Hasret bitiyor. Altı yıl aradan sonra Gezici Festival İzmir’ e dönüyor. 16 yıl önce Ankara’ dan yola çıkmışlardı. Sırtındaki torbada armağanlar taşıyan Noel Baba gibi bavullarında filmlerle gelen o güzel sinema insanlarıyla İzmir’de tanıştık. On yıl boyunca Fransız Kültür Merkezi’nin ve İzmir Sanat’ın salonlarında bize Avrupa Sineması’nın en iyileriyle en yenilerini gösterdiler. Bilmediğimiz ülkelerdeki insanların hikâyeleriyle büyülendik. Getirdikleri sadece film değildi, onlar bize sinema sanatının büyüsüyle birlikte kendi enerjilerini, ışıklarını ve sevgilerini getirdiler. Gezici olmanın dinamik yapısı ve romantik çağrışımı, onlara başka festivallerde hissedilmeyen bir aura kazandırdı. Her gittikleri şehirde sürekli kendini yenileyen, her yıl anka kuşu gibi yeniden doğan, her zaman genç, yenilikçi ve devinimi hiç tükenmeyen bir festival olarak vardıkları her durakta bir karnaval sevinciyle karşılandılar. Onlar bir hafta kaldıkları şehirde öyle silinmez bir iz bıraktılar ki, o şehir artık onlar gelmeden önceki şehir değildi. Gezici Festival’i izleyen gençler aynı değildi. Bir sihirli değnek dokundu onlara. Sihirli bir aynanın içinden geçtiler, önlerinde bir harikalar diyarı açıldı. Şehre bir festival geldi, hayatımız değişti. Gelecek için yeni hayaller, taze umutlar edindik. Yıllar içinde Gezici Festival’le tanışan gençlerin pek çoğu bugün sinemamızın değişik alanlarında çalışıyor. Kimi yönetmen, kimi görüntü yönetmeni, kurgucu, sanat yönetmeni,
yapımcı, film eleştirmeni ya da senarist oldu. Kimi kendi kentinde film festivali düzenliyor. Gezici bir sinema okulu gibi sinema tutkusunu kentten kente taşıyor, genç sinemacıların ustalarla buluştukları atölyelerde yeni sinemacılar ufuklarını genişletiyor. Bugün teknolojinin yeni olanaklarıyla tanıştıkça unuttuğumuz bir şey var. Film sinemada seyredilir. Satın almadığımız her sinema biletiyle eski sinema salonlarının kapanışında payımız olduğunu hatırlayalım. Gezici Festival’i bu yıl İzmir Sinema ve Görsel Sanatlar Derneği tarafından yenilenerek kente kazandırılan İzmir’in en eski sinemalarından biri olan Konak Sineması’nda izlemenin sevincini yaşayacağız. Konak, benim de küçük bir çocukken ilk kez film seyretme zevkini yaşadığım sinemaydı. O gün Romy Schneider’in oynadığı Sissi’yi gördüm. Sissi masal gibi bir filmdi, Sissi’nin masal gibi hayatının trajik sonunu çok daha sonra öğrenecektim. Hayatı güzelleştiren filmlerdi. Sinema salonu, karanlığın içinde parlayan bir demet ışığın içinden bize yeni hayaller sunan sihirli şatomuzdu. Gezici Festival’in 16 yıl önce Ankara’ dan yola çıktığı günlerde Avrupa Sineması’nın başyapıtlarını görebileceğimiz başka olanaklar yoktu. Henüz DVD’ler çıkmamıştı. Yavaş yavaş yıkıma terk edilen eski sinema salonlarından el ayak çekilmemişti. Gene de sadece ticari sinemanın örneklerini izleyebiliyorduk. Sinematekler kapanmıştı. Gezici Festival’in