black blue magenta yellow
Meydanlara hesap sormaya katliamı davasında zaman aşımı kararına tepkiler devam Sivas ediyor. Başbakan Erdoğan, Sivas katillerini savunmayı sürdürdü. Zaman aşımına tepki gösterenler, AKP Hükümetine seslenerek, “Siz affetseniz de zaman affetmeyecek” dedi. Alevi dernekleri, Aleviler için “bir dönemin bittiğini” söyledi. Mahkeme kararına karşı adalet için direnme hakkını kullanma kararı alan Aleviler, 31 Mart’ta İstanbul Kadıköy’de mitingde buluşacak, adalet talebini yükseltecek. S. 10
HABERDE OBJEKTİF • YORUMDA DEVRİMCİ
• YIL: 1 • 24 Mart 2012 • 005 •
• FİYATI: 2 TL • www.atilimhaber.org
Newroz isyan özgürlük Milyonlar, isyan ruhunu kuşandı, sokakları zapt etti. AKP’nin genelgesi sokaklarda yırtıldı. Amed’de barikatları bir bir yıkan milyonlar, Newroz’u kazandı. Kürt coğrafyası serhildana dururken, İstanbul’da da her yer Newroz alanına dönüştürüldü: Newroz’un mesajı netti: Kürt halkı özgürlük istiyor.
DİRENİŞ KAZANDI
NEWROZ YOL GÖSTERİYOR
A
Ü
KP, Newroz’a birkaç gün kala ucube bir genelge yayınladı, Newroz’u yasakladı. Amed başta olmak üzere Kürt halkı ile sosyalistler, ilericiler sokakları tutuşturdu. Amed’de barikatları bir bir yıkan Kürt halkı, milyon olup Newroz alanına aktı. İstanbul’da her yer Newroz alanı ilan edildi. Gün boyu süren çatışmalarda, BDP yöneticisi Hacı Zengin Newroz şehidi olarak kanatlandı. ‘Diz çökmeyeceğiz’ diyenler, Newroz’u barikat barikat çarpışarak kazandı. Kürt halkının mesajı netti: Asla statüsüz yaşamayacağız.
lkenin dört bir yanında fiili OHAL ilan edildi. Kürt halkına ve onun omuzbaşında çarpışan sosyalistlere ve devrimcilere sökmedi bu meydan okuma. Milyonlar, her yerde Newroz ateşlerini yaktı. 2012 Newroz’u gösterdi ki, örgütlü halk yenilmez. Newroz, onar onar katledilen işçilere, örgütsüzleştirilmeye çalışılan emekçi memurlara, her gün öldürülen kadınlara, eşitlik ve adalet isteyen Alevi halkımıza, yaşam alanlarını savunanlara yürünecek yolu gösterdi: İsyan, direniş, zafer.... S. 8-9-15-16
Newroz şehidini on binler uğurladı İstanbul, tam anlamıyla bir gaz koridoruna çevrilirken, BDP Arnavutköy ilçe yöneticisi Hacı Zengin, yaşamını yitirdi. Hacı Zengin’in vücudunda darp izlerine de rastlandı. Newroz şehidini on binler, öfkeli sloganlarla son yolculuğuna uğurladı. S. 8
Saldırılar sökmedi Günler öncesinden yasaklanan Newroz’da Kürt illeri ile İstanbul başta olmak üzere her yerde adı konulmamış OHAL vardı. Gökyüzünü bile helikopterlerle parsellediler. Milletvekilleri Ahmet Türk ve Ertuğrul Kürkçü’ye hedefli saldırmaya kadar vardırdılar. Hiçbirisi, Newroz isyanına sökmedi. S. 9 ÖZGÜR KADIN BİRSEN KAYA
Krize kadın emeği çözümü s. 2 “Yalan dünya” s3
ROTA SAMİ ÖZBİL
YOL Bosch’da ayağa kalkan işçi onurudur EMİN ORHAN s. 7 Yeni bir süreç s. 11
BÜYÜTEÇ AKIN YILMAZ
KURAM İleri sıçramanın zorunluluğu - Fransa - II ARİF ÇELEBİ s. 12 ÇEVİRİ
Kırılma noktası
BAŞYAZI
Tarihin belli anları, genel akışın içinde kesinti ve sıçrama noktası özelliğine sahiptir. Tarihin diyalektik kavranışı, sıçramalı bir gelişimi tanır ve hatta gerçek gelişimin her zaman “niceliğin niteliğe dönüştüğü” bu tür nitel sıçramalarla ortaya çıktığını çözümler. 2012 Newrozu iki bakımdan “kırılma noktası” özelliği taşıyor. Birincisi, sömürgeci inkarcı rejimin AKP Hükümeti eliyle Kürt ulusuna dayattığı yeni tipte imha konseptini dağıtmıştır, parçalamıştır. SAYFA 15
YAŞAM
POLİTİKA
Fransa’da yeni isyancı sol s. 13
DÜNYA
Rant, talan, zorbalık
Milyonlar adalet için birleşti
İşgal için ölüme gönderildiler
Kentsel Dönüşüm Yasası Meclis’ten geçti. Tek yetkili, konut hakkını savunanların “arazi mafyası” dediği TOKİ olacak. Emekçilerin, konutları üzerinde hiçbir söz hakkı S. 3 kalmayacak.
Toplumla Mücadele Yasası ve Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması için “Milyonlar Adalet İstiyor İnisiyatifi” kuran kurumlar, mücadeleyi sokaklara taşıyacak. S. 11
Afganistan’ın başkenti Kabil’de 12 Türkiyeli asker, helikopterin düşmesi sonucu öldü. TSK, Afganistan’da “barış” için değil, işgale destek için bulunuS. 13 yor.
black blue magenta yellow
2
atılım
ÖZGÜR KADIN
Birleşik kadın grevine doğru 2012 8 Mart’ına kadınlar bu sene uzun bir mücadele maratonuyla girdiler. Ve 8 Mart’taki görünürlüklerini kadına yönelik şiddete karşı ısrarlı mücadeleleriyle yarattılar. Arap isyanlarındaki kadınların öncü rolünden ilham aldılar. Sokaklarda mücadeleyle geçen bir yılın ardından yapılan 8 Mart, bu canlılığı ve coşkuyu yansıttı. Bahara ilk selamı kadınlar verdi. Bu 8 Mart’ta kadınlar alanlarda, kürsülerde güçlü, birleşik, kararlı bir şekilde dünyaya haykırdılar: “Bir günü değil her günü istiyoruz.” Kadınlarla, erkeklik ve erkek egemen kapitalist sistem arasında çarpışma çok sert geçti. Kadının hayatın ve siyasetin merkezine yürüme ısrarıyla erkek egemen sistem arasında kavga her alanda yürütüldü. AKP’nin savaş ve tutuklama politikalarına karşı direnişte de kadınlar en önde yer aldı. AKP Hükümetinin toplumsal siyasal gericiliği tüm alt yapı ve üst yapı kurumlarıyla kendini yeniden inşa ederken kadınlar bize rağmen yapamazsınız dediler. “Artık köle olmayacağız. Ev mezar, evlilik tabutumuz olmayacak” diyerek kendilerini özneleştirdiler. Özellikle kadına dönük şiddete karşı AKP’nin kadın örgütlerini oyalayarak hazırladığı yasa taslağı kadınlardaki öfkeyi daha da büyüttü. Erkek, devlet, yargı ittifakının tescillendiği bir yasa oldu. 8 Mart alanlarında binlerce kadın, erkek şiddetinin son bulmasını, emeklerinin görünür olmasını, savaş politikalarına son verilmesi, kadınlara dönük tutuklama ve gözaltı terörünün son bulmasını haykırdılar. Türkiye ve Kürdistan’da 1 Mart’tan itibaren başlayan ve 11 Mart’a kadar süren 8 Mart etkinlikleri, geçen yıla oranla daha kitlesel ve daha yaygın örgütlendi. Bu seneki 8 Mart’ı diğerlerinden farklı ve daha ileri kılan şey, toplumsal cins aydınlanması ve kadın bilincinin giderek gelişmesiyle kadın hareketinin de politikleşmesi ve politik kadın hareketinin kendine yeni bir yol açmasıdır. Uludere katliamına, Van depremini halk için bir işkenceye dönüştüren devlet politikalarına, tutuklamalara, kadın cinayetlerine karşı duruş alana damgasını vurdu. 8 Mart alanına da bu gündemler taşındı. Kürt kadınları esaretin zincirlerini kırmak, Kürt özgürlük mücadelesinin kazanım evrelerinden biri olarak 8 Mart’a hazırlanmış ve özel bir anlam yükleyerek Kürdistan’da yaygın olarak eylemler örgütlemişti. 8 Mart’ın resmi tatil ilan edilmesi mücadelesinin bu yıl KESK’in iş bırakma kararına konu olması, önemli bir ileri adımdı. 8 Mart’ın emekçi kimliğinin altını çizdiği gibi, devletin kadın sendikacıları tutuklama saldırısında görüldüğü üzere egemenleri çok rahatsız etti. Kuşkusuz iş bırakmalar ‘vizite eylemleri’ düzeyinde kaldı ve gerçek bir kadın grevinin hazırlığı için bir rol oynadı. Sosyalist kadınlar ev emekçileri dahil bütün emekçi kadınları 8 Mart yürüyüşlerine çağırarak bu eyleme omuz verdiler. Gelecek 8 Mart’ta bütün kadınların üretim alanlarını (işyeri veya ev) terk edip sokaklarda buluştuğu bir “birleşik kadın grevinin” gerçekleşmesi yolunda ilk adım atılmış oldu. 8 Mart mitinglerinde yıllardır yaşanan parçalılık bu sene artık aşılmaya yüz tutmuştur. “Kadın mitingi” fikri ve pratiği, 8 Mart’ın emekçi kadınlara ait özgün bir gün olduğu düşüncesi giderek daha büyük bir ağırlık ve derinlik kazanmıştır. Özgün kadın çalışması yürüten Yeni Demokrat Kadın ve Demokratik Kadın Hareketi’nin de önceki yıllardan farklı olarak, erkek ağırlıklı 8 Mart mitingine katılmaması ve YDK’nın 11 Mart kadın mitingine katılması anlamlı bir veri olmuştur. Yaygın olarak dikkat çeken bir diğer şey ise 8 Mart’ın geçtiği açıklama ve ifadelerde “Emekçi kadınlar günü” vurgusunun yaygınlaşması oldu. Kapitalizmin bu günü 14 Şubat-vari bir tüketim günü haline çevirmesine karşı kadınların tepkisi de bunda etkili oldu. 8 Mart’ın yaratıcısının işçi kadınlar olduğu, önerinin Clara Zetkin’e ait olduğu ve Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda kabul edildiği yaygınca dile getirildi. Bunun sosyalist bir ideolojik kazanım olduğu açıktır. Sosyalistler, kadın özgürlük mücadelesinde günlük politika yaptıkça ve sokaklara ayağını güçlü bastıkça, ideolojik ağırlıkları da artmaktadır. 8 Mart bu sene yeni kent ve kasabalara yayıldı. Küçük kentlerde, demokratik güçlerin yeni toparlandığı birçok kasaba ve kentte 8 Mart’ın sokaklarda kutlanması anlamlıydı. Yine 8 Mart’ın bir haftaya yayılmış şekilde örgütlenmesi, bu senenin ileri yanlarındandı. 8 Mart günü KESK’in ve kadın örgütlerinin hapishane önlerinde düzenlediği eylemler ve kart atmalar mitinglere eklendi. Sosyalist Kadın Meclisleri, her güne yayılan çalışmalarının sonuçlarını almaya başlamıştır. SKM bulunduğu tüm illerde aktif bir şekilde 8 Mart çalışmaları yürütmesi, panel, basın açıklamaları, şenlikler, mitingler vb. eylemlerle de sosyalist kadın hareketinin taleplerini tüm emekçi kadınlara ulaştırılmasını sağlamıştır. Üniversiteli Genç Kadınlar’ın 8 Mart’ta gösterdiği enerji dikkate değerdir. Eylem ve etkinliklerde de genç kadınların coşkusu kadın mücadelesinin geleceğini kazanmasının güvencesi olacaktır. 8 Mart eylem ve etkinlikleri, hak almaya kilitlenerek gününde yapılmalıdır. Artık “8 Mart mitingi mutlaka hafta sonu yapılmalıdır” fikrini aşan bir ilgi ve siyasi anlamla yüklenmiştir. Bir haftaya yayılan eylemler düzeyi korunarak ve “birleşik kadın grevi” pratikleştirilerek, gelecek seneye 8 Mart mitinglerinin gününde yapılması zorlanabilir.
●
KADIN
17 Mart 2012
●
Tekstil kadın emeği sömürüsünde birinci Kadın işçiler açısından sömürünün en yoğun olduğu sektörlerden birisi tekstil. Tekstil işçisi kadınlar senelerce çalışıyor ancak arkalarına baktıklarında, “koca bir sıfır” ile karşılaşıyorlar. ◗ İSTANBUL Kayıt dışı çalıştırma konusunda inşaat ile birlikte birinciliği paylaşan tekstil sektörü, kadın emeği sömürüsünün en yoğun olduğu sektörlerden. Tekstil, kadın istihdamındaki payı en yüksek olan 3. sektör. Yüzde 80’inin kayıt dışı olduğu tahmin ediliyor. Sektör, konfeksiyon ve tekstil olarak alt kollara ayrılırken, kadınların yoğun olduğu konfeksiyon, ağırlıklı olarak taşeron ve fason imalatçılardan oluşuyor. İstanbul’da tekstil sektörünün yoğunlaştığı ilçelerden birisi Zeytinburnu. İlçe, neredeyse açık bir fabrika durumunda. 10 tane atölyenin olduğu sokakları bulunan Zeytinburnu’nda çoğu iş yeri merdivenaltı. İrili-ufaklı yüzlerce atölyede çalışanların en az yüzde 60’ı kadın. Küçük yaşlarda sektöre giren kadınlar, senelerce çalışıyor ancak arkalarına baktıklarında, “koca bir sıfır” ile karşılaşıyorlar. Hiçbir sosyal güvencesi olmadan çalıştırılan kadınlar, sıvası dökülmüş, saatlerce rutubet kokusunu içlerine çektikleri havasız atölyelerde, ayrıca tacize uğruyor, aşağılanıyor, hakarete maruz kalıyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü öncesinde görüştüğümüz tekstil işçisi kadınların ortak görüşü; “kadın her yerde eziliyor, ama tekstilde daha fazla.” Öğle paydosunda atölyelerin önlerinde erkekler oturduğu için onlar pek dışarı çıkmıyorlar. Çalışırken dahi ikinci mesaileri olan evlerini düşünmek
zorundalar. Yemeklerini hızla yedikten sonra, atölyelerinin yakınında kurulan pazara gidiyorlar. Çoğu konuşmaya çekiniyor. Özellikle akrabalarının yanında çalışanlar. Yine de sektördeki ezilmişliklerini anlatan kadınların sayısı az değil. KAYITDIŞILIK KRİZDE ARTIYOR Onlardan biri Özlem Satıcı. 25 yaşında ve 1998 yılından bu yana tekstil sektöründe çalışıyor. Patron sigortasını yapmayınca işten ayrılmış, 3 haftadır işsiz. Kadınların genel olarak sigortasız çalıştırıldığını belirten Satıcı, kadınların da bu işin peşine pek fazla düşmediğini söylüyor. Satıcı’ya göre, kayıt dışılık kriz dönemlerinde artıyor. Gerekçesini şöyle açıklıyor: “Çünkü kriz ortamında herkesin sabit gelire ihtiyacı var. Ve işverenlerin fırsat bildikleri bir dönem bu. Sonuçta çalışmaya muhtaçsın, hayatını sürdürmek için. 1000 lira hak ediyorsan, 700800 lira veriyor. En azından düzenli bir gelir gelmesi için kabul ediyorsun.” “8 Mart eylemlerine katılıyor musunuz” sorusuna, “Tabi ki 8 Mart’ta alanlardayız” diye yanıt veriyor Özlem Satıcı. Taleplerini ise şöyle anlatıyor: “İlk başta kadına şiddeti kınayacağız. Kayıtsız çalışmalara son verilsin. Bir de ev hanımlarının yaptıkları işin, devlet gözünde emek olarak görülmesini talep ediyorum. AKP’nin gözünde kadın değersiz. Eşitlik istiyoruz.
Kadınların emeğine saygı gösterilmesini istiyoruz. Kadınlar isterse her şeyi yapabileceğine inanılmasını istiyorum. Kadın güçlüdür çünkü.”
gortası tam yatırılmıyor. Tekstilde çalışan işçinin hiçbir garantisi yok, ne sendikal anlamda ne patronun gözünde insan olarak değeri var. Köle gibi...”
KADINLAR KÖLE GİBİ Filiz Çakır ise ilkokuldan bu yana, yani 25 senedir tekstilde çalışıyor. 42 yaşındaki Çakır, 18 yıldır eşi ile birlikte merdivenaltı bir atölye işletiyor. Şu anda patron konumunda da olsa, koşulları şöyle anlatıyor: “İşçi olarak çalışsam koşulları görüyorsunuz, burası merdivenaltı, sağlıksız bir iş yeri, sigortası muhtemelen olmayacak, yemeği de yarım yamalak olacak. Alacağı para 800 lira, ne sigortası olacak ne hayat garantisi. Diyelim ki burada bir genç kız 12-14 yaşında başladığı zaman, 20 sene sonra arkasında baktığı zaman sıfıra sıfır elde var koca bir sıfır. Büyük yerlerde çalışsa bile si-
‘KADINLAR EVDE VE İŞTE EZİLİYOR’ 34 yaşındaki Gülay, bir akrabasının atölyesinde çalışıyor. İlkokulu bitirdikten sonra başlamış tekstilde çalışmaya. Çalışma koşullarının çok ağır olduğunu belirten Gülay, “Tekstilde saat yoktur, biz biraz daha şanslıyız, mesai yok. Kayıt dışı zaten, sigorta yok” diyor. Kadınların hem evde, hem işte ezildiğini söyleyen Gülay, 8 Mart eylemlerine katılamayacak. Kısık sesle, “Katılmak isterim ama eşim izin vermiyor” diyor. Yine de New York’lu dokuma işçisi kadınları anarak, tüm kadınların 8 Martını kutluyor.(DERYA OKATAN/ETHA)
KADINLAR KAYIT DIŞI ÇALIŞIYOR ◗ İSTANBUL Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Dairesi (DİSK-AR), 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle kadın istihdamına ilişkin araştırmasının sonuçlarını açıkladı. DİSK-AR’ın TÜİK verilerinden yaptığı hesaplamasına göre, kriz döneminde (2007-2011) kayıtdışı 716 bin kişi artışla 10 milyon 139 bine ulaşıp yeni bir rekora imza attı. Kayıtdışındaki artış, kadınlarda 777 bin kişi olarak gerçekleşti. Kriz döneminde 1 milyon 617 bin kişi ile erkeklere yakın bir sayıda kadın istihdama katılırken, bu kadınların yaklaşık yarısı (yüzde 48) kayıtdışı olarak çalışmak zorunda bırakıldı. Kadınların işgücüne katılım oranı 5 puan artışla yüzde 23.6’dan yüzde 28.8’e yükseldi. Kadınların çoğu (yüzde 52’si) çalışma hayatına ücretsiz aile işçisi (617 bin kişi) ya da kendi hesabına çalışan olarak (199 bin kişi) en kötü ve kırılgan istihdam biçimleri ile dahil oldu. EĞİTİMLİ KADIN İKİ KAT İŞSİZ Resmi rakamlara göre, yükseköğretim mezunu kadınlarda işsizlik yüzde 15.2 olarak görülürken, erkeklerde bu oran yüzde 7.6. Kriz döneminde (2007-2011) yükseköğretim mezunu erkeklerde işsiz sayısı aynı dönem için 62 bin, kadınlarda 94 bin kişi arttı. Kanun yapıcılar, üst düzey yöneticiler ve müdürlerin sadece yüzde 10’u kadın, aynı kapsamda ele alınacak profesyonel meslek gruplarında bu oran yüzde 39’a yükseliyor. Nitelik gerektirmeyen işlerde çalışanlar arasında kadınların oranı ise yüzde 36 seviyesini buluyor. DİSK, açıklamasında, “daha düzgün işlerde, daha çok ve insanca yaşamaya yeterli ücretlerle, daha sağlıklı koşullarda çalışabileceği; temel insan haklarının, çalışma hakkının, sendikal hakların, sağlık, eğitim ve sosyal güvenlik haklarının, güvenceye alındığı” bir çalışma yaşamı isteyerek, “Kadınların eşitlik, özgürlük, dayanışma, adalet ve barış için başlattıkları uzun soluklu yürüyüş ve mücadeleyi simgeleyen 8 Mart kutlu olsun” dedi.
‘Hem evde hem iş yerinde direnişteyiz’ Türk-İş’e bağlı 10 sendika tarafından kurulan Sendikal Güç Birliği Platformu’ndan kadınlar, 8 Mart günü direnişteki Hey Tekstil ve Kampana Deri işçilerini ziyaret etti. Sabah saatlerinde Güneşli’deki Hey Tekstil önünde bir araya gelen SGBP’li kadınlar, kadın dayanışmasının önemine dikkat çekti. SGBP Kadın Koordinasyonu, “Kadınlar evde, işyerinde direnişte” yazılı pankart taşıdı. Ziyaret sırasında kadınlar, “İşten atmalar yasaklansın”, “Birleşe birleşe kazanacağız”, “Her gün 8 Mart her gün direniş”, “Hey Tekstil işçisi yalnız değildir”, “Yaşasın kadın dayanışması” sloganlarını attı. SGBP’li kadınlar daha sonra Tuzla Organize Deri Sanayi Bölgesi’nde direnişlerini sürdüren Kampana Deri işçilerini ziyaret etti. Direnişlerinin 353. gününde yapılan ziyarette, SGBP Kadın Koordinasyonu coşkuyla karşılandı. 8 Mart’ı direniş yerinde kutlayan işçi kadınlar, “Şiddete, tacize,
mobbinge hayır”, “Güvenceli iş, şiddetsiz bir yaşam istiyoruz”, “8 Mart tatil ilan edilsin”, “Yaşasın Kampana direnişimiz”, “Yaşasın 8 Mart, yaşasın kadın dayanışması” sloganlarını haykırdı. Direnişçi işçilerden Dilek Gök yaptığı konuşmada, fabrikadaki ağır çalışma koşullarına değindi. Kampana Deri’deki ilk direniş ateşini kadınların yaktığına dikkat çeken Gök, direniş çadırı kurduktan sonra direnişçi kadınlara yönelik baskıların sürdüğünü kaydetti. Sendikal Güç Birliği Platformu Kadın Koordinasyonu adına söz alan Deri-İş Sendikası’ndan Tülin Çelik, kadının hem işyerinde hem de evde çalıştığını, mesaisinin hiçbir zaman bitmediğini fakat emeğinin de görünmediğini söyledi. Sendikal Güç Birliği Platformu Kadın Koordinasyonu, 10 Mart Cumartesi günü Kadıköy’deki Aktaş Düğün Salonu’nda 8 Mart etkinliği düzenledi. (ETHA)
“Koca”ya benzeyen faşist devlete inat sokaklara… Antakya’da Dünya Emekçi Kadınlar günü nedeniyle 3 Mart’ta diğer kadın örgütleriyle birlikte bir miting düzenledik. Yürüyüş güzergâhımız Eğitim-Sen önünden başlayıp, Mehmet Yeloğlu köprüsünden Gündüz Caddesi’ni geçip Ulus Meydanında sonlanacaktı. Antakya Kadın Platformu bileşeni kadın örgütleri olarak kendi flama ve bayraklarımızla Eğitim-Sen önünde toplanmaya başladık. Yürüyüşe geçtiğimiz anda, “toplumun huzurunu kaçırıyorsunuz” gerekçesiyle polisler önümüze barikat kurarak yürüyüşümüzü engellemeye çalıştı. İlk kez polislerle bu kadar yakın temas içindeydim. Ve olası bir saldırıda gözaltına alınmam kaçınıl-
mazdı. O dakikalarda müthiş bir öfke birikti biz kadınların yüreklerinde, hiçbir devlet, hiçbir düzen bizim bu mitingimize engel olamazdı. Ben ortalarda duruyordum. Öndeki kadın arkadaşlar barikata yüklendikçe biz en gür sesimizle sloganlarla ileri atılıyorduk. Faşist polisler barikattan itince, bir adım geri ve tekrar eller havada olabildiğince coşkulu ve kararlı bir grup kadın caddeyi sloganlarla inletiyorduk. Oturma eylemi kararı alındı. Hepimiz oturduk ve gergin bekleyiş başladı. Ama ben yerimde oturamıyordum durmadan ayağa kalkıp slogan atıyordum. Bir ara titredim bir heyecan sardı içimi, biraz da öfke. Bundan tam 4 yıl önce, ayrıldığım eşimin elleri arasında hay-
kırıyor, boğuk çığlıklar atıyordum. Ellerinden kurtulmak için kapıya doğru kaçmaya çalışıyordum. Ama eşim başıma başıma durmaksızın yumruk ve tokat karışımı vuruyor, ben yere düşünce saçımdan kaldırıyor ve tekrar başıma vuruyordu. Ben o anda annem, dayım ve babamın adını haykırıyordum. Dayım, çünkü kapı komşumuzdu. İstese hemen kurtarabilirdi ama beni görmek istemedi. Kendi çaresizliğime terk edildim. Kaybetmiştim. Tam bu noktada dört yıl sonra ilk defa aynı duygularla sosyalist bir kadın olarak özgürlüğümü haykırıyordum. Ve “koca”ya benzeyen faşist devlet beni ezmeye çalışıyordu. Ben, biz, bütün ezilen şiddet gören, yakılan kadınlar adına bizim sesimiz ka-
KENDİ DİLİNDEN zandı. Barikatlar açıldı ve biz mitinge zılgıtlarla, sloganlarla, ıslıklarla; zafer naralarımızı ata ata yürüdük. Tekrar ediyorum; “Yaşasın kadın dayanışması”, “Polis defol bu sokaklar bizim”, “Gelsin baba, gelsin koca, gelsin devlet, gelsin cop, inadına isyan, inadına isyan, inadına özgürlük.” Bütün kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutluyorum. Clara Zetkin ve yanan 129 kadın dokuma işçisini saygıyla selamlıyorum. Şimdi sıra sizde ben özgürlüğü sosyalizmde buldum. Siz de geç olmadan gelin. Bekliyorum… SKM Antakya’dan Nesli
‘Utanç davası’nda karar çıktı ◗ SİİRT Siirt’te ilköğretim okulu öğrencisi 7 kız çocuğunun çok sayıda kişinin tecavüzüne uğramasına ilişkin davada 14 Mart günü karar çıktı. Kamuoyunda “Utanç davası” olarak bilinen ve 10’u tutuklu 39 sanığın yargılandığı davanın karar duruşması Siirt Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Mahkeme, 10 tutuklu sanığı “Çocuğun nitelikli cinsel istismarı” suçundan 7.5 ila 30 yıl arasında hapis cezasına mahkum etti. Bazı sanıklara verilen cezaların yetersiz olduğunu belirten avukatlar, kararı temyiz edecek. Olay, 2010 Nisan ayında 14 ve 16 yaşındaki iki kardeşin olayı rehber öğretmenlerine anlatmasıyla ortaya çıkımştı. O dönemde okul müdür yardımcısı olan Fahrettin Kuzu, olay açığa çıkınca ortadan kaybolmuş, aylar sonra Batman’da gözaltına alınmıştı. Kuzu’nun yargılaması sürüyor.
8 MART’TA KADIN CİNAYETİ ◗ İSTANBUL Kadın cinayetleri, kadınların alanlarda “kadın cinayetleri önlensin” talebini kitlesel bir şekilde yükselttiği 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde de devam etti. Azeri uyruklu bir kadın, eşinin yakını tarafından vurularak öldürüldü. Olay, Pendik Kurtköy Mahallesi’nde bulunan özel bir tıp merkezide saat 02.00’da meydana geldi. İddiaya göre, Azeri uyruklu Diyar B. (40), evinde kaldığı boşanma davası süren eşinin amcasının oğlu Ö.B. ile tartıştıktan sonra eşyalarını alıp evden ayrıldı. Çocuklarını evde bırakarak aynı mahallede bulunan tıp merkezine gelen Diyar B, kalacak yeri olmadığını söyledi ve çalışanlardan izin alarak bekleme salonunda oturmaya başladı. Yakınlarından Diyar B’nin tıp merkezinde kaldığını öğrenen Ö.B. kadının yanına geldi ve silahla ateş etti. Vücuduna 4 kurşun isabet eden kadın hayatını kaybetti.
ŞİDDET YASASI MECLİS’TEN GEÇTİ ◗ ANKARA Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı TBMM Genel Kurulu’nda görüşülerek oybirliğiyle kabul edildi. Genel Kurul’da tasarı iki bölüm halinde ele alındı. Birinci bölümde şiddet uygulayan kişiyle ilgili olarak elektronik kelepçe veya bileklik takılarak önlem alınabilmesi ve silahına el konulması gibi önlemler yer alıyor. Kabul edilen bölümün içeriğinde mağdur olan kadının çocuğunun olması durumunda kreş imkanı sağlanması, korunan kişinin hayati tehlikesinin bulunması halinde kimlik ve diğer belgeleri değiştirilebilmesi gibi düzenlemelere de yer veriliyor. Önergeler sonucunda yapılan değişikliklere göre hakim kararı ile teknik araç ve gereçler kullanılarak tedbir kararlarının takibinin yapılabilmesinin yolu açıldı. Ancak, konuşmaları dinleme, izleme ve kayıt altına alma gibi işlemler yapılmayacak. Bu yöntem, kişinin bulunduğu yerin tespiti ve yerinin elektronik ortamda izlenmesi ile sınırlı tutulacak. Tasarının ikinci bölümündeki maddelerin görüşülmesi daha kısa sürdü, yapılan konuşmaların ardından bu bölüm de kabul edildi. AKP Hükümeti yasayı hediye gibi sunarken, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın “dul” kadına nakdi sosyal yardım yapacağına dair açıklamanın içeriği de belli oldu. Kadınların yardım alabilmesi için yeniden evlenmemesi ve sevgilisinin olmamasını şart koştu. Kadını değil, aileyi esas alan kararlar hazırlayan bakanlık, kadını yine bir başka erkeğin korumasına havale ediyor.
17 Mart 2012
●
YAŞAM
atılım 3
●
Derbentliler: Sarıyer’i ev ev savunacağız ◗ İSTANBUL AKP Hükümetinin kentsel dönüşüm adı altında Sarıyer Derbent Mahallesi’nde gerçekleştirdiği yıkımlara karşı direnen emekçi halka gözaltılarla gözdağı veriliyor. Konut hakkını savunan emekçilerin evlerine 13 Mart sabahı baskın düzenlenerek 14 kişi gözaltına alındı. Zırhlı araçlarla, Özel Harekat polislerinin de katılımıyla yapılan ev baskınlarında, Derbent ve Çamlıtepe mahalleleri polis ablukası altına alındı. Aralarında Konut Hakkı Koordinasyonu Sözcüsü Köksal Doğan’ın
da bulunduğu 14 kişinin gözaltına alınma gerekçeleri arasında ‘konut dokunulmazlığının ihlal edilmesi’ gösterilirken, “örgüt üyesi ve örgüt yöneticisi olmak” iddiası da yer aldı. Derbent Mahallesi halkı gözaltıları protesto etmek için bir eylem gerçekleştirdi. “Derbent halkı gözaltında, arazi mafyası iş başında. AKP elini mahallemden çek” yazılı pankart açan mahalle halkına, Sarıyer’in çeşitli mahallelerinden ve İstanbul’da mahalleleri yıkım tehdidi altında bulunan bir çok mahalleden destek geldi. Eyleme, Ezilenlerin Sosyalist Par-
tisi üyeleri de destek verdi. Derbent Meydanı’nda bir araya gelen kitle bir süre mahalle içinde yürüyerek tekrar meydana döndü. Yürüyüş esnasında kitle sık sık, “Derbent halkı yalnız değildir”, “AKP elini mahallemden çek”, “Sermaye defol, Derbent bizimdir” şeklinde sloganlar attı. Derbent Yaşam Hakkı Platformu’ndan Ramazan Ünal yaptığı açıklamada, Derbent’te gerçekleştirilen gözaltı saldırılarının “TOKİ mafyası”nın başı Bakan Erdoğan Bayraktar’ın “kentsel yıkım yasası”nı meclisten geçirmeye hazırlandığı
günlere denk gelmesine dikkat çekti. Ünal, bu saldırının tüm Sarıyer ve İstanbul halkına karşı başlatılan saldırının ilk adımı olduğunu söyledi. “Sermaye için değil halkla birlikte yapılacak bir planlama, insanca yaşamak için barınma hakkımızı istiyoruz, alacağız” diyen Ünal, Sarıyer’i ev ev mahalle mahalle savunacaklarını, yağmalanmasına izin vermeyeceklerini belirtti. Tozkoparan Mahallesi Derneği Başkanı Ömer Kiriş, kentsel yıkım politikalarını eleştirerek, “Bu yağmaya izin vermeyeceğiz” dedi. Gözaltı-
na alınan Hikmet Öztürk’ün ablası Meryem Öztürk de, “Ben doğma büyüme Derbentliyim. Bizi kimse Derbent’ten koparamaz” sözleriyle tepkilerini dile getirdi. ESP’li Münevver İltemur, “Daha önce de gelmişlerdi. Şimdi Derbent halkının örgütlü gücüne saldırıyorlar. Ama yağma yok, Derbent halkı ve İstanbul halkı örgütlü bir şekilde bu saldırıyı püskürtecektir” şeklinde konuştu. Eylem, mahalle halkının konut hakkı mücadelesine devam edeceklerini ifade eden sloganlarla sona erdi.
Gökdelenler işçi cesetleri üzerinde yükseliyor Esenyurt’ta 11 işçi yanarak öldü. Milyar dolarlar kazanan şirketler, işçileri kış şartlarında çadırda yaşamaya mahkum ederek, cinayete tam teşebbüs etti. Marmara Park AVM’nin ortakları Ece Türkiye ve Kayı İnşaat, bizzat Erdoğan’ın elinden başarı ödülleri almıştı. Erdoğan, Kayı İnşaat’a ödülü verirken, “Özel sektörümüzün ayağına takılan her türlü prangayı çözeriz” demişti. Prangaları çözenler katliama ortaktır. ◗ İSTANBUL Ailelerinin geçimlerini sağlamak için düşmüşlerdi yola. Ordu, Sivas, Van, Bartın, Bitlis, Muğla, Tokat’tan çıktılar yola ekmek davası için. Ölüm onları gecenin karanlığında yakaladı. 11 işçi, göz göre göre cinayete kurban gitti. Avrupa’nın en büyük alışveriş merkezi olacak olan Marmara Park AVM’nin şantiyesi bir anda alevlerle sarıldı. Kocaman kocaman, bol ödüllü şirketlerdi, AVM’nin temelini atan. Milyon avrolar konuşuluyordu, temel atma töreninde. Oysaki, işçiler günlüğü 50 TL’ye çalışıyorlardı. Bir konteynırları bile yoktu. Kış olmasına rağmen, plastik çadırlara doldurulmuşlardı tıka basa. Fatih Acun, Ahmet Keskin, Bayram Ege Pehlivan, Çetin Coşkun, Seyfettin Topal, Abdurrahman Demir, Sevdin Özen, İsa Topal, Ahmet Yahal, Barış Kıyak, Hakim Alican. 11 işçi alevlerin sardığı çadırlarında uyuyorlardı, bir daha da uyanamadılar. Tıpkı kısa bir süre önce, yine İstanbul’da Fatih’te kaldıkları dairede yanarak can veren 5 inşaat işçisi genç gibi.
ONLAR DA GÜZEL ÖLDÜ Marmara Park AVM’nin temeli Alman şirketi ECE’nin Türkiye temsilciliği, yine Alman bankası olan Deutsche Bank’ın yatırım şirketi DWS ile Finansbank, İş GYO ve Kayı İnşaat işbirliği ve Esenyurt Belediye Başkanı Necmi Kadıoğlu, AKP Esenyurt İlçe Başkanı Şenay Değer’in katılımıyla 1 Mart 2011’de atıldı. Belediye Başkanı Kadıoğlu, bir yıl sonra yine inşaat alanındaydı. Kadıoğlu, cinayete kurban giden işçiler için “Vadeleri yettiği için öldüler” dedi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, çadırlarda çift çıkış kapısı olmadığı ve çadır malzemesinin yanmaya müsait, yanıcı madde olduğunu söyledi. Bakan, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası’na dair eksiklerden yakındı. Ancak mevzuatın uygulanmamasına bir açıklama getirmedi. Tıpkı, Gökdere Baraj katliamında Veysel Eroğlu’nun kendi sorumluluğunu unutup, TMMOB’u suçlaması gibi. ÖDÜLLER ERDOĞAN’DAN Marmara Park’ın yatırım hacmi 220 milyon avro olarak duyurulmuştu. Marmara Park’ın inşaatını yapan inşaat şirketlerinin geçmişi de ilginç ‘tesadüf ’lerle dolu. 2000 yılında Türkiye’de faaliyete başlayan ECE Türkiye, 2009 yılında Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen EGSİAD’dan “Yılın Yabancı Yatırımcısı” ödülünü aldı. Ödülü ECE Türkiye Genel Müdürü Andreas Hohlmann’a veren isim bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dı. PRANGAYI BAŞBAKAN ÇÖZDÜ Öte yandan, işçilere mezar olan inşaatı yapan firma Kayı İnşaat’ın da sicili kabarık. Kayı İnşaat da Başbakan Erdoğan’dan ödüllü. 2007 yılında aralarında Kayı İnşaat’ın da bulunduğu “başarılı” müteahhitlik firmalarına ödül veren Erdoğan, törende “Özel sektörümüzün ayağına takılan her türlü prangayı çözeriz” demişti. 3 kıtada, 7 farklı ülkede 6 bin çalışanı bulunan Kayı İnşaat’ın ismi, 2009 yılında ise vergi yolsuzluğu iddiasıyla gündeme geldi. Bir yılda 1 milyar 100 milyon dolar ciro yapan şirketin sadece 10 bin lira vergi verdiği ortaya çıkınca İstanbul Vergi Dairesi şirkete baskın yaptı. Ancak şirkete kesilen ceza sadece 30 bin lira oldu. Kayı İnşaat, bütün bunlara rağmen HES projelerinden İstanbul Ümraniye’de doğalgaz altyapı inşaatına kadar Türkiye’nin her yerinde çok sayıda ihale almayı başardı. KAYI’YA KORUMA LEYLA’YA CEZA Kayı İnşaat’ın yaptığı çok sayıda Hidroelektrik Santral İnşaatı (HES) bulunuyor. Bunlardan bazıları Erzurum’un Tortum İlçesi’nde bulunan Kaletepe, Bağbaşı ve Büyükbahçe HES projeleri. Tortum’da HES’çi şirket çalışmalarına devam ederken, 19 yaşındaki Tortum’lu Leyla Yalçınkaya, 9 yıl hapis cezası
Milyar dolarlık yatırımlarla servetlerini büyüten inşaat şirketlerinin isimleri burjuva basında sadece reklam sayfalarında geçiyor. Her gün öve öve bitirilemeyen “girişimci müteahhit” firmaların katliamcı yüzü ise görülmüyor, haber değeri taşımıyor. Afşin Çöllolar kömür madeninde 11 işçi göçük altında kaldı. Madenin işletmesi Park Teknik Elektrik Madencilik Turizm San. ve Tic. A.Ş’ye aitti. Şirketin sahibi ise Turgay Ciner’di. Adana Gökdere Köprü Barajı’nda meydana gelen patlamada 11 işçi yaşamını yitirdi. Baraj inşaatı EnerjiSA’ya aitti. Yani, Sabancılara.Bu şirketlerin katliamlar söz konusu olduğunda isimleri geçmezken, her gün sayfa sayfa inşaat şirketlerinin yatırımları ve ekonomiye katkıları büyük puntolarla görülmeye devam ediyor. Aynı şey Marmara Park AVM katliamı için de geçerli. Temel atma töreninde bütün burjuva basın yer verdiği Kayı İnşaat’ı, katliam sonrası unutmuş görünüyor.
