ASHAB-I REY BAĞLAMINDA İMAM-I AZAM'IN HADİSCİLİĞİ Ömer Faruk AKKAYA GİRİŞ ASHAB-I REY Yaşanan batıl ve bidî cereyanlardan biri de şüphesiz dine ve dinin kaynağına modern bir bakışı sergileme arzusu ve temayülü. Bu arzu ve temayül, içtihad merkezlerine ve sahiplerine amansız bir tenkidi de beraberinde getirmiştir. Bu durum onların nezdinde zaruri kabul edilmektedir. Onlar, halkın din bağını sağlayan “ehl-i zikir” diye vasfedilenleri devreden çıkarmadıkça dinin protestanlaşmasını sağlayamayacaklarını bilmektedirler. Çünkü halk, zikir ehli diye vasfedilen “müçtehid” olmayınca bir müçtehidin içtihatlarına göre amel etmesi gerektiğine inanmaktadır. Kendisi içtihatta Muaz Radıyallahu anh gibi olamayanların Muaz Radıyallahu anh’ın tebası gibi ona/müçtehide tabi olmaları zorunludur.
Efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem'in Muaz
Radıyallahu anh’a içtihad kapısını açık olduğunu bildiren hadis-i şerifinde Muaz Radıyallahu anh’ın tebaasına da ona tabi olmaları gerektiğini beyan etmiştir. Çünkü Muaz Radıyallahu anh’ın memsuh kılındığı içtihadı ile muhatap olanlar dini ve siyasi olarak idaresi altında bulunan tebasıdır. Bu teba içtihada uymak ile mükellef tutulmuştur. Bunu, Muaz Radıyallahu anh'ın "reyimle içtihad ederim ve bunda da geri durmam" ifadesini efendimizin takrir etmesinden anlarız. Çünkü içtihat müçtehidi, içtihat edilen hükmün varlığını ve bu içtihadı kabul eden muhatabı zorunlu kılar. İçtihattan memnun kalan efendimiz; içtihadın kapısını, müçtehidin varlığını ve içtihadın muhatapların da ona teslim olması gerektiğini takrir etmiştir/ açıkça onaylamıştır/bunları meşru kılmıştır. Konumuzun insicamı açısından bunu göz önünde bulundurmak gerekir. Tabiun döneminden itibaren ehlisünnet ve'l-cemaat dairesi içerisinde yaşayan tüm müminleri içtihatları ile aydınlatan ve diğer müçtehitler tarafından "imam-ı azam" "reisu'l-müçtehidin" "Ebu Hanife" gibi sıfatlar ile adlandırılan Numan b. Sabit Rahmetullahi aleyh ve ashabı'na yönelik yersiz iddialardan biride imam-ı azamın hadisçi değil reyci olduğudur. Dünya üzerinde yaşayan müminlerin selef-i salihinden sonra dini hayatlarına içtihatları ile ışık tutanlardan biri de İmam-ı Azam ve arkadaşlarıdır. Bu yüce şahsiyetler birçok konuda meziyet sahibi oldukları gibi şu noktalarda da onları geçen hiçbir kimse olmadığından fıkıh noktasında mütekaddimun / sabikun diye adlandırılmışlardır; Bu noktalar şöyle sıralanmaktadır; a-) Tahricu’l-Mesail (Delillerden fıkhı (usul ve furu) meselelerinin tahric etmek) b-) Tashihu’l-ecvibe (Cevapların doğru kılınması ve doğru cevapların açığa çıkartılması) c-) Tertibu’l-Furu’ ale’l-Usul (Usul üzerine furuyu, fıkhı esaslara bağlı kalarak, tertip etmek.) 1
d-) Bezlu’l-Mechud (Gayreti kâmil manada içtihat için ortaya koymak.)'1 Peki, nedir bu rey? Zem edenler reyden ne anlıyorlar ki bunu bir zem sadedinde kullanıyorlar? Kavramlar mevduları ile anlam ifade ederler. Yani bir kelimenin manası lafzın konulduğu müsemma (somut veya soyut)'ya sağlam bir bakış ile sahih olarak anlaşılabilir. Kelimelerden ve kavramlardan hayali ve afakî manalar çıkartarak sonra kavramın asıl mevduunu (konulduğu asıl manayı) zem etmek cahillerden başkasının işi değildir. REY’İN TARİFİ; a-) Lügat manaları Rey taşıdığı anlam çeşitliliği açısından genel bir kelimedir. Bu nedenle İmam-ı Azamın reyciliğini anlamak için bu kelimenin taşıdığı anlamları tespit etmek önceliklidir.
رأيkelimesinin mastarı ; ُرْؤيَةmerîyi (görüleni) idrak etmek manasında olup nefsin kuvvesi miktarınca kısımları ayrılmaktadır. 1-)
النظر بالعينgözle görmek manasına gelir. Bu ise havassı
selimeden (duyu organlarından) göz ile görmektir. 2-) التخيل görmektir. Buna şöyle misal verebiliriz;
النظر بالوهم وvehm ve tehayyül ile
اري ان زيدا منطلق/ "Gördüm ki Zeyd kesin gidicidir." 3-)
النظر بالتفكرDüşünce ile görmek. Buna şu ayet-i kerime misal verilmektedir; إني أرى ما ال ترون/ Ben sizlerin görmediğinizi görüyorum. 4-) بالقلب
النظرKalb ile görmek. 2
Zebîdi rahmetullahi aleyh konumuzla alakalı kullanımında şunları ifade etmektedir; "
الرأي
اصحاب
/Ashabu'r-Re'y; Hadisciler bu terkibi hadis ve sahabe kavlinde (eserde) delil
bulamadıklarında reyleri ile beyanatta bulunan
اصحاب القياسkıyas ehli için kullanmaktadırlar."3
İmam-ı azam ve ashabına reyci ifadesinin kullanılması işte bu mana da olup onların şer'i hükümlerin ispatında kıyas şartları yerine geldiğinde re'ye başvurmaları sebebiyledir.
El-Buhari, Abdulaziz, Keşfu'l-esrar an Usuli Fahri'l-islam el-Pezdevi, c. 1. s. 28. Ez-Zebîdî, el-Hüseynî, Muhammed Murtaza, Tâcu'l-Arûs min Cevâhiri'l-Kamûs, c.38. s.102. (Tahkik; Abdussettar Ahmed Ferac) Matbaatu Hukumeti'l-Kuveyt, 1965. 3 Ez-Zebîdî, el-Hüseynî, Muhammed Murtaza, Tâcu'l- Arûs min Cevâhiri'l-Kamûs, c.38. s.113. 1 2
2
Abdulaziz el-Buhari Keşfu'l-Esrar'da, fıkıhta kullanılan reyin "kalbin bakışı" manasında olduğunu şu cümlesi ile beyan etmektedir.
ي ُه َو نَظَ ُر الْ َقلْب َّ َوRey; kalbin bakışıdır. Bu tahsis ُ ْالرأ
konumuzun anlaşılması bakımından çok önemlidir. Rey bir meseleyi fehm etmek için kalbin bakışıdır. Bu bakış olmadan hangi mesele anlaşılabilir ki? Muğrib'te bu kelimenin manası şöyle izah olunmaktadır;
سا ُن َوا ْعتَ َق َده َّ ُ ْالرأ َ ْي َما ْارتَأهُ ا ِإلن
/
Rey, insanın görüp itikat ettiğidir.4 Reyin Istılah manası Zebidi'den naklettiğimiz lügat manalarından anlamaktayız ki "re'y" kelimesi kıyas manasında kullanılmaktadır. Burada ifade edilen kıyastan maksat ise kıyas-ı şeri'dir. Kıyas-ı şer'i; Haklarında nass bulunmayan hükümler hakkında caridir. Kıyas fukahanın ve kelamcıların (mütekellimin) geneli nezdinde delil ve huccettir. Ancak zahiriler ve mutezilenin bir kısmı bunu kabul etmemektedirler. 5 Rey; müçtehid vasfını kazanmış bir içtihad ehlinin kitap, sünnet, sahabe icmaına bağlı kalmak ve bunlara mahiyeti açısından muhalif olmaması şartıyla içtihatta kıyasla amel etmesinin diğer adıdır. Rey’in delilleri ve hükmü Şeran makbul re'y ile amelin caizliği açısından re'y ile amelin sabitliğine fukaha şu ayet-i kerimeyi de delil kabul etmektedirler;
ِ صا ِر َ ْفَا ْعتَبِ ُروا يَا أُولي ْاْلَب
/Ey görüş sahipleri itibar edin/ibret
alın.6 Bu ayet-i kerimede zikredilen İtibar; Sabit olan bir şeyin hangi mana için sabit olduğuna bakmak ve benzerini ona ilhak etmektir. Bir şeyin benzerine itibar etmek ise kıyasın bizatihi kendisidir."7 Rey’in varlığı ile alakalı Muaz Radıyallahu anh’ın yemen’e vali olarak gönderilmesi esnasında verdiği cevap ve cevabına Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem’den onay alması ayrıca rey-i şer’inin varlığı hakkında açık bir delildir. Rasulullah Efendimiz’in Muaz İbni Cebel’i Yemen’e vali ve kadı olarak gönderirken onunla yaptığı konuşma dillere destandır. O zaman Allah’ın Rasulü ile Muaz arasında şöyle bir konuşma geçmişti: — Önüne bir dava gelince nasıl hüküm vereceksin? —Allah’ın kitabıyla hükmederim. 4 5 6 7
Ebu'l-Feth el-Mutarrazî, Nâsıruddin, (h.538–610.) el-Muğrib Fî Tertîbi'l-Mu'rib, c.1. s.314. Daru'l-İstikame, Haleb. 1979. El-Lâmişî, Ebu's-Senâ, Mahmud b. Zeyd, el-Hanefî, el-Matûrudî, Usulu'l-Fıkh, s.180. El-Haşr, 59/2. El-Lâmişî, Ebu's-Sena, Mahmud b. Zeyd, el-Hanefî, el-Matûrudî, Usulu'l-Fıkh, s.180.
