05
Yeni yıla yeni zamlar
KCK adı altında yapılan operasyonla gözaltına alınan 49 gazeteciden 36’sı tutuklanarak cezaevine gönderildi. Herhangi delil ya da suç unsuru gözetilmeksizin yapılan gözaltı ve tutuklamalar akıllara geçtiğimiz hafta 7 kontr-gerilla mensubunun deliller ‘soyut’ bulunduğu gerekçesiyle tahliye edilmesi geldi.
Özgür basın susmayacak
08
Bütçe arayışlarına çözüm bulmaya çalışan hükümet, çözümü her zamanki gibi zamlarda buldu. Taşıt vergisi, gelir vergisi ve emlak vergisi dahil birçok alanda yeni zamlar resmi gazetede yayımlandı.
Halkın borcu büyüyor, kriz dükkan kapattırıyor EKONOMİ 8 Gençler Meydana, gelecek yılda da meydanlara çıkmaya hazırlanıyor. 7-8 Ocak 2012 tarihlerinde Ankara ve İstanbul’da 24’er saatlik oturma eylemleriyle gençleri meydanlara çağıracak olan hareket, bu sefer “İşsizsek Borçluysak Zenginlerden Çoksak Gençler Meydana” sloganıyla meydanları dolduracak. eğİtİm 10 27 aralık 2011 salı
“Tutuklama ülkesi olduk” Öğrenciler, geleceksizlik sorununa dikkat çekmek istediği için cezaevine atılıyor. Hak savunuculuğu yapmak isteyen avukatlar, hukuksuzlukları açığa çıkarmak için çalışırken cezaevine atılıyor. Gerçekleri açıklamak icap eder diyen gazeteciler susturulmaya çalışılıyor. Bakalım sıra kime gelecek? Tüm bu konularla ilgili Avukat Ercan Kanar’ın görüşlerini aldık. söyleşİ 9
sayı:12
1 tl
Demokratik anayasa şart
Kriz vurdu, piyango umut oldu Demokratik bir anayasanın nasıl şekilleneceğini tartışmak üzere bir araya gelen Demokratik Anayasa Hareketi geçtiğimiz günlerde İstanbul’da panel gerçekleştirdi. Ekonomik krizle birlikte, artık hiçbir şekilde borçlarını ödeme imkânı kalmayan halk, yeni yılda “ya çıkarsa?” umuduyla piyango bileti almaya başladı. Rekor ikramiye olan 40 milyon gerçekten bir emekçiyi sevindirecek mi bilinmez ama şimdiden devletin kasasına milyonlar girdi. Biletler tamamen satılırsa Hazinenin kasasına 92 milyon 981 bin 898 lira girecek. toplum 2
“Mücadele edenler buluştu.”
Aşk mı, devrim mi?
Demokratik Anayasa Hareketi 25 Aralık Pazar günü Taksim Hill Otel’de “Yol Temizliği ve Nasıl Bir Anayasa?” başlığıyla bir panel düzenledi. Panelin açılış konuşmasını yapan Hakan Öztürk, şunları söyledi: “Bugün Türkiye’de anayasanın halktan
“Toplumun her kesimi için anayasa”
“Anayasa gençlere söz hakkı tanısın.”
yana oluşması için mücadele eden tüm kesimlerle bir araya gelmiş durumdayız. Her ne kadar süreç tam tersi yürüse de barışın yeşermediğini, talepte bulunan hiç kimsenin taleplerinin yerine getirilmediğini görüyoruz. Hükümet bir takım şeyler oluşturuyor ancak bunlar-
ö Kadınlar gerçekleri açıkladı ö
Son dönemde devrimcilerin hayatlarını konu aldığı iddiasıyla çekilen birçok film de, Sovyetlerin dağılışıyla birlikte tüm dünyaya hakim olan bir tarihin sonu fikrini Türkiye’de de yayıldığı yılları hatırlatıyor. Devrimcilerin mücadelelerini konu aldığı iddiasıyla çekilen filmlerde ne ilginçtir ki onların mücadelelerinin ne derece değerli olduğu hakkında tek söz söylemiyor. kültür - sanat 12
ALO YARIN
0506 724 6447
Abonelik Dağıtım Öneriler
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, son 4 yılda gerçekleşen kadın cinayetleriyle ilgili istatistiki verilerini açıkladı. Yaklaşık 6 aydır devletin pek çok kurumuna başvurup bilgi edinme hakkını kullanmak istediklerini belirten Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, kadın cinayetlerine, taciz ve tecavüze dair hiçbir veriye ulaşamadıklarını dile getirdi. Emniyet Genel Müdürlüğü’nden Adalet Bakanlığı’na, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan Cumhurbaşkanlığı’na kadar devletin hiç bir kurumunun kendi ülkelerindeki kadınlar hakkında bilgi vermediğini, veremediğini söyleyen Platform; yaptıkları araştırmalar sonucunda, kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz, kadın
cinayetleri ve ev işçisi kadınların ölümlerine dair kendi verilerini oluşturduklarını belirtti. güncel 3
“Yasalar kadınları korumalı.”
dan bize hiç ümit yok. Son olarak gazeteci arkadaşlarımızın tutuklandıklarını gördük. Biz bu sürece bir hamle yapmak üzere hareket ediyoruz. Demokratik sürecin, halktan yana olan sürecin, açılmasını istiyoruz.” GÜNCEL 3
Sırrı Bey mi, gazeteciler mi? 3
Hakan Öztürk AKLIN YOLU
Anneni koruyamadık ama...
5
Gülsüm Kav ANA FIKIR
İbrahim Keskin davası sonuçlandı BAT işçilerinin direnişinde gözaltına alınıp 2 ay tutuklu kaldıktan sonra, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Emekçi Hareket Partisi üyesi İbrahim Keskin’in davası sonuçlandı. Mahkeme, İbrahim Keskin hakkında “polise mukavemet ve kasten yaralama” iddiasıyla 2 yıl 2 ay 7 gün hapis cezası verdi. Verilen karara temyize gidilerek itiraz edilecek. güncel 6
YARIN 04 EKiM 20112011 YARIN 27 ARALIK
Kriz vurdu, piyango umut oldu Ekonomik krizle birlikte, artık hiçbir şekilde borçlarını ödeme imkânı kalmayan halk, yeni yılda “ya çıkarsa?” umuduyla piyango bileti almaya başladı. Rekor ikramiye olan 40 milyon gerçekten bir emekçiyi sevindirecek mi bilinmez ama şimdiden devletin kasasına milyonlar girdi. Biletler tamamen satılırsa Hazinenin kasasına 92 milyon 981 bin 898 lira girecek.
1928 yılında açılan Sirkeci’deki Nimet Abla Gişesi, pek çok kez büyük ikramiye kazandırdı.
YARIN TOPLUM ELİF KARAN
2012 arifesinde de her yıl olduğu gibi, milyonlar yeni yıla yeni umutlarla giriyor. Ancak sağlıklı bir yıl umudu yeni çıkan yasalarla parayla ulaşılabilecek bir hayal haline geldi. Vekile zam yapılırken, memur 2012’de de kıt kanaat geçindiği maaşla idare etmek zorunda kaldı. Kredi kartlarındaki son düzenlemeler de yeni yıldan itibaren daha çok borç ödemek anlamına gelecek. Durum böyle olunca, “insanca bir yaşam” umudu, çıkacak ikramiye’ye kaldı. Yeni yıl arifesinde krizin etkileri daha çok hissedilmeye başlamışken, emekçinin umudu büyük ikramiye oldu. 40 milyonluk rekor ikramiye, bilet gişeleri önünde uzun kuyrukları neden oldu.
Kazançlı çıkan yine devlet Bilet satıcılarının yüzü gülerken, en çok yüzü gülen devlet oldu. Milli Pi-
yango İdaresi Genel Müdürlüğü’nden alınan bilgiye göre, yılbaşı özel çekilişi için bastırılan 360 milyon liralık biletin yüzde 74,09’u olan 267 milyon liralık bölümü 20 Aralık akşamı itibariyle satıldı. Biletlerin tümünün satılması halinde hazinenin kasasına 92 milyon 981 bin 898 lira girecek. Bunun 54 milyon 565 bin 780 liralık bölümünü Katma Değer Vergisi geliri meydana getirecek. Savunma Sanayi Destekleme Fonu, Tanıtma Fonu, Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK), Olimpiyat Oyunları Düzenleme Kurumu gibi kuruluşlara da kamu payı adı altında 7 milyon 872 bin 697 lira verilecek.
Nimet abla zengin oldu bile En çok bilet satılan Nimet Abla gişesinin de yaklaşık olarak 1.25 milyon TL net gelir elde etmesi bekleniyor. Nimet Abla şirketinin Genel Müdürü, Nimet Abla’nın yeğeni Nimet Özden, piya-
Sonunda Sapanca da kurudu
Sakarya’nın su ihtiyacının tamamını ve Kocaeli’nin su ihtiyacının bir bölümünü karşılayan Sapanca Gölü kuruyor. Dünyanın içilebilir özellikteki yegâne göllerinden biri olan bu göl, endüstriyel amaçlı kullanım ve düşük yağışlar nedeniyle tehdit altında bulunuyor. Sapanca Gölü’nden her yıl endüstriyel kullanım amaçlı 30 milyon metreküp su çekiliyor. Geçen seneye nazaran, yağışların yüzde 40 azalması ve gölden kapasitenin üzerinde su çekiminin yapılması göldeki yatay çekilmenin 20 metreye yaklaşmasına neden oluyor. Bu da kuş ve balıkların üreme ve saklanma alanı olan sazlıkları da susuz bırakarak biyolojik hayatı tehdit ediyor. Emniyetli olarak yıllık 120 metreküplük su kullanımı gerekirken, gölden 150–160 milyon metreküpün üzerinde su çekiliyor. Endüstriyel kullanım amacıyla gölden çekilen suyun son yıllarda kontrolsüzce arttırılması, doğal yaşamı tehdit ediyor. Kuraklıkla birlikte yağışların azalması ve gölden aşırı su çekilmesi, gölde toksik artışına neden oluyor. Bugün arıtılarak verilen su, bu şekilde bilinçsizce kullanıldığı takdirde ve gerekli önlemler alınmadığı sürece kullanılamaz hale gelebilir. Ayrıca bu durum gölde yaşayan canlıların yaşamı içinde tehdit oluşturuyor. Göl, sadece 6 aylık kullanım suyunun kalması tehlikesiyle karşı karşıya. Ancak bölgedeki sanayi kuruluşlarına dair hiçbir düzenleme yapılmadığı gibi, sorun görmezden gelinmeye devam ediyor. SAKARYA EDA DERYA TOPER
saya çıkan 33 milyon biletin 1 milyon 320 binini sattıklarını söyledi. Özden, “Son iki senedir büyük ikramiye çeyrek bilete çıkıyor ve iki senedir bizim sattığımız çeyrek bilete çıktı. Yoğun talep olmasının bir nedeni de bu sanırım” şeklinde konuştu. Satılan biletten yüzde 9 kazandıklarını söyleyen Özden, “Şu anda yüzde 82’sini sattık. Yılbaşına kadar yüzde 95’i aşar sanırım” diye konuştu.
Bu yıl satışlarda rekor artış Bu yıl piyango bileti satışları, geçtiğimiz yıllara göre rekor oranlarda arttı. Artışın en büyük nedeni, kriz koşullarında büyük ikramiyenin milyonlarca dar gelirli için önemli bir umut kaynağı olması. Büyük ikramiye, en büyük kâğıt para olan 200 liralık 200 bin adet banknot haline getirilip, uç uca dizildiğinde Boğaz Köprüsünün 21 katı uzunluğuna erişiyor. Bu paralar yan yana dizildiğinde ise yüz ölçümleri
toplamı Taksim meydanının zeminini neredeyse iki kez kaplamaya yetiyor.
Hırsızlar piyango bileti çalıyor Büyük ikramiye nedeniyle piyango biletleri hırsızların da hedefi oldu. Kırşehir’de 500 adet milli piyango biletini çalan iki kişi polis tarafından her yerde aranıyor. Bilet alma bahanesiyle satıcının dikkatini dağıtan yankesiciler, 5 tam bilet ve geri kalanı çeyrek biletten oluşan toplam 500 adet bileti çaldıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi olay yerinden uzaklaştı. Kısa süre sonra soyulduğunu anlayan Cemil Atak durumu polis ekiplerine bildirdi. Emniyet müdürlüğü ekipleri ise kavşakta bulunan Mobese kameralarının kaydettiği görüntülerden de yararlanarak yankesicilik olayını gerçekleştirenleri bulmaya çalışıyor. Olayla ilgili soruşturma devam ediyor. Ayrıca Milli Piyango İdaresi, halkı sahte biletler konusunda da uyardı.
Güpegündüz ATM’yi çaldılar
a, Bu hafta Bursa’da el emeği göz nuruyl ayakkabılar yapan Cengiz Gitmez ile birlikte yiz. İşte zanaatına dair bize anlattıkları
“Şimdi her şey makineyle”
bahseder misiniz? Bize kısaca kendinizden ve mesleğinizden 6–7 yedi yaşından Bursa Mustafakemalpaşa doğumluyum, mesleği. Hem imaberi bu mesleğin içindeyim. Yani baba kemalpaşa olmak lat, hem tamir. Bandırma civarı, Mustafa aktayım. Çıkan yapm i üzere en son Görükle’de mesleğim ız malzemenin ığım her malın, yapmış olduğumuz, kulland ilaç lazım. mlu uyu uyumlu olması lazım. Mesela derbeyle nla çe. Onu uyumlu Mesela yeni bir pençe çıkmış, ithal pen de ustanın uğraşmalzemeyi bulmamız lazım. Bunun için k. Önce kendiması lazım. Bir de müşteride denemeyece de tutar, onu o sinde deneyecek. Hangi malzeme hangisin çok önemli. El ı ınlığ yatk bilecek, kendinde deneyecek. El kta kaçırabilir, bıça yatkın olmazsa iş ağrı da gider, kendine ilir. Dikkat olab sı eline çekiçte vurabilir. Her türlü iş kaza at çok önemli. çok önemli. Hangi işte olursa olsun dikk dair neler söyleMesleğiniz, aynı zamanda bir zanaat buna mek istersiniz? şey el işinde işleEl işi her zaman güzeldir. Eskiden her ı için daha seri ve nirdi. Şimdi her şey makinede yapıldığ ineler oldu. Ama daha çabuk. El ustalığını öldüren mak yüzlerce fark ında aras tabi ki el yapımıyla makine yapımı ltiyor. Esince yor, var. Mesela köseleyi şimdi makine kesi ır, örsle alın n suda kiden kösele suya girerdi, suda dururdu, kabıyı ayak bir çift dövülürdü. Kayış gibi olurdu. Yani çıkarıyor bir güne. bir hafta on günde çıkarıyorsa şimdi ncı da düşüyor. Çabuk üretilince maliyeti de, bize kaza likle. Bizi iyice özel ı mal Yabancı ayakkabılarda çıktı, Çin ayak kokuyor. an may vurdu. Üstelik çokta zararlı, kok kanser yapar bu , Televizyonlara bile çıkıyor, bakanlar falan an sokan Başt . asın diyorlar. Madem kanser yapıyor sokm es , herk kesesine onlar. Ama halkta tabi, bir şey diyemem daha zararlı. Ama göre... Bu gün ucuz alınan ayakkabı Bize genelde tamire pahalı alanda bir yıl sonra gelir tamire. dükkân küçük, ama r orla geliyorlar. Tabi imalata da geliy uz. iyor zamanımızı ayıramıyoruz, kabul edem unuz? Mesleğinizle geçiminizi sağlayabiliyor mus az. Aza kakalm Bu meslekte kimse aç kalmaz, açıkta da de bereketiyle de naat ederse çoğu da zamanla, betiyle Çocuğu da okuyor. olur. Balıkesir’de bir trafik polisi vardı. caksın, ya zabıta Geldi, “çocuğum hemen bu işten çıka dedi. “Çünkü alolacaksın, ya da trafik polisi olacaksın” zabıta olursan ama n, mış olduğun maaşla geçinemezsi geçinirsin.” YARIN TOPLUM
Yarım tonluk ATM’nin nasıl sökülüp taşındığı bilinmiyor.
Zonguldak’ta bir bankaya ait 480 kilogram ağırlığındaki bankamatik çalındı. İçinde 151 bin lira bulunan ATM’nin nasıl ve kimler tarafından çalındığı halen tespit edilemedi. Çalınan bankamatiğin, Türkiye Taşkömürü Kurumu Üzülmez Müessese Müdürlüğü’nün önünde yer alan bir banka şubesinin camekânlı bölümündeki 3 ATM’den biri olduğu bildirildi. İhbar üzerine bankamatiğin çalındığı fark edilirken, hırsızların kimliği çevredeki güvenlik kamerası görüntülerinden tespit edilmeye çalışılıyor. Olayın gerçekleştiği saatlerde banka şubesinin yakınlarında plakası henüz belirlemeyen bir minibüs bulunduğunu tespit edildi. Yarım tonluk ATM’nin minibüse yüklenerek çalındığını tahmin ediliyor. Bankaya ait güvenlik kameralarının bir süredir arızalı olması nedeniyle zanlı veya zanlıların eşkâlini belirlenemedi. Geçtiğimiz hafta Bolu’da da ATM’den para çalmaya çalışan 6 kişi malzemeleriyle birlikte yakalanmıştı. Rögar kapakları gibi ertilerek toptancılara satılabilcek ağır malzemelerleden, Kuran’a kadar her şeyin son dönem çalınmaya başlandığı gözden kaçmıyor. Ekonmik kriz hırsızlık olaylarını arttırdı. Krizin etkilerinin derinleşmesiyle, benzer olaylar artacağı gibi, şaşırtan yaratıcılıkta hırsızlıklar gerçekleşecek gibi görünüyor. YARIN TOPLUM
Hazırlayan Hülya Arslan
27Aralık 1980 28Aralık 1995 30Aralık 1918
GDO’lu mısır soframızda Biyogüvenlik Kurulu Başkanı Hakan Yardımcı’dan edinilen bilgiye göre, 13 yeni GDO’lu mısır çeşidi ile ilgili bilimsel kuruldan olumlu yanıt çıktı. Yardımcı,”Daha önce sadece üç soya çeşidine izin vermiştik. Daha sonra 13 mısır çeşidi ile ilgili bilimsel komitelerin raporlarını ilan ettik, kurulumuz kararını verdi. Buna göre 13 mısır çeşidinin yem amaçlı olarak kullanılmasına resmen izin verilmiştir.” Dedi. Biyogüvenlik kuruluna, 5 bitkiye ait başvuru olduğunu, bunların mısır, kolza, şeker pancarı, patates ve soya olduğu belirtildi. Yardımcı: “Bunların bir kısmı yem amaçlı bir kısmı gıda amaçlı. Toplam 58 rapor çıkması gerekiyor. Biz bugünle beraber 16 rapor verdik. Sadece 13 mısır çeşidi ile ilgili karar aldık.” dedi. Geriye kalan 42 çeşit ile ilgili çalışma sürerken, tüketiciler GDO’lu ürünlerin kullanımına izin verilmesi konusunda endişeli. Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF) Genel Başkanı Sıtkı Yılmaz, “Verilen karar, hayvan yemi için de olsa tüketici bundan bir şekilde etkilenecektir. Bir an önce bu karar gözden geçirilmeli” dedi. Yılmaz, GDO’lu ürünlerin ithalatının durdurulmaması halinde
30 TÜDEF ve üye derneklerin 2012 Ocak ayından itibaren ülke genelinde bir kampanya yapacaklarını da sözlerine ekledi. Türkiye’de “genetiği değiştirilmiş” gıdalar şu anda sadece hayvan yemi olarak kullanılıyor. Her yıl 500 bin ton ile 1 milyon ton arasında GDO’lu mısır ithal ediyor. GDO’lu ürünlerin insan sağlığı üzerine etkileri henüz tam tespit edilmemiş durumda. YARIN TOPLUM
Aralık 1922
01 Ocak 1959
sENDİKACILARA TUTUKLAMA İstanbul’da DİSK Genel Başkanı ve Genel Sekreteri ile beraber 68 sendikalı tutuklandı. 6 yıl süren dava 1986’da 264 tutuklama kararıyla sonuçlandı. Devrimci Yol davasında sonuç 12 Eylül sonrası açılan 359 sanıklı Devrimci Yol davası sonuçlandı. 23 kişi hakkında daha idam kararı çıktı. KOMÜNİST PARTİ KURULDU Rosa Lüsemburg ve Karl Liebnecht tarafından devrimci mücadeleye önderlik etmek ve işçilerin iktidarı ele almasını sağlamak amacıyla Alman Komünist Partisi kuruldu. ssCB KURULDU SSCB Sovyetleri 1. Kongresi’nde , ulusların kendi yazgılarını özgürce belirleme ilkesine dayanarak, “Çok Uluslu Federal ve Birleşmiş Bir Devlet” kurulması karara bağlandı. Küba ’da Devrimin Zaferi Diktatör Batista Havana’dan kaçtı. Che Guevara önderliğindeki gerilla kolları Havana’ya girmeye başladı. Bütün Küba’da Fidel Castro’nun çağrısıyla genel grev başladı.
27 ARALIK 2011 YARIN
Demokratik anayasa için yol temizliği
Demokratik Anayasa Hareketi, “Yol temizliği ve nasıl bir anayasa” başlıklı panel düzenledi. Çeşitli siyasi parti, dernek ve platformlardan temsilcilerin katıldığı panelde yeni anayasa tartışıldı. Yeni anayasanın demokratik bir anayasa olabilmesi için emekçilerin, gençlerin, kadınların, tüm muhalif kesimlerin katılımıyla anayasanın oluşturulması gerektiğinin altı çizildi.
Hakan Öztürk
AKLIN YOLU
Sırrı Bey mi, gazeteciler mi? Nereden nereye? Hikâye nasıl başlıyor biliyor musunuz? Birilerinin eline silahı alıp dağa çıkmasından başlıyor. Televizyon programlarında ve bilumum gazetede herkes ne gerek vardı buna. Bu iş terördür. “Herkes gelsin düşüncelerini söylesin” deniyordu. Hümanizm üzerine konuşmanın tadına doyulamıyordu. Herkes hep huzur isterdi. Neden çıkartılıyordu bu tatsızlıklar. En son en sert adam, büyük Türk katili Mehmet Ağar formüle etmişti: “Gelsin düz ovada siyaset yapsınlar.”
istanbul seçil sucu / osman erdem
Demokratik Anayasa Hareketi 25 Aralık Pazar günü Taksim Hill Otel’de “Yol Temizliği ve Nasıl Bir Anayasa?” başlığıyla bir panel düzenledi.
SÜREÇ HALKTAN YANA OLMALI Panelin açılış konuşmasını yapan Hakan Öztürk, şunları söyledi: “Bugün Türkiye’de anayasanın halktan yana oluşması için mücadele eden tüm kesimlerle bir araya gelmiş durumdayız. Her ne kadar süreç tam tersi yürüse de barışın yeşermediğini, talepte bulunan hiç kimsenin taleplerinin yerine getirilmediğini görüyoruz. Hükümet bir takım şeyler oluşturuyor ancak bunlardan bize hiç ümit yok. Son olarak gazeteci arkadaşlarımızın tutuklandıklarını gördük. Biz bu sürece bir hamle yapmak üzere hareket ediyoruz. Demokratik sürecin, halktan yana olan sürecin, açılmasını istiyoruz.” İlk sözü alan Demokratik Yargı Derneği Genel Sekreteri Kemal Şahin ise şöyle konuştu: “Yeni bir anaysa için koşullar uygun mu? Bu anayasanın halkın kurucu meclisi tarafından yapılması gerek.” FARKLI KESİMLER KONUŞUYOR Yeni Anayasa Platformu’ndan Mehmet Uçum; “Ben bugün her şeye rağmen farklı kesimlerden insanların seslerini yükseltebildiklerini görüyorum” dedi. BDP Eş Genel Başkan Yardımcısı ve
BDP Anayasa Komisyonu Üyesi Meral Beştaş ise, başından beri yeni bir anayasa fikrine olumlu baktıklarını, ancak hükümetin işlettiği sürecin kendilerine güven vermediğini söyledi.
BU SİYASAL BİR SÜREÇ Özgürlükçü Anayasa Platformu’ndan gazeteci Nuray Mert şöyle konuştu: “Bu siyasal bir süreç. Birtakım kanunların değişmesiyle ilgili bir süreç değil. Bir yol temizliği olmadan, yani anayasa yapma süreci başlamadan çok önemli siyasal tartışmaların yapılması gerektiği aşikar.” TOPLUMUN SORUNLARI AZ DEĞİL Forum bölümünde konuşma yapan Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun; “%50 oy almış bir sağcı parti, bütün zul- sibel uzun mü yapmayı kendine hak olarak görüyor. Tansu Çiller de karanlık pek çok süreci örmekte idi. Onlar nasıl gittiyse Tayyip de gidecektir. Demokratik anayasa mücadelesinin başlaması çok isabetlidir. Bunları tartışmak ve bir araya gelmek de son derece isabetlidir. Toplumsal kesimlerin yaşadığı sorunlar az değildir, kısa değildir. Toplumun yaşadığı sorunlar ne kadar çoksa, ne kadar uzunsa, o kadar uzun olacak bizim anayasamız.”
