0
Anti-Emperyalist ve Anti-Oligarþik Mücadelede
KURTULUÞ CEPHESÝ Zafer Bizim Olacaktýr !
http://www.kurtuluscephesi.com
YIL: 15
SAYI: 81
Kredi Kartlý Kamu Emekçileri nden Ýþbirlikçi Ticaret Burjuvazisinin Ofis Kadýnlarý na Görüldükleri Yerde Ýmha Edilen Hummer, Humvee, Land Rover, Lincoln Navigator, Cherokee, Jeep vs.
4x4 Savaþ Araçlarý
... Ve Genelkurmay Baþkaný Konuþtu!
Kararlarýn doðruluðu sonradan olaylarýn geliþmesiyle belli olur.
Gümüþlük te Piyano Festivali: Müzik Dine Alet Edilirken Citizen Verheugen Welcome to Greater Europe M. Ali Birand ýn Evinde AB Perspektifini Koruyan Türkiye Dolarýn Mehter Yürüyüþü Soros un Paralarý, Babacan ýn Þehzadesi, AKP nin Zina sý ve 1,9 Dolarlýk Yaþam Che Guevara Ulusal Egemenlik Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi-Cephesi Savaþçýlarý Levent Ertümer, Faruk Açil Ziya Erdönmez, Serdar Soyergin
Eylül-Ekim 2004
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004 Ekonomik çarpýklýklarýn, yolsuzluklarýn, toplumsal yozlaþmalarýn, ahlaki bozulmalarýn temelinde ülkenin emperyalizme baðýmlýlýðý yatmaktadýr.
!
Özgürlüðün anlamýný bilenlerin seçimi , Gözü hep yüksekte olanlara sözleriyle sunulan ciplerin meydan okuyuþu ve sömürücülerin pervasýzlýðý.
GÖRÜLDÜKLERÝ YERDE ÝMHA EDÝLEN
"
Geçen yýl Amerikan emperyalizminin Irak iþgaline ortak olmaktan söz eden Genelkurmay Baþkaný Hilmi Özkök ün Irak taki direniþ üzerine yaptýðý açýklama üzerine.
&
12 Eylül romancýlarýndan Latife Tekin in kapaðý attýðý Gümüþlük teki hýristiyan ve yahudi propagandasý üzerine bir deðerlendirme. Kürt ulusal hareketinin silahlý mücadelesinin yenilgisiyle baþlayan AB yle kurtuluþ arayýþlarýnýn ortaya çýkardýðý iþbirlikçilik eðilimleri üzerine.
KREDÝ KARTLI KAMU EMEKÇÝLERÝ NDEN ÝÞBÝRLÝKÇÝ TÝCARET BURJUVAZÝSÝNÝN OFÝS KADINLARI NA
HUMMER, HUMVEE, LAND ROVER, LÝNCOLN NAVÝGATOR, CHEROKEE, JEEP VS.
4X4 SAVAÞ ARAÇLARI ... VE GENELKURMAY BAÞKANI KONUÞTU!
GÜMÜÞLÜK TE PÝYANO FESTÝVALÝ: MÜZÝK DÝNE ALET EDÝLÝRKEN
%
CÝTÝZEN VERHEUGEN WELCOME TO GREATER EUROPE
Geniþ kitlelerin AB ye girerek iþlerin düzeleceði beklentisini ayakta tutma çabalarýnýn gerçek amacýnýn ele alýndðý bir yazý.
'
M. ALÝ BÝRAND IN EVÝNDE AB PERSPEKTÝFÝNÝ KORUYAN TÜRKÝYE
Ýnip-çýkan, yükseldi yükselecek denilen dolar spekülasyonlarý ve televoleci ekonomistlerin yalanlarý üzerine bir irdeleme.
!"
Ýnsanlarýn parayla satýn alýndýðý, her siyasal iktidarýn ilk iþinin kendi adamlarýnýn cebini doldurmak olduðu bir ülkenin görünümü. Che nin ölümünün 37. yýlý anýsýna. Onlar, halkýn devrimci öncüleriydiler, savaþarak, savaþta öldüler.
KURTULUÞ CEPHESÝ
SORUMLU (V.i.S.d.P) : Sezai Görür Yazýþma Adresi: Postfach 1414 55504 Bad Kreuznach / Deutschland
" "" "#
DOLARIN MEHTER YÜRÜYÜÞÜ SOROS UN PARALARI, BABACAN IN ÞEHZADESÝ, AKP NÝN ZÝNA SI VE 1,9 DOLARLIK YAÞAM CHE GUEVARA ULUSAL EGEMENLÝK THKP-C SAVAÞÇILARI LEVENT ERTÜMER, FARUK AÇÝL ZÝYA ERDÖNMEZ, SERDAR SOYERGÝN Ýnternet Adresi: http://www.kurtuluscephesi.com http://www.kurtuluscephesi.org E-Posta Adresi: kurcephe@kurtuluscephesi.org
Bu sayý ÝLKER Matbaasý nda basýlmýþtýr. Baský Tarihi: 1 Ekim 2004
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ
Kredi Kartlý Kamu Emekçileri nden Ýþbirlikçi Ticaret Burjuvazisinin Ofis Kadýnlarý na
Bugün insanlar, hayatlarýndan memnun olmasalar da, ekonomik, toplumsal ve siyasal olaylara ve geliþmelere karþý tepki duysalar da, bu memnuniyetsizliklerini ve tepkilerini dýþa vurmamaktadýrlar. Bir baþka deyiþle, halkýn mevcut düzene karþý memnuniyetsizlik ve tepkileri eyleme dönüþmemektedir. Bu durum, ilerici, demokrat ve devrimci unsurlarda moral bozukluðuna yol açmakta, giderek halka karþý güvensizliðe dönüþmekte ve devrimin gerçekleþmesinin olanaksýzlýðý düþüncesinin yerleþmesine neden olmaktadýr. Bu moral bozukluðu, güvensizlik ve devrimin olabilirliðine olan inancýn yitirilmesi, bir yandan ikincil olgularýn abartýlmasýný getirirken, diðer yandan ilerici, demokrat ve devrimci unsurlarýn kendini koruma paravanasý altýnda yozlaþmasýna ve mücadeleden uzaklaþmalarýna yol açmaktadýr. Ne olacak bu memleketin hali ile baþlayan ve bu halk adam olmaz la sonlanan bitmez tükenmez meyhane sohbetleri , T. Özal ýn ünlü toplu konut fonuyla inþa edilmiþ siteler deki yaþamýn sýnýrlarý içinde dönüp dolaþýrken, televizyon dizileri, futbol maçlarý ve popçu/türkücülerin magazin haberleri arasýnda salýnan bir yaþam tarzý oluþturmuþtur. Bu yaþam tarzýnýn temel unsurlarý ise, borsa-döviz-faiz-rüþvet iliþkileri, kredi kartlarý, siteler (tercihen özel güvenlik elemaný ve yüzme havuzu bulunan siteler), 15 günlük
devre mülkler, hafta sonu barbekü (yeni adýyla mangal ) partileri, 7-10 günlük bayram turizmi, içki sofralarý, çocuklar için özel okullar olmaktadýr. Bu yaþam tarzýnýn sahipleri ise, 1992 yýlýnda çýkartýlan emeklilik yasasýyla sayýlarý milyonlara varan genç emekliler ve emeklilik hakkýný kazanmýþ ancak henüz emekli olmamýþ kiþilerdir. Yargýcýndan öðretmenine, mühendisinden sekreterine, bir bütün olarak kamu çalýþanlarý ya da devlet memurlarýdýr. 22 Þubat 1992 tarihinde DYP-SHP koalisyon hükümetinin çýkardýðý yasayla emeklilik yaþý tümden kaldýrýlmýþ, kadýnlarda 20 yýl, erkeklerde 25 yýl sigorta primi ödemiþ her kiþiye emeklilik hakký tanýnmýþtýr. Böylece kadýn çalýþanlarýn 37 yaþýnda, erkek çalýþanlarýn 45 yaþýnda emekli olmalarýna olanak saðlanmýþtýr. 1992 yýlýnda Emekli Sandýðý ndan emekli maaþý alanlarýn sayýsý 780 bin iken, 2004 yýlýnda 1.495.000 e çýkmýþtýr. Çalýþan kamu personeli sayýsý ise 2.372.000 dir.* Emekli Sandýðý na baðlý olanlarýn toplam sayýsý 3.867.000 dir. Bu kamu emekçileri nin aileleriyle birlikte oluþturduklarý nüfus 10.124.000 dir ve toplam nüfusun %15 ini oluþtururlar.** * Bu kamu emekçileri nin 223.000 i katma bütçeli kurumlar dan sayýlan üniversitelerde görev yapmaktadýrlar. ** Kaynak: Emekli Sandýðý.
!
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004
"
Çocuklarýný özel okullarda okutan, tercihen Bilkent ya da Boðaziçi üniversitelerine girmelerini isteyen, dolayýsýyla Amerikan aksanýyla Türkçe konuþan çocuklarýn ebeveynleri olan bu kamu emekçileri nüfusu, ülkemizdeki kentlileþme nin tipik örneklerini oluþtururlar. Toplu Konut Fonu aracýlýðýyla edindikleri evlerini ( kooperatif evi ) aristokrat özentisi mobilyalarla döþeyenler de, evin içine Amerikan bar yapanlar da onlardýr. Metreyle ansiklopedi alýp kütüphane kuranlar, T. Özal ýn sürücü kurslarý sayesinde ehliyet alýp araba sahibi olanlar, bayram tatilinde iç turizmi canlandýran lar, Çocuklar Duymasýn dizisinin müdavimleri onlardýr. Kýl çadýrlarda oturup otantik Kürt yemekleri yiyerek ne kadar halkçý olduklarýný düþünenler de onlardýr. Hýristiyan devþirmelerin yaþamlarýna hayranlýk duyan, Adý Aylin le baþlayýp Son Yeniçeri yle süre giden fantastik tarihi romanlarýn tiryakisi olanlar da onlardýr. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan bu insanlar, kamu emekçileri sýfatý taþýdýklarý için, kendilerinin doðuþtan ilerici ve demokrat olduklarýna inanýrlar. Eðitimli kamu görevlisi olduklarý için, ülkenin nasýl yönetileceðini en iyi onlar bilirler. CNNTürk ve NTV den duyduklarýyla politika yaparlar, ama politik bir konu açýldýðýnda býrakýn bu iþleri diyerek lafý futbolla süslerler. Dar alanda kýsa paslaþmalar ý seven bu kamu emekçileri nin tüm ilerici ve demokratlýðý serbest pazar ekonomisi yle sýnýrlýdýr. Sözcüðün tam anlamýyla onlar, küçük-burjuva özenticiliðinin ülkemizdeki tipik temsilcileridirler. Bunlarýn yanýnda, sýfatlarýnda kamu sözcüðü yer almayan serbest meslek sahipleri vardýr. Bunlar mühendis, mimar, avukat, turizm iþletmecisi , reklamcý, halkla iliþkiler uzmaný, mali müþavir, müdür ya da genel müdür ünvanlý þirket personeli , özel okul ve dershane sahip ve öðretmenleri, sigortacýlar, pazarlama elemanlarý , temizlik firmasý sahipleri gibi meslek sahipleridirler. Kimi zaman anasýnýn mutfaðý , ev yemekleri yapan aþevleri sahibi (tercihen üniversite mezunu) olarak da kamu iþleri yaparlar. Paralý elitleri (seçkinleri) Laila ya gider; kredi kartý borçlusu çoðunluk ise sitelerinde televizyon karþýsýnda otururken kalpleri ve kafalarý yla oradadýrlar.
Ýþte bu kamu emekçileri ve serbest meslek sahipleri , ülkemizdeki kentlileþmiþ kentlilerin, yani küçük-burjuvalarýn önemli bir bölümünü oluþtururlar. Bay %5 E. Özkök ün propagandistliðini yaptýðý Lexus ve Zeytin Aðacý nýn temsil ettiði life style e ideolojik olarak baðlanmýþ bu küçük-burjuvalar, ülkemizdeki 12 Eylül askeri darbesiyle gerçekleþtirilen pasifikasyon ve depolitizasyonun ürünleridirler. Rüþvete ve kredi kartlarýna dayanan bir finansman politikasý yla günlerini geçiren bu küçük-burjuvalar, her þeylerini serbest pazar ekonomisi ne borçlu olduklarýný ve bunun da apolitik bir ortamla varlýðýný sürdürebileceðini bildiklerinden devrimci mücadelenin ve devrimcilerin yeminli düþmanlarý olmuþlardýr. Bu küçük-burjuva nüfus 3,5 milyon civarýnda bir seçmen kitlesi oluþturur. 1990 sonrasýndaki seçimlerde görülen büyük oy kaymalarýnda önemli bir role sahiptirler. Bugün bu küçük-burjuvalar, ekonomik, toplumsal ve siyasal yozlaþmanýn temsilcileridirler. Ýstanbul da Mustafa Sarýgül de kimliðini bulan bu kesimlerin, Ankara daki temsilcisi Murat Karayalçýn, Ýzmir þubesi ise Ahmet Piriþtina idi. Adana, Hatay, Tekirdað, Ýzmit, Zonguldak gibi metropoller de soldan saða kolayca geçebilen bu kiþiler, küçük ilçe ve beldelerdeki solcu kültür festivalleri nin müdavimleridirler.* Aralarýndaki her türlü servet, seviye ve kariyer farklýlýklarýna raðmen serbest piyasa ekonomisi çevresinde ideolojik bir birlik ve beraberlik sergilerler. Medya da köþe yazarlýðý yapýp ayda beþ-on bin dolar alanlar ile sitedeki evinde televizyon karþýsýndan ayrýlamayanlar, devre mülkünün gününü iple çekenler, kullanmadýðý barbekülü balkonunda okey oynayanlar yapýþýk ikiz kardeþ gibidirler. Sezen Aksu nun Hadi Bakalým la baþlayan müzik kariyerleri, zaman zaman Müslüm abi cilerle kesiþse de, taverna ve fantezi müzik zevkiyle zirve yapmýþtýr. T. * Bu festival kültürü ilk kez Dikili belediyesinin sol baþkaný döneminde baþlamýþtýr. Ýlk anda bu tür festivaller sayesinde alýþveriþin artacaðýný düþünen esnaf tarafýndan hararetle desteklenmiþtir. Ancak gelen sanatçýlarýn para býrakmadýðýný, tersine belediye gelirlerinin konuklarýn aðýrlanmasýnda tüketildiðini gören esnaf bu tür festivallerin sponsorluðundan çekilmiþtir. Bunun sonucu olarak ilk yapýlan belediye seçimlerinde solcu baþkan seçimleri kaybeder.
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ
Özalvari arabalarýndaki kaset ve CD çalarlardan elde ettikleri bu müzik zevkleri meyhane muhabbetleri nin fon müziklerinde kendi gerçekliðini bulur. Yine de Özal ýn sürücü kurslarýndan satýn aldýklarý ehliyetle araba kullanýr hale geldikleri için de, Mustafa Sandal ýn Arabasý var parçasýnýn yaþamlarýnda özel bir yeri vardýr. Ýçlerinde eski solcusu , eski ülkücüsü ve eski islamcýsý bulunsa da, kredi kartý, borsa, hazine bonosu, döviz, korumalý ve havuzlu siteli yaþamlarýnda özel bir ideolojik sorun oluþturmaz. Akýllarýnýn yolu bir olduðu için rüþvetin bin bir türlü çeþidini yaratmýþlar ve tek tip tarifeye baðlamýþlardýr. Ýdeolojik donanýmlarý serbest pazar ekonomisi olmakla birlikte, ülke çapýnda tek tip rüþvet tarifesi çýkartabilecek kadar merkeziyetçi dirler. Evleri gazetelerin verdiði promosyon eþyalarla donatýlmýþsa da, aynî rüþvetlerle sahip olduklarý kristal vazolar ýn, þekerliklerin özel bir yeri vardýr. Kamu görevine öðretmenlikle baþlayanlar için idealist öðretmen tipi , özel okul ve dershane öðretmenidir. Kapaðý özel okullara atanlar, parayý veren düdüðü çalar deyiþine uygun olarak, öðrencilerin ve velilerinin yalakalýðýný yaparlar. Halkla iliþkiler (public relation) küçük ilçe ve beldelerde mangal partileri düzenleyerek yürütülür. Kariyer ini özel okullarda sürdüremeyen öðretmenler ise, devlet okullarýný birer özel kolej haline dönüþtürme sevdasýyla yanýp tutuþurlar. Öðrencilere kep giydirmeler, kep giyme törenleri, keplerin havaya fýrlatýlmasý ve nihayet mezuniyet balolarý hep bu idealist öðretmenlerin katkýsýyla gerçekleþtirilir. Okul kantinlerinin özelleþtirilmesi nin yýlmaz savunucusu olan bu idealist öðretmenler, özelleþtirilmiþ kantinlerde satýlan kolalarýn, hamburgerlerin ve bilumum tatsýz-tuzsuz gýdalarýn sponsorlarýdýrlar. Onlar, gençliklerinde Beyaz Gölge hayraný olduklarýndan, kendilerini Koçum Benim olarak görürler. Amerikan okul filmlerinden alýnmýþ giyim ve davranýþ biçimlerinin öðrencileri tarafýndan uygulanmasýndan keyif duyarlar. Bu duygularla ve markalý gençlik in yaratýcýsý olma onuruyla kendilerini birer Amerikan high school öðretmeni olarak düþlerler. Öðrencileri ve velileriyle kurduklarý halkla iliþkiler sayesinde öðretmen merkezli ezberci eðitim sistemi ni yýkýp öðrenci merkezli eðitim sistemi ni pratiðe geçirirler. Kamu emekçisi olarak bir zamanlar maaþlarýna
zam alabilmek için yollarý aþýndýran bu insanlar, kredi kartý sahibi oldukça yollarýn yürü- mekle aþýnmayacaðýný anlamýþlar, yapýþýk ikiz kardeþleri gibi sitelerdeki kooperatif evleri ndeki barbekülü balkonlardaki okeyli yaþama sýký sýkýya sarýlmýþlardýr. Bu küçük-burjuvalar deðiþik mesleklerden olsalar da, benzeþ yaþam tarzýna sahiptirler. Kafalarý ayný þekilde çalýþýr, ayný þeyleri düþünürler ve ayný özlemleri taþýrlar. Dünü, düzeni deðiþtirmek için mücadele ettikleri günleri anýmsadýklarýnda, bir yandan bir zamanlar kartal olduklarý duygusunu yaþarken, diðer yandan kaybettikleri günlerine yanarlar. Ýthalatýn liberalizasyonu ile herþeyin nasýl deðiþtiðini gördüklerinden kendilerini liberal , hoþgörülü , esnek , deðiþime ve yeniliðe açýk kiþiler olarak tanýmlarlar. Yine de Avrupa da olan herþeyin ithalat yoluyla ülkeye girmesi ni yeterli görmezler. AB ye girilerek, doðrudan Avrupa nýn ortasýna gidebilmenin hasretini çekerler. Özellikle eski solcu olanlarý çok akýllý dýrlar. Bir zamanlar Lenin in Devlet ve Dev- rim i hakkýnda birþeyler bildiklerini sandýklarýndan, devletin içinin nasýl boþaltýlacaðý ko- nusunda engin düþüncelere sahiptir-
#
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004
$
ler. Kamu görevlisi olduklarý için bu engin dü- þüncelerini pratiðe geçiremezler. Bunun ye-rine boþ gezenin boþ kalfasý olan eþdostlarýna yol ve yordam gösterirler. Catering ve temizlik iþlerini, kamu kuruluþlarýnýn çevrelerinde açýlan anasýnýn mutfaðý ný keþfeden onlardýr. Özelleþtirilmiþ okul kantinlerinin iþ- leticileri ve kamu kuruluþlarýnýn yemek tedarikçileri hep onlarýn eþ ve dostlarýdýr. Mini- büslü okul servislerinin fikir babalarý da onlardýr. Bu yolla devlet okullarý birer döner sermaye kuruluþu haline dönüþtürülerek catering, kantin ve servis ihale komisyonculuðunu meþrulaþtýrmýþlardýr. Tüm bu geliþmeleri saðlarken, kendi içlerinde birlik ve beraberlik içindedirler. Ortak çýkarlar etrafýnda oluþturulan bu birlik, saðcýsýndan solcusuna tüm kesimlerin birliði olmuþtur. Bu birlik ve beraberlik içinde ortaya çýkan life-style içinde kendilerini mutlu hissederler. Artýk bir evleri, bir arabalarý, bir yazlýklarý, light erkekleri ve sarý boyalý kadýnlarý vardýr. Senede bir ay yaz tatili ve bir ay bayram tatili yaparak dinlenme ve tem-
bellik hakkýný doyasýya kullanýrlar. Çocuklarý hiçbir þeyin sýkýntýsýný çekmezler, evlerindeki sýnýrsýz internet olanaklarý ile dünyaya baðlanýr lar. Kredi kartý taksit ve faiz ödemesinde sýkýþýldýðýnda bazý fedakarlýklar yapabilecek kadar iyi aile çocuðu durlar. Dolar yerinde saydýkça artan ithalatla çocuklarýnýn marka ve kalite isteklerini daha ucuza karþýlayabildikleri için de sevinçlidirler. Kredi kartlarýnýn faizlerini ödeme zorunluluðu dýþýnda hiçbir zorunluluk taþýmazlar. Dolayýsýyla bu dünyadan beklentileri de kalmamýþtýr. Bu nedenle, dünyada mekan larýndan sonra ahrette iman sahibi olmak amacýyla oruç tutarlar, cuma namazlarýna giderler. Ama yine de laiktirler, laik kalacaklardýr . Bu küçük-burjuvalarýn yanýnda serbest piyasa ekonomisi nde kariyer sahibi olanlar vardýr. 1980 lerin entel bar larýnda baþlayan life-style leri kamu emekçileri ninkine benzemez. Onlarýn siteleri Kemer Country türü post-modern sitelerdir. Özel korumalara sahip olan, 24 saat kameralarla denetlenen bu sitelerdeki yaþamlarý bar-café lerle ve Laila yla renklenmiþtir. Bay %5 Ertuðrul Özkök ün tanýtýmýný yaptýðý petrus þarabý üzerine yaptýklarý muhabbetler, Saint Boneit, Saint Josef, Robert College, Galatasaray, Dame de Sion ve bilumum azýnlýk özel okullarýndan baþlayan arkadaþlýklara uygun olarak Sex and the City muhabbetlerine ulaþýr. Erkekleri siyah laptop lu büro-ev lerde American way of life ýn gereðini yerine getirirken, kadýnlarý çocuk yapma ile kariyer yapma arasýna sýkýþmýþlardýr. Bizler g-string giyeriz diyen bu kadýnlar, kariyer sahibi, yüksek tahsil ve mastýr yapmýþ, birkaç dil bilen, hobi sahibi, yalnýz ve kentli burjuva kadýnlardýr. Kamu emekçilerinin , paparazi programlarýnda özenerek izledikleri kart finans larýn kadýnlarýna benzemezler. Onlarýn tanýtýmý kadýn dergilerinde ve gazete eklerinde (özellikle Cumhuriyet Pazar eki) yapýlýr. Bu burjuva kadýnlar, iþbirlikçi ticaret burjuvazisinin genç kuþaðý dýrlar. Dört çeker jeep lerin gerçek alýcýlarý onlardýr. Ýthalatýn liberalizasyonuyla ithal mallarýnýn çeþitlenmesi onlara yeni iþ olanaklarý yaratmýþtýr. Özellikle iþbirlikçi burjuvazinin ve üst düzey yöneticileri nin beðeni ve isterlerine uygun mallarýn ithalatý ve kiþiye özel mekanlar da sunumu bu elit kuþaðýn iþleri haline gelmiþtir. Ancak ana müþterileri ofis kadýnlarý dýr.*
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ
Küçük-burjuvazi ile iþbirlikçi ticaret burjuvazisinin arasýnda yer aldýklarý için kendilerini ofis kadýnlarý olarak tanýmlayan ve kiþiye özel mekanlar ýn tüketicisi olan bu tipler, hizmetler sektörünün hemen her kesiminde bulunurlar. Yüksek tahsilli, birkaç dil bilen bu kadýnlar, babadan iþbirlikçi burjuvazinin adamlarý olduklarý için, hemen her durumda kariyer yaparlar. Çalýþtýklarý þirketlerin kariyer haritasý ve yedekleme planý na uygun olarak pozisyon sahibi olurlar. Yoga, meditasyon, psikoterapi ve stres bu ofis kadýnlarý nýn ayrýlmaz parçalarýdýr. Soldan çark etmiþ reklamcýlýk dünyasý- nýn erkek ve kadýnlarýyla olan ofis iliþkileri, giderek halkla iliþkiler halini almýþtýr. Bankalarýn, holdinglerin ve medya nýn plazalarýnda çalýþýrlar. 1950 model Amerikan iþ yönetimi sistemi içinde, çalýþtýklarý katlara göre kariyer sahibidirler. Eðitim gördükleri özel kolejlerin ve yüksek tahsil yaptýklarý yerlerin geleneksel burjuva-aristokrat kadýn idealine uygun yetiþtirilmiþlerdir. Bu nedenle 1950 modeli Amerikan tarzý tekellerin üst düzey yöneticilerinin ideal eþ adaylarýdýrlar. Bu yüzden Yale, Cardiff vb. üniversitelerin kýzlarý gibi þarap, puro kültü-rüne sahiptirler, polo, tenis, atçýlýk ve dalýcýlýk kulüplerine giderler. Ancak arz-talep dengesizliði olduðu ortamlarda ideal eþ adaylýðý adaylýk düzeyinde kalýr. Engin ve zengin beðenileriyle ofis boy larýn kaderlerini paylaþýrlar. Halkla iliþkiler departmaný , pazarlama departmaný gibi bölümlerde orta düzey kariyer sahibi olan bu ofis kadýnlarý , iþbirlikçi burjuvazinin genç kuþaðý nýn yönetimi ve gözetimi altýnda çalýþýrlar, onlarýn arkadaþý dýrlar. Ancak babadan çalýþan kesimden geldikleri için bu iþbirlikçi burjuvalarýn seçkin konuklarý arasýnda yer almazlar. Genellikle bankalarýn, holdinglerin ve medya plaza larýn kokteyl partilerine katýlmakla yetinirler. Halkla iliþkiler ve pazarlama bölümlerindeki iþlere uygun olarak bu kokteyl * Bu tür sýfatlar ayrýcalýk iþaretleridir. Ofis boy la baþlayan bu ayrýcalýk sýfatlarý basit dilde ifade edildiðinde tüm sihrini kaybeder. Ofis boy, pek çok iþyerinde kullanýldýðý anlamýyla odacý demektir. Ofis kadýnlarý ise herkesin bildiði sekreter tipleridir. Burada sözü edilen ofis kadýnlarý tipik sekreterler olmakla birlikte, yüksek öðretim sahibi olduklarýndan ve birkaç dil bildiklerinden özel statü sahibi sekreter dirler. Departman þefi vb. resmi sýfatlarý da vardýr.
partilerde call girl iþlevini yerine getirirler. Bir dönemin Pretty Woman larý olan bu ofis kadýnlarý , yaþlarý ilerledikçe beyaz atlý iþadamý beklentilerinden tavizler vermeye baþlarlar. Ally McBeal ile Bridget Jones arasýnda salýnýrlar. Beyaz atlý iþadamý ndan umutlarýný kestikleri oranda orta düzey kariyer sahibi bir departman þefi ne razý olmaya hazýrdýrlar. Ama 2001 Þubat kriziyle birlikte departmanlar da gerçekleþtirilen yeni ve dinamik düzenlemelerle (iþten çýkartmanýn globalist ifadesi), bu orta düzey isteklerini gerçekleþtirecek eleman ý da bulmakta zorlanmaya baþlamýþlardýr. Kendi iþyerlerinin kariyer planlama politikasýna göre her pozisyonun kim tarafýndan yedekleneceði önceden belirlendiðinden hýzlý bir rekabet içine itilmiþlerdir. Bir yandan pozisyonlarýný koruma mücadelesi verirlerken, diðer yandan pozisyonlarýnýn yedekleri yle yarýþmak zorunda kalmýþlardýr.** OLGULAR Þimdi bu olgularý sýralayalým: 1° Nüfusun ve seçmenlerin %5 ini oluþturan genç emekliler kitlesi, 2° Bu genç emekliler kitlesinin yarattýðý üretken olmayan ve ithalata dayalý tüke** Bu tip ofis kadýnlarý na akýl veren de çoktur. Bu tür akýl vericiler kariyer için temel koþullar ý þöyle sýralamaktadýr: - Seyahat etmeye engel bir hal olmamalý - Eðer yükselmek istiyorsanýz yerleþim yerinizi deðiþtirmenizi engelleyecek bir durum sizin için söz konusu olmamalý. - Uygun firma seçimi - Çok katý bir hiyerarþik yapýya sahip olmayan, orta sýnýf bir iþletme yükselmek için ideal bir iþ yeridir. - Uygun maaþ talebi - Her þeyden önce iþ görüþmesine gitmeden önce kendi deðeriniz hakkýnda bilgi sahibi olun. - Ýyi iliþkiler kurun - Zirvedeki iþlerin yüzde 60 ý el altýndan daðýtýlmaktadýr. - Yaptýrýmcý olun - Alçak ama kararlý bir ses tonu ile konuþun. Siz konuþurken insanlar aralarýnda konuþmaya baþlarsa siz hemen susun. Doðrudan onlarýn gözlerinin içine bakýn ve ancak onlar sustuktan sonra konuþmanýzý kaldýðýnýz yerden sürdürün. Bunu iki kez yaptýðýnýz anda salonu hakimiyetiniz altýna almýþ sayýlýrsýnýz. - Öðrenim, tecrübe, mesleki geliþime açýk olmak, baþarýlý bir iþ yaþantýsý ve iliþkilerinin yaný sýra belirli öðrenim kolunda birazcýk da akademik deneyim iþi kapmanýz için yeterli.
%
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004
&
tim, 3° Çalýþan nüfusun %10 unu, seçmenlerin %12 sini oluþturan kamu emekçileri kitlesi, 4° Kamu kesiminde tarifeye baðlanmýþ yaygýn ve örgün rüþvet, 5° Catering, temizlik, turizm, halkla iliþkiler, pazarlama vb. iþler le büyüyen hizmetler sektörü, 6° Özel okul ve dershaneler, 7° Ýþbirlikçi ticaret burjuvazisine eleman yetiþtirmeye yöneltilmiþ üniversite eðitimi, 8° Eðitim kalitesinde sürekli düþüþ, 9° Lümpen-arabesk kültür, 10° Genç emekliler ile hizmetler sektörü çalýþanlarýna hitap eden eðlence sektörü , 11° Rüþvet ve ithalatla finanse edilen elit yaþam mekanlarý , 12° Aný yaþayan, geleceði düþünmeyen küçük ve orta burjuvazinin genç kuþaðý, 13° Hizmetler sektöründe ucuz iþgücü olarak kadýnlarýn yaygýn istihdamýyla ortaya çýkan sosyal bunalýmlar, 14° Tüm bu olgularýn yansýsý olarak seçimlerde %15-20 ler düzeyine ulaþan oy kaymalarý. Bu ve bunlara eklenebilecek diðer olgular, bakýþ açýsýna göre, deðiþik biçimde öncelikler sýralamasýna sokulabilir. Herhangi bir meslek kuruluþu, siyasi parti ya da sivil toplum kuruluþu bu olgularý kendilerine göre düzenleyerek çözümler ileri sürebilir. Kimileri için temel olgu eðitimin bozulmasý olabilir ve tüm diðer olgularýn ortaya çýkardýðý sorunlarýn bu temel sorunun çözülmesine baðlý olarak çözümleneceðini iddia edebilirler. Bir baþkasý, Demirel hükümetinin çýkarmýþ olduðu emekli yasasýyla ortaya çýkan genç emekliler kitlesinin yaratmýþ olduðu tüketim talebini ve emekli sandýklarýna yüklediði yükü temel olgu olarak kabul edebilir. Bu genç emekliler kitlesinin ithal mallara ve eðlence sektörü ne olan yüksek talepleri sosyal yozlaþmanýn nedeni olduðu kadar, cari iþlemler açýðýnýn da nedeni olarak görülebilir. Bunlarýn taleplerini düþürücü önlemlerin öncelik sýrasýnýn baþýnda yer almasý gerektiði ileri sürülebilir. Bir üçüncüsü, sorunlarýn mikro ölçekte ele alýnmasý gerektiðini, dolayýsýyla her sorunun kendi alanýnda çözümlenmesinin esas olmasý gerektiðini söyleyebilir. Bu baðlamda, çevre ve topluluklarýn sivil inisiyatif
çerçevesinde bilinçlendirilmesi ve örgütlendirilmesi gerektiði ileri sürülebilir. Bu çerçevede, ofis kadýnlarý inisiyatifi , kredi kartlarý maðdurlarý yurttaþlýk giriþimi , genç emekliler için tarih gezileri vakfý , eðitim kalitesinin yükseltilmesi için stratejik araþtýrmalar merkezi , rüþvet tarifesindeki artýþlarýn enflasyona endekslenmesi giriþimi , Laila nýn halk günleri düzenlemesi için sivil inisiyatif , ucuz iþgücünün rasyonelleþtirilmesi için sosyal araþtýrmalar merkezi ya da çaðdaþ yaþamýn çaðdaþ kýzlarý projesi gibi örgütlü STK çözümleri ileri sürülebilir. Bir dördüncüsü ise, tüm sorunlarýn temelinde maneviyat ýn yattýðýný, dolayýsýyla iþin özünün maneviyatý güçlendirici uygulamalarda olduðunu ileri sürebilir. Bu amaçla medya dan eðitim kurumlarýna kadar her alanda milli ve manevi deðerleri yeni kuþaklara öðretmeyi amaçlayan seferberlik ilan edilmesi gerektiðini söyleyebilir. Bir beþinci kiþi ise, sosyal, siyasal ve kültürel sorunlarýn temelinin ekonomide yattýðýný, dolayýsýyla ekonomi politikalarýn belirleyici olduðunu ileri sürebilir. Bu düþünce sahipleri de kendi içlerinde deðiþik alt bölümlere ayrýlabilir. Kimisine göre sorunlarýn temelinde ithalatýn alabildiðine serbestleþtirilmesi yatmaktadýr; kimisine göre ise tüketim mallarý ithalatýndaki artýþlar önemlidir. Bir baþka ekonomist yaklaþýma göre ise, yüksek faiz politikasý ile saðlanan sýcak para giriþi tüm sosyal ve siyasal yozlaþmanýn temelini oluþturur. Ve buna benzer yüzlerce deðiþik mikro ekonomik önlemler paketi ortaya atýlabilir. Burada sýralayamayacaðýmýz kadar pek çok bakýþ açýsýna göre, olgular yeniden ve yeniden öncelikler sýralamasýna tabi tutulabilir. Ve her öncelikler sýralamasý, kendisinin öncelik tanýdýðý olgunun diðerlerinin yaratýcýsý olduðunu kanýtlayabilmek için olgularýn iç baðlantýlarýný sergiler ve kendi temel olgusu ile olan iliþkisini öne çýkartýr. Olaylarýn ve olgularýn diyalektik iliþkisini bilmeyen sade vatandaþ için taraflarýn tüm açýklamalarý mantýklý gelecektir. Bu mantýklýlýk içinde, hepsinin doðru söylediði nden yola çýkarak, hepsini içeren bütünsel bir bakýþ açýsý na ihtiyaç olduðu duygusu uyanacaktýr. Böylece yeni toplum projeleri ne, yeni ütopyalara kapý açýlmýþ olmaktadýr. Bu yeni kapýdan da içeriye legal sol balýklama dalar.
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ
GERÇEKLER Ülkemiz, ekonomisinden siyasetine, kültüründen sanatýna kadar tüm alanlarda dýþa baðýmlý bir ülkedir. Geliþen olaylar ve olgular bu baðýmlýlýðýn içteki yansýlarýndan baþka birþey deðildir. Bir baþka deyiþle, ülkedeki üretici güçlerin geliþme seviyesi, dengesini emperyalist metropollerde bulduðundan ülkenin iç dinamiklerinden doðan bir dengeden söz edilemez. Varolan ekonomik, toplumsal ve siyasal dengeler dýþ dengelere baðlýdýr, dolayýsýyla içte ortaya çýkan denge durumlarý yapaydýr, sunidir. Her denge gibi, bu suni denge de, geçici ve görelidir. Kýsacasý toplumumuzdaki her türden sorunun temelinde emperyalizme baðýmlýlýk yatar. Emperyalizme olan baðýmlýlýk ortadan kaldýrýlamadýðý sürece bu sorunlarýn ortadan kaldýrýlmasýndan söz edilemez. Bu temel gerçeði görmezlikten gelerek ya da bunlar eski solun kitabi þeyleri, günümüzde geçersizdir diyerek, sorunlarýn ayrý baðlamda çözülebileceðini iddia edenler çýkacaktýr. Örneðin en temel sorunun, devletin eðitime, kültüre, sanata, sosyal hizmetlere ya da tarýma gereði kadar kaynak ayýrmamasýndan (ya da ayýramamasýndan) kaynaklandýðý ileri sürülebilir. Bu durumda devlet bütçesine bakýlýr. Ekonomik terminoloji ile ifade edersek, devletin konsolide bütçe gelir ve giderleri tek tek elden geçirilir, bu sorunlara nasýl kaynak ayrýlabileceði bulunmaya çalýþýlýr. Sorunlarýn ülkenin iyi yönetilemediðinden, yani popülist politikacýlar dan kaynaklandýðýný düþünenlerin konsolide bütçe verilerinde ilk bakacaklarý yer harcamalar kalemi olacaktýr. Konsolide bütçede harcamalar (giderler) bölümünde üç büyük rakam dikkatlerini çekecektir: Personel harcamalarý, cari transferler ve faiz harcamalarý. Temmuz 2004 bütçe gerçekleþmelerine göre, toplam harcamalarýn %22 si personel harcamalarýna, %20 si cari transferlere, %46 sý faizlere gitmiþtir. Ýç ve dýþ borçlarýn faizleri için ödenen para, vergi gelirlerinin %75 ini oluþturmaktadýr. Görüldüðü gibi, devletin vergi gelirleri T. Özal la baþlatýlan popülist söylemle, yol, su, elektrik olarak geri dönmemekte, neredeyse tamamý iç ve dýþ borçlarýn faiz öde-
melerine gitmektedir. Bu durumda, eðitime, sanata, kültüre vb. daha çok kaynak ayrýlmasýyla sorunlarýn çözüleceðini düþünenler için varolan kaynak , iç ve dýþ borç faiz ödemelerine aktarýlan bütçe kaynaklarý olmaktadýr. Bu borç faiz ödemeleri azaltýlabildiði oranda kaynak yaratýlmýþ olunacaktýr. Böylece sorun, borç faiz ödemelerinin düþürülmesi, yani borçlarýn azaltýlmasý haline dönüþür. Bir baþka deyiþle, ülkedeki sorunun eðitimle çözüleceðine kendisini inandýrmýþ olanlar için eðitime saðlanacak kaynak, borçlarýn azaltýlmasýyla, yani ödenmesiyle ortaya çýkmaktadýr. Ýç borçlar TL cinsinden olmasýna karþýn, sýcak para olarak adlandýrýlan yurtdýþý kaynaklý kýsa vadeli sermaye hareketleri sonucu ülkeye giren yabancý paralar aðýrlýktadýr. Dolayýsýyla iç borçlarýn ödenmesi, týpký Konsolide Bütçe Gerçekleºmeleri Temmuz 2004 (Milyar TL)
GELÝRLER Vergi Gelirleri Dolaysýz Vergiler Dolaylý Vergiler
60.659.165 48.304.528 15.023.281 33.281.247
HARCAMALAR FAÝZ DIÞI HARCAMALAR Personel Giderleri Sos. Güv. Kurumlarý Devlet Primi Mal ve Hizmet Alýmlarý Sermaye Giderleri Sermaye Transferleri Borç Verme Yedek Ödenekler Cari Transferler KÝT Görev Zararlarý Emekli Sandýðý'na BAÐ-KUR'a SSK'ya Ýþsizlik Sigortasý Fonu'na SYDTF'ye Özerk Kurumlara Kredi ve Yurtlar Kurumu'na Tarýmsal Destekleme Ödemeleri -Doðrudan Gelir Desteði -Ürün Destekleme -Hayvancýlýðýn Desteklenmesine -Tarým Reformu Projesi -Diðer Tarýmsal Destekleme Emeklilere Vergi Ýadeleri Yurtdýþýna Yapýlan Diðer Cari Transferler FAÝZ HARCAMALARI Ýç Borç Faizi Dýþ Borç Faizi
76.587.785 41.550.337 17.090.462 2.169.494 3.727.878 1.952.422 133.475 900.317 37.240 15.539.049 290.342 4.797.001 3.016.000 2.930.003 242.722 51.300 538.130 599.991 1.813.840 1.721.500 55.122 30.007 7.211 0 451.664 153.556 654.500 35.037.448 31.223.690 3.683.257
FAÝZ DIÞI DENGE BÜTÇE DENGESÝ
19.108.828 -15.928.620
'
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004
dýþ borçlarýn ödenmesi gibi, ülkenin döviz gelirlerini artýrmasý ile olanaklýdýr. Böylece ödemeler dengesi denilen hesaplar gündeme gelir. Burada da cari iþlemler açýðýnýn, yani ülkenin döviz gelirleri ile giderleri arasýndaki farkýn herþeyin temelinde yattýðý görülür. Görülür ki, cari iþlemler açýðý, yani döviz gelirleri ile giderleri arasýndaki fark ithalata baðýmlý bir ülke olmanýn kaçýnýlmaz sonucudur. Yüksek faizle yapýlan iç ve dýþ borçlanmadan saðlanan kaynaklar, doðrudan ya da dolaylý olarak ithalatýn finansmaný için kullanýlmaktadýr. Bir baþka deyiþle, iç ve dýþ borçlanma yoluyla elde edilen kaynaklar ithalat azaltacak yeni yatýrýmlara yönetilmemektedir ve yöneltilmesi de olanaksýzdýr.* Ülkedeki temel sanayi kuruluþlarý patent hakký, know-how ve ara mallar ithalatý yoluyla dýþa baðýmlýdýr. Bu dýþa baðýmlý sanayilerin üretimlerini sürdürebilmeleri için patent hakký vb. ödemeler ile ara mallarý ithalatý için gerekli bedel döviz olarak bulunmak ve ödenmek zorundadýr. Aksi halde üretim yapýlamaz hale gelir. Bu andan itibaren sorun, dýþa baðýmlý sanayilerin gereksinme duyduklarý dövizlerin bulunmasý sorununa dönüþür. Sorun artýk eðitime, kültüre, sanata, sosyal hizmetlere, tarýma kaynak bulunmasý sorunundan çýkmýþ, basbayaðý döviz nereden bulunur sorununa dönüþmüþtür. Bulunmasý gereken asgari döviz miktarý, dýþa baðýmlý sanayilerin yýllýk olarak ödemesi gereken patent, know-how vb. karþýlýðý dövizler ile ara mallarý ithalatýnýn gerektirdiði döviz miktarýdýr. Eðer bu paralar ihracat karþýlýðýnda saðlanamýyorsa, bulunmasýnýn tek yolu dýþ borçlanma olmaktadýr. Dolayýsýyla asgari döviz miktarý, yýllýk olarak ödenmesi gereken dýþ borç ana para taksitleri ile faizlerini de kapsayacak boyutta olmak zorundadýr. Sakýp Sabancý rahmetlisi gibi, akýllý ve kendisi gibi akýllý ekonomist küçük-burjuva danýþmanlara sahip olan iþbirlikçi burjuvaya göre sorun kolayca çözülür: Önce uluslararasý finans kuruluþlarýndan devlet garantisiyle kredi alýnýr. Alýnan kredinin bir kýsmý ile yabancý þirketlere patent, know-how
* Kimilerinin iddia ettiði gibi iç ve dýþ borçlanma yoluyla elde edilen kaynaklar popülist politikacýlar tarafýndan tüketilmemiþtir. Dýþa baðýmlý bir ekonomide bu borçlanmayla saðlanan kaynaklarýn yatýrýma yöneltilmesi olanaksýzdýr.
karþýlýðý ödemede bulunulur ve kalan kýsmýyla fabrika inþa edilir, ara mallar ithal edilir ve üretime baþlanýr. Mukayeseli üstünlükler tablosu na göre ülke ucuz iþgücü üstünlüðüne sahip olduðundan, yapýlan yatýrým sonucu, ithal edilen ara mallar nihai mallar haline dönüþtürülür. Bu dönüþüm sýrasýnda ucuz iþgücü ile ara mallarýna eklenen katma deðer le nihai mallar ülke dýþýna ihraç edilir. Ýhracattan elde edilen gelirlerle de dýþardan alýnan krediler ödenir, ülke sanayileþir, üretim artar, istihdam büyür, iþsize iþ, aþ bulunur. Ve üstüne üstlük, Sabancý Holding gibi, bir de kâr saðlanýr. Bu akýllý çözümde sihirli deðnek ihracattýr. Dýþardan alýnan patent ve ara mallar ile ülke içindeki ucuz iþgücü nün katma deðeri bir araya getirilerek ortaya çýkan ürün ihraç edildiðinde maliyetinin üstünde bir fiyattan satýlýrsa cari iþlemler fazlasý verilecektir. Tersi durumda ise cari iþlemler açýðý ortaya çýkar. Allahýn rahmetine kavuþmuþ Sakýp Sabancý nýn deyiþiyle, yabancýnýn parasý ile, yabancýnýn patentiyle ve yabancýnýn ara mallarýyla yabancýya mal satarak ülkenin kalkýnmasý planlanmaktadýr. Yani bir taþla üç-beþ kuþ vurulacaktýr. Ama þu uluslararasý rekabet ve bu rekabete baðlý uluslararasý fiyatlar olmasa! Bir kapitalist ülke düþünelim! Kendi kapitalistinin parasýyla, bilgisiyle ve ara mallarýyla üretilmiþ bir montaj sanayi ürünü nün kendi iç pazarýnda, kendi satýþ fiyatýndan daha yüksek fiyatla satýlabilsin ve bu fiyat farkýyla o montaj sanayi ürünü üreticisi daha fazla kâr elde edebilsin. Böyle hayýrsever ve aptal bir kapitalist ülkenin ve pazarýn bu kapitalist sistem içinde varolduðuna inanmak için kiþinin ya geri zekalý ya da demagog olmasý gerekir. Doðal olarak, Sakýp Sabancý gibi, her kapitalist kâr-zarar hesabý yapmasýný bilir ve emperyalist ülkelerin kapitalistleri bu amaçla yanlarýnda yüzlerce muhasebeci çalýþtýrýr. Ve o bilir ki, kendi parasýyla, kendi bilgisiyle (patent, know-how vb.) ve kendisinin ürettiði ara mallarýyla üretilen bir malýn deðeri, hiç bir zaman ve hiç bir koþulda kendisinin ürettiði ayný malýn deðerinden yüksek ya da eþit olamaz. Kendi ürettiði malýn deðerinden daha düþük deðere sahip bir malýn kendi iç pazarýna daha düþük fiyatla satýldýðýnda, kendi malýna olan talebi düþüreceðini de iyi bilir. Ýhracatçý þirketin ülkesinin yapmýþ olduðu her türlü sübvansiyon da gözönüne alýnarak, ithal malýn
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ
satýþ fiyatý belirlenir. Kendi devleti tarafýndan sübvanse edilmiþ ve ucuz iþgücüne dayanan ithal malýn fiyatý ile kendi malýnýn fiyatý arasýndaki farklýlýk gümrük vergileri, kotalar vb. yoluyla telafi edilir. Edilemeyen farklýlýklar ise kredi faiz oranlarý, patent ücretleri vb. yoluyla telafi edilir. Sonuçta, Sakýp Sabancý gibi iþbirlikçilere kredi saðlayan, patent veren ve ara mallarý tedarik eden emperyalist ülke tekelinin amacý, bu iþten kârlý çýkmaktýr. Bu öylesine bir kârlýlýktýr ki, ayný ürünün üretimi için yatýrdýðý kendi sermayesinden daha fazla bir kâr elde etmeyi hedef-ler. Bu hedefe ulaþtýðý oranda, bir yandan sermaye ve ara mallarý ihracatýna daha fazla aðýrlýk verirken, diðer yandan ülke içindeki kendi üretim birimlerini tasfiye eder. Böylece geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde üretilen ve emperyalist pazarlarda satýlan mallarýn üretiminden daha yüksek kâr elde eder. Ancak emperyalist ülke tekeli bu kârýnýn sürek-li olmasý için, bu baðýmlýlýk iliþkisinin sürekli olmasý gerektiðini de iyi bilir. Dolayýsýyla bu baðýmlýlýðýn devamlý olmasý için gerekli önlemleri de alýr. Birinci önlem ekonomiktir. Verilen kredilerin ve patent anlaþmalarýnýn koþullarý, dýþa baðýmlýlýðý sürekli kýlacak nitelikte olur. Aksi halde kredi alan þirket, bir süre sonra borçlarýný ödeyerek yatýrýmýn tüm kârýna el koyar. Bir baþka deyiþle, anlaþmalar yoluyla bir þirketin ya da ülkenin kendi sanayisini geliþtirmek ve üretimini artýrmak amacýyla kullanmasý engellenmeye çalýþýlýr. Diðer yandan faiz oranlarý ve döviz kurlarý aracýlýðýyla borçlunun borcunu tümüyle ödemesinin önü kesilir. Bunlar etkili olmazsa ikinci yola baþvurulur. Ýkinci yol, sermaye ve ara mallarý ithalatýna baðýmlý ülkenin bu baðýmlýlýðýný ortadan kaldýrýcý bir uygulama yapamaz hale getirilmesidir. Bu ise, o ülkenin siyasal ve askeri olarak denetim altýna alýnmasý demektir. Böylece dýþ borçlanma ve ithalata baðýmlýlýk sürekli hale getirilir. Yani cari açýk sürekli bir olgudur. Sürekli cari açýk koþullarýnda bulunan bir ülkenin karþý karþýya olduðu en temel sorun, cari açýðý kapatmak amacýyla yeniden dýþ borçlanmaya ihtiyaç duymasý ve bunun sonucu olarak faiz oranlarýnýn sürekli yükselmesidir. Bu durumda daha düþük faizle döviz bulma arayýþý gündeme gelir. Daha düþük maliyetle döviz geliri saðlama olarak ekonomik dilde ifade edilen bu
arayýþ, ülkenin döviz elde edilebilir tüm olanaklarýnýn envanterinin çýkartýlmasýyla baþlar. Dövize çevrilebilir herþey dövize çevrilecektir. Ülkemizde olduðu gibi Boðaz köprüsü gelirlerinden baþlamak üzere satýlabilecek her türlü maddi varlýklar satýþa çýkartýlýr. Özelleþtirme adý altýnda ülkenin maddi varlýklarýnýn yabancýlara satýlmasý yoluyla elde edilen dövizlerle cari açýk kapatýlmaya çalýþýlýr. Bu yapýlabildiði oranda faiz oranlarý düþer. Ama halk deyiþiyle, hazýra dað taþ dayanmaz . Maddi varlýklarýn satýþýndan elde edilen gelirlerin sonuna gelindiðinde alternatif döviz kaynaklarý gündeme gelir. En bilinen döviz kaynaðý da beyaz sanayi gibi adlarla süslenen turizmdir. Þimdi sýrada turizm vardýr, dolayýsýyla dýþardan alýnan krediler turizm alanýna yöneltilir. Yüksek faizle dýþardan alýnan krediler, neredeyse faizsiz olarak turizm alanýnda yatýrým yapacak olan hür müteþebbislere devredilir. Turizm teþvikleri yle yapýlan beþ yýldýzlý oteller hýzla yükselir. Turist sayýlarý ve turizm gelirleri yýldan yýla yükselmeye baþlar. Böylece cari iþlemler açýðýný kapatacak bir ek gelir saðlanmýþ olur. Sunuma ve planlamaya göre, devlet teþvikleri ile kurulan turizm iþletmelerinin gelirleri, bir yandan hazineye ek vergi geliri saðlayacaðý gibi, diðer yandan Merkez Bankasý nýn kasalarýnýn dövizle dolmasýna yol açacaktýr. Ama nasýl oluyorsa olur, ne vergi gelirlerinde artýþ olur, ne de Merkez Bankasý kasalarýna maliyetsiz bir döviz giriþi. Turizm sektöründeki büyüme, kayýt dýþý ekonomiyi canlandýrýrken, döviz ticaretinin yönünü de deðiþtirir. Turizm iþletmecileri, gelirlerinin bir kýsmýný yabancý turizm iþletmecileri üzerine kaydettiklerinden hazineye vergi vermezler. Diðer taraftan elde ettikleri dövizi yüksek faizli iç borçlanma senetleri karþýlýðýnda devlete satarlar.* Sonuçta düþük maliyetli döviz arayýþý da hüsranla sonuçlanýr. Ancak cari açýk sorunu devam ettiði için arayýþ da devam eder. Artýk marjinal alanlar kalmýþtýr. Konfe* Elbette bu durum karþýsýnda kemalistler ya da Kenan Evren tipli Genelkurmay baþkanlarý faiz vermiyorum diyerek rest çekebilirler. Ama uygulamada dövizlerin ortadan kaybolduðunu gördüklerinde, çektikleri restin blöften öte anlamý olmadýðýný da kýsa sürede anlarlar. Bu anlayýþla olsa gerek, bu kafa sahipleri emekliliklerini turizm beldeleri nde geçirirler.
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004
rans turizmi, kilise konserleri, sanat-kültür festivalleri gibi marjinal alanlarda yapýlan faaliyetlerle düþük maliyetli döviz arayýþý devam eder. Formula-1 yarýþý, NATO zirvesine evsahipliði yapma, olimpiyat ya da dünya kupasý düzenleme bu arayýþýn diðer yönleri olarak ortaya çýkar. Ancak bu sektörler marjinal olduklarý için, elde edilecek döviz gelirlerinin cari iþlemler açýðýnda sözü edilmeye deðmeyecek kadar küçük olmasý karþýsýnda son kaynaða el atýlýr: ülke topraklarý. Bu dýþa baðýmlý ekonomik yapýnýn, cari iþlemler açýðýný kapatmaya yönelik giriþimlerinin sosyal sonuçlarý ise çok daha yýkýcýdýr. Turizm gelirleriyle cari iþlemler açýðýný kapatma politikasý, kaçýnýlmaz olarak turizm yatýrýmlarý nýn insan kaynaklarý ný gündeme getirir. Turizm sektöründe çalýþacak kalifiye ve ucuz eleman yetiþtirilmesi amacýyla eðitim sistemi deðiþtirilir. Bir yandan garson, komi, resepsiyon memuru, kat görevlisi gibi sýfatlarla hizmet yapacak elemanlarýn eðitimi için turizm meslek liseleri ve yüksek okullarý açýlýr. Diðer yandan yabancý konuklarý eðlendirmek, tatillerini hoþça geçirmelerini saðlamak amacýyla animatörler e, hostesler e, havuz görevlilerine, diskotek çalýþanlarýna ihtiyaç vardýr. Ek olarak yabancý konuklarýn doðal ihtiyaçlarýný karþýlamak amacýyla call girl ler iþ baþý yapmak zorundadýrlar. Yaygýnlaþtýrýlan deyimle, bunlar da bir iþtir ve birileri yapacaktýr. Genç nüfus, tatil yaparak para kazanmak amacýyla turizm bölgelerindeki bu iþlere yöneltilmiþtir. Artýk konuklara sürekli gülümseyen, onlarýn isteklerini kendi istekleri gibi algýlayýp yerine getiren, hizmet verdiðim konuklarýmýn memnuniyeti benim mutluluðumdur vizyonuna ve misyonuna sahip bir nüfus ortaya çýkartýlmýþtýr. Sözcüðün tam karþýlýðý ile hizmetçi ruh egemen kýlýnmýþtýr. Ýþbirlikçilik zihniyeti hizmetçilik zihniyeti ile evrimleþmiþ ve kitleselleþmiþtir. Bu geliþmeler iþbirlikçi burjuvazinin ihracat hamlesi yle birlikte ortaya çýkan yeni hizmetlerle birleþerek, turizm sektöründen ticaret sektörüne kadar her alana yayýlmýþtýr. Ofis kadýnlarý nýn halkla iliþkiler adý altýnda müþteriyi memnun etme misyonlarý en sýradan call girl düzeyine düþerken, arka planda iþbirlikçi burjuvazinin emperyalist tekellerle yapmýþ olduðu kredi ve patent anlaþmalarý yatmaktadýr. Þöyle ki,
Emperyalist ülke tekelleriyle yapýlan anlaþmalarda yer alan temel hüküm, üretilen ürünün hangi ülkelere ve hangi koþullarla ihraç edileceðine iliþkindir. Patent anlaþmasýyla belirlenen bu hükümler gereði ülkemizdeki dýþa baðýmlý sanayilerin temel ihracat alanlarý Ortadoðu ülkeleridir.* Emperyalist ülkelere yönelik ihracat ise kotalara tabidir. T. Özal döneminde baþlatýlan ihracata yönelik sanayileþme hamlesi yle emperyalist ülkelerdeki orta ölçekli sanayi kuruluþlarýyla ticari iliþkiler geliþtirilmiþtir. Konjonktürel nitelikte olan bu iliþkilerdeki geliþme karþýsýnda iþbirlikçi burjuvazi ticari hizmetler departmanlarý ný büyütmüþlerdir. Bir baþka deyiþle, iþbirlikçi burjuvazinin yabancý müþteri iliþkileri departmaný çalýþanlarýnýn sayýsý artmýþtýr. Çoðunluk AB merkezli bu orta ölçekli iþletme iliþkileri için birkaç yabancý dil bilen, Avrupai yaþamý tanýyan ofis kadýnlarý iþe alýnmýþtýr. Onlarýn tek iþi, turizm sektöründe olduðu gibi, müþteriyi memnun etmek tir. Her memnun edilen müþteri karþýlýðýnda kariyeri yükselen bu ofis kadýnlarý , büyük kentlerin eðlence sektörünün baþlý baþýna müþterisi ve çalýþaný haline gelmiþlerdir. Konuklarý ný götürdükleri eðlence sektöründen provizyon alan bu ofis kadýnlarý , turizm sektöründe açýkça görüldüðü gibi, hem eðlenip, hem para kazanan insan tipinin orta sýnýf uzantýlarýdýr. Ýþte bu ekonomik iliþkiler ve onun sosyal sonuçlarý bürokrasiye uzanmýþtýr. Eðlenirken para kazanan kesimlerin bürokratik iþlerini yapan kamu emekçileri , hem eðlenceden, hem paradan pay talep eder hale gelmiþlerdir. T. Özal ýn deyiþiyle, benim memurum iþini bilir olmuþtur. Sonuç olarak, ekonomik çarpýklýklarýn, yolsuzluklarýn, toplumsal yozlaþmalarýn, ahlaki bozulmalarýn temelinde ülkenin emperyalizme baðýmlýlýðý yatmaktadýr. Emperyalizme olan baðýmlýlýðýn sona erdirilmesi, ülkenin geliþmesi, kalkýnmasý ve halkýn yaþam düzeyinin yükseltilmesi için ne denli zorunlu ise, ayný ölçüde bu baðýmlýlýk iliþkileri sayesinde para kazananlarýn kaybetmesi de o * Patent anlaþmalarýnda ihracat bölgesi olarak Ortadoðu nun belirlenmiþ olmasý nedeniyle iþbirlikçi burjuvazi Arap ülkelerindeki Baas rejimlerinden nefret ederler. Onlarýn baðlantýsýzlar politikalarý nedeniyle baðlantýsýzlar hareketi ülkelerinden mal ithal etmeleri iþbirlikçi burjuvazinin ihracatýný önemli ölçüde sýnýrlamýþtýr.
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ
denli kaçýnýlmazdýr. Ve bütün medyatik propagandalar da bu noktada devreye girer. Emperyalizme baðýmlýlýðýn yaratmýþ olduðu iþbirlikçi iliþkiler içinde yaþamlarýný sürenler ne denli bu iliþkiler nedeniyle kiþisel bunalým a düþerlerse düþsünler, yaþam tarzlarýný topyekün ellerinden alacak bir anti-emperyalist mücadeleye ve devrime o denli düþman edilmiþlerdir. Oysa tüm kaybedecekleri sadece kiþisel bunalýmlarý, psikolojik sorunlarý ve yozlaþmýþ insan iliþkilerinden ibarettir. Bu küçük ve orta burjuvalarýn bu gerçeði görmemeleri için her türlü medyatik olanak seferber edilmiþtir. Bu seferberlikte medya nýn en yaygýn kullandýðý argüman ise, devrimcilerin kaba-saba kiþiler olduðu, köylü olduklarý, her türlü güzelliðe düþman olduklarý, insanlarýn ince ve narin ruhlarýna aykýrý tipler olduklarýna iliþkin eski solcular ýn yazýlarýnda sunulan imajdýr. Bu imajýn etkisiz kaldýðý zamanlarda ve
yerlerde teorik ahkamlar devreye sokulur. Globalleþen dünya ile baþlayan ve böyle bir dünyada baðýmsýzlýðýn öneminin kalmadýðý, yerini karþýlýklý baðýmlýlýðýn aldýðý zýrvalarýyla süregiden teorik söylemler yetersiz kaldýðýnda ise medya nýn köþe yazarlarý devreye girer. Köþe yazarlarýnýn görevi, iþbirlikçi sanayi ve ticaret burjuvazisinin bir gece varoþlardan gelecekler ve hepimizi kesecekler korkusunu çalýþanlarýnýn ortak vizyonu haline getirmektir. Devrimcilerin her türlü yolsuzluðun, suistimalin, ülke kaynaklarýnýn talan edilmesinin vb. hesabýný soracaklarýný açýkça ilan etmiþ olmalarý bu köþe yazarlarýnýn görevlerini yerine getirmelerinde güç ve ilham kaynaðý olur. Yapýlmýþ bazý yanlýþ eylemler de bu amaç için kullanýlýr. Emperyalizmin ve iþbirlikçilerinin bu ideolojik ve demagojik saldýrýlarý karþýsýnda legal sol un hümanist, ekolojist ve güleryüzlü sosyalizm söylemleri de ayný amaçlar için kullanýlabilir bir araç haline getirilmiþtir.
!
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004
Görüldükleri Yerde Ýmha Edilen
Hummer, Humvee, Land Rover, Lincoln Navigator, Cherokee, Jeep vs.
4x4 Savaþ Araçlarý
"
Dünyanýn en büyük tekellerinden Amerikan Chrysler in bir markasý olan Jeep in reklamýnda þu slogan kullanýlmaktadýr: Özgürlüðün anlamýný bilenlerin seçimi .. Bir zamanlarýn ToyotoSA sýnýn 85 bin euroluk Land Cruiser modeli ciplerinin sloganý ise Gözü hep yüksekte olanlara dýr. Yine Chrysler in Cherokee adlý cipi için yapýlan reklamda þunlar söylenmektedir: Grand Cherokee ile maceranýn sýnýrý yoktur. Macera anlayýþýnýz dört tekerlekten çekiþli araçlarla araziye çýkmak, daðlarda dolaþmak ve rüzgar sörfü gibi aktiviteleri içeriyorsa hiç endiþe etmeyin. Jeep 4x4 ler sizi gönlünüzden geçen her yere götürebilirler. Ýster kýrsal arazide dinlendirici bir gezintiye çýkýn, ister bütün bir hafta sonu geçit vermeyen arazilerde dolaþýn, Jeep ler yolculuðunuzu bir baþarý öyküsüne dönüþtürebilmeniz için en uygun araçlardýr. Görüldüðü gibi, emperyalist tekellerin
ürettiði, medya nýn sözüyle dört çeker arabalar bir marka ve statü simgesidir. Toyoto reklamýnda çok açýk biçimde ifade edildiði gibi, onlarý alanlar, gözü hep yüksekte olanlar dýr. Kimilerinin sonradan görmeler dediði, kimilerinin maganda diyerek küçümsediði, bir baþkalarýnýn ise yüksek sosyete adýný verdiði bu dört çeker araba sahipleri, ülkemizdeki asalaklaþmanýn en tipik örnekleridirler. Onlar, T. Özal döneminde ithalatýn liberalizasyonuyla birlikte ortaya çýkan yeni iþ olanaklarý nýn ürünleridirler. Reklamcýlýk sektöründen turizm sektörüne, özel okul öðretmenliðinden özel üniversite öðretim üyeliðine, 5-10 bin dolar maaþlý medya köþe yazarlarýndan show dünyasýnýn ünlüleri ne kadar liberal ekonominin liberal asalaklarýdýrlar. 90 lý yýllarda Mercedes ve BMW tüketicisi olan bu asalaklar kitlesi, Amerikan emperyalizminin W. Bush la baþlayan yeni sal-
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ
dýrganlýðýyla birlikte marka deðiþtirmiþlerdir. Onlarýn yeni marka larý, her türden dört çeker cipler olmuþtur. Chrysler in Jeep i ve onun versiyonu olan Cherokee ler; Amerikan Ford un satýn aldýðý Ýngiliz Land Rover ve Range Rover ler; yine Ford un ürünü Lincoln Navigator ve versiyonlarý ile Japon Toyoto, Honda, Alman Mercedes cipleri büyük kentlerde ve turizm beldeleri nde boy göstermektedir. 30-150 bin euro arasýndaki fiyatlarla peynir ekmek gibi kapýþýlan cipler, öteki Türkiye ye meydan okumaktadýr. Cipler, iþbirlikçilerin birer savaþ aracýna dönüþmüþtür. Onlar birer savaþ aracýdýr. Bu savaþ araçlarýnýn üreticileri ise Amerikan emperyalizminin savaþ sanayisidir. II. Dünya Savaþý nýn, yani emperyalistlerin dünyayý kendi aralarýnda paylaþmak amacýyla girdikleri ikinci savaþýn muzaffer emperyalist ülkeleri olan Amerika ve Ýngiltere nin Jeep ve Land Rover leri bu savaþtan en kârlý çýkanlar olmuþtur. Yüzbinlerce Jeep ve Land Rover üretilmiþ ve satýlmýþtýr. Savaþ sonrasýnda unutulmaya baþlanan bu savaþ araçlarý, Kore savaþý ile bir kez daha popüler olmuþsa da, Vietnam savaþýyla birlikte yeniden sivil yaþam a dönmüþlerdir. Vietnam ýn ormanlarýnda Amerikan iþgalcilerinin fazlaca iþine yaramayan ciplerin sivil yaþam ý, ABD iç pazarý ile ABD nin diplomatik misyon larýnda sürmüþtür. I. Körfez Savaþý yla birlikte yeniden düzlüðe çýkan cipler, Irak iþgaliyle birlikte Hummer leþmiþtir. Artýk Hummer ler, Humvee ler her gün televizyonlarda boy gösterirken ciplere yeni pazarlar açýlmýþtýr. Özellikle sayýlarý otuzbinleri bulan paralý askerlerin (özel güvenlik þirketi elemanlarý) kullandýklarý Toyoto, Chrysler, Ford markasý ciplerle Irak ý özgürleþtirme ye baþlamalarý pazarý daha da büyütmüþtür. Askeri pazarýn aslan payýný ise, Amerikan askerlerinin kullandýðý Hummer lerinin üreticisi General Motors almýþtýr. Irak ta bu askeri araçlarýn sivil tüketicileri ise, özel güvenlik þirketleri paravanasý altýnda faaliyet yürüten siyah gözlüklü paralý askerlerdir. Bu paralý askerlerin en sivil uzantýlarý, bodyguard denilen kiþiye özel güvenlik saðlayan kiralýk silahlý korumalardýr. Gözü hep yüksekte olanlar ýn, özgürlüðün anlamýný bilenler in seçimi olan bu 4x4 cipler, askeri savaþtan sivil savaþa terfi
ederek, bay %5 Ertuðrul Özkök ün yaþam tarzý nýn (lifestyle) sürdürücülerinin ve özenenlerin tercihi olmuþtur. Bu 4x4 ciplerin sahibi sivil savaþçýlar da, paralý askerler gibi, özel eðitim sahibidirler. Bu eðitim, çoðu zaman ABD de geçirilen birkaç yýllýk pratiði kapsasa da, asýl olarak Doðan Holding in Doðan Kitap ve Boyner Holding Yayýnlarý tarafýndan yayýnlanan ideolojik eðitim kitaplarý yla gerçekleþtirilir. Bu ideolojik eðitimin boyutlarý ve kapsamýný anlayabilmek için Boyner Holding Yayýnlarý nýn yayýnladýðý kitaplara gözatmak yeterlidir. 4x4 ÝDEOLOJÝK EÐÝTÝM Bir zamanlarýn Yeni Demokrasi Hareketi baþkaný Cem Boyner in Boyner Holding Yayýnlarý nýn gözü hep yüksekte olanlar ý eðitmek için yayýnladýðý bazý kitaplar þunlardýr: Dünyadaki En Büyük Satýcý Tongue-Fu: Sözlü Dovüþ Sanatý Gelecek Zamanda Düþünmek Umut Bir Yöntem Olamaz Ölüm ve Ölmek Üzerine Ruhun Arayýþý Ye ya da Yem Ol Fazla Kültür Göz Çýkarmaz Akýllý Örgüt Güç Merkezli Yönetim Enformasyon Altyapýsý Ýþ Hayatý Bir Tiyatro Lexus ve Zeytin Aðacý, Küreselleþmenin Geleceði Hayatýný Kur, Hayatýný Yaþa Sýnýrsýz Düþünün, Hayatýnýz Deðiþsin Zor Ýnsanlarla Baþ Etme Yollarý Dehanýzý Keþfedin Bu kitaplardan Gelecek Zamanda Düþünmek þöyle tanýtýlmaktadýr: Ýletiþim çaðýnda hýzla globalleþen, çok kültürlü ve çok merkezli dünyada ayakta kalabilmenin sekiz ipucunu anlatan eser Jennifer James imzalý... Kitapta, hýzla deðiþen dünyaya uyum saðlamak için ayakta kalabilmenin sekiz anahtarý veriliyor. Yeni bir gözle bakmak, geleceði tanýmak, mit ve sembollerin gücünü kullanmak, yanýt verme sürecini hýzlandýrmak, geleceði bilmek için geçmiþi hatýrlamak, daha az düþünerek daha fazla anlamak, aklýn yeni biçimlerin-
#
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004
$
de ustalaþmak ve çeþitlilikten yararlanmak gibi taktikler sunan kitabýn anahtar cümlesi ise, yeni çaðýn liderlik becerileri ... Görüldüðü gibi, gözü hep yüksekte olanlarýn ideolojik eðitiminde en önemli öðe, hýzla deðiþen dünyaya uyum saðlamak ve ayakta kalmak olmaktadýr. Darwin in doðal ayýklama adýný verdiði güçlülerin ayakta kalabildiðine iliþkin doða yasasý ideolojik eðitimde öne çýkartýlmaktadýr. Böylece güçlülerin ayakta kalabildiði, büyük balýklarýn küçük balýklarý yuttuðu vahþi orman yasalarý karþýsýnda ne yapacaklarý öðretilmektedir. Bu, serbest pazar ekonomisi adýný verdikleri kapitalizm koþullarýnda yürütülen bir yaþama savaþý nýn ta kendisidir. 4x4 savaþ araçlarý sahiplerinin bu yaþama savaþý nda, Boyner Holding Yayýnlarý nýn kitaplarý, savaþýn boyutlarýný daha açýk gösterir. Sam Horn un Tongue Fu: Sözlü Dovüþ Sanatý kitabý 4x4 savaþ araçlarý sahiplerini gerçek savaþa biraz daha yakýnlaþtýrýr. Tongue Fu da haklýsýnýz demenin muazzam dönüþtürücü gücünü, sözel zorbalarla baþa çýkmanýn yöntemlerini, onurunuzu koruyarak münakaþalardan sýyrýlmanýn yollarýný, susmayý lehinize nasýl kullanabileceðinizi, duygularýnýzý nasýl kontrol edebileceðinizi kolaylýkla öðrenebileceðiniz ve uygulayabileceðiniz iletiþim tekniklerini bulacaksýnýz. Ve 4x4 savaþ araçlarýyla sürdürülen yaþamýn gerçek savaþla olan baðlantýsý Umut Bir Yöntem Olamaz adlý kitapla daha da netleþtirilir: Bütün dünyada büyük kuruluþlarýn deðiþimin meydan okumasýyla baþa çýkmaya çalýþtýðý bir dönemde, liderlik fikirleri açýsýndan beklenmedik bir kaynak gündeme gelmiþ bulunuyor:ABD Kara Kuvvetleri. Kitap, ABD Kara Kuvvetleri nin yýllarca uyguladýðý bürokratik yöntemleri terk ederek dönüþümü nasýl tamamladýðý anlatýlýyor. Kitap, bu dönüþüme liderlik eden Kuvvet Komutaný General Gordon R. Sullivan ve stratejik planlamacýlardan Albay Michael V. Harper tarafýndan kaleme alýnmýþ. 1.5 milyon iþgörene, 63 milyar dolarlýk bir bütçeyle ve dünya çapýnda çok çeþitli stratejik ittifaklara sahip global bir
güç olan ABD Kara Kuvvetleri, dünyanýn en büyük ve karmaþýk kuruluþlarýndan biridir.Bu dev kuruluþ Soðuk Savaþýn sona ermesinden bu yana bir çok firmaya oranla çok daha köklü ve baþarýlý bir dönüþüm geçirmiþ bulunuyor. Kendisini Enformasyon Çaðýna göre teçhiz etmiþ, çok geniþ bir görevler yelpazesine uyum saðlayacak þekilde yeniden düzenlenmiþ ve onlarca yýllýk bürokratik yöntemleri bir kenara býrakýp büyük çaplý bir küçülmeyi de baþarýyla tamamlamýþtýr. Yazarlar, örgütlerini yeni çaðýn ihtiyaçlarýna göre dönüþtürmek isteyenlere kendi eþsiz deneyimlerini sunmaktadýr. Böylesine bir tanýtým yazýsýyla sunulan kitap, Amerikan Kara Kuvvetleri nin öteki örgütler , yani þirketler gibi bir örgüt olduðunu söyleyerek ABD Kara Kuvvetleri deneyimleri nden þirketlerin nasýl yararlanabileceðini ortaya koyar. Kendi geleceðimizi yaratmak, yarýnýn belirsizliðinde baþarýlý olacak örgütler kurmakla mümkündür. Bu örgüt kurma süreci deðerlere dayanan, vizyon tarafýndan biçimlendirilen, bir strateji tarafýndan yönlendirilen, iyi düþünülmüþ, eyleme odaklanan ve yapýlandýrýlmýþ eðitim aracýlýðýyla olgunlaþmýþ bir süreçtir. Gözü hep yüksekte olanlar için yayýnlanan Umut Bir Yöntem Olamaz kitabý, Amerikan emperyalizminin Vietnam savaþý deneyimi ne özel bir önem verir. Vietnam savaþýndan çýkartýlmýþ dersler ýþýðýnda 4x4 savaþ aracý sahiplerine ekip kurma nýn önemli olduðu söylenerek, liderin en zor ve en zaman alýcý görevlerinden birisi de, ekip kurmak ve ekibi ayakta tutmaktýr denilir. Etkin lider, baðlaþýklar oluþturur ve ekipler kurar, liderliði örgüt çapýnda daðýtarak, duvarlarý, tabanlarý ve tavanlarý yok eder. Ekip oluþturmak, insanlarý güçlü bir sorumluluk duygusuyla donatýr. Elemanlarýn Ben yaptým yerine Ekip kazandý/kaybetti demelerini istenmelidir. Sözcüðün tam anlamýyla, askeri bir örgütlenmeye gidilmesinden söz edilmektedir. Öylesine bir askeri örgütlenmedir ki, hemen her düzeyde kolektif çalýþmayý esas almalýdýr. Üstelik globalleþen dünyada bireyin
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ
öneminin arttýðý nýn propagandasýnýn yapýldýðý, bireyciliðin el üstünde tutulduðu bir ortamda gözü hep yüksekte olanlar dan, bireyciliði bir yana býrakmalarý istenmektedir. Boyner Holding in yayýnladýðý bu kitap, askeri yönetim usulleri ile sivil yönetim usullerinin farklý olmadýðý konusunu iþlemektedir. Bunu da, Amerikan Kara Kuvvetleri nin Field Manuel 100-15 kodlu Ordu ve Kolordu Harekatý (Büyük Birlikler) Talimnamesi nde açýklanan orkestrasyon, aðýrlýk merkezi, liderlik konularý ile Field Manuel 101-5 kodlu Karargahta Teþkilat ve Çalýþma Usulleri Talimnamesi nde yer alan Komutan Durum Muhakemesi esaslarý temelinde açýklamaktadýr. Pentagon un Field Manuel adýný verdiði Sahra Talimatname leri, kontra-gerilla taktiklerinden iþkence yöntemlerine, dezinformasyon faaliyetlerinden propaganda ve istihbarat faaliyetlerine kadar her alaný kapsayan askeri talimatnameler, yani emirler dizisidir. Geçen aylarda sosyete fiþleniyor diyerek tüm medya nýn ayaða kalktýðý II. Zýrhlý Tugay Komutanlýðý nýn istihbarat çalýþmalarý çerçevesinde mülki idare amirliklerine gönderdiði bilgi formu da bu talimatnameler kapsamýnda yer almaktadýr. Ve þimdi bu askeri savaþ talimatnameleri globalleþen dünya da gözü hep yüksekte olanlar ýn savaþ talimatnameleri haline dönüþtürülmüþtür. Tüm medya olanaklarý kullanýlarak, çaðýmýzda bireyin önemli olduðu propagandasýnýn yapýldýðý, bireysel özgürlükler in baþlý baþýna bir reklam ve tüketim sloganý haline getirildiði, özgür kýz imajlarýnýn yaygýnlaþtýrýldýðý bir ortamda, kapitalist þirketlerin giderek merkezileþtirilmesi ve askeri bir yapýya kavuþturulmasý tam bir iki yüzlülük örneðidir. Ama bunda þaþýrtýcý hiçbir yan yoktur. Onlar, sömürücü bir sýnýf olarak, sömürülenlere karþý savaþ halindedirler. Doðal olarak böyle bir savaþý sürdürebilmek için, askeri bir savaþ örgütüne ihtiyaçlarý vardýr. Ve bunun için de bir eðitim kaynaðý hemen piyasaya sürülmüþtür: Akýllý Örgüt . Harvard Business School Yayýnlarý ndan Türkçe ye çevrilen ve Boyner Holding Yayýnlarý tarafýndan yayýnlanan Akýllý Örgüt kitabý, doðru zamanda doðru stratejik kararlar almayý saðlayan bir þirket kültürü yaratmak için, yetkilendirme, disiplinli karar alma, sistem düzeyinde düþünme gibi konularý iþlemektedir.
Görüldüðü gibi, globalizm propagandasý çerçevesinde her türden kolektivizasyonun kötülendiði, merkeziyetçiliðin çaðdýþý ilan edildiði, Marksizm-Leninizmin bireyin düþüncesine zincir vurduðu, kendi dýþýnda düþünceleri dýþladýðý iddialarýnýn ortalýkta dolaþtýrýldýðý ve buna baðlý olarak bireysel özgürlüklere ve örgüt içi demokrasiye daha fazla yer veren anti-leninist parti örgütlenmesine övgüler düzüldüðü bir ortamda, emperyalist tekeller ve onlarýn yerli iþbirlikçileri, çalýþanlarýnýn , kendi kültürleri dýþýnda bir kültüre sahip olamayacaðýný, kendi sistemleri çerçevesinde düþünmek zorunda olduklarýný ve kararlarýný bu sistemin disiplini içinde vermeleri gerektiðini söylemektedirler. Ve bütün bunlarý da Amerikan emperyalizminin Sahra Talimatnameleri ile somutlaþtýrarak, askeri disipline sahip þirket yapýlarý oluþturmaktadýrlar. Özcesi, þirketlerde bireyciliðe , bireyselliðe , bireysel düþünme alýþkanlýðýna , bir kez daha, son denilmektedir. Genelkurmay Baþkaný Hilmi Özkök, 23 Aðustos tarihinde Türk Silahlý Kuvvetleri Þeref Madalyasý ve Üstün Hizmet Madalyasý Tevcih Töreni nde yaptýðý konuþmada askeri yapýlanýþýnýn özünü þöyle tanýmlamýþtýr: Askerler, üniformalarý gibi felsefi görüþleri bakýmýndan da tek tip olmak zorundadýrlar . Gün, gözü hep yüksekte olanlar ýn tek tipleþme günüdür. Proletarya diktatörlüðü sözcüðünden korkuya kapýlanlarýn, politikleþmiþ askeri savaþý terörizm olarak niteleyenlerin, Leninist parti örgütlenmesini bireysel özgürlüðe ket vurmak olarak deðerlendirenlerin, emperyalist tekellerin ve onlarýn iþbirlikçilerinin bu otoriter ve totaliter yapýlanýþýný görmezlikten ve duymazlýktan geliþleri de, onlarýn kime hizmet ettiðini açýkça göstermektedir. Bugün herkes bilmek zorundadýr ki, 4x4 savaþ araçlarý sahipleri, ezilenlere, sömürülenlere, tüm emekçilere karþý yürüttükleri kin ve nefret dolu sýnýf savaþýnda Sovyetlerin daðýtýlmýþlýðýyla birlikte zafer kazandýklarý düþüncesiyle pervasýzlaþmýþlardýr. Bu pervasýzlýklarý 4x4 savaþ araçlarýyla sokaða yansýtýlmýþtýr. Bu bir meydan okumadýr. Bu meydan okuma karþýsýnda, bugün Irak ta olduðu gibi, yakýlan, havaya uçurulan bu 4x4 savaþ araçlarý, yarýn tüm dünyada ezilenlerin, sömürülenlerin, tüm emekçilerin zafer yürüyüþünde yanan birer meþale olacaklardýr.
%
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004
... Ve Genelkurmay Baþkaný Konuþtu!
Kararlarýn doðruluðu sonradan, olaylarýn geliþmesiyle belli olur.
