kc70

Page 1

0

Anti-Emperyalist ve Anti-Oligarþik Mücadelede

KURTULUÞ CEPHESÝ Zafer Bizim Olacaktýr !

http://www.kurtuluscephesi.com

YIL: 13

Sakýp Sabancý sýz Seçimlerin Sayýsal Sonuçlarý Üzerine Büyük Kentlerin Seçim Sonuçlarý AKP Hükümeti ya da Merak etmeyin Ordu var... Ýslâm Ýnkýlâbýnýn Gerçek ve Üstün Münevverler Aristokrasyasý Spekülasyon ve Manipülasyon Ekonomisinden Þeriat Ekonomisine mi? Bir Kez Daha Laiklik Üzerine Koþun! Menkul Kýymetler Borsasý Kazandýrýyor! Ýç Politikada Vur Kurtul/Ver Kurtuldan Dýþ Politikada Al Kurtul/Ver Kurtula

SAYI: 70 Kasým-Aralýk 2002


KURTULUÞ CEPHESÝ Kasým-Aralýk 2002

SEÇÝMLER ÜZERÝNE CHE GUEVARA SAKIP SABANCI SIZ SEÇÝMLERÝN SAYISAL SONUÇLARI ÜZERÝNE

ÝÇÝNDEKÝLER

BÜYÜK KENTLERÝN SEÇÝM SONUÇLARI

"

ÝSLAM ÝNKILABININ GERÇEK VE ÜSTÜN MÜNEVVERLER ARÝSTOKRASYASI SPEKÜLASYON VE MANÝPÜLASYON EKONOMÝSÝNDEN ÞERÝAT EKONOMÝSÝNE MÝ? BÝR KEZ DAHA LAÝKLÝK ÜZERÝNE

ÝÇ POLÝTÝKADA VUR KURTUL/ VER KURTULDAN DIÞ POLÝTÝKADA AL KURTUL/VER KURTULA

Yazýþma Adresi: Postfach 1414 55504 Bad Kreuznach / Deutschland

" !!

KOÞUN! MENKUL KIYMETLER BORSASI KAZANDIRIYOR!

SORUMLU (V.i.S.d.P) : Sezai Görür

"

AKP HÜKÜMETÝ YA DA MERAK ETMEYÝN ORDU VAR...

KURTULUÞ CEPHESÝ

!

!%

!'

Parlamenterizm üzerine Che Guevara nýn deðerlendirmesi. 3 Kasým genel seçimlerinde düzen partileri ve legalist ve legalleþmeye çalýþan sol un durumu üzerine bir deðerlendirme.

Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakýr, Gaziantep, Ýstanbul, Ýzmir, Hatay ve Mersin il sonuçlarý. Erbakan ýn MNP den AKP ye kadar uzanan þeriatçý hareketin tarihsel ve sýnýfsal konumu üzerine.

Necip Fazýl Kýsakürek in Ýslam Ýnkýlâbý teorisini yaptýðý Ýdeolocya Örgüsü kitabýnýn kýsa bir deðerlendirmesi.

AKP hükümetinin kurulmasýyla birlikte medya da baþlayan dalkavuklukla üstü örtülmeye çalýþýlan ekonomik durum üzerine. Þeriatçýlýðýn müslüman demokratlýk olarak sunulduðu bir dönemde bir kez daha laiklik üzerine. AKP iktidarýyla birlikte coþan borsanýn gerçek durumu üzerine kýsa bir deðerlendirme.

Kýbrýs, AB, AGSP ve Irak konusunda küçük-burjuvazinin kurtuluþ reçeteleri üzerine bir deðerlendirme.

.

Ýnternet Adresi: http://www.kurtuluscephesi.com http://www.kurtuluscephesi.org E-Mail Adresi: kurcephe@kurtuluscephesi.com Bu sayý ÝLKER Matbaasý nda basýlmýþtýr. Baský Tarihi: 6 Aralýk 2002

Ederi: 1.000.000 TL. 3P Abone Ederi: 10 Sayý ..... 40 P 15 Sayý ..... 55 P


Kasým-Aralýk 2002 KURTULUÞ CEPHESÝ

Dar kapsamlý seçim çekiþmeleri; þurada burada seçimi kazananlarýn baþarýlarý; iki milletvekili, bir senatör, dört belediye baþkaný, halkýn üzerine ateþ açýlarak daðýtýlan büyük çapta bir gösteri; bir öncekine göre bir iki oy farkýyla kaybedilen yeni bir seçim; kazanýlan bir grev, kaybedilen on grev; bir adým ileri, on adým geri; belli bir kesimde zafer, bir diðerinde on kez bozgun... Sonra birdenbire oyunun kurallarý deðiþir, herþeye yeniden baþlamak gerekir. Bu tutum neden ileri geliyor? Halk enerjisini neden hep böyle boþuna harcýyor? Bunun tek nedeni var: Bazý Amerika ülkelerinde ilerici güçler taktik hedefler ile stratejik hedefleri korkunç bir þekilde birbirine karýþtýrýyorlar, küçük taktik sorunlarda büyük stratejik hedefler görmek istemiþlerdir. Bu önemsiz saldýrý mevzilerini ve elde edilen küçük kazançlarý, sýnýf düþmanýnýn temel hedefleri olarak göstermeyi bilen gericiliðin akýllýca davrandýðýný kabul etmeliyiz. Böylesine büyük hatalar iþlenen ülkelerde, halk hiçbir deðeri olmayan eylemler için son derece büyük fedakarlýklar pahasýna her yýl alaylarýný seferber eder. Bunlar düþman topçusunun ateþine maruz kalan geçici mevzilerdir. Bu mevzilerin adý, parlamentodur, kanuniliktir, yasal ekonomik grevdir, ücret artýþýdýr, burjuva anayasasýdýr, bir halk kahramanýnýn serbest býrakýlmasýdýr... Ve iþin en kötü tarafý þudur ki, bu mevzileri elde etmek için bile, burjuva devletinin oyun kurallarýný kabul etmek ve bu tehlikeli siyasal oyuna katýlmak iznini alabilmek için de uslu ve aklý baþýnda insanlar olduðumuzu, hiçbir tehlike arz etmediðimizi; örneðin kýþlalara ve trenlere saldýrmak, köprüleri uçurmak, katilleri ve iþkence uzmanlarýný cezalandýrmak, daðlara çýkýp ayaklanmak ya da yumruklarýmýzý sert ve kararlý bir biçimde kaldýrarak, Amerika ya son kurtuluþ mücadelesinin kesin müjdesini vermek gibi tehlikeli iþlerle bir alýþveriþimizin olmadýðýný ispat etmek lazýmdýr. Che Guevara

!


KURTULUÞ CEPHESÝ Kasým-Aralýk 2002

Sakýp Sabancý sýz Seçimlerin Sayýsal Sonuçlarý Üzerine

"

... Ve 3 Kasým genel seçimleri, oylarýn %34,26 sýný alarak 550 kiþilik mecliste 363 milletvekilliði kazanan AKP nin açýk zaferi ile sonuçlandý. Bir diðer ifadeyle, sakalsýz þeriatçý, faþist olmayan milliyetçi, namuslu globalci görüntüsü çizen AKP, seçimin birinci partisi olmuþtur. CHP, %19,40 oy oranýyla 178 milletvekilliði kazanarak TBMM nin ikinci ve son partisi olarak seçimlerden galip çýkarken, tüm medya ve küçük-burjuva aydýnlarý ne olacak þimdi sorusunu sormaya baþladýlar. AKP yi, kimisi anayasa deðiþikliði yapma gücüne yaklaþmýþ ýlýmlý islamcý parti olarak tanýmlarken, bir baþkasý ise takiyeci olduðunu, dolayýsýyla þeriatçý bir parti olduðunu söylemektedir. Ama AKP hakkýndaki yorumlar nasýl yapýlýrsa yapýlsýn, neredeyse tüm medya ve küçük-burjuva aydýnlarýnýn birleþtikleri nokta, CHP nin beklendiði kadar oy alamamasý olmuþtur. Onlara göre, Baykal ýn baþarýsýzlýðý , AKP nin böylesine bir sonuç almasýna neden olmuþtur. 3 Kasým seçimlerinden AKP nin böylesine güçlü bir biçimde çýkmasý karþýsýnda küçük-burjuva aydýnlarýnýn içine girdikleri moral bozukluðu ve telaþ , bir yandan nasýl olsa ordu var düþüncesiyle telafi edilmeye çalýþýlýrken, diðer yandan varoþlarýn, ezilmiþlerin, çaresizlerin oyunu alabilecek yeni bir sol parti nin oluþturulmasý düþüncesi doðurmuþtur. Öylesine ki, yýllardýr sol görünüm altýnda tüketici haklarýndan kadýn haklarýna kadar marjinal her konuda yazýlar yazan Meral Tamer gibiler bu düþüncenin sözcüsü haline gelmiþlerdir. Öte yandan, ayný küçük-burjuva kesimler, ANAP ve DYP nin meclis dýþýnda kalmasýyla birlikte T. Özal döneminde baþlayan

bir sürecin sona ermesinden de büyük mutluluk duyduklarýný açýkça ifade etmeye baþlamýþlardýr. Adý fazlaca ifade edilmese de, MHP nin %8,34 oy alarak baraj altýnda kalmasý da bir baþka mutluluk kaynaðý olmuþtur. Böylece korku , telaþ , mutluluk , moral bozukluðu , üzüntü , sevinç vb. sýfatlarla bezenmiþ bir dizi düþünce medya ve yazýn dünyasýnda birbiri ardýna yayýnlanmaya baþlamýþtýr. Þüphesiz yapýlan deðerlendirmeler içinde en raðbet göreni ise, 3 Kasým seçimlerinde seçmenlerin , oylarýný cezalandýrmak için kullandýklarý bir ilk seçim olduðu deðerlendirmesidir. Bu deðerlendirmelere göre, yýllarýn sað duyulu seçmeni , bu kez de tercihini yapmýþ ve son yirmi yýlýn sorumlularýný cezalandýrmýþtýr . Her ne kadar sað duyulu seçmen bu iþi yaparken biraz kantarýn topuzunu fazla kaçýrmýþ da olsa, bir kez daha en doðruyu yapmýþtýr! Mesut Yýlmaz ýn, Tansu Çiller in tasfiyesi karþýsýnda büyük bir mutluluk tablosu çizen küçük-burjuva aydýnlarý, varoþlarýn, ezilmiþlerin, çaresizlerin oyunu alamadýðý için Deniz Baykal a veryansýn etmekten de geri kalmamýþlardýr. Tüm bu duygu ve düþünceler içersinde daha soðukkanlý ve bilimsel olanlar ise, her seçim sonrasýnda olduðu gibi, seçim sonuçlarýnýn tahliline giriþmiþlerdir. Bilimsel olmak iddiasýndaki seçim tahlilerinde üç konu aðýrlýklý bir yere sahip olmuþtur: AKP nin birinci parti olmasý, CHP nin beklenenden az oy almasý ve Uzanlarýn Genç Partisi nin baþarýsý . Yapýlan bilimsel seçim tahlillerinin or-


Kasým-Aralýk 2002 KURTULUÞ CEPHESÝ

tak noktasý, 3 Kasým seçimlerinde tepki oylarý nda büyük bir patlama yaþandýðý, Kasým 2000 ve Þubat 2001 krizinden en fazla etkilenen kesimlerin oylarýnýn sonucu belirlediði düþüncesidir. Bu bilimsel tahlillerde ifade edilen diðer bir ortak nokta ise, yeni seçmen in tercihini Uzanlarýn GP sinden yana kullandýðýdýr. Bir baþka deyiþle, ekonomik kriz ve bundan etkilenen geniþ kesimlerin tepki oylarý nýn 3 Kasým seçimlerinin sonucunu belirlediði düþüncesi yaygýn kaný haline gelmiþtir. Dolayýsýyla seçmenlerin büyük çoðunluðunun politik ve ideolojik bir tercihte bulunmadýklarý sonucuna ulaþýlmýþtýr. Hatta seçimlere katýlýmýn düþüklüðü nün (resmi verilere göre katýlým oraný %78, 87 dir) bu sonucu desteklediði ileri sürülmüþtür. Ama gerçekler bu kadar basit ve yalýn deðildir. Sondan baþlarsak, seçimlere katýlým, geçmiþ seçimlere oranla düþük olmuþtur.

1983 1987 1991 1995 1999 2002

Seçmen Sayýsý

19.767.366 26.376.926 29.979.123 34.155.981 37.495.217 41.291.568

Kullanýlan Oy

18.238.362 24.603.541 25.157.089 29.101.469 32.656.070 32.652.702

Katýlým Oraný

%92,3 %93,3 %83,9 %85,2 %87,1 %79,1*

Tabloda da görüldüðü gibi, 2002 seçimlerine katýlým oraný, 1999 seçimlerine göre 8 puan daha düþüktür (3.303.325). Bu da, 1999 seçimlerine göre 2002 seçimlerinde toplam seçmen sayýsýndaki artýþa neredeyse eþittir (3.796.351). Bu verilerden yola çýkýldýðýnda, 1999 seçimlerinde oy kullanan üç milyon civarýnda seçmen 2002 seçimlerinde oy kullanmamýþtýr . Geleneksel oportünist sol yorumla, üç milyon eski seçmen seçimlerden umutlarýný kesmiþlerdir . Nitekim 1991 seçimlerinde katýlým oranýnýn %83,9 a düþmesi karþýsýnda (1987 ye göre 9,4 puan düþüþ) bilimsel seçim tahlilerinde benzer deðerlendirmeler yer almýþtýr. Özellikle o dönemde henüz legalleþmemiþ ve legal parti kurmamýþ bulunan sol kesimler arasýnda çok yaygýn olan bu deðerlendirme sosyalist mücadelenin yükseliþi teorileri için gerekçe olarak kullanýlmýþtýr.** * YSK nun 10 Kasým 2002 tarihli resmi sonuçlarý.

Bilinen gerçek ise, 2002 seçimleri öncesinde seçmen kütükleri yazýmýnýn yapýlmadýðýdýr. Yasa gereðince, YSK seçmen kütüklerinin güncelleþtirilmesi kararý almýþ ve kütüklerine kayýtlý olmayan seçmenler muhtarlýklara giderek kendilerini bizzat kaydettirmiþlerdir. YSK verilerine bakýldýðýnda, 3.796.351 kiþinin kendilerini seçmen kütüklerine bizzat yazdýrdýklarý görülmektedir. Ve yine bilinen bir gerçek ise, 2002 seçimleri öncesinde böylesine yaygýn bir ilginin bulunmadýðýdýr. Bu durumda þöyle bir ikilem ortaya çýkmaktadýr: Seçmen kütüklerine kendilerini yazdýrdýklarý ilan edilen 3.796.351 kiþi, ya seçimlerde oy kullanmamýþlardýr ya da ayný sayýda eski seçmen sandýða gitmemiþtir. Birinci durumda, kendilerini seçmen kütüklerine bizzat yazdýrmak gibi bir bürokratik iþi yerine getirmiþ olanlarýn oy kullanmamalarýnýn hiçbir mantýklý açýklamasý yoktur. Ýkinci durumda ise, seçmen sayýsýndaki artýþ ile oy kullanmayanlarýn sayýsý arasýndaki yakýnlýk fazlaca inandýrýcý deðildir. Görülen odur ki, YSK nýn açýkladýðý güncelleþtirilmiþ seçmen sayýsýndaki artýþ kaðýt üzerinde gerçekleþtirilmiþtir. Dolayýsýyla karþýlýðýnda gerçek bir seçmen kitlesi bulunmamaktadýr. Bu öylesine açýktýr ki, 1999 seçimlerinde kullanýlan oylar ile 3 Kasým seçimlerinde kullanýlan oylar neredeyse bire bir aynýdýr. Bu durum, 3 Kasým seçimlerinde taþýma seçmen ya da sahte seçmen yazýmýnýn çok büyük boyutlarda olduðunu göstermektedir.*** ** DEP, 1991 seçimlerine SHP ile ittifak yaparak girmiþtir. Bu nedenle seçimlerdeki düþük katýlým oraný üzerine yapýlan bu tür deðerlendirmeler, o dönemde seçimleri boykot eden, bugün ise seçimlere katýlan sol legalistlere aittir. *** Sahte seçmen yazýmýna iliþkin olarak 1999 seçimleri öncesinde gazetelerde þu haber yer almýþtýr: Seçmen listelerinin güncelleþtirilmesi çalýþmalarý sýrasýnda, mükerrer ya da taþýma seçmen yazýlmasý olaylarýna karýþtýklarý iddiasýyla Türkiye genelinde 39 muhtar hakkýnda Cumhuriyet Savcýlýðý na suç duyurusunda bulunulurken, 2 muhtar da tutuklandý. Sinop ta 900 seçmen listelere yazýlmak için baþvuruda bulundu. Merkezde il nüfusunun 28 bin 300, seçmen sayýsýnýn ise 19 bin 265 olarak görüldüðünü belirten Ýl Seçim Kurulu yetkilileri, rakamlarýn bu kadar birbirine yakýn olmasýna raðmen itiraz olmamasýna þaþýrdýklarýný söylediler. Ýstanbul da sahte seçmen kaydý yüzünden 4 muhtar ve 873 kiþi hakkýnda yasal iþlem baþlatýldý. (Zaman, 2 Þubat 1999)

#


KURTULUÞ CEPHESÝ Kasým-Aralýk 2002

Ülkemizde sahte seçmen yazýmý olayý en geniþ ölçekte ilk kez 1977 genel seçimlerinde ortaya çýkmýþtýr. Özellikle MHP nin 1977 seçimlerinde sistemli olarak örgütlediði sahte seçmen yazýmý yoluyla Adana ve Maraþ ta büyük oranda mükerrer oy kullanýlmýþtýr. 1990 sonrasýnda ise, sahte seçmen yazýmý yanýnda, seçmen kütüklerinin yeniden yazýmýna gidilmeyerek seçmen kütüklerinin güncelleþtirilmesi uygulamasý yaygýnlýk kazanmýþtýr. Özellikle tabanýný denetleyebilen partiler (RP ve MHP) bu uygulamadan büyük avantajlar saðlamýþlardýr. Bu gerçekler gözönüne alýnmaksýzýn hangi partinin hangi parti tabanýndan oy aldýðýný, yeni seçmenlerin hangi partiyi tercih ettiðini doðru biçimde saptamak olanaksýzdýr. Özellikle Uzanlarýn aldýðý oyun nereden geldiðine iliþkin yapýlan farklý yorumlarda bu daha da netleþmektedir. Hemen hemen kendileri dýþýnda hiçbir medya kuruluþunun fazlaca deðinmediði, deðinmekten ya da deðerlendirmekten kaçýndýðý Uzanlar (GP) olayýna iliþkin yapýlan yorumlar da en fazla öne çýkartýlan yan, alýnan oylarýn büyük ölçüde yeni ve genç seçmenden geldiði þeklindedir. Ünlü kamuoyu araþtýrmacýsý (özcesi seçim anketçisi ) Tarhan Erdem e göre, GP oylarýnýn %47 si, DEHAP oylarýnýn %40 ý, MHP oylarýnýn %37 si 18-27 yaþ grubundan gelmiþtir. Buna göre, GP nin almýþ olduðu 2.285.598 oyun (%7.25) bir milyonunun yeni seçmen den gelmiþ olmasý gerekmektedir. Tarhan Erdem in MHP ve DEHAP için verdiði oranlar gözönüne alýndýðýnda, yeni seçmen in MHP ye (MHP nin toplam oyu 2.635.787) ve DEHAP a (DEHAP ýn toplam oyu 1.960.660) verdiði oylar bir buçuk milyona ulaþmaktadýr. Böylece yeni ve genç seçmenlerin tüm oylarý neredeyse bu üç parti arasýnda paylaþýlmýþtýr. Ancak ortada belirgin bir soru varlýðýný sürdürmektedir: Seçmen kütüklerinin gün-

$

30 Aðustos 2002 tarihli Evrensel gazetesinde ise þöyle bir haber yer almýþtýr: Mersin 1, 2 ve 3 nolu Merkez Ýlçe Seçim Kurulu nun sorumluluk bölgesindeki mahallelerde, toplam 9 bin 760 kiþiyi kapsayan bilgileri dikkate alarak araþtýrma yapýlmýþ ve bin 222 kiþinin belirttikleri adreste ikamet etmediklerini belirlenmiþti. Aralarýnda karakol ve saðlýk ocaðýnýn da bulunduðu yerler ikamet adresi olarak bildirilmiþ, bu olay üzerine de 27 mahalle muhtarý açýða alýnmýþtý.

celleþtirilmesiyle ortaya çýkan 3.796.351 seçmenin iki buçuk milyonu bu üç partiye oy vermiþ ise, seçimlere katýlmayan 3.303.325 kiþi daha önce hangi partilere oy vermiþtir? Özetlersek, 3 Kasým seçimlerinde oy kullanan dört milyona yakýn yeni seçmen muhtarlýklara gidip kendilerini bizzat kütüklere yazdýrmýþlar ve oylarýný (Tarhan Erdem in saptamasýyla ) üç partiye verirken, üç milyon seçmen sandýk baþýna gitmemiþ görünmektedir. Oysa görülebilen gerçek, 3 Kasým öncesinde kütüklere en fazla 400 bin civarýnda yeni seçmen kaydolmuþtur. Bunlarýn oylarýnýn partiler arasýndaki daðýlýmý da sonuçlar üzerinde %1-2 arasýnda bir etkiye sahiptir. Dolayýsýyla önemsenmeyecek kadar küçük bir olgudur. Tüm bunlarýn gösterdiði ise, 3 Kasým seçimlerinin, ülkemiz tarihinin en az yeni seçmeninin oy kullandýðý seçim olduðudur. Evet, 3 Kasým da 10.808.229 oy alan AKP (%34.28) açýk farkla seçimleri almýþtýr. 1999 seçimlerinde MHP, DYP, ANAP ve FP nin aldýðý toplam oy 18.280.310 (%58,62) iken, 3 Kasým seçimlerinde 8.011.843 e (%25,5) düþmüþtür. Bu partilerin kaybettikleri oy miktarý 10.268.467 dir (%33,12).* Görüleceði gibi, AKP nin aldýðý oylar ile çöpe atýlan partilerin kaybettiði oylar neredeyse birbirine eþittir. Diðer yandan 1999 seçimlerinde DSP ile CHP nin aldýklarý oy toplamý 9.635.764 dür (%30,9). 3 Kasým seçimlerinde DSP, CHP ve YTP nin aldýðý toplam oy ise 6.841.939 dur** *

18 MHP FP ANAP DYP Toplam

Nisan 1999 seçimleri 5.606.583 %17,98 4.805.381 %15,41 4.122.929 %13,22 3.745.417 %12,01 18.280.310 %58,62 3 Kasým 2002 seçimleri DYP 3.001.043 %9,55 MHP 2.619.899 %8,34 SP 781.326 %2,49 ANAP 1.609.575 %5,12 Toplam 8.011.843 %25,5 ** 18 Nisan 1999 seçimleri DSP 6.919.670 %22,19 CHP 2.716.094 %8,71 Toplam 9.635.764 %30,9 3 Kasým 2002 seçimleri CHP 6.094.958 %19,40 DSP 386.113 %1,23 YTP 360.868 %1,15 Toplam 6.841.939 %21,78


Kasým-Aralýk 2002 KURTULUÞ CEPHESÝ

(%21,78). Böylece sol 2.793.825 (%9,12) oy kaybetmiþtir. Ýþte 3 Kasým seçimlerinin en belirsiz yaný bu sol seçmenin nereye kaybolduðudur. Eðer YSK nýn açýkladýðý seçmen sayýsý ve kamuoyu araþtýrmacýlarý nýn verileri doðru kabul edilecek olursa, bu sol seçmen sandýða gitmemiþtir. Böylesine büyük sayýda bir seçmen kitlesinin sandýða gitmemesi ise, öyle gözlerden kaçýrýlabilecek bir olay deðildir. Herkes yakýn çevresine baktýðýnda böyle bir olayýn olmadýðýný kolayca görebilecektir. Keza, kamuoyu araþtýrma þirketleri nin, medya nýn keskin seçim uzmanlarý nýn bile böylesine yüksek sayýda sol kitlenin seçimlere katýlmayýþýný saptamamýþ olmalarý da bir baþka gerçektir. 1999 seçimlerinde kullanýlan oylar ile 3 Kasým seçimlerinde kullanýlan oylarýn neredeyse bire bir eþit olmasý gözönüne alýndýðýnda, Uzanlarýn aldýðý oylar ile kaybolan sol oylar neredeyse birbirine eþittir. (Uzanlarýn GP sinin aldýðý oy 2.276.706 dýr - %7,25). Þüphesiz partilerin aldýðý oylarýn hangi kesimlerden geldiði böylesine matematiksel oranlarla hesaplanamaz. Bizim burada ortaya koymaya çalýþtýðýmýz, seçim sonuçlarý üzerine yapýlan deðiþik yorumlar ýn aðýrlýk noktasýný yeni ve genç seçmen in oluþturmasý ve buradan yola çýkýlarak toplumsal ve siyasal iliþkiler alanýnýn deðiþtiðine iliþkin sonuçlar çýkartýlmasýnýn yanlýþ olduðudur. Uzanlar olayýnda görüleceði gibi, herhangi bir siyasal partinin aldýðý oylarýn hangi kesimleri ve siyasal eðilimleri temsil ettiði genel olarak saptanabilir. Örneðin, Uzanlara verilen oylarýn yarýya yakýnýnýn sol dan geldiði neredeyse kesin bir olgu durumundadýr. Diðer yandan MHP nin oylarýnýn bir bölümünün de delikanlý Cem Uzan a gittiði bir gerçektir. Bir baþka gerçek ise, DSP nin 1999 seçimlerinde aldýðý oylarýn bir bölümünün AKP ye gittiðidir. Dolayýsýyla burada sol oylar açýsýndan bire bir sonuçlar ortaya koymak olanaklý deðildir. Özellikle büyük kentlerdeki DSP oylarýnýn bir bölümünün Uzanlara gittiði görülmektedir. Ýzmir de bu durum oldukça açýk bir olgu durumundadýr. Ancak Anadolu nun diðer kentlerinde DSP oylarý, CHP ile AKP arasýnda daðýlmýþ görünmektedir. Bizim cepheye gelince !* DEHAP çatýsý altýnda seçimlere katýlan HADEP, EMEP ve SDP nin aldýðý oy 1.960.660

olmuþtur (%6,22). 1999 seçimlerinde HADEP in aldýðý oylara göre DEHAP ýn oylarý 478.464 artmýþtýr. 1999 seçimlerinde ÖDP nin 248.553 oyu ile 51.756 EMEP oylarý gözönüne alýndýðýnda DEHAP oylarýnda belirgin bir artýþ olmadýðý görülmektedir.** Medyatýk dilden ifade edersek, DEHAP yeni ve genç seçmenler tarafýndan pek tercih edilmemiþ görülmektedir. Bu açýdan da kendilerini baþarýlý gösterebilecek durumda deðillerdir. Oysa seçim döneminde DEHAP açýklamalarýnda barajý kesin olarak aþacaklarý sürekli yinelenmiþ ve kendi ifadeleriyle Ýstanbul da (Eyüp) 350 bin kiþilik ve Diyarbakýr da yarým milyonluk gövde gösterileri yapýlmýþtýr. DEHAP ýn yarým milyon insan topladýðý Diyarbakýr da aldýðý oy 236.935 ve 350 bin lik miting yapýlan Ýstanbul dan aldýðý oy 286.246 olmuþtur. Kendi deyiþleriyle meydanlardaki coþku sandýða yansýmamýþtýr ! Þüphesiz seçim öncesi söylenenlerin propaganda olduðu, dolayýsýyla abartmalarýn normal karþýlanmasý gerektiði söylenebilir. Ama ne yazýk ki, bu normal e kendileri de inanmýþ görünmektedirler. Sevim Belli 6 Kasým tarihli Yeniden Özgür Gündem gazetesinde þöyle yazmaktadýr: Bizim cepheye gelince; birçoðumuz gibi ben de çok daha yüksek oy, en azýndan barajýn eþiðine varmamýzý bekliyordum doðrusu... Ýyimserlik devrimcinin bir erdemidir. 7 Kasým tarihinde ayný gazetede Mustafa Yalçýner þöyle yazmaktadýr: Okurlarýmýz bir önceki yazýmý hatýrlayacaklardýr. Baþlýðý Zafere Beþ Kala idi. Kazanacaðýmýza inancý yazmýþtým. Coþku ve heyecaný, ezilenlerin daha o günden kazandýklarýný dile getirmiþtim. Bugün o yazý ya baþka türlü devam edecekti ya da þimdi yazdýklarýmý yazacaktým. Bir büyük beklentimiz gerçekleþmedi. Meclise giremedik. Görüldüðü gibi, hiç de seçim propagan* Bizim cephe , PKK yandaþý olduðu dönemde Y. Küçük ün çok sevdiði bir deyimdir. Bugün bu deyim, HADEP le iþbirliði yapan legalist solcularýn yeni söyleminin gözdesi durumundadýr. ** Baþýný Akýn Birdal ýn çektiði, eski DY lilerin dýþýnda kalan tüm eski solcularýn içinde yer aldýðý SDP, ÖDP nin oylarýný bölmüþtür . 3 Kasým seçimlerinde ÖDP 106.023 oy alabilmiþtir. Bir önceki seçime göre oy kaybý 142.530 dür.

