lehim tutmaz şiirler bölüm.3

Page 1

ben camel

kemal gรถkรงay


birden iki olur dediklerimiz bir keskinliği yaşamaktan aldığım dersler aklımdadır bir çocuğun bakışını kabullenmek tekerlerine bağladığın tenekelerin peşindeki çocukların bakışlarını kabullenmek ve akını kaybetmiş gözlerinin bulutlara yakınlığını ölçmeyi çok kolay öğrenmedim bacaklarındaki ağaçların yeşeren yapraklarını kabul etmeyen çingene çocuğun kollarını aşılaması belki kurtarır bu pantolonlular beni hedefiyle ve önümden geçerken bir çocuk bakışlarını esirgemeden ki bu bakışların en saf olanıdır ben gülümseyişi içimde tutacak kadar yutkun olmayı mı seçtim bu eller karşısında avucumda tutmak bir küçük eli yutmaya varırcasına tutmak istemek tınılayışını durmadan duymak o ellerin duvarları tanımadan öpüşmek belki ki bu öpüşlerin en sümbültebervari olanıdır vitrinde hareketsiz kendine muazzep eden bir gümrah için kurtuluştan başka gün yoktur içinde diktiği mezar taşları güller için eksiltmez saçlarından yalnız acıtır kalbini alışık olmadığından artık bir aşktır bu vitrinin içini dolduran anahtarlar kendini dans ederken izlemekten alıkoymaz sevgililer omuzlarında ağırlığı hissedilmeyen bir sevgi dengesini korumaktan vazgeçmiş bir bedende ne de güzel karşılanır işte bundandır gözlerimdeki fidanları birer birer taşıdığım gözlerine


hapis alışmaktır istemsiz öldürmekten çekinmemek gelişini seçemediklerimiz uğruna birer birer gönderdiklerimiz yollarına diktiğimiz aslanağızları açılıp kapanır renklerini bütün çıplaklığıyla sunarken gökyüzüne kendini tanır bir katil profili dünden bellidir ki bu profillerin en dürüst olanıdır bir köpeğin kuyruğunda sallanmayı görev bilmişlerin beklediği aydır her gece yükselsin diye dua ederler çirkin bir tanrıya yakınırcasına dua ederler açmayı beceremedikleri dudaklarından


burayı okuma inceliğini gösterenlere Ben birazdan öleceğim Ya da bir ben ölecek Buna henüz karar verememiş olsam da bugün birimiz öleceğiz Aslında bu konunun üstünü kapatmıştım Daha gencim koskoca bi hayat var muhabbeti işte Mantıklı geliyor yani Geçmişine değer biçip geleceğine kumar oynamak Kime cazip gelmez ki Ama ben artık kendimi kandıramıyorum Ki çok iyi bir yalancıyımdır İnsanı kendime de çekerim Yalan söylemek kötü de değildir hep söylerim bunu Neyse, kandıramıyorum kendimi işte Göremiyorum kodumun geleceğini Bi ton yol var ben hangi birini seçeyim Birini seçsem diğerlerini bırakmış olucam Sikerim böyle işi ben ne bok anladım amına koyim O kadar var ol var ol var ol Eeeeeeeee Seçimlerin sınırlı Hasssiktir oradan lan İstemiyorum lan istemiyorum İstememek neden hiçbir zaman kabul gören bi sebep değil Anlayamıyorum işte Mutlu olmak istiyorum Uğraşıyorum da ne kadar tembel de olsam İnanamıyorum ya ben hissetmek istiyorum lan Hissetmek Bunun bu kadar zor olmaması gerekir Etrafıma bakıyorum nedense herkes yaşıyor Hayatlarında olan her şey olması gerektiği için oluyor sanki Ve Bu değişmeden devam ediyor sürekli Öyle işte Ölmeye karar verdiğim gece Babam da sarhoş geldi eve Bu gece yani biraz önce işte Her zaman da içmez öyle bir tipleme çizmek istemem Fakat beyazlığın ortasında küçük siyah bir noktanın varlığını kimse reddetmez Güzel tesadüfler demekten öteye geçmem