&
Jandarma Genel Komutaný Orgeneral Þener Eruygur un emekli olmasý ve görevi Orgeneral Fevzi Türkeri ye devretmesi nedeniyle düzenlenen tören sonrasýnda düzenlenen kokteylde, Genelkurmay Baþkaný Org. Hilmi Özkök le yaptýðýmýz sohbetin konusu ise aðýrlýklý olarak Irak tý... Özkök, Irak taki geliþmeleri büyük bir dikkatle izlediklerini belirtirken, Vietnam a benzetiyor musunuz? sorusu üzerine þu yanýtý verdi: Halkýn kararlýlýðý, direniþ bakýmýndan Vietnam a benziyor. Coðrafi ve askeri koþullar bakýmýndan ise benzemiyor. Bir yere girerken çýkýþ stratejisi de yapýlýr. Ama her zaman uygulanamayabilir veya düþünüldüðü gibi uygulama olanaðý bulunmayabilir. ABD nin çýkýþ stratejisini bilmiyoruz. Bu koþullara göre deðiþebilir, tedrici de olabilir. Irak taki olaylara bakýnca Türkiye bugünkü konumundan memnun mu? Özkök, bu soruyu Bu koþullarda olabilecek en iyi durumdayýz. PKK konusunu ayýrarak söylüyorum, memnunuz. PKK konusu bizim için ayrý nitelik taþýyor diye yanýtlýyor. Bu kez Özkök e 1 Mart tezkeresi geçseydi, Türk askeri de orada olacaktý. O açýdan baktýðýnýzda durumu nasýl görüyorsunuz? diye soruyoruz. Yanýtý þu oluyor: Kararlarýn doðruluðu sonradan olaylarýn geliþmesiyle belli olur. Bugünkü duruma ve koþullara baktýðýmýzda memnunuz. Türkiye nin yetiþtirdiði çok iyi bürokratlar, diplomatlar var. Koþullarý iyi deðerlendirebiliyorlar. (Milliyet, 27 Aðustos 2004)
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ
... Genelkurmay Baþkaný Geçen Yýl da Konuþmuþtu!
Türk Silahlý Kuvvetleri nýn görüþü, hükümetle aynýdýr ve hükümetin Yüce Meclisimiz e sunduðu tezkerede yansýtýldýðý gibidir. Þu bir gerçektir ki, Türkiye savaþý tek baþýna önleme olanak ve yeteneðine sahip deðildir. Ama biz, hesabýmýzý savaþ çýkmayacak varsayýmýna dayayamayýz. Bu hususta seçeneðimiz maalesef iyi ile kötü arasýnda deðil, kötü ile daha kötü arasýndadýr. Ya tamamen dýþýnda kalacaðýz ya da savaþanlara yardýmcý olup sürece katýlacaðýz. Hiç katýlmamakla savaþýn ayný zararlarýný göreceðiz. Fakat zararýmýzýn telafi edilmesi ve savaþ sonrasýnda söz sahibi olmamýz asla mümkün olmayacaktýr. Þayet savaþanlara yardýmcý olursak zararýmýzýn bir kýsmý telafi edilebilecek. Kuzeyden cephe açýlacaðý için savaþ kýsa sürecek, acýlar azalacak, beklenmedik geliþmeler olmayacak ve daha az insan ölecekti diye düþündük. Bir tek kurþun atmadan görevimizi tamamlayarak dönecektik. Beklenmeyen geliþmelere müdahale zorunda kalýrsak savaþanlar karþý çýkmayacaklardý. Bütün bunlar ve diðer hususlar bir belgeye baðlandý, nispeten garantiye alýndý. Ekonomik yardým, yapacaðýmýz iþbirliðinin bir bedeli olarak deðil, savaþanlarýn bize verecekleri zararýn hiç olmazsa bir kýsmýnýn telafisi için istendi. Yoksa oraya yapacaðýmýz yardýmlarýn bedelinin peþinde olunmadý. Meclis ulusun temsilcisidir. Egemenlik, kayýtsýz þartsýz ulusundur. Bu karara sadece saygý duyuyoruz. Bütün dileðim, savaþtan kaçýnmak için seçtiðimiz hareket tarzýnýn bizi, savaþanlarý da karþýmýza alarak bazý hareketler yapmak zorunda býrakmamasýdýr. (Genelkurmay Baþkaný Hilmi Özkök ün 5 Mart 2003 tarihli konuþmasý)
Sýfatý Genelkurmay Baþkaný olan bir kiþi Amerikan emperyalizminin Irak saldýrýsý öncesinde çok açýk biçimde þöyle diyordu: Hiç katýlmamakla savaþýn ayný zararlarýný göreceðiz. Fakat zararýmýzýn telafi edilmesi ve savaþ sonrasýnda söz sahibi olmamýz asla mümkün olmayacaktýr. Þayet savaþanlara yardýmcý olursak zararýmýzýn bir kýsmý telafi edilebilecek. Kuzeyden cephe açýlacaðý için savaþ kýsa sürecek, acýlar azalacak,
beklenmedik geliþmeler olmayacak ve daha az insan ölecekti diye düþündük. Bir tek kurþun atmadan görevimizi tamamlayarak dönecektik. Bir tek kurþun atmadan savaþtan çýkýlacaðýný söyleyebilen bir genelkurmay baþkaný, savaþýn savaþ deðil, bir harp oyunu olduðunu sanacak kadar savaþ gerçeklerinin dýþýnda yaþayabilmektedir. Ve ayný genelkurmay baþkaný, bir yýl sonra, Irak iþgalinin Vietnam a benzediðini söyleyerek, bir
'
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004
yýl önce söylediklerini kolayca unutturabilmektedir. Geliþen olaylarý anýmsatmak bile gereksizdir. Mart 2003 de Amerikan askerlerinin Türkiye ye yerleþtirilmesi ve Kuzey Irak tan cephe açýlmasý konusunda kararlý bir tutum sergileyen Genelkurmay Baþkaný Hilmi Özkök e raðmen, TBMM tezkere yi kabul etmemiþtir. Böylece bir yanda Genelkurmay ýn Amerikan emperyalizmiyle birlikte Irak ýn iþgaline katýlmasý yönünde düþünce, öneri ve kararý bulunurken, diðer yanda TBMM nin savaþa girmeme kararý ortaya çýkmýþtýr. Bugün Genelkurmay Baþkaný, bu iki karar karþýsýnda, kararlarýn doðruluðu sonradan olaylarýn geliþmesiyle belli olur diyerek, kendi kararlarýnýn yanlýþlýðýný açýkça ilan etmektedir. Evet, Genelkurmay Baþkaný sýfatýný taþýyan bir kiþi, bugün Irak ta olmadýðýmýz için memnunuz diyerek geçen yýl tezkere de ifade edilen kendi görüþlerinin yanlýþlýðýný ilan ederken, hiçbir þey olmamýþ gibi davranmaktadýr. Oysa ortada iki farklý ve karþýt görüþ ve buna baðlý iki farklý karar söz konusudur. Birinci görüþ ve karar, Amerikan emperyalizminin Irak saldýrýsýna katýlmak, savaþanlara yardýmcý olmak ve tek kurþun atmadan avantajlar elde etmeyi amaçlayan hükümet tezkeresi nde ifadesini bulan Genelkurmay görüþ ve kararýdýr. Ýkinci görüþ ve karar ise, Genelkurmay ýn görüþ ve kararýna karþýt olarak, TBMM nin Amerikan emperyalizminin Irak saldýrýsýndan uzak durmak, savaþanlara yardýmcý olmamak þeklinde özetlenebilecek tezkere yi onaylamama kararýdýr. Ancak olaylar bu iki zýt görüþ ve kararla da bitmemiþtir. TBMM nin, Irak savaþýna katýlmayý karar haline getirilmesini içeren hükümet tezkeresi ni kabul etmemesine raðmen, 5 Mart günü ayný Genelkurmay Baþkaný nýn açýklamasýyla Amerikan askerlerinin Kuzey Irak a sevkiyatý fiilen baþlatýlmýþ ve savaþýn baþlangýcýna kadar sürmüþtür. Þimdi þu sorular yanýtlanmalýdýr: Eðer Genelkurmay Baþkaný Hilmi Özkök ün bugün söylediði gibi, bir kararýn doðruluðu sonradan , olaylarýn geliþmesiyle belli oluyorsa, savaþ ve muharebe kararlarý neye göre, hangi ölçülerle alýnmaktadýr? Genelkurmay ýn yýllarca deðiþik düzeylerde ve deðiþik olasýlýklara göre hazýrladýðý
savaþ planlarý nýn doðruluðu sonradan belli olacaksa, bunca hazýrlýk ve çabaya neden gerek duyulmaktadýr? Bir genelkurmay ya da savaþ alanýnda görevli bir komutan aldýðý kararýn doðru ya da yanlýþlýðýný sonradan görecekse, aldýðý kararý neye dayandýracak ve nasýl açýklayacaktýr? Bir baþka komutanýn, ayný zaman diliminde ve ayný savaþ alanýnda farklý bir karar önerisi hangi gerekçe ile reddedilebilecektir? Ve alýnan kararýn yanlýþlýðý sonradan belli olduðunda, kararý alan komutanýn sorumluluðu ne olacaktýr? Burada þirketlerden, holdinglerden ve onlarýn aldýðý yatýrým ve atama kararlarýndan deðil, savaþtan, insanlarýn yaþamlarý ve ölümleri üzerine alýnan kararlardan söz edilmektedir. Eðer savaþ bir cinayet ise, bu cinayeti iþleyenlerin sorumluluðundan söz edilmektedir. Hiçbir subay ya da genelkurmay baþkaný, ben karar alýrým, doðruluðu sonradan belli olur diyerek ortaya çýkamaz. Her karar gibi, savaþ kararlarýnýn da bir gerekçesi vardýr. Bu gerekçeler belirli somut olgulara dayanan mantýk ürünleridir. Dolayýsýyla alýnan bir savaþ kararý, somut olgulara (istihbarat, keþif vb. bilgilere dayanan) ve bu olgularýn deðerlendirilmesine (bakýþ açýsýna ya da yeni Genelkurmay söylemi ile felsefeye ) baðlý olarak alýnýr. Alýnan karar, pratikte, uygulamada, yani savaþ alanýnda doðru olmadýðý, isabetsiz karar olduðu, yani yanlýþ karar olduðu ortaya çýktýðýnda, kararýn kapsamýna baðlý olarak verilmiþ kayýplar (insan hayatlarý, askeri malzeme ve toprak) söz konusudur. Bu kayýplarýn sorumlularý da, doðal ve kaçýnýlmaz olarak, aldýklarý karardan dolayý sorumlu tutulacaklardýr. Savaþta bu sorumluluk, sorumlu olanlarýn kurþuna dizilmesine kadar uzanan bir dizi cezayý öngörür. Savaþ kararlarýnýn, kararý veren komutanlarýn kurþuna dizilmesine neden olabilecek kadar önemli olmasýna yol açan gerçeði ise insan yaþamlarýnýn yitirilmesidir. Hiç kimse insanlarýn yaþamlarý üzerine doðruluðu sonradan belli olur diyerek sorumsuzca kararlar alabilme hakkýna ve yetkisine sahip deðildir. Bunlar öylesine açýk gerçeklerdir ki, örneðin ünlü Sarýkamýþ saldýrýsý kararý veren Enver Paþa, onbinlerce mehmetçik in donarak ölmesine neden olduðu için, hem tarih tarafýndan, hem de askeri açýdan lanetlenmiþtir . Ayný þeyler Osmanlý Ýmparator-
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ
luðu nun I. Dünya Savaþýna (emperyalistler arasý paylaþým savaþý) girme kararý için de geçerlidir. Ama Genelkurmay Baþkaný sýfatýný taþýyan Hilmi Özkök ün felsefesi ne göre, Enver Paþa nýn bu kararlar karþýsýnda hiçbir sorumluluðu olmamasý gerekmektedir. Çünkü kararlarýn doðruluðu sonradan, olaylarýn geliþmesiyle belli olur ! Dolayýsýyla Enver Paþa da aldýðý kararlarýn doðruluðunu önceden bilebilecek durumda deðildir, sorumlu tutulamaz! Böylece Hilmi Özkök ün sorumsuz komutanlýðý altýnda bir savaþ mekanizmasý sözkonusudur. Bu öylesine bir mekanizma haline dönüþmüþtür ki, üniformalarý gibi felsefi görüþleri bakýmýndan da tek tip olan bu silahlý mekanizma içinde alýnan kararlarýn hiçbir sorumluluðu ve sorumlusu mevcut deðildir. Ýnsan yaþamlarý ve ülkenin geleceði üzerine böylesine sorumsuzca karar alabilmeyi bir meziyet, bir felsefe ve mantýk haline dönüþtüren ordularýn nasýl bir tehlike oluþturabileceðini tarih sayýsýz örneklerle ortaya koymuþtur. Kendi söylemleri ile ifade edersek, TSK nin iç ve dýþ tehdit algýlamalarý na dayandýrýlan askeri ve politik kararlarýnýn doðru ve yanlýþlýðý sonradan anlaþýlacaðý için, ciddiye alýnabilecek hiçbir deðere sahip deðildir. Kendi aldýklarý kararlarýn sorumluluðunu taþýmayanlarýn ciddiyetinden de söz edilemez. Bu nedenle, Genelkurmay Baþkaný sýfatýný taþýyan Hilmi Özkök ün açýklamalarý ve görüþleri herhangi bir ciddiyete sahip deðildir. Onun tek gücü emir-komuta zincirine kölece baðlý askeri hiyerarþik düzendir. Bu hiyerarþinin en tepesinde bulunanlar her türlü sorumluluktan vareste tutulmuþlardýr. Onlar emir verir, astlar uygular. Sonradan , olaylarýn geliþmesiyle emirlerin yanlýþlýðý ortaya çýktýðýnda ise, sorumlu olanlar, uygulayýcýlar yani astlardýr. Týpký sosyete fiþlemesi olayýnda olduðu gibi. Anýmsanacaðý gibi, medya nýn taktýðý isimle sosyetik fiþleme , Ýstanbul/Maltepe II. Zýrhlý Tugay Komutanlýðý nýn istihbarat çalýþmalarý çerçevesinde mülki idare amirliklerine gönderdiði bilgi formu nda kendini ulusal deðerlerin dýþýnda ve üstünde gören AB ve ABD yanlýsý kiþi ve gruplar ve yüksek sosyete hakkýnda bilgi toplanmasý olayýdýr. Olayýn medya ya yansýtýlmasýyla birlikte baþlayan eleþtiriler karþýsýnda Genelkurmay Baþkanlýðý ndan yapýlan açýklama-
da gereðinin yapýlacaðý söylenmiþtir. Aðustos YAÞ toplantýsýnda II. Zýrhlý Tugay Komutaný Tuðgeneral Mehmet Kaya Varol emekliye sevkedilerek gereði yapýlmýþ týr! Bu olayda kararlarýn yanlýþlýðý sonradan, olaylarýn geliþmesiyle belli olunca , kararýn sorumlusu cezalandýrýlmýþtýr. Ama ülkenin savaþa girmesi gibi önemli bir karar söz konusu olduðunda ayný cezalandýrma söz konusu olmamaktadýr. Bütün bunlar Genelkurmay a egemen olan tek felsefe nin pragmatizm olduðunu açýkça göstermektedir. Bu gerçeði ayný Genelkurmay Baþkaný þöyle itiraf etmektedir: TSK, tarihi boyunca vazgeçilmez deðerleri olan dürüst, pragmatik, çaðdaþ ve tutarlý çizgisini sürekli olarak muhafaza ederken, deðiþiklik ve yeniliklerin talep ettiði reformlarý atýlgan bir þekilde kendi içinde yapagelmiþtir. (Hilmi Özkök ün 23 Aðustos 2004 tarihli konuþmasý) Bu pragmatik yönetim altýnda bulunan ordu tümüyle çýkara baðlanmýþtýr. Bu çýkarcý yönetim altýndaki ordu ise, insan yaþamlarýnýn en iyi ihraç ürünü haline getirilmesinin diðer bir adýdýr. Genelkurmay Baþkaný nýn sorumluluðu (gerçek anlamda sorumsuzluðu) bir holding sahibinin sorumluluðu ile özdeþleþtirilmiþtir. Ancak tek farkla ki, yanlýþ yatýrým kararý alan bir holding patronu sermayesini kaybederken, yanlýþ karar alan genelkurmay baþkaný yerini ve rütbesini korumayý sürdürmektedir. Bu da tarihi boyunca vazgeçilmez deðerleri olan darbeci, iþkenceci Türk Silahlý Kuvvetleri nin genelkurmayýnýn insan hayatlarýna sermaye kadar bile deðer vermediðinin açýk göstergesidir.
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004
Gümüþlük te Piyano Festivali: Müzik Dine Alet Edilirken
Yukarda resmi görülen þamdan ýn adý zeytin yaðý ile yanan menora dýr. Yahudi dininin kutsal simgelerinden en önemlisidir. Hýristiyanlarýn noelinin bir benzeri olan Hanukka bayramý menora ya iliþkin bir efsaneyle ilgilidir. Teokratik (dini esaslara dayalý) bir devlet olan Ýsrail devletinin kurulmasýyla birlikte menora da devletleþmiþ ve Sion da baþ köþeyi almýþtýr. Siyonistlerin kendi deyiþleriyle, Yeruþalayim baþkenti olarak sonsuza kadar yaþayacak devleti nin simgesi olarak menora bugün Ýsrail in merkezinde yer almaktadýr. Böylesine dini ve siyonizmin megan David i (Davud Yýldýzý, Ýsrail in bayraðýndaki yýldýz) yanýnda en büyük simgesi olan menora Amerikan yahudi aydýnlarýnýn entelektüel mekanlarý nýn ayrýlmaz bir aksesuarýdýr. Bu nedenle, Amerikan lifestyle hayraný iþbirlikçi aydýnlar için de menora iç mekan dekorasyonunun ayrýlmaz bir parçasý olmuþtur. Bay %5 Ertuðrul Özkök ün reklamcýlýðýný yaptýðý, Cem Boyner in sahibi olduðu holdingin yayýnladýðý Lexus ve Zeytin Aðacý da, bu siyonizmin simgesi olan zeytin yaðý ile yakýlan menora kadar entelektüel yaþamlarýn parçasý olmuþtur. Uluslararasý yahudi cemaatleri tarafýndan desteklenen ( globalist
dilde ifade edersek, sponsorluðu yapýlan) her türlü faaliyette, Lexus la simgelenen lüks ve pahalý otomobiller, zeytin aðacý ve menora hep birlikte yer alýrlar. Her türden azýnlýk cemaati toplantýlarýnda, kültürel etkinlik adý verilen dini ayinlerinde bu simgeleri görmek olaðan hale gelmiþtir. Özellikle 12 Eylül askeri darbesiyle ithalatýn liberalize edilmesiyle bu olgu daha da belirginleþmiþtir. Bilindiði gibi, 12 Eylül askeri darbesi sonrasýnda ithalatýn liberalize edilmesi, yani her türden emperyalist mallarýn ülkeye giriþinin serbest býrakýlmasýyla birlikte, ithal mallarý ticaretinde patlama olmuþtur. Ýthal mallarý ticareti, artan oranda birkaç dil bilen, tahsilli eleman ihtiyacý ortaya çýkarmýþtýr. Bu eleman ihtiyacý, yabancý dilde eðitim yapan okullarýn birbiri ardýna açýlmasýna yol açarken, diðer yandan hazýr insan kaynaklarý nýn devreye sokulmasýný getirmiþtir. Hazýr insan kaynaklarý ise, azýnlýklarýn özel yabancý okullarda eðitim görmüþ çocuklarý olmuþtur. Geliþen ve büyüyen ithal mallarý ticareti, bu azýnlýk çocuklarý nýn istihdamýný artýrýrken, ayný zamanda azýnlýk kültürü nün yeniden keþfedilmesini saðlamýþtýr. Geleneksel olarak ticaret ve bankacýlýk alanlarýnda çalýþan, birkaç yabancý dil bilen, tahsilli
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ
rum ve yahudi azýnlýklarýn iþ dünyasýnda etkin hale geliþleri küçükburjuva aydýnlarýnýn azýnlýk kültürü ne olan sevgi ve ilgilerini artýrmýþtýr. Ýlkin Ýstanbul Festivali ve Sinema Günleri kapsamýnda kendini dýþavuran bu azýnlýk kültürü sevgi ve ilgisi , giderek entel cafélerden barlara kadar geniþlemiþtir. Tarihsel olarak tüccar bir topluluk olan yahudiler ile Osmanlý Ýmparatorluðu döneminden beri Ýstanbul daki uluslararasý ticari ve mali iliþkilerde etkin olan rumlar, bu geliþmenin ekonomik, toplumsal ve siyasal meyvalarýný toplamaya baþlamýþlardýr. Ekonominin ithalata baðýmlý yapýsý ve küçük-burjuvazinin ithal tüketim mallarýna olan tutkusuyla patlama yapan ithal mallarý ticaretinin ekonomide birincil önem kazanmasýyla kariyer sahibi olan bu azýnlýklar, vazgeçilemez olduklarýný gördükleri oranda, kendi özel çýkarlarýný gerçekleþtirmeye yönelmiþlerdir. Sezen Aksu nun Ege þarkýlarýyla, magandalarýn tabak kýrma mekanlarý olan tavernalarla, Aya Ýrini vb. ortodoks kiliselerinde düzenlenen festivallerle ithal mallarý sektöründe çalýþan rumlarýn etkinliklerine zaman içinde yahudi lobisi de eklenmiþtir. Ancak yahudi azýnlýk, siyonizme karþý olan toplumsal tepkiyi gözönüne alarak, bu etkinliklerde gölgede kalmaya çalýþmýþtýr. Asýl olarak kültürel yaþam da finansatör ya da organizatör olarak rol alan yahudi lobisi , ortodoks kiliselerinde düzenlenen festivallerde ve resitallerde kendilerine karþý olan tepkiyi pasifize edecek yol ve yöntemler geliþtirmiþlerdir. Ýsrail e Manavgat suyu satýþý ve güney sahillerine gelen Ýsrailli turistler yahudi cemaatinin faaliyetlerini turizm beldelerine kaydýrmalarýna yol açmýþtýr. Turizm beldeleri nin en büyük özelliði ise, buralarda olan bitenlere medya da fazlaca yer verilmemesidir. Bir baþka ifadeyle, güney sahillerindeki eðlence ve dinlence sektörünün iþleri kamuoyundan gizlenmektedir. Medya nýn ileri gelenleri nden solcu aydýn ve sanatçýlara, emekli generallerden politikacýlara kadar herkesin dinlence yerlerinde rahatsýz edilmemesi gerektiði konusundaki medyatik konsensus , bu gizliliðin saðlanmasýna uygun bir ortam yaratmýþtýr. Son dönemde 12 Eylül aydýnlarý nýn in-
zivaya çekildiði ve bu inziva günlerinde üniversite gençlerini eðittiði Gümüþlük beldesi bu gizli yaþam alanlarýnýn yeni gözdesi haline gelmiþtir. Latife Tekin in Gümüþlük Edebiyat Akademisi bu yönde atýlmýþ ilk büyük adým olmuþtur. Sponsor luðunu Garanti Bankasý, Profilo, Koç Holding, Koleksiyon Mobilya, Öztüre Holding, Çanakkale Seramik, Simko-Siemens, Göktepe Plastik, Uður Dondurucularý nýn yaptýðý bu akademi yle birlikte Gümüþlük ün makus kaderi yenilmiþtir! Artýk yeni adýmlar atýlmasýnýn önünde fazlaca engel bulunmamaktadýr! 23 Aðustos 2004 günü basýnda yer alan þu haber bu yeni adýmýn ne olduðunu göstermektedir: Eklisia nýn büyülü ortamýnda organize edilen ve dünya çapýnda öneme sahip sanatçýlarýn konserler verdiði Gümüþlük Piyano Festivali nde Hüseyin Sermet ve Hande Dalkýlýç tan sonra dün akþam da Devlet Sanatçýmýz Ýdil Biret Bodrumlu sanatseverle buluþtu. Katýlýmýn çok yüksek olduðu ve bir saat onbeþ dakika süren konser, bilim, sanat ve siyaset dünyasýndan bir çok ünlü ismi de bir araya getirdi. Konseri izleyenler arasýnda Baþbakan eski yardýmcýsý, Erdal Ýnönü ve eþi Sevinç Ýnönü, Genel Kurmay eski Baþkaný Hüseyin Kývrýkoðlu, CHP li Muðla Milletvekilleri, Ali Arslan, Fahrettin Üstün ve Avrupa Parlamentosu üyesi Gülsün Bilgehan da bulunuyordu. Böylece Eklisia nýn büyülü ortamýnda , Erdal Ýnönü ve eski Genelkurmay Baþkaný
!
