Selam, Editör yazýsýnýn baþlýðý "yeni gelin" olan bi fanzin vardý. Adýný cidden hatýrlamýyorum. Neyse, bizim yazýnýn baþlýðý da "Smells Like Teen Spirit" olacaktý ama "Drain You"nun daha iyi bi þarký olduðunu düþündüðümden Nirvana yý iþe karýþtýrmamaya karar verdim. Böyle iyi. Okuduðunuz þeyin basýlý olarak yayýnlanmasý için verdiðim çabayla inanýn Guns N' Roses þimdiye üç albüm yayýnlardý. Ama olmadý. Gunz da albümü hala yayýnlamadýðýna göre ardýna sýðýnacak bahanemiz var diyelim. Dergi içeriðinden editör yazýsýnda bahsetmek pek anlamlý gelmiyor bana. Zaten okuyunca göreceksiniz. O nedenle genel çerçeveden biraz bahsedeyim. Salt metal dergisi deðil Siyah Beyaz. Yani evet metal içeriði epeyce aðýr basabilir ama bunun için kasmadýk. Ne varsa o çýktý. Gerçi o Opeth araya nasýl karýþtý anlamadým ama oldu bi kere :) Her ne kadar yazýda fazla sözü geçmese de son albümleri çok iyiydi adamlarýn, dayanamadýk diyelim. Neyse konuyu daðýtmayalým. Bu tarz dergilerin olmazsa olmaz kliþesi "sinema sayfalarý" olayýna da girmemiz kaçýnýlmazdý. "Soldaki o afiþ ne ayak" cümlesini taa burdan duyuyorum. O sayfayý öyle fantastik afiþlere ayýrdýk. Hani vakti zamanýnda gerçekleþtirilmiþ ve kan gövdeyi götürmüþ konserlerin afiþlerinden her sayýda bi tane atalým dedik. Michael Jackson a da ilk sayýda mutlaka bi yazýyla yer vermek istemiþtim. Ama hayat adil deðil biliyosunuz. Bi de ben sýkýldým artýk Michael Jackson yazýsý yazmaktan. Fotoðraf anlatýyor zaten herþeyi. Periyodu aylýk düþünüyoruz. Aylýk dergi dediðin ayýn birinde çýkar. Tarihin sarkmasý çok can sýkýcý bi durum. Aylýk format iyidir. Þebnem Ferah da iyidir. Her ay albüm yayýnlasa dinlerim. Altýnda imza olmayan yazýlar bana ait. Görsel tasarým da bana ait. Her yere adýmý yazmayý sevmediðimden sadece burada belirteyim dedim. Önümüzdeki maçlarda durum deðiþebilir ama. Hatalarýmýz varsa affola. Hoþbulduk... Selim Varýþlý selimvarisli@gmail.com
GÜLBÝN ERDEM
Melodik ama sert hareketlerle agresifliðin altýný kendine has epic bir soundla çizen Amon Amarth, tarz olarak bakýldýðýnda Death Metal de göze çarpar bir yer edindi. Fakat yeni jenerasyona uymak için midir bilinmez, kendi tarzlarýný herkesten ayrý tutarak büyük bir cesaretle Viking Metal yapýyoruz diyerek, kim bilir belki yeni bir akýmýn da öncüsü oldular. (Editörün Notu: Burada Bathory ve cenahýný Black Metal den sayýyoruz) 1992 Ýsveç çýkýþlý grup, ismi için Yüzüklerin Efendisi filminde yer alan Mount Daðý ndan (Mordor) ilham almýþ. Kolaylýkla özdeþleþtirebilirsiniz aslýnda, çünkü ne zaman kulaklýðýmda son ses açýp dinlesem, kendimi mitolojik bir savaþýn içerisindeymiþ gibi hissederim. Zaten Viking ve Ýskandinav mitolojisini müziklerine yansýtmayý misyon edinen bu grubun en belirgin özelliði de gerek tarzý,
gerekse þarký sözlerinde yer alan bu ironizmi kendilerine has armonileriyle harmanlayan alt yapýlarý olsa gerek. 1992 den önce grubun elemanlarý bir araya toplandýklarýnda, sadece eðlenmek ve gürültü çýkarmak için bu müzikal yolu seçtiklerini söylerken, 1993 yazýnda ilk demolarý olan ve asla yayýmlayamadýklarý Thor Arise ý kaydederler. Ýçerisinde bir adet Black Sabbath coverý da bulunan toplam 5 parçalýk demo yeterince baþarýlý bulunmaz. Yeni prova çalýþmalarý için ümitlerini kýrmayýp tekrar stüdyoya girdiklerinde ise müzikalite bakýmýndan ilkine göre daha tatmin edici bir sound yakaladýklarý EP leri The Arrival Of The Fimbul Winter"ýn kayýtlarýný bitirirler. Kayýtlarýný underground piyasaya sürmek için çeþitli arayýþlara giren grup, bir müddet bekledikten sonra ilk plak firmalarý Pulverised Records la (Singapur) anlaþýrlar.
Uzun süren çalýþmalarýn ardýndan 1995 Kasým ayýnda grup, Peter Tagtgren e (Hypocrisy) ait The Abyss Studios a girer ve Sorrow Throughout The Nine Worlds adýný verdikleri albümü kaydeder. Uzun uðraþlarýn ve çalýþmalarýn ardýndan albüm 1996 yýlýnda piyasaya sürülerek, grubun dünya çapýnda seslerinin duyulmasýný saðlar. Grubun bateristi Nico nun yerine Martin Lopez geldikten sonra da turne, konser ve organizasyonlara çýkarak, kariyerleri açýsýndan büyük bir týrmanma sürecini yakalamýþ olurlar. Daha sonrasýnda bir çok ünlü plak firmasý ve yapýmcý tarafýndan albüm teklifi yaðmuruna tutulan ve içlerinden Metal Blade ile anlaþmayý seçen grup, 1997 yýlýnda ilk albümleri olan "Once Sent From The Golden Hall"u Peter Tagtgren ile kaydetmek için yeniden The Abyss Studios'a girerler.
Once Sent From The Golden Hall un kayýtlarýndan sonra gitarist Anders Hansson gruptan ayrýlýr. Bir ay sonra Deicide, Six Feet Under ve Brutal Truth ile turneye çýkacaðý için acil olarak gitarist arayýþýna giren topluluk, kadroya Johan Söderberg i alýr. 1998 yazýnda grup pek çok önemli festivalde yer alýr ve hemen hemen ayný zaman dilimi içerisinde davulcu Martin Lopez, kariyerini Opeth de sürdürmek için gruptan ayrýlýr. Yerine Fredrik Andersson (Marduk) gelir. Bu grubun son eleman deðiþikliði olmuþtu ve 1999 ÞubatMart aylarý içerisinde tekrar The Abyss Studios a girerek The Avenger albümü kaydedildi. 7 parçalýk albümün kayýtlarý esnasýnda herhangi bir prodüktörle çalýþýlmadý. Death ve Black Metal tarzlarý ile Viking etkileþimi, brutal altyapý ile saðlamlaþtýrýlarak harika bir albüm ortaya çýkarýldý. Grup, albümün tanýtýmý için Morbid Angel ýn headliner olduðu birkaç festivalde yer aldý.