Değer verdiğim insanlar var Pek beceremem belli etmeyi Duygularımı zamanında dışa vurmamı önleyen insanlara buradan da selam vereyim Hepiniz iyi bir bok yaptığınızı düşünürken Birazdan kırılan kemiklerimin en büyük sorumlusu olacaksınız Küfretmek istiyorum ama geçtiğimiz 2 dakika içerisinde çok değiştim Bana değer verdiğini düşündüğüm sadece 2 insan var İkisinden birisi muhtemelen burayı okumayacaktır Ama okuyacak olana çok teşekkür ediyorum Şu an göz yaşları içerisindeysem Seninle hayatlarımızın kesişmiş olmasından dolayıdır Kendimi şanslı hissettirdiğin için teşekkür ederim Ama ben zayıf bir insanım Ve Bardağın her zaman boş tarafını gördüm Pes etmek hep ilk seçeneğim oldu Şu anda da olduğu gibi Bir fotoğrafın bir hayat taşıdığı gerçeğine inanırım Bunun düşüncesi tüylerimi ürpertir Ve kalbimi acıtır Şimdi ise aynanın karşısındayım Çıplak bir vaziyette vücudumu tekrar keşfediyorum Dans ediyorum Güzel bir şarkı eşliğinde Kalbim hep acıyor bıraktım onu acısın puşt Dans ettikçe insan kendini hissediyor Gerçekten bak Gözlerime bakıyorum Meme uçlarıma bakıyorum falan Göbek deliğime odaklanmaya çalışıyorum Böyle böyle kafayı yiyorum işte Şimdi siktir olup gidiyorum Burayı okuma inceliğini gösterenlere Çok teşekkür ediyorum Ama size de inanmıyorum


ben, gölgem, gölgem bi de gölgemdik dans ettik tam düşerken doğrulduk piyanonun başında on dört kişiye konser veriyorum aralarından sadece ikisinin bana baktığını gözlerimin içine bakmaya çalıştığını biliyorum kalanların gözü vücudumda ellerim ne kadar güzel, ince ve uzun güzel saçlı ve yumuşak çeneli kadın için bir arzu nesnesiyim totalde çalarken ne kadar heyecanlıyım bir bilseler okul için ezberlediğim o şiiri okurken ağlamıştım da duygu katarak okuyor sanmışlardı aslında ben varlığıma dayanamamıştım o kadar benlik karşısında insan olmanın görev bitiriciliğinden sarılmıştım o şiire işte her çalmaya başladığımda bu hisse kapılırım karşımdakiler ne kadar çoksa o denli zayıf hissederim sorumluluğumun önüne geçemem ben sadece bu notaları kullanan birisi değilim onlar için saçıyla, gözüyle, eliyle, ayağıyla ve geri kalan her şeyimle aynanın içini görmek isteyenlere karşı bir dalga kıranım gözlerimin içine bakmaya çalışanlardan birini tanıyorum aslında asla adil davranmayan bir güneş gözlüklü ben göremedikten sonra o bana bakabiliyorsa nasıl bir meydan okuma olabilir bu baktıkça kendimi gördüğüm gözler olarak kendimi avutmak zor olmaz gözler olarak kendimi kandırmam da yumuşak çeneliye ayıp olur işte böyle düşünüyorum aslında bir şey çalarken on üç kişinin düşündüğü gibi bir sonraki notayı veya sesi düşünmüyorum bir kişinin beni bildiğinin farkında olduğum için çalmaya devam ediyorum gözüme bakmaya çalışanlardan biri de o zamanın farkında olduğum vakitlerde ben bakmaya çalışırdım o sahnedeyken gözüne ki gözlerini yakalamak çok zordu herkese meydan okurdu sadece gözlerini kullanırdı meydan okumak için o salonda bulunan herkesin gözüne teker teker bakardı bakın çift çift demiyorum tek tek bakardı, her birini de yakalamaya çalışırdı zamanla insanlar bakmamaya başladı gözlerine sahnedeyken korkuyorlardı çünkü dansını gözlerinin içinde gerçekleştirmesinden bense bundan zevk alıyordum hala bakmaya devam eden tek kişi olarak kendimi şanslı hissettirirdi bana kapanan perdenin


son gördüğü gözler olmak bir gün sahneye gözü tamamen siyah boyayla geldi gözlerini seçmek çok zordu gerçekten zordu ama bir şekilde bulabiliyordum onları yanımdaki yumuşak çeneli kadın da bana nedenini sormuştu bu boyanın ben de ‘’salonun derinliğini ölçmeye çalışıyor’’ demiştim kadın etkilendiğini belli eden gözlerini geri çekerek anlıyorum demişti işte yumuşak çenelinin ve beni tesadüf eseri tanımayan tek kişi hakkında bildiklerim şu ansa kimsenin bilmediği tek şey benim son iki dakikadır parçayı yanlış notalarla çalıyor oluşum sonuçta çalıp çalmadığıma bakmıyorlar ve kendilerine göre değerlendirmeye alabilecekleri kriterlere bakıyorlar ben bir vücudum geri kalan her şey boşluğun doldurduğu bir yol.