%


KURTULUÞ CEPHESÝ Kasým-Aralýk 2002

dasý gereði yapýlmýþ abartmalar sözkonusu deðildir. Gönülden ve yürekten inanýlmýþtýr! Propaganda gereði bazý þeylerin abartýlabileceði düþüncesi ve söylemi ülkemiz solunda çok sýkça görülen bir olgudur. Oportünizmin bu söylemi, kimi durumlarda zaferin arifesinde olunduðu, kimi zaman onbinleri, yüzbinleri yürütmek þeklinde olabilmektedir. S. Belli nin deyiþiyle, iyimserlik devrimcinin bir erdemi ise, oportünizmde bu erdem bolca mevcuttur. Bu konuda en tipik örnek ise Atýlým çevresinde ortaya çýkmýþtýr. Anýmsanacaðý gibi, Atýlým çevresinin son yýllarda yaptýðý durum tahlilleri nde örgütsel düzeyin geriliði, kadrosal birikimin aþýrý zayýflýðý, ciddi bir yeraltý hiyerarþisine sahip olmamak ve çoðunlukla Ýstanbul a sýkýþmýþlýkla karakterize olan, daha çok bir dergi çevresi gerçekliði içinde bulunan ve de kendi güçleriyle baðýmsýz bir kitle eylemi örgütlemeyi baþaramayan bu zayýf, fakat eldeki güçleriyle kesintisiz politik faaliyette ýsrar eden dergi çevreleri nden sözetmiþlerdir. Ýþte bu dergi çevrelerinden biri olarak Atýlým çevresi 3 Kasým seçimleri öncesinde DEHAP la ittifak arayýþlarýna girmiþ, ancak kendilerine üç ilde en alt sýralarda yer açabiliyoruz denildiðinden baðýmsýz adaylarla seçimlere katýlmaya karar vermiþlerdir. Kendi deyiþleriyle, Marksist leninist komünistler baðýmsýz adaylarla seçime katýlmaya karar vermiþlerdir. Atýlým çevresi, ESP (Ezilenlerin Sosyalist Platformu) adýyla Ýstanbul, Kocaeli, Malatya, Tunceli, Adana illerinde seçim startý almýþtýr. Yapýlan açýklamalara göre, emekçiler in büyük ilgi ve desteði ile deðiþik yerlerde seçim bürolarý , irtibat bürolarý açmýþlar ve çalýþmalarýný sürdürmüþlerdir. Örneðin ESP nin Ýstanbul 3. bölge milletvekili adayýnýn 22 Eylül günü açýlýþýný yaptýðý seçim bürolarýnda emekçiler tarafýndan ilgiyle karþýlanmýþ ve Ýstanbul Yenibosna ve Esenyurt semtlerinde yapýlan seçim bürosu açýlýþlarýna toplam 150 kiþi katýlmýþtýr. Her ne kadar bazý açýlýþlara ve toplantýlara daha az katýlým saðlamýþlarsa da, artýk alanlardaki coþkuyu sandýða taþýma zamaný gelmiþ ve 3 Kasým günü seçimler yapýlmýþtýr. Ve seçime giren tüm baðýmsýz adaylarýn Ýstanbul da aldýklarý oylar þöyledir:

&

Ýstanbul 1. bölge: Ýstanbul 2. Bölge:

1.140 874

Ýstanbul 3. Bölge: Toplam:

926 2.940

Ýstanbul genelinde baðýmsýz aday sayýsý ise 27 dir. (1. bölgede 8 aday, 2. bölgede 10 aday ve 3. bölgede -içlerinde Yýldýrým Aktuna nýn da bulunduðu- 9 aday) Gerisi? Ýstenildiði kadar çarpýlýp bölünse de, söz konusu olan 2.940 adet oydur.* Atýlým çevresinin baðýmsýz aday çýkarttýðý diðer illerdeki sonuçlar ise þöyledir: Kocaeli: 275 (4 baðýmsýz aday) Adana: 1.109 (5 baðýmsýz aday) Tunceli: 228 (4 baðýmsýz aday) Malatya: 944 (7 baðýmsýz aday)**

Marksist leninist komünist baðýmsýz adaylar ýn içinde yer aldýðý 3 Kasým günü ortaya çýkan baðýmsýz sonuçlar bunlardýr. (Elbette 3 Kasým seçimlerine baðýmsýz adayla katýlan sadece Atýlým çevresi deðildir. Kýzýl Bayrak çevresi de, BDSP adýyla (Baðýmsýz Devrimci Sýnýf Platformu), Ýstanbul 3. bölge, Ankara 2. bölge ve Adana dan aday göstermiþtir.) Sonuç? Teferruattýr ! Bu teferruat ýn içine ciddi bir yeraltý hiyerarþisine sahip olmamak da dahildir. Alýnan seçim sonuçlarý bu küçük ayrýntýnýn * Bu adaylarýn tek tek ne kadar oy aldýðýna iliþkin sayýsal veriler elimizde bulunmamaktadýr. Ancak bugüne kadar kendileri tarafýndan da herhangi bir açýklama yapýlmamýþtýr. ** Malatya da Atýlým çevresinin adayý dýþýnda faþist katil Oral Çelik de baðýmsýz aday olmuþtur. Sonuçlar þöyledir: ESP adayý Oral Çelik Kale 0 3 Kuluncak 0 8 Yazýhan 2 12 Yeþilyurt 5 14 Pütürge 0 3 Hekimhan 1 124 Doðanþehir 1 13 Darende 1 50 Battalgazi 2 4 Arguvan 3 0 Arapgir 0 8 Akçadað 12 10 Merkez 18 130 Toplam 45 379 Küçük bir not: Atýlým, 2 Ekim günü Malatya da seçim bürosunun açýlýþýný þöyle vermektedir: Emekçi kadýnlar, gençler, demokratik kitle örgütleri, sendika temsilcilerinin de katýldýðý açýlýþ slogan ve halaylarla gösteriye dönüþtü. EKB, Özgür Gençlik in açýlýþa çelenk ve mesaj göndererek ESP nin yanýnda yer aldýðýný vurguladý. Açýlýþýn ardýndan bildiri daðýtýmýna çýkýldý. Halkýn bildirilere yoðun ilgi gösterdiði görüldü.


Kasým-Aralýk 2002 KURTULUÞ CEPHESÝ

(teferruat) bir baþka yönünü oluþturmaktadýr. Ciddi bir yeraltý hiyerarþisine sahip olmamak tan yakýnanlarýn, gayri ciddi de olsa bir yeraltý hiyerarþisine sahip olduklarý varsayýlabilir. Bu yeraltý hiyerarþisi de, seçim sonuçlarýyla, sözcüðün gerçek ve tam anlamýyla, ifþa edilmiþtir . Bu açýdan bakýldýðýnda, seçimlere baðýmsýz adaylarla girenlerin, ciddi yeraltý hiyerarþisi sahibi olmak bir yana, yeraltý ný tümüyle tasfiye ettiklerinden söz etmek pek yanlýþ olmayacaktýr. Ýþte bu durum, ülkemiz solundaki legalizmin ve tasfiyeciliðin nasýl geliþtiðini ortaya koymaktadýr. Tüm bunlarýn dýþýnda geriye Doðu Perinçek in ÝP i ile Haluk Yurtseverlerin SÝP i (nam-ý maruf T K P) kalmaktadýr. 3 Kasým seçimlerinde Doðu Perinçek in ÝP i, 159.843 oy alarak, oylarýný üçe katlamýþtýr ! (1999 seçimlerinde aldýðý oy 57.607 dir) SÝP ise, aldýðý yeni, iðreti ve geçici T K P adýyla ÝP e yakýn bir baþarý grafiði çizmiþtir ! (1999 seçimlerinde 37.680 oy alan SÝP 3 Kasým da 59.180 oy almýþtýr.) Seçimlerden birinci parti olarak çýkan AKP nin 10.808.229 oy aldýðý bir ortamda, böylesine küçük sayýlara, teferruata bunca yer ayýrmamýz yadýrganmamalýdýr. Göstermeye çalýþtýðýmýz gerçek, seçim öncesinde büyük iddialar ileri süren, yaptýklarý her iþte keramet bulan, büyük bir iþler yapýlacakmýþ gibi çalým satan ve burjuvazinin seçimlerini ve düzenini meþrulaþtýran sol legalizmin içinde bulunduðu durumdur. Atýlým çevresinin ESP olayýnda olduðu gibi, seçim sonrasýnda hiçbir þey olmamýþ gibi davranmak da bu legalizmin bir baþka yönüdür. Sözün özü, günümüzde sol legalizm, su katýlmamýþ bir oportünizmden baþka bir þey deðildir. Onlarýn tüm yaptýðý, legal dergileriyle, çalýþmalarýyla, depolitizasyon ortamýnda devrimci olmaya yönelen insanlarýn kafalarýný bulandýrmaktan öte deðildir. Saðýyla, sol uyla, 3 Kasým seçimlerinin ortaya çýkaramadýðý tek þey ise Sakýp Sabancý dýr. Bulduðu her fýrsatta ve her yerde, her konuda konuþmayý bir marifet sanan, bu tutumuyla siyaseti yönlendirdiðini düþünen

Sakýp Sabancý bu kez ortalýkta görünmemiþtir. Bu da, oligarþinin (en azýndan bir kanadýnýn) seçime katýlan partiler karþýsýndaki tutumunun ne olduðunu belirsizleþtirmiþtir. 3 Kasým seçimlerinin en önemli sonucu da burada bulunmaktadýr. 1991 den günümüze kadar seçimlere damgasýný vuran, sömürücü sýnýflar arasýndaki bölünme ve ayrýþma olmuþtur. Oligarþi, 12 Eylül öncesinde kendi dýþýndaki sömürücü sýnýflarla oluþturduðu konsensus un sona ermesiyle birlikte, siyasete damgasýný vuran bu bölünmüþlük ve ayrýþma karþýsýnda tarafsýz ve sessiz kalmayý yeðlemektedir. Zaman zaman TÜSÝAD aracýlýðýyla (ve gerektiðinde post-modern darbe yoluyla) yörünge düzeltmesi yaparak, geliþmelerin kendi lehine sonuçlanmasýný garanti altýna alýrken, sað daki parçalanma ve ayrýþmanýn sonal olarak kendi lehine olduðunu çok iyi bilmektedir. Meydana gelebilecek hesap dýþý geliþmeler ve oluþumlar karþýsýnda, sol u ve genelkurmayý cepheye sürerek balans ayarý yapabildiðinden, tarafsýz ve sessiz konumunu sürdürme eðilimindedir. Özellikle IMF yle yapýlan stand-by anlaþmasýyla baþlatýlan mülksüzleþme sürecinde, küçük ve orta sermaye kesimlerinin büyük ölçüde tasfiyesi sözkonusu olduðundan, oligarþinin tarafsýzlýk ve sessizlik politikasýný terk etmesi sözkonusu deðildir. Sömürücü sýnýflar arasýnda birliði saðlayacak bir consensus arayýþý içine girmemesinin nedeni de budur. Bir baþka deyiþle, oligarþinin bugünkü politikasý, ekonomik istikrar tedbirleri aracýlýðýyla ekonomik tasfiyeyi tamamlamak ve buna baðlý olarak siyasal parçalanmayý ortadan kaldýrmaktýr. Bu nedenle de, IMF ile yapýlan stand-by anlaþmasýnýn gereklerinin yerine getirilmesi nden baþka bir konuyla uðraþmamaktadýr. Bu açýdan sakalsýz þeriatçý, faþist olmayan milliyetçi, namuslu globalci görüntüsü çizen, bu görünümüyle ANAP, MHP ve SP den umutlarýný kesen lerin partisi haline gelen AKP nin pragmatizmi , oligarþinin tutumuyla büyük bir paralellik göstermektedir. Süreç, bu ikisi arasýndaki uyum-çatýþma diyalektiðine göre geliþecektir. 3 Kasým seçimlerinin gösterdiði son gerçek de budur.

'


KURTULUÞ CEPHESÝ Kasým-Aralýk 2002

Büyük Kentlerin Seçim Sonuçlarý

ADANA 95 Seçmen 99 sayýsý 02 95 Kullanýlan 99 oy 02 99 Geçerli oy 02 95 Katýlým 99 Oraný 02

RP FP SP AKP CHP

DSP

DYP

MHP

ANAP HADEP DEHAP GP YTP BBP ÝP SÝP T"K"P

ÖDP EMEP

95 99 02 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 02 02 99 02 99 02 99 02 99 02 99

1.181.439 1.054.638 1.202.280 987.289 880.650 888.842 845.390 853.472 %84 %83.5 %73.93

158.164 87.018 14.116 228.957 75.741 67.502 181.550 176.678 219.535 11.900 166.208 79.269 98.513 136.562 199.723 97.226 157.635 100.141 30.916 63.853 62.418 79.125 75.203 8.983 6.294 4.859 1.632 3.950 755 1.755 7.030 3.752 1.465

16.59 10,29 1.65 26.83 7.94 7,98 21.27 18.84 25.96 1.39 16.90 9.37 11.54 14.32 23.62 11.39 16.53 11.84 3.62 6.73 7.38 9.27 8.81 1.05 0.74 0.57 0.19 0.46 0.09 0.21 0.83 0.44 0.17

ANKARA-1

ANKARA-2

[Bala, Çankaya, Elmadað, Etimesgut, Evren, Gölbaþý, Haymana, Mamak, Polatlý, Sincan, ªereflikoçhisar] 1.165.692 95 Seçmen 1.198.514 99 sayýsý 1.390.705 02 972.719 95 Kullanýlan 1.052.609 99 oy 1.145.629 02 99 1.010.151 Geçerli oy 02 1.103.594 %83 95 Katýlým %87.8 99 Oraný %82.38 02

[Akyurt, Altýndað, Ayaþ, Beypazarý, Çamlýdere, Çubuk, Güdül, Kalecik, Kazan, Keçiören, Kýzýlcahamam, Nallýhan,Yenimahalle] 1.076.449 95 Seçmen 1.150.269 99 sayýsý 1.308.310 02 944.825 95 Kullanýlan 1.025.687 99 oy 1.093.551 02 99 981.858 Geçerli oy 02 1.052.603 %88 95 Katýlým %85.3 99 Oraný %83,59 02

RP FP SP AKP

RP FP SP AKP

CHP

DSP

DYP

MHP

ANAP HADEP DEHAP GP YTP BBP ÝP SÝP T"K"P ÖDP EMEP

95 99 02 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 02 02 99 02 99 02 99 02 99 02 99

169.422 146.914 13.535 363.483 177.522 146.568 354.072 142.378 260.055 13.736 125.494 63.388 63.127 81.300 208.543 96.318 199.834 114.800 33.837 26.842 17.373 29.597 70.955 14.058 13.806 11.693 2.113 10.096 833 3.544 19.377 5.715 1.704

18.05 14.54 1,23 32.94 18.92 14.51 32.08 15.17 25.74 1.24 13.37 6.28 5.72 8.66 20.64 8.73 18.69 11.36 3.07 2.66 1.72 2.68 6.43 1.27 1.37 1.06 0.21 0.91 0.08 0.32 1.92 0.52 0.17

CHP

DSP

DYP

MHP

ANAP HADEP DEHAP GP YTP BBP ÝP SÝP T"K"P ÖDP EMEP

95 99 02 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 02 02 99 02 99 02 99 02 99 02 99

214.914 193.163 11.595 454.398 133.731 120.427 251.046 118.696 200.758 8.544 115.876 82.594 54.436 88.383 221.162 88.739 198.327 100.778 30.297 19.631 13.876 22.525 74.592 9.608 18.049 13.379 1.694 6.564 869 2.666 11.491 4.027 1.699

23.77 19.67 1,10 43,17 14.79 12.27 23,85 13.13 20.45 0,81 12.82 8.41 5,17 9.77 22.52 8,43 21.93 10.26 2,88 2.17 1.41 2,14 7,09 0,91 1.84 1,27 0.17 0,62 0.09 0,25 1.17 0,38 0.17


Kasým-Aralýk 2002 KURTULUÞ CEPHESÝ ANTALYA

BURSA

95 Seçmen 99 sayýsý 02 95 Kullanýlan 99 oy 02 99 Geçerli oy 02 95 Katýlým 99 Oraný 02

RP FP SP AKP CHP

DSP

DYP

MHP

ANAP HADEP DEHAP GP YTP BBP ÝP SÝP T"K"P ÖDP EMEP

95 99 02 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 02 02 99 02 99 02 99 02 99 02 99

744.208 916.645 1.014.638 641.419 789.009 778.754 748.228 748.059 %86 %86 %76.75

82.647 46.628 7.557 157.146 145.039 92.233 233.478 42.483 150.608 6.344 166.080 144.344 109.612 76.366 166.735 75.704 91.590 98.410 66.175 11.641 18.529 20.856 41.819 6.505 4.849 4.127 1.581 3.786 1.030 1.399 5.929 2.131 989

13.22 6.23 1,01 21.01 23.20 12.33 31.21 6.80 20.13 0.85 26.57 19.29 14.65 12.22 22.28 10.12 14.95 13.15 8.85 1.86 2.48 2.79 5.59 0.87 0.65 0.55 0.21 0.51 0.14 0.19 0.79 0.28 0.13

DÝYARBAKIR

95 Seçmen 99 sayýsý 02 95 Kullanýlan 99 oy 02 99 Geçerli oy 02 95 Katýlým 99 Oraný 02

RP FP SP AKP CHP

DSP

DYP

MHP

ANAP HADEP DEHAP GP YTP BBP ÝP SÝP T"K"P ÖDP EMEP

1.159.238 1.288.986 1.426.022 1.040.988 1.155.224 1.188.045 1.109.167 1.129.381 %90 %89.6 %83.31

95 99 02 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 02 02 99 02 99 02 99 02 99 02 99

187.021 170.569 33.090 464.856 58.117 42.229 172.541 209.607 355.016 15.005 244.575 141.627 130.187 53.780 161.194 73.384 215.534 177.330 54.995 13.639 19.043 23.818 98.451 13.989 7.627 6.794 1472 4.487 965 1.740 7.275 3.225 1.442

18.79 15.38 2.93 41.16 5.84 3.81 15.28 21.05 32.01 1.33 24.57 12.77 11.53 5.40 14.53 6.50 21.65 15.99 4.87 1.37 1.72 2.11 8.72 1.24 0.69 0.60 0.13 0.40 0.09 0.15 0.66 0.29 0.13

95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 02 02

68.283 96.781 3.165 57.436 51.275 30.707 42.419 99.256 33.405 71.954 49.281 21.043 28.228 27.218 38.612 34.721 2.777

16.11 19.51 0.66 13.55 10.34 6.37 10.01 20.01 6.93 16.98 9.94 4.37 6.66 5.49 8.01 7.20 0.58

95 Seçmen 99 sayýsý 02 95 Kullanýlan 99 oy 02 99 Geçerli oy 02 95 Katýlým 99 Oraný 02

RP FP SP AKP CHP

DSP

DYP

MHP

ANAP HADEP DEHAP GP YTP BBP ÝP SÝP T"K"P ÖDP EMEP

446.996 547.882 609.240 342.648 441.633 439.372 406.497 422.167 %76 %80.06 %72.12

95 61.660 99 59.284 02 9.674 02 67.094 95 6.428 99 12.234 02 24.933 95 8.525 99 20.440 02 5.034 95 35.495 99 45.443 02 30.299 95 6.348 99 11.030 02 6.448 95 45.389 99 44.959 02 16.968 95 152.791 99 184.749 02 236.935 02 7.363 02 1.925 99 4.170 02 2.793 99 772 02 730 99 2.482 02 503 99 02 798 99 570

18.75 14.58 2.29 15.89 1.95 3.01 5.91 2.59 5.03 1.19 10.76 11.18 7.18 1.93 2.71 1.53 13.80 11.06 4.02 46.46 45.45 56.12 1.74 0.46 1.03 0.66 0.19 0.17 0.61 0.12 0.19 0.14

GAZÝANTEP 95 Seçmen 99 sayýsý 02 95 Kullanýlan 99 oy 02 Geçerli oy

99 02

95 Katýlým 99 Oraný 02

RP FP SP AKP CHP

538.435 617.895 685.742 441.621 521.614 499.406 496.024 481.959 %82 %84.42 %72.83

95 101.994 99 78.575 02 10.444 02 193.377 95 44.176 99 69.461 02 92.678

24.07 15.84 2.17 40.12 10.42 14.00 19.23

DSP

DYP

MHP

ANAP HADEP DEHAP GP YTP

BBP ÝP SÝP T"K"P ÖDP EMEP

99 02 99 02 99 02 99 02 99

8.549 8.027 840 2.036 459 668 2.448 1.063 635

1.72 1.67 0.17 0.42 0.09 0.14 0.49 0.22 0.13


KURTULUÞ CEPHESÝ Kasým-Aralýk 2002 ÝSTANBUL-1

[Beykoz, Kadýköy, Kartal, Maltepe, Pendik, Sultanbeyli, ªile, Tuzla, Ümraniye, Üsküdar, Adalar] 1.872.414 95 Seçmen 2.203.880 99 sayýsý 2.677.701 02 1.535.544 95 Kullanýlan 1.844.128 99 oy 1.981.758 02 99 1.763.169 Geçerli oy 02 1.908.823 %82 95 Katýlým %83.68 99 Oraný %74.01 02

RP FP SP AKP CHP

DSP

DYP

MHP

ANAP HADEP DEHAP GP YTP BBP ÝP SÝP T"K"P ÖDP EMEP

95 99 02 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 02 02 99 02 99 02 99 02 99 02 99

349.672 363.927 67.119 694.227 196.766 190.241 526.243 256.580 512.270 20.921 217.222 87.000 61.914 52.351 185.345 91.827 331.348 285.140 93.095 5.612 65.281 95.824 126.784 39.989 20.473 18.292 2.327 13.225 1.799 5.410 22.679 8.175 3.925

23.63 20.64 3.52 36.37 13.29 10.79 27.57 17.34 29.05 1.10 14.68 4.93 3.24 3.54 10.51 4.81 22.39 16.17 4.88 3.79 3.70 5.02 6.64 2.09 1.16 0.96 0.13 0.69 0.10 0.28 1.29 0.43 0.22

ÝSTANBUL-2

[Bayrampaþa, Beþiktaþ, Beyoðlu, Eminönü, Eyüp, Fatih, Gaziosmanpaþa, Kaðýthane, Sarýyer, Þiþli] 1.776.225 95 Seçmen 1.907.169 99 sayýsý 2.119.081 02 1.457.085 95 Kullanýlan 1.599.408 99 oy 1.622.888 02 99 1.534.474 Geçerli oy 02 1.556.530 %82 95 Katýlým %83.8 99 Oraný %76.58 02

RP FP SP AKP CHP

DSP

DYP

MHP

ANAP HADEP DEHAP GP YTP BBP ÝP SÝP T"K"P ÖDP EMEP

95 99 02 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 02 02 99 02 99 02 99 02 99 02 99

350.580 341.455 72.217 584.070 142.340 139.595 345.638 263.084 456.924 18.396 223.164 86.614 64.212 46.863 136.122 73.726 308.145 243.803 67.810 46.619 53.402 72.514 144.477 33.194 15.343 11.899 2.090 10.139 1.447 3.954 31.663 6.024 2.448

25.03 22.25 4.64 37.52 10.16 9.10 22.21 18.78 29.78 1.18 15.93 5.64 4.13 3.35 8.87 4.74 22.00 15.89 4.36 3.33 3.48 4.66 9.28 2.13 1.00 0.76 0.14 0.65 0.09 0.25 2.06 0.39 0.16

95 40.173 99 77.070 02 7.051 95 99.109 99 67.198 02 47.350 95 68.960 99 128.656 02 60.404 95 75.611 99 66.847 02 29.977 95 16.511 99 14.527 02 18.596 02 31.611 02 6.741

7.72 13.62 1.27 19.06 11.88 8.54 13.26 22.74 10.89 14.51 11.82 5.41 3.17 2.57 3.35 5.70 1.22

ÝSTANBUL-3

[Avcýlar, Baðcýlar, Bahçelievler, Bakýrköy, B.Çekmece, Çatalca, Esenler, Güngören, K.Çekmece, Silivri, Zeytinburnu] 1.545.171 95 Seçmen 2.093.402 99 sayýsý 2.502.177 02 1.331.864 95 Kullanýlan 1.694.680 99 oy 1.816.801 02 99 1.610.087 Geçerli oy 02 1.739.805 86 95 Katýlým 80.95 99 Oraný 72.61 02

RP FP SP AKP CHP

DSP

DYP

MHP

ANAP HADEP DEHAP GP YTP BBP ÝP SÝP T"K"P ÖDP EMEP

95 99 02 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 02 02 99 02 99 02 99 02 99 02 99

293.268 302.036 57.310 658.492 146.266 133.860 380.224 244.144 419.578 20.209 200.682 82.542 63.224 51.230 152.702 96.324 276.598 242.559 77.107 48.702 67.663 117.908 156.756 29.037 12.952 10.990 1.874 8.619 1.021 3.862 14.760 6.472 1.400

22.93 20.68 3.29 37.85 11.44 9.12 21.85 19.09 29.86 1.16 15.69 5.74 3.63 4.01 10.57 5.54 21.63 15.06 4.43 3.81 4.91 6.78 9.01 1.67 0.87 0.63 0.13 0.50 0.08 0.22 1.00 0.37 0.10

99 02 99 02 99 02 99 02 99

5.997 3.128 914 2.754 533 964 6.275 1.562 852

1.06 0.56 0.16 0.50 0.09 0.17 1.11 0.28 0.15

HATAY 95 Seçmen 99 sayýsý 02 95 Kullanýlan 99 oy 02 99 Geçerli oy 02 95 Katýlým 99 Oraný 02

RP FP SP AKP

CHP

95 99 02 02 95 99 02

625.004 695.683 747.005 549.410 612.358 578.771 565.669 554.601 %88 %88 %77.48

95.755 70.608 7.846 165.682 114.060 109.682 143.194

18.41 12.48 1.41 29.87 21.93 19.39 25.82

DSP

DYP

MHP

ANAP HADEP DEHAP GP YTP

BBP ÝP SÝP T"K"P ÖDP EMEP


Kasým-Aralýk 2002 KURTULUÞ CEPHESÝ ÝZMÝR-1

[Balçova, Buca, Çeºme, Gaziemir, Güzelbahçe, Karaburun, Kemalpaþa, Konak, Menderes, Narlýdere, Seferihisar, Selçuk, Torbalý, Urla] 95 997.869 Seçmen 99 1.105.190 sayýsý 02 1.253.399 824.982 95 Kullanýlan 950.837 99 oy 967.979 02 99 902.960 Geçerli oy 02 934.676 %83 95 Katýlým %86 99 Oraný %77.23 02

RP FP SP AKP CHP

DSP

DYP

MHP

ANAP HADEP DEHAP GP YTP BBP ÝP SÝP T"K"P ÖDP EMEP

95 99 02 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 02 02 99 02 99 02 99 02 99 02 99

70.842 44.530 8.746 164.844 104.764 132.250 270.396 189.558 313.239 13.933 180.161 89.907 61.693 40.025 85.254 73.355 156.936 166.592 44.113 33.079 42.219 56.172 171.289 32.535 3.793 5.412 1.648 7.744 479 2.967 9.718 5.221 1.507

9.02 4.93 0.94 17.64 13.34 14.65 28.93 24.13 34.69 1.49 22.94 9.96 6.60 5.10 9.44 7.85 19.98 18.45 4.72 4.21 4.68 6.01 18.33 3.48 0.42 0.58 0.18 0.83 0.05 0.32 1.08 0.56 0.17

ÝZMÝR-2

[Aliaða, Bayýndýr, Bergama, Beydað, Bornova, Çiðli, Dikili, Foça, Karþýyaka, Kýnýk, Kiraz, Menemen, Ödemiº, Tire] 950.640 95 Seçmen 1.048.114 99 sayýsý 1.171.833 02 841.637 95 Kullanýlan 931.762 99 oy 970.074 02 99 887.845 Geçerli oy 02 931.162 %89 95 Katýlým %88.8 99 Oraný %82.78 02

RP FP SP AKP CHP

DSP

DYP

MHP

ANAP HADEP DEHAP GP YTP BBP ÝP SÝP T"K"P ÖDP EMEP

95 99 02 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 02 02 99 02 99 02 99 02 99 02 99

62.286 40.109 6.720 155.330 117.110 91.517 271.810 200.938 356.722 16.552 201.465 96.545 111.550 49.699 102.808 72.350 144.451 127.913 35.373 25.031 31.891 40.552 155.330 26.585 4.929 5.388 1.906 8.405 968 3.061 13.502 5.434 1.773

7.67 4.52 0.72 16.68 14.12 10.31 29.19 24.74 40.18 1.78 24.80 10.87 11.98 6.12 11.58 7.77 17.78 14.41 3.80 3.16 3.59 4.35 16.68 2.86 0.56 0.58 0.21 0.90 0.11 0.33 1.52 0.58 0.20

MERSÝN [ÝÇEL] 95 Seçmen 99 sayýsý 02 95 Kullanýlan 99 oy 02 99 Geçerli oy 02 95 Katýlým 99 Oraný 02

RP FP SP AKP CHP

DSP

DYP

MHP

ANAP HADEP DEHAP GP YTP BBP ÝP SÝP T"K"P ÖDP EMEP

95 99 02 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 95 99 02 02 02 99 02 99 02 99 02 99 02 99

761.530 858.875 927.902 643.619 729.871 709.418 695.271 673.658 %85 %85 %76.45

65.211 36.003 6.615 121.325 88.456 85.559 167.763 81.225 134.436 7.716 108.195 76.360 58.732 100.498 197.156 122.897 113.536 75.651 44.310 48.192 61.579 64.642 46.221 11.062 3.756 4.355 1.345 3.930 818 1.419 5.483 2.773 928

10.61 5.18 0.98 18.01 14.39 12.31 24.90 13.22 19.34 1.15 17.60 10.98 8.72 16.35 28.36 18.24 18.47 10.88 6.58 7.84 8.86 9.60 6.86 1.64 0.54 0.65 0.19 0.58 0.12 0.21 0.79 0.41 0.13

!