2000 Kasým ayýnda kýsa bir sürede The Crusher albümünü alelacele kaydettiler. Bu albüm Amon Amarth ýn o zamana kadar kaydettiði en brutalite dozajý yüksek albümdü. Bu albüm sayesinde ülke çapýnda bir çok festivalde çaldýlar, Danimarka ve Almanya da ilk kez headliner olarak sahne aldýlar. Marduk ve Vader gibi devlerle No Mercy Festival e katýldýktan sonra, grubun 2001 Amerika turnesi kapsamýnda Marduk a eþlik edeceði açýklandý. Bu turne sayesinde grup ilk kez Amerika da sahne alacaktý. Ancak turne 2002 Ocak ayýna ertelenince grup Marduk u beklemeyip Diabolic (Tapma-Florida) ile beraber Amerika da konserler verdi. Bu konserlerin hemen ardýndan Ýsveç e geri dönüp Ýsveç li Death/Gore efendisi Vomitory'e Avrupa turu teklifini kabul ettirdiler. 2002 Aðustos ayýnda grup 2. kez Wacken Open Air'a çýktý ve þov yaklaþýk 12.000 kiþi tarafýndan izlendi. Wacken ýn hemen ertesinde Versus The World albümlerini kaydetmek için stüdyoya girdiler. Peter Tägtgren stüdyosunu kendisine ayýrdýðý ve baþka gruplarýn kayýt iþleriyle uðraþmadýðý için grup, Malmö'deki Berno Studio'da çalýþmaya baþladý. Albümün sýnýrlý sayýdaki Viking baskýsý, grubun hiç yayýnlanmamýþ olan eski demolarýný içeriyordu ve bu albüm grubun kariyerindeki kilometre taþlarýndan birisi oldu. Albümün tanýtýmý için 3 Amerika ve 2 Avrupa turnesine çýkýldý. Amon Amarth ýn izleyen albümü Fate Of Norns da bir önceki albüm gibi Bernö Studios da kaydedildi. Bir röportaj esnasýnda albümler hakkýnda sorulan sorulara Mikkonen þöyle bir cevap vermiþtir. "Biraz klasik kaçacak ama albümde yakalanan sound süper ve þarkýlar diðerlerine göre çok daha güçlü. Johan Söderberg'in þarký yazýmýna katkýsý öncekilere göre çok daha fazla oldu ve bu da müziðe yeni bir tat ve bakýþ açýsý kazandýrdý. Stüdyoya girdiðimizde bir çok þarkýnýn yazýmý henüz tamamlanmamýþtý ve stüdyoya girince farklý bir þeyler çýkarabilir miyiz diye merak ettik. Düþündüðümüz gibi oldu ve Bernö sayesinde müzik çok farklý bir noktaya geldi. Bu prodüksiyonda diðer hiçbir albümde harcamadýðýmýz kadar enerji harcadýk." 2006 yýlýnda çýkmýþ olan With Oden On Our Side albümlerini izleyen Dünya Turnesi kapsamýnda çalýþmalarýna baþladýklarý yeni þarkýlarýný, Ýsveç teki Fascination Street Stüdyolarý nda Jens Bogren prodüktörlüðünde kaydettiler. Metal Blade Records etiketiyle 17 Eylül de yayýnlanacaðý açýklanan Twilight Of The Thundergod adlý albümün parça listesi de kýsa bir zaman önce açýklandý. Albümden birkaç anektod sunmak gerekirse, toplam 10 parçalýk tracklist dahilinde, tanýdýk simalar bulmak mümkün. Konuk sanatçýlar arasýnda; Entombed L.G. Petrov (Guardians Of Asgaard),
Children Of Bodom gitaristi Roope Latvala, Apocalyptica (Live For The Kill) yer alýyor. Þarkýlarýn sýralamasý ise þöyle; 01 - Twilight Of The Thundergod 02 Free Will Sacrifice 03 Guardians Of Asgaard 04 Where Is Your Good 05- Vargays Of Miklagaard 06- Tattered Banners and Bloody Flags 07- No Fear For The Setting Sun 08- The Hero 09 Live For The Kill 10- Embrace Of The Endless Ocean Grupla ilgili son güncellemeleri www.amonamarth.com adresinden takip edebilirsiniz. Grubun MySpace adresi de þöyle: www.myspace.com/amonamarth
Testament ýn Low albümünü hatýrlar mýsýnýz? Grupla beþ stüdyo albümü kaydeden efsanevi gitarist Alex Scolnick in ayrýldýðý, yerine bir diðer üstat James Murphy nin geldiði albümdür. O zamana kadar pata küte Thrash icra eden topluluk, Murphy nin kadroya dahil olmasýyla keskin sayýlabilecek bir dönemeç çizmiþ ve buram buram Death Metal kokan Low albümünü kaydetmiþtir. Ýþin tuhaf taný ise, Murphy Low un ardýndan ayrýldýðý halde Testament ýn bir sonraki albüm olan Demonic te de Death Metal çizgisini bozmamýþ olmasýdýr. NBA Allstars ile havada karada kapýþabilecek kapasitede bir kadroyla kaydedilen The Gathering albümünde de pena sallayan Murphy (arada çýkan Demonic albümünden sonra gruba geri dönüyor) bu albümün de Thrash çizgisini zorlayan Death Metal kalýplarý barýndýrmasýnýn baþ sorumlusudur kanýmca (tamam tamam Steve DiGiorgio yu unutmadým). Efendim konuya neden böyle tepeden girdik? Malumunuz yeni Testament albümü The Formation Of Damnation yýllara yollara meydan okuyor. Bu 2008 model albümde, The Gathering in hemen ardýndan gruba geri dönen Skolnick çalýyor. Ve yýllar önce yaþanan Skolnick ayrýldý Murphy geldi, Testament Death Metal oldu abi mevzusu bu kez tam tersine cereyan ediyor. The Gathering deki her notasýndan ayrý kroþe sallayan Testament yerine, daha Practice What You Preach bi Testament var. Hatta eski ve yeni soundlar arasýnda eskiye biraz daha yakýn bir noktada duruyorlar ( ortanýn solu diye bi kavram vardý di mi :)). The Gathering bence grubun zirve noktasý ancak yeni albüm de hiç yabana atýlacak gibi deðil. Hatta bir tur daha dinleyim. Son albümden bu yana dokuz sene geçmiþ, özledik. Siz de buyrun çekinmeyin.
Entropy Records adýndaki küçük firma, 1993 yýlýnda And The Forests Dream Eternally adlý EP yi yayýnlarken büyük ihtimalle ileride olacaklardan habersizdi. Bugün ekstrem metal dünyasýndaki herkesin tanýdýðý bir isim olan Nergal in tek baþýna kaydettiði bu demo, sonradan yeniden yayýnlanmasýna karþýn çok deðerli olacak ve orijinali internette uçuk rakamlardan satýlacaktý Ýlk albüm Sventevith, 1995 yýlýnda Pagan Records tan yayýnlandý. Nergal e bu albümde Baal Ravenlock adlý davulcu eþlik etmiþtir. Toplam 7 parça içeren bu albüm, kuzeyin ekstrem metal adýna en soðuk ve en sert taþlarý döþediði bir dönemde yayýnlanmýþtýr. Albümde yer alan Wolves Guard My Coffin gibi parçalar da grubun o dönem yansýttýðý karanlýk havayý çok iyi özetlemektedirler. 1996 da Grom yayýnlandýðýnda Behemoth halen karanlýklardan yeryüzüne bakan ve içindeki hýrsý, konuþabildiði en iyi dil olan Black Metal ile dýþarý vuran bir topluluk idi.
Grom da kadroya bas gitarý üstlenmek üzere Les katýlmýþtý. Les in gruba dahil olmasý, Behemoth için o albümle gelen tek yenilik deðildi. Behemoth, onu ormanýn karanlýk köþelerinden soðuk daðlarýn zirvelerine taþýyacak olan yolun önemli bir bölümünü beraber kat edeceði Solistitium Records ile de anlaþmýþtý. 1997 de yayýnlanan Bewitching The Pomerania EP sinde Behemoth ilk kez renkli bir kapak kullanmýþtý ve yine ilk kez kapak albümün yanýnda sönük kalýyordu. O zamana deðin müziði kadar albüm kapaklarýyla da kendinden söz ettiren Behemoth, bu kez kapak konusunda yetersizdi. Ancak EP deki ilginç ve baþarýlý sound, kapaðý örtecek kadar iyiydi ve Behemoth artýk kafasýný yer altýndan dýþarý uzatmaya hazýrdý. Bu EP birlikte davulcu Baal Ravenlock un yerini, sonradan Behemoth tarihinde çok önemli bir yer edinecek olan Inferno almýþtýr. Inferno nun bugün halen Behemoth kadrosunda yer alýyor olmasý da Behemoth için ne derece önemli olduðunu iþaret ediyor bence. Behemoth belki Inferno kadar iyi bir davulcu bulabilirdi ama gruba Inferno gibi adapte olacak bir davulcu bulmalarý son derece zor olurdu sanýrým.
KAOSUN BAÞLANGIÇ NOKTASI Pandemonic Incantations, 1998 yýlýnýn en soðuk ve en karanlýk albümlerinden biri olarak literatürdeki yerini alýrken, Behemoth da ismini Avrupa çapýnda duyurmaya baþlamýþ, Black Metal dünyasýnda en parlak isimlerden biri olarak gösterilmeye baþlanmýþtý. Bu albümde bas gitara Les in yerine Mefisto geçmiþ ve üç eleman arasýnda harika bir müzikal uyum yakalanmýþtý; önceki albümlerle bu albüm arasýndaki müzikal uçurum, bu kanýya varmamýzýn nedenidir. Kapaðýyla da göz dolduran Pandemonic Incantations, barýndýrdýðý benzersiz atmosferle Solistitium Records un da gözdesi haline gelmiþ ve iyi bir satýþ grafiði çizmiþtir. Inferno nun bu albümdeki yeri çok önemlidir. Gruba müzikal anlamda pek çok þey kazandýran bu adam, grubun bu albümle yaptýðý sýçramada Nergal kadar önemli bir role sahiptir. Behemoth, Pandemonic Incantations ile kaosun baþlangýç noktasýna iþaret etmiþtir. Bu albüm, her ne kadar ileride olacaklar için ipuçlarý verdiyse de, bir sonraki adýmda Behemoth ikinci bir uçurumu daha baþarýyla geçmiþ olacaktýr. Bu uçurumu geçmek için Behemoth un çok iyi bir itici gücü de vardýr artýk: Avantgarde Music