kafamda deliklerin açılması resmen ayrıcalık bir savaştı aslında yol kenarında sattığım gözler önüne serilmiş güneşlikleri daha anasının rahminde, yumruğu havada kırıp çarpmaya ant içmiş bir derin duvar araba kaputunun üstünde amansız deneyler satan piç! benden kork ki gözlerimi kaçırmaktan geri durmayayım! işte karşında duran belirsiz bir oluşum tünellerine doldurduğu hüzünle çarpış! son ana kadar ağzından düşürmedi: kafamda delikler açılması resmen ayrıcalık! tek seferde yüz seksen dereceymiş hahah siktir oradan rastgele açtığın sayfaların içinden seçilmiş birbiri arkasını kollayan birkaç mazbut söz asfalttan dışarı yollar bozuk olsa da deneylerinden vazgeçmeyen zabıtlar üstüne alınsın bıyıkları ve gülüşleri geride kalmamak için avuçlayabilir kilolarca billur, bayram yakın sonraki durakta çığlıklar var! lütfen, lütfen, lütfen akıllardan gelip geçeyim diye eşeğini sağlam kazığa bağlayan gözlerinin yönünü değiştirmekten bir balon gibi rüzgara bağlı olan yumuşacık yastığına başını koyup kendini sokakta düşüp kalkan hayal eden dizi morrrrrrr boyadan kıta değiştirmiş dublex puşt!


sen ne kaderini değiştirebilirsin ne kaderinden kaçabilirsin ne kaderini sikebilirsin ne kaderini koruyabilirsin babacığının kağıtlarının içine giremeyeceği deliklerin çok az olduğunu, eminim bilirsin ancak şunu da unutmaman temennimdir sıkı sıkıya bağlı durduğumuz kemiklerin de kırılacağını bilerek bu yolda bu savaş için dileniriz burjuva parmaklarını kirletmekten korktuğun için mahkumsun küçük bir çocuğun ölüsünü rüyanda görmeye bizse her pazar onu sulamaya söze gelince insanlık ceplerden taşmakta bu bahçelerde benim gördüğümse yazdan yaza sulanan ve ara sıra dibine işenen ağaçlar bu mezarları unutup gidenleri sikeyim arada bir gelip göz yaşlarını hibe eden şişme bebekleri de kendinizi değiştirmek için gösterdiğiniz çabayı da ışıklar önünde eğilip onay beklediğiniz bunca zihni de eğip büktüğünüz bütün demirleri teker teker ısıtıp düzelteceğim


kasvetten kurtulmak ya da gözümü dolduran saçlar uzunca süre tek yaptığımdı bir düşüşü hayal etmek başlangıcı nerede diye bakarım saçlarının arasından, siya’nın görmemeyi serpmişler çocukluğumdan suratımın sağ tarafı bu yüzden tescillidir babamdan sol tarafını da ben ulaştırmak isterim, eksiksiz oynanmış bir yok sayışa görmemeye alıştığım büyük bir gam, oynamama izin verilmeyen limon ağaçları. sanki benimdir sokaktaki bütün gözler, bir an olsun çıkmaz kümeden başlangıcı nerede diye bakarım saçlarının arasından, inci’nin duymamayı yaşatmışlar çocukluğumdan elimle kazdığım topraktan çıkardığım kartala canımdan can verebileceğimi söyledim daha sonra kuyruklu yıldız altında erittim kemiklerini eksilttiğim ve dönmediğim her tuğla, gözlerimden kan akıttı ve ben bu kanı yüzümden silemedim ben her secdeye yattığımda oraya yapışmak istedim. haykırışına sahip çıkabilmeyi ne kadar da isterdim çağlayanların başlangıcı nerede diye bakarım saçlarımın arasından bir ağıt duyarım, küçük bir mezar başında ezilmiş çiçeğin yaktığı sarı sıcak kaplar etrafı, burnundan soluduğunu görürüm ruhumun eski bir anı çıkar karşıma, yüzleşmekten korkarım, gözümü kapatır, etrafımdaki nefesleri sayarım son saydığım nefes her zaman siya’ya aittir ardından bir iç çekiş inci, bir annedir artık.