250 KADIN ÖLDÜRÜLMEYEBİLİRDİ Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu adına konuşan İlke Acar; “Günde 5 kadını kaybediyoruz. Türkiye’de batıda savaş yok mesela, ilke acar ama doğusundan batısına her gün 5 kadın öldürülüyor. 8 Mart’ta meclise yasa tasarısı sunduk. Bizim yasamız da şike yasası gibi çabuk geçseydi, 250 kadın öldürülmeyebilirdi.”dedi. GENÇLERE SÖZ HAKKI GEREK Gençler Meydana Hareketi adına konuşan Işıl Kurt şu ifadeleri kullandı: “Baskının bugünkü adı üniversitelerde 32 yıldır devam ışıl kurt eden YÖK’tür. İsminin değiştirileceği, uygulamaların değiştirileceği söylense de, hala darbeden sonraki haliyle aynı. Biz geleceğimiz olmadığını söylüyoruz, söz hakkımızı istiyoruz, fakat polislerle karşılanıyoruz. Bu durum demokratik anayasanın öğrenciler için ne kadar acil olduğunu gösterir.” ANAYASA POLİTİK BİR METİNDİR Panelin ardından Yarın gazetesine konuşan Demokratik Yargı Derneği Genel
Kadınlar gerçekleri açıkladı ve işsizlik sebebiyle öldürülmesindeki artış oranı %175” olduğu söylendi. SIĞINMAEVLERİ DE KADINLARI KORUMUYOR Şiddete uğrayan ve her an öldürülme korkusu yaşadıkları için evlerinden ayrılıp sığınma evlerine yerleşen kadınlar da maalesef kaçamıyorlar. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, “Korunma talebinde bulunan ve korunması olan kadınların % 27’si öldürüldü. Üstelik öldürülen kadınların içinde sığınma evlerinde yaşayan kadınlar dâhi vardı.”
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, son 4 yılda gerçekleşen kadın cinayetleriyle ilgili istatistiki verilerini açıkladı. Yaklaşık 6 aydır devletin pek çok kurumuna başvurup bilgi edinme hakkını kullanmak istediklerini belirten Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, kadın cinayetlerine, taciz ve tecavüze dair hiçbir veriye ulaşamadıklarını dile getirdi. Emniyet Genel Müdürlüğü’nden Adalet Bakanlığı’na, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan Cumhurbaşkanlığı’na kadar devletin hiç bir kurumunun kendi ülkelerindeki kadınlar hakkında bilgi vermediğini, veremediğini söyleyen Platform; yaptıkları araştırmalar sonucunda, kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz,
kadın cinayetleri ve ev işçisi kadınların ölümlerine dair kendi verilerini oluşturduklarını belirtti. KADINLARIN %66’SI AİLE İÇİNDE KATLEDİLİYOR Son dört yılda aile meclisi kararıyla öldürülen kadınların oranı % 3 iken, bu kadınların % 47’sinin Kadın ve Aile Bakanlığı’nın kaldırılarak yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kurulduğu yıl öldürüldüğüne dikkat çekildi. EKONOMİK KRİZ DE ETKEN Yapılan açıklamada 2008 ekonomik krizinin en çok kadınları etkilediğini gösteren çarpıcı rakamlara işaret edilerek, “krizin baş gösterdiği 2008 yılından 2010 yılına kadınların kriz
ÖLDÜRMEDEN ÖNCE İŞKENCE EDİYORLAR Öldürülen kadınların % 38’i vurularak katledildi. Kesici aletle katledilen kadınların %89’u bıçakla, %4’ü baltayla, % 4’ü testere ve satırla katledildi. TECİZ VE TECAVÜZLER ARTTI 2011 yılında en az 610 kadın cinsel tacize maruz kaldı, fizyolojik ve psikolojik taciz ise tespit edilemeyecek kadar sıklıkla yaşandı. Cinsel tacizin yanı sıra tecavüze uğrayan kadınların sayısı da en az 179. KADIN BAKANLIĞI ŞART Kadınlar aileyi korumak için değil, kadınları koruyan, kadınlar için çalışan bir bakanlık istediklerini söyleyerek şiddetten, cinayetlerden gerçekten koruyacak bir yapının olması gerektiğini ifade ettiler. YARIN İSTANBUL
Sekreteri Kemal Şahin şunları söyledi: “Anayasaların yapım süreci politik bir faaliyeti gerektirir. Bir kere taraflar belli olmalıdır. Topluma ‘bütün ideolojilerinizi bırakın, gelin anayasa yapalım’ diyemezsiniz. Aksine toplum bütün ideolojileriyle politik tercihleriyle bu sürecin içerisinde yer almalıdır. Bir toplumda mevcut anayasal yapıdan en çok kimler mağdursa, yeni anayasa yapımına onlar müdahil olmak zorundadır. Bunlar da gençler, Kürtler, Aleviler, sosyalistler, radikal dindarlar, cinsel yöneliminden ötürü mağdur edilenlerdir. Politik toplum budur. Politik tercihleri ve söylemlerini ortaya koyduklarından mağdurlardır.”
KANUN DEĞİŞİKLİĞİ ACİLDİR Yarın gazetesine görüşlerini açıklayan BDP Eş Genel Başkan Yardımcısı ve BDP Anayasa Komisyonu Üyesi Meral Danış Beştaş ise şöyle konuştu: “Bizim demokratik özerklik dediğimiz sadece Kürtler için değil, Türkiye’de böyle bir sistemin önünün açılacağı bir anayasal ilke düzeyi için çalışma yürütüyoruz. Antidemokratik yasaların bu kadar yaygın olduğu bir ortamda düşünce ve ifade özgürlüğünden söz edemediğimiz, basın özgürlüğünden, savunma hakkından söz edemediğimiz bir ortamda anayasayı nasıl tartışacağız? Kanun değişikliklerinin acil olduğunu bir kez daha ifade ediyoruz.”
Volkan serbest, doğa tutsak
Yahu ben size tutarsız diyemiyorum. Size bu kadar hafif konuştuğum için tarih beni affetmez. Size şizofren diyemiyorum, çünkü onlar kadar masum değilsiniz. Size cani diyemiyorum, çünkü onlar biraz da olsa akıllıdır. Siz nasıl bir mahlûkatsınız? Siz gazetecileri neye dayanarak tutukluyorsunuz arkadaş? Gazete nerede çıkarılıyor? Cudi dağında mı? Hani herkesi dağdan inmeye çağırıyordunuz, ne oldu o konuya? Ne dağa çıkmış ne ovaya inmiş. Sadece ve sadece gazete bürosuna gitmiş gelmiş insanları nasıl oluyor da tutuklayabiliyorsunuz siz. Güya dağdan inilince her şey çok güzel olacaktı. Devletin şefkatli kolları onları saracaktı. Hani ne oldu? Bürosunda oturana bile saldırmaya başladınız. Kürt halkı hakkını aramak için eline silah almasa hiçbir sorun çıkmayacakmış. Hangi gazeteci eline silah alıyor bana bir söyleyin? Hangisinde silah yakalandı? Şöyle bir soğukkanlılıkla düşünürsek şu sonuca varabiliriz: Bu tutuklanan gazeteci kardeşlerimiz normal koşullarda düşüncelerini bile söylemezler. Yani suçlandıkları konu düşünceleri bile olamaz. Gazeteci gazetecidir, haberci haberci. Olanı ve söyleneni iletirler esas olarak. Onlar aracıdır. Onlar iletir. Olan öyle olmuştur, söylenen öyle söylenmiştir. Yani onların olanlarla ve söylenenlerle doğrudan bir alakaları yoktur. Kürt tutuklular Kürtçe savunma yapmak istiyor, gençler YÖK’ü protesto ediyor, işçiler grev yapıyorsa ve bunlar diyelim ki suç sayılıyorsa buradan gazetecilere nasıl bir suç payı çıkmaktadır aklım havsalam almıyor. Diyorlar ki bir gazeteci kardeşimize: “Sen niye Sırrı Süreyya Önder’e telefon ettin.” Olaya bakınız. Savcıya bakınız. Soruya bakınız. Bunu sorabilen şahsiyetin cesaret ve cehalet düzeyine bakınız. Böyle bir telefon edişin silah neresinde? Dağ neresinde? Bölücülük neresinde? Devam ediyorum… Böyle bir telefon edişin siyaset neresinde? Eylem neresinde ve hatta ve hatta düşünce neresinde? Gazeteci Sırrı Bey’e telefon etmekle ancak onun düşüncesini öğrenmek istiyor olabilir ve bir suç işlenecekse onu muhtemelen Sırrı Bey işleyecektir. Bu durumda dahi gazetecinin bir suçu yoktur. Yani düşünce suçu dahi yoktur. Hiçbir suç yoktur. Olay bir ibreti âlem vakasıdır. Kalabalığın içinden biri çekilip alınmakta ve kurşuna dizilmektedir. Olay bu kadar sebepsiz ve tesadüfîdir. Çok rica ediyorum gazetecilerin maruz kaldıkları bu durum yarın öbür gün düşünce suçu olarak konuşulmasın. Durum düşünce suçu durumu dahi değildir.
Sinop Gerze’ye bağlı Yaykıl Köyü’nde yapılmak istenen termik santrale karşı 5 Eylül’de gerçekleştirilen direnişte tutuklanan Volkan Özcan 3,5 aylık tutukluluk süresinin ardından serbest bırakıldı. Gerze halkı 3 yıllık direniş boyunca Özcan’ın tutuklanması da dahil olmak üzere pek çok baskıya maruz kaldı. 26 Kasım’da düzenledikleri mitingin çalışmaları sırasında gözaltına alınan, polis tarafından defalarca baskı ve şiddete maruz kalan Yaykıl köylüleri direnişlerinde hiç vazgeçmedi. Volkan Özcan’ın serbest kalmasının ardından, Gerzelilerin kurduğu YEGEP (Yeşil Gerze Çevre Platformu) ve yöre halkı direnişi termik santral çalışmasının durdurana kadar sürdüreceklerinin altını çiziyor. RİZE’DE NÖBET HES’İ DURDURDU Öte yandan, Rize’nin Fındıklı İlçesi Arılı Vadisi’nde “dere ıslah çalışması” adı altında yapılan HES çalışmasına karşı 5 yıldır direnişlerini sürdüren ve son olarak inşaat sahasında nöbete başlayan köylüler, nöbet eyleminin 2. gününde taleplerini kazandı. Trabzon’un Solaklı Vadisi’nden gelen direnişçilerin de destek verdiği eylem sonucunda inşaat durduruldu. Bundan sonra atılacak adımlarla ilgili kararlar yöre halkının da söz sahibi olacağı komisyonda alınacak. yarın güncel
Sırrı Bey’e telefon edilmesi sonrasında, Sırrı Bey eğer suç teşkil edebilecek bir takım düşüncelerini dile getirir ise bakın ona bir şey diyemem. Bu durumda Sırrı Bey düşüncelerinden ötürü suçlanabilir ve hatta bu düşüncelerinden ötürü ceza bile alabilir. (Allah gecinden versin!) Bu tabloda her şeyin yerli yerinde olduğunu söyleyebiliriz. Düşünceyi söyleyen vardır, düşünce vardır ve doğal olarak düşünce suçu da doğabilir buradan. Ve fakat yine de Sırrı Bey’e telefon eden gazetecinin bir günahı yoktur. O ne bilsin Sırrı Bey’in ne söyleyeceğini. Bir gazeteci Sırrı Bey’e “Sırrı Bey öyle söylemeyin böyle söyleyin ülkemiz rahatsız oluyor” diyebilir mi? Diyemez. Bitti. O nedenle bir gazeteci memleket meseleleri üzerine bir suç işlemiş olamaz. Belki trafik kazası yapabilir, belki elektrik faturasını vaktinde ödememiş olabilir ama düşünce suçu işlemiş olamaz. Dağla-silahla alakası olmamış, siyasetle bile fazlaca uğraşmamış, düşüncesini de kesinlikle açıklamamış insanlar tutuklanıyor. Nereden nereye ilerlemişiz değil mi? hakanozturk1871@gmail.com
Van’da 72 bin bina hasarlı
Kesin hasar tespit çalışmaları, depremden tam 2 ay geçtikten sonra ancak tamamlanabildi. Van merkez, Erciş ve köylerde 72 bin 242 bina, konut, iş yeri ve ahırın ağır hasarlı ve yıkık olduğu tespit edildi. Konteyner teslimi ise gittikçe erteleniyor. Konteyner’ların kesin hasar tespitinin sonuçlarına göre dağıtılacağı açıklandı. yarın güncel
04 SIYASET
0427EKiM 2011 YARIN ARALIK 2011YARIN
Fransa’yla ipler kopma noktasında Fransa Parlamentosu 29 Ocak 2001’de “Fransa, 1915 yılındaki Ermeni soykırımını tanır” şeklindeki yasayı onaylamıştı. Ermeni soykırımının reddini suç sayan yasa önerisi 2006 yılında Fransa Meclisi’nin gündemine yeniden gelmiş ancak yasalaşmamıştı. Teklifin tekrar gündeme gelip Fransa Meclisi’nden geçmesiyle gerilim iyice tırmandı.
Milletvekili maaşları 2 katına çıkarıldı
1915’te ölen Ermenilerin cesetleri
Milletvekillerinin emeklilik maaşlarını düzenleyen önerge Meclis’te ki görüşmelerin ardından kabul edildi. Emekli oldukları kuruma göre 3 ile 50 bin lira arasında maaş alan bakan ve milletvekillerinin emekli maaşları dört partinin ortak önergesiyle önce 5 bin 600 TL’ye sonra da ikinci bir önergeyle 7 bin 750 TL’ye çıkarıldı.
ankara HALİL ALTUNPOLAT
2006’da Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin engellemesiyle yasa meclisten geçmemişti. Ancak geçtiğimiz günlerde tekrar gündeme gelen yasa tasarısının, Türkiye’nin ve Türkiye’den Fransa’ya göç edenlerin itirazlarına rağmen kabul edilmesiyle birlikte Türkiye’den gelen tepkiler de çığ gibi büyümeye başladı. Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere hemen hemen herkes ardı arkasına açıklamalar yapmaya devam ediyor. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’dense beklenen açıklama oylamadan bir gün sonra geldi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül: Üzüldük, tepkimiz haklıdır. Yasanın onaylanmasının hemen ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül teklifin yasalaşmaması için ellerinden geleni yapacaklarını ifade ederek şunları söyledi; “Fransa’da 1881 yılında çıkan Basın Kanunu var, teklif bu kanuna kısıtlama getiriyor. Bu yapılan değişiklikle kimse samimi görüşünü ifade edemeyecek, tarihçiler açıklama yapamayacak. Fransa’nın resmi görüşü dışında görüş bildirenler cezalandırılacaktır. Fransa kendi değerleriyle çelişti. Umarım bundan sonraki süreci işletmez. Umarım kendilerine gelirler. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, önyargıları olan bir şahsiyettir. Önyargıları ilişkilere darbe vurmaktadır. Fransa, Kafkasya’da arabuluculuk yaptığı Minsk Grubu’ndan çekilmelidir. Üzüldük, tepkimiz haklıdır.” Nicolas Sarkozy’nin telefonlarına çıkmamasına da değinen Abdullah Gül “Tepkimiz üzücü bir şekilde devam edecektir. Savaş anında bile cumhurbaşkanları, devlet başkanları birbiriyle konuşurlar. Bu, önyargılarıyla
ilgili sorunlarını ortaya koymaktadır.” diyerek tepkisini dile getirdi.
Başbakan Erdoğan’dan Sarkozy’e: Soykırımı bilmiyorsan git babana sor Başbakan Erdoğan yasanın onaylanmasını ardından yaptığı açıklamalarda Fransa’ya bir takım yaptırımlarda bulunacaklarını ifade etti. Başbakan’ın konuşmasından satır başları şöyle; “Fransa açısından çok büyük bir talihsizlik. İnsan haklarına tamamen ters. Bu tabii Türkiye-Fransa ilişkilerinde çok ağır ve telafisi zor yaralar açacaktır. Şimdi ben şu soruyu soruyorum. Fransa’da düşünce özgürlüğü var mı? İfade özgürlüğü var mı? Cevabını da ben veriyorum: Yok. Bu özgür tartışma ortamını ortadan kaldırmıştır. Son derece kasıtlı, son derece art niyetli alınan bu karara Türkiye olarak sessiz kalmamız mümkün değildir. Burada şunu ifade etmekte fayda görüyorum. Fransa halkının gerçekleri öğrenebilmesi, asırlara sarih bu ilişkilerimizin zedelediğini görmeleri için çabalarımızı sürdüreceğiz. Sadece Fransa halkına değil, Afrika’yı da Ortadoğu’yu da bilgilendireceğiz. Bugüne kadar unutturulmak istenen birçok oralardaki soykırımları bizler dünyadaki ülkeleri dolaşarak bu ırkçı, ayrımcı tavrı anlatacağız. Şunu da dost düşman herkesin bilmesini istiyorum. Biz tarihimizle gurur duyuyoruz. Bizim veya bizi sıkıntıya düşürecek bir tarihimiz yok.” Yaptırımların 3 aşamalı şekilde devreye gireceğini ifade eden Erdoğan 8 farklı yaptırım uygulanacağını ifade etti. Fransa’ya uygulanacak olan yaptırımlar şöyle; Büyükelçi istişare için geri çekilecek. Şu andan itibaren ikili düzeyle gerçekleştirilmesi öngörülen siyasi, askeri ekonomik görüşmelerle, kurs ve eğitim seminerlerini iptal edilecek. AB çerçevesindeki eşleştirme programlarında Fransa
ile işbirliğine gidilmeyecek. Fransa ile her türlü siyasi istişareyi durdurulacak. İkili askeri faaliyetler ve ortak tatbikatları şu andan itibaren iptal edilecek. Askeri uçuşlar için yıllık toptan verilen iniş kalkış izinlerini iptal edilecek. Her uçuş için ayrı izin uygulamasına geçilecek. Askeri gemilerin liman ziyaretleri için izin başvurularını bugünden itibaren reddedilecek. 2012 Ocak ayında iki ülke ekonomi bakanlarının eşbaşkanlıklarında yapılması tasarlanan Türkiye-Fransa Ekonomik Ticaret Komitesi toplantısı iptal edilecek ve Türkiye bu toplantıya katılmayacak. Cuma günü katıldığı “Müslüman Toplumlarda Değişlim ve Kadının Rolü Konferansı”nda açıklamalarını sürdüren Erdoğan dilini daha da sertleştirdi. Fransa’nın Cezayir halkına uyguladığı soykırımı dilinden düşürmeyen Erdoğan,”Cezayir’de 1945 yılından itibaren tahminen nüfusun yüzde 15’i orada Fransızların katliamına uğramıştı. Bu bir soykırımdı. Cezayirliler fırınlarda topluca yakıldı. Eğer Fransa Cumhurbaşkanı Sayın Sarkozy bu soykırımı bilmiyorsa, gitsin babası Sarkozy’ye sorsun. Babası, 1940’larda Cezayir’deki Fransız lejyonunda askerlik yaptı. Eminim ki oğluna katliam hakkında söyleyecek çok sözü vardır” diyerek Sarkozy’e yönelik eleştirilerini sürdürdü.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu: Biz bu iddiaları tanımıyoruz. Konuyla ilgili açıklamada bulunan diğer bir isim ise Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu oldu. Cuma günü bu yıl dördüncüsü düzenlenen Dışişleri Bakanlığı Büyükelçiler Konferansı’nın açılış konuşmasında konuya değinen Davutoğlu “Biz sesimizi yükselteceğiz. Bizim böyle bir haksızlık karşısında sesimizin kısılacağını, ‘zamana yayalım bunu’ diyeceğimizi
düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Dün sayın Başbakanımızın da çok net söylediği gibi dünyanın her yerinde sesimizi yükselteceğiz. Tek bir yerde sizlerin sesinizin kısık olmasını istemiyorum. Hiçbir yerde boynumuzu eğmeyeceğiz. Bize yapılan baskılara karşı hiçbir yerde sessiz kalmayacağız. Onların yasak olduğu yerlerde gideceğiz ve açık ve gür sesle ‘biz bu iddiaları tanımıyoruz’ diyeceğiz” diyerek konunun peşini bırakmayacaklarını dile getirdi.
Sarkozy’den ilk açıklama geldi. Çek Cumhuriyeti’nin Devlet Başkanı Vaclav Havel’in cenaze töreni için gittiği Prag’da konuyla ilgili görüşlerini açıklayan Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy Türkiye’nin Fransa’nın inançlarına saygı göstermesi gerektiğini ifade etti. Sarkozy “Türk dostlarımızın inançlarına saygılıyım, büyük bir ülke, büyük bir uygarlık, bizim inançlarımıza saygı göstermeliler. Fransa kimseye ders vermiyor, ama Fransa ders almak da istemiyor. Fransa egemen şekilde siyasetini belirliyor” diyerek ilk açıklamasında konuyla ilgili geri adım atmayacaklarının da sinyallerini de vermiş oldu. CHP’li Aygün: Osmanlı dönemindeki korkunç kara leke. Dersim katliamı ile ilgili açıklamaları ile gündeme gelen CHP Dersim Milletvekili Hüseyin Aygün’de konuyla ilgili açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin tarihiyle yüzleşmesi gerektiğini belirten Aygün, “Biz bunu Teşkilat-ı Mahsusa üzerinden ‘Osmanlı dönemindeki korkunç bir kara bir leke’ olarak tanıyabiliriz. Kendi tarihimizle yüzleşebiliriz. Bundan kimse zarar görmez, ülkemiz de zarar görmez” diyerek soykırım iddialarının 100.yılı gelmeden Türkiye’nin bu sorunu çözmesi gerektiğini ifade etti.
Arınç açılım yapıyor, operasyonlar devam ediyor
Tutuklu Gazeteci Zeynep Kuray TBMM Genel Kurulunda 2012 Merkezi Yönetim Bütçe Yasa Tasarısı görüşmelerinde söz alan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Kürt kimliğini tanıyacağız, anayasal haklarını vereceğiz” diyerek AKP’nin ileri demokrasi söylemlerini devam ettirdi. Ancak bölgede TSK’nın yürüttüğü operasyonlar artarak sürüyor ve her gün yeni ölüm haberleri geliyor. Akan kanı durdurmadan nasıl demokrasi geleceği ise meçhul.
Bülent Arınç: Kürt’lerin anayasal haklarını vereceğiz. MHP Grup Başkan Vekili Mehmet Şandır’ın “Kürt kimliğini tanımak, bu gaflet ötesi bir davranıştır” sözlerini eleştiren Arınç “Kürt kimliğinin tanınması çok önemli bir konudur. Bu bir insan hakları konusudur. Sanıyorum ki Sayın Genel Başkanınız da CHP’nin Sayın Genel Başkanı da bu konuda farklı düşünmüyorlar. Yani Türkiye’de yaşayan bir insan, ‘Ben Kürdüm ve bu kimliğimle iftihar ediyorum. Ben bu gerçeğimle tanınmamı istiyorum’ dediği zaman, bizim buna saygı göstermemiz, bunu kabul etmemiz gerekir” dedi. Geçmiş dönemlerdeki inkarcı ve asimilasyoncu politikalara da değinen Arınç, insanların etnik kimliklerine saygı duyulması gerektiğini ifade ederek bunun bir insanın en doğal hakkı olduğunu ifade etti. Arınç “Bir insanın kimliğini inkâr etmek o insanı inkâr etmek demektir. Kendisini Kürt kimliği ile Arap kimliği ile Boşnak kimliği ile artık ne gelirse aklınıza... Hepsi, kim, ne varsa bu topraklar üzerinde kendi kimliğini rahatlıkla söyleyecektir. O kimliğe saygı duyacağız. O kimliğin bütün kültürel haklarını, Anayasal haklarını vereceğiz, tanıyacağız” diyerek sözlerini sürdürdü. MHP Genel Başkanı Bahçeli: Bu bir provokasyondur. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Arınç’ı ve AKP’yi
sert bir dille eleştirdi. Bahçeli, “Bugünkü yapılan görüşme bir provokasyondur. Bugün yapılan görüşmeyle, görüşme sırasında BDP’den ve AKP sıralarından toplanan alkışlarla, Türkiye bir yere doğru, şuurlu şekilde sürükleniyor. Bir rol paylaşımı sezintim var. Eğer Başbakan Yardımcısı’nın bu konuşmaları Hükümetin görüşü ile bağdaşıyorsa, örtüşüyorsa, Hükümetin yapacağı bir tek şey var; KCK operasyonlarını durduracak, Güneydoğu Anadolu’daki PKK ile terörle mücadele eylemlerini durdurup, BDP, PKK ne diyorsa, Bülent Arınç aracılığıyla onu yerine getirmesi lazım” dedi.