KURTULUÞ CEPHESÝ Kasým-Aralýk 2002

AKP Hükümeti ya da Merak etmeyin Ordu var... *

3 Kasým seçimlerinde AKP nin TBMM de büyük bir çoðunluða sahip olmasýndan sonra tüm medya aðýr birliði içinde merkez sað partilerin çöktüðünü , bu partilerin liderlerinin tasfiye edildiðini yazýp çizmeye baþlamýþtýr. Kimileri daha da hýzlý davranarak, DYP, ANAP ve kýsmen MHP den boþalan merkez sað ýn AKP tarafýndan doldurulmasý gerektiðini söylemektedirler. Bugün AKP nin yükseliþinin de, ANAP ýn daðýlýþýnýn da, DYP nin barajýn altýnda kalýþýnýn da, MHP nin 1999 seçimlerinde gösterdiði baþarýyý gösterememesinin de ardýnda yatan temel neden, oligarþi dýþýndaki sömürücü sýnýflarýn içinde bulunduklarý durum ve siyasal olarak bölünmüþlükleridir. Popüler dilde, yani medya dilinden ifade edersek, AKP nýn 3 Kasým seçimlerinde, 1965 seçimlerinde AP nin, 1983 seçimlerinde ANAP ýn zaferine benzer (hatta kimileri daha da öteye giderek 1950 seçimlerinde DP nin aldýðý sonucu da buna eklemektedirler) bir sonuç almasý, bu sömürücü sýnýflarýn son yirmi yýllýk durumuyla baðlantýlýdýr. Dolayýsýyla sömürücü sýnýflar arasýndaki iliþki ve çeliþkiler dikkate alýnmaksýzýn geliþen olaylarýn kavranýlmasý da olanaksýzdýr. Ýþbirlikçi tekelci burjuvazinin henüz yeterince güçlenmediði, palazlanma aþamasýn-

"

* Ertuðrul Özkök, 4 Kasým günü Bir þakanýn ardýndaki duygular baþlýklý yazýsýnda þöyle yazýyordu: Dün manþeti hazýrlarken, bir arkadaþým þöyle bir espiri yaptý: Önce Yarýn herkesin içinden geçen sözü manþet yapmamýzý ister misiniz? diye sordu. Biz evet deyince de esprili manþet önerisini patlattý: Merak etmeyin Ordu var..

da olduðu bir dönemde, DP nin yerine oluþturulan AP nin 1965 seçimlerinde %52,9 oyla 450 kiþilik mecliste 240 milletvekilliði kazanmasý, tüm sömürücü sýnýflarýn ittifakýnýn bir sonucu olmuþtur. Bu dönemde, bir yanda emperyalizmin yeni-sömürgecilik uygulamalarýyla geliþen ve güçlenen iþbirlikçi tekelci burjuvazinin, diðer yanda ise yarý-feodal üretim iliþkilerinin geleneksel sýnýflarýnýn (toprak aðalarý, tefeciler ve bezirganlar**) yer aldýðý egemen sýnýflar ittifaký birbirine zýt çýkarlarýn ifadesi olmuþtur. Küçük ve kapalý üretim birimlerine dayanan ve buralardan beslenen feodal egemen sýnýflarýn çýkarý ile bu kapalý üretim birimlerini yýkarak pazar için üretimi geliþtirmek ve yaygýnlaþtýrmak durumunda olan iþbirlikçi tekelci burjuvazinin çýkarý uzlaþmaz bir çeliþki oluþturmaktadýr. Dolayýsýyla bu ittifak, iþbirlikçi tekelci burjuvazinin güçlenmesine paralel olarak parçalanmýþtýr. Baþýný Necmettin Erbakan ýn çektiði ve DPT de toplanan takunyalýlar ýn içsel muhalefeti, sömürücü sýnýflar arasýndaki ittifakýn parçalanmasýnýn baþlangýcýný oluþturmuþtur. 1965-1969 yýllarý arasýnda TOBB da Sanayi Odasý Baþkanlýðý, Genel Sekreterlik ve Yönetim Kurulu Baþkanlýðý yapan Erbakan ýn 25 Mayýs 1969 da TOBB baþkaný seçilmesi ve Demirel in müdahalesi ile 8 Aðustos 1969 da polis zoruyla TOBB dan çýkartýlmasý sömürücü sýnýflar ittifakýnýn sonunu getirmiþtir. Bu ayrýþma, 12 Ekim 1969 genel seçim** Feodal ya da yarý-feodal üretim iliþkileri içinde yer alan tüccar kesimi.


Kasým-Aralýk 2002 KURTULUÞ CEPHESÝ

lerinde Erbakan ýn AP den aday olmasýnýn engellenmesi, ardýndan Konya dan baðýmsýz milletvekili seçilmesi ve 26 Ocak 1970 de Milli Nizam Partisi ni (MNP) kurmasýyla netleþmiþtir.* 18 Aralýk 1970 de Demirel hükümetinin bütçesine red oyu veren ve baþýný Ferruh Bozbeyli nin çektiði 41 ler hareketi, sömürücü sýnýflar ittifakýnýn yeni bir parçalanmasý olmuþtur. Böylece 1971 yýlýna girildiðinde, sað kesim, MNP, DP ve AP olmak üzere üç parçaya ayrýþmýþtýr. Ve bu ortamda oligarþinin 12 Mart darbesi gelmiþtir. Erbakan ýn MNP, sýnýfsal olarak küçük ve orta sermaye kesimlerinin politik sözcüsü durumundadýr. Bir diðer deyiþle, Anadolu esnaf-zanaatkâr sermayesi ile tüccar-tefeci sermayesinin temsilcisi durumundadýr. Emperyalizmin yeni-sömürgecilik yöntemleriyle geliþen iþbirlikçi tekelci burjuvazinin gücü karþýsýnda sürekli gerileyen ve politik gücünü yitiren bu sermaye kesimlerinin temsilcisi olduðundan, ayný zamanda emperyalizmin yeni-sömürgeciliðine karþýdýr. Bu karþý oluþ, temsil ettiði orta sermaye kesiminin geliþememesi ve tekelleþememesinden kaynaklanmaktadýr. Bu durumun en büyük sorumlusu olarak, ekonomik ve politik olarak iþbirlikçi tekelci burjuvaziyi ve onun destekçisi durumunda olduðunu düþündüðü emperyalist tekelleri gördüðünden milli bir söylem geliþtirmiþtir ( Milli Görüþ ). Ancak MNP nin siyasal sözcülüðünü yaptýðý kesimler açýsýndan, yeni-sömürgecilik yöntemleriyle meydana gelen pazar geniþlemesi çeliþik bir durum ortaya çýkarmýþtýr. Geniþleyen pazar olanaklarý, özellikle orta sermaye kesimlerinin lehine sonuçlar ortaya çýkarýrken, diðer yandan Anadolu esnaf-zanaatkar sermayesi ile tefeci-tüccar sermayesinin diðer kesimleri için tasfiye tehlikesi ortaya çýkarmýþtýr. Orta sermaye kesimleri, kredi ve devlet olanaklarýnýn (KÝT ler) iþbirlikçi tekelci bur* Bugün AKP de yer alan pek çok ünlü nün milli görüþ serüvenleri bu dönemde baþlamýþtýr. Örneðin Bülent Arýnç 2000 yýlýndaki FP kongresinde þöyle konuþmuþtur: Ben 1967 yýlýnda hukuk fakültesi öðrencisi iken Necmettin Erbakan ý TOBB mücadelesinde desteklemiþtim, 1969 yýlýnda Konya dan aday olduðunda bütün ilçeleri gezen bendim. Benim Anadolu da ayak basmadýðým yer yok. Beni siz tanýmazsýnýz; ama babalarýnýz, analarýnýz tanýr.

juvazi tarafýndan kullanýlmasýna karþýdýr. Bu nedenle adil düzen yanlýsýdýrlar. Onlarýn adil düzen den istedikleri, kendilerinin geliþmesini ve tekelleþmesini engelleyen koþullarýn ortadan kaldýrýlmasýdýr. Bu nedenle, iþbirlikçi tekelci burjuvazinin varlýðýna karþý olmaktan daha çok, bu kesimin içine alýnmamýþ olmaktan dolayý tepki duymaktadýrlar. Bunun sorumlusu olarak da, ulusal ve uluslararasý yahudi sermayesini sorumlu görmektedirler. Bu yüzden, yahudi sermayesinin daha az etkin olduðunu düþündükleri emperyalist ülkelerle (özellikle Almanya ile) iliþkilerin geliþtirilmesinden yanadýrlar. Anadolu esnaf-zanaatkar sermayesi ile tefeci-tüccar sermayesi ise, bir yandan iç pazarýn geniþlemesiyle deðiþen tüketim alýþkanlýklarý, diðer yandan iþbirlikçi tekelci burjuvazinin kendi daðýtým aðýný kurmasý karþýsýnda içine girdikleri tasfiye sürecinin durdurulmasýný talep etmektedir. Bu yönüyle çarþý esnafý olarak, her türden yeni tüketim mallarýnýn ithalatýna ve üretimine karþýdýrlar. Özellikle konfeksiyon (hazýr giyim) ürünlerinin iç pazarda artan tüketimi karþýsýnda çaresiz kalan Anadolu kumaþ üretici ve tüccarlarý ile terziler, MNP nin dini söyleminin en baðnaz destekçileri olmuþlardýr. Diðer yandan, geleneksel tüketim mallarý satýcýsý durumunda olan çarþý esnafý , yeni tüketim mallarýnýn marketler de satýþýyla ortaya çýkan yok olma tehlikesi altýna girmiþtir. Ýþbirlikçi tekelci burjuvazinin ürettiði bu yeni tüketim mallarýnýn daðýtýmý ve ticaretinin ortaya çýkardýðý yeni tüccar ve marketçi iliþkisi dýþýnda kalmýþlardýr. Dolayýsýyla deterjandan televizyona kadar her türden yeni tüketim malýnýn üretimi ve satýþýna karþýdýrlar. Bu yönüyle modernizasyon un karþýsýnda bir konumda yer almýþlardýr. Ayný kesimlerin geliþen emperyalist üretim iliþkilerinin içinde yer almak ( eklemlenmek ) isteyen bölümü ise Ferruh Bozbeyli nin DP si etrafýndan toplanmýþtýr. Özellikle Anadolu ticaret burjuvazisi (orta ve büyük toptancý tüccarlar) iþbirlikçi tekelci burjuvazinin kendi daðýtým aðýný kurarak, kendileri dýþýnda yeni bir ticaret burjuvazisi yaratmasýna karþýdýrlar. Ýþbirlikçi tekelci burjuvaziden talep ettikleri, büyük kentler dýþýndaki ticaretin kendilerine býrakýlmasýdýr. Böylece, 12 Mart a gelindiðinde, iþbirlikçi tekelci burjuvazi ve ona baðýmlý olan küçük ve orta sermaye kesimleri dýþýnda kalan tüm

#


KURTULUÞ CEPHESÝ Kasým-Aralýk 2002

ticaret ve sanayi sermayesi, bir bütün olarak muhalefete geçmiþlerdir. Oligarþinin 12 Mart darbesi, bir yandan ülkede geliþen devrimci mücadeleyi durdurmayý, diðer yandan kapitalizm öncesi sýnýf ve zümrelerin denetim ve disiplin altýna alýnmasýný, yani sömürüyü disipline etmeyi amaçlamýþtýr. I. Erim hükümeti ile gündeme getirilen reformlar , aðýrlýklý olarak bu sömürücü sýnýf ve zümrelere yönelik olmuþtur. Bu açýdan 12 Mart darbesi, ilerici, Atatürkçü, reformist görünüm altýnda küçükburjuva aydýnlarýnýn desteðini alarak bu sömürücü kesimleri denetim ve disiplin altýna almaya yönelmiþtir. Ancak, silahlý propaganda, I. Erim Hükümetinin gerçek yüzünü ve emellerini, oligarþinin en gerici, en azgýn ve terörist yönetimi olduðunu açýða çýkarmýþtýr. Böylece, Amerikan emperyalizminin ve iþbirlikçi yerli burjuvazinin oyununu alt üst ederek, maskesini alaþaðý etmiþ, kademeli planýný bozmuþtur. Ýlerici, reformist, Atatürkçü görünümü altýndaki açýk faþizmin erken doðum yapmasýný saðlayarak, küçük-burjuva aydýn çevreler de dahil olmak üzere kamuoyunun gözlerini açtý... Küçük-burjuva aydýn kamuoyunun desteðini kaybeden emperyalizm-iþbirlikçi (tekelci) burjuvazi ikilisi, bu sefer zorunlu olarak, sömürüyü disipline etmeye yönelik bir dizi rasyonelleþtirme tedbirlerinden (sarý reformlarýndan) tavizler vererek, tekrar bu tedbirlerinden zarar görecek olan öteki gerici sýnýf ve zümrelerle ortak müþterekler etrafýnda anlaþmýþlardýr. * Böylece oligarþi, 12 Mart darbesiyle yapmak istediklerini gerçekleþtirememiþtir. 12 Mart 1971 ile 12 Eylül 1980 arasýndaki dönemde oligarþi ile dýþýndaki sömürücü sýnýflar arasýndaki iliþki, çatýþma-uyum arasýnda sürekli dalgalanan bir süreç izlemiþtir. 1974 Petrol krizi ile baþlayan dünya ekonomisindeki daralma ve ekonomik bunalým dinamikleri, ülke içinde sýnýf mücadelesinin yükseliþiyle birleþerek, oligarþi ve dýþýndaki sömürücü sýnýflar arasýnda belli bir uyum ortaya çýkarmýþtýr. I. ve II. MC hükü-

$

* Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III

metleri bu uyum un hükümeti olmuþtur. Ancak I. ve II. MC hükümetleri, geliþen devrimci mücadeleye karþý faþist milislerin etkin bir biçimde kullanýlmasý açýsýndan oligarþi lehine sonuçlar ortaya çýkarmýþsa da, diðer sömürücü sýnýflarýn kendi çýkarlarý yönündeki siyasal müdahaleleri, 1977 sonunda Ecevit in azýnlýk hükümeti kurmasýna yol açmýþtýr. Oligarþinin Ecevit hükümetinden istediði, icazet altýndaki bir sol oluþumla geliþen devrimci mücadeleyi pasifize etmek ve bürokrasi içinde gerici ve þeriatçý kadrolaþmayý tasfiye etmek olmuþtur. Ama Ecevit in azýnlýk hükümeti, sadece, özellikle sanayi ve teknoloji bakanlýðýnda ve KÝT lerde etkili hale gelen MSP li kadrolarýn tasfiyesinde kýsmen baþarý saðlayabilmiþtir. Dolayýsýyla devrimci mücadelenin geliþimini durdurma görevini yerine getirememiþ ve tüm sömürücü sýnýflarýn varoluþunu tehdit eden durumun sürmesini engelleyememiþtir.** Bu dönemde devrimci mücadelenin tüm sömürücü sýnýflarý tehdit eder boyutlara ulaþmasý, oligarþi ile diðer sömürücü sýnýflar arasýnda yeni bir ittifakýn kurulmasýný zorunlu hale getirmiþtir. Bu ittifak çerçevesinde oligarþinin 12 Eylül darbesi büyük bir sevinç yarattý. Fakat geliþen dünya ekonomik bunalýmý ve uygulanan 24 Ocak Kararlarý, oligarþi dýþýndaki sýnýflarýn ekonomik tasfiyesini gündeme getirdi. 1982 yýlýndaki bankerler olayýyla birlikte baþlayan mülksüzleþtirme süreci, asýl olarak küçük ve orta sermaye kesimlerini kapsadýkça, oligarþiye karþý bu kesimlerin muhalefeti yükselmeye baþladý. 1982 Anayasasý nýn kabul edilmesiyle birlikte, muhalefet siyasal partiler düzeyinde görünür hale ** Bu dönemde milliyetçi-muhafazakar Ilýcaklarýn Tercüman gazetesinde yazarlýk yapan Güneri Civaoðlu bu durumu þöyle anlatmaktadýr: 12 Eylül den önceki gecelerden biri. Rauf Tamer in evinde onun doðum günü... Ama herkeste bir yýlgýnlýk, bir bezginlik, dehþet ürpertileri. Suskunluk... Örgütlü þiddet eylemlerinin Türkiye ye bir kan bataklýðý görüntüsü verdiði günler. Bir þarkýyý mýrýldanýyoruz salondaki birkaç kiþi: havasýna suyuna, taþýna topraðýna. Bir baþkadýr benim memleketim. Gözler dolmuþ. Kelimeler dudaklarýmýzdan duygu yüklü çýkýyor. Bir çok tanýdýk ismin, tasý taraðý toplayýp, Türkiye yi terkederek, Amerika ya, Ýngiltere ye yerleþtiði günler... Niþantaþ ýn, Levent in apartman camlarý gazete kaðýtlarýyla kaplý. Ýçerde yaþam yok ki!... (Beyaz Türklerden Bugüne, Sabah, 10 Kasým 1988)


Kasým-Aralýk 2002 KURTULUÞ CEPHESÝ

geldi. Oligarþinin askeri yönetim aracýlýðýyla uygulamaya soktuðu siyasal yasaklar, eski iliþkiler içinde kurulmuþ partilerin seçimlere katýlmasýný engelledi. Böylece 1983 yýlýnda yapýlan genel seçimlerde tüm sömürücü sýnýflarýn desteðini alan T. Özal ýn ANAP ý tek baþýna iktidara geldi. 1983 den 1991 yýlýna kadar süren ANAP hükümetleri dönemi, günümüzdeki tüm siyasal, sosyal ve ekonomik geliþmelerin biçimlendiði dönem olmuþtur. Bu dönemin en temel özelliði, devrimci mücadelenin kitlesel boyutlarda yürütülen terörle durdurulmasý ve 1980 dünya ekonomik buhranýyla þekillendirilen transformasyon olmuþtur. Devrimci mücadeleye karþý sürdürülen terör ve pasifikasyon, sözcüðün tam anlamýyla, solda dejenerasyona yol açmýþtýr. Askerlik, iþ ve eþ koþuluna boyun eðdirtilen sol kitle, giderek düzenin sadýk bir destekçisi konumuna getirilmeye çalýþýlmýþtýr. Özellikle T. Özal ýn modernizasyon söylemiyle baþlatýlan liberalizasyon uygulamalarýnýn destekçisi ve ithal mallarýnýn tüketicisi durumuna getirilen sol kitle, toplu konut fonu nun kurulmasýyla birlikte yeni iþ olanaklarýna sahip olmuþtur. 1989 yerel seçimlerinde SHP nin gösterdiði baþarý, belediyelerde ve bunlarla baðlantýlý ticari iþlerde sol bir iþadamlarý zümresi yaratýlmasýný hýzlandýrmýþtýr. 1983-89 arasýnda promosyon alanýnda iþ alan sol kadrolar, reklamcýlýk, yayýncýlýk alanýndan inþaat alanýna sýçramýþlardýr. Üniversite diplomasý almayý becermiþ solcular ýn baþýný çektiði yeni sol iþadamlarý, T. Özal ýn vizyonu ve misyonu çerçevesinde geliþen liberalizasyon un yarattýðý tüm yeni ve marjinal sektörlerde boy göstermeye baþlamýþlardýr. Reklamcýlýk, yayýncýlýk alanlarýnda baþlayan iþ deneyimleri giderek kurumlaþmýþ ve þirketleþmiþtir. Sanayi ve geleneksel ticaret alanlarý dýþýndaki tüm alanlarda boy gösteren sol iþadamlarý liberalizasyon dan beslendikleri için, her durumda aþýrý liberal hale gelmiþlerdir. Ýhracata yönelik sanayileþme den, Türk Parasýný Koruma Yasasý nýn kaldýrýlmasýna, emperyalist ülkelerin tüketim mallarýnýn ithalatýndan özelleþtirmeye kadar her uygulamanýn baþ destekçisi ve propagandisti olurlarken, ayný zamanda bunlarýn kendilerine getirdiði yeni iþ olanaklarýnýn peþinden koþmuþlardýr. 12 Eylül son-

rasýnda ilk iþ deneyimi ni kazandýklarý alan reklamcýlýk ve yayýncýlýk olduðundan, medya alanýndaki her türlü geliþmenin hararetli savunucusu olmuþlardýr. Beyaz eþya kullanýmýnýn ve renkli televizyon izlenmesinin bir modernlik , ülkenin kalkýnmasýnýn bir göstergesi olduðunu savunan bu sol kesim, giderek varlýðýný T. Özal a ve onun politikalarýnýn sürdürülmesine baðlamýþtýr. Dolayýsýyla, sosyal-demokrat adý altýnda olsun olmasýn, kurulan ve oluþturulan tüm sol partiler bu politikanýn sürdürücüsü olmayý programlarýnýn baþýna koymuþlardýr. Unuttuklarý tek þey ise, mevcut düzen içinde politika yapabilmek için kadroya deðil, kitleye ihtiyaçlarý olduðudur. Doðal olarak, T. Özal döneminde uygulanan ekonomi politikalardan zarar gören ve sürekli yoksullaþan kesimlerle olan baðlarý kopmuþtur. Bu dönemdeki en önemli geliþme ise, emperyalist metropollerde küçük ve orta sanayide ortaya çýkan yeni teknoloji uygulamalarýyla olmuþtur. 1980 dünya ekonomik buhraný koþullarýnda, emperyalist ülkelerde (özellikle ABD ve Ýngiltere de) küçük ve orta sanayide baþlayan yeni teknolojilerin üretime uygulanmasýyla, eski teknolojiye dayanan makineler geri-býraktýrýlmýþ ülkelere aktarýlmýþtýr. Böylece, bir yandan metropollerde yeni teknolojiyle maliyetler düþürülerek kâr oranlarý yükselirken, diðer yandan geri-býraktýrýlmýþ ülkelere aktarýlan eski (ama mevcutlarýna göre yeni) makinelerin kullanýmýyla iç üretim artmýþtýr. Ülkemiz somutunda tekstil ve ambalaj sanayinde görülen yenileþme ve üretim artýþý, ihracata yönelik üretimi birincil hale getirirken, ithalatýn serbestleþtirilmesiyle emperyalist ülkelerin tüketim mallarý iç pazarda egemen hale gelmiþtir. Ýhracat ve marka tüketimi bu döneme damgasýný vurmuþtur. Tüm bu geliþme iç ve dýþ borçlarla finanse edilmiþtir. ANAP ýn dört eðilimi birleþtirdik demagojisi, uygulamada fazlaca sorunla karþýlaþmadan 1990 lara ulaþmýþtýr. Ancak 1993 de Almanya, Japonya ve Fransa da etkili olan ekonomik durgunluk ihracatta büyük bir düþüþe yol açmýþtýr. Yaþanýlan 1994 Þubat kriziyle birlikte varolan tüm iç iliþkiler ve dengeler bozulmuþtur. 1991 Körfez Savaþý ve 1993 durgunluðunun etkisiyle tüm ihracat alanlarýný kapsayan daralma, stoklarýn hýzla büyümesine yol açmýþtýr. Bunun pratikteki görünümü ise,

