Siyah Beyaz Dergisi - Sayı 3 :: Kasim 2008

Page 1



Selamlar, Geçen sayýnýn ardýndan yolladýðýnýz mailler için teþekkür ederek baþlamak istiyorum. Hala hepsini okuyamadým. Maillerinizde belirttiðiniz genel konu, derginin basýlý çýkmasý gerektiðiydi. Emin olun dergice biz de basýlý formatý tercih ederdik ancak içerisinde bulunduðumuz þartlar, özellikle teknolojik koþullarýn getirdiði avantajlar, þu aþamada online yayýncýlýðýn bizim için daha mantýklý olduðunu gösteriyor. Ancak bu yöndeki mailleriniz, doðru yolda yürüdüðümüzü göstermekte. Tekrar teþekkürler. Geçtiðimiz iki ay boyunca bir çok acý haber aldýk. Rick Wright'tan geçen sayýda bahsetmiþtik. Bahsetmediðimiz bir diðer önemli kayýp ise Sodom davulcusu Chris Witchhunter'dý. Eylül ayýnda kaybettiðimiz müzisyen, Thrash Metal tarihinin önemli davulcularý arasýnda yer almaktadýr. Huzur içinde yatsýn. Ekim ayýnda da Grip Inc.'in vokal sihirbazý Gus Chambers'ýn intihar ettiði haberi geldi. Son Grip Inc. albümü Incorporated" ile kariyerinin zirvesini yakalayan Chambers'ýn neden intihar ettiði muamma. Bu ay sayfa sayýmýzý yüksek tuttuk. Normalde bu kadar kabarýk bir içerikle yayýn yapmayý düþünmüyoruz ama bu sayý böyle olsun istedik. Geçtiðimiz ay gerçekleþtirilen 11. Uluslararasý Ankara Rock Station Festivali ile ilgili 14 sayfalýk festival raporumuz da buna etken oldu biraz. Sonraki sayýlarýmýzda online yayýncýlýðýn getirdiði sayfa sayýsý esnekliðini kullanmaya devam etmekle beraber daha stabil bir düzende ilerlemeyi planlýyoruz.

Geçtiðimiz ayýn en önemli olayý kuþkusuz AC/DC'nin uzun yýllar sonra albüm yayýnlamasýydý. 18 ay sürecek dünya turneleri çerçevesinde ülkemize de uðramalarýný umut ediyoruz ve bu sayý kapaðýmýzýn baþ köþesinde yer vererek müzik hayatýnda 35 seneyi deviren AC/DC'yi saygýyla selamlýyoruz. Bir diðer beklenen albüm haberi de Guns N' Roses cephesinden geldi. Ýnanýlmaz ama gerçek, "Chinese Democracy"nin 23 Kasým'da yayýnlanacaðý duyuruldu. Hatta daha önceki duyurulardan farklý olarak albümden bir parça nette yayýnlandý. Axl'ýn kemale ermiþ yaþýna raðmen yeni bir ertelemeye gitmeyeceðini ve albümün gerçekten 23 Kasým'da yayýnlanacaðýný umuyorum. Geçtiðimiz ay Özge Özkan da bir süredir beklenen solo çalýþmasýný yayýnladý. Beklediðimize deðmiþ. Özellikle gotik müzik takipçileri için dikkate deðer bir çalýþma. R.E.M. konser yazýsýnda kullandýðýmýz fotoðraf ne yazýk ki Türkiye konserine ait deðil. Elimizde uygun fotoðraf olmadýðýndan baþka bir R.E.M. konserinde çekilmiþ bir fotoðrafý kullanmak dýþýnda alternatifsizdik. Yanýltmaca olmamasý için burada belirtmek istedim. Anlayýþýnýz için teþekkürler. Geçtiðimiz ay kullanmaya baþladýðýmýz online yayýn sistemi ile ilgili yolladýðýnýz mailler olumlu yöndeydi. Kullanýmý daha da basitleþtirmek amacýyla bu ay sayfalarýn yüklenme süresini önemli ölçüde kýsalttýk. Okurken fark edeceksiniz. Oyunu yeterince iyi oynayanlar kurallarý deðiþtirebilirler. Önümüzdeki sayýda görüþmek üzere. Selim Varýþlý

:: EDÝTÖR // YAYIN VE SANAT YÖNETMENÝ ::

SELÝM VARIÞLI selimvarisli@gmail.com :: YAZARLAR ::

ATÝLLA ÇELÝK, BAHA ÖZER, CAN ÇAKIR, CÝHAN EMER, DENÝZ ERATAK, DERYA OKUMUÞ, EGEMEN LÝMONCUOÐLU, ERDEM YABAÞ, FATÝH KANIK, GÖKÇE DERELÝ, HAKAN KAHRAMAN, HÝDAYET DOÐAN, ÝPEK ATCAN :: FOTOÐRAF ::

SERHAT HOÞGÜL :: www.serhathosgul.net DERYA ENGÝN :: www.myspace.com/shae666 ÝLETÝÞÝM

info@siyahbeyazonline.com

MySpace

www.myspace.com/siyahbeyazonline




CAN ÇAKIR

www.myspace.com/acdc


Kimilerine göre dünyanýn en büyük grubu. Kimilerine göre ayný riffi tekrarlayarak para kazanmýþ beleþçiler sürüsü. Kimilerine göre sadece iyi bir rock n roll grubu. Kim ne derse desin, distortion a kulak verip de AC/DC yi bilmeyen yoktur. Kendi çapýnda deðil basbaya dünya çapýnda bir efsane olan Bon Scott ýn trajik vefatý sonrasýnda müziklerinde tek nota deðiþtirmeden böylesine uyabilen bir solist bulmalarý bile en alakasýz insana Abi helal olsun dedirtebilir. 1973 te Avustralya, Sydney de Malcolm ve Angus Young biraderler tarafýndan kurulan grup, 35. yýllarýný 18. stüdyo albümleriyle kutladý. Black Ice ismini taþýyan albüm 20 Ekim de piyasaya sürüldü. AC/DC nin en güzel yönlerinden biri þudur: hangi albümüne bakarsanýz bakýn, sýrf onu temel alarak bütün grubu anlatabilirsiniz. Ayný özellik Black Ice için de geçerli, her zamanki enerjileri, gerektiði zaman insaný titreten sololarý, kulaðý týrmalasa da vazgeçtirtmeyen vokalleri hiçbir yere gitmemiþ babalarýn. Kimde var arkadaþ bu enerji! Enerji demiþken kelimenin rock alemindeki sözlük karþýlýðý olan Angus Young ý anmadan etmeyelim. Sen nasýl bir adamsýn amcacýðým! Yaþýn 50 yi geçmiþ, Marmaris e yerleþip resim yapman gereken yerde sen daha hala normal bir liselinin bile giymeyeceði kýyafetleri giyip sahnede deli dürtmüþ gibi koþturup ediyorsun! Üstüne bir de hepimizi kendine hayran býrakýyorsun! Senin yaptýðýna en hafif tabirle ayýp denir, aðýr tabirlere girmeye kalkarsak tüm Avustralya dan çýkarýz þerefsizim. Þakayý bir yana býrakýp da Angus Young ile ilgili iki kelam ciddi laf etmek gerekirse ki yarým konserlerini izlemiþ adam bile bu laftaki ironiyi 500 metreden kesmiþtir zât-ý þahaneleri gerçekten de rock dünyasýna teþrif etmiþ en büyük gitaristlerden biridir. Evet, belki saniyede 120 nota basmýyor olabilir, yellenerek gitarýn tellerini titretmiyor olabilir, ama eline air bile olsa gitar alan hangimiz bu adam olmayý hayal etmedik? Hangimiz Chuck Berry den esinlenerek yarattýðý o sekerek zýplayýþ gibimsi þeysini yapýp bir yandan da o kesik riffleri atmak istemedik? Veya o gitar denen mereti bir de çalmaya çalýþan hangimiz Highway To Hell, Back In Black veya It s A Long Way To The Top denemedik? 20 sene önce bile wireless gitar sistemini kullanabilip orda burda zýplayan adam olmak ne demek siz biliyor musunuz? Cevabý AC/DC nin son DVD sinde duruyor iþte... Peki Angus Young bunlarý tek baþýna mý yaptý? Elbette bu sorunun cevabý büyüüükçe bir HAYIR! olacaktýr. Unutmayalým, AC/DC 1973 te Angus Young tarafýndan deðil, Young Biraderler tarafýndan kuruldu. Grubun abisi Malcolm Young da birçok büyük toplulukta olduðu gibi ortalýkta çok gözükmeyen, ama aslýnda son sözü söyleyen adamdýr AC/DC de. Gerek turneleri, gerek katýlýnacak çalýþmalarý, hatta verilecek röportajlarý bile o ayarlar. Tam anlamýyla grupta ipleri çeken puppet master dýr Malcolm, zaman zaman grubun prodüksiyon iþlerinde rol almýþ olan kendi aðabeyi George Young bile onun sözünden çýkamaz. Buradan çýkarýlacak sonuç da Malcolm Young ýn yönetim konusunda büyük bir uzman olduðudur. Adam bir gruba 8 seneden sonra çýkardýðý albümle henüz daha kritikler veya satýþ rakamlarý gözükmeden stadyum turnesi ayarlayabiliyorsa, kontratlarý imzaladýðý o mübarek elini öpüp baþýmýza koymak gerekecektir. Alacaðýmýz harçlýðý bir düþünsenize! Ya vokaller? AC/DC öyle bir gruptur ki, adýna Bon Scott denilen, kafakaðýdýnda Ronald Belford Scott olarak geçen bir adamý efsaneleþtirmiþtir. AC/DC öyle bir gruptur ki bu muhteþem cevheri Azrail e pasladýktan sonra ona saygý adýnda bir albüm yapmýþtýr, ve o albüm DÜNYANIN EN ÇOK SATAN ÝKÝNCÝ ALBÜMÜ olmuþtur (bazý kayýtlara göre birincinin yarýsýndan daha az satmýþ olsa da). AC/DC öyle bir gruptur ki, daha önce de bahsettiðim üzere bir vokalisti kaybettikten sonra sesi kendilerine ayný derecede uyan bir baþka adamý daha efsaneleþtirmiþtir. Hem de taktýðý alakasýz Þaban kasketiyle! Tabii haklarý vermek lazým, Brian Johnson öyle bir adamdýr ki 28 yýldýr ayný etkileyici ve kulak öpücü vokali gerek albümlerde, gerek canlý performanslarda yapabilmektedir. Dünyanýn unutulmayacaklarý arasýna giren iki vokalistiyle bir bütündür AC/DC. Mutualist bir iliþki sürdürmüþlerdir, vokalistlerinin popülerliði AC/DC yi büyütmüþ, AC/DC nin büyüklüðü vokalistlerini popülerleþtirmiþtir. Hep vokal dedik, hep gitar dedik. Müziðin süsüdür arkadaþlar bunlar. (Azcýk da teknik bilgi artisliði


taslayalým, çok biliyoruz ya sanki) Nedir lan o zaman müziðin temeli? Bas ve davulun uyumudur. Þarkýyý onlar oluþturur. Ritmi onlar tutturur. Onlar sýçtý mý memleketin tüm Caferleri gelse, bez getirmeyip kendi üstlerine gazyaðý dökseler ve birden beyaza dönseler kâr etmez. Birçok ünlü grup gibi AC/DC nin de en sýkýntýlý olduðu mevkisi davul olmuþtur. Gerçi diðerlerine kýyasla pek bir þey sayýlmaz, kafalarýný topraktan çýkarttýklarýndan beri sadece 3 farklý davulcularý oldu. Kimdi bunlar? Phil Rudd, Simon Wright, Chris Slade. Diðer heavy metal gruplarýný yakinen takip ediyorsanýz çok saðlam referanslarýn sizlere bu isimleri hatýrlatmasý lazým (AC/DC den baba referans olur mu, olmaz tabii). Chris Slade denen salatalýk aralarýnda en saðlam geçmiþi olandýr kanýmca. Uriah Heep ve Asia gibi progressive rock babalarýyla ayný stüdyoya girmekle kalmamýþ, Tom Jones tan girip Jimmy Page den çýkmýþtýr (lütfen güzel Türkçemizi baþka yönlere çekmeyin). Akabinde Simon Wright gelir, Dio ve UFO ile yaptýðý çalýþmalardan biliyoruz haþmetmeaplarýný. Lakin Phil Rudd deyince rock n roll aleminde akan sular durur. Çünkü o kimdir? AC/DC nin orijinal ve þu anki davulcusudur. 11 yýl boyunca ayrý kalmýþ olsalar da Young biraderler onun yokluðu en çok hissedilen eleman olduðunu hep belirtirler. Bas gitar konusunda ise en þanslý gruplardan biridir yine AC/DC. Ýlk 4 albümlerini Mark Evans ile kaydeden gruba sonradan Cliff Williams dahil olmuþtur ve tamý tamýna otuzbir yýldýr halen telleri o germekte, grubun sound unun tam ihtiyacý olan dozda groove u o vermektedir. Þahsi favorim Thunderstruck ýn o efsanevi riffinden sonra bumbum-bum-bum þeklinde giren performansýdýr. Evet çok basit, ama ne zaman elime kendi bas gitarýmý alýp onu çalmaya baþlasam kafamda bir stadyum konserinde (veya sadece geniþ bir sahnede) o þarkýyý canlý icra ettiðimin görüntüleri geliyor. Deliriyorum arkadaþlar. Deliriyorum. Yazýyý bitirmeden önce son albümü de bir elden geçirelim. Black Ice, AC/DC nin en iyi albümü deðil, evet. Ama kötü bir albüm mü? Yahut onlarýn kötü albümleri arasýnda sayýlabilir mi? Kesinlikle hayýr! Bir kere hiç farklýlýk beklemezken bizi þaþýrtan küçük nüanslarý var albümün. Brian Johnson, artýk yaþlandýðýndan mýdýr bilemem ama bu albümü scream aðýrlýklý yapmamýþ. Adamý dinlerken damarlarýnýn gerçekten patlama noktasýna gelmediðini hissediyorsunuz ilk defa. Mis gibi melodik þarký söylemiþ herif. Ki fikrimce gayet hoþ olmuþ. Ha sahnede eski þarkýlarý da böyle söylerse üzülmez miyiz, üzülürüz. Kalbimize attýðý façayla büyüsün isteriz. Gerçi o konuda þüphem yok zaten, sizin de olmasýn. Albümdeki baþka hoþ bir detay da fikrimce hit olmaya en büyük aday olan Stormy May Day de Angus Young ýn kullandýðý slide gitar. Aklýma direkt olarak David Gilmour geldi. Ve bilirsiniz David Gilmour u çaðrýþtýran herhangi bir þey kötü olamaz. Týpký bu efsane grup, AC/DC nin yapacaðý nerdeyse hiçbir þeyin kötü olamayacaðý gibi.



SELÝM VARIÞLI

www.myspace.com/gunsnroses


Evet, inanýlmasý güç ama Chinese Democracy çýkýyor. Cidden çýkýyor. Yýlanlara bile "bizde öyle hikaye kalmadý abi" dedirtecek bir hikayeye dönüþen yeni Gunz albümü, 23 Kasým 2008'de çýkýyor. Þaka deðil. :) Chinese Democracy ismini ilk duyduðumda sanýrým lisedeydim. O kadar uzun zaman geçmiþ ki, bugün bakýnca sanki zamanýnda yayýnlanmýþ da Appetite For Destruction gibi efsane olmuþ bir albüm gibi geliyor. Ýþin aslý yýllar geçtikçe bu albümün asla çýkmayacaðýný ve yayýnlanmamýþ bir fenomen olarak müzik tarihine geçeceðini düþünmeye baþlamýþtým. Gunz'ýn (ya da Gunz'dan geriye kalan boþ kovanlarla kuru yapraklarýn) Chinese Democracy'i çýkarýyor olmasý göründüðünden daha büyük bi olay aslýnda. Bizden öncekiler ve bizim jenerasyon, o albümün çýkmamasýný sevmiþtik. Bunun tarifi yok çünkü benzeri bir durumda verdiðimiz tek örnek zaten Chinese Democracy olmuþtur her zaman. O örnek tarihe karýþýyor 23 Kasým'da. Tarif etmek bu yüzden bu kadar zor. Gunz o kadar büyük bir topluluktu ki, küllerinden doðan Velvet Revolver bile müzik dünyasýný sarsan hareketler yapmýþtý. Özellikle ilk albümleri Contraband ile dört dörtlük bir Rock'N'Roll gösterisine imza atan topluluk, bu albümle sadece Amerika'da 2 milyondan fazla satmýþtý. Ancak zaman her þeye raðmen gösterdi ki, eðer yaþatýlmaya çalýþýlan Gunz ruhuyla o iþ Axl olmadan olmuyordu. Bugünkü Gunz kadrosuna bakýnca, "Gunz ruhu" denilen þeyin Velvet Revolver'daki Appetite adamlarý (Slash ve Duff) ve bir diðer ilah isim Izzy Stradlin olmadan da tam olarak yansýyacaðýný düþünmüyorum. Biliyorum Appetite ýn üzerinden 22 yýl geçti ama... Yan sayfada o eski fotoðrafýn bulunmasýnýn iki nedeni var. Birincisi taþýdýðý anlam. Diðeri de zamanýn gücü karþýsýndaki çaresizlik. Soldaki Axl ý saðdaki adamla karþýlaþtýrýn. Ýkisinin ayný kiþi olduðuna inanmak bana da zor gelmiþti. Ben bu yazýyý yazarken topluluðun resmi web sitesi www.gunsnroses.com'da yeni albümden ilk parça yayýndaydý. Kesinlikle iyi bir rock n roll parçasý. Albümün geri kalanýný dinlemeden kesin konuþmak doðru olmaz. O nedenle albümün iyi olacaðýna dair umutluyum demekle yetineyim. Çok büyük bir beklentim yoktu aslýnda. Zira dediðim gibi asla çýkmayacaðýný düþünüyordum. Ancak 23 Kasým'da Gunz, gerçek bir Gunz albümü yapmaksýzýn geçen 17 seneden sonra yeniden krallýðýný ilan edebilir. Umarým geriye kalanlar sadece boþ mermi kovanlarýyla kuru gül yapraklarý deðildir...


SELÝM VARIÞLI

www.myspace.com/ozgeozkanmusic


Catafalque'ý duymayan kaldý mý? Ülkemizin ilk Gotik Metal albümünü yayýnlayan, ikincisiyle de zirveye oynayan topluluðun en büyük kozlarýndan olan bayan vokalisti Özge Özkan, ilk solo çalýþmasý "In Your Heart" ile bizlerle. Bu beþ parçalýk EP, benim kiþisel olarak epeydir beklediðim bir çalýþmaydý. Zira Özge oldukça geniþ bir müzikal perspektife sahip, neler yapacaðýný merakla bekliyordum. Açýkçasý beklediðimden karanlýk bir çalýþma ortaya koymuþ. Daha popüler bir yönelim içerisine gireceðini tahmin ediyordum ancak Catafalque soundu ile ayný olmasa da çok uzak deðil. Tüm parçalarýn sözleri ve besteleri kendisine ait. EP'de Özge'ye Catafalque üyeleri Arýn Baykurt, Alper Tabakçýlar ve Onur Akça'nýn yaný sýra çelloda Timur Atasever ve violinde Elçin Özsaylýk eþlik ediyor. Bu kadar iþini iyi yapan isim bir araya toplanýnca haliyle oldukça kaliteli bir çalýþma ortaya konulmuþ. Besteler tarzý içerisinde bir çok global örneðinden daha baþarýlý gösterilebilir. Bir topluluk dahilinde ismini duyuran müzisyenleri hazýrladýklarý solo albümler hem kendileri hem de dinleyici açýsýndan zordur. Zira beklentiler daha yüksektir. "In Your Heart" ile Özge Özkan beklentileri fazlasýyla karþýlýyor, hatta "keþke daha uzun sürseymiþ" dedirtiyor. Albümün prodüksiyonunu da üstlenen sound sihirbazý Arýn Baykurt yine harikalar yaratmýþ. Arýn her parmaðýnda ayrý matifet olan, derinden ama saðlam adýmlarla yükselen bir müzisyen ve prodüktör. Önümüzdeki sayýda kendisiyle eteðindeki taþlarý dökmesi için uzunca bir sohbet gerçekleþtireceðiz. Bu noktada Özge - Arýn ortak çalýþmasýnýn Liv Kristine - Alex Krull iþbirliðini hatýrlattýðýný söyleme cüretini de gösterebilirim hatta. :) EP'nin sürprizi ise Soul Sacrifice vokalisti Özgür Özkan'ýn bir parçada konuk olarak yer almasý. Parçanýn kimyasýný bir anda yukarýlara çekerek sandalyeden yuvarlanmama sebep oldu Özgür. Bu arada Soul Sacrifice'ý özlediðimizi de hatýrlattý. EP'de bir de Türkçe parça yer alýyor ki bu da bu sound için epeydir beklenen bir hareketti. Türkçe söz olayýnýn zorluðuna raðmen iþin hakkýný vererek çalýþmýþ Özge. Zamanýnda Catafalque'ýn ikinci albümü için yaptýðým yorumlardan birini burada da tekrarlamak istiyorum. Eðer daha popüler bir sound ile hazýrlansaydý bu çalýþma Özge'yi ülkemiz popüler müzik camiasýnýn gündemine taþýyabilirdi. Ancak Özge ve ekip kendi bildiklerinden þaþmamayý seçmiþler yine. Ýki durumda da yapacaklarý iþin profesyonelce olacaðýndan þüphem yok. Türkiye'de Catafalque'ýn öncülük ettiði Gotik müzik akýmý, ayný cepheden gelen baþarýlý ürünlerle devam ediyor. Tebrikler Özge Özkan.


Selim: Selamlar Özge. Albümün kayýt ve prodüksiyon aþamasýndan kýsaca bahsedebilir misin? Özge: EP nin tüm kayýtlarý Dialectique deki gibi yine Arýn Baykurt tarafýndan Jingle Jungle stüdyolarýnda gerçekleþtirildi. Aralýk sonunda baþladýk ve Mart ayýnda bitirdik. Düzenleme süreci de kayýtlarla beraber baþladý. Þarkýlarýn çoðu bana ait ama Arýn ýn etkisi yoðun bir þekilde hissediliyor. Prodüktörlük iþini gönül rahatlýðýyla ona teslim ettim ve bunun yaný sýra solo projem olmasý dolayýsýyla kendi þarkýlarým üzerinde istediðim her þeyi yaratma, deðiþtirme ve karar verme imkaný buldum. Çýkan sonuç da beni oldukça tatmin etti. Kapak, Fýrat Yalavuz (catafalque.org) tarafýndan yapýldý ki bu benim için çok hoþ bir durum oldu, kapaðýmýn bir fan tarafýndan yapýlmasý... Fotoðraflar ise, Dialectique teki fotoðraflarýmýzý çeken Elçin Erbay ve yakýn arkadaþým Derya Engin tarafýndan çekildi. CTF Records etiketiyle de þu anda piyasada. S: Solo proje fikri ne zamandýr vardý? Ne zaman faaliyete geçirdin? Ö: Aslýnda bir albüm yapmayý düþünmüyordum. Bundan uzun zaman önce vaktimin çoðunu piyano çalarak geçirdiðim dönemde ve sonrasýnda da beste yapmaya devam ettim. Bunlarý bir þekilde belki de internet ortamýnda paylaþma fikrim vardý ancak Arýn CTF Records u kurunca bana bir albüm teklifinde bulundu. Ben de son bir yýl içinde yaptýðým þarkýlarý kaydetmeye karar verdim. Aslýnda asýl hedef bir albüm yapmak. Bu EP onun bir ön çalýþmasý. Solo projemi bu yýlýn baþýnda faaliyete geçirdik. EP de diðer grup arkadaþlarým Alper ve Onur da yer alarak bana destek oldular. Bu projenin hayata geçmesindeki en büyük neden elbette benim müzik yapmayý özlemiþ olmam. Þarký söylemek, Catafalque la yaptýðým her þey beni fazlasýyla mutlu ediyor ancak bir müzisyen olarak çalmadýkça tatmin olamýyorsunuz. Diðer bir sebep ise, þarkýlarýmýn Catafalque tarzýndan ve gelecekte yapacaðý iþlerden farklý olmasý. S: Þarký sözlerin oldukça baþarýlý. Henüz dinlememiþ okurlarýmýz için þarký sözlerinden biraz bahsedebilir misin? Ö: Teþekkür ederim. Sözlerimi içimden geldiði gibi yazýyorum. Genellikle bana sorulan þey bu sözlerde hayatýmdan bir þeyler olup olmadýðý. Aslýnda var. Bakýþ açýsý ve kendini ifade ediþ biçimi olarak beni yansýtan sözler bunlar ama olaylarýn ve karakterlerin benimle hiç bir ilgisi yok. Farklý kadýn karakterleri ve onlarýn verebileceði tepkilere iliþkin þeyler yazýyorum. Kadýn olgusu hala konu edinmeyi en sevdiðim þey. S: EP'de göz alýcý bir Türkçe parça yer alýyor. Özel bir hikayesi var mý? Ýleride de Türkçe çalýþmalar yapmayý düþünüyor musun? Ö: Gizli Bahçe dýþýnda bir çok Türkçe þarkým vardý ama kayýt aþamasýnda hiç birini beðenmedik. Sözlerle ya da müzikle ilgili bir þeyleri eksik ya da gereksiz bulduk. Sonunda da EP ye Türkçe bir þarký koymaktan vazgeçtik. Sonrasýnda bir kayýt günü Arýn bir melodi buldu. Çok hoþuma gitmiþti ve benim de aklýma takýldý. Evde piyano çalarken devamýný yazdým. Üstüne öylesine vokal mýrýldanmak için Gizli Bahçenin sözlerini söyledim. Aslýnda baþka bir þarkýmýn sözleriydi. Çok hoþ olduðunu düþündüm ve kayýtlar bitmek üzereyken kaydettik. Son anda beþinci bir þarkýmýz oldu. Türkçe çalýþmalarýma gelince, çokça Türkçe þarkýnýn yer aldýðý bir albüm yapmak istiyorum ancak tamamý Türkçe olan bir albüm yapma fikrine çok da sýcak bakmýyorum. Hala Ýngilizce nin bu müziðe çok daha yakýþtýðýný düþünüyorum ve ayrýca sadece kendi ülkemdeki dinleyicilere deðil Ýngilizce müzik dinleyen daha birçok insana ulaþmak istiyorum. S: Gotik müziðin gidiþatýný nasýl görüyorsun? Beðendiðin veya örnek aldýðýn müzisyenler/topluluklar var mý? Ö: Gotik müzik her ne kadar altýn çaðýný bundan 5-10 yýl önce yaþamaya baþlamýþ olsa da Türkiye de daha yeni yeni geliþiyor. Son zamanlardaki bayan vokal sempatisi de bunu körüklüyor. Benim gibi müzisyenler için bu ilk bakýþta bir avantaj ama yeni neslin de o tipik yurdum insaný yüzeyselliðini taþýdýðýný görüyorum. Gotik müziðin, daha doðrusu gotik kültürünün Türkiye deki yansýmasý biraz karýþýk. Öyle bir kültüre sahip olunabilecek bir toprakta yaþamýyoruz çünkü. Yeni nesil çok hýzlý bir þekilde bilgiye ulaþabiliyor ancak bilginin kaynaðý þüpheli. Çoðu okuduðum þeyde gotiðin ne olmadýðý bir nebze


kavranmýþ gibi görünüyor ancak emo imajý, senfonik rock ve Evanescence den bahsedilince pek de kavranmadýðý anlaþýlýyor. Birinin bu insanlara Gotik nedir i açýklamasý mý gerekiyor? Araþtýrmaktan bu kadar aciz miyiz? Aslýnda tamamen yeni nesli de suçlamak istemiyorum, internetin bir bilgi çöplüðü olduðunu biliyorum. Belki de biz, bu müzik evrimini geçirmekteyken buna þahit olduk, pek çok þeyi görerek öðrendik ve bize yöneltilen sorulara bu müziðin ilk temsilcileri olarak, bu iþin aslýný öðretme misyonumuz olduðunu düþünerek cevap vermeliyiz ama bizim asýl iþimiz müzik yapmak. Kaldý ki sadece bizim ülkemizde deðil her yerde türlerle ilgili tartýþmalar yapýlýyor. Kalýplar kalktý, türler birbirinin içine geçti. Artýk kafa yorulmasý gereken þey, ne , kim ve nasýl lar deðil, yapabileceðimiz en iyi müziði üretmek. Örnek aldýðým isimlere gelince, dönem dönem baþka kiþileri dinlemekten hoþlanýyorum ve ilham alýyorum ama elbette seneler geçse de benim için eskimeyecek olan bazý isimler var. Depeche Mode, Morrissey ve The Cure gibi. Ve hatta müzikle ilgilenmemi saðlayan isimler; Aziza Mustafa Zadeh ve Tori Amos. S: Sýrada kliþe sorumuz var. Dünyaya bir albüm olarak gelmek isteseydin hangi albüm olmak isterdin? Ö: Aziza Mustafa Zadeh Dance Of Fire S: Yanýtlarýn için teþekkürler. Eklemek istediklerin varsa söz senin. Ö: Bana yer verdiðiniz için derginize ve okurlarýnýza çok teþekkür ederim.


BAHA ÖZER

www.myspace.com/rem


R.E.M. ÝLE KARÞILAÞMAK 4 Ekim 2008 günü akþamý ülkemiz bir büyük konsere daha tanýklýk etti. Bu yýl gerçekleþen konserler arasýnda bu etkinliðin anlamý çok büyüktü. S.O.S. Ýstanbul baþlýðý altýnda gerçekleþen bu konseri ÝKSV ve Pozitif iþbirliðinde izledik ve Virgin Radio da bu etkinliðe sponsor desteði ile katkýda bulundu. S.O.S. Ýstanbul çok çeþitli sivil toplum kuruluþlarýný bir araya toplayan, Ýstanbul'un deðiþimi için ýþýklarý yakmayý amaçlayan bir etkinlik olarak tarihe geçti. Bu anlamlý geceye Ayyuka, Mor ve Ötesi ve Spiritualized ile birlikte dünyanýn en büyük gruplarýndan biri olan R.E.M. damgasýný vurdu. R.E.M. 1980'li yýllarda Athens Georgia'da yeþeren ve günümüzün modern rock müziðinin temellerini atmýþ bir topluluk. O yýllarda oluþturduðu "Murmur", "Reconstruction of the Fables", "Lifes Rich Pageant" ve "Document" gibi albümlerle hem müzik piyasasýna canlýlýk kazandýrmýþ hem de dünyada sonradan kurulacak olan modern rock topluluklarýný da derinden etkileyerek bir anlamda önemli bir görev üstlenmiþtir. Hoþ, kendileri bu düþünceyi pek kabul etmese de bugünkü modern rock topluluklarýnda R.E.M.'den büyük izler duyabiliyoruz. 90'lý yýllarda da R.E.M.'in geliþmesi sürmüþ, "Green", "Out Of Time" ve müzik dünyasýnýn en önemli albümlerinden birisi olan "Automatic For The People" ile daha büyük kitlelere seslenebilmiþlerdir. Ülkemizde ise "Out Of Time"ýn çýkýþý ve Losing My Religion þarkýsý ile bir çok dinleyiciyi etkisi altýna alabilmiþ bir gruptur. 90'lý yýllarýn sonuyla birlikte grubun çýkardýðý farklý yapýdaki albümlerle eskisi gibi yoðun dinlenmediðini gözlemleyebiliyoruz. "Monster", "Up" ve "Reveal" gibi birbirinden baðýmsýz çalýþmalarýn grubun ne denli geniþ ve açýk yönlerden seslendiðini, bununla birlikte davulcu Bill Berry'nin gruptan ayrýlýp kendisini çiftçiliðe vererek grubun diðer kalanlarýný duygusal ve müzikal yönden etkilediðini de "Up" albümüyle anlayabiliyoruz. Son olarak bu sene içerisinde bize "Accelerate" albümü ile seslenen R.E.M. geçmiþe dönmüþ gibi gözükse de aslýnda bu albümün bir özlemin ürünü olduðunu düþünüyorum. Michael Stipe'ýn yazdýðý enteresan sözler ve yine grubun Stipe'ýn yazdýðý sözlerle etkisini gösteren politik-aktivist tavrýyla birlikte R.E.M.'in bize ulaþtýrdýðý hisler çok derin ve vazgeçilmez. R.E.M. bu duygularla birlikte çok samimi ve duygusal bir portre çiziyor bizlere, bunun için onlar hiç deðiþmediler ve deðiþmeyecekler. Ve bunu Ýstanbul konserinde çok iyi anladýk. R.E.M. ile karþýlaþtýk. R.E.M. ZAMANI R.E.M. ülkemize "Automatic For The People" sonrasý gelseydi herþey daha farklý olabilirdi. "Accelerate" sonrasý çýktýðý dünya turnesinde grup her konserinde birbirinden farklý þarký listeleriyle seyircinin karþýsýna çýkarak eski þarkýlarýndan da demetler sunuyordu. Ülkemiz dinleyicisinin R.E.M.'e karþý ne çok yakýndan ne de çok uzaktan sergilediði tavrý bu konserde çok iyi gördük. Michael Stipe'ýn hareketli yaklaþýmý, Peter Buck'ýn o "cool" görüntüsü ve grubun sevimli basçýsý Mike Mills'in sempatik tavýrlarý seyirciyi pek etkilemedi. "Automatic For The People" sonrasý ülkemizde dinleyiciler açýsýndan R.E.M.'e karþý sempatik tavýrlar oluþtu. Ülkemizde bu tavrý zamanla kaybeden R.E.M. dinleyicilerle zamanla arasý açýlmýþ gözüktü, bu duygu konserde o kadar belliydi ki yaþlarý belirli bir düzeye ulaþmýþ dinleyicilerin dýþýnda þarkýlara katýlýmý pek göremedik. Çok genç yaþlardaki dinleyiciler ise grubun sadece Losing My Religion , The One I Love , Imitation of Life ve Drive gibi þarkýlarýndan haberdardý. Bu duygularla R.E.M. konsere çoðu konserdeki gibi "Accelerate" albümün giriþ þarkýsý Living Well Is The Best Revenge ile baþladý. Michael Stipe'ýn kývýr kývýr hareketli görüntüsü ve þarkýnýn "rock" yapýsý seyirciyi ilk baþlarda tavladý ama devamý gelmedi maalesef... Sýrada Dublin konserindeki gibi So Fast, So Numb vardý ve bu þarký da R.E.M.'in "Rock" yapýsýný gözler önüne seriyordu. "Monster" albümünün giriþ çalýþmasý What's The Frequency Kenneth? þarkýsýndan sonra Stipe çok uzaklardan geldiklerini belirterek ülkesinin politik açýdan bir deðiþim geçirdiðini ve bundan

memnun olduklarýný dile getirdi. Stipe dinleyiciye "Ýstanbul seyircisinin yeni albümümüze verdiði tepkileri merak ediyoruz" diye haykýrmasý da bir sýnavýn baþlangýcýydý. Eleþtirel sözleriyle "Accelerate" albümünden Man-Sized Wreath sýnavý iyi atlatamadýðýmýzýn kanýtýydý. Dinleyici pek eþlik edemedi, daha doðrusu seyirci bu þarkýdan bihaberdi, ama bazý R.E.M. dinleyicilerinin de þarkýyý sahiplendiðini gözlemledik. Ardýndan "Automatic For The People" albümünün liriksel açýdan en sert þarkýsý Ignoreland ý yeniden seslendirdiler. Bu þarký Reagan hükümetine bir eleþtiri niteliðindeydi ve Stipe þarký içerisinde bazý kelimeleri daha da vurgulayarak kendi hükümetlerine karþý bir tavýr sergiledi. R.E.M. seçimlerde Demokrat Parti adayý Barack Obama'yý destekliyor ve bunun için Bruce Springsteen, John Mellencamp ve Pearl Jam gibi aktif bir þekilde çalýþýp konserler veriyor. MIKE MILLS'ÝN KOVBOY ÞAPKASI R.E.M.'in konserde seslendirdiði en ilginç þarkýysa "Document" albümünün politik tavýrlý þarkýsý Disturbance at the Heron House du. Eski R.E.M. dinleyicileri bu þarkýnýn çalýnmasýna inanamadýlar ve gerçekten de R.E.M. bu þarkýyý çok az konserde seslendiriyordu. Arkasýndan "Hollow Man" ve "Man On The Moon" soundtracklerinde yer alan, konserlerinin vazgeçilmez þarkýsý The Great Beyond ile devam ettiler. Stipe çok hareketli olduðundan en önde duran izleyiciyi iyice tavlýyordu ama çok soðuk duran Peter Buck ve ara ara hareketlenen Mike Mills ise seyirci ile pek ilgilenmiyordu. Bunun tek sebebi dinleyici olmalýydý, çünkü þarkýlara pek ilgi gösterilmiyordu. "New Adventures In Hi-Fi" albümünün duygusal çalýþmasý Electrolite kalabalýðýn bir anda hareketlenmesini saðladý. Bunun ardýndan yine çok az konserde seslendirdikleri Sweetness Follows gecenin durgun bölümlerinden biriydi. Bad Day ve Horse The Water la biraz hareketlenilse de bunun devamý gelmedi. Mike Mills konserin baþýndan beri taktýðý kovboy þapkasýný hiç çýkarmadý ve güneyliliðini orada da gösterdi. Mills R.E.M.'in görünüþ olarak en sempatik elemaný ve çoðu R.E.M. albümünde Stipe dýþýnda bazý þarkýlarda vokallerde kendisi yer alýyor. Konserin devamýnda 1984 tarihli R.E.M. albümü "Reckoning"in sevimli yol þarkýsý (Don't Go Back To) Rockville de de Stipe'dan vokali devraldý ve týpký Dublin konserindeki gibi seyirciyi coþturdu. "Reveal" albümünün aðýr yapýdaki þarkýlarýndan She Just Wants To Be den sonra R.E.M.'i kitlelere tanýtan en önemli þarkýlardan biri olan The One I Love bizi çok hareketlendirdi. Sonrasýnda ise en özel R.E.M. þarkýlarýndan biri olan ve çok beklenen Fall on Me bizi mest etmeye yetti. Mike Mills'in piyanonun baþýna geçmesiyle Nightswimming fýrtýnasý yaþandý ve çok duygusal anlarýn yaþanmasýna sebep oldu. Ardýndan Stipe'ýn Kurt Cobain'e ithaf ettiði Let Me In þarkýsý da çoðu R.E.M. dinleyicisinin özel anlar geçirmesini saðladý. Artýk her R.E.M. konserinin daimi parçalarý haline gelen I'm Gonna Dj , Near Wild Heaven ve Losing My Religion kýrmasý Imitation Of Life ise ellerin havaya kalkmasýna neden oldu. "Green" albümünün iyi þarkýlarýndan Orange Crush ve son "Accelerate"in ilk single çalýþmasý Supernatural Superserious , konserin artýk sonlarýna yaklaþtýðýmýzýn habercisi gibiydi. Losing My Religion gecenin tepe noktasýydý ve hemen hemen herkes þarkýya eþlik etti. Konserin bitimi, "Up" albümünün en bilinen çalýþmalarýndan olan Walk Unafraid , Greenpeace için yaptýklarý It's The End Of The World As We Know It (I Feel Fine) ve gecenin son çalýþmasý "Man On The Moon" ile yapýlarak o günkü ýþýklý, denizli, boðaz görüntülü geceye nokta konuldu. Ünlü komedyen Andy Kaufman için yaptýklarý bu þarký gecenin belki de en beklenen ikinci çalýþmasýydý. Gönül isterdi ki Everybody Hurts , Near Wild Heaven , müthiþ yol þarkýsý Cuyahoga , The Sidewinder Sleeps Tonite ve The Wrong Child gibi klasiklerini de dinleyebilseydik ama bu kadarý da bize yeter diyerek evlerimizin yolunu tuttuk. S.O.S. Ýstanbul kapsamýnda bu bir baþlangýçtý ve R.E.M. gibi bir gruba tanýklýk ettik. Ne olur ne olmaz, bu etkinlik devam ederse organizatörler bir Pearl Jam için de harekete geçebilirler, bunu da çok istiyoruz.


SELÝM VARIÞLI

www.myspace.com/exodus


Þu an Amerikan Thrash Metal cephesinin en saðlam duran topluluðu Exodus. Gerek geçmiþi, gerekse milenyum sonrasý yayýnladýðý birbirinden güçlü yeni dönem albümleriyle Exodus 25 yýldýr tarzýndan taviz vermedi. Bir çok dev gruptan daha önce baþladýlar, bir çoðuna yol gösterdiler ve bugün çoktan kült statüsüne ulaþmýþ durumdalar. Son albümleri "The Atrocity Exhibition - Exhibit A" çýkalý bir seneden fazla oldu. Exodus artýk fazla bekletmeyi sevmiyor. Lakin bu seferki hareketleri riskli, riskli olduðu kadar da heyecanlýydý. Gelmiþ geçmiþ en iyi Thrash albümleri arasýnda gösterilen, Thrash tarihinin baþlangýcýný teþkil eden albümlerden biri olan, günümüzün en kült albümlerinden efsanevi "Bonded By Blood"ý yeniden kaydettiler. Bu giriþimin en önemli riski kuþkusuz albümün orijinal versiyonundaki vokalist Paul Baloff'un artýk aramýzda olmayýþýydý. 2002 yýlýnda kaybettiðimiz Baloff, yeri doldurulamaz nitelikte bir vokalist ve metal adamýydý. Metal tarihinin en önemli albümlerinden birinde, metal tarihinin

konusu deðil. Gary Holt 25 yýlýn ardýndan halen ne yaptýðýný çok iyi bilen bir müzisyen. Parçalarý orijinallerine sadýk kalarak, ayný riffi farklý þekilde çalmaktan kaçýnarak, neredeyse halen 1985'teymiþ gibi bir mantýkla kaydetmiþler. Orijinal Bonded By Blood'un tüm vuruculuðu bu albümden de yansýyor. Albümün orijinalinde de yer almýþ olan Gary Holt ve Tom Hunting'in 23 seneden sonra ayný parçalarý yeniden kaydederken neler hissettiklerini cidden çok merak ediyorum. Ben ilk kez 10 sene önce dinlediðim bu albümün yeni kaydýný dinlerken kendimi tuhaf hissettim. Onlar için çok daha etkileyici olmalý ki ayný ruhu yansýtmayý baþarmýþlar. Diðer önemli faktör de gitar tonu. Yeterince Thrash bir ton yakalamadan bu iþe giriþmek en basit tabiriyle albüme hakaret olur (bu konuda biraz tutucuyum zira re-recorded

en önemli vokalistlerinden birinin yerini doldurmak oldukça stresli bir iþ olmalý. Þu anki vokalist Rob Dukes bu zor görevin altýndan baþarýyla kalkmayý bilmiþ. Hatta þu ana kadar vokal yaptýðý albümler arasýnda en iyi performansýný gösterdiðini düþünüyorum. Dukes, Exodus tarihinde Baloff sonrasý önemli yeri olan Steve Souza ile sýk sýk kýyaslanýr. Açýkçasý bu albüme kadar da Souza gibi bir vokalist karþýsýnda hararetle savunulabilecek seviyede deðildi Dukes. Ancak "Let There Be Blood" ile "tamamdýr abi olmuþ" dedirtecek bir vokal gösterisi sergilemiþ. Ailece seviyoruz. Gelelim re-recorded hadisesini grup ve mevzubahis albüm açýsýndan tehlikeli kýlabilecek diðer iki önemli faktöre. Parçalarýn orijinal gidiþhatýna sadýk kalýnmadan çalýnmasý ve kullanýlan gitar tonu. Bu iki faktör çok baþarýlý olabilecek bir albümün ipini anýnda çekebilir benim gözümde. Nitekim büyük bir faný olduðum Destruction, eski hitlerini tekrar kaydettiði "Thrash Anthems" albümünde kendi parçalarýný coverlamaya kalkarak bir çok efsanevi parçayý harcamýþ ve büyük hayal kýrýklýðý yaratmýþtý. Exodus'ta ise bu durum söz

olayýna giren topluluklar uzun yýllar içinde yerine oturmuþ kilometre taþlarýyla oynuyorlar). Albümün yeniden kaydedileceðini duyduðumda aklýma ilk olarak gitar tonu gelmiþti ve sözünü ettiðim noktalardan dolayý çekiniyordum biraz bu mevzudan. Ancak Exodus bu konuda da baþarýyla geçmiþ sýnavý. Testament da benzeri bir hareketi 2001 yýlýnda "First Strike Still Deadly" adýyla yapmýþtý. O albüm re-recorded'lar arasýnda zirve noktasýdýr benim için. Ýþte Exodus, o albümün bu konudaki liderliðini sarsacak kadar iyi çalýþmýþ Let There Be Blood'da. Minnettarýz...


SELÝM VARIÞLI

www.myspace.com/behemoth


Her yeni albümde daha da sert hareketler sergileyen Behemoth'a ilk sayýmýzda da dergimizde yer vermiþtik. Gelgelelim Kasým ayý içerisinde yayýnlanacak olan konser albümleri "At The Arena Of Aion - Live Apostasy" ve yeni EP'leri "Ezkaton" ile Behemoth tekrar gündemimize girdi. Polonya'lý topluluk, Black Metal grubu olarak baþladýðý kariyerinde son bir kaç albümdür tamamen Death Metal'e yönelmiþ durumda. Her ne kadar imajlarý ve lirikleri halen olabildiðince Black Metal olsa da müzikal açýdan lezzetli bir Death Metal grubu Behemoth. Ýlk olarak yeni konser albümünden söz edelim. "At The Arena Of Aion - Live Apostasy", Behemoth'un üstün konser performansýnýn iyi bir prodüksiyonla sunulmuþ hali. Topluluðun eski ve yeni bir çok parçasýný barýndýrmakla beraber, Norveç'li kült Rock'N'Roll topluluðu Turbonegro'dan bir cover da yer alýyor. Daha önce konser DVD'leri yayýnlamýþ olsa da bu albüm Audio CD olarak yayýnlanan ilk Behemoth konser albümü. Nergal'in yer yer clean vokallerini de iþin içine karýþtýrdýðý bu albüm, Behemoth'un sert ve agresif yapýsýna olabilecek en saf format olan konser kaydýyla tanýklýk etmek için birebir. Her ne kadar kimi yerlerde sonradan stüdyoda eklenmiþ overdub'lar fazlaca kendini belli etse de genel anlamda

Behemoth gibi komplike müzik yapan bir topluluk için oldukça baþarýlý bir çalýþma "Live Apostasy". Kasým ayý içerisinde yayýnlanacak olan "Ezkaton" adýnda bir de Behemoth EP'si var. Bu EP, iki yeni parça, live parçalar ve coverlardan oluþacak. EP'nin toplam dört plaktan oluþan özel limitli basým versiyonu da yayýnlanacak. EP nin açýlýþýný yapan Chants For Ezkaton 2000 e.v. müthiþ bir parça. Ayrýca Ramones ve Master s Hammer coverlarý da ilginizi çekebilir. Behemoth un resmi marþý Decade Of Therion un bu live kaydý da parçanýn canlý olarak orijinalinden çok daha iyi olduðu tezimi güçlendiriyor. :) Bu arada dört plaklýk özel basým olayý son derece iþtah açýcý görünüyor. Bu arada, geçtiðimiz yýllarda ülkemizde iki konser veren topluluðun, önümüzdeki yýl baþlarýnda yeniden konser vermek üzere ülkemizde olmasý ihtimal dahilinde. Son albüme çekilen ilk klip 'At The Left Hand Ov God' ile Polonya'nýn prestijli video festivallerinden "Yach Film Festival"da üç dalda ödüle aday gösterilen ve "en iyi klip montajý" dalýnda ödül alan Behemoth, ikinci klibi "Inner Sanctum"u da 15 Ekim itibarýyla MySpace sayfasýndan yayýnladý.


SELÝM VARIÞLI

Yakýn zamanda yayýnladýðý ilk albümüyle çok yýkýcý bir Death Metal soundu ortaya koyan ve ayný etkiyi sahnede de gösterebilen Ankaralý topluluk Carnophage huzurlarýnýzda... Sorularýmýzý gitarist Berkan Baþoðlu yanýtladý.

www.myspace.com/carnophageturkey


Selamlar Berkan. Önce en kliþe sorulardan gireyim. Albümün kayýt sürecinden ve Unique Leader ile anlaþmanýzdan bahsedelim. Bilhassa Jacoby'nin Carnophage ile ilgili yorumlarý nasýldý? Berkan: Bizimle anlaþtýklarý vakit Jacoby nin bebeði oldu. Hem Deeds Of Flesh ten hem de Unique Leader dan ayrýldý. Deeds in vokal gitarý Erik ilgilendi bizimle hep. Aaa süpermiþ. Yani bebeði olmasý süpermiþ, gruptan ve firmadan ayrýlmasý deðil. :) Tabii Erik'in grupla ilgili yorumlarýný aktarmaný rica edeceðim þu durumda. B: Haha. Valla süper, hayýrlý olsun da bizim iþleri ciddi anlamda yavaþlattý bu durum. :) O zamanlar Unique Leader'ýn web sitesinden sorumlu eleman Jacoby idi. Bizim anlaþma haberimiz, anlaþmadan yaklaþýk bir buçuk ay sonra web sitesinde ilan edildi. :) Ýlk mail Erik'ten geldi. Promomuzu çok beðendiklerini, tam kendi çizgilerinde olduðunu ve þartlar uygun olursa bizimle anlaþmak istedikleri yazýyordu. Hatta bir de "killer stuff" demiþti ki yýllardýr örnek aldýðýmýz bir grubun elemanýndan bunu duymak onur verici idi. Peki Jacoby'nin bu özel durumundan kaynaklanan gecikmeler web sitesi haricindeki konulara da yansýdý mý albümün yayýnlanmasý sürecinde? B: Hayýr herhangi bir etkisi olmadý. Sadece albüm planlanandan bir hafta kadar geç çýktý. O da bizim burada yazdýðýmýz master CD'yi (hatta CD'leri, bir kaç kez göndermek zorunda kaldýk çünkü) orda kopyalayamamalarýndan kaynaklanan teknik problemlerden ötürü. En sonunda ham olarak wav dosyalarýný fabrikanýn FTP sine attýk ve sorun çözüldü. Genel olarak firmanýn sizin için yaptýðý çalýþmadan memnunsunuz yani di mi? B: Firma elinden geleni yapýyor. Genel mizaçlarý biraz "cool" görünse de albüm þu anda akla gelebilecek her online satýþ sitesinde ve her ülkedeki Unique Leader distribütöründe mevcut. Her ne kadar genel kaný farklý olsa da þirketler sadece albümün basýmýndan ve daðýtýmýndan sorumlu. Konser ve tur gibi olaylar %90 gruba baðlý. Firma sadece baðlantýlarý ile destek olabiliyor çünkü tura çýkan gruplarý firmalar deðil firmalarýn çalýþtýðý "touring agency"ler seçiyor. Peki, albüme gelelim. Önce þunu sorayým. Albümde genel lirik tema ne üzerine? Deformed Future // Genetic Nightmare isminden de "düz death metal sözü yazmadýk, okunacak sözler yazdýk" imajý yansýyor. Bu konuda neler söylemek istersin? Ayrýca bu baðlamda Death Metal gruplarýnda þarký sözleri sence nasýl olmalý? B: Grup olarak gore temalar kullanmaktan fazla hoþlanmýyoruz, kiþisel olarak baþka gruplardan dinlemek hoþumuza gitse de O yüzden biraz daha düþündürücü ve toplumsal içerikli bir konsept var albümde. Sözler Oral'a ait ve sadece kapakla albümün kitapçýðýna bakan birinin, sözleri okumasa da kafasýnda birçok þeyin belireceðini düþünüyoruz. Death Metal diðer türlere göre biraz daha samimi ve tabiri caizse hala iþlerin underground yürüdüðü bir tarz. Dolayýsýyla sözler yazýlýrken çok da fazla "kaygý" taþýmýyor çünkü Death Metal yapan adam bu müziði gerçekten hissettiði için yapýyor. Bu baðlamda kitleleri peþinden sürükleme amaçlý boþ beleþ iþlerle deðil daha samimi, kiþinin iç dünyasýndan gelen sözler yer almalý. Death metal gruplarýnda albüm yayýnlandýktan sonra "þurayý daha iyi yapabilirmiþiz" veya "þunu keþke koymasaydýk" türü yorumlar diðer türlere göre daha çok duyulur. Bu da söz konusu müziðin oldukça komplike olmasýna baðlanabilir. Siz albümü yapýp bitirdikten sonra kiþisel veya grupça "ya þurayý da þöyle yapsaydýk daha iyi olurdu" gibi bir düþünce oldu mu hiç? Veya o zaman olmadýysa þimdi var mý böyle bi düþünce? B: Bu düþünce her zaman hasýldýr. Eðer deðilse ya egolar çok yüksektir ya da tamam ben oldum" deniliyordur. Daha iyi olabilirdi düþüncesini özellikle miks ve mastering aþamalarýnda, henüz kayýt bitmeden fazlasýyla yaþadýk ama çok fazla uðraþýnca bir noktadan sonra daha da geriye gittiðimizi farkettik ve orada kestik. Ayný þey besteler için de geçerli. Samimi olmak gerekirse artýk albümdeki þarkýlardan eskiden aldýðýmýz zevki almýyoruz ve ikinci albüm için çok daha iyilerini yapmaya çalýþýyoruz. Ama bunun kompleks ve teknik kaygýlarla hiç alakasý yok. Zaten hiç bir zaman anlamsýz tekniðin olduðu, saçma sololarýn havada uçuþtuðu, sýrf aksaklýk olsun da trendi takip eden dinleyicinin de hoþuna gidelim gibi bir isteðimiz olmadý. Bizim için ruh, saldýrganlýk ve hýz ön planda. Bu baðlamda ikinci albümde daha da olgunlaþmýþ bir Carno müziði için uðraþýyoruz. Rock Station'da birkaç dinleyiciyle Carnophage hakkýnda konuþurken, "abi süper albüm ama solo çok az" gibi bir yorum duydum. Öte yandan bence "Harmlessly Eaten" ve "Anomalistic Resurrection"daki sololar gayet iyi. Tabii bir gruba "neden albümde solo az" diye sorulmaz ama Death Metal'de solo olayýna bakýþ açýndan biraz bahsedersen belki o "solo az" diyen dinleyicinin kafasýndaki soru iþareti ortadan kalkar. B: Bazý gruplar vardýr, bu projede hiç solo olmayacak diye ya da mutlaka her þarkýda solo olacak diye baþtan hükümle yollarýnda ilerlerler. Riffleri hazýrlýyoruz,


düzenlemeleri yapýyoruz, eðer uygun bir bölüm olursa ve gerekli hissiyatý verecekse uygun bir solo arkasý riffi ve solo ekliyoruz. Bu iþi her þarkýda formülize edersek emin ol sana "solo çok az" diyen kiþi bu sefer de "abi bu ne lülülülülü her yerde solo atmýþ bu adamlar, bence gereksiz olmuþ" diyecekti. Herkesi ayný anda memnun etmek mümkün deðil. Dahasý böyle bir çabamýz yok. "Herþeyden önce kendimiz için yapýyoruz" olayý Death Metal'i daha samimi kýlar. :) Peki Erkan Tatoðlu gibi bir müzisyen/prodüktörle çalýþmak nasýldý? Son yýllarda kayýt konusunda iyice öne çýktý ve bir çok grup onun stüdyosunda kayýt yapýyor. Sizin albümünüzde müzikal açýdan ne derece etkisi oldu? B: Erkan abi uzun yýllardýr tanýdýðýmýz ve çok sevdiðimiz bir insan. Kayýt zamaný orada parayla iþ yapýyormuþ gibi deðil de muhabbet edip takýlmaya gidiyoruz hissiyatý hakimdi. Prodüktör kullanma ya da baþkalarýndan beste alma düþüncemiz olmadýðý için müzikal anlamda etkisi olmadý. Ama sýký bir Death Metal dinleyicisi olduðu ve çok iyi bir kulaða sahip olduðu için kayýt süresince her anlatmak istediðimizi anladý. Ýmkanlar dahilinde en iyi iþi çýkarmak için, iþi parayla yapan bir profesyonelden öte arkadaþý için canla baþla çalýþan biri gibiydi. Oral'ý daha önce Cidesphere ve Burst Appeal gibi topluluklardan biliyorduk. Gruptaki diðer elemanlarýn da Carnophage öncesi ciddi çalýþmalarý veya þu an mevcut yan projeleri var mý? B: Ben Solitude da gitar çalýyordum. Erkan Almanya'ya gittikten sonra grup bitti denebilir. Þimdi yine burada ama artýk devam edilir mi, edilmez mi tamamen muamma. Onur da ayný zamanda Black Omen'da davul çalýyor. Onun dýþýnda baþka projelerimiz yok.

Senin Solitude'da çaldýðýný bilmiyordum. Umarým toparlanýr Solitude tekrar. Baya iyi gruptu. B: Ben de isterim. Her ne kadar ana uðraþým Death Metal olsa da kökenim Thrash. Þimdi en civcivli soruya geldi sýra. :) Mp3 olayýnýn bilhassa underground müziðin yayýlmasý konusunda ciddi rol oynadýðý ortada. Mp3 gruplarýn albüm satýþlarýný düþürürken ister istemez konserlerinin daha kalabalýk olmasýný saðlýyor. Sizin albümünüz de internette Mp3 olarak dolaþýyor. Bu konuda neler düþünüyorsunuz? B: Al iþte, en son sorulacak adama sordun bu soruyu... Þimdi bugünkü tüm iþini gücünü iptal et. Röportaj ciddi uzayacak :) Hehe :) Uzasýn röportaj, yerimiz geniþ. B: Soruyu cevaplamadan önce evveliyattan gireyim konuya. Ortaokul yýllarýmdan beri hayatýmýn bir parçasý diyebilecek kadar metal müzik ile ilgiliyim. O zamanlar küçüðüz tabii, verilen harçlýk miktarý belli. Nasýl bu hafta da orijinal albüm alýrým diye çoðu öðle yemeðinde Çizi yerdim, Cuma günü de Zýd'a, Hayri'ye, Shades'e ya da Dost'a koþardým. Neyse ki o yýllarda internet pek yaygýn deðil de millet her istediðini indiremiyordu. Sadece korsan olayý vardý. Onda da zaten metal gruplarýný, hele ki Death Metal gruplarýný hiç bulamazdýn. O yýllarda orijinale deðer verilirdi. Zaman geçtikçe bana insanlar neden CD alýyorsun ki, indir derdi.E indireyim ben de biliyorum, salak deðilim. Ama ortaya çýkan ürün bir bütün. Sadece ses dosyasýndan ibaret deðil. Her þeyden önce o kitapçýðýn kokusu, içinde yazanlar Sevdiðiniz þarkýlarý elinizde bir ürün olarak tutmanýn mutluluðu ve belki yüzbinde bir de olsa o gruba destek olmanýn hazzý Þimdi bunlarýn hiç biri kalmadý. Ýnsanlar o kadar yüzsüz ve bilinçsiz oldu ki, albümümü


gözümün içine baka baka indirip dinleyebiliyorlar. Bazýlarý destek verdiðini sanýyor, bu da iþin en komik yaný. Sözde bizim reklamýmýzý yaptýklarýný sanýyorlar... Ýnan artýk albümle ilgili sevindiðimiz konular öylesine bir hal aldý ki, Mp3 indirilen sitenin biri bizim albümü ayýn albümü seçmiþ. Garip bir þekilde mutluluk duyduk, en azýndan onlarca megabaytýn arasýnda bir deðerimiz varmýþ... Ýþin bir baþka boyutu da verilen emeðin çöpe gitmesi. Eyvallah, ne yapabilirim indirsin, dinlesin. Hani orijinal almak salaklýk ya... Ama toplam emeði 2 yýl olan, kayýt süreci 70 saatten fazla olan bir albümü en azýndan arkadaþýyla MSN de sohbet ederken yarým saatte harcayýp o çok deðerli megabayt megabayt arþivinin ücra bir köþesine atmasýn (Berkan burada daha sert bir cümle de kuruyor). Oysa ki orijinal alsa durum böyle olmaz. Ona para vermiþtir ve ister istemez zaman ayýrýr. Ýnsan beðenmese bile para verdiði bir albümü tekrar tekrar dinleme ihtiyacý duyar. En azýndan kitapçýðýný karýþtýrýr, merak eder. Ve her seferinde belki de kayda deðer baþka þeyler bulup sonunda o albümü sevebilir. Ama þu anda bunlardan çok uzaðýz. Ha diyeceksin bu kadar ahkam kesmek iyi güzel de sen hiç mi Mp3 indirmiyorsun? Ýndirmiyorum desem inanan çýkar mý? Piyasayý yakýndan takip ederim kim ne yapmýþ ne etmiþ... Ama içim rahat, her hafta belli bir miktar ayýrýyorum ve baþka harcamalardan kýsmak pahasýna elimden gelen desteðin fazlasýný veriyorum. Hele ki söz konusu Türk bir grubun albümü ise örnek þarký bile dinlemeden aldýðým oluyor. Kimse de parayý cartý curtu bahane etmesin. Albüm almayýp da ben metalciyim diye takýlan adamlarýn barlarda, kafelerde günlük olarak harcadýklarý paralar çok açýk. Biri gelsin bana, ben sigara içmiyorum (en azýndan günlük fazla harcamýyorum), alkol kullanmýyorum ve param yok, sizin albümü alamýyorum desin. Çok ciddiyim seve seve albümü hediye edeceðim!

Söylediklerinde tamamen haklýsýn. Peki Mp3 olayýnýn konserlerdeki seyirci sayýsýný artýrdýðý yönündeki görüþ için ne düþünüyorsun? Bu underground gruplar için geçerli bir iddia sayýlmasa bile gruplarýn tanýnmalarý ve büyümeleri adýna önemli bir aþama olabilir. Mp3'ü haklý çýkarmaz ama "kaçýnýlmazsa zevk almaya bak" durumu düþünülebilir mi sence? "Yani bu iþi madem engelleyemiyoruz, o zaman kullanmaya çalýþalým" diye düþünüyor musunuz? B: Adamlar albümü indirip gelip bize yorum yapýyorlar "çok güzel olmuþ, elinize saðlýk" diye. Teþekkür mü etmek gerekir, küfür mü, bu ince bir ayrým... Neyse en azýndan bu da güzel. O megabaytlar harddiskte yer kaplamaktan öte bir iþe de yarýyor demektir. Bakarsýn günün birinde az içer de konsere gelmiþken þu albümü alayým bir sözlerine bakayým falan der. Haklýsýn Mp3'ün popülerliðimizi arttýrdýðý büyük bir gerçek. Ama açýk söyleyeyim bilinçsiz ve hýrsýz koca kitle yerine Death Metal i içinde hisseden bir avuç adama çalmayý tercih ederim. Bu konudaki görüþleriniz de müziðiniz gibi sert çýktý :) B: Sert deðil, olmasý gerektiði gibi. Orda burda yazýyorlar iþte yok Carno gururumuz , yok yurtdýþýnda bizi en iyi þekilde temsil edeceklerine inanýyoruz , cart curt... Ulan ver o zaman desteðini de yurt dýþýna gidebilelim. Þu ana kadar ne yaptýysak cepten yaptýk ve artýk yaþ da ilerledikçe hayata dair sorumluluklar üzerimize binmeye baþladý. O yurtdýþýndaki büyük festivaller tüm masraflarý karþýlýyor mu sanýlýyor? Bu yüzden senelerdir hayran olduðumuz çok büyük gruplarla çalma fýrsatlarýný kaçýrdýk. Destek dediðin öyle internetten alnýmýzýn aký Carno, yürü büyüksün Carno demeyle olmaz. Konsere gelmeyle olur, albüm almayla olur, merþandiz almayla olur!


Eyvallah. Sýradaki soruya geçeyim. Ýcra ettiðiniz tarzýn Türkiye'deki durumunu nasýl görüyorsunuz? B: Önceki soruda bahsettiðim olumsuzluklara raðmen 2008 yýlý Türk Death Metali adýna þahane geçti. Þu ana kadarki en iyi yýl hatta. Ve bundan sonra da yapýlabileceklerin bir göstergesi. Decaying Purity Ýspanyol þirketten taþ gibi bir albüm çýkardý, dünyayý sallýyor. Cenotaph Rusya turuna çýktý, kitlelere çaldý. Nettlethrone çok klas bir albüm çýkardý. Decimation nete koyduðu promoyla yakýnda koyacaklarý borunun haberini verdi. Suicide yeni albüm þarkýlarýný bitirmek üzere. Raven Woods kayda girmek üzere. DP gibi yine Ýstanbul dan Chopstick Suicide var ki adamlar köpek gibi çalýyor, Dillinger Escape Plan ý kýskandýracak kalitede müzik yapýyorlar. Asýl 2009'u gör sen... Nettlethrone'un daðýlmasý üzücü oldu ama. Gerçi onlar bölünerek çoðalan türden en sevdiðimiz Death Metalci tipi adamlar. Bi sürü grup ve albüm çýkar o kadrodan þimdi :) B: Ýlk konserinden beri takip ettiðim bir grup olmasýnýn yanýnda ayný zamanda arkadaþlarým ve çok üzüldüm. Aklýma ilk ODTÜ konserleri geliyor, arada elemanlara tek tek küfür ediyorum ama yapýlabilecek bir þey yok. Belki de bazý þeyler tadýnda bitmelidir in cevabýdýr bu. Kim bilir, yeni projeleri Nettle dan da saðlam çýkar, dediðin gibi bölünerek istila ederler alemleri. :) Bu arada az önce Death Metal gruplarý arasýnda Raven Woods'u da saydýn. Ben de tam bununla ilgili bi soru sormak üzereydim. Black Metal'den Death Metal'e kayan topluluklar için ne düþünüyosun? Behemoth gibi mesela. B: Ýçten gelen dürtülere, zaman zaman da trendlere baðlý. Darkthrone Soulside Journey ile sýradan bir Death Metal grubu iken sonraki albümlerinde dünyanýn en büyük Black Metal gruplarýndan biri oldu. Günümüzde de extreme müzikte yükseliþte olan tarz Death Metal. Dinleyici profiliyle olsun, merþandiz merakýyla ya da sahne performansýyla olsun bu inkar edilmez. O yüzden içlerinden bu geldi ya da trende uydular hiç problem deðil. Behemoth'un þu hali eskisinden 10 kat iyi. Bence de. Peki röportajýn son ve en zor sorusu var sýrada. Asýl kliþe sorumuz bu. :) Dünyaya bir albüm olarak gelecek olsan hangi albüm olmak isterdin? B: Soru þimdiki zamanda sorulduðuna göre Mp3 olarak gelmek isterdim. Hahahaha. Peki soruyu 1995 yýlýnda sorduðumu farz et. B: Offf ne yaptýn 95 deyip... Suffocation - Pierced From Within, Morbid Angel - Domination, Deicide Once Upon The Cross, At The Gates - Slaughter Of Soul un yýlýný söyledin bana... Özellikle onu seçtim :) Ama bizde "d) hepsi" seçeneði yok. Birini seçmen lazým. B: Suffo diyeyim de, ay ay bölersek diðerlerini seçerim deyip hiçbirine ayýp etmemiþ olayým. :) Eyvallah. Berkan röportaj için teþekkür ederim. Güzel sohbet oldu. Eklemek istediðin biþey varsa dök içini. :) B: Buraya kadar sýkýlmayýp okuyanlar genel tavrýmýzý ve düþüncelerimizi az çok anlamýþlardýr. Röportaj için teþekkür ederiz.


Endüstriyel metalin Alman kalesi Rammstein ý bilmeyen yoktur sanýrým. Bu sýralar pek sesleri sedalarý çýkmasa da kunduz gibi çalýþtýklarý oradan buradan kulaðýmýza geliyor. Özellikle 2008 içerisinde yeni bir albüm çýkartacaklarýna ve bu albümün Best Of olup olmayacaðýna dair dedikodular ortada dolanýyor. Hatta albüm çýkacaðý meselesi dedikoduluktan çýktý sayýlýr. Grubun klavyecisi Christian Lorenz (Flake ya da Doktor diye bilinir) bu haberi Metal Hammer Almanya ya doðrulamýþ. Her neyse, burada oturup size çok bilinen bu nezih grubu tanýtmaya kalkýþmayacaðýz. (Rammstein dan da haberiniz yoksa okumayýn kardeþim :), yeni albüm falan çýkarsa onunla ilgili yazýyý patlatýrýz hemen). Grubun ana gitaristi ve kurucu eleman Richard Zven Kruspe (evet Till Linderman kurmadý) 2005 senesinde, Rammstein ýn bir yýllýk molasý sýrasýnda ( Mutter albümünden sonra) yeni bir albüm çalýþmasýna baþlamýþtý. 2006 sonunda ise Rammstein ýn resmi web sitesinde bu yeni oluþumun adý duyuruldu: Emigrate. Bu duyuru ile beraber albüm içinde yer alacak olan Wake Up isimli parça da dinlenebiliyordu. 2007 yýlýna kadar tüm albüm tamamlandý ve piyasaya çýktý. Albümün piyasaya çýkmasý biraz acayip bir þekilde oldu. Albümün adý belli deðildi, daha önce web sitesinde ve diðer sitelerde yayýnlanan parçalar vardý, albüm isimleri vardý. Ýlk albüm albüm müydü yoksa single mýydý anlaþýlamadý. Farklý ülkelerde farklý zamanlarda piyasa çýktý (farklý isimlerde de çýktý sanýrým). Yani kýsaca karman çorman bir çýkýþ öyküsü var. En sonunda albüm ismi olarak Emigrate ortaya çýktý (çok klasik). Bu isim belirlendikten sonra Avusturya ve bu yýl içinde de Amerika da satýþa sunuldu. Albümü pek beðenmedim. Dinlemeden önce ve albüm kapaðýný gördükten sonra (albüm ve single kapaklarýnda hafiften Rammstein ve endüstriyel bir koku var) insan þöyle poposunu doðrultup iþte ultra elektronik, oynak, bangýr bangýr, sert ve Almanca gaz bir þey geliyor diye bekliyoruz, sonra kapak oluyor bize. Tamam, bangýr bangýr bir giriþ var ama sonra Richard baþlýyor söylemeye. Aman Yarabbi! Çok düzgün bir Ýngilizce (Ýngilizce öðretmeni gibi) ile pop bir þeyler mýzýrdanýyor. Þarký sözleri çok basit ve klasik. (Orada burada þarký sözlerinin Rammstein sözlerinden alýntýlar olduðu söyleniyor sadece söylenti). Diðer parçalarý dinliyoruz, hepsinde ayný ses tonu ve güzel Ýngilizce. Abi n aptýn sen? Þekil þema yerle bir. Çoðu Rammstein dinleyicisinin görüþü de doðal olarak git Rammstein de gitarýný çal, aman solo albüm yapma oluyor. Richard ýn sesini de bir þeylere benzetiyorum ama neyse burada söylemeyim. Neyse sinirlendik, öfkelendik. Grubu biraz tanýtýp eve gidip Rammstein DVD sini koyup sakinleþelim biraz. 2007 de ilk single ýný çýkartan Emigrate daha sonra kendi adýný taþýyan albümünü ve New York City isimli diðer single ýný yayýnladýktan sonra bu sene Temptation isimli yeni single ý ile karþýmýzda (yine tarzda deðiþen bir þey yok neyse sinirlenmeyelim). Grup toplam dört kiþiden oluþuyor. Vokal ve gitarda tabiî ki Richard Zven Kruspe, ritm gitarda Olsen Involtini, bas ve arka vokalde Arnaud Giroux ve son olarak bateride Henka Johansson (Clawfinger dan). Son olarak da grubun daha ziyade Meksika ve Rusya da ilgi çektiðini belirtelim (garip adamlar bunlar).

HÝDAYET DOÐAN

Albümü almadan önce grubun online yayýnladýðý bazý parçalarýný dinleyip fikir sahibi olmanýzý öneriyorum. Bol endüstriyel, tenekeli, çekiçli günler efendim. www.myspace.com/emigrate


SELÝM VARIÞLI

www.myspace.com/axelrudipellofficial


Alman Metali'nin en yetenekli isimlerinden Axel Rudi Pell, 13. stüdyo albümüyle karþýmýzda. Tamamý coverlardan oluþan bir önceki albümü Diamonds Unlocked'dan sonra Axel'in kendi bestelerinden oluþan yeni albüm bekliyorduk. Ýþte o albüm tüm ihtiþamýyla bizleri selamlýyor; Tales Of The Crown! 1989 yýlýnda "Wild Obsession" albümüyle baþladýðý solo kariyeri boyunca hiç bir vasat albüme imza atmamýþ olan Axel Rudi Pell, kendi gibi profesyonel ekibiyle birbirinden etkileyici albümler yayýnlamaya devam ediyor. Klasik Heavy Metal - Power Metal - Hard Rock arasý sularda dolaþan Axel'in bunca yýla raðmen müzik dünyasýnda hak ettiði yere gelememiþ olmasýný hep þaþkýnlýkla karþýlamýþýmdýr. Almanya gibi bir ülkede, Almanlarýn markasý konumundaki bir müziði icra ettiði ve benzeri bir çok topluluktan fersah fersah ileride müzik yaptýðý halde nedense þöyle yeri göðü inletecek bir çýkýþ yapamadý yýllardýr. Öte yandan özellikle Avrupa'da kendine has bir hayran kitlesi bulunmaktadýr. Yeni albümde de 1998 tarihli "Oceans Of Time"dan bu yana mikrofonu býrakmayan Johnny Gioeli var. Axel hayranlarý arasýnda bitmek bilmeyen bir Johnny Gioeli - Jeff Scott Soto tartýþmasý süregelmekte uzun süredir. Jeff Scott Soto, 1992-1997 yýllarý arasýnda yayýnlanan dört Axel Rudi Pell albümünde vokal yapmýþtýr. Gioeli'nin gruba daha çok yakýþtýðýný düþünürüm.

Axel Rudi Pell albümlerinin olmazsa olmazlarý ballad'lar, son albümde de dinleyiciyi kanatlandýrýp uçurmak üzere hazýr bekliyorlar. Axel tarihinde inanýlmaz güzellikte ballad'lar bulunmaktadýr. Avrupa'da çeþitli firmalarca sürekli yayýnlanan "Metal Ballads" türü albümlerin vazgeçilmez isimleri arasýnda yer alýr Axel Rudi Pell. Son albümde yer alan "Touching My Soul" ve "Northern Lights" da ilerleyen yýllarda mevzubahis toplama albümlerin gözdesi olacak nitelikte harika ballad'lar. Kadroda Axel ve Johnny Gioeli'nin yaný sýra Mike Terrana (davul) ve Ferdy Doernberg (klavye) gibi iki usta müzisyen de yer alýyor. Ayrýca eski Steeler üyelerinden Volker Krawczak da basist olarak Axel Rudi Pell'de çalýyor. Steeler demiþken, Axel Rudi Pell solo kariyerine baþlamadan önce seksenlerde Alman Heavy Metal topluluðu Steeler ile dört albüm kaydetmiþtir. Ayrýca solo kariyeri boyunca (üç tanesi Ballads olmak üzere) toplam dört toplama albüm, iki de live albüm yayýnlamýþtýr ki bunlardan "Knight Treasures" son derece dinlenmeye deðer bir konser albümüdür. Özetle, 20 yýla yaklaþan kariyerinde hiç fire vermediði gibi yine uzun yýllar dinlenecek bir albüm kaydetmiþ Axel Rudi Pell. Arþivlerin en özel köþelerine layýk...


SELÝM VARIÞLI


Carmageddon oyununu bilir misiniz? Bol miktarda fantastik araba ile þehirde dolaþýp zombi öldürülen þahane bir oyundur. Gore levelý yüksek olduðu için kimi yasaklamalarla da karþýlaþmýþlýðý vardýr. "Carmageddon 2: Carpocalypse Now" olanýný 10 senedir kim bilir kaç kere bitirdiðim halde hala oynuyorum. Film yazýsýnda oyunun ne iþi var demiyorsunuz di mi? Ne iþi olabilir? Hayýr, Death Race Carmageddon'dan esinlenerek yapýlmadý. Carmageddon, 1975'de çekilen ilk Death Race filminden (Death Race 2000) esinlenerek geliþtirildi. Þu an sözünü ettiðimiz film de mevzubahis Death Race 2000'in yeniden çevrimi. Genelde bu yeniden çevrim mevzularýyla ilgili yorumlarda mutlaka filmin eski çekimi/çekimleri ile yenisi karþýlaþtýrýlýr ya. Bunu yapmýyorum çünkü ilk film oldukça kötü. :) Hatta o kadar kötü ki, yeniden çevirimi kimin fikri acaba diye düþündürecek düzeyde. Feci yorgun ve uykusuz bir günün sonunda elinizde tonla çerez ve içecekle "hiç biþey anlamaya çalýþmayýp sadece tuhaf biþeyler izleyip eðlenmek" amacýyla izleyebileceðiniz türden bir film. Evet, eskisini yeterince merak ettiyseniz, yeni filme geçebiliriz. :) Jason "Crank" Statham baþrolde! Adamýmsýn Statham. Tek baþýna yetersin koca filme. Bu adam son yýllarda öne çýkan isimler arasýnda bir numara benim için. Bu cümleden dolayý okuduðunuz yorumun subjektif olduðunu düþünmeyin zira adam henüz baþrol oyuncusu olarak kötü bir filme imza atmýþ deðil. Hatta gittikçe zirve yapmaya baþladý. Ýnanýlmaz bir performans ortaya koymuþ Death Race'de.

Film özetle, þu an olduðundan daha tuhaf bir ülke haline gelmiþ olan Amerika'da bir hapishanede gerçekleþtirilen ölümcül araba yarýþlarý üzerine senaryolandýrýlmýþ. Her yarýþmada bir ya da daha fazla yarýþmacýnýn öldüðü, üst üste beþ kez kazanan yarýþmacýnýn ise hapisten tahliye edildiði bir yarýþma bu. Gerçi henüz hiç kimsenin beþ kere kazanamamýþ olmasý, kokoreç tezgahýndan yayýlýrcasýna kokular getirmiyor deðil ortamlara. Daha fazlasý için filme göz atýn, piþman olmayacaksýnýz. Film, oldukça iyi tasarlanmýþ araçlarý kullanan iyi düþünülmüþ karakterlere sahip. Görsel efektler konusunda da kusursuz. Filmin bir diðer öne çýkan oyuncusu olan Joan Allen (Jason Bourne'ýn peþinden ayrýlmayan CIA ajaný Pamela Landy olarak da hatýrlýyoruz kendisini) oynadýðý aðýr rolün altýndan baþarýyla kalkmýþ. Bir bayan hapishane müdiresini hakkýyla oynamak epeyce zor olmalý. Allen'a þapka çýkardýk bu vesileyle. Yer yer oldukça gore sahnelere yer verilmiþ ki böylesi bir yapýmda beklediðimden bile iyi iþ çýkarmýþlar. Filmin pek beklenmedik sonu, daha da beklenmedik en sonu gayet iyi kurgulanmýþ. Açýkçasý kimi sahnelerde eski Death Race'i düþünerek "bi gün böyle biþey yapýlacaðýný bilseler o filmi baþtan çekmeyi düþünürler miydi acaba" dedim kendi kendime. Özetle yeni Death Race çok baþarýlý bir film. Bazý sahneler biraz saðlam mide gerektiriyor belki ama aþaðýsý da kurtarmazdý bu tarz bir filmi. Çok yaþa Jason Statham!


SELÝM VARIÞLI

www.myspace.com/pain


Hypocrisy'nin beyin adamý Peter Tagtgren'ýn diðer grubu olarak tanýdýðýmýz ve zamanla Hypocrisy gibi gönlümüzde taht kuran bir topluluk haline gelen Pain, yeni albümü "Cynic Paradise" ile tam gaz devam ediyor. En son 2007 tarihli albümü "Psalms Of Extinction" ile racon kesen Tagtgren (soyisimle hitap etme olayý da Tagtgren'de pek bi zor oluyor), yeni albümde daha harsh, daha endüstriyel elektronik bir sound ortaya koymuþ. Ancak netice hala göz alýcý.

gazetesine konuþan Peter olayla ilgili olarak "Turnenin konser olmayan bir gününün akþamý restorandan çýkmýþtýk ve bir taksi ararken aniden önümüzü kesip bize saldýrdýlar" diye anlatmýþtý (gazetede hastanede çekilmiþ bir fotoðraf yayýnlanmýþtý ve Peter gerçekten kötü görünüyordu). Grubun, epeyce sarsýldýðý bu ciddi saldýrýyý kalýcý bir hasar almaksýzýn atlattýðýný ve yeniden albüm yaptýðýný görmek çok güzel.

Cynic Paradise'ýn þimdilik en ses getiren vukuatý, albümün tamamýnýn grubun resmi MySpace sayfasýndan yayýnlanmasý oldu. Nucleat Blast'ýn nasýl bir mantýkla bu iþe girdiðini tahmin etmek pek de zor deðil aslýnda. "Mp3'ü engelleyemiyorsak lehimize kullanalým" mantýðýnýn meyvesi gibi duruyor bu tüm albümü yayýnlama iþi. Yakýnda daha çok albümde denerlerse þaþýrmam. Evet MySpace'den þarkýlar online streaming olarak dinlenebiliyor ama Nuclear Blast'taki hiç kimse mi MySpace'deki her þarkýyý download edebilen ufak yazýlýmlardan ya da web sitelerinden haberdar deðil, yoksa umursamýyorlar mý bilemiyorum.

'Follow Me' ve 'Feed Us' adlý parçalarda Nightwish vokalisti Anette Olzon konuk sanatçý olarak yer almýþ. Tarja'dan sonra bu yeni vokaliste asla alýþamasam da Pain'de hiç sýrýtmamýþ. Yeri gelmiþken Follow Me ye Ýstanbul da oldukça güzel bir klip çekildiðini de belirtelim.

Albümün limited edition baskýlarýnda, Depeche Mode ve Electric Light Orchestra'dan birer coverla üç Pain parçasýnýn remix'inin olduðu bir bonus CD yer alýyor. En azýndan bunu yayýnlamamýþlar MySpace üzerinden. Geçtiðimiz þubat ayýnda, Nightwish ile çýktýklarý turnede Tagtgren ve iki Pain elemaný, Almanya'nýn Leipzig kentinde bir çetenin saldýrýsýna uðramýþlar, elemanlardan birinin burnu kýrýlýrken, Peter'ýn yüzüne on dikiþ atýlmýþtý. Ýsveçli Aftonbladet

Albüm temellerini endüstriyel sounda dayamýþ olsa da, Peter'ýn "epeydir bi Southern lezzeti yapmak istiyodum hoca, dur bi giriþeyim þuna" formatý yarattýðý, 'Have A Drink On Me' adýnda oldukça Southern Rock týnlayan bir parça ile 'No One Knows' adlý Depeche Mode mantýðýný çaðrýþtýran bir çalýþma da yer alýyor. Özetle Tagtgren yine kendini kýsýtlamamýþ. Hypocrisy ile çýkabileceði maksimum noktaya ulaþan ve son dönemlerinde pek de verimli Hypocrisy albümleri yapmayan müzisyen, iþin acýsýný Pain'de çýkarýyor gibi görünüyor. Yalnýz bir önceki albümde vokalleri daha iyiydi. Bu kez fazla dijitize etmiþ, fazlaca yapay duruyor vokaller. Bu arada son parçanýn albümün en iyi parçasý olmasý sadece Queen'in "Innuendo" albümüne özel bir durum deðil. Cynic Paradise'ýn da en iyi parçasý son sýrada yer alan 'Feed Us'.


Selim: Ya þöyle ki, yeni sayý için Radical yazýsý düþünüyorduk. Sonra dedim ki Ya niye röportaj yapmýyoruz? E röportaj için de MSN gayet uygun bi ortam. :) Kerem: :) Uyar. S: Tamamdýr baþlýyorum o zaman. K: Baþla Röportajýmýz bu þekilde baþladý. Radical Noise yýllarýndan ve sert müziðin gelmiþinden geçmiþinden konuþtuk. Harbi bir röportaj oldu. Samimi yanýtlarý için Kerem Onan a teþekkür ederiz.

SELÝM VARIÞLI

www.myspace.com/radicalnoise


S: Yeniden toparlanma fikrinin ortaya çýkmasýndan ve bu toparlanmanýn boyutundan baþlayabiliriz abi. Konserlerle kalacak mý, albüm gelecek mi? Umudumuzu sürdürmeli miyiz? K: Hiç bir fikrim yok. Daha oturup bunlarýn hiçbirini konuþacak vaktimiz olmadý zira Sinan Caravan konserinden sonra apar topar yine Amerika'ya döndü biliyorsun. Tek eksiðimiz o ve en geç 2009 Ýlkbaharý nda Türkiye'de olacak. Ondan sonra oturup biz neyiz, neredeyiz, ne yapabiliriz, onlarý konuþacaðýz. S: Sinan gitti demiþken, sýradaki soruya baðlayým hemen. Þu an Radical elemanlarýnýn müzik adýna çalýþmalarý neler? Boþ oturmadýðýnýzý biliyorum. K: Ýçimizde herhalde en aktif adam Ersin. Bir ton projesi var adamýn, hangi birine nasýl yetiþiyor hiçbir fikrim yok. Þu an Shiva ile ilgileniyor, yeni yýlda albümleri çýkacak. Alternatif Rock - Post Hardcore arasý bir grup. Onun dýþýnda Emre Serdar - Ersin Ýhanet Mimarý'ný kurdular, Emre askerden gelince devam edecek sanýrým. Benim bir tek Pigs Of The Empire var þu an aktif olarak çalýþan. Sludge Doom Stoner ne kadar yavaþ müzik varsa çorba yaptýk takýlýyoruz. Bir de yine Ersin ben ve Lifelock'dan oluþan Edison Effect var, o da yeni yýlda þarkýlarýný kaydedecek. Bu kadar. S: Peki Radical tekrar toplandý diyelim. Albüm yapmaya karar verdiniz. Tarz Plan B'de býraktýðýnýz yerden devam mý olur? Deðilse ne olur? Aradan on sene geçti haliyle. K: Ben bizim yaptýðýmýz/yapacaðýmýz hiç bir albümün diðerine benzeyeceðini sanmýyorum açýkçasý. Bugüne kadar hiç bu grubun bir elemanýný "olm bak þunun gibi oldu þarký" derken görmedim. Biz o anki zevklerimizi, sevdiðimiz þeyleri, hoþumuza gidenleri direk yaptýðýmýz þarkýya yansýtan adamlarýz. Þimdi düþünüyorum, dediðin gibi 10 sene geçti. Hepimizin müziðe bakýþý o kadar farklý ki En azýndan kendim ve Ersin için bunu söyleyebilirim, çünkü burada hep beraberdik. Yeniden þarký yapalým diye girdiðimizde sonuç ne olur, bir ucube mi çýkar, iyi bir þey mi, hiç bir fikrim yok

B'ye yakýn biþeyler çýkar mý" diye düzelteyim (kývýrmýþým biraz evet =)) K: Ýþin komiði Plan B'ye full oldschool HC albümü yapalým diye giriþmiþtik, o þarkýlar çýktý :) S: E netice güzelken "bu niye hartkor diil" diye sormadýk biz de :) Ki bana Türkiye'den bi Hardcore grubu söyle deseler aklýma ilk gelen isim Radical olur. K: Ýþte önce bir bakalým görelim adamlar neye dönüþmüþ bu kadar senede. Ondan sonra sanýrým ortaya çýkar bir þeyler. Plan B gibi alternatif metale eðilimli bir albüm olmayacaðý kesin ama. Gerçi daha ortada albüm fikri de yok ama :) S: Alttan alttan empoze ediyorum ben o fikri :) Sorularýmla özellikle :) K: Plan B öyle bir kanal açtý ki þimdi bize; ne türde þarký yapsak rahat ediyoruz yani kafamýzda öyle bir sýnýr kalmadý. Her türle uðraþmak eðlenceliydi hepimiz için o dönemde. Her þeye doymuþ hissediyorduk kendimizi. Ne tarafa kaçsak hangi þeyi yapýp müziðe olan sevgimizi yenilesek derken öyle crossover bir albüm çýktý. Bu sefer nasýl olur hiç bir fikrim yok açýkçasý. S: Peki Radical'in daðýlmasý sürecinde, bu müziðe doymuþluðun etkisi var mýydý? Devam etmek istememenizin nedeni neydi? Yani hani olur ya çok içine sinen bi albüm yaparsýn, albüm çýkýnca bi düþünürsün "ee albüm çýktý þimdi ne yapacaz" gibisinden. Oldu mu sizde böyle bi durum? K: Biz almýþ baþýmýzý gidiyorduk, Emre'nin Almanya'da üniversite okuyasý geldi :) O kadar garip ki, adam grubun en çok tanýndýðý dönemin konserlerini kaçýrdý. Ýstanbul'da Sold Out konserlerinde 1000 er kiþiye çaldýk, doruktu herhalde grup için. Daha ötesi ne olurdu, nasýl giderdi bilmiyorum ama daha iyiye gidiyor gibi görünmesine raðmen Emre olmayýnca yürümedi. Sinan'la yok olmuyor abi Emre siz diye konuþtuðumuzu hatýrlýyorum.

S: Ama tarz olarak Hardcore'a yakýn biþeyler çýkar di mi? Yani "tekrar toplandýk, artýk yaþýný baþýný almýþ adamlarýz, o yüzden x müzik çalmaya karar verdik" türü bi durum olabilir mi? K: E Plan B Hardcore albümü deðildi ki ilk baþta. Tam bir crossover albümdü, içinde olmayan tür yoktu herhalde.

S: O konserlerde kim vardý davulda? K: Tuna vardý, Ersin'in yakýn bir arkadaþýydý. O eþlik etti Emre gidince 4 konserde, Sonra da ara vermeye karar verdik. Artcore çýkýyordu, Ýstanbul da ciddi Hardcore kitlesi vardý. Farklý tayfalar vardý, o kadar kalabalýktý o dönem dinleyici. Sonra bir anda výzzzzt diye kayboldu o çocuklar, nereye gittiler bilmiyorum :)

S: Yani esasýnda Hardcore'a yakýn derken Radical Noise Hardcore grubudur kalýbýndan dolayý öyle söyledim. "Plan

S: E abi Türkiye biçok þeyin korkunç hýzlarla deðiþtiði bi ülke. Artcore süper bi fanzindi bu arada hatýrlýyorum.


K: Artcore bence de harika bir fýrsattý ama iþte gittiði yere kadar götürebildi. O tayfanýn çoðu hala dinliyor bu müziði, sadece aktif deðiller. Noizine tayfasý dýþýnda underground aktivite yapan yok. Geri kalanlar Mp3 çaðýyla beraber kalabalýða karýþtý. Artýk bize özel deðil, herkes Hatebreed dinliyor. :) Doðu'nun forumu ilk açýldýðýnda insanlara nasýl metalcore nedir diye anlattýðýmý, nasýl dalga geçildiðini hatýrlýyorum. Bir de þimdiki duruma bak :) S: Ben de oradaydým abi hatýrlýyorum hayal meyal. Bu arada Mp3 demiþken o güzel soruyu da sormadan geçmeyim. Ne düþünüyosun Mp3 konusunda? Daha doðrusu teknolojinin müziðe etkisi konusunda ne düþünüyosun? Artýk sadece Mp3 yok, online streaming falan da var. Online Mp3 satýþý var. Ýnternet bi ton müzik yayýlma olayý getirdi/getiriyor. Özellikle geçmiþle karþýlaþtýrdýðýnda ne gibi avantajlar/dezavantajlar görüyorsun? K: Mp3 muhteþem bir olay ve fýrsat bence. Artýk kimsenin dinleyiciyi kandýrmak gibi bir durumu yok. Eskiden yazarlardý ya albüm tanýtýmlarýna "atmosferik gutturik triviri tortor metal punk" diye S: Hahahahaha. K: Þimdi yemezler, alýyorsun grubu dinliyorsun. Ýyiyse orijinalini alýyorsun. En azýndan ben öyle yapýyorum. Ama ileride internetten bu iþin ticareti kanunlarla falan global anlamda oturunca direk albüm indirme olayýna büyük engeller çýkabilir. Bakalým neler olacak göreceðiz, ama bana kalýrsa dinleyici için bu çoklukta ne alacaðýný bilmesi açýsýndan büyük þans ve dünyanýn dört bir yanýndan bir sürü insaný/grubu keþfedebiliyorsun. Papua Yeni Gine'de vegan Hardcore cular var diyebiliyorsun. Kýsacasý Mp3, gruplarýn gerçek satýþýný, gerçek fan sayýsýný ortaya çýkardý bence S: Ama þu da var, ne olursa olsun netten Mp3 indirme olayý müzik marketten CD çalmak gibi bir suç olarak görülmüyor. Yani bu iþ kanunlara baðlansa da Mp3'ün izinsiz yayýlmasýný engelleyebilecek gibi görünmüyor. Radical yeni bi albüm yapsa (empozeye devam) ve albüm sizden izinsiz nette dolaþmaya baþlasa (ki kaçýnýlmaz bi durum), albümü de siz kendi firmanýzdan yayýnlamýþ olsanýz, ticari açýdan kimseye karþý sorumluluðunuz olmasa ya da ticari açýdan sadece sizi etkileyecek olsa diyelim; bunu engellemek için bir çaba içerisine girer miydin ya da engellemek ister miydin diyeyim? Çünkü biliyosun bazý gruplarýn albümlerini netten isteyenlere ücretsiz daðýttýklarý bi çaðdayýz. K: Bizim albümü netten yayýnlamayacaðýmýzý nereden biliyorsun? :) S: Bilmiyorum soruyorum, gaz veriyorum hatta. :) K: Lars Ulrich bile (ki kendisi Napster ý kapattýran adam) artýk bu Mp3 gerçeðini kabullendiðine göre, karþý olan hiç bir müzisyenin yapabileceði yok bence. Bana kalýrsa insanlarýn Mp3 dinlemesini engellemenin bir yolu da yok. Ve engellemeye

çalýþmak kadar saçma bir hareket de yok. S: Lars bence o davayý açarak milyonlarýn ilgisini Mp3 sharing'e çekip Napster'ýn ardýndan benzerlerinin mantar gibi çoðalmasýný hýzlandýrdý :) K: Aha ben de onu yazacaktým. Bizim asla Radical Noise'dan zengin olmak gibi bir düþüncemiz olmadý. Ek olarak, bir müzisyen bir iþten para kazanacaksa onu icra ederken kazanýr zaten. Dolayýsýyla bence paniðe gerek yok, olanlar oluyor ve her sorun kendi çözümünü doðuruyor. Þahsen sýrf artýk ne dinlediðini hatýrlamadýðý için orijinal CD almaya yeniden baþlayan Mp3severler biliyorum. S: E konserlerin kopyasý/korsaný icat edilmedi henüz :). Hatta Mp3 sayesinde gruplarýn konserlerine çok daha fazla insan gelmeye baþladý bence. K: Evet, internet þu an yeni modern dünyada radyonun ilk gördüðü görevi görüyor. Müziði kitleselleþtiriyor. S: Bence de. Peki Radical Noise tarihine geri dönelim. Grubun aktif olduðu yýllarda özellikle konserlerinizde bi ton macera yaþadýðýnýzý duydum. Anlatmak istediklerin var mý bunlar arasýndan? :) K: Ne tarz maceralar :) Valla aklýma gelen bir ton var ama beni en çok güldüren sanýrým Bursa Jim Beam konseri. UÇK Grind, biz, Diken beraber gitmiþtik. S: Hangi yýldý? K: Asafated mýydý yoksa yahu? Baya eski :) S: Ben de onun için sordum. K: Hayvanat bahçesini gezerken toplu halde, 20-25 metalci böyle düþün. Fil gördük, bakýcýsý yýkýyordu hayvaný. Hayvan bize arkasýný döndü ve duyduðum en garip sesle osurdu. Ominous Grief Çaðrý'nýn "her yer sapsarý oldu laaan" diye baðýrdýðýný hatýrlýyorum. Gülsek mi, kaçsak mý bilememiþtik. S: Çaðrý'ya bu röportajý muhakkak okutacaðýma emin olabilirsin. :) Haha süper ya :) Ya þimdi bi konserde yaþanabilecek atraksiyon sýnýrsýz olduðu için Mesela Plan B albümündeki Color Of Hate parçasýnýn baþýnda "eskilerden istiyosunuz " dediðin bi konser atmosferi var. Dinleyicilerden biri inatla Slayeeeeer diye baðýrýyor. Onu niye oraya koydunuz? K: :) Çünkü Color Of Hate, albümde oldschool olan az sayýdaki parçadan biriydi. E Slayer da bizim grupça en sevdiðimiz gruplardan biri. Ýronik olduðunu düþündük. Zira biz yeni bir albüm yapýyorduk ve içinde hiç yapmadýðýmýz modern türler de vardý. O þarký albümün içinde eskiye bir kaçýþ gibi. Biz hep eskiden þarký aralarýnda falan eðlencesine klasikleri çalardýk, cover olsun diye deðil, öylesine eðlencelik. O olayý bilen bi dinleyicimiz o baðýran. :) Hep Raining Blood ýn bir kýsmýný çaldýðýmýzý bildiði için atladý direk.


S: Kim olduðunu hatýrlýyor musun? K: Evet, Eser diye bir arkadaþ.

olurdu, kendi yaptýðým. Tek bir grubun albümü çok zor.

S: Biraz daha genel sorular sorayým. Mesela milenyum sonrasý müziðin özellikle ekstrem cenahýnýn gidiþini nasýl görüyorsun? Alt kollara ayrýlma olayý coþtukça coþtu biliyosun. Metallica St.Anger'ý yaptý mesela. Tabi Metallica'nýn alt dallarla ilgisi yok, onu milenyum sonrasý örneði olarak verdim. :) K: :) Ekstrem metal þu an tarihindeki en popüler ikinci dönemini yaþýyor sanýrým. Relapse Records öncülüðündeki Death-Grind tayfasý ve Neurosis in ardýndan gelen Doom Sludge tayfasý iki koldan baðýmsýz firmalarý, dergileriyle bir kaç senedir ortalýðýn tozunu atýyorlar. Ve Nasum un popülerleþmesiyle baþladý bu süreç. Ýlginçtir 5-6 senedir hala dinmiþ deðil. Hammer Müzik ten Enis e sorabilirsin, sanýrým hala orijinal CD alan tek ciddi müzik tayfasý bu türlerin dinleyicileri. Genel müzik piyasasýnda ise her türde bir retro hastalýðý tutturuldu gidiyor zaten. Ýyisi var kötüsü var, seçici olmak lazým.

S: Eyvallah. Peki Radical Noise bir filme soundtrack yapacak olsaydý, hangi filme hangi þarkýnýzý uygun görürdün? (yok bundan daha kliþe sorum yok, bu var en fazla ) K: La Haine mükemmel giderdi Plan B dönemi Radical Noise'una bence :)

S: Peki, þimdi daha geyik ve klassss sorulara geçiyorum. K: Bana en garip gelen de S: Geçmiyorum. K: Sittin sene önce underground tür diye tabir edilen metalcore, screamo kelimelerinin popüler olmuþ olmasý. Emo yarýþmasý yapýlýyor ya, hala alýþamadým, tam bir komedi. Geç abi geç :) S: E abi underground olan biþey yeterli ticari potansiyele sahipse onun underground luðu yalan olur bi süre sonra. Bak geçiyorum emin misin? :) K: E ama mesela. Scremo yu ilk icra eden grup hala underground. Hala onu bilen yok, Envy diye bir Japon grubu. Ama herkes Screamo cu, nasýl oluyor? Komik oluyor. :) Geç geç ben kopar giderim yoksa :) S: Ýcat edip sahip çýkmamýþlardýr belki. Tamam geçtim. Hehe. :) K: Çýkmadý adamlar. Web siteleri bile yok. Kaçtýlar ortamdan. Geç geç. S: Haha geçtim tamam :) Dünyaya bir müzik albümü olarak gelecek olsan hangi albüm olmak isterdin? K: Of soruya gel. S: Dahasý var, o albümdeki þarkýlardan hangisiyle konuþmak isterdin? K: Çok zor soru olm bu. S: E kolaylarý yanýtladýn :) K: Sanýrým þu an için bu sorunun yanýtý bir karýþýk albüm

S: Karýþýk olmaz. "D-hepsi" þýkký yok bizde :) K: Propagandhi Today's Empires Tomorrows Ashes . Bu albümdeki sözlerin tamamý olmak isterdim herhalde. Doðmak isteyeceðim albüm de ayný grubun Potemkin City Limits albümü.

S: Peki son olarak, þimdi aklýma geldi, sorsam mý sormasam mý oldum ama sorayým. K: Sor. S: "Bundan yer misin"in özel bi hikayesi var mý? Hani daha önce bahsetmemeye karar verdiðiniz ama mesela "üzerinden on sene geçti lan anlatsak noolacak" türü bi hikaye :) K: Hahahaha. Valla tek sebebi stüdyoda þebermekten patladýðýmýz bir ana denk gelmesi. Yorgunluk, açlýk, sinir, stres gibi etmenler birleþince, Pedro hepsini çok güzel anlatan bir söz yazdý. Sinan da flütle Offline Detector un ana rifini çalmaya baþladý, öyle takýldýk. O ilk hali deðil tabi, albümdeki yani. Biz onu kendi kendimize eðlenelim diye öyle söylüyorduk baðýra çaðýra. Sonra olm kaydedelim bunu dedik ve orada kaldý. Asýl albümde olmayan bir Angry Son versiyonu var ki S: Ýþte o duymak istediðim bilinmeyen gerçek! :) K: :) Ersin'le Loverdrive Benan uydurdu bunu. S: Ýsteriz o versiyonunu da. Dergide her türlü dümeni çevireceðimden emin olabilirsin parçanýn o halinin halkýn huzuruna çýkarýlmasý için K: Angry Son ýn sözlerini okudular, sonra kendi kendilerine ona Türkçe söz yazdýlar "kýzgýn oðlan sen misin, bu dünyada tek misin" diye baþlýyor gidiyor öyle :) O kayýtsýz ama öyle kaldý hahaha. S: Tüh :/ K: Arabesk versiyon :) S: Abi çok saðol röportaj için. Güzel sohbet oldu. K: Eyvallah. Maksat muhabbet :) S: Ekleyeceðin biþey varsa yerimiz geniþ. K: Pedro'ya ilgi gösterin, sizin memlekette asker kendisi. :) Baþka ekleyeceðim yoktur hakim bey :)


Ankara da bir süredir Pazar gündüz konserleri nde sahneye arzý endam eden, aðýr, temkinli adýmlarla yol alan bir takým genç gruplar mevcut. Bu yeni kuþak isimlerden biri, Kasatura, elde avuçta ne varsa bu iþe yatýrmaya epey niyetli olsalar gerek, ilk EP lerini yine þehri Ankara nýn çiçeði burnunda plak þirketi Raven Records tan dergi tam son rötuþlara hazýrlanýrken piyasa çýkarttý. Cruel Killers adýný taþýyan 4 parçalýk EP yi envai çeþit satýþ noktasýna daðýtmakla uðraþýrken grubu kolundan bacaðýndan çekiþtirip Orta Dünya kafenin bahçesinde rehin aldýk, sorular sorduk, yanýtlar aldýk... Editörün Eki: Siyah Beyaz'da albümsüz gruplara neredeyse hiç yer vermiyoruz. Ciddi bir ürünü olmayan genç bir grubun dergimizde yer alabilmesi için epeyce dikkatimizi çekmiþ olmasý gerekiyor. Kasatura ise onlarý dikkat çekici bir grup olarak dergimizde aðýrlamayý düþündüðümüz sýralarda Raven Records etiketli ilk EP'siyle bu röportajý kaçýnýlmaz kýldý. Genç yaþlarýna raðmen gayet eli yüzü düzgün bir ürün ortaya koyan elemanlarý tebrik ediyor, bu sayýnýn en eðlenceli röportajýyla sizleri baþbaþa býrakýyorum.

EGEMEN LÝMONCUOÐLU

Fotoðraflar: ÖZGE CAN www.myspace.com/the_mesmerizer

www.myspace.com/kasaturathrash


Son olarak Siyah Beyaz okuyucularýna neler söylemek istersiniz onu bir baþtan sorayým, aradan çýkartalým da rahat rahat devam edelim. Ulaþ: Eyvah bu çok ani oldu. Adettendir ya bizi dinlemeye devam edin demek en doðrusu olacak herhalde. www.myspace.com/kasaturathrash ten gözünüzü kulaðýnýzý ayýrmayýn.

Kaan: Tam da dediðin gibi anadilinde söz yazmayan gruplar, bu tarz aksaklýk ve sorunlarý mutlaka yaþýyor. Bizim de EP de bu konuda bazý sýkýntýlarýmýz var.

Þimdi alýþýk olduðumuz röportaj seyrine dönmekte fayda var sanýrým. Kasatura ismine nasýl karar verdiðinizi sormak isterim. Mesela neden þöyle afilli, býçkýn bir Ýngilizce kelime (ya da cümlecik) deðil de Türkçe bir isim? Ulaþ: Grubun ismi hem Türkçe olsun hem de yabancýlar da rahat okuyabilsin diye düþünüyorduk. Anýl: Ulaþ grup ismini yolda yürürken bulmuþtu. Ulaþ: Aklýmda vardý bu kelime ama grup ilk konserine çýkmak üzereyken kesinleþtirdik. Ve ilk konserin afiþine Kasatura yazýldý.

Neyse... Þimdi biraz baþa saralým ve grubun ortaya çýkýþýnda bahsedelim. Anýl ve Ulaþ kuruyor grubu deðil mi? Ulaþ: Evet. Grup kurma fikri benden çýkmýþ olsa da Anýl ýn bu konuda daha fazla emeði var. (bakýþlar Anýl a döner haliyle) Anýl: 2004 sonunda toplandýk. 23 Nisan çalýþmalarý için. (Gülüþmelerle küçük bir kesintiye uðrar röportaj) 3 kiþiydik en baþta. Ulaþ geldi bir davulcuya ihtiyaçlarý olduðunu söyledi. Ben de kabul ettim. Fakat küçük bir sorun vardý. Daha davul çalmayý bilmiyordum. Stüdyoya girdik, bir þeyler çalmaya çalýþtýk ama çalamadýk tabi. Sonra Ulaþ sanýrým ilk provanýn gazýyla(!) soðudu, stüdyoya gelmemeye baþladý. Ben de hýrs yaptým, Kaan ý buldum. Kaan internete bir ilan vermiþti.

