Yarin22_Smallest

Page 1

Kızları katledilen aileler anlatıyor

“Nefret ötekileştirir”

Türkiye’de işlenen nefret cinayetlerinin bütün yönlerini Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu’yla konuştuk.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre her gün ortalama 5 kadın öldürülüyor. Kızlarını, annelