6 minute read
GÜL DEVŞİREN YAZAR
GÜL DEVŞİREN YAZAR RASİM ÖZDENÖREN
1969 yılında Nuri Pakdil, Akif İnan ve Erdem Bayazıt’la birlikte Edebiyat dergisinin, 1976’da Cahit Zarifoğlu, Akif İnan, Erdem Bayazıt, Alaaeddin Özdenören ve Ersin Gürdoğan grubu ile de Mavera dergisinin kurucuları arasında yer aldı.
Advertisement
Mehmet Nuri YARDIM
ağdaş Türk hikâyeciliğinde yeni ve orijinal bir çehre olan, yerli bir bakış ve millî bir boyut getiren Rasim Özdenören, yaklaşık 60 yıldır düşünen ve yazan bir kalem erbabıdır. Uzun senelerden beri fikirleriyle, eserleriyle, konuşmalarıyla kültür hayatımızın gündeminde kalan, yerli ve yabancıların yazılarına konu olan bir usta! Beyni, kalbi ve ruhuyla bizden. Yerli, millî ve evrensel! İnsanımızın ruh dünyasını zenginleştirmek için harç karan bir mimar. Popülerlikten uzak, sıkıcı gündemden ırak bir iradenin sahibi. Geçmişle gelecek arasında köprü olmak isteyen bir beynin, dervişmeşrep bir mizacın sahibi. Edebiyatın egemen güçlerinin onu fark etmeyişi, ona ‘sansür’ uygulayışı umurunda olmamıştır. Okuyucularının da… Sezai Karakoç’u, Nuri Pakdil’i, Rasim Özdenören’i görememek sağlıksızlıktır. O edebiyatın bütün dallarına ses, klasikleşen nefes verdi. Hikâye, deneme, oyun, fıkra gezi yazıları ve romanıyla bir düşünce zemininin oluşmasına gayret gösterdi. Gül Yetiştiren Adam, eserinin adıydı ama ismiyle özdeşti.
1940 Kahramanmaraş doğumlu. İlk ve orta öğrenimini Kahramanmaraş, Malatya ve Tunceli’de tamamladı. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü (1964) ve İstanbul Üniversitesi Hukuk fakültesi (1967) mezunu. 1967’de uzman yardımcısı olarak girdiği DPT’nda görevini sürdürürken “Kalkınma Ekonomisi” konulu master programını tamamlamak için Amerika’ya gitti. ABD’nin çeşitli eyaletlerinde iki yıl kadar ekonomik konularda araştırmalar yaptı. Yurda dönüşünde girdiği Kültür Bakanlığı’nda müşavir ve müfettiş olarak çalıştı. Daha sonra görevinden ayrılarak Yeni Devir gazetesinde A. Gaffar Taşkın müstear adıyla 1978 ve 1980 yılları arasında kültür, eğitim ağırlıklı yazılar yazdı. DPT’de uzman, Yayın Temsil Dairesi Başkanı Genel Sekreter Yardımcısı, Genel Sekreter ve Müşavir olarak görev yaptı. Rasim Özdenören’in ilk hikâyesi, Varlık dergisinin Ocak 1957 sayısında yer aldı. Hikâye ve yazılarını Varlık, Türk Sanatı, Arayış, Hamle, Dost, Diriliş, Edebiyat, Yeni İstiklâl, Mavera, Yeni Devir Düşünce, Sanat Olayı, Yeni Zemin, Yedi İklim, Tercüman, Hergün, Milli Gazete, Yeni Şafak gazete ve dergilerinde neşredildi. 1969 yılında Nuri Pakdil, Akif İnan ve Erdem Bayazıt’la birlikte Edebiyat dergisinin, 1976’da
Cahit Zarifoğlu, Akif İnan, Erdem Bayazıt, Alaaeddin Özdenören ve Ersin Gürdoğan grubu ile de Mavera dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Eserleri, muhtelif kurumlar tarafından ödüllendirildi. Hikâyesinden sinemaya aktarılan “Çok Sesli Bir Ölüm” Prag’da 1978’de yapılan Uluslararası TV Filmleri Yarışması’nda Jüri Özel Ödülü’nü kazandı.