herkes burada, sabit yeni doğan bebeğin kulağına okundu büyük bir ezan 3 dua edildi belki içten, aslı gelenekten önce zamanı tanısın sonra kendini tanısın sonra da ölümü tanısın. bütün bu çabalar, dualar, yakarışlar, ezanlar ve adaklar yelkovanın bağları gibi beşerin kendisinden geçiyor dönmedikçe otuzlarından, hepsi birer yankıdan ibaret zaman tanıtıldı zamandan neden ve nasıl haberdardı bütün insanlar, takılmıştı aklına çok acayip şey bu zaman, üzerinde halı serilmez desek yeridir hadi serildi diyelim onun içinde kaybolmak var, tek tek sindirir zihnini en sonunda zararlı çıkarsın kurtulmaya çalıştıkça o halı taneciklerinin içinden etraf daha da mekanik bir hal alır, yağlamak zorunda kalırsın bilmem yanılsamalar zaten hep vardı, aynalar, çukurlar, udun sesi, kanser sargıları algılayabiliyordum bunların varlığını elbet ama hep bir sepet vardı arada, yardımcı olan bir türlü düşüremedim o sepeti içime içini doldurabileceğim birçok şey vardı, ben tektim ve dünya da benden ibaretti daha değerli ne olabilirdi ki ah o alaycı bakışlarım, türkçeyi bilmeyişim, kamburum, yalan söylemeyişlerim ve daha nice beni oluşturan cam parçaları sana sesleniyorum sepet, neden istemedin bunları, kesilmez sandığın bütün örgülerin karaya vurmuş olamaz kabul ediyorum kendimi satrançta geliştirmedim belki de bundandır, göremedim ağaçtaki soytarıyı ve onun hayal gücünü kurulmuş panayırlara gitmedim ve amansız bilginin peşinde kendimi mezara gömmedim evet, ben atın üstünden her defasında düştüm ama herkes kabul etmeli ki düştüğümde göz göze geldiğim her güvercin için bir besmele çektim, bir pirinç ısladım, kanadından bir tüy koparıp öptüm ah buldum! ben hiçbir zaman başıma koymadım ki kopardıklarımı! her şeyden sonra eski ağrılarımı özler oldum çünkü içimi bitirmiş olduğumun farkına varır oldum gittiğim her yerde bütün hislerin, bakışların, duyuşların, ayakların soysuzlaştığı başkalarının evinde vardım bu farka çıkardığımda çoraplarımı artık yaşadıklarıma birer hatıraymış gibi bakmaya yemin ettim gerçekliğini sıyırdım, top yaptım ve kenara attım intiharı bile soysuzlaştırır bu evler, bu yabancı evler öpüp başına koyduğun kilimler birer birer serilir önüne, zamana ve karşına.




gerilemiş dört bir yansıma görüyorum mistik bir saat kulesinin tepesinden boşluğu dolduranlara sesleniyor birçok ışık kırılıyor aynı zamanda benliklerimizden de olduğumuz doğru işte burası ve gelecek demekle yetiniyor bu yansıma her zaman bu kadar basit konuşmaz değerini bilmekte fayda var defterime not alıyorum sembollere yer yoktur hayatımda bu yüzden aldığım notu alma diyen binlercesi var ama bunu yapmalı herkes gibi benim de haklarım doğuştan ve sözden geldi beni yolumdan saptıran tanrı değildi ki alıp veremediğim ne namazlardı ne de ezanlar ben değerlerini bilirdim vaktinde güzel yaşardım yansıma ortaya çıkana kadar değer bilirdim ben saat tepesine çıkmamışken düz ilerlerdim çok düşünmeden köpeklerden, yılanlardan kaçardım kaplumbağamı besler sadece ailemi tanırdım insanlığımdan habersiz köpek olurdum oyundu işte basit ve eğlenceli pillerim takılmadan önce utanç da duyardım başarısızlıklarımın bir anlamı vardı tekrar denemek için ben değer nedir çok iyi bilirdim yansımaya inanmama sebep tabii ki yine bendim başkası olamazdı ben başından beri kendimi çizmek zorundaydım daha çizmeyi bilmezken bana bırakılan ipler sayesinde şimdi bir yansımayı takip etmekte bir sorun görmüyorum yarın başka bir saat kulesi başka bir yansıma her birinde kırmızı kalemin inadı daha da azalacak