Bir yanda operasyonlar, tutuklamalar, bir yanda demokrasi söylemleri. Bülent Arınç bu açıklamaları yaparken bir yandan bölgede süren operasyonlarda onlarca insan yaşamını yitirirken, bir yandan da muhalif kesimlere dönük gözaltı ve tutuklamaların ardı arkası kesilmiyor. Arınç’ın bu açıklamaları yaptığı esnada Beşiktaş Adliyesi’nde KCK operasyonları kapsamında gözaltına alınan 37 gazeteci ve muhabirin sorguları devam etmekteydi. Halkın seçtiği vekilleri hala cezaevinde tutan, gazeteci, bilim insanı, avukat, muhabir, öğrenci demeden ileri demokrasi de sınırları zorlayan AKP Hükümeti’nin Kürt sorununu demokratik yollarla nasıl çözeceği ise ciddi bir tartışma konusu. ANKARA CAN ERSOY
İkinci Önerge Maaşları İkinci Kez Arttırdı Meclis’ten hızla geçen bu düzenlemeyle daha önce farklı oranlardaki milletvekili maaşları eşitlenmiş oldu. Bu düzenleme, 1 Şubat 2012 tarihinde yürürlüğe girecek. Bu düzenlemeden Cumhuriyet Senatosu Başkanı, Temsilciler Meclisi Başkanı ve Danışma Meclisi Başkanı ile TBMM Başkanlığı görevlerinde bulunanlar da yararlanabilecek. Bu değişiklik maaşları yaklaşık 5 bin 600 TL’ye yükseltirken gece yarısı ikinci bir önerge daha verildi. İkinci önergeyle birlikte emekli maaşları bir anda 7 bin 750 TL’ye çıkarıldı. Bakanlık veya milletvekilliği sırasında veya bu görevlerin sona ermesinden sonra ölenlerin hak sahiplerine, 2 yıl süreyle bu görevlerde bulunmuş olma ve sigorta primi veya emekli keseneği ile kurum karşılığı ödenmesi açısından bu şart aranmaksızın, hesap edilen aylık esas alınarak ölüm ya da dul ve yetim aylığı bağlanacak. Ancak, ölen bakan ve milletvekillerinin hak sahiplerine bağlanan aylık bu aylıktan düşükse aradaki fark Hazineden tahsil edilecek. Bu değişiklik için TBMM Başkanı Cemil Çiçek de devreye girdi. Çiçek, ilaçta katılım payı yasasının görüşüldüğü sırada dört partinin grup yöneticileriyle bir araya geldi, ardından da dört partinin Meclis Başkanlık Divanı üyelerinin imzalarını taşıyan önerge ile yasada değişikliğe gidildi. Dört partinin grup yöneticileri de, Meclis’ten jet hızıyla geçen değişikliğe desteklerini Genel Kurul’da söz alarak dile getirdiler. Kılıçdaroğlu: “Kabul edilemez” Kılıçdaroğlu ise, “evet” oyu kullanan CHP Milletvekilleri hakkında disiplin soruşturması başlatacaklarını belirterek, “Emekli maaşları arasındaki farkı azaltmak için yola çıkılıp, olağandışı bir zam, hem de gece yarısı operasyonu ile yapılmasını kabul edilemez buluyorum” dedi. ‘’Elinizi Vicdanınıza Koyun. Milletvekillerine Yapılan Zam Bir İhtiyaçtır.’’ Çiçek, gazetecilerin, milletvekillerinin emekliliği konusunda yapılan düzenlemeye ilişkin sorusuna verdiği yanıtta maaş zamlarının ihtiyaç olduğunu vurgularken “Milletvekillerinin nasıl çalıştığını, giderlerinin neler olduğunu biliyorsunuz. Bunlara bakarak değerlendirin.” dedi. Meclis’te bu tasarının hızla yasalaşması ve ardından Bakan Çiçek’in ‘’Bu bir ihtiyaçtır’’ açıklaması geçim sıkıntısı içinde olan birçok ailenin durumu göz önüne alındığında gerçekten ihtiyaç olup olmadığı noktasında düşündürdü.
Başbakan özür dilemeli “Resmiyet ve Hakikat, 0.0.1938” kitaplar ının yazarı ve CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Ayg ün, “Dersim katliamının sorumlusu CHP’dir. Aleviler, Atatürk’le Hazreti Ali’nin fotoğraflarını yan yan a asıp kendini kandırmasın!” diyerek gündeme gelmişti. 500 Yıllık Yok Edilme Tehlikesi Katliamla ilgili yaşananlara değinen Ayg ün, Dersim’in dini ve etnik kimliği ile farklılıklar gösteren bir bölge olmasından kaynaklı 500 yıldır yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığını belirtti. 50 bin insanınöldüğü bu katliama operasyon denilemeyeceğini ve o dönem boyunc a devletin başında olan Mustafa Kemal Atatürk’ün bu katl iamdan haberinin olmamasının mümkün olmadığını dile getirdi. Maraş Katliamı İle İlgili de Özür Dile nmeli” CHP Kahramanmaraş Milletvekili Dur du Özbolat, “Dersim katliamıyla ilgili bir Başbakan olar ak özür dilediniz, onun gereği yerine getirildi mi, geti rilmedi henüz daha ortada yok ama Maraş katliamı hepimiz in yaşadığı, bildiği bir dönemdedir. Bu olaylardan dolayı haya tını kaybedenler, yaralananlar, kenti terk etmek zorunda kalanlardan da özür dilemeniz gerekiyor” dedi. Maraş katliamının yıldönümüyle ilgil i yaptığı basın açıklamasında Özbolat, “Çarpı işareti konulan evin içerisindeki 1 yaşındaki çocuktan 90 yaşı ndaki yaşlı nineye kadar satırlarla, sopalarla, akla mantığa sığmayacak ölüm yöntemleriyle katledilmişlerdir. 8 yaşı ndaki bir kız çocuğunu bacaklarından tutarak ayırıp öldü renler, 1 yaşındaki çocukları duvarlara çivileyenler, 70 yaşı ndaki bir ninemizin gözlerini tornavidayla oyanlar, hamile kadı nlarımızın bıçaklarla karnını deşenler, insanları canlı canl ı üzerlerine benzin dökerek yakmalar, aşağı yukarı 30’un üzerinde öldürme şekli gördük biz. Bunlar bir yerden kom ut almışlardı. ANKARA SEÇKİN ERDOĞAN
05 Gazetecilere tutuklama, kontr-gerillaya tahliye Önceki günlerde KCK adı altında yapılan operasyonla gözaltına alınan 49 gazeteciden 36’sı tutuklanarak cezaevine gönderildi. Herhangi delil ya da suç unsuru gözetilmeksizin yapılan gözaltı ve tutuklamalar akıllara geçtiğimiz hafta 7 kontr-gerilla mensubunun deliller ‘soyut’ bulunduğu gerekçesiyle tahliye edilmesi geldi. ANKARA can çoksöyler
Mahkemeye çıkartılan 49 gazeteciden 36’sı tutuklanırken, 13 kişi serbest bırakıldı. Sabah 7:00 sularında sona eren mahkeme ardından gazeteciler oturma eylemi yaptılar. Özgür Gündem, ETHA, DİHA, Birgün, ANF, Evrensel, Vatan gibi birçok basından 49 gazeteci eş zamanlı operasyonla KCK’nin propaganda ayağı olmakla suçlanarak gözaltına alınmıştı. Sabahın ilk ışıklarında başlayan mahkeme, bu sabah 7:00 sularında sona erdi.
İlk tahliye haberi 6 kişiden geldi Mahkeme seyri sırasında akşam vakitlerinde gelen ilk tahliye haberi 6 kişiden geldi. Şerafettin Sürmeli, Eylem Sürmeli, Arzu Demir, Sevinç Tunceli, Enis Yalçın ve Sultan Güneş serbest bırakılırken diğer gazetecilerin sorgusuna devam edildi. Mahkeme sorgusunda gazetecilere fotoğrafını çektikleri eylemlerin görüntüleri gösterilerek, “Bu eyleme eylemci olarak mı katıldınız?” soruları yöneltildi. Bunun gibi “Kandil’de basın çalışmaları toplantısına katıldınız mı?”, “Haberlerin talimatlarını Öcalan’dan mı alıyorsunuz” türünde sorular ile gazetecilerin yaptığı haberler sorgulandı. Birçok gazeteciye ise delili olmayan suçlamalar ile tutuklama kararı verildi. Delil yok suç çok: “Haber yapmak” Devam eden mahkeme 06:30 sularında sonlandırılırken, tahliye sayısı 13 kişiye yükseldi. 36 kişiye ise tutuklama kararı verildi. Tutuklama sebepleri arasında “Abdullah Öcalan’dan talimatla ha-
ber yapmak”, “suçu ve suçluyu övmek amaçlı basın yayın kullanmak”, “terör örgütü propagandası yapmak” yer alırken, delil olarak ise ROJ TV’ye canlı yayınla bağlanmak, “Türkiye savaşı kışkırtıyor haberi yapmak” gibi veriler sayıldı. Bütününde basın olarak haber yapmak suç sayılırken, tutuklanan 36 kişi saat 7:00 sularında Beşiktaş Adliyesi’nden çıkartıldı.Aynı sıralarda arkadaşları onları yalnız bırakmadı.
Adliyeden sloganlarla ayrıldılar Gözaltında 3 gün boyunca nöbet tutan Yarın Gazetesi’nin de içerisinde yer aldığı gazeteciler de “Özgür basın susturulamaz” diyerek mahkeme boyunca da nöbetlerine devam ettiler. Mahkeme sonucu ardından kapı önünde sloganlarla özgür basını karşılayan gazeteciler sık sık “Baskılar bizi yıldıramaz”, “
Özgür basın susmadı susmayacak” sloganları attılar. Ring araçlarının adliyeden çıkarılması sırasında kapı önünde oturma eylemi yapılırken, bir süre ring aracının çıkması engellendi. Ardından çevik kuvvet ekiplerinin müdahalesi sonucu yol açılırken, 3 ring aracıyla götürülen tutuklu gazeteciler ise içeriden araçların camlarına vurarak ve sloganlar atarak adliyeden ayrıldılar.
Tutuklu gazeteciler 102’ye yükseldi Önceki tutuklu gazeteci sayısıyla bile dünyada basın özgürlüğü konusunda son sırada yer alan Türkiye, son tutuklamalarla birlikte sorunu daha da çarpıcı hale getirdi. Artık tutukluların sayıları yüzlerle sayılıyor. 500’ün üzerinde öğrenci, belediye başkanları, il-ilçe yöneticileri dahil 4000’den fazla BDP’linin yanı sıra artık 102 gazete-
ci tutuklu. Diğer taraftan hali hazırda dışarıda bulunanların ise birçoğu farklı konulardan yargılanıyor. Yani bu sayının artması, an meselesi.
Kontr-gerillaya tahliye Eski Özel Harekatçı Ayhan Çarkın’ın itiraflarıyla derinleşen soruşturma kapsamında tutuklanan 6 eski Özel Harekatçı ile Susurluk’un kilit isimlerinden İbrahim Şahin, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hâkimliği tarafından jet hızıyla tahliye edildi. Tahliye kararına gerekçe olarak, “Çarkın’ın soyut iddiaları dışında soruşturma dosyasında somut delil bulunmaması” gösterildi. Karar sonrasında 123 gündür tutuklu bulunan 6 kontr-gerilla bırakılırken, Ergenekon davasında tutuklu bulunan İbrahim Şahin, faili meçhul soruşturmasından çıkmış oldu.
Kayıp yakınları suç duyurusunda bulunuyor Ayhan Çarkın’ın son itirafları ve ‘kaybettiklerinin’ gömülü olduğu yerleri tespit edebileceğini söylemesiyle, kayıp yakınları savcılığa başvurdu. Ancak şimdilik gösterilen yerlerde bir ize rastlanamadı. Ali ve Ayhan Efeoğlu’nun ailesi de savcılığa başvuranlardan. Efeoğlu ailesinin avukatı, İnsan Hakları Derneği (İHD) Bursa Şube Başkanı Mustafa Yağcı, eski Özel Harekatçı Ayhan Çarkın’ın itiraflarının ardından, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın “kovuşturmaya yer yok” kararına itiraz etti. Çarkın, Ayhan Efeoğlu’nun gözaltında işkenceyle öldürüldüğünü söylemiş ve cenazesini kendisinin gömdüğünü ifade etmişti. Üniversite öğrencisi iki kardeşten 1967 doğumlu Ayhan 6 Ekim 1992’de, 1965 doğumlu Ali de 5 Ocak 1994’te gözaltına alındı, kendilerinden bir daha haber alınamadı.
Ailesine söylemediler İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi öğrencisi Ali, 5 Ocak 1994’te Pendik’te sivil polislerce kaçırıldı. 26 Ocak 1994’te Cumhuriyet gazetesinde “Gözaltında kayıp iddiası” başlığıy-
la çıkan haberde, Ali’nin kaybedildiği ifadesi yer aldı. Bunun üzerine açılan soruşturmada, “Ali Efeoğlu’nun ‘siyasi suçlu olarak arandığı’ ifade edildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 7 Ocak 2009’da “İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü görevlilerine isnat edilen suçun, o dönem yürürlükte bulunan Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 102/2 maddesi uyarınca 15 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğundan kovuşturmaya yer olmadığı” kararını aldı.
“Öldürmeyecek olsalar gözaltı kaydı tutarlardı” Yıldız Teknik Üniversitesi Harita Mühendisliği bölümü 2. sınıf öğrencisi olan Ayhan da 6 Ekim 1992’de okulunun önünde sivil polislerce gözaltına alındı ve kendisinden bir daha haber alınamadı. Başvuru sonucunda açılan soruşturma sonucunda, savcılık kardeşiyle ilgili soruşturmanın sonucunda verdiği cevabı yineledi: “15 yıllık zamanaşımı süresi dolduğundan kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.” Avukat Yağcı’nın bugün yaptığı iti-
Festus Okey davasında hala adalet yok 20 ağustos 2007 de Beyoğlu emniyet müdürlüğünde polis kurşunu ile öldürülen Festus Okey için halen adalet aranıyor. Festus Okey 20 Ağustos günü saat 17.47’de Beyoğlu Emniyet müdürlüğünden gözaltına alınmış, bundan tam 19 dakika sonra ağır yaralı halde emniyetten çıkarılmıştı. Festus Okey karakoldan ağır yaralı çıkarılma esnasında iki sivil polis kucağında görüntülenmişti. Bu polislerden birinin Festus Okey öldüren polis memuru Cengiz Yıldız olduğu sanılmakta. Okey, Taksim İlkyardım Hastanesi’nde yaşamını yitirmişti.
razda ise şu ifadeler yer aldı: “Çarkın’ın itirafları ile Ayhan Efeoğlu’nun TMŞ görevlilerince yakalanarak kaybedildiği öğrenildi. Eksik soruşturma ve zamanaşımı müessesesinin suistimali ile verilen savcılık kararında hukuki isabet bulunmuyor.” “Ayhan’ı kaçıranlar öldürmeyecek olsalardı gözaltı kaydı tutarlardı. Ancak işkence izleri kurbanla birlikte yok edilmek istendi, işkenceyi gizlemek için öldürdüler.”Dilekçede, Ali Efeoğlu olayındaki gibi zamanaşımının 20 yıl olduğu ve bu sürenin daha dolmadığı
İşlemeyen dava süreci Okey’in polis kurşunu ile öldürülmesinden sonra, atış mesafesini belirleyecek olan ve eldeki tek delil Okeyin gömleği kaybedildi. Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada ise sanık polis Cengiz Yıldız’ın avukatı, 14 Şubat 2008’de görülen ikinci duruşmada, “Bunun adı Festus Okey değil, kaçak vizeyle gelmiş, adını Okey koymuşlar” deyince, yargılamanı seyri etkilenmiş, sadece Büyükelçilikle yazışmalar 3,5 yıl sürmüştü. Her bir duruşma, Nijerya’dan beklenen evrak dosyaya ulaşmadığı için ertelenmişti. Dava sürecinde ise sanık Cengiz Yıldız ‘taksirle ölüme sebebiyet vermek’ suçundan yargılanmış, mahkeme Başkanı İshak Eken, sanık polisin kusur oranı karşısında temel cezanın daha alt seviyeden, 2 yıl 6 ay olarak belirlenmesi ve bu cezanın paraya çevrilmesi gerektiğini savunmuştu. Bu görüşe karşın, üye hâkim Keskin Karakurt, eylemin ‘olası kasıtla öldürmek’ kapsamında kaldığını belirterek, 20-25 yıl arasında hapis cezası istemişti. Mahkeme, oyçokluğuyla 4 yıl 2 ay hapiste karar kılmıştı. Bunun üzerine savcı
ifade edilerek, soruşturmanın genişletilmesi talep edildi. Aynı şekilde öldürülen Kürt işadamı Behçet Cantürk’ün ailesi de, Çarkın’ın itiraflarının ardından yeniden açılan faili meçhul cinayetlerle ilgili soruşturmayı yürüten savcıya önemli bilgi ve belgeler verdi. Cantürk’ün avukatları, savcıdan 14 Ocak 1994 tarihinde kaçırılan Behçet Cantürk’ün aracında bulunan telefonla yaptığı son görüşme kayıtlarının bulunması ve incelenmesini talep etti.YARIN GÜNCEL
ölümün sanık polisin nezaret kurallarına uymaması ve temkinli davranmamasından kaynaklandığını savunarak, ceza miktarının arttırılmasını istemi ile Yargıtay’a başvurdu.
Görevimi tam ve eksiksiz yaptım Cengiz Yıldız, bu olayın bütün hayatını değiştirdiğini belirterek yaptığı savunmasında şu sözlere yer verdi;” Görevimi yaptığım için şu an mahkeme huzurundayım, görevimi tam ve eksiksiz olarak yapmamış olsaydım şu anda burada olmayacaktım. Kurumumun bazı eksiklikleri nedeniyle bu acı olayı yaşamak durumunda kaldım ve hayatım boyunca da bunun vicdan azabını çekeceğim.” Ancak görevini eksiksiz yaptığını söyleyen Cengiz Yılmaz’ın mevzuata göre Okey’in öldü sorgu odasına silahsız girmesi gerekmekteydi. Bunun yanında odada bulunması gereken kameranın bulunmadığı ve Okey’in atış mesafesini belirleyecek olan gömleği de kaybedilmiş olması akıllardaki kuşkuları arttırdı. YARIN GÜNCEL
27 ARALIK 2011 YARIN
Gülsüm Kav
ANA FIKIR
Anneni koruyamadık ama katilini de korumayacağız “Türkiye’de bir ilk. Bundan böyle kadına bir tokat atan karşısında Bakanı bulacak” haberini görünce yüreğimiz çarptı. Sene neredeyse 2012’de, ekonomisi G-20 olmuş bir ülkede, kadınların değil tokat yemek günde dörder beşer öldürüldüğü zamandaydık. Bölgesel güç olma havasında giderken, adeta kadın öldürmenin “serbest bölgesi” haline gelmiş bir ülkede, bu haberler kadınlar için çok önemliydi. Aynı zamanda devletin hak ihlallerinde ve adaletsizlikte skor yaptığı, bu alanda müthiş “ilk”icatlara imza attığı günlerdeydik. Bu nedenlerle duyunca yüreğimizi çarpıtan “ilk” in; Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Türkiye’de ilk kez bir kadın cinayetine doğrudan müdahil olmak için başvurusu çıkması, yürek ferahlatan bir tür iyi haber elbette. Devletin, koruyamadığı -neredeyse her seferinde savcılıklara koruma talebinde bulunmuş ve sonuç alamayıp öldürülmüş- kadınların dava süreçlerine müdahil taraf olarak dahil olup, en azından hak arayışına sahip çıkıyorum demesi de bir adımdır. Bu adım çok dikkat çekici biçimde, öldürülen kadınların ailelerinin devletten umudu kesip Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na başvurmalarının ardından atılmıştır. Bu anlamıyla platformun mücadelesinin önemli bir kazanımıdır. Ölümleri durdurmak konusunda acz içindeki devletin, hiç değilse kadınların ölüsüne sahip çıkması adımı için bile uzun ve zorlu bir mücadele verildi. Sokakta, adliyede, mecliste, iletişim araçlarında, her tür kanalı zorlayarak göreve çağırılan Bakanlık, nihayetinde en azından dava süreçlerinde göreve geldim yanıtını veriyor. Bu yanıt, elbette değerlendirmeye de muhtaçtır. Bütün gelişmelerde olması gerektiği gibi, değerlendirme yaparken ilk yapılması gereken, hak arayan öznenin kendisinin ne dediğine bakmak. Geçtiğimiz sene boşanmak istediği kocası tarafından öldürülen Pınar Civek’in kızı, Bergama’daki davada ilk tecrübesi yaşanan müdahillik süreci için “Bakanlığın uygulaması bize güç verdi. Yalnız olmadığımızı anladık. Devlet bu kararla, ‘Biz annenin öldürülmesine mani olamadık ama öldürene ceza verilmesi için yanınızdayız’ mesajı verdi” açıklaması yapıyor. Bakanlığın müdahillik başvurusu, teşkilat ve görevleri hakkında kanun hükmünde kararnamenin 2. ve 9. maddeleri gereği kadına yönelik şiddet eylemleri ile ilgili kamu davalarının, devlet adına müdahale edilmesi ve davalara katkıda bulunulması amacıyla mağdur veya müşteki olanların yanında yer almanın Bakanlığın görev ve sorumlulukları dahilinde olmasına dayanıyor. Şimdiye kadar öldürülen kadınların yakınlarına bir başsağlığını bile çok görmüş olan bakanlığın, adalet aradığımız mahkemelere başvurup, “ kamu davasına katılmayı, sanığın cezalandırılmasına karar verilmesini talep etmesi” ve yeni yasal düzenlemelerle kadına yönelik şiddet davalarına katılmak için hazırlık yaptığını açıklaması iyidir. Duruşmalara kadın örgütlerinin katılımının, hak arayan ailelere nasıl güç verdiğini ve davaların seyrini nasıl değiştirdiğini gördük, yaşadık. Devletin Bakanlık düzeyinde kadının yanında yer alması ise mahkeme heyeti üzerinde çok daha güçlü etki yaratabilecektir. Bütün bunlarla birlikte; bu adımın gerçek bir yaptırım olabilmesi için Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun ve diğer gönülllü kadın örgütlerinin müdahillik sürecinin içinde olması son derece gereklidir. Çünkü birincisi; bakanlık halen “kadın” değil, içinde öldürüldüğümüz “aile” bakanlığı olmaya devam ediyor. İkincisi; Fatma Şahin ise hiç şüphesiz, Theacher İngiltere’sinden gelmiş gibi olan Kavaf ’a göre, sürece sorunları sahiplenerek girdi. Ancak son dönemde başbakanın kadınlar konusunda olmayan görüşlerinin bilimselliğini kanıtlamaya adandı . AKP’nin muhafazakar sağ merkez görüşünden ayrı düşmesi mümkün değildi, o da başlarken verdiği “belki cesaret eder” umudunu geri alıyor, bunu da bir takım “ilk” lerle gerçekleştiriyor şimdi. Mesela dün de bir röportajında “feminist” olduğunu söyleyerek bir “ilk”e imza attı ama devamında feminizminin tam AKP tarzı bir feminizm olduğunu anladık. Üçüncüsü; Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun meclise sunduğu yasa aylardır halen onaylanmadı. Şike yasası iki haftada onaylanır, alelacele KHK’lerçıkarılırken, her gün beş kadının ölümünü engelleyecek olan yasa bekliyor. Dördüncüsü ve en önemlisi; asıl mesele cinayetleri durdurmaktır. Kadınları korumak asıl meseledir ve bunu Fatma Şahin’in feminizmi sağlayamaz. Yüzlerce yıldır süren ezme-ezilme çelişkisini ortadan kaldırma çabası, yani örgütlü kadınların ortak mücadelesi sağlar bunu. Devletin de içi rahat olsun, bu mücadele ona da bir kadın örgütü armağan edecek; Kadın Bakanlığı.
0427EKiM 2011 YARIN ARALIK 2011 YARIN
Kamu ve sağlık emekçileri grevdeydi
İbrahim Keskin davası sonuçlandı
Sağlık emekçilerinin kararını aldığı, KESK ve TTB’nin çağrısıyla 21 Aralık G(ö)revi sabahın erken saatlerinde başladı. KESK ve TTB üyelerinin işyerleri önünde yaptıkları açıklamalarla başlayan G(ö)rev, emekçilerin bulundukları tüm kentlerde meydanlara çıktıkları ortak eylemlerle sürdü. ankara SAVAŞ KOCAKAYA
Tüm kentlerde sokaklara çıkan kamu emekçilerinin 1 günlük uyarı grevi, İstanbul ve Ankara dışında etkisini pek göstermedi.