BAÞLANGICIN SONU Satanica , 1999 yýlýnda Avantgarde Music etiketiyle yayýnlandýðýnda, geçmiþin karanlýk temelleri üzerine kurulan yapýnýn beklenenden çok daha güçlü olduðu görülmüþ ve topluluk, ismini metal tarihine kalýcý olarak yazdýrmýþtýr. Albüm, gruba, ismini geniþ kitlelere duyurmasýný saðlayacak bir çok konserin de yolunu açar. Açýlýþ parçasý Decade Of Therion , dönemin metal marþlarýndan biri olarak günümüze miras kalmýþtýr. Bu albümün, Behemoth fanlarýnýn sayýsýný katlayarak artýrdýðýný ve firmanýn yüzünü epeyce güldürdüðünü düþünmekteyim. Nitekim ülkemizde de bu albüm sonrasý tanýnmýþtýr Behemoth. Bu albümün Behemoth tarihinde önemli bir yer teþkil etmesinin nedenlerinden biri de, grubun ilk kez Pure Black Metal temellerinin yaný sýra Death Metal etkilerini de müziðine yansýtmýþ olmasýdýr. Her ne kadar Satanica da bu etki belli bir düzeyi aþmamýþ olsa da sonraki albümlerde gittikte artacak ve gruba muhteþem bir müzikal atmosfer kazandýracaktýr. Ýþte bugün olacaklarýn iþaretini o zamanlardan veren bir albümdür Satanica. Satanica ile beraber kadroda yine deðiþim olmuþ, basist Mefisto ayrýlmýþ ve ikinci gitara L.Kaos geçmiþtir. Bu adamla ilgili elimde ve internette fazla bilgi yok, gruptan hýzlý bir þekilde geçip gitmiþ. Her ne kadar albüm sonrasý ayrýlmýþ ise de, Behemoth un geçirmeye baþladýðý evrimin ilk aþamasý olan Satanica daki Death Metal etkilerinde L.Kaos un rolü olduðunu düþünmekteyim. Satanica ile Avantgarde Music in gözbebeði haline gelen Behemoth, kendisine gösterilen özeni ve yapýlan yatýrýmý karþýlýksýz býrakmayarak, 2000 yýlýnda önce Antichristian Phenomenon EP sini (bu EP, grubun kendine ait üç parçasýnýn ve bir video klibinin yaný sýra, David Bowie, Morbid Angel, Sarcofago ve Mayhem coverlarýný içermektedir), ardýndan da yeni albümü Thelema.6 i yayýnladý. Günümüzde halen ekstrem müzik dinleyicilerinin dilinden düþmeyen The Act Of Rebellion adlý baþyapýt, bu albümde yer almaktadýr. Bu albümde Nergal in vokallerinde önemli bir geliþme görülmekle beraber, kadroda da ciddi deðiþiklikler göze çarpmaktadýr. L.Kaos ayrýlmýþ ve ikinci gitara Havoc, bas gitara Dies Irae elemaný (sonradan Vader da da pena sallayacak olan) Novy alýnmýþtýr. Novy bu albümde Behemoth sounduna ciddi ölçüde etki etmiþ ve grubu iki basamak
daha yukarý taþýmýþtýr. Önceki albümle kendini gösteren Death Metal etkileri, bu albümde belirginleþmiþ ve grubun yeni karakteristik soundunu ortaya koymaya baþlamýþtýr. Artýk ibre Behemoth u göstermektedir ve yükseliþleri önlenemez durumdadýr. Onlar da bunun üstüne giderler ve kariyerlerinin ikinci dönüm noktasý olan Zos Kia Cultus Here And Beyond u kaydederler KÜLT OLMAK Albüm, ismine nazire yaparcasýna grubu kült statüsüne taþýr. Sert ve karanlýk besteler, aykýrý düzenlemeler ve harika bir prodüksiyon albümün genel hatlarýný teþkil etmektedirler. Thelema.6 deki kadronun korunmuþ olmasý da bu albümdeki oturaklý soundda etkili olmuþtur. Zos Kia Cultus, yorumlandýðý her dergiden yüksek notlar alýr ve satýþ rakamlarý bir kez daha Avantgarde Music in yüzünü güldürür. Behemoth bu albümden önce de bir EP yayýnlamýþtýr. Conjuration adýndaki bu EP de, bir tane stüdyo kaydý, Nine Inch Nails ve Venom coverlarý ile bazý live kayýtlar yer almaktadýr. Behemoth, Zos Kia Cultus tan sonra yeni bir albüm yapmayýp daðýlsaydý bile metal tarihinde silinmez bir iz býrakmýþ olacaktý. Ancak onlar çýtayý daha da yükseltip Death Metal in sýnýrlarýný zorlayan muhteþem albüm Demigod ý kaydettiler. Demigod, bir ortaçað katedrali görkemiyle metal dünyasýný sarstý. Hýzýn ve tekniðin sýnýrlarýný zorlayan Behemoth, Towards To Babylon, Conquer All, Slaves Shall Serve, Demigod ve Xul gibi parçalarla biz artýk Death Metal yapacaðýz der gibiydi. Býrakýn çalmayý, dinlerken takip etmesi bile zor olan riffler ve davul partisyonlarý, Nergal in buz gibi vokalleriyle mükemmel bir bütünlük oluþturuyordu. Bu albümle tüm ekstrem metal piyasasýnýn önünde eðilmesini saðlayan Behemoth, bir sonraki ile daha da tehlikeli olacaðýnýn sinyallerini de veriyordu. Ve beklenen albüm 2007 de geldi. The Apostasy, topluluðun þu ana kadar yaptýðý en iyi albüm. Bu albüm için rahatlýkla Behemoth un ustalýk devri eseri denilebilir. Century Media tarafýndan yayýnlanan albüm, grubun geçmiþ on yýlýnýn rafine edilip çifte kavrularak sunulmuþ bir sentezi gibi. Artýk gönül rahatlýðýyla Death Metal grubu olarak gösterebileceðimiz Behemoth, yeni albüm kayýtlarýnda olduðunu duyurduðu þu günlerde de isminden sýkça söz ettirmeye devam ediyor.
Malumunuz Dimmu Borgir son albümüyle birlikte Avrupa Metal piyasasýnýn tepelerine iyice týrmandý. Son üç albümdür taþ üstünde taþ, omuz üstünde baþ býrakmayan Norveçli topluluðun, davulda Hellhammer'ýn racon kestiði son albümleri In Sorte Diaboli'nin beklenen baþarýsýndan sonra atacaðý yeni adým merak konusu. Fanlarý, her albümünde senfonik sounda biraz daha yaklaþan grubun, bir sonraki adýmýnda çizgiyi geçip Manowar'ýn son albümünde yaptýðý gibi olayý fanteziye baðlamasýndan endiþeliler. Haliyle böyle bi durum, Dimmu Borgir gibi bir topluluk için dörtnala giden atýn tökezleyip yere yuvarlanmasýyla aþaðý yukarý ayný anlama geleceðinden, geçmiþ baþarýlarýný bile gölgeleyecek neticeler ortaya çýkarabilir. Son albümde yer alan "The Serpentine Offering", "The Fundamental Alienation" (bütün þarkýlarýn "The" ile baþlamasý fetiþi var evet); bir önceki albüm Death Cult Armageddon'dan "Eradication Instincts Defined" gibi parçalar grubun zaten var olan senfonik orkestrasyon mevzuatýný daha da ön plana çýkaran parçalardý. Kuþkusuz þu haliyle Dimmu Borgir gerçek bir müzikal þölen niteliðinde. Çizgiyi fazla bozmadan devam etmelerini umuyorum. Gelelim Nick Barker - Hellhammer tartýþmalarýna. Hey, silkinip kendinize gelin, tabii ki Nick Barker! Çünkü Hellhammer sadece ve sadece gerçek Black Metal gruplarýna yakýþýr! Ve Dimmu Borgir davayý çoktan satýp ýþýnsal metal oldu! Hahahaha, tabii ki böyle düþünmüyorum :) Ama kabul edelim ki böyle düþünen azýmsanmayacak bir kitle
de söz konusu. Esasýnda ben de bu karþýlaþtýrmada Nick Barker'ýn tarafýndayým. Hayýr, beraber kebap yediðimiz için deðil. Cidden Dimmu Borgir'a daha çok yakýþan bir davulcu olduðu için. Hellhammer'ýn raconuna kimsenin diyeceði yok ama Nick Barker'ýn yeri çok saðlam benim gözümde. Nitekim son albümde her ne kadar Hellhammer üzerine düþeni fazlasýyla yerine getirmiþse de Nick Barker'ýn yaratýcý hareketlerini aradý kulaklarým. Barker'ýn Testament'a girip çýkmasý da ayrý bi efsanedir bu arada. Testament bile parýltýyý görüp kapmýþ adamý. Amerikan hükumeti Barker'a sorun çýkarmasaydý (söylenen bu :)) son Testament albümünde Barker çalacaktý. Olmadý, iþ yine Bostaph'a düþtü. Olsun, onunla da kebap yedim ben :) (Ne kadar çok ünlü adamla tanýþtýðýný her fýrsatta ifade etme þeysi). Neyse konuyu daðýtmayalým. Topluluk Kasým ayýnda yeni bir DVD yayýnlayacak. "The Invaluable Darkness" adlý DVD, iki DVD ve bir bonus Audio CD'den oluþuyor. Ýlk DVD'de, The Invaluable Darkness Avrupa turnesinde kaydedilmiþ görüntüler yer alýyor. Bu görüntüler 2007 Eylül, Ekim ve Kasým aylarýnda verilen çeþitli konserlerden seçilmiþ. Ayný DVD'de sahne arkasý görüntüleri de yer alýyor. Ýkinci DVD'de ise topluluðun 2 Aðustos 2007 tarihinde sahne aldýðý Almanya Wacken Open Air - Black Metal Stage þovunun tamamý yer alýyor. Ayrýca, NRK Studio 19 - P3Session konserinden görüntüler, bir kaç klip, fotoðraf galerisi ve daha fazlasý da bu DVD'de. Audio CD'de de NRK Studio 19 - P3Session konserinin tamamý yer almakta. Merak ve heyecanla bekliyoruz.
