SOL DİREK (Poetik Eleştiri Yazıları) SERKAN ENGİN
Post-modernist Şiirler(!) Sirki Edebiyat dergilerine ve Ģiir yıllıklarına göz attığınızda, baĢat olan anlayıĢın halihazırda post-modernist Ģiir anlayıĢı olduğunu görürsünüz. Uzun yıllardır ülkemizin Ģiir düzleminde ağırlığı olan bu poetik anlayıĢı, daha önce “Post-modernist Şiir(!)’deki Sefaletin Çözümlenmesi/ Ekin Sanat Aralık 2005/ Berfin Bahar Ocak 2006 / YKY 2006 Şiir Yıllığı/ Kıyı Yaz 2007/ Karalama Sayı 2 2007/ Sert Sessiz Haziran 2008” adlı yazımda, ayrıntılı bir Ģekilde çözümlemiĢtim. Ne var ki, o yazının en büyük eksiği, post-modernist Ģiir tanımına giren örneklerin yazıya alınmaması, böylece eleĢtirilen Ģiir anlayıĢının örneklerle somutlanmamıĢ olmasıydı. Bu yazıda örneklerle birlikte, post-modernist Ģiir anlayıĢının yapısı somutlanarak okura sergilenecektir. Post-modernist Ģiir, Ģiirde anlamı ve anlak'ı hiçleyerek, Ģiiri sadece sözcük ve harf oyunlarına indirgeyen ve Ģair öznenin bilinçaltını dıĢavurumundan öteye geçmeyen Ģiir türüdür. Eklektik olarak sürrealizm, dadaizm, letrizm gibi akımların etkilerini içinde barındıran post-modernist Ģiir , öteki'lerle empati kurmayı ve bunu yansıtmayı önemsemeyen ve dolayısıyla da okur tarafından özdeĢlik kurul(a)mayan, hayatın Ģair öznenin bilincinden dönüĢtürelerek yansıtılmadığı, ancak Ģairin içsel bunalımlarının Ģımarıkça dıĢavurumundan öteye geçmeyen bencil ve Ģımarık bir metinsel oyundur. Bu Ģiirlerdeki insan, sadece bir plastik malzemedir. YaĢayan, umutları, kaygıları, dertleri, sevinçleri olan insan yoktur bu Ģiirlerde. Sadece Ģair öznenin kendisi ağırlık merkezidir, sadece kendi yarasını yansıtmak kaygısındadır, sadece kendisi anlamlı ve önemlidir çünkü kendisi için. Temel çeliĢki ise, bunca bencilliğin içinde Ģiirlerini “okunmak” üzere yayımlamalarıdır. Okuru umursamayan bir Ģiir anlayıĢında yazanların, “okunmak” talebiyle, yazdıklarını matbu ya da sanal ortamda paylaĢması, dergilerde ya da kitap halinde yayımlaması ise, kendileriyle çeliĢkiye düĢmelerine neden olan gülünç bir durumdur. Son yıllarda kimi dergilerin ağırlık merkezini oluĢturduğu “görsel Ģiir” anlayıĢı da, gene insanı merkez almayan, okur tarafından özdeĢlik kurulmasını önemseyemen, Ģiirden anlam’ı ve anlak’ı dıĢlayan yapısıyla, post-modernist Ģiir algısına dahildir. Ne var ki, harf kombinasyonlarının ve Ģekillerin, sadece bilgisayar aracılığıyla üretilmesi üzerine kurulu, aslen tipografik bir oyun olan bu Ģiir(!) anlayıĢı, temelde, Ģair özne tarafından üretilmiĢ yazılı metnin okur tarafından metin üzerinden okunması paradigması üzerine kurulu şair-şiir-okur iliĢkisinin dıĢında olduğu, Ģiirden çok görsel sanatların ilgi alanında değerlendirilmesi
gerektiği, nesnel gerçekliğin hayattan yansıtılması ile okur tarafından empati ve özdeĢlik kurulabilecek yazınsal ürünler olmaktan çok uzak oldukları, ancak geçici bir moda olmaktan öte varlıklarını sürdüremeyecekleri çok aĢikar olduğundan dolayı, kanımca üzerinde çok fazla durulması gereken bir yapılanma olmamaktadır. “Evet, somut şiirler yazıyorum ben, siz de bok yiyin!” diyen Ahmet Güntan’a ise (Ahmet Güntan, İlk Kan/ YKY, Şiir, 1. Baskı/ Sayfa 87/88) “sarı kızın tezeğini avuç avuç yemesini” öneriyorum ben de. Gerçi kendisi yemese de tarih, o somut Ģiir(!)lerini edebiyat tarihinin çöplüğüne atarak, çok sevdiği “boku” kendisine er geç yedirecek zaten. Çünkü okurun empati ya da özdeĢlik kuramadığı/kuramayacağı, okurun alımlamasını önemseyemen, sadece Ģair öznenin Ģımarıkça, bencilce bilinçaltını dıĢavurmaya çalıĢtığı çalıĢmalar, daha baĢtan ölü doğar ve ancak Ģair öznenin bağlaĢıkları aracılığıyla Ģiir camiasında geçici olarak kendine yer bulur, ama okurun bilincine ve kalbine iki dize dahi çakamayacakları için sanat tarihinin çöplüğünde yerlerini alırlar er geç. ġiir okurunun mumla arandığı coğrafyamızda, var olan az sayıdaki Ģiir okurunu da Ģiirden soğutan post-modernist Ģiir anlayıĢının görsel Ģiir algısı dıĢında kalan yazılı metin örnekleri, hiç Ģüphesiz çağımızın genel politik tavrının ürünüdür. 