M E V L A N A C E L A L U D D IN - I R U M İ
MESNEVİ T e rccm c ve Şerheden T Â H İR -U L -M E V L E V İ
CİLT : 1 K İTAP: 4
Ş A M
İ L
Y A Y I N E V İ
K lo d fa r e r C a d . N o .8 T ü rb e
- IS T A N B U L T e l . : 28 40 51
.
Tâhir’ül Mevlevî (d. 13.09.1877 - ö. 20.06.1951) Şair, yazar, Mevlevî Dedesi, mutasavvıf, müderris, mesnevt-hân, gazeteci, ve edebiyat tarihçisi.
،»■
Osmanlının yetiştirdiği son dönemin en renkli kişiliklerinden birisi olup, Osmanlı ile Cumhuriyet nesilleri arasında adeta bir kültür köprüsü vazifesini görmüş âbide şahsiyetlerimizdendir.
]
٠. •
• Hz. Mevlânâ’nın Mesnevîsine merhûm Tâhirü'l-Mevlevî kadar güzel yaklaşan ve anlatan olmamıştır. • Ömrünü Hz.Mevlânâ’nın düstûrlarına bağlı kalarak yaşamış, Mesnevîye nüfûz etmiş bir âşıktır. • O, Mesnevî’yi bilen, yaşayandır. Onun elinde Mesnevî, Kur'ân ve sünnetin aynasıdır. Ona göre Mesnevî, Kur'ân’ın içi ve özüdür. • Mesnevî’nin güzelliklerine, inceliklerine bu şerh ile daha bir farkına varacak Mesnevî’yi tekrar tekrar okuyacaksınız. • Mesnevî’yi kanalından şaşmadan, şaşırtmadan Müslümâna sunan sağlam bir kaynaktır. Ehl-i Sünnet akîdesinde Mevlânâ’yı öğrenmek isteyenlerin okuyacağı bir Mesnevî’dir. • Tâhirü'l-Mevlevî’nin ömrü kifâyet etmediği eksik kısımları talebesi Şefik Can (d.1909- ö.2005) tamamlamıştır.
Sayfa Muhtac olan miirldlerln, müzevvlr miiddeiiere aldanmalar, onlan şeyh, muhterem, vâsıl ilallah sanmalar ve nakl ile nakdi, hakiki ile taklidi ayırd edememeleri . . . . . . . . . . . . . . UM 79 A'rabf hikâyesine avdet ve temsilat-! acibe .1113 83 Bedevi karşının kocasına: .Sözünü kademinden ve makamından fazla söyleme ki Cenab-I Hak (Lime tegülüne mâlâ tefalun) yân؟ (Niçin yapamıyacaginız şeyleri söylüyorsunuz?) buyuruyor. Soyledigin söz, yünî tevekkülden bahsedişin dokudur. ^akat o tevekkül senin makâmm deglldir. Kendi makamından yüksek ve muallemenden üstün söz söylemenin sana zararı dokunur, diye nasihat etmesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1124 89 Bedevinin karsına: *Fukaraya hakaretle bakma. Allah'ın İşine hüsnü zan ile bak, fevkalâde zanret dolayısiyle fakr’e ve fakirlere ta’n eyleme» diye nasihat v e rm e s i..................................................1134 4و Bu bahs, onun beyanmdadır ki: Herkesin hareketi bulunduğu ma. kama göredir. Herkes kendi vücudu çerçevesinden görür. Mavi cam, güneşi mavi gösterir. Kırmızı cam da kırmızı irae eder. Renkden azade olan beyaz camlar ise daha dogru gösterirler ve hepsinin İmamı o l u r l a r ..............................................................1145 وو Kadının kocasından özür dilemesi ve söylediklerinden isticar etmesi 1156 1 .5 «Kadınlar, akıllı olanlara galebe ederler ve câhilin maglübu olurlar» meâllndeki hadisin İzâhına d â i r ......................................... 1169 Maişet talebi hususunda zevcesinin arzusuna Bedevi’nin teslim olr ması ve kadının İ’tiraanı hakkin işareti bilmesi. Her âkü’in nezdinde müsellemdir ki her dönenin bir döndüreni varfır . . 1170 112 Şakilerin dünya ve âhiretten mahrum olmalarının ve ikisinde de hüsrana uğramalarının sebebi . . . . . . . . . . . . . . . 1186120 His gözlerinin, yâni yalnız maddiyyat! gören semud k a i n i n Salih aleyhisselâmı ve onun mucize devesini hor, hakir görmesi. Hak teâlâ bir orduyu helâk etmek isteyince düşmanı gâlib olsa bile 0 orduya karşı hakir ve az gösterir . . ' . ............................. 1198 İ 26 Bu bahs, onun beyanmdadır kl: Veliyy-i Kâmilin her y.aptıgmı mü. ridlerin küstahlık ederek taklide kalkışması dogru değildir. Meselâ sıhhatte bulunan hekime helva yemek zarar vermez. Fakat hastaya dokunur. Kış ve kar üzüme zarar vermez. Lâkin koruğa ت4 ﺀ dok^Ur 46 ا آ. . . . . . , : 1239ت Bedevi ile karısının mâcerâsmın n ih a y e ti.....................................1245 Karısının ااهﺀاال؛األ، اBedevi’nin kabul eylemesi ve *Bu mutavaatım, ل4ق liiyJe ve imtihan dcgildir» diye yemin e tm e s i.........................1258 156
İÇİNDEKİLER
Emir'ül-mü٠min’in Hazret- ؛Ömer Radiyallahü anh'in - bir ihtiyar ؟enginin nasibsiz kaldığı bir günde mezarliga gidip orada Allah İçin çeng çalması h ik â y e s i............................................. 953 Hazret-i Âyişe-i Sıddikanm: Bugün yagmur yağdı, siz ise kabrlstanda idiniz. Nasıl oldu da elbiseniz ıslanmamış? -diye Resûl.1 Ekrem Hazret-i Mustafa (S.A.V.) den so rm a sı........................ 997 Âyişe’nin Hazret-i Resûl-İ Ekrem Sallall&lıü aleyhi vesellem’den diger bir s ü â l i ........................................................................ 1016 ؟eng ؟alan İhtiyârın hikâyesinin devamı ve onun nasıl halâs oldu. gunun beyanı ................................................................... 1.19 Emîr’ül-mü’mlnln Omer Radiyallahü anh uykuda iken hâtifî bir nidânın, kendisine, beytülmal’den §1، kadar altm al da kabristanda uyumuş olan adama ver d e m e s i.............................................1035 Mescid-i Çerif-İ Nebevide cemaat çoğalıp da: Ya Rasulallahj va'z bu. yurdugun esnada biz Ve؟h-i Mukaddesini göremiyoruz demeleri رﻧﺎ-sine, zât-i risfilet J؟in b؛r minber yapılınca, diregin inlemesi. R d - İ Ekrem ve ashâb-1 kirâmın 0 iniltiyi işitmesi,ve Hazret-i Mustafa aleyhisselâtu vesselSm'ın sarahaten 0 direge sü.al sorup cevap v e r m e s i ........................................................................... 1039 Resûl-İ Ekrem aleyhisselâtu vesselâın’ın mu'cize izhar etmesi, Ebu Cehil’in avucunda taş kırıklarının tllle gelip zât-i akdesi Muham. medi’nin risâletine şehadet e tm e le ri......................................... 1^ 0 Mutrib hikâyesinin bakJyyesi. EmJr'ül-tnü’min’in Ömer Radiyallahü anh'ln pîr-i ؟englye hatifin n،dfisını teblig etmesi . . . . . . 1063 ihtiyar mutribin nazaran, Emir'ül-mü.min'in Ömer Radiyallahü anh'in, varille makamı olan ağlamadan, yokluk derecesi bulunan istiğrak makamına ta h v ili........................................................ .1074 Lutf ve keremiyle zamanında Hatem-l Tâiyi geçmiş olan halifenin hikayesi ....................................................................... . ,10&4 Bir A'rab، ile karısının fakr V . zaruret dolaj,isiyle olan mâceralan . 1037
Bedevî ﺀ
'
;
ﻵ
'
ﺀ
destiye keçe dikmesi ve mühürlemesi
٠ﺞ
ﺳ
ا٠م
. . .
173
Allah ÇENG ÇALMASI H feA Y E S İ 13.5
ﻱ
ﺓ
1
:
٠ﺀ
ﻝ
1 ç
>
ﴴ
1
f.a/.ını ç a lm a y a b a şla m ıştı►
'
ﺍ٠ﺞ
909-1
ؤ
ﺴ
1
ؤ
ﺩ ﺭﻳ ﺪ ﺭ ﺭ٠ﻥ ﺷﺐ—ﻕ ﻙ٣ و/ا
ﻧ ﺶ > ق
ود
( .
 n şenîdestî ki d e r-a h d -î Ö m e r, B û d ç e n g î muTribi öâ-kerr u jer.
ﺳ
ﺀ
٤٠„ ا وا ﻣ ﻞ ﻳﻮد ا را ﻳ ﺪ را ر رش ﻳﺪرا٠ﻛﺰﻃﻌﺶ
Yâ Resâü bûd Isrâfîlrâ, K’ez-simâaş per birresti fîlrâ.
de
«Y âhud is r â fil A le y h isse la n u n m « â v ؛٥١c r io d e ٥ idi k i, onu işitin c e filk an at p ey d a .،u r d u .»
İsrafil Aleyhisselâmın nefha-i saniyesinde bütün ölüler kabirlerinden kalkacaklardır. Onun gibi, bu ؟engl de, âdetâ ölmüş kalblere yeniden hayat veriyordu. Hatta fil gibi cesimül'cüsse bir hayvan onun terennümâtjm duyunca kanatlanmış gibi çüş u hurüşa geliyordu. Bu İ'tibâr ile de o pîr-i yengi gûyâ isrâfil Aleyhisselâmm muâvini oluyordu. 1914
"ﺍﺯﺩ ﺍﴎﺍﺑﻞ ﺭﻭﺯﻯ 'ﺍﺍﻫﺮﺍ ئ ﺻﺪا(ﻫﺮا٠ﺑ ﻦ ﺑ ﻬ ﺪ ﺋ ﻮ ب Sazed İsrafil rûzî g e m , Cân dihed pûsîde-î Sad-sdlerâ.
.tsrâfil Aleyhisselâm, Em r-İ İlâhi ile bir giin sûra nefh edecek ve yüzlerce senedenberi ؛ürümüş cesedlere ruh verecektir.. Şu hâdisenin, yani sûra neftledileceginin ve bütün ölülerin dirilecc. Rlııin vukü’a gelecegi Kur'ân-1 Kerim'de haber verilmiştir. Binâenaleyl. ııııiKİıimanlar ona inanmakla mükelleftir. Amma nefh-i sûra, kıyâm-1 kıyAmete, haşr-1 ecsâda inanmayacak olanlar bulunabilirmiş. Kimse kim'.imin İ’tikâdına karışmaz. Herkes dilediği gibi düşünür. §u kadar var ki, bunlar şâyed olmayacak olursa olacağına inananlar bir şey kaybetmiş olmaz. Bil'akis olacak olursa, olacaklarına inanmayanlar o vakit hüsrân-ı «zlme düşeceklerdir. Kur’ân-1 Kerimde Sûre-i Yâsinde beyan ediliyor ki: s ٥ra üflenecek. ،Ir. Sûrun mâhiyyeti hakkında ulemânın mulitelif kavilleri vardır. Hülâsa: Ruhlann mecma’ı olan bir yerdir. İşte ona tsrâfil Aleyhlssc1.1111 vâsıtasiyle nefh vukû bulunca ve ruhların eski bedenlerine avdeti
Iinrolunca : ١٠55
٠ ٠، ٠٠
Kı rr ،f r : A rıılıla ıııı m u h f l r e b e ta rz d e m e k t i r k ؛, f ı r s a t b u l u n c ile riy e a lilli. Zora geldikçe geri ç e k ilir id ile r . S o n r a i l e r i g e r i s a l l a n a r a n z , iî ، e lle " y t ، ، il, ı ı ٠ ٠y e ( k e r r li fe r) d e n ilm iş tir k i , b i z i m ( k e l l i f e l l i ) t â b J de
o ra d a n
a lı n ı n ı ş lı r .
191 . ﺑﻠﺒﻞ ﺍ ﺭ ﴽ ﻭ ﺍ ﺯ ﻭ ﻳﺨﻮد ﺛﺪى شﺻﺪ ﺋﺪى ﻃ ﺮ ب ﺯﺁ ﻭﺍ ﺯ ﺣﻮ٠ﻳﺚ B ü lb ü l e z -â v â z-i u bîrH od ş iid î, Y e k T a re b z ’â v â z-i H û b e ş s ad ş ü d i «B ülb ü l ٠ ؟en g in in sesin i işitin c e k en d in d en g eç erd i, bir n e ş ’e on n n s e s iy le yilz olurdu.» Y â n î
b a ş k a la r ın ın
s e s in d e n
o n u n
s e s i jr tiz
k a t
daha
§ e v k - â v e r ü i.
1911 ۴ﻟﻰو ﺑﻤﻊ دش اراس ىاو ﻧﻴﺎﻣﺖ ﻇﺊ١ ض وز M e c lis û m e c m a ٠ d e m e ş â râ stî, V ’e z -n e v â -y î û K ıy a m e t H â stî. «Sesi, m e c lisle r i v e ictim d g â h la rı te z y in ed erd i. T eren n ü m ü n d en k n y â m c tler p eyd a olur."
Yânî dinleyenler cûş u hurûşa gelirdi. 1912 ش ﺑﻔﻦ ﺑ ﻮ أراﻓﻴﻞ ﻛﺎواذ
ﺻ ﲀ'ﺭﺍ ﺑﺎﻥ ﺩﺭﴽﺩ ﺩﺭﺑﺪﻥ H e m g u Î s r â fîl k ’â v â z e ş b e -fe n , M ü râ e g â n r â c â n d e r -a y e d d e r-b e d e n . « F en n .i m û sik id ek i İhtlsâsı d o la y ısiy le , Jsrâfll A ley h isselâ m gibi, ö lü .
٠٠. ٠ »»؛b ed en lerin e ru h la rın , iad e ederdi.» .54
1916 ﺍ ﺵ
ﳿ
ﺹ ﳏﺲ
آن
ﻧ ﻔ ﻪ ﻫﺎ ﺭﺍ
ﺗﻤﻬﺎ ا٠ﻛ ﺰ
ش
ﺣﺲ
ﻛ ﻮد
gûş-i h is , K ’ez-süemhâ gûş-i his bâşed necis .
N e -şn e v e d
«
o
n a ğ m e le r i
d o la y ıs iy le
h is
h is
k u la ğ ı
k u la ğ ı
ân
n ağm eh ârâ
duym a z.
Ç ü n k i
z u lü m
ve
»؛yân
g it » ؛
.؟e y l e r
k ir le n ir . »
Hisse mensub olan kulak maddidir, işitmesi de, hava dalgalarının (gışây.i tabii) İht،zâza getirmesiyledir. insanin kulagmda bir ârıza olsa, J'âhud temizlenmeye İhtiyâç gösterecek derecede kirlense işitmek hissin، ya büsbütün yâhud kismen kaybeder. Halbuki enbiyântn kalblerindckt nağmeler sâdece ma'nevi'dir. Maddi bir uzvun ma'nevi bir sesi işitmesi ise kabil değildir. Hususiyle, Allahın emirlerine İsyân ve muhalefet dolayısiyle, o uzvun maddiyyeti artar da 0 nisbette ma'neviyyeti eksilirse.. Şu hâli bir misâl ile izah İ؟in Cenâb-1 Pir Efendimiz buyuruyor ki : 1917 رىا آدى١ i
i
ﺷﻮد
٧ﻛﺎ ﺑﻮد زارار ;ان \ل N e -şn e v e d K i « in s a n la r
c in le r in
b iiv e d
nağm e
p e r im
â d e m î,
z 'e s r â î p ü r y â n
n a ğ m e s in i
d u y a m a z la r ,
a ’c e m î .
ç ü n k i
o n la r ın
e s rftrııı«
y .
b a n c ı d ı r la r .»
1918 ز ن ﻋﺎﻟ ﺖ
ﻯ
; ٠٠ﻧﻐﻤﺔ
د ن رش ا ز ر د و د ﻣ ﺖ G erçi kem
ﻧﻔﻌﻪ
n a ğ m e p e r i z 'în
â le m e s t,
N a ğ v ıe -'ı d i l b e r - te r e z - h e r - d û - d e m e s t . « C in le r in n e v i o ld u ğ u
nağm esi iç in
c in n in
de
y in e
b u
d e , in s a n ın
â le m d e n d ir . da
F a ka t
n e f s in d e n
ve
g ön ü l
s e s in d e n
nağm e«،
m a ’.
â lid ir . »
Buyuruluyor ki: Bizim için gayr-i meşhud olan mahlûkattan biri d٠. cinlerdir. Onlar.n da kendilerine göre tekellüm ve terennümü vardır. L/ı M ,
ا ل٠
ذ ﻣ ﻺا ﻻﺛﺎ ب,\ذ
ﻰ ﺗ ﺔ ﻛ ﺎا ز > ى
ا ذ ا ؛ ا ذ ﻳ ﺗ، ' ه0 ﺷ ﺎ و
ﺗ ﻐ,
٩ ه ا ﺋ ﻌ ﺘ ﺊ0 ﺧ ﻴ ﻜ ﺆ١ ' ر ث \ ؤ ش ' ﺗ ﺘ ﺜ ﺘ ﻮ، ﺛ ﺎ ت- ئ
س ذ؟ﺑﻐﻢ
ﺋ ﺔ ا د٠دﺑﺔ ﺗ ﻴ ﺔ ﻳ ﺬا
٠ ﻻﻏﻴﻐﻴﺔ;ﻻﻧﺤﻰذآﺋﺌﺄوذ ا
0
v a k it
h ırın ın .n e ti
e m ri
m ü n k ir
!e r im iz d e n A lla h ı n h e r le r le r i
o la n la r
k a ld ır ı p
d o g ru
،،a b e r
n a c a k la r d ır .
İş te
in s a n la r
ancak
o
d ir ilip
m a h ş e re
k a b ir le r in d e n
k a lk a c a k la r ,
k o ş a c a k la r d ır ,
o
d iy e c e k le r d ir
g ö n d e re n
v e r m iş le r ,
b ü tü n gün,
k i:
k im d ir ?
p e y g a m b e r in
k a b ir le r in d e n
O n la r , y â ııi
s iz
ö lü le r
m û c e b in c e
v a ’d e t t i ğ i,
d ir ilt ip
ğ ild ir .
b ü tü n
b iz im
O n la r a
de
t e b lig
ç ık a ra c a k
b ir
a m e lle r in iz in
n e fs
o la n
0
b ir
k â fir le r
b ir
sayhadan
h u z U r-i
şeyden
başka
İ lâ h î m iz e
d o l a j ']
da:
â h ir e ,
z u liim
k ıy â .
m e rk a d "
ş e y d ir .
N e fh a -i
z îş a n .
ve
B iz i
k a rş ı e h l.i îm â n
B u ,
b ir
v a k it
c e z â s ın ı
v a k it
h â lim iz e .
e y le d iğ i
d iy e c e k le r d ir .
m a h lU k â t İliç
V a y
R a b b .1
Ş u
h â l,
P e y g a m -' yâ n î
b ir g e lip
şey
ö k i
٠
de-
t o p la ,
g ö rm e z .
E y
g ö r e c e k s in iz * .»
Hazret- ؛Mcvİânâ, İsrafil Aleyhisselâmm sûrundan bahsettikten sonra Enbiyâ Aleyhisselâm ve onlara tebean e١îiyây-i kirâm kaddesallâhü esrâı-ehüm hazarâtınm kalblerinde enfüsî bir sır olduğunu beyâna §uru' edip buyuruyor k i : 1٥15 ﻓ ﻬﺎ „ ت ت-ﻗ ﺐ
(دردرو ن ﻫﻢ
ﺣﻨﺎﺕ
زا ن
آﺑﻴﺎ را ﻃﺎﺑﺎ' را
E n b iy â r â der-clerû n h e m n a ğ m e h â s î, T â lib â n r â z ’â n h a y â t-î b î-b eh â st. .P e y g a m b e r le r in İç in
٠ ٠n a ğ m
٠1٠ ؛٠ .-,،،
e le r d e n
de babâ
s ٥re-i Yasin: 51 ﻷ ؛
k a lb le r in d e
b ir
y e tiş m e y e c e k
t a k ı n ı n a ğ m e le r h a ya t
h â s ıl o lu r .»
v a rd ır
k i
tâ lib le r
ve arzın muhitinden haydi ٢ıkııı. .,'ıkıımazsınız ؛megcr ki AlJnhm h.lkuı ve kaderi bhyle olsun2.■ Y â n ؛
c in le r
â le m e
ve
İm k â n
y o k tu r.
le r in i
0
bu
ve
M e ğ e r
k a y ıd d a n
g ib i d e ğ ild ir .
bu
m a jş e t e
k i
O le m
Ilâ h iy y e
T a b iid ir
٤ in s ü Ilâhiyye v e i ؟n
m a h lU k â tın d a n
b a ğ lıd ır la r .
İrâ d e -i
k u rta rs ın .
O n u n
i l h â m a t .1
d u k la r ı
in s a n la r ,
â le m d e k i
c in
k i
de
O n u n
ve
In â y e t-İ
m u ka yye d
e n b iy â
ve
o ld u k la r ı
h â r ic in e
İç in
S U b h â n iy y e
o la n ,
e v liy â
m u tla k
v â k ıf
k e n .1 1 -
b u lu n a n
h a z a râ tın m
f ü y û z â t -1 R a b b â n i y y e y e
bu
ç ık m a la r ım ı
n â ،l
o l-
o la m a z la r .
1921
ﻫﻬﺎى ا دوون اوﻟﻴﺎ٠ﺋﻎ ﻯ ﻻ١ ﻯ ﺍ ﺟ ﺰ١
ﻙ٠ ﺩ
/
ﺍ ﻭ' ﻷ
N a ğ m e h â y î e n d e r û n -î e v liy â , E v v e lâ g i y e d k i ﻵجe c zâ -y î la.
«Evllyânm derUnundaki nağmeler, ihtida derler ki: Ey (İâ) nin cUzlerl Y â n î ey
lâ 'y a
m ensub
o la n la r
ve
fe n â y a
m ü te a llik
b u lu n a n la r .
1922
ص ﺯﻻﻯ ض ﺑ ﺎ ر زﺑ ﺪ ٠ ﻳﻒ ﻣ ﻮا ذ ﻛ ﺐ٢ا ن ﺣﺘﺎ ل و وﻫﻢ H in أة- 1ق- أﻷnejs sertui ber-zentd, în H a y â l û vehm yek-sû رجkenid. «Agâh olunuz, nefs bertaraf ediniz.. Y â n ؛ey v e h m in e y â u lla h s ö y le r
12)
h a k ik i
d ü ş e n le r :
v iic u d
şu nu
sars-،
İlâ v e
sıadaıı başınızı kaldırınız, bu vehim ve hay.,1
ile
k e n d in iz i
h a z a râ tın m ve
(İâ )
m u t t a s ı l d e ğ ilk e n b u
ve h m
k a lb in d e k i ir ş â d e d e r l e r k i :1 2
R a h m i: 33.
ve
v a r lı k
h a y â ld e n
n a ğ m e le r in in
h a y â lin e
k u rta rın ız .
ilk i b u
ve
b e n lik
İş te
n a s ih a ttir ,
٠١v ٠l« u n u
kin biz ا١ 1«اا أاااا .٧ ،،ا,,، أvo 1'ا'ا١ اااااi yabancı؛؟,n seslerini nağmelerini ،ﻷ ا، ٠ ٠ (ااا٠ ٧ ا/ Ibdbulıl ender ﻻ ٠ )ا ا ( '! ا،!-emdeki mahlûkât cümle sinden olduklar ، ،--!!،،؛٠ I.' lilzr ! ٠ ٠ *٠ ٠ yabanc. ulmamaları lâzım gelir. Dahası var. Karıncalar, gorüyoruz. 1ط 1 ا،ا 'ااأ-k,،rş،laşınca duruyorlar. konuşu 1 yormuş gibi bir takını harekâtla l.ıılıınuyoılar. Anlaştıktan sonra ayrılıp yollarına gidiyorlar. Bunlar güz.ümüz.ün ününde cereyan eden hallerden .iken, karıncaların ne sesini işitebiliyoruz, ne de konuştuklarım anlıyoruz Bu kadar maddi şeyJeri anlayamazken, sırf ma'nevi olan nagamât ve I -yuzatı nasıl gözlerimizle görür, ،،asil kulaklarımızla İşitir, nasıl İdrâki -’mizle kavrayabiliriz? Enbiyâ vo evliyanın !{،illilerindeki nağmeler ise ma .nevidir, cinnin ve insin maddi olan sesinden ve nefesinden müteSlidir o h larm duyulması İlhâm yoluyla olur , 1919 ﺯ ﺩﺍﺑﺘ ﺪ
ﰷ ﺭ ﻯ ﻭ ﺁﺩ ﻯ
ﺑ ﺪ٠\ ﺃ ﺩ٠ ﻥ٠ ﻡ ﺩ ﻭ ﺩ ﺭ ﺯ ﺩ ﺍ ﻥ K i peri vû H er
d؛u
â d e n ıî z in d â n iy e n d
d e r -z in d â n -î in
,
n d d â n iy e n d
.
«Çünki peri olsun âdemî olsun mahbustur, her ikisi de bu zindanında mukayyeddir.» 1920
cehalet
ﺳﲊ ﺟﻦ ﺭ ﺭ ﺭﲪﻦ ﳓﻮﺍﻥ ﺗ ﺘ ﻴ ﻮ ا ﺗﻔﻨﻮﺭﺍ ﺍ ﺯ ﺩ ﺍ ﻥ M a ’ ş e r ’î c i n s û r e - î R a k i n T e s te
TVu
te n jü z û r â
b i-H â n
b â z -d â n
,
.
«Sûre-i Rahmândaki (Ya ma’şeralcinni) âyetini oku. (îniâteta'tüm en ü.nfuzû) nun ma'nâsını anla.» Kur'ân-ı Kerim ’de buyuruluyor k i :
-
ﻹﻓﻲ# تا ﺋ ﺖ ﺸ ﻮﺍ
ﻵ ﻳ٠ﺍ5 ﺍ ﺓ ﺵ, ﺯ ﺉ: ; ﻇ ﺬ: ﺏ
«Ey cin ve insan cemaatleri ؛nüfuz vc huruc edebilirseniz semâvât
ﻫﺎ2 اا
ﻓﺘﻞ وﻧﻨ ﺪ اوﺑﺎ٠ ﺍﰎ،؛f ﻑ٠ ﺭﺍ زﻳﺜﺎ ن ﺣﻴﺎ٠ﺻﺪ
ت و 'ﻣﻤﺎ H in
k i is r â fîl-i v a K te n d
M u rderâ
z ’¥
n
e v liy â
۵
h a y â te g t
,
nem â
.
«B ilm iş 0، k i v e lile r , v a k iin tsr â fiU d r ie r . O nların n a ğ m elerin d en ÖİU.
ﺀﺀﺀاh ayat v e n e ş v ii n em â h â sıl olur.«
1927
ن٠ﺣﺎن ا ك ر د ا اﻧﺪر ﺳﻤﻮر وازﺛﺎ ن اﻧﺪ رﻛﻔ ﻦ٢ ى ﺟ ﻬﺪ C â n -i h e r -y e k M k e h e d
m u rd e
âvâzşân
ender
g û r-i te n
en d er- k e fe n
,
,
«B eden k a b irlerin d ek i h er ö lü n ü n r ٥hu ٠ o n la n n â v â îîn d a n h ayat bulur da g a fle t k e te n in d e n sıçrar.»
1928
واز زاﻣﺎ ﺧﻮد ﺟ ﺪ ا ت٣ د أ ن/ واز ﺧ ﺪ ا ت٦ ﻛ ﺮد ن ﻛﺎر٠زذد G û y e d in
â v â z z ’â n h â
Z in d e -k e r d e n
H o d c ü d â s t,
k â r-i â v â z-i H u d â s t.
«O d irilip k alk a n ölü d er ki: B u ses. h akik aten h alk ın sadftsından h a, kadir. D ir iltm e k A lla h sesin in İŞİ v e te'siridir.»
1929
( ﻛﺎ ﺳم/ ; . ئ ﺑﻣﺮدم و
ﻣﺪ ﻫﻤﻪ ر ﺣ ﺎ ﺑ ﻢ۴ ( ﻛ ﺤ ﻖ٠ﺀا M â
b î-m u r d îm
B â n k -i h a K
u
âm ed
b e -k ü llî hem
&
k â s tîm
,
b er-H â sû m
.
«Bl* ölm ü ş v e te m â m iy le l i y â ’a u ğram ıştık . A lla h ın sesi g eld i, hepi" m la dirildik v e kalk tık .» r ؛. 1
MI
ı:ı f٠L٠
' •> v
٠ > ، .٠ ٠ ،,'٠ ٠ ، ٠٠
.١٠ r . . .
٠
٠ ^١ ^١
..1،؛،■*.j l (J
,b'n lırm c ıniıtnlt• tlrr-k v v n û jesâd .thı t IriiK i hm n r n ıy id û ne-zâd') ı ı ı l *« E y k e v n i i f e s â d ı'،l٠•٠ıl ٠<l١o ٢ ı ı m ı ١ ١ ٠. y l i r i i ı n ؛، ؛o l a n l a r ; s i z i n b a k i o l a n ». r ı ı n l a r ı n ı z n e ş v û n e m i .
I .ı.İ n in d i
v.< d o ğ u r m a d ı
٠ı i ı ٠ı ٠٠k v e l t ١d - i kalb sahibi olmadı. Ve gene.Yâni ruhunuz kemâl Hazret-i P ir buyuruyor
k < :ılı
1921
١'ﻣﻬﻪ٠ﻉ < ﺷﺬﻭﺍ\ﻑ ﻝ ﺍ٠ ﺩ ﻯ: ١ﺭ ﺯ ﻧ ﺪ ﺍ
G er
b i-ç jû y e m
C ânhâ
ser
f
م٠ L'rﺟﺎ
ş e m m e î z ’â n
b e r-ze n e d
nağm ehâ,
e z -d a H v ıe h d .
ﺀ
٠
“Eger evliyâullahjn kalbindeki nağmelerden bir mikdar bahsedecek olsam mezarlardan rUhlar ba ؟kaldırır.» Yâni bedenlerdeki cânlaı. cûş u hurûşa gelir.
1925 ﺖ
ﺑ
ﰷ ﻥ ﰷ ﻥ ﺩﻭﺭ
١' ﺑ ﺊ G û şrâ L îk
v ,a K l- î â n
« K u la ğ ın ı y a k la ş tır k i,
0
kün
ﳇ
k 'â n
dûr
&e-t۵ destur
u z a k ta d e ğ ild ir . L â k in
l e t ı ı ı e y e i z i n y o k t u r .»
ç .in k i o kabiliyyeti hâiz değilsin. »fiil
ﴍﺍ
اﻳ ﻚ 'ﺛ ﻞ آف ’ ﺑ ﻮ
ﺩ ﺣﻮﺭ
n e z d ik
ﺭﺩﻳﻒ
n îs t, n îs t. 0
n a ğ a m â tı sa n a n a k -
Cibrilden ؛taret ؛di. Böyle bir tecelli, Meryem Aleyhisselfimda rûhullnh glb ؛bir c١'y٨ıd٠âhın kalblerine vâki’ olacak،lâd husûle gctirdigi gJbl, ov٠ ılh؛١mât-ı Ilâhiyyc de onlarda veled-f kail) husUle getirir.
1931 ا و س٠ رده زر
ﻳ ﺖ٠اى ﻓﺎ ان
زﺀدم زاًواز دو س١ د٠د/؛ار E y
fe n â -tâ n
B â z -g e r d îâ
n k
k erd e
e z-a d em
z îr -i p û s t,
z ’â v â z - i d u s t .
«O ؛lhâm-1 Rabbani der k ij «Ey fa n ilikleri, kendilerini deri altında yok etmiş olanlar. Dostun sesiyle ademden vücûda avdet edinir.. Meşâyîh arasında (،enâ) ve (beka) diye ik i ta’b ir vardır. Bunların bizim anlayacağımıza göre ma'nâsı: B ir sâlikin kendi varlığındaki fânilJg، anlaması, yânî vUcud-i Hakka nisbetle kendi vücudunun güneşe nazaran gölge kadar da olamayacağım zevkan ve bihakkın bilmesidir. İşte b ir sâlik, fenâ mertebesine geldi mi, bang-i İlâhî, onu beka dere(؛esine yükseltir k i ؛bekaya nisbetle fenâ, vücuda nisbetle adem gibi kalır.
1932 ﻃﻠ ﻖ ان آواز ﺧﻮد اذﺋﻪ ود ا ز ﺣﻠﻘﻮم ﻋﺒﺪﺍﻟﲅ ﻟﻮد٠ ج/ M u tT la K
ân âvâz H od
ﺓﺝ-ﺇﳌﺠﺞ
G e r ç i e z -k u lK u m -i a b d u lla h
b iiv e d ,
b iiv e d .
*O İlâhî ses, mutlaka Âîâlikulm ülk Hazretlerindendir. B ir A bdull" hin, yânî mahlûkattan birinin boğazından ve agzindan zııhür etse İIİİO." Allahü a'lem demek isteniliyor ki, İlhâmın bilvâsıta ve b î ٥vA"itı١ olmasında fark yoktur. Çünkü vâsıtayı vâsıta kılan da Haktir. Hazret.، Mûsâya agaçtan (In n i enallâhii İâ İlâhe İllâ ene fc’budnî ve eklmlssal.te Ilz ik ri) diyen Hak oldugu gibi, Hazret-i Meryeme C ib ril vâsıtasiylc rülı nefheyleyen de Hak idi. Hattâ namaz kılışımıza dikkat edelim. Kıyamda iken fatihayı okuyoruz. Ccnâb- 1 Hakka hamd ü senâ ediyoruz. Rükû'da iken (siibhâne rabbiyel'azim) diye tesbih ve takdis eyliyoruz. Rükû'dan doğrulunca (semiallâhU limen hamide) yân ؛: «Allah, kendisine hamd edeni İş itti, diyoruz. Fakat işittiğ ini kulağımızla duyup da mi söylüyo. ruz? Hayır... ö y le degil. Belki (Semi’) ve (Baslr) olan Allah, o hamdl .«3
ng'-1 I l u k ' k ı n , y â n ،B ٠ ؛. llh A m
y â n İçin d .؛
ﻻﻻ7,،"٠٠،- ﺍ
ve
fıiy ıız -i lla h iy y e n in n a s ıl g e ld iğ in i
be
P ir b u y u ru y o r k i :
1930 ا ب و د ﺟ ﻴ ﺐ۶ در٠ '، ا ك ﺣﻖ ﻣﺮﺍ زﺟﻴﺐ٠_ آ ن ﲠ ﺪ ﻛ ﻮ ﺩﺍﺩ ﺍ B â n k -i A n
haK
d ih e d
e n â e r -h ic â b û
k ’û
dâd
b i-h u c e y b ,
M eryem râ
z i-c e y b .
«Allahın ses؛, verây-1 hicabdan olsun, bilâ b؛câb ve b؛lâ vâsıta olsun, bir kalbe, Hazret-i Merj’emin yakasından üflemek süreliyle verdig. feyzi 1lısân eder..
ب ا دﻳﻴ ﺔ ت' ؤ ﺧﺒﺄ
د
ر: ئ\ ﺗ ﺄ
' ﻓ ﺑ ﺔ. غ > ا ﺳ ﻲ1 ئ ؛
ﺫ ﻳ ﺰ ﺋ ﻼ٢ Yân« ;؛Vahy ü ilham etmesinden, yâhud Hazret-î Mûsâya ağaçtan tekel lüm ettiği gibi, perde arkasından söylemesinden, yâhud bir melek-1 nıür. sel vâsıtasiyle tebligatta bulunmamasından başka, Allahın beşere kelâm söylemesi mümkün değildir3.. Âyet-i Kerimesinde de beyân buyurul, dugu üzere, Cenâb-ı Hakkın insanlara olan tebliğâtı üç türlü olur. Bu telkinât, enbiyâya olursa (vaylı), evliyâya olursa (ilhâm) adını alır. Vahy, bir Nebinin kalbine doğrudan doğruya vuku, bulan ifâze-i Rabbâniyyedir. Böyle olduğu gibi, melek-i mürsel vâsıtasiyle de olur. Hazret-i Cebrâil Aleyhisselâmın Cenâb-ı Peygambere tebliğ-i ahkâm et mesi gibi. Yâhud verây-i hicabdan zuhûr eder. Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâma ağaçtan vuku’ bulan tecellî misâli. Evliyâullah’a ise melek-i mürsel gelmek ihtimâli yoktur. Onlara vu ku’ bulan tecclliyât doğrudan doğruya, yâhud bilvâsıta ilhâmât-ı kalbiyye sûrctinde olur. Şu kadar ki ne tarzda olursa olsun o ilhâmâtm feyzi, Meryem Aleyhisselâma olan tecellî gibi te’sir gösterir. Ma’lûmdur ki, Meryem Aleyhisselâma Cebrâil Aleyhisselâm beşer şeklinde zâhir olmuş ve yakasından üfleyince Hazret-i Meryem, İsa Aleyhisselfima gebe kalmıştır. İşte bu, bilvâsıta bir tecellî idi ki, o vâsıta da <J> «ا2
S٥ M٠İ ﺍ ﻫ ﻮ: ﺍ ﺀ
Allahın olursa, yânî A llahın emirlerini. v<• yasaklarına temâmiyle itaat ve bağlılık gösterirse A llahın da onun olacağı haber verilm iştir. İşte Cenâb-ı Pır Efendimiz de şu üç beytte o ik i Hadisin meâlini söy lüyor. Böyle bir iltifâ t ٠ı İlâhiyyenin mazharı olan kimsenin sâhibi sır de ğil, ayn-ı sır olacağını bildiriyor. Yine lltifâ t-ı İlâhînin devâmmı hikâyeterı buyuruyor k i :
1936
V،.*. f ^
. ■؟v.
Gektuyî gûyern tura gâhî menem, Her-çi gûyeın oftâb-î rûşenem. «Sana ba’zan (sensin) ba’zan da (benim ) derim. Ne demiş olsam da ben parlak b ir güneşim.•
K ula ba’zan (sensin) denilmesi ona — velev k i mevhum olsun— bir vucud verilmesi, ubûdiyyeti ve mazhariyyeti i ’tibâriyledir. (Benim) de nilmesi de Hakkın eser-i hilkati olması dolayısiyledir. Yoksa zahir ile mnzhar, daha açığı hâlık ile mahluk ve A llah ile kul, ay m şey değildir, liunu baîd b ir teşbih ile izaha çalışalım: Üslûb-ı şahsî sâhibi ba’zı şâirler vardır. Onların manzûmelerinin alt. lurında imzaları bulunmasa da yine onların olduğu anlaşılır. Meselâ merlıt١m Mehmed A k if onlardandır ki şahsiyyeti, yazılarında temâmen görü nür. İşte  k ifin yazılarında şahsiyyetınin göründüğü gibi, mahlûkâtmdo «la Cenâb-ı Hakkın kudret-i san’ati görünür, Bu bahsi benim anlatabile ceğim bu kadardır. Üst tarafı zevka âiddir. Yine devam buyuruluyor ؛
1937 ،>٠ ^ı
e ،٠،٤٠ v . ،'■*؛٦ .،^٠>
tâbem zi-mişkâtî demi, Hal şüd ânca müşkilât-î âlemi
H e r kücd
■Bir mişkâttan b ir ân içinde tecelli edecek olursam, orada âlemin n ıU .kilâ tı h a llo lu r..
Ahterî lügati mişkâtı: «Duvarda olan pencere ki, gayr-i nâfize ola, Dahi İçine çırakman koyarlar ve indel’ba.z şol kap k i içine yağ ve f it il İH؛:.
İşitmiş olduğunu bize söyletiyor. Demek k l o esnada hepimiz Cenâb- 1 Hakkin tekellUmUne vâsıta oluyoruz. İçte bunu b ilir ve 0 s r a d a huzûr - 1 izzette bulunduğumuzu düşünürsek belki A llah’ın fazl u keremiyle o lin ma’nevi zevkine ve neş’esine de nâil oluruz.
ha-
1933 / ض زان و ﺟﺸﻢ١ور١.ﻛﻔﺖ ﺧﱸ ﺗﻮ G o fte M en
ﺭ ﺿﺎ ﻭ
û râ
ﻥ٠ ﺣﻮاس ﻭ
ﻥ٠
m en z e b a n û ç e ş m - i m en r ı z â v û H i ş m
havâs û
tû , -i t i
«Yine ٠ âvâz- 1 İlâh ؛ve İthâm-I Rabbâni ٠ sâlike der ki: Senin dilin de, gözün de benim. Havâssjn) rızan, gazabın da benim.»
1934 ü .y
،٠ !y
٠r ٥ r ٠J ٠ ٢ ٠ w
j
^
٠ —ı ü
£
ij
> i . ، ؛٠ ٠ ■٠٢ cî y ٠ /..
Rev ki bî yesma’ ve bî yabSur tuyî, Sir tuyî çî cây-i Sahib-sir tuyî. Y ürü ki, benimle iş itir, benimle g örür oldun. Sır sahibi demeye ma hal yok, sır «ensin.. 1935
ﺟﻮن ﺛ ﺪ ﻯ ض ﻛﺎ ن ﻟﻠﻪ ازوﻟﻪ ﻛﻲ ﻛﺎزاﻟﻠﻪ ﻟﻪ
اﺛﻢ،ض ﺗﺮ
Çun şüdî men kane l i l i ez-veleh, Men turâ bâ$em k i k a n - A l i u leh. «M&dem k i sen veleh ü hayretten (kâne lillâh) mertebesine geidin, ٠ r،ık ben de senin olurum k ٤ (men kane lülâhi kânellâhü lehû) 'd e nil-
m ,tir.» (Kurb-J n evâtil hadisi) diye meşhur b ir Had؛s-İ Kudsi vardır. Orada bir kulun farzları ifadan sonra, nevafile de devâmı halinde Cenâb- 1 Hakka tekarrub edecegl, hatta Cenâb٠ ı H akkin ؛onun görür gözü, İşitir kulağı, tutar eli olacagı beyân buyurulmuştur. Kezâ dlger bir Hadiste bir adam.
٠٥٠
b ir çok sözü vardır. Hülâsası ilm -i lcdünni ve ılm -i hakikattir. Adem Aleyhisselâm o esmayı meleklere haber verdi. İşte beyt.i şerlfdeki (dîğerân) dan maksad: Meleklerdir. Şu da gösteriyor k i Âdem ve urefây-i benî Âdem. Cenâb-ı Hakkın mazhar-ı tâmmıdır. Binâenaleyh:
1941
ﺍﺯﻭ.ﺧﻮﺍ
ﺫﴽﺩﻡ ﻛ ﺮ ﻭﺭﺵ.ﺧﻮﺍ
ﺯﻛﺪﻭ1 ٠ 'ﻧ ﲌ ﻛ ﺮ ﻭ ﺣﻮﺍ٠ﺧﻮﺍ H a h z ’Â d e m
g îr n û re ş H a h
H â h e z-H u m
g ir m e y
e z-û ,
H ah e z-ç e d û .
«Allahın nurunu ister Ademden, ister Cenâb.ı Haktan al. Şarabı ister klipten, ister kabaktan, yâni desti, sürahi gibi kullanılan Jtabdan al.. ik is i de müsavidir. Kiibde, fıçıda duran şarab, oradan kabak ve maşraba gibi şeylerle alınır. KUpden maşrapaya in tika l eden şarab. ayn.ı şarab oldugu gibi, Allahtan A rife İhsân buyurulan feyz de ayn.ı feyz i İlâhîdir. Bunun ârife ihsan buyurulmuş olması feyz-i İlâhî olmasına mânı' değildir. 0 hâlde vâsıtaya müracaatla b ir şey kaybedilmiş olmaz.
1M 2 1* r.jjşL ﻛ ﻦ ﻛ ﺪ ﻭ ﺍ ﱎ
ﻧﺒ ﻚ ﳓﺖ
ﺷﺎﺩﺁﻥ ﻛﺪﻭﻯ
K ’î n g e d i ı b a - H u m N i gu tû
şâ d
y ' ﺩ ﺟﻮ
b i- p e y v e s te s t s e H t,
â tı g e d û - y î n îg -b a H t.
«Zira bu kabak kiipe muttasıldır. Hem
0
mes’ud kabak senin gibi .Ad
d e ğ ild i.. Yâni â rif-i billâh, Hakta mahv.1 vilcud eylemiş, fenây-i etem'me nAlI olmuştur. Onun ittisâ li ve yakınlıktan hâsıl olan meserreti, senin vehmcy. lcdigin ittisâl ve meserret gibi değildir. 961
koyup yakarlar ve ba’zılar vasat-ı kandilde f it il koyacak çukurca yerdir der ve mutlaka mevzi-i raca derler» diye ta’r if ediyor.
1٥ 38 ﺗﻰرا ﻛﺎ ﻧ ﻰ ر ' دا ﺷ ﺖ٠ﺀﻟﻞ و۴ ت٠ ) آ ن ﻃﻞ:
Z u lm e tim
fc.â/tâbî
E z-d e m -î m â
ازدم ﻣﺎ
f
b e r -n e -d â ş t,
g e r d e d â n z u lih e t ç u
ç â ş t.
Güneşin izâle edemediği bir karanlık, bizim emrimizle kuşluk vakti gibi parlar..
1939 ا ر ا- ﻳ ﺎ ر ﻛ ﺎً ﻣ ﺪ٢ ر
ا ﻧ ﺮ د ﺛ ﺲ ' ﻟ ﻔ ﻰ٠ اﻧﻔﺮوغ H er kücâ
ta n k
E z-fü rû ğ -î m â
tt ۵-sezâ,
âm ed şeved
şe m s-ü d -d u h â
.
«Her nerede miinâsebetsiz bir karanlık bulunursa bizim z'yâmızla dulıâ güneşi gibi münevver ve münir olur.» Bundan sonra diger b ir bahse
ŞUTU'
ediliyor :
1940
■>y V ١.٠r > . i ١j ٧؛٠j "١
 d e m îr â v û
b e -H îş e s m â
D î g e r â n r â z ’Â d e m
nüm ûd,
e s m â m ü -k iiş û d .
«Cenâb.ı Hak, Âdeme ve akrabasına, yâni evlâd ü ahfâdmm kâmil lerine esmâ gösterdi, başkalarına ise esmayı Âdem vâsıtasiyle fetheyledi.» \ & ؛f c l ١fı -. ١ '
٠ ۶
؛
Âyet-i Kerimesi mûcibince Allah, Âdem Aleyhisselâma bütün esmâyı ta’lim eylemişti. Esmânm ne olduğu hakkında ulemâ ve urefânm (<) Sûr«-، ...
Oakar. SI.
Bunun gibi Tebe’-İ Tâbiinden olan' b irin i gören, b ir İâbiîyi, b ir tabiiyi gören b ir sehabiyi. b ir sehâbiyi gören de zât٠i akdes-i N etevi SaJlallâhU Aleyhi Vesellemi görmüş gibi olur.
1345 ﻍ ازﺑﻘﻞ ﺷﺪ ﻣ ﺪﺟﺮﺍ1٠ﺱ ٠ ٠ ﺭ ﻝ ﺛ ﺪ٠٠ﻟﻔﺎﻯ ﺍ, > T ﺩﻳﺪﻑ H e tn -ç u n -în t â S a d D id e n -i ğ
r
çerâğ
e z-n a K l şü d ,
liK â -y î a S l şü d .
«BOylece parlaklık yüz kandil® d® nakledilse sonuncunun aydınlığın, görmek en evvelkinin nurunu görmektir.. O hâlde: 1946 ﻟ ﻮ ﴽ ﻥ٠ ﺍ ﺯ ﺗ ﻮ ﺭ ﺑ ﱭ ﺑ ﺘ ﺎ ﻥ٠ ﺧ ﻮﺍ
ازﺛﻤﻊ ﺟﺎن. ح ﻗﺮ ﻓﻰ ﺑ ﺖ ﺧ ﻮ ﺍ٠م H â h e z-n û r-î p e s tn
nî s t
H îç f a r K i
b i-s tâ n tu
H ah
ân,
e z -ş e m '-i c a n .
«istemen aradığın hidâyet nUrunu sonuncu kandilden, dilersen bizzat can ؛eminden al. Aralannda hiç bir fark yoktur..
1947 ﻥ.ﱭ ﺗﻮﺭ ﺍﺫﺟﺮﺍﻏﺂﺧﺮ ﻳ.ﺧﻮﺍ ﻥ٠ﺭ.ﻉ ﻅ٠ ﻧﺬﻥ ورش ﺫﺵ٠ﺧﻮا H ah
b in
n û r e z -ç e r â ğ -î â H ir în ,
H â h b i n n û r e ş z i - ş e m ’- î g a b i l i n .
«،ster o hidâyet nUrunu sonraki kandillerden, yân ؛zihayat Arifler, den, isteraen gelmiş geçmiş kümmelinin ervâhından gör.« i k i s i d e b i r d i r . M a ’r i f e t , g ö n ü l d e
agk v e
şevk
peydâ
« r ie r e k ؟e r â g - 1
k ttlb ، h e m e n p a r l a y a c a k b i r h â l e g e t i r m e k v e İ l â h î b ir g u a a t e m a s ، l e a y ( l ın l f t t m a k t ır . C e n A b -j H a k b u s e A d e t l c ü m l e m i z e ih s A n b u y u r s u n , H a z r e t .،
P ir
E fe n d im iz ,
bu
b a h s i, y â n ؛f ü y û z â t .j
âm،n.
M u h o m m e d ly e n tn
...
1943 ﻣ ﻄ ﻒ٠ ﻛ ﻔ ﺖ ﻃ ﻮ ل ض راﻟﻰ ى رأى٠واﻟﺬى " ﺑ ﺮ ﻟﻤﻦ وج
ﺭﺅﻯ،
Tûbâ
m en
V ’e l l e z i y a b S u r
re â n î M u S T a fd , li-m e n
v e c h î reâ .
« IJ a z r e t-i M ııs ta f â A le y h ؛E f d a llis s a lâ t v e E k m e lü t t e h a y a E fe n d im i* , b e n ؛g ö r e n l e r e v e b e n i g ö r m ü ş o l a n l a r ı g ö r e n l e r e n e m u t l u b u y u r m u ş t u r .« H a d îs -İ Ş e r if t e : « B e n ؛g ö r ü p d e b a n a îm â n e d e n e n e m u t lu v e b e n ؛ g ö r e n î g ö r ü p d e b a n a îm â n e d e n e n e m u t lu , n e s a â d e t» ' R e s U I .i E k r e m S a l l a ü â h ü A l e y h i V e s e i l e m g ö rü p , so h b e t-i
N e b e v iy y e d e
E s h â b ı g ö r e n le r e
b u lu n a n
(T â b iîn ) , T â b iin i
E f e n d i m i z i m ü ’m i n o l a r a k
z e v â t-1
k ir â m a
g ö r e n le r e
de
(E sh â b )
d e n ilir .
(T e b e '- İ t â b iîn )
t a ' b ir
o l u n u r . B u i t i b a r l a h e p i m i z d e E t b a '- İ T a b i i n d e n i z . ؟U n k i b i z i m g ö r d ü ğ ü m ü z z e v â t, b iz d e n
e v v e l k i l e r i g ö r m ü ş le r d îr k i, b u s i l s i l e E s h a b
d e v r in e
k a d a r v â s ı l o lu r . D e r v i? Y ü n ü s ü n : Y
ü
i
d e ğ ir m e n le r g ib i d ö n e r le r ,
E l e le v e r m iş H a k k a g id e r le r . b e y t i n i n A l l a h ü a ’I e m
b ir m a 'n â s ı b u o ls a g e r e k t ir . B in â e n a l e y h H a d îs -İ
Ş e r i f t e v a ’d b u y u r u l a n s a a d e t t e n h e p i m i z d e h i s s e ü m i t e l e r i z . ? u n u ım u t m a m a k g e r e k t ir k i g ö r m e k t e n g ö r m e g e f a r k v a r d ır .
Y a ln ız N a s ıl k i
b a 'z ı k ıs a g ö r ü ş lü k im s e le r d e b a k a r la r , f a k a t b u r u n la r m ın u c u n u
göre-
m e z le r . H a z r e t-i EbU B e k ir d e R e s t ilu llâ h ı g ö r m ü ş tü , E b û C e h il d e . L â k in ik is in in g ö r ü ş ü a r a s ın d a n e k a d a r f a r k v a r d ı. B e y t-İ Ş e r if t e ? u d e m e k i s t e n il iy o r k i: Z a m â m n u z a k b u lu n m a s ı, f i iy û z â t - J M u h a m m e d i y y e ’n i n t e n v i r v e i r ş â d ı n a m â n i ’ d e ğ i l d i r . B u g ü n h a k ik a t e n k â m il b ir in s a n
b u lu p
d a o n d a n te n e v v ü r e y le m e k , y in e fe y z .i
M u h a m m e d i'd e n m ü s t e f i d o lm a k d e m e k t ir . § u h a k ik a t e b ir d e m is â l îr â d e d ilm e k ü z e r e b u y u r u lu y o r k i :
1944
ﻛ ﻨ ﺒ ﻢ١ ور ﺷ ﻰ ر،>ﺟﻮن ﺟﺮا ورا ﻓ ﻦ ان ﺛ ﻌ ﺪ د١ د٠ د£ ر Ç u n ç e r a g î n û r -i ş e m 'îr â H e r k i d id û r â
y a K in
k e ş îd ,
â n ş c m ’ d id .
« B i r k a n d i l b ir m u m d a n z î y â n h p d a y a n d ı m i o n u g ö r e n , o n u p a r la t m .ş o la n m u m u
-
g ö r m ü ş o lu r .«
194» ﺗ ﺮﺍ
5ﺍ ﻭ
ﻥ. ﺩ ﺍ. ﺵ ﺩ ﺍ ﺭ٠
ﺵ ﻭ
ﺭ
١ن ﻟﻐ ﺤﺎﺗ ﺮ١دررزﻳﺪ ا ن ﺟﺬ G û ş û h u ş d â r îd în e v K â îr â , D e r -r u b â y îâ în
ç u n -în n e fh â tr d .
«O nefhatm zuhur ettiği vakitlerde kulak verin ve akıllı bulunun da ٥ nefhalan kapın.» Yânî: Her vakit insân٠ı kâm il bulunur. Onun bulunduğu va kitleri ganimet bilin, kendisinden istifâde etmeye çalışın. 1950 ﺭﻓ ﺖ ﺭﻓ ﺖ
ﻧﺌﻴﺪو
ا ﺛﺈ وا د د و ﺟﺎ ﻥ
ذذﺣﻬ ﺎًﻣﺪ
ﻣﺒﺨﻮاﺻﺖ
ﺭ ﰷ ﺭﺍ
N e fh a a m e d m e r şu m â râ d îd u r e ft, H e r -k îr â m î- H â s t c â n
b a H ş îd
u r e ft.
«Nefha gelir, sizi goriir, gider, her kimi dilerse ona da hayat verir.» B ir bahar mevsiminde kırda gezilirken güzel kokulu rüzgârlar estigi duyulur. 0 rüzgârlar kırda gezenlere temâs eder, geçer. Gezenlerden kim in burnunda koku almak kabiliyeti varsa kendisine temas eden rüzgârm râyihasından miitelezziz olur, âdetâ tâze b ir hayat bulur. Bunun gibi İlâhî ve Rabbâni b ir rüzgârı t ؟msil eden insân- 1 kâm il de gezer, yürür, halk ile ih tilâ t eder. Ondakl ma.nevi feyzi, görmeğe ve almaga müsteid bulunanlar, kendisinden feyz alırlar: 'öyle olmayanlar da sâde görüşür, konuşur, geçer, giderler.
1951 ش١٠ب٠ ﻛ ﺎ٣ ﺣذ د ر ر ﺳ ﺪ١"ﻟذ
ﺍﺵ٠ﻝ ﺣﻮ'ﺟﻪ٦ وا ﺀ٠زات د١1٠ N e fh a -t d ig e r r e s id
âgâh
bâ ş,
Tâ ez-în hem vâ ne-mânî Hâcetâş. «Kap. yoldaş،, yen. bir nefha geldi, ftg،h ol ve Istifftdoye çalış iti buudnn du behresiz kalm ayasın..
kıyâmet saatine kadar devam edeceğini, en son insan-ı kâmilden alına cak feyzin yine feyz-i Muhammedi olacağını te’yid için b ir Hadîs-i Şerif irâd ediyor.
«Zamanınızın günlerinde Rabbinizin ncfhalan, güzel râyihaları var dır. Agâh olun da o nefhalan kasd ü taleb edin.» Hazret-i Mevlânâ, bu liadis'in izahı için b ir bahs açıyor. Bu Hadîs-i Şerif, (Üram-i Seleme ve Ebû Hüreyre) Radiyallâhü Anhümâdan rivâyet olunuyor. Malûmdur k i (nefhat) nefha’ııın cem’idir. Nefha ise Kaamûs tercemesinin beyânına göre: .Bir kokam râyiha-i tayyibe bir esim rüzgâr. <l«٠ mc؛ktir. Hadîs-i Şerifi zahirine hamledenler, ona: «Rabbinizin eser-i lıı.fu olmak üzere, zamanınızın ba’zı günlerinde, ezcümle bahar mevsim lerinde güzel güzel kokulan vardır. Bağlarda, bahçelerde, kırlarda, bayır larda türlü tü rlü çiçekler açarlar. Her b iri b ir râyihai tayyibe neşreder؟ M.ınlnra temas ederek esen rüzgârda bile hayat artıran b ir koku bulunur. İşte o râyihaları koklayın da baharın feyzinden istifâde edin» ma’nâsım vermişlerdir. Vakıa bu da olabilir. Fakat pek tabii olan böyle b ir şeyin tavsiyeye ihtiyâcı yoktur. Onun için urefây-ı ümmet Hadisi, başka tü rlü te’vü edi yorlar. İstifâdesi em ir buyurulan nefhât-ı İlâhiyyenin, Fahr-i kâinat Efendimizin vârisleri olan arifler ve onlann enfâs-ı kudsiyyesine işaret olduğunu söylüyorlar. N itekim diğer b ir Hadîs-i Şerifte: «Ben Yemenden Kuhmâııi bir nefes ve rûhânî bir râyiha duyuyorum, buyurulmuştur ki, Allâhü a’lem, bu Hadisten murâd-ı Nebevinin Velyselkarenî radiyallâ. hUnnh olduğu beyân ediliyor. Pîr-i destgîr Efendimiz de bu Hadisteki ııefhâtı, kümmelîn-i ümmet ma’nâsına alıyor (Taleb edin) emri, o zevât-ı kûınilcnin feyz-i enfâsından istifâdeye teşviktir buyuruyor ve Hadisi o mütâlaaya göre şöylece şerh ü izah ediyor :
1948 ٠_J l.-.،، ؛S ' „؟. i - O ، ؛.
f ؛٠ ١ , G o /t P e y g d m - b e r k i n e f h a t h â - y i h a K .E n d e r i n e y y â m
m i-d â r e d
seb a K
U Aleyh • ؛ •Vcsellem buyurdu ki: Allahın nefha lıırı, bu dünya günlerindi' nebkedor, yâni 11، yevnıUkıyftm dâim ve câ ridir.■
ölüsü olan d . onun mülakatından ve musâhebesinden, başka ve ma’nevt bir libâs giyinir.» Yânî ma’neviyyeti şöyle dursun, sûreti ve maddiyeti bile değişir; bâ tınında olduğu gibi zâhirinde de b ir iy ilik görünür.
1954 ﻃ ﻮﺑ ﺖ إ ن
ﺍ ﺫ ﺅ ﻭ ﺟﻨﺒﱨ
ﳯ ﺎ ى ﺧﻠﺘﺎن ' ﺑ ﺖ ا ن N âzü kî v û H em çu
ﺟﻨﻴ
c ü n b iş -î T
ﻫﻤﺠﻮ û
in ,
l
& n b i ş h â - y i H a l K & n T li s ، i n .
«Evvelce gaflet ölüsü bulunan bir rükün, insân.ı kâmM vâs٠،as،yle iktisâb edeceği bu cünbüş ve hareket, tûbâ ağacının nâzik salınması gibidir. Yoksa halkın cünbüş ve hareketi gibi değildir.» Tûbâ: LUgaten (seâdet) ma’nâsmadır ki, Türkçede biz o ma’nâda (ne m utlu) ta’b irin i kullanırız. Meselâ (T ۵bâ lebı'ı) cümlesini .ne m utlu ona» diye terceme ederiz. Istılahta ise cennetteki b ir ağacın ism idir k، gölgesi tekm il cenneti ihata Çermiş. Cennetin her taraf، ve ehlinin her biri, bu. ,nun gölgesinden ve yemişinden istifâde edecekmiş. Demek bizim sefidet-، ebediyye deliğim iz hâlin b ir remzi. Tûbâya benzetilen insân- 1 kâmil tlftht b ir emâneti hâizdir k i :
1 ﻭ55 ﻭ ﺍ ﺀ ﻃ ﻦ.ﺍ ﺩ ﺭ ﺍ ﻧ ﺪ ﺩﺭﺯﱊ ﺍ ﺩ ﺩ ﺩﺭﺯﻣﺎ ﻑ
»ﺍ ﺫﺍ ﻑ ﺁ ﺏ٠ ﺯ ﺭ
,Ger der-üfteâ der-zemin .Z ü h r e h f y d n
âb
û
âsmân
g e rd e d d e r-ze m â n
Eğer» ٠ ، .، M emânet, zemin ve ،,raine döşse, yân، semft ve *emin ٠ em.ne.1 taşımakla mUkcllef kılıkmış olsaydı 0 ftnda ؛idleri patlardı.» .7 5
H&cetâş: B ir efendi yanında hizmet edenlerdir k i bizim (kapı yoldaşı) ta'b؛r ؛m،zin m ukabilidir. Cenâb- 1 P ir bu ta’b ir ile erbâb- 1 sülûke hitâb ediyor. Çünkü ta rîk - 1 Hakka saiik olanlar da Hak kapısmda birbirinin yoldaşıdırlar. Cenâb-ı Mevlânâ buyuruyor ki: E w e lk i urefâdan istifâde edemedinse ve mütekaddimin devrine yetigemedlnse miiteahhirinden olsun istifâdesiz kalma. ZamAnındaki insân.ı kâmilden feyz almaya bak ve onu feyz-i Mutıammedi bil. Zira: Evvelce de söylenildiği vechile ariflerin s ils il^ i birbirine merbuttur. 0 silsile A'reful'enbiyâ Aleyhi ve A lih l Ekmeliit-tehâyâ. !'!fendimize ittisal eder, ih tim â l k i Cenâb- 1 P îr'in yeni b ir nefha geldi demekten maksadı, zamânı İçin zât- 1 kudsisine İçârettir, Çimdi de 0 nefha-i llâhiyyenin, yânî insân-ı kâm ilin evsâfına ؟uru’ buyuruluyor k i :
1٥ 52
ﺑ ﻦ 'ارى ا ن زو اً ﺷﻜﺬ ى٠ ازوى ﺟﻨﺒﺜﻰ
ا ن٠ر د
C â n -i n â rî y a ft C â n -i m u rd e
z ’û
ﺟﺎ ﻥ
â te ş -k ü ş î)
y a ft e z-v e y
cüttbişî.
«Nâra mens٥b .lan cân, onun feyziyle ateş söndürmeyi, ölmüş bîr kimsenin rûhu da, yine onun feyziyle hareket etmeyi buldu.» Nâra mensub olan canlar, şehvet ve hiddete maglüb bulunan kimselerdir. İşte bu gibiler, İnsan-ı kâm ilin feyz-i nazari ve bereket-i sohbeti sâyesinde 0 tabiattan kurtulmuş, kendilerini de, başkalarım da kavurup yakan şehvet ve hiddet ateşinden kurtarmış olurlar. Kezâ ma’nen zevkten mütehassis olmayan, âdetâ ma’neviyyata karşı ölü gibi bulunanlar da, ؛1؛٢ insân-ı ؛âmelin nazar-! ye sohbeti sâ ؛esin٩e ilahiyyâtdan ve ma’nes viyyâtdan zevk almaya .ba؟l ؛rlrfr. Bu gibi bahisleri işitince kalblerinde bir heyecan, ruhlarında b ir neşâd husûle gelir.
1953 ﺟ ﺎ ﻥ' ﺍ ﺭ ﻯ ﺍ ﻝ ﺍ ﺯ ﻭ ﻯ ﺍ ﻧﻄﻐﺎ ﺯ ﻟ ﺬ ﺍ ﻯ ﺍ ﻭ ﲡﺎ١ ﻭ ﺛ ﺪ٠١ ٠ ﺻ ﺪ C â r ı-i n â r î y â f t e z - v e y
in T ifâ ,
M u r d e p û ş îd e z -U K a -y î û
K abâ.
«Ateşi olan rflhun nâr،li،i٠ onun te’»،r،yl٠ sön.r. Cehftlet v . gaflet 972
Cümlesi de emânete dâhildir. Fnluıt ehlullâhın beyânına göre emânetten maksad: (Hakkın mazhariyet- ؛kiilliyesi) dir. Nitekim Cenâb-ı Pir Efen dimiz de emâneti rûb-i insani ile tefsir ediyor. Tabiî zevilervâhın hep sinde bir ruh mevcud. Fakat ruhlar arasında fark vardır. Maksad-ı Mevlânâ (Ve nefahtü fîhi min rûhî) deki ruhtur. îşte o rûh-i menfûhtan v٠ . mazhariyyet-i külliyyey-i İlâhiyyeden ibaret olan emâneti, semâ ve ehl-l semâ ile zemin ve ehl-i zemin ve zeminin en sağlam tarafı olmak lâzını gelen dağlar kabul etmediler, Adem-i tehammüllerinden, noksan-ı kabi. liyyetlerinden bahsile özür dilediler. Onu zalûm ve cehûl olan insan ka، bul etti. Âyet-i Kerimedeki (zalûm) ve (cehûl) sıfatlan sûretâ insanı zem gibi görülüyor. Fakat hakikatte medihtir. Çünkü bir şey mutlak zikredi lence kemâline masruf olur. Buradaki insandan maksad da insan-ı kâmil dir. Evet çünkü insân-ı kâmil: Zalûmdur. Zalûmdur amma nefsine karşı. Kezâ o insân-ı kâmil cehûldur, bilmez. Bilmez amma Hakdan maadasını vücûd-i Hakkâni ile muttasıf bilmez. îşte bu i’tibâr ile zalûm ve cehftldür. Yoksa: başkasının hukukuna tecâvüz eder, akı karadan seçemez, elifi görse mertek sanır ma’nâsma değildir. Yine Hazret-i Mevlânâ buyuru yor k i: 1958
( ا ن ﻣﻴﺪاد د ت/ ﺀ
دوش
ﺕ٠. ﺍ؛٠ ة ﺑ ﺪ ى درآ ﻣﺪ ر٠ﻟﻖ D û ş d ıg c r -g û n e L u k e -Î
in
m î-d â d
d e s t,
ç e n d i d e r-a m ed re h
b i-b e s t.
■Dün bu emânetin tefsirine dâir başka bir ma’nâ lâyıh oluyordu. Fnkat bir kaç lokma mi’deye girdi de ilham yolunu kapadı.*
Şeyh Sa’di (Gülistân) da der ki: «Yemekten mi’deni hâli bulundur ki kalbinde ma’rifetullah nûru göresin.* Hazret-i Mevlânâ da buyuruyor k i:
195. أ'ل ا و٠ ق ق ﻛﺜﺘﻪؤ
jf
ﻭﻧﺖ ﻟﻘﺎ'ﺑ ﺖ ﺍﻯ ﻟﻔﻪ ﺭﻭ B e h r-İ lu K m e
g e ş te
V a K t -i l u K m û n î s t e y
lu K m â n î g ir e v , lu K m e
b i-r e v .
.l^ıkın. İçin Lokman gibi bir adnm esir oldu. Ey lokma git. şimdi lok" m.nlık ،.mânidir.* MS
1956 ا١ﺧﻮﺩ زح ا ن ﺩﻡ ﻟ ﺲ ن ان ﺑ ﻠ ﻬ ﺎ١از ﺧﻮان ه'ي H od
z i-b îm -î in
d e rn -î b î-m ü n te h â ,
B â z H â n j e - ’b e y n e
e n - y a h m iln e h a .
«Hakikaten bu sonu gelmeyen demin, yânî ٠ İlâ h i emânetin korku, sundan sen tekrar: (Feebeyne en yahmilnehâ) Âyet-i Kerimesini oku..
1957 ﺩﻯ
s
ﺧﻮﺩ ﺍﺛﻐﱳ ﻣﻬﺎ،ﻭﺭ
ﺧﻮﻥ ﺋ ﺪ ﻯ£ ﺍﺯ ﺽ ﺩﻝ، ﺍ V 'e r -7 ie
H od
e şfa K n e
m in h a
key
b ü d î,
G e r n e e z - b îm e ş d il- î k ü h H û n ş iid î.
«Yoksa nasıl olurdu da (Eşfakna minha) hâli zuhur eder ve onun korkusundan daglarm yüreği kan olur, yâni parçalanırdı.» Bu b e t - ؛Şerifle b ir Ayete işâret ediliyor ve buyuruluyor ki; Jnsân- 1 kâm ilin bahsettiğimiz füyüzu şaşılacak b ir şey değildir. Çünkü kendisi emânet-i Ktibrây-İ tlâhiyyeyi hâm ildir. ٥ emânet nedir? Kur'ân - 1 K erim de buyuruluyor k i :
| ﻵت؛اةﻳﺔةت٠ا؟ ﺀة ﻛﺎا ﻫﻼاﺗﺎﻧﻰ؛١\و' ﺛﺬ ﻋﺌ ﻬﺎ ﻵ ﺀ١ﺗﺌﺘﺔﺛﻘﺎذﺧﺒﺪه ذ
ﺟ ﻤ ﺔ
' ﻳ ﺸﻮﻣ ﺢk i
Yâni: .Biz emâneti göklere, yere ve dağlara te klif ettik, o emâneti kabul ve tehammülden ibâ ettiler, ondan korkup ؟ekindiler. ٠nu insan kab ٥l ve der’uhde etti. 0 insan hakikaten zâlim ve câhil id i؟.» Emânetin ne oldugu İh tilâ fıd ır. (Ferâ5z) demişler (M a'rifetullah) demişler, (Tekâüf.i şer’؛yye) demişler. Hepsi de mincihetin doğrudur. (ﺍﺀ .7 4
Sûre.l Ahıjıb: 72.
٨ l r y l u Yukarıda i h l â m -1 İlâhi L o k m a n ؛،؛؛-o lâ ın a , ٠lm iş ti. B u r a d a d e n iliy o r k i L o k -، l a r d a o n u n a y a g i n a
m i'd e y e iu c n lo k m a b a t a n d ik c u o b e n /.o m a n İ lh â m m ın a y a g j n d a d ik e n b u l u n d u ğ u ı^'in s i i r 'a t l e y ü r ü y ü p g e le m i
إ٠فkin siz
y o r.
o n u n b ö y le o l d u ğ u n u f a i k e d e m i y o r s u n u z .
1962 ﺩﺉ٠ﺍ ﺩ٠> ﺧﺎر دان آف را ك
اﺟﺌﻢ؛٠ ﺑﺲ ا ﻛ ﻮ و د ﺑ ﻰ.زاﻧﻚ H a r dan â n r â k i H u r m a d î d e î , Z ’â r ı fci b e s 71â n - k Û T u b e s 7ﺹ ٠ﻷﻩ٤ﺫﺝ٠
«Hurma gördüğünü diken bil; böyle bilmezsen görmemişsin..
؟o k n a n k ö r v e çu k
1963 ﺟﺎن ﻟﻘﻤﺎن ﻛﺎ ن ﻛ ﻠ ﻨ ﺎ ن ﺣ ﺪ ا ت ﱺ ﺑﺘ ﺔ ﺧﺎﺭﻯ ﺑ ﺮ ﺍ ﺕ ﺏﻧ- ﺍﻯ CÜT1 -İ ، ى ﺳ ﺎ7 أ,k ’â n 0Ü٤Wtd7i-î H udast P â y-i
ﺓﺀ7 ﻝﺀﺃ.beste-i
H ârî
çerüst
Lokman gibi .lan ruh, Allabin bir gülistânıdır. Onun ayağını، neden» diken bağlıyorsun?«
1964 ﺗ ﺮ ﺧ ﻮ' ر
ﻭ ﺟﺮﺩ
ن٠ا
را ر٠ ر_ن ا ﺛ ﺰ Ü ştü r
â ın e d
Î71
M u S T a fâ -zâ d î
ﺍﻣﺪ
اﺛ ﺰ
ﺩ ﻯ١ﳑ ﻄ ﻔ ﺰ v ü c û d -î H â r-H â r,
b e r -în
ü ş tü r süuâr.
«Bu cesed, diken yiyen deve gibidir ki ona, bir Muslafazâde rukibdlr,. \
Bir İladis-İ Şerifte: «Ben nûr-i ilahiden yaralddım, mü'nı؛ı٠ler de ininim .،Urumdan balkedildi« buyurulmuştur. Şu lıâlde mU'minlerin rûl،u, Aleyhisaelât Efendimizin zâde-i ma'nevisi oluyor. Cesedin ruhu binek oldugu da ma»mdur. Binâenaleyh lokma har olan cesed. diken yiyen b،r deveye, hâmil oldugu ruli da bir Mustafazâdeye teşbih ediliyor. ftO
#77
Lokman Aleyhisselâm Hazret- ؛Dâvud Aleyhisselâm ricâlindendir. Dogum ve vefâtı tarihleri mazbut değildir. Kendisi Habeşli b ir köle iken âzâd edilmiş, ilm ve hikmeti sâyesinde Beni Isrâilin m e rcii istifâdesi olmuştu. Hazret-i Davudun meclisine devam ve ondan istifâze eylerdi. K u r’ânda nâmına mensUb b ir sûre vardır. Nebi, yâhud veli olduğunda ih . tilâ f edilm iştir. M evlel’ârifin Efendimiz diyor k i: âşinâ b ir zât, b ir ka ؟lokma İçin esârete dû؟âr olmuştu. Benim kalbime lâyih olan ma'nâda b ir ka ؟lokma yUzUnden insidâda uğradı. Halbuki lok ٩ manlık edilecek ve hikmet söylenilecek zamandı.
1960 ازﻫﻮاى ﻟﻘﻤﺔ 'ﺍﻥ ﺧﺮﺧﺎر رﻳﺪ ﺧﺎر7 روف٠ا ذ ﻛ ﻒ ﻗ ﺎ ن E z -h e v â -y 'i lu K m e - i in H â r -H â r , E z-k e f-î lu K m â n
b e r in
A nd
H A r.
.Bu izdjrap veren lokmayı terketmek sûretiyle, Lokmanln ayağından diken ؛çıkarın.. Yânî mâdem k i lokma, yânî yemek İlhâm Lokman'mı huzursuz edi. yor, âdetâ onun ayagma diken gibi batıyor: o halde lokmayı bırakmak've mümkün mertebe azaltmak sûretiyle o İlhâm L o b a n ’ınm ıztırâbını teskin ediniz. Daha açıkçası, mi'denizi tıka basa, minder ve yastık doldurur gibi doldurmayınız; lUzûmundan fazla yemek, sûretâ m i’deyi imtilSya, sâhibini de ıstıraba uğrattığı gibi, ma’nen de lâyıhât - 1 kalbiyyenin zuhuruna sed ؟eker. Menâkıb - 1 Mevlânâda yazılıdır k i Cenâb- 1 Pire: — Derviş günah eder mi? diye sormuşlar. ٠ Acıkmadan yersei cevâbını vermiş. Demek ki d e r c in günahı acıkmadan yemek yemekmiş. Maksad yanlış anlaşılmasın. Menhiyyâtı irtikâ b ederse günah değildir denilmiyor. H akiki b ir derviş nevâhide bulunmaz. Onun günahı acıkmadan ve lüzûmundan fazla yem ektir demek isteniliyor,
1961 > ب— ت٠; ش
در ﻛ ﻐ ﺪا و ﺧﺎر و
. ن ﺑ ﺰ ' ﺑ ﺖ٦ ^ ﺗ ﺎ ن ازﺣﺮص ، ﺉ,n î s t y i z Îiîs t
D e r k e f-î û H A r u s â y e ş
.L î k t A n
e z -h tr S
An te m
٠ ldu،u l «ilham Lokmanmın ayağında diken ؟ln saye"! sUr'ntll de٤ ؛-l n onu fark ederek temyl. yoktur،dlr. Fakat sizde hırıt bulundii.il l٢ .. 87.
اİMİK
ن ﺑ ﻦ ﺀارا درزن ﻟ ﻰ٠ ﺑﻨﻰ ار٠
ون ﻟ ﻰ٣ ن١ د ت ﺟﺮ- ز م ا ر ,P î ş e z - î n k ’î n H â r - i p d b ' ı r û n k i i n i ,Ç e ş m
ta r ik e s t u c e v lâ n ç u iı k iin i
diken» ؟ ؛. karmadan evvel, asil dönüp dolaşabilirsin،،?« ٠ A y a ğ ın d a k i
g ü îiin k a r a r a n ؛o ld ıığ ıt i ؛ ؟n
A y a k ta k i d ik e n i ؟، k a r m a k ; m i'd e y i b o ş a ltm a k v e g ıd a y ı a z a ltm a k <1٠in e k tir. M i’d e n i n ş iş k in liğ i, k a lb g ö z ü n ü k a p a d ığ ı g ib i b a 'z a ıı Z iillir ؛ﺀ٠ﲦﺎ . ﺍﺍ n ü d e k a p a t ı r . Y e m e g in b u h â r ı â d e t â g ö z ö n ü n d e b u lu tla ، ‘ te ş k il e d e r . ! 11 -sa m g a y r - i İ b t i y â r î , h a t t a o t u r d u ğ u y e r d e u y u t u r v e h o r u l ’ h o r u l h o r l u tir. O n u n İ ؟in m ü m k ü n o ld u ğ u k a d a r a z y e m e y e , o n u d a , a ln ın ı،) t e r . v ٠. e lin in e m e g l ile h e l â l k a z a n c ın d a n y e m e y e ؟a l ı ş m a l ı d ı r .
1969 ﻟ ﺪ درﺟﻬﺎن١ ا ىﺳﻰ
ر د د ’ﻣﺎن A d e î n î k ’û
ﺭﻯ
آدى
د ر ر ﺧﺎرى
m î-n e -k ü n c e d
d e r -c ih d n
D e r-ser-î H â rî h e m i g e r d e d
;
n ih d n .
«Mazhariyyeti ve ،zâm.j şân، i'tibâr.'yle cihana s،ğa،ayan insan, bir diken etralrnda gizlice dolaşır.»
197. ﻣﺪ &ﻝ ﺍ ﺯ ﺩ ﳘﺪﻯI ﻣﻌﻌﲆ
ﺭ
ﺭ ﻯ ؛ﲪﺮﺍ
Mu5Ta/â
dm ed
H e llim im
yâ
ki
sdzed
h u m eyra
h e m -d e m i,
k e llim i
«Jlazret-i Mustala Aleyhisseiatu Vesselam Efendimiz de kendine l٠،r bendem, bir musahib ittihâz etmek ؟؛in dünyaya geldi ve Aişetüssıddıkıı f.diy.îahü anhâya (ey Humeyra Irana lâkırdı söyle) dedi.« in sa n a in s a n d e n ile b ilm e s i. r û h ile c e s e d in , y â lıu d rU h ile n e f s in im tiz id y le k ilim d ir. C is m â n iy y e tle i m t i z i c e tm e m iş o la n b ir r ü h , m e le k ly . ﻻ7 ﻻ
19C5 د را ز ر ت ت- ازار و٢ ü ş tü r â
ﺍ
ا ﺛ ﺮ ا ﺋﻨ ﻚ
ش د ر ر٠ﻛ ﺰ ا ب
tc n g -î
K 'e z -n e s îm e ş
g iilt
d e r-b â r-i
d e r -tu
Sad
tu s t,
g ü lz â r
m
٤٠
«Ey deve; senin yiikün arasında bir اﻻﺀdeng ؛vardır k ؛onun nesf. miyle sende yüzlerce giilrar peyda olmuştur.» H ita b , c e s e d e d ir . B ü y ü t ü l ü y o r k i; E y c e s e d ; s e n O yle b i r g ü l d e n g in i, y â n ؛r û h - i m e n f ü h u t a ş ıy o r s u n k i, o n u n f e y z -i n e s im iy le s e n d e y ü z le rc e h a k i k a t v e m a â r if g ü lz â r ı m e y d a n a g e lm iş tir .
1966 ﻙ٠ ﻭ ﻭ٠ﻣﻐﻴﻼﺫﺕ
راك٠ﺻﺪ
ﺯ ﺧﺎ ﺭ
ﻣﺒﻞ ﺭ
ﻣﺮ ﻯ
" ﺍ ﺟﻪ ك ل ﺟﺊ
tu SÛ٠J,Î m u g a y l a n e s t ﻷr i k , Tâ Çİ giil çmî z i - H â r - î m urde rlk M e y l-İ
- .
«Ey cesed, senin meylin mugaylâna V. kumadır. Acaba bu arda kalas، dikenden nasıl bir اﻻﺀtoplayacaksın?.
1967 _ _٠ ul U» (j ٠ j ^.
$ ,E y
.C
y^
b e -g e ş te
.؛jU.—
z’în
٠ ٠ $،
^ 1.٠ ^£ T a le b
e z-k û -b e -k û
e n d g û y î in g ü lis ta n k û
tn، k ıl
|٠7٠١
Ey bu taleb uğrunda köy köy dolaşan; ne vakta kadar bir gül stan» nerede ؟l diyeceksin.»
M a l û m d u r k i n ü b ü v v e t v e r l ؛؛:'ıle l, te b lig -i a h k â m m e r t e b e s i d i r . '،'«"،٠ ise m a h v ü is tig r â k h â l lâ z ım d ır. A le y h is s e lâ t E f e n d im iz e İ s lıg r â k ،.â li g a le b e e tm e y e b a ş la y ıııe a K e llin i ٤n i y â H u m e y r a ’) b u y u r u r d u . Ç ü n k ü i s tig r â k h â lin d e r ıs â l.1 V.'I) ?.؛fesi ifa e d ile m iy e c e k ti. H a z r e t- i A y iş e k o n u l m a y a b a ş la y ın c a d a s a h v '.ı -'g e lir, v a z ife -i r i s â l e t i n if a s ın a d e ^ a m b u y u r u r d u . V ü c û d - i M u h a m m e d i -n in İa'l m a 'd e n i o lm a s ı ise lis â n -1 M u h a m m e d id e n b ir ،a k im h ik e m - i r e lile ve t e â l ؛m -i l l a h i y y e n i n z u h u r u d e m e k tir . R e s U lu lla h 'a b e ş e r ıy y e l lı.'ıli gal b o lu n c a d a - a ş a ğ ı d a b e y a n e d ile c e ğ i v e c h i l e — B ؛lâ l-i H a b e ş i r a d i y a llâ h ii a n h e ( E r i h n â y â B ilâ l) y â n ؟: « E y B ilâ l; b iz i r u h l a n d ı r , r û h u n ııız ıı g ıd â h ın d ır» b u y u r u r d u . H a z r e t - ؛B ilâ l, g ü z e l g ü z e l n a g a m â ta b a ş la r , s .ıl lâ llâ h ü A le y h i V e s e lle m E f e n d im iz d e â le m .i m a 'n â y a m iin c e z ip o lu r ılu ﺣﺎﺍ- ﺫ٠ı،le u la m a z . O n u n İç in s a b v İ'ı id rı’ık، a h k â m
1972 و ﺟﺎن: ف٠1٠ ﻟﻐﻐﺪ٠رن ﺣﻤﺮا ن“ازان٠اﺑﺌﺶ ’ﻣﻨﺪ ا- 'ام.ر i n h u m e y r a 1ﺭﻩ2 - ﺍ,t e ’n is e s t u c d n N â n ı- i t e ’n î s e ş n ih e n d i n ، ﺱ ؛ﺓﺫﺀ ؛7 ﺇ. «H u m e y r a m iic ım e s b i r lâ f ız d ır .
A r a b l a r rfılıtı d a m iic n n e s ' ؛، ilm i
ederler.. 1973 ' ﻟ ﺬ ﺍ ﺯ“ ﺍ’ ﺑ ﺜ ﺒ ﺬ ﺭ ﺍ ﺍ ﻙ
ﺏ
ت- ا ر د و ذن اﻧ ﺰا ك ب١روﺣﺮ L tfe e z - t e ’n îs - i c â n r â 7)،ﺫk « J s t j
.R û h r â b ıı- ın e r d u z e ıı jşrâA : I iis t
Lâkin ruh kelim esinin miicnnes İ’tibâr edilmesinden cana ilil ıtı.k »..،111 terettüp etmez. Çünkü onun te'ııis ve tezkir ile tiir ulâkası y u k ln r .« 1974
ا ﻧ ﺪ ر وذﺀؤﻧﺚ ;";— ت ﺕ
ﺫ
ﻛ ﺰ ﺣﺜ ﻚ ﻭ
ﺕ-ﺏ؛
ﴽ ﻥ٠ ﺭ ﻥ
K : - m ü : e k k i ’r î)'i’: - m ü c n n e s , I t .r l t .r e s f , ilin e â n cA nvst. fc'٠?2 ٠/ f t ، ؛-y
ﻵ
te re s i.
«Bilil: mUzekkerllkt.,», nıüennetllklen â lidir. Bil rıılı: ydlıûsetteıı
١ 1. '.S I
\'< ﻻm e n z ile s in d e
k a lır . In sA n iy y e t d e r e c e s in e y ü k s c le m e z . O n u n i ؛ ؟n ci. h a n a :؛Ig m a y a c a k k a d i r â!ı o la n r u h l a r , b u â le m d e o İ 'tilâ f v e İh tilâ tın h û 'ü l ü n e ؟a lış ır la r . E z c ü m le c f d u ! 'ü l- b e ş e r v e m e lc e 'ü l.k ü lli fi'l-m a h ş e r
S a lln llâ h u A le y h i V e s e lle m E f e n d im iz d e , h a b îb e -1 n e c îb e le r i  iş e R ad iy a tlâ h u a n h â y a p e k z iy â d e te v e c c ü h g ö s te r ir d i. Z â t- i a k d e s in e r t h â n i y y e t g a ie b e e d in c e K e l l i m i n ؛y a f l n m c y r a ) y â n i: « E y H u m e y r a b a n a lâ k ırd ı s ö y l e , b u .v u r u r d u . H u m e y r a ': ü m m ü l m ü 'm i n î n  y iş e tü s s ıd d îk a r a d i y a l l â h u a n h â ve an c b lh â y a t a r a f ı R i s â l e t t e n v e r ilm iş b ir İ â k a b d ır . P e m b e l i k l e mümtez ؟be. y a z k a d ın d e m e k o la n ( H a m a . ) lâ f z ın ın m u s a g g a r ıd ır . H a z r e t . ؛Ayişenin p e k g e n ؟o lm a s ı d o la y ıs iy le l â k a b ı m u s a g g a r o l a r a k v e r ilm iş tir , C e tıâ b -1 A y iş e g e n ç liğ iy le b e r â b e r m a 'l û m a t l ı b i r k a d ın d ı. H a k k ın d a : » n in in lz ٠١ y a r i a h k â m ın ı H u m e y r â d a n a lın ız , o n d a n o g r e n in iz » H ad is.، Ş e r if i v â r i d o lm u ş tu r . Ç ü n k ü m a h r e m i y y e t e m ü t e a l l i k b a 'z ı H ad isleri H a z r e t . ؛ y iş e r i v â y e t e tm iş tir . H ü lâ s a : N e b iy y - i E k r e m S a l l a l l â h ü A le y h i V e s e lle m H a z r e tle r i k e n . d s in i p e k s e v e r v e n a z ın ı ؟e k e r d i. B u d a rU h u n n e f s ile İm tiz â c ı İü zû m u n a m e tin iy d i. N e b iy y - i E f h â m E f e n d im iz , k a l b i â lis in e v â r i d o la n fü y ö z-i ı.'û h â n ؛y y e y e a n c a k e z v â c -1 t â h i r â t ile i h t i l â t e tm e k s ü r e t i y l e ta h a m m ü l g ö s te r e b iliy o r v e İ 'tld â lj a n c a k b u s û r e t l e te 'm i n e m u v a f f a k o lu y o rd u . E z v â c -1 R e s û lu lia h m a d e d c e fa z la o lm a s ın ın b i r h i k m e t i d e b u o ls a gerek, tir , L is â n -1 M u h a m m e d ld e n H a z r e t- ؛Ayişeye h i t â b e n fo u y u ru lu y o r k i : 1971
ر ذ ل، ﺷ ﺎ ' د ر٠ ًا،ا ى ر ر ﻟﻌﻞ٠ ن ﻛ ﻮ٠ ﻭ ﺛ ﻮ د ا٠' زﻧﻌﻞ E y h u m eyra
r
ﻕ، ﺟﺞe n d e r n i h
tu
na '٤٠
T â z i - n a ‘l - î t û ş e v e d î n k û h l a ’1.
« E y H u m e y r a ’; s e n n a il a te ş e k o y k i s e n in o l s u n ..
٠
n a l ı n d a n b u d ag , l a l
E f s u n c u lu k la u ğ r a ş a n l a r a g ö r e b i r k im s e n in a d i b i r a t n a lm a y a z ılır .d a a te ş e k o n u lu r s a , ü s t ü n e d e b ilm e m h a n g i a z i'm e t, y â n î d u â o k u n u rsa 0 is m in s â h ib i, is m in i y a z a n ın , y â h u d y a z d ı r a n ı n y a n m a k o ş a r m ış . B u rad a M e v lâ n â n ın m a k s a d ı, b ö y le b ir iş ؛n o lu p o lm a d ığ ı m e s 'e le s i d e ğ ild ir. Cen â b - ı p f r , a v â m .ı n â s a r a s ın d a y a y ılm ış b i r v e h m i, m e r â m ın ı izah İ ؟in te ş b ih y o lu y la k u l l a n ı y o r v e e f s u n c u l a r n a s ıl b i r k im s e n in ism in i nala y a z m a k v e a te ş e k o y m a k la o n u c e z b e d e r le r ş e , s e n d e b a n a lâ k ırd ı söyle v e t e k e l l ü m ü n l e b e ş e r i y y e t â le m in e c e z b e y le k i, bı.ı d a g , y â n î cebel-، VÜc U d u m , s e r â p a la'1 m a 'd e n i o ls u n , d iy o r . I )
11.77 ﺑ ﻮ ن و ﻧ ﺮ ن ا رﺛ ﻜ ﺮ ﺍﺵ ﺑﻮد ز ر ﺋﺎ؛ب ﺛ ﺮ د٧ﺀف ﻧ ﻜ ﺮ ﻛ ﺎ م Çun K ’â n
tu
şîrîn ez-şeker
b d ş î b iiv e d ,
ş e k e r g â h î z i- tû g d y ib ş e v e d .
«Sen ؛ekerden tathlandığm vakit, yânî ؛eker yiyip de tad.nı duydu, ،؛un vakit ta til olyrsun. Fakat o ؛eker senden ba’îan kaybolur.. Yânî sendeki halâvet, ؛eker yemekle hâsıl oluyorsa o ؛ekerin te'siri ve halâveti geçtiği gibi senin halâvetin de zâil olur. F a k a t: 1978
١٠ﺟﻮن ﻧ ﻜ ﺮ ا د ى راﺑﺪ و ا٠ ر ذ ﻛ ﺮ ر د د ﺟﺪ١S ض ا ر ,Ç u n ş e k e r g e r d i z i - t e ’s î r - î v e f a .P e s ş e k e r k e y e z - ş e k e r k e r d e d
cüdâ
Sen vefakârlık te’siriyle ayn.ı» ؛eker olursan ؛ekerlik bassâs، ؛.eker «?den nasıl a y rılır Yâni hakikatten ve ma'neviyattan arasıra zevk alanlar , ؛-eker yedik leri vakit ağzı ،atlananlara benzerler. Hakikati dâirnî zevk edinenler ise, ؛ekerin kendisine benzerler. Çeker yiyenlerin ağzındaki şeker eriyince lezzeti geçtigi gibi, muvakkaten hakikat neşvesi alanların ma'nev ؛-hı.lâ veti de zâil olur. Lâkin zevk-1 ruhaniyi dâimi gıdâ haline getirenlerin zevki ve neşvesi de dâim idir , 1979 ر ﺣﺰ
ﻥ ﻏﺪﺍ ﺍ ﺩ
ﺑﻮ
اذﺧﻮد
ﺛ ﻖ١ﺀ
ى ﻣ ﺪ ﺛ ﺮ د ر 'ى رﻓﻴﻖ٢ ل٠ﺀ Â ş iK
e z-H ü d
.A K I a n c d
؟,u n
g ıd â
m î-ş e v e d
ydbed
güm
ey
r a h lK r e jlK
ir û« . ؛ık kendisine nıuliabbct şarâbından gıda lıulursu o zaman akil ».kaybolur Meselâ AleyhisselUt Efendimiz gUnlcree !،lal etmeksizin oruç lıı.ai
riT،ûhr٠<en, yânı kuru vc yaş şeylerin yenmesinden hâsıl olan r ٥h-i hay. ';'!» ؛değildir.» 1375
; ' د ز ان٠ت ك- ن ﺣﺎ؛I ، ا ن ﺑ ﺎً ن
ازا * ﻷ
ن١ ح٠اﺛ ﻪ
„ﺭ, ne dn cdn.es، Y â
gehi
b âşed
( /
ا٠
k 'c z f z a y e d z i-n â n ,
ç u n -în . ﺀ?ﺓﺝ.ﺃ
ç u n -â n .
«Bil, Oyle, ekm ekle arineak, yâhı.d ha'، an böyle, ba'zan öyle olaeak
1'ir ruh değ Idir.» insanda maddi ve ma’nevi olmak üzere iki ruh vardır. B iri röh-i hay. vânidir ki yemek, içmekle kuvvetlenir, yübûset ve rutûbetin azalıp çoğal, masiyle, yâni mizâein bozulmasiyle za'fa düşer. Bu ruh bütün zeviler. vâhta vardır. En İbtidâî hayvanlar bile bu hususta müşterektir. Fakat insanda fazla olarak bir rûh-i menfûh vardır ki o, müennelikten, miizek. kerlikten münezzehtir. Mizâein i'tidâlinden, yâhud inhirâfindan miitee؟. sir olmaz. Zâten insnnm insanlığı onun sayesindedir, o olmasa beni Ademin yemesi. İçmesi, yatması, uyuması ve kalkması i't ؛bâr؛y ٠e, mese. lâ bir sığırdan farkı kalmaz. İşte 0 ma'nevi ve İlâhi olam rûh :
1976 س و و و ﺷ ﻮ ض ووﺛ ﻰ، ٠ى
ﺧﻮش
د ﺣ ﻮ ش د و د ﺧﻮﺋﺒﻰ اى ا ﺋ ﻰ. H oş
k iin e n d e s t
B î-H o şî
n e -b v e d
û
H o ş H o şî
٠1„ ﻵﺀﺀ ًﺗ ﺎH o ş t , e y
m ü T te ş î.
.B il rûh-i menffih. rfjh- ؛hayvâniyi de hoş hir hâle getirir. Kendisi hoştur ve hoşluğun tâ kendisidir. Fakat ey mürteşî; yâni vesile arayan kimse; nâh.şluk olmaymea hoşluk bulunmaz.»
Yâni insanda olan rûh-i İlâhi, esâsen ayn-١ letâfet oldugu gibi rûh-1 ha.vvâniye de letâfet verir. Şu şartla ki, 0 rûh-i hayvânide Jetâfeti k.a٠ bû،e İsti'dâd bulunsun, o İsti'dâd da nâhoşlukla, söretâ, mihnet ve meşakkat gibi görünen İbâdâta tahammül etmçkle, nefsi, hevâ vü hevesten men’eylemekle husûle gelir. ikinci mısra'a şöyle bir ma'nâ da verilebilir. «Hoşluk, nâhoşlıık gibi değildir. Binâennleyh sentleki nâhoşlîga ؛a. kip «in hnşkalnrınm hoş hallerini de keutli nhvfdlu ,؛dil sumun.« MI
١ ﻻ ; ﺍ ﺀﺫ ﺕ١ ١ ﺝ ﺀ ﻻﺀﺅﻣﻠﺚ١ ﻳ ﺚ٠ﻡ١٠ ﻭ١ﻩ Yani: «Yâ Rabbena seni teshili ve takdis ederiz. Bizde senin öârettidiııden ba؟ka İl؛m yok. Ne öğrenmiş isek onu biliri،,« diyerek yokluklarım, ،’tirif etmişlerdi. Şeytan ise varlık dâvasına düşmüş, kendisinin halife-i İlâhî olan Ademden, âlî bulunduğunu iddiaya kalk،؛m،5 ٠ bundan dolay, da ebedî olarak tardedilmişti.
1 .8 2
٠ jy> L jl
j Jy> y١
ay V ...T J L pC■؛. OyjÛ
b e -K a v l û
Çun
f i ' l ■ y â r-î m â
b e -h ü k m -î h â l â y e d
b ü v e d ,
lâ
büved.
«Akl-ı meâş, söz ve iş hususunda bizim yârimizdir. Fakat hâl hükmü gelince lâşey kabîlindendir.« Yânî insan söyleyeceği sözü, yapacağı işi aklın yardımiyle yapar ve söyler. Bunlar ma'kûlât cümlesinden olduğu i<٠in akıl bunları idrâk ve sahibini irşâd eder. Lâkin hâl ve ma’neviyyata gelince akıl orada durur. Çünkü ihâtası dâhilinde değildir. Binâenaleyh ma’kûlâtın fevkindeki şey lerde akıl lâşey olur.
1983
—تX ﻻ رد ﺟﻮزاو ﻧﺜﺪ ا ز د ت ﺑﺒ ﺖ
ًﻧ ﺜ ﺪ ﻛ ﺮ ﻣ ﺎ
ﻃﻮﻋﺎً ﻻ
ﺟﻮ ﻧ ﲀ
ﺉ,ne-şüd ez-hest n ist Çun k i T av'an ٤ ﺓ.ne-şüd kerhen besist
Lâ
b iiv e d
çun
Akl-ı meâş, kendi ıııcvhum varlığından yok olmadığı» *؛؟؛lâşey de ,11 lekesine düşer, '..nv'ıın olmadığı İ ؟in de kerhen illiyle olması kendisine ki ، ؛ve lâyıktır.« (n
stif..، n..،*,. II
٠«ل ال.ikin (savm-ı visal) dtnilvn ١ ﻻﻝoruçtan eshâbı moncder: *siz benim ٤؛ﺉ١ ﺃﺍdeğilsiniz. ل5اﺀ١ Rabbimln indinde gecelerim. Beni yed rir ve İçirir. buyururdu. '؟Jphesiz ki bu yiyip, İçme ma'nevi idi. Vâkı'a bunu her akil kavrayamar, Çünkü :
198.
^.٠ ٠٢ ^ ٢ ٢ ٠ i 't % -٢ C 1, I
٢٠.
^lic
jy j —٠_^»٠U،» & A•ir e>- 5٠. A K l - i c ü z ’i i ş K r â G e r ç i b i-n m â y e d
m ü n k ir
büved,
k i S â h ib -s ir b ü v e d .
"Ciiz.î olan akıl, yâni akl-j mcâş, sâhib-i sır görünmekle berâber aşkı münkirdir.» Evet, (Elnıer'ü adüvvün limâ cehil), Yâni: •Kişi bilmediğinin dUşma. nulır.» Akıl da malısûsâtı ve ma’kûlâtı idrâk etmekle berâber aşkın câhi lid ir. Onun için askı ve onun ezvâkını takdir ve tasdik edemez. 1981 w -ıif .^ ٠—،* L،١
١^
y ily j
.1_JUC./.I J-؛J V C l j ١>. Z eyrek
û d â n û st a m m a n îs t n îs t,
T â fe r iş te
lâ n e - ş ü d
e h r îm e n îs t,
*Akıl zekîdir, âl'mdir amma; yok olmuş, mahv.i vücûd eylemiş de ğildir. ١'arlık o kadar kntii bir şeydir ki melek bile yok olmayınca, yânî Allahın emrine kemâliyle itaat etmeyince şeytandan ma’duddur.» Melekler, Allahın emrine temâmiyle muti' ve münkaddır.
Hattâ :
Yâni: .Şnnların isimlerini bana haber verin.» hitâbınn mazhar oldukları vakit:1 ٠ اا
!ااا1
٠ ٠ l
aıknr,،Sf«' .11
؛ا٠«'ر ﻣﻌ ﺾ ﻟﻰ ﺧﻮض ﺛ ﺪ ﻧﺎن ﺧﺮب ﺳﻮت ﻟ ﻰ ﻓﺪت.ﺋ ﺪ ﻋﺎذش درد ى ﺗ ﺮ M u S T a fd Şüd
b î-H iş şü d. z 'â n
n e iû â z e ş
IIâ b
S a v t;
d e r - ş e b - t t a ’r î s j e v t .
.H a z r e t - i M u s t a l a A le y h is s u ia tu V e s s e la m , h i l â l i n o g iiz e l s e c in i d in le y e r e k k e n d i n d e . g e ç ti v e le y le - ؛t a .r is le s a b a h n a m a z ) f e v t u l d u .. T a 'r is : Y o lc u n u n d in lS n m e k v e u y u m a k i ç ؛n s a b a h a k a r ş ı b i r y e r ،‘ k o n m a s ı d e m e k tir . A r a b i s t a n d a s e r i n l i k t e n is tif â d e İç in g e c e y o lc u lu ğ u n d a b u l u n u r l a r . B ir d e g a z v e le r d e , d ü ş m a n ı g â lil a v l a m a k İç in g ü n d ü z ıs lı r a h a t v e g e c e s e f e r e d e r le r . A le y h is s e lâ t E f e n d im iz d e b ir s e f e r d e b u lu n g e c e y ü r ü m ü ş , s a b a h a k a r ş ı k o n d u k l a r ı m e n z ild e s a b a h n a m a z ım b e k le 1 k e n h a s b e lb e ş e r iy y e u y u m u ş tu . U y a n d ığ ı v a k i t d u lıâ z a m a n ؛o lııııiş ١1 ■ e ın r-j N e b e v i ile s a b a h n a m a z 0 ؛v a k i t k a z â e d ilm iş ti. R iılu b - İ H a d is te n a n la ş ıld ığ ın a g ü r e t a 'r i s v a k 'a s ı m ü k e r r e r o l m u ş t u r , b ir d â n e s i S a h i h i B u h â r id e ( i m r â ı ı b in H u s e y n ) R a d iy a llâ h u a n lı t a r a f ı n d a n şu s t'ıre ılo II. v â y e t e d iliy o r : * N e b iy y -i E k r e m (S .A .V .) ile b ir s e f e r d e b i r l i k t e b u l u n u y o r d u k . ( B e n li m u s t a l ı k G a z v e s i o ls a g e r e k t i r ) G e c e n in s o n u n a k a d a r ﺯII ıü d ü k . S o n r a m e n z ile g e lin c e y o r g u n l u k l a Oyle b ir d ü ş ü ş d ü ş tü k k i y o lc u in d in d e o n d a n d a h a t a t i l b ir h â l o la m a z . B izi u y a n d ı r a n a n c a k g ıın e ٩ıı s ıc a k lığ ı o ld u , i l k d e f a u y a n a n f ü l â n , s o n r a f ü lâ n , s o n r a f ü lâ n o ld u , <11|٠ fU lâ n la rııı k im o ld u k la r ım , is im le r in i s a y m a k s u r e t i y l e - H a d is râ v ılır i n d e n - E bU R e c â ؟O y le rd i: f a k a t — y in e 0 r â v i l e r d e n — A v f U iıu lıııu ştu . D ig e r b i r y e r d e ilk u y a n a n z â t ı n H a z r e t- i EbU B e k ir R a d iy a llâ h u a id i o ld u g u ! a s r ili e d ilm iş tir .) D ü r d ü n c ü o la r a k d a Ö m e r b in - ü - H a l t â b Ita d ، y a U â h ü a n h u y a n d ı. Ö m e r u y a n ıp d a * o r a d a k ile r in m u s â b o ld u ğ u n u , y a n i .^ b a h n a m a z ım g e ç ir d ik le r in i g ü r ü n c e k e n d is i c e i a d e t l i b i r z â t o ld u g u İçin, y ü k s e k s e s le t e k b i r a lm a y a b a ş la d ı v e t e k b i r ile r e f '- i s a v t e l l i l i k t e n h âli k a lm a d ı. T â k i N e b iy y - i E k r e m S a lla llâ h u A le y h i V e s e lle m u y ıın d ı U y a n ın c a u ğ r a d ı k l a r ı m u s ib e ti Z â t- i A k d e s - ؛R is â le te ş ik â y e t e t t i l e r . Z i l r a n y o k v e o lm a z , y o la ç ık ın b u y u r d u . Y o la ç ık d ı, p e k d e u z a k g itm e d i. S o n ra in d i v e a b d e st. s u y u is te y ip a b d e s t a id i, e z a n o k u n d u v e c c ın â a tık azâ o la r a k n a m a z k ıld ır d ı. N a m a z d a n d O n ü ııee b ir d e b a k tı ki c e m â a tle n a m a z k ılm a m ış v e bil- t a r a f a ç e k ilm iş b ir i v a r. O n a h ıtâ b e ıı: ٠E> fııl.ıiı, n e d e n c e m â a tle n a m a z , k ı l m a d ı n ? , d iy e s o rd u . 0 dil: « B a n a su ik tiz â ،-ILI, s u d a y o k . c e v â b ın ı v e r d i. .T o p r a k l a te y e m m ü m e t. u s a n a y e t e r , b u y u r du. S o n ra N e b iy y - l E k ic ili h a l l â l l â h u A le y h i V e s e lle m y o la ç ık tı, hııiız, sonra, e s lıâ b s u s u z lu k tu n ş ık â y e t c ttlle i', R csı'ıl -1 E k i l i l i S a lla llâ h u A li ١ ﺍﺍﺍ
ah
insi وﻛﻞ١ ذ ﻛﺎ ذﺗ ﻮ ' دا ى ﻣﻄﻔﻰ ارأرن ﺍ ﺭ ﺯ ﻧ ﺎ ﺍ اﻵل٠
,C a n
k e m n lc s t
M u S T ./â
i l m riâ.t/ı û Jca ıâ i
/e n m id
e r ih v d
yâ
B ilâ l.
٠Cân, hakikatte noksandan beridir v e ayn-1 kemâldir. N ؛، ek؛m ١١*». re (- ؛-M u s ta f a Aleyhisselatü Vessclâm Efendimiz (Erihnâ yâ Bilâl) kil .y u r d u N c b iy y .i E k r e m S a lla llâ h ü A le y h i ٦.'e s e ؛.le m H a z r e tle r in e rû h â n ly y e a J e b e e d in c e o n a ta h a n ım iil e d e b ilm e k i » ؟K e î ) in ١؛m ؛y â I I n ١،٠m ٠,-r ٠ . b u y u r d u k l a r ı b ir a z e v v e l s ö y le n ilm iş ti. B e ş e r iy y e t h â li g a le b e ed in ce de E r ih n â y a B ilâ l) y â n i : *E y B ilâ l: b iz i r u h l a n d ı r j r u h u m u z a ş e v k v e n r ç .e ) e e iir » b u y u r u r d u . B ilâ l ra d iy a llrıh ii a n h de te m c id u te s b lh ؛h â v î k a.îd e ،-o k u m a y a b a ş la r . A le y h is s e lâ t E f e n d im iz b u n d a n n e ş 'e le n ir d i. Y in e l i 'â n M u h n m m o d id e n b u y u r u l u y o r k i :
1Î185
ﺩﻟﺖ
ﺩﻻ ﻝ ﺍ ﻓ ﺮﺍ ﺯ ﺍ ﻙ
ﰷﺩﺭﺩﻣﺒﺪﻡ ﺩﺭﺩﻟﺖ Ey
ﺍﻯ
ﺯﺍ ﻥ ﱃ
B iîâ l e f r â z b â n k - î ؛؛,ik ile t dem . ؟.fc'c^der-demîdt’-m d e r-d ile t
Z 'â n
.Ey Bilâl sesini yilksel، ve mhsclsel nağmeler İcrâ et. Kalbine nefbet* İğim feyzi hâvi terennümlerde bulun ».*
1Î186
ﻛﺌ ﺖ
ﻯ
..٠ ﻣ ﺪ
ﺍ ﺯﺍ ﻥ
ﺩ ﻯ ﰷﺩﻡ
ﺭﺵ ﻛ ﻨ ﺖ٠ﺊ ﺀذن ﻟ٠٣ ﻝ٠ ﺍ
ﺯﺍ ﻥ
ﻭ ﺵ٠
dem i k ’A dem ez-ân m e d h û ş ge?،, H û ş - i ehl.-i ﺓﺃﻵ؟ﺍﺓ7ﺃ g e şt.
Z 'â n
"Kezâ 0 nağmeler Ademin medhflş ve gök ehlinin h'ıbüş olduğu slrr-1 levhide ve azamet. ؛Bâriye m iiteallik olsun.»
ازان ﺧﻮاب ﻣﺎرك رداﺷﺖr ال ﺑﺎﺗ ﺖ٠ ٦ ﺑ ﺤ ﺪ م٠اﺀاز-
Ser ez-ân Hâb-Î mübarek ber-ne-dâşt, Tâ-nemâz-î Subh-dem amed b e -ç d ؛؛٤. « 0 m iib ^ r e k u y k u d a n b a ş ın ı k a l d ı r m a d ı d a s a b u k n a m a z ı k u ş lu k v ak * ،in e k a l d ı . .
MM
رس١درﻧ ﺐ ﺗﻌﺮﻳﺲ ﻳﻤﺶ ا ن ﻫﻢ دﺑ ﻮ س
اﻳﺜﺎ ن
ت ﺟﺎن ﻳﺎك٠ا
ta 'ris p ıj- î an artis, çan-î pd k-i I ٥'ân dest-bûs.
D e r-şeb -î Y a ft
«Ta’ris gecesinde o arûs.ı mutlak'in, yani Cenâb- 1 Hakkin kuzûr-1 ma’nevisinde onların rUbu, el öpnıe şerefine nâi. oldu.« Yâni yalnız Resül-İ Ekı-em (S.A.V.) degil, o seferde bulunan eshâb- 1 kiram da iltifa t* ؛ilahiye müstagrak olduklarından dolayı kendilerinden geçtiler. İşte bu hüsnü te 'vild ir ki, ancak Mevlananm lisan-، İrfânına ya. raşır. Bujrdan sonra başka bir bahse şuru’ ediliyor: Derler ki Esmâ-i İ1Ü" hlyye, tevkifidir, Esmâ’ülhüsnâ’dan başka bir şeyle Hakkin zjkri câiz degildir. Burada. «Allaha (arûs) ta'bir edilmiş, bu nas،l olur?» diye bir süül vürûdU ihtimâline binâen ve cevâben deniliyor k i : 199. ﺑ ﺮ
ر٠ ا ذ د٢٠
ﺭﺩﻭ
ام ﺀ; ﻳﻢ'ﻛﺪ٠ﺧﻮآد İşK
u
can
G e r a r ııs e ş
ﺟﺎن
ﻭ
ﺵ-ﺻ ﻮ
h e r-d û
ﻓ ﻖ
ا ti se tir, a y b e m m e-gîr.
n ih d n e n d
H ândeem
«Aşk ve rUhun ikisi de OrtUlii ve gizlidir. ىkaide ona arUs deyişimlifli doluy، beni ayıplama.. M a lû m d u r ki te ş b ih d e , b e n z e y e n le b e n z e tile n a r a s ı n d a b i r m ü n â s e b et g ö z e tilir ki o n a (v e c h -، ؟e b e li) d e n ilir . B u r a d a arUs. y in 'İ g e lin , m ü -
Yrsollem devesinden indi. Fiilâm vc Aliyi çağırdı. (Bu fülânı Ebû Recâ süylordi, fakat Avf unutmuştu, bazı yerlerde râvi-i Hadis tmran bin’elHusayn idi denilmiştir.) Onlara: «Gidin, su arayın, buyurdu. Gönderilen ler yola çıktılar vc devesine binmiş, su dolu iki tulumun arasına oturmuş b i r kadına rastgeldiler. Ona: «Su nerede?» diye sordular. Kadın: .Dün bu vakit su başından ayrıldım» dedi. *Öyle ise hadi bakalım yürü» dedi ler. Kadın: «Nereye?» diye sordu. «Rasûlullah Sallallâhü Aleyhi Vesellemin huzuruna» dediter. «Şu sâbî denilen kimse mi?» dedi. ■Evet murâd ettıg'n zât. dediler. Kadını devesiyle birlikte huzûri Nebeviye getirdiler ve mâvakâ'ı söylediler. Nebiyy-i Ekrem Sallallâhü Aleyhi Vesellem bir kap istedi. Tulumlardan ona su boşalttı ve ağızlarını bağlayıp öteki ağız larını açtı. «Hayvanlarınızı sulayın ve su için» diye halka nidâ olundu. Dileyen suladı, isteyen içti. Rasûl-i Ekrem Sallallâhü Aleyhi Vesellemin en son su verdiği de şu cüniip olan kimse idi. Ona: «Git dc bunu vücûduna dök. dedi. Suyun sahibesi ise ayakta duruyor ve suyuna ne yapıldığına bakıyordu, tmrân ibn’il-Husayn diyor ki: «Allaha kasem ederim ki tu lumlardan o kadar su alındığı halde, alınmaya başladığı ilk hâlinden zi yâde bize dolu görünüyordu.» Ncbiyy-i Ekrem Sallallâhü Aleyhi Vesel lem: «Bıı knd.na lıir ؟cy toplayın» buyurdu. Kadına hurma, un ve kavrul. ٠ muş un olmak üzere epeyce bir nevale topladılar. O nevaleyi bir bağa bağladılar, kadını devesine bindirdiler, bağı da Ön tarafına vazettiler. Nebiyy-i Ekrem Sallallâhü Aleyhi Vesellem ona buyurdu ki: «Biliyorsun vc görüyorsun ya biz senin suyunu eksiltmedik. Fakat bizi Cenâb-ı Hak İska ve irvâ buyurdu.» Kadın kabilesine geldi. Lâkin onların nezdine av deti gecikmişti. ■Ev fülâne! Neden geç kaldın,» diye sordular. Kadın dedi ki: «Şaşılacak şey! Bana iki adam rastgeldi, beni şu sâbî denilen zâta gö türdüler. Şöyle şöyle yaptı. Allaha yemin ederim ki o zât semâ ile arz ara sındaki insanların en üstâd sihirbazıdır. Yâhud O, Allahın hak peygam beridir.» Bundmı sonra müsliimnnlar, o kadının kabilesi etrâfmdaki müş rikler üzerine akın ederlerdi de onun mensub olduğu cemâate ilişmezlerıli. Kadın bir gün kabilesi halkına dedi ki: «Şu müslümanlarm sizi kaseleri terkettik)erini ummuyorum, yânı benden dolayı size ilişmiyorlar. Nasıl müslüman olmak işinize gelir mi?» Kavmi de ona itaat ederek müs. Iiımnn oldular. İşte Cenâb-ı Pir Efendimi.:, leyle-i ta’riste namazın fevt olması mes’elesinı Bilâlin terennümünden husule gelen istiğrak ile te'vil ediyor ve buvuruvor ki :
H i k m e t i h i l k a t e v â k ıf o lu n tıı<»fıtv.ı ، ﺍ ﺃ، ﺍﺍﺍﻝ، ﺍm a h lU k â t İç in d e a y b i l m e z l e r v e a y ı b l a y a e a k .:.. ؛e y ﺍ)ﻻﻷ، ﺍﺍﺍ٠ﺭﺍ.،.'ﺍﺍ. ..h ııık u b iz e e n ؟ir k in g o ril n e n e y l e r i n b ile l i h i k r n e t i n y u ı u t ı l ı n ı .: ؛o ld u f iu n u b i l i r l e r . B i n â e n a le y h a sil Iiyb, b u h ik m e te v e b u n a z a r a n â ıl o la m a m a k n o k s â m d ır . Ş e y h N izâm '،-i . e n c e v i b ir e s e r in d e d e r k i is â A le y h is s e lâ m e s h â b iy le b i r l i k t e g id iy o r : ) -Y O lda k o k m u ş b i r k d p e k le ş in e t e s â d d f e t t i l e r . H a v a r i y y u n le ş in k o .،)،, -k u ş u n d a n b u r u n l a r r n j tık a d r la r , m e z e m m e tin e d â i r s ö z le r s ö y le d ile r . H a z r e t -!« ؛R U h u lla h is e : « B a k in iz d iş le r i n e k a d a r b e y a z v e n e k a d a r g ü z e l .d e d i Ş e y h N iz â m i b u k r s s a y ı n a k l e t t i k t e n s o n r a d e r k i: . H e r ş e y d e b a k ış a ؛:،.re h e m h ü n e r , h e n r d e a y b v a r d r r . S e n o n d a a y b g ö r m e k i h ü n e r i e ld e «.e tm iş o la s ın Y in e M e v lâ n â b u y u r u y o r k i : 1994 ﻓ ﺒ ﺚ ﻋ ﺨﻠ ﻮ ﻕ ﺟ ﻬ ﻮ ﻝ
ﺑ ﺐ ﺛ ﺪ
ﺫ ﺑ ﺖ ﺑﺎ ﺣ ﺪﺍ ﻭ ﺩ ﻧ ﻮ ﻝ٠ ﻝ
A yb şüd nisbe t be-maHlûK-î cekiil, Nl be-nisbet bâ-Hudâverid-î Kabul, « A y b m a y b o lm a s ı m a b lâ k .1 c e b U le n a z a r a n d ı r , y o k s a A lla b a g ö re d e lild ir .»
ذ ت٠ﻣﺤﺎ ﻟﻖ ك٠( ﻧ ﺒ ﺖ/ jS ﺀا ﻧ ﺒ ﺖ ﻛﻨ ﻰ ﻛ ﻐ ﺮ آ ﻓ ﻨ ﺖ٠ﺟﻮن K iifr
hem
Ç un
b e -m â
n is b e t b e -H d liK
nw bet
h ik m e te s t,
k ü n î k iifT a f e t e s t .
«Ktifiir bile Allaha nisbetle ayn-» hikmettir. İ'akat bize nisbet edile, tek olursa afettir.. A y b m b iz e g ö r e a y b o lm a s ı m a ’lu m . A lla h a n i s b e t l e h ü n e r o lm a s ı, la tc şb ih ç ir k in r e s im y a p a b i l e n b i r r e s s a m ın m a ’r i f e t i g ib id ir . Ö y le y â , bir re s s a m y a ln ız g ü z e llik le r i t a s v i r e d e b ils e d e , a y b v e k a b a h a t l e r i t e r sim e d e m e s e o n u n s a n ’a t i n d e n o k s a n v a r d e m e k tir . C enftb-ı H a k b u â le m i ö y le b i r h i k m e t - i m u h a y y ir e , ö y le b i r in tiz â r n - ı bed '؛ile y a r a t m ı ş t ı r k i, o n u n d â h ilin d e b i r z e r r e d a h i n o k s a n , y â h u d fa z la اوﻻ
Kf'bbrsmıhih ل اا'ﻳﺎ."«.»٠ ﻻ٠ اı’l.'ı miisebbohlir. .e lin in müzeyyen ve mcstûr n'mnsı da 'ا'ا'ا1 ا- ا.ﻻ,'، ا ا ( اا 'ﺀا. ١','ااا، ı٠'؛kidon b ir gelin nasjl miizeyycn ve agyJr nazarından meslür I:... <'eıii'ıb-ı اا, ( ااtin, noksan sıfatlardan münezzeh ve kemâl sıfatlarıyla m e v s n ln i ( ٠ أ٠( أ؛ ا١ başka, zâti herkesten ve her şeyden mesturdur. Binâenaleyh, benzetme .voliyle Hakka (arûs) .ta'bir edilmekte beis yoktur. Zâten bakılırsa ısım nedir? MUsemmâyt gösteren şey degil illi? Mesela Lâleli câmı'i ismi ne yapar? Bu ma۶bed-i âliyi hatırlatmaz ili? O hâlde zerrât-1 kâinatın her b iri, sâni'-i mutlakı hatırlattığı İ؟in ٠ ."'rrâtın hepsi de ayrı ayrı Cen;'ıl,.ı Hakkin ismi olmuş olur , 1991
ازﻣﺮﱃ ﺑﺎﺭ ﺀ ﻣﺘ ﻰ ؟ﺭﺩﺱ
f
ﳘﺐ و ﻣﻬﻠﺖ دﺍﺩ ﻯ ﻛﺪ ﺱ
Ez-melûlî yâr Hâmuş kerdemi, Ger hem û m ühlet bi-dâdî yek-demi. »Eğer sözlerim, yârin melâlini mfıeip olsaydı, kez.â bir dem miihlct vereydi susardım.» 1992
.~....A .' ﺀﻳﻲ: ﺀ؛٠ د ﺋﻚ٠/ ت٠ ﻟﻴ ﻚ
ﺕ ٠ ﺏ 'ﺐ ﻯﻏﺒ ﻣﺎ٠ﻯ ﺿﺎ ﻫﺎ >٠ ﺟﺎ L îk mî-gûyed bi-gû hin ayb nîst, Cüz teKâzâ-yi Kazâ-yî gayb nist. «Lâkin diyor ki: Söyle, ayıp değildir. Senin sözlerin kazây.ı gaybm teknzası ve talch.i icabıdır.»
1993 ﻋﻨﺐ٠ ك. ;“ جU ﺋﻪب۵ ﻧ ﺪ1 ﻋﻴﺐ ﺑﻤﺪ روان ؛ك ﻏﺒﺐ٠S ﻋﻴﺐ Â y b
b â şed
 y b
k e y
k î
n e -b in e d
c ü z
k i
f n n e c i ٣ ( a ١â n - t p â k - î
a y b , g a y b .
»٨١1 İ ayb. liir kimsenin aybdan başka bir 5 ٠y görmemesdir. Gayba nıensııb olnn pâk bir ruh. nnsıl ayb görür?» ؛1
! ؛٠ ؛٠ «
ﺑ ﻰ >وﻛﺎن ا ن ﻛ ﻔ ﻨ ﺌ ﺪ أ ز ﻛ ﺰا د ﻣ ﺎﻑ
ﺍ ﻓﺘﺎﺏ٠ﺑﺎﻑ- ﺍ٠;ﻝ،- ﺍ ﻥ
Pes b u z u r g d n Cism -İ p d k d n
in
؛
ﺀ٠٠ﺝ
■ n e -g u jte n d
e z-g ü zâ f,
٥٣٠٠٤ can ٤ﺭﺩ، ﻱﺀﺓSaf.
«Onun iç؛n büyükler bu SÖZİİ lağv ü lâtife olarak degil, kemâ.-i cld. diyetle: Esfiyây-İ ümmetin cismi de ayn.j ruh vaki’ oldu demişlerdir.» K ib â r - ı ü m m e t t e n : «Erv'âhunâ eşbâhunâ, eşbâhunâ ervâhunâ) d iy e n lo r v a r d ı r k i: » R u h la r ım ız c is im le r im iz , c is im le r im iz ruhlanmızdır» d e ! » e k tir . Y in e e k â b ii'- i ü m m e t t e n b i r i n i n ş ö y le b i r n a z m ı v a r d ı r :
.Kadeh de, şarab da gayet rikkat pej'dâ etti ve b.rbirine benzedi, bun. ا1ا،ا١ dolay، yekdigerinden ayjrd edilmeleri güçleşti. Güyâ şarab var kadeh yok. Sanki kadeh var da ؛arab yok.» T a b ii a n l a ş ılm ış tır k i b u r a d a k i k a d e h t e n m a k s a d : C is m . ? a r a b d a n m u rn d d a r u h t u r . D e m e k i s te n iliy o r k i u r e f â y -1 ü m m e tin c is m l e r i 0 k a d a r ;.:.،fiyyet k e s b e d e r k i s a f v e t v e l e t â f e t t e a y n -1
ruli
o lu r . K e z â
:
1999
ﻳﻨﺌﺜﺎ ن ﺩﻧﺜﺎ ﻥ
ﻭ
ﻳ ﻨ ﻂن
ﻭ
ﻣﺪ٦ ﻣ ﻌﻠﻠ ﻖ
G o ft şân û
n e fsşd n
ﻛ ﻔﻨﺜﺎ ن ﺟﺎ ﻥ٩ ﺟ ﺎ
ti
C i i m l e c â n -'i m u T l a K
ıK ş ş â n , dm ed
b î-n iş â n .
«Onlarm sözleri de, nefisleri de, cisimleri de bînişân olan ruhtur.» 2900
ﻫﺮﻑ1* 1 ﺟﺎﻥ ﺩ ﲦﻨ ﺪﺍ ﺭﺛﺎ ﻥ ﺝ ﴏﻑ.ﺖ
ﺍ ﺳ
و١ﺍ ﺯ ﺭ ﺩ
ﺟﻮ ﻥ ﺯ؛ ﺩ
C ân-i düşmen-dârşân cismest Sirf, Çun ziydd ez-nerd û ismest ؟ﺍ٤ ٢ ﺭ.
«Evliyâullnh Hazcrfttnn düşman tutanların cân،, cisimden ibârett r. !.avlu oyunundaki vurgun pula pili denilmesi gibi, ancak isimdir.»
E: «3
ﺩ
fie n ın ıır .
ﺍte r
şov y e r il y e tin e n d ir. K v e t d iin y â d n b a z ı ç ir k in le r v e ؟ir k in ,
' ﺍﺍﺍ ﺍ ﺍ. , l e g ü z e llik te n İb â r c t o ls a y d ı da, ç ir k in lik b u lu n m a d a y d ı ؛h e r k e . , : ﲤﺎﺍ ’ﺍ11 ﺃ١. 'ﻝa lış m ış v e k a n ık s a m ış o la c a g ı İç in , g ü ze l, ilk t e n to 's ir d ııy ım ız . 'ﺍ,.'ﺍ1ﺍﺍ1('ﺍ 'ﺍ1 ﻡl>٠'d i ’î h e y e c a n la r h â s ıl o lm a z d ı. K ezâ â le m , seri'ıpâ d â i'ı ı l. im . ü ı (>1ﺍﺍ٠١ tla k i i f r ü İn k â r b u lu n m a s a y d ı, im â n ın da t ik le r g b t u h ı r
l’'.ık ı،l
,' 1 '
k ı y m e t i b ilin m e z d i, l ’.m .'ıeıı.'ileyh eşhâs v e e ç y â y a b a k a r k e n b u c ih e tle r i
٠
d ü ş ü n m e li, b ir â r i f i ı ı d 'd ıj';i ,;it)، :
« E lif
o k u d u k
ö tiir ü ,
IkaTlık, ettik götü-Tll, Y a r a d ıh n ış ı
hoş g ö rd ü k ,
Y a T a d a n d a n
ö tu T Ü
. ١١
d e m e lid ir .
1906 ﰡ ﺣﺎﺕ ﻭﺭ ﺃﻕﰉ ﺑﻮد ﺍ
ﺷﺪ در ا ت١٧رﻣﺜﺎل ﺟﻮب t
buved
,B e r - m i s â l - î ç û h
b âşed
,V e r
^ekî
ayb
b â -S a d
hayat
â e r-n e b â t
Yüz hayat* ؟؛inde bir ayb bulunursa nebat çekeri arasındaki ؟öp saz *.gibidir Malûmdur ki nebat çekeri yapmak İ ؟in, kaynak ?ekere bir ؟öp batırıp asarlar. Böyle batıra çıkara ؟öpün üstünde nebat çekeri hâsıl olur. İşte bunun gibi iyiler ve iyilikler arasında kötülüklerin mevcud olması nebat şekerinin orta yerinde kıymetsiz bir ؟öpün bulunması gibidir,
1997
ﺩﺭﺭﺍﺯﻭﺭﺩﻭﺭﺍ ﲟﺎﻥ ﻛ ﺜ ﻨ ﺪ ﻡ ﻭ ﺑﺄﻥ ﺧﻮﺛﻨﺪ٠ ﻧﲀ ﴽ ﻥﺹ ﺩﻭﺟﻮﻱ١ﺯ D e r -îe r â z û
h e r-â u râ y ç k -sâ n
Z 'â n -k i â n
h e r-d û
ç u c is m
û
keşen d , can H o ş e i
«Terâzide ikisini berâber tartarlar. Çünkü ؟öp' ile çeker cism île ،an gibi uyuşmuşlardır.* m
20.4
/
ﻳ ﺶ٠ < ﺫﺍ ﺧﻮﺩİ İ t
ا
ﺑ ﺸﺎ د ش٠ ان٠ﺑﺶ ﺀ ﻧ ﺖ ل٠
P îş -i tû
ş e ş te
tu r â
H o d p iş K û
P îş -i h e s te t c â n -i p îş -e n d îş
,
kû,
.0 vârisler, senin önünde oturmuşlardır, fakat senin önün nerede? ١اااﺛﻢ1اا: ا أkarşı senin pişendi ؛oJan rûhun hani?. 2.05
ى ن٠دارىﺀ
ض
ﺑ ﻰ و٠ ﺧﻮﺑﺮاy
ر
ﺑ ﺘ ﺔ ﺟ ﺲ و ﻣﺤﺮوى زﺑﺎن G e r tu
H o d r d p îs
ًﺀﺍp e s
dârî güm ân .
B e s te - Î c is m i v u n ıa h r û r a î z i-c â n .
«Kger sen kendin i؛؟n ön, arka tevehhüm ediyorsan bir cisme bağlısın, .nıtdnn mabrumsun» çünkü: 2006
د ى و ﻫ ﻒ ' ﻓ ﺖ٠ ﻳﺘ ﻰ و٠ﻧ ﺮ و ﺑﺎﻻ ا ﻧﺎ ت ﺟﺎن ر و ﺛ ﻨ ﺖ٠ﻟﺠﻬﺖ Z îr
M
b â lâ p iş u
pes
v a S f-î te n e s t,
B î- ç ih e th â z â t- i c â n -î r û ş e r ıe s t.
«Alt, iist, ön, arka gibi ؛eyler cSmin vasıflandır. Bicihetlikler, yân، ٠1 ااcihete bağlı olmamak, parlak olan c-ânın zâtidir.» 2007
ر ﻛ ﻨ ﺎ ازﻣﻮر اك ﺛ ﻪ ﻧﻈﺮ ذ ﻇ ﺮ،'ا ‘ ﺑ ﺪا ر ى "و ﺑ ﻮ ن ﻛ ﻮ B e r-g u şâ
e z-n û r-i p a k -i şe h
T â n e -p în d â r î tu
çun
n a za r,
k û te h -n a z a r ,
«Ey sâlik; ؛ahi hakiki olan Allah’ın hidâyeti nfiriyle gözünü 0 ؟kl, peygamber vârisi olan evliyâulluhi kendin gibi kısa görüşlü sanmayasın.»
»؛'؛:٠
2.01 -٠J -.O. Di } ؛٠a_İ j٠a»١ iJlj ■؛٠j ٠
Jt J ؛.J -٠ -؛، di jA ١ ،' ،> ١ , n în
b e -H â k e n d e r ş ü d nem ek
en d er şü d û
û kül
H âk şü d
kül pâk
şü d .
*O gibilerin cisimleri toprağa düşmüş, külliyycn toprak olmuştur. Fa kat urefây-ı ümmet.'n bedenleri tuzlaya düşmüş ve tcmâmen pâk olmuş tur.»
Yânî mücâhede ile tahliye- ؛bâtın ve tasfiye-i nefs etmiş olanlar, tuzlaya düşmüş şeylere benzerler. Tuzlaya düşmüş bir cisim nasıl tuz kesilir ve pâk olursa, ruh deryâsma gark olanların cisimleri de öylece ayn-1 ruh olur. 2002 ﺀك ﻛ ﺰ و ى ﺧﻤﺪ ا ﻣ ﺖ٠اًن زان ﺣﺪﻳ ﺚ ا'ﻣﻤﻚ او ا ﺳ ﺖ Â n z ,a n
nem ek
k ’e z - v e y
M u ham m ed
h a d is -i b a -n e m e k
e m la h a s t,
û e J S a h a s t.
'
..O, Oyle bir tuzdur ki onun feyziyle Hazret-l Muhammed (S.A.V.) em.âh ve hadisi efsahtır.» Bahsed len tuzla ve tuz, bildiklerimiz değildir. Hadis-i Şerifte: «Ben kardeşim Yüslften daha cazibeliyim, Yûsüf ise benden güzeldir» buyurulmuştur. Melâhat: LUgaten tuzluluk ma’nâsınadır. Yemegin lezzeti tuz ile geldigi İçin, yüzdeki câzibeye melâhat ta’bir edilmiştir. Hattâ fâriside tatsız sö'ze: ،sühan i b ؛nemek. derler. 2003
ز ﻣﺒﺎﺛﺎ و١ﻥ ﻧﻤﻚ ا ﻧ ﻴ ﺖ٠ﺍ
ﺍ în
nem ek
ا ر ا د اً ن وارازاو b a K is t e z -m îr â s -i ü ,
B â -tu e n â â n
rd ris â n -î
û b i-c û .
«Bu tuz, J'ânî 0 fcyz, mirâs-1 Muhammedi olmak lizcre hâkidir. Onun vârisleri de seninle beraberdir. Onları arayıp İıul.» 994
• HAZRET-İ ÂYİŞE.1 SIDDlKANIN: BUGÜN YAĞMUR YAĞDI, N،Z İSE KABRİSTANDA İDİNİZ. NASIL OLDU DA ELBİSENİZ ISLANMAMIŞ?» DİYE RESÜL-İ EKREM HAZRET-İ MUSTAFA (S.A.V.) DEN SORMASI 201.
ﻃ ﻦ رﻓﺖ/ ﻣﻤﻌﻠﻖ روذى ر د ى ازدا ن رذت٠ا ﺟﺄز M u S T a fa r û z î b e -g û r îs tâ n
b i-r e ft,
Bâ
b i-r e ft.
cen aze
m e rd i e z-y â râ n
• U.vsAİ-İ Ekrem (SA.V.) bir gün eshâbından birinin cenâzesini teşyi’ ،٠»٠, kabristana gitmişti.»
».‘yyidülmUtevâzıin ve eşfakülmür,؟elîn Saliâîâhü Aleyhi ve Alihi ﺀﺍﺍ(ﺍﺍ ﻹﺍ ١Efendimiz Hazretlerinin mekârim-i ahlâkı cümlesinden idi ki, ..hAltindan her birini serup araştırırdı. Bir zât bir ka ؟gün görünmeyecek I.t'.ı». «Fülân nerede?» diye süâl buyurur, hastalanan olsa ziyâretine gider, l٠ ٠ ı*؛fıı-ı hâtırda bulunurda Vefat edenlerin namazlarım kıldırır ve ceî.o îln l teşyi’ ederdi. Bu hususta bütün eshâb ve ümmeti teşvik i' ؟n fle: ٠٠،, kJmsc bir cenâzenin ardınca gidecek olursa, tabutun her tarafından ...nu٠.ln»٠n. Ondan sonra isterse fazla götürsün, dilerse bırakıp ؟ekilsin» buyururdu. Kezfi: Bir kimse bir cenâzen?n ardı Sira gidip de onu üç deEa omuz. ﺍ.ﺍﺍﺍﺍ ٠ dolayı kendisine terettüp eden hakki ödemiş olur» Hadisi ...ılır. .؛ ٠ ٠ ،! Hadisten anlaşılıyor ki bir müslümanın tabutunu omuzlayıp velovkl bir kaç adim olsun götürmek, her müslUman İçin borç hükmünde ،٠ ٠ »!٠ . fiyle iken İnsâf edelim bu borcu bugün hangimiz ödüyoruz. Yolda .... geldiglmlz bil. cenâzeyi omuzlayıp bir iki adim götürmek şöyle dur. .tin bir ffltlha okumasını bil. belki unutuyoruz. ًاااا7
2008
در ﻧﻢ و ﺛﺎدى و ﺑ ﻰ
ﻯ٠٠ﺭ
ﻛﺎ
ﺑﺘﻰ و ﺑ ﻰ٠ ١اى ﻋﺪم ﻛ ﻮ ص ﺀدﻣﺮ K i /،e m in i der gam û ?adi v û E y a d e m k û m e r adem rd piş
b es, u
pes.
«Sen ancak gam ve sürürdan ibâretSn. Halbuki sen ademsin, s e n i n gam ve sürürün da ademdir. Ey ayn.ı adem olan insan, yokluğun önü, ard, olur mu?» 2009
ﺍﺑﺸﺐ٠ ﻭﻭﺯ ﺍﺭﺍ ﻧ ﺖ ﻣﺮﻭ
ن اران ازان اران رب٠ اذ٠. R û z-i b â r k e s t
Ne
e z -în
baran
m i-re u e z-â n
tâ -b e -ş e b , b â râ n -i R a b ,
«Yağmur günüdür, gece oluncaya kadar git. Fakat bu yağmur ؛bulut, tan yağan değil, rahmet-i Jlâhiyye yağmurudur..
Yânî, şu bahsedilen hakikatleri anlamak İçin çalışmak ve feyzyâb olmak lâzımdır. Onun ise tam zamânıdır ki Allahın rahmeti yagiyor. Fakat 0 rahmet, bulutlardan dökülen su damlalan degil, Allahın hidâyeti sehâbmdan nâzil olan feyz katralarıdır kl zamân-1 Mevlânâda kendisinden, şâir vakitlerde de mevcud olan ehlullahdan kinâyedir. 0 rahmetten istifâde etmeye bak. Gece oluncaya, yânî ecelin hulüliyle gözlerin kapamneaya kadar isti, fâzeden geri kalma. Jlâhî hidâyet bulutlarından dökülen feyz katralarmın nasıl olacağını beyân İçin Hazret-i Mev.lânâ buyuruyor k i:
Meselâ buğday dâimsin. ekmek ı.ı. demektir? Toprağa gömmek değil ini? Toprağa gömülmek ise süretA mahvolmaktır. Fakat gömülen buğday rnün’adim olmaz, bil’akis filizlenir, yeşerir, büyür, başak verir, nihâyet o bir dfine buğdaydan yüzlerce buğday husule gelir. Fakat bu, o buğdayın temiz ve sağlam olmasına göredir. Bozuk ise, onun gömülmesi çürümesi olur. Salih amelleri olan bir müslümamn ölmesi ve gömülmesi de işte o sağlam buğdayın ekilmesi gibidir. Buğday ekildikten sonra nasıl filiz lenirse defnedilen sâlih meyyil de kabir toprağı içinde sûretle, hattâ bizim anlamadığımız ve o hâle gelmeyince anlayamayacağımız bir vech ile feyzyâb olur. Cenâb٠ı Pir Efendimizin (zîr-i hak ân dâne٠i o zinde kerd) demesi buna mebnîclir.
٠
2012 ﻳ ﻦ٠ﻫﻤﺠﻮن ت
ن د را ﺧﺂ'ﺗ ﺪ٠ا
ا ر ا د ﺀ ا د ازﺧﺎﻛﺪان٠دس în
d ir a H tâ n e n d
D e s th d
hem çu n
b e r-k e rd e e n d
«Şu ağaçlar hâki olan insanlar gibdir. dnllanm topraktan dışarıya çıkarmışlardır.!
H a k iy a n ,
e z-H â k d â n .
Elleri
mesabesinde olan
2013
ﺳﻮى ﺣﻠﻔﺎن ﺻﻌﺪ اﺛﺎ ر ت
إﻛﺬذد٠ ر ﺛ ﺪا را ن ﺧﻮش ﻋﺒﺎرت S û y - i H a lK a n G û ş iâ n
H oş
Sad
iş â r e t m î-k ü n e n d ,
ib a r e t
m î-künend.
«Ağaçlar, 0 dallarla halka doğru yüzlerce işâret ederler. Kulak verenler de ٠ işaretlerden hoşça ibâreler anlarlar.. 2014
ازان ﻣ ﺰ و اﺑﺴ ﺖ دراز رازx ~f < j ازﺿﻤﺮ ﺧﻒ J3d-zebân-î
sebz u
E z -z a m îr -î H â k
bâ-dest-î
d ir d z ,
m î-y û y e n d ra z.
«Ağaçlar yeşî bir dil ile - k i yapraktan kinâyedir- ve uzun bir el ile — kl dal. demektir— toprağın zamirinden sır söylerler..
ﺍﺍ9 ﻭﺍ
Benim çocukluğumda lstanbuldu bir âdet vardı, Bir mahallede cenâ*. uldıı mu, o mahalle châlîsi o gün işini, gücünü bırakır, komşuluk hakkını riâyeten cenazede bulunurdu. Ölen adam esnaftan ise san’atdaşları, mı.'■ mur ise dâire arkadaşları kâmilen defnine kadar bulunur, son hizmetlerini! ifâ eylerlerdi. Müslümanlığı bıraksak da insanlık noktasından baksak bile pek müı tahsen olan bu âdet unutuldu. Çok sevdiklerimizden mâadasının cenâze• sinde bulunmayı canımız istemiyor. Cemâatsizlikten dolayı tabutlar ara balara, otomobillere konulup onlarla naklediliyor. Cemâat.i müslimîı gelmezse cenâze sahibi ne yapacak? Tabiî bir vâsıta bulup onunla mey yiti nakledecek. Sonra da bu bid’at nereden çıktı? diye söyleniyoruz. Mi Uiman cenazesini arabada görmek istemeyen müslümanlar, sâde itirâ», edeceklerine, cenâze tesyîinde bulunsalar istemedikleri şey tabîatiyle zu hura gelmez. Şu da var ki tabutu bir vâsıta ile nakletmek bid’at değildir. Meşhr İslâm feylesoflarından İbnürrüşd’ün 595 tarihinde Merâkeşte ölmesi üze rine na’şı Kurtubeye nakil vâsıtası ile götürülmüş ve oraya gömülmüş■ dür, Devenin bir tarafına İbnürrüşd’ün tabutunu, bir tarafa da tc’lif et tiği kitabları yüklettiklerini Şeyh’ul-Ekber (Kuddise sirruhu) yazıyor. Da. ، hası var. Mahdûm-i Peygamberi İbrahim Hazretlerinin tabutu süt nine 1 sinin yanından Medîneye at üstünde getirilmişti. Yine Keşfülgammede deniliyor ki: .Sallallâhü Aleyhi Vesellem Efen dimiz, cenâze götürürken, koşmaksızm sür’atli davranmayı emreder. •Cenazeyi çabuk götürünüz, eğer meyyit sâlih ise onu bir ân evvel hayra yaklaştırmış olursunuz, eğer aksi ise. o şerri çabucak boyunlar« indirmiş olursunuz» buyururdu. Cenâze götürülürken görülen gayr-i ih tiyari sür’atin sebebi bu Emr-İ Nebevi olsa gerektir.
2011 > ş
.jc f r
, b / y >r t
. Jj'j j ،,٠ '٠ • 01
j )
H â krâ d e r-g û r-i û âgende kerd, Z îr-i H â k ân dâne-râ uzinde kerd.
«Toprağı o meyyitin kabrine doldurdu. Toprak altında onun vücûdu dönesini ihya etti.» FuzÛlî der k i: < ﺣ ﻸ ة ﻫﺎtoprak İçre zahm et çe ktiğ içü n nîçe dem, Baş çeker h a rm a n la n ır â râ yiş-i hustân olur.))
MS
)٠؛٠،، ١t bahşeyleyen rahme،«!-،e ilil hf٠y، ki, bahar mevsiminde rihâtııı t ٥ itlim, 0 rahme، ve merhamc،!«. arr, ،،!٠، «،،>، h،r hâle geldikten sonra nasıl ؛-hyâ ettiğini gör. Elbette 0 Allah. ،،Illlerl, şlibhesiz ve mutlaka diril tecektir. 0 fâtır- 1 mutlak, her şeye ve hıılketmenin her tilrlUshne, yâni hem birinci def'a yaratmaya, hem de öldükten sonra diriltmeye kâd؛r٠ ».*l i r
Hazret- ؛-Mevlânâ da diyor kl: Kış gelince âlem, âdetâ meyyit-i mUte ıı٠ ؛؟-fis hâline girer. Alemin eczâsmdan bulunan ağaçların yaprakları dö ,külür, sâde dallariyle âdetâ karga şekline girerler. Fakat bahar gelince yağmurlar yagar, dereler taşar, sular ağaçların köklerine nüfûz eder, o vakit agaçlar, başını suya daldınnış kazlar gibi şevk ve neşve ؟؛-inde y،ı zerler, yeniden renk renk çiçekleri açılır ve yaprakları çıkar. 0 vakit de -tavus kuşu gibi süslenirler. Dil gibi olan yapraklariyle, el gibi olan dalla : riyle insanlara işâret ederler ve imâ tarikiyle derler ki Allah bizi kışın habsett»؛, fakat liahar gelince süsledi, tavus şekline koydu. Kışın ölmüştük, Feyz-İ Rabbânl ile yeniden hayat bulduk.. Arif ilanlar, bu sessiz işâretleri açık ibâreler gibi anlarlar. Onların şu hâlini. insanların ölmelerine ve kıyâmette dirilmelerine delil sayarlar, öyle tle٠٦,il mi yâ? Agacm nemâ eseri göstermesiyle insanin hayat eser ؛-göster inesi arasında ne fark vardır? Demek ki aga ؟kışın nasıl muvakkaten ölüp ile bahar vakti diriliyorsa, ölen insan da zamânı gelince dirilecektir,
2.18 م٠٠ ت ﺧﻮد ا ن ذد-د ؤ ا ز ﻛ ﺸ ﺪ ﺀ r / ﺏ ﰈ ﺭﻭ -ﺪ ﺗ٠ . ١ ﻥﺟﺮ ﺍ M iin k ir a n în
çerâ
g o fte n d h e st H o d în K a d îm ,
b e n d im
h e r - r a .b b - î k e r i m .
*Münkirler derler ki: Bu hâl, yâni ağaçların yapraklarının dökülinesi ve tekrar yapraklanması kadimdir, eskiden beri olagelmiştir ve olagiderektir: Tabî'i olan böyle bir şey’i Rabb. ؛Kerime İsnâd etmekte ne nıa'nâ vardır?» (R. s.re-l
Rum: M. ,»II,
2015
ﺑﺎ ب٠ﻫﻤﺠﻮ ﺑﻄﺎن ﺻﺮﻓﺮو ؟رد ﺟﻮن را ب٠ﻛ ﺜ ﺘ ﻪ ﻃﺎووا ن و ﺍﻭﺩ H ern çu K ü ş te
b a T T a n se r-fu rû k e rd e T avu sa n u
b e -â b ,
b itd e ç u n g u r a b .
«O ağaçlar, hazlar gibi başlarını suya sokmuş, karga gbi iken tavusa benzemiş bir hâlde 'bulunurlar.*
2016 ﺩﺭﺯﺩﺗﺎﻧﺜﺎﻥ ا ﻛ ﻞ ﻣﺤﺒﻮس ﻛ ﺮد ﻓﺮا ﺧﺪا ﻃﺎووس ر د١ن راب٢ Der-Zîmistânşân eger mahbûs kerd  n
gu râbân râ H uda
T âvû s
,
k erd .
«Allah onları kışın habscylediyse, ٠ kargaya dönmüş ağaçları baharda tavusa döndürmüş, yânî yapraklarla süslemiştir.* 2017
ﺻﻚ٠ ﳇ ﺒ ﻪ ﺩﺍﺩ١ ﺩﺭﺯﻓﺎﻧﺜﺎ ﻥ ر د از ﻣﺎﺭ و داد ﺭﻕ D e r -z im is ta n ş â n Z in â e ş â n
k erd
ﺯﺩﺀﻧﺎﻥ
egerçî dâd m erg,
e z-b ü h â r û d â d re n g .
«Kışın onlara ölüm hâli vermişse de bahârrn feyziyle İhyâ ve her birine ayrı bir renk i’tâ etmiştir.*
Cenâb-1 Hak Kur'ân-1 Keriminde buyuruyor k i:
ﻱ
ﺍ
ﻑ
; ﻞ
ﺋ ﻔ ﺎ: ﻍ
ﲣﻴ ﻐ ﺆ ﻏ
١ﺐ
ﳇ
ﻯ ﺀ
ﺍ١ ﺫﺍﺍ ﻏ ﻴ ﺎ ﯪ ' ﺕ٠
؛ ﺓ ﺫ ؛ ﺛ ﺆﺍﺍ ﺅ ﺀ
«Ey insan bak, hem 'de dikkatli bir nazarla Rahnıet-İ ilâhiyye âsârına 1000
ﺳﻜﺮان ﻫﻤﺌﺒﻮن ﺟﻌﻞ از ﻣﻮى ﻛ ﻞ ل٠؛ ﺟﻮ اﻧﻠﻨﻤﻌﺰ اﻧﺒﺄ ك د M ü n k îr â n Y â
h e m ç u n c u 'a l e z ~ b û y -i g ü l,
gu â ü k - m â ğ z
e z-b â n k -i d ü h ü l
«Münkirler. وﻟ ﺪkokusundan kaçan pislik böceği gibi, yâhud davul sesliden ürken sinirli hastalar gibi,*
2023
ﺷﺮا ﻣﺪﺛﻮل ى ا ; د و ﺻﻒ.ﺧﻮ ﺟﺜﻢ ىدوز<د ازﻟﻤﻌﺎن و رق H îş r â m e ş g û l C eşm
m î-s â z e n d
m M e n d ,
u
e z - l e m ’â n
g a rK ,
ti
ba rK .
«Kendilerini ٠ hakikatleri dinlememek İçin meşgul ederler ve mâlâya’nîyyât ile İştigâle müstagrak lalarlar. Uretây. 1 ümmetin kalbindeki maârif envanna karşı göz yumarlar.»
2024
ل٠ﺟﺜ ﻢ ﻣﺰدوزﺗﺪ آ ﻧﺠﺎ ﺟﺶﺀ ى٠ أ٠ ﻳ ﻨ ﺪ C e ş ın m
Ceşm
ﻛﻢ٠
ﺟﺸﻢ آن ا ﺛ ﺪ
î i e n d
ân b âşed
٥ttcâ
ceşm
ki btned
7ﻷﺃ
m e ’m e n i .
«O münkirler gör yumarlar. Fakat hakikatte onlarda gör yoktur. Çünkü gör, görebilen uzuvdur. Hakikati göremeyen gözün ise budak deliginden farkı yoktur.. Bundan sonra Hazret.، Mevlânâ, kıssanın bakiyyesin، beyana ,uru' ،le diyor ki : 1003
2.18 ﻛﻮﺭﻯ ﺭﺛﺎﻥ ﺩﺭﺅﻥ ﺩﻭ ﻧﺎ ﻥ اﻋﻮ ﺑﻮﺳﺎن٠ ﺣﻖ روا'ﻳﺪ Kûri-i tşân derûn-î
d û s ta n ,
H aK
û
b i-ru y a n d
bâğ
b is ta n .
.Onların körlüğüne, yân ؛bu bâtıl '؛tikâdlarına rağmen, Allah, dost• İarının kalbinde bağ, bostan pej'dâ eder.*
2020 ﺩ؛ ﺑﺪﺩ. ﺭ ﻛ ﻠ ﻰ آدر ﺩﺭﻭﻥ
ر ﻛ ﺪ ﻛ ﻮ؛ ود١ ز ؛ ر١ ﻥ ﻛ ﻖI ender d e r u n ez-esrdr-i g ü l
,H e r g ü l î . n
gül
hu ya gûyâ
b iiv e d büved
Kalbi de raylhâdar olan her gül, gülün esrarından bal»
2021 ﺑﻮﻯ ﺭﺛﺎﻥ ﺭﰒ ﺍﻧﻒ ﻣ ﲑﺍ ﻥ ﺭ ﯪ ﱂ ﱉﺩﻭ'ﺩ ﺭﺩﺀ ﺩﺭﺍﻥ B û y -i ¥
Gerd
n r a ğ m -i e n f-i v ıü n k ir â n ,
â le m
m î-< k v e d
p e rd e -d e rd n .
*O fillerin râyihası, münkirlerin körlüğüne ve onlara rağmen etrâfı âleme yayılır, hem de perdeleri yarıp yırtarak da^Iır..
Felsefi meslekler arasında bir (fahrilik) vardır ki. bu bâtıl meslekte bulunanlar, âlemin kıdemine kâil olurlar. Eşyâda mutasarrıf olan dehir, yânî zamandır derler. Kıyâmeti İnkâr ederler, insanların öldükten sonra tekrar dirileceklerine inanmazlar. Fakat onların bâtıl fikirlerine ragmen Cenâb-ı Hak, dostlarının kalbinde bir takım hakâyık ve maârif İnkişâf ettirir. 0 dostlar da İsti'dâd sâhiblerine o hakâyıktaıı, 0 maâriften bahsederler. Nakli ve akli deliller ile kıyâmeti ve haşrı Isbât eylerler. Fakat: IW 2
2020
ﻧ ﻜﻨ ﺪ ى ازازاو
rJ
ﻛ ﻔ ﺖ ﺑﻪ
ﻛ ﻔ ﺖ و د م آن وداى ر ﺧﺎر G d f t ç î b e r s e r fiig e n d i e z -iz d r ,
ﺓ7ﺃ
G o ft k â m
r id â -y î tû H M r .
•Resûl-İ Ekrem (S.A.V.), baş örtüsü oJarak He örtmüştün? diye sor du. O da: Senin ridân، diye cevab verdi.» 2030
ﻙ ﺟﺒﺐ١ن 'ﻋﻮد اىﻱ٢ ر٣ ﻛ ﻔ ﺖ ب٠اران غ. ﺧﺪا١ﺟﺜﻢ ا ﻣ ﺘ ﻞ G o ft b e h r-î â n n ü m û d e y p d k -c e y b , Ç eşm ~ i p â k e tr â
H uda
b â râ n -i g a y b .
*R esül Ekrem Aleyhisseiatti Vesselâm buyurdu ki: Ey kalbi tabir olan Ayişej İşte ondan dolay» Allah senin miibârek gözüne gayb yafcmurnnu göstermiş.» 2031
اران از ن ا ر ﺏ. ﺑ ﺖ اً ن ﺗﺎ١ﺐ ﺍﺭﻯ ﺩ ﻛ ﺮ ﻭ ﺑﲁ ﻟ١ ﻫ ﺖ N is t â n
b â râ n e z -în
H e s t e b r î d ig e r û
e b r-î se m â ,
d ig e r s e d
٠٠senin gördö^in rahmet bu gökteki bulı.ttan değil, başka buluttan ve başka göktendir.» 2032
ﻣﺖ. ق دك٦ارى وم١ ﺭﺍ١ﺲ ﻏ ﴽﺳﺎﻥ و ﴽﺧﺘﺎﺩ ﺩﻙ^ﺕ G a yb râ Â m â n
ebrî vu û
â b î d ig c r e s t,
â ftâ b î d ig e r e s t.
«Gayb Âleminin bnşka bulutu, bnşka rahmeti, başka semft.,1, başka güneş ؛vardır.» I...S
2025
c /j\
<
ﺑ ﻮ ن ا;ﻣ ﻮ ر ﻃ ﻦ
٠ز ﻛﺜ ﺶ١ﻗﻪ ﺛ ﺪ و ﻫﻤﺮ:ﺳﻮى ﺻﺪ Ç un
z i-g û r is à
S û y-i S i ë K a
B in
P e y e m -b e r
b â z -g e ş t,
ş ü d u h e v ı-r â z g e ş t.
«Vaktaki Hazret.i Peygamber kabristandan döndü, Hazret-i Siddikahücresine girip onunla sırdaş oldu.. 2026
-?ش ﻓﺘﺎب.ررو٠ ﻧ ﻢ ﻣ ﺪﻧ ﻪ ﺟﻮ دif.روى ى. دﺳﺖ٠ ا٠ﻳﺶ آ١ C e şm -i S id d tK a P iş
âm ed
dest
çu
b e r-rû y e ş fü tâ d ,
b e r-v e y
m k ih â d .
«Hazret. ؛Âyîçenin gözü Resûli Ekremi görünce Online doğru geldi, elini üstüne sürdü.» 2027
ر ﺟﻪ اا<ﺟﻮل ﺛ ﺂ ب٠ﺀي ب١ ﺻﻮز ا زﺑ ﺢ٠ ﻛ ﻔ ﺖ واران آﻣﺪ G o f t P e y g a m - b e r Çİ m î - c û y î G o ft
b â râ n a m e d
Ş İİ
,
İm rû z e z-se h a b .
«ResUlulIah, (S.A.V.) böyle acele acele ne anyorsun? diye sordu, o da dedi ki: Bugün buluttan yagmur yağmışta» 2028
درذﻟﺐf
/
_
i
/
ت١ﺟﺎﻣﻪﺀا
ر
ى ﻧﺤﺐ١ ن١ار.ﻳﻨﻢ ز.'ﺀى C a m e h d e t m î ‘b i- c û y e m T e r n e -m î-b în e m
d e r -T a le b ,
z i-b â r â n
ﻷﺝﺀﻩ ﳌﻮﺝ.
«Elbiseni yokluyorum, ne acayip kl ıslak görmüyorum.» ،0ا٠ ا
ilana getirmek, bir şeyi mevcudken İkmâl Hmi'kten eibette güçtür. Fakııt Şeyh-1 Ekber (Kuddise sirruhö) V. eımıAl. muhakkikin- ؛ümmet, bu Ayete başka türlü ma'nâ veriyorlar. ٠ 1١ ، ﺍAlem ا'ذاا١- اvühidde a'râz-1 mücü.mi'adan ibârettir. A'râz, iki zamanda l)!٦ ki olmaz. Binâenaleyh bütün alemler, bir ân İçinde ademe gidip tekrar vüeüda gelmektedir. Ki (Belhüm 11 lebsin mln halkm ccdid) bu demektir, diyorlar. Böyle derin bahisleri avâm-1 nâs anlayamazlar, zâten anlamakla da mükellef değillerdir. Yine Hazret-i Mevlânâ buyuruyor ki ؛ 2034
; و ر دا. ل٠اران اذ. ﻫﺖ / ا ﺛ ﻠ ﺮ ذ٠زال١اران. ﻫﺖ H est bârân
e z -p e y -î p e r v e r d e g î,
H est b â râ n
e z -p e y -î p e jm iir d e g i
«Besleyip, yetiştirmek İçin yağmur olduğu gibi, soldurmak ve çürütmek İçin de yağmur vardır.» Alem-İ ?ehâdette gördüğümüz ve bildiğimiz gibi yagmur, vaktimle ve nisâbmda yagarsa mezrûâtı bereketlendirir, çiftçinin yüzütîii güldüılır. Fakat harman zâmânı gibi, uygun olmayan bir zamanda yafiarsa mahsûlü çürütür, hattâ dâneleri alıp götürür. Halbuki şu iki yagmur da lılr buluttan yagar. Menşeleri bir oldugu hâlde tesirleri değişik ve birItlrinc zıttır. Bunun gibi gayb âleminin yağmurları, yâni füyûzâtı ve ٠ <eell؛yâtı da cemâlî olur, celâli olur. Cemâli olursa lutf, celâli olursa kahr sûretinde zuhûra gelir. Eserleri değişik olan bu tecellînin de menşei birdir. 2035
واوﺟﺐ.. اران ﻣﺎران. 'ﻓﻊ اران ﻳﺎززى ﺑ ﻮ 'ب. ١اﻏﺮ. N e f ’- i
b â râ n -î b e h d râ n
B âğra
b â lâ n -i p â y îz î ç u
b u - ’l - ' a c e b , te b .
«ilkbahar yağmurunun mcnfoati tcaeciip edilecek derecededir. Fakat sonbahar yağmuru bağ ve bah؟. İçin Sitma yerine geçer. Ağaçları titretir, yapraklarım sarartır, nihAyct on.nrı döker ve çürütür.. 1007
Malumdur ki âlem (gnyb) ve (şehâdet) nâmiyle ikidir. Göze görü nen şeylerin mecmû’una (Âlem. ؛şehâdet) derler. îçiııde bulunduğumuz şu âlem gibi. Görünmeyen şeylerin âlemine de (Alem-î gnyb) ta’bir eder ler. Bu âlemin varlığına inanmakla mükellefiz, Âlem-j şehâdet gibi âlem-i gaybın da (Alem. ؛melekût) dan (Gayb-ı hüviyyet) ve (Mertebe-i amâ) ya kadar derecâtı vardır. Tabi’idir ki âlem-i gayb başkadır, Oranın ah vâlini buradakiler ve bizim gibiler teakkul edemez. Onun için âlem-i gaybın keyfiyyeti temsil yolu ile ifâde olunur. Ancak bu sûretle ve imkân derecesinde ta’rifine çalışılır. Şârih-i Mesnevi Ismâîl-i Ankaravî (Kuddise sirruhû) der ki: «Ehl-i tahkik indinde, merâtib-i gaybiyyeden her bir mertebe, mâtahtma nisbetle semâ, mâfevkma nisbetle zeftıîn gibidir. Meselâ (amâ mertebesi) dûnundaki merâtibe nisbetle semâ gibi olur ve andan zuhur eden füyûzât ve tecelliyât emtar gibidir. Keza (vahidiyyet mertebesi), (akl-ı kül) mertebesine nisbetle semâ, akl-ı kül de vâhidiyyet pıertebesine nisbetle zemin gibi olur. Vâhidiyyet mertebesinden zuhur edecek tecelliyât, lutf ye cemâle dâir olursa bahar yağmuru, kahr ve celâle âid bulunursa ha zan yağmuru gibi olur.» 2033
ﺭ ﺧﺎﻣﺎﻥ ﺩ ﺩ
ﺍ ﺟﺪد N ’â y e d
ﺑ ﺪ ﺍﻻ
اﺑﺎن ﻭﻟﺒﺲ ﻣﻦ.
İ llâ k i
B â K îy â n
ﱎ٠ﺀ
ber-î
H âSân
b e d îd ,
f i- le b s i m in -H a lK in
c e d ıd .
«Şu hakikatler ancak havSssî ümmet indînde zâhlr olur. Bâkilerl, avâm-ı nâs ise, yeniden halkedilmeğe karşı şüphe içindedir.» Bu beytte bir Ayet-İ Kerimeye işâret buyuruluyor k i:
#
ﺭ.٠ ﺯﻫﻴﺖ ﻗﻨﺒﺎﺷﺪﺓﺩ:ﺫ:٠ ﺷﺎ ﺍﺛ ﻘ ﻸ٢
Yâni: «Biz evvelâ mahlftkât، yaratmaktan âc٤z mi kaldık k؛, tekrar halket. meye muktedir olmayalım. Belki o münkirler halki cedideden, yânî kiyametteki ba’s ü haşrden şüphe ve iltibâs içindedirler».» Bu Ayet-İ Kerime, nıahlükâtın öldükten sonra dirileceğine inanmayanlan İlzâm İçin İnzâl buyurulmuştur. öyle yâ bir şeyi hiç yokken mey(٥> Sûre-l Kât: 1ل.
i
؛.>؛da١kelimesi (bedel) lâfzının erm.lcllr. Beşeri sıfatları zâıl olmuş, ona bedel kendilerine sıfât-ı ilâhlyye ،l.sftn buyurulmuş evlıyâullâh’n (.■l><lal) derler ki ta’birât-ı sofiyycdendlr. Kendileri tebeddül eylen iş olan • I،clf.l hazarâtmm feyz٠ i enfâsiyle gönüllerde ve ruhlarda ma’nevî bir l ırAvet, İlâhî bir tebeddül hâsıl olur. O nefesler ise gayb âlemi bahârında ٠ •؛..n Ncsîm-i Cemâlin feyzi vo te’siridir. Kbdâl: Yedi kişi imiş. Üçler, yediler, kırklar diye sayılan ricâlullah (yediler) ihtimâl ki bu zevât.ı kirâmdır.
،ır a s ın d a k i
2 .4 0
ﺍﺩﺭﺧﺖ.ﺍﺭﺍﻥ ﻣﺎﺭﻯ.ﻝ٠ﻑ اًﻣﺪ ازارﻓﺎﺛﺎن درﻣﻴﻜﺒﺨﺖ F i’i- i M râ n -Î A
i d
b e h â r î b e h â r î b â -d îr a H t,
e z -e r ıfa s ş â n
d e r -n îk -b â .
«Ezelde said o lan kimselerde, onların enfâsiyle, ıığnçlarn olan te.sirlerl husâle gelir..
b a h a r y a ğ m u ru n u n
2041
اﺛ ﺪ درﻣﻜﺎن. ﺑﻮﺧﺖ ﺧﺌ ﻚf ﺑ ﺒ ﺮ ا ازاد ﺑ ﺰا ﻓ ﺰ ﻣﺪﺍﻥ G e r â ir a H t-î H û ş g  yb râ
e z-b â d -i
bâ§ed d
c â n -e fzâ
e n
e l ,
m e -d â n .
«Egor bir yerde kurumuş ağaç bulunur da bahar rüzgârından fay« alamazsa, ondan dolay، 0, ruh artıran rüzgârı ayıblama.» Çünkü 0 kuru aga؟, daha dogrusu o kuru odunda yeşermek lst،’d،dı yoktur. Bunun gibi urefây-1 ümmetin enfasmdan müstefid olamayanlar, kendisinde kâbiliyyet-i ezeli bulunmayanlardır. Ccnâb-ı Peygamber Aleyh، .Salavâtülekber Efendimiz ayn-1 rahmet vo mahz-ı hidâyet olarak geldgi ؛îrşâdât-1 Muhammediyye. nesemAt.! hayat oldugu halde, Eb۵Cchl gibi cehennemi odunlar, feyz.، rlsfilettcn istifâde edemediler. Çünkü l"tl'd»dl٠ rı yoktu. F: M
i
2036
ﺍﺭ\ﻥ ازروردش٣ اًن
xS
د٠ ن ﺧﺰاﻟﻰ اﺣﻮش ﻭ زردش د٠و Â n
V ’îtt
b e h a rk
n â z-p e rv e rd e ş
k iin e d ,
H a zâ n ı n â -H o ş ıız e r d e ş
k iin e d .
«O, bahar mevsim ؛yağmuru oldugu İ؟in, bağ، nâz ü naim ile besler. Beriki sonbahar yağmuru olduğu İçin bahçeyi sararijr ve nâhoş bir hâle getirir." 2037
ا و اد و ا ﻓﺘﺎب٠ ﻣﺎ٠ن١رﺟﺖ ر"ﺀﻏﺎوت دان و ر ر ﺛ ﺘ ﻪ ﻣﺎب H e m -ç u n -în
s e r n ıâ
B e r -te fâ v u t i n
u
vu
bâd
s e r -r iş îe
û â ftâ b
٠
b i-tâ b .
«BOylece soğuğu, rüzgâr،, güneşi de te’s؛r İ’tibâr.yle farklı bil ve ipin ucunu yakala.» 2038
ﺀ ت ا ن١'آو١ﻫﻤﺠﻨﻴﺮن درﻏﻨﺐ غ و ﺑ ﻦ٠ و د و د ر ر- درزان و H e n ifÇ u v A n ü e r -z iy â n
ti
der
gayb
sû d
M
e n v â ’â s t
în ,
d e r - r e n c u a n in .
"BOylece gayb âleminde de ziyân ve fâide, hastalık, meşakkat gibi te'siri başka başka olan tecelliyât raütefâvittir." 2039
ار٠-ﺍﺋﺪ زان. ﺍﻥ ﺩﻡ ﺍﺩﺍﻝ زار٠ذ: ﺑ ﻦ رو_د ازوى ﺀ٠ دردل و in
d e m - î e b d â l b â ş e d z 'â n -b e h â r ,
D e r 4 il û
can rd y e d
e z-v e y
se b ze -zâ r.
«Ebdâl taifesinin nefesi, gayb âleminin bahârmdandır. Onun te.siriylc gönülde ve canda yeşillik ve tâzcllk !،usûle gelir." 1008
IMS jlf ﺀﺍ ﺍ٠ ﺭ٠ ٠ ﺭﺅ٠ ﺱ ﺖ ﻛﻔ
ﺍﺭ٣ﻝ ٠ﻯ ﻣﺒﻮﺛﺎﻳﺪ ﺑﺎ> ﺍﻥ ﺫ G o ft P e y g a m -b e r z i-se rm â -y î b e k â r, T en
m e -p û ş â n îd
yâ râ n
z în h â r .
«Resûl-1 Ekrem Salâllâhü Aleyhi Vesellem buyurmuştur w ؛Ey eshâb u ümmetim; ilkbahar serinliğinden briilntlp kaçınmayınız* 2014
ﺑ ﺐ٠اﺟﺎن ئﺀااًن٠ز ا ﺀ إ ﻛ ﺬ د٠اﺑﺮﺧﺘﺎن. اراف٠*٠ﻛ ﺎ Z 'û n -k i b d -c d n -î ş u m â â n K î beh â ra n
m î-k ü n e d ,
b â - c ü r a H t â n ■ m î-k ü n e d .
«Çünkü slrin çanınıza, bahânn ağaçlara yaptığını yapar, yânî ٠ sûretle feyzhahş olur.» 2 .45
ﺧﺰان. ﺩ ﺍﺯﻣﺮﺩﻯ٠ﻟ ﻚ ; ﺭ
اغ ﺭﺯﺍﻥ.ﰷﻥ ﻛ ﻨ ﺪ ﻛ ﻮ ﻛ ﺮ د ا L ik
b u -g r îz îd
K ’â n k u n e d
e z -s e r d î-î H a za n ,
k ’û
k erd
b â -b a ğ -î re zâ n .
«Lâkin senbahar soğuğundan kaçını* ki vücûdunuza üzüm bağlarına yaptığını yapar.«
Yâni baglarm nasıl yapraklarım sarartıp dökerse size de ayn-1 te’alrl gösterir. 2046
د٠ 'ا٠راو؛ن ا ﺑ ﺮا ﺑﻈﺎص رد د٠ا٠< ران ﺻﻮرت ﻳﻨﺎﻋﺖ ﻛﺮد/ ' R â v îy â n H m
tn r d
b e r-â n
b e -z â h îr
Stire،
bu rdeen d,
K anda، k erdeen d.
«nadlsin râvilerl bunu *Ahirine hamlederek inişlerdir.«
0
şekilde kanaat eyle-
1.1،
2042
اد ﻛﺎر ﺣﻮض ﻛ ﺮ د و ر وﻧ ﺪ. ﺷﺖ ; ﺩ ﻭ ﻛ ﺰ د١آ ﻧ ﻚ ﺩ ﺩ د B âd
k â r - î H îş k e r d û
b e r -v e z id ,
 n -k i c â n î d â ş t b e r-c â n î g
i i i
« R ü z g â r , k e n d i f i l i n i y a p a r v e e s e r . R U h u , y â n î k a b iJ iy y e ti o la n
da
o n u c a n d a n , y ü r e k t e n k a b U l e d e r .«
Y â n î b a h a r r ü z g â r ı v a z i f e s i n i i f a e d e r v e h a y â t a r t ı r a n b ir h u b û b i l e eser. 0
h u b û b a k a r ş ı i n s a n l a r , t e n e f f ü s İ ç in a ğ z ı n ı , f e r a h l a n m a k
İç in d e
b a ğ r ın ı a ç a r . A ğ a ç la r ın d a lla n v e y a p r a k la r ı, e g ilm e k v e ç ır p ın m a k s ü r e t i y l e ٥ r ü z g â r ı k a r g ıl a r . Z i r u h o l a n l a n n
h e p s in d e b a h a r r ü z g â r ın a
k arşı
b ir ş e v k v e k a b u l g ö r ü n ü r . F a k a t c â m i d b i r k a y a , o n d a n z e v k v e f e y z a lm a k ş ö y le d u r s u n ö n ü n e d ik ilir , h u b U b u n a m â n i’ o lu r . R a b b â n î b i r â r i f d e ir ş â d v a z i f e s i n i y a p m ı ş o l m a k İ ç i n h a k i k a t l e r n e ş ,e t m e k t e n u u is te fid
'tper
g e r i d u r m a z . K a b iliy y e ti, o lu r la r . K e n d is in d e n
İ s t i ’d a d ı o l a n l a r â r i f i n
is tif â z a
e d e m e y e n le r
s ö z le r in d e n
Jse, r ü z g â r ı n
önüne
o la n k a y a g ib i, c e m â d a t fa a k U le s id ir .
B undan
s o n r a k i b e y tle r d e
« « ı.i ıı e t b il n iz . Ç ü n k ü
H a z r e t - i M e v lâ n â :
« ilk b a h a r
s e r in liğ in i
s e r in lik , a ğ a ç la r ın ız a y a p t ığ ın ı b e d e n le r in iz e d e
0
>t٠l»j١r. S o n b a h a r s o ğ u ğ u n d a n d a s a k ı n ı n ı z . Z ir a o soğuk, a ğ a ç l a r ı n ı z a y a p . ، ﺍ "ﺍ ﺀ ﺍb e d e n le r in iz e d e y a p a r « m e â lin d e k i H a d îs -İ Ş e r if e te m â s b u y u r u y o r . B u H a d is in â fâ k î v e e n f ü s î o lm a k ﺍ١١' ﺍ ﺍ,, ﺍ ﺓ ﺓ: i l k b a h a r s e r i n l i ğ i n d e n
ü z e r e i k i m a ’n â s ı v a r d ı r .
is tif â d e y e
te ş v ik ,
 fâ k l
so n b a h a r s o g ıı^ ın d a n
t o l . ' ü d r . B u t e ş v ik v e ta h z ir in h ik m e t i d e b e y â n b y y u r u lu y o r . H e r ik is i fi,. a ğ a ç la r ı n ız a y a p t ı ğ ı n ı b e d e n l e r i n i z e
y a p a r d e n iliy o r . E v e t k ış m e v s i.
m i l d i h e r k e s e v e h e r g e y e b ir u y u ş u k lu k â r ız o lu r . F a k a t b a h a r g e li p d e n e s i m i r e b ii e s m e y e b a ş l a d ı m i , ؛ ؟m e n l e r y e ş e r i r , a ğ a ç l a r ç i ç e k l e n i r v e y a p r a k la n ır , in s a n la r d a
0
n is b e tte g e v k v e h e y w a n
d u y a r . K ış ın k a p a lt
y e r le r d e g e ç ir d ik le r i z a m a n la n k ır la r d a d o la ş m a k s f ir e t iy le t e lâ f i e tm e k is te r le r . L â k in g ü z g e l i p d e s o n b a h a r r ü z g â r l a r ı e s m e y e b a ş l a d ı m i h a v a d e g i ş ir , s ıc a k la r s o g u g a
t e h a v v ü l e d e r . Y a p r a k la r d ö k ü lü r , a ğ a ç la r s o y u n u r .
O h â ld e b ir in d e n is tif â d e , -ö b ü r ü n d e n ic tin â b e tm e k lâ z ım E n fiis m a 'n â s ın a g e lin c e : I lk b â h a r m
g e liy o r .
lâ t if s e r in liğ i ir f a n s a h ih le r in in
s o h b e t le r id ir k i in s a n a m a 'n e v i h a y a t v e r ir . O n d a n is t if â d e e tm e lid ir . S o n baharm
s o ğ u k lu ğ u
is e
ir fa n d a n
n a s ib i
o lm a y a n la n n
k o n u ş m a la r ıd ır
a d a m ı c a n ın d a n b e z d ir ir . O n d a n d a s a k ın m a lıd ır . P ؛r -i i r f a n - s e r i r E f e n d i m i z , H a d i s i ş e r h İ ؟i n d i y o r k l : ،1 .1
kl
ﺕ ﺟﺰﻝ ﺩﺭﻣﺎﻥ. ﺭﺍ ﺑﻠﺐ7 دوﺟﻬﺎن٠ و ا٠ ةاا ث٠ ا ا ا ا٠ﻛﺎ M e r tü r ü
,a K l h i l c ü z ’i d e r - n î h â n ,
K â m ilu la K li
٠Senin
b i-c û
d
r
c ih a n .
hakikaten cüî’i ve güze görünmez biz aki.n Vârdır. Dünyâda
٠ ،',،، bir alil ve kâma biz ruh sâhibi aza ki,. 205.
ﺛﺮد
ﻝ
ﺟﺰﺀ ﺗﻮ ازﻛﻞ ﻭ
ﺭﺧﺲ ﺟﻮﻥ ﺭ ﺛ ﻮ ﺩ٠ﺀﻗﻞ ﰻ٠ C ü z ’- i
tû
e z -k ü ll-i
۵
A K I-İ k iil b e r -n e fs
k ü llî ş e v e d ,
gun
g u lli ş e v e d .
«Senin cüzdün, yânî cüzî ٠ J٥ n aklin, onun kiilii olan akimdan kül،؛ uİHutı ve D İ boynuna boyunduruk gibi geçsin.» Akl kelimesi (ikal) İâfzındandır. Kalkmasın diye devenin dizine baglitdikları ipe İkâl derler. 0 bağlanmazsa deve serbesl kalır, bteye, beriye gider kaybolur. Hususiyle çölde salma bırakılacak olursa ya Inr uçurum, yuvarlanır, yâhud bir canavara gıdâ olur. Altla akl denilmesi de sâhibinin maddi ve nıa'nevî tehlikelere alil, maniası İ؟in âdetâ kendisine bağlanılmış bir ikal olduğundandır. Fakat altl tam olmazsa çürük İkâl gibi olur. Nefsin, hevâ vü hevesin zorlamailiyle kopar. Lâkin bir akl-i cüzî sâhibi, bir akl-i külli sâhibinin sohbctinde bulunur, temrtr ve İrşâdından müstefid olursa onunki de akl-، külli hâline girer. Akl, külli olunca da kopmayacak, üzülmeyecek saglam ،,!٠ İkâl halini alır. Nefsin dizini baglar, hattâ bununla kalmaz, boyunduruk gibi boynuna geçer. Onu kımıldayamayacak bir hâle getirir. 2051
د٠ د٠ ﻧ ﺮ ﻭ ﻛﺮﺩﺩ1ﺟﺰﺀ ﰻ . ﳒﻨﺎﻥ ﻱ ﺽ ﻋﻔﻞ ﺍﺯﺍﺑﲓ٣ C ü z ’- i k ü l l e z - k ü l l - i  n -ç u n -â n
۵
k î m e s ti-i
kerd ed
b e d îd ,
٥K ٤ez-nehid.
«KUUUn cüz’U, onun küllünden zâbir olur. Nitekim nebizden akl aaz.
ا، وىolur.. 1.15
2047
٠ و/ ن٦ ز ﺑ ﻦ١و ﺣ ﺮ ﺑﻮدد ٠دﺛﺪا ﻛﺎ ن ﻛﻮ٠٠ﻛﻮﺀرا د ﺋ ﺪ B î-H a b e r K û h râ
bûd& nd
d îd e
« B o y le le r i, r u h t a , i i y a t t a n
e z-c â n
n e -d îâ e
â n - g ü i,
k â n -i
kûh.
b ih a b e r o la n la r d ır k i, o n la r , d a ğ ı g ö ٠
r ü p d e d a g d a k i m a d e n i g ö r m e y e n le r d ir .«
Hicaza gitmiş olanlar bilirler ki yollardaki bütün daglann kayaları güneşin te'siriyle alil, yeşilli görünür. Hacılann hepsi de şu nümâyişi görür ve geçer, içlerinden biraz tabalçât-ül-arz ve ma'doniyyat okumuş olanlar, o dağlarda muhtelif madenlerin bulunduğunu anlar. Çünkü arâzî biirkânidlr. Pek eski zamanlarda oralarda yanar daglar bulunduğu indifâât bakayâsiyle sâbittir. Hazret-i ٥mer (Radiyallahü anh) in hilâfeti esnâsında da böyle bir indifa, vukûa gelmişti. Bu indifa, târihlerde (nâr-1 Hicfiz) diye meşhurdur. Hâl böyle iken vo Hicaz kıt’ası 400 sene kadar Osmanh hiikümeti elinde kalmışken 0 ma'denleri işletmek kimsenin hâtırma gelmemişti. İşte dağı görüp de ma'deni görmemek boylc olur. Bu Hfidisin râvileri de bu kclâm-1 âlînin yalnız zâhirini görmüşler ve İç ma’, nâsım müşâhede edememişlerdir. Halbuki:
ﺩ آ ن ﺧﺰان 'زد ﺣﺪا ض و ﻫ ﻮا ت ﻥ ﻣﺎرﺳﺖ و ﻗﺎﺳﺖ١ﻋﺶ و ﺟﺎن ﺀ Â n H a zâ n n e zd -î H A K I u câ n a y n -î
ıâ
n e fs û
b eh a rest û
k v a s t,
b e k a s t.
«Hadiste bahs buyurulan sonbahar, Nezd-İ İlâhîde nefs ve hcvâdır. Akl ile can da bahâr ve bckâııın tâ kendisidir.» Yâni Nebiyy-i Ekrem SöHallâhü Aleyhi Vcsellcmin tavsiye buyurdugu akl-i meâd ve rûh.i kâmil cshâbının mülâzemet! vo sohbetidir. Kaçmılmasını emrettiği sonbahar da, nefs ü hevâ erbâbının üşüten ve donduran soğukluğudur. Bunu anladmsa: 1.12
2055
—ت ; ؤﺗﺪﻛﻲ، f .y ﻛﺮم ﻭ ﴎﺩﺵ
c j f i ﻏﺎن و٠ ﻣﺎت ﺻﺪﻕ و , G e rm
serd eş
.M â y e - Î S
n e v - b e h â r - î z iT id e g is t
û
i
y a K in
û
b e â g is t
B ir v e J io in h a r â r e t l. ؛v e b iir û d e t li s ö y le m e s i, y â n î g e r e k t a it it , g e r e k r k d i r e t m e s i h a y â t . ، m a ’n e v i y y e
اا٠ا
b a h â r ıd ır !
S ı d k ’ı n , y a k i n n , u b û d i y y e ، -
m a y a s ı d ı r .»
2056
ا ض.ا ز'د٣٠' زو دﺳﺎ ن ﺟﺎ.واﻧﻚ ا س٠ ﻛ ﺬ د٦ ز ن ﺟ ﻮا ر ﻣﺤﺮ د ل Z ’â n - k i z > û b ü s t â n - i c â n h â
z in d e e s t,
Z ’î n c e v a h i r b a h r - i d i l d g e n d e e s t .
.Zira onun enfâsmdan rûh bostanlan hayat bulur. Onun cevherlerludcn gönül deniri dolar..
2057
*yf
j
j b ٠ .<١٠J ٠١. J -> ;
>y f
J >١٠- J٠٥ j
B e r d il-î â K il G e r z i-b â ğ -î
h ezâ râ n
d il
$ gam
H ilâ li k e m
büved büved.
«Böyle göniil denizi maârif cevherleriyle dolu bir âkilin göniil t٠،،٠،n. dan bir bilâl, yâni bir zevk eksilecek olsa, bin türlü gam ve kedere u٥٠
Nelı z: Hurma şırası demektir. Bir kabın içine bir mikdar hurma, üs tüne de kâfi mikdarda su koyup bırakırlar. İbtidâ tatlı bir şerbet olur. Es kiyince tahammüd eder. Şarab hâline girer. Bunun kaç günlüğü içilir, kaç günlüğü içilmez fıkıh kitablarında musarrahtır. Nebizin şarabı içilince onun te’siri akılda göründüğü, yâni içeni sar hoş ettiği gibi, akl-ı küllün mukâreneti, yânı akl-ı kül sâhibinin sohbeti de, akl-ı cüz’î sahibine öylece te’sir gösterir. Fakat nebizin sarhoş etme sine mukabil akl-ı kül’lün te’siri insanı ayıltır. Çünkü sohbet müessirdir. 2052
ﰉ ﺑﺘﺄﻭﻳﻞ ﺍ ﻥ ﺑﻮﺩ ﰷﻧﻔﺎﺱ ﺍﻙ ﻫﺎﺭﺱ ﻭ ﺣﺘﺎﺕ ﻭ ﺭﻙ ﻭ ﺍﻙ. ﺟﻮﻥ Pes Çun
b e - t e ’v î l i n
b iiv e d
k ’e n f â s - i p â k ,
b eh a rest û h a ya t û
berg est u i
halde ve te’vil yoliyle bahardan maksad: ve asmaya karşı hahar ve hayat .İmasıdır.. .0
E n f â s .ı
.
tayyibe; yaprak
2053
ﺍﻯ اواﻧﺎ ﺭﻡ و درﺷﺖ٠ﻛﻐﺘﻪ ﺕ ﺑﺸﺖ٠ ن ﻣﻴﻮﺛﺎن زاﻧ ﻜﺎ ﺩﺑﺬﺗﺮﺍ٠ G o fte h d -y i e v liy a T en m e-p û şâ n
n e m
2' â n r k i
ﺉ
d ü r ü ş t,
d in e tr a s t p ü ş t.
«Yumuşak olsun, sert olsun evllyâ sözünden örtünüp kaçınma kl - 0 sözler dinin muzâhridir.» 2054
ﺍ ﺀ ﻛﻮﺩ ر د ﻛﻮﺩﺧﻮ ﺵ ﺃ ﺑ ﺪ ﻯ ﻭﱎ٠ﺍ ﺯ ﺍ ﻡ ﻭ ﻣﺮﺩﱆ G erm
gûyed
T â zi-g e r m
û
serd serd
gûyed
H oş
b i-g ir ,
b i~ c h î v > e z - s a ir .
«Hararetli söylerse de, bUrüdetli söylerse de hoş gör ki, iki âlemin germ ti serdinden ve cehennem ateşinden sıçrayıp kurtulasın.* 1.14
.2061
:■■■> ﱭ ﻧX ﺫ١ﻥ ﺖﺍ ﻛﻔ
ﻟ ﺰ ﻣ ﻤ ﻴ ﺖ ر ؤا د اً د ﻣ ﺖ ﺭﺅﻯ، ttt
e z -b e h r -î te s k în -î g a m e s t,
K ’e z i u S i b e t
b e r -n ijâ d 'î a d e m e s t.
«Resûl-İ Ekrem buyurdu ki: Bu, insanin taMatinde musibetten hâsıl olan gam ve kederi, teskini içindir.. 2062
ﻧﺂﺗ ﺶ ﺀﺍ ' ﺩ ﻯﴽﺩ ﻯ٦ ﺭ/
ﻭﺍ ﺩﻭﻓﺎﺩﻯ و ﻛ ﻞ٠ﰉ ﺧﺮﺍ G er
b e r-â n
â te ş
b i-m â n d î a d e m i,
B es
H a râ b î d e r -jü tâ d î v û
k e m i.
٠Eğer insan, o musibet âteşiyle kalsaydı ؟ok harab olur ve ؟ok eksik düşcrdl. 1 2063
ﺍﻥ٠ﺀدر ﺯ٠ﻥ ﺟﻬﺎﻥ وراف ﺛﺪ ى ا.ﺍ ﺣﺮﺻﻬﺎ ﻳﺮون ﺷﺪﻯ ﺍﺯﺻﺪﻣﺎﻥ in
c ih â n
H ır S h â
v îr â n b î â
şu d î e n d e r-ze m d n , ş u d î e z -m e r d iim a n .
*Bu âlenı bir zaman İçinde vîrân olurdii. Hırslar insanin kalbinden dışarıya çıkardı.» 2064
ﺑﺎﻥ ﻏﻌﻠﺘﺖ
اﻣﺨﻦ ا ﻥ ﻁ؛ اى
ﻫﻮﺛﻴﺎﺭﻯ ﺍﺀﻥ ﺟﻬﺎرا آ ﻗ ﺖ ü s tü n -î in
â le m
ﳌﻮﺀc â n ﺝ٠ﺀﴽﺭ، ﺀ5،,
.H û ş y â r î i n d h â n r â â f e t e s t
Ey can, yân» ؛.ey insan; bu âlemin direği gaflettir. Agfilılık ise file mln filetidir,. 15.7
ÂY،ŞEN،N HAZRET.، RESÛL-، EKREM SALLALLÂHÜ a l e y h ، VESELLEM’DEN DİĞER BİR SÜÂL،
2 .5 8
ﻛ ﻔ ﺖ ﺻﺪﻗﻪ ﻛﻔﻲ ﺍﻯ ﺯ ﺩ ؛ وﺟﻮد ود٠٠ﻥ ج.ﻛ ﺖ ا را ن ﺍﺻﻮﺯ G d ft S
i K
H ik m e t-i
a
k i e y z iib d e v ü c û d ,
b â râ n -i im -r û z în
Çİ b û d .
«C؛cnâb- 1 Sıddika dedi ki ؛Ey varlığın ziibdesi ve hilkatin sebebi; Im.rlinkii yağmurun hikmeti ne idi?»
2059
ﺍﻯ ﻭﲪﻦﳌﻮﻝ*ﺍ٣٠ ﻧ ﺬ ﺍﺭﺍ٠ﺍ ﻫﺮ "ﻣﺪد ﺳ ﺖ و ﻋﺪل ﻛﺒ ﺮا-
in zi bârûnhâ-yi rakmed bûd yâ -
,
B e h r-İ te h d id e s t u a d l-î k ib r iy a .
«Bu rahmet yağmurlarından راس yağmuru mu idi?.
yoksa Allahın tehdidi ve adâleti
2.60 ارا ت ﺑﻮد٣ ﻥ ﺍﺯﺍﻥ ﻟﻄﻒ٠ﺍ ود٠ ﺍ ﺯﺑﺎﺍ_ﺯﻯ ر ﺁﻧﺎﺕ ?Tl Y â
e z-â n
lu T f-î b e h â r iy y â t b û d ,
z i-p â y îz î-i p ü r -â fâ t b û d .
«Bu ballara mensub lutuBardan nn, yoksa pür âfât olan sonbahar yıığtnurlnrındnıı m. ؛di?.
ltdfl
2068
ﻛﺮددزﻏﻴ ﺐ
ﻳﱷ
ا زﺛ ﺢ
ﻋ ﺐ٠' ﻟﻢ١ د در ن ﺀ٠'ا٠ 'ﺑﻰ ﻫﺶ G e r te r e ş ş u fı b îş -te r k e r d e d z i-g a y b , N î hüner m ân ed
«Eğer gaybjn kalırdı.»
0
d e r - î n a le m , n e a y b .
sızıntısı ؟ok fazla olsa bu âlemde ne hiiner, ne de ayb
2069
ن داود ﺣﺪ ﺳﻮى آﻋﺎز رو٠ا وى ﻳ ﻤﺄ ﻧﻤﺎل ﻣﻄﺮب ﺑﺎز روîn
n e -â â re d
h a d su y -î â ğ â z re v ,
S û y -i K ıS S a m e r d -i m u T r ib
bâz rev.
«Bu bahsin sonu gelmez. Başlangıca ve mu٤r؛p hikâyesine avdet et.*
؟ENG ؟ALAN İHTİYÂRIN HİKÂYESİNİN DEVAMI VE O NASIL HALÂS o l d u ğ u n u n BEYANI
i
Bahsin ewelinde ؟eng ؛alan bir sâzendenin hikâyesine girişilmiş, fakat araya başka bahisler girdigi İçin, kıssa yarun kalmıştı. Şimdi onun İtmâmına avdet ediliyor da deniliyor k l : 2070
ر ﻃ ﺮ ب٠ ل د ز و ى ﺟ ﻬ ﺎ ﻧ ﺜ ﺪ. ﻃ ﺮ
ر ت ﻧﺄوازش ﺧﺈ ﻻ ت ﻋﺒﺐ M u T r ib î
k ’e z - v e y
R ü s t e z ’û v â z e ş
c ih d n ş ü d p ü r
H a y â lû t-Î
T areb,
oceb.
«O bir sfizende Jd، kl terennUmllyle cihan şevk ve tarebe gelirdi. Se. sinin işitilmesinden hayAlAt.» acibe hâsıl olurdu.. 10ﻫﺎ
Cihanın direği ve sebeb-i ma’mûriyyeti gailet olduğunda şüphe edi lemez. Çünkü ömr-i beşer, yüz seneyi nâdiren, hattâ enderen geçiyor, öyle iken hepimiz ölmeyecekmişiz gibi tûl-i emel besliyoruz. Buna sebeb: Düştüğümüz gaflettir. Tabîî o' gaflet olmasa hiç birimiz bir çivi çak tırmaya bile heves etmeyiz. Maamafih dikkat edilirse bu gafletin ayn-ı rahmet olduğu da anlaşılır. Çünkü o gaflet yüzünden âlemin umrâm de vam ediyor, onun yüzünden ilm ü ma’rifet ve medeniyyet ilerliyor. Medeniyyet ilerledikçe sefalet ve ızdırap da artıyor yâ. O başka bahis. 2065
و ﺛﺎ ر ى ﻧﺎن ﺟ ﻬﺎﻧ ﺖ و ﺣﻮان. د ﺑ ﺖ ﻛ ﺮ د د ا ن ﺟﻬﺎن٦٠ﺀا|ب H û ş y â r î z ’â n Ğ â lib â y e d
, c il.
c ih â n e s t û ç u -â n
pes،
k e r d e d in
«Âgâhlık öbür âlemden, yânî âlem-i nıa’nâdandır: o bir insanda ğâlib bulunursa onun nazarında bu dünyâ alçalır ve değersiz olur.. 2066
ﻫﻮﺛﻴﺎرى ا ﻧﺎ ب و ﺣﺮص "ع ن ﻫﺎﻟﻢ وﺳﺦ١ ب و٦ ﻫﻮﺛﺒﺎرى H û ş y â r î â ftâ b
۵
H û şyarî âb u
in a le m
h tr S
yaH , vesaH .
Âgâhlık güneş, hırs u tama’ buz misâü'dr. Kezâ âgâhlık su. bu âlem de kir gibidir. Güneş buzu erittiği gibi su da kiri İzâle eder.* 2 .6 7
ﻯﺭﺳﺪ٠ان اد ك ﺯﰁ٠زان ج 'ﺍ ;ﻧ ﺰد درﺟﻬﺎن ﺣﻘﺪ و ﺣ ﺪ Z ’â n c i h a n Tâ
endek
îe r e ş ş u h m i-r e s e d ,
n e -la ğ z e â d e r - c M n
h iK d
٥
h ased.
■Bu dünyâda insanları kin ve hasede k.pt.rmuınak İçin ٠ âlemden ara »ıra azııık tereşşuhâ، olur.» 1.18
2.7 4
ﻙ ﺁﻭﺍﺯ ﻟﻄﻴﻒ ﺟﺎ>ﺵ٠ﺀ ﺯﻧﺖ ﻭ ﺯﺩ ﻛﺲ ﺑﺮﺯﺩﻯ ﺑﻼﺵ G eştĞ â v â z - l la T tf
۵ c â n -fc zâ ş,
Z i ş t u n e z d - î k e s n e - y e r g bel/Lş.
*Vaktiyle latif olan ve cana can katan sesi bozulmuş, kimsenin beleş Jjlle dinlemeyeceği bir dereceye gelmişti.» 2075
٠ ﻣﺪ٠١ ٠اً ن ﻧﻮاى ر ﺛ ﻚ ز ر ٠ر ﺟﻮ اًواز ﺧﺮ ;رى ﺛ ﺪ , n n e v â - y î r e ş k - i i r e H e m -ç u
âm ede
ﺳﺎﻕ.H a r-Î pîrî
şü dc
ZUhre yıldızının bile based ettigl o* ؟iiz ؟؛؛-sesi, kart bir eşeg.n dil «.hıraç sayhasına dönmüştü Seb'a-İ seyyare denilen kcvaklb'in, Acem es.â«r؛ne göre birer vazifesi vardır. Meselâ, (Utarid) felgtn kâtibi, (Müşteri) hâkimi, (Merih) cellâdı oldugu gibi (ZUhre) de sâzende ve bâzendesidir. Onun i؛؟n (ZUhre) nln felekte ؟alıp çağırdığı tahayyül olunurdu, ? 076
اﺀةوش ﻧ ﺜ ﺪ٠ ﻏﻮﺷﻜﺎ اً ن٠ ﺧﻮدﻛﺪاﻣﻴﻦ آرش ﻧﺜ ﺪ٠ ﻛﺎن
■I
إ ﻛﺪاﻣﻴ ﻦ
H o d k ü d â m în H o ş k i â n n â -H o ş n e -ş ü d , Y â k ü d â m în s€:Kf k ’â n m e fr e ş n e - ş i
Hangi b،r hoşluk vardır ki sonunda nâhoç olmasın, hangi bir tavan vardır ki n.'hâyct yıkılıp döşeme tahtası gibi yayılmasın?»
Muhavvil’Ulohvâl ye Mukallib'ül-kulûb olan Allah, dünyâyı bir lııkı lâb Slcml olmak tlzerc yaratmış âlem böyle oldugu gibi, fiicmd( kileri ﺍ1،ﺍ inkılâba tflbl' kılmıştır. Dugünkil meserret, yarm kedere ؛yarıııkl kodor öbür gün bir sUrftrn tahnvvUl eder. Dugiin hoş olan bir ؟ey, yıuın nftho. olur. Bugtln ma'mur görünen liinftlar, yarin hnrâblye yüz tutarlar. Dün-
ﺍ٠ ﻝ ٠
Yâni gerek şazının, gerek âvâzımn te’sîri dinleyenlere raklk hisler, latif hayaller İlhâm ederdi. .2071
ﺭﺁﻥ ﺛ ﺪ ى٠0 ا ز وا ش ا غ ب ش ﻫﻮش دل ﺣﺮان ﺛ ﺪ ى.وزىدا E z-m v â ye ş
7
m u rğ -i ء۵ أp e rrâ n
V ’e z - S â y e ş
h û ş-i d il h a y ra n
ş u d î, ş u d î.
«Onun terennümünde, efin kuşu uçardı. Sadâsından da kalbin İdrâki hayran knhrdı.
2072
.،٠٤. ~؟٠ j
-..٠١/ ösr
ti
j ١»؛٠٣ ؛. •؟j ١٠
,Ç u n b e r -â m e d r ü z g â r û
pîr ş u d
.B â z - i c â n ş e z - a c z p e ş ş e - g î r ş u d
٠ ٠ ٠ n geçip de adamcağız ihtiyarlayınca onun can doğanı, aczinden،■/.uı *.İvrU lnrk ،utm aya boşladı .
. YAnî gençliğinde doğan gibi, şahin gibi yükseklerde uçarken ihtiyar luyııu■،، sinek avlamaya mecbur oldu,
2.75 ٠ ﻫﻤﺒﻮن ﺑﺜ ﺖ خ٠ﺑﺸﺖ او خﺀ ﻛﺜ ﺊ اروان ر ﺟﺌ ﻢ ﻫﻤﺒﻮ ؛ردم P ü ş t- i
۵Ham
g e ş te h em rçu n p ü ş t- i H u m ,
E b r u v d n b e r -ç e ş m h e m -ç û
pdrdttm.
.Arka. 1 ktlp sırtı ،ibi kalburla؟.!. Kaşları paldum gibi gözünün üsttine düştü.* İM .
L.07H
ﺍ ﺩ ﺕ ازو٠٠ﺍﺩﺭﻭﻝ ﰷﺩﻟﻮ ﻻن ﻫ ﺖ ازو٠— ق ﻛﺲ ه “اأ ﻧﻢ Enderuni k’endeıînhâ mest ez û ~
,
N îs tî k ’în h e s th â m â n h e s t ez-û .
«Alemde pâydâr olacak sesler b؛r derftndan ؟.kar k.؛, derûnlnr ve kalhler onun mestid r. o seslerin ؟ık،.§j ag.rlar bugiin mevcud degildlr. Fakat birim varlıklarımız o yokluktan vârîd olmuştur..
Yânî o ses sâhibleri mevhum varlıklarım vücûd-i hakikide ifııâ 11ﻝ ﺍ mışlardır. İşte onların kendisinde fâni oldukları Vücüd-i Hakiki bizim ! ؟in varille mayasıdır. 2٠7٥
ﻛﺒﺮا ى ﻓ ﻜ ﺮ م آواز او ﻟﻬﺎﻣﻮ و ى و راز او١ ﻟﺌﺖ K e h -r u b â -y î fik r -i h e r â v â z -i û , L e z z e tA
İ lh â m
١،
vahy
û
râ z-i
۵.
*Her fikrin, her âvâzın kehrübâsı, yân ؛cârlbesl odur. Keza ilhamın, vahyin ve sırrın İMM، ؛odur..
Veliyy-i ekmel, sıfât ve zât-1 llâhiyyenin mahar-ı tâmmı oldugu ، ؟in her türlü tecelliyât 0 mazhardan süd٥r eder.
..
Mutrip kıssasına avdet ediliyor:
2 8
ﺟﻮﻟﻚ ﻣﻄﺮﺏ ﺑﺮ ; ﻛﺸﺖ ﻭ ﺳ ﻴ ﻒ ﻑ٠ ٠ ﻳﻒ ﺭﺀ
ﺟﺎ رﻫﺲ٠ﺫﰴ
ﺛ ﺪ
Ç u n -k i m u T r ib p ir -te r g e ş t
û
Ş ü d z \-b î-k e s b i r e h în -î y e k
r a ğ lf,
Z a 'îf,
"O mutrip ؟ok ihtiyarlayıp’da znif düşünce knrannmıd.gından bir ek. mefte mttftekir oldu..
Binâenaleyh RezzAkı Aleme ،ItlcA ve duâ l ؛ln dedi kl : 10«
yânın hidâyetinden beri böyle olmuş, nihayetine kadar da böyle olup gi decektir. S e b â tı y o k
bu
â le m in
ona
k im
i ’t i m â d
eder?
T e r a h g e lir fe r a h g id e r , fe r a h g e lir te r a h g id e r .
Bahsimizin mevzû’unu teşkil eden mutrip de gençliğinde gayet güzel sesli bir hanende iken mürûr-i zemân ile ihtiyarlamış, vaktiyle söylemesi için yalvaranlar: «Sus ey sûmây-ı hâkanî, sükûtun mûsiki olsun!» demek lüzumunu his seder olmuşlardı. Hülâsa: Dünyâdaki nefsler ve nefesler tehavvüle uğradığı gibi sesler de tebeddüle tâbi’dir. Ancak :
2077
ن د ر د و ر١واز ﺀﻟﻴﺰ٦ ﻏﺮ ى ﺑﻮد ا ز ﻛ ﻰ دﻣﺜﺎن ﺗ ﺦ ﻫﻮر٠ G a y r-İ â v â z-î
Kî
büved
â â n
e2-٥ fcs٠i
d e r - S ir ,
d e m şâ n n e fH -i S û r.
«Azizlerin, yani ekâblr.1 ümmetin, sine ve kalblere akseden sesleri ve sözleri mtlstesnâdır k. ؛onlann aksinden â d e tâ s٥r tesiri husfile gelir."
Tekellüm olsun terennüm olsun agızdan çıkan bir ses, havada biraz dalgalandıktan sonra yokluk ümranında kaynar gider, o yokluk ummâ٠ nina batmayıp az çok l»kâ te'min edebilen, büyüklerin sesleri ve sözleridir. Bâkî merhum: « B â k î k a la n
bu
kubbede
bir
h oş sa d a
İmiş,»
demi?, tşte o kubbe, târih sahlfeleridir kl oraya hüsnü sûretle aksetmiş sedâlar d&imâ çınlar. 'Meselâ Mesnevi- ؛şerif aşağı yukarı 700 senelik bir eserdir. Bugün dahi okunduğuna göre Hazret-i Mevlânânm sesi hâlâ pfiydfir oluyor demektir. 1022
2 0 H؛i
V ﻓ ﻢ. ض ا ر. ار٠ا ر,ﺀ
ﻛﺪ ت
ا٠ رد ﺀﻟﺐ- ٠ﺋﻮ ﺑﻪ ﺑﺰو ل ال G o ft H â h em K ’û
e z-h a K
e b r îş ü m -b e h â ,
b e - n ik û y î V e z ir e c l K a lb h â .
«Dedi ki: ibrişim bedelini, yânî çalacağım sazın ücretini Allahtan ؛Nterim. Zât.i eceli ü a’lâ kalp .،anlan da lötf u kereminden hüsnü kabûl eder.. (ibrişim bahâ) saz ؟alanlara verilen bahşiş demektir,
2.86 ﺍ ﻥ > ﻣﺎﺩ/ ﺟﻨﻚ ﺯﺩ ﺑﻴﺎ ﺭ ﻭ ر ا ى ﻓﺂ د
ان ﻛ ﺮد و٠ﺟﻨﻚ ا
Ç e n g z e d b i s y d r u g i r y â n s e r -n ih d U , Ç eng
b â lîn
k erd
u
b e r -g û r î fü tâ d .
«Çengi uzun uzadıya çaldı. Sonra onu yastık yaparak ağlaya ağlaya bir kabir üzerine kapandı». 2087
غ ﺟﺎن ازﺣﺒﺲ و ب/ ﺣﻮاب ردش
رﻫﺎ ر د و ﺑ ﺠ ﺖ١ﺟﻨﻚ و ﺝ ﺀﺍﺭ H â b b ü rd eş m u rğ -i
can
e z-h a b s r e s t,
û
Ç e n g û ç e n g îr â r e h a k e r d
b i-c e s t.
«Onu uyku İstilâ etti. Can kıışu beden habsinden kurtuldu. R٥h; çengi de. çengiyi de bıraktı, sıçrayıp ervâh âlemine gitti.»
2088 ﺍﻥ٠ﻛﺸﺖ ﺍ ﻧﺎﺩ ﺍﺭﻥ ﻭﺭﻉ ﺏ و ﻣﺤﺮاى ﺝ'ﻥ.اد٠ ﺍﻥ٠ﺩﺭﺝ Geşt
â zâ d e z -te n û re n c -i
D e r -c ih â n -î s â d e v û
c il, cân.
S a h râ -y i
«Çengnin rullu uj'ku esnâsında sâde bir âleme ve can sahrftsın. «٠ ،،،. ('Iınıııni ve cllıftni meşekkatlerden kurtuldu.» *٥ ٥.٠
1.25
2081
ﻣﻬﱲ ﺩﺍ ﺩ ﻯﰉ
ﻛﻔﺖ ﲬﺮ ﻭ
ﻭﺍﴃ1 ﺣ ﺪﺍ
ﺍ ﻛﺮﺩﻯ.ﻟﻌﻠﻒ
G o ft o m r
۵
m u h le te m
L u T fh d k e rd i H u d â y â
d â d î b e s i, b â -H a s î.
«İlâhî, bana lininb;'r Omlir ve ٠ kadar zaman mühlc، verdin. Benim gibi ؟ör.çöp mesabesinde bulunan bir mahlûka azim lutuflar ettin.. 2082
ام ﻫﻔﺘﺎ د ﺳﺎل٠ﻣﻌﺼﺒﺖ ورزﺋﺪ ?از دوﻓﻨﻰ زس روذى رو(ل M c ı ’S ı y e t v e r z t d e e m
h e f tâ d s â l,
B â z n e - g r î f t î z i - m e n r û z î ■ n e v a l.
-Ye.m iç y ıld ır günah İçinde yuvarlandığım hâlde b ir gün rızkım ı kesmedin.» 2083 ﻭﺍﻡ,- ﻣ ﻬ ﲈ ﻥ
اروز
ت ﻛ ﺖ٠ﺑﺲ٠
وام ."وزﻧﻢ ﻛﺎن-ر٣ ٠ﺑﻨﻚ N is t k e s b İ m r û z m ih m â n -î tu e m , Ç e iıg
b e h r-î tû
zen em
k 'â n -ı tu e m .
*Bugün kazanamadığım İçin sana misafirim. Senin mihmâmn. senin kulun olduğum iç؛n sana çeng çalacağım.» 2084
ﺭﺩﺍﺛﺖ ﺛ ﺪ ﺍﻟﻠﻪ ﺟﻮﻯ١ﺟﺬﻛﺮ ﻯ/ ٠7 ﺗﺎﻥ ﻳﺰﺏ٠ﻭﻯ ﻣﻮﺭÇ cn grâ
b c r-d â şt şü d
A H -c û y ,
S û y - i g û r is tâ u r i y e s r ib
۵,،-ﺝ۵ ﻵ٠
؟. cngl omuzladı. A h diyerek V. A llaha lltlcft ederek Medine kabrls. ،anma g itti." 1021
:٠ <٠ ٠ )٠
ﻯ ﻟﺪ ﻯ
ا.ﻟﻰ
ﺧ ﻮ ﺭ ﺩ ﻯ٠ ﺭ ﺭ. ١ ﺩ ﺩ ﺍ ﻥ ﺫ
B î-p e r û bî-pâ s e fe r n ıî-k e r d e m î, B î-le b û d e n d d n ş e k e r m î-I-Iordem î, «Geldiğini bu âlemde dâimi olarak ka ka id im : Kanadsız ^ı.rer eder dişs:z ve dııdaksız şeker yerdim .»
ve ayaksız
ﻻوsûret âleminin gayr'ı bulunan ma’nâ âlemi, herhâlde bizim âleitlimizden bambaşka bir şeydir. Meselâ onun bir cüz'ü demek olan, hepiIiiizee de meşhûd ve miicerreb bulunan rü'yâ âlemini düşünelim, o âlemile öyle ؛eyler görülür ki bizim âlemde cereyâm kâbil değildir, insan rii'. ylsında uzun uzun seferlere çıkar, vapurlara, şömendöferlere, tayyârelere bindiğini görür. Yer altına girer, gökyüzüne çıkar, koşar, uçar. Bu kadar didinme ve uğraşmaya mukâbil de yatağından ayrılmaz, belki bir taraIunlan öbür tarafına dönmez. Kezâ yine rü'yâda bir adam, ziyafette bulunur. Türlü türlü yemekler, türlü türlü tatlılar yer, tıka basa karilini duyurur, öyle oldugu hâlde ne dudakları açılır, ne de çiğnemekten dişleri yorulur. Daha garibi 0 kadar tokluk üzerine uyanınca açlık hisseder. Hülâsa: Şu bedene tealluk etmeksizin, bu cisim vâsıtasiyle. olmaksızın u،،؛tenâim ve muazzeb olur. Temamen ma'nevi olmayan rü'ya âlemindi' bile bu gibi bâller vukû'a geldigini hepimiz biliriz. Çünkü hepimiz de ncib ve garib rü'j'âlar görmüşüzdür. İşte bunlan nazar-1 dikkate alıııalıyız. Ye sırf ma'nevi olan âlemlerdeki ezvâkı ve ikâbı, meselâ cennetteki nimetleri, cehennemdeki azabları bunlara kıyas etmeliyiz. Bahse devam olunuyor ve çengi lisânından deniliyor k i : 2 0 ٥2
رﻏﺎز ر 'غ دﻣﺎﻟﻢ١ﻧ ﺮ و زﻛﺮىف ﻛ ﺮ د ى ﺇﺍﺍ ﻛﻨﺎ ن ﺣﺰﻍ ﻻغ Z i k r u f ik r î fâ r iğ ez-ren c-î d im â ğ , K e r d e m i b â -sâ k in â n -i çerH m ğ. “ Beynim i yormaksızın z ik r ﻻfik ird e bulunur, âlem-l eflâk sakinleri, yf.nî inelâlke ile görüşür lft،؛fe؛c.ş؛rd'«ı.»
Bundan evvelki beytte rü'yft âlemine işâret olunmuştu. Burada filem-، ıııeleküta imâ ediliyor. ااا7
Ccnâb-ı Hakkın had re hesabı bulunmayan nimetlerinden biri de uy kudur, Kur’ân-ı Kerim'de: «Ey insantar, uykunuzu, sizin için siibât, yân» ruba، kıldık, buyuruluyor. Sühât: Kat' mânâsmadır. Uykuya sübât denilmesi uyanıkken yapılan işleri inkıtaa uğratmasından, binnetîce bedene istirahat vermesindendir. Evet, uyku, her türlü iştigâli kat’eder, hattâ zihni meşgûliyetleri durdu rur; binâenaleyh insanı cismen de, fikren de dinlendirir. Bazı kimseler için gaflet getirirse de bazıları için ayn-ı nimet olur. Meselâ bir herif; tatlı, tuzlu, acı, ekşi bir çok yemekle midesini tıka basa doldurur, onların hazım esnasındaki buharı beynine vurur, bilâihtiyâr gözleri kapanır, gaf let deryâsma dalar. Diğeri ise hasbelbeşeriyye uyur, uyur amma uykusu mi’de tokluğundan değildir. Belki onuıı uykusu berikinin uyanıklığından daha nâfi’dir. Çünkü bir taraftan bedeni dinlenir, diğer taraftan fikri ve rîıhu istirahat eder. Husûsiyle ve hiç olmazsa güzel ve teselli verici rü ٠yâlar görür de uyandığı vakit müteselli olur. İşte pir-i çengi de herkesten ümidini kesmiş, yalnız Allaha teveccüh etmiş, rûhî istiğrâk içinde sazını çalarken tevcecüh ve zevk âleminde kendinden geçmiş, rûh ve rü’yâ âle mine dalmıştı. 2089 اﺟﺮا٠ﺟﺎﻧﺎ وآﻧ ﺤﺎ ﻣﺎا ن ١ﺍ ﺀﺍ'ﺩ’ﺩﻯﺹ
ﳒﺎ١ﻛﺎﻧﺪر
Cân-i û anca serâ yâ rı m â -cerâ , K ’e n d e r în c â g e r b i-m â n â e n d î m e r i . ؟enginin ruhu ٠âlem de tercnnUm ederek diyordu ki: N e olurdu, beni şurada alıkosalardı.«
2090
در ن ﺯﻍ ﻣﺎر ﺭ١ﻻ ﳍ ﺰ
rv
ﺩ ﻯ
ﺧﻮﺵ
ﻡ ; ﺍ ﻥ ﳏﺮﺍﻯ ﺛﺒﺐ ﻭ
Hoş b ildi c d n e m d e r -în bâg-î b e h d r, M e st-İ în S a h r d -y i g a y b û Idlezdr. "Rûhum şu bahar bağının, ؟u gayb âlenı، K uhrk V . lâlezârının m esti olup kalsa ne boş olurdu.. 1«2«
ıçin mümkün iken safveti ve rnn’nevIyyAtı kuvvetli olan zevatm böyle tefekkür ve miirâkabe esnâsındı، dahn yuksek hâlât-a nâil olmaları, neden kabil olmasm? Hülâsa ؛htiyâr çengi o sırada : 2 .9 4
Ju
آ ل ر ق درواى
رغ
ﻏ ﺘ ﻞ٠ ﻟ ﻮ ل ﺛﺮاب١ض
M u r ğ -i â b î g a r K -i d e r y â -y î asel, A y riri E y y û b î şe râ b -i m u g te s e l.
*Bal denizine girmiş bir ördek, yâbud şarâb.ı mugtesel İçinde bir EyyUb gibi olmuştu.» Hazret-i Mevlânâ bu beyt ile EyyUb Aleyhisselâmm kıssasına telmih ediyor: Ma’lumdur ki ishak Aleyhisselâm'm (؟s) ve (Ya’kub) nâmmda iki ofilu ١'ardı. Ya'kub Aleyhisselam’dan Beni isrâîl, îs'ten de dördüncü batıııda Eyyub Aleyhisselâm vücûda gelmişti. Hazret-i Eyyub (Dımışk) ile (Ezriat) arasında (Besine) denilen bir köyde oturur, çiftçilikle meşgul .durdu. Yûsüf Aleyhisselâmın oglu (Efrâyim) in kızı (Rahime) yâhud (-Rahmet.) ile evlenmiş, ؟oluk ؟ocuk sâhibi olmuştu, o civar halkım irşâd İçin kendisine nübüvvet de verilmişti. Lâkin Cenâb-1 Hak onu imtihana m.'i'ruz kıldı. Hayvânâtı kirana uğradı, ekinleri yıldırıma yandı. Emlâki yıkılıp çocukları enkâz altında kaldı. Kendisi de hastalanıp uzun müddet yattı. Bu kadar musibete karşı sabr ve şükrediyordu. Nihayet:
« ٠ئ
ا
ث
ة
م
ق
ذ
ى
ل
ة
ك
ت
ذ
؛
Yânî: «Yâ Rabbi; bana zarar temas ve istila etti, sen Erhamerrâhh«،,.. .١أأا؛٠.» diye I-Iakkın merhametine sığındı. Bunun üzerine afiyet،, serveti ü'ıde olundu. Bu vak’a Kur'ân.ı Kerim'de şöyle hikâye ediliyor : (1ﺍﺍﺍ
SOre. Enbiya
: t». ا٠ة٠
Malumdur ki rü'yâ, âlem-i misâldendir. Âlem-i misâl ise cesedlerle rUhlar arasında, ta’bîr-i diğerle sûret ve ma’nâ arasındadır. Fakat bir kimsenin ruhu daba ziyâde pâk ve musaffa ise bu âlemden yükselir, meİâike âlemine ulaşır, oramn acâib ve garâibini müşâhede eyler ki onları görmek ؟؛in gözün, işitmek İ؟in kulagin, cevab vermek İ؟in dilin zalime, tine hâcet kalmaz. Bunun kâbil elup olmadığım baid bir teşbih ؛le ve kii؟tik bir zahmetle nefsimizde de tecrübe edebiliriz. Ba’zan bir mes’ele ile zihnen meşgul oluruz, ihtimâl ki 0 mes'ele, bir, yâhud bir ka ؟kişi ile süâl-cevâb şeklinde cereyân eder. Oturduğumuz yerde onun cereyâmni düşünürüz. Miibâhase edenlerle konuşur, lâkırdılarını İşitir, lâzım gelen cevablarmı veririz. Fakat ne gözümüz onları görür, ne kulağımız sözlerini duyar, ne de cevab vermek İ؟in dilimiz kıpırdar. 2093 ﺩ ﻯ٠ﱃ ﻯ ﺩ ﺟ ﱸ ؛ ﺕ ﻋﺎ ﻣﺪﺱ٠ﻯ
دﻛﻮ
ﻭﺭﺩ ﻭ ﺭﲟﺎ
ﻑ
Ç e şm -b e stö a le m i m î-dîderrıî, V e r d u r e y h a n b î-k e fî m î-ç îd e m i.
«Gözüm kapalı olduğu hâlde bir âlem görür, elimin, avucumun yar. dimi olmaksızın gül ve fesliğen toplardım.» Dimâğımızm bir fi.ili vardır ki adına düşünmek deriz. Bu fi'1 şahsa giire değişir, derecesine göre isim alır. Meselâ (Tefekkür) denilir, (Tchayyül) denilir, (Miirâkabe) denilir, (Râbıta) denilir, insan bununla ıneşgûl oldugu hâlde a'zâsmın vâsıtası olmaksızın bir ؟ok şeyler yapar. Meselâ oturduğu yerden kalkar, tayyâreye biner Amerikaya gider, devr-i âlem yapar, döner gelir. Hem de bunu bir ân İçinde İcrâ eder. Halbuki yürümek vâsıtası olan ayağım, atmak şöyle dursun, yerinden bile kımıldatmaınıştır. Kezâ tehayyUlâtma göre bir bahçeye girer, tarhlar arasında dolaşır, beğendiği ؟؛؟ekleri toplar, onlardan bir demet yapar, belki de : B û y -i aş/c-t s a fım ı d u y s u n m e şâ m -ı i ffe tin , K o k la e y g ü lb ü n ; m e n e k ş e m y a d ig a r o lsu n sana. E y le m e p â m â l-i n a h v e t s e v d iğ im ; i g ö ğ sü n e , A ş k ım ın tim s â li fa r z e t, b e rg ü za r o ls u n sana,
diyerek takdim eder. Böyle iken 0 ؟،؟ekleri toplayacak ve bağlayıp demet haline getirecek olan ellerini tahrik etmemiştir. Çıı hâl, en basit kimseler » .2 8
ﺓ0 ﺍﻝ٠ﻝ
'ودى ﺑﻮ ﺑﺮﺥ, ; ﻣﺘﻨﻮى ﺑﺮﰖ ﺍ ﺭﺥ
fi
ى ﺩﺭﻭ زان٠د ﻟ ﺸ ﺤ ﺎ
M e s n e v i d e r-h n c m
eger
D e r -n e -k ü n c îd î d e r -û
b ild i ç u g e r H ,
z ’â n
n îm
b erH .
٠Eğcr Mesnevi kitabi bacnı l’t؛bâr؛yJe ؛elekler kadar geniş alsaydı yine ٠ esrarın bir mikdârını İstiâb edemezdi. Vâkı’a Mesnevi- ؛şerif altı cildden ve yirmi şu kadar bin beytten miiteijekkil büyük ve muazzam bir eserdir. Fakat onun vüs'at ve azameti, esrâr.1 ilâhiyye ve maârif-i Rabbaniyyenin büyüklüğü kakışında biç kalir. Cenâb٠ı Hakkin tenâbisi olmadığı gibi çu۵n-ı Jlâhiyyenin de hadd ü pâyânı yoktur. Tabiidir ki nâmütenâhî olan mütenâhî derünuna sığmaz. Kur'ân.ı Kerimde:
أ ف ئ٠ا
٠
%
ﻰ
ه
؛
ك ل ل أ ك ا ل ا أ ق ى
ﺔ ﺋ ﺑ ﺑ
ﺋ ﻘ. ت
ذ0?
ا
ذ
' k i : «Habibim; sOyle: B ütü n denizler, bütün bahr-i mu. h tle r b ilfa rz m tirekkeb olsa ve onlara b ir m is lin i de İlâve etsek; K abilim in kelimât. hitâm bulmadan evvel ٠ denizden mUrekkeb b ite rd i»؛, meâlindedir. Kelimât-1 ilâhiyye, bütün maülûkât ve meveüdât demektir ki Hak. km tecelliyâtı asârıdır. Allahın zât-i akdesi, sıfâtı ve tecelliyâtı sinir knbul etmez. Binâenaleyh bütün denizler mürekkeb olsa da yazılamıyacnk olan esrâr-ı tecelhyâtı, bittabi' altı cild Mesnet İstiâb edemez. 2 .9 7
ﻣﺎ نﰉ ﻓﺮﺍﺥ١ ﻳﻦ ﻭ٠ﻛﺎن ﺫ ﺗﻠ ﺪ ﺭﺍ ﺫﺍ ﺧ ﻈ ﺦ- ﺩﺍ ﺫ/ â s m â n - î 5٤ ﺟﻞf e r d H ,
K ’â n
z e m in û
K erd
e z -te n g i d ile m -r d
şâ H
şâ H .
«O zeminin, ٠ â.smânın vüs'at-i harikuladesine karşı ka lb im in dar olmas. derünumu parça parça e tm iş tir.. 3 1 ٠ . . . .. ى„اأ, ﺀآ٠ ١ ا1 : ا وو1 ًا٠،»اا- . ٠ اااا،'
(13)
s .r e l K . U
. !٠٠. 1
،
٠
ي
ج
ت
ر
ي
ئ
ي
| ء
د
ا
؛ غ
ﺫﺍﺃ ﺷ ﺬ ﺯ ﺯ؛ ﺩ ﺅﺋ ﺄ ﺏ ﻕ «Habîbim; abd-i hâssıınız Eyyubü zikret ve sabırlı macerasını halka anlat. Hani, Rabb-1 Kerîmine nida ve merhamet- ؛bârîye iltica eylemişti de. şeytan bana zahmet ve azâb ile temas etti demişti. (Bunun üzerine Cenâb-ı Hak da ona vahy ile dedi ki) Ayağınla yere vur. işte gusledile cek ve iç lecek iki menba11.. H a z r e t- i E y y u b u n a y a ğ ın ı y e r e v u r m a s i y l e i k i k a y n a k z u h u r e t t i . B 'r i s ıc a k , d iğ e r i s o ğ u k tu . S ıc a k m e n b a ’d a y ık a n d ı , s o ğ u k k a y n a k t a n iç ti. O s u r e tle h a s ta lık â fiy e te d ö n d ü .
4 ١
٠- ٥١l L ؛؛o J
«Ona ehlini de, onlarla beraber emsalini de verdik. Bu atiyyc bizden rahmet eseri olarak verilmişti. Aklı başında olanlara tnedâr-ı ibret olsun diye ihsan olunmuştu12.. 2095 ؛ا ﻧﺎ ﺑﻌﺮق٠'ﻛﺎ درو ا و ب ا ﺑﺎك ﻧ ﺪ ازرﺗﺠﺎ ﺟﻮن زر ﻧ ﺮ ق K î d e r-û E y y ııb P âk
e z-p â tâ
şu d e z-re n c h d çu n
b e -fe rK ,
r ıû r -i ş e r K .
«o menba’da Eyj.n1» Aleyhisselâm tepellen tımağa kadar bütün has،alıklardan temizlendi. Şark »ıııru, yâni Güneş gibi pâk ve parlak oldu.. ا ا1ا .12. 1٠ >::!٠
S ilr c i S a d : s ٥r ٠ ٠l S a d :
41-42.
ﻻ ؛ﺍ ﺫ ﺫ٠
ﺍ'ﻝ ﻛﺎدر ﻯ ﺭﻭﺍﰈ ﻧﻤﻮل٠ﻥ ﺝ٠ﻭ
ر ﻭ ﺍ؛ ﺭﺍ ﻛﺜ ﻮ ﺩ٠ﺩﺫﻛﯫﺀﺵ V ’î n c ih â n î k ’e n d e r in H d b e m n ü m û d ,
Der-küşdyiş perr « R ü 'y â d a
g ö rd ü ğ ü m
bu
â le m , f e t h
ﻟﻤﺄ ü
bdlemrâ küşûd. İ n c ilâ
y o lu n d a
k o lu m u
k a n a d ım ı
a ç tı.»
Yânı uyanıkken bulunduğum âlemde muzâyaka çektiğim için çok sı kılıyordum. Rü’yada girdiğim bu âlemde ise sıkılmak şöyle dursun, adetâ kanatlanmış gibi uçuyorum, hadd ü pâyânı olmayan fezâlarda dolaşıyorum. Ca'fer ibni Ebî Tâlib Radiyallâhü anh Hazretleri —ki Resûl-i Ekrem Sallallâhü Aleyhi Vesellem Efendimizin amca zâdesi ve Cenâb-ı Ali'nin ağabeyi idi. Müslümanların Rumlarla ilk def’a çarpıştıkları (Mü’te mu harebesi) inde İslâm serdârı bulunuyor, müsademe esnasında bir eliyle sancağı tutuyor, bir eliyle düşmana kılmç sallıyordu. Bir kılınç darbesiyle sağ eli kesildi. Sol eliyle sancağı tutmakta devâm etti. Öbür eli de yine bir darbe ile kesildi. Bileklerinden kanlar fışkırdığı hâlde kesik kollariyle sancağa sarıldı. Kumanda mevkiinden ayrılmadı. Nihayet bir mızrak dar besiyle yere serildi. O, düşerden ashabdan (Abdullah Bin Revâhe) koştu, sancağı kavradı, devrilmesine meydan vermedi. Hazret-i Ca’fer, hâl-i ihtizarda iken kendisine su getirdiler. — Oruçluyum, suyu yanıma bırakın. Guruba kadar yaşayabilirsem içerim, dedi. Bıraktılar, Lâkin içmek nasîb olmadı. Oruçlu iken şehitlik şerbetini içti. (Radiyallâhü anhü ve nefa'.ıa bişefâatihi.) Bu kahraman ve fedâkâr zât hakkında: « C e n â b - ı H a k , C a ’ f e r e k e ş l i e l l e r i n e b e d e l i k i k a n a d i h s â n etti. O n l a r l a d i l e d i ğ i y e r l e r e u ç u y o r . Hadis-i Şerifi sanih oldu. V e bu Hadis dolayısiyle o mübârek zâte ( C a ' f e r ■ ، T a y y a r ) .denildi. m i؟
İşte pîr-i çengi kemâl-i ihlâs ile Allah’a teveccüh eylemiş olduğu İçin rü’yasında öyle bir müşâhedeye nâil olmuştu. Cenâb-ı Mevlânâ o âlemi ta’rif için buyuruyor k i:
1.3:1
Bu beytin pîr-i çengi lisânından olması da, bizzât lisân-1 " “ îrâd buyurulması da mümkündür. Hazret- ؛Ali Kerremallâhü vechehü Efendimize İsnâd edilen bir kıt.a vardır, Orada : «ÂJem-i ekber sende dürülü bükülü iken kejıdini ufak bir şey mi sa. iliyorsun?« denilmektedir. Âlem-i ekber: Şu gördüğümüz fezâ ile onun fevkindeki semâ ve mele’-i a’lâdır. Âlem-i suğrâ da: insandır ki âlem-i ekberin âdetâ fihristi, yâbud nümUnesi mesabesindedir. Binâenaleyh Âlem-i ekberin bütün maliiyyeti insanda mevcuddur, hattâ İnsan-ı kâmilin kalbi, bunlarm hepsini muhittir. Nitekim Hazret-i Mevlânâ bir gazelinde : “Dün sabah ma’nevi bir seyrân esnâsında feleğe dayandım. Bir haşhaş ılA u e s i ؟؛inde bir örs buldum* yânî: «Biitiln miikevvenat ve mevcüdâtı, nokta- ؛siivcydâ dahilinde seyrettim,* buyuruyor. Yürek denilen uzvun üzerinde siyah ve gayet küçük bir nokta varmış Kl nı.'.Hi tecelliyât mahalli İmiş. İşte (Süveydâ-y ؛kalb) ve (Nokta-i sil. v r y .l A ) ()edikleri odur. Hazret- ؛Pirin beyânâtı garib karşılanmasın. Bu mazhariyyet derece أ'ااااgüre hepimizde vardır. Hephniz de okumak ve öğrenmek sûretiyle ار 'اا'اmn’lümât elde etmişizdir. 0 ma'Iûmât zihnimizde mahfüzdur. Me ةا'ااﺀdevAm ettiğimiz bir câmii ne vakit istesek bütün müştemilâtıyla hatliJayahlliriz. .Bunu insanlık sıfât-1 mükerremesini hâiz olduğumuz i؟،n yapabiliyoruz. Fakat bir de insanların havâssı, yân' ؛Allah indinde makbul olanları vardır ki elbet onların ١nıküfu daha başkadır. Tabii onlann halin! kendi halimize kıyas edemeyiz. Ancak kendimize bakar da onlarda lılzdeıı pek fazla, hattâ bize nisbet kabul etmeyecek derecede mazhariyyet-، ma'neviyye bulunduğunu anlanz. Tabii bu anlayışı yirmi, otuz kuru? parası olan bir züğürdün yirmi, otuz milyon liralık servete mâlik kimseter bulunduğunu İdrâk etmesi gibi olur. Ma'neviyyât âleminin vüs'atine karşı kalbin darlığından şikâyet edilmesi, pîr-1 çengi lisânından oldugu sUrette pek tabiidir. Lisân-1 Mevlânâ. dan oldugu takdirde, 0 da zevk-i İrfân ilerledikçe hayretin artması kablifndendir. Beyt-İ şerife başka türlü ma’na da verilebilir. Pîr-i çengi diyordu ki: Zemin ve semâ 0 kadar genişliğiyle berâber beni sikiyor, kalbimi daral tiyor. .Dünyâ geniş olmuş, ayakkabı dar olduktan sonra ne fayda!» diye bir mesel vardır. Sıkı ayakkabının dünyâyı daralttığı gibi elem ve keder gibi hnller de dünyâyı insanm nazarında küçültür, daraltır, âdetâ ufuk dâireN؛n ٠. cendere gibi boynunu sıkıştıracak bir dereceye getirir. 1 .3 2
EMÎR’Ü L .M Ü .M Ît ÖMER KADİYALLÂHÜ ANH u yk u d a JKEN EtÂTİFÎ BİR ÂDÂNIN, KEÇİSİNE, BEYTÜLMALDEN ş u KADAR HALTIN AL DA KABRİSTANDA UYUMUŞ OLAN ADAMA VER DEMESİ»
2102
ﺧ ﻮ ا د/ ر٠ﺣ ﻖ
ﳈﺎ ﺷ ﺖ
ﺯ ﻣﺎ ﻥ
ا ن
ﺍ ﻙ ﺧ ﻮ ﺵ ﺍ ﺯ ﺣ ﻮﺍ ﺏ ﻧ ﺘ ﻮ ﺍ ﻧ ﺖ ﺩﺍ ﺫ ﺕ٠ Â n
zem ân
haK
b e r J U m e r I iâ b î g ü m û ş t,
T â -k i H iş e z -H â b
n e -tv d n h t
& ¥■
«O sırada Cenâb-1 Hak, Hazrct-i ömere bir uyku havâlc etti k؛, Fâ٠ i':،k٠، A’zam kendisini ،utmaya muktedir olamıyordu.. 2103
ود 'ﺑ ﺖ٠درﺗﺠﺐ اﻓﺘﺎد ﻛ ﻦس ا ن ﻧﻌﻴﺐ اﻓﺂب د ﺷ ﻮ د 'ﺑ ﺖ D e n c e b k
ü ft& d
ﺍ ﺓ- ﻷ ﻝ ﺀ ﻭ١ﻝ
k 'îtt
ü itâ d
m a ’h û d n i s t ,
Im a K S u d
m s t..
«Hazret.i Ömer bu hâlden teaccUp etti Bu benim âdetim değildi, û،â" dem ki gaybdan vâki’ oldu, elbette scbebsiz değildir dedi.« 2104
ردش ﺧ ﻮ ﺍ ﺏ دب
ﺧ ﻮﺍ ﺏ
دا ﺟﺎ ش ﺛ ﻔ ﻴ ﺪ٠ﺣ ﻖ
Ser
,
n ih â d û H â b
.K ’â m e d e ş e z
haK
ﻫﺎﺩ و.' r ﺍﺯ
ﻛﺎ ﻣﺪش
b ü rd e ş I id b
d id
n id d c â n e ş ş e n îd
Ba»؟٠n٠ .,،،yere koydu uyudu ve rü’yâ gürdü. Alein.l men٥mda Ilakt Kelen bir nldâyı ruhu ،٠،،٠٠.٠ " ٠٠ I
2099
ﺑ ﺪا د ى٠ر١ان ﺟﻬﺎف و راﻫﺘﻰ ﻧﺠﺎ ﺑﺪﻯ١ ﻛ ﻰ ﺑ ﻤ ﺤﺘﻠ ﺔr A n t ifıâ n û r â h e ş er peyda b ü d î, K e m k e s i y e k - l â z â î în c â b ü d î.
«Eğer ٠ ma’nâ âlem ؛zâhir olsayd. ve yolu kolayca bulunsaydı bu âlemde duracak pek az kimse kalırdı, yâhud hiç kimse kalmazdı.* Bahse dönülüyor. 2100
ﻯ ﺍ ﻣ ﺪ ﻱ 'ﱃ ﻃﺎﺡ ﺣ ﻮ/ ﺍ
ت ﺧﺎر ﺑﺮون ﺛ ﺪ رو.ﺑ ﻮ ن ذ؛
Emr
m î-â m e d k i n î T â m i’ m e -ş e v ,
Ç u n z i- p â y e t H â r b îr û n § u d
b i-r e v .
«l٠îr-i Çenginin ruhuna (hayır tamahkârlık etme. Mâdem ki ayağın ım
. diken çıktı, kalk, git) diye emir geldi.»
،btiyar mutrib'in rii'yada gördüğü (âlem.i m:s؛،l), yâhud (âlem-i ervAh) idi. O âlemleri bazıları rü'yada, bazıları yakaza halinde görebilir. 1,1 »e ،!٠> bu fâni hayat ile alâka kesilmeden evvel orada kalmak imkânı yoktu. Anlaşılan plr-i mutrib orasını görünce beğenmiş ve yerleşmek 'اا"ا, ﻻاأOnun İçin kendisine «Hayır, burada kalman olamaz. Henüz dün.٧٨ ه1ا٠ ااا، ا ا٠ ؛rtibâtm bâkidir. Ma.mâfih ayagmdan diken çıkmış, yani *cyı. u terakkine mâni olacak şeyler kalbinden ؟ıkarılmıştır. Hayât âleinin.‘ dun, orada ؟alış, çabala da öyle gel» denilmiş. 2101
وﻟﻰ ﻣﻮﻟﻰ ىا;د آ ﻧﺠﺎ ﺟﺎن او٠ درﺻﺎى رﺣﻤﺖ ﻭ ا ﺣ ﺎ ن ﺍﻭ ,M Û I İ m û l î m î - z e d a n c â c â n - i û D e r - f e Z â - y î r a h m e t û İh sâ n -i i
Pir-İ» ؟enginin cani ise orada, Allahın rahmeti ve İhsanı fezâsında,
٠،٠!„،-« ؛.Hakka İ’timâden oyalanıyor Yân ؟bir ân fazla kalmasını kâr sayıyordu, ٠ ٠ ٠ :،.،
Dünyada mevcud kavimlerlıı iih٦<I٠iiInI oln.ın, bedevisi olsun, vahşisi olsun ٥ nidayı anlar. Hem de jtüylom.'l. ،«.٠lı٠dudağa, işitmek için kulağa muhtaç olmadan idrâk eder. BUtlin m.dılûkfttm harekât ve sekenâtınm irûde-i İlâhiyye ile olduğunda şüphe yoktur. Bir kimsenin ef'âl-i sâirosi şöyle dursun, oturup kalkması, yatıp uyuması gibi hareketlerde murâd-t İlâhî olunca kendisine ilham olunur, o adam da nidây-i İlâhi demek olan o ilhamı dudaksız ve kulaksız anlar ve yapar.
2 1 .7
ت و زﺗﻚ٠٠ﺧﻮد ﺣﻪ ﺣﺎى ر ك و ﻻﺟﺂك ن دارا ﺟﻮب و ﺳ ﻚ
ا. ﻛﺮد
ﻓﻬﻢ
H o d Ç İ c â y -î tiir k t i t â d k e s t t i ze n g , F e h m k e r d e â n nidtâ-râ ç û b tt se n g .
«Ttlrk, Tacik, ZencJ ae demek? o nidâyı ağaç ve ta§ da anlar.« Tacik kelimesi: Burhân-ı Kâtı’ın beyânma göre evlâd-ı Arabdan olup da Acemler arasında yetişen imiş. Sonra bu kelime (dacık) şeklinde ve müslüman demek olmak üzere ermenieeye intikâl etmiştir. Şimdi Orta Asyada fârisî konuşanlara (Tacik), türkee söyleyenlere (Tat) deniliyormuş. Hazret-i Mevlânâ buyuruyor ki: Hakkın nidâsını sade Türk, Tacik ve Zenci g.bi insanlar değil, nebâtât ve cemâdât da anlar. Kışın birer deynek haline gelmiş olan ağaç dallan bahar mevsiminde Allah’ın nidasını işitir ler. Derhal çiçek açarlar, yaprak salıverirler, zamanı gelince de yemiş verirler. Daha sonra sonbahar olur, yine Hakkın nidâsını duyarlar, yap raklarım dökerler ve birer deynek hâline gelirler. Toprak da böyledir, taş da böyledir, demir de böyledir, su da böyledir. Yerin sallaması, yânî zelzele olması, toprağın açılıp Karunu yutması, taşların yarılıp içlerinden sular akması, denizin açılıp Hazret-i Mûsflyıı ve Benî lsrâîle yol vermesi, sonra ordusuyla berâber Fir’avni sulara gark etmesi, demir bıçağın Hazret-i İsmail Aleyhisselâmı kesmemesi, (Sütun-i Hannâne) kıssasındaki hurma direğinin inlemesi, hep Ailahın nidâsını işittiklerinden ve anladıklaıındondır. 1037
2105
ﺍ ﺑﺎﻧﻚ ﻭ ﻧﺪ ﺍ ﺳ ﺖ/ ﺍ ﻥ ﻧ ﺪﺍ ﻝ ﰷ ﻫ ﻞ ﻣ ﺪﺍ ﺕ
ﺧﻮﺩ ﻧﺪﺍ ﺍ ﺫ ﺕ ﺍ ﻥ ﺍﰱ
 n n id â y î k 'a S l- î h e r bâng û n id â st, H o d n id a â n e s t ؛T l b ü K î S a d d s t.
«Fârûk.ı A’zânı’ın İşittiği bir nida idi ki: her ses؛n, her nidâın asi» bulunuyordu. Zâten nida odıır, bakiyyesi sadâdan ibârettir.» M alum dur k i nida: Ses demektir. Sadâ ise: Aks-İ savt ma'nâsmadjr ki, türkcesi (yankı) İmi§. Aks yapan yerlerde, husûsiyle dağlık arâzide sadâ işitild igini hepimiz biliriz. A lla h rahmet eylesin M uallim Nâci merhum un: A k s e t t i b in v â h a sreta , D a ğ la rla ç ık t ım âşinâ; H e r d a ğ d a k i k a lb i sadâ} E fg â n ım ın e fg â n ıd ır . beytindeki (sadâ) kelimesi, tam ma'nasmda kullanılmış; vâ hasreta, yânî ؟ok gdrecegim geldi akislerinin dağlarda işitilmesi, kalbden ؟ikan figanfarın bir kerre de dağlarda feryâd etmesi sûretinde gösterilmiştir. Evet. Asil ııidâ, Cenâb- 1 Hakkin nidâsıdır. M uallim Cûdî bir gazelinde: H u m -İ v ü c û d h e n u z ih tiz â z p e y m a d ır , O g u n n e d e n ki g e lir k â f ü n û n h i t â b ı â n . demiştir. Kainatın vücûda gelmesine (Kün) yânî (Ol) nidâsı sebeb olmuştu. O nidâ el’ân devam edip gidiyor, ilelebed de devam edip gidecek. O nidâ ve 0 emir olmayınca b ir sivrisineğin vızlaması bile mümkün de. gildir, O hâlde en zaifinden en şedidine kadar kâinâtın bütün asvâtı, 0 nidây-ı îlâlıînin sadâsındaıı, yânî aksinde'n ibârettir. 2106
و رب/ ﻟﺐ
ﻭ
ﻯ٠؛ ﺍ ﺭ
ﺵ/ﻝ
' ﻧﺪ
زك و ﻛ ﺮ ﺩ و
ﻥ٣ . ﻛ ﺮ د
ﻓﻬﻢ
T iir k u k iir d ti p â rsî-g û v u a re b , F e h r n k e rd e â n n id â bî-gûş u leb.
«Türk de, Kiird de. Acem de, Arab da o nidâyî kulaksız ve dudaksiz unlamaktadır.« 1036
kü su istemek emir, getirmek 1» >اemre 11 أ ه، ا،{ ا.'،'٥Ju,jduk،a,ı Jen İtâat sonra efendinin efendiliğini lisflnen ، أ.، ا، أ1 ٠>اا٠ﻹ"اا٠- hâcet kalmaz. 0 hâlde Kün) nidasiyle vücûda gelenler (Klestn hlruhbikUm) hitabına ma'nen) cevab veriyorlar, vücûda gelmeleriyle (Bel،'،) ،liyorlar demektir, 211. ﺑ ﻮ ﺏ
ﺳ ﻚ ﻭ
ﺣﻮﻥ
ﻧﺎﺑ ﻪ ﻛﻔﻢﺽ ﺯﻓﻬﻢ
ﻫ ﱶ ﺩﺍ ﺭ ﻭ
ﺩ ﺭ ﺑ ﺎ ﻟ ﺶ اﻣﺖ
Z 'â n -ç i g o fte m m e n z i-fe h m -î se n g ti D e r -b e y â n e ş K iS S a i h u ş-d â r ti I iû b .
çûb,
«Taşın ve ağacın fehminden, emr-i İlâ h îyi anlamasından bahsetmiş, ،'m. Onun beyânına dâir b ir kıssayı âkılânc ve güzelce hıfzet.» 2111 ﺳ ﻚ
ﺟﻮ ﺏ ﻭ ﺩﻧ ﺮ ﻙ
ﺍ
ﺯﺍ' ﲠ ﻜ ﻐ ﱲ ﺍ ﻟ ﺮ ﺏ ﻧﺶ ﺫﻣﻪ ﺑ ﺜ ﻨ ﻮ
z'dn-çi g o jte m â g e h l î çu b ti seng, ü e r -b e y â n e ş K i S S a b î-şn e v bi-dereng. «Ağacın ve taşın âgâhhğına dâir söz söylemiştim. Onun izâbı hak. kmda bilâ tevakkuf b ir kresa dinle.«
•MESCİD-İ ŞERİF-1 NEBEVİDE CEMÂAT ÇOĞALIP DA: (Y A RESULA LLA H ; VA.Z BUYURDUĞUN ESNADA B İZ VECH-1 M UKADDESİNİ GÖREMİYORUZ) DEMELERİ ÜZERİNE, Z Â T .l RİSÂLET İÇİN BİR MİNBER YA P ILIN C A , DİREĞİN İNLEMESİ. RESÛL-t EKREM VE ASHÂB.I K İR Â M IN O İN İL T İY İ İŞİTMESİ VE HAZRET-İ MUSTAFA ALEYHİSSELÂTÜ VE SS ELA M IN SARAHATEN O DİREĞE SÜ’Â L SORUP CEVAP VERMESİ.
Hicretin sekizinci senesi sonlarına doğru idi ki müslümanlar çoğal, mış, Mescid-i Nebevi cemâati artmış, Sallâllâhü Aleyhi Vesellem Efendi miz, mihrâbm yanındaki bir hurma direğine dayanarak hutbe îrad eder ken arkada kalanlar tarafındım vcch-i saadet temâmen görülemez olmuştu. 1« 3
اا
2108
:■■■)I ﺁ ﺩ
ﺭ ﺩﻯ ﺍﺯﻭﻯﳘﻰ
ش٠— ﺟ ﻮر و ا را ﺿ ﻰ ؛ ر د د ه H er d e m i e z-v e y C evh er
û
hem i âyed
a 'r â z m i-k e r d e n d
؛جes،) h e s t.
«Her ân ü zamân Allah’dan( ؛Elestii b؛ral١b؛küm) yânî ben sizin Rabbiniz değil miyim? hitabı geJir de cevherler ve arazlar var olur.» Hak Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri, cesedleri halketmeden mukaddem rUhlara «Ben sizin Rabbiniz değil miyim?» diye sormuş. Onlar da (Bela) yânî (Evet) demişler. Şu hitâb-1 İlâhînin lezzeti, ruhların hâtıra-1 zevkmda kalmış. Dünyâda güzel seslere meylin sebebi bu İmiş. Fakat bu hitâb-ı İlâhî vuku’ bulup geçmemiş ,hâlâ ve hâlâ devam edip duruyormuş ki cevherler olsun, arazlar olsun o sâyede zuhura geliyormuş. Sûre-i Yâsînde buyurulmuştur ki: ٠ ٠ ؤ ذ
| د
ﺬ
ذ ﺑ
ﻌ ﺄ
ﻛ
ًا ﻵ ا ذ ا ذ ا ؛١ ا ق
Yânî: «Hakikaten Ccnâb-1 Hakkin emri bir şeyin vuku’ ve zuhurunu murâd ed nce ona ol demekle 0 şey derhal mevcud olur«.» Cevher, cisim demektir. Renk, koku, harâret, burûdet gibi bir cisme muhtâc olan şeyler de arazdır. 2109
ﻓﺎن وﻟﻰ.ﻣ ﺮ ’ ﺀىآدإﻟﻰز
jj ز ﻋﺪم ﺑﺎﺷﺪ١ا ﻣﺪﻧﺜﺎن G er
n e -m î-â y e d
b e l i z ’i ş â n v e l i ,
 m eden şân ez d e m
b âşed
b e li.
«Eğer o cevherlerden, 0 arazlardan (Belâ) cevabi zuhur etmiyorsa onların adcm’den vücûda gelmeleri, hakikatte (Belâ) demeleridir.» insanin meselâ hizmetkârına bir su ver demesi, onun da suyu getirmesi, efendinin efendiliğine, uşağın da uşaklığına en büyük delildir, ؟ün() ﻻ
1.38
S ö r e i Y a s .n :
82.
fıtza edilmiş olsaydı dn Hozret-1 peygamberin ne Kadar m uıcvan ve m،, ııântkâr olduğunu görüp de ümmeti nnlnsnydı» demişti. Bu minber Hicretin 578 inci Bencalno kador dayandı ise de çürüyüp ٠ ٠ıu؛ne yıkıldı. M uhtelif tarihlerde yedi defa yenilendi. Enkazından teİH١ rrüken sakal taraklan yapıldı. Şim diki mermer minber Osmanlı padignhlanndan üçüncü Sultan Muradın eseridir. işte minber yapılıp da Aleyhisselât Efendimiz onun üstüne çıkınca evvelce dayanmakta olduğu hurma direğinden b ir İn ilti duyuldu. Sallal. lAhü Aleyhi Vesellem Hazretleri minberden inip direği kucakladı ve sus. ،urdu. Bu mu’cize-i celîle Buhârî’de، Neseî’de, Ebû Dâvud’da Câbir radiyullâhü anhden şu sûretle rivâyet olunur: •Sallâllahü A leyhi Vesellem Hazretleri hutbe îrâd e ttiği vakit mes cidin direklerinden b ir hurma sütûnuna dayanırdı. Zât-i Akdes-i Nebevi için minber yapılıp da oraya çıkınca yanında hutbe okuduğu direk çatla yıp yarılacak derecede inledi. Aleyhissalât Efendimiz minberden indi, di reği kucakladı. O esnada direk kucakta susturulan b ir çocuk gibi inliyordu Nebiyy-i Ekrem Sallâllahü A leyhi Vesellem Efendimiz, şu hâli izâh için: *Bu direk, işitmekte olduğu z'ıkr ve hutbeden uzak düştüğü içiıı nğlndı !....yurdu.» Zât-i Risâletin direği kucaklayıp susturduktan sonra cennette ebedi l.ır ağaç olması için m inberin altına gömdürdüğü siyer kitablannda ya zılıdır. bS Ulemâdan ba’zıları bu hâdisi te’vîle çalışmışlar, direğin inlemesi Rebûlullah ile ashaba ma’nen duyurulm uştur demişlerdir. Ba’zılan da o in il tiyi gerek Aleyhisselâm, gerek sehâbe.i kiram kulaklariyle işitm işlerdir, fakat direğin in iltiden haberi yoktu. Belki Cenâb-ı Hak, peygamberine bir mu’cize olmak üzere o ânda o in iltiy i yaratmıştır mütâleasmda bu lunmuşlardır. Halbuki sofiyye mezhebinde bulunanlar bunu te’vilsiz kabul ederler.
Yani: «Rabb-i müteâlini teşbih etmeyen hiç b ir şey yoktur, lâkin ٠،* onların teşbihini anlamazsınız15.» Â ye t-i Kerîmesi de bu babdaki derili leridir. Evet. Zerrâta varıncaya kadar her şey, kendi lisâniyle Hakkı zikre der, teşbih eder, takdis eder.
(15) K : 66
S û r e ؛îs r . ’44
؛. 1041
Halbuki bir hatibin sözü kadar yüzü dc dinleyenler üzerinde te’sir yapar. Yüzü görülmeyen bir hatibin, hattâ bir vâ’ızın yalnız sözlerini dinlemek, radyo makinasından çıka٠، sesi dinlemek gibi olur. Bundan dolayı zama nımızda olduğu gibi eskiden de Araklarda ve hitabeleriyle iştihar etmiş eski Yunanlılarla Romalılarda hatlbler, yüksek yerlerde ve ayak üstünde nutuk îrâd ederler, va’z tavırlariyle sözlerinin te’sirini artırırlardı. Arablarda nikâh hutbesinden maadâsmm ayakta, yâhud deve üstünde ırâd olunması âdetti. Buna binâen Aleyhisselâtü Vesselam Efendimiz de hazarda ve mescid dâhilinde îrâd edeceği hutbeleri mihrab yanındaki bir hurma direğ'ne dayanarak iblâğ buyururdu. Seferde ise yine ayakta durur, ya kılıca, yâ hud yaya dayanırdı, Sahih-i Buhârinin Kitâb’ül-cum’asında (Sehl bin Sa'dissâidî) radiyallâhii anh’den naklen deniliyor ki: « R e s û l u i l â h S a l l a i l â h U A l e y h i V e s e l l e m H a z r e tle r i bana
fü lâ n
a ğ a ç ta n
b ir
k a d ın a
h a b e r g ö n d e r d i. D U lg e r
m in b e r y a p s ın . H a lk a
b u lu n a n
s ö z s ö y le d iğ im
k ö le n e
v a k it
e m re t
onun
de
ü s tü n e
yaptı.» Bu minber üç basamaklı, bir meclisli ve dayanmak için arkalıklı idi. Sallallâhü Aleyhi Vesellem Efendimiz, üçüncü basamakta durur, İcâbında üst tarafına otururdu. Sonra Sıddîk-ı Ekber Radiyallâhü Anh, teeddüben bir basamak aşağı oturdu. Hazret-i Ömer Radiyallâhü Anh de bir basamak aşağıya indi. Hazret-i Osman Radiyallâhü Anh ise Zât-i Risâletin durdu ğu basamağa kadar çıktı. Çünkü o da bir basamak inseydi minbere çık mamış olacaktı. Sonra ma’zeretini anlattı. Abbasî halifelerinden biri şu hareketinden dolayı Hazreti Osmanı tenkid ediyormuş. Nedîmî demiş ki: Eğer her halifenin bir basamak aşağıdan hitabeti lâzım gelseydi efendimizin kuyu dibinden hitabe îrâdı îcâbederdi. Minber kapısına ilk defa perde astıran Hazret-i Osman imiş. Bunun için İran camilerindeki minberlerin kapılarında perde yoktur. Sonra Muâviye bin Ebı Süfyân, saltanatım maddi vâsıtalarla takviye için minber-i Nebeviyi Şama nakletmek istedi. Bunun için Medine vâlisi Mervân Binilhakeme emir verdi. Mervan minberi söktüreceği sırada gü neş tutuldu, ahâli bundan teşe’üm etti. Binâenaleyh Mervan: — Maksadım, minberi kaldırtmak değil, yükseltmek idi, diyerek aşa ğı taraftan altı basamak ilâve ettirdi. Bir de Resûluilâh Efendimizin otur duğu yerin üstüne bir kubbe yaptırdı. îran camilerinde bu kubbe de yok tur. Keşke bizde de minber-i Nebevinin şekli muhafaza edilmiş olsaydı. Emevîlerden Melik bin Abdilmelik, Medine mescidini tevsi’ ettirdiği sırada Medîne valisi bulunan Ömer bin Abdul’azize hücerât-ı semyyenin yıkdırılmasmı emretmiş, ezvâc-ı tâhirâtın ikâmet ettikleri hücreler yık tırılıp arsaları Meseid-i Nebevi sahasına ilâve olunmuştu. Sonra Ömer bin Abdul’aziz, bu işe vâsıta olduğuna nadim olmuş, «Keşke hücreler muhao tu ra y ım
1040
b u y u rd u .
K a d ın
e m ir
v e r d i,
k ö ie
de
m in b e r i
2115
ﺗ ﻮ ن. ﺧﻮا ى ا ى٠ ﺭ ﺝ٠ﻛ ﻔ ﺖ ﺋﺐ ذ ت ﻛ ﺸ ﺖ ﺧﻮن١ ازﻓﺮr V ﻛ ﻔ ﺖ G d ft p eyg a m b e r Çİ H âhî e y sütün, G d ft cânem eZ‘fir a K a t g eşt Hûn.
٠Besâ!-i Ekrem Satlâllohii Aleyhi VeselJem: Ey direk ٠٠ istiyorsun? diye sordu, o da: Senin ayrılığından rdhum ptir hân oldu cevâbını verdi.« 211«
ﻣﻨﻌ ﺖ ﺽ ﻭﺩﻡ ﺍﺯﺱ"ﺍﺣﱮ ا ﺧﻔ ﻰ
ﻣﻨ ﺪ
ﺭ ﻣﲊ ﺭ٠٠ﺭ
M esn ed et m en b û d em ez-m en i t i , B er-ser-î m in b er tu i s n e d sâH tî.
«Direk diyordu ki: «Hutbe İrâd ederken bana dayanıyordun, beni bı. raktan da minber iisttlnde kendine meaned ve mevki yaptın.. 2117 ﻛﺘﻨ ﺪ
ﺀﺫﱃ٠ را، ﻛ ﻔ ﺖ ﺧ ﻮا ى ﺟﱳ
٠ﻳﻮ٠ﺷﺮﻓﻰ ﺽ ى ﺯ ﺭ
G o ft H âhî kî tu râ naH li kunend, M eşriK i garbi zi-tû m îv e çiTiend.
«Resâl.î Ekrem, seni yeniden hurma ağacı yapmalarım, yemişinden şark ve garh ahâlisinin yemelerini ister misin?« 2118 ﻛﻨ ﺪ
ﻟﺮان
ﻵ
ﺩ١ ﺀ ﺍ ’ ﻻ٠ ﺍ ﺯ ﻭ ﺍ ﺯ
-
ﺭ ﻭ ﻯ٠ ﱂ ﺣ ﻘ ﺖ١ﺀ
Y â der-ân â lem h a K et se rv i kuned, Tâ te r û tâze bi-m ânî td-ebed.
«Yoksa Ahirotte vo Cennette Hakkin seni b،r servi yapmasını ve ter u t i l . olaruk, ilelebed kalmasuu «11 ،stersin? diye sortlu.« im
i
L is â n -ı
h â l ile g û y e n d e h e r ş e y ,
K i l â M ü ’b û d e İ l l â R a b b ü n e l h a y .
Teşbih; şuûru, şuûr hayâtı icâb eder. O hâlde cemâdâtm bile kendisin mahsus bir hayatı, bir şuûru ve bir lisânı vardır. Tabiî o lisân ma’nevîdir. ma’nevî lisânı ise bizim gibiler anlayamaz. İşte Hazret-i Mevlânâ bir hurma direğinin iniltisini ve o iniltini meclisteki cemâât tarafından işitilmesini mu’eizât.ı Muhammediyyeden biri olmak üzere hikâye ediyor ve diyor k i : 2112 ا ز ا ر ﺳﻮل ا ب ﻋﻐﻮل.ار
ü s tiin .î N a le
4ﻝL> ش٠٠ا
ﺑ ﺠ ﻮ
ﺯ ﺩ٠ﺍﻟ ﻪ ﺭ
hannâne
m î-z e d
e z -h e c r -î R e s u l,
h e m -ç u e r b â b -î u K u l.
«Hannâne yânî in le r denilen direk, Resûl-İ Ekremden ayrıldığı İçin a k ıllı insanlar g ib i inledi.« 2113 ﻭ ﻋ ﻔ ﺪ ﺍ ﳒﺘﺎ ﻥ.٠ م٠ ﺩ ﺭ ﻣﺈ ﻑ ﻣﺤﺎ
ن١ ك ﻛ ﻨ ﺖ ر(أ ﺳ ﻮ ﺟﻮ١ﻛ ﺰ و ى D e r - m i y â n - î m e c l i s - î v a ’z â n - ç u â ,
K'ez-t>e^
âgeh g eşt hem
«Va’z m eclisinin ortasında i، ٠t ؛yârı da, genci de duydu.«
٠
p ir û c ev â n .
sUretle inledi k i, o in ilt iy i bulunanların.
2114 ا د اﻣﺤﺎب ر و ل٠ ﻣﺤﺮ٠در ﻃﻮل
ﺗﻮن ار ض و٠ى"اﻟﺪ
D e r -te h a y y iir v ıâ n d
٠ﻛ ﺰ ج
e S h â b -î R e s û l,
K ’e * - ç i m î - â d , s ü t ü n
b â -'a r Z u T ü l.
«Böyle eni boyu olan b ir dircgin, yâhud direğin böyle enine, boyuna, yftn ؛sürekli b ir surette nasıl ve n؛ç،n inlediğine R e s.lu lla hın sahabeleri şaştılar.« 11.12
tühânî ilt' yapar anlamındadır. ٠,٠>!! bttyle yapabilmek bir kimsenin ko. tııfıline delâlet eder. Hazret- ؛Peygamber, ıııilırabda imamlık, gazalarda !،Iimandanlık ederdi. Asil ma’rlfet kesrette vahdeti bulabilmektir. Gözü «،irmeyen, eli ermeyen bir adam ile, göreıı ve muktedir olan bir kimsenin ıııenhi olan şeylerden sakınması bir değildir. 2122
ا ﺛ ﺪ ززدان ﻛﺎروار. ص ﻛﺮﺍ او ا ﻧﺠﺎ و ﺑﺮون ﺛ ﺪ زﻛﺎر.اﻓ ﺖ Her ki-râ b â şe d z i- y e z d d n k â r-u -b â r, Y d f t b â r ân câ v u b îr û n ş ü d zirkâ r.
«Her kimin İŞİ giicii Allahtan olursa, dergâh-1 İlâhiye duhul ruhsatım bulur. Alemin ilik û bedl ve dedikodusu ile meşgul olmaktan kurtulur.. 2123
ا ﻧ ﻚ اورا ﺳﻮد ا زا را ر داد اﻵ ﺟﺎﺩ٠ ﻗﺎﻭ.ﻛﺬ ﻛ ﻨ ﺪ ﺳﺪ Â n k i û râ n e - b v e d ez-e&râr d â d , K e y k iin e d ta S d iK - i û nâ ٤e c e m d d .
«Esrâr.1 llâhiyyedcn, kendisine bir şey verilmemiş olan, nasıl olur da remâdm inlemesini tasdik eder?« Evet. Tabiiyyât nokta-i nazarından bakılınca bir hurma kütüğünün inlemesine ve bu iniltinin bir cemâat tarafından işitilmesine ihtimâl verilmez. Böyle bir gey kabul edilmez, o nokta-i nazara göre bu adem- ؛k«. bul doğrudur. Fakat din ile dünyânın ayrılması gibi ilimler, fenlnr df. yekdigerinden ayrılmalı, birinin mevzû'11 diğerine karıştırılmamalıdır, ilimlerin bir kısmı tabiatten bahseder, bir kısmı da (Mâba'dettabla) dır k) onlann mevzU'u, tabiatin fevkindedir. Böyle olduğuna göre diniyyAI, İlâhiyyât gibi bahisler tabii ilimler göziyle tedkik edilemez. Tedkike kalkışılırsa ulûmun selâhiyyetine t^âvüz edilmiş olur. Mâba'dettabhı bilhisleri arasında (mıı'cizSt) denilen ba’zı hâdiseler vardır ki bunlar bir peygamberin gösterdiği hârikul’âde hallerdir. Bunların vuku’ buldugu tevfitüren sübût bulmuştur. Tevfttür ise esbâbı ilimdendir. Mu'c؛zât،n vuku’ bulmadlgni idd،، eylemek bedihat، İnkâr etmek demektir. Nemrûd’un ateg؛, JbrAhim Al،٠yhl*٠el4mı yakmadı. Çap denizinin suları Mûsâ I f r l ؛.
2118
ﻛ ﻔ ﺖ ا ن ﺧﻮاﺗﻢ ﻛﻲ ﺑﺎﺛﻢ ﺛ ﺪ ﻧﺎ ش ا ﻧ ﺠ ﻮ ل ﻣﺒﺎشr ﺑﺜﻨﻮ اى ا ش fci daim
G o ft â n H â k e m B i-ş n e v
ﻵﺝ
g a fil k e m
şü d b eK â ş,
e z-ç û b î m e-b â ş.
«Direk, dâimâ bâki olanj iste rim dedi. Ey gâfü kimse: ba cevâbı İş it de b ir dire k parçasından daha değersiz, olm a..
Yân ؛Allaha İsyân ederek ebedî ni’metlerden mahrum kalma. 212. إن٠ اﺗﺪر ز
ﺗ ﻮ ﻧ ﺮا دﻓ ﻦ ﻛ ﺮ د٠ا ﻥ
ﻥ٠ﻭﻡ ﺩ1 . ا ﺟوﺻﺪﻡ ﺣﱤ ﻛﺮدد٠ A n s ü tû n r a d e fn T â Çİİ m e r d i i m
k e r d e n d e r -z e m tn ,
hâ$T k e r d e d y a v m
«Kıyâmette insanlar g ib i haşr olsun diye gömdürdü.»
-i
d în .
Res٥٠٠J Ekrem ٠
ağacı yere
2121
إ ز دﻧ ﻮاﺗ ﺪ
ﻛ ﺮﺍ
ﺹ
ا دا ق
اﺗﺪ٠ازﻫﻤﻪ ﻛﺎر ﺟﻬﺎن ﻳﻜﺎر T â b t-d â n î h e r k i-r â iz id E z-h em k
k â r-î d h â n
b î-H â n d ,
b î-k â r m â n â .
«UiJmiş oJasm k i A lia h, b ir kim seyi nezdine de’vet ederse ve ona k u r. biyye، ihsan ederse o kimse âlemin bütün işlerinden b îkâ r o lur."
Yânî bir adamın kalbinde Allah muhabbeti olursa o kimse. Allahı her şeye tercih eder; hattâ Allahın emirlerine İtâati muhabbet îcâbı bilir. t٥ât ve İbâdâtta bulunmaktan zevk alır. Maamâfih, bu husus yanlış anlaşılmamalıdır. Her şeyi, İşini, gücünü yüzüstü bırakır, ؟olugunu ve çocuğunu a ؟ve muhtâç terkeder de bir oda. ya kapanır, bir köşeye çekilir demek değildir. Çalışmanın, insanlara fay. dalı olmanın, millet ve memlekete hizmet etmenin Allahın emirleri cüm!esinden olduğunu bilir, binâenaleyh onları hıre-1 nefsâni ile değil, hazz.ı 1044
Cenâb٠ı Hak (Yâsîn Sûresi) ndo٠ . .Allahın emri bir şeyin yaradılma،mi nıurad edince (Ol) der, o şey drrhAl mevcûd olur» buyuruyor. De rnek ki bu emre muhâtab olan her zerrede onu derhâl anlayabilecek bir folun var ki derhal o, emre icâbet ediyor; hattâ (adem’den) vücûda geli yor. Halbuki ulûm-i tabîiyyeye göre cemâdâtm fehmi ve idrâki yoktur. Ulkin mükevvenâtm peyderpey ve lâyenkatı’ hattâ Hazret-i Mevlânânın ..'biri mucibince (karvan der karvan) vücûda gelmesi (Kün) emr-i llâhi,Binin onlarca anlaşıldığını ve mazmûnuna itâat olunduğunu gösteriyor. Kger cemâdâtm kendilerine mahsus bir fehmi bulunmasaydı. hâşâ emr-i İlâhinin merdûd olması, yânî adem-i itâat ve icâbetle mukâbele görmesi, binnetîce İntizam.ı âlemin bozulması, belki de âlem-i ekvânın bozulması Icnbederdi. Bunların olmaması isbât ediyor ki her şey emr-i İlâhiyi anlı yor. Madem ki her şeyde fehme kâbiliyyet var. o halde nutka da istîdât ،.ardır.
2128
.ﻧﺜﺎﻥ
ﻏﻠﺘﺎﺩﻭ٠ > î ..د ﻫ ﺮا را ن
ﻭﺭﻯ ﺩﺯﳈﺎﻥ٢ ﺃﺛﻜﺘﺪﺛﺎﻥ ٥ nişân,
S o â -h ezâ râ n
e h lr i ta K lid
E fk e d ş â ıı
n îm -v e h m î d e r-g ü m â n .
« T aklide , ve nîşân-ii alâmete i ’tlm â d .n iman edenlerden yiiz bin yarim b ir vehm, şek ve şüph.ye düşürür.»
٥٥-
nesini
2127 ىﻳ ﺪ واﺗ ﻼ ﻛﺎ ن- ﺶ اﻟﺜﺎ ن.
G eh
.
ﻭ و
b e -za n n
K a ’i m e p t û
ﺟﻪ
i l i d
^ﺑ
ف و
u
٦ذ
is tU -ş â n ,
cüm le p e rr û
bâh ân .
«ÇUnkU ٠ g ib ile rin ta k lld ، de, Istldiau de, hatifi ke nd ile rini k llfr ve lllıaddan yükseltecek ko lla n , kanadlan da zandan Ib fire tr.» 1047
AJeyhlsseJâmı vc Benî IsrAlli bogmadı. Halilullâhm bıçağı, îsmâil AleyhisseJâmın-bogazjoı kesmedi. Halbuki ateş yakar, su bogar, bıçak da keser. Öyle olmakla berâber tablatleriniu muvakkaten değişmiş olduğunda ehl-i kitabin hepsi müttefiktir. Nasıl oldu da ate§ y a ş a d ı, su bogmadı. bıçak kesmedi? siiâline karşı (mu'cize) denilmesinin sebebi: Sirr u hikmetleri^ anlamak ve onlar gibi bir harekette bulunmak husösunda diger insanla„ âciz bırakmalarıdır. Mu'cizenln vukû’u şu iki misâlle sâb؛t olduran sonra İbrâhîm ve Mûsâ Aleyhisselâm gibi, bir peygamber olan Sallallâhü Aleyhi Vesellem Efendimizin de, onlar gibi mu'cize İzhâr etmesi İstib'âd edile mez. Bu da kabûl olununca hıızür-1 Nebevide bir hurma direğinin inle mi§, iniltisinin mevcut cemâat tarafından İşitilmiş olması garib görülmez. Hâl böyle iken, ba'zı kimseler bu hâdiseye inanmak istemezler, Çünkü akliları ermez. Malûmdur k٤ akil ikiye taksim etmişler, birine (Akl-1 meâş) diğerine (Akl-1 meâd) demişler. Akl-1 meâş sâhibleri, yalnız tabij hâdisâtı anlarlar, yâhud anladık vehminde bulunurlar. Akl-1 meâd erbâbı ise tabiat fevkindeki hâdisâtı ve esbâbını İdrâk ederler. İdrâk edemeseler bile İnkâra kalkışmazlar', bizim aklimiz ermedi derler ve hikmetini İlm-i İlâhi'ye havâle ederler. Esrâr-1 llâhiyyeden hissedâr olmayanların ba’zıİarı da : 2124
ﻭﺵj f ﺭ ﺩ ﺍ ﺭﻯ ﻝ ﻧﺪﻝ ش ك ﻫ ﺖ اﻫﻞ اﻏﺎق٩ ﺀ
I"
m z i-d il b e h r-î v ifâ K , T â n e - g û y e â ş k i h e s t e h l-î n ifâ K . G d y e d â rî
٠Mü ٠m ؛nlere m uvâfakat etmiş olm ak ve kendisine m ünâfık denilme, ın.'k İ؟ln kalbinden degil, yalnız llsânlyle evet d e r. ve İnanmış görünür. 2125
ﺭ 'ﺑﺪ ئ ﻭﺍﻓﺎﻕ اا ﺻ ﺔ ن
ﻥ ﲯﻦ٠ ﺑﻮﺩﻯ ﺍ٠ﺩﺭﺟﻬﺎﻥ ﺩ ﺭ ﻯ G e r n e - y -e r ıd î v â K if â n - î e m r - i k iin , D e r -c ih a n
â e r -g e ş te
b û d î in
s e H iin .
٠E ٤er m ahlûkat (K tin ) emrine vâ kıf olmasalardı, bu em rin cihanda merdud olması lâzım g e lird i.. 1ذاا
2130 ﻭ ﺭ٠ﻏﻴﺪ ﺁ ﻥ ﻧ ﻄ ﺐ ﺯ ﻣﺎ ﻥ ﺩ ﺩ
ﻛﺮﺩﺩ
ﻡ٠ﺀ ﺭ G a y r-İ
ân
. /
ﺵ
Zem ân -İ
K u T b -î
K ’e z - s e b â t e ş
i
ﺍ٠/
k erd ed
d id e -v e r ,
H îr e -s ç r .
«Yalnız bu şüpheye düşmekten ve İnkâra yuvarlanmaktan müstesna ulan, baSar-. basiret sâhibi kııtb-i zamandır. Onun iman ve ikâmndaki se. bât ve metanetten dağların bile başı dUner.» Bunun böyle olması pek tabiîdir. Çünkü kıyâs ile, istidlâl ile çıkarıl mak istenen netice, zan ve tahminden ibarettir. Çok defa zan ve tahmin ile bulunup da hakikat zannedilen şey’in doğru olmadığı meydana çıkar. Meselâ yangın kulesindeki nöbetçi, bir duman görür. Dumanın yangından çıkacağını düşünür. Gördüğü dumanı da buna kıyâs ederek fülân yerde yangın var! neticesini çıkarır ve o yolda hüküm verir. Oraya itfâiye gider, bir de bakar ki bir bahçede kuru otlar tutuşturulmuş. Nöbetçinin yangın eseri sandığı dumanlar ondan çıkıyormuş. Otların yandığını, dumanın on dan çıktığını yakinen görenlerin artık bu hâdisede yanılmak, şek ve şüp heye düşmek ihtimalleri yoktur. Hâli gözleri ile gördükleri için: *çıkan duman yangından değil, otlardandı, fikrinde sebat ederler. Dünyâ karşı larına çıksa da vuku’-ı hâlin aksini iddiâ etse akidelerinden dönmezler. İşte iman ikan hususunda basiret sâhibi olanlar da böyledir. Allahın varlığım ve birliğini basar-ı basiretle görmüş, idrâk ve teyekkun eylemiş oldukları için akîde’i tevhid üzerinde dağların sebatından çok fazla, sebât vc metanet gösterirler. Bunlara nisbetle istidlâlciler, yanmış otların du manından yangın var neticesini çıkaran, yangın kulesi nöbetçisi gibi ka lırlar. 2131
ﻳﺎى 'ا ﺑ ﺎ ﻋﺼﺎ ﻳﺄﺛﺪ ﻋﺼﺎ ﺣﻬ ﻰ
ر
ﺏ ﻧﻜﻮ ﻥ ﺍﻭ
P â y - i n â -b în â a S â T â n e -y -ü fte â
ﺑﺺ b âşed
s e r -n iç û n
ﺍ٠ aSâ, û
b e r-h a S â .
«Bir körün elindeki asâ, taşlar üstüne yuvarlanmaması İçin ayağı me. sâ besindedir.. Buradaki körden m«ks;ı٠l. .?İ1İ-İ istidlâldir. Asâ da onların medâr-1 '.alimini olan şeylerdir. Yân ؛hakikat، görmeyip ba'zı vâsıtalarla onu bul1049
2128
ﺛﳢﺎ ﺍﺩﻛﺰﺩ ﺍ ﻥ ﺛﻴﻄﺎﻥ ﺩﻭﻥ ﺑﺮﻓﻨﺪ ﺍﻥ ﺟﻪ ﻛﻮﺭﺍﻥ ﻣﺮﺑﻜﻮﻥ Ş ü b h e î e n g îz e d â n şe y T â n -i d û n , D e r -fiite n d
xn c iim le
k û r â n s e r -n ig û n .
«0 alçak şeytan bir şüphe îlkâ edivcrince, kalb gözü kör olan selcr baş açagı yuvarlanır, giderler.»
2129 ﺍ ﻯ ﺍ ﺳ ﺪ ﻻ ﻭﺍ ﻥ ﺑ ﻮ ﺱ ﺍ ﻭﺩ ﺗ ﻜ ﻦ ﺑ ﻮ ﺩ٠ﺍ ﻯ ﺟ ﻮ ﺱ ﲯ ﺖ ﻻ P â y -i İ s tid lâ lıy â n P â y -i ç û b în
ç û b în
büved,
s e H t b î-te m k în
büved.
« E h l.i i s t i d l a l i n a y a ğ ı a ğ a ç t a n d ı r , y â n ؛t a k m a a y a k l a y ü r ü y e n to p a l, l a r g ib i d i r l e r . A ğ a ç ta n a y a k is e ç o k m e ta n e ts iz d ir ." M a l û m d u r k i in s a n l a r ı n b i r k ıs m ı t a h k i k m e r t e b e s i n e v a n r l a r . H a k ik a ti h a k k a l y a k i n a n l a r l a r . B i r k ı s m ı d a o n l a r ı n s ö z le r in e v e a m e l l e r i n ( a k lid e n k e n d i l e r i n e J ttib a ’ e d e r le r . B iz im i t i k a d d a ( E b û M a n s û r i M â t ü r ؛d:)ye ٠a m e ld e is e ( î m â m -1 A ’z a m E b û H a n if e ) r a h m e t u l l â h i a l e y h im â y ٠.'،،,،٠ v e m u k a l l i d o lu ş u m u z g ib i. F a k a t b i r m u k a llid , h iç b i r v a k i t m u k a l l.d ü n b ih o la m a z . N a s ıl k i p e k ç o g u m u z g e r e k i.tik a d d a k i, g e r e k a m e ld e k i
mezhebimizin m e d â r -1 a h k â m ın ı te m â m i y l e b ile m e y iz . B u n u n İç in § e y ta ٠ yâhııd ş e y t a n a v e k â l e t e d e n b a 'z ı m a h l û k a t m z ih n im iz e s o k a c a k la r ı cüz,'! b ir şüphe, İ t i k a d ı m ı z ı d a , a m e lim iz i d e a l t ü s t e d e r e k s e r im iz i a c a ااااا.
b a y a d ü ş ü r ü r . B u n e d e n d i r ? Ş ü p h e s iz k i ilm im iz in t a k l i d d e r e k e s in d e n k u r t u l a m a m ı ş , i s t i d l a l d e r e c e s in d e n y iik s e le m e m iş , t a h k i k m e r te b e s in e , e r iş e m e m iş o l m a s ın d a n d ır . S ı r f n a k l i o la n d in in h a k i k a t i n i a k lim ız la is' ' ١ ederek a n l a m a y a k a lk ış m a m ız , â d e t â b a c a k la r ım ız a a ğ a ç ta n a y a k ' ؛٩ o ı l a l ı y ü r ü m e y e , h a t t â k o ş m a y a ç a lış m a m ız g ib id ir . A g a ç ta n ؛، y u l a r d a metâiiet O lm a d ığ ı g ib i o n l a r l a y ü r ü m e k is t i y e n l e r d e d e m e t â n e t b ıılu n ıım ıy a c a g ı t a b i i d i r . B u v â s ı t a i l e y ü r ü m e y e ç a l ış a n la r ın , ö n ü n e b i r â r ı z a g e lin c e tle r h a l s ı r t ü s t ü y S h u d y ü z ü k o y u k a p a n a c a k l a r ı b e d lh id ir . İ ş t e is tid la l, a k li v e k ıy fis-ı m a n t ı k ؛ile h a k i k a t i k e ş f e u l a ş a n l a r ı n k a l b i n e A rız o la c a k b i r ş ü p h e d e o n l a r ı t e p e t a k l a k y u v a r l a m a k İçin k â f id ir . lfttM
b n s â ir o la n e n b iy â v c e v lIy A ııın b ır a k m ış o l d u k l a r ı e s a s la r ile e ld e e d e b i lir le r . 2134 ü
-٠. ١.1.^ ،>؟ ،٠
> ؛٠ ،£ ، ٠ ٠ .j ^ ٠ _J Cj
٢ ،1
N î z i- k û r â n g e ş t â y e d n î d ü r û d ,
N î im a re t nî ticâreth â-y-i sûd.
«Körün elinden ne ekin ekmek gelir, ne de biçmek. Ne ma’mûre tc١muvaffak olabilir, ne de ticâret edip kazanmaya!»
N İsin c
Bir âmânın görmemesi dolayısiyle aczi meydandadır. Gözlülerin kud reti sayesinde körler, yemek, içmek, giyinmek, kuşanmak gibi şeylere muvaffak olabilirler. Gözü olan çiftçi ekip biçmese, değirmenci buğdayı öğütüp, fırıncı ekmek yapmasa bir amâ aç kalır. Bunun gibi enbiyây-ı kirâm hazerâtı da hayr ve şerrin esaslarım teb liğ eylememiş olsalardı, körce yapılacak istidlâllerle bulunacak neticeler İnsanları yaşatamazdı. 2135
و ﺍﻓﻐﺎﻟﺘﺎﻥ٠ ﺖ ىإرﺣﻤ ﻛﻞ ذﻛﺮد ﱉ ﺟﻮﺏ ﺍﺷﺪﻻﻟﺘﺎﻥ ٠ﺩﺭﺳﻜﺲ G er ne-kerdî ra h m e t û efdâltân , D er-şîkestî çûb-i i s t i l t â n .
«Eğer Cenâb.1 Hak size rahmet vc ihsan eylemeseydi sizin istidlal asâ٠ KIII kırardı.» Körün eline bir deynek geçirmesi, ona dayanarak yürüyebilmesi, 0 «ftyede yüzüstü kapanmaktan kurtulması da yine Hakkin İûtf u keremi eseridir, öj'le olmasa a’mâ bir adam, eline asâyı geçiremez. Geçirse de Allah muhâfaza etmeyince ya asâ boşa gider, yâhud ortasından kırılır da ona dayaAmış olan kör, tepetaklak yuvarlanır. Dinin İlhâm ettiği ba’zı esasları alıp da onları kendi akl ve idrâkine «öre kullanan ve o kullanışla bir t akim ma’na çıkarmaya çalışanlar da deynegin delâletiyle yürümeye çalışan körlere benzerler. Bunlara da İlâhî hituf olmayacak olursa dalftlet çukuruna yuvarlanıp giderler. Neûzü bilifth، mln zfilik. 1 .5 1
maya «؟İışanlar. elindeki doynogl ayak fi،b٤ kullanan, 0 deynekle y.lunu yoklayp yoklaya yürümeye çabalayanlar gibidir. 2132
ﻛﻮ
ﻭﺍ ﺭ ﻯ. ﺍ ﻥ
ﻟ ﻄﺎ ﻥ ﳝ ﺮ. ﻟ ﻴ ﺖ
١ﺍ ﻫ ﻞ ﺩ ﻧ ﺮ
ﺛ ﺪ ﻧ ﻜ ﺮ١ﴱ ﺮ
,i n s ü v â r î k 'û s ip e h -r â ş ü d z a fe r .E hl-İ dînrâ fctst s u lT â n -î b e S a r
Faka، din ehlinin düşmanı bir orduya karşı muzaffer olan süvâri. ».kimdir? Şüphesiz basar sâhibi olan dllâverdir Yânî istidlâl erbâbı deynekle yürüyebilen körlere benzerler. Lâkin ü açık hakblnler onlar gibi değildirler. Deynekle yürümek şöyle dur،g٠.7. ؛kanlı bir m u h areb e düşmana galebe .11111 ؟almış süvârileri andırırlar, ،؛،،*،، kajıalı olanlar, deyneklerinden kurtulan bir taşa ؟-açınca düştük lii ا.halde, banlar düşmana karşı at oynatırlar. Şeytan gibi, nefs gibi düş ilintilin in saldırısını kırarlar ve onlara galebe ederler. Şu muvaffakiyyetin ٠.٠,٠,،»، ،-fit. kör degil, gözlü olmalan, yânî basar-! basiret sâhibi bulunma I n r ı ı lı ı
Mııltftn-ı basar) ta’birinde bir İmâ vardır ki asil inSan böyleleridir) .ılı.m e k ،«teniliyor. Çünkü insan kelimesinin lügat mânâsı gözbebeğidir I.ü’yet lıııssası ise insanin gözbebegind^ir. 2133 . ﺍﺫﺩ٠ ﺩﻳ ﺪ٠ ﺍ ﺭ
ﻛ ﻮ ﺭﺍ ﻥ ﺀ
ﺍ ﲻﺎ
د٠ا٠ ﺧﻠﻖ ر وﺋﻨ ﺪا د.ﻟﺮﺿﺎ 5 ة- ةىﺀk û r â n e g e r r e h d id e e n d , D e r - p e i - î H a lK r û ş e n - d î d e e i
«Körler deynekle yol bulablliyorlarsa ٠ buluşlar, da gözü a؟ık olanlu r m s a y e s in d e d ir .»
Vâkıâ alil bir adam, deynegini kakar, onunla etrâfını yoklar, gidecegi yere gider. Fakat bakılırsa o dejmegi bir agaçtan kesip yontan, düzeltip baston, yâhud asfi hâline koyanlar da yine gözü a؟ık olanlardır. Demek ki kdrler, ancak gözlülerin sâyesinde asâya nâil olabdiyorlar. Bunun g،b٤bir bahis, bir mes'ele hakkında kıyas ve istldlâl ile mütâ. lea yürütüp bir netice çıkartanlar da, 0 neticeleri, ehl-1 kulub ve erbâb-1 1050
Dünyâda herkes hak ve hnktknltn tANbldlr, fakat herkesin taleb yolu da ayrıdır.
Hakikat ؛bulmak 1 ؟1 الkim، nukll, k؛،nl akil rehter ittihâz eder: rehberinin delâletine göre gitmeye ؟abalar. Hâlbuki bu yolda yalmz akim rehberliğine ittiba. eylemek bir deynek parçasına dayanıp gözü kapalı yürümek gibidir. Böyle gözü kapalı gidenlerin ba’zan yolda çakıştıkları da vâki’dir. Meselâ bir felsefe âlimi ile bir kelâm âlîmi karşılaşırlar ve bahse girişirler; meselâ hüsün ve kubuh, akli midir, çer’J midir? diye bir bahis tuttururlar. Birbirlerini İlzâm İçin ellerindeki Istldlâl asâsını mücfidele sopası hâline getirirler. N etlere mes’ele tenevıdlr etmez, yalnız miibâhisler yorulup aynlırlar. Jstidlâlciler ba'zan daha ileriye giderler. Ba’zıları 0 istidlâl sopasını mansûs ve menkûl olan dînîyyâta da sallamaya kalkışırlar ki çu hareketi hâşâ Allaha sopa savurmak küstahlığı demek olur. 213.
د٠ ﺣﻠﻔﻦ ﻛ ﻮ را ن ﺛﺒﻪ ﻛﺎر ا د ر د٠ اﻧﺮا دوﻣﺎﺗﻪ ا ور.٠د٠ د H d K a -î
kû rân
b e -çî
kâ r
D îd e -b â n r â d e r m iy a n c
.E y körler, niçin körler halka !؟ K«z١ u b irin i getirirde»
e n d e r id ,
â v e r û l.
؟؛inde bulusuyersunuz? Aranıza açık
Yân ؛meselâ kelâm mebâhisinden bulunan: »Sıfât-1 Jlâhiyye. zâtin ayni mıdır, gayn mıdır? Ayn, olursa teaddUd-i kudemâ lâzım gelir: gayri olursa zâtin mahalj-i havâdis olması İktizâ, eder» diye münâkaşa ve mücftdcle devâm eder. Fakat neticesi faydasız bir takım dırıltıdan İbâret kalir. Ey boyle zanni deliller ile kakikatl keşfe uğraşanlar; siz âdetâ gözü kapalı kör dövüşü cdiyoreunuz. Nc yaptığınızı görmek ve size göstermek İçin basar-! basiret sâhibi bir zatm tenvir ve İkâzına müracaat ediniz. 2140 u
ﺑﺎﻣﻦ ا و ا رادادت
ﺩ ﺍﺯﻋﴓ٠ﲠ ﺎ ﺩ
ﺑ ﺮ ﺩ ﻭ ﰷﺩ ﻡ
D â m e n -Î & g îr tâ
ﺀﻗﻘﻖ٤ ةةه,
.D e r-n ig e r k i d e r n ç ih â d id ez-.Sd S a na Jstid Jâl a s â s ın ı v e re n Z â t - ، e c e li » ئ.a ’lâ n ın h id â y e t e te n in e s a r ıl ٠J k â m i l e ، T e « » m ly y e اا٠ v e u b ٥d O ’n a ،،â a ٠ ؛٠ c b u lu n . B a k s a n a , A d e m ، y y e
dnn neler (AlcyhJssclftm (ns ٥ ؟eh ،،.. 1 .5 1
2136
ﺗ ﻼ ت و ﻟ ﺒ ﻞ٠ ﺟﺪﺑﻮد ﻳ ﺎ ﺟﻠﻨ ﻞ
دادﺛﺎن
ن ﻋﺼﺎ
& ﻋ ﻌﺎ
١
اف
i n a S â ç i-ö v e d K iy a s a t û de؛?؛-. A n a S â k i d â d -şâ n b în â celil.
«Bu bahsettiğimiz asâ nedir? Kıyâs ile delilden ibârettir. o asâyı ehli istidlale veren kimdir? Şüphesiz Basir ve Celil olan Allahtır.. 2137
ﺟﻮن ﻋﻂ ﺛ ﺪ ا ﻟﺖ ﺟﻨﻚ و 'ﺑﺮ ا ن ﻋﻌﺎرا ﺣﺮد د ش اى ﺧﺮر Çun
٥5â
şüd
ة٤ج،-أ
ceng û n e fir ,
 n a S â râ H u r d b i-ş k e n
ey dartr.
-Mâdem ki asâ ceng ve nefret âleti olmuştur: o halde ey kör, onu kir, et.»
l *ur٢ı٠ J٠ar ؟a
Mn'lûmdUr ki körler de insan olmak hasebiyle hiddetlenir ve dövü.ürlı.r. Hattâ karışık ietimalar İ؟in (kör dövüşü) ta’biri kullanılır. Bu dövüşte körlerin silâhı, kendilerinin kılavuzu olan deynektir. Demek vazile«، rehberlik olan asâ başka İşte kullanılıyor. Delâletinden istifâde edll.'i'.’k iken mücâdele âleti mevkiinde ؛sti'mâl ediliyor, o hâlde öyle bir asâyı kırıp parçalamak lâzımdır deniliyor. Halbuki: 2138
ﻳﺶ ا ﻋﺪدl. داد
ﺀﺻﺎ"ان
او
د٠ا ف ﻋﺼﺎ ازﺣﺸﻢ ﺛﻢ روى زد û a S â tâ n d â d tâ piş â m e d îd , A n a S â e z -H îş m h e m b e r -v e y z e d id . «Ccnâb-1 Hak, ileri gelesiniz ve terakki edesiniz diye size kıyâs ve İstid.âl asâsını ve o kıyâsı ve istidlali bulabilecek akil ve zekâyı vermişti. Siz ise ٠ asâyı başka tlirlii kullanmaya, kör deynegi gibi savurmaya, hattâ ona vurmaya başladınız.» 1٠٠. ﺍ2
mez. Çünkü mu’cJzedir. Mu'cizcnin peygamberlerden zuhûr etmesi de *' ve miitevâtirdir. 2141 ﻛ ﺮ
ﲪ ﺪ ﺭﺍ١ ﻣ ﻌ ﺤ ﺰ ﻣ ﻮ ﺱ ﻭ
ﺍ ﺷ ﻮ ﻥ ﺍﺣﱪ
ﺍ ﺭ ﻭ٠ ﺟ ﻮ ﻥ ﲻﺎ ﺛ ﺪ
M u 'c iz-Î M û s î V u A h ı d r â n ig e r , Ç un aSâ şü d â w ü s tü n bd-H aber.
٠M ٥ sâ ve Mulıammed Aleyhisselamın mu’cizelerine bak, y jla n oldu. H urm a direği nasıl haberdâr olarak in le di,»
asâ nasjl
2142
ﺍﺭﻯ و از ا ﺣﻮ ن ﺣﺒﻦ٠ ازﻋﻤﺎ ﻥ٠ ر ﺩ٣ اذ٠ﺯﺕ٠ﻭﺑﺖ ﻡ٠ﰜ ٠ E z-a S â m â n VU
2 ﺝü s t ü n
h a n in ,
P en g n e v b e t m i-z e n e n d e z-b e h r-i din. «Asân.n yılan olduğunu, d irekten in ilt i duyulduğunu akim kabul et. mezse minarelere bak k i kıyâm -1 d in İçin gllnde beş dcf’a i ’lâ y .l kclim e tu l. lâh edip duruyorlar. YShud bu g ib i m u’cizelerin vu ku ’ bulduğu günde beş d e fa İlâ n e d iliy o r..
Bir hurma direğinin bir ân İ؟in inlemesi, hadi ba’zılarınca garip görünsün. Fakat bir de birer ta? sütün demek olan minarelerden on üç asrr. dan beri günde be? def'a ses işitilmesi, yânî üzerlerinde (Ezân-I Muhammedi) okunması, ezânın da 0 mu'cizâtın vukU’unu bildiren bir dinin nidây-i da’veti olması, ondan daha garib degil midir? ٠ İlâhi na'melerin bjn ü؟ yüz bu kadar yıldan beri sürüp gelmesi, mu'cizât-1 Muhammediyenin SÜrekli olanlanndandır. 2 1 « ٠ ،/>
ﺍﻥ. ﺑ ﻮ ﺩ ﻯ
.ﻣﻌ ﺠﺰ
ﺑﻨ ﺪﺍ ﻥ
ﺍﻣﻌﻘﻮ ﻝ
،
ﺩ ﻯ ﺣﺎ ﺟ ﺖ
ﺍ
S
,G e r
ne n â -m a ’K û l b û d î in
m eze
.K e y
b ild i h â c e t b e -ç e n d în
m u > c iz e
Bu lezzet yân . ؛, -erlnt hüküm leri ve onlardaltl zevk, fevkal’akl olma sayd. bu kadar m u’elzeye ne hAret k a lırd ... 10..:.
Bu beyt ile :
Âyei٠i Kerîmesine işaret ediliyor da deniliyor ki: Adem Aleyhisselâm, men’edilmiş olduğu ağaca yaklaşmaktan nehyedilmişti. Ebülbeşer hazret leri; acaba bu nehy, tenzihi mi, yoksa tahrimî mi? diye bir kıyâs yaptı. Nelıyin tenzihi olduğunun neticesini çıkardı, o ağaca yaklaştı. îşte bu kıyas, bir asâ idi ki, Adem’i yanlış yola götürdü. Bu istidlâl asası, Hz. Âdem’in başına (asâ) yâni isyan etti belâsını getirdi. Fuzûlî der k i : H ik m e t- i d ü n y â v e m â fîh â b ile n a r if d e ğ il, Â r i f o ld u r b ilm e y e d ü n y â v e m â fîh â n e d ir .
Şeriat ki esâsen nakilden ibarettir. Onu olduğu gibi kabûl etmek lâ zımdır.
Yâni: «Peygamber size ne verir ve neyi tebliğ ederse onu alm, neden do nehyederse ondan çekinin ve Allahtan korkun. Cenâb-ı Hakkın azâb ve ikâln ç.k şiddetlidir17.. İşte bu Âyet-i Kerîme, bize Resûl-i Ekrem Sallallâhü Aleyhi Veselicm Efendimizin tebliğ buyurduğu ahkâmı tereddüdsüz ve te’vilsiz kabul etmeyi emrediyor. O ahkâm içinde bi2im aklımıza sığmıyacak olanları bu lunsa bile onların ilmini ve hikmetini de Allaha havale etmek gerektir. Hazret-i Ali Kerremallâhü Veche’nin; «Şeriat, aklı ile olsaydı ben abdest alırken ayağın üstüne değ!؛, altına meshederdim» dediği mervîdir. Hülâsa; nâs ve ahbârın zevâhirine îmân iktizâ eder. Meselâ bahsi ge çen (Sütûni Hannâne) nin iniltisi, dini bütün insanlara hiç muhal görün ü ş . Sûroi T âh â : 121. OT! Sûrei llu ٠r : 7. I0.Y!
2117
و م ﻣﻌﺞ' ات ا ﺑ ﺎ٠ر ي٠٠ ﺗ ﻜ ﺮا ن اذدو٠ . ﻛ ﺜ ﻴ ﺪr H e m z i - l - î m u ’c îz d t.î e n b iy a , S e r k e şîd e m ü n k îr â n e n d e r-g iy a . «Peygamberlerin m u’cizâtı korkusundan m ünkJrler de başlarını olla. .... „I.ın a saklamışlardır.*
2148
ل زﺻﺪ٠ا ﺑﺄﻣﺮ س ﻣ ﻼX kf ة
دا " ل٢ د د ى٠د ر
T â b e -n â m û s-î m ü s e lm â n î z iy e n d , ، ةn e -d â n î k î k iy e n d .
D e r -te s e llu s
«Kl mUslUmanlık perdesi altında salosluk ve r ؛yâ kârlıkla yaşasınlar mllslUmanlar taralından bilinm esinler.*
Buyuruluyor kl: Ba’zı münâ!ıklar٠akil hâricindeki şeylere inanmazlar, »'.vkl'ftkl bulunan mu’clzelere de İmân etmezler. Bununla berâber yine o mu.clzclerden korktukları, yâhud dinin hükümlerine îmân etmiş müs.îmanlardan çekindikleri İçin kendileri din vc iman perdesi altında saklamaya ؟alışırlar. Münâfık mahiyetlerini örtmek isterler. Bunlar :
2149
٠ وةﻻ ا ن را ن ﺛ ﺪ ﺗ ﺎ٩٠ﻫﻢ ٠ رﺀﻣﺎﻟﻨﺪ 'ا م ؛ د ﺛ ﺎ٠ﻗ ﺮ H e m ç u r K a l l â n ber-â n naKd-1 te b a h , N u K r e m î-m â le n d n â l î padşâh. .K a lp b ir paraya jjlln ıtl, y ıld .rı ve sikke vurup da onu sllrm ek isteyen ،"!p a ra lıla ra benzerler.» 1
nv
1.57
2144 ﻣﻴﺨﻮرد
ﻋﻘﻠﺌﻰ
ر ﺟ ﻪ ﻣ ﻤﻘ ﻮﻟ ﺖ
دﺟﻦرو ﻣﺪ٠ ﺩﺑﻴﺎﻥﺳﺠﺰ ,H e r - ç i ı
’K û l e s t a K l e ş
ın î-H o r e d
.B î - b e y â n - î m u ’c i z e b k e z r ü m e d
Çünkü ma’kûl oJan her şey. . ؛ak ؛kabul 'eder. Kab ٥؛ü ؟؛in de mu’e؛. zeye, cezr ü medde, yânî inanmamaya ltizum görmez.*
2145 ﺑ ﺮ ’ ﺍ ﻋ ﻌ ﻘﺮ ﻝ ﻳ ﻦ ﻳﻦ
ﻟ ﻖ. ﻧ ﻄ ﺮ٠ﺍ
ﻗﺒ ﻮ ل. ﻗ ﻞ٠ ﺭ
دود ل
T t t i - İ b ik r n â -m a ’K û l b i n , D e r-d il-î h e r m u K b ili m a K b u l bin . in
«Bu fevkal’akl olan d؛n yolunu gör k ؛m ukbil ve mes’ûd olan kimse, lerin kalbler،nde yer tutmuştur.»
Yânî: Dîn ve ahkâmı yalmz akli olsaydı, onun hak olduğunu Isbât İçin mu’cize İzhârına hâcet kalmazdı. Her hükmü akl erer derecede buluns a y d ı akl ve İdrâk sâhiblerinin makbûlü olurdu. ٥ yle olmadığından do. k ıy ı, ba’zı ahkâmına akil erdiremlyenler onu İnkâra kalkışıyorlar. Ezeli « « â d e t e ' ııâil olanlar, onun fevkal’akl olan hükümlerine de İmân ediyorlar, liflerleri ise aklilarının ermediği din ahkâmından ürküp kaşıyorlar.
2146 ﻟﻮ و د د٠د م د
ا
م
ﻛﺰ
ا ﻧ ﺠﺘ ﻦ
درﺟﺰأر د ر رﺑ ﺮد ا ز ﺣ ﺪ  n - ç u n - în k T e z -b îm -i  d e m
d îv u d e d ,
D er-cezctir d e r -r e m td e n d ez-lrm ed .
«Şeytan ve canavarların, ؛nsan korkusundan ve ؛nsana olan hasedlerindcn adalara vc tenha yerlere kaçtıkları gibi.*
ınâd Jken merfimı tefhime vAmta oldukları herkesin ma'lûmudur, 0 halde elin, ayagm, ﻻوhâline İnanıp «il. hlr diregin mu’cize olarak inlemesine inanmamak dogru olur mu? Elirctte olmaz.
2153
د٦٠'ان ا ﺟ ﻪ ك ﺑ ﺖ ى.از. ﺫ ﺩ٠ ﱉﺩ
ﻛ ﻮا ى
ﺍ ﺫﺍ ﻥ٠ ؛
دﺳﺖو
B â-zebân gerçî k i tü h m e t m i-nihend, D e s t u p â h â şâ n g u v â h î m î-d ih e n â .
.Bu münkirler llsanlarjyle töhmet İsnâd ederler, yânî hurma direginin inlemesine itirazda bulunurlar amma bir cemâdm kudrct.i Jiahiyye ile böyle bir şey yapabileceğine kendi elleri, ayaklan da şâhidlîk eder.* §imd٤ söylenildiği veçhile elin, ayagm şahadeti, dünyadaki İmâ ve İşaret oldugu gibi, ٥ azanm ahiretteki şahadeti de olabilir. (Surei Yasin) de buyruluyor k٤:
Yâni: «Yevm-i kıyamette onların ağızlarını mühürleyeceğiz. Elleri bize söylemek, ayakları şehâdette bulunmak süreliyle dünyâda işlem،, oldukları şeyleri haber vereceklerdir18..
٠«)
Sûrt'l Yasin : 8İ .
105.
2150
ﴍﻉ٠ ﺣ ﺎ/ ﻳﻨﺎﺹ ﺍﻟﻐﺎﻓﻠﺜﺎﻥ
اﻃﻦ ﺍ ﻥ ﳘﺠﻮ ﺩﺭﺍﻥ ﳓﻢ ﻣ ﺮ ﻉ. Z â h ir -Î e lf â z ş â n
te v h îâ -i ş e r ’
B â T in - î â n h e m ç u d e r -r u in t u H m - i S a r '.
«M lnâfık sözlerinin zâhiri tevhid. ؛geriden ibarettir. Fakat rin bâtını: İçinde delice tohumu bulunan ekmek gibidir.»
٠ sözle,
2151
ﱃ ا ﺩﻡ ﺯﻧﺪ٠ﻓ ﻠ ﻮ ر ا ﺯﺹ ﺯﻧﺪ١ ; ر٠ ن ﺣﺶ٠دم ﺯﻧﺪ د F e ls e fir â z iik r e D em
z e n e d d în
nx tâ
-1
dem
zen ed,
hü K eş b erh em
zen ed .
«Felsefecinin m u’cizeye karşı söz söylemeye mecali yoktur. Söyleyecek olursa Hak dini onu tepetaklak eder.» Y â n ؟fe ls e fe ! , ile c e ğ in i t a s d ik t . 'd ir
ile
u la ş a n la r ,
cem âdm
e tm e z le r . T a s d ik
o la m a z la r . Ç ü n k ü
in le y e c e ğ in i
e tm e z le r a m m â
f ik ir le r in in
b â tıl
ve
s e s in in
in k â r ı n ı İs b â ta
o ld u ğ u n u
İs b â t
؟؛i n
b ir
duyulada
m u k -
؟o k
d e lil
lıu lu n a b ilir .
2152
ﻭ١ﺩﺳﺖ ﻭ ﺍﻯ ﺍﻭ ﺟﺎد ﻭ ﺟﺎﻥ ﺭ ﺟ ﻪ ﻫﻮد ﺍ ﻥ دودرﻓﺮﻣﺎﻥ ﺍﻭ Dest w
p â y -î û cem â d û
cân-i
۵,
H er-çi g û y e d â n d ü d e r-fe rm â n -î
۵.
«Onun eli, ayağı - lis a n la n olmamak it ib a r i y le - cemâd derekesindedir. Sonra ruhu ne emrederee eli de, ayağı da, ٠ emre İtâat gösterir.» Y â n i İ 't ib â r ik e n
ile
b ir
in s a n in
cem âddan) in s a n ,
o n la r
ş a d la r ı n ı İş â r e tle K ile r
1058
is e
e lin d e ,
m e s e lâ
b ir
v â s ıta s iy le
te fh im
m U te k e llim
a y a g in d a
s ö y le m e k
h u rm a
iş it m e k
d ir e ğ in d e n
m e râ m ın ı
e d e r le r . Iş â r e t İ ؟i n
o lm a d ık la r ın d a n
ve
a n la tır .
fa r k lı M e s e lâ
d e e n fa z la
cem addan
h is s i
fa r k lı
y o k tu r.
d e ğ ild ir , d ils iz le r ,
B u
.y le m a k-
e lle r in i k u lla n ır la r . d e ğ ild ir .
A y n -1 c e -
2157
ﺯﺍﺍ ﻥ دوم ﺍﺩﺭﺭﺳﺖ٠ﻛﻔﺖ ﻭ ﺝ ﻛﻔ ﺖ ﺍ ﺭﻯ ﺣﻖ ﺍﺯﺍﻥ ﻗﺎﺩﺭﻧﺴﺖ G o ft B u -C e h l î n d u v u m n a d ir-te r e s t, G o ft â rî h a K e z-û n K a d ir -te r e s t. «Ebû CehJ bu İkincisi daha nâdirdir dedi, K s û lu îâ h (S.A.V.) de ev ٠<٠. Allak, çok kuvve، ve kudret sahibidir buyurdu.» 2158
ﺍ ﻷﺭﻫﺴﻠﺜﺔ
ﻭ١ﺍﺯﻣﻴﺎﻥ »ﺛ ﺖ
ﺩﺭﴲﺎﺩﺕ ﻛ ﻐ ﻖ ﺍ ﻣﺪ ﺩ ﺩ ﺭ ﻕ E z -m iy â n -î m u ş t- i
ة
,h e r p a re s e n g
ü e r -ş e h â d e t g o fte n â m e d
bi-d e r e n g .
٠Eb٥ Cehlin avucu içinden her taş parças، biiâ tevakkuf Kelüne -1 ؟ehâdeti söylemeye başJadj.» 2159
ﻫﻜﻐﺘﻮﺍﻻﺍﻻﻫﻜﻐﺖ1ﻻﺍ ﺫﺙ٠ ﻛﻮﺹ ﺍﲪﺪ ﺭ ﻭ ﻝ ﺍﻻﻩ L â -ilâ h e g o ft u ü la -’l i g o ft, G e v h e r-Î A h m e d R e s u lu -’l i $ û ft. «Taşların her biri, (Lâilâhe ilJaJiah, MuhammedUn resûluilnh) d e d i, ikin ci mısraa harfiyyen ma'na verilm ek lâzım gelirae: .Ahmetlin ، 11 cisini Resûlullah deldi» demek İktizâ eder. Eâriside (Dür sliften), yânî inci delmek masdan müşkil ve m a'r،fc،،l b ir ݧ yapmşk demektir. N itekim Şîrazlı Hâfız, b ir gazelinin maktamda: G a ze l g iifti v ii dür s iifti b iy a nü H a ş b ih a n H â fız, K i b e r i l i tü e fşâ rıed f e l e k ıfcd-i s iir e y y a r a . Yân؛: .Ey Hâfız, bir gazel söyledin, fakat 0 kadar mahâret gösterdin k ٤Jnc، delmiş gibi oldun. Ch‘1 onu hoşça oku da felek, Blireyya gerdanlığını nazmına mUkftfat olnrak «açı yapııııı, demiştir. اimi.
«KESULU EKREM ALEY IIİS S E LA TÜ VESSELAMIN MU’CİZE İZH A R ETMES،, EBU C E H İL tN AVUCUNDA TAŞ K IR IK L A R IN IN D İLE GELİP Z A T .، AKDES، M U H A M M E D M N RJSALETİNE ŞEIIADET ETM ELER،. 2154
ﺍ ﺍ ﺩﻧ ﻜ ﻒ ﺑﻮﲨﻞ ﺑﻮﺩ٠>ﺗﻚ
ﻥ ﺟﻴ ﺖ ﺯﻭﺩ١ ﲪﺪﻛﻮ ﻙ١ﻛﻔ ﺖ ﺍﻯ S e n g h â e â r - k e f - î B û -C e M b i id , رؤى، .ey A h i d b i-g û k ’în ç îs t â d Ebû Cehlin elinde ta». ؟parçalan vardı. Ey Ahmedj bu nedir , ؟abuk söyle, ded،.» 2155
ﺀﺍﻥ٠٠ ﻭﺳﻮﱃ ﺟ ﺒ ﺖ ﺩﺭﺩﱈ
f
ﺍ ﺧ ﺒ ﺪ ﺩ ﺍ ﺭ ﻯ ﺯﺭﺍﻥ ﺍﲰﺎﻥ G e r r e s û li ç îs t d e r-d e s te ra n ih d n , G e r H a b e r d â r î zi-râ z-î â sm â n . «Eğer peygamber ve göklerin Sirnndan haberdâr isen a٣١،cumda saki» şey nedir?» 2156
ﻣﻜ ﻦ ﺟﻬﺎﺳﺖ٠ﻝ٠ﻛ ﻔ ﺖ ﺟﻮﻥ ﺧ ﻮﺍ ﻯ ﰷ ﺍ ﺣﻘﻢ ﻭ ﻭﺍﻣ ﺖ٠ ﻧ ﲀ١ ﺫ٠ﺍ ﲟ ﻮ
G6/t ç u n H â h î b î-g û y e m fc.ân ç ih â s t, Y â b î-g û y e n d a n -k i m â h i K î m « Ila z r e t.i P e y g a m b e r b u y u r d u h rn
m i
le s in ?»I
I I
s ö y le y im ,
yoksa
b ir im
k ؛: n a s ı l is te r s e n ?
h a k
ve
d o ğ ru
u ra st.
O n la n n
o ld u ğ u m u z u
ne
o n la r
© Id u g u n u m i
söy
٠
2 ا٠؛:ا
واز ر د و ﺣﺎل ﻣﻄﺮب ؟وش دار ﻣﻄﺮب زاﻧﺘﻐﻼر
ﺟﺰ ﻛ ﺬ ت١ ﺀ.زاﻧﻚ
B â z -g e r â û h â l-i m u T r ib gtış dar, Z ’a n -k î âciz g e şt m u T r ib z ’în tiz â r. «Ey sâm ;'؛geri dön ve pîr.i çenginin hâline kulak ver, Çünkü ilinekten âciz kalmıştır.*
0
bek-
>.١1UTRİB H İK Â Y E S İN İN BAKİYYESİ. E M İR Ü L.M Ü ’M İN İN ÖMER R A D İY A LLA H Ü AN H’İN PİR.، ÇENGİYE H Â TİFİN NİDASINI TEBLİĞ ETMESİ»
2164
/
ﰷﻯ١ا ر ر ر
ﺍ ﻙ آﻣﺪ
زﺣﺎﺟﺖ ازﺣﻨﺮ١ ار٠ ﺑﻨﺪة
B a n g a m e d m e r U m e rr â k ’e y U m e r, B e n â e -Î m â r â zi-}ıâcet baz-H er. «Hazret.i Ğnıerc rü ’yâsında bir nidâ geldi ki: Ey Ömer۶bizim kulumuzu ihtiyaçtan kurtar.»
2165 و ﳏﺰﻡ٨
f
ر١ئ د٠•ت
ﺁ ﻥ ﺗﻮ رﻧﺠﻪ ﻛ ﻦ ﻗﺪﻡ٠ ﺭf ﺭ ﻯ B e n d e î d â r în H â S û m u h te r e m , S û y - i g û r is tâ n tu r e n c e k.ün K a d e m . « B iz im lığ a
ka d a r
has
ve
y ü rü m e k
m u h te re m z a h m e t in e
b؛r
k u lu m u z
v a r.
O nu
g ö rm e k
iç in
m e z a r
k a tla n .»
٠٠٠(-:؛
Eskiden hânendo ve sazendelere bahşiş olarak para vesâir kıymeti، şeyler atarlarmış. Cenâb-1 Pir de taşların kelime- ؛şehâdet getirmelerinin hakikaten fevkalâde, yânî parlak bir mu’cize olduğunu İfâde İ؟ln «Gevher- ؛Ahmed resûlullah Slif» ta.birini kullanmıştır. 216. ل ا ن٠ﺟﻮن ﺛ ﻨ ﺪ ا ز ت إوج ﻥ ﻋ ﺎ ﺭ ﺍ ﺭﺯﻣﻦ١ ﺯﺩ ﺯﺧﱸ Ç un
ş e n îd e z -s e n g h â B u -C e h l in ,
Z e d z i-H iş ın â n s ln g h a r a *E b û
C e h l,
،a ş la r d a n
b u n u
iş it in c e
o n la r ı
b e r -z e m in . h id d e t le
y e re
ç a rp tı.»
2161 y
>
^٥ -L٠
j . ٠٠ ؟.l
G ö /t
Jl«
y y
٠
sy*
y
j** \ y ١
S e n in
1.»
n e - b v e d m is l- i tû s â h ir d iğ e r ,
S â k ir â n r â s e r tu y î v û » D e d i k i:
C jS *
g ib i u s ta
b ir
s ih ir b a z
tâ c -i s e r .
o la m a z .
S â h ir le r in
başı d a, baş
٠i،٢ı ٠la setisin.» 21«2 ﻥ ﺍ٠ ﻝ د ﻛ و ر و٠ ﻛﺎ ﺧﺎﻟﺪض
ﻧﺋن-
ﺭ ﻓ ﺮﻧ ﺶ
ﺍ ﻳﻠﺒ ﺲ ﺁ ﻣ ﺪ
ﺟﲌ ا و
H â k b e r-fe rK a ş k i b ü d k û r û
l â ’i n ,
Ç e ş m - i û i b li s a m e d H â k -b în . v ٠ ;.-h re l ١ s ı ı ı ı e ld n u n t o p r a k b a ş ın a ..ak Jı.rağ، görebiien bir şeytândı.»
k i
k a lb e n
k iir
id i.
O nun
gözü
an-
Yânî iblis, nasıl Adem Aleyhisselâmm topraktan yaratılmış olduğunu görmüş de mazhariyyet-i kübrâsmı İdrâk edememişse, Ebû Cehl de, zât-i fiknes-i Muhammedlnin yalnız s.retini görmüş, Sîret-İ celilesini İdrâk eden.emiş b؛r şeytan idi. ،0.2
210» ﺖ
ﺑ
ﺁ ﻭﺍ ﺯ
ﺣﺖ٠
ﺯﺍ ﻥ
ﺍﻥ ﺣﺴﺖ ﺑ ﺖ P es
h e r ,
ﺑﺲ
“ﺍ ﺏ ﺭﺍ
rf
h e y b e t -Î â v â z c e s t ,
z ’â n
T â m îy â n r â
ﺍ
b e h r-i
71؛
H
l e t
b i-b e s t.
«Ömer rü’yâsında ، ؛İttiğ i sesin heybetinden uyandj ve yerinden »،١radı. Bu hizmetin İlası İçin hazırlandı. Mlyan besten:
Bel bağlamak, hizmete hazjrlanmaktan kinâyedir. 217. ﻭﻭ
ﺍ
ﲠﺎ ﺩ
ﺩ ﺭ ﺟﻨ ﻮ ﺟ ﻮ
ﻛ ﺆﺗﺘﺎ ﻥ ﺩ ﻭﺍ ﻥ
S û y -i g û r îs tâ n
ﴎﻯ
ﺩ ﺭﺑ ﻐ ﻞ ﳘﻴﺎﻥ
U m e r b i-n h d d
D e r-b e ğ ü l h e m y â n d e v a n
٣۵ ,
d e r -c ü s t-u -c û .
«Para torbası koltuğunda olduğu hâlde tin je r mezarlığa teveccüh etti, koşa koşa aramaya haşladı.» 2171 ﺛ ﺪﰉ
ﻩ٠ ﺩ ﻭﺍ
ﻛﻮﺭ ﻁﻥ
دﻳﺪ.'
ﰽ٠ﺁ ﱋ
G ir d -i g û r îs tâ n G a y r-İ ân p îr
ﻭ١ﺅ ﺭ
ﻋﺮ ﺁ ﻥ
devâne
۵
: /
şü d
b e s i,
n e -d îd â n câ
k esi
«Mezarlığın etrâfında b ir çok dönüp dolaştı, fakat aralarda kimseyi göremedi.»
٠ ihtiyarili.,,
I.u.kn
2172 ﺩ ﻭﻳ ﺪ
٠د ا ار
ﺋﺒ ﻮ ﺩ
ن١ ﻛﻔ ﺖ
G o ft 71 ؛n e -b v e d d ig e r bâre d e v id , M â n d e g e ş t ۵ g a y r-i ۵71 p ir ۵ 7J€-d٤d. « K endi y o r u ld u ğ u
k e n d in e : h a ld e
o
(B u
o la m a z )
ih t iy a r d a n
d e d i.
b a ş k a s ın ı
A ra m a k
İç in
te k ra r
k o ş tu .
lâ k in
K İ ؛r r n ، e d ! . «
im :.
2106
م١٠ ﺑﺘﺎﻟﻤﺎل٠رﺟﻪ ز٠ ر
اى
ﻧﻤﺎم٠ ﺹ ﺩﺳﺎﺭ ر ﻛ ﻒ٠ E y U m e r b e r-c e h z i- b e y tu - ’l-m â U 'â ın , H e ft- S a d d î â r b e r -k e f n ih te m â m .
.Ey Ömer kalk, beytül’mâü müsliminden yediydi altını avucuna koy.‘
2167 ﺧ ﺎ ﺭ١ ١ ﺍ ﺭ٠
y
ﻛﺎى
و١ﺑﺌﻰ
ﺭ
ﺩﺭ ﺑﺘﺎ ﻥ ﻛﻨ ﻮ ﻥ ﺳﻨﻮﺭ ﺩﺍﺭ٠ ﺍ ﻥ P îş-i u b e r k ’e y t u â r â iH tiy a r , i n Kcuder b î-stâ n k ü n û n m a ’z û r dar.
«Onu götürüp de ki: Ey bilim muhtar ve diride kulumuz, ؛iradilik bu kadar parayı al da hoş gür.«
2168 V.. (٠-؛•؛../' j r , 33 3^* 0.J i
،.
۶٠١ ؟٠^
L l
i f as
.Jj٠
,î n K a d e r z e r b e h r -i e b r iş ü m -b e h â H â re k ü n ç u n H â re § üd în c â b i-y â .
٠>»؟؛؛işim bedeli olmak üzere bu kadar altını al ve harcet. Bitince de > ،«،« ؛.b u r a y a g e l
Doktorların muâyene ücretine (ayak teri) denilmesi kabilinden sazen delere verilen paraya da o vakitler (ibrişim bahâ) ta’bir olunurmuş, 10«.
2177
ﻧﺜ ﺖ ح ت A m ecL
'ﻣﺠﺎ٦
ﺍﺩ ﻥ
آﻣﺪ و
ﺩ ﺩ
ع ع ن ه ن ا د ؛ ا؛ر
۵
b a -S a d e d e b
ر
;
anca
n iş e s t,
B e r - U m e r a T s e f ü t â d û p î r c e s t.
*Geldi, kemâl-î edeple »raya oturdu. Kendisine b ir aksırık ârız oidu. A ş ırın c a da skinden ih tiyâr uyanıp sıçradı.»
2178
ﻣﺎﻧﺪ ا ﻧ ﺪ ر ﺛ ﻜ ﻔ ﺖ٠ﺟ ﻮ ن ﺧﻤﺮرا دي رزدن اﻣﺖ Çun
U m errd
A zm -İ r e fte n * Ö m e r ؛g ö r iin c e
ş a ş ırıp
زم ﺭﺵ ﻛﺮﺩ ﻭ
d îd m a n d e n d e r -ş ik ift, k erd
k a ld ı .
ti
te r z id e n g ir ift.
G itm e y e
d a v ra n d ıy s a
da
tiir e m e y e
baş-
İadı -
2179
ﻛ ﻔ ﺖ درﺑﺎﻃﻦ ﺧﺪﺍﻭﺍ ﺍﺯﻧﻮ ﺩﺍﺩ
ﲁ ؛ ﻓﺘﺎﺏ
راﻳﺮ ﺑ١ ﳏﺘﺐ
G o f t â e r -b â T in H u d â y â e z - tu d â d , M u h te s ib « iç in d e n ih t iy a r
dedi
ç a lg ı c ı y a
k i:
İlâ h î
sen
b e r-p îr-i im d â d ın ıa
ç e n g î k e y fü tâ d . y e tiş .
N a s ıl
o ld u
da
m u h t c s lp ,
ç a ttı? »
Muhtesib: Vaktiyle belediye işlerine bakan me'mur idi. Emr-İ m tı'nıf vc nehy-i münkerle de İştigâl ederdi. Bu itib a rla çalgıcılar, meyhaneciler ve sarhoşlar muhtesibden korkarlardı. Eski şâirlerin dîvanlarında muhtcsibler aleyhine söylenilmiş bir çok söz vardır. Pîr-i çengî de uyanıp İlazret-İ .m e r i görünce dayak yiyecegl valiinine düştügü İçin ؛enft lıftlde korktu. Fakat Fârûk-i A'zanı :
<«ا،7
2173
^
•i, • ،
A- ■«' L . ٠ ^
G ö ft h a K fe r m û d m â r â b e n d e îs t, S a fi v û ş â y e s te v û fe r H u n d e îs t. .،D e d i k i: N id â y - i H a k k â n i, b iz im ûd
b ir
z â ttir
b ir k u lu m u z
v a r . S a fî, lâ y ı k
ve
m es’-
d e m iş ti..
2174
ود ر د ﺧﻒا٠ اS ﻳﺪ ﺟ ﻜ ﻞ ان ﺣﺒﺬا٣د
ﺀﻯﴎ
ﺣﺒﺬا
P ir-İ çen g ı k e y b iiv e d m e r d -î H u d a , H u b b e z â e y sirr-i V in h a n h a b b ezâ . « İh tiy a r ka d a r
b ir
g a r ib s in
ç a lg ıc ı
n a s ıl
m e rd .i
H üd â
o la b ilir ?
E y
A lla h ın
s ırrı,
ne
d e d i..
2175
O —( ' ﺭﺳﻄﻦ/ ار د ر ر د٠ دﺷﺖ٠ ا ن ﺷﺮ ﺛﻜﺎرى ﻛﺼﺖ
ﻫﻤﺠﻮ
B â r-i d ig e r g ird -i g û r is îâ n bi-ğ eşt, H e m -ç u â n şîr-i ş ik â r î g ird -i d e şt. « T e k ra r ra fım
dönüp
ve
ava
ç ık m ış
b ir
a s la n ın
k ırd a
d o la ş tığ ı g ib i,
m e z a r lığ ın
e t
b a k tı.»
2176 ﻏﺮ ﻳﻒ 'ب— تS ﺟﻮﻥ ﻏﲔ ﻛ ﺜ ﻨ ﺖ ﻛﻔ ﺖ ﺩﺭﻧﺌﳭﺖ ﺩﻝ روﺋﻦ إ ﺑ ﺖ
Ç u n y e K in g e ş te s t k i ga yr-î ■pir ttis،, G o ft d e r -z u lm e t d il-î r û ş e n besisi. « O ra d a r a ıılık
1088
İç in d e
ih t iy a r d a n liir
çok
b a ş k a s ın ın
p a r la k
ve
b u lu n m a d ığ ın a
y a k ili
m ü n e v v e r g ö n ü lle r o lu r
h â s ıl d e d i.»
e d in c e ,
ka-
2 ا8 ،ا د ت٠٠٠; ى
(/
ﻳﻨ ﺪ
ﺍﺀﺩ ﺕ
ﺯﺍ ﻥ
ﻣ ﺎ١ﺍ
ﺟﻮ ﻥ
ﺍﺯﺭ ﻍ ﻭ
ﺟ ﻮ' ﻝ
Ç u n s e la m -e t m ik iin e d m î f ii T s e d e t , Ç û n i e z-re n c ٩'، g a m â n -î b lh a d e t. .A lla h sana selâm ediyor ve hatırını soruyor. Hadd Ji pâyân» olma, yan gam V . kederle «asilsin?. 2185 ا ر ﺷ ﻢ ﻣﺎ
ﺟﻨﺪ
ﻧﻚ ﻳﺮاﺣﻨﺔ
.ﺏ٠ ﻏﺎ٠ ﻧ ﻮ ﺍ ﻭ ﺍ ﺫ ﺍ. ﳫ ﺎ N ck
ﺧﺮ ﺟ ebrîfüm -behâ, bâz med b i - y â .
K u rdze çen d
H a r e k ü n în r â v u
*İşte ibrişim bahâ olmak ürere b ir kaç alim. B anlan harret de sonra yine gel.»
218. ﺛ ﻔﻴ ﺪ
ﺍ _ﻧ ﺮﺍ
ﻛ ﺜ ﺖ ﺟﻮ ﻥ
ﺛ ﺮ ﻟ ﺮﻧﺎ ﻥ
ﺑﻴﺪ١ ﺳﺪو راود ى١ دﻟ ﺖ ىخ
P ir le r z a n 0 ﺟﺞ٤ ç u n în r â ş e n îd ,
٠ ﺀﺓﺝm
î- llâ y îd
u
b e r -H o d m î-T a p îd .
«lhtiyâr, bunu içilince titremeye, elini js.rjp dövünmeye başladı.» 2187
٠ﻟﺬﻟﻠﺞ ر٠ ٠ﺀاو B âng m k e d
ﺧ ﺪﺍ ﻯ ﺛ ﺪ
اًب
k ’e y
B c s k i c z -ş e r in
٥b
ﻯﺯﺩ ﰷ ﻯ٠ ﺍ ﻑ ﺍ ﺯﺛ ﺮ ﻡ
ﰷ
ض
bî-n ٠ zir, b î - ç â r e p ir.
H u d â lî şü d
«Ey her şeyde oldnftu gibi keremde de narir ؛olmayan Rnbbim; 1»1&؟re lh tiyâ r kulun utnnnndnn e rilli ıllye teryâd etti.»
! ٠،؛؛٠
2180
ﺑﺪن ﻧﻈﺮ ا'در رخ ان ﻧ ﺮ ﻛﺮﺩ ى'ذرد اورا ﺛ ﺮ ﻣ ﺎر و رو.ﻲ ﻟ Ç im
n a za r e n d e r-ru H -i â n p ir
D id û r â
şe m -sâ r î
k erd ,
■ r iiy -z e r d .
«O ihtiyarin yüzüne bakınca onu mahcub b ir h â l d e ve yüzünü sarar, mış gördü!« 2181
ﺑ ﻰ ﻫﻤﺮ ﻛﻔﺘ ﺶ ﻣﺰس اﻧﺾ ﺻﻢ ﻛﺖ ﺑﺜﺎرﺗﻬﺎ ذﺣﻖ آوردﺀام P e s U m e r g o fte ş m e -te r s e z -m e n K ’e t b e ş â r e t h â z i - h a K
m e-rem ,
dverdeem .
«Hazret- ؛Ömer ona dedi k i benden korkup ürkme k i sana Allah ta. rafından müjdeler getirdim.»
2182 "و ﻛﺮﺩ ٠ﺑﻨﺪ ردان ﻣﺪﺣﺖ ﺣﻮى ﻛﺮﺩ
y
ى ﺛﻒ رو١ﺍ ﻫﻤﺮرا ﺀ
Ç e n d y e z d â n m tâ h a t-î H û y -i tu T â U m e r r â â ş iK -î r û y -i tu
k erd ,
k erd .
«Allah senin ahlâkını o kadar medhetti k i öm eri senin cemâline âşık kıldı.» 2183
ى ﻣﺎن نو ﻣﻬﺤﻮر ﻧﺜﻴﺮ. ﺑﺶض٠ ﺯ،ﺫﺑﺎﻝ ﺭ١ﺍ ﻡ ﺍﺯ Pî$-i
m e n b i-n ş în
w
T â b e -g û şe t g û y e m
ﻛ ﻮﺛ ﺖ
ﱂ
m eh cu ri m e -sâ z e z -iK b â l
٠
I.G.
«Karşımda otur savuşmaya davranma k i kulağına İkbâl ve seâdet sırrı »öyleyim.» 10«»
2 ا ﻻا
ﺍﻭﺍ٠ ﻻ٠ﺍﻯ ﺧﺪﺍﻯ ﺍﺀ ﺭ ﻡ ﻛ ﻦ ﺭﳘﺮ ﺭ ﻥ ﺩ ﺭ ﺩﺍ E y H \ â - y î bâ-aTâ 1'û b â-vefâ, R a k m k ü n b e r-u m r-i r e fte d e r - c e f i «Ey, atâsiyle vefâsı olan Rabbim; cefâ İçinde geçen b ir ömre merha. met et.» 2192
ﺩﺍﺩ ﺣﻖ ﳘﺮﻯ ﰷ ﺭ ﺭﻭﺯﻥ ﺍﺯﺍﻥ ﻛﺲ ﺗﺪﺍﺩ ﲟﺖ ﺁﻥ ﺩﺭﺟﻬﺎﻥ D â d h a K u m r i k i h e r r û z î ez-ân, Kes n e -â â n e d K iy m e t- i â n â er-cih â n . «AUah bana bu kadar b ir ömür verm işti k i onun b ir ^ in iin e &id kıymet، kimse takdir edemer.» 2193
ﳘﺮ ﺣﻮﺩﺭﺍ ﺩﻣﺒﺪﻡ
ﺧﺮ ﺝ ﻛﺮﺩ ﻡ
ﺩﺭﻧﺮﻭﰈ١ﻳﺪﻡ ﺟﻬﺮ٠ﺩﺭﺩ H are
k â m
u m r-i H o d râ
D e r -d e m id e m
c iim le r â
d e m -b e -d em ,
d e r -z îr -ü -b e m .
«İşte ٠ kıym etli ömrümü boşa geçirdim. Nefeslerimin hepsini de ( tir ve pes) sesler yolunda üfürdüm.» 2194
ﻭ ﺭﺩﺀ ﺭﺍ ﻕ٠ﺍﺀ ﻛﺰﺑﺎﺩ ﺭ ﺫﺍﺡ ﺭﺍﻕ٠ﺯﺍﺩﻡ ﺩﱂ١وﻓﺖ Â k
k ’e z - y â d - î r e h
R h fi e z-y â d e m
û p erd e İrâ K ,
d e m -î te lH
û
fir d K .
«Ah ve eyvkh ki. Irak perdesini ve yolunu düşünmekten, dünyâdan ayrılacağını îam&n.n acılı،! hatırımdan çıkmıştı.. 1 .7 1
2188 ﻟ ﺖ ﻭﺯﺣﺪﺭﻓﺖ دود.ﻭﻑ ﺑ ﻰ ﰻ٣
ﺭﺩ
ﺑ ﻦ ﻭ ﺧﺮﺩ٠ ﺯﺩﺑﺮﻥ١ﺟ ﻜ ﺮ
Ç t،n besi b i - g r l s t v ’e z - h ü d r e f t ﻟﺊﺀ٠ﺀ٤ﺍ .C e n g r â ged b e r - z e m î n û H o r d k e r d B ir çok ağladı, derd ve elemi haddini geç»،؛. .Nihâyet çengi yere vu rup parça parça e،،؛..
2189 ﴀ ﻡ ﺍﺯﺍﻟﻪ . ﺍﻯ ﺑﻮﺩ٠ﳈﺖ ر ا ز ن ﺍ ﺯﺛﺎ ﺭﺍ
\ "ﺣﻮ/
ﺍ ﻯ.
رةى٤ ﻵج
b û d e اh ic â b e m e z - İ İ , E y m e râ ،۵ ra h -z e n ez-şâh-şâh.
Çenge hitaben: «Dedi ki: Ey Allaha karşı bana hicâb olan, ey doğru yolda eşkiyâ gibi yolum.u kesen.»
219.
ﺍﻝ
ﻏﺂ ﺩ٠ ﻣ ﻦ
ﺧﻮ ﻥ
ﺏ ﺑﺶ ﰷﻝ
ﳐﻮﺭﺩ
ﺍﻯ
ﻭ ﺭﻭ"ﰈ٠"ﺍﻯ ﺯ
E y bi-H orde H û n -i m e n h e jtâ d sâ l, E y z i-tû r i y e m s iy e h p îş-î k e i . «Ey yetmiş seneden beri kanımı İçen, ey kemâl erbâbı indinde ydzli. mü karartan.»
Mesnevi şârihi Şeyh Ismâîl-i Ankaravi buradaki pîr.i çengiyi tevbe ve İstiğfâr eden bir kimseye, çengi de nefs-i emmâreye timsâl yapıyor. Mutribin yetmiş senelik çen^ yere vurup kırması, tevbesine sâdık bir sâlikin nefs-i emmâreyi ayak altına almaşıdır, diyor. ihtiyar çengi, nefsini levm ü teşni’ eyledikten sonra Hakka İlticâ ve .ﻹ، اyolda duâ ediyor : 107«
Feryâd eden, adftlet lalob eyleyen İlıtlyâr sâzendenln kendi oldugu K؛bi elinden feryâd ettigl. Hıkfık I lutk ،«tedigi de nefsi oldugu İçin: ٠Yâ JtabbJ kendi kendimden şikâyet ediyorum ve adâ.et istiyorum» diyor. 2198
ﻛﺮ
ﺟﺰr.v ﰽ ﺩﺍﺩ ﺧﻮﺩ ﺍﺯ
ﺽ ﺯﺩﻛ ﱪ
ﺯﺍﻧ ﲀ ﻫ ﺖ ﺍﻧﺾ
D â d -i H o d e z-k e s n e -y a b e m c ü z m e g e r , Z ’â n -k i h e s t e z - m e n b e - m e n n e z d ik -te r . *Kimseden adâlet ve hakkaniyet bulamıyorum. Meger k l hakkim i ihkak edecek; bana benden yakın olan zat.i eceli ü a’lâ ola..
--
Cenâb-1 Hak: ٠ ﺔ ﺋ ﻴ ﺎ
ﻫ
ﺍ
ﻭﺛﻮﺍ ﱐ
Yani: «Biz, insana ؛ah damarından daha yakınızı». buyunnuştur. Bu ynkmlık hakkında muhtelif sözler söylenmiştir. Kimi: Allah, insana ilmiyle yakındır, kimi: kudretiyle yâkındır demiştir. Hazret-l Mevlânâ da: «Nasın Rabbi olan Allahın, insanların ruhuna - n a s ı l oldugu bilinmez ve b ir şey'e kıyas e d ilm e z - b ir yakınlığı vardır, büyümüştür. Çünkü 0
ruh, nefha-i ilâhiyyedir. Her nasıl olursa olsun Allah, insana kendisinden daha yakmdır. 2199
'،z... \y* * f
fi
٠u٠٠j ،>٠١y *
،٠۶. j f ^
١j j ؛.^j
K ’în meni e z -v e y r e s e d d e m d e m m e râ , P e s v e r â b în e m ç u în ş ü d k e m m e râ . «Bu benlik ve varlık, nefes nefes bana ondan vâsıl olur. Bu varlık veh mi azalacak ve mahvolacak olursa başka b ir şey kalmayacağı için onu gö rürüm ..
(1٥) s ٥r٠٠t Kat: ١ا V:
٠8
1.73
2195
ﻭﺍﻯ ﻟﻠﺮ;ﺯ ﻯ ﺯﺭﺍﻭﻛﻌﺪ ﺣﺮﺩ ﻛﺬ ﺕ ﺩﻝ ﻣﻦ ﺩﻝ ﻋﺮﺩ
Xfl ﺀ٠ﺣﺜ ﺪ
,V a y k>ez-tîzı-i z îr -e fk e n d -î H u r d .H â şg ş ü d k iş t-î d il-î m e n d il b i-m u r d Vah yazık k » ( ؛zirefgened-i hurd) makamının t ؛zl؛yân! onu ğJnden٠ düşünüp onunla meşgul olmaktan kalbim in mazrü.âtı, yân ؛.orada bulun mas, lâzım gelen ma’nevi zevkler kurudu, hattâ gönlüm öldü .»
21٥6 ﻭﺍﻯ ﻛ ﺰ ﺁﻭﺍﺯ ﺍ_ﻥ ﺑ ﺖ ﻭ ﺟﻬﺎﺭ ٠او٣٠ ن ﻣ ﺠﻨ ﺸ ﺖ و ﻛ ﻊ ﺛ ﺪ١ﻛﺎ;و V â y k ’e z â v â z-i î n b îs t ti çeh â r, K â r v â n b ü -g ze ş t u bî-geh ş ü d n e h û r. «Yazık k i yirm i dört perdenin sesiyle uğraşırken ömür kervanı göçtü, ecel günü akşama yaklaştı.»
Dervişin fikri ne ise zikri de odur derler. İnsanın iştiğalâtı. ifâdesine bile te’sir eder. Hakikaten herkesin beyân tarzına dikkat edilecek olursa söz arasında sarfettikleri kelimelerden hangi meslekte bulundukları anla şılır. Sivil bir me’mur ile bir askerin, yâhud esnaftan birinin ifâdesi az çok ayrıdır. Herkes mesleğine göre söz söyler. Edebiyatta (tahkiye) de nilen vadinin üslûbu ise kıssayı yazan zâtın değil, o kıssada konuşturulan kimselerin ifâdesi olması lâzım gelir, işte Cenâb-ı Pîr Efendimiz de pîr-i çenginin hasbihâlini onun meslekine göre ve mûsikî ıstılahlariyle izah ediyor. 2 1 .7 ٠ﻓ ﺮ ؛ ﺩ ﺧ ﻮﺍ
. ﺩﺍ ﺩ ﺧ ﻮﺍ
Ey H
ﺯﻥ
ﺍﺯ ﻥ
ﺍ ﻯ ﺧ ﺪ ﺍ ﻓﺮﻭﺍﺩ
' ﻝ ﻧ ﻜ ﺲ٢ﺧ ﻮ ﺍ ﺭ
ﺩﺍ ﺩ
i fe r y a d ez~în fe ry â d -H a h ,
D ad H a k e m 11Î z i-k e s z ’în dâd-H âh. «İlâhî; bu feryâd isteyenin elinden feryâd. Yâ Rabb؛. başkasından değîl, bu dâdhâh olana karşı adâl.t istiyorum.» 1072
Yânı girye vü zârî edibin, ،.mdugufta delâlet eder.
HI’I .Üİ.
hâlâ vilt‘i'ıd-1 mcvlııım bakiyyesi bu-
2203
■|~■■--j ( $ \ ; ٠١ر
ئ ى٥١
ﻛ ﺴﻪ
دأﺀو ﺻ ﻦ٠ ﺛﻴﺎ ر ى ﻛ ﺬ ا٠زا; ﻛ ﺪ ه R â h -i fâ n î-g e şte râh-î d îg e r e s t, Z ’a n -k î h ü ş y a rî g ü n â h -î d ig ere st. .A llahın aşkında fâni olmuş ve kendinden geçmiş kimsenin yolu başkil türlüdür. İdrâk ise ayrıca bir günahdır.»
Burada: "Senin varlığın hiç b ir günahla mukayese edllemiyeeek bir Hadisine telmih vardır.
«liııahdır.
2 2 .4
ﺀ ت ﻫ ﺜ ﺈ ر ى زراﺀ ﻣﺎﻣﻤ ﻰ ئ ﺧ ﺪا:ﻓ ﻘ ﻠ ﻦ ر
و
ا ذ ى٠
H e s t h ü ş y â r i zi-râ h -î m â -m a Z â , M a Z i v û m iis ta K b e le t perde f f
tl
«İdrâk, mâzî tarikındandır. Zikr-Î mâzîj endîşe-1 istikbâl ise senin İ؟in Allaha karşı perde olur.»
2205
£ ﻝ
٠ ﺭ ﺩ ﻭ “ﺍ٣. ًﺍ ﺷﺎ ﺩ ﺭ ﺫ ﻥ
ﺭ ﺩﻭ ﺟ ﻮ
ﺍ ﺵ ﺍ ﺯﺍ ﻥ
.ﺍ
ﺭ
 te ş e n d e r-z e n be-ber d û tâ -b e -k e y , P u r - g in h bâ$t ةج٠ « ةh e r d u çıt n e y . « H e r ik is in i de y a k , y â n î m âzî ve m ü s ta k b e l k a y ıd la n m b ıra k , J 'id la r d o la y ıs iy le ne v a k te ka d a r n ey g ib i d ü ğ ü m lü ka lacaksın?»
o
ka -
Bunları kendine b ir ukde yapacuksm. 1075
22٥٠ ﺫﻭ ﺑﺎ ﺛ ﺪ ﺯﺭ ﲦ ﺮ٠ ﻛ ﻮ ﺑﺎ
ﺳﺒ ﻮﺁﻥ
ﻭ ﻯ ﺧﻮﺩ ﻧﻄﺮ٠ ﻩ٠' ﻭﻯﻭ ﺩﺍﺭﻯ٠ H e m ç u â n k ’û
b â -tu
b â şed ze r şü m er,
S û y-i û d â rî n e sû y -î H od n a zer. « T ıp k ı
sana
a lt ı n
s a y jp
v e re n
k im s e y e
ta k ip
da
k e n d in e
b a km a d ı
٠n
g ib i. »
insan, birinden bir İkrâma nâll olunca fart-1 memnûniyyetinden ken. dini unutur da yalnız İkrâm edeni düşünür, nazarında her şey ondan ibâret görünür, Cenâb-1 Hak Ekrem'ül-ekremîndir, kerem sâhiblerinin en kerimidir. Binâenaleyh, bütün âlemlerin hâlık ve sâhibi olan Allahı bilen bir kimsede benlik endişesi ortadan kalkar. 2201 ﻭ ﺩﺭﺍﻟﻪ ﺍﻭ4، ﺭﺟﱭ ﺩ ﺭ ﺍ
رد ى ﺟﺮم ﺟﻨﺪ_ن نﻟﻪ او٠ىش H e m -ç u n în d e r -g ir y e v û d e r - â M î-ş u m u r d î c ü r m - i ç e n d în -s â le
û, Û.
«ihtiyar sâzende böyle aglaya, inleye senelerin mahsûlii olan ciirm ve kabahatini sayıp döküyordu.»
«İHTtYAR M U TR lB lN N AZAR IN I, EM ÎRÜLMÜ’M İ Öm e r RADtY A L L A H tt AN H lN , V A R L IK M A K A M I OLAN AĞLAMADAN, Y O KLU K DERECESİ BULUNAN ISTlG R AK M A K A M IN A TA H VtLİ»
2202 y ا ن زارى6 ﻛﻔﺘ ﺶ/
ﺑﺲ
ﺑﻮ٠ ﻫ ﺖ ج آ ا ر ﻫ ﺜ ﺒﺎ ر ئ P es
U m e r g o fte ş
H est h em
dsâr-i
ki
în z â r îr i tû ,
h ü ş y â r î-i
tû.
«Hazret. ؛Önıer ona dedi ki: Senin bu aglayjp sızlayışın, sendeki idrâkin eseridir.» 1.74
؛؛ﺛﺬ٠«ﺍ
E y H a b e r h d t e z-H a b e r-d ih b î-H a ö er, T e v b e -i tu e z - g ü i - i آﺀ، beter, «Ey
haber.
m u tr ib
E tt iğ in
s e n în te v b e
h a b e r le r in is e
ve
g ü n â h ın d a n
m a lû n ı â t ı n
0
h a b e r le r i
v e re n d e n
b i"
t e v ild e n
ne
b e te r..
2209
ط ل ﻛ ﻨ ﺜ ﺘ ﻪ ﻧﻮﺑﻪ ﺣﻮ. اى ﻧﻮ از
^ ﻛﻮ
ن,ذ١.٩ﻛ ﻰ او
ﻷﺀtu
e z hâl-i g u z e ş te te v b e -c û , K e y k ü n î te v b e e^-îu te v b e m e -g û .
«Ey v a h it
g e ç m .ş
te v b e
g ü n a h la r ın a
te v b e
eden
m u tr ib ;
bu
e ttiğ in
e d e c e k s in ? .
Sofiyye hazarâtı, zevki i’tibâriyle istiğrâkı İdrâke, ta'bir-i digerle (mahv) 1 (sahv) a tercih ederler. Fakat bu mübtediler içindir. Müntehilir, mahvda sahvm, sahvda mahvm zevkine varırlar. Fârûk-ı A’zam Hazretleri mutribi, yâhud Cenâb-1 Mevlânâ da ehl-i i!.ti'dâdı bu makama tergib i؟،n٠ettigi tevbeden de tevbe eylemesini tavdiye eyliyor. Çünkü tevbede benlik şâibesi vardır. İşlediğim günahlara 1,-vbeler olsun demekle tâibin kendine vücud ve kudret vermiş oldugu İçin "Iidan da tevbe edilmesi, yânî asil Tevvâb ve Rahim olanın Cenâb-1 Hak Iildugunun bilinmesi lâzım geldigini anlatıyor. Yine bahse devam ediyor. 2210 ﻗﱪﻩﰽ١ﻑ ﺫﺭﺭ٦ﺏ٠ﰷ ﻝ'\ ﺯ'ﺭﺭﺍ ﻗﱪﻩ ﺯ ﺩ٠ﰷ G â h bâng-î z îr r â K ib le k ü n î, G â h g ir y e zâ rrâ K u b le z e n l «Sen y ıp
b a ’z a n
s ız la m a y ı
pes
s e s i k e n d in e
t a k b il
e y liy o r s u n . .
k ib le
ittih a z
e d iy o r s u n , b a ’z a n
dn
a g ln -
1.177
2206
٠- —f
*y. ٠J " ١ ٠ ٠^
j١
١ ٠
٠ı ١ ٠^3٠— ’؛١>ı_J jT Td g irih bd - n e y H e m -n iş în -ı â n
büved
h e m - r â z n i$ t,
le b û â v â z n îs t.
«Ney düğümlü bulundukça hemrâz olamaz ve dudakla, sesle âşinâ bu• lunamaz.» Ma’lûmdur ki (ney) denilen saz, esâsen kamıştır. Ney olmadan ta’bir.i mahsusiyle açılmadan evvel, o kamışta bir takım boğumlar vardır. Her bir boğum yekdiğerine düğümlerle bağlıdır. Kamışta o düğümler durduk ça, yâni ateşte kızartılmış uzunca bir demirle kamışın içindeki ukdeler açılmadıkça o’ kamışın neyzen dudağına temas etmesi, onun üflemesiyle güzel güzel nağmeler icra eylemesi kâbil değildir. İnsan ki irâde-i İlâ. hiyye karşısında neyzene nisbetle ney gibidir. Nasıl neyin içinde ukdeler ...mizlenmiş ise insan da mâzî, hâl, İstikbâl, mazarrat, menfeat, hattâ ümit, recâ ve korku gibi düğümlerden azâde bulunmalıdırlar ki derûnuna m-fhedilen ilhâmâtı aksettirebilsin.
2 2 .7
ﻟﻄﻮﰱ ﺧﻮﺩ ﺳﻮﰱ ﺍ ﺩ ﻯ. ﺟﻮﻥ ﺟﻮن ﻣﺤﺎﻧﻪ اً ﻣ ﺪ ى ح< ا ﺧ ﻮﻧ ﻰ Ç u n b e -T a v fi H o d b e -T a v fi m ü r te d i, Çun
b e -H â n e
âm edî h m
b â -H o d î.
«Kendiliğinle tavaf edecek oluman ridâ٠ yfini elbise ile tavaf diyor* sun demeksin. Sen eve gelmişsin, fakat hâlâ eneiyyetlnlesin.« Mutribin ağlayıp sızlaması ve eski cürümlerinden peşiman olması, tev.be ve istigfâr demekti. Hazret-{ Ömer ise onu fenâ ve bekâ mertebelerine teşvik ediyor, seyr ü sülükün ilk mertebesi bulunan tevbe makamından iler، geçememenin eneiyyet-i mevhûmeden kurtulamamak oldu, ğuııu haber veriyor. Hacıların Ka'beyi tavaf etmelerinin elbiseden tecerrüd ve İhrâm ile tesettür suretiyle olduğunu misâl getiriyor, ve « ^ n tavaf etmek istiyorsun, lâkin elbise gibi olan benliğinden soyunmamışsın, Ka’be-İ tevhide gelmişsin, fakat benliğinden kurtulamamışsın» diyordu. .0 7 «
ﺬ ﺬﺗ ﺫﺍﺗ ﺍ
ان٠ ﺷ ﺎً ن ز, د ر٠ ا٠> ل آ ان،~سو آ رون ﺛﺪ ازز، H a y r e ti
K î b iru n
âm ed
âerûneş
ân
۵
ş ü d e z -z e m in
zem ân ,
âsm ân .
*O vakit mutribin derUnuna bir hayret geJd ؛ki zemin ve âsmân ؟en. berinden yân ؛tabiat sarayından dışarıya çıktı.» Hâfız-ı Çîrâzî; der ki: *Sen tabiat sarayının hâricine çıkmıyorsun, böyle elunca hakikat semtine nasıl sefer edersin?» Tabiat sarayının hâricine çıkabilmek, tabii kaydlardan mümkün oldugu kadar kurtulmak, hattâ 0 gibi şeylerin hâtırasını da unutmak ve hayret deryâsına dalmaktır. Hayret yâni şaşırmak, müşahededen hâsıl olur ki Fuzülî: H ayret
ey
b u t s u r e tin g ö r d ü k te m
e y le r b e n i
misraiyle buna işâret eder. Muallim Nâci merhUmun: Z ev k -İ h a y r e t ek m eU i e zv â k H â ce -i
i'c ٠2
gû
İm iş,
a z id n iıt d e m iş .
beytinde ise hem buna hem de «Babbim, sana karşı olan hayretimi artır. Hadisi Şerifine telmih olunmuştur. 2214
ل ازوراى ﺟ ﻨ ﻮ ﺟ ﻮ, ﺑ ﺘ ﻮ ﺟ ﻮ ﻣ ﺪا ق
/
م٠ ٠ ﺑ ﺪا
ﻥ٠
C ü s t- u - c û y î e z - v e r â - y î c ü s t-u -c û ; M e n n e -m î-d â n e m
tu
m
i- ğ î
b i-g û .
«Mutrib İ؟in arayıp taramanın fevkinde bir clist ü ﻵﺀhâsıl oldu ki onun nasıl olduğunu ben bilemiyorum. Sen biliyorsan söyle.» Yânî mutrib, tevbe makarnanda iken aglayıp Sizlamasiyle rahmet ve mağfiret talebinde bulunuyordu. Fakat hayret makamına yükselince onda talebin fevkinde bir taleb hâsıl oldu. Cenâb-1 Pir, (0 talebin, o zevkin, nasıl te’rif edilebileceğini, ta’rifi İçin nasıl bir ‘a’bir kullanılacağım bile1 .7 9
Yân ؟bn’znn sensiz, scdâtsız. bn.zan da bağıra çağıra ağlıyorsun. Her iki ağlamayı kendine mihrab ve kıble sayıyorsun ve ona mukayyed bulunu yorsun.
2211 ﺟ ﻮ ﻧ ﻚ ﻓ ﺎ ﺭ ﻭ ﻗ ﺂ ﺑ ﺘ ﺊ ﺍ ﴏﺍ ﺭ ﺷ ﺪ ﺟﺎ ﻥ ﺑﲑ ﺍ ﺯ ﺍ ﺩ ﺭ ﻭ ﻥ ﺑ ﻴ ﺪ ﺍ ﺭ ﺛ ﺪ
Ç ü n -k i F â r û K a y in e e srâ r ş ü d , C ân-i p ir e z - e n â e â b i r şüd.
* F â i . ı A’zam, esrâr-1 Hiidâya ayna olunca ihtiyârııı rUhu derûnun. dan uyandı.« Yânî sırr-ı tevhid, H a zre ti öm erin sözünde ve özünde mUncell olunea m utrib de gaflet uykusundan uyandı.
2212 ﺩ ﺧﺪﺀ ﺛ ﺪ
ﻭ٠
j >ﻯ
ﺛ ﺪ٠ﺟﺎ ﻥ ﺩ ﺩ ﻭ ﺯ ﺩ
ﺟﺎ ﻥ
. ﳘﺞ
ﺟﺎ ﺵ ﺭ ﻓ ﻦ ﻭ
H e m -ç u câ n b i-g irye v û b t-H a n d e şüd, C ânş r e ft û cân-i d ig e r z in d e şüd.
«Ruh gibi ağlamadan ve gülmeden âzâde oldu. Onun rUhu gitti, bagka bir rûh ile yaşamaya başladı.» B ir kaç defa söylenilmişti k i insanda b iri hayvani, b iri de insânî, yâ" hud sultân! veyâhud İlâhî nâmiyle iki rûh varmış. Hayvân! olan rûh. madd-î hayattan İbâret imi? k i insan, rûh-i hayvâni sâhibi olmakta bütün hayvânât ile mUşterefaniş. Rûh-i sultâni yâhud İlâhî ise insani hayvânât٠ tan mümtâz kjlan rûh - 1 menfûh İmiş. İşte beyt-i şerifte: «Onun ruhu gitti, başka bir rûh ile yaşamaya başladı» buyurulması ile mutribde rîıh-i men* fûhun tasarrufa başlamış olduğuna işâret ediliyormuş. 1 .7 8
2 ﺍ ﺓ7
»ا'ﺑﻰ١ ارو١ .,٣ش ﺀ
ﺑ ﻨ ﻰ- ﻣ ﺎ، ٠' ت>اا ر- ا
AK ٤-İ CÜ2. e z -k iill guyA TJÎstî, G e r te K â Z â b e r -te K a Z â n îslî, « E g e r ta le h ta le b ü z e r i n e o J m a s a y d ı a k l i c ü z 'î, a k l .ı k ü llid e n b a h s e k a lk ış m a z d ı.»
Bu beyt. taraf-1 Mevlânâdan bir i'tizâı. im،?. Yukarıda: »Ben bilmiyo. rum, ey kâri'; biliyorsan sen söyle» demişken, hakayık ve maârif beyânına devam etmesi dolayısiyle özür diliyor. Hakikat-i külliyyeden söy'le diye emir üzerine emir gelmeseydi ben de bu bahsi devam ettirmezdim, buyuruyor. Aşağıdaki beytiyle de 0, emirden hakikat deryâsmda kabaran dal؛؛alarm, yâni' evliyâullah lisânından zuhUr eden hakayık ve maârifin bu dünyâda İntişâr ettiğini haber veriyor. 2218 ١ﱉ ﺭ ﺩ ﻯﺭﰟ
ﻗﺎﺻﺎ ﺭﻛﻘﺎﺿﺎ٢ ﺑ ﻮ ﻥ ﺩ ﻏﺎ
ﺩ ﺭﺇ
ﻣ ﻮ ﺣ ﺎً ن
Ç ü n te K â Z â ö e r-te K â zâ rrn-resed, M e v c -İ â n d e r y â be-d-în-câ m i - r e s e i « T a le b
ta le b
ü z e r in e
o ld u ğ u n d a n
0
d e ry â n m
d a lg a s ı
b u ra y a
ka da r
g e ld i.*
221٥
ر آ ﻧﺠﺎ وﻣﺪ٧ ال٠ﺟﻮ ﻧﻜﺔ ﻗﻤﺄ ل ﻳﻞ و ﺣﺎﻟﺶﺭﻭﻯ ﺩﺭﺃﺭﺩ* ﻛﺜﻴ ﻪ Ç ü n -k i K iS S â h â l-i p îr ân-cd re sîd , P ir ti hâleş r û y d e r-p e rd e keşîd . « ، b t iy â r ı ı ı h â li k ıs s a s ı h ik â y e s i o r a y a ؛, e r d e
a rk a s ın a
e r iş in c e
ih t iy a r
da, onun
h â li d e
؟e k ild i. »
Yânî hayret makamına yükselmiş olan ihtiyar mutribin ahvâli kil ü kâl ile bahsedilemiyecek bir dereceyi buldu. i
le r in
h a rf vo
- ~ ٠٠ . ﺀ. . . ﻛﻞ, ا. ^ „ . . „ اأﺀs o y lâ f ız ،! ٠ > İfâ d e e d i l e m l y e c e g i n i
ır;
B u y u ru y o r,
m a ’n e v ،
zevk-
a n la tıy o r .
E lfâ za s ığ ış m ıy o r m e a n i, Deryayı a lır m i hiç e v â n î.
2215 ﻧﻞ
ﺣﺎﻝ ﻭ ﺓ'ﱃ ﺍ ﺯ ﻭ ﺭ ﺍ ﻯ ﺣﺎ ﻝ ﻭ
ﺍ ﺯ ﺟ ﺎ ﻝ ﺫ ﻭﺍ ﳉ ﻻ ﻝ
< /
ﺫ ﻩ،>
H âl u K â lî e z-v e râ -y î hâl u K a l, G a rK a ﺟﺞ5 جﺀez-c e m â l-î zu-*l-celâl,
«،Mutrib; kâl؛n de, hâlinde fevkinde bir kâl ü hâle mazhar edildi. HU dây.ı Ziilcelâlin cemâli deryâsma gark oldu.»
2216
ئ ل ﻛﻲ ﺧﻼﺻﻰ اﺷﺪش٠ﻏﺺ ﺑﺜﻨﺎ د ش
و ى
؛ ﻣﺤﺰ ﺑﺮوا
G a rK a î nx k i H a la S l hâşedeş, Y â b e-cüz d e r y â k e si bi-şn â sed eş.
«Hem Oyle bir müstagrak oldu ki kurtulacak gibi degil ve denizden başkasını« onu tanımasına İmkân yok.» Mutribin kurtulamayacak derecede müstagrak olması, kendisinde etem hâlinin zuhûra gelmiş olmasıdır. Denizden başkası tarafından tanınmaması da tecelli-i İlâhinin ؛ahsa göre olması ve dâimâ degi؛mesldir. Cenâb-1 Hakkin zâtine pâyân olmadığı gibi sıfâtına ve âsârına da ııihâyet yoktur. Binâenaleyh tecelüyât-1 llâhiyye dâimâ degişir ve isti’٠l٥da göre İnkişâf eder. Bunun İşin evliyâullahtan hi ؟biri, diğerinin hu. s٥8؛yyet-i ahvâlini bilmez. Bir Hadîs-İ Kudsl mu'cibince: «Allahın ba.zı velileri vardır ki mestûriyyet kubbeleri altında mahfuz olduktan İçin veli oldukları da ma’lûm değildir.» fi'iâ y -1
nm
ﺍﻳﺬﺫﺫﻳﺬ
و وﻧﻴﺪ ﺑﻠﻨﺪ. ﺟﺎ زﻓﺜﺎ ن اﺧﻨﺎد ﺇ ﻛ ﺬ ﺫ ﺩ٠ ﺭ
ﻝ
ﻣﻴﺜ ﻮ ﺩ
ﺩ ﻯ
ﺭ
C â n -jeşâ n ü ftâ d H o rşîd-î b iilen d , H e r d e m i n i m î-ş e v e d p iir m î-kü?ıend.
«Şu yüksek güneş, can saçıyo,, Jler ân yok oluyor ve her ân dolduruluyor.» Yânî güneş her ân, ziyâ neşrinden geri kalmıyor, § ﻻhareketiyle bir fedâkârlık gösteriyor. Lâkin 0 neşrettikçe bir taraftan kendinde ziyâ hâsıl oluyor. Demek ki fedâkârlık boşa gitmiyor. 2224 ﻋﺬﻭ ﻯ٠ ﺐ
ﴽﺋ
ﺍﻯ
ﺑ ﻦ ﻓﺜﺎ ﻥ
را ﺑﺎ رى٠ ان ﻛﻠﺬ٠ صج
Can fe ş â n e y â ftâ b -î m ’n e v î, M e r cihân-î k ü h n e r d b i-n m â n e v i ,
«Ey mânâ Güneşi, sen de canfcşanlık edip 5 ااköhne âleme bir yenilik göster.» Cenâb-İ Mevlânâ güneşin ziyâ neşri sûretiyle fedâkârlıkta bulundu, gunu misâl olarak İrâd eyledikten sonra tarikat sâlikine tevcih-i kelâm ile buyuruyor ki: .Ey ma'nevi güneş, şems-i s۵rî nasıl ziyâfeşanlık ediyorsa, sen de canfeşanlık et. Senin bezlettigine mukabil yenisi ve daha iyisi verilecektir. Binâenaleyh şu eski tabiat âlemine peyderpey' bir yenilik göster. Bezletmekle .canin tükeneceğinden korkma ki:» 2225
ف دروﺟﻮد ادى ﺑﻨ ﻮ روا ﺟ ﻮ ﻥ ﺁ ﺏ ﺭ ﻭﺍ ﻕ
ﺍ ﺯ ﻏﺒ ﺐ
٠ ﺩ٠ﻯ ﺭ ﺀ
D e r-v ü c û d -î a d e m i can û r e v â n , M i-rese d e z-g a y b ç u n âb-i re va n .
«insanin vUcaduna can da, revan da gayb âleminden akar su gibi gelir.» اOKI
2220 ﻋﺜ ﺎ' ﺩ
f j j f ) ﻧ ﺮ ا٠ﺑﱫ دا
ﻳﻤﻜﻐﺘﻪ درد ﻫﺎزاو ﻋﺎﻣﺪ٠ P ir d a m e n r a
z i-g o ft~ u -g û f e ş â n d ,
N im -g o fte d e r -d e h â n -î û
«ihtiyar kîl kaldı.*
ئkaiden
el, etek ؟ekti;
b î-m â n d .
hatta lâkırdının yarısı
agzmda
Mutrib, bidâyeten ve tevbe makamında iken şöyle yaptım, böyle ettim diye sesleniyordu. Fakat-0 makamdan hayret derecesine yükselince söylediği sözler kesildi) hatta başladığı bir cümlenin yarısı agzinda kaldi) tamamlanamadı.
2221 ﺍ ﺣ ﱴ
ﻋ ﱶ ﺕ
ﺍ ﻥ ﻋﺒ ﺶ ﻭ
ﺑﺈ ﺩ ﺍﺧ ﻖ
ﻫ ﺪ ﻫ ﺰﺍ ﺭ ﺍ ﻥ ﺟﺎ ﻥ
E z -p e y -î in a y ş S a â -h ezâ râ n
ﺍﺯ ﱃ
ti
can
İ ş r e t s â H te n , b ir b a y e d
b d H te n .
«Böyle b ir ay? ö İşret tertibi i؛؟n t.ğan kuşu canbaz, yâni fedakâr bulun.*
٠1.
Feleğin güneş ^ ؟b i
2222 ﺑ ﺜ ﺔ ﺟﺎ ﻥ ﺍ ﺯﺍ ﺵ ﺟﺎﻧﺈ ﺯ ﺍ ﺵ
D e r - ş i- t
ﺧ ﻮ ﺭ ﺛ ﺒ ﺪ ﺟ ﻬﺎ ﻥ b îş e -î c a n
H e m g u H o r ş îd -î c
i l
ﺑ ﺮﺛ ﲀ ﺭ ﳘﺠﻮ bâz
b â ş,
c â n -b â z b â ş.
«Can ormanında avlanmak İçin t.ğan .1. Feleğin güneşi gibi canbaz
»ا1,ﺀ Yânı Güneş neşri ziyadan nasıl -Çekinmiyorsa, sen de öylece fedakârdne hareket et. 1.82
2227
ﺳﺪ٠ ر٣ ﺑﺎﺛﻢ٠ك ﺷ ﺪ
ر٠أﻟﺐ
ﻛﻔ ﺖ
دو ﻓﺮﺛﺘﻪ ﺧﻮﺵ ﻣﻨﺎﺩﻯ
G6/t P e y g a m -b e r fci dâim bebr-i pend, Dıi /iriste H oş m ü ım d â m î-k ü n c n d . ٠ Res ٥ l . i E k re m S a lla llâ h ü A le y h i V e s e lle m b u y u rd u k i: D â im â i k i m e le k n a sih a t İ؟in h ٠ 5 b ir n id â d a b u lu n u r.«
2228 دا ر
ﻣ ﺪ ﺯﺍ ﺭ
ﺏ٠
ﻣﻨﻐﻨﺎ را
ﺧ ﺪا ؛
ﰷﻯ
٠ ﻋﻮض دy ﺩﺭ«ﺛﺎﻥ. ﺭ
K ’e y H u d â y â m ü n fiK a n r â s îr d a r, H e r dûrem şân ٤ ةiv a Z d ih S ü d -h ezâ r. «Derler ki: Ey İlâhî; infak ve tasadduk te n le r i doyur, verdikleri her dirheme bedel, kendilerine yiiz binJercesini İhsân et.« 2229
ﺍﻯ ﺧﺪﺍ ؛ ﳑﰷﺯﺭﺍ ﺩﺭﺟﻬﺎﻥ ﺩﺭﺫ؛ﻥ٠' ﻣﺪﺀ ﺍﻻ ﺯ ؛ﺫﺍy E y H u d â y â m ü m s ik â n r â d e r-c ih â n , T û m e -d ih illâ ziy â n -e n d e r -z iy â n . «İlâhi; hasislere d . dünyada ziyan verme..
üstüne ziyandan
başka bir şey
înfak yânı fukarayı nafakalandırmak, müslümaııhkta gayet ehem v،. o nisbette mültezemdir. Zuhûr-i İslâmdan evvel câhiliyye arablarında <١i٠ merdlik, misafirperverlik gibi ba’zı iyi huylar vardı. Fakat fukarâyı dı'u mİ sûrette görüp gözetmek, onlarm ihtiyaçlarını kolaylaştırmak ve te’mirı etmek âdeti yoktu. Yalnız zenginleri (meysir) dedikleri kumardan kn zandıklan deve etini yemezlerdi, fukarâya verirlerdi. Bu da muhtaç olan ların çokluğu dolayıaiyle devede kulak kabilinden kalırdı. Bir de bacıları ekinleriyle hayvanlarından bir kısmını ikiye ayırır, bir kısmını Allaha, diğerini putlara tahılla ederdi. Allaha ayrılan kısım, fakirler ile yolculara, 10«:.
Vüeûd.i insanide (hııyvAnl) ve (sultanî) nâmiyle iki ruh bulunduğu ‘.،iyl٠ ٠ nihni§ti. Bunlun., hirindsine, yânî (rûh-i hayvanı) ye fârisıde (re v â n ). İkincisine yân( ؛rulı-i sultânı) ye (can) derler. Bu rûhlardan ikisinin akar su gibi gayb âleminden insanın bedenîne vücûd el'.iğini Hazıet-i Mevlânâ haber veriyor. Böylece dâimâ cereyan eden ruhun bezlinden çekinilmemek lâzım geldiğini de söylüyor.
2226 ■I j ، / ٠٠■ I ﺭ ﺯﻣﺎﻥ ﺍﺯﻋﻴﺐ
ﺩ1ﺭﻭﻑ ﺛ ﺮ ﻯ٠ ﻭﳒﻬﺎﻥ "ﻥ H er z e m in
e z-g a yb
V 'e z -c ih â n -î te n
nev
n eV m i-r e s e d ,
b ir û n ş e v
m k esed .
" i l e r v a k it g a y b â le m in d e n in s a n b e d e n in e y e n i y e n i h a y a t v e f ü y û z â t ililir. T e n c ih â n m d a n d a d ış a r ıy a ç ık e m r i v e r ilir .»
١،٠r ؛d
1 ﺍﺍﺍm ü n â s e b e tle c e s e d d e n b ir ؟o k ؟e y h u r û c e d ip g id e r . M e s e lâ in s a n ııln ıa k İ ؟in n e f e s v e r m e y e y â n î c iğ e r in d e k i h a v a y ı ؟ik a r m a y a m e c i'U K İıu . O n u ç ık a r m a z s a y e n is in i a la m a z . B u n d a n d o la y ı b e z i ü îs â r d a n ... lu m n e m c li v e c û d ü s e h â d a n g e r i d u r m a m a l ı d ı r .
٠,٠ ' ٠
٠ ﺃııiib-ı P i r E f e n d im iz : « C an f c ş â n e y â f ؛tâ b - i m a 'n e v i* m ıs r a i y l e b e z i II lıefâkeı ٠ı١ ؟v ik b u y u r m a s ı ü z e r in e b i r H a d is - i Ş e r if n a k le d iy o r , A lla h y o . lu n ılıı b e z i ı'ı İn fâ k e d ile n ؟e y le r in y e r i n e b a ş k a la r ı ih s a n o lu n a c a ğ ın a H a ٠1ﺍ٠،، ﺍﺍd e lâ le ti m u 'c ib in c e i ş â r e t e d iliy o r . Bu H a d is E b û H u r e y r e d e n m e r v i o lu p B u h â r ld e v e M U slim d e m e z k ü r d ıır , lla d i.؟- ؛Ş e r if : « H e r s a b a h g ö k te n ik i m e le k in e r . B ir i: Y â R a b b i: ile r m iin f ik a lıa le f v e r d e r. ö b ü r ü d e : Y â R a b b i h e r m ü m s lk e t e l e f v e r d e r» m e â lin d e d ir . M a ’lU m d u r k l m U n fik : V e r e n , m iim s ik : V e r m e y e n d e m e k t i r . M ü n f ik a h a le f, m ü m s ik e t e l e f d ü â s ın d a b u lu n u lm a s ı d a o n la r ın y a ş a h ıs la r ı, y â h u d m a l l a n iç in d ir . Y â n î m iin f ik v e k e r im b i r z â tin h a le f i z u h U r e ts in . O n u n g ib i i n s a n iy y e tp e r v e r k im s e le r p e y d â o ls u n , y â h u d İ n f â k e d ile n ؟e y in y e r ln e d a h a iy is i g e ls in . K e z â m iim s ik , h a s is b i r h e r if ö ls ü n d e in s â n iy y e t a le m i b ö y le f a y d a s ız b i r u z v u n d a n k u r t u l s u n ; y â h u d 0 o im r i h e r i f i n v e r e n e y ip d e s a k la d ığ ı ؟e y t e l e f o ls u n m a 'n â l a r m a m ü te h a m m ild ir . H a z r e t- ، M e v lâ n â ik in c i ih tim â le g ö r e H a d îs -İ Ş e r îf i îz â h İ ؟in d iy o r k i:
Burada kaya, o mürAînlıı; lİHtündcki toprak, onun gösteriş olmak üze re verdiği sadakanın; sagnaklı yağmur da hakikati meydana çıkaran adl-i İlâhînin misâlidir. 2230 i
ﻛ ﺰﺍ ﻃﺎ ﻑ
ﺍ ﻣﺎ ﻙ
ﺍﻯ
ﺑ ﺎ
٠ ﺩ٠ ﺍﻝ ﺣﺰﺭﺍ ﺟﺰ ﺍ ﺭ ﺣﻖ٠ E y
besd
İ m s â k k ’e z - m f â K
b ih ,
M â l-i h a K r â c ü z b e -e m r -î h a K
m e -d ih .
«Ne kadar imsak, yânî vermemek vardır k ؛infaktan, yân ؛vermekten iyidir. Allahın malin, ancak Allahın emrine göre ver.«
Sûre-i Bakarada buyurulmuştur k i: ﻝ
: ١[ \ > ﻳ ﺜ ﺘ ﻸ ﺭ ﰶ
;
ﺉ
;
;ﻭ ﺕ
>ﻝ
«Giizel söz, şefkat ve merhamet, arkasından eziyyet ve hakaret gelen sadakadan hayırlıdır؛..«
Demek kl bir adama be? on para verip de: .Elin, ayağın tutuyor, sapa saglamsm, dileneceğine ؟alışsana» ?eklinde söylenmekten, «İnâyet ola», «Allah versin» gibi sözlerle ve tatil dil ile saraıak hayırlı imi?. İşte Cenâb-1 Pirin (Ey besâ imsak kez infak bih) buyrugu bu gibi hareketler içindir. Allah bize sebîl-î ilahide infak etmemizi, hâlisen liveclıillâh vermemizi emrediyor. Bunun mefhûm- ؛muhâlifi: Allah yolunda ve Allah rızâsı İçin olmazsa vermeyin demektir. Emr-İ İlâhiyi ifa etmek, onun icabına göre davranmakla olur. 2231
ﻛﺘ ﺞ ﺩﻛﺮﺍ ﻥ ﰷ ﻓ ﺮﺍ ﻥ
y ﺍﻭ
ﺍ ﻋﻮ ض٠
ﺍﻧ ﻌ ﺪﺍ ﺩ
ﺵ
ﺍ
ﺍ
T â iv a Z y â b î tu g e n c -î b î-k e r â n , T â r ıe -b â ş i e z - id â d - ı k â fir â îi.
«Tâki, Allah yolundu infakına bitmez vc tükenmez bir hazine bulasın; bir dc, kâ firle r Kirasında bulunmaktan kurtulasın.»
(Î1) Sfirrl B«k٥r٠ *al l ٠H7
p u t l a r a a y r ı l ı k ıs tın <1ﺫﺍ ﺍﺃ،ﺍﺍ1 ﺀﺍﻷ';ﺍh a d im le r in e v e r ilir d i. E k s e r l j ''؛، p u t l a r ı n h is s e s i ؛ı r t ı ı ı h n a k İ ؟ııı A lla h a a y r ı l a n k ış ım d a n te n z ilh t y a p ılır d ı. V a k tâ k i d îıı-i İs lâ m z u h û r e t t i , İn s a n lığ ın s e lâ m e t v e s e a d e tin i k â fi] b u lu n a n bu d in , f ıık a r â n ın d â im â g ö r ü lü p g ö z e tilm e s i İç in İ b tid â s a d a k a v e r ilm e s in i a v s iy e e tli. S a d a k a i't â s ı n ı n A lla lıa b o r ) ؟.v e r m e k d e m e k o ld u ğ u n u b il d iı.d i. V e r ile n b i r s a d a k a y a m u k a b il 700 m is lij h a t t â d a h a fa z la m ü k â f â t v e r ile c e ğ in i h a b e r v e r d i. S a d a k a n ı n g iz lic e v e h u l û s - ؛-n i y y e i l e v e r ilm e s in i, v e r i r k e n f a k ir e h a k a r e t e d ilm e m e s in i e m r e tti. S o n r a f ı ، r a v e k u r b a n -p a y ı v e r ilm e k le b a y r a m l a r d a d a f u k a r a n ı n s e v in d ir ilm e s i. k e z â m a lin z e k â t ı m İ'.â e tm e k le m u h ta ç la r ın z a r û r e t t e n k u r t a r ı l m a s ı n ı e r k â n -1 d in d e n * s a y d ı. F a k a t b u v e r i ş l e r d e e n z iy â d e n a z a r -1 d i k k a t e a lın a c a k v e in f a k ııı .١ 1 ﺍ؛ ﺍ;ﺍ- r ız â s ı İç in o lm a s ı h e r k e s e k a r ş ı g ö s te r iş o ls u n d iy e v e r i l .m e m e s i id i K u r 'â n - ı K e r im d iy o r ki :
غ
ﺋ ﺔ٠ ١ ﻻ ﺗ ﻄ ﺰ١ ; خ١ ز٠? آ ي \ ق
ر و ﻻ: ﻟ ﺜ ﺎ١ ﻟ ﺒ ﺔ ا ة١ ﺋ ﺬ ﻏ ﺬ ت٠ ق
ى ﻛﺎ
٠ ﻵ د٠ ; ا٠إﻟ ﻤ ﺔ
ل ^ ه١ ﺋ ﺆ ر ا ﻻ ؤ د ﺗ ﻘ ﻮ ﺋ ﺚ ^ ﻏ ﻮ١; ﺑ ﺮ ﺗ ﻨ ﺄ غ ط
ز ®
'> ا ﻗ ﺜ ﺠ ﺼ ﻐ ﻢ ﻻ ﻳ ﻮ ر و ﻧ ﻰ ﻑ٠ ﺓ ﺣ ﻐ ﺎﺇ ﻝ١; ٠; ﻻ ﺀ ﻳ ﺪ ﺉ ﺙ1ﺭ٠ﺟ ﺌ ﻘ ﺜ ﺚ\ ﻝ\ ﻍ
Y ı'ıni: «E y İm â li e d e n le r ! S a d a k a la r ın ız ı m in n e t v e c z â ile , ( y â n i f a k iriıı b a ş ın a k a k m a k v e o n a h a k a r e t e tm e k s û r e t i y l e ) v e r m e y in iz , o k im s e g ib i k i, î â s a g ü s tc r îş y a p m a k İçin ıııa lm ı in f a k e d e r , A lla h a v e k ıy â n ıe t g ü n ü n e d e in a n m a z . B ü y lc s l ü s tiin d e liir p a r ç a t o p r a k b u l u n a n k a y a g ib i.lir . O k a y a y a ir i d â î e l i v e s a g a n a k lı b ir y a ğ m u r İ s â b e t e d in c e to p r a ğ ı g ö t ü r ü ,, s e r t v e y a lç ın b i r h â ld e b i r i k i r . R ؛y â k â r â n e v e m ü n â f ı k â n e s a d a k a v e r e n l e r , v e r d ik le r in d e n tlo la y ı s e v a b n â m ı n a b i r ş e y k a z a n a m a z la r . A lla h k â f i r l e r i h id â y e t e tm e z » .*
(20.
1.88
S û r .l B a k r a :
2،!4.
l u n m a l a n m n k e n d ile r i ، ؟in ﺃﺍﺍ٠< ﺍI v e n e d A m e te s e b e b o ld u g u S ö r e -٤ E n f â ld e ş ö y le h ik â y e e d i l ı ı ı l . t h
«Kâfirler, yânî Mekke müşrikleri mallarım tnlak ediyorlar. Halk. Al. lah yolundan menetmek İ؟in. (Yâni İslâm in İntişârına mâni’ olmak İçin para sarfediyorlar) Yakında yine sarfedceekler. Sonra o sarfiyyat kendi" leri İçin hasret olacaktır.» (Çiinkli hem mallan gidecek, hem de maksad. lan husöle gelmeyecektir) Daha sonra da mağlûb olacaklardır».. 2234 ﷶ ﺩﺭ ﺣﺮ ﺏ
ﻙ٠ ﻣ ﺮ ﻭ ﺭﺍ ﻥ
ﺑﻮدﺛﺎن ﻧﺮﺑﺎن اﻣﻴﺪ ﻧﺒﻮﻝ S e îv e r â n -Î M e k k e B vdşân K u rbân
â e r-h a rb -î r e s u l,
b e -ü m m îd -î K a b û l,
«Mekke reisleri ve Kureyşin ileri gelenleri, RcsUli Ekremle muhârebeye giderken kabfil ümidiyle kurbanlar kesmişlerdi.« 2235 ir ﺍ ﻧ ﺰ ﺍ ﻥ ةر؛ن ﲪﻰ ﻛ ﺮ د د
ﻣﻄﻔﻰ٠ر ü ş tü r â n
ﻳ ﻌﺜﺎ ﻥ
K u rbân
ﻛﺮدد
٠ﺟ ﺮ
h e m t-k e r d e n d
Ç îr e k e r d e d tîğ ş â n
٤ﺍﺓ
b e r-M u S T a fa .
«Hazret-i Mustafâ Aleyhi Ekmelüttehâyâ Efendimize, kılıçları gâlib gelsin diye develer kurban etmişlerdi.* Cenâb٠ı Pîr Efendimiz, yerinde olmayan sarfiyyâtm infâk olnmıyn cağını, hattâ o gibi isrâfm sarfedenler hakkında medâr-ı hasret olacağını beyân için iki beyt ile müşriklerin harekâtına telmih buyuruyor. (231 F : 60
S ٥«، E n f "١: M ,
l.M
Ccnâb.1 Hakkin bir sadakaya mukabil yediyüz, hattâ daha fazla sevâb vereceği Süre-i Bakarada beyân edilmiştir. Bire yediydz İliç bir bankadan alınamıyacagı gibi hiç bir ticâretle de kazanılamaz. Bunu ihsan buyuracak olan ancak Allahın U f u keremidir kl 0 Jûtf u kerem, tükenmez ve ucu bucağı bulunmaz bir hazinedir. Diger cihetten bir şeyi yerinde sarfetmemek, meselâ bir mektep ya. pılması İçin İâne istenildiği vakit on para vermeyip de bir meyhâne ml. çosuna yüzlerce kuruş bahşiş vermek budalaca bir israfta bulunmaktır, Hazret-i Kur'ân bu gibi müsrif ve miibezzirler hakkında: ث١ض ' ذ ا ذ ﺛ ﻜ ﺎ ط
- ,ﻷا ﻗﺒ ﺔ ةا ؟ا
Yânî: «Müsrifler şeytanların kardeşleridir».» buyuruyor. Şeytânın ihvam sırasında bulunmamak, kâfirlerin sayısını artırmamak İçin bu gibi sefihâne israflardan çekinmelidir. ,
2232
ﺣﻘﺮا \ﻝ ﺟﻮ ازواﻣﻞ٠ / ٠ ا ﻛﺎ ر
از دان١ ا ﺣﻘﺮ١
Emr-İ haK râ bâz cû ez-vâ S ilî) Emr-İ h aK râ b â z dûn ger kâm ilî. «Eger sen kâm il b ir adamsan Hakkin em rini hakikate vâsıl olmuş bir kâmilden sor da ogren.»
Yânî nerelerde infak, nerelerde imsak edilmek lâzım geldigini bilmi. yorsan erbâbmdan sorup öğren ki yanlış hareket etmiş olmayasın. 2233
ﻝ ﻏ ﻐﻠﺌ ﺖ٠در ي ا'ذار ﺍ
ﻛﺎن ﻫﻤﻪ ا'ﺧﺎﻗﻬﺎﺋﺎن ﺣ ﺮ ﻧ ﺖ D er N ubi İm âr-i ehl-î g a fletest, Kan kem e infâK hâşân hasretest. «Kur'ân-ı Kerimde gaflet erbâbı İçin tehdid vardır, o gafillerin infak eyledikleri şeylerin kendileri İçin medâr- 1 hasret olacagı bildirilm iştir.» Mekke müşriklerinin Bedre giden ordularım teehiz İçin sarfiyatta buﺗﺔا١ s٥f ٠ i
1088
hra: 27.
٠٠٠ g iıy â a d a le t g ö s te r iy o r . S o n r a .»,»١٠٠٠١„ b e r a b e r İsy â n e d iy o r . B u h e r if in h a v le p a r a d a ğ ıtm a s ı, hU k U m d fırııı ،10. 11,111 g itm e y e c e ğ i g ib i, ( A f e r in n e 'اا1. اe tm iş ) d iy e t a k d i r e t m e y ^ o g t ا1( أa lilid ir. î ş t e B e d r m u h a r e b e s in d e r i i i h i m a n l ı k a le y h in e h a r e k e t e d e n o r d u y u iâ ş e e d e n l e r i n . h â ؛i d e tıb k ı b u 1» ﺇﺁﺍﺍk u l g ib i idi. F a k a t o n la r y a p t ı k l a r ı İşin h a y r v e ş e r e f o ld u ğ u n u v e li ﺍﺍﺍﺍd iy o r la r d ı. H a k ik a ti k e n d i l e r i i d r a k e d e m e d ik le r i g ib i b a ş k a s ın d a n d.t “ i l i p ö ğ r e n m e m iş le r d i.
2238
r 'j
ﺩ/> ﺱ ﺅ ٠ﻥ ٠ ﺍjr _ ل ﺀ ﺑ ﻢ١ا ﻫ ﺪا ؛ ; ب ﺻﺮاط
Behr-İ in m ü ’m in hem î-gıtyed zi-bîm , İhdinâ yâ R a b SiraT a’l-m üsteK îm . « » u n d a n d o la y ı, 5٠ﺓ٠ ﺇîc â b .ı h â le g ö r e h a r e k e t e d e m e m e k k o r k u s u y la İII'I ıııtl’m in n a m a z d a ( İ h d l n a ’s . s ı r â t ’a l - m ü te k iın ) y â n ı; ٠١'â R a b b i: S e n ٠٠!,، d o g r u J '٠١a s e v k v e h i d â y e t e y Je » d iy e d u â e d e r.»
2239
ذ ت٠ﻻ
دف١ان درﻣﺪ
ﺣ ﺎ ز م ذن ﺧﻮد سﺀﻧﺎى ﻧ ﺸ ﺖ direm -daden seH îrâ lâ yiK est, C ân-süpürden H od seH â-yî aşiK est. i n
« ,» a ra v e r m e k c ö m e r d o la n a l â y ı k t ı r . Â ş ık ın s e h â v e ti is e c â n v e r m e k .
lir .«
C anım cânâna v erm e k tir kem âi-i âşıkın, V erm eyen cân i’tirâ f etm e k gerek noksâm na. E v e t, p a r a v e r ile c e k y e r d e v a r d ır . C a n fe d a e d ile c e k m e v k i’ d e v a ı dıı P a r a lâ z ım o la n y e r d e c a n ın ı, c a n lâ z ım o la n y e r d e m a lın ı fe d fıy n k a l k l.m ıık d o ğ r u o lm a d ığ ı g ib i, m â liy le y a r d ım e d e c e k b i r i h tiy a r ın , m e s e l , h n rb d o , e n ö n d e k i s ip e r e g id ip f e d â k â r lığ a k a lk ış m a s ı, m u s îb b i r h a r e k e t * • y ılm a z .
1(1.1
M a l û m d u r k i H ic r e tin ،k in c i s e n e s in d e v u k û ’a g e le n B e d r g a z v e s in d e 313 d a h a d o g r u s u 305 m iic â h id d e n İ b â r e t İ s lâ m k u w e t l , k e n d in in ü ç m is li b u lu n a n K u r e y ş k u v v e tin e g a le b e ç a lm ış v e A r a b k a b ile le r i a r a s ı n d a fe v k a l ’â d e b i r ü n a lm ış tı. M U c â h id le r in k u v v e t i m a d d e t e n n e k a d a r z a if v e m a 'n e n n e k a d a r k a v i is e K u r e y ş k u v v e t i d e m a d d e t e n o d e r e c e d e k a v i v e m a 'n e n 0 k a d a r z a if id i. H a t t â m ü c â h i d l e r y e m e k h u s u s u n d a p e k k a n â a tk â r d a v r a n d ı k l a r ı h a ld e ; K u r e y ş k a la b a lığ ın d a d e v e le r k e s iliy o r , b o l b o l k e b a b , k a v u r m a y a p ılıp y e n iliy o r d u . B u d e v e l e r i k e s t i r e n l e r i n is im le r i v e k e s d l r d i k l e r i d e v e le r in s a y ı l a n ş u s U re tle t â r i h e g e ç m iş : S ü f y â n b in ü m e y y 9, S ü h e y l b i n A m r 10, u t b e b i n R e b fa 10, M a k is b in A m r ilc ü m e h l y â h u d N U b e y h v e M U n e b b ih i b n a lh a c c a c 9, A b b a s b in A b d ilm u tta lib 10, H â r is b in A m i r b i n N e v f e l 9, E b u l b a h t e r i 10 d e v e k e s tir m iş ti. Y a p ıla n ş u f e d a k â r l ı k l a r b o ş a g ittig i g ib i b l l 'â h i r e E b û S ü f y â n ı n k e r v a n ın d a n k a z a n ılıp d a U h u d m u h a r e b e s in e t a h s is e d ile n p a r a l a r d a h e d e r v e m e d â r -1 h a s r e t o lm u ş tu . H a z r e t- i M e v lâ n â b a ş k a b i r m is â l g e t i r i y o r : 2236
ﺟﻮﻥ ﻏﻼﻡ ﺍﺵ ﻛﻮ ﻋﺪﻝ ﻛﺮﺩ و ﻧ ﻞ ر د١ال ﻧ ﻪ راﺀا ن٠ Çün gulâm -î bâğıî k*û adi kerd, M âl-i şek ber-bâğıyân û bezi k e r d . *Meselâ efendisine îsyân etmiş bir köle, adâlet göstereceğim diye pâdişâhın m alını âsilere dağıtır." 2237
.ﻋﻤﻞ ا ن ا ى و دادش ;ذدﺛﺎ »ﺟﻊ ﻓ ﺰاد دورى و روى ب Adl-İ in bağı v u dâdeş nezd-i ş â h , Ç î feza yed du ri vû rû y-î siyâh. «Bu âsî kölenin adâleti ve mal tevzii, pâdişâh indinde, onun uzaklaşmasından pâdişâh ile aralarının fazla açılmasından ve ^iztt kara olmasından başka ney، artınr?» F a r z e d e l i m k i b i r h ü k ü m d â r ı n b e n d e g â n m d a n b ir i, h a z în e d e n b i r ؟o k p a r a a lıy o r , b a ş ın a to p la d ığ ı h a ş e r â t a o n l a n d a g itm a k s û r e t i y l e c ö m e r d lik
1090
Oradan alınacak mahsûl ilo 0 anlını yine dolar. 2244
ﻛﺮر
ا'ﺀد٠
ﻪ ﻓ ﴏ ﻭ
ﺣﻮﺍﺫﻣﺎﺵ
ﺩ ﺭ ﻮ ﲤﻨ
ﺭ ﺭﺍﻧﺈ ﺩ
ﻭﺍ ن ﺀ
ﺵﻭ ﻭ ٠ﻮ ﺸ ﺑ٠ ﺍ
V ’ân-ki der-enbâr 1i d u Sarfe kerd, Espeş û mûş û havddishâş Hord. «Bir tohumu anbarda saklayıp stok edenin ise buğdayını hâdisât bitliriy le fareler yer.« 2245
ﺟﻮ
ﺩ ﺭﺍﺛﺒﺎ ﺕ
ﺟﻮ
ﺩ ﺭ ﺳﺘﺒ ﺖ
ﺟﻬﺎﻥ ﻣﺴﺖ ﻓﺮﺳﺖ.
ﺍﻥ
ﺕ ﺭ ﻮ ﺻ
in â â n n e fy e st der-isbâî cû, S û re te t S ijre st der-rrıa’nât cû. «Bu dünyâ neflyden yânî .yoktan ibarettir, sen maksadın، isbat âle■؛ ara. Senin sûretin sıfırdır, ma’.nan ise bir deredir.»
٠ î،ndc
Yânî insan sûrete m ukayyed olup kalm am alı. 0 , fâni oldugu İ ؟in sıfır'lir, nefiydir, adem dir. F ak at m â'nâ böyle değildir. 0 , bâkidir ve dâim idir, in a e n a le y h , m a’nâdan behredâr olabilm ek İçin sûretJ fedâ etm ekten ؛ebilm em elidir. 2246
; ﱺ ﺗﻴﻎ ﺑ١ ﺍﺥ- ﺟﺎﻥ ﺛ ﻮ ﺭ ﻭ
ﺍ
ﺭﻧ ﺮﺍ:ﺟﻮﻥ ﻟﺮﺍﻯ ﺩ
C ân-i şûr û telH p îş -î tığ ber, Cân-i çun d eryâ -yi şîrînrâ bi-Her. «Tuzlu ve acı olan canı yânî rûh.i hayvaniyi kılıç önüne götür. Oııu fedâ ederek tatlı b ir deniz gibi olan rûh-i İlâhîyi al.» G erek m uharebede şehid olmak, gerek mücâhede ile fenâ bulmak, lıekâ âlem inde ebediyyen ve her tü rlü m a’nâsiyle yaşam ak dem ektir. Binâenaleyh fâni hayatı verip ebedî hayatı alm aktan çekinmemeli, hattâ bunu azîm bir ticâret bilmelidir. ﺍ٠ ٠ 3
224. ﺩ ﻑ
ﺍﻧ ﺖ
ﺣﻖ
. ٠٣ ﺩ ﻯ ﺍﺯ
ﺍﻥ
ﺩ ﻑ٠ﺟﺎﻥ ﱃ ﺍ ﺯ ﻣ ﺮ ﺣﻖ ﺟﺎﺫﺕ N d n
س أez-behr-i haK â e t dihend,
Can dih î ez-behr-i haK cdnet dihend. «Allah yolunda ekmek verirsen sana ekmek», ,can verecek olursan can verirler.? N im e t külfete göre oldugu gibi m ükâfât da fedâkârlığın derecesi, göre olur. 2241
ﺑﺎ ﺭ
ﺍ ﻯ ﺍ ﻥ٠ﺭ ﻡ
ﺩ ﰷ ﺭ/ ٠ﻏ ﯫ
ﺭ زد
ﺍ/;ﻝ
f ﺭﻙ
ﺉ٤-٣ﺫ2 ﰿberghâ-yî ân ç e â , S e rg -İ ع ٠ ةﻸ ﺟ ,ﻵ ؛b i-b a ü şed kirdkâr.
G e r
«Eğer Ccnâb.1 Hak, ؟inar ağacının yapraklarım dök.ürürse ona yaj raksız da yaşamak imkânını verir.» B unun gibi : 2242
ان٠ ئف ازﺟﻮد د ر د ت ذوf ﻛ ﻨ ﺪ ﻓ ﻐ ﻞ اﻟﻬﺖ ﻵﻋﺎﻝS G er ne-m ânâ ez-cûd der-âest-î tu m âl, K e y kiined jaZ l-î i i e t pây-m âl. «Eğer cOmerdlik dolayısiyle elinde mal kalmayacak olursa. Allahm ihsan ve keremi seni nasıl pâymâl eder ve m ullakkar bırakır?» 2243
ى٣ ﻡ ﺀ 'ﰷﺭﺩ ﻛﺮﺩﺩ ﺍﺟﺎﺭﺵ ى٣. ا ﻧ ﺪ٠ د ر ز ر ﺀj S J y H er-ki kâred kerded enbareş teki, Lî-kineş der-m ezre’a bâşed b ih i «Ekin eken k:msenin vâkıa anbart boşalır, amma tarlası iyileşir.« 1 0 9 2
Hâlemin oglu (Adlyyl l،'ın١an oimuçJard،.
،!٠٠ kızı ( Scffâne)
huzUr-i Peygamljerlde mUs-
2249
راﺀت ﺟﻮد و ﻛ ﺮ م ا ﻟ ﺮا ﻓ ﻪ ﻓﻔﺮ و ﺣﺎﺟﺖ ا ر ا ن ر داﺛﺘ ﻪ R âyet-Î cûd û k erem efrdşte, F aK r u hâcet ez-m iyâıı b e r d â $ ٤ e. «O Halife, cömerdlik ve ikram kayrağını açmış, fakr ve İhtiyâcı orta, dan kaldırmıştL. 2250
» ﻣﺤﺮ در ا ز ﻣ ﺤﺜﻴ ﺶ ﺻﺎف آ ﻣﺪ . ا ﻫﺎن آ ﻣ ﺪ٠ داداو ازة'ف Bahr-İ diir ez-baH şişeş Saf arnede, D âd-i û ez-K âf ٤ ٠K â f ق ^ ﺞ ىﻗ . «inci denizi onıın bahşişinden sâfiyyet kesbehniş, adaleti kaftan kafa kadar yayılmış, yânî bütün dünyâyı İhâta etmişti.»
Bahşişinden inci denizinin sâfiyyet kesbetmesi, Allah،! alem denizler kadar inci dağıtmasından ve denizleri inciden hâli bırakmasından kinâyedir. 2251
*y v 1.- ،* ؛٠•٠ ؛ Der-cihânî Hâk eb r û âb bûd, M azher-î baH şâyiş-i Vehhâb
bud.
«Şu toprak âleminde su ve bulut gibi cümerd idi. Velıhûb-ı Kerîmin lu tf ve ihsanına mazhar olmuştu.»
Toprağın sebeb.İ hayâtı su olduğu, su da buluttan geldiği için Cenâb-ı Pir, fukarayı ihyâ hususunda halifeyi buluta teşbih ediyor. ا٠»3
2247
ا ف٠ ل د د ن ﻧﺎ ن آ١ور ﺿﺪ ن دزﻣﺘﺎن. ﺷ ﻜ ﻦ ا/ ارى از س V ‘er ne-m î-dânî şüden z-în âstân, B ari ez-m en gûş-kün în dâstân.
«Eğer bu âsitândan olmayı, yânî hakikat âlemine intîsâb etmeyi miyorsan bari şu hikâyeyi benden dinle.»
«LUTF VE KEREMİYLE ZA M A N IN D A HÂTEM -İ T Â ÎY İ GEÇMİŞ OLAN H Â LİFE N İN HİKÂYESİ»
2248
.J “ ؛1 (.!؛،.P ■>y 4JUİ؛- C؛A
؛،}٠٠• b ؛،٠٦٠- o y Y ek H alîfe bûd der-eyyâ m -i p iş, .Keîrde hâtem râ gulâm -î cûd-i H îş
J
Geçmiş» ؛؛،-inlerde bir halife vardı ki lutf Û keremiyle zamanında Hâ «.tem-i Tâîyi cömerdliğinin kölesi yapmıştı Gerek Emevî mülûkü, gerek Abbasi hülefâsı arasında böyle bir zât yoktur. Zâten aşağıda anlaşılacağı üzere kendisine bir testi yağmur suyu getiren bir bedevinin hediyyesine fazla fazla mükâfat vermesiyle, bir amele mukabil, yedi yüz misli hattâ daha fazla sevâb ihsân eden, kerem.l .İlâhi temsil edilmek istenilmiştir. Hâtem-i Tâî ise, târihî bir şahsiyettir Tay kabilesi reislerinden olup cömerdliğiyle şöhret almış bir zattır. Şeyh Sa’dı (Gülistân) mda şöyle bir fıkra yazar: Hâtem-i Tâîye kendinden daha cömerd kimse gördün mü? diye sor dular. Dedi ki: Bir gün yüzlerce deve kestirmiş, çölde umûmi bir ziyâfet veriyordum. Fakirin biri bir yük çalı,, çırpı getirdi. Bedelini aldıktan sonra gitmeye davrandı. Otur, Hâtemin ziyâfetinde bulun dedim. Ekmeğini eme ğiyle kazanan Hâtemin minnetini çekmez diyerek gitti. İşte o adam ben den cömerd idi. 1094
B u r a d a e v s â f، b e y â n ...lllr » h a lif e n in s u r i h ü k ü m d a r , d e ğ il, m a ’n e v î h a lif e b u lu n a n k â m il v<• ıııu k ı-n u n il b i r v e lî, a ş a ğ ıd a b a h s e d ile c e k b e d e v i ile k a r ıs ın d a n m a k s a d d a : K ûlı ile n e f is o ld u ğ u n u ş â r i h s ö y lü y o r .
.B İR A K A B I İLE K A R IS IN IN FAKR VE Z A R .R E T D O LAYISİYLE OLAN ^lA C E R A LA R I. 2256
١ا ﺷﻮىر
ا ل زﻧﻰ/ ' ﻳ ﻚ ﺛ ﺐ
ى ﻻ/ رد ﻛ ﻐ ﺘ ﻮ. ﻛ ﻔ ﺖ و ازﺣﺪ Y e k şeb a V i zen l m e r şu yrâ, G o ft u ez-had biird goft-û-gûyrâ. «Bir gece b ir bedevi karısı, uzun uzadıya söylendikten sonra kocasına dedi ki.» 2257
ىﻛﺜﻴﻢ٠ ا٠ ن ﻫﻤﻪ ﻓﺘﺮ و ﺟﻔﺎ١ك ا 'ا ﺧ ﻮ م٠ ﺣﻤﺎه درﻋﺎﻟﻢ ﺧﻮش و K 'în k em e fa K r û cefâ m â m î-keşîm , C üm le der-dlem Hoş û m â nâ-Hoşîm. «Bu kadar yoksulluğu ve cefâyı biz çekiyoruz. Dünyâda herkes hoş oldugu halde biz pek nâhoş vakit geçiriyoruz.» 2258
ﺍﻥ'ﰉ ان ﺧﻮرش ئ ﻧﺮﺩ و ر ذ ك٠ 'ﺍﻥ ا ﺛ ﻚ.ا'ن ازدﻳﺪ٠ ان ﻟﻰ اً ب٠ .ﻛﻮز m ânn î â - H o r e ş m â d e rd u reşk, K u ze m a n n î âb-i mân ez-dide eşk.
J V â n -i
..Ekmeğimiz yok, katığımız derd ü gibta yutkunmaktan İbârct. İKabı. iniz kaçağımız .yok. Suyumuz ise ancak göz yaşı.» 10.7
2252
ﻥ درزﻟﻨﻠﻪ ﻣﺤﺮ وﰷ. ازﻋﻄﺎﻳﺶ ﺭ ﻯ ﺟﻮدش ﺃ؛ﻯﺍﻩ ﺭﺫﺍﻓﺰﻩ Ez-aTâyeş bakr ﻵkân der-zelzele, S û y-i cûdeş K a file ber-K âfüe. «Atasından, ؛lisânından dolay, deniz de, maden de titriyordu. Seha. smdan nimetlenmek İç،ıı nezdine kafile kâf.le lıalk geliyordu.« 2253
ﺣﺎﺟﺖ در و دروانﺀاش، ﻗﺒﺎ درﻋﺄﻟﻢ ﻣﺤﻮد اوازﺀاش٠ر ذ K ib le-i hâcet d er ti â ervâ zeeş , R efte der-âleın be-cûd âvâzeeş. «Kapısı, halkın hâcet kıblesi olmuş, sehasmm şöhreti âleme yayıl, nııştı.. 2254
ﺭ ﺏ
ﰎ ﰒ ﺩﻭﻡ ﰎ ﺫ ﺫ ؛
ﰎ
ﺵ در ﻣﺠﺐ ﺩ .ﲭﺎ ازﺟﻮﻭ٠ ﺍﺩ٠ H em acem hem rûm ر ﺀإ „ أtiirk t i areb, M ânde ez-cûd û seH ayeş d er aceb. "Acem de, Rum da, T iirk de, Arab da onun cûd ve sehâsına karşı lıay ٠ rette kalmıştı.» 2255
اب ﺟﻮا'ث و د و ﻟﺮاى ﻛ ﺮم ١ ﻢ ﲡ ﰒ ﰒ ﺭﺏ زو ﻙ٠ ٠ ﺀ ٠ ﺫ'ﺩ Â b-i hayvan bûd■ t i deryâ-yî k e re m . Z in d e g eşte k e m areb z-û k e m ace m . «O halife, âb-i lıayat menbaı ve kerem deryâsı idi. Ondan hem Arab, hem Acem hayât buluyordu.» 1 .9 Ö
(Tefsir-، 11،،«أ.٧٠ ا(ا< ) اا٠ l٠ ٠ ,,lliy ٥r k i: Fir'avnin helâkinden sonra Ben؛ 1ﻟﺔإ٠ ذذMûsâ AleyhltfielAmdan b ir şeriat istediler. Hazret-i R'Iûsânın münâ-' câtı üzerine. Beni ls r ٥، l؛n eşrâfından ba'zılariyle 'ra r dagjnm etegine gelmesi vahyedildi. Orada ahkâm- 1 şei'îati câmi’ b ir kitap verileceği de va.dolundu. Mûsâ Aleyhisselâra, kardeşi Hârun Aleyhisselâmı vekil bıraktı. K ırk gün sonra geleceğini haber verdi. Eşraftan yetmiş kişi ile hareket etti. Tûra yaklaşınca Kelâm - 1 İlâhiye fevkal'âde iştiyâkı dolayısiyle yam ndakileri bıraktı, kendi sür’atle dagm etegine gitti, o sırada hitâb - 1 İlâhî vârid olup buyuruldu k i :
وةاًﻫﺚ ر ر ص ٠
4
ﺐ
> ا ; | ﺋ
, ﻷ
و
١> ذ \ ل٥
«Yâ Mûsâ; kavm ini bırakıp da alel’acele gelmeye seni teşvik eden nedir? (Yâni neden onlan bırakdın da sen böyle acele ve yalnız geldin?) Mûsâ dedi ki: Onlar izimde yâni arkamdan geliyorlar. Yâ Rabb ؛bense râzı olasın diye sana doğru acele ettim 2,1..
Hazret-i Mûsânın isti’câli, emr-i İlâhiye kemâl-i sür’atle imtisâl et mek ve bu vesile ile rızây-ı Rabbaniyi kazanmak içindi. Yoksa yanında kileri yolda bırakması ve onlardan evvel Tûra çıkması, azametinden ve onlarla birlikte bulunmaya adem-i tenezzülünden değildi.
٠
Ş&
U
j
i l l i j، t i
١؛
Cenâb-ı Hak buyurdu ki: «Senden sonra, yâni kendilerinden ayrılınca, kavm ini fitneye düşürdük. Sâmirî dc onlan yoldan çıkardı23.»
Samirî Benî İsrâîlden idi. Vaktiyle Fir’avn, Yahudi çocuklarım öldürt tüğü sırada bunu anası, Nîldeki adacıklardan birine atmış, emr-i İlâhî ile orada Cebrâil Aleyhisselâm tarafından beslenilmişti. Bunun da adı Mûsâ idi. Dikkat ve hayret edilecek bir hâldir ki Cebrâilin beslediği Mûsâ, Beni îsrâili buzağı heykeline taptırıyor, Fir’avnin büyüttüğü Mûsâ Kelîmullah oluyor. Fir’avnin Şab denizinde boğulduğu gün, Sâmiri Cebrail ؛görmüş ve onun bindiği a١ ın bastığı yerden bir avuç toprak alıp saklamıştı. Hazret-i Mûsânm Tûra azimetinden sonra Hârûn Aleyhisselâmm yanma gitti ve24 (24) 5)ﻯ
Sûr. ؛1ﻻ1 !ﻫﺎMI. sftrei I f t : BS. 1099
2259
.اب آﻓﺘﺎ ب- ئ ط روز٠ﺑﺎ ا ﺋ ﺐ٠ﺛ ﺐ' ﻣﺎﻟ ﺲ و دا ف از Câm e-i m â rû z tâb-î âftâb, Şeb m hâlîn û lihaf ez-m âhtâb. «Gündüzün elbisemiz güneşin ziyâsı, geceleyin ay ışığı.»
yorganımız
2260
ه: ;ا ﻧﺮص 'ان ﺿﺪاث٠ﻗﺮ س م ﻣﺎ ن ر داﺛﺘ ﻪ- 1 دﻫﻤﺖ— وى K urS-i m ehrd K urS-î nân pin daşte, D est sûy-î âsm ân berââşte. «Ay tekerleğini yuvarlak pide sanıyor, onu yakalamak İ؟in elimizi gök yüzüne uzatıyoruz.» 2261
'ﻧ ﻚ ﺩﺩﻭﻳﺜﺎﻥ ﻧﺪروﻧﺜ ﻰ ئ
ا٠ﻓﻰ-ذد١روز ﺷﺐ اﻧﺮوزى Neng-İ d e r v ¥ n zi-dervîşî-i m â, R ûz şeb ez-ruzi endîşî-i mâ. «Bizim fakirliğimizden îukarâ gürûhu da utanıyor. rızık düşüncesiyle gece oluyor.»
Gündüzlerimiz
2262
ا رﻣﺎن٠ﺣﻮ ش وﺑﻤﺎﻳﻪ ﺛ ﺪ ه از ان٠ ى از ﺻﺪ/ ﺋﺎل ا٠ر Hiş u bigâne şü de ez-m â revıân , Ber-m isâl-î sâm irî ez-m erdiim ân. ..Hısım, akrıbâ, yabancılar da biz.lcn kaçıyor. Adetâ Beni Jsrâîl arasıııda Sâmiriye dönmüşüz.»
Sâmirî, Beni isrâilden bil' heriftir ki yaptığı buzağı heykeline tap. malan İ ؟in Yahudlleri teşvik etmiş, sonra Hazret-i Mûsâ tarafından tardolunmuştur. I..S H
d«,، ؟،karken K iktile r.،، »،netinden l ، ؛r nııkdarım yüklenmiştik. Onları İlârönun emriyle âteşe âttık. ^ İn ılri de nezdindc bulunan nıüccvherâtı bizim gibi ateşe ،،٠،،. ،s.ınrı. SAıııiri onlara ateşten bogürdeyen b ir huzag ,cesedi çıkardı. Runu g ir ip de sesini işitenler dediler ki: İşte bu, sizin de MUsânjn da ،lâhın.zdır. Mûsâ bun،) unutup da daga aramaya g itti ؟؛." -Beni İsrail Rl.sırda bulundukları müddetçe M ısırlıların (Apis) de -d ikle ri sığıra taptıklarım görmüşlerdi. Sâmirinin yaptığı buzağı heyke lin in ؛؟؛boş olması dolayısiyle ses çıkardığını da görünce, eski âşinâlık dolayısiyle, 0 heykelin ma'bud olduğuna karar verdiler ,
.
ﻻ ; ﺗﻤﺎﻟﻴﻠﺆﻻ.
& ؛
ﺷ ﺬ ذأ د ﻻ ﻫ ﺒ ﻪ
;
و
ر : * ح
؛
> ﺛ ﺬ أ ؤ ﻻ
ك
;
\ ﺑﻮفو\ﺑﻌﻮ١دﺿﺊ١ ب١و.اإآ ﺑﻨﺪﻳﻪ,ﺑﺎرﺀ رﺑﺒﺦ ﺗﻠﻴﻪ١ ﻮ ﻟ١ ٠٠ ى -آم ١١
ﻰ
o
\ﻮ
ﺗ ﻜﻠ
1 غ٠ ١ ﻖ'در
ز ﻋﺘﺘ٠ >
؛
ﺋﺎ ل
Q jr y
؛ \ ﺋ ﺬ ﻗ١ ﺧ ﺮ ذ٠ ﻗ ﺎ ذ ' ا٠ ﺋ ﺜ ﺜ ﻘ ﺎ ; ي١ ي٠أ
.;ﻟﺬةﺗﺬو٠ﻣﺔ;اﺑﺌﺬﻗﺸﺜﺎًذﺀزل رﺋﺒ ﻸ ﺀ ٠ ث٧ ة د ﺋ ﺎ ﻗ ﻆ؛ ﻗﺎث\ام٠ # ؤ ز ر١ ﻓ ﻪ ة ة ؤ: ب
ى
: ٠١و:۶ ; ص٠ ; \ ت.ه\ﺗﻠ ﺴ ﺚ
ذ ب١ ﺊ ﻟﺒﻞ ﻟ ﻬ ﺎ و د ﻛ ﻪ ﺗﻮﻟﻨﻸﺑﻰ © ة\ﻟ
ﺧﺊ ﻻ ﺑ ﺘ ﺎ ؤو\ةذﻷ ؤﻋﺔ،3ﻛﻠﻞ'ﻗﺚ ًﻳﺎﺗﺨﻨﺰا (2ﺀ٠ اأﻫﺔ
٣ ٠ ٠ ١ ٠ ; NAKH.
1
ﺀﺋﺌ ﻢ
11.1
Ona: Mısırdan çıkarken Kıbtllorden bir takım mücevherat almıştık. Onlar ariyet oldugu İçin kullanmamız câ؛z değildir. Hâl böyle iken. Beni fsrâilin onları satıp aldıklarım görüyorum. Emret de hepsi toplanılsın ve yakılsin.» dedi. Hazret-i Hârıınun emriyle o müzeyyenât toplatıldı, bir ؟ukura dolduruldu, üstüne odun yığdırılıp yakıldı. Sâm irî san’atkâr bir kuyumcu idi. o erimiş altın ve gümüşü, yaptığı bir kalıba döktü, meydana bir buzağı heykeli çıkardı. Heykeli İÇİ boş ve ağzı ile kuyruğunun altı delik oldugu İçin rüzgâr estikçe ses çıkarmaya başladı. Yahudiler şu hâli görünce şaşırdılar. Sâm irinin teşvikiyle ona tapmaya başladılar. Ancak Hârun Aleyhisselâmm nasihatini dinleyen dörtte biri putperestlikten kurtuldular. İşte Mûsâ Aleyhisselâma olan (Kad fetennâ kavmeke m؛n ba’dike) Y ân î: «Senden sonra kavm inl fitneye düşürdük» Hitâb-1 İlâhîsi bu hâdisenin ihbârı idi.
٠ ؤ
ﻛ
٠;
٢ﺮ
ﻳ١ئ ’ ة ﺛ ﺎ؛
ﺔ
ﺋ
|
ع
ر
٠ ذ٠ ر ل١; ﺾ ﺗ ﺌ ﺎً ﺛ ﺤ ﺪ ر ة ل \ ﻟ ﺌ ﺆ \ ﺋ ﺬ م
; ﻓ
© ردا 0;و١٠ ئ1ﻟﺤﻜﺊ:ﺟﺎًﺛﻠﻎ ﺗﺆﺀﺗﻘﺘﺸﺌﺢ؛ ى
ﺷ ﺎ ﻧ ﺎ ر ؤ
: ﻓ ﺬر ا؛ د ؤ
١ى ﻵ
ﺷ ﺌ ﺘ ﺌ ﺎ ه ' ذ ﻳ ﻜ ﺎ ر١ص
١ﻣ ﻐ ﺒ ﺦ
ﺑﻤﺶ٠ ﺟ ﺪ١ ﺟ ﻜ ﻪ: ا ة
«Mûsâ Aleyhlsselâm müddet-1 muayyeneden sonra hiddetli ve mütecsslf bir hâlde geri döndü. Dedi ki: E y kavm; Rabbiniz size şeriat vere, ceginc dâir güzel bir vaadde bulunmadı mi id i? Acaba size karşı olan va'dini ve atıdlm gecikti m i? (Yânî kırk glin sonra gelirim demetim, İşte geldim.) Yoksa Rabblnizden üzerinize gazab ve azab nazil olmasını mi arzu ettiniz de, bana olan va’dlnize m ııhâlif harekette bulundunuz. -De. diler ki: Sana olan va’dlmHe irâdemizle muhalefet etmedik. Lâkin Mısırlift»
îşte: «Ben ؟1 آأا، | «riNind» Sfttnir ؛nasıl menfûr Jse herkese karşı hiz <İ0 öy ؟e bulunuyoruz, thye bedevi karısı şikâyet, ediyor ve şekvâsmda devâm ile diyordu k i :
2263 ٠ iA-vi
>ı *.« ،؛A ؛،٠ ۶ ٠ ^
، \؛s s
١^
i- .- j ü s $
sJ> -
,G er bi-H âhem ez-kesi y e k m û şt n esk .M er m erâ g û yed H am üş kün m erg u c esk Eğer birinden b ir avuç mercimek isteyecek olsam bana sus, dırlan » ma, karın ağrısına uğra, geber dîye bağınr .»
2264
)
ila، ؛
٠J
.,/t’"'. V*.
٧a>• İ٥>-٠>٠A ،١ y>S tf ،.>.^؛٠ M er arebrâ JaHr u ğirrest û aTâ, D er areb tû hem çu ender-H aT HaTâ. «Arab kavmmin izzeti, atası ve fahri vardır. Sen ise arablar arasında !■uttaki hatâ gibisin..
2265
: ﺿﺎ >ﻝ٠ا ز٠ ﻏﺾا
fS d T r
.
ا ﺗﺒ ﻎ ﻓﻔﺮ د ﻣ ﺮ٠
b
ﺞ ﻫ ﺀة إw
bî-gazâ H od küşteîm , Mâ be-tîğ-î fa K r bî-ser geşteim .
Ç Î
â
٠Gazâ ne demek? Yânî bu hale girmemize kabilemize edilen kazve sebcb olmadı. Biz, gazâsız Ölmüşüz. Fakr ve zaröret kıltciyle kafamız ke"İlmiş.. ﺍﺍ٠ 3
«Türlü ،iirUi hitnblarımı Karşı heykelin ccvab vermediğini, (yânî rüzgâr estikçe böğürmekten başka bir şey yapmadığını,) keza kendiler؟ hakkında menfaat ve mazarrat ؛kâma muktedir olmadığını Benî İsrâil görmüyorlar m i idi? (Böyle âc؛z ve gözleri önünde Sâmlrî tarafından ya. pılnıış b ir cisim, nasıl ma’bud olabilirdi?) Mıısanın T ûr dağından dönme, sinden evvel IJârı'ın onlara demişti ki; Ey kavmim, siz ileykele tapınmak sûretiylc fitneye uğradınız. Sizin hakikaten Kabbiniz rahmân ve rahim olan A lla lıtır. Ma’büd-i vâhide İbâdet hususunda bana tâbi’ olun ve cm. rim e itaat edin. Dediler ki: Mûsânın yanımıza dönmesine, kadar buzağıya tapmaktan fâriğ olmayacağız. Vaktaki M ٥sâ avdet etti ve kavminin heykele tapındığını vördü. Ey Hârıın, onların sapıttıklarını börUııce bana tâbi’ olup onları i ’kâz eylemekten seni ne men’etti? (Buradaki ittib a ’, benim gibi onları men’etmek, yâhuıl aralarından ؟ekilip arkamdan gelmek de. inektir.) Yoksa emrime karşı âsi m i oldun? Hârün delli ki: Ey anam oğlu, yânî kardeşim, sakalımdan ve saçımdan tutu ؛, ؟ekme. «Beni isrâili te fri. faya düşürdün ve sözüme dikkat etmedin* dersin ،liye korktum .H azret.i â'Iûsâ Sâmiriyc hitâbeıı: Ey Sâmirî; bu ettiğin İş nedir? diye sordu. Sâ٠ m iri cevalj verdi ki: Beni isrâiliıı görmediğini gördüm, yânî Cebrâil Aley. hisselânu müşâhede ettim. R.CSİ1İ.İ İlâhi olan Cebrâilin izinden b ir avuç toprak aidim. Onu erimiş madenin ؟؛ine attım. İşte böylece bu İŞİ yap. mayi nefsim bana hoş gösterdi. Mûsâ dedi ki: Hadi git, senin dünyâdaki ubılbctin yaşadığın müddetçe sUriinmedir. Senin İ؟in mev’ûd ve mukad* der bir azab da vardır k i 0 va’d aslâ tehahif etmez^.» Siliniri Beni îsrâil arasından kovuldu, ölünceye kadar çölde yalnız dolaşmaya mecbur oldu. Uzakdan b irin i görünce yaklaşma diye h ııf lır ın h , Çünkü b iri ona temâs ederse ikisi de sıtmaya tutulmuş gibi zan. gir zaııgır titrerdi. ا٠ ;'ا,.ااا،ا
Müsı'ı Aleyhisselâm dedt ki :
ﺲ
Sâmirî
hakkında bu hükmü
ﺲ
ﺶ ' ﻓﺎ ؤ ﻳ
«٨b ؛,d ve mu’tekifi olduğun ilâhının onu toz İıâlindc denize dökeceğiz ،1 0 1 . 1.1».»
I
ﺓ'ﺍﺍ
sonra
ت؛ ﺗ ﺚ > ا ذ ا ذ ك ' ﻗ ﻰ ﻟ ﻤ ﺬ ﺗ ﺘ ﺒ ﻦ ا ﺣ ﺘ ﻘ
٠
ﺓﺍ1ﺍ
verdikten
SOrd T»'؛-ıh&: M
s ۵r ٠' ؛r ؛٠hâ :
97.
|’ ًﺋ ﺘ ﺎ ﺛ
hâline hak.
Onu yakacağız
ة2 «؛ا
ﻥ٠ ﻥ ( ﺫ ﺫ ﺩ ﺩﺍﺍﺍ ﻧ ﻞ١ ; r
ﻥ ﻝ ﻧﺪ ﺍ،ﻥ ﺍ ﺍ-ﱆ ﻥ ﺍ٠ ٠ ٠ ﻡ B e/ır-î
ÎT،, g o f t e n d
M îh m â n -i
d â n â yâ rı
m u h sin â n
b e -fe n ,
b a y ed
şü d en .
«Bundan dolayıdır k i ürefây-i iiâhiyye, fen ve hikmet nıu’cibince, >'â٠ hııd hikmet. ؛ilâhiyye vâkıfı olan âr.f.er. ihsan sahihlerinin konuğu ol,naildir demişlerdir.» thsân: B ir İŞİ güzel ve lâyık-ı veehile yapmak demek olduğuna gorc mısrâ. 1 sânideki (muhsinân) kendilerine gelen misâfirlere htisn ü muâtnele ve İkrâm edenler ma’nasmadır. Râhat etmek ve iltifa t görmek isteyenlerin İhsân ve kerem sahihlerinin devlethanelerine konmak gibi seyr u ;.ölükte bulunanların da UİUVV.İ himem sahibi olan zevât- 1 kâmileye mihﺀةااا١ اhattâ dâhil olmaları lâzım gelir.
2269
ﱮ ﻥﻛ ﻥﺁ ﻌﺎ ﳱ ﻭﺭ ﺩﻭﻣ ﺀ ٠ ﴃ ﺯ ﱰﺍ ﺍ ﺀﺣﺎﻣﻠ ﺍﺳﺎﺩ T u m iir id
ﻷm î f ı m â n - î â n
K 'û s i l d e
kesi,
h â S Ü e trâ ez-H ast,.
«Sen ise Oyle birinin m üridi vc m lsâfiri olmuşsun ki, denâlitindrn do İuyı senin ؟alışma mahstllUn olam elinden alıj’or.»
2270
;ﺍ ﻛﻨﺪ٠ ﻥ ﺭﺍ ﺝ ﻮ ﻩﺟ ؟ﺇﺭ٠ ﺴﺬ ﺑ ﻝ ،:ﻙ ٠ ﺭ ﺭﺍﻻ "ﺪ ﺭ ﻫ ﺪ ﻝﻧ ﻭ ٠ N is t ç îre
ﺹ tu r a ؛؟,re
k iin e d
.N u r n e -d h c d m e r tu r a ti r e k iin e d
M iisâfiri olduğun kimse, kudretli olmadığı İçin seni kuvvc،l ٠ ٠ nd» ؛re ٠ miyor. Sana nur vermek şöyle dursun, büsbütün knranlıkta bırakıyor .» F : 70
2266
ﺫﺫﻡ٠ ﻝ ﺭ١ ﺭ ﻉ٠ ﺍ٠ ﺟﻪ ﻋﻄﺎ
ﺍ ﻛ ﻰ را درﻫﻮا رك ىز'ﻳﻢ Çî aTâ m â ber-geââyî m î-ten îm , M er m egesrâ âer-hevâ reg m î-zenîm . ٠Atâ nedir? Yâni kime atâ edebilecek kudretim iz var? Biz dilene؛, ilkle dönüp dolaşıyoruz. Hattâ havada ııçan sineğin damarım vurmaya 5 al. 5 1 y.ruz.
2267
ن ﻣﻢ٠ f
ان رﺳﺪ٠ ﻛ ﺒ ﻰ ﻣﻪf
ﱂ ﺀ٠ ﻥ ﺗﺮ٠ ﺩﻟﻘﱺ ﺍ ﺯ٠ﺛ ﺐ ﺛ ﻒ
G er kesi m ih m ân resed, ger m en m enem , Şeb bi-H usbed d elK a ş ez-ten ber-kenem , «Bize birisi konuk gelecek olursa gece uyuyunca - e ğ e r ben ben. s e m - sırtından abasını çeker, alırım.»
«MUHTAÇ OLAN MÜRİDLERİN, M ÜZEVVİR MÜDDEİLERE ALDAN M ALARI, ONLARI ŞEYH, MUHTEREM, V Â SIL ،L Â L L A H SANM ALARI VE N A K L İLE N AKD İ, H A K İK Î İLE T A K L İD İ AYIRD EDEMEMELERİ«
Zarûretten şikâyet eden bedevi karısının bize bir konuk gelse gece uyuyunca sırtından abasını alırım demesi dolayısiyle Cenâb٠ ı Pir Efen dimiz ayrı bir babs açıyor. Kendilerine teslim olan kimseleri soyup so ğana çeviren müzevvir şeyhlere dâir ba’zı beyanatta bulunuyor. Hakiki meşâyihe nisbetle onların nakd yanında nakl, ber rüşte yanında ber beste gibi kaldığını söylüyor. '' Ber rüşte: Tabiî ve hakiki demektir. Meselâ sun’î olmayan bir çiçeğe (şükûfe.i ber rüşte) derler. Ber beste ise: Sun’î ve taklid ma’nasmadır ki kâğıd vesâireden yapılmış gül, çiçek gibi şeylere vasfolur. 1101
B u h c y t ile a ş a ğ ik i iki h e y ،, 1>ﺍ.ﺍﺍﺍ-١' ﺍle m s in in lis â n ın d a n İrâ .l e d ild ik I. î s ın ır a y in e ın i i z e v v i r ş e y h le r in ،H 'ııf.tıc d e v a m o lu n u y o r .
2274 درﻣﻮر
fj
ﲿ ﻢ ﺫ »ﺍ ﻝ ﺍ ﺭ ﺩ ﺩ ﻯ ﺍ٠ ﺩ ﺭ٠١ ﺍ ﺁ ﻛ ﺜ ﺎ ﻭ4ﺣﱸ
K ahT -i deh-sal er-ne-dîdî der-Suver, Ç cşm hâ bü-kşâ v u enâer-m â niger. « O n s e n e s ü r e n b ir k ıt lığ ın n a s ıl o la c a ğ ın ı g b r m e d in s e g ö z le r in i a ؟d a 1.1 ,0 b a k .»
2275
ا ﺟﻮن درون ﻣﺪ ى٠ ﺗﺌﺎص ت رو ض ﺋ ﻌ ﺜ ﻰ٠درداش ﻃﻞ Zâhir-Î m â çün ﺀ ﻲ ﺣ ٣ آ،„ -٤ ,m ü d d eî D er-dü eş zu lm e t biruneş ş a ' j e ؛. .' B iz im g ö r ü n ü ş ü m ü z n ıü d d c ؛-v e n lü te ş e y y ih i a n d ı r ı r k i k a lb i k a r a n tik o ld u ğ ıı lıa ld e İ ıâ r ic i g â y e t p a r l a k t ı r .» 2276
و د ن ا ر، ازﺣﺪا اورا
واﻟﺒﺌﺮ. دﺀوش اﻓﺰون ﻧﺌﺒ ﺚ و Ez-Hudd ûrâ ne b û yî ne eser, D a v e te ş efzûn 2 ٤ -Ş ٤ 5 û Bu-’l-Beşer.
١٠..
« K e n d is in d e A l l a h t a n b i r r â y i h a v e h i r e s e r y o k k e n h a lk ı ir ş â .la d il’h u s u s u n d a ŞİŞ v c A d e m A le y h is s c lâ m d a n ile r i g i d i y o r ^ 2277
ش٠دو ؤ د ه ور' ﺛﻢ 'ﺗﺶ ﺧﻮ او ﻫﻤﻰ ر د ﻧﺎ دا ﺑ ﻢ و ﻳﻨ ﻰ D îv ne-nm ııde vera hem naKş-i Hîş, û hem ı-gııyed zi-ebdalim t t biş. « O n a ؟c y tn n b ile k e n d i s u r a t ı ı ı ı g ö s te r m e m iş o ld u ğ u h a ld e , iliz ebdı.ıl ,، ، m r e s h id e n iz , h a t t â o n ln r ıla n ile r id e y iz d iy o r.» 1107
2271
ﻧﻮرى ﻧﺪ ل ادرﻧﺮان١ﺑ ﻮ ن ور ن٠زوى ﺑ ﻮ١> ﺗ ﺪ
S
ﻧﻮر
Çün v erâ nûrî ne-bûd e â r - K ı r â n , N ûr key yâbĞnd ez-vey âîgerân.
«Kendisinde n٥r olmadığı İçin ona iktlrân edenler, nasıl nör alabilirler?. Ma’lûmâur k i insan bir köy odasjna konacak olsa oda sâhibi — hâline göre— konugu-agirJar. H i ؟olmazsa yiyecek bir lokma ekmekle yakacak bir mum, yâhud bir kandil veyâhud b ir parça ؟ıra getirir. Ma’nevi yol-CUluk demek olan seyr ü sülükte, kendilerine müracaat edilen miiddei ve mUzevvir şehyler ise müsâfirİ demek olan müridlere ikram etmek şöyle dursun, onların elindeki ni'metleri alırlar, yâni dervişte zevk namjna bir şey hâsıl olduysa sohbetleri ve telkinleriyle 0 zevki de kaçırırlar. Kezâ misafirlerine aydınlık vermek vazifeleri oldugu hâlde kendileri nursuz herifler oldukları İçin zavallı m iiridleri de karanlıkta bırakırlar. 2272
ﺣﻤﺠﻮا ص ﻛ ﻮ ﻛ ﻨ ﺪ داروى ﺟﺸﻢ ﻛ ﺜ ﺪ ورﺣﻨﻤﻬﺎ اﻻ ك ﻧ ﻢ٠ﺣﻪ H em çü a’m eş k'û kiined dârû -yi çeşni, Çî keşed der-çeşm hâ İllâ ki peşm .
«Bu yoldaki müddeî müteşcyyih, kendi gözü hasta oldugu hâlde ba§kaşının gözUne ilâç yapmaya kalkışan bir şarlatana benzer. Böyle bir he. rifin göze çekeceği de yün ve kil gibi gözü kör edecek şeyler olur.. 2273
ا ذ ت درﻓﻘﺮ ﻭ ﻏﻨﺎ١ ﺣﺎﻝ ﻣﺎ
Üح ﻣﻬﻤﺎ ل ﻣﻴﺎ ﻣﻐﺮور٠ه ٠
Hâlri m â in eset der-faK r û ganâ , Hiç m îh m ânî m e-yâ m ağrûr-i i
Fakr ye meşakkat hususunda bizim hâlimiz budur, Hi» ؟bir mlsâflr *.aldanıp da bize konuk gelmesin W" .
228ﺍ
ﺍﺩﻳﺎﻡ٣ ن ﺑﺬ١ غ ﺣﻮ. ﺍﻭ ﺗﺪﺍ ا د ام٠ ب ﺣﻘﻢ ﺧﺎﺑﻬﺰاد٠ ا û
n id a
k erd e
N â y i b -1
k i H â n
h a K K e m
b i-n h a d e e m ,
H a life -z â d e e m .
«irşâd sofrasını açtım, nâib-i İlâh ؛ve halife zâdeyim diye bâr bâr buğırıyor.» Keza
0
mUzevvir diyor k i : 2282 ﻟ ﺖ٠ ﺑ ﺖ٠ ﺍ ﺍ ﻣ ﺎ ﺯ ﺍ ﺩ ﺀ ﺩ ﻻ ﻥ
٠ ا ﺧ ﻮ رد اذﺧﻮان ﺟﻮدم — ر ب٠ ES-Sala sâde-dilân-î piç-pîç, Tâ H orid ez-Hân-i cûdeın s î r - i hiç. «Ey katmerli sâf kimseler, buynrun, açtığım sahâvet sofrasından doya doya (h i )؟yiyirn. H i ؟b ir şeyi olmayanın sofrasında ancak hi ؟yenilebilecegi, yâni hiç b ir şey yenilemiyecegi pek tabii bir şeydir. 2283
ﺍ ﳍ ﺎ ﺭﻭﻋﺪﺓ ﻓﺮﺩﺍ ﻛ ﺎ ن ا را ن٠١ ﺩ ﺮ ﻪﻓ ﻛﺘ ﺭ ا د أن ﺩ S â lh â
b e r - v a ’d e - î
G ir d -İ â n
fe r d â
d e r -g e ş te
k esâ n ,
fe r d â
n â -re sâ n .
«Ferda va'desiyle bir çok kimse yıllarca onun etrafına tojilnnır ،in va'dettigi ferdâya vâsıl olamaz.» Yânî böyle miiddei ve mUzevvir herifler: «Çalışın yarin. öbürgüıı mesâinizin feyzini görürsünüz» diye muhlis m üridleri İgfâl ederler. Mev'. ûd (yarınlardan), (Obürgünlerden) b ir çoğu geçtigi hâlde beklenilen gün bir tiirlü gelmez. 0 şeyh taslagı ise (bugüh peşin ؛yarin veresiye) İevlıası gibi ayni nakarâtı tekrarlar durur. 1100
Yukarılarda söylenilmişti ki kibâr-ı evliyâullahtan ba’zılarına (ebdal) ta’bir edilir. Onlara böyle denilmesinin sebebi: Seyyiâtlar ٧nn hasenata tebeddül etmesi yâhud istedikleri vakit ve arzû ettikleri yerde kendile rinden b ir bedel gösterebilmeleri imiş.
2278
ﺑ ﻰ، ﺣﺮ ف دروﻳﺜﺎن ﻧ ﺰ د د و ﻛ ﻰ١اً د ك ﺧﻮد ﻫ ﺖ
ﺍﻥ١؟ ﻡ
Harf-İ d e r v ¥ n bi-düzdîâe besi, Tâ güm ân a yed k i Hod k e s ، û kesî. «Derviş sözlerinden b ir çoğunu çalmış ve ezberlemiş, kendisi de b ir adam sayılsın diye« 0 sözleri tekrarlayıp duruyor.
2279
٠ ،Jr W٠.
ji
s j ?».s.-٠٥
٠،./ J . O5.p j ١ H orde-gired der-süH an m er-B âyezıd, Neng dâred ez-derûn-î û Y ezîd . «Sözde Bâyezid-i Bestâminin yanlışını tutmaya çalışır. Fakat iç yü zünden Yezıd bile haya eder.»
2280
'ن٣ ان و ﺧﻮان آ.'ل'ﻟﻮا اذ, ا ﺗ ﺨ ﻮا ن٠ذت ﺣﻖ ﻳﺚ٠ﺑ ﺶ او ■ﺗﻼ Bî-nevâ ez-nân w Hân-Î âsmân, Pîş-i û ne-iîdâH t haK y e k ü stü tiâ n . «Senıâv ؛sofra ve ekmekten behresi yok. kelli k b٤ le atmamış.«
Cenâb. 1 Hak, onun önüne
Yânî semâvi n i’metler ve ma'nevi zevklerden bir parça bile tatmaıııış. Öyle oldugu İıalde:
.08
2287
ﻟ ﺮﻟ ﺮ و ع دروغ
J،Tادو ﻃﺎﻟﺐ
ﻟﻚ
د آن٠ﻟﺮ ض ان اأﻏﻊ آ
L îk nâdir T âlib a y ed k ’ez-fürûğ, D er-haK -î ân t lâfV a yed â n dürûğ. «Lâkin nâdire, ba’zı tâlib bulunur k i sıdk- 1 itik a d ı ıı،tu dolavtsivle miiddei şeyhinin yalan،, yâni yalandan ،rşâd da’vâsmda bulunması, ınU. rid i hakkında hayırl، olur.. 2288 A٠ ٠ >j ٠ _)٠ ٠ ■O٠ ۶٠،-Aw A٠ ٥ ٥ y١ ٠.1٠٠>؛- X ı I ...... ١-L. ^،>-
be-K aSd-î n îk-i Hod câ yî resed, G erçi c d n p in d â şt ân am ed cesed.
Û
■Mürîd, şeyhini rûh sandığı hâlde onun kalıbdan ibaret olmasıyle h٠ >râber, hüsnü niyyeti sebebiyle b ir makama vâsıl olur.» 2289
١ ﻫﺮ ﺟﻮن ﺗﺤﺮى دردل ﺷﺐﺫﺑﺰ ن 'ﺗﺎز او ر وا٦ ذا< ﻧﻰ و Çün teharri der-dil-î şeb K ib lerâ , K ib l e n i v û â n n em â z-î'û t r e v â .
«Gece yarısı kıbleyi arayıb namaza durmak gibi k i teveccüh taraf, kible değilken namazı câ؛z ve makbul olur.»
٠، ٠ ،،،
Ma’lum ya. Namaza durmadan evvel b ir takım şartlar vardır ki, biri de (istikbâl-، kible) yânî Ka'benin bulunduğu tarafa dönmektir. Bu teveccüh farzdır. Onsuz namaz câiz olmaz, ö yle iken, gece karanligmda ve kırda, bayırda kible cihetini ta'yin edemiyen kimsenin kible zannettiği cihete dogru namaz kliması câizdir. Hazret-، Mevlfinft; şeyh-1 kıbleye, m üridi de kıbleye tevetciih etmiş musalllye benzetiyor da buyuruyor k i: *Gece vakti cihet ta’yin edemiyen b ir adamın araştırdıktan sonra aklinin kestigi tarafa namaza durması CÛİZ ﺍﺍ1 ﺍ
2284 آد ى
اك- د ر ﺑﺎﻳﺪ
; ﺑ ﺸ ﻮ ﻛ ﻰ٠و د دا
آﺛﻜﺎر؛
D ır b â yed tâ-ki s in -i âcLemî, Â şkârâ gerded ez-bîş û kem i. .B ir kîmsenîn çokluk ve azlık gibi m ikdâr ve mahiyyetine eden sır. anlaşılmak İ؟ln epeyce zaman geçmek lâzımdır."
tealluk
2285
زر دوار د ن ﻛ ﻨ ﺠ ﺒ ﺖ ﺍ ارﻣ ﺖ و ﻣﻮﺭ و ازدﻫﺎ. ﺧﺎﻧﺔ Zîr-i d îvâr-î beden g e n ê t y â ﺀ Hâne-Î m â re s t U m ur û ejdehâ. .Beden duvannm altında deline mi» yoksa yılan, karınca ve ejderhâ yuvası mi var?" kolayca anlaşılamaz.
2286 ﻭﺩ- ﺟﺰ ﻯ ﻭ ﺩ٠ ﺟﻪ
ﻭﺫﰷ ﻣﺪ\ ﻛﺸﺖ ﻛ ﻮ٩ﺀ ﻃﺎﻟﺐ رﻳﺘﻪ ا ﰷ ﺵ
/
Çün-ki •peyda g e şt k’û çîzî ne-bûd, Umr-İ Talib refte âgâhî çi-sûd. .O, ccsed duvannm altında, yânî şeyh zannedilen kimsenin ma’ne.
'yel.rıde b ir şey bulunmadığı anlaşılınca ona nıiirid olanın ömrii bey. '
؛.■,٠t .،؛ ٠ $ o ld u ğ u tahakkuk eder.»
Eder ammâ
0
vakit k i âgâhlığın ne faydası olabilir?
Onun için insan, sonra pişman olmamak üzere intisâb edeceği şeyhin hakikaten kâmil ve mükemmil olmasına dikkat etmelidir 1110
«A’RABİ HİKAYESİNE
avd et ve
TEM SİLAT.I ACÎBE"
2292
ﺓﺋﺖ٠ ﻟ ﻮ ل د ﺣ ﻞ ﻭ ﻡ٠ﺛ ﻮ ى ا ﺗ ﺶ ﺧ ﺎ ; ﺩ ا ز ر ر اﻓﺰ ﻭﻧﺰ ﻛﻨ ﺸ ﺖ٦ ﻡ٠ﻭﺩ ﺝ 5و ﻻ ﻩﻷ0 ﺍ٤ ﺝçend
ﻩ ﻻ ﻮ ﳌ ؟daHJ u geşt,
H od Çİ m ând ez-um r efzun-ter güzeşt.
«Kocası kadına ded ؛ki; Jrad arzusu ve gezip dolaşma hevesiyle ne kadar söylenip duruyorsun? ömrümüzden ne kadar kaldı? Hayat müd٠ detinin çoğu geçip gitti.» 2293
اش اﻧﺪرﺑ ﺶ و ﺛ ﻤﺎ ن ﻧ ﻴ ﺮ د٠
رد- ﺑﻠﻰ; ى٠ ر دو ﻫﻤﺠﻮ.زاﻧﻚ Â K Ü ender-bîş-i nu K S an ne-ngered, Z ’ân-ki her ﻻهhemçu . se y li bii-gzered.
«Akıllı olan rızkın azma, çoğuna bakmaz. Çünkü ikisi de sel gibi akar gider.» 2294
ﺻﺎف و ;واﺀ ﺳ ﻞ ;رﺀرو٠١ﺧﻮ f i ﺀىاد دﻣﻰ ازوى٠ﺑ ﻮ ن Hah Saf u Hâh seyl-î tîre-rû, Çun ne-m î-pâyed dem i ez-vey
m e -g û .
«.0 sel ister berrak, ister bulamk aksin, mâdeni ki durup kalınıyor, akıp gidiyor, ikisinden de bahsetme.» Selin berrak akması: Kısmetin bol ve refah şeklinde, bulanık olması da fakr u zarûret hâlinde zuhUr etmesidir. A'râb.i yâni a k il ؛zevcesi mesA1113
ve kıldığı namaz makbuldür.. Onun gibi bir talibin de kâmil ve mükcm■ mil bir şeyh aradıktan sonra hüsnü niyyet ve hulûs-i i'tikâd ile — velev ki şarlatan olsun— bir müteşeyyihe intisâb etmesi faydadan hâli değildir.
2290
٠L—<v-٠U»j,a ٠j l .؛a^c. ljl. ،؛XJ M iiddeîrâ K ahT -i cân en der-serest, L îk m ârâ K ahT -i nân der-zâhirest. «Müddet müteşeyyihin ruhundaki k ıtlık ve boşluk gizlidir. Lâkin bi zim için ekmek kıtlığı ve açlık meydandadır.» I
Allâhü a’lem Cenâb-ı Pir. üslûb-i hakim tarzında, yâîıî kendini de bir tâlib-i sülük gibi göstermek üzere buyuruyor ki: Seyr ü sülûke ihtiyâcı mız ve bu hususta hüsnü niyyetimiz var. Fakat bizi doyuracak ekmek, yâni mürşid bulamıyoruz. Şeyh kıyâfetinde birini gördük, başkasına tesa düf edemedik. Mecburen ona intisâb ettik. Onun ma’neviyyatı kıt bulunsa bile hiç olmazsa gizlidir. Bizim aç ve muhtâç olduğumuz ise âşikârdır. Bi nâenaleyh intisâbımız ve hüsnü niyyetimiz dolayısiyle istifâdeden mah rum kalmayız.
2291
ﻳﻢ٠ان ك٠اﺟﺮى ﺟﻮن ﻣﺪ ى ا.
؛
ر 'اﻣﻮس ز و ر ﺟﺎن ﻛﺘﻴﻢ٣,
ا
giin m ü d d eî pinhân Jcünîm, Behr-İ nam ûs-î m iize vv ir cân kenîm . M a c e ra
٠
- \٠
« Ş e y h î a.Vkunda bulunanın kendi kofluğunu gizlemesi gibi biz de mâcerâyı yâııi irşâda olan ihtiyâcımızı saklamaya kalkarsak ve bu hususta sûrî ve indi sıkılmaya kapılırsak can çekişircesine ıztırâb çekmiş oluruz..
1112
i
' >ﺗﻪ٥ ١ ;ا٠ د ﺣﺎ
؛
ذ
ردرﺧﺖ و رك ﺋﺐ ا'اﺧﻪ Ş ü kr m î-gû yed H udârâ faH te, B er-diraH t û berg-i ح د؛nâ-sâHte. «Üvcyk kuşu ağaç üstünde Allaha şükreder. Halbuki gece nevalesini hazır lamamıştır.» 2297
ﲪﺪ ﳐ ﻮﺍ ﺗ ﺪ ﺣ ﺪﺍﺭﺍ ﻋﻨ ﺪﺑ ﺐ
ﻛﺎﻋﻨﺎد رزق ر و ن اى ﻣﺤﺲ H am d m î-H âned H udârâ andelib, K ’i’timâd-Î r iz K ber-tu st ey M ücîb. .E y müc'ib .lan, mahlUkâtınm temenniyâtmı kabul eyleyen Allah; nzk hususunda İtim âdım ız ancak sanadır diye bülbül de Cenâb- 1 Hakka hamdeder.» Çünkü Kur'ân-ı K e rim 'd e:
غ د ذ ﻓ ﺎ١ ﺀل١ ة ﻳ ﺎ ﻟ ﻸ د ﻳ ﺔ. د ؛ ؟ ﻏ ﺘ ﺎ buyurulmuş, her hayvanin rızkının İu tf-i İlâhi ile verildiği beyân olunmugtur. 2298
ﻟﻮد٠ ﻛﺮده١ر٠از د ن ﺛﺎ ٠ازﻫﻤﻪ ر دا ر ﻟﺮدﻫﺎ ب .
B âz dest-î şâhrâ kerde nevid, Ez-hem e m ü rd â r bü-bride-üm îd.
«Toğan kuşu, şahın eline göz dikerek, yâhud şâhm elinde çırpınarak bütün murdar ve lâşelerden ümid kesmiştir.» Eskiden hükümdarların yaptırdığı ve yaptığı avlarda kuşları tutup getirmek için toğan kuşlan alıştırılırmış. Kâşgar taraflarında kartalların da böyle terbiye edildiğini bir kitabda okumuştum. Osmanlı saraylarında (311 sû r.l
Muti: «,
İllâ
besinde olan nefse nasihat veriyor, .Hasbelbeşeriyye m a iliz kaldığımız seâdet ve musibetin hiç b iri sürekli degiltlir. Mâdem ki bOyledir, sebâtı olmayan ?eylere heveslenmek, onlai'dan uzun uzadıya bahsetmek de lâyık değildir.» diyor. Ondan sonra da bütün mahlUkâtın rızkının rezzâk- 1 âlem olan Allah tarafından verilmekte olduğunu anlatmak İ؟in : 2295
ا ﻧ ﺮ ن ﻋﺎﻟﻢ زا را ن ﺟﺎﻣﻮر ﺭ, ﺭ ﻭ ﺫ٠:ﱃﺍ, ﺩ ﺣﻮﺵ ﻋﻴﺶ٠ﻋﺰ
E n d e r - k a le m h e za râ n c d n -v e r ,
M i-ziyed Hoş O J İ b k t r u zeber. «Bu âlemde binlerce hayvânât, aşağı yukarı, yâni az ve çok kaydı .1maksisin hoşça geçinirler.» (Süre-i Ankebût) da buyuruluyor ki:
1
1
أي
«Hayvanâtta ؟ne kadarı vardır k i rızkını hâmil olamaz».» Yânî ekip biçmek, besleyip yetiştirmek gibi tedbirler ile nzkını elde edemez. (Yevmtin cedid, nzkun cedid) fehvâsınca bugiin ne bulduysa onu yer, yarin İ؟in de Allahın lutfuna 1’timâd 'eder. Hakikaten insan, fâre, arı, karınca gibi ba’zı müstesnalarından mâadâ bütün zevilhayâtm ınâişeti tam b ir tevekkdldür. Sabahleyin ininden ve yuvasından aç ؟ikan hayvanlar, akşam üstü karınlan doymuş olarak dönerler. Çünkü :
«Allah, o hayvanların rızkım verir, (kim ini etle, kim in i otla doyurur) Ey insanlar; sizi de böylcce besler. Cenâb-ı Hak sizin açlığınızı iş itir ve rızkınızı nereden vereceğini b ilir30.» İşte Cenâb-ı P irin aşağı, yukarı kaydı olmaksızın buyurduğu budur..
،29) ،3.) 1114
Sûrci Ankebut: 8٥. Sure، Ankcbut: 80.
Yân ؟bir ni'mctin elde edilme»! arzusu içimizde bir fırtına kopardı mı, ondan mahrûmiyyet ateşi de yakmaya başladı mı o arzû ve mahrûmiyyet. ten çıkan toz ve duman, kesif bir gam tabakası hâlinde üstümüze çöker. O dumandan sıyrılıp çıkmak için o dumanı zuhûra getiren o mahrûmiyyet ateşini şöndürmeli. O tozdan kurtulmak için onu kaldıran hırs ve tama’ fırtınasını dindirmeli. açıkçası her görülen şeyin elde edilmesi hevesine düşmemelidir. 2 3 .1
٠ﺀن ﻫﻤﺎن ﺑ ﻴ ﺤ ﻦ ﺟﻮن داس د ت ا ﺑﺘ ﻴ ﻦ ﺛ ﺪ واﺑﻨﺎ ن وﺳﻮاس ا ت in g a m â n -ı b ih -k e n ç û n d â s-ı m a s t, i n ç ü n in ş u d v ’in ç ü n â n v e s v â s - 1 m a s t.
«insani kökünden koparan ve temelinden yıkan bu gamlar, bizim İçin orak gibidir. (Böyle oldu, şöyle olacak) gibi düşünceler de bize vesvese vermektedir..
Yân ؛maişet endişesiyle, yâhud bir şeyi elde edememek düşüncesiyle tutuşup yanmak, orak gibi ömrü biçer. Allahın rezzâkiyyetine İ’timâd göstermeyip de şöyle mi olacak, böyle mi olacak? diye korkup kıvranmak, hayatin tadını kaçıran vehimden vesveseden, hatta bir nev' ؟hastalıktan başka bir şey değildir. Bir mevki'de bulunanların, kalacak mıyız? Oraya tırmanmak isteyenlerinde, çıkacak mıyız? diye İht.irâz ve ihtirâs ile kıvranmaları, hastalık degil de nedir? 2302
ا ﺑ ﺖ٠ا رﺗﺠﻰ ز ردن؛ر/ داﻧﻜﺎ ا ﺑ ﺖ٠ر١ئ٠ ر ك از و د ﻭ ا ز ا،ل,ج Dan k i h e r r e n c l z i m u r d e n p a r e îs t, C ü z -i m e r g ez H o d b e r ân g e r ç â re îs t. «Bilmiş ol k i iler hastalık, ölümden b ir parçadır. Eğer çâre bulabilir, sen ölüm cüz’ünü kendinden defet.»
Yoktan yere bir takım hevese kapılıp da mağmum ve lıasta olmak, kısmen ölmek demektir. Bu gibi nıa’nâsız gamlar, kederler insanin hem ma’neviyyâtını, hem stil i hayatini zehirler. Binâenaleyh seni kemen Öİ٠ ااا7
bilhassa bu işle meşgul toptancılar varmış. Hâlâ Üsküdarda bir semtin adı na Toğancılar denilmektedir. İhtimal ki orada toğan alıp salan esnafın çarşısı vardı. Evet, toğan, şahin, atmaca gibi av kuşları, terbiye edilir, ava gidilir ken el üstünde olmak üzere götürülürmüş. Hayvan; pençeleriyle, gagasiyle yırtmasın diye ele de meşinden eldiven geçirilirmiş. Havada bir kuş geçtiğini görülünce toğan salıverilir, yetişip yakaladığı kuşu getirince de bir iki lokma et verilirmiş. Toğamn başka taraflardan ümit kestiğini, şahın vereceği et lokmalariyle kanâat eylediğini A’rabi misâl gösteriyor da zevcesine, yânî akıl, nefse tevekkül tavsiye ediyor. Yine diyor k i: 2299
Hem çün-în ez-peşşe dârî tâ be-jîl, Şü d ’iya lu -’llâh haK n i’m e’Lm u’îl. «Böyle sivrisinekten tu t file varıncaya kadar bütün mahlûkât, Allahın âliesi mesabesindedir, Hak sübhânehû ise ne güzel bir aile sahibidir..
Hazret-i Mevlânâ bu beyt ile şu Hadise telmih buyuruyor: ■Mahlûkât Allahın ailesidir. Halkın içinde Allaha en ziyâde sevgili olan da o aileyi on çok sevendir.» lyâl.i İlâhî olan halkı sevmek ve muhabbet îcâbı yardım etmek Al lahın muhabbetini celbediyor. İnsanın kendi ailesini sevmesi ve iyi bak ması, onların refâhına çalışması da Hadîs-i Şerifin mealine göre Allahın rızâsını ve muhabbetini mûcib olacak. O halde bu şerefi kazanmak isti yorsak herkesi ve her şeyi sevmeye, elden geldiği kadar da yardım etme ye, bu arada kendi ailemizi de hâlimize göre hoşça geçindirmeye çalış malıyız. 2300
-. -.-I . ■: ı...j a. I ٠ ^ C—l.
v.
١ ٠ y1
. ؛١ o^5٥ ٠ ٠j
în kem e gam hâ ki ender-sinehâst, Ez-buHâr û girdbâd-î bûd-i m âst. «Sinelerimizin içinde bulunan gamlar, kederlerin hepsi de varlık bu harından ve fırtınasından hâsıl olmaktadır.»
lllfi
2305 ﷶ ىا د
ﻟ ﺊ/ دردﻫﺎ از
ن اى ﺻﻮل١اذ ر رﻟ ﺶ رو ﺋ ﻜ ﻠ ﺪ D erdhâ e z m erg m îâ yed resul, Ez resû leş TU m egerddn ج ﻵfuDul. .Derdler, insana ölümün elçisi olarak gelir. Ey fodul kimse, ölüm el. ÇİŞİ olan hastalıklardan yüz ؟evirme, yânî onlarla iinsiyyet et k i ölüme de alışmış olasm..
2306
J٠/^ « ii٠ J،> j ،& ٠/٠ >؛٠
yj jJt• £ ،/٠
H er ki şîrîn m îziy ed û te lli m ürd, H er ki û tenrâ p e rested can nebiird. ■Tatlılık, yâni refah içinde yaşayan kimsenin ölümü acı olur. Çünkü alışılmış şeyden ayrılması güç olur. Bedenine tapan, yânî nefsinin her ar zusunu yerine getiren canını kurtaramaz.. N a s ıl k i :
2 3 .7
ز ﻣﺤﺮا١ﻛ ﻠ ﺪ د ا ﻓ ﺮ ك ﻓ ﺮ ر ص اورا ﻣ ﻜ ﺸ ﺪ٠ ن٦ G ûsfendanra ziSahra m ikeşen d, A n ki ferb ih ter m er ûrâ m ikeşend. «Kırda otlayan koyunlan ؟ekerler, hangisi daha semizse onu keserler.* Cenâb- 1 Pir, b ir beyt yukarıda «Bedenine tapan canını kurtaramaz, buyurmuştu. Onu b ir misâl ile te’yid İçin diyor ki: Koyun sürüsü ؟؛inde en evvel kesilen en ziyâde besili olandır. Demek ki tenperverlik, b ir zîrûlıun ölümünü ta’cil ediyor. Bundan ibret al da rûhun yerine bedenili takviyesiyle ugraşma.»
ا ا٠
(٠١g a m VI. ﺁﻟﻮ ﺍﺍﺝ،' k a ç
k e d e r in s e b e b in i k a lb in d e n f ı r l a t k i. h iç o lm a z s a K i n i k t e o la n g ،in l ،؛k rim j'ü ta m y a .şa m ı ؛j o la s ın ,
2303
ﺗﺬت٠ رﻟﺚ ﺗﻮا ف و٠ﺟﻮن ز ﺟﺰ ذ٠دا ﻧ ﻚ ﻛﺎش ر ﺳﺮت ﺀ ﺀا ﺣ ﺪ رﻟ ﺢ Ç iin z i CİİZ-İ v i e r g n e tû v â n î g ir iH t, D a n k i k ü lV eş
ber s e r e t H d h e n d r iH t.
.'Madem kî ölümün cüz'ünden kaçamıyorsun, bilm §؛ol ki onun tama, mim senin başına dökeceklerdir." Y â n i k ıs m e n ö lü m d e m e k o la n h e v â v ü h e v e s i b ır a k a m ıy o r s u n , b i r t a k ı n ı v e s v e s e le r le â d e t â lıa s ta o lu y o r s u n d a , ö lü m ü n b i r e ü z ’ü n d e n k u r tu la m ı y o r s u n ; m a 'l u m u n o ls u n k i c U z 'le r b ir le ş e b ir le ş e k ü l l ü te ş k il e d e r lcr . ١ "٢ n ih a y e t s e n i a l ı p g ö t ü r ü r l e r . C e n â b - ı P i r d ig e r b i r b a h s e ş u r u ’ e d iy o r v e d iy o r k i :
2304
١; ﺛﻴ ﺮ ن ا ل٠ر ﻣﺸﺖ١لﺀ ر ك,ج ا-٦ ورا ح
CÜZ‘İ m e r g e r
اد٠ ٠ ﻧ ﺮ ن ﻋﺘﻚ
دا ﻟﻚ
عﺀ,؟٤ ş î r î n m e r tu r a ,
D an k i şîrîn m ık u n e d k iillrd Huda.
lü n ü
«Egcr ölümün cüz'ü sana tatil geliyorsa bilmiş ol ki Allah, onun külde sana tatlılaştırır,"
«Ölüm, Allaha mül‘؛ıki olmaktır» k a v l i m u k le z â s ın c a in s a n in ö lm e s i, h ı.z û r - i İ lâ h iy e g itm e s i v e Iik a -İ R a b b â n iy e e r m e s i o lu n c a , o n u n m u k a d < ﺍﺍm â tı b u lu n a n h a s t a l ı k l a r v e f e l â k e t l e r d e b i r n e v ’î m ü j d e c i o lm a k lâ z ım g e lir . Bil- k im s e , u ğ r a d ı ğ ı h a s t a l ı k v e s â i r e g ib i m u s i b e t l e r i b ö y le m ü b e ş ş ü â t t a n s a y a r v e h o ş lu k la k a b u l e d e r s e o n la r ın k ü l l i y e t l e r i , y â n î ö lü m ü n k e n d is i d e o n u n h a k k ı n d a lıa y ır lı o lu r. IM
2311 ﺛﻮﺩ
ﻥﺭ
ﻭ ﺍ ﺑ ﺰ ﺭﻭﺩ
ﺛﺮ
٠ﺑﺒ ﺪ ﻙ
ﺍ ﺕ٠ﺑﯯ
٠' ﺟﻮﻥ ﺩ ﺱ ﺍﺑﺎ ﻥ
M ey v e ’e t ba yed f c i şîrîn -ter şeved, Çûn resen tâbân n e vA pester reved . «Senin yemişin eskisinden daha ta til olmalıydı, m utaflar gibi gerisin geri gitmemeliydi.» Bedevi, karışına diyor ki: *Yâhu; sen gen ؟iken güzeldin, altın gibi kıymetli, asma fidan، gibi feyizli idin. Yaşın ilerledikçe değiştin, iyileşecek yerde kötüleştin. Adetâ mutaf ؟ırağı gibi geri geri gitmeye başladın. A ltın gibi iken, altm talibi oldun ؛bol salkımlı asma fidanı iken, 0 salkımJarrn her b iri ta til ve üzüm olacakken bozuldun. Mahsûlün çürük koruktan İbâret kaldı.»
2312
ا د ﺛ ﻤ ﻬﻐ ﺖ٠ل ﺟﻐﺖ
u
ﺟﻔﺖ
ﻋﻠﺤ ﺖ٠ ﺍ ر آ د ﻛﺎرﻫﺎ ا٠ C iift T â
„ﺹ ﳌﻮ ﺃc iift
bA yed h e m 5
ﺓﺭﺍ، ,
ber-A yed kdrhd bâ~m aSlahat.
«Sen bizim eşimizsin. Her İşin dogru .İmaSı İçin eşlerin b iri birine uygun olması gerektir.»
2313
ﺩﺭ ﻧﱤ
ﻫﻤﺪ ﻭ
ﺟﻔﺖ ز د ﻫﻢﺀ ﺷﺎل
٠ ﻭ ﺯ٠ ﻭ
ﻛﻐﺶ
ﺩﺭ ﺩﻭ ﺟﻔﺖ
C iift b a yed hem m is a li hem diger) D er du cüft-i kefş ü m u ze d er niger. «Eşlerin birbirine benzer olması ؟arttır. Ayakkabı ,ve, ؟izme gibi çift olan şeylere bak da bunu nııla.» 71
ا، 2 ا
2 ات0 ﺀﺀ ٠ﻯ ﺕ
; ٠٠٠ز Şeb
ﺕﻭ
1 ١ﺁ ﻣ ﺪ ١ ﺭ٠٠ﻏ ﺎ ﺫ
g iiz e s t ü
Ç end
g ir i
-
ان
su b H
/
ﺫ ﻯ
ﺑ ﺪ
6 }ﻝ
am ed
٤۶٤ ﺓﺀﺟﺮ۶٤ﺝ۶٠ﺓ
ey
şem er,
z is e r .
« G e c e g e ç ti, s a b a lı ٠1٠ﺍﺍﻝ. E y g ö n lü m ü n m e y v e s i; tla h a n e v a k t e k a d a r b n z a r U r e t m a s a l ı n , t e k r a r l a y ı p d u r a c a k s ın .»
Bu beyt, bedevi karısının bitmez, tükenmez dırıltısına karşı kocası tarafından verilen cevabdır. Adamcağız, bütün gece dinlediği söylenti üzerine; Yâhû, ortalık aganyor. Sen hâlâ durmadan söyleniyorsun diyor. Ömür gecesinin geçip gittiğini, ecel sabahının eserinin görünmeye başladığını gören-aklin da, nefsin hevesâtma karşı diyeceği budur. ' Cenâb-ı Mevlânâ. münâsebet dolayısiyle yeni bir bahis açıyor, yaşı ilerledikçe lıırsı artanlara nasihatte bulunuyor, o nasihatleri de tedevi lisânından karışına hitâb olarak veriyor : 2309
ﺭ ﺑﺪﻯ٠ﺓﻝ
Tû
Zer
ﻭ
ﺗﻮ ﺟﻮال ﺑﻮﺩﻯ
ﻧﺮ ﺑﺪﻯ
ﻭ ﻝ١
c iv a n
b û d î v e ' K a n i ’t e r
T a le b
ﻛﺪ ﻯ ﺧﻮﺩ
g e ş tî H o d
ﻃﻠ ﺐ
ﺯﺭ٠ b u d i,
e v v e l z e r b u d i,
« S en g e n ç ik e n d a h a k a n â a t i ؛id in . E v v e lc e a l t ı n g ؛b i k ıy m e t l i v e s e . v i r a l i ik e n i h t i y a r l a d ı k ç a a l t ı n ta l i b i o ld u n .»
231,0 ﺛﺪ ﻯ
ﺟﻮﻥ ﰷ ﺩ. ﺭﺯ ﻟﺪﻯ ﺭﻣﺪﻭ
ﺛﺪ ﻯ R ez
ﻟ ﺪ
ﻣﺒﺮ» دﻳﻐﻨﺖ
b ııd î p iir - m e y v e
V a K ،-i
m eyve
ﻭ؛ ﺕ
ç û n k â s id
p u H t e n e t f â & id
?٤٤٤٤٤, 5٤٤٤٤î.
« S e n s a lk ım la ıım ış b i r a s m a id in , ta m m e y v e n i p iş ir ip y e tiş tir e c e ğ in v a k i t n e d e n b a z u ld u n .» 1120
Ma’lûmdur kİ zevç yâni çl.l: 1liri birine muâdil ve nıümâsil iki şey •I •inektir. İzdivaç ise böyle yekdiğerine denk olabilecek iki şeyin bir ara١٠١ gelmesidir. Eldiven gibi, çorub gibi, ayakkabı gibi eşyaya dikkat ede lim İkişer dâne olan bu şeylerin her teki, öbür tekine müsavi olur. Biri 11r؛٠k, biri büyük olsa ikisi de işe yaramaz. Kezâ çift kanadlı bir kapıyı C'izönüne getirelim. Kanadlardan biri bir parmak kısa, yâhud uzunca olsa ıl>j٦erine eş olmaz. Örtmek ve muhafaza etmek hizmetini göremez. Kezâ l.ir hayvana yükletilecek iki denkten birinin boş, diğerinin dolu olması ‘.tiyle dursun, öbüründen biri iki okka ağır yâhud hafif bulunsa hayvana n.hmet verir. Eşyada pek bâriz olduğu görülen, şu hâl, eşhâs için de aynen vaki’dir. Binâenaleyh gerek izdivaç, gerek imtizaç hususunda zevç ve zev.vnhı küfüv olması yânı hâl, mâl ve kemâl i’tibâriyle müsavi olması el zemdir. Sinnen, fikren, ilmen, mevkian ve serveten müsâvî değilse bile oldukça yakın bulunmayan kadın ve erkeğin izdivacı çok kere ayrılmayı mâeib olur. Bir ihtiyâra: — Niçin evlenmiyorsun? diye sormuşlar. — Kocakarılardan hoşlanmam cevâbım vermiş. — Kudretin varsa gencini al tavsiyesinde bulunmuşlar. — Yâhu ben bu yaşta kocakarılardan ,hoşlanmazsam genç kız beni beğenir mi? demiş. Birinci Sultan Mahmud devri kazaskerlerinden Morali zade Hâmid ٠ fendinin kızı Leylâ hanım vardır ki iyi bir şâirdir. Gençliğinde bunu bi
rine vermişler. Gelin hanım şâir ve ma’lûmâtlı olduğu kadar dâmnd da çelebi ve câhilmiş. İhtimâl ki zenginliğine tamah edilmiş. Herif, zifaf gi resi, kolunu sıvamış. Hanım gel şunu değiştir diye oradaki nohud ynkiMiıı göstermiş. Bu teklif gelinin odadan kaçmasını, kocasından boşanmasını, bir daha da kimseve varmamasını mûcib olmuş. Şüphesiz ki bu iftirâkııı ■n b u b i : Gelin ile güveyin terbiye i’tibâriyle denk olmaması idi. Onun için evli• necek yâhud kocaya varacak olanlar, nikâhtan evvel buraları düşünme lidirler, Afâkıyyatta böyle olduğu gibi enfüsiyyatta da böyledir. Erbabının ma’lûmudur ki insan denilen mahlûk-i mükerrem, rûh ile nefisten ibaret tir ki ma’ııevi terakkisi için nefsinin de ruhu gibi saf ve ona lâyık olması icabeder. Nitekim Mesnevî-i Şerifin ilk hikâyesinde evvel beevvel bu nük teye işaret buyurulmuştur. Sefere çıkan iki arkadaştan biri şarka, diğeri garba gitmek ister ve her biri arkadaşım kendi tarafına çekerse ikisinin de bir adım atmak imkânı olmaz. Ondan dolayı Hazret-i Mevlânâ, bedevi tarafından karısına, yâhud rûh lisânından bedene hitâben: «Ben kuvvet-i kalb ile kanâate doğru gittiğim hâlde sen niçin şenaat ve kabahat tara fına gidiyorsun?» buyuruyor. 112.1
2314
V. ٠د٠آ
و ﻛ ﻐ ﺶ ' ذ دو ﺗ ﻨ ﻚ- ا
١; ا
ر دو ﺣﻔﻨﻨﻰ ﻛﺎر ﺑ ﺪ
Ger yeki fce/ş ez لÎİ te n g â y e d be-pâ, H e r ﻟﻤﺄةc ü fte ş k â r tı.âyed m e r j u r a . .E g e r b i r a y a k k a b ı n ı n t e k i d a r o lu r s a ik is i d e s e n in İşin e 2315
و زرك٠ﺟﻔﺖ در ﻳﻚ ﺧﺮد و اف د
ﺛﲑ ﺑ ﺜ ﻪ دﻳﺪى ﻫﺒ ﺢ رك.ﺟﻌﺖ C iift d e r yek H u r d ﻟﻤﺎân d ig e r biiziirg, G ü ft-i şîr-i b îşe d id h îç g u r k . « B ir k a p i n u l 'ik i k a n a d ı n d a n b i r i k ü ç ü k , ö b ü r ü n ü n b ü j 'ü k * ' ﺫ o r m a n d a , s a z lık ta b a r ı n a n a s l a n ı n e ş in in k u r d b u l u n d u ğ u n u g ö r d ü n m ü ? « 2316
را ﻣ ﺖ 'اﻳﺪ ر ﺷﺰ ﺟﻔﺖ ﺑ ﻮا ل
ل٤ ﻛﺎﻟﻰ و آن ﻳﻚ رز مS . ان R a s t ı ı ’a y e d b e r أﻟﻤﺎﺀﻻو. رةﺀ٤ ٠ ٤ç u v â l, i n y e k i H a li v e â n yek p ü r z i m â؛. « B iri b o ş, d i g e r i m a l ile d o lu i k i ç u v a l, d e v e n in S ir tm d a d e n k b i r y ü k o lam am » 2317
ﻣﻦ روم ﺳﻮى ﻓﺎﻋﺖ دل ﻗﻮ ى ا ﺟﺮا ﺳﻮى ﺛﻨﺎﻋﺖ ﻣﻴﺮوى M e n r e v e m sû y -ı K a n â 'a t d il Kav'iy ٣ أ٤ çirâ sûy~ı şe n â ’a t m îr e v î. «B en k u v v e -i k alb ile, yân î A lla h ın re z z â k iy y etin e İ’tim âd ed erek kanaat tarafına g id iy o ru m , sen n eden çen âat cih etin e g id iy o r su n ? .
ا ا2ة
vc
A lla h
m â le n , iç in
çok
y o lu n d a
bedenen
m a lla r ı n ı z la ,
fe d â k â r lık
n e f is le r in iz le
g ö s t e r ir s in iz )
m ücâhcde
B ilm iş
o ls a n ız
e d e r s in iz . şu
h a re k e ،,
(Y â n i s iz in
h a y ı r l ı d ı r 32.»
Nebiyy-i Ekrem Sallallâhü Aleyhi Vesellem bu Âyet-i Kerimeyi sehâbeye tebliğ etti. Cehennemden kurtaracak ve cennete götürecek amelin imân ile cihâd olduğunu beyan buyurdu. Cihadda ölüm bulunacağı için <> amel, ba’zılanmn hoşuna gitmedi. O münâsebetle de şu âyet-i kerime nazil oldu:
o ؛.jbdV
١4٦V
٥ j■..٠ !—
١ - . ■y
«Ey îmân etmiş olanlar! Yapmayacağınız şey’i niçin söylüyor sunuz?33» (Yâni cehennemden halâs edecek ve cennete götürecek ameli bilsek de işlesek diyordunuz, .0 amelin îmân ve cihâd olduğu bildiril diği hâlde tatbikatında ağır davranıyorsunuz, demek ki yapamayacağınız bir iddiada bulunuyorsunuz» Yapmayacağınız bir işi yapalım demeniz, ind.i İlâhide pek ziyâde adem-i hoşnûdiyi mucib oldu.) Ulemâdan ba'zıları bu Ayetteki hükmün umûmî olduğunu, her kim bir şey söylerde onu yapmazsa bu itaba dahil bulunduğunu söylemişlerdir.
2319
١٠r b ؟٠٠\ < _ r ^ . l ،.rf, * j y
d il
y
)j
j )
j> -. ،>٠
Z e n b e r e v zad, bang k ’c y n â m îts-ı k îş, M e n fu s û n -t tû n e H â h e m
H o r d -ı b îş ,
«Kadın kocasına bağırıp dedi ki: Ey kanaatkârlık taslayan herif; artık bundan ziyâde senin atıp tutmanı dinleyemem.»
(32) S .rc l Sof; 1.-11. ،33) SOrcl S at: 2-3.
I.
2318
ﺍﺧﺎﻵﺱ ﻭ ﻣﻮﺯ
r
ﺍ ﺩ ﻗﺎﻟﺢ از
ذ ن ﺗ ق ى ﻛ ﻔ ت اذن "ارون M erd-İ Kani’ ez ser-i iH las u süz, z î n nesaK m î g o ft bâ-zen tdberuz. «K anâa
١k â r
k e m â l . î iliJ a s
ile
b e d e v i, b O y le
y ü re ğ i
y a n a ra k ,
s ö y lü y o r v e
g ün d ü z
o lu n c a y a
ka d a r
k a rış ın a
n a s ih a t v e r iy o r d u .»
«BEDEVİ KARISININ KOCASINA: [SÖZÜNÜ KADEMİNDEN VE MAKAMINDAN FAZLA SÖYLEME Kİ, CENAB I HAK: (LİME TEGÜ. LÛNE MALA TEF’ALUN) YÂNI (NİÇİN YAPAMAYACAĞIMIZ ŞEYLERİ SÖYLÜYORSUNUZ?) BUYURUYOR. SÖYLEDİĞİN SÖZ, YÂNİ TEVEKKÜLDEN BAHSEDİŞİN DOĞRUDUR. FAKAT O TEVEK KÜL SENİN MAKAMIN DEĞİLDİR. KENDİ MAKAMINDAN YÜKSEK VE MUALLEMENDEN ÜSTÜN SÖZ SÖYLEMENİN SANA ZARARI DOKUNUR] DİYE NASİHAT ETMESİ. Cenâb-ı Pir. yüksekten atanlara, makamından söylemeyenlere, sözü nün eri olmayanlara nasihat olmak üzere bedevi karısının lisânından ko casına cevab veriyor. Bir Âyet-i Celîle ile ifâdesini te’yid ediyor. Tefsir lerde deniliyor ki: Eshâb-i Kirâm ridvânullâhi aleyhim hazarâtı «Bizi cehennemden kurtarıp cennete götürecek ameli bilsek de işlesek» demiş lerdi. Onun üzerine şu Âyet-i Kerime nazil oldu.
\
٠
'. 3 r r ~ '
i
i
a. j r
'J }
٠o ٥\
j
o *>؛ «Ey îmân etmiş olanlar! Size bir ticârete delâlet edeyim mi ki, sizi .•İrin verecek bir aznbdaıı kurtarsın. Allah’a ve Resf.Hine inanırsınız ve
?اا.ا
2 : ا2 3
oij
j١ ; i
•'■٥ ١١1^J٠ ٠۶>٠ 4>١>- l_/ ،.£١ r■ ؛i
Ç e n d d a ’v î v ü d e m û bâd-i b ü r ü t, E y tu r a H â n e ç ü b e y t- ü l a n k e b u t.
«Ey Örümcek ağından zaîf v . çörden, çöpden yapılmış bir kulübeye sığınmış olan! Senin bu da'vâda bulunman, burnunun Kaf dağında olma sı, ne kadar sürecek?» 2324
اﻓﺮوﺣﻰ
ﺟﺎن
yS
اذ ﺗﺎﻋﺖ
y
از ﻗﺎﻋﺘﻤﺎ
ام آ ﻣ ﻮ ﺣ ﻰ
E z K a n â ’a t k e y t u c a n e fr û H ü , E z K a n â ’a th â tu n â m â m û H tî.
«Sen kanaatten ne vakit rubunu parlattın? Sen kainatın ancak adim öğrenmişsin؛. 2325
ﺝ٠ ; ﻙ. . . ﻋﺖ ﺝLi ﺑ ﻌ ﺮ٠ ﺕ٠ﺀﻛﻎ ﻛﻴﺪاﻧ ﻰ ذ ر غ.وا
y
١ﻛ ﺘ ﺠ ﺮ
G o ft p e y g a m b e r K a n â ’a t ç'ıst gen e, G e n c r â tû v â n e m îd â n î z i re n e.
«Hazret. ؛Peygamber buyurmuştur ki: kanâat nedir? Hazinedir. Sen ise, geııç ile renci, yân ؛bir hazine olan kanaatle meşakkati nyırd ede miyorsun.» Derler ki Koca Râgıp Paşaya sadrâzamhgında biri b،r arzuhil vcıınt. ve isti'tafta bulunmuş. Paşa da arzuhâlin arkasına: «Kanâat tükenmez bir hazinedir» Hadisin ؛yazıp mUstedlye göndermiş. Adamcağız, bu llmll،، görünce altına: «Filvâki’ kanâat tükenmez bir hazinedir, ammâ kanftat: yiyecek bir lokmadan, giyecek bir hırkadan, barınacak bir meskentlen sonra olur» ma'nâsına gelen bir Ibfire yazmış. Sunun üzerine sadrazam da ona ihsanda bulunmuş. Yine kadın söyleniyor: 1127
2320
jc
رﻫﺎت ؛ ) دﻋﻮى و دﻋﻮت
ﺀةوت ﻛ ﻮ٠از ﻣﺮ و ﺍﺯ
ﺳﺨﻦ
رو
T u r r e h a t e z d a ’v i v i i d a ’v e t m e g û , R e v su H en
ez
k ib r u e z I I i v e t
m egu .
«Da’vâyâ V« da’vete dair saçmalama. Kibirden, azametten dolayı söz söylemeyi bırak."
2321
ﺑﺎر
ﻃﻤﻄﺮقﻭ ﰷﺭﻭ
ﺍ ﻣ ﺪﺍ ﺭ
ﺽ ﻭ
ﺣﺮف.ﻊ
ﺣ ﺪ ' ﺧﻮﺩ
Ç e n d h a r fti T u m T u r a K
w
K âr
h â l-i H o d
b in
û
ﺑ
ﰷﺭ ﻭ
ﺓ
kar u
ş e m
bâr,
٥٥٣.
«N e v a k te k ad ar b ö y le to m tu ra k lı sözlerle atıp tu tacaksın ? B ir yaptık la rın b ir d e sö y led ik ler in e bak da sıkıl.»
2322 ﺯ ﺛ ﺖ' ﺭ
ﺍ؛ﺍ ﻥ٠ﻑ
ﺍﺯ
ﺯﺩ ﺕو
ﻛ ﺮ
; رون ر د و رف و ا ﻧﻜﻪ ﺑﺎﻣﻪ K ib r
z iş t
R û z serd
û
ez
çedâyân
ﺉberf
u
z iş t-îe r ,
a n k i c â m e te r .
«Kibir çirkin bir şeydir. Fakat dilencilerin kibri daha çirkindir. Kışın sogıık ve karlı bir günde ıslak elbiseye benzer.» Hazret-i ٥Ievlânâ bu beyt ile: «Cenâb-1 Hak kjyâmet giinttnde ti ؟kim. seye kelâm etmeyecek, kendilerine merhamet nazariyle bakmayacak ve onları afvetnıijeccktir. Bundan dolayı onlar ؟ok acı bir azab görecekler, tlir. O ii ؟kişi ؟unlardır: ihtiyâr zân؛, yalancı hükümdür ve kibirli dilenci, lladis.i Şerifine işâret edilmiştir. 112«
2 3 :1 1
٠ ت ﻣ ﺬ٠
م ; ﺑﻤﻮار ى
ﺩ ﺕ
ﺩﺭ
ﺭ ﻛ ﻬﺎ ﻯ
Su-Î/İ m
1٠
ﻡ ﺁ ﻧ ﲀ٠ ﻙ
m e y ijg e r
Tâ negûyem
ن٠ ﻣﺠﺮى
b e -H o ri
s iis t s ü s t,
â n k i d e r r e g fıâ -y ı
tiis t.
«Benim yüzüme öyle hakaretle bakıp durma ki senin damarlarında neler cdreyan ettiğini söylemiyeyim.» 2331
ﺩﺩ ؛
ﻥ ﺍﻓﺰﻭﻥ٠ ﻋﻘﻞ ﺧﻮﺩﺭﺍ ﺍﺯ ﺩﺩ ؛
ﺟﻮﻥ١ﻥ ﴽ ﺀ ﺫﻟ ﺮ٠ ﺍ
A k l-ı H ö d râ
ez
m en e fzu n
M e r m e n -i k e m -ü K lr â
d id e t,
çûn
d îd e î;
«Kendi akl V . idrâkini benden fazla görüyorsun. nakisatulakl’, nasıl müşâhede ediyorsun.» ‘
Fakat benim gibi
2332
ا ﻣﺤﻊ٠ ا د ر
ﻏﺎﻓﻞ
ﻫﻤﺠﻮر ك
ﻧﻰﺀﻗﻞ ﺑﻪ٠ ا ى زﻧﺘ ﻚ ﻋﻘﻞ ذو H em çü E y
g u r k -i g a fil e n d e r m â
n i-n e n g -ı a K l- ı tû
b
i n
m e c ih , b ih .
«Sersem kurd gibi üstüme at.lma. Sen Syle bir mahluksun ki, senin gibi â kil olmaktansa akilsiz bulunmak evlâdır.» 2333
ﺭ ﳕ ﺖ
ﺟﻮﻧﲀ ﻋﻘﻞ ﻧﻮ ﻋﻐﺒﺈﻩ
ﺍ ﺭ ﻭ ﻛ ﺰ ﺩ ﻣ ﺖ٠ ًﺍ ﻧ ﲀ٠ﺀ ﻗ ﻠ ﺖ Ç ûnki a K k
 tj.
ne
،
ﺁ ﻥ
tû a K ile m e r d u m e s t)
aKJes،
anki m âr
ît
k e jd u m e s t.
«Senin akl ve İdrâki,, bnlkm bendidir. 0 halde o ak.1 değil, âdetâ yılan ve akrebdir.» 1129
2326
٠۶> O.j j £
3 ،£ ٠
j
O✓ . y
, I n K a n â ’a t
nts،
.T û m e - z e n
lâ f e y g a m
c u z g e n c -i r e v â n û re n c -i r e v â n
Kanâat, devamlı bir hâzineden başka bir şey değildir. Ey sürek»؛ gam ve dâimi sıkıntı; sen ondan bahsetme.» 2327
0 .؛
s*
f ‘\ y *
03
y
O.’J .*؛؛٥٥■ ٢ (SLai. ٠!«،>,T u m e H â n e m
c ü f-i k e m te r z e n b e g a l
.C ü f t - i i n S â f e m
n iy e m
c iift-i d e g a l
.Sen bana çiftlerden bahsederek koltuk vurma, yâni nisbet verme» Ben insaf eşiyim, hiylekârlık çifti değilim.» 2328
j ٠j٠.
،0 3؛. ،■؛،، ü _*٠ ,Ç û n
K adem
١٠۶٥
١j ٦١*. 0 y y
b â m îr u
b â b e g m îz e n î
.Ç û n m e l e H r â d e r h e v â r e g
m îz e n î
Sen açlıktan havada çekirgenin damarını vurmaya çalışırken nasıl» olur da beylerle, paşalarla adım atmaya kalkışırsın?» 2329
y J
O
.٠؛J i -١ ٠0 ١ ٠ ۶ *؛ £ ~ ١،> 3 ؛؛...
V
،$■٠١١. J* (jT (»؛.—١ Ü 0 _۶٥,B â s e g â n z î n ü s t u H â n d e r ç â l i ş î .Ç û n
n e y iş k e m -i te h î d e r n â liş i
Sen bir kemik için köpeklerle hırlaşıp boğuşmada ve içi boş kamış» gibi açlıktan inlemektesin.» 1128
ﺫﺫ:ﺍ: ﺍ7 و٠ﺀ ع
:> r
٠ ا١ , ﺀ
٠٢. ا و و
ا د
ون ر ﻣﺎرو ﻣﺎر اوون رو-او ة M erd -İ e fs u n g e r b e -H â n e d çû ıı a d û ,
û F ü s û n h e r „،۵٣ u mor e fs u n beril. « E fs u u c u ,
düşm an
g ib i
y ıla n a
e fs u n
o k u r,
y ıla n
da
onu
e fs u n la r . »
2338
ار٠ ا ﻳﻮدى دام و ا و و ن ﺍﺭﺭﺍ ﻛﺜ ﲎ ﺛﲀﺭ٠ ﻓ ﺮ ن
*E g e r e fs U n u n a
y ıla n
G er
„ﺡ
K ey
fü sû n -ı m â rrâ
e fs ftn u
b û d î d â m -ı û
o nun
tu z a ğ ı
e fsû n
S -1 „ ٤٥٣٠
g e ş tî ş ik â r . o lm a s a y d ı ,
n a s ıl
o lu r d u
da
y ıla n ın
tu tu lu r d u ? »
2339
ا د ا ﻓ ﺮ م ز ﺣﺮص ﻛ ﺐ و ﻛﺎر ار٠ دو ب ﺑﺪ ان زﻣﺎن ا ﻓ ﻮ ن M e r d -İ e fs u n g e r z i h ır S -ı k is b u k â r , D er
n eyâbed
ân
za m â n
e fsû n -ı m â r.
«Efsuncu, 5 ؛görmek v<^ara kazanmak tirsiyle ٠ zaman yılanıı ،٠!sânunu anlamaz.» 2340
ﺍﻥ٠ ﻓ ﻮ ﻡ. ﺩ ﺍﻯ/ ﺍﺭ٠ ان ﺧﻮد ﻟ ﺪ ى ز و ن ﻣﻦ ﺻﺒﻦ M âr gûyed
ﻁ
H od
ey
f iis û n g e r
„ﺃﺃﺭ
d îd î fü sû n -ı m e n
h in ,
beb „؛.
«Yılan der ki: Ey filsuncU, aklin, başına al. Kendi efsûnunun te’slrlnl gördün. Bir de. benimkini seyret.» 1 ا:،1
233-1
ﻡ ﻣﻜﺮ و ﻧﻠﺰ ﺗﻮ ﺍﻟﻠﻪ اد٠ﰘ ا د٠1ا ﻛ ﻮ٠ﻣﻜﺮ ﻋﻨﺪ ﺗﻮ ز H a S m •X m e k r u z u lm
M e k r -İ
a K l-ı
tû
-1 ٤۵
zi-m â
A llâ fı b â d ;
k û tâ h bâd.
«Senin m ekrinin de, zulmünün de hakkından Allah gelsin. A klinin yapacağı mekr, bizden uzak olsun..
Bedevinin Sûret-İ hakdan görünmesi dolayısiyle Hazret-i Mevianâ onu, zühd ü salâh eseri gösterip halkı avlamak isteyen şeyhlere benzeti, yor. Bedevi kadını İis'ânından onu epeyce takdir ettikten sonra da, yılanı alıştırıp oynatanlara benzetiyor. Yine kadm lisânından diyor -ki:
2 3 '3 5
ﺐ ﻓ ﻮ م ﺍﻯ ﺗﺠ
ﻤﻢ ﺗﻮ >ﻇﺮﻯﺣ٠ ر
ﻣﺎﺭﻛﺮ ﻭ ﻣﺎﻭﻯ ﺍﻯ ﻧﻨﻚ ﺭ ﺏ Heıriı t u m â r î h e m fu s û n g e r ﻷجaceb, M â r g îf 1، 7?ıâfi ﻷجn e n g -i a'reb. “Ey Arab kavmini utandıran herif: Sen ٤ ،em yılansın, hem gözbag. fisin, lıenı de yılan tutan ve Oynatansın,.
2336
ﺯﺍﻍ ﺍ ﺭ ﺯﺛﲎ ﺣﻮﺩ ﺑﺜﻨﺎﺣﱴ ﺟﻮ ﺭﻑ ﺍﺯ ﺩﺭﺩﻭ ﱎ ﺳﺎﺣﱴ٠ﺀ Z â g eg er z iş tî-i 1 bi’ş n â H tî, H e m çü b e r f هﺀd e r d u g a m b i’g d a H tî. «Eğer karga ne kadar ؛irk in olduğunu bilseydi kederinden kar gibi erirdi.». 113«
Bedevinin karısı, kncamıı.iı nnHİhot، üzerine hiddetlenmiş, adamcağıza uzun uzadıya çıkıştıktan, I.IylelcAtlık ve mürailikle ittiham ettikten sumu onu bir de yıları tutanlara ben/,etmişti. Evvelce İranda (ıııûrgîr) (mârefsâr) (nıârefsân) denilen bir takım adamlar varmış. Bürlıân-ı Katı' tercernesinde bunlar şöyle ta’rif ediliyor• «Yılancı ve yılan efsuncusu ki, bir yerde olan yılanları ıukye ve efsun ile iz’âc eder ve yılanları tutup koynunda gezdirir, bu yolla akçe devşi rir, Ve ba’zıları indinde mârefsâr ol kimsedir ki yılan sokmuş şahsın be deninden rukye ve efsun ile zehiri cezb ü ilırâc ve yerine timar ve ilflç eder.» Hazret-i Pirin ifâdesinden anlaşıldığına göre bu adamların yılanları teshir edebilmeleri, okudukları duâların ve o dualardaki ism-i İlâhinin te’siriylc oluyormuş. Halbuki yılan tutmak için duâ okumak, nânı-ı İlâ hiyi tuzak mesâbesine indirmek, Allahın adını mekre vâsıta etmekten başka bir şey değildir. Efsuncular, kazanç hırsiyle yaptıkları hareketin mekr ve büyük bir günâh olduğuna ehemmiyet vermezler. Fakat eninde sonunda o mekriıı cezasına uğramaktan da kendilerini kurtaramazlar. Günün birinde yılanın zehirlemesiyle ölür giderler. Şu hâl olmasa bile ma’nevi bir belâdan kurtulamazlar ki o da nâm-ı İlâhiyi böyle hasis bir emelin husulüne âlet edecek kadar denâete düşmeleridir. Fülânın matı sıb alması, fülânın kahrolması için eskiden ba’zı şeyhlerin esma çektik leri işitilir. Zannıma göre o yolda esma çekmekle bir efsıuıeunun yılım tutmak için azimet okuması arasında fark yoktur. O da bunun gibi Al lah’ın ismini mekre vâsıta etmek demektir. îsm-i İlâhi ancak rızây.ı İlâhi için okunur. Bundan mâadası mekkârlık ve sehhârlık olur.
2345 ﱹ <ﺍ ﺭ ﺉ ﺍﺭ ﻫﺎ٠ﻃﺰ
ﺧ٠■ /
ﺧﻮﺩآ ن
ﯮ ﻯ
ﺯﻥ ﺍ ﺯ ﻥ
; ٠ ﺩ٠ﺧ ﻮﺍ
Z e n e z ’irı g ü n e H a ş in g û ftâ r h â , I iâ n d b e r ş û y -ı H o d â n T û m â rh â . «B ed evi k arısı, 1,1.1 türlü sert sözleri âıletâ tom ar ok ur gibi kocasına k arşı sayılı döktü.»
٠،;،.؛
2341
'٠■/٠ .^٠ \y *
،5 •؛؛؛f ،؛.. /
.j f
٠}
t
, Tı، b e n â m - ı h a K
٠j y Z .
F ir îb i m e r m e r a
.T â k u n î r u s v â - y ı ş û r û ş e r m e r â
Sen beri»؛, kalabalık b ir yerde oynatmak süreliyle riisvây etmek için A llahın ismi kuvvetimle teshir eyledin .» 2342
،>١٠; j .
y y
٠>' ،H
►؛٠»■ (٠١'.
،5١j
١٠>(3٥. c١٠
,N â m - ı h a K K a m
b e s t n e â n râ y -\ tû
.N â m - ı f ı a K r â d â m - ı k e r d i v â y - ı t û
Beni teshir eden senin rey'in değil, Allahın ismidir. Sen ism.i İlâ » hîyi tuzak olarak kullandın. Vay senin hâline .» 2343
^ ١■؛
Cj*
٠y
}
j
.
■*،٠-—- ؛،3 ■*؛f ،<
ö١؟-
,N â m - ı h a K .M e n
y
،3^
b i ’s t â n e d
b e n â m -ı h a K
٢١^ ،>٠
e z tû
s ip u r d e m
d â d -ı m e n cân u
te n
Senden intikam ım ı nâm-ı İlâhî alsın. Ben canımı da, tenimi de A lla » hın ismine tevdi’ ettim .» 2344
•ir >٠ / ،1-؛؛-،o . ؛v . , Yâ b e z a H m - ı m e n .Y â
ki hem çû n m en
v • ؛.v &
١؛
١ ؛
re g -i c â n e t b e re d b e z in d â n e t b e r e d
.A d li İlâhi; ya benim ısırmamla seni can damarını koparır, lıud benim gibi seııî de zindana koyar .» 1132
yâ»
ﺀ M â l u z e r serra b u v e d h e m ç û n k ü lâ h , K e l b u v e d û g e r k ü le h s â ze d petıâh. «Mal ve altın, baş İçin kiiJâh mesabesindedir. Külâha sığınan bir kafa ise kel demektir.*
Bu beytin meâlini şâir Nef'î şu sûretle terceme etmiştir. T â c ü d e s i ile te fa h iir eden) B a şın ı a ç a m a z, k e li g ö rü n ü r.
Cenâb.ı Pir, bedevi lisânından olarak, serveti, başa geçirilmiş bir külâha benzetiyor. Onun sâyesinde harmani da kel bir kafaya teşbih ediyor. Kel bir kafa, külâhı dürünce gözönünde duramaz. Meziyyeti servetinden İbâret olan bir şahıs da servetinin ziyâlyla mevkiini muhafaza edemez, diyor. 1936 da vefat etmiş olan şâir Ermenekli Rüşdinin kafası keldi. Bir yaz günü başı açık oldugu halde bir ağaç altında otururken ağaca konan bir kuş başına terslemiş. Rüşdî başını kaldırmış, kuşa hitaben: - Hakkin var. Böyle kafaya ben de olsam yestehlerdim demiş. Baçına belâ olan kelliğine d.âir şöyle bir kıt’âsı da vardır : N û r-i h u r r iy y e ti n e ş r e y le d i c u m h u r iy y e t, H e r k e s in ç e şm ü s e n d e v le ti tâ b â n b u ld u . B ir z a m a n la r ç e k in ip g ö s te r m e z k e n b a şım ı. A ç ılıp ş im d i b e n im k e l k a fa m e y d a n b u ld u . 2349
ﺍ ﻧ ﻚ ﺯ ﻑ ﺟﻌﺪ ﻭ ﺭﻋﻨﺎ ﺑﺎﺛ ﺔﺵ اًدش
ﺧ ﻮﺛ ﺰ
ﺟﻮﻧﺒﻤﻼﻫﺬىرﻓﺖ
A n k i z ü lf- i ca 'd u r a ’n â bâşedeş, Ç û ıı k ü lâ h e ş reft H ö ş te r â y e d eş. «Kıvırcık vc güzel saçlı bulunan, külâhını çıkarınca dahil giizel gö٠ riinür.» 3 5
، ا35
Î 4 ..2 (؛ ﺍﺯ ﺯ ﻥ ﺛﻨ ﻐ ﺖ
ﻛ ﻔ ﺖA>
I"
ﻟﻌﺬﺍ'ﻫﺎ١ ﺍ ﻱ ﺟ ﻮ ﻥ ﺍ ﻥ
ﺀ ﺛ ﺪ ﻳﻌﺪان ن ﻷن٠ت
,M e r d çû ıı in T a ’?ıe h â e z z e n ş in ü f t .M iis te m i’ ş u d ba’d e z in b in tâ ç ig ü f t
Bedevi; karısından bil ta’ııâmiz sözleri» ؛؟؛.tince bir müddet dinledi Ondan sonra bak neler söyledi.»
«BEDEVİNİN RAKISINA: [FUKARAYA HAKARETLE BAKMA. .ALLAHIN İŞİNE H٧ SNÜ ZAN İLE BAK, FEVKALÂDE ZARURET DOLAYISİYLE FAKKE VE FAKİRLERE TA'N EYLEME] DİYE NASİHAT VERMESİ» 2347 ﺩ ﺯ ﻥ٠ ﺯ ﻥ ﳌﻮ ﺯ' ﻝ ﺏ ﻟﻮﺍ
ﺍﻥ
r
ﺭﺓﻯ٤ ﻵﺝ2 ﺀ?ﺡt u
ﻛﻔ ﺖ اى
; ٠ ﺍ/ ﻋﻘﺮ ﳓ ﺮ ﻭ zen i
F a K rri fa H r â m e d
۵ ﻵbü’i
m erd
h azen ,
ber ser m ezen .
«Bedevi dedi ki: Yâhıı; sen kadm mısııı, yoksa hüzün ve gam babası mısın? Fakr ve zarUret, benim i؛؟n medâr-1 mefharettir. Fakirliğimi ba. şıma kakıp da beni ayıblamaya kalkılma.» ٠ Bedevi, «Fakirlik, benim medâr-1 iftiharındır,, ben onunla iftihâr ederim» diye rivayet olunan Hadise telmih ediyor. Ma’ınâfih buradaki fakrın, ma’lum olan fukaralık degil, tasavvuftaki (fakr-i ma’nevi) oldugunu söyleyenler de vardır. Esbâb.1 refâhı bulunmamak ma'nâsına olması da mUsteb’ad değildir. Çünkü Aleybisselatü Vesselâm Efendimiz, zarûret ve kanâati tercih eder, ve: «Yâ Rabbi, beni fakir olarak yaşat ve fakir oiarak ruhumu kabzet, mahşerde de fukara zümresi arasında haşreyle» diye duâ buyururdu. Böyle kanâatkârâne bir hayat geçirmesi de aslıâbın ve ümmetin fakir olanlarım tesliye İçindi. Gün olurdu ki hâne-i seâdette yiyecek bulunmazdı. Hücerât-1 seniyyeden ba'zılarının kapısı yoktu da birer perde asılmıştı. 1134
2 : ا5 ذذ
دد
اش ق٠و ر ﺑ ﻮ د ﺑ ﻰ ﺛ ﻤﺪ
ﺑﺎ ﺏ ﺧﺪﺀ ; ا ﻭﻯ ﻛﻨﻪ V ’e r
b u v e d a ’y b î
ﺑﻞ
b ü r e h n e 'ş k e y
B e l b e c d m e H u d ’a î b â v e y
kun ed,
kun ed.
«Eğer kölenin vücûdunda yara, bere gibi bir ayıb varsa esirci ٠ ﺍﺍﺍﺍ nasıl soygun bulundurur? Belki onu giydirir, kuşatır da müşteriye hud’a ile satmaya ؟alış„:.
2353
ﺩﺍ٠ 'ﺑﻠﺚ و
ﺍﺯ
: ﻝ. ﺛﺮﻣﻨﺪ
.٠ ﺯ " ﺭ ﻯ ﺭﻡ١ﻥ
ﻛﺮﺩ
G u y e d in ş e r m e n d e Z in
b iir e h n e
ﻥ
ﺍ ﺩﺍ
ﺍ٠ﺭ
ﻥ.ﺯ
İ s t e z n ik
k e rd e n e z tû
ti
bed,
m i rem ed .
«Esirci giyinik olarak gösterdiği köle için bu, iyiden de. kötüden de utanır, yan ؛çok çok sıkılgandır. Onun için karşınıza, çıplak çıkmnktnıı çekiniyor der.* Bunun gibi ehlullah da ayıblı ve kusurlu olmadıkları için, servet ziy netiyle örtünmeye muhtâc değillerdir.
2354
"اﻛﻮشsi،> در ﻋﻴﺒ ﺖ٠ﺧﻮا ج ﺍﻟﺜ ﺖ ﺑ ﺐ ﺭ ﺵ.
ﻣﺎﻟ ﺖ ﻭ
ﺟ ﻬ ﺮﺍ١ﺧ ﻮ
I c e d e r a ’y b e s t g a r K a (t) tâ b eg û ş, H â c e râ m a le s t u m â le ş t a’y b p û ş.
«Zengin efendi, kulağına kadar ayıb içindedir. Lâkin onun mâl v. milki, o ayıbları örtmektedir.. Cenâb٠ı Mevlânâ bu beyt ile Cfimi’-i Sağîr’de İbn-i Abbâs Radlynl. lâhü Anhümâ’dan mervî olan: «tlirn vo mnl her aybı Örter, fakr u cohl ise. her aybı meydana çıkarır؛, hadisine işaret ediyor. F : 72
11.17
Evet. Külahını kulaklarına kadar çekmiş bir güzelin serpuşunu kal dırması ra’nâ ve mutarrâ saçlarını meydana çıkarması, hüsnü cemâlini artırır; evvelkinden ziyâde kendisine baktırır. Diğer bir misâl :
2350
ذ ﺣ ﻖ ا ﺛ ﺪ ﺋﺎ ﻧ ﻨ ﺪ ﻳ ﻤ ﺮ/ ﺋ ﻮﺛﻴ ﺪ ه ﻧﻐﻔﺮ
6 رﻫﻨﻪ ﺑﻪ. ﻳ ﺲ
M erd -İ h a K b âşed b e m d n e n d -i b a S a r, P e s b iire h n e b ih k i p û ş îd e n aZ ar.
«AllaJ، adamı göz gibidir. Gözün örtülü bulunmasından açık .İması evlâdır.» Kazret-i MevSnâ, ehlullâhı göze benzetiyor, onun servet ve refah perdesi ile’ örtülü bulunması, açık durması lâzım gelen gözün kapalı buİurırnası gibidir diyor. Başka bir misâl ؛
2351
ردﺀﻟﺮﻭﺵ. وﻧﺖﺻﻔﻪ ﻛﺮدن آن ﺩﻭﺵ١ ﺀﺍﻟﺖ ﰉ٠- ٠ ﻛ ﻨ ﺪ ﺍ ﺯ ﺋ ﺬ ﺩ
ﻭ
V a K t- i a 'r z a ftjk e r d e n ân b e rd e ju r û ş , B e r k e n e d e z b e n d e câ m e(i) (a )’y b p û ş.
«Esirci, köleyi müşteriye göstereceği vakit onu -kusurlarım örten — elbiseden soyar.» Eskiden her memlekette olduğu gibi istanbulda da esir pazarlan varmİŞ. Köleler Nûr-i Osmlniyyo civânndaki (esir pazarında), halayıklar, Cerrahpaşa semtindeki (avret pazarında) satılır, alınırmış. Köle yâhud câriye almak isteyenler: bu pazarlara, yâhud esircilerin evlerine giderlcr. onlar da metalarmı soygun olarak müşterilere arzederlermiş. 11.1(؛
2.'» ﺍ.٦
و د ل، ا١زا ﻧ ﻚ د و وﺑ ﺪاﻧ ﻮ را ى ﻣ ﺮ ا د ﻻ ل,روزى دا ر د ز ر د از ز
٠Z â rık i d e r v iş a n v e r â -y ı m ü lk ü V i , 'iR û z iî d â r e n d j e r f e z z ü 'l C elâl. «Çünkü fukr-î ma’nevî sâhibleri, Zü'l-Cclâli vel-tkrâm olan Allahtnn Oyle azîm »ا1 ﺀrızka nâîl olurlar kî, o rızk, mülk ve mâlîn fcvkindedir.» 2359 ﻋﺎﺩ ﻻ ﻥ ﱃ ﺩﺍ ﻷ ﻥ٠ ﺭ
و
ﺕ٠ ﺣ ﻖ ﻭﺍ ﱃ ﻃﺪﻝ
ﺍ٠ﺳ ﱥ ﻱ
ﻛﻨﻨ ﺪ
S
H a K T e â 'la â’d ile s î û â ’d ilâ n , K e y k u n e n d is te m g e r î ber bı dilân.
«Hak Teâlâ âdildir. Âdîl olanlar, âşjk ve bîçâreler, nasıl zulmederler.» 2360
ﺑ ﻬﺪ
X
وا ﻧ ﻤ ﺖ و٠ﺗ ﺆ
ﺁﻥ
-V و ن أؤرا ر ﻣﺮآﺗش
Ân y e k îr â n i’m e t û k â lâ d ih ed , V ’în y e k îr â ber s e r-iâ te ş n ih ed .
«Bîr kuluna ni'mct ve kumaş verir, bir kulunu da a،e§ üstüne otur, tur.» 2361 ﰷ ﻥ
ﻥ٠١ < ﺩ ﺍ ﺭ ﺩ ﻙ
ﺟ ﻬﺎ ﺕ
دو
ﺭ
ﺧﺎﻟ ﻖ
وزا٠
و
ﴽﺗﺜ ﱨ
ﺭ ﺧ ﺪﺍ
 te ş c ş sû zâ k i d a re d in g ü m â n , B er H udâ
yji H û liK -1 h e r dtl cihan.
"O kulunu yaktı،، İçin iki cihanut Hâllkî bulunan Alln٠،’a kim sü.l zan edebilir?» 1130
2355
ع ﺀ;ش ﻳ ﻨ ﺪ ﻃﺎﻣﻰ٠ﻛ ﺰ ط ﺑﺎﻣﻰ.
ﻛ ﺸ ﺖ ﺩ ﳍ ﺎ ﺭﺍ ﴳﻌﻬﺎ
K e z T a m a ’ a ’y b e ş n e b i n e d G e ş t d ilh d r â
t a m a ’h â
T â m iî,
c â m iî.
.BJr ،ama’kâr, serâpâ kusur .la n bJr zenginde ayılı görmez. Çünkü ondan b ir ؛ey koparmak tamâmdadır. Tama, ise, gönülleri temâmen kap. lamı ؛tır.»
2358
ﻏ ﻦ ﺟﻮﻥ ﺯﺭﰷﻥ٠ ﺍ ﺩ١ﻭﺭ ﻛ ﺪ ﺩ ﻛﺎﻟﻪ او در دﻛﺎن٠ 'ﺏ، ر V ’e r g e d d g û y e d R eh n eyabed
g e n
k â le -i
û
çûn
z e r r (i)k â n ,
der dükân.
«Fakir b ir adam altm gibi kıym etli sözler söylese de onun kuma?» dtikkânda yer bulamaz.»
İfâm ayb-1 mücessem olan bir zenginin kusuru, sepeti dolayısiyle tama'kâr gözlere görünmez. Altın gib؛, mücevher gibi söz söyliyen bir fakirin kelâmı da mahzâ fakr ve zarûreti yüzünden tama’kârlann kula, gına girmez.
2357
م ذت،ف ى ﻟﺶورا.ﰷﺭ ﺩﺭﻭ
ت- ت K â r -1
٠ﺀ
و ى دروﻳﺜﻰ٠
d e r v îş î v e r â y -ı fe h m -i tiis t,
S û y -ı d e r v iş i
be
m e n (i)g e r â
t
â t .
«Fakr, yâni fakr - 1 ma’nevi senin anlayacağın İş değildir. Binâenaleyh fakr’e ve fakirlere hor bakma.» 1138
den olması icabeder. Çünkü zencinin konağı, köşkü, yalısı, çiftliği vesûiresi bulunur. Oralarda hizmet edecek adamlar lâzımdır. Zengin de o adamlara muhtacdır. Otomobile binmek için şoför istihdam etmeye, şo för bir yere gitmişse gelinceye kadar beklemeye, hattâ hizmetinden memnun olduğu aşçı, işçi gibi kimseleri hoş tutmaya, belki de onlara yaltaklanmaya mecburdur. Halbuki, fakir olanlar bu gibi tecemmülât ve tekellüfât’tan vareste bulundukları için ihtiyaçlarım te’min edecek adam lara muhtaç olmaktan kurtulmuşlardır. Demek ki fakr ve zarurette ma nevî bir izzet ve ulviyyet mevcutmuş. Yine bedevi diyor ki ؛
2363
ا ﻟﺒﻬﺎ رادى٠از ﻏﻀﺐ ر ﺍﺭ ﺍ ﻡ ﺧﻮاد ى٠ ﺇﺭ ﺍ ﻡ
Ez gaDab ber mâ İabhâ / ândı, Yâr girem â girem Hândî. «H idd et dolayısJyle b ize bir tak ım lâk ab lar v erd in . B en (yâr K؛r): y â n ؛-d o st ittih âz etm işk en , sen (m âr g ir); yâni yıla n tu tan d ed in .. Lâkab: Bir kimsenin asil adından başka şöhret bulduğu isimdir. (Teş. ri.fi) ve (tezyifi) olur. Şems’üd-din, Sultân'ül-ülemâ, Hüdâvend؛gâr git)، lâkablar teşrifidir. Tatarcık. Abdullah Efendi, Mahşer midillisi Kâmil bey gibi lâkablar tezyifidir. «Bir b irin ize ؟irk in lâkablar takm ayın» nehyl bu ikincüer içindir. Bir de lâkab ta'rîfî vardır ki şâirlerin manzumelerinde kullandıkları mahlâslardır. Fuzûlî) Nef'î ve Nâbî gibi.
2364
ار٠ ﺑﻤﺪم ر ﻛ ﻢ دﺗﺪانf ود ﺧﺮار٢٠ا ش
r
اﺷﺎذ٠
Ger begirem ber kunem dendüân-ı mâr, Tâş( e)ez ser goften neb( u)ved Zarar. «B en y ıla n ı tu tarsam , başı ez ilm ek zararından onu kurtarm ak İ ؟in d işin i sökerim ." III
Filvâki' Cenâb-1 Hak: kullarından ba'zılarma vUs'at-1 ııi'met, ba'zılanna da fart-1 zarûret verir. Ni'met verdikleri servet ve yesâr İçinde yaşar, zarûrette bıraktıkları fakr ve İhtiyâç ateşiyle kavrulur. Ma'mâfih böyle yaptığından dolayı Allaha zulm İsnâd edilemez. Efâl-i llâhiyyenin her birinde hikmet vardır. Lâkin her göz, o hikmeti müşâbede edemez. Servetin âhirettekl hesâbı şöyle dursun, dünyâda muhafazasının ızdırâbı, fakr ü ihtiyacdan daha az bir elem midir? Meselâ birinin mail, milki olur. Bir k^âya uğramasın diye gece gündüz onlarm mııhâfazası çâresini diişünür. Fikri ba'zı tedbirlerde bulunduğu gibi emlâkini sigortaya koymak sûretiyle onları, te'mine çalışır. Kezâ nakid mevcudu olur, hırsızdan kur. tarmak İçin onları demir kasalara koyar, kasaları saglam yerlerde saklar, bankaya bıraksa acaba İflâs etmek ihthnâli var mi? diye düşünür. Ba’zan da., harb-i umûmide oldugu gib؛, bankalara tevdi' eylediği altınlar kâğıda tehavvül ediverir. Bundan dolayı yüzlerce, binlerce liralık zarara ugrar. Fakat fukarâ gürûhu İhtiyâç ateşiyle kavrulmakla berâber karnini doyurup bir dam altında lavniinca rahat -rahat uyur. Çünkü zenginliğin rahat kaçıran izdırabından âs٥ded؛r. Zenginler gibi âhirette servetinin hesâbını vermeye mecbur degddir, hattâ dünyâdaki sabr u tehammUlün mükâfatını görecektir. İşte bu gibi haller düşünülünce fakrın da bir nev’î seâdet oldugu, binâenaleyh mahrümiyyetlerin bile zımnında bir nî'met bulunduğu anlaşılır. Şu netice elde edildikten sonra da
٠
ﻚ
ﻜ ﺌ ﺒ
ﺑ٠ ﻯ ﺕ.
hakikati meydana çıkar. 2362 ﺖ ﻭ ﳏﺎﺯ
ﻛ ﺰﺍﻧ
ﲟ ﺎ ﻧ ﺖ ﻭ 'ﺍ ﺯ F a K î-%
ﺃa
l
ﺓﺭ ﳀ ﺮ ﻯ ﺍ ﺯ٠
ﻕ ﻫ ﺰﺍ ﺭ ﺍ ﻥ ﳘﱄ
e z gü zû ^ est
N î h e z â r d n i ’z z - i
١ﺓ
m e d z,
p in h d n e s tii n â z.
«“El’fakru fahri” yânî “fakirlik medâr-1 İftihârımdır" Hadisi ma’nâyâhüd mecaz bir söz müdür? Hayjr, onda binlerce izzet ve naz gizlidir.»
SIZ,
Evet. Fakr ve zarûrette olanlar zenginlerden çok ziyâde azizdirler. Çünkü İhtiyâcı, zenginlerin muhtâc oldukları şeyden çok azdır. Zenginlik, kimseye muhtâc olmamak demekse fakirlerin en yüksek zenginler-34 (34) ،1 4 .
s ٥re ؛F u ssile t :
46.
2366
ﺩﻭ ﻥ
ﺭ ﻛ ﺰ ﳓﻮﺍﱎ
ﻥ٠
ﻥ ﺭ ﻛ ﻮ ﻥ٠
ﺍﻡ. ﻛﺮد
E z
Tama. k g i 2
în
T a m a ’r â
k erd e
ﺍﺯﰦ
ﻋ ﺮ ﺍ٠ ﻧ ﻂ. ﺍ
neH ânem em
m en
m en
fü sû n ,
s e r n ig û n .
«Ben ،ama’ şevkiyle asS afsun okumam. Ben ٠ tama’ı tepetaklak ot"
٠,٠ ؟؛bir kimseyim.» 2367 ı ؛.j l .- j
١؛.^٠
il
.l—٠i ؛٥٠j^. H â şa A llâ h
T a m (a )~ ı m e n
E z K a n â ’a t d e r d i l - i m e n
،/،»3، e z H a lk
n is t,
d’Iemîst.
«Allah saklasın. Benim halkdan bir tama'ım yoktur. Çünkü kalbimde bir kanâat âlemi vardır.» Cenâb-ı Hak, Resûl-i Ekrem ؛hakkında: »Ey ümmet-i Muhammed; ؛.izin îmân etmenize ve hidâyet bulmanıza peygamberinizin hırsı vardır.» buyurmuştur. Evet. Nebiyy-i Ekrem Sallallâhü Aleyhi Vesellem Efen dimizde ashâb ve ümmetinin îmân ve hidâyeti için bir hırs vardı. Fakat l.u hırs, bu şiddetli arzu, dünyevî bir garazla değildi. Zât-i Akdesi Rahıııeten lü’âlemîn olduğu için, bütün âlemlerin merhhmet.i îlâhiyyedeıı tıasîb almasını, herkesin hidâyet ve hakikat yolunu bulmasını isterdi. Nfıib menâb٠ı Muhammedi olan ehlullâh hazarâtı da böyledir. Onlar da bütün beşeriyyetin hak âşinâ olmasına bil’verâse hârisdirler. Onun içlıı: İ s te r im
s e v s in
b ü tü n h a lk - ı c ih a n c a n a n ım ı,
S e v m e y e n l e r k a lm a s ın â le m d e h iç s u ltâ n ım ı.
derler. Lâkin bu hırs, dünyevî bir şeye nâil olmak için değildir. Onlar, kanâatin tükenmez bir hazîne olduğunu bilirler: Saf ve münevver kalb. leri ucu, bucağı bulünmaz bir istiğna âlemidir ki kendilerine âb٠ı hayât .،■küf olunsa bile: B a n a e y H ız -ı z in d e , e y le m e
db.ı
b e k â te k lif,
B e n o l İsî le b in ş â d â b -ı f e y z - i h a n ç e r i o ld u m .
،llye reddederler.
اا, ا:ا
2:ةﻻ؛ ﺕ٠٠٠٠ﻭﺡ١ ﺟﺎ ﻥ
' ﺩ ﺍ ﻥ ﻋ ﺪ ﻭ ﻯ١ﻧ ﲀ ﺁ ﻥ ﺩ
١ﺯ
ﺳﻌﺪﻭﺭﺍ ﻯ ﻛ ﻢ ﺍ;ﻥ ﺀﱂ ﺩ ﻭ ﺕ Z an fc ؛ân d e n i n adû~yı câni û s t, M e n a d û râ m î k u n e m z în
İ . İ d û st.
«Çünkü o diş, onun cani düşmanıdır. Bense bu ilim sâycsindc düş. mani dost hâline getiririm.» Bedevinin karısı, kocasına çıkıştığı sırada onu yılan efsunculanna benzetmişti. Bedevi de 0 isnâda١cevab olmak üzere kendisinin (mâr gir) degil, yâr gir) olduğunu, yânî teslik ve irşâda kâbiliyyetli kimseleri tutup yakaladığını söylüyor. Bilfarz ben yılan tutacak olsam bile dişini sö٠ kerim de onu zararsız bir lıâle getiririm. Çünkü yılanın zehri dişleri vâ٠ Sitasiyle insana te'sir eder. Onlar sökülünce ısıramadıgı İ؟in zehirleyemez. İşte öyle müthiş bir düşmanı zarar vermeyecek hâle getirdiğim gibi, onu, kafası ezilmekten de kurtarırım diyor. irşâd sâhibi olanlar, müridlerini kâbiliyyetlerine göre tei’biye eder, ler. Başkalarım yılan gibi sokacak tabi’atta olanlarım şiddetli mücâhedelere tâbi' tutarlar. Yılanm dişi sökülünce zarar vermediği ve böylece ölümden kurtulduğu gibi, öyle mücâhedelere katlanan dervişler de, ahlâkî seyyielerinden kurtulurlar. Evvelce 5'ilan gibi beşeriyyeti zehirle, yenlei' ؛İnsanlığın düşmanı iken, dostu ve hâdimi olurlar. İşte tarikatler. dek ؛riyâzetler, mücâhedeler, seyyiâtı ahlâkiyyenin, hasenâta tebeddülü içindir. Nitekim, kelâm-1 İlâhide:
' ﺍ3
ﺫ ﺓ٠ﻲ
ﳱ
ﺑ ﺌ٠١ > ﻋ ﺘ ﺬ ﻭ٠ ﺍ ﻕ5
Yânî: «Bizim rızâmız için mücâlıedc edenlere mutlak hidâyet yolla rımızı gösteririz3 »؛؛buyurulmuştur.
،S û re 351 ؛A i'k eb u ،: 63. 1142
ااا ذ ذ٠
ﺭﻣﺬﺕ< ﺫﻭﻯ٠.
r ﺩﻯ.ﺟﻮﺀ ﺭ ﻙ
ﺑ ﻲ ﺃ ﻥ")ى
Ç ü n k i ber g e r d i gerdan
H â n e râ
tu
ﺍﺩﺍ ﻥ
١ ا ر,ت
s e r g e ş te ş e v î,
b e b în î a n te v i.
«Sen dönecek olursan baç.n diiner de evi dönüyor görürsün. Hallııık، dönen ev değildir, sensln.» Râgıp Paça bir gazelinde: im tiy â z - ı sa b it ü
seyyâ n
m ü ş k ü d ir h a y a l,
Z a n n e d e r k e ş tî n iş în â n s â h il-î d e r y a
yü rü r.
der. Hakikaten vapurla Bogaziçine gidilecek olsa kalmış olan köhne yaJılar insanin önünde resmi geçit yapıyor sanılır. Halbuki 0 geçişi yapaıı yalılarla, binSları yanmış ve yakılmış arsalar degil, İçinde oturulan vapurdur. Dönen bir kimsenin her tarafı döner gördüğü ve galat-! rü'ye،.' düştüğü misâl olarak irad edilmesi üzerine Hazret-i kİevlânâ bir bait... şuru' ile diyor k i:
«BU BAHS, ONUN BEYANINDADIR Kt: HERKESİN HAREKETİ BULUNDUĞU MAKAMA GÖREDİR. HERKES KENDİ VÜCUDU ÇERÇEVESİNDEN GÖRÜR. MAVİ CAM, GÜNEŞİ MAVİ GÖSTERİR. KIRMIZI CAM DA KIRMIZI İRAE EDER. RENKDEN AZADE OLAN BEYAZ CAMLAR İSE DAHA DOĞRU GÖSTERİRLER VE HEPSİNİN İMAMI OLURLAR.« Ma’lûmdur ki gözüne mavi camlı gözlük takanlar etrafı mâvî, vapur dumanı gibi gözlük kullananlar da her tarafı loşça görürler. Bunların öyle görmesi, âlemin hakikaten mâvi yâhud alaca karanlık olmasından değil, gözlerindeki gözlük camlarının öyle göstermesindendir. Renksiz ve numarası gözlerine uygun gözlük isti’mâl edenler ise her şeyi ve her yeti olduğu gibi müşahede ederler. Demek ki eşyayı olduğu gibi görebilmek, hakikati gösterecek bir gözlük takmaya mütevakkıf imiş. Buradaki renkli camlardan maksad; Bir garaz veyâ ivazın verdiği gafletle kâinata bakanlardır ki hor şeyi bakışlarına göre görürler; «Bir 1143
2368
ن ﺑﻤﻨﻰ ﺑ ﺎ ن, ﺩ
ﺍﺍ ﻭ
r
ﺍ
ا ن٠ ' ﻋﺎد ا ن ل1٠زاف ﻓﺮود آ B e r se r-i e m r u d Z â n F ir û d
bun
ﺓ،ﻕn e m
b in i ç ü â , âned
71؟
٠
güm ân.
«Kadın; sen armud ağacının üstünden SyJe görüy.run, aşağı ؛n bah ki şüphen kalmasın.» Hazret-i Mevlânâ bu beyt üe meşhur bir fıkraya telmih ediy.r. o fıkra şudur: Ahlâksız bir kari, kocasından fırsat bulamadığı İ؟in dostuyla birle, şemeznıiş. Nasılsa meydan bulmuş: *Fülân gün, fülân yerde saklansın, ben oraya gelirim, bir münâsebet düşürür, kendisiyle görüşürüm, diy. oynaşma haber yollamış. Ayni günde kocası ile birlikte oraya gitmek İ؟in teşvikatta bulunmuş, gitmişler. Biraz oturup dinlendikten sonra kari, oradaki yüksek bir armud ağacına çıkmak istem ؛ ؛e çıkmış. Birden bire: - Herif, ne yapıyorsun, utanmıyor musun? Gözümün önünde zin؛١ ediyorsun! diye haykırmaya başlamış. Kocası şaşırmış: - Kari ؟ildirdin mi? Ben burada yapayalnız oturuyorum, demi. Kari ağaçtan İnmiş ve : - Hakkin var, kimse yokmuş. Fakat ben yukarıdan öyle gördüm. Mutlaka bu ağaç tılısımlı olmalı. Bir kere de sen ؟ık bak diye herifi agaca çıkartmış. 0 sırada orada gizlenmiş olan dostu meydana çıkmış ve şe٠ nâata başlamış. Bu sefer de herif yukarıdan : . Kari ne halt ediyorsun? diye feryâd etmiş, fakat beriki : - Ben demedim mi idi? Ağaç tılısımlı. üzerinde olana öyle göriı. nüyor, diye abdal kocasını aldatmış, sonra bu fıkra mesel hâlini almış. Bir İŞİ yanlış görenlere: Armud ağacından in de öyle bak! denilmeye baş. lamış. Bedevi de karışına: Sen bizipi fakr vc' zaruretimizi dogru göremiyor, sun, zan ve şüphe 'ağacından hakikat sahasına in de öyle bak, demek isti, yor ve bir misâl daha gösteriyor :
1144
2371
ﻛ ﺬ ت اﺣﻤﺪ ر و را ك را س
ى٠٠اﺀزا
٠ ج/ را~ت ﻛﻔﺘ ﻰ
G o ft A h m e d
ﻭ0 ﺍ٤ ﺓg e rçi
Rast sun
« H a z re t-؛
P e yg am b e r
ve
s ö y le d in . »
d o ğ ru
ona
k i r a s ti,
m eru ra kâr
b u y u rd u
e fz â s tl
k i:
t
؛؛
a z ıtm a k la
b e râ b e r,
d o ğ ru -
2372 ﻭﺗﺎ ﺏ٦ ﺍ ﻯ
-~ <
ﺍ ﺵ٠ﺩ ﺩ ﺻﺎ
ﺿ ﻰ ﺧﻮ ش ﺑﺎب3 ى٠ﻟﻰ ز ﺋﺮﻓﻰ D id S ıa d ıy K e ş b ig o ft ، :y ﺭﺓ،&ﺓ, N i z i şa rK î ۶؟ ٤ z i g a rb i H oş beta t».
٠s , d d i k - i
E kb e r
n e v i g ü n e ş ; .n e
de
v e c h -j
ş a rk ta n s ın , n e
a k d e s -i
.d u h a m m e d iy i
g a rb d a n s u ,..
H oş
p a r la
g ö rü n c e :
E y
U la ‘ -
d e d i.»
Yânî: «Sen güneş gibi tulûunda §aj.'klı, gurûbunda garbi, olmadığın gibi tulü' ve gurub İçin şarka ve garba da muhtac değilsin. Koza giım.ş gibi gurûb edip karanlıklarda gâib olmazsın. Senin şuââtın ezeli ve ebedidir.» demek istedi.
2373
ﺭ
ﺟﺮ
: ز داىÿ
٠ﺍ ﻯ ﺍ ; ﻫ ﺪ
G o ft A hm ed rast g o f t i ٠ « H a z re t-i L â şcy
ﻷﺝ
,ﻵ ﺝ
ة؛ةه
rehîde tu z i d ü n i'â -y ı neçîz.
A h m e d
A le y lii
S a le v ä t il e lla d
m e s a b e s in d e k i d ü n y â d a n
k u r tjilin u ;
E fe n d im iz
o la n
a z iz
b u y u rd u
S id d ik im ;
k ؛:
E y
d o ğ ru
söy-
le d in .»
1..-17
kimseye razı ve bir !،ey. memnun olarak bakı ؛, o kimse ve o şeyde ayb görmez. Hoşnud olmaksızın yapılan nazar da her türlü ayıbı meydana çıkarır.»
tU ؛٠
٠ a.٦ ^ ٠٠v٠١— O
- 1، ١٠٠٥؛:
*^
xJ■ ^
,J ^ \ ٠،L^٠j
Kaf sûresinde buyuruluyor ki : «İkinci defa olmak üzere sûra nefholunur, bütün ölüler kabirlerinden kalkar. İşte o gün, vuku’ bulacağı evvelce haber verilip herkesin korku* tulduğu gündür. Yanında kendisini sevkeden ve hakkında şehâdet edecek olan bulunduğu hâlde herkes mahşere gelir ve herkese hitâb olunur ki: Sen dünyâda iken bu günden gafil idin; binâenaleyh bugün görüşün kuv* vetlidir36.. Iztırârî mevt ile ölmüş ve âhirette dirilmiş olanlar bu hitabı işitecekler, hakikati de o vakit orada göreceklerdir. Dünyâda iken ihtiyarî mevt ile ölüp dirilenler ise mevti ve ba’si, haşr ve neşri burada görmüş oldukları için aynı hitâbı daha burada ijcen işitirler ve (Basar-ı hadıd) ile her şeyi müşahede ederler.
2370
ﱃ ﻛ ﻔ ﺖ٠<ﻭ ﺝ٠ﺩﻳﺪ ﺍﲪﺪﺭﺍ ﺍ ( غi ى ﻫﺎ ﺷﻢ
زﺛ ﺖ ﻗﺌ ﻰ ﻛ ﺰ
D îd A h m e d r a E b û c e h li
b ig o ft,
Z iş t n a K ş î k e z b e n i H a ş ir n ş ik u f t.
«Ebû Cehl, Hazret-i Aden. Alcyhisselâmı görünce: zııhûr etmiş ؟irkin bir sûret dedi.» ٠3S>
114«
Sûı'si Kat: 20.22.
Beni Hâşinıden
:ً ا: ا7؛ ا
ﻻ ﻉ ﻯﰉ ﺍ ﺍ٠ ﺭ١ ﺍﻯ ﺯﻕ ﺭ ﺭﺍ. ﺯﻧﻦ ﳓﺮﻯ ﻧﺎﻣﻪ 'E y Z in
zen
er
Tam m a
ﺍ
,m î b î n î m e r a
ta h a r n -i ze n â n e
ber te r i
Ey kadm. eger beni t i a ’kar görüyorsan bu kadınca yüksel.»
a ra ş tırm a d a n *
2377 ﻧﻮﺩ ﻧﻮﺩ
ﺩ ﻋ ﺮ ﺍ ﻣﺎﻣﺪ ﻭ ﺭ ﲪ ﺖ
ﳕ ﺖ
ﳏﺎ ﻛﻊ ﺍﻥT ﻉ٠ﻛﻮﻁ
 n
T a m a ’r a m â n e d û
K û
Tam a
’
ﻥ٦
âncâ
rah m et bu ved,
ki ân
nV m et buved.
«B enim isted iğ im tam na b en zerse d e rah m ettir. 0 n im e tin bnlundugn bir y erd e tam a’ n a sıl m ev cu d olur?*
Bedevi, karışına diyordu ki: Benim halkı celb ؟؛in ba'zı sözler söyleyişimi onlardan bir şey koparmak isteyişime hamlıyorsun. Fakat bilmiş ol ki benim yaptığım sûretâ tamaa benzer. Zîrâ Zimmında ba'zılarını celbetmek arzusu vardır. Lâkin hakikatte senin bildiğin tama' degfldir, ayniyle rahmettir. Bulunduğum irşâd makamı pek büyük bir nimet ،ken nasıl olur da oraya tama’kârhk düşüncesi girebilir? 2378
ﺍﳓﺎﻥ ﰻ ﻳﺮﺭﺍ ﺩﻭﺫﻯ ﺩﻭ ﺭ ﺍ ﻃﺮ ﺍﺩﺭ ﻏﻨﺎ ﺑﲎ ﺩﻭ ﺭ im tih a n Tâ
be
kün
fa K r ir a
r û z î d ii tû ,
f a K r e n d e r g ın â
b in i d ii t i
"Sen f a k „ ik i giinccgiz im tihan et k i fakr ؟؛inde ik i kat gınâ bililin, muş olduğunu görmüş olasm.»
Zenginliğin en yüksek derecesi gınây-1 kalb sâhibi olmaktır, ki b؛z ona göz toklugu deriz. Bir kimsede gınây-1 kalb husüle gelir, elindekine, avucundakine kanâat gösterir, başka şeylere göz dikmeyecek olursa onda llts L
2374
ان ﻛ ﻔ ﺘ ﻨ ﺪ اى ئراﻟﻮرا٠م٠ﻃﺬ ١ﺟﺮ
f
H â ü ir â n
١ ﺿ ﻜ ﻮ ﻛ ﻐ ﻰ ﺩﻭ ﺿﺪ ر١ر g o fte n d
R â s tg û g o fti d ü
ey
S ü d r-Ü l v e f a ,
Z zd ra g û g e r i
«Orada bulunanlar: Ey Seyyid-i Âlem; Zid söyleyen ikisine de doğru söyledin dedin. Niçin böyle söyledin? Setebini beyân buyur dediler.» 2375
م ﻣﻘﺼﻮل دﺳﺖ١ ﻣﻦ ا ﻳﻨﻪ: -( ا
G o ft m en
â y in e
T ü r k -ü -H in d û
em
m a K s û li d e s t,
d e r m e n â n b în e d
k i h e s t.
«SallallâhU Aleyhi Vesellem Hazretleri buyurdu ki: Ben dest-i kud retle cilalanmış bir âyineyim. Türk olsun, Hindli olsun bana bakar, ken disinin rengini görür.» XII. asr-ı Hicride İstanbulun İlâhî bir şâiri bulunan Nâzîm bir na'. tinde der ki .٠ E y
h a r îm -i h a s -ı b e z m - i r ü 'y e t- i p e r v e r d ig â r ,
V e c h -i H a k k a
z â ti h e m
â y in e , h e m
â y in e d â r .
Evet. Hakkânî bir mir’ât.i musaffa zât-i akdes-i Risâlet, dest-i mücellâ bir âyinedir. Onun cemâl-i bâkemâline bakanlar; onu değil, ancak ken dilerini görebilirler. Aynaya bakan bir Türk, orada beyâz bir çehre mü şahede eder, Hindli, yâhud Zenci bakınca yine orada kara bir yüz görür. B u n u n gibi Sıddîk.i Ekber de, dîdâr-ı Muhammedi de kendisinin parlak ma’neviyyâtmı müşâhede etti. Ebû Cehl habisi ise, vech-i risâlete bakınca yine kendisinin çirkin ve muzlim suratım gördü ve ne kadar çirkin dedi. Evet. Aleyhisselâtü Vesselam Efendimiz gerek Ebû Cehlin, gerek Sıddîk-i Ekberin görüşlerinin doğru olduğunu beyan buyurdu. Çünkü birinin nazar-ı gafleti diğerinin basar-ı basireti öyle görüyordu. Hazret-i Mevlânâ bedevi lisânından beyânına devam ediyor : 1148
2382
ا د ى٠١
١ا ر
j
ى دوﻳﻐﺎ١
ﺛ ﺪ ى١ م ﺋ ﺮ ح د ل ﺗﺒﺪ١ا ز ج E y d irîg â m e r tu r a k ü n c â b u d i, T â z i c a n e m ş e rh -i d il p e y d a Ş İ İ .
.Ne olurda sende tehammiil kabiliyyeti bu.unsaydj da benim rühumdan ahvâl.1 derûn şerhine dâir tahkikat zuhura geleydi.» Bedevinin bu temennisi dolayısiyle Hazret.i Mevlânâ bir bahsin ٠١٠. yânına başlıyor. Sözü celbeden ve mütckelliml söyleten hususun dinleyenin isti'dâdı olduğunu anlatıyor:
2383
ن ﺳﺤﻦ ﺛ ﺒ ﺮ ت ﻟ ﺮ ﺑ ﺘﺎ ق ﺟﺎن١ ﺑ ﻤ ﺜ ﺬ ﺀ ﺧﻮش ﻧ ﻲ ﻛ ﺮ د د ووان îıı su H e n B ik e ş e n d e
ﺍﻝr e s t
d e r p is tâ n -ı c a n ,
H oş n em i k crd cd
revâ n .
«Bu söz can memesinde stit gibidir kl ؟eken olmazsa giizelcc nkmnz.» Yâni memedeki süt, nasıl ؟ocugun emmesiyle akarsa insanin r ٥l١u,١daki ma’nâ da, dinleyenin cezb-i istimâiyle cereyân eder. DinlCyen olmn yinca konuşan da olmaz.
2384
ﺛﺪ
. ﺟﻮﺑﺘﺪ
ﺀﺣﻮن ﺗﺜﻨﻪ و،ﻣﺘﻊ
ﺛ ﺪ٠ ﻧ ﻮد ﻛ ﻮﺑﻨ ﺪ٠ د/ واﻋﻆ ار M iis te m V
Vdi z
çûn
e r m iir d e
te ş n e
vü
şeved
cûyen de
gûyendc
şu d, şu d .
«Dinleyen , h ak ik at dlnlcmcgc teşne V. tâllb olursa v ،"،٠z ölü bile olsa yine söyler .»
IISI
hem
manevi,h e m
de
ﺍﺍ١ﺃ١(1<ﺍﺍ
•/.enginlik ic tim a ' e tm iş y lıır. M i l y a r d e r o lm a k
h ı ı s ı n ı b e s le y e n m i l y o n e r l e r accbâ at; g ö z lü b i r d ile n c i o lm a k t a n k u r t u . la b ilm iş le r m i d i r ? ٥ y lc h a r i s k im s e le r g ، n â y - ı k a lb s â h ib le r i d e r e c e s in d e z e n g in m i d i r l e r ? Ş ü p h e s iz k i h a y ı r . 0 h a ld e 0 f a k r -1 m a 'n e v i d e h e m m a ', n e v î, h e m m a d d i o lm a k ü z e r e ik i k a t z e n g in lik o lu y o r d e m e k tir .
2379
ا ض و ﻛﺰار ازﻣﺎﻵل
ﻛﻦ
ﺳﺮ
زاﻧﻜﺎ در ﻓ ﻔ ﺮ ت ص ﻧ ﻮاﺑ ﻼ ل S a b r k iin bâ f a K r ti b ig zâ r e z m e la l, Z a n k i d e r f a K r e s t tzz -i z û ’l c e la l
«Fakr'e Sabret ve §» ﻻjsancı bırak. Çiinkii Rabb.i müteâün izzet ve Celâli fakr'dedir.» 238.
ا ن٠ ٠ﻏﺮوﺷﻮ ﺀزاران ﺑ ﺬ٠ ﻛﺎr
از ﻗ ﺎ ق ز ق ﻣﺤﺮ ا ﻳ ﻦ Sirke m e jr û ş ً ا٤ h e z â ra n can b e b in , E z K a n â ’a t garK.i bahr-i e n g iib in . «Zaruret ilcâsiylc yüzünü ekşitme, kanaat dolayısiyle bal denizine gark olmuş binlerce kimseyi gör.» (Sirke fünıhtcn) y â n i s i r k e s a t m a k ; B ir ş e y e s ık ılıp y ü z ü n ü e k ş i t m e k d e m e k tir . B e d e v i d iy o r k i; K a d ı n ; s e n b u z a r û r e t i ç i r k i n g ö r ü p d e y ü z ü n ü e k ş itm e . E t r a f ı n a b a k d a g ö r k i s e n in g ib i f a k r a m ü s t a ğ r a k n ic e k im s e , b u l d u ğ u n a k a n a a t e d i y o r v e b a l g ib i g e ç in ip g id iy o r.
2381 ي
ﻫﺰاران ؟ ن ﺗﻠﻨﻰ ﻛ ﻨ ﻰ. د٠
آﻏﺜﺘﻪ ا'در ﻛ ﻬ ﺮ
ا
ﻫﻤﺠﻮ
S a d h e zâ ra n cdn-t te lH îk e ş n ig er, H e m ç ü g ü l â g u şte e n d e r g u lşe k e r.
«ZarUrct acılığı ؟eken yüz binlerce insana bak da gülbeşekerdeki gül yaprağının şekerle kucaklaştığı gibi fakr ile imtizâc etliğini gör.» 1 1 5 .
Bir konıışnnın iyi ٠ ﺀة٠ttylt١y٠'b،lmcs؛nin٠ dinleyicilerin iyi dinlemeMine mütevakkıf oldııflıı yııkıııki beylerde beyâıı edilmişti. Bu teytte bir şart daha koşuluyor: Dinleyenin yabancı olmaması liizûmıı gösteriliyor. Bir eve nâmahrem gelecek olursa kadmlar kaçarlar, mahrem gelirse yu/ lorini açarlar diyor. RlUcerrebdir ki, şevk ve şetaretle konuşulan bir meclise yabancı ا٠اا adam gelirse 0 ؛evk, o şetâret birden kesiliverir. Çünkü gelen yabancının kim ve nasıl bir kimse oldugu meçhuldür. Fakat hUviyyeti ve ah'âkını.1 mâhiyyeti anlaşılacak olursa şetaret de avdet eder, âlahallc kahvelerinden tutun da en yüksek irfan meclislerine kadar ؟ikm, ayn-1 hâl cârld r. Buradaki (mesturelerden) maksad: Kalbe lâyık olan nüktelerdir. Nı١mahrem, yânî onları anlamaya kabiliyyetli olmayan biri gelirse o ndkteler, 0 sânihalar perde arkasına ؟ekilirler, o yabancıya karşı gizlenirler. .
2388
د ﻛ ﺮ ' ﺧﻮ ب و ﺧﻮش و ز ﻳ ﺎ ﻛ ﻨ ﻨ ﺪ ة ﻳﻨﺎ ﻛ ﻨ ﻨ ﺪ٠ ;ا ى دﺋﻞ٠ از H e r k ir d H û b ti H oş u zîb â K u n e n d , E z b e r â y -1 d îd e -i b in a k u n e n d . «Her kimi ve h e r neyi güzel , hoş ve yakışıklı yapm ışlarsa gören KOI i؛؟n yapm ışlardır .«
Bir kitabda şöyle bir hikâye görmüştüm: «Başkalarının gözler، t؟lı١ bir ؟ok mfesârif ihtiyâr ettiğimiz halde kendi gözlerimiz İ؟in ancıık ltlr gözlük masrafı ederiz» evet. Lüzumsuz şeylerin alınması, gerek uslfe, başta, gerek evlerde bulundurulması, başkaları görsün ve beğensin diye dir. Demek ki görülen şeylerin giizelligi göz ؟؛indir. Nitekim işitilen sd/ lerin gUzelligi de kulak içindir. 238و ﻡ.. ﺭ ﻭ٠ ﺟ ﻜ ﻮ ﺯ٠ ﻭﺩ ﺍﻭﺍﺯ ﻡ٠ ﳿﺍ
ﻯ.
ﻱ
ﺍ
S
ﺭﺍﻯ. ﺍﺫ
K e y b u v e d â v â z-ı ç e n g -ü -zîr-u -b a m , E z b e r â y -1 giış-ı bı hiss-ii-aSam . «Çcng denilen s.z ın sesi ve tiz yâhtıd pest perdesi hissiz ve snfiir ilil . Inklar İçin değildir .»
F: 73
اا.٦:ا
M ü s te m i’ ç im
ta z e
S ad zeb a n g erd ed
âyed
b î m e tâ l,
b e g o fte n
g u n g -u -lâ l,
«Dinleyen usanmaz ve daima dinlemiye tâlib bulunursa, yüz d il ile söylemeye başlar..
dilsiz bile
Abd-i âciz gerek câmi’de, gerek mekteblerde çok defa tecrübe ettim. Ba’zı defalar derste iken tabîate bir kasvet arız olur, canım lâkırdı söy lemesini istemez. Takririni kararlaştırmış olduğum bahsin hepsini söyle yemem. Ba’zan da bil’akis bir neşve husule gelir. Evvelce düşünemediğim şeyler o ânda kalbime lâyih olur. Onları sıkılmadan ve dinleyenleri sık madan Söylerdim. Hattâ ders zamânmın uzamasım isterdim. Bendeki şu hâl, dinleyicilerin arzu ve dikkatle dinleyip dinlememesinden başka bir şeyin eseri değildi. Hattâ bu, va’z ve takrir gibi derslere de münhasır kal maz. Bir mecliste kısa bir fıkra nakleden de ayn-ı te’sir ve teessüre tâbi’dir. Binaenaleyh iyi söz işitmek isteyenler, iyi dinlemeye hazırlanmış ve öylece dinlemiş olmalıdırlar. 2 3 8 fi
ﺫ درم١ اﻣﺤﺮم در ﺁ ﺩ٠ﺟﻮذك ﻫﻞ ﺣﺮم١ در ﲠﺎﻥ ﺛ ﻮ د٠ رد٠ Ç ü n ki na m a h rem P erde
d e r v in h a n
der âyed şeven d
ez derem ,
e h l-i h a r e m
«Kapımdan içeriye yabancı girerse ehl.i harem, perde arkasına çe kilir... 2387
ﻟ ﺮد
ر ا دوو از/ ور در آ د
X-‘ روى, V e r der â y e d B er güşâyend
٠ع٠ ذد آ د١1ر ﺀﻛﺶ. m a h rem i d u r e z gezen d , â n s e tir a n
ru y -i
bend.
«Zararsız b ir mahrem gelecek olursa perde arkasında gizlenmiş olan mestureler yüzlerini acarlar.»
-Evet nvam meclisine V،. mahalle kahvesine nhstnıs olanlar, Irfân mec islerinden zevk «.muzlar. Çünkü sUfl! meşrebdirler. lifnn meclislerinden! ٠i'vk alanJar da mahıdlo kahvelerinde oturamazlar. Herkesin Istl’dAdınıı .;،؛,re makam،, her makamın da oraya mUnâsib elli، ve mukim، vardır Hazret- ؛Mevlânâ ﻭ ﺍﺍhakikatlerin beyânından sonra bedev ؛tarafından karışına olan hitâbâta devam ediyor : 2394
ﻧﻰ٠١ ; خ٠ ﻫﺒ ﺞ آو. اى ﻟ ﺘ ﺮ
E y
ﺭﺍﺱ٦ ﻛ ﻮ ﺭ
Jf
s e tîr e
tu
h îç
H iş te n r a
١ﺧﻮﻳﺜﴩ b e r H â s tî,
b e h r - i k û r â r â s tî.
«Ey mestdre; sen kalkıp da b ir kör İçin süslendin mi?»
Bedevi, kansma cevab olarak ba’zı sözler söyledikten ve her şeyin ehli, erbâbını haber verdikten sonra: Sen bir kör İ؟in süslendin mi? diye soruyor. Demek istiyor ki: Sen benim ma'nevi ahvâlimi bilmiyorsun, ben de izah ve İflıâma lüzum görmüyorum. Çünkü sen o ahvâli grmeyccek derecede körsün. Benim sana onlan anlatmaya kalkışmam, bir köre göriinmek İçin süslenmek gibi olacak, 2395
; ﺩﺭ ﻛ ﻮ ﻥ ﰼ٠ ﺟﻬﺎرا
ﺍ
'ﻭ ﺟﻮﻥ ﻧ ﺎ ﺛ ﺪ ﺟﻮﻥ ﰼ٠ ﺭﻭﺫﻯ G er
c ih a n r â
R û z î-i
، ti
v iir
çûn
d ü r-i m ek n u n
n eb â şeâ
çûn
kunem ,
kun em .
.Eger Dünyâyı kıym etli ve mahfUz incilerle dolduracak olsan, idle, senin nasibin olmayınca ben ne yapabilirim?» 2396
^ . ذ ك ﺟ ﺘﻠ ﺪ و وﻫﺰﻟﻰ ﺍﻯ ذ ن ﺲ ﺀ T erk -İ cen g
w
ﴍﻟ ﲒ ﻛ
٠ ﻭﺭ
reh zen t ey zen
V e r n e m i g û y î b e < te r k -i m n
b ig û , b ig û .
«Kadın; artık benimle uğraşmayı ve yolumu vurmayı lnrak: yapamayacaksan bâr ؛benim yakamı bırak.»
«unu 1155
23 ٥ 0
ﺧﻮﻧﻰ ﺩﻡ ﺩ ﻭ ﺩ، د١ﻣ ﺜ ﻚ را ﺣﻖ ب
ف ﺍﺧﱦ ﻧ ﻜ ﺮد, ر ﺣ ﻰ ﻛ ﺮ د و١ل M ü şk râ
H ak
b ih u d e
H oş d em
B e h r-İ h is k e r d u p e y - i a H ş e m
n ek erd , n ekerd,
«Ceı١ âb-I Hak, miski nâfi.e yere ve burnu koku almayanlar İçin yaratmadı. Rayiha alan burunlar İçin halkoyledi.» 2391
ر ا ﺧ ﺬ ت٠ ا ﻧ ﻮ ا ﺳﺎ ن٠ﺣﻖ ؤ
ارو ﺗﻮﺭ ا و ا ﺧ ﺖ H aK
ﻣﻴﺎن ﺍﻟ ﻞ
z e m în -u -â s m â n
D er m eyan
be
ﺩﺭ
s a H te s t,
bes 'â -u -n û r
e f r d H te s t.
«Allah, yeri gögü yaratmış, aralarında bir çok âteş ve nâr yükseltmiştir." K i fezâda görünen yıldızların hepsi birer kürre-i nâriyyedir. Cümlesi de başımızın üstünde nûr kandilleri gibi parlamaktadır. 2392 ت وان
راى.
اﻧﺮا از٠ ان ز
آﻻ و ن١ ﻦ in
z e m in r â
 sm ân râ
ez
ﻣﻜ
١ ;V
T
b e r â y -1 H â k î y â n ,
m esk en -i
e fü y â n .
«Allah, arzı, hakiler İçin yarattı. Semâyı da eflâkilere, yânî melek, lere mesken yaptı.» 2393 اﻻ ﻟﻮد
دﺛﺪن
ﻏﻠﻰ٠
ﺑﻮد١ ﻛﺎن ﺋﻴﺪ٠ر M e rd -İ
s ü fli d ü ş m e n -i
M ü ş te r î-i h e r m e k â n
رد
ﻣﺜﺰى b â lâ
buved,
peydâ
buved.
«Süfli bir kimse, ulviyyetin düşmanı olur. Her mekânın müşterisi ve ı١ ١ ek:ni bellidir.. 1154
sıcakmış. Kadın hin. vı، acele ile bir kaşık almış, ağzı yandığı için ؛؛،izim den yaşlar akmış. Hoca : — Yahu; ne ağlıyorsun? diye sormuş. O da : — Annem çorbayı çok severdi, şimdi hatırıma geldi de ona aglıyo mm, diye kocasının da ağzının yanmasını istemiş. Hoca da bir kaşık nlm ca onun da ağzı yanmış, gözlerinden yaşlar dökülmüş. Karı : — Efendi sen ne ağlıyorsun? diye sorunca, Hoca : — Annenin ölüp de senin kaldığına ve başıma belâ olduğuna ağlıyo rum, cevâbmı vermiş. İşte bu kadının ağlayışı da Hoca için bir tuzak ve ağzının yanması için bir sebep olmuştu. 2400
ﴌ ﺍ٠ﺕ٠ ٠ﻛ ﻔ ﺖ ﺍﺯ ﻭ ﻙ ﺟﺐ
ﻟ ﺮ ﺩﺍﰂ٠ﺩ G o ft
ez
tu
ki
ﻣﻦ ﺍ ﺏ
ﺍﺯ ﺭ
ç ü n în p în d â ş te m ,
E z tu m e n ü m m îd i d ig e r d â ş te m .
«Kadın kocasına dedi ki: Bunu senden beklemezdim. şeyler iim id ederdim.»
Hatta başkıı
2401
ﻟﻖ ﺑ ﲎ٠> ﺫﻥ ﺩﺭﺁﻣﺪ ﺍﺫ ﻛﻔ ﺖ ض زاك داﻳ ﻢ د ﺳ ﻰ Z en
der am ed
G o ft'm e n
ez
T a r îK -i n is ti,
H â k -i ş ü m â y e m
n î-s tî.
«Katlin, yokluk ve tezelliil kapısından girdi de dedi k ؛: Ben lınııııu değilim, ayağının türabıyım.» 2402
ﻫﺬﻡ ﺁﻥ ﺗ ﺖ
ﰖ ﻭ ﺟﺎﱘ
ﺣﻜﻢ و ﻓﺮﻣﺎن ﺣﻤﻠﻪ د ر ﻓﺮﻣﺎن ﻧ ﺖ C is m -ü -c â n e m
h e rg i h e s te m
H ü k m - ii- f c .r v â
ciim ie
â n ı tiis t,
d e r fe rm â n ı
tiis t.
«CismJm de, rAhtıııı ilil, ııe.ı varsa hepsi de senlndlr. Hüküm V. ؛er. Iiığnın cjlmlesl d® .una Aittir,. 1157
O irım iz d e n
k u rtu la lım .
2397
ﻳ ﻜ ﻮ ﺗ ﺪ٠ ﺟﺎ'ى ﺟﻨ ﻚ٠ ا ﺟﻪ/
ا
ﻛ ﻦ ﺩﱂ از ﻣﺎﺣﻬﺎ ﰒ ﻯ رﻣﺪ ,M e r m era Çİ cây-i ceng-i nîk-u-bed .K ’în dilem e z Sulhha hem m î rem e d iy i ve kötü » ؛le d ؛d ؛؛mek benim neme gerek, gönlüm mnsâShadan bile "rker b:r hâldedir .*
2398 ا د ى و ا ق آن ﻛ ﻢ
> ﻝ
f
ﺍﻥ ﰼ٠ ﻧ ﻮ١ ﺩﻡ ﺯﻙ ﺥ٠ﰷﻥ ﳘﺰ C er H am uş g erd i v e ger T l ؟,a n kunem hem în d em terk -i H ânûmân kunem. K ١ ٦ D ilin » ؛، utup o tu n s a n ne a.lâ, yoksa ؟.im di evi, bark, terkeder gide rim .»
«KADININ KOCASINDAN ÖZÜR DİLEM ESt VE SÖYLEDİKLERİNDEN İSTİĞFAR ETMESt*
2399 ذ ت٠ د و رو: ﺩ ﺩ اورا ﰾ٠ﺭﻥ ﺝ ﻡ ﺯ ﻓ ﺖ١ ﺣﻮﺩ ﺩ٠ ﻥ ﰻ١ﻛﺸﺖ ﳇ ﺈ d îd û ra k i ٤t'ind-T tevsenest, G eşt-i g iryd n g iry e H od dâm -ı senesi.
Zen
Çİ
«Kadın, kocasını sert ve hiddetli görünce ağlamaya başladı, ahlamak kadınların tuzağıdır.*
zaten
Nasreddin Hoca haremiyle sofraya oturmuş, önlerindeki ؟orba gâyet Mj G
2407
ﻛﺎش ﺟﺎﻟﺖ ﻛ ﺶ ﺭﻭﺍﻥ ﻣﻦ ﻓﺪﻯ از ﻣ ﻤ ﺮ ﺟﺎن ﻣﻦ وأﻗ ﻒ د ى K â ş c d n e t k e ş r e v â n - î m e n fe d i, E z Z a m îr -İ c â n -ı m e n
v a K ıj
bu di
«Yolunda lUhurnu feda etmek istediğim câmn٠benim rühumun /! ٠• mirine vâkıf olaydı.* 2408
ﻥ ﺟﺠﻦ ردى ﺑﻈﻦ٠ﺟﻮﻥ ﺯ ﺍﻣﻦ ﺍ ﻛ ﺌ ﺘ ﻢ ﺛﻢ ذش٠ﰒ ﺯﺟﺎﻥ !رار Çûn
be
t i i b c tm e n î n ç ü n î n b û d î
H em
zic d n
b îz â r
7ıew
g e ş te m
za n ,
z ite n .
«Sen bana karşı böyle s٥٠i zaııda bulunduğun İçin hem e sinimden, hem de canımdan bizar oldum,« 2409
ﰈ ﺟﻮن.م و ﻧﺮ ﻛﺮﺩ
ر, ﺧﻔ ﺰا
و ﺟﻨﻴﻰ ﻧﺎ ﻣﻦ اى ﺟﺎزرا دا و ن H âk râ Tu
ber s h i z e r
ç ü n în î b â m e n
ey
k e r d im câ n râ su
çûn, k in .
«Ey ruhumun ıztırâbını teskin eden, sen bana böyle olunca, ben «11müş ve altın üzerine toprak saçarım,* Yâni onlan istemekten vaz geçerim. 2410
د ر ج'ن و دﻟﻢ ﺟﺎ ﻟ ﺒ ﻜ ﻰ ة ش٠ ن ﺗﻤﺮا٠ از Tû h
.
Z în
der c d m -d ile m
K adar ez m en
£
ﺋد ر
ﻝ
ن.ذ
c â m îk u n î,
te b e r r d
m îk u n î.
«Sen benim gönlümde ve rühumda yer tutmuşken, bu kadar benden teberrfi m i ediyorsun?* 115.
2 4 .3
ﺯﴏ ﺟ ﺖ١ ﺍ ﺯﺩﺭﺭﱏ ﺩﱂ .ﻫﺮ ﺧﻮﻳﱸ ر ﻳ ﺖ ا ن ﻣﺮﳌﻮ اﺳﺖ٠ا G e r z i d e r v iş i d ile m B e h r-İ H îş e m
n is t
ân
e z S a b r c e s t, b e h î-i tu
e s t.
«Zarûrct ilcâsiyle gönlümün sabr ve tehammüiu taştaysa kendim İçin d e g ij, senin İÇİ. id i.. 2404
ﺩﺭ ﺩﺭﺩﻫﺎ ﺑﻮﺩﻯ ﺩﻭﺍ
\ /
ﳌﻮ
ﻝ ﻭﺍ.ﰃ١ﺭﺀ ﰷﺀ١ﺀﻯ ﺧﻮ٠ﻥ٠ T û m era
d er d erd h â
M en nem i H âhem
bûdî devd,
k i b â şi b i n e v i
«Sen benim derdJerimin dermâm oldugun İçin zarûrct ؟ekmeni Jst«. miyordum.» 2405
ﻥ١ﺟﺎﻥﳌﻮ ﻛ ﺰ ﻣﺮ ﺣﻨﻮ ﻳ ﺜ ﻢ ﺭﻳ ﺖ ﻏﺎﻥ٠ ﺍﺯ ﺭﺍﻯ ﺷﺖ ﺍ ﻥ 'ﺍﻟﻪ ﻭ C â n -ı tû E z
k e z b e h r -i H îş e m
berây-î tüs ٤
în
n is t in ,
n a le v ( ü ) h a n in .
* S e n n hayâtına yemin ederim k i söylenişim kendim İ ؛in değildi. Bu in iltim ve İştiyâkun seni düşündüğümden İle'rl geliyordu.» 2406
ﻭ٠ ر ﺧﻮﺵ٣٠ﻻﻩ١ ن ﻭ٠ ﺵ.ﺧﻮ ;
ﻳ ﺶ
H îş -i m e n
ﻳﺮﺩ. ﱏ ﺧﻮﺍﻫﺪﰷ
ﺭ
V a lla h i b e h r -i H îş -i
H e r n e fe s H a h e d k i m ıre d
p îş -i t i
«Vallahil’azim, benim kendiliğim ve benliğimi nefes huzûrunda ölmek ister.»
ttsa
،٥ , senin zâtin, İ؟in her
2414
ﺯﻯ, ﻥ ﺏ ﺍﺥ ' ﻭ ﺍﻡ ﺭ ﻡ٠ ى ر ى٠ ﺛ ﺮ ن٠ "رﺑﺎا ة B en
Yâ
s ıp â n c ıH -ı t u e m
her
؛
gem
p e z î,
tu r u ş b â y â k i ş îr în m i s e z i
«Ben senin ıspanağınım, beni ckş؛Ji de pişirsen miinâsibdir, ،a،lı da.. 2415
ان آﻣﺪم، ﻻ٠ﻛ ﻐ ﺮ ﻛ ﻌ ﺮ ﻟﺚ ﺑﺎ ;آ ﻣ ﺪ مr ت ا٠٠(ﺑﺶ ح K ii f r g o f te m n e k b e îm â n â m e d e m , P î ş - i h u k m ’e t
bâ
se r-i can
am edem .
«Farzet k i küfür söylemişim, İşte îmâna geldim. Senin vereceğin hiikme canla başla râzı oldum.» 2416
ﺣﻮى ﺛﺎﻫﺎﻧﺔ را ى ح م ﺑﺶ ز ﻛ ﺄ ﺥ اﻧﻌﺮ "ﺍ ﻡ٠ H û y -i şâ h â n e
T u ra
n e 'ş n â H îe m ,
P îş -i t u g ü stâ H e â r
tâ H te m .
«Senin şahâne olan tabiatini anlayamamış olduğum İ؟in knr.ınılı. k il. tahlık etmişim.» 2417
ا ﻧ ﻢ،> ون ز ﻋ ﻔ ﻮ ر ﺟﺮا٣
ﻟﺪاﺧﺘﻢ٠ﻛﺮدم اﻋﺰاض ا
رﻳﻪ
Ç u n z i a fv -i tû ç e r â g î s â H te m , T evbe
k erd em
İ’t i r â z e i H t e m .
«Senin afvinden b ir ؟ir ٥ğ yakınca onun şulesinde tevbe ettim ve sana İ’tir â il bıraktım.» I lt i.
2411
. و ﺗ ﺮا ﻛ ﻦ ى ﻫ ﻨ ﺖ د ن ﺀ ٠ ﺟﺎرا ﻋﺬر ﺣﻮاy اى ﻧﺮاى T i te b e r r â
ﻷﺀ
k iin
k i h e s te t d e s tg d h ,
.t e b e r r a - y ı t u
câ n râ ö zrH â h
Kudret eJinde olduğu î »؛؟٥ .teberrâ et. Benîm rûbum da senin râna karşı özür dilemektedir .*
0
teber
2412
ﺍ د را ى ص٠ آن ﺯ٠ﺍﺩ ﻳ ﺶ
ﻥ٠ﺭﺩﻯ ﺑﻮﻥﺙ ,Yad .Ç i n
y
ﺑﻮﻥﰡ ﺑﻮﺩﻡ
m ik u n â n z e m â n îir â k i m e n San em
budem
، ti
bûdî
çûn
şem en
O zamanı hatırla ki ben güzellikte bir » ؟-ut gibi idim. S n de putpe rest gibi benim perestişkârımdm .*
2413
ﻭ ﺩﻝ ﺍﻣﺮﻭﺧﺸﺖ٢ ﺭ ﻭﻓﻖ٠ﺯﺩ ﺕ ﺍ ﺩ ﺭ ﺣ ﻨ ﺖ١ﺹ ﺟﻪ ﺍ ﻕ ﻥ Sende H er
b er v efK -i
،w
d il e jr iH te s t,
Çİ g û y î p u H t g i y e d
s u H te s t.
.Câriyen sana muvâfakat ile gönlünü tenvir etmiştir. Mer ne İçin piş. miş olsan yanmış bile diyecelttir.» Kadın, kemâl-î mutavaatım ve her sözünde muvafakatini anlatmak istiyor. «Şimdiden sonra her sözünü dinleyeceğim. B ir şeye pişmiş dedin mi? pişmiş şöyle dursun, yanmış bile diyerek seni tasdik edeceğim» diyor. 1160
2422
،i . ■>>٠• |۶ j ^ j j j،. -،-? j ، ،
٠
٠T
o ik » & ، ؛١
,R a fım k ü n p in h â n s i H ö d e y H ış m g în .E y
k i H ılK a t
b ih
zi Sad
m en
e n g ü b în
Ey ahlâkı yüz batman baldan daha tatlı olan ve şimdi hiddetli bu » lunan; kendiliğinden gizli olarak bana merhamet eyle.» 2423
ﻛ ﻤ ﺖ ﺍ ﻟﻄﻒ ﻭ ﻛ ﯫ ﺩ٠ ز ن ﻧ ﻖ . Z în
ﳇ ﺔ ﺭﻭﻯ ﻓﺂﺏ،ﺩﺭ ﺏ n esaK
D e m iy â n e
m îg o f t ■
bâ lu tf - u - k ¥ d }
g ir y e -i
ber
vey
fü tâ d .
«LUtf u miilâyemetle bu tarzda sözler söylüyordu. Söz arasnıd،، a٥lıımaya da başladı.» 2424
ﺟﻮﻥ ﺍﺯ ﺣﺪ ﻛ ﻨ ﺜ ﺖ ﻭ ﻫﺎﻯ ﻫﺎﻯ٠ﰻ ﺩﺍ ﻭ ﺧﺪﺩ ﻟ ﺮﺍ ﻯ. ٠ﺫﻭ ﰷ ﻯ ﰻ G ir y e
çûn
e z h a d g iiz e ş tu
Z i k i b î g ir y e
bndt i
hây
hay
٠
H ö d d ilr iib â y ,
«Kadmın ağlaması ve feryâd etmesi 'haddi aştı, taştı. Halbuki uftln maksızm da gönül cezbeden b ir güzeldi.» 2425
ﻧﺆ ﺭﰱ ﺩ ﺩ. ﺛ ﺪ ﺍﺯﺍﻥ ﺍﺭﺍﻥ ﺯﺩ ﺛﺮﺍﺭ ﻯ ﺭ ﺩﻝ ﺍ ﺩ ﻭ ﺣﺪ ,
*
Şud
ezan
ba ra n
yeki
b e r K i b e d id ,
Z ed
ş e r â r î b e r d il-İ m e r d - i v a h id .
. 0 göz yaşı yağmurundan b ir şimşek çaktı. Şerâresî do bedevinin kalbini yaktı.»
0
emsftli bil.
ااا.:1
241«
ﻦ ﻬ ﺷﻤﺜﻴﺮس وﻛﻠ
y
ش ؛ ت r r ،y
د ﻧ ﺮ ا رن/ ﻳ ﻤ ﻢ ﺑﺜ ﻰ ﻧ ﻮ M in is e m
٠t u şem şîr-u-kefen,
p î$ i
M i keşem piş-i
tu
gerden ra bezen.
«Önüne kılıç ve kefen koyup huzurunda boynumu uzatıyorum, ister sen vur.» 2419
ﻦ ﺨ ﻟ٠ ﺀ ل٠ ﻟ ﺦ٠ از ﻓﺮاق ش آن دش
ر ﻛﻮن و١ﻪ ﺧﻮ ﺟ ﺭ
Ez F irâK -1 telH m îg û yî suH en, H erçi Hâhî kiin v e ilkin ân m eken. «Acı oian ayrılıktan bahsediyorsun. Ne istersen yap, Jâkin onu yapma.» 2420
r
ﺧﻮﻯ وت
ن ﻋﺪر٠ ﻭ از٠ در
ﻧﺎ و ﺛﻐﺒ ﻊ ﻣ ﺘ ﺰ٠ﺑﺎ ا ل D er tu e k e n özrH âhî hest sır, Bâ t u b im e n u şe fî'-i m iis te tir . «Sende benim İçin gizli b ir şefâatçi vardır k i ben olmaksızın, yânî ben özür dilemesem bile, 0 g izli şefâatçi senden afvımı reeâ eder.» O do senin İûtfu keremindir. 2421
ﻋﺬر ﺧﻮاﺛﻢ در د ر و ت ﺧﻠﻖ ﻓ ﺖ ت٠ ن ﺟﺮم ج٠ زاﺧﺎداو د ل O z t H âkem d e r derû n et H u lK tü st, Z i’tim âd -1 û d il‘im en ciirm ciist.
«Benim şefâatçim, senin kalbindeki hiisn ü ahlâktır. Ona İ'timâdcn benim gönlüm cürüm işlemiştir.» 11C2
b i r d ilb e r , d z l.r ٠ltl ٠'> r c r k n ٠٠,r» " 0 ü z r ü k a b u l „ . r n r m . k Jç،n b iz ıi" ١ıl ،' ٠٠. z a r e d e b ilir iz ? » 2430
ز ن ﻧﻔﺎس ﺣﻖ ا ر ا ف :■■■> زا'ﻣﺠﻪ ﺣﻖ آراﺳ ﺖ "ﺑﻮن دا ﻧﻨﺪ Z e y y in i
lin n a s i H a K
â r a s te s t,
Z â n ç i H a K a 'r â s t ç û n d a n e n d c e s t.
« A rz û e d ile n ؟e y l e r e m e y l e t m e k in s a n l a r a m ü z e y y e n k ılın d ı. T e z y in e d e n d e H a k tir . H a k k in s ü s le m iş o ld u ğ u ؟e y le r d e n tıa lk ın s ıç r a y ıp k u r t u l m a s. m ü m k ü n m ü d ü r? »
Hazret-i Mevlânâ bu be'j't ile Âli İmrân sûresindeki şıı Ayet-İ Cellleyo işâret ediyor:
ﻻ ﺗ ﺔ ﺀ ت: ل ﺀ ا-ج ﻕ، ;ﺍ ﲣﻐﺬﻩ٢' ؛ ;ﺍﱙ٠ﺫﺍﻟ ﻖ ؛ ﺗ ﺎ ﻹ ﻗ ﺰ' ﺩ ﻕ *
|
' ﻍ. ﺊ
ﺛ ﻌ ﺔﺗ ﻶﺋ ﻼﺛﻴ
« K a d ı n l a n , ç o c u k la r ı, to p la n ılm ış k a n t a r k a n t a r a l t ı n v e g ü m ،،؟،،. "، İş r e t l i , y â h u d so y a t l a n , k o y u n , s ı ğ ı r v e d e v e g ib i e h il b a y v â n â t ı I h t l r a . l a s e ١TO ek i n s a n l a r a s ü s lü g O ste rild i. Ç u s a y ıla n ؟e y l e r (ki ev, liark, ( ؟oluk çocuk, para, at ve şâir hayvânât-1 ehliyye ile ؟ift, çubuk sâhlbl n ln ııık l d ü n y â h a y a t i n i n m e tâ ıd ır , y â n î d ü n y â d a t e m e t t u ’ v e is tif â d e e d ile r e k ؟e y l e r b u n l a d ı r . A lla h ın in d in d e is e , h lis n .i m e â h , y â n ؛. . . m e lc e ’ln e n « ,^ z e li v a r d ı r k i o r a d a k i n i ’m e t l e r d l ln y â jla k ile r g ib i f â n i d e ğ ild ir
'>Hazret-i Mûvjânâ, buyuruyor ki: Bedevi, karısının niyâzını'«(،rı،,u dayanamadı. Zîrâ insanin zevcesine karşı meyelâm vardır. 0 meyelftn dil Allahın tezyin etmiş olduğu ؟eylerdendir. Allahın süslemi ؟olduğunu kul nasıl çirkin görür? o tabii mecUbiyyetten nasıl sıçrayıp kurtulabilir? ٠ 31أ
Sûrei Ali Imran: 14. 1
ﺍ٠ﻝ.٦
Yân ؛adamcağız, karısının ؛ığinıııasındaiı miitessir oldu. Ve onun göz yaşlariylc yumuşadı. 242«
ود ا ن
ش٠ ﺧﻮ
ا د ي ﻧﺪن' رو ى
ز ر د١ ذ د ﻛ ﺎ آغ٠ ﺣﻮ ن اود ﺟﻮن A n k i b e n d e r û y - i H îş -i b u d m e r d , Çûn
buved
çûn
ben degi âgâz K erd .
«Bedevi) karısının güzel yüzüne kul, köle idi. Kadın ağlamaya kaşJaymca nas. 1 tehammül edebilirdi?» 2427
ﻛ ﺮ ش دﻟ ﺖ ﻟﺮز؛ن ود
\ ﻝ
آﻧ ﻚ
ﺟﻮن ﺛ ﻮ ى ﺟﻮن ﻳﻤﺶ "و ر ا ن ﺑﻮد A n k i e z k ib r e ş
d ile t le r z a n
Ç û n ş e v î ç û n p îş -i tû
buved,
g ir y a n
buved.
«Kibr ve azametinden huzurunda kalbinin titrediği, yatak olursa ne hâle girersin?»
karşmda ağla-
2428 ود.
آ ك اذ ازش ددوﺟﺎن ذ و ن
ﺑﻮد
ﺟﻮن- 'ﺑﺎزاو
در
ﺟﺮك آ د
A n k i e z n â z e ş d il-u -c â n H û n
buved,
Ç ünki ayed
buved.
d e r n iy a z û
çûn
«Nâzından kalbin ve rUhun titrediği b ir güzel n ij’âz edece-k olursa karşısında nasıl olursun?» 2429
در ﺟﻮر و ﺟﻐﺎﻳﺶ دام ﻣﺎﺳﺖ.آﻧ ﻚ ﻭ در ﻋﺬر ﺧﺎﺳﺖ١ﻋﺬر ﻣﺎ ﺟﻪ ﻟﻮد ﺟﻪ A n
k i d e r c e v 'r -u -c e fâ y e ş d a m m a s l,
ö zr-i m â
Çİ b û d
1 ؟u
d e r o z r iH a s t.
«Cevr ve cefâsı bizim İçin tuzak olan, nâz ve sitemiyle bizi bend eden 11
اا
2433 ■|
،i-؛j ،y A n
k i â le m
K e llim în i
١
. . ..M
١ j ؛۶
، i^
1؛
m e s t-i g o fte ş â m e d î,
yâ
H u m eyra
m î
z e d î.
«Bdâgat-i bcyâniyle âlemin mest olduğu Resûl-i Ekrem SallallahU Aleyhi Vesellem (K ellim îni yâHumeyrâ) buyurdu.» (Huraeyrâ) kelimesi: (Penbecik) diye terceme edilebilir. Hazret-I Âişenin gençliği ve taraveti dolayısiyle Aleyhisselât Efendimiz, ona öyle, hitab ve iltifâ t ederdi. Cenâb-ı P ir diyor ki: Her tü rlü kayddan âzâde bulunan P e y g a m b c r - l Ekber bile zevcesi Hazret-i Âişe Sıddıka Radiyallâhü anhâ ve an ebih.V nm ba’zan taşkınlık derecesine gelen hallerine tehammül gösterir ve (K..1 lim în î yâ Humeyrâ) yânı (Penbecik, bana lâkırdı söyle) diye hitab ederdi.
2434
؛٠٦. ^١ ١٠٠٣! ٠j ٠’،■’٠٠ —؛،٠٠£ ،٠>، . ,A b
.J- l ٠ l٠ ٠ ٠ lı y
٠۶ g â lib
. t e ş e ş
şu d
cû
. 1... y>*
b e r â te ş e z n e h îb çü
bâ şed
d e r h a c îb
Su, ateş üstüne saldırmakla onu mağlûb eder. Fakat su bir k ٠b İçin » de bulunursa ateş de onu kaynatır .»
2435
ر دورا وا٠
ذق ﺣ ﺶ آ ﻣ ﺪ٠ﺣ ﻮ; ك د
را ﻛ ﺮﺩﺵ٠آ ن آب
Ç ü n k i d îk î
1 ،
ﻛﺮد
h â ila m e d
k e rd â n â b râ
ﺑ ﺖ
her
du ra,
k erd eş
heva.
«Bir tenperc, ikisi arasında hâil olursa, ate0 ؟suyu b itirir ve h u h n r hâline getirir.»
ﺍ ﺍ٠؛7
2131
-،٠ j ٠V i ^.T ؛١?٠ j ٤٠٠L d oy A... ؛A ١٠j y Ç ün
p e y-i y esk u n
K ey
tu v â n e d
j
-
f .J ١> ،5"
\
ilâ h a ş â fe r îd ,
 dem
ez H avvâ
b ü r id .
■Allah, kadını erkeğin sükûnu için yarattı. O hâlde Âdem Havvâdan nasıl olur da ayrılır?» Bu beyt ile de A ’râf Sûresinde şu Âyete telmih olunuyor ؛
«Ey insanlar, Cenâb-ı Hak öyle kâdir-i m utlaktır k i sizi b ir nefsten, yâni Adem Aleyhisselâmm sulbünden yaratmıştı. Âdemin eşini de ken disinden halketmiştir. O eş 1 ؛. sükûn bulsun ve ünsiyyet etsin diye38.» İlk kadın, ilk erkeğin sükûnu ve ünsiyyeti için yaradılmış, kadın da eşine karşı b ir meyi hâsıl olmuş; ilk çiftlerde husûle gelen bu temâyül, onların evlâd ve ahfadına da miras kalmıştır. Binâenaleyh bedevi de o tabiî ve irsî meyi dolayısiyle karısının istirhamına karşı gevşemiştir,
2432 ->١ .-'؛J““.. 3
٠_»h٠۶؛.- ٠jl. j ji R ü $ te m -i z â l e r H e s t d e r fe rm â n
O buved
J١3—. v ’e z H a m z a
b îş ,
e s îr - i Z â l- i H iş .
«Bir adam; kuvvette Rüstemden, şecaatte Hazret- ؛Hamzadan fazla bulunsa da kendi kocakarısının emrine esirdir.»
،Sûre .38 ؛A'raf: 159. 1166
«KADINLAR, A K IL L I D LA N L A ltA fiA L K B E KI.LRLKR VK C A İIİI.İN M A ftL û B U O L C R L A K . M K ١L İN D E K l »A D ،S ،N İZ A H IN A DAİR. 2438
ﻟﻐﺖ ﻳ ﻐ ﺮ ك زن ر ﺗﺎﻧﻼن ﻥ.٠ﻫ ﺎ > ﺑ ﺪ ﺫ
ﺧ ﺖﻭ٠ ﺁﻳﺪ
ﺭ
G o ft p e yg a m b er G â lib
âyed
ki zen
saH t u
ﻏﺎﻟﺐ
b e r â K ılâ n ,
b e r S â h îb -d ilâ n .
«Hazrct-i Peygamber (S.A.V.) buyurdu ki; Kadjn akil pek şiddetli olarak galebe çalar.»
١ ' ﺀذﺀة ﺀolaııluıu
2439
ﺷﻮﺑﺪ٠ﻻﻥ ﺟﺮ٠ﺍﺯ ﺭ ﺯﻥ ﺏ ﻟﺌﺪ و ض ﺑﺮﺀووﺑﺪ٠ ز ا ﺀ إﺑﺜﺎ ن ,B â z
b er zen
Zan
ki
c â h iîâ n
g ir e
şeven d
ةؤل7 أ.t ü n d - ü - b e s B i r e
reven d
Yine kadınlara tabiiler gâlib gelirler. Çünkü câhil olanlar ser، ve» hadid meşrebdirler .. 2440
ز د ﯪ ﻥ ﺭﻧﺖ ﻭ ﻟﻄﻒ و وداد
f
; ﻣﺎد٠ ز ا ﺀ ﺣ ﺘ ﻮ ا ؛ ت ﻏﺎﻟﺐ K em
buved
şâ n r i K K a î - ü - l u T f î v e ğ j
Z d n k i h a y v â n îs i g a lib
ber
n ik â d .
*Câhillerin kalbinde rikka t ve kendilerinde lu tf u muhal.be، ,٠s٠ l,r. Çünkü takatlerinde hayvanlık gâlibdir.» 2441
ﻣﻬﺮ و رﻧﺖ و س ا؛ا'ﻟ ﻰ ر د ال ﺭﺩ.ﻭﺕ ﻭﺻﻒ ﺣﺘﻮ٣ﺧ ﳥﻮﺉ M ih r ir iK K a
t
v a S j- ı in s a n i b u v e d ,
H ş - u - ş e h v e t v a S f-t
٤» ۵'.ﺍﻵﺀﺀﺍﺭ
buved.
«Muhabbet, şefkat ve rikkat insanlık vâsfıdır. Hışm ve gadab ise hny• vanbk sıfatıdır.»
F: 74
،٠ ٠ '؛.٠
2 1 ؛؛،؛ ٥ ١ ٠ ،، j ١...» ١« ٠j ' j j
١ v ٠U»
I j j 3 .٠<٠ .^،. ûl٠l؛ Z a h ir e n B â T ın e n
her zen
çü âb
e r g a lib i,
m a g lû b -ı z e n r â
T â lib î.
«Zahiren suyun ateşe galebesi gibi kadına galib isen de, bâtıncn, tâ. iib i olduğun için onun mağlûbusun.» Kur.ânda ؛
buyuruluyor. Erkeklerin kadınlara olan kavvâmiyyeti. kuvvet ve kudret itib a riyle d ir. Evet, b ir erkek, b ir kadından daha kuvvetlidir. Fakat bu gâlibiyyet zahirîdir. Sûretâ gâlib görünen erkek, hakikatte kadının mağ lûbudur. Hazret-i Mevlânâ bu hakikati su, ateş ve tencere ile temsil edi yor. Yanan b ir ateşe b ir kova su dökülecek olursa ateş söner. Fakat o su b ir kab içinde olarak ateşin üstüne konulursa ısınmaya, kaynamaya başlar. Nihâyet buhara münkalib olur, diyor.
2437
w—A-٠^٦ j.9
١
ı^.-.ıS**' ٠ > ١٠ j ؛C—^ I n ç iin în
M ih r .i
٠ j ٠ y>- .^٠
H â S ıy y e tî d e r â d e m is t, h a yvân ra
kem esi
ânez
k e m îs t.
«Bu husûsiyyet insanlarda vardır. Hayvanlarda muhabbet noksandır kî, bu da onların noksanlı؛٠ ٠ »١ dandır.»
<39) Sûrai Nisa: 34. 11(58
2443 ذان٢
زان ﻣﻔﺘﻪ ﺑﺜﻤﺎن ﺛ ﺪ
ا د
ﻛ ﺰ ﺀوا'ل ا ﻋ ﺖ ا س ﺀوان M erd zan
g o fte p e ş îm â n
ş u d ç ü â ,
K 'e z a v â n î s â a t-i m iir d e n a v a n .
«Zulümkâr me’m urlarm ölecekleri vaki،, vazifelerinden peşîmân ol dukları kad^r. bedevi de söylemiş olduğu sözden nedamet gösterdi.» (Avan) kelimesi arabcada müteaddid ma’nâ ifade eder k i b iri de (yardımcı) dır. Acemler bunu (devlet hizmetinde bulunan) meâlinde k u l lanmışlardır. Eski me’m urlarm halka zulüm etmeleri dolayısıyla kelime deki me’m ûriyyet mealine b ir de sitem kârlık inzimam etmiştir. B ir zâ .im in son nefesinde hakikati anlayacağı ve yaptıklarına pişman olacağı şüphesizdir. Bedevi de karısına söylemiş olduğu sözlerden böyle b ir şeyin pişmanlığı derecesinde nedamet duydu. 2444
ن ﺟﺎن ﺟﻮن آ ﻣﺪم١ ج٠١ﻛ ﻔ ﺖ ﺧﻢ ﺟﺎن ﻣﻦ ﻧﻜﺪ ﻫﺎ ى زدمr
ر
G o f t H a S m -ı c â n -ı c â n ç û n a m e d e m , B e r se r-i cân
m en
le g e d M
m î zed em .
«Dedi ki: Canimin canına nasıl düşmanlık ettim. Nasıl oldu dw rıı. humun başına tekmeler vurdum.» Yânî ruhum mesâbeslnde olan zevcemin kalbini kırmaya nasıl cin-'،', ettim? 2445
٠ﻟﺪ ﻓﺮﻭ ﺀﻭﺛﻞ٢ ﺟﻮﻝ ﻗﻨﺎ
A
ا ﻳﺎرا ز٠ د ا د ﺀذل.' L"
r Ç ûn
,
7â
K a za
âyed
ne dâned
F iir ıı p û ış e d
٥K،-t ١)w
p â râ
baS ar, z is e r .
.KazA gelince gözü örter. () kadar k i aklimiz, edemez.»
başı ayaklat, ay,id
1 .-/1
Karısının özür dilemesini bedevinin kabul etmesi dolayısiyle Cenâb-ı Mevlânâ ik i Âyet îrâd ve ba'zı hakâyık beyân eylemişti. Onlardan sonra naklevlediği b ir Hadisin mealini îzâh ediyor. Kadının ukalâya ve urefâyâ gâlib gelmesi onlardaki rikkatten, câhil ve ahmakların kadına galebe etmesi de onlardaki gılzet ve huşûnetten ile ri geldiğini söylüyor, daha sonra da rikka t ve muhabbetin insanlarda hışm ve şehvetin ise hayvan larda bulunduğunu haber veriyor. Hattâ diyor k i :
2442 ; و ﺣ ﻔ ﺖ آ ن ﻣ ﺸﻮ ق
ﺑﺖ٠ﺑﺎ ﻣﺨﻠﻮق/ﺕ آ ن ﺕ٠ﺶ ﻏﺎﻟ. P e r te v
-i
H a K K a st
H a liK a s t â n
٠n
g û y iy â
m a ’ş û K rn a H lû k
«O, Allahm pertevidir, nıa’şuk değildir, değildir.»
n îs t, n is t.
o, sanki Hâlıktır, m akilik
Her şey gibi 0 nıa'şûka da, Cemâl.i Hakkin pertevidir. Binâenaleyh asli nasıl câz؛b ve gâlib ise pertevi de öyledir. Kıssadaki bedevi gibi â rif ٠ le ri ma’lûb ve musahhar kliması, mahlUkiyyet kuvvetiyle degil, kendisine mün'akis olan hâlikıyyet kudretiyledir.
«MAİŞET TALEBİ HUSUSUNDA ZEVCESİNİN ARZUSUNA BEDEVİ’N İN TESLİM OLMASI VE K A D IN IN İT İR A Z IN I H A K K IN İŞARETİ BİLMESİ. HER Â K İL İN NEZDİNDE MÜSELLEMDİR K İ HER DÖNENİN BİR DÖNDÜRENİ VARDIR...
Evet. Her dâirin b ir müdiri ve her müteharrikin bir m uharriki var dır. Her şeyin mutasarrıf ve m uharriki Allahtır. A rifle r bu hakikati b il dikleri için, vukuatın masdarı kim ve ne olursa olsun, onları haktan b ir işaret sayarlar. Bedevi de böyle b ir a rif olduğu için, kendisinin kemâl-i istiğnasına mukabil karısının rızk talebi hususundaki ihtarını İlâhı ve nm'ııevi bir işaret telâkki eyledi. Evvelki fikrinden caymış olduğunu şu sözleriyle anlattı. اا اًاا
.،lainne hâli demektir. Aklın mümessili bulunan bedevi, nefsin itmi’nAnını görünce evvelki tıı.n ü teşnilerinden nedamet gösteriyor ve ondun afv temenni ediyor. Şurası da var ki Hazret-i Mevlânâ ba’zı yerlerde mezâhirden bahsederken galebe-i vecd ile sözü zâhire intikâl ettiriverir. Burada yaptığı gibi bedevi lisânından karısına hitâb ederken doğrudan doğruya Cenâb-ı Haktan istirhâma başlar. 2449 ﺛﻮد ﺛﻮد
ﻟﺒﺎن ﻯ
ﻃﺎ ﻥ ﻯ
ار
ر٠ﻛﺎﻓﺮ
ﺣ ﻮﻧ ﻚ ﻋﺬﺭ ﺁ ﺭ ﺩ
K â fir -İ p îr e r p e ş îm â n
m i şeved,
Ç û n k i ö z r â r e d m iis e lm â n m î ş e v e d .
«thtiyâr bir gâvur nedâmet duyar da özür dilerse müslliman olur.»
2450 رم
; ٠ ; رﺣﻤﻨﺖ و١ ﺧﻤﺮ ت
ﻭ ﺟ ﻮ ﺩ ﻭ ﺭ ﺃ ﺀ ﺩ ﻡ٢ﻃﺜ ﻖ' ﻭ ﻡ H a z r e tî p ü r  ş ıK -ı û
r a h m e te s t-u fü r
hem
Ic û d -u -h e m
k erem ,
adem.
«İlâhî, senin zâtin Rahim ve Kerimdir. Varlık da, yokluk da ve keremin âşıkıdır.»
0
raim,
2451
[ . / _ﺀان ﻃﺜﻒ آ ن١ ﻛ ﻔ ﺮ ﻭ 1;.4ﱉ ﻭ ﺧﺮﺀ ﺳﺪ؛ اً ن ك K ü fr-ü
İ y m â n â ş ıK -ı â n K ib r iy â ,
M is s -u iu K r e
b e n d e -i â n
k îm y â .
٠Yâ Rabbi küfür de, îmân de ٠ kibriyâ ve azametin ،sıkı, bakir da gümüş de o iksirin kulu, kölesidir.. ٠
Binâenaleyh, ben de gerek kâfir, gerek mü’min, gerek bakir, gerek gümüş olayım, her hâl de seni sevenler zUmresindenim. 1,73
2446
Çûn
K a zâ
P erde
b ü g ze şt H o d râ
b e ’d r î d e
m î H u red ,
g ir îb â n m î d ir e d .
«Kazanın hükmü geçine« ve göz açılınca yaptığından dolayı kendini yer. perdesi yırtılmış, yânî rezil, rüsvây olmuş bir hâlde teessüfünden yakasını, paçasını yırtar.. Bedevi söylediği sözlerle kadının kalbini kırmış olmasını hüknı-i ka zaya isnâd ediyor. 2447
fy-؛.
oV.. ؛öJ ، ؛١ ٠— ..٠J^ f i — ،-^ j
,M e r d
g o ft e y
G er budem
f٠ *> ^
٧ —■ ٠ zen
■iv
p e ş îm â n
m î şevem
k â fir m ü s e lm â n
m î şevem .
«Bedevi dedi ki: Kadm; söylediklerimden peşîmân oldum. oldumsa bile işte nıüslümâıı oluyorum.»
Gâvur
2448
r١ y
M en
ö*
g ü n e h k â r-t tû e m
B er m eku n
yekpare
ra h m i
g îm
ez
bekun
,
b îH -u -b u n .
«Ben sana karşı gUnahkânra. Merhamet et de temâmiyle kökümden koparma.» Ma’lûmdur ki insanda nfefs ve akl denilen iki şey vardır. Nefs, sâhibıni miişteheyâta, akl da cihet.i nıa’kûlâta sevk etmek ister. Nefs için emmâre, levvâme, râzıye, merziyye, mutmainne olmak üzere dereceler vardır. Mutmainne derecesine yükselen bir nefs müzekkâ ve müsaffâ ola rak akl ve rûha lâyık bir mevki’ kesbeder. Ve o vakit bunların sevgilisi olur. İşte bedevi karısının göstermiş olduğu kemâl-i mutavaat, nefsin mut1172
azamet ؛o dereceyi* çıkmıştı ki, gündüzleri tebeasına gösterdiği şıı ،ecel), büre ragmen geceler، kemâli tezellül ile Cenâb-، Hakka müııâeât ederdi. Münâcâtında: Da’viısının boynuna takılmış ve yed-1 kudretle çekilmek،)' bulunmuş olan boyunduruktan ileri geldiğini, kendini cezb ve tahrik eden o kuvvet olmasa,, benim! diye varlık İddiâsına kalkışmanın hatırımı 1.1.1' gelmeyeceğini söylerdi. Yine derdi k i: 2455
-
ﻯﺭﺍ ﻣﻨﻮﺭ ﻛ ﺮ ﺩ؛٠ ؛ ﻙ ﻣﺬ١ﺯ ﻑﳘﻮ ﻛ ﺪ ﺭ ﺍ ﺩ ﺓ١ﺭ ﺭ ﺍ ﺯ Zan
k i M û sa râ
M er
m era
zâ n
m ün evver hem
k e r c le i,
m ukedder
k e r d e i.
.O zincirde., yân ؛nıuktezây-ı takdirinle Müsâyı tenvir etmişsin. Yine o sevk ile beni de miikedder ve m uzlim bırakmışsın:» 2456
ﻫ ﺮ و ا د ؛٠ و ﺳﺮا و٠ ك:ذاا ﺭﻭ ﺭ ﺩ ؛١ﺭﺍ ﺱ ,Z a n
ki M û sa r a
.M â h - ı c a n e m
، 1،
fV
٠ﺍ٠
m eh -rû
r d s iy e h -r u
kerd ei
k erd ei
٧İ İ «Yine o takdh* icâbı Mûsâyı ay yüzlü yaratmışsın. Bellim ay râhuman da yüzünü karartmışsın .»
) )
1)1 11
2457
ﺑﻤﻮ د اﻣﺘﺎره ام
ﻝ\ ﻝ
ازJ r
ا ﺛ ﺪ ﺑ ﺮه ام٠د ج٠ﺟﻮن ح— و ل اًا B ih te r
'ﺍ5ﺓﺀ٣ ﺝe ı r i j ؟٤ .b â ş e d ç â r e e n i
ez m âhî nebud
Ç û n H iis u f a m e d
Benim yıldızım, aydan ziyâde parlak değildir, o husUf vâki’ olduysa» «?ben üe yapabilirim
Yân ؛benim yıldızım ve taiiim , geceleri aydınlatan kamerden enver .değildir, o Jiarlak ay bile lııısüfa uğramaktan kurtulamazken benim tâ
٥
l i l m , h u s ü ؛- z ، d o k a l a b i l i r i rn a 'n e v ld e n n a illi ?
I I 7٢>
2452
ىرا رش٠ﻣﻮ س و ﺧﺮﻋﻮن م ر د و ' ن ل رش١ﺋ ﺎ ص ' ا ﻧ ﺪ M i i s i i i - F i f a v n m a ’nara rehi, Z â h ir-İ ân dâreci u ؟71 ٥ ؟re k i.
«Mfjsa AleyhisscJâm JJe Firavn ttja'nJ kuJııtlıır. Zahiren Şİİ farkları vardır ki, Mûsâ Tarik-i Hakka sâlkti, Fir’avn ise dan ve mudildi.» Çârih-i klesnevi, lsm.âil-i Ankaravîye göre buradaki ma’nâdan murad: (A'yân-1 sabite) yâni suver-i İlmiyye-İ ilâhiyyedlr. Herkesin ve her şeyin İlm.i İlâhideki süreti, o kimsenin (ayn-1 sâbite) sidir. MUkevvenâttan her biri, ayn-1 sâbitesine tâbi'dir.٠٠r ayn-1 sâbitesi said ise kendisi de said, bil'akis ayn-1 sâbitesi şâki ise kendisi de şakidir. Binâenaleyh R'lûsânın ayn-1 sâbitesi seâdetin mazhan oldugu İÇİ11, bu âlemde said ve kelimulJah olmuştur. Fir'avnin ayn-1 sâbitesi ise mudil isminin mazhan oldugu İçin dâll ١'Çmudili olarak 7.uhûra gelmiştir. 2453
٠روز ﻣﻮس ﺀﻳﺌﻰ ﺣﻖ ا ﻻ ن ﺷﺪ وان ﺛﺪﺀ
Rûz M usa
'م ﺛ ﺐ ﻓﺮﻋﻮن
p?؟,٠i H a fi nâlân şude
.N im ?eh f i r ’avn kem g iry a n ?tide
Gündüz Hazret». ؛Mûsâ huzûr-1 İlâlıide inlej.erek duâ ederdi. Fir’avn da gece yanlan ağlar ve derdi k i :» 2454
۶ﻏﺪﺕ ﺍﻯ ﺣﺪﺍ ﺭ ﻕ ﺩﺍﻡ٠ ﺑﻦ ﺣﻪ ن م ﺀ٠ ﺑﺪ٠f
ﺲ ﻏﲎ'ﺀﺍﺋﺪ ﻛ، ﻭﺭ
K 'in c i g u lle s t e y H u d a V ’e r n e g u l l b â ş e d
her g e r d e n e m ,
ki gû yed m en m en em .
«İlâhi boynumdaki bu zincir ve bu lâle nedir? Eğer o zineir olmasaydı kim ben, benim diyebilirdi?» âla’؛ûındur ki Fir’avn, ullhiyyet da’vâsmda bulunuyordu. اا7ا
Kibr ve
Yâni ay tutulduğu vakit avamın gürültü, patırdı ederek gayretkeş likte bulunması, kamerin tutulduğunu görmemiş olanlara da i'lâıı et،...' demek oluyor, Şu sûrctlı: hareket edenler, ayın husûîunu ve karardı.؛,..' ilân ile onu terzil ediyorlar. Ben de Mısırın Fir'avni ve tebeamın ğüyiı rabbı olduğum halde, iddiamı tasdik ederek, benim rezalet ve hamaktı timi teşhir ediyorlar. 2461
رﻳﺜ ﻪ ا ت
ﺍ٠١ خ
ﺩﻭ ﺑ ﺜ ﻪ ا ت H âce
tâ
ﺛ ﺎr ﺧ ﻮا ﺟ ﻪ
ﺍ.ﻣﺒﺜﲀﻓﺪ ﺛﺎ ﺥ
ş â n îm
am m â
M îş ik â fe d şâ H ra d e r
tiş e b îş e
et, e،,
«İlâhi, biz Mûsâ ile kapı yoldaşıyız, yânî ikim iz de senin kulunuz, LA. kin sen öyle b ir ma’nevi bâğbânsın k i irâdenin kesri ve ؟ekmesi b ir ،lalı yarar.» Yaprak, filiz ve meyve verdirir. 2462
از ﺛ ﺎ ز ر ا ﻣﻮﺻﻞ ﺛﺎ خ دأ ﻛﻠ ﺮا ﻫﻌﻄﻞ ﻣﻴ ﻜﻨ ﺪ B â z ş â H îr â
m u v a S S a l m ık u n e d ,
Ş â H -ı d ig e r r â
m m T T a l m îk u n e d .
«Bir dalı meyve vaktine y e tiştirir ve meyve verdirir, difter ılıılı m uattal ve meyvesiz bırakır.»
،٠ ٠ ٠
2463
ﻝ: . ; "ﺑﺜﻪ ﺩﺱ ﻭ٠ ١ﺛﺎﺧﺮ ﺩﺛﻪ ﺟ ﺖ ﺍﻝ٠ ﻫﻴﺞ ﺛﺎ^ﺍﺯ ﺩﺳﺖ ,Ş â H r a
ber
t'ış e d e s t i h e s t n i
.H i ç ş â H e z d e s t - i
،î?e ces،
ni
D illin » ؟ekmeye karşı kuvveti var mıdır? Hayır. H i ؟b ir dal, ؟ekme.
ا١أ، اelinden ve dilinden kurtulabilir mi? Jtııyır.. 1.77
2458
ﻟ ﻄﺎ ن ى ز ﻧ ﺪ. ر رب و
و م٠
ﻛﺎ ن ى زﻧ ﺪ.. ن و ﺧﻠﻖ/ ﻣﻪ N e v b e te m
g e r r a b b i s u lta n
M e h g ir ift-ii-H a lk
p in g a n
m î zen en d,
m t zen en d .
»Sarayımın kapışında ؟alman nobct çalgısında (Sultan) vc (Rab) dîye beni alkışlıyorlar. Şu hâl ay tutulduğu vakit halkın tas çalmasına benzer.» Hâlâ da ba’zı taraflarda oldugu gibi eskiden de ay tutulunca onu kurtarm ak gayretiyle avam takımı tas, tepsi gibi ses çıkaracak şeylerle gürültü, patırdı ederlermiş, Çünkü kameri b ir ejderhâ yuttu vehminde imişler. G ürültü etmeleri de ejderhâ korksun da ayı bıraksm diye İmiş. Fir'avn diyor ki: Benim kamer gibi olan rûh-i meflıûmum, takdir gü٠ neşinin altında kalmış ve hüsûfa uğramış aya dönmüştür, ö yle iken tebeam olanlar, kapımda nöbet çalıyorlar, rab ve sultan diye beni alkışlıyorlar. 2458 إ ﻛ ﺬ ذ د٠ ﻏﻮﻏﺎ
ى زﻧ ﺪ اً ن ﻃﺎس و
٠را زان زﺧﻪ رﺳﻮا ﺛ ﻪ٠ﻣﺎ M î zen en d ân M ah ra
mî k u n en d , mî k u n en d .
T a s-U rg a v g a
za n Z a h m e
n ıs v â
«Tas çalıp g iirtiltu yapıyorlar. Fakat ediyorlar.»
gürültü ile ayı rezil, rüsvây
0
2460
ن٠ اى واى. ذ ﺧﻠ ﻖr »
،ﻣ ﻦ
ﺯﺥﺀ ﻃﺎس آ ن رداﻻﻋﻼى ﻣﻦ M en
k i f i r ’a v n e m
z i H a lk
Z a H m - ı T a s â n r a b b i y ’i i l
ey
٥ ’.
vay
m en,
men.
«Ben k i F ir’avnim, tebeanun hareketinden vay başıma gelenler: Be..im (Ene Rabbiküm’ül-a'lâ) deyişim, benim l ؛؟n tas ؟alınmak oluyor.» 117٥
2467
ر ف زو ﻓﺄب
و ﻣﺮدود: ٠ د
R e n g -i ze rr -i K a lb
B îş-i
deh
â te ş ç û n s iy e h r û
tu
m îş e v e d ,
m îş e v e d .
«Kalb altının rengi, sahihinden on kat parlak da olsa ateşin kı٠ ٠ ٠ ١ısında simsiyah olur.»
Ben de kalb altın gibiyim. Tenhâ yerlerdeki îmân ve ikrarım ١ ،٠ '.ı riyle yaldızlanıyorum. Fakat Mûsânın karşısında bulununca ateşe gos.ı. rilmi ؟gibi kapkara oluyorum. 2468 ﻧﻨﺐ و ﻧﻠﻢ در ﺣﻜﻢ ا و ت
6 'ﻧﻰ
ﺳﺖ٠ ﺍﻙ ﳊﻈﻪ >ﻭ. ﻡ ﻛﻨ ﺎ٠ﳊﻈﺔ ﻣﺬ N î k i K a lb
۵
K â ilb e m
L a h za î rn a g zem
kuned
de?yek
h ü k m -i û s t, la h z a
püs ٤.
«Benim kalbim de, kailinin da onun hiikmiinde degil mi? h a ili Mut. lak; heni bir lâhza İç, hir lâhza kabuk hâline getiriyor.» 2469
ﻛﺸﺖ ﺍﺵ
د/ﻒ ﺀ ودم ﺟﻮ ﻧﻜ
>س
S eb z g erdem
çûnki gu yed
k iş t b â ş,
Z erd
çûnki guyed
z iş t b â ş.
g erdem
«Bana ekin ol deyince yeşeriyorum, ç irk in ol deyince ٠ !٠ ’ .n rn . 1 , 1 1 rıım.» 2470
LahZai H od
Çİ
٠— ﻛﺪﻡ ﺏ Uf
ﱒ ﺍ٠ . ﳊﻆ
ﻟﻪ١ ن ﻛﺎر١ا ﺋ ﺪ ﻏﺮ
«،ﺧﻮد ﺝ
m âhem
kun ed
b â şed g a y r-i
î?ı
y ek -d e m
siy a h
,
k â r - ı İ lâ h .
«Beni b ir lâhza ay gibi parlatıyor, bir dcın de simsiyah bırakıyor. Zâten Allahın işi bundan başka nedir?» I٠ !'،-٠
2464
c—-١٠/ ؛ı“؛.? ö & ؛o j -** ö ١,3■*؛ ■
— >؛
١ a
X
,H a K K - ı â n .E z k e r e m
y ؛e، "؛t /
j
K u dret
k ü n în
3؛
ki ân
tîş e
k e jih â r a
tu
t u r â ’s t rast
İlâhî; çekmendeki kudret v . hakkı için şu eğrilikleri lu tf ve kere » «.m in i. sen doğrult
,Yânî bâğçevân, bir fidanın eğri, büğrü sürgünlerini nasıl keser de ona muntazam bir şekil verirse, sen de tîşe٠ i kudretinle lütfen ve keremen benim eğriliklerimi tesviye buyur, 2465 .___ ،$ ١ö..،•
jjp - l> 3 ،؛
w-İ٠4.1 ■؟٣١ g o fte
4>
1؛
,B â z
bâ H od
.M e n
ne d e ry a ra b b en â
f i r ’a v n
ey
em
aeeb
c ü m le ş e b
Yine F ir’avn kendi kendine derdi ki; Acaba ben bütiin gece yâ Rab» bena diye münâcât etmiyor muyum ?» 2466
١
دﺋ ﻮم. ﺍﻥ ﺧﺎﻛﺔ و ﻣﻮﻧﻮن٠در ﺭ م ﺟﻮن ﻣﺒﺜ ﻮم٠ﺀوس ﻣﺮ٠ﺟﻮن
D er
n ih â n
Çûn
be
H âkî
vü
m evzu n
M u sa m ir e s e m
çûn
m iş e v e m , m iş e v e m .
«Ben yalnız ve gizli bulunduğum sırada toprak gibi mütevâzî ve f i. ilan gibi dosdoğru oluyorum. Fakat Mûsâ ile karşılaşınca nasıl degişiveriyorum?»
Yânî geceleri huzür-1 İlâhide yerlere kapanıyorum, yâ Rabbenâ diye sabahlara kadar düâ ediyorum. 0 feyz ile epeyce dogrulhıaya başladığım 'hâlde. Nebiyyullah olan Mûsâyı görünce yine değişiyor ve çarpılıyorum. Tevâzuum tekebbür ve tecebbüre mübeddel oluyor. I1 7 S
Eve،. '1'ozûıl V.‘ ا٠ '1ذ11أzuhûr i't ,'،1 ؛b،‘،r '«؛،yledir. Asl - 1 vücûda bakilin ic r şey bir vil،'،k-ı t،f،m) '؟؛،îd e d ir . K a ’r-i o k y a n û s$ ı v a h d e t t i r t e l e v v i i n n d p e z ir , O lsa d a em vâc-1 k e sre îzâ r-1 d e r y d r e n g re n g .
dalgalanmak, köpürmek, mâî ve yeşil görünmek denizin sathmdadır. K.'i'ıt ise sâkin ve yek renkdir.
2474 د
٠ ٢ ٠ _
ﻧ ﻜﺘ ﻪ
آﻳﺪ ﺑﺪ ن
ود از ﻧ ﻞ و ﻧ ﻞ٠ >
l;
f
ر ﻛ ﻚ
Ger tu r a â y e d h e d in n ü k te s u â l, R e n g k e y H â lî b u v e d ez K ıy l-U -K â l. ٠ Bu nükte üzerine şüphelenir de suâle kalkışırsan cevab ve rilir ٠ ، ؛: Keıık, dedikodudan ne vakit hâli olur?»
Hazret-i Mûsâ ulül.azmden b ir nebi, Fir.avn ise uîûhiyyet du’vâsırıdr. bulunmuş b ir şaki olduğu hâlde bunlar nasıl uyuşabilirler? diye hu.ua b ir şüphe ve lisâna b ir süâl gelebilir. Hazret-i Mevlânâ bu mukadder süö le cevab olarak «Renk, dedikodudan ne vakit hâli olur?» diye soruyor. Bu cevabâmiz süâl ile izah ediyor ki: Âlem -i kesret renk âlemidir birbirine zıd olan renkler şöyle dursun, meselâ nebatatın reng-i umûm ؛■ ؛ demek olan yeşili gözönüne alalım. Açık, koyu, daha açık, daha koyu olmak üzere bu rengin ne kadar çeşidi vardır. Bunlara diğer renkleri de ilâve edecek olursak ne kadar tebâlüf zuhura gelir. Fakat bu kadar m uhalif rengin göründüğü nebatatı nem’alandıran ve onları renklendiren kudret birdir. Keza mahlûkâtm ekmeli bulunan in sanlar da ırk ve renk i'Ubâriyle m uhteliftir. K im i beyaz, kim i siyah, kim i sarı, kim i bakır renklidir. Bu m uhtelif renkli insanların madde.i asliyyesi ise birdir. Biılâenaleyh ittihad asılda, ih tilâ f ise fiir u ’dadır. Böyle ol ması da pek tabiidir,
2475 ت-ا_ن ﺗﺠﺐ ﻛ ﺐ ر"ﻟﺚ از ﻟﻰ رﺣﻚ ﺣﻂ دﻟﻒ ا د ر ك ﺟﻮن ﻟ ﺮ ﺟﻨ ﻚ ﺧ ﺎ ت
ez b ir e n g H d s t H d st. R e n g b d b ire n g çû n der ce,ı٥
,i n a c e b k ’în re n g
i١t‘«Renk, btrenkllkten zuhûr eyledi،'، halde r٠؛in birrnklik ile muhâ٠ le، ، l midir lefete kalkışması şaşılacak şey?»
٠
IIS.
M ،iK a ıı ٠i)'ı،l-k ،ıIû h v e ﺍﺍﺍﺍﺍﺍﺍ٠ﺍ٧٧ ،1'، ﺍ1٠؛ﻻ١٧ ﺓo ld u ğ u 1 ، ﺍﺀﺁﻷ- d ile d iğ in i h id û y e t e , is te d iğ in i d a l â l e t e s c v k e d e r . 2471
( ﻓﻜﺎن/ (٠ ا ى ﺣﻚ/ ﺑﺶ ﺣ ﻮ,
ﻛﺎن و ﻻﻣﻜﺎن٠ﺑﻢ اﻧﺪر٠ﻣﻴ ﻮ P îş -i ç e v g â n h â y -î h ü k m ~ i k ü n -fe k â n , M ld e v v m
ender m ekan û
lâ m e k u l
«Allahın b؛r şey için (O l) demesi ve o şeyin der’akab vücûda gelmesi hükmü, bizi çevgân önündeki top gibi çeviriyor. Binâenaleyh onun hükm iiyle mekân ve lâmekânda koşup duruyoruz.» 2472
ﺣﻨ ﻚ ﺛ ﺪ ى در ﺟﻨ٠ﻣﻮس ا ﻣﻮ Ç ûnki
b î r e n g i e s îr -i r e n g
M û s iî b â
M û s iî
der
Ş iıd ,
cen g şu d.
«Birenklik, yâni ıtlak, renge, yâni takyide esir olunca Mûsâ ile Mûsâ cenge başladı.» B îr e n k lik , v a h d e t . i m u t l a k a d ı r k i ( z â t- i b a h t ) m e r t e b e s i d i r . «Ben gizli b ir hazine idim, bilinm ek istedim, bilineyim diye halkı yarattım» H a d is - i K u t s i s i n d e k i ( K e n z - i m a h f i) o d u r , E s m a v e s ı f a t is e m e s e lâ ( M u h y î) v e ( M ü m ît) g ib i b i r b i r i n e z ıd v e m ü k â b i l o ld u k la r ı iç in o n l a r ı n m e z â h ir i o la n m a h l û k â t t a d a z ıd d iy y e t b u l u n m a k lâ z ım g e lir . B i n â e n a l e y h ( lâ te a y y ü n ) m e r te b e s i ( a ’y â n - ı s a b ite ) ile m i n v e c h in t e a y y ü n e m u k a y y e d o l m u ş, o te a y y ü n ic a b ı o la ra k m e z â h ir a ra s ın d a d a te z a d v e m u h a le fe t h u sU le g e lm iş v e M û s â y a k a r ş ı F i r ’a v n s e r k e ş liğ e b a ş la m ış tır . 2473
ر س ﻛﺎن داﺛﻨ ﻰ
? ﻭﻟ ﻮ.
٩ ﺑﻮن
ﻣﻮ س و ﻓﺮﻋﻮن دارد اﺷﻰ Ç ûn
be
M Û Sİ v ü
b i r e n g î r e s i k â n d â $ tî, f i r ’a v n
d ared
â ş tî.
«Ezelde bulunduğun gibi, bîrenklik âlemine vâsıl olunca anlarsın k i orada Mûsâ ile F iravn , musâiih ve müttehid bulunur.» II
«٠٠
Evet. Gül 1 ا اا1ﻃﺎ٠ >اا اا، آasilden yetişir. Asıllaıı b ir olan 1 ااا، ki şeyin b ir ؛kokar, اا،ا1 1ااا1.، ااEvliyi'، ile e؟k ٤ yâ d ا؛bbyledir. Gnlarm dil ا»ل٠ ٠ «ﻷاا.' leri bir, faknl meşreblerl rnugâyirdir . 2479 ة„ ت٠ت ا ن راى ﺗ ﻚ٠ ا ( ﺟﻜ ﻞ
,. ر وﺷﺎن ﺳ ﺊ; ت٠;ﻫﻤﺠﻮ ﺟﻨﻒ ح B âne
c e n g e s t in
H e v ıç ü
b erâ y<
h ik m e te s t,
c e n g - i H a r - f u r û ş a .n
S a n ’a t e s t .
٠Yâhud şu hâl; ceng ve ih tilâ f değil de hikm ettir, helki de n.crkeb satanların kavgası gibi bir sanattır.»
248.
ﻋﺖ٠يﺀ٠ﺑﺮا. ا ت و ه اً ن١ ﻷ اﻳﻪ
ا
Y â ne tn est ne an h l y l i s t , G encrâ çû gene d er vîrân îst.
“ Belki de ne budur, ne odur, hayretten ibarettir. Sen hâzineyi ara ki
٠ viranlıktadır.»
Renk ve birenk âlemleriyle onların erbâbı arasındaki İhtilâfı, Hazret-i h'Ievlânâ cenge teşbih etmişti. Sonra onun hakikaten ceng degil, hikmet ve san'at olduğunu bildirdi. Daha sonra da mes'elenin hakikaten hayretten İbâret bulunduğunu haber veriyor. Ma’rife t hâzinesini virânede ara diyerek mevhum varlığın tahribini tavsiye ediyor.
2481
< ﻣﲃ/ y ﻛﻨﺠﺶy *4 ﺁ ﻛ ﻰ٠
f
\)7 ﺍ
ر
y ن١ذ
genceş teveh h ü vi mîku7iîj Zan teveh h iim gencrâ güm m ıkuni.
A ttç ı
tû
“Sen aklina ve ilmine magrur olarak hâzineyi bulduğunu tevehhiim ediyorsun. Fakat 0 tevehhiim dolayısiyle asil hâzineyi kaybediyorsun.» 11«:؛
Kenk; yani k.vuet âlemi, hironkden yânı vahdetten zuhura geldiği hâlde aralarında zâhinıı İhtilâf varılır. Meselâ b iri kadim, biri hadîs, b iri vâcib, b iri mümkin, b iri gunî anirâlemin, biri ise muhtacdır. Bu ik i mer tebe arasındaki ih tilâ f gibi eshâbı beyninde de ih tilâ f vardır. Mûsâ ile F ir’avnin ih tilâ fı gibi. 2476
ﺍﻫﻞ روﺀن زاب اﻓﺰوف ﻣﺪﻧﻮد ﻓ ﺖ ا آ ب ﺳﺪ ﺑ ﻮ ن ﻣﻴﺜ ﻮد1ﺀ revg a n  K îb e t
bâ
z a b t e fz û ıı m îş e v e â ,
çûn
â b ı Z ıd
m lş e v e d .
«Yağın asli sudur ve ondan artar, sonunda ise suya nasıl zıd olur?» 2477
ﺟﻮﻧﻚﺀ روﻏﺰرا ز ا ﺑ ﺎ ر ﺛ ﺘ ﻪ ا د (■; ه اﻧﺪ Ç ûnki  b
ﺿﺪ١
revg a n râ
bâ revgan
}
zi
ç irâ
ب ا روﻏﻦ.آ âb
e s r iş te
z ıd g e ş te
end,
end.
»Yağı sudan vücuda getirmişlerken su ile yag neden b irib irin c zıd olmuşlardır?»
Hazret. ؛Mevlânâ rengin birenklikten 2uhûr ettigi hâlde aralarındaki İhtilâfı mahsus bir misâl -ile izah ediyor. Zeytin ve susam yağlarının dâneleri su ile yetişir. Demek ki su, bunların asil, bunlar da onun fer'idir. Fakat yakılmak lâzım geldigi takdirde su ile uyuş؛ınıazlar.٠ Hattâ su fazla olunca tavada Cizırdaliar, kandilde sOnerler. Bir misâl daha : 2478
١ ا ز ﻛ ﻠ ﺒ ﺮ.١ ﺟﻮن ﻛ ﻞ از ﻏﺎر س وﺧﺎ اﻧﺪر *اﺟﺮا. ﺩﻛﺬﺩ و٠ ص دو در Çûu
( j u l e?. İ T e s t u
.H e r d u
der
cen gen d
H ar
t،
١ﺓ ﺫ
ç j u l ؟,t r â
en der m acera
-Mâdeni k i gtil dikenden, ،liken de güldendir, o hidde neden b irb i » riyle ınuhâlı’f ve m uhâribdirler ?» >ﺳﺎ
(It'h-nU 'r
âs،dn-ı e v l iy a y a ,
lU itu n ( la 'v e tlid ir g d lib s a jd y u . ?Kikin s û r e t t e k a h n a a ld a n ır s ın , K u rn a zla r, y o k s a g e l m e z le r s a n ır sın . 2485
ﺕ-٠ﺯﺍﺀﻡ ﺯﺏ/ ﺱ، ﺯ ﯮ و زاﻟ ﺖ Tû
m eçû
B e lk i
İÇİ m e n
ﺑ ﻠ ﻜ ﺎ ا وا ز رو g ir iz â n e m
zi
n ls t,
û e z ٤۵ g ır iz a n e s t bu u .
«Ey yokluktan kaçman; ben yokluktan k^çıyoıum deme, belki o «en den y irm i derece fazla kaçmaktadiî.® Vücûd-i mevhum ehlinin yokluktan içtinâbı, yokluğun bunlardan nefreti dolayısiyle olduğu gibi, o vehîmeden kurtulm uş olan ehlullah hazarâtmdan halkın çekinmesi de yine onların nefretleri sebebiyledir. Şeyh G alibin dediği gibi ricâîullâhın ziyaretine giriemiyenler, huzurlarına ٠ ١ ؛ rebilmek için ma’nevi müsâade göremeyenlerdir. 2486
مصا ﻣﻴ ﺨ ﻮأد ت او ﺻﻮى ﺧﻮد وز درون ى ر ا د ت ﺑﺄ و ب رد
Zahiren mi Hande، ît s a y -ı H o d , V ’e z d e r u n m ir d n d e s t ba ç۵b-t re d . «O seni zâhiren kendi tarafına çağır», fakat derûnundan r ٠ 'd ....... siyle defeder.* 2.487
ﻧ ﺚ اى أ ﻳ ﻢS
ﻧﻤﺎﻣﺎى ﺍﺯ
ز ﻛ ﻴ ﻢ١' ر ت ﻓﺮﻋﻮن ى دان N a 'lh â y -ı b â z g ü lle s i e y s e lim , N e f r e t- i f ir a v n m i
dan e z K e lim .
٠F،y sâf kimse bu yolda tersine ınıblaoınış nallar va،d ٤ r. آﺀr'ö .n in MUsâdan nefreti asil kfelimullâhın ondan ،eı.effürü dolayjsiyledir.»
F: 75
118:؛
ﺓ٠ ﺍ82 ﺭﺍﺭﺕ ﺻﻮن در رارت ﺣﺎ"ﻫﺎ Ç û n İ â e t d a n tu v e h m u r a ’y h â , G e n e n e b ild i d e r im a r e t ca yh a .
«Vehimleri, reyleri şenlik ve ma’mûriyyet farzet. Lâkin öyle sen ve mamur olan yerlerde define ve hazine bulunmaz.• Yâni sen cüz.î ma’lûmâtına yalan yanlış mütâleâtma kapılıyorsun, onları bir hazine tevehhüm ediyorsun; o tevehhüm dolayısiyle vahdet hâ zinesini aramaktan geri duruyorsun. O hazine çok kıymetli bir definedir. Define ise ma’mûrelerde değil, harabelerde bulunur. Sen de onu virâneîerde ara ve ma’lûmât sandığın mevhûmâtı bırak da kendini harabe hâline getir. 2483
٠١ﺩﺭ ﺭﺍﺭ ﺕ ﺩ ﻕ ﻭ ﺟ ﺪ ﻭ ﺑﺪ
D e r im a r e t hest'ı v ü c e n g i b u v e d , N ls tr a e z h e s th a r e n g i b u v e d .
«^Ia'mUrelcrde varlık ve nıUııâzaa olur. Yokluk ise varlıklardan SI. kılır.» 2484 ﺛ ﺮد
— ى ﻓﺮاد ز ي١و ت
S
ﻝ
ﺗ ﺮ ا واداد ا د. ﻳ ﻨ ﻚ ' ﺑ ﺖ از ﺀ N i k i h e s t e z n îs tî fe r y d d k e rd , B e lk i n ls t e z k e s tr a v â d â d kerd . « V a r lık , y o k l u k t a n tird i.»
f e r y â d e tm e d i, b e lk i y o k lu k , 0 v a r lığ ı u z a k la ş -
Mevhum vücuduna ehemmiyet verip de kendisini var zannedenler, y o k tevehhüm eyledikleri hakikatten kaçınır ve ictinâb ederler. Halbuki o n l a r ı n 0 içtinâbı, hakikatin kendilerini uzaklaştırmasındandır. Yânî onla l', hakikate teveccüh etmez değil, hakikat onlara yüz vermez demektir. ،1 X 4
2 1
ا0٠ آن ﺣ ﻜ ﻢ ى ﻛ ﻔ ﺖ ﻛ ﺰ ﺟﻨ ﺐ ﺁ ﺩ ﺭ ﻫﻮﺍ
ﺍﺯ ﺟ ﻬ ﺎ ﺕ ﺛ ﺶ ﺀﺍ' ﺩ
إر,h a k im e ! g o ft k ’e z c e zb -i s e m a 71 .E z t i h â t -1 şeş be m a n d e n d e r h e v â o » ]ﻻإلﺀda ٠n٥ cevpl) verdi kl: Senîânın اه٤ لt‘؛...Jıe،،en ar،، rcılı mes ؛dolayjsiyle havada d«rmak،adîr٠* 24Ö 1
ﺀﺗﻪ٠ ل٠ﺟﻮﻥ ﺯ ﺷ ﺎ ﻃ ﺒ ﻰ ب ا'دآﺀف آو ﻧﺨﻪ٠در ﻣﺰادا Ç ûn
z i m ıK n a T îs -ı
K ubbe
r illte ,
Der 77 ﺿ ﺄ اm a n d â h e n î, â v îH te . «Nitekim mıknatıstan bir kubbe yapılaeak olursa ortasında bir dili r muallak kalır." 2492 ﻏﺎ٠ ﺍ٠ ﻥ1 ﻡ
ﻭ ﻛﻔ ﺖ
ﺍﻥ ﺩ
ﺭ ﺍ٠.ﻛ ﺜ ﺪ ﺩ ﺭ ﺣ ﻮ ﺩ ﺯ ﻣ ﻴ ﲎ ﺭ
S
i n d ig e r g o ft â s m â n -1 b â S a fâ , K e y k e şe d d e r H o d z e m in -i tîre râ .
«Dlgcr bir hakim buna îtirâz etti ki: sâf ve lâtif olan semâ, nasıl olur da kesif bulunan arzı kendine dogru ؟eker?" 2493 ﺍ ﺕ٠ﺍ ﺯ ﺛ ﺶ ﺝ ﻏ ﺎ ﺕ٠ﻁ B e lk i
ﻛﺪ دﻓ ﺾ ﻣ ﺈ ﻛ ﻨ ﺪ.ﺑﺎ ن.ﻳﺎ٠ ﺩ ﺭ٠ﺍ
d e f ’a ş m i k u n c d
ﺯﺍ ﻥ ﻁ ﺩ
ez
şeş
c ih a t,
Z a n be m a n d e n d e r m iy â n -1 â sıfâ t.
«Belki alt! taraftan defettiği l ؟١n arı, tedir."
hava arasında d u ra b h n k 11...7
٠Na’lh٥y-.
«٥٠٠٠١٠: Birini şaşırtmaktan kinâyedir. Düşmanı aldat inak isteyenler, atlarının nallarım önü arkaya gelmek üzere mıhlatırlar, m.ş. izleri görenler, 0 atları muhâlif tarafa gitti-sanırlarmış ki 0 yold. vurulan nallara «na’lhây.ı bâz gûne٠ derlermiş. Hazret-i Mevlânâ buyuruyor ki: Hak seni zâhiren da’vet ediyor, f٠. kat bâtmen uzaklaştırdığı İ؟in 0 da'vete İcâbet göstermiyorsun. Hakika. ten böyle degil.mi? Beş vakit ezan okunuyor ve (Hayya’ales'salâh, hayya’. alel'felâh) nidâsını herkes işitiyor, işitenlerden yüzde ka؟ı 0 da'vete ic،• bet edip câmie gidebiliyor. Eger ma'nevi bir el gögiislerine dayanmamı, olsayd? ezani İşiten müsliimanlardan hepsinin de câmie koşmaları lâzım gelirdi. Temenni edelim ki O yed“i kudret, göğsümüzden itmesin, yaka, mızdan tutsun da kendi tarafına ؟eksin. buz
d a d a n s e v k -i h id â y e t k im s e , B u la m a z v â t - ı H a k k i g e rç e k . R e h b e r i m o l s u n İ l â h i cezben. T u t y a k a m d a n .beni de kendine çek.
«ŞAKİLERİN DÜNYA VE ÂHİRETTEN MAHRUM OLMALARININ V، İKİSİNDE DE HÜSRANA UĞRAMALARININ SEBEBİ. 2488
ﺑﻮ ن ﻛ ﻤ ﻚ اﻋﺘﻔﺎدى ﻛﺮد» اﺳﺖ ﻟﺘﻀﻪ زﻣﻴﻦ ﺟﻮن زرد» ا ت٠ﻛﺎﻣﺎن ,Ç û n
.K
h a k im e k
’â s m â n
V tiK â d i
beyZ a
zem in
kerde çûn
İst
zerd e
İs t
Bir flozofcuk, âsumâ.ın yumurta gibi, zeminin de onun» ؟؛indeki *.y u m u rta sa rısı m is illi o ld u ğ u n u i'tfta d ed iyord u
f akimek) deki ( )؛kuçultmj edat^ ؛. B ؛y٦ saçn^bir “ ؛’؛kod s^U binin tahkiri İ؟. in getirilmiştir. Bu hakimcik, İ’tikadını meydana koydu sırada ؛ 2489
ﻛﺪﺍﻥI،؛- ﺑﻮن ﳑﺎ'ﺩ ﺍﻥJ f l : ، r ﺏ' ﻥ٣ ﻳﺎ ﻥ ﺍ ﻥ ﳏﺌﻌﺬ٠ ﺩ ﻭ G o ft
sâi ؛
,ç û n
.D e r m i y â n ı
in
be
m ânâ
in
H akdan
m u h îT -î â s m â n
Bir sorudu: o halde şu arz, onu kaplamış olan semânm orta mda»
٠ ا دduruyor?» diye soi'dıı 1.
ﺻﺗ ذﻟﺛ ذ' ﺳﺑﻠﺑ ﺟ ﻞ ﺮ
ي
ﻫ ﻳ
ﺋ ﺋ ﺎ ذ١ﺊ
١ﺬ
ﻐ
و ﻗﺋﺎ ﻗ ة ﺋ ﺋ
ﻫ
ﺔ
ﻟ١ب ؛
; : ; ا١ ذ٠ا.'
ﻻ ﻣ ﺄ١و ﺟ ﺨ ﻤ ﻴ ﺤ ﺲ ﺀ ر \ ذ د ذا و
«insanlarda„ ba'zjlarj vardır ki Allaha çarpık Jbnd.، ederler (yün. kullusunu doğru ve rjzâenlillah yapmazlar). Eğer ona sıhhat, servet g؛l٠l hayjr İsâbet edecek olursa müslümanhğ٠n hak olduğundan şüphe etme*. Ve eğer kendisine hastalık ve yoksulluk gibi bir imtihân vaki' olursa gel. digi cihete döner, yânî miirtcd olur, küfre avde.t ederler. Böyle yapan, dünj'âda ve âhirette zarara uğramış olur. Bu türlü zar٩r ise en aşikar l٠،r zarardır10.،، Ehlullâh hazarâtm m def'-i kalbisine uğrayanlar da böyle husrâıı 1 mübîne dûçâr olurlar. Diinyâda zevk-i m a'rifetten nasib alamadıklar، gibi ahiretteki müşâhede ni.metinden de m ahrum kalırlar. 2496
ﺑ ﻼ ل١ أ ﻛ ﺎ ن زو١ 'زj S r ﻣﺎزلy S erk eşi
ez
ﺩﺍﺛ ﻚ ﺩﺍ ﺭ ﺩ ﺍﺫ ﻭ ﺟ ﻮ ﺩ b e n d e g d n - i z ü ’U c e l â l ,
ez
D â r ık i d a r e n d
vucûd
-1 ،۵
tn e ld l.
«Sen Zül’celâl vel’ikrâm Hazretlerinin has kullarına karşı kafa tutatak olursan onlar da senin varlığından melUI olurlar.» O zevât-ı k irâ m m :
-
2497
ﻛ ﻨ ﻨ ﻪ١ﻣ ﻬ ﺮا دا را د ﺟﻮن اﺳﻞ ا ﻛﻨﺘ ﻪ٠ را ﺛﺐ٠ و ى٠ ﻛ ﺎ G e h -ru b a G âh
darend
h e s tt-i tu r â
çûn p eyd a şeydâ
kun en d,
kun en d.
«KehrühHsı vardır, o k eh ru hâyı m eyd an a çıkarırlarsa sen in sam an çöpü gib i olan v a r lığ ın ı çıldırtırlar.»
ا٠ﻻ٠ اﻫﺂﺀ,. ﺀﻻاا ا11,
IIH.
Cenûb-ı Pîr Efendimiz şu beytlerle eski hey’et ilmine ve erbabındaki muhtelif fikirlere işaret ediyor. Evet. Eski hey'etciler arzı merkez-ı âlem ve sabit, semâvâtı da onun etrâfında kat kat muhit ve müteharrik farzederlerdi. Arzın orta yerde durabilmesine ise semâvâtm cezbini, yâhud defini sebeb gösterirlerdi. Arz her tarafından müncezip, yâhud mündefi’ olduğu için ortada duruyor derlerdi. Zemini, tavam ve etrafı mıknatıslı bir yerde bir demir parçasının muallak kalmasiyle de bunu temsil ederlerdi. Mıknatısın şu hassasını bilen ba.zı papazların bundan istifâde ettikleri, dem r bir istavrozu kilisede muallakta durdurdukları frenk kitabiannda yazılıdır. Zikrolunan beytleri irad etmekten Mevlânânm maksadı hey’ete dâir bir mes'elenin tenkidi, yâhud halli değildir. Eski hey’etcilerden bir takı mının rey’ine göre semânın her tarafından defetmesi dolayısiyîe arzın orta yerde durduğu gibi, erbâb-ı kemâlin kuvve-i dâfiasiyle münkirin ve kâfirin de dalâlet ve azgınlığın tam ortasına saplanıp kaldığım ifade et mek istiyor. Şu beyt ile de bu fikri izah ediyor ؛ 2494 \ﻝ$
ﻝ٠١ ﺧﺄ ﻃ ﺮ
ﰉ ﺯ ﺩﱎ
ن ﻓﺮﻋﻮ ا ن ﺀا'ﻟﺪ ا د ر ﺿﻼل١ح P e s z i d e f ’-i H â tır-Î e h l-i k e m d i, C â n -1 f î r ’a v n â n be m â n â e n d e r D alal.
٠
. E h !-i a v n le r n
ke m â l
cani
o la n la r ı n
d a lâ le tte
g ö n ü lle r in d e k i
k u v v e -l
d â f؛a
s e b e b iy le
F ir '.
k a h r.»
2495
ف ﺟﻤﺎن٦ ان و٠ﺩﻯ ز ﻟﻨﻢ ا ن ج٠ ﻥ٦
ﺍ_ ﻥ و
ﻝ
ﻥ ﻝ ﺭ ﻫﺎ ﻥ١ ﺍﻧ ﺪ٠ ﺍ ﺩ٠
Pes zi d e f i k cihan, u ân c ih â n ,
٠
M a â e n d in h ire h â n hi in u ân. «Bu
ve
y o ls u z la r ,
ö b ü r
onsuz
d ü n y â n ın , da, bunsuz
y â n ؟d ün yâ da
٢٥
â h lr e tin
d e f in d e n
d o la y ı
k a lm ı ş la r d ı r . «
Yânî dünyftda da, âhirette de hüsrâna uğramışlardır, Cenâb-1 Pir bu beyt ile şu Âyet-i Kerimeye işâret buyuruyor: 118«
bu
2501
ﺣﻤﺪ دو ر ﺛﺎ د١ﻧ ﻮاد- ﺳﺪه ﺧﻮد ﻧﺤﻮان ش ؛ ﺑ ﺎ د١ﺟﺎه ﺀاﻟﻤﺮ B e â - i
H od H and
C ü m le d le m r a
A hm ed
beH an
d er reşâd,
K u l yâ
İbâd.
Ahmed AleyhisseJâtti Vesselâm Efendim'z, irşâd esnasında i limle âleme kulum dedi. Bu nükteyi anlamak i؛؟n (Kul yâ ،bâd )؛Ayelinioku.» Cenâb-1 Mevlânâ bu beyt ile Sûre-i ZUmerde bir Âyet.i Kerimeye İşâret ediyor. Hüseyn vâız da onu şu sûretle tefsir ediyor: «Şirk, kati ve zinâ gibi kcbâiri irtikâb etmiş olan müşriklerden ba'z،İarı huzûr-1 Nebeviye geldiler: - Bizi davet ettiğin din iyi bir ?ey. Fakat bu dine, girecek olursak t.vvelki günâhlarımız afvolunur mu? diye sordular, o süâl üzerine bu Âyet-i Celile nâzil oldu :
ﻢ
ﻳ ﺒ ﺐ
ﲟ
ﺀ ﻗﺄ ﻵ ﺯ١ﳇ ﺰ
ﻏ ﺎ
١ ﻍ ) ﺯ١ﻖ
ﻵ ﺋ١ﻵﺗ ﱻ
٠ م٠ ا إ ﺧ ﺐ٠ ﺋ ﺘ ﺲ١ د ﻫ ﻮ١ «Hahibim sbyle: Ey bir çok giinah irtikâbiyle nefislerine Isrftf Hm ٠ kullarım: Allahm rahmetinden iimit kesmeyin; hakikaten »ak 1ﺀ’ أ، ٠ ؛,rkten başka bütün günahları yarligar. Şüphesiz ٠, gafûr ve rahimdir.؛.. Bu Âyet-i Kerime, Kur'ân-1 Azîmü??ândaki ralımet Ayetlerini! rn ziyâde iimit vericisidir. Resül-İ Ekrem (S.A.V.) Efendimizin: «Bu Ayete mukabil. Dünyâ ile Dünyâda bulunan bütün şeylerin benim . ؛masun !٠،٠' mem» buyurduğu rivâyet edilmektedir. Ibn-İ Mes'ûd . Radiyallâhii Anh.den naklediliyor ki: Resülul.âbiî amcası Abbas bin Abdiilmuttalib Radiyallâhü anlı bir giin mescide girince orada birinin cehennem ateşini zikrederek dinleyenleri korkuttuğun،، İşitmi? v e : (41)
S û r e ؛Z U m p r : S3.
11.1
Yân ؛kalblerindek ؛kuvve- ؛câzibeyi sana tevcih ederlerse o câzibe huzûrunda kehrubâya karşı saman ؟öpü gibi miincezip olup koşarsın, 2498
٠ ﻓﺎان ﻛﺬذد. ش ﺑﻮﻥ ﻯ ﺧﻮ ﻃ ﻐﻴﺎ ﻥ ك~د
ﺍ/
ﺯ ﻭ ﺩ ﻧ ﺎ ﱘ ﺭﺍ
G e h - r u b a y - ı H îş ç û n p in h â n Z û d ı te s lim -i tu r â
T ugyan
kun en d,
kun en d.
..Onlar kehrubâlarmı yân'، câzibe kuvvetlerini gizleyecek olurlarsa senin teslimiyyet ve bağlılığını ؟abucak ؛syân ve tıığyâna tebdil ederler.. Yânî senin evliyâııllâh hazarâtına teslimiyyet göstermen de, ’؛tiraz ve İnkâra kalkışman da senden ziyâde onlann elindedir.
2499
A n
ﺖ
ﺣﻴ ﻮﺍ‘ ﺑ
ﺖ
ﻧ ﺎ ﺑ
ﻳ ﺔ- / ًا ﻧﺠﻨﺎﻧﻜﺎ
١ﻣ ﺘ ﺒ ﺔ
ﻭ
دﻳ ﺮ1 ﻛ ﻮ
k i m e rte b e ' h a y v d n î s t , İ7wânw ٤.
çünân
K ’u e s î r - i s u g b e -i
«Nasıl
kl
hayvanlık mertebesi, İnsanlığın esiridir..
2 5 .0 ﺍ ﳒ ﺊ ﺍ ﻧ ﺎ ﻥ ﻳ ﺪ ﺕ ﺍ ﻭ ﻟﻴ ﺎ
[f
ﺍﻑ
M e rte b e ’ Sugbe
ﺣ ﲑ ﺍ ﻥ ﺛﻨﺎﳻ
in ş â n
çûn
ﻥ٠ﺣﻮ
ﻣﺸﻪ
b e d e s t-i e v liy a ,
h a y v â n ş in â s e ş
e^
k iy â .
«insanlık mertebesini de ehlullâhm elinde insanlara karşı hayvanla, rm musahhar olduğu gibi bil.. 1190
Bir deve. |»ﻫﺎا، 1ا٠« لezerken, istedigi ottan, dilediği dikenden yerken, yularından devecinin yakalayıp SJrtma yük vurması elbette acı bir bil kümdür. Çünki mahrUmiyyet ve meşakkattir. Halbuki deve bunu ،'،،ra/ edemez. Çâr nâçâr vurulan yüke katlanır, onu uzak mesafelere taşır. insanin nefsi de lıevâ vü heves vadilerinde deve gibi salma «ezmek ve istediği gibi dolaşmak ister. Fakat, akil denilen zâbıta, onun yakuBin dan tuta^ dünyâda hi ؟bir şeyde mutlak hürriyet olmadığını, en ziyrtdc âzâde gönenlerin de akil hududu İçinde serbest bulunduğunu süyj.î O, hududu geçmek isteyenlerin yularım ؟eker ve ayağını köstekler.
2 5 .3 ا وﺑﺎ و ﻫﺌ ﻬﺎ
ﻋﻘﻠﻨﺪ
ﻋﻔﻞ
ﺍ٠ﺭ ﻣﺜﺎﻝ ﺍ ﺛ ﺰ ﺍ ﻥ " ﺍ ﺍ ﺕ
A K k a K le n d e v liy a v ü a K l ha, B e r m isâ l-î ü ş tü r ü n tâ in tih a .
«Allahın velîleri, aklin da akildir. Aklilar ise deve gibi katarın NO nuna kadar birbirine bağlıdır».
2 5 .4 ﺧ ﺮ ﺯ ﺍ ﻋﺘﺒﺎ ﺭ٦
ﻝ1
ﺍﻧ ﺪ ﺍ ﻧ ﺎ ﻥ
ﺍﻑ ﺫ ﻹ ﻭ ﻭ ﺯﻳ ﺖ ﺑﺎ ن ﻣ ﺪ ﻫﺰار٠ E n d e r îşâ n b ’e n g e r a H ir z ’i ’tib â r, Y e k k ıla v û z e s t
cnn-1 sa d hezar.
«B un lara ib ret g ö z îy .e bak da anla k i y ü z b in lerce cıının k l a v î . î b ird ir» .
Nüfûs-ı beşeriyye deveye, ukûl-i insâniyye de deveciye benzolllnıı, ti. Sonraki iki beytte ise evliyâullah hazarâtma nisbetle, ukılların ا1اا deve gibi kaldığı ve hazarât-1 evliyâ tarafından sevk u ؛dâre olunduğu bildiriliyor. Bir katar deve bir devecinin şevkiyle yürüdüğü «ıbl, ytız. binlerce kimsenin akil da bir .veliyy.، kâmıl tarafından İdfır. olunuyol demektir.
ا1١٠:ا
- Yâhu; niçin halkı ye'sc düşürüyorsun, (Kul yâ İbâdi) âyetini unuttun mu? demiş. Bu âyette nazar.! dikkat ve şükrâna alınacak ü ؟şey vardır: Evvelâ: Lutf ile İfâde edilmiş ve (Ey kullarım) denilmiş, (Ey âsiler) denilmemiş, Sâniyen: «ümit kesmeyin» emriyle rahmct-i tlâhiyyeden ye’se dü٠ gülmemesi emrolunmuş. ŞeyhUl'ekber kuddise sirruhûnun (Fütûhât-1 Mekkiyy )؟sinde deni. liyor ki: (ümit kesmeyin) nehiydir. Allahın nehyettigi şeylerden ؟ekin, mek lâzımdır. 0 hâlde kunUt, yâni ümitsizlik câ؛z değildir. Ye’se düşme, meli. Zira ye's küfürdür. Şeyh Attar kuddise sirruhu Hazretleri (Pendnâme) sinin baş tarafmdaki münacatında şöyle d er: «Kaçmış olan köle isyânı ve firârı dolayısiyle şerefini ve haysiyye. tini İzâle etmiş olduğu hâlde efendisinin kapışına döndü». «Rabbim; İşte 0 kaçmış ve dönüp gelmiş olan bu âsi kulun senin lutf u kereminden mağfiret umuyor, ؟iinki «ümit kesmeyin» buyuran bizzat sensin.» Âyet-i Kerimenin ne sûretle nâzil olduğu ve ne kadar büyük bir müjdeyi hâvi bulunduğu anlaşıldı. Fakat Cenâb-1 Pirin işâret buyurduğu nükte (Ümit kesmeyin) tebşiri değildir. Hazret-i R’levlânâ (Kul yâ İbâdi) emrindeki miitekellim zamirine nazar-! dikkati celbediyor. Evet. Emr-İ İlâhî (Kul yâ İbâdallâh) yâhud (Kul yâ İbâd) yânî «Ey Allahın kullan» yâhud *Ey kullar.» diye şeref vârid olmuyor' da (Kul yâ İbâdi), yâni: «Ey benim kullarım de!» şeklinde nâzil oluyor. «Kullarım» diyecek olan Zât-i Akdes-i Risâlet. olduğu İçin bütün beşeriyyet o mahbüb-i İlâhinin kulları mesabesinde oluyor. Artık Aleyhisselâtu Vesselâm Efendimizin Allah indindeki kadri ve mertebesi teemmül buyurulsun. Hayvanin insana musahhar oldugu gibi insanin da enbiyâ ve evliyâ’nin irâdesi altmda olduğunu, hattâ bundan dolayı Aleyhisselât Efendimize (Kul yâ ibâdî) buyuruldugunu Hazret-i Mevlânâ beyân ettikten sonra bahse devâm ile diyor k i: 2502
y ﻫﻤﺠﻮن ﺛﻤﺪانy
ل٠ﺀ
f > ﻛ ﺜ ﺎ ﺗ ﺪ ر ﻃ ﺮ ف در
ى
ﺛﺰ /
A k l - ı t u h e m ç û n ş u tu r b a n t u ş u tu r , M î k eşâ n eâ h er T araf d er h iik ıim u
r .
«Senin aklin deveci gibidir. Sen de onun irâdesiyle yiiriiyen dev. misâlisin, o deveci seni ister istemez çeker götürür*. UM
kalırlar. Fakat tıiû'ın.v.yyotleri hasebiyle bütün avalimi tenvir edecek birer güneştirler. Fvl iyim İlahın cismâniyyetleri île rûhâniyyetleri mtıkn yese edilirse koca bir ٠güneşin zerrede, keza heybetli bir aralanın ktı/ıı pöstekisinde gizlenmesi gibi olur. 2 5 .8
ﻟﺮﺍﻯ ﻣ ﺎ ﻥ ﺩﺭ ﺯﺭﰷﺀ ا ﺛ ﺘ ﺒ ﺎ. V ﻳﻦ ﻣﻨﻪ٠ îr ıe t d e r y a
Pd « İş te
sana
e h e m m iy e t
b e r in
sam an
n M n
؛ رن d e r z îr k â h ,
k i h in m n i h
a lt m d a
٠
v e rm e y e re k
ﺍﻧ ﺖ
g iz li
s a m a n ın
b ir
bâ
iş tü .
d e n iz .
ü s tü n e
S a k in
şüphe
e d e re k
V ،•
b a sm a *.
Evet. İnsan-ı kâmil, cismâniyyeti itibariyle bir saman ؟öpü katlnr zaif, lâkin ma'neviyyeti yüzünden ucu, ortası, sonu, olmayan bir deniz, dir. Molla Câmi kuddise sirruhu der ki: «Alim vC â r i f i n a l t ı n v e g ü n ı t i . şü
e lm a s a
d i
de
da
ona
d e n iz in
ve
y o k s u l d e m e . G ö ğ s ü n d e k i k a lb i h ir k a ra n ın
m a ’n e n
ir fa n
d e n iz id ir ,
ken-
h ü k ü m d a rıd ır* .
Böyle saman ؟ö^ü gibi zaif bir cismi görüp hakaretle ؟ignemeye kalkışma ki, altmda koskoca bir umman dalgalanmaktadır; yâhud bey. tin ma’nâsı şöyle olur, hattâ altındaki beyte daha ziyâde münâsebet alır: «S am an şüphen؛
İz â le
a lt m d a
g iz li
e tm e d e n
k e s b e y le m e d e n
a ya k
ve
ir fa n o n u n
d e n iz i o la n h a k ik i
b ir
v e liy y . i b a h r-i
k â m ilin m u h it
y a n ın a
o ld u g u n n
s a k ili y ilk in
a tm a » .
2 5 .9
ا ﺛ ﻨ ﺒ ﺎ ر و ﻛ ﺎ ل در درون رﺣﻤﺖ ﺣﻘ ﺖ ﻣﺮ رﻓ ﻮ ن
iş tib â h î v ii g ü m â n î der d e r û n , R a h m e t- i H a K K e s t b e h r-i r e h n iim û n . * M ü r ş id b ir
h a k k ın d a
İn a n ın
k a lb in e
â n ?
o la n - ş ü p h e
ve
zan,
A lla h ın
r a h m e tid ir * .
Cenâb-1 Pir Mesnevinin bir yei’inde: «insan suratlı bir ؟ok şeytan vardır» buyurur. Mesnevi şârihi §eyh lamfiil Anknrav ؛de der ki; «Her şeyh, ،ktidâyıı
2 5 .5 ﺍ ﺏ:; ﺟﺪ ﺍ ﺛ ﺰ ﺍ ﻥ
ﻧ ﻼ ﻭ ﻭ ﺯ ﻭ٠ﺝ
ﻛﺎ ن دﻣﻢ■ ا ﺛ ﺪ آ ﻓ ﺘﺎ ب٠د د
Çİ K ılâ v û z u fi u ş tu r b d n biy â b , D id e i k ’a n elide b â şe d â ftâ b . «O ;
ne
H a v u z d u r,
ne
d e v e c id ir ;
h a k ik a ti
a n ia
k i
güneşi
g O re n
b ir
g ö z d ü r» .
Yukarıki beytte binlerce akil İdâre eden veliyy-i kâmil, kılavuza ve deveciye teşbih olunmuştu. Burada o teşbihten rücu' ediliyor. Onun, hakikat güneşini müşâhede eylemiş bir göz oldugu, bu münâsebetle de kendisine (insan) denildiği beyân olunuyor. Çünki insan kelimesi lügatte göz belleği demektir. 2 5 .6
ﻣﻴ ﺨ ﺪ و ز ﺭﻭﺯ N ek
.ﺋﺎ"د
ب٠ﻧﺜﺎ ﺟ ﻬ ﺎ ن ﻟ ﺮ ش
ﺕ ﻭ- ﻣ ﻮﻧ ﻮ ﻑ ﺧﻮ ر ﺛ ﻴ ﺪ
c ih â n
d er şeb
M u n T a z tr m e v k u f » İş te ı.îş in
b u
c ih a n ,
tu lU u n u
k a r a n lık t a
b e k le y ip
ﻣﻨﺌ ﻈﺮ
b e m â n d e m îH d û z , H o r ş id e s t u
m ıh la n ıp
k a lm ı ş ,
TUZ.
sabahm
h ü lü lü n il
ve
gü-
d u ru y o r» .
2 5 .7 ﺍ ﻥ ﺩ ﺭ ﺫ ﺭ ﺓ٠ﺧ ﻮ ﺭ ﺛ ﻴ ﺪ ﺫ ﻭ ﺗ ﻦ ﺭ ﻩ٠ﺩ ﺭ ﺀ în e t H o r ş îd Ş îr -i n e r » ،ş te e rk e k
b ir
sana
z e rre d e
n ih â n
ﻟﻨ ﺖ
ﻝ
g iz le n m iş
b ir
ﺛ ﺮ
der
d e r p û s tîn 4
،
z e r r e i, berrei
güneş.
K u zu
p ö s t e k is in e
ş a k la n m ış
a r s la n » .
Evliyâullâh hazarâtı akl'ül-ukûl ve nür’ül-envâr mesabesindedir., tlaflet ve dalâlet karanlıklarına dalmış olan âlem, hakikati görebilmek 0 ﺍﺍ؛ﺑﺄma'rifet güneşlerinin doğmasını beklemektedir. 0 kâmil veliler, ،ısmâniyyetleri i'tibâriyle âleme' nisbet edilecek olurlarsa zerre kadar
2512
ﺩ ﺩ ﻭ ﺭﻭ ﱙ٠ﺍ;ﳍﺎﺫﺵ ﻓﺮﺩ ﺩ ف
)> ﺳ ﻌ ﻨ ﺖ ﺁ ﻧ ﻜ ﺎ ا ﺛ ﻪ د دS
E b le h a n e ş j e r d d îd e n d u Z a if, K e y Z a ife s t a n k i bâ şe h ş u d }tarif. « B ir h a k ik a t
ta k ım ve
a h m a k la r o n u
s u lt â n - ,
v a h d e tin
y a ln ız n e d im i
ve
k u d r e t s iz
b u lu n a n la r
g c r d u lc r . n a s ıl
z a if
H a lb u k i
رل.ااا
I
o lu r la r » .
Malumdur ki her elçinin kuvveti, onu gönderen devirin satvıtm göredir. En'.iyâullâh h.zarât'1 ise süferây-1 Ilâhiyje idiler. B؛nâtnak..١h kendilerinde İlâhî bir kuvvet ve Rabbâni bir şevket vardır.
2513
ت- ﺑ ﺶ ائI c-)ﻟﻬﺎد'ا ﻛﻔﺘﻨﺪ ﺍ٠١ ﺕ ادﻣﺶ ﺩﺳﺖ٠ﻭﺃﻯ آ ن ﻛﻮ ﺀ'ﻕ E b le h â n g o fte n d m e r d i biş « أ5د؛ .V a y ân k ’u ciK ib e t e n d îş n t s t ko v v e ti
•« P e y g a m b e r l e r i
y o k tu r
g ö re n
d e d ile r . F a k a t
b ir
a h m a k la r ; İş in
sonunu
b ir
k iş id ir ,
fa z la
düşünm eye»
y a rd ın ırıs ı
k im s e n in
vay
v )،،
٠ ٠
.«line Geçmiş ümmetlerden ba.zılarının hâli, hususiyle EbU Celiil ve ٠11ı ،1، nin Skibeti biraz tarih okumuşların malumudur,
'ﻫﺎﺍ1
sâhib değildir. İllâ (mahv) dan sonra (sahv) e gelen, (vahdet) ve (kesret) mertebelerini cem’ kılan ve ahlâk-ı Muhammediye ile mütehallık olan zâte inâbe edilir.» Demek k i: H e r ta c g iy e n ç u ls u z u E d h e m m i sa n ırsın ?
mısraında gösterilen her şeyh taslağı, mürşid olamıyor. Hâlis bir tâlib, bunlardan birine intisâb edecek olursa bilmediği bir yolda kör bir kıla vuza uymuş ve nihayet bir uçuruma yuvarlanmış olur. Bu mezlekaya düşmemek için intisâb edilecek zâtin ahvâli tedkik edilmeli, acaba haki ki mürşid mi, yoksa bir şarlatan mı? araştırılmalıdır. Bu yolda edilecek şüphe, sû-i zan değildir, ihtiyattır. Hattâ Cenâb-ı Pirin buyurduğu gibi sâlik hakkında bir rahmettir. Çünki o şüphe, onu hakiki bir mürşide doğru götürür. 2510 ﺟﺒﺎن
در
آﻣﺪ
رد٠ ص
/
ان١ ودو ﻣﺪ ﺟﻬﺎ ش ﺩﺩ م٠ﻓﺮد H e r p e y e m b e r fe r d â m e d d e r c ih a n ) F erd b û d
u S a d c îh â n e ş d e r n ih a n .
*Her peygamber diinyâya ferd, yâni tek olarak geldi. Tek olmakla berâber derûnunda yüzlerce âlem vardı». 2511 ﺣ ﺮ ﻛ ﺮ د٠ ﻫﺎﻟﻢ ﻛﺮ ى ﻟﻘﺪرت
ﱴ ﻧﻮﺭﺩ ﻛ ﺮ ﺩ ﺧﻮﺩﺭﺍ ﺩﺭ ﻛﻬﻴﻦ ﻧﻨ
١
A le m - İ k iib ra be K u d r e t s ih r k e rd , K e r d H o d rd d e r k e h in n a K ş î n e v e r d .
«Âlem-i kübrâ, yânî ma'neviyyat âlemi kudretle sihir yaptı, yânî bir mu’cize gösterdi de kendini küçük bir n.akş ve sûrette dürdü, büktü». Rusül-İ Kirâm Aleyhimiissalâtü Vesselamdan her biri, halkı hidâyete da’vet eylediği sırada yâlnızdı. Sûrî ve maddi bir kuvveti yoktu. Tek ba.؟ina olmakla berâber 'derûnunda yüzlerce âlem dürülmüş idi. Âdetâ sonsuz âlemler, insan denen küçük bir cisimde toplanmıştı.
اااا
dl. A llah "ay ırd c٠ı١١٠ 1 ااا, ااااا٠اا, اااا١٠1 ا ا ا٠1 ااk o rk m az {٠1 ﻻاا،، ا ا٠ا،: Idr kin . ١٠" « İçin b iiy lr y»p،،n? d،y٠١ ...... ٠or»m ı٠* « . E r b â b ı n ı n m a 'l û m i ı d ı ı r kl <)؛ ﺍﺍﺍﺍ!ﻷ-' H ic a z a r a s ı d a e s k id e n ( H i c r i ﺍ،ﺍ n ile n , § ،m d i is e ( M e d â ٠ y ؛n d S â ü l ı ) a d i v e r ile n m e v k i 'd e S e m û d k n v m ) bil lu n u y o r d u . B u n l a r m e d e n i y e t t e e p e y c e il e r l e m i ş l e r , d a g la r ı d e 'm e k . kil y a l a n o y m a k s û r e t i y l e k e n d i l e r i n e m e s k e n l e r y a p m ı ş l a r d ı . S o n r a p u f 1.111، t a p t ı l a r . S â lih A le y h ls s e ia m t i u n l a r a m e b ’û s - i t l â b l o l a r a k K eldi. K e n d i l i n d e n m ıı'c iz e o l m a k ü z e r e , k o c a b i r k a y a d a n d e v e ؟، !'. k a r m a s ı n ı i s t e d i S a lih A f e y h is s e lâ m m d ü â s ، ü z e r i n e 0 k a y a y a r ı l d ı , ؟ ؛in d e n b i r d e v e ٠٠1 1 ﺍ٠1 v e y a v r u l a d ı . Y in e P e y g a m b e r i n n ü b ü v v e t i n e i n a n m a d ı l a r . B ir d e s u ».٠٠"!،٠ e le s i ü z e r in e d e v e y i ö l d ü r m e y e k a l k t ı l a r . H a z r e t - ؛S â l i b .'m e v c u d k ııy ıın k t a n b i r g ü n lıa l k j n s u a l m a ş ı n ı , b i r g ü n d e v e n in s J a r ı l m R i m t e k l i f .",II K u d â r b ln - i s a i l f is m in d e b i r h e r i f k e n d i g ib i b i r k a ç ? a k î He b i r l e ş t i l ١٠" ,v e n in a r k a a y a k l a r ı n d a k i s i n i r l e r i k e s ti, h a y v a n i ö ld ü r d ü . Y a v r u s u k ı ı ç t ı d a g l a r a r a s ı n d a k a y b o ld u . N i h â y e t p i k t e n d e h ş e t l i b i r s e s i ş i t i l d i , 11111". r i k l e r i n h e p s i h e l â k o ld u . S e m û d k a v m i n i n h e l a k i n e 0 se s r e h e h ٠١1،1ﺍﺍﺃﺯﺍﺃ İ ؟in C e n â b .1 P i r E f e n d im iz b u k ıs s a y ı n a k l ile b a ’z ı î ı a k â j 'i k n n k l e d l y i ' 1
2515
-،ﺫ ﺩ
ﻥ.ﻑ
ﺍ ﺯ ﺭ ﺍ ﻯ ﺁ ﺏ 'ﺟﻮﺭﺓ
.'اﻧﻜﻮر و آ ب ﻛﻮر اﻳﺌﺎ ن د 'ط E z b e r â .y < â b ç û n H a S m e ş N ânkûr u
.'S u İçin deve/rdn .«b u lu n d u la r
âb
kür ¥ n
$ً„ﻏﲀ
ﺀ٤٠
b u d e i
o lu n ca A lla h ın n i'm etln e k ar,، k il i ,a n d »
Nankör) tizim «nankör» dedigimizdir kl yedigi ekmegi .,،ı.ney). 11, yânî kadrini bilmeyen, (Âbkür) da içtiği suyu talîdir etmeyen ،،,«', ، اا .n a d i r
.Şârih Ankaravi Hazretleri (nân-i gür ve âb-1 gür) okumak BÛr.'tlyl .Bunlar kabrin su v e ekmegi, yâni gıdası olup mahv ü fâni oldular., no» âlini ؟،'،،,karıyor. Fakat birinci ma’nâ daha vâzıhtır. Çünkü ni'mete k küfrânda bulunmak, o nimetin zevâline ve kâfir- ؛rtmetin helakine bebdir. («> Sûrrl ز؛., ذ«ا،3-1.,
«llts
G Ö Z L E R İN İN .
K A V M IN İN
S A L İH
H O R . H A K ÎIİ İS T E Y İN C E
Y .\N İ
Y A L N IZ
M A D D İY A T I
A L E Y IltS S E L Â M l
D Ü R M E S İ.
H A K
D Ü Ş M A N I
T E A l, A
G A L İB
H A K İR
V E
V E B İR
O L S A
A Z
O N U N
O R D U Y U
B İL E
O
G Ö R E N
M U C
İZ E
S E M Û D
D E V E S İN İ
IIE L Â K
O R D U Y A
E T M E K
K A R Ş I
G Ö S T E R İR .»
2514 ﺋ ﺰ.V ﺻﺎﻟﺦ اﻫﻼو;ت
‘اﻧﺔ
ردد ش ز ﺟﻬﻞ آ ن ﻧﻮمص،ل٠ N â K a -i S â lih P ey
b e S û r e t b u d ş u tu r ,
b iir ıd e n d e s
zi ceh l
۵٣،
K a v m -İ m u r.
Salih A ) c y h ؛١n devesi sûr،sseJân ؟deve t٠٩ ؛di. (F ؛J ٤a t tnu.cize o l a r a k bir kayamn ؟؛S erişinden Çikımş٤ı ١;؛mûd kaval, cehl ve Jnadradan ."enim sinirlerini kesti «
L a ta
Bu hâdise Kur’ân-1 Kerimin miiteaddid yerinde hikâye edildiği gibi İSâre.i Şems) de şu veçhile beyân buyurulmuştur.
ﺚ
ﺜ
ﻟ
٠ . ٠ ﻗ ﻔ ﻮ خ ف ا ذ \ ﺷ ﺜ ﺎً ﺋ ﻴ ﺄ
ﻭ ﻭ ﺳ ﺘ ﺖ ( ﻫ ﺪ ﯪ ; ﱔ.ﻝ>ﺅ !
I
ﺛ ﺌ ﻴ ﻴ ﺎ٠٠٠٠ ة ا ﺀ م١ة
٠
ﺅ ﻭ ﺛ ﻘ ﻬ ﺎ١؟ﺍﺫ
٠ ر ر ﺀ ؛اﺑ ﺤ ﺰ زﺗ ﺰ خ.ذ
1) ﻷااااﺀةﺀkavmi azınlığı dolayıslyle Sâ-lih Aleyhisselâmı tekzlb etti, onun peygamber olduğuna inanmadı. 0 kavmin cn şakisi ve cn bedbahlt bulunan herif, deveyi öldürmek İçin davrandığı Sirada, Allahın Peygam. beri, yânî Sâll.h ikleyhisselâm onlara ؛- Allahın devesinden el çekiniz V. orun sil içmesine dokunm ayınızdedi. Peygamberi yine tekzib ettiler ve devenin arka ayaklarındaki sinirleri kesip sonra öldürdüler. Onlar,« Ralli»؛, yânî AHâh'j Zü’lCclâl, günâhları delayıslyle üzerlerine azib gön. ,lirdi. O azab» tip müsavi ve Linftm? kıldı. Yân! eh؛-i imandan m.âadâsım
251ه
ﺏ
ﺯﻳﯫﻥ
ﺧ ﺪﺍ
ﺛﺨﺖ ﻓﻬﺮ
ﺣﻮﲠﺎﻯ ﺍﺋﺰ ﻯ ﺛﻬﺮﻯ ﺩ ﺭ ﺕ Şa.H ne-i K a h r-ı H u d â z ’îy ş a n b e c est, H i n b e h â y -ı u ş tu r î ş e h r î d erest. « K a lır ı İlâ h i za b iti, b ir d ev en in k a m b ed eli olm ak « zere onlardnn tam am bir çehîr isted i« .
(Şıhne) kelimesinin doğrusunun, şının kesriyle okunduğu ve eski ta'bir ils subaşı denilen zâbit demek olduğu Kâmûs tercemesinde yazılıdır. Hazret-i Mevlânâ, sıfat.ı llâhiyye'den olan Celâl ve Kahr'ı, şihneye teşbih ediyor, İşte 0 şıhne, bir devenin kani pahâsı olmak Uzere bir şehri harah ve bir şehir halkmi helâk etti diyor. Bundan sonra insanin rûlıu ile cesedini Sâlih Alevhisselam ile devesine benzeterek buyuru'yor k i:
2520 ﺭ ﻭ ﺡ ﳘ ﺠ ﻮ ﻥ ﻣ ﺎ ﳊ ﻮ “ ﻥ 'ﺍﻧ ﻪ ﺍ ﺵ ﺵ١ﺭ ﻭ ﺡ ﺍ ﺗ ﺪ ﺭ ﻭ ﻣ ﻞ ﻭ ' ﻥ ﺩ ﺭ ﺋ ﻘ ﻪ
R û h h e m ç û n S â lih u t e n i a t e s t , R u h ender- v o s l u te n der fd k a te s t, ٠Rûh; S â lih , d e v e is e ten gib id ir.
Ruh. v u sla tta m « t ٠'٠١٥’،ın ٠llr; ٠٠II
tak r « zaruret için dedir».
Fuzûli bir gazelinde- der k i: C e v r i, g ö n lü m d ü r ç e k e n ; g ö z d ü r gören r u h s d r ım ; A lla h A lla h kâm, alan k im d ir , ç e k e n k im d ir tedb.
Evet, Sevgilinin yüzünü gören göz, derdini ؟eken gönül oldu.ı gibi kâmil insanların ruhu, kurb-i İlâhide ve ni'met-i ma'neviyyede oldugu halde, bedenleri, ?neşakkat ve mücâhede ile yıpranmakladır. Bu İtibâr ile şu hâl, Sâlih Peygamber ile devesini andırır. F : 76
12..1
ﺗﺬ.»،٠ف ﻣﺒﻎ١ ﺍ)< و- ﻟﻮرد از- ﻻﻫﻠ ﺐ1 ا ة٠ دا ﺛ ﺪ ﻧ ﺪ از ﺣﻖ درﺑﻎ١آ ب ﺣﻘ ﺮ N â K a i a l l ﻷة,H o rd e z cû v ii m ig .A b H a K K r a d (\şie n d e z H a K d ır ig
Nâkctui.Kb. yâr،، nuı.rize devesi; bu*؛ «؛،an yağan ve dereden akan içiyordu. Hakkin su y u n u miistebjkkından esirgedi»؛?(؛.
su y u
Yağan yağmur i؛.e akan dere ve kaynayan pjnar, Allahın bütün mah i-ık â tü ،id İhsâm idi. Binâenaleyh د-ihsanda devenin de hakki vardı. Se r .٦ûdiier٠hak sahibini hakkından mahrum etmek istediler 0. 2517 م ﺻﺎﻟﺤﺎن٠ﻟﺦ >و ﻟ ﺞ٠ﺀاﻳﺔ ﻻ٠ ﺋﺪﻛ ﺾ دو ﻫﻼﻟﻦ ﻃﺎﻟﺤﺎن
W٥K ٠-٤ Salih, çû c im s -i S a k ik a n , Ş u d k e m i n i den h t ' l & k ı T a l i k a n . «saiihin devesi, sâîih olan zevâim c٤5٥d Ji٤bi٠؛âşıkların htlâklne pusu oldu». Yâilî erbâ.h-ı salâhın cisimlerine yapjlan ezâ ve cefâ, mütecasirleri İçin Se&eb-İ lıelâk oldugu gibi; mu'cize devesinin sudan men.edihnek istenilmesi ve sinirlerinin kesilip öldürülmesi de Semûd kavmi İ؟in azab-1 semâvi pususunu teşkil etti. 2518
رﺑ ﻨ ﻮ درد
fh
ا ن اﻣﺖ ر,: ا
"اﻻ و ﺑ ﺎ ﻫ ﺎ ﺟﻪ ا د١ا ة 7'ﺓﻷﻕ٣„ﻷ.
ü m m et
N a K a ta llâ h i v e
zi
h iik m A
s a K y ö .h â
rn erg
Îİ
derd,
Çİ k e r d .
«Hazret"! sailhin) aâk.tUâha dokunayım ؟, su İçncsl„« mâni' olma, olmas؛, Semûd Kavmiue «e gibi bir derd
y ın ız demesinin dinlenilmemiş v e nasıl bir öiüm gelirdi?» ﺩ ﺍ00
kası vardır H.lık ٠r ٠٠Alft Hazretlerinin de mahlûkâtı üstünde yarndış ve yaratış hııkkı varilli•, Hinâenaleyh, bigayr-ı hakkın bir mahlukuna tecı'ı viiz, Hakkın onılakı ynıadış ve hayatta bulunduruşunn taarruz olur. İn sanlar da böyle değil midir? Bir ressamın levhasına, bir şâirin manzume sine, bir musikişinasın bestesine, yâhud terennüm edişine taarruz, onların san’atkârlık haysiyetini incitir. Sâni-i Âlem Hazretlerinin de, kudret I ibdâına taarruz edecek olanlar imtihan ve azab görsün diye, cisim eıe gizlice tealluku vardır. Hazret-i Mevlânânın bahsettiği (peyvest), yâni *tealluk.un maddi olmadığını söylemeye hâcet yoktur. Nitekim kendisi de: «Nâs'ın rûhu İle Rabbi arasında ta’rif edilemez ve kıyasa gelmez bir tealluk vardır, bu yurmuştur. 2524 ر ﻛﺎ زار ا ﻧ ﺂ ز ' ر اوﻣ ﺖ١ﻓ ﺦ آ ب ا ن م ﻗ ﺼ ﻞ ا ا ب ﺟﻮ ت in â z â r - ı u s t , Î71 H u m ı t t a S î ؛bd db-t cust.
B i H a b e r K ’â z â r - ı Â b -I
«insanin cesedini incitenler, onu incitmenin Hak’kı incitmek olac«" ğım bilmezler. Bu cesed küpünün suyu nehir suyuna muttasıldır». Ressamın levhasını tezyif etmek ressamı, şâirin manzumesini beğenmemek şâiri incitecek gibi, mahlûkunu incitmenin de Ifâlık-) Zlş/ırım gazabım m٥cib olacağından bir takım gafiller bihaberdirler. Hııllıııkl mahlûkun küpündeki su, nehirden gelmektedir. 0 halde küpteki auya taarruz etmek, kudret nehrine taarruz olur ki, 0 taarruzda buluıınııluı, 0 coşkun nehrin dalgaları altında boğulmaktan kurtulamazlar.
2525
اﻟ ﻪ
٠ا Zan Tâ
ﻧ ﺎ ن ﺗ ﻌﻠ ﻖ
ﴁ١ﺭ ﺩ ﺀ
١"أ ك ا د د ﺣﻤﺎه ﻃﻠﻤﺮ
ta a llu k ki gerded
k erd
bd ctsmt
c iim le
İ lâ h j
â le m r â p e n a h .
«etimle âlemin mclce’i olsun diye Cenâb-1 Hak bir cisme taalluk etmiştir». 1 2 .3
2521
٠اﻟﺢ ﻧﺎﺑﻞ ﺁﻓﺎﺕ ' ﺑ ﺖ٠ روح
ز م ر اﻧﻊ ود ر ﻧ ﺎ ت ' ﺑ ﺖ Rûh-
ı Salih Kabiî.î
ZaH m
her i
a
â fâ t n is t,
buved
h e r z â t n is t.
«S alih in ru h u â le t k ab u l etm ez. Y aralanm ak v e ölm ek d ev e y e olur, S â lh in zâ tin e olm az». 2522
ﻧﻞ آذار ' ﺑ ﺖ١ﻭ ﻭ ﺡ ﻣﺎغ ذ ﻣﻤﻮز زداف ﺛﻌﺒﺔ ﻛ ﻔ ﺎ ر ﺑ ﺖ R û h -Î S â lih
K a b il-i â zâ r n is t,
N û r - ı Y e z d a n ş u ’b e - i k ü f j â r
„
ﺉ،.
«S âlih in ru h u in c itilm eğ e m tlsteid d eğildir. A lla h ın nûru, k âfirlerin zeb û n u olam az».
Malumdur ki ruh, âlem-i emirdendir; ma’nâ âlemine mensubdur. Beden ise topraktan mahlûktur ve maddidir. Onun İçin Dünyâdaki derd. ler, mihnetler ayn-1 âleme mensub olan bedeni müteessir eder, rûh Uzerinde te'sir yapamaz. Bunu anlatmak ٤؟in Hazret-i Mevlânâ, Sâlih Aley. hisselâm ile devesini misâl veriyor ve «Semûd kavmi, beden mesabesinde olan deveyi yaraladı ve öldürdü. Rûh gibi ma’nevi ve âli olan Hazret-، saiihe bir şey yapamadı» diyor. 2523
ﺑﻮت ا ﺟ ﻰ ﻣﺎن١ ﺣﻖ اﻧﺎن
د و ﻳ ﻨ ﺪ اﻣﺘﺤﺎن٠ '" ا راآ زا ر H aK
eza n p e y v e s t
b â c is m i n ih a n ,
T â )e
â z â r e n d ü b in e n d im tih a n .
«C enâb-1 H ak, g izlice cism e te a llu k gösterd i k i on u in c itsin ler de im . tih ân a uğrasınlar».
Cesed, maddi ve fenS âlemine mensûb olmakla berâber ma'nevlyyâttan da büsbütün hâlî değildir. Her müessirin eserine bir râbıtası ve alâ12.2
2527
» اشX - اﻧﻦ ﺟ ﻢ وورا اش
٠اﻟﺢ ﺧﻮاج-ﺛ ﺮ ى ا روحص
,N a K a - i c i s m - i v e l i r â
"ا
bende
baş
,T â ş e v î b â r û h - ı S a l i h H â c e t a ş
،Ey salik; b ir velinin deve gibi olan cismine ku l ol ve hizmet et k » Sâlih peygamber misâli bulunan ruhu ile kap، yolda؛، .«olasjn
Cenâb-1 Pir, Mesnevinin her yerinde yaptjg، gibi burada da kâr،' ve sâmi'leri bir insân-1 kâmilin hizmetinde bulunmaya teşvik ediyor. Yuka rıda cismi saiihin devesine, rûhu da o peygamberi zîçânın kendisine ben zetmişti. Sâlihin rûhu ile âşinâ ve kap، yolda؛، olabilmek İçin onun vâı lsl bulunan bir insân-1 kâmilin cismine kul ol, yfini Sidk ve İhlâs ile hizmel et, diyor. Sonra da kıssanm bakiyyesini söylüyor :
2528
ﻛ ﻔ ﺖ ﺻﺎﻟﺦ ﺑ ﻮ ﻧ ﻜ ﻢ ﻛ ﺮ د د ا ن ﺣ ﺪ ﻗ ﻤ ﺖ ر ﺳﺪ
G o f t S a lih
ç û n k i k e r d id
B a ’d i s i h r i z « H a z re t" ! s a iih , y e tin ؛
e ttiğ in iz
İç in
k a v m in e üç
gün
ا._ روز از خ- ﻳﻌﺪز in
h ased,
e z H iıd â n ik m e t r e s e d . d ed i k ؛:
s o n ra
b u
s iz e
hasedi ve
A lla h m
d e ve yi
in t ik a m ،
o ld iir m e
e h il,
g e le c e k tir « .
2529 ن،ﺟﺎن س
ﺫﯪﻥ
ازf
X
j
روز
ﻙ ﺩﺍ ﺭ ﺩ
L
ﺑﻌﺪ
ﺩ٠ﺁ ﻓ ﻴ ﴼ
TÛz-ı d i g e r e z d y e d fci u a r e d s i h
, B a ’d i s i h
c a n -ğ n
.A f e t i
n iş â n
Can alan A lla h tarafından » 11 ؟gün sonra size bir â fet g elecek tir ki 11 ؟nişân، v a rd ır «.
-
Enbiyâ ve Evliya hazarâtımn varlıkları, nâzll olacak belâların siperi, kendileri de bundan dolayı mahlûkâtm penâhıdır. Nitekim :
Yâni:
«H abibim ; S e n araların d a b u lu n d u k ça A lla h on lara azab ed ecek d eğ ild ir .8.■ Âyet٠i Kerimesinde bu hakikat beyân buyurulmuştur. Mekke
müşrik'eri küfür ve tuğyanda ileri gittikleri hâlde, aralarında bulunan Zât-i Akdes-i Risâletin yüzü suyu hürmetine rahatça yaşıyorlardı. Vaktâki hicret-i Muharamediyye vuku’ buldu. Mekkelilerin asayişi kalmadı. Türlü türlü belâlara uğradılar. Ezcümle müdhiş bir kıtlığa tutuldular. Nihâyet Mekkenin fethedilmesi üzerine temâmiyle mağlûb oldular ve İslâm’a girmek sâyesinde o belâlardan kurtuldular.
252.
ﻳﻠﻔﺮ ر ا
د ﺧ ﺮ ر ل٠٠٦ ف
K e s n iy a b e d B e r 'S â f
ﺩ ﺭ ﺩ ﻝ ﺍﻳﺜﺎ ﻥ
ﰽ
رﻣﺪ
îşan Z a ra r n x
b e r d il-i
ayed
ﺗﺎ
za fe r, b erg ü h er.
*E nbiyâ v e e v lly â m n k a lb in e k im se tecâvü z edip zafer b ulam az. Za. rar in c iy e d eğil s e d e fe olur«.
Hazret. ؛Mevlânâ, *Ricâlullâh* hazarâtımn münevver kalbini inciye, mübârek cesedlerini de incinin muhafazası bulunan sedefe benzetiyor. 0 cesedlere zarar eriştirilse bile kalblerine dokunulamıyacagmı bildiriyor. Sedef (istiridyeler), dalgıçlar vâsıtasiyle denizden çıkarılır, ve bıçakla açılır etleri koparılıp atılır; fakat içindeki inci zarara ugratılmaksızm muhâfaza edilir. Enbiyâ ve evliyâdan ziyadesiyle çile çekmiş, halkm taarruzuna uğramış, hattâ din yolunda ?ehid olmuş zevât-1 kirâm vardır. Lâkin dikkat bilirse anlaşılır ki 0 taarruzlar ve tecâvüzler sedef mesabesinde bulunan cesedlerine olmuş, kalbleri ise inci gibi masûn kalmıştır. <43> s ٥r ٠i 1204
E n f a l:
33.
2534
،i—.
٠> ،>٠/
،r i -*'١ y
،1—٠. p١,s 3١ -،- ٠١ ٤ ،^. G e rtu endiş-i
g ır ifte n
<> ç â re h e s t,
V ’e r n e H o d m u r g - t ü m î d «O nu z a k ta n
tu ta b ilir s e n iz
uçm uş
ve
k u r t u lm a n ı z a
f
ç â re
ez dam v a rd ır.
c e $ t.
Y oksa
ü m it
kuşu
tu
g it m iş t ir » .
Kazây-ı îlâhi’yi (Muallâk) ve (Mübrem) diye ikiye ayırırlar. Kazây-ı muallak, vuku’u, yâhud defi başka bir şey’in vuk.û’una bağlı olan kaza dır derler. Sadaka verenin ömrünün artması gibi. Kazây-ı mübrem ise; Hiç bir çâre ile defi kâbil olmayan, mutlaka olması mukadder bulunan hâdisedir. Her yaşayanın mutlaka ölmesi gibi. Kazaların muallak, yâhud mübrem olduğu pek de belli olmadığın dan, mutlaka helak olacaklarını kendilerine anlatmak için Salih Aleyhisselâm kavmine demişti ki: «Kaçan deve yavrusunu tutabilirseniz kurtul manıza imkân vardır. Tutamadığınız takdirde halâsınıza ümid yoktur«. 2535
٠٠١٠y j *؛.^١.^.،١v"—ii—" j S ‘ .ı
٠،٠،٠،٠
,K e s n i t â n e s t e n d e r â n
k u rre r e s îd
.R e f t d e r k u h s â r h â ş u d n a b e d î d H iç
k im s e
y e t iş ip
o
y a v ru y u
tu ta m a d ı,
Y a v ru
d a ğ la r a
k a ç tı
ve»
٧٠،
r ü n m e z o ld u ». 2536
،>
j . £ 4 ؛C • ? * ’•؛y w-1؛.■ j ٠r^
,H e m ç û r û h - ı p â k k u .M i g i r î z e d Y a v ru n u n fir a r ı
g ib i
k a ç ış ı,
te m iz
،y
e z n e n g -i te n
c â ııib -i r a b b - ü l- m in e n b ir
ru h u n
cescdden
u ta n ıp ,
c â n ،b -i
İlâ h iy e »
o ld u ».
1207
2530
در
ﺭﺩﺩ
ر ف روى ﺟ ﺊ ن
ﳐﺘﻠ ﻒ ﺍ ﺩ ﺭ ﻧ ﻈ ﺮ٠ ﺭ'ﻟﺚ١ﺭ'ﻟﺚ R e n g -İ r u y -i c u m le ta n
gerded
R e n g -i re n g -i m u H te lif * H e p in iz in le r d e
yü zü n d e ki
re n k
d ig e r ,
ender naZ ar.
d e ğ iş e c e k ,
n a z a r la r a
k a rş ı
m u h t e lif
> c ıık
٠
g ö r ü le c e k t ir » .
2531
روز اول روانﺟﻮنزﻏﻐﺮان ف ارﻏﻮان و٩ .س در دومرو ﺳ ﺮخ
« B ir in c i
R û z '-ı e v v e l r û y i t a n
çûn
D er du vu m rû
hem çû n
g iin
yü zü n ü z
su rH
s a fra n
g b i
sa n,
za g fe rd n , erg u va n .
ik U ı c i
gün
e rg o v a n
g ib i
A lla h ı n
k a h rı
k ız ıl
o la c a k tı r » ,
2532
٠ﺍ
ﻟﺮ ﺳﻮﻡ ﺭ ﺩ ﺩﳘﻪ ﺭﻭﻫﺎ 4\
ﳖﺮ
زا ن اﻧﺪر ر دJUJ
gerded ilem e r u h a s i y d i } , e n d e r resed K a h r - ı İ l â h .
D e r s iv u r n
s . 'd «Ü çüncü
g ün
zan
b ü tü n
y ü z le r
k a ra ra c a k ,
daha
s o n ra
e r i.
? e c e k t lr » .
2533
ن وﺑﺪ٠ ١س ز١ ر ﻧﺜﺎن ﺧﻮﺑﺪ
٠ دوﺛﺪ٠ر ة ا»اةه ﺑ ﻮ ى ك G e r n iş â n H â h îd K u rre -i n d K a t
e z m e n in v a id ,
be sû y -i ku h
detdd.
*Eger bu korkun ؟haberin benden nişanını isterseniz, devenin yavrusu daga dogru kaçmıştı». ٠٥٥٠
2540
i jlalİM
١^ l
j
I--
.!..؛،٣; ٣■.؟.
Ç û n ş e n îd e n d î n v a id -i m ü n k e d ir , Ç e ş m b in h â d e n d u
dnrd m u n T a z ır .
«Bu k ed erli h ab eri işitin c e zu h urun a göz d ik tiler v e onıı b ek lem ey e başladılar». 2541
•>؛ü -٠.٠٠'٠٠؛٠^i؛. jü iSjj Ji١ J
>؛٥l t j،
، y~I A
J v lj
,R û z - ı e v v e l r û y - ı H o d d î d e n d
zerd
M î z e d e n d e z n â ü m îd -i â h s e r d .
«B irinci g ü n y ü zlerin i sararm ış görü n ce ü m itsizlik le soğu k soğuk Ah
çektiler». 2542
fi•» i ü f ۶ ، ؛Ü -٠^ t r
S u rH
şu d ru y -i h em
rû z-i d u v u m ,
N e v b e t- i iim m îd - i te v b e
geşt gum .
«İkinci g ü n h ep sin in y ü zü kızardı. Ü m it v e te v b e nöbeti ،،.y b o l.lıı• 2543
٠^ S s ) f >~ i ü V . ^ ٠
٠>>Jt» .،!.^١٠٠$.^i-L. ١٠^ . Şu d
s îy e h
r û z -i s iv u m
rû y-i h em e,
H ü k m -i S â lih r â s t ş u d
b î m e lh a m e .
«Ü çün cü g ü n h ep sin in y ü zü karardı. S a lib in hükm ü; ce n g .iz, ،,tir « /, sız doğru çıktı». 1201.
Z &.J 7
ﻛﻔﺖ ﺩ ﺩ ﺩ ﺍﻥ ﻗﻌﻨﺎ
ت٠ ﻣﺒﺮم ﺛ ﺪ
ﺍﻣﺪﺭﺍ ﺍ ﺩ ﻥ ﺯ ﺩ ﺕ G o fi d îd îd
„ﺝ
ورت٠ ه
K a Z d m iib r e m
S û r e t-İ ü m m îd r â
g erden
ş u d e s t,
z e d e s t.
«S âlih A le y h isse lâ m d ed i ki: G ördünüz yâ! H akk ın ızdak i k a zâ y .ı İlâ h î m ü h rem olm u ş, ü m id su retin in b oyn u n u vurm uştur».
Hazret-i Mevlânâ, deve yavrusundan ve onu elde edebilmekten mak sadın ne olduğunu anlatmak için buyuruyor k i: 2538
ﺧﺎﻃﺮش-d
ﻛﺮ؛ ﻛﻲ ﻣﺤﺎادز ﺍ ﺣﺎ ﻥ و
رش
K u rre -i n â K a K i b e c a â r îd
اﻧ ﻪ ﺟﻪ
Çİ
2İ
b â ş e d H â T ır e ş ,
ih s a n u b e r e ş .
.D e v e y a v ru su n ed ir? S â lih A le y h lsseia m m h âtırıd ır k i iy ilik le , h ayr v e b asen ât ile o n u y er in e getirin iz» .
2539
ﺍﺯﺍﻥ٠ ﺍ ﺩ ﺩﺍﺵ رﺀﺳﺐ١ﱆf ور ﻧﻪ'ﻟﻮﻫﺒﺪﺍﺩ و ا ﻋ ﺪ را ﻛﺰﺍ ﻥ G er beca d yed V ’e r
ne
n
e m
d ile ş r e s tid i
u
s a id
eza n , râ
g e â .
«E ٤er p ey g a m b erin g ö n lü olu rsa, o azabdan k urtu lacaksın ız; ü m itsiz lik le elle r in iz i, k o lla rın ızı ısıracaksınız».
yok sa
ihtimâl ki Semûd kavminin helaki hakkındaki kazây-ı İlâhi bir kazây-ı muallak idi. Yani İmâna 'gelmekle peygamberlerinin gönlünü ederler ve onu hoşnud kılarlarsa kurtulacaklar, aksi takdirde helâk olacakİardı. SemUd kavmi, Hazret-i salibin gönlünü etmedikleri İçin o muallak kazâ, mübrem şeklini almış ve hepsi birden Azâb-1 İlâhîye uğramış İardı. 12.8
١،j ^S ١/ ٠ ؛. ___ ^ ١j o ؛j ١
١ ؛٠؛٠ ؛٠
\ir j
__ x
*>
Q \ y L * ^ L — l ٠١J ٠٠- ٥ .
١i ؛r ٦٠ü ١J İ - i . —
J^O ٠
. ؛i ^ = ٥
A
١٥C ١ j i ١٥j ٨ . * ^ / . ١ jp
f ٠^
*
a^
İ £ ؛؛؛١^
\ ؛٠١^
٠٥٠
Lz ~ £ ^ J J . j
j
a؛
. ؛A
V^
١
١£ ٠* 5 > Û ١١j t  — ^٠٥
٠£ ١٥ ١٥
(H r ^ J ؛
١ İ ؟===^؛١ J jJ i
1 ؛،'؛
٢ ) ؛١^٤ ؛. ١٥ A ؛S > ) ؛١
٧ > ،^ = = s O jı ١ ؟؛Û ı { > ؛/ C ؛J ١٥؛
^ Ö
؛i J ؛ ؛
٠١ ؟ ^ ؛5 .
«•Semûd kavmine de biraderleri olan, yâni o kabileden bulunan Sâ . .lihi, peygamber olarak gönderdik. Sâlih onlara dedi ki: Ey kavmim; Al laha ibâdet ediniz, sizin ondan başka ma'budunuz yoktur. Size Rabbiniz tarafından, onun kemâl-i kudretine, benim de sıdk.i nübüvvetime bir beyyine gelmiştir. İşte şu Allah devesi sizin için bir mu’cizedir. Onu bıra kın da Allahın arzından otlansın. Ona kötülükle dokunmayın, yâni kötü lük etmeyin ki, sonra sizi acıklı bir ölüm yakalar. Hatırlayın ki Allah sizi Âd kavminden sonra arz üzerinde mekîn ve onlara halef kıldı ve yer yüzünde sizi iskân etti. Onun düz ve yumuşak yerlerinde köşkler yapı -yorsunuz ve ev olmak için dağları oyuyorsunuz, imdi, Allahın ni’metle rini yâd ediniz. Arz üzerinde müfsidlik etmede ileri gitmeyiniz. Sâlihin kavminden mütekebbir ve müteazzim olanlar aralarından imân etmiş olan zuafâ ve. acezeye; Sâlihin hakikaten Rabbi tarafından olduğunu bili yor masunuz yân ؟onun hakikaten bir Nebiyy-i mürsel bulunduğuna ina nıyor musunuz? dediler. Onlar da; Evet. Biz, O’nun gönderildiğine, yânî tevhid ve ibadet gibi bize getirdiği şeylere inandık cevâbını verdiler. Se1211
2544
ﻣﻞ ﻧ ﻠ ﺪ٠ ﻯ٠ﺍ ﺍ ﺏ
ﻭ
ﺟﻮﻥ ﳘﻪ
ﺩ٠ ﻭ ﺁ ﻯ٠ ﺀ ﺍ ﻥ در دو ﺯﺍ/ ﳘﺠﻮ Ç ûn
hem e
b e r n â ü m îd i s e r z e d e n d ,
H e m ç û . m iir g â n
der
du
zd n u
am edend.
«Hepsi de' ümitsizliğe düşünce kuşlar gibi dizleri üstüne çöktüler». 2545
ﻝ ﺍ ﺱ٠. ﺟ ﺮ٠ﺩﺭ ﻳ ﺂ ﻭ ﺭ ﺓ ﻥ ﺫ ﺍ ﻭ ﻧ ﺪ ﻧ ﺮ ﺍ ﺍ ﺱ٠ﻧ ﺮ ح ﺍ D er
N u bi d v e fd
Ş erh-i
în
C ib r il-i e m in ,
z a r i zed en ra
c â s e m ln .
«Bu diz çökmenin şerhini Cibril.i emin Kur’ân’da (câsimin) kelime, siyle getirmiştir». Cenâb-1 Pirin telmih ettigi şu Âyetlerdir ki SUrel A’raftadır : .;ﻍ
ﺋ ﺌ ﳭ ﻼ ﺍ١ ﳝ ﺢ١ﲪ ﺌ ﺘ ﻸ ﺓ ﺩ ًﺍ
|
; ة
#
؛
ﻲ
ﻃ ﻨ ﺎ \ ﺽ\ ﻍ ٥
/ ت
ﻌ
ﺋ
د
; ١ﺦ
ﻟﻴ ﺆﺍ ﺓ5 ﺳ
ة
\f ؟ ﺩﺩ ﺭ ﻭ ﻫ ﺎ١٠ﺉ \ ﺛ ﺌ ﺆ٠ ﻙ٠ﺫ ﺫ
ﺸ ﺊ ﺀ ﺗ ﺎً ة
ؤ ﺗ ﺎ دﻧ ﻮ ق ﻳ ﺜ٠ و ﻻ ة٠
٠ﰻ١ ﺩ ﻭ ﺓ١ ﺀ ﺋ ﺬ ﻩ ﺳ ﺪ ﻣ ﻠ ﺪ ﰎ٩ ﻟ ﺬ ﺟﺜ ﺖ١ﺕ \ ﺩ ﻵ ﻭ 0و ﺗ ذ و
ﺞ
ا21٠
ﻻ ﺑ
٢ ﻳ ت٠ آ ءع
ا ا ذ إ#
ﻏ ﺎ
^ ا
ء ﻟ ﺗ ﻔ ﺄ ة ﻗ ؤ ة ؛
2548
ر رﻓﺖ٣ﻣﺎﻟﺦ اذ ﺧﺮ ت ﺑ ﺮ ى ئ ﺩﺭ ﻣﻴﺎﻥ ﺩﻭﺩ ﻭ ﻓﺖ٠' ﺭ ﺩﺏ ﺍ٠ﺫ S a lih e z H a lv e t Ş th r d ıd
be
s u y -i şe h r r e ft,
ender m eyân
-1
dûd u
te ft.
«S alih A le y h isse lâ m ؟e k lim i, o ld u ğ u h a lv eth â n ed en 5٠h re doğru g it. d um an ٣٠ a te ş iç er isin d e gördü«.
ﻻ٠ O rasını
2549
'ﺍﻟﻪ ﺍﺯ ﺍﺟﺰﺍﻯ ﺍﻳﺜﺎﻥ ﻯ ﺛ ﺒ ﺪ
ﻛ ﻮا ن ا د د. ﻧﻮح١ ﺋﻴﺪ.ﻧﻮح N d le
e z e czâ y-ı
tşân
m î ş e n îd ,
N e v h a p e y d d n e v h a g û y â n n â b e d td .
«H elak ©Jan k a v m in eczasınd an m a’n en in iltile r İşitti. A ğlam a vardı, lâ k in a ğ la y a n la r görü n m ü yord u*. 255.
اﻟﻬﻬﺎ٠ زاﺷﺨﻮاﻧﻬﺎ ﺛﺎ ﻥ ﺛ ﻔ ﻴ ﺪا و ﺍ٠ﺍﺋﻠﺚ ﺭﺯﺍﻥ ﺟﺎﺋﺜﺎﻥ ﺟﻮﻥ ﺅﺍﻟﻪ Z 'is tü H â n h â
şâ n
ş e n îd
û
n â le h â ,
E ş k r îz â n c â m ş â n ç û n jâ le h â .
«H azret- ؛S â lih ©nlarm k em ik lerin d e n in iltile r duyd u . R u h la „ ؟، ٠ d ân elerl gibi y a şla r döküyordu*. 2551
ﺩf
ﺍﺯ٠ ﺍ ﺥ ﺁﻥ ﻭﺛﻔﻴﺪ ﻭ ﻡ ﻳﻪ٠
ﺭ ﺍ ﻥ ﺁﻏﺎﺯ ﺍ ﺩ. ﺭ ﻧﻮﺡ. ﻧﻮﺡ S â lih
ti g ir y e s a z g e r d , n e v h a g ira n âgâz gerd.
â n b ’i ş n î d
N evha
bet-
٠Cenâb-r S â lih , o in iltile r i İşitti v e a ğ lam aya başladı, o ağlayan ruhlar İçin g ö l y a ş la n döktü*.
ا2 ا.’ا
im a l
k a v m iı ıin
in k â r
ın ü tr k v tı h ir
e d iy o r u z .
ö ld ü r d ü le r
ve
M ı ı ’c iz c A lla h ın
p e y g a m b e r le r d e n d e d ile r . da,
B u n u n
e v le r in d e
o n la r d a n
yü z
e m ir le r in i
ve
e m r in e
is e n
b iz i
ü z e r in e
ve
d iz
k u f ir l. - r ،
d e v e s in in
is y a n
E y
n e h iy le r in i
b ir b ir
h â ld e
a n la ttım
B ir
de,
yâ n i
h e la k
B en
ve
B iz ,
is te d iğ in
titr e m e ,
k a v m im ;
k i:
؛، i z i n
a y a k la r ın d a k i
e tlile r .
k o rk u tm a k
o n la r ı
çökm üş
ç e v ir d i.
d e d ile r
a rk a
s iz e
s iz e
in a n d ık la r ı n ı z ı
s in ir le r i
ey
azabı
g e t ir
h a re k e t-؛
o ld u la r .
S a lih
R a b b im in
n a s ih a tte
k e s ip
S a lih ;
o n ıı
h a k ik a te n
de a rz
g ö r e lim , y a k a la d ı
P e yg am b e r
r is â le tin i,
b u lu n d u m ,
y â n i
yâ n ı
h a
٠ Ba’zı müfessirîne göre, Salih Aleyhisselâmm bu son bitâbı Semûdilerin deveyi öldürmesi üzerine vâki’ olmuştur. Ba’zılan ise: Hazret-i Sâlih bu sözleri kavminin helâkinden sonra onların ruhlarına hitâben söy ledi demişlerdir ki aşağıda geleceği veçhile Hazret-i Mevlânâmn mütâleası da öyledir. (Câsimin) kelimesinin «Diz çökenler» demek olması ve diz çökmenin bir nev’ı ta’zîm tavrı bulunması dolayısiyle Cenâb-ı Pir Efendimiz bir nükte beyân ediyor ؛
y ır h a h lı k
g ö s te r d im .
L â k in
s iz
n a s ih a t
v e r e n le r i
s e v m e d i n i z 44. ؛
2546
*aS*
£ 0 ) fs ö ١y ٠j js ) y \ j
Zânû
V ’ez «Seni tu k la r ı
ân d em zen ç û n în
o k u ttu k la r ı
v a k it
d iz
ve
k i t a ’l î m e t
zâ n û
S em ûd
zed en k a v m i
k u n e jıd ,
b îm e t k u n en d . g ib i
( c â s im in )
o lm a k ta n
k o rk u t
çök».
Yânı kâmil bir mürebbî huzurunda yeni derse başlamış çocuk gibi onun ta’limâtını dinle. Yoksa Allahın kahrı gelince seni mecburi olarak çökertir, 2547
\Jj4i
j
^
w■■— '** -C٠ !٠p
M u n T a z ır g e ş te n d za H m -ı K a h r râ, K a h r â m e d n îs t k e r d â n ş e h r râ. »S em ûd g e ld i
ve
،44) 1212
o
k a v m i, ş e h ir
k a h r-ı
h a lk ın ı
S û r c i A 'r a f :
73-79.
İlâ h i
y a ra s ın ı
m a h v e t ti» .
b e k le m e y e
b a ş la d ıla r .
O
k a h r
2558
ﱈ ﻟﻌﻠﻰﲝ١ ; ﺣﻖﺹا ﻛﻔﺘﻪ ( / / نزﺣﻤﻬﺎ١ ر
م٣ H aK
m erd
B er serâ n
g o fte
-1
tu ra
zaH m h d
ر
lu T fi d ih e m , m erh em
n ih e m .
«C enâb-1 H ak bana b u yu rd u ki: S ana lütfed erim , onJarm a ؟m ı, 1اا d u k la n tek zib v e ü z ؛، y a r a la n n a m erh em korum *. 2557
١ ﺟﻮنﺳﻢ١ ف ﻛﺮدﺀ ﺣﻖ دﻟﻤﺮ ﻣﺎ ﻃﻄﺮمﺟﺮر ﺑﺎ٠ﺫ١ ف رو Sâf
k erd e
haK
d ü em râ
R û f te e z .H a T ır e m
gun
sem a ,
c e v r-i şu m â.
«A llahü Z U lceiai, h atırım dan sizin cev rlerin izi s ild i süpürdü v e k a l. b im i sem â gib i bir h â le getird i». 2558
ن ﺛ ﺪ» ار ﻟ ﻜ ﻞ٠ در ﺷﺒ ﺤ ﺖ ﺟﻮن د ﻛ ﺮ٠1ﻧﻔﺘﻪ ا ﻓ ﺎ ل و ﺳ ﺨﺄ ,D e r
.G
n a S îh a t m e n
o fte
em sal
w
şu d e
b â r-i d ig e r
su H a n h a çû n
şeker
B en tek rar h a y ır h a h lık v a ’d isin d e . ؟ok m e seller ve .e k e r «،،، ٠ ٠٠،٠!،٠٠ sö y le d im *. 255٥
٠ از ﺛﻜﺮ اﻛﻴﺦ٠ﺛﺒ ﺮ ﻣﺎز ﺛ ﺮ ﻭ ﺛﻬﺪ ى ا ﺳ ﺤﺰآﻣﻌ ﺨﺘﻪ Ş ir -i ta z e e z ş e k e r e n g îH te , Ş ir -U
şeh d î bâ
su H an
â m îH te .
«Ş ek erd en taze sü t peyda ettim , sözü m e bal v e şek er kattım da ö y le söyled im ». 1215
2552
ه: ا ﻃ ﻞ ﻟ ﻞ٠ﻛ ﻔ ﺖ اى ﻗﻮم ﺗﻪ-ﻣﺠﺔ G o ft
ey
3>
د ش, ن٠ وذ ﺛﻂ
K a v m -İ
V 'e z ş u m â m e n
b e b â T zl z îs te , p îş -i H a k
V e g r is te .
“D e d i k i: E y ﺓﻷ، ؛ ؟؛ ﺍﺍn d e y a ş a y a n k a v m ; e y H a k k i n h u z u r u n d a k e n . d ile r in d e n a ğ la d ığ ım ü m m e t» . 2553
ﻳﺮ ﻛﻦ رﺟﻮرﺛﺎن٠ﺣﻖ ﻣﺠﺘﻪ
ﺑﺲ 'ﻋﺎﺗﺪ از دور دان٠ﺿﺪ ﺛﺎﻥ د H aK
be g o lte
P e n d şâ n d ik
S ttb T
buu
be٣
c ev T -i şa n ,
b e s n e m a n d e z d e v r -i şân .
« C e n â b -1 H a k . h e n lm a ğ la y ış ım a k a r ş ı b u y u r d u k i: O n l a r ı n c e f â s ın a s a b r e t, k e n d i l e r i n e n a s i h a t v e r . D e v i r l e r i n d e n ç o k b i r şe y k a lm a d ı» . .Y ân ؛h e îâ k o l m a l a r ı y a k la ş tı. 2554 ﺟﻔﺎ
ض ﻛ ﻔ ﺘ ﻪ ﺿﺪ ﺛ ﺪ ﺿﺪ از
ﺛ ﺮ ﺑ ﺪا ز ﻣﻬﺮ ﺟﻮ ﺛ ﺪ وز ﻣﻐﺎ M en
b e g o fte b e n d ş u d p e n d e z c efâ }
Ş î r - i ;p e n d e z m i h r c û
şud
5 ﺓﺭﻩ.
v 'e z
“B e n d e H a k k a a r z e t t i m k i: İ l â h î , o n la r ın e t t i k l e r i c e fâ d o la y ıs iy le b e n im n a s i h a t e d e c e k fiilin i t u t u l d u . N a s ih a t s ü t ü , ş e f k a t v e s a f â t e ’si.r iy le c o şa r» . 2555
ن.. ز ﺑ ﻐﺎ ر ﺟﺎى١ب ﺀ ر د د
اﻧ ﺮد ﺀ در ﻧﻜﻬﺎﻯ ﻣﻦ B e sk i k e rd e n d e z c e fâ
ﻧﺪ
ber
ﺛﻴﺮ cây-t
Ş îr -i p e n d e fsu r d e d e r r e g h â y
“B a n a 0 k a d a r c e fâ e t t i l e r k i, k a ld ı» .
1214
-1
n a s ih a t s ü tü
m en ,
m en,
d a m a rla rım d a
dondu
o la r a k
b u ld u n u z
m u?»
hayretle dinleyen o lm a y a n
c e s e ille r c
hi Vesellem Hazretleri: r im
k i
den
daha
s ö y le d ik le r im i iy i
diye seslendi. Hazret- ؛Peygamberin
şu
hitâbını
ﺀ’ ا٠لﺀداا- اÖmer Radiyallahü Anh: « Y a I t c s U l a l l a h r i l h u ı١ ، ç i n s ö z s ö y l ü y o r s u n u z ? » diye sordu. Sala:lâhü Aley« N e fs im
s iz
d u y a r la r ,
y e d - ؛k u d r e t in d e
o n la r d a n
lâ k in
daha
cevab
iy i
o la n
A lla h a
iş it e m c z s in iz ,
v e r e m e z le r »
y e m in
y â n i
o n la r
edes iz -
buyurdu.
2563
f o y رو ﻧﺤﻮل ر د و ﺑ ﺤ ﺖ اى 4 ن ﺳﺮ.. > ا ﺗ ﺮ| ى ب ) داy R û be H o d k e r d u b e g o ft e y n e v h a g e r , N e v h a e tra m i n îr z e d in „e^er. « S â lih b u
g tir û h
A le y h is s e lâ m s e n in
k e n d is in e
a ğ la m a n a
te v c ih .؛
h it a b
ile
d ed i
k i:
E y
a ğ la y a n ;
değm ez».
2564
ﻭﻡ ﺳﲔ٠ ﺧ ﻒ
1 ~\
K e j m e H â n ey rast H â ile n d e m u b in , « K e y fe âsâ H u lf-ı K a v m in Z â lim in » . «E y
K u r ’â n . ı
a rk a s ın d a n
n a s ıl
M ü b în i m ahzun
o kuya n ,
y a n lış
.o k u m a .
B en
z â lim
b ir
k a v m in
o la y jm ? »
Bu beytte Kur'ân-J Azimden iktibâs edilmekle berâber hafif bir degittirilme yapılmıştır. Yâni Ayet:
٥
زن٠ ﻸ ﺋ ﺎ
ﻳ
ﻫ ﻘ ﻘﺋ ﺳ ظﺎ
iken beyitteki şekilde nazma sokulmuştur. İslâm edebiyatçıları buna (tağyîr-i yesir) diyorlar. Ve yapılmasını eâiz görüyorlar, (Kâfirin) denilmek mümkün iken Cenâbı Pirin (Zâlimin) kelimesini kullanması, Allâhü a'lem zulmün küfürden eşed olduğunu imâ İçin olsa gerektir. Bir de Ayet-İ Kerime, Şuayb Aleyhisselâmm sözünü hikâye ettigi hâlde Hazret-i Mevlânâ onu SSIlh Peygamber lisânından naklediyor. Buna sebeb d e :
(«٠ Sörf، A٠rn٠: w. p: 77
1217
2560 ﺳﺨﻦ
ا نc i f در ﺛ ﺈ ﺟﻮززص
ن
ﺯﱇ و١ﻳﺪ٠ ﺯﺭﺳﺎﻥ د٠ﺫﻙ١ز
Der şumâ çûn zehr geşte ân sçhun, Zdnki zehristan budtd ez biHubun. « B e n im z e h lr lik
0
ta ،.,
s ö z le r im
s iz e
z e h ir
o ld u .
Ç ü n kü
k ö k te n ,
te m e ld e n
b ir
id in iz » .
2561
ö f ^ r ﻧﻢ ﺛ ﺪ£ ﺟﻮن ﺛ ﻮم رﻛﻦ٠ اى أوم ﺣﺮون
ﻭ ﺑﻴ ﺪ
ا-ﻧﻢ ئ
Çûn şevenı gamgin ki gam şud ser- ııigûn, Gam şumâ b â d ey Kavm-İ harûn. «N eden gam
s iz
m a ğ m u m
o la y u n
k i
gam ,
te p e ta k la k
o ld u .
E y
âsî
ka vm ;
a s il
id in iz » .
2562
ﻛﻨﺪo y ر ﺭﻟﺊ ﱎ٠ج ﻛ ﺲ-ي٠ ر ﻛ ﻨ ﺪ٠ﺛ ﺪ ﻛ ﻰ ﻣﻮ
? ﺭ ﻥ-
r رش
H îç k e s h e r m e r g -i gam n e v h a k u n e d , R îş s e r ç û n şud kesî m u b e r k e n e d . « H i؟ ş a h ıs
k im s e
s a ç ın ı,
g a m rn
s a k a lın ,
ö lü m ü n e
y o la r
a ğ la r
m i?
B a ş ta k i
y a ra
iy ile ş t i
d iy e
b ir
m j? »
Salih Aleyhisselâmm helâk olmuş kavmine fart -1 merhametinden ağlaması, sonra da onlara hitâb ile hakikate müteallik sözler söylemesi istigrâb edilmesin. SemUd kavminin helâk olan bedenleri idi. Ruhları bâki oldugu İ ؟in dünyâda sözünü dinlemedikleri peygamberin hitabın، işitiyorlardı. Ayn-ı hâl Bedr gazâsmda da vuku’ bulmuştur. Muharebe bittikten sonra m üşriklerin ölüleri bir çukura doldurulmuş, üstleri toprakla örtülmüştü. Aleyhisselâtu Vesselâm Efendimiz çukurun başına gitti. Oradakilerin isimleriyle hitab ederek: «Biz; Rabbimizin bize va’deylcdigni hak ve sâbit olarak bulduk. Siz de Rabhinizin size va’deyledigini hak ve sâbit 1218
2 5 .8
jLiL. j
j ^
،y . ٠• j
٠L٠،r J
|jl■*1*1 Af kS
Ber çi m i giryî bigû her fi’lişân, Ber sipâh-ı Kîne-i bed na' lişân. « S ö y le ! yâ nı
önü
h k la r m a
N iç in
a rk a s ın a
a ğ lıy o r s u n ? g e lm e k
O n la r ın
ü z e re
e f ’â lin e
ç a k ılm ış
m i,
b ir
yoksa
o rd u y a
n a lla r ı
te r s in e ,
benzeyen
k in d a r •
m ı? »
Geçen derslerimizde bahsi geçmişti. Düşmanı aldatmak için at nnlları tersine, yâni önü, arkasına gelmek üzere mıhlatılırmış da süvârisı nks-i tarafa gitti zanm verilirmiş. Buradaki (Bed nâl) da o demek ola cak.
2569 ﺭ ﺩ ﻝ ﺍ ﺭ ﻳ ﻚ ﺭ ﺯ ﰷ ﺭ ﺛﺎ ﻥ ﺍ ﺭ ﺛ ﺎ ﻥ٠ ﺍﻥ ﺯ ﺭ ﻫﻤﺠﻮ.ﺭ ﺯ
B e r d,il-i tâ rîk -i p ü r-je n g â rışâ n , B e r ze b â n -î ze h r i h e m ç û * O n la n n fiille r in e
k a r a n lık
ve
p a s lı
k a lb le r iiıe
m â n şâ n . m i,
yoksa
y ıln ıı
g ib i
* e h lili
m i a ğ lıy o r s u n ? »
2570 ﻩ ﺛﺎ ﻥ
ﻛﺎ را,
ﺭ ﺩﻡ ﻭ ﺩ ﺩ ﺍ ﻥ
ﺩﺍ ﻥ٠ ﻳ ﺄ٠ ﺭ ﺩ ﻫﺎ ﻥ ﻭ ﺟﲌ ﻛ ﺰ ﺩ ﻡ
B e r d u m -u -d e n d â n -1 se g sa ra n e şân, B e r d e h â n -u -ç e şv ı-i k e jd u m
//dne şan.
«Onların sansnr gibi nefeslerine ve dişlerine ini, yoksa ııkrclı yuvası gibi olun ağızlarına ve gözlerine ilil?»
121.
Âye،-i Kerimesinde beyân buyurulan peygamberler arasındaki ittihaddır. Nitekim Şârih Ankaravi «Filhakika Şuayb Aleybisselâmm böyle demesi, hemen Sâlih Aleyhisselâmm böyle demesidir» diyor. 2565
ﺖ اﻓ٠ ر از ادر ﺑﻐﻢو دداو ﺀ
ل ﻋﻠﻰ دد وى ﺻﺎﻓﺖ
رﺣﻤﻨﻰ
Bâz e n d e r ç e ş m u d il û g ir y e y d ft, R a h m e ti bi ille ti d e r v î b e td ft. *Tekrar Salih Aleyhlsselâm, gönlü göıünde ağlamak Kendisinde sebebsiz b ir merhamet parladı*.
hissi buldu.
2566
ﻮد ﺑc f زﻃﺮﺀى اردو ﺣﺮان ىﺟﻮد ﺖ ازدرا ﻧﻄﺮة لﻋﻠ K a T r e m i b a rid u h a y r d n ؤﺟﻮ، جb û d , K a T r e î bî ille t ez d e r y â y -ı cûd. «Gözleri damlalar yağdırıyor. Kendi ise bu hâle hayran kalıyordu. O damlalar, rahmet deryâsınm sebebsiz katralan idi*. 2567
ت٠\ ز ﺟﺎﻟﻊ ﻳ ﺖr
f
ت ﻛﺲ٠ و ى ﺀﻛﻎ١ﻋﺶ ﻓ ﻮ ﲰﺎ ﻥ ﺛ ﺎ ﺩ١
ر ﺟﺘﺎن
A k i -1 ti m ig o jt k ’în g ir y e z iç îst, B e r ç û n â n e fs u s y d n ş a y e d g irist. «Onun akli diyordu ki: Bu ağlama neden? Kallerine teessüf edilecek olan bu herifler ağlamaya değer mi?*
45)؛ 1218
SU re i B e k a r a :
» s.
2573
ﺛ ﻞ- ﺋ ﺒ ﺪ و ا ز را؛ ت- ا ز ل ﺭ ﺍ ﻥ ﺑﱪ ﺗ ﺶ
ﺭ٠ ﺍ ﺩ٣ ﺏ
E z -p e y -1 ta K lid u e z râ y â t-ı n a K l, p â n ih d d e ber ser-i in p ir-i a K l. «Sem U d
k a v m i,
o ld u k la „
İ ؟in ,
bu
h a lle r in e
k u la k
m u k a llid
ih t iy â r
ve
ve
a la y
a la y
m ü d e b b ir
n a k le d ile n
a k im
b a ş ın a
saçm a
sdzlere ،أﻷﻷ
b a ş m ı ş la r ,
yâ n!
n a s l-
v e r m e m iş le r d i» ,
Ma’lumdur ki taklid: Bir kimsenin kavlini ve fiilini hakikat bilerek ona göre hareket etmektir ki bunu yapana mukallid denir. Taklidin iyisi olur, kötüsü olur. Mesela biz i’tikadda (EbU Mans.r-1 Mâtür؛dî)nin, amelde (imâm-ı A’zam Ebû Hanifejnin mukallidiyiz. Bu. iyi bir takliddir. Maalesef içimizde mason ve komünist olanlar vardır, o da kötü bir takliddir. SemUd kavmi de, bütün müşrikler de bu kötü hmkallidlerdtn idiler. Dedelerinden, babalarından ne görmüş, aralarmda bilgi ؟geçilenlerden ne İşitmiş iseler, onları hakikat şanmışlar ve aldanmışlar, görüp işittikleri şeylerin ma'kûl olup olmadığım düşünmeye lüzum görmemişler, onlan körü körüne tatbike çalışmışlardı. Bundan dolayı enbiyâ ve evliyâ’nm hak sözlerini, görüp işittiklerine uymadıkları İçin kabul etmiyorlar, şu hareketleriyle akl ve fikri ayak altma alıp çiğnemiş oluyorlardı. .nlarm bu düşünceleri ve sapıklıkları Kur'ân-1 Kerim'de: ﻗ ﻪ١ ﻟﺬ
i
Yânî: b iz
de
٠ ' ؛ ﺭ ﺑ ﳭ ﺬ ﺇ ﺗ ﻪ ﻭ ﻝ١ﺅ
« B iz , b a b a la r ı m ı z » , o n la r m
iz le r in d e
d e d e le r im iz i y ü rü y o ru z ,
bu
ﺗ ﺬ ﺭ \ ؛١ﺝ
i.tlk a d
g it m iş
ve
am el
o ld u k la r ı
y o la
ü z e r in e
b u ld u k ,
g id iy o r u z
d e r-
l e r 4 8 .»
I
s
٥rı‘i
Z U h t u l:
22. 1221
2571
ﺛ ﺎ ن. . ٠۶٠٠٠١ ر ﺑ ﺰ و ﻓ ﺬ ر و٠
ﺛﺎ ﻥ- ﺍ ﺟ ﻮ ﺯ ﺍ ﺩ ﺣﻖ ﺀ ﺩ/ ٠ﺀ Ber sitiz u testtir w رﺀ$ً ﺋ ﺎ$<؛n, Şükr k u n ç û n kerd, H a K m a h b û s şân. « O n J a r jn A J J a h ın d ig in e
in â d jn a
o n la r ı ؟ü k r
ا٠ ا,
d ün yâ d a
ve
is tih z â s ın a
to p ra k
a lt ın d a ,
ra i
a ğ la y ıp
u kbâda
is e
m ü te e s s ir
o lu y o r s u n ?
cehennem de
h a b s e y le -
h a m d e t» .
Evet. Zâlimlerin helâk olması, hattâ iktidardan düşerek bir §ey yapamtyacak bir hâle gelmesi, mazlumlar İçin ve bütün alem hakkında azim bir ni'mettir. Nitekim Kur'ân-1 Kerimde:
٠
^ئ١ ﺗ ﺨ ﺴ ﻜﺘﺎ ت١ ; ﻏﻴ ﺔ ئ'ﻟﻴﻴﺎﻗ ﺰﻳ ﺪ ﻷ
Yânî:
«Z âlim lerin ardı, a r k ^ ı k e s ild i, denildikten sonra «Hamd, A lem lerln rabbi olan A lla h ’ad ır.’. , buyurulmuş ve bunun pek büyük bir ni’met
olduğuna işâret edilmiştir.
2572
٠ ﻛ ﺰ٠د ﺷ ﺎ ; ﻛ ﺮ ﻳ ﺌ ﺎ ﻟ ﻜ ﺰ آ ﺛ ﻢ D e s t şâ n k e j p â y ş â n k e j ç e şm kej'. M ih r şâ n k e j S u lh ş â n k e j H ış m k e j. « O n la r m d e , g a z a b la r ı
e lle r i da
de,
a y a k la r ı
d a , g ö z le r i
de,
m u h a b b e t le r i
de,
s u lh le r ،
e g ri id i..
Yâni gördükleri, düşündükleri ve yaptıklar ؛İşler temâmen Çarpıktı.
ا„اSı'،r٠i En'am: 45. 122.
2575
ﺗ ﻂ ا ﻭﺭﺩ زدان ﺿﺪﻛﺎن١٠ از ﺭﻭﺭﻟﱮﻥ٠ ﻧﻤﺎد ﺛﺎ ن ﻗ ﺮ
Ez behi§t dverd Yezdan bendegan, T â n iim a y e d şâ n sa K a r p erverdigân.
٠
« C e n â b -1 H a k , n e lte n
I
b ir
ta k ım
c e h e n n e m lik k u lla r ı m ,
ş a h ı s la r ı
yâ n î
k e n d ile r in e
n e b ile r ؛,
v e lile r ؛
« O s le r n ifk
d iin y â y a
، ؟،n
C
٠٠I ٠-
g e t ir m iş tir « .
Bundan sonra Hazret-i Mevlânâ, mevzu’ ile ilgisi sebebiyle Sûr.'-، Rahmandaki bu Âyetin ma'nâsı ile ilgili beyânda bulunuyor. SUrc-1 tali mân tekkede nâzil olmuştur. Nüzûlüne sCbeb de Kur'3n'da (Rahrnûu) İsm-i şerifinin zikri Uzerine müşrikler tarafından: — Rahmân kimdir ve n«lir? bilmiyoruz, denilmesi, jrâhud yine müş rikler tarafından : — Kur'ânı Muhammede öğretenler var: isnadında bulunulmasıdır Bu süre-i Celile:
٠
Yânı: lin ı
« M e rh a m e ti
e y le m iş
ve
h e r
şeye
in s a n ı
ş â m il
y a ra tıp
o la n
A lla h ,
m a k s a d ın ı
K u r ’â n ’ı
a n la tm a y ı
p e y g a m b e r in e ona
ta ٠-
ö ğ r e t m i ş t i r ؛، ..«
Ayetleriyle başlar. Hazret-i Mevlânâmn izah ettiği Âyetleri llü.oyln : Vâız rahimehullah (Mevâhib.i Aliyye) isimli tefsirinde şöyle anlatır
Çf■'■ Q ؛،، ٠ ^ ؛ ؛ ؛Ç£ ؛ ؛١£ ٧* ٠ « A lla h , zâh, y â n i d iğ e r in e te k z ib
ve
b ir b ir iy le
h â il
v a rd ır
k a r ı ş m a z la r . in k â r
k a r ş ıla ş a n k i
o
E y
j ik i
d e n iz le r
in s a n la r
d e n iz i
s a lı v e r d i.
h u d u d la r ı n ı
ve
c in le r ,
١0
؛؛؛؛؛
A r a la r ı n d a
te c â v ü z
R a b b in iz in
e t m e z le r hangi
Id r
lır r
ve
yek
n i'm c t lc r in i
e d e b ilir s in iz ? ؛؛،.
ﺍ50 ؛sarel K ıttım : 1-t. ■51> Surcl 1, 1.1»1,1.1„. 1.-21
122:1
١ >؛C L —i -
« :K e z a , ,B iz ,
m ü ş r ik le r e
b a b a la r ı m ız ı
b a b a la r ı b ir
şey
ö
â
j
A lla h ın ta b i’
؛،." ؛١؛J ؛٠j ١ ؛١i ١6 j ؛j ١ l ٠،١ ؛١j j J ٥
in z a l
e ttiğ i
b u ld u ğ u m u z
a n la m a z
ve
d o ğ ru
k ita b
ş e y le r e
y o lu
ve
ş e r ia t e
u y a rız
b u la m a z
u yu n
c e v â b ım
b ir
d e n ilin c e
v e r ir le r .
h a m â k a tte
Y a
i s e l e r ?' 1. .
.gibi Âyetlerle haber verilmektedir (Beytte bir (râyât.ı nakl) terkibi geçmektedir ki (nakl sancakları demektir. Ben onu «alay alay naklolunan saçma sözler» diye terceme et .tim, Çünkü sancak alaylarda bulunur Râyât) kelimesi (re’y)in fârisi telâffuza göre cem’i de olabilir. Bu) takdirde ma’nâ: «Semûd kavmi mukallid ve dedelerinden, babalarından nakledilen düşüncelere tâbi’ olduklarından pîr-i aklın başına basmışlar dı» olur,
2574
٠,؛٠-
j>-
jy٠
/ . ٠٤ i *$ 3 (،^٠- ،؛؛٧ 3. ,P î r - ı h ü r n î c ü m l e g e ş t e p î r - i H a r
.E z r iy â y -ı ç e ş m u g u ş-ı y e k d ig e r B u n l a r , .* k â r lı k
h ü r
e tm e k
b ir e r
iç in
ih t iy a r
y a ş lı
eşek
d e ğ il,
b ir b ir in in
gözüne
ve
k u la ğ ı n a
r iy a »
o lm u ş la r d ı
Yâni Semûdiler arasında ihtiyar ve tecrübekâr olanlar varsa da onlar da başkalarına karşı eslâfa tâbi’ olduklarım göstermek mürâiliğinde bu lunduklarından adetâ yaşlı eşek derekesine düşmüşlerdi, <«) 1222
S u re ؛B e k a r a :
170.
lanna rağmen aralarında ma’nevî bir hâil vardır ki birleşmelerine mey dan vermez. Kendilerini mü.min ve gayr-ı mü’min olarak ikiye ayırır. O mâni’ de din ve ahlâktır. 2577 ﳜﺘ ﻪ. ﻝ ﺍ ﺭ ﻭ ﺍ ﻫ ﻞ ﻧﻮﺭ ﺍ٠ ﺍ ٠ ﺉ١ﻙ
١ﻷ ﻑ
ﺏ ﻧﺜﺎ ﻥ ﻛ ﻮ ﺀ
در
Ehi-İ nâr u e h l-i n û r â m îH te , D e r m e y â n ş â n k û h -ı K â f e n g iH te . «N âr dağı
ve
kadar
n u r b ir
e h li o la n la r , s û r e tâ
m â n ’؛
k a r ış m ış la r d ır .
L â k in
a r a la r ın d a
K âJ
v a rd ır* .
^eselâ; (Sûre-i Tahrim)deki şu Âyet-i Kerimeyi okuyalım:
وا\ ؤ؛ ت1
ﺳ ﺘ ﺜ ﻼ،ﺗ ﺘ ﻲ
4
ﻗ ﻲ \ د' ﻋﺑﺎﺋ ﺦ٠ ز٠ب
- ث
زج د'ﻟ ﺔ ﻛ ﺰ ﻛ ﺔ ءﺋ
ﺟ ﺔ ﺟ ﺔ ى ىا ﺿﺎﺛ ﻘ ﺞ ; ذا ﻻ ذ ﻏ ﻼاﻟﺌﺎ دا ٠ ع 'ذت'ﻏﻖ » K ü fü rd e m esel
İrâ d
scbât
e y le d i,
h a r e . m le r in i
k i
g ö s te r m iş
y â n i
b ir
ve
m is â l
k u lla r ı m ı z d a n
ik i
İm â n
e t m e m iş
g ö s te r d i. a b d -i
N ûh
s â lih in
o la n la r ve
ta h t.ı
L û t
İç in ,
٠
A lla h
l ،r
p e y g a m b e r le r in
n ik â h ı n d a
id ile r ,
o
(Buradaki hıyânetten fuhş m a ’ n . s ı anlaşılmasın. Maksad: Her ikisinin de kocalarının peygamberliğini t a s d i k etmemiş olduklarıdır) B u i k i p e y g a m b e r , a z â b -1 İ l â h î y i 0 k a d ı n l a r d a n d e f ' e d e m e t l i . (Yânî peygamber haremi olmaları, küfürleri dolayıslyle 0 kadınlan azâb.ı İlâhiden kurtaramadı Nüh'un karısı TUfanda boguldu. Lût’un karisi başına taş düşerek öldü.) A h i r e t t e i s e o n l a r a : C e h e n n e m e k a d ı n la r ,
g ir e n le r le
z e v c e le r in e
s iz
de
h ıy â n e t
g ir in
e ttile r .
d e n ile c e k tir “ . .
İşte şu mesel. ؛llâlıi, yııkarıkl beyti pek güzel izah eder. Bu kadınlar, iki Nebiyy-، muliterem ile bir evde, bir yatakta bulunacak kadar ،ht،l،t
٠52> SÛ1..1 Thrlnı 10 1125
Eshâb-ı Kiramdan Câbir bin Abdillâh radiyallâhü anhümâmn şöyle dediğini Hâkim rivayet etmiştir: *Hazret-i Peygamber bu sûreyi sonuna kadar okudu, sonra buyurdu ki: « N e d e n s i z i b ö y l e s â k i t g ö r ü y o r u m ? C i n . n ile r , A lla h 'ı n ( F e b ie y y i b î;
s e n in
â lâ ؛
b u
s ü â lin e
k a r ş ı s iz d e n
r a b b ik û m â
n im e tle r in d e n
daha
tû k e z z ib â n )
b ir
i y i h a r e k e t e d iy o r la r . N e
 y e tin i
ş e y i in k â r
o k u s a la r :
e d e m e y iz .
H e r
« H a y ır,
h u s u s ta
v a k it
yâ
R ab-
sana
ham -
buyurdu. Demek ki bu Âyetler okundukça aynı sûretle cevab verilmek, hiç olmazsa Cenâb٠ı Hakkın bitmez, tükenmez nimetlerine karşı hamdedilmek lâzımdır. Âyet-i Kerimedeki (Bahreyn), yâni iki deniz için (Bahr-i Fâris) ve (Bahr-İ Hûm) diyenler olmuştur. Bahr-i Fârisin, Hind okyanusu, Bahr-i Rûmun Akdeniz olmasına göre aradaki hâilin Süveyş kanalı olduğunu söyleyenler vardır. Hattâ (yeltegıyân) fiilinin istikbâl ma’nâsına alına rak, yâni: « İ k i deniz k a r ş ı l a ş a c a k » ma’nâsı çıkarılarak Süveyş kanalının âtide açılacağına işâret buyurulduğu da haber verilmiştir. Ba’zı müfessirler de: İki denizden maksad: Erkek ve kadının nüve sidir ki rahimde karşılaşırlar ve onların birleşmesinden doğma ve tenâ. sül vuku’a gelir mütâleasmda bulunmuşlardır. Muhakkikler ise onu başka türlü izah ederler. Meselâ İmâm-ı Kuşeyrî: Bahreynden maksad: Havf ü recâ, yâhud kabz u bast, yâhud üns n heybet gibi kalbi hallerdir. Aradaki Berzah ise Allahın kudretidir diye te’vil etmiştir. Hazret-i Mevlânâ da o bahreynin ma’nevi olduğuna kaildir. İki de nizden maksad: Cennetlik ve cehennemlik insanlardır der ve şu sûretle îzâh eder: d o ls u n ,
d iy o r la r . »
2576 ﻥ١ ﻝ ﺍ ﺭ ﻭ ﺧ ﻮ ﺩ ﺭ ﺍ ﻥ ﺭ ﺩ ﺓ٠ ﺍ ٠
ﻻﺑﺎ ﻥ
ﺭ ﺯ ﺥ٠ ﺩﺭ ﺩ ﺍ ﺑ ﺎ ﻥ
E h l i n â r-u -H u lâ ra in h em ~ d ü k â n , D e r m e y â n ş â n b e rza H -ı L â -y e b g ıy â n . «N âr
ve
d ü k k â ııd a b e râ b c r d ır
k i
n û r
ç a lı ş a n
e h li
y a ş a d ı k la r ı
b ir b ir in e
oJanJan,
e s n a f g ib i h â ld e
g ö r.
yâ n î B ir
a r a la r ın d a
c e h e n n e m lik le r le d ü kkâ n d a m a ’n e v i
c e n n e tlik le r i
ç a lı ş tık la r ı,
b ir
b e rz â h ,
y â ııi
b ir
b ir
dünyâda
m â n i’a
v a r.
k a r ı ş m a z la r » .
Bir memleket, bir şehir, bir semt, bir mahalle, hattâ bir ev İçinde oturan insanlar sûretâ muhtelit görünürler. Bu İ'tibâr ile bil' dükkânda çalışan ve ayni san'atle meşgül olan esnâfa benzerler. Fakat sûri ،h،i)ât1 2 2 4
3 J ٥ & ١١& ؛ ؛
®
^ ٠& £ ١.»
Yânî: .،Ey m ü c r i m l e r ; b u g ü n a y ı r d o l u n u z ؛؛hitabına uğrayacaklar, ehl «.3 .nâr olanlar, ehl-i nur olanlardan ayrılacaklardır Yine bahse devam ediliyor ,٠
2580 ﺶ درنﺟﻮن دﻛﺮ ﺤﺮرا '؟ﺑ ﻣ, ف ﻓﺮ & ﻧﺮن رك روﺛﻦﺟﻮ
nîmîş-i şîrîn Çİin şeker, Ta’m-ı şîrîn r e n g -i rûşen Çiın K a m e r.
B ahrm
«O
d e n iz in
y a rıs ı
? e k e r g ib i
ta til,
re n g i d e
ay
g ib i
p a r la k tır » .
2581
ار٠ 'ﻳﻢ د ﺀ ﺗﻠﻖ ﻫﻤﺒﻮ ن ز ر ﻏﻠﻠﻢ ﻧﺮوار٠ط؛ "ﻳﺎخ و ر ك ا N îm - i d ig e r te lH h e m ç û n z e h r-î m â r , T a 'm -ı te lH u r e n g -i m u Z lim K ir va r. « D iğ e r re n g i
de
y a rıs ı
z ift
ve
y ıla n k a tra n
z e h ri m is illi
g ib i
a c ıd ır,
le z z e ti
acı
o lm a k la
b e r t ib i'i
k a ra d ır» .
Cenâb-ı Pir, hidâyet ve dalâlet erbâbını birbirine karışmayan lk، »I, nize benzetmişti. Şu iki beytte 0 denizlerden yarısının tatil ve b.rr.k. öbür yarısının acı ve liulamk olduğunu, yânî ehî-i ؛mânın kalbinin nür-1 tevhid ile münevver, küfr ve İlhâd eshâbının kalbinin de küfrün kıısvi'l ve zulmetiyle kapkara bulunduğunu söylüyor. ٠S3) s ٥ r٠l Y«٠ln s».
etmişlerdi. Fakat aralarında Kâf dağı kadar bir mâni'a vardı ki bu zevc-i mükerremlerinin îmânı, kendilerinin küfrü idi. Kâf dağı: Büyüklüğünden kinaye olarak kullanılan bir tâbirdir. Hazret.i Mevlânâ, bu sûri ihtilât ile ma’nevi adem-i imtizacı bir. mi sâl ile izah ediyor ve diyor k i : 2578
و زر ﻛ ﺮ د ا ﺣﺪ ﻷ ط
İ
ﻫﻤﺠﻮ در ﻛﺎن
ن و را ط1 د ب٠ ﻳﺎﻟﺜﺎ ن. در H em çû
der
D er m eyan
kân
H â k -u -ze r k e rd
iH tilâ T ,
şan Sad beyâbân-u-nbât.
«Meselâ ina’den İçinde altın ile toprak karışıktır. Fakat ikisinin mahiyyetl arasında yüzlerce çöl ile vakf hail vardır». Ribât: Gariblere mesken olmak Uzere eshâb-1 hayr tarafmdan yapılmış binâlardır, Vakf han diye terceme ettim.
2578
ب
ﻫ ﻤ ﺠﺂﻧ ﻚ ﻋﻘﺪ دردرو
ﻣﺨﺘﻠﻂ ﺟﻮن ﺑ ﺎ ن ﻛﺜ ﺠ ﻪ H e m ç û â M u H te liT
k i a k d -i d u r d ü n
ii ş e b e h ,
ç û n m îh m â n -ı y e k ş e b e h .
٠Kczâ inci ile boncuktan müteşekkil bir gerdanlıkta bu iki cevherin bulunması, bir handa'bir gece kalacak iki misafirin İhtilâtı gibidir». Şibih: Hafif ve siyâh bir taş.ma'nâsına imi?. Hazret.i Mevlânâ buyuruyor ki: Kıymetli inci ile değersiz boncuktan yapılmış bir gerdanlık var. Mahiyyeti ayrı olan bu iki maddenin bir dizide bulunması, değerlerinin ayni olmasını icab etmez. Bir handa bir gece kalacak yolcuların 0 kadar müddet bulunmalanna tenzer. Gerdanlıgm kopup da dizisi dağıldığı gibi inci ve boncuk birbirinden ayrılır. Daha garibi bir fiile ؟؛inde böylece adem- ؛Unsiyyet görünür. Dünyâda mecbUren ve sCıretâ bir arada bulunan cinsiyyet muhalifler، âhirette: ،2 2 «
2585
ﺍﻯ ﺟﻨﻚ ﺭ ﺛ ﻜ ﻞ ﺩ ﺍ٠ ﻭﺝ٠ ﻛ ﺪ ﻧ ﺮ ﻭ ﻧ ﺮ٠ ﻫﺮﻫﺎﺭﺍ. M e v c h a y -i c en g -i b er ş e k l i d ig e r , M ih r hârâ m ik u n e d U r u ze b er. «C eng d a lg a la r, is e d iğ e r fcif şe k ild e çarpar, m u h abb et v e şefk a tleri a lt Ust e d e r ..
2586
ﻛ ﺜ ﺪ٠ادﺧﺎرا ﺑﺜﺒﺮن ﻣﻬﺮﻫﺎ ﻭﺍﺛﺪ ﺭﺑﺪ
ﻣﻬﺮ
زﻧﻜﺎ اﺻﻞ
M ih r te lH â n r a b e ş ir in m ik e ş e d , T a n k i a S h m ih r h â b aşed reşed . «Şefkat v e m u h a b ir ، açıları ta tlıy a d . u a sli rilşd ü sedadır*.
çeker. Çünkü; şefk atlerin
258 7
ﻧ ﺮﺍ "ﺽ ﻯ ﺭﺩ٠ﺋ ﺮ
ر٠ﺀ
ﺗﻠ ﺦ ا ﺛ ﺮ ﻧ ﻜ ﻸ اذر ﺣﻮرد
K a h r şîrin râ te lH i m ib u r e d , T e lH bâşîrîn k u c â e n d e r H u re d . «K ahr ve gazab , ta tlıy , a cıy a götü rü r. A cı tatl. ile n asıl u y u şa b ilir« ؟
Hazret- ؛Mevlânâ, hidâyet ve dalâlet erbâbını ta til ve acı b،reı ا٠اا nize benzetmişti. Bu ik i deniz, dâimâ teiatum ve tehâcUm halindedir Tatil deniz, yânî iy i adamlar, acı denizi, yânî kötü şahısları iyileştirmek isterler. Acı deniz, yân ؛kötüler de iy ile ri kötüleştirmeye çalışırlar, ilil çarpışma ve ugraşma, ruhların ve kablllyyetlerin ihtilafından ileri gelir. Çünkü ta til deniz, cemâl sıfatının, acı deniz ise celâl sıfatının mazhnndır. Her mazhar, kendisindeki zâhirin zııhûruna tâ b id ir Şeyh Sâdi (Gülislân) mdn : «Akrebin sokması, soktuğu odama kininden değildir. 0 tablalı ،cobi sokar., der أﻧ ﺰا،
2582
ﺖ وادج ز ﺗﺨ١; ﺛﻢ ى رﺋﺪ٠ص دو
ر ﻣﺜﺎل ا ب در؛ ﻓﻮح ﻓﻮج H e r d u b e r k e m mi z e n e n d e z ta H t-u re v c, B e r m isâ l-i âb-ı d e r y a fe v c fe v c . «H er g a la n ır
ve
ik i
d e n iz ,- y â n i
h id â y e t
ve
d a l â l e t ■ e r b a b ı,
d e n iz
suyu
g ib i
d a l
ç a rp ış ır» .
2583
)١ 0.0
f
J
٠j ٢،D? ٠jj S u r e t- i b e r h e m z e d e n e z cism-i te n g , I H tilâ f- ı câ n ıh â d e r S u lh -u -c e n g . «D ar
ve
h usu su n da ki
ta h a m m ü ls ü z
c is im le r in
ç a rp ış m a s ı,
r u h la r ın
s u lh
ve
ceng
ih t ilâ fın d a n d ı r » .
Dalâlet erbabı, hidâyet eshâbıyla mücâdelede bulunur ve fevkal’âde taassub gösterir. Çünkü onlar güneşin aydınlığına tehammül edemeyen yarasalar gibidir. Onun için din güneşinin batmasını isterler. Daha unu tulmamıştır ki İslâm ismini taşıyan bir başvekil: — Din gibi bir zehirden şifa mı umuyorsunuz? demişti. Hazret-i Mevlânâ, yine Mesnevide: «Mansıb ve mevkiin câhillere yaptırdığı reza leti yüz vahşi arslan yapamaz, buyurur.
2584
. وﺟﻬﺎى ﺻﻠﺢ ر ﺣﻢ ﻣ ﺒ ﺬ د ﺑ ﻬ ﻬﺎ ر ﻳ ﻤ ﺪ٠ ازk f M e v c -h â y -1 S u lh b e r h e m m iz e n e d , K în e h â e z sin e h a her m ik e n e d . « S u lh
1228
d a lg a la r ı
ç a rp ış ır
ve
g ö ğ ü s le r d e n
k in le r i
k o p a n r» .
ılııftunu ibtidfl’dan güı،،|ı ﺍﺍﺍﺀ,،٠٧ﺍﺍ, >ﺍ'ﺍ ﺍ٠ık،b٠' t،nı ﺍ١،،ﺃﺍ٠ ﺁveren İlosfıhıllıdı S.A.V.) Efendimizin tnül.âı.'k ve) ،٠ﺍﺍ1 ﺍ،» ﺍﺍﺃﺍ،؛ﺍ, ﺍ٠ﺍ1، ﺍﺍﺍnazari gibi,
2589
س و ﺧﻄﺎﺳﺖ٠ ٠ ر٠ ﺻﺊ بﺀ
٠ خ١- ح
Ç e ş m -i d H ir b in tu v â n e d d îd rast, Ç e ş m -i aHar b in g u r û r e s t ﻳﺎH a ta st.
«Sonu gören göz doğruyu görmeye muktedir olur. Başka türlü gören göz ise aldamş ve yanılıştır.. Yânî sahibini aldatır ve yahıltır. 2590
ﻧﻮد ؛.٠ ﺟﻮف ﺗﻚ،
ﻧ ﺮ ن
ﻯ ! ﺍ١
ﺭ ﻙ ﺯ ﺭ ﺍﻧﺪﺭ ﻧ ﺮ ﻣﻀﻤﺮ ﺑﻮﺩ E y besa şîrîn fci ç û n ş e k k e r b u v e d , L i k z e h r e n d e r ş e k e r m ııZ v ıe r b u v e d .
٠§eker gibi tatil ne kadar çok şey vardır ki onların şekerine zehir karışmıştır.. Ilayvânâtta olsun, nebatatta olsun öyleleri vardır ki sûreleri I't،l٠;'ı nyle gâyet hoş görünürler, fakat şekillerine aldanıp da onlara yaklnşıııılar İ؟in ölüm muhakkaktır. Meselâ yılanm derisi ne kadar güzel nakış ildir. Bundan dolayı ba’zı moda düşkünü hanımlar, yılan derisinden Is karpin giyinmektedir. Kezâ kaplanın postu ne hoş nakışlıdır. Lâkin yıllı ııııı dişinde ve kaplanın pençesinde ölüm hâzırdır. Bu, böyle oldugu gibi ،lisanların harekâtı ve muâmelâtı da böyledir. Meselâ İşret meclisleri V. flsk u fücûr âlemleri ne kadai' neş'el ؛ve lezzetli görünürleı-. Lâkin o neş’eh lezzetler içindeki zehirler hayât-1 ne kadar zehirlerler. Müdâviınlerini ne müdhiş hastalıklara uğratırlar. Şu da var ki 0 hastalıklar vt. neticesindeki ölümler, dünyaya mahsus cezalardır. Ahirettekiler ise şüpbesiz ki onlardan .çok müdhiş ve pek elimdir. Sathi nazar olanlara seâdetin felâket, felâketin seâdet göründüğünü anlatmak İçin Alcyhisselâtü Vf-Kse.âm Efendimiz: «Cennet, insana lıo, görünmeyen şeylerle, rehennem de nefsin arzu ettigi ؟eylerle ؟cvrllm،,tir. buyurmuştur 1:؛.اا
2588
ر ن ز ن ﻟﻈﺮ اﺑﺪ ﺑﺪﺑﺪ٠ و ث٩ زل ا ذ د د د١ ذ ت د١از د ر ﻳ ﺔ ﺀ T e lH
u
şîrîn
z in
naar
E z d e r îç e ’ a fiy e t â e n d
"Acı, tath bu bakışla görülmez. makla mâhiyyeti anlaşılır*.
nayed
b e d id ,
d id T
Onlara afiyet penceresinden bak.
insanlardan hangisinin hidâyet, hangisinin dalâlet m a z h a r olduğu bu zâhir göziyle görülemez. Onların nasıl oldukları, afiyet penceresinden bakmakla anlaşılır. Afiyet: Sıhhat ve selâmet m a'nâsınadır ki hem hastalıktan, hem de maddi ve ma'nevi belâlardan kurtulu? ma'nâsınadır. Bundan dolayı Hadis-i Şerifte: «İlâh ;؛senden afiyet temenni ederim. Ve afiyetin tenıâm ve devamım, bir de afiyete karşı şükre muvaffak olmayı dilerim» buyurulmuştur. Bir şeyi oltlugu gibi görmemek hastalıktır. 0 hastalık ise büyük bir belâdır. 0 belâdan kurtulm ak ! ؟in Mevlevder, namazlardan sonra secde-i şükr ederler ve secdede iken: «Yâ Rabbi; bizi oyalayan şeylerden halâs et ve her çeyiıı hakikatini bize olduğu gibi göster.» Hadis-i Şerifini okurlardı. Evet. Her kimin gözünde, şaşıların biri iki görüşü gibi, yanlış görmek hastalığı yoksa ve öyle bir belâya mübtelâ degilse insanların hakiki hüviyetlerinin ne olduğunu görebilir. İşte afiyet penceresinden bakış bu demektir. Asr-ı Saâdette Medinede (Kuzman) namında biri vardı. Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz onun İ؟in münâfıktır buyurdu. Bu şahıs Ulıııd muharebesinde fedâkârâne harbetti, ağır sûrette yaralanıp düştü. Eshabdan (Ketâde b.in Nu'man) radiyallâhü anh 0 'n a : — Yâ Kdzman, şehâdet mübârek olsun dedi. Fakat Kuzman : ~ Ben şehâdet ؟؛in harbetmedim. Düşman, "Medine hurm alıklarına zarar vermesin diye harbettim ؛cevâbını verdi. Sonra da can açısından kurtulm ak i؛؟n kılıcını karnına sokup intihar etti. İşte Aleyhisselâtü Vesselâm Efendimiz de öyle âfiyetli bir göz bulundugu İçin Kuzmamn nasıl bir mahluk olduğunu dogruca görmüştü. Mesnevinin ba’zı nüshalarında bu beytin ikinci mısraındaki (derîçe-i afiyet) yerinde <derîçe-i âkibet) ta’biri vâki' olmuştur. Ona göre beytin m a’nâsı: «insanların hüviyycti âkibet penceresinden bakmakla anlaşılır.» demek olur. Akibet penceresi, bir "şeyin sonradan ne olacağını evvelden göriip anlayan gözdür. Kuzmaııın sonunun ne ol-
1ﺀﺫ:ﺍﺍ
2592
.ا:ا د٠ب٢ ٠ ﺑﺮ ﻣﺎو١وان درر وان د ر ر ا در ﺑﺪن ;ﺳﻮا ﻛﻨ ﺪ
١ ا?ة'رd ig errâ d e r g u lu p e y d a k u n e d , V’ân d ig errâ d e r b e d e n r u sv a k u n e d . « B jj-
üçüncü
c ü s ü ııü n
ş a iı ı s d a
b e d e n in d e
z e h r in
؟ib a n la r
a c j. ı ğ j
ç ık m a k
b o ğ a z ın d a
١٠.
peyda
y a r a la r
o lu r ,
a ç ılm a k la
b ir
d ü rd ü n -
r iis v U y
e lle r « .
2594 وان د ر ر ا در ﺣ ﺪ ث ﺳﻮزش ﺑ ﻬ ﺪ
ﺫﻭﻕ ﺍ ﻥ ﺫﺥﺀ ﻋ ﺪ ﺩﻭﺯﺱ ﲠﺪ V ’â n d ig errâ d e r h a d es sû ze ş d ih e d , Z e v K - ı â n za H m -t c ig e r d û ze ş d ih e d . * B ir v e lk i
b e ş in c is in e
z e v k in
a c ıs ı
d e f’i
hâcet
c iğ e r in e
e s n â s ın d a
k a d a r
O y le
b ir
ya nm a
v e r ir
k l
ev-
İş le r * .
2595
ﻣﺪ ﺍ؛ﻣﻮ ﳖﻮﺭ. ﻭﺍﻥ ﺩ ﺭ ﺩﺍ ' ﺍﺯ ﻣﺮ ر رV ﻭﺍﻥ ﺩ ﺭ ﺭﺍ ﺑﻌﺪ
V’ân digerrâ b a ’d~ı e y y â m u ş u h û r , V ’â n d ig errâ ba'd-ı m e r g e z K a ’r~% g û r. « B ir n e
de
a lt m c ı s m a
o nun
g ü n le r d e n ,
azabı m ezar
İç in d e
a y la r d a n
s o n ra
te ’s ir
g ö s t e r ir ,
y e d in c i.!
e r iş ir » .
2598 ﻟﻮو
ﻣﻬﻠﺖ آ د ر ﺿﺮ٠ور ﻟﻬﻨﺪش ﻟﻠﺜ ﻮ ر٠ ﺛ ﻮ د اوم،ﻻ د ا ن ﻧﻴﺪ
V ’e r d ih e n d e ş m ü h l e t e n d e r k a ’r-ı g ilr, L d b iid â n p e y d d ş e v e d y e v m iin n u şû r. «E ğer z â h lr
F : 78
ona
k a b ir
İç in d e
m ü h le t
v e r ilir s e
0
c ü rn ı
m u tla k a
k ıy ı im e lle
o lu r » .
12:1:1
Evet. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek ve emsali İlâh؛ farzlar nefse ağır gelir. Menhiyyât ise nefsin temâmen hoşlandığı şey lerdir.' Halbuki evvelkiler cenneti, sonrakiler cehennemi kaplamışlardır. Yânî nefse ağır gelen'şeyler cennete, ona hos görünen şeyler cehenneme götürür. Yine bu münâsebetle Sallalîâhü Aleyhi Vesellem Efendimiz: Ita b b î;
b iz e
h a k k ı h a k
o la r a k
g ö s te r v e
ona
u ym a yı
tıa s ib
e y le .
K eza
٠Y â b iz e
b â t ı l ı b â t ı l o l a r a k g ö s t e r , o n d a n ç e k i n m e y i n a s i b e y l e , diye duâ buyur muştur. Eşyanın mâhiyyetini görmek ve bilmek, ancak Allahın vereceği temyiz ve kiyâsetle kabil olabilir. Yoksa zehrin şeker, şekerin zehir vehmedilmesi pek mümkündür. Bu hususta isti’dadların çok muhtelif oldu ğunu anlatmak için Hazret-i Mevlânâ diyor ki :
25٥ 1 i i h
ﺩﺩﺍﻥ ﺯﺩﺵ
ا دكز ﻧﻜﺰ ﺛﻮد
ı
ﺭ.
ﺏ ﻭ
ﺩ ﺭ ﺟﻮ ﻥ
ﻭﺍ ﻥ
 n k i z iy r e k -te r ş e v e d b ' i ş â e d e ş , V 'â n d ig e r ç û n b e r leb u d e n d a n ze d eş. «Ç ok d u d a ğ ın a
zeki ve
ve
m U s te id
d iş in e
o la n
z e h ri
d o k u n d u ru n c a
g ö rü r
g ö rm e z
ta n ır.
D iğ e r i
is e
onu
a n la r » .
25٥ 2
ﺍ
ﺑش اذ٠x S دش ردش
eri
ﻯ ﺯﺩ ﺷﻄﺎ'ن ﻛﺎوا٠ر ﺟ ﻪ ﺫﻟﺮ
Pes lebeş re d d e ş k u n e d piş e z g u lu , G erçi n a ’ra m iz e n e d ş e y T â n k ilû . « Ş e y ta n ; dokunan
1232
Y iy in !
z e h ri
d iy e
b o ğ a z ın d a n
n a ’ra
a tm a k
e vvel
ve
te ş v ik
re d d e d e r» .
e tm e k le
b e râ b e r,
d u d a ğ ı,
2599
ﺣﻖ ﺹ و ﺟﻞ
ﻥ ﺭﺑ ﻮ ﺩ٠ﺍ
ﻣﺮ.
ر ر ذا ﻻﻧﺎ م در ﻧ ﻜ ﺮ اﺟﻞB e h r - İ i n f e r m û d H a K K - ı IZZ u c e l , S û r e t ’ü l e n â m - t d e r z i k r ~ i e c e l . « B u nd a n
d o la y ı
C e n â b -1
H ak
A .®
V®
C e l,
S û re -1
E n ’a m d a
( E c e l) ,
z ik r e tm iş tin .
Evet. ٠ sûrede Cenâb-1 Hak buyurmuştur k i :
اﻟ ﻤ ﺬ، ﻣ ﻢ ;ا ق ﺀ ى ةﻳﺄ ﻷ ٠ ﺀ ﺟﺌ ﺔﻳﺌﺜﺬ:ﺋ ﺠ ﻐ ﺖ٠ ةةة ﻏ ﺖ٢ « A lla h y a ra ttı. S o n ra
T e ft ik
S o n ra
da
ey
ö y le
b ir
h e r m a h lû k m ü n k ir le r ;
s is
iâ n i- i İç in
m iib d i’d ir
g a y r-J
o nu n
k i
ey
m u a yye n
k u d r e t in d e
in s a n la r ,
b ir
şüphe
m tld d e t
s ili
ç a m u rd a n
t a ’y ؛n
e y le d i.
e d iy o r s u n u z ^ ,»
A yet ؛Celilede iki (ecel) yâni müddet zikrediliyor. Biri (mutlak) digeri (mUsemmâ), yânî muayyen. Müfessirler, bunlardan birincisinin şu fenâ âleminin bekâsı müddeti olup 0 müddetin ne kadar süreceğin، Al. lahtan başka kimsenin bilmediğini, digeri ise mahlUkattan )،er birinin hayat.ı müddeti olup o müddeti ise ancak Allahın bildiğini söylüyorlar. Demek ki hayât-1 kâinât bir müddete tâbi’ oldugu gibi zerrât٠ı kâinattan her birinin hayâta da yine bir müddete tâbi’dİT. Her şey ve her hareket müddeta dâhilinde olmaya mahkûm, her şey ve her hareketin müddet" leri zarfında ımku.a gelmeleri mukadderdir. ٠
ﱵ ; ﺓ
ﲛﺌ ﺬ ﺋ ﻼ ﺗﺘ
ﺩ ﺝ ; ﺭ ﺗ ﻶ ﺋ ﻼ١
Nazm-ı Celili mu’cebince müddetleri biten mahlûkâtm fenâya münkalip olmakta ne bir ân gecikmeleri mümkün, ne de bir nefes evve! git meleri kabil. Cenâb-ı Pîr bundan sonra buyuruyor ki٠:*5 (M ) (55)
SO rel E n 'ttm : Sd ro l Y u n O a:
ع ... 1235
Yâ» ؛bir amelin ،yl mi, kotu mii olduğunu erbâb-1 kiyâset derhal anlar ve kötü olan a'ınâldon çekinir. Bir kısım lıalk ise nehyedilmiş bir şeyi agzma götüreceği, yânî dinen memnu’ bir İş yapacağı sırada farkına varil'. Onu işlemekten vazgeçer. Bir kısmma ise amelin kötülüğü İŞİ11 başlangıcında, başka bil' kısmma sonlarında zâhir olur. Bagziları ise havatta iken 0 kötülüğün farkına varmazlar da öldükten sonra anlarlar ve cezâsını çekerler. Şuraya kadar zikredilen şeylerin muhtelif müddetlerde te'siri görüleceğinin söylenilmesi üzerine Cenâb-1 Pir diger bir bahsin beyânına şuru’ ediyor ve diyor k i: 2597 ﺩ ﺭ ﺟ ﻬ ﺎ ﻥ١ﺗ ﺔ ﺭ ﻯ ﺭ ﺍ ﺯ ﺩ ﻭ ﺭ ﺯﻣﺎ ﻥ
ﺀﻳﺎ ﺕ ﻭ
،ﻳﺪا ص.
ﺍ
ﻣ ﻪ“ ﻝ
H e r n e b a t u ş e k k e r î ٣ â d e r c ih â n , M ü d d e t i •p e y d a s tı e z d e v r-i semtin. *D ü n yâ d a m ü d d e ti
z a ra â n m
d e v ri
٤’ t ؛b â r i y l e
h e r
n e b a tin
ve
h er
ş e k e r in
b ir
v a rd ır» .
h'Ieseia bildiğimiz şeker, şeker kamışından ve pancardan olur. Fakat kamışın ve pancarın yetişmesi ve şeker hâline getirilmesi İ؟in bil' müddet geçmesi lâzımdır. Kezâ : 2598 ' ﺩ ﺭ ﺍ ﻓﺎ ﺏ١ ﰷ
ﺍ ﺩ. ﺯ ﳍﺎ
ﺭ ﻙ ﺭ ﺀ ﯪ ﻯ ﻭ ﺍ ﺏ
واﺑﺪ
ﻝ٠ﻝ
S â lh â b a y e d k i ender â jtâ b , L a l y â b ü d re n g -i ra H şâ n î v ü tâ b . * L a ’1 ta ş ı n ı n d e lid e
g ü n e ş te n
re n g
ve
p a r la k lı k
a la b ilm e s i İ ç in
y ılla r c a
m a ’-
d ıırm a s ı lâ z ım d ır * .
Hâfız Şirâzi bil' gazelinde : *Sabır makamında, yâni sabr ve sükun göstermekle taş, la’1 olur derler. Evet, olur,. Lâkin ciğer kaniyle olur» der. Bu beytten de anlaşıldığına göre la’1 denilen taş ma'denden çıkarıİınca ciger içerisine konulur ve on'un kaniyle terbiye olunurmuş. Maden kömürü de öj'le değil mi? Toprak altında ne kadar çok durursa.0 kadar İj'ileşirmiş. Vaktinden evvel çıkarılanlara linyit diyorlar ki bu ta'bir pis kokusu '؛tibâriyle (liy.net) den alınmış olsa gerektir. 1 ﺩ ﺉ1
26.2
<; ﻧﻮ ﺑﺜﻨﻮ ﺍﻯ ﺭﺑﻖ0 ﻛﺘﺊ٠ ﳘﺠﻮ ﺑﺎﺯﺍﻭ ﺳ ﺖ ﻳﺒﺎﻥ ﻭ ﺩﺑﻖ bişnev ey
N ü k te -İ d ig e r tu
۵
H e m çû cân
r e fîK ,
s a H ti p in h â n u d a K iK .
•Arkadaş; burada başka bir ntikte daha İşit ki çok ince ve ruh gibi pek gizli bir sırdır.. 2603 ٠>U ı/٥.) ، >١ f
٠ yl، L٠.p
.٠٤١٠،.D er m aK âm î
)1
h est h em
în
ze h r-i m â r,
E z te S â r îf-i H u d â y î H o şg u v â r.
•Bu yılan zehri, Allahın tasarruf âtıyla bir makamda lezzetli v. kn٠ bil-i hazm olur*. 2604 ﺩﻭﺍ ﺭﻭ؛
ﺩﺭ ﻣﻐﺎﻯ ﺯﺹ ﻭ
ﻟ ﺮ ﺟﺎ ﻝ
در
ﺟﺎ ﻝ
D er m aK âm î
در ﻣﻔﺎﺱ ﻛ ﻐ ﺮ ﻭ
zeh r u
D e r m a k a m ı k iifr u
â ercâ yî der
câyî
ﺳﻖ, reva .
«Bir makamda zehir olan bir mahalde ilâç olur. Bir makamda kllfr olan bir yerde câiz görülür». 2605
ﻥ ﺑﻮﺩ١ ﺏ 'ﻭ ﻛ ﺰ ﻧ ﺪ ﺝT / - ٠٠ ﺍﻥ ﺑﻮﺩ٠ ﺩ ﻯ ﺩ ﺭ ﺭ ﺩ ﺩ ﺭ٠ ﺟﻮﻥ G erçi âncâ Ç ûn
ti
b e d in c â
g e ze n d -i cân der
resed
buved,
d erm â n
buved.
«Orada hnyata zarar veren şey, buraya gelince dermân olur». M e s e lâ
te b ftb e tte
k u lla n ıla n
b ir
ta k ım
z e h ir le r
v a rd ır.
B ir
adam
ke n .
»237
2600 ٠ ﺍ ﺩ٠ ﻣ ﻮ ﲟ ﻮﻳ ﺖ ^ ﻭ ﺵ ﺍ ﺩ.
In
ﺧﻮﺭﺩﻯ ﻳﻮﺵ
ا ن ﺛﻐﺒﺪ ى
ﺣﻴ ﻮﺍﻧ ﺖ
ﺏ
ş e n îd î m û b e m û y e t g û ş
A b -ı h a y v a n e s tt H o rd î
tıûş
١' bâd, bâd.
«Ey satni’; bunu işittin ya. Vücûdundaki her kil ayn ayrı kulak olsun da Oyle dinle. İçtiğin âbî hayâttır, afiyet olsun».
2601 ﺧ ﻦ٠١ ﻥ ﺭ١ ﻣﺤﻮان
ﻥ ﺧﻮان١ ﺗ ﻮ٠ ا ب
ن در"ن ﺣﺮف ﻛﻬﻦ. y روح Â b -I h a y v â n H â n m e H a n în r â su H e n , R û h -ı n e v
b in
d e r te n -i h a r f-i k u k e n .
«Buna SOI değil, âb"i hayat ta’bir et. Eski harfler ؟؛inde yeni raa’nâ-
اar gör». insanin AllahlA indinde nâil oldugu lûtuftan şükrân makamında bahsetmesi (Tahdis-i nimettir) ki, makbul bir harekettir. «Hamdolsun. Cenâb-ı Hak, bizi Ümmet-İ Muhammedden kılmıştır» denildiği gibi. Hazret-i Peygamber SallâHâhü Aleyhi Vesellem Efendimiz, ba’zi hasâ؛s-i cemilelerinden bahs buyururlardı, zat.i Akdeslnin seyyid-l veled-i Adem olduğunu bildirirlerdi. Fakat .nlan iftihar etmek İçin söyle, mediklerini. tahdis-i ni’met olarak haber verdiklerini anlatmak İçin de ( ) وﻻدرderlerdi. Cenâb-ı Mevlânâ da verâset-İ Muhammediyye neş’esiyle ve tahdis-i ni’met olarak burada onu yapıyor. »Söylediklerim söz degil, âbı hayâtin tâ kendisidir, .kuyanlann ve dinleyenlerin kalblerini İhyâ edecek nüktelerdir. Vâkl’a ben onları harflerden müteşekkil kelimelerle İfâde ediyorum. Harfler eskidir, lâkin nüktelerim 0 harflere yeni bir ruh, yeni bir ma’na vermiştir» diyor. 1 2 3 6
«B U y
a
i
B A IIS , .t
k
'. i
K IS M A S I H E K İM E
n
i
O N U N m
I
k
I
B I '. Y A N I N D A D I R i
D O ..K U H E L V A
D O K U N U R . K IŞ
V E
.l
i k
İ
n
k
ü
s
D E Ü İL D İK . Y E M E K
t a
K
٠:
V K I.tY Y
i il ik
e d e r e k
M E S E L A
Z A R A R
K A K . Ü Z Ü M E
K A M İL İN t a
k
l i d
S IH H A T T E
V E R M E Z ,
Z A R A R
İ
F A K A T
V E R M E Z .
L A K IN
i
IIIC H :
k
a l
B U L U N A N H A S T A Y A K O K U ftA
D O K U N U R .»
Mtiridin şeyhini nümûne tutmasj ١'Ç onun of'âJ ve harekâtına اأ.٧ااااا S I , tarikatın en mühim şartlarındandır. Fakat Çeyh-i Kâmilin ba'zı 1 'ااا،اا siyyetleri vardır ki müridin onları taklide kalkışması küstahlık nlııı Çünkü henüz onların İcrâsına müsteid bir hâle gelmemiştir. Meselâ Sal İallâhü Aleyhi Vesellem Efendimiz arasıra (savm-1 visâl) tutardı yfıııi bir kaç gün üst üste iftar etmeden oruçlu bulunurdu.. Ashalditı bil'zillili da bunu yapmak istediler. Aleyhisselât Efendimiz oııları nehyett، VI.: «Ben Rabblmin indinde gevelerim, Allaha misâfir olurııın. Beni yedirir. İçirir, siz benim gibi değilsiniz» buyurdu. Kezâ evliyâullabtan ba'zıları, mazhar-ı tecelli olduklarında: (En.’l hak) gibi (Leysefi ciibbeti sivâ Allah) gibi vahdet-âmiz sOzler söylemiş lerdi. Lâkin ehli olmaksızın Valıdet-İ vücûda dâir söz söyîeyenleri men'،'، inişlerdi. Hazret- ؛Mevlânâ erbâb-1 hakki hekime, onların kavil ve fi'üh'riı.ı helvaya benzetiyor. Mi'desi sağlam bir hekimin helvayı yiyip âfi.y،‘lk' hazmedeceğini; hastanın mi'desinin ise 0 helvayı hazmedemeyecegini, hi" nâenaleyh, zararı dokunacağım anlatıyor ve buyuruyor k i: 2608 ش ﺋﻮد ﺳﻰ ﺣﻮرد رو٠ ﻰز ا وﻟ ﻧﻮﺩ
ﺏ ﻫﻮﰓ
ﻃﺎﻟ ﺐ
ﺧﻮﺭﺩ
ﻭﺭ
G e r v e lî z e h r i N o r e d rıûşî ş e v e d , V 'e r H o r e d T â lib s iy e h h u şî ş e v e d .
«Eğer bir veli zehir yerse onun İçin afiyet yerine geçer. M،؛b٠،*ıl، 1.1. sâlik yiyecek olursa delilik etmiş olur». Tarih kitablarmda yazar ki (Hâlid Bin Velid') Radiyallâhü AııJı. ilil.' beldesini ikinci def'a olarak muhasara etmişti, ibreliler, miidafaa imkânı olmadığını görünce Abdiilmesih isminde birini murahlıas olarak Hâlıd'm karargâhına gönderdiler. Abdiiimosihin yanında bir adamı vardı ki t'lııı de' bil- kisc tutuyordu. Hâlid. istenilen amam verdikten sonra ٠. k‘؛ü،io ne olduğunu sordu. Abdiilmesih :
ا: 1!ا
di kendine, onlardan yiyecek olursa ölür gider. Fakat hazık bir hekimin tertibi ve tavsiyesiyle onları yerse başkasını öldürecek olan o zehirler, o hastaya deva olur ve onları kullanmakla şifâ bulur. Hazret-i Mevlânâ buna bir misâl v eriy o r:
2606 ﺭﺵ ?اﺛﺪ ﻭﻟﻴﻚ ﺑ ﻚ٠ ﺛ ﺮ ن ﻭ
رد
. ب در ﻏﻮر٢
ﺟﻮن اﻛﻮرى
Âb d e r g ü r e tu r u ş başed v e lik , Ç İin be enö؛ûrî r e s e d ş îr în û n îk . «Koruğun ؛؛indeki su ekşidir. Fakat koruk üziiın olunca suyu tatil" laşır ve iyileşir*.
2607
د ﺛﻮد ﻧﻠﺦ و ﺣﺮام١ از در م '
ذ ﻳ ﺮ 'ﻧﻤﺎﻻد'م٠ ﻏﺎم٠در
B â z d e r H u m û ş e v e d te lH u h a râ m , D e r m e k â m -ı s ir K e g î «n i ’m e ’l id a m .»
«Tekrar şarab küpü içinde ekşileşir, arılaşır ve buram olur. Lâkin sirkelik derecesine vâsıl olunca: (Sirke ne güzel bir katıktır) Hadisinin mertebesini bulur*. Ömer’ül-Faruk Radiyallâhü Anh Hazretleri, İslâm Âleminin muhte şem halifesi iken ve Suriye, Mısır, Hicaz, Yemen ve İran ülkeleri idaresi altına girmişken kendisi yamalı gömlek giyer, bir parça tuz ile biraz sir keyi ekmeğine katık ederdi. Bir gün Emîn-i Ümmet Ebû Ubeyde Bin Cerrah Radiyallâhü Anhe .٠ — Bende bir kusur görüyor musun? diye sordu. Ebû Ubeyde: — İşittiğime göre sofranda hem tuz, hem sirke olarak iki türlü katık bulunduruyormuşsun. Bundan başka bir kusurunu bilmiyorum diye cevab verdi. Hazret-İ Ömer de teşekkür ederek icabma bakarım dedi. Yâ Rabbî ne büyük adamlar! 1238
Müslim v<■ HuhAri Rahimehümullâh, Ebu Hüreyre Radiyallâlıü Anlı' den şöyle bir Hadis rivayet ediyorlar: Aleyhisselâtü Vesselam Efendimi/ bir sabah eshâba karşı buyurdu k i: «D ün A lla h ,
onu
h e p in iz
s ın ,
c in le r d e n
y a k a la m a k
g ö r e s in iz
is te d im . fir e t
gece
e t
bana
m ü lk
ve r
n a m a z ım ı
ve
m e s c id in
S U le y m a n m
b ir
d e m iş ti. B u n u
ifr it,
im k a n ım
d iy e
K a r d e ş im ve
b ir
k u d r e t in i
bana
d ir e k le r in d e n d ü â s ııu
k i
h a tır la y ın c a
b o z d u rm a k
h a tır la d ım
benden
o
ifr iti
s o n ra
h a k ir
v e r d i.
b ir
ve
O n u
d ir e ğ e k i:
b iç
؟؛in
tU k ü r .lü . tu ttu m
onu
R u b b iııı;
ve
b ıığ lım ıu k b c ııi
m uğ
k im s e y e
ıı u s ib
o lm a
o ld u ğ u
h u ld c
ıl
z e lil
٠٠f< ٠t .
tim * .
Yine Süleyman Peygamber: 2610
ﻟﻄﻒ و ﺟﻮد ﺍﻥ ﺑ ﻮد Tû In
٠Y â
R a b b i;
b u lu n m a !
m eku n
bâ
ﺍ٠ﺍ
ﺍ ﺩ.
benden
ﺣ ﺪ ﺭﺍ
gayri
h asedrâ m â n ed
sen
d e m iş ti.
ﻛ ﻦ ﺑﺎﻏﺮ س٩ﻣﻮ
ﺭﻥ
m en
in
am m a
b a ş k a s ın a
s tile y m a n m
ﻥ،
b ö y le
lu T f u
ân
b ö y le
nebûd.
b ir
dem esi
cûd,
lU tu fta
hasede
ve
ben ze r
c ö m e r d lik t ı am m a
hascd
d e ğ ild i» .
2611 ﱮ ر ﺧ ﻮا ن ﻣﺤﺎن دﻛﺘﻦ ﻻﻧ ﻣﺪﺍ ﻥ N u k te A S im « S ü le y m a n
و١ﺑ ﻞ
ﺩ ﻯ ﺯ- ﻥ ﺇ٠
lâ y e n b a g i m îH â n
m in
becan ,
b ü ’d î - y i z i b u H l û m e d a n .
A le y h is s e lâ m m
(L A
s in i c a n d a n , y a n i k e m â . - i d ik k a t le den
ﺳﺮ
ye n b a g l
o ku .
B u
lie lıa d in
m in
ta le b in i o n u n
b a ’d ، )
b lih l
u
ilik t i' h a s e d in
b ilm e . .
2612 ﺧ ﻄﺮ
ﺻﺪ
دﺋﺪ'و
ﺍ ﻙ٠ ﺍﺋ ﺪ ﺭ
ﻟﻠ ﻚ
م ﺳﺮ٠ ﻫﻮ ﻋﻮ *ﻻث ﺟﻬﺎن د B e lk i e n d e r m ilk .M û b e m û -B e l k i ta n a t»
0 . s a lt a n a t ، «
te m A m ly le
1.1.5
d id
ﺓ
m ü k - i c ih a n
y tlz le r c c
bud
m u h A ta rn
k o rk u s u n d a n ,
yA n،
,S a d
H aT er
bîm -i
ser
g ö rm ü ş tü . lıu y ııt
٠
Ç ü n kü
٠
، >l ı l l k o s l ı ، n
،llln y A
» a l»
٠
، h A r e t t i r <l » .
12'11
- Zehir var. SAycd senden aman alamasaydım hemşehrilerime ölüm haber، götürmekten« ؛onu yiyip evvelâ ben ölmektim, dedi, Hâlid zehri istedi, kiseyi avucunu boşalttı ve bismillah diyerek ağzına attı. 0 öldüıucü zehir ona te'sir etmedi. Hâlid'in bu hareketi, zehri yemek ve ölmemekle ؛zhâr-j kerâmeti, bir maslahata mebnl idi. Kuvvetinin maddi degil, ma'nevJ olduğunu ve o kuvveti dinden aldığını göstermek ve Kirelileri müsliimanlıga eelbetmek İçindi, hatta onu yapması bir illıâm eseri idi. Onun yerinde miibtedi bir derviş bulunsaydı da gösteri? yapmak İçin zehri yescydi kıvrılıp öleceği şüphesizdi. Bunu bildigi halde yapması da çılgınlıktan ileri gelirdi. Hazret-i Mevlânâ bu bahsi izah İçin Süleyman Aleyhisselâmın saltanat talebinde bulunmasını ve O talebin hikmetini beyân ediyor: 2609 رب ﻫ ﺐ ﻟﻰ از ﺳﺒﺎ ن ا ﻣ ﺪ س
ﻛﺎ ﻣﺪح ﻏﺒﺮ ر ا ا ن ﻣﺨﻚ و دﺳﺖ R a b b i h e b li K i m e d ih
ا٠اا
2ﺝ
S ü le y m a n
g a yri m era
â m e d e s t,
in m ilk
ﺉ
d e s t,
«Süleyman Aleyhisselâmın (Rabbi heb Jî) yân؛: (Benden başkasına ve bu şevketi verine) dediği Kuı’ân’da vârid olmuştur■.
saltanatı
Sı'u'e-i (Sâd)da buyuruluyor ki: ﻏ ﺔ ﻵ ؛ ﺛ ذ ﻷ ﻗ ﺋ ﻰ ﺑ ﻰ٠ ؤ ﻫ ﻐ ﺊ٠ﺧ ﻘ ﺈ أ
ة د ﻳ ﻠ
«Süleyman Peygamber: ey benim Rabbimi Beni mağfiret buyur. Bana oyie bir miilk ve saltanat ver ki. benden sOnra bir kimse ؟؛ili lâyık ve nasJb olmasın ded5«؛.. Evet. Süleyman Aleyhisselâm'a kendisinden sonra kimseye verilmeyccek b؛r saltanat ihsan olunmuştu. Bu miiJk, vüs'at ve ma'mûriyyet, yâııi maddiyyeti i’tibâriyle fevkalâde bir şey değildi. Çünkü mülk-i SiiJeyman, Eilistin ve havalisinden ibâretti ki bugünkü ölçülerle bir iki viJAyetlik bir sâha demektir. Fakat SUleymân Aleyhisselâmda hayvanlara, cinlere ve rüzgâı-a hükmetmek kudreti vardı. İşte bu kudret dolayısiyle öyle bir mülk ve hiikUmet kendisinden başkasına verilmemiştir, o'nuıı (LA yenbagi liehadin min ba'dî) duâsı müstecâb 0:mu?tur. ٠؛؛،>) ي;ا1(ا
S U rc i S a d ;
35.
tmfmH ﺍ١ﺍ٠«٠' ١' ( ﺍMfsAbih) isimli kitabında: “Siz beylik etmeye ve ،١ başında bulunmu.yn lıırshıtıırsınız. Halbuki u, bû؛s-i ncdiimet olıır.. ilil disioi rivayet ediyor. Evet. İş başında bulunanlar İçin lıem din, hem can korkusu v i r d i Adaletsizlik edecek olsa günaha girer. Hükm.i adaleti infaz eyleyecek olsa ba'zjlannı hoşnud edemiyecegi İçin onların intikamına uğramak tehlikesine düşer. Hülâsa: Saltanat ve İmâret, insanlar İçin en büyük mihnet ve en zor bir imtihandır.
2614 ﻰ زد ﻛﺎ او ﺑﻰ ﻳﺎن ﻫﻤﻨ
ﻣﺠﻨﺮد زنﺻﺪ ﻫﺰاران ركو ﺑﻮ Pes S ü l e y m a n h i m m e t i h a y e d k i û , B ’ü ç z e r e d z e y n s ad hezârart re n g u « S ü le y m a n o lm a lı
k i
yü z
g ib i
h im m e ti
b in le r c e
â li
â lâ y iş te n
ve
m a ’n e v i y y e t i
k e n d in i
bı'،,
k u v v e t li
b ir
h ü kü m d ü r
k u r ta r a b ils in ..
Bir hüküm dar İ؟in maddi hi ؟bir tehlike bulunmadığı farzedilse bile eshâb -1 saltanattan olan hadem ve haşem ve sâiı. tecemmülat, kentlisi İ ؟in ma'nevi bir tehlike arzeder. Çünkü hasbelbeşeriyye onlara baglaııır ve kibr ve gurura kapılır. Bu ma’nevi mehlekelere göğüs gerebilmek İçin Süleyman Peygamber gibi U İU VV -İ himmet sâhibi bir zât gerektir.
-2615 (ﻳﻮد ﻫﻢ. ت ﻛﺎ اووا ن ﺋﻮ ?ﻧﺎ - ﺑﺎ دم Ba
ﺑﺖ
ﻣﻮج آن ﻣﺪﻛﺶ ﻓﺮد ى
ç û â
M e v c -İ â n
« S ü .e y m â n v e t g i b i n ı a ’n a la r
onun
m ilk e ş
A le y h is s e lâ m d a
٠١' î
ba.
K u v v e t k i û râ fu rû
b ö y le
b ir
bûd
m i
â li
M r k u v v e t v a r k e n , m ü lk ü n ü n
n e f e s in i
hem ,
best dem .
h im m e t ,
h u s u s iy le
d a lg a la r . , h a d is â t v e
n ü b ü vv â k ،’"
k e s ti..
Yânî A،‘؛z bıı-aktı.
ا2،:ا
Hazret-i Süleymamn kendisinden sonra kimseye verilmeyecek bir saltanat istemesi, sûretâ hasede benzer. Fakat bunun hased olmadığını, bir peygamberin hasûd olmasına imkân bulunmadığım anlatmak için Hazret-i Pir buyuruyor ki: «Süleyman Aleyhisselâm saltanatında yüzler ce muhatara görmüş olduğu için, başkalarım öyle bir vartaya düşmek ten korumak üzere öyle bir düâda bulunmuştu.» Bakılırsa saltanat can korkusundan ibârettir. Hulefây.ı Râşidîn Hazarâtından Ömer’ül-Fâruk, Sâsâniyye devletinin inkirâzı intikâmını al mak isteyen Ebû Lü.lü’ isminde İranlı bir esirin gadriyle şehid olmuştu. Osmân-ı Zinnûreyn, Emevilerin mezâlimi yüzünden çıkan bir ihtilâle kurban gitti. Aliyyü'l-Mürtezâ. tbn-i Melcem nâmında hârici bir herifin eliyle, şehâdet mertebesine erişti. Hasan-ı Müctebâ, hilâfetten istifâ et mişken karısı (Ca’de bint-i Eş’as) tarafından zehirlendi. Çünkü Muâviye. nin ölümünden sonra Hazret-i Haşanın halife olması Muâviye ile arala rında yapılan musâleha şartlarından idi. Muâviye ise kendisinden sonra oğlu Yezidi saltanat makamına getirmek istiyordu. Bunun için Ca’deye: — Haşanı zehirlerse onu oğluma alırım, diye haber gönderdi. O ha bise de, dünyâ temalyle Resûlullâhın torunu ve Cenâb-ı Fâtimenin sev gili veled-i mükerremine hiyânet etti ve ona mükerreren zehir vermek suretiyle şehâdetine sebeb oldu. Bu cinâyeti işledikten sonra Muâviye: — Haşan Bin Ali gibi bir zâti Öldüren karıya nasıl emniyet olunur? diye oğlu Yezide almadı. Taht üzerinde hükümranlık edenler hiç bir vakit hayatlarından emin olmazlar. Yüzlerce muhafız ile kendilerini korumaya çalışırlar, ba’zan da korktuklarına uğrarlar. İslâm tarihinde ilk def’a muhâfız istihdânı eden hükümdâr, Muâviye Bin Ebû Süfyândır. Minberde hutbe irad eder ken bir mütecâvizin hançeriyle kaba etinden yaralandığı için câmi’ dâhi linde bir maksure yaptırmış, câmie gelip giderken ve maksure içinde otururken etrafında yalın kılmçlı muhâfızlar bulundurmuştu. Bizim câmi’lerdeki Hünkâr mahfilleri o maksurenin yâdigârıdır. 2613
،>.٠ »
C
ijf l
،.ll. IjU .i.— ؛؛،i
B îm -i s e r b â
C
١ ؛-r.
fi ١
b îm -i s ır b â b îm -i d în ,
İ m tih a n ı n îs t m â r â
m is l- i în .
«Saltanat, baş korkusu, can korkusu ve din korkusundan ibârettir. Biz, insanlar için bunun gibi bir İmtihan yoktur.. 1 2 4 2
Ilnzrd I Hül.'ynıân benden ,sonra hi ؟kimseye böyle b،ı- mülk verin' diye dnft etmişti c.nâb-ı Mevlanâ O’nun lisiirundan diyor ki: «Bana VI.1 digin kemâl de mülk ve saltanatı Ihsan edeceğin kimse benden sonra d... gil ,benimle beraberdir, hattâ benim aynimdir.» 262. ﻥ٠ ن ر ﺿ ﺖ ﻛﻔﱴ ﻳ ﻚ٠ﻧ ﺮ ح ا
أز ﻯ ﻛ ﺮ د م ﳕﺎ ﺭ ﺩ ﻭ ﺯ ﻥ٠ Ş e r h -i în B âz
m î
fa r Z e s t g o jte n kerdem
b a K ıS S a
lîk
m en ,
m e rd -u -ze n .
.B u m a iy y e t v e a y n iy y e t m e se le sin in şerhi farz idi. L âkin ile karısının k ıssa sın a av d et ed iyoru m .»
«B E D E V İ JLE
k a r is in in
b e n , a ’râ b l
M A C E R A SIN IN N I î A Y E T J.
2621
اﺟﺮاى ردو زز را ﻣﺨﻠﺺ. ﺍﺯ ﻯ ﺟﻮﺩ ﺩﺭﻭﻥ ﻣﺨﻠﻤﻰ M â ce râ -yı m e r â -u -z e n r â m aH LaSi, B â z m î c u y e d d e i n ~ ı m u H liS i.
«Karj.koca. yânî bedevi ile karısının mâcerâsının sonunu muhil» zâtin, yânî Hiisâmiiddin Çelebinin kalbi istiyor.»
bl»
Hazret- ؛Mevlânâ bir bedevi ile karısı arasındaki bir mâeerânın nukline başlamış, fakat söz S i r a s geldikçe a r a y a başka bahisler karışmıştı. Anlaşılan Hüsâmüddîn ؟elebi, 'asil kıssanın tamamlanmasını istemiş. Ce. nât^ı Pir de 0 taleb üzerine kıssaya avdet ediyor, lâkin biraz sonra yine başka bahislere geçiyor. Beytteki ( m ah . âs ) halâs mahalli, kurtulacak yer demektir ki buradu son mflOâsino kullanılmıştır. 1215
201«
.ﺍ; ﻭ ﺷ ﻌ ﺖ ﺭ ﻥ ﺍﺑﺪﻭ
ﺭﻡ ﻙ ﺩ
fv. ر ﻫﻤﻪ ﺛﺎﻫﺎﻥ
Ç ü n b erit b ’in ş e s t z h e n d u h g e rd , B e r k e m e şâhân-t a le m r a h m k e rd . « ،H a z re t■ ؛ b ü tü n
S ü le y m a n ,
h ü k ü m d a r la r ı n a
s a lt a n a t
h is s e s in d e n
m ü te e s s ir
o lu n c a
d ü n y â n ın
a c ıd ı.»
2617 ﻛ ﻮ ﻟ ﻮﺍ٠ ﺛ ﺪ ﺷﻤﺢ و ﻛ ﻔ ﺖ ا ن ﺍ/
ﺍ
ﻙ ﺩﺍﺩﻯ٠ﺍ ﰷﱃ ﺩ
Ş u d ş e fî'u g o ft i n m ilk -u -liv â , B â k e m â li d ih k i d â d î m e r m e r â . « O n la r ı n d iğ in
g ib i
ş e fîi o ld u
b ir
ke m â l
da
d e d i k i:
s a h ib in e
İlâ h î
bu
s a lt a n a tı v e
sancağı bana
v e r
v e r.»
Ki onun tehlikelerine benim gibi göğüs gerebilsin ve esbâb-ı tecem. miilâta bağlanıp da gurur ve gaflete düşmesin. 2618
و ﻛ ﻔ ﺎً ﻓ ﻜ ﺮ م٠د ر
١ﺭ ﻛ ﺮ
ﺉ ﱒﺀ ﻣﻢ٣او ﺑ ﺎ ﻧ ﺖ آ ﺩﻙ H er
û .H e r
k im e
b u lu n u r s a n
o
k ir a
b i ’d h î
S iile y m a n e s t
m iilk k im s e
ve
Vü
b ik (u )n î
ân kes
s a lt a n a t
v e r ir
S ü le y m â n d ı r ,
hem
ve
yâ n ؛
ân
kerem ,
m enem .
h a k k ın d a
â d e tâ
b iiy le
b ir
k e re m d e
( B e n ) d ir ..
2619
ﺳﺎﺛﺪ ﺑﻌﺪى و ا ﺛ ﺪ ﻣ ﻰ٠ او ذ ﻣﺪ ش
r
ﻭﺩ٠ي ﺍ
ﺣﻮد ﻟ ﻰ
û n e b â ş e â ba’d î v ü b â şe d m e t, H o d m e i Çİ b u d m e n e m bi m ü d d e î. « O y le b e râ b e r
،2 4 4
ne
b ir
k im s e ;
dem ek?
benden D a ’ v â s ız ,
s o n ra
d e g il.
h ilâ f s ı z
b e n im le
b e n im
b e r â b e r d ir .
a y n im d ir . »
B e n im le
2 6 2 .؟
غ داﻧﺎه
ﺯﻕ ﳘﻰ ﺣﻮﺍﻫﺪ ﺣﻮﺍ
. وازب: Z en
h e m i H â n e d h a v a y ic
Y a ’n î a b - ı r u « K a d ın e km ek,
d â im â
s o fra ,
آب رو و ان و
ev
ve
m a n s ih ,
.„u n
m e rte b e
v ii â
u
m u h ta ç g ib i
ﺀﻟﻌﻰ
H anK dh,
H âncâh.
o ld u ğ u
؛e y le r
ş e re î
ve
h a y s iy y e ti.
keza,
is te r .»
Ve onlarla övünmek diler.
2626 ل ﺑ ﺮ ه ر ى. ر ى رﺟﻮف زن ﺟﻮﺩ ﻣﺮﻭﺭﻯ٠ ﻧﺎد ﻯ ق >ﻯﻩ N e fs h e m ç û n G âh « N e fs gâh
de
k ib a r lık
k a d ın ve
H âkî gâh
peyi ç â r e g c û y e d se٣t?et'i.
zen
g ib i m u r â d ı n ı „
a z a m e t ta s la m a y a
h â s ıl
ır l
o lm a s ı İ ç i n
gâh
te v â z u ’
g ö s t e r ir ,
k a lk a r . »
2627
ﺑﺖ٥ı،r ٠T ا٠ ﻋﺶ ﺟﻮد ز ن ﺛﻮ ﺑ ﺴ ﺖ٠ ﺫ1ﺩﺭ ﺑﻨ ﻌ ﺶ ﺣ ﺰ ﳕﺎ A K I H o d z în
fik r h a
âgâh
n îs t,
D e r d iv ıâ g e ş c u z g a m a l i n îst. « A k l
is e
k o rk u s u n d a n
b ö y le başka
d iiç iin c e le r d e n b ir
؛ey
âgâh
d e ğ ild ir .
O n u n
z ih n in d e
A lla h
y o k tu r.»
Mükerreren söylenildi ki akil ikiye ayırmışlar, birine (Akl.ı meâş) diğerine (Akl-1 nıeâd) demişlerdir. Akl-1 meâş: Dünyâ içlerine, akl-1 meâd: Ahirct içlerine eriligi İ؟in İkincisi nefsin düşündüğü gibi gösteri؛ yapmakla meşgül olmaz. 1247
2622
،3؛. ■>؛.٠١ Oj ) 2'S* ، ؛١^٠>-l٠ ؛.U،• j
ö١ j
,M â c e r â - y ı
E r k e ğ in « .d ı n ı ,
ve
n e f s in in ;
k a d ın ın onu,
^١- . J ،؛. ö ١
m erd -ü -ze n
m is d l-i
.î n
،#؛٠
n e fs-i H o d
m â c e râ s .
y â n î
e rk e ğ i
ü ftâ d
naK l
m î dân u
n a k lo lu n d u . d e , a k lı n ı n
E y
a K l
s â n ı»; ’ ؛
m is â li
b u n u ,
yâ n î
k a
b il
Hazret-i Mevlânâ hikâyedeki bedevi ile insan aklını, karısı ile de nefsini temsil ediyor:
2623
6
و ﺧ ﺮدJ j J t i
ان ز ز وردى
ﻳ ﻚ ﻭ ﺩ٠ ﺭ٣ ﺳﺖ٠ﺑ ﻚ ﻳﻴﻌﺖ in
z e n -u -m e r d i k i n e f s e s t u H ir e d ,
N ik « N e fs sana
çok
ile
a k it
b â y e s te s t b e h r-i n îk
te m s il
e y le y e n
b u
u
k a d ın
bed. ve
e rk e k ,
iy i
ve
k o tu
İç in
lâ z ım d ır .»
2624 ١ ر- ن دوزت درن ﺧﺎذ _ و
اﺟﺮا٠ روز و ﺋ ﺐ در ﺟﻨ ﻚ و ادر V 'în
du
b â y e s te
R û z -v -ie b
« in s a n a g iiıı d ü z
146
lâ z ım
cengde
ve
ve
d e r in
H âkî
sera,
d e r c en g -u -en d er m â ce râ .
z n rftri
ik i
n ıâ c e r â d a d ır .»
şey,
yân؛
n e fs
ile
a k il;
şu
d ün yâ d a
geco
yerine لﺀ٠،’ أ ﺳﺎ٠) اazimdir. Hazret-i Mcvl/ma Mesnevinin ٠ا،ة4' اilil ٠٧>ا rinde der ki; ٠,١٠، namaz, oruç. hac ve dini eihad, l't،k،'ıd؛ı şûlıld أﺀ،>٠١،ا٠ا٠ «.mektir Evet, müshimanım demek, bir da'vâdır, Her da’vâ İçin ؟Ahiri ve islıûı lâzımdır. Müslümanlık d؛-.'vâsınıjı isbâtı da, sayılan şeyleri yapmakla ٠ا١ﻻاBunları yapmadan sâdece müslümanım demek, bir da'vâ a ؟،ıp da İNİIİI edememek kabilinden olıır. Dinden maksud olan asil ma'nâdır. Fnkııl a’mâl-i zâhire o ma'nanm birer sûretidir. Demek sûre، ma'nâdan. اااا،'اا٠، da sûretten ayrılamıyor. Aynlabilseydi ve sûrete lüzum olmasaydı (»en Allahın kuluyum ve Muhammed ümmetiyim) demek kifâyet eder, namaz klimaya, oru(! ؟،tutmaya, zekât vermeye, fıacca gitmeye lüzum kalmaz Hazret-i Mevlânâ bu hususda bir misâl dalla getiriyor ve diyot- ki: 2631
ﻫﺪﻳﻪﻫﺎﻯ ﺩﻭﺳﺎﻥ ﺍ ﺻ ﺪ ﺭ
ﺕ ﺃﺩﺭ ﺩﻭﻣﱴ ﺍﻻ ﴏﺭ-ﻵ٠ H e d y e h a -y ı d û s tâ n
i t « D o s tla r ın başka
b ir
şey
bâ
hem
d ig e r ,
e n d e r d û s tî İ llâ s u v e r .
b ir b ir in e
h e d iy y e
v e r m e le r i,
d o s t lu k
h ususunda
s .rc ttc ı.
d e ğ ild ir .»
2632
ﺍ٠ﻫﺪﺑﻪ ﺧﻔﺎ Tâ B er «O h ld
h e d iy y e le r in
o lm a k
ﺍﺛ ﺪ ﺩﺭ
.ﺩﺍ ﺩ ﴍ
guvâhî dâde
ﻯ
ﺭﺍ
r
ﺍ ﻯ١ ﺭ ﳏﺐ,
b âşed
hedyehâ,
m a h a b b e th â -y i m u Z m e r d e r v e r ilm e s i,
k a lb le r d e
g iz li
H a fd .
b u lu n a n
m u h a b b e t le r e
1.1
iç in d ir . »
2633 ﺛﺎ ﻫ ﺪﻧ ﺪ
ﻫﺎﻯ ﺍ ﻻ ﺭ٠' ﺣ ﺎ١ ﺯ ﺍ ﻧ ﻜ ﻪ
ﺩ٠ ﺭ ؟١ ﺍ ﻯ
r
ﳏ ﺤﺎ ﻯ
ﺭ٠
Z â n k i î h â n h a - y ı z a h ir ş a h id e n d , B er «Ey
m e s .ftd
m a h a b b e th d -y i
k im s e : * a h ir d e k i
s tr
ey
e r c iim e n d .
h e d iy y e le r , ih s a n la r , g iz li
m u h a b b e t le r in
ş a h id id ir .»
F : 7»
121»
2628
ﻧ ﻌ ﻪ ا ن د ا ﻣ ﺖ و دام
ر ﺟﻪ
r
ﺻﻮرت ﻧﺼﻪ ﺋﻨﻮ ا ﻛﻨﻮ ن ﺗﻤﺎم G e rç i sırr-% K ıS S a în â â n e s t u d a m ,
temam.
S u r e t- i K ıS S a ş in e v İ k n û n
..E gerçi k ıs s a m , sırrı bu d âııe V . tu za k tır. L âkin şim di ٠ k ıssan ın suret" ؛zah iresin i ten ıâ n ıen dinle.»
Yânî nakledilen kıssadan mıırâd olan: Akl ile nefsdir. Bedevi ile karısının mâcerâsı. dinleyenleri yakalayıp anlatmak İ ؟in kurulmuş tuzak ve serpilmiş yem gibidir, ö y le olmakla berâber hikâyenin tamamım dinle ve anla ki ma'nâ sûret ile tefhim edilir.
2٠2٥ ﻳﺎﻥ ﻣﻌﻨﻮﻯ ﰷﻓﻞ ﺛﺪﻯ٠ﺭ ﺍ ؛ ﺀ'ﻃﻦ ﻭﺑﺎﻃﻞ ﺛﺪ ﻯ١ﺧﻨﻖ ﺀ G e r beyân-% m a ’n e v i k â fü ؟ﺻﺎج, .H a lK -ı âlem. â T ıl-u -b â T ıl ş u d î E ger rtıa.nevî b ey â n k âfi o lsa y d ı â lem d ek i h alk â tıl v e bâtıl o lu r » . ؛؛in d en , gü cü nd en k a lır d ı .»
2630 ﻯ٠ب ت ن ك ل ت ﻭ ﻣﻠﺐ
r
ﺫﺕ ﺏ—ﻕ، ﻭ. ﺻﻮﺭﺕ ﺭﻭﺯ G e r m a h a b b e t fik r e t- u -m a ’n îstî, S u r e t- i r û z e v (ü ) n e m â z e t
nîstt.
«Eğer m u h abb et, yân î sev g i, y a ln ız tefek k ü r v e m a'nâdan ibaret b u lu n sa y d ı oruç v e nam azın su reti olm am ak lâzım gelirdi.»
Ma’lûmdur ki ikrar bil-lisân ve amel bil-erkân îmânın ؛artındandır. Bir âdem (L â tlâ h e İllallah M u h am m edü n R esûhtH âh) yânî: AHahdan başka m a ’bud y o k tu r, M uham m ed de A lla h ın p eygam beridir»
d iy erek
müslüman olduğunu ikrar eder. Fakat bu kadarı kâfi değildir, O ikrârın doğruluğunu isbât için namaz kılması, oruç tutması, dinin şâir ahkâmını 121«
— Bayram y a tla ؟., ،,’oluk, ؟ocuk öteberi ، ster, ، ، iye düşünüyormuş.
، دsırada S a r ili A ’zıuıt Al، ٠٠«; ؟، cânıie gelmiş. Dedeyi düşüncel، görüne، , uşağının eline b، r kaç ditin vermiş. - Şunu dedeye götür de paşanın zekâtı İmiş, kabul etsin diyı.r, ٠!٠٠, elemiş. Uşak götürmüş. Dede bir altınlara, bir de uşağın yıiziine bakmış: — Oglum; paşaya duâlar ederini. Şıınların adını değiştirsin de göndersin demiş. Başa bu temenniyi işitince gü:m üş: - Hadi tekrar;götür de niyâzı İmiş de, emrini vermiş. Dede Efendi de bu niyâzı yânî tediyyeyi kabul etmiş. Demek ki hediyyeler, muhabbel ؛âhidleri İmiş. Fakat şâhidlerin de dogru söyleyeni ve yalancısı vardır.
263، درو ﻟﻢr
راﺳﺖ ا ﺛ ﺪr
د ت٠ﺛ ﺎ
ز ى و ﻛ ﺎ ى ز دوغ١ﻣ ﺬ ﻛ ﺎ س S d h id e t 9 ﺀرجrdst b â şe d g e h d u r û ğ , M e s t g â h î ez m e y -ü -g â h î z i dü ğ . «Ey d .v â c j; senin gösterdiğin şâhid ba’zan doğru sözlü, ba’zan ynlaııcı olur. Sarhoşun ba’zan şarabdan, ba’zan ayrandan mest olduğu gibi.» Tasa ١١nıf lisânında şarab, muhabbetten kinâyedir. Sarhoş ise mutusavvife indinde âşık m a’nâsınadır. L âk in aşk şarabiyle mest olanlar başkadir, ö yle olmatlıkları halde öyle görünmek isteyenler başkadır, ik in eiler, muhabbet mUrâyisi olanlardır k i ayran İ ؟ip de sarhoşluk taslayanIara benzerler. Ayran sarhoşlarının hareketleri, sarhoşluklarına yalancı şâhid olduğu gibi; dostluk m ürayilerinin hediyyeler ؛, behiyyeleri (!،>, dostlukları İçin riyâkârük vesikasıdır.
2635 ن ر ا ل در ﻫﻴﺎ م و در ﻫ ﻼ تI ﻋﺖ٠ و ﻣ ﺖ وﻻ١ آ د ﺀةه: ١L.T ا٠ Â n m u r â y î d e r S ı y â m u der Saids،, Ta g ü m â n d y e d k i ti m esti v ild s t. 0 ٠ ﺀmürâyl, kendisinin muhabbet- ؛ilâhiyye sarhoşu olduğunu zan. ilettirmek İçin oru ؟tutar ve namaz kılar.» ik i arkadaş câmie girip birinin namaz kıldığını görmüşler, yanından geçerken biri :
Bir Iladis-i Şerifle buyurulm ustur ki: «Bir birinize hediyyc verin, ,vekdiğerinizi seversiniz.» Bir kimse, sevdiği bir ahbabına bir hediyye gönderir. Bundan maksadı: onu sevdiğini ve gönlünü almak istediğini an latm aktır. Hediyyeyi alan bundan memnun olur, o da memnuniyyetini ve m uhabbetini anlatm ak için mukabelede bulunur. Hediyyelerin teatisi, aradaki m uhabbetin artmasını inûcib olur. H attâ küçüklerin büyüklere hediyye takdimi, büyüklerin ihsân ve in'âmım husûle getirir. Ancak şu şartla ki o hediyye, rişvet olmasın, yâni haklı, haksız bir işini gördürmek için verilmiş bulunmasın. Meşhur bir fıkra vardır : Mahkemeye düşmüş iki da'vâcıdan biri, kadıya rişvet olarak bir bal ta vermiş, ■hasmı ise bir dana takdim etmiş. M ürâfaa olunurken baltayı v e re n : — Kadı efendi; reeâ ederim. İşi uzatma, da'vâmızı balta ile keser gibi çabucak kes, bitir! temennisinde bulunmuş. M uhatabı d a : — Öyle olacaktı ammâ, baltanın sapına dana yestehledi, tutulacak yeri kalmadı! cevâbını vermiş. K ur'ân.ı K eıim ’de :
* iS c
*
Yânî: •Sevdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe, onlardan, muhtaç olan lara vermedikçe birr ü hayra nail olamazsınız57» buyurulm uştur. İnsanın m alını sevmesi pek tabiî bir şeydir. Sevilen o malın velev ki cüz’î bir kısmını olsun fukaraya vermek infakdır. O infak, vereni birr ü hayra ve Allahın muhabbetine nâil eder. Demek ki fukarayı infâk etmek, Al laha hediyye vermek ve onu sevdiğini isbât eylemek oluyor. Cenâb-ı Hak da ona karşı, o kuldan râzı olduğunu göstermek için, ona hediyye olmak üzere, kendisini, birr ü hayra nâil kılıyor. Resûl-i Ekrem Sallallâhü Aleyhi Vesellem Efendimize ve ehl-i bey tine, sadaka ve zekât almak haram kılınmıştı. Fakat hediyye kabul eder vc mukabelede bulunurdu. Bu sünnet.i seniyyeye ittibâ’en, mevlevılikte, sadaka almak memnu’ idi. Bir Mevlevi dervişi üç gün aç kalmayınca kimseden bir şey isteyemezdi. Yalnız (niyaz) dedikleri hediyyeleri alırdı. G a'ata Mevlevihânesi neyzenlerinden İsmail Dede nâmında ve Sul tan Abdül-Aziz devrinde zarif bir derviş varmış. Zarafeti dolayısiyle vü kelânın ma’lûmu ve sevgilisi imiş. Bir ramazan günü Bayezid câmiinde o tu ru y o r:
1)7١ 1250
S ö ıei A li Im ra n :
92.
redir., b ııy u ııım .lm , ﻷاا،!؛İstör،، gdre . ٨ 11اا؛١ 1 ا؟,١ y«|»ıl،،ıı >او٧1٠٠ ا٨ 1|، اا٠ j ١٠‘ gl.st.îlş olmak üzere .indir, h،ı'k ٠ ﺛﻤﻞ٤،ا-٠٠1ااال1ال٢ ise tabii ٨ llu ٠١ ؛.İ !1 olmaz ' ۶ riyâkârhk olur; hattft ؛؛izli şirk olur. Nitekim K u r’ân’da :
ﺋ ﻔ ﺬ ; ا ٠ ذ ﻏ ﺰ ر ﻻ ﺗ ﻲ ; ﻻ ﻳ ﺒ ﺒ ﺎ ﺗ ﺌ ﺘ ﺐ ! ؛ د ا٠\ ة ت ; ؛ "، Yâni: «Her kim Rabbi ile müiâkâtı umuyorsa amej-i sâlih işlesin ve Rai -bine ettiği ibâdette kimseyi teşrik eylemesin».« buyurulmuş, balka «üs
.eriş olmak üzere İbâdet etmenin âdetâ müşrikük oldugu bildirilm iştir ، Hazret-i Mevlânâ burada bir duâ ediyor da diyor ki :
2637 ﺑ ﻮا ﺳ ﺖ،ار٠ ﺀﺗﺰ دﺀ٠ نI؛ رب
ﺕ٠ ﺍ ﲚ ﴽ ﻧ ﻔ ﻨ ﻜ ﺰ ﺅ ﻭ ﺍYa
ra b
ân
T â ş ir ıâ s îm
te m y iz d ih ân
ın â r â
b e H â s t,
n iş a r ı-ık e j z i r â s t.
«Y â Rabbi; sen kendi meşiyyet ve irâdenle bize iiyle bir temyiz ve tefrik hassâsı İbsân et ki. onunla, eğri ve d o ^ u nişanları anlayalım."
Yânî bize Sidk ile riyâyı ayırd edecek bir kuvve-i mümeyyize ihsâıı buyur. 2.38 ﳿ ﺭﺍ "ﻳ ﲔ ﺩ ﺍ ﻝ ﺟ ﻮ ﻥ ﻧ ﻮ ﺩ
ود٠ﺿﻮﺭﺍ ﻫﺬ H is s ir â A nki
te m y iz
h is
ﺁ ﺫ ﻙ ﺣ ﺲ ﺿﻔﺮ
dan i be
yen zu r
çûn şeved , n u r u llâ h
buved.
«His ve idrâkin temyizi, yâni hisde mümeyyizlik hassas، bulunma.، nasıl olur? H is, n û r-i İlâ h i ve tevfik-i Rabbâni ile görecek olursa."
insan, beş hissi* vâsıtasiyle eşyâyı İdrâk edebilir. Fakjjt ،1 beş hissili yanılmak, İhlâs ve riyâyı tefrik edememek ihtimâli yardir. Meselâ oru؟ 1581
SO rel K c h f :
11«. 1153
- Bak birader; ﻻوa t ne güzel namaz kılıyor. demiş. Herif bunu işitince dayanamamış. Namazım bozmuş: - Hem de oruçluyum! diyerek riyakârlığını meydana koymuş. İşte böyle kimselerin kendileri mürâi, hareketleri İS£ riyâkârâne ve da'vâları İçin birer yalancı şâhiddir. Şâhidi yalancı olanların da’vâları. her mahkemede reddedildiği gibi, bunlarm Allaha karşı muhabbet da'vâİarı da merdûd, kendileri Allahırt rahmet ve muhabbetinden matrûd olurlar. Çünkü mürâîler. ibâdetlerini Allah İçin degil, halka gösteriş İçin yaparlar ve görünmek istedikleri kimseleri hakikatte Allaha şerik koşar, lar. Bu mürâüerin bir de münâfıkları vardır ki renkleri belli deglldir. Rüzgâr ne taraftan eserse soba fırıldağı gibi o tarafa dönerler, hattâ yaranmak İçin dinsiz ve îmânsız görünürler. M o d a d in s iz le r in in b a k
hepsi.
E s k i e rb â b -ı n i f a k m tersi.
٠ Evet. Eski milnâfıklar dinsiz idiler, fakat dindâr görünürlerdi. Moda dins'izlerinden ba.zıları ise eski inandıklarım kalblerinden çıkaramadıkİarı hâlde İnanmamış, dinden, imândan alâkayı kesmiş gibi davranırlar. Bunlann içinden ezan ve ikâmetin değiştirilmesi bid’atini alkışlayanlar da vardı. 2636
ت٠٠ل5 ا ﻫ ﻞ ا ﻧ ﺎ ل ر و ق دى٠ ﻧﺠﻪ ﻣ ﻀ ﺮ تT ر٠ ﻧﺜﺎف ا ﺷﺪr H â S ıl-1 e f d l b ir û n î
digeres،.
Tâ ■nişan b â şe d h e r â n ç i m u Z m e r e s t.
.Hulâsa: Kalbde muzmer olan niyyetlerin rtişâm olmak üzere hâriç؛ fiil ve hareketler başka başkadır.» Hazret-i Mevlânâ. bahsin ibtidâsmda dostlar arasındaki hediyyelefakat bu çâhidlerin sâdık ve kâzib olabileceğini beyân buyurmuştu. Muhabbet-i kalbiyye; muzmer yânî gizli bir duygudur'. Eger 0 duygıı hakiki ise onun haricdeki eseri bulunan hediyye de şâhld-i sâdıktır. Yok... o muhabbet duygusu yalansa, yâni sâhibi, sevmezken sever gibi görünüyorsa, hediyyesi de yalancı şâhiddir. zahirdeki ameller, her vakit gizli hislere ve niyyetlere uygun olmaz. Niyyete uymayan amel de amel olmaz, Aleyhisselâtü Vesselâm Efendimiz: «A m eller, n iy e tle r e gö-
1'in kalbdeki muhabbete şâhJd olduğunu,
1252
2611 ﺅﻩ ﺯ ﺩ٠ ﺙ
ﺩﺭ درون: .
'ﺍ ﺀ
ﺯﻓﺖ ﺍ ﺩ ﺩ ﻭﺯ ﺁ ﺭ ﻓﺎوغ ﻛﻨ ﺪ
Tâ mahabbet d e r denin şu’le zencd, Zeft gerded v’ez e s e r fariğ k e n e d . «Muhabbet insanin kalbinde parlayınca büyür ve yükselir, eserJe mcşgûl olm aktan müstağni ktJar.»
آ
١؛،ﻝ ،ﺍ1٠،,ﺍ٠
2642 ﺍﻋﻼﻡ ﻣﻬ ﺮ
;،r
ﻟ ﺒ ﻮ ﺩ ﺀى
ﺣﺎ ﺟ ﺾ
ﺑ ﻮ ﺩ ﳏﺒﺖ ﻭ ﺭ ﺅ ﺩ ﻧﻞ ﺭ
,Haceteş ne’bved pey-i i’ lâm-ı mihr .Çûn
mahabbet nûr-ı Hod zed b e r .s ip d tr
،Muhabbet, kendi nûrunu fclege aksettirince art.k onun mazhnr » bulunan îâ tln m uhabbetini bildirmesine hâcet kalmu -،.>٠ Yâhud şöyle (!٠' : olabilir Feleğe yânî bütün kâînâta nUrunu aksettirm »؛ş١vc mcvcâd:'ı،ı٠ ، ﺍﺍﺃﺃ٠ mış olan muhabbet gibi, onun mazhari bulunan zâtin de muhabbetini İzhâr ve i’lâna hâcet ؛kalmaz .»
2643 ر د د ﻻﻛﺎ مl' ﻋﺼﺎ>‘ت: I ■ *1 ﺑﻮ'وواﻟﻼم, ﺶ رنﺻﺨﻦ ﻟﻴ H e st t a f s i l â t : T â g erded t e m a m , î n s u H e n lîk in b k ' û tû v 'e s s e lâ m .
.«Bahsin temâm olabilmesi İçin burada tafsilâta liizum vnr.lır. llh ln ey tâlib; onu sen. ehli olan» ara ve ondan sor, öğren vesselâm.»
Muhakkikini sofiyye der ki: Muhabbet; cemil-i hakikinin yâni Cemf.1 ve Kemâl Sifatlariyle mutasıf olan Allahın kendi cemâl ve kOmiılln meylidir. Molla Câmi Hazretleri, Şeyh Ömer İbn-i Fâl'iz'ın (Kaddesallllui sil'" rahüm â) Kaside-i Hamriyyesine (Levâmi') nâmiyle yazdığı şerhte mu٠2.'،.٩
İntan ve nottun ؛kılan birini ؛.örünce onu nbid ve mütteki zanneder. Kczâ bir kimsenin lıak s.izıı söylediğini duyunca, onu sözünün eri sanır. Lâkin gördüğü ve işittiği ؛؛eylerin riyâ eseri olabilmesi mümkündür. Görme, işitme, şâir hisler. Allahın tevfikine mazhar olur da, baktığını nûr-i İlâhi ile görürse, o vakit aldanmak ve yanılmaktan kurtulur. Gördüğünü hak. kivle görür, işittiğini hakkiyle işitir. Nitekim Hadis٠i Şerifte: «Kâmil b ٤r mü’mlnin firâsetinden ve çabucak kavrayışından sakıtım. Çünkü ٠, A l lahın verdiği nûr île bakar, buyurulmuştur. Sallallâhü Aleyhi Vesellem Efendimizin: «Yâ Rabbî; bizi oyalayacak her şeyden halâs et ve her şeyi bize olduğu gibi göster, diye duâ buyurması, hissiyatın tevfiki İlâhiye mazhar olması içindi^ ٠ 2639 ﻣ ﻈﻬﺮ ﺳ ﺖ
ﺳﺒ ﺐ
■- * ﺭ
ﻛﺰ
ﳏﺒ ﺖ
G e r e s e r n e ’b v e d H em çû
H îş î
kez
ﺑﻮﺩ-'
11
ﻟﱺ.ﳘ ﺤﻮ ﻃﻮ
sebeb
hem
m u Z h ir e s t,
m a h a b b e t m u H b ir e s t.
«Eğer eser olmazsa, akrabalık gibi sebeb de muhabbeti izhâr ve ih bar eder.»
Biraz evvel dostlar arasında teâti edilen hediyyelerin muhabbet eseri olduğu beyân edilmişti. Bu beytte de deniliyor ki: Hediyye, behiyye gibi muhabbet âsârı bulunmazsa neseb ve nisbet, yânı hısımlık ve akrabalık vı٠tarikat mensûbiyyeti gibi sebebler de muhabbeti gösterir. Bir kimse nin ehlullâha hürmeti ve erbâb-ı tarikat ile ülfeti, kendisinin onlara mu habbeti olduğunu haber verir. 264. اﻣﺎم
ﺗ ﻚ ﻧﻮر ﺣ ﺶ ﺛ ﺪI 'ﻳﻮد ارا ﻏﻼم١ﺍ اررا ؛ ﺳﺒﺐ
N e ’b v e d dnfci n û r -ı H a K K e ş ş u d M e r e s e n a y â s e b e b h â r â g u lâ m .
İ m â m .,
«Fakat N ûr-i Ila k, b ir kimseye imam ve muktedâ olunca, o kimse eserlere ve sebeblere tâ b i olmaz.»
Malûmdur ki eserden müessire istidlâl ve intikâl olunur. Lâkin bu, ehl-1 zâhir içindir. Nûr-i İlâhîye ma'zhar ve ma'nevlyyâta vâkıf olanlar, öyle âsâr ve esbâbııı delâletinden müstağnidir.
ye) ta'bir ettiği 0 yüksek ve İlâhi sevgiyi esbâb ve âsâr ile bildirmeye nâcet yoktur. ٠ kendi kendini bildirir. (Kasîde-İ Bür'e) nâzımı (îmâm-1 Buseyri) rahimehullahın dedigi gibi k i: *Göz yaşı ve hastalık gibi iki âdil şâhid, senin âşıklığına şehâdet eyledikten sonra kalbindeki mahabbeti nasıl İnkâr edebilirsin?» Cenâb-ı Mevlâna buyuruyor ki : 2644 ﺩ ﺩ
ﻣﻮﺭ ﺕ
دد ن
ﺛ ﺪﳻ٠ﺝ
/
ﻳﺪ٠ﳷ ﻧﺮﺀﺑﺖ ﻭﺏ ٠ ﺻﻮﺭﺕ ﺍﺯ G erçi şu d S û ret
ez
m a 'n î d e r in
S u ret
m a ’n i K a r i b e s t u
b e d id ,
b a id .
«V âk ıa m a ’nâ sû ret île zâhir olur. L â k in sû ret, m a’nây» b ir cîh etten ya k ın , b ir c ih etten uzaktır.»
Meselâ: 2645
ﺳﺪ و ﺑﺮ ﺣ ﺖ٠در د ﻻﻟ ﺖ ﺭ ﺟﻮﺁ ﺟﻮن ﻋﺎﺑ ﺖ روى ﻟ ﻮ ر د ﻣ ﺨ ﺖ D er d Ç ûn
e l t
be
hem çû
abend
ti
d tr a H t,
m a h iy y e t r e v i d û re n d
s a H t.
«S û ret ile m a ’n â b irb irin e d e lâ let e tm e k te su ile ağaç gibid ir. Fakat m a h iy y e t itib a r iy le y ek d ig e rin d e n çok uzaktır.» ' ا١
Evet. Ma'nevi tecelliyât, bu âlemde sûretle âşikâr olur. Meselâ utanan kimsenin yüzü kızarır, utanmak ma'nevi bir haldir. 0 hâlin vukûu yüzün kızarmasiyle anlaşılır. Demek ki yüz kızarmak, utanmanın sûretidir. Bu i’tibarla ikisi birbirine yâkındır. Biri sebeb, digeri müsebbebdir. Kezâ bir ağacın yeşilliği, agacm yaşlığına ve 0 yaşlığın sebebi olan suya delâlet eder. Kezâ ağacın yaşlığı ve suyu onun hayatta olduğunu gösterir. Fakat bımla٢ın mahiyyetleri ayrı ayrıdır. Mâhiyyet: Bir şeyin ne olduğu demektir. Sofiyye^e göre mâhiyyât (A.yân-ı sâbite) dir ki (Suver-i İlmiyye-İ llâhiyye)dir. Onların inkişâfı sûretle olur. Bu ،'tibâr ile birbirinin lâzımı ve melzûmudur, lâkin ayni değildir. 1217
habbetİ dört dereceye ayırır ve der ki: «Muhabbet, Cemîl-i hakiki azze şûııühû Hazretlerinin cem’an ve tafsîlen kendi cemâline meylidir. O da, ya makam-ı (cem’den cem’e) olur. Bu kâinatın tavassutu olmaksızın ce mâl- ؛zâtin mir’ât-i zâtte şuhûdudur. Yâhud o meyi, (Cem’den tafsile) olur ki, Zât.i yegânenin hadsiz ve nihayetsiz olan mezâhirde kendi cemâlinin lemeâtım .görmesi ve kendi sıfatının kemâlini müşâhede etmesidir. Yâhud o meyi (Tafsilden tafsile) olur ki, efrâd-ı insanın pek çoğu, Comâl.i Mutlak’ın aksini, tafsîl-i âsâr âyinelerinde görür; zail ve mukay. yed güzelliği rhaksûdi külli sanır. Lezzet-i visâle kanâat eder, mihnet-i firak ile müteeHim olur. Yâhud o meyi (tafsilden cem’e) olur ki ba’z-ı havas, âsâr ve ef’âl luıyûdundan kurtulur, şüûn ve sıfat perdelerini yırtar, kıblegâh-ı tevec cühü Zât-i Müteâl olur.» Yine Cenâb-ı Câmi buyuruyor k i : «İnnallahe ce m ılü n y ü h ıb b ü l cem âl* hükmünce muhabbet Hazret-i Zül-Cemâl ve Zül-Celâlin sıfât-ı zâtiyyesidir. İnsanı da «İn n allah e H a la . Ka Ademe a’lâ sûretihî» mûcebince kendi sûreti üzere yaratmış, ona ş i fâ t-ı ezeliyyesinin hü'atini giydirip kuşatmıştır. Binâenaleyh, insanın hüsnü cemâle meyletmesi muktezây-i aslîsi, fazl ü kemâle müncezip ol ması da sîret-i çelilesi icâbıdır. Merâtlb-i insâniyyenin her birinde gör düğü cemâle gönül verir ve ona tealluk peydâ eder.» Muhiblerin derecât-ı muhabbetinin, mahbubların tabakât-ı melâheline göre olduğunda şek yoktur. Mahbubun güzelliği ne kadar yüksek ..lııısa, muhibbin himmet ve muhabbeti de o nisbette âli olur. Bu him metin en yüksek derecesi (Mahabbet-i Zâtiyye) dir. Muhıbb-i tâlibin kal binde mahbûb-i Hak ve matlûb-i Mutlak’a bir meyi, bir incizâb, bir teaş. şuk husule gelmesidir. O teaşşuk, muhibbi kendiliğinden o suretle alır ki. O, alışın define muktedir olamaz. Bunun ne sebebini ta’yin, ne de mntlabım temyiz ,edebilir. Nasıl ve niçin sevdiğini bilemez. Kendisinde bir incizâb duyar. Lâkin nereden nereye ve ne için olduğunu idrâk ede mi•/.. S orsan
b a n a îz â h
B ir a n la d ığ ım
var
edem em is e
ben
ancak
n e n i s e v d im ,
s e n i s e v d im .
di•،.. Bu muhabbetin sıhhatine alâmet: Mahbûbun va’d ü vaîdi, takrîb ve tcil'idi. i’zâz ü ızlâli, hidâyet ü idlâli gibi zıt sıfatların muhibbe müsavi olmasıdır. Keza Kahr ve Celâli âsârımn merâretini çekmenin, Lûtf ve Cemâli sıfatının helâvetini tatmak kadar âsân bulunmasıdır. Hazret• ؛C'âmi. muhabbetin diğer derecelerini de îzâh etmiştir. Fa. kat onların burada zikrine lüzum yoktur. Hazretin (Muhabbet-i ZâtiyL.r.C.
2649
دم٠ذ٠ﺛﻮمﻣﻦ
y دروﺟﻮد
ﺳ ﻞ ﻳ ﻌ م.ﺟﻮﻥ ﰎ ﺀ ﺏ D er vucûd
-1
tû
Ç û n m u h ib b e m
şevem
m e n m i i n ’a d i m ,
h u b b y u ’m î v ü y u S i m .
«B en sen in v a rlığ ın a k arşı m ü n ’ad ؛m olurum . Ç ünkü m u h abb e، اا ؛٠ sam kbr v e sa g ir kılar.»
Cenâb-ı Pîr burada: «B ir şeye muhabbetin, onu İâyıklyle görmekten ve hakkında söylenilenleri işitmekten seni kör ve sagir kılar.» Hadisine telmih ediyor. Evet bir insan, bir şeyi, bir kimseyi sevecek olursa, onun çirkinliğini görmez, hattâ onun İ؟in ؟irkin denilse 0 söze kulak verme/ Çünkü muhabbet insanin hislerine hâkimdir. Hikâyedeki bedevi de karısını fazla sevdigi İ؟in onun kara, kuru olduğunu göremiyor, dil- dil- sOy lenişindeki ؟irkin ahengi duyamıyordu. Beyt-İ Şerifte bir işâret daha vardır ki nefs (enimâre) ve (levvâıtıt.) derecelerini geçip de (mutmainne) sıfatını iktisâb eder ve akla temâmiyh. inkiyâd gösterirse akl da ona âşık ve tâbi' olur. 265.
ﰽ، / ﻛﻔﺖ ﺯﻥ ﺁﻫﻨﻚ ﺭﻡ ﻣﺤﺘﻠﺖ ﻛ ﺜ ﻒ ﺳﺮم ﻯ ﻛ ﺊ٠'ﺍ G o ft z e n â h e n g -i b e r r e m T â b e h iy le t k e şf-î
m î k u n î,
S irre m m î k u n î .
«Kadın: B a n a iy ilik etm ek m i istiyorsu n , yo k sa iliy le ile sırrım ı k e . f e m i ça lışıy o rsu n ? dedi.»
Bedevi dogru söylediğini yemin ile te'yid ederek : 2651
ﻃﱼ١ ﻟ ﺮ١ﻛﻔﺖ ﻭﺍﺫ ﺀﺍﱂ ﺻﻖ١ﻟﺪ از ﺧﺎك آدﻣﺮ٠ﻛﺎأ ر G o f t v a lla h â lim - ü s s ı n - ü l H a fî, K ’â f e r î d
ez
H a ’k â d e m
ra
S a fî.
«B ed l k i ؛t l r l i y l b ilen v ٠١ A d lin i toı.rnk.1111 Sfiflyy 11 m Untehâb olnrak yıırııtnıı A lla h , y em in etlerim .» ا
2؛، ا٠
264$
f
ن
1ﺻ ﺖ
ﺧﺎ
تو
ا دا.
' ر ك
و/ ﺛ ﺮ ح ﻛ ن اﺣوال ان دو م T e r k -İ m â h iy y d t u H a s iy y d t g û , Ş e r h k u n a h v â l-î â n d u m â h r û .
«Ya M.vJânâ; m âhîyyât ve hâsîyyât bahsini bırak da nefsi ve akil eyleyen ٠ iki ay ylizlii kari, kocanın hallerini şerh eyle.»
te m s il
«KARISININ İLTİMASINI BEDEVİNİN KABUL EYLEMESİ VE «BU MUTAVAATIM, HİYLE VE İMTİHAN DEĞİLDİR» DİYE YEMtN e t m e s i»
2647
ز ﺣ ﺮ د١ ﻛ ذ و ن ﻛ ذ ذ ﻧ م١ﺻد ﻛ ﻔ ت
دارى ﺗﻴ ﻎ ر ﻛ ش اذ ﺀﻻفf > M e r d g o ft İ k n û n g iiz e ş te m e z H ila f, H iik m d â rî وآﺀb e r k e ş ez g ılâ f
«Erkek dedi ki: Şimdi muhalefeti bıraktım. Bana istediğin gibi htikıuedebilirsin’ Hattâ, dilersen kılıcı kınından çek, bana havâle et.»
2648 رم
ﰉ ﺽ ﺫ ﺍ ﻓﺮﻣﺎ ﻥ ﺮﻡ
Her
ﻧﻴ
ﻭ ﻯ
ﻣﺪ٢ ﺑ ﻚ
ﺭ
٠۴ ﺭ ﻭ
د
ﺩﺭ
Çİ g û y î m e n tu r â f e r m a t i r b e r e m ,
D e r bed w n ik â m e d -i V ؛ne’ngerem.
«Her ne dilersen ben sana mutiim. Sözünün iyi, yâhnd kötü olması, na bakmam.» 1251
K u r 'â n - 1 K e r i m d e
b u y u r u lu y o r k i :
١ﺿ ﻪ ' ؤ
ر ﻻ ﻹ, ١ ' ذ ج- ة ﺋ ﺆ, ي ؛ ل ; ﺛ ﺚ
| ﻲ
; ١! ﺛ ﻒ ﺀ ا ر ﻟ ﺒ ﻴ ﻴ ﻠ ﻴ ﺔ ﺑ ﻎ ' ؤ ت
ﻏ ﻨ
.ا
5 ٠ '| ﺀ ى ﻻ ﺑ ﺆ
ذ
ﻛ ﻴ ﺔ ﻳ ﻲ| ىﻟ ﺆ و ﻧ ﻰا ﺗ ﺐ|إ ق ﺋ ﺎ ؤ١ ﺑﺖ١ ى ﻛ ﺎ ذ ل ; ﻟ ﻤ ﻰ,; ﺟ ﺆ٠ى ﻳ ﻐ ﺎ أ ى ﺟ ﻐ ﺔ ة ض
؛ ﻵ ﻵ ؛٠ﺞ
ة ﻟ ﺌ ﻴ
ذ ﺳ ﻤ ﺬ# ئ|ا# اﺗﺌ ﻲ ؛ﺋ ﻸ ﻷ ي
; ﻵ ﻷ ة: ذ١ذ ا ج
٠kJere (B e n y e r d e b ،» Yânî: «Hflbibim; R abbin, m (؛r h a life y a ra ta ca ğ ım d ed iğ i vak it; m e le k le r d ed iler ki: (O rada fesad ؟ikaracak v e k anlar , ٠،،. k e c e k b ir k im se m i yaratacak sın ? B i l sen i ham d ii sen â ile tesbih V . ،ak dis e d e r iz ). M elek lerin ﻻو-،!.sö zleri iizerin e C enâb-1 H ak: (S izin b ilm e g in iz h ik m e ti v e y e r y liziin d e h a life y a ratışım ın sırrın ı ben b ilirim ) 1> اا٠ ,yu rd u . V a k ta k i A d em i y a ra ttı, ona b ü tün isU nleri ö ğ retti, sonra o n la r ;yân î A d em e ö ğ rettiğ i ish n lcr in m ü s e m m a la n n ı— m e le k le re g ö ste rd i -D a ’vâm zd a sâd ık isen iz bu şe y le r in isim lerin i bana h aber v erin ) b u y n r ) du. M elek ler o n la n n isim lerin i b ilm ed ik leri İ ؟,ln d ed ile r ki: (S en i te n z il v e tak d is ed eriz. B iz, b ize ö ğ re ttik le rin d en başka bir şey b ilm eyiz. Sen h a k ik a ten A lim ti H a k im sin ). C en â b -1 H ak buyu rd u ki: (E y A d em : . و,, ا أ ".lartn isim lerin i on lara h a t e r y e r .) V a k ta k i A d em on ların ،sim lerin i b b er verd i. C en â b .ı H ak m e le k le r e buyu rdu: (B en siz e dem edim m l idi ki b en g ö k lerin v e yerin g a y b m ı h a k ik a ten bilirim . S izin a ؟, . kça s ö y le d i ( .« g in iz i v e k a lb in iz d e .d ile d iğ in iz i de b ilirim
Bunun üzerine Ademin, ilmine hürmeten, huzurunda eğilmeleri ٠٠,,,٠ rolundu. Onlar da o emre ittiba' eylediler. Yalnız şeytan klbr ve Riırıı rundan dolay, secde etmedi. İlâhi emre ،tAatsizIlği ve Halife.، R«bb,)n،y,١ hürmetsizliği yüzünden mel'ün.l ebedi oldu, ٠> أ
SAr< ٠, 1.1-،1. 11.
ا
JJ .
....
Kasemin cevâbı aşağıda gelecektir. Hazret-i Mevîânâ Âdemin isminin zikri dolayısiyle müsemmâsının fezâilini beyâna §uru’ edip diyor ki: 2652 ﻙ ﺩﺍ ﺩ ﺵ ﻭﺍ ﺩ ﻭ ﺩ
ﻛ ﺰ ﺫﺍﻟ ﺐ
İ
ﺩﺭ
در اﻟﻮاح و ﻷر ارواح ر د٠ص ب
Der si k e z K a lib k i d â d e ş v a n ü m û d , H e r Ç î der e ؛٧a ^ u der e r v a h bu d . «Allah, Ademe verdiği üç arşınlık bir kaJibda, elvâh ve ervahta oJan ؛eylerin hepsini ona gösterdi.* (Eİvâh) kelimesi (levh) in cem'idir. Burada cemi olarak İrâd edilmesinin sebebi: İevh-i kader, İevh-İ kazâ٠ Ievh-İ mahv ü isbattır denildigi gibi ervâhm mukabili olan âlem-i eşbah. yânî maddiyyât âlemi diyenler de vardjr. Hülâsa Cenâb-1 Hak Ademe maddi ve ma'nevi âlemlerin ilmini ve esrârını bildirdi. 2653
ﺑﻨ ﻰ ﺑﻨ ﻰ
ﺑ ﻮ ﺩﺍ ﻭ
ﺵ٠ﺍﻻﲰﺎﺀ ﺧ ﻮ
٠ د ر ج١ا
از ﻋﻼم
ﻛ ﺮﺩ
درس
T â e b e d h e r Çİ b u v e d û p îşi p iş, D e rs kerd e z a lle m -e l e sm a -î H îş.
«Ebede kadar o la ca k n e varsa, olm ad an e v v e l, A d em Aleyhisselâm k en d isin e ta ’lim olu n an esm âdan ö ğ ren d i v e m e le k le re ders verdi.» 2654 ﻏ ﻮ ﺩ ﺛ ﺪ ﺍ ﺯ ﻧﺪﺭﱙ ﺍ ﻭ ﻭ،' ﺫ ﺫ ﺩ ﺱ
ﺍ * ﺍ ﻙ٠
ﻧﺪﻯ ﺩﺀﻯ ﺍﻓﺖ ﺍﺯ
T â m e le k b îh û d ş u d e z te d r is -i û , K u d s -İ d ig e r y a fe t e z ta K â îs -i û.
«Melekler onun takdisiyle kendilerinden geçtiler. Onun tedrisinden ayrıca bir kudsiyyet buldular.» أ2«ﻻ
Hazret-، Adetli ٠٠,٠،,٠ (|>Ak edil) tlb ir edilmcNİ «Ademe inlinindim nefhcttiın» ihbAr-, (’idili mûceb؛ı)،.‘ç kendisinde İlâhi ﺀا، ااا ا1ا'|اا>اال( ا ا,|ا bulunmasındatulır, Binâenaleyh, ﻻkuds ؛mazhariyyol dolayiM', !٠٠ butun alemlerin ucu bucağı bulunmayan vUs'ati, onun ma'neviyyel huzurunda .daralmıştır ürefây.ı şüerâdan biri : A r z - ı v â s i’ is te r s e n k â m ilin g ir k a b z ın a . Arş ü k ü r s îd e n g e n iş tir b ir v e lin in â y e si.
demiştir ki, rûh.i menfûha nail olan Hazret-i Âdemin ahfadından bil yelinin avucu kürsîden de, arştan da geniştir, O avuç, İrâde-j llâhiyyr ile oralarda tasarruf eder. Nitekim Aleyhisselât Efendimiz bir parmak işaretiyle küre-i kameri ikiye ayırmıştı, Hazret-i Ali Kerremallâhü Ve. heye isnâd edilen şöyle bir beyt vardır: «Ey insan, kendini kiiçiik bir parça, değersiz b؛r şey ini sanıyorsun? Bütün mükevvenât demek olan (Â lem .i Ekber) senin vücûdunda dürül müş, bükülm üştür.. Bu i’tibâr ile insana (Fihrist-i kâinat) denilir.
Sultân’ül-Ârifîn, yâni Mevlânâ Muhammed Celâlüddın Rûmî Kod• desallâhü sırrahû bu bahsi isbat için bir Hadis-i Kudsı ile istişhâd edi yor ve diyor k i : 2657
ﺣﻖ ﻓﺮﻣﻮن ا ت£ ﺭ٠ﻍ- ﻛﻔﺖ ض د ﻛ ﻨ ﺤ ﻤ ﻬ ﻌ ﺌ ﺞ در ا ﻻ و إ ﺳ ﺖ
G o f t p e y g a m b e r k i h a K f e r m l e s t, M e n n e k e n c e m h iç d e r bâlâ v ü pes،. *Hazret-i Peygamber (S.A .V.) dedi ki: Cenâb.ı Hak şöyle buyurmuş, tur. Ben yüksekiere de, alçaklara da sığmam.» 2658 ﺵ ﺏ٠ﺭ
ﺩﺭ ﳕﺲ ﻭ ﺁﲰﺎﻑ ﻭ
ﺯ٠ﺫﺱ ﺩﺍﻥ ﺍ ﻯ ﺀﺵ٠_ ﺍ ﺍ ﻥ٠ ﻯ ﺛ ﻠ ﺢ٠
Oer zemin u âsmân u arşı niz, M i n e k iin c e m in y a k in d â n ey a ziz. «Arza da, semâya da arş -1 a lâ y a da sığmam. Azizim ; bunu yakincn, yân ؛çeksiz şüphesiz olarak böyle bil.» 1 2 . 1 3
Hazret-i Ademe In.lim edilen ve O'nun tarafından meleklere tefhim olunan (Esmâ)nın mâhlyyoti hakkında bir ؟ok söz söylenilmiştir. Hülâ sası ve zahirisi: Âdem Aleyhisselâm gördüğü şeylere Hakkın ilhâmiyle taş, toprak, ağaç, yaprak gibi isimler koymuş ve o isimleri bilmeyen me leklere bildirmiştir. Şu halde lisân da Allahın ta’lim ve telkini ile mey dana gelmiş demek olur. Öyle olmasaydı Dil Kurumunun senelerden beri uydurmağa çalıştığı garib ve âhenksiz kelimeler, halk tarafından kabul edilir ve söylenirdi. Hazret-i Âdemin tedrisinden meleklerin ayrıca bir kudsiyyet bulma ları. öğrettiklerini öğrenmekle o husustaki cehaletten kurtulmalarıdır. Ankaravî Hazretleri, Mesnevi Şerhinde diyor ki : *Hılkat-i Âdemden evvel melekler, Cenâb-ı Hakkı yalnız sıfât-ı selbiyye ile takdis ve teşbih ediyorlardı. Âdem Aleyhisselâm sıfât-ı sübûtiyye ile de takdise başlayınca, onlar da kendileri için yeni bir vâdi olan bu yola girdiler, yeni bir kudsiyyete erdiler.» Selb: Cenâb-ı Hakta olmayan sıfatlan, subût ise: Zât-i Bâride bulu nan sıfatları söylemektir. Meselâ: Yâ Rabbî; sen fâni ve âciz değilsin, benzerin ve mülkünde ortağın yoktur demek, Allahı selben takdis et mektir. İlâhî; sen Vâhidsin, Ehadsin, Haliksın, Razzâksın demek de Zât-i Bâriyi sübûten takdis eylemektir. 2655
; ﻣ ﺮ و ﻧﻤﻮد/ ﺛﻌﺎدى ﺛ ﺎ ن٠آ ن ك
ﺛ ﺎ ن ﺑ ﻮ دi f V i در ﻛ ﺜ ﺎ د Â n kuşâdî şân k e z d d em ru n u m u d , D e r k ü şâ d -i â s m â n h â ş â n n e b û d .
*Adem Alcyhisselânnn ta liminden meleklerde, husule gelen ma’nevi fütühât, onlarda, göklerin açıklığından ve genişliğinden hâsıl olmamıştı.. 2656 ن١ﻓﺮا ض ﺻ ﻬ ﺎ اً ن ؛ ﻛ ﺢ
ﺩﺭ
ن١ ﻫ ﻔ ﺘ ﺂ م٠ < 'ﺳﻚ آ ﻣ ﺪ را ع D e r fe r â H î a rS a -i n â p a k ic d n , T e n g draed a rS a -i h e ft â sm â n .
«O rûhu pâk olan Ademin ma’neviyeti sâhasıııa karşı, yed ؛kat semâJim genişliği dar kalmıştı.» 1262
H a z r e t ا ا١ آاhı I hey t ile Sûre-I F e c rin sonundaki şu Aycllere İş'؛- ı ret ediyor :
*.٠r ؛l / . ٠٠٠-'؛؛-> ١ ؛V ^ 4 ١،٠^ ؟٠; ١ ٥ ٠
d؛r^ ؛؛ir.
*
۶
! ^؛٠ <^ ٥ ؛؟
L ٦J٢.>١٠
Yânı «Ey k en d isin e n u r . ؛y a k în i l e itm in an g e lm iş olan n efs! A lla h ın v er d ik lerin e razı v e k en din rız â y -ı İlâ h îy e n a il old u ğu n h âld e Rab. b in e dön! K u llarım a d âh il ol! V e o n la rla beraber c e n n etim e gir60. . Rûh ile nefisten ibaret olan insanın, nefsini emmâre, levvâme, mutmainne, râziye, marzıyye diye derecâta taksim etmişlerdir ki birincisi: Sahibine menhiyyât ile emreden ve bu hususta tehakküm gösteren nefsdir. İk in cisi: Menhiyyâtı irtikâb etmekle beraber ara sıra sahibini levmeden, ayıblayan nefistir. Ü çün cü sii: imânı, ikana, şekki yakîne tebed dül etmiş, bundan dolayı mutmainne sıfatını iktisâb eylemiş olan nefis tir ki bu, terakki ederek Allahın gerek lutf, gerek kahr sûretiyle zuhûr eden tecelliyâtına rızâ gösterir ve (râziye) sıfatını alır. Bu dereceye var dıktan sonra Allahın da rızâsını kazanır, o vakit (marziyye) olur. Nefs-i mutmainnenin bu İlâhî iltifata, yâni: (Râzi ve marzî olduğun hâlde Rabbine dön) da’vetine ne vakit nâil olacağı müfessirler arasında ihtilaflıdır. Ba’zıları kabz-ı rûh esnâsında, bazıları da mahşerde bu emri alacaktır demişlerdir. Meşhuru birincisidir. (K u lla n m a d âhil o l!) Âyetinin meâlinde de ihtilâf vardır. Bu Âyet için ba’zı müfessirîn: «M uvahhid k u lla rım arasına gir!» demiş, ba’zısı ise: «B a’s esn a sın d a k u lla rım ın c e sed in e dâhil ol v e o n ların ce sed le riy le b era b er ce n n etim e gir» diye tefsir etmişlerdir. Urefây-ı Sofiyyeye gelin ce «Kullanma dâhil ol» dem ek: «O n la n n k alb lerin e g ir v e gön ü llerin d e y e r tu t, yân i te v e c c ü h le r in i v e n z â la r ın ı kazan m a’nâsınadır» demişler dir. Kibâr-ı evliyâullahtan Bâyezîd-i Bestâmi (kuddise sirruhu) hazret lerine biri gelmiş, beni Allaha kavuşturacak bir amel tavsiye et demiş. Hazret-i Bâyezid de: «Evliyâullâha "hürmet ve muhabette bulun. Onla nn kalbine girmeye ve gönüllerini etmeye çalış. Cenâb-ı Hak günde üç (on s ٥ı١t K . c r : 27.30. F : 80
1265
#
2659
wj،u٠ı. ؛. ؛..؛i jj ıjj> -
,،^ J ١
D e r d il-i m ü ’m in b e k u n c e m e y a c e b , G e r m e r a c û y î d e r â n d ilh â T a le b .
«Acâıbdir ki ara.»
m ü ’m in in k a lb in e sığarım . B en i arayacak olursan o g ö
n ü llerd e
Bir Hadis-i Kudside, yâni Hazret-i Peygamberin Cenâb-ı Hak tara fından beyân buyurduğu bir kelâm-ı âlide: «Beni arzım ve semâvâtım ısfiâb edemez. Lâkin mü’min, takiyy, nakiyy, veri, bulunan kulumun kalbi isti’âb eder» buyurulmuştur. Takiyy: Allahın emrine muhâlefetten çekinen. Nakiyy: Günah şaibesinden pâk olan. Veri’: Günaha girmekten korkan demektir. işte Cenâb-ı Hak, lâmekân olduğu, yânı yere, göğe sığmadığı ve muhtaç olmadığı hâlde böyle mübârek kullarmm kalbinde bulunur. 1Uuıdan da o münevver kalbin arz u semâdan büyük olduğu anlaşılır. Derviş Yûnüs kuddise sirruhû der ki: A r a r s a n M e v lâ y ı k a lb in d e a ra ٠ K u d ü s te , M e k k e d e , ha cd a d e ğ ild ir. E ğ e r b ir m ü ’m in in k a lb in i k ır a r s a n , H a k k a e y le d iğ in s e c d e d e ğ ild ir.
Keza denilmiştir ki: «Mü’m in in k a lb i b eytu llah tır.» O halde Allahı bulmak isteyenler, onun evine gitmeli, yânı kâmil bir arifin kalbine gir melidirler. Kâmil bir arifin kalbine girmek: Onun rızâsını tahsil etmek ten kinaye olduğu gibi, Allahın mü’minin kalbinde olması da mecazdır. Rızây-ı İlâhisinin o kalbde bulunduğuna işarettir. 2660 JdJ
j ٠ >
j١
G o ft id H â l f i i b â d î te lta K Î, C e n n e te n m e n r u 'y e t î y â m u tta K î. •Connb-ı Hak b uyu rd u ki: Ey m iitte k i kulum ; b en im k ıılln n m a d â hil o l kİ beni rii'y eU en ،hâre, bir ce n n e te giresin.»
I2.İ1
I İ İ
2663
،jr j ١،٠٣ ؛٠j ٠ ". ...-،^.٠٠ ،>٠) J
jj
،iU» ،✓ ٠
j *y[<s
J ٠٠١
,H e r m e le k m î g o ft mora pî$ ezîn .L/i/etı m i b û d b e r r û y -ı z e m in H er m e le k d iyordu kb B un d an e v v e l b izde yer y ü zü n e karşı bir ü l » fet. b ir teallu k v a rd ı .»
2664 ى ﻛﺎﺛﺘﻴﻢ٠ﻧﺤﻢ ﺣﺪﻣ ﺖ در زﻣﺎز
ا ﺗﺠﺐ ى د ا ﺛ ﺒ ﻢ٠ دﻟﻖ٠زاف
ToHttM h l e t d e r z e m in mî kâptım, z 'a rt ta a llu k m â aceb mî d â ştîm . «Orada h izm et v e İbâdet to h u m la rım seve sev e ek iy o r v e 0 s e v g im izden h ay rette k alıyorduk.»
2665
،jl٠il.»- (jr ٠١٠٠؛,—،>■٠_ji. Ö١،-T .^١،1٠-Aı t. ıl.
٠j ٠^>.
K ’i n ta a llu k ç is t b â în H â k -i m â n , Çûn m â b e d e s t e z â sm â n . «B izim y a ra d ılışım ız sem avi old u ğ u h âld e, bu toprağa teallu k um u z nedendir?»
2666
ت.- >> ﻇﻠﻤﺎت١٠ ﻟ ﻒ ﻣﺎ اﻧﻮار١ ﻣ ﺖ. ﺟﻮن ﻧ ﻮاد 'ور ا ﻳ ﻠ ﺪ ا ﺗ ﺰ E lfi m â <?7iıOrı bâ Zu ؛mâ ٤ı ؟,ist .Ç û n to v â n e d nûr -1 bâ ZulrnâU z is t B izim » ﺀﺀ1 ا»اllerln toprak m isâ li Nur, zulumAt ile ا١" ٠ اy a şa y a b ilir 1?»
zulumftt
ile UlfetJ
nedendir?،,n ٥r٠ 12.7
yüz altmış def’a ârıf kullarının kalbine nazar eder. Orada ismin bulu nacak olursa belki seni de mağfiret eder» buyurmuştur. Bir ârifin sözü olan : C e n n e t H a k k ın b a h ç e sid ir, a r if o n u n b a ğ b â n ı, B â ğ b â n la b ilişi gör, tâ g ir e s in ba ğ çesin e.
beytinin de bahse tealluku vardır. Sebze bahçesine girmek için bahçevanla tanışmış olmak lâzımdır. Allahın bahçesi olan cennete girmek için de oranın bahçevam bulunan âriflerle bilişmek ve sevişmek icabedeceği şüphesizdir. 2661 ،؛.٦٠ ؛١ ؛jy ،£١؟. ■'؛
١< ؛ j <S
l> j ١•؛،٠-٠; ? o
y
,A r ş bâ â n n û r -ı bd p e h n â -y ı H îş .Ç û n b e d îd û ra b e r e ft e z cây-ı H îş A rş » , ٠ -k adar n â ru v e o d erece g e n iş liğ iy le beraber, Â d em in m a’n e «.v î b ü y ü k lü ğ ü n ü görü n ce y erin d en g itti
.Yâni teaccüb ve tehayyüründen sarsıldı، -Evet. Mevcûdâtın en büyüğü ve en genişi arş imiş ki bütün mükev venâtı ihata eylemiş. Lâkin Âdemin ma’nevî büyüklüğü karşısında o vüs’at ve azamet küçülmüş ve daralmış, 2662
زرﻛﻞ رش ?اﺋﺪ ﺑ ﻦ ﺑﺪد. ﺧﻮد ﻟﺪ ك ﺻﻮلع ت ﻛ ﻴ ﺖ ﺟﻮن مﻋﻰ رﺳﻴﺪ H o d b u z u r g î arş b â şed bes bedîd, L î k S u r e t k ’îs t ç û n m a ’n î resid . «A rşın b ü y ü k lü ğ ü h a k ik a ten ç . k zâh ird ir. şm ca sü ret, kim olabilir?.»
Yânî ne ehemmiyeti kalır? 1266
F ak at m a.nâ ile k a rşıla ,
2 .7 1 ﻡ١ﻍ٠ ﰷ ﻡ
اوا ﻧﺎن. ﺳﻔﺮ ﻓﺮﻣﻮد ٠ ﻝ٠ﻣﺎﺭﺍ ﺍ ﺯ ﺍ ﻥ ﳏﻮ
ﺑﻮ ﻥ
ﺗﻠ ﺦ ﺛ ﺪ
Ç û n s e fe r fe r m û d m â r â z â n m a K a m , T e lH ş u d m â râ e zâ n â v î l k â m . .A lJah, bize zem in d en sem âya se fe r etm em izi em ir buyurunca tahvîl-i m akam ed iş b ize acj geldi.»
2672 ا٠ ا ﻛ ﺎ ﻣ ﺒ ﺪ ى ﻛ ﺒ ﻢ٠ ﺍ ﻯ ﺧ ﺪﺍ
آ د٠ كL
ﳏﺎﻯ
&
T â k i h u c c e th â k e m i g o ftim m â , Ki beca y-i m â ki â y e d e y H udâ. ■O kadar aej g eld i ki: Y â Rabbij b izim yerim ize k im g elecek ? d iye h ü ccetlerim izi sö y le m e y e , âdetâ 1’tirâz e tm e y e başladık.»
2673
ﺑﻠ ﺮا٣" ﻥ ﺗ ﺒ ﻴ ﺢ ﻭﺍ_ﻥ٠ﻭﺭ ﺍ ١ﻯ ﻓﺮوش ﺑ ﺮ ﰻ ﻭ ةﻟ ﺮ İM
î n te s b ih u i n te h lilr â , M i furû-şî bekri K â l û K îy lr â . «D edik ki: B u tesb ih v e nhrunu, k il tl k âl erbâbı olan in san lar ؟؛، ٠٠ feda m i edeceksin?»
2674
ا ﺑ ﺎ ط٠»؛ ﺣﻖ ﰻ;ﺩ ﺑ ﺮC ﻛ ﻮﻧﻴﺪ از ﻃﺮﻳﻖ ا"داط H ü k ı i h a k g u s te r d b e h r-i m â bısât, Ki be g û y îd ez T a i - t irıbısâT. .A lla h ın hllkmU. b ize lu tf ve m ü sâad e gösterdi v e serb estçe m urâdınızı s ö y le y in dedi.»
12Ö.
2667
ﺑﻮﻯ ﺑﻮﺩ ﺑﻮﺩ
 dem â z ’a n k i
ﺁ ﺩ ﻣﺎ ا ن اﻟ ﻒ از ر
زﺑ ﻦ ﺛ ﺪ ا ر و١ ﺟ ﺖ و٠ز'ذك
ân e lfi ez ،٥ b û y ı b û d , cwm’e ٤ ra z e m in ş v d târ u pûd.
«Ey Adem; meğer ٠ ﺀﻻﻻ،, senin ma’nevi râyihandan imi؟. Çünkü cnin cismin topraktan yaradılnıış, toprak, cesedinin atkjs. olmuştur.. 2668
ﻳ ﺎ ﻛ ﺘ ﺮ ا در ﻋﺎ ﺍﻓﺘﻨﺪ٠ ﰘ در ﻏﺎ ا ﻓ ﺪ١ﻧﻮر ؛ ﻛ ﺘ ﻮ
C im -İ H d k e tr â d e r in c d b d fte n d , N u r -t p a k e tr d derİTicd y d fte n d .
«Toprak olan cismini hurada, yânî zeminde dokudular, terkib ve tah. mir ettiler. Pâk olan nurunu o hâkî bedende buldular.» 2669
ا ز روﺣﺖ ا ﻟ ﺖ٠ ﺑ ﺘ ﻜ ﺎ ﺟﺎن ت٠ ﺑ ﺶ ﺑ ﺶ از ﺧﺎك اً ن ى*"اة î n k i cân-î m d z ir û h e t y d fte s t, P îş i p iş ez Hâk.i â n m i td fte s t.
«Çanımıza, şimdi senin ruhundan gelen ieyz, ؟ok zaman evvel top. rakta parlamışta» 2670
ش از زﺑ ﻦ ﺩﺭ زﺑ ﻦ ﻭﺩ ﰈ ﻭ ﻏﺎ ﻭ ﻯ ﺩﺁﻳﺮﻥ
ﺩ در،
ﻛﻨ ﺲ
ش از ﻏﺎ
D e r z e m in b û d îm u g d fil ez z e m in , G d fil ez genet fci b u d d e r v i d e fin .
