John Locke İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme An Essay Concerning Human Understanding (1689)
Virginia Üniversitesi Felsefe Profesörü A. D. Woozley’nin kısaltması, notları ve giriş yazısıyla Çeviren: Vehbi Hacıkadiroğlu
Serbest Kitaplar: 9 10. Baskı: Haziran 2020; 1-9. Baskılar: 1992-2017 (Kabalcı Yayınevi) ISBN 13: 978-605-69360-8-1 Tüm hakları saklıdır. Hiçbir şekilde tamamı veya herhangi bir parçası fotokopiyle veya başka yöntemlerle çoğaltılamaz ve dağıtılamaz. Bunu yapanlar veya buna teşebbüs edenler hakkında yayınevimiz kanunî takibat yaptırma hakkına sahiptir.
Kapak Tasarımı: Furkan Şener (www.furkansener.com) Sayfa Tasarımı: Serbest Kitaplar Baskı: Tarcan Matbaası Adres: İvedik Cad. Mercan 2 Plaza, No: 417, Yenimahalle, Ankara Telefon: (312) 384 34 35-36 • Faks: (312) 384 34 37 • Sertifika No: 25744
Adres: İvedik Cad. Mercan 2 Plaza No: 417/A, Kat 3, Yenimahalle, Ankara • Telefon: (312) 566 06 22 E-Mail: info@serbestkitaplar.com • Web: www.serbestkitaplar.com • Sertifika No: 43914
JOHN LOCKE Locke, 1632’de Bristol yakınlarında, koyu Püriten bir noterin oğlu olarak doğmuştur. Westminster School ve Oxford’daki Christ Church kurumlarında felsefe ve tıp alanlarında eğitim alan Locke, çeşitli devlet görevlerinde bulunmuştur. 1688 Şanlı Devrimi öncesi bir süre Hollanda’da sürgünde yaşayıp Devrim sonrası ülkesine dönebilmiştir. Pedagoji, epistemoloji ve siyaset felsefesi alanındaki eserlerini bu dönemden sonra vermiştir. İngiliz emprizminin ilk büyük düşünürü olarak kabul edilen John Locke aynı zamanda İspanyol Altın Çağı düşünürlerince başlatılan ve Hobbes ile sistematik hâle bürünen “toplum sözleşmesi” teorisi zincirinin Rousseau’dan önce gelen ikinci büyük halkasıdır. Locke’un diğer toplum sözleşmecileriyle arasındaki farkı belirleyen şey onun devlete karşı takındığı liberal tutumdur. Bir Aydınlanma Çağı düşünürü olarak kabul edilen Locke, Kıta Avrupası Aydınlanma geleneğinden farklı istikamette gelişen Anglo-Sakson dünyanın Aydınlanma tarihinin başlıca figürlerindendir. Locke’un bilgi felsefesi ve siyaset felsefesine yaptığı katkılar ve bunlarla etkilediği isimler dünya siyasî ve entelektüel tarihi açısından oldukça önemlidir. Aydınlanma Çağı’nın Fransız düşünürleri Voltaire ve Rousseau’nun yanı sıra İskoç Aydınlanmacılarının hemen tamamı ve Amerikan Devrimi’nde başrol oynayan isimler üzerinde Locke’un etkisi büyüktür. Hiç evlenmemiş ve hiç çocuk sahibi olmamış olan Locke, 1704 yılında Essex yakınlarında ölmüştür.
İÇINDEKILER
GIRIŞ
9
OKURA MEKTUP
61
BIRINCI KITAP: DOĞUŞTAN KAVRAMLAR ÜZERINE
69
İKINCI KITAP: İDELER ÜZERINE
101
ÜÇÜNCÜ KITAP: SÖZCÜKLER ÜZERINE
297
DÖRDÜNCÜ KITAP: BILGI VE KANI ÜZERINE
373
EK: STILLINGFLEET İLE TARTIŞMA
519
KAYNAKÇA
539
KRONOLOJİK ÇİZELGE
541
GIRIŞ
YAŞAMI VE ETKILERI
J
ohn Locke’un en önemli kitabı olan İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme ilk olarak 1689’da (başlık sayfasındaki tarih 1690) en çok tanınan öteki iki yapıtı A Letter Concerning Toleration [Hoşgörü Üzerine Bir Mektup] ve Two Treatises of Government [Yönetim Üzerine İki İnceleme] ile birlikte yayımlandı; son ikisi siyasal nedenlerle imzasız yayımlandı; ve yazarının adı uzun süre gizli kalmadıysa da Locke bunların kendi yapıtları olduğunu hiçbir zaman açıkça kabul etmedi. 29 Ağustos 1632’de Somerset, Wrington’da doğan Locke, kitabın yayımlandığı tarihte 57 yaşındaydı. Şimdi yalnızca bir filozof olarak anılsa da aslında siyasal ve diplomatik etkinliklerle dolu bir yaşam sürdü; doğa bilimleri, tıp, ekonomi ve tanrıbilimde geniş çaplı düşünsel çalışmaları oldu. Gençlik yıllarının çoğunu ‘Student and Senior Censor of Christ Church’ derecesini elde ettiği Oxford’da geçirmekle birlikte, bir yandan kamu işleri ile Londra ve Avrupa’daki bilim dünyasının çekiciliJohn Locke | İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme
9
10
Locke | İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme
ği, bir yandan da o zaman Oxford’da öğretilen felsefenin skolastik yavanlığı nedeniyle, hiçbir zaman bir üniversite profesörünün dünyadan uzak yaşamı içine kapanmadı. Yayımlanmasından iki yıl sonra Deneme’nin Trinity Koleji’nde ders kitabı olarak okutulmasına karşın, 1704’te (Locke’un öldüğü yıl) Oxford’daki kimi Kolej başkanlarının, Kolej öğretmenlerinin, öğrencilerinin onu okumalarına izin vermesinin yasaklanmasına yönelik girişimlerde bulunması anlamlıdır. Locke’un dolu ve etkin yaşamının1 ayrıntıları, öteki başlıca kitaplarıyla ilişkili olmakla birlikte, Deneme yönünden, yazılışının birçok yıla dağılmasını ve çok uzun sürmesini, bir de içerdiği kopuklukları, hatta yinelemeleri bir ölçüde açıklaması dışında büyük önem taşımaz. Gerçekte bunların bile daha önemli bir nedeni, Locke’un felsefeye yeni yaklaşım yolları araması ve bu yüzden de düşüncelerini sürekli olarak düzeltmesi ve genişletmesiydi. Deneme’nin daha önce, ikisi 1671’de, birisi de 1685’de olmak üzere üç taslağını yazmıştı, ilk yayımlanmasından sonra da öteki basımlar için birçok düzeltme yaptı. Kitabın son biçimiyle bile aşırı uzun olduğunu ve birçok yineleme içerdiğini kendisi de kabul ediyordu; fakat “bu kısaltmaya gidemeyecek kadar aylak ya da dolu” (Okura Mektup) olmasını özür olarak ileri sürüyor ve kısaltma işinden kaçmıyordu, ikinci basımı hazırlarken “kavrayışlı ve dikkatli okura gereksiz görünmemesi olanaksız olan büyük bir bölümü atmanın uygun olup olmadığı üzerinde” uzun uzun durduysa da, belki yazık belki de değil, arkadaşı William Molyneux onu kararından vazgeçirdi; ve kısaltma işi sonraki editörlere kaldı. 1
Yaşamöyküsü için bkz. M. Cranston, John Locke (Longmans 1657) ve R. J. Aaron, John Locke (Oxford, 2. basım, 1955).