80 sonrası 24 Ocak Kararları ile yürürlüğe giren liberal ekonomi anlayıĢı, giderek Ģiiri de kapitalizmin istediği çizgiye çekip, muhalif ve toplumsal-politik açıdan sorgulayıcı tavrından sıyrılmıĢ bir konuma getirmiĢtir. 80’lerden itibaren Ģair öznenin içine kapandığı, Ģiirlerin bireysel izleklerden öte bir içeriğe taĢınmadığı, muhalif tavrın sindirildiği ortamın bugün geldiği noktada Ģiir, okurdan kopuk ve zaten okurun algısını önemsemeyen, Ģairlerin kendi aralarında varlığını sürdüren bir teknik oyuna dönmüĢtür. “Nedir bu post-modernist şiirler” dediğimizde ise, ilk örnek olarak Lale Müldür’ün Hayvan Dergisi’nde yayımlanmıĢ bir Ģiirini örnek olarak gösterelim: bilinmedik bir dilde psikotik bir metin çı çı çıçıçı çı çı çıçıçı yuvezü marnata ça 3.gezegenden biri her perfect body la menita schizopphrenia la la la la palavra eller kendi boğazında sonunda not: suzanne takes you down to her place near the river
bilinmedik bir dilde adamo metni vous permetter munsieur? juste avant le maniage? tombe la neige tu ne viendras pas ce soir la la la lah tumbe la neige la la la lah touta est blane du desespair la la la lah kar yagğıyor la la la lah her Ģey umutsuzluktan bembeyaz kar yağınca bu gece gelmeyeceksin inĢallah! inĢallah! inĢallah! bilinmedik bir dilde türkçe metin enerji! bu cok fazla kullanılıyor artık. Ģimdi Ģu anda benim sana borcum yok lublu lublu lublu delica tezza 60 mi, 70 mi o zaman? 70, yalnız ben cebimden oderim, iyi 70 o zaman bir Ģiir icin! non sono dans la gardenia no energia, no energia! nena viju, nena viju nena viju! durokov vidit nehaçun aptalları görmeyi istemiyorum 60 mi 70 mi o zaman? bilinmedik bir dilde heloise metni yeah yeah ye yeah ye my heloise i got to please her toray classy çowelleaaah
la grande heloisaaaa la la la la pietessa onun sevgisi benim ama o yok. not: i find it hard to realize that love was in her eyes. it's dying now.. Lale Müldür Çok derinlikli bir Ģiir bilgisi bile gerektirmeden çok rahat “Ģizofrenik bir sayıklama” olarak tanımlanabilecek bu metin, sürrealist Ģiir algısının “sayıklama ve rüyaları” da Ģiirin kaynağı sayması düzleminde, oto-didakt yöntemiyle yazılmıĢ, Ģiirde anlam’ı ve anlak’ı hiçleyen, okurun empati ve özdeĢlik kurmasını önemsemeyen, Ģiirin yaratım ve alımlama sürecinde olması gereken şair-şiir-okur zincirini umursamayan, Ģiiri sadece bilinçaltı dıĢavuruma indirgeyen bencilce bir tutumdur. Bir baĢka post-modernist Ģiir örneği ise, Kitap-lık Dergisi’nde yayımlanan ve Veysel Çolak tarafından 2005 ġiir Yıllığı’na da alınmıĢ olan, Seyhan Erözçelik’in KLAUS KĠNSKĠ'NĠN ONURU adlı Ģiiri:
KLAUS KİNSKİ'NİN ONURU Ben-ġöyle dediler bana, Ģöyle galiba, ben de baktım, anlayamadım. Bu bir kordela mı, bir film mi yoksa... Anne-Evladım, o bir kordela Ben-Kurdale mi Anne? (Anlayamadım. Yandım. Sadece bir kibrit... Üstüdyo yandı.) O-Werner! Werner-Efendim? Ben- Peynir yedim, keçi peyniri. Sonra Baba Ģöyle dedi, Werner Baba... Sen de ye o peyniri. Werner Baba- Yememmmmmmm. (Yemedim. Oyle de demedim. Dediler, yediler...)