%


KURTULUÞ CEPHESÝ Kasým-Aralýk 2002

&

ihraç mallarýnýn iç piyasaya sürülmesi olmuþtur. Bu geliþmeden en çok etkilenen kesim ise, emperyalist ülkelerden ithal edilen makinelerle üretim yapan küçük ve orta sanayi burjuvazisi olmuþtur. O güne kadar ihracata yönelik olarak üretim yapan, dolayýsýyla tüm ürünleri modern ve moda ya uygun olan tekstil sektörü krize girmiþtir. Ýç pazarda emperyalist ülkelerden ithal edilen marka ürünlerin egemenliði karþýsýndaki çaresizlik, sorunun, Türki cumhuriyetler ya da islam ülkeleri pazarý yoluyla aþýlacaðý beklentisi yaratmýþtýr. Diðer yandan iç pazardaki emperyalist tüketim mallarýnýn egemenliði, süper ve hiper marketlerin ticari egemenliðini beraberinde getirmiþtir. Ýhracat yýllarý içinde geleneksel iç pazarýn ellerinden gittiðini gören küçük ve orta sermaye kesimleri yeniden iç politikada etkin olmanýn yollarýný aramaya baþlamýþlardýr. Ve her zaman olduðu gibi, geleneksel politik iliþkiler alanýnda büyük bir canlanma ortaya çýkmýþtýr. Bu geliþmenin ilk sonucu 1995 genel seçimlerinden Erbakan ýn RP nin birinci parti olarak çýkmasý olmuþtur. 1996 yýlýnda Erbakan ýn baþbakanlýðýnda kurulan RP-DYP koalisyon hükümeti, küçük ve orta sermaye kesimlerinin (T. Çiller in çok sevdiði deyimle KOBÝ lerin) içinde bulunduklarý pazar ve finansman sorunlarýna çözüm bulma iddiasýyla ortaya çýkmýþsa da, kendisini hiçbir þey yapamaz durumda bulmuþtur. Erbakan ýn islam kardeþleri ne olan güveni de iþe yaramamýþtýr. Bulabildikleri tek yeni pazar ise türban ve tesettür pazarý olmuþtur. Bir baþka deyiþle, aðýrlýklý olarak tekstil sektörünün pazar sorunu, içte türban ve tesettür modasýnýn geliþtirilmesiyle görüntüsel bir yenileþme içine girmiþtir. Neredeyse lokomotif iþlevi gören türban ve tesettür, beraberinde þeriata uygun mayo dan çaydanlýða, Kristal koladan mobilyaya kadar deðiþik tüketim alaný oluþturmuþtur. Baþta Ýhlas Holding in Türkiye gazetesiyle sattýðý mutfak araç ve gereçleriyle tamamlanan bu tüketim alaný, tesettürlü ve türbanlý aile tüketimi oluþturmuþtur. Yimpaþ, Çetinkaya maðazalarý ve islamcý gýda marketleri gelir düzeyi düþük halk kesimlerinin alýþ-veriþinde egemen hale gelmeye baþlamýþtýr. Böylece geleneksel Anadolu esnaf ve tüccar kesimi geleneðe uygun mallarýn ticaretinde yeniden etkin hale gel-

miþtir. Bugün islamcý kesimin en büyük daðýtým aðý haline gelen Yimpaþ ýn maðaza açtýðý yerlere bakýldýðýnda bu durum daha açýk görülecektir: Ýstanbul da Maltepe, Ümraniye, Þirinevler, Eyüp, Güngören, Üsküdar; Ankara da Çankaya, Ergazi, Pursaklar, Sincan, Ulus; Yozgat, Adapazarý, Düzce, Edirne, Aksaray, Eskiþehir, Kayseri, Kýrýkkale, Kütahya, Nevþehir, Amasya, Çorum, Sivas, Tokat, Elazýð, Gaziantep, Maraþ, Adana, Malatya, Urfa. Erbakan ve þürekasýnýn göremediði ise, bu tekelleþememiþ sanayi ve ticaret burjuvazisinin tekelleþme amacýný bu yeni türban ve tesettür pazarýyla gerçekleþtiremeyeceði ve þeriatçý sermaye nin kuþak deðiþtirmesidir. Bir zamanlarýn faþist MHP nin teorisyeni ve bugünün liberal faþisti Taha Akyol bu durumu þöyle anlatmaktadýr: ... sanayileþmenin ortaya çýkardýðý modernleþme faktörlerini gericilik sanabilirsiniz. Mesela türban bir modernleþme göstergesidir halbuki bizimkiler gericilik sanýyor. Ýrticai sermaye de bir laikleþme göstergesidir. Dikkat edin öbür dünya için deðil, bu dünyanýn nimetleri için çalýþýyorlar. Kendinizi Ýslamcý bir þirketin fanatik genel müdürünün yerine koyun. Halk ayaklanmasý olsun, ithalat ihracat dursun mu istersiniz? O vakit þirket batar! Tam tersine Ýslamcý denilen þirketler istikrar ve liberalleþme istiyor. Ýþte toplumsal laiklik (sekülerlik) budur; dünyevileþmedir, rasyonelleþmedir. * Taha Akyol un sözüyle ifade edersek, islamcý þirketin fanatik genel müdürü , Erbakan ýn MNP si yýllarýnýn Anadolu hacý esnafý ve tüccarý deðildir. Ýþte bu dönüþümü fark etmeyen Erbakan ve þürekasý hacý esnaf ve tüccarlar için de birþey yapamamýþtýr. Ama türban ve tesettürün yarattýðý pazarý geniþletmenin yolunun türban ve tesettürü yaygýnlaþtýrmaktan geçtiðini gördüklerinden, bu konuyu öne çýkarmýþlardýr. Sonuç ise, oligarþinin 28 Þubat post-modern darbesi olmuþtur. Ýþbirlikçi tekelci burjuvazinin oluþum ve palazlanma aþamasýnda Anadolu da traktör, gübre, lastik, beyaz eþya vb. acentalýðý ya* Milliyet Pazar, 24 Mart 1999


Kasým-Aralýk 2002 KURTULUÞ CEPHESÝ

parak belli bir dönüþüme uðrayan geleneksel Anadolu esnaf ve tüccarýnýn, iþbirlikçi tekelci burjuvazinin güçlenmesine paralel olarak kendi daðýtým aðýný kurmasý karþýsýnda, tasfiye olmaya baþlamasýyla ortaya çýkan þeriatçý partileþme süreci böylece yeni bir evreye girmiþtir. Diðer yandan, asýl olarak tarýmsal üretimle baðlantýlý olarak küçük torna tezgahlarýyla üretim yapan küçük sermaye kesimleri, bir yandan sanayi bölgelerine geçiþ yaparken, diðer yandan bir kýsmý iþbirlikçi tekelci burjuvazinin sanayi kuruluþlarýnýn yan sanayisi olarak dönüþüme uðramýþtýr. Renault ve Fiat a parça yapan küçük sanayi için yerli otomobil üretimi büyük ölçüde eski cazibesini kaybetmiþtir. Bu açýdan Erbakan ýn aðýr sanayi hamlesi , sýnýrlý bir desteðe sahip olmuþtur. Bunun yerini, otomotiv sektöründe tekel durumunda olan Renault ve Fiat ýn dýþýnda yabancý otomotiv þirketlerinin kuruluþu almýþtýr. Bu kesimlerin büyük bir kýsmý, Erbakan ýn Malezya ile ortak kuracaðý uçak ve otomobil fabrikasý nýn iç ve dýþ pazarda yer bulamayacaðýný görmüþlerdir. Bu nedenle, örneðin bir KÝA otomobilinin ithalatý ya da üretiminin kendilerine daha çok iþ saðlayacaðýný hesaplamaktadýrlar. Yine de ithal edilen dayanýklý tüketim mallarýnýn bir kýsmýný taklit ederek üretme kapasitesine sahip olan küçük ve orta sermaye kesimleri bulunmaktadýr. Bunlar, diðerlerinin tersine, ithalatýn belli oranlarda sýnýrlandýrýlmasýndan yanadýrlar. Dolayýsýyla liberalleþme ye karþýdýrlar. Bunlarýn yanýnda küçük ve orta ölçekli tarýmsal üretime baðlý küçük sanayi kuruluþlarý varlýðýný sürdürmektedir. Çokluk yedek parça ve tamir iþleriyle uðraþan bu kesimler, uygulanan tarým politikalarý sonucu önemli bir pazar kaybýna uðramýþlardýr. (Ayný durum, köylülere yönelik geleneksel tüketim mallarý üreten -ayakkabý, kara lastik vb.- kesimler için de geçerlidir.) Bunlar, en tutucu kesimi oluþturmaktadýrlar. Ýþte tüm bu geliþim ve dönüþüm içinde bulunan küçük ve orta sermaye kesimlerinin içinde bulunduklarý durum, yukardan aþaðýya emperyalizmin çýkarlarýna uygun olarak geliþtirilen kapitalizme eklemlenme ya da tasfiye olma sorununu varetmeye devam etmektedir. 1995 seçimlerinde Erbakan la, 1999 seçimlerinde MHP yle ve 2002 seçimlerinde AKP ile bu sorundan kurtulacaklarýný ummuþlar ve ummaktadýrlar.

Bugün AKP, tüm geliþim ve dönüþümü içinde bu küçük ve orta sermaye kesimlerinin desteðini almýþtýr. Ancak içinde emperyalizme baðýmlý kapitalizmle eklemlenmenin tek çýkar yol olduðunu düþünen ve dolayýsýyla emperyalizmle iyi geçinmek gerektiðini savunan kesimlerden, er ya da geç emperyalist üretim iliþkileri varolduðu sürece kendilerinin kesin olarak tasfiye olacaklarýný düþünen ve bu nedenle emperyalizme karþý olan kesimlere kadar pek çok kesimi bünyesinde barýndýrmaktadýr. Eski tip hacý esnaf, zanatkaar ve tüccar kesimi her ne kadar Erbakan a baðlýlýðýný sürdürüyorsa da, AKP onlar için de yeni bir umut durumundadýr. Bu yönüyle, bu kesimlerin bugüne kadar sürdürdükleri çatýþma-uyum iliþkisi, giderek eklemlenme-yok olma ikilemine dönüþmektedir. Eklemlenmeyi boyuneðme ve yokolma olarak görenlerin, þeriatçý söylemi ve pratiði artan oranda öne çýkartacaklarý kesindir. Tüm bu sorunlarýn temelinde yatan ise, ülkemizde kapitalizmin kendi iç dinamiði ile geliþememesi, dönüþümün devrimci bir tarzda gerçekleþmemesidir. Feodal ve yarýfeodal üretim iliþkilerinden arta kalan iliþkiler ve kesimler, gerek ekonomik, gerek sosyal ve siyasal olarak varlýklarýný sürdürmektedirler. Siyasal alanda laiklik-þeriatçýlýk olarak ortaya çýkan bu varoluþ, siyasal iktidarlar aracýlýðýyla elde edilen çeþitli tavizlerle, uzlaþmalarla günümüze kadar gelmiþtir. Nicelik olarak nüfus içinde önemli bir yere sahip olduklarýndan, demokratik ortam onlarýn baþlýca güç kaynaðý durumundadýr. Oligarþinin askeri darbelerine karþý oluþlarýnýn nedeni de budur. Diðer yandan, demokratik ortamý kullanarak siyasal iktidarý ele geçirmek ve bu yolla oligarþinin askeri gücünü kýrmak istemektedirler. Kendi varlýklarýný sürekli tehdit eden bu askeri güce karþý oluþlarý, Türk ordusuna karþý oluþlarýndan deðil, oligarþi tarafýndan kullanýlýþýndandýr. Oligarþi, her dönemde, küçük-burjuva aydýnlarýný yanýna çekerek ( laik, Atatürkçü söylemle) bu kesimlerin baský altýna alýnmasýný saðladýðýndan, küçük-burjuva aydýnlarý kendi hayat tarzlarýna yönelik þeriatçý tehlike karþýsýnda orduyu tek kurtarýcý olarak görmeye alýþmýþtýr. Bu nedenle, AKP nin ezici çoðunlukla seçimleri kazanmasý karþýsýnda duyduklarý tedirginlik ve korku, nasýl olsa ordu var mantýðýyla bir yana itilmeye çalýþýlmaktadýr. Bu da, onlarý, sorun-

'


KURTULUÞ CEPHESÝ Kasým-Aralýk 2002

larýn kaynaðýný görmemeye, gerçek ve kalýcý çözüme karþý ilgisiz kalmaya itmektedir. Medya daki sözcülerinin ifadesiyle, AKP nin merkez sað parti olmasý durumunda sorunun çözüleceðini düþünmektedirler. 1999 seçimlerinden sonra faþist MHP nin yükseliþi karþýsýnda duyduklarý korku ve tedirginlikle bulduklarý bu çözüm yolu , AKP nin (ya da MHP nin) oligarþinin siyasal temsilcisi olmasýndan baþka bir anlamý yoktur. Bir bakýma, onlar, AKP yi, 1950 lerin DP si ya da 1965 lerin AP si gibi görmek istemektedirler. (AKP, içinde sol unsurlarý barýndýrmadýðý için, T. Özal ýn ANAP ýyla fazlaca benzeþtirilmek istenmemektedir.) Bu küçük-burjuva çözüm yolu nun tek sorunu, bunu oligarþinin ne kadar benimseyeceðidir. Yazýmýzýn baþýndan itibaren ortaya koymaya çalýþtýðýmýz gibi, DP ve AP, iþbirlikçi tekelci burjuvazinin oluþum ve geliþim aþamasýnda feodal ve yarý-feodal egemen sýnýflarla kurduðu ittifakýn siyasal ifadesidirler. Zaman içinde iþbirlikçi tekelci burjuvazi geliþmiþ ve oligarþiyi tek baþýna oluþturur hale gelmiþtir. Dolayýsýyla zorla elde ettiði bu egemenliðini gönüllü olarak paylaþmak durumunda deðildir. Diðer yandan þeriatçý kesimler, bu ittifaklardan her zaman zararla çýkmýþlardýr. Dolayýsýyla benzer bir ittifaka kendi istekleriyle (ki parlamentoda büyük bir çoðunluðu saðlamýþken) katýlmalarý beklenemez. Ekonomik açýdan ise, dýþa (emperyalizme) baðýmlý kapitalizm, egemen üretim iliþkisi haline gelmiþtir. Bu yönüyle, 1979 yýlýnda mollalarýn Ýran da iktidara gelmelerini saðlayan geçiþ koþullarý mevcut deðildir. Ýþte bu öznel ve nesnel nedenlerden dolayý, AKP nin tarihin gerisinde kalmýþ olan DP ve AP gibi bir siyasal parti olmasý olanaksýzdýr. Olabilir tek þey, 1970 lerin MC hükümetleri benzeri bir içsel koalisyon yönetimidir. Bu ise, bugün için parlamento dýþýnda kalmýþ olsalar da, temel güçlerini koruyan MHP ve DYP nin varlýðý koþullarýnda olanaksýzdýr. AKP, kendisini tek baþýna iktidara taþýyan oligarþi dýþýndaki sömürücü sýnýflar arasýndaki ayrýþma ve bölünmenin son duraðý-

dýr. AKP, her ne kadar Necip Fazýl Kýsakürek in murat ettiði örnek þahsiyet kadrosuna , gerçek ve üstün münevverler aristokrasyasý na sahip olsa da, Ýslâm inkýlâbýný gerçekleþtiremezler. Bu münevverler aristokrasyasý nýn yapabileceði tek þey, demagojiye baþvurarak, oligarþi dýþýndaki sömürücü sýnýflar arasýndaki ayrýþma ve bölünmeyi bir süre için denge de tutmaktýr. Ancak dünya ekonomik buhranýnýn varlýðý ve Amerikan emperyalizminin Orta-Doðu da sürekli ve kalýcý hale gelme yönündeki giriþimleri ve planlarý, denge nin içte deðil, dýþta, Amerikan emperyalizmiyle aranmasýný beraberinde getirmektedir. Bu da, AKP nin münevverler aristokrasyasý nýn iþbirlikçi tekelci burjuvaziye karþý emperyalist ülkelerin siyasal iþbirlikçisi olarak etkili olmaya çalýþacaðý demektir. Amerikan emperyalizminin Irak a yönelik saldýrý hazýrlýklarýyla uygun bir zemin bulunduðu söylense de, AKP nin münevverler aristokrasyasý nýn emperyalizmin siyasal iþbirlikçisi olarak tekelleþememiþ sanayi ve ticaret burjuvazisinin ekonomik iþbirlikçiliðe terfi etmesi olanaksýzdýr. Yine de emperyalizmin siyasal iþbirlikçisi olarak elde edecekleri þey, islam ülkeleri pazarýnýn yeniden paylaþýmýndan kendilerine pay düþeceði umudu olacaktýr. Bu umut, Necip Fazýl ýn MNP den MHP ye geçiþi gibi, münevverler aristokrasyasý nýn Türk-Ýslam Sentezi ne sýçramasýndan baþka sonuç vermeyecektir. Kaybedilen ise, islam kardeþleri olacaktýr. Bu nedenlerden dolayý, AKP yi bekleyen ayrýþma ve parçalanmadýr. Bu süreçte, milli görüþçüler in ( medyatik dilde radikallerin) iktidar olanaklarýný ne oranda býrakmayý kabul edeceklerine baðlý olarak ordu devreye girecektir. (Burada AKP nin münevverler aristokrasyasý nýn bir bölümünün ordu ya karþý referandum ya da tehdidi de sözkonusudur.) Her durumda varolan tek gerçek ise, ülkemizin emperyalizme baðýmlý olduðu ve bu baðýmlýlýk sona erdirilemediði sürece, gerçek ve kalýcý hiç bir þeyin yapýlamayacaðýdýr.


Kasým-Aralýk 2002 KURTULUÞ CEPHESÝ

Ýslâm Ýnkýlâbýnýn Gerçek ve Üstün Münevverler Aristokrasyasý

Abdullah Gül ün baþbakan olarak atanmasý ndan sonra basýnda yer alan övgüler içinde en sýkça görüleni, kendisinin ateþli bir Necip Fazýl hayraný olduðudur. Abdullah Gül, Yeni Þafak gazetesinde þöyle tanýtýlmaktadýr: Ateþli bir dindar olan Ahmet Hamdi Gül ün evine Necip Fazýl ýn yazdýðý dergiler, gazeteler giriyor. Fikri ve siyasi geliþmeleri takip eden baba Hamdi Bey, oðlu Abdullah ýn da dînî ve millî terbiyesine titizlik gösterdi. Oðluna Kur an okumayý o öðretti. Abdullah Gül daha ortaokulda iken Necip Fazýl la tanýþýyor. Kayseri, Necip Fazýl a en fazla sevgi duyulan bir kent. Büyük Doðu Fikir Kulübü nün davetlisi olarak Necip Fazýl konferans vermek için Kayseri ye geldiðinde onu hayranlýkla dinleyen delikanlýlar arasýnda Gül de vardý. Yakýn arkadaþý Mehmet Tekelioðlu ile birlikte gittiði konferans, Gül ün düþünce hayatýnda dönüm noktasý oldu. Yýllar sonra Üstad ýn en yakýnýndaki gençler arasýna katýldý. Kayseri Lisesi ni bitirdiði yýl iki arkadaþýyla birlikte hayran olduðu Necip Fazýl Kýsakürek e mektup yazýyor. Mehmet Tekelioðlu, Abdullah Gül, Ahmet Taþçý imzalý, 3.7.1969 tarihli, Necip Fazýl Kýsakürek e diye baþlayan satýrlar þöyle devam eder: Ýslam davasýnýn zerre tavizsiz müdafii Üstadýmýz a Ýslam davasýnýn agora meydanlarýnda saðýrlarýn kulaðýný patlatacak gür seslilikte aksiyoneri Büyük Doðu Gençliði nin ruh gýdasý mecmu-

anýzý tekrar çýkarýþýnýzdan dolayý size minnettarlýklarýmýzý arzeder, hangi þartlar altýnda olursa olsun hal neyi icap ettirirse ettirsin yüzde yüz emrinizde olduðumuzu bildirir hürmetlerimizi sunarýz. Yarýn elbet bizim elbet bizimdir. Gün doðmuþ gün batmýþ ebet bizimdir. * Yine bir baþka Abdullah Gül biyografisinde fikriyatýnýn oluþmasýnda iki lider kiþiliðin büyük payý var: Necip Fazýl Kýsakürek ve Prof. Dr. Necmettin Erbakan denilmektedir. Böylece Abdullah Gül ün politik yanýný Erbakan oluþtururken, ideolojik formasyonunu Necip Fazýl Kýsakürek in saðladýðý açýkça ilan edilmiþtir. Kendilerine göre, büyük ilim ve irfan sahibi , þairlerin sultaný olarak tanýmlanan Necip Fazýl Kýsakürek tüm þeriatçý ve faþistlerin sahip çýkmakta birbirleriyle yarýþtýðý bir kiþidir. Bunun arka planýnda Necip Fazýl Kýsakürek in 1963 yýlýnda tüm Anadolu þehirlerinde verdiði konferanslarýn yarattýðý etkiyi kendi yanlarýna çekme çabasý yatar. 1969 yýlýna kadar mutlu bir beraberlik sergileyen þeriatçýlar ve faþistler sömürücü sýnýflar arasýndaki ayrýþma ve bölünmelerin bir yansýsý olarak ayrýþmýþlardýr. Ayrýþmanýn ilk aylarýnda Erbakan ýn MNP si yanýnda yer alan Necip Fazýl Kýsakürek, bir süre sonra Tanrý daðý kadar Türk, Hira daðý kadar müslüman sloganýný öne çýkartan MHP ye des-tek vermeye baþlamýþtýr. Ancak Necip Fazýl Kýsakürek, diðer yan* Yeni Þafak, 68 li Baþbakan, 17 Kasým 2002


KURTULUÞ CEPHESÝ Kasým-Aralýk 2002

dan Büyük Doðu dergisi çevresinde kendi içsel faaliyetlerini yürütmeye devam etmiþtir. Bu fikri faaliyetleri, hem faþist Ülkü Ocaklarý nda, hem de þeriatçý Akýncýlar Derneðinde (AK-DER) yer alan genç nesle yönelik olmuþtur. (AK Parti nin kurucularýnýn çoðunluðu bu Akýncýlar Derneði den gelmedir. Ýsimdeki eþlik de bunun bir ifadesidir.) 1977 yýlýndan itibaren devrimci mücadelenin geliþmesine paralel olarak Necip Fazýl Kýsakürek in fikri faaliyeti þeriatçýlarla faþistler arasýnda bir anti-komünist cephe saðlamaya yönelmiþtir. Silahlý bir örgütlenme olarak bu anti-komünist cephenin fikriyatýný oluþturan Necip Fazýl Kýsakürek, þeriatçý (Akýncý) gençlerin faþist milislere katýlmasýný savunmuþtur. Bunun gerçekleþmediðini gördüðünde de, kendi fikriyatýný benimsemiþ þeriatçýlarýn Akýncýlar Derneði nden ve MSP den ayrýlmalarý çaðrýsý yapmýþtýr. 3 Haziran 1980 de Erbakan ýn III. MC nin kurulmasý için ortaya koyduðu þartlara Necip Fazýl Kýsakürek in verdiði yanýt MSP ile olan tüm iliþkilerinin kesilmesi ile sonuçlanmýþtýr. Erbakan ýn Bir daha zam yapýlmasýn, IMF ile varýlan anlaþmalar iptal edilsin, Ortak Pazar a tam üye olma teþebbüsünden derhal vazgeçilsin, ilkokullar sekiz yýla çýkartýlsýn, Ýmam-Hatip Liselerinin orta kýsmýnýn kapatýlmasý giriþiminden vazgeçilsin gibi koþullarý içeren þartnamesi ne karþý Necip Fazýl Kýsakürek þunlarý yazmýþtýr: Necmeddin Erbakan ilimsiz, seviyesiz ve prensipsiz bir satýh adamý ve kelime yuvarlayýcýsýdýr; ve bu þartnâmesiyle birgün iktidara erecek olursa, memleketi nasýl idare edeceðini belli etmektedir. Onun doðru larý bile yanlýþtýr. Necip Fazýl ýn bu siyasal davranýþlarýna raðmen þeriatçý kesim tarafýndan el üstünde tutulmasýnýn nedeni ise 1959 yýlýnda yayýnladýðý Ýdeolocya Örgüsü kitabýnda stratejisini, programýný ve taktiðini ortaya koyduðu islam inkýlâbý teorisidir. Ýslâm inkýlâbý, liberalizma ve kapitalizma, faþizma ve nazizma, sosyalizma ve komünizma gibi, bugüne kadar tatbik mevzuu olmuþ içtimaî ve iktisadi mezheplerin her birini, hiçbirine üstünlük vermeden masaya oturtur ve onlara þöyle mukabele eder: Herbirinizin, bütünü kucaklaya-

madan, ayrý ayrý ve parça parça bazý haklarýnýz ve hakikatleriniz vardýr; ve herbirinizin ayrý ayrý ve parça parça arayýp da bulamadýðýnýz hakikat, birer bütün halinde Ýslamiyettedir. Böylesine eklektik tarzda tanýmladýðý islam inkilâbý nýn düþman güçlerini ise þöyle tanýmlanýr: Ýslâma, iman dairesinin dýþýndan musallat, tam 100 senelik, dinsizler köksüzler, þahsiyetsiz mukallitler nesli ve bütün yardýmcýlarý... Bunlarýn fâal yardýmcýlarý, manevî sömürge ustasý Garplýlar, Yahudiler, Masonlar, dönmeler, melezler ve kozmopolitler. Necip Fazýl Kýsakürek in bu islam inkýlâbý nýn dayanaklarýný ise þöyledir: Tarih boyunca her inkýlâp bir sýnýfa dayanmýþtýr. Fransýz Büyük Ýnkýlâbý burjuvazya sýnýfýna; komünizma inkýlâbý iþçi sýnýfýna vesaire vesaire... Askerler, rahipler, derebeyleri gibi sýnýflar, tarihte bellibaþlý rejimlerin, bellibaþlý zamanlar ve mekânlar içinde, dayanaðý olmuþtur. Ýnkýlâp tarihleri, içtimaî sýnýflardan birine istinat etmiyen inkýlâplarý, dolayýsiyle devlet ve idare þekillerini, üzerinde tecelli edeceði maddeden mahrum bir ruh gibi mücerret ve havada muallâk farzeder. Sýnýflar, tarih boyunca, fikirlerin ve dâvalarýnýn manivelasý olmuþtur. Gerçekten, içtimaî sýnýflar, zamanýn tecelli aynasý olan mekân gibi dâvalarýn müþahhas tezahür zeminleridir. Sýnýfsýz, ruh ve fikri kadrolaþtýrmanýn, zaptetmenin imkâný yoktur. Ýslâm inkýlâbýnda ise sýnýf, insan topluluklarýnýn þu veya bu menfaat, imtiyaz ve tasallut hýrsýna baðlý hizip teþekküllerine deðil, bütün insanlýðý kuþatan üstün insan vasýflarýnýn merkezinde toplanacaðý kitlelere dayanýr. Öyleyse, Ýslâm inkýlâbýnda sýnýf, bellibaþlý farikalarýn kendisini cemiyet içinde sýnýrladýðý zümreleri deðîl kitlelerin, bütün insanlýk çapýnda mayasýný tutturacak örnek þahsiyet kadrosunu murat eder. Bu kadronun da bellibaþlý bir sýnýf ismi vardýr: Gerçek ve üstün münevverler aristokrasyasý... Görüldüðü gibi, Necip Fazýl Kýsakürek in islam inkýlâbý nýn dayanaklarý, diðer bir de-


Kasým-Aralýk 2002 KURTULUÞ CEPHESÝ

yiþle öncüleri, küçük-burjuva aydýnlarýdýr. Ancak bu aydýnlarýn en elit kesimi Necip Fazýl Kýsakürek in islam inkýlâbý ný gerçekleþtirecektir (aristokrasya). Yani islam inkýlâbý aristokrat küçük-burjuva aydýnlarýnýn öncülüðünde gerçekleþtirilecektir. Ýslâm inkýlâbýnýn, tam mânasiyle toplu ve merkezî dýþ politikasýna gelince, bu incelerin incesi ve naziklerin naziði bir sanat iþidir. Bütün dâva, Garplýnýn ruhî butlanýndan hariç ve iyi taraflarýný lif lif ayýklayýp onu hikmet ve hakikat mü minin kaybolmuþ malýdýr, nerede bulsa alýr! fermaniyle ve gerçek bir bünye aþýsiyle Doðuya zam ve bundan yepyeni bir terkip çýkarmak... Bu terkibin yýllar boyunca sýnýr içi, gizli ve acýk, tezgâhýný kurup iþletmek... Büyük Doðu mefkûresinden damlayan bu mayayý, þimþeklerini yedi bucak ve dört iklime saçmaya baþlýyacaðý âna kadar bir vatan sýrrý olarak muhafaza etmek ve devre devre bütün mahremlerin hududuna riayet etmeyi bilmek... Yoksa Batý dünyasý böyle bir oluþa imkân býrakmaz. Batýyý aldatýcý, incelerin incesi bir siyaset. Topyekûn Doðunun, maddî ve mânevi Garp emperyalizmasýna karsý kurtuluþ ve ihtilâlini, anbean beslemek ve günü gününe geliþtirmek... Bunun için. dünyasýný bütün tezattan ve buhranlarý içinde devam ettirici þartlara, muazzam bir casus ve sahte müttefik dehasiyle yardýmcý olmak... Nihayet ve kýsaca, rahimdeki çocuðu, doðuracaðý andan pehlivan yetiþtireceði ve mazlûm mânasiyle makhur maddesinin intikamýný alacaðý güne kadar yamyamlarýn çadýrýnda idare, ikâme ve idâme edebilmek... Bu iþ!!! Her ân deðiþik her ân zýt istikametlerde yol almaya mecbur, korkunç mikyasta girift ve derin keyfiyetle bu dâva, sýrf politika dehâsý bakýmýndan, cihanýn en sanatlý ceh-

dine ve en dakik plânýna muhtaçtýr. Belki 50 , belki 100, belki 300 senelik bu plânýn, ana ölçüsü de prensip bakýmýndan bu kadar. Ýþte böylesine eklektik bir islam inkýlâbý teorisinin pragmatik politikasý da böyle olmaktadýr. Bugün takýyecilik olarak tanýmlanan bu politika, Necip Fazýl Kýsakürek in tanýmladýðý gibi, intikamýný alacaðý güne kadar yamyamlarýn çadýrýnda idare, ikâme ve idâme edebilmek tir. Ve bu ana kadar yapýlacaklarý bir vatan sýrrý olarak muhafaza etmek gerçek ve üstün münevverler aristokrasyasý nýn örgütlenme ilkesi olmaktadýr. Ýslam inkýlâbý nýn taktikleri ise þöyle anlatýlmaktadýr: Nasýl sosyalizma ve onun azmaný komünizma, gayet müþahhas örneklere dayanarak ortaya hakký çalýnan bir iþçi ýstýrabý çýkarmýþ ve bunu sistemleþtirmiþse, bizim dayandýðýmýz ve bütün insanlýk mikyasýnda hudutsuz ve þamil gördüðümüz zümre hakký da, fikir çilesinden ve idrak ýstýrabýndan doðar. Demek ki, bizim bu türlü münevverler sýnýfýndan anladýðýmýz bu asîl mefhumun orospulaþtýrýlmýþ delâletiyte baþtan baþa mankafa ve hiçbir ise yaramaz zoraki ve ukalâ aydýnlar kalabalýðý deðil, kargabüken zehrini almýþ gibi kývranýrcasýna fikir çilesi ve idrak ýstýrabý çekenler kadrosudur. Tayyip Erdoðan ýn maðduriyeti yle, türban takan genç kýzlarýn çilesiyle, inandýðý gibi yaþayamayan müslümanlar ýn ýstýrabý ile yürütülen bir faaliyettir söz konusu olan. Abdullah Gül ün fikriyatýnýn oluþumunda belirleyici olduðu söylenen Necip Fazýl Kýsakürek in islam inkýlâbý nýn strateji ve taktikleri öz olarak böyledir. Bunlara takýyeciliðin fikriyatý demek yanlýþ olmayacaktýr. Batýyý aldatýcý, incelerin incesi bir siyaset . Ýþte islâm inkýlâbýnýn gerçek ve üstün münevverler aristokrasyasý bu siyasetin adamlarýdýr.