3
—Aradığını Kur’an’da bulamazsan? —Resulü’nün sünnetiyle hükmederim. —Onda da bulamazsan? —O zaman ictihad ederim. Peygamber Aleyhisselam pek memnun olmuş ve:
َ اَلْ َح ْم ُد لِلَّ ِه الَّ ِذي َوفَّ َق َر ُس َ ول َر ُسولِ ِه لِ َما يَ ْر ُضى بِ ِه َر ُسولُه Rasulullah’ın elçisini, Rasulullah’ın razı olduğuna muvaffak kılan Allah’a hamdolsun, buyurmuştu. 8 Bu hadis-i şerifte sarih olarak beyan edilmiştir ki Muaz Radıyallahu anh’ın yaptığı “rey ile içtihat yolunu” tutmasından Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem razı olmuştur.
ِ َع ْن َع ْم ِرو بْ ِن ال َْع ول؛ "إِذَا َح َك َم ُ ول اللَّ ِه صلى اهلل عليه وسلم يَ ُق َ اص رضى اهلل عنه أَنَّهُ َس ِم َع َر ُس ِ الْحاكِم فَاجتَ ه َد ثُ َّم أَصاب فَ لَهُ أ "،َجر ْ اجتَ َه َد ثُ َّم أَ ْخطَأَ فَ لَهُ أ ْ َ َوإِذَا َح َك َم ف،َج َران ْ َ ْ ُ َ َ َ
Amr İbni As radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken dinledi: “Hâkim, hüküm verirken ictihadda bulunur da isabetli hüküm verirse, iki sevap kazanır. Yine hüküm verirken ictihadda bulunur da yanılırsa, bir sevap kazanır.” 9 Hükümde yanılmanın muhtemel ve sevaba sebep olması nassın dışında hüküm verme çalışmalarının varlığını gösterir. Nassın dışındaki içtihat çalışması ise kıyastır. Kıyasta reyin kendisidir. Müçtehit sıfatına haiz olan bir kişi reyini çalıştırırsa ve bunda da hata etse yine sevaba nail olur. Rey’in Taksimi Rey ve hadis varlığı noktasında birbirlerine ihtiyaç duymazlar. Hadis ve reyin birbirlerine olan ihtiyacını tespit etmek reyin konumu itibariyle ne kadar önemli olduğunu beyan edecektir; Rey-i şer'i bir hükmün sabit olmasında iki vasfa da muhtemel olanın doğru olarak tefrik edilerek, hadisenin doğru tespit edilip hükmün sabit olması için ihtiyaçtır. Demek oluyor ki hadisin reye olan ihtiyacı; sabitliği açısından değil manasındaki/mazmununda ki iki vasıftan birinin doğru olarak ortaya çıkarılıp hadisin/ veya şer'i hükmün doğru anlaşılmasını yerleştirmek içindir. Reyin hadise olan ihtiyacı hem hükmün meşruluğu açısından hem de reyin muhtemel olduğu farklı cihetlerden şariin muradına Tevfik/doğru isabet, açısından zorunludur. Şayet denilse ki "reye tabi olmak heva ile ameldir. Heva ile amel huccet değildir. Kıyas zan ile ameldir. Allah Teala'da "zan hak olan bir şeyden mustağni kılmaz"
8
Ebu Davud, Sünen, Akdıye, 11
9
Buhârî, Sahih, İ’tisam, 21; Müslim, Sahih, Akdıye, 15.
4
Biz buna şöyle cevap veririz; Durum onların iddia ettikleri gibi değildir. Çünkü heva kendisinde kesinlikle huccet olmayandır. Re'y ise; kalbin şer'i delillere bakarak görmesidir. Zan ile rey arasında farklılık vardır. 10 Rey hem nassı anlamak noktasında da zaruridir. Öyle naslar vardır ki rey olmaksızın anlaşılmazlar. Bu gerekliliğe işaret eden İmam-ı Muhammed rahmetullahi aleyhin şu sözleri rey ve hadisin beden ve ruh gibi, can ve ten gibi birbiri ile sıkı ilintisinin olduğunu beyan etmektedir, şöyle buyurmaktadır; “Hadis ancak rey ile müstakim olur, rey de ancak hadis-i şerifler ile müstakim olur. Şöyle ki; bir insan hadis-i şerifi ve hadis ilmini güzel yapmamışsa reyi de güzel yapamaz bu nedenle de kada ve fetva için bu kişi uygun değildir.”11 "Oruçta istika (kendi isteği ile kusmak) böyledir. Kusmak rey gereği düşünüldüğünde orucu bozmaz çünkü kusmuk giren değil vücuttan çıkandır. Oruç ancak vücuda giren ile bozulur. Ama bu konu hadis-i şerif ile orucu bozucu olduğu sabit olmuştur. Bu da bu konuda ki reyin terkini gerektirir. Görüldüğü gibi hadis-i şerif ve reyden her biri diğeri olmadan müstakim olması mümkün değildir.12 İmam-ı Azam şayet hadis-i şerifleri bırakıp birilerinin anladığı gibi zemmedilen rey ile amel etseydi kendi isteği