İstanbul 21 Aralık Genel Grevi’ne yürüyüş iki farklı nokta, Çapa Hastanesi ve Cerrahpaşa Hastanesi’nden yapıldı. Hastanelerin satılıp sağlığın daha fazla paralı hale gelmesine karşı eyleme KESK, DİSK, Türk Tabipler Birliği, TMMOB gibi demokratik kitle örgütleri dışında yürüyüşe siyasi partilerden EHP, ÖDP, ESP, TÜMİGD ve Halkevleri de destek verdi. Eşit işe eşit ücret söylemlerine ve KHK’lara karşı alanlara çıkan kamu emekçileri ve sağlıkçılar iki koldan Beyazıt Meydanı’na yürürken, yürüyüş boyunca sadece sağlık emekçilerinin problemleri değil, son süreçte artan baskı ve tutuklamalar da konu edildi. Yol boyunca “Zafer direnen emekçinin olacak”, “Sağlık haktır satılamaz”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz”, “Hak verilmez alınır, sokakta kazanılır” sloganları atıldı. Özgür Basın Susturulamaz 20.12.2011 tarihinde gerçekleştirilen operasyonlarla DİHA, ETHA ve Özgür Gündem, Bir gün ve ANF muhabirlerinin gözaltına alınmasına yönelik de basın emekçileri, meydanda greve destek vererek baskın ve gözaltıları protesto etmek için kürsüdeki konuşmalar başlamadan önce 3 dakika fotoğraf makinalarını ve kameralarını bırakma eylemi gerçekleştirdiler. “Direnin devrimciler, direnin gazeteciler” Kitlelerin Beyazıt Meydanı’na girip bir araya gelmelerinin ardından sendika temsilcileri kürsüde birer konuşma gerçekleştirdi. DİSK adına açıklama yapan Genel Sekreter Tayfun Görgün, kavgalarının karanlığa hayır diyenlerin kavgası olduğunu dile getirdi. Karanlığa karşı kararlı bir mücadele vermeleri gerektiğini belirten Görgün, son dönemlerde birçok yazar, gazeteci ve sendikacının tutuklu olduğunu hatırlatarak “direnin devrimciler, direnin gazeteciler, direnin seçilmişler, direnin işçiler” diye konuştu. “Kapı kulu değilim, kamu emekçisiyim” KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul ise yaptığı konuşmada, bugün ülkenin dört bir yanında bir araya gelen
BAT işçilerinin direnişinde gözaltına alınıp 2 ay tutuklu kaldıktan sonra, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Emekçi Hareket Partisi üyesi İbrahim Keskin’in davası sonuçlandı. Mahkeme, İbrahim Keskin hakkında “polise mukavemet ve kasten yaralama” iddiasıyla 2 yıl 2 ay 7 gün hapis cezası verdi. Verilen karara temyize gidilerek itiraz edilecek. Yapılan itirazlara ve ortada somut deliller olmamasına rağmen ceza veren mahkeme, hukukun devrimcilere olan tahammülsüzlüğünü bir kez daha kanıtlamış oldu. BAT sigara fabrikasında 120 işçinin fabrika tarafından işten çıkarılması üzerine işçilerin başlattığı direnişe destek olan Emekçi Hareket Partisi üyesi İbrahim Keskin, direniş çadırlarına yapılan polis saldırısında darp edilerek gözaltına alınmıştı. Direnişin 12. gününde işçiler, direniş çadırlarını sökmek isteyen polisin gazlı ve coplu saldırısına maruz kaldı. 120 kişinin gözaltına alındığı saldırıda İbrahim Keskin tutuklu yargılanmak üzere Bafra T Tipi Kapalı cezaevine gönderilmişti. 2 ay tutuklu kalan Keskin, ilk mahkemede tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı.
ve hizmet üretmeyen kamu çalışanlarının ‘kapı kulu değilim kamu emekçisiyim’ dediğini söyledi. AKP’nin bugün mecliste bütçe görüşmeleri yapacağını hatırlatan Tombul, bu bütçede memura, işçiye, yoksula ve işsize yer olmadığına vurgu yaparken, bütçenin rant amaçlı olduğunu ve savaşa kaynak aktarımı yaptığını ifade etti.
ANKARA KESK’in öncülüğünde tüm Türkiye’de yapılan grevin Ankara ayağında da binlerce emekçi dört koldan Ziya Gökalp Caddesi’ne yürüyerek miting düzenledi. TTB, TMMOB, DEV-LİS, ESP, SDP, EHP, BDP, EMEP başta olmak üzere çok sayıda sivil toplum kuruluşunun destek verdiği mitinge, BDP Milletvekilleri Gültan Kışanak, Adil Kurt, İbrahim Binici, Levent Tüzel, Ertuğrul Kürkçü, Sırrı Süreyya Önder, İdris Baluken, EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, BDP Eşgenel Başkan yardımcısı Yüksel Mutlu başta olmak üzere çok sayıda milletvekili katıldı. “Grevli toplu sözleşme, güvenceli istihdam, insanca yaşayacak temel ücret, baskın ceza ve sürgünleri durdurmak için ek ödemelerin emekliliğe yansıması için grevdeyiz” ana pankartının taşındığı yürüyüşlerde, “İşte sendika, işte KESK”, “Savaşa değil emekçiye bütçe” “Toplu sözleşme hakkımız grev silahımız” sloganları atıldı.
EĞİTİMCİLER MEB’E YÜRÜDÜ YKM önünde toplanan Eğitim Sen üyeleri, buradan Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) önüne yürüyüş düzenledi. Yürüyüşte, “Bu ülkede emekçiler var, grev var” ve “Yaşasın iş, ekmek mücadelemiz” pankartları taşındı. MEB’ önünde basın metnini okuyan Eğitim Sen Ankara Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Dengiz Sönmez, “Bugün grevde olmamızın en önemli nedenlerinden biri siyasi iktidarın bizlere şaşı bakışını sona erdirmektir” dedi. Eğitime ayrılan bütçenin her geçen gün azaldığına dikkat çeken Sönmez, isteklerinin görmezden gelinmesi halinde kitlesel eylemlere mücadele edeceklerini söyledi. MEB önünde yapılan açıklamanın ardından grup sloganlar eşliğinde Ziya Gökalp Caddesi’nde yapılan mitinge geçti ABDİ İPEKÇİ PARKI’NDA SAĞLIK HAKKI MECLİSİ KURULDU Türk Tabipleri Birliği (TTB) Sağlık Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Ankara Tabip Odası (ATO) ve daha birçok sağlık örgütü 21 Aralık grevi kapsamında Hacettepe Üniversitesi önünden Abdi İpekçi Parkı’na yürüyüş düzenledi. Yürüyüşe katılım yüksek olurken hastanelerin de boş olması dikkat çekti. Yürüyüş sırasında “İş güvencesi, gelir güvencesi, mesleki bağımsızlık, güvenli
çalışma ortamı, sağlık hakkı için grevdeyiz” pankartı açıldı. Yürüyüşte sık sık “Yaşasın örgütlü mücadelemiz”, “Sağlık hakkı engellenemez” sloganları atıldı. Emekçileri Abdi İpekçi Parkı’nda Sağlık Hakkı meclisi kurarak burada sağlık emekçilerinin taleplerini dillendirdi. Burada konuşan Eriş Bilaloğlu sağlık hakkı taleplerini dilendirmeye devam edeceklerini ve eğer AKP sağlık hakkını taşeronlaştırmaya devam ederse süresiz grev kararı alabileceklerini kaydetti. Sağlık emekçileri sağlık hakkı meclisi kurduktan sonra Mithatpaşa Caddesi’nden KESK’in miting yapacağı Ziya Gökalp Caddesi’ne doğru yürüyüşe geçtiler.
“BÜTÇEDE EMEKÇİLER YOK” KESK Genel Başkanı Lami Özgen, sömürü düzenine itirazları olduğunu belirtertti,Özgen bütçe görüşmelerine değinerek bu bütçede grevli toplu sözleşme mücadelesi yürüten, kamu emekçilerinin olmadığını, 659 TL’ye asgari ücretlilerin olmadığını, işçilerin, çiftçilerin olmadığını ifade etti. Bütçede sermayeye teşvik, rantiyecilere kıyak olduğunu dile getiren Özgen, “Bu gerçeklerin yaşandığı ülkemizde bize neden grev yapıyorsunuz diye soranlara buradan cevap veriyoruz” dedi.
5 yılda 400 madenci öldü DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, son 5 yılda 400 madencinin kazalarda yaşamını yitirdiğini söyledi. 0cak-Aralık 2011 tarihleri arasında madencilik sektöründe meydana gelen kaza sayısının 111, ölümlü kaza sayısının 75, kazalarda ölen kişi sayısının 87 ve yaralananların sayısının ise 247 olduğunu açıkladı. Görgün, böylece son 5 yılda toplam 400 madencinin madenlerde yaşamını yitirdiğini söyledi. DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, madenlerde meydana gelen iş kazalarına ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. Buna gore, Konfederasyona bağlı Dev Maden-Sen’in 0cak-Aralık 2011 tarihleri arasında yaptığı araştırma sonucu, madencilik sektöründe meydana gelen kaza sayısı 111, ölümlü kaza 75, kazalarda ölen kişi sayısı 87 ve yaralananların sayısı ise 247 oldu. Böylece son 5 yılda toplam 400 madenci madenlerde yaşamını yitirdi.
Madencilikte taşeronlaşma iş güvenliğini ortadan kaldırıyor Son 5 yılda ortaya çıkan tablonun ürkütücü olduğunu söyleyen Görgün, “Madencilik sektöründe taşeronlaşma
vermek ve yaralamak’ suçundan yargılanan Bükköy Madencilik AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Nurullah Ercan’ın da aralarında bulunduğu 7 sanıktan 6’sı çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı Sanıklardan biri ise üzerine atılı suçlardan beraat etti. Maden ocağı sahibi Nurullah Ercan, yönetim kurulu üyeleri Orhan Latif Ercan ve Kasım Karataş 5 yıl hapis cezasına çaptırıldı. Maden Ocağı İşletme Müdürü Hayrettin Çelik, taşeron firmanın sahibi Fahrettin Şolpan
UPS’de toplu sözleşme imzalandı Türkiye Motorlu Taşıt İşçileri Sendikası ( TÜMTİS) 2 yıldır uluslar arası kargo şirketi UPS’de sürdürdüğü mücadelenin ardında sendikaya üye 3000 işçi adına toplu iş sözleşmesi imzaladı. UPS kargoda ve Türkiye’de faaliyet gösteren çok uluslu kargo şirketleri arasında bir ilk olan bu sözleşme ile işçilerin mevcut ücretlerine net 140 TL seyyanen zam yapılarak, bir aylık ücretleri tutarında ikramiye verilmesi hükme bağlandı. Toplam ücretlere net olarak %30 ile % 50 arasında değişen oranlarda zam yapıldı. Fazla çalışma ve hafta tatilinde çalışma halinde fazla mesai ücreti % 60 zamlı ödenecek ve Ulusal bayram ve dini bayramlarda işçilerin çalıştırılması durumunda 2 yevmiye tutarında fazla mesai ücreti %100 zamlı olarak verilecek. Diğer resmi tatil günlerinde çalıştırma durumunda ise 1,5 yevmiye tutarında fazla mesai ücreti verilecek. Ayrıca alt işverene bağlı olarak çalışan sendika üyesi 187 işçi kadroya alınacak.
27 aralık 2011 salı
editörler
üretim ve güvencesiz çalışma biçimlerine son verilecek yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesi için derhal adım atılmalıdır” dedi. YARIN EMEK
19 kişiye mezar olan madenin sahibine 6 yıl hapis Bursa Mustafakemalpaşa’da 10 Aralık 2009’da meydana gelen kazayla 19 madenciye mezar olan, Bükköy Madencilik suçlu bulundu. Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesinde iki yıl önce meydana gelen grizu patlaması nedeniyle 19 kişinin hayatını kaybettiği maden kazası davasında karar çıktı. 10 Aralık 2009 tarihindeki kazayla ilgili Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın karar duruşmasında, ‘taksirle birden fazla kişinin ölümüne sebebiyet
YARIN EMEK
ULUSLARARASI DAYANIŞMANIN ÖNEMİ UPS’nin Türkiye kolunda çalışan toplam 5000 işçinin TÜMTİS tarafından örgütlenmesine başlanmasıyla İstanbul, İzmir ve Ankara’dan 21 Nisan 2010 tarihinde başlayan işten çıkarmalar. 3 Mayıs 2010 tarihinde parça parça toplam 162 işçinin iş akitlerinin feshedilmesiyle daha da boyutlanmıştı. Daha çok İstanbul ve İzmir’de direniş güçlenmiş, uluslar arası alana da yansıması olmuştu. Uluslararası Taşımacılık İşçileri Federasyonu (İTF), 1 Eylül ve 15 Eylül 2010 tarihlerinde kendisine bağlı sendikaların bulunduğu 154 ülkede dayanışma eylemleri düzenlemişti. UPS’nin geri adım atmaması üzerine İTF yeniden eylem kararı almaya hazırlanırken UPS Genel Merkezi’nin girişimiyle TÜMTİS’le görüşmeler başlamıştı. YARIN AFYONKARAHİSAR
ve güvencesiz çalışma koşulları mesleki eğitim ve birikimi yok etmiş, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini de nerdeyse tamamen ortadan kaldırmıştır” dedi. Türkiye’de yüksek risk taşıyan, kuralsız ve denetimsiz çalışan, mühendislik bilim ve tekniğinden uzak, teknik elemanın gözetim ve denetimi olmaksızın, tamamen ilkel koşullarda çalışan pek çok maden firmasının ya taşeron ya da rödevans ilişkileri içinde üretim yaptığını söyleyen Görgün, “Bu tür işletmeler açısından iş sağlığı ve güvenliği uygulamaları tamamen maliyet kalemi olarak görülmekte ve maksimum karı elde etmek için en hızlı en acımasız üretim süreçlerini yaşama geçirme konusunda hiç tereddüt etmemektedirler” diye konuştu.
“ILO’nun sözleşmesi kabul edilmeli” Bu nedenle, işçi sağlığı ve güvenliği açısından ILO’nun 176 Sayılı “Madenlerde Sağlık ve Güvenlik Sözleşmesi”nin zaman kaybetmeksizin imzalanması gerektiğini dile getiren Görgün, “Sendikal örgütlenmelerin önündeki engeller hızla kaldırılmalıdır. Mesleki eğitim, bilgi, birikim ve beceri sıkı denetime tabii tutulmalıdır. Denetim ve yaptırımlar ağırlaştırılmalı, hukuksal süreçler buna uygun hale getirilmelidir. Rodövans, taşeron
SOSYALİSTLER YILMAYACAK Emekçi Hareket Partisi Genel Sekreteri Gün Çağ Aydın İbrahim Keskin davasına ilişkin “Sosyalistler yılmayacak” başlığıyla yaptığı yazılı açıklamada özetle şöyle dedi: “Davanın sonuçlandığı tarih tüm devrimcilerin, ardı arkası kesilmeyen operasyonlarla yıldırılmaya çalışıldığı bir döneme denk gelmektedir. Bu davada gözünü bile kırpmadan ceza yağdıranlar tüm gücünü AKP tarafından yaratılan havadan almaktadır. AKP’nin izlemiş olduğu politika hukukun hiçe sayılmasına neden olmaktadır. Emsal davalarda birçok kişi beraat etmişken, BAT işçilerinin mücadelesinin yargılandığı bu dava en üst sınırdan cezalarla sonuçlandı. Emekçi Hareket Partisi üyesi İbrahim Keskin yoldaşımıza ve aynı davada yargılanan işçilere verilen cezalar derhal geri çekilmelidir. Anti demokratik uygulamalar sonucu bu tip cezalar reva görülen tüm devrimciler derhal serbest bırakılmalıdır.”
ve Ocak Vardiya Şefi Bayram Erdoğan hakkında ise 6 yıl 8 ay hapis cezası kararı veren mahkeme cezalarda ertelemeye gitmedi. Ölen madencilerin yakınları verilen cezaları yetersiz buldu ve temyize gitmeyi düşünüyor. Madende gerekli önlemler alınmadığı için grizu patlaması gerçekleşmiş, madencilerin cesetlere bile günler sonra ulaşılabilinmişti. Aileler suçluların yargılanması için açlık grevi yapmışlardı. İstanbul BURSA
tasarım
dağıtım
SANEM DENİZ KURAL İBRAHİM KESKİN SELÇUK KAYGISIZ BERNA GÖRGÜLÜ MELİKE ÇINAR arınç kılıç RIFAT ÇAPAR DENİZ ADIBELLİ ELİF KARAN CAN ÇOKSÖYLER EMİNE AHISLA MELTEM POSTACI FATİH PEKEDİS GÜRKAN KÖSE EZGİ CEREN AĞTAŞ KAAN ARSLAN ÇAĞLA EROĞLU
6 aylık abonelik: 25 tl sanem deniz kurAl adına yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88
imtiyaz sahibi genel koordinatör adres
basıldığı yer
sayı: 12
fadik temizyürek emre öztürk rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul
ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 abonelik için tel: 0 506 724 64 47 yaringazetesi@yarinhaber.net
07 EKONOMi
27 ARALIK 2011 YARIN
Özelleştirmeler borçlara gitti 1986’dan bu yana yapılan özelleştirmelerden 47 milyar kaynak elde edildi. Elde edilen kaynağın tamamına yakını borç ödemeleri için kullanıldı. Tekel fabrikaları, Türk Telekom, Elektrik dağıtım şirketleri, vs… Peki, bu borçlar kimin ve bunların ödemeleri neden devletin kurumları satılarak yapılıyor? İSTANBUL ibrahim keskin
1986’dan bu yana yapılan özelleştirmeler sonucunda devletin kasasına 47 milyar dolar dolayında kaynak girdi. AKP’nin iktidara gelmesinden önceki 17 yılda toplam 8 milyar 52 milyon dolar tutarında özelleştirme geliri elde edildi. 2002 yılından Kasım 2011 başına kadar yapılan özelleştirmelerin tutarı ise 39 milyar doları buluyor. Peki, ülkenin on yıllar içerisinde yarattığı kamu kurumlarının özel şirketlere satılmasından elde edilen bu paralar nereye gitti?
HALKIN OLANI SERMAYEYE VERDİLER Özelleştirmeden elde edilen gelirlerin neredeyse tamamı borç ödemeleri yoluyla yine sermaye sınıfına geri verildi. Özelleştirme uygulamaları sonucunda elde edilen kaynağın üç temel kullanımı olduğunu belirten Aydın Yılmaz, bunlardan ilkinin özelleştirilen kuruluşlara yapılan ödemeler olduğunu ifade etti. Bu kullanım kalemi, özelleştirilen “kuruluşlara yapılan sermaye iştirakleri, verilen krediler, çalışanlara yönelik iş kaybı ve özelleştirme sonrası tazminatları ile emeklilik primi ödemeleri” gibi başlıklardan oluşuyor. Bugüne kadar bu kapsamda 11,7 milyar dolar düzeyinde ödeme yapıldığını aktaran Yılmaz, bunun toplam özelleştirme gelirlerinin yüzde 26’sına karşılık geldiğini belirtti. Özelleştirmeyle elde edilen kaynağın en büyük kısmı ise Hazine’ye aktarılan pay. Toplam 22,3 milyar dolara ulaşan
! GERÇEKLERİ UZ R O Y I L K I AÇ
Benzine yine zam bu kalem, Hazine tarafından iç ve dış borç ödemeleri için kullanıldı. Hazine’ye aktarılan özelleştirme gelirleri, toplam kaynağın yüzde 49’una karşılık geliyor. Sonuncu büyük kalem ise özelleştirme uygulamaları için çıkarılan bono ve tahvil ödemelerine aktarılan kaynak. Bu kapsamda da 11 milyar dolar ya da
toplam gelirin yüzde 24’ü aktarıldı. Üç ana kalemin toplamı özelleştirmelerden gelen paranın yüzde 99’unun nereye kullanıldığını gösteriyor. Kalan yüzde 1’lik kısım ise özelleştirme uygulamaları için alınan danışmanlık, reklam ve tanıtım hizmetleri için kullanıldı. Kısacası kamuya ait olan işletmeler ve
gayrimenkuller çoğu durumda değerinin çok altında bedellerle özel sektöre aktarılmakla kalmadı, özelleştirmelerden gelen kaynağın büyük bölümü de borç ödemeleri kanalıyla yine sermaye sınıfına geri döndü.
Merkez’in Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı sonrasında yapılan değerlendirmelerde TL’nin daha da zayıflayacağı öngörüsü çıktı. Çıkan haberlere göre, TL’de korkutan senaryo Merkez Bankası’nın son dönemde uyguladığı para politikası doğrultusunda ‘Türk icadı’ faiz koridoru eleştirilere neden oluyor.
BELİRSİZLİK VAR Barclays Capital gelişmekte olan ülkeler birimi yöneticisi Chirstian Keller, PPK kararı sonrasında yaptığı açıklamada Merkez Bankası’nın oluşturduğu belirsizliğe değinerek yatırımcının bu durumdan nefret ettiğini belirtti. Yatırımcının kör uçuş yapmaktan hoşlanmadığını belirten Keller, bu Ortodoks politikanın bankayı da sıkıştırdığına dikkat çekti. Konuya dair bir başka açıklama ise
Vanersborg Bölge Mahkemesi, Saab Automobile’in sahibi Hollandalı Swedish Automobile’in Üst Yöneticisi Victor Muller’in, Saab’a potansiyel Çinli yatırımcılardan taze kaynak sağlamada başarısız olunması üzerine, mahkemeye şirketin iflas başvurusunu yaptığını açıkladı. Swedish Automobile’in, Saab’ın önceki sahibi Amerikalı General Motors’un (GM) başı dertteki markayı kurtarmak için sunulan bütün önerileri çevirmesinden sonra iflas başvurusunda bulunmaya karar verdiği belirtildi. GM’nin tutumunun, Çinli Zhejiang Youngman Lotus Automobile şirketinin, Saab’ın yeniden organize edilmesinde finansman sağlanması görüşmelerinden çekildiği anlamına geldiği kaydedildi. GM, Çinli otomotiv üreticilerinin teknoloji lisanlarına ulaşmasını istemiyor. Swedish Automobile, mahkemenin iflas başvuru dosyasını onaylamasını ve kısa sürede Saab Automobile için yediemin atamasını beklediğini bildirdi.
İFLAS KORUMA REDDEDİLMİŞTİ Saab, Eylül ayında da iflas korumaya başvurmuş, Vanersborg Bölge Mahkemesi, para sıkıntısı çeken şirketin, daha fazla fonu nasıl garanti edeceği ve operasyonlarına nasıl devam edeceğinin açık olmadığı ve iflas koruma başvurusunun işlemeyeceği gerekçesiyle başvuruyu reddetmişti. Tedarikçileri, ödeme yapılmadığı için yedek parça teslimatlarını durdurunca Saab, nisan ayında İsveç Trollhattan’daki fabrikasında üretimi askıya almak zorunda kalmıştı. Saab, geçen yıl General Motors tarafından Swedish Automobile’e 74 milyon dolar nakit, 326 milyon değerinde imtiyazlı GM hissesi karşılığında satılmıştı. Şirket, geçen yıl yalnızca 30 bin araç satabilmişti. yarın ekonomi
Türk lirasına 2012’de kötü haber Dün Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplantısından kurulun koridoru değiştirmediği ve politika faizini yüzde 5.75 bıraktı. Bazı noktalarda faiz lobisi olarak adlandırılan kesimin, Merkez’in son dönem hareketlerinin olumsuz etkisinin 2012’de daha iyi gözleneceği öngörüsü artıyor. Türk Lirası’nda yaşanan değer kaybı ile dolar TL kurunun 1.90’lara çıkması ve yılbaşından beri beşte bir oranında değer kaybı Merkez’in son dönem politikalarının eseri olarak değerlendiriliyor. Merkez Bankası’nın esneklik olarak nitelediği öngörülmezlik hem içeride hem de dışarıda yatırımcıyı temkinli olmaya zorlarken, eleştirilere de maruz kalıyor.
Otomobil devi iflas etti
Royal Bank of Scotland kur stratejisti İmran Ahmad’den geldi. Ahmad, enflasyon geçişenliği nedeniyle kur tarafında, gelişmekte olan ülkeler arasında en zayıf ülkenin Türkiye olduğunu belirtti. Ahmad, herhangi bir amortismanın daha fazla enflasyon demek olacağının da altını çizdi. Fiyatların yılbaşından beri yüzde 9 arttığını kaydeden Ahmad, bankaların yeni adımlar atması gerekeceğini ve bugün olduğundan daha endişe verici süreçlere girilebileceğine dikkat çekti. Kur tarafındaki hareketlilik ile Merkez Bankası’nın 1.90’lar seviyesinde tutmak için 20 milyar doları gözden çıkartabileceği sinyali verdiği belirtilirken, bunu döviz rezervlerinde ciddi bir tahliye olacağını altı çizildi. 2012’de 20 milyar dolara yakın dış finansmana ihtiyaç duyulacağı bu nedenle de manevra alanının daraldığına dikkat çekildi.
“BU BİR KUMAR” BarCap’tan Keller Avrupa Merkez Bankası’nın hafta içi likidite ile ilgili olarak piyasalara cesaret verdiğini hatırlatarak Avrupa’da bankaların kısa vadeli kredilerinin Türk bankalarına sıkıntı yaratabileceğini belirtti. Keller
AB’ye güven azaldı AB üyeleri ve aday ülkelerde kasım ayında 30 binden faz-
Merkez’in kumar oynadığını belirtti. Avrupa’dan alınan önlemlerin etkisiz olması ve işlerin kötüye gitmesi halinde Avrupa bankalarının daha da küçüleceği kaydedilirken içeride TL ile ilgili olarak Keller 1.90’ın üzerine çıkacağına dikkat çekti.