!


KURTULUÞ CEPHESÝ Kasým-Aralýk 2002

Spekülasyon ve Manipülasyon Ekonomisinden Þeriat Ekonomisine mi?

"

20 Kasým günü Hürriyet gazetesinin ekonomi sayfasýnda verilen bu haber þöyle devam etmektedir: 3 Kasým seçimlerinden tek baþýna iktidar çýkacaðý beklentisi ile seçimden önce olumlu sinyal vermeye baþlayan seçimden sonra da hýzla düzelen faiz, kur ve borsa verileri gibi imalat sanayi üretimi de canlanma iþareti verdi. Ýmalat sanayi kapasite kullanýmý oraný Ekim ayýnda yüzde 80.6 ya yükseldi. En son Ekim 2000 de yüzde 81.3 olan kapasite kullanýmý 23 aydýr yüzde 80 in altýnda seyrediyordu. Böylece bir anlamda fabrika çarklarý, Kasým 2000 krizini de geride býrakmýþ oldu. Benzer haberler tüm medya da manþetlere taþýnýrken, ekonominin düzlüðe çýktýðý ya da en azýndan çýkmaya baþladýðý yönündeki yorumlar birbiri ardýna gelmeye

baþladý. DÝE nin 19 Kasým günü açýkladýðý kapasite kullaným oranlarý verilerinden yola çýkarak yapýlan haber-yorumlarda, bir yandan krizin aþýldýðý deðerlendirmeleri yapýlýrken, diðer yandan tam kapasite çalýþmaya yakýnda geçileceði beklentisi yayýlmaya çalýþýlýyordu. Hürriyet gazetesinin yazdýðý gibi, seçim öncesi olumlu sinyaller veren ekonomi, seçimden sonra hýzla düzelen faiz, kur ve borsa verileri ile canlanma iþaretleri vermiþ olduðundan, kapasite kullaným oranlarý verilerinin açýklamasý iþaretlerin gerçekliði olarak sunulmaktadýr. Seçim öncesinde Bülent Ecevit in ekonominin olumlu sinyaller verdiði , büyümeye geçildiði ve böylece IMF politikalarýnýn olumlu sonuçlarýnýn alýnmaya baþlandýðý yönündeki açýklamalarý medya da fazlaca yer almazken, ayný sözler AKP hükümeti


Kasým-Aralýk 2002 KURTULUÞ CEPHESÝ Kapasite Kullaným Oraný*

geçmiþ ve 15 Kasým günü 1.612.000 TL. olmuþtur. Ýþte kapasite kullaným oranlarýnýn açýklanmasý, tüm bu olumlu sinyaller e inanmayanlarý inandýrmaya yetmiþtir. Tüm bunlarýn gösterdiði gerçek ise, ekonominin tümüyle spekülasyon ve manipülasyona dayandýrýlmýþ olduðudur. Her türden spekülasyon ve manipülasyon yapýlabilinmesi için kamu kuruluþlarý ellerinden gele78.7 ni yapmayý sürdürmüþlerdir. Bunun 73.6 sonucu ise, kapasite kullaným oran72.0 larýnda görüleceði gibi, ülke, dünya 74.5 ve ekonomi gerçekleri ile hiçbir iliþ74.8 77.5 kisi olmayan veriler ortalýkta uçuþ80.9 maya baþlamýþtýr.*** 73.0 DÝE nin verilerine göre, 1987 yýlý79.8 nýn üçüncü çeyreðinde kapasite kul78.1 laným oraný %78,7 iken, 1994 krizi 80.9 döneminde %73 ve 2001 krizinde 77.3 %71,1 olmuþtur. Ayný verilerde kamu 71.6 kesimindeki kapasite kullaným ora76.6 71.1 nýnýn en düþük olduðu yýllar 198877.5 1990 ve 1999-2000 yýlý gözükmek80.6 tedir. 1987-2002 arasýnda özel sektörün kapasite kullaným oranýnýn %70 lerin altýna 1994 ve 2001 yýlýnda düþtüðü görülmektedir. Ancak 1978-1988 yýllarý arasýndaki kapasite kullaným oranlarýna bakýldýðýnda 1984 ve 1987 dýþýnda %70 lerin üstüne çýkýlmamýþtýr. 1988 yýlýnda DÝE nin yeni seri ye geçiþiyle birlikte kapasite kullanýmýnýn %70 lerin altýna düþmediði görünmektedir. Ýþte spekülasyon ve manipülasyon ekonomisinin baþlangýç noktasý da burada ortaya çýkmaktadýr. 18 Aðustos 1998 tarihli Hürriyet gazete-

Ýmalat Sanayi - Üretim Deðeri Aðýrlýklý (Yýllýk %) (Üçüncü çeyrek.%) Devlet Özel Toplam Devlet Özel Toplam

1978 70.6 1979 67.7 1980 59.6 1981 60.6 1982 67.2 1983 67.5 1984 79.3 1985 73.8 1986 72.5 1987 80.7 1988** 77.5 1989 72.4 1990 74.1 1991 76.8 1992 77.8 1993 79.2 1994 78.3 1995 80.5 1996 82.1 1997 81.3 1998 81.0 1999 78.9 2000 79.8 2001 82.0 2002 2002 Ekim

60.2 56.0 54.3 55.7 58.0 59.3 73.3 69.3 69.1 76.8 73.5 72.8 75.7 72.6 75.7 79.8 70.8 77.9 76.5 78.7 74.5 69.8 74.4 66.9

61.6 56.9 55.2 56.7 59.4 60.3 74.3 70.3 70.0 78.2 74.8 72.8 75.2 74.0 76.4 79.6 72.9 78.6 78.0 79.4 76.5 72.3 75.9 71.1

82.2 76.4 69.8 72.2 79.0 81.0 80.4 80.8 81.4 80.4 81.9 84.5 75.9 77.3 80.3 85.6 87.5

76.7 72.2 73.2 75.6 72.4 75.6 81.1 69.9 79.2 77.1 80.5 74.4 69.8 76.3 67.4 73.5 76.1

için medya tarafýndan söylenmeye baþlanmýþtýr. Burada, medya nýn AKP nin mecliste büyük bir çoðunluk elde ederek tek baþýna iktidar olmasý karþýsýnda gösterdiði dalkavukluk fazlaca etkili olmasa da, dalkavukluðun ekonomik verilerle desteklenmesi birþeylerin düzeleceði umutlarýný yaratmaya baþlamýþtýr. Öyle ki, pek çok kiþi, bu yayýnlar karþýsýnda, AKP iktidarýnýn (en hafif deyimle) iþleri düzelteceði ni düþünür olmuþtur. Herkesin bildiði ve kent küçük-burjuvazinin nefes nefese izlediði gibi, seçim sonrasýnda AKP nin tek baþýna iktidar olmasýyla birlikte, borsa endeksi þahlanmýþ ve coþmuþ tur. 10.000 lerde seyreden ÝMKB100 endeksi 15 Kasým itibariyle 13.597 lere yükselmiþtir. (%14). Öte yandan faiz oranlarý iniþe geçmiþ ve AKP iktidarý (Tayyip Erdoðan) bir gecede 100 milyon dolar kazandýrmýþtýr! Kur (dolar) da, benzer biçimde iniþe * Kaynak: DÝE ** 1988 den sonra yeni seri kullanýlmýþtýr.

*** Daha önceki bir yazýmýzda ülkemizdeki istatistik verilerin durumunu þöyle ortaya koymuþtuk: IMF bile Türkiye deki istatistik sistemini zayýf bulduðunu açýklamýþtýr. IMF tarafýndan hazýrlanan Türkiye de Veri Toplama ve Yayýmlama Sistemlerinin Ýyileþtirilmesine Yönelik Rapor da, özellikle milli gelir hesaplamasýnda 1987 yerine 1996 yýlýnýn baz alýnmasýný isteyen IMF, enflasyon rakamlarý konusunda sadece hane halký tüketimi ne iliþkin verilerin daha ayrýntýlý olarak saptanmasýný istemiþtir. IMF, enflasyon hesaplamasýndaki mevcut durumdan fazlaca rahatsýz görünmemektedir. Bunun nedeni de, bu hesaplama yöntemiyle istenildiðinde istenilen seviyede bir enflasyon rakamýnýn ellerinin altýnda bulunmasýdýr. Bu yolla, halký kandýrmanýn daha kolay olduðunu düþünmektedirler. (Kurtuluþ Cephesi, Sayý: 67, Mayýs-Haziran 2002)

#


KURTULUÞ CEPHESÝ Kasým-Aralýk 2002

sinde þu haber yer almýþtýr: Kapasite kullanýmý yükseliyor Ýmalat sanayiinin, kapasite kullaným oraný yeniden yükselmeye baþladý. DÝE Temmuz ayý imalat sanayi eðilim anketi sonuçlarýný açýkladý. Buna göre, Haziran ayýnda yüzde 78.4 e gerileyen kapasite kullaným oraný, Temmuz da yeniden yükselerek yüzde 80.9 düzeyine çýktý. Kapasite kullanýmý geçen yýlýn Temmuz ayýnda da yüzde 80.8 düzeyinde gerçekleþmiþti. Ýmalat sanayi iþyerlerinin tam kapasite ile çalýþamama nedenleri içinde iç pazarda talep yetersizliðinin payý yükseldi. Geçen yýl yüzde 53.3 olan iç pazardaki talep yetersizliðinin tam kapasite ile çalýþamama nedenleri içindeki payý bu yýl yüzde 55.7 ye çýktý. Dýþ pazardaki talep yetersizliðinin payý ise yüzde 17.8 den yüzde 15.4 e düþtü. 19 Kasým 2002 tarihli Milliyet gazetesinin haberi ise þöyledir: Kapasite kullanýmý 23 ay sonra yeniden yüzde 80 in üstüne çýktý En son Kasým 2000 de yüzde 81.6 ile yüzde 80 in üstünü gören kapasite kullaným oraný, 23 ay aradan sonra, ekimde yeniden yüzde 80 i geçerek yüzde 80.6 ya çýktý Ýmalat sanayinde kapasite kullaným oraný 23 ay aradan sonra ilk kez bu yýl ekim ayýnda yüzde 80 in üzerine çýkarak, yüzde 80.6 olarak gerçekleþti. Ekimde ortalama kapasite kullanýmý kamu sektöründe yüzde 87.5 e kadar çýkarken, özelde yüzde 76.1 de kaldý. Tam kapasite ile çalýþamama nedenlerinin baþýnda yüzde 59.5 le iç talepteki yetersizlik geldi. 19 Kasým 2002 tarihli DÝE açýklamasýnda tam kapasite çalýþamama nedenleri ise þöyle sýralanmýþtýr: Ýç pazarda talep yeter-

sizliði %59,5; dýþ pazarda talep yetersizliði %11,3; mali imkansýzlýðý %2,2; yerli mallarda hammadde yetersizliði %2,7; iþçilerle ilgili meseleler %2,4; ithal mallarda hammadde yetersizliði %1,3. Görüleceði gibi, 1998 yýlýnýn Temmuz ayýnda tam kapasite çalýþamama nedeni olarak gösterilen iç pazarda talep yetersizliði %55,7 iken, Ekim 2002 de %59,5 olmuþtur. Dýþ pazarda talep yetersizliði ise, sýrasýyla %17,8 ve %11,3 olmaktadýr. Bunlarýn somut anlamý ise, gerek 1998 Temmuz ayýnda, gerekse Ekim 2002 de iþverenler in DÝE nin düzenlediði iktisadi yönelim anketi ne verdikleri yanýtlarýn bir ve ayný olduðudur. Arada görülen küçük yüzde farklýlýklarý bu gerçeði deðiþtirmemektedir. Diðer yandan 1998 yýlýnda ekonomik kriz le ilgili hiçbir uyarý ya da haberin yer almadýðý da gözönüne alýnýrsa, ortaya çýkan sonuç, DÝE nin iktisadi yönelim anketleri ne göre yayýnlanan verilerin hiçbir deðere sahip olmadýðýdýr. Zaten DÝE nin iktisadi yönelim anketi sýnýrlý sayýda iþverenle yapýlmakta ve çoðu durumda iþyerindeki herhangi bir kiþi tarafýndan yanýtlanmaktadýr. (DÝE nin 19 Kasým tarihinde açýkladýðý Ekim 2002 ye iliþkin veriler 835 iþyeri nden derlenmiþken, 20 Kasým tarihinde açýkladýðý üç aylýk veriler 2199 iþyeri ne iliþkindir.) DÝE nin açýkladýðý kapasite kullanýmýna iliþkin verilerdeki çeliþkiler bunlarla sýnýrlý deðildir. Yukarda ifade ettiðimiz gibi, DÝE nin iktisadi yönelim anketi nde yer alan tam kapasite ile çalýþamama nedenleri ne verilen yanýtlarda da açýk bir farklýlýk bulunmaktadýr. 19 Kasým 2002 günü açýklanan Ekim ayý verilerinde tam kapasite ile çalýþamama nedenleri nin baþýnda gelen iç pazarda talep yetersizliði %59,5 iken, bir gün sonra açýklanan üç aylýk kapasite kullaným oranlarý verisinde bu oran %46,8 görünmektedir. Ayný þekilde dýþ pazarda talep yetersizliði Ekim ayý için %11,3 olarak açýklanýrken, üç aylýk verilerde %21,8 olarak açýklanmýþtýr.

Tam kapasite ile çalýþamama nedenleri (%) 2002

$

Ýç pazarda talep yetersizliði Dýþ pazarda talep yetersizliði Mali imkansýzlýðý Yerli mallarda hammadde yetersizliði Ýþçilerle ilgili meseleler Ýthal mallarda hammadde yetersizliði

Tem.

49.6 18.6 2.8 4.2 2.1 1.2

Aðus.

47.9 21.3 2.5 5.2 1.8 1.1

Eylül

59,0 10,0 2,1 3,1 2,5 1,0

Ekim

59,5 11,3 2,2 2,7 2,4 1,3


Kasým-Aralýk 2002 KURTULUÞ CEPHESÝ

Bunlarýn ekonomik anlamý ise, TemmuzAðustos aylarýnda iç pazarda önemli bir talep ortaya çýktýðý, ancak Eylül ayýnda bu talebin büyük ölçüde düþtüðüdür. Diðer yandan, Temmuz-Aðustos döneminde ihracatta önemli bir sýkýntý görülürken, Eylül ayýnda bunlarýn ortadan kalktýðý, bir baþka deyiþle, dýþ pazarlarda önemli bir geliþme olduðu görülmektedir. Diðer yandan, üretimde ve ihracatta önemli artýþlar olduðuna iliþkin istatistik veriler birbiri ardýna yayýnlanmaktadýr. Ve elbette bu verilerden çýkartýlan sonuç ise, ekonominin düzlüðe çýkmaya baþladýðý þeklinde olmaktadýr. Oysa ki, DÝE nin yayýnlamýþ olduðu iktisadi yönelim anketi ne dayanýlarak düzenlenen yeni serim kapasite kullaným verileri bile, ekonominin hiç de düzlüðe çýkmadýðýný göstermektedir. Eðer bir ülkede, iþveren lerin %59,5 lik bir kesimi iç talep yetersizliðinden, dolayýsýyla mallarýný satamamaktan söz ediyorsa, varolan gerçek, halkýn alým gücünün artmadýðýdýr. Bu durumda, üretimde meydana geldiði söylenen artýþlar, ya ihracata ya da stoklara yönelik olmak zorundadýr. Ýlk sekiz aylýk verilere bakýldýðýnda bir önceki yýlýn ayný dönemine göre ihracattaki artýþ miktarý 1,364 milyar dolar (%6,7) olmuþtur. 2001 yýlýna göre ihracatta meydana gelen bu artýþ da aðýrlýklý olarak Temmuz ayýnda gerçekleþmiþtir. Ayný dönemde ithalattaki artýþ miktarý ise 2,710 milyar dolardýr (%9,8). Ve Mart ayýndan itibaren ithalat ise sürekli büyümüþtür. Nisan ayýnda %32,3 olan ithalat artýþý, Aðustos ayýnda %19,4 olmuþtur. Sayýlarla ne kadar oynanýrsa oynansýn, ortada olan gerçek, iç talepteki daralmanýn devam ettiði ve dolarýn deðerinin düþmesine baðlý olarak ithalatýn yeniden arttýðýdýr. Bütün bunlar, ülke ekonomisinin bir önceki yýldan (2001) çok farklý durumda olmadýðýný göstermektedir. Medya nýn AKP nin tek baþýna iktidara gelmesi karþýsýnda gösterdiði dalkavukluk ve yaðcýlýk kullanýlabilir her türlü haberin öne çýkartýlmasýyla birlikte görülmektedir. Ýþte DÝE nin açýkladýðý kapasite kullaným oranlarý , böyle bir ortamda, bu amaçlarla öne çýkartýlmýþtýr. Yýllardýr benzer biçimde derlenen ve yayýnlanan verilerin birbirine benzer sonuçlarýyla fazlaca ilgilenilmemiþken, birden ortaya çýkan bu yoðun ilginin arka

planýnda bu medyatik tutum bulunmaktadýr. Elbette medya nýn bu tutumu ne ilktir, ne de yenidir. Ancak kitlelerin yönlendirilmesinde her zaman etkin bir araç olan medya nýn bu yöntemi yine de alýcý bulmaktadýr. Günümüz koþullarýnda alýcý kitle, ayný zamanda yeni AKP iktidarýna baðlanma eðilimi içine sokulmuþtur. Ýþin en tehlikeli yaný da burada ortaya çýkmaktadýr. Dün IMF programlarýnýn baþarýsý için kullanýlan veriler , bugün AKP için kullanýlmaktadýr. Birincisi ülkemizin daha fazla emperyalizme baðýmlý ve yoksullaþan bir ülke haline getirilmesine ne kadar hizmet etmiþ ise, ikincisi de tüketimin þeriat esaslarýna göre denetim altýna alýnmasýna ve þeriatçýlýðýn sosyal yaþamda etkin hale gelmesine o kadar hizmet edecektir. Klasik burjuva ekonomi-politiðinin talep enflasyonu na karþý iç talebin kýsýlmasý yöntemi ile tüketimin þeriat esaslarýna göre denetlenmesi bir ve ayný þeydir. Ýç talebin kýsýlmasý karþýsýnda, ara mallarý ithalatýndaki artýþa paralel olarak üretim canlandýrýlacak ve ihracata yönelik üretim (her zamanki gibi) yeniden gündemin birinci maddesi haline gelecektir. Bu ise, bir dönem TL nin aþýrý deðerlenmesine dayanarak ara mallarý ithalatýnýn artmasý demektir. Ve her zaman olduðu gibi, ihracatýn artýrýlabilinmesi için TL nin deðer yitirmesi peþinden gelecektir. Buraya kadar, IMF programý ile AKP uygulamasý arasýnda bir çatýþký ortaya çýkmayacaktýr. Çatýþký, tekelleþememiþ sanayi ve ticaret burjuvazisinin yeterli ihracat yapamadýðý ve ara mallarý ithalatý yanýnda tüketim mallarý ithalatýnýn da artmasý karþýsýnda kendisi için gerekli iç talebin artýrýlmasý için devlet harcamalarýnýn artýrýlmasý noktasýnda ortaya çýkacaktýr. Medya nýn kapasite kullaným oranlarý üzerinden yaptýðý çýðýrtkanlýðýn üstünü örtmeye çalýþtýðý gerçeklerdir bunlar. Bugün için AKP nin açýk ve belirgin bir ekonomi politikasý ortalýkta bulunmamaktadýr. Bilinebilen ve görülebilen ise, sýnýfsal çýkarlarýnýn temsilcisi olduðu küçük ve orta sermaye kesimlerinin içinde bulunduklarý kriz koþullarýna göre hareket edecek olduklarýdýr. Ekonomide henüz hiçbir iyileþme ve geliþme mevcut deðilken yapýlan çýðýrtkanlýklara bakýldýðýnda, AKP nin ilk bir yýllýk acil hedefler uygulamasý sonucunda %100 lük ve daha da üstünde kapasite kullaným

%


KURTULUÞ CEPHESÝ Kasým-Aralýk 2002

&

oranlarýyla karþýlaþmak fazlaca þaþýrtýcý olmayacaktýr. Tayyip Erdoðan ýn Avrupa seferi ne bakarak, AB ülkelerine yeni ihracat olanaklarý saðlanacaðýný bekleyenlerin de umduklarýný bulamayacaklarýný bugünden söylemek kahinlik olmayacaktýr. Dünya ekonomik bunalýmýnýn varlýðýný sürdürdüðü ve giderek deflasyon ve durgunluðun birlikte görülür hale geldiði bir dönemde, AB ülkelerine yönelik ihracatýn artýrýlmasý olanaksýzdýr. Tersine bu ülkelerden yapýlan ithalatta büyük bir artýþ ortaya çýkmasý daha büyük olasýlýktýr. Ýþte Tayyip Erdoðan ve þürekasýnýn Erbakan dan öðrendikleri de burada ortaya çýkmaktadýr. Erbakan, 28 Þubat post-modern darbesiyle sona eren kýsa baþbakanlýðý döneminde ilk yurtdýþý gezilerini islam ülkeleri ne yapmýþken, Tayyip Erdoðan batýya yapmýþtýr. Ve anýmsanacaðý gibi, Erbakan ýn Endonezya dan Libya ya kadar yaptýðý bu yurtdýþý gezisi büyük bir talihsizlik olmuþ ve kanlý ya da kansýz þeriatçýlýðýn ilk adýmlarý olarak kamuoyuna yansýmýþtýr. Oysa ki, Erbakan ýn bu davranýþýnýn temelinde, küçük ve orta sermaye kesimleri için yeni pazar ve kaynak bulma amacý bulunuyordu. Erbakan, bu pazar ve kaynaklarý AB ülkelerinden bulmanýn olanaksýz olduðunu bildiðinden, doðrudan bulacaðýný sandýðý islam kardeþleri ne gitmiþti. Tayyip Erdoðan ise, re-export bir ekonomi için, batý ile doðu arasýnda köprü olma söylemiyle batýya yönelirken, hem Erbakan gibi þeriatçýlýðýn ilk adýmlarý görünümünden kurtulmayý, hem de üretim kapasitesi düþmüþ küçük ve orta sermaye için kaynak bulmayý amaçlamýþtýr. Bu yolla, özellikle medya da köþe baþlarýný tutmuþ olan küçük-burjuvalarý da (bir süre için) kendisine yedeklemiþ olmaktadýr. Üreten bir ekonomi için (kapasite kullaným oranlarý bu anlamda kullanýlarak) pazar bulmak amacýyla Tayyip Erdoðan ýn ikinci büyük yurtdýþý seferi nin kardeþ islam ülkeleri ne olacaðý ise kesindir. Bunun da Erbakan ýn islam ortak pazarý söylemiyle gerçekleþtirileceði ise her türlü kuþkudan uzaktýr. Bu kez, Erbakan dan farklý olarak Tayyip Erdoðan ýn elinde batýdan istedik vermediler kozu da bulunacaðýndan, kardeþ islam ülkeleri seferinin daha büyük bir medyatik destekle gerçekleþme olasýlýðý bulunmaktadýr.