Giriş
Locke’u etkileyenler arasında ilki ve etkisi en açık olanı Descartes’tır; onun Yöntem Üzerine Söylev’i 1637’de Locke’un doğumundan beş yıl sonra yayımlandı; bunu 1641’de Meditations, 1644’te İlkeler izledi; Deneme’den 11 yıl sonra basılmış olsa da el yazma kopyalarının Hollanda’da çoktan beri dolaşımda olduğu göz önüne alındığında, Locke’un Regulae’yi de bildiği düşünülebilir. Locke’un kendisi de “kendi zamanında okullarda alışılmış olan, felsefe üzerine anlaşılmaz biçimde konuşma yolundan ilk kurtuluşunun büyük minneti”2 diyerek Descartes’a büyük ölçüde borçlu olduğunu kabul ediyor. Deneme’nin içerdiği birçok kanıt da bunu desteklemektedir: örneğin açık ve seçik ideler ve algılama terimleriyle sezgisel ve tanıtlamalı bilginin açıklanması (IV, ii)3 ve usun tanıtlamadaki dörtlü işlevi (IV, xvii, 3). Fakat Descartes’ın kendisini skolastik düşünceden kurtardığını öne sürmesine benzer biçimde, Locke’un da örneğin tartışma eleştirilerinde (IV, vii) ve tasımsal kanıtlamaya saldırılarında olduğu gibi, Oxford felsefesindeki akademik uygulamaları yerdiği gerçekten birçok durumun bulunmasına karşın, Descartes’ın olduğu gibi. Locke’un da kendini skolastik düşünceden tümüyle kurtardığı doğru değildir, Locke, tanımın cins [genus] ve ayrım [differentia] ile sınırlandırılmasını eleştirmekle (III, iii, 10) birlikte, töz, kip, öz ve ilineklerin dilini kullanıyor ve Descartes gibi o da nedensellik ilkesinin zorunluluğunu kuşku götürmez (krş. IV, X, 3) bir şey olarak görüyordu; bunu sorgulamak Hume’a kalmıştır. Fakat Locke, Descartes’a çok şey borçlu olsa da Descartesçı değildir. Deneme’nin I. Kitabı tümüyle doğuştan 2 Stillingfleet’e Birinci Mektup (Locke, Works, 4. basım, I 381). 3 Deneme’den yapılan alıntılarda Kitap, Bölüm, gerektiğinde de kesim numaraları gösterilmiştir..
11
12
Locke | İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme
ideler öğretisinin eleştirisine ayrılmıştır. O, Descartes’ın, zihnin özünün düşünme (II, i) ve cismin özünün yer kaplama (II, xiii) olduğu biçimindeki iki temel ilkesine karşı çıkar. En önemlisi de, Descartes’ın, matematiğin, bilginin tümü için bir ideal sağladığı görüşüne de karşı çıkar, çünkü o, bir a priori tümdengelimsel dizge kurmakla, doğa bilimlerinde olduğu gibi, gözlem ve deneyin tümevarımsal yöntemleri ile deneysel bilginin derece derece edinilmesi arasındaki ayrımı görüyordu; IV. Kitabın genel konusu budur. Tek ayrıklığı ya da bir ayrıklık olabilirliğini, kendi kipler kuramına göre kabule hazırdır: “Törebilimin de, matematik gibi, tanıtlamaya elverişli olduğunu düşünmekten çekinmiyorum” (II, xi, 16; krş. IV, iii, 18-19). Fakat etik üzerine bir kitap yazmak için sıkıştırılmasına ve ideler üzerine yeniden düşünmeye söz vermesine karşın, belki konumunun sağlamlığına güvenemediğinden bu işe hiç girişmemiştir. Molyneux’ye yazdığı bir mektupta, “Törebilimin tanıtlamalı olarak kurulabileceğini gördüğümü sanıyorum, ama bunu yapabilip yapamayacağım ayrı bir konu” diyor.4 Böylece Descartes’a olan borcu daha çok uyuşamadıkları üzerinde olmasına karşın Locke, Descartes’ın Meditations’ına beşinci dizi karşı çıkışların yazarı olan Gassendi’den ve Deneme’ye başlamasında doğrudan etkili olan Robert Boyle’dan daha olumlu yolda etkilenmiştir. Locke Gassendi’yi (ölümü 1655) hiç tanımamış ve etkisini açıkça kabul etmemiş olsa da, Descartes’a karşı çıkışlarını içeren yapıtlarını iyi biliyordu; Gassendi’nin görüşleri ile Deneme’nin birçok bölümü arasındaki benzerlikler salt rastlantı olamayacak kadar büyüktür; öyle ki Leibniz, Locke için Gassendici demiştir. İnsan zihninin başlangıçta bir ta4 Cranston, s. 360.
Giriş
bula rasa oluşu, Locke’taki “bütün niteliklerden yoksun ak kâğıt” (II, i, 2) ya da “boş oda” (I, ii, 15) önermelerinin aynıdır. Epikurosçu öğretideki, daha önce duyulardan gelmemiş olan hiçbir şeyin zihinde bulunamayacağı anlayışının Locke’taki karşılığı idelerin “iki kaynağı”dır; bütün öteki idelerin bunlardan yapma ve geliştirmeyle oluşturulması Locke’un birleştirme ve soyutlama öğretisidir. Locke’un öteki görüşlerinden birçoğunun Gassendi’de benzer biçimde anlatıldığını görüyoruz: beden ile zihin arasındaki sıkı etkileşimin, belli türden bedensel sakatlık ya da sayrılıkları izleyen zihinsel bozukluklarla açıklanması (II, x, 5); özdeksel cisimlerin düşünmeye elverişli olabileceği önerisi (IV, iii, 6); insan dışındaki hayvanlarda kimi bellek (II, x, 10) ve uslamlama güçlerinin (II, xi, n) bulunması; özdeksel nesnelerin gerçek özlerini bulmanın olanaksızlığı (iii, vi, 9) ve Descartes’ın uyanık denilen durumlardaki bütün deneylerin birer düş olabileceği biçimindeki yöntembilimsel kabulüne karşı çıkış (IV, ii, 14). Boyle’un etkisi daha kişisel ve dolaysızdır. Locke’la yakın arkadaştılar ve Locke, Boyle’un bilimsel çalışmalarını yakından tanımakla kalmayıp bu çalışmaların bir bölümüne de katılmıştır. İkisi de, yeni deneysel bilim üzerine tartışmaları ve ilgileri Royal Society’nin kurulmasına yol açan bir topluluğun üyesiydiler; Boyle derneğin kurucu üyelerinden oldu, Locke da birkaç yıl sonra seçildi. Deneme’nin düşüncesi 1670’de Londra’da yapılan tartışmalardan doğduysa da (Okura Mektup) Boyle’un o özel toplantıda bulunduğuna yönelik bir kanıt yoktur. Locke’un Boyle’la tanışıklığı yalnızca onun doğal bilimlere ilgisini artırmakla kalmadı, ama Descartesçıların ussalcı yöntemine karşı, dikkatli ve doğru gözlemin deneysel yönteminin felsefeye de uygulanması gerektiğine olan inancını da pekiştirdi.