Hep aynı demagoji Başbakan Erdoğan, Esenyurt’ta 11 işçinin katledilmesine ilişkin partisinin grup toplantısında konuştu. Erdoğan, yine sorumluluğu bulunanların en kısa sürede adalete teslim edileceğini söyledi, “sonuna kadar gideceğiz” dedi. Başbakan, “‘Yoksulun, garibanın, işçinin, emekçinin, alınteriyle geçinen insanın hayatı hiç ama hiç ucuz değildir. Milyarlarca liralık yatırımlar yapanların, milyarlarca liralık karlar elde edenlerin, alınteriyle geçinen işçilerin güvenliğini bu kadar hiçe saymasını, onların hayatlarını bu kadar ucuz, değersiz görmelerini, asla kabul etmeyiz, edemeyiz. Yetim kalan çocukların, dul kalan hanımların, ay sonu üç kuruş harçlık bekleyen yavruların ahını yerde bırakmayız” diye konuştu. Başbakan, Esenyurt’taki acı olayın, tüm boyutlarıyla aydınlığa kavuşturulmasının yakın takipçisi olduklarını ileri sürdü, olayda sorum-
Katliamın sorumlusu hükümettir
Ölümlerinden sonra sigorta yaptılar
rak hizmet veren Kaldem Kayı İnşaat’ın taşeronu ola ve bettikten sonra tazminat A.Ş’nin, 11 işçi hayatını kay ele lac ale ı için işçilerin kaydın ceza yükünden kur tulmak luluğu bulunanların, en kısa süre zarfıntı. SGK’ya yaptırdığı ortaya çık da adalete teslim edileceğini kaydetti. :30 sularında alan şirket, işçi 21 ni eri hab n İş cinayetini Erdoğan, ayrıca “İş kazalarını, mesÖzen 22:40’da yaptırdı. Sevden lerin sigorta kaydını saat lek hastalıklarını minimuma indirmek, iş laşık yak dan girişlerinin yangın ve işçi güvenliğini en ideal şekilde tesis ve Çetin Coşkun’un sigorta P CH rinden yapıldığını belirten etmek için çok daha kararlı tedbirleri bir saat sonra internet üze inlent Kerimoğlu “Bu durum hayata geçireceğiz” dedi. İstanbul eski İl Sekreteri Bü di. de da, ahlaka da” Başbakan, Tuzla tersanelerinde her sanlığa da sığmaz, vicdana bu bilgileri doğruladı. İki ar gün iş cinayetlerinin yaşandığı dönemde SGK Başkanı Fatih Ac da, ledi, gından sonra yapıldığını söy de aynı sözleri söylemişti. Pamukova’daki işçinin sigorta girişinin yan hızlı tren kazasının ardından, Davutpaşa, ekeni yapacağız dedi. incelemeler sonrasında ger a Ostim ve İvedik patlamalarından sonra, ronlar, işçilerin hayatların Milyon liralar kazanan pat in ler işçi , yor Karadon, Bükköy maden katliamlarının i sözleri de tutmu kast ettikleri gibi, verdikler ertesinde ve daha üç hafta önce Adana iyorlar. Aynı durumla daha tür lü güvencelerini gasp ed her Gökdere baraj katliamının ardından da iş cinayetlerinin ardınla ter sanelerinde yaşanan Tuz ce, ön r maaynı sözleri söylemişti. Afşin’deki Çöllolar Kömü dan kar şılaşmıştık. Maraş Ancak, tüm bu cinayetlerde adalet ından ard in larını yitirmelerin deninde de işçilerin yaşam talebi karşılanmadığı gibi, sorumluluğu ortaya çıkmıştı. sigorta girişlerinin yapıldığı olan devlet yetkilileri hakkında soruşturma izni dahi verilmedi.
◗ İSTANBUL Esenyurt’ta Marmara Park AVM inşaatı şantiyesinde 11 işçinin ölümü üzerine sendikalar, kitle örgütleri ve siyasi partiler cinayet yerinde eylem yaptı. Halkların Demokratik Kongresi Esenyurt Meclisi, çalıştıkları şantiyedeki çadırlarda yanarak yaşamını yitiren 11 işçi için yürüdü. 13 Mart günü Esenyurt Meydanı’nda buluşan HDK üyeleri, sloganlarla Esenyurt Belediyesi önüne yürüdü. Yürüyüş sırasında yol güzergahındaki inşaatlarda çalışan işçiler, alkışlarla ve zafer işaretleriyle yürüyüşü selamladı. BİR KONTEYNIRI BİLE ÇOK GÖRDÜLER Yürüyüşün ardından belediye önünde HDK adına açıklama yapan Devrim Avcı, milyon dolarlık işler yapan, dünya sıralamalarına giren firmaların işçileri insan yerine koymadığını, makinelerden bile hakir gördüklerini ifade etti. Avcı, “Kölece çalıştırdıkları işçileri, kış ayında çadıra mahkum etmek, bir konteynırı çok görmek başka nasıl açıklanabilir” dedi. Çalışma Bakanı’nın ve Esenyurt Belediye Başkanı’nın rahat ve olayları kadere bağlayan açıklamalarına değinen Avcı, şöyle konuştu: “Tuzla’da tersanelerde ölen, kobay olarak kullanılan, İkitelli’de boğulan, Bursa’da yanan, Urfa’da kamyon kasasında can veren, madenlerde halen cesetleri çıkarılmayan işçileri unutmadık. İşçileri en vahşi koşullarda çalıştıran patronları ödüllendiren Başbakan’dır. Sorumlular derhal yargı önüne çıkarılmalı ve cezalandırılmalıdır” dedi.
İŞÇİLER ONAR ONAR ÖLÜYOR BAKANLIK SEYREDİYOR TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu, DİSK İstanbul Merkez Temsilciliği, Türk-İş İstanbul 1. Bölge Temsilciliği ile İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi de, 11 işçinin yanarak yaşamını kaybettiği yerde eylem yaptı. Kurumlar adına açıklama yapan TMMOB İstanbul İl Koordinasyon üyesi Beyza Metin, iş cinayetlerine dikkat çekerek, Esenyurt Belediyesi’nin uyarılara rağmen mevzuata uymadığını, İçişleri Bakanlığı’nın ise Esenyurt Belediyesi hakkında soruşturma izni vermediğini belirtti. BUNUN ADI KATLİAMDIR ESP Genel Merkezi, Esenyurt Marmara Park AVM’de meydana gelen iş cinayetinin ardından bir açıklama yayınladı. ESP, “Gökdelenlerin temeli işçilerin kanlarıyla sulanıyor” dedi. ESP’nin açıklamasında şu ifadeler yer aldı: “Gökdelenlerin temeli işçilerin kanlarıyla sulanıyor. Her putrelinde, her tuğlasında işçilerin kanı var. Büyük inşaat şirketleri, işçilerin kanıyla semirip büyüyorlar. Yaşanan katliam, kapitalist kölelik düzeni ve patronların aşırı kar hırsının kanlı eseridir. Katliamın sorumlusu gerekli önlemleri almayan AKP Hükümetidir. İş cinayetleri, sendikalar ve meslek odalarının içinde bulunduğu bağımsız bir kurul tarafından soruşturulmalıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda önlem almayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nı istifaya çağırıyoruz. Katliamın sorumluları insan öldürmekten ve toplu katliamdan yargılanmalıdır.”
ROTA kanber saygılı
Mayınlı tarlada yaşam hakkı Baraj sularının altında kalan arkadaşlarımızın cesedi bile çıkartılmamışken, ileri demokrasinin yaşandığı 21 yüzyıl Türkiye’sinin İstanbul kentinin göbeğinde Esenyurt’ta modern ve görkemli alışveriş merkezinin inşaatında çalışan işçi arkadaşlarımızdan on biri diri diri yanarak can veriyordu. Her ay neredeyse benzer olayların yüzlercesini yaşıyoruz. Kimimiz yanıyor, kimimiz yüksekten düşüyor, kimimiz ise elektriğe çarpılarak can veriyoruz. Her iş cinayetinin ardından belleklerimiz tazeleniyor. İş cinayetlerinin çetelesini yıl yıl, ay ay, gün gün çıkarıyoruz. Kaza değil iş cinayeti sloganlarıyla protestolarımızı yükseltiyoruz. İş cinayetleri karşısında ortaya koyduğumuz reflekslerimize adeta çaresizliğimiz yansıyor. İşimiz sanki kaydedicilik, protestoculuk. Hükümet, patronlar ve devlet bürokrasisi şöyle uzaktan çıkan sese yürüyen kitleye bakıyor, bir iki baş sağlığı, bir iki tazminat ve ardından ‘olmasaydı sonunuz böyle’ misali arabeske takıyor. İşçilerin kaderinde ise hiçbir şey değişmiyor.. Birer, üçer, beşer, onar ölmeye devam ediyor. Tersanelerden, madene, metalden inşaata, hizmet sektöründen tarıma, çalışma yaşamı toplu işçi katliamlarına sahne oluyor. Tıpkı mayınlı tarla gibi. Uzuvlarımızdan birinin ya da birkaçının kopması bir yana üçer beşer iş cinayeti haberleriyle irkiliyoruz. Nasıl ki mayınlı tarlada yaşam hakkı ve vücut bütünlüğü tesadüfse, esnekliğin, taşeronluğun, part-time, gündelik çalışmanın hâkim olduğu, yani örgütsüzlüğün, iş güvencesinin ve güvencesizliğin tavan yaptığı bir ülkenin çalışma hayatında yaşam hakkı, tesadüfün ötesinde ne anlam ifade eder. Her ay yüzü aşkın işçi arkadaşımızın iş cinayetine kurban gidiyor. Kimisi hala göçük altında, kimisi ise sular altında. Neredeyse her gün serseri mayın misali orada burada patlayan mayınlar bizzat hükümet tarafından çalışma yaşamının hemen her alanına serpiştirilmiş durumda. Patlayan, azami kar için taşeronluktur. Esnekliktir, örgütsüzlük ve güvencesizliktir, yani devlettir, hükümettir. Ölen ise sen, ben, biz yani hayatı her gün, her saat yeniden yaratan, yaşama şekil veren işçiler. Siyasi cinayetlerde olduğu gibi iş cinayetlerinde de katiller ellerini kollarını sallaya sallaya geziyor olmaları tamamen devlet politikasına ilişkindir. Tersanelerde bu zamana kadar sendikamızın tespit ettiği 147 iş cinayeti yaşanmış, ancak bir tane patron bile işlemiş olduğu cinayetten tutuklanıp yargılanmamıştır. İşin daha da vahimi ‘yeter artık ölmek istemiyoruz’ diyerek yaşam hakkı grevine katılanlar hakkında Tuzla savcılığı tarafından bir ila üç yıl hapis istemiyle dava açılabiliyor. İşçi, emekçi canına kıymak serbest, sermayeye dokunmak külliyen yasak olunca İSİG tedbirleri maliyeti arttıran gereksiz masraf oluyor. Dolaysıyla, olanlar da işçilere oluyor. Yaşam hakkı yedi kat yerin dibinde, yedi kat yerin üstünde çığlık atıp çırpınıyorken yapacaklarımızı protesto eylemlerine hapsedemeyiz. Paradan, puldan, ya da elmadan armuttan bahsetmiyoruz. Söz konusu olan ne patronların, ne AKP Hükümetinin ne de devletin asla ve ala tasarrufunda olmayan yaşam hakkımızdır. Dolaysıyla, biriken öfkemizi sokağa taşıyıp isyana dönüştüremediğimiz müddetçe onlar öldürecek biz ise kahrolsunlar la protestoya devam edeceğiz. Öğleden önce öldürüyorlar öğleden sonra hiçbir şey olmamış gibi çalışmaya devam diyorlar. Bu kadar ucuzladı işçi canı. Bu gidişle daha da ucuzlayacağa benziyor. Bırakalım on bir işçinin ölümünü, bir işçi arkadaşımızın iş cinayetine kurban gitmesi bile bizler açısından isyan gerekçesi olabilmeli. Ana arterler ve üretim alanlarına uzanan yollar kesilmeli ki işçi canının bu kadar ucuz olmadığı anlaşılabilsin. Tıpkı 2008 yılında tuzla tersanelerinde art arda yaşanan grevler gibi. Sermaye cephesine, tıpkı 2008 tersane grevimizde olduğu gibi akıl tutulması yaşatabiliriz.. Yaşam hakkı emekçi kamuoyunun vicdanı toplumsal muhalefetin ise en başat ve temel ortak talebidir. Aydınlarımızın sanatçılarımızın en duyarlı damarıdır..Gençlerimizin isyan gerekçesidir. Artık Yeter. Edi Bese, ölmek istemiyoruz, Anadolu ve Mezopotamya emekçilerinin ortak şiarıdır. Geriye birleşik eylem programı kalıyor. Bunu da becerelim artık. Katliama dönüşen iş cinayetlerini ve bu cinayetlere yol veren sermaye düzenini durdurmak için...
Çadırlar sahipsiz kaldı ◗ İSTANBUL 11 işçiye mezar olan şantiye alanını ve çadırları kimse üstüne almıyor. Kayı İnşaat, şantiye işlerini Kaldem İnşaat’a devrettiğini söylüyor. Kaldem ise çadırların şantiye dışında olduğunu iddia ediyor, kendileri ile alakalı olmadığını söylüyor. Kayı İnşaat’ın internet sitesindeki açıklaması şöyle: “Kaldem Yapı İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’ne ait işçi barınaklarında çıkan yangını derin bir üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayız. Kaldem Yapı İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi ile betonarme işlerinin yapımı için 2011 yılında bir sözleşme imzalanmıştır. Bu sözleşme uyarınca işçilere ait yatakhane ve benzeri mahallerin yapımı, yönetimi, sevk ve idaresinin sorumluluğu Kaldem Yapı İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi firmasına aittir.” Kaldem İnşaat da, söz konusu yangında kendilerinin sorumluluk alanı bulunmadığını belirtti.
4
atılım
ÜNİVERSİTELERDE FAŞİST SALDIRILAR ARTIYOR ◗ SİVAS/ANTEP Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nde ve Antep Üniversitesi’nde okuyan ilerici, devrimci ve Kürt yurtsever öğrencilere yönelik faşist saldırılar yaşandı. Sivas’ta Cumhuriyet Üniversitesi’nde yönetimin faşist saldırıları görmezden gelen tutumundan güç alan faşistler, iki haftadır Kürt öğrencilere yönelik linç saldırılarında bulunuyor. İki hafta önce bir Kürt yurtsever öğrencinin satırlı saldırıyla yaralanmasının ardından, Kürt öğrencilerin evlerinin çevresinde dolaşan faşistler, öğrencileri tehdit ediyor. Öğrencilerin başvurularına rağmen, okul yönetimi olaylara sessizliğini sürdürüyor. Antep Üniversitesi’nde de bir Kürt öğrenciye yönelik saldırının ardından Kürt öğrencilerle faşistler arasında çatışma çıktı. Bir Kürt öğrencinin kolundaki sarı, kırmızı ve yeşil renklerden oluşan kol bandajını gerekçe gösteren faşistler, önce hakaret etti, ardından kolundaki bilekliği zorla çıkartarak Kürt öğrenciyi darp etti. Bunun üzerine Kürt öğrenciler üniversite önüne gelerek saldırıyı protesto etti. Bunun üzerine çatışma yaşandı. Üniversiteyi kuşatmaya alan polis, bazı öğrencileri gözaltına aldı. Üniversitede, Kürt öğrencilerle faşistler arasında gerginliğin sürdüğü bildirildi.
KAMPÜSLERDE ATILIM GÜNLERİ BAŞLADI
◗ İZMİR/DENİZLİ Sosyalist gençler, Atılım’ı öğrencilerle buluşturuyor. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim ve Tınaztepe kampüslerinde sosyalist gençler, 12 Mart’ta gazetemiz Atılım’ın dağıtımını yaptı, yeni okurlarla buluşturdu. Her pazartesi günlerini okullarda Atılım dağıtım günü olarak devam ettirecek olan sosyalist gençler, aynı zamanda Özgür Gençlik dergisinin dağıtımını da gerçekleştirdi. Denizli’de de Sosyalist Gençlik Derneği üyesi gençler, merkezde bulunan Candoğan Parkı’nda gazetemiz Atılım’ı emekçilere ulaştırdı. Sosyalist gençler ellerinde gazeteyle, ajitasyon konuşmaları ile güncel politik gelişmeleri aktardı.
DERSİM’DE LİSELİLER YATAKLARI YAKTI
●
GENÇLİK
17 Mart 2012
●
Pozantı’da çocuklar cezalandırılıyor Pozantı Cezaevi’nde çocukların maruz kaldığı cinsel işkence saldırıları cezalandırılmazken, vahşeti ortaya çıkaran çocuklar ve haber yapan DİHA muhabiri Özlem Ağuş tutuklandı. Sağlık meslek odaları ve insan hakları savunucuları tutuklu çocukların serbest bırakılmasını istedi. ◗ ADANA Pozantı Cezaevi’nde TMK mağduru çocukların maruz kaldığı cinsel işkenceleri anlatan T.T. adlı çocuk, bir gösteriye katılmaktan ‘kesinleşmiş hapis cezası’ nedeniyle yeniden cezaevine konulurken, cezaevindeki vahşeti ve T.T’yi haber yapan Dicle Haber Ajansı muhabirleri ise ‘KCK’ operasyonları kapsamında tutuklandı. Pozantı’daki 218 çocuk, ‘devlet çözümü olarak’ bütün ruhsal çöküntüleriyle süratle Sincan Gençlik ve Çocuk Cezaevi’ne nakledilip yoksul ailelerinden 500 km uzağa düşme travmasına da maruz bırakıldı. Adalet Bakanlığı konuyla ilgili hala ciddi adımlar atmazken, sağlık meslek örgütlerinin, mağdur çocukların ruhsal travmalarıyla ilgili de görüşme taleplerine randevu vermemesi kınandı. Türk Tabipleri Birliği, yaşanan olaylarla ilgili çocuklardaki derin hasarları engelleyebilmek için acilen harekete geçme çağrısı yaptı. TUTUKLAMALARLA GÖZDAĞI VERİLİYOR İnsan Hakları Derneği (İHD) Adana Şubesi, Adana Tabip Odası ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) görevlileri de 10 Mart’ta Pozantı Cezaevi’nde çocuklara cinsel istismar olayıyla ilgili ortak basın açıklaması yaptı. TİHV Başvuru Hekimi Alev Aksungur, cezaevindeki çocukların neredeyse tümünde sistematik olarak işkence belirtilerine rastlandığını söyledi. Geçen Temmuz ayında Türk Tabipler Birliği (TTB) ve İHD’nin Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulunarak cezaevlerinde inceleme isteminde bulunduğunu hatırlatan Aksungur, “Başvurularımız, ‘Cezaevlerinde bu tür problemler bulunmamaktadır’ denilerek kabul edilmedi. Aylar sonra Pozantı Cezaevi, yapılan bir haber sonrası kamuoyu gündemine girebildi. Ancak Pozantı Cezaevi’ndeki tecavüzü anlatan T.T. ile bu haberi yapan gazeteci KCK operasyonuyla tutuklanarak cezaevine gönderildi” dedi. İŞKENCE CEZAEVİYLE SINIRLI DEĞİL Çocuklara işkencenin cezaeviyle sınırlı kalmadığını, gözaltına alındıktan sonra sıkıntıların başladığına dikkat çeken Aksungur şöyle konuştu:
SGD: Sorumluların yakasını bırakmayacağız Antakya’da Sosyalist Gençlik Derneği üyeleri, yaptıkları eylemle Pozantı’da siyasi tutuklu çocukların yaşadığı işkence ve cinsel istismarı lanetledi. Ulus Meydanı’nda bir araya gelen SGD’liler meşaleli eylem yaptı. “Tecavüzcü devlet hesap verecek”, “TMY çöpe çocuklara özgürlük”, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” sloganlarının atıldığı eylemde basın açıklamasını Ozan Taş okudu. “TMK mağduru olan ve
yaşları 12-18 arasında değişen Kürt çocukların, Adana Pozantı Hapishanesi’nde cezaevi yönetimi tarafından yönlendirilen adli tutukluların işkencesine maruz kaldığı, konuyla ilgili ciddi hiçbir adım atmayan Adalet Bakanlığı’nın tersine suçluları koruduğu ve olayın üzerini kapatmaya çalıştığını” vurgulayan Taş, sosyalist gençlerin sorumluların yakasını asla bırakmayacağını söyledi.
“Terörle Mücadele Kanunu kapsamında cezaevinde tutuklu bulunan çocuklar, gözaltına alınma süreçlerinden başlayarak hakaret, aşağılama, dayak ve otomobil içinde ölüm tehdidine maruz kalmaktadır. Bize yapılan başvurulardan örnekler vermek gerekirse, mesela bir anne, ‘Okuldan gelirken oğluma polis otosuyla çarpmışlar. Polisler yerde kanlar içindeki oğluma yardım edeceklerine yerde de dövmüşler’ diyor. Başka bir anne ise, ‘Oğlum tutuklanarak Kürkçüler Cezaevi’ne götürüldü. Cezaevi girişinden itibaren dövmeye başlamışlar. Askerler çırılçıplak soyup copla sırtına, ensesine, ayaklarına vurmuşlar. Sabah olunca da gardiyanlar dövmüş’ bunun gibi birçok başvuru yapılıyor.” Pozantı Cezaevi’nde çocukların sistematik işkenceye maruz bırakıldığını söyleyen Aksungur, “Pozantı Cezaevi’ndeki çocukların Sincan’a gönderilmesi çözüm olmayacaktır. Bu çocukların Sincan’da tek kişilik odalarda
tutularak izole edilmeleri, yaşadıkları travma ile baş başa kalmalarına neden olacaktır. Tecavüzü anlatan çocuk başta olmak üzere cezaevlerinde bulunan çocuk tutukluların içinde bulundukları fiziksel, psikolojik ve sosyal hallerinin ciddi anlamda zedelendiği açıktır. Bu yüzden, tüm çocukların bir an önce tahliye edilmesi gerekmektedir” dedi.
‘DUVAR’ DEVAM EDİYOR Yürüyüş boyunca çevredekilere ajitasyon konuşmaları yapan HDK’li gençler, Yılmaz Güney’in cezaevlerindeki baskıları ve çocuk istismarını konu alan ‘Duvar’ filminin hala devam ettiğini dile getirdi. Yemekhane önünde HDK Gençliği adına açıklama yapan Duygu Yıldız, Pozantı Cezaevi’ndeki çocuk istismarı-
nın açığa çıkması üzerine hükümetin “Pozantı’da karanlık hiç bir şey kalmayacak” dediğini hatırlattı. ‘KAÇ CİNAYETİ AYDINLATTINIZ?’ Yıldız, AKP’nin açıklamasına şöyle tepki gösterdi: “Buradan soruyoruz: Siz; yaptığınız katliamların, gözaltında kaybettiklerinizin, katlettiğiniz öğrencilerin hesabını verdiniz mi? Polis ve asker kurşunuyla öldürülen Şerzan Kurt’un, Aydın Erdem’in, Uğur Kaymaz’ın, Ceylan Önkol’un sorumlularını açıkladınız mı, kaçını aydınlattınız?” Kamuoyunda Toplumla Mücadele Yasası olarak adlandırılan TMY kapsamında 500’ün üzerinde öğrencinin tutuklandığını vurgulayan Yıldız, “Bu ülkede okumak, sorgulamak, yazmak, suç! Düşünmek yasak! Dindar bir gençlik değil; mayasını ‘68 kuşağından alan, geleceğini düşünen, sorgulayan, hakkını yedirmeyen gençlik olarak isyankar olacağız” dedi. Eylemde, “Taş atmak yasak da tecavüz yasal mı?”, “Tutsak öğrenciler serbest bırakılsın”, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” sloganları atıldı.
ıldı n a k a c O n sa a H e v r te e Y n a Süleym M AL AT YA ◗ ANTALYA/HATAY/ talya, Hatay, İskenderun B) üyeler i ve ESP’liler An (LÖ liği Bir ci ren Öğ eli Lis man Yeter le sosyalist sendikacı Süley riy kle inli etk ma an ı tığ ve Malatya’da yap Ocak’ı andı. ile Gazi komutanı Hasan syalizm müiği etkinlik devrim ve so led zen dü da ya’ tal An inin LÖB üyeler şladı. Etkinlikte , Süleyr için saygı duruşuyla ba nle ire yit ını am yaş de sin cadele Liseli gençler, ı ve mücadelesi anlatıldı. am yaş ın ak’ Oc san Ha man Yeter’in ve tar afından korunduğuğünü ve failler inin devlet ldü ürü öld le cey en işk ’in Yeter ını söyledi. elesinin takipçisi olacaklar nu hatırlattı, Yeter’in mücad si ve Gazi ayaklanması si Anneler i’nin mücadele rte ma Cu , kte inli etk a rıc Ay üzerine söyleşi yapıldı. a erdi. rimi ve okunan şiir ler le son ste gö on izy ev sin k, inli Etk ler i de , Süİskenderun İlçe Ör gütü üye ile tü gü Ör İl tay Ha ve ESP Malatya ri gerçekleştirdi. Saygı binalarında anma etkinlikle rti pa da sın şah ter Ye n leyma ğinildi. Etkin’in mücadele yaşamına de ter Ye rde kle inli etk yan duruşuyla başla iyle sonlandırıldı. likler şiir ve müzik dinletiler
4+4+4 Meclis’e gelirse grev var
ÖZGÜR GENÇLİK BAHARI TAŞIYOR ◗ İSTANBUL Özgür Gençlik Dergisi, 2012 baharıyla birlikte yeni mücadele döneminde yeni bir dergi formatıyla okurlarına kavuştu. Dergi çalışanları, derginin niteliğinde bazı değişikliklere gitmeyi uygun gördüklerini ve bu değişikliklerin sadece biçimsel bir değişiklikten ibaret olmadığının altını çizdi. Aynı zamanda içerik olarak da okurlarını daha doygunluğa ulaştıracak bir dergi tasarladıklarını ve okurlarının beğeni ile karşılayacaklarını umduklarını kaydettiler. Dergi çalışanı özgür gençler, dergi ile okurlarından eleştiri ve önerilerini istediklerini belirterek, yazılarını ozgurgenclikdergisi@ gmail.com mail adresine yollayabileceklerini vurguladı. Ön kapağında ‘Tutuklu öğrencilere özgürlük’ şiarının yer aldığı dergide, 25 Ocak’ta bir trafik kazasında hayatını kaybeden Rezan Kotil ve 9 Şubat’ta bir eyleme giderken taşıdığı bombanın patlaması sonucu yaşamını yitiren komünist kadın savaşçı Yasemin Çiftçi ile birlikte, devrim ve sosyalizm şehitleri de anılıyor. Derginin yeni sayısı, özgür gençlere bahar ayı ile birlikte süreci kazanma çağrısı yapıyor.
◗ ESKİŞEHİR HDK Gençliği yaptığı eylemle, “Dindar bir gençlik değil; mayasını ‘68 kuşağından alan, geleceğini düşünen, sorgulayan, hakkını yedirmeyen gençlik olarak isyankar olacağız” dedi. Halkların Demokratik Kongresi Gençliği, öğrencilerin tutuklanmasına ve Pozantı Cezaevi’nde çocuklara yönelik cinsel istismara tepki gösterdi. Anadolu Üniversitesi Yunus Emre Kampüsü yurtları önünde bir araya gelen öğrenciler, yemekhaneye yürüdü. Gençler, yürüyüş sırasında bileklerine kelepçe taktı, birbirlerine bağlı olarak yürüdü. Gençlerin en önünde, şeytan şeklinde maskesiyle ‘Devlet’ yer aldı.
HDK: ADALET BAKANI İSTİFA Malatya Halkların Demokratik Kongresi (HDK) “Bir ses de sen çıkar” eylemleri kapsamında 11 Mart’ta basın açıklaması yaparak, Pozantı çocuk hapishanesinde siyasi tutuklu çocuklara yönelik taciz ve tecavüzleri protesto etti. Soykan Meydanı’nda yapılan eylemde HDK’lılar, TMK mağduru çocukların maruz kaldıkları hak ihlalleri ve vahşetin sorumlularının açığa çıkarılmasını ve yargılanmasını, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in istifa etmesini istedi.
ARŞİV
◗ DERSİM Dersim’de Merkez Moğoltay Mahallesi Hastane Caddesi’nde 155 öğrencinin barındığı bir liseye ait pansiyonda kalan erkek öğrenciler, 13 Mart akşamı yaşam ve barınma sorunlarını protesto amacıyla eylem yaptı. Bazı öğrenciler pansiyonun camlarını kırarak, ateşe verdikleri yatak ve çarşafları pencereden attı. Yanan malzemeler, olay yerine gelen polis ve itfaiyenin müdahalesiyle söndürüldü. Tunceli Belediye Başkanı Edibe Şahin, İl Milli Eğitim Müdürü Haydar Yurdakul ve Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Mehmet Şirin Çelik öğrencilere eylemlerine son vermesi çağrısında bulundu. Yapılan görüşmeler sonucu ikna edilen öğrenciler eylemlerine son verdi. Pansiyonun hasar gördüğü olay sonrası öğrencilerin öğretmenevine, Sosyal Hizmetler Müdürlüğü Çocuk Yuvasına ve kamu kurumlarına ait misafirhanelere yerleştirileceği öğrenildi.
Dindar değil isyankar gençlik olacağız
Sendikalar ve meslek örgütleri, AKP Hükümetinin 4+4+4 düzenlemesine karşı eylemlere hazırlanıyor. Eğitim-Sen üyeleri ise önce sevk eylemi ile hükümeti uyaracak, yasa Meclis’e geldiğinde ise greve çıkacak.
◗ ANKARA Kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen, AKP Hükümetinin ‘dindar nesil yetiştirme’ projesine ilişkin eğitim alanında köklü düzenlemeler getiren, “222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” meclis alt komisyonundan geçti. 4+4+4 düzenlemesi, Milli Eğitim Komisyonu’nda AKP’li vekillerin işgaliyle geçti. TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda görüşülen 4+4+4 düzenlemesi görüşmelerinde, AKP’li vekiller komisyonu işgal etti, zor kullanarak düzenlemeyi komisyondan geçirmeyi başardı. Günlerdir tartışmalar arasında 6 madde geçerken, kalan 20’den fazla madde 30 dakikada jet hızıyla kabul edildi. EĞİTİM EMEKÇİLERİ SOKAĞA ÇIKTI Eğitim-Sen İstanbul şubeleri “222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin Meclis alt komisyonundan
geçmesi üzerine eylem çağrısı yaptı. İstanbul Eğitim-Sen şubeleri, 12 Mart Pazartesi akşamı Şişli Cevahir önünde toplandı. AKP Şişli İlçe binasına yürüyen eğitim emekçileri 4+4+4 düzenlemesini protesto ederek, “Çocuklarımızın geleceklerini karartmanıza izin vermeyeceğiz” dedi. 4+4+4’E KARŞI EYLEM TAKVİMİ Sendikalar ve meslek örgütleri, hükümetin 4+4+4 düzenlemesine karşı eylemlere hazırlanıyor. Eğitim-Sen üyeleri de yasa Meclis’e geldiğinde sevk eylemi yapacak. KESK, DİSK, TMMOB ve TTB’nin çağrısıyla demokrasi güçleri, AKP Hükümeti’nin eğitimdeki 4+4+4 dayatmasına karşı yapacakları eylem programı hakkında bilgi verdi. 14 Mart’ta düzenlenen basın toplantısında, 4 örgüt adına açıklamayı okuyan KESK Genel Başkanı Lami Özgen, söz konusu yasa tasarısının, Başbakan Erdoğan’ın “dindar nesil yetiştirmek” istiyoruz açıklamasının hemen ardından geldiğini hatırlattı, “Bu yasa ideolojiktir” dedi.
Yasa tasarısı hazırlanırken kimsenin görüşünün dahi alınmadığına dikkat çeken KESK Genel Başkanı, şunları söyledi: “Paralı hale getirilen eğitim hizmetlerinden tüm yurttaşlar eşit ve parasız olarak yararlanmalı, eğitim sistemi her yaştan öğrencinin özgür düşüncesini geliştireceği, nitelikli, laik, bilimsel ve demokratik ve anadilde bir eğitim sürecinden geçmesini sağlayacak biçimde yeniden düzenlenmelidir.” KESK Genel Başkanı Lami Özgen, yasa tasarısına karşı yapılacak eylemlere ilişkin
de şu bilgileri verdi: “Eğitim-Sen’in 15 Mart günü yapacağı sevk eylemini destekleyecek, alanlara çıkan eğitim emekçileri ile yan yana olacağız. 15 Mart’ta her ilde ‘okulumuza, çocuklarımıza ve geleceğimize sahip çıkıyoruz’ teması ile eğitimciler, öğrenciler ve veliler olarak el ele verecek, okulların etrafında zincir oluşturacağız. Aynı tema ile 17 Mart’ta bütün illerde kitlesel eylemler gerçekleştireceğiz. Yasa Meclis’e geldiğinde, Eğitim-Sen’in yapacağı greve destek vereceğiz.”
17 Mart 2012 BERAAT EDEN AİLELERE TAZMİNAT CEZASI ◗ ANKARA Ulucanlar katliamı davası sırasında yaptıkları basın açıklaması nedeniyle haklarında dava açılan ancak daha sonra beraat eden aileler, bu kez İçişleri Bakanlığı’nın açtığı dava nedeniyle tazminat ödemek zorunda bırakılıyor. Ulucanlar Cezaevi katliamını protesto etmek amacıyla 2000 yılında davanın görüldüğü gün yapılan basın açıklamasında 40’ı aşkın kişi gözaltına alınmıştı. Haklarında 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefet ettikleri iddiasıyla dava açılan aileler, yargılama sonunda beraat etti. Ancak, İçişleri Bakanlığı aynı kişiler hakkında “polisleri dövdükleri” gerekçesiyle tazminat davası açtı. Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen dava sonucunda 42 kişiye toplam 34 bin lira para cezası kesildi. Bakanlık, cezayı icra yoluyla tanzim etmeyi planlıyor. Ankara Defterdarlığı’ndan evlere ceza kağıtları gönderilmeye başlandı. Ulucanlar Cezaevi’ne 26 Eylül 1999 tarihinde saldırı düzenleyen devlet, 10 siyasi tutsağı katletmişti.
ÇHD: YENİ ŞAKRAN CEZAEVİNDE İŞKENCE VAR ◗ İZMİR Çağdaş Hukukçular Derneği İzmir Şubesi, kentte yeni açılan ve Buca, Bergama ve Uşak Cezaevleri’nden tutuklu ve hükümlülerin sevk edildiği Aliağa/Yeni Şakran Cezaevi hakkında yaptığı açıklamada, insanlık onurunu zedeleyen uygulamalara dikkat çekti. Avukatların Şubat ayı boyunca yaptığı ziyaretlerde tutukluların yaptığı şikayetler üzerine hazırlanan açıklamada şu sorunlar dile getirildi: “-Cezaevine kabul işlemleri sırasında mahpusların çıplak arama uygulamasına tabi tutulduğu, üzerilerindeki tüm elbiselerini çıkarmaya zorlandıkları, - İç çamaşırlarını çıkarmak istemeyen tutuklu/hükümlülerin dövülerek darp edildiği, saçlarının çekildiği, yerde tekmelendikleri, kıyafetlerinin zorla hatta yırtılarak çıkarıldığı, hakaret ve tehdide maruz kaldıkları, - Yine aramalar sırasında mahpusların elle taciz edildikleri, cezaevi içinde olmalarına rağmen mahkemeye gidiş, görüşe çıkma gibi durumlarda dahi 3-4 kez üst araması yapıldığı, - İlk günlerde rutin sayımlar sırasında mahpusların hukuka aykırı bir şekilde ayakta sayım yapılmaya zorlandıkları, - Kantinde ise ihtiyaç malzemelerinin bulunmayışı, yetersiz oluşu nedeniyle beslenme sorunları yaşandığı, - İlk günlerde içme suyu sağlanmadığı, - Mektuplarına el konulması, telefon haklarının kullandırılmaması, günlük gazetelerin verilmemesi, TV ve radyoları teslim edilmemesi nedeniyle mahpusların dış dünya ve özellikle yakınları ile iletişimlerinin ortadan kaldırıldığı, tecrit uygulamalarının ağırlaştırıldığı, - Açlık grevinde olan tutuklu/hükümlülere dahi ilk zamanlar su verilmediği, iaşe karşılığı olan şekerin ve limonun halen verilmediği, İlk günler B-1 vitamininin verilmediği, - Kampusta mevcut 7 cezaevinde tek doktor bulunması nedeniyle sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamadıkları, - Adalet Bakanlığı genelgesine rağmen, mahpusların zaten 11 kişilik mekanlarda tutulduğu gerekçesi ile diğer mahpuslarla sohbet hakkını kullanmalarına idarece izin verilmediği...” ÇHD, Aliağa Cezaevi görevlileri ve idarecileri hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını ve sürecin takipçisi olacaklarını kaydetti.
●
GÜNCEL
atılım 5
●
Gazi’den Roboski’ye katleden devlettir Gazi katliamı, 17. yılında Gazi Mahallesi’nde yapılan yürüyüşle lanetlendi. Eylemde, Gazi’den Roboski’ye devletin katliamlarının devam ettiği belirtildi. Katliamda yaşamını yitiren Zeynep Poyraz’ın babası Kemal Poyraz, “Başka gençlerin ölmemesi için birlikte hesap sormamız lazım” dedi. ◗ İSTANBUL 12 Mart Gazi katliamının 17. yıl dönümünde, sorumluların açığa çıkarılması ve cezalandırılması için, Gazi halkı adalet talebiyle yine sokaktaydı. Gazi katliamı, 17. yılında Gazi Mahallesi’nde yapılan yürüyüş ile lanetlenirken, halkın direnişi bir kez daha selamlandı. Gazi direnişinin komutanı Hasan Ocak ve çatışmada şehit düşenler de taşınan fotoğraflarla ve sloganlarla anıldı. Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), günler öncesinden yürüttüğü yoğun çalışmayla 12 Mart’a hazırlandı, adalet talebini yükseltti. İstanbul’un dört bir yanından Gazi yürüyüşüne çağrı yapan sosyalistler 12 Mart günü kitlesel ve coşkulu bir şekilde yürüyüş kolundaki yerini aldı. Soğuk havaya ve yağmura rağmen bir an bile disiplininden ve coşkusundan taviz vermeyen sosyalistler, sloganlarıyla Gazi barikatlarının komutanı Hasan Ocak ve direnişte dövüşerek düşenlerin izinden yürüyeceklerini haykırdı. GAZİ, ZULME İSYANIMIZ SORULACAK HESABIMIZDIR Anma programı kapsamında, ilk olarak Alibeyköy Mezarlığı’nda Mümtaz Kaya ve Fevzi Tunç’un mezarları ziyaret edildi. Ardından aileler Gazi Mahallesi’ne geçti. Mahallede esnaf kepenk kapatırken, yol kenarlarına MLKP’nin “Yeni ayaklanmalar için ileri” yazılı pankartları kitleyi karşıladı. TKP/ML TİKKO da “Gazi’den Roboski’ye faşist devlet hesap verecek” yazılı pankart astı. Halkların Demokratik Kongresi bileşenleri sabah saatlerinde eski karakol durağında bir araya geldi. En önde HDK imzalı “Gazi’den Roboski’ye katleden devlettir” yazılı pankart açılırken, arkasında HDK bileşenleri kendi
Acılı aileler, “Katil devlettir. Katil devlet olmasa ceza verirdi” dedi.
pankartları ile yer aldı. 500 kişiyle yürüyüş kolunda yerini alan Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) “Adalet istiyoruz. Gazi katliamının sorumluları cezalandırılsın” yazılı pankart açtı. BDP, “Dün Gazi’de bugün Uludere’de katleden devlettir” yazılı pankart ile eyleme katılırken, Partizan da “Gazi’den Roboski’ye katil devlet hesap verecek” pankartı ile yürüyüşte yer aldı. Anmaya, ESP Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, İstanbul Bağımsız Milletvekili Levent Tüzel, sanatçı Pınar Sağ da katıldı. Sosyalist Gençlik Derneği yürüyüşte pankartları ve bayraklarıyla yer aldı. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Sultangazi Şubesi ise “Gazi, zulme isyanımız sorulacak hesabımızdır” pankartı taşıdı. HDK: DEVLET KATLİAMLARI UNUTTURMAYA ÇALIŞIYOR Daha sonra mezarlar başında anma töreni düzenleyen HDK adına Mustafa Güngör bir açıklama yaptı. Gazi Mahallesi’nde halkın oynanan oyunu bozduğunu söyleyen Güngör, Alevi’si-Sünni’si, Türk’ü-Kürt’ü hep birlikte devletin kolluk güçlerine karşı direnmiş, tepkisini mahalle karakoluna yürüyerek, protesto ederek göstermiştir” diye konuştu. Güngör, yeni katliamların olmaması için halkı mücadeleye çağırdı.
BİRLEŞEREK HESAP SORALIM Katliamda yaşamını yitiren Zeynep Poyraz’ın babası Kemal Poyraz, Ergenekon iddianamesinde Gazi katliamına ilişkin bazı bilgiler yer aldığını hatırlatarak, ancak davaya müdahillik taleplerinin kabul edilmediğini hatırlattı. Uludere katliamını da hatırlatan Poyraz, “Güçlerimizi birleştirmemiz lazım. Neden omuz omuza düşmana karşı hesap sormuyoruz? Başka gençlerin, çocuklarımızın ölmemesi için birlikte hesap sormamız lazım” dedi. Gazi ayaklanmasının ardından gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın kardeşi Ali Ocak da, “Hesap sormak için yine buradayız” diye konuştu. YÜKSEKDAĞ: ADALET MÜCADELESİ BÜYÜTÜLMELİ HDK’nın anma etkinliğinin ardından, Ezilenlerin Sosyalist Partisi de Hasan Ocak’ın mezarı başında bir anma gerçekleştirdi. ESP Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, partililere hitaben bir konuşma yaptı. Yüksekdağ, “Gazi ayaklanmasının ruhu bizi birleştirdi. Bundan sonraki günlerde de aynı birleşik mücadeleyi aynı kararlılığı sergilememiz gereken günlere giriyoruz” dedi. Adalet mücadelesinin büyütülmesi gerektiğine işaret eden Yüksekdağ, devletin yaptığı katliamlardan hesap sorma çağrısı yaptı. ESP’liler ardından Kilis şehitlerinden MLKP Onur Üyeleri Müslüm Akyol ve Saim Bozkurt’un mezarlarını da ziyaret etti. Öte yandan, Halk Cephesi ile Mücadele Birliği, Proleter Devrimci Duruş, BDSP, DHF ve Kaldıraç’ın oluşturduğu Gazi 12 Mart Platformu ayrı ayrı yürüyüş ve Gazi Mezarlığı’nda anma gerçekleştirdi. (ETHA)
ESKİŞEHİR HDK: KATLİAMLARI UNUTMAYACAĞIZ ◗ ESKİŞEHİR Halkların Demokratik Kongresi (HDK) bileşenleri Eskişehir’de Gazi, Beyazıt ve Halepçe katliamlarına ilişkin basın açıklaması yaptı. Hamam Yolu saat kulesinde bir araya gelen HDK’lılar ‘Unutmadık, unutturmayacağız’ dedi. HDK’lılar adına Gürsel Şenşafak açıklama yaptı. Egemen güçlerin kendine muhalif olanlara karşı katliam, işkence, yargısız infazlarda bulunduğu kaydeden Şenşafak, “Mart ayında yapılan katliamlar, belleğimize kazınmış durumda. Bu katliamları unutmadığımızı göstermek için bu gün yine alanlardayız ve sorumluları lanetliyoruz” dedi. Katliamların son bulmasını, siyasi tutukluların serbest bırakılmasını, ülkede gerçek bir adalet olmasını isteyen Şenşafak, katliam ve soykırımları unutmayacaklarını söyledi. Eylemde, “Dün Halepçe bugün kelepçe”, “Faşizme karşı omuz omuza”, “Kahrolsun MGK, MİT, JİTEM, kontrgerilla” sloganları atıldı.
Aynı acı, aynı öfke
MLKP: Şehitlere devrim sözümüz var ◗ İSTANBUL MLKP ve KGÖ milisleri, Gazi katliamının 17. yıl dönümünde Gazi Mahallesi İsmetpaşa Caddesi’nde eylem yaptı. MLKP militanı Yasemin Çiftçi ve Gazi ayaklanmasının komutanı Hasan Ocak’ın fotoğraflarını taşıyan milisler, “Şehitlere devrim sözümüz var” dedi. İsmetpaşa Caddesi’ni trafiğe kapatarak yürüyen MLKP milisleri, “Yasemin yoldaş yaşıyor, MLKP savaşıyor”, “Katillerden hesabı MLKP soracak”, “Umut partide MLKP’de”,
“Kadınlar partiye MLKP’ye”, “Yasemin Çiftçi ölümsüzdür”, “Şehitlere devrim sözümüz var”, “Tek yol devrim”, “Devrimin zaferi için yaşasın partimiz MLKP” sloganlarını attı. KGÖ milisleri de “Gazi’nin hesabı sorulacak” yazılı pankart açtı. “Partinin yıldızı Komünist Gençlik Örgütü”, “Erkut, Özgür, Güneş KGÖ’de birleş” sloganlarını attı. Çevredekilere konuşmalar yapan milisler, “Bizler; Marksist Leninist Komünist Partilileriz. Bizler; işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin silahlı kuvvetiyiz. Bizler; devrimin
zaferi için yaşasın MLKP diyenleriz. Halkımız saflara MLKP ile devrime, zafere. Bizler; Gazi ayaklanmasından geliyoruz. Sultanbeyli baskınından geliyoruz. 1 Mayıs direnişlerinden geliyoruz. Bizler; AKP’den hesap sormaya geliyoruz” dedi. 9 Şubat günü bir eyleme giderken üzerindeki bombanın patlaması sonucu yaşamını yitiren MLKP savaşçısı Yasemin Çiftçi’nin eyleminin amacına değinen MLKP milisleri, “Yolumuz Yasemin’in yoludur, yolumuz Hasanların yoludur” dedi.
◗ İSTANBUL Gazi katliamında yakınlarını yitirenler hala adalet arıyor. Gazi Mahallesi’nde düzenlenen yürüyüş ve anma programına katılan aileler, ETHA’ya konuştu. Menekşe Poyraz (Zeynep Poyraz’ın annesi): 17 senedir bu acıyı yaşıyoruz. Devlet utansın. O dönemin yetkilileri Tansu Çiller, Necdet Menzir, Hayri Kozakçıoğlu, Mehmet Ağar... Devlet bunlara vurun dedi, çocuklarımızı vurdular. Biz bunu hiç hak etmedik. Hiç olmazsa alnındaki kiri temizlesin, böyle yaşanmaz bu ülkede. Emine Ocak (Hasan Ocak’ın annesi): 17 senedir bu acıyı çekiyorum. Katiller bulunsun. Aslan Bingöl (Fadime Bingöl’ün eşi): Türkiye Cumhuriyeti devleti böyle olayları meydana getiriyor. Kendilerinin pisliğini örtbas etmek için medyayı da böyle şeylere yönlendiriyor. Çiçek Yıldırım (Ali
Yıldırım’ın annesi): Niye hesabımızı sormuyor, çocuklarımızın kanı yerde kalıyor. Ben bunun için mi yetiştirdim oğlumu, mühendis ettim, İngiltere’de okuttum. 17 senedir gözyaşı akıtıyoruz. Bunu Tayyip bey biliyor, niye suçluları cezalandırmıyor. Çocuğumun kanı yerde kaldı, öfkem bitmiyor. Bitmedikçe Tayyip Erdoğan beklemesin ki Türkiye durulur, Türkiye durulmaz. Mustafa Tunç (Feyzi Tunç’un babası): Adalet yok. Zaten bizi vuran devletti, hala da devam ediyor. Hala insanları öldürüyorlar, kaybediyorlar. Hrant Dink mesela. O insanın ne suçu günahı vardı. Veli Kaya (Mümtaz Kaya’nın babası): Neden ceza vermiyor, katil devlettir çünkü. Katil devlet olmasa ceza verirdi. Benim oğlum bir askerdi, izne gelmişti, neden çekti oğlumu vurdu. Ben, adalet istiyorum.
Adaleti mahşerde değil bugün arıyoruz
Gazi katliamı ve 12 Mart darbesi yıl dönümü nedeniyle bir çok ilde eylemler yapıldı. ESP Eskişehir İl Örgütü, 12 Mart darbesinin yıl dönümü ve katliamlara ilişkin il binasında basın açıklaması yaptı. ESP İl başkanı Ahmet Uluçelebi, Gazi’de yaşanan katliam hakkında bilgi vererek, adaleti mahşerde değil bugün istediklerini belirtti. Uluçelebi sözlerine “Kahveyi tarayanlar, emir veren devlet güçleri açıklanmalı, direnen Gazi halkına yönelik adaletsizlik ortadan kaldırılmalıdır. Gazi için adalet diyoruz” diye konuştu. Ezilenlerin Sosyalist Partisi İzmir İl Örgütü, Gazi’nin 17. yıl dönümünde Yamanlar’da eylem yaptı. ESP’liler, Kubilay Caddesi’ni trafiğe kapatarak ‘’Gazi’nin faili kontrgerilla”, “Katil devlet hesap verecek”, “Gazi şehitleri ölümsüzdür’’ sloganlarını attı. Burada açıklama yapan Süleyman Göksel Yerdut şöyle konuştu; “Faşist rejim katliamlarla, infazlarla, provokasyonlarla halkları birbirlerine düşürmeye, baskı altında tutmaya çalışırken; aynı dönemde yargısız infazlarla, toplu mezarlarla devrimcileri, yurtseverleri sindirmeye, ezilen Kürt halkının özgürlük mücadelesini bastırmaya çalıştı. Devlet, Roboski katliamıyla bir kez daha katliamcı yüzünü göstermiştir. Devletin işkenceci yüzü Pozantı hapishanesinde çocuk tutuklulara yapılan taciz ve tecavüz olaylarıyla bir kez daha görülmüştür. Halklarımıza dönük işlenen suçlardan biri de Sivas katliamıdır. Katliamların hesabı sorulmadıkça yenilerini yaşamaya devam ediyoruz.” Gazi katliamı, 17. yılında Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Diyarbakır Şubesi tarafından yapılan basın açıklamasıyla kınandı. Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde ya-
pılan basın açıklamasına, BÜŞAK-DER, MEYA-DER, ESP ve Sur Belediye Başkan Yardımcısı Hüseyin Kaya katıldı. PSAKD Diyarbakır Şube Başkanı Av. Cafer Koluman, katliamda sorumluluğu bulunanların cezalandırılmasını istedi. Dersim’de de Mart ayında yaşanan katliamlarla ilgili Yeraltı çarşısı üzerinde bir basın açıklaması gerçekleştirildi. ESP Dersim İl Başkanı Ekber Kaya, yaptığı açıklamada “Mart ayında yapılan katliamlar, belleğimize kazınmış durumda. Bu katliamları unutmadığımızı göstermek için bugün yine alanlardayız ve sorumluları lanetliyoruz” dedi. Adana’da demokratik kurumlar, siyasi partiler ve örgütler, darbeler ve yaşanan katliamlarla ilgili olarak yürüyüş gerçekleştirdi. “Darbelerle hesaplaşılmadıkça katliamlar ‘örtülü’ kalacaktır” diyen kurumlar, “Sivas, Gazi, Maraş, Halepçe, Roboski katliamlarını, darbeleri, idamları, işkenceleri protesto için yürüyoruz” pankartı açarak yürüyüş gerçekleştirdi, Beşocak Meydanı’nda basın açıklaması yaptı. Ankara’da 78’liler Girişimi, BDP, ESP, EHP, İHD ve Dersimliler Derneği’nin de içinde olduğu örgütler, “12 Mart, 12 Eylül bütün darbeciler yargılansın” dedi. Kurumlar adına açıklama yapan Ali Özkan, 12 Mart darbesinin 41. yıl dönümü olduğunu hatırlatarak, “12 Mart, 12 Eylül ile tamamlanmış, yarım kalan, halkın devrimci önderlerini operasyonlarda, idam sehpalarında, işkence tezgahında katletmesiyle simgeleşmiş bir askeri faşist darbedir” dedi. Özkan, 12 Mart’ın İstanbul Gazi Mahallesi’nde gerçekleştirilen katliamın da 17. yıl dönümü olduğunu hatırlatarak, “Rejimin tüm suçlarıyla, devrimcileri birlikte hesaplaşmaya çağırıyoruz” dedi.
6
atılım
KIDEM GASBI YAKINDA MECLİS’TE
●
EMEK
17 Mart 2012
●
İşçi kıyım sistemi: Taşeron Taşeron çalıştırma ile birlikte işçiler, onar onar iş cinayetlerine kurban giderken, bir yandan da iş güvenceleri ellerinden alınıyor. İşten atılmaları an meselesi haline geliyor. İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nde taşeron işçilerden 115’i işten atıldı. Daha önce de Çapa’da 8, Cerrahpaşa’da 43 işçi çıkarılmıştı. 300’e yakın işçinin daha işten çıkarılması bekleniyor.
◗ BURSA Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, patron örgütü MÜSİAD tarafından düzenlenen bir toplantıda yaptığı konuşmada, emekçi memurlara grev hakkını tanımayan 4688 sayılı yasadaki değişikliği hatırlatarak, memur maaşlarının artık bakan, hükümet tarafından değil masada belirleneceğini savundu. Çelik, “Nisan ayında kamu çalışanlarıyla bir masa etrafında, bir araya gelerek, bir aylık süre içinde 2012 zammının hangi oranda olacağını toplu sözleşme çerçevesinde belirlemiş olacağız” dedi. Çelik, şunları söyledi: “Kıdem tazminatı fonu meselesini TBMM’ye taşıyacağız. Bakanlık zor bir iştir. Bir gün geliyor gününüz ve saatiniz doluyor. Hiç kimse bu koltukta çakılı kalmıyor. Bir yerde uzlaşacağız.” Çelik, Türkiye’deki sendikalı işçi sayısına da değindi, toplamda 880 bin kişinin, özel sektörde ise 180-200 bin arası işçinin ancak sendikalı olduğunu belirtti.
63 BİN 821 ÖĞRETMEN GÜVENCESİZ
◗ ANKARA Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, yaptıkları araştırmaya göre, 81 ilde toplam 63 bin 821 ücretli öğretmenin görev yaptığını belirtti. Koncuk, en fazla ücretli öğretmenin 11 bin 709 ile İstanbul’da bulunduğunu, İstanbul’u 3 bin 46 ile Ankara, 2 bin 662 ile Urfa ve 2 bin 316 ile İzmir’in izlediğini aktardı. Ücretli öğretmen sayısının en az olduğu ilin 48 öğretmenle Tunceli olduğunu dile getiren Koncuk, Tunceli’yi 99 ile Karabük ve 100 ile Bayburt’un takip ettiğini kaydetti. Yaptıkları araştırmaya göre, norm kadro ihtiyacının Türkiye’de toplam 126 bin 706 olduğunu vurgulayan Koncuk, en fazla norm kadro ihtiyacının 21 bin 894’le İstanbul’da olduğunu, İstanbul’un ardından Urfa (6 bin 586), Antep (3 bin 843) ve Adana’nın (3 bin 721) geldiğini belirtti. Koncuk, şunları söyledi: “Eğitim-öğretimin kalitesini sıfırlayan, insanı sömüren bu modelin ülkemizde uygulanması utanç vericidir. Mevcut sitemde dahi öğretmen ihtiyacını karşılayamayan MEB’in, ataması yapılmayan 350 bin öğretmeni bugüne kadar görmezden gelmesi akıl karı değildir.”
◗ İSTANBUL Taşeron çalıştırma işçilerin her türlü güvencelerini ellerinden alıyor. İstanbul Esenyurt’ta 11 ve Adana Gökdere baraj inşaatında 11 olmak üzere iki hafta içinde 22 işçi toplu katliama kurban gitti. Taşeron sistemi işçileri toplu kıyıma uğratırken, bir yandan da iş güvencelerini ellerinden alıyor. Özellikle 2012 yılının başından itibaren toplu halde işçiler kapı önüne konuluyor. Bunun son örneği ise İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nde yaşandı. 115 taşeron işçisi 9 Mart günü işten atıldı. Daha önce Çapa’da 8, Cerrahpaşa’da 43 işçi atılmıştı. 300’e yakın işçinin daha işten çıkarılacağı belirtiliyor. Danıştay’ın “sağlıkta taşeron olmaz” kararından sonra işçileri kadroya almayan İstanbul Üniversitesi yönetimi, Çapa ve Cerrahpaşa fakültelerinde işçi kıyımına gidiyor. Daha önce 8 işçinin atıldığı Çapa’da şimdi de 115 işçi kapı önüne konuldu. Taşeron işçilerinin muvazaa neden gösterilerek işten çıkarıldığı belirtildi. İstanbul Üniversitesi yönetimi, daha önce Çapa ve Cerrahpaşa fakültelerinde toplam 51 işçiyi işten çıkarmıştı. Mart ayı sonuna kadar 400 işçinin daha çıkarılacağı be-
lirtilmişti. Bunun üzerine fakülte bahçesinde çadır kuran işçiler, direnişe başlamıştı.
8 YILDA 20’DEN FAZLA ŞİRKET DEĞİŞTİ Çapa’da taşeronlaşma 8 yıl önce başladı. Daha önce işe alımlar, çıkışlar, çalışma şartları ve koşulları üniversite dernekleri ve vakıflar tarafından yapılıyordu. 2004’te ilk taşeron firma girdi üniversiteye. İlk önce, çalışan işçiler taşeronlaştırıldı. Şirketler sürekli değiştirildi. Biri geldi, biri gitti. 8 yılda en az 20 şirket geldi. Altı aylık, dört aylık, sekiz aylık sürelerde çalıştırıldılar. Vakıf işçisi olan tüm işçiler, taşeron şirketlere aktarıldı. Her bir işçinin onlarca kimlik kartı var şimdi. Çalışma koşulları ve iş akitlerinin tamamen taşeron sisteme göre düzenlenmesinin ardından hizmet alımı kısa dönemler halinde yapılıyor. Başlangıçta Doğuş’tu taşeron şirketin ismi, şimdi Marmara oldu. Aslında kurulan ve dağıtılan bütün şirketler bir veya iki şirketin alt şirketleri. 8 yıl önce Doğuş olarak başlayan şirket, şimdi Marmara olarak iş yapıyor. Aynı şirket, aynı proje müdürü. Kısa süreli hizmet alımları yoluyla işçileri de kısa süreli çalıştıran şirketler kıdem tazminatı gibi çeşit-
li yükümlülüklerden de kurtulmuş oluyor böylelikle.
TAŞERON YASAKLANSIN Cerrahpaşa ve Çapa’da çalışan taşeron işçiler, bir yandan işten çıkarılan arkadaşlarına destek olurken, bir yandan da işten çıkarılıp çıkarılmayacağını merak ediyor. Çünkü sırada 300’e yakın işçi daha var işten çıkarılacak. Herhangi bir sendikaya üye olmayan, Çapa ve Cerrahpaşa hastanelerinde çalı-
şan 1112 taşeron işçisi, Çapa Tıp Fakültesi’nin bahçesine kurdukları çadırda direnişlerini sürdürüyorlar. İşçilerin talebi, taşeron sisteminin hastaneden tamamen kaldırılması. Taşeron sisteminin, özellikle kamuda AKP Hükümeti döneminde yaygınlaştığını ve temel çalışma biçimi haline geldiğini belirten işçiler, taşeron çalıştırmanın öncelikli olarak kamuda yasaklanmasını ve tüm iş kollarında yasak haline getirilmesini istiyor.
Bilgilendirme çadırı direniş çadırı oldu İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde çalışan taşeron işçiler, 14 Mart Tıp Bayramı’nda eylemdeydi. Hastane dekanı ve rektörüne seslenen işçiler, atılan taşeron işçilerin geri alınmasını, taşeron çalışmaya son verilmesini, işçilerin kadrolu yapılmasını istedi. Monoblok önündeki bilgilendirme çadırı önünde bir araya gelen taşeron işçilere, Dev Sağlık-İş üyeleri, DİSK Örgütlenme Sekreteri İsmail Yurtseven, Tekstil-Sen Genel Başkanı Engin Gül, Balcalı Hastanesi taşeron işçileri, TTB Merkez Konsey üyesi Hüseyin Demirdizen, Eğitim-Sen yöneticileri, SES Aksaray Şubesi, ESP Genel Başkan Yardımcısı Çiçek Otlu ile il yöneticileri, Gökkuşağı Hareketi destek verdi. Çadır önünde başlayan yürüyüş, Dekanlık önünde sonlandırıldı. Kitle Dekanlık önüne yaklaştırılmazken, özel güvenlik birimleri ve polis Dekanlık önüne etten duvar ördü. Yapılan görüşmenin ardından işten atılan işçiler, “İşimi geri istiyorum” yazılı siyah çelengi alkışlarla Dekanlık önüne bıraktı. İstanbul Sağlık Hakkı Meclisi adına açıklama yapan Taşeron İşçileri Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği’nden Kadir Ağsu, taşeron çalışma kaldırılana kadar mücadelemiz sürecek dedi.
MOBBİNGE SON VERİLSİN ◗ İSTANBUL SES İstanbul Anadolu Şubesi, Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas ve Araştırma Hastanesi’nde çalışanlara uygulanan psikolojik baskıları protesto için hastane önünde basın açıklaması yaptı. SES, “İşyerlerinde gerçekleşen psikolojik taciz, çalışanların itibarı ve onurunu zedelediğini, verimliliğini azalttığını ve sağlığını kaybetmesine neden olarak çalışma hayatını olumsuz etkilediğini görüyoruz. Son dönemlerde özellikle artan yer değişiklikleri, yeni ve zorunlu görevlendirmeler bunun açık göstergesidir. Yetki dönemine girdiğimiz şu günlerde bizler tarafından süreç net olarak okunmaktadır” dedi. Açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Halkın sağlık hakkını ortadan kaldıran, sağlık çalışanlarının haklarını gasp eden, sağlığı özelleştirerek ‘Paran Kadar Sağlık’ dönemini başlatan Sağlıkta Dönüşüm Programı’na ve bu dönüşümün uygulayıcılarına karşı, fiili meşru ve hukuksal mücadelemize devam ediyoruz ve edeceğiz. Kartal Koşuyolu Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışanlara yönelik baskı ve mobbing uygulamalarına son verilmesini istiyor, konunun takipçisi olacağımızı basına ve kamuoyuna duyuruyoruz.”
DİSK ILO’yu işgal etti ◗ ANKARA Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), 8 Mart günü ilk olarak Çalışma Bakanlığı önünde açıklama yaptı, DİSK hakkında çıkarılan kapanacak propagandasına tepki gösterdi. Ardından ILO’yu ziyaret eden DİSK Başkanlar Kurulu, burasını işgal etti. ILO yetkilileriyle görüşmeler sonucunda ertesi gün işgal sonlandırıldı. DİSK’e üye işçiler “Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı”nı protesto etmek için Çalışma ve Sosyal Gü-
venlik Bakanlığı önünde 8 Mart’ta eylem yaptı. DİSK Genel Başkanı Erol Ekici, Meclis’te görüşülmeye devam eden “Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı”nı değerlendirdi. Ekici, bu tasarının bugünkü şekliyle yasalaşması halinde 12 Eylül Askeri Cuntası tarafından çıkarılan 2821 ve 2822 sayılı yasaların bir benzeri olmaktan asla kurtulamayacağını söyledi. DİSK Başkanlar Kurulu, eylemin ardından gittiği ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) Türkiye Ofisi’ni işgal etti. Bakan-
lık önündeki eylemden sonra ILO Türkiye Ofisi’ne geçen DİSK Başkanlar Kurulu’nu ILO Ankara Temsilcisi Ümit Efendioğlu karşıladı. DİSK üyeleri, antidemokratik sendika yasasına karşı ILO Sözleşmeleri’nin uygulanması talebiyle ILO binasını terk etmeyeceklerini duyurdular. DİSK Başkanlar Kurulu üyelerinin, ILO işgali sırasında bina dışında da 150 kişilik sendikal temsilciler grubu çadır kurdu. DİSK üyeleri ILO binasının girişine, “ILO sözleşmeleri uygulansın
özgürlükçü sendika yasası istiyoruz” pankartını asarken, dışarıda bekleyen işçiler ise binanın önüne çadır kurdu. İşçiler yaktıkları ateş etrafında halaylar çekti. DİSK üye ve yöneticilerine destek için KESK Genel Başkanı Lami Özgen, Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul ile diğer KESK yöneticilerinin yanı sıra, Eğitim-Sen Genel Sekreteri Mehmet Bozgeyik ziyaret etti. DİSK Başkanlar Kurulu, işgal eylemini 9 Mart sabahı sona erdirdi. (ETHA)
İşçiler ücret ve sendikalarını istiyor
◗ ADANA Adana Toroslar Elektrik Dağıtım A.Ş’de çalışan taşeron işçiler, ücret ve sendikal hakları için mücadelelerini sürdürüyor. İşten atılan 48 işçi, Enerji-Sen öncülüğünde taşeron şirketin önünde eylemine devam ediyor. Asgari ücretle çalıştırılan işçiler, Temmuz, Ağustos ve Eylül 2011 maaşlarını alamadı. Ödenmeyen maaşları için Aralık ayında 4 günlük iş bırakan işçiler, taşeron şirketin ücretlerini ödememesini TEDAŞ yetkilileri ile birlikte valiliğe de şikayet etti. Taşeron Toroslar Elektrik Dağıtım A.Ş, işçilerin haklarını ödemek yerine, 52 işçiden 48’ini işten attı. İşten atılan 48 işçi, 5 Mart’ta Enerji-Sen’in öncülüğünde taşeron şirketin önünde eyleme başladı. Enerji-Sen Genel Merkez Örgütlenme Uzmanı Süleyman Keskin, ETHA’ya yaptığı açıklamada, işten çıkarmanın asıl amacının işçilerin örgütlülüğünün dağıtılması olduğunu söyledi. Keskin, şunları söyledi: “Arkadaşlarımız, üç aylık ödenmeyen maaşları için iş bıraktılar. Bundan dolayı bize iş kanununun 34. maddesi gerekçe gösterildi. İzinsiz eylem yaptığımız gerekçesiyle tek taraflı sözleşme feshedildi, böylece arkadaşlarımızın kıdem tazminatı, işsizlik sigortası hakkı ellerinden alındı. Arkadaşlarımız Aralık ayında vali yardımcısı ile görüştü, bundan dolayı ‘Valinin önünde bizi küçük düşürdünüz’
denilerek, ‘Biz sizi işten attık’ ifadeleri kullanılıyordu.” Keskin, taleplerini “Ödenmeyen maaşların ödenmesi, işten çıkarılan işçilerin işe geri alınması ve sendikanın tanınması” şeklinde sıraladı. SAĞLIKÇILARDAN İŞÇİLERE DESTEK Direnişçi Enerji-Sen üyelerine destek sürüyor. TTB Merkez Konsey Başkan Eriş Bilaloğlu, DİSK Bölge Başkanı Kemal Aslan, SES Genel Başkanı Çetin Erdolu, Dev Sağlık-İş Sendikası Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, Dev Sağlık-İş Örgütleme Daire Başkanı Mustafa Hotlar, Adana Tabip Odası Genel Başkanı Nuh Demirpas, KESK Adana Şubeler Platformu adına Muzaffer Yüksel, SES Adana Şubesi, Dev Sağlık-İş Çukurova Bölge yöneticilerinden oluşan kalabalık bir heyet, işçileri direniş çadırında ziyaret etti. Sağlık emekçileri, taşeron sisteminin kaldırılması gerektiğini belirterek, özellikle sağlık ve enerjide taşeron çalışmanın ağır sonuçlar yaratabileceğine dikkat çekti. Konuşmalarda, Adana Kozan’da suya kapılarak yaşamını yitiren işçiler ile İstanbul Esenyurt’ta yanarak hayatını kaybeden işçiler de hatırlatıldı. Sağlık emekçileri, enerji işçilerinin mücadelesini desteklerini belirterek, her zaman yanlarında olacaklarını dile getirdi.
TGS’yi tasfiye harekatı ◗ ANKARA A n a d o l u Ajansı’nın Türkiye Gazeteciler Sendikası üyeler ine dönük baskıları sonucu, sendika genel başkanı Ercan İpekçi ajans önünde açlık grevine başladı. Sendika ayrıca genel kurul kararı aldı. Ajans yönetimi, TGS’ye karşı Medya-İş’i kurdu. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Ercan İpekçi, Anadolu Ajansı yönetiminin sendikal faaliyeti engellemesine ve sendika üyelerine baskı uygulamasına karşı AA Genel Müdürlüğü önünde 9 Mart günü açlık grevine başladı. İpekçi, açlık grevi başlangıcında bir basın açıklaması yaptı. Açıklamaya, DİSK üyeleri yoğun katılım gösterdi. AA’nın önünde yapılmak istenen açıklamaya polisin engel olması üzerine DİSK üyeleri yolu trafiğe kapattı. Kitle ile polis arasında gerginlik yaşandı. Polis, Ercan İpekçi’nin AA’nın bahçesine girmesine engel oldu, İpekçi, bahçe girişinde açlık grevine başladı. İpekçi, taleplerini şöyle sıraladı: “AA’da TGS üyelerine yapılan baskı ve dayatılan istifalar sonlandırılmalıdır. AA’da üyelerimize yönelik sürgün, mobbing uygulamalarına son verilsin. AA’da yıllardır stajyer
olarak çalışan muhabirlere kadroları verilmelidir. AA’daki personelin TGS’ye üye olmaları engellenmemeli. AA’daki işlerin taşeron şirketlere verilmesinden vazgeçilmeli, haksız şekilde işten atılanlara tazminatları ödenmeli ya da geri alınmalı. TGS’nin ana tüzük hükümlerine herkes saygı duysun ve karışmasın.” TGS’DE OLAĞANÜSTÜ GENEL KURUL KARARI Türkiye Gazeteciler Sendikası’nda olağanüstü genel kurul kararı alındı. Anadolu Ajansı yönetiminin sendika yönetimine müdahale girişimleri, sendika üyelerini istifaya zorladığı bir dönemde alınan olağanüstü genel kurul, 14-15 Nisan tarihlerinde İstanbul’da toplanacak. BEKLENEN OLDU YENİ SENDİKA KURULDU Anadolu Ajansı’nda TGS’ye karşı Medya İşçileri Sendikası kuruldu. 12 Mart günü AA önünde yapılan bir basın açıklaması ile kısa adı Medya İş olan Medya İşçileri Sendikası kuruluşunu açıkladı.
17 Mart 2012
KESK’TEN GREVCİ İŞÇİLERE ZİYARET
●
EMEK
atılım 7
●
Sağlık haktır, satılamaz Türkiye Büyük Sağlık Hakkı Meclisi, “Sağlık haktır, satılamaz” sloganıyla Ankara’da toplandı. Türkiye’nin çeşitli il ve ilçelerinden gelen Meclis delegeleri, toplantı öncesi yürüyüş yaptı. İlk eylemini 14 Mart’ta yapan Meclis, sağlık hakkının gasbına karşı mücadeleyi büyütme sözü verdi.
◗ ADANA Adana Organize Sanayi bölgesinde AMYLUM Nişasta Fabrikası’nda TekGıda İş üyesi 70 işçinin başlattığı grev sürüyor. KESK Adana Şubeler Platformu, 9 Mart’ta grevdeki işçileri ziyaret etti. KESK Şubeler Platformu adına açıklama yapan Kamuran Karaca, “KESK olarak grevdeki işçilere başarılar diliyoruz. İşçilerin burada da başarılı olacağına inanıyoruz. Adana’da daha önce yerli firma elinde olan fabrika daha sonra yabancılara satılmış, Türkiye’nin ucuz emek, ucuz girdi (mısır) cenneti olduğunu düşünen sermaye, işçilerin ücretlerini arttırmayı akıllarından geçirmemişlerdir” dedi. “Sendikasız, güvencesiz, taşeron çalışmayı getirmek istemektedirler” diyen Karaca, grevdeki işçilerin iş ve ücret hakkı mücadelesinde kazanacaklarına olan inancını dile getirdi. Geçtiğimiz yıl Nisan ayında sendikalı olan işçiler, TİS görüşmelerinde iki yıllığına yüzde 4 gibi bir teklifle karşılaştı. TİS görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine işçiler greve çıktı. AMYLUM işçileri, daha önceki yıllarda da zam alamadıklarını ifade etti.
FINDIKLI HDK’DAN EMEK PANELİ ◗ RİZE Fındıklı Halkların Demokratik Kongresi, kıdem tazminatının gasbına ve sağlıkta dönüşüm programına karşı panel düzenledi. “Parasız sağlık güvenli gelecek” konulu panel, Fındıklı Halk Eğitim Merkezi Salonu’nda yapıldı. Panele Sağlık Emekçileri Sendikası Merzifon Temsilcisi Recep Karabek ile Marksist Teori editörü Ziya Ulusoy katıldı. Genel Sağlık Sigortası ile ilgili sunumu yapan Recep Karabek şunları söyledi: “Geliri 295 TL’nin üstünde olan herkes sağlık pirimi ödeyecek. Ödenen pirim karşılığında sadece sağlık hizmetlerinden yararlanılacak, emeklilik için hiç bir katkısı olmayacak. Sağlık hizmetleri sınıflandırılacak, gelir düzeyine göre sağlık hizmeti verilecektir.” Kıdem tazminatının fona devredilmesiyle ilgili sunumu ise Marksist Teori editörü Ziya Ulusoy yaptı. Ulusoy, “20’yi aşkın nedenle kıdem tazminatı alınabilirken, fona devredilmesiyle sadece ölüm ve emeklilik halinde alınabiliyor. Kıdem tazminatının fona devredilmesiyle toplu işten çıkarmalar ve kölece çalışma koşulları dayatılarak, kazanılmış haklar üzerinde bir çok hak gaspları yaşanacaktır” dedi.
◗ ANKARA AKP Hükümetinin halkın sağlık hakkını ortadan kaldıran politikalarına karşı “Herkese eşit, parasız, nitelikli sağlık hizmeti için birleşik mücadele” çağrısı yapan Türkiye Büyük Sağlık Hakkı Meclisi, 11 Mart günü Ankara’da toplandı. Sağlık meslek örgütlerinin yanı sıra siyasi partilerin de katılımının olduğu meclisin açılışına İzmir’den Amed’e kadar çok sayıda ilden kişi katıldı. ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, ESP Genel Başkan Yardımcısı Fadime Çelebi, SDP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Taka, Halkevleri Başkanı İlknur Birol, KESK Genel Başkanı Lami Özgen, İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, BDP Milletvekili Nursel Aydoğan, Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık, CHP milletvekilleri ile HDK Ankara Meclisi, MEYADER, EMEP temsilcilerinin de içinde olduğu çok sayıda kişi katıldı. TOPLANTI ÖNCESİNDE YÜRÜYÜŞ Anadolu Gösteri Merkezi önünde toplanan 500 kişi, sloganlarla Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu’na yürüdü. Yürüyüş sırasında sık sık “Sağlık haktır, satılamaz” sloganı atıldı. Meclisin açılış konuşmasını yapan TTB Merkez Konseyi Üyesi Eriş Bilaloğlu, sağlık hakkının yaşam hakkı için vazgeçilmez olduğunu belirtti. AKP Hükümeti’nin sağlık politikalarının sağlık emekçileri ile hastaları karşı karşıya getirdiğini belirten Bilaloğlu, “Artık sağlık emekçileri toparlandık, bir araya geldik” dedi. Konuşmasını “Sağlık haktır, satılamaz” sözü ile bitiren Bilaloğlu’na, salondakiler de aynı sloganla karşılık verdi. SAĞLIK REFORMUNA HAYIR Sağlık meslek örgütlerinin yanı sıra “parasız sağlık” isteyen çok sayıda kurum temsilcisinin yoğun ilgi gösterdiği mecliste, divan başkanı Dr. Osman Öztürk, hükümetin ‘sağlık reformu’nu katılımcıların oyuna sundu. Katılımcılar hep bir ağızdan “hayır” diyerek, AKP’nin sağlıkta yıkım politikalarını oy birliğiyle reddetti. Meclis’te İl Sağlık Hakkı Meclisleri temsilcileri söz alarak, önerilerini sundu. İstanbul İl Sağlık Hakkı Meclisi Temsilcisi Ziya Öncedere şu önerilerde bulundu: “Tüm hastanelerde sağlık meclisleri
kurulmalı. İşten çıkarmalara karşı ortak direniş örgütlenmeli. Eczacıları tahsildar haline getiren uygulamalara karşı eczacıları örgütlemeliyiz. İşyerlerindeki mücadelemizi alanlara, sokaklara yansıtmalıyız.” SAVAŞIN SAĞLIK SORUNLARI VAR Batman Sağlık Meclisi adına Esat Altınışık, süren savaşa dikkat çekerek, “Bu savaşın sağlık sorunlarıyla da bu meclis ilgilenmeli. Savaşın bitirilmesi için bu meclisin sözü olmalı” dedi. Altınışık, 14 Mart Tıp Bayramı’nda Sağlık Bakanlığı önünde miting düzenlenmesi önerisinde bulundu. ‘EŞİTSİZ SAĞLIK HİZMETİNİ REDDEDİYORUZ’ İzmir Sağlık Hakkı Meclisi adına konuşan Ferdan Çiftçi, “Sağlıkta yıkımın sonuçlarını geniş toplum kesimlerine anlatmalıyız” diye konuştu. Milletvekillerinin toplumdan farklı sağlık hizmeti aldıklarını hatırlatan Çiftçi, “Bu nedenle açık eşitsizliklerin olduğu sağlık hizmetini reddediyoruz” diye konuştu. ‘ASIL EŞKIYALIĞI GÖRECEKLER’ Hopa Sağlık Meclisi adına Kamil Ustabaş, “Su hakkı için mücadele ederken, eşkıyalıkla suçlandık. Asıl eşkıyalığı, sağlık hakkı mücadelesini gösterirken görecekler” dedi. (ETHA)
Hastalar 4 çeşit katılım payı ödeyecek İstanbul Eczacı Odası, yeni katılım payları ve bu ücretlerin eczaneler tarafından tahsil edilmesine tepki göstererek, AKP Hükümetini hastaları gelir kapısı olarak görmekten vazgeçmeye çağırdı. İstanbul Eczacı Odası Yönetim Kurulu’ndan yapılan yazılı açıklamada, ilaçlardan alınan katılım paylarının akıl almaz boyutlara ulaştığı, birinci basamak sağlık hizmeti veren aile hekimliklerinin 8 Mart’tan itibaren paralı hale geldiği belirtildi. Oda, Sosyal Güvenlik
Sağlık parasız olmalıdır
Türkiye Sağlık Hakkı Meclisi’nin sonuç bildirgesinde şu öneriler yer aldı: “Sağlık, bütün insanların doğuştan kazandığı temel bir haktır. Sağlık, herkes için eşit, ulaşılabilir ve parasız olmalıdır. Sağlık giderleri vatandaştan değil, genel giderlerden karşılanmalıdır. Odağında kar değil, toplumsal yarar olan bir sağlık hizmeti istiyoruz. Koruyucu sağlık hizmetlerine öncelik verilmeli. Sağlıkta taşeron mutlaka yasaklanmalıdır. Sağlık emekçileri güvenceli istihdam edilmeli, sendika ve grev hakları olmalı. İşçi sağlığı ve iş güvenliği, kurallarına uygun bir biçimde çalıştırılmalı.
AKP hastalığı fırsata çeviriyor İstanbul Tabip Odası, 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla Taksim Meydanı’ndaki anıta çelenk bıraktı. Burada bir açıklama yapan İstanbul Tabip Odası Başkanı Dr. Taner Gören, sağlık hizmetinde iyileştirmeler için mücadele edeceklerini belirtti. Sağlıkta dönüşüm süreciyle hastalığı fırsata çeviren bir sağlık sistemiyle karşı karşıya olunduğunu söyleyen Dr. Gören, “Hızla göreceğiz ki bu sistem gerçek anlamda sağlık hizmeti sunan değil insan hayatını Başbakan’ın deyimiyle ‘fırsata çeviren’ bir sağlık sistemi olmaya başladı” dedi. Gören, “Bundan sonra en doğru sağlık sisteminin ülkemize getirilmesi için bir mücadele sürecinin önemli parçası haline geldik. Ve hedefimize ulaşıncaya kadar, olması gereken sağlık sistemi ülkemize gelinceye kadar, tüm sağlık çalışanları olarak bu mücadelemizi sürdüreceğiz” diye konuştu.
TAŞERON SAĞLIKÇILARIN DAVASI ERTELENDİ
◗ ADANA Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası (Dev Sağlık-İş) üyesi 27 taşeron işçi hakkında “ihaleye fesat karıştırmak” ve “polise mukavemet etmek” iddiasıyla açılan davanın ikinci duruşması görüldü. DİSK’e bağlı Dev Sağlık-İş Sendikası üyeleri, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi’nde 22 Ağustos’ta yapılan taşeron ihalesini protesto etmiş, polis müdahalesiyle gözaltına alınmış, mahkemede serbest bırakılmıştı. 27 işçi hakkında 27’şer yıl hapis istemiyle açılan davanın duruşmasına, Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Duruşmada, tutuksuz yargılanan 27 işçi ve müdafi avukatları hazır bulundu. İhaleye fesat karıştırmadıklarını belirten işçiler, beraatlerini talep etti. Mahkeme heyeti, dosyadaki eksiklerin giderilmesi için duruşmayı 18 Mayıs 2012’ye erteledi. Duruşma öncesi Dev Sağlık-İş ve çok sayıda örgüt Adana Adliyesi önünde açıklama yaptı. Atatürk Parkı’nda toplanan kitle adliye önüne yürüdü ve basın açıklaması yaptı. Sendika Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, mahkemede taşerona karşı yürütülen mücadelenin yargılandığını belirtti.
Kurumu’nun artık aile hekimi reçetelerinden en az 3 TL tahsil edeceğini bildirdi. Tahsilatın yine eczaneler tarafından yapılacağı kaydedilen açıklamada, “Üstelik eğer reçetede 3 kutudan fazla ilaç yazılıysa hastadan her fazla kutu başına 1 TL daha alınacaktır” denildi. Açıklamada, ilacını almak için eczaneye giden SGK’lı bir hastanın, ilaç katılım payı, fiyat farkı, muayene ücreti ve reçete katılım payı olmak üzere 4 çeşit katılım payı ödemek zorunda olduğu bildirildi.
İşçiler hakları için eylemdeydi ◗ DENİZLİ Teksif Sendikası üyesi işçiler, 2009 yılında iflas ettiği gerekçesiyle kapatılan Denizli Basma ve Boya Fabrikası’nın patronu Esat Sivri’nin, yıllardır ödemediği 10 aylık maaş ve kıdem tazminatlarının ödenmesi talebiyle eylem yaptı. İflas ettiği gerekçesiyle kapatılan Denizli Basma ve Boya Sanayi (DEBA) Fabrikası’nın eski çalışanları ve Türk-İş’e bağlı Teksif Sendikası’na üye olan işçiler, ücretlerinin ödenmesi talebiyle eylem yaptı. Denizli Basma ve Boya Fabrikası, iflas ettiği gerekçesiyle 2009 yılında kapatıldı.
Fabrikanın sahibi Esat Sivri, aradan geçen zamana rağmen fabrikada çalışan 100’e yakın işçinin içeride kalan 10 aylık maaşını ve kıdem tazminatını ödemedi. İşçiler, maaşlarının ve tazminat haklarının ödenmesi için her hafta eylem yapıyor. Bu hafta yine Teksif Sendikası önünde toplanan işçiler, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek”, “İşçiler burada Esat Sivri nerede?” sloganları ile Bayramyeri Meydanı’na yürüdü. Kıdem tazminatı ve 10 aylık maaşlarının ödenmesini isteyen işçiler, alınlarına siyah kurdele bağladı. Burada açıklama yapan Teksif Sendikası Örgütlen-
me Uzmanı Ömer Seyfettin Atılga, sendika olarak sonuna kadar işçilerin haklarını arayacaklarını söyledi. Atılga, “Haklarımızdan vazgeçmemizi bekliyorlarsa aldanıyorlar. Biz, ya adalet ya kıyamet diyoruz. İşçilerin haklarını
istiyoruz” dedi. Açıklamanın ardından alınlarına bağladıkları siyah kurdelelerle ağızlarını bağlayan işçiler, oturma eylemi yaptı. Teksif üyesi işçiler, aradan 3 yıl geçmesine rağmen, hala
10 aylık maaşlarını ve kıdem tazminatlarını alamadıklarını belirtiyor. Uzunca bir dönem hiç ücret almadan çalıştıklarını söyleyen işçiler, her türlü girişimlerine rağmen fabrika patronunun kendilerini ciddiye almadığını ve mağduriyetlerinin giderilmediğini ifade ediyor. Her hafta eylem yaptıklarını söyleyen işçiler, devletin yetkili kurumlarından destek beklediklerini, ancak hiçbir kurumun kendileri ile ilgilenmediğini anlatıyor. “Bir patron mağdur olsaydı, tüm birimler harekete geçerdi” diyen işçiler, haklarını alana kadar mücadelelerini kararlılıkla sürdüreceklerinin altını çiziyor.
YOL emin orhan GSS’ye karşı meclislerle mücadeleyi büyütelim Bir süredir sağlık örgütlerinin Genel Sağlık Sigortası Yasası’na karşı sürdürdüğü mücadele ve bu amaçla örgütlenme çabaları Türkiye Büyük Sağlık Hakkı Meclisi’nin kurulmasıyla belli bir düzey yakaladı. Türkiye Büyük Sağlık Hakkı Meclisi Toplantısı, 38 ilden sağlık meslek örgütleri, partiler ve kitle örgütlerinin katılımıyla gerçekleştirildi. Meclis’in en anlamlı tarafını Kürt illerinden sağlık emekçilerinin katılması ve savaşa karşı anadilde sağlık hakkı talebini dile getirmiş olmaları oluşturdu. GSS, sağlığın paralı hale getirilmesi, sağlık emekçilerinin iş güvencesinin ortadan kaldırılması, hastanelerin ticarethaneye dönüştürülmesi ve şirket gibi yönetilmesi, halkın sağlık vergisine bağlanması, nitelikli sağlık hizmetlerinin halk için yasal olarak ve tümden erişilebilir olmaktan çıkarılması ve sınıfına, gelirine göre hastane dönemine resmi olarak adı da konarak geçilmesi olarak özetlenebilir. AKP iktidarı, GSS’yi tüm halkın sağlıktan yararlanması olarak, özel sağlık şirketlerine yönelmesini herkesin sağlıktan eşit düzeyde yararlanması olarak propaganda ediyor. Bu konuda inandırıcılığını artırmak için her türlü yöntemi ve aracı kullanıyor. Halkı paralı sağlık sistemine giderek alıştırmaya ve kanıksatmaya çalışıyorlar. GSS’nin yürürlüğe girmesiyle birlikte sağlık hakkı için mücadele, önümüzdeki süreçte emekçilerin can yakıcı politik gündemlerinden ve sınıf mücadelesinin konularından biridir. Sosyalistler, bu gündemle etkin bir şekilde ilişkilenmek zorundalar. Sağlık hakkı meclisleri ile nasıl ilişkileneceğiz? Sosyalistler hem genel düzeyde hem de yerel düzeyde bu gündemle bir ilişki içerisinde, bazı yerellerde meclislerin kurucu unsurlarından biri. Fakat bu yeterli midir? Elbetteki yeterli olduğu söylenemez. Meclislerin yerellere yayılmasına ön ayak olmalı, işlevli hale getirilmesi ve halkın doğrudan katılımı için çalışmalıyız. Sağlık hakkı için mücadelenin politik bir mücadele olduğunu unutmamalıyız. Meclisler, katılanlarla birlikte politika yapacağımız ve birlikte karar alacağımız örgütlerdir. Sağlık hakkı için mücadeleyi tüm emekçilere ve yoksullara mal etmek gerekir. Sadece politik öznelerle sınırlı meclislerin amacına uygun olamayacağı açıktır. Ama açık ki politik öznelerin de aktif ve etkin çalışması olmazsa bu hareket tabana yayılamaz. Bu nedenle, hemen her yerde halkın en temel taleplerinden biri olan “parasız ve nitelikli sağlık hizmeti hakkı” mücadelesinin toplumsal karşılığını bulması için Sağlık Hakkı Meclisleri içerisinde dinamik bir şekilde çalışmak sosyalistlerin üzerinden atlanamaz görevidir. Şimdiye kadar sağlıkta özelleştirme, iş güvencesinin ortadan kaldırılması ve sağlığın paralı hale getirilmesine karşı mücadele, sağlık örgütleri ve sağlık emekçilerinin işi olarak görüldü/algılandı. GSS’nin yürürlüğe girmesinden sonra bu algı değişmek zorundaydı ve giderek de değişiyor. Sağlık örgütleri bu sorunun tüm halka yayılmasına sadece ön ayak olabilirler. Bundan sonra hekimler, sağlık emekçileri ile tüm halkın sorun ve taleplerini birleştirme, bir potada toplama ve birleşik mücadele konusu haline getirmede meclisler önemli bir araçtır. GSS’nin yıkıcı sonuçları halka henüz yeterince yansımadı. Önümüzdeki süreçte sonuçlarıyla birlikte giderek daha yakıcı bir biçimde halkın gündemine geleceği kesindir. Bu nedenle yasaya ve ortaya çıkaracağı sonuçlara karşı mücadeleyi şimdiden örgütlemeliyiz. Emekçiler bu yasanın götürüleriyle, yıkıcı uygulamalarıyla zaman içinde karşılaşacaklar. Yaşayarak öğrenecekler ve haklı bir mücadelenin içinde yer alacaklar. Türkiye Büyük Sağlık Meclis’i, önümüzdeki süreçte izleyeceği mücadele çizgisini açıkladı. Bu ortak kararlar ortak aklın ürünü olarak şekillendi. Bu mücadele çizgisi sağlık meclislerinin genişletilmesi, halkın çıkarılacak materyallerle aydınlatılması, “Prim, katkı-katılım payı ve ilave ücretlerin olmadığı nitelikli, ulaşılabilir sağlık hakkı ile Türkiye’deki herkesin güvenceli iş ve güvenceli gelir hakkı için imza kampanyaları, referandum, mitingler, grevler de dahil yerel ve merkezi eylemler yapılması” kararlarını içeriyor. Burada önemli olan, kararların karşılığını bulması için hepimizin sahiplenmesi, halkı mücadelenin öznesi haline getirmek için çaba göstermektir. Parasız, eşit, nitelikli, anadilde sağlık hakkı mücadelesini birleşik bir mücadele konusu haline getirerek birleşik halk direnişi hedefine bağlamak için daha fazla ilgi gösterelim, daha yüksek bir enerjiyle çalışalım.
Bakan’a göre vergi yükü yüksek değil ◗ MARAŞ Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Maraş’ta düzenlenen “Vergi Rekortmenleri Ödülleri” töreninde konuştu. “75 milyonun hakkı olan vergiyi toplayacağız” diyen Şimşek, amaçlarının işadamlarının önünü açmak olduğunu söyledi. Şimşek, AKP Hükümeti döneminde vergilerin ciddi oranda indirildiğini söyledi. Şimşek, sermaye şirketlerinin ödediği Kurumlar Vergisi’ni yüzde 20’ye ve şahıs firmalarının ödediği Gelir Vergisi’ni de yüzde 35’e düşürdüklerini anımsattı. Şimşek, dolaylı vergilerin toplam vergilere oranının yüzde 47.9 olduğunu da söyledi. Şimşek’in değinmediği ise Türkiye’de az kazanandan çok, çok kazanandan az vergi alınması, vergi yükünün emekçilerin sırtına yıkılması oldu. Asgari ücretliler 2010 yılında en çok kazanan 100 firmanın 90’ı kadar vergi ödedi.
8
atılım
●
POLİTİKA
17 Mart 2012
●
CIA Başkanı ile Ankara’da gizli görüşme ◗ ANKARA ABD’nin istihbarat örgütü CIA’nın Başkanı David Petraeus,13 Mart’ta gizlice Ankara’ya gelerek Başbakan Tayyip Erdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la görüştü. Petraeus’un Ankara’ya gelişi, Başbakanlık girişinde gazetecilerin görüntülemesiyle açığa çıktı. Gündemde ise Irak, Suriye, İran ve PKK vardı. Görüşme ile ilgili sızan bilgiler arasında şunlar yer aldı: “PKK’nin bahar aylarında eylemlerini arttırması halinde ABD-Türkiye işbirliği, Erdoğan’ın görüşmede, ABD, Türkiye ve Irak üçlü mekanizmasının başarılı bir şekilde işlediğini
söylediği, Erdoğan’ın, ABD askerinin Irak’tan çekilmesinin ardından mezhep çatışması çıkmasından endişe ettiği...”
SURİYE’DE ASIL MESELE KÜRTLER Suriye’deki durumu değerlendiren Başbakan Erdoğan’ın, “Bölgedeki istikrarsızlığın PKK’nin Suriye’deki etkisini arttıracağı yönünde endişelerini” dile getirdiği kaydedildi. Görüşmelere dair Başbakanlıktan herhangi bir açıklama gelmezken, ABD Büyükelçiliği, CIA Başkanı David Petraeus’un iki günlük Ankara ziya-
reti sırasında “verimli” görüşmeler yaptığını belirtti.
TÜRKİYE İLE CIA ARASINDA İŞBİRLİĞİ ARTACAK ABD Büyükelçiliği Sözcüsü Thomas J. Grubisha tarafından yapılan açıklamada, David Petraeus’un Pazartesi ve Salı günleri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile yaptığı “verimli” görüşmelerin ardından Türkiye ziyaretini tamamladığı kaydedilerek şöyle devam edildi: “Bölgesel güvenlik konuları ve terörle mücadeledeki işbirliği olmak üzere, karşılıklı ilgi
alanları ve iki ülkenin istihbarat örgütleri arasındaki fevkalade ilişkiyi görüştüler. Önümüzdeki aylarda bölgenin en acil sorunlarına ilişkin daha yakın ve daha verimli bir işbirliğini öngörüyorlar” ABD Senatosu tarafından Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı(CIA) Başkanlığı’na atanan Orgeneral David Petraeus, görevine başlamadan önce 2011 Temmuz ayında ilk ziyaretini Türkiye’ye gerçekleştirmişti. Afganistan’daki NATO güçlerinin komutanlığını John Allen’a devreden Orgeneral Petraeus, CIA başkanlığına getirilmişti.
Eksik kalmış adalet
Tutuklu gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener özgürlüğüne kavuştu. Şener’in ilk sözü “İlk olarak Hrant Dink haberi yapacağım” derken, Ahmet Şık, içerideki tutuklu gazeteciler, öğrenciler ve KCK tutuklularına işaret ederek mücadeleye devam edeceğini vurguladı.
◗ İSTANBUL Ergenekon soruşturması kapsamında bir yılı aşkın tutuklu bulunan gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener, 13 Mart’ta görülen duruşmada serbest bırakıldı. İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi, duruşmada gazeteciler Nedim Şener, Ahmet Şık, Sait Çakır ve Coşkun Musluk’un tahliyesine karar verdi. 375 gün sonra tahliye olan Şık ve Şener, akşam Silivri Cezaevi’nden çıkarken, cezaevi önünde aileleri ve çok sayıda gazeteci arkadaşları tarafından karşılandı. Tahliyelerle Türkiye’de 106 olan tutuklu gazeteci sayısı da 102’ye düştü. Ahmet Şık, çıkışta yaptığı açıklamada cezaevindeki meslektaşlarını hatırlatarak, “eksik kalmış adalet” vurgusu yaptı.
“HRANT İÇİN” DİYEREK ÇIKTI Nedim Şener, çıkışta yaptığı açıklamada “İlk haberin ne olacak?” sorusuna “Hrant Dink haberi yapacağım” dedi ve ekledi: “Hrant için adalet için diyerek girdim, Hrant için adalet için diyerek çıkıyorum. Önce yargıladılar, sonra hapse attılar. Gerçek hapsedilemez. Hrant’ı öldüren karanlık güçler bizi tehdit ediyor. İlk Hrant Dink haberi yapacağım, şaşırtacağım sizi...” ŞIK: SİYASETEN AKP SORUMLU Ahmet Şık ise cezaevinden çıkışta şu açıklamayı yaptı: “Eksik kalmış adalet bu ülkeye hukuk ve demokrasi getirmeyecek. Sadece benim davamda 5 tutuklu var. 100 gazeteci hala içeride. İfade özgürlüğü sorunu sadece gazetecilerin sorunu da değil. 600 civarında üniversite öğrencisi var. KCK davasında 6 bin tutuklu var. Bunların hepsi düşünce ve ifade özgürlü kapsamında değerlendirilmesi gereken davalar. Bunun mücadelesine devam edeceğiz. Adalet ne zaman sağlanacak diyeceksiniz? Bu komployu kuran, yürüten polisler, savcı ve hakimler bu cezaevine girecek. Burada ben and içiyorum hepinizin önünde. Onlar buraya girdiğinde bu ülkeye adalet gelecek. O cemaat bağlantılı, o çete bağlantılı adamlar
buraya girecek. Bu işin sorumluları cemaat bağlantılı. Burada bütün cemaatçileri suçlamıyorum. Ama cemaatçi olup da bir çete gibi çalışan emniyet ve yargının bürokratik yapısı içindeki adamlardır bunun asli sorumluları. Ama siyasi sorumlusu ise AKP Hükümetidir. Bunlara izin verdiği, sessiz kaldığı için. Bunca baskı ve zulümden o iktidarın korktuğu bizim de özlemini duyduğumuz ve mücadelesini sürdürmeye devam edeceğimiz bir hayat çıkacak... Bu da son sözümdür...” CEZAEVİNDEKİ TUTUKLU GAZETECİLER Şener ve Şık gibi benzer suçlamalarla dört duvar arasına atılan, burjuva egemen medyada yer bulamayan ve hükümetin yok saydığı çok sayıda gazeteci cezaevlerinde tutuklu bulunuyor. Başbakan Erdoğan ve Bülent Arınç, bu konuda yaptıkları açıklamalarda sık sık Şener ve Şık dışında tutuklu gazeteci olmadığını, olanların ise ‘örgüt üyesi’ olduklarını iddia ediyor. Gazetemizin de aralarında bulunduğu onlarca sosyalist basın çalışanı, haklarında hiçbir somut delil olmadan Toplumla (terörle) Mücadele Yasası ve Özel Yetkili Mahkemelerce bu suçlamayla yıllardır cezaevinde tutuklu. Geçtiğimiz aylarda ise DİHA ve Özgür Gündem çalışanı 36 gazeteci ‘KCK’ adı altında yürütülen siyasi operasyonlarda tutuklandı. Öte yandan, basın meslek örgütleri ve özgür basın çalışanlarının mücadelesiyle tutuklu gazeteciler konusu bugün sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’da da insan hakları kurumlarının gündeminde. Bu nedenle de hükümet tutuklu gazeteciler hakkında farklı iddialar ortaya atmaya başladı. Başbakan Erdoğan, kısa süre önce cezaevindeki gazetecilerin ‘taciz, hırsızlık’ vb. suçlardan tutuklandıklarını ileri sürdü. Gazetemiz Genel Yayın Koordinatörü Sedat Şenoğlu da tutuklu bulunduğu davanın son görülen duruşmasında başbakanın tutuklu gazeteciler hakkındaki iddialarına “Herkes Hüseyin Üzmez değil” karşılığını vermişti. Şenoğlu, hakkında hiçbir somut delil olmadan 6 yıldır tutuklu olduğuna dikkat çekmişti.
15 yıla kadar hapis cezası isteniyor “Ergenekon” soruşturması kapsamında örgütsel dökümasyon hazırlatıldığı iddiası ile tutuklanan gazeteci Ahmet Şık ve örgütsel faaliyetler içerisinde yer aldığı iddiası ile tutuklanan gazeteci Nedim Şener’in de aralarında bulunduğu 12’si tutuklu 14 kişi hakkında açılan dava 22 Kasım’da başladı. İddianamede, Ahmet Şık’la ilgili “Soner Yalçın’ın örgütsel talimatlarının yazılı olduğu birçok belgede Ahmet Şık’ın örgüt faaliyetleri kapsamında yapması gereken görevlerin yazılı olduğu” iddiası ileri sürülüyor. Yine iddianamede, Ahmet Şık’tan ele geçirilen taslaklarda-
ki notlar ve soruşturma kapsamında elde edilen diğer deliller, “İMAMIN ORDUSU” başlıklı örgütsel dokümanın sadece Ahmet Şık tarafından oluşturulmadığını, Ergenekon Silahlı Terör Örgütü’nün talimatları ve yönlendirmeleri doğrultusunda diğer şüphelilerle birlikte hazırlanan bir kitap çalışması olduğunu ortaya koymaktadır” ifadeleri yer alıyor. İddianamede Nedim Şener’le ilgili ise “Soruşturma kapsamında Soner Yalçın’ın örgütsel talimatlarının yazılı olduğu birçok belge elde edildiği, bu belgelerden “Hanefi”, “Nedim”, “Sabri Uzun” isimli örgütsel
notların oluşturucusunun Yalçın olması hususu göz önüne alındığında, Hüseyin Soner Yalçın’ın Nedim Şener’e örgütsel faaliyetler kapsamında görevler verdiğinin anlaşıldığı” ileri sürülüyor. İddianamede, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in de “silahlı örgüte yardım etmek” iddiasıyla 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istenirken, diğer sanıkların da benzer iddialarla 7,5 ile 23 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırılması isteniyor. Davanın sanıkları arasında yer alan Kaşif Kozinoğlu, tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevinde 12 Kasım’da şüpheli bir şekilde ölmüştü.
HDK: Bize gücünüz yetmez ◗ İSTANBUL Burjuva medyada çıkan “KCK’nin yerine HDK kuruluyor” şeklindeki provokatif haberler üzerine Halkların Demokratik Kongresi, “Biz buradayız, susmuyoruz, korkmuyoruz” dedi. BDP Milletvekili Sabahat Tuncel de HDK’nın gücünün 2014’de görüleceğine işaret etti. Halkların Demokratik Kongresi İstanbul Meclisi, kendilerini hedef
gösteren HaberTürk ve Bugün gazetelerini, 10 Mart günü Taksim’de yaptığı yürüyüşle protesto etti. Galatasaray Lisesi önünde bir araya gelen HDK bileşenleri, “Yalanın perdesini yırtacağız”, “Zulme boyun eğmeyeceğiz” “Polis gazeteciliğine son” yazılı dövizler taşıdı. Buradan Taksim’e doğru yürüyüşe geçen HDK’lılar, “Yaşasın Halkların Demokratik Kongresi”, “Bize gücü-
nüz yetmez biz kazanacağız”, “HDK halkların kardeşliğidir”, “Kahrolsun AKP uşağı medya” sloganlarını attı. HDK’lılar yürüyüş boyunca çevredekilere seslenerek, “İstihbarat gazetecilerine inanmayın. HDK 15-16 Ekim’de Ankara’da kuruldu. Yer altında değil yer üstünde, sokaklarda. İlan ediyoruz biz buradayız, buyurun gelin diyoruz. Susmuyoruz, korkmuyoruz” dedi.
HDK GÜCÜNÜ HALKTAN ALIYOR Taksim Tramvay Durağı’nda HDK adına açıklama yapan Erdal Demirhan, “KCK’nin yerine HDK kuruluyor” şeklinde haberlerin polis kaynaklı ve provokatif olduğunu söyledi. Demirhan, “Kirli oyunların unsuru olan bu gazeteleri protesto ediyoruz” dedi, Karanlık güçlerin amaçlarına ulaşamayacaklarını” ifade etti. Erdal Demirhan, HDK’nın Türkiye’nin 81 ilinde meclisler olarak örgütlendiğini ve her geçen gün büyüdüğünü belirterek, şunları söyledi: “HDK, gücünü ve kararlılığını halktan almaktadır. Açık ve aleni olarak örgütlenmekte, halka dayanarak ilerlemektedir. HDK gücünü işçi ve emekçilerden, aydınlardan, sanatçılardan, kadınlardan, gençlerden, LGBTT bireylerden, çevresine, doğaya ve yaşama sahip çıkan köylülerden, inkar edilen ve yok sayılan tüm halklardan ve tüm inanç mensuplarından almaktadır.” HDK hakkında şaibe uyandırarak, çeşitli senaryolar üreterek itibarsızlaştırma çabalarının işe yaramayacağını söyleyen Demirhan, “İşçilerin, emekçilerin ve ezilen halkların mü-
‘FAŞİST REJİMDEN AF DİLEMEYİZ’
cadelesi sürecek ve kazanacaktır” dedi. TUNCEL: HEP BİRLİKTE MÜCADELEMİZE DEVAM EDECEĞİZ Ardından konuşan HDK Meclis Divanı üyesi ve BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, HDK’nın halkların eşit ve özgür yurttaşlık temelinde bir arada yaşayacağı başka bir Türkiye’nin mümkün olduğuna inananların bir araya geldiği bir kongre olduğunu söyledi. Çok geniş çevrede mücadele edenlerin HDK’da buluştuğunu anlatan Tuncel, şöyle devam etti: “Bu birliktelik bir kısım çevreyi rahatsız etmiş. O yüzden medya eliyle illegalize etmeye, baskı politikası geliştirmeye çalışıyorlar. Sizin bu baskınız, zorunuz bize geri adım attırmaz. Ne kadar doğru yolda olduğumuzu bir kez daha gördük. Halklarımızın eşitliği, özgürlüğü için, emeğin özgürlüğü için, kadın özgürlüğü için hep birlikte mücadelemize devam edeceğiz. Bence bizi izlemeye devam etsinler, biz geliyoruz. 2014’de bu birlikteliğin ne kadar büyük bir şey olduğunu göstereceğiz. Direnen kazanacaktır. Direneceğiz ve kazanacağız.”
◗ İSTANBUL 12 Mart darbesinin ardından siyasi sürgüne çıkan gazeteciler Özgüden ve Tuğsavul, “sürgünlere af ” çağrısı yapan CHP’li Hülya Güven’e “Türkiye’deki faşist rejimden hiçbir zaman af dilemedik” diyerek yanıt verdi. Sürgünde yaşayan gazeteciler İnci Tuğsavul ve Doğan Özgüden, yurtdışındaki darbe yasaklısı aydınların dönmesine yönelik CHP İzmir Milletvekili Hülya Güven’in soru önergesi üzerine Güven’e bir mektup gönderdi. Mektuplarında “Cumhuriyet Gazetesi’nin 12 Mart 2012 tarihli sayısında yayınlanan bir haberde ‘Yurtdışındaki darbe yasaklısı aydınların dönmesine yönelik soru önergesi - Sürgünler için af ’ başlıklı bir haberde adımız da geçtiği için size bu mesajı yazmak gereği duymuş bulunuyoruz” diyen Tuğsavul ve Özgüden, “Gösterdiğiniz duyarlılığa teşekkür ediyor, ancak ‘sürgünler için af ’ talebini kesinlikle reddediyoruz” dedi. Gazeteciler Özgüden ve Tuğsavul, 12 Mart 1971 Darbesi’nden sonra haklarında açılan sayısız davalar ve ordunun tehditleri nedeniyle siyasal sürgüne çıkmak zorunda kaldıklarını belirtti. Özgüden ve Tuğsavul, “Türkiye’deki faşist rejimi yurt dışında teşhir ettiğimiz ve buna karşı mücadele yürüttüğümüz için 12 Eylül 1980 darbesinden sonra da bugün darbe suçlusu olarak yargılanan General Kenan Evren’in ‘Kansızlar’ suçlamasıyla vatandaşlıktan atıldık” dedi. Özgüden ve Tuğsavul, “Biz Türkiye’deki faşizan rejimden hiçbir zaman af dilemedik ve özel bir lütuftan yararlanarak ülkemize dönmeyi asla düşünmedik” dedi.
GÜÇLÜ BİR DEVRİMCİ AJİTASYON İÇİN ATILIM ◗ ADANA Atılım okur toplantıları sürüyor. Atılım, 9 Mart’ta Adana’da, 10 Mart’ta Mersin’de 11 Mart’ta ise Hatay’da yapılan toplantılarda okurlarımızla buluştu. Gazetemiz editörü Sıtkı Güngör’ün katıldığı toplantılarda, son bir yılda dünyada ve bölgemizde yaşanan siyasal gelişmelere değinildi. Emperyalist-kapitalist sistemin yaşadığı küresel krizin nasıl politik sonuçlar doğurduğunu, dünya genelinde emekçi kitle hareketinin yükseldiğini, işçi sınıfı ve ezilenlerin isyan ve arayış içerisinde olduğunu ifade eden Güngör, devrimci dinamiklerin biriktiğine, devrimlerin güncelliğine ve bölgesel karakterine vurgu yaparak işçi sınıfı ve ezilenlerle buluşmanın önemine değindi. Politik kitle çalışmasının ve devrimci ajitasyonun sürekliliğinin önemine değinen Güngör, gazetemiz Atılım’ın ajitasyon, propaganda ve örgütlenme faaliyetinde oynadığı role vurgu yaptı. Her üç ilde de gazete ve politik çalışmaya dair karşılıklı tartışmalar yürütüldü, sosyalistlerin deneyimleri üzerine örnekler verildi, sosyalistler kendi pratiklerine özeleştirel yaklaştı. Gazete dağıtımının ve ajitasyon çalışmasının daha güçlü temelde örgütlenmesi üzerine kararların alındığı toplantılarda, okurlarımız, gazetemize dair görüş, öneri, beklenti ve eleştirilerini de sundu.
KATLİAMDA ADI GEÇEN GENERAL EMEKLİ OLDU ◗ ANKARA TSK’da iki general sessiz sedasız görevden ayrıldı. Görevden ayrılmalar, Genelkurmay Başkanlığı’nın, düzenli olarak aylık güncellemeye başladığı personel istatistiklerini internet sitesinde yenilemesi üzerine ortaya çıktı. İki generalden birinin Genelkurmay Komuta Kontrol Daire Başkanı Tuğgeneral Salim Cüneyt Kavuncu olduğu öğrenildi. Kavuncu’nun başında bulunduğu birim, İnsansız Hava Aracı Heron’ların topladığı istihbaratı değerlendirmekle görevliydi. 34 köylünün yaşamını yitirdiği Roboski katliamında Heron görüntüleri de bu daire başkanlığınca izlendi. Emekliye ayrılan diğer ismin ise Bornova’daki Topçu Tugayı’nın Komutanı Tuğgeneral Erkan Atalay olduğu bildirildi. Uludere’de katliamın ardından İçişleri Bakanlığı’nın olayla ilgili raporları görüşülürken “Operasyondan yerel komutanlığın değil, üst komutanlıkların sorumlu olduğunun düşünüldüğü” bilgisi kamuoyuna yansımıştı.
17 Mart 2012
●
POLİTİKA
atılım 9
●
İçeride dışarıda tecridi kırmaya Kürt halkı ve yurtsever tutsaklar, tecride, inkar siyasetine ve operasyonlara karşı haftalardır açlık grevinde. Açlık grevindeki 900’ü aşkın tutsağa binlerce kişi dışarıda destek veriyor. ESP, destek açlık grevleriyle direnişi selamlarken, ilerici-sosyalist parti başkanları, devrimci-komünist örgütler Kürt halkıyla omuz omuza duruyor. ◗ İSTANBUL PKK ve PAJK’lı tutsakların “PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının düzeltilmesi, siyasi ve askeri operasyonların durdurulması, bütün tutsakların serbest bırakılması ve Kürt dili üzerindeki her türlü baskının son bulması” talepleriyle başlattığı süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemi yeni katılımlarla sürüyor. Aralarında, tutuklu BDP’li Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım ve Urfa Milletvekili İbrahim Ayhan’ın da bulunduğu eyleme, 900’ü aşkın tutsak katılıyor. Kürt halkı, tutsaklara Türkiye, Kürdistan ve Avrupa’nın çeşitli kentlerinde yapılan açlık grevleriyle destek veriyor. Amed, Batman, Ağrı ve Urfa’da başlatılan açlık grevi eylemleri dönüşümlü devam ediyor. İstanbul’da 50 tutsak yakını, süresiz-dönüşümsüz açlık grevine başladı. Avrupa’da ise açlık grevi eyleminin merkezi Strasbourg. Strasbourg’da onlarca kişi süresizdönüşümsüz açlık grevini sürdürürken, 10-11 Mart günü 150’den fazla dernekte 4 bini aşkın kişi iki günlük açlık grevi eylemi yaptı. Avrupa’daki açlık grevine bir destek de Türkiyeli devrimcilerden geldi. Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP)’den 4, Devrimci Cephe’den ise 1 kişi dönüşümlü açlık grevine başladı. Türkiyeli devrimciler, Kürt halkı ve PKK lideri Abdullah Öcalan ile dayanışma amacıyla Strasbourg’ta olduklarını söyledi. TUTSAK VEKİL IRMAK’A ZİYARET Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Emekçi Hareket Partisi (EHP) Genel Başkanı Sibel Uzun, Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Selma Gürkan, Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) Genel Başkanı Rıdvan Turan, Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Genel Başkanı Alper Taş ve Türkiye Komünist Partisi (TKP) MK Üyesi Hüseyin Karabulut, Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde açlık grevine giren Şırnak Milletvekili Selma Irmak ve diğer tutuklu kadınları ziyaret etti. Genel başkanlar, Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’nde
Polis fezlekeleriyle dava dosyası hazırlayan savcılar, buna MİT raporlarını da ekledi. ‘Devrimci Karargah’ adı altında yürütülen soruşturmada, MİT’in hazırladığı ‘Gizli’ ibareli rapor, mahkeme dosyasına eklendi. MİT tarafından hazırlanan raporda avukatlar, ‘kurye’ ilan edildi, özel yaşamın bütün ayrıntıları rapor edildi. MİT’in raporunda yer alanlardan bazıları, daha sonraki operasyonlarda tutuklandı. Konu ile ilgili olarak, MİT raporunda adı ve hakkında istihbarat bilgileri geçenler, Cezayir Restoran’da basın toplantısı düzenledi. Avukat Gülizar Tuncer, ilk defa bir MİT raporunun
TKP/ML davası tutsakları açlık grevinde
düzenledikleri basın açıklamasıyla, Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasını, Kürt kimliği üzerindeki yasakların son bulmasını istedi. EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, açlık grevine giren kadınları ziyaret ettiklerini belirterek, Irmak’ın aralarında bulunduğu kadınların eylemi sonlandırdığını, açlık grevini Çukurova’daki cezaevlerinde bulunan tutukluların devraldığını söyledi. EHP Genel Başkanı Sibel Uzun, “Demokratik kamuoyu ve demokrasi güçleri cezaevindeki direnişe destek sunmalıdır” dedi.
ESP’den açlık grevi eylemleri
YÜKSEKDAĞ: HÜKÜMET ADIM ATMALI ESP Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, başta Selma Irmak ve açlık grevinde olan tutuklularla dayanışma içinde olduklarını söyleyerek, “Devrimci tutsakların başlattıkları açlık grevi son noktaya gelindiğinin göstergesidir. Hapishanedeki tutuklular, direneceğiz, teslim olmayacağız mesajını verdi. İçeride ve dışarıda da direneceklerinin mesajını verdiler. Temel taleplerinin kamuoyu tarafından benimsenmesini ve sahiplenilmesini istediler” diye konuştu. Yüksekdağ, Kürt sorununun çözümü için hükümetin vakit
İçeride ve dışarıda süren açlık grevi eylemlerine, ESP Amed, Malatya ve İzmir il örgütlerinden açlık grevi eylemleriyle destek geldi. Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Amed ve Malatya il örgütleri “Ulusal inkara ve tecride son verilmesi, askeri ve siyasi operasyonların durdurulması, adil onurlu demokratik barış” talebiyle iki günlük destek açlık grevi eylemi yaptı. Amed’de ESP üyesi Jülide Ateş yaptığı açıklamada, AKP faşizmini protesto etmek ve devam eden açlık grevlerine destek olmak amacıyla 2 günlük açlık grevi başlattıklarını söyledi.
kaybetmeden adım atmasını istedi. SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan, Kürt sorununun çözümü için Öcalan’a uygulanan tecridin bir an evvel kaldırılmasını isteyerek, Kürt kimliği üzerindeki yasaklara son verilmesini istedi. ÖDP Genel Başkanı Alper Taş,”Kürt sorununun çözümü konusunda Öcalan ile yürütülen görüşmelere vakit kaybedilmeden tekrar başlansın” açıklamasında bulundu. TKP Merkez Komite Üyesi Hüseyin Karabulut da, Kürt tutsakların taleplerinin haklı olduğunu ve tutsaklarla dayanışmak için Amed’e geldiklerini söyledi.
DTK Divan Kurulu Başkanı Edip Yaşar, DTK Daimi Meclis üyesi Osman Özçelik, DTK Daimi Üyesi Seydi Fırat ve BDP Hakkari Milletvekili Esat Canan’ın da aralarında bulunduğu Demokratik Toplum Kongresi (DTK) heyeti de açlık grevinde bulunan ESP’lileri ziyaret etti. Ziyarette konuşan Edip Yaşar, ESP’nin açlık grevini selamladıklarını ve anlamlı bulduklarını söyledi. Malatya il binasında iki günlük açlık grevi eylemi yapan ESP adına açıklama yapan il başkanı Ayhan Yener, bugüne kadar tüm bunlara karşı mücadele ettiklerini hatırlattı, “Ulusal haklarımızı
PKK ve PAJK’lı tutsakların 15 Şubat’ta başlattıkları süresiz-dönüşümsüz açlık grevine, Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML) tutsaklarından destek geldi. TKP/ML tutsakları 2 haftalık dönüşümlerle süresiz-dönüşümlü açlık grevine başladıklarını duyurdu. Bütün hapishanelerden TKP/ML tutsakları adına İsmail Yılmaz eylemle ilgili yazılı bir açıklama yaptı. TKP/ML davası tutsakları olarak bu direnişin yanında oldukları belirtilen açıklamada, “Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi ve Kürt halkının içeride ve dışarıda geliştirdiği mücadeleyi destekliyor, haklı taleplerini sahipleniyor, iki haftalık dönüşümlerle süresiz dönüşümlü açlık grevi eylemimizi başlatıyoruz” dendi. Açıklamanın sonunda, eylemin talepleri şöyle sıralandı: “- A. Öcalan üzerindeki tecride son verilsin, sağlık, güvenlik, özgür haberleşme koşulları sağlansın! - Anadilde eğitim ve anadilde savunma hakkı tanınsın! - Kürt ulusal güçlerini, devrimci, demokratik kurum ve kişileri hedef alan devletin askeri ve siyasi saldırıları durdurulsun! - Kürt ulusunun kendi geleceğini tayin etme hakkı tanınsın!”
alana kadar, tecrit ortadan kalkana kadar mücadelemizi daha da büyüteceğiz” dedi. ESP İzmir İl örgütü de, BDP il binasında yapılan açlık grevi eylemine bir günlük açlık grevi eylemiyle destek verdi. ESP adına konuşan
‘Devrimci Karargah’ iddianamesi MİT’ten mahkeme tarafından delil olarak kabul edildiğini ve bu raporun kendilerine ulaştığını söyledi. Tuncer, “Söz konusu rapor, hiçbir akla ve mantığa uygun değildir. MİT, emniyet, savcılık ve mahkeme döngüsü içerisinde bir suç işlenmektedir. Konuyu yargıya taşıyacağız. MİT ve Emniyet hakkında suç duyurusunda bulunacak, savcılık ve mahkeme heyeti hakkında da HSYK’ya şikayet edeceğiz” dedi. Tuncer, raporda çok sayıda kişinin isminin geçtiğini, özel yaşamla ilgili
olarak akla hayale gelmeyecek ayrıntıların yer aldığını, kendi kızının doğum gününün bile raporda yer aldığını söyledi. 17.03.2011 tarihinde emniyete ulaşan söz konusu raporun 22.03.2011 tarihinde savcılığa gönderildiğini belirten Tuncer, bu tarihten sonra düzenlenen operasyonlarda, raporda adı geçen isimlerin olduğunu kaydetti. Av. Özcan Kılıç ve Mehmet Güneş’in MİT listesinden sonra tutuklandıklarını hatırlattı. MİT raporunda adı geçen avukatlardan biri de, Ercan Kanar. Toplantıda
konuşan Kanar, “İstanbul MİT Bölge Başkanlığı 102 sayfalık bir rapor hazırladı ve bu mahkeme dosyası içine sokuldu. MİT raporu ‘milli dedikodu teşkilatı’ gibi hazırladı. İftira suçu, yargıyı etkileme suçu, adil yargılamayı engelleme suçu, görevi kötüye kullanma suçu, ne ararsanız var” şeklinde konuştu. BDP Genel Merkez yöneticisi Şamil Altan da, MİT dosyasında adı geçen isimlerden. Altan, “Yarın cemaat gazetelerinde büyük puntolarla okuyabileceğimiz materyaller var bu raporda. ‘KCK
Erkan Salduz, “Kürt halkının sürdürdüğü mücadeleyi Batı’ya taşımak, Türk işçi ve emekçilerini bu sorunun çözümünde harekete geçirmek, sadece ESP’nin değil kendine devrimciyim, sosyalistim diyen herkesin görevidir” dedi.
Türkleri kullanıyor’, ‘teröristler BDP’ye sızdı’ gibi başlıkları görebilirsiniz. Cemaat-polis-MİT karşılıklı paslaşmalarla süreci yönetiyor” diye konuştu. HDK Yürütme Kurulu Üyesi Gülfer Akkaya, Tuncay Yılmaz’a kuryelik yapmakla suçlanıyor. Kendisini sosyalist feminist olarak tanımlayan Akkaya, “16 yıllık sevgilim Tuncay Yılmaz’ı hapishanede ziyaret etmemden daha doğal ne olabilir?” diye soruyor. Raporda adı geçen Toplumsal Özgürlük Partisi Girişimi Sözcüsü Halil Elçi ve Türkiye Gerçeği Dergisi yazarı ve HDK Meclisi Üyesi Bülent Parmaksız da komplolara dikkat çekti. (ETHA)
BÜYÜTEÇ soner çiçek
“Gülmek; bir halk gülebiliyorsa gülmektir” Sosyalist yurtseverler Edip Cansever’in bu dizesiyle gerekçelendirmişti başlattıkları açlık grevini. Halkıyla gülen sosyalist yurtseverler, kitlesel gruplarla bedenlerini açlığa yatıran Kürt halkımızla açlığı da paylaşmak için 10-11 Mart tarihlerinde, süren açlık grevlerine destek ve dolayısıyla taleplerine sahip çıkmak için eş zamanlı olarak Amed’de ve Malatya’da iki günlük açlık grevi yaptılar. Bilinir ki, açlık grevleri, bedenlerin dışında hiçbir mücadele aracının kullanılamadığı mekanlarda gündeme gelir. Bu yüzden daha çok zindanlar tanıklık etmiştir açlık grevlerine. Kürt halkımıza dönük saldırıların yoğunlaştığı bu dönemde yine ilkin zindanlarda yakıldı işaret fişeği. Yüzlerce yurtsever devrimci tutsak, süresiz dönüşümsüz açlık grevine başladı. Ardından ‘dışarısı’ bu çığlığa ses verdi. Ne de olsa, ‘KCK davası’ adı altında binlerce Kürt’ün tutuklanmasıyla, ülke açık bir cezaevine dönüştürülmüştü. Birçok merkezde açlık grevleri başlatıldı. Kürt halkımız, başta ulusal önderliği üzerindeki tecridin kaldırılması olmak üzere, şirazesinden çıkan tutuklama terörünün sona erdirilmesini talep ediyor. Açlık grevleri ‘dışarısı’ bakımından artık klasik rolünün ötesinde bir anlam kazanıyor. Sömürgeciliğin geçtiğimiz yazdan beri dozunu arttırdığı saldırıları karşısında sokakları tutan Kürt halkımız şimdi de sokakların yanı sıra parti binalarını da birer mevziiye çeviriyor. Kürdistan’da şimdi de açlık taburları yola koyuluyor. Tecrit ve tutuklamalarda somutlaşan devlet terörü karşısında zindanların direnişini selamlayan Kürt halkımızın bu çığlığına, sosyalist yurtseverlerin bigane kalması düşünülemezdi. Hiç kuşkusuz bu koşullarda iki gün süren bir açlık grevini değerli kılan süresi değil, sembolik önemidir. Sosyalistlerin, açlık grevlerinin temel talebi olan tecrit saldırısını mevzileri çoğaltarak yanıtlaması, bu bakımdan batıda kimi merkezlerde sosyalistlerin de açlık grevi mevzilerini güçlendirmesi ya da yeni mevziler açması oldukça anlamlıdır. Keza, aralarında ESP ve SDP’nin de olduğu 6 sosyalist, ilerici partinin genel başkanlar düzeyinde Amed’de E Tipi Hapishanesi’nde açlık grevcilerini ziyaret etmeleri de aynı anlamı taşır. Genel olarak bu eylemin başarı ölçütü buradadır. Tecridin kırılma olanağı da burada yatar. Ulusal demokratik öncünün yörüngesinin dışına taşan eylem hattı bu bakımdan elzemdir. Sosyalist yurtseverlerse mevzi çoğaltma ihtiyacı bir yana, halkının yanı başında olmak, açlığına ve duygularına ortak olma ihtiyacından hareketle bu eylemi kararlaştırdılar. Sosyalist yurtseverlerin ESP’de yapılan açlık grevlerinden önce, gerek BDP’den doğru süren, gerekse KESK’in yine iki günlük açlık grevlerine gerçekleştirdikleri ziyaretler eş duygu zeminini güçlendirirken, bizzat yapılan açlık grevi ise bunu pekiştirmiştir. Açlık grevinde gerçekleştirilen ziyaretler ve paylaşılan duygular, eylemin hedefine ulaştığının ilk ve en önemli göstergesi oldu. Eylem öğretir. Bu gerçek, sosyalist yurtseverlerin iki günlük açlık grevinde çok daha berrak bir şekilde ortaya çıkmıştır. Kolektif ortamın öğretici, geliştirici yanlarının yanı sıra canlı, verimli tartışmalar ve çoğu ilk kez bu eylem biçimiyle tanışan açlık grevcilerinin son derece coşkulu hali, eylemin bu bakımdan da başarısının göstergesiydi. Kısacası dayanışma, duygu birliği ve deneyim, sosyalist yurtseverler bakımından bu eylemin kodları olmuştur.
Emet’te Kürt işçilere linç girişimi
“Ahmet’in katili Nevzat Arık’tır” Kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları, 363’ncü Cumartesi oturma eyleminde Ahmet Şahin’in dosyasını açıkladı, Şahin’in kaybedilmesinden sorumlu olarak gördükleri dönemin Lice İlçe Jandarma Komutanı Nevzat Arık’ın yargılanmasını istedi. Diyarbakır’ın Lice İlçesi’ne bağlı Sine Köyü’nde yaşayan Ahmet Şahin, 18 Mart 1993 tarihinde Diyarbakır’a giderken Hazro girişinde askerler tarafından gözaltına alındı. Lice Jandarma Karakolu’nda gözaltında olan kişiler serbest bırakılınca, Ahmet Şahin’in aynı karakolda olduğunu haber verdi. O günlerde Lice Yatılı Bölge Okulu’nun bir bölümü askerler tarafından sorgu merkezi olarak kullanılıyordu. Bu okulun öğrencilerinden İsmail Demirci, Ahmet Şahin’in akrabasıydı. Demirci, Şahin’i askerlerin arasında, elleri arkadan kelepçeli, yüzü
kan içinde bir minibüse bindirilirken gördü ve ailesine haber verdi. Aile, Diyarbakır DGM’ye başvuruda bulundu. DGM, 20 Nisan 1993 tarihli yazısında aileye, “Ahmet Şahin, 22 Mart 1993 tarihinde gözaltına alındı. 27 Mart 1993 tarihinde mevcut durumuna sabit ikametgaha rapten serbest bırakıldı” dedi. İMZA SAHTE ÇIKTI Ancak söz konusu belgenin altında imzası olan savcının o tarihte izinli olduğu ortaya çıktı. Ayrıca 27 Mart, Ramazan Bayramı’nın hemen bitimindeki cumartesi gününe denk geliyordu. Aile, uzun bir resmi tatilde Şahin’in Lice’de savcılığa çıkartılıp serbest bırakılmasını inandırıcı bulmadı. Cumartesi Anneleri, “Ahmet Şahin’in kaybedilmesinden Lice İlçe Jandarma Karakolu Komutanı Nevzat
Arık’ı sorumlu tutuyor, yargılanmasını istiyoruz” dedi. İHD Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına açıklama yapan Ezgi Üçşahinler, Arık’ın döneminde Lice ve Hazro’da çok sayıda insanın kaybedildiğine dikkat çekti, “Bu kayıplardan Kamil Gündoğan’ı sormak için karakola giden babasına, ‘Evet oğlunu ben öldürdüm, çöplüğe attım’ diyecek kadar pervasız olan bu subay, albay rütbesiyle emekli olduktan sonra MHP’nin 24. dönem Kayseri milletvekili adaylarından biri oldu” dedi. ‘NEDEN KORKUYORSUNUZ’ Eylemde kayıp yakınları da söz aldı. Eşi Nihat Aydoğan’dan 31 Kasım 1993 tarihinden bu yana haber alamayan Halime Aydoğan, medyaya tepki gösterdi, “Buraya gelip çekiyorsunuz, ama yayınlamıyorsunuz. Neden kor-
◗ İSTANBUL
kuyorsunuz“ dedi. Geçtiğimiz günlerde Meclis bünyesinde oluşturulan alt komisyona ifade için çağrıldığını anımsatan kayıp Kenan Bilgin’in ağabeyi İrfan Bilgin, “O komisyondan resmen iğrendim. Komisyondaki milletvekilleri kafalarındaki art niyetlerden kurtulmadıkları sürece o komisyondan bize fayda
gelmez. BDP’li vekillerin verdikleri bütün önergeler AKP’liler tarafından reddediliyor” diye konuştu. Eylemde son olarak, 21 Mart 1995 tarihinde gözaltına alınarak işkence ile öldürülen Hasan Ocak’ın ağabeyi Hüseyin Ocak söz aldı. Ocak, 12 Mart Gazi, 16 Mart Beyazıt katliamlarını hatırlattı. (ETHA)
Kütahya’nın Emet İlçesi’nde bir inşaatta çalışan Kürt işçiler, kalabalık bir grubun saldırısına uğradı. İlçedeki sağlık ocağına sığınan Kürt işçilerin, çevrede toplanan binlerce kişi tarafından taşlandığı bildirildi. Kütahya Emet’te bir binanın şantiyesinde kalan 30 kadar Kürt işçi, sayısı yüzü geçen bir grubun saldırısına uğradı. Saldırgan grubun Kürt işçilere karşı provokatif bilgiler yayarak, çok sayıda kişinin şantiye önüne yığılmasına neden olduğu bildirildi. Sağlık Ocağı’na sığınan işçiler, burada toplanan binlerce kişi tarafından taşlanmaya başladı. Polis ve asker tarafından linç saldırısını engellemek için barikat kurulduğu öğrenilirken, atılan taşlardan dolayı polis ve askerlerin de yaralandığı bildirildi. İşçilerin durumuna ilişkin ise herhangi bir bilgi alınamadı. İlçedeki gerginlik bir süre daha devam etti. İlçeye çok sayıda takviye polis ve asker ekibinin gönderildiği öğrenildi. Olayın görgü tanıkları, işçiler için ciddi önlem alınmaması durumunda işçilerin linç edilebileceğini bildirdi. (ETHA)
10
atılım
●
KARDEŞÇE Faşizmin güncelliği Irkçı hezeyanlarla örülü bir kitabın resmi kurumlar aracılığıyla dağıtılması faşizmin güncelliğine işaret ediyor. Bu bir alarm zilidir. Rejimin nasıl bir ‘nesil’ yetiştirmek istediği bu örnekte somutlanıyor. Faşizm günceldir, çünkü faşizmin sosyo-kültürel yapısının harcı, farklı olana, itiraz edene, alternatif sunana tahammülsüzlükle karılıdır. Faşizm günceldir, çünkü bu ‘kötülük’ hali uyuşturucu bağımlılığı gibi her defasında daha çok alıcı bulur, damarlara zerk edildikçe ekti alanını genişletir. Ta ki “altın vuruş”a dek! Faşizm günceldir, çünkü faşizmin, sığlığın toplumsal ortalamaya dönüştüğü yerde, aklın tutulduğu, kalbin
sami özbil nasırlaştığı, merhamet duygusunun yitirildiği koşullarda filizlenir ve varlığını sürdürür. Yıkımlar, ödeşilmemiş yaslar, aşılmamış travmalar onun av sahasıdır. Ve elbette egemenler başka türlü yönetemedikleri için bu en katı, ceberrut yönetme biçimine başvururlar. İşleri kolay olsa halk kitlelerini başka metotlarla “gütmeyi” isterler. Faşizmin, siz gökyüzünün uçsuz bucaksız olduğunu, herkesin kendi göz ve kalp menziline göre ona bakabileceğini söylediğinizde, ceberrut bir “hayır” narasıdır. Gökyüzü sadece iktidardakiler için sınırsızdır. Size gözbağlarını uygun görürler sadece. Bir de sütçü beygirlerinin göz siperlerini.
Faşizm günceldir, çünkü rejim çıkmazdadır. Sadece rejim mi; makro planda bu asalak, bütün bütüne gereksiz sistem çıkmazdadır. Peri masallarına, Çin işkencesini aratmayan sığ tekrarlara rağmen sistemin eğilimi, o sisteme bağlı çalışan işbirlikçi rejimlere doğru daralmadır. Faşizmin kendisini sürdürebilmek amacıyla biriken öfkeyi toplumsal kırılma noktalarına, gerici iş savaş yataklarına, ırkçılığa, dinsel düşmanlığa başvurur, bunu kışkırtır. Faşizmdeki “kaynaşmış kitle” retoriği bir cemaat halini-duygusunu işaret eder, çağrıştırır. Orada, o cemaat halinde “biz bize benzediğimiz” kadar güvende oluruz! Yabancı olan her şey tehlikeli ve potansiyel düşmandır. Kürtler, eşcinseller, Aleviler, devlet İslamı dışındaki Müslümanlık tarifleri tamamen böyledir. Dolayısıyla, bunlara karşı koymak için faşizm
POLİTİKA
17 Mart 2012
●
kitleleri sokağa sürer. Faşizmin korku saçan bu başlıkları çoğaltıp Gobbels’e rahmet okutan tatlı dil demogojisiyle harmanlayarak kendisini modife eder. Faşizm günceldir ve bu nedenle rejim kendi kurumsal karakterini yukarıdan aşağıya halk kitlelerine içermeye çalışır. Toplumsal demokratik bilinç yoksunluğu ve ortalama gerilik, faşizmin argümanlarına zemin hazırlar. En aptalca tezler bile bu ortamda alıcı bulabilir. Çünkü rejim, halkın travmalarını, korkularını kışkırtarak kendisinin vazgeçilmezliğini kitlelere benimsetmeye çabalar. Kartal’daki liselerde dağıtılan, deşifre edildiği için basına yansıyan Yunus Zeyrek imzalı “Bu Dosyayı Kaldırıyorum” adlı kitabın arka planı tekçi, totaliter, halkın nesneleştirildiği rejimin ideolojisinde yansımasını bulur. Açık olan şudur: sistemin neresine
bir çentik atılsa faşizmin bütün ideolojisi kanlı bir irin gibi oradan sızar. Faşizmin güncelliği asıl olarak devrimin güncelliğine de işaret eder. Çünkü ortaca bir toplumsal eşik vardır ve onun aşılması da mümkündür. Faşizm bu nesnel zemine direndiği için geleceksizdir! Marxizmin kurucu isimlerinin de işaret ettiği gibi devrim mücadelesi karşı devrimi de büyüterek gelişir. Belirli çıkarların etrafında kümelenmeler olması olağandır. Faşizmde sıkıştıkça o zehirini akıtır, tenezzül eşiğini iyice düşürür ve sırlarını döker. Her şey hızla siyasallaşır. İşin bu yanı iradelerden bağımsız bir nesnelliktir. Ama onun yıkılması, işlemez hale getirilmesi de büyük oranda özgürlük ve devrim mücadelesinin kitleleri sarması ile olanaklıdır. Bir devrim ihtimaliyle, devrimin zafere taşınması arasında ise sanıldığından daha kısa bir mesafe vardır.
Özgürlük ve eşitlik için Newroz’a Özgürlüğün, kardeşliğin ve dirilişin sembolü Newroz’un ilk ateşleri yanmaya başladı. Kürt halkı ulusal inkara, imhaya ve tasfiyeci saldırılara karşı görkemli kutlamalara hazırlanıyor. 18 Mart’ta Amed ve İstanbul’da özgürlük ateşi yükselecek. Milyonlar özgürlük ve eşitlik isteyecek. “Ya özgürlük ya özgürlük” şiarıyla Newroz’u karşılamaya hazırlanan Kürt halkı, sokaklarda Newroz ateşlerini yakmaya başladı. Newroz’un kalbi 18 Mart’ta Amed’de atacak. Kürt halkı 18 Mart’ta Amed ve İstanbul’da görkemli kutlamalar yaparak sömürgeci rejime ve tasfiye politikalarına yanıt vermeye hazırlanıyor. AMED’DE HAZIRLIKLAR SÜRÜYOR Amed Newroz kutlaması için Tertip Komitesi üyeleri, BDP Amed Milletvekili Nursel Aydoğan ve Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in katılımıyla Ofis AZC Plaza önünde basın açıklaması yaptı, Newroz bildirileri dağıttı. Nursel Aydoğan, tüm Amed halkını “Özgürlük şarkılarını söylemeye, Newroz halayları çekmeye, siyasi taleplerini dillendirmeye çağırıyoruz” dedi. Amed Newroz’unun hazırlıkları sürerken, Özel Yetkili Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, tartışılacak bir karar aldı. BDP’nin “An Azadî, An Azadî (Ya Özgürlük, Ya Özgürlük)” yazılı olan afiş ve el ilanlarını yasakladı. Mahkeme, Terörle Mücadele Kanunu’nun 6. maddesine dayandırdığı yasaklama ve toplatma kararında, “An Azadî, An Azadî (Ya Özgürlük, Ya Özgürlük)” ibaresi ile PKK’nin “yeni direniş hamlesinin benimsendiğini” savundu. NEWROZ ATEŞLERİ YANMAYA BAŞLADI Öte yandan, Newroz ateşleri Amed, Yüksekova, Van Bostaniçi’nde ve Adana’da yakıldı. Amed’de ilk Newroz ateşi merkez Yenişehir İlçesi’ne bağlı Seyrantepe Semti’nde yakıldı. BDP Yenişehir İlçe
Örgütü tarafından organize edilen Newroz kutlamasına çok sayıda kişi katıldı. Yakılan ateş ile birlikte davul zurna eşliğinde halay çekildi, sloganlar atıldı. Kutlama, havai fişek gösterisi ile sona erdi. Merkez Kayapınar İlçesi Gaziler Mahallesi’nde de bir araya gelen yüzlerce yurttaş, Newroz ateşini yaktı, kutlama yaptı. Yüksekova’da ilk Newroz ateşi, Esentepe Mahallesi’nde havai fişekler eşliğinde yakıldı. Topladıkları tekerlekleri ateşe veren gençler, sloganlarla kutlama yaptı. 12 Mart akşamı ise Orman Mahallesi’nde ateşler yakıldı. Yüzlerce kişi, kar yağışı altında PKK bayrakları ve sloganlarla yaktığı ateş etrafında bir araya geldi. Van’ın ilk Newroz ateşi ise Bostaniçi (Sixké) Beldesi’nde yakıldı. BDP belde binası önünde bir araya gelen yüzlerce kişi, Kürt sorununun çözümünü haykırdı. Şırnak’ın Cizir (Cizre) İlçesi’nde de Newroz ateşi binlerce kişi tarafından yakıldı. Adana merkez Seyhan İlçesi İsmetpaşa Mahallesi Mithatpaşa Caddesi’nde Newroz Bayramı’nı kutlamak amacıyla bir araya gelen gençler, yolda ateş yakarak eylem gerçekleştirdi. Öcalan ve PKK lehine slogan atan gruba, polis gaz bombalarıyla saldırdı. Kitle, polise taşlarla karşılık verdi. HDK İSTANBUL NEWROZ’UNA HAZIR 18 Mart’ta bir diğer görkemli kutlamanın yapılacağı yer ise İstanbul. Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Kazlıçeşme’de yapılacak olan İstanbul Newroz mitingi için Abdi İpekçi Spor Salonu önünde saat 10:00’da toplanacak. ESP Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın da İstanbul Newroz’una katılacağı bildirildi.
ÖCALAN, TANIK OLARAK DİNLENİLMESİNİ İSTEDİ ◗ İSTANBUL PKK Lideri Abdullah Öcalan, Asrın Hukuk Bürosu’na bir mektup göndererek, savunmasını üstlenen avukatların tutuklanmasına ilişkin tanık olarak dinlenmesini istedi. Türkiye’nin birçok ilinde 22 Kasım 2011 tarihinde “KCK” adı altında eş zamanlı olarak gerçekleştirilen operasyonlarda 36 avukat tutuklanmıştı. Gözaltı ve mahkeme süreçlerinde avukatlara, İmralı Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yaptıkları görüşmeleri “örgüte iletmek” suçlamaları yöneltilmişti. Öcalan, tutuklanan avukatlara ilişkin bir mektup kaleme alarak, davada “tanık olarak dinlenmesini” istedi. Tutuklu 36 avukatın savunmasını üstlenen bir grup avukat, 29 Şubat tarihinde Çağlayan’da bulunan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak, soruşturma kapsamında Öcalan’ın tanık olarak dinlenmesi için talepte bulundu. Ancak avukatlara herhangi bir yanıt verilmiş değil. Aralarında avukat Ercan Kanar, Gülizar Tuncer, Bahri Bayram Belen’in de bulunduğu 8 avukat savcılığa teslim ettikleri dilekçede, soruşturmanın odağında Öcalan’ın olduğunu ifade ederek, “Maddi gerçeğin araştırılması açısından, suçlamalarla ilgili Abdullah Öcalan’ın beyanları önem taşıyacaktır” denildi. Avukatlar, 3 Şubat 2012 tarihinde Asrın Hukuk Bürosu’na Öcalan’ın gönderdiği mektupta kendisinin de talebinin olduğunun altını çizdi. Öcalan ise avukatlarına gönderdiği mektupta, bu talebini üç başlık altında şöyle sıralıyor: “İddia edildiği gibi avukatlar eğer ‘önderlik komitesine’ bağlı olarak çalışmışlarsa başta benim ifadem alınması gerekir. Şimdiye kadar savcı benim ifademe başvurmamıştır. Savcının hayli kapsamlı suç iddiaları, direk şahsımı hedeflemektedir. Dolayısıyla, tüm bu iddialara ilişkin olarak başta beni sorgulaması gerekir. Tamamen T.C’nin ilgili yöneticilerinin kontrol ve izniyle yürütülen avukat görüşmeleri yasaldır ve gizli örgütle, hele hele eylemsel talimatlarla ilişkilendirilmesi tamamen bir hukuk garabeti ve siyasi komplodur.”
8 KADIN GERİLLA ÇIĞ ALTINDA HAYATINI KAYBETTİ
DTK’dan Kürt kimliği kampanyası ◗ AMED/İSTANBUL Demokratik Toplum Kongresi (DTK) 6. Dönem 7. Daimi Meclisi toplantısı, 11 Mart’ta toplandı. Meclis, güncel gelişmeler, ulusal birlik, anayasa çalışması ve tecrit konularını ele aldı. DTK, yeni anayasa yapım sürecinde Kürt halkının statüsünün, kimliğinin, dilinin önündeki engellerin kaldırılması ve anayasal güvence altına alınması için imza kampanyası başlatacağını duyurdu. Toplantının ardından DTK Daimi Meclisi’nden yapılan yazılı açıklamada, “Halkların baharına dönüşen bu çağda Kürtlerin ulusal birlikteliğinin giderek daha fazla anlam ve önem kazandığı” belirtildi. DTK, “Kürt ulusal birliğinin güçlenmesi temel önceliklerimiz arasındadır” dedi. Ankara’ya “Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve diyalog ve müzakereler sürecinin yeniden başlatılması” çağrısı yapan DTK Daimi Meclisi, Pozantı Cezaevi’nde TMK mağduru Kürt
çocuklarına yönelik işkenceyi de hatırlatarak “Bu saldırıyı nefretle kınıyoruz. Adalet Bakanı başta olmak üzere tüm sorumlular istifa etmeli ve derhal yargı önüne çıkarılmalıdır” dedi. Milletvekilleri dahil çok sayıda tutuklunun açlık grevinde olduğunu da hatırlatan DTK, “Açlık grevleri tehlikeli sonuçlara varmadan tutukluların talepleri kabul edilmelidir” çağrısı yaptı. DTK, Gazi katliamı, Qamışlo ve Halep’çe katliamlarını da kınayarak, yaşamını yitirenleri andı. Açıklamada, halkların 2012 Newroz’u da kutlandı. DTK yakın dönem programını da açıkladı. Buna göre, 7 Nisan’da “Faili Meçhul Cinayetler ve Kayıplar Çalıştayı”, 28-29 Nisan’da “Demokratik Özerklik Çalıştayı”, 5-6 Mayıs’ta “Demokratik Özerklikte Ekonomi Sempozyumu”, 15-20 Mayıs’ta da “Anadilde Eğitim Konferansı” yapılacak.
Amed ve İstanbul Newroz’una çağrı KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, bu yıl Kürtler açısından resmi olarak 18 Mart’ta başlayacak olan Newroz kutlamalarına geçen yılları aşan düzeyde katılım gösterilmesi çağrısında bulundu. Karayılan, özellikle Amed ve İstanbul’daki kutlamaların önemine dikkat çekti. ANF’ye konuşan Karayılan, “Her iki yerde de mesaj içerecek düzeyde bir başlangıç olacaktır. Özellikle Amed Newroz’una katılım, Newroz’un rengini belirlemektedir. Yani, Amed Newroz’u halkının birliğini, gücünü ve çözüm perspektifini yansıtma açısından belirleyici ve önemlidir. Aynı şekilde Kürt halkının Türkiye’ye bakışını, Türkiye halkıyla ortak projesinin hem Türk hem de Kürt halkına sunulması açısından İstanbul Newroz’u da önemli olmaktadır. Bu açıdan başlangıcın her iki alanda yapılacak olması gerçekten çok önemlidir. Bu nedenle halkımızın özellikle Amed ve İstanbul Newroz’una güçlü katılması ve başlangıcı çok güçlü bir biçimde yapması, Newroz’un diğer günlerini de belirleyecektir” dedi. 2012 yılının Kürtler açısından önemli bir yıl olduğunu söyleyen Karayılan, 2012 Newroz’nun da bu açıdan önemli bir toplumsal eylemlilik süreci haline gelmesi gerektiğini belirtti.
◗ BEHDİNAN HPG Anakarargah Komutanlığı, Kandil bölgesinde 8 kadın gerillanın çığ düşmesi sonucu yaşamını yitirdiğini duyurdu. HPG, rahatsızlanan Ferhat Koçer kod adlı Sabri Açıkça isimli gerillanın da tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak yaşamını yitirdiğini açıkladı. HPG şöyle dedi: “4 Mart günü Medya Savunma Alanları’na bağlı Kandil alanının Dola Koke mıntıkasında çığ düşmesi sonucu görevde bulunan 8 yoldaşımız şehit düşmüştür. Değişik birliklerden gelen yoldaşlarımızın katılımıyla yapılan kurtarma çalışmalarına rağmen, ağır kış koşullarından kaynaklı arkadaşlarımız kurtarılamamıştır.” HPG’nin verdiği bilgiye göre çığ düşmesi sonucu yaşamını yitiren gerillaların kimlik bilgileri şöyle: Amed Serdoz kod adlı Zeynep Ulaş, Beritan Şafak kod adlı Hülya Gök, Doza Welat kod adlı Rozerin Bilici, Meysa Sipidar kod adlı Someyi Sofizade, Nuda Dilara kod adlı Sümeye Polat, Rengin Şinda kod adlı Şehdiya Zeyrik, Ruken Çayan kod adlı Nuran Bellier, Zemyan Gilidağ kod adlı Fatma Çete. HPG, “Yaşanan şahadetler HPG olarak, her türlü direnişi göğüsleyen, her koşul altında görev kutsallığı ve bilinciyle hareket eden yoldaşlarımızın izinde kararlı yürüyüşümüzün andı olacaktır” dedi. (ANF)
ÇEVİK KUVVETE YÖNELİK EYLEMİ HPG ÜSTLENDİ
Devlet Uğur’u ‘orantılı güçle’ katletmiş! ◗ AMED Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 2. Dairesi, polis tarafından infaz edilen Uğur ve babası Ahmet Kaymaz davasını kabul etti. AİHM, Türkiye’ye olayla ilgili sorular sordu. Türk devleti yaptığı savunmada “orantılı güç” kullanıldığını iddia etti. Uğur Kaymaz ve baba Ahmet Kaymaz, 21 Kasım 2004’te Mardin Kızıltepe’deki evlerinin önünde polisler tarafından infaz edildi. 12 yaşındaki Uğur’a 13, baba Ahmet Kaymaz’a ise 8 kurşun isabet etti. Olayla ilgili 4 polis hakkında Mardin Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Ancak davada katil polisler hakkında beraat kararı verildi, yargıtay kararı onadı.
Avukatlar davayı AİHM’e taşıdı. Davayı kabul eden AİHM, Türkiye’ye yönelttiği sorularda, Uğur ve babasının öldürülmesinin son çare olup olmadığını, haklarında yakalama ya da tutuklama kararı olup olmadığını, orantılı bir güç kullanıp kullanılmadığını sordu, soruşturma ve yargılamaya ilişkin bütün belgelerin ve olaya karışan kolluk kuvvetleri hakkında yapılan işlemlerin bir kopyasını istedi. DEVLET CİNAYETİN ARKASINDA Türkiye, AİHM’e yaptığı savunmada, Uğur ve Ahmet Kaymaz’ın “Terörist faaliyetler içinde olduklarının tespit edildiğini”, “Ahmet Kaymaz’ın
5, Uğur Kaymaz’ın 8 kez ateş ettiğini” ileri sürerek, cinayetin arkasında durduğunu bir kez daha gösterdi. Polislerin arama kararları bulunduğuna işaret edilen savunmada, gerekli tedbirleri aldığı sırada Ahmet Kaymaz’a ait evin önüne silahlı 2 kişinin bir kamyon vasıtasıyla geldiğinin tespit edildiği ileri sürüldü. Savunmada, Kalaşnikof marka silahlar, el bombaları ve 4 adet şarjör bulunduğu iddia edildi. Polisin “Teslim olun” çağrısına Ahmet ve Uğur Kaymaz’ın ateşle karşılık verdiklerini, polislerin de hızlı davranmak zorunda kaldıklarının anlatıldığı savunmada, Uğur’un 13, babası Ahmet Kaymaz’ın 8 kurşunla öldürülmesinde “orantılı güç kullanıldığı” iddia edildi.
◗ BEHDİNAN İstanbul’un Beyoğlu İlçesi’ne bağlı Sütlüce Beldesi’nde Çevik Kuvvet aracına yönelik olarak düzenlenen eylemi HPG üstlendi. HPG Basın İrtibat Merkezi (HPG-BİM), 15 polisin yaralanmasına yol açan saldırıyı üstlendi. HPG-BİM, “1 Mart günü saat 09.00 sularında İstanbul’un Beyoğlu İlçesi’ne bağlı Sütlüce beldesinde çevik kuvvet aracına yönelik olarak gerçekleştirilen eylem, bir birimimiz tarafından gerçekleştirilmiştir” dedi. Saldırıda, 15 özel harekat polisinin yaralandığını hatırlatan HPG-BİM, “Bu eylem, siyasi ve askeri soykırım operasyonlarının aralıksız devam etmesine karşılık gerçekleştirilmiştir” dedi. (ANF)
17 Mart 2012
●
DÜNYA
atılım 11
●
Sokağa çıkma sırası İspanya’da Ekonomik krizi bahane eden kapitalistlerin, işçi sınıfının kazanılmış haklarına yönelik saldırıları sürüyor. Yunanistan’dan sonra İspanya’da da emekçiler, krizin faturasını ödememek için sokaklara döküldü. İspanya’da hükümetin krizden çıkmak için uygulamaya çalıştığı kemer sıkma politikalarına karşı işçiler meydanlara çıktı. 29 Mart’ta genel grev kararı alan ülkenin iki büyük sendikası CC.OO. ve UGT, iktidardaki sağcı hükümetin, ekonomik krizi atlatmak için çıkarmak istediği iş reformuna karşı ülkedeki 60 kentte gösteri düzenledi. CC.OO. ve UGT sendikaları, hükümetin yapmak istediği iş reformunu “Demokrasi tarihinde işçilere yönelik en agresif hamle” olarak değerlendirdi.
diyorlar, oysa kapitalizm”, “Genel grev, genel grev...” şeklinde pankartlar açıldı ve sloganlar atıldı. Madrid’deki gösterilere katılan Jose Manuel adlı bir işçi, “Tüm önlemler yüksek sınıfı değil alt sınıfı, normal, işçi insanları etkiliyor. İnsanlar artık krizin bahane edilip sosyal, sendikal, hukuki haklarını kaybetmekten bıktı. Eğer hükümet geri adım atmazsa, büyük olasılıkla daha fazla insan sokaklara dökülecek. Müzakere masasına oturmak zorundalar” dedi.
“EKMEK YOKSA BARIŞ DA YOK” “Faydasız ve etkisiz iş reformuna hayır, haklarını ve kamu hizmetlerini savun” yazılı pankart altında yapılan Madrid’deki gösterilerde, “Ekmek yoksa barış da yok”, “Kral ve din adamlarına da tam kesinti”, “Sosyal paktı bozuyorsunuz”, “Buna kriz
İŞTEN ÇIKARMALAR KOLAYLAŞACAK Hükümetin “tarihi bir reform” olarak sunduğu iş reformu ile işten çıkarılmaların artık daha kolay ve işveren için daha ucuza mal olacağı belirtiliyor. Mevcut yasaya göre sabit sözleşmeli bir işçinin işten çıkarılması halinde tazminat olarak yıl başına 45 iş günü ve maksimum 42 aylık maaş verilirken, reform paketinde bu, yılda
33 iş günü ve maksimum 24 ay maaşa indiriliyor. İspanya, yüzde 25 oranını bulan ve 5 milyonu geçen işsiz sayısı ile AB ülkeleri arasında işsizlik sorununun en çok yaşandığı ülkelerin başında geliyor. Öte yandan, Brüksel’de toplanan AB ülkeleri, Madrid yönetimine bütçe disiplinine uyma baskısı yaptı. İspanya Başbakanı Mariano Rajov, bütçe açığını AB’nin istediği seviyeye çekemeyeceğini itiraf etti. YUNANİSTAN SADECE ZAMAN KAZANDI Yunanistan hükümeti, troyka ve özel alacaklılar arasında yaptığı anlaşma gereği, GSYİH’nın yüzde 160 olan borçlarını 2020’ye kadar yüzde 120’ye indirmesi gerekiyor. Bu anlaşma, söylentilerin aksine ülkeyi kurtaramazken, uluslararası finansal kuruluşlar Yunanistan’a karşı açıklamalara devam ediyor. Moody’s Yatırımcı Servisi, uluslararası alacaklılarla anlaşmasından sonra dahi Yunanistan’ın
KAMU BORCU AVRUPA’NIN DIŞINA ÇIKTI 2008 yılında başlayan ekonomik kriz etkisini sürdürürken, Avrupa’dan sonra Japonya da krizin girdabına girdi. Ocak ayında rekor düzeyde cari açık verdiğini açıklayan Japonya maliye bakanlığı, ülkenin son üç yılda ilk kez açık verdiğini kaydetti. Bakanlık, 437 milyar 300 milyon yen (9,5 milyar TL) tutarındaki açığı, enerji ithal etmenin yükselen maliyetine bağlıyor. Ancak uzmanlar, farkın bu kadar açılmasında ihracatın hız kesmesinin etkili olduğunu belirtiyor. Cari açığın duyurulmasının ardından yen, dolar karşısında değer kaybetti. Son olarak ekonomik krizin derinleştiği dönemde 2009 Ocak ayında cari açık veren ülke, o dönemde şu anki açığın sadece üçte biri oranında açık vermişti.
İsrail siyonizmi, Gazze Şeridi’nde yine katliam yaptı. Mısır meclisi, siyonist devletle ilişkileri gözden geçirecek tarihi bir metne imza attı.
