinin bir kez daha kanıtlandığı belirtildi. Yazıda Bathonea kazılarının yeni bulgularla İstanbul’un kültür tarihine katkı sunduğu ve MÖ 2000’li yıllara ait kronolojik boşluğu da doldurduğundan bahsedildi. Dünyaca ünlü arkeoloji dergisi İstanbul’da ki Yarımburgaz, Fikirtepe, Pendik ve Yenikapı kazılarıyla binlerce yıl öncesine giden tarihindeki boşluğu Hitit eseleriyle tamamlandığını yazdım
İskandinavya ve Danimarka’dan yola çıkarak Rusya üzerinden İstanbul’a gelen 700 kadar Vikingin 400 yıl kadar İstanbul’da kaldığı biliniyor. Kazılarda bulunan bir amber (değerli taş) ise uzmanlar ve arkeoloji camiasını heyecanlandırdı. Kazıda görevli Polonya ekibinin başkanı Dr. Blazej Stanislawski; bulunan değerli taşın Viking eseri olduğunu ve Polonya Volin’de çıkan kırmızı amberle eş olduğunu belirledi. Ayasofya’nın güney galerisinin orta kısmında yer alan mermer korkulukların üzerinde ki ‘Halvdan buradaydı’ yazısının da Vikinglerden kaldığı biliniyor. 9. yüzyıla ait olduğu tespit edilen yazı Doğu Roma İmparatorluğu’nda paralı asker olan Viking savaşçısının izi olduğu düşünülüyor. Arkeologlar başka bir keşif daha yaparak, dünyada toplu halde en çok pişmiş toprak ilaç şişesini ortaya çıkardı. Kazı alanında bulunan 400’den fazla pişmiş toprak ilaç şişesinin “unguanterium” (saklama kabı) olduğu öğrenildi. Antik dönemde ilaç ve merhemleri saklamak için kullanılan pişmiş toprak kapların yoğunluğu, Bathonea’daki nüfusun büyüklüğünü ve kazıların önemini ortaya koydu. Kocaeli, İstanbul, Madrid Autonomo, La Hey, Kiel, Bristol, Arizona Üniversiteleri ile Polonya ve Avusturya Bilimler Akademilerinden bilim insanlarının katılımıyla yürütülen arkeolojik kazılar daha önce de Amerikan Arkeoloji Enstitüsü Dergisi, The New York Times, Heritage Key, National Geographic, The Independent ve Newsweek gibi ünlü yayın organlarında yer almıştı. Makaleleri dünya çapında
Görseller s. 156: hayalleme.com s. 158: tayproject.org s. 160: wikipedia.org s. 161: bizansconstantin.wordpress.com s. 162: tayproject.org s. 163: tayproject.org s. 165: radikal.com.tr s. 166: mapio.net s. 167: panoramio.com s. 168: erkmensenan.blogspot.com s. 169: arkeolojihaber.net s. 170: gmdergi.com
171
172
istanbullkent almanagıl
EYLÜL 2015
Gaziosmanpaşa’nın yaklaşık 1/3’ünde kentsel dönüşüm yapılmasını öngören imar planlarına itiraz eden bölge halkı İdare Mahkemesi önünde toplanarak eylem yaptı (Habertürk). Haliç Dayanışması üyeleri Haliçport Projesi’ni onaylayan ÇŞB’ye itiraz dilekçelerini iletti (arkitera.com).
Karacaahmet Mezarlığı bitişiğindeki alanda devam eden otel-rezidans inşaatında alandaki ağaçların kesilmesi sonucunda Kadıköy Belediyesi inşaatı mühürledi (Cumhuriyet). Beylikdüzü Kent Konseyi, yapılması düşünülen Ro-Ro limanının, Beylikdüzü’nü yaşanmaz bir hale getirebileceğini ve ilçeyi tır garajına dönüştürebileceğini açıkladı (Önce Vatan).
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 KOS ve İKS “İstanbul’a Nefes Ol” kampanyasını başlatarak İstanbulluları İstanbul’un geleceğini yok eden yıkım projelerine karşı durmaya davet etti (BirGün).
Haliç Dayanışması, yapılacak olan yat limanı projesiyle Haliç Tersaneleri’nin kimliğinin yok edileceğini ve sit alanının imara açılacağını açıkladı (Gazete İstanbul).
CHP İstanbul İl Başkanlığı Kent Suçları İzleme Kurulu’nu kurdu (Milliyet). Eski Bayrampaşa Cezaevi alanına ilişkin imar planlarına TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi tarafından açılan dava sonucunda İstanbul 9. İdare Mahkemesi planın şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve tekniklerine ayrıca hukuka aykırı olduğu gerekçeleriyle iptal kararı verdi (Bizim Gazete).
istanbullkent almanagıl
EYLÜL 2015 Küçükçekmece Göl Havzası Bathonea’da gerçekleştirilen kazı çalışmalarında Hitit Dönemi’ne ait olduğu tahmin edilen yaklaşık 4 bin yıllık figürin çıkarıldı (arkeolojihaber.net). Tarlabaşı 360 Kentsel Dönüşüm Projesi Dubai’de tanıtıldı (Hürriyet). Eski Bayrampaşa Cezaevi alanına ilişkin planların iptal edilmesinin hemen ardından alana ilişkin yeni planlar İBB Meclisi’nde onaylandı ve konuyla ilgili olarak Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila Aydıner, planların iptalini durumunda yeni plan yapılıp onaylanacağını açıkladı (Gazete İstanbul).
Zeytinburnu’nda eski askeri alan olan ve yeraltı hafif metro hattı ve durağı yapılması planlanan alanda TOKİ’nin toplu konut yapılması üzerine hazırladığı plan İBB tarafından onaylandı (Yurt Gazetesi).
Rumelihisarı’nda müze yapılması için tahsis edilen 2. grup tarihi eser olan yapının yapılan sözde restorasyon sonucunda havuzlu villaya dönüştürüldüğü açıklandı (Cumhuriyet). Sancaktepe’de sahra hastanesi ve yeşil alan yapımı için ayrılan alanda rezidans yapılmasına ilişkin imar planlarının iptal edilmesinin ardından yapılan imar planı değişikliği İBB Meclisi’nde onaylandı (Flashaber).
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 Galataport projesine ilişkin ÇED raporu ÇŞB tarafından onaylandı (Yurt Gazetesi). 3. köprüye çıkan Kuzey Marmara Otoyolu Bağlantı Yollarına ilişkin 1/5000 Ölçekli NİP’ler İBB Meclisi’nde onaylandı (BirGün).
Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, Eminönü’nde konaklama altyapısı için otel yatırımı ve ev pansiyoncularının önünü açacaklarını açıkladı (Dünya).
Mimar Sinan’ın son eseri olarak bilinen Üsküdar Valide-i Atik Cami ve çevresindeki yapıların özgün mimarisinin korunarak restorasyonun yapılmasına ilişkin rapor İBB Meclisi’nde onaylandı (Dokuz Sütun).
Kanlıca’daki Mehmet Akif Bey Yapıları’nı tahrip ederek kaçak kat çıkıp, bahçesindeki ağaçları da kesen Rıza Sarraf’a yapılan tahribatı telafi etmesi için verilen 2 ay dolmasına rağmen İBB Boğaziçi İmar Müdürlüğü herhangi bir idari işlem gerçekleştirmedi (BirGün). CHP Milletvekili Gülay Yedekçi, Tarihi Yarımada’da tarihi eserlerin tahrip edildiği ve nasıl paraya çevrilebileceğine yönelik projelerin yürütüldüğünü açıkladı (BirGün).
173
istanbullkent almanagıl
FAİLİ BELLİ, TANIYORUZ!
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin çağrısıyla ve Ankara Valiliği’nin izniyle yapılması planlanan “10 Ekim Ankara Emek, Barış, Demokrasi Mitingi” öncesinde kalleşçe yapılan saldırı bizlerin barış taleplerimizi ve kardeşçe yaşama umudumuzu hedef almıştır. Mitinge katılan savunmasız “kitlelerin güvenliğini sağlamakla görevli kolluk güçlerinin” gözü önünde yapılan saldırının, faillerini biliyor ve tanıyoruz. Yakın zamanda Roboski’de 34, Reyhanlı’da 52, Gezi‘de 8, Diyarbakır’da 4, Suruç’ta 32 kişi katledildi. Bütün bu katliamların faillerini tanıyoruz. Bugün ülke geneli güvenliksiz bir hale gelmiştir. Muhalif kesimler için Anayasal bir hak olan toplantı ve gösteri yürüyüşleri terörize edilmiş ve kasıtlı olarak saldırıya açık hale getirilmiştir. İktidarın kendi görüşlerini aktardığı bütün mitingler yoğun güvenlik önlemleri altında gerçekleştirilirken, muhalif kesimlerin toplantıları güvensizleştirilmiştir. Muhalif kesimler bir taraftan baskı altına alınırken diğer taraftan vahşet boyutuna varan saldırılarla toplumun bütün kesimleri korku sarmalının içerisine alınmaktadır. Bu bilinçli politikanın bir parçası olarak “10 Ekim Ankara Emek, Barış, Demokrasi Mitingi”nin toplanma alanı olan Ankara Garı önünde ve bu alana bağlanan yollarda üst araması yapmayan kolluk güçlerinin hiç bir güvenlik önlemi almadığı bizzat İç İşleri Bakanı tarafından kamuoyuna açıklanmıştır. Bu sorumsuzluğun sonucu olarak Ankara Garı önünde toplanan kitle saldırıya açık bırakılmış ve yapılan alçakça saldırıda 102 kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişi yaralanmıştır. Kolluk güçlerinin bu tutumu, 11 Ekim 2015 tarihinde Ankara Garı önünde gerçekleşen katliamı kınamak için Sıhhiye‘de bir araya gelen topluluk için de sürdürülmüş, toplantı alanının güvenliği sağlanmayarak alan yeni bir saldırıya açık hale getirilmiştir. İktidarı elinde tutanları ve kolluk güçlerini Anayasal bir hak olan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin güvenli bir biçimde yapılmasına olanak verecek bir sorumlulukla hareket etmeye çağırıyor,
175
176
istanbullkent almanagıl
Bu katliamları unutmayacağımızı ve unutturmayacağımızı, faillerin ve onların işbirlikçilerinin hesap vermesi için sonuna kadar mücadele edeceğimizi bildiriyoruz. Katledilen canlarımız için özgür, demokratik, sınıfsız ve sömürüsüz bir Türkiye için; topraklarımızı, doğamızı, emeğimizi, bedenimizi, kentlerimizi ve yaşam alanlarımızı savaş çığırtkanlarına, sermayeye bırakmayarak, kırlardan kentlere; barışı ilmek ilmek öreceğiz. Ankara Katliamı’nda yitirilenler anısına, saygıyla...
Abdulbaki Şenci
Eren Akın
Korkmaz Tedik
Abdullah Erol
Erhan Avcı
Kübra Meltem Mollaoğlu
Abdülkadir Uyan
Erol Ekici
Leyla Çiçek
Adil Gür
Ercan Adsız
Mehmet Ali Kılıç
Ahmad Alkhaldı
Fatma Batur
Mehmet Hayta
Ahmet Katurlu
Fatma Esen
Mehmet Şah Esin
Ali Deniz Uzatmaz
Fatma Karakurt
Mehmet Tevfik Dalgıç
Ali Kitapçı
Fevzi Sert
Meryem Bulut
Aycan Kaya
Feyyat Deniz
Mesut Mak
Ayşe Deniz
Gazi Güray
Metin Kürklü
Azize Onat
Gökhan Akman
Metin Peşman
Başak Sidar Çevik
Gökhan Gökbönü
Muhammet Demir
Bedriye Batur
Gökmen Dalmaç
Muhammet Veysel Atılgan
Berna Koç
Gözde Aslan
Muhammet Zakir Karabulut
Bilgen Parlak
Gülbahar Aydeniz
Necla Duran
Binali Korkmaz
Gülhan Elmascan
Nevzat Özbilgi
Canberk Bakış
Günay Doğan
Nevzat Sayan
Cemal Avşar
Hacı Kıvrak
Nilgün Çelik
Çetin Kürklü
Hakan Dursun Akalın
Niyazi Büyüksütçü
Dicle Deli
Hasan Baykara
Nizamettin Bağcı
Dilan Sarıkaya
Hasan Sancalı
Nurullah Erdoğan
Dilaver Karharman
İbrahim Atılgan
Onur Tan
Ebru Mavi
İdil Güney
Orhan Işıktaş
Elif Kanlıoğlu
İsmail Kızılçay
Osman Ervasa
Emin Aydemir
Kasım Otur
Osman Turan Bozacı
Emine Ercan
Kemal Tayfun Benol
Özver Gökhan Arpaçay
Kaynak: onekim.org
Ramazan Çalışkan Ramazan Tunç Resul Yanar Rıdvan Akgül Sabri Almaz Sarıgül Tüylü Selim Örs Serdar Ben Sevgi Öztekin Sevim Sinik Seyhan Yaylagül Sezen Vurmaz Şebnem Yurtman Şirin Kılıçalp Tekin Arslan Umut Tan Uygar Coşkun Ümit Seylan Vahdettin Özcan Vedat Erkan Yılmaz Elmascan Yunus Derici Yusuf Akdağ Ziya Saygın
istanbullkent almanagÄąl
177
178
istanbul
l
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16
istanbullkent almanagıl
EKİM 2015
Taksim Meydanı Düzenleme Projesi sırasında yağmur suyu kanallarının yapımının unutulması nedeniyle döşenmiş olan taşlar sökülerek yeniden yapılmaya başlandı (arkitera.com). İBB Başkanı Kadir Topbaş Aksaray’da bulunan İSKİ binasının yıkılarak yerine zemin altı otopark ve yeşil alan yapılması planlandığını açıkladı (arkitera.com).
Ataköy sahilindeki tescilli Baruthane’nin bulunduğu parsel ve çevre parsellerde devam eden inşaat, IV No.lu KVKBK’nin kararı üzerine ÇŞB’nin talebiyle Bakırköy Belediyesi tarafından mühürlendi (İstanbul). Piyale Paşa Cami’nin tarihi bostanı üzerine yapılması planlanan otopark projesi iptal edildi ve tarihi bostan İstanbul II No.lu KVKBK tarafından kültür varlığı olarak tescillendi (BirGün).
Karacaahmet Mezarlığı yanındaki eski Darüşşafaka arazisi üzerine yapılmak istenen 42 katlı otel projesi için KVKBK’ye yapılan suç duyurusu sonucunda Kadıköy Belediyesi tarafından projeye durdurma kararı getirildi (Flashaber). TOKİ Başkanı Mehmet Ergün Turan, Türkiye’de toplumsal beklentilerin değiştiğini ve bu doğrultuda İstanbul’a yüksek katlı yapılarla eskisi gibi kıymadıklarını açıkladı (Habertürk).
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 Beylikdüzü’nde inşa edilmesi planlanan Ro-Ro Limanına ilişkin imar planları askıya çıkarıldı (Ekonomi).
Rumelihisarı’nda müze yapılmak üzere tahsis edildikten sonra havuzlu villa yapılan tarihi eser hakkında yapılan suç duyurusu sonucunda İBB Boğaziçi İmar Müdürlüğü tarafından yapılan inceleme sonucu alanda projeye aykırı uygulamalar yapıldığı tespit edildi (Cumhuriyet).
Tepebaşı’ndaki eski ABD Büyükelçilik ve Konsolosluğu olarak kullanılan tescilli binanın çatısına havuz inşa edildiği ve arazi üzerine inşaat izni olmayan yeni bir bina inşa edilerek turizm tesisi olarak işletildiği açıklandı (Sözcü).
Beyoğlu Hacıhüsrev Mahallesi’nde Riskli Alan ilan edildikten sonra kentsel dönüşüm projesi yapılması planlanan alanda yaşayan semt sakinleri, projenin kendilerini yaşadıkları semtten tasfiye etmek üzerine kurgulandığını söyleyerek müellif firma önünde protesto gösterisi gerçekleştirdi (BirGün). Danıştay 14. Dairesi, 3. Köprü hakkında ÇED’den muaf tutulamaz kararı verdi (Hürriyet).