ile kusmanın orucu bozduğu fetvasına yönelmez, bilakis kendi isteği ile kusmak orucu bozmaz diye fetva verirdi. Çünkü konuya delilsiz bakıldığında akıl vücuda giren yok neden oruç bozulsun diye makulî bir alan içinde kendine cevaz kapısını aralamaktadır. Hâlbuki nas gelmiş ve kusmanın orucu bozacağını beyan etmiş ve zem olunun reyi kaldırıp atmıştır. Rey ve hadisin birbirlerine ihtiyaçları şu iki madde ile taksim olunur; 1-) Hadis-i şerif ancak rey ile müstakim olur. Yani ahkâmların kendisine bağlı olduğu şer’i manaları idrak olan reyi kullanmak ile hadis-i şerifler anlaşılabilir. 2-) Rey’de ancak hadis-i şerifle müstakim olur. Yani Rey ile amel ve reyi kabul etmek (elahzu bih) ancak hadis-i şerifi ona katmakla (indimamu’l-hadis-i ileyh/ey ile’r-ra’yi) müstakim olabilir. Birinci şıkta belirttiğimize (:hadis-i şerifin rey ile müstakim olmasına) misal; Ehl-i hadisten/hadiscilerden bir kişiye aynı koyunun sütünü içen iki çocuğun durumu "Aralarında rada (süt emmekle) nikâh haramlığı meydana gelir mi?" diye sorulunca. Hadisçi buna şöyle cevap vermektedir; “Bu konuda ki amel Peygamberimizin kavli ile sabittir. Efendimiz şöyle buyurmaktadır;
كل صبيين اجتمعا علي ثدي واحد حرم احدهما علي اْلخر/İki çocuktan her biri
El-Lâmişî, Ebu's-Senâ, Mahmud b. Zeyd, el-Hanefî, el-Matûrudî, Usulu'l-Fıkh, s.182. El-Buhari, Abdulaziz, Keşfu'l-Esrar an Usuli Fahri'l-islam el-Pezdevi c. 1. s.31. 12 El-Buhari, Abdulaziz, Keşfu'l-Esrar an Usuli Fahri'l-islam el-Pezdevi, c.1. s.32. 10 11
5
(süt emme yaşlarında ilk iki senede) bir göğüste (süt emmekte) birleşseler onlardan her biri diğerine haram olur.” Adam, burada rey’i kaçırdığı için hata etmiştir. Çünkü bu adam, hükmün cüziyyat ve ba’ziyyat ile alakalı olduğunu yakinen düşünmüyor. Hâlbuki burada ki hüküm insanın (cüzlerinin) kendisi arasında sabitdir. Koyunlar insandan bir cüz olarak sabit değildir.13 Bu nedenle koyun sebebi ile insanların cüzlerine hüküm sabit olmaz ki süt kardeşliği koyunun sütü ile sabit olsun. Bu konuda şunu misal verebiliriz; Hadis ehlinden bir adam her istinca yapmasından sonra
من استنجى فليوتر/ istinca yapan
vitir yapsın (yani; “istincada tek sayıya riayet etsin)” hadis-i şerifiyle amel ederek, vitir kılarmış.14 Bu adam da bu hadis-i şerifte geçen manalardan kast edileni reyi ile kavrayamadığı için hata etmiştir. İkinci maddede ki reyin hadis-i şerif ile müstakim olmasına misal; Rey, namazda kahkahanın abdestin bozulmamasını gerektirmektedir. Çünkü kahkaha vücuttan dışarı çıkan, namaz haricinde abdest bozucu olmadığı gibi namazda da bir necaset değildir. Ancak bu konu a’rabinin hadis-i şerifi ile sabit olduğundan, bu konudaki varit olan rivayet rey ile amelin terk edilmesini gerekli kılmıştır." Muhtasar bu açıklamalarda görüldüğü üzere rey dinin esaslarının anlaşılmasında zorunludur. Tabiî ki bu rey mutlak manada fikir yürütmek manasında olan bir alanın ifadeleşen şekli değildir. Bilakis burada kast ettiğimiz rey şeriatı vad’ edenin meşru kıldığı reydir. Rey şer’ilik noktasında iki kısma ayrılır. 1-) Şer'an kabul olan/beğenilen, memduh rey/ makbul rey. 2-) Şeran makbul sayılmayan mezmum rey. Mezmum rey; insanın hevasından neşet ederken; memduh rey: inen nassın hükmünü sahabenin, tabiunun ve etbeu tabiinin fakihlerinin menheci (yolu) üzere kitap ve sünnette var olan benzere benzeri yöneltmek ile istinbat etmektir."15 Sahabeye, tabiuna ve onlara tabi olanlardan fakihlere kullanılan rey ifadesi ile inan nassın hükmünü istinbat kast edilmektedir.16 Şatıbi’nin rey’e ait hususi başlık altında ki izahları “rey” in kısımlarının ve bu kısımlara ait ayrı ayrı hükümlerin kavranmasında büyük öneme haizdir.
13 14 15 16
El-Buhari, Abdulaziz, Keşfu'l-Esrar an Usuli Fahri'l-islam el-Pezdevi, c.1. s.31–32. El-Buhari, Abdulaziz, Keşfu'l-Esrar an Usuli Fahri'l-islam el-Pezdevi, c.1. s.32. El-Kevseri, Muhammed Zahid, Mukaddimatu'l-İmami'l-Kevseri, s.285. (er-Re'y Ve'l-İctihad), Daru's-Serya, Beyrut, 1997. El-Kevseri, Muhammed Zahid, Mukaddimatu'l-İmami'l-Kevseri, s.285. (Re'y Ve İctihad)
6
Kur’an-ı Kerim ve Rey bağlamı açıklamalarda bulunan Şatıbi şunları ifade etmektedir. “Kur’an-ı Kerimde reyi çalıştırmanın zemmi bizlere ulaştığı gibi reyi çalıştırmanın gerekliliği de gelmiştir. Bu konuda Ebu Bekir Sıddık Radıyallahu anh’dan nakledilen şu rivayet yeterli olacaktır. Ondan nakledilmektedir ki; kendisine Kur’an-ı Kerim’den bir şey sorulduğunda şöyle buyurmuştur; “Şayet ben Allah Teala’nın kitabında bilmediğim bir şeyi söylersem (bu ifadesi bazen; “Allah Teala’nın kitabında kendi reyim ile konuşursam” diye rivayet olunmuştur) hangi gök beni gölgelendirebilir, hangi yer beni üzerinde barındırır.” Yine Hz. Ebu Bekir Radıyallahu anh’a Kur’an-ı Kerimde zikredilen “ كاللةkelale”nin manası sorulduğunda şöyle buyurmuştur; “O konuda kendi reyimi söylüyorum. Şayet doğru olursa Allah Teala’dandır. Yanlış olursa bendendir ve şeytandandır. Kelale; şöyledir, şöyledir.” İşte bu iki söz, ikisi (makbul ve mezmum rey) bir araya gelmeyeceği halde reyin Kur’an-ı Kerimde çalıştırılmasını ve çalıştırılmamasını gerektirmektedir. Bu konudaki söz; reyin iki kısım olduğudur. a-) Arap kelamına, Kitap ve sünnete muvafık olandır. Bu, şu iki konuyu bilene belirtilecek noktalar nedeniyle ihmali mümkün olmayandır. a/1-) Kitabullah kendisindeki manayı açıklayan, hükmü istinbat eden, lafzı açıklayan/tefsir eden, murad olunanın (Allah Teala’nın muradının, neyi kast ettiğinin) anlaşılmasında illaki konuşma gerekli olan bir kitaptır. Belirtilen bu konuların tamamı geçmiş şahıslardan bize ulaşmış değildir. Şayet bundan geri durulursa ahkâmların tamamı veya çoğu muattal kalırdı. Bu ise mümkün değildir. Bu nedenle münasip olan (açıklayıcı) sözlerin olması kaçınılmazdır. a/2-) Şayet konu böyle olsaydı Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem’in bunların tamamını tevkif ile açıklayan olur ve kimsenin de o konuda bir fikri ve sözü olmazdı. Hâlbuki bu konuda malumdur ki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem böyle yapmamış olması kendisinin bu yön üzere bir şey ile mükellef tutulmadığını bilakis bilgisine ancak yaptığı açıklama ile ulaşılacak olanları beyan ettiğine delalet etmektedir. İçtihat ehlinin içtihatları ile idrak edecekleri çoğu konuya açıklamayı terk etmiştir. Bu nedenle Kur’an-ı kerim’in tefsirinin tamamında tevkif gerekmemiştir. a/3-) Sahabe-i Kiram’ın anladıkları üzre tefsir yapmaları ve Kur’an-ı kerimin manasının tefsirinin bizlere onlar sebebi ile ulaşmasının bilinmesinden dolayı, onlar bu ihtiyata diğerlerinin tamamından daha layıktır. Tevkif ise buna münafidir. Binaenaleyh reye mani olmak ve tevkif konusundaki sözü genel kılmak sahih değildir.17 Ehli sünnet ve’l-cemaat uleması ehli bidatın ve batılın Kur’an-ı Kerim’i hevaları ile tevil etmeye başladıklarını ve nasları murad olundukları manalarının dışına hamlettiklerini görünce tefsir konusunda sözlerden, sahabe ve tabiun sözleri olması 17
7