Metal that even your Mom would like"
GÜLBÝN ERDEM
Volbeat in müzikal duruþundaki güç, saðlamlýk ve yazarken mütevazý olamayacaðým mükemmeliyetleri aklýmý baþýmdan çoktan aldý gitti Ýlk çýkardýklarý albümle baþlayan beðenim gün geçtikçe artarken, sýklýkla dinlediðim albümü henüz eskitememiþken, Volbeat in 2008 model bomba gibi albümü büyük heyecan yarattý bende. Bu vesileyle grubun bu güne kadarki geçmiþine göz atalým istedim. Tarzlarýný Elvis Metal olarak adlandýran bu safkan Rock n Roll dehalarýndan Michael Poulsen, eskiden Dominus adlý Death Metal grubuyla tanýnýyordu. Dominus, 10 sene içerisinde 4 albüm yapmýþtý ve bunlardan birinin ismi Vol.Beat idi. 2001 de Dominus un daðýlmasýnýn ardýndan Poulsen, yeni grubu Volbeat i hayata geçirdi. 2005 e kadar iki demo ve bir single kaydeden topluluk, ayný yýl ilk albümleri The Strength/The Sound/The Songs u yayýnladý. Ardýndan 2007 de ikinci albümleri Rock The Rebel/Metal The Devil ile isimlerini duyurdular. Verdikleri bir çok konser ve çýktýklarý turnelerin ardýndan yine 2007 de Live: Sold Out adlý DVD leriyle hayranlarýna hem müzikal hem de görsel açýdan bir þölen sundular. Metallica, Megadeth, Motörhead, Candlemass, Destruction gibi gruplarla turlara çýkan Volbeat in 2008 yýlý programýnda da bir çok festival bulunmakta. Punk, Hard Rock ve yer yer R&B etkili Heavy/Groove Metal in yaný sýra folk ezgilerinin de yer bulduðu müziðiyle Volbeat, olaðanüstü bir sound elde etmiþ. Melodileri genel anlamda hayli sert ve güçlü. Dinleyicilerde postmodern birer Johnny Cash ve Elvis Presley etkisi de býrakmýyor deðiller. Grubun vokalisti Michael Poulsen ýn Elvis Presley e duyduðu büyük hayranlýk ve onu idolü olarak görmesi de yakýndan takip edenler tarafýndan bilinen bir özelliði.
Bekleyiþ geçtiðimiz günlerde sonra erdi ve yeni Volbeat albümü "Guitar Gangsters & Cadillac Blood"ýn 1 Eylül itibariyle Mascot Records tarafýndan yayýnlanacaðý açýklandý. Albüm çalýþmalarýna Jacob Hansen'in prodüktörlüðünde 31 Mart tarihinde start verilmiþti. Daha çýkmadan bir çok kiþi tarafýndan yeni albümün ilk iki albümle ayný tadý verip veremeyeceði tartýþýlýyordu (ki bu her metal grubu için tartýþýlan bir gelenek haline geldi /Ed). Buna en güzel cevap, albüm öncesi yayýnlanan parçalar ve bunlardan birine çektikleri kliple, yine fark yarattýklarýný kanýtlamýþ olduklarýydý. Parçalar oldukça keyifli. Albümü öne çýkaran belirgin özelliklerden biri, kullandýklarý old school gitar riffleriyle muhteþem bir sound yakalamýþ olmalarý. Albümdeki dikkatimi çeken noktalar; Hank Williams'dan coverlanan, zamanýnda Elvis'in de söylediði "I'm So Lonesome I Could Cry adlý parça ile Marry Ann s Place de Poulsen a eþlik eden, Swan Lee grubunun güzel sesli vokalisti Pernille Rosendahl ýn parçada yakaladýðý olaðanüstü uyum oldu. Bu þarkýnýn bir özelliði de, önceki albümde yer alan Danny and Luccy , Fire Song ve Mr. and Mrs.Ness gibi þarkýlarýn devam hikayesi niteliðinde olmasý. Light a Way i çok sevmiþ olsam da ilk albümden beni hayli etkisi altýna alan Something Else Or tadýnda bir parçaya rastlayamadým. Ancak albüm geneline bakýldýðýnda, diðerlerine kýyasla daha çok eðlencenin ön planda tutulduðu bir müzik ziyafeti hazýrlanmýþ. Elvis Metal ibaresinden dolayý bunun ticari bir oyun olduðunu söyleyenlere de, bütün albüm parçalarýný baþtan sona dinlemelerini ve grubun müziði çerçevesinde deðerlendirmede bulunmalarýný tavsiye ederim. Danimarka dan çýkmýþ en iyi gruplar arasýnda gösterebileceðim Volbeat, giderek bizleri umutlandýran ve gelecekte büyük baþarýlar yakalayacaklarýnýn sinyallerini veren adýmlar atýyor.
Endüstriyel elektronik ve underground ekskavatörsel hareketlerden dem vuruyoruz bu sayfada. Bu mevzularýn dibine vurmuþ birkaç gruptan söz etmek istiyorum. Bunlarýn baþýnda Hocico geliyor (yazýldýðý gibi okunmuyor ama öyle okumak daha eðlenceli). Bu heriflerin çaldýðý tarza Aggrotech deniyor. Bildiðimiz cýpýtýs müziðin pasta cilayla ambiyanslanarak derinlemesine tribe sokulmuþ hali. Hastasýyýz. Endüstriyel müziðin post-punk kültürüyle harmanlanmasýndan elde edilen ve adýna EBM (Electronic Body Music) denilen tarz içerisinde de oldukça söz sahibi bir isim Hocico (bu komplike isimli tarzlar dönüp dolaþýp Kraftwerk ve The Sisters Of Mercy gibi isimlere dayanýr ama onlara girersek çýkamayýz þimdi). Doksanlarýn ikinci yarýsýndan itibaren ismini duyuran ve günümüz undergroundunda kült kabul edilen grup, keþke daha önce tanýþsaymýþým dedirtecek
distortion demiþken, Venom gitaristi Mantas'ýn da bu abilere sahnede gitarýyla eþlik ettiðini belirtelim.
kadar iyi müzik yapýyor. Bilhassa son albümleri "Memorias Atras", meraklýsýna tavsiyemdir. (Bi adam bi grubun son albümünü övüyosa eskileri pek sallamýyodur yargýsýný yýkalým timi). Gelelim Scooter a. Lise yýllarýmdan beri sevgi ve saygýyla dinlediðim bir elektronik müzik kültü Scooter. Hocico gibi doksanlarýn ikinci yarýsýnda etkili oldular ve No Fate, Fire, Hyper Hyper, Let Me Be Your Valentine gibi hitlerle tarzýn gündemini her daim meþgul ettiler. Her ne kadar þöhretleri underground sýnýrlarýný çoktan aþmýþsa da, halen çaldýklarý müziðin kalitesini koruyorlar. Aksanýný duyar duymaz bu herif Alman ve ismi Hans olmalý diyebileceðiniz vokalist Hans-Peter Geerdes, grubun taþýyýcý elemaný. Ayrýca grubun kimi parçalardaki distortion ihtiyacýný da karþýlýyor. Cýpýtýs standartlarýnýn çok üzerinde müzik icra eden Scooter a da kulak vermenizi de azimle tavsiye ederim. Bi de
Adý geçen diðer iki grupla alakasýz bir tarza sahip olsa da, London After Midnight ý ayný baþlýk altýnda deðerlendirmek istedim. Sýfýr derecede 1 atmosfer basýnçta Ýngiliz olmasý gereken bu grubun Amerikalý olduðunu öðrenince þaþýrmýþtým zira hem bir Ýngiliz den beklenecek müzikal aristokratlýða sahipler; hem de isimlerini aldýklarý 1927 yapýmý sessiz korku klasiði London After Midnight filmi 1920 lerin Londra sýnda geçmekte (grubun isminde London olduðunu fark etmedim evet :)). Grup, Gothic Rock ve Deathrock tabirleriyle anýlýyor. Sean Brennan önderliðindeki bu ekip, tarzý içerisinde dinlediðim en iyi albümlere imza atmýþtýr (bu Brennan ýn, hayvan haklarý savunuculuðu ve anti-faþizm gibi konuyla alakasýz mevzulara dalmýþlýðýnýn yaný sýra günümüz gothic piyasasýný beðenmeyip onlar gothic ise biz deðiliz gibi tavýrlar içerisine girmiþliði de vardýr, biraz Türk metalcisi modunda takýldýðýný kabul ediyorum). Hikayesi The Sisters Of Mercy den Bauhaus a kadar uzanan ve bugün H.I.M gibi gruplarýn öncülüðünde kitleleri peþinden sürükleyen Gothic Rock olayýnýn yegane zirvesidir benim için London After Midnight. 1998 tarihli Oddities albümlerini özellikle öneririm. Bu kadar sözünü etmiþken, film olan London After Midnight tan da iki satýr kelam edelim. Ýlk filmini 1915 yýlýnda çeken ve 1931 tarihli Dracula baþta olmak üzere çok sayýda kült filme imza atarak sessiz sinema döneminin en önemli yönetmenleri arasýna giren Tod Browning tarafýndan çekilmiþtir. Bir lost film dir (özellikle sinemanýn ilk yýllarýnda çekilen ve zaman içerisinde kaybolan, arþivlerde ve koleksiyonlarda bulunamayan filmler böyle adlandýrýlýyor). Filmin orijinal halinin bilinen son kopyasý altmýþlý yýllarda bir yangýna kurban gitmiþtir. Kýsaca, evinde öldürülmüþ olarak bulunan bir Ýngiliz soylusunun ve bu cinayeti araþtýran polis müfettiþinin çevresinde geliþen olaylar üzerinedir. Günümüzde internette dolaþan London After Midnight ise orijinal filmin set fotoðraflarý kullanýlarak 2002 yýlýnda hazýrlanmýþtýr...