2012 YENİ SORUNLARA GEBE Keller para politikasının bankalara zarar verdiğine dikkat çekerek, kredilerde beklentilerden hızlı bir düşüş olacağını bu karşılık cari açık tarafında arzulanan yavaşlamanın istenilen dönemde gerçekleşmeyeceğini söyledi. BarCap stratejisti Munzam karşılıklardaki artışında ters
sermaye piyasası mevzuatına uyum amacıyla esas sözleşmesinin bazı maddelerinin değiştirilmesi için hazırlanan tadil tasarısı da uygun bulundu. Hisse senetleri İMKB tarafından belirlenecek pazar veya platformda işlem görmesine karar verilen, Yeni Gimat İşyerleri İşletmesi AŞ, Gözlük Sanayi AŞ ve Saray Halı AŞ’ye çeşitli nedenlerle 30 Haziran 2012 tarihine kadar ek süre verilmesine karar verildi. Sardes Portföy Yönetimi AŞ’nin 240 bin lirası nakit, 260 bin lirasının ise 3 yıl içerisinde nakit ödenmesi şartıyla, sermayesinin 500 bin liradan 1 milyon liraya artırılması amacıyla esas sözleşmesinin tadili talebini olumlu bulan kurul, Meksa Yatırım Menkul Değerler AŞ’nin ortaklık yapısının değişmesini de onayladı.
tepki vererek TL’nin daha da zayıflamasına neden olacağını kaydetti.
MEVCUT POLİTİKA SÜRDÜRÜLEBİLİR Mİ? RBS’ten Ahmad bu politikalar ile dolar TL kurunun 2.10’a çıkmasını beklediklerini kaydederken, zayıflayan TL’nin Merkez’in Ortodoks olmayan politikanın son bulmasına neden olabileceğine değindi. Mevcut politikanın sür4dürülebilmesinin çok zor olduğunu kaydeden Keller, Merkez’in güçlü TL ile zayıf TL, büyüme ve yüksek enflasyon arasında karar vermesi gerektiğine dikkat çekti. yarın ekonomi
SPK’dan ceza yağmuru
la denekle görüşülerek gerçekleştirilen ankette Türklerin sadece yüzde 18’i AB’ye güvendiklerini belirtirken kalan yüzde 13’lük kesim görüş bildirmedi. Bir yıl önceki Eurobarometre kamuoyu araştırmasında Türkiye’de AB’ye güvenmeyenlerin oranı yüzde 63 ve güvenenlerin oranı yüzde 22 düzeyindeydi. Son Eurobarometre araştırmasında Türkler AB’ye güvensizlikte sadece İngilizlere geçildi. İngiltere’de AB’ye güvenmeyenler yüzde 73’ü bulurken güvenenlerin oranı yüzde 17’de kaldı. Son bir yılda AB’ye güvenmeyenlerin oranı AB ortalamasında 8 puan artışla yüzde 55’e çıkarken Birliğe güvenenlerin oranı 7 puan gerileyerek yüzde 34’e kadar indi. İngiltere ve Türkiye dışında AB’ye güvensizliğin tavan yaptığı ülkeler yüzde 68’le Yunanistan, yüzde 62’yle İspanya ve Hırvatistan, yüzde 60’la İrlanda ve Fransa oldu. Araştırmada AB’ye güvende başı çeken ülkeler ise yüzde 59’la Bulgaristan, yüzde 54’le KKTC, yüzde 51’le Estonya, yüzde 50’yle Romanya, Belçika, Danimarka ve Litvanya şeklinde sıralandı.
YÜZDE 29 OLUMLU, YÜZDE 41 OLUMSUZ BAKIYOR Türkiye ayağı 5-20 Kasım tarihleri arasında TNS Piar tarafından 1001 kişiyle görüşülerek gerçekleştirilen Eurobarometre araştırmasına göre AB hakkında çok ya da kısmen olumlu düşünenlerin oranı son 1 yılda 7 puan azalarak yüzde 29’a inerken Türkler arasında AB’ye olumsuz bakanların oranı 8 puan artışla yüzde 41’e çıktı. Türk halkının yüzde 22’i ise AB’ye tarafsız baktığını bildirdi. AB’nin izolasyonları kaldırma taahhüdünü yerine getirmediği KKTC’de AB’ye olumsuz bakanların oranı yüzde 21’de kalırken olumlu bakanlar yüzde 39’la bu oranı neredeyse katladı. Eurobarometre araştırmasına göre üye ülkelerde AB’ye olumlu bakanların ortalaması 9 puan düşüşle yüzde 31 ve olumsuz bakanların ortalaması 6 puan artışla yüzde 26 oldu. Buna mukabil İngilizlerin sadece yüzde 13’ü Brüksel merkezli Birliğe müspet bakarken olumsuz bakanların oranı son 1 yılda 13 puan artarak yüzde 49’u buldu. yarın ekonomi
SÖZLÜKÇE
?
Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), İş Bankası’na 960 bin lira, Yapı ve Kredi Bankası’na 135 bin 104 lira, Finansbank’a 125 bin 400 lira, Garanti Bankası’na 83 bin 680 lira, Denizbank’a 45 bin lira ve Akbank’a 937 bin 226 lira ceza verdi. SPK’nın haftalık bültenine göre, Kurul, Sermaye Piyasası ile Kabahatler kanunlarının ilgili maddeleri uyarınca, Türkiye İş Bankası AŞ’ye toplam 960 bin lira, Finansbank AŞ’ye toplam 125 bin 400 lira, Türkiye Garanti Bankası AŞ’ye toplam 83 bin 680 lira, Denizbank AŞ’ye toplam 45 bin lira, Akbank AŞ’ye toplam 937 bin 226 lira ve Yapı ve Kredi Bankası AŞ’ye toplam 135 bin 104 lira ceza uygulanmasını kararlaştırdı. Kurul tarafından, Ostim Endüstriyel Yatırımlar ve İşletme AŞ’nin, hisse senetlerinin İMKB tarafından belirlenecek pazar veya platformda işlem görmesi öncesinde
Ekonomik büyüme oranları “iyi” durumda ilerliyor olmasına rağmen, zamların ardı arkası kesilmiyor. Son olarak benzin fiyatlarına zam yapıldı. Yakın kaynakların haberine göre benzine litre başına 10 kuruş zam geldi. Zamlı tarife bu gece saat 00.00’dan sonra geçerli olacak. TÜPRAŞ’ın bugün rafineri fiyatına yaptığı zammın ardından, yarından geçerli olmak üzere benzin fiyatlarının litre fiyatlarına 10-11 kuruş zam geldiği bildirildi. Buna göre, zam sonrasında kurşunsuz benzinin litre fiyatı İstanbul ve Ankara’da 4,23–4.24 TL aralığına yükseldi. yarın ekonomi
Emİsyon: İktisatta para, hisse senedi, bono gibi değerlerin çıkarılmasını ifade eder. Kağıt para çıkarma, piyasaya para sürülmesi, tedavüle kağıt para çıkarma, tahvil ve hisse senetlerinin piyasaya sürülmesine ya da ihraç edilmesine de emisyon denmektedir. EMİSYON Hacmİ: Merkez bankasının bastığı kağıt para ile bozuk paranın toplamına denir. Enflasyonla yakın ilişkisi vardır. Ancak enflasyonu asıl etkileyen, emisyon hacmi değil dolaşım hızıdır.
yarın ekonomi
Prof. Dr. A. Vedat Akgiray
08 EKONOMi
0427EKiM 2011 YARIN ARALIK 2011 YARIN
Kriz dükkan kapattırıyor
Türkiye ekonomik büyümede dünya ikincisi olmasına rağmen krizle mücadelede başarıda pek de aynı durumda değil. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), bu yılın 11 ayında kurulan şirket sayısının 2010 yılının aynı dönemine göre yüzde 7.46, kapanan şirket sayısının yüzde 17.44 arttığını açıkladı.
İSTANBUL alper alemdar
GELİR VERGİSİ’NDE DÜZENLEME Gelir Vergisi uygulanacak ilk dilim, 1 Ocak 2012 tarihinden geçerli olmak üzere 9 bin 400 liradan 10 bin liraya yükseltildi. Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlanan vergi düzenlemelerine göre, yeni yılda 10 bin liraya kadar olan gelirlere yüzde 15, 88 bin liranın üzerindeki gelirlere de yüzde 35 vergi uygulanacak. EV SAHİPLERİNE KÖTÜ HABER Emlak vergisinde binaların metrekare normal inşaat maliyet bedelleri, yeni yılda yeniden değerleme oranı olan yüzde 10,26 oranında artırıldı. Maliye ile Çevre ve Şehircilik Bakanlıklarının, Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımla-
Meclis tatile girince memurun yeni yıl zammı netleşmedi. Ara formül bulundu, memura geçici zam verilecek.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, ABD’nin artan borç yükünün “AAA” kredi notunu tehdit ettiği uyarısında bulundu. İngiliz bankası HSBC, Japonya’daki özel bankacılık birimini Credit Suisse’e satmayı planlıyor. Yeni yılda geçerli olacak asgari ücretin haftaya belli olması bekleniyor. Son toplantı 29 Aralık’ta Çalışma Bakanlığı’nda yapılacak.
tosikletlerin onarımı, 271’i inşaat, 148’i imalat sektöründe bulunuyor.
YABANCI ORTAKLI SERMAYELER Bu yıl Kasım ayında 296 adet yabancı ortak sermayeli şirket kuruldu. Bu şirketlerin 56’sı İran, 24’ü Alman, 26’sı da yurtdışında yerleşik Türk vatandaşlarının ortaklığı olarak kuruldu. İlk onbir ayda kurulan yabancı ortak sermayeli şirket sayısı 3 bin 234 olarak belirlendi. Bu şirketlerin 592’si İran, 331’i Almanya, 181’i Azer-
Yeni yıla yeni zamlar Bütçe arayışlarına çözüm bulmaya çalışan hükümet, çözümü her zamanki gibi zamlarda buldu. Maliye Bakanlığı’nın Motorlu Taşıtlar Vergisi Genel Tebliği, Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlandı. Yeni tarifeyle 1-3 yaş grubunda yer alan ve motor silindir hacmi 1300 cm3’ü geçmeyen otomobillerde MTV 480 liraya, motor silindir hacmi 1301 ve 1600 cm3’e kadar olan otomobillerde ise 768 liraya çıkacak. Tarifeye göre, 1-3 yaş grubunda bulunan ve motor silindir hacmi 4001 cm3 ve üzerinde olan otomobillerde MTV tutarı ise 17 bin 443 liraya yükselecek.
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi, TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner’in görevini 1 yıl daha üstlenmesi konusunda tavsiye kararı aldı.
Merkez Bankası’nın aralık ayı ikinci dönem beklenti anketine göre, 2011 yıl sonu cari açık beklentisi 75 milyar 337,5 milyon dolara yükseldi.
TOBB, “2011 Kasım Ayına Ait Kurulan ve Kapanan Şirket” istatistiklerine göre, Kasım ayında kurulan toplam 3 bin 603 şirket ve kooperatifin yüzde 91,73’ü limitet şirket, yüzde 6,22’si anonim şirket, yüzde 2,05’i kooperatiflerden oluşuyor. Şirket ve kooperatiflerin yüzde 39,47’si İstanbul, yüzde 10,57’si Ankara, yüzde 6,66’sı İzmir’de kuruldu. Ocak-Kasım döneminde toplam 49 bin 975 şirket ve kooperatif kuruldu. Bu dönemde kurulan toplam 46 bin 308 limitet şirket toplam sermayenin yüzde 38,45’ini, 2 bin 678 anonim şirket ise yüzde 61,53’ünü oluşturuyor. Kasım ayında kurulan şirketlerin sermayelerinin toplamı, Ekim ayına göre yüzde 17,01 oranında azaldı.
KURULAN VE KAPANAN ŞİRKETLERİN SEKTÖREL DAĞILIMI Kasım ayında kurulan toplam şirket ve kooperatiflerin; 987’si toptan ve perakende ticaret, motorlu taşıtların ve motosikletlerin onarımı, 632’si inşaat, 536’sı da imalat sektöründe bulunuyor. Aynı dönemde kurulan gerçek kişi ticari işletmelerinin; bin 284’ü toptan ve perakende ticaret, motorlu taşıtların ve motosikletlerin onarımı, 988’i inşaat, 450’si imalat sektöründe. Kasım ayında kapanan şirket ve kooperatiflerin, 302’si toptan ve perakende ticaret, motorlu taşıtların ve motosikletlerin onarımı, 220’si inşaat, 142’si imalat sektöründe yer alıyor. Kapanan gerçek kişi ticari işletmelerinin 697’si toptan ve perakende ticaret, motorlu taşıtların ve mo-
Neler Oluyor?
“İnşaat” rant peşinde
nan Emlak Vergisi Kanunu Genel Tebliğine göre, 2012 yılında bu yılın bina metrekare normal inşaat maliyet bedelleri yüzde 10,26 oranında artacak. Mevcut artışların ev ve kira fiyatlarına ne düzeyde yansıyacağı belli olmamakla birlikte, yaşanacak artış vatandaşın cebini yakacak gibi görünüyor.
İLETİŞİM VE DEPREM VERGİSİ ARTTI Maliye Bakanlığı’nın Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlanan ve 1 Ocak 2012 tarihinde yürürlüğe girecek olan Özel İletişim Vergisi Genel Tebliği ile Özel İletişim Vergisi’ne tabi tutarlar, yüzde 10,26 olan yeniden değerleme oranında artırıldı. Buna göre, operatör değişiklikleri hariç, mobil telefon aboneliğinin ilk tesisinde maktu olarak alınan 34 liralık vergi tutarı, 37 liraya çıkarıldı. Zorunlu Deprem Sigortası’nda yapılan değişikliğin ardından, sigorta yapılan bir meskenin sigorta bedeli, her halde 150 bin liradan fazla olamayacak. Doğal Afet Sigortaları Kurumu Yönetim Kurulunca Zorunlu Deprem Sigortası yapmaya yetkilendirilmiş söz konusu diğer kuruluşlara ödenecek komisyon, zorunlu deprem sigortası primi tutarı üzerinden İstanbul ili dahilinde bulunan rizikolar için yüzde 12,5 oranını, diğer illerde bulunan rizikolar için ise yüzde 17,5 oranını aşmamak üzere yönetim kurulunca belirlenecek. YARIN EKONOMİ
man
Ali ve Ayhan Efeoğlu nerede?
baycan ve 125’i Irak ortaklıdır. Kurulan 3 bin 234 yabancı ortak sermayeli şirketin 361’i anonim, 2.873’ü limitet şirket olarak hesaplandı. Bu şirketlerin bin 121’i toptan ve perakende ticaret, motorlu taşıtların ve motosikletlerin onarımı, 459’u imalat ve 319’u inşaat sektöründe kuruldu. Kurulan yabancı ortak sermayeli şirketlerin toplam sermayelerinin yüzde 75,48’i yabancı sermayeli ortak payı oluşturmakta. Yurtdışında yerleşik Türk vatandaşlarının ortak olduğu 295 adet yabancı ortak sermayeli şirket kuruldu.
Hükümetin aldığı tedbirlerin etkisiyle son çeyrekte biraz daralan sektör, yılı yüzde 10 büyümeyle kapatmayı bekliyor. Ancak 2012 yılında hem inşaattaki maliyet artışına paralel beklenen zamlar ve krizin etkisiyle alınacak yeni tedbirler üreticilerin kafasını karıştırıyor.
KENTSEL DÖNÜŞÜM BEKLENTİSİ İnşaat sektöründe yaşanan daralmanın çözüm önerilerinden biri de, iyi bir rant projesi olan “Kentsel Dönüşüm”. Son 10 yılda oldukça artmaya başlayan ve önemli direnişlerin yaşanmasının da kaynağını oluşturan rant projesi, inşaat sektörünün 2012 yılı için hükümetten bir beklentisi. Sektörün canlanması için mütekabiliyet ve kentsel dönüşüm yasalarını işaret eden Dumankaya İnşaat Yönetim Kurulu Üyesi Ali Dumankaya, “Bu iki yasa çıkarsa sektör canlanır. 2012 yılı büyümesi de yüzde 10 civarında seyreder. Ancak yasalar çıkmazsa sektörün büyümesi yüzde 5’i geçemez” dedi. YÜZDE 20 ZAM BEKLENİYOR İNDER Başkanı Nazmi Durbakayım da “Kentsel dönüşüm ve mütekabiliyet yasaları çıkarsa sektörü canlandırır.” diye konuştu. Konut fiyatlarında ufak ufak piyasa ölçüsünde zamların yapılmaya başlandığını ifade eden Durbakayım, biranda yüksek zamlar olmayacağını ancak hazirana kadar yüzde 12, yılın tamamında da zamların toplam yüzde 20’yi bulabileceğini söyledi. 2012 yılının sektör için zor geçeceğini ifade eden Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Emin Sazak da, kısa dönem için endişeli olduklarını söyledi. Sazak, “2012 yılında yatırımlarda bir miktar yavaşlamaya gidebiliriz. Projelerde daha seçici davranacağız ama sektör olarak uzun vadede umutluyuz” dedi. YARIN EKONOMİ
GERİDE KALANLAR Travesti kadınlara kılıçla saldırdılar
Gözaltında kaybedilen Ali ve Ayhan Efeoğlu’nun ailesinin avukatı Mustafa Yağcı, eski Özel Harekatçı Ayhan Çarkın’ın itiraflarının ardından, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın “kovuşturmaya yer yok” kararına itiraz etti. Çarkın, Ayhan Efeoğlu’nun gözaltında işkenceyle öldürüldüğünü söylemiş ve cenazesini kendisinin gömdüğünü ifade etmişti. Üniversite öğrencisi iki kardeşten Ayhan 6 Ekim 1992’de, Ali de 5 Ocak 1994’te gözaltına alınmış, kendilerinden bir daha haber alınamamıştı. İki kardeş için de açılan soruşturmada savcılık, “15 yıllık zaman aşımı süresi dolduğundan kovuşturmaya yer olmadığına” karar vermişti. Avukat Yağcı yaptığı itirazda zaman aşımının 20 yıl olduğunu ve bu sürenin daha dolmadığını ifade ederek, soruşturmanın genişletilmesini talep etti.
Geçtiğimiz hafta İstanbul Maltepe Sahilyolu’nda travesti kadınlar 4 kişinin kılıçlı ve döner bıçaklı saldırısına uğradı. Saldırıda travesti Ç.Y.’nin vücudunda derin kesikler oluştu. Otomobille yanlarına gelen kişilerin döner bıçağı ve kılıçla saldırdığını belirten Ç.Y.; “Hiç sebepsiz yere satır ve sallama ile saldırdı. Ciddi yaralarım var. Bunların bedelini adalet önünde verecekler. Sevgilisinden ayrılmış hırsını bizden aldı.” şeklinde konuştu. Bir görgü tanığı da “Sevgilisinden ayrılmış, arabadan inip bıçakladı.” dedi. Saldırı sırasında Ç.Y.’ye ait olan otomobil de hasar gördü. Saldırıya uğrayan travesti kadınların ifadeleri doğrultusunda yakalanan saldırganların otomobilinin bagajından döner bıçağı ve kılıç çıktı. 4 saldırgan gözaltına alındı.
Boşanmak istediği için öldürüldü
Maraş anmasına jandarma engeli
Viktoria Sarı, boşanma davası açtığı kocası Mustafa Sarı tarafından Antalya’da sokak ortasında vurularak öldürüldü. Viktoria Sarı’nın açtığı boşanma davasını geri çekmesini isteyen Mustafa Sarı, ikna edemediği Viktoria’nın arkasından gitti ve Viktoria’ya tabanca ile ateş etti. Genç kadın, boynuna isabet eden mermilerle ağır yaralanırken, Mustafa Sarı elindeki tabancayla polisin gelmesini bekledi. Bu sırada, görgü tanıkları ağır yaralanan kadın için ambulans çağırdı. Gelen sağlık ekiplerinin tüm müdahalesine rağmen Viktoria Sarı kurtarılamazken, Mustafa Sarı’nın yanında bulunan 2 kişi otomobille olay yerinden uzaklaştı. Mustafa Sarı gözaltına alındı.
Maraş’ta 24 Aralık 1978’de 100’ü aşkın kişinin öldüğü katliamın yıldönümünde jandarma yürüyüş yapmak isteyenlere saldırdı. Maraş katliamının 33. yıldönümü nedeniyle Pazarcık’a bağlı Narlı Beldesi’nde yaklaşık 300 kişilik grup toplandı. Valilik tarafından 1 ay ertelenen Maraş katliamı anması için otobüslere binen topluluk, kent merkezine doğru hareket etmek istedi ancak jandarma yolu kapattı. Anma yapmak için diğer illerden gelen, katliamda öldürülenlerin aileleri ve yakınları uygulamanın hukuksuz olduğunu dile getirdiler. Ancak jandarma gaz sıkıp zor kullanarak kalabalığı dağıtmaya çalıştı. Bu sert ve tahammülsüz tutumu protesto eden vatandaşlar anma etkinliğini Narlı Cemevi’nde yapmak üzere buradan ayrıldı.
Tek limitin zamanı var
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, kredi kartlarında tek limit uygulaması konusunun şu anda BDDK tarafından çalışıldığını belirterek, uygulamanın kuşkusuz zaman alacağını teknik detayların iyi çalışılarak uygulamada sorunların olmaması gerektiğini belirtti. Ali Babacan, kredi kartlarında tek limit uygulamasının hayata geçirileceği zamana ilişkin de şu anda bir takvimin olmadığını bildirdi.
YEDEK AKÇE! Zorunlu karşılıklara faiz verilmemesi dahil bankacılık sektörüne yönelik düzenlemelerin 8 milyar liralık ek yük getirdiği, dolayısıyla zorunlu karşılıklarda bir indirimin söz konusu olup olmayacağı yönündeki açıklamalarda bulunan Babacan, Türkiye Bankalar Birliği Yönetimi ile bir araya geldiği toplantının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlarken, zorunlu karşılıklara ilişkin, kısa vadeli maliyet gibi görünenlerin uzun vadede Türkiye’nin topyekûn kazancı olduğunu belirterek, şu andaki yük gibi görünenlerin ileride Türkiye’nin yükünü hafifletecek tedbirler olduğunu söyledi. 2012 için kredilerde sınırlamaya gidilip gidilmeyeceği sorusu üzerine, Babacan, önümüzdeki yıl için kredilerde herhangi bir sınırlama getirmeyeceklerini belirterek, şöyle dedi: ‘’Şu anda ihtiyaç da olduğunu düşünmüyoruz. Çünkü 2012 yılının büyüme oranı zaten 2011 yılına göre daha düşük bir oran olacaktır ve kredi hacmindeki genişleme de zaten işin tabii akışı gereği yüzde 25’den daha düşük olacaktır. Bizim beklentimiz budur. 2012 yılı için biz bir yandan kontrolsüz bir kredi hacmi genişlemesi ve buna bağlı bir cari açık artışı istemiyoruz, yine 2012 yılında da Türkiye’nin bir resesyon durumuna düşmesini de istemiyoruz. Bu ikisi arasındaki dengeyi ustaca kurmak gerekiyor. Bu ikisi arasındaki dengeyi bir yandan para politikaları bir yandan bankacılıkla ilgili makro ihtiyati tedbirlerle götüreceğiz.’’ ‘’HERHANGİ BİR KRİZ SENARYOMUZ YOK” Bu yıl dünya konjonktürünün çok değiştiğini ve krizin yeni bir safhasına girildiğini söyleyen Babacan, ‘’Kriz senaryosu üzerine mi konuştunuz?’’ sorusu üzerine, ‘’Herhangi bir kriz senaryomuz yok. Türkiye’nin önümüzdeki yılla ilgili pozitif bir büyüme beklentisi zaten var. Avrupa’nın resesyona girmekte olduğu da bir gerçek. Avrupa’da, dünyada olup bitenin farkında olarak, ‘biz neler yapmalıyız, biz nasıl makul büyüme oranlarını Türkiye’de sürdürebiliriz? Bu tablo içinde bankacılık sektörünün rolü, sorumlulukları nedir?’ bunları görüşmüş olduk’’ diye konuştu. YARIN EKONOMİ
İtalya’da ikinci kemer sıkma Parlamentonun üst kanadı Cumhuriyet Senatosu’nda yapılan oylamada, hükümetin 2014 yılına kadar 33 milyar Euro değerinde harcama kesintisi ve vergi artışını öngören yeni tasarruf paketi için yapılan güven oylamasında 257 ‘’Evet’’, 41 de ‘’Hayır’’ oyu çıktı. Bu sonuçla tasarruf paketi yasalaşmış oldu. Paketin, geçen hafta parlamentonun alt kanadı Temsilciler Meclisi’nde onaylandığı şekliyle kabul edildiği gelen haberler arasında yer aldı. Oylamanın ardından paketin onaylanmasından duyduğu memnuniyeti dile getiren Başbakan Monti, şimdi ikinci faslın başladığını söyledi. Monti hükümetine destek veren parlamentonun en büyük iki partisinden biri olan Demokrat Parti’nin (PD) Senato grup başkanvekili Anna Finocchiario da bu paketle İtalya’nın tekrar Avrupa’daki yerini alacağını kaydetti.