FARKLI BİR HİKÂYECİ Kendine özgü bir edebî duruş, sanatkâr tavrı ve hikâye anlayışı geliştiren Rasim Özdenören’in Hastalar ve Işıklar, Çözülme, Çok Sesli Bir Ölüm, Çarpılmışlar ve Denize Açılan Kapı isimli hikâye kitapları bulunuyor. Hikâyelerinde toplumdaki değişme ve dağılmanın sebeplerini ve neticelerini ortaya koyar. Kültür yabancılaşmasını, ailedeki çözülmeyi ve çağın bunalımlarını anlatır. İnsanoğlu, bu eserlerin temelini, omurgasını oluşturur. Toplumdaki çöküşü ve ahlaki kokuşmuşluğu dile getiren bu hikâyelerde inançları yok edilmiş, gelenekleri reddedilmiş insanların arayışı ve dramı sergilenir. Geçmişle arasındaki köprüleri atan ve çarpık bir yaşama biçimini benimseyenlere sürekli göndermede bulunan yazarımız, Batılılaşmanın açtığı derin yaralara da dikkat çeker. Tasvire ağırlık verilen bu hikâyelerde durmuş oturmuş bir dil zevki, şiirli bir üslûp bulunur. Özdenören’e göre, “Sanatın en uç amacı gerçeği araştırmaktır, en geniş anlamda evrenin sırlarını sezdirmektir. Sanatın görevi insanın hakikatini araştırmaktır.” Esasen ona göre “hikâye” “Nüansları yakalama sanatıdır.”
FİKİR VE DENEME İki Dünya, Müslümanca Yaşamak, Kent İlişkileri, Yeniden İnanmak, Red Yazıları, Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti, Yaşadığımız Günler, Kafa Karıştıran Kelimeler, Acemi Yolcu, Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı?, Ruhun Malzemeleri, Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler, Ben ve Hayat ve Ölüm... Bunlar Özdenören’in fikir ve deneme kitapları. Kökleri derinde ve sağlam bir dünya görüşüne sahip olan yazar, defalarca basılan bu eserlerinde, Türkiye’de yaşayan inanmış bir aydın gözüyle ülke gerçeklerinin peşine düşerken, dünyadaki gelişmeleri de adım adım izliyor. Meselelere derinlemesine yaklaşıyor, problemlerin kaynağında insanımızın kendisine ve değerlerine yabancılaşmasını buluyor. Batılılaşma, küreselleşme, modernleşme, demokrasi, liberalizm, insan hakları, lâiklik, yeni dünya düzeni gibi kavramlara tahlilci
ve sorgulayıcı bakış açısı getiriyor. Zihniyet çözümlemelerine girişen yazar, satıhtaki meseleleri değil, kökleri daha derinde olan temel noktaları dert edinir. Günübirlik çözümlerin ardında değil kalıcı çareler peşindedir. Ona göre ancak büyük rüyalar ve geniş hayaller insanı ve devletleri yüceltir.
İÇ DÜNYA YOLCULUĞU “Çok Sesli Bir Ölüm”ün yazarı, dış dünyada dolaşırken, iç âlemi de ihmal etmez. İnsan ben’inin korkularını, zaaflarını, kibrini, aşkını, kısacası muhtelif hâllerini ve çeşitli görüntülerini alır. Denemelerinde bedii bir zevk, estetik bir tat kadar fikrî bir ziyafet çeker okuyucuya. Çağın getirdiği manevi hastalıklarla ruhu paramparça olan insanımızın gönlüne bir ışık gibi akar. O, edebiyatımızda, özellikle hikâyeciliğimizdeki önemli yeriyle değil sadece, insanımız, ülkemiz ve dünya meseleleri üzerine kafa yoruşuyla, problemler karşısında gösterdiği çözüm yollarıyla da haysiyetli bir fikir adamı ve namuslu bir Türk aydınıdır. Rasim Özdenören, Yunus’un
“Yaratılanı severiz Yaratandan ötürü”
hikmetine uygun olarak var olan nesnelere ‘hikmet’ gözüyle bakan bir mütefekkirdir. Bu şefkatli bakıştan ‘toz’ taneleri bile nasibini alır, eserlerinde vücut bulur. Meselâ edebiyatseverlerin gönlünde sağlam bir yer edinen yazarımızın bir eseri olan Toz’da 17 hikâye bulunuyor. Özdenören, bütün hayatı, en sıradan, en basit gibi görünen bir hadise, an