kurşun kalem çoktan bitti saat kuleleri yükselmeye devam edecek kimsenin buna dur diyebilecek gücü yok olmayacak bu kumar birçok kez bozuldu ne de bir kitap artık yeni bir boşluk yaratabilir umutlandıklarım var ama bu vurgunu çoktan hayata geçirdim dokunma yara kaparsın kulağına tek tük mermiler küpe olsun

benim etrafım ve 414 sabah düşündüm, öğlen yaptım, akşam yedim ve gece uyudum. sabah, hazıra konmuş biri olarak neden uyandım rüyalara kendimi neden tamamen açıyorum soyutluktan arınmak benim de hakkım değil mi? eskisi kadar karışık olmayan labirentimde duvarların özleri değişti, geriledi, devrildi ekmek arasında olmanın hissettirdiği huzuru düşünmekten yine yırtılıyorum ben gün geçtikçe geriliyorum tamamen doğal yollarla kendimi eğime dik çekilmiş mezar taşlarına asıyorum toprağımı verimli tutmak istiyorum İSTİYORUM. kök salmayı, insanlara değil kendimle alıp veremediğim tüm zihinlere ve bir duvar olmamayı istiyorum katletmekten bir zevk duymamayı düşünmeyi insanlara özgürlüklerini kendi topuklarından dağıtanlara tükürmek istiyorum ki ben yere tükürmeye karşıyımdır en işlevsiz tükürük çeşididir. durabilmeyi istiyorum zaman durmadan ve ben zamana dönüşmeden zamanı karşıma alıp ‘vakit varken benliğinden kurtul’ demeyi akrep ve yelkovan da kim? 313 ve 414’ü ne çabuk attınız kafanızdan demeyi istiyorum tedavi olmam gerektiğini söyleyen fırıncıdan bol susam ve tırnak kirli pide almak istiyorum. öğlen, yürüdüm önce sağ sonra sol


bir öne bir arkaya sağıma çaktırmadan baktım, önüme döndüm sol gözüm odağını kaybetti hala sağ tarafta işte karşılık aldım! beni yok sayamazsınız ucube değilim ben beni ipte sarkıtamazsınız karşıtım ben bir öne bir arkaya bir sol bir la vamde vamde vamde durdum ama bu ilerlememe engel değil aksine bir fa bir mi kat daha hızlı yol alıyorum bir kediyle alkol görünümlü çayımı paylaşmaktan asla çekinmedim beni de şöhret yapan buydu, yaptım. akşam, soyların devamlılık temsilcileri tarafından aldığım davet üzerine hormonal dengeyi bozmayacak bir kenara oturdum karşımda onaylamak için hiçbir mimiğe ihtiyaç duymayan şeyhim arkasında yemekleri sırayla ağzımıza kusan bülbül onun da arkasında ikisinin göremeyeceği bir şekilde 4 yüzünden birini kullanarak yaşamını sürdüren balon balığı ben formsuz bir piç olarak karşılarında gümrah cüssemle tüketiyordum. bülbül kusmadan ben çiğ yiyordum. zararın tekiydim ama yakındı çiftlikte yerim. bir kuzukulağı, yalabuk, karpuz kabuğunun beyazı ve lahana turşusu. gece, bitiremeyeceğim işlere kalkışır, içimde dolaşır dururum girişi her daim kolay olmuştur ama çıkış için asla aynı yeri kullanmamaya ant içmiş, yutmuş ve yalamış birisi olarak kaçışım her zaman dolambaçlı yollardan olmuştur. sonsuz olasılıktan bir tanesini bile olsa çıkartmak için uğraşmak benim için ne kadar değerlidir farkında mısın üçgen veya her kilise soygununa çıktığımızda kendimi kollarına bıraktığım sevgili anneciğim. bir de tazımız limon. sıcaklığın doğusunu ve batısını kaplıyorsunuz. yıllardır gerçeklik beni donduruyor acımasızca sizde erimek benim için nasıl bir kayıp olabilir beni tamamen varsayın.