179
KASIM 2015 HALİÇ VE HALİÇPORT PROJESİ
istanbullkent almanagıl
“Fatih yaptırıyor, Tayyip sattırıyor” (Haliç Dayanışması, 23 Ağustos 2013)
TARİHLERLE HALİÇ
D
aha ilk çağlarda fiziksel yapısı itibariyle boynuza benzetildiği için Hrisokeras (Altın Boynuz) adını alan Haliç, Antik Çağlar boyunca bir ticaret merkezi olagelmiştir. MS 323’te İmparator Konstantin’in şehri alması ve Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti haline gelmesi sonrasında kentin yeniden inşası söz konusu olmuştur. Bizans İmparatorluğu’nun denizcilik merkezine dönüşmesi de aynı döneme denk gelmiş olup şehri bir deniz filosu saldırısından korumak için sahil boyunca uzanan duvarlar, bölgeye paralel uzanan tepeler üzerinde ise forumlar ve etraftaki anıtsal yapılar inşa edildi. Bu dönemde kentin ana limanı haline gelen Hrisokeras, MS 6. ve 7. yy.larda Sycae ticaret kolonisi ve sur dışı ile ilişkilerin
gelişmesini sağlamıştı. Bölgenin en önemli yapılarından biri olan ve günümüzde Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi olarak bilinen yapı MS 12. yy.de, II. Ioannes Komnenos’un tarafından Pammakaristos Manastırı adı ile yaptırıldı. Suyun karşı tarafında 1203 tarihinde inşa edilip Latin Haçlılarca gerçekleştirilen 4. Haçlı Seferi’nde tahrip edilen kulenin yanına, 1348 yılında Cenevizliler tarafında bugün Galata Kulesi olarak adlandırılan Christea Turris (Tower of Christ/İsa’nın Kulesi) inşa edildi. 1453 yılında İstanbul’un fethinin akabinde 1455’te Fatih Sultan Mehmet tarafından günümüzde Haliç Tersaneleri olarak anılan Tersane-i Amire kuruldu. Tersanelerin kurulmasıyla birlikte Haliç kıyılarında
gelişen liman ve yan sanayisi, kentteki sanayinin de başlangıcı oldu. Böylelikle 15. ve 16. yy.lara bakıldığında liman fonksiyonun yanı sıra başkentteki yönetim, hizmet üretimi (zanaat ürünleri üretim ve dağıtımı) ile savaş ekonomisi ürünleri üretim tesisleri (tophane, baruthane, tersane, vb.) hem Suriçi’nde hem de Haliç’in iki yakasında yer seçmeye başladı. İstanbul’un fethedilmesinin ardından Osmanlı İmparatorluğu da tıpkı Bizans gibi inşaat faaliyetlerine ağırlık verdi. Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi ve Sultanahmet, Beyazıt, Süleymaniye, Fatih ve Eyüp Sultan’daki yapıların inşa edilmesiyle Haliç’in de değişmez kentsel elemanları ortaya çıkmış, bu dönemde Bizans’ın limanları Sirkeci’den Unkapanı’na kadar
181
182
istanbullkent almanagıl
genişletilmiştir. Yine fetihle birlikte Rumlar, Gürcüler, Yahudiler, İtalyan tüccarları ve diğer gayrimüslimler Haliç boyunca Fener ve Balat bölgesinde yaşamaya başlamıştır. 17. yy. boyunca Anadolu’da, 18. yy.de Rumeli’de baş gösteren huzursuzluk ve aynı dönemde Avrupa ve Kırım’da yaşanan toprak kayıplarıyla birlikte artan göç, İstanbul’daki konut alanlarında artışa neden olmuştu. Göç ile gelen nüfusun büyük bir kısmı Haliç boyunca yerleşmeye başlarken günümüzde Kasımpaşa Deniz Hastanesi olarak kullanılan yapı, yine aynı yüzyılda Kaptan-ı Derya Hasan Paşa tarafından kaptan paşaların ikametlerine tahsis edilmek üzere yaptırılmıştı. 19. yy.a gelindiğinde Haliç, ticaret alanları, iskeleleri ve konut alanlarıyla sadece bir doğal liman olmaktan çıkıp kentin en canlı yaşam alanlarından biri haline dönüşmüştü. 1826’da Yeniçeri ordusunun yerine gelmiş olan yeni orduya üniforma dikmek için Feshane Dokuma Fabrikası kurulmuş, 1829 yılında ilk buharlı gemi alınmıştı. 1800’ler denizcilik açısından da önemli gelişmelerin yaşandığı yıllar oldu. 1851 yılında Şirket-i Hayriye kuruldu. 1856’da Haliç’te buharlı vapurla yolcu taşımacılığı yapılmaya başlanmasıyla vapur işletmeciliğinin temeli atılırken 1860’larda üç yolcu vapuruyla hem yolcu hem de yük taşınmaya başlandı ve ardından Haliç Dersaadet Vapur Şirketi kuruldu.
1884’e gelindiğinde bugün hala yerini koruyan Cibali Tütün Fabrikası kuruldu. Tütün işleme ve sigara üretimi amaçlı kullanılan bu yapı 1925 yılına kadar Fransızlar tarafından işletildi. Cumhuriyetin kurulması ile beraber devlet tasarrufuna geçen işletme, 1990’ların sonunda da işlevini yitirdi. 1890 yılında ise Orient Express’in de son durağı olan Sirkeci İstasyonu yapıldı. 1900’lü yıllara kadar ünlü bir mesire yeri olan Kağıthane Deresi uzantısında ve Alibey deresinin Haliç’e kavuştuğu yerleşim alanının kıyılarında yazlık evler, yalılar, köşkler inşa edildi ve mevki sayfiye semtine dönüştü. Bölgede 1911 yılında kurulan Silahtarağa Elektrik Santrali ise 1983’e kadar faaliyet gösterdi. 1920 yılına gelindiğinde barındırdığı yapıları ihtiyaç duydukça eklemlenen, işlevleri ayrı bina toplulukları şeklinde düzenlenen Sütlüce Mezbahası’nın yapımına başlandı. 1933 yılında İstanbul için ilk kez plan hazırlandı ve Haliç kıyıları boyunca bir yol önerildi. 1937’de Fransız plancı Prost tarafından hazırlanan ve literatüre “Prost Planları” olarak geçen planlarda ise Haliç ve çevresi için: • Galata Köprüsü’nün içe alınarak iki ucunun düzenlenmesi, • Haliç kıyısında Galata ile Unkapanı köprüleri arasında gıda satış alanlarının geliştirilmesi, • Sanayinin Haliç’te toplanması (ki bu içlerinde en önemlisidir), • Tarihi Yarımada’da yüksekliğin
sınırlanması ve İstanbul’un siluetinin bozulmaması için Marmara ve Haliç yamaçlarının konut alanı olarak belirlenmesi, şeklinde kararlar geliştirildi. 1950’li yıllarda Haliç kıyısı İstanbul’un gelişim sürecine paralel olarak değişmeye, dönüşüm geçirmeye başladı. Hızlı göç akımında özellikle birinci göç dalgasıyla gelenler Haliç ve sur dışındaki sanayi alanlarının çevresine yerleşirken Alibeyköy ve Kâğıthane başta olmak üzere ilk gecekondu alanları ortaya çıkmaya başladı. 1954 yılında sanayi bölgesi ilan edilen Haliç’te, 1957’de dönemin başbakanı Menderes’in Prost’un planları doğrultusunda gerçekleştirilen yol açma girişimleriyle Kasımpaşa ve Kâğıthane arasındaki sanayi korunarak daha çok bölgenin kuzeyine, yani yeşil alanlara doğru büyütüldü. Böylece Haliç kıyıları ağır ve orta sanayi kuruluşlarına açılmış oldu. 1958 yılında Menderes dönemi imar uygulamaları nedeniyle yoğun eleştiriler alan kent yönetimleri Piccinato’ya bir plan daha yaptırdı. Piccinato, Alibeyköy ve Kâğıthane vadilerinin İstanbul’un turizm kaynakları olduğunu belirterek alandaki sanayinin daha fazla ilerlememesi ve dondurulması gerektiği kararına vardı. Bu dönemde yoğunlaşan sanayi yapılarının atıklarını Haliç’e bırakması sebebiyle Haliç’te kirlenme başladı. Unkapanı Köprüsü’nden itibaren balık, yengeç gibi deniz canlıları yaşamaz hale geldi. İstanbul’un cazibe merkezi, saray ahalisinin mekanı olan Haliç, şehrin adeta bir kara lekesi olarak görünmeye başladı.
istanbullkent almanagıl
Haliç Tersaneleri; Haliç, Camialtı ve Taşkızak Tersanelerinden meydana gelen, 2 km’lik kıyı sürekliliğindeki bölge Osmanlı İmparatorluğu döneminde Tersâne-i Âmire olarak anılmaktaydı. Günümüzde Beyoğlu İlçesi Camiikebir Mahallesi sınırları içinde kalan bölge Kasımpaşa Deresi ile Atatürk Köprüsü arasında kalmakta olup 75bin m² büyüklüğündedir.
183
184
istanbullkent almanagıl
1960’lı yıllar boyunca Haliç’i kurtarmak için çeşitli projeler üretildi, ancak bir türlü hayata geçirilemedi. Bunun sonucu olarak da 1970’li yıllarda Haliç; içinde hiçbir canlının yaşamadığı, kokudan durulmayan bir bölge oldu. Bölgedeki gemi söküm yerleri başka illere taşınmaya başlandığı sırada Haliç’in Boğaza kanallarla bağlanarak temizlenmesi gündeme geldi, ancak uygulanamadı. 1971’de Boğaziçi Köprüsü, D 100 (dönemin adıyla E5) ve Haliç’e üçüncü köprü yapımı için imzalanan anlaşmayla Haliç Köprüsü yapımı kararlaştırıldı. 1974’te Ayvansaray ile Halıcıoğlu arasında uzanan Haliç Köprüsü’nün yapımı tamamlandı. 1980’li yıllarda endüstriyel atıkların döküldüğü Haliç’in temizlenmesi
için çalışmalar başlatıldı. 1981 yılı Bedrettin Dalan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmasıyla başlatılan temizleme operasyonları sırasındaki “Haliç gözlerim kadar mavi olacak” sloganıyla hafızalara kazındı. Haliç’in temizlenmesi için ilk ciddi adım Çevre Günü Sempozyumu’nda atıldı. Söz konusu sempozyumda Haliç Üst Kurulu ile buna bağlı Haliç Çalışma Grubu kuruldu. Kurul üç basamakta temizlik hareketi önerdi: 1) Haliç’i kirleten sebeplerin durdurulması; 2) Çevrenin tanzimi; 3) Haliç’in sularının temizlenmesi. Sıralanan kararların ardında 1984’te Haliç’in temizlenmesi için Çerkezköy ve Tuzla’da 600bin metre kare arsa istimlak edildi ve Haliç’te Dalan Operasyonları diye adlandırılan yıkım çalışmaları başladı. Bu operasyonlar çerçevesinde Haliç’ten
44 mavna 19 batık gemi çıkarıldı. 696 fabrika ve 2020 küçük esnafa ait işyeri yıkıldı. İşyerleri şehir dışındaki yeni merkezlere nakledildi. Bir milyon metrekarelik alan açıldı. Bir yandan açılan alanlar yeşillendirilirken diğer yandan da ilk defa inşa edilen kanal sistemleri ve kolektörlerle Haliç’in suları temizlenmeye başlandı. 1985 yılında Haliç Nazım Planı oluşturuldu. Plan Haliç kıyılarındaki sanayi alanlarının kaldırılarak kamuya açılması ve yeşil alanlara dönüştürülmesini önerdi. 1988’de devam eden çalışmalar kapsamında Güney Haliç kolektörü de tamamlanarak hizmete açıldı. Haliç’e akan kanalizasyon atıkları kolektörle Marmara’ya verilmeye başlandı ancak, 1989’da Haliç temizlik çalışmaları kapsamında yürütülen faaliyetler durdu.
istanbullkent almanagıl
1990’lı yıllara gelindiğinde Haliç kıyıları bahar ve yaz aylarında piknik ve spor amaçlı kullanılan, kış aylarında ise boş kalan büyük yeşil alanlara dönüşmüş, birçok projenin mekânı ve hedefi haline gelmişti. 1992’de İBB ve özel bir kuruluşun aracılığıyla Feshane, çağdaş el sanatları müzesine dönüştürüldü. Sonraki yıllarda ise Haliç tarafındaki suların yükselmesi ve binanın içine kadar girmesi üzerine bina kullanılamaz duruma geldi. 1994’te Galata ve Eminönü’nü Haliç üzerinden birleştiren 490 m uzunluğunda ve 80 m’lik kısmı açılabilen bir baskül köprü olan Galata Köprüsü yapıldı. Dünyada üzerinden tramvay geçen ender köprülerden biri oldu. Aynı yıl Osmanlı Lengerhanesi, Rahmi Koç Müzesi ve Kültür Vakfı tarafından satın alınıp müze olarak hizmet vermesi için
yapının restorasyonuna başlandı. Ertesi yıl İBB Haliç´i temizlemek için yeniden çalışmalara başladı. 1996 yılında İSKİ Haliç’te, kurtarma operasyonu başlattı. İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri İşletmeciliği Enstitüsü yaptığı ilk incelemede hiçbir canlı türüne rastlamadıklarını belirtti. Aynı yıl Koç Sanayi Müzesi’nin ilk bölümü, iki temel bina ve ona bağlı açık alanlarla şekillenmiş yapısıyla açıldı. Bir yıl sonra İSKİ yaptığı bir açıklamada bir yıl boyunca sadece Haliç özelinde çalışacaklarını belirtti ve 1997’yi Haliç Yılı ilan etti. Yine aynı yıl büyük kısmı boşaltılan ve tamamen terk edilen Cibali Tütün Fabrikası, Maliye Bakanlığı tarafından Kadir Has Vakfı’na satıldı. 1998’de İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri İşletmeciliği Enstitüsü her yıl yaptığı incelemede, uzun süre sonra ilk
kez bu yıl canlı türlerine rastlandığını ifade etti. Bu arada kullanılamayan Feshane’de restorasyon çalışmaları başladı ve bu kez fuar ve sergi mekânı/ toplantı merkezi olarak kullanıma açıldı. Haliç’in diğer yakasında ise Sütlüce Mezbahası’nın restorasyon ve yeniden işlevlendirme süreci başladı, ancak bu süre bazı aksaklıklardan dolayı uzadı. 1999’da İBB Başkanı Ali Müfit Gürtuna ile Haliç’e bir kültür koyu olma vizyonu yüklendi ve bu amaçla eski sanayi yapılarının kongre ve kültür merkezi amaçlı dönüşüm süreci başlatıldı. 2001 yılına gelindiğinde, Şirket-i Hayriye tarafından kendi gemilerinin bakım ve onarımı için yapılmış olan Hasköy Tersanesi de Rahmi Koç Müzesi ve Kültür Vakfı tarafından
185
186
istanbullkent almanagÄąl
istanbullkent almanagıl
satın alınıp projeye dahil edildi. 2002 Haliç bölgesinde üniversitelerin gelişi açısında hareketli bir yıl oldu. Kadir Has Vakfı tarafından satın alınan Cibali Tütün Fabrikası restorasyon çalışmaları tamamlandıktan sonra Kadir Has Üniversitesi’nin Cibali Merkez Kampüsü olarak açıldı. Silahtarağa Elektrik Santrali ise 20 yıl metruk durumda kaldıktan sonra, İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından 20 yıllığına kiralandı ve üniversite yerleşkesi, müze ve sanat galerisi olarak kullanılmak üzere restore edildi. Yine aynı yıl yapılan bir araştırmada 26 balık türünün Haliç’i yumurtlama ve beslenme merkezi olarak kullandığı belirlendi. 2003’te hem Türkiye’deki çeşitli yapıtların maketlerinin sergilendiği 60bin m2 ile dünyanın en geniş alana kurulmuş Miniatürk Parkı açıldı hem de Fener ve Balat semtlerinin rehabilitasyon projesi Fatih Belediyesi, UNESCO ve Avrupa Birliği’nden oluşan üçlü bir yönetimin kontrolünde başladı. 2007 yılında Silahtarağa Elektrik Santrali’nin restorasyon çalışmaları tamamlanarak “Santralistanbul” kampüsü ismiyle açıldı. 2009 yılında ise hem Sütlüce Mezbahası “Sütlüce Kongre Merkezi” olarak hizmete girdi hem de HaliçŞişhane arası ulaşımı sağlayacak metro bağlantısının geçeceği “Boynuzlu Köprü”nün inşaatına başlandı. Tıpkı 1999 yılında ortaya konan kültür koyu vizyonu gibi 15.06.2009 tasdik tarihli 1/100.000 Ölçekli İstanbul ÇDP de aynı bakış açısıyla Haliç’in bir kültür koyu ve kültür endüstrilerine hizmet eden bir alan olmasını destekleyen kararlar getirdi. Plan raporunda Haliç bölgesi için:
“1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda Tarihi Yarımada ve Beyoğlu’ndaki kültür turizmini desteklemek üzere, bu alanlarla bütünleşecek şekilde İstanbul’un önemli bir kimliği olan Haliç bölgesinin tarihi kültürel dokusu, peyzajı ve siluetinin korunması ve Haliç Kültür Aksı olarak ön plana çıkartılması öngörülmüştür. Bu kapsamda; kentin yeşil aksı olarak tanımlanan Haliç kıyısı boyunca yaya ve yeşil alan sürekliliği sağlanmalı ve kıyı kullanımı olarak kamuya açık park ve rekreasyon alanları, müzeler, kongre alanları oluşturulmalıdır. Haliç’in kültür aksı haline getirilmesiyle, İstanbul’un kültür turizmine hizmet edebilecek en önemli bölgelerden birisi olacaktır.” denilmektedir. 2012 yılında Haliç’in temizlenmesi amacıyla İstanbul Boğazı’ndan deniz suyunun Kâğıthane Deresi’ne sürekli akışı sağlanarak dere suyunun yenilenmesi ve Haliç’e sürekli temiz suyun girmesini sağlamak amacıyla proje yapıldı. 2014’te ise Haliç Metro Köprüsü hizmete açıldı.