Peki bu ismi seçerken Türkçe isim Ýngilizce þarký sözleri çeliþkisi olabileceðini düþünmüþ müydünüz? Yoksa ilerde Türkçe þarkýlar da yazabiliriz ne olur ne olmaz, açýk bir kapý da býrakalým dediniz mi? Ulaþ: Ben grup ismini Ýngilizce koyup sözleri Türkçe yazan gruplara pek sýcak bakmýyorum açýkçasý. Ama bizim gibi Türkçe isimle yabancý bir dilde sözler yazan gruplar, hem nereli olduklarýna vurgu yapýp, dillerine bir anlamda sahip çýkýyor hem de þarký sözleriyle dertlerini tüm dünyaya anlatabiliyor. Umut: Yani evrensel bir dil Ýngilizce sonuç olarak. Evet EP yi oluþturan dört þarkýnýn da sözlerine göz atýnca bir derdini anlatma ihtiyacýna sahip olduðunuz anlaþýlýyor. Ama anadili Ýngilizce olmayan gruplarýn baþýndaki en büyük beladan siz de nasibinizi almýþsýnýz gibi. Bazý kelimeler ve CD kitapçýðýndaki yanlýþ yazýmlar gibi...

Biraz kelimeleri seçerken sözlerde geçecek, sözlük yardýmýna fazlaca baþvurmaktan oluyor gibi sanki. Kaan: Evet yani.

Nasýl bir ilandý hatýrlýyor musun peki? Anýl: James Hetfield in yapabildiklerini yapabiliyorum, Metallica þarkýlarý çalan, ritim gitar/ vokalim gibi bir ilandý. O zamanlar daha Chuck Billy takýntýsý yokmuþ herhalde :P (gülme molasý vol. II) Anýl: Hemen mail attým, Kaan dan da olumlu cevap gelince buluþtuk, anlaþtýk, stüdyoya girdik. Ulaþ, ben, Kaan. Kötü çaldýk ama yapabiliriz diye düþündük. Peki sizi böyle bir grup kuralým, sahneye çýkalým dedirten þey nedir? Tamam, ben de hayatýmýn geri kalanýnda bu iþlerle uðraþmak istiyorum dedirten? Ulaþ: Muhtemelen bir çok insanýn metal dinlemeye baþladýðý sebeplerden biri Metallica dýr, biz de onlar sayesinde baþladýk.


Yýl 2004 olduðuna göre herhalde St. Anger dan gaza gelip baþlamadýnýz? Anýl: Ben Justice den çok etkilendim. Ulaþ: Kill Em All benim favorim. Anýl: Hatta ilk konserimizde hep Metallica coverladýk. Üçlü olarak mý devam ettiniz? Anýl: 2-3 ay sonra Kaan bir basçý bulduðunu haber verdi.

Anýl: Konser çok kötüydü ama seyirciler arkadaþlarýmýzdý. Desteklerini eksik etmemiþlerdi bizden. Sonra o yýl konserlere devam ettik. Epey bir konsere çýktýnýz sanýrým? Kaan: Baya bir konser verdik. 2005-2007 arasý 20 civarý konsere çýktýk. Ulaþ: Daha sonra da baktýk coverlarla olmuyor sadece, kendi þarkýlarýmýzý oluþturmaya baþladýk. Kaan: Bu arada ben de hem gitar hem vokalde zorlanýyordum, stüdyoda provalara girip çýkarken rastladýðýmýz Uður u gitara aldýk. Tamam kadro oturdu, besteler yapýldý, buraya kadar her þey tamam da, peki nereden çýktý bu bandrollü yasal bir ürün çýkartmak bu kadar kýsa bir süre zarfýnda? Hele ki malum ait olduðunuz kuþak göz önüne alýnýrsa, müziði CD deðil de mp3 lerden dinleme alýþkanlýðýnýn alýp baþýný gittiði bir dönemde? Albüm satýþlarýnýn yerlerde süründüðü günlerde Kaan: Dinlediðimiz, beðendiðimiz ve örnek aldýðýmýz gruplarýn hepsi bunu yapmýþ ve bu yolla baþarý elde etmiþ. Ayrýca çevremizdeki pek çok grup bunu yapmýyorken biz yapalým istedik. Ulaþ: Hem de Türkiye de bizim yaþýmýzda bunu yapan pek olmadýðý için bunu bir anlamda avantaja çevirebiliriz diye düþündük. Bandrollü, müzik dükkanlarýnda satýlan bir ürünümüz olsun istedik. Kayýt süreci nasýldý? Daha önce profesyonel bir stüdyo kaydý yapmýþ mýydýnýz? Kaan: Daha önce yaptýðýmýz cover þarkýlarýn hücum kayýtlarýný alýyorduk. Nerede ne hata yapmýþýz, nasýl çalmýþýz bunu dinliyorduk. Sonra ilk profesyonel stüdyo kaydýmýzý iki bestemiz için Aðustos 2007 de Stüdyo Raven da yaptýk. Bu iki besteyi MySpace sayfanýzda insanlarla paylaþtýnýz. Nasýl yorumlar aldýnýz thanks for the add ler dýþýnda? :) Ulaþ: Ýyi ve kötü pek çok yorum/eleþtiri aldýk. Olumlu olanlar

Umut la stüdyoya girdik. Ben çok beðendim çalýþýný. Stüdyo da iyi geçince öyle bir gaza geldik ki hemen çýkýþta Biziz Bar a konser ayarlamaya gittik. Nasýl bir heyecan bu? : ) Cahil cesareti mi? :p Kaan: Yani... Dördümüz de baktýk çalýyoruz. Dedik konser verelim. 3 Hafta sonra da ilk konsere çýktýk bu kadroyla. O zaman hepimiz 14 yaþýndaydýk. :)

yoðunluktaydý. Ýnsanlar yaþýmýza göre çok büyük iþler yaptýðýmýzý söylüyordu. Bu yaþ konusunu hem iyi anlamda hem de kötü anlamda kullananlar oldu. Bu yorumlar akabinde bestelere iyice yoðunlaþtýk ve EP yý çýkartma serüveni baþladý bizim için. Raven da kayýt yapmaya sizi iten sebepler neler? Mesela daha önce orada yapýlmýþ iþleri dikkate alarak mý karar verdiniz EP yi orada kaydetmeye? Kaan: Biz bu iþte yeniyken, ilk baþladýðýmýzda hep Raven dan çýkan albümleri, gruplarý duyuyorduk. Bunlar büyük bir etkendi orda kayýt yapmaya karar vermemizde. Pek çok grup röportajýndan alýþkýnýzdýr, bazý gruplar en ince detayýna kadar her þeyi önceden prova edip stüdyoya girer; bazýlarýysa pek çok þeyi stüdyoda kayýtlar esnasýnda yerli yerine oturtur. Sizde nasýl yürüdü? Uður: (Bu ana kadar sessiz sakin tost yiyen Uður un sanýrým canýna tak etti, ansýzýn konuþmaya baþladý :p) Kayda girerken hazýrdýk ama gitar sololarý tam anlamýyla bitmemiþti. Sololarýn genel hatlarý belliydi ama nota nota planlanmýþ olmalarýný istemiyorduk. Canlý çalýnýyormuþ hissini kaybetmemeleri için emprovize çýkan þeyler de olsun dedik. Örnek aldýðýmýz gitaristler bu konuda hep çok güçlü müzisyenler, biz de bu yolu denemek istedik. Prodüktör olarak Uður Bülent Aksoy un (Crossfire) adý yanýnda Kasatura ismi de geçiyor EP kitapçýðýnda... Uður: Ýstediðimiz sound, tonlar vs. konularýnda pek çok fikir alýþveriþinde bulunduk. Hem bu yüzden, hem de mali konulardan dolayý adýmýz beraber geçiyor kitapçýkta. Ama mikserin baþýnda iþin yükünü sýrtlayanlar Uður Bülent Aksoy ve Yiðit Yýldýz dý. Çýkan sonuçtan memnun musunuz diye sormadan olmaz sanýrým. Malum genelde piyasamýzda çýkan üründen tam istenen alýnamadýðýný, bir sonrakinin çalýþmalarýna þimdiden baþlandýðýna dair sözler duymaya alýþkýnýz.


Uður: Elimizden gelenin en iyisi yaptýk. Stüdyo Raven dakiler çok yardýmcý oldular, elimizdeki materyali ve varolan ekipmaný en iyi þekilde kullandýðýmýzý söyleyebiliriz. Bu imkanlar dahilinde istediðimize yakýn bir sonuç aldýk. EP daha dün ulaþtý fabrikadan, elinize alýp da þöyle bir baktýðýnýzda ilk ne hissettiniz? Anýl: Alýr almaz eve gittim, CD yi taktým ve kitapçýða bakarak

Kaan: Ailelerimizle yaþadýðýmýz için masraflarýmýzýn karþýlanmasýnda onlarýn desteði çok fazla. Benimkilerin ilk dinlediðinde verdikleri tepki oðlum neden anýrýyorsun oldu :) Ulaþ: Herkesin ailesi gayet güzel tepkiler verdi. Bu anlamda þanslýyýz. Bir Thrash grubu olarak geçmenize raðmen EP yi dinlediðimizde öyle safkan bir Thrash ürünüyle karþý karþýya olmadýðýmýz açýkça belli oluyor. Kaan: Evet belirtmekte fayda var, bu old school bir Thrash EP si deðil :) Ulaþ: Aslýnda hiç bir zaman yaptýðýmýz besteleri belli kalýplara veya Thrash, Death gibi türlere sokmak için özel bir çaba sarf etmedik. Ýçimizden gelenleri bestelere aktardýk ve eðer illa bir tür dahilinde olacaksak bu Thrash olsun deriz herhalde. EP nin arifesinde bildiðim kadarýyla grup logosundan MySpace sayfanýzýn tasarýmýna kadar topyekün bir görsel deðiþime niyetlendiniz. Bu deðiþim neden þimdi? Ulaþ: Grubun logosu zaten pek içimize sinmiyordu. Kötü bir þeyin üzerinden devam etmektense yol yakýnken deðiþtirelim istedik. Çok kýsa zamanda (büyük ihtimalle siz bu röportajý okurken-e.) Raven Woods dan Ozan ve Cihan ýn yaptýðý tasarýmlarla hem logomuzun hem de MySpace sayfamýzýn yeni halini kullanmaya baþlamýþ olacaðýz. Bu arada bir de tiþört tasarýmý hazýrladýlar bizim için yakýnda o konuda da geliþmeler olacak. Peki diyelim ki bu EP ye kötü tepkiler aldýnýz. Haleti ruhiyeniz nasýl olur? Biz her eleþtiriden bir ders çýkartýrýz, insanlarýn fikirlerini dinleriz, bunlardan kendimize pay çýkarýr ve yolumuza devam ederiz gibi bir tavýr mý mesela? Yoksa beni öldürmeyen daha da güçlü kýlar mý? Kaan: Kötü eleþtiriler bizi kamçýlar, iyileriyse yola devam etme konusunda moral desteði saðlar diye düþünüyoruz. Röportajýn sonuna geliyoruz, Cruel Killers ý nasýl temin edeceðiz bir de o konuya açýklýk getirsek? Ulaþ: Ankara da çeþitli (malum) mekanlarda bugünden itibaren

dinlemeye baþladým ben :) Heyecanlýydý! Kaan: Sanýrým hepimiz ayný þeyi yaptýk :) Peki hepiniz doðal olarak ailelerinizle yaþýyorsunuz. EP yi eve götürüp onlara dinlettiðiniz ya da gösterdiðinizde böyle bir kafa okþama, onaylama, aferim oðlum durumlarý söz konusu oldu mu? (bu soru röportajdaki Egemen Limoncuoðlu bandrolünün

ta kendisidir :) /Ed)

satýþta. Bunun dýþýnda üç vakte kadar Ýstanbul ve Ýzmir baþta olmak üzere bir çok þehirde bulunabilecek. Ýnternet aracýlýðýyla da insanlara ulaþtýrmak istiyoruz, bu konuda MySpace sayfamýzda çeþitli bilgilendirmeler olacak yakýnda. Kaan: Epey masraflý bir iþe giriþtiðimiz ve bandrollü bir ürün yayýnladýðýmýz halde, insanlarýn þarkýlarý indirmek yerine CD den dinlemelerini teþvik etmek amacýyla EP nin sadece 5 YTL den satýlmasý konusunda Raven Records la da anlaþtýk. Konserlerde epey bir Testament coverýna yer veriyorsunuz (2 veya 3 tane). Bunun bir noktada insanlarýn sizi Testament çalan grup olarak hatýrlamalarýna sebep olacaðýný, bestelerin arada güme gidebileceðini düþünmüyor musunuz merak ediyorum? (sabahlara kadar gözüme uyku girmiyor hep bu soruyu soruyorum kendime :p) Kaan: Chuck Billy nin büyük hayranlarýndan biriyim. Vokal olarak örnek aldýðým en önemli isim. (Hetfield n oldu? e.) Grup olarak da Testament i çok sevdiðimiz için bunu bir sorun olarak görmüyoruz. Ama EP artýk piyasada ve bundan sonra kendi þarkýlarýmýza aðýrlýk vererek coverlarý azaltmayý düþünüyoruz. Bugüne kadar çýktýðýnýz, sahne aldýðýnýz konserler içinde, performans sonunda ne güzel konserdi be dediðiniz bir tane var mý? Kaan: Ekim ayý baþýnda çýktýðýmýz Rock Station Festivali gerçekten çok güzel geçti. Sahneden indiðimizde gördüðümüz ilgi, aldýðýmýz tepkiler çok hoþumuza gitti. Oh be ne güzel konserdi dedik iþte o zaman. Son soru. Daha þimdiden genç grup sýfatýna mazhar oldunuz. Bu tip sýfatlar uzun süre insanlarýn üzerine kalýr, hatta belki de bazen ciddiye alýnmalarýný engeller... Bunun dezavantajlarýný avantaja nasýl çevireceksiniz? Kaan: Büyüyerek! :) Ukala! :) Not: Entelektüel-tavþan-kaný çaylar için Orta Dünya ya ve yardýmlarýný esirgemeyen Emre Deðirmendere beye selam etmeden olmazdý.



Queen þüphesiz Rock tarihinin en önemli topluluklarýndan biri. Yakýn zamanda Paul Rodgers'ý vokale alarak yeniden turnelere çýkan ve bir de albüm yayýnlayan toplulukla ilgili bir þeyler yapmayý ilk sayýdan beri istiyorduk. Ancak Queen'i basit bir yazýyla içeriðe dahil etmek olayý geçiþtirmek gibi olurdu. Bu nedenle grubu bir yazý dizisi halinde uzunca incelemeye karar verdik. Yazarýmýz Erdem Yabas bu ciddi yazý dizisini üstlendi. Ýlk bölümüyle karþýnýzdayýz. Afiyetle...


Brian Harold May 19 Temmuz 1947 tarihinde Londra nýn hemen dýþýndaki Hampton Middlesex te dünyaya geldi. Henüz 15 yaþýndayken Lonnie Donegan, The Shadows, The Ventures ve Buddy Holly gibi isimlerden ilham alarak çeþitli yerel gruplarda gitar çalmaya baþladý. Ancak dahil olduðu hiçbir grup, ne herhangi bir yerde sahne alýyordu ne de bu iþi o kadar ciddiye alýyordu. Ancak okuduðu Hampton Okulu ndan The Others isimli bir baþka grup sahne alabilmeyi ve piyasaya bir þeyler sunabilmeyi baþarmýþtý. O dönemler de May in sahneye olan tutkusu çevresince bilindiðinden onun da bu grubun bir parçasý olduðu söylentileri çýksa da aslýnda bu hiç olmamýþtý. Keza The Others bir de The Sands isimli single ýný piyasaya çýkardý ve sonra kayboldu. May ise uzun sürecek çok farklý bir proje üzerinde çalýþýyordu: Tamamen kendisinin tasarlayacaðý bir elektrogitar. O çok imrendiði Fender Stratocaster ý maddi imkansýzlýklardan alamamýþtý. Sonrasýnda May babasýnýn yardýmýyla kendi gitarýný tasarlamaya ve inþa etmeye koyuldu. Babasý da kendisi de ahþap ve kaynak iþleri konusunda tecrübelilerdi. Bunun yanýnda May fizik konusunda yýldýz bir öðrenciydi. Bu yüzden bu zor gibi gözüken iþ May için bir tutkuya dönüþmüþtü. Gitarýn gövdesi 200 yýllýk bir maun þömineden, tremolo ünitesi eski bir motosiklete ait iki adet valf yayý ve benzer birkaç küçük parçadan oluþur. Bu el yapýmý koyu kýrmýzý-kahverengi gitara May Fireplace adýný verir. (May bugüne kadarki tüm Queen albümlerinde bu gitarý kullanmýþtýr. Ayrýca hem stüdyoda hem de sahnede hep bu gitarý tercih etmiþtir. Va z g e ç i l m e z i o l m u þ t u r. ) U z u n s ü r e n çalýþmalardan sonra tamamlanan bu gitarýn May e maliyeti ise sadece 8 sterlin olur. 1967 yýlýnda May, Londra daki Imperial Üniversitesi nin Fizik bölümüne kaydolur. Okulun yaný sýra part-time müzisyenlik de yapma kararý alan May, okulun ilan tahtasýna bir grup oluþturma fikrini sunar. Bu teklife önce basistvokalist Tim Staffell, ardýndan da bir davulcu cevap verir. Bu davulcu sonradan Queen in bir baþka vazgeçilmezi olan Roger Taylor dýr.


Roger Meddowes Taylor, 26 Temmuz 1949 da Norfolk King Lynn de dünyaya geldi. Truro Okulu nda eðitim alan Taylor gençlik yýllarýnda müziðe olan aþkýný fark etti ancak ailesi bu fikre sýcak bakmadý. Bazý yerel gruplarda sýrasýyla gitar-vokal ve davul görevleri üstlendi. Ancak ailesinden destek yerine baský görmesi nedeniyle bu konuda hayal kýrýklýðýna uðradý. Roger ailesinin ona ciddi bir kariyer kovalamasý için yalvarmasý sonucu Londra ya diþçilik okumaya gitti. 1 yýl sonra artýk daha fazla diþ görmek istemeyen Roger, bölüm ve okul deðiþtirerek Brian May in okuduðu Imperial Üniversitesi nin Biyoloji bölümüne geçiþ yaptý. May, Taylor ve Staffell grup için Smile isminde karar kýldýlar. Hedef kitleleri okuduklarý okulun öðrencileriydi. May ise bu sýralarda Fizik bölümünü onur derecesiyle tamamlayarak yine Imperial Üniversitesi nde Infra-Red Astronomi Araþtýrmasýnda yüksek lisansa baþladý. Derslere raðmen üçü de müzik konusunda kariyer yapma konusunda ciddiydi. Ancak bu sektördeki tecrübesizlikleri onlarý ideallerinin yakýnýndan geçirmeyecek bir sözleþmeye imza atmalarýna sebep oldu. Mercury isimli bir distribütör gruba 1 yýllýk sözleþme imzalatarak prodüktör John Anthony ile birlikte stüdyoya yolladý. Bu birlikteliðin sonucunda Tim Staffell in þarkýsý olan Earth ile May ve Staffell in ortak ürünü olan Step On Me isimli bir single piyasaya sürüldü. Bu single hiç bir baþarý saðlayamadý çünkü Amerika da yayýnlanmýþ ve herhangi bir grup veya plak firmasý desteði alamamýþtý. Bu sýkýntýlardan dolayý single Ýngiltere de hiç yayýnlanmadý. Yaþanan talihsizlikler ve hayal kýrýklýðý sonucu Tim Staffell diðerlerinden farklý bir eðilim göstererek solo kariyer yolunda ilerlemeye karar verdi. (Fakat ilerleyen zaman gösterecekti ki planý hiçbir zaman gerçekleþmeyecekti.) Geriye bakýp incelediðimizde Smile ýn materyali dönemine göre fena durmamasýna raðmen, Staffell in vokal yeteneði, farklý stilleri ve farklý iniþ çýkýþlarý kaldýracak potansiyelde olmadýðý için grup ulaþmasý gereken hedefe ulaþamamýþtý. Dolayýsýyla belki de bu ayrýlýk grup için en güzel olaylardan biri olmuþtu. 1969 yazýnda May ve Taylor geliþmelerden dolayý hayal kýrýklýðý yaþamýþlardý ve hayatlarýna nasýl bir yön vermeleri konusunda ufak çaplý bir bunalýma girmiþlerdi. May o sonbahar Londra da bir okulda matematik öðretmenliðine baþlamýþtý. Kendi aldýðý eðitime devam edip etmeme konusunda bir kararsýzlýða düþtü. Staffell solo kariyerine giden ilk adýmý atmak adýna vokalistliðini üstlendiði Humpy Bong isimli yeni bir grup kurdu. O sýralarda Staffell in apartman dairesini paylaþtýðý arkadaþý, ikinci el kýyafetler satan bir dükkanda çalýþan Roger Taylor la birlikte çalýþmaya baþladý. Eski bir sanat öðrencisiydi ve bir grubun nasýl ilerleyeceði konusunda çok kesin fikirlere sahip biriydi. Bu kiþi Freddie Mercury idi.


Freddie Mercury (Farrokh Bulsara), 5 Eylül 1946 tarihinde þu anda Tanzanya nýn bir parçasý olan Zanzibar adasýnda dünyaya geldi. Soyadýnýn ve doðum yerinin aksine ailesi Britanyalý idi. Bu durumun nedeni babasýnýn diplomat olmasýydý. 13 yaþýna kadar Hindistan da eðitim gören Freddie, devamýnda Ýngiltere ye döndü. Sonrasýnda Ealing College of Art okuluna giriþ yapan Freddie ile ayný dönemi paylaþan isimler arasýnda The Who dan Pete Townshend ve Rolling Stones tan Ronnie Wood gibi isimler de vardý. Freddie, Ealing ten Sanat ve Tasarým dalýnda mezun oldu. Bu bölümün yanýnda yine dönemin sanat öðrencileriyle birlikte ufak çaplý müzik çalýþmalarýna baþladý. Sour Milk Sea ve Wreckage gruplarýyla þarký yazma ve sahne konularýnda tecrübe kazanan Freddie, kendisini tanrýnýn mitolojik habercisi olarak görüp Mercury ismini takýndý Diþlerim..Onlarýn aðýzdan fýrlayýþ þeklini sevmiyorum. Sanýrým onlarý yaptýracaðým ama henüz vakit bulamadým. Bunun dýþýnda kusursuzum. Her ne kadar May, çalýþmalarýný devam ettirmekte ýsrarlýysa da hem o, hem de Taylor Freddie nin fikirlerini dinlemekte istekliydi. Mercury nin planý ise basitti: Led Zeppelin in sertliðini yeni bir tür görsellikle birleþtirmekti. Biraz ahlaksýz bir tavýr ve pop dokunuþu baþarý formülüydü. Neden olmayacaktý ki? O zamanlar David Bowie hala bir folk müzik vokaliydi. Glam daha keþfedilmemiþti. Önlerinde Jagger örneði vardý. Grubun adý Queen olsun dedi Freddie. Neden olmasýn? Sanat okulu size daha moda bilinçli olmayý, her zaman bir adým ötesini görmeyi öðretir demiþti Freddie okuldan arkadaþlarýna. Freddie yi May ve Taylor a tanýtan Smile ýn bas-vokali Tim Staffell di. Smile ýn bazý canlý performanslarýna þahit olan Freddie sürekli yeni önerilerle gelmekten yorulmuyordu. Genellikle de yorumunu þu cümleyle bitiriyordu: Neden bunlarla vakit kaybediyorsunuz? Daha orijinal bir þeyler yapmalýsýnýz. Müziðin yanýna görsellik de ortaya koyabilmelisiniz. Eðer vokaliniz ben olsaydým kesinlikle öyle yapardým! Smile ile olan tecrübeler May ve Taylor ýn yüzünü ekþitmiþti. Freddie nin ise sunum konusunda çok kesin fikirleri vardý. Aslýnda hepsi profesyonel iþ hayatýnda ya da akademik hayatta iyi bir kariyer sahibi olabilecek kadar akýllý ve kalifiye insanlardý. Bu sebeple diðer yandan sürdürdükleri bir rock grubu oluþturma fikrini çok ciddiye alýyorlardý. Baþarýlý olmak için de artýk her þeylerini ortaya koymaya karar verdiler. Sonuç olarak yavaþ yavaþ bir þeyler ortaya çýkmaya baþlamýþtý. 1970 civarlarýnda þarkýlar yazmaya (üçü de þarký yazabiliyordu), üzerinde ince çalýþmaya ve sadece arkadaþ ortamýndaki partilerde çalmaya baþladýlar. Hiçbir þey için aceleleri yoktu. 6 basçý denemesinden sonra þanslý yedinci John Deacon olmuþtu.


John Deacon, 19 Aðustos 1951 de Leicester da dünyaya geldi. Ayný þehirde eðitim gördü. Elektronik okumak için Londra ya gelmeden önce o da bazý yerel gruplarda çaldý. (Bu arada Queen e girdikten 6 ay sonra o da onur derecesiyle mezun olmuþtu.) Diðerlerinden yaþça küçük olmasýna raðmen uyum sürecini çabuk atlattý. May sonralarý o günler için Çok sessizdi; bize çok nadir konuþurdu ama biz onun doðru kiþi olduðunu biliyorduk demiþti. Freddie grup için bir logo tasarlamýþtý ve bunu yaparken doðum iþaretlerini baz almýþtý. Artýk görücüye çýkmanýn zamaný gelmiþti. Haziran 1971 de ilk kez Queen adýyla Hornsey deki bir organizasyonda sahne aldýlar. John Deacon ýn da eklenmesiyle Queen, rock dünyasýnýn hatýrlayacaðý en uzun süreli dörtlülerinden biri olacaktý. Gruba dýþarýdan bir gözle bakabilecek tek kiþi sanýrým bendim. Çünkü dördüncü olarak katýlan insandým. Bir þeyler olduðunu, bir þeyler yapabildiðimizi biliyordum ancak ikna olamýyordum. Ta ki Sheer Heart Attack albümüne kadar


SELÝM VARIÞLI


Geçtiðimiz ay 11.si gerçekleþtirilen Rock Station, ülkemiz Rock tarihinin en uzun soluklu festivali. Geçtiðimiz yýl katýlamadýðým ancak ondan önceki yýllar boyunca bir çoðuna iþtirak ettiðim Rock Station, bu yýl geçmiþtekilere göre çok çok daha profesyonelce gerçekleþtirildi. Herþeyden önce mekanýn kapalý bir kulüp deðil geniþçe bir açýk hava sahnesi olmasý harika. Kurulan sahne, sahne alan gruplar ve sahne arkasý organizasyonunun kusursuz iþleyiþinin yaný sýra katýlýmda yaþ sýnýrý olmamasý da oldukça önemli bir geliþme. Tabii bu geliþmelerin çoðu geçtiðimiz yýl kat edilmiþ yollar ancak ben bu sene katýldýðým için gördüklerimi anlatýyorum. Toplam 21 topluluðun sahne aldýðý festival benim için o kadar eðlenceli ve etkileyiciydi ki, dergide normalden daha geniþ yer vermeye karar verdim. Bu hem Rock Station ekibiyle izleyicilerine selam ve teþekkürümüz olsun, hem de bugüne kadar festivale katýlmamýþ olan müzikseverlere olayý detaylýca anlatalým istedim. Afiyetle...