Ben-Klaus Baba ya, Versen e kızını bana... Klaus Baba-Git lan! (Gittim. Ölmek istedim. Klaus Baba kızını vermedi.) Ben-Anne. Neden sen istemedin? Klaus Baba-Werneeeer! Böyle film çekilmez! Bu koyun, bu kuĢ, bu kuzu ner'den çıktı? Kasap Werner! Ben-Klaus Baba, ben seni ner'den tanıdım ya... Anne- Ben, söylemiĢtim sana. Ha, o kız, n'oldu evladım? Seyhan Erözçelik Kitap-lık, Ocak 2005 Önceki post-modernist Ģiir tanımlamalarım ıĢığında, okurun algısına ve takdirine bırakıyorum, bu garabet metnin değerlendirilmesini… Bir baĢka post-modernist Ģiir örneği de Serkan IĢın’a ait “OKUNAMAZKIYIL”:
OKUNAMAZKIYIL Buna bunca budun konuĢma Ġriğine varıyor biçimsiz sokakların Temelli yiğit apartmanları Yıkamıyor kaç zemandır Humma BaĢ tacı yara Bazı kaĢ kaldırmalar Burun bükmeler oğurunca Çık tepelerine fılkıran ağıçların BakıĢ karesinde irsî KiĢiler nefes nefese yoğurduğunca Yurdum budur konuĢma MeĢalle katle vacib surat Bukleleri ile bulunur kadın Bir dil ittire kaktıra hürriyet Öğrülür ham tezkeresinden Fenalığında kiĢniĢ mezağarların TaĢtılığın baharında mıcmır ekin
OynaĢ durur sevgilinin yüzünde Bir güneĢe güllah mevzili mıh Sevgilinin memesine notalar kor Üfle Serkan IŞIN Gene, insanın merkez almaktan öte bir tavırla okurun empati ya da özdeĢlik kurmasını önemsemeyen, kaynağını nesnel gerçeklik alan imgeler yerine, saçma’larla yazılmıĢ, sadece Ģair öznenin bilinçaltını dıĢavurumundan öteye gitmeyen bencil ve Ģımarıkça bir yazınsal oyun var karĢımızda. Bir baĢka post-modernist Ģiir örneği de Heves Dergisi’de yayımlanmıĢ Mehmet Öztek imzalı “Bu Bir Teklif Mektubu Değildir”: Bu Bir Teklif Mektubu Değildir René Magritte’çin 1. Kapsam Evlerden upuzun sıkıldığımız Buuu, kapsam buuuu YetmiĢ, çekiçle hüzünler Ünler çalıĢtığımız 2. Technıcal Specıfıcatıon* * D ilimi kesiyorum: Bazen karıĢtırıyorum1: Kafadan, atmıĢ kadar ton kapasiteli, 13 metre usunluğumda, 2.5 metre eniçliğinde, taĢınmak ki aĢınmamak ve upuzun yükler dayamak ağlı yollara, akĢamdı ve bir adamın dibine kadar kendine kılavuz daldığı, yollara… Cafcaflı ve upuzun, geniç bir araç, asfalttan ve devletten, iliklerine kaçmak’çin, seyircilere, ve trafiğe kapalı yerlerinize, tastamam tasarlanmıĢ bir araç, uzun bir araç; rüyalara yaklaĢmak, gibi yakıĢmamak doğruya, yanlıĢ ve yalnız ve Ģoseler’çin, kulaklarınız çinlemesin cin bir tortuya, bu araçtan bir adet dinmelisiniz. Kafam diyorum, kafamda park yapılmaz, umuluyorum.
Özgelimi, fena yerinizden bölünmüĢsünüz. Kalabalık, kemiklerinizde bozuk kafiye: Hormonlardan ormanlara açılmak, kaçmak, bir bahçeyi parılçalamak2, salgınızı bozmak, olay değil bu tepeler tırmanmak, bi treyler’iniz bile ok biliyorum. Çok adet Sembol marka treyler binmelisiniz. Üç bağlamlı, Ģey yani üç dingilli, er türlü titreĢime karĢı, yığma yaprak makaslı -siz o bahçelerden geçmiĢ miydiniz?ıh ulan ıh, en enli yerlerimizdi onlar, ne zaman ne zamandı bir yağmur kaĢınsak, tutar titreĢen makaslara giderdik. Ama yine de siz, siz bilirsiniz. (Patpatron, ben burada, dürzüstlük yapmalıyım: Kayıptır lan titreĢimsiz bir treyler.) Ek yerleri, yan anlam bolluğundan gelen ek yerleri, imledikçe mukavim, yol bi treyleriniz yoksa nedir ki?
leh
3. Teslim Süresi Oh Ģu kafam bu kayıyorum, kıyak bir mevsim; güze doğru sendeleyim müsait misin? Bir ıslak bu sansınlar iyiyim, öl ye desinler ben iyiyim, Ģakağımdan patinajlı evler geçiyor ve ben daha daha iyiymiĢmiĢim sipariĢ tarihini müteakiben kırık iĢ günü içinde- sürü dolunca sisi ben bi treylere bindireceğim. 4. Teslim Yeri Ben oraya organlı gittim, tahayyül buyurun organlı gittim, ordalar, evsiz bir balkon düĢüydüler boyuna; ordalara kimse gelmez bir haz gününde, bir haz günüydü, ben bittim. (Bi ses var dip dip dip, yuh ulan yuh, gönderilmez her yer genç bir bir araç, bu ödünç: bir yaz gününe ben gittim. 3 ) 5. Fiyatı Ben yanlı yaptım. Ben adam olmamak; Bi patron olarak, Baba beni burma kov. 6. Ödeme ġekli