187
188
istanbullkent almanagıl
TERSANE-İ AMİRE | HALİÇ TERSANESİ Fatih Sultan Mehmet tarafından 1455 yılında yapımına başlanan tersane alanında, bina olarak sadece bir mescit ile divanhane bulunmaktaydı. 1512– 1513 yılları arasında eski tersanenin genişletilmesi amacı ile önceleri Bizans tersanesi olarak kullanılan yerleşkenin tersane için uygun olduğunu düşünen Yavuz Sultan Selim tarafından tersane gelişimi Haliç’e kaydırılarak 1514 yılında 50 gözlü bir tersane yapıldı. Genişletilmesine 1517’de devam edilen tersanenin göz sayısı 136’ya ulaştı. 1520-1566 arasında Kanuni zamanında da gelişmeye devam eden Haliç Tersanesi, Osmanlı donanmasının inşa ve ikmal merkezi oldu ve dünyanın en güçlü tersanesine dönüştü. Alanda
tersane binalarının yanı sıra baruthane kulesi, kürekhane, divanhaneler, zindan ve cami bulunuyordu. Tersanenin güneyine padişahın emriyle dini ve içtimai tesisler yaptıran Güzelce Kasım Paşa’nın ismi ile semt Kasımpaşa ismini alırken Haliç Tersanesi de bir süre Kasımpaşa Tersanesi adıyla anıldı. 1522’ye gelindiğinde tersanedeki göz sayısı 144’e ulaşmıştı. 1539’da çıkan yangında tersanenin gözleri yandı ancak kısa zamanda düzeltildi. 1546’dan 1550’ye kadar süren bir çalışma ile kadırga malzemelerini korumak için her gözün arkasına bir mahzen yaptırıldı. 1557’de ise Sokulu Paşa tarafından tersanenin etrafı duvarlarla çevrildi ve tersane halkıyla işçilerinin girmesi için söz konusu duvarlara altı kapı açıldı.
İSTANBUL DENİZ İŞÇİLERİ (DOK GEMİ – İŞ) SENDİKASI Sendika kurma yasağı kaldırıldıktan sonra kurulan ilk sendika olan Dok Gemi – İş Sendikası, 1946 yılında “İstanbul Deniz İşçileri Sendikası” adı altında Haliç Tersanesi’nde kuruldu. Kurulmasından çok kısa bir süre sonra Sıkıyönetim ilan edilmesiyle birlikte 16.12.1946 tarihinde tüm sendikaların fesh edilmesi sonucu kapatıldı. 1947 yılında tekrardan hayata geçti ve 19471949 yılları arasında Haliç, Camialtı ve Hasköy Tersanelerinde örgütlenmeye başladı. 1954 yılında ilk grev kararını aldı. Sendika 1980’lerde özel sektörde de örgütlenmeye başladı. 1993 yılında Kasımpaşa’da kendi binasına taşındı. 1994 yılında yaşanan ekonomik kriz bahane edilerek üyelerinin zorunlu emekliye sevk edilmesiyle ciddi kayıplara uğrayan sendika, işverenlere karşı hukuksal mücadelesini sürdürerek ayakta kalmayı başardı. 1999 tarihinde yaşanan Marmara Depremi’nden sonra Pendik Tersanesi ve Ağır Sanayi Tesisleri, Pendik New Sulzer Motor Fabrikası, İzmir Alaybey Tersanesi’nin TSK Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na devredilmesi ve ilerleyen zamanlarda Haliç Tersanesi’nin de kapatılmasıyla ciddi ölçüde üye kaybına uğrayan sendika, son dönemde özel tersanelerdeki örgütlenmesini arttırarak büyümesine devam etmektedir.
1648 yılında dönemin en büyük gemilerinden Uzunçarşı adlı kalyon ilk kez burada kızağa konuldu. 16. yy. ortalarından itibaren tersanenin genişletilmesinde dönemin Gelibolu Sancakbeyi ile Kaptan-ı Derya Cafer Bey önemli rol aldı. Tersane; Galata’dan Kâğıthane Deresi’ne kadar olan alana yayıldı. Hasköy’den Azapkapı’ya kadar uzanan sahada yaklaşık 300 gemi inşa gözü ile kendi dönemindeki Avrupa’nın en büyük tersanelerinden biri haline geldi. 17. yy.a gelindiğinde kayıtlara göre tersanede 300 gemi inşa edildi, 800 gemi ise onarıldı. Haliç Tersanesi 18. yy.da da Avrupa’nın en büyük tersanelerinden biri olarak konumunu korumaya devam etti. 1703-1730 yılları arasında olanlara göz atacak olursak; Sultan III. Ahmet zamanında yıpranmış divanhane ve çevresindeki binalar tamamıyla yıkılarak 1723’te yeniden yapıldı. 1709’da tersanenin dışında, batı tarafında bir lengerhâne kuruldu. 1773’te tersanenin içinde “Mühandishane” adıyla gemi mühendisliği konusunda eğitim veren okul açıldı ve sonradan “Mühandishane-i Bahri-i Hümayün” adını aldı (söz konusu okul, günümüzdeki İstanbul Teknik Üniversitesi’nin temelini oluşturmaktadır). 1789 yılında yapımı İsviçreli bir şirkete verilen ilk büyük Havz-ı Atik havuzu, 1799’da tamamlanarak hizmete açıldı. 1789-1807 yılları III. Selim zamanında, tersane ve donanmanın tanzim ve ıslahı için planlı bir devlet politikasının geliştirildiği yıllar oldu. Bu arada 1805 yılında Aynalıkavak
istanbullkent almanagÄąl
189
190
istanbullkent almanagıl
Kasrı arazisinde Valide Kızağı, Taşkızak ve Ağaçkızak yapıldı. 1825 yılında ise Sultan II. Mahmud döneminde Havz-ı Cedîd adıyla ikinci havuz yapıldı. II. Mahmud, döneminde gerçekleştirilen modernleşme çalışmalarında Avrupalılardan uzaklaşmış ve ABD’ye yanaşmıştır. 1828 yılında Mehmed Efendi ve Mehmed Kalfa isimli mimarların inşa ettiği Mahmudiye denize indirildi. İzlenen politikaların sonucu olarak 1830 yılında ABD ile ticaret antlaşması imzalandı ve 1835’te Amerika’dan
gelen Forster Rhodes’in gemi yapım çalışmaları sonucunda Nusretiye kalyonu denize indirildi. Yine aynı zamanlarda haddehane, demirhane ve bıçkıhane kuruldu; fırın ve değirmen ile çelik fırını ve fabrikası, demirhane, endezehane ve modelhane yapıldı. Sultan Abdülmecid döneminde 1840 yılında Bahriye Meclisi kuruldu. Bu meclis, Tersane-i Amire’nin her türlü işleriyle ilgileniyordu. 1857’de Azapkapı yönündeki 3. taş havuz yapıldı. 1869 ve 1870 yıllarında olmak üzere, tersaneye yeni havuzlar eklendi.
1874 yılında ise İzmit adı verilen tersane-i amire kızaklarında ilk çelik tekneli, buhar makineli yandan çarklı yolcu-yük gemisi inşa edildi. Sultan II. Abdülhamid döneminde 18761909 yılları arasında Avrupa’dan yüzer havuz satın alındı ve parçalar halinde getirtilerek tersanede monte edildi. 1904 yılında İtalyan firması AnsaldoArmstrong ile Osmanlı hükümeti Tersane-i Amire’de kruvazör inşası için anlaştı. Bu arada Tersane-i Amire’de üç adet korvetin (uçak gemisi) tamir
istanbullkent almanagıl
çalışmaları başladı. 1904–1907 yılları arasında ise Mesudiye, Asâr-ı Tevfik, Muin-i Zafer, Avnillah ve Feth-i Bülend isimli zırhlı savaş gemilerinde bakım çalışmaları yapıldı ve bazı torpido botlar ve gambotlar Tersane-i Amire’de inşa edildi. Bu çalışmaların ardından 1909’da uzun süredir Haliç’te atıl durumda bekleyen Osmanlı donanması denize açıldı. 1910’a gelindiğinde Sultan Reşad’ın İdare-i Mahsusa’ya devrettiği tersanenin geliştirilmesi ve değişen teknolojiye uyumlu hale getirilebilmesi için bir İngiliz firmasıyla anlaşıldı. 1912’de ise o döneme kadar Haliç Fabrika ve Havuzlar İşletmesi adı altında çalıştırılan tersane sivil idareye devredilir. 1914’te I. Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla sekteye uğrayan tersanenin geliştirilme çalışmaları 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi sonrası gemi inşa faaliyetleri ile birlikte tamamen durduruldu. Cumhuriyetin kurulmasının ardından 1924 yılında Lozan Antlaşması’nın İstanbul ve Boğazlar ile ilgili maddelerinden dolayı tersanenin taşınması gündeme geldi ve 1930 yılında antlaşma gereği Haliç Tersanesi Gölcük Tersanesi’ne taşındı. Boşaltılan tersane alanı Seyr-i Sefain İdaresi ile İnhisarlar Vekâleti’ne devredildi. Tersane 1933’te yeni kurulan Fabrika ve Havuzlar Müdürlüğü bünyesine dâhil edildi. Kuru havuzlar tamir edildi, mekanik sistemler yenilendi, mevcut yapılara bazı ilâveler yapıldı. Camialtı Tersanesi müstakil tersane konumundan çıkarılarak 1944 yılında “Yeni Atölye” adı altında Haliç Tersanesi’ne bağlı bir şeflik oldu.
Tersanenin 1952 yılında Denizcilik Bankası’na verilmesinin ardından yeni gemi yapılmaya başlandı. Bu değişim sonrasında 1953’te Haliç tersanesi yeni gemi yapımı için modernize edildi. 1983 yılına gelindiğinde tüm tersaneler Türkiye Denizcilik Kurumu’na devredildi. 1984 yılında ise Haliç Tersanesi, Ulaştırma Bakanlığı Türkiye Gemi AŞ’ye verildi. 1988’de Bahçekapı ve Fahri Korutürk vapurları üretilse de tersanenin 1993 yılında zarar ettiği gerekçesiyle kapatılıp özelleştirilmesine karar verildi. Aynı yıl tersanelerin içinde yer aldığı Beyoğlu, İstanbul I No.lu KTVKBK’nın 07 Temmuz 1993 gün ve 4720 sayılı kararı ile kentsel sit alanı ilan edildi. Bundan iki yıl sonra 02 Mart 1995 tarihinde İstanbul I No.lu KTVKBK tarafından Haliç Tersanesi sit alanı ilan edildi. Ertesi yıl ise Haliç, Camialtı ve Taşkızak Tersanelerine ait toplam 31 yapı ve yapı kalıntısı İstanbul I No.lu KTVKBK tarafından tescillendi. Haliç Tersanesi, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun kararı ile İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsünün kullanımına tahsis edilmek üzere 2000 yılında Maliye Hazinesi’ne devredildi. 2002 yılında ÖİB’nin ilgili kanun hükümleri gereğince Türkiye Gemi Sanayii AŞ’nin tüzel kişiliği sona erdirilerek Türkiye Denizcilik AŞ ile birleştirilmesinden sonra 2006 yılında tersane olarak işlevini sürdürmek koşulu ile Haliç Tersanesi İBB’ye devredildi. Tersanede en son 2009 yılında Sütlüce ve Hasköy adlarını alan şehir hatları vapurları üretildi.
CAMİALTI TERSANESİ Camialtı Tersanesi, 1520-1566 yılları arasında Haliç Tersanesi’nin geliştirilmesi amacıyla Kasımpaşa yönünde bir atölye olarak kuruldu. İstanbul Tersanesinde 1913‘te ilk bölünme yaşandı, bugünkü Taşkızak Tersanesi donanmaya bırakılarak Haliç ve Camialtı bölümleri İnşaat-ı Bahriye Şirketi Osmaniye adlı bir şirket kurularak bu şirkete devredildi. Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra 1924 yılında tersane, Atatürk’ün emri ile Türkiye Seyr-i Sefain İdaresi’ne bağlandı. 1925’te Fener’deki Sadi Bey Kızağında ve atölyelerinde çalışan Seyr-i Sefain İdaresi tarafından atölye olarak kullanılmaya başlandı. 1934-1938 yılları arasında geçerli olan I. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda tersanenin yapabileceği en büyük gemi kapasitesinin 15bin DWT’ye çıkarılması karar altına alındı. Camialtı Tersanesi 1939-1944 yılları arasında Devlet Limanları İşletmesi Umum Müdürlüğü’ne ait Liman İşletmesinin atölyesi olarak hizmet verdi. Liman İşletmesinin mavna, duba vb. deniz araçlarının bakım ve onarımı gerçekleştirildi. 1944’te ise “Yeni Atölye” adıyla Fabrika ve Havuz İşletmesi’ne (Haliç Tersanesi) yeniden bağlandı. Tersane 1950’li yılların başında Haliç Tersanesi’nden ayrıldı ve kurulan Denizcilik Bankası TAO’ya bağlandı. Böylece bağımsız bir tersane oldu ve Camialtı Tersanesi adını alarak mülkiyeti Maliye Hazinesine geçti ve Denizcilik Bankası’nın yeni gemi yapım üssü oldu. İlk gemisi, yapımına daha önce başlanmış olan, Van Gölü
191
192
istanbullkent almanagıl
İşletmesi için parçalı imal edildikten sonra Tatvan’da birleştirilmek suretiyle denize indirilen “İki Nisan” yolcu gemisidir. 1955 yılında Türkiye gemi yapımcılığı tarihinde bir ilk olan Abidin Daver kuru yük gemisinin inşa edilmesinin arından 1960’lı yıllarda Türkiye’de gemi mühendisliği mesleğinin ve gemi yapım sanayisinin kurucusu Ord. Prof. Ata Nutku, Denizcilik Bankası tersanelerinin çağa uydurulması adına çalışmalar yaptı. Dizayn Baş Mühendisliği Ana Dizayn Bürosu’nda Türkiye’nin ilk özgün tasarımı olan kurvaziyer tip yolcu gemisinin tasarım çalışmalarına 1973 yılında başlandı. Bir yıl sonra tasarım çalışması sonuçlanmasına rağmen günün koşullarının elverişsizliği nedeniyle hayata geçirilemedi. 1983 yılında ise daha önce belirtildiği gibi tüm tersaneler Türkiye Denizcilik Kurumu’na devredildi. 1980-1990 yılları arasında Camialtı Tersanesi’nde üretilen diğer gemilerin malzemelerinden arttırılarak Bozcaada Feribotu, DB Deniz Nakliyatı TAŞ için Bitlis, Burdur ve Bolu dökme yük gemileri ile yine aynı kuruluşa ait yarıkonteyner gemiler üretildi; ilk kez 1/10 optik kesme sistemi kuruldu ve kullanıldı. Ancak Haliç Tersanesi için de vurgulandığı gibi 1993 yılında Türkiye Gemi Sanayii AŞ’nin zarar etmesi sebebiyle Camialtı Tersanesi’nin kapatılıp özelleştirilmesine karar verildi. Aynı yıl tersanelerin içinde yer aldığı Beyoğlu, İstanbul I No.lu KTVKBK’nın 07.07.1993 gün ve 4720 sayılı kararı ile kentsel sit alanı ilan edildi. Bundan iki yıl sonra 02.03.1995 tarihinde, Kültür
Bakanlığı İstanbul I No.lu KTVKBK tarafından Haliç Tersanesi sit alanı ilan edildi. Ertesi yıl ise Haliç, Camialtı ve Taşkızak Tersanelerine ait toplam 31 yapı ve yapı kalıntısı İstanbul I No.lu KTVKBK tarafından tescillendi. 2000 yılında Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun kararı ile Haliç Tersanesi; İstanbul İl Özel İdare Müdürlüğü’ne Polis Okulu olması amacıyla tahsis edildi. Sosyal boyutlarda karşılaşılan güçlükler nedeni ile bir düzenleme yapılıncaya kadar normal faaliyetlerine devam etti. Camialtı Tersanesi 2002 yılında ÖİB’nin ilgili kanun hükümleri gereğince Türkiye Gemi Sanayii AŞ’nin tüzel kişiliği sona erdirilerek Türkiye Denizcilik AŞ ile birleştirilmesinden sonra TDİ bünyesinde çalışmalarına 2013 yılının Kasım ayına kadar devam etti. TAŞKIZAK TERSANESİ Haliç Tersanesi gibi 1455’te kurulan Taşkızak Tersanesi’nde 1808 yılında başlayan ilk buharlı gemilerin yapımı 1839 yılına kadar Amerikalı mühendisler nezaretinde devam etti. 1827 yılında ilk yüzer havuz yapıldı ve ilk buharlı gemi bitirildi. Sultan Abdülmecit döneminde, 1839-1861 yılları arasında donanma ve tersaneye dair birçok olumsuzluk ve güçlüğe rağmen Tir-i Şevket, Fethiye ve Kosova kalyonları burada yapıldı. 1853-1856 yılları arasında Kırım Harbi dolayısıyla gelen müttefik donanmasının bakım ve onarım işlerinin yapıldığı tersaneye 1870’li yıllarda haddehane,
demirhane, dökümhane, kazanhane ve çelik fırını gibi yeni modern tesisler eklendi. 1872’de Tersane-i Amire’nin bu bölümünde eski arahane, sübyan koğuşları, kömür mağazaları, küçük ve büyük iskeleler, sahil nöbet kulübesi gibi yapılar inşa edilirken yapımı süren Hüdavendigâr kruvazörünün inşaatı durduruldu. Sultan Abdülaziz döneminde 1861-1876 yılları arası Ertuğrul, Keyvan-ı Bahri, Selimiye gibi firkateynler, çok sayıda korvet ve zırhlı Hizerb ve Seyfi üretilirken donanmanın daha önce atıl duruma gelmiş gemilerinden çoğu onarılmaya çalışıldı. 1876-1908 yılları arasında ise büyük zırhlılar inşa edildi. 1884’te Hamidiye zırhlı firkateyni (6.700 tonluk ve 14 knot (mil/saat) hızlı), 1886’da Abdülhamid ve Abdülmecid adı verilen ilk denizaltı gemileri de Taşkızak Tersanesi’nde inşa edildi. 1888 yılında tersaneye Endazehane ve modelhane bölümleri eklenirken 1890’lı yıllarda top fabrikası, bakır dökümhanesi, tamirat fabrikası, filençhane, bakırhane ve boru fabrikası, silindir fabrikası, büyük çekiç fabrikaları kuruldu. Yukarıda da belirtildiği gibi 1913‘te İstanbul Tersanesi ilk bölünmeye uğradı ve Taşkızak Tersanesi donanmaya bırakıldı. I. Dünya Savaşı öncesi ve esnasında donanmayı hem hazırlamak hem de hazır tutmak konusunda çalışmaların yapıldığı tersane, 1923 sonrası Boğazlar Sözleşmesi’nin getirdiği kısıtlamalar sonucu sahip olduğu makine ve teçhizatın büyük bölümü ile Gölcük’e taşındı. Askeri gemiler dışında bazı ticari gemilerin bakım ve onarımları yapılmaya devam edildi.
istanbullkent almanagıl
1936 yılında Tersanenin yeniden kurulması ve işler hale gelmesi için çalışmalar başladı. Bir Alman firması ile 4 denizaltı için yapılan anlaşma kapsamında denizaltılardan ikisi Taşkızak’ta inşa edilmeye başlandı ve 1937’de Atılay ve Yıldıray denizaltıları kızağa konuldu. 1960 sonrası gelişimi hızlanan ve eski yapıları restore edilen tersaneye yeni atölyeler ile kapalı çalışma alanları inşa edildi. 1984’te Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bırakılana kadar 200’e yakın muhtelif cins ve büyüklükte gemi ve deniz aracının üretimi gerçekleştirildi.