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004
Hüseyin Kývrýkoðlu nun içlerinde yer aldýðý seçkin davetliler Ýdil Biret konseri izlerken, piyanonun arkasýnda menora tüm haþmetiyle ortaya çýkmýþtýr.* Burada küçük bir ayrýntýya da deðinmek gerekmektedir: büyülü ortamýndan söz edilen Eklisia, eski bir kilisedir. Fotoðrafta da görüldüðü gibi, konser verilmeye fazla elveriþli olmayan alçak tavanlý bir yapýdýr. Ama amaç, gözlerden uzak seçkin davetlilere hýristiyan ve yahudi sentezi bir mekan saðlamak olduðundan bunun hiç bir önemi olmamýþtýr. Ýþin diðer yaný ise, bu piyano festivalinin sponsorluðunu Gümüþlük Belediyesi, Bilkent Üniversitesi, Ýngiliz Kültür Bakanlýðý, Kavaklýdere Þaraplarý, Arion Resort Bodrum, Türk Hava Yollarý ve Gümüþlük Jandarma Komutanlýðý nýn yapmýþ olmasýdýr. Gümüþlük Jandarma Komutanlýðý nýn sponsorluðu basýnda þöyle yer almýþtýr: Yaz aylarý boyunca deðiþik ilçelerde ve beldelerde temizlik yapan Muðla Ýl Jandarma Alay Komutanlýðý Çevre Koruma Timi, Bodrum Gümüþlük te çevre temizliði gerçekleþtirdi. Temizlik çalýþmalarýna Gümüþlük Jandarma Karakolu ekipleri, Jandarma Asayiþ Bot Timi, vatandaþlar ve Çevre Koruma Timi personeli katýldý. Böylece Türk-Ýslam sentezi, Türk-ÝslamYahudi ve Hýristiyan sentezine dönüþürken, Türk Silahlý Kuvvetleri, bu sentezin sponsor korumasý ve temizlikçisi olarak ortaya çýkmýþtýr. Dün, Genelkurmay Baþkaný iken en kemalist , en laik , en vatansever genelkurmay baþkaný ilan edilen Hüseyin Kývrýkoðlu, bugün ayný kemalist ve laik kiþiliðiyle þarapçýlarla, yahudi turizmcilerle birlikte her yönüyle dinsel bir festival de boy gösterebilmektedir. Mehmetçik e düþen görev ise, bu dini müzik festivalinin artýklarýný toplamak olmaktadýr. Önce klasik müzik mekanlarý kiliselere taþýnarak (Aya Ýrini bunlarýn en ünlüsüdür) dinselleþtirilirken, þimdi dinselleþtirilmiþ mekanlarda müzik dinselleþtirilmektedir. Bu olayda yahudilerin ya da hýristiyanlarýn ne yaptýklarý ya da ne yapmak istedikle-
"
* Burada kullanýlan menora basit bir aksesuar deðil, yahudi þeriatýna uygun ölçülerdedir. Yahudiler için menora nýn boyunun, ortalama bir insan boyu veya biraz daha uzun olmasý dinsel bir gerekliliktir.
ri fazlaca önemli deðildir. Ýster Ariel Þaron un Filistinlilere yönelik katliamlarýnýn yaratmýþ olduðu kötü imajý düzeltmek amacý güdülmüþ olsun, ister Ýstanbul da yahudi cemaatine yönelik saldýrýlara karþý bir dayanýþma sergilemek amacý güdülmüþ olsun, hýristiyan kilisesinde yahudi simgesi altýnda piyano festivali izleyenler kendilerini türk ve müslüman olarak tanýmlayan seçkin ve laik insanlardýr. Bu seçkin insanlar, müziðin dinselleþtirilmesinden hiç bir rahatsýzlýk duymamaktadýrlar. Bu nedenle, dinselleþtirilmiþ müzik ya da kültür festivalleriyle dinsel ve dinsel-politik propaganda yapýlmasý da onlarý ilgilendirmemektedir. Ulus, ulusal devlet, ulusal ekonomi vb. her türlü ulusa ait kavramlarýn ve deðerlerin iþlevsizleþtirildiði ve ülkenin üzerinde bir yük olarak gösterildiði bir dönemde, dine ve dinsel deðerlere olan bu teveccüh þaþýrtýcý deðildir. Ýþbirlikçi tekelci burjuvazinin kozmopolitizmi ile beslenen ve ithalatýn liberalleþtirilmesiyle tüm sömürücü sýnýflarýn ortak bir perspektifi haline gelen globalleþen dünya söylemi, ülkenin ve devletin varlýðýnýn temelini oluþturduðu iddia edilen ulusal birliði bozmuþ ve daðýtmýþtýr. Ulusal birliðini kaybeden devlet, giderek kendi varoluþunu dinde, yani müslümanlýkta bulmaya yöneltilmiþtir. Artýk ulusalcýlýk deðil, ümmetçilik dönemi baþlamýþtýr. Ümmetçiler için de, toprak birliði önemli deðildir. Ýþte bu ümmetçilik arayýþý içine girmiþ bir ülkede, her türden dinsel ya da etnik azýnlýk için bir toprak edinme olanaðý ortaya çýkmýþtýr. Özellikle rum ve yahudi azýnlýklarýn Anadolu da toprak edinme çabalarý bu ortamdan beslenmektedir. Onlar, ulusal birliðin parçalayýcýlarý deðildir. Onlar, yüzyýllardýr bu topraklarda yaþayan azýnlýklar olarak, ulusal birliðin daðýlmasýnýn yarattýðý Anadolu topraklarýnýn yeniden paylaþýmýnýn gündemde olduðu sanýsýyla, kendilerine düþen payý almak istemektedirler. Kendilerini muhafazakar demokrat ya da ýlýmlý islamcý olarak sunan AKP ve destekçilerinin ümmetçiliði açýsýndan, Bodrum un, Diyarbakýr ýn ya da Atina nýn toprak olarak kime ait olduðunun önemi yoktur. Onlar, feodal üretim iliþkilerinin kalýntýlarýnýn kapitalizm koþullarýnda ve kapitalizmin çatlaklarý arasýnda varlýklarýný sürdüren kesimlerini temsil ettikleri için, ulusal pazarýn ne anlama geldiðinden bile habersizdirler. Onlarýn tüm ticari ve ekonomik deneyimi, isla-
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ
mi þirketlerin ürettiði mal ve hizmetlerin müslümanlar tarafýndan mutlaka alýnacaðýndan ibarettir. Bir baþka deyiþle, onlarýn tüm ticari dehalarý, müslümanlarýn helal et ten baþkasýný tüketmeyeceði ile sýnýrlýdýr. Bu nedenle, Heybeliada ruhban okulu açýlmasý karþýlýðýnda Atina da cami açýlmasýndan anladýklarý tek þey, Atina da helal et satma olanaðýna kavuþmaktýr. Herkesin aðzýndan allah sözcüðünün düþmediði, televolecilerin, popstarlarýn allahýma bin þükür le kalkýp allahýma bin þükürle yattýklarý bir ülkede, ulusal pazardan, ulusal kültürden, ulusal ekonomiden ve en nihayet ulusal devletten söz etmek ise gülünç olmaktadýr. Genelkurmay Baþkanýnýn bile açýkça ordunun pragmatistliðini ilan ettiði böyle bir ülkede, rum ve yahudi azýnlýðýn ülkeyi parçalamak için komplo düzenledikleri ni iddia etmek ise, saçmalýktan baþka birþey deðildir. Böyle bir ortamda ve böyle bir ülkede, kozmopolit küçük-burjuva aydýnlarýndan iþbirlikçi burjuvazisine, emperyalist tekellerin yerli acentalarýndan re-export tüccarlarýna kadar herkesin AB pasaportunu cebine koyarak ülkeyi terk etmeye ve dolar karþýlýðý satmaya hazýr olduðu bir ülkede, sessiz çoðunluk denilerek sürüye sayýlan halk ise olaylarý sadece izlemekle yetinmektedir. Sanki mütareke aydýnlarýnýn ve yorgun savaþçýlarýn döneminde, estaðfurullah beyim, senin Türk dediðin Haymana da yaþar diyen Osmanlý köylüsü gibi olaylara kayýtsýz kalmaktadýr. Sevr hortlatýlýyor , yeni Sevr dayatýlýyor diye feryat-figan edenler ise, bu halkýn hiçbir zaman Sevr i yaþamadýðýný, Sevr in ne olduðundan ve ne anlama geldiðinden habersiz olduðunu unutmuþ görünmektedirler. Feodal ideolojilerle körletilmiþ, bilinçlenmesi ve aydýnlanmasý engellenilmiþ milletin efendisi köylüler için vatan , yurt ya da ülke denilen þey, birkaç dönüm tarlasý ile bir göz evinden ibarettir. Anadolu insaný için artýk gavur , müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkan gayri-müslimler deðil, kendilerine para getiren turist lerdir. Onlar Ýzmir in levantenlerini, Galata bankerlerini, Duyun-u Umumiye yi bilmedikleri gibi, Osmanlý dan beri kerim devlet ten, ceberutluktan, baskýdan ve jandarma dayaðýndan baþka birþey görmemiþlerdir. Onlar için devlet , çarýk yerine ayakkabý giydiren, gecekondularýna tapu veren, ürünlerine yük-
sek taban fiyatý veren politikacýlardan ibarettir. Ve bu politikacýlar da geliþmelerin iyi olduðunu söyledikleri sürece, kendilerini ilgilendiren bir sorun görmemektedirler. Müziðin, kültürün, sanatýn dine, dinin siyasete ve siyasetin ülkenin toprak olarak paylaþýmýna alet edildiði bir ulus için, AB referandumu ile kendi kendini fesh etmek tek seçenek ve tek alýn yazýsý olmaktadýr. Ancak tarihin diyalektiði her etkinin bir tepkiye yol açtýðýný, geliþmenin zýtlarýn mücadelesinin ürünü olduðunu gösterir. Dolayýsýyla her alýn yazýsý kendi zýddýný, karþýtýný içinde barýndýrýr. Ulusallýðýn karþýtý olarak sunulan globalizm kendi karþýtýný yerellikte yaratýrken, ulusal birliðin daðýtýlmasý da kendi karþýtýný yerel güçler de bulur. Bu yerel güçler ise, Anadolu esnafý, tüccarý, orta ve zengin köylüleridir. Eski mahalli mütegalibe nin torunlarý, bugün globalist komprador burjuvazinin hasmý haline gelmektedir. Bu görüngüler tarihin tekerrür etmesinin görüngüleri deðildir. Ýbret alýnsa da alýnmasa da, tarih, asla tekerrür etmez. Görüntüdeki benzerlikler sadece tarihin sarmal hareketinin izdüþümünün bir yansýsýdýr. Ýnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama kendi keyiflerine göre, kendi seçtikleri koþullar içinde yapmazlar, doðrudan veri olan ve geçmiþten kalan koþullar içinde yaparlar. Bütün ölmüþ kuþaklarýn geleneði, büyük bir aðýrlýkla, yaþayanlarýn beyinleri üzerine çöker. Ve, onlar kendilerini ve þeyleri, bir baþka biçime dönüþtürmekle, tamamýyla yepyeni bir þey yaratmakla uðraþýr göründüklerinde bile, özellikle bu devrimci bunalým çaðlarýnda, korku ile geçmiþteki ruhlarý kafalarýnda canlandýrýrlar, tarihin yeni sahnesinde o saygýdeðer eðreti kýlýkla ve baþkasýndan alýnma aðýzla ortaya çýkmak üzere, onlarýn adlarýný, sloganlarýný, kýlýklarýný alýrlar. * Müzikten dine, dinden siyasete, siyasetten devletin sivil-asker bürokrasisine, kentlerdeki sýnýfsal ayrýþmadan kýrsal alanlardaki mülksüzleþmeye kadar uzanan geliþmelerin ortaya çýkardýðý sanýlan tüm dinsel, siyasal * K. Marks, Louis Bonaparte ýn 18 Brumaire i, Seçme Yapýtlar, Cilt: I, s. 477.
#
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004
ve etnik güçleri, tarihin yeni sahnesinde o saygýdeðer eðreti kýlýkla ve baþkasýndan alýnma aðýzla ortaya çýkmýþ olan güçlerdir. Ne köylüler feodal ve yarý-feodal dönemin köylüleridir, ne iþbirlikçi burjuvalar komprador burjuvalardýr, ne de Anadolu esnaf ve tüccarý eski mahalli mütegallibe dir. Toplumsal süreç feodal ya da yarý-feodal bir süreç deðil, yukardan aþaðýya, yeni-sömürgecilik yöntemleriyle geliþtirilmiþ kapitalist bir süreçtir. Bu nedenle, tarihin bu döneminde sahne gerisinde, sanayi ve tarým iþçileri, yoksul köylüler ve mülksüzleþtirilen kent ve kýr küçük-burjuvazisi yer alýr. Varoluþunun hiç bir döneminde milli (ulusal) niteliðe sahip olmamýþ yerli tekelci sanayi ve ticaret burjuvazisinin ulusal birliðin oluþumunda hiç bir rolü olmadýðý gibi, sürdürülmesinde de bir iþleve sahip olmamýþtýr. Bu yerli tekelci burjuvazi, daha baþtan, çekirdek halindeyken emperyalizmle bütünleþerek geliþmiþtir. Dolayýsýyla emperyalizmin iþbirlikçisidir, gayri-millidir. Ülkede geliþen kapitalizm kendi iç dinamiði ile geliþmediðinden, emperyalizme baðýmlý ve emperyalizmin çýkarlarýna uygun olarak yukardan aþaðýya geliþtirildiðinden, çarpýktýr. Dýþa baðýmlý bu çarpýk kapitalizm koþullarýnda kendi ulusal pazarýna dayanarak geliþen bir burjuvazinin varlýðýndan söz edilemez. Toplum kendi iç dinamiði ile geliþmediðinden, ekonomisinden siyasetine, kültüründen toplumsal yapýsýna kadar her alanda, burjuva anlamda bir ulusal birlik ve ulusal bilinç de mevcut deðildir. Bu emperyalist üretim iliþkileri içinde aydýnýndan sanatçýsýna, sivil bürokrasisinden askeri bürokrasisine kadar egemen olan tek þey iþbirlikçiliktir. Ýþbirlikçilik, ister emperyalizmin eski-sömürgecilik dönemindeki gibi komprador nitelikte olsun, ister mütareke dönemi Ýstanbul u gibi iþgalci düþmanla yapýlan iþbirlikçilik olsun, iþbirlikçiliktir ve her iþbirlikçi gibi, iþbirliði yaptýðý kesimlerin (ülkelerin ya da þirketlerin) çýkarlarýna hizmet ederler. Ýþbirlikçi burjuvazi emperyalizmin çýkarlarýna baðýmlý olduðundan, ulusal birliðin geliþtiricisi ve pekiþtiricisi olamayacaðý gibi, kurucusu olmadýðý bir ulusal birliðin koruyucusu da olamaz. Böyle bir ülkede, burjuva anlamda bile demokratik devrim sorunu varlýðýný sürdürür. Ülkede varolan her türden çarpýklýðýn temelinde demokratik devri-
$
min tamamlanmamýþ olmasý yatar. Burjuva anlamda da olsa, demokratik devrim tamamlanmadýðý için, yasamadan yargýya kadar tüm devlet yapýlanýþý anti-demokratiktir; laiklik, toplumsal yaþamýn ayrýlmaz bir parçasý olmaktan uzak, sadece devletin yasal zoruyla ayakta duran bir yönetim kuralý olarak vardýr ve ulusal birlik devletin askeri güçleriyle korunan yapay bir cemaat birliðidir. Altyapýsýndan üstyapýsýna kadar tam anlamýyla çarpýk olan toplumun içinde bulunduðu belirsizlik ve dengesizlikten kurtulabilmesinin tek yolu demokratik devrimin gerçekleþtirilmesinden geçmektedir. Demokratik devrimin öncülüðünü yapabilecek tek sýnýf ise, iþçi sýnýfýdýr. Dolayýsýyla ülkenin ve toplumun içinde bulunduðu ve giderek daðýlmaya yol açan dengesizlikten kurtulabilmesi için, iþçi sýnýfýnýn öncülüðünde demokratik halk devriminden baþka yol bulunmamaktadýr. Kimilerinin sandýðý gibi, kemalist devrimciliði Marksist düþünceye dayalý kalkýnma yöntemleriyle bütünleþtirip saðlam bir ulusal model oluþturarak, demokratik halk devriminin gerçekleþtirilmesi zorunluluðundan kurtulunamaz. Demokratik devrim, proleter devrimciliðin Marksist düþünce temelinde demokratik bir toplum ve bu toplum temelinde ulusal birliðin yaratýlmasý demektir. Bunun dýþýndaki her yol, ülkenin ve halkýn geleceðini, iþbirlikçi burjuvazinin ve onun istihdam ettiði kozmopolit küçük-burjuvalarýn insafýna terk etmekten baþka sonuç vermeyecektir. Tarihin bu gerçeðini görmezlikten gelenler, kendilerini ne denli ilerici, demokrat ve yurtsever olarak tanýmlarlarsa tanýmlasýnlar, CHP li belediye baþkanýna sahip Gümüþlük te hýristiyan kilisesinde yahudi þamdanlarý altýnda yapýlan ve Erdal Ýnönü lü, Hüseyin Kývrýkoðlu lu piyano festivalinde olduðu gibi, jandarmanýn çevre temizlikçiliði nden bir adým öteye geçemeyeceklerdir. Ülkesini, yurdunu ve halkýný seven, kendi geleceðini ve kaderini halkýn kaderi ve geleceðinden ayrý görmeyen gerçek ilerici, demokrat ve yurtseverlere düþen görev, bu gerçeklerin bilincinde olarak devrimci mücadele saflarýnda yer almalarýdýr. Bu mücadele, tam baðýmsýz ve gerçekten demokratik Türkiye mücadelesidir.
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ
ymaniye 003 - Süle 2 n a is N 23
Amerikan emperyalizmi enerji kaynaklarýný denetim altýna almak amacýyla baþlattýðý Irak iþgalinde, giderek geliþen ve etkili olan direniþle karþýlaþtýkça yeni arayýþlara baþlamýþtýr. Greater Middle East Project adý verilen Büyük Ortadoðu Projesi Amerikan emperyalizminin bu yeni arayýþýnýn ürünü olarak ortaya atýlmýþtýr. Bu proje, müslüman Ortadoðu ülkelerinde yükselen radikal islama karþý ýlýmlý islam a dayanan, emperyalizme baðýmlý yeni yönetimler kurulmasý planýndan baþka birþey deðildir. Büyük Ortadoðu Projesi , Türkiye dýþýndaki diðer müslüman ülkeler tarafýndan soðuk karþýlanmýþ olmakla birlikte, Ýsrail ve Irak Kürtleri tarafýndan kayýtsýz-þartsýz desteklenmiþtir. Greater Middle East , Irak Kürtleri için devletleþme nin bir garantisi olarak görülmüþtür. Irak ta bu geliþmeler olurken, geçmiþte Türkiye deki anti-emperyalist mücadelelerde yer almýþ sol Kürt küçük-burjuva aydýnlarý ile 1980 sonrasýnda Türkiye deki iç pazara daha fazla eklemlenmiþ Kürt aþiretleri ve tüccarlarý Amerikan emperyalizminin Greater Middle East ýna kuþkuyla yaklaþmýþlardýr. Türkiye Kürtleri nin ya da Verheugen in sözüyle Kürt kökenli Türkiye vatandaþlarý nýn bu kuþkularý, A. Öcalan ýn Ýmralý gün-
7 Eylül 2004 Diyarbakýr
lerinin baþlamasýyla birlikte ortaya attýðý, ancak hiç kimsenin ciddiye bile almadýðý demokratik cumhuriyet , demokratik ve ekolojik toplum vb. projelerine dört elle sarýlmayý getirmiþtir. Bu da, Güney in Greater Middle East e karþý Kuzey in Greater Europa sýný yaratmýþtýr. Bilindiði gibi, Greater Europa , yani Büyük Avrupa , AB nin son geniþleme hazýrlýklarý sýrasýnda ortaya atýlmýþ ve AB Anayasasýyla þekillendirilmeye çalýþýlan Büyük Avrupa Projesi dir. AB nin Geniþlemeden Sorumlu Komiseri Verheugen in son Türkiye ziyareti sýrasýnda Diyarbakýr belediyesi tarafýndan hazýrlanýp billboard lara asýlan afiþlerde yer alan Yurttaþ Verheugen, Büyük Avrupa ya Hoþ Geldiniz sözleri, bu projenin, silahlý mücadelenin yenilgisiyle birlikte Türkiye Kürtleri için son kurtuluþ umudu olarak görüldüðünü göstermiþtir. 80 yýldýr birbirinden ayrýlmýþ, dört parçaya bölünmüþ Kürtlerin iki büyük kesimi, yani Irak ve Türkiye Kürtleri, iki ayrý emperyalist projenin peþine takýlarak bir kez daha ayrýlmýþlardýr. Bir taraf ilk Amerikan iþgal yöneticisi Jay Garner ý welcome pankartlarýyla karþýlarken, diðer taraf AB komiseri Günter Verhaugen i welcome billboard larýyla kar-
%
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004
þýlamýþtýr. Bir taraf iþgal yöneticisini our dear guest (saygýdeðer misafirimiz) olarak baðrýna basarken, diðeri AB komiserini yurttaþ ilan etmiþtir. Böylece Güney, gerçekleþip gerçekleþmeyeceðini bile bilmedikleri bir projenin getireceðini varsaydýklarý devletin ve refahýn peþine takýlýrken; Kuzey, gerçekleþeceðinden hiç kuþku duymadýklarý Büyük Avrupa nýn yurttaþý olarak, özerkliðin ve paranýn geleceði günleri saymaya baþlamýþtýr. Artýk iki parçadaki Kürtler, iki farklý emperyalist çýkara dayanan iki farklý greater projenin sahipliðini üstlenmiþlerdir. Amerikan emperyalizminin Greater Middle East projesinin ipliði pazara çýkmýþ olmakla birlikte, AB nin emperyalist ülkelerinin Greater Europa sý hümanist, demokratik, ekolojik örtüsüyle daha avrupai durmaktadýr. Sadece Türkiye Kürtlerinin deðil, asýl olarak Türkiye Türklerinin, Verheugen in söyleyiþ tarzýyla ifade edersek Türk kökenli Türkiye vatandaþlarýnýn, kendi ulusal varlýklarýndan, ulusal devletlerinden vazgeçmeye bile hazýr olduklarý bu avrupai projeyle herkes kendisine bir pay düþeceðini beklemektedir. Kimileri için Avrupa da yüksek ücretli iþ, kimileri için vizesiz Avrupa gezisi, kimileri için iþ, ev ve aþ demek olan Greater Europa , yarattýðý beklentileriyle komiserini bile korkutmuþtur .* Güney, Amerikan emperyalizminden daha fazla askeri güç isterken; Kuzey, AB emperyalistlerinden bölgedeki askerlerin (TC nin) çekilmesini istemektedir. Güney, Amerikan emperyalizminin askeri þemsiyesi altýnda özerklikten devlet haline dönüþmeyi beklerken; Kuzey, AB þemsiyesi altýnda kültürel özerkliðe bile razýdýr. Güney, Ýsrail den sonra bölgenin ikinci büyük askeri gücü olarak, Ýsrail gibi vaadedilmiþ topraklarý bu askeri güçle alabilmeyi hesaplarken; Kuzey, barýþ ve huzur içinde AB yurttaþý olmayý
&
* AB nin sanayi iþleri komiserliðine atanan Günter Verheugen, geniþlemeden sorumlu komiserlik görevinin son günlerinde çýktýðý Diyarbakýr seferinden sonra basýna yaptýðý açýklamada, aþýrý AB isteðinin beklentilere tam yanýt verilemeyebileceði endiþesi ile kendisini korkuttuðunu söylemiþtir. Verheugen aþýrý AB isteðinin yaratmýþ olduðu beklentiler i açýklamamýþ olmakla birlikte, Lice ilçesine baðlý Tuzla köyünde AB den ne bekliyorsunuz? sorusuna köy muhtarýnýn Çok þey bekliyoruz. Biz, ev, su, okul, barýþ ve huzur istiyoruz. AB ye girmek istiyoruz yanýtýný verdiði basýnda yer almýþtýr.
düþlemektedir. Ýki farklý emperyalist güce dayanarak iki farklý yönde ilerlemeye çalýþan Kuzey ve Güney in Kürtlerini bekleyen tehlikeler ve tehditler de birbirinden farklý olmaktadýr. Güney in yakýn tehdit unsurlarý Irak ýn sünni ve þii Araplarý olarak ortaya çýkarken; Kuzey in somut ve acil korkusu TC nin silahlý güçleri olmaktadýr. Güney in orta ve uzun dönemli tehdit algýlamasý Ýran, Suriye ve Türkiye devletleri olurken, bu tehditlere karþý Ýsrail le stratejik ortaklýk kurarak bölgenin ikinci büyük nükleer savaþ gücüne sahip devleti haline gelme planlarý yapmaktadýr. Kuzey in ise orta ve uzun dönemli tehdit algýlamasý bulunmamaktadýr. Kuzey in orta ve uzun dönemli beklentileri vardýr. Kuzey in bu beklentileri, askeri darbeyle deðil, AB zoruyla Türkiye anayasasýnýn deðiþtirilmesi ve yerel yönetim esasýna dayalý bölgesel özerklik kazanýlmasý olarak ortaya çýkmaktadýr. Bu beklentilerin AB garantörlüðünde karþýlanacaðý düþüncesi taþýdýklarýndan, kazanýmlarýn korunmasý için Avrupa Ordusu nun varlýðýný yeterli görmektedirler. Oysa ki, AB nin Kafkaslar bölgesi için geliþtirilen özel statü nün Türkiye için uygulamaya sokulmasý bile, Kuzey deki tüm beklentileri altüst edecek niteliktedir. Daha da önemlisi ise, emperyalist ülkelerin çýkarlarýnýn sýkça yön deðiþtirebilmesidir. AB ve ABD nin Türkiye nin askeri gücüne ihtiyaç duyduklarý oranda, tüm projeler kolaylýkla rafa kaldýrýlabilinecektir. Çeçenistan, Osetya, Azerbaycan ve Gürcistan daki geliþmelerden birinci dereceden etkilenecek olan kesim, yine Türkiye Kürtleri olacaktýr. Kafkas enerji kaynaklarý ve enerji ulaþým hatlarýnýn denetimi ile Ortadoðu enerji kaynaklarýnýn denetimi birbirinden farklý çýkarlarý ve iliþkileri temsil eder. Bu olgular ve olasýlýklar, Kuzey in AB beklentilerinin yýkýlmasýna yol açacaðý gibi, Güney i de geçmiþten çok daha büyük ve kanlý bir savaþ alaný haline dönüþtürmeye adaydýr. Kendi geleceklerini emperyalizme ve emperyalist sömürüye baðlayanlar, kaçýnýlmaz olarak bunun sonuçlarýna da katlanmak zorundadýrlar. Emperyalist iþgalcilere ya da komiserlere welcome diyerek emperyalist çýkarlara alet olmak yerine, proletaryanýn yüzyýldýr denenmiþ ve doðruluðu kanýtlanmýþ enternasyonalizm bayraðýnýn altýnda toplanmanýn gerekli olduðu belki de o gün anlaþýlacaktýr.
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ
M. Ali Birand ýn Evinde AB Perspektifini Koruyan Türkiye
17 Aralýk da yapýlacak olan AB liderler zirvesine beþ kala , AB ye iliþkin beklentiler ve olasýlýklar , yeniden ve bir kez daha medya nýn ve borsa spekülatörlerinin birinci gündem maddesi haline gelmiþtir. Birbiri ardýna yapýlan açýklamalar 17 Aralýk da Türkiye ye tarih verileceði beklentilerini güçlendirmiþ, borsayý coþturmuþ ve yeni umutlar yaratmýþtýr. Özellikle Kasým baþýnda yeni görevi olan AB nin sanayiden sorumlu komiser lik görevine baþlayacak olan Günter Verheugen in Türkiye ve Diyarbakýr gezisi , doðumunu göremeyeceði çocuðu na veda ziyareti olmaktan öteye geçmiþ, AB perspektifine baðlýlýðý tartýþma götürmez paralý propagandistlerine ve çýkar çevrelerine teþekkür gezisine dönüþmüþtür. Diyarbakýr belediyesinin billboard larýndaki ifadeyle, yurttaþ Verheugen , tüm hesaplarýný Aralýk ayýnda Türkiye ye tarih verileceði beklentisine göre yapanlara umut daðýttýðý gezisi nin son gününde, çok sayýda gazete yöneticisi, köþe yazarý ve iþadamý ile bir araya * geldiði veda yemeði nde, Karen Fogg un uyuyan güzelleri ne teþekkür ederken, yeni talimatlar da vermiþtir. Günter Verheugen in yeni talimatlar vermesine vesile yaratan veda yemeði M. Ali Birand ýn evinde gerçekleþmiþtir. Yemeðe çok sayýda gazete yöneticisi, köþe yazarý ve iþadamý olarak Nazlý Ilýcak, Meral Gezgin Eriþ, Cem Boyner, Cem Duna, Ertuðrul Özkök, Güneri Cývaoðlu, Bülent Özay* Bu sözler Hürriyet gazetesinin Ankara temsilcisi Sedat Ergin e aittir.
dýnlý, Ergun Babahan katýlmýþtýr. Nazlý Ilýcak, Güneri Civaoðlu, Ergun Babahan ve bay %5 Ertuðrul Özkök gibi medyatörler , Meral Gezgin Eriþ gibi teneke kraliçesi , Cem Boyner gibi ideolojik-politik örgüt elemaný yanýnda Koç Holding CEO su Bülent Özaydýnlý ve nihayet ünvanlarý yazýlamayacak kadar çok olan Cem Duna** Günter Verheugen le ayný masayý paylaþarak ***, yaptýklarý hizmetlerin dünü ve bugününü deðerlendirmiþlerdir. M. Ali Birand ýn evinde yapýlan bu özel deðerlendirme toplantýsýnda, zina konusu yemek masasýna yatýrýlmýþ , fikir alýþveriþi yapýlmýþ ve nihayetinde Türkiye nin AB perspektifini yitirmemesi için Aralýk ayýnda tarih verilmesi gerektiði konusunda ortak bir kaný oluþmuþtur. AB vizyonuyla Amerikan emperyalizminin sopacýlýðý misyonunu icra eden M. Ali Birand ýn evindeki toplantýdan birkaç gün ** Cem Duna, 1988-89 yýllarýnda TRT Genel Müdürlüðü yapmýþ eski bir diplomattýr. Bu görevlerinden edindiði iliþkiler sayesinde, AB Genel Sekreterliði üyeliði gibi sýradan bir görev yanýnda, Türkiye Bankalar Birliði nin AB Çalýþma Grubu baþkanlýðý da yapmaktadýr. Akçeli kamusal görevlileri gibi, Cem Duna da, bu görev ve iliþkilerini nemalandýrmak için kendisine ait AB Danýþmanlýk ve Yatýrým Hizmetleri A.Þ kurmuþtur. Ancak eski TRT müdürü Cem Duna nýn en son ünvaný ise, Doðan Yayýn Holding yönetim kurulu üyeliðidir. Doðan Yayýn Holding yönetimi ise þu kiþilerden oluþmaktadýr: Aydýn Doðan, Mehmet Ali Yalçýndað, Ertuðrul Özkök, Soner Gedik, Ýmre Barmanbek, Av. Barbaros Hayrettin Çaða, Prof. Dr. Hubert Burda, Gianni D Angelo ve Cem Duna. *** Bu sözler Dünden Bugüne Tercüman baþyazarý Nazlý Ilýcak a aittir.