Fotoðraflar SERHAT HOÞGÜL SELÝM VARIÞLI


Ýlk gün, önceki gün Ankara'ya ulaþmýþ olan Alman topluluk One Bullet Left'le ilgilenen Egemen'e grubun festival alanýna ulaþmasý konusunda yardým ettiðim için biraz geç katýldým. Ýlk üç grup olan Undertakers, Deli Gömleði ve Roket'i de kaçýrmýþ oldum böylece. Festival boyunca ortamý yoklayan yaðmur bulutlarýn tek aksiyonu da o saatlerde hafifçe yaþanýyordu. Mekana vardýðýmýzda yaðmur kesilmiþ, herþey yolunda gidiyordu. Ýzlediðim ilk topluluk Ýstanbul'dan MASKARA idi. Bir süre önce ilk albümünü yayýnlayan bu Hard Rock topluluðu, yeni ýsýnmaya baþlayan seyirci üzerinde iyi bir etki býraktý. Parçalarý bence güzeldi. Sahneleri de profesyonelceydi ancak bir çok kiþiden grubun þarký sözlerine yeterince özen göstermediðine dair eleþtiriler duydum. Eðlenceli bir AC/DC - T.N.T. coverý da çaldýlar. Ýlgi çekici bir topluluk Maskara. Katýldýðým her Rock Station kapalý ve karanlýk bir kulüpte gerçekleþtirildiðinden, açýk hava olayýnýn Rock Station için büyük güzellik olduðunu ilk dakikada fark ettim. Kapalý mekanlar boðucu havanýn ve ses sisteminden yükselen yüksek desibellerin etkisi altýnda olduðundan konserler yorucu geçebiliyor. Açýk hava, anfi modeli mekan ve çayýr çimen olayý þahaneydi. Daha rahat bir konser mekaný düþünemiyorum. :)


Maskara'nýn ardýndan artýk bir Rock Station geleneði haline gelen Air Guitar yarýþmasý vardý. Elektrogitar ödüllü bu yarýþmada jürinin beþ yarýþmacý arasýndan Carcass tiþörtlü genci seçmesi bence de doðru bir karardý :) Air Guitar atraksiyonundan sonra ismini günden güne daha sýk duymaya baþladýðýmýz Ankaralý topluluk ART NÝYET sahne aldý. Hard Rock - Rock'N'Roll týnýlarýna sahip topluluk gerek iþlerine verdikleri ciddiyet, gerekse imajlarý açýsýndan festivalin en dikkat çekici isimleri arasýndaydý. Türk rock ve metal camiasýnýn oldukça yakýndan tanýdýðý bir isim olan Tarkan Gürol'un önderliðinde yoluna devam ve kadrosunda yine camiada tanýnan isimler barýndýran Art Niyet, baþarýlý müzikal altyapýsý ve görsel þovuyla izleyicileri ayaklandýrarak etkili bir Rock'N'Roll þovu sundu. Vokalist Berrak'ýn göz alýcý imajý ve gitarist Kerem'in Inspector Gadget formatý epeyce ilgi topladý. Þov sonrasý sahne kenarýnda kalabalýk bir kitle fotoðraf çektirmek ve imza almak için toplanmýþtý. Bu da Art Niyet'in festivalden istediðini aldýðýnýn bir göstergesiydi. Art Niyet ciddi bir potansiyele sahip. Takipte kalýn derim.


Art Niyet'ten sonra sýrada festivalin bu yýlki ilk yabancý topluluðu olan ONE BULLET LEFT vardý. Önceki gün tanýþtýðým grup üyeleri, One Bullet Left'in iþine oldukça ciddi yaklaþan bir topluluk olduðu izlenimi býrakmýþtý bende. Sahneye atladýklarýnda da durumun tahmin ettiðim gibi olduðunu gördüm. Sahnede bir an bile yerinde durmayan beþ kiþilik ekip, henüz albümleri bile bulunmamasýna raðmen 15 yýllýk bir grup gibi tecrübeli çalýyordu. Birbirleriyle uyumlarý ve seyirci iletiþimler görülmeye deðerdi. One Bullet Left þovunun ilk dakikasýnda baþlayan pogo ile sahne önündeki bariyerlerin yerle bir olmasý, durumu net biçimde özetler sanýrým. Festivalin ilk Wall Of Death hadisesini de One Bullet Left gerçekleþtirdi (bilmeyenler için yan sayfada olayýn açýklamasý yer alýyor). Metalcore aðýrlýklý soundlarýyla ortalýðý bir anda karýþtýran topluluk, tempoyu hiç düþürmeden büyük bir hýrsla çaldý ve indi. Art Niyet þovundan sonra oluþan izleyici kuyruðu One Bullet Left'te de vardý. Grup þov sonrasý izleyicilerin ilgisi nedeniyle kulise epeyce geç gidebildi.


Sýradaki topluluk Ankara seyircisinin en çok sahip çýktýðý, gurur kaynaðý olarak görülen BLACK TOOTH idi. One Bullet Left'in yerle bir ettiði seyirciyi yeniden ayaklandýrýp gaza getirmek vokalist Tuna'nýn bir kaç saniyesini aldý sadece. Amerika'nýn Texas eyaletinde 9 konserlik bir tur gerçekleþtiren ve bu seneki Ozzfest'in açýþýný yaparak ciddi bir baþarýya imza atan Black Tooth, kendi evinde Ankara seyirciyle beraberdi. Black Tooth festivalde seyirci iletiþimi en iyi olan topluluklardan biriydi. Tuna'nýn verdiði gazla kalabalýk bir Wall Of Death vuku buldu. Öncesinde Tuna sahne önündeki güvenlik ekibinin þefinden, birazdan olacaklardan dolayý özür diliyordu :) Kemik seslerinin distorþýna karýþtýðý aksiyonla beraber grup seyirciyi tamamen avcuna alarak katýksýz bir metal þovu sergiledi. Bir çok dinleyici "albüm yapýn artýk" diyordu þov sonrasýnda. Black Tooth'un albüm zamaný geldi bence de.

Black Tooth sahneden inerken kuliste HAYKO CEPKÝN sahneye çýkmaya hazýrdý. Þahsen pek ilgimi çeken bir müziðe sahip deðilse de dillerden düþmeyen sahne performansýný izlemek üzere sahne önündeydim. Hayko tam bir þov adamý. Söylendiði kadar varmýþ. Onun için orada bulunan epeyce kalabalýk bir kitle vardý. Kendisi de fanlarý da hallerinden gayet memnun görünüyorlardý þov sonrasýnda. Yalnýz þovun çok uzun sürmesi nedeniyle son parçalarda seyirci yorulmuþ gibiydi.

HELLDORADO

Hayko Cepkin'in ardýndan Norveçli topluluk HELLDORADO sahnedeydi. Ben daha groove bi sounda sahip olduklarýný düþünüyordum ancak nispeten sakin denilebilecek parçalar çaldýlar. Hafif avantgarde bi havalarý vardý. Koþuþturmaca arasýnda baþtan sona izleyemedim ancak yaptýklarý müziðe son derece hakim olduklarýný söyleyebilirim.

HAYKO CEPKÝN

Wall Of Death nedir? Wall Of Death, mantýk olarak pogoya yakýn ancak daha sert bir konser eðlencesidir. Hardcore, Metalcore ve Death Metal topluluklarýnýn konserlerinde sýkça gerçekleþtirilir. Vokalistin çaðrýsýyla iki kýsma ayrýlan ve sahne önünde boþluk oluþturan izleyici, grubun þarkýya girmesi ve yine vokalistin iþaret vermesiyle son hýzla koþarak birbirine girer. Oldukça eðlenceli bir aktivite olmakla beraber herkese göre deðildir. Herhangi bir sakatlýðý veya sakatlanma riski bulunanlarýn, fiziksel açýdan fazla dayanýklý olmayanlarýn bu olaya katýlmalarý tehlikeli olabilir.


Ýlk günün headliner'ý Alman Hardcore topluluðu CALIBAN sahneye emin adýmlarla yürürken günün yorgunluðu çökmüþtü üzerimize. Yine de sýrf Caliban için orada bulunan bir tayfa da vardý ve sabahtan beri pogo ve Wall Of Death ortamlarýnda yarattýklarý tahribatla Caliban'a hazýrlanmýþlardý. Grup daha sahneye çýkarken pogo yapanlar bile vardý :) Caliban sahneye çýktý ve ilk notayla seyirci birbirine girdi. Son derece eðlenceliydi. Seyircide müthiþ bi karmaþa hüküm sürerken günün en sert Wall Of Death'i de gerçekleþtirildi (ne kadar çok Wall Of Death dedim ben, harbiden güzel festival olmuþ :)). Vokalistlerinin o tarz extreme bi topluluk için biraz tuhaf kaçan imajýna karþýn çok yýkýcý bi soundla çalýyorlardý. Caliban çalarken çöken yorgunluðun ve soðuyan havanýn da etkisiyle mekandan ayrýldým. Mekandan çýkarken jandarmanýn konser alanýna geldiðini duydum. Sonradan öðrendiðim üzere jandarma kanunen konserlerin gece 23:00'da bitirilmesi gerektiðini söyleyerek müziðin kesilmesini istemiþ. Bu durumun Caliban ve fanlarý için büyük hayal kýrýklýðý olduðunu tahmin ediyorum ancak bu noktada organizasyonun hatasý olduðunu da düþünmüyorum.


Ýkinci günün Ankara Death-Grind tayfasýnýn akýnýna uðrayacaðýný tahmin ediyordum. Zira Suicide ve Cenotaph gibi iki Türk büyüðünün yaný sýra geçtiðimiz haftalarda yayýnladýðý ilk albümüyle isminden söz ettiren Carnophage de Pazar gününün gruplarý arasýndaydý. Ýkinci gün daha erken gitmeye çalýþsam da mekana vardýðýmda günün ilk grubu KASATURA, playlist'inin son parçasý olan Testament coverý D.N.R.'ý bitirmek üzereydi. Çok merak ettiðim bir topluluktu ama yetiþemedim. Siz bu yazýyý okurken grubun ilk EP'si Raven Records etiketiyle yayýnlanmýþ olacak. Festival programýnda yer alan ikinci grup POSTMORTEM idi ancak grup içi problemler nedeniyle sahne alamayacaklarýný bildirmiþler. Oluþan boþluðu Ankara'nýn yeni ismini duyuran Alternatif Rock topluluðu JOYSTICK doldurdu. Esasýnda son dakika geliþmesi olarak sahne aldýklarý halde gayet iyiydi performanslarý. Eðlenceli parçalarýný gayet pozitif bir havayla seyirciye yansýttýlar. Takipçileriyim. www.myspace.com/joysticktr adresinden gruba ulaþabilirsiniz. Sayfada grubun kendi bestelerinin yaný sýra süper bir Burak Kut coverý da sizi bekliyor. Ankara'nýn yýllar önce Witchtrap ile baþlayan Black Metal geleneði halen devam ediyor. Festivalin tek Black Metal topluluðu ASTRAL DIVISION alkýþlarla sahneye çýktý. Thrash-Black karýþýmý soundlarý yer yer Bethlehem'den Landfermann'ý hatýrlatan sularda dolaþan vokalleriyle etkili bir karanlýk müzik kompozisyonu oluþturuyordu. Karþýlarýnda yeterince kalabalýk bir kitle olmasa da hiç bozmadan profesyonelce çalýp indiler. Topluluk ne yazýk ki festivalden bir kaç gün sonra daðýldýðýný açýkladý.

JOYSTICK


Death Metal'in parlayan yýldýzlarýndan CARNOPHAGE çýkmaya hazýrlanýrken sahne önü de kalabalýklaþýyordu. Vaktiyle Cidesphere grubunda kendini kanýtlamýþ olan vokalist Oral Akyol, Carnophage'de de tecrübesini profesyonellikle birleþtirerek çok iyi bir frontman imajý çizdi. Carnophage'in þovu boyunca sahne önünden pogo ve kemik sesleri eksik olmadý. Grup sahnede Suffocation gibiydi. Nitekim seyircilerin, fotoðrafçýlarýn ve sahnenin yanýndan onlarý izleyen müzisyenlerin hayranlýk dolu bakýþlarýna bir de Suffocation - Souls To Deny coverý ile karþýlýk vererek yeri göðü inlettiler. Dört dörtlük bir Death Metal gösterisiydi. Sýrada Ankara'nýn her daim genç kalan topluluklarýndan MAGICK vardý. Yýllar önce olaya cover grubu olarak giren ancak zaman içerisinde kendi bestelerine aðýrlýk vererek bir de albüm yayýnlayan topluluk, eski ve yeni parçalarýnýn yaný sýra çaldýðý coverlarla da güzel bir performans ortaya koydu. Magick Ankara için eskimeyen bir i s i m . Ye n i a l b ü m l e r i n i m e r a k l a bekliyorum.

MAGICK


Magick'in ardýndan sýrada bir yerel efsane vardý. Kollar sývandý, baltalar bilendi ve seyircilerden muhtelif kükreme sesleri gelmeye baþladý :) Tüm bunlar birazdan sahne alacak olan SUICIDE içindi. Ankara'da metal denilince akla gelen ilk isimlerden olan Erkan Tatoðlu ve ekibi sahnedeydiler. Mekandaki herkes neler olacaðýnýn farkýndaydý, güvenlik ekibi haricinde tabii :) 'Struggle That Never Ends'ýn ilk notalarýyla yine kollar bacaklar uçuþmaya baþladý sahne önünde. 'Suicide Pact', 'Terror Preached' gibi sevilen parçalarýný artarda dizen Suicide'ýn þovu baþladýðý gibi hýzla bitti. Yarým saatin nasýl geçtiðini anlamadým hiç. Suicide'ýn efsanevi ODTÜ Mimarlýk Anfisi konseri hala aklýmdadýr, anmadan geçmek istemedim. Kapanýþta bir 'Lack Of Comprehension' beklemedim deðil ama çalmadýlar. ASENA ÖZÇETÝN ve kýzýl saçlarý sahnede belirdiðinde mekan epeyce kalabalýk olmuþtu. Her zamanki samimi ama cool tavrýyla hem Karakedi albümünden, hem de yayýnlanacak olan solo albümünden parçalarla ayaklarý yerden kesti Asena. Sert metalcilerden emolara kadar herkesi zýplattý. Eðlence doruktaydý. Solo albümü için sabýrsýzlanmaya baþladýk :)


Bu sene festivale damgasýný vuran Alman topluluklarýn üçüncüsü olan DEW-SCENTED'daydý sýra. Özellikle 2000 sonrasý yayýnladýðý albümlerle kendine çok saðlam bir fan kitlesi yaratan bu Thrash adamlarýný merakla bekliyordum. Sahne duruþlarý bana Exodus'u anýmsattý biraz. Performans olarak da aþaðý kalýr yanlarý yoktu. Seyirci biraz yorulma belirtisi gösterince gaza köküne kadar basýyorlardý. Ankara seyircisi grubu anýnda baðrýna bassa da vokalistin "bizi sevmediniz mi, yoruldunuz mu" türü cümleleri fazlaca kurmasý tuhaf durdu biraz. Öte yandan süper bi þov sergilediler. Tam bir sahne grubuydu Dew-Scented. Dew-Scented'ýn altüst ettiði seyirciyi toparlayýp tekrar çivilemek üzere CENOTAPH sahnedeydi. Günün diðer Death Metal gruplarý gibi sözü kýsa keserek 'Verbalized Opinions...' ile doðrudan olaya girdiler. Birkaç saat önce Suicide ile ter döken davulcu Çaðlar Yürüt, Cenotaph'ta da davulun baþýndaydý. Cenotaph çalarken bi ara uzaklaþýp kulisin kapýsýna gitmiþtim. Oradan bile grubun ne derece müthiþ bir uyumla çaldýðý fark ediliyordu. Komplike bestelerini kusursuzca ortaya koydular. Seyirciler iki gündür pogodan pogoya koþup Wall Of Death'lerde pestile döndükleri halde Cenotaph'ý iyi aðýrladýlar. Cenotaph'dan sonra, ismini son bir yýldýr sýkça duyduðum ancak hiç izleme fýrsatý bulamadýðým Rus topluluk SATARIAL vardý. Festivalin imaj konusunda en aðýr yük altýna giren topluluðuydu Satarial. Alev-kývýlcým makinalarý ve yarý çýplak fetiþ þovlarla topluluk görsel açýdan çýktýðý her yerde fazlasýyla adýndan söz ettirecek niteliklere sahip. Ancak festivalde izlediklerim arasýnda müzikal açýdan baþarýsýz bulduðum tek topluluk idi Satarial. Elektronik müziðe aþina olduðum halde çaldýklarýndan pek biþey anlamadým. Görsel þov müziðin fazlasýyla önüne geçmiþ. Sahnede yer yer gayet tiyatral kareler yansýtsalar da müzik çok geri planda kalýyordu. Öte yandan sahne þovlarý için harcadýklarý inanýlmaz çaba ve iþlerine gösterdikleri ciddiyet takdire þayandý.

CENOTAPH


Veee RAGE! Günün ve haliyle festivalin headlinerý, "Alman Heavy Metali" ekolünün temsilcilerinden Rage, inanýlmaz bir performans sergileyerek beni ve benim gibi grupla pek ilgisi olmayan birçok izleyiciyi hayrete düþürdü. Normalde dinlediðim bir topluluk deðildir Rage. Ancak sahnedeki muhteþem soundlarý, parçalarýna olan hakimiyetleri ve herþeyden önemlisi samimiyetleri ile alanda bulunan yüzlerce insaný kendinden geçirdi Rage. Fotoðraf çekmek için sahne önüne geçtiðimde sub-bass'lardan yayýlan her bir davul vuruþu tekme etkisi yaratýyordu. "Nuclear Blast Allstars"ýn "Into The Light" CD'sinde gösterdiði üstün performansla adýndan daha da çok söz ettiren gitar üstadý Victor Smolski'nin, Alex Skolnick'ten bu yana izlediðim en iyi gitarist

olduðunu rahatlýkla söyleyebilirim. Peter "Peavy" Wagner da koca cüssesiyle sahneyi doldururken, konserde kesinlikle daha güzel týnlayan vokaliyle Ankara semalarýný inletiyordu. Rage gerçek bir metal ziyafetiydi. Umarým tekrar gelirler. Festival sonrasý iki günün yorgunluðu ile eve dönerken Rage, One Bullet Left ve Carnophage'in þahane performanslarýyla catering'cilerin süper tavuk ýzgarasýný düþünüyordum. Baþta organizasyon ekibi ve ekip þefi Hicri Bozdað olmak üzere o þahane iki güne emek harcayan herkese teþekkürler. Keþke her ay festiva olsa.


- Art Niyet'in sahne dansçýsý Tuðçe büyük ilgi gördü. Art Niyet çalarken bir ara yaklaþýk 20 kiþilik bir izleyici grubu "Tuðçe benimle evlen" diye baðýrýyorlardý. :) - Black Tooth sahnedeyken seyirciler arasýnda "Tuna abi sen misin, emo olsak küser misin?" yazýlý bir pankart açýldý. :) - Suicide'ý ve Erkan Tatoðlu'yu yýllar önce 5. Rock Station'da izlemiþtim ilk kez. Joystick basisti Uður Aksoy'u, Carnophage vokalisti Oral Akyol'u ve festivalde çalan daha bir çok müzisyeni o dönemlerde izlemiþtim hep. Suicide çalarken birden aradan ne kadar uzun zaman geçtiðini fark ettim. Erkan Tatoðlu hala sahnedeydi. Biz de her daim olduðu gibi sahne önündeydik... - Alternative Magazine'den Ferdi, Sonic Splendour adamý Utku, Chaos'tan Murat ve Kazurat Distro'dan Fatih ortamýn göze çarpan underground adamlarýydýlar. Bol miktarda CD ve tiþört standý vardý. En çok Black Tooth tiþörtleri ilgi gördü sanýrým. Bu arada festivalde gördüðüm Carnophage tiþörtleri süperdi. - Yemek olayý güzeldi. Yemeksiz bir müzik festivali düþünemiyorum. Catering kýsmýnda bilumum piþmiþ et mamulü bulunuyordu ve gayet iyi icra edilmiþlerdi. - Festival Ankara Metal camiasýnýn pilav günü gibiydi. Herkes oradaydý. Ominous Grief Çaðrý bile oradaydý. Festival boyunca yokluðu hissedilen adam ise geçen yaz kaybettiðimiz sevgili Duskhunter Evren'di...



DENĂ?Z ERATAK

www.myspace.com/phillynott


Whiskey in the Jar dediðimizde muhtemelen çoðunuzun aklýna Metallica gelecektir. Ancak 70 li yýllarda, aslýnda Ýrlanda halk müziði olan Whiskey in the Jar, Thin Lizzy nin imzasý gibiydi. Günümüzde bir çok grubun üzerinde büyük etkileri olan Thin Lizzy yi biz de unutmadýk ve sizin için kýsa bir Thin Lizzy yazýsý hazýrladýk. Thin Lizzy 1969 yýlýnda Ýrlanda da kurulmuþ bir Hard Rock grubudur. Grubun beyni, efsanevi siyahlar listesinde baþlarý çeken basçý, þarký sözü yazarý ve grubun ayný zamanda vokali olan Phil Lynott dur. Yaptýðý müziklerde büyük anlamda melankoli ve hüzün barýndýran Thin Lizzy, Phil Lynott un 1986 yýlýnda ölümünden sonra daðýlmasýna raðmen 1999 yýlýnda tekrar biraraya gelmiþ ancak ismini pek duyuramamýþtýr. Thin Lizzy denildiðinde aklýmýza siyahi, kabarýk (bonus) saçlý bir adam gelir. Aslýnda grubun baþarýsý büyük oranda da Phil Lynott a aittir diyebiliriz. Ýngiltere doðumlu olan Phil Lynott, acýlý çocukluk günlerinin ardýndan 1960 li yýllarda Ýrlanda ya taþýnmýþ ve 60 lý yýlllarýn ortalarýnda müzik kariyerine baþlamýþtýr. Grup 1969 yýlý Aralýk ayýnda Van Morrison un arkasýnda çalan gitarist Eric Bell, klavyeci Eric Wrixon, davulda Brian Downey ile üstün siyahî Phil Lynott ile kurulmuþtur. 1974 yýlýndan itibaren Thin Lizzy bir yerine iki solo gitaristle çalýþmaya baþlamýþ ve yeni bir akýma öncülük etmiþtir. Bu durumla beraber o zamanýn yeni dönem Heavy Metal gruplarý (günümüzün duayenleri) Iron Maiden, Motörhead, Def Leppard gibi gruplar bu tekniði kullanmýþ, hatta bazýlarý Thin Lizzy hayranlýklarýný grubun bazý parçalarýný yeniden düzenleyerek göstermiþlerdir. Tabii ki grubun hayran kitlesi hala çok geniþ Günümüz gruplarýndan Judas Priest, U2, The Darkness ve Guns N Roses da Thin Lizzy nin kendilerine etkilerini dile getiriyorlar. Hatta bir rivayete göre pop þarkýcýsý Prince de Phil Lynott dan çok etkilenmiþ ve fiziksel görüntüsünü ona benzetmeye çalýþmýþtýr. Benziyor gibi de açýkçasý...

1975 yýlý grubun en parlak dönemlerinden biri olmuþ, bu dönemde grup Aerosmith, Rush ve REO Speedwagon gibi gruplarla Ýngiltere turnesine çýkmýþtýr. 1976 yýlý biraz talihsiz gelmiþ ve Phil Lynott hepatit hastalýðýna yakalanmýþtý ancak bu dönemi oldukça verimli kullanan Lynott, Johnny the Fox albümünü hazýrladý. 1976 yýlý sonlarýnda yeni bir tur organizasyonu düzenlendi ancak bu defa da talihsiz grubun gitaristi Brian Robertson, Ýskoç þarkýcý Frankie Miller ý korurken yaralandý. O sýrada alkol sorunu olan Robertson, Phil Lynott tarafýndan gruptan kovuldu ve onun yerine çoðumuzun yakýndan tanýdýðý Gary Moore, Thin Lizzy deki yerini aldý. Sonunda grup Amerika turnesine hazýrdý. Bu dönemde gitarda Gary Moore ve Scott Gorham, davulda ise Brian Downey ile grup en baþarýlý þeklini almýþ oldu. 1983 yýlý grubun sonunu getirdi ve grup anlaþmazlýklar (özellikle madde baðýmlýlýðý olduðu düþünülüyor) nedeniyle daðýldý. Bu yýllardan sonra Phil Lynott un bazý grup kurma çalýþmalarý olduysa da ne yazýk ki baþarýlý olamadý. Üç sene sonra da 36 yaþýnda yürekleri daðlayan bir þekilde aþýrý doz uyuþturucudan öldü. 1999 yýlý Thin Lizzy nin tekrar birleþme yýlý oldu. Gitarda Scott Gorman ve John Sykes, klavyede Darren Wharton, bas gitarda Marco Mendoza ve davulda Tommy Aldridge ile Phil Lynott suz Thin Lizzy, 2000 li yýllarda nostalji konserleri düzenledi. Sonuçta bütün bu baþarýlarýyla birlikte Phil Lynott un Thin Lizzy si, beyazlarýn Rock dünyasýnda yerini almýþ ve gelmiþ geçmiþ en büyük Hard Rock topluluklarýndan biri olmuþtur. Hatta Lynott un yarý memleketi olan Ýrlanda da 2005 yýlýnda heykeli dikilmiþtir. Aslýnda çok da uzun olmayan müzik hayatý boyunca Fighting , Jailbreak , Johnny the Fox" gibi muhteþem albümler çýkaran, rock müzikte yeni nesle öncülük eden grup, sevilse de sevilmese de saygýyý hak ediyor.