1993 yılında Beyoğlu’nun kentsel sit alanı ilan edilmesinin ardından, Taşkızak Tersanesi’nin bulunduğu bölge de tıpkı Haliç ve Camialtı Tersaneleri gibi 02.03.1995 tarihinde İstanbul I No.lu KTVKBK tarafından sit alanı ilan edildi. Ertesi yıl ise Haliç, Camialtı ve Taşkızak Tersanelerine ait toplam 31 yapı ve yapı kalıntısı İstanbul I No.lu KTVKBK tarafından tescillendi. 1999 yılında yaşanan 17 Ağustos depreminde büyük hasar gören Gölcük Askeri Tersanesi Taşkızak Tersanesi’ne taşındı. Ancak daha sonra Pendik Tersanesi Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na devredildi ve Taşkızak tersane personeli ve
tersaneye ait bazı araç gereç de Pendik’e nakledilmeye başlandı. 2005 yılında da Kasımpaşa Takas Protokolü’yle devredilmeyen Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Divanhane binasının restorasyonu, Beşiktaş’taki Deniz Müzesi’nin yenilenmesi ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın çeşitli inşaat işlerinin yaptırılması karşılığında İBB’ye devredildi m
193
194
istanbullkent almanagıl
TARİHLERLE HALİÇPORT PROJESİ 2010 yılının Aralık ayında daha sonraları Haliçport adı ile anılacak Camialtı ve Taşkızak Tersanelerini kapsayan proje ilk defa kamuoyuna açıklandı. 2011 yılının ilk yarısında Haliçport projesinin ihale edilmesi için Bakanlar Kurulu’nda karar alındı. Aynı yıl içinde Haliç Tersanesi İstanbul Şehir Hatları Turizm Ticaret AŞ, kara ve denizin aynı anda kullanıldığı ilk boat show için SFO-Süzer Fuarcılık Organizasyon AŞ’ye kiralandı ve temizlik işleri başladı. Eylül ayında Haliç Tersanelerinde Haliç Boat Show gerçekleşti. 2012 yılına gelindiğinde KVKBK’ye sunulmak üzere İBB ve İMP tarafından Taşkızak, Haliç ve Camialtı Tersaneleri Sosyal ve Kültürel Amaçlı Yeni Kullanım Ön Etüt Projesi hazırlandı. KVKBK ise söz konusu proje onaylanmadan
önce 1/5000 ve 1/1000 ölçekli KANİP ve KAUİP’in hazırlanmasının gerektiğini belirtti. KANİP ve KAUİP olmadan projelendirilen Haliç Tersanelerinin zarar ettiği ileri sürülerek TDİ Yönetim Kurulu tarafından 04 Ocak 2013 tarihinde kapatılması yönünde karar alındığı açıklandı. TDİ tarafından yapılan kapatma açıklamasından yaklaşık 4 ay sonra Haliç tersaneleri için 13 Mayıs 2013 tarihli Resmi Gazetede UDHB Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü’nün Haliçport projesi kapsamında yap-işletdevret modeli ile ihale yapacağı ilan edildi. Resmi Gazetede yayımlanan haberden yaklaşık 2 ay sonra ise 02 Temmuz 2013 tarihinde İstanbul Haliç Yat Limanı ve Kompleksi Projesi’nin ihalesinin ilk aşaması gerçekleşti. İha-
leye tek başına katılan Doğuş Grubu, sürpriz bir kararla açıklama yapmadan çekildi. Temmuz ayı sonuna gelindiğinde Doğuş Holding tekrar tek başına olmak üzere, Sembol-Ekopark İnşaat-Fine Otelcilik OGG ile Cengiz-Taca-Galeri İnşaat firmalarından oluşan ortaklıklar proje ihalesi için teklif verdi. Bu gelişmenin ardından 24.07.2013 tarihinde açık artırma yapıldı ve ihaleyi 1 milyar 346 milyon dolar bedel ile Sembol Uluslararası Yatırım, Ekopark Turizm ve Fine Otelcilik adlı firmalardan oluşan ortak girişim grubu kazandı (grubun ortaklarından Sembol Uluslararası Yatırımın sahibi Fettah Tamince, Rixos otellerinin sahibi olarak da bilinmekte). İhalenin akabinde Ağustos ayında CHP İBB Meclis Üyesi Mimar Osman
istanbullkent almanagıl
Güdü İBB Meclisine, Başkan Kadir Topbaş’ın cevaplaması isteği ile yazılı soru önergesi sundu. TMMOB MO İstanbul Büyükkent Şubesi ise kamu yararına ve hukuka açıkça aykırı olduğu gerekçesiyle yürütmenin durdurulması ve projenin iptali için dava açtı. Bunun yanı sıra aynı dönem içinde artan kamuoyu ile tersane emektarları, sendikalar, meslek kuruluşları ile mensupları ve mahalle sakinleriyle derneklerin bir araya gelmesiyle Haliçport kapsamında tarihi-arkeolojik-endüstriyel-kültürel ve mimari miras olan Tersane-i Amire’nin yok edilmesini önlemek amacıyla Haliç Dayanışması platformu kuruldu. Kasım ayına gelindiğinde yasal hazırlık işlemleri hızlandırılan Haliçport projesi kapsamında Camialtı ve Taşkızak Tersaneleri boşaltılmaya başlandı. Camialtı Tersanesi’ndeki gemi yapımında kullanılan makineler satılırken tersanedeki denizcilik tarihine ilişkin materyaller de TDİ Sanat ve Tarih Merkez Müzesi’ne gönderildi. Tüm bu gelişmeler yaşanırken Kasım ayının sonunda yayımlanan bir başka haberle Haliç Metro Geçiş Köprüsü inşaatının Haliç Tersanesi’nin tescilli 557 yıllık tarihi taş havuzunu çatlattığı iddiası kent gündeminde yerini aldı. Metronun faaliyete geçmesiyle tahribatın büyüyerek tersaneyi işlevsizleştirebileceğini belirten uzmanlar olası iş kazalarına karşı da yetkilileri uyardı. Söz konusu haberlerde Haliçport projesiyle tarihi Camialtı ve Taşkızak Tersaneleri yok edilirken proje kapsamı dışında tutulan Haliç Tersanesinin de işlevsiz kalma tehdidi altında olduğu, metro geçiş köprüsünün kazık çakma çalışmaları sırasında oluşan çatlak ne-
deniyle gemi bakım ve tamiratının yapıldığı kuru havuza su sızdığı belirtildi. Haliç Tersanelerinin kentsel hafızadaki yerinin önemi ve Haliç’in iki kıyısında da bugüne dek gerçekleştirilen dönüşüm çalışmalarından kendini korumayı başarabilen tek bakir alan olması köşe yazarlarının konu hakkında daha fazla yazmasına zemin oluşturdu. Aralık ayının sonuna gelindiğinde ise dönemin CHP Milletvekili Melda Onur Turizm Bakanı Ömer Çelik’in yanıtlaması için Haliçport projesinin İstanbul Tarihi Yarımada Yönetim Planı ve İstanbul İl ÇDP’nin plan notu koşullarına ne ölçüde uyduğuna ilişkin soru önergesini TBMM’ye sundu. İhale süreçleri ve meclis onaylarını geride bırakan Haliç Tersaneleri basının gündeminde yavaş yavaş geri planda kaldı. 2014 yılının Mart ayında Yüksek Mimar Han Tümertekin ile MSGSÜ Mimarlık Fakültesi Restorasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Ceylan ve ekibinin Haliçport Projesi kapsamında çalıştığı haberleri kamuoyu ile paylaşıldıktan sonra Haliç Tersaneleri tekrar basın gündeminden düştü. Oluşturulan kamuoyu, açılan davalar ve yöneltilen soru önergeleri arasında son noktaya gelindi ve Ekim ayında 559 yıllık Haliç Tersaneleri boşaltıldı. Kasım ayında Haliçport Projesi ve Kasımpaşa Hasköy Caddesi Yol Rehabilitasyonu kapsamında Aynalıkavak tarihi sit alanında kalan tescilli Kuzeydeniz Saha Komutanlığı Savcılık (eski karakol) binasının yıkılıp aslına uygun ola-
rak önerilen yerde yeniden yapılmasına yönelik UDHB’nin talebi, İstanbul II No.lu KVKBK tarafından reddedildi. Kurul tarafından alınan ret kararının üzerine Aralık ayında UDHB, İstanbul II No.lu KVKBK’nin kararına itiraz etti. 2015 yılının Şubat ayına gelindiğinde UDHB’nin itirazının İstanbul II No.lu KVKBK tarafından kabul edilmesiyle sit alanında kalan binanın taşınmasına onay verildi. Birkaç aylık sessizlikten sonra 2015 yılının Mayıs ayında Haliç Tersanelerine ilişkin imar planının Beyoğlu Belediyesi sınırları dâhilinde kalması sebebiyle İstanbul IV No.lu TVKBK gündeminde görüşüldü. Tekrar dikkatleri üzerine toplayan Haliç Tersaneleri hakkında ilk defa ihaleyi kazanan yatırım grubu ortaklarından Fettah Tamince’nin görüşleri basında yer aldı. İtiraz ve imar planları hakkında Tamince şunları söyledi: “Tartışmaların bitmesi için kurumları güçlendirelim, misyonlarını artıralım. Biz Rusya’da çalışıyoruz. Koruma kurulundan en önemli kişi şehrin mimarıdır. Sizin ne yaptığınıza karışır. Ben şimdi 1.4 milyar dolar kira borcuna girmişim, 1 milyar dolar yatırım yapacağım. Onay alacağım makamı bilmezsem nasıl çıkacağım işin içinden. İstanbul’un altını kazacaklar yakacaklar diyorlar. Deli miyim ben.” Boşaltılan, makineleri satılan, imar planları onaylanan ve projeleri KVKBK’den geçirilen Haliç Tersanelerinin sil baştan imar edilmesinin önünde hiçbir engel kalmayınca, tersaneler 05 Mart 2015 tarihinde ÇŞB tarafından ÖPA ilan edildi. ÖPA olarak ilan edil-
195
196
istanbullkent almanagıl
mesinin akabinde Haliç Yat Limanı ve Kompleksi projesi bünyesinde yer alan Camialtı ve Taşkızak tersanelerinin de bulunduğu Camiikebir Mahallesi’ne ilişkin imar planları Ağustos ayında askıya çıktı. Haliçport için yapılan imar planları hakkında 15 Ağustos 2015 tarihinde ise Haliç Dayanışması Platformu tarafından TMMOB MMO İstanbul Şubesi’nde bir basın açıklaması yapılarak “5 yüzyılı aşkın bir zamandır faaliyetini sürdüren Tersane-i Amire’de üretim devam etmeli” dendi. Gerçekleştirilen basın açıklamasında konuya ilişkin çekincelerini de dile getiren platform tarafından 5 yüzyılı aşkın bir zamandır üretim faaliyetini sürdüren Tersane-i Amire’nin kimliğinin yok olacağı ve kamuya ait bir sit alanının imara açılacağı belirtilirken projenin Okmeydanı, Kasımpaşa, Tarlabaşı ve Galataport projeleriyle bölgedeki kentsel dönüşümün bir parçası olarak yorumlanmasının gerektiği vurgulandı. Projenin detayları hala kamuoyuyla paylaşılmazken Ulaştırma, Denizcilik Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan’ın Eylül ayına gelindiğinde konu hakkında görüşleri alınabildi. Elvan; Haliçport projesi kapsamında proje alanına on iki yat limanı ile iki beş yıldızlı otelin yanı sıra ticari alanlar, ofis alanları ve cami yapılacağını belirterek tersanelerin yerinde korunmayacağını açıkladı. Planlara itiraz etme hakkını kullanan Haliç Dayanışması; Eylül ayında ÇŞB İstanbul İl Müdürlüğü’ne gelerek konuyu basın ile paylaştıktan sonra 127 İBB CHP meclis üyesinin ve 373 sivil toplum kuruluşu üyelerinin imzasının bulunduğu itiraz dilekçesini ÇŞB’ye teslim etti.
Yapılan tüm itiraz ve açıklamalara rağmen korunmasının ne denli önemli olduğu aktarılamayan Haliç Tersanelerinden Taşkızak’a Ekim ayında inşaat faaliyetlerine başlamak ve KasımpaşaSütlüce Tüneli’ne beton sağlamak için beton santrali kuruldu. Kurulan santrali, 04 Ekim tarihinde DHA tarafından servis edilen haberlere göre Beyoğlu bölgesinden sorumlu olan İstanbul II numaralı KVKBK raportörü fark etti. Haliç Tersanesi’nde yapılacak her türlü işlem hakkında yetkili tek kurum olan KVKBK, kendisinden izin alınmadan yapılan işlem için suç duyurusunda bulundu. Haliçport özel proje alanına ilişkin imar planlarına Kasım ayına gelindiğinde TMMOB’a bağlı GMO İstanbul Şubesi, İMO İstanbul Şubesi, MO İstanbul Büyükkent Şubesi ve ŞPO İstanbul Şubesi tarafından ortak dava açıldı. Dava açılmasıyla birlikte tekrar basın gündeminde kendine yer bulan Haliç Tersanelerinin dönüşmesi istenen Haliçport projesine ilişkin detaylar açıklanmaya başlandı. Basına yansıyan haberlerde projeye ilişkin; “700 oda kapasiteli 3 otel, 2 yat limanı yer alacak. Şehir Hatları Vapur İskelesi ile yolcu transfer iskeleleri de yer alacak. ÇED raporunun mahkeme tarafından iptal edilmesi dahilinde proje durdurulabiliyor. Olumsuz bulunmaması durumunda ise proje yürümeye devam edecek. Rapor hazırlanırken proje yerel halka da sorulacak.” şeklinde bilgilere yer verildi. Bütün bu gelişmelerle birlikte Haliçport için ÇED süreci de başlatılmış
oldu. ÇŞB’nin web sayfasında ÇED halk katılım toplantısının 30 Kasım’da yapılacağı duyuruldu. Haliçport ÇED katılım toplantısı Haliç Dayanışması üyeleri tarafından protesto edildi ve toplantı yaptırılmadı. Salonda “İstanbul Haliçsiz, Haliç Tersanesiz olmaz” yazılı pankart açan grup ıslık ve düdük çaldı. Yaklaşık yarım saat süren tartışmalar üzerine toplantıyı gerçekleştirecek heyet ve Divan başkanı toplantıyı açamadan salonu terk etti. Aralık ayında ise ÇŞB web sitesinden Haliçport projesi kapsamında yapılmaya çalışılan ÇED katılım toplantısının tarih belirtilmeden yeniden yapılacağını duyurdu m
istanbullkent almanagıl
Haliç Yat Limanı ve Kompleksi Projesi’nin yapılacağı 1405 Ada Taşkızak ve Camialtı Tersaneleri İstanbul I. No.lu KTVKBK 24.4.1996 gün ve 7680 sayılı kararı ile tescil edilmiş korunması gerekli kültür ve tabiat varlıkları*: 1. Yapı Kalıntısı 10. Hamam 19. Kızak 2. Aynalıkavak Kasrı ve Kapısı 11. Tarihi duvar kule 20. Atölye 3. Atölye 12. Kâgir yapılar 21. Atölye 4. Atölye 13. Kâgir yapılar 22. Atölye 5. Atölye 14. Atölye 23. Cami ve Şadırvanı 6. Atölye 15. Valide Kızağı 24. Kuzey Deniz Saha K.lığı Divanhane 7. Atölye 16. Taşkızağı Binası 8. Atölye 17. Yapı Kalıntısı 25. Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Ek 9. Atölye 18. Kızak Binası Tescile Önerilen Eski Eserler*: a. Cezayirli Gazi Hasan Paşa Çeşmesi b. Kâgir Yapı c. Kızak d. Çorlulu Ali Paşa Hamamı e. Mehmet Dede Türbesi f. Depo
g. Oktaşı m. Handan Ağa Cami h. Çeşme i. Duvar j. Kapı k. Duvar l. Aynalıkavak Kasrı İdare Binası
m. Handan Ağa Cami n. Oktaşı o. Çınar Ağacı p. Çınar Ağacı r. Çınar Ağacı s. Sakız Ağacı
* Söz konusu eserlerin varlığı sebebiyle yapılacak her türlü proje için KTVKBK’den izin alınmak zorundadır.