Karanlýðýn hikayesi doksanlarýn sonunda Ankara da baþlýyor. Yayýnladýklarý underground kayýtlarla denizsiz þehrin karanlýðýnda uzun yýllar yanký yapan topluluk, geçtiðimiz yýl yayýnladýðý ilk albümü Nothing In Remembrance ile yatýþmýþ ruhlarýn yeniden çýðlýklar atarak ayaklanmasýný saðladý. Ominous Grief in karanlýk temalarý yaþamýn bittiði yerde baþlýyor. Hayal güçlerinin sonraya dair yarattýðý siyah beyaz siluetleri, kristal parýltýsýna raðmen soluk ve soðuk rüzgarlar estiren görkemli müzikleri üzerine inþa ediyor Ominous Grief. Onlarý tam bir Black Metal grubu olarak tanýmlamak mümkün deðilse de parçalarýnda Black Metal in karanlýðýna sýðýnýyorlar çoðu zaman. Müzik literatüründe ekstrem metal olarak adlandýrýlan genellemeye Ominous Grief i de dahil etmek mümkün. Soyut öðeleri somut görsellikle son derece baþarýlý bir biçimde buluþturan topluluk, parçalarýný sadece dinletmeyi deðil yaþatmayý amaçlayan konserler dizisi üzerinde titiz ve yoðun bir hazýrlýk çalýþmasý sürdürüyor þu sýralar. Henüz albümleri bile yayýnlanmamýþken, internette baþýboþ dolaþan parçalarýnýn mp3.com listelerinde Dimmu Borgir ý bile geride býrakarak artarda zirveye yerleþmesi, grubun potansiyelinin açýk bir örneði aslýnda. Albümlerinden de anlaþýlabileceði üzere Ominous Grief, ýþýðýn henüz çekildiði uzun ve karanlýk bir yolculuðun ilk adýmlarýnda þu an. Ve bu uzun yolda, onlarýn yalnýzlýðýnda kendi gölgesinden izler bulacaðýndan þüphesi olmayan azýmsanmayacak bir takipçi kitleleri var. Topluluðun da dile getirdiði gibi, daha karanlýk olmadý...
Adým Kerem Göðüþ. 1977 doðumluyum ve dünyalýyým. Bilgisayar grafiklerine, teknolojiye ve tabiata kendimi bildim bileli merakým vardýr ve çalýþmalarýmýn temalarýna etki eden elementler de bunlar. Kullandýðým 3D programlarýný kitaplar yardýmýyla kendi kendime öðrendim. Hayatýmý kazanmak için grafik tasarým ve dizgi iþleri yaptýðým sýrada ABD li bir müzisyen olan Michael Gabriel dan albüm kapaðý illüstrasyonu ve tasarýmý için teklif aldým. Daha sonra Avusturyalý flüt virtüözü Karin Leitner için albüm kapaðý illüstrasyonlarý hazýrladým. Bunu amatör bir grup olan Blackfield Asylum takip etti. Son olarak da 3 kez Grammy adayý olan David Arkenstone ile 2007 sonlarýnda tamamladýðýmýz Myths & Legends çalýþmamýzý yaptýk. Diðerlerinin aksine Myths & Legends da DVD videolarda çalýþtýk. Ýngiltere ve Çin in çok satan dergileri 3D World Magazine, Advanced Photoshop Magazine, CGM China dergilerine çalýþmalarýmla ilgili makaleler yazdým. 3D World Magazine, The Wishing Tree adlý çalýþmamý Image Of The Month (ayýn resmi) seçti. Bundan sonra ülkemde de bir dergi bu çalýþmama yer verdi saðolsunlar (Digital Arts). Son olarak Litvanyalý Amparo 3D firmasý için mimari görselleþtirme, Hollywood da yer alan Interlace Media ve Far Star Productions için logo tasarýmý ve illustrasyonlar hazýrladým. Yabancý forumlarda düzenlenen yarýþmalarda 20 den fazla ödül kazandým. Halen 3D üzerine kendimi eðitmeye ve çalýþmalar yapmaya devam etmekteyim. Daha fazlasý için web sitemi ziyaret edebilirsiniz
www.keremgogus.com
Death Metal denilince Avrupa da aklýma gelen ilk ülke Hollanda. Evet Ýsveç in olaya katkýsý yadsýnamaz ancak Hollandalýlar bana her daim daha samimi gelmiþtir. Hollanda da Death Metal olayýnýn öncüsü, yaratýcýlýk abidesi topluluk Pestilence dýr (evet Thanatos daha eski bi grup ama Pestilence ýn yaptýðý etkiden çok uzaklar). Seksenlerin ikinci yarýsýnda kurulan ve ilk albümü Mallevs Maleficarvm u 1988 de yayýnlayan topluluk, bu tarihten itibaren bir çok benzer soundlu gruba öncülük edecek ve ismini bir daha silinmemecesine metal tarihine yazdýracaktýr. Kapaðýndan prodüksiyonuna kadar tamamen eski usül Thrash tabanlý Death Metal soundunu yansýtan albümün dört kiþilik kadrosunda, Pestilence tarihinin üç önemli beyin adamýndan ikisi yer almaktadýr. Bunlar efsane gitarist Patrick Mameli ve basist Martin Van Drunen dir. Ýlk albüm Pestilence diskografisinde genelde es geçilir ancak esasýnda diðerlerinden aþaðý kalmaz. Grubun 1988 tarihli The Penance adlý demosunda clean vokal yer almýþsa da, ilk albümde brutal vokal Death Metal in þanýndandýr, yavaþtan ayarý verelim diye düþünülerek cleanden brutale geçiþ formatlý bir vokal kullanýlmýþtýr. Topluluðun daha ilk albümden Roadrunner ile çalýþmýþ olmak gibi önemli bir avantajý da vardýr. Ýlk albüm Roadrunner ý memnun etmiþ olacak ki hadi gençler gazý kesmeyelim diyerek hemen ikincisini isterler. Bir yýl aradan sonra gitara grubun üçüncü beyin adamý olacak olan Patrick Uterwijk geçer ve bu derbi maçý kadrosu gibi ekiple Consuming Impulse , 1989 yýlýnda raflara dizilir. Davulda Marco Foddis sabittir. Consuming Impulse, Pestilence denilince akla gelen üç kiþilik beyin takýmýnýn (üç silahþörlerin) bir arada olduðu tek albüm olmasý açýsýndan önemlidir. Out Of The Body ve Chronic Infection gibi Death Metal marþlarý bu albümde yer almaktadýr. Grubun Avrupa nýn Death i , Mameli nin de Avrupa nýn Chuck Schuldiner ý olarak gösterilmesini saðlayan albüm budur. Güzel olan her þey gibi bu üçlünün mutlu birlikteliði de fazla uzun sürmez. Consuming Impulse ýn ardýndan Martin Van Drunen gruptan ayrýlýr ve sonradan kült statüsüne ulaþacak bir baþka Hollanda lý Death Metal topluluðu olan Asphyx i kurar. Drunen in ayrýlmasýnýn ardýndan Pestilence, Tony Choy u kadroya alýr (Choy sonradan Atheist e katýlacaktýr). Pestilence ýn ne kadar çok oluþumu etkilediðini, sürekli sonradan ifadesini kullanmamdan da anlayabilirsiniz. Tarihler 1991 i gösterirken efsanevi albüm Testimony Of The Ancients yine Roadrunner etiketiyle yayýnlanýr. Testimony ipin koptuðu albümdür. Kadroya Kent Smith adlý bir de klavyeci alýnmýþ ve örneðine pek rastlanmayan bir hareket yapýlarak Death Metal albümünde klavye kullanýlmýþtýr (o dönem henüz yumuþatýlýp adýna melodik etiketi yapýþtýrýlmýþ Death Metal formlarý türememiþti). Hatta tamamen klavyeye ve akustik partisyonlara dayanan kýsa parçalara yer verilmiþtir. Buna raðmen albümden müthiþ bir bütünlük okunmaktadýr. Land Of Tears , Twisted Truth ve Prophetic Revelations gibi ayarý çok iyi verilmiþ besteler, grubun daha önce hiç bu kadar öne çýkarmadýðý yaratýcýlýðýný ön plana koymaktadýr. Grubun bu ciddi ilerleyiþinde yeni eleman Tony Choy un önemli rol oynadýðý ortadadýr. Bu albümden sonra kendisini Atheist in 1991 tarihli Unquestionable Presence ve 1993 tarihli Elements albümlerinde de destan yazarken dinleyebilirsiniz. Eminim hiç kimsenin, Roadrunner ýn bile Pestilence dan beklemediði hareket, Spheres gibi anlaþýlmasý zor bir albüm
yapmalarýydý. 1993 tarihli albümde üstat Mameli, müzikal anlamda farklý boyutlara geçip bugün bile anlaþýlmasý güç besteler üretmiþ, bir diðer üstat Uterwijk ise hiç sesini çýkarmamýþ ve Mameli iyice uçtu, fazla müdahale etmemek lazým diye düþünüp rüzgara uymuþtur. Ortaya çýkan netice, k o l a y özümsenmeyen progresif ve aðýr bir albüm o l m u þ t u r. S p h e r e s , yayýnlandýðý günden bugüne pek çok komplike müzik grubu tarafýndan örnek a l ý n m ý þ t ý r. Amerika da Cynic in Focus albümü ne ise, Av r u p a d a d a Pe s t i l e n c e ý n Spheres ý ayný mantýða sahiptir. Spheres da yeni basist Jeroen Paul Thesseling ne kadar etkili olmuþtur bilemiyorum ama Tony Choy un Testimony deki etkisi kadar olduðunu sanmýyorum. Spheres gibi bir albümün, Pestilence gibi bir topluluðun son albümü olmasý aslýnda hazin bir durum. Tam hamdýk piþtik olduk aþamasýný tamamlayýp süper orijinal ürünler ortaya koyabilecekleri bir dönemde daðýlmýþlardýr. Spheres ýn ardýndan 1994 te Mind Reflections adlý bir best of yayýnlanýr ve Pestilence ismi metal sahnesinden geri dönmemek üzere çekilir. Mameli daha sonralarý metal-jazz sentezi türünden çýkmaz sokaklara sapmýþ olsa da; bu yýl, basta Tony Choy un, davulda Sean Reinert in (Death in Human, Cynic in Focus ve Aghora nýn kendi adýný taþýyan albümlerinde baget sallamýþ önemli bir isim), vokalde de Tony Jelencovich in (Ýsveç li topluluk Transport League in kurucusu) olduðu C-187 adlý grubuyla Collision adýnda daha modern soundu bir albüm hazýrladý. Ek: Geçtiðimiz yýl Amerika lý firma Metal War Productions tarafýndan Pestilence ýn 1988 ve 1989 tarihli iki konserinin bootleg kaydý, Chronicles Of The Scourge adýyla gruptan izinli olarak sýnýrlý sayýda basýldý. Ýlgilenenler www.metalwarprod.com adresini ziyaret edebilirler.
kaliteyi korumayý baþarmýþtýr. Asphyx öncekilere kýyasla hiç de yabana atýlacak bir albüm deðildir. Grup bu albümden sonra sürekli eleman sorunlarý yaþamasýna raðmen 1996 da önce God Cries albümünü, hemen ardýndan ayný yýl içerisinde Embrace The Death i yayýnlar. Üstelik bu iki albümdeki gitaristler bile farklýdýr. Prodüksiyon artýk ister istemez daha modern olsa da yine de Asphyx müziðini taþýmak için yeterlidir. Müzikal anlamda çýtayý hiç düþürmemelerine ve Century Media nýn inatla grubu desteklemesine raðmen Asphyx hiçbir zaman olmasý gereken yere gelememiþ, saðlam bir çýkýþ yakalayamamýþtýr.
Asphyx, Martin Van Drunen in Pestilence dan ayrýldýktan sonra kurduðu topluluktur. Ýçinde yer yer Doom atraksiyonlarý da görülen ilk albüm The Rack , 1991 yýlýnda Century Media tarafýndan yayýnlanýr. Bugün özlemle andýðýmýz keskin ve koyu gitar tonlarýna sahip kirli prodüksiyonlu doksanlar amele Death Metal soundu nun en önemli örneklerinden biri olan The Rack te; Drunen e, grubun kurucu kadrosunu oluþturan gitarist Eric Daniels ve davulcu Bob Bagchus eþlik etmiþlerdir. Her ne kadar albümden bir yýl sonra yayýnlanan Crush The Cenotaph EP sinde daha temiz bir prodüksiyon yapmaya uðraþýp (midyata pirince gitmeye çalýþýp) eldeki bulgurdan olmuþlarsa da; ayný yýl yayýnlanan ve kadroya Ron Van Pol adlý basçýnýn dahil olduðu Last One On Earth albümünde durumu çok iyi toparlarlar. Ýlk albümdeki boðuk tonlar bu kez tizleþtirilerek iyice keskinleþtirilmiþ ve jilet gibi bir sound elde edilmiþtir (bu soundu örneklemek için aklýma gelen ilk albüm Death in Scream Bloody Gore u). Bence bu albüm doksanlarda yapýlmýþ en kendine yakýþan prodüksiyona sahip Death Metal albümüdür. Klasik düz Asphyx stili korunmakla beraber Serenade in Lead ve Food for the Ignorant gibi ilk albümün çok üstünde bestelere yer verilmiþtir. Ýþte hikayenin bundan sonrasý biraz ilginç. Esas adam Martin Van Drunen ve kurucu kadrodan Bob Bagchus, ikinci albümden sonra gruptan ayrýlýrlar. Bir baþlarýna kalan Eric Daniels ve Ron Van Pol (normalde grubu daðýtmalarý beklenirken) kadroya davulcu Sander Van Hoof u alarak (sonradan bir diðer Hollanda lý topluluk olan God Dethroned un ikinci ve üçüncü albümlerinde de çalacaktýr) grubun kendi adýný taþýyan üçüncü albümünü 1994 te yayýnlarlar. Century Media halen grubun arkasýndadýr zira ciddi kan kaybýna raðmen grup müziðindeki
Orijinal kadrodan Daniels ve Bagchus 1998 de Soulburn adý altýnda Feeding On Angels albümünü yayýnlarlar. Bu abuk isim deðiþikliði sanýrým bir grup için olabilecek en önemli olumsuzluklardan biridir. Neyse ki Feeding kadrosu 2000 yýlýnda yayýnladýklarý On The Wings Of Inferno da yeniden Asphyx ismini kullanarak durumu kurtarýrlar. Son albümün ardýndan tekrar daðýlan Asphyx, geçtiðimiz aylarda, Almanya nýn önemli metal festivallerinden Party San Open Air de çalmak üzere yeniden bir araya geldi. Devamýný getirirler mi bilinmez Grubun 1989 yýlýnda Banished adlý baþka bir grupla plak formatýnda ikiþer parçalýk bir EP yayýnladýðýný da ekleyelim. Ayrýca, Theo Loomans ýn, Asphyx in Last One On Earth albümünde çaldýktan sonra kurduðu Death Metal grubu Swazafix, doksanlarýn baþýnda Ankara da konser vermiþtir. Loomans, 15.09.1998 tarihinde geçirdiði trafik kazasýyla hayata veda etmiþtir.
Sam Raimi'nin yönettiði, Bruce Campbell'ýn baþrolü oynadýðý Evil Dead üçlemesinden kelam edelim. Ormana giden gençlerin kötü ruhlarý uyandýrmalarý ve bunu müteakip ruhlar tarafýndan kesilip biçilmeleri þeklinde geliþen bir hikayeye sahip Evil Dead. Gerçi üçüncü filmde olay tamamen baþka bi boyuta geçip esas oðlan Ash'in (Campbell) orta çaðda Arthur ve Henry'nin savaþýnýn ortasýna düþmesine kadar uzanýyor. Evil Dead serisini güzel ve özel kýlan noktalar, yaratýklarýn son derece baþarýlý tasarlanmýþ olmasý, filmde en beklenmeyen, en olmayacak olaylarýn sýkça yaþanmasý ve bunlarýn filmin genel örgüsünden hiç kopmadan sürebilmeleri olarak gösterilebilir. Örneðin ikinci filmde, kendine isyan edip saldýrganlaþan elini keserek yerine bir elektrikli testere geçiren Ash'in, sonraki filmde bu testere ile Arthur'un lanetli kuyusunda yaratýklarla dövüþmesi gibi. Sinema dünyasýnda daha ziyade Spiderman'in yönetmeni olarak tanýnan üstat Sam Raimi'nin bence esas baþarýsýný ortaya koyduðu filmler Evil Dead serisidir. Sýrasýyla 1981, 1987 ve 1992 yýllarýnda çekilen bu üç film, korku ve gerilim öðelerinin yoðunluðuyla esasýnda bu kategoride deðerlendirilse de, özellikle ikinci ve üçüncü filmde üstadýn konuyu hafif bir absürdlükle yansýtmasý da gözden kaçmamalý. Üçüncü filmin zaten bambaþka bir ortamda geçiyor olmasý da buna etken olabilir. Ülkemizde "Kötü Ruh" adýyla DVD'lerini bulabileceðiniz film, korku sinemasý tarihinde kendine köþesine kurulmuþ gerçek bir baþyapýt. Ýzleyelim izletelim.
Eski Mýsýr eskide kalmayýp bugün de varlýðýný sürdürseydi, muhtemelen seksenyedincisi hüküm sürecek olan hanedanlýk, teknik ve özgünlük açýsýndan zirveye oynayan bu gruba Mýsýr'ýn tanýtýmýna (!) olan katkýsýndan dolayý piramit þeklinde firavun liyakat madalyasý takardý. Death Metal in Imhotep i Karl Sanders ve ekibi, henüz Annihilation Of The Wicked ýn yarattýðý meþe odunu etkisinden bünyeyi kurtaramamýþken, balta sapý kývamlý yeni albümleri "Ithyphallic" ile genç dimaðlarýmýzý fitillenmiþ yorgan yününe çevirdi. Müziðe harcadýðý performansý "we worked like bitches" cümlesiyle kýsaca özetleyen üstat Sanders, solo albümünde de komple eski Mýsýr temalý filmlerin müziklerini icra edip ayarý daha bi derinden vererek, sözünü ettiði "bitch" kavramýna yeni bir boyut getirmiþti. Nile albümlerinde parçalara provitaminli bebek mamasý misali yedirdikleri eski Mýsýr atraksiyonlarýný, iþin içine metali karýþtýrmadan saf ve acýsýz olarak servis ettiði solo albümüyle Sanders bir kez daha Amerikan mutfaðýnýn ne derece lezzetli olduðunu göstermiþti biz fanilere. Gerçi albümde kimi yerlerde hafiften Düþ Sokaðý Sakinleri formatý hissedilmiyor deðil ama en azýndan ortada habire yelken diyen bir vokalist yok :) Öte yandan, bilenler için Ulver in Kveldssanger albümüyle de benzeþen yönleri var Sanders in solo çalýþmalarýnýn.
Eski Mýsýr mevzuatýyla çocukluðundan beri ilgilendiði söyleyen Sanders (iyi ki bizden de þarkýlarýnda gazoz kapaklarýyla oynanan oyunlarý ya da legolarý anlatan gruplar çýkmadý), parçalarýnda anlattýðý konularý, benzeri gruplara göre çok daha detaylý araþtýran ve "ne söylediðini bilen" bir müzisyen (tabii ki gore gruplardan doktorculuk oynamalarýný beklemiyoruz ama kendince "özgün" lirikler yazan gruplarýn bir kýsmýnýn yazdýklarýna pek de hakim olamadýklarý malumunuz). Parçalarýnda anlattýðý konularla ilgili çok sayýda kitap okuduðunu ve geniþçe bir arþive sahip olduðunu belirten Sanders, liriklere de en az müzik kadar önem veren müzisyenlerden (ki son yýllarda Death Metal de böyle müzisyenlerin sayýsý azaldý). Nile ismini almalarýnýn hikayesini ise Sanders þöyle anlatýyor: "Gruba ne isim vereceðimize karar verememiþtik, bir arkadaþýmýz 'ortadoðu müziðini seviyorsunuz, e çaldýðýnýz müzik de bunu çaðrýþtýrýyor, neden gruba Nile ismini vermiyorsunuz' dedi. Biz de "neden olmasýn" dedik." Yaratýcý bir fikir olduðu aþikar. Sanders de çocukluðunda ailesinden müzisyen olmamasý için baský görmüþ isimlerden. "Hey bu þekilde hareket ederek nereye varacaðýný sanýyorsun oðlum? Hiç gerçekçi deðilsin. Kendine 'gerçek' bir iþ bulmalýsýn!" Kimi zaman Sanders gibi müzisyenlerin, baþarýlarýný kýsmen bu tip baskýlarýn onlarý hýrslandýrmasýna borçlu olduklarýný düþünmüyor deðilim. Nile, demo dönemlerinde Amerikan Death Metal sahnesi için gayet vasat bir grup iken ilk albümleriyle müthiþ bir sýçrama yaparak birinci ligde oynamaya hak kazanmýþtý. Dönemin ünlü firmalarýndan Hammerheart (eskiden Hammerheart vardý hakkaten; yeni ve ümit veren gruplarý pavyonda nöbet tutan Nuri Alço misali izleyerek, isimleri biraz duyulduðunda hemen eski kayýtlarý ný toparlayýp yayýnlamak gibi bir politikalarý vardý) Nile ýn ilk iki demosunu remasterdan geçirip yayýnlamýþtý. O kayýtlarla grubun ilk albümünü karþýlaþtýrýnca arada uçurumlar olduðunu görmüþtük. Muhtemelen bir gece Sanders in rüyasýna giren ak sakallý firavun II.
Tutankamon, Sanders come on diyerek hak yolu göstermiþti kendisine. Hammerheart a ne olduðunu merak edenler için; Türkiye nin dýþ politikasýyla kapýþacak kadar kötü þirket politikalarý nihayetinde iflasýný getirmiþti firmanýn :) Metal Hammer Dergisi'nin Nile'ý neredeyse Engin Ardýçvari bir yorumla "Death Metal'in Iron Maiden'ý" olarak tanýmlamasý konusunda ne düþündüðü sorulduðunda, biraz da sert bir üslupla "bunun ne demek olduðunu bilmiyorum, lanet Ýngiliz basýný süslü cümleler kuruyor ama bunun bizim için bir anlamý yok" yanýtýný veriyor Sanders. Artýk boku çýkan bu "falanca tarzýn Metallica sý", "filancanýn Maiden ý" benzetmeleri sizde de tazyikli istifra isteði uyandýrmadý mý? Tipik Amerikan senatörü edasýyla yorumlarýnda elmayý armutla karþýlaþtýrmayý çok seven Ýngiliz metalcilerine aðýzlarýnýn payýný geniþ geniþ vermiþ Sanders. Polonya lý Death-Black topluluðu Behemoth un Demigod albümünde konuk sanatçý olmasýnýn ardýndan da Behemoth için Avrupa nýn Nile ý (buyrun buradan yakýn) tabiri kullanýlmýþtý örneðin. Ünlü Yunan davulcu George sekiz silindirli Kollias ile çalýþmalarý konusunda ise "Kollias'ý bize Derek Roddy (Nile da da baget sallamýþ olan ünlü Amerikalý davulcu) önerdi. Kollias ve grubu Atina'da ön grubumuz olarak çalmýþlardý ve kendisini oradan tanýyorduk. Derek onu önerince birkaç videosunu izledik ve onunla çalýþmaya karar verdik" diyor Sanders. Kollias'ýn normalde Yunanistan'da yaþadýðýný, provalar ve turne hazýrlýklarý için ABD'ye geldiðini de ekliyor. "Turnelerde þampuan bulamadýðým zaman saçlarýmý bira ile yýkadýðým oluyor, bu gerçekten iþe yarýyor" þeklinde Tankardvari bir yaklaþýmla metal müzisyeni olmanýn getirdiði hayat tecrübelerini de paylaþýyor Sanders. Artarda patlattýðý serin sulardan kýzgýn kumlara atlar gibi albümleriyle Death Metal camiasýnda parabolik bir yükseliþ grafiði çizen Nile, müziði kadar saðlam duruþuyla da uzun yýllar ve albümler boyu firavunlar diyarýnýn kumlarýný modern dünyaya savuracak gibi görünüyor
O P E T H
V E
R U H
Opeth, ismini Wilbur Smith'in Sunbird (Güneþin Kuþu) adlý kitabýndan almýþtýr. Bu romanda Opet adýnda bir ay þehri yer almaktadýr. Grup üyeleri bunu Opeth'e çevirirler. Opeth Ýsveççe "Opeh" olarak okunur. 1995 yýlýnda grubun ilk albümü "Orchid" piyasaya sürüldü. Albümün prodüksiyonu Ýsveçli ünlü müzisyen Dan Swanö'ya aitti. Grubun Death Metal temelli müziði, jazz ve folk etkileri içeriyor, sürekli ilerici bir yapýda ilerleyen riffler albümü sýradan bir albüm olmaktan öteye taþýyordu. Grup, ilk albümden hemen sonra 1996 Nisan ve Mayýs aylarýnda ikinci albümü üzerine çalýþmalara baþladý. Prodüksiyonu yine Dan Swanö üstlenmiþti. 1996 içinde çýkan ikinci albüm "Morningrise", beþ þarký içeriyordu ve þarký süreleri on dakikanýn üzerindeydi. Grup, Orchid'de kullandýðý Death Metal, Progressive Metal, jazz ve Folk etkilerini þarkýlara daha iyi oturtmuþtu. Birçok hayrana göre, grubun en iyi eseri olan Morningrise, riff zenginliði açýsýndan metal müzik tarihinde önemli bir albümdür. Ayrýca, Opeth'in en uzun parçasý olan Black Rose Immortal bu albümde yer alýr. Söz konusu þarký 20 dakikayý aþkýn uzunluktadýr. 1997'de üçüncü albüm "My Arms, Your Hearse" yayýnlanýr. Bu albümde lirikler alýþýlagelen Opeth havasýndan farklý yazýlmýþtýr ve þarkýlar daha kýsadýr. Albüm, sert ve karanlýk atmosferi ile deneysel elementlerin daha seyrek kullanýmý nedeniyle Opeth'in en brutal albümü kabul edilir. Özgün bir albüm olan My Arms, Your Hearse, öldükten sonra dünyaya sevgilisini görmek için ruh olarak dönen bir adamýn yaþadýklarýný anlatmaktadýr. Opeth'in dördüncü albümü "Still Life", 1999 yýlýnda yayýnlanýr. Önceki albümle benzerlikler taþýyan bir albümdür. Morningrise'daki müzikal yapýnýn daha dengeli bir biçimde þarkýlara yedirilmesi ve Åkerfeldt'in temiz vokallerde kendini iyice geliþtirmesi, albümü önemli Opeth albümleri arasýna sokmuþtur. Albüm,
S Ý S L E R Ý
köyünden dini görüþleri nedeniyle sürülen bir adamýn, sevdiði kýz Melinda'yý almak için geri dönmesi fakat sonunda iki karakterin de hayatlarýnýn son bulmasýný anlatýr. Hikayesinin antichrist görüþler içerdiði iddialarý, Mikael Åkerfeldt tarafýndan kýsmen doðrulanmýþtýr. Albümde yer alan Face Of Melinda adlý þarký, daha sonra Åkerfeldt'in 2003'te doðan kýzýna isim kaynaðý olmuþtur. Öte yandan þarkýnýn Melinda Åkerfeldt için yazýldýðý söylentisi doðru deðildir. Grup, 2001 yýlýnda, Music For Nations etkiketiyle Blackwater Park adlý beþinci albümünü yayýnlamýþtýr. Opeth'in kariyerinde dönüm noktasý olarak anýlan albüm, grubun müziðine tamamen progresif öðeleri yedirmeye baþladýðý ilk albümdür. Prodüktörlüðünü Porcupine Tree'den Steven Wilson'ýn yaptýðý albüm büyük baþarý yakalamýþtýr. Blackwater Park'ý, 2002'de "Deliverance", 2003'te ise "Damnation" albümleri izlemiþtir. Deliverance, Blackwater Park ve Still Life albümlerinden etkileri taþýrken; Damnation, Åkerfeldt'in çok sevdiði 70'ler Progressive Rock gruplarýna bir nevi saygý albümü olarak görülmektedir. Katatonia'dan Jonas Renkse'nin fikri üzerine kardeþ albümler olarak kýsa süre aralarla yayýnlanan Deliverance ve Damnation da grubun baþarýsýný devam ettirdiði albümlerdir. Özellikle Damnation, içerdiði dinlendirici ve yoðun Blues ve Progressive Rock etkili þarkýlarýyla, Opeth'in sert yüzünden hoþlanmayan dinleyiciler tarafýndan da beðeniyle karþýlanmýþtýr. Opeth, 2005 yýlýnda Music For Nations'un kapanmasýnýn ardýndan Roadrunner Records'a geçmiþtir. Aðustos 2005'te çýkan "Ghost Reveries" albümü, grubun Extreme Progressive Metal türünde baþarýsýný devam ettirdiðini göstermiþtir. Topluluðun liriklerinde ilk defa okültizm iþlediði albümdür... Son albümü Watershed ile bu derginin iflah olmaz bir Opethsevmez olan editörünü bile baþtan çýkaran Opeth, çok tehlikeli adýmlarda ilerlemeye devam ediyor.
BÝLGE TÝMUR
"Herþey 1985'te baþladý". Bir zamanlar, bugün olduðu kadar büyük bir firma olmayan Roadrunner, New Jersey'li "üç Tony'ler", Tony Portaro (gitar-vokal), Tony Bono (bass) ve Tony Scaglione (davul)'un ilk albümü Power and Pain'i yayýnladýðýnda takvimler 1985'i gösteriyordu.
Whiplash'in "geleneksel" kurallara uygun olarak Thrash icra ettiði son albüm olan Ticket To Mayhem, old-school Thrash fanlarýnýn arþivlerinde, web sitelerinde, trade ve satýþ listelerinde kült statüsünün üst basamaklarýný iþgal etmektedir. Diðer Whiplash albümleri gibi bu albüm de çok zor bulunmakta ve internetteki açýk 1985'ten geleceði görebilen tek yapýt "Back artýrma sitelerinde ikinci el CD ve plaklarý To The Future" deðildi. Seksenler, ciddi fiyatlarla satýlmaktadýr. dinleyiciler ve müzik endüstrisi açýsýndan ciddi devrimlere tanýklýk etmiþtir. Bunlarýn Ýkinci albümle birlikte "üç Tony'ler" serisi kimileri çýktýðý dönemde etkisini bozulmuþ, davulcu Tony Scaglione ayrýlmýþ, göstermiþken (bakýnýz Metallica - Master yerine Joe Cangelosi geçmiþtir. Gruba Of Puppets, Megadeth - Peace Sells), sonradan vokalist olarak katýlacak olan kimilerinin deðeri de seneler sonra adam ise Whiplash tarihinde kalýcý bir iz anlaþýlmýþ (Atheist - Piece Of Time, býrakacak ve onlarý Thrash sahnesinin en Artillery - Terror Squad, Coroner - R.I.P.) kült topluluklarýndan biri haline yapýldýðý dönem itibarýyla ciddi etkiler arz getirecektir. etmemiþtir. Power and Pain'i de bu ikinci kategoride deðerlendirmek mümkün. BÝR DEVRÝN BAÞLANGICI: Whiplash, ilk albümünün deðerini ikinci INSULT TO INJURY albümüyle daha net ortaya koyan bir Glenn Hansen, kesin olmamakla birlikte topluluktur; 'Power Thrashing Death' gibi 1988 yýlýnda gruba katýlmýþtýr (tarih gaz parçalara raðmen konusunda kesin bir kaynaða ulaþamadým, bu bilgiyi eski bir ABD'li dinleyici verdi). ACI ÝÇÝN FIRST CLASS BÝLET Elemanýn gruba dahil olmasýndan, üçüncü Ticket To Mayhem, 1987'de yine albüm Insult To Injury'nin çýkýþýna kadar Roadrunner'dan çýktý. Ýlk albümdeki çið olan süre, Whiplash tarihinin en enteresan hava kaybolmuþ, vurduðu her notanýn bölümüdür. Bir vokalistin, yeni geldiði bir hesabýný bilen, ancak halen hýrs dolu ve grubun müziðine ne derece etki hýrçýn müzik yapan bir Whiplash gelmiþti. edebileceði bilinmez ancak üçüncü Grubun þarký sözleri daha vurucu albümde tamamen farklý bir Whiplash anlatýmlara yönelmiþtir. Ýlk albümdeki 'Red ortaya çýkmýþtýr. Bu albümde grubun artýk Bomb' gibi derdini direk anlatan isimlerin özellikle Thrash yapmak gibi bir gayretinin yerini "Walk The Plank" (çivili tahta olmadýðýný, yapabilecekleri en iyi ve en üzerinde yürümek) ya da Snake Pit (yýlan orijinal müziði yapmaya uðraþtýklarýný ve çukuru) gibi eleþtirisini dolaylý yoldan dile ortaya çýkan þeyin de Thrash kalýplarý getiren parçalar almýþtýr. Albümün en içerisinde deðerlendirilebileceðini fark önemli parçalarýndan biri, 1987 yýlýnda etmek mümkün. Hansen'in vokalleri müziðe yayýnlanmýþ bir Thrash albümü için fazlaca çok çok farklý, neredeyse epik denebilecek cesur sayýlabilecek "Last Nail in The bir hava vermiþtir. Portaro'nun hýrçýn vokal Coffin"dir. Zira albümün ikinci parçasýnýn stiline karþýn Hansen, son derece olgun slow (neredeyse ballad formatýnda) olmasý ve her notasýna hakim bir vokal ortaya o dönem her Thrash albümünde görülen koymuþtur. Kanýmca Hansen'in bu olgun bir özellik deðildi. Az önce bahsettiðim tavrý, diðer elemanlarý da etkilemiþ ve "deðerin sonradan anlaþýlmasý" mevzusuna müziklerine farklý bakýþ açýlarýyla yön güzel bir örnek vereyim. Ýnternetteki vermiþlerdir. bootleg ortamlarýnda dolaþtýðýmda, en zor bulunan ve en çok aranan Whiplash bootleg Bugün progresif Thrash olarak adlandýrýlan (resmi olmayan) konser kayýtlarýnýn, türün yaratýcýlarýndan ve en önemli aðýrlýkla bu albümden parçalar içeren temsilcilerinden biri olarak Whiplash'i kayýtlar olduðunu gördüm. Yeri gelmiþken gösterebiliriz. (zaten günümüzde her þeyin belirteyim, bir çok topluluðun aksine, önüne bir isim takýlýyor, progresif Thrash, Whiplash'ýn bootleg kayýtlarý internette techno Thrash vs. gibi). Her ne kadar bile son derece zor bulunmaktadýr ve olayýn "progresif" kýsmýný sadece bir ABD'li traderlar (diðer dinleyicilerle kaset, albümlerinde ortaya koymuþ iseler de, o cd, plak vs takas edenler) haricinde bir albüm, fitili ateþlemek için fazlasýyla rastlamak çok zordur. yeterliydi bence. Gerçi bu "fitil" konusunda Helstar ve Coroner gibi topluluklarýn da
katkýsý yadsýnamaz ancak Whiplash'ýn yeri hep ayrý olmuþtur. Insult To Injury, kesinlikle zamanýnýn ötesinde bir albümdür ZAMANIN ACIMASIZ GALÝBÝYETÝ Whiplash, Insult'tan sonra biri "demo-live toplama" formatýnda olmak üzere dört albüm daha yayýnlamýþtýr. Ancak bu toplam yedi albümlük kariyer, bence Insult To Injury'de bitiyor. Ne yazýk ki Insult To Injury ile bir sonraki albüm olan 1996 tarihli Cult Of One arasýndaki altý yýl, Whiplash'tan, baþta efsane vokalist Glenn Hansen ve grubun deðiþmez basisti Tony Bono olmak üzere pek çok þey götürmüþtür. Grup bu dönemde firmasýný da deðiþtirmiþ ve Massacre Records'a geçmiþtir. 1996 ve sonrasýnda çýkan albümler için kötü diyemem. Ancak sonradan çýkan albümlerin hiç biri, ilk üç albümün tadýnda ve h a v a s ý n d a d e ð i l d i r. W h i p l a s h standartlarýnýn altýnda albümlerdir. Tabii bunlar kiþisel görüþler, o albümleri de dinleyip çok sevenler çýkabilir. Ancak genelde de beðenilen, el üstünde tutulan albümler eskilerdir. Insult'tan sonra Joe Cangelosi'nin yerine tekrar ilk davulcu Tony Scaglione geçmiþse de bu durum iki elemanýn yokluðunu telafi etmeye yetmemiþtir kanýmca. Cult Of One, beþ kiþilik bir kadro ile yapýlmýþ olmasýna raðmen, üç kiþi ile hazýrlanan bir Ticket To Mayhem'in yanýnda sönük kalmaktadýr. Cult Of One sonrasý, Sit Stand Kneel Pray (1997 - Massacre), Thrashback (1998 Massacre), Messages In Blood (demolar ve live kayýtlar, 1999 - Displeased) adlý albümler yayýnlanmýþ ve Whiplash, metal tarihinin en parýltýlý sayfalarýnda kalýcý bir iz býrakarak daðýlmýþtýr. 1990 sonrasý dönemde çeþitli daðýlmalar ve toparlanmalar yaþayan topluluk, efsane "Tony üçlemesi"ne 1998 yýlýnda tekrar kavuþup Thrashback gibi bir albüm yapmasýna raðmen, piyasanýn eskiye göre çok deðiþmesinin de etkisiyle, tutunamamýþtýr. Thrashback, sýký bir geri dönüþ için yeterli denilebilecek bir albümdü belki ama çýkýþ yýlý itibarýyla eski albümler gibi ilgi görmesi imkansýzdý. Thrash Metal tarihinin þimendifer topluluklarýndan biri olan Whiplash'ý kýsaca tanýtmaya çalýþtým. Þu noktaya kadar grubu merak etmenizi saðladýysam, bundan sonrasýný internette araþtýrmanýzý tavsiye ederim. Whiplash, gerçekten keþfedilmesi gereken bir topluluk