BAŞBAKAN MONTİ’NİN KONUŞMASI Tasarruf paketinin Senato’daki güven oylaması öncesinde söz alan Başbakan Mario Monti, 20 dakika süren konuşmasında, İtalya’nın krizle üst perdeden yüzleştiğini bildirerek, paketin parlamentodan geçiş sürecine değindi ve katkı veren herkese teşekkür etti. Monti, Senato’daki sözlerine “Mali disiplin olmadan, ekonomik büyüme olmaz” diyerek başladı. “İtalya’nın itibarını yeniden kazanmaya ihtiyacı var” diyen Mario Monti, AB nezdinde bunu değiştirmek için çalışacaklarını belirtti. Krizi aşmak için ülkesinin güvenilirliğinin artması gerektiğinin altını çizen 68 yaşındaki Başbakan, bir diğer önemli noktanın da ülkesinin ekonomik büyümeyi sağlaması olduğunu dile getirdi. KALKINMA ÖNLEMLERİ GELİYOR Monti, bu operasyonla kalkınma için adımlar atıldığını aktararak, kabinesinin paketin onaylanmasının ardından ikinci fasıl olarak nitelediği ekonomik kalkınmaya vereceği ağırlığı “Hükümet, özelleştirmeler konusunda cesur eylemlere hazır” ifadeleriyle anlattı. Başbakan, “Çocuklarımıza daha iyi bir İtalya hazırlamalı, onların daha iyisini yapacak yetenekleri olduğuna inanmalıyız” dedi. YARIN EKONOMİ
09
27 ARALIK 2011 YARIN fotoğraf: Meltem postacı
Tutuklu sayısı
hükümlü sayısına
eşit tek ülke: Türkiye Türkiye’de yaygınlaşan operasyonlarla ya akademisyenler ya öğrenciler ya yazarlar, ya gazeteciler ya da avukatlar cezaevine gönderiliyor. AKP iktidara geldiğinden bu yana tutuklama dalgası, muhaliflerin en fazla tanık olduğu sistematik bir uygulama biçimine dönüştü. Öğrenciler, geleceksizlik sorununa dikkat çekmek istediği için cezaevine atılıyor. Hak savunuculuğu yapmak isteyen avukatlar, hukuksuzlukları açığa çıkarmak için çalışırken cezaevine atılıyor. Gerçekleri açıklamak icap eder diyen gazeteciler susturulmaya çalışılıyor. Bakalım sıra kime gelecek? Tüm bu konularla ilgili Avukat Ercan Kanar’ın görüşlerini aldık.
“
Yani Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri adeta özel yetkinin de ötesinde ‘sınırsız yetkili’ mahkemelere dönüşmüştür mevcut tutuklama pratiğiyle.
Kürt muhalefetinde ve sol muhalefette bir güçlenme var. İktidarın niyeti bu gücü kırmak mıdır yani? Tabii. Özgürlükçü bir temelde en etkin yeni bir anayasaya yapımına katkıda bulunmak isteyen yapıları diskalifiye etmek istiyor. Tehdit olarak görüyor yani? Tabii. Biliyor ki ne CHP ne MHP kendisi için bir engel değil. Yani zaten CHP’nin etkili bir muhalefet yapamadığı açık. CHP’nin muhalefet tarzı AK Parti’yi hiç rahatsız etmiyor, hatta işine bile geliyor. MHP’nin de durumu, niteliği belli zaten. Kürt siyasi muhalefetiyle sol hareket ittifak yaparak bir siyasal parti çalışması ortaya koyduklarında muhalefet boşluğu dolacak. Şu anda müthiş bir muhalefet boşluğu var Türkiye’de. Bu boşluğu hangi kesimler dolduracak? Kürt siyasal muhalefetiyle sol muhalefetin birlikte adım atması dolduracak. Bu operasyonlarla bunu da engellemek istiyor tabii. Aslında bizde yargı pratiği her zaman tutuklamaya yasalarda, anayasada, doktrinde tanımlandığı şekilde değil; istenen cezanın peşin infazı olarak yaklaşmıştır yani bu sıkıyönetim dönemlerinde de, olağanüstü hal dönemlerinde de, DGM döneminde de, şimdiki Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkeme döneminde de. Hatta şunu söylersek bir abartı olmaz; sivil doğal mahkemeler bile, doğal yargı organları bile önlerine bir ceza dosyası geldiğinde tutuklamayı peşin, önsel bir uygulama olarak yaparlar ve istenen cezanın asgari hatti dolana kadar da mümkün mertebe davayı tutuklu bitirmek isterler. Hâlbuki doktrinde tutuklama, bir ceza tedbiri değildir, geçici bir araçtır ve zorunlu değildir. Ortaçağ’da tutuklama ön hapis gibi uygulanırdı. Şüphe cezası ve ön hapis cezası. Şimdi maalesef Türkiye’de de yargı pratiğinde tutuklama aynı bir ön hapis gibi uygulanmakta. Tutukluluk sürelerinin bu kadar uzun olmasının hukuki açıdan bir yaptırımı var mı? Hukuken bunun hiçbir dayanağı yok. 1951’de ağır cezalık suçlarda dava bitene kadar tutuklamayı şart kılan yasa değişti. 1951’e kadar vardı. Yani maalesef bizdeki Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri 1951
önceki yasa mantığıyla çalışıyor. 51 yılına kadar ağır cezalık suçlarda dava bitene kadar tutuklu yargılama vardı. Ama 60 yıl önce kaldırıldı. Yani 60 yıl önceki mantık şu anda Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri’nde hakim. Mesela bizde tutuklamanın olabilmesi için, o da mutlak değil; şu şu koşullar olursa olabilir demiş, yani olmalı dememiş. Koruma tedbirdir, araçtır; cezalandırma tedbiri değildir; geçici bir uygulamadır. Yani tutuklamanın olması için önce ön koşulların olması gerekir. Nedir bu ön koşul? Haklı görünüş olması gerekir. Gecikmede tehlike hali olması gerekir. Mesela kaçmak üzeredir, mekanını terk etmek üzeredir, suç üstünde yakalanmıştır. Ayrıca işlenen fiil çok ağırdır, alt bir koruma tedbiriyle karşılanması başlangıçta zor olabilir. Bunlar ön koşullar. Esas koşullar neler? Bir; suçu işlediğine dair gerçekten somut olgulara dayanan şüphenin olması gerekir. Ayrıca kaçma olasılığının, bu da tahmini olmamalı; birtakım somut olgulara dayanmalı. Yine delillerin karartılma, değiştirilme, yok edilme, tanık ve mağdurların üzerinde etki yapma ihtimalinin olması gerekir ve bunların hepsinin bir arada bulunması gerekir. Buna rağmen mutlaka tutuklama olur diye bir hüküm yok. Bu koşullar varsa olabilir demiş. Yani zorunlu bir şey değil. Ama bizde maalesef tutuklama zorunlu bir kural gibi uygulanmaktadır. Mesela bu saydığım koşullara kendilerince de koşullar eklemektedir. Mesela DGM’deki duruşmalarda, Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri’nde tutuklamanın devamı kararlarına baktığımızda şöyle bir neden yazar: Suçun niteliği, delillerin toplanmamış olması! Hâlbuki böyle bir tutuklama nedeni yasada yoktur. O yasanın dışına çıkamaz hakim. Yani suçun niteliği, istenen cezanın ağırlığıın nedeni o tutuklamanın devamı olamaz. Mesela Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu konuda Türkiye’yi bir çok defa mahkum etmiştir. Bu nasıl böyle devam edebiliyor? Böyle bir zihniyet böyle bir kültür var. Bir de Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri, Terörle Mücadele Yasası’nı düşmanla savaş hukuku gibi uygulamaktadır. Esas sorun biraz buradan kaynaklanıyor. Yani Dünya’da da Amerika’da ve İngiltere’de de, terörle mücadele yasası ‘düşmanla savaş hukuku’ diye doktrinde ifade edilir. Hatta Amerika’da bu terörle mücadele yasasının adının ‘yurtseverlik yasası’, ‘vatanseverlik yasası’ olması bir tesadüf değildir. Yani siyasi suçlardan ve sisteme karşıt olanlardan yargılananlar ‘düşman’ olarak görülüyor ve şöyle deniyor: “Bunlar statükoya karşı olduğu için normal yurttaşın sahip olduğu haklara sahip olamaz”. Çünkü bunlar düşmandır. O mantıkla terörle mücadele yasaları uygulanıyor. Yani Özel Yetki ve Ağır Ceza Mahkemeleri’nde de bu uygulamadaki zihniyet bununla örtüşmekte. O nedenle mesela ‘masumiyet karinesi’, ‘suçsuzluk karinesi’, ‘şüpheden sanık yararlanır’ ilkesi burada uygulamaya yansımıyor. Yine delillerde aranması gereken koşullar var. Mesela hukuken bir delilin ispat vasıtası olabilmesi için o delilin mutlaka hukuka uygun olması gerek, ikincisi akılcı olması gerek, üçüncüsü gerçekçi olması gerekir. Dördüncüsü müştereklilik ilkesine uygun olması gerekir. Yani savunmadan delil gizlenmemeli. Bizde gizlilik kararlarıyla gizleniyor. Yine olaya uygun olması gerekir, olayla örtüşmesi gerekir. Mesela telefon çözümlemelerinde! Yargılanan şahıs bir arkadaşına telefonda: “Halı sahada maçımız var” diyor. Emniyet kendi literatürüne göre maçla kastedilen ‘eylem’dir diyor, ‘molotof eylemidir.’ Savcı da öyle değerlendiriyor, tutuklama hakimi de öyle değerlendiriyor. Hâlbuki bu tür bir veri olayla örtüşen bir veri değildir. Yani Yargıtay kararlarında bile deniyor ki; “Telefon çözümlemeleri bir irade
beyanı değildir, bir belge değerinde değildir. Sadece bir emare niteliğindedir. Ama onun da emare olarak kabul edilebilmesi için somut olayla doğrudan kabul edilebilir olması gerekir. Yani somut olması gerekir ve başka delillerle desteklenmesi gerekir.” Ama maalesef bizde bu ilkelere uygun bir yargı pratiği söz konusu değil. Yani burada durum hakimin iki dudağının arasında. Keyfiyetine kalmış yani? Tabii tabii. Aslında vicdani kanaat olayı burada sınırı çok aşılarak, keyfi olarak kullanılmaktadır. Hâlbuki delilleri değerlendirmekte yargı serbesttir denir. Yani vicdanı kanaat oluşmasında. Hâlbuki bunun sınırları vardır koşulları vardır. Mesela hukuka aykırı bir delili kullanmaması gerekir. İkinci koşul da inandırıcı olması gerekir. Dürüst bir yargılanma sonucu verilen bir karar olması gerekir. Hukuka uygun olması gerekir. Eğer bu koşullarda olmazsa vicdani kanaat serbestliği kötüye kullanılmış olur.
“
Son iki yılda gözaltına alınan, tutuklanan beş bine yakın insanın dava dosyaları incelendiğinde iddiaların düşünce özgürlüğü niteliğindeki faaliyetler olduğu ortaya çıkar ve görülür.
“
Neredeyse her gün her hafta yeni bir tutuklama dalgasıyla karşı karşıyayız. Tutuklamaların bu kadar yaygınlaşmasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Aslında son 3 yıldır, özellikle de 2009’dan başlayarak yoğun bir tutuklama politikası var. Bu tutuklamaların hukuki kriterlere uygun olmadığı da artık herkesin kabul ettiği bir gerçeklik. Dünyada da en çok tutuklama kararlarının verildiği ülkelerin başında şu sıra Türkiye geliyor. Mesela uluslararası bir istatistik yapılmış, son 10 yılda terörle mücadele yasasından dolayı dünyada 35 bin hükümlü var. Bunun 12 bini Türkiye. Yani 12 bin hükümlü var; yani tutuklu sayısı, hükümlü sayısını geçmiş durumda. Genel olarak hukuk perspektifi açısından cezaevlerinde tutuklu oranlarının daha az olması gerekir. Bütün dünyada da öyledir. Eğer tutuklu sayısı hükümlü sayısına yaklaşmışsa, hele hele tutuklu sayısı hükümlü sayısını geçmişse oradaki hukuk sisteminde müthiş bir aksaklık, müthiş bir antidemokratiklik var demektir. Dolayısıyla Türkiye’de şu anda Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri adeta bir ‘tutuklama fabrikası’ gibi çalışmaya başlamıştır. Yani Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri adeta özel yetkinin de ötesinde ‘sınırsız yetkili’ mahkemelere dönüşmüştür mevcut tutuklama pratiğiyle. Şimdi bu neden böyle olmaktadır? Mevcut AK Parti iktidarı döneminde, askeri vesayet bir adım geriletilir gibi bir görüntü yaratılmıştır. Ama bu kez de pretoryan yapının tepesine yani Milli Güvenlik Kurulu’nun yerine adeta Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri yerleşmiş durumdadır. Tamamen yürütmeye bağlı, yürütmenin perspektifine göre davranan, adeta yürütmenin yüzü gibi olan Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri’nin yargı pratiği gündeme gelmiştir. Mesela 2009’dan bu yana dalga dalga gelen tutuklama furyasına baktığımızda, bunların iktidar cephesi açısından birçok nedeni var. 2009 tutuklamaları yaklaşan genel seçimlerde etkin bir muhalefetin olmasını engelleme amacı da taşıyordu. Faktörlerden birisi buydu. Tabii ki başka faktörler de vardı; ateşkes sürecine rastlamış olması, o sürecin işlevsiz hale getirilme amacı, onun dışında giderek gelişen Kürt muhalefetinin etkinliğini kırmak, en baştaki nedenlerden birisi oydu. Bu son operasyonlara baktığımızda bunun da birçok nedeni var, bir tek nedene bağlanamaz. Yeni bir anayasa süreci yaşanıyor. Şimdi bu anayasaya en başta en etkin muhalefetin katılması, katkısının ortaya konması, taleplerinin ortaya konması ve anayasaya yansıması gerekir. Ama maalesef bu operasyonlarla AK Parti iktidarı adeta halksız bir anayasa yapmak istiyor. Halkın, yönetilenlerin, sözünün, tekliflerinin, önerilerinin hak ve taleplerinin yansımayacağı, kendisine uygun, adeta dikensiz gül bahçesinde kendi istediği gibi bir anayasa yapmak istiyor Ak Parti. Bunun için de en etkin muhalefet yapan veya yapabilecek olan kesimleri cezaevine doldurarak bu süreci öyle geçirmek istiyor. Bir başka neden yaklaşan yerel seçimler. Genel seçimlerde büyük başarı gösteren Kürt muhalefetinin ve Kürt muhalefetiyle ittifak yapan sol muhalefetin, yerel seçimlerde de bir başarı göstermesini şimdiden engellemek de istiyor Ak Parti. Yine esas nedenlerden bir başka etken Kürt sorununu eriterek kendi istediği şekilde, sadece bireysel haklar talebinde, onun da hepsini vermeden çözmeyi kendi açısından bir saik olarak düşünüyor. Bir başka faktör ise yeni bir aktif muhalefet; geniş kapsamlı, hem Kürt muhalefetini ve gerçek sol muhalefetini içinde barındıracak yeni bir parti hazırlığını da, çalışmalarını da kesintiye uğratmak, başarısızlığa uğratmak bu operasyonlarda var. Örneğin Sosyalist Demokrasi Partisi yöneticilerine, hiç ilgisi olmadığı halde, çok yüzeysel verilerle, hatta yüzeysel veri bile yok aslında, Devrimci Karargah davalarına bağlayarak operasyon-
lar yapıldı. Şimdi mesela Türkiye Gerçeği dergisinin yazarlarından Mehmet Güneş’in de hiç ilgisi olmadığı halde Devrimci Karargah operasyonunda tutuklanmasına karar verildi. Şimdi bunlara baktığımızda Kürt siyasal muhalefetiyle birlikte yeni geniş kapsamlı bir siyasi parti hazırlığı içinde olan sol kesimler de nasibini alıyor. Demek ki bu siyasi operasyonların bir değil birden çok nedeni var.
“
istanbul melike çınar
Geçtiğimiz hafta insan hakları haftasıydı. Ve “İfade vermek değil, ifade etmek istiyorum” denildi. Neden böyle bir slogan? Bu uygulamalar bir korku imparatorluğu yaratıyor, amaç da o zaten, suskun bir toplum. Daha önce Cumhuriyet’in karakteri yarı askeri rejim niteliğindeydi. Şimdi Ak Parti iktidarı dönemi askeri vesayeti kaldıracağız dediler. Askeri vesayeti geriletir gibi göründüler ama bir uzlaşma olduğu da açık. Bu sefer de tamamen bir polis cumhuriyetine dönüştü. Eskiden de polis devleti niteliğindeydi, ama esasen komuta askeri bürokrasideydi, Genelkurmay’daydı, Milli Güvenlik Kurulu’ndaydı. Ama şimdi baktığımızda terörle mücadele yasasını kendi anayasası gibi gören bir polis vesayeti, pramidin en tepesine oturmuş durumda. Yani yürütmenin emrindeki emniyet sistemi, polis vesayet rejimi milli güvenlik olgusunun yerini almış durumda. Bugün son iki yılda gözaltına alınan, tutuklanan beş bine yakın insanın dava dosyaları incelendiğinde iddiaların %90’nın esas itibariyle ifade, düşünce özgürlüğü niteliğindeki faaliyetler olduğu ortaya çıkar ve görülür. Mesela, Büşra Ersanlı, vermiş olduğu konferanslarda veya katıldığı panellerde sorulan soruları not tutmuş. Bir notunda ‘Türkiye Vatandaşlığı’ geçiyor. Mesela savcı dedi ki; ‘Niçin Türk Vatandaşlığı’ yazmadın da ‘Türkiye Vatandaşlığı’ yazdın? Bu korkunç bir şeydir. Dedim ki savcıya; Siz 1921 Anayasası’nı okumadınız mı? 1921 Anayasası’nda ‘Türkiye Vatandaşlığı’ olarak geçiyordu. Sonra 1924 Anayasası’nda ‘Türk
Vatandaşlığı’ diye geçti. Şimdi Ak Parti dahi ‘Türkiye Vatandaşlığı’ kavramını kullanma yönünde değişlik yapmak istiyor.” Yani şimdi bu KCK tutuklamalarında, çoğuna sorulan sorular, tamamen düşünce özgürlüğünü sorgulayan, zihin polisliği niteliğinde sorular ve anayasadaki düşünce özgürlüğünü temini altına alan anayasal maddelerin yine Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 10. Maddesinin tamamen ihlali niteliğinde sorular bunlar. Birçok ilde eşzamanlı operasyonlarla gazetecilere yönelik gözaltılar yapıldı. Gözaltına alınanların KCK ile ya da Devrimci Karargâh’la birleştirme durumu ortaya çıkıyor. Bu konu da ne düşüyorsunuz? Zaten dikkat edilirse KCK operasyonları dalga dalga geliyor. Birinci dalgada bölgedeki Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı yerlerdeki Kürt politikacılar, Kürt başkanları, eski ve yeni Kürt belediye yöneticileri, meclis azaları operasyonla alındı ve tutuklandı. İkinci dalga da metropollerdeki BDP yöneticileri, artı Ragıp Zaraoğlu, Büşra Ersanlı gibi veya Ayşe Berktay gibi ‘halkların kardeşliğini’ savunan insan hakları aktivisti ve barış aktivistlerini kapsayan ikinci dalga operasyonu yapıldı. 3. dalga da halkın dili, sesi olan avukatlara yönelik; cumhuriyet tarihinin en büyük avukat operasyonu yapıldı. Şimdi 4. dalga basın, gazeteciler. Yani halkın gerçekleri öğrenme hakkını ortadan kaldırmak için, muhalif basını susturmak için bu son operasyon yapıldı. 5. dalga nereye isabet edecek onu bilemiyoruz. Türkiye gerçeği üzerine Mehmet Güneş de Devrimci Karargah adı altındaki operasyonla gözaltına alındı ve tutuklandı. Şu anki aşama nedir? Mehmet Güneş’in Devrimci Karargah örgütüyle en ufak bir ilgisinin olmadığını muhtemelen Terörle Mücadele şubesi bile biliyordur. Mehmet Güneş’in yaklaşık 30 yıldır avukatıyım. Her zaman da sosyalist düşüncelerini duruşmalarda savunan, açıkça neye inanıyorsa düşüncesini ifade eden bir dergi yazarıdır. Mehmet Güneş’e sorulan sorulara savcılık aşamasında baktığımızda, tabii kısıtlama kararı olduğu için tüm bilgileri de verebilmiş değiliz ve çok trajikomik. Örgütsel bir bağ kurmak açısından en ufak bir gösterge yok. Mesela 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Devrimci Karargah davasından yargılanan bir sanığın, Mehmet Güneş’in yazarı olduğu dergiye gönderdiği bir mektup delilmiş gibi sunuluyor. Hâlbuki o mektubun içeriğinde “Van depreminde zarar görenler için biz de içeride ne yapabiliriz? Bir şeyler yapabilir miyiz?” anlamında yazılmış bir mektup. Bir başka sorun yine aynı davada yargılanan sanığın ailesinin telefonu Mehmet’ten sorulmuş çünkü Mehmet’in eşi avukat ve yargılanan sanığın bir dönem avukatlığını yapmış. Bunu da söyledik, buradan bir üyelik çıkarsaması yapamazsınız. Ama başta da konuştuğumuz hayali verilerle bu korkutma sindirme ortamı, korku imparatorluğu yaratılıyor. Türkiye büyük gözaltı Cumhuriyeti’ne dönüşmüş durumda nerdeyse bir tutuklama Cumhuriyeti oldu adeta. Toplumda böyle bir korku imparatorluğu yaratıyor dediniz ya. Toplum nasıl sesini çıkartacak bu koşullar altında? Toplum mutlaka sesini çıkartacak. Çıkartıyor da. Gözaltına alınan gazeteciler için yapılan protesto yürüyüşü bile iyi bir tepkiydi. Veya avukatların gözaltına alınmasına dair ilk günkü tepki de. Yani hiçbir diktatörlük halkların tarihte özgürlük sesini kıstırmayı başaramamış. Bu geçici olarak belki İran’daki diktatörlük gibi, kalıcı olan özgürlüklerdir. Neticede kalıcı olacak olan özgürlüklerdir, halkın demokratik hak ve talepleridir. AK Parti iktidarı muhalefetteyken söylediklerini de çiğneyerek, kendisine dikensiz bir gül bahçesi yaratmaya çalışıyor ama öyle bir bahçe dünyada yaratılamamıştır.
0427EKiM 2011 YARIN ARALIK 2011 YARIN
Üniversiteler işe yaramamış YÖK eski başkanı Yusuf Ziya Özcan, Bilecik Üniversitesi’nin düzenlediği, ‘’Yükseköğretimde Yeni Vizyon’’ konulu konferansta, kendi başkanlık dönemini hiç te andırmayan açıklamalarda bulundu. yarın eğitim arınç kılıç
ni ve kontenjanların arttırılması gerektiğini söyleyen Yusuf Ziya Özcan, bir yandan döneminde her ilde üniversite açıldığını anımsatan sözler de sarfetti. Ayrıca, kontenjanların artmasıyla beraber öğrencilerin dershaneye gitme zorunluluklarının da ortadan kalkacağını belirten YÖK eski başkanı, ‘’Türkiye’de liseden mezun olan 540 bin öğrenci var. Yaklaşık 900 bini de bekliyor. Böyle bakıldığında üniversitelerin çok da toplumun ihtiyaçlarına hassas davrandığını görmüyoruz.’’ dedi.
Katıldığı konferansta Özcan, İstanbul Üniversitesinin 1933 yılında kuruluşundan bugüne kadar Türkiye üniversitelerinde topluma hizmet fonksiyonunun hiçbir zaman öne çıkmadığını söyledi. Özcan, YÖK Başkanı olduğunda ilk yaptığı işin “yıllar itibarıyla üniversite kontenjanları ne oldu? Ne kadar arttı? Lise mezunlarının sayısında nasıl artış yaşandı?’’ gibi konuların analizini yapmak olduğunu belirtirken, “Amacımız üniversite eğitimi talep edenlere üniversitede yer açmak. Bakıyorsunuz istatistiklere hiç de öyle olmamış. Yer açmak yerine mevcut yerleri kapatmışsınız. Sanki girmemelerini istiyormuşsunuz gibi. Bu açıdan bakıldığında diyorsunuz ki; ‘Türkiye’deki üniversiteler hiç de halkın ihtiyaçlarına hassasiyet göstermemişler’.’’ dedi
‘Üniversite topluma hizmet etmeli’ Yusuf Ziya Özcan, hayalindeki üniversiteyi; bilimi yayan ve bunun yanında ülkesinde yaşayan insanların hizmetinde olacak şekilde hareket eden bir yer olarak tarif etse de bu tanım, YÖK Başkanlığı döneminde üniversiteleri özelleştirmek için yaptıklarına hiç te uymadı. Ayrıca Özcan, üniversitelerin vizyonlarının her zaman toplum yararına
‘KONTENJANLAR ARTMALI’ Üniversiteye herkesin girmesi gerektiği-
şeyler olması gerektiğini vurgulayarak şunları söyledi: ‘’Hiçbirimizin çalışmaya değer görmediği trafik konusu bile terörden kaybettiğimiz insan sayısı kadar insanımızı kaybetmemize neden oluyor ama hiçbirimiz bir şey yapmıyoruz. Eğer halka yardım etmiyorsanız üniversite neye yarar? Türkiye’de bütün üniversiteler vizyonlarını buna göre tekrar formüle etmelidir. Eğer yaptığımız çalışmalar halkımıza yaramıyorsa, bizim ülkemizin ihtiyaçlarını karşılamıyorsa, ekonomik kalkınmamıza yardım etmiyorsa, milli gelirimizi yükseltmiyorsa biz niye varız?