197
198
istanbullkent almanagıl
YORUMLARLA HALİÇ TERSANELERİ Camialtı Tersanesi’nin yerini verseler 150 milyon dolar yatırımla müze yaparız | Vahap Munyar hurriyet.com.tr, 30.10.2011 - Sadberk Hanım Müzesi’yle Metropolitan Müzesi arasında işbirliği gündeme gelebilir mi? Mustafa Koç yanıtladı: - İşbirliği değil ama biz epeydir Sadberk Hanım Müzesi’ni daha büyük bir yere taşımanın yollarını arıyoruz. - Şu andaki yerin büyüklüğü ne kadar? - 2 bin metrekare... Aslında başlangıcı aile müzesi gibiydi ama biz daha farklı şeyler yapmak istiyoruz. - Ne kadar büyütmeyi düşünüyorsunuz? Mustafa Koç, Vehbi Koç Vakfı Genel Müdürü Erdal Yıldırım’a sözü bıraktı: - En az 40 bin metrekarelik yer arıyoruz. Yıldırım, ardından Camialtı Tersanesi’nin yeriyle ilgili girişimlerini aktardı: - Bizim için ideal yerlerden biri Camialtı Tersanesi’nden boşalan alandı. Uzun süredir ilgileniyoruz ama bir sonuç alamadık.
Yeni müze projesi için Kanadalı bir uzman şirketle çalıştıklarını vurguladı: - İstanbul’a geldiklerinde Camialtı Tersanesi’ne götürdüm. “Burası dünyanın en güzel müzelerinden biri olabilir” dediler. Müzeye büyük yer aramalarının nedenini de açtı: - Öncelikle Sadberk Hanım Müzesi’ni büyütmek istiyoruz. Ayrıca, yanına bir de çağdaş sanatlar müzesi de düşünüyoruz. - Camialtı Tersanesi’nin yerini istediğinizde ne yanıt aldınız? Mustafa Koç araya girdi: - Çok taraflı bir iş. İşin içinde askerler var. Farklı bakanlıklar ve belediye var. Rahmi Koç, pratik çözüm yoluna işaret etti: - Aslında Sayın Başbakan bir “olur” verse iş çözülür. Hem orayı bedava falan istemiyoruz. Uzun vadeli kiralama yapabilirler veya satabilirler. Elbette ihale açılır. Biz de ihaleye girip almak isteriz. - Haliç’teki Rahmi Koç Müzesi’nden memnun musunuz? - Orası da yeterli gelmiyor. Genişlemek istiyoruz ama yer
istanbullkent almanagıl
alamıyoruz. - Arçelik’in Sütlüce’deki yeri müze için uygun değil mi? Semahat Arsel, Mustafa Koç’a sordu: - Nereden baysediyor? - Hani sizin Divan Pastanesi var ya Sütlüce’de, o binayı söylüyor. Mustafa Koç, sonra bana döndü: - Arçelik’in yeri de bizim istediğimiz ölçüde büyük değil... Erdal Yıldırım’a sordum: - Diyelim ki Camialtı Tersanesi’nin yerini size verdiler. Müze için ne kadar yatırım yapmayı düşünüyorsunuz? - 100-150 milyon dolarlık bir proje öngörüyoruz... Ardından Vehbi Koç Vakfı Başkanı Semahat Arsel’in daha büyük bir müze özlemine değindi: - İstanbul’da bakmadığım, ilgilenmediğim yer kalmadı. Bir bölümünde görüşmelere Semahat Hanım’la birlikte gittik. Her görüşmeden çıktığında, “Sevgiciğim (kardeşi Sevgi Gönül) göçüp gitti, şu müzeyi büyütemedik” diye iç geçiriyor. Sakıp Sabancı Müzesi, Rahmi Koç Müzesi, İstanbul Modern, Pera Müzesi, Borusan Holding’in Perili Köşk’ü gibi merkezler İstanbul’a değer katıyor, turiste yeni kapılar açıyor... Vehbi Koç Vakfı, müzeye 100-150 milyon dolar daha yatırmak için “yer” bekliyor... Parasıyla, kirasıyla istenen böyle bir yeri göstermek çok mu zor? Eyüp Muhçu | TMMOB MO Başkanı arkitera.com, 25.06.2013 Haliç Tersanesi dünyanın yaşayan en eski tersanelerinden biri. İhale süreci hukuka aykırı bir şekilde işletilmektedir. Bu nedenlerle plan kararlarının iptal edilmesi için yetkili kişilerle bir hukuki hazırlık yapılmalıdır. Diyoruz ki hukuken suç niteliğindeki telafisi olmayan zararların verilmemesi için bu oldubitti bir an önce durdurulmalı ve ihale iptal edilmeli. İstanbul’u İstanbul yapan en önemli değerlerden bir tanesi burası. Cumhurbaşkanı, şehircilik ilkelerine, hukuka, toplumsal bellek değerlerine ve kentin kimliğine açıkça aykırı bir operasyonu himaye etmemelidir. Bu konuda Cumhurbaşkanı’ndan operasyonu durdurmasını bekliyoruz.
Korhan Gümüş | Mimar arkitera.com, 25.06.2013 Tersaneye işlev kazandırmak için tek yöntem özelleştirme değil. Tersaneyi özelleştirmek Topkapı Sarayı’nı, İstanbul surlarını, Süleymaniye Külliyesi’ni özelleştirmekle eşdeğerdir. Ayrıca alan içine halen kullanılmakta olan Kuzey Deniz Saha Komutanlığı ve Kasımpaşa Deniz Hastanesi de gidiyor. “Böyle kalsın” diyen yok ama dünyanın her yerinde kamusal alanlar için, özellikle de kentin korunması gereken kültür mirası için misyon odaklı bağımsız örgütler kuruluyor. Tersane’nin yeni alanları olan Taşkızak ve Camialtı çok iyi bir gemi prototipi geliştirme ve araştırma merkezi olarak kullanılabilir. Bu yapılan İstanbul’a haksızlık. Osman Güdü | CHP İBB Meclis Üyesi yapı.com.tr, 19.07.2013 Tarihi ve kültürel değerleri ile bir dünya kenti olan İstanbul’da bu alana yapılacak proje ve uygulama için, uzmanlardan, meslek odalarından ve bilimsel çevrelerden oldukça büyük tepki var. Zira bu alan içinde oldukça eski birçok tarihi tescilli yapı var. Ayrıca bir Dünya mirası olan Haliç Tersanesinin yeni projelerdeki fonksiyonları ile geleceği de tehdit altında. Bu dev proje ile ilgili olarak detaylı bir proje ve açıklama da henüz yetkililer tarafından yapılmış değil. Ayrıca bu alanda uygulanması düşünülen bu proje için, İ.B.B meclisinden bir karar da alınmamış durumda. Fettah Tamince | Rixos otelleri sahibi ve Sembol İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Hürriyet, 24.07.2013 Önümüzde 3-4 yıllık bir süreç var, bu süre içerisinde ne olacağını hep beraber göreceğiz. Ödeme ise eşit taksitlerle gerçekleşecektir. Projede ekonominin şartlarına bağlı olarak yüzde 20-25 oranında öz sermaye kullanmayı planlıyoruz. Yıllardır boş ve atıl kalmış bir alanı deniz ve tarihle buluşturacağız. İstanbul ve Türkiye’ye iddialı bir turizm alanı kazandıracağız” diye konuştu.
199
200
istanbullkent almanagıl
Necati Bereket | Taşkızak Tersanesi’nden Emekli İşçi dha.com.tr, 14.08.2014 Bu bir özelleştirme. Kamuya, herkese ait olan bu yeri bir kişiye veriyorlar. Tersaneye girdiğim sene Cibali’de 2 gemi vardı. “Gemiler burayı kirletiyor”, “şehir dışı olsun” diye Pendik Tersanesi’ne attılar. Aradan seneler geçti, Pendik İstanbul’un göbeğinde kaldı. Tuzla’ya taşıdılar. Şimdi Tuzla yetmiyor, Yalova’ya gidiyorlar. Yalova da yetmeyecek. Tersaneyi Konya’ya mı taşıyacaksınız? Tansel Timur | TMMOB GMO Eski Başkanı dha.com.tr, 14.08.2014 Bu proje Okmeydanı’nı denize bağlama projesi. Bu, kaçınılmaz olarak Kasımpaşa’yı, onun arkasından da Haliç Tersanesi’ni yutacaktır. Yrd. Doç. Dr. Gül Köksal | Haliç Dayanışması BirGün, 15.08.2014 Burası canlı bir üretim alanı. Yerinde 6 asırlık üretimi ve potansiyeli paylaşmak, gelecek nesillere taşımak, istihdam olanağı yaratmak gibi olanakları var Deniz Özgür | Beyoğlu Kent Savunması BirGün, 15.08.2014 Haliçport projesinin, 6 asırlık geçmişi olan Tersane-i Amire’yi parçalayacak, bütünlüğünü ve kimliğini yok edecek bir tehdit oluşturuyor. Tersaneler teknolojik gelişimin önemli bir belgesi olmanın yanı sıra gemi inşa ve bakımı konusunda da teknik bilgilerin biriktiği, gemi tasarım ve üretiminin yapıldığı çok önemli kaynaklardır. Galata Surları’nın bitişiğinden, Azapkapı’dan başlayarak Hasköy’e uzanan kıyı kesiminin tarihini tersaneden bağımsız düşünmek olanaksızdır. Haliç Tersaneleri ülkemizin en yüksek teknolojilerin kullanımını gerektiren yolcu gemisi üretiminde uzmanlığını sayısız yolcu gemisi tasarım ve üretimi ile kanıtlamış ve bunu gerçekleştirme kabiliyetine hala sahip olan tek üretim birimidir. Haliç Tersanesi dünya mirası listesine aday bir alandır.
Haliç kıyısında el değmemiş olarak kalan tek arazi parçasının da kamu alanı olmaktan çıkarılması anlamına gelen bu Proje’nin; -Okmeydanı ve Kasımpaşa ile etkileşimi göz önüne alındığında- daha büyük çaplı bir rantsal dönüşümün de önünü açmak üzere gündeme getirilmiş olduğu da bir gerçek. Hüseyin Sağ | İBB CHP Meclis Üyesi Cumhuriyet, 03.04.2015 Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından proje hayata geçiriliyor. Kadir Topbaş ve Beyoğlu Belediye Başkanı da konu mankeni olarak sadece bilgilendiriliyor. Projeden haberleri yok. İstanbul’un Sahip Olduğu En Önemli Endüstriyel Miras Alanlarından Olan Haliç Tersanelerini Sermayeye Teslim Etmeyeceğiz 24.11.2015 “İstanbul Haliç Yat Limanı ve Kompleksi” Özel Proje Alanı İmar Planı olarak bilinen, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca onaylanan Haliç Tersaneleri’ne ilişkin 1/5000 ve 1/1000 Ölçekli Koruma Amaçlı İmar Planı Değişiklikleri yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle, Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi ve Gemi Mühendisleri Odası tarafından, 03.11.2015 tarihinde yargıya taşınmıştır. 6 asırlık geçmişe sahip Haliç Tersaneleri, güncel üretim tesislerini içeren teknolojik altyapının yanı sıra, Bizans ve Osmanlı klasik dönemlerinden kalan tarihsel nitelikteki çok önemli kalıntıları da içermesi sebebiyle İstanbul’un sahip olduğu en önemli, yaşatılması mutlak bir gerçek olan endüstriyel miras alanlarından biridir. İstanbul I Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca sit alanı olarak tescil edilmiş olan Tersane bölgesi için, kültürel kullanımı öneren işlevden uzak; otel, apart otel, müstakil apart gibi tesisler, ofis, büro, yönetim binaları, banka, finans kurumları, çarşı gibi fonksiyonlar getiren dava konusu imar planları, dünya miras listesine aday olacak nitelikleri taşıyan ve bu nitelik-
istanbullkent almanagıl
leri korunup geliştirilerek geleceğe taşınması gereken Haliç Tersanelerini parçalayacak, kimliğini yok edecek ve sermaye gruplarının çıkarlarına yönelik bir şekilde imara açılmasına neden olacaktır. Ayrıca Haliç’in çevresiyle etkileşimi göz önüne alındığında, çevresine emsal niteliği taşıyacağı yani dava konusu planların, daha büyük çaplı bir rant odaklı dönüşümün önünü açacağı da ortadadır. TMMOB’ye bağlı meslek odaları ve Haliç Dayanışması bileşenleri olarak özgün değerlerini halen koruyan ve yaşatılması gereken bir sit alanının kamunun yerine sermayenin çıkarlarını gözeterek imara açılmasına neden olacak, evrensel koruma anlayışına, planlama ilkelerine, kamu yararına ve hukuka aykırı bu projenin karşısında duracağımızı kararlılıkla ifade ediyoruz. Basına ve kamuoyuna saygıyla duyurulur. TMMOB GMO TMMOB İMO İstanbul Şubesi TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi TMMOB MO İstanbul Büyükkent Şubesi
Görseller s. 180: atlasdergisi.com s. 184: cinemusicompany.com s. 186: hayalleme.com s. 189: Haliç Dayanışması arşivi s. 190: t24.com.tr s. 193: commons.wikimedia.org s. 194: Haliç Dayanışması arşivi s. 197: cenkakdenizli.wordpress.com s. 198: Haliç Dayanışması arşivi s. 201: commons.wikimedia.org
201
202
istanbullkent almanagıl
KASIM 2015
Zorlu Center’ın ruhsatına ve projesine Beşiktaş’ta ikamet eden bir vatandaşın açtığı davada Danıştay davanın yeniden görülmesine karar verdi. (Cumhuriyet).
Gaziosmanpaşa’da riskli alan olarak belirlenen alanda yaşayan semt sakinleri GOP Belediyesi’nin kendilerine gönderdiği inşaat mühürleme belgelerini protesto etmek ve riskli alana ilişkin yapılan imar planındaki değişiklikleri yargıya taşıdıklarını duyurmak için eylem yaptı (Zaman).
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 Sivriada’da Turizm Tesis Alanı yapılmasına altlık oluşturan imar planları hakkında açılan davada İstanbul 3. İdare Mahkemesi iptal kararı verdi (Flashaber).
YTÜ’nün de içinde olduğu Yıldız Sarayı Kompleksi içerisindeki 42 yapı ile birlikte Cumhurbaşkanlığı Külliyesi olarak tahsis edildi ve “Cumhurbaşkanlığı istediği kuruma tahsis edebilir” ibaresi eklendi (arkitera.com).
Fenerbahçe Kalamış Yat Limanı’na ilişkin imar planlarına yapılan itirazlar Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) tarafından reddedildi (Vatan). Maslak 1453 Projesi’nin ruhsatlarına ilişkin iptal kararlarının uygulanmaması ve Şişli Belediyesi ve Sarıyer Belediyesi’nin sorumluluk kabul etmediğini beyan etmeleri üzerine TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi Şişli Belediyesi ve Sarıyer Belediyesi hakkında “suça iştirak etme ve ihmal etme” gerekçeleriyle suç duyurusunda bulundu (spoist.org).
istanbullkent almanagıl
KASIM 2015
TMMOB ŞPO İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Kahraman metrobüs hattının zamanla yetersiz kaldığını ve durakların revize edilerek metro hattına dönüştürülmesi gerektiğini açıkladı (Zaman).
Sarıyer’deki Cumhurbaşkanlığı Tarabya Yerleşkesi içinde bulunan Huber Köşkü ve Faytonhane içerisinde İstanbul III No.lu KVKBK kararı doğrultusunda restorasyon çalışmaları başlatıldı (Bugün). Etiler’de bulunan ve imar planında huzurevi olarak ayrılan alan ÇŞB tarafından onaylanan plan değişikliğiyle turizm tesis alanı’na dönüştürüldü (Cumhuriyet).