Gerek dünya ekonomik buhraný, gerekse islam ülkeleri nin emperyalizme baðýmlýlýðý, milli görüþ ün her türlü versiyonunun gerçekleþmesini olanaksýz kýlmaktadýr. Dolayýsýyla Tayyip Erdoðan ve þürekasý da, her zaman olduðu gibi, içe, iç pazara dönmek zorundadýr. Bir baþka deyiþle, küçük ve orta sermaye kesimleri için gerekli kaynaklar ve talep, iç pazardan karþýlanmak zorundadýr. Bu, adil düzen in ilk adýmý olarak, kredi kaynaklarýnýn küçük ve özellikle orta sermaye kesimlerine yönlendirilmesi demektir. Ama ortada üretken yatýrýmlar için gerekli para-sermaye bulunmamaktadýr. Ülkedeki kullanýlabilir tüm para-sermaye kaynaðý ise, devlet iç borçlanma senetleri ve vergiler yoluyla elde edilecek devlet gelirleri olarak vardýr. Devlet iç borçlanma yoluyla küçük ve orta burjuvaziye ek bir kaynak , yani reel faiz olanaðý saðlamak AKP nin acil hedefleri arasýnda olacaktýr. Bugüne kadar piyasa yapýcý bankalar aracýlýðýyla gerçekleþtirilen iç borçlanma, daha farklý araçlar kullanýlarak küçük ve orta sermaye kesimlerinin yararlanacaðý bir biçimde deðiþikliðe uðratýlacaktýr. Bu konuda bilinen yöntem ise, T. Özal ýn Emlak Bankasý aracýlýðýyla gerçekleþtirdiði karþýlýksýz kredi verme yöntemidir. Diðer bir deyiþle, kamu bankalarýnýn görev zararlarý bir kez daha büyük miktarlara ulaþacaktýr. Vergi yoluyla yeni kaynak ise, laik kesimlerin vergilendirilmesini öne çýkartacaktýr. Özellikle kent küçük-burjuvazisinin T. Özal döneminde baþlayan ithal mallara dayanan yeni tüketim alýþkanlýklarý AKP hükümetinin vergi uygulamalarýnýn odak noktasýný oluþturacaktýr. IMF ve Kemal Derviþ in üstün gayretleri ile çýkartýlan ÖTV bu konuda yasal bir zemin oluþturmaktadýr. Diyebiliriz ki, Tayyip Erdoðan ýn AKP hükümeti, 1987-89 T. Özal uygulamalarýnýn ikinci versiyonu olarak ortaya çýkmaktadýr. Fak-Fuk-Fon un yeniden canlandýrýlmasý da bu versiyonun birincisinin birebir taklidi olacaðýný göstermektedir. Nitekim AKP nin ilan ettiði acil eylem planý nda yeralan 15.000 km lik duble yol yapým çalýþmalarýna ilk altý ayda baþlanacak, Boðaz Demiryolu-Tüp Geçiþi ve Gebze-Halkalý banliyö hattý projeleri gibi yeni projeler devreye sokulacak, 6 ay içinde konut seferberliði baþlatýlacak sözleri de bu durumu yansýtmaktadýr. (Anýmsanacaðý gibi, T. Özal ýn üç büyük


Kasým-Aralýk 2002 KURTULUÞ CEPHESÝ

misyonu ve vizyonu olmuþtur: Boðaz Köprüsü nün satýþý ve 3. köprünün yapýlmasý; TEM otoyol inþaatý ve toplu konut .) Doðal olarak T. Özal ýn bu ikinci versiyonu, birincisi için medya da hiç sözü edilmeyen kaynak sorunuyla karþý karþýyadýr. Elbette ilk anda Özal vizyonu ile yap-iþlet yöntemi kullanýlacaðý ilan edilecek ve bu iþler için gerekli finansmanýn ihaleyi alan þirketler tarafýndan bulunacaðý ilan edilecektir. Ama vermeden almak Allah a mahsus olduðundan, ekonomide herþeyin bir karþýlýðý bulunmak zorundadýr. Bu da, dýþ ve iç borçlanmanýn artýrýlmasýndan baþka bir þey deðildir. Ancak T. Özal ýn ikinci versiyonu olmak Tayyip Erdoðan ve þürekasý için fazlaca önemli deðildir. Onlarýn düþüncesine göre, Menderes, Demirel ve Özal ýn yaptýklarýnýn kitleler tarafýndan nasýl algýlandýðý önemlidir. Menderes iktidarýnýn nispi refah ý artýrýcý uygulamalarýnýn 1957 kriziyle, Demirel in tek baþýna iktidarýnýn 1970 devalüasyonu ile ve T. Özal ýn 200 milyar dolarý aþan iç ve dýþ borçla sonuçlanmýþ olmasýndan çok, seçmenler in gözünde görünüþleri önem taþýmaktadýr. Bu nedenle, bu uygulamalarla 10 yýllýk bir iktidar dönemini garantiye alacaklarýný ummaktadýrlar. Doðal olarak, böylesine garantilenecek on yýllýk bir AKP iktidarýnda, þer î esaslara uygun yasal düzenlemeler yapmanýn, devlet bürokrasisini þeriata uygun hale getirmenin ve sivil toplumu þeriata uygun bir yapýya dönüþtürmenin olanaklý olacaðý varsayýlmaktadýr. Bu nedenle, bu yönde atýlacak adýmlarýn aceleye getirilmemesi , yumuþak davranýþlar sergilenmesi ve tepkilerin tebessümle geçiþtirilmesi gündeme gelmektedir. Bu durumda þu sorular ortaya çýkmaktadýr: Cumhuriyet Türkiye sinde böylesine yumuþak geçiþli ya da Erbakan ýn deyiþiyle, kansýz bir biçimde þeriatçýlýða geçiþ olanaklý mýdýr? T. Özal ýn ikinci versiyonunu ekonomik olarak sergilemenin koþullarý var mýdýr? Ülke ekonomisi buna dayanabilir mi? Bu uygulamalar karþýsýnda oligarþinin ve emperyalizmin tavrý ne olacaktýr? Öncelikle unutulmamasý gereken, Kemal Derviþ in iddiasýnýn aksine, ekonomi ile politika birbirinden ayrýlmaz bir bütün oluþtururlar. Ekonomi-politika ya da politik ekonomi, devlete ve devlet çerçevesi içinde yaþayan tüm ulusa ait bir kavramdýr. Bu nedenle, AKP olayýnýn politik (þeriatçý) yaný ile

ekonomik yaný bir bütün oluþturmaktadýr. Küçük ve orta sermaye kesimlerinin temsilcisi olarak atacaðý her adým, küçük ve orta burjuvazinin AKP ye verdiði desteðin sürmesine hizmet edecektir. Parlamentoda bir baþka sað partinin mevcut bulunmayýþý, ister istemez küçük ve orta burjuvazinin parçalanmýþlýðýnýn ikinci plana itileceði bir siyasal durum yaratmýþtýr. Bir dönem için, küçük ve orta sermaye kesimlerinin bölünmüþlüðünden beslenen siyasal engeller AKP nin karþýsýna çýkmayacaktýr. Ama en büyük sorun da burada yatmaktadýr. Küçük ve orta sermaye kesimleri (özellikle tekelleþememiþ sanayi ve ticaret sermayesi) homojen bir bütün oluþturmadýklarý için, deðiþik sektörlerde deðiþik iliþkiler içindedirler. Her kesimin üretim alaný, ayný zamanda ihtiyaç duyduklarý talebi belirlemektedir. Örneðin konfeksiyon sektöründe büyük bir alým gücüne sahip olan kent küçük-burjuvazisine yönelik üretim yapan kesimlerin çýkarlarý ile gelir düzeyi düþük kesimlere yönelik üretim yapan kesimlerin çýkarlarý belli bir yerden sonra birbiriyle çatýþmak durumundadýr. Türbanla baþlayan tesettür ile biçimlenen þeriatçý konfeksiyon üretimi ile çaðdaþ, batý modasýna uygun konfeksiyon üretimi uzun bir süre bir arada varolamaz. Her sermaye gibi, bu kesimlerde faaliyet gösteren sermaye de sürekli büyümek eðilimindedir. Bu ise pazarýn geniþlemesi demektir. Birinin pazarýndaki geniþleme (þeriat esaslarýna uygun tüketim mallarý üretimi), diðerinin pazarýnýn (batý tarzý) daralmasý pahasýna gerçekleþtirilebilir. Böylece þeriatçý-laikçi ayrýþmasý, küçük ve orta sermaye kesimlerinin ayrýþmasýný da beraberinde getirir. Diðer yandan yapýmýna hýzla baþlayacaklarýný ilan ettikleri 15.000 kilometrelik duble yol , TEM in dýþýnda kalan illere yönelik olacak ve bu illeri daha fazla iç pazara açacaktýr. Kütahya dan Erzurum a, Samsun dan Rize ye uzanan duble yol , buradaki geleneksel mallar üreten kesimlerin iç pazardan daha fazla pay almalarýna neden olurken, ayný pazarda faaliyet gösteren bir baþkasýnýn pazar yitirmesine neden olacaktýr. Öyle ki, bugün için belli oranda iç pazarda yer bulan Konya ve Kayseri küçük ve orta sermayesi bu geliþmeden en fazla zarar görecek kesimi oluþturmaktadýr. Laik kent küçükburjuvazisine yönelik üretim yapan kesimlerin devreden çýkartýlmasýyla ortaya çýka-

'


KURTULUÞ CEPHESÝ Kasým-Aralýk 2002

!

caðý düþünülebilecek pazarýn her kesime de yeterli olacaðý varsayýlsa bile, laik kent küçük-burjuvazisinin bu kesimlerin ürünlerine talepte bulunup bulunmayacaðý belirsizdir. Dolayýsýyla belirsiz ve muðlak bir pazar için yatýrým yapacak bir sermaye bulmak da, o derece hayalidir. Doðal olarak, her sermaye gibi, bu sermaye kesimleri de fiilen varolan pazar için ve bu pazardaki talebe uygun olarak yatýrým ve üretim yapmak durumundadýr. Bu nedenle, bir yandan pazarda aþýrýüretim ortaya çýkacak, diðer yandan ise kendi aralarýnda rekabet savaþý baþ gösterecektir. Bugüne kadar, oligarþinin ve emperyalist ülkelerin tüketim mallarýnýn rekabeti ile yüzyüze olan bu kesimler, geliþmeye baðlý olarak kendi içlerinde çatýþmaya girmek durumunda kalacaklardýr. Kitlelerin tüketimi asgariye indirilemediði ve belli bir düzeyde sürekli ve sabit hale getirilemediði sürece, bu rekabet AKP nin parçalanmasýyla eþ sonuçlar üretecektir. Tekelleþememiþ ya da son kriz nedeniyle iflas etmiþ yahut iflas eþiðine gelmiþ sanayi ve ticaret sermayesi ise, geleneksel mallar üreten küçük ve orta sermaye kesimlerinden farklý olarak, iþbirlikçi tekelci burjuvazinin üretim alanlarýna el atmaksýzýn varolamayacaktýr. Otomotivden beyaz eþyaya kadar, aðýrlýklý olarak kent küçük-burjuvazisinin tükettiði mallar üretimindeki tekelleþme çabalarý, bir yandan siyasal iktidarýn desteðini gerekli kýlarken, diðer yandan kent küçük-burjuvazisinin tüketim gücünün varlýðýný ve sürekliliðini gerekli kýlar. Dolayýsýyla kent küçük-burjuvazisinin tüketimini þeriat esaslarýna uygun hale getirecek her uygulama, bu tekelleþememiþ burjuvazinin çýkarlarýna ters düþecektir. Bugün tekelci burjuvazinin içinde yer alan, ancak son ekonomik krizle iflas etme noktasýna gelmiþ olan Karamehmetlerin (Çukurova Holding) AKP ye verdiði medyatik destek ile Turkcell in tüketicisi kitle arasýnda açýk bir çeliþki bulunmaktadýr. Bunun anlamý ise, Karamehmetlerin AKP iktidarýnýn acil eylem planý çerçevesinde yapacaklarýyla elde etmeyi umduklarý, onlarýn medyatik desteðinin sýnýrýný belirlemektedir. (Bu da, bilineceði gibi, Pamukbank a el konulmasýyla ilgilidir.) Þeriatçý ya da islamcý olarak adlandýrýlan tekelleþememiþ sermaye kesimlerinin bir simgesi durumunda bulunan Ülker grubunun AKP ye verdikleri açýk destek gözönüne alýnýrsa, bu dönemde Ülker in tekel-

leþme hayallerinin gerçekleþeceðinden söz etmek olanaklýdýr. Þüphesiz Ülker in tekelleþmesi, ayný sektörde faaliyet gösteren tekellerin güç kaybetmesi ve hatta piyasadan çekilmesi anlamýna gelecektir. Bu açýdan, Ülker in tekelleþmesi, somutta Nestle den Milka ya kadar çokuluslu tekellerin pazar yitirmesi demektir. Nestle nin Ýsviçre, Milka nýn Alman tekeli olduklarý gözönüne alýndýðýnda, çatýþmanýn ulusal ölçekte deðil, uluslararasý ölçekte sonuçlar ortaya çýkartacaðý hemen görülecektir.* Diðer yandan ise, Ülker in bu sektörde tekel haline gelebilmesinin yolu, Nestle nin ürettiði tüm ürünlerde pazarý ele geçirmesine baðlýdýr. Bu da, Nestcafe nin Ülkercafe lehine piyasadan çekilmesini öngerektirir. Bu iliþki ve çeliþkiler içinde oligarþi dýþýndaki sömürücü sýnýflar arasýndaki ayrýþma ve bölünmelerin 3 Kasým seçimlerinde AKP etrafýnda birleþme yönündeki geliþiminin sürdürülebilinirliði de oldukça zordur. Özellikle tekelleþememiþ sanayi ve ticaret burjuvazisinin þeriatçýlýk temelinde sürdürdükleri siyasal iliþkileri, hem ekonomik, hem ideolojik açýdan hýzlý bir ayrýþma dinamiðine sahiptir. Al Baraka Türk, Faisal Finans ve Asya Finans gibi faizsiz bankacýlýk adý altýnda baþlatýlan bankacýlýk iliþkilerinin baþlangýçta yarattýðý birlik , 2001 kriziyle birlikte ayrýþmaya yerini býrakmýþtýr. Yasal olarak özel finans kurumu olarak tanýmlanan, faizsiz bankacýlýk yaptýklarýný söyleyen þeriatçý kesimlerin finans kuruluþlarý, Albaraka Türk Özel Finans Kurumu A.Þ. (1985), Faisal Finans Kurumu A.Þ. (1985), Kuveyt Türk Evkaf Finans Kurumu A.Þ. (1989), Anadolu Finans Kurumu A.Þ. (1991), Ýhlas Finans Kurumu A.Þ. (1995) ve Asya Finans Kurumu A.Þ. dir (1996). Kamuoyu tarafýndan çok fazla bilinmeyen bu ayrýþma , Faisal Finans ýn 1998 yýlýnda Kombassan Holding e dolaylý olarak satýþý ile baþlamýþtýr. Kombassan Holding in yasal nedenlerle bankacýlýk yapamayacaðý açýða çýktýktan sonra Faisal Finans hisseleri Sabri Ülker e ait Ýsviçre deki Olfo SA aracýlýðýyla satýn alýnmýþ ve adý Family Finans olarak deðiþtirilmiþtir. Bu iþlemler BDDK ya yanlýþ bilgi verilerek AKP nin Maliye Bakaný Kemal Unaký* Bu konuda Nestle ile Ülker arasýnda baþlayan benim çikolatamda daha fazla süt var üzerinde yükselen reklam savaþý ilk haberci durumundadýr.


Kasým-Aralýk 2002 KURTULUÞ CEPHESÝ

tan tarafýndan gerçekleþtirilmiþtir.* Özel finans kuruluþlarý ndan bir diðeri olan Asya Finans 1996 yýlýnda kurulmuþtur. Yönetim kurulu baþkaný Ýhsan Kalkavan olmakla birlikte, asýl sahipleri Fettullah Gülen ve Selçuk ve Faruk Berksan dýr. Berksan kardeþler Asým Ülker in çocuklarýdýr. Asým Ülker, kardeþi Sabri Ülker le birlikte Ülker þirketinin kurucusudur. Soyadýný 1953 yýlýnda Berksan olarak deðiþtirmiþtir. Ülker kardeþlerin yollarý 1987 yýlýnda ayrýlmýþ ve Asým Ülker Berksan Kar Þirketler Grubu nu kurmuþtur.** Asya Finans ýn diðer kurucularý ise, M. Emin Hasýrcýlar (ÝGS nin kurucusu, Hasýrcýlar Tekstil), Mustafa Kavurmacý (Aydýnlý Giyim), O. Gürbüz Özkara (Ýzmir, Türki cumhuriyetlere ihracat yapar), Tahsin Tekoðlu (tekstilci, Türkmenistan da fabrikasý var), A. Rýza Tanrýseven (sinemacý), Beyhan Nakipoðlu (Beca Holding), Turgut Aydýn (Aydýn Örme), Hüseyin Döðme (Londra Camping ve TIR þirketi sahibi), Sadýk Piþen (plastik sanayi), Naci Altýnbüken dir (sarraf). Yerli malý þeriatçý finans kuruluþlarýnýn en çok bilineni ise Ýhlas Holdign e aittir (Ýhlas Finans). Bu üç yerli malý þeriatçý finans kuruluþunun da içinde yer aldýðý özel finans kuruluþlarý nýn ellerinde tuttuklarý mevduat miktarý 550.000 hesapta 2 milyar dolar civarýndadýr. Asli iþlevleri islamcý sermaye ola* Tüm çaðdaþ (kravatlý, takým elbiseli) görünümlerine raðmen, yaptýklarý iþin niteliðini çok iyi bilmektedirler. 14 Nisan 2002 günlü Yeni Þafak gazetesinde Family Finans Genel Müdürü Can Akýn Çaðlar, meslek dýþýnda yapmak isteyip de yapamadýðýnýz þeyler var mý? þeklindeki soruyu þöyle yanýtlamaktadýr: Ýstediðim iki þey vardý. Birincisi Boðaz da içkisiz bir balýk lokantasý. Ben yapamadým ama þu anda bir sürü var. Ýkincisi muhafazakar eðilimli insanlarýn bütün gününü orada geçirebileceði, içerisinde spor tesisi, yüzme havuzlarý, eðlence merkezleri falan olan, üyelikleri olan ve sadece üyelerin girebileceði bir kompleks, büyük bir klüp kurmak. Enka gibi böyle tesisler var ama muhafazakar kesime hitap eden bir yer yok. ** Asým Ülker Berksan ýn Kar Þirketler Grubu bünyesinde þu þirketler bulunmaktadýr: Kar Yatýrým, Arcon, Kar Gýda, Kafeda, Bolpat, Kar Et, Kar Gene, Fatih, Kar Tarým, Kar Yapý, Umde, Çamlýca Ýnþaat, Novaplast, Sing Mavi Boru, Altair, Topair, Top Service, Hezarfen, Kar Metal, Karberk, Kar Paket, Kar Poligon, Force, Atlas Air, Mavi Ay, Karlink, Mavi Boru, SBF, Bisco, Karimpex, Kar Sing, Çamlýca Vakfý.

rak medya da tanýmlanan kesimlere düþük faizli kredi temin etmektir. Üç yerli malý finans kuruluþunun kendilerine ait medya larý bulunmaktadýr. Ülker grubunun denetimindeki Faisal Finans (Family Finans) Kanal 7 ve Yeni Þafak, Ýhlas TGRT ve Türkiye gazetesi, Asya Finans Samanyolu Tv ve Zaman gazetesi yoluyla kendi medya larýna sahiptirler. Bu yönüyle, bu üç finans kuruluþu ( islamcý banka ) tekelleþememiþ sanayi ve ticaret burjuvazisinin kendi içlerindeki alt birlikleri ifade etmektedirler. Ancak gerek finansman için kullandýklarý yöntem ( faizsiz bankacýlýk ), gerek finanse ettikleri þirketlerin faaliyet alanlarý ortak ve ayný olduðundan, oligarþi ile olan çeliþkileri yanýnda kendi iç çeliþkileri de aðýr basmaktadýr. Kendi iç çeliþkileri, bir yandan tarikat ayrýlýklarý olarak ideolojik niteliklere sahip iken, diðer yandan benzer üretim alanlarýnda faaliyet yürütmelerinden doðan ekonomik niteliklere sahiptir. Örneðin, bugün için birlikte hareket eden Ülker ile Saray grubu gýda sektöründe, aðýrlýklý olarak da bisküvi vb. alanlarýnda faaliyet yürütmektedirler. Öte yandan birisi Nakþibent tarikatýndan iken, diðeri Nurcu dur. Tekelleþememiþ ve tekelleþmenin yolunu MNP den AKP ye kadar uzanan þeriatçý siyasal güç ile saðlayacaklarýný düþünen sanayi ve ticaret burjuvazisinin iç çeliþkileri MÜSÝAD içindeki çatýþmalarda da görünür hale gelmiþtir. MÜSÝAD içinde yaþanan çatýþmalar yanýnda TOBB içinde zaman zaman ortaya çýkan farklýlýklar, uzun yýllar iþbirlikçi tekelci burjuvazinin bu kesimlerle yaþadýklarýndan farklý deðildir. Aradaki fark, geçmiþte feodal ve yarý-feodal kesimlerle ittifak kuran iþbirlikçi tekelci burjuvazinin yerini tekelleþememiþ sanayi ve ticaret burjuvazisinin almýþ olmasýdýr. Ama iþbirlikçi tekelci burjuvazi, baþtan emperyalizmle bütünleþmiþ olarak doðduðundan, bu ittifakta kendi içinde belli bir homojenlik oluþturabilmiþken, ayný durum diðerleri için mevcut deðildir. Dolayýsýyla birarada tutulmasý ve yönetilmesi neredeyse olanaksýz olan bir iliþki ve çeliþki sözkonusudur. Tekelleþememiþ sanayi ve ticaret burjuvazisinin oligarþi dýþýndaki sömürücü sýnýf ve tabakalarýn öncülüðünü yapabilmesi ve kendi önderliði altýnda bir milli burjuva bloku oluþturabilmesi, iç dinamiðin ürünü olarak açýklanabilse bile, bu kesim milli burjuva özelliklerine sahip deðildir. Ülkedeki

!


KURTULUÞ CEPHESÝ Kasým-Aralýk 2002

!

mevcut kapitalist iliþkiler ve burjuvazi, emperyalist-kapitalist iliþkilerle karþýlaþtýktan ve ona tarihi bir süreç içinde tabi olduktan sonra, ilerici niteliðini yitirmiþ ve üretici güçleri engeller bir niteliðe bürünerek, iç dinamiðin hareketine karþý olmaya baþlamýþtýr .* Dolayýsýyla, ülkemizde iç dinamiðin taþýyýcýsý ve sürdürücüsü sýnýf proletaryadýr. Bu yüzden, tekelleþememiþ burjuvazinin her giriþimi, kendisini tekelleþtirmek ve bu amaç için emperyalizmin iþbirlikçisi olmak yönündeki hareketinden baþka bir anlama gelmemektedir. Bugün tekelleþememiþ sanayi ve ticaret burjuvazisi için fazlaca seçenek bulunmamaktadýr. Ya mevcut iþbirlikçi tekelci burjuva kesimleri bir yana iterek onlarýn yerine geçecektir, ya da onlarýn yönetimi altýnda dýþ pazarlara açýlacaktýr. Birinci seçenek, mevcut iþbirlikçi tekelci burjuvazinin önemli bir bölümünün tasfiyesine neden olacak büyük bir ekonomik kriz ortaya çýkmadýðý sürece olanaksýzdýr. Ki böyle bir ekonomik kriz koþullarýnda tekelleþememiþ burjuvazinin ayakta kalabilmesi ise hiç mümkün deðildir. Ýkinci seçenek ise, 1995 de RP ye ve 1999 da MHP ye baðlanan umutlarýn aynýsýdýr. RP nin islam ülkeleri ne yönelik ihracatý artýracaðý beklentisi ile 1999 seçimlerinde MHP nin Türki cumhuriyetlerin iç pazarlarýný ele geçirmeyi saðlayacaðý beklentisi dýþ pazarlara açýlma dan baþka bir yolun kalmadýðýný göstermiþtir. Ancak emperyalist ülkelerde ortaya çýkan aþýrý-üretim buhraný ve buna baðlý olarak dünya ticaretindeki büyük düþüþ, dýþ pazarlar da yer bulmanýn sanýldýðý kadar kolay olmadýðýný göstermektedir. Diðer yandan, emperyalist ülkelerin eski teknoloji ürünleriyle yapýlan üretim maliyetleri, iþgücünün görece ucuzluðuna raðmen, yeterli rekabet olanaðý yaratmamaktadýr. Bu yüzden, þeriat ekonomisi , kaçýnýlmaz olarak bir re-export ekonomi olmaz

durumundadýr. 1990 sonrasýnda Anadolu da baþ gösteren serbest bölge olma giriþimleri ve istekleri, Anadolu kaplanlarý nýn Güney Kore modeli bir yol izlenmesi talebini ifade etmektedir. Küçük ve organize sanayi bölgelerinde faaliyet yürüttükleri için serbest bölge ilan edilmesiyle herþeyin düzeleceðini beklemektedirler. Vergisiz ve sendikasýz serbest bölgeler den yapýlacak ihracat, ayný zamanda iç pazardaki tekelci burjuvazinin egemenliðine zarar vermeyeceði için daha uyumlu bir çözüm olarak ortaya çýkmaktadýr. Tayyip Erdoðan ýn Avrupa seferi böylesi bir re-export ekonomi için bir arayýþ olarak da görünmektedir. Türkiye nin stratejik ve coðrafi konumu , Avrupa ile Asya arasýnda köprü oluþu konusunda bitmez tükenmez demeçlerin gerçekliði de burada bulunmaktadýr. Bu kesimlerin göremedikleri ve anlamak istemedikleri ise, dünya pazarlarýnýn emperyalist ülkeler tarafýndan paylaþýlmýþ olduðudur. Aþýrý-üretim buhraný koþullarýnda bu pazarlarda yer bulmak ise tümüyle olanaksýzdýr. Bu nedenle, re-export ekonomi arayýþý, emperyalist ülkelerin yenilenmesi zorunlu hale gelmiþ olan makinelerinin alýcýsý (ithalatçýsý) olmaktan öteye geçmeyecektir. Bu kesimler için AKP hükümetinin yapacaðý tek þey, faaliyet dýþý kârlar ýný artýrýcý yollar bulmaktan ibarettir. Genel olarak, devlet kredisinin oynaklýðý, devlet sýrlarýný bilmek, bankacýlara olduðu gibi onlarýn meclislerdeki ve tahttaki yandaþlarýna da, devlet tahvillerinin geçerli fiyatýnda görülmemiþ ve ani dalgalanmalar yaratma olanaðýný ** verir. AKP nin kullanabileceði tek kaynak da budur. Ve her zaman olduðu gibi, bu dalgalanmalarýn deðiþmez, sürekli sonucu, ancak bir küçük sermayedarlar yýðýnýnýn yýkýmý ve büyük spekülatörlerin akýl almaz bir hýzla zenginleþmesi dir.

* Ýlker Akman, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiðimiz.

** Marks, Fransa da Sýnýf Savaþýmlarý (1848-50), Seçme Yapýtlar, Cilt: I, s. 251.


Kasým-Aralýk 2002 KURTULUÞ CEPHESÝ

Bir Kez Daha Laiklik Üzerine

Burjuvazinin yükseliþ döneminde ortaya çýkan laiklik kavramý, temelde burjuvazinin feodalizme karþý mücadelesinin ürünüdür. Ve ayný zamanda burjuvazinin egemenliðinin saðlanmasýnýn bir ifadesidir. En kýsa tanýmýyla laiklik, dini kurumlarýn, devlet iþleyiþinin dýþýna çýkartýlmasýdýr. Bir baþka deyiþle, dini kurumlar ile devlet kurumlarý arasýndaki iliþkinin yeniden düzenlenmesi ve dini kurumlarýn devlet düzeninin dýþýnda faaliyet göstermesi laiklikliðin temelidir. Dini kurumlar ile devletin birbirinden ayrýlmasý olarak laiklik, ayný zamanda, bütün dinsel topluluklarýn, istisnasýz olarak devlet tarafýndan özel topluluklar olarak nitelendirilmesi demektir. Bilindiði gibi, feodal dönemde feodal beyler ile din arasýnda doðrudan bir iktidar ortaklýðý bulunmaktadýr. Bu iktidar ortaklýðý, kimi durumda feodal beyin ayný zamanda dini önder olmasý þeklinde görüldüðü gibi (Osmanlý Ýmparatorluðunda padiþahýn ayný zamanda halife olmasý; Ýngiltere de Kral VIII. Henry nin Angalikan Kilisesi ni kurarak kilisenin baþýna geçmesi gibi), kimi durumlarda feodal beyin yanýnda yönetimi paylaþan din adamlarý bulunmaktadýr. Ýspanya feodal döneminde en tipik durumuyla görüldüðü gibi, bazý durumlarda feodal krallýk toplumsal ve siyasal yönetimi tümüyle dini kurumlara (kilise) býrakmýþtýr. Bunun sonucu olarak, dini kurumlar (kilise) toplumun tüm faaliyetlerini belirleyen, yöneten ve yönlendiren güç haline gelmiþtir. Feodal kilise hiyerarþisi, aristokratik sýnýfý oluþturuyordu: Piskoposlar ve baþpiskoposlar, manastýr baþpapazlarý, manastýr baþkanlarý ve öbür

yüksek aþamalý papazlar. Bu yüksek kilise görevlileri, ya imparatorluk prensleri, ya da baþka prenslerin metbuluðu altýnda, birçok serfler ve angaryalýlar ile birlikte, geniþ topraklarý egemenlikleri altýnda tutan feodal beylerdiler. * Feodal beylerin zaman içinde güçlerini yitirmelerine baðlý olarak dini kurumlarýn gücü artmýþ ve feodal egemen sýnýflar adýna toplumun yöneticisi haline gelmiþtir. Böylece siyasal iktidar gücü haline gelen dini kurumlar, devletin yapýsýný kendi iç hiyerarþilerine uygun olarak düzenlemiþlerdir. Hemen hemen en güçlü feodal bey kadar geniþ topraklar üzerinde egemen olan dini kurumlar (kilise), bazý durumlarda çeþitli feodal beyler arasýndaki çýkar çatýþmasýnda uzlaþtýrýcý bir güç olmuþlardýr. Feodalizmin son dönemlerine gelinirken yerel mahalli otorite durumunda olan feodal beylere karþý krallýðýn mücadelesinde dini kurumlar (kilise), yerel mahalli feodal beylerin yanýnda tavýr almýþtýr. Bu dönemde merkezi devletin oluþumunu ifade eden krallýðýn yerel feodal güçlere karþý bu hareketi, ayný zamanda kiliseye karþý bir hareket olmuþtur. Böylece dini kurumlar feodallerin yanýnda yer alarak burjuvazinin karþýsýna çýkmýþlardýr. Bu nedenle burjuvazi kendi iktidarýný kurabilmek için, yani feodaliteyi tasfiye edebilmek için, dini kurumlarýn etkisini ve gücünü kýrmak zorundaydý. Bu kýrma eylemi, dinin ideolojik niteliðine baðlý olarak, yeni bir ideolojik eylemi de zorunlu kýlýyordu. Ýþte tüm burjuva ideologlarýnýn üzerinde dur* Engels, Köylülüler Savaþý, s. 36

!!