Şatıbi’nin bu izahlarında görüldüğü gibi reyi mutlak manada kabul etmemek bir yanlışlıktır. Genel manada yasak olmayan rey genel manada serbestte değildir. b-) Arap diline ve şer’i delillere muvafık olmayan reye gelince; bu rey şüphesiz zem olunandır. 18 Zem olunan rey belirttiğimiz memduh reyin şartlarını haiz olmayan reydir. Rey’in taşıdığı anlamlara ve nevilerine bakıldığında mutlak manada reyci olmak zem edileceği gibi, mutlak olarak reyi kabul etmemekte zem edilir. Bu hulasa izahların mabadinde şunu belirtmek gerekir; demek oluyor ki İmam-I Azam’ın diğer mezhep imamları gibi onunda reyi kullandığı doğrudur. Ama mutlak manada ‘reyci’ olduğu büyük bir hatadır ve bühtandır. ŞER’İ REYİN MAHİYETİ Rey birilerinin iddia ettiği gibi sonradan ortaya çıkan bir uygulama olmayıp bizzat Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem'in Muaz Radıyallahu anh'ı kadı tayin ettiğinde de rastladığımız bir hüküm çıkarma amelidir. Bu konunun müşahhas örneği belirttiğimiz gibi Muaz Radıyallahu anh'ın Yemene gönderilmesi hadisesi ile tartışmasız olarak kendini göstermektedir. Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem Muaz Radıyallahu anh'ı kadı olarak gönderirken "Ne ile hükmedeceksin?" diye sormuş. O da "Allah Teala'nın kitabı ile" cevabını vermiş. Efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem tekrar "Onda bulamaz isen ne ile hükmedeceksin?" diye sormuş. O'da; "Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem'in sünneti ile" cevabını vermiş. Efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem; "Onda da bulamazsan?" diye sorunca "ectehidu fî zalike bira'y'î/ Bu durumda reyimle içtihat ederim" cevabını vermiştir. Efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem; el-hamdulillahillezi veffeka rasule rasulihi/ peygamberinin elçisini muvaffak kılana hamd olsun" buyurmuştur. Bu rivayette görüldüğü gibi Efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem Muaz Radıyallahu anh'ın rey ile hükmetmekteki usulüne ve rey ile amel edecek olmasına hamd etmiştir. Bu rivayette Efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem rey ile amel etmeyi inkâr etmediği gibi, Allah Teala'nın rey ile amel etmenin vacipliği bilgisine Muaz Radıyallahu anh'ı ulaşmasından dolayı hamd etmiştir. 19
müstesna, sakınmışlardır. Ehlisünnet bununla ancak fitne kapısını kapatmayı hedeflemişlerdir. Bu ise bu yolun prensibi olmuştur. Çünkü tevil hak ile batılı ayırıcı olan kaideler üzerine tesis edilmez ise mahzu rey hakkındaki görüşten engellenemez. (Mahzu rey hakkındaki hükümden böyle bir davranış beri olamaz.) 18 Şatıbî, el-Muvafakat, c.4. s. 276–280. 19
El-Lâmişî, Ebu's-Senâ, Mahmud b. Zeyd, el-Hanefî, el-Matûrudî, Usulu'l-Fıkh, s.181.
8
Rey ile ameli tasvip eden Efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem'dir. Muaz Radıyallahu anh'ın ‘reyimle içtihat ederim’ sözüne karşı çıkmamış bilakis bu reye geliş metoduna ve rey ile ameli kavramış olmasına hamd etmiştir. Efendimizin burada methettiği rey nazil olan nastan hükmü istinbat etmek manasında olan reydir. İşte İmam-ı Azamın rey kullanması bu manada olan rey örneğinden biridir. "Bu tür rey inkârı kabil olmayan icma olunan konulardandır."20 "Bu hadise rey/kıyas ile amel etmenin kendisinden üste başka bir delil bulunmadığında vacip olduğuna delildir."21 Reyin varlığının delillerinden bire de Sahabe-i Kiramın uygulamalarıdır. Sahabe-i kiram Radıyallahu anhum bazı meselede ihtilaf ediyorlardı. Onlardan her biri o konuda kendi re'yleri ile amel ediyorlardı. Bu durum inkârına yol bulunmayan meşhur bir hadisedir. Bu durum kıyasın hüccet olduğuna sahabenin icmaıdır. "22 İMAM-I AZAMIN REY’İ KULLANMASININ MAHİYETİ İmam-ı Azam ve arkadaşları “mulezemetu’l-kudve”/ rehbere bağlılık noktasında rabbani idiler. Pezdevi'ye ait bu ifade şu manaya gelmektedir; "İmam-ı azam ve arkadaşları kitaptan, sonra sünnetten, sonra icmadan ve sonra kıyas noktasında Sahabe-i kiramın ve tabiunun (Radıyallahu anhum) menhecine/usulüne/yoluna yapışmışlar, onların metodu üzere yürümüşler ve hükümlerin istihracında
ve
istinbatında
onların
yollarına
muhalefet
eden
hiçbir
şeyi
vad
etmemişlerdir/koymamışlardır.” 23 Ebu Hanife ve arkadaşları hakkında onların hadis ehli olmayıp rey ehli oldukları hakkında husumet ortaya çıkıp "Ebu Hanife ve arkadaşları kendi görüşlerini çalıştırarak hükümler koymuşlardır. Bu nedenle hadis onların görüşlerine uymuşsa hadis-i kabul etmişler uymamış ise kendi reylerini hadisin önüne geçirmişler ve hadislere iltifat etmemişlerdir." İftira dolu bu ifade ortaya atılınca, Pezdevi usulu fıkhında bu şahıslara "ْم َعانِي َ َوال
ِ َصحاب الْح ِد يث َ ُ َ ْ َو ُه ْم أ
/ Onlar hem
hadislerin hem de manaların sahipleridir" sözü ile cevaplar vermiştir. Pezdevi kardeşi Ebu'l-Yusr'un işareti ile Buhara'da eğitim gördüğü dönemde İmamu'lHaremeyn ile münazara etmiş ve onu bu münazarada yenmişti. Münazaradan ayrıldıklarında İmamu'l-Haremeyn "Manalar Ebu Hanifenin yolunda olanlara çok kolay çözülüyor. Ancak onların
El-Kevseri, Muhammed Zahid, Mukaddimatu'l-İmami'l-Kevseri, s.285. (Re'y Ve İctihad) El-Lâmişî, Ebu's-Senâ, Mahmud b. Zeyd, el-Hanefî, el-Matûrudî, Usulu'l-Fıkh, s.181. (tahkik; Abdulmecid et-Türkî) Daru'l-Garbi'l-İslâmî, Beyrut, 1995. 22 El-Lâmişî, Ebu's-Senâ, Mahmud b. Zeyd, el-Hanefî, el-Matûrudî, Usulu'l-Fıkh, s.181-182. 23 El-Buhari, Abdulaziz, Keşfu'l-esrar an Usuli Fahri'l-islam el-Pezdevi c. 1. s. 28–29. 20 21
9
hadiste tartışmaya mecalleri olmaz." Der. Bu söz Pezdevi' ye ulaşınca usul-u fıkıh eserinde bu ifadeye cevap vermiş ve "onlar hem hadis ehlidirler hem de manaların ehlidirler" buyurmuştur. Manaların ehli olduklarını ulema kabul etmekte ve bihakkın bunu teslim etmektedirler. Yani Hanefilerin manalara ittila'larının diğer fakihlerden daha deruni olduğunu icmali ve tafsili olarak kabul etmektedirler. İcmali kabulleri; Hanefileri "ashabu'r-rey/reyciler" diye tabir ederek adlandırıyorlar. Bu tabiri Hanefilere vermelerinin belli başlı bazı nedenleri şunlardır; a-) Hanefilerin, Helal ve haram’ı anlamakta ki yakinlikleri b-) Hükümlerin bina edilmesi için naslardan manaları çıkartmakta gayret göstermeleri. c-) Hükümlerin binasında nazar-ı dikkat içinde olmaları. d-) Naslardan furulandırmada çok davranmaları." İşte bu belirtilenlerden o dönemde ki fakihlerin geneli aciz olduklarından kendilerini hadise, Ebu Hanife ve arkadaşlarını da "reye nispet etmişlerdir. Tafsili kabulleri; Malik b. Enes Rahmetullahi aleyh anlatıyor; “Ebu Hanife ile bir araya geldik, kimi zamanlar beraber oturduk. Birçok meselelerde onunla konuştuk ama onun gibi fakihini, manada ve hüccette ondan daha derin olan birini görmedim.” Aynı zamanda İmam-ı Malikin, İmam-ı Azam’ın kitaplarına bakıp onlardan fıkhî derinlikler elde ettiği rivayet edilmiştir.24 Harmele Rh. A. İmam-ı Şafinin şöyle buyurduğunu anlatmaktadır; “Fıkıhta derya olmak isteyen her insan ancak Ebu Hanife’nin iyalidir/ailesi/tebası/çoluk çocuğudur.”25 Yine İmam-ı Şafii Rahmetullahi aleyh şöyle buyurmuştur; “Kim fıkıh ilmine sahip olmak isterse Ebu Hanife Rahmetullahi aleyh’in arkadaşlarına (ashabına) tutunsun. Çünkü Vallahi ben Ebu Hanife’nin kitaplarına muttali olmakla fakih oldum. Şayet Ebu Hanife’ye yetişseydim onun meclisine (ilim halkasına) mutlaka katılırdım.” 26 Ebu Hanife ve arkadaşlarının hadisçi olduklarını anlatan muasırları, İmam-I Azam ve arkadaşlarının hadise verdikleri ehemmiyetin ondört asır sonra, kadim şahitlerin izahlarına bakmadan anlaşılacak gibi olmadığını ve meselenin hakikatinin iddia edilenlerin iddiaları ile bir alakasının olmadığını beyan etmektedirler. Bu konuda Yahya b. Âdem Rahmetullahi aleyh’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir. El-Buhari, Abdulaziz, Keşfu'l-esrar an Usuli Fahri'l-islam el-Pezdevi c. 1. s.29 El-Buhari, Abdulaziz, Keşfu'l-esrar an Usuli Fahri'l-islam el-Pezdevi c. 1. s.30 26 El-Buhari, Abdulaziz, Keşfu'l-esrar an Usuli Fahri'l-islam el-Pezdevi c. 1. s.30. 24 25
10