'
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004
sonra Yunanistan baþbakaný Kostas Karamanlis in Türkiye nin Avrupa Birliði üyeliðini destekleyen mesajý geldi. Aralýk ayýnda AB nin Türkiye yle müzakereleri baþlatmasý için Ege yi ya da Kýbrýs ý ön þart olarak masaya sürmeyeceklerini de açýkça ortaya koyan Karamanlis, Ege kýta sahanlýðý sorununun çözümü için Aralýk ayýnýn son tarih olduðuna katýlmýyorum. Avrupa perspektifi olan güçlü bir Türkiye nin daha da güvenilir bir müzakereci olacaðýna inanýyorum . Böylece Aralýk ayýnda Türkiye ye tarih verilmesi önündeki engellerin birer birer ortadan kalktýðý düþüncesi kamuoyunda oluþturulmaya çalýþýldý. Ama hiç kimse, Avrupa perspektifini koruyan Türkiye nin ne anlama geldiði üzerine tek bir söz etmemiþtir. Tayyip Erdoðan ýn Kostas ýnýn açýk biçimde ifade ettiði gibi, Avrupa perspektifi olan Türkiye nin güvenilir bir müzakereci olacaðý düþüncesi, Türkiye üzerinde hesaplarý olan ya da Türkiye den beklentileri olan her kesimin ortak düþüncesidir. Ulusal marþýnda Ελευτηερια Η Τηανα− τοσ , yani özgürlük ya da ölüm sözleri yer alan Helenik Cumhuriyet in* baþbakaný Kostas ýn, Türkiye nin Avrupa perspektifini korumasý gerektiðine yaptýðý vurgu, sözcüðün tam ve gerçek anlamýnda, Türkiye nin AB üyeliði havuç u ile herþeyi yapmaya hazýr olduðunun açýk ilanýdýr. Bu, ayný zamanda, AB üyesi olan bir Türkiye ye ayný þeyleri ayný kolaylýkla yaptýramayacaklarý düþüncesine sahip olduklarýnýn da itiraf edilmesidir. Bu nedenle, AB üyeliði uðruna, AB kriterleri adýna ya da bunlarý AB istiyor/istemiyor tehditleriyle, asker ve sivil siyasal yöneticilerin her denileni yapmasý ve kabul etmesi belirleyici bir olgu durumundadýr. Herþeyden önce bilinmesi gereken þey, AB adýna alýnacak kararlarda AB üyelerinin oybirliðinin gerekli olmasýdýr. Bu nedenle, AB üyesi Türkiye ye yaptýrým uygulanmasý, Türkiye nin üyeliði koþullarýnda olanaksýzdýr. Bir baþka deyiþle, AB üyesi olan bir Türkiye kýrmýzý çizgilerim var diyerek kendisine dayatýlanlarý reddetme hakkýna kavuþacaktýr. Bu durumda Türkiye ye birþeyler dik-
!
* Türkçe de Rum ya da Yunan olarak ifade edilen greekler , kendilerine Helenler demektedirler. Bu nedenle Yunanistan ýn resmi adý Helenik Cumhuriyet tir.
te ettirmek kolay olmayacaktýr. Dolayýsýyla baþta Helenik Cumhuriyet in isterleri olmak üzere, tüm AB ülkelerinin Türkiye den beklentilerinin karþýlanmasýnýn tek yolu, Türkiye nin AB ye üye olmasýndan deðil, üye olacaðýný düþünmesinden, yani Avrupa perspektifini korumasý ndan geçmektedir. Açýktýr ki, AB üyesi bir ülkenin Avrupa perspektifini korumasý ndan söz edilemez. AB üyeliði, üye ülkenin Avrupa perspektifini kabul etmiþ ve içselleþtirmiþ olmasý durumudur. AB nin ve Helenik Cumhuriyet in ortak görüþü, Türkiye halký AB üyeliði beklentisi içinde tutulabilindiði sürece, sivil ve askeri yöneticilerin her denileni yapmak zorunda kalacaðýdýr. Bu durum, oligarþi ve oligarþi dýþýndaki sömürücü sýnýflar arasýndaki çýkar çatýþmasýnýn getirdiði ve getirebileceði her türlü olasý siyasal geliþmenin de önünü kesmeyi saðlamaktadýr. Hangi parti iktidarda olursa olsun, kamuoyunun AB beklentileri karþýsýnda dikte ettirilenleri yapmaktan baþka seçeneði bulunmamaktadýr. Tek yapabilecekleri þey ayak sürçmek, iþi uzatmaktan ibarettir. A. Öcalan ýn idamý ya da Telekom un özelleþtirilmesi konusunda MHP nin yapabildiði de, ýlýmlý islam ýn zina vb. þeriat gerekleri diye ilan ettikleri kýrmýzý çizgileri konusunda yapabileceði de bununla sýnýrlýdýr. Ancak bunlardan çok daha önemlisi, AB yandaþý olan ve AB propagandistliði yapan kiþi ve kurumlarýn tüm varoluþlarýnýn Avrupa perspektifini koruyan Türkiye ye baðlý olmasýdýr. Bu kesimler AB üyesi olan bir Türkiye den deðil, AB üyesi olacaðý beklentisiyle her denileni yapan Türkiye sayesinde para kazanmaktadýrlar. Týpký lobi þirketlerinin lobi yaptýklarý amaç gerçekleþmediði sürece iþ yapabilmeleri gerçeði gibi. Dolayýsýyla Türkiye nin AB üyeliði beklentisi içinde tutulmasý, bu AB yandaþý görünen kiþi ve kurumlarýn varoluþ nedenleridir. Örneðin AB Danýþmanlýk ve Yatýrým A.Þ. sahibi olan bir kiþinin (ve elbette bu þirkette çalýþan ücretli elemanlarýn) varlýk koþulu AB konusunda bilgisi olmayanlara danýþmanlýk yapmak olduðundan, AB ye üye olunacaðý beklentisi varolduðu sürece müþteri bulabilecektir. AB üyeliði beklentisi sona erdiðinde, bu kiþi ve kurumlarýn varlýklarýnýn da sona ereceði kesindir. Beklenti ise, ancak iki durumda sona erer: Ya beklenti gerçekleþtiðinde ya da beklentinin gerçekleþmeyeceði kesinleþtiðinde.
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ
Ýþte bu nedenlerle Türkiye den beklentileri olanlarýn çýkarý, kamuoyunun AB beklentisi içinde tutulmasýdýr. AB perspektifini koruyan Türkiye söylemleri bu durumun devriklenmiþ halidir. TÜRKÝYE YÝ AB YE ÜYE ALACAKLAR MI? Kamuoyunun en çok sorduðu ve yanýtýný merakla beklediði soru budur. Memurlar, sol sözlerle kamu emekçileri , AB ye üye olunduðunda AB kriterleri gereði grevli, toplu sözleþmeli sendika hakkýna kavuþacaklarýný, dolayýsýyla maaþlarýnýn artmasý için büyük bir silaha sahip olacaklarýný düþlediklerinden bu sorunun yanýtlanmasýný beklemektedirler. Devrim nasýl olsa 40-50 sene sonra olacak, onu da biz görmeyecez diyerek somut bugünü yaþayan kamu emekçileri kendi yaþam sürelerinin makul bir zaman diliminde gerçekleþecek bir AB üyeliði beklentisindedirler. Nasýl olsa biz görmeyeceðiz diyerek devrimden bile vazgeçebilen bu kamu emekçileri , ne zaman gerçekleþeceði belli olmayan bir AB üyeliðinden de kolaylýkla vazgeçebileceklerdir. Bu durumda AB yandaþlýðý ile para kazananlar sadece büyük bir kamuoyu desteði kaybetmiþ olmayacaklar, ayný zamanda ulusalcý ya da þeriatçý bir geliþmeyle yüzyüze kalacaklardýr. Bu geliþme, Bay %5 Ertuðrul Özkök ün býyýksýz erkek sevicisi ofis kadýnlarý için de tam bir yýkým olacaktýr. Otuz yaþ bunalýmýna sürüklenmiþ ofis kadýnlarý , Türkiye topraklarýnda bulamadýklarý beyaz atlý prensleri ni Avrupa da aramayý düþlediklerinden Avrupa perspektifini koruyan Türkiye nin en hýzlý AB cileridir. Öte yandan bu ofis kadýnlarý , AB üyeliði ile çalýþtýklarý þirketlerin yeni pazar olanaklarýna sahip olacaðýný, dolayýsýyla büyüyeceðini ve kendilerinin de büyüyen þirketlerinde yeni kariyerler edinebileceklerini düþlemektedirler. Türkiye nin Avrupa perspektifi ni kaybetmesi, onlar için hem maddi, hem manevi yýkýma neden olacaktýr. Bu yüzden Türkiye nin AB ye üye olup olamayacaðý sorusunun yanýtlanmasýný beklemektedirler. Küçük esnaf ve tüccar (marketçiler) ayný sorunun yanýtlanmasýný beklemektedir. Onlarýn Gümrük Birliði anlaþmasýyla vergisiz ithal edilecek mallarý satarak yüksek kârlar elde edecekleri beklentisi gerçekleþmemiþtir. Real den Praktiker e Carrefour a kadar
yabancý hiper marketlerin geliþiyle büyük bir kayba uðramýþlardýr. Bugün AB üyeliði beklentileri Gümrük Birliði beklentisi kadar coþkulu ve heyecanlý deðildir. Bu nedenle AB konusunda tereddütlüdürler. MHP den uzaklaþarak AKP ye yöneliþlerinde bu tereddüt büyük rol oynamýþtýr. Ancak AKP, kendilerine yönelen bu teveccühü boþa çýkartmak üzereyken, Tayyip Erdoðan ýn delikanlý davranýþlarýyla ve Kostas söylemiyle bunlar üzerindeki etkisini sürdürmeye çalýþmaktadýr. Küçük ve orta sanayi burjuvazisi ise AB üyeliðiyle birlikte geleceði varsayýlan doðrudan yabancý sermaye yatýrýmlarý ndan kendisine düþecek payýn peþine düþmüþtür. 2003 yýlýnda cari iþlemler dengesinde net hata ve noksan hesabýnda 7 milyar dolar olarak görünen yabancý sermaye nin yarattýðý yatýrýmlarý görerek daha da umutlanmaktadýr. Doðrudan yabancý sermayenin kendilerine muhtaç olacaðý varsayýmýna dayanan ve net hata ve noksan hesabýndan gelen dolarlarla gözü kamaþan küçük ve orta sanayicilerin AB umudu, teneke kraliçesi Meral Gezgin Eriþ gibilerin çýkarý olmayan iþin içinde yer almayacaðý ný bildiklerinden, onlarýn çýkarýna olanýn kendilerinin de çýkarýna olacaðý düþüncesiyle þekillenmiþtir. Hizmetler sektöründeki serbest meslek sahipleri AB üyeliði ile ekonominin daha da canlanacaðýný, büyüyeceðini, dolayýsýyla kendilerine yeni iþ olanaklarý açýlacaðýný ummaktadýrlar. Mühendislik bürolarý, gelecek olan yabancý sermaye nin yatýrým inþaatlarýndan ve donanýmýndan nemalanacaklarýný beklerken, mühendisler de bu iþyerlerinde iþ kapma beklentisi içindedirler. Turizmciler AB üyeliðiyle bazý mevzuatýn deðiþeceði düþüncesiyle fiyatlarýný artýrabilecekleri beklentisindedirler. Cateringciler, lojistik þirket sahipleri, reklamcýlar, sigortacýlar doðrudan yabancý sermaye yatýrýmlarý sayesinde iþlerinin büyüyeceðini beklemektedirler. Bu beklentileri, üstüne üstlük ceplerine koyacaklarý AB pasaportu ile tüm Avrupa yý vizesiz dolaþma olanaðý da saðlayacaðý için daha da büyümektedir. Devrimci mücadeleyi, devrimci perspektifleri tümüyle terkederek reformist çizgiye saplanmýþ olan eski solcu larýn AB üyeliði beklentisi ise, Emeðin Avrupasý hayaliyle þekillendirilmiþtir. Bu hayalin gerçekleþebilir olduðunu gösterebilmek için her fýrsattan
!
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004
!
yararlanmaya çalýþmaktadýrlar. AB nin tüm geçmiþ yýllarýna raðmen, Avrupa sendikalarýnýn hâlâ ulusal ölçekte faaliyet gösterdiklerine ve ulusal sendikalar olma özelliklerini yitirmek istemediklerine bile aldýrýþ etmemektedirler. Ama AB üyeliði ile, kendilerini dönek haline dönüþtüren ulusal ölçekte hazýrlanmýþ stratejilere dayanan devrim anlayýþýnýn hakkýndan gelecekleri beklentisi içindedirler. Öte yandan bireysel olarak geçimlerini temin ettikleri iþyerleri ve iþkollarý açýsýndan AB üyeliðinin getireceði olanaklarýn düþlerine kendilerini kaptýrmýþlardýr. Ýþçisiyle, köylüsüyle, aþiret üyesiyle, esnafýyla, tüccarýyla bir bütün olarak Kürtler ise, birkaç haftada uydurulan Büyük Avrupa Projesi nin peþine takýlmýþlardýr. AB, istediðinde Leyla Zana yý cezaevinden çýkartan, istediðinde Kürtçe televizyon ve radyo yayýnýna izin verdirten herþeye kadir bir güç olarak görünmektedir. Onlar için, ceberrut T.C. nin karþýsýnda AB, kerim devlet tir. Böylesine bir beklenti içindeyken Büyük Avrupa Projesi diye birþeyin olmadýðýna bile aldýrýþ etmeyecek durumdadýrlar. Tüm bu kesimler yanýnda renk vermeyen kesim ise, ülkenin egemen sýnýfý olan iþbirlikçi tekelci sanayi ve ticaret burjuvazisidir. Genel deyiþle oligarþi, AB üyeliði konusunda muðlak açýklamalar yapmaktan öte bir tutum ve tavýr ortaya koymamaktadýr. Patronlarýn kulübü vs. adlarla tanýmlanan TÜSÝAD ýn yaptýðý AB yanlýsý açýklamalar ve lobi faaliyetleriyle yetinmektedirler. Baþtan Amerikan emperyalizmine baðýmlý olan bu iþbirlikçi tekelci sanayi ve ticaret burjuvazisi, AB konusunda tümüyle Amerikan emperyalizminin tutum ve tavrýna baðýmlý olduklarýndan pasif tutum içindedirler. Onlarýn tutumunu belirleyen, iþbirliði yaptýklarý Amerikan tekellerinin tutumudur. Bu yüzden Amerika nýn, Türkiye nin AB üyeliði için yaptýðý giriþimlerin ve müdahalelerin ne anlama geldiðini tam olarak anlayabilmiþ deðillerdir. Onlarýn yanýtlanmasýný bekledikleri soru, Türkiye nin AB üyeliðine iliþkin deðil, AB üyesi bir Türkiye den Amerika nýn ne çýkarý olduðu ve AB üyeliði koþullarýnda iþbirlikçiliðinin nasýl bir dönüþüme uðrayacaðý sorusudur. Öteki Türkiye , yani iþçiler ve köylüler bu geliþmeleri televizyon dizileri izler gibi izlemektedir. Onlar, Türkiye nin AB üyesi olup olamayacaðýný merak etmektedirler. Ancak bu meraklarý, ayný zamanda AB üyeliðinin
kendilerine ne getireceði ne götüreceði sorusunu da beraberinde getirmektedir. Kendi içlerinde ve kendi kendilerine bizi alacaklar/almayacaklar etrafýnda dönen iddialaþmalarla soruya yanýt bulmaya çalýþmaktadýrlar. Yüzyýllardýr büyük ve okumuþ adamlarýn kendileri için ve kendileri adýna düþündüklerini bildiklerinden, AB üyeliðinin kendilerine hiç birþey getirmeyeceðini hissetmektedirler. Ancak yoðun medyatik propaganda karþýsýnda, AB üyeliði ile az da olsa bir þeylerin deðiþebileceði, kendilerine de küçük de olsa bir þeyler düþeceði beklentisi içine itilmiþlerdir. Avrupa perspektifinin korunmasý onlarýn iþi olmadýðýndan, perspektif koruyucularý için de önemli bir kitle oluþturmamaktadýrlar. Tüm bu olgularýn ve beklentilerin ortak noktasý ise, Türkiye nin AB ye üye olmasýndan çok, üyeliðin gerektirdiði kriterleri yerine getirip getiremeyeceðidir. Bir diðer deyiþle, iþçi ve köylülerin dýþýndaki her kesim (sýnýflarýn alt tabakalarý olarak) diðer kesimlerden þüphelenmektedir. Hiç bir kesim diðer kesimlerin içten olduðuna inanmamaktadýr. Her kesim AB kriterleri söylemi ve çerçevesinde kendi çýkarlarýna en uygun deðiþikliðin yapýlmasýný saðlamaya çalýþmaktadýr. Bu yüzden, AB üyeliðiyle deðil, AB üyeliði için yerine getirilmesi gereken kriterlerle ilgilenmektedirler. Dolayýsýyla Avrupa perspektifinin korunmasý, yani üyeliðin gerçek- leþmemesi, bu kesimlerin ortak çýkarý haline gelmiþtir. Bu yolla, yani AB üyeliði kriterleri nin yerine getirilmesi yoluyla, hem kendi çýkarlarýný maksimize edeceklerini ummaktadýrlar, hem de kendi çýkarlarý doðrultusunda siyasal iktidarlarý yönlendirebileceklerini düþünmektedirler. Bu açýdan AB ülkelerinin, özellikle de Helenik Cumhuriyet in beklenti ve faaliyetleriyle çakýþmaktadýr. AB nin emperyalist ülkeleri (Almanya, Fransa, Ýtalya ve Ýngiltere ile küçük Belçika, Hollanda, Danimarka, Ýsveç) ve emperyalist ülkelerin gölgesinde palazlanan ya da palazlanmayý uman Ýspanya, Polonya ve Helenik Cumhuriyet birbirinden farklý çýkarlar ve amaçlar peþinde koþsalar da, Türkiye nin AB üyeliði adýna her denileni yapmaya hazýr olduðunu görmüþlerdir. Öylesine ki, Türkiye nin kýsa ve orta vadeli tüm iç siyasal ve ekonomik dengelerinin bile AB üyeliði için tarih verilmesine baðýmlý hale geldiði ayan beyan ortadadýr. Örneðin AKP iktidarý medya desteði olmaksýzýn yeni bir seçim
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ
kazanamayacaðýna inandýðýndan, sadece medya desteðini kaybetmemek için bile AB istiyor ya da AB istemiyor denilen herþeyi kabul etmek zorunda kalmaktadýr. Böylesi bir ortamda Türkiye nin AB üyesi yapýlabilineceði söylemlerini sürdürmek ve bu yöndeki beklentileri ayakta tutmak her ülkenin çýkarýna uygun gelmektedir. AB nin yeni ülkeleri bile, gelecekte kendilerinin de bir çýkarý ya da isteði olabileceði düþüncesiyle bu politikayý desteklemektedirler. Bu nedenle, Türkiye nin AB ye üye yapýlmasý deðil, üye olarak kabul edilebilineceði beklentisi içinde tutulmasý için her yol ve yöntem kullanýlmaktadýr. Bu da, Türkiye nin Avrupa perspektifini korumasý þeklinde sunulmaktadýr. Bu geliþmeler karþýsýnda ülkenin elden gitmek üzere olduðunu, AB üyeliðinin pahalýya mal olacaðýný, ülkenin parçalanmasýyla sonuçlanacaðýný düþünen ve bu nedenden dolayý AB karþýtý tutum alan kesimler de mevcuttur. Kendilerini kimi zaman ulusalcý , kimi zaman kemalist olarak tanýmlayan bu kesimler AB üyeliði uðruna yapýlanlarýn ulusal onuru ayaklar altýna aldýðýný, baðýmsýzlýða gölge düþürdüðünü ilan etmektedir. Bu AB karþýtý kesimlere karþý AB lobisi nin sol dan devþirdiði teorisyenleri , globalleþen dünyada ulusal devletin önemini yitirdiði yle baþlayan, ulusal onur gibi deðerlerin geçmiþin malý olduðuyla devam eden ve nihayetinde baðýmsýzlýðýn deðil karþýlýklý-baðýmlýlýðýn geçerli olduðunu, üstelik AB nin bir uygarlýk projesi olduðu, dolayýsýyla AB karþýtlýðýnýn uygarlýða , M. Kemal in gösterdiði muasýr medeniyet seviyesine çýkma hedefine ters düþmek anlamýna geldiðini söyleyerek ideolojik savaþ yürütmektedirler. Her türden demagojinin yapýldýðý, dezinformasyonun alabildiðine kullanýldýðý bu ideolojik savaþ ortamýnda sol tam bir þaþkýnlýk içine düþmüþtür. Solun Marksisti, Marksist-Leninisti, Marksist Leninist Komünisti ve Marksist Leninist Maoisti, AB nin emperyalist ülkelerinden yola çýkarak ulaþtýklarý AB nin emperyalist bir kuruluþ olduðu vargýsýyla AB ye karþý çýkarken, bireysel planda ayný karþýtlýðý sürdüremez durumdadýr. Bu çeliþki
ve muðlaklýk, ulusalcý larýn AB üyeliði ile AB emperyalistlerine baðýmlý hale gelineceði savlarýnýn solda etkili olmasýna yol açmaktadýr. Baðýmlý bir ülkenin baðýmlýlýðýndan söz etmek gibi totolojik bir belirlemeyle sürdürülen AB karþýtlýðý, dýþa baðýmlý bir ülkenin AB üyeliði ile baðýmsýzlýðýný yitireceði þeklinde bir yanýlsama üretmektedir. Oysa ki, emperyalizme, özel olarak da Amerikan emperyalizmine baðýmlý olan ülkemizin, AB üyeliði ile özel olarak AB nin emperyalist ülkelerine baðýmlý hale dönüþmesi özsel olarak hiçbir farklýlýða sahip deðildir. Devrimcilere düþen görev, bir yandan Avrupa perspektifini koruyan Türkiye söylemiyle sürdürülen dýþ baskýlarýn amaçlarýný teþhir etmek, diðer yandan AB beklentilerinin neden gerçekleþmeyeceðini somut olarak ve somut beklentilerden yola çýkarak halka anlatmaktýr. Bu görevler yerine getirilirken ulusalcý ya da kemalist çevrelerin AB üyeliði ile ülkenin baðýmsýzlýðýný yitireceði yanýlsamasýný da ortadan kaldýrmak gerekmektedir. Bu yanýlsamaya karþý mücadele ise, ulusalcý ya da kemalist olarak kendilerini adlandýran çevrelerin, Amerikan emperyalizmine baðýmlýlýðýn oluþturduðu iliþkiler içinde varlýðýný sürdüren küçük ve orta sermayenin sözcüsü haline dönüþmeye baþladýklarýnýn gösterilmesiyle birlikte sürdürülmelidir. Herþeye karþýn, Avrupa perspektifini koruyan Türkiye nin eninde sonunda AB ye üye olacaðýný ya da bu süreç sonunda ülkenin daðýlacaðýný düþünen, dolayýsýyla AB üyesi bir ülkede silahlý devrimci mücadelenin sürdürülemez hale geleceðine inanan kesimler de mevcuttur. Bu inanç sahipleri bilmelidir ki, silahlý devrimci mücadele emperyalist baðýmlýlýðýn ve emperyalist iþgalin yaratmýþ olduðu þiddete karþý devrimci þiddettir. Oligarþinin siyasal zoru emperyalist iþgali sürdürmeyi amaçlar. Siyasal zor, altyapýsýndan üstyapýsýna kadar dengesiz olan bir toplumda, ülke hangi emperyalist ülkeye baðýmlý olursa olsun, sürekli bir olgudur. Buna inanmayanlar, AB nin siyasal zorunun balyozu kafalarýna indiðinde gerçeði öðrenmiþ olacaklardýr.
!!
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004
Dolarýn Mehter Yürüyüþü
!"