YUSUF ZİYA ÖZCAN
‘Sıcak odalarımızda oturup güzel indeksli dergilerde yazı yazmak acaba bizden beklenenleri karşılıyor mu?’ diye düşünüyorum.’’
YÖK’te yeni dönem:
‘Yeni’ YÖK’ten tarihi adım YÖK, Tunceli Üniversitesi’nin edebiyat fakültesi bünyesinde kurmak istediği doğu dilleri ve edebiyatı bölümü ile Türkçe dışındaki dillerle ilgili eğitim talebini kabul etti. Üniversitesi’nin Tunceli edebiyat fakültesi bünyesinde kurmak istediği doğu dilleri ve edebiyatı bölümü ve bu bölüme bağlı Zaza dili ve edebiyatı, Kurmanc dili ve edebiyatı, Arap dili ve edebiyatı anabilim dalları açma talebi YÖK tarafından geçtiğimiz hafta kabul edildi. YÖK’ün aldığı bu kararın bir ilk olması dikkat çekiyor.
‘Bir Milat’ Üniversite rektörü Prof. Dr. Durmuş Boztuğ, YÖK’ün onayının Cumhuriyet tarihinde bir milat olduğunu belirterek, “Her anabilim dalına en az 3 doktoralı öğretim üyesi bulmamız halinde önümüzdeki yıl her anabilim dalı için 50’şer gündüzlü 50’şer de geceli öğrenci almayı teklif edeceğiz. Bu 4 yıllık anabilim dalların-
dan mezun olan öğrencilerimiz tıpkı diğer fakültelerden mezun olan öğren- gökhan cilerle aynı çetinsaya statüde olacak.” dedi. Ayrıca insanı sorunlara eğildiği için hedef haline getirildiğini, hatta ölümle tehdit edildiğini söyleyen Boztuğ, “Amacım, bu tür farklılıkları, anadil, etnik ve inanç farklıklarımızı zenginlik görüp bunlara karşılıklı saygı ve sevgi ortamında birbirimizin hakkına, hukukuna saygı gösterip, ortak yaşama kültürünü geliştirmek ve böylece birlik ve beraberliğimiz korumayı pekiştirmeyi sağlamaktır.” dedi. Bunun yanında, üniversitelerde birçok sorun varken, yeni YÖK Başkanı’nın sorunlarla ilgili hiçbir adım atmıyor olması tartışmalara yol açıyor.
olabilmeli” “Anadilde eğiiletim anayasada Kürt kimliğinin ta-
Tunceli Üniversitesi ilgili alınan karar kamuo- nınması, bölgesel özerkliğin tayunda dikkat çekerken, geçtiği- nınması, anadilde eğitime imkan miz hafta Gazeteciler ve Yazarlar verilmesi gibi konularda öneriler Vakfı, meclise anayasayla ilgili sunarken, anadilde eğitimle ilgili sunduğu önerilerde, anadilde yapılan öneri, ‘İlk ve orta öğreeğitimin yapılabilmesi gerektiği- timde eğitim dili Türkçe olup, yeterli sayıda velinin talebiyle dini belirtti. ğer bir dilin de eğitim dili olarak a Meclis Anayasa Uzlaşm Komisyonu’na hazırlanacak olan kullanılması, ana dillerin öğretilyeni anayasayla ilgili önerileri- mesi için düzenleme yapılmalı.’ ni sunan vakıf, eşit vatandaşlık, şeklinde komisyona ulaştırıldı.
YÖK’te ‘temizlik’ Yeni YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’nın ilk icraatı, Yusuf Ziya Özcan’dan kalan tüm bürokratları görevden almak oldu. Bu kökten temizliğin nedeni henüz bilinmezken, bürokratlar şaşkın. Çetinsaya, görev süresi dolan Özcan’ın yerine 12 Aralık’ta atandı. Koltuğuna oturur oturmaz da, üniversitelerdeki sorunlara yönelik çözümler bulmak için çalışacağına, Özcan’ın YÖK’te kalan kadrosunu tasfiye etmeye başladı. Gökhan Çetinsaya, YÖK Özel Kalemi Fatih Can, genel sekreteri Turgut Kılıç, İdari ve Mali İşler Daire Başkanı Durali Tüfekçi ile Özcan’ın tüm danışmanlarını gö-
revden aldı. Görevden alınanlar arasında bulunan genel sekreter Kılıç, YÖK’te yerini en uzun süre koruyan bürokrattı. Eski başkanlardan, Kemal Gürüz’den bu yana YÖK’ün Genel Sekreteriydi. Görevden alınan bir başka isim de, YÖK Basın Danışmanı Mustafa Oymak oldu. Oymak’ın yerine Nimet Çubukçu’nun bakanlığı döneminde Milli Eğitim Bakanlığı Basın Müşavri olan, daha sonra da ÖSYM’ye geçen Rukiye Serttaş getirildi. Bürokratların, görevden alınma nedeni ise henüz bilinmezken, üniversitelerdeki sorunların ne zaman çözüleceği merak konusu. Yarın Eğitim
Gençler meydana çıkmaya hazırlanıyor Gençler Meydana Hareketi, gelecek yılda da meydanlara çıkmaya hazırlanıyor. 7-8 Ocak 2012 tarihlerinde Ankara ve İstanbul’da 24’er saatlik oturma eylemleriyle gençleri meydanlara çağıracak olan hareket, bu sefer ‘İşsizsek Borçluysak Zenginlerden Çoksak Gençler Meydana’ sloganıyla meydanları dolduracak. 8-9-10 Haziran’da yaptıkları 3 günlük oturma eylemiyle hükümeti uyaran hareket, tekrardan yapacağı 24 saatlik oturma eylemleriyle toplumun çoğunluğunu temsil ettiklerini belirtiyor. İstanbul ve Ankara’da yapılacak olan eylemler 7 Ocak günü saat 14.30’da başlayacak. Hareket, Eskişehir’deyse 6 Ocak Cuma günü saat 12.30’da Anadolu Üniversitesi İİBF’den Rektörlük önüne yürüyüş ve 3 saatlik bir oturma eylemi yapmayı planlıyor. Yarın Eğitim
Emniyetten eğitime ‘katkı’ Tüm ülke çapında emniyet müdürlüklerinin yaptıkları projeler, öğrencilere ‘güvenli eğitimi ve güvenli yaşamayı’ öğretiyor. Emniyet güçleri, öğrencilere saldırırken ve tutuklarken, liselerde yaptıkları projelerle öğrencilerle kaynaşmayı hedeflediklerini belirtiyor.
Fethiye’de konferans Bu projelerden biri, Fethiye’de devam ediyor. İlçedeki tüm liselere ‘terör’ semineri veren TEM Büro Amirlerinin lise öğrencilerine, örgütlerin ‘özellikle gençler üzerinden faaliyet yürüttüğü ve gençlerin bu konuda çok uyanık ve bilinçli olmaları gerektiği’ anlattığı öğrenildi. Aynı zamanda, 29 Aralık tarihine kadar aynı şekilde devam edecek olan konferansların Fethiye’deki tüm liselerde yapılacağı belirtiliyor. ‘’Güvenli Eğitim Kenti’’ Projesi Isparta’da, önceki yıl ilköğretim ve lise öğrencilerine yönelik, ‘’Okulcanlar’’ adlı projeyi yürüten Isparta Emniyet Müdürlüğü’nün, proje kapsamında dönem dönem öğrencilerle bir araya gelerek, onlara trafik kuralları ve güvenlik ile ilgili bilgiler verdiği belirtiliyor. Isparta Emniyet Müdürlüğü ekipleri, bu süreçte öğrenciler için sinema ve tiyatro gibi etkinlikler düzenlerken, aynı şekilde lisede siyasi faaliyet yürütmeye çalışan öğrencileri hemen gözaltına alma konusunda da eksik kalmıyor. Bu projenin ardından üniversite öğrencilerine yönelik proje geliştiren Emniyet Müdürlüğü ekipleri, ‘farklı görüşlerdeki’ öğrenci gruplarıyla bir araya geldi. Bu çalışma sonucunda da SDÜ Öğrenci Konseyi Isparta Emniyet Müdürü Ahmet Zeki Gürkan’ı ‘’Onursal Konsey Başkanı’’ ilan etti. Konuya dair konuşan Gürkan, ‘öğrencilerin farklılığı zenginliğimizdir’ diyerek yola çıktıklarını söyledi ve üniversite öğrencileriyle empati kurduğunu belirtti. Emniyet müdürünün bu sözleriyse, hala tutuklu bulunan 500’ün üzerinde öğrenciyi hatırlattı. Kopyaya karşı çıkmak suç Geçtiğimiz sene YGS’de ortaya çıkan şifreli kopya skandalını protesto eden 8 liseli öğrenci hala tutuklu bulunuyor. YGS’deki şifre skandalını 19 Nisan 2011 günü protesto eden Esenyurt, Samandıra, Bağcılar Lisesi öğrencilerinden 8’i, yasadışı örgüte üye olmak suçundan tutuklanmıştı ve Mayıs ayından beri tutuklu olan öğrencilerin suç aletleri olarak, taşıdıkları pankartlar gösterilmişti. Ayrıca, ÇHD’nin hazırladığı rapora göre İstanbul ve Kocaeli’nde toplam 87, Ankara’da 21, İzmir’de 33, Adana’da 18, Erzurum’da 14 öğrenci cezaevinde bulunurken, en fazla tutuklu öğrenci bulunan üniversite de İstanbul Üniversitesi oldu. Yarın Eğitim
‘Şirketler meslek liselerine yardım etsin’ Adana İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Muharrem Gelen, şirketlerin meslek liselerine destek olmaları gerektiğini belirtti. Çukurova Medikalciler Derneği (ÇUMED) ve Çukurova Kalkınma Ajansı’nın (ÇKA) desteklediği Akkapı Endüstri Meslek Lisesi’nin ‘Biyomedikal Cihaz- Muharrem Gelen ların Bakım ve Onarım Elemanı Yetiştirilmesi Projesi’nin tanıtım toplantısı geçtiğimiz hafta yapıldı. Tanıtım toplantısında konuşan Adana İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Gelen, büyük hedeflerinin olduğunu söyleyerek “Amacımız, Türk insanını, öncelikle çalışan kesimin ekmek ve iş veren istihdam sağlayan işadamına duyduğu saygı ile yola çıkıyoruz. İşadamlarımızın yenileşmeden dolayı meslek liselerine sahip çıkmasını istiyoruz.” dedi. Ayrıca, şirketlerle liselerin beraber olmalarının daha iyi bir eğitim ortamı yaratacağını belirten Gelen, öğrencilerin uğradıkları emek sömürüsünü görmezden gelir bir tavırla konuşarak şirketlerden yardım talep etti. Özel sektörün meslek liselerine fiziki olarak yardım etmesi gerektiğini söyleyen Gelen, “İşadamlarımızın yenileşmeden dolayı meslek liselerine sahip çıkmasını istiyoruz. Mesleki eğitim liselerinin laboratuarlarının yenilenmesini istiyoruz. Çocuklarımız sadece teorik değil görerek eğitim almalı.” dedi. Yarın Eğitim
Cezaevinde okul öncesi eğitim
Milli Eğitim Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı’nın birlikte başlattığı çalışmayla beraber, cezaevinde kalan kadın hükümlü ve tutukluların 3-5 yaş grubundaki çocuklarına Milli Eğitim Bakanlığına bağlı anaokulu ve ana sınıflarında ücretsiz eğitim verileceği açıklandı. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer ile Adalet Bakanı Sadullah Ergin, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde annesinin yanında kalan çocukların gelişimlerinin desteklenmesi için geçtiğimiz hafta işbirliği protokolü imzaladı. Bu konuyla ilgili olarak yetkililer, insan hayatında kalıcı izler bırakan okul öncesi eğitim döneminde ceza ve tutukevlerinde anneleriyle kalmak zorunda olan çocukların en büyük hayallerinin de özgür kalmak olduğunu belirtirken, proje ile bu çocukların anayasanın tanıdığı eğitim hakkından mahrum kalmayacaklarını, sunulan eğitim fırsatları ile çocukların daha sağlıklı, daha mutlu, hayatta daha başarılı bireyler olmalarının sağlanacağını söylüyor. Ayrıca, Ömer Dinçer öğrenci ve öğretmenleri fişlerken, liselilere baskılar uygulanırken, yeni çalışmaya dair ‘’Akranları yerine ceza infaz kurumlarında tutuklu ve hükümlülerle, taş duvarlar arasında sıkışan çocuklarımız; soyut düşünme yeteneği henüz gelişmeden özgür olacağı ve arkadaşlarıyla oyun oynayacağı günün hayalini kuruyor. Bu çocuklarımıza ulaşmak insani bir görevdir.’’ dedi. Yarın Eğitim
Üniversiteler personel alacak
Resmi Gazete’nin 21 Aralık tarihinde yayınladığı duyuru, ülke genelindeki beş üniversitenin personel alımı yapacağını ortaya çıkardı. Açıklanan karara göreErciyes Üniversitesi, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Çankırı Karatekin Üniversitesi, Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi ve Bayburt Üniversitesi’ne alınacak olan personeller şöyle olacak: - Erciyes Üniversitesi Rektörlüğü, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ne ve Güzel Sanatlar Fakültesine birer profesör, Diş Hekimliği Fakültesi’ne 1 profesör ve 2 doçent, Mühendislik Fakültesi’ne 2 doçent alımı yapacak. - Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Rektörlüğü, Tıp Fakültesi’ne 3 profesör ve 3 doçent, Ziraat Fakültesi’ne 2 profesör ve 3 doçent, Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi’ne 1 profesör, Fen-Edebiyat Fakültesi’ne 3 profesör, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ne 2 doçent, İlahiyat Fakültesi’ne 2 profesör, Eğitim Fakültesi’ne 1 doçent alacak. - Çankırı Karatekin Üniversitesi Rektörlüğü, Mühendislik Fakültesi’ne 3 yardımcı doçent, Edebiyat Fakültesi’ne 2 doçent ve 13 yardımcı doçent, Fen Fakültesi’ne 1 doçent, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ne 3 yardımcı doçent, Orman Fakültesi’ne 1 yardımcı doçent alacak. Ayrıca, Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi Rektörlüğü ile Bayburt Üniversitesi Rektörlüğü’nün, çeşitli birimlerde görevlendirmek üzere öğretim üyesi alacağı da duyurulurken, yapılacak olan bu alımların dışında hala birçok öğretmenin ve üniversite mezununun aldığı eğitime göre bir iş bulamıyor olması büyük bir sorun olarak durmakta. Yarın Eğitim
Dinçer: Atamalara karışmayın
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, ataması yapılmayan öğretmenlerle ilgili sorulan bir soruya, “Bunu sürekli kaşıyor olmanın hiçbir mantığı yok” diye cevap verdi. Cumartesi günü Gaziantep Valisi Erdal Ata’yı ziyareti sonrasında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Dinçer, KPSS’nin kaldırılması yönündeki taleplerle ilgili de KPSS’nin kaldırılmasına katıldığını; ancak sadece KPSS’nin kaldırılmasının yetersiz olduğunu savundu. Singapur ve Finlandiya eğitim sistemini örnek gösteren Dinçer, “Finlandiya’da bir kişinin öğretmen olabilmesi için tam 6 aylık bir seçim süreci gerekir. Singapur’da ise yüksek lisans yapmış insanlar olması zorunluluğu vardır. Eğitimden sonra yaparlar ve ayrıca yine onlar da 6 ay süren bir seçim sürecinden geçirilir. Öğretmenlerin seçim sürecinin KPSS’ye dayalı olması halinde ’Yetersiz’ diyorsanız, bunu anlamak ve bu eleştiriye katılmak mümkün ama ’sınav yapmadan öğretmen alın’ diyorsanız o zaman siz bu ülkede çocuklarınıza yeteri kadar önem vermiyorsunuz anlamına gelir” dedi. Yarın Eğitim
27 ARALIK 2011 YARIN
Fransa’da soykırım yasası kabul edildi Fransa parlamentosu,“soykırımın reddi”ni yasaklayan yasa tasarısını kabul etti. Oylamaya 70 milletvekili katılırken, ikinci okumada metin büyük bir çoğunlukla kabul edildi. Kabul edilen yasaya göre soykırımı reddeden 45 bin Euro para ve 1 yıl hapis cezasına çarptırılacak. Yasa, Türkiye ve Fransa arasında büyük gerginlik yarattı. fransa fikriye yılmaz
Soykırım yasası Türkiye ve Fransa arasında büyük gerginlik yarattı. Her ne kadar yasa Ermeni Soykırımı üzerine odaklanmasa da birincil olarak bu konuyu ilgilendirmekte. Nitekim oylamadan hemen önce Sosyalist Parti’den milletvekili olan François Pupponi “Bir kez daha Ermeni toplumunu kandırmayalım.” diyerek oylamanın asıl amacına değindi. Fransa Parlamentosu önünde yaklaşık 4000 Türk oylama esnasında eylem yaptı. “İfade Özgürlüğü” ve “ Türkiye’nin tarihi ekonomik krizi çözemez” yazılı pankartlar dikkatleri çekti. Türkiye’de de Fransa Başkonsolosluğu önünde eylem düzenlendi. Türkiye devletinin oylamanın sonucuna verdiği ilk tepki ise Fransa’daki Türkiye Başkonsolosu’nu geri çağırmak oldu. Bülent Arınç yasayı “tarihe ihanet” olarak değerlendirirken, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da bu durumun “ulusal onura saldırı” olduğunu söyledi. Fransa Parlamentosu’nda ise yasa tasarısı büyük destek gördü ve bütün partiler tarafından kabul edildi. Sarkozy’nin partisi UMP’den milletvekili olan ve ermeni uyruklu Patrick Devedjian yasa tasarısını “Bu tarihi yazmak değil, vazgeçilmez bir politik eylemi gerçekleştirmektir” diyerek savundu. Mecliste yasaya karşı çıkan ise yine UMP’den milletvekili olan Michel Diefenbacher oldu. Fransız -Türk Dostluğu Grubu’nun başkanı olan Diefenbacher şöyle konuştu: “Stratejik önemi olan bu denli hassas bölgede, kimse yangına körükle gitmemeli. Bu metin ise aynen bunu yapmaktadır...” Ermenistan Dışişleri Bakanı Edouard Nalbandian ise Fransız Parlamentosu’na ve halkına teşekkürlerini sundu.
Seçim Kaygısı Mı? Ancak akılda kalan bir takım sorular var. Türkiye ve Fransa devletlerinin
Ermeni Soykırımı’na olan bakışları bir yanda dursun, soykırım yasası SP ve UMP arasında bir seçim rekabeti olduğu kuşkusunu doğuruyor. İlk defa 1998’de Parlamento’ya sunulan ancak kabul edilmeyen soykırım yasası SP tarafından öneriliyor. Yasa ardından 2006 yılında bugünküne benzer bir arka planda, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden hemen önce, yine SP tarafından Parlamento’ya götürülüyor. Bu defa son iki aday olan UMP’den Sarkozy ve SP’den Segolene Royale arasındaki rekabet nedeniyle öncesinde yasaya ılımlı yaklaşmayan sağ, yasayı benimsiyor ve yasa parlamentoda kabul ediliyor. Ancak Fransa’da bir yasanın yürürlüğü konması için senatoda da kabul edilmesi gerekmektedir. Fransa’daki 500 bin civarındaki Ermeni Diasporasından seçmen de Sarkozy’nin bu konuda sözünü alıyorlar. Fakat yasa hiç senatoya taşınmıyor. Wikileaks’in ortaya çıkardığı bir belgeye göre Sarkozy seçilmesinden 2 ay sonra diplomatik danışmanı Jean-David Levitte’i Ankara’ya yollayarak Türkiye devletine yasanın parlamentoda kabul edilmesine karşın senatoda onaylanamayacağı konusunda güvence veriyor. Oysaki bu Perşembe günü yasayı senatoya sunan UMP milletvekillerinden Valerie Bayeri idi.
Neden Şimdi? Le Monde gazetesinin editörü de Perşembe günü yayınlan yazısında bu soruyu sordu: “Neden şimdi?” 26 Eylül günündeki senatoda solun zaferinin ardından, yasa tasarısının kabul edilip edilmeyeceği sağın kontrolünden çıkmış durumda. SP’den Cumhurbaşkanı adayı François Hollande ise henüz Eylül ayında soykırım yasasının senatodaki sol çoğunluğu sayesinde onaylanacağı ile ilgili bir söz vermiş idi. Fransa’daki Ermeni Diasporasının sağ partilere oy verdiği bilinse de “Ermenistan’dan Haberler” dergisinin yöneticisi Ara
Fransa’da ‘Soykırım olmadı’ diyenlere 1 yıl hapis ve 45 bin Euro para cezası getiren yasa tasarısı: Madde 1: 29 Temmuz 1881 kanunun 24. maddesinin birinci bendi alttaki yeni 5 bentle değiştirilmiştir: “24’üncü maddenin altıncı bendi doğrultusunda, soykırım suçunu veya insanlık ve savaş suçunu savunan, inkâr eden veya kamusal alanda önemsizleştirmeye çalışan alttaki tanımlamalara dayalı cezalandırılacaktır: 1) Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü’nün 6’ncı, 7’nci, 8’inci maddesi 2) Ceza kanununun 211-1 ve 212-1 maddesi 3) Uluslararası askeri mahkemesinin statüsünün 6. maddesi ve kanunen tanınmış, Fransa tarafından imzalanmış ve onaylanmış uluslararası bir sözleşmenin veya uluslararası veya Avrupa kurumlarının nitelikli bir karara bağlı, Fransız yargısı tarafından nitelendirilmiş, Fransa’da uygulanabilir hale gelir.” Madde 2: 29 Temmuz 1881 basın özgürlüğüne dayalı kanunun 48-2 maddesi değiştirilmiştir: 1) “Sürgün” kelimesinden sonra “ya da soykırım kurbanı, savaş suçu, düşmanla işbirliği ve insanlık suçu kurbanı” eklenmiştir. 2) “Savunma” kelimesinden sonra “soykırımlar” kelimesi eklenmiştir.
Toranian’ın söylediği gibi diaspora Sarkozy’nin sözünü tutmayışını “ihanet” olarak adlandırmıştı. Akıllarda ise Sarkozy’nin bu yasayı 2006 yılında
hasıraltı edip de şimdi ortaya çıkarmasının bir tesadüf olmadığı sorusu kalıyor.