“Kur’an-ı Kerim’de olduğu gibi hadiste de nasih ve mensuh konusu vardır. Numan Rahmetullahi aleyh, kendi beldesinin ehlinde olan hadislerin tamamını toplamış sonra Peygamberimizin ruhunu teslim ettiği son andakilere yönelmiş onları da almış ve bununla fakih olmuştur.” Nuaym b. Amr Rahmetullahi aleyh ise şöyle buyurmaktadır; “Ebu Hanife’nin şöyle buyurduğunu işittim; “Benim rey ile konuştuğumu söyleyenlere şaşarım. Ben eser (rivayetten) başkası ile fetva vermedim.” Nadr b. Muhammed Rahmetullahi aleyh “Ebu Hanife’den daha çok rivayeti delil alanı görmedim” demiştir. Yahya b. Nasr Rahmetullahi aleyh ise şöyle buyurmuştur; “Ebu Hanife’nin şöyle buyurduğunu işittim. Benim yanımda sandık sandık hadisler var. Onlardan sadece kendisi ile faydalanılacakları ortaya çıkarttım.” Bu ifade zikredilen ‘faydalanılacak’tan maksat ahkâm konusunda fıkhı faydaları sağlayan ve hükümlere temel teşkil edecek nitelikte olanlardır. Ahmed b. Yunus Rahmetullahi aleyh anlatıyor; “Babamdan dinledim, Ebu Hanife Rahmetullahi aleyh’in sahih hadis-i şerifleri uymakta tavizsiz olduğunu anlatıyordu.” Fudayl b. İyaz Rahmetullahi aleyh imam-ı azam’ı şöyle anlatmaktadır; “Ebu Hanife Rahmetullahi aleyh, fıkhı ile maruf, verası (mübahlardan ihtiyaç dışını terk etmek) ile meşhur, mali varlığı yerinde, gece gündüz ilim öğretmeye sabırlı, sükutî, devlet malından sakınan, hakkında sahih hadis bulunan bir mesele kendisine geldiğinde ona tabi olan, sahabe ve tabiin sözü bulunan bir meselede onlara uyan ancak bunlar bulunmaz ise kıyas eden ve kıyasını da çok güzel yapan bir şahıstı.” Pezdevi’nin de kitabında zikrettiği gibi onlar “sünnet ve hadis-i şeriflere yapışmak için mürsel rivayetler ile amel etmişler ve onunla ameli reyden daha da evla kabul etmişlerdir. Kim mürsel rivayetlerden geri durursa /red ederse, sünnetten çoğu kısmı reddetmiş ve asılda atalet göstererek furu ile amel etmiş olur. Hanefiler meçhulün rivayetini (Meçhul rivayet ise; Hadis rivayetinde meşhurlaşma olmamış bir veya iki hadisten başka bir şeyle tanınmamış kişinin rivayetidir) ve Sahabe ancak Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem'den dinlemiş olduğunu konuşur ihtimali sebebiylede sahabe kavlini kıyastan önde tutmuşlardır. " Çünkü sahabe dine bidat sokmanın vebalini en iyi kavrayan bir topluluktu, Rasulullah'a ve vad ettiği şeriatına her türlü bid'î uygulamaların ve yalanların "cehenneme kendi kendini hazırlamak" olduğu şuurunu almışlardı. Nasıl olurda daha bilemediğimiz derunilikte ilim sahibi olan bu insanlar dinden olmayanı dine kata bilirler? Hiç mümkün müdür modern çağda kemalatı yer bulmamış insanlar kadar bu işte hassas olmamaları? Tabi ki Mümkün değildir. Daha birçok izahla 11
serd edileceği üzere sahabe kavlini onlar önde tutmuşlar. Sahabe vahyin inişinin, vahyin mahiyetinin izahlarına ve sünnetin her türlüsüne şahit olmuşlardır. Şahitsiz mesele sabit olmaz. Din meselesi de sahabesiz sabit olmaz. "Hanefilerin bu isim (ASHAB-I REY) ile tahsisleştirilmeleri istinbatta kâmil maharetleri manasında olması ile geçerlidir. Fıkıh nerede olursa olsun ister Medine'de isterse Irakta rey fıkıhla beraberdir."27 Şayet İmam-ı Azam hadisçi değil reyci veya diğer bir yaklaşımla kendi reyine uygun hadis-i şerife başvuran bir şahıs olsaydı bu konuda reyi ile amel ederdi. Ama nassın olduğu yerde reye yönelmemiş sadece reyi nassı kavrama ve hükmünü idrak etmekte soyut bir anlama vasıtası olarak kullanmıştır. İbn Süreyc'e bir adamın Ebu Hanife hakkında ileri geri konuştuğu haberi ulaşır. İbn Süreyc bu adamı çağırır ve "Sen ümmetin tamamının ilmin üçte birini kendisine teslim ettiği adam hakkında mı konuşuyorsun?" der.
27
El-Kevseri, Muhammed Zahid, Mukaddimatu'l-İmami'l-Kevseri, s.287. (Re'y Ve İctihad)
12