13
14
Locke | İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme
Doğruca ikisinin yakın arkadaşlığına dayanarak etkinin tek yönlü olduğu sonucunu çıkaramayız. Bunun karşılıklı olması daha olasıdır, bu yüzden de ikisi arasındaki benzerlikleri saptamak yeterlidir. Deneme’nin temel öğretilerinden biri olan, birincil ve ikincil niteliklerin ayırt edilmesi (II, viii), Boyle’un The Origin of Forms and Qualities’inde [Formların ve Niteliklerin Kökeni] (1666) hem de aynı terimlerle anlatılmıştır. Boyle’un parçacık fiziği Deneme’de geçer ve Locke’taki, insan bilgisinin olabilir genişliğine sınırlar konmasının kabul edilmesi gerektiği vurgulamasını Locke’tan önce o yapmıştır. Daha önemsiz bir konuda, Locke’un, Deneme’de, bir özdeksel nesnenin belirleyici özelliklerinden söz ettiği her durumda, her zaman ve değişmez olarak altını örnek göstermesi, Boyle’un, altının simya yöntemiyle üretiminin bir formülünü bulduğu savı için beslediği ve Deneme’nin yayımından sonra Newton’ın etkisiyle vazgeçtiği anlaşılan inancına bağlanabilir. Deneme’nin yayımlanması, öğretilerinin sözde kuşkucu ve dine karşı olan araştırmalarına yönelik sert ve zaman zaman aşırı eleştirilere yol açtı. Locke haklı olarak bunların çoğuna aldırmadı, çünkü yazarların çoğu ya yetenek ya da bilgi açısından onun düşünce ve uslamlamalarını kavrayabilecek düzeyde değildi. Açık tartışmaya giriştiği tek kişi Worcester Piskoposu Edward Stillingfleet olmuş ve onu, 5. basıma, itirazlarını özetleyen ve bunlara kendisinin verdiği yanıtları gösteren uzun dipnotlar koyacak kadar önemsemiştir; bunun ayrıntıları Ek’te verilmiştir. Locke’un, tek önemli eleştiricisi olan Leibniz’in görüşlerini, “en geniş zihinlerin bile sığlıkları vardır” diyerek sığ ve yüzeysel bulması ve yanıtlamayı reddetmesi üzücüdür. Locke’un, Leibniz’in eleştirilerini yanlış değerlendiren savsaması ve onunla mektuplaşmaya yanaşmaması için bulunabilecek
Giriş
tek özür, yaşamının son yedi yılında yakasını hiç bırakmayan sayrılık olabilir. 28 Ekim 1704’te öldü. DENEME’NIN AMACI
Deneme’nin yazılış koşulları göz önüne alındığında onun, çok uzun, dağınık ve iyi dengelenmemiş oluşuna şaşmamak gerekir. Locke başka işlerle uğraşmayan meslekten bir filozof değildi; yapıtını da, Berkeley’nin Principles of Human Knowledge’ında [İnsan Bilgisinin İlkeleri] olduğu gibi, esinli bir düşünce yoğunlaşmasının görece kısa süreli patlaması sonucunda yazmadı. Berkeley yirmili yıllarının başlarında bir gençken, kendisine temel bir doğru olarak görünen bir şeyin birden ortaya çıkışından etkilenmiş ve buluşunun yalınlığıyla onu daha önce bir başkasının bulmamış olması gibi umulmadık bir olgu karşısında şaşırmıştı. Dublin’de Trinity Koleji’nde bir üniversite öğrencisi olduğu sırada irdelediği Locke öğretisiyle uyumlu olan felsefi inançlarının temelinde yatan yanlışlığı birdenbire keşfetti ve hemen bunu açıklamaya çalışarak onun yerine, hiç ummadığı biçimde bulduğu, bir idenin varlığının [esse] onun algılanması [percipi] olduğu doğrusunu koyma işine girişmiştir. Locke’ta temelden yanlış gördüğü şeyi bir vuruşta kesip attı; ve sonuçta Deneme’ye karşı İnsan Bilgesinin İlkeleri hızla yazılmış, fakat dikkatle düşünülmüş bir kalem tartışması olarak ortaya çıktı. Öte yandan Deneme’sinde uğraştığı sorunlar üzerinde düşünmeye başladığında kırkını bulan Locke önemli bir doğrunun göz kamaştırıcı buluşundan değil, kendi zamanında felsefe konuları üzerindeki bir genel doyumsuzluktan yola çıkmıştı. Yanlışlığın nereden geldiğini bulmak isteyerek bunların nasıl düzeltileceğini aramak gibi, göreli alçak gönüllü ve sıkıcı bir işe yöneliyordu. Bu yüzden de, hiç olmazsa bilişsel etkinlikleri açısından,
15
OKURA MEKTUP
Okur, Sana, kimi boş ve sıkıntılı saatlerimin avutucusu olan bir şeyi sunuyorum. Eğer bu senin için de öyle olmak mutluluğuna erişirse ve sen onu okurken, benim onu yazarken duyduğum zevkin yarısını bile duyarsan, tıpkı ben nasıl emeklerimin boşa gittiğini düşünmüyorsam, sen de paranı boşa harcadığını düşünmezsin. Bununla kitabımı övdüğümü sanma; şimdi bitmiş durumdayken onun için duyduğum sevginin de onu yazarken aldığım zevkten geldiği sonucuna varma. Tarlakuşu ya da serçe avlayan kimse, elde ettiği şey daha soylu bir avcılık yapanın elde ettiğinden çok daha önemsiz de olsa, ondan az spor yapmış olmaz: ve bu kitabın konusunu, yani ANLIK’ı biraz tanıyan bir kimsenin, onun, ruhun en yüksek yetisi olarak başka herhangi bir şeyden daha büyük ve daha sürekli bir tat için kullanıldığını bilmesi gerekir. Anlığın doğruyu arayışları bir tür kuş ya da yabanıl hayvan avı gibidir ve burada da tadın büyük bölümü arayışın kendisindedir. Zihin, Bilgiye doğru giderken attığı her adımda bir buluş yapar ve bu hiç olmazsa o an için, yalnız yeni değil, en iyi buluştur da. John Locke | İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme
61
62
Locke | İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme
Okur, bu, kendi düşüncelerini serbest bırakan ve yazarken onu izleyenlerin eğlencesidir; onları kıskanmana gerek yok, çünkü onlar, eğer sen de okurken kendi düşüncelerini kullanıyorsan, benzer bir avunma olanağını sana da sağlayacaklardır. Eğer o düşünceler seninse ben de onlara sesleniyorum; fakat bunlar başkalarına güvenerek onlardan alınmış düşüncelerse, ne olduklarının hiçbir önemi yoktur, çünkü onlar doğruyu değil daha değersiz bir şeyi aramaktadır; ve yalnızca başkasının yönetimi altında konuşan ya da düşünen kimsenin ne söylediği ya da ne düşündüğüyle ilgilenmeye değmez. Eğer yargını kendin vermişsen yargının içtenliğini bilirim, o zaman eleştirin ne olursa olsun, ne incinir ne de gücenirim. Doğruluk konusundaki bu denemede tümüyle inanmadığım hiçbir şeyin bulunmadığı kesin olmakla birlikte yine de senin düştüğünü sandığım yanlışlara kendimin de düşebileceğimi göz önünde tutarım; ve bilirim ki bu kitabın ayakta kalması ya da düşmesi, benim görüşüme değil senin görüşüne bağlı olacaktır. Orda yeni ve öğretici bulduğun şeyler çok azsa, bu yüzden beni kınama. Bu kitap daha önce bu konuyu iyice öğrenmiş ve kendi anlıklarını baştan sona tanımış olanlar için değil, ama kendi bilgimi arttırmak, bir de bu konuyu yeterince incelemediklerini kabul eden birkaç dostumu memnun etmek için yazılmıştır. Seni bu Deneme’nin öyküsüyle sıkmayı doğru bulsaydım, sana, odamda toplanıp bundan çok uzak bir konu üzerinde söyleşen beş altı dostun, her yönde ortaya çıkan güçlüklerin etkisiyle kendilerini hemen nasıl bir çıkmazda bulduklarını anlatırdım. Bir süre hepimiz zihnimizi bulandıran kuşkular arasında şaşırıp kaldıktan sonra, ben, yanlış bir yol tuttuğumuz; bu türden araştırmalara koyulmadan önce kendi yetilerimizi incelemek ve anlığın ne tür nesnelerle uğraşmaya elverişli olduğunu ya da olma-
Okura Mektup
dığını görmek zorunda olduğumuz düşüncesine kapıldım. Bunu arkadaşlara önerdim ve hepsi de hemen kabul ettiler; böylece ilk araştıracağımız şeyin bu olması gerektiği üzerinde anlaşmaya vardık. Bir sonraki buluşmamızda, daha önce üzerinde hiç düşünmediğim bir konuda ortaya attığım ivedi ve sindirilmemiş birkaç düşünce bu incelemenin başlangıcı oldu; böylece rastlantıyla başlayan şey ricalarla sürdürüldü; dağınık bölümler yazıldı; savsamalardan doğan uzun aralardan sonra, içimden geldiğinde ve olanak da bulduğumda yeniden başladı; ve sonunda, sağlık durumum yüzünden çekildiğim bir dinlenme yerindeki boş vaktimde şu gördüğün düzeni aldı. Bu kesintili yazma biçimi başka sakıncaları yanında birbirinin karşıtı iki yanlış daha doğurdu; onun içinde ya gereğinden çok ya da az şey söylenmiş olabilir. Eğer eksik bir şey bulursan, yazdıklarımın sende daha çok öğrenme isteği uyandıracağı umudu beni sevindirir. Söylediklerimi çok uzun bulursan, konuyu suçlamalısın; çünkü kalemi elime aldığımda, bu konuda söyleyeceğim her şeyin bir sayfada biteceğini sanıyordum; fakat yazdıkça görüş alanım genişledi; yeni buluşlar beni daha da ileri götürdü ve böylece ben farkında olmadan yazdıklarım bu oylumu buldu. Bu oylumun belki de daraltılabileceğini, bölüm bölüm ve geniş aralarla yazmanın neden olmuş olabileceği yinelemeler düşünüldüğünde kimi kısaltmaların yapılabileceğini yadsımıyorum. Fakat itiraf edeyim, şu anda bu kısaltmaya gidemeyecek kadar aylak ya da doluyum. Adımı bile bile bir kusurla birleştirmekle onu, en titiz olup bu yüzden de iyi olan okurlarımın gözünde nasıl tehlikeye attığımı bilmiyor değilim. Fakat tembelliğin her özürle nasıl kolayca yetiniverdiğini bilenler, gerçekten geçerli bir özrümün bulunduğunu sandığım bir konuda onun beni de
63
64
Locke | İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme
kandırdığını gördükleri zaman kusurumu bağışlayacaklardır. Bu yüzden de, aynı kavramın değişik yönleri bulunduğuna göre, aynı konunun değişik bölümlerini açıklamak ya da kanıtlamak için o kavramın uygun ya da zorunlu olabileceğini ve kitabın birçok bölümünde bunun böyle olduğunu ileri sürerek kendimi savunmayacağım; bunu bir yana bırakıp, kimi zaman aynı kanıt üzerinde çok uzun durduğumu ve onu tamamıyla farklı amaçla, farklı yollardan anlattığımı kabul edeceğim. Bu Deneme’yi geniş bilgili ve çabuk kavrayışlı kimseleri bilgilendirmek için yazmadığımı saklamıyorum; böyle bilgi ustaları karşısında kendimin bir öğrenci olduğumu kabul ediyorum; ve onları, burada, işlenmemiş düşüncelerimin, yalnızca benim çapımdaki kimseler için uygun olabilecek uzun açıklamalarından başka bir şey beklememeleri konusunda uyarıyorum; böylece benim seslendiğim kimseler, yerleşmiş önyargıların ya da idelerin kendi soyutluklarının anlaşılmasını güçleştireceği kimi doğruları, onların düşünceleri için açık ve kolay bir biçime sokmak üzere harcadığım çabaları belki de gereksiz bulmazlar. Kimi nesnelerin her yönleriyle incelenmeleri gerekti; ve bir kavram yeni olduğu zaman, ki onlardan bazılarının benim için de yeni olduğunu kabul ediyorum ya da olağan yolun dışında bulunduğu zaman, ki başkalarına da böyle görüneceğini sanıyorum, o kavram üzerine önerilen yalın bir görüş onu her anlığa kabul ettiremez ya da orada açık ve kalıcı bir izlenim bırakamaz. Bir önerme biçimine göre çok karanlıkta kalan bir şeyi, başka bir anlatım biçiminin çok açık ve anlaşılır kıldığını kendisinde ya da başkalarında gözlemlemeyen çok az kişi olduğu inancındayım; oysa daha sonra zihin, cümlecikler arasında pek bir ayrım görmeyip, birinin ötekinden niçin daha az anlaşılır olduğuna şaşırır. Fakat her şey herkesin imgelemini aynı biçimde etkilemez. Anlıklarımız arasındaki
Okura Mektup