64. Hükümet Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından açıklandı. Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı oldu (Sözcü).
KOS ve #direnfatihormanı inisiyatifi Maslak 1453 Projesi inşaatının yürütmeyi durdurma kararı verilmesine rağmen inşasına devam edilmesini protesto etti (Yurt). Haliçport Projesi’nin dayanağını oluşturan ÇŞB tarafından onaylanmış olan planlara TMMOB ŞPO, MO, İMO ve GMO tarafından ortak dava açıldı (BirGün).
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 Kadıköy rıhtımda yapılması planlanan cami’ye ilişkin imar planı ÇŞB tarafından askıya çıkarıldı (Ekonomi).
İBB Yenikapı Dolgu Alanı’nın 33 ha’lık kısmının Biyolojik Arıtma Tesisi yapılması planlandığını açıkladı (Yurt).
Sultangazi İlçesi’nde bulunan ve 06 Şubat 2013 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından Riskli Alan ilan edilen Cumhuriyet Mahallesi’nde yaşayan sakinlerin açtığı dava sonucunda Danıştay 14. Daire tarafından riskli alan kararı iptal edildi (Aydınlık). Tarihi Yarımada’daki yapıların otel ve butik otele dönüştürülmesi ile ev pansiyonculuğu yapılmasının önünü açan imar planı değişikliği İBB Meclisi tarafından onaylandı (Bizim Gazete).
203
ARALIK 2015 RİSKLİ ALANLAR
istanbullkent almanagıl
“Bizim için kentsel dönüşümde öncelik Türkiye’nin deprem haritasıdır. Deprem kuşağında ilk sırada neresi varsa bizim için öncelik orasıdır. Dolayısıyla bu başlık altında Türkiye için en önemli yerlerden birisi İstanbul’dur. TOKİ olarak son 1 yılda İstanbul birimimizi güçlendirdik, adeta İstanbul ve Ankara merkezli bir yapı gibi çalışıyoruz. Yeni dönemde de İstanbul’da aktif bir şekilde yer alacağız.” (TOKİ Başkanı Mehmet Ergün Turan, 09 Eylül 2015)
TARİHLERLE RİSKLİ ALANLAR
3
1 Mayıs 2013 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun yeni ve farklı bir riskli alan tanımı yasal mevzuat yoluyla gündeme girdi. “Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan” olarak tanımlanan riskli alanlarla birlikte “riskli yapı” ve ilk kez karşılaştığımız “rezerv yapı alanı” da kamuoyunda sıkça kullanılan terimlere dönüştü 2000 yılında bir Başbakanlık Genelgesiyle oluşturulan ve faaliyette kaldığı süre boyunca yayımladığı çarpıcı rapor-
larla kamuoyunu uyaran ve yön gösteren Ulusal Deprem Konseyi ve sadece belli bir tarihe veya döneme mahsus olarak yayımlanması nedeniyle artık uygulama alanı kalmayan, güncelliğini yitirdiği veya yayımlanma amacı gerçekleştiği halde yürürlükten kaldırma işlemi yapılmayan genelgeler 6 Ocak 2007’de konsey üyelerinin görüşlerini alma veya önceden bilgilendirme ihtiyacı dahi duymadan yürürlükten kaldırıldı. Böylece 2004 Deprem Şurası’nı görmezden gelen, deprem sonrası toplanma alanlarını imara açan, birinci derece afet acil ulaşım yollarını otoparka çeviren, dünya bilim çevrelerinin referans gösterdiği, alanında en kapsamlı ve derinlikli çalışma olan İstanbul İçin Deprem Master Planı’nı raflarda tozlanmaya terk eden ve tüm bunlardan ve daha
fazlasından bihaber olanlar için, cezbedici ismiyle “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” yürürlüğe girdi. En temel evrensel ve anayasal insan haklarını yok sayan, devletin yurttaş üzerindeki anayasal koruma ve güvencesini ortadan kaldıran, diğer yasalara hükmeden bu yasa, daha taslak aşamasındayken, başta TMMOB ŞPO olmak üzere bilim ve meslek çevrelerince incelikle yorumlanmış, sakıncaları hakkında kamuoyuyla bilgi paylaşılmıştı. Aradan geçen süre içerisinde uygulama yönetmeliklerinin de yürürlüğe girmesiyle, ülkenin dört bir yanında tartışmalı riskli alan ve rezerv alanı ilanlarının ardı ardına geldiğine, toplumun büyük kesiminde endişe ve savunma amaçlı karşı
205
206
istanbullkent almanagıl
duruş refleksi, ancak buna karşın küçük bir zümrede ise artan bir iştah oluştuğuna şahit olduk. Bu refleks doğrultusunda yürütülen yasal mücadeleler neticesinde ise riskli alan kararlarının birer birer iptal edilmeye başlandığı bir döneme girildi. Bu süreçte bir çok alanda riskli alan kararları Danıştay tarafından iptal edildi ya da yürütmesi durduruldu. 2012 İstanbul Kent Almanağı’nda konu ettiğimiz 6306 sayılı yasanın uygulanmasına yönelik son dönem gelişmeleri özetlemek istedik. Bu dosya konusu, bir bakıma, o dönemde yapılan uyarıların ve öngörülerin haklılığını doğrular niteliği ile de bir ibret vesikasıdır. Daha önceki sayılarımızda detaylı incelediğimiz riskli alanlar konusunda, 2012’den bugüne mihenk taşları sayılabilecek anları kısaca hatırlamak faydalı olacaktır. Bilindiği üzere 23 Ekim 2011’de Van’ın Tabanlı köyünde 7,2 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi ve aslında yaşanan bu acı olay, 6306 sayılı yasanın da bir bakıma önünü açmış oldu. Dönemin başbakanı R. Tayyip Erdoğan: “Seçimleri kaybetmek pahasına da olsa, çürük, çarık, kaçak binaları yıkıp, yerine sağlam, depreme dayanaklı, kentsel dönüşüm sistemine geçeceğiz.” dedi ve 23 Kasım 2011’de dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, “Afet Riski Taşıyan Alanlarda Dönüşüm” adıyla hazırladıkları yasa taslağını Başbakanlığa gönderdiklerini açıkladı. Kanun 6 Aralık 2011’de Bakanlar Kurulu’nun imzasına açıldı. Taslak bir taraftan meslek odalarınca birçok itiraza konu edilirken, senatolarının destek mesajlarına karşı kanun tasa-
rısı ve kentsel dönüşüm uygulamalarına dair YTÜ’lü akademisyenler 12 Şubat 2012’de açıklama yaptı: “Sürdürülebilir kentleşme ve hakça yaşanabilir kentler yaratmak üzere YTÜ’de Şehir ve Bölge Planlama alanında emek veren ve aşağıda adları bulunan bizler, “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın ve kentsel dönüşüm adı altında yapılmış ve yapılabilecek olan uygulamaların kayıtsız şartsız savunucuları ve uygulayıcıları olmayacağımızı beyan ediyoruz.” Öte yandan 18 Mayıs 2012’de kanuna yönelik bir birçok meslek örgütü, inisiyatif ve sivil toplum kuruluşu tarafından imzalanan “Kentsel Dönüşüm Yasası Yaşam Alanlarımızı Talana Açan En Büyük Afettir!” başlıklı ortak deklarasyon hazırladılar. 31 Mayıs 2012’de 6306 sayılı yasa, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi; yasanın akçeli işlerine ilişkin Dönüşüm Projeleri Özel Hesabı Gelir, Harcama, Kredi ve Kaynak Aktarımı Yönetmeliği de 13 Eylül 2012’de Resmi Gazete’de yayımlandı. Nihayet 15 Aralık 2012’de yasanın nasıl uygulanacağına ilişkin uygulama yönetmeliği Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu arada, CHP’nin itirazı ile Anayasa Mahkemesi’ne taşınan yasanın bazı maddelerinde yer alan hükümlere ilişkin iptal kararı 26 Temmuz 2014’te Resmi Gazete’de yayımlandı ancak bu hükümlere ilişkin iptal kararının ise 26 Ekim 2014’te yürürlüğe girmesine karar verildi. 11 Ocak 2015’te ise ÇŞB, kamuoyunda kentsel dönüşüm olarak bilinen afet riski altındaki alanların dönüştürülmesine yönelik şu anda uygula-
mada olan 152 riskli alanın yanına 2015 yılında yeni bölgeler açıklayacağı duyuruldu. Bakanlık yetkilileri BKK ile bu yıl çoğu İstanbul’da olmak üzere 20 yeni bölgeyi daha riskli alan ilan edeceklerini açıkladı m
istanbul
l
207
208
istanbullkent almanagıl
KENTSEL DÖNÜŞÜM HAKKINDA BİR DEĞERLENDİRME Kentlerimizin özellikle de İstanbul’un yaşadığı zorunlu dönüşüm sürecinde başrol oyuncusu olan merkezi yönetim genel seçimlere kısa bir zaman kala seçim vaadi olarak kentlerin geleceğini değiştirecek büyük mekânsal projeler ve yatırımlarla karşımıza çıkmaya devam ediyor. İnşaat sektörünün yapısı gereği piyasada yarattığı canlılık kuşkusuz planlama alanında ve mekânda da bir karşılık buluyor. Bu karşılığın koşulsuz her alanda tahribatla somutlaşıyor olması ise neredeyse kaçınılmaz. Bu süreçte mekân, yaşam biçimini şekillendiren ve onunla birlikte şekillenen bir şey olmaktan çıkıp, iktidar aracına dönüşürken; mekanın tahribatı muktedirin kimlik, mülkiyet ve gelecek tasavvuru üzerinden gerçekleşiyor. Planlama ise; ideolojik çatışmaların ve iktidarın kendini gösterme çabasının mekâna en çok yan-
sıdığı kamusal mekânların ve kültürel belleklerimizin tahribatının meşrulaşma zeminini oluşturuyor.
nen bazı yasa maddeleri derken pek çok alanda mekânsal olarak da somutlaştı.
Planlamadan çok konuşulan “Kentsel Dönüşüm” ise 2012 yılında 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüşümü Hakkında Kanun ile Türkiye’nin gündeminde kendisine öncelikli bir yer edindi. Yasa o günden bugüne çok ciddi eleştirilere konu oldu. Riskli alan ilanları ve dönüşüm projeleri de gerek mahallelerin ve kentsel muhalefetin gerekse de yerel idarelerin ve yargının önemli bir gündemi haline geldi. Yasayı sahiplenip mutfağında yer almayı arzulayan üniversite senatoları, “aman dikkat, yasada temel problemler var diyen” akademisyenler, Anayasa Mahkemesi’ne giden muhalefet partisi, alelacele yönetmelik çıkaran ÇŞB, Anayasa Mahkemesi’nden dö-
10 Mart 2015 tarihinde İTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nce düzenlenen “Kentsel Dönüşümde Yeni Yaklaşımlar” konulu panelin yarattığı izlenimler kentsel dönüşümü daha çok tartışacağımızı gösteriyor. Bu sebeple kentsel dönüşümde gelinen noktayı biraz açalım istedik: • Kentsel dönüşümün planlama hiyerarşisi içinde bir plan kademesi tanımlamadığı, planlamanın hiyerarşik olarak daha üstte olduğu konusunda genel bir uzlaşma sağlanmış görünüyor. Ancak “dönüşüm master planı” gibi
istanbullkent almanagıl
bir kavramsallaştırmanın hataları kamu idaresince de tespit edilmiş olacak ki bunu yerine İstanbul ölçeğinde bir dönüşüm stratejisinin çalışıldığının sinyallerini aldık. Bu bağlamda dönüşümün plan uygulama araçlarının üst şemsiyesi olarak tanımlanması mümkün. • Öte yandan kentsel dönüşümün ulusal ve uluslararası literatürde en yaygın tarifi mekansal, finansal ve sosyal politikalar bütünü olması. Burada sosyal politikalar meselesinin altını çizmek gerekiyor. Zira Türkiye örneğinde her ölçekteki idarenin, dönüşümün mekânsal ve finansal boyutu ile fazlasıyla ilgili olduğunu söylemek mümkün. Yasal mevzuat değişiklikleri ve sağlanan teşvik ve kredilerle mekânsal dönüşümün finanse edilmesine olanak tanıyacak yasal düzenlemeyi yapıyor ancak sosyal politikalar konusunda kamunun 2012 yılından bu yana hiçbir girişimi ya da söylemi olmadı. • Dönüşüm en sancılı hissedildiği mahallelerde “katılım”, yerel halkın ikna edilmesi olarak algılanıyor. Bu alanlardaki kamu sektörünün öncülüğü, mekansal dönüşümü sağlayacak müteahhittin işini kolaylaştırmaktan ibaret. Bu ikna süreçlerinin yürüdüğü pazarlık masasında mahallelinin yanında yer almak bir yana müteahhiti koruyup kollayan bir kamu var karşımızda. Bu sebeple de katılım aslında ikna olarak algılanıyor. Dönüşüm gerçekleşecek alanda
yerel halkın ikna edilmesi gerekiyor. Ya havuç, ya da sopayla. Zira güçler dengesini göz önünde bulundurduğunuzda, sermaye ve onu kollayan kamunun yanında masaya oturan yerel halkın çok da seçeneği yok. • Öte yandan; kamu arazilerinin donatı alanına ayrılmasını engellemek isteyen girişimci bir kamu da var aynı ortamda. O da değerlenen arsasının en yüksek yoğunlukla imar hakkı almasını talep eden mal sahibi ve yerel aktör konumunda. • Üçlü politika demetinden en önemlisi sosyal politika yasal mevzuatta hiç düşünülmemiş olduğu gibi planlama süreçlerinde de göz ardı edilen bir unsur. Kamu; arsasını gözleyen yerel aktör rolünü üstlendiğinden bu boyut iyi niyetli bir girişimcinin ilgi alanında sadece. Bu noktada aslında akademinin yeri önem kazanırken, akademinin de içinde bulunduğu durumu iyi analiz ederek rolünün önemini yeniden hatırlaması gerektiği söylenebilir. • Dönüşümün temel problemlerinden bir olarak artan yoğunluklar ve bu yoğunluklara cevap veremeyen sosyal ve teknik altyapı alanları gündeme geldi. Bu konuda dönüşümün sağlanabilmesi için 2014 Haziran ayında yenilenerek yayımlanan Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin tanımladığı standartların sağlanamayacağından dem vuruldu.
Standartların ne için tanımlandığını hatırlamakta fayda var diye düşünüyoruz. • Bu alanda sivil topluma baktığımızda meslek odaları ve mahalle derneklerinin muhalefetten öteye bir katkı koyamadıkları izlenirken kamu tarafından sivil toplum örgütü olarak tanımlanan yeni tip STK’ların geliştiği görülüyor. Sosyal bilimler bunları devlet güdümlü STK olarak tanımlarken kendilerini NGO olarak tanımlayan kuruluşların etkinliği dikkate değer. Son tahlilde söz konusu toplantıyı da göz önünde bulundurarak kentsel dönüşümün mevcut durumunu tespit edecek olursak; kamusal rol üstlendiği öne sürülen girişimcinin dönüşümün sosyal boyutunu tasarlamaya giriştiğini, kamunun masada arazisinin pazarlığını yaptığını, yerinden edilecek mahallelinin kaybeden olmaktan öteye henüz varamadığını söyleyebiliriz. Meslek odaları olarak içinde bulunduğumuz muhalif noktadan değerlendirmemiz ise mevcut durumun karanlık ya da aydınlık değil adeta sürreal olduğu! m
209
210
istanbullkent almanagıl
BASINDA RİSKLİ ALANLAR Çevre Bakanlığı İstanbul’un riskli alan haritasında tahrifat mı yaptı? T24, 04.02.2015 Hürriyet’ten Gülistan Alagöz’ün haberine göre, 2012’de çıkan, Afet Riskli Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun İstanbul’da çok sayıda ilçenin kaderini değiştirdi. Kadıköy Fikirtepe, Gaziosmanpaşa, Esenler, Bağcılar, Beyoğlu gibi ilçelerde yüzlerce bina yıkıldı, yeni bina yapma çalışmaları da sürüyor. Oysa Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı’nın açıkladığı depremde riskli alanlar haritası ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ilan ettiği riskli alanlar yüzde 72,9 oranında örtüşmüyor. Rantı yüksek bölgelerin ‘riskli alan’ ilan edildiği öne sürülüyor. Türkiye’de 6,5 milyondan fazla evin yenilenmesi hedefiyle başlayan dönüşüm sürecinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bazı ilçelerde ‘riskli alanlar’ ilan etti. Riskli alan ilan edilen bölgeler inşaat firmalarının ilk adresi oldu. Kentsel dönüşüm kapsamında yapılan yeni gayrimenkul projelerinde vergi ve harçlardan muaf olunması, KDV’nin yüzde 18 yerine yüzde 1 olması ve kimi ilçelerde sağlanan imar artışı bu ilçelerdeki dönüşümü daha kârlı bir yatırıma çevirdi.
Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, “‘Kentsel dönüşüm neden bu ilçelerde başladı’ derseniz buna bilimsel cevap yok. Kentsel dönüşüm şuan müteahhitlik hizmeti olarak ilerliyor. Oysa dönüşüm lüks rezidans yapmakla değil, omurgası sağlam ama uygun fiyatlı evler yapmakla olur” dedi. İstanbul’da ilçeleri inceleyen kapsamlı bir çalışma yapılmadığını, bina envanterinin çıkarılmadığını söyleyen Görür, müteahhitlerin ilgi duyduğu alanların riskli ilan edildiğini ileri sürdü. Görür şunları söyledi: “Olası bir depremde binlerce can kaybedersek, o alanların riskli ilan edilmemesinin hesabını hangi kurum verecek merak ediyorum. Belki de şu an depremde yıkılmayacak binaları yıkıp yapıyoruz.” Şehir Plancısı Faruk Göksu ise, İstanbul’da yapılan kentsel dönüşüm çalışmalarını ‘gayrimenkul geliştirme’ olarak tanımladı. Kanunun, en az riskli ilçelerde uyguladığını ileri süren Göksu, “En yüksek riskli bölgelerde kentsel dönüşüm yok. Piyasa koşullarında imar artışı vergi avantajı gibi kolaylıklar inşaat firmalarını riskli alana değil, kâr gördüğü yere yöneltti” dedi.
istanbullkent almanagıl
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın resmi internet sitesinde Esenler, Gaziosmanpaşa, Bağcılar 2. derece, Sarıyer 3. derece deprem kuşağında yer alıyor. Bu ilçelerde riskli alanlar ilan ediliyor. 1. derece deprem kuşağında yer alan Beylikdüzü, Bakırköy, Bahçelievler, Zeytinburnu, Fatih, Ümraniye, Ataşehir, Maltepe, Sancaktepe, Tuzla, Pendik gibi ilçelerde ise riskli alan çalışması yok ya da yok denecek kadar az. Uzmanlar, Bakanlık tarafından riskli ilan edilen yerlerde kentsel dönüşüm olmasının hatalı olmadığını belirtiyor. İlan edilen yerlerde de risk olduğunu belirten uzmanlar en riskliden en az riskliye doğru çalışma yapılması gerektiğini söylüyor. Öte yandan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2014 Ocak-Eylül Ayı Yapı İzin İstatistikleri verilerine göre, Türkiye’de 2014 yılının ilk dokuz ayında bir önceki yıla göre belediyeler tarafından yapı ruhsatı verilen yapıların bina sayısı yüzde 25.6, yüzölçümü yüzde 39.2, değeri yüzde 54.4, daire sayısı yüzde 33.3 arttı. Bu artışta vergi avantajlı ilçelerde yapılan inşaatların etkili olduğunu belirten uzmanlar, ilçe bazında arz fazlası olacağı uyarısında bulundu. Dönüşümde adres şaştı Hürriyet, 04.03.2015 2012’de çıkan, Afet Riskli Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun İstanbul’da çok sayıda ilçenin kaderini değiştirdi. Kadıköy Fikirtepe, Gaziosmanpaşa, Esenler, Bağcılar, Beyoğlu gibi ilçelerde yüzlerce bina yıkıldı, yeni bina yapma çalışmaları da sürüyor. Oysa Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı’nın (JICA) açıkladığı depremde riskli alanlar haritası ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ilan ettiği riskli alanlar yüzde 72,9 oranında örtüşmüyor. Rantı yüksek bölgelerin ‘riskli alan’ ilan edildiği öne sürülüyor. Türkiye’de 6,5 milyondan fazla evin yenilenmesi hedefiyle başlayan dönüşüm sürecinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bazı ilçelerde ‘riskli alanlar’ ilan etti. Riskli alan ilan edilen bölgeler inşaat firmalarının ilk adresi oldu. Kentsel dönüşüm kapsamında yapılan yeni gayrimenkul projelerinde vergi ve harçlardan muaf olunması, KDV’nin yüzde 18 yerine yüzde 1 olması ve kimi ilçelerde sağlanan imar artışı bu ilçelerdeki dönüşümü daha kârlı bir yatırıma çevirdi. Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, “‘Kentsel dönüşüm neden bu ilçelerde başladı’ derseniz buna bilimsel
cevap yok. Kentsel dönüşüm şuan müteahhitlik hizmeti olarak ilerliyor. Oysa dönüşüm lüks rezidans yapmakla değil, omurgası sağlam ama uygun fiyatlı evler yapmakla olur” dedi. İstanbul’da ilçeleri inceleyen kapsamlı bir çalışma yapılmadığını, bina envanterinin çıkarılmadığını söyleyen Görür, müteahhitlerin ilgi duyduğu alanların riskli ilan edildiğini ileri sürdü. Görür şunları söyledi: “Olası bir depremde binlerce can kaybedersek, o alanların riskli ilan edilmemesinin hesabını hangi kurum verecek merak ediyorum. Belki de şu an depremde yıkılmayacak binaları yıkıp yapıyoruz.” Şehir Plancısı Faruk Göksu ise, İstanbul’da yapılan kentsel dönüşüm çalışmalarını ‘gayrimenkul geliştirme’ olarak tanımladı. Kanunun, en az riskli ilçelerde uyguladığını ileri süren Göksu, “En yüksek riskli bölgelerde kentsel dönüşüm yok. Piyasa koşullarında imar artışı vergi avantajı gibi kolaylıklar inşaat firmalarını riskli alana değil, kâr gördüğü yere yöneltti” dedi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın resmi internet sitesinde Esenler, Gaziosmanpaşa, Bağcılar 2. derece, Sarıyer 3. derece deprem kuşağında yer alıyor. Bu ilçelerde riskli alanlar ilan ediliyor. 1. derece deprem kuşağında yer alan Beylikdüzü, Bakırköy, Bahçelievler, Zeytinburnu, Fatih, Ümraniye, Ataşehir, Maltepe, Sancaktepe, Tuzla, Pendik gibi ilçelerde ise riskli alan çalışması yok ya da yok denecek kadar az. Uzmanlar, Bakanlık tarafından riskli ilan edilen yerlerde kentsel dönüşüm olmasının hatalı olmadığını belirtiyor. İlan edilen yerlerde de risk olduğunu belirten uzmanlar en riskliden en az riskliye doğru çalışma yapılması gerektiğini söylüyor. Öte yandan TÜİK 2014 Ocak-Eylül Ayı Yapı İzin İstatistikleri verilerine göre, Türkiye’de 2014 yılının ilk dokuz ayında bir önceki yıla göre belediyeler tarafından yapı ruhsatı verilen yapıların bina sayısı yüzde 25,6, yüzölçümü yüzde 39,2, değeri yüzde 54,4, daire sayısı yüzde 33,3 arttı. Bu artışta vergi avantajlı ilçelerde yapılan inşaatların etkili olduğunu belirten uzmanlar, ilçe bazında arz fazlası olacağı uyarısında bulundu. Bir alanın riskli olarak tespit edilmesi için ÇŞB, gerekli belgelerle inceleme yapıyor. İnceleme döneminde Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın da görüşüne başvuruluyor.
211
212
istanbullkent almanagıl
Bakanlık gelen taleplerden uygun gördüklerini Bakanlar Kurulu’na sunuyor ve Bakanlar Kurulu riskli alan kararını veriyor. İstanbul’da bugüne kadar Bakanlar Kurulu kararı ile 1106,25 hektarlık alan riskli ilan edildi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Gaziosmanpaşa, Sarıyer, Bağcılar, Esenler, Küçükçekmece, Kadıköy ve Beyoğlu gibi ilçelerde riskli alanlar belirledi. İstanbul’da riskli alanların tespiti deprem değil, ciro öncelikli yapıldı T24, 23.03.2014 CHP, kentsel dönüşüm projesinin yapıldığı Gaziosmanpaşa, Esenler, Sultangazi, Fikirtepe, Sarıyer, Beyoğlu, Zeytinburnu ilçelerinde incelemede bulundu. İstanbul Milletvekili ve deprembilim (sismoloji) uzmanı Prof. Dr. Haluk Eyidoğan’ın yaptığı incelemeye göre “İstanbul’da ‘ranta uyumlu’ alanlar riskli alan ilan edilmiş. Bugüne kadar İstanbul için ilan edi-
len 16 ilçenin içerisinde Avcılar, Adalar, Bakırköy, Büyükçekmece, Maltepe yok, ayrıca zemin açısından en az riskli olan bölgeler öncelikli riskli alan ilan edilmiş. Bu da İstanbul’da dönüşümün “ciro” öncelikli yapıldığını gösteriyor” denildi. Güler Yılmaz’ın Taraf’ta yer alan haberine göre, hazırlanan rapor CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na sunuldu. Eyidoğan’ın raporuna göre: Türkiye genelinde 121 yer riskli alan ilan edildi. İstanbul Türkiye genelindeki riskli alanın beşte biri ile ilk sırada geliyor. Haluk Eyidoğan, “İstanbul’da ‘ranta uyumlu’ alanlar riskli alan ilan edilmiş. Bugüne kadar İstanbul için ilan edilen 16 ilçenin içerisinde Avcılar, Adalar, Bakırköy, Büyükçekmece, Maltepe yok, ayrıca zemin açısından en az riskli olan bölgeler öncelikli riskli alan ilan edilmiş. Bu da İstanbul’da dönüşümün “ciro” öncelikli yapıldığını gösteriyor” dedi. Haluk Eyidoğan, bazı şahısların ve hatta belediye memurlarının kendi adlarına vatandaştan “genel vekaletname” yo-
ÇŞB İstanbul Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü ile basın verilerinin derlenmesiyle oluşturulmuştur.
istanbullkent almanagıl
luyla parsel topladığına şahit olduklarını da söyledi. CHP’li milletvekili Haluk Eyidoğan’ın hazırladığı 160 sayfalık rapora yansıyan kentsel dönüşüme ilişkin görüşler şöyle: Tüm Türkiye’de 69.300 dönüm, İstanbul’da ise hemen hemen bunun beşte biri olan 11.500 dönüm riskli alan olarak açıklandı. Bu da gösteriyor ki en fazla inşaat faaliyeti dolayısıyla sektörel ciro İstanbul da olacaktır. Bugün İstanbul’daki kentsel dönüşüm girişimlerine baktığınızda Zeytinburnu, Fatih Sulukule, Kadıköy Fikirtepe, Esenler ve Gaziosmanpaşa, Okmeydanı’nda dönüşümden daha yüksek cirolu gayrimenkul geliştirme faaliyetleri gözlenmektedir.
alanın sosyal yapısı tamamıyla bozulmuştur (kim yaptı?)” cümlesiyle ortaya koymuştur. Deprem öncelikli bir dönüşüm değil “ciro” öncelikli bir dönüşüm yolda. Belediye, riskli alan ilanından sonra Tapu Müdürlüğüne yazı yazarak bu alanlardaki parsellerin tapu kütüklerine riskli alan içerisinde kaldığına dair şerh konulması talebinde bulunmuştur. Riskli alan ilan edilen yerdeki vatandaşlara belediye tarafından elden dağıtılan, resmi olmayan çağrı belgeleri ile kimlik ve tapusuyla belediyenin bürosuna davet edilmektedir.
2003 de İstanbul Büyükşehir Belediyesi dört üniversitemizle İstanbul Deprem Master Planını ve 2011 de Japon OYO Firması Avrupa ve Anadolu Yakası Deprem Tehlikesi ve riski belirleme çalışmaları yapmıştır. Raporlarda riskli alanlar hiç saptanmamış gibi İstanbul’da “ranta uyumlu” alanlar “riskli alan” ilan edilmiştir. Bugüne kadar İstanbul için ilan edilen 16 ilçenin içerisinde Avcılar, Adalar, Bakırköy, Büyükçekmece, Maltepe yok. İki Çekmece gölü arasındaki heyelan ve sıvılaşma ise riskli alan ilan edilmemiştir.
Bu davetlerde vatandaşlara tapu tahsisi belgelerinden veya tapularından veya barınma haklarından feragat vb bir belge imzalatılıyor. Örneğin Gaziosmanpaşa Yenimahalle’de gecekondu alanında dolaşan belediye görevlileri hukuksal
Nedense “zemin” açısından en az ve az riskli alanı olan Gaziosmanpaşa’da 3.930.000 metrekare, Esenler’de 290.000 metrekare, Kadıköy Fikirtepe’de 1.340.000 metrekare, Beyoğlu Okmeydanı’nda 1.300.000 metrekare, Sultangazi’de 180.000 metrekare gibi çok büyük alanlar öncelikle riskli alan ilan edilmiştir.