Marksizm-Leninizmden devrikledikleri görüþlerle sosyal-demokrat teoriler yapabilen küçük-burjuva aydýnlarý, MarksizmLeninizmin gözlerden uzak kalýþýyla birlikte perspektif yitirmeye baþlamýþlardýr. Bu perspektif yitimi, sosyal-demokrat partilerin güç kaybetmesine ve giderek bunalýma düþmesine neden olmuþtur. Bu bunalým ortamýnda, özellikle Marksist-Leninist ekonomi tahlillerinden esinlenen küçük-burjuva ekonomistleri (anti-komünist olanýndan sosyal-demokrat olanýna kadar) ne yapacaklarýný bilemez hale gelmiþlerdir. Bu durumda, DÝE nin ekonominin düzeldiðine iliþkin birbiri ardýna yayýnladýðý olumlu veriler (enflasyon, büyüme, faiz dýþý fazla vb.) karþýsýnda düþtükleri þaþkýnlýk, onlarý, AKP mehteran takýmýnýn icra ettiði mehter yürüyüþüne katýlmaya yöneltmiþtir. Onlarýn Marksist-Leninist ekonomik yazýndan edindikleri bilgilerle dýþa baðýmlý bir ülke ekonomisinin sürekli bunalým içinde olacaðýna olan inançlarý, DÝE verilerine kuþkuyla yaklaþmalarýna yol açmýþsa da, birbiri ardýna gelen olumlu veriler karþýsýnda olumlu tablo yu kabul etmekten baþka çareleri kalmadýðýný düþünmeye baþlamýþlardýr. Bu çaresizlik içinde son bir umutla cari iþlemler açýðýna el atan küçük-burjuva ekonomistleri, büyüme rakamlarýnýn açýklanmasýyla birlikte yeniden boyunlarýný bükmeye ve bükemedikleri eli öpmeye baþlamýþlardýr. Kurtuluþ Cephesi nde zaman zaman bu perspektif yitirmiþ küçük/burjuva ekonomistleri için yayýnladýðýmýz yazýlarda, devþirme bilgilerle ya da solculuk dönemlerinde katýldýklarý ekonomi-politik seminerlerinden akýllarýnda kalan bilgilerle emperyalizme baðýmlý bir ülke ekonomisinin tahlil edileme-
yeceðini açýk ve net biçimde ortaya koyduk. Ama onlar, yine de marksizm sosu yla süslenmiþ küçük-burjuva teorilerde, yani Marksist düþünceye dayalý kalkýnma modelleri ni öngören ekonomik teorilerde ýsrar etmiþlerdir. Özellikle medya nýn ekonomi sayfalarýnda boy gösteren ve yazdýklarý yazýlarýn aldýðý reyting le yüksek gelir grubunun içinde yer alan bu ekonomistler, þeriatçý olduðundan bir an bile þüphe duymadýklarý AKP hükümetinin ekonomiyi düzelttiðine inanamamaktadýrlar. Ýniþli-çýkýþlý grafikler üzerinde yatay çizgiler çizerek, meteorolojinin hava tahminlerini aratmayacak cinsten tahminler yapan bu ekonomistlerin son umudu olan cari açýktan da birþey çýkaramayacaklarý görülmüþtür. Ýster mikro, ister makro düzeyde ele alýndýðý söylensin, ekonomik olgularý egemen üretim iliþkilerinden soyutlayarak ele alan hiçbir tahlilin doðru bir sonuç vermesi beklenemez. Süreçleri tek baþlarýna, büyük genel baðlantý dýþýnda, bunun sonucu hareketleri içinde deðil, hareketsizlikleri içinde kavrama tarzý, kapitalist dünya ekonomisinin emperyalist aþamasýný hesaba katmayan, dolayýsýyla emperyalizme baðýmlý bir ülke ekonomisinin dengesini emperyalist metropollerde bulduðu gerçeðini göremeyen bir bakýþ açýsý oluþturmuþtur. Bu bakýþ açýsý, metafizik kavrayýþtan yola çýktýðý için, her ekonomik olguyu, görünür birkaç dýþsal baðlantýsý dýþýnda yalýtýk bir olgu olarak ele alýp deðerlendirmeye yol açmýþtýr. Günlük köþelerinde yatýrým danýþmanlýðý yaparak reyting almaya çalýþan yazarlarýn bu bakýþ açýsý, giderek yazarlarýn kafalarýný karýþtýrmaya baþlamýþtýr. Düne ka-
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ
dar quantum fiziði ile diyalektik yöntemin defterini dürmekle övünen ayný yazarlar, quantum fiziðinden türetilen felsefi inançlarýyla kendi defterlerini kendileri dürmektedir. Bu durumu deðiþtiremedikleri sürece iþlerini kaybetme tehlikesi ile yüzyüzedirler. Oysa ülke ekonomisinin durumu çok açýk ve nettir: ekonomik bunalýmýn sürekliliði. Ancak küçük-burjuvalarýn anlayamadýklarý, sürekli bir bunalýmýn sürekli bir kriz anlamýna gelmediðidir. Mahir Çayan yoldaþýn sözleriyle ifade edersek, sürekli bunalým, kesiksiz bunalým deðildir. Sürekli bunalým, ekonominin sürekli ölümcül hastalýk içinde olmasý, zaman zaman komadan çýkmasý, düzelmesi ama yataktan kalkamamasý demektir. Küçük-burjuva ekonomistlerinin günlük yazýlardan ve yatýrým danýþmanlýðý ndan para kazanmalarý, ekonomik tahlillerde kendilerinin ve okuyucularýnýn dikkatlerini bunalýmýn derinleþmesiyle ortaya çýkan olgulara yöneltmiþlerdir. 2001 Þubat krizine kadar ülke ekonomisinin nasýl geliþtiðini, iþlerin nasýl iyi gittiðini, varolan dengesizliklerin IMF programý ile nasýl düzeltileceðini yazýp çizenler, kriz sonrasýnda kriz uzmaný kesilerek, ekonominin nasýl kötüleþtiðini, nasýl daha da kötüye gittiðini, varolan dengesizliðin IMF programýyla nasýl daha da arttýðýný yazýp çizmeye baþlamýþlardýr. Birincisinde ne ölçüde yanýlmýþlarsa, ikincisinde de o ölçüde yanýlmýþlardýr. Fiyatlarýn dolarize edildiði, yani dolara göre belirlendiði bir dönemde, insanlarýn dolar birikimine sahip olduklarýndan yola çýkan küçük-burjuva ekonomistleri, dolar/TL paritesine baðlanmýþlardýr. Bu baðlanma, giderek her türlü ekonomik olgunun dolarla baðlantýlý bir özelliðe sahip olduðu inancý yaratmýþtýr. Bu nedenle dolar (genel anlamda döviz) tüm ekonomik tahlillerin baþlangýcý ve sonucu haline gelmiþtir. Dýþa baðýmlý bir ekonominin ithalata ve dýþ borçlanmaya olan baðýmlýlýðý da, bu dolara endeksli tahlillere olan inancý güçlendirmiþtir. Ekonomik tahliller dolarize olunca, kaçýnýlmaz olarak ödemeler dengesi ve onun bir alt birimi olan cari iþlemler dengesi entel ekonomistlerin bilgiçlik yaptýklarý alan haline gelmiþtir. Kendileri gibi dolarize olmuþ Tarih Vakfý tarihçilerinden öðrendikleri bilgilerle, askeri darbelerin yüksek oranlý devalüasyonlarýn ardýndan geldiðine inanan bu ekonomistler,
demokrat kiþilikleriyle TL nin dolar karþýsýndaki seyrini izlemeyi ve tahlil etmeyi bir demokrasi görevi olarak da bellemiþlerdir. Ancak dolarla çalýþan tarihçilerin, ekonomistlerle oluþturduklarý çalýþma gruplarý nýn popüler tarih araþtýrmalarý nýn, askeri darbelerin yüksek oranlý devalüasyonlar sonrasýnda deðil, ödemeler dengesi açýðý nýn ortaya çýktýðý dönemlerde yapýldýðýný saptamasý yla, tahlillerin odak noktasýndan dolar/ TL paritesi çýkartýlmýþ ve yerine ödemeler dengesi konulmuþtur. 2001 Þubat krizi sonrasýnda ödemeler dengesi açýðý nýn IMF kredileriyle kapatýldýðýný gördüklerinde ise, tahlillerinin aðýrlýk noktasýný yeniden deðiþtirmiþler ve cari iþlemler açýðýna yöneltmiþlerdir. Bugün cari iþlemler açýðýnýn net hata ve noksan kalemiyle kapatýldýðýný gördüklerinde ise, ne yapacaklarýný bilemez hale gelmiþlerdir. Birbiriyle çeliþen tahliller yaptýkça iþsiz kalma korkularý artan bu ekonomistler, son çare olarak AKP nin mehteran takýmýnýn icra ettiði mehter müziðine ayak uydurmaya karar vermiþlerdir. Böylece her þeye raðmen bunalýmlarý geride býrakmýþ, büyüyen ve geliþen bir ekonomik yapýnýn ortaya çýktýðý söylemi medya nýn muhalif köþe yazarlarýnca bile kabul edilir olmuþtur. Bunun sonucu olarak da, cari iþlemler açýðý üzerine yapýlan uyarýlar ve tartýþmalar yavaþ yavaþ azalmaya ve unutulmaya baþlanmýþtýr. Artýk cari iþlemler açýðýnýn bile Türkiye ekonomisinin büyümesini engelleyemeyeceði, krizlere dayanýklý bir yapýnýn ortaya çýktýðý inancý somut bir olgu olarak ilan edilmiþtir. Bu dönüþümler, pesimist ekonomistlere karþý optimist geliþmeler ortaya konularak saðlanmýþ ve DÝE ye aceleyle hazýrlatýlan verilerle desteklenmiþtir. Örneðin ekonominin büyüdüðüne iliþkin iddialara, iþsizlik te hiçbir azalma olmadýðýný söyleyerek karþý çýkanlara karþý, büyük bir doktrin savaþýna giren ünlü televoleci ekonomist Deniz Gökçe nin istediði hane halký anketleri DÝE tarafýndan bir hafta içinde derlenilmiþtir. DÝE nin yetiþemediði alanlarda ise vakýf üniversiteleri nin olanaklarý seferber edilmiþtir. Örneðin cari iþlemler açýðýnýn önemli olduðunu söyleyen ekonomistlere karþý Asaf Savaþ Akat ýn aylar önce derlediði söylenen on yýllýk veriler piyasaya sürülmüþtür. Yakýndan bakýldýðýnda ekonominin dü-
!#
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004
zeldiði, krizlerin geride kaldýðý, Çin i bile geride býrakan büyüme rakamlarýna ulaþýldýðý iddialarýnýn içi boþ sayýlardan ibaret olduðu hemen görülebilecek kadar açýk olmasýna karþýn, küçük-burjuva aydýnlarýnýn perspektif yitimi, onlarý kendi savlarýný bile savunamaz hale getirmiþtir. Ekonominin düzeldiðini, krizlerin geride kaldýðýný, Çin i bile geride býrakan büyüme rakamlarýna ulaþýldýðýný iddia edenler ise, bu durum karþýsýnda zafer çýðlýklarý atarak, aslýnda ülke ekonomisinin her zaman iyi olduðunu söyleyecek kadar ileriye gitmiþlerdir. Onlar, muhalif ve pesimist ekonomistlerin tutarsýzlýðý karþýsýnda, ülke kaynaklarý terörle mücadele için harcandý, terör olmasaydý ülkemiz dörde-beþe katlanýrdý dediklerini unutarak, bugün on yýllýk dönemde ekonominin çok iyi durumda olduðunu söyleyebilecek kadar þarlatanlaþmýþlardýr. Asaf Savaþ Akat ýn Mart-Nisan aylarýnda Vatan gazetesinde yayýnladýðý ve Deniz Gökçe nin Akþam gazetesinden yürüttüðü cari açýk savaþýnda tanýk olarak gösterdiði on yýllýk veriler þöyle sýralanmaktadýr: 1994-2003 döneminde Türkiye nin dýþ ticaret açýðý 117 milyar dolar olmuþtur. Görünmeyen kalemler denilen, mesela turizm, iþçi dövizi, kar transferi, faiz ödemeleri, müteahhit kazançlarý gibi hizmetler, yatýrým geliri ve transferlerden oluþan döviz gelir ve gider kalemleri nden* 99 milyar dolarlýk gelir elde edilmiþtir. Böylece açýk 18 milyar dolar olmuþtur. Ancak dýþ ticaret ile görünmeyenlerin toplamý ülkemizin cari denge rakamýný verse de iþ burada bitmiyor. Bir de net hata ve noksan kalemi var. Dýþ dengeyi bulmak için net hata ve noksan kalemini de eklemek gerek. * On yýllýk dönemde net hata ve noksan 7 milyar olarak hesaplandýðýndan cari açýk 12 milyar dolara geriliyor .** Þimdi diyor Deniz Gökçe,
!$
* Týrnak içindeki sözler Deniz Gökçe ye aittir. ** Þýracý Deniz Gökçe nin tanýðý bozacý Asaf Savaþ Akat a göre, on yýllýk dönemdeki cari açýðý 19 milyar dolardýr. Net hata ve noksandan gelen 7 milyar düþüldüðünde on yýllýk cari açýk 12 milyara inmektedir. Ama Deniz Gökçe de 11 milyar dolar olmasý gereken açýk Asaf Savaþ Akat ta 12 milyar dolar olarak verilmektedir. Asaf Savaþ Akat ise, on yýlda 117 milyar dolar dýþ ticaret açýðýna karþýlýk 99 milyar dolar görünmeyenler fazlasý oluþmuþtur. Neticede cari iþlemler açýðý 19 milyar dolar olmuþtur hesabý yaptýðýndan, 7 milyar dolar net hata ve noksan çýkartarak 12 milyar dolar açýk sonucuna ulaþmaktadýr. Ancak o da, 117 den 99 çýktýðýnda nasýl
son on yýlda yabancý sermaye yatýrýmý olarak fiziki yatýrým için ülkemize giren fonlarýn net 8 milyar dolar olduðunu kaydedersek ve yabancýlarýn da bu süreç içinde ülkemizde on yýlda net 3 milyar dolarlýk hisse senedi alýp uzun vadeli yatýrým yaptýklarýný düþünürsek, geriye kalan dýþ açýðýmýz, yani son on yýlda borçlanarak finanse etmemiz gereken açýðýmýz, net dýþ açýðýmýz sadece 2 milyar dolara geliyor. *** Son on yýlda dýþ açýk 2 milyar dolarken 30 milyar dolar borçlanýldýðýný söyleyen Deniz Gökçe, açýk kapatýldýktan sonra kalan tamý tamýna 27 milyar dolar la Merkez Bankasý nýn döviz rezervlerinin artýrýldýðýný yazmaktadýr.**** Televoleci ekonomistlere inanýlacak olursa, son on yýlda cari iþlemler tamý tamýna 27 milyar dolar fazla vermiþtir. Þimdi sýra Merkez Bankasý kasalarýnda yatan 27 milyar dolarý paylaþmaya gelmiþtir. Ama bu televoleci ekonomistlerin uzun uzun anlattýklarý olay, ödemeler dengesi adý verilen hesaptan baþka bir þey deðildir. Cari iþlemler dengesi de, bu ödemeler dengesinin bir bölümünü kapsar. Merkez Bankasý verilerine göre hesaplanmýþ olan yukardaki tablodaki sayýlar, televoleci ekonomistlerin çok bilmiþ havalarýyla sunduklarý***** sayýlarla tamý tamýna çakýþmamak19 kaldýðý açýklamamaktadýr. Bu da, olsa olsa ekonomistler için dört iþlem yapmasýný bilmemenin bir özür kabul edilmemesinden ileri geliyordur! *** Bu kez þýracý nýn da sayý saymasýný bilmediðini görüyoruz. Kendi verdiði sayýlara göre 11 milyar dolar olan cari iþlemler açýðýndan, yabancý sermaye ve fonlardan gelen 8+3=11 milyar dolar çýkartýldýðýnda dýþ açýk sýfýr olmalýdýr. Bozacý nýn yazýsýndaki verilerine göre ise, cari açýk 12 milyar, yabancý sermaye ve fon gelirleri 7+3=10 milyar, dolayýsýyla açýk 2 milyar olmaktadýr. **** Bozacý ise, onyýlda alýnan 30 milyar dolar borcun 2 milyar dolarý borçlanma ihtiyacýný karþýlýyor. Geri kalan 27 milyar dolarý da Merkez Bankasýnýn döviz rezervlerini büyütüyor diye yazmaktadýr. Böylece þýracý da, bozacý da 30 dan 2 çýktýðýnda tamý tamýna 27 kaldýðýnda anlaþmaktadýrlar. Dört iþlem yapmayý bilmeyen ve yazdýklarýný okumayan bu ikilinin sattýðý þýralar ve bozalarýn tüketicilerinin bozulan midelerini kaça yýkatacaklarý ayrý bir hesap konusudur. ***** Þýracý Deniz Gökçe, Akþam daki 9 Eylül tarihli yazýsýnda þöyle yazmaktadýr: Deðerli meslektaþým ve dostum Asaf Savaþ Akat bizim arkadaþ grubunda otistik olarak adlandýrýlýr. Bunun nedeni birçok kimsenin merak etmediði þeyleri merak etmesidir. Ayrýca kendisine dijital de deriz. Bunun nedeni de sayýlarý bilgisayara týkýp yoðurmayý sevmesidir. Bazen bu iþleri abartýr, ama bazen de, me-
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ ÖDEMELER DENGESÝ (Milyon Dolar)
I-
II -
III -
CARÝ ÝÞLEMLER HESABI Mal, Hizmet ve Yatýrým Geliri Dengesi(A+B+C) Mal ve Hizmet Dengesi (A+B) A. DIÞ TÝCARET DENGESÝ Toplam Mal Ýhracatý Toplam Mal Ýthalatý Altýn (net) Ýthalatý B. HÝZMETLER DENGESÝ Turizm C. YATIRIM GELÝRÝ DENGESÝ Faiz Gideri D. CARÝ TRANSFERLER Ýþçi Gelirleri SERMAYE VE FÝNANS HESAPLARI Doðrudan Yatýrýmlar Portföy Yatýrýmlarý Borçlanma Rezerv Varlýklar NET HATA NOKSAN
tadýr. Ortaya çýkan farklýlýk Merkez Bankasý ile DÝE nin hesaplarýndaki farklýlýktan kaynaklanmaktadýr. Ancak burada bu farklýlýklar fazlaca önemli deðildir. Burada dikkat edilmesi gereken, televoleci ekonomistlerin cari iþlemler açýðýnýn önemli olmadýðýný ispatlamak için kullandýklarý yöntemdir. Onlar, kendileri dýþýnda herkesin aptal olduðuna inandýklarý için, ödemeler dengesi hesaplarýný cari iþlemler dengesi hesaplarýymýþ gibi göstererek, ortada bir sorun olmadýðý sanýsýný oluþturmaya çalýþmaktadýrlar. Yukardaki Merkez Bankasý verilerinde 1994-2003 yýllarý arasýnda 34 milyar dolarlýk borçlanma yapýldýðý görülmekle birlikte, ayný dönemdeki dýþ borç verileri (Merkez Bankasý ve Hazine Müsteþarlýðý) 1994 yýlýnda 65,6 milyar dolar olan dýþ borcun 2003 yýlýnda 147 milyar dolara yükseldiðini göstermektedir. Böylece on yýl içinde gerçekleþen dýþ borç miktarý 81,4 milyar dolardýr. Ödemeler dengesi bilançosunda yer alan borçlanma kalemi, sadece kamu borçlarýnýn bir bölümünü içermektedir. Böyle olunca devletin ödemeler dengesi hesabýnda görülen açýklar küçülmektedir. Ama bu hesap, ülke ekonomisinin bütününü deðil, bir bölümünü kapsadýðýndan, ekonomik durumun sela bugün olduðu gibi, bu otistik dijital özelliðinin faydasýný göreceðiz. Oysa, bu veriler daha önce Merkez Bankasý tarafýndan hazýrlanmýþ ve yayýnlanmýþtýr.
1994 2.631 -461
2003 -6.850 -8.956
1994-2003 -18.944 -61.371
2.803 -4.249 18.106 -22.355 -480 7.052 3.455 -3.264 -3.311 3.092 2.627 -4.463 559 1.158 721 -546 1.832
-3.529 -14.034 51.206 -65.240 -2522 10.505 11.090 -5.427 -4.586 2.106 729 2.862 1.063 2.569 5.265 -4.047 3.988
-23.457 -117.573 319.847 -437.420 -14.921 94.116 56.291 -37.914 -41.634 42.427 33.589 13.440 8.015 -1.200 34.661 -27.214 5.504
genel görünümünü vermekten uzaktýr. Televoleci ekonomistlerin yaptýklarý kurnazlýk, ödemeler dengesi gibi muhasebe hesabýnýn hiçbir zaman açýkla kapatýlamayacaðýdýr. Muhasebecilikte, gelir ve gider dengesi, sonucun sýfýr olmasý demektir. Yukardaki ödemeler dengesi hesabýna bakýldýðýnda, gerek yýl olarak, gerekse on yýl olarak toplamýn (I+II+III) sýfýr olduðu görülecektir. Bu televoleci ekonomistler muhasebenin gelir ve giderlerin eþitlenmesi tekniðini kullanarak ekonomide hiç bir sorun olmadýðýný söyleyecek kadar þarlatandýrlar. Bu þarlatanlýklar neredeyse tüm ekonomik yazýnýn ortak özelliði haline gelmiþtir. Gayri Safi Milli Hasýlasý (GSMH), yani bir yýl içinde üretilen tüm mal ve hizmetlerin toplamý (ki bunun içinde ithalattan alýnan vergiler ve ihracata verilen vergi iadeleri de dahildir) 238 milyar dolar olan bir ülkede, 91 milyar dolarý devlete ait olmak üzere 147 milyar dolar dýþ borcu ve 212 katrilyon lira iç borcu bir yana býrakýlarak, ekonominin dýþ þoklara karþý dayanýklý hale geldiðini, yani yeni bir Þubat 2001 krizi ile karþýlaþma olasýlýðýnýn kalmadýðýný söyleyenler, krizlerin yeni fýrsatlar doðurduðunu düþünen spekülatörlerdir. Bu spekülatörler, iliþkileri sayesinde siyasal kararlarý önceden öðrenebildiklerinden, ekonomik deðerlendirmelere ve tahlillere itibar etmezler. Onlarýn tek istediði, siyasal iliþkilere sahip olmayan ya da siyasal iliþkileri
!%
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004
!&
karar mekanizmalarýnýn dýþýnda kalmýþ olan piyasa aktörleri nin alabildiðine huzur ve güven içinde olaðan faaliyetlerini sürdürmeleridir. Týpký Garanti Bankasý yönetim kurulu üyesi ve danýþmaný Deniz Gökçe gibi, bankam için iyi olan benim için de iyidir; benim için iyi olan ülke için de iyidir mantýðýyla ekonomik olgularý ve geliþmeleri çarpýtmaya çalýþýrlar. Marksizmden kopan ve bu nedenle perspektiflerini yitiren küçük-burjuva aydýnlarý ise, Sweezy ve Magdoff un 1960 larda yaptýklarý emperyalizm tahlillerinden öðrendikleri bilgi kýrýntýlarýyla ekonomik krizlerin sürekliliði inancý taþýrlar. Bu inançla, piyasa verilerinden (dolar, borsa ve faiz) ve makro dengeler den (GSMH, üretim kapasitesi, dýþ borç, dýþ ticaret, doðrudan sermaye yatýrýmý vb.) sonuçlar çýkartmaya çalýþmaktadýrlar. Türkiye Devriminin Acil Sorunlarý-I in çarpýtýlmýþ DY versiyonundan duyduklarý emperyalizmin III. bunalým dönemi tahlillerinden akýllarýnda kalan kapitalizmin sürekli ve genel bunalýmý tanýmýna dayanan bu sürekli krizler inancý, DÝE nin birbiri ardýna açýkladýðý olumlu veriler karþýsýnda sarsýlmýþtýr. Özelikle iki yýldýr dolarýn 1.400.000-1.500.000 bandýnda hareket etmesi inançlarýný yitirmelerine yol açmýþtýr. Emperyalizme baðýmlý bir ülkede, doðru bir emperyalizm tahlili yapýlmaksýzýn ekonomik, toplumsal, siyasal ve askeri koþullarýnýn doðru saptanmasý olanaksýzdýr. Bugün, emperyalist ülke ekonomileri, Sovyetler Birliði nin daðýtýlmasýyla ortaya çýktýðý varsayýlan yeni pazarlar için yapýlan yatýrýmlarýn yaratmýþ olduðu aþýrý-üretim sorunu ile yüzyüzedirler. Bu aþýrý-üretim, sistemin kendi irsi özelliði olan aþýrý-üretimle birleþerek, emperyalist ekonomilerin bugüne kadar karþýlaþmadýklarý büyüklükte aþýrý-üretim sorunu oluþturmuþtur. 1997 Asya krizi ile patlak veren bu aþýrýüretim sorunu, bir yandan emperyalist ülke ekonomilerinde resesyon a (durgunluk) yol açarken, diðer yandan mevcut pazarlarýn dikey ve yatay olarak geniþletilmesi çabalarýna yol açmýþtýr. Geri-býraktýrýlmýþ ülke pazarlarýnýn geniþletilmesi, asýl olarak emperyalist ülke mallarýna bu ülke pazarlarýnda talep yaratýlmasýný amaçladýðýndan, özel ve kamu kesimine verilen kredilerde büyük bir geniþlemeye neden olmuþtur. Bu ülkelerde ithalatýn tümüyle serbestleþtirilmesi, halkýn alým gücü-
nün yapay olarak artýrýlmasý için tüketici kredilerine aðýrlýk verilmesini getirmiþtir. Böylece geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde, bir yandan kamu ve özel sektörün dýþ borçlanma ihtiyacý sürekli büyürken, diðer yandan tüketici kredilerinin finansmaný için de yeni borçlanmalara gidilmiþtir. Verilen borçlar dolara endeksli olduðundan, bu yapýnýn sürdürülebilmesinin tek yolu, dolarýn istikrarlý olmasýndan geçmektedir. Ulusal paralar karþýsýnda dolarýn istikrarý deðerinin sabit kalmasý anlamýna geldiðinden, dolarýn deðeri ulusal enflasyonlardan görece baðýmsýzlaþmýþtýr. Verilen kredilerin emperyalist mallara talep yaratmaya yönelik olmasý, Endonezya olayýnda olduðu gibi spekülatif sermayenin ülkeyi birden terketmesinin koþullarýný da (bugün için) engellemiþtir. Bundan daha önemli geliþme ise, 1997 Asya krizinden günümüze kadar geçen 7 yýl boyunca emperyalist ülkelerde yaþanan resesyon un uluslararasý piyasalarda dolaþan spekülatif sermaye fazlasýný belli oranda eritmiþ olmasýdýr. Bu koþullarda, dünya ticareti için istikrarlý dolar, deðeri düþük tutulan dolar halini almýþtýr. Deðeri düþürülmüþ dolar ise, emperyalist ülke mallarýnýn geri-býraktýrýlmýþ ülke pazarlarýný doldurmasýna ve ülke içindeki üretimin (sanayi ve tarým) önemli ölçüde tasfiyesine yol açmaya baþlamýþtýr. (Dolayýsýyla ülke içi kapasite kullaným oranlarý küçülen üretim alanlarýna iliþkin olduðundan, eskisi gibi ekonomik bir ölçü olmaktan da çýkmýþtýr.) Artýk herþey deðeri düþük tutulmuþ dolara endekslenmiþtir. Ancak emperyalist dünya ekonomisi de içinden çýkamadýðý bir kýsýr döngüye girmiþtir. Aþýrý-üretime talep yaratmak amacýyla geri-býraktýrýlmýþ ülkelere olan ihracat artarken, bu ülkelerin iç pazarlarý emperyalist ülke mallarý ile dolarken, bu ülkelerdeki kitlelerin düþük gelir düzeyi, talebi görece sürekli kýlabilecek boyutta deðildir. Bunu telafi etmek için tüketici kredileri devreye sokulmuþtur. Bu da, kiþilerin gelirlerini aþan ve ödenemez boyutlara yükselten özel borçlanma yaratmýþtýr. Özel borçlardaki artýþ karþýsýnda mal talebini ayakta tutabilmek için, bir yandan tüketici kredilerinin limitleri daha da artýrýlýrken, diðer yandan kâr oranlarý düþmeye baþlamýþtýr. Düþen kâr oranlarý ve artýrýlan tüketici
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ
kredileri, emperyalist metropollerdeki parasermayenin dýþarýya akýþýna yol açarak, metropollerde durgunluða ve bunun sonucu olarak da iþsizliðe yol açmýþtýr. Düþük deðerli dolar, dün, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerden metropollere doðru olan deðer transferini tersine çevirmeye baþlamýþtýr. Emperyalist metropollerde artan iþsizliðin yarattýðý düþük talep, fiyatlarýn düþmesine yol açarken, üretim maliyetlerinin yüksekliði kâr oranlarýnýn daha da düþmesine yol açmýþtýr. Bir dönem emeðin yoðunlaþtýrýlmasýyla, yani birim baþýna verimliliðin artýrýlmasýyla telafi edilmeye çalýþýlan kâr oranlarýndaki düþüþ durdurulamamýþtýr. Bu nedenle, kâr oranlarýný yükseltebilmek için iþçi ücretlerinin düþürülmesinden baþka çareleri kalmamýþtýr. Bu da, metropollerdeki iç talepte düþüþe neden olmuþtur. Metropol ülkelerinde iþçi ücretlerinin düþürülmesi, geri-býraktýrýlmýþ ülkelerde ithalatý finanse eden turizm ve iþçi gelirlerinde düþüþe yol açmaktadýr. Bu da, artan ithalatla birleþerek, cari iþlemler açýðýný ve döviz ihtiyacýný büyütme eðilimindedir. Özetlersek, emperyalist sistem, ekonomik bunalýmýn yükünü geri-býraktýrýlmýþ ülkelere aktararak bir dönem kendi iç pazarýnda istikrar saðlayabilmiþken, 2000 yýlýnýn Mart ayýndan itibaren bunalým metropollere ulaþmýþtýr. Japon ve Alman ekonomisindeki resesyon dört yýldýr sürmektedir. Düþük kârlarla yapýlan ihracat gelirleriyle korunmaya çalýþýlan kamu ve özel sektör dengeleri bozulmuþtur. Almanya, Fransa ve Ýtalya da görüldüðü gibi, bütçe açýklarý giderek büyümektedir. Bu geliþmeler, bu ülkelerin iç dengelerini dolarýn düþük deðerine baðýmlý hale getirmiþtir. FED in (ABD Merkez Bankasý) faiz oranlarýna gösterilen büyük ilgi de buradan kaynaklanmaktadýr. Bugün emperyalist metropollerde büyük bir mülksüzleþtirme dalgasý gündemdedir. Bu dalga, iþçi ücretlerinin alabildiðine düþürülerek aristokratlaþtýrýlmýþ iþçiler in mülk-
süzleþtirilmesi sonucunu doðuracaðý gibi, ayný zamanda konut fiyatlarýnda da düþüþe yol açarak tüm orta sýnýflar ýn mülksüzleþmesine yol açacaktýr. Bu mülksüzleþme dalgasý, bir yandan dünya turizm sektörünü yýkýma uðratýrken, diðer yandan faizlerin yükselmesine yol açarak tüm dengeleri bozacaktýr. Bugün dolarýn, iç ve uluslararasý piyasalardaki mehter yürüyüþü, dünya ekonomik bunalýmýnýn yeni bir evresinin öngününü göstermektedir. Havayollarý þirketlerinin içine girdikleri bunalým ve ardýndan otomotiv tekellerinin satýþlarýnda görülen düþüþler tüm dikkatleri tüketici eðilimlerine yöneltmiþtir. ABD de en büyük alýþ-veriþ tekeli olan Walmart ýn satýþ verilerine gösterilen büyük ilgi bunun en açýk örneðidir. Bizde olduðu gibi, ister dolarla, ister yeni ve eski TL ile olsun, her türlü kredili alýþveriþ, yani borçlanma, borçlunun ödeyemeyeceði bir borç yükünün altýna girmesi demektir. Borç alanýn kiþisel yýkýmýna, borç verenlerin (bankalar) kurumsal yýkýmý eþlik edecektir. Bu geliþmelerin en trajik tarafý ise, geliþmelerin iç dinamiklerle deðil, dýþ dinamikler tarafýndan belirlenmesidir. Dolarýn mehter yürüyüþüne takýlýp kalanlar, AKP nin servet transferinden pay kapma yarýþýna girmiþlerdir. Uzan larýn yatlarýndan, lüks arabalarýndan söz edenler, AKP yandaþlarýnýn yatlarýný ve lüks arabalarýný görmezlikten gelmektedirler. Bu servet transferi, tümüyle dolarýn deðerinin düþük tutulmasýyla gerçekleþtirilmektedir. Bu amaçla yurtdýþýndan ülkeye getirilen islami para birikimi nin (Yimpaþ, Kombasan gibi islami sermaye nin Avrupa da dolandýrýcýlýk yoluyla elde etmiþ olduðu paralar) yaratmýþ olduðu kaynaðý belli olmayan döviz giriþleri yle kapatýlan cari iþlemler açýðý ve dolar arz fazlasý, islami para birikimi nýn sýnýrlarýna ulaþmýþtýr. Bu, dolarýn mehter yürüyüþünün son halkasýdýr. Böylece saadet zinciri tamamlanmýþ olacaktýr.