«Biz zeminde bulunuyorduk. Fakat zeminden ve onun -sinesindeki ma’nevi bir defineden gaiil idik.» 1268
2 .7 8
ن٠ ; و٠د ا م
ﻛ ﻮدوI
ا ر د دم زﻟ ﻦ٠ ﻓ ﻜ ﺮ ﺣ ﻠ ﻢ
Ta b e g û y î v û n e g îr e m ber tu m e n , M ü n k ir -i h ilm e m n e y â r e d d e m z e d e n . «Bu ilham ım , se n ağzın a g e le n i sö y ley esin , ben de sen i m u ah eze e t m ey im de, H ilm im i in k âr ed en ler söz s ö y lem e y e m u k ted ir olm asınlar diyedlr.»
2679 l. t
ادر اﺳﺪر٠ د٠ ; د ﺩ٠
ﻓﺘﺪ اﻧﺪر ﻓﻨﺎ
ﺭ 'ﱏ ﺯ ﺍ ﺩ
peder Sad i r e n d e r h i l m - i ma, H e r ne^es z a y id f ü t e d e n d e r f e i Sad
.B iz im H ilm im izd en her ân y ü zlerc e ana, gider.»
baba dogar ve Tenâya
« Ş efk a tli b ir an an ın çocuğu n a olan m erh am etin d en ziyâde, k ulu n a m e r h a m e tlid ir , denilmiştir,
A lla h ,
Eshâb-i Kirâm huzûr-i seâdette bulunurken çocuğu kucağında bir kadın, önlerinden geçmiş. Aleyhisselât Efendimiz : — B u k adın , bu çocu ğu a te şe atab ilir m i? diye sormuş. Huzurda olanlar: — H ayır Y â B esû laliâh ; m e rh a m eti bırakm az demişler. Sallâllâhü Aleyhi Vesellem Hazretleri: — A lla h bu k ad ın d an erham dir buyurmuş. Ne büyük bir müjde değil mi? 268. ﺖ اﺳ٠ﺣﻠﻢ ٠ ﳏﺮ
ﻣﺤﺎﺳﺖ
ﻛ ﻒ
ﺀﱂ ﺍ ﻳ ﯫ ﻥ٠
ﻛ ﻒ رود ا د وﻟﻰ ﺑﺮا
H ilm -i ijan k e ff- i b a h r-i h ü m -i m a s t, K e f r e v e d d y e d v e li d e r y a becâst. «A nanın, ،.abanin ؟ocuga k arşı h ilm v e şefk a ti, bizim H ilm den iz،, m izin köpiiğü gibid ir. K öpük gid er, g elir. Lâkin deniz y erlid ed ir.» 1271
2675
ر٠ﺣﻪ آ د ر زازﺗﺎن ل ﺣﻎ٠ص ﺍ ﺩ ﺭ
H er
Çİ
،
ﳘ ﺠﻮ ﻃﻐﻼﻑ ﰷ
a y e d b e r z e b â n îâ n bi h a z e r ,
H e m ç ü T ıflâ n -1 y e g a n e bâ p e d e r.
*Dedi ki: Anasınjn, babasının bir dânesî .lan ؟ocukların babalarına söyledikleri gibi siz de ağzınıza geleni söyleyin.» 2676 ﺕ
—ﺓ٠ ' ﺍ ﻻf ﺖ
ا ﻗ
٢ اا
z a n k i in d e m h d
ﺯ ﺍ ﻳ ﻚ ﺍ ﻥ ﺩ ﻣ ﻬﺎ
ﻏﻀﺐ
ر
رﺣﻤﺖ ﻣ ﻦ
g e r nd Id y ıK a s t, R a h m e t- i m e n b e r gaD ab h e m s â b ıK a s t. Çİ
«Bu sözler, bu i’tirazlar yersiz olmakla berâber, gazabımı geçmiştir.»
benim rahmetim,
Bir Hadîs-İ Kudside «Rahmetim, gazabımı sebketti, merhametim h؛d٠ detimden ziyâdedir» buyurulmuş, bizim gibi günahkârlar İçin büyük bir müjde verilmiştir. Şâir Emin Hümâyî merhum demişti k i : Sti k â r c i i m ü s e y y i d u m l a , R a h m e t ü m id im in b â r sebebi. K i b u y u r m u ş H ü d â y -ı A z z e v e C el: .«S e b e k a t r a h m e ti ald gazabi.» 2677 ﻯ ﺍ ﻙ١ ' ﻥ ﺳ ﻖ١ ﺍ ﺯ ﱃ ﺍﻳﻠ ﻬﺎ ﺭ
ﺿﻢ داﻋﻴﺬ اﺛ ﻜﺎ ل و ﺛ ﻖy در ,E z p e y -i İzh â r-1 in s a b K ej, m e l e k .D e r ،tt b V n h e m d d iy e e ş k â l ü ş e k
Ey melek, rahmetimin gazabımı geçtiğini meydana» ؟ikarmak İ؟in senin kalbine böyle miişkll ve şek İlhâm ediyorum.» 1270
1 4
ﺑﻪ ﻳﺸﺖ ا ﻣﺘ ﺤﺎﻧ ﺖ ا ن ﻫﻮس5 ك' ﻏ ﻰ٠ﺗﺤﺎن ﻛ ﻦ.اﻣﺘﺤﺎرا ا G e r b e p îşt-i im tih â n e s t in h e v e s , İ m tih â n r â im tih a n k u n y e k n e fe s.
«Bu sözler sana imtihan gibi geliyorsa bir delacık 0 imtihanı imtlhan et.» 2685 ﺩ ﺩ ﺁ ﺩ ﴎﻡ
ﻣ ﺒ ﻮ ﺛ ﺎ ﻥ “ﺍ
ﻟ ﺮ٠
روى ﻧﺎدرم٠ اا ﻛﻨ ﺮ ﻣ ﺞ S ır m e p û ş â n tâ b e d îd a y e d str e m , E m r k u n tû h e r ç i b e r v i K â d ir e m .
«Sırrını saklama. Kalbindekini söyle ki benim dc sırrım meydana
١ıksın. Yapabileceğim her şeyi bana emrcyle.» 2686
اﺑﺪ دﻟﻢ
ﺩﺑﺪ.ﺍ
ا٠ﺑﻮﺷﺎن. دل
ﺗﺠﻪ ى ﻟﻢT 1 ﻗﺒﻮل ارم ﻣﺊ٠ D il m e p û ş â n tâ b e d îd â y e d d ile m , T â K a b û l â re m h e r â n ç i K a b ile m .
«Kalbini örtme ki, benim kalbimdeki de zâhir olsun. Kabillyyotim ne ise onu kabul edeyim.. 2687
اﺳﺖ٠ﺗﺠﻞ٠ ن ج٠ﺟﻮن ﻛ ﻢ در د ت ت١»ا ﺟﺎن ض ﺟﻪ ﻛﺎر- f
j
در
Ç û n k u n e m d e r d e s t-i m e n Çİ çâre e st, D e r n ig c r tâ cân-ı m e n çî k â re est.
«Nasıl hareket edeyim, benlin ellinde ne ؟iire vardır? Kulluma ka. 'lar nazar et de onun ne yapabileceğini anla.. 1273
2681
vİ-٠ -٥ ،> ؛j i ؛jT .٠
٠٠,!؛،٠- iy ~
•^jS' ^jlS' i^aS' Vl c._،■٠ H o d çi g û y e rn p îş-i ân d e r în S a d e f, N îs t illâ k e ff- i k e ff- i k e ff-i k e f.
٠Ne söyleyim, nasıl anlatayım? Allahın hilmî inci, insanın hilmi se def gibidir. Hayır... O da değil. İnsanın hilmi, hilm-i İlâhi denizinin kö püğünün, köpüğünün, köpüğüdür.. Bundan sonra bedevi lisanından deniliyor ki:
2682 ف ﻟﺮاى ﻫﺎ ف ﺀﻗ ﺎً ف ﻛﻒﺣﻖ آ٠ ﻻف٠ﻛﺎﺗ ﺤﺎ د ' ﺑ ﺖ ا ن ﻛ ﻔ ﺖ و ذ H a K K -ı â n k e f H a K K -ı â n d e r y â -y ı S â f, K ’a m tîh â n î n îs t în g o ft u n ilâ f.
«O köpük ve ٠ sâf deryâ hakki i؛؟n bu sözlerim imtihân olmadığı gibi lâf-ı güzâf kabilinden de değildir.»
2683
ﺳ ﺖ و ﺧﻀﻮع١ﻣﻬﺮ و ﺻﻐﺎ رمرﺟﻮع١ ﻙ دو د
ki
از
ﺣﻖ ا ﻛﺲ
E z s e r -î m ih r u S a fâ e s t u H a K K -ı ân kes
ﻣﺮ
bedû
h u D û },
d â rem
٣ı ، c û \ .
“İnd-i İlâhisine rücu’ ,edeceğim Allalı hakki İçin sözlerim; muhabbet, safvet ve teslimiyyet sevkiylcdir.» 1272
« ؛ا ة1
ذﻣﻴﺎﺳﺖ٢ ن٠اﻵن ﺣﻮ- ﻧﻰ.ﻫﻤﺚ ﺕ-ﻋﺎ
'
ﻛﺒ ﻌﻴﺎ ﱃ ﺧ ﻮ ﺩ
ﺭ ﺛ ﺎ ﻥ١ﺟ ﻮ ﻥ ﺫﻏﻞ
H e m n i ş k ı m a K b u lâ n ç û n k îm y â ü t, Ç û n n a Z a r ş a n k îm y â y î H o d k o c â st. * İ k b â l s a h i h l e r i y l e , S e â d e t-İ e z e l i y y c r a a z h a r ı o la n la r l a o t u r m a k k il,.y it v e J k s lr g ib id ir . nur?»
ö y le
k im s e le r in n a z a r la r ı m i s i l l i b ir ik s ir n e r e d e b n ln -
Derler ki: «Sohbet te’sir eder, tabiat o sohbetten müteessir olıır.» İyi adamların sohbeti iyiliğe dâir olacağı için meclislerinde bulunanlar. ٠٠ sohbet te’siriyle iyiliğe meylederler ve nihâyet iyi olurlar. Kötülerin sohbetini de buna kıyas edin. Hazret-i Mevlânâ Mesnevinin diğer bir y٠• rinde iyi ve kötülerin sohbetinin nasıl te’sir ettiğini beyân için buyuru yor ki ؛ Misk yağcı dükkânında oturan kimsenin üstü, başı misk kokar. D،•، mirci dükkânında oturan kimsenin üstü, başı da is ve pis kokar. Hattâ demir dövülürken sıçrayan kıvücımdan elbisenin yanmak ihtimâli var dır. Onun için iyilerin meclisine devam etmeli, onların sohbetinden f،-y/ almalıdır. Hazret-i Mevlânâ burada âli bir misâl irâd edip diyor ki:
2692 ٠ ﻭ ﳇ ﻰ ﺯ ﺩ٠٠ﺟ ﳥ ﺎ ﲪ ﺪ ﺭ ﺍ
.ﺍ ﻣ ﺪ
ﻣ ﺪﻳ ﻖ
Ç e § m -i A h m e d
û
zi yek
اوز ﺑﺚ ﺗ ﻤ ﺪﻳﻖ ber
ta S d iK
-1
E b û b e k r i z e ’d e , S id d tK
،miede.
«H azret.l A h m ed A ley h lssela in in m iibärek nazar. E b ö « e k r R ad lyal. läliü an he deftlnee ٠ hlr tasdik Ile sid d ik ly y e t n ierteb esin c er ؛, t l . .
٠27٥
- I ؛l l > i :v i
h a k is in in
I lI Z K A R A M A Y O L U N U K O L A S I N A T A Y İ N
E T M E S ،, B E D E V İ N İ N D E
o
T A V S İY E Y İ K A B U L E Y L E M E S İ.
2688
زن ﻳﻠﺖ ا ﻳﺎ د "اﻓﻨﺖj f ﺑﺎﺷ ﺖ.ﻋﺎﻟﻤﻰ زو روﺋﻨﺎﺑﻢ G o jt z e n y e k â fitâ b î tâ fe te s t, Â l e m î z ’u r û ş e n â y î y a fe te s t. «K adm
d e d i k i: B i r g ü n e ş p a r la m ı ؛,
b ü t ü n â le m
o n d a n a y d ın l a n ,
r a ıştır .»
2689 ﺣﻠﻴ ﻔ ﻬ ﻜ ﺮ ﺩ ﰷ ﺭ
"ﺍﺀ ﺏ ﺭ ﲪﻦ
ﻫﺎر٠ ﻧﻬﺮ ﻳﻐﺪادﺳﺖ ﺍﺫ وى ﺑﻮﻥ N â île -i r a h m a n H a life ’ k ir d k â r , Ş e h r -i B a g d â d e s t ez VI ç û n h eh â r. «O g ü n e ş .
H a k k i n v e k ili , A ll a h ı n
h a lif e s id ir k i B a g d a d ş e h r i o n u n
s â y e s i n d e b a h a r g ib id ir .»
2690 ﺑﺒﺒﻮ'ﻣﺪى ﺑﺪا ن ﺛ ﻪ ﺷﻪ ﺛ ﻮ ى
ى روى
S
r
ا٠وى ر ادﺑﺎر٠
G e r b ip e y v e n d i b e d a n ş e h ş e h şe v i, S u y - ı h e r id b a r tâ k e y m î r e v î. «O p â d iş â h a v â s ıl o la b ilir s e n s e n d e ş â h o lu r s u n . N e v a k t e k a d a r b u u ğ u r s u z lu k y o lu n a g id e c e k s in ? »
Fakr u zarûretten şikâyet eden kadın, kocasının tembelliği bırakıp Bagdada gitmesini, oradaki halifCye münâsebet peydâ etmesini tavsiye eyliyor. Eger halife ile tanışacak olursan fukaralıktan kurtulur, hâline göre sen de bir şâlı olursun diyordu. Bu münâsebetle iyilerle görüşmenin iyi olmaya vesile olacağını be. yân i؛؟n Hazret-i Mevlânâ buyuruyor ki : 121
bet ve h؛r.m،tııdc bulunması ve nnzır-ı teveccühünü kazanmış olınıaı dolayısJyledlr. Bedevi, karısının: halifenin yanına git diye tavsiyesi üzerine bedevi 2693 ١ﺛﻬﺮ
ﺑ ﻮ ﻥ ﺛ ﻮ ﻡ١;ﺫ ﻝ ﺽ ﺑ ﻮ ﻥ ﺭﻭﻡ
ﻥ٠ ﻛﻔ ﺖ
ﺭ ﻯﺍ ﻭ٠
،
١٣ ﻝ٠
G o ft m e n ş e h râ pezird ç û n ş e v e m , B i b e h â n e s û y -i û i n çûn r e v e m . «D edi ki: B en pâdişâh h u zu ru n a n a sıl çık ab ilirim , bahânesiz, »٠٠•h.'l. siz, onun y a n m a n e yü zle gid eb ilirim ?»
2694
ا ؛ ﺣﻠ ﻰ/ ﻧﺒﺘ ﻰ ﺑﺒﺪ ﺟ ﺞ ﺻﻤﺖ راﺳﺖ ﺛ ﺪ ل ﻋﻠﺘﻰ N is b e ti b a y e d m e r â y â h iy le ti, H î ç S a n '.، ٣ﺀﺝ، ş u d b i i ٤ie ٤J. «B en im İçin bir m ü n â s e l« t, y â h u d bir çâre lâzım dır. H iç bir saıı'a., a letsiz, tezgâh sız işle n e b ilir m i?»
Karısının tavsiyesi üzerine bedevi, halifenin huzuruna çıkabilmek İ ؟in yakinlerine b ir m ünâsetet, yâhud elinde bir hüner bulunması lâzım geldigini, halbuki onların kendisinde b u lu n m a d a n söylüyor, iler zan'«, tin âlet ve tezgâhına muhta ؟olduğunu misâl olarak İrâd ediyor, 1ﺍﺍﺍﺍﺍﺍﺍ te'yid i؛؟n de bir fıkra söylüyor : 2695
S1. ﺍ ﺯ
ﺑﺷﺑدs
٠ﲆ ﺁ ﺩ ﻙ
ﺟ ﻮ ﻝ
ﳘﺠﻮ
ﺩﺑ٠٣ﳇ ﺼ ﺾ
ki b i’şn îd e z y e k i, Ki maraZ â m e d be L e y li endeki. H em çü M ecnûnî
«Benim hâlim, Mecnftntın liftine benzer kl: Leyla biraz hastalandı diye birinden 1 1 ٠٠1٠ﺍﺍﺍﺍﺍ..
ل277
٠١٥١٠١ ؛£ ٥ Yânı: «A bd .i h âssı H azret- ؛M uham m ed A ley h issetâ m ı g ec eley in M escid -i H aram , y â n i M ekk e’den M escid .i A ksa, yâ m K ud ü s’e götüren A lla h ZU l-celâl şân -ı U lû h iy y e tin e y a k ışm a y a n şey lerd en m ü n ezzeh tir.1» Âyeti Kerimesinde beyân buyurulduğu üzere bi’setin 12. senesinde Mir’âc.ı Muhammedi vuku’ buldu. Sallallâhü Aleyhi Vesellem bir gün Mekke’den Kudüs’e götürüldü. Oradan göklere, sonra âlem-i imkân hâricine çıkarıldı. Kelâm-ı Hakkı işitti. Cemâlullahı gördü. Sonra Mekke’ye geldi. Mi’râc esnasında neler oldu? Onu Allah ile Habibullah bilir. Bir İran şâiri: •Mi’râc.ı hakikatin vasfını benim gibi bir mütehayyirden sorma. Denize düşen damla deniz olur. Fakat peygamber ne oldu bilmiyorum» demiştir. Aleyhisselât Efendimiz mi’râcını eshâbma anlattı. Hepsinden evvel Hazret-i Ebû Bekr Radiyallâhü Anh o hârikanın vukû’unu tasdik ettiği için kendisine (S ıd d îk ) denildi. Diyorlar ki: Nübüvvetten sonra sıddîkiyyetten efdal bir mertebe yoktur. Nitekim Sûre-i Nisâ’daki;
Yânî:
«Her k im A llaha vc P ey g a m b ere itaat ed erse öyle m u tî olan lar, A lla h ın k en d iler in e in ’âm v e ikram ey led iğ i p eygam b erler, sıddîkler. şeh id le r ve sâ lih ler ile b irlik te olacak lardır2 »؛Âyetinde sıddîkiyyet mer
tebesi ikinci olarak zikredilmiştir. Hüseyin Vâızm (Meâlim-üt.Tefsir) deki nakline göre bu Âyetteki (nebiyyîn) ile Hazret-i Peygambere, (sıddîk) ile Cenâb-ı Ebû Bekre, (şühedâ) ile Ömer, Osman, Alî Hazârâtma, (Sâlihın) ile de şâir sehâbilere ışâret buyurulmuştur. İşte Sıddîk-i Ekberin o mertebeye yükselmesi, Aleyhisselâtü Vesselâm Efendimizin soh.*62 (Sİ) (62) 1276
S ûrei E sra : S ûrei N isa :
1. 69.
Knb ، ﺃ،, *ﺍﺍﺍH m c y c lim . ؛ﺍ،ﺍﺍ- ﺍ1٠ ﺍ ﺃ ﺍ ﺍ٠ ﺍ1 ، ﺃ، 1 ﺍ ﺍ, ﺍ,< ﺍﺍ1 'ﺍﺍ١. ﺃ1ﺍ,.ﻝ ، ٠٧،، 'ﺍ '\ ﺍ١ »ﺍ1 ﺍ1٠, 'ﺍ« ﺍ. cy nıüsIlirım ııliH d e y in iz k i: (K y Y ı.h u d .h 'r, ...V 11ﺍ، ، ١٠، ١ﺍﻻﺍ1ﺍﻫﺎ ) ﺍ ﺍﺍ،ﺍ٠ ﺍ....... ٠ ٠ h،mrmı».M،،biz h akikaten n ٠...
Semâvî ve k،tâbi olan üç din vardır k ؛Mi'ihû, lsrt, llıız ıtl Mniw.il. med Alcyhimtıssalâtü Vesselâm taraflarından tcblg olunmuşlardır. 1.11 ü ç dinin esasi; tevhid, yâni Ma'bûd-i Ilakiki’nin (Vâhid V ،' lı'ı şerike lelui) bulunduğuna inanmak oldugu i؟in١ bu bakımdan, Yabudiler. Hıristiyanlar ve MUslUmanlar arasında ihtilâf olmamak lâzım gelir, öyle oldugu hâlde Müsâ ve îsâ ümmetleri sonradan sapıtmışlar, mahlûk ve mevlfld olduğunu bildikleri (Uzeyr)e Yahudiler, (isâ)ya da Hıristiyanlar (lbnullah) yânî (Allahın oglu) demişlerdir. Onların bu dalâletten kurtulmaları İ؟in Cenâb.1 Hak, peygamberin.-' bu emri vermiş, kendilerini tevhid ve hidâyet yoluna da'vet etmeye me'mur etmiştir. Hazret-، Mevlânâ *Geliniz» emrinden latî'f bir nükte çıkarıyor ve diyor ki: Bu, bir da’vettir. Da'vet olunan yere gitmek İçin bir vesile tedârik etmek, yânî bir şey götürmek lâzımdır. Cenâb-1 Hak da'vetle berâber vesilesini, hediyyesini bildiriyor. Kibr ü azameti kırıp da 0 da'vete İeâbet etmenin en büyük vesi'le ve en makbul bir hediyye oldugunu anlatıyor. Mezar kitabesi olmak üzere şöyle bir kıt’a vardır. E li boş g id ilm e z g id ile n y e r e , R a b b im ; boş g e lm e d im , b e n su ç g e tir d im . D a ğ la r ç e k e m e z k e n ٠ a ğ ır y ü k ü , i k i k a t sv rtım la pek g ü ç g e tir d im .
Bir yere öyle bir şey götürmeli ki makbule geçsin. Rahmet ü mng firet deryâsı olan înd-i İlâhîye de cürm ve kusür, acz ve meskenet gd türmeli ki. Rallim ve Gaf٥r isimlerinin tecellisine vesile teşkil etsin. D er-İ M e v la d a Tte şâ h ü n e ş e h îm is te r le r , K u l l u k d i k b ilir abd• i h a d im iste r le r . O r.7tt.7t m a h z -ı ita a ttir 0 ٤٥71 m a tlu b u , ^ e r e c i m e y li a ra rla r, Tte de b im is te r le r .
S ıd k u ih ld s ile ta h sil-i r ız â e tm e k İçirt, Terk-İ eâ 7t e y le y e c e k 77te 7٠d-i k e r im is te r le r .
(83, s ٥ rei Ali Imrnn; 64. ا27 ا؛
ل
2 ü 9 (î
ﺟﻮن روم،ﻫﺎ.. ﻛﻔﺖ اًوﺀ ر ز ﺑﺎدت ﺑﻮن ﺛﻮم١ ورﺀاﻧﻢ G o ft â v e h bî b e h â n e Ç in r e v e m , V ’e r b e m a n e m e z ly a d e t ç û n ş e v e m .
«Dedi ki: Eyvâh! Sebebsiz ve bahânesiz nasıl giderim, hatjr sormaya gitsem naşı، ederim?» 2697
ﻗﻞ ﻧﺎﻟ ﻮ’ ﻟ ﻐ ﺖ ﺣ ﻖ ﺋ ﺮا دا ن ارا ﻧﺜﺎ ن٠ ى-ا ﺑﻮد ﺷﺮم اﺛ ﻚ
0
K u l T eâ lâ ر ج، أh a K rnârâ b edân, T â b u v e d ş e r m iş k e n î m â r â n işâ n .
«Bilmiş ol ki Cenâb-1 Hak, bizim İçin kibir kjrmak nJçânesİ olmak iizere «geliniz!» diye emir verdi.» Sûre-i Â1-İ İmrân.da buyuruimuştur k i:
۶ ﻱ٠ ؛ ﺗ ﺔﺩ ﺏ؛ ﻝ ﺀ ﺍ ﺋ ﺆ ﺍ ﺩ. ﻳ ﺎ١ ﺑ ﻴ ﺔ١ًﺀ ﺓﺍﺍ ﻣ ﺘ ﺎ ﺓ ﻋ ﻖ ﺋ ﺜ ﺎ. ﻱ
.ﻼ
ﺊ; ﺑ ﻘ ﺔ ﺗ
؟ ﰷ١ ﺍ ﺛ ﺸ ﺪ ﻭ١ﲛ ﺆ ﺯ
'{y y
ﺁﺑﺌ ﺬﺍﻳﺎﻳ ﺆ ﻻﻳ
' ﻥ/ ﻭ'ﻳﺎﺷﺐk
ﺯﻡ ﺡ١ﺑﴦ
ذﻳ ﺆﺋ ﻬ ﻞ Yânî: «Habibim de ki; Ey kitaba tâbi’ olanlar! (yân ؛ey Yahâdiler, ey hjristiyanlar) Bir Kelimeye geliniz ki bizimle sizin aranızda müsavidir, (Müsavi olması, bütün peygamberlerin 0 kelimeyi, yânî kellme-i tevhidi tavsiye etmiş olmalarındandır. Evvelce tavsiye edilmiş, şimdi de da’vct olunmakta bulunmuş olan şudur): Allahtan başkasına İbâdet etmeyelim ve ona hi ؟bir şeyi şerik koşmayalım. Allahtan başka ba.zılanmızı 1278
2٠٠٥ و م ﻣ ﺪا ن رود
. ون ﺛ ﺎ٣ ﻛ ﻌ ﺖ
ﻳﻦ ﺭ ﺩ ًا ى آ و ﺛ ﻮﺩ G o jt ç û n ş â h - ı k e r e m m e y d a n r e v e d , A y n i h e r bî a le ti a le t şe v e d . ٠D «d ؛ki: K erem sâ h ib i olan pâdişâh m eydan a çık ın ca â.e.siîlik l ٠،r â let, seb eb sizlik de b ir seb cb teşk il eder.«
2700
3ا ﻧﻚ ا ات دﻋﻮﻯ ا ت ﻭ ﻫﱴ اﺳﺖ
ﻝ ﺁ ﻟﱴ ﻭ ﻳ ﲎ ﺍ—ﺕ٠ ﰷﺭ ﺩﺭ Zan
ki
ﺓ،ﺝ،
d a 'v î e s t u
h e s ti e s t,
K â r-X d e r b î â le ti v ü p e s ti
est.
«Çünkü â let v e seb eb , bir n e v i v a rlık da'١’âsıdır; asil İş görecek olan y o k lu k v e m a h v iy ettir.*
Bedevi de :
2701
ودا ﻛ ﻢ٠ ﺗﻰ١ًد ا
S
ﻛﻔ ﺖ
ﺑﺪا ﻛ ﻢ٠ ل اً ﻟﻰ٠ ن٠ ٠٠ ا٠ G o jt k i bî .T â n e m e n
ﺝﺀﺓ، ؟, s e v d a
kun em
b î â le tî p e y d â
kun em
Cevab verdi ki: Ben âletsizlik ve* ؟.âresizllgi temâmcn elde etmeyin «?ce â le tsiz lik da’vâsın a n a sıl k a lk ışa b ilirim
Meselâ İş gOrubilccek kudretim var. Böyle iken nasıl olur da âcizlik iddiâsmda bulunabilirim? F: 81
la
, «»ﺓﻝﺀﺯ.- ﺃv a h da t N e ( i l i m ii n e
—
k i fe n a
h a k im
ü
â l e m i d ir - — s a h n in d a .
ne
O n a r e h y â b -ı d u h û l o lm a k E v v e lâ
h e s tî-i m e v h u m u
k e lim
iç in
a d im
is te r le r .
âdem de, is te r le r .
B â r ig â h -ı a z a m e t- p e r v e r - i L â h û tîy e , P â y - i h â d is g ir e m e z , m a h v - i
B en
de
T â h ir u m a r ım
k a d îm
is te r le r .
lû tf-i H ü d â y ı
B â b -ı g u frâ n -ı k e r im in d e
e s im
ki onun,
is te r le r .
Fakat sözlerim yanlış anlaşılmasın. Tâât ü ibâdâtı bırakalım, Allahın emirlerine kulak asmayalım, nehiylerlnden çekinmeyelim demek istemi yorum. Aleyhisselâtü Vesselam Efendimizin gece sabaha kadar namaz kılmaktan mübârek ayakları şiştiği halde: « E y M a ’ b û d - i h a k i k i ; s e n i te ş b ih i i te n z ih e d e r im . S a n a lâ y ı k ib â d e tte b u lu n a m a d ık , buyururdu. Biz de elden geldiği kadar kulluğumuzu ifâya çalışalım, lâkin noksâmmızı bilelim ve aczimizi her vakit i’tirâf edelim. Öbür tarafa da acz ü meskenet götürelim. Bedevi bunları düşünmekle berâber halîfenin sara yına eli boş gitmekten utanıyor ve o hicabı kırmak için kendisinde kuv vet bulamıyordu.
2698 ﻧﻈﺮ و ا ﻟﺖ ﺑﺪ ىr
ﺷﺐ ر ازرا
ﻃﻠﺖ ﺑﺪ ى٠روزﺛﺎ ن ﺟﻮﻻن و ﺧ ﻮ ش Şeb
p erân ra
R û z şâ n « Y a ra s a sa ydı
o n la r
k u ş la r ın ı n da
ş â ir
g e r n a z a r v ’â l e t b u d i ,
c e v lâ n u g ö z le r i
k u ş la r
g ib i
hûş
h a le t b u d i
a y d ı n lı k ta
g ö rs e
g ü n d ü z le r ؛
g ü z e lc e
Bedevi'nin şu sözlerine karısı İ.tirâz etti d e : 1280
ve
r U y e t le r in e u ç a r la r d ı.»
â le t
o l.
Hakki kazâ. yânî hüküm vermek salâhiyyeti, halife tarafından yaliliz kâdıülkudâta verilir, vilâyetlere kâdıülkudât tarafından vekil olaral؛ kadılar gönderilirdi. OsmanlI devletinde de Hakk-1 kazâ٠Rumeli ve Anadolu Kazaskerlerine verilmişti. Vilâyetlerdeki kadılara (nâib) denilirdi ki hüküm vermekte kazasker vekili demekti. şahidin cerhi: Doğru söylemediği mahkemece anlaşıldığı İ؟in şehâdetinin kabul edilmeyişidir. Vaktiyle ramazan ve bayram, hilâlin rü’yetlyle ve gören iki şâhidirı şehâdetiyle İsbât edildiği İçin, ramazan olacagı gece İstanbul kadılığı dâiresinde kadı efendi ile maiyyeti memurlan oturup şâhidlerin gelmesini beklerlerdi. Hilâli görüp şehâdette bulunanlara biraz para da verilirdi. Herifin biri, en evvel gelip o parayı almak İ؟in koşa koşa İstanbul kadılığına gitmiş : — Efendim; ay'ı gördüm! diye kadının odasına dalmış. Ortadaki şamdan tepsisine çarparak devirmiş. Kadı da: - Be adam; yerdeki araba tekerleği kadar tepsiyi görmezken gökteki tırnak kadar İıilâli nasıl gördün? ؟ık dışarı! diye onu kovmuş. İşte şâhidin cerhi böyle olur. 27.5
اوw 'l> ٠١/
ﻫ ﺪ١ﻫ ﺪ ق ﻣﻰﺧﻮ
وراو ى ة'ل او.' ' ا ﺑ ﻨﺎ د S
I
T
Ü
e d
T a b ıta b e d « D a ’v â n ın
rctte
m eydana
"B A Ğ D A T T A
gü oaİH
0
n u r-ı
V ıa l-t o ,
â.
b î K a l-Î
miiddeinln sözünden e v v e l , parlak bir ؛١û çıkması İçin, onun ş â h i d - 1 Sidk u istikâmet olmalıdır.»
d o ğ r u lu ğ u n u n ,
K IT L lG l
s u
H A L tE E Y E
Z A H N İY L E
v a r
Ç Ö L D E N
B İR
H E D İY Y E
T E S T İ
B E D E V İ ’N İ N Y A Ğ M U R
O R A D A K ،
S U Y U
G Ö T Ü R M E S İ»
2706
ﻛﻔ ت ﻧﺰﻫد ف ﺁﻥ ﻭ ﺩ ﻛ ﺰ ﻭﺩ ﺧﻮﺵ ﺯﻯ ﻭ ﺍﺯ ﺟﻬﻮﺩ ﺧﻮﺽ٠ ; ﺥ٠ﺍﻟﺚ G o jt ze n Pâk .B e d e v i k a rıs ı d a v ra n m a n ,
yâ n ؛
S ıd K
b e r H îz î
dedi
e lin d e n
1.1؛
tu
S id k ;
ân
b iiv e d
k i z b u d - ı H iş ,
e z m e c h ııd -ı k e n .1 1
« e le b lle n n l
Hiç.
v a r lı ğ ı n d a n
ve
cohd
،،
a m e lin d e n
y ın p m a n d n r.»
I2H3
2702
ر ﻣﺪدى. ا ش ﺑ ﺪ م/ ﻳ ﻦ "ا ﺷﻰ رﺣﻤﻰ ﻛ ﻨ ﺪ ﺑﺎ ﻣ ﻮﻧ ﻲ P es g ü v â h î b a y e d e m b e r m ü flis i, T a şehî ra h m i kuned bâ m ûnisî. « Ş â h tn m ü flis
bana
m û n is lik
o ld u ğ u m a
ş â h id
g ö s te rm e s i
ve
m e rh a m e t
e tm e s i
İç in
b e n im
lâ z ı m d ı r .»
١'âni bende çalışacak kudret ve kuvvet görülüp dururken kudret ve kuvvet müflisi, âciz bir zavallı .lduguma nasıl şâhid gösterebilirim? Evet. Hakiki varlık âlemi olan îııd-i İlâhde en ziyâde makbul olan yokluktur. Fakat yokluk da'vâsında bulunmak İçin hakikaten yok olmuş olmak, 0 yoklugu kavlen degil. filen İsbât etmek lâzımdır. Binâen,aleyh : 2703
.ﺚ ش ﻏﺮ ﻛﻔ ﺖ و ا ورﻛ١ ﻛﻮy
ﺛﺪﻛ ﺖ٠ﺍ رم آرد ﺛﺎ٠ ﻭﺍ ﻯ Tu güvakiyı ğ a y r-ı g û ft-û -g o -v û -re n g , V a n iim a ta r a h m a re d şah-t şeng. «Sen g iiz e l
d e d i- k o d u d a n
p â d iş â h
bana
ve
re n k te n ,
s ö re tte n
başka
b ir
ş â h id
g d s te r
k i
o
a c ıs ın .»
2704
٠. )
Al
j& j ٠
Aİ
^
؛j ١ s j
K ın g ü v a h î k i z ig ü ft-û -r e n g bü d , N e z d - ı â n K a D i.i K ü D a t â n c a r h «B u
sözden
h u z u ru n d a
c e rh
ve ii
re n g
ii
s û re tte n
ib a r e t
o la n
şü d.
ş â h id , o
k a d ı la r
k a d ıs ın ın
r e d d e d ilir .»
(Kâdıülkudât) ta'biri ve kâdıülkudâtlık makamı, Abbâsileıde Hârûnürreşid devrinde ihdas edilmiş, ilk def’a olarak tmâm-ı Ebu Yûsuf o ma kama getirilmiştir. 12 K 2
Hazret.i Mevlânâ, bahsedilen desti ile sudan maksadın ne olduğunu izah için diyor k i: 2 7 11
ﺍ. ﻥ ﳏﻤﻮﺭ.ﴂ— ﺕ ﺁﻥ ﻛ ﻮ ﺯ
1٠ ب ﺣﻮﺍﺱ ﺛ ﻮ ﺭ٦ اﻧﺪرو Ç îs t
on
kû ze te m
m ü h S u r-î m a ,
E n d e r o â b -ı fıa v ü s s -î ş û r -ı m a . «O m ız d a n
d e s ti
n e d ir ?
İb â re t,
B iz im
acı v e
m ahsU r
tu z lu
su
o la n
b e d e n im iz d ir ,
! ؟in d e ,
havass.-
v a rd ır.»
2712
ﺍ/ ﻭﺯﺓ٢ ﻭ٠ﺍﻯ ﺧﺪﺍﻭ ﺩ ﺭﻥ ﺥ ﺍﺯ ﺧﻀﻞﺍﻻﻩ ﺍﺋﺰ ﻯ E y
H iid a v e n d in H ü m -Û
D e r p e z ir * İlâ h i, k a b u l
( ؛n n a î ؛h e § te râ )
ez
در ﻧ ﺮ k û ze-ı m e ra ,
f a D liilla h - ı İ ş te r a .
k e r e m iy le
b e n im
bu
kü p ü m ü
ve
d e s t im i
e y le .»
Söre-i Tevbedeki bir Âyete işâret ediliyor: Bi'setin 13. senesinde ve hac mevsiminde (Mine) deki (Akabe) mevkiinde vukua gelen bir ietima'da Medine Müsliimanlarından 73 erkek ؛1اا 2 kadın Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimize biat edeceklerdi. On'ard.11 Abdullah bin Revâha radiyallâhü anh: «Yâ Resûlullâh; Allah ،؟in ve kendin İ؟in istediğin şartlan bize bildir, dedi. Resûl.i Ekrem (S.A.V.) Hazretleri: k a t
ve
s a le ti
iftir a e v .â d
e tm e m e k , ü
iy a lle r in i
؟o c u k la r ım
« A lla h a
ö ld ü r m e m e k ,
k o r u d u k la r ı
g ib i
؟ir k b ir
m u h a fa z a
k o ş m a m a k , z in ft, de
Z â t.l
e y le m e k
a k d e s .l
» ir . R l-
؟a r tla r ım »
teklif etti. Mttlineliler: Bu ?artların İfası mukabilinde ne mükâfat güreçeklerini sordular. Peygamter Efendimiz: —
C e n n e t.
Cevâbını vorlnce derhal ve o ,artlar mu’crblnco blftt ettiler. Şu lın. reket. Alilli. 1؛. ،lir ticâret demek ıılılu. Binâenaleyh c ٠٠n٥h-ı Hak buyur, du ki :
ﻟﻴ ﺮ
2707
Âb-I baranest mara der sübû, Mülket-Û sermaye-vû-esbab-i tû.
«Destidc yağmur suyumuz var ki, senin malili mülkün olduğu gibi, halife i.e mülâkâtın İ؟in de sermâye ve sebebindir.» 2708
ﺭ ﻯ ﺁ ﺭ ﺍ ﺭﺩﺍﺭﻭ ﺭﻭ٠ ﺍﻥ ﺛ ﻮ. ﻫﺪﻳﻪ ﻣﺎ ﺯ ﻭ ﻳﱨ ﺛﺎ ﻫﻨﺜﺎ în sûbuy- 1 abra berdar-u rey, Hedye saz-û pîş-i şâhin-şah şey.
*Bu su destislni yüklen de git. Onu hediyye olarak takdim eyle, pâdişâhın karşısına ؟ık.» 2709 ﻏﺮ ﺍ ﺯ ﻥ ﺍﺳﺎﺏ ’ ﺑ ﺖ١ﺍﺭ٠ ﺍ ﻙ ﻏﺎﺯﺀ ﰅ ﺑﻪ ﺯ ﻥ ﺁ ﺏ ﺏ—ﺕ٠ ﺩﺭ
Goki .mara gayr ezin esbâb rcîs،١ Dermefaze hiç bih zin âb nist.
“De ki: Bizhn bundan başka takdim edilecek bir şeyimiz yok. Lâkin ؟bide bundan daha iyi su bulunmaz.» 2 7 1. ﺣﺮ ﻣ ﺖ. ﻇﻊ٠ ﺍ ﺭ ﺵ ﺭ ﺳﺎ ﺛ ﺪ *ادرﺳﺖ٠ أ آ ﻳ ﺜ ﻰ١ ا ى
Ger Hazineş pür metâ-ı fafiırest, Ingiinin âbeş nebaşed nadvrest.
*Halifenin hâzinesi kıymetli ve iftihâra değer şeylerle dolu ise do bhyle suyu yoktur, çünkü nâdirdir.» 1284
rın bulundukları âzâyı beş âdet musluğa, hepsinin mahalli olan cesedi de destiye benzetiyor ve bedevi lisânından: •İlâhi; barnnı ulan şeyi،•■ den beni muhafaza et ki desti de, musluklar da, içindeki su da kirlen mesin» diye duâ ediyor. 2 7 14 ﻣﺤﺮ٠ ﻣﻐﺬ ﺳﻮى
.ا ﺛ ﺮ ﺩ ﺯ ﻥ ﻛ ﻮ ز٠
ﺑ ﻤ ﺪ د ﻛﻮز؛ ض ﺣﻮى ﻳﺤﺮ17
Tâ şeved zin kûze menfez sûy-ı bahr, Ta bigîred kûze-ı inen Hîty-ı bahr.
٠T â
k i b u
la b ia tin i
d e s t id e n
d e n iz e
b ir
m e n fe z , b ir
y o l a ç ıls ın
da
d e s t in i d e n iz
b u ls u n ..
Suyu âb-ı hayât gibi tatil ve berrak bir nehrin kenarına bir dest،cik konulsa ve 0 destiye bir delik açılsa nehrin suyu destiye dolai", d٥lmâ İçinde tatil ve berrak su bulunur, âdetâ 0 desti, o nelırin hassasım kazanmış olur. 2 7 15 ıS j
.٠٣،U*L٠ .٠jJU ؛٠،،٠ y>- r el
٠Ujü i l
T a ç û h e d y e p iş-î s u lT â n e ş berî,
Pak bîned başedeş şeh müşteri. «O onu
v a k it
te m iz
o
d e s t iy i h e d iy y e
g ö rü n c e
m ü ş te r is i
o la r a k
s u lt a n ı n
h u z u ru n a
g ö tü rs e n
s u lt a n
o lu r . »
Ma’lûmdur ki bir şey alınacağı vakit her şeyden evvel onun tem izli ğine dikkat edilir. Sucunun şisesi ve bardağı kirli, suyu da bulanık vt٠ acı olursa ondan içmezler. Bunun gibi büyük ve tatlı bir nehir kenarını, konulan desti, kirli bulunursa, yânî feyz-i İlâhiye ma’ruz bir kalbin için de mâsivâ muhabbeti ile kötü ahlâk kirliliği mevcud olursa o kalb, feyz-i İlâhî nehrinin tabiatini ve hassasını iktisâb edemez. İnsana her şeyden evvel tahâret lâzımdır. Taharet demek olan abdestle gusül ferâiz-i İlâhiyyedendir. Tahâret-i zahire ile dışarıdaki a’zâ temizlenir. Bir de tahâret-i bâtına yâni kalb temizliği vardır ki. o da var lık ve benlik şâibesinden bir de seyyiftt-ı ahlâkiye kirinden kalbin temiz bulunmasıdır. Bu da bir İnsAn-ı kâmilin, bir tablb-1 nı.’neviıılıı tavsiye «ﺀذا7
ك
! ط ﺗ ﻳ ذ ة ء
و ﺑ ﺗ ؤ ة١١ﻎ
ى ' ﻵ ﻳ ؤ ذ د ﻟ
إ'ﺋﺎ س ا ﺑ ﺮ ; ًئ | ﺑ ﺎ
ﻵ ﺧ ﻴ ﻼ ﺑ ﻖ١ى ﻗ ﻬ ﺘ ﻰ ﻓ ﻰ
; ﺊ
ا ة
ز ﺋ
ا: ؛ ت ؛ ؤ ة ذ ﺗ ﺜ ﺘ ﻤ ﺄ ا٠١ ة ﺟ ﻎ٠ ؤ١ ا ﻏ ﺆ ذ١ ﻹ١ و
ه٠ ﻏ ﺮ ز ا ى١ ؤ4
ﻳ ﺜ ﻌ ﻬ ﺒ ﻪ ذﺑﺬ١ا ﻗ ﻰ ك
Yânî: «Hakikaten Allah Teâiâ mü’minlerden nefislerin ؛ve 11 sat،» aidi. Mukabilinde onlara cennet ؛vermekle ٠ mü’minler, Allah y." lıuıda harb edecekler, düşmanı öldürecekler ve onlar tarafından öldürülecekler.,Allah, bu alış verişi hak ve sabit olarak Tevratta, İncilde ve Kur’ân-1 Kerimde va’deylemiştir. Her kim Allaha karşı ٠ذ٠، أع؛ahde vefi etler, Allah yolunda malını, canını feda etmekten çekinmezse, Allah ile yaptığınız bu alış verişte s؛ze müjdeler olsun ki müşteriniz lıizzât Ce. I١âb ٠ı Haktir. İşte Şİİ alun satıra yok mu o, azim bir kurtuluştur«,» Hazret.i Mçvlânâ bedevi lisânından diyor ki: «Yâ Rabb ;؛nefsini ve malını fedâ etmeyi cennetle sat.ın alıyorsun. Benim de mâl nâmına 511 desti içindeki suyum var. (innallâheştera) buyurman hürmetine ve 0 fuzl u keremle 0 destiyi ve içindeki suyu kabûl eyle.» 2 7 13
ﺣﺲ ض
t
ﻧ ﺞ اوﻟﻪ, ﻛﻮن؛ ا
ا ؤ م٠ ;ا٠ً ﻧ ﺎ٠اك دار ا
K û ze -i ٥٥ •penc lû le-i p en e his, P â k dar i„a ٥»'G ez h e r necis.
«Beş histen İbâret beş musluğu bulunan bu lıedeıı destisin ؛ve ؛؟؛n dek ؛suyu her türlü necisten temiz bulundur.» insandaki zâhirî be§ duygu vardır ki şunlardır: Bâsıra (görmek hissi), sâmia (işitmek hissi), şâmme (koku almak hissi), zâika (ağızdaki tat duymak liissi), lâmise (temâs edilen bir şeyin Sicak, soguk; sert, yumu. şak olduğunu anlamak hissi). Hazret-i Mevlânâ bu beş hissi suya. onla. !،■)؛ I2«e
SU re i T e v b e :
111.'
«MÜ'mlnlrr ،،.٠٠•> güzünü, nı.ılım ı. ıni.ıla, ktılb .،؛özünü mâsivallâha, yAnl Allahtan başka h٠١r şeye karşı kapalı bulundurmalıdır..
«Yine o mü’minlcr, şehvet mahallerini haramdan muhafaza e،*in ler6..» (Ve oraları, erkekler göbekten diz kapaklarına kadar, kadınlar ،sı. temâmiyle örtsünler). Tesettür hakkında Allahın şu kat’î emrine karşı açık gezenlere, plaj larda açıkta ve erkeklerle birlikte denize girip kumda oynayan kadın lara bilmem ne denilir? Vaktiyle Aksaray, Bâyezid, Fâtih, Köprübaşı gibi îstanbulun kıılıı balık yerlerinde kira beygirleri vardı. Ucuz bir ücretle yçlcu taşırlardı, Fakat hayvanlardan çoğunun dizleri tutuk olduğu için düştükleri ve sü vârisini düşürdükleri olurdu. Bu münâsebetle zürefâdan birine : — Kira beygirine binenlere ne dersin? diye sormuşlar. — Deli derim! cevabım vermiş. — Koşturan için ne dersin? süâlinde bulunmuşlar. — Tahrir bulamam! demiş. Onun gibi öyle plajlarda (çıplak Mustafa) yı hatırlatacak hanımlar için ta’bir bulunamaz.
Yânî: «Şu (yânî göz kapamak, avret yerlerini örtmek ve tcnı.miylr örtünmek) onlar, (yânî mü’minler) için en temiz ve en emniyye،ll lılr harekettir. Cenâb-ı Hak, onların yaptıklarını (yânî gözlerini kapayıp kıı pamadıklarını, görülmesi memnu’ olan yerlerini örtüp örtmediklerini, bunları da) Allah rızası için mi, yoksa mürailik olmak üzere mi yaptık• larım bilir67.. Cenâb-ı Pîr şu mühim tavsiyede bulunduktan sonra ba’zı kimselerin amellerine mağrur olduklarını, halbuki o amellerin İnd-i İlâhide değeri bulunmadığım unlatmak için bedevinin halini tavsif ediyor vc diyor ki: (Sflrcl Nur (66» ؛٠ (.8ûr٠l Nun (7 ؛٠٠>
W.
ve tedavisi ile husâle gelir. Onun İçin Hazret-i Mevlânâ, beden deslisi" nin muslukları bulunan beş hissin İevs-i ma'nev ؟olan ؛eylere karşı kapalı bulundurulması icabettigini hatırlatmak İ؟in diyor ki: 2716
ﻟﻮﺳﺎ ﺭﺳﺪ ﻭ ﺭ ﺩﺍﺭﺵ ﺯﻡ ﱂ ﲟﺎﺫ ﻛﻔﺖ ﻋ ﻨ ﻮا ص ﻫ ﻮ ى ﺍ L u le k
b erb en d 4
G o ft aD D û « M u s lu k la r , te n ,
yâ n i
hevese
fe y z .i
k a rş ı
kapa, İlâ h î
an
y â n ؛h is
hevâ
ka p a ym
dareş
z iH iim ,
e b S a r e k iim .
m u s lu k la r ı n ı
h â z in e s in d e n
g ö z le r in iz i
pür
d o lu
m u h a fa z a
b u lu n d u r .
et ve
d e s t iy i
C e n â b -1 H a k
k lip -
h evâ
ve
b u y u rm u ş tu r..
Beden destisinin musluklarım kapamak, beş duygu’nun mevzii buiunan gözün, kulagm, burnun, agzin ve ellerin haram olan ؛eylerden muhalazasıdır. Çünkü oraların birinden girecek kirli bir duygu, beden des. tisini kirletir. Bımdan dolayı Cenâb-1 Hak, haram olan ؛eylere karşı gözlerinizi kapayınız buyurmuştur. Son cUmle ile (Sûre-i Nûr) dakl ؛u Âyete işâret ediliyor:
ة ﺻ ﺰ ر ز١ﺋ ﺬ ا ذ ﻟ ﻤ ﺒ ﻤ ﺒ ﻮ Yânî: « H a b i b i m ; m ü ' m i n l e r e s ö y l e k i , h a r a m o l a n ş e y l e r e k a r ş ı g ö z . lerini kapasınlar«؟.» (yânî onlara bakmasınlar, nâmahreme nazar etme, sinler, haram olan bir şey gözlerine ilişirse başlarını ؟evirsinler.) (Zâhiret’ül-mülûk) isimli.eserde denilmiştir ki. .şeytânın insan cese. dine en sür’atli habercisi ve İgvâ vâsıtası gözlerdir. Çünkü diger dört his, mevzilerinde sâkindir. Kulak, giizel bir ses işitmeden, burun şehvetengiz bir koku duymadan, ağız haram bir şeyin tadma bakmadan, eller yumuşak bir şeyi yoklamadan evvel heyecâna gelmez. Fakat göz yakm. dan da, uzaktan da mııharremâtı görür, âdetâ günahı uzaktan avlar.» Namaz esnâsında gözleri duvarda gezen, adamı, aga ؟dalları arasmda ku ؛arayan avcıya benzetmişler ve kıldığı namaza (avcı namaz) de. millerdir. Hazret-i Şiblî (Kuddise sirruhu) bu Âyetin tefsirinde demiştir ki: (5ﺀ >Sûre،Nur:3 ٠ , .28»
Hulasa: Bedevini» bir desti suda» ibAret hediyyesine nuıfinıı ﺍﺍ1 ﺍﺍﺍﺍ fili ٠!؛؛٠، kırık ddkiik ibâdetlerimizden gurur dııymaınalı, luı.lâ ٠»ﺍ1» ﺍﺍkı ١ , mel vermemeli. Iutf-İ kabûlünü kerem-i ،!âbi'de» beklemeliyi ٤a ٥٤e K i
m a ğ ru r
,C i i r m i i n e
ﺝ٤ﳌﺔﺭ،ﺝ „ﻕ٠٤ h i k m
e tte
m u ’t e r i j o l sa k im
؛,{»،«.
is te r le r ,
2 7 18 j j j T j ﻧ ﺖ ﻛﺎ"ﻣﺤﺎ١زن ﻋﻨﺪ
ا ﺛ ﻜ ﺮ م٠> ت ﺟﺎﺭﻯ ﺩﺟﺎﻩ ﻫﻤﺤﻮ٠ه Z e n n e m id a n is t k â n c a H e s t c a ri D id e -Î
b e r g iiz e r ,
hem çün
şeker.
«Bedevi karısı, Bağdadda suyu şeker gibi tatil Dicle nehrini» ﺍﺃ،ﺍﺃ geçtiğini bilmiyordu.»
Onun İ؟in halife'ye yagmur suyunun götürülmesini tavsiye etmişi 1 2 7 19
ﺩﺭ ﻣﺒﺎن ﻧ ﺠ ﺮ ﺟﻮﻥ ﺩﺭﺇ ﺭﻭﺍﻥ اﻫﻴﺎن. ﻭ ﺷ ﺖ
ly
:! ; زﻛﺎ٠
D er
m iy a n - ı ş e h r g iin
P iir
z ik e ş tih a -v n i-ş iis t m a h iy d n .
derya
revâ n ,
«Kadın farkında değildi ki: Bagdad şehrinin ortasında deniz gibi Şat nehri akıyor, sathi, gemilerle, dibi de halik oltalariyle dolu bulunuyordu.»
2729 ; ﺍ ﻃﺎ ﻥ ﻭ ﰷﺭ ﻭ ﺍﺭ ﻵﻥ
ﺭﻭ
ار ﻵﻥ٣ ااﻻ٠ﺣ ﻰ ﲡﺮﻯ ﻧﺤﺖ Ret, ber-ı H is s -ı
S ü lT a n -û
k â r-û -b â r
tc c r i ta h te h e l e n h â r
b in ,
؛,îti,
«Ey ilmjne ve ameline ın.ğrur olan: sultanin »eriline git de oradaki azamet ve ilıtlşAım gör. Köşklerini» altından akan his nehirlerini seyret.» 1ا ؛ ة
2717
: >; ﻝ
ﻛﺲ ﻫﺪﻳﻪ
ﻑ ﺭﺍ ﺕ R iş-ı
ة
رﺑﺎد. رﻳﻨﻰ ﺍﻭ
ﻯ ﺍ٣ ﻭﺕ١ ﻻﻳﻖ ^ﻭﻥ
p iirb a d k in h e d y e k ira st,
L â y ıK -1 ç ü n
0 şc h î in e s t ٣٥,؟،.
..Kimin boyle bif hediyyesi vardır? tiyle bir pâdişâha ancak bbyj® bir (Takdime) lâyıktır diye, bedevinin sakalı kabarmış.« Bizim ta'birimizce burnu büyümüştü. Hakikaten ba’zı gafiller vardır ki kusur ve ki،sûr ile yaptıkları amelleri pek beğenirler, hatta başkalarının öyle amellerde bulunmadığı ve bulunamıyacağı vehmine düşerler. Namaza durdukları vakit bile: —/.Yâ Rabbi; görüyorsun yâ. Böy'.e bir namazı ancak ben kulun kılabilir! de. mek ister gibi huzûr-i İlâhide âdetâ kafa tutarlar. Seyy؛d'ül-âbidi۶ ve efdal'ül' miirselin Saüâllahü Aleyhi ve Alâ Sâir-İn-Nebiyyiıı Efendimiz: “Ey yegâne ma’bûd.i hakiki, ey kullarının tâa، ü İbâdâtından müstağni olan Rabbim; senin §âtt-ı ulûhiyyctine lâyık İbâdet ve ubUdiyyyette bu. lunamadım* diye özür dilerken, dergâh-1 ilâhî'ye şâyân bir amel, kimin elinden gelebilir? Bu söz yanlış anlaşılmasın. Mâdem ki Allaha lâyık İbâdet elimizden gelıniy٠or, 0 halde hi ؟bir şey j'apmajfalım! neticesi çıkarılmasın. Peygamber- ؛Ekberimiz, sabahlara kadar namaz kılardı da uzun uzadıya kiyamda bulunuşundan mübârek ayakla.„ şişerdi. Hatta bundan dolayı: “Ey Rcsûl-İ Ekrem, sana Kur’ân’ı zahmet ii meşakkat olsun diye göndermedik.» Nazm-1 Celili nâzil olmuştu. Biz de elimizden geldigi kadar Allahımıza ibâdette bulunalım, kusurİarımıza bakmamasını, amellerimizi tam olarak kabul etmesini Rabbi. mizin lutf u kereminden yalvara yalvara dileyelim. Fakat zinhar kendimizde varlık görmeyelim, kibr ve gurura meydan vermeyelim. Gurûr-1 tâat, yânî ibâdetini beğenmek, insan İçin büyük bir vartadır. Azim bir mehlekedir. Selâmet, ke'ndini âciz, yaptıklarım nâkıs görmekte ve »İlâhi: benim gibi bir mahlûkun taksirât ile dolu ibâdetini kabul eyle» diye yalvarmaktadır. Taatitt z e v k • ı s ü r û r-â v e ri h o ş tu r a m m d , B a şk a b ir n e ş ’esi v a r g iry e -i istig fa rin . N e kadar ٥?sa b irin d e b u lu n u r u c b u g u r u r , İltic â d ır ö b ü rü r a h m e tin e g a fla rın . ا2 اا ﻻ
2724
ﺑ ﺖ٠ق٠T ﺑﻦ ﺑﺘﺒﻦ اﺗﺪر ﻫﻤﻪ ﺓ ﺍﺫﻭﺍﻕ 'ﺑ ﺖ٠.ﺍ٠ ﺟﺰ ﺭﺣﺘﻘﻮ K in
ender
ç ü n in
.C ü z r a h î K - û Ç ün kü B u
s u , ؟e v k
b ü tü n
u fu k la r
v e n e ş v e
m a ye -î e zv a K
d â h ilin d e ,
v e re n
ﺭﺓ٠^
kem i
yâ n î
؟a r a b d a n
,n i s t n is t
h i. ؟
başka
.b i r
b ir
y e rd e
؟e y
b O y le s l
y o k lu r
d e ğ i l d i r .»
2725 ﻗﻠﺦو ﺛﻮر
ﻛﻮر
ﺍﻯ٠ﻝ١ زاﻧﻜﺎ اﻳﺜﺎن ز م
ﻋﻠﺘﻨﺪو
;
١ داﺑﺎ
,Z a n k i işâ n Z abhay-I te lH -û şö r .D a i m B e d e v in in «. i m a
h a s t a lı k lı
b ö y le ve
pür
ille te n d
te v e b h ü m U
y a ri
k ö r
b ir
۵
n im
kor
ç ö ld e
acı ve
h a ld e
b u lu n m a la r ın d a n
tu z lu
su»
؛ ؛tik le r i ile r i
i ؟،n
١
d ، -
g e liy o r ı lu
Bu beyt ile Cenâ^ı Pir sûretâ mevzU-i bahs olan bedeviyi ve eni sâli bâdiye-nişinleri beyân ediyor. Hakikatte ise dünyâ ؟-ölünde oturan -İarı ve onlardan yalan yanlış bildiklerini ve kusur ve küsür ile yaptık larını bir §ey zanneden gafilleri anlatıyor ve buyuruyor ki: «Tuzlu Kil kenârmda yuva yapmış olan bir ku§, tatil ve berrak suyun yerin، اال٠ bilir?» 2726
ت١ﺗﺪر ﺑ ﺜ ﺔ ﺛ ﻮ ر ت ج١ ى ك١ ت داى ﺛﻂو ﺟﺤﻮﻧﻮ ﻓﺮا E y k i ender Tû «E y b u n u
ve
y e r i, F ırâ ü
çt
y u rd u ne
ﺗﻮ ﺑﻪ
çeşme- ؛ş6 re st ca t,
d a n i Ş a T T -u -C e y k u n -u -F ır a t. tu z lu
b ir
k a y n a k
e iv â n n d a
o la n ;
sen
Ç a ttı.
C cy.
b ilir s in ? »
Yâni ey dünyâ lezzetine aldanmış, onun yakıcı taa'mını kevser vehmetmiş olan sen bu velimde bulundukça tuzlu bir suya nisbetle Çat, Ceyhun, Fırat nehr! gibi olan ma'nevi ve ruhân ؛zevki tadabilir m،s،n?
2721
ﺍ٠ ا ﻋﺒ ﻦ ﺣ ﻬﺎ و ادرا ﻛﺎت ﳏﺮ ﺻﻔﺎ . ﻓﻄﺮﺓ ﺑﺎﺛﺪ در !ﻥ İ n ç ü n in h issh a v û id r a k â t-1 m a , K a T re -t bâşed d e r an bahr-ı safa. « B iz im k a tra
bu
ka d a r
h is le r im iz
ve
id r a k le r im iz ,
0
saf
tle n iz e
n is b e tle
b ir
k a lı r .«
Yânı ey gafil; sen bir desti dolduracak kadar hislerine, idraklerine ve ameline mağrur olup duruyorsun. İnd-i İlâhiye git de onun cennet lerinde akan nehirleri gör. O vakit kendi destinin onlara nisbetle bir d.amla gibi kaldığını anlarsın.
« B E D E V lN İ N
Y A Ğ M U R
D O L A Y I,
S U Y U N A
K A R IS IN IN ,
F E V K A L Â D E
D E S T İY E
K E Ç E
İT İK A D IN D A N
D lK M E S l
V E
M Ü H Ü R L E M E S İ.
2 72 2
ﺑﺬﺩ٠ r
/
١ﻣﺪﻭﺭ
ﺩﻛﻔ ﺖ ﺁﺭﻯ
ﻛﻢ ا ن ﻫﺪﻳﻪ ﺳﺖ ﻣﺎرا ﺳ ﻮ د د٠ ﻫﺒﻦ M e r d g o ft â n s ü b û r a ser b ib e n d , H in k i in h e d y e s t v i a s id m e n d . «B edevi k i b u
k a rış ın a
h e d iy y e , b iz im
dedi İç in
k i:
E v e t,
d e s t in in
a ğ z ın ı
b a g la .
H a b e r in
o ls u n
fa y d a lı d ı r .»
2 72 3
ﺯﺀ;ﺍ/
ﺍﻯ
y
ﺩﺭﺩﻭﺯ٠ﺩﺭﳕﺪ
را٠ﺑﻪ روز٠ا ﻛ ﺜ ﺎ ا د ﺛ ﻪ ﺳﺎد D e r n e m e d d e r d û z tû tn kiLzera ٠ Ta k iiş a y e d ş e h b e h e d y e rtizea. « B u d e s t iy i 1282
ke؟e
İç in e
d ik
k i
p â d iş â h
h c d iy y e m iz le
o ru c u n u
b o z s u n ."
Iıağlanıp kıllılık،.،, «را ا. Ceyhun. 1 اااا'اNII.VII ،< !،»11 « ﺀ 1 ا ا،< '1 ا،'ا1 ٠ > ااbıılııiKİıı ğ ıın tı
■،(■ İ I İ İ İ I N
İIİ.
٠ اا٧٠* S
il i l i y i
V I'
<اا١ا, ا،١٠
2728 ﺳﺖ٠ز ا ب و >ه١ ﻟﻰ »ﻗﺎتU ور
_ﻥ ﺍﻉ*ﺃ ﺟﻮﻥ ﺍﳏﺪﺕ١ y ﺑﺶ٠ ,V e r b ıd a n ı n a k le t e z e b -û -c e d d e st P iş-i tû ٤„ .namha ç ü n e b c e d e s t B ö y le dedenden
ta til
su
iş it m e k
n e h ir le r i
o ld u ğ u n u
s u r e t iy le d ir .
Sana
h » ؛l ؛,y o r s a n
g ö re
bu
n e h ir
da,
b iliş in ,
is im le r i
babandan
ebcedi
te ş k il
«.eden kelimeler gibidir Yânî: Şat. Fırat ve Ceyhun nehirlerinin şeker gibi tatil su ile aklî -gittiğini biliyorsan bile onların mecralarına gidip görmek sUretiyle ila kikatlerini anlamış değilsin. Belki babandan ve dedenden, belki başlı birinden işiterek ogrenmişsindir. Halbuki işitmekle görmek arasında çok mühim fark vaı.dır. Hakikatlerini bilmediğin isimler sana göre ebced -kelimâtından başka bir §ey değildir. ÇUnkü onları da ma’nâlarını anla ınaksızın çocukluğunda okumuş ogrenmişsindir. 2729
و ﺑﺮﻳﻢ
ت
ﻓ ﺎ ﻧ
1>
ﻭ
ﻫ و ز
٠ء ﻷ
ا
رﻫﻤﻪ ﻃﻐﺎﻵن ﻣﻌﻰ ﺑﺲ ﻳﻌﻴﺪ E b c e d -u -h e v v e z çı fa ş e s t û b edid, B e r h e m e T ıfla n m a 'n a bes b a iyd. «E bced o lm a k la
ve
hevvez
b e râ b e r
k e lim e le r i n e
m a 'n â la r ı
؟o c u k la r
ka da r İç in
y a y ılm ış
ne
ka da r
ve
ö ğ r e n ilm iş tir , ö y le
u z a k tır.»
Vaktiyle harfleri tanımaya başlayan çocukları heceye ve kıraate alıştırmak İçin elifbe cüzlerinin sonlarına (elıced, lievvez. hutti, kelemen, sa'fes. karaşet, sehaz dagzigilen) diye bir tilkim kelime yazılır ve çocuklara öğretilirdi. Çocuklar bunların lâfızlarını pek iyi öğrendikleri halde ne demek olduğunu bilmezlerdi. Ebced kelimâtına ba'zıları pek uzak ma'nâlar vermişlerdir.
Öyle, zannediyorum iti Arab elifbâsıııı teşkil eden 2 8harfi topluca bir yerde göstermek Içiıı dörder harfli yedi kelime tortlb etmişler, sonra 1295
2727
ﻯﰒ ﺍﺭﺳﺖ ﺍﺯﻥ ﻓﺎﺩ ﺭﺑﺎﻁ1 و ﺍﺍﺑﺎ ﻅ.’ﻯ ﻣﺤﻮ و ﺳﻚ١ﻟﻤﻮ ﺟﻪ ﺩ E y k i n a r e ste e z in fa n i r ib a T , T û Çî d a n i 7nah.v-û-sekr-û-inbisaT .
«Ey bil fani dünyâdan ve onun râbı،a ٠ar،ndan kurtulam ayan ؛sen nıahvi, sekri, İnbisâtı ne bilirsin?» Şu üç kelime, sofiyye ıstılâhatmdan ve seyr ü sülük derecâtındandır. Mahv: Sâlikin fâni varlığının zâil olmasıdır. Mahv İçin üç derece i't.ibâr olunmuştur. Birincisi Sâlikin sıfât-1 zemimesi ve a'mâJ-i seyyiesinin zâil olması ve onlarm, Sifat ve a'mâl-i haseneye tebeddül etmesidir. İkincisi ve üçüncüsü: S]fât-1 ilâhiyyede ve Zâti İlâhide yok etmesidir. Bast, yâhud inbisât: Kalbe ârız olan (kabz) yâni ma’nevi sıkıntının açılması ve nür-i sürür ile kalbin parlamasıdır. Inbisatm sebebi: Kalbin önünden nefs hicâbının kalkması ve 0 perdenin Siyrılmasiyle kalbin miinşerih ve mesrur olmasıdır. Sekr ise: Zât-1 İlâhî şuââtı karşısında akil nurunun hükümsüz kalmasiyle zâhir ve bâtını temyiz edebilmek melekesinin zâil olmasıdır. Sekr halinde akil, Zât-1 İlâhî envârının peyderpey vürûdiyle mağlûb olur; fark ve temyiz melekesini kaybeder. ٥ hâle gelir ki fark ile cem'؛ ve zâhir ile bâtını ayırd edemez olur. (Enelhak) diyenler gibi, esrâr-1 RubUbiyyetin ifşâsında Iâübâliük gösterir. Erbâb-1 tasavvuf buna tevârüd ve tevâtür i.tibâriylc (hâl) derler. Fark u temyizin kalmaması İ'tibâriyle de (sekr) ta'bir ederler. Kelime vâsıtasiyle bu .kadar anlaşılabilen bu üç ta'birin ma'nası, derecât-1 sülökün diğerleri gibi esâsen ma'nevi ve zeykidir. Sonra tasavvuf bir meslek-i malisus hâlini alınca, 0 meslek erbâbı, duydukları ezvâkı başkalarına da tahtellâfz olsun Ogretmek İçin kitablar yazdılar. Ma.neviyyâtı lâfz u terkibler ile izaha çalıştılar, yân! zevki ilim hâline getirdiler. Sofiyyenin irfânı, bilmekten ziyade tatmak olduğundan, yalnız tasavvuf kitablarm ı okumakla ikt.ifa edip seyr ü sülükte bulunmayanİarın öğrendikleri kîl ü kâlden İbâret kaldı, öm ründe şeker yememiş bir kimsenin şekerin tatil olduğunu bilmesine döndü. Binâenaleyh sofiyye eserlerini okuyup da yanlış, dogru ba’zı şeyler Ogrenmek doğl'u değildir. Kâmil bir mürşidin terbiyesiyle seyr ü sülükte bulunup ilmi zevke tebdil eylemek elzemdir. Hâfız-1 Şirazi der ki: *Sen tabiat sarayından dışarı çıkmadıkça hakikat, âlemine nasıl sefer edersin« ؟ Hazret- ؛h'Ievlânâ da: «Ey çorak bil' su başında oturan; sen oraya 1294
2732
ﺍﳕﻴﺎﺯ٠ﺍﺭ ﺭ ﺩ. ﻣ ﻼ٠ ﺫﻥ ﺩﺭ ﯪﺫ. ﱂ ﻭﻟ ﻮﺭﺩ٠ ﻭﻥ Z e n m iiS a lla b a z k e r d e e z n iy a z , R a b b i s e llim v ir d k e r d e der n e m a z . « K a r is i d iy e
duâ
da
s e c c a d e y i y a y m ış
nam az
k d ıy o r
ve
Y â
R abbi
s e lâ m e t
ver
et ve
in -
e d iy o r d u .»
2733
ﻙ ﻛ ﺪ ﺍ ﺭ آ ب ﻣﺎرا ﺍﺯ ﺣﻦﺀﺍﻥ
ﺭ ﺍ ﺑﺪﺍﻑ ﺩﺭﺍﺭﺍ ﻥ/ ﺍ ﺭﺏ ﺍﻥ K i n ig e h d â r â b -ı m a r a ez H e sa n , Y a R a b â n g e v h e r b e d a n d e r y a resa n . »Yâ c iy i
R a b b i;
H ila fe t V e
su yum u zu
d e ry a s ın a
İlâve ediyordu
a lç a k la r d a n
s â lim e n
e r iş t ir
ve
e ş k iy â d a n
jn u h â fa z a
o
d iy o r .»
k i :
2734 ﻓﻨ ﺖ
ت و ﻭ.—f
"X م٠ﺛ ﻮ
٠ حf
ﺍﺭ ﺭﻫﺰ ﺫ ﺕ:٠٠ ﻛ ﻮ ﺭ ﺭﺍ٠ﱄﻟﺚ G e rç i •)؟؟yem a g e k s t ١ ﺍPUT ؛e u u e s t, L i k g e v h e r ra h e z a r r e h ze n e s t. « V â k ıa y o lu n u
kocam
b ilir .
u y a n ık tır,
F a ka t
0 in c in in
e lin d e k in i b in le r c e
k a p tırm a m a k
h ayd u d u
ve
ç a rp tırm a m a k
v a rd ır.»
273.؟ اب ﻛﻮﺭﺳﺖ
/
ﺍﺛﺪ.
f
ﰷﻣ ﻞ ﺟ ﻮ ﺭ ﺳ ﺖ
ﺣﺬود٠
ﲿﻦ ﺓ ﺯ ﻳ ﺖ
H o d çıb a şed g e v h e r 0 دﺀ- أk e v s e r e s t, K nT'- '-i z in e s t k ia S l-t ceuberest. *O n a
in c i' v e
s id ir . C c v lı e r ln
» ا ﺀ2
n
r e . 'l'c r
١h
ve
tıı’ h lr i
m n 'd e n ، .
no
d e m e k t ir ?
lu ı s u d a n
٠
l ،r
K e vse r
su yun u n
tâ
k e u d l.
d a m la d ır .»
أةا7
bunlara adedi bir kıymet verip (Ebced hesabı) diye tarihlerde kullan mışlardır. Meselâ İstanbul'un fethi senesini göstermek için : F e th -i Islâ m b o la n u s r e t b u lm a d ıla r e v v e lim . F e th e d il p S u lta n M u h a m m e d , d e d i tâ rih : â h irû n .
tarihini yazmışlardır. Âhirûn kelimesindeki (â) 1, (hi) 600, (r) 200, (v) 6, (n) 50 sayı kıymetindedir. Bunlar cem’edilince İstanbul’un fetih yılı olan (857) rakamı hâsıl olur. İlk mektebe giden sabiler, bunların ne için tertib edilmiş olduğunu ve nerelerde kullanılmış olduğunu tabii bilmezlerdi. Yalnız lâfızlarım ez ber ve tekrar ederlerdi, bu hıfzı ve tekrarı ma’lûmât sanırlardı. Ey şundan, bundan işitmek, yâhud ba’zı kitaplarda görmek sûretiyle sofiyye ezvâkım buldum, ben de onlar gibi oldum vehmine kapılan gafil! işte senin bilişin ve anlayışın da o çocukların bilişinden ve anlayışından farklı değildir. Onun için işitmek ve okumakla kalma. Bir ehlini bulup onun irşadı feyziyle lâfzdan ma’nâya ve ilimden feyze yüksel! Cenâb.ı Mevlânâ kıssanın beyânına avdetle diyor k i: 2730 ١
؛٠-؛،/٠"٠J
٠۶٠— ' ؛٠١-؛
..^٠٠ j ٠؛
< — jjij
Pes s ü b û b e r d a şt â n m e r d -ı arab, D e r s e fe r ş ü d m îk e ş id e ş râ z-û -şeb . «O d e s t iy i
b e d e v i,
d e s t iy i
o m uzu n d a
k a ld ır ı p
o m u z la d ı
ve
s e fe re
ç ık tı.
G ece,
g ün d ü z
ta ş ıd ı.»
2731 ﺍ/ ﺯ اذت ﺩ١ ﺩ٠ دو ﺭﺯﺍﻥ.. ر.
اا ن 'اﺑﻨﻬﺮ٠ د ش از٠ﻫﻢﺀ ﻣﺚ B e r s û b û le r z â n b iid e z â fâ t-ı d e h r , H e m k e şîd e ş e z b e y a b a n ta b e şe h r. « Z a m â n ın r iy o r d u .
O n u
â fe tle r in d e n o tu rd u ğ u
Beri taraftan: 1206
b ir i
ç ö ld e n
d e s t iy e B agdad
d o k u n m a s ın ş e h r in e
ve
ka d a r
k ırm a s ın ta ş ıd ı.»
d iy e
tit-
2738
ﻓﺎﻣﻬﺎ١ د د د و ﻛ ﺎ ر راز
ا٠ دام٠ ﻃﺠ ﺖ ﻛ ﺰ د٠ا د ل D id d e rg â h ı p ü r e z e n ’a m h a , E hl-İ h a c e t g ü s te r îd â d a m h a .
٠ö y l e zak
b ir
ka p ı
g ördü
k u r m u ş la r : y â n ؛
k i
ih s a n
n i ’m c t i c r J e
a lm ş k
İç in
d o lu .
O ra d a
s e b e b lo r ,
ih t iy a ç
vesileler
s a h ild ir ؛
(II
h a z ı r la m ış la r d ı."
273٥
ط ﺟﻰ٠دﻣﺒﺪم ا ﺳ ﻮ ى دا ﺣ ﻰ ﻧﻠﻤﺶ- زان دو ﻋﻄﺎ و٠ ذ١ﺀ D e v ib e d e v i h e r s u y S a h ib -h a c e tî, Y a f te z a n d e r ٠۴٥ v û H ilati. «H er ve
h i l ’a t
ta ra fta n g iy m e k t e
g e le n
ih t iy a ç
s a h ih le r i,
o ra d a
h e r
ân
a tiy y e
؛d ı ı n ı k . a
؛d ile r .»
2740 i ،rO }
<J jn» )
) J f jr ,
j
B e h r -ı g e b r -û -m û m in û zib a v û z iş t, H e m ç ü n I iü r ş id û m a T a r n î g ü n bih işt. .O kapı; m ecûsi için de, nıU’m ın için de güzel ve çirk in için de ııçık.ı, g ü n eş ve y a ğ m u r gibi um ûm i idi. C e n n e t gibi yalnız n ıü ’nıinlere mul.Mi. değildi.»
Cenâb-ı Hakkın (Rahman) ve (Rahim) sıfatları vardır. Bunlardım ikisinin de hükmü rahm et olduğu halde rahmanın umûmi, rahim inki.hu. susi bir merhamettir. Ta’bir-i diğerle rahmânın feyzi dünyâya, rahimin feyzi âhirete âiddir. Binâenaleyh dünyada mü’minlerin de, kâfirlerin de merzuk olması, Rahmflıı sıfatının tecellisi, âhiretlc ve cennette ohl-i ima nın m ütenâ’im olması da rahim sıfatının tecellisidir. Hazret-i Mcvlânâmn halife kapısı İle temsil eylediği Oergâlı-ı İlâhi, Rahmân sıfatının tecelli.، ile dünyada her mahlûkunu yedirir, içirir, giy-
2736
ﻭ١ ﺍﻯ زن ﻭ ﻧﺎﺩﻯ٠از ﺩﻁ ﻭ١ ﻭﺫ ﱎ ﺱ ﻭ ﰻ'ﻻﺭﻯ E z d u a h a y -ı z e n هza ri-y i ﺀة V e z ğ a m -ı m e r d û g irâ n b a ri-y i
0.
* K a d ın ın d u â l a n , b e d e v in in g a m ç e k i ş i v e a ğ ır y ü k a lt ın d a e z i l i ş i n e tic e s in d e .»
2737
اﻟ ﻢ از ﻳﺰدان ﻭ از ا ﺑ ﺐ نﺀ ت رد "ا داراﺀﻻﻓﻪ ل د رﻛ ﺖ S a lim ez d iiz d a n û ez âsîb-ı sen g , B iird td d a r -û l-H ü a fe bî d ire n g .
٥
«B edevi
d e s t i y i h ır s ız la r ın e l i n e g e ç m e d e n
v e k a z â r â e n a b ir t a ş
d o k u n m a d a n , d u r u p d in l e n m e k s i z in d â r ’ü l- h i l â f c y e k a d a r g ö tü r d ü .» D â r 'ü l-h iJ â fe ؛H il â f e t m e r k e z i, h a li f e n i n o t u r d u ğ u ş e h ir d e m e k t i k i e v v e l â M e d in e , s o n r a K U fe , s o n r a Ş a m , s o n r a E n b a r , s o n r a B a g d a d , so n r a K â h ir e , e n s o n r a İ s t a n b u l d â r 'ü l- h ilâ f e o lm u ş tu . B a h is m e v z u ١ u o la n k s s a d a k i b e d e v in in
akl ve
rU h u , k a r ıs ın ın
da
n e f s i t e m s il e t t i g i s ö y le n i lm i ş t i . B u n la r ın ç ö ld e t o p la m ış v e b ir d e s t i İ ç in d e ş a k la m ış o ld u k la r ı y a g m u r s u y u d a t e v f ik - i İ lâ h i i l e e d i l e n t â â t v e ib â d â t t ır . İb tid â y -1 s ü lü k t e y a p ıla n i b â d e t l e r e b ir s â li k t a r a f ın d a n g a f l e t ic â b ı o la r a k k ı y m e t v e r ile b i lir . z a n n e d ilir .
O n la r ın D e r g â h -1 İ lâ h id e d e g e r i o la c a ğ ı
H a lb u k i in s a n in ili â d e t i n e m a g r u r o lm a s ı A lla lıa
k a r ş ı b ir
n e v ' ؛v a r l ık v e b e n lik İd d iâ s ı d e m e k t ir . V U cU d v e c û d â le m i o la n D e r g â h -1 İ lâ h id e m a k b û le g e ç e c e k ş e y . is e a c z ü if tik a r v e z U ll ü .in k is â r d ır . O n u n İ ç in tâ â t
ü
İb â d â tta b u lu n m a k la b e r â b e r o n la r ın A lla h a l â y ık o lm a d ı ğ ın ı
İ’t ir â f e t m e li , i f â s ı e s n â s ın d a h a s b e lb e ş e r ly y e v u k u a g e l e n k u s u r la r d o la y ı s i y l e d e is t iğ f a r e y l e m e li d ir . F ık r a m ız d a b e d e v i, y â n î m iib t e d i s â lik : b u n ü k t e y e v â k ıf o lm a d ığ ı İ ç in ib â d â t ın a b ir k ı y m e t v e r iy o r , k e n d is i n in y a g m u r s u y u k a d a r d e ğ e r li b ir ş e y in , h a l i f e k a p ış ın d a b u lu n m a y a c a ğ ım v e h m e d iy o r d u . F a k a t o r a y a v â s ı l o lu n c a : 1298
27 ، ا
٠ ﺑ ﻪ اﻫﻤﺖ ﺛ ﺪ٠ ﻛﺎ ﻟ ﺮ ش٠ ذ١ ٠واﻧﻨﻜﺎ اﻫﻤﺖ ﺣﻪ ا ﻧ ﺴ ﺖ ﺛ ﺪ A n k i b ih im m e t çı b a h im m e l şiidü,
çı b a n i’m e t şü d c .
V a n k i b a h im m e t
٠J m a y a ٠، ٠r ,
« H im m e t؛ o la n la r
da
ne
d e r e c e le r d e
ne
ka d a r
t t i'm e t e
h im m e t
n â il
s a h ib i
ا٠ ؛٠, ا, »ا٠, ا،
o lm u ş la r .
o lm u ş la r d ı ..
Himnjet: Kalbin bir şeye meyli ve arzusu dernektir. Nitekim 1 اااI١٠ا٠ himmet buyurun derler ki 0 İşin yapılmasını kalben isteyin demekti(', insanin himmeti âli olmalı. Yânî arzusunu ufak, tefek şeylere sarfotme meli, yüksek şeylerin husulünü istemelidir. ö y le temennilere (Uliıvv-ı himmet) derler ki îmânın kemâlinden ileri gelir. Cenâb-1 Pir Efendimiz buna işâret olmak üzere himmetsizlerin halife kapışında sâh؛b-i himmet dermesine geldiklerini, zâten UİUVV-İ himmeti bulunanların pek büyük ni'metlere nâil o.lduklarmı beyân etmiştir.
B U
B A H tS : F A K İR İN
G tB J ,
- -
D A D IR . O N U N
E Ğ E R
F A K İR İN
K A P IS IN A
O N U N L İN E ,
K E R E M E
K E R E M İN İN
K E R E M F A K İR E
S A B R I
G E L İR . S A B R I
L A
İS E
k
S A I1 İB İN E Â Ş IK
Z İY A D E
G E L İR . K E R İM İN
K A P IS IN A K E R İM İN
V E
D E
O L U R S A
S A B R I
JN
O N U N
S A lU lll
O L U R S A
F A K İ lt
O N U N
K E M A -
S A B R I,
N O K S A N IN A
O L D U Ğ U B E Y A N IN .
K E R E .M
Z frA D E
F A K İR İN
Â Ş IK
O L D U Ğ U
D E L A L E T
e d e r
.
2745 ﺀﻳﺎ٠ ﻯ ﻃﺎﻟﺐ١ £ ىا ﻣ ﺪ٠ ﺍ'ﻑ٠ ﺍ-ﻙ٠ ﺟﻮد ﻣﺤﺘﺎج ﺩﺍ؛ﺍﻥ ﺑ ﻮ ن B an. m îâ m e d k i e y T a lib b iya , C û d muhtac-t g e â â y â n ç ü n geda. Bedevi sarayın kapışında hayran hayran bakınırken: «E y fu k a ra y a
t a lib
g e l.
F a k ir le r
m u h ta ç
o ld u k la r ,
g ib i
c O m c r d lik
de
m u h ta ç d ır.»
d iy e
ç a ğ ı r ıld ı.
F u k a ra
k a ra
o lm a y ıp
da
!e r in d e k i
s e h a v e te
eUd
ü
b u lu n m a lı
k e re m k e re m
s a lı lb le r l n a s ıl
b e lli
k l
k e re m
o n la r a
ve
ln '، m
k e r im le r vn
،h N a n
a n la ş ıla b ils in . e t m e s e le r
F u .
k e n d i,
o lu r ?
،:،٠٠!
(ıırır, kuşatır. ş،؛yh Sa'tJî Kuddlse strruhu (Boston) inda: »Arzın sathi, Allahın umumi sofrasıdır. Kapışa kapışa yenilen, dost ve düşmana müsâvidir» der. Nasıl güneş her yeri aydınlatır, nası'l ki yagmur ıslatmak İçin yerin dağını ovasım, mUnblt ve ؛orak yerini seçmez ise Allah da mıklanm vermek İçin dünyâda kullarının mü'minlerini, kâfirlerini, sâlihlerini, fâcirelerini ayırd etmez. Fakat âhiret bOyle değildir. Orası (Rahim) sıfatının tecelligâhı oldugu İ؛in 0 merhamet-؛, hassadan yalnız mii'minler müstefid olur. 2741 ب در ﻧﻔﲊ ﺍﺭﺍﺳﻪ٠ى د ﻳﻮ ; ﺧﺎﺳﻪ٠ﻧﻮم ﻟ ﻜ ﻞ ﻣﻨﺘﻔﺶ
Kavmî did der mZ a r ârâste, Kavm-t diger miintaZır ber i t e . * B e d e v i,
h a life
te , y â n î k e n d ile r in e a t
da
a y a k ta
k a p ış ın d a ilt if a t
d u rm a k ta
ve
g ö rd ü
e d ilm iş e m ir
k i
ve
b ir
cem âat
h il’a t
göze
s ü s lü
g iy d ir ilm iş t i.
b e k le m e k te
D ig e r
g ö rü n m e k , b ir
cem â-
id ile r .»
2742 ﺛﻮر٢ ﻑ١ ه ﺍﺯ ﺏ٠ﺧﺎﺻﻪ ﻭ ﺀا ور٠ خ٠ ﺑﻮن ﺟﻬﺎف از٠ ﻛ ﺜ ﺘ ﻪ. ﺯﻧﺪ HaSSe vü amme ez Süleyman ta bemûr, Zinde ﺟﺠﺞ٤ جgün cihan ez nefH-ı Sûr. « S ü le y m a n d a n e d ilm iş ,
o ra s ı
k a rın c a y a
n e fh -i s ü r
ile
ka d a r d ir ilm iş
havas b ir
ve
c ih a n
avam dan h a lin i
b ir
؛o k
h a lk
İh y â
e h li
o la n .
a lm ı ş t ı . »
2743 اﻓﺘﻪ. ل ﺻﻮرت در ﺟﻮاﻫﻰ٠١ ٠ ذ
ا
ﳻ ﺍ
ﻰ
ﺳ
ا ﻫ ﻞ
Ehli suret der cevahir bafte, Ehl-İ ma'ı bahr-% m a ’na ﻷ0ر٤ج. « S U re t e h li J tr
da
13.0
m a ’n â
o la n la r
m ü c e v h e r li
d e n iz in i b u lm u ؛
ve
h i l ’a tle r e
d a lm ış tı.»
b ü rü n m ü ş ,
r n a ’n â
nehû Ekremülekıenun oldugu gibi Peygamber-، Ekberi de eklem-، ا، اأ. kİllâhdır, Onun huzuruna gelip de isti'taf eden bir öksüz ve sudîkn 1«[،' yen bir fakir reddolunmazdı. Efrâd-J ümmetin bu hususda da l.eygnm ber.i Erhâm ve ekrem؛„؛M sünnetine uyması, cins ve mezJleb nyırd el meksizin fukaraya elinden geldigi kadar kerejnde bulunmas. bizimdir Ekremiilenbiya Aleyhi ve Alihi Efdalüttehâya -Efendimizin: «Sana ٠,٠» fakir at üstünde olarak gelse de avuçların، açsa sadakayı bak «،٠٠»٠, .٠ıl،ır Velevkl yanm kum a ile olsan ona ibsan et.» tavsiyesini Enes b،n Mftllk ٤mam-ı Müslim rahimehullah tabric eyle (radiyallahu anh) rivayetiyle miştir.
2749 ﺍﺳﺔ ﺟ ﻮدﻣ ﺖ ﺣﺎن
\ /
ﺣﻮن
ود ر روى آ ﻳ ﻨ ﻪ زان٠دم Çün D em
geda
a y in e
büt?ed
-1
cu d est
? „ ﻯ,
b e r r û y - ı â y in e
z iy a n .
«Maaenj ki fakir, câd 11 keremin aynasıdır, haberin olsun k، aynanın üzerine hohlamak zararlıdır.» Âyet.i Kerimede (sâili reddetme) buyurulmuştur. Red esnâsındıı ağızdan çıkan nefes ve fakiri defedecek olan ses, onun kalbini kırar, Ade tâ sathına hohlanmış ayna gibi buğulandırır ve cûd ü keremi gösterme/, hâle getirir. Bundan dolayı Kur’ân’da :
ﺗ ﻠ ﻸ ﺀ ﻳ ﻐ ﺌ ﻶ ﺟ ﺔ ﺍ ﻣ ﺬ ﺭ٠ﺭ ﱃﻣﺬﲤﻘﻮ Yârü: «İnâyet ola, Allah versin gibi kalb kırmayacak sözlerle fakiri savmaz, sadaka verip de arkasından; Al da d.f.lî gibi nobranlıktan »ıa٠ yırlıdır“ . buyurulmuştur. 275. ﺟ ﻮ ﺷ ﺎ ا ارد دﻳ ﺪ5 *.آ ن ﻛﺪﺍﺍ;ﺍ ز د٠ و ﺀﻏﺪ٠٠وان د A n yeki
cöj-t
geda
â red
bedid,
٧٥« d ig e r b a H ş e d g e d a y a n r a m e z id . «Fakirin iterenıc olan a,kı 0111، co.lurıır, yAnl kerem sahibine mllracaat ettirir ve istetir. w،،erl, yAnl kerimin fakire olrtn aşkı .la fukaraya bol bol para vermek hususunda kerem aahlblnl leşvlk eder.» (٠ ) Sil,..' ا،-«ط.“ ٠ل 131.3
2746
ﺟﻮﺋﺪ ﻛﺪﺍﺑﺎﻥ ﻭ ﺣﺎﺑﺎﻑ-ﺟﻮﺩ ﱉ ﻣﺎﻝ C ûd
ﻧﻪ٠ﳘﺠﻮ ﺧﻮﻳﺎﻥ ﻙ
-c . f r
m ic o y e d
H em çü
gedâyan
H uban
û
D ia j,
coy e n d
kâyne
S a f.
«Güzeller saf ve parlak ayna aradıkları gibi cömerdlik de fakir ve zaif kimseler ister.* Her güzel, hüsnünü seyretmek İçin aynaya meclubdur. Ba'zıları parlak dükkân camlarında bile kendilerini görmeye çalışırlar. Ma'nevi bir güzel demek olan cömerdlikde kendi güzelliğini müşâhede İçin fakr ve ihtiyaç sahihlerini ve zuafâyı arzu eder, Çünkü onlar, cömerdlikteki hiss-i kerimin aynasıdırlar. 2747
ﺍﻥ ﺯﺭﻣﺘﻪ ﺯﻳﺎ ﯮ ﺩ.ﺭﻭﻯ ﺧﻮ ﯮﺩ١ﻳﺪ٠ ﺭﻭﻯ ﺍ ﺭﺍ ﻥ ﺍﺯ ﻛﺪﺍ R û y -Î H u b a n z iA y n e R û y - ı ih s a n
ez
z ib a
geda peyda
şeved , şeved .
«Güzellerin yüzü aynada güzel görünür, in’âm ve İhsân cemâli de fakir ile peyda olur.» 2748
ﻥ ﻓﺮﻣﻮﺩ ﺣﻖ ﺩﺭ ﻭﺍﻟﱼ.ﺯ١ ﻧﺲ ١ﻯ ﲬﺪ ﺭ ﻛ ﺪ١ ﻥj P es
e z in
B ang
fe rrn û d
kem zen
ey
haK
f
ﺍﺩﻛﺚ٠
d e r v e D D iih a ,
M uham m ed
b erg ed a .
«Bundan dolayı Cenâb-1 Hak (Duhâ) süresinde Yâ Muhammed; fakiri reddetme buyurdu.* Duhâ sûresinde Allah, peygamberini muhâtab ittihaz ederek bütün kullarına mekârimpi ahlâk dersi veriyor:
® ﻋﺬﺳﻬﺮ٠ل:واﻏﺎﻣﻠﺞ
ا8 ؤ ﻣ ﺔ ا٠ ﺀﺛﺜ ﺚ١؛ >أ
؟ânl: «Yetimi kahretme, fakiri reddetme»* buyuruyor. Hak, Siibhâ٠M ) 1302
SO rei V e d d u h â :
9-!٥.
insanlar yûnî fakir- ؛.sâbır, yâhud ganiyy-i ؟âk؛r olurlar. I h i k t k i d . i l muhtac bulundukları halde sabredenler, pek ziyâde mecbııı ٠ا1,ﻻ.'اا1٠اا٠٠،ا kimseden bir şey*istemezler. Ganiyy-i şâkir olanlar ise ,]؛٠ ،،] olduklar, ؛.٠'٠ vetin şükrünü bilfiil ifa etmek i؟İR tasadriukta bulunmak lizol،‘ i l k i a ararlar. Hele bu fukara ve agniyâ arasında öyleleri vardıı ki leınlrnlylo Hakta fâni, .olmuşlar ve cûd-i mutlak lıâline gelmişlerdir. Fukaranın fakr ve İhtiyâç İçinde, iken cûd-i keremde Inılumun'•! اا،ا sil olur? Nasıl olaeagı şu fıkranın meâlinden anlaşılır : Kibâr-ı e v l i y â u l l a h t a n Şakik-İ Belbl ile ibrâhim ilin Edhom Killide.٠ slrruhiimâ buluşmuşlar. Çakîk, tbrâhime: *Nc h a l d e s i n i z ? » dıyı .'اال٠ اا٠ااا ٥ d a : « B u l u r s a k ş ü K e d ؛y o r ٠ b u l a m a z s a k s a b r e d i y o r u z » demiş. 1. 11,1110 üzerine Şakık: * H o r a s a n . » k ö p e k l e r i d e b ö y l e y a p a r » ta'rizinde lııılıın muş. ibrâhimin: * Y a s i z n e y a p ı y o r s u n u z ? » süâüne de: « B u l u r s a k v e r l y o r u z , b u l a m a z s a k ş ü k r e d i y o r u z » cevâbını vermiş. Bu cevâbı alan İbrahim bin Edhem, U s t a d s m diyerek Şakikin elini öpmüş. İşte fakirin cûd 11 ko remi b ö y l e o l u r . Cenâb-1 Pîr, böyle fakir-i sâbır ile ganiyy-i şâkir olanlar, mn'nt‘11 diri, gayr-ı sâbır ve muacciz fakir ile hasis zenginleri de ölü sayıyor Bunlar Allah kapışında değildir, 0 kapıyı örten perdenin, dış tarafIII a k i cansız nakıştır diyor. Sonra bu bahsi tavzih ediyor: A L L A H 'A
M U H T A Ç
F A K İR
V E
V E
A L L A H ’A
G A Y R IS IN A
T E Ş N E
T E Ş N E
O L A N
O L A N
İL E ,
A L L A H
A R A S IN D A K İ
JJA N
F A R K
2753 ﻳﻨﺶ د ر وﻳ ﺸ ﺖ او ﻟﻰ اﻫﺎى ﺟﺎن
و ﻣﻴﻨﺪاز اﺳﺨﻮاف٠\ / ﺛ ﺶس N a K ş -ı d e r v îş e s t 0, ni e h l i can, N a K ş -ı sefcra tû m e y e n d â z iistiiH a n . A lla h ta n d ır. ıııik
C an
e h li,
fa k ir y â n i
ve
g a y rıs m a
m a ’n e v î
tâ lib
o la n :
h a y a t s a h ib i
« F a k ir liğ in
d e ğ ild ir .
n a k ş ı,
K ö p e k
yâ n ؛
r e s m in e
re .ın t sen
٠. ٠-
a lm a .»
2754 ل ﻓ ﺮ ﺣﻖ
ﻓ ﺮ ﻟﳮﻪ ﺩﺍﺭﺩ ﺍﻭ
م ﺑﻪ ﻟ ﻖ٠ض ر د
ﺑ ﺶ٠
F a K r-\ L o K m e d a r e d Tl ؛,fa K r - 1 h a K K Piş.i Ti.aKç-ı m ıır d d k e m n c T a h n K .
«<؛٠û f e ، ، e n
Ih A ro . o l a n , lu k m ıı d e r v l . l d l r y l e .
yesin diye yemek <ıı٠ ،اا1,اا، اkoyma.»
<'«,,٠,* ،،,!,، «Iı،r
I .'. IIIİ
2751
ﺟﻮد
ﺣﻐﻌﺪ
اﻧﻠﺘ ﺬ، ﺳ ﻜﺎ٠
ا ﺣ ﻨ ﻨ ﺪ ﺟ ﻮ د ﻣ ﻄﻠ ﻐ ﻨ ﺪ٠ ذ ك١و
P es
gedayân
V anki
â y n e -i c û d -t h a K K e n d ,
bahaK K end
c û d -ı m u T la k e n d .
*ö JlaJde fakirler, Cûd-i İlâhînin, Kereni- ؛Rabbanilin aynasıdırlar. Hak ؛le 0١ .anlar, yân ؛Hakda fâni bulunanlar da Sehâvet-İ mutlaka hâlindediler.» Hazret- ؛Câbirden naklen (Tefsir- ؛Hazin) de deniliyor ki: Küçük bir çocuk. Peygamberin huzuruna geldi. Annesinin bir gömlek istediğini arzetti. 0 sırada rasûlullâhın arkasındakinden başka gömlegi yoktu, Çocuga başka zaman gelmesini söyledi. Çocuk gitti, tekrar gelip annesinin Pej'gamber üzerinde bulunan gömlegi istediğini söyledi. Aleyhisselât Efendimiz hücre-i seâdet.6 gitti. Sırtındaki gömlegi çıkarıp çocuğa uzattı. Q sırada B.ilâl (radiyallahü anh) ezan okudu ve kamet getirdi. Fakat Resûl-İ Ekrem gömleksiz bulunduğu İçin cemâate çıkamadı. Eshabdan ba'zıları merak edip hücreye girdiler, SallâllahU Aleyhi Vesellem Efendimizi gömleksiz buldular, §11 hâdise dolayısiyle: ٠ l
l
l
Yâni: «Habibim; elin ؛boynuna bağlama, onu temâmiyle de açma™.» Ayeti nâzil oldu. Elini boynuna bağlamak: Hiç bir şey vermemekten, temamiyle açmak ise: Nesi varsa vermekten'kinâyedir. İşte Peygamber 'Efendimizin Sehâvet-İ cûd-i mutlak mertebesinde bulunduğu İçin sırtındaki gömlege varıncaya kadar çıkarıp vermiş, gömleksiz oturmaya ve cemâate çıkmamaya mecbur olmuş, niliâyet keremini bu dereceye vardırmaması hakkında Ayet nâzil olmuştu. 2 752
ﺩﺕ. ﺟﺰﺍﻥ ﺩﻭﺕ ﺍﻭ ﺧﻮد ﺻﺬ»ﺍ.ﻭﺍﻧﻚ ﺩﺕ٠ﺍ٠ﺶ ﺀﺭﺩ ﻏ١ﺍ ﻭ ﺭ ﻥ در ﺑ ﺖ V a n k i c ü z in
d iis t
جH od
m û r d e is t,
ﻩb e r İnd.gr n is t n a K ş - ı p e r d e i s t . "Bu ikisinden başkası hakikatte ölüdür, o bu kapıda, yân ؛Bâb-1 İ،âhide değildir, kapı perdesinin üstündeki nakıştan ibarettir.» (70) Sûresi F.sr٥': ». . nt
١7.2 7
وال٠ر٣'. ٠ ‘ ا٠٠ ا ' ا ا ﻧ ﻮ ﺟﺎﻝ٠ ﺍﺫﻕ ﺡ،; ٠u L Â ş ıK - ı h a K K r s t ﻟﻢ١ ,hı./ır 1 tır v ü l N is t carıeş â şıK t / اا،ﺀاا٠,'، ,r r m n i
yâni sahte derviş, nevide ve ,0 . ,،٠٠،,٠٠٠٠» ،٢ » اا؛î.kka âşıktır. Yoksa rUhu, hiisn ü cemâl âşıkı değildir.. 275« ﻟ ﺪ ﺍ ﻭ ﻓ ﻖ ﻧﺎﺕ٧ ﺭ ﻡf 5
و ﻫﻔﺎ ت١وات ﺳﻮﺩ وح؛ اﺳﻢ G e r te v e h h iim Z a t n e b tiv e d
ı»ikj؛iş'Jc-r z a t , ،،’n٠ 6 v e h m - ı e s m a ﻉ;ﺍS ı f a t .
٠E٤er o, Zât-ı ilahiye âşık olduğun tevehhiim ederse onun aşkı, aşk-ı ».zâti değildir, csmâ ve Silat vehmidir Çünkü aşk-ı Zât؛: Muhabbet-، Ilâhiyyede ifrattır, öyle ki ٥ -muhab -bet-i mufrita âşıkın şekl-i zahirinden gayri cümle varlığını İfnâ eder. Na -zannda ma'şûk-i hakikiden başka bir şey bırakmaz. Nerede kaldı ki ne vâle verdlgi ve kendin، merzuk kıldığı İçin Hakki seve. Belki bu gibileri -Allahın zâtini değil, (Mün'ım) ve (Rezzâk) gibi s،fât-ı ilâhiyyenin tecel liyâtını severler. ٠ -tecelliyâtm aksi zuhur edecek olursa onların mulıab beti de ber’aks olur. Böyle nakıs bir mertebede iken muhabbet-i zâtiyye İddiâsına kalkışmak vehmden başka bir şey değildir. 2759 ﻭ ﺭ ﳐﻠﻮﻧﺖ ﻣﻮﻟﻮﺩ ﺁﻣﺪﺳﺖ ﻭﻳﻮﻟﺪﺳﺖ١ﺣﻖ ﺯ ﺑ ﻴ ﺪ ﺕ V ehm H aK
m a H lu K e s t m e v lû d n e z a y id e s t
ﺝ
â m e d e s t,
le m y û le d e s t.
«Vehm, mahlûk ve nievlûddur. Allalı ise lam yelid ve l٠٠m yûlod.l.r.« Mevlüd ve mahlûk olan vehm, hattâ akil, gayr-1 vı'ılid ve gııyr-ı m٠v٠ löd olan z، t-l Ehâdiyyetl idrak edemez. Binâenaleyh :
Cenâb-ı Mevlûnâ. fukarayı ikiye taksim ediyor, birine (fakir-i lokma), öbürüne (fakir-i Hak) diyor Birincisinin muhtaç olduğu lokmayı Hâlık ve Râzık olan Allahtan değil, kendi gibi bir takım mahlûkâta el açarak onların atıfetinden dilediğini söylüyor. Onlar hakiki fakirin ancak resmi dir. Öyle heykellerin önüne yemek koyma! tavsiyesinde bulunuyor. Buradaki fakir ile onun sureti demek olan lokma fakirinin, hakiki ve sahte derviş demek olduğu anlaşılmıştır. Hazret-i Pir (nakş-ı mürde) de mekle uydurma dervişleri kasdediyor, onlara maârif-i İlâhiyye ve hakâyık-ı Rabbâniyye ni’metlerini verme diyor. Yoksa Mevlânânın maksadı, velev ki sûr! fakir olsun o gibilere yardım etme demek değildir. Nitekim Aleyhisselâtü Vesselam Efendimizin, süvari olarak gelip de dilenmek zil letini irtikab edenlere bile sadaka verilmesini emrettiği biraz evvel naklolunmuştu. 2755 ،5 ►؛c ۶ L٠
M â h iy -ı H a k i b ü v e d Ş e k l-i m â h iy
lîk
d e r v iş -i n â n ,
ez derya
rem ân .
«Ekraek dervişi, toprak balığı gibidir. Balık şeklinde olmakla beraber denizden ürker.» Çölde ve ba’zı vadilerde balık şeklinde bir kara hayvanı varmış. Sûret i’tibâriyle balığa benzer, fakat denizden ve sudan kaçarmış. 2756
!■ A. ۶٠١٠٠٥-* <٠٠J١
١ .^١ M ü rg -t H a rvest
Löt
AiV>-
؛v y.“?٠٠ ١!
٠ .
6 ne
n oşed o n en öşed
s im n r g -ı h ü d a , ez H üda.
■O tavuk gibi ev kuşudur, Kurbiyyet kafmda bulunan hidayet an. kası değildir. Dünyâ lokmasını yer, Allah lokmasını yiyemez.» Aleyhisselât Efendimiz« ؛Ben Rabbimin indinde 'gecelerim, beni ye dirir, içirir» buyurmuştur. İşte kurbiyyet kafmdaki hidayet ankasımn yediği ile lokması bu demektir. O gıdâ-i ma’nevîden verese-i Muhammediyye olan evliyâullah hazarâtı da ııasîb alırlar. Lokma dervişleri ise ev lerdeki tavuklar gibi sofra döküntüsüne göz dikerler, kendilerini bes letmek için derviş kıyafetine girerler. 1306
٩7 اا3 اا٠ { ا, ٢٠ ى ب ا(ا٠ ع ,؛
٠ دو
ا ر د
ﺑﺪدر
ل
> ا
د٠
F c h m h a y t k iih v e v û k ö te h n a Z a r, S a d H a y a l -1 becl d e r a re d d e r fik r . «E ski
-
V®
k ıs a
g ö r ü ş le r
z ih in le r e
y ü z le r c e
k ö tü
hayA I
«
٠٠-
t ir il. .
2764 ت
ﺑ
ﺟ ﺑ ﺮ
ت
ﻰ
ﺑ
ﻛ
ر
ﻧ ﺟﺑ ﺮ
ت
ﺳ
و ا
— ﻣﺎ ع
ر
ا٠ ۶ / ة ر٠ ق إ
B e r أ ' دTost h e r k e s çîr n is t, L ü K m e - î h er m ü r ğ g î in c ir 71Î5٤. *H e rk e s s il
d o ğ ru
k i in c ir , k ü ç ü k
d in le m e y e b îr
ku şu n
ve
d iir iis t
lo k m a s ı
a n la m a y a
m ı ı k l^ iir
d e ğ ild ir .
٠
N ı -
o la m a z . »
2765
٠و ﻣ ﺴ ﺪ٠ﺣﺎﻣﻪ ﺍ ﻝ ر د ر ﺑ ﺎ ل ا ﻋ ﻰ ل دﺑﺪة١ H a S S e m ü r ğ î m iir d e v û p û std e -î, P ü r H ayal-I a 'm a y ı b i dide-î. * H u s u s iy le p o n m ış
ve
o
g ö rm e z
k ü ç ü k b ir
kuş,
h â le
ö lm ü ş ,
ç ü rü m ü ş
h a y a lle r
İç in d e
g ö z le r ؛
k il
g e l m i ş , is e .»
Hazret- ؛Pir her sözü herkesin iyi dinlemeye ve doğru anlııııu ١“ muktedir olmadığını izah öderken incirin küçük bir kuşa lokma illinin yacaginı misal olarak gösteriyor. Burada incirden murad: Esrâr-1 linki kat, küçük kuştan maksad da nevniyaz-! tarikat, yânî yeni derviş nlınî kimsedir. Bir serçe kuşu koca bir inciri yutamadıgı gibi tarikate yeni «II m؛ş bir dervi? de ilakikat esrârını hazmedemez. Hususiyle mukallit، V I . miirâi dervişler ve şeyhler öyle sözlere hiç de miist-eid değillerdir, oıılıı rin ‘ anlamazlar. Onunla da kalmazlar, yanlış anlayacakları, hcvA vü heveslerine Bened ittihaz edecekler، İçin haklarında azgınlık ve sapıkilk vesilesi tılur. ZAlon öylelerinde İıakikııtl anlama kabiliyeti olmadığındnn söz ne knılıır vazıh söylenirse söylenilsin, meAlini IdrAk edemezler. 'en.b-1 MevlAnA öyle kftblllyyetslzlerl halik resmi ile lemsll ederek diyor k i: 1.11»'
2760
،>٠■؛٠>٠■ f i j y * J-1•؛،• jU^İİ،; 3١
5
 ş ıK -ı ta S v îr -i v e h m -ı H îş te n , K e y b ü v e d ez â şıK a n -ı z ü lm in e n . .K e n d i net
ve
v e h m in in
ş ü k ra n a
lâ y ık
ta s a v v u r b u lu n a n
ve
ta s v ir
A lla h ın
e t tiğ in e
a ş ık la n
â ş ık
g ib i
o la n
n a s ıl
k im s e ,
m in .
o la b ilir ? »
Mü’min ve muvalıhid insanlardan pek çoğu Hak Sübhânehû ve Teâlâ Hazretlerini tenzih etmekle beraber zihninde ona bir sûret vermekten de kurtulamaz. Onun vehmi tenzih içinde teşbihi bir sûret ihzar eder. O da ona muhabbet eder durur. Halbuki Hazret-i Ali Kerremallâhü Veçhe: •Aklında idrâk olunan ve zihninde tasavvur edilen her ne varsa bilmiş ol ki Allah halikıdır» buyurmuştur. Şu halde vehm ile idrak olunan bir sûret ne kadar latif ve ne derece münezzeh olursa olsun mahlûktur. Al laha muhabbetim var diye öyle bir sureti sevmek ise elbette Zât-i Bâriye Aşık olanların sevgisine benzemez. Şu da var k i: 2761 -y
(Jj ^٥ £ ١f i
iy-
؛.٠٣ ^؟Oİ٠j،>■٠j ٠
١3١
ÂşıK-t â n v e h m e ğ e r S a d ık b ü v e d , A n m e c â z -ı 6 h a K îK a tk e ş şe v e d . «O
v e h m in
â ş ık ،,
m u h a b b e t in d e
s â d ık
is e
onun
m e c a z i a ş k ı,
h a k ik a ti
c c z b e d e r.»
Yânı Zât-i Bâriyi seviyorum vehmiyle sıfât-ı İlâhiyyeden birini, ya lı ud onun tecellisini seven bir kimse, mecazî âşık olmakla berâber sevgi sinde sâdık ve muhlis ise sadâkati ve ihlâsı berekâtiyle o mecazî aşk, ha kikati cezbeder, sahibi de mecazî iken hakiki âşık olur. 2762 ،jr* ؛-» ،> ٠٠j l ^ <؛٠١^؛.. L*. Z J -
~ "
(»î٠j ١j .٠—J L? ٠İ،J Ş e r h m îH a h e d b e y a n -ı i n sü H e n , L ik m îte r s e m z ıe fh a m -1 k ü h e n . «B u vı
١z a i f
ı:١٠٠s
söz
lâ y t k iy le
i't ik a d lı
a n la ş ıla b ilm e k
k im s e le r in
y a n lış
iç in
ş e rh
u n la m a s ın d a n
is te r .
L â k in
eski
k o rk u y o ru m .»
le h im li
27«.
د ت٠ ﺋﺎدى ﻫﺎ<اوﻟﻞ١٠ رن ر ش؛ ئ ز د٣ ﺛﻢ,ز ان داﻟﺘﻪ شا ا؛
؛ا,( اjııın il •؛،id ik i etiller dil l l a T i s l , / ﻫﺎلr: r٠؛u ş â d iy ifa m e n : ııtıK# II İst . ٠،٠• »I،،ııy،t٠lak، tnagnııimiyyet ve meserret ki K»,n،،lde lılr »،٠٠٠ ve ٠٠„( ٠!٠>•٠ <'«ااأااlir. Ahiretteki gam ، ؛siinirn nislırtle ııııkıştan ١ ااrelimden ٠,«٠٠٠,٠ r،I٠ ١آ.١ .!»•.؛ildir.. 11اا/ ااI ٠1 !٠؛٠' Kfcn.limiz, sûre، dervişlerini resme benzetmiş; ganili V ». insan resimleri oldngunu. fakat ،> resimlerin tasvir rllıkh'ilııl
ا, اا1 اy،ı/.:»ı
ﻻ.اا,ﺀ ا» ا٠اااااا- hallerinden haberdâr olmadıklarım siiylemlştl. 1 ا، ا٠y،l«l٠,‘ ٠,٠٠ d٠m١.,،٠lnki gani ve sürürün âhiretteki mücâzât gamma ve nml،،'tf٨, •m ! vlmlııi' ».etbetle aneak resim ve nakış derecesinde kalacağım bildiriyi ١v!ûnâ. bu muhtelif'Ul-nıanzar nakışlardan ibret dersi al،tendi» I M 111111 / »ا,bııyııruyor ki 11 ؛ 2770 دت
;f ﺻﻮرت >ﻣﻤﻦ ﻗ ﺶ از
راﺳﺖ٠ ﺋﺪ را1 اد١"ا & ﻣﺎرا إ ,S û r e t-İ ğ am gîıt n a K ş ezb elır-ı n m t T a k i m a ra y â d بﺀةﻷ؛ﺀ.rah-ı r a s t
tinini. (avırlı resimler, bize dogru yolu hatırlatmak. ؟؛..ilidir il"YAııl onlara bakıp seyr ü siilûkümüzü düşünmeli ve ilakikale v٥ ııl.ıtta.lıgıınız ı ؟in keder ve esef etmeliyiz. 2771 ﻧﺖJ f ت ﺧﺪان ﺗﺸﺎذ ﺻﺮر '
ﺕ-رت ﺛﻮﺩ ﺋﻰ ﺩﻭ٣ ا'زان
re،-t H e n d a n n a K ş ez behr-ı ،'s ١ ٤üst ٠ T a e z a n S u r e t ş e v e d „،٠'«« .d ü r ü s t fiiller gdrlJnen resimler de »nlara bakıjı mıı’minı dll*eltmek ،،*ere.
٠٠٠٠»،«٠ ،؟ilidir..
2766
ﺧﺎك٠ﺍﻯﺭﺍ ﺑ ﻪ درا و ج٠ ﺶ ﻧ زاك٠ اا وﻧ ﻮ ج٠ ﻫﺪو را ﺑ ﻪ ٠
N a K ş -ı m a h îr a
çı d e ry a -v û
رق
çı
ﺓ ﴎ٣ ﻩÇî Sabun’û-çı
R e n g -ı
H âk,
£
.
٠Bal٠k resmine den؛î ve kara müsâvîdir; Hindlinin rengi İçin de sa. bun ve zac, yânî kara boya birdir." Hakiki balıklar suda yaşarlar. Fakat sûretten ibaret olan balık resmi için kara ne ise, deniz de odur. Balık resmi denize atılmakla dirilmez. Bunun gibi kendilerinde hakikat rûhu bulunmayan derviş görünüşlü kimseler de böyledir. Hakikatten ne kadar bahsedilse onlarda ma’nevî bir hayat eseri görülmez. Renkleri siyah olan Hindliler ve Zencilerin deri leri de sabun ile beyazlanmaz, zaç yağı ile karalıkları gitmez. Hatta sa bunla yıkansalar cildlerindeki toz ve kir gideceği için karalıkları daha ziyade parlar. Adetâ sabun onlara siyah boya te’siri yapar. Günah kas vetiyle kalbleri kararmış kabiliyyetsizler de tıpkı böyledir. Onlara söy lenilecek hakikat esrârı, kalblerinin pasını izâle etmediği gibi, işittikleri söze de inaıımıyacaklan için, o pasın artmasına ve kalınlaşmasına sebeb
ﺭﺭ ﻕ
،٠ ﺗ ﻰ ر ئü f i f
٠ﻗﺶ
ز- وﺛﺎد ى.او دارد اذ ﻧﻢ N aK ş
ö .n e
e g e r g e m g in d a red
n ig a ri
ber
varaK ,
e z ğ e m -u ~ şâ d î sa b a k .
«Kâğıd üstüne mağmum çehreli bir resim yapsan ٠ resim, gam ve sürür ile alâkadar olmaz." 2768 وع اﻧﺂن.ﻣﻮر ش رﻛ ﻦ واو
ن١ﻣﻮر ش ﺧﺪا ن و او ﻧﺎن ىذد û
ﺓ
jâ r ığ
ezâ n ,
S û r e -te ş H e n d a n û
0
za n
؛JÎnişân.
S û r e te ş ğ e m g în
« R e s m in illin
ISI«
g ö rü n ü ş ü
g ö rü n ü ş ü de
g ü le r ,
gam h, lâ k in
fa k a t ke n d i
ke n d i
gam dan
g ü lm e k te n
â s ü d e d ir .
b ih a b e r d ir ."
G ü le n
re s -
2772 ٠ ﻣﺎﺳﺖu
r
ن
ا و ﻛﺎ د ر٠ﺀﻗﺜﻊ
ﺵ.ﻫﻜﻦ ﺟﻮﻥ ﺟﺎ'ﻋﻬﺌﺲ٠ر و ن ﺏ
از
N a K şh a y'ı k e n d e r in g e r m d b e k s t , E z b ırû n c d m e k e n ç ü n cam& hâst. «Hamam iç ٤n٠ yaptıkları resimler, dışarı ceıııekândak ؛elbise, ؟ama؟ir ve şâire gibidir.»
2773 ﺿﻮ ﺽ٠٠ﺍﺭﻭﻑ ﺟﺎﻣﻪ ﻫﺎ ه ﺯﻭﻥ ﻛﻦ ﺩﺭﺍ اى ﻫﻤﻐﻰ٠ ب T a b irû n î c â m e h â b în î-v û bes, C a m e b îr û n k iin d e r a e y h e m n e fe s . «Sen dışarıda bulundukça ancak libaslar» görürsün. Ey hemdem .lan ؛ilik ; soyun da ؟؛eriye gir.»
2.774 ﺑ ﺖ. ﺯﺍ;ﻙ ﺍ ﺣﺎﻣﻪ ﺩﺭﻭﻥ ﺳﻮﺭﺍ
ﺟﺎن ﺟﺎﻣﻪ ﺍﺯ ز آ ﻛ ﺎ ﺀ و ت
ن از
Z a n k i ba came d e r i n sû r â h n ist, T e n e zcd n came e z te« âgâh nist. «Çünkii elbise ile ؟؛eriye yol yoktur. Kalıb candan, libas tenden haberdâr değildir.»
Eskiden hamam duvarlarına insan ve şeytan resimleri yaparlarmış. Hazret- ؛Mevlânâ o resimleri cansız oldukları İ ؟in câmekandaki elbiseye benzetiyor. Ve: «Ey hamama giden ؛sen dışarıda bulundukça yalnız 0 1İ٠ basları görebilirsin. Onların sahihlerini görmek İçin soyunup içeriye girmelisin. Çünkü elbise .ile hamamın İçine girilmez. Libâsın tenden h ateri olmadığı gibi ten de ıtıha âgâh değildir, diyor. Bunu söylemekle de hakikat harimine girebilmek İçin hei' şeyden teeerrUd etmek lâzım geldi ؟ine işâret edij'or.
؛—؛
----------
* Ş E R H ‘ İ M E S N E V İ» XIII üncü asır Anadolu’sunun huzursuz toplu luklarına İlâhî heyecanın, saf îmdmn, rabbani aşkın kapılarını açarak onları huzûra ve kurtuluşa götüren Hz. MEVLÂNA’yı ve ölümsüz eseri MESNEVİ’yi; hakikatiyle tanıtan bir külliyattır. Ruhen hasta ve yaralı bulu n an bugünkü nesil٠ lerimizi de ALLAH’m izniyle kurtaracak, yeni b r imdn, aşk ve heyecan devrinin temellerini atacak nitelikte olan MESNEVİ’yi akıcı bir üslûbla şerhe٠ den bu eser, şu anda yeni b ir nüshası ile okuyucu٠ lanmıza ulaşmış bulunmaktadır. ٠
Aynı şekilde intişâra devam edecek olan bu müstesnd eserden ve Cenâb-ı Pir’in ruhâniyyetinden bütün okuyuclann müstefid olmalarını temenni ederiz. ŞAMİL YAYINLARI
J