Bendimi azar azar verdimdi, uçurum toslamak benim iĢimdi: Ġçe baĢlıyorum yarısı peĢin, izden gelmiyorum çark ettim. Kırık iĢ gününün sonunda, için yarılıĢının bedeli, ödenmelidir. Fay hatlarımıza katma hayat vergisi Dahildir. 7. Opsiyon Öz ne konuĢuyor ne karıĢıyor, bu treyler ne, ne yer koĢuyor. Yedi gün- yedi yedi beni gün, treyler bu, taahhüt mülkümden ne taĢırıyor4. TitreĢimsiz, bedel sis, yedi gün hiç intihar afedersiniz, olay çekemiyorum, opsiyon düĢürüyorum, bi ara yer var odaya gidiyorum, yedi yedi gün oraya giriyorum, evlere evsiz ve bu treyler sis, ben artık kendime yakıĢıyorum. 5 Edip Cansever: O, O bir Yakup’un çağrılmamış şekliydi. Ömer ġiĢman: O, O bazen dilini parılçalardı. 3 Ali Özgür Özkarcı: O, O hep kalmak gibi bir Ģeydi. 4 O taştaşımıyordu, O, Enis Akın’dı. 5 Mehmet Öztek: O, O bir metal yığınında mest-i fenaydı. 1
2
Mehmet Öztek (Heves, 5) Görüldüğü üzere, gene sürrealizmden post-modernist Ģiire eklemlenmiĢ oto-didakt yöntemiyle Ģair öznenin bencilce bilinçaltını dıĢavurumundan öte gitmeyen, anlam’ı ve okurun alımlama sürecini hiçleyen, kendi üstüne kapanan bir kara kapı olmaktan öteye geçemeyen ve böylece sanat tarihinin çöplüğündeki yerini daha doğar doğmaz hazırlayan bir baĢka metin daha… Ne acıdır ki bu post-modernist Ģiirlere daha pek çok örnek verilebilir, edebiyat dergilerinde ve Ģiir yıllıklarında kendilerine ayrılan geniĢ yer eĢliğinde. Er geç sanat tarihinin çöplüğünü boylayacak bu yazınsal oyunların varlığı ise, zaten az sayıda olan Ģiir okurunu iyice Ģiirden soğutulması sonucunu getirmektedir öncelikle. ġiirden okurun ve “yaĢayan, sahici” insanın dıĢlanmasıyla birlikte Ģiir, iyice hayatın dıĢına itilmekte, “entelektüel gevezelik” sığlığına indirgenmektedir. Hayattan yansımayan, toplumsal devinime katkısı olmayan, Ģiirin asli derdi ve niteliği olan/olması gereken politik muhalefet tavrından sıyrılmıĢ, toplumdaki bireylerin Ģiir düzleminde dili olmayı umursamayan, sadece Ģair öznenin oyuncağı haline getirilmiĢ güdük bir Ģiir anlayıĢı hüküm
sürmekte ve buna el veren edebiyat erk odakları sayesinde kapitalizmin ekmeğine yağ sürülmektedir. Böylece kapitalizm tarafından istendiği gibi, soru sormayan, sorgulamayan, muhalefet etmeyen, estetik algı ve bilinç düzeyleri sığ, sadece birer tüketim makinesi haline gelmesi beklenen “sürü” bireyler üretilmesine katkıda bulunulmaktadır. Serkan Engin Afrodisyas Sanat Sayı 27-28/ 2011
Vampir Yayıncılığın Anatomisi ġiir kitabı, okunmayan ve ticari açıdan da satmayan bir yazınsal tür olduğu için, ısrarla matbu Ģiir kitabı bastırmak isteyenlerin talepleri yeni bir yayıncılık anlayıĢını türetmiĢtir son yıllarda: Vampir Yayıncılık. En fabrikasyon çalıĢan Gündüz Yayınevi’nden, en seçkinci gibi gözüken KomĢu Yayınları’na kadar geniĢ bir yelpazede, solcu geçinen dergilerin yayınevlerini de içerecek Ģekilde çok sayıda vampir yayınevi türemiĢtir. Temel paradigma, yayınevinin Ģairin sırtından para kazanması üzerinedir. Kitabın basım maliyetinin üstüne yüzde yüz kâr eklenmesiyle Ģiir kitapları basılır ve çoğu da dağıtılmaz ya da dağıtılamaz. Ne var ki mesele daha da girift bir yozluklar silsilesini barındırmaktadır. “Yayın Kolektifi” adlı oluĢumdaki kimi itirazlarıma yanıt olarak Sina Akyol, yakın dostu olduğunu söylediği Enver Ercan’a ait KomĢu Yayınları’na para ödemeden Ģiir kitabını bastırdığını söylemiĢtir. Peki Ģiir okuru sayısının kitabın maliyetini bile karĢılamayacak kadar az olduğu göz önüne alındığında, bu Ģiir kitabının maliyetini Enver Ercan cebinden karĢılıyor olabilir mi? Elbette ki hayır. Enver Ercan’ın özellikle genç Ģairlerden para alarak Ģiir kitaplarını bastığı sağır sultanın bile duymaktan bıktığı bir rezilliktir. Haydar Ergülen, Sina Akyol ve olası birkaç dostu dıĢındaki Ģairlerin, özellikle de genç Ģairlerin Ģiir kitaplarını kendilerinden maliyet artı yüzde yüze kâr alarak basmaktadır. Yani Sina Akyol’un, Haydar Ergülen ve