Mısır’ın sosyalistleri saldırılara karşılık veriyor Mısır’ın egemen generalleri ve devrimi derinleştirmek için çabalayan eylemciler arasındaki ideolojik savaş yeni bir safhaya girdi. Yandaş medya ve Selefi televizyon kanalları devrimci Sosyalistlere karşı bir kampan- H. El Hamalawy ya başlatı. Selefi televizyon şovlarında, geçtiğimiz haftalarda Muhammed Mahmut caddesinde polis ve orduya karşı yapılan direnişin başını çektikleri için devrimci sosyalistler hedef gösteriliyor, “CIA tarafından kurulmuş anarşist bir grup” oldukları söyleniyor. Bunun ardından yandaş medya Nile Tv’de Giza’daki Toplumsal Çalışmalar Merkezi’nde yapılan bir toplantının videosunu yayınladı. Toplantıda, devrimci sosyalist Sameh Naguib devrimin başarılı olması için ordunun kitlesel bir hareket ile devrilmesi gerektiğini söylüyordu. Yandaş medyada onun tam bu dediklerini odak noktası haline getirip saldırdılar. Bu tür fikirler ne de olsa eski rejimi yeniden getirebilecek olan ordu komutanlarının işini zorlaştırıyor. Ancak işi zorlaşanlar arasında devrimden önce karşıt politik güçler de var, İslamcılar ve liberaller var olan rejimden menfaat sağlamaya çalışıyorlardı. Etkili bir şovda Mona el Şazli ve devrimci sosyalist bir eylemci arasındaki söyleşide Mona el Şazli “Tabii ki devrimlerin rejimleri değiştirdiğini anlayabiliyoruz, ama “devleti devirmek” çok içeriye gitmektir. Bu bir suçtur.” dedi. Devrimci sosyalist olan El Hamalawy ise şöyle konuştu: “Eğer bu bir komplo ise, o zaman Mısır halkının büyük bir kısmı bunun içinde olmak istediği sonucunu çıkarmalıyız. Ülkenin dört bir yanında insan bizimle bağlantıya geçerek bize katılmak istediklerini söylediler. Çünkü mevcut Mısır devleti, Mısır ordusuda dâhil olmak üzere, Mısır halkına hizmet etmemektedir. Tahrir Meydanı’nda görmüş olduğumuz ordunun yalan olduğu yapılan eylemlerde ortaya çıktı. Bu Mısırlı erkek ve kadınlara işkence eden bir ordudur. Halk “bu Mubarek’in ordusu bizim ordumuz değil”
demektedir. Onlar aynı zamanda kimin Amerikadan 1.3 milyar dolarlık yardım aldığını da düşünüyor.” Devrimci sosyalistlere karşı olan medya kampanyaları benzer özellikler taşıyor. Bundan önceki kampanyada 6 Nisan Gençlik Hareketi hedef alınmıştı, bunun bir grup yabancı genç tarafından kuruldupu söylenmişti. Tahrir gazetesi bunu tek bir kelimede özetledi: “yalancılar” ve bunun yanında da kıyafetleri yırtılmış ve polisler tarafından yerde sürüklenen bir genç kadının fotoğrafını yayınlamışlardı. Öğrenci hareketleri de oldukça çok sayıda insanı harekete geçiriyor. Binlerce Ain Şams üniversitesi öğrencisi Çarşamba günü Savunma Bkanlığı önünde bir oturma eylemine başladı. Geçen Cuma günü polis mermisiyle öldürülen öğrenci Al Abdel Hadi için adalet ve ordunun yönetimi terk etmesini talep ediyorlar. Bununla birlikte birçok işçi grevi de yeniden başladı. Geçen haftasonu yüzlerce işten çıkarılmış çimento işçisi Ulusal Çimento Tesisi’nin önünde eylem yaparak iş istediler. 5 tane özelleştirilmiş sabun ve yağ fabrikalarında çalışan işçiler fabrikayı işgal ettiler ve kamu sektörüne dönüştürüldüğünü söylediler. Sami Naguin’in toplantıda söylemiş olduğu gibi “ Ordu rejimini sarsacak genel grevler örgütlemeliyiz, erleri devrime kazanmalıyız.” mısır Anne Alexander
Belçika genel greve gitti Birleşik Sendikalar Cephesi Belçika’da genel grev çağrısı yaptı. Kamu alanında yapılacak olan genel grevde toplu taşıma araçları, devlet büroları, hastaneler, okullar, hapishaneler ve televizyon kanallarında grev yaptı. 541 gün süren hükümet boşluğunun ardından Aralık ayında kurulan sosyalist partiden Elio Di Rupo başkanlığındaki Belçika hükümeti görevine genel grev dalgası başladı. Son grev çağrısının hedefi emeklilik hakkına yapılan saldırılar. Cari açığı düşürmek amacıyla
uygulamaya konulan kamu harcamalarını kısma planı kapsamında emeklilik yaşı yükseltilecek. Yeni yasaya göre normal şartlarda emeklilik yaşı 65 olarak kalırken, erken emeklilikte emeklilik yaşı 67’ye çıkacak. Yasayı parlamentoya sunan liberal emeklilik bakanı Vincent Van Quickenborne oldu. Belçika’da emekçiler bundan iki hafta önce de yeni hükümetin kemer sıkma politikalarına karşı eylem yapmışlardı. 3 Aralık’ta 50.000 insan Brüksel’de yürümüştü. Yarın dünya
Dünya Turu
On binler Kremlin’e karşı meydanlarda
4 Aralık parlamento seçimlerinde iktidar partisi Birleşik Rusya lehine hile yapıldığını öne süren muhalifler yeniden meydanlara indi. Eski Rusya Maliye Bakanı Alexei Kudrin, ülkede bu ay yapılan parlamento seçimlerinde usulsüzlük yapıldığını bildirdi ve yeni bir seçim yasası çıkarılarak yeniden sandık başına gidilmesi gerektiğini söyledi. Kudrin, son seçimlere hile karıştıranların yargılanması gerektiğini bildirdi. Rusya Başbakanı Vladimir Putin’in yandaşlarından biri olan Kudrin, Moskova’nın merkezinde toplanan on binlerce kişi tarafından ıslıklarla protesto edildi. Kudrin, “Diyalog için bir platform oluşturulması gerekir. Yoksa devrim olur ve barışçı bir geçiş sağlamak için şu anda elimizde bulunan fırsatı kaçırırız.” dedi. Rusya seçimlerinde usulsüzlük yapıldığını savunarak sonuçları protesto eden binlerce kişi Moskova’nın merkezinde toplandı. Kremlin’in birkaç kilometre ötesindeki Sakharov Bulvarı’nda büyük bir eylemci kitlesi bir araya geldi. Protesto eylemini düzenleyenler, 120 bin kişinin toplandığını belirtiyor. Eylemcilerin elinde beyaz balonlar ve “Özgür Seçimler İçin” yazılı pankartlar göze çarptı. ‘İktidar kimde?’ Moskova’daki eylemde konuşan, tanınmış Kremlin karşıtı blogcu Alexei Navalni’nin “Ruslar bundan böyle yolsuzluklara hoşgörü göstermeyecek” şeklindeki sözleri büyük alkış aldı. Navalni, “Şu anda burada Kremlin’i ve hükümet binasını ele geçirmeye yetecek sayıda insan görüyorum!” dedi. Navalni’nin “Burada iktidar kimde?” şeklindeki sorusuna, kalabalıklar, “Bizde!” diye bağırarak yanıt verdi. Alexei Navalni, bundan sonra yapılacak protesto eylemine bir milyon kişinin katılacağını taahhüt etti. Navalni 10 Aralık’ta başkentte düzenlenen bir önceki gösteri ardından hapse atılmış, daha sonra salıverilmişti. Rusya Cumhurbaşkanı Dimitri Medvedev bu hafta siyasi reformlar yapılacağını açıklamıştı ama muhaliflerin pek çoğu açıklamaları yetersiz buldu. Başbakan Vladimir Putin’in partisinin, oy payını çok daha azaltmış olsa da, sonuçta galip çıktığı seçimlerin, yeniden düzenlenmesi isteniyor. Yarın dünya
Filipinler’de 1000’den fazla kayıp var
Filipinler hükümeti büyük felakete yol açan Washi tayfunu ardından 1079 kişinin hala kayıp olduğunu bildirdi. Geçen Cumartesi günü Mindanao adasını etkisi altına alan tayfunda şimdiye dek 1000’den fazla insanın öldüğü belirlendi. Cagayan de Oro ve Iligan kentlerinde birçok mahalle, olduğu gibi sellerde sürüklendi. Daha önce verilen tahmini kayıp sayısı 51’di ancak yetkililer yeni açıklanan sayıya, daha önce kayıp oldukları farkedilmeyen ve kentlerde çalışan köy kökenli göçmen işçilerin de dahil edildiği belirtildi. BBC’nin Manila’daki muhabiri Kate McGeown, bu son kayıp sayısının da kesin olmayabileceğini belirtiyor. Bölgede henüz öldükleri haber alınmamış olan aileler bulunduğu, kayıplardan bazılarının da kimlikleri belirlenemeyen ölüler arasında olabileceği kaydediliyor. BBC Muhabiri, Filipinler’in yaşadığı felaketin boyutlarının yetkililerin ilk tahmininden çok daha büyük olduğunu kaydediyor. Washi tayfunundan 338 bin kişi etkilendi ve 10 bini aşkın ev hasar gördü. On binlerce kişi, halen tahliye edildikleri merkezlerde barınıyor. Ölümlerin çoğu, tayfun yüzünden ırmakların taşarak toprak kaymalarına yol açması sırasında insanların uykuda olmasından kaynaklandı. Yardım örgütleri yerel halka destek çağrısında bulunuyor. BM örgütü felaketzedelere su ve temiz koşullar sağlanabilmesi için 28,6 milyon dolarlık fon talebinde bulundu. BM İnsancıl yardımlar koordinatörü Soe Nyunt-U, dün Manila’da gazetecilere yaptığı açıklamada “İnsanlar çektikleri açlık ve verdikleri kayıplar yüzünden zaten çok güç durumda. Bir de salgın hastalık çıkmasını önlemek için buradaki yaşam koşullarını en kısa zamanda iyileştirmemiz gerekiyor.” dedi. Yarın dünya
Yarın’dan Volkan Özcan’a selam
Sinop’un Gerze ilçesine bağlı Yaykıl Köyü’nde yapılmak istenen termik santrale karşı yöre halkı 3 yılı aşkın süredir direniyor. Direniş sürecinde 5 Eylül günü termik santrali yapmak isteyen Anadolu Grubu’nun polis koruması altında köye gelmesine karşı gerçekleştirilen direnişte tutuklanan Volkan Özcan 3,5 aylık tutukluluk süresinin
ardından serbest bırakıldı. Adliye önünde toplanan yüzlerce kişi gözaltındaki Volkan Özcan’ı adliyeye alınırken alkış ve sloganlarla destek verdiler. 04 BizdeEKiM Yarın 2011 gazetesiYARIN olarak onurlu mücadelelerinden dolayı Gerze’nin Yaykıl Köyü direnişçilerine ve Volkan Özcan’a geçmiş olsun diliyor ve selamlarımızı iletiyoruz. SİNOP YARIN
Aşk mı, devrim mi?
Son dönemde devrimcilerin hayatlarını konu aldığı iddiasıyla çekilen birçok film de, Sovyetlerin dağılışıyla birlikte tüm dünyaya hakim olan bir tarihin sonu fikrini Türkiye’de de yayıldığı yılları hatırlatıyor. Devrimcilerin mücadelelerini konu aldığı iddiasıyla çekilen filmlerde ne ilginçtir ki onların mücadelelerinin ne derece değerli olduğu hakkında tek söz söylemiyor.
Sırada hangisi var? Emek Sineması’nın yıkılma yolunu açan mahkeme kararının ardından Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) Onursal Başkanı Atilla Dorsay Emek Sineması’na kazma vurulduğu gün gazeteciliği bırakacağını açıklamıştı. Beyoğlu Belediye Başkanı A. Misbah Demircan’dan, “Emek Sineması kesinlikle yıkılmayacak” açıklaması gelmesinin ardından yıkıma karşı olan SİYAD onursal başkanı Atilla Dorsay ise “Taksim sahnesi ve Maksim Gazinosu için de yıkım kararı çıktı” açıklaması geldi. Demircan: “Emek sineması yıkılacak deniliyor bu asla olmayacak. Yıkılmasın diye eylem yapanlar neye itiraz ettiklerini tam anlamamışlar. Ben burada söylüyorum Emek sineması yıkılmayacak” dedi.. Tartışma yaratan İstanbul Teknik Üniversitesi’nin raporunu da canlı yayında ilk defa gösteren Demircan: ”Raporun sinemanın taşınmasına onay verdiğini, Kamer İnşaat’ın da bu rapora göre proje yaptığını, belediyenin projede bir katkısının olmadığını söyledi.
ESKİŞEHİR ÇİLER KAYABAŞI
Film sovyetlerin dağılışıyla birlikte tüm dünyaya hakim olan tarihin sonu fikrinin Türkiye’de de yayıldığı yılları anlatıyor. Filmde bir genci canlandıran Kemal, üniversitede örgütlü mücadele yürütüyor ve 80 darbesinin ardından dışarıda kalan az sayıda yetişkin devrimcinin deneyimlerinden yararlanıyor. 90’lı yılların zorlukları içinde uğradıkları belirli yenilgilerle başlayan çözülmelerde, devrimcilerin bir çeşit yozlaşmaya gittiklerini anlatan film Kemal’i de yozlaşmanın başka bir şekliyle çıkarıyor karşımıza.
Devrimcilerin hayatlarını, mücadellerini konu aldığı iddiasıyla çekilen film ne ilginçtir ki onların mücadelelerinin ne derece değerli olduğu hakkında tek söz söylemiyor. Bütün hikayeyi bir gencin aşkı mı devrimi mi seçeceğine kilitleyen yönetmen, Sonbahar filminde olduğu gibi bu filminde de devrimcileri mücadeleleriyle anlatmak yerine, onları toplumun dışına itmeyi seçiyor.
mayı seçmesine sebep olmaz. Güncel dizilerde dahi, Cumartesi Anneleri gibi, kadın cinayetlerine karşı direnen kadınlar gibi toplumsallaşmış gündemlere yer verilirken ve bunun önemi anlatılırken, bağımsız sinemacı Serkan Acar’ın mücadele edenlerin yenilgilerini bu şekilde ele alması yenilgiyi baştan kabul etmekten başka bir şey değildir. Hatta bu en açık haliyle mücadele etmeyin çağrısıdır.
Babam ve Oğlum’un da ait olduğu ve en son örneği Aşk ve Devrim olan bu sinema türü son dönem Türkiye sinemasında bir çeşit moda oluşturmak gayretinde. Filmin her anında devrimcilerin ‘yenildiğini’ vurgulayan Serdar Acar umuyorum bir gencin devrimci olma-
‘Ülke ve Özgürlük’ Ülke ve Özgürlük gibi film örnekleri varken, Aşk ve Devrim gibi bir filmin vermek istediği mesaj iyice tartışmalı hale geliyor. İspanya’daki halk faşizme yenik düşmüş olmasına rağmen, Ülke ve Özgürlük filminde örnek bir direniş izliyoruz. Dünyanın her yerinden devrimciler enternasyonalist bir direniş için bir araya geliyor ve faşizme karşı mücadele ediyor Ülke ve Özgürlük’te. Aşk ve Devrim’de ise, bütün bir film boyunca aşk mı devrim mi sorusuna verilen aşk cevabını izliyoruz. Aşk olmadan devrim olmaz cümlesinin filme geldiği nokta gencecik bir devrimcinin mücadelesini seçmesi değil, romantik bir genç gibi gösterilerek aşkın peşinden gitmesi.
18SORU ESRA KARADOĞAN
Bu anket K. Marks’ın kızları Jenny ve Laura ile oynadığı bir oyundan alınmıştır.
İŞÇİ - İSTANBUL
1. En sevdiğiniz erdem? Dürüstlük 2. Başlıca özelliğiniz? Karmaşıklık 3. Mutluluk nedir? Sevebilmek 4. Mutsuzluk nedir? Sevilmemek 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Şımarıklık 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? İkiyüzlülük 7. En sevmediğiniz şey? Sigara 8. En sevmediğiniz kişiler? Utanmaz insanlar 9. En sevdiğiniz iş? Yemek yapmak 10. En sevdiğiniz şair? Can Yücel 11. En sevdiğiniz yazar? Orhan Pamuk 12. Kahramanınız? Babam 13. Kadın kahramanınız? Annem 14. En sevdiğiniz çiçek? Gül 15. En sevdiğiniz renk? Sarı 16. En sevdiğiniz yemek? Karnıyarık 17. En sevdiğiniz düstur? Otuz iki dişten çıkan, otuz iki mahalleye yayılır. 18. En sevdiğiniz söz? Sen kasırgalara dayanmışsın, rüzgârla mı yıkılacaksın? Başka çaren yok yüreğim, dosta düşmana karşı ayakta kalacaksın.
Kendini yenilemeyen sosyalizmi eleştirdim Kendini yenilemeyen ve topluma ilaç olmayan sosyalizmi eleştirdiğini söyleyen yönetmen Serkan Acar, yapımcısı olduğu Sonbahar filminde devrimcileri karşımıza yılmış, mücadeleyi bırakmış ve köyündeki evinde yaşamayı seçen bir adam olarak çıkarırken, yönetmeni olduğu Aşk ve Devrim filminde de toplumun asıl muhalif kısmını oluşturan gençleri hedef alıyor. Film o dönemin devrimcilerinden ziyade, o dönemin yenilmişlerini bugün hala ‘sosyalist’ olduğunu iddia eden ‘eski’ solcularını ve onların yenilmişliklerini anlatması açısından ise oldukça iyi.
Geleceğin görünmez teknolojisi geliyor mu? boyutlarda olacağını vurguluyor. Bellek birimlerinin gittikçe küçüldüğüne, daha fazla işlem yapabildiğine işaret eden Profesör Jähnichen, işlemcilerin de kapasitelerinin gittikçe artarken, boyutlarının küçülmekte olduğunu kaydediyor.
Almanya’nın ünlü Frauenhofer Enstitüsü’nün Başkanı Profesör Stefan Jähnichen, geleceğin bilgisayarlarının neredeyse görünmez olacağını, çevrede bilgisayar olduğunu kimsenin fark etmeyeceğini söylüyor. Yarının dünyasında birbiri ile bağlantılı sistemlerin, yani günlük hayatımızda bize yardımcı olan bilgisayar sistemlerinin önemli rol oynayacağını belirten Profesör Stefan Jähnichen, bilgisayarların adım adım görünmez hale geleceğini belirtiyor ve ekliyor: “Bugün yeni bir otomobil alan bir kişi, bu aracın içinde 80’den fazla bilgisayarın çalıştığını nereden bilebilir ki; onları görmüyor bile. Bu sistemler aracın yönünü tayin ediyor, aracı durduruyor, ışık sistemini devreye sokuyor ve araçtaki daha birçok şeyin işlemesini sağlıyor” Jähnichen, geleceğin bilgisayarlarının ayrıca çok küçük
BİLGİSAYARLA SEZGİSEL İLETİŞİM Jähnichen, insanın birçok işini görebilecek yeteneğe sahip, gözlük kenarına iliştirilebilecek boyutlarda iletişim aletleri tasarlıyor. Jähnichen, insanla bilgisayar arasındaki iletişimin daha sezgisel boyutlarda olmasını arzuluyor. Örneğin bir kalemle etrafımızdaki birçok şeyi yönlendirebilecek duruma gelmemizi hedefleyen uzman, şunları kaydediyor: “Yani, kalemimle projeksiyon cihazına bir işaret yaptığımda onu açmış oluyorum. Kalemimle ona işaret ederek düğmesine basmış gibi oluyorum; gayet sezgisel bir yöntem. Ya da kaloriferimin ayar düğmesine işaret ederek, ısının çoğalmasını ya da azalmasını sağlıyorum” SİHİRLİ KALEMİMİZ OLACAK Jähnichen, birçok şeyi idare edecek böyle bir “sihirli” kaleme 2030 yılına kadar sahip olacağımızı tahmin ediyor. İnsanla makine arasındaki iletişim şu sıralarda hala klavyeler, bilgisayar fareleri, grafik ara yüzleri ve en son olarak da dokunmatik ekranlar ve sesli komutlarla yapılıyor. Ancak bu sistemler de artık tarihe karışmak üzere. Jähnichen, çalıştığı enstitüdeki, iletişim ağlarının, sensörlerin ve bilgisayarın yönlendirdiği 3 boyutlu sinema salonunda geleceğin teknolojisini görebileceğimizi söylüyor: yarın TEKNOLOJİ
Dünyanın ikinci uydusu bulundu Astronomların 2006 yılında dünyanın çevresinde döndüğünü keşfettikleri beyaz objenin sırrı çözüldü. Astronomlar beyaz objenin kullanılmış bir roket tankı olduğunu düşünüyorlardı. Ancak detaylı bir inceleme sonucunda objenin dünyanın çekim gücüne kapılan ve 2007 yılı Ha-
ziran ayına dek dünyanın çevresinde dönen bir asteroid olduğunu ortaya çıkardı. Bu konuda yeni yayınlanan bir araştırma, gezegenimizin sürekli olarak ikinci yada daha fazla veya ve geçici uydulara sahip olduğunu ortaya koyuyor. Astronomlar, geçici uyduların
bir metrelik çaplarıyla küçük olsa da, bilimsel sonuçlarının inanılmaz olduğunu söylüyorlar. Ayrıca herhangi bir anda dünyanın çevresinde dönen en az bir yeni uydusu bulunduğunu da belirtiyorlar. yarın BİLİM
Ruhsat verilmedi İKSV’den gelen “Biz yapalım” önerisine ise sıcak baktığını söyleyen Demircan “Teklifi çok olumlu buldum. Biz belediye olarak taraf değiliz. Neden olmasın? Bence taraflar oturup konuşsun. Ben teklifi memnuniyetle karşıladım. Zaten ruhsat vermedim projeye” dedi. Demircan “Biz belediye olarak tarafların bir araya gelmesinin en sağlıklı sonucu vereceğini düşünüyoruz. Bence Kamer İnşaat da çıkıp projesini daha şeffaf şekilde anlatmalı ve kamuoyunu rahatlatmalı” dedi. Önceki günlerde köşesinden Emek Sineması yıkılırsa köşesini ve gazeteciliği bırakacağını açıklayan sinema eleştirmeni Atilla Dorsay da Taksim Sahnesi ve Maksim Gazinosu için yıkım kararı çıktığını söyledi. Demircan ise bu konuya açıklık getirmedi. Aynı zamanda geçtiğimiz 24 Aralık günü Taksim meydanında buluşan sinemaseverler, Emek Sineması’nın yıkılmasına karşı çıkmak için sinema önünde oturma eylemi yaptı. Nurgül Yeşilçay, Memet Ali Alabora, Tarık Akan ve Rutkay Aziz gibi oyuncuların da yer aldığı eyleme, İstanbul Kültür Sanat Varyetesi, Beyoğlu için Mücadele İnisiyatifi, Sinema Yazarları Derneği (SİYAD), Sinema Emekçileri Sendikası (SİNESEN), İşçi Filmleri Festivali, Yeni Sinema Hareketi, İMECE-Toplumun Şehircilik Hareketi ve Kamusal Sanat Laboratuarı gibi dernek ve hareketler de katıldı. yarın kültür
Nesin’in arşivi açılıyor Habertürk gazetesinin haberine göre, Aziz Nesin’in arşivi, günceleri, 1965 yılından itibaren yurtdışı gezilerinde tuttuğu defterler, buralardan getirdiği anı - belgeler, mektuplaşmaları, yayımlanmış kitaplarının taslakları ve ilk nüshalarından oluşuyor. Aynı arşivde henüz yayımlanmamış öykü, roman ve yazıları ile yazmayı düşündüğü eserlere dair notlar da var. Arşivde ayrıca kitap kapaklarının orijinalleri, hatta Nesin’in kapaklar için kendi yaptığı kolajlar bile mevcut. 65-70 yılı kapsayan bu koleksiyon, sadece yazarın biyografisine değil, bir döneme tanıklık edebilecek nitelikte. Toplumsal tarih araştırmacıları, basın, edebiyat, yayıncılık, siyaset ve kültür hakkındaki çalışmalar için de hazine değerinde bir kaynak, ancak bu hazine henüz gözlerden uzak. Ölümünden sonra yazarın on kadar kitabı basıldı, sözünü ettiğimiz arşivde ise bundan çok daha fazlası okurlarıyla buluşmayı bekliyor. Bu özel arşiv üzerinde zaten iki yıldır çalışma yapılıyordu. Ancak şimdi arşivler için özel olarak iki kişi görevlendirildi. Yapılan özel çalışmalar sayesinde günışığına çıkan ilk kitap geçen ay basılan Nesin’in “Sanat Yazıları” oldu. Tiyatro, yazarlık, edebiyat, sinema, karikatür, şiir gibi başlıklardaki yazıları içeren bu derleme, Nesin’in hiç yayımlanmamış ya da dergilerde kalmış yazılarından bir araya getirildi. Üzerinde çalışılan ve birkaç ay sonra yayımlanacak bir diğer proje çizgi romanlar. Aziz Nesin, 50’li yılların ortalarından 70’lerin ortasına dek - arada kesintiler, ayrılıp geri dönmeler olsa da, Yusuf Ziya Ortaç’ın çıkardığı Akbaba Dergisi’nde çalıştı. Çizgi romanlar da ilk olarak Akbaba’da yayımlandı. Dönemin önemli çizerleri tarafından resimlenmiş, 1954 - 1960 yılları arasında tefrika edilmiş beş çizgi öykü: “Baba Mirası” “Deniz Aslanı”, “Bilmem ne Adası”, “Berber Nonoş” ve “Bayan Aynur ile Bay Buyur”. Bu beş çizgi roman elli yıllık uykularından uyandırıldı, temizlendi ve basıma hazır hale getirildi. yarın KÜLTÜR
Büyük ödül fotoğrafçılara Her yıl verilen “Kültür ve Sanat Büyük Ödülü”nün, bu yıl aralarında Ara Güler’in de bulunduğu 4 fotoğraf sanatçısına verilmesi kararlaştırıldı.Ankara’da toplanan Ödül Değerlendirme Kurulu’nun “fotoğraf sanatının ulusal ve uluslararası alanda önemli temsilcileri olmaları, özgün çalışmaları, üretimleri ve alana yaptıkları büyük katkıları” nedeniyle bu yıl ödülün Ara Güler, Sıtkı Fırat, Sabit Kalfagil ve İzzet Keribar’a verilmesinin kararlaştırıldığı belirtilen açıklamada, sanatçılara ödül sunumunun önümüzdeki ay gerçekleştirileceği ifade edildi. Açıklamada, geçen yıl ödülü, arkeoloji alanında yaptığı çalışmalar nedeniyle Prof. Nimet Özgüç ve Prof. Halet Çambel’e verdiği hatırlatıldı. yarın SANAT