!'
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004
Soros un Paralarý, Babacan ýn Þehzadesi, AKP nin Zina sý ve 1,9 Dolarlýk Yaþam
George Soros, Türkiye ye desteðini resmi olarak üç yýldýr veriyor. 1979 da kurduðu, bugün 60 ülkede faal olan, Eylül 2001 den beri de Ýstanbul da açýlan ofisiyle Açýk Toplum Enstitüsü, Türkiye de Avrupa Birliði, eðitim, siyasi reform, medya, kadýn haklarý, sivil toplum örgütleri ve bölgesel farklýlýklar baþlýklarý altýndaki projeleri des-tekliyor. Türkiye Ýsrafý Önleme Vakfý Mütevelli Heyeti Baþkaný ve AKP Diyarbakýr Milletvekili Prof. Dr. Aziz Akgül ün giriþimiyle Temmuz 2003 te baþlatýlan Mikro Kredi Projesi ne de ilk destek yine Soros ve Soros un enstitüsünden gelmiþti. Pilot bölge seçilen Diyarbakýr da fakirin fakiri kadýnlara , yaþayabilmeleri için 100 milyon lirayla, 750 milyon lira arasýnda deðiþen miktarda kredi veren, onlara iþ yapma olanaðý saðlayan mikro kredi uygulamasýna Açýk Toplum Enstitüsü 100 bin dolar katkýda bulunmuþtu. Soros un enstitüsünü 50 bin dolar ile Vakýfbank, 25 bin dolar ile Finansbank izlemiþti. Aziz Akgül 10 bin dolar, Nevzat Yalçýntaþ 10 bin dolar, Diyarbakýrlý Selahattin Altýndað 10 bin dolar ve Ali Ýhsan Kaya 10 bin dolar vererek, havuz oluþturuldu. (Funda Özkan, Radikal, 9 Eylül 2004)
12,6 milyonun 2 dolarý yok!
"
Ekonominin iyiye gittiði söyleniyor ama ülke nüfusunun en yoksul yüzde 20 lik kesimindeki 12.6 milyon kiþi, günlük ortalama 2 dolar olan yoksulluk sýnýrýnýn da altýnda bir gelirle yaþýyor Türkiye de yaklaþýk 12.6 milyon kiþi yoksulluk sýnýrý olan 2 dolarýn altýnda gelirle yaþýyor. Nüfusun en yoksul yüzde 20 lik diliminde yer alan 12 milyon 586 bin yurttaþ günde 1.9 dolarla geçinmeye çalýþýyor. Bu tutar, en varlýklý yüzde 20 lik kesimde ise 7.6 dolara ulaþýyor. Refah düzeyinde en yoksulla en zengin kesim arasýnda dört kat fark bulunuyor. Uluslararasý standartlarda günlük tüketim harcamalarý için 1 dolar açlýk , 2 dolar ise yoksulluk sýnýrý kabul ediliyor. Buna göre, en yoksul kesimi oluþturan 12 mil-
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ yon 586 bin 228 kiþi yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþýyor. Ancak bulunan 1.9 dolarlýk günlük harcama tutarý ortalamayý gösterdiði için, bu kesimde günlük tüketim harcamasýnýn 1 dolarýn, diðer deyiþle açlýk sýnýrýnýn da altýnda kalan yurttaþ sayýsýnýn da önemli boyutta olduðu tahmin ediliyor. Ayrýca, 2002 yýlýnda 1 milyon 520.5 bin lira olan ortalama dolar kurunun, 2003 yýlýnda 1 milyon 491 bin liraya gerilemesi de günlük harcama tutarýný dolar bazýnda daha yüksek gösterdi. (Radikal, 16 Eylül 2004)
Bir ülkede yaþýyoruz. Öyle bir ülkede yaþýyoruz ki, devletinin resmi istatistik kurumunun (DÝE) çarpýtýlmýþ verilerine göre bile, 12 milyon insan, günlük 3 milyonun altýnda (aylýk 90 milyon lira bile etmeyen) bir gelirle yaþamak durumunda býrakýlmýþtýr. Ayný ülkede, uluslararasý para-sermaye spekülatörü Soros un fonlarýyla finanse edilen projeler aracýlýðýyla insanlara ( mikro kredi adý altýnda) 100 milyon lira daðýtýlmaktadýr. Öyle bir ülkede yaþýyoruz ki, aylýk tüketimi 90 milyon lirayý bulmayan insanlara, 100 milyon kredi vererek büyük iþler baþarýldýðý ilan edilmektedir. Öyle bir ülkede yaþýyoruz ki, ülkenin hazineden sorumlu devlet bakanýnýn (Ali Babacan) oðlunun sünnet düðünü, böyle olur bakan oðlunun sünneti manþetleriyle gazetelerde yer alabilmektedir. Öyle bir ülkede yaþýyoruz ki, 25 milyon kredi kartý, milyonlarca kredi kartý maðduru üretmektedir. 400 milyon geliri olanlarýn 3 milyar limitli birden çok kredi kartý sahibi edildiði bir ülkede yaþýyoruz. Bu ülke, bir kredi kartý borcunu diðer kredi kartýndan çekilen nakit parayla ödeyen, Ali nin külahýný Veli ye giydiren iþbitiriciler in ülkesi olmuþtur. Fukaraya eþeðini çaldýrýp buldurarak mutlu etmek, borç yiðidin kamçýsýdýr diyerek borçlanmanýn erdem, Ali nin külahýný Veli ye giydirme nin borçlarýn çevrilebilirliði , sürdürülebilir borçlanma dinamiði kabul edildiði ve bunun ekonomi-politikasýnýn yapýldýðý bir ülkedir burasý. Gelenlerin gidenleri arattýrdýðý , her gelenin yediði , her yiyici için helal olsun, yiyorlar, ama birþeyler de yapýyorlar denildiði bu ülkede, yolsuzluk, rüþvet, hortumculuk , iþbitiricilik olarak kabul edilmiþtir. Rüþvetçinin, yolsuzluk yapanýn, hortumcularýn götürdükleri nin kendi ülkesinin ve kendisinin özvarlýðý, dünü ve geleceði oldu-
ðunu bir an için bile düþünmeyenlerin var olduðu bir ülkedir burasý. Erkeðin, imam nikahlý dört eþe sahip olmasýna dinin cevaz verdiði, ama yasalarýn yasakladýðý, fiilen çok eþliliðin varolduðu bu ülkede, dört eþle yetinmeyenlerin zina cezasýna çarptýrýlýp çarptýrýlmamasý tartýþýlabilmektedir. Ben zengini severim diyen, bizim yaptýklarýmýza onlarýn hayalleri bile yetiþemez diyerek yolsuzluðun binbir türünü bulan, anayasayý bir kez delmekle bir þey çýkmaz diyerek her türlü rüþveti meþrulaþtýran baþbakanýn cumhurbaþkaný yapýldýðý bir ülkede, on yýl sonra bizim icraatlarýmýza, bizi eleþtirmeye kalkýþanlarýn hayalleri bile ulaþamaz diyen taklitçisi baþbakan olabilmiþtir. Namuslulara aptal , namussuzlara helal olsun denilen bu ülkedir burasý. Ayda 90-100 milyon kazanan insanlarýn yaþadýðý ve oylarýnýn parayla, yiyecek paketleriyle satýn alýndýðý, satýn alýnamayan oylarýn çöpe atýldýðý bu ülkede, çalýp-çýrparak, devleti dolandýrarak zengin olan hýrsýzlarý, lahmacunla whisky içen magandalar diyerek küçümseyen, ama onlarýn maganda partilerinde boy gösteren aydýnlar ý vardýr. Yaþadýðýmýz ülkede, anneme reklamcý olduðumu söylemeyin, o benim Paris genelevinde piyano çaldýðýmý sanýyor diyerek reklamcýlýk yapan solcular sol partileri finanse ederken, entel bar iþletmecileri sol parti yöneticisi olarak ortalýkta dolaþýrlar. Doðduðu ve yaþadýðý ülke için, o ülke topraklarýnda yaþayan insanlar için hiçbir duyguya sahip olmayan, cebine koyacaðý AB pasaportu ile kendini kurtaracaðýna inanan insanlarýn ülkesidir burasý. Laikler in hýristiyan kilisesinde, yahudi þamdaný altýnda piyano resitali dinlediði, þeriatçýlarýn hýristiyan kulübü dedikleri AB ye girmek için uðraþtýklarý bu ülkede, yiyicilerin, iþbitiricilerin ve görmemiþlerin jeep leri sokaklarda boy gösterir.
"
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004
"
Savaþýn, harita üzerinde yapýlan bir savaþ oyunu olduðunu sanan, PKK terörüne karþý on bin þehit verdik diye övünen, þak deyince pat diye yapan genelkurmay baþkanlarýna sahip olmuþ bir ülkedir burasý. Ekonomiden ve hazineden sorumlu bakanýn, batman ve spidermen eþliðinde tahtýrevanla getirilen þehzade sine IMF heyeti baþkanýnýn çeyrek altýn taktýðý, böyle olur bakan oðlunun sünneti diye manþetlerin atýldýðý bu ülke, alýþýrsýnýz, alýþýrsýnýz diyerek insanlarýyla alay eden Turgut Özal ýn ülkesidir. Telekom unun özelleþtirilmesine vatan, millet ve Sakarya diyerek direnen, Aycell den verilen küçük bir hisse karþýlýðýnda vatan, millet ve Sakarya yý unutan, deprem ihaleleriyle, mobil santral ithalatýyla köþeyi dönen milliyetçiler i de görmüþtür bu ülke. Bu ülke, Kaynanalar dizisinin Kayserili Nöri ve Nöriye Kantar larýnýn ülkesidir. Dün Eyüp Sultan ýn uðruna öldüðü söylenen, peygamberin vaadedilmiþ þehir ilan ettiðine iliþkin hadisler okunan Ýstanbul un fethinin yýl dönümlerinde islam adýna, þeriat adýna vurulan mehter davullarý, bugün turizm adýna, turistler için vurulmaktadýr. Dinin siyasete alet edildiði, semazenlerin þov malzemesi yapýldýðý bu ülkede, dün, Uzanlar, yatlarýyla, lüks arabalarýyla, jeep leriyle saltanat sürerken, bugün haraç-mezat satýlan yatlarýnýn, arabalarýnýn, jeep lerinin
kim olduðu bilinmeyen yeni sahipleri saltanat sürmektedir. Irak taki müslüman kardeþleri nin üzerine tonlarca bomba atan uçaklarýn topraklarýndan havalanmasýna izin veren, bombalanmýþ þehirlerin inþaat ihalelerinden pay kapmak için Amerikan iþgal güçleriyle anlaþmalar yapan müteahhitlerin ülkesinde, þirket çalýþanlarýnýn Irak direniþçileri tarafýndan rehin alýnmasý ve kafalarýnýn kesilmesi karþýsýnda müslümana bu yapýlýr mý diye baðýran müslümanlar da vardýr. Kariyer kadýnlarý nýn otuz yaþ bunalýmýna düþtüðü, psikologlarýn terapi yaptýðý, psikiyatristlerin talk-show cu olduðu, üniversite mezunlarýnýn lokanta açtýðý, lokantacýlarýn dershane sahibi olduðu, 900 lü seks hatlarý kurucusunun üniversite iþlettiði, dini bütün müslümanlar için cami turlarý düzenlendiði, en hýzlý kredi kartý çekenlerin en hýzlý kredi kartý maðduru olduðu bir ülkedir burasý. Soros un finanse ettiði ve AKP milletvekilinin icra ettiði mikro kredi ile hayatlarý deðiþen insanlarýn ülkesinde, cezaevlerinde tutsak edilmiþ insanlarýn hayatlarý hayata dönüþ operasyonlarýyla yok edilebilmiþtir. Sistematik iþkence yapýlmadýðý AB raporlarýyla kanýtlanan , meclisinden zinasýz demokratik yasalarý bir günde çýkartan, 15 yýldan önce AB ye üye olamayacaðýnýn ve
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ
2013 e kadar AB fonlarýndan hiç bir para verilmeyeceðinin AB komiserince ilan edildiði bu ülkede, ýlýmlý islamcý parti tarafýndan AB ye beþ kala toplantýlarý düzenlenebilmiþtir. Bu ülke ki, iktisatçýlar ekonomist, ekonomistler futbol yorumcusu, eski hakemin Karar Aný hakimi, hakimlerin mafyacý, mafyacýlar MÝT ci, MÝT ciler iþgüder, iþgüderler müsteþar, müsteþarlar dolandýrýcý, dolandýrýcýlar bakan olmuþtur. Ýþyerine gelen telefonlarý seksi ses tonuyla açmanýn sekreterlik sanýldýðý, sekreterlerin çay servisi yaptýðý, sýkmabaþ lýlarýn türbanlý olduklarý, tesettürün modasýnýn çýktýðý, makyajlý tesettürlülerin sokaklarda salýnarak yürüdüðü, þeriatçýlarýn muhafazakar demokrat , muhafazar demokratlar ýn ýlýmlý islamcý kesildikleri ülkedir burasý. Eski sol cuntacý larýn TIR filosu sahibi olmasýna, emekli generallerin holding yönetim kurulu üyesi yapýlmasýna, holding yönetim kurulu üyesi olamayanlarýn futbol kulüpleri yöneticisi yapýlmasýna, ihracata yönelik sanayileþmenin savunucusu kemalist lerin yabancý mal ithalatçýsý oluþuna, medya da iþsiz kalan gazetecilerin kemalist , kemalist lerin AB lobicisi haline dönüþmesine kimsenin þaþýrmadýðý bir ülkedir burasý. 12 Eylül askeri cuntasýnýn karýþtýr-barýþtýr adýný verdiði pasifikasyon yöntemlerini Kartallar Yüksekten Uçar dizisiyle toplumsal ölçekte yaygýnlaþtýranlarýn, ihtilâlle hiçbir þeyin çözümlenemeyeceðini, herþeyin husuletle ve suhuletle halledilmesi gerektiðini söyleyenlerin, bugün hýzlý bir kemalist , Sultan Galiyev teorisyeni olmalarýna da kimse þaþýrmamaktadýr. Çaðrýnýn altýnda 200 tane sivil toplum kuruluþu nun imzasý olan mitinglere 400 kiþinin katýlmasýna da, %10 barajýný aþtýk, hedefimiz birinci parti olmaktýr diyerek seçim çalýþmasý yürüten ve seçimlerde %6 larda kalanlara da, %1 oy alamayanlarýna da, komünist sýfatlý partinin 40 bin oyunu 80
bine çýkartarak, kendi kendini seçimlerde oylarýný en çok artýran parti ilan etmesine de alýþmýþtýr bu ülke. Artýk bu ülkede hiç bir þey insanlarý þaþýrtmamaktadýr. Borsa yükselecek denildiðinde düþmesine de, ekonominin iyileþtiði söylendiðinde krize girmesine de, politikacýlarýn yalanlarýna da, þeriatçýlarýn müslümanlýðýna da insanlar inanmamaktadýrlar. Hangi parti hükümet olursa olsun yiyiciliðin, yolsuzluðun, rüþvetin ortadan kalkmayacaðý, her yeni hükümetin ilk iþinin kendi adamlarýnýn gözünü doyurmak olduðu yaþanarak öðrenilmiþtir. Böyle bir ülkede yaþamak istemeyenler ise, kurtuluþ u, ya AB ye kapaðý atarak ya da AB komiserlerinin denetimi altýnda, demokratikleþen, geliþen, büyüyen, askeri darbe ve þeriat tehlikesinin ortadan kalktýðý AB üyesi Türkiye de aramaktadýrlar. Bu ülke bunlara layýk deðildir diyenlerin, bu ülkenin Soros un parasýna, IMF nin çeyrek altýnýna ihtiyacý olmadýðýný düþünenlerin; þehzade düðünlerinin, hummer saltanatlarýnýn papatyalar devrinin adi birer karikatürü olduðunu görenlerin; bu ülke insanýnýn 1,9 dolarla yaþamaya mahkum edilemeyeceðine inananlarýn, kýsacasý bu ülkenin yaþadýklarýnýn bu ülkenin kaderi olmadýðýný bilen ve düþünen insanlarýn bir þeyler yapma zamaný gelmiþtir. Bunu yapmayanlar, yapmaktan kaçýnanlar, yaþananlarýn suç ortaðý olacaklardýr. Birþeyler yapýlmasý gerektiðini düþünüp birþeyler yapýlamayacaðýna inanlar ise, ellerine silah alýp daðlara çýkacaklarý günleri düþleyerek kendilerini oyalamamalýdýrlar. Her kiþinin, küçük ya da büyük yapabileceði birþeyler vardýr. Bildiðini anlatmak, okuduðunu okutmak, öðrendiðini öðretmek, düzenin tüm pisliklerini býkmadan usanmadan anlatmak da onlarýn görevidir. Bu ülkenin ve insanlarýnýn kurtuluþu, bu ülkenin insanlarýnýn elindedir.
"!
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004
Politik egemenlik yalnýzca biçimsel tanýmlamalarla açýklanamayacak bir kavramdýr. Derinlere inmeli, kökenleri araþtýrmalýyýz. Tüm dünyada ders kitaplarý, yasalar ve politikacýlar, ulusal politik egemenliðin, çaðdaþ egemen devlet kavramýndan ayrý düþünülemeyeceðini öne sürerler. Bu böyle olmasaydý, bazý güçler sömürgelerini özgür ortak devletler diye nitelendirmez, sömürgeciliði baþka terimler altýnda gizlemeye çabalamazlardý. Her ulusun egemenlikten az ya da çok yararlanacaðýný, tümden yararlanacaðýný, ya da hiç yararlanmayacaðýný belirleyen rejim biçimine bu uluslar kendileri karar verirler. Fakat, ulusal egemenlik herþeyden önce bir ülkenin iç iþlerine kimseyi karýþtýrmama hakký, bir halkýn kendisine en uygun hükümet biçimini ve hayat tarzýný seçme hakkýdýr. Bu, ulusun iradesine baðlýdýr ve bir hükümetin kalmasýna ya da gitmesine ancak bu ulus karar verebilmelidir. Fakat tüm bu politik egemenlik, ulusal egemenlik ilkesi, ekonomik baðýmsýzlýkla birlikte ele alýnmazlarsa boþ laflar olmaktan ileri gidemezler. Bir ülkenin kendi ekonomisi yoksa, yabancý sermaye buraya sokuluyorsa, o ülke baðýmlý olduðu gücün koruyuculuðundan kurtulamaz. Hele kendisine ekonomik açýdan egemen olan ülkeyle çýkar çeliþkisine düþerse iradesini hiç kabul ettiremez.
""
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ
LEVENT ERTÜMER
1959/BERGAMA 14 EYLÜL 1977/BERGAMA
LEVENT ERTÜMER ve FARUK AÇÝL yoldaþlar, 1977 yýlýnda THKP-C/HDÖ üyesi olarak örgütsel faaliyette bulundular. 14 Eylül 1977 günü faþist milislere yönelik silahlý eylem hazýrlýðý sýrasýnda yanlarýnda bulunan bombalarýn patlamasý üzerine yaþamlarýný yitirdiler.
FARUK AÇÝL
1959/BERGAMA 14 EYLÜL 1977/BERGAMA
ZÝYA ERDÖNMEZ
1954 SÝVAS/KANGAL 17 EKÝM 1980 ÝSTANBUL/KADIKÖY 1954 Sivas/Kangal doðumlu Ziya yoldaþ, 1973 yýlýnda Ýstanbul Ýktisat Fakültesi ne giriþiyle devrimci mücadeleye aktif olarak katýlmýþtýr. 1973-76 arasýnda öðrenci hareketi içinde çalýþmýþ ve 1974 yýlýnda AÖS ne yönelik faþist saldýrýlarda yaralanmýþtýr. 1975-76 döneminde ÝYÖKD Yönetim Kurulu üyesi olarak çalýþmýþ ve 1977 de THKP-C/HDÖ nin Öncü Savaþýna baþlamasýyla birlikte profesyonel kadro olarak devrimci savaþa katýlmýþtýr. 1979 sonlarýnda THKP-C/HDÖ-Ýstanbul Ýl Komitesi üyeliðine getirilmiþ ve 1980 de Genel Komite üyesi olmuþtur. 17 Ekim 1980 günü Kadýköy Nüfus Dairesi nin basýlmasý eylemi sýrasýnda oligarþinin resmi zor güçleriyle girdiði çatýþmada katledilmiþtir.
"#
KURTULUÞ CEPHESÝ Eylül-Ekim 2004
SERDAR SOYERGÝN 1960/ADANA 26 EKÝM 1980/ADANA
"$
1960 yýlýnda Adana da doðdu. Faþist milis saldýrýlarýn yoðunlaþtýðý bir dönemde, lisede devrimci mücadeleye katýlmýþtýr. Liseden sonra Adana Eðitim Enstitüsü ne girmiþ ve burada THKP-C/HDÖ nin örgütsel faaliyetleriyle tanýþmýþtýr. 1979 yýlýnda THKP-C/HDÖ üyesi olarak okul ve mahalle iliþkilerinde çalýþmýþ ve 1979 ortalarýnda Adana Çukobirlik Yað Fabrikasý na iþçi olarak girerek, sendikal çalýþmalarýn örgütlenmesine katýlmýþtýr. Bu çalýþmalarýndaki etkinliði, sarý sendikacýlar tarafýndan etkisizleþtirilmek amacýyla polise ihbar edilmiþ ve bir süre polis tarafýndan gözaltýna alýnmýþtýr. 1980 baþýndan itibaren polis tarafýndan aranmasý üzerine, illegal örgütsel faaliyette bulunmakla görevlendirilmiþtir. 14 Eylül 1980 günü Süleyman AYDEMÝR yoldaþla birlikte gerçekleþtirdikleri cezalandýrma eylemi sonrasýnda oligarþinin resmi zor güçleriyle silahlý çatýþmaya girmiþler ve çatýþmada bir tank yüzbaþýsýný öldürmüþlerdir. Serdar yoldaþ, çatýþma sýrasýnda aldýðý iki kurþun yarasý sonucu oligarþinin eline tutsak düþmüþtür. Olayda bir yüzbaþýnýn öldürülmesi nedeniyle 12 Eylül faþist askeri yönetimi çýlgýna dönmüþ, halka ve devrimcilere duyduklarý bütün kinlerini Serdar yoldaþýn yargýlanmasýnda göstermiþlerdir. 40 gün süren tüm yargý-yargýtay ve onay iþlemleri, hiç bir hukuk kuralýna uyulmaksýzýn gerçekleþtirilmiþ ve idam cezasý 25-26 Ekim 1980 gecesi infaz edilmiþtir. Serdar yoldaþýn son isteði, zafer günü yoldaþlarýyla birlikte içmeyi tasarladýðý kahveyi, cellatlarýn gözlerinin içine bakarak içmek olmuþtur.
ERÝÞ YAYINLARI
Eylül-Ekim 2004 KURTULUÞ CEPHESÝ Ýnternet Adresi: www.kurtuluscephesi.com www.kurtuluscephesi.org www.kurtuluscephesi.net E-Posta Adresi: kurcephe@kurtuluscephesi.org erisyayinlari@kurtuluscephesi.org
MAHÝR ÇAYAN: THKP-C/HDÖ : ÝLKER AKMAN : THKP-C/HDÖ : THKP-C/HDÖ : THKP-C/HDÖ : THKP-C/HDÖ : THKP-C/HDÖ : THKP-C/HDÖ : THKP-C/HDÖ : THKP-C/HDÖ : THKP-C/HDÖ : THKP-C/HDÖ : THKP-C/HDÖ : THKP-C/HDÖ : THKP-C/HDÖ : THKP-C/HDÖ :
KESÝNTÝSÝZ DEVRÝM II-III TÜRKÝYE DEVRÝMÝNÝN ACÝL SORUNLARI-I MEVCUT DURUM VE DEVRÝMCÝ TAKTÝÐÝMÝZ OLÝGARÞÝ NEDÝR? MARKSÝZM-LENÝNÝZM BÝR DOGMA DEÐÝL, EYLEM KILAVUZUDUR-III THKP-C/HDÖ VE 15 YIL POLÝTÝKLEÞMÝÞ ASKERÝ SAVAÞ STRATEJÝSÝ VE DEVRÝMCÝ TAKTÝÐÝMÝZ GRAMSCÝ ÜZERÝNE REVÝZYONÝZMÝN REVÝZYONU ULUSAL SORUN ÜZERÝNE BDS : BÝR PRAGMATÝK SAPMA YENÝ OPORTÜNÝZM ÜZERÝNE ZAFER BÝZÝM OLACAKTIR! [Ankara Davasý Savunmasý] DEVRÝM PROGRAMLARI RUS DEVRÝMÝNDEN ÇIKAN DERSLER ESKÝ BÝR GERÝLLANIN EMEK Ý PASS VE YENÝ ÇÖZÜM ÜN FIRSATÇILIÐI
DEVRÝMCÝ MARÞLAR VE EZGÝLER DÜNYADA VE TÜRKÝYE DE EKONOMÝK BUNALIM [Kurtuluþ Cephesi Seçmeler-I] LAÝKLÝK VE ÞERÝATÇILIK ÜZERÝNE [Kurtuluþ Cephesi Seçmeler-II]