Enver Ercan’ın diğer dostlarının satmayan kitaplarını maliyeti, genç Ģairlerin sırtından çıkartılmaktadır. Bizzat bu genç Ģairler, Enver Ercan’a kazandırdığı para ile Sina, Haydar ve benzerlerinin kitaplarını finanse etmektedirler. Enver, genç Ģairlerin kitaplarından elde ettiği kârın bir kısmını afiyetle yerken, bir kısmıyla da dostlarına ulufe dağıtıp Ģiir kitaplarını bedavadan basmaktadır. Bu durumu farkında olamayacak kadar zekâ özürlü olduklarını ummadığımız Sina, Haydar ve benzerleri ise hiç utanıp sıkılmadan Ģiir kitaplarının maliyetinin genç Ģairlerin sırtından çıkartılmasına göz yummaktadırlar. Enver gibi “sanatı okkayla satan” birinin dostundan da farklı bir tavır zaten beklenemez. Enver, 80 sonrası, 24 Ocak Kararları ile startı verilen “köşe dönücülüğün” yayın ve Ģiir dünyasındaki en tipik örneğidir. Vasat Ģiirler yazan bir Ģairden öte Ģiir düzleminde bir niteliği yokken, Varlık Dergisi’nin iktidarını ele geçirmesiyle baĢlayan, kendi dergisi Yasak Meyve ve ilgili yayınevi KomĢu Yayınları’nı kurmasıyla zirveye çıkan, pek
çok Ģiir yarıĢması jürisinden yer almasıyla pekiĢen “majör iktidarı” ile köĢe dönücüğü yayıncı/Ģair tipolojisinin en çarpıcı örneğidir. Varlık, Yasak Meyve dergileri, KomĢu Yayınları ve sayısız yarıĢma jürisinde yer almasıylai edebiyat baronlarının en önde gideni haline gelen Enver, elbette bunu egosal ve parasal ranta çevirmektedir. Öncelikle en ağır sıklet erk odağıdır, kapıkulluğu ile palazlanmaya razı genç Ģairler için. ġiir kitaplarını, koĢar adım, maliyet artı yüzde yüze kâr ile Enver’e bastıran genç Ģairler, aslında ezilen, sömürülen kiĢiler değil, bizzat çıkar uğruna kendilerini satan zavallılardır. Enver, paralarını alıp kitaplarını basar, karĢılığında da elinde bulundurduğu dergiler ve yarıĢmalar aracılığıyla bu kapıkullu Ģairlerini palazlandırır. Parasal rantın dıĢında, erk odağı olmanın egosal rantını da yer, istediği gibi bu sefil Ģaircikleri yönlendirir, parmağında oynatır. Onlar da kolay yoldan Ģiir camiasında palazlanmak adına, emre amade sustalı maymunluk etmekten hiç çekinmezler. Çünkü onlar da Enver’i türeten köĢe dönücü zihniyetin ürünleridir, çıkar için her Ģeyi yapmaya hazırdırlar, hiçbiri için politikpoetik etik, ilke vs. gibi kavramların önemi yoktur. Yeter ki onaylansınlar edebiyat baronlarınca, reklamları yapılsın, dergilerde/yıllıklarda/ antolojilerde kendilerine övgüler düzülsün, Ģiir ödülleri lütfedilsin, Ģiir kongresi/paneli/konferansı/festivali adı altında, asıl maksatın “bedavadan gezelim, görelim, rakı-balıktan istifade edelim” Ģeklinde olduğu etkinliklere davet edilsinler. Sadece Enver mi peki günah keçisi? Ya eski devrimci Alaattin Topçu’nun yoldan geçeni Ģair/yazar yaptığı, yazarından para alarak kitap basan bir diğer vampir yayınevi? Ya solcu geçinip gene Ģairinden yüzde yüz kâr alarak kitap basmakta beis görmeyen Ġsmet Arslan’ın Berfin Yayınları? Ya Veysel Çolak’ın da kitaplarını bastırdığı, aynı Ģekilde yüzde yüz kâr ile yazarından para kazanan Etki Yayınları… Bu örnekler çoğaltılabilir, ama bu vampir yayıncıların sayılarının azaltılması, öncelikle tüm yazar ve Ģairlerin para vererek kitap bastırmayı reddetmesiyle baĢlar. ġiir satmayan bir tür olduğu için yayınevine kitabınızın maliyeti ödemeniz anlaĢılabilir, kabul edilebilir bir durumdur, ama aslında size telif ödemeleri gerekirken bir de üste sizin sırtınızdan para kazanmalarına göz yumarsanız, sonuç olarak sizin sırtınızdan Veysel Çolak’ın kitabı çıkar, Sina Akyol’un kitabı çıkar ve kârın diğer kısmı da vampir yayıncının kör kursağına gider. Yazarından para talep etmeyen ve aslında olması gerektiği gibi telifini de ödeyen yayınevleri, eserleriniz çok nitelikli de olsa kitaplarınızı basmayabilir ki o alanda ne çok ahbap-çavuĢ iliĢkisinin döndüğü, bu yayınevlerinin çoğunun eserin niteliğinden çok satılabilme olasılığını önceleyerek kitap bastıkları da çok bilinen bir gerçektir.
Yakın gelecekte, en çok yirmi sene içinde, matbu dergi/gazete/kitap kalmayacağı öngörüldüğünde, internetin geniĢ olanaklarının yayın tekellerinin erkini yıkma olanağı sağladığı göz önüne alındığında, en ideal yol, e-yayınevleri örgütlemek olarak gözüküyor. Kendi yayın çizgisini ve ilkelerini belirleyerek örgütlenen yazar ve Ģairler çok ucuz bir maliyetle eserlerinin e-kitap olarak okunup indirilebildiği siteler düzleminde e-yayınevleri kurabilirler. Ya da bireysel olarak, ekitaplarınızı, www.scribd.com , www.issuu.com gibi e-kitap yayımlayan sitelerde okurlarına ulaĢtırabilirsiniz. Onurunuza sahip çıkın, kendinizi inek gibi sağdırmayın, paranızı bu vampir yayıncılara kaptırmayın. Hiçbir edebiyat erkine mihnet etmenize gerek yok zaten. Eğer eserleriniz nitelikliyse, tarih sizi er geç hakettiğiniz yere koyar ve yayın tekellerini yıkma olanağı sağlayan internet sayesinde bugünden yarına sayıları artarak okurlarınıza ulaĢabilirsiniz de. SERKAN ENGİN Ocak 2011
Neler Uğruna Şiir Yazmıyorum (Atını al tımarını sikeyim) Nobel Edebiyat Ödülü’nü almak için Ģiir yazmıyorum. Ola ki elli sene sonra beni bu ödüle aday göstermek gafletinde bulunanlar çıkarsa, Ģimdiden ödülü reddettiğimi, hatta birilerinin bana ödül vermeye kalkmasını hakaret saydığımı belirtmek isterim. Bunun politik-etik gerekçelerini daha iyi algılamak isteyenler “Ödül Düzleminde Şiir Erkini Yıkmanın Anatomisi” adlı yazımda, yeterince veri bulacaklardır. Nobel Edebiyat Ödülü’ne olası, farazi aday gösteriliĢimi daha Ģimdiden reddettiğimi ifade ettikten sonra, ulusal ve uluslar arası diğer tüm ödülleri de reddettiğimin altını çizmeme ihtiyaç olmasa gerek. Uluslar arası edebiyat-Ģiir ödüllerinde iĢleyen mekanizmaları bilemiyorum, ama ulusal çaptaki ödüllerin iĢleyiĢi hepimizin malumu. Ödülü bir sıçrama tahtası olarak kullanarak “ünlü” olmak, bu “ün” üzerinden maddi ya da manevi rant sağlamak, Ģair olarak bu yolla rüĢtümü ispatlamak, ödül yoluyla ulufe dağıtan Ģiir erk odaklarına biat etmek, bu Ģiir baronlarının politik-poetik dümen suyuna girmek, bu kiĢilerin müridi olmak gibi dertlerim yok. Yani “Atını al tımarını sikeyim”… ġiir yıllıklarına (ya da antolojilere) girmek için yazmıyorum. Ülkemizde baĢlangıcından bu yana her biri nesnel olmaktan çok uzak kalmıĢ, politik-poetik yanlılığın ötesinde, kirli kiĢisel iliĢkiler, intikamlar için araç olarak kullanılmıĢ Ģiir yıllıklarını, adamdan saymıyorum. (Bu noktada, kendisine kötü söz eden şairi, hazırladığı şiir antolojisine almaktan çekinmeyen, tepeden tırnağa şiir namusuyla, şövalyece davranan İhsan Topçu’nun, tüm şairler, yıllıkçılar, eleştirmenler tarafından örnek alınabilmesini diliyorum…). Hangi Ģiirim- poetik yazım hangi antolojiye alınmıĢ ya da alınmamıĢ diyerek de zerre kadar takip etmiyorum, ama kalkıp birkaç gülünç Ģair gibi “Filanca editöre küstüm, benim Ģiirlerimi yıllıklara zinhar almaya kalmasın” da demiyorum, çünkü idealize edilmiĢ, olması gereken bir Ģiir yıllığının amacı, Ģiir coğrafyamızın yıllık fotoğrafını çekmektir. Burada toplu fotoğrafa girmekten kaçınmanın tek yolu, dergilerde hiç Ģiir-yazı yayımlatmamak olmalıdır. “Filanca editöre küsen” gülünç Ģairlerin, bu yolla diğer Ģiir yıllıklarını onaylıyor olduklarını (ki diğer hiçbir yıllığa rest çekmediler) fark edememeleri acınası. (Tabi o yıllıklarda kendi Ģiirleri her sene boy gösteriyordu ne de olsa. Ne gerek vardı o zamanlar, durduk yerde Ģiir yıllıklarını eleĢtirmeye). Oysa ilk Ģiir yıllığından bu yana, “olabildiğince nesnel”,
bilinçli olarak öznel seçimlerin bataklığına girmemiĢ Ģiir yıllığı hiç olmadı bu coğaryada. Buna rağmen Ģairler, kendileri için karne saydılar bu yıllıkları. Kırık not alınca “Örtmen bana taktı”, dediler, iyi not alınca koĢar adım aferin alacakları kiĢilere gösterdiler karnelerini. Obur egolarını doyurmak isteyen Ģairler tarafından, kendisine gereğinden çok daha fazla değer atfedilen Ģiir yıllıkları, aslında teknik bir dokümantasyondur, yıllık hazırlayıcıları da teknisyen. Teknik çalıĢmanın baĢarısız kotarılmıĢ olması sadece teknisyenin ayıbıdır. ġairlerin obur egolarını beslemek adına, yıldızlı pekiyi almak düĢleriyle debelenmeleri ise sadece yıllık hazırlayıcı Ģiir tarihinin “hizmetçilerinin” erk gücünü arttırır, Ģair-yıllıkçı hiyerarĢisi oluĢturur. Tıpkı biat kültürünün hüküm sürdüğü sefil coğrafyamızda bireylerin, topyekûn kendilerinin çıkarları için “hizmetçi” olması gereken politikacıların karĢısında el pençe divan durması gibi. ġairler karnelerini yırtmadıkça, yıllıklara girip girmediklerine karĢı kayıtsız kalmadıkça, yıllıkçıların erk alanı geniĢler ve bu traji-komik oyun temcit pilavı olmaya devam eder her sene. Buyrun, isteyen elinde gezdirsin gülünç karnesini, ben almayayım. Yani “Atını al tımarını sikeyim”… “Reytingimi” arttırmak uğruna, son on yıldır “moda” haline getirilen puĢt-modernist Ģiirler düzleminde yazmıyorum. ġiirden anlam’ı, anlak’ı, yaĢayan “sahici” insanı dıĢlayan, sürrealizmden ödünç alma oto-didakt yöntemiyle Ģair öznenin bilinç altını kusmasından, sözcük ve harf oyunlarından öteye gitmeyen, öteki’ni önemsemeyen ve böylece kendi yaralarınızdan baĢkasına ilgi duymanızı, empati kurmanızı engellemek isteyen, kapitalizmin yabancılaĢtırmasını besleyen, bizzat kapitalizmin kendi çıkarlarının bekası için istediği mankurtlaĢmıĢ, “çoban köpekleri gibi aptal”, sormayan, sorgulamayan, itiraz etmeyen, eleĢtirmeyen, örgütlenip “devirmeyen”, birer tüketim makinası haline getirilmiĢ bireyler üretmek için Ģiir coğrafyasında palazlandırdığı bu “sentetik” post-modernist Ģiir, bir insanlık suçudur. Çoktan arkaik hale gelmiĢ bir estetik algının neo-Ģaklabanlığı olan görsel Ģiir/somut Ģiirler de bu puĢtmodernist Ģiir panayırının “iĢ” koludur. Dergilerde kolay köĢe kapmak, ödüller için takla atmak, gazetelerin kitap eklerinde hakkımda övgüler düzdürmek uğruna bu insanlık suçuna iĢtirak etmiyorum. Yani “Atını al tımarını sikeyim”… “Ünlü” yayınevinden Ģiir kitabımı çıkartmak adına vampir yayıncılara rüĢvet vermiyorum. Maliyetinin üstüne yüzde yüz kâr ekleyerek Ģiir kitabımı basmalarına, bu kârın bir kısmını iĢkembelerine indirmelerine izin vermiyorum. Kârın geriye kalan kısmıyla bu vampir yayıncıların Ģair
dostlarının, yayımlanmasını istekleri Ģiir kitaplarının, tarafımca finanse edilerek basılmasına göz yummuyorum. Bu rüĢvetin karĢılığı olarak vampir yayıncıların, “ünlü” dergilerinde reklamımı yapmasını, yandaĢlarının ise gazetelerin kitap eklerinde “kitap tanıtımı yazısı” adı altında Ģahsımı pohpohlamasını reddediyorum. Yani “Atını al tımarını sikeyim”… ġairlik “üst kimliği” edinmek için Ģiir yazmıyorum. Gördüğüm buncaları Ģair ise (istisnalar hariç) ben anti-Ģair olmayı, Ģiirli köyün delisi olmayı, Ģiir haini olmayı seçiyorum. Yakamdaki gülünç Ģair rozetiyle sefil bir bar faresi olarak genç kadınları yatağa atma çabalarına girmek için Ģiir yazmıyorum. Cihangir Orospu Çocukları Cumhuriyeti’nde gerzek bir “entel karikatürü” olarak dolanmak için Ģiir yazmıyorum. Ġstanbul ġiir Dûkalığı’na yamanmak için Ģiir yazmıyorum. Yerel ya da ulusal gazetelerde köĢe kapmak için Ģiir yazmıyorum. BeleĢ “rakı-balık” sefası için, Ģairler ve Ģair olma heveslileri dıĢında hemen hiç kimsenin katılmadığı Ģiir dinletileri/panelleri/kongreleri gibi, aslen belediyelerin, derneklerin, üniversitelerin maddi kaynaklarını, yani halkın vergilerinden toplanan paraları küçük konformist çıkarlar uğruna sömürmek için ya da kitap fuarlarında yalancı pehlivan gibi boy göstermek için Ģiir yazmıyorum. Annem beni sevsin diye Ģiir yazmıyorum. Babam bana “aferin” desin diye Ģiir yazmıyorum, sevgilim bana hayran kalsın diye Ģiir yazmıyorum… Benim Ģiirde temel derdim, okurun empati ya da özdeĢlik kurabileceği, yani hayata geçen Ģiirler yazabilmek, okurun kalbine iki dize çakabilmek. Benim Ģiirdeki asli görevim, bütün horlanan, dıĢlanan, yok sayılan, kenara itilen, ezilen ve sömürülenlerin Ģiir düzleminde dili olabilmek. Böylece toplumsal farkındalık yaratarak kapitalizmin yabancılaĢtırmasına kendi sıkletimce karĢı durmak. "Kırık Çırak", "Tenha Tezgahtar", "Kız Veysel", "Ġtirazlı ĠĢporta", "Evsizliğin Çocukluğu", "Genelev Travması",...gibi Ģiirleri yazmamın nedeni de budur. Birgün Ģiirlerim ya da dizelerim, boyacı çocukların sandıklarına, tezgâhtar kızların cep aynalarının arkasına, simitçilerin camekânlarına, gündelikçi kadınların mutfak dolaplarının kapaklarına, fabrikaların, arka sokakların, kenar mahallelerdeki liselerin duvarlarına yazılmaya baĢlanırsa, iĢte o zaman, Ģiir adına bir Ģeyler yapmaya baĢlamıĢım demektir. Serkan Engin Temmuz 2011
İstanbul Şiir Dükâlığı’na Siktir Çekmenin Anatomisi TaĢra aslında uzak demektir. "Taşramızdan sormak ile kimse bilmez ahvalimiz" dediği dizedeki gibi Muhyi'nin, "Zahit bizi tan eyleme" adlı BektaĢi nefesinde. Peki, nereye uzak? Ġstanbul'a uzak. Ġstanbul nedir? Ġstanbul siyasal iktidarın merkezidir imparatorluk döneminde. Bugün de sanat erkinin merkezidir, Ģiir erkinin merkezidir. Ġktidar yalakası, çanak yalayıcı divan Ģairlerinden kalma bir bakıĢ açısıyla, Ġstanbul dıĢında yaĢayan Ģairleri "taşralı" diye küçümseyen bir Ġstanbul ġiir Dükâlığı vardır (Ne acıdır ki bu dükâlıktaki şairlerin çoğu, aslında "taşra"da doğup büyümüş ve İstanbul'a kapağı attıktan sonra geldikleri yerde yaşayan insanları küçümseyerek aşağılık komplekslerini bastırmaya çalışan zavallılardır). TaĢra(!)daki Ģairler onlara biat etsin isterler. Kendi hegemonyalarına katılsın isterler. Müritleri olsun isterler. Onlara en fazla bu hakkı(!) tanırlar. Bunların çoğu, Cihangir Orospu Çocukları Cumhuriyeti’nde dip dibe yaĢarlar. Birbirlerini okumaz, ama yüzlerine karĢı överler, sonra da arkalarından çekiĢtirir, küfrederler. Ülkeyi Cihangir'den ibaret sayıp taĢra(!)da nitelikli Ģiir üretilemeyeceği Ģeklinde, divan Ģairlerinden kalma hastalıklı ve küstah bir düĢünce yapıları vardır. “Topunuza gülle koyayım” diyorum bu Ģiir köçeklerine, bu sefil dükâlığa yamanmayı reddeden tüm taĢra(!)lı Ģairler namına. Taşrada İsyan Hazırlıkları "topunuza gülle koyayım" bahadır elal dilim sürmene bıçağı sokarım istanbul Ģiir dükâlığı’na taĢralı bir dizeyim dirimin alnına yazılı Serkan Engin Güney Dergisi Ocak-Şubat-Mart 2007
Rimbaud’a şiirli mektup, kısa metrajlı Onlar ki, el pençe divan durup Ģiir erklerinin önünde, böyle kapıkulu, bunca köpekleĢerek, Ģiir namuslarını takas ettiler, kıçı kırık ödüller, büyük yayınevlerine giriĢ vizeleri, antolojilere ve Ģiir yıllıklarına sızabilme ulufeleri, vesaire vesaire gibi, daha ne çok paçavra ile. Siktir et, umursama Rimbaud; orospu çocuğu bunlar son tahlilde iĢte.. Serkan Engin Kasım 2010
Şiirin Şerefli Çocukları’na dair, kısaca Bu ülkede bütün Ģerefli Ģairler, yoksul yaĢayıp yoksul ölmüĢlerdir, siyasi erkin köpeği olmayı reddederek. Ne baĢbakanların sofrasında çanak yalamıĢlar, ne “devlet sanatçısı”! diye ucube bir tanımı olan, siyasi erkin ulufesine itibar etmiĢler, ne devlet televizyonunda hükümet uĢaklığıyla köĢe kapmıĢlar, ne meclise girme ulufesine takla atarak devletin kadrolu uĢak-Ģaircikleri olmuĢlar, ne de siyasi erkin sunacağı herhangi baĢkaca maddi-manevi olanağa tevessül etmiĢlerdir. ĠĢte “Sivil ġair” Ece, iĢte “Romantik Komünist” Nazım, iĢte “Cins ġair” Cemal, iĢte Turgut, iĢte Can, iĢte…iĢte tüm onurlu çocukları Ģiirin. Hepsine, kalbimden havalanan serçeleri yolluyorum, içten teĢekkürlerimi ve saygılarımı sunmak için, Ģiir-sanatçı-aydın namusunun nasıl olması gerektiğine dair, hayatlarıyla bizlere pırıl pırıl birer örnek oldukları için her biri. “Biz bir şairi şiir yazsın için ölümle korkuturuz dom!” Ece Ayhan Serkan Engin Kasım 2010
BEN VE ŞİİR’İN İNTİKAMI BEN," KÖTÜ YOL" A DÜġÜRÜLMÜġ, KÜÇÜK, KĠRLĠ ÇIKARLARA ALET EDĠLMĠġ, ÖRSELENMĠġ, ZULME UĞRATILMIġ “ġĠĠR'ĠN ĠNTĠKAMIYIM”! BEN, KĠTAPSIZ ÖLDÜRDÜĞÜNÜZ ZAFER EKĠN KARABAY ĠLE ÖZGE DĠRĠK'ĠN HORTLAĞIYIM! BEN, FAġĠZMĠN KURġUNA DĠZDĠĞĠ NĠKOL VAPTSAROV'UN GÖZLERĠNDEKĠ SON KÜFÜRLÜ BAKIġIM! BEN, ÖDÜLLERĠNĠZE, YAYINEVLERĠNĠZE, DERGĠLERĠNĠZE, YILLIKLARINIZA, ANTOLOJĠLERĠNĠZE SÜMÜĞÜNÜ BĠLE ATMAYAN ADAMIM! BEN, ġĠĠR BARONLARININ, KÖÇEKLERĠNĠN, KAPIKULLARININ ÇANINA OT TIKAMAK ÜZREYĠM KĠ ANCAK VE ANCAK "BEN ÖLÜNCE ĠL DURULUR"! BEN, TEK KĠġĠYĠM BELKĠ BUGÜN, BELKĠ BĠRKAÇ KĠġĠ, AMA TARĠHĠN ÖNÜNDE CEMĠ CÜMLENĠZĠ ÇÖPE ATACAK SELLERCE ADAMIN ĠÇĠNDE BĠR DAMLAYIM! SERKAN ENGİN ARALIK 2010