MISIR MECLİSİNDEN TARİHİ KARAR İsrail’in Filistin topraklarında saldırıları yeniden tırmanırken, Mısır meclisinin alt kanadından tarihi karar çıktı. Mısır meclisinin alt kanadı, hükümete “düşmanıyla ilişkilerini gözden geçirmesi” çağrısı yapan metni onayladı. Mısır meclisinin alt kanadı olan avam kamarası, İsrail diplomatlarının sınır dışı edilmesi ve gaz sevkıyatının durdurulması çağrısı yaptı. Halk meclisinde yapılan oylamada, “İsrail diplomatlarının sınır dışı edilmesi ve İsrail’deki Mısırlı diplomatların geri çağrılmasını” içeren metin kabul edildi. Metinde, “Mısır, Mısır’ın ve Arap ulusunun baş düşmanı olarak tanımladığımız siyonist oluşumla hiçbir zaman dost, ortak ya da müttefik olmayacak” denildi. Metinde ayrıca, Mısır hükümetinin İsrail ile tüm ilişkilerini gözden geçirmesi istendi. FİLİSTİN DAVASINA İHANET ANLAŞMASI Mısır ve İsrail, 1979 yılında Camp David anlaşması imzalamıştı. Mısır devlet başkanı Enver Sedat ile İsrail başbakanı Menahem Begin arasında, 12 gün süren gizli pazarlıkların ardından imzalanan anlaşmaya göre; “İsrail, Sina Yarımadası’ndan çıkacak, buna karşılık Mısır İsrail’i resmen tanıyacak ve diplomasiye başlayacak; Gazze ve Batı Şeria’da yaşayan Filistinlilere Mısır ve Ürdün’ün belirleyeceği şekilde özerklik verilecek; özerklik statüsü üç yıl sonra Mısır-Ürdün-İsrail-Filistin arasında Batı Şeria ve Gazze statüsünü belirlemek için tekrar görüşme yapılacak; İsrail Filistin’de asker sayısını azaltacak”tı. İsrail, sadece işgal altında tuttuğu Sina Yarımadası’ndan çekilme maddesine uydu. Bu anlaşmadan dolayı Mısır, ABD’den her yıl yüklü miktarda para yardımı alıyor. Filistin davasına ihanet olarak tanımlanan anlaşmayla Mısır, siyonist İsrail devletini tanıyan ilk Arap devleti olmuştu. Mısır’da ABD ile ilişki içinde olan STK’lara düzenlenen baskınlar sonrası ABD, yardımı kesme tehdidinde bulunmuştu. Ancak STK’larda çalışan ABD vatandaşlarının Mısır yönetimi tarafından serbest bırakılmasıyla gerginlik ortadan kalkmıştı.
Sarkozy, soykırımdan pişman değil
MAZLUMDER, Taksim’de yaptığı eylemle, ABD’nin Afganistan’da, İsrail’in Filistin’de yaptığı katliamları protesto etti.
Afganistan’da sivil katliam İşgal altındaki Afganistan’da bir ABD askeri, Kandahar bölgesinde Neciban Köyü’nde, 9’u çocuk 17 sivili katletti. Yaralanan çok sayıda kişinin de durumunun ağır olduğu bildirildi. Asker daha sonra ABD askeri makamlarına teslim oldu. Yerel halk, katliamı protesto etmek için askeri üssün önünde protesto gösterisi düzenledi. Kimliği açıklanmayan askerin, daha önce üç kez Irak’ta görev yaptığı ve Afganistan’da ilk kez görevlendirildiği belirtildi. Taliban, katliam intikamının ABD güçlerinden alınacağını açıkladı. Yazılı bir açıklama yayınlayan Taliban, “İşgalcilerden ve öldürülen her şehidin yırtıcı katillerinden intikam alacağız” dedi. İşgalci ABD, bu ülkedeki üslerini alarm durumuna geçirdi. Bu arada, Afgan milletvekilleri, halkın sabrının tükendiğine dikkat çeken bir bildiriyi kabul etti. Meclis’te, Amerikan askerinin Afganistan’da
yargılanması için karar alınırken, ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), katliamı gerçekleştiren askerin ABD’de yargılanacağını açıkladı. ABD Başkanı Barack Obama, katliamla ilgili olarak “çok üzücü ve trajik” dedi. Ancak, Obama, “Askerleri evlerine döndürme konusunda emin olma kararlılığımı arttırdı. Ancak aceleyle çıkışa koşturmak da istemiyoruz” diyerek, işgalin devam edeceğini yineledi. Obama, işgale “Afganların sınırlarını ‘güven’ altına aldığından ve El Kaide’nin geri dönmesini engellediğinden emin olmak istiyoruz” şeklinde gerekçe buldu. Afganistan’daki Amerikan askerlerinin Kuran yaktığını gösteren görüntülerin yayınlanmasının ardından ABD karşıtlığı daha da yükselmişti. ABD’li yetkililer, defalarca özür dilemelerine rağmen halkın tepkisini yatıştıramamıştı. Düzenlenen eylemler sırasında da en az 30 Afgan öldürülmüştü.
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Cezayir bağımsızlık savaşı sırasında “dehşet verici” olayların yaşandığını, ancak Fransa’nın bu olaylardan ötürü “sorumlu tutulamayacağını” ve bu savaş için “pişmanlık duymasının” söz konusu olmadığını söyledi. İkinci Dünya Savaşı sonrası sömürgeciliğin sona ermesinin sadece Fransa değil Avrupa’nın tüm sömürgeci güçlerini etkilediğini anımsatan Sarkozy, Cezayirli Harkilerin (Cezayir bağımsızlık savaşında işgalci Fransa’ya destek veren Müslümanlar) sömürgecilik döneminin sona ermesinin “kurbanları” olduğunu iddia etti. Fransa’nın Cezayir’de yaşananlardan ötürü pişmanlık duymadığını da vurgulayan Fransız lider, “O tarihte ulusal sınırlarımız içinde yer alan Cezayir’de Fransa’nın yürüttüğü askeri operasyonlar, Fransa Cumhuriyeti tarafından, meşru ve demokratik biçimde seçilmiş hükümetlerin otoritesi altında gerçekleştirilmiştir. Aşırıya kaçan olaylar meydana gelmiştir. Bu aşırı ve dehşet verici olaylar kınanmalıdır ama Fransa bu savaş nedeniyle pişmanlık duyamaz” ifadelerini kullandı. Cezayir Savaşı, 1954 yılında başlamış ve 18 Mart 1962 tarihinde Cezayir’in bağımsızlığı üzerine Fransa’nın Evian kentinde imzalanan anlaşmayla sona ermişti. Fransa’da devlet 1999 yılına kadar Cezayir Savaşı’nın “Cezayir olayları” olarak tanımlıyordu. Fransa, bağımsızlık savaşında 2 milyondan fazla Cezayirliyi katletti.
Büyük olasılıkla bunu okumak için orada olamayacağını biliyorum. Belki de sen ışığı görmeden ben ölmüş olacağım. Dünyanın ne kadar çok insanlık dışı ve adaletsiz olduğuna tanıklık etmen daha doğru. Belki en azından ağabeyin ya da ablan tüm bu olanlara tanıklık eder ve bunu okur, ancak ben yine de yazacağım. Gazze’ye geldim geleli daha iyi bir hayatın hayalini kuruyorum. Huzurlu ve sakin. Patlamalar ya da kan olmadan. Şehitler ve yaralılar olmadan. Her birimizin ve hepimizin huzur dolu düzenli bir hayattan başka istediği bir şey yok. Gazze’de her şey farklı. Gazze’de İsrail F16’ları, kuşların yerini aldı. Gazze’de devamlı havada bulunan insansız uçakların gürültüsünde uyuyoruz. Uykudan uyandığımızda bulduğumuz şey elektriğin olmaması. Gazze’de patlamalar gün ışığı, kül kokusu da şehrin parfümü. Yaşamanın çok zor olduğu Gazze’ye elektrik zar zor gelir. Yaşadığın her an yeni bir hayat sayılır çünkü yaşamak çok tehlikeli ve İsrailliler oyuncaklarını Gazze’ye getiriyor ve bizimle sert şekilde oynuyorlar. Benim sevgili doğmamış çocuklarım, Gazzeli olmak, iradesi sağlam, cesur ve diğerlerine benzemediğiniz anlamına gelir. Sizler büyürken, hem uluslararası yasa hem de izin verilen farklı silahlar hakkında her şeyi öğreneceksiniz. Gazze’de farklı olan İsrail’in hedeflerini ayırmamasıdır. Bu, onların hareket eden her şeyi öldürdükleri anlamına gelir. Açıkçası eğer mümkünse bizi bir seferden fazla öldürürler. Gazze’de büyümek kolay değil. Gazze’de büyümek, meydan okumadır. Maceradır. Ödülü ise güçlü cesur bir kişilik. Bir tankın önünde çıplak göğüs ve elinde taşla durabilecek kadar cesur. “Ancak benim cesedimi çiğnersen” diye haykırarak tankın ilerlemesine meydan okuyacak kadar gözü pek. Bilmek istersen, ezilmiş olacaksın. Bir Gazzeli olarak kazanacağın bir başka şey ise öldüren herhangi bir sesin farkına varabiliyor olacaksın. Bir M-16, AK-47, 50 Cal, denizdeki İsrail savaş gemilerinden, havadaki savaş uçaklarından atılan toplar, tank mermileri ve liste uzayıp gider sürekli. Gazze’de yaşamak meydan okuma sabrıdır. Sadece güçlü ve cesur olan hayatta kalabilir. Hayatta kalmakla, başka bir mücadele gününü ve milyonlarla zorluklarla bir gün yaşamayı kastediyorum. Son ama çok önemli, Filistin’i terk etme. O, senin ait olduğun yer. O, her şeyin değerli olduğu ve herhangi küçük bir şeyin büyük değişiklikler yarattığı yer. Filistin’i terk etme, çünkü orası benim memleketim. Senin memleketin. Filistin’i terk etme, çünkü günün sonunda elinde kalan tek şey o. Hayatın boyunca zeytin yağı ve kekikle geçimini sürdürsen bile Filistin’i terk etme. Dipnot: Annene onu çok sevdiğimi söyle. Benim için onu yanaklarından ve alnından öp. Tüm sevgimle, Baban. * Nader K.’nın networkedblogs.com yayınlanan yazısını, Yusuf Çobanoğlu ETHA için çevirdi.
ŞALABİ İÇİN 8 MART’TA EYLEM Öte yandan, idari tutuklamaya karşı süresiz açlık grevine başlayan Hana Şalabi, 8 Mart’ta da unutulmadı. FHKC, FDKC ve FHP Şalabi için ortak bir eylem yaptı. Açlık grevinin 19. gününde olan Şalabi’nin örgütü İslami Cihad da eyleme katıldı. Filistinli kadınlar da Gazze ve Batı Şeria’da yaptığı eylemlerde Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde cezaevinde ve açlık grevinde giren Hana Şalabi’ye özgürlük istedi. Hana Şalabi, Ekim ayında yapılan esir değişimi sırasında serbest bırakıldı fakat idari tutuklama nedeniyle yeniden tutuklandı. Şalabi, bu tutuklamayı protesto etmek için 16 Şubat günü açlık grevine başladı.
Brezilya diktatörlükle hesaplaşma adımı attı
Haiti kolerası BM askerinden Birleşmiş Milletler Haiti özel delegesi olarak seçilen Bill Clinton, 2010 yılında gerçekleşen Haiti depreminden sonra bölgeye giden BM askerlerinin kolera virüsü taşıdığını itiraf etti. Ayrıca bu virüsün insanlar yoluyla diğer Karayip ülkelerine de taşındığı biliniyor. Tedavi edilmediği takdirde ölümle sonuçlanan kolera salgını, Haiti’de 10 bine yakın insanın ölümüne ve yarım milyon insanın da hastalanmasına neden oldu. Amerika kıtasının işgal edildiğinde de yerli halkın yüzde 90’ı, Avrupa’dan taşınan salgın hastalıklar nedeniyle yaşamını yitirmişti.
nader k. Doğmamış çocuklarıma
borcunu ödeyemeyecek durumda ve anlaşmanın başarısız olduğunu, sadece zaman kazandırdığını bildirdi.
İsrail kana doymuyor Siyonist İsrail, bir hafta boyunca Gazze Şeridi’ne hava saldırısı düzenledi. Saldırılarda en az 25 Filistinli yaşamını yitirdi. Ölenler ve yaralananlar arasında çocuklar da bulunuyor. Gazze’ye yönelik saldırılara İslami Cihad ve Halk Direniş Komiteleri top ve füzelerle karşılık verdi. Saldırıların, Mısır’ın arabuluculuğunda 13 Mart’ta sona erdiği bildirildi.
ÇEVİRİ
Emperyalist saldırıyla Kore Güney ve Kuzey diye ikiye bölündüğünden beri, kardeş iki halk birbirlerine düşmanlaştırıldı. ABD’nin denetimindeki G. Kore, 26-27 Mart’ta yapılacak nükleer zirve için ‘güvenlik’ tatbikatları yapıyor. Savaş ne kadar yıkıcı ve ‘ciddi’ bir iş ise çocuk gülüşleri de bir o kadar masum ve muzip...
Brezilyalı dört savcı, ülkenin diktatörlük dönemi olan 1964-1985 arasında işlenen insanlığa karşı suçlara karşı ilk davayı açtı. Savcılar, bir albayı insan kaçırmalarla suçluyor. Davayla ilgili basın toplantısı düzenleyen savcı Tiago Rabelo, “Dr Luchini” ismiyle tanıyan Albay Sebastiao Curio Rodrigues de Moura’yı, 1970’lerde solcu gerilla örgütlerine yapılan baskınlarda 5 gerillayı kaçırıp kaybetmekle suçladı. Brezilya Komünist Partisi’nden ayrılan bir grup tarafından kurulan silahlı örgüt Araguaia gerillaları, 1966 ila 1974 arasında Araguaia nehri çevresinde ülkenin askeri yönetimine karşı aktif mücadele veriyordu. Eski gerilla olan ve hapishanede işkence gören Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousseff, gerçekleri araştırma komisyonu kurulmasını Kasım ayında onaylamıştı. 21 yıllık döneme ait gerçekleri araştıran komisyon, soğuk savaş döneminde siyasi gerekçelerle insan kaçırmalarını, insan hakları ihlalleri ve katliamlar gibi konuları soruşturuyor. Komisyon, diktatörlük dönemi yetkililerine af uygulamıyor.
12
atılım
●
BİLİNÇ ve EYLEM
17 Mart 2012
●
İleri sıçramanın zorunluluğu - Fransa - I
KURAM
İşçi sınıfı (aynı zamanda genel olarak emekçiler ve emekçi gençlik) ile burjuvazi arasında uzlaşmanın nesnel zemini ortadan kalktı. İşçi sınıfı ve ezilen emekçi kesimler ile onların gençliğinin kapitalizmin tekerine çomak sokmak, burjuva devleti tepetaklak etmek dışında bir kurtuluş yolu yok. ◗ ARİF ÇELEBİ 1940’lı yıllardaki Nazi işgaline ve yerli işbirlikçilerine karşı komünistlerin önderliğinde başlatılan ve örgütlenen anti faşist direnişe burjuva demokrat de Goullecü saflarda katılan Stêphane Hessel yazdığı kitapta o gün öfkeyle ayağa kalkmamıza yol açan sebeplerden çok daha fazlası bugün yeniden ayağa kalkmamız için var diyor. (1) Çağrısı kısa ve öz: İndignez – Vous! Öfkelenin! S. Hessel bugün uluslararası mali oligarşinin istilasının Nazilerin işgalinden beter olduğunu söylüyor; mali oligarklara ve dayatılan neoliberal politikaları uygulayan işbirlikçilere karşı isyan etmeleri için gençlere çağrı yapıyor. Anti faşist direnişten sonra ulusal konsensüsle oluşturulan yeni cumhuriyetin programında büyük toprak sahipleri ve tefecilerin ekonominin yönetiminden uzaklaştırılması; enerji kaynakları ve bankaların ulusallaştırılması; demokratik sosyal değerlerin egemen kılınması; ortalama düzeyde bir yaşamı tüm yurttaşlar için garanti altına alan bir sosyal güvenlik ağının oluşturulması ve çalışanlar için huzurlu bir emeklilik hakkının teminat altına alınmasının yer aldığını belirten S. Hessel devamında, oysa bu programın bütünüyle tasfiye edilmekte olduğunu anlatıyor. Emeklilerin artık bir baş belası olarak görüldüğünü, sos-
yal güvenlik ağının her tarafından delindiğini, yoksullar ve zenginler arasındaki gelir farkının gitgide büyüdüğünü, kağıtsızların, göçmenlerin, mültecilerin ayrımcılığa maruz kalmak bir yana suçlu görüldüğünü, insan haklarının ayaklar altına alındığını ve çevrenin hoyratça mahvedildiğini belirtiyor; tüm bunlara karşı öfkelenmek ve ayağa kalkmaktan başka bir yol kalmadığını söylüyor. S. Hessel haklı. Tek çıkış yolu öfke ve isyan. Peki ama nasıl, kiminle ve kime karşı ve ne elde etmek için? S. Hessel’in sözünü ettiği program anti faşist direniş sonrası işçi sınıfı ve burjuvazinin temsilcilerinin uzlaşması ile ortaya çıkmıştı. S. Hessel bu program bugün tasfiye edildiğine göre, bu program temelinde inşa edilen cumhuriyetinde tasfiye edilmekte olduğunu ve bundan dolayı yurttaşların cumhuriyete bağlı kalmak yerine yeniden isyan etmeleri gerektiğinden bahsediyor. Peki yeniden eski programa dönmek mümkün mü? Her şeyden önce sınıflararası böyle bir uzlaşmayı yeniden inşa etmek mümkün mü? İşçi sınıfının sendikal ve politik temsilcileri ile burjuvazinin temsilcilerinin bir masa etrafında toplanarak, hadi emekçilerin lehine ekonomik ve demokratik hakların ilerletilmesi ve büyük çaplı devlet-
leştirmeleri kapsayan bir program üzerine anlaşmaya varalım, demeleri olası mı? Her halde politik aklı başında olan hiç kimse böyle bir olasılıktan söz edemez. Böyle bir uzlaşma hayal bile değil artık. Böyle olduğu için öfke ve isyanın kapitalizmin şu ya da bu çürümüş, kokuşmuş, rezil görünümünü değil ikircimsiz biçimde kapitalist sistemin kendisini hedeflemesi gerekir. Kapitalizm ağacının kurumuş, küflenmiş dallarını keserek onu işe yarar hale getirmek söz konusu olamaz, çünkü o ağacın kökleri kurtlandı. Ağacın kökünden sökülüp,
Başbakanın tutuklu gazeteciler hezeyanı ◗ NECATİ ABAY* Başbakan Erdoğan, AKP Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında yaptığı konuşmada, Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun 105 kişilik tutuklu gazeteciler listesini (20’si imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürüdür) atıfta bulunarak yine hezeyan içinde esti, gürledi. TGDP’yi kastederek, “Tutuklu gazetecilerle ilgili platform Türkiye’de 105 gazeteci tutuklu diye liste hazırlıyor. Gazeteci olduğu iddia edilen bu 105 kişilik isim listesi için bir köşe yazarı ‘niçin iktidar bunları açıklamıyor’ dedi” diyerek, tutuklu gazeteciler konusunda ne denli sıkışık durumda olduklarını, ne denli Türkiye ve dünya kamuoyunun baskısı altında kaldıklarını bir kez daha itiraf etmiş oldu. Başbakan, cezaevlerinde gazetecilik görevi nedeniyle tutuklu gazetecinin bulunmadığı teranesini tekrarladı. Evet, doğrudur. İddianamelere göre gazetecilik görevi nedeniyle tutuklu tek bir gazeteci yok. Gazeteciler ya “terör örgütü üyesi, yöneticisi” olmak ya da “terör örgütü propagandası yapmak” gibi asılsız iddialarla suçlanıp tutuklandılar. Düzen muhalifi gazetecileri susturmanın, sindirmenin, korkutmanın geleneksel bir yöntemidir bu. AKP de bu yönteme dört elle sarıldı. Geçtiğimiz günlerde bir hükümet yetkilisi, dünyada en çok tutuklu gazetecilerle ilgili soruya muhatap olduklarını belirtmişti. Hükümet, tutuklu gazeteciler konusunda ne yapacağını, sorulara nasıl yanıt vereceğini şaşırmış durumda. Gerçekleri ters yüz etmeye çalıştıkça daha çok batağa saplanıyorlar. Dünya alem artık biliyor ki, Türkiye’de tutuklu gazeteciler diye bir gerçeklik var. Bir yıl önce tutuklu gazeteci sayısı 39’du, bugün 105’e fırladı. Artık Türkiye, AKP Hükümetinin dört elle sarıldığı Terörle Mücadele Yasası ve Özel Yetkili Mahkemeler eliyle tutuklu gazeteci sayısı bakımından dünya birincisi haline geldi. Önceki hafta, Avrupa Birliği Bakanı ve Baş Müzakereci Egemen Bağış, BBC’de Stephen Sackur’un hazırlayıp sunduğu Hardtalk’a konuk olmuş ve tutuklu gazetecilerin tecavüzcü, soyguncu ve katil olduğunu söylemişti. Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu (TGDP) olarak tutuklu gazeteciler listesini hazırlarken kullandığımız ölçütleri bu vesileyle bir kez daha belirtelim. Birincisi, gözaltına alınan veya tutuklanan kişinin veya avukatının beyanına bakıyoruz. Bununla yetinmiyoruz. İkincisi, söz konusu kişinin çalıştığı basın kuruluşunun açıklamasına bakıyoruz. Bu-
nunla da yetinmiyoruz. Üçüncüsü, suçlamalarda ortaya konulan deliller varsa delil durumuna bakıyoruz. Örneğin, hükümet yetkililerinin sıklıkla dillendirdiği tutuklu gazeteciler arasında tecavüzcüler de var iddiasına ilişkin olarak, “bu tecavüzcü tutuklu gazeteci kim” sorumuza bugüne kadar hiçbir yanıt alamadık. Muhtemelen tecavüz suçlamasıyla yargılanan Hüseyin Üzmez’i kastediyorlar. Oysa Hüseyin Üzmez, üçüncü ölçütümüze göre gazetecilik görevi nedeniyle tutuklanmadığı için listemizde hiçbir zaman yer almadı. Başbakan konuşmasında TGDP’nin listesine atfen, “Darbeye hazırlık ile ilişkilendirilen 2 gazetecinin ismi listede yok” diyor. Evet, başbakanın sözünü ettiği iki kişi Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’dır. Üçüncü ölçütümüze göre dosyadaki delil durumunu tartışmalı, şüpheli bulduğumuzdan, gazetecilik görevleri nedeniyle tutuklandıkları konusunda emin olamadığımızdan dolayı TGDP listesinde yer almadılar. BAŞBAKAN BİZE YİNE İDDİANAMELERİ OKUDU Başbakan konuşmasında, “Terörden yargılanan, gazeteci olmayan insanları gazeteci diye gösteriyorlar” diyerek tepki gösterdi. İddianamelerdeki asılsız suçlamaları sıraladı. Başbakan Erdoğan’ın bu konudaki çifte standartçı yaklaşımını göstermek için bizzat kendisinden tipik bir örnek verelim. Recep Tayyip Erdoğan, 1988 yılında şiir okuduğu için mi yargılandı ve tutuklandı? İddianame ve mahkeme kararı öyle demiyor. Erdoğan, TCK 312/2’den “Halkı din ve ırk farkı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek” suçuyla yargılandı ve mahkum oldu. Erdoğan, kendisine gelince şiir okuduğu için yargılanıp tutuklandığını söylüyor (elbette öyledir) iddianameyi anımsamak istemiyor, belki de yok sayıyor, ama tutuklu gazeteciler söz konusu olduğunda “onlar gazeteci değil terörist” diyerek bize iddianameleri okuyor. Dahası Başbakan, iddianamelere göre tutuklu gazetecileri şimdiden mahkum ediyor, yargısız infaza tabi tutuyor. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin geleneksel devlet politikası olarak düzen muhalifi gazeteciler, yazarlar, aydınlar çoğunlukla gazeteci, yazar, aydın kimliğiyle değil, asılsız iddialarla, komplolarla tutuklanıyor, yargılanıyor. 1938 yılında, Donanma davasında Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Hikmet Kıvılcımlı “orduda isyana teşvik” gibi asılsız
yakılmasından başka bir çare yok. “Köktencilik” kelimenin gerçek anlamıyla böyle karşılık buluyor bugün. S. Hessel, ekonomik-demokratik hakları savunmak ve tasfiye edilen programı yeniden geçerli kılmak için “barışçıl barikata” çağrısı çıkarıyor ve Tobin vergisi* öneriyor. Barışçıl barikata dayalı bir savunma hattı Hitler ordularını durduramayan Maginot Hattı** gibi çökmeye yazgılı. Tobin vergisi de hiçbir işe yaramaz. Çünkü kapitalist sistem tepeden tırnağa çürümüş vaziyette. Bu tip bir verginin emekçilerin birikmiş temel sorunlarına çözüm ge-
SERBEST KÜRSÜ
iddiayla suçlanıp tutuklandılar. 6-7 Eylül 1955’te, İstanbul’da azınlıklara yönelik katliam, talan saldırısı sonrasında asıl failler değil Aziz Nesin, Asım Bezirci, Hasan İzzettin Dinamo gibi yazarlar, aydınlar suçlanıp tutuklandı. 12 Mart darbesi döneminde, Altan Öymen, Emil Galip Sandalcı, Erdal Öz uçak kaçırmakla suçlanıp asılsız iddiayla tutuklanmıştı. Tıpkı, aralarında Ragıp Zarakolu, Ahmet Şık, Nedim Şener, Sedat Şenoğlu, Vedat Kurşun, Yüksel Genç, Bedri Adanır, Naciye Yavuz, Baha Okar’ın da bulunduğu 105 tutuklu gazeteciye yöneltilen suçlama gibi... Ben de, 2003 yılında Atılım Gazetesi’nde editör-yazar olarak çalışırken gazetemde bombalama eylemlerinin haberleri yayımlandığı için tehdit edilmiş, ardından bombalama eylemlerinin koordinatörü olarak suçlanıp 6 ay tutuklu kalmıştım. 8 yıllık tutuksuz yargılama sonunda hakkımda hiçbir delil olmamasına rağmen “kanaatten” 18 yıl 9 ay ceza verilmişti. Eğer Yargıtay cezayı onaylarsa ben de tutuklanacağım ve muhtemelen Başbakan Erdoğan beni de “terörist gazeteci” olmakla suçlayacak. Başbakan, aynı konuşmasında TGDP listesindeki 4 kişinin tahliye olduğunu söylüyor. Eğer tahliye olmuşlarsa elbette listemizden çıkarırız. Ama sonuç değişmiyor ki. Yine de 101 gazeteci tutuklu olmuş oluyor. Dahası dün Adana’da Pozantı Çocuk Cezaevi’ndeki çocuklara yönelik cinsel saldırıyı haberleştiren Dicle Haber Ajansı’nın üç muhabiri gözaltına alındı ve biri tutuklandı. Başbakan Erdoğan, tutuklu gazeteciler sendromundan kurtulmak istiyorsa TMY ve Özel Yetkili Mahkemeleri kaldırmalı ve tutuklu gazetecilerin serbest bırakılmasının koşullarını yaratmalıdır. Tutuklu gazeteciler hezeyanından, sendromundan kurtulmasının başka da bir yolu yok! * Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu - TGDP Sözcüsü
tirmesi mümkün değil. Kaldı ki mali oligarşinin denetiminde olan devlet yerli yerinde kaldıkça kesilen vergiler tıpkı şu an olduğu gibi halkın yararına kullanılmak yerine devlet eliyle mali oligarkların kasasına yeniden aktarılacaktır. Fransa’da 2003 yıllında fakirlerin sayısı yaklaşık 4 milyondu. Fakirlik ve Toplumsal Dışlanma Ulusal Gözlemevi’ne göre (ONPES), “İstihdamın artan şekilde geçici (ve güvencesiz) özelliği ve kimi ücretlerin düşük kalması tüm yıl boyunca çalışmalarına karşın insanları fakirliğe itmektedir.” Toplumsal ve
İktisadi Araştırmalar Enststüsü’ne göre (IRES), “1.3 ile 1.6 milyon arasında çalışan vardır” ve son yıllarda bu sayı artmaktadır. Çalışma Bakanı ise “Tam zamanlı işlerde çalışan 300 bin kişi o kadar az para kazanıyor ki toplumsal yardım almak zorundalar” diyordu. Eşitsizlikle İlgili Uyarı Ağı’na göre “eşitsizlik ve fakirliğin artışı 20 yıldır sürmektedir.” İstatistik Kurumu’na göre (İNSEE), toplam nüfusun en zengin ailelerin oluşturduğu yüzde 20’lik kesiminin ortalama brüt geliri, en az gelire sahip yüzde 20’lik kesiminkinden 7.4 kat fazladır. Buna karşın vergi kesintileri, aile yardımları, kamu yardımları dikkate alındığında bu oran 3.8’e inmektedir. (2) Ama zaten mali oligarşinin kan bürümüşcesine gözünü diktiği yer, halk yararına bu kamu harcamalarıdır. Aile yardımları ve sosyal güvenlik haklarının giderek daha çok kırpılması, emeklilik yaşının yükseltilmesi, eğitimin paralı hale getirilmesi yönünde peyderpey atılan adımlar vb, bütünlüklü bir saldırının unsurlarıdır. Bu konular, şiddetlenen sınıf mücadelesinin başlıca güncel nedenleri olarak öne çıkmaktadır. Gerek düşük ücretlere, güvencesiz çalışma ve işsizliğe gerekse de sosyal hakların tasfiyesine yönelik girişimlere karşı mevzi direnişlerin kararlılığı ve şiddeti burjuvazinin saldırılarını durdurmaya
Kitle çalışması deneyiminden... (...) Çalışmanın en önde yürüyen bir sembolü vardı. Üzerinde “Kölelik Yasalarına ve Özelleştirmeye Hayır” sloganını taşıyan işçi mavisi bayrak. Taleplerin yazılı olduğu mavi önlükler gidilen her yerde umudu taşıyordu. Bazı yerlerde 40-50 kişiye varan işçi gruplarıyla yapılan ajitasyon sokak gösterisine dönüştü. Bayrak, fabrika önlerinde, işçi havzalarında, sanayi sitelerinde, işçi servis ve duraklarında, semt pazarlarında, özelleştirmeye karşı mücadele eden Tekel ve Petkim işçilerinin eylemlerinde, yoksul emekçi evlerinde, trenlerde, sokaklarda, meydanlarda, sendika kongrelerinde dalgalandı. Coşku ve kararlılık! Çalışmaya damgasını vuran buydu... Bildiriler, afişler, duvar gazeteleri, imza metinleri, gazete satışları, iş çıkışlarında ajitasyon konuşmaları, işçilerle sohbetler, ayak üstü alınan randevular, verilen adresler, görüşme istek ve taleplerinin sürekliliği gidilen yerlerde bir “çekicilik” yarattı. Bütün bunların, çalışmanın oluşturucu parçalarının toplamı etrafında bir ışık, bir güç, bir enerji yaratıldı, açığa çıktı. “Üç Kapı Üç Kilit” kampanyasından bugüne kitle ajitasyonunu örgütlemede öncünün ulaştığı düzeyi gösterir. Ve tabidir ki, elde edilen kazanımların birikimi üzerine yükselir. Kuşkusuz kullanılan araçlar yeni değildi. İlk defa bildiri dağıtılmıyordu. Aynı şey afişleme ve kahve konuşmaları, sokaklarda, semt pazarlarında, fabrika önlerinde sözlü ajitasyon vb. için de geçerlidir. Burada asıl önemli olan ve altı çizilmesi gereken araçların çeşitliliği ve hareket içerisinde birleştirilmelerinin meydana getirdiği kombinasyon; keza araçların kullanım biçimi ve yöntemleridir. Kitle ajitasyonu ancak belli bir yoğunluk düzeyine ulaşılabildiğinde sarsıcı, uyandırıcı ve aydınlatıcı rolünü oynayabilir. O halde önderlik iddiası, yalnızca kitle ajitasyonunun sürekliliğini sağlamayı hedeflemek ve yakalamakla yetinemez; aynı zamanda her durumda yeterli yoğunluk düzeyine ulaşmayı da başarmalıdır. Kölelik yasalarına karşı yoğunlaştırılmış aydınlatma çalışmasında kitle ajitasyonunun rolünü oynayabilmesi için gerekli yoğunlaşma düzeyini sağlayacak örgütlenme başarılmıştır. Çalışmaya rengini veren ve ruhunu kazandıran işte bu yoğunluktur. Buradan çıkarılacak sonuç şudur: Komünist öncü, önderleşebilmek için “yoğunlaşmış aydınlatma” çalışması pratiğini ve ruhunu politik faaliyetinin, kitle çalışmasının rutini haline getirmeyi başarmalıdır. “Kitlelere hücum” anlık, dönemsel bir parola değil, faaliyetin bütün oluşturucu unsurlarını kadro ve örgütlerini “rutin”e geçişe yöneltmekte anlamını bulabilir ve bulmalıdır. MEŞRUİYET BİLİNCİNİN GÜCÜ Aydınlanma çalışması sadece gidilen hedef kitle üzerinde değil, aynı zamanda yürütücüleri üzerinde çarpıcı bir etki yarattı. Fabrika güvenlik görevlilerinin, polisin,
jandarmanın müdahaleleri, tekrar tekrar gözaltılar, gözaltında ajitasyon ve bayrak teslimi gösterileri, fiili imza standları vb. devlet güçlerinin müdahalelerini hiçe sayan bir meşruiyet bilinci ve karşı duruş, bütün bunların sabahtan akşama durmak bilmeyen uslanmaz bir koşu, her birinin bir eylem ve sokak gösterisi biçiminde sürmesi. Öncünün, işçi ve emekçilerin dolaysız çıkarları için ve işçi ve emekçilerin dokunabileceği kadar somut, uygulanabilir ve eylemde somutlaşan cesareti... Öncünün kitleler tarafından tanınması ve yürüttüğü çalışmanın haklı, doğru ve gerekli olduğunun kitleler tarafından kabulü ve onaylanması keza, öznelerin de yarattığı meşruiyet bilinci ve duygusu, kölelik yasalarına karşı yoğunlaştırılmış aydınlatma çalışmasının en önemli kazanımıdır. (...) Marksist Leninist Komünistler daha baştan, dönemin temel bir görevi olarak sosyalizmin meşruiyeti için mücadele bilinciyle hareket etmiş olmalarına karşın, öncünün ve militanlarının devrimci enerjisini boğan meşruiyet sorununun saflarındaki etkileriyle mücadele etmesi de gerekmiştir. Bu ideolojik olduğu kadar, devrimci eylemin çözeceği pratik bir sorundur da. Nitekim kölelik yasalarına karşı yoğunlaştırılmış aydınlatma çalışmasına katılan militanlar yürütmekte oldukları eylemin meşruiyetinin, yani toplumsal haklılığının ve kabul edilebilirliğinin bilinciyle aydınlanmışlardır. “Biz de değiştik”, çalışmaya katılan militanların hemen hepsinin ortak değerlendirmesidir. Kimisi çalışmaya katıldıkça yaptığı işin önemini bilince çıkardı. Kimisi çarpıcı biçimde özgüven kazandı. Kimisi de işçi, emekçi, halk ve kitle gerçeğine dokundu. Yürütücülerinde sosyalizmin ve devrimciliğin, keza yürütülen aydınlatma çalışması veya “eylem”inin haklı ve gerekli olduğu duygu ve bilinci bu çalışmanın en önemli kazanımıdır. Bu nedenledir ki öncü kendi eyleminden enerji ve cesaret alarak da yürüyüşünü sürdürmüştür. “Meşruiyet” mücadelesinin kitlelerin öncüye yaklaşımı, ilişkilenme yönelimi boyutu bakımından da bu çalışma anlamlı veriler çıkartmıştır. Evet, yoğunlaştırılmış aydınlatma çalışmasında ilişkilenilen emekçiler koşa koşa öncünün saflarında mevzilenmiş değildir. Ama komünist öncünün yürüttüğü çalışmanın tamamen doğru, haklı ve gerekli olduğu duygu ve düşüncesini birçok biçimde yansıtmışlardır. Öncü, emekçiler tarafından tanınmaktan, sempatiyle karşılanmaktan güç aldığı gibi, bu gerçeklik militanların emekçilere ve kitlelere bakışta, onlarla ilişkilenişte yansıyan yabancılık, güven eksikliği ve bürokratik korkunun yıkılmasında etkili olmuştur. Öncü duruşunun meşruiyetiyle, özgüveniyle yığınlara cesaret aşılamış ve taşımış, yığınların sempatisinden, sevgi ve desteğinden güç ve cesaret almıştır. Evet, burada bir başka ruhsal şekillenmedir daha belirgin biçimde açığa çıkan. Yeni değildir; ama mayası yazı kazanacak denli güçlü bir devrimci irade ile yüklüdür. (...)
yetmedi. Yetmez de. Çünkü işçi sınıfı (aynı zamanda genel olarak emekçiler ve emekçi gençlik) ile burjuvazi arasında uzlaşmanın nesnel zemini ortadan kalktı. İşçi sınıfı ve ezilen emekçi kesimler ile onların gençliğinin kapitalizmin tekerine çomak sokmak, burjuva devleti tepetaklak etmek dışında bir kurtuluş yolu yok. Kapitalist üretim biçiminin teknik temelinde sürekli devrimler söz konusu değil artık. Kapitalizm varoluş krizinde. Bu yüzden gözü dünmüşcesine emekçilerin kazanılmış haklarına saldırarak varoluşunu sürdürmeye çalışıyor. 1940’ların ikinci yarısından sonra olduğu gibi karşılıklı geri adımlar atarak bir program etrafında sınıf uzlaşmasına varmak söz konusu olamaz. 1) Stephane Hessel, İndignez – Vous, Fransızca basım 2) İstatistik bilgiler, Le Monde yazarı Hervé Kempf ’in “Zenginler Dünyamızı Nasıl Mahvediyor” (Epos yayınları) kitabından alınmıştır. * Ekonomist James Tobin, döviz spekülasyonlarını yatıştırmak için uluslararası parasal işlemlerin vergilendirilmesini savunuyordu. ** Maginot Hattı, olası Alman işgaline karşı 1929’da inşasına başlandı. 1940’da Nazi ordusu hattı zorlanmadan aştı.
IŞIK
DENEYLERİN GENELLEŞTİRİLMESİ Yoğunlaştırılmış aydınlatma çalışması değişik merkezlerde belirgin farklılıklar gösterdi. Bayrak yürüyüşü, bayrağın birer haftalık dönemler biçiminde bölgeden bölgeye dolaştırılması, bayrak teslimi gösterileri; sendika, parti, kitle örgütü vb. kurumların desteğinin örgütlenmesi; bir başka alanda imza standı kurulması; bir diğerinde özelleştirmenin gündemde olduğu bir iş yerindeki işçilerle kurulan özel bağlar vb. Şu ya da bu alanda hareketin gelişimiyle ortaya çıkan çalışma biçim ve yöntemlerinin komünist basın tarafından zaman kaybetmeksizin genelleştirilmesi ve diğer alanların bu deneyimlerden yararlanması politik mücadelenin itici güçlerinden birisidir. Alanların birbirlerinin deneyimlerden öğrenme eğilimi yoğunlaştırılmış aydınlatma çalışmasında ortaya çıkan yukarıda sıraladığımız örneklerde görülmüştür. İmza toplama, imza standları açma hiç de radikal olmayan politik çalışma biçimleridir. Yoğunlaştırılmış aydınlatma çalışmaları, bunların kitle ajitasyonunun ve emekçilerle dolaysız ilişkiler kurmanın, ajitatör kadro eğitimi ve kadroların emekçilerle dolaysız ilişkiye girme deneyimi kazanmasının oldukça etkili, sonuç alıcı ve yaygın kullanılabilir biçimleri olduğunu göstermiştir. Özellikle kadrolarla emekçileri dolaysız biçimde ilişkiye soktuğu için, kadroların kitlelere hücum görüş açısından eğitim ve devrimci dönüşümleri bakımından etkili olmaktadır. Örneğin, şu çarpıcı bir durumdur: Çalışmaya katılan militanlarla birebir ilişkiye geçen emekçiler pek çok örnekte daha doğrusu yaygın biçimde “sizi bundan sonra sürekli görmek istiyoruz” diyorlar. Militanların buradan çıkardığı sonuç şudur: “Kitlelere sürekli gitmeliyiz. Bayrak yürüyüşü çalışmasından daha etkin bir çalışma yürütmeliyiz.” Bu, etkin bir kitle ajitasyonu çalışmasının kadro ve örgütlerin önderleşme iddia ve bilincini bilediğini, öncünün önderleşme parolasının doğru kavranışına güç vererek katkı sağladığını göstermektedir. Çalışma kitlelere yabancılaşmanın etkilerine karşı gerçek bir panzehir rolü oynadı. “Kitle tarzını, halklaşma tarzını kuşanarak yürüdük. Kitleler değil aslında biz kitlelerden korkuyoruz” diyen öncü işçiler, militanlar kendi gerçeğini değiştirme çabası içine girdi. “Kitlelere hücum” parolasının öncünün saflarında tam karşılığını bulduğu bir çalışmaydı bu. “Kitlelerle aramızdaki duvarları aşarak ilerledik”, “Tarzımızı devam ettirmeliyiz”, çalışmanın değerlendirilmesinde öne çıkan ortak vurgular arasındadır. Bunun için Bayrak Yürüyüşü çalışmasının Ankara ayağı “final değil yeni bir başlangıç” olarak ilan edilmiştir. (...) “Kazanılmış Yaz” başlıklı yazıdan alınmıştır. Teoride Doğrultu, Sayı 14, Kasım/Aralık 2003.