ayrım damaklarımız arasındakinden az değildir. İşin doğrusu, bunu yayımlamamı bana öğütleyenler, onu olduğu gibi yayımlamamı öğütlediler; ben de düşüncelerimi başkalarına açmaya bir kez karar verdiğime göre, okuma sıkıntısına katlanan herkesin onu anlamasını isterim. Yayımlama hevesim öylesine azdır ki, bu Deneme’nin bana sağladığını sandığım yararı başkalarına da sağlayabileceği umuduna kapılmasaydım, onu, beni buna özendiren birkaç kişiye göstermekle yetinirdim. Çalışmamı yayımlamam olabildiğince yarar sağlama amacına dayandığına göre, söylediklerimi her tür okur için anlaşılır kılmak gerektiğini sanıyorum. Soyut düşünen ve çabuk kavrayan kimselerin kimi bölümleri sıkıcı bulmalarını, soyut düşünceye alışmamış ya da değişik kavramları önceden edinmemiş olanların demek istediğim şeyleri yanlış anlamalarına ya da hiç anlamamalarına yeğ tutarım. Bu bilgi çağında bir şey öğretme savında bulunuşumun kendini beğenmişlik gibi görülüp eleştirilmesi olasılığı var; çünkü bu kitabı başkalarına yararlı olmak için yayımladığımı söyleyişim hemen de o anlama gelir. Öğretim alanı, çağımızda, güçlü tasarımlarıyla bilimi ilerletecek ve geleceğin hayranlıkla bakacağı kalıcı anıtlar bırakacak büyük ustalardan yoksun değildir; fakat herkes bir Boyle ya da Sydenham olmayı ummamalıdır; büyük Huygenius ve eşsiz Newton’ı ve bu türden başkalarını yetiştiren bir çağda, alanı biraz temizleyip bilgi yolunu örten döküntüleri ortadan kaldıran bir kol işçisi olarak çalışmak bile yeterli bir tutku olabilir; çünkü yetenekli ve çalışkan kimselerin çabaları, bilimlere sokulmuş kaba, yanlış ve anlaşılmaz terimlerin bilgince, fakat anlamsız kullanımıyla engellenmemiş olsaydı, dünyadaki bilgi kesinlikle çok daha ilerlemiş olurdu; oysa bu öyle ustalıkla yapılmıştır ki, şeylerin doğru bilgisinden başka bir şey olmayan felsefenin,
65
66
Locke | İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme
düzeyli arkadaşlıklar ve saygın konuşmalar içinde yürütülebilmeye uygun bir şey olmadığı düşünülmüştür. Bulanık ve anlamsız konuşma biçimleri ve dilin bozuk kullanımı öylesine uzun süre bilimin gizlerinin gereği sayılmış, iyi kullanılmayan zor sözcükler öyle bir derin bilgi ve yüksek düşünce sayılma hakkı kazanmışlardır ki, bunları söyleyenleri de dinleyenleri de, bunların, bilgisizlikleri örtmekten ve gerçek bilgiyi engellemekten başka bir işe yaramayacaklarına inandırmak kolay olmayacaktır. Bilgisizlik ve gösteriş tapınağına zorla girmenin insan anlığına hizmet olacağını düşünüyorum; sözcüklerin kullanımı yoluyla aldattıklarını ya da aldatıldıklarını ya da kendi mezheplerinin dilinde incelenmesi ve düzeltilmesi gereken yanlışlar bulunduğunu düşünebilenlerin sayısı çok az olduğundan, Üçüncü Kitapta bu konu üzerinde çok durduğum ve yanlışlığın kökleşmiş ya da yöntemlerin yaygın oluşunun da, sözcüklerinin anlamına dikkat etmeyenlerin ve anlatımlarının incelenmesine katlanmak istemeyenlerin bağışlanmalarına özür oluşturamayacağını açığa çıkarmaya çalıştığımdan dolayı hoş görüleceğimi umuyorum. Kitapçılar, Deneme’nin dördüncü baskısını hazırlarken, eğer vaktim varsa uygun göreceğim eklemeleri ya da değiştirmeleri yapabileceğimi söylediler. Bunun üzerine, şurada burada yaptığım birçok düzeltme dışında, bütün kitabı etkilediği ve bu yüzden de doğru anlaşılması önemli olduğu için ayrıca belirtilmesi gereken bir değişiklik daha yaptığımı belirterek okuru uyarmayı uygun buldum. Bu konuda söylediğim şuydu: Açık ve seçik ideler, insanların alışkın olduğu ve sık kullandığı terimlerse de, kullanan herkesin bunları tam olarak anlamadığını düşünmek için nedenlerim var. Belki de şurada burada, gerek kendisinin gerekse başkalarının bunlarla
Okura Mektup
tam olarak ne demek istediklerini öğrenmek üzere bunları incelemek sıkıntısına giren birileri olabilir. Bu yüzden okurun düşüncesinin benim bu konuda düşündüğüm anlama yaklaştırabilmek için çoğu yerde açık ve seçik yerine belirgin ve belirlenmiş demeyi seçtim. Bu adlarla, zihinde bulunan, bu yüzden de belirlenmiş, yani orada olduğu gibi görülen ve algılanan bir nesneyi anlatmak istiyorum. Bu nesne herhangi bir zamanda nesnel olarak zihinde bulunduğu ve böylece orada belirlenmiş olduğu zaman buna belirgin ya da belirlenmiş demenin uygun olduğunu sanıyorum; buna bir ad ya da düzenli ses eklenmiş ve değişmez olarak belirlenmiştir ve bu ses zihindeki tam o nesnenin ya da belirgin idenin değişmez imidir. Bunu biraz daha özel olarak açıklayalım. Belirgin sözcüğünü yalın ide için kullandığım da, idenin zihinde bulunduğu söylendiği zaman zihnin gözü önünde bulunan ya da zihnin kendi içinde algıladığı o yalın görüntüyü kastediyorum. Belirlenmiş sözcüğünü karmaşık ide için kullandığım zaman da, bununla, belirli sayıda kimi yalın ya da daha az karmaşık idenin, o idenin zihnin gözü önünde bulunacağı ya da zihnin onu kendi içinde göreceği oran ve durumda birleşmesinden oluşan ve insanın o ideye ad verdiği sırada zihninde bulunan ya da bulunması gereken bir ideyi kastediyorum. Bulunması gereken diyorum, çünkü herkesin, belki de hiç kimsenin, bir sözcüğü, onu imi yapmaya karar verdiği kesinlikle belirlenmiş olan ideyi zihninde görmeden önce kullanmayacak kadar, dili için titizlik göstereceğini sanmıyorum. Bunun eksikliğinin insan düşünce ve konuşmalarında neden olduğu belirsizlik ve bulanıklık hiç de az değildir. Herhangi bir dilde, insanların konuşma ve uslamlamalarına giren idelerin tüm çeşitliliğini karşılayacak yeterlikte sözcük bulunmadığını biliyorum. Fakat bu, bir kimsenin