KURTULUÞ CEPHESÝ Kasým-Aralýk 2002

duðu temel konulardan birisi de, din ve dini kurumlarýn durumuydu. Rahiplerin elleri arasýnda, siyasa ve hukuk bilimi, tüm öbür bilimler gibi, yalýnç tanrýbilim kollarý olarak kaldýlar, ve tanrýbilimde yürürlükte olan ilkelere göre incelendiler. Kilise dogmalarý, ayný zamanda, siyasal belitler idiler, ve Kutsal Kitap tümceleri de, tüm mahkemelerde yasa gücüne sahipti. Hatta baðýmsýz bir hukukçular sýnýfý oluþtuktan sonra bile, hukuk bilimi daha uzun süre tanrýbilim egemenliði altýnda kaldý. Ve tüm entelektüel çalýþma alanýnda tanrýbilimin bu egemenliði, ayný zamanda, feodal egemenliðin en genel bireþimi ve onaylamasý olan kilisenin durumunun da zorunlu sonucu idi. Buna göre, genellikle feodalizme karþý yöneltilen tüm saldýrýlarýn, her þeyden önce kiliseye karþý saldýrýlar olacaklarý, toplumsal ve siyasal tüm devrimci öðretilerin, ayný zamanda ve her þeyden önce, tanrýbilimsel sapkýnlýklar olacaklarý açýktýr. Varolan toplumsal koþullara dokunabilmek için onlarýn kutsal niteliklerini kaldýrmak gerekiyordu. * Feodal dönemde kilisenin kendi ekonomik kaynaklarý ve kendi eðitim kurumlarýyla devlet içinde devlet olma özelliði ve de dinin özünde bulunan dünyevi iliþkilerin düzenlenmesine yönelen niteliði, burjuvaziyi iki yönlü bir eyleme itmiþtir. Bir yandan kilisenin elindeki ekonomik deðerleri (toprak) alarak onun gücünü sýnýrlandýrmak, öte yandan dinsel dogmalarý kendi iktidarýna uygun hale getirmek. Bunlardan birincisi, burjuvazinin topraðýn millileþtirilmesi istemi ile çakýþýrken; ikincisi dini reform hareketiyle çakýþýr. Ancak dinin reforme edilmediði durumlarda, kilisenin devlet iktidarý üzerindeki etkisinin doðrudan kýrýlmasý gerekmiþtir. Her iki durumda da, kilisenin devlet iktidarýna müdahalesinin önlenmesi esas olmuþtur. Ýþte kilisenin siyasal iktidardan uzaklaþtýrýlmasý ve iktidarýn bir parçasý olmaktan çýkartýlmasýnýn ideolojik ifadesi laikliktir. Feodal bir iktidar gücü haline gelmiþ olan dini kurumlarýn, burjuvazinin iktidarýnýn önünde engel teþkil etmesiyle ortaya çýkan

!"

* Engels, Köylülüler Savaþý, s. 46

laiklik fikri, burjuvaziyle birlikte oraya çýkmýþ ve demokratik cumhuriyetin ayrýlmaz bir unsuru olmuþtur. Fransa da tüm yönleriyle uzlaþmaz bir biçimde ortaya çýkmýþ olan laiklik mücadelesinde, kilisenin elindeki mülklerin büyük bölümü devlet mülkü haline getirilmiþtir. Yine de kiliseye kendisi için gerekli egemenlik alanlarý býrakýlmýþtýr. Bunun sonucu olarak, kiliseler kendilerine ait mülklerle kendi faaliyetlerini sürdürmek durumunda olmuþlardýr. Bu faaliyetin en önemli iki unsuru ise, eðitim ve yardým faaliyetleridir. Birincisi kilise eðitimi olarak ortaya çýkarken, ikincisi Kýzýlhaç faaliyetleri olarak ortaya çýkmýþtýr. Bu geliþme sonucunda laiklik sorunu, hemen her zaman eðitim sorunu olarak varlýðýný sürdüre gelmiþtir. Fransa örneðinde olduðu gibi laik eðitim ile dini eðitim birbiriyle sürekli çatýþma durumunda olmuþtur. Ancak politik iktidar tartýþmasýz bir biçimde burjuvazinin eline geçtiði ve kilise daha önce kanlý savaþlarla geriletildiði için, kilisenin yeniden politik iktidara yönelmesi hemen hemen olanaksýz hale getirilmiþtir. Bu nedenle laik eðitim üzerine ortaya çýkan kimi çatýþmalar dýþýnda, burjuvazinin iktidarý için laiklik özel bir sorun olmaktan çýkmýþtýr. 19. yüzyýla kadar kesin bir kilise karþýtý tutum içinde bulunan burjuvazi, iktidarýný pekiþtirir pekiþtirmez, dini, kitlelerin uyutulmasýnýn bir aracý olarak kullanmaya baþlamýþtýr. Engels in belirttiði gibi, din, egemen sýnýflarýn alttaki sýnýflarýn dizginlerini elde tutmak için kullandýðý basit bir yönetim aracýdýr ve deðiþik (egemen) sýnýflarýn her biri kendine uygun gelen dini kullanýr . Din konusundaki konuþmayý tartýþýrken Duma daki grubumuz tarafýndan açýklýða kavuþturulmamýþ olan bir baþka durum da, oportünist saptýrmalara ek olarak, Avrupa Sosyal Demokratlarýnýn din konusundaki bugünkü aþýrý kayýtsýzlýklarýna yol açan özel tarihsel koþullarýn da varlýðýdýr. Bu koþullar iki yönlüdür. Birincisi, dinle savaþmak görevi, tarihsel açýdan devrimci burjuvazinin görevidir ve Batý da burjuva demokrasisi, feodalizme ve orta çað düzenine kar- þý giriþtiði kendi devrimleri döneminde bu görevi büyük ölçüde yerine getirmiþ (ya da engellemiþtir). Gerek Fransa da, gerek Almanya da burjuvazinin dinle savaþma geleneði var-


Kasým-Aralýk 2002 KURTULUÞ CEPHESÝ

dýr ve bu sosyalizmden (Ansiklopedistlerden ve Feuerbach tan) çok önce baþlamýþtýr. Rusya da ise, burjuva demokratik devrimimizin kendine özgü koþullarý nedeniyle, bu görev de hemen hemen tümüyle iþçi sýnýfýnýn omuzlarýna yüklenmiþtir. * Burjuvazinin devrimci niteliðini yitirdiði emperyalist aþamada, demokratik devrimin tamamlanmadýðý ülkelerde, dinle mücadele görevinin proletaryanýn omuzlarýna kalmasý, ayný zamanda proletaryanýn bu ülkelerde demokratik devrimi tamamlama göreviyle çakýþýr. Ama proletaryanýn, dinle olan mücadelesi salt bununla baðlantýlý deðildir. O, ayný zamanda, demokratik cumhuriyet kurulmasý yönündeki tarihsel eylemi ile dinin kiþisel bir sorun olarak kalmasý gereði açýsýndan da bu mücadeleyi yürütmek zorundadýr. Ýslamiyet gibi kendisini tarihsel geliþmeye uydurmamýþ, burjuvazi tarafýndan reformize edilmemiþ bir din karþýsýnda proletarya ve partisinin görevleri çok daha fazla öneme sahip olmaktadýr. Ýslamiyet, Hýristiyanlýðýn tersine, içerdiði feodal ve ortaçað dogmalarýndan kendisini arýndýrmamýþ ve toplumsal, siyasal ve ekonomik düzeni düzenlemeye yönelik siyasal gücü ve siyasal iktidar olma koþullarý kesin yenilgiye uðratýlmamýþtýr. Diðer yandan, Ýslam ülkelerinin emperyalist sömürgeler haline getirilmesi ve emperyalizmin tüm feodal kesimlerle ittifak içinde bulunmasý, dini ideolojilerin özel olarak korunmasýný da beraberinde getirmiþtir. Dolayýsýyla bizim gibi demokratik devrimin tamamlanmadýðý ve reformdan geçmemiþ bir dinin egemen olduðu bir ülkede laiklik ve din konusu çok daha büyük öneme sahiptir. Özellikle son yýllarda dinin kiþisel bir sorun olduðu þeklinde yapýlan deðerlendirmeler ve propaganda gözönüne alýndýðýnda, laiklik konusunda açýk ve net bir tutum takýnmak çok daha önemli olmaktadýr. Bugün ülkemiz solunda ya da kendisini solda kabul eden pek çok kiþi, dinin kiþisel bir sorun olduðu tekerlemesini benimsemiþtir. 1891 tarihli Alman Sosyal-Demokrat Partisi nin Erfurt Programýnda yer alan din kiþisel bir sorundur maddesine dayanan bu belirlemeyi Lenin þöyle deðerlendirmektedir:

Bu taktikler artýk gündelik bir olay durumuna gelmiþ, Marksizmin ters yönde saptýrýlmasýna, oportünizm yönünde saptýrýlmasýna yol açmýþtýr. Erfurt Programýndaki bu madde, biz Sosyal-Demokratlar için, parti olarak hepimiz için din kiþisel bir sorundur biçiminde yorumlanmýþtýr. 1890 larda Engels bu oportünist görüþü doðrudan doðruya karþýsýna almaksýzýn, buna polemikle deðil somut verilerle karþý çýkýlmasý gerektiðini ileri sürmüþtür. Örneðin kendisi bu karþý çýkýþý, özellikle vurguladýðý bir sözle, Sosyal-Demokratlarýn dini devlet iþleri açýsýndan kiþisel bir sorun olarak aldýklarýný, herhalde kendileri açýsýndan, Marksizm açýsýndan ve iþçi partisi açýsýndan soruna böyle bakmadýklarýný söyleyerek belirlemiþtir... Batý da din kiþisel bir sorundur savýnýn oportünist yorumuna yol açan koþullarý ele alalým. Kuþkusuz buna yol açan koþullar bir bütün içinde, iþçi sýnýfý hareketinin çýkarlarýný geçici çýkarlar adýna feda etmek gibi oportünist davranýþlarýn tümüne yol açmýþ olan koþullardýr. Proletaryanýn partisi devletin dini kiþisel bir sorun olarak belirlemesini ister, ancak halkýn afyonu niteliðindeki dini, dinsel batýl inançlara karþý savaþý kiþisel sorun olarak görmez. Oysa oportünistler sorunu saptýrarak, Sosyal Demokrat Partinin dini kiþisel bir sorun gibi yorumladýðý izlenimini uyandýrmaya çalýþýrlar. ** Din, devletle iliþkisi olmamasý, dinsel kurumlarýn siyasal iktidar yetkilerine sahip bulunmamasý temelinde kiþisel bir sorun dur. Burada unutulmamasý gereken yan, dinlerin ekonomik, toplumsal ve siyasal alanlarý içeren dogmalara sahip olduðudur. Dolayýsýyla dinsel ideolojilerin kitleler üzerinde saðlayacaðý her etki, ayný zamanda bu dogmalarýn var edilmesi için bir çabayý da beraberinde getirecektir. Bu nedenle, dinsel ideolojilere ve dogmalara karþý mücadele zorunludur. Ülkemiz tarihinde de görüldüðü gibi, dinin kiþisel bir sorun olarak ilan edilmesi ya da din ile devletin birbirinden ayrýlmasý

* Lenin, Proletarya Partisinin Din Konusundaki Tutumu

** Lenin, Proletarya Partisinin Din Konusundaki Tutumu

!#


KURTULUÞ CEPHESÝ Kasým-Aralýk 2002

tek baþýna yeterli olmamaktadýr. Demokratik devrimin tamamlanmadýðý, feodalizmin ve feodal ideolojilerin devrimci tarzda tasfiye edilmediði bizim gibi ülkelerde, sorun, feodalizmden kapitalizme geçiþ sorunu olarak varlýðýný sürdürmektedir. Varolan kapitalizmin kendi iç dinamiði ile geliþmemiþ olmasý, baþtan emperyalizme baðýmlý olarak yukardan aþaðýya geliþtirilmesi, feodal iliþkilerin ve özellikle de feodal ideolojilerin varlýðýný sürdürmesine neden olmuþtur. Feodal iliþkilerin içinde yer alan tüccar ve zanaatçýlarýn geliþtirilen çarpýk kapitalizme eklemlenmeleri ya da tasfiye olmalarý süreci tamamlanmamýþtýr. Bunlar, dýþa baðýmlý kapitalizm karþýsýnda sürekli gerilemiþler ve yavaþ yavaþ tasfiye olmaya baþlamýþlardýr. Bu da, zamana yayýlan bir geçmiþe dönüþ umudunu sürekli var etmiþtir. Bu kesimler, kesinkes mülksüzleþtirilmediði ya da tasfiye edilmediði sürece, dinin kiþisel bir sorun olarak ele alýnmasý, yani dinsel topluluklarýn kendi iþlerini kendileri görmesine olanak saðlanmasý, onlarýn güçlenmesinden baþka bir sonuç vermemektedir. Ülkenin en küçük yerleþim yerlerinde bile kurulmuþ olan Kuran kurslarý, Ýmam-Hatip okullarý ve yurtlarý bunun somut ifadesidir. Diðer yandan, ülkemizde din kiþisel bir sorun olmaktan öte, toplumsal bir sorun ve iliþki olarak vardýr. Özellikle tarikatlar düzeyinde yürütülen dinsel faaliyetler, gizli örgütlenmeler olarak vardýr. Tarikatlarýn kendi iç hiyerarþileri, tarikat üyeleri arasýnda bir birlik oluþturur. Dolayýsýyla, tarikat düzeyinde, din, hiç bir biçimde kiþisel bir sorun durumunda deðildir. Bugün AKP tarafýndan sýkça yinelenen din kiþisel bir sorun dur tekerlemesi, tarikat iliþkilerinde hiç bir geçerliliðe sahip deðildir. Üniversitelerde yapýlan

!$

türban eylemlerinde görüldüðü gibi, baþörtüsü sorunu bir örgütlenme ve buna baðlý eylemlilik durumundadýr. Bu örgütlenme ve eylemlilik, herkesin kendi inancýna göre yaþamasý ndan öte, kendi istediði hukuku seçmesi amacýna yöneliktir. Örneðin imam nikahý, kiþisel bir sorun gibi gösterilmekle birlikte, bir hukuk sorunudur, evlilik hukuku sorunudur. Ýmam nikahý sýrasýnda akt edilen mehir bunun en tipik örneðidir.* Bu akit, evliliðin sona ermesi durumunda uygulanabilmesi için bir karar merciinin varlýðý ile bu kararýn uygulanmasýný denetleyen ve gerektiðinde saðlayan bir zor gücünü gerekli kýlar. Bu da, herkesin bildiði gibi, mahkemeler ve polis gücüdür. Diðer yandan imam nikahý mükerrer evliliklerin olmamasý için merkezi bir kayýt sistemini gerektirir. Bu da, imamlara baðlý bir nüfus kayýt merkezinin kurulmasýný zorunlu kýlar. Bugün ülkemizde bu ve benzeri þeriat kurumlarýný vakýflar temsil etmektedir. Bu vakýflar, devletleþememiþ þeriatýn sivil toplum örgütleri dir. Görüldüðü gibi sorun, kiþisel bir sorun deðil, siyasal üst yapý sorunudur ve siyasal üst yapýnýn dini esaslara göre biçimlendirilmesini gerektirir. Bunlar dikkate alýnmaksýzýn din kiþisel bir sorundur tekerlemesinin ardýna takýlmak, þeriatçýlýðý güçlendirmekten ve meþrulaþtýrmaktan baþka bir anlama gelmemektedir. Proletarya bizim burjuva demokratik devrimimizin öncüsüdür. Bu nedenle, orta çaðýn tüm kalýntýlarýna ve bu arada eski resmi dine ve bunu canlandýrma, yeniden biçimlendirme yolundaki tüm giriþimlere karþý yürütülecek mücadeledeki ideolojik öncü de proletaryanýn partisi olmalýdýr. ** * Bu akit, boþanma durumunda, mevcut medeni yasaya göre, kadýna büyük avantajlar saðlamaktadýr. Son yapýlan yeni medeni kanunda yer alan evlilik sözleþmesi nin karþýlýðýdýr. Ancak evlilik sözleþmesi nden farklý olarak bürokratik iþlem gerektirmemektedir. Dolayýsýyla çok daha fazla tercih konusu haline gelmiþtir. Tek farkla ki, kadýnýn deðil, erkeðin boþanma durumunda uygulanýr. Zaten islamiyette kadýnýn çok özel koþullar dýþýnda boþanma hakký yoktur. Öte yandan, mehir , kadýnýn baþýný örtmesini þart koþar. Baþýna bir þey örtmeden halk arasýnda yürüyen kadýný, müslüman erkek, mehir ödemeden boþayabilir. ** Lenin, Proletarya Partisinin Din Konusundaki Tutumu


Kasým-Aralýk 2002 KURTULUÞ CEPHESÝ

Koþun! Menkul Kýymetler Borsasý Kazandýrýyor!

Bugüne kadar Kurtuluþ Cephesi nin deðiþik sayýlarýnda ülkemizde uygulanan IMF programýnýn niteliðini ortaya koyarken, sürekli olarak, bu programýnýn özünün, halk kitlelerinin yoksullaþtýrýlmasý ve mülksüzleþtirilmesiyle saðlanan kaynaklarla (kendi söylemleriyle ifade edersek faiz dýþý fazla ile) dýþ borçlarýn ödenmesini garanti altýna almak olduðunun altýný çizdik. Ve IMF ile Aralýk 1999 da yapýlan stand-by anlaþmasýyla bu sürecin baþlatýldýðýný ortaya koyarken, Ýstanbul Menkul Kýymetler Borsasý nýn özel bir yere sahip olduðunu belirttik. Özellikle kent küçük-burjuvazisinin büyük raðbet gösterdiði borsanýn, yaþanan ekonomik kriz koþulÝMKB-100 Endeks

5 Kasým 6 Kasým 7 Kasým 8 Kasým 11 Kasým 12 Kasým 13 Kasým 14 Kasým 15 Kasým 18 Kasým 19 Kasým 20 Kasým 21 Kasým 22 Kasým 25 Kasým 26 Kasým 27 Kasým 28 Kasým 29 Kasým

11.947 11.973 13.472 13.221 12.773 12.097 12.417 12.971 13.597 14.058 13.387 13.292 13.811 13.501 13.052 12.824 13.036 12.923 13.300

Ýþlem Hacmi TL $ (milyar) (milyon)

1.631 1.124 2.298 2.507 770 935 784 1.615 1.154 1.495 873 695 1.416 1.219 695 610 860 650 695

976 688 1.406 1.411 477 582 480 991 715 935 553 440 895 775 443 390 555 418 450

larýnda iþlevini nasýl yerine getirdiðini deðiþik örneklerle ortaya koyduk. Borsada bugüne kadar yaþananlar ortada olmasýna karþýn, borsa, ekonomik buhranýn her derinleþmesinde yeniden ve bir kez daha umut olmayý sürdürmektedir. 4 Ekim itibariyle borsada açýk hesap sayýsý 2 milyon 56 bin 889, bakiyeli hesap sayýsý 1 milyon 212 bin 389 dur. Bir baþka deyiþle, bir milyon iki yüz bin kiþi borsaya baðladýklarý umutlarýný kaybetmemiþlerdir. Ve 3 Kasým seçimlerinden sonra tüm medya nýn tezahürat korosuyla borsa coþmuþ tur. 1 Kasým günü 190 trilyonluk (114 milyon dolar) iþlem hacmiyle 10.217 den kapanan ÝMKB-100 endeksi, 4 Kasým günü 10.844 e fýrlamýþ ve iþlem hacmi 1.041 trilyon olmuþtur. Ve yükselmeye devam etmiþtir. Borsadaki bu coþku nun en hareketli hisseleri islamcý sermaye þirketlerine aittir. Borsa aktörleri , AKP nin iktidara gelmesinin islamcý sermayenin güçlenmesi anlamýna geleceðini düþündüklerinden, büyük bir þevkle bu þirketlerin hisselerini almaya baþlamýþlardýr. Diðer bir ifadeyle, borsa aktörleri ve onlarýn manipüle ettiði küçük yatýrýmcýlar , yeme sýrasýnýn þeriatçýlara geldiðinde hem fikir olmuþlardýr. Bu nedenle islamcý sermaye nin hisselerini alarak, bir kez daha borsada köþeyi dönecekleri hayaline kapýlmýþlardýr. En raðbet gören hisse senetlerinin baþýnda ise Ýhlas Holding yer almýþtýr. 1 Kasým günü 810 TL (0,05 cent) olan Ýhlas Holding hisseleri endeksin en yüksek olduðu 18 Kasým günü 2.175 TL ye (0,13

!%


KURTULUÞ CEPHESÝ Kasým-Aralýk 2002

cent) yükselmiþtir. Böylece Ýhlas Holding hisselerini alan yatýrýmcýlar %270 artýþla kâra geçmiþlerdir. Ve her zaman olduðu gibi, dün dünde kalmýþ, herþey unutulmuþtur. Oysa ki, ÝMKB nin altýn dönemi olan Ocak 2000 sonlarýnda (18 Ocak itibariyle endeks 19.577) Ýhlas Holding hisselerinin deðeri 60.000 liraydý (10 cent). 18 Ocak 2001 de 3.600 liraya (0,5 cent) inen Ýhlas hisseleri krize girmiþ ve Ýhlas iflas noktasýna gelmiþtir. Doðal olarak, 20 Ocak 2001 tarihinde borsadaki tahtasý kapatýlmýþtýr. Bu tarih itibariyle, Ýhlas hisseleri %95 deðer yitirmiþtir. 22 Ocak 2002 tarihine kadar bir yýl süreyle borsada iþlem sýrasý kapatýlan Ýhlas Holding 4.500 liradan yeniden borsa tahtasýna çýkmýþtýr. Dolarýn 650 bin liradan 1.650.000 liraya çýktýðý bir dönemde Ýhlas yatýrýmcýlarý bir yýl süresince yatýrdýklarý paranýn erimesini izlemekten baþka bir þey yapamamýþlardýr. AKP iktidarýyla coþan borsada %270 gibi büyük bir performans sergileyen Ýhlas hisselerinin bugün ulaþtýðý fiyat, Ocak 2000 e göre yüzde birdir. O tarihte 10 centten Ýhlas hisselerini alan yatýrýmcý nýn ilk deðere ulaþabilmesi için, bugünkü deðerinin 100 katýna ulaþmasý (oransal olarak %10.000 pirim yapmasý) yeterli olacaktýr! Ve üstelik 2002 yýlýnýn ilk dokuz aylýk bilançosunda 15 trilyon lira (yaklaþýk 10 milyon dolar) zarar görülmektedir. Sadece bu olay bile, borsanýn spekülasyondan öte hiç bir anlama ve deðere sahip olmadýðýný göstermektedir. Ama borsa macerasýnda çok þeyini, neredeyse tüm parasal kaynaklarýný (akrabalarýndan aldýklarý borç paralar da dahil) yitirmiþ olan küçük yatýrýmcý artýk spekülasyondan medet umar hale gelmiþtir. Kimin ne yaptýðý, hangi þirketin ne durumda olduðu, ülke ekonomisinin nereye gittiði onlarý ilgilendirmemektedir. Onlar, 12 Eylül ün ve T. Özal ýn çocuklarý olarak yalanýn, hilenin, aldatmanýn ve çürümenin zirve yapmasýný beklemektedirler. Son bir umutla AKP ye sarýlýrken, ilk beklentileri, ana paralarýný kurtarmak olmaktadýr. Bu amaçla, küçük de olsa alýma geçerek ,

!&

borsanýn yükselmesine katkýda bulunma isteði içindedirler. Böylece bir kez daha, borsa macerasýnýn içinde boðulmayý tercih etmektedirler. Küçük yatýrýmcýnýn borsa macerasýna atýldýðý günlerdeki endeks rakamlarýndan yola çýkýldýðýnda, bugün 50.000 ler seviyesinde olmasý gereken borsa, son yastýk altý dolarlarýn bozdurulmasýnýn bir aracý haline gelmiþtir. Merkez Bankasý nýn kendi verilerine göre, TL nin gerçek deðerinin %20 üzerine çýkmasý, küçük yatýrýmcýnýn son umutlarýný da alýp götürecektir. AKP hükümeti, ister IMF programýný uygulamaya devam etsin, ister bu programý yýrtýp atsýn , her durumda, yeni bir kriz, daha tam deyiþle, büyük bir devalüasyon kaçýnýlmazdýr. Baþta OYAK olmak üzere (kendi açýklamalarýna göre bir milyar dolar) tüm bankalar nakite geçmiþ durumdayken, ithalatýn artmasýndan baþka bir sonucu olmayan dýþa baðýmlý bir ekonomi varlýðýný sürdürürken, AKP hükümetinin de yapabileceði fazla bir þey yoktur. Elinden gelen þey, Amerikan emperyalizminin kýsa vadeli çýkarlarý ile (Irak gibi) uyuþtuðu oranda IMF ile döviz çapasý uygulamasýna geçmekten öte deðildir. Adý konmadan ve kamuoyuna açýklanmadan, üstü örtük biçimde sürdürülecek döviz çapasý na baðlý enflasyonist uygulama ise, devletin resmen iflas etmesinden baþka bir sonuç doðurmayacaðý da ortadadýr. Ýþte böylesi bir ortamda, borsa, dolar üzerinden yapýlan planlarýn ve spekülasyonlarýn bir örtüsü ve aracýna dönüþmüþtür. Artýk kiþilerin elinde bulunan ( yastýk altý ) son dolarlarýn centine kadar çekilip alýnmasý gündemdedir. Borsanýn yukarýya doðru her hamlesi, borsayla uzaktan yakýndan ilgisi olmayan herkesi içine alan büyük bir anafor oluþturacaktýr. Borsaya koþanlarýn bu anaforun ilk kurbanlarý olmasý ne kadar kesinse, olaylarý sessiz sedasýz izleyenlerin bunun sonuçlarýný yaþamalarý da o kadar kesindir.