17 Mart 2012
●
POLİTİKA
atılım 13
●
İnsanlık suçu zamanla aşılmaz Sivas davası ‘zaman aşımı’ndan düştü. Mahkeme, Sivas katliamını insanlık suçu olarak değerlendirdi, ancak ‘kamu görevlisi’ bulamadı! Adalet talebi Sivas davasında da karşılıksız kaldı. Başbakan Erdoğan, “hayırlı olsun” dedi. Mahkeme dosyayı kapatırken, kararı protesto eden binlerce kişiye polis saldırdı. Karara öfke, her tarafa dalga dalga yayıldı. ◗ ANKARA ‘İnsanlık suçunda zaman aşımı olmaz” şeklinde günler öncesinden başlayan tepkilere rağmen, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas katliamına katılan ancak “yakalanamadıkları” gerekçesiyle dosyaları ayrılan 7 sanığın yargılandığı dosya, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde zaman aşımı kararıyla kapatıldı. Hrant Dink cinayeti ve Şemdinli gibi davalarda ‘örgüt’ bulamayan yargı, Sivas katliamı davasında ise yargılananların ‘kamu görevlileri olmaması’nı gerekçe olarak gösterdi. Mahkemenin verdiği kararı protesto eden binlerce kişiye polis, gaz bombaları ve tazyikli su sıkarak saldırdı. Karar duruşmasını katliamda yaşamını yitirenlerin aileleriyle birlikte, ESP Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak ve BDP milletvekilleri, CHP’li milletvekilleri izledi. Dışarıda da Alevi örgütlerinin çağrısıyla bir araya gelen binlerce kişi adliye önünde “Adalet istiyoruz”, “İnsanlık suçlarında zaman aşımı olmaz” diyerek, “adalet nöbeti” tuttu. YARGI GÖREVİNİ YERİNE GETİRMİŞ! Kararın açıklanmasından önce mahkeme heyetinin bulunduğu yere resmi ve sivil polislerden barikat örüldü. Mahkeme heyeti başkanı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmeler ile TCK’da 2005 yılında yapılan düzenlemeye dikkat çekerek, Sivas katliamı için “insanlığa karşı suç” tanımlamasını yaptı. Mahkeme heyeti başkanı, yasalara göre, kamu görevlileri açısından bu davada zaman aşımının işletilemeyeceğini, diğer 5 sivil sanık için ise zaman aşımının işletileceğini söyledi. Salonda bulunanlar kararı alkışlarla protesto edince, mahkeme başkanı, “Alkışlamayın, biz görevimiz yaptık” diyerek salonu terk etti. Kararın ardından, adliye binası önünde açıklama yapan, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Hüseyin Güzelgül, kararı “Türkiye tarihinde kara bir sayfa” olarak tanımladı. Güzelgül, “Katledilen 35 canımız bir kez daha yakıldı. Adalet yine tecelli etmedi” dedi. Avukat Şenal Sarıhan da, mahkemenin kararı hakkında bilgi verdikten sonra, “Bu dava bitmedi” dedi. YARALANANLAR ARASINDA HAMİLE BİR KADIN DA VARDI Kararı protesto eden kitleye polis, tazyikli su ve gaz bombalarıyla saldırdı. Gaz bombasından etkilenen ve vücudunun çeşitli yerlerine gaz bombası fişeği isabet eden çok sayıda kişi Ankara Numune Hastanesi’ne kaldırıldı. Yaralananlar arasında hamile bir kadının da olduğu öğrenildi. Yaralıların bir kısmı taburcu edilirken, ESP Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ve beraberindeki heyet, yaralıları hastanede ziyaret etti.
Sivas’ı yakanlar, AKP’yi kuranlar Sivas katliamı davasında mahkemenin verdiği kararı değerlendiren Başbakan Erdoğan, ‘’Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun. Zaten onlar da söylüyorlar. Yıllar yılı içeride olan vatandaş, içlerinde kaçak olanlar vardı. Bilemiyorum tabii onlar da var...’’ dedi. Erdoğan’ın bu açıklaması Sivas katliamı esnasında dönemin Sivas Belediye başkanı olan, sonra da milletvekili yapılan Temel Karamollaoğlu’nun, “Gazanız mübarek olsun” şeklindeki sözlerini hatırlattı. Erdoğan bu sözleriyle, katliamı ve katliamı gerçekleştiren katilleri bir kez daha sahiplenmiş
oldu. Davada katillerin avukatlığını yapanların bugünlerde AKP’den milletvekili, belediye başkanı, parti il ve ilçe yöneticileri olduğu da bilinen bir başka gerçek. Bu avukatlardan Hayati Yazıcı AKP’li Devlet Bakanı, Celal Mümtaz Akıncı Afyon Barosu Başkanı ve AKP oylarıyla Anayasa Mahkemesi üyesi, M. Ali Bulut AKP Maraş Milletvekili ve Anayasa Komisyonu üyesi, Zeyid Aslan AKP Tokat Milletvekili, Başbakan Erdoğan’ın eski avukatı, Hüsnü Tuna AKP Konya Milletvekili, Haydar Kemal Kurt AKP Isparta Milletvekili.
ESP’liler adliye önüne kendini zincirledi
İzmir’de ESP üyeleri, mahkemenin kararını protesto amacıyla Bayraklı Adliyesi önünde kendilerini zincirledi. ESP üyeleri Süleyman Göksel Yerdut ve Alper Kaba, “Sivas’tan Roboski’ye halklarımıza hesap verceksiniz” yazılı pankart açtı. Çevrede toplananlara seslenen eylemciler, devletin yüzyıllardır Alevi halkına karşı yürüttüğü asimilasyon ve katliam politikalarına dikkat çekti. AKP Hükümetinin de bu politikaların sürdürücüsü olduğunu belirten sosyalistler, davada alınan kararın da bu tutumun bir sonucu olduğuna işaret etti. Sosyalistler, adalet için katliamcı ve asimilasyoncu politikalara karşı sokağa çıkarak davaya sahip çıkma çağrısında bulundu. Polis iki ESP’liyi gözaltına aldı. Sosyalistler, “Katil devlet hesap verecek”, “Sivas’ın ışığı sönmeyecek” şeklinde sloganları attı.
Biat etmeyeceğiz sokakta hesaplaşacağız
Sivas’ta yaktılar, Ankara’da boğdular Sivas katliamı sanıklarına zaman aşımı uygulanmasını protesto eden ve aralarında ESP, Halkevleri ve Halk Cephesi’nin de bulunduğu binlerce kişi yolu trafiğe kapatarak, Sıhhiye’ye doğru yürümek istedi. Polis, tazyikli su ve gaz bombalarıyla kitleye saldırdı. Polis saldırısının ardından Ulus tarafına yönelen kitle, polis ile çatışarak Hastaneler Caddesi’nden Kolej’e yürüdü. Yürüyüş boyunca sürekli tazyikli su ve gaz bombalarıyla saldıran polise karşı kitle, barikatlar kurarak ilerledi. Sonra, Yüksel Caddesi’nden Meşrutiyet Caddesi’ne çıkarak yolu burada da trafiğe kapattı. Sıhhıye Meydanı’na dağılan kitle ise Mithatpaşa Caddesi üzerinden Sakarya Meydanı’na yürüdü. Polisin attığı yüzlerce gaz bombasından dolayı aralarında muhabirlerin de olduğu birçok kişi yaralandı. Milliyet gazetesi foto muhabiri Serdar Özsoy’un başına, ESP üyesi Mazlum Çelik’in de yüzüne gaz bombası isabet etti. Hastanelere kaldırılan yaralılar tedavi altına alındı. Polis, adliye binası bahçesine sıkışan kitleye de sert müdahalede bulundu.
‘İntikam değil, adalet istiyorum ben’ Sivas katliamı davasında zaman aşımının gündeme gelmesinin ardından şair Zerrin Taşpınar, ilk davada çıkan idam kararına ilişkin yaptığı açıklamayı bugün de tekrarlayarak, “Benim derdim idam, intikam değil, adalet istiyorum” dedi. Sivas katliamının son anda kurtulan ve o gün yaşadıklarını ETHA editörü Arzu Demir’e anlatan Zerrin Taşpınar, hayatta kalmanın ezikliğini 19 yıldır yaşadığını belirterek, edebiyat dünyasında “kıyımdan sağ kurtulmuş” biri olarak anılmanın zor olduğunu söyledi, durumunu “Bıçak sırtında gibisiniz” sözüyle özetledi. Sivas’ın acısını hiç sönmeden yanan bir muma benzeten Taşpınar, “İnsan çok sevdiği birini kaybedince, yüreğinde 40 tane mum yanar. Zaman içinde yavaş yavaş mumlar söner. Ama bir tanesi hiç sönmez. Ben de aynı şeyi yaşıyorum yıllardır. İçimdeki mum hiç sönmüyor” dedi. Taşpınar, 18 yıldır Temmuz ayının iki haftasını Sivas’ı anlatarak geçirdiğini belirterek, Sivas konusunda bir bilinç ve bellek yaratmanın önemine dikkat çekti. Sivas davasının görüldüğü günleri “Çok kötü günler yaşadık, hakaretlere uğradık” şeklinde özetleyen Taşpınar, “katliamdan kimin çıkarı var” sorusunun mutlaka yanıtlanmasının önemine değindi.
Vicdanlar kararı kabul etmedi Sivas katliamının zaman aşımına uğraması ve Ankara’da kitleye yönelik polis saldırısı protestolarla karşılandı. İstanbul’da Taksim Tramvay Durağı’nda bir araya gelen binlerce kişi, “Katil devlet hesap verecek”, “Sivas’ın ışığı sönmeyecek”, “Sivas’ı yakanlar AKP’yi kuranlar” sloganlarını attı. “AKP katliamcıları koruyor. Sivas’ı unutturmayacağız, affetmeyeceğiz, hesap soracağız” yazılı pankart açtı. Kurumlar adına açıklama yapan Özge Ozan, “Bu katliamların hesabı sorulmadıkça da sizin mahkeme kararlarınızın halkın vicdanında hiçbir hükmü yoktur” dedi. Açıklamanın ardından kitle tekrar sloganlarla Taksim Meydanı’na yürüdü. Sancaktepe’de Vatan İlköğretim Okulu önünde toplanan ve “Sivas’ın katili faşist devlettir” pankartı açarak yürüyüşe geçen yüzlerce kişi, “Faşist devlet hesap verecek”, “Pir Sultanlar ölmez, türküler susmaz” sloganlarıyla ilçe merkezine yürüdü. Burada kitle adına açıklama yapan Sami Tunca, “Maraş’ı, Çorum’u, Sivas’ı, Gazi’yi, Roboski’yi bizler Sarıgazi
halkı olarak unutmadık unutturmayacağız” dedi. Ataşehir’de yapılan protesto eyleminde kitle, “İnsan yakmanın zaman aşımı olmaz” yazılı pankart açarak, Sivas’ın vicdanlarda mahkum olduğunu belirtti. Bu davanın bitmeyeceğine işaret etti. Ankara’da aralarında ESP’nin de olduğu demokrasi ve barış güçleri, Yüksel Caddesi’nde “Katliamın sorumlusu devlettir. Hesabını soracağız” yazılı pankart açtı. Kurumlar adına açıklama yapan ESP Genel Başkan Yardımcısı Fadime Çelebi, “Halkların davası
divana kaldı. Ama mahşere kalmayacak” dedi. Malatya’da ESP Malatya İl Örgütü ve Halk Cephesi, kararı AKP İl Başkanlığı önünde yaptıkları eylemle protesto etti. Eylemde “Zaman aşımı değil adalet istiyoruz. Sivas’ın katili devlettir” yazılı pankart açıldı. ESP İl Başkanı Ayhan Yener, tıpki Hrant davası gibi bu davanın da bitmeyeceğini belirtti. Amed’de Ofis AZC Plaza önünde bir araya gelen demokratik kitle örgütleri, “Sivas’tan Roboski’ye katliamların hesabını soracağız” pankartı açtı. Kurum-
lar adına açıklamayı PSAKD Diyarbakır Şube Başkanı Av. Cafer Koluman, “AKP, Alevileri demokratik zeminde mücadele etmenin önünü kapatmıştır. Bizlere sokağı işaret etmiştir” dedi. Dersim’de Sanat Sokağı’nda bir araya gelen kitle, AKP il binasına yürüdü. Yapılan açıklamada, devletin katliamcı geleneğinin sürdüğü vurgulanarak, “Zaman aşımına uğratarak Sivas katliamını unutmayacağımızı ve yürüttüğümüz haklı mücadelelerle katliamların hesabını soracağımızı bir kez daha ilan ediyoruz” denildi.
Halkların Demokratik Kongresi bileşenleri, Sivas katliamı davasında verilen zaman aşımı kararı Kartal’da yüzlerce kişinin katılımıyla yapılan eylemle protesto etti. HDK’nın çağrısıyla Kartal minibüs son duraklarında bir araya gelen bini aşkın kişi, Kartal Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti. Eyleme, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, ÖDP, CHP, DİSK de destek verdi. Yürüyüşte, “Katliamı yapanlar, AKP’yi kuranlar”, “Faşizme karşı omuz omuza” şeklinde sloganlar atıldı. Kartal Meydanı’nda bir açıklama yapan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Kartal Şube Başkanı Rahim Noz, Sivas katliamı sırasında dönemin Sivas Belediye Başkanı olan Temel Karamollaoğlu’nun “Gazanız mübarek olsun” dediğini hatırlattı. Bugün de Başbakan Erdoğan’ın zaman aşımı kararı için “hayırlı olsun” dediğini belirten Noz, “Sivas davası her yönüyle değerlendirildiğinde, kamu adına görev yapan devlet görevlileri, hükümet yetkilileri, idari yöneticiler ve bir bölüm basın eliyle, işbirliği içinde yapılmış bir katliamdır. Bu katliamda sadece birkaç gözü dönmüş ırkçı ve dinci işi olamayacak kadar derindir” dedi. Noz, Sivas katliamı sanıklarını koruyan zihniyetin bu ülkeye demokrasi getirmeyeceğine işaret eden Noz, “Bu tehdidi görüyoruz ve diyoruz ki; biat etmeyeceğiz. Sokakta hesaplaşacağız.” HDK İstanbul 1. Bölge Yürütmesi’nden Havali Mengi, Sivas katliamının insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında tarihe geçtiğini belirtirken, “Bu davanın böyle bitmesine izin vermeyeceğiz” dedi. Kocaeli Halkların Demokratik Kongresi, Fethiye Caddesi Kavşağı’nda Belediye İş Hanı önünde basın açıklaması yaptı. Kocaeli HDK adına basın açıklamasını okuyan Emre Genç, “Yangın yerine çevrilmiş bir ülkenin sokaklarından sesleniyoruz size. Acıyı, sömürüyü, zammı, zulmü, yangınları kabullenmeyenlerin sesini yükseltiyoruz. Katliam geleneğini sürdüren devletin suçlarını yüzüne karşı haykırmaya devam ediyoruz” dedi. HDK bileşenleri Denizli’de Candoğan Parkında toplanarak AKP il binası önüne yürümek istedi. Ancak polisin engeliyle barikatı aşarak AKP önüne yürüdü. Boş siyah kartonlar taşıyan kitle, ağızlarını siyah bantlarla kapadı. HDK adına açıklama yapan Cansel Aslan, artık sözün bittigi noktaya gelindiğini ve insanlık suçunda zaman aşımı olamayacağını belirtti. Kitle AKP il örgütü önünde oturma eylemi yaptı.
Liseliler Sivas için yürüdü İstanbul’un Sultangazi İlçesi’ne bağlı Gazi Mahallesi’nde yürüyüş yapan lise öğrencileri, Sivas davasının düşürülmesini protesto etti. Yaklaşık 100 öğrencinin katıldığı eylemde, “Gazi, Sivas, Roboski unutulmaz hiçbiri”, “Katil devlet hesap verecek”, “Şehid namırın” sloganları atıldı. Halkın balkonlardan alkışlarla destek verdiği ve sloganlara eşlik ettiği görüldü. Sivas Liseliler yaptıkları açıklamada,”Kapalı mekanlarda sigara yakmanın yasak olduğu bir ülkede insan yakmak serbest. Bu da nasıl bir adaletli ülkede yaşadığımızı gösteriyor. Madımak yanarken seyreden polis dün mahkeme önündeki halka gaz ve coplarla saldırdı. Bizler lise öğrencileri olarak bu katliamı ve Gazi, Maraş, Roboski gibi katliamları unutmayacağız” dedi.
atılım
●
MEDYA/KÜLTÜR/SANAT
17 Mart 2012
●
‘Masumlar’, Zarakolu için okundu
Akkaya şarkılarını kadınlar için söyledi
KCK adı altındaki operasyonda tutuklanan yayıncı-yazar Ragıp Zarakolu için düzenlenen kitap okumalarına devam edildi. Belge Yayınları’nda gerçekleştirilen etkinliğin bu haftaki konuklarından biri, gazeteci-yazar Burhan Sönmez oldu. Sönmez, cezaevlerinde bulunan Ragıp Zarakolu olmak üzere tutuklu yazarları selamlayarak konuşmasına başladı. Sönmez, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Sedat Semavi Ödülleri töreninde “2011 Edebiyat Ödülü”nü kazandığı ‘Masumlar’ kitabından ‘Deniz Aynalar Ülkesi’ bölümünü okudu. Kitapta, İngiltere’de yaşayan Kürt kökenli devrimcinin Deniz Gezmiş’le tanışmasını ele aldığını söyleyen Sönmez, kitap okumasının ardından katılımcılar ile kitap üzerine sohbet etti.
Sanatçı İlkay Akkaya, 7 Mart akşamı SES’in davetlisi olarak Cerrahpaşa Oditoryum’da coşkulu bir konser verdi. Dayanışma ve bir arada olmak için bu etkinliğin yapıldığını söyleyen SES Aksaray Şube Sekreteri Sakine Gücüyeter, 8 Mart’ın Dünya Emekçi Kadınlar Günü olduğunu ve kadınlar tarafından yüzyıl önce amansız bir mücadele ile yaratıldığını kaydetti. 8 Mart’ın resmi tatil ilan edilmesini isteyen Gücüyeter, “Bizim bayramımız olsun, sokaklarda kutlamak istiyoruz” dedi. Gücüyeter’in konuşmasından sonra sahne alan İlkay Akkaya’nın ezgileri, beğeni ile dinlendi. Akkaya, “Yitirme sakın cesaretini. Güneşin olsun gönlünde, her şey çok güzel olacak” diyerek kadınları selamladı.
konser
haber
14
JINHA kuruluşunu kutladı Jin Haber Ajansı (JINHA), 8 Mart akşam verdiği kokteyl ile yayın hayatına başlamasını kutladı. Etkinlikte bir konuşma yapan BDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan, kadın haber ajansının dünya üzerinde ilk olduğunu belirterek, “Kürt kadınları daha birçok ilke imza atacaklar” dedi. ◗ AMED Dünyanın ilk kadın haber ajansı Jin Haber Ajansı (JINHA), Cegerxwîn Kültür ve Sanat Merkezi’nde verdiği kokteyl ile yayın hayatına başlamasını kutladı. Kokteyle, DTK Divan Kurulu Başkanı Edip Yaşar, BDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan, EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, BDP Diyarbakır İl Eş Başkanı Zübeyde Zümrüt, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanvekili Hafize İpek, BDP’li kadın belediye başkanları, kadın derneklerinin çalışanları ile yüzlerce kişi katıldı. Kokteylde ajansın tanıtımı ve hedefleri anlatıldı. Türkçe anlatımı JINHA Türkçe Haber Müdürü Hazal Peker, Kürtçe anlatımı ise JINHA Kürtçe Haber Müdürü Hangül Özbey yaptı. Peker, “Sopasını kokteyle girerken kapının dışında bırakan erkeklere de teşekkür ediyoruz” diyerek konuşmasına başladı. JINHA’nın sloganının “Ve yazıyoruz. Erkekler ne der diye düşünmeden” olduğunu hatırlatan Peker, “Yaşama dair her haberi kadın bakış açısıyla dünya kamuoyuna duyurmayı
hedefleyen, yarışmayı değil dayanışmayı esas alan, evrensel çeşitliliği esas alan Jin Haber Ajansı’nı, Mezopotamya’nın kalbi olan Diyarbakır’da açıyoruz” dedi. Peker’in ardından konuşan BDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan, kadınların 8 Mart gününü kutladı. Aydoğan, “Bize bu kazanımlarımızın önünü açan, bizi yürüdüğümüz yolda aydınlatan, kadın özgürlük mücadelesinde yaşamını yitiren başta Gurbetelli Ersöz olmak üzere bütün basın şehitlerimizin anıları önünde saygı ile eğiliyorum” dedi. Kadın haber ajansının dünya üzerinde ilk olduğunu ifade eden Aydoğan, Kürt kadınlarının daha birçok ilke imza atacağını ifade etti. Ajansın açılışının 8 Mart’ta yapılmasını çok anlamlı bulduğunu söyleyen Aydoğan, “Bundan sonra 8 Mart’ı kutlarken kadınların kazanımlarının sayfasına bir de JINHA’yı ekliyoruz” diye konuştu. Etkinlik, Dicle Fırat Kültür Sanat Merkezi Destar Grubu’nun erbaneli müzik dinletisi ve sanatçı Mizgin Tahir’in müzik dinletisi ile devam etti. (ETHA)
KİTAP SÜRGÜN’ÜN SEYİR DEFTERİGÖÇMENLİĞİN HALLERİ Engin Günay’ın göç hikayelerini anlattığı “Sürgün’ün Seyir Defteri-Göçmenliğin Halleri” kitabı, Belge Yayınevi’nden çıktı. Günay, kitabın arka kapağında “Aynalardaki görüntülerin bir birlerine çarparak kırılıp çoğalmaları gibi, zamanın aynasındaki suretler de işte böyle çoğalarak bir dizi hikaye üretirler. İsteyen onları puzzle parçacıkları gibi birleştirip tek bir hikaye olarak da okuyabilir. Hikayelerdeki kişiler arasında benzerlikler kurup, onlardan tek bir hikaye kahramanı da yaratabilir eğer isterse, ama bu zorunlu değil. Eninde sonunda anlatılan sadece bir ‘Göç Hikayesi’dir ve burada anlatılan, hikayenin yalnızca ‘bizim bildiğimiz’ kısmıdır!” diyor. Yazar Gün Zileli, kitap
için “Göçmen, sürgün, sığınmacı, mülteci ne derseniz deyin, aynı Engin Günay’ın kitabında çok güzel anlattığı martılar, her ne kadar bulundukları şehrin özelliklerine uyum sağlasalar da nasıl özel bir kuş türüyseler, işte öyle özel bir insan türüdürler. Ve onların gözlerindeki hüznü sadece onlar tanır. Engin Günay’ın kitabında işte bu hüznü, bu sessiz, dokunaklı hüznü görüyoruz, hissediyoruz, izliyoruz satır satır” diyor. Zileli, ekliyor: “Ve işte sürgünün yenilmez kaderi: ‘Bir kez sürgüne giden insan, daha sonraları nerede yaşarsa yaşasın, hep bir sürgün yaşamına mı mahkum oluyordu? Acaba bir kez yola çıkanın aklı hep yolda mı oluyordu?’”(ETHA)
Sanat şiddeti sorguluyor
‘Eril dili değiştirmek için...’ ◗ AMED Muhabirinden, kameramanına, editöründen, teknikçisine kadar kadınların çalıştığı Jin Haber Ajansı (JINHA), Virginia Woolf ’un “Ve yazıyoruz. Erkekler ne der diye düşünmeden yazıyoruz” sözünü şiar edindi. Ajans, medyadaki eril, erkek dilini değiştirme iddiasıyla yola çıktı. Türkçe Haber Müdürü Hazal Peker ve Kürtçe Haber Müdürü Hangül Özbey’in bir yıl çalışması sonucu ortaya çıkan JINHA, Türkçe, Kürtçe ve İngilizce haber yapacak. Yaşama dair her haberi, kadın bakış açısıyla dünya kamoyuna duyuracak. ETHA’ya konuşan JINHA Türkçe Haber Müdürü Hazal Peker, ajansın kuruluş amacını, ilkelerini ve hedeflerini anlattı.
HERŞEYDE KADIN ELİ VE EMEĞİ OLACAK Ajansın Kürtçe Haber Müdürü Hangül Özbey’le uzun bir çalışma sonucu ajansı kurduklarını belirten Peker,
toplumdaki cinsiyetçi dilin arındırılmasında, cinsiyetçi dilin empoze edilmesinde medyanın çok etkili olduğunu kaydetti. Buna karşı alternatif oluşturmayı istediklerini söyleyen Peker, “Toplumdaki eril, egemen dili arındırabilmek için, medyanın da güçlü bir araç olduğunu da düşünerek, kamera kullanım tekniğinden, fotoğraf çekiminde kadrajı belirlerken kullanacağımız tekniğe, haber yazımına kadar farklı, kadın bakış açısıyla ele alan bir haber ajansı kurmak istedik.” JINHA’nın toplumda bir farkındalık yaratacağını, diğer medya kuruluşlarının da bundan etkileneceğini düşündüklerini ifade eden Peker, “Birçok şeyin çok hızlı olmasa da adım adım; sosyolojik kavramlardan tutalım kitle psikolojisini bir hedefe yönlendirmeye kadar değiştirebileceğimiz, en azından bir farkındalık yaratma iddiasıyla yola çıktık” dedi.
‘FARKINDALIK YARATACAK...’ Peker, “Kameramanımızdan haber müdürümüze, muhabirimizden teknik servisimize kadar herkes kadın. Dolayısıyla, kadın muhabirin yaptığı habere, ka-
dın haber müdürü bakacak ve toplumsal cinsiyet eşitliği düşüncesiyle son noktayı koyacak. Haber, dili, eril dile dönüşmeden yayınlanacak. Bu anlamda bir farkındalık yaratacak” dedi.
‘KADIN ODAKLI HABERCİLİK’ “Yarışma değil dayanışma”nın ilkelerinin temelini oluşturduğunu kaydeden Peker, JINHA’nın amaç ve ilkelerini şöyle anlattı: “Dünyadaki tüm varlıklara ve her varoluşa saygılı bir çerçevede ekolojik unsurları gözeten, doğa ve insanı kopmaz bir bağ içerisinde ele alan, özne nesne ayrımına karşı bakış eşitlikçi yaklaşan, kadın ve erkeği eşitleme çerçevesinde kendi haber kurgusunu yapan, tüketimi değil üretimi esas alan ve hep bu pencereden bakan bir habercilik anlayışımız var. Buna kadın odaklı habercilik diyoruz.” Türkçe Haber Müdürü Peker, JINHA’nın kadın haber ajansı olması bakımından dünyada bir ilk olduğunu söyledi, “Bu alanda çok sayıda gazeteci ve ajansın değerli çalışmaları oldu. Biz ajans olarak bir ilkiz ve devraldığımız mirasın sürdürücüsüyüz” dedi.
◗ İSTANBUL Kadıköy Belediyesi ve Doğuş Üniversitesi sanat galerilerinde 54 uluslararası kadın sanatçının eserlerinin yer aldığı bir sergi açıldı. Sergide, ülkenin değişik sanat fakültelerinden, ayrıca, Albertina, L’aquilla ve MİCA International Art Center sanat kurumlardan öğretim üyeliği görevini de sürdüren kadın sanatçıların eserleri yer alıyor. Danışma Kurulu’ndan Prof. Dr. Nazan Erkmen, “Sanat eğitimi, kişiye estetik yargı yapabilme yeteneğini kazandıracaktır. Sanat eğitimi alan fert yeni biçimleri hissedip, yaşamdan haz almayı ve heyecanlarını doğru biçimlerde algılamayı öğrenecektir. Sanat eğitiminin amacı, yapılmış olanları yineleyen değil, yeniyi yaratabilme yeterliliğine sahip olan bireyler yetiştirmektir” dedi. Sergide yer alan eserler ile kadınların uğradığı şiddete top-
lumun dikkatini çekmek istediklerini söyleyen Prof. Erkmen, amaçlarının “toplumun her kesimini, özellikle kadınları sanatla eğitmek” olduğunu belirtti. Prof. Dr. Meriç Hızal’ın “Alyazmalım” adlı eserinden ilham aldıklarını söyleyen Erkmen, düzenleme kurulunda yer alan öğretim görevlisi Şükran Akpınar’a katkılarından dolayı teşekkür etti. Öğretim üyesi Prof. Dr. Meriç Hızal’ın “Alyazmalım” adlı çelikten yapılmış eserin dokusu, 467 kadının isimlerinden oluşuyor. Sanat eserinin kırmızı olması, boşuna akan kanın sorgulanmasını temsil ediyor. Işık vurduğunda katledilen kadınların isimleri hiç silinmeyecek şekilde tarihte yerini alıyor. Yağmur yağdığında da insanlığa karşı suç olarak kan gölü içerisinden hiç dinmemek üzere akan gözyaşı damlaları, sızlayan yürekleri sembolize ediyor.
Marksist Teori Kızılhackerlar: Eylemimiz, emekçi kadınlara armağan olsun kitapevlerinde ◗ İSTANBUL Kızılhackerlar, Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne yaptıkları siber saldırıyla kamulaştırdıkları bilgileri paylaşmaya devam ediyor. Kızılhackerlar, 8 Mart dolayısıyla eylemi, emekçi kadınlara armağan etti. “Polisin Gizli Belgeleri” adıyla yayınlanan belgelerin altıncısında “silah ruhsatı alanların kimlik bilgileri” yer aldı. Sanal dünyanın tek sosyalist hack grubu olduklarını söyleyen grup, bilgileri 8 Mart Dünya Emekçi Günü’ne denk gelmesi nedeniyle, “Bu eylemimiz bütün emekçi kadınlara armağan olsun” dileğiyle yayınladı. KADINLARA YÖNELİK ŞİDDETİ YARATAN KAPİTALİZM ÇÖPE red-hack.org sitesinde yer alan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Bugün 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü ve bugün halen kadınlar katlediliyor, sömürülüyor, tecavüze uğruyor, kapitalizm ve emperyalizmin ‘çağdışı’ sisteminde bedenleri ‘meta’ olarak pazarlanıyor. Ve bütün bunlar ‘devlet desteğiyle, iktidarın kışkırtmalarıyla’ daha da perçinleniyor.
Biz de ‘sözümüzü tutuyor’ ve bu eylemimizi hem ‘bireysel silahlanma’ hem de ‘kadına yönelik şiddet’e dikkat çekmek amacıyla yapıyoruz. Dileğimiz kadınlara yönelik her türden şiddeti yaratan kapitalizmin tarihin çöplüğüne gitmesidir.” Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 245 bin polise, yapılan siber saldırı sonrasında muhtıra verildiğini söy-
leyen hackerlar, Emniyet Müdürlüğü’nün prestij kurtarma çabaları içinde asparagas haberler yazdırdığını belirtti. 7 Mart günü bazı gazetelerde “Anonymous Başbakanlığa saldırdı ve biz de püskürttük” yönlü açıklamalarını “Malkoçoğlu” hikayesine benzeten grup, başbakanlık çalışanlarının kimlik bilgilerini açıkladı.
◗ İSTANBUL Yayınevimiz Varyos’tan çıkan Marksist Teori dergisinin 5. sayısı çıktı. Mart-Nisan 2012 tarihini taşıyan sayıda, güncel politik gelişmeler ele alınıyor. Dergide İbrahim Çiçek, “Kendi Zemininde Politikada Yeni Bir Dil Olarak ESP”, Çiçek Dağ “Emperyalist Metropollerde İsyanın Yönü”, Zilan Devrim “Arap Halklarının İsyan Sürecine Karşı Emperyalist Taktikler”, Arif Çelebi “Toplumsal Devrim Çağına Doğru Akıyor Zaman”, Emin Orhan “İşçi Ve Emekçi Memur Haklarına Saldırı Yasaları”, Ali Tektaş “Kendi Yolunu Açmak”, Ziya Ulusoy “Emekçi Solu Uyaran Ordu Memuruna Bak”, Bayram Namaz “Aynadaki Yüz Ya Da Kemal Burkay Gerçeği”, Cemil Cihan “Demokratik Alevi Hareketi Ve Güncel
Durumu” yazıları ve Zehra Akdağ çevirisiyle “Wall Street’i İşgal Et” üzerine Devrimci Emek Örgütü’nden Ray O. Light ile röportaj yer alıyor. Dergi, Halkların Demokratik Kongresi programını da okurlarına sunuyor. Sunum yazısında, güncel gelişmelere değinmelerde bulunan dergi, ezilenlerin önümüzdeki dönemde karşı karşıya bulunduğu toplumsal ve politik sorunlara vurgu yapıyor. Birleşik mücadelenin tarihsel sorumluluk taşıdığı belirtilen sunum yazısında, TMY-ÖYM’lerin kaldırılması, Suriye’ye emperyalist müdahaleyle gerici iç savaşın kışkırtılması, dünyanın değişik bölgelerinde emperyalist küreselleşme saldırılarla faşist yasakların gündeme getirilmesi, dünyanın birçok ülkesinde ezilenlerin yeni
ateşler tutuşturması geçtiğimiz ayların ve önümüzdeki dönemin en temel gündemleri arasında yer alacağı vurgulanıyor. Marksist Teori, okurlarına, gerek dünya ve bölge halklarının, gerekse de bu topraklarda yaşayan tüm ezilenlerin mücadelelerini
anlama ve çözümlemeye hizmet edecek konuları inceleme olanağı sunuyor. Bu arada Marksist Teori dergisinin web sitesi de açıldı. Okurlar, eski sayılara ulaşabilmek için www.marksistteori.com adresini kullanabilirler.
17 Mart 2012
●
HABER
atılım 15
●
Sokaklar kadınlarla renklendi 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, birçok ilde kutlandı. 8 Mart günü yapılan eylemlerde kadınlar özgürlük ve eşitlik şiarlarını haykırdı. Eylem çeşitliliği ve kadın emeğinin görselliği alanlara yansırken, 8 Mart akşamları da kutlamalar devam etti. Ankara’da mitinge katılan Üniversiteli Genç Kadınlar, coşkularıyla alana renk kattılar. Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi’nde Üniversiteli Genç Kadınlar, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle panel düzenledi. “Yeni bir dünya, yeni bir yaşam istiyoruz” diyen ÜGK’lılar düzenlediği etkinlik, müzik ve şiir dinletisi ve resim sergisi ile devam etti.
Eğitim-Sen Nurhak Temsilciliği önünde bir araya gelen ESP/SKM, Eğitim-Sen, Tüm Bel-Sen, AYÖP’li kadınlar sloganlarla Belediye önüne yürüdüler. Eylemde kadınlar çaldıkları trampetlerle coşku yarattı.
Mersin’de 8 Mart’ı kutlamak isteyen kadınlar, polis engeline oturma eylemiyle yanıt verdi.
Fındıklı’da önce eylem sonra horon
◗ RİZE Rize’nin Fındıklı İlçesi’nde 8 Mart günü iki etkinlik yapıldı. Gündüz saatlerinde Fındıklı 8 Mart Emekçi Kadınlar Platformu, “Söyleyecek sözümüz, değiştirecek gücümüz var” sloganıyla basın açıklaması yaptı. “Ekmeğe aç, şiddete tokuz. Kadınız varız” yazılı pankartın açıldığı eyleme, yaklaşık 50 kadın katıldı. Platform adına açıklamayı Özgen Erşahin yaptı. Eylemde sık sık “Kadın, yaşam, özgürlük”, “Kadınlar el ele özgürleşmeye”, “Yaşasın 8 Mart” sloganları atıldı. Çevredeki kadınlara karanfillerin dağıtılmasının ardından eylem alkış ve zılgıtlarla sona erdi. Fındıklılı kadınlar, gece de düzenledikleri etkinlikle hem tartıştı, hem horon tepti. Platform tarafından organize edilen 8 Mart gece etkinliği Fındıklı Ramak Cafe’de yapıldı. Açılış konuşmasının ardından oluşturulan serbest kürsüden kurumlar ve katılımcılar adına konuşmalar yapıldı. ESP/SKM adına konuşan Sevim Özsoy “Çayımıza, geleceğimize, derelerimize göz dikenlere karşı kadın direngenliğimizle karşı duracağımızı haykırıyoruz. Egemenlerin biz kadınlara biçtikleri evinin kadını olmak misyonunu reddediyoruz. İşçi, çiftçi, işsiz, öğrenci, emekçi kadınlar haydi; emeğimizin, bedenimizin, kimliğimizin sömürüsüne karşı özgürlüğü ve sosyalizmi haykırmaya” dedi. Gecede yapılan müzik dinletisinin ardından tulum eşliğinde horona duran emekçi kadınlar, alkış ve sloganlarla etkinliği sonlandırdı. Etkinliğe yaklaşık 200 kadın katıldı.
Kadınların yürüyeceği yol örgütlü mücadeledir ◗ İSTANBUL/ESKİŞEHİR ESP/SKM ve Malatya Kürecikliler Derneği, 9 Mart günü düzenledikleri etkinlikle 8 Mart’ı kutladı. Kürecikliler Derneği ve Ezilenlerin Sosyalist Partisi/Sosyalist Kadınlar Meclisi, Bağcılar Yıldırım Düğün Salonu’nda düzenledikleri ortak etkinlikle 8 Mart’ı kutladı. Türkülerin söylendiği, halayların çekildiği etkinliğe, ESP Genel Başkanı Figen Yüksekdağ da katıldı. Saygı duruşuyla başlayan etkinlikte ESP Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, “Kadınların yürüyeceği yol, örgütlü mücadeledir” diyerek konuşmasına başladı. Esenler’de Dersim-Pülümürlüler Derneği 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle bir gece düzenledi. ESP Eskişehir İl Örgütü, Genel Başkan Figen Yüksekdağ’ın katılımıyla 11 Mart günü bir kahvaltı etkinliği düzenledi. Dilan Cafe’de yapılan dayanışma etkinliği, ESP İl Başkanı Ahmet Uluçelebi’nin konukları selamlamasıyla başladı. Ardından ESP Genel Başkanı Figen Yüksekdağ konuklara seslendi.Yüksekdağ, gelişmelerin işçi, emekçi ve ezilenlerden yana değiştini söyleyerek 21 Mart Newroz ve 1 Mayıs gibi ezilen ulus ve ezilen sınıfın tarihsel anlarında etkinliklere kitlesel katılımın önemli olduğu vurgusunu yaptı. Genel Başkan Yüksekdağ, dayanışma kahvaltısının ardından ESP İl Örgütü’nde düzenlenen 12 Mart Gazi katliamı anmasına katıldı.