özenle seçtiği programlarla, sinemanın “sanat” yapıtlarıyla ilk kez karşılaştı pek çok izleyici. Sinemadan mahrum olan birçok kente büyüyüp ağaç olacak tohumlar ektiler. Gezici’nin eğitiminden geçen pek çok genç bugün Anadolu’nun çeşitli kentlerinde kısa filmler, belgeseller çekiyor, hikâyelerini festivaller yoluyla dünyaya taşıyor. Gezici’nin 16 yıllık serüveninin izlerini kataloglardan takip ediyorum. Ne çok kentte tekerlek izleri bırakmışlar. Ankara, İstanbul, Bursa, İzmir, Antalya, Eskişehir, Gaziantep, Diyarbakır, Mersin, Çanakkale, Drama (Yunanistan), Kayseri, Malatya, Kars, Ordu, Samsun, Artvin, Saraybosna (Bosna Hersek), Tiflis (Gürcistan), Üsküp’ e (Makedonya) bu yıl Sinop katılıyor. Bütün bu kentlerde tekrarlanan, yenilenen festivallerin
arasında Kars’ta düzenlenen Gezici Festival’in benim hatıralarımda da özel bir yeri var. Kars’ın büyülü atmosferinde gerçekleşen festivali unutulmaz kılan bir kentin festivalle bütünleşmesiydi. Şimdi uzak bir hayal gibi belleğimizde yer eden Kars, Gezici ile yeniden doğmuş gibiydi. Gezici’nin Kars’ta bıraktıkları izlerden bir Kosmos yaratıldı. Kars Öyküleri doğdu. Bize farklı hikâyeleri taşıyan filmler, dünyayı başka bir gözle sorgulamamızı sağlar. Sinema bütün sanatların birikimini kullandığı gibi aynı zamanda felsefenin izdüşümünü taşır. Büyük filmler bize insanın varoluşuna dair bir sırrı keşfetme zevkini verir. Sinemanın sanatsal yaratıcılarının hazinesini, sıradan filmlerden ayıran da belki bu gizemli yanıdır. İlk yılından başlayarak bize Ingmar Bergman’ın, Andrei Tarkovski’nin, Federico Fellini’nin, Victor Erice’nin, Fassbinder’in, Jean Renoir’ın, Louis Malle’in, René Clément’ın, Jacques Tati’nin, Ettore Scola’nın, Kieslowski’nin, Jiri Menzel’in, Antonioni’nin, Wajda’nın, Jean Vigo’nun, Buñuel’in, François Truffaut’nun, Istvan Szabo’nun, Jean-Luc Godard’ın, Claude Sautet’nin, Bertrand Tavernier’nin, Alain Resnais’nin, Almodovar’ın, Haneke’nin, Kaurismäki’nin, Dardenne Kardeşler’in ve onlar gibi yüzlerce ustanın ölümsüz başyapıtlarını armağan ettiler. Gezici’ye binlerce teşekkür ediyoruz, hayatımıza anlam katan bu filmler için. Gezici sadece bir film festivali değildir. Her yıl yayımladıkları sinema kitaplarıyla, yurtdışında sinemamızı tanıtan kataloglarla, büyük festivallerdeki stantlarıyla sinemamızın tanıtımını üstlendiler. Gezici Film olarak Kars Öyküleri, Siyah Beyaz gibi önemli filmlere imzalarını attılar. Biz Gezici’nin başrolünü üstlendiği uzun, ince bir yol filmini bekliyoruz şimdi. Çünkü memleket gibidir festival, tekerleklerinin izinden yeni hikâyeler, olağanüstü filmler gelir, yeni hayaller, umutlar vaat eder. İzleri takip eden çocuklar büyür, sinemacı olur. Karpuz kabuğundan yapılan gemiler dünyayı gezer, hikâyelerimizi başka coğrafyalara taşır; barış güvercini gibi kanat çırpar, insanlığın, kardeşliğin, sevginin ve barışın kitabını yeniden yazar. Şükran Yücel