67
68
Locke | İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme
bir terimi kullandığı zaman zihninde, onu imi yaptığı ve bu konuşma boyunca sürekli olarak onunla bağlı tuttuğu bir belirlenmiş ide bulunmasını engellemez. Bunu yapmadığı ya da yapamadığı yerde bir kimsenin açık ve seçik ideler savlaması boşunadır: onun idelerinin böyle olmadığı açıktır; bu yüzden de böyle kesin belirlemeleri bulunmayan terimlerin kullanıldığı yerde belirsizlik ve bulanıklıktan başka bir şey beklenemez. Bu nedenle belirlenmiş terimini kullanmanın, yanlış anlaşılmaya, açık ve seçik terimlerinden daha az yatkın olduğunu düşündüm; insanlar, uslamladıkları, araştırdıkları, kanıtladıkları her şey üzerinde böyle belirlenmiş ideler taşıdıkça, kuşkularının ve çekişmelerinin büyük bölümünün sona erdiğini göreceklerdir; çünkü insanlığın zihnini karıştıran soruların ve çatışmaların en büyük bölümü sözcüklerin kuşkulu ve belirsiz kullanımından ya da (aynı şey demek olan) bu sözcüklerle yerini tutturdukları belirlenmemiş idelerden kaynaklanır. Seçtiğim bu terimler: (1) zihnin, onun imi olarak kullandığı sesten seçik olarak algıladığı ve önünde bulundurduğu, bir dolaysız nesnesini imleyecek; (2) böyle belirlenmiş olan, yani zihnin kendinde bulundurduğu, orada olduğunu bildiği ve gördüğü bu idenin, bu adda hiç değişiklik yapmadan belirlenmiş, adın da tam ideye göre belirlenmiş olduğu anlamına gelecek. İnsanlar araştırma ve konuşmalarında böyle belirlenmiş ideler kullansalardı, hem araştırma ve konuşmalarının sınırlarını görebilirler hem de başkalarıyla aralarındaki çatışma ve çekişmelerin büyük bölümünden kaçınabilirlerdi.
BIRINCI KITAP
DOĞUŞTAN KAVRAMLAR ÜZERINE
I. GIRIŞ
1. Anlık üzerine bir araştırma zevkli ve yararlıdır, insanı öteki duyarlı varlıklar üzerine çıkaran ve onlar üzerindeki üstünlüğünü ve egemenliğini sağlayan şey anlık olduğuna göre, bunun, soyluluğu açısından bile araştırmak için çabamıza değer bir konu olduğu açıktır. Anlık, tıpkı göz gibi, nesneleri görmemizi ve algılamamızı sağlamasına karşın kendisini fark etmez; onu belli bir uzaklığa koyarak kendi nesnesi yapmaksa büyük beceri ve uğraş gerektirir. Fakat bu araştırmaya giriş yolunu bulmak ne denli güç ve bizi kendimize karşı böylesine karanlıkta bırakan şey ne olursa olsun, kendi zihinlerimiz üzerine serpebileceğimiz ışığın ve kendi anlığımızı tanıma yolunda yapabileceğimiz her şey, bize yalnızca haz vermekle kalmayıp, düşüncelerimizi başka şeyler aramaya yöneltmede de büyük yarar sağlayacaktır. 2. Amaç. Amacım bu -yani insan bilgisinin kaynağını, kesinliğini ve genişliğini, bunun yanında da inancın, sanının ve onaylamanın temellerini ve derecelerini araştırmak- olJohn Locke | İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme
69
70
Birinci Kitap
duğundan artık zihnin fiziksel yönüyle ilgilenmeyeceğim; ayrıca onun özünü neyin oluşturduğu, tinlerimizdeki hangi devimler ya da bedenimizdeki hangi değişimlerle organlarımızla duyumlar ya da anlıklarımızda ideler elde ettiğimiz ve bu idelerin bir bölümünün ya da hepsinin oluşumları yönünden özdeğe bağlı olup olmadıkları konularıyla uğraşmayacağım. Bunlar ne denli ilginç ve eğlenceli olsa da şu andaki amacımın dışında kaldıklarından dikkate almayacağım kurgulardır. Şimdiki amacım bakımından, bir insanın ayırt etme yetilerini, bunların ilgili oldukları nesneler üzerinde kullandıkları sırada incelemek yeterli olacaktır. Eğer zihnimizin bütün bu yetilerini bu açık ve tarihsel yöntemle adım adım inceleyerek, anlığın şeylerden elde ettiği kavramları hangi yollarla edindiğini herhangi bir biçimde gösterebilirsem; bilgilerimizin kesinlik derecesinin sınırlarını ve insanlar arasında geçerli olduğu görülen inançların temellerini belirtebilirsem; bu konu üzerinde düşünmekle vaktimi boşuna harcamamış olacağımı sanıyorum; çünkü bu inançlar böylesine değişik ve böylesine karşıtlık içinde olmalarına karşın yine de dünyanın şurasında ya da burasında öyle bir inan ve güvenle desteklenirler ki; insan türünün değişik duygularını ele alarak bu duygular arasındaki karşıtlıkları incelemenin ve bir insanın onları ne çürük bir temele dayanarak benimseyip ne ateşli bir çabayla ve coşkuyla savunduğunu gözlemlemenin yorgunluğuna katlanacak olan bir kimse, belki de iki şeyden birinden: ya doğru diye bir şeyin bulunduğundan ya da insanlığın, o doğrunun bilgisine ulaşmak için yeterli olanağa sahip olduğundan kuşku duymakta haklı olacaktır. 3. Yöntem. Demek ki sanı ve bilgi arasındaki sınırları aramak; ve üzerinde kesin bilgimiz olmayan şeyler konusundaki onayımızı hangi ölçülere göre düzenleyeceğimi-
Doğuştan Kavramlar Üzerine