ya da şey etrafında anlatabilme kudretinde olan bir yazar. O’nun hikâyeleri, başka yazarların erişemediği, ulaşamadığı aşkın labirentlerinde dolaşır, mevcudatı bize hatırlatır. Duyan, düşünen ve hayatın içinde kendiliğinden eriyen felsefeyi, düşünceyi okuyucusuyla paylaşan bir hikmet adamıdır o. Her hikâyede, insanı sorgulayan, duygularını hizaya çeken, hafakanlarını karıştıran bir aydın modelidir oluşturuyor. Kolayın değil zorun, basitin değil ulvinin, rahatın değil çilenin yolcusudur. “Ben isterim ki; öykülerim okunduğunda insan ruhen yüceldiğini hissetsin!” diyen Özdenören Toz’da insanoğlunun asırlara dayanan serüvenini günümüze taşıyor, hislerin ve hayallerin zirvesinde gezdiriyor. DOST İNSAN Rasim Özdenören mükemmel bir yazar şüphesiz. Bunda kuşku yok. Ama o aynı zamanda kalbi olan, dostluğa değer veren bir gönül insanıdır. Yıllar önce Tünel’de TZT Kültür Merkezi’nde merhum Fethi Gemuhluoğlu hakkında bir anma toplantısı düzenlenmişti. Rasim Bey, toplantıda ‘dost’luğa dair o kadar güzel şeyler anlatmıştı ki… Osman Akkuşak, Emin Sezer, Sait Başer, Mehdi Ergüzel, Erkan Çav’la birlikte etrafını çevirmiş, istifade ile dinlemiştik. Coşkuyla anlattığı Fethi Gemuhluoğlu hatıralarına, büyük bir heyecanla kulak vermiştik. İnsanları kırmayan bir yapısı var. Uzun süre önce merhum arkadaşımız Asım Gültekin’in Sirkeci Garı’nda düzenlediği dergi fuarına gelmiş, şölene renk ve bereket katmıştı.. Yeni Şafak’taki yazılarını düzenli takip ettiğim Rasim Özdenören, köşesinde zaman zaman gündeme dair fikirlerini serdetse de ekseriya edebiyatın ve düşünce hayatının temel meselelerini inceliyor. Arada şahsi hatıralarıyla takipçilerini sevindiriyor. Yıllar önce “Benim Kedilerim” başlıklı bir yazısını büyük zevkle okumuştum. Her şark insanı gibi onun da kedisever olduğunu görmüştüm. “Dost insan” dedim. Hakikaten ‘dostluğu’ sadece yazan ve anlatan değil yaşayan bir büyüğümüzdür o. İstanbul’da her yaştan birçok dostu vardır. Aralarında seçkin bir yere sahip olan ise rahmetli Asım Gültekin’di. Asım’la vefatından bir hafta önce telefonla konuşmuş ve Rasim ağabeyi yâd etmiştik. Kardeşimizin genç yaşta ve ani vefatı, edebiyat ve fikir dünyamızı sarsmıştı. Ama kanaatimce en çok üzülen yine Rasim Özdenören olmuştu. Yazısı bir mersiye ve ağıt havasında, bir iç yangını görüntüsündeydi. “Evladı” kadar sevdiği Asım’ı kanaatimce en iyi anlatan yazı oydu.
35 SENE ÖNCEKİ KONUŞMAMIZ Rasim ağabeyle tam 35 sene önce yaptığım bir röportaj, Doğuş gazetesinde 15 Nisan 1985 tarihinde yayımlanmıştı. Orada bir yazarın gazeteye ‘fıkra’ yazmasının edebiyat çalışmalarını nasıl etkileyeceği şeklindeki soruma şu cevabı vermişti: “Günlük yazılar da bir birikimden sonra ortaya çıkıyor. Ben yazarken günlerce düşünürüm. Gerçi yazım yarım saatte yazılıyor ama o yazı için günlerce birikim gerekiyor. İsmini hatırlayamadığım bir ressam bir lokantada yemek yer, kalkacağı sırada yemek parasının olmadığını görür. Masa peçetesine bir resim yaparak bunu lokanta sahibine gönderir. Yemeğin karşılığı olarak. Lokanta sahibi kabullenmez. “Bu bir dakikalık emek mahsulü. Yemeği karşılamaz.” der. “Hayır” der ressam. “Altmış yıl artı bir dakika.” Aziz büyüğümüze sağlıklı, hayırlı, bereketli ve huzurlu ömür diliyorum. Köşe yazılarını ve İz Yayıncılık’tan kültürümüze kazandırılan kıymetli eserlerini okumaya inşallah devam edeceğiz.