Kasým-Aralýk 2002 KURTULUÞ CEPHESÝ

Ýç Politikada Vur Kurtul/Ver Kurtuldan Dýþ Politikada Al Kurtul/Ver Kurtula ... Kýbrýs, 1960 lardan günümüze kadar hiçbir emperyalist ülke tarafýndan kullanýlabilir bir yer olmamýþtýr. Gerek Türkiye ve Yunanistan ýn Kýbrýs üzerindeki çatýþmalarý, gerekse Rum kesiminde güçlü bir bloksuzlar hareketi nin varlýðý, Sovyetler Birliði nin varlýðý koþullarýnda adanýn emperyalist ülkelerin askeri bir üssü olarak kullanýlmasýný engellemiþtir. Bugün ise, Sovyetler Birliði olgusu ortadan kalkmýþ ve baþýný Makarios un çektiði eski dönemin bloksuzlar hareketi önemli ölçüde etkinliðini yitirmiþtir. Böylece Kýbrýs ýn emperyalist ülkelerin askeri bir üssü olarak kullanýlabilinmesinin önündeki tek engel, Türkiye ile Yunanistan arasýndaki çatýþma ve çatýþma potansiyeli olmaktadýr. AB nin bu durum karþýsýnda geliþtirdiði politika, Kýbrýs ýn AB bünyesine alýnmasý ve bu yolla Kýbrýs ýn Türkiye ile Yunanistan arasýndaki çatýþmada AB güvenlik þemsiyesi altýnda tutulmasýdýr. AB nin emperyalist ülkelerinin bu politikasý, Kýbrýs ýn yabancý ve iþgalci askeri güçlerden arýndýrýlmasý þeklinde barýþçýl ve insani bir görünümde sunulurken, tek amaç, Kýbrýs adasýný Avrupa Ordusu nun stratejik ana üssü haline getirmektir. Ýþte Kýbrýs sorununu gündemin ilk sýrasýna çýkartan neden de budur. *

Bundan tam bir yýl önce, halk deyiþiyle, ortada fol yok, yumurta yok ken TÜSÝAD ýn açýklamasýyla gündemin birinci sýrasýna oturan Kýbrýs sorunu, Tayyip Erdoðan ýn AB den tarih alma þovlarýyla bir kez daha gündemin birinci sýrasýna oturtulmuþtur. Özellikle yoluna kýrmýzý halýlar serilen Tayyip Erdoðan ýn Avrupa seferi nde söylediði AGSP, AB ve Kýbrýs tek bir paket olarak ele alýnabilir sözü ve BM Genel Sekreteri Kofi Annan ýn çözüm paketi , Kýbrýs sorununu nihai çözüme ulaþtýracak geliþmeler olarak güncelleþtirmiþtir. Diðer yandan ise, BM Güvenlik Konseyi kararý ile silah denetçileri nin Irak a gönderilmesiyle ikinci plana indiði düþünülen Amerikan emperyalizminin Irak saldýrýsý ABD Savunma Bakan Yardýmcýsý Paul Wolfowitz ve Dýþiþleri Bakan yardýmcýsý Marc Grossman ýn** geliþiyle yeniden öne geçmeye baþlamýþtýr. Amerikan emperyalizminin dayattýðý son BM kararý ile Irak a verilen sürenin dolmasýnýn (8 Aralýk) arifesinde Grossman ve Wolfowitz in beraberlerinde getir-

dikleri eski talep listesi *** ise, bir bakýma yeni AKP hükümetinin diyet borcu olarak sunulmaktadýr.**** * Kurtuluþ Cephesi, AGSP, AGSK, NATO, AB, Kýbrýs vs., Sayý: 64, Kasým-Aralýk 2001. ** P. Wolfowitz ve M. Grossman, Bush yönetiminde yer alan iki üst düzey yahudi yöneticidir. Grossman, Kasým 1994-Haziran 1997 arasýnda Türkiye büyükelçiliði yapmýþtýr. P. Wolfowitz ise, eski Endonezya büyükelçisidir. *** Talep listesi nin basýna yansýyan bölümlerine göre, Amerikan emperyalizmi Türkiye deki üsleri doðrudan kullanmanýn yanýnda, 100-150 bin Amerikan askerinin güney doðu bölgesine yerleþtirmek ve bunlara koruculuk yapmak için 30-40 bin askerin Amerikan genelkurmayýnýn emrine verilmesini istemektedir. **** Abdullah Gül, en son Temmuz ayýnda ABD ye gitmiþ ve burada Morton Abromowitz ve Marc Grossman la görüþmüþtür. Bu buluþmadan bir hafta sonra Abdullah Gül, bu kez Ankara da ABD Büyükelçiliði Rezidansý nda yine Marc Grossman onuruna verilen yemeðe katýlmýþtýr. Tayyip Erdoðan ise, M. Abromowitz le ilk görüþmesini 15 Ekim 1996 da gerçekleþtirmiþtir. Tayyip Erdoðan ve A. Gül, T. Özal gibi, ABD den icazet alarak Erbakan a karþý ayaklanmýþlardýr .

!'


KURTULUÞ CEPHESÝ Kasým-Aralýk 2002

Kýbrýs ve Irak la ilgili bu geliþmeler olurken, IMF nin öncüleri yeni hükümetle görüþmelere baþlamýþtýr. Bu sýcak geliþmeler ortamýnda, baþta medya olmak üzere tüm kamuoyu , 12 Aralýk günü yapýlacak olan Kopenhag zirvesinden tarih alma ya kitlenmiþtir . Doðal olarak, AB, Kýbrýs, Irak, IMF ve AGSP konularý birbirinin içinde ve birbirine baðlý bir bütün haline gelmiþtir. IMF konusunda, ülke iflas noktasýna geldiði için yapabilecek birþey yok diyenler, Irak konusunda Amerikan emperyalizminin isteklerini yerine getirmenin getireceði avantajlarýn hesabý içindedirler. Kýbrýs konusunda ise, Kofi Annan ýn çözüm paketi ni son þans olarak deðerlendirenler, bu yolla AB ye girmeyi garantileyeceklerine inanmaktadýrlar. Böylece IMF den Irak a, Kýbrýs tan AB üyeliðine kadar tüm dýþ politika konularýnda ver kurtul culuk tek perspektif olarak ortalýkta dolaþmaktadýr. Anýmsanacaðý gibi, ver kurtul culuk, PKK hareketinin silahlý mücadeleden barýþçýllýða evrildiði evrede ortaya çýkmýþtýr. M. Ali Birand tan Murat Belge ye kadar tüm medyatik küçük-burjuvalar, bu dönemde hep bir aðýzdan ver kurtul diyerek Kürt sorununun çözümü için çözüm paketleri ortalýða atmýþlardýr. Ver kurtulcular için Kürt sorununun çözümü AB kapýlarýný açacak anahtardýr. Mesut Yýlmaz ýn deyiþiyle, AB nin yolu Diyarbakýr dan geçmektedir . MHP nin buna karþý geliþtirdiði vur kurtul culuðu karþýsýnda barýþçýl ve insani çözüm yandaþlýðý olarak sunulan ver kurtul söylemi, içeriði olmayan, uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýný esas almayan demagojik bir söylemden baþka bir þey deðildi. Lenin in deyiþiyle, ... gerçekten demokratik kurumlar getirmekte umutsuzluða kapýlan ve bir dizi (kültürel) sorunda her ulusun proletaryasýyla burjuvazisini yapay olarak birbirinden ayrý tutarak, burjuvazinin ulusal kavgalarýndan kurtulmaya çalýþan kiþilerin oportünist düþ lerinin* bir ifadesi olmuþtur. Ve herkesin bildiði gibi, PKK hareketi, A. Öcalan ýn Kenya dan Ýmralý ya getiriliþiyle birlikte tasfiye sürecine girmiþ ve silahlý güç olarak sona ermiþtir. Bunun sonucu olarak ver kurtul culuk da ayný þekilde ortalýkta

"

* Lenin, Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluþ Savaþlarý, Ulusal Sorun Üzerine Tezler, s. 100.

görünmez olmuþtur. AB konusunda baþlatýlan büyük medyatik propagandayla, hangi konu en büyük engel olarak güncelleþtirilirse, ver kurtul culuk yeniden ortalýkta boy göstermeye baþlamaktadýr. Doðal olarak, sorun, AGSP ve bu konuda Türkiye nin vetosu olduðunda bile, tüm medya olanaklarý kullanýlarak, bu veto nun ne denli anlamsýz olduðu, bunda ýsrar etmenin Türkiye yi yoksulluða mahkum edeceði, ülkenin geleceðini karartacaðý hep bir aðýzdan söylenmeye baþlanmaktadýr. Ama AGSP nin ne olduðu ve ne anlama geldiði ise sessizce geçiþtirilmektedir. Karen Foggs un uyuyan güzelleri nin AGSP konusunda yaptýklarý ver kurtul çýðýrtkanlýðý öylesi boyutlara ulaþmýþtýr ki, neredeyse tüm ilerici, demokrat ve devrimci kesimler birer AB yandaþý haline gelmeye baþlamýþtýr. AGSP, Batý-Avrupa nýn emperyalist ülkelerinin birleþik askeri gücünün demokrat ve sivil söylemdeki adýndan baþka birþey deðildir. Diðer bir deyiþle, AGSP, emperyalist Avrupa Ordusu dur. Sorun, bu askeri güç için üsler bulmak sorunudur. Yunanistan, Avrupa Ordusu için üs ve komuta merkezi olmaya aday olmuþtur. Bu yolla, Amerikan emperyalizmine Ýncirlik, Pirinçlik gibi büyük askeri üsler vermiþ Türkiye ye karþý Avrupa Ordusu na üs vermekle avantaj saðlayacaðýný hesaplamaktadýr. Ancak Yunanistan ýn yeni emperyalist ordunun üssü haline gelmesi, stratejik açýdan yeterli deðildir. Bu nedenle, Kýbrýs ýn stratejik konumu önem kazanmaktadýr. Doðal olarak Kýbrýs sorununu bir ulusal dava olarak gören Yunanistan için de yeni bir olanak ortaya çýkarmaktadýr. Stratejik ve uzun dönemli olarak ele alýndýðýnda, Kýbrýs ýn AGSP çerçevesinde askeri üs haline getirilmesi (ve tabii AB üyesi yapýlarak), Adadaki Türk askeri varlýðýný kendisi için bir tehdit olarak kabul eden Yunanistan için bu tehdit in ortadan kalkmasý anlamýna gelmektedir. Ancak ver kurtul cular için, Yunanistan Türkiye için bir askeri tehdit ya da tehlike deðildir. Kendi deyiþleriyle, Yunanistan ýn Türkiye ye saldýracaðýný düþünmek saçmalamaktýr ! Dolayýsýyla, AB için AGSP vetosunu kaldýrmak ve Kýbrýs ý vermek, bir kurtuluþ olacaktýr. Kuzey Kýbrýs ýn iþgalinin Türkiye ekonomisine ne kadara mal olduðu-


Kasým-Aralýk 2002 KURTULUÞ CEPHESÝ

na iliþkin birbiri ardýna yayýnlanan yazýlarla üstü örtülen bu durum, ver kurtul düþüncesinin pekiþtirilmesine hizmet etmektedir. Þüphesiz ver kurtul zihniyetinin deðiþik versiyonlarý da vardýr. Pragmatist küçük-burjuva ver mek yanlýsýdýr, ancak karþýlýðýnda ne alacaðýný bilmek istemektedir. Bunlar, eðer vermek karþýlýðýnda AB üyeliði alýnacaksa Kýbrýs tan kurtulmaya hazýrdýrlar. Özellikle küçük ve orta sermaye kesimleri tarafýndan desteklenen bu al-ver cilerin gözettikleri tek þey kendilerinin elde edecekleri ekonomik çýkardýr. Ayný kesimlerin Amerikan emperyalizminin Irak saldýrýsý karþýsýndaki tutumlarý da benzerdir. Onlarýn ortak görüþlerine göre, ülke ekonomisi bu durumdayken Amerikan emperyalizminin Irak saldýrýsýna karþý çýkmak ya da içinde yer almamak budalalýktýr ! Onlara göre, Irak operasyonu nda yer alýnýrsa, Amerika kesenin aðzýný açacak ve IMF aracýlýðýyla Türkiye ye yeni krediler verecektir. Bu sayede (seçimler sonrasýnda geliþtirilen söylemle) AKP hükümeti IMF ye faiz dýþý fazla yý aþaðýya çekmeyi kabul ettirebilecektir. Bu da ülkemizde açlýk sýnýrýnda bulunan 15 milyon insanýn doyrulmasýna, reel ekonomiye talep saðlanmasýna, kýsacasý düze çýkmaya hizmet edecektir. Ve tabii bu da AKP ye büyük bir prestij ve oy saðlayacaðýndan, uzun yýllar iktidarda kalmalarýný garantileyecektir. Ýþte böylesine demagojik, popülist söylemlerle ortalýkta dolaþtýrýlan ver kurtul culuk, gerçeklerin gizlenmesinden baþka bir dayanaða sahip deðildir. Medya nýn bir bütün olarak denetim altýnda tutulduðu bir ortamda, halkýn gerçekleri öðrenemeyeceðinden de çok emindirler. Ekonomik açýdan söylenenler tümüyle yalandan baþka birþey deðildir. Herkesin bildiði gerçek, Türkiye nin iç ve dýþ borç toplamýnýn GSMH sýndan fazla olduðudur. 200 milyar dolarýn üstüne çýkmýþ olan bu borç stoku , ister ötelensin , ister çevrilebilsin, her durumda borçtur ve faizleriyle birlikte ödenmek zorundadýr. Ýkincisi, bu borçlar kullanýlmýþtýr, eski para dýr, dolayýsýyla taze para bulunabilmesi için, ana para ve faiz olarak ödenmesi zorunludur. Borçlarý ödemenin yolu ise, kemer sýkmak tan geçer. Bunun için vergilerin artýrýlmasýndan baþka bir yol yoktur. Amerikan emperyalizminin askerlerinin korucusu *

olarak Irak a gönderilecek asker karþýlýðýnda alýnacak para, karþýlýksýz para basmakla eþanlamlýdýr. Herkesin bileceði gibi, bu da enflasyonun týrmanmasýna yol açar.** Asker kaný karþýlýðýnda dýþardan alýnacak para ile yoksul doyurmak ise, fiyatlarý görülmedik seviyelere yükseltir. Bu da, Friedmancý ekonomi politika izlerken Keynesci olduðunu söylemenin türkçesi olmaktadýr. Ver kurtul culuk, askeri ve politik açýdan ise, bir ülkenin geleceðine ipotek koymak anlamýna gelir. Bugün Yunanistan ýn Anadolu üzerinde hiç bir ard niyeti , gizli planý olmamasýnýn konuyla uzaktan yakýndan bir ilgisi yoktur. Yunanistan ýn 1919 Anadolu macerasý nasýl sonuçlanmýþsa, yenisinin de ayný þekilde sonuçlanacaðý da söylenebilir. Ama sorun, pazar sorunudur. Sermaye, her zaman ve her yerde, sürekli geniþlemek ve kâr oranýný sürekli artýrmak durumundadýr. Bu kapitalizmin yasasýdýr. Ýç pazardaki talebin sýnýrlarýna ulaþýldýðýnda, her sermaye dýþ pazarlara açýlmak zorundadýr. Ulusal devletlerin varolduðu bir çaðda, dýþ pazar, bir baþka ulusal devletin pazarýndan baþka bir þey deðildir. Ýster iç dinamikle geliþmiþ bir kapitalizmin ürünü burjuvazi olsun, ister dýþa baðýmlý kapitalizmin ürünü iþbirlikçi burjuvazi olsun, pazar olmaksýzýn ve pazarýný geniþletmeksizin varlýðýný sürdüremez. Her yönden askeri olarak kuþatýlmýþ bir ulusal devletin ise, kendisine dayatýlan koþullara boyun eðmek ya da savaþmaktan baþka seçeneði yoktur. Sorun, AGSP ve Kýbrýs sorunu olarak alýndýðýnda, verecek olanýn ve boyun eðecek olanýn TC olduðu ( kahrolsun, daha beter olsun ) düþüncesi de, bu ülke topraklarýnda yaþayan halký ve devrimi bir yana býrakmak demektir. Kendisini ilerici, demokrat, yurtsever ya da devrimci olarak tanýmlayan herkesin çok iyi bilmesi gereken þey, AGSP nin bir emperyalist ordu olduðu ve emperyalist ülkelerin pazarlarýný korumak amacýyla oluþturulduðudur. Diðer deyiþle, AGSP, emperya* Bu koruculuk Kore Savaþý nda yapýlmýþtýr. Ve bilineceði gibi, Amerikan askerlerinin yaþamýný koruma uðruna mehmetçik yaþamýný yitirmiþtir. Bunun nasýl olduðunu öðrenmek için Kore Savaþý na iliþkin yazýlmýþ kitaplara ve anýlara bakýlabilir. ** Anadolu da bir þehre askeri birliðin gelmesiyle ticaretin nasýl canlandýðýný, ama buna karþýlýk fiyatlarýn nasýl arttýðýný yaþayan herkes çok iyi bilir.

"


KURTULUÞ CEPHESÝ Kasým-Aralýk 2002

list sömürünün sürdürülmesini askeri olarak güvenceye almak için oluþturulmaktadýr. Doðal olarak, bu emperyalistlerin pazarlarýný tehdit eden devrimci mücadele, bu ordunun baþ düþmaný ve hedefidir. Ýkinci olarak, stratejik yerlere mevzilenmiþ emperyalist bir askeri güç, devrimci iktidarlar için en büyük tehlike ve saldýrý gücü olacaktýr. Devrimci mücadele ve devrimci iktidar hesaba katýlmaksýzýn, demokrasi, insan haklarý vb. gerekçelerle ver kurtul culuðun ardýna takýlmanýn devrime ihanetten baþka bir anlamý yoktur. Devrimciler tarafýndan yýllardýr söylendiði gibi, Kýbrýs ýn iki taraflý, iki toplumlu federal bir yapýya sahip olmasý, tam baðýmsýz ve gerçekten demokratik bir ülke olmadýðý koþullarda içi boþ bir söylemden baþka bir þey deðildir. AKEL in* programatik olarak ifade ettiði gibi, tek egemenliði, tek vatandaþlýðý ve uluslararasý kimliði ve baðýmsýz, askerden ve üslerden arýnmýþ, sömürgeciler olmayan, insan haklarýnýn egemen olacaðý bir devlet kurulmasý için iki bölgeli iki toplumlu federal çözüm ** gelecekteki merkezi ve birleþik bir Kýbrýs ýn temelini oluþturur. Tek koþulla ki, askerden ve üslerden arýndýrýlmýþ lýk, sadece Ýngiliz, Türk ve Yunan askerlerini ve üslerini deðil, gelecekteki tüm emperyalist ülke askerlerini ve üslerini de kapsamak zorundadýr. Ve yine sömürgeciler , sadece Ýngiliz sömürgecileri deðil, tüm emperyalist sömürgecileri kapsamalýdýr. Burada unutulmamasý gereken nokta, yýllardýr þovenist ve ýrkçý propaganda ve politikalarýn sürdürüldüðü, karþýlýklý güven sorununun aþýlamadýðý, toplumlarýn birbirlerine þüpheyle baktýðý bir ortamda, saf bir iyi-

"

* AKEL (Anorthotiko Komma Ergazomenou Laou), 1926 da kurulmuþ ve programýnda Marksist-Leninist bir parti olduðu yazýlý Kýbrýs komünist partisidir. Mayýs 2001 seçimlerinde oylarýn %34,71 ini alarak birinci parti olmuþ ve AKEL Genel Sekreteri Dimitris Hristofias Rum Ulusal Meclisi baþkaný seçilmiþtir. Yeni Dünya Düzeni ne ve neo-liberalizme karþý olduðunu ilan etmekle birlikte AB ye girilmesine karþý çýkamamaktadýr. Yapabildiði tek þey, bazý çekinceler ileri sürmekten ibarettir. Dimitris Hristofias sorumlu devlet adamý portresi çizmeye özen gösterirken, partinin alt örgütleri Marksist-Leninist söylemi sürdürme eðilimindedir. ** AKEL in gençlik örgütü EDON (Eniea Dimokratiki Organosi Neoleas) Genel Sekreteri Stefanos Stefanu nun 13. Genel Kurul konuþmasý, 5 Ocak 2001.

niyet in Kýbrýs ýn deðiþik emperyalist, þovenist ve ýrkçý amaçlara alet edilmesinden baþka bir sonuç vermeyeceðidir. Bu nedenle, Kýbrýs ýn AB þemsiyesi altýna alýnmasý, yani AB nin tek garantör taraf olacaðý bir çözüm, Kýbrýs adasýnýn Avrupa Ordusu nun askeri üssü haline dönüþmesine hizmet edecektir. Sovyetler Birliði nin daðýtýlmýþlýðý ve emperyalizmin saldýrganlýðýný olaðanüstü boyutlara ulaþtýrdýðý bir dönemde, Kýbrýs gibi küçük bir ülkede baðýmsýzlýðýn korunmasý çok kolay deðildir. Ülkemiz solunda olduðu gibi, Kýbrýs ta da, AB üyeliðinin belli bir güvence getireceði þeklinde yanýlsamalar oldukça yaygýndýr. Bu yanýlsamalar, AB nin bugüne kadar askeri bir güce sahip olmamasýnýn getirdiði barýþçýl ve demokratik görüntüsünden türemektedir. Oysa ki, AB, AGSP yle birlikte militarize olmaktadýr. AB üyesi ya da aday üyesi ülkelerin halklarý baþta olmak üzere, tüm halklar için en büyük tehlike de bu militarize olmakla baþlamaktadýr. Bu koþullarda, Kýbrýs ýn Türkiye ve Yunanistan arasýndaki çatýþma ve çatýþma potansiyeline dayanan Türkiye ve Yunanistan ýn garantörlüðü yle süregiden dengesini bozacak her anlaþma, orta vadede, öncelikle Kýbrýs halkýna ve soluna zarar verecektir. Tüm bunlarý gözönüne almayan sol politikalar ya da çözüm önerileri, popülist ve iyiniyetli olmaktan öteye geçemez. Bu nedenle de, ver kurtul cularýn pragmatizminin bir türevi olmak durumundadýr. Bu da, burjuvazinin ulusal kavgalarýndan kurtulmaya çalýþan kiþilerin oportünist düþü nden baþka bir þey deðildir. Unutulmamalýdýr ki, devrimciler Kýbrýs konusunda bitaraf deðil, bir taraftýr, emperyalizme karþý taraftýr.


ERÝÞ YAYINLARI Kitap ve Katalog isteme adresi: Postfach 1414 55504 Bad Kreuznach Deutschland

Ýnternet Adresi: www.kurtuluscephesi.com www.kurtuluscephesi.org www.kurtuluscephesi.net E-Mail Adresi: erisyay@kurtuluscephesi.com erisyay@kurtuluscephesi.org

MAHÝR ÇAYAN : THKP-C/HDÖ : ÝLKER AKMAN : THKP-C/HDÖ : THKP-C/HDÖ : THKP-C/HDÖ : THKP-C/HDÖ : THKP-C/HDÖ THKP-C/HDÖ THKP-C/HDÖ THKP-C/HDÖ THKP-C/HDÖ THKP-C/HDÖ THKP-C/HDÖ THKP-C/HDÖ THKP-C/HDÖ THKP-C/HDÖ

: : : : : : : : : :

KESÝNTÝSÝZ DEVRÝM II-III TÜRKÝYE DEVRÝMÝNÝN ACÝL SORUNLARI-I MEVCUT DURUM VE DEVRÝMCÝ TAKTÝÐÝMÝZ OLÝGARÞÝ NEDÝR? MARKSÝZM-LENÝNÝZM BÝR DOGMA DEÐÝL, EYLEM KILAVUZUDUR-III THKP-C/HDÖ VE 15 YIL POLÝTÝKLEÞMÝÞ ASKERÝ SAVAÞ STRATEJÝSÝ VE DEVRÝMCÝ TAKTÝÐÝMÝZ GRAMSCÝ ÜZERÝNE REVÝZYONÝZMÝN REVÝZYONU ULUSAL SORUN ÜZERÝNE BDS : BÝR PRAGMATÝK SAPMA YENÝ OPORTÜNÝZM ÜZERÝNE ZAFER BÝZÝM OLACAKTIR! [Ankara Davasý Savunmasý] DEVRÝM PROGRAMLARI RUS DEVRÝMÝNDEN ÇIKAN DERSLER ESKÝ BÝR GERÝLLANIN EMEK Ý PASS VE YENÝ ÇÖZÜM ÜN FIRSATÇILIÐI

KURTULUÞ CEPHESÝ SEÇME YAZILAR-I KURTULUÞ CEPHESÝ SEÇME YAZILAR-II DEVRÝMCÝ MARÞLAR VE EZGÝLER DÜNYADA VE TÜRKÝYE DE EKONOMÝK BUNALIM [Kurtuluþ Cephesi dergisinden]


KURTULUÞ CEPHESÝ nden Çaðrý

Ýþçiler, Köylüler, Ýlerici, Yurtsever ve Demokrat Tüm Halkýmýza! Yýllardýr baþta Amerikan emperyalizmi olmak üzere, tüm emperyalist ülkelerin sömürüsü ve talanlar, bir yandan ülkemizin her türlü varlýðýný tüketirken, diðer yandan tüm çalýþanlar gittikçe daha da yoksullaþmaktadýr. Her türlü yolsuzluk, rüþvet, suistimal, dolandýrýcýlýk, çürümüþlük yaþantýmýzýn neredeyse ayrýlmaz bir parçasý olmuþtur. Yýllar boyu bizlerin ürettikleri ile varedilen KÝT ler, özelleþtirme söylemiyle el çabukluðuyla bir avuç zengini daha da zengin etmek ve emperyalist tekellere yeni kârlar saðlamak amacýyla satýlmýþ ve satýlmaya devam etmektedir. Ve özelleþtirilenler içi boþaltýldýktan sonra yeniden devletleþtirilmektedir . Bu iþlemlerle milyarlarca dolar, emperyalist tekeller ile onlarýn iþbirlikçilerine devredilmiþtir. Kendi düzenlerinin yýkýlamaz lýðýnýn yýllarca propagandasýný yapanlar, bugün ülke yönetimini tümüyle IMF ve Dünya Bankasý na devretmiþler ve her türlü karar bunlar tarafýndan alýnýr olmuþtur. Ýþçi ücretlerinin düþmesi ve tarým ürünlerine devlet desteðinin kaldýrýlmasý karþýsýnda kendi bireysel zenginliklerinin artacaðýný düþünenlerin ise, son krizle birlikte nasýl büyük kayýplara uðradýðýný hep birlikte yaþayýp gördük. Borsa ile zengin olacaðýný uman laikler , bugün þeriatçý AKP iktidarý ile borsanýn yükselmesinden medet umar hale gelmiþlerdir. Aylardýr AB üyeliði ile nasýl mutlu ve zengin olunacaðýna iliþkin yapýlan propaganda, bugün AKP hükümeti aracýlýðýyla sürdürülmektedir. Þeriatçýlarýn yönetimindeki AKP, þimdi de, AB uðruna, Kýbrýs ý vererek kurtulma hesaplarý yaparken, diðer yandan kendi iktidarýný saðlamlaþtýrmak için Amerikan emperyalizminin her isteðini yerine getirme gayretleri içindedir. Böylece Kýbrýs, Avrupa Ordusunun askeri üssü haline gelirken, ülkemiz, Amerikan askerlerinin sürekli kalacaðý bir saldýrý üssü haline getirilmektedir. Batý-Avrupa daki askeri üslerini büyük ölçüde kapatan Amerikan emperyalizmi, Saddam rejimi ni devirme görüntüsü altýnda Orta-Doðu ya sürekli ve kalýcý olarak yerleþmeyi planlamaktadýr. 150 bin askerini Türkiye ye yerleþtirmek istemektedir. Solun sol olmaktan çýkartýldýðý, devrimciliðin legalizmle tasfiye edilmeye çalýþýldýðý bir ortamda, Amerikan emperyalizmi daha da pervasýzlaþmýþtýr. Þeriatçý AKP iktidarý ise, askeri darbe korkusuyla Amerikan emperyalizminin her dediðini yaparken, bir avuç islamcý sermaye ye müslüman kardeþleri nin kaný üzerinden yeni pazarlar bulma peþindedir. Onlar, trilyonlar harcayarak, istedikleri yalaný yazdýrabilecekleri, istedikleri yalaný söyletebilecekleri, istedikleri görüntüleri gösterebilecekleri onlarca gazete ve televizyon sahibidirler. Onlarýn, binlerce tankýna, topuna, askerine, gazetelerine, televizyonlarýna karþý, bizlerin, sadece devrime olan baðlýlýðýmýz ve devrimci bilincimiz vardýr. Bizler, onlar gibi, milyarlarca dolara, silaha sahip deðiliz. Elimizdeki her türlü araçla, onlara karþý savaþmanýn gerekli olduðunun söylüyor ve bu amaçla mücadele ediyoruz. Binlerce silahýmýz, milyonlar satan gazetelerimiz yok, ama onlarýn tüm zenginliklerini ve güçlerini ellerinden alacak olan yine bizleriz. Bizler, iþçiyiz, Bizler, köylüyüz, Bizler, emekçiyiz. Ve mücadelemiz devrime kadar, kurtuluþa kadar sürecektir. Bugün sizleri, bir kez daha, Türkiye devrimci mücadelesinin geliþtirilmesi ve yükseltilmesi için, maddi ve manevi her türlü desteðinizi ve katkýnýzý vermeye çaðýrýyoruz. Bu zorlu mücadelede, hepinizin, hepimizin küçük büyük demeden yapacaðý çok þey vardýr. Zafer Bizim Olacaktýr!


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.