Başakşehir İlçesi, Ziya Gökalp Mahallesi sınırları içerisinde bulunan alan, Karar Sayısı: 2015/7410 – 06 Mayıs 2015
Örneğin 3 bin binanın yıkıldığı, 5 bin binanın boşaltıldığı Fikirtepe halkı 2,5 yıldır bekliyor. Konuyla ilgili Bakanlığa bir soru önergesi verildi. Önergede, bölgede karar verilen yenileme/dönüşüm alanının hangi ölçüm, etüt ve kriterlere göre belirlendiği soruldu. Verilen cevapta seçilen alanın plansız gelişen bir yerleşim yeri olduğu, çarpık ve düzensiz bir yapılaşma oluştuğu ifade edilmiştir. Cevabın devamında bir itiraf vardır. Bakanlık itirafını; 2010 daki beceriksizliklerini “... yaşanabilir bir kent mekânı oluşturulmasına yönelik dönüşüm çalışmaları için birçok bina yıkılmıştır (İBB yıktı). Ancak, süreç içerisindeki belirsizlikler ile sürecin ilerlemeyişi sonucunda (beceriksizliklerinin itirafı): yıkılan bu binalar, terk edilen evleri ve boş sokakları beraberinde getirmiş olup,
RİSKLİ ALAN İLAN EDİLEN YERLER (15 Aralık 2013’ten bu yana)
Gaziosmanpaşa İlçesi, Bağlarbaşı Mahalleleri sınırları içerisinde bulunan alan, Karar Sayısı : 2015/7601 – 10 Mayıs 2015 (Yeniden İlan Edildi) Gaziosmanpaşa İlçesi, Sarıgöl ve Yenidoğan Mahalleleri sınırları içerisinde bulunan alan, Karar Sayısı : 2015/7602 – 10 Mayıs 2015 (Yeniden İlan Edildi) Kadıköy İlçesi, Merdivenköy Mahallesi sınırları içerisinde bulunan alan, Karar Sayısı : 2015/7563 – 31 Mayıs 2015 Ataşehir İlçesi, İçerenköy Mahallesi sınırları içerisinde bulunan alan, Karar Sayısı : 2015/7564 – 31 Mayıs 2015
213
214
istanbullkent almanagıl
olmayan taahhütnameyi gecekondu sahiplerine imzalatmak istemişlerdir. Belgelere bakıldığında bazı şahısların ve hatta belediye memurlarının kendi adlarına vatandaşla “genel vekaletname” yoluyla parsel topladığına şahit oluyoruz. Riskli alan nasıl ilan ediliyor? 6306 sayılı yasadaki tanımlara göre bulunduğunuz alan herhangi bir afet tehlikesi içermese de, binanız risksiz de olsa riskli alan ilan edilen alan içerisine alınabilirsiniz. Herhangi bir afet tehlikesi yoksa yapının nasıl riskli alan ilan edileceği yasada açık değil. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İstanbul’un risk haritasını güncelledi Sabah, 31.03.2015 İstanbul Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü, “İstanbul İli Riskli Rezerv Alanları Dağılım Haritası”nı elden geçirirken, riskli yerler ile kentsel dönüşüm yapılacak alanların bilançosu da yinelendi. İlçe ilçe çıkarılan riskli alanlar içinde Beşiktaş, Bağcılar, Beyoğlu, Esenler, Kadıköy, Pendik, Etiler, Üsküdar da yer alıyor. Bu yılın sonuna kadar 200 bin bağımsız bölümün yapıma yönelik olarak tasfiye edileceğini belirten yetkililer, kira yardımlarının da artırılacağını bildirdi. İstanbul Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü, riskli rezerv alanlara yönelik çalışmalarını güncelliyor. Her bir ilçeye yönelik ayrıntılı dönüşüm projeleri hazırlanıyor. İlçe ve mahalle bazında belirlenen haritada riskli bölgelerin büyük bölümü Avrupa yakasında bulunuyor. Yeniden yapılandırılan bölgelerde oturanların bu süre içinde taşınacağı rezerv bölgeler de genişliyor. Başakşehir, Arnavutköy gibi yeni yerleşim alanlarına yenileri ekleniyor. AKP yangından mal kaçırıyor: Her yerde acele kamulaştırma ve riskli alan kararları politeknik.org, 02.06.2015 AKP iktidarı genel seçimler öncesi, Bakanlar Kurulu vasıtasıyla inşaat ve enerji alanında hukuksuz projelerin hayata geçmesini kolaylaştırmak amacıyla birçok acele kamulaştırma ve riskli alan kararı aldı. İstanbul’dan Konya’ya Adana’ya
istanbullkent almanagıl
onlarca ili kapsayan riskli alan ve acele kamulaştırma kararları Resmi Gazete’nin 31 Mayıs ve 1 Haziran tarihli nüshalarında yayımlandı. Bazı kararlar ise Nisan ayında alınmasına rağmen seçimin hemen öncesinde yayımlandı. Deprem bahane çıkarılan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile kent merkezlerinde kalan ve büyük yapı projeleri için dönüştürülmek istenilen yerleşim alanları zemininde bilimsel etüt sonuçları olmadan riskli alan ilan edildi. Son yıllarda bu yöntemle Türkiye’nin dört bir tarafında devam ettirilen inşaat rantı şimdi de seçim rüşveti haline getirildi. Örneğin İstanbul’da riskli alan ilan edilen iki alan, bir mahallenin tümü için değil bir bölümü için alınmış durumda. İstanbul’un rantı yüksek iki ilçesi Kadıköy’de Merdivenköy Mahallesi, Ataşehir’de ise İçerenköy Mahallesi sınırları içerisinde belirlenen alanlar riskli alan ilan edildi. Riskli alan deyip 40 kat çıkıyorlar Cumhuriyet, 10.06.2015 Ümraniye Belediyesi’nin eski AKP’li Meclis üyesi Nimetullah Kaya’nın Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Şua İnşaat tarafından geçtiğimiz mart ayında hissesi alınan Kadıköy Merdivenköy’deki arazi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından tam 1 ay sonra riskli alan ilan edildi. Riskli alan ilan edilmeden önce Şua İnşaat’ın söz konusu alan üzerinde planladığı çevredeki yapılaşma koşullarını aşarak yaklaşık 40 kat yüksekliğindeki projeyi internet sitelerinde yer alması dikkat çekti. Söz konusu alan daha bakanlık tarafından riskli alan ilan edilmeden arazi üzerindeki binalara Şua İnşaat proje alanı yazan tabelalar asıldı. Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu sınırları içinde kalan arazilere ilişkin riskli alan ilanı kararına ilişkin kendilerinden görüş alınması gerektiği fakat alınmadığını vurgulayarak “Dava açmaya hazırlanıyoruz. Ankara’dan Kadıköy’deki alanın riskli alan olduğunu nasıl görmüş? Özel ilişkilerle alınan bir karar” diye tepki gösterdi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Kadıköy’deki Merdivenköy Mahallesi 15 bin metrekarelik 746 ada 1 parsel ve yakın çevresinin riskli alan kararı için 25 Mart’ta Bakanlar Kurulu’na yazı yazdı. Bakanlar Kurulu söz konusu arazi için 8 Nisan Çarşamba günü riskli alan kararı verdi ve karar 31 Mayıs Pazar
günü resmi gazetede yayımlandı. Ümraniye Belediyesi’nin eski AKP’li Meclis üyesi Nimetullah Kaya’nın Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Şua İnşaat’ın riskli alan kararından bir ay önce, 10 Mart Salı günü söz konusu araziyle ilgili hisse alması dikkat çekti. Bakanlık kararına tepki gösteren Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu şöyle konuştu: “Bize hiç sormadılar. Kendi başlarına bir karar aldılar. Ben bu şekilde uygulamaya karşıyım. Burada sonuçta bir ilçe belediyesi var. Oranın riskli alan olması için herhangi bir neden de yok. O zaman tüm Kadıköy’ün riskli alan olması lazım. Öyle bir kriter yok. Dava açacağız. Yerel yöntemler yetkileri alanında karar verilmesi doğru değil. Adil de değil. Bu uygulama herkesçe eşit yapılması lazım. Yerel yönetimlere niye ihtiyaç var o zaman. Madem Ankara karar veriyor. Tamamen özel ilişkilere göre alınmış kararlar. Bakanlığın imar yetkisinin kalkması lazım. Yerelde olması lazım.” İBB’nin CHP’li Meclis üyesi Hüseyin Sağ ise riskli alan ilanından önce söz konusu alana proje tabelalarının asıldığını, inşaat şirketinin web sitesinde 40 kat yüksekliğinde projenin paylaşıldığını söyledi. Sağ “6306 sayılı kanun çıktığı zaman, kanunun vahşi ranta odaklı maddeleri içerdiği için CHP olarak karşı çıktık. Anayasa Mahkemesi’nde dava açtık ve birçok maddesi iptal oldu. ‘Bu kanunu gerçekten riskli alanları dönüştürmek için değil yandaşlarına rant aktarımı için kullanacaklar’ dedik ve daha da öteye gittiler. Bir önceki dönem AKP Ümraniye Belediye Meclis Üyesi olan Nimetullah Kaya’ya Kadıköy Göztepe’de de özel riskli alan ettiler. Yakında AKP’de siyaset yapmak şartıyla parsel bazında riskli alanlar da ilan edebilirler.” Kadıköy’de inşaat furyası | Olgu Kundakçı BirGün, 24.09.2015 İstanbul Kadıköy’de 6306 sayılı ‘Afet Yasası’ kapsamında bina bazında yapılan kentsel dönüşüm bölgenin rantı yüksek semtlerinde inşaat furyası başlattı. Deprem risk raporu alınan yapılar birer birer yıkılıyor, 4-5 katlı bahçeli apartmanların yerini yüksek katlı yapılar alıyor. Kadıköy nüfusunun
215
216
istanbullkent almanagÄąl
istanbullkent almanagıl
kentsel dönüşümle yüzde 30 civarında artacağı belirtilirken altyapı ve donatı alanlarının bu nüfusu karşılamaya yetip yetmeyeceği soru işareti. Mimarlar Odası Kadıköy Şube Başkanı Saltuk Yüceer, Kadıköy’ün önümüzdeki 5 yıl içinde yaşanabilir bir ilçe olmaktan çıkabileceğine dikkat çekiyor. Yüceer, başlayan inşaat furyasını, “Eskiden senede 200 inşaat ruhsatı verilirken, şimdi ayda 70-80 ruhsat veriliyor” sözleriyle özetliyor. Yüceer’e göre Kadıköy’de yer alan 30 bine yakın binanın yarısı 1975 yılı deprem yönetmeliğinden önce yapılmış, bu binaların birçoğu ise deprem riski taşıyor; ancak inşaat furyasını başlatan deprem riski olduğu kadar rant: “Kadıköy’de hangi köşeye gitseniz, 700-900 bin liradan aşağı daire bulamazsınız. Burası rant getirdiği için inşaat faaliyetleri oldukça fazla. Kurbağalıdere Köprüsü’nden Bostancı Köprüsü’ne kadar Kadıköy’ün serbest irtifalı bir imarı var. Yeni Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği bu bölgeye yüzde 20-25 civarında bir emsal artışı getirdi. Arsalar dolmuştu, ancak imar artışıyla bölge cazibe kazandı. Kentsel dönüşümle her binada yüzde 35 oranında daire artışı olacak. Fikirtepe’deki kentsel dönüşüm de tamamlandıktan sonra Kadıköy nüfusunun 850 bine çıkacağını tahmin ediyoruz. Kadıköy’ün kanalizasyon, elektrik, su gibi altyapı sistemleriyle donatı alanları bu nüfusu karşılamaya yetersiz.”
de rantın yüksek olması piyasada ne olduğu belirsiz, daha önce inşaat deneyimi olmayan pek çok firmanın türemesine neden oldu. O firmaların yaptığı kalitesiz binaları daha ürkütücü buluyorum. Binamız yığma bina. Riskli bina diye yıkmak istiyorlar, ama yerine yeni bir riskli bina yapılmasından korkuyoruz” diyor. Vatandaş direniyor, riskli alanlar art arda iptal ediliyor emlakpencerem.com, 25.12.2015 Danıştay, can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak nitelikte teknik raporun yetersiz olduğuna dikkat çekti. Danıştay; Pendik Belediye Başkanlığı’nca hazırlanan ve dava konusu işlemin dayanağını oluşturan teknik raporun incelenmesinde; 465 adet yapının yüzde 87 sinin 2000 yılı öncesinde deprem statüsüne uygun yapılmamış, kötü kalitede ve sağlıksız yapılar olduğu belirtilmek suretiyle hazırlanan rapor dikkate alınmış ancak dava konusu bölge riskli alan olarak tespit edilmiş ise de, bahsedilen deprem statüsünün hangi teknik zorunluluklar içerdiği, kötü ve sağlıksız olduğu ileri sürülen yapıların hangi yapılar olduğu belli değildir dedi. Danıştay’ın aldığı kararda mülkiyet hakkının önemine vurgu yapılarak Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle bu hakkın koruma altında olduğu vurgulandı m
İstanbul’un en değerli bölgelerinden Bağdat Caddesi risk raporuyla yıkılan binaların şantiye alanına döndü. Caddede yıkım kararı alınan binaları tahliye etmek zorunda kalan işyeri sahipleri de mağduriyet yaşıyor. Caddeye yakınlığıyla rantı yüksek semtlerden Suadiye’de de durum pek farklı değil, hemen her sokakta bir inşaat yükseliyor. Risk raporu alınan pek çok bina müteahhitle uzlaşmaya varmayan kat malikleri tarafından davalık. Apartmanı ‘Afet Yasası’ kapsamında ‘riskli’ ilan edilen Sinan Yılmaz da dava açan semt sakinlerinden. Yılmaz, “Ben bir depremzedeyim. Adapazarı’nda otururken yeni yapılmış, mühendislik hizmeti almış binamız yıkıldığında beni 5 katlı bir binanın enkazı altından 3 saatte çıkardılar. Ancak Adapazarı’nda yaşadığım deneyimle oturduğum binanın şu anki halini depreme daha dayanıklı buluyorum. Bölge-
Görseller s. 204: zete.com s. 208: zete.com s. 210: mutlukent.wordpress.com s. 214: kentteadaletblog.wordpress.com s. 216: Evrim Yılmaz arşivi
217
218
istanbullkent almanagıl
ARALIK 2015
TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi’nin açtığı dava sonucunda Mecidiyeköy’de bulunan eski likör fabrikası arazisi üzerinde yükselen rezidans projesinin dayanağı olan imar planı İstanbul 5. İdare Mahkemesi tarafından iptal edildi (spoist.org).
Kadıköy’de 4 katlı yapı izni olan konut alanına İBB tarafından onaylanan imar planıyla 6 katlı özel hastane izni veren imar planı Danıştay 6. Dairesi tarafından iptal edildi (Flashaber). İTÜ Maslak Kampüsü’nde lojman alanı olarak ayrılan alanda İTÜ Rektörünün öğrencilerin talebi üzerine yapılacağını açıkladığı caminin temeli atıldı (arkitera. com).
TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi’nin açtığı dava sonucunda Tarihi Yarımada KANİP’in Sulukule’ye ilişkin hükümleri İstanbul 9. İdare Mahkemesi tarafından iptal edildi (spoist.org).
Kadıköy Rıhtım’da yapılmak istenen caminin imar planları hazırlanırken KVKBK görüşünün alınmadığı gerekçesiyle Kadıköy Belediyesi konu hakkında İstanbul V No.lu KVKBK’na başvuruda bulundu (Cumhuriyet). Taksim Meydanı’nda bulunan ve 7 senedir tadilatta olan AKM’nin duvarlarına boydan boya asılan film afişi hakkında yapılan şikayetlere İstanbul II No.lu KVKBK, film afişine kadına yönelik şiddete dikkat çekmek için izin verdiğini açıkladı (Cumhuriyet). Maltepe Belediye Meclisi Gülsuyu ve Gülensu Mahallelerine ilişkin imar planlarını oy birliğiyle onayladı (Gazete İstanbul).
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 Kadıköy Belediyesi’nin ÖİB tarafından onanan ve Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı’nda yapılaşmanın önünü açan imar planına yaptığı itiraz reddedildi (arkitera.com).
Kadıköy Belediyesi Haydarpaşa Garı’nın aslına uygun olarak hazırlanan restorasyon projesini onayladığını açıkladı (BirGün).
ÇŞB Haliç’te 4 kat üzeri yapılara izin verilmemesini öngören yasağı delerek 7 kat yapılaşma izni veren imar planlarını onayladı (Habertürk).
İBB Meclisi Fatih Belediyesi’nin başvurusu üzerine Tarih Yarımada’da çatı arası teras yapılmasına ilişkin kararı onayladı (Bizim Gazete).
istanbullkent almanagıl
ARALIK 2015
Kurbağalıdere’nin dere yatağının yapılan imar planı değişikliğiyle 30 m kaydırılacağı ve ortaya çıkan boşluğun yeşil alan olarak değerlendirileceği açıklandı (Akşam). İBB Meclisi Seyrantepe ile Sarıyer Cendere Vadisi arasında 750 m Monoray yapılmasına ilişkin imar planını onayladı (Bizim Gazete).
Karacaahmet Mezarlığı yanında bulunan ve İstanbul V No.lu KVKBK tarafından durdurulan inşaat hakkında Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal inşaatın mezarlığa zarar vermediğini söyledi (Cumhuriyet).
Kadıköy Rıhtım’da yapılacak cami için İBB İSKİ’ye atık su tesisi yapması için tahsis ettiği araziyi geri almak için işlemleri başlattı (Sözcü).
17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 Gaziosmanpaşa’da verilen riskli alan kararının yürütmesinin durdurulmasına rağmen askıya çıkan imar planlarına semt sakinleri 3. kez itiraz etti (Aydınlık).
Zeytinburnu’nda eski Et Balık Kurumu arazisi olan alanda 70 m yükseklikle turizm, ticaret ve konut fonksiyonlarıyla yapılması planlanan projenin dayanağı olan imar planlarına TMMOB ŞPO İstanbul Şubesi tarafından dava açıldı (Cumhuriyet). İnşası devam eden 3. havalimanının bitiş tarihi Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın doğum günü olan 26 Şubat 2018 olarak belirlendi (Akşam).
219
220
istanbullkent almanagıl
KAYNAKLAR Arsebük, G. (2011). Trakya’da eski bir yerleşim yeri: Yarımburgaz Mağarası Alt Paleolitik Çağ. Anadolu Araştırmaları, 14, 33-50 Atılgan, A. (2015). Kokan Kurbağalıdere. mimdap.org Batur, A. (Ed.). (2015). İstanbul Mimarlık Rehberi: Tarihi Yarımada. İstanbul: TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Benli, G. (2007). İstanbul Tarihi Yarımada’da Bulunan Han Yapıları ve Avlulu Hanların Koruma Sorunları. (Doktora Tezi). Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. Çağlar, Y. (2014). Hukuksal Kıskaçtaki Ormanlar ve Ormancılık. Ankara: Türkiye Barolar Birliği Demir, A. (2010). Şehir Taşkınları ve İstanbul. Afyonkarahisar: 2. Ulusal Taşkın Sempozyumu Demirci, H. (2013). Khrysopolis Antik Kenti- İstanbul Üsküdar. antikdonem.com Erden, D. (2009). Haliç’te Dönüşüm ve Tarihsel Süreklilik. İstanbul Sohbetleri, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi Göktaş, U. Boğaziçi’nde Deniz Ulaşımı ve Şirket-i Hayriye. tarihtarih.com Gülenaz, N. (2011). Batılılaşma Dönemi İstanbul’unda Hanlar ve Pasajlar, İstanbul: İstanbul Ticaret Odası Güzel, M. (2012). Kentsel Dönüşümde Huzursuzluğun Adı: Derbent Mahallesi. ikibin50dergisi.org Haliç Yat Limanı Ve Kompleksi Projesi (Haliçport). megaprojeleristanbul.com Harmankaya, S. (1983) Pendik Kazısı 1981. Ankara: IV. Kazı Sonuçları Toplantısı
Kapıcıoğlu, E. (2008). Alışveriş Merkezlerinin Mekânsal Dönüşümüne Eleştirel Bir Bakış İstanbul-Kapalıçarşı Ve Hanlar Bölgesi Örneği. (Yüksek Lisans Tezi). Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. Karagöz, Ş. (2007). Gerçeğe Dönüşen Kent-Üsküdar. ArkeoAtlas, 6, 162-167 Karul, N. (2009). Kuzeybatı Anadolu’da Anahatlarıyla Neolitik-Kalkolitik Dönemler. Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Haberler, 28, 1-6. Önem, B. ve Kılınçalsan, İ. (2005). Haliç Bölgesinde Çevre Algılama ve Kentsel Kimlik. İTÜ Dergisi, 4/1, 115-125 Özdoğan, M. (1983). Pendik: A Neolithic Site of Fikirtepe Culture in The Marmara Region. R. M. Boehmer ve H. Hauptmann (Ed.) Beiträge zur Altertumskunde Kleisasien, Festschrift für Kurt Bittel: 401-411 Sarıyer Derbent Kentsel Dönüşüm Projesi. megaprojeleristanbul.com Şabudak, Ö. (2014). Osmanlı’dan Günümüze Hanlar Bölgesi’nin Mimari ve İktisadi Dönüşümü. Turkish Studies, 9/1, 509-520 Turoğlu, H. (2011). İstanbul’da Meydana Gelen Sel ve Taşkınlar. Fiziki Coğrafya Araştırmaları: Sistematik ve Bölgesel, 5, 411-430 Ünsal, İ., Rosso, A., Meriç, E., Avşar, N ve Çetin, O. (1998)., Kuşdili (Kadıköy-İstanbul) Geç Kuvaterner Tanatosönözünde Bulunan Briozoon ve Foraminifer Türleri ile bunlara bağlı olarak Bölgenin Paleoekolojisi. İstanbul Üniversitesi Yer Bilimleri Dergisi, 11, 11-19 Yıldız, A. (2008). Türkiye’de Tersanelerin Tarihi Ve Gemi İnşa Sanayisinin Gelişimi. Mühendis ve Makine Dergisi, 49/579, 23-47