zi inançlarımızı ne ölçüde dengeleyeceğimizi incelemek, çaba harcamaya değer şeylerdir. Bu amaçla şu yöntemi izleyeceğim: Önce bir insanın gözlemlediği ve zihninde bilincine vardığı idelerin, kavramlarının ya da ne ad verirseniz onların, kaynağını ve anlığın bunları edinme yollarını araştıracağım. İkinci olarak, anlığın bu idelerle hangi bilgiyi edindiğini ve bu bilginin kesinlik derecesini, kanıtını ve kapsamını göstermeye çalışacağım. Üçüncü olarak, inan ve sanının doğası ve temelleri üzerinde kimi araştırmalar yapacağım: bunlarla, doğruluğu üzerine kesin bilgi edinmediğimiz bir önermeyi doğru olarak onaylamamızı anlatmak istiyorum. Böylece onaylamanın nedenlerini ve derecelerini inceleme fırsatını bulacağız. 4. Kavrayışımızın Kapsamını bilmenin yararı. Anlığın doğasına ilişkin bu araştırmayla onun güçlerini, bunların nereye dek uzandığını, ne gibi şeylerle ne ölçüde orantılı olduğunu ve bizi nerede yardımsız bıraktığını keşfedebilirsem, bunun, insanın yüklü zihnini kendi kavrayışını aşan şeylere karışmakta daha sakınımlı davrandırmak; sınır noktasına vardığında onu durdurmak ve inceleme sonunda yeteneklerimizin sınırı dışında olduğu anlaşılan şeyler konusunda dingin bir bilgisizlik içinde yerinde kalmasını sağlamak açısından yararlı olacağını düşünüyorum. O zaman belki de her şeyi bilen bir kişiliğe özenmekte, sorular sormakta, anlıklarımızın erişemeyeceği ve kendileri için zihnimizde açık ve seçik algılar kuramadığımız ya da (belki de çokluk olduğu gibi) üzerlerine hiçbir bilgimiz olmayan şeyler için tartışmalarla hem kendimizi hem de başkalarını şaşırtmakta böylesine ileri gitmezdik. Anlığın görüş açısını ne denli genişletebildiğini, kesinliğe ulaşma yetilerinin ne
71
72
Birinci Kitap
ölçüde olduğunu ve hangi durumlarda yalnızca yargılayıp tahminde bulunmaktan öteye gidemeyeceğini bulabilirsek, bu durumda bizce erişilebilir olanla yetinmeyi öğreniriz. 6. Yeteneğimizi bilmek Kuşkuculuktan ve Aylaklıktan kurtulma yoludur. Kendi gücümüzü bilirsek, nelere başarı umuduyla girişebileceğimizi daha iyi biliriz; kendi zihinlerimizin güçlerini iyi denetlemiş ve onlardan neler bekleyebileceğimiz konusunda kimi değerlendirmeler yapmış olursak, hem herhangi bir şey bilmekten umudu keserek iş yapamaz ve düşüncelerimizi işletemez durumda kalma eğiliminde olmayız hem de her şeyi sorguya çekmeye ve kimi şeyler anlaşılamaz diye her bilgiyi yadsımaya kalkmayız. Denizci için, onunla okyanusun bütün derinliklerini ölçemese bile, ipinin uzunluğunu bilmesinin büyük yaran vardır. İpin, gitmek zorunda olduğu yerlerin derinliğini ölçebilecek kadar uzun olduğunu ve gemisini parçalayacak sığlıklarda kendisini uyaracağını bilir. Bizim işimiz, her şeyi değil, kendi davranışlarımızla ilgili şeyleri bilmektir. İnsanın bu dünyadaki durumu içinde bulunan bir ussal yaratığın, kanılarını ve onlara bağlı olan eylemlerini yönetebileceği ve yönetmek zorunluluğu için gerekli ölçüleri bulabilirsek, başka kimi şeylerin bilgimizin dışında kalmış olmasından canımızın sıkılması gerekmez. 7. Bu Deneme’nin ortaya çıkışı. Anlıkla ilgili bu kitabı ilk başlatan şey bu düşüncelerdir; çünkü insan zihnini ele almaya çok yatkın olduğu araştırmalarda başarıya götürecek ilk adımın, kendi anlığımızı yoklamak, güçlerimizi ve onların nelere uygulanabileceklerini görmek olduğunu düşündüm. Bu önlemleri almadıkça konuya tersinden girmemiz ve düşüncemizi, Varlığın engin okyanusunda, sanki bu sonsuz alan anlığımızın doğal ve kuşku götürmez malıymış
Doğuştan Kavramlar Üzerine
ve onun kararlarından bağımsız ya da onun kapsamının dışında hiçbir şey yokmuş gibi başıboş bırakmamız ve bizi en çok ilgilendiren doğruların düzgün ve güvenli kazancından gelebilecek doyumu boş yere beklememiz olasılığı vardır. Böylece insanlar, araştırmalarını kendi yeteneklerinin dışına taşırarak, düşüncelerini sağlam bir zemin bulamayacakları derinliklerde dolaştırdıkça, birtakım soruların ortaya çıkmasına ve hiçbir açık sonuca ulaşmadan yalnızca kuşkularını sürdürecek ve artıracak, sonunda da tam bir kuşkuculukta karar kılmalarına neden olacak olan tartışmaların çoğalmasına şaşmamak gerekir. Oysa anlıklarımızın yetenekleri iyice göz önünde tutulsa, bilgimizin sınırları bir kez öğrenilseydi, şeylerin karanlık ve aydınlık bölümleri ve kavrayabileceklerimiz ile kavrayamayacaklarımız arasındaki sınırı belirleyen çevren bulunmuş olsaydı; insanlar belki de bunlardan birisi üzerindeki açık bilgisizliklerini daha sıkıntısızca kabul ederler ve düşünceleri ile söylemlerini öteki üzerinde daha yararlı ve daha doyurucu biçimde kullanırlardı. 8. İdenin neyin yerini tuttuğu. İnsan anlığı üzerine bu araştırmayı yapmanın nedenleriyle ilgili olarak söylemeyi zorunlu bulduğum şeyler bunlardır. Fakat bu konuda düşündüğüm şeye başlamadan önce bu girişte, bu deneme boyunca “ide” sözcüğünün çok sık kullanılmış olmasını okurun bağışlamasını diliyorum. Bir insanın düşünmesi sırasında anlığın nesnesi olarak ortaya çıkan her şeyin yerini tutacak en iyi terim bu olduğu için, onu düşlem [phantasm], kavram [notion], tür [species] ya da düşünme sırasında, zihnin, üzerinde kullanıldığı her şey ne anlama geliyorsa, onları anlatmak için kullandım; böylece onu çok sık kullanmaktan kaçınamadım. İnsanların zihinlerinde böyle ideler bulunduğunun kolayca kabul edileceğini sanıyorum: herkes
73
KAYNAKÇA
Başlıca Yapıtları