Davulları, bayrakları, dövizleri ve farklı kıyafetleriyle Ankara sokaklarını renklendiren Ankara 8 Mart Kadın Platformu üyesi kadınlar, Kolej Kavşağı’ndan Ziya Gökalp Meydanı’na yürüdü. Platform adına basın açıklamasını Yelda Şahin ve Buse Kılıç okudu. Kadına yönelik şiddetin her geçen gün arttığına dikkat çeken kadınlar, “Yasalarınızla, söylemlerinizle kadınları korumak yerine tutsaklaştırıyor, cezalandırıyorsunuz. Bunları kabul ettik sanmayın” dedi. Türkiye’nin, dünyada, günde en az 5 kadının öldürüldüğü tek ülke olduğunu kaydeden kadınlar, kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla Meclis’te görüşülmekte olan yasanın, amacından uzak olduğuna işaret etti. Sürecin takipçisi olacaklarını açıklayan kadınlar, KESK’li kadınların tutuklanmasını da protesto etti. SKM, ÖDP’li kadınlar, EMEP’li kadınların da aralarında bulunduğu Adana 8 Mart Kadın Platformu ve KESK’li kadınlar, 5 Ocak Meydanı’ndan Atatürk Parkı’na kadar yürüdü. Coşkuyla atılan sloganlarla Atatürk Parkı’na gelen kadınlar saygı duruşunda bulundu. Kürtçe, Türkçe ve Arapça selamlamanın ardından sinevizyon gösterimi yapıldı. Ortak açıklamayı Serpil Arslan okudu. Açıklamanın ardından kadına yönelik şiddeti anlatan tiyatro gösterimi yapıldı. Antep’te, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yürüyüşle kutlandı. Antep Demokratik Kadın Platformu, HDK’li kadınlar, ÖSP, ÖDP’li kadınlar Kırkayak Parkı’nda toplandı. KESK’li kadınlar 8 Mart’ta iş bırakarak 8 Mart’ın resmi tatil ve ücretli izin günü olması talebini yükseltti. Niğde’de de KESK üyesi kadınlar ve devrimci demokratik kurumlar, EğitimSen Niğde Şubesi önünde toplanarak, Hükümet Meydanı’na yürüdü. Eyleme, üniversiteli kadınlar da katıldı. “Jin, jiyan, azadi” sloganlarıyla halaya duran kadınlar, alkış ve sloganlarıyla tutuklu KESK’li kadınlara selam gönderdi. Kırıkkale’de 6 Mart’ta yapılan film gösterimi ardından 8 Mart’ta Üniversiteli Genç Kadınlar, 25 kişi ile basın açıklaması yapıldı. Basın açıklaması Kırıkkale’de üniversite öğrencileri olarak yapılan ilk basın açıklaması olması bakımından önem taşıdı. Genç kadınlar, bir ilki başarmanın coşkusunu yaşadı.
İSYANDAYIZ ALANDAYIZ Antakya Kadın Platformu, yaptığı meşaleli yürüyüş ve basın açıklamasıyla 8 Mart’ı kutladı. Eğitim-Sen Antakya Şubesi önünde toplanan kadınlar, Ulus Meydanı’na meşalelerle yürüyerek burada basın açıklaması gerçekleştirdi. “3 çocuklu köle olmayacağız”, “Dizini değil zincirini kır”, “Jin, jiyan, azadi” sloganlarının atıldığı yürüyüş coşkulu geçti. Eyleme, çevredekiler alkışlarla destek verdi. 8 Mart akşam saatlerinde meşalelerle yapılan eylemde kadınlar adına açıklamayı okuyan Nilay Tıraş “Erkekdevlet-yargı işbirliği ile işlenen kadın cinayetlerine, kadınları kimliği ve bedeni üzerinden teslim almaya çalışan yasalara ve zihniyete karşı alanlarda olduklarını” ifade etti. Denizli’de KESK, HDK Kadın Meclisi ve Kadın Dayanışma Platformu, Eğitim-Sen önünden Bayramyeri Meydanı’na sloganlarla, davullarla, zılgıtlarla yürüyüş gerçekleştirdi. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü düzenlenen yürüyüşte, Nikferli tütün emekçisi kadınlar ve TEKSİF üyesi kadın işçilerin de katılmasıyla, renkli görüntüler oluşturuldu. Miting meydanında KESK Sözcüsü Türkan Okyaz, KESK’li bir kadın emekçinin cezaevinden gönderdiği mektubu okunurken, kitle “KESK’li kadınlar onurumuzdur” sloganları attı. Basın açıklamasını okuyan Eğitim-Sen Şube Sekreteri Nursel Sevinç, “Kadına yönelik her türlü şiddete karşı isyandayız, alandayız, isyanımızı daha da büyütüyoruz” dedi. Basın açıklamasının ardından Nikferli kadınların oynadıkları yöresel kaşık oyunu ilgiyle izlendi. Ç a n a k k a l e ’d e 8 Mart etkinlikleri, Çanakkale 8 Mart Kadın Platformu, Çanakkale Kadın Kolektifi ve El-Der Kadın Danışma Merkezi üyelerinin sabah saatlerinde Adliye önünde, kadına yönelik şiddet, ayrımcılık ve tecavüz olaylarının son bulması talebiyle
yaptığı açıklamayla başladı. Çanakkaleli kadınlar, yoğun yağmura rağmen akşam saatlerinde de bir yürüyüş gerçekleştirerek, Cumhuriyet Meydanı’nda miting yaptı. Sendikalar, kadın örgütleri, kitle örgütleri ve siyasi partilerin de katıldığı mitingde işten çıkarılan Sosyal-İş üyesi işçiler de, işten çıkarma haberi nedeniyle kalp krizi geçiren eşini kaybeden ÇOMÜ işçisi Arzu Sezek’e atıfta bulunarak, “ÇOMÜ Rektörü hem işsiz, hem de eşsiz bıraktı. Acımız ve mücadelemiz büyük” yazılı bir pankartla mitingdeki yerlerini aldı. SAVAŞA KARŞI YAŞAM Isparta Belediye İşhanı önünde bir araya gelen HDK bileşenleri, kadın katliamları, taciz ve tecavüz, beden ve emek sömürüsü, tutuklamalar ve devletin kirli savaşının gölgesinde 8 Mart’ın karşılandığını belirtti. HDK Kadın Meclisi adına yapılan açıklamada “Bizler bugün 8 Mart’ta bütün ezilen kadınlar için alanlardayız. Savaşa karşı barış şiarını, erkek egemenliğine karşı kadın dayanışmasını, şovenizme karşı halkların kardeşçe yaşam taleplerini daha güçlü haykırmak için var olmaya devam edeceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz” denildi. HDK Antalya Kadın Meclisi, 8 Mart etkinlikleri kapsamında meşaleli yürüyüş düzenledi. Attalos Heykeli önünde toplanan HDK’lı kadınlar, meşaleler ve zılgıtlarla Antalya Belediyesi önünde sloganlarla yürüdü. Yolun trafiğe kapatılmaması üzerine kadınlar ve polis arasında kısa bir gerginlik yaşandı. Yürüyüş boyunca çevrede bulunan kadınlar alkışlarla eyleme destek verdi. Belediye önünde yapılan açıklamada, “Bizler; emeğine el konulanlarla, evde köle, fabrikada, genelevde nerede olursa olursa sömürülenlerle, baba, koca, erkek dayağına katlanmak zorunda kalanlarla, namus cinayetlerinde katledilenlerle, gizli kürtajlarda ölenlerle, sokakta, işyerinde, savaşta, gözaltında tacize, tecavüze uğrayanlarla dayanışmamızı haykırıyoruz; isyanımız erkek egemen kapitalist sisteme, mahrum edildiğimiz her şeyi istiyoruz” denildi.
Yüksekdağ: Dünya kadınların ellerinde kendini yenileyecek Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, 8 Mart nedeniyle yayınladığı mesajda,”Bu yaşlı dünya ancak kadınların ellerinde kendini yenileyecektir” dedi. Yüksekdağ, yayınladığı mesajda şu ifadelere yer verdi: “Dünyanın yarısı değil hayatın yarısı olmak istiyoruz diyerek, erkek egemenliğine meydan okuyorlar. Bu yaşlı dünya ancak kadınların ellerinde kendini yenileyecektir. Kadına yönelik şiddetin son
bulduğu, kadınların Van’da olduğu gibi depremin ardından gelen devlet afetiyle yoksunluğa mahkum edilmediği, Uludere’de olduğu gibi evlatlarını katliamlarda yitirmediği, kadın politik tutsakların özgür olduğu bir ülke ve dünya dileğiyle, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutlarım.” Halkların Demokratik Kongresi İstanbul Kadın Meclisi yaptığı yazılı açıklamayla tüm kadınların Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutla-
dı. Türkiye Yazarlar Sendikası’nın 8 Mart bildirisini ise 6 aydır Bakırköy Cezaevi’nde tutulan Prof. Dr. Büşra Ersanlı kaleme aldı. Ersanlı mesajda, “Karar ve yetki alanlarını erkeklerle yarı yarıya paylaşacağız. Biz, barışa karar verdik. Diyaloğa, yaşatmaya, paylaşmaya inanıyoruz. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü hepimize, tüm kadınlara ve bizi destekleyen herkese kutlu olsun” vurgularına yer verdi.
Göçmen işçisi kadınlar 8 Mart’ı kutladı Avrupa’da yaşayan Türkiyeli göçmen işçi ve emekçi kadınlar, yaptıkları etkinliklerle 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutladı. Hollanda’da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü çeşitli eylem ve etkinliklerle kutlandı. Bu yıl en kitlesel, enternasyonal ve anlamına uygun 8 Mart kutlaması Amsterdam’da gerçekleşti. Türkiyeli kadın örgütlerinden SKBHollanda, Yeni Kadın ve ATKB´nin de yer aldığı yerli ve göçmen kadınlardan oluşan Amsterdam 8 Mart Komitesi’nin çağrısıyla, 8 Mart Perşembe akşamı yüz-
lerce emekçi kadın Dam Meydanı’nda bir araya geldi. Hollandaca “Kadınlar savaşsız, sömürüsüz bir gelecek, sosyalizm için mücadele ediyorlar!-SKB” yazılı pankart ve bayraklarıyla yürüyen SKB’liler, AvegSKB imzalı 8 Mart bildirileri dağıttı. Rotterdam’da da Vardiya Enternasyonal Kültür Sanat Vakfı (VEKSAV), yaptığı bir etkinlikle 8 Mart kutlaması gerçekleştirdi. Saygı duruşuyla başlayan etkinlikte, SKB’nin düzenlediği kadına yönelik şiddete son” kampanyası hakkında bilgi verildi. SKB Kadın
Korosu’nun konseri ve Yankı Tiyatro Topluluğu bir oyun sergiledi. Almanya’nın Berlin, Manheim, Köln, Stuttgart, Ulm, Wuppertal ve Dortmund kentinde de 8 Mart günü etkinlikleri yapıldı. Etkinliklere katılan Sosyalist Kadınlar Birliği, 25 Kasım’dan 8 Mart’a kadar sürdürdükleri kampanya hakkında bilgiler verdi. “Krizin bedelini ödemeyeceğiz” diyen sosyalist kadınlar, bildiri dağıttı. Belçika’nın başkenti Brüksel ve İsviçre’nin Lozan, Basel kentlerinde de etkinliklerle 8 Mart kutlandı.
BAŞYAZI Aklanan katliam geleneğidir Hrant Dink ve Şemdinli davalarında örgüt bulamayarak devleti aklayan AKP yargısı, Sivas davasını da zaman aşımına uğratarak Madımak yangınını yeniden tutuşturdu. Ezilenlerin adalet talebi, Sivas davasında da, tekçi rejimin çarkları arasında ezildi. Davalar, bu düzende ezilenlere adalet olmadığını anlatıyor. Sokaklara yansıyan öfke ise adalet için daha kararlı ve sonuç alıcı bir mücadele yürütmenin zorunluluğunu gösteriyor. Birbiri ardına sonuçlanan üç dava, faşist rejimin 90 yıllık paradigmasının özeti gibi. İnkar, asimilasyon ve katliam üzerine kurulu bu köhne düzen, kendisini her defasında “tek dil, tek din, tek ulus” biçiminde vücuda getiriyor. Ezilen ulus, din, mezhep ve ulusal topluluklardan ezilenler, bu davaların ışığında bir kez daha, cumhuriyet rejiminin “değişmez, değiştirilmesi teklif bile edilemez” kurucu ideolojisinin duvarına çarpıyor. Şemdinli davası Kürtleri, Hrant davası azınlık ulusal ve dinsel toplulukları, Sivas davası ise Alevileri sembolize ediyor. Bütün bu ezilen ulusal ve dinsel topluluklar, cumhuriyet tarihi boyunca inkar ve asimilasyon politikasına tabi tutuldular. Bu politika, imha ve katliamlarla sürekli tahkim edildi. Kemalist burjuva cumhuriyetin Türk-Sünni-laik karakteri belirginleştirildi. “Sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış kitle” olarak tasavvur edilen toplum, ulusal, dinsel ve kültürel farklılıklar bakımından da Türk-Sünni temelde homojenleştirilmeye çalışıldı. Uyum göstermeyenler, direnenler katledildi, yerinden yurdundan edildiler. Ermeni soykırımı, Kürt isyanlarının katliamla bastırılması, Varlık vergisi, 6-7 Eylül kontrgerilla organizasyonu, Maraş, Çorum, Gazi ve Sivas katliamları bu inkar ve düşmanlık politikasının dolaysız sonuçları ve tahkim edici unsurlarıdır. Türk burjuva devletinin kurucu ideolojisi ve 12 Eylül darbesiyle kurumsallaştırılan yarı askeri faşist rejim, 1990’lı yıllarda esasen Kürt ulusal başkaldırısı, Alevi aydınlanması ve Batı’da gelişen işçi-emekçi hareketinin basıncı altında krize sürüklendi. Siyasal İslamcı hareketin resmi ideolojinin dışına çıkan yönelimi de, krizin bir başka unsuru haline dönüştü. Bu sadece güncel bir rejim krizi değil, aynı zamanda yapısal ve ideolojik bir kriz olarak gelişti. Rejimin tek’çi kurucu ideolojisi, yapay ve zora dayalı da olsa birleştirici özelliğini yitirdi, bir hegemonya kriziyle karşı karşıya kaldı. Burjuva egemen sınıflar rejimi, tepeden tırnağa bir kontrgerilla cumhuriyetine dönüştürerek krizi aşmaya yöneldiler. Ulusal, dinsel, kültürel ve toplumsal karşıtlıkları gerici iç savaş çizgisinde kışkırtarak, kontrgerilla katliamlarıyla faşist düzeni koruma yoluna gitti. Laik ve ilerici aydınların öldürülmesi, Gazi ve Sivas katliamları, Kürdistan’da geliştirilen topyekün savaş konsepti vb. bu kontrgerilla stratejisinin unsurları olarak gelişti. Türk burjuva devletinin AKP eliyle yürütülen burjuva reorganizasyonu, faşist rejimin bu tek’çi karakterini Türk-İslamcı içeriğiyle yeni biçimde ve yeniden tanımlamaktan başka bir sonuç doğurmamıştır. Üç davanın sonuçları ışığında yeniden açığa çıkan en çarpıcı sonuç budur. Burjuva devletin AKP’ci reorganizasyonunun sonuçları da tek’çi, ırkçı, inkarcı ve asimilasyoncudur. “Sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış kitle” paradigması ise bütün toplumun cemaatleştirilmesi, cemaat toplumuna dönüştürülmesi biçiminde sürdürülmektedir. “Dindar nesiller yetiştirme” çabaları rejimin toplumsal ayağının cemaatleştirilmesi yöneliminin unsurlarıdır. Sivas davasının zaman aşımına uğratılmasıyla ilgili Başbakan Erdoğan’ın “hayırlı olsun” söylemi, öylesine söylenmiş bir söz değildir. Aksine, Erdoğan bütün soğukkanlılığıyla, AKP ve cemaat merkezli kurulan yeni müesses nizama hayır dilemektedir. AKP eliyle kurumsallaştırılan Türk-İslamcı müesses nizam, esasen eskinin bir devamı niteliğindedir. AKP ve yargısı, üç dava ışığında
Alevilere, Kürtlere, ulusal ve dinsel azınlıklara karşı kontrgerilla devletini aklamakla kalmamış, katliamlarla ayakta tutulmaya çalışılan inkar ve asimilasyona dayalı tek’çi ideolojinin sürdürücüsü olduğunu da ortaya koymuştur. Mahkemenin, Sivas katliamını insanlık suçu saymaması, dahası, katliamın arkasında kontrgerilla rejimi olmasına rağmen devleti davadan muaf tutması bu aklama pratiğinin son örneğidir. AKP düzeni, devletin işlediği insanlık suçlarının ve kontrgerilla katliamlarının çamaşır makinesi gibi çalışmaktadır. Elbette bugün, dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un 30’larda söylediği gibi, “Bu ülkede saf Türk olmayanların tek hakkı vardır, hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı” biçiminde rafine bir ırkçılık savunulmuyor. Fakat bu ırkçı çizgi ve zihniyet rejimin tek’çi yapısı korunarak sürdürülüyor. AKP ve Erdoğan, rejimin bu tanımlayıcı tekçi çizgisini sürekli tekrarlamakla, devletleşmesinin harcı haline dönüştürmekle kalmıyor. Dünden farklı olarak, ulusal ve dinsel temeldeki karşıtlık politikasını, bölgesel güç olma ve yayılmacılık stratejisinin de temel bir unsuruna dönüştürüyor. Bölgesel rekabetini dinsel/mezhepsel karşıtlıkları daha etkin devreye sokarak sürdürüyor. Bölgesel güç olma yarışında Şii İran’la rekabetini mezhepsel ve ulusal farklılıkları da kullanarak, ayrıştırma ve eksen oluşturma unsuruna dönüştürüyor. İran merkezli Şii eksenine karşı, emperyalizmle işbirliği içerisinde, bölgesel sömürgeci çıkarlarını da dahil ederek Sünni eksenini korumaya ve hamiliğini üstlenmeye çalışıyor. Irak’ta Cumhurbaşkanı eski Yardımcısı Sünni lider Haşimi’nin sahiplenilmesi, Suriye’de Sünni Müslüman çizgi yönünde tavır konulması bunun güncel bakımdan en çarpıcı unsurlarıdır. Keza, Kürt karşıtlığı üzerinden on yıllardır sürdürülen bölgesel şer ekseni oluşturmak dahil izlediği politikalar biliniyor. Kürt sorunu, Alevi sorunu, ulusal ve dinsel azınlıklar sorunu Türk burjuva devletini bütün tarihi boyunca bir gölge gibi takip etti. Rejim, bu sorunları çözme yeteneği gösteremedi. AKP üzerinden on yıl boyunca beklenti yaratarak, çürütme ve tasfiye politikası izleyerek sürdürdüğü oyalama politikası da artık kendi sınırına dayanmıştır. AKP’nin, kendi Kürt’ünü, kendi Alevi’sini, kendi azınlıklarını yaratma ve bunlar üzerinden geri kalanını rejime biat ettirme çizgisi başarısız olmuştur. AKP Hükümeti ve faşist rejim, Ermeni sorununda soykırım inkarını Hocalı katliamı protestosu adı altında düzenlenen ırkçı gösteriye; Kürt sorununda Roboski katliamına; Alevi sorununda Sivas davasında mahkemenin kararını protesto edenlere karşı gerçekleştirilen pervasız saldırıya dönüştürerek sürdürmektedir. Artık ne Kürt ulusuna statüsüzlüğü kabul ettirmek, ne Alevileri Sünni mezhebinin eklentisi haline getirmek, ne de yüzüncü yılı yaklaşan Ermeni soykırımı inkarını sürdürebilmek mümkündür. Yapısal özellik taşıyan her üç sorunda, sinir uçları açığa çıkmış vaziyette ortada duruyor. Peşi sıra devleti aklayarak sonuçlanan her üç dava, ezilen ulus ve ulusal topluluklar, din ve kültürlerin toplumsal ve siyasal yabancılaşmasından başka bir sonuç vermeyecektir. Ulusal, dinsel ve mezhepsel karşıtlıklar temelinde toplumu karşı karşıya getirme ve düşmanlaştırma politikası AKP tarafından, bölgesel politikalarla da iç içe geçirilerek yeniden örgütlenmiştir. Sosyalistler, AKP ve faşist rejimin toplumu ulusal, dinsel ve mezhepsel temelde ayrıştırma ve düşmanlaştırma politikasına karşı kararlılıkla mücadele yürütmelidir. Değişik ulus, din ve mezheplerden halklarımızın eşit, özgür ve kardeşçe bir arada yaşamalarının mücadelesini vermelidir. Bu mücadele, her üç davanın sembolize ettiği toplumsal adalet talebinin kararlıca sahiplenilmesi ve yükseltilmesinden geçiyor.
BAŞSAĞLIĞI Partimizin kurucu üyesi Besi Yaldız’ın annesi Sultan Yaldız’ı kaybettik. Yoldaşımızın acısını paylaşır, başsağlığı diler, taziyelerimizi iletiriz.
EZİLENLERİN SOSYALİST PARTİSİ GENEL MERKEZİ
black blue magenta yellow
Varyos Yayıncılık adına İmtiyaz Sahibi ve Yazıişleri Müdürü: Deniz Doğruer Yönetim Yeri: Aksaray Mah. Çakırağa Camii Sk. Birlik Apt. No:8/10 Aksaray/İSTANBUL Tel: (0212) 529 15 94 Fax: (0212) 529 06 75
HABERDE OBJEKTİF YORUMDA DEVRİMCİ
e-mail: atilimgazetesi@gmail.com Yayın Türü: Yaygın Süreli
Atılım Avrupa Temsilciliği: V.i.s.d.p: K. Çal Postfach 900235, 60442 Frankfurt avrupaatilim@hotmail.com İngiltere: Ali Akgül atilimuk@hotmail.com Tel: 00447956078533 İsviçre: Savaş Demir isvicre_atilim@hotmail.com
Fransa: M.Bulut 128 Rue Henri barbuse Bat, 4 93300 Aubervilliers/ France/ fransaatilim@hotmail.com Belçika: AcPv Rue De Dison 32-4800 Verviers Hesap No: Varyos Yay. San. Ve Tic. Ltd. Şti Yapıkredi Sirkeci Şubesi: 6278-6 iban no: TR 7400067010000000 62591023
Postaçeki: Songül Akbay 1600206 Türkiye Abonelik: 100 TL (1 yıl) Teknik Hazırlık Tel: (0212) 633 46 14 Fax: 633 46 13 Basıldığı Yer: Gün Matbaacılık Adres: Sefaköy Telsizler Mevki Beşyol Mah. Akasya Sok. No: 23/6 Küçükçekmece/İST. Tel: (0212) 580 63 75
Düşlediğimiz günleri kazanacağız 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, bir güne sığmadı. 1 Mart’tan itibaren başlayan etkinlikler 12 Mart’a kadar sürdü. On binlerce kadın sokağa çıktı. Erkek egemen kapitalist düzene karşı kadın öfkesi ve isyanını haykırdı. KESK’li kadınların öncülüğünde 8 Mart’ta kadınlar, hizmet üretmedi sokaklara çıktı. “Susmuyoruz, korkmuyoruz, hesap soruyoruz” haykırışı her alanda yükseldi. ◗ SEMİHA ŞAHİN 8 Mart etkinliklerinin finali, İstanbul 8 Mart Platformu’nun Kadıköy Meydanı’nda 11 Mart günü düzenlediği miting oldu. “Bedenimiz, kimliğimiz, emeğimiz, için erkek egemen sisteme karşı yaşasın örgütlü mücadelemiz” ortak pankartı arkasında yürüyen kadınlar, gökkuşağı renklerini Numune’den Kadıköy Meydanı’na kadar metrelerce yola döşedi. Kürt kadınlarının sarı, kırmızı, yeşil flamaları, SKM’nin beyaz üzerine renkli elleri, feminist grupların ve anarşist kadınların mor ve siyahları, Halkevci kadınların turuncu ve morları, bu yıl ilk kez kadın platformuyla yürüyen Yeni Demokrat Kadınların mavi ve kırmızı renkli flamaları, 8 Mart mitingine kadın emeğinin görselliğini taşıdı. Binlerce kadın, yer yer kortej düzeni yer yer mahallesinden birlikte geldiği kadın arkadaşının kolunda belki ilk kez bir kadın buluşmasında bir araya gelmenin heyecanıyla karışık ama bir o kadar da coşkulu bir şekilde alana giriş yaptı. 2012 yılının 8 Mart’ının, Van’da yaşanan depremin ardından hayatını kaybeden ve halen çadırlarda, konteynerlerde yaşam savaşı veren kadınlarla, 17’si çocuk 34 kişinin bombalarla hayatını kaybettiği Roboski katliamının acısını yüreklerinde taşıyan Kürt kadınlarına atfedilmesi gerek dövizlerde gerekse de yürüyüş kolunun önüne açılan pankartla alana yansıtıldı. ERKEK DEĞİL DERDİMİZ ERKEKLİĞİNİZ “Feministler” ortak imzasıyla ön sıralarda yer alan kadınlar, 8 Mart akşamı Taksim’de düzenledikleri yürüyüşe oranla sınırlı sayıda kadını alana taşıdı.
Binlerce kadının alana girmekte zorlanırken, miting kadın özgürlük mücadelesinde yaşamını yitiren kadınlara saygı duruşuyla başladı. “Şehit namırın” ve “devrim şehitleri ölümsüzdür” sloganları tek bir sesle yankılandı. “Erkek değil derdimiz, erkekliğiniz” dövizleri taşıyan kadınlar, kadın özgürlük mücadelesini erkek düşmanlığı olarak gören yaklaşımlara yanıt verdi. Önderliğinin özgürlüğünü isteyen Kürt kadınları, kitleselliği ve geleneksel kıyafetleriyle yürüyüş kolunu sarı kırmızı yeşil renklere boyadı. “Kadınlar Kürt sorununun çözümü için müzakere ve özgürlük istiyor” ve “Demokratik siyaset direnişi ile kadın özgürlüğüne ulaşalım” yazılı pankartları taşıyan Demokratik Özgür Kadın Hareketi kortejinde kadın gerillaların fotoğrafları da taşındı. Kadın tutsakların serbest bırakılması talebi birçok kadın örgütü tarafından dile getirilirken, BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel kortejin önünde yürüdü. “Jin jiyan azadi”, “Biji Heşte Adare”,
“Yaşasın kadın dayanışması”, “Yaşam barış adalet”, “Kadın yaşam özgürlük”, “Kadına şiddete son”, “Kadın tutsaklar serbest bırakılsın”, “Görünmeyen emek sesini yükselt”, “Eşit işe eşit ücret” sloganlarının çokça atıldığı kortejlerde, kadın özgürlüğü için örgütlü mücadele çağrısı sık sık dile getirildi. Kürecik’e füze kalkanı kurulması da protesto edilen konular arasındaydı. TMOBB’lu kadınlar baretlerini takarak yürüyüşte yerlerini aldılar. Sivas katliamının zaman aşımına uğramasına tepkiler “17’si kadın 37 can bu mu demokrasiniz. Bu nasıl vicdan, zaman aşımına dur de- Sancaktepe Gençliği” pankartıyla dile getirilirken, Hey Tekstil ve Kampana Deri işçileri de işten atılmalara ve hak gasplarına karşı tepkilerini alana yansıttılar.
YAŞAM BARIŞ ADALET
YAĞMURA İNAT Kürsüden Kürtçe ve Türkçe olarak kitleye seslenildi. Platform adına hazırlanan konuşma önce Kürtçe sunuldu. İstanbul 8 Mart Platformu adına Türkçe açıklamayı da İstanbul LGBTT Dayanışma Derneği üyesi Eylem Çağdaş okudu. Çağdaş, açıklamasında kadın cinayetleri, kadın emeğinin sömürüsü, savaş politikaları, gözaltı ve tutuklama saldırıları, kadına yönelik şiddete vurgu yaptı. “Erkek egemen zihniyetin yürüttüğü savaş, uzağımızda ve yakınımızda devam ediyor. Savaş, kadınların daha çok şiddete maruz kalmalarına, cinsel meta olarak kullanılmalarına, mülteci konumuna düşürülmelerine, daha çok yoksulluk ve sefalet içerisine itilmelerine, daha fazla tacize, tecavüze uğramalarına neden olmaktadır” diye konuştu. “Yaşasın kadın dayanışması” sloganları ve zılgıtlar eşliğinde konuşmasını tamamlayan Çağdaş’ın ardından, Feminist Kadın Çevresi’nin müzik grubu şarkılarıyla kürsüde yerini aldı. Hey Tekstil ve Kampana Deri işçilerinin
kitleyi selamlamasının ardından BDP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel kürsüye çıktı. Yoğun yağmura rağmen alanı terk etmeyen Kürt kadınlarının coşku dolu sloganlarına eşlik eden Tuncel, “Sizler adına bugünleri yaratan Clara Zetkinlerden, Rosa Luxemburglara, Beritanlara bütün kadınlara selamımızı gönderiyoruz” sözleriyle kitleyi selamladı. KADIN TUTSAKLAR ONURUMUZDUR KCK adı altındaki operasyonlarda tutuklanan kadınların sesini alana taşımak istediklerini kaydeden miting tertip komitesi, Bakırköy Kadın Hapishanesi’ndeki kadınların sürgün sevke gönderildiklerini, bu nedenle mektuplarının ulaşmadığını kaydetti. Mitingte, hasta tutuklulardan Bakırköy Kadın Hapishanesi’nde bulunan Hediye Aksoy’un daha önce gönderdiği mektup okundu. Kadınlar, mektubun okunmasının ardından “Kadın tutsaklar onurumuzdur” sloganını haykırdı.
Kadına yönelik şiddete karşı büyük kampanyasını 8 Mart çalışmasıyla örgütlenme çağrısına dönüştüren Sosyalist Kadın Meclisleri, çalışmalarının sonucunu alana yansıttı. Bu topraklarda, “Cins bilinciyle aydınlanıyor, kadın devrimiyle özgürleşiyor, siyasetin merkezine yürüyoruz” şiarıyla sosyalist kadın hareketinin öncülüğünü yapan SKM, işçi, emekçi, ev kadını ve genç kadının yer aldığı 400 kişilik kortejinde buluşturdu. Kadın bando ekibiyle dikkat çeken SKM, “Yaşam, barış adalet için özgürlüğe sosyalizme” pankartıyla ezilen tüm kadınları sosyalizm kavgasına çağırdı. Kortejde yaşamını yitiren Fintoz Gerçek ve Rezzan Kotil’in resimlerini taşıyan sosyalist kadınlar, devrimci kadın önderleri ve şubat ayında eyleme giderken yaşamını yitiren komünist genç kadın Yasemin Çiftçi’nin resimlerini taşıdı. Kadın şehitleri unutmayan sosyalist kadınlar, tutsak kadınlara da selamlarını gönderdi. SKM MYK üyeleri Hülya Gerçek ve Meliha Kayacı’nın serbest bırakılmasını isteyen SKM’li kadınlar, “Kadın tutsaklara özgürlük” şiarlarını haykırdı. Kortejde yer alan genç kadınların coşkusu dikkat çekerken, SKM arkasından yürüyen üniversiteli ve liseli genç kadınlar, eğitimdeki cinsiyetçiliğe, öğrencilerin tutuklanmasına “YÖK polis, YGS, Edi bese” sloganlarıyla tepki gösterdi.
8 Mart’ın resmi tatil olması talebiyle iş bırakan KESK’li kadılar, dört bir yanda alanlara çıktı. “Kadınız biz, yaşamın yaratıcısı, diğer yarısıyız” diyen kadınlar, barış, eşitlik ve adalet istedi. KESK’li kadınlar, SKM üyelerini alkış ve zılgıtlarla karşıladı. Yürüyüş başlamadan, KESK Kadın Sekreterliği’nin hazırladığı kadın yürüyüşü konseptine rağmen, Devrimci Memur Hareketi üyesi kadın ve erkekli grubun yürüyüşe katılmak istemesi gerginliğe neden oldu. Eylem organizasyonundan kadınların uyarılarını dikkate almayan DMH’lilerin bazı kadınlara fiziki müdahalede bulunması tepkilerle karşılandı. Tartışmaların sona ermesinin ardından Harbiye Orduevi önünde toplanan kadınlar Taksim’e yürüdü. Kürtçe, Türkçe, Lazca ve daha bir çok dilde ezgiler eşliğinde yürüyen kadınlar, kimi zaman horana durdu, kimi zaman halay çekti. AKP’nin Taksim’de açtığı standın etrafına etten duvar ören polisler, kadınların standın bulunduğu alandan yürümesine engel oldu. Kadınlar, “Kadın düşmanı AKP hesap verecek” sloganıyla protesto etti. Tramvay durağının bulunduğu alanı dolduran yüzlerce kadın, bir süre halay çekti.
Uzun bir aradan sonra 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Çorlu’da mitingle kutlandı. Çorlu Emekçi Kadın Platformu üyesi kadınlar, 11 Mart günü “Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Cinsel, Ulusal, Sınıfsal Sömürüye son” yazılı pankartı arkasında Belediye Meydanı’na yürüdü. Saygı duruşuyla başlayan mitingde, Ekmek ve Gül ve Uludere katliamını anlatan şiirler okundu. Çorlu Emekçi Kadın Platformu bileşenlerinin oluşturduğu sokak tiyatrosu sergilendi.
SUSMUYORUZ HESAP SORUYORUZ
Mitingte liseli ve üniversiteli genç kadınların katılımı dikkat çekiciydi. Üniversiteli Genç Kadınlar ve Liseli Öğrenci Birlikleri’nden genç liseliler aynı pankart altında, eğitimdeki cinsiyetçiliği protesto etti.
Kadınlar 8 Mart’ta hizmet üretmedi sokaklara çıktı ◗ İSTANBUL/ANKARA/ ADANA/MALATYA 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün resmi tatil ilan edilmesi talebiyle iş bırakma eylemi yapan KESK’li kadınlar, alanlara çıktı. KESK üyesi kadınlar, İstanbul’da Taksim Meydanı’na yürüdü. Savaşa ve militarizme karşı olan kadınlar, Harbiye Orduevi önüne toplandı. KESK Kadın Sekreteri Canan Çalağan’ın da aralarında olduğu tutuklu kadın sekreterlerin fotoğraflarının olduğu, “KESK’li tutsaklar onurumuzdur” ve “8 Mart resmi tatil olsun” yazılı pankartlar taşıyan kadınlar, “Jin jiyan azadi”, “Sınıfsal ulusal cinsel sömürüye son”, “KESK’li kadınlar onurumuzdur”, “Tecavüzcü devlet hesap verecek” sloganlarını attı. KESK’li kadınlara, ESP/SKM ve Halkevci kadınlar destek verdi. Osmanbey Metro girişinde toplanan SKM üyeleri, “Vardık varız var olacağız”, “Yaşasın 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm”, “KESK’li kadınlar yalnız değildir” sloganları ile yürüdü.
ÇORLU’DA 8 MART COŞKUSU
Eskişehir Demokratik Kadın Platformu’nun çağrısıyla Yediler Parkı’nda 8 Mart günü toplanan kadınlar, sloganları, zılgıtları ve renkli görüntüleriyle kadınlar, isyanlarını haykırdı. “Yok saysanız da, tutuklasanız da, katletseniz de; susmuyoruz, hesap soruyoruz” pankartının taşındığı yürüyüşte SKM’li kadınların hazırladığı ‘el’ şeklindeki dövizler dikkat çekerken, yaşamını yitiren Yasemin Çiftçi’nin resmi de taşındı. Eyleme, İran’da tutuklu ve idam kararıyla yargılanan kadın arkadaşlarının resimlerini taşıyan İranlı mülteci kadınlar da katıldı.
YAŞASIN SOSYALİST KADIN MÜCADELEMİZ
Bursa’da yağan kara rağmen, kadınların sesi sokaklarda yankılandı. Altıparmak Stadyumu önünde toplanan yüzlerce kadın, 8 Mart akşam saatlerinde sloganlarla, zılgıtlarla, şarkılarla Orhangazi Parkı’na yürüdü. SKM’li kadınlar, trafik kazasında yaşamını kaybeden SKM üyesi Rezan Kotil’in resimleriyle birlikte “Yaşasın sosyalist kadın mücadelemiz’’ yazılı pankart taşıdı. Bursa Kadın Platformu tarafından düzenlenen 8 Mart kutlamasında, Kürtçe ve Türkçe basın açıklaması okundu.
IŞIK YOL GÖSTERİYOR
EŞİTLİK İÇİN İSYANDAYIZ Burada KESK’li kadınlar adına açıklama yapan Arzu Erdoğan, kadınların birlik, mücadele ve dayanışma günü 8 Mart’ını kutladı. Erdoğan, KESK’li kadınlar olarak, 8 Mart’ın resmi tatil ilan edilmesi talebiyle, iş bırakarak alanlara çıktıklarını söyledi. KESK’li kadınlar Ankara’da da Sakarya Meydanı’nda bir araya geldi. KESK Ankara Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Acun Karadağ, tutuklamalara, baskılara, şiddete karşı alanlarda olduklarını, olmaya devam edeceklerini vurguladı. ‘KESK’Lİ KADIN TUTSAKLAR ONURUMUZDUR’ Adana’da da İnönü Parkı’nda basın açıklaması yaptı. Tutuklu KESK üye ve yöneticisi kadınların fotoğrafları ile “KESK’li kadın tutsaklar onurumuzdur” ve “Esnek güvencesiz çalışmaya, kadına yönelik şiddete, kadın cinayetlerine, baskı ve tutuklamalara karşı her yer 8 Mart her yer direniş” yazılı pankartları taşındı.
KADINLAR 8 MART’TA HİZMET ÜRETMEDİ Malatya Demokratik Kadın Platformu’nun çağrısıyla bir araya gelen yüzlerce kadın, Emeksiz Üst Kavşağında toplanarak sloganlarla Soykan Parkı’na yürüdü. Yürüyüş boyunca “Jin Jiyan Azadi”, “Yaşasın kadın dayanışması”, “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Her gün 8 Mart her yer direniş”, “KESK’li kadınlar onurumuzdur” sloganları atıldı. Soykan Parkı’nda
davul zurna eşliğinde halay çeken kadınlar, ayrıca basın açıklaması gerçekleştirdi. Malatya Demokratik Kadın Platformu adına açıklama yapan Filiz Göçen, “Baskı, gözaltı ve tutuklamalara, güvencesizliğe, kadın cinayetlerine ve savaşa karşı evde ve işyerinde bugün hizmet üretmiyoruz” dedi. Eyleme, Eğitim-Sen, SES, BES, Tarım Orkam Sen, İHD, HDK, BDP, EMEP, ESP/SKM, Liseli ve Üniversiteli Öğrenci Dayanışması katıldı.
black blue magenta yellow
Sosyalist Kadın Meclisleri, İstanbul mitinginde, sosyalizm mücadelesinde şehit düşen ve tutsak edilen kadın yoldaşlarını alana taşıdı. SKM Antalya Sözcüsü Rezan Kotil, ESP üyesi Fintoz Gerçek, komünist kadın aydın Kutsiye Bozoklar, komünist genç kadın Yasemin Çiftçi ve Şengül Boran’ın da aralarında olduğu ve kadın önderlerinin yer aldığı dövizleri gururla taşıdılar. Sosyalist kadınlar “Düşlediğimiz günleri kazanacağız” sözünü alanlarda bir kez daha yinelediler.