yeter ki, Siya sallanan, dengesiz köprüleri geçti içim geçtim, derinden ve köşeden tüm boşluklarıyla kurbağa seslerinin kıvırcıklarımda. benliğimden çekinerek indiğim merdivenleri süpürmek, acizliğimde yiten duygular kadar rastgele, kolay ve pişmanlık doludur. basmak, iyi ile kötü arasındaki kumlara; bir yanında dalga köpükleriyle mayalanan tırnaklarının kaçmış rengini yerine getiren diğer yanında yalabukların hayata döndürdüğü narin bir işaret parmağı, kadar layık olabilir bir insanın hayatına bazen. paslı telleri aşıyorum, aştığım yerler kesiliyor kesildikçe farkına varıyorum, mayınların neden bu kadar siyah olduğunun. ilk mayın, Siya. bir gelincik gibi zayıf duruyor yanında hayaleti kızım. katil. eksik. mezar taşı yok, hiç olmadı, olmayacak çünkü bizim için imamlar iki şubatta asıldı. ve tarih o an başladı. elleri titreyen, gözleri buzlu, soyut bir zarım ben somutluğuma bir mayın son verdi. Siya. basışım, manşetlerden toplandı kabuklarım, en derin burun deliklerinden çıkarıldı bir inci parlaklığını yutmuştu Siya gözlerimin önünde, iki dizim önüme aktı. ve dondurdu tek bir bakışta, bakmasını kimse istemedi içimi bildiğini bilirdim davetsiz mektupların giriş yaptığı bir kaktüsün pembe çiçeğiydim. ben kimsenin yaklaşmasına izin veremezken Siya sarmıştı beni, çiçeğim hastaydı hem ona rağmen. içimde biriken suların tamamını vermekte bir sakınca görmüyorum hissetmek fiilini gerçekleştiremeyeceğini de kanser olduğumda bana bakışından anlamıştım ama Siya, sen köprüleri dengede tutar, işaretleri düzeltirsin, kumdan ruhlar yapar ve eskimesin diye iç geçirirsin. ve bu kumdan ruhun temelleri seninle çürüyüp seninle yeşerdi.




bir kuş ölür ağacın tepesinde kanatlarının üstündeyim bir kartalın boynu kavruk, hırpalanmış kanatları bir nehri kaplar enlilikte ve coşkun parıltısıyla gözlerini süzer yitmiş yuvalarının üzerinde gelinciklerin artık ne o hızlı dalışlar vardır ne de aile çağrısı yavru gelincik için oyun vaktidir ailesi içinse saadet güvercinlerin göğsü portakal dolar paçalarında pamuk birer birer derisinden kopar kartalın kelamları ben kemiğine tutunurum bıraksa çağlayanlardan toplanır iki yüz altmış sekizim devam etse kırpılmakla gururlanırız tavşanların sefa vaktidir, tilkilerse lanetli gündüzleri yaşarlar bir ağacın tepesine konuyoruz bitkin, yalnız, kabullenmiş üstümüzde bir kartal; heybetli, kanatları okyanusu kaplayacak enlilikte, gagası yirmi dört karat, pençeleri yarasa mağarası bir kuş ölür ağacın tepesinde dulları coşkuyla seyreder bu infazı farkına varamaz bu öncesi miydi yoksa sonrası mı?


yarım açılmış göz bir nesil esir olarak yetişmekte bir avuç imgenin ve yalnızca bir çift pencerenin sınırladığı basiretsiz kan toprakta masallar diyarında romantizmin peşinden gözü asla açılmayacak bir biçimde koşmayı ağa bellemiş açmaya çalışsa bu sene ekin yok eşeği olan konuşur, atı olan üstten bakar ayağı olan yazardı artık ayaklar işlevini yitirdi buk okuyanlar yeşim abla’ya ters bakmaya başladı kraft kağıdına yapışanlar vazgeçilmez oldu kibarlıktan kimliksizler doğdu son yaşlı kartalın da ölmesiyle verilen sözler birer birer ters döndü amaçsız bir toplum amaçsız bir yazın doğdu her saat doğmaya devam ediyor üret üret üret peki ama kime, niçin, ne sıklıkla gözünü kendine çevirme ama her yüz bir öykü yazar laflar boştur, kitabı okudun mu? üretimin, senin evet ne anlam taşıyor varlığını biz, daha sen bilmeden neden tartışalım bize yazık değil mi ontolojiye kafayı tak elbette ama kendini soyutlama soyutlarsan kendini bitersin, binlercesi gibi bu kan toprağı yumuşat gözünü dışarı çevir bir insanı yaşa, yaşat açıl, sadelen, bir yolun olmasına gerek yok yürümeyi bil evet, bu yeterli.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.