Essay on the Law of Nature (1633) (Latince metin ve çevirisi, ed. W. von Leyden, Oxford, 1954) A Letter Concerning Toleration (1689) A Second Letter Concerning Toleration (1690) Two Treatises of Government (1690) (Ed. P. Laslett, Cambridge, 1960) An Essay Concerning Human Understanding (1690) (2. basım 1694; 3. basım 1695; 4. basım 1700; 5. basım 1706) (Ed. J. W. Yolton, Dent, 1961). A Third Letter for Toleration (1692) Some Considerations of the Consequences of the Lowering of Interest and the Raising of the Value of Money (1692) Some Thoughts Concerning Education (1693) İngiltere’de gümüş para basımını teşvik için yazılmış bir broşürdeki kısa gözlemler (1695) John Locke | İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme
539
540
Locke | İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme
The Reasonableness of Christianity (1695) A Vindication of the Reasonableness of Christianity (ı 695) A Letter to the Right Rev. Edward Lord Bishop of Worchester, concerning some Passages relating to Mr. Locke’s Essay of Human Understanding (1697). (1697 ve 1699’da başka mektuplar) Paraphrases of the Epistles of St. Paul (1705-7) Posthumous Works of Mr. John Locke (1706), An Examination of P. Malebranche’s Opinion of Seeing All Things in God’ı da içerir. Works of John Locke (1714) (2. basım 1722; 3. basım 1727 ve 4. basım 1740). The Correspondance of John Locke and Edward Clarke (Ed. Benjamin Radd, Oxford, 1927). Yaşam Öyküsü ve Eleştiri
Aaron, R. I., John Locke (Oxford, 2. bas. 1955) Cranston, M., John Locke (Longmans, 1957) Gibson, J., Locke’s Theory of Knowledge (Cambridge, 1971) James, D. G., The Life of Reason, Hobbes, Locke and Bolingbroke (Longmans, 1949) Polin, R., La Politique Morale de John Locke (Presses Universitaires de France, 1960) Webb, T. K., The Intellectualism of Locke (McGee, 1857) Yolton, J. W., John Locke and the Way of Ideas (Oxford, 1956) Daha tam bir kaynakça için, bkz. Aaron ve Yelton’ın kitapları.
KRONOLOJIK ÇIZELGE
1632 1658 1660 1662 1663 1665 1667
John Locke 29 Ağustos’ta doğdu. M. A. Oxford Christ Church Yunanca Okutmanı Christ Church Retorik Okutmanı Robert Boyle’la tanışma Christ Church, Senior Censor Brandeburg Elektörünün Diplomatik Sekreteri Lord Ashley’in (sonradan Shaftesbury Earlü) doktoru ve siyasal danışmanı olarak Londra’ya gidiş 1668 Royal Society üyesi 1669 Carolina hükümetinin kuruluş tasarısı 1672 Presentation of Benefices Sekreteri 1673-5 Council of Trade and Plantations Sekreteri 1675-9 Sağlığının bozulması, Fransa’ya gidiş 1679-82 Oxford’a dönüş John Locke | İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme
541
542
Locke | İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme
1683 1685 1689 1690
Hollanda’ya kaçış Monmouth ayaklanmasına yardımla suçlanma Princess of Orange’la birlikte İngiltere’ye dönüş Letter Concerning Toleration, Two Treatises of Civil Government, Essay on Human Understanding’in yayımlanması 1691 Sir Francis ve Lady Masham’le Oates’a sürekli yerleşme 1692 Lowering of Interest and the Raising of the Value of Money 1693 Some Thoughts Concerning Education 1694 Deneme’nin 2. basımı 1695 The Reasonableness of Christianity 1696 Ticaret Komisyonu Başkanı olarak atanması 1696-9 Stillingfleet’le tartışma 1698 Yeni diplomatik görev kabul etmeyişi 1700 Ticaret Komisyonu’ndan çekilişi 1704 28 Ekim’de ölümü Öteki yayınlar için Kaynakça’ya bakınız.
YÖNETIM ÜZERINE İKINCI İNCELEME Sivil Yönetimin Gerçek Kökeni Boyutu ve Amacı Üzerine Bir Deneme
John Locke Çeviren: Doç. Dr. Fahri Bakırcı 978-605-69360-0-5 5. Baskı, Mayıs 2019 13x19 cm 249 sayfa
Siyasî düşünce tarihinin en dikkat çekici isimlerinden olan John Locke’un Yönetim Üzerine İkinci İnceleme adlı eseri siyaset felsefesinde çığır açıcı kaynakların başında gelmektedir. Günümüzde, siyasal liberalizmin “kurucu babalar”ından sayılan Locke’un en önemli ve en çok referans verilen siyasî eseri İkinci İnceleme, 19. Yüzyıl’da sosyalist düşünceye de dayanak yapılmıştır. Aslında Yönetim Üzerine İki İnceleme’nin ikinci bölümü olan bu eser, liberallere göre liberal düşüncenin, sosyalistlere göre sosyalist düşüncenin ana temalarını ortaya koymakta ve işlemektedir. Eserin ilk bölümü olan Birinci İnceleme Hobbes’un “mutlak egemen”ine bir reddiyeden oluşur ve kutsal monark düşüncesine en kuvvetli darbeyi indirir. İkinci İnceleme ise mutlak monarşinin bu darbeyle yıkımından sonra sözleşmeye dayalı sivil (aynı zamanda siyasal) toplumu ya da devleti inşa eder. Locke’un eşitlik, özgürlük, mülkiyet, toplum sözleşmesi, temsilî hükûmet, yasamanın üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, direnme hakkı, emek-değer teorisi gibi kavramlar üzerine yazdıkları, farklı kutuplarda bulunan düşünce akımları için yüzyılları aşan bir kavramsal/kuramsal zemin oluşturmuş ve ilgi odağı olmuştur. Örneğin günümüzde Montesquieu’ye ait olduğu düşünülen kuvvetler ayrılığı kuramına asıl öncülük eden Locke’un bu eseridir. Bu kuramsal zemin sadece fikir dünyasını değil, modern dünyayı da şekillendirmiştir. Gerek 1688 İngiliz Şanlı Devrimi’nde gerek 1776 Amerikan Devrimi’nde gerekse Amerikan Anayasası’nda Locke ve onun fikirleri başroldedir. Bu eserin sadece yukarıdaki kavramlarla ilgili inceleme ve araştırma yapan okuyucular için değil, yaşadığı toplum ve devletin, doğası ve amacı ile ilgilenen herkes için bir başucu kaynağı olması gerekir.
serbestkitaplar.com
Yeni çıkan kitaplarımızdan ve kampanyalardan haberdar olmak için;
bit.ly/2HXdyc2 linkini ziyaret edin
veya aşağıdaki kare barkodu akıllı telefonunuza okutun
www.serbestkitaplar.com