SELÝM VARIÞLI


Dünya çok kirlendi. Çöpler doldurdu ortalýðý. Yaþanacak yer kalmadý. Öyle ki dünyanýn yörüngesi bile çöplüðe dönmüþ durumda. Ve insanlar bi süre için uzayda yaþamanýn iyi olacaðýný düþünerek devasa bir gemiyle uzaya yerleþtiler (tabii gayet ticari çerçevede iþleniyor bu konular). Yalnýz, giderken çöp toplayan robotlardan birini kapatmayý unutmuþlar. O da yüzyýllardýr tek baþýna takýlmakta koca gezegende. Ta ki göklerden gelen dev bir gemiden inen diþi robotla (evet filmde var böyle biþey) karþýlaþana deðin... Olayýmýz kýsaca bu. Bir kaç TV görüntüsü hariç tamamý animasyon olan bu film, animasyon filmlerden en az duygusal Japon filmleri kadar sýkýlan benim bile ilgimi çekti. Çekmekle kalmadý kopardý hatta. Þimdiye kadar izlediðim en iyi animasyon film. Ve muhtemelen tekrar izleyeceðim tek animasyon film Wall-E. Baþta yüz ifadesi olmak üzere biçok yönüyle Uður Gürsoy tiplemesi "Fýrat"ý anýmsatan Wall-E adlý robotun baþrol oynadýðý film (Fýrat film olsa ancak bu kadar gülebilirdim izlerken) ilginç ve baþarýlý senaryosunun yaný sýra baþarýlý teknik altyapýsýyla da göz dolduruyor. Görüntüler kimi yerlerde inanýlmaz düzeyde gerçekçi yansýtýlmýþ. Bikaç sene önce kim demiþti "geleceðin baþrol oyuncularý robotlar olacak" diye? Eðer Wall-E gibi olacaklarsa bu robot artistlerle yaþamaya alýþabilirim sanýrým :) Gerçi Wall-E'nin modellenmesinde girilen çok ince detaylar, filmdeki diðer robotlarýn modellenmelerindeki basitlikle hafiften tezat oluþturmuyor deðil. Patlamalar da fazla abartýlmýþ gibi ama bunlarý da böyle kabul ettik artýk. :) Film macera/komedi/sc-fi þeklinde ortaya alevlendirilmiþ. Gerçi uzaya yerleþtikten sonra insanlarýn yaþam biçimlerindeki bir takým deðiþikliklerin olumsuz etkileri alttan alttan gayet sýký vurgulanmýþ ancak filmin konusunun önüne de geçmemiþ. Son yýllarda hiç bir filme bu kadar gülmemiþtim. Çok zekice hazýrlanmýþ espriler baþarýyla kurgulanmýþ, kahkahalar içerisinde izlenecek bir film yapmýþlar. Ayrýca robotlara hissiyat yüklenmiþ olmasý filmin izlenebilirliðini yükseðe çýkaran en önemli etken. Baþroldeki robot gayet saf (nihayetinde çöp toplayan bir robot, yüzlerce yýldýr da tek baþýna yaþýyor dünyada), yenge ise bir o kadar zeki (classified information). Geriden bakýldýðýnda büyük bir kýsmý gerçek oyuncularla da çekilebilecek formatta ilerliyor film. Ýnsani duygularýn ve hareketlerin robotlara uyarlanmasý gayet baþarýlý. Böyle uçuk bir senaryoda bile bazý olaylarý realistik temellere dayandýrmaya çabalamýþlar. Sanýrým bu da filmi daha güzel kýlýyor. Çok fazla "güzel" dedim di mi? Her film için demem, Wall-E hararetle tavsiyemdir.


SELÝM VARIÞLI

www.myspace.com/episode13


Ýkinci albümü Pitch Black i yayýnlayan Black Metal topluluðu Episode 13 ile kýsaca söyleþtik. Topluluðun davulcusu Nursuz, sorularýmýzý yanýtladý. Raven Records etiketiyle yayýnlanan albümle ilgili merak ettikleriniz bu röportajda. S: Albümün kayýt ve prodüksiyon aþamasýndan kýsaca bahseder misin? Nursuz: Selamlar. Albüm kayýt süreci oldukça uzundu. Kayýtlarý Ankara'da yaptýk ve baya bir gel-git durumumuz oldu açýkçasý. Kayýt ve prodüksiyon aþamasýnda kafamýzda önceden netleþmiþ olan fikirlere yöneldik ilk etapta. Daha sonra çeþitli varyasyonlar denendi. Müzikal çizgiyi kafamýzda netlemiþ olduðumuzdan stüdyoda kayýt aþamasýnda son dakika müdahaleleri çok fazla olmadý. Hýzlý ve eksiksiz bir þekle kafamýzdaki soundu almaya çalýþtýk. Baþarýlý olduðumuzu da düþünüyorum. Tok, dolgun ve yer yer Death Metal e kayan gitar soundu ve dinamik bir müzik. Sound olarak kafamýzdaki buydu. Albümdeki en saðlam örneklerinden biri de bana göre Torture Bleeding . S: Ýlk albümünüzle ikinciyi karþýlaþtýrmaný istesem ne gibi farklýlýklardan söz edebiliriz. N: Müzikal farklýlýk baþta olmak üzere tema ve iþleyiþ farklýlýklarý tabii ki. Bunlar zaman, insan vs. gibi çeþitli etkenlerin bizi getirdiði durumlarýn neticesinde ortaya çýkan sonuçlardýr. Bu iki albümümüz arasýnda oldukça farklýlýklar var ve bu bana göre iyi bir þey. Yaptýðýmýz iþi kendi içinde geliþtirerek ve hakkýný vererek yapmanýn önemli iþaretlerinden birisi bence budur. S: Albümün yayýnlanmasýndan bir süre önce Tolgahan ayrýldý ve eski vokalistiniz Ozan geri döndü. Bunun albüme bakýþ

açýnýza ne gibi bir etkisi olacak? N: Bu kadro deðiþimi gruba oldukça hýzlý ve iyi olarak yansýdý. Bakýþ açýsý, çalýþma temposu ve potansiyelimiz, yani elektriðimiz arttý kesinlikle. Bu baðlamda etkisi çoktan görüldü bile. Ben bu etkiyi en çok Ukrayna'da Samael ile çaldýðýmýz MHM FEST'te hissettim. S: Yurtdýþýnda bir çok konser verdiniz? Genel olarak oralarda aldýðýnýz eleþtiriler nasýldý? N: Genelde gayet iyi eleþtiriler aldýk. Tüm konserler de sorunsuz geçti diyebilirim. S: Bu albümün kayýtlarý uzun bir süre önce tamamlanmýþtý. Geçen zamanda yeni albüm için çalýþmalara baþladýnýz mý? Geleceðe yönelik planlarýnýz neler? N: Evet, üçüncü albüm için parça yazmaya baþladýk bile. Kýsa zamanda demo kayýtlarý tamamlayýp dýþarýdan bakacaðýz, ne yaptýk ne ettik diye. 2009 Mart-Nisan gibi biter diye tahmin ediyorum. S:Kliþe sorumuz geliyor. Dünyaya bir albüm olarak gelecek olsaydýn hangi albüm olmak isterdin? N: Craft Fuck The Universe S: Röportaj için teþekkürler. Eklemek istediklerin varsa mikrofonlarýmýz sende. N: Anti Human Anti Religion.



Derya Engin Alkýlýnç, 1982 Ýzmir doðumlu. Fotoðraf çekmeye saçma denecek kadar küçük bir yaþta, ilkokul 5. sýnýfta babasýnýn antika kategorisindeki Zenit'i ile baþlayan Derya, börtüyü böceði çeker iken ileriki yýllarda metal müzikle tanýþmasýyla kendini kaçýnýlmaz bir durum içinde buldu: Performans fotoðrafçýlýðý! Kendini metal konserlerinde bariyer önü fotoðrafçýsý olarak bulmasýndan bir süre sonra, bir ajansa baðlý olarak belgesel düðün fotoðrafçýlýðý iþine soyundu. Þu an halen bireysel olarak düðün fotoðrafçýlýðý yapmaktadýr. Çeþitli dergilere zaman zaman, Delikasap dergisine ise sürekli olarak yazýlar yazmakta, onlarý fotoðraflarýyla süslemektedir. Ayrýca evinde kendi küçük stüdyosunda genelde karanlýk temalý kurgusal fotoðraflar çekmekte, her metal konserinde sahne önünde yerini almakta ve eþi Emre'ye sistematik olarak deneysel muffin yapýp zorla yedirmektedir. www.deryaengin.com kýsa bir süre sonra yayýna girecek. O zamana kadar ladyshae.deviantart.com adresinden çalýþmalarýna göz atabilirsiniz.



ATÝLLA ÇELÝK

Ýsveç dendiðinde akýllara genellikle Ýsveç Death Metali ve Göteborg gruplarýnýn yarattýðý akým gelir. 1995 yýlýnda kurulan Ýsveçli Wolverine ise, Progressive Metal tarzý ve 2006 yýlýnda ortaya koyduðu albümle yaydýðý ýþýðý güçlendirir. Debut albümleri The Window Purpose 2001 yýlýnda yayýmlandýðýnda, Progressive Melodik Metal yapýsý, bazý noktalarda brutal vokal ile bezenir. 2003 tarihli Cold Light Of Monday albümüyle müzik daha kompleks, melodik hal alýr ve brutal vokal azaltýlýr. 2006 tarihli Still albümü ise tamamen yeni bir tattýr, tam anlamýyla Progressive Metal ve temiz vokalleri içerir. Aradan geçen on yýl sonrasýnda ustalýða, olgunluða eriþilir. Daha durgun parçalarýn yer almasý yanýnda, enerjik parçalarla denge saðlanýr. Süresi uzun tutulan bazý parçalar, kendi içinde deðiþken bir yapýyý içerirken, az ve öz kullanýlan melodik solo gitar müzikal yapýyý zenginleþtirip, yüksek kalite açýsýndan pekiþtirir. Temiz ritim partisyonlarýnýn akýcý solo gitarla birleþmesi esnasýnda, vokalin sesini yükselttiði anlarda, melodi yönü çok derin yollara çýkar. Tüm bunlarýn üzerine çýkan ve ayrý bir ustalýk katan bir yöne dikkat çekmek lazým. Kaliteli vokal dediðimizde aklýmýza Russell Allen, Michael Kiske, Jorn Lande gibi isimler gelir. Grubun vokalisti Stephan Zell, gelecekte onlarla birlikte anýlýr mý bilinmez, sahip olduðu enteresan, duru, oturaklý, yoðun ve temiz sesiyle müzikal yapýyý farklý boyutlara götürür. Bazý parçalar onun sesiyle þekillenir. Ýlk iki albümde bas çalýp vokal yapan Zell, Still albümüyle sadece vokal yapar. Nedeni, solistliðe daha iyi konsantre olabilmektir. Bunu fazlasýyla becerdiði söylenebilir. Son albüme kulak kabartýldýðýnda, ilk iki albüme oranla vokal açýsýndan büyük geliþim ve olgunlaþma kendisini belli eder. Söz konusu olgunlaþmanýn, dinleyicilere tiryakilik yaratacaðýný söyleyebiliriz. Ortaya çýkan sonuç, derin bir sanatla karþý karþýya olduðumuzdur. Günlük hayat sorunlarý, içine düþülen derin ruh halleri, yaþamýn zorluklarýný sorgulamak, insanlarý rehin alan duygular merkeze alýnýnca bunu ifade etme yöntemi doðal olarak aðýr bir hal alýr. Bir kadýna da bazý parçalarda roller verilir ve oyununu oynar. Bunlarýn müziðe yansýmasý aðýr, yer yer melankolik olur. Enstrümanlarýn yerinde kullanýlýp, müziðe yön veren vokal yüksek kaliteyi yansýtýr. Wolverine için kelimelerin kifayetsiz kalacaðý söylenebilir. Hâlâ... www.myspace.com/wolverineoverdose


FATÝH KANIK

Rock müziðe yön vermiþ efsanevi topluluk Rainbow, 1975 yýlýnda Deep Purple gitaristi Ritchie Blackmore tarafýndan kurulmuþ, hemen ardýndan Ronnie James Dio'nun da katýlýmýyla grubun adý, o zamanlar hýzla zirveye ilerleyen Rock arenasýnda bir anda yayýlmýþtýr. Bu hýzlý yükseliþin önemli nedenlerinden biri Ritchie Blackmore'un kendine has riff ve solo teknikleridir. Bu teknik bugün tüm dünyadaki gitaristler arasýnda iyi bilinir ve saygý görür. Rock müzikte yaratýcýlýk diðer tarzlara nazaran daha zordur. Buna karþýlýk en çok çeþitlilik de Rock müzikte mevcuttur. Gerçekten de zor bir alanda verimli iþler çýkarmak yaratýcý ve samimi insanlarýn iþidir. Bu yüzden bu müziðe yönelen insanlar genelde yaratýcý insanlardýr. Ýþte Ritchie Blackmore bu tanýmýn en önemli örneklerinden biridir. Kendine has gitar tekniði ve yorumuyla Rock müzikte yeni formlarýn oluþmasýna önderlik etmiþtir. Özellikle solo performansýna deðinecek olursak, barok melodi yapýsýný yoðun bir biçimde hissettiren ve kalýplaþmýþ vurgularýn gelenekselliðini baþka boyutlara taþýyan bir üslubu vardýr. Barok döneme olan ilgisini, Rainbow parçalarýnýn yaný sýra Deep Purple klavyecisi Jon Lord ile yapmýþ olduklarý çalýþmalardan da rahatlýkla anlayabiliyoruz. Blackmore hayranlarý ne demek istediðimi sanýyorum çok iyi anlýyorlardýr. Yýldýzlar karmasý olan bu grubun Blackmore dýþýndaki üyeleri de kendilerine has teknikleriyle ve yetenekleriyle tarihe yazýlmýþ dev müzisyenlerdir. En önemlisi Ronnie James Dio dur. Dio yu sevmeyen hiç kimse görmedim diyebilirim. Yýrtýcý ve yumruk atma hissi uyandýran bu özel vokalist, Rock müzik dünyasýnda çok çok önemli bir yere sahiptir. Oldukça güçlü bir vokale sahip olan Dio bir çok vokalisti etkilemiþ, benzersiz sesiyle Rainbow da ve solo çalýþmalarýnda Rock ve metal vokalleri nasýl yapýlýr? dersleri vermiþtir. Dio ile saðlam bir baþlangýç yapan Rainbow, Dio dan sonra vokallere Graham Bonet i almýþtýr. Çok sevdiðim vokalistlerden biri de Bonet tir. Ancak birliktelikleri fazla uzun sürmez ve iki albüm sonra yerini Joe Lynn Turner a býrakýr. Sonra onun yerine de Doogie White gelmiþtir. Blackmore haricinde grupta en uzun kalan üye John Lynn Turner dýr. Turner, Rainbow uzun


süre grupta kalma rekortmenliði ni grup ile beraber yapmýþ olduðu üç albümle tescillemiþtir. Rainbow çok sayýda eleman deðiþtirmiþtir. Bunun sebebini tam olarak bilmiyorum ama þurasý açýk ki bu durum Rainbow için pek iyi olmadý. Eðer bu sýklýkla yaþanan eleman deðiþimleri olmasaydý grubun adý bugünkünden çok daha farklý yerlerde olabilirdi (Fatih söz etmemiþ ancak Blackmore un kiþisel olarak ne derece uyumsuz ve huysuz bir karaktere sahip olduðu Rock camiasýnca iyi bilinir /ed). Tüm bunlara raðmen Rainbow yine de kadrosundan geçen efsanevi isimlerle bir dünya devidir. Bu sýk eleman deðiþikliðinden þunu rahatlýkla çýkarabiliriz: Rainbow kesinlikle her müzisyenin zevkle ilgileneceði çok çekici bir grup ancak müzisyenlerin uzun süreli barýnamamasýnýn nedeni de tahminime göre Blackmore un grup içinde tekelleþmesi olabilir. Bu kadar çok eleman deðiþikliðine raðmen bir çok baþarýlý albümü ve bir çok unutulmaz klasik parçayý hafýzalara kazýmasý gerçekten büyük bir baþarý olsa gerek. Her yeni elemanýn kendi özelliklerini Rainbow parçalarýna katmasý, ortaya bir çok farklý ifade biçimi ve farklý ruh katmýþtýr. Farklý elemanlarýn olaya farklý baharatlar serpiþtirmesine raðmen Rainbow, temel tavrýný ve tutumunu her daim korumayý baþarmýþtýr. Bunun nedesi ise pek tabii Blackmore dur. Altyapýlarý müzisyen argosuna göre adeta kemik gibidir. Bugüne kadar kadrosundan geçen basist ve davulcularla bu tabir sanki bu grup için söylenmiþtir. Bu kemik yapýnýn üzerine Barok dönemi müzik yapýlarýný rahatlýkla hissedebileceðimiz klavye melodileriyle Blackmore un riffleri ve sololarý inþa ediliyor, ortaya mükemmel yapýtlar çýkýyordu. Bu yapýya daha da ruh katan nokta ise Rainbow un birbirinden anlamlý lirikleri olmuþtur. Yýllarýn devi Rainbow u bir dizi sözcükle anlatmak gerçekten çok zor, dinlemenizi kesinlikle tavsiye ediyorum. Rainbow dan bizlere, Long Live Rock N Roll , I Surrender , Temple of the King , Catch the Rainbow , Rainbow Eyes , Since You've Been Gone , Kill the King gibi bir çok unutulmaz parça kaldý .


Bu sayýda yeni baþladýðýmýz Ýyiler Genç Ölür köþemizde ilk olarak efsanevi Ýngiliz Rock topluluðu Led Zeppelin in efsanevi davulcusu John Bonham dan söz etmek istedim. Bu davulcunun benim gözümde deðeri çok büyüktür. Tuþe ve hissiyat konusunda oldukça etkilendiðim ve örnek aldýðým bir müzisyendir Bonham. Bonzo lakaplý John Henry Bonham, 31 Mayýs 1948 de doðdu, madde ve alkol baðýmlýlýðý nedeniyle 25 Eylül 1980 tarihinde çok genç yaþta dünyayý terk etti. Henüz 33 yaþýna yeni girmiþken aramýzdan ayrýlan Bonzo, genç yaþýnda ölümüne raðmen Rock davul soundu ve altyapýlarý konusunda temelleri atan isimler arasýnda yer almaktadýr. Bu nedenle tüm dünyadaki Rock müzisyenleri tarafýndan saygýyla anýlýr ve örnek alýnýr. Ritm duygusuna daha bebek sayýlacak yaþlarda tutulan Bonzo, zeki ve duyarlý ebeveynleri sayesinde tencere kapaklarý ve bilumum ev gereçlerini kullanarak girmiþtir olaya. Bonzo nun potansiyelinin ritm ve müzik üzerine olduðunu kavrayan ailesi bu konuda Bonzo yu olabildiðince desteklemiþtir. Zaten müziðe ve ritme farklý açýlardan yaklaþmasý bu akýllýca geliþtirilen kiþilik yapýsýnýn bir içeriðidir tahminimce. Ne kadar ilginç deðil mi? Birkaç ebeveyn çocuðuna akýllýca davranýyor ve o çocuðun daha sonra çýðýrlar yaratan Rock müziðin alt yapýsýnda imzasý yer alýyor. Led Zeppelin le milyonlara kendini dinletiyor. Böyle ebeveynleri yeþil sahalarda daha sýk görmek istiyoruz. :) Gelmiþ geçmiþ en büyük gruplarýndan biri olan Led Zeppelin, tüm dünyada 300 milyonu aþkýn albüm satmýþtýr. Bu inanýlmaz baþarýya raðmen, Bonzo nun

www.myspace.com/ledzeppelin


ölümüyle birlikte grup elemanlarý Robert Plant, Jimmy Page ve John Paul Jones zirveye altýn harflerle kazýnmýþ Led Zeppelin i daðýtmaya karar vermiþlerdir. Arkadaþýmýz Bonzo ile ayný ruhu paylaþýp ayný heyecanla kurduðumuz Led Zeppelin, Bonzo olmadan olamaz! ve Ancak Tanrý Bonzo yu geri yollarsa Led Zeppelin i tekrar hayata geçiririz gibi bir yaklaþým, grup elemanlarýnýn müzik dýþýnda da ne kadar karakter sahibi insanlar olduklarýný açýkça ortaya koyuyor. Hatta Jimmy Page bu konu hakkýndaki açýklamalarýndan birinde olayý þöyle özetlemiþtir: Stüdyoda çalarken arkamýza döneceðiz ve orada Bonzo yu göremeyeceðiz. Bu bizim hiç alýþamayacaðýmýz bir durum ve bu yüzden de Led Zeppelin i akýllardaki orijinal haliyle býrakmanýn en iyisi olacaðýný düþündük. Gerçekten de bu adamlarýn paraya ve þöhrete önem vermeyen saygý duyulasý adamlar olduðunu anlýyoruz. Armut dibine düþermiþ. Bonzo nun oðlu Jason Bonham da babasý gibi baþarýlý bir davulcu olmuþtur. Elbette babasý gibi bir efsane deðildir ancak müziðe olan yaklaþýmýnda haliyle babasýný örnek almýþtýr. UFO, Foreigner, Jimmy Page gibi ünlü gruplar ve müzisyenler ile çeþitli çalýþmalar yapmýþtýr. Bonzo suz Led Zeppelin in nadiren gerçekleþtirdiði konserlerde babasýnýn yerini oðlu Jason Bonham almýþtýr. Netice itibarýyla Bonzo bu kýsa yaþantýsýna raðmen dünyaya kitleleri sallayan, hafýzalardan silinmeyecek ve bir çok gruba ilham kaynaðý olacak parçalar býrakmayý baþarmýþtýr. Samimi insanlar karþýlarýna ne denli zor engeller çýkarsa çýksýn bir þekilde yapmak istediklerini baþarabiliyorlar. Sanýrým tabiat ana samimiyeti destekler nitelikte. Velhasýl John Bonham ý saygýyla anýyoruz ve iyi ki bu dünya denen gezegeni ziyaret etti diyoruz


SELÝM VARIÞLI


Al Pacino ve Robert De Niro'yu bir araya getirme baþarýsý nasýl bir fiyaskoya dönüþebilir? Yok tamam, fiyasko olacak kadar kötü deðil. Ama kötü. Ýki adamýn da kariyerlerine bakýnca, bi aradalarken neden bu kadar vasat bir film ortaya çýktýðýna anlam vermek daha da zorlaþýyor. Senaryoda filmin vurucu sürprizi olarak tasarlanmýþ olay ilk 15 dakikada kendini belli ediyor. Bunu da karakterlerin iþlenmesinde yeterince detaya yer verilmemesine baðlýyorum. Her iki oyuncu da daha iyi düzenlenmiþ bir senaryo ve kurgu ile yeri göðü inletebilirlerdi bu filmde. Ancak gerek karakterlerin ruhsal yansýmalarý, gerekse diyaloglar açýsýndan zayýf bir film olmuþ. Bu nedenle de sonunun baþtan tahmin edilebilirliði yüksek. Öte yandan her iki dev adam da doðrudan kendilerinden kaynaklanmayan bu olumsuzluklarý en iyi þekilde örtmeye çabalamýþlar ki filmi kurtaran da bu zaten. Yani normalde Al Pacino ve Robert De Niro isimlerinden biri bile bir filmin sükse yapmasýna yetecekken, Righteous Kill'de ikisi birden durumu ancak kurtarmýþlar gibi bir hava var. Filmin diðer oyuncularýnýn genel olarak rolleri altýnda ezilmelerini, önlerindeki iki dev adamýn bu tuhaf yapým

içerisinde ne aradýklarýna dair oluþan devasa soru iþaretine mi, yoksa zaten vasat oyuncular olduklarýna mý baðlamalýyým bilemiyorum. 50 Cent'in 50 fýrýn ekmek yemesi lazým. Pacino ve De Niro, böyle bi filmde tüm diðer oyuncular -273 derecede oynasa bile kir tutacak adamlar deðiller. Lakin þu "diðerleri"nden bazýlarýný gerçekten ön cephesinde gül resmi ve fantastik desenler çizili, vitrininde dizi dizi somunlar olan bir fýrýnýn kapýsýna elleri ve gözleri baðlý olarak atasým geldi. 50 Cent için domateslerle süslenmiþ tomruk model, vücut bütünlüðü bozulmamýþ danalarýn vitrinde Cacharel ekolü sergilendiði bir kasap dükkaný da düþünmedim deðil hatta. Herþeye raðmen Pacino ve De Niro'yu bir arada izlemek adýna göz atýlmaya deðebilir film. Kiþisel sinema kahramanlarýmdan Al Pacino'nun oynadýðý bir film için bir gün bu kadar olumsuz bir eleþtiri yazacaðým aklýmýn ucundan dahi geçmezdi ama nasýl baþardýlarsa film ekibi Pacino'ya raðmen vasat bir iþ çýkarmýþ. Hemen yan sayfaya bir de Scarface yazýsý döþenirdim þimdi ama görünür gerçekler bir yana, her iki filme de farklý anlamlarda haksýzlýk yapmýþ olurdum. Kesinlikle daha iyi bir film bekliyordum. Hayal kýrýklýðý oldu.



Zaman Ýlerledikçe insanoðlunun daha da geliþtiðine eþlik eden zaman Bazý noktalarda geliþimden bahsedilebilirken bazý noktalarda geriye mi gidiyoruz, nedir? Yüzyýllar öncesinin eserlerini düþünüyorum. Ne kadar da ileri, zamanýn ötesinde Günümüzde bile zamanýn ötesinde Zamanýmýzda hâlâ üstüne çýkýlamadý onlarýn. Ne kadar da ironik! 17. yüzyýlýn karanlýðýnda 1642 yýlýnda baþlayýp 1663 yýlýnda bitirebildiði on iki kitaplýk Kayýp Cennet i (Paradise Lost) ile tanrý ve þeytanýn mücadelesini aktaran, iyilik ve kötülüðü savaþtýran, bana bütün hürriyetlerden evvel, bilmek, düþünmek, inanmak, vicdana göre konuþmak mertebesini veriniz diyen, kutsal kitaplardaki Adem ve Havva olayýný Kayýp Cennet hamlesiyle esrarengiz bir þekilde yorumlayan, 1640 yýlýnda görme yeteneðini yitirmeye baþlayýp 1651 yýlýnda tamamen kaybeden, bir rivayete göre körlüðü mum ýþýðý altýnda sürekli yazmasýna dayandýrýlan bir John Milton var mý þu günlerdeki tarih sahnemizde? Yeryüzünün gelmiþ geçmiþ en iyi on eseri arasýnda yer alan Kayýp Cennet (Paradise Lost) kitabýyla þeytanýn Adem ve Havva yý cennetten kovdurmak için planlar yapmasýný, þeytanýn cennetten kovulmasýný aðdalý ve karanlýk bir þekilde anlatmaktaydý. Þeytan bir kahraman gibi anlatýldýðý için eleþtiri oklarýna hedef olmuþtur. Ancak dikkatli okuyucular þeytanýn karizmasýnýn sabit olduðunu ama iyilik çýtasýnýn sürekli düþtüðünü gözlemleyeceklerdi. Hürmüz le Hind in zenginliðini gölgede býrakan, ya da görkemli Doðu nun cömert eliyle krallarýna yaban inciler ve altýnlar yaðdýrdýðý bir ülkede, o korkunç mevkiye kendi çabasýyla yükseldiði o yüce tahtýna tantanayla kurulmuþ oturuyordu þeytan. ve can havliyle, umudunun da ötesinde yükseldiði bu yerde, cennete karþý açtýðý boþuna bir savaþý sürdürüyordu býkýp usanmadan, ve olanlardan ders almayan maðrur hayal gücü þöyle dile getiriyordu aklýndan geçenleri: - ey göðün tanrýlarý, hükmedenler, hükmedilenler! ezilmiþ ve kovulmuþ olsam da hiç bir derinlik tutamayacaðýna göre boþluðunda ölümsüz canlýlýðý, cenneti yitirmiþ saymýyorum kendimi: düþtüðü yerden yükselerek belirecek göksel erdemler, daha görkemli ve daha ürkütücü herhangi bir düþüþten, ikinci bir yazgýdan korkmamanýn güvenliði içinde. (Paradise Lost ikinci kitaptan)

Ortaçaðýn karanlýk din dehlizlerine bölünmüþ evrelerinden itibaren baskýcý Katolik düþüncesine karþýlýk oluþturulan Protestan görüþlerin ýþýðýnda, Ýngiltere nin de içinde yer aldýðý Rönesans hareketinin bir parçasý dahilinde sayýlabilecek John Milton ýn varlýðý ve düþünceleri, dönemine göre oldukça cesur olmayý gerekli kýlýyordu. Ýkliminin neden olduðu karanlýk, puslu ve kasvetli havasý, Ýngiltere nin dünya edebiyatýna neden çok derin, þiirsel, karmaþýk, aðdalý ve kasvetli yazarlarý sunduðunu çok iyi açýklamaktadýr. John Milton, dünyanýn en iyilerinden biri olan (belki de en iyisi) William Shakespeare ýn ardýndan Britanya da ikinci sýraya rahat bir þekilde koyulabilecek isimlerdendir. John Milton söz konusu çýðlýklarýyla insanlara Tanrý nýn yolunu doðru bir þekilde yansýtmak istediðini belirtse bile þiirleriyle bir nevi Homeros ve Dante gibi isimlerin peþinden koþmaktadýr. Ýlahiyattan ziyade plan, eylem ve sonuç peþindedir. Bir Protestan ýn Ýngiliz kilisesine karþý çýkýþýnýn nüanslarý yatar. Kayýp Cennet, Karl Marx ýn üretemeyen iþçilik kavramýna konu olmuþtur ve ona göre bu eser ticari bir mal deðildir. Ýngiliz Dili ve Edebiyatý na 1700 tane kelime kazandýran, günümüzde insanlar 200-300 kelimeyi aþmadan konuþabilirken, o dönemde 25000 kelime kullanan, bu yönüyle Goethe yle birlikte dünyanýn en çok kelime kullanabilen nadir yazarlarýndan biri olan, 1564-1616 yýlýnda yaþamasýna raðmen o zamanlar üzerinde durduðu konularýn hâlâ üzerinde durulmasý, tartýþýlmasý ve olaylar örgüsünün devam etmesi nedeniyle dehalýðýný kanýtlayan, yazdýðý soneler ve oyunlarla alanýnda rakipsiz William Shakespeare gerçekliði tüm kasvetleri üzerimize çekiyor.


Ya sizi denize doðru sürüklerse efendimiz? Yahut denize inen uçurumun korkunç kenarýna götürür de orada aklýnýzý baþýnýzdan alacak baþka bir þekle girerek sizi cinnete sürüklerse? Düþünün bir kere O tepe zaten baþka bir sebep olmasa da dibindeki kulaçlarca derin denize doðru bakýp dalgalarýn gürültü gümbürtüsünü iþiten her insaný hayattan ümit kesme çýlgýnlýðýna kaptýrabilir. Belki de yeryüzüne onun kadar iyi Ýngilizce bilen ve kullanabilen kimse gelmemiþtir. Þiirselliðin çok zor olduðu ve önemli bir deha gerektirdiði Ýngiliz Dili ve Edebiyatý nda sadece kullandýðý dil ile müziðin ruhumuzda yarattýðý duygusallýk etkisini yaratabilen, insanlar yalnýzca kendilerinin hissetmediði acýlarý çekenleri teselli edebilirler diyerek derin duygularý, güçlü heyecanlarý, acýlarý ve sevinçleri dramatik sesten ibaret tutmayýp lirik ses egemenliðine hükmeden gerçekliðin kendisidir. Yýldýzlarý süpürürsün, farkýnda olmadan Güneþ kucaðýndadýr, bilemezsin Bir çocuk gözlerine bakar arkan dönüktür Ciðerinde kuruludur orkestra, duymazsýn Koca bir sevdadýr yaþamakta olduðun, Anlamazsýn uçar gider, koþsan da tutamazsýn Çok eski deðil, 1871 yýlýnda Fransa Auteuil de doðan, William Shakespeare dan sonra en etkili yazarlardan biri olarak itham edilen, çok hareketsiz bir insan olmasýna raðmen içinde taþýdýðý oldukça hareketli hayal gücü, sadece bir arkadaþýnýn kendisine bakýþýndan sayfalar dolusu malzeme çýkarabilmesi, uykuya giriþ evresini otuz sekiz sayfaya sýðdýrmasý, paragraflar uzunluðundaki tek cümleleriyle dikkati çeken, bir satýrý dahi atlatmadan okutabilmeyi saðlayacak kadar akýcý ve yoðun stiliyle sýradan bir yazar statüsünde olmadýðýný kanýtlayan Marcel Proust un varlýðýný, yoðunluðunu ve tarzýný özlemiyor deðiliz günümüzde. Yaþanýlan her þeyin mantýklý açýklamalarý üzerinde durmak yerine, her histen duygusal analizlerle süsleyerek günlük yaþamda yemek yemek, gezmek, ceket giymek gibi olaðan þekilde yaptýðýmýz sýradan eylemlerin bilinçsiz olarak hafýzamýzý tetiklediðini, böylece gündelik yaþamdan yola çýkarak geçmiþimizle ilgili bir çok þeyi aydýnlatabileceðimizi iddia etmiþti. Hayatýný fiziksel yaþamdan ziyade zihinsel anlamda yaþayan, yaþama zihinsel bakmasýndan kaynaklý olarak yengeç burcu olmanýn getirdiði evcimenlik ve duygusallýkla sürekli ilham dolu olmasý, küçük bir odaya kapanarak büyük bir dünyayý yazmasý sonucunda, en basit, en sýradan bir hissin peþine düþüp derinlemesine hissettiði duygularý birbirine geçmiþ halkalar gibi anlatarak felsefi yönünden fazlasýyla örnekler sergilemiþti. Yukarýda bahsi geçenlerle ayný kalite ve derinlikte bir çok yazarýn ismi pekala sayýklanabilir. Ama hepsi için yerimiz yok. Günümüzde onlarýn yarattýðý etkiyi yaratan ve onlarýn üzerine çýkabilecek isimler göremiyoruz. Hani zaman ilerliyordu? Hani ilerleyen zaman insanoðlunu geliþtiriyor ve ufkunu geniþletiyordu? Ýnsan zihni kendi içinde zamandan baðýmsýz olarak büyük bir cevher potansiyeli taþýr. Hangi zamanda yaþandýðý deðil, toplum ve yaþam örgüsünden þiirsel gözlemleri çýkaranlar normal insan silüetinin üzerine çýkabiliyorlar belki de Günümüzde elimize aldýðýmýz bir çok bestseller (en çok satan) kitabýna baktýðýnýzda, onlarýn yukarýda adý geçen isimlerin yazým tarzý ve þiirselliðinin yanýndan bile geçemeyeceðini görürsünüz. Yoksa insan zihni geriye mi gidiyor? Odaklandýðý konular içinde kompleks ve þiirsel geçiþlerin artýk yeri yok mu? Bu tadý alabilmemiz için yalnýzca yukarýda adý geçen 17. yüzyýl insanlarýna mý kalmamýz gerekiyor?


Zannedersem, onlar kadar müthiþ olmasa bile insanoðlunu, insan zihnini ve hayatý sorgulamasý nedeniyle bir moleskine defterine hayatýn gerçeklerini ve sanrýlarýný döken bir insanoðlunun aþaðýdaki tespitleri, günümüzde bestseller olan kitaplarýn neye göre en çok satan kitap olduðunu ve böyle düþünmüþ bir akýl deposunun neden en çok satamayacaðýný az da olsa ifade edebiliyordur. Moleskine defteri, ikinci yüzyýldan beri üretilen siyah vinil kapaklý, sarý yapraklý, sade, küçük bir defter çeþididir. Van Gogh, Picasso, Ernest Hemingway, Bruce Chatwin gibi ünlüler kullandýðý için çok tanýnmýþtýr. Moleskine defteri, 97. not: eskatolojik* iç sýkýntýsý. Sýk sýk, Homo sapiens in neslinin tükenmekte olduðu hissine kapýlýyorum. Bu durumun mantýðýný ve kaçýnýlmazlýðýný görüyorum. Ve kendime, türümüz yavaþ yavaþ kendi sonuna doðru yürüyor diyorum. Olayý felaket tellallýðý gibi görmemek lazým, ama benim de ümitsizlik yaþamaya hakkým var tabii ki. Dünya 4,5 milyar yaþýnda. Haklýsýnýz, belli bir büyüklükten sonra sayýlarýn ifade ettiði deðeri algýlamak kolay deðil. Ama sizi temin ederim, bunlar ansiklopedide yazan rakamlar. Biz istesek de istemesek de Dünya 4,5 milyar yýldýr orada duruyor. Ýnsanlýða gelince, onun geçmiþi iki milyon yýlý ancak buluyor. Bu durum size gayet normal gözükebilir, ama 140 milyon yýl hüküm süren dinozorlarý düþününce, bana komik geliyor Ayrýca bu hayvanlara karþý duyduðum saygýyý da arttýrýyor. Ýnsan cinsinin farklý türleri arasýndan sadece birisi hayatta kalmayý baþarabildi, o da bizimkisi. Homo sapiens. Onun hikayesi, ki ilginç bir hikaye bu, muhtemelen bundan yüz yirmi bin yýl önce Afrika da baþladý. Bazýlarý onun baþka bir yerde de ortaya çýkmýþ olabileceðini düþünüyorlar, mesela Asya da ve çok daha uzun bir süre önce. Ne olursa olsun, bu güzel bir yaþ. Yok olmak için güzel bir yaþ Ben olaylara farklý bir gözle bakamýyorum. Bugün ya da yarýn sýra bize de gelecek. Bazen bunun düþünülenden çok daha yakýn olduðu ve türümüzün günlerinin sayýlý olduðu hissine kapýlýyorum. Herhalde bunu düþünen tek kiþi ben deðilimdir. Belki de, ben diðerlerinden biraz daha ümitsizim. Elimde benden baþka kimsenin bilemeyeceði bilgiler var ve bunlar beni haklý çýkarmak için uydurulmuþ þeyler deðil. Ama þimdiden emin olduðum bir þey var, benim haricimdeki birileri de bunu hissediyor ve tahmin ediyorlar; Tarihin sonuna geldiðimiz, bundan daha ileriye gidemeyeceðimiz, sýnýrý belki de çoktan aþtýðýmýz yönündeki bu tuhaf kanýyý Ýnsanlýk kendi içinde de büyük bir çeliþkiyi barýndýrýyor; hem çevre þartlarýnýn deðiþimine en iyi uyum saðlayabilen, hem de kendini yok etmeye en meyilli tür. Aþýyý icat eden de, Auschwitz i organize eden de,

Ýnsan. DHEA** ve nötron bombasý. Eminim ki günün birinde ölümsüzlük de icat edilecek. Yanýlmayý çok isterdim, hâlâ insanlýða inanabilmeyi de, ama olaylar bunu zorlaþtýrýyor ve iþaretler var. Öncelikle þu biz her þeyi denedik duygusu: Komünizm, Kapitalizm, Liberalizm, Sosyalizm, Hýristiyanlýk, Musevilik, Ateizm Her þeyi. Biz þimdiden her þeyi denedik ve bütün bunlarýn nasýl sonuçlandýðýný biliyoruz: Kocaman bir kan gölünde. Kendi kendimize karþý bitmek bilmez bir katliam. Çünkü biz böyleyiz. Homo sapiens böyle. Dünyanýn ve kendinin yýkýcýsý, bir süper yok edici. Peki, bu þekilde onun sonu gelmeyecek mi? Bunu düþünen bir tek ben olamam. Baþka þeyler de var. Mesela, her geçen gün daha güçlü, alt edilmesi daha zor olan, Ýnsan a karþý mücadelesinde sürekli mevzi kazanan virüs var. Sonra iklim var, ozon tabakasý, küresel ýsýnma, aþýrý nüfus, toprak erozyonu, sayýlarý ve yýkýmlarý sürekli artan doðal afetler var. Düþüþümüzü ve kutuplaþmamýzý durdurmaktan aciz olan, çýkmazdaki politika var. Kuzey ve Güney eninde sonunda karþý karþýya gelecekler Gerçekçi olmakta fayda var; uyum konusunda evren þampiyonu olsak da, bela peþinde böyle koþmaya devam edersek, günün birinde sonumuz geri dönüþüm makinesi olacak. Ve biz Evrende yalnýzsak benim eskatolojik iç sýkýntým daha korkunç bir hal alýyor. Ama bu durum tek baþýmýza olma olasýlýðýný azaltmýyor. Ýki milyon yýllýk bir evrimin sonunda, Homo sapiens yalnýz olacak. Sonsuz Evrende düþünen tek varlýk. Yaþamýn tam bir mucizesi mi, ters yönde bir araba kazasý mý? Gidin araþtýrýn! Ver bir gün, yok olacak. Her zamanki gibi yalnýz. Sonsuzluðun zenginliðine yapýlan bir nanik. Ýnanýlmaz bir israf. Ýþte. Bu benim eskatolojik iç sýkýntým. Sýk sýk, Homo sapiens ýn neslinin tükenmekte olduðu hissine kapýlýyorum. Belki de doðanýn devreye girmesinin zamaný çoktan geldi. ______________________ *Eskatolojik: Yunanca eskhatos (son) ve logos (söylem) sözcüklerinden oluþur. Ýnsanýn nihai kaderiyle ilgili doktrinlerin ve inançlarýn bir bütünü. Öðretinin konusu insanýn sonudur. **DHEA: Böbreküstü bezlerinin ürettiði yaðlarý eriten bir hormon. ______________________ Fransýz yazar Henri Loevenbruck, Kopernik Sendromu isimli eserinde kendisini þizofren sanan bir karakterin üzerinden yürüttüðü psikolojik gerilim öðeleriyle dikkatleri çekiyor. Sürekli duyduðu seslerin sanrýlar deðil, baþka insanlarýn düþünceleri olduðunu anlayan Vigo Ravel in moleskine defterine düþüncelerini günlük tadýnda sýk sýk not etmesi ve hikaye örgüsü içerisinde söz konusu günlüðe bizim de þahitlik etmemiz, insanoðlunun zihinsel anlamdaki düþünce muhteþemliðinden daha baþka ne olabilir ki?


DERYA OKUMUÞ


Sinemanýn kanýksanmýþ ve hatta ezberlenmiþ, tabu haline getirilmiþ öyküleme, anlatým ve kurgu düzenine aldýrýþsýz, daha ilk karesinden bir baþyapýt olduðunu ilan eden nadir filmlerden bir Tarkovsky filmi Zerkalo - The Mirror- Ayna . Diðer Tarkovsky filmlerinde olduðu gibi bu filmde de Stalin Rusya'sý hegemonyasýnýn etkileri bariz bir þekilde görülüyor. Filmin teknik detaylarýnýn öncesinde yönetmenin öykü iþlemedeki uniqueauteur tarafý, daðýnýk plan ve kurgularla, keskin plan ve kamera geçiþleriyle belli ediyor kendisini. Tarkovsky nin filmlerinin anlatýlarýný ve karakterlerini bir nevi kendi yansýmasý olarak kurgulayan bir otör sinemacý olduðunun kanýtlarýnýn yaný sýra, sosyalist realizm etkisi altýndaki diyalektik anlatýmý, savaþ karþýtý bir idea ile mekanik insan ve doðaya tepkisi, diðer filmlerinde de sýkça rastlanan ödipal eðilimi, psikoloji, felsefe ve edebiyata sýrt veren anlatýmý bu filmde geniþ pastoralik planlar, soyut-somut sorgulamalarla yer yer sýkça sekteye uðratýlýr. Týpký bir diðer filmi Ivan's Childhood da olduðu gibi bu filmde de Tarkovsky babasýyla bazý sorunlarý olduðunu çokça sahnede çekinmeden, kendini çekmeden ayan ediyor. Yine de filmin en güzel taraflarýndan biri olan þiirler söz konusu olduðunda, kendi filmine "þiirsel gösteri" diyen Tarkovsky, atmosferi perçinleyen bu þiirlerin sahibi olan babasýna saygýda kusur etmemiþ. Bunun yaný sýra kullanmayý seçtiði bir yol var ki, bazý planlarýn çoðu sahne ve sekansýnda bundan þaþmamýþ; olay örgüsü aslýnda ne buyurursa buyursun, replikler akarken ayný plan içersindeki her karakter her zaman bir araya gelmiyor. Repliðin ifadesi her ne ise anlam üzerinden karakterler çoðu zaman planda yalnýzmýþ gibi gözüküyorlar. Ayný anda birbirinden baðýmsýz zaman-mekan geçiþleriyle bir anlamda izleyenin gerçekliði algýlayýþ biçimine de kýrýk bir ayna tutuyor. Bu tür detaylar da hiç þüphesiz koca koca oklarla yönetmenin anlatým biçiminin ayrýksýlýðýna iþaret ediyor. Ayný zamanda filmin adý olan "Ayna" alegorisi, yine çokça sembol ve imgelem kullanan Tarkovsky'nin bu zor öykü için tercih ettiði, hepimizin az çok itimat eylediði bir kýsayol. Filmde ayna imgeleminin kullanýldýðý, hepsi aslýnda birbiriyle baðlantýlý birçok sahnenin kimisinde ayna, anne- babaanne özdeþleþmesi, kimisinde iyi-kötü, kimisinde de çocuk- baba, çocuk- anne, insan ve kendisi özdeþleþmelerini anlatmak için kullanýlýr. Aynanýn "görünmeyen gerçekliði gösteren araç" olarak, Tarkovsky'nin kendisi olduðu yorumu da gayet rahatlýkla yapýlabilir. Filmin zihni ne kadar zorladýðýnýn farkýnda olacak ki yönetmen; Bach, Pergolosi müzikleri eþliðinde kusursuz, doðal, pastoralik resimler, savaþ, özlem, aþk, yalnýzlýk, piþmanlýk, tepkisellik vs. söylemini destekleyen Arseny Tarkovsky þiirleriyle birlikte kamera kullanýmýyla da izleyeni adeta hipnoz haline sokup,

kendi gözünden ilüze edebilmesine yardýmcý olmaya çalýþýyor. ( Çoðu zaman öyle baþarýlý konumda ki kamera, olaylara tanýk olan bir üçüncü göz sayýyor insan kendini rahatlýkla. Referans seviyesi ne algýnýn aðýrlýk merkezinde ne de tam ortasýnda. Tam anlamýyla saklanýr gibi rastgele izleyen bir gözün bakmasý gerektiði noktada. ) Bu eþsiz detaylarýn dýþýnda vaktiyle (ve belki kimilerince halen) filme kusur bulunan taraf ise anlatmak istediði þeyi anlatma adýna çok çaba sarfedip de ser verip sýr vermemesidir. Oysa Tarkovsky sembolizmi sinemada bir tarz nosyonu olarak algýlanmaya baþlandýðýndan beri, bu problemin çok fazla kafa bulandýrmamasý lazým. Zira o, zaten en baþýndan "herkese hitap etmeyen" filmler çektiðinin farkýnda ve bu avantgarde üslubun zorluklarýyla belki kendince kolaylýðýyla- barýþýktý. Her karesiyle yeni bir algý penceresi açarken kahramanlardan birini -ki kendisi Natalya olur; uyurken yerden iki metre kadar havalanmýþ görürüz filmin ortalarýnda bir yerde. Aynanýn diðer tarafýndaki bir baþka kiþisini anlatýrken bize, duvardaki Andrei Rublev posterini fark ederiz. Kekeme bir genç vardýr mesela filmin hemen açýlýþ sekansýný dolduran. Neden oradadýr? Stalin Sovyet Sosyalist Rusya sý halkýna iddialý ve býçak gibi keskin bir mesajý vardýr Tarkovsky nin ve sýrlarýný yalnýzca düþünene, görme yetisine sahiplere açar devamýnda. Filmin özsözüne hakkýyla alacaðý antimilitarizm etiketi, ilerleyen dakikalarda yine Ruslar ýn ve Ýspanyol halkýnýn 2. Dünya Savaþý sýrasý-sonrasý ve soðuk savaþ döneminde yaþadýðý sýkýntýlar kesilmeden, Arseny Tarkovsky þiirleri eþliðinde gösterilirken açýk eder kendini. Þiirler sarmal bir romantizm etkisi taþýsa da yönetmen realizm hatta zaman zaman sürrealizme baþ vurmaktan geri durmaz. Ahþap masanýn üzerinde sýcak çayla dolu fincan, sýradan bir fincan olmaktan çýkar bu filmde. Masanýn üzerine konur önce, bir süre sonra kaldýrýlýr. Masanýn üzerinde buðuyla býraktýðý iz tamamýyla kaybolana dek bekleriz, bekleriz Eþfrekans kurgusu denir burada ve bundan sonra adý nerede geçerse geçsin akla ilk olarak Andrei Tarkovsky gelir. Son olarak kapanýþ sekansýnda þekilsel imzasýný, ormanýn içersinde zoom-out la birlikte sürekli sola kayan kamera hareketiyle atar filme, adeta bitti diyerek. Zerkalo dan " Buluþmalarýmýzýn her anýný Bir þenlikmiþçesine kutlardýk. Yeryüzünde yalnýz biz vardýk. Bir kuþtan daha cesur ve hafiftin Bir hayal gibi merdivenleri uçarak Yaðmurlarla ýslanmýþ leylaklarýn arasýndan geçirip Aynanýn ötesindeki ülkene götürürdün beni " Arseny Tarkovsky


Ýzmir semalarýndan esen Freedom Gray, ilk albümü "Blackout Diary"i Raven Records etiketiyle yayýnladý. Kurulduðu dönemde Unenlightened adýyla faaliyet gösteren ve underground'u takip eden okurlarýmýzýn bu isimle de hatýrlayabilecekleri topluluk, Ýsveç Death Metali ekolünü scream vokal eþliðinde izleyen bir müzikal yapýya sahip. Tarz gereði orta tempoya sahip olan parçalarýnda riff zenginliði göz alýcý. Sololar açýsýndan dikkat çekici hareketlere denk geldim. Albüm prodüksiyonu ve sunum konusunda da güzel iþ çýkarmýþlar. Raven Records'un bu ay gerçekleþtirdiði albüm ataðý dahilinde yayýnlanan "Blackout Diary", özellikle yerli gruplarý takip eden dinleyiciler için ilgi çekici olacaktýr. Swedish Death Metal cephesiyle içli dýþlý olan okurlarýmýza da bu kalabalýk arenanýn yeni bir süvarisi olan Freedom Gray'i öneriyorum. Grup hakkýnda fikir sahibi olmak için MySpace adreslerine göz atabilirsiniz: www.myspace.com/freedomgray

SELÝM VARIÞLI

www.myspace.com/freedomgray


Normalde web siteleri tanýtýmýna pek girmeyiz. Özellikle de müzik üzerine deðillerse. Lakin issuu.com'un bizim için özel bir durumu var. Dergimizin download edilmeden online olarak okunabilmesini saðlayan sistem issuu.com üzerinde yer alýyor ve tamamýyla site tarafýndan geliþtirilmiþ. Bu nedenle kýsaca tanýtmak istedik siteyi. Sitenin çalýþma mantýðý, kullanýcýlarýn site üzerinde oluþturduklarý kendilerine ait hesaba, çalýþmalarýný PDF formatýnda yükleyerek net üzerinden paylaþmalarýný/yayýnlamalarýný saðlamak. Bunun için tamamen Flash tabanlý bir sistem geliþtirmiþler. Bu sistem PDF dosyasýný sayfa çevirerek okumaya imkan tanýdýðý gibi, PDF'te yer alan tüm sayfalarýn overview önizlemeleri, zoom özelliði, mail yoluyla paylaþým ve print alma gibi özellikleri de bünyesinde barýndýrýyor. Ýlgili dosyalar için hosting hizmetini de kendisi veren issuu.com, tüm bu özellikleriyle dünya çapýnda kullanýcýlarýn, kendilerine ait dergiler, grafik dizaynlarý veya tutorial'lar gibi çalýþmalarýný yayýnlamalarýna ve paylaþmalarýna imkan tanýyor.


Bazý gruplar vardýr hayata bakýþýnýzý deðiþtiren, bazý kitaplar, dergiler vardýr ufkunuzu geniþleten. Kendi adýma bu gruplarýn ve dergilerin en önemlileri Slayer ve Non Serviam. Bu iki ismi bir arada yazmam sanýrým en çok Çaðlan Tekil in hoþuna gidecektir. Gerek Laneth, gerekse Non serviam zamanlarý için Çaðlan Tekil baþta olmak üzere derginin en büyük ilham kaynaðýnýn Slayer olduðunu düþünmüþümdür nedense? Kýskanarak, imrenerek okumuþumdur bir çok yazýsýný. Kýskanarak, imrenerek dinlemiþimdir bir çok notasýný. Bu iki olgunun en önemli ortak özelliðiyse, sistemin bu kadar içerisinde olup boyun eðmemeleridir. Zira dik durabilmek, Heavy Metal yazan veya icra eden için en zor harekettir. Günümüz þartlarý þirin gözükmeyi, ýlýmlý yazmayý, ya da rahatsýz etmeyen þarký sözlerini gerektirse de... Slayer hakkýnda fazla bir þey yazmaya gerek olduðunu sanmýyorum. Zaten bu dergiyi okuyorsanýz muhtemelen Slayer ý az çok biliyorsunuzdur. Bunu Þebek ve Non Serviam a borçlu olmanýz da muhtemel. Geçen sayý ilkini gerçekleþtirdiðimiz arþivlik sayfalar yayýnlama geleneðimizi (evet gelenek olmasýna çalýþýyoruz), bu sayý Slayer ýn 1998 yýlýnda, Non Serviam ýn 4. sayýsýnda yayýnlanan Kerim Tunçay imzalý röportajýyla sürdürüyoruz. Bana göre bu röportaj, W.A.S.P. röportajýyla beraber Kerim Tunçay ýn yazarlýk yaptýðý dönemlerde kotardýðý en iyi iþ. Tom Araya ile yaptýðý bu yüzyüze görüþme, okuyucu ve dergi yayýmcýlarý için ders gibi. Ben 10 yýl önce keyifle okumuþtum, sizin de beðeneceðinizi ve geçmiþe bir selam göndereceðinizi umuyorum.

NOT Bu bölümde yayýnlanan içerik dergimiz tarafýndan hazýrlanmamýþtýr. Geçmiþte yayýnlanmýþ dergilerden izin alýnarak aktarýlmýþ sayfalardan oluþmaktadýr. Ýçerikte yer alan müzisyenlerin görüþleri, derginin görüþlerini yansýtmaz ve derginin görüþleri olarak deðerlendirilemez. /Editör

HAKAN KAHRAMAN

Bu sayfalarýn yayýnlanmasýna izin veren Çaðlan Tekil ve Zarife Öztürk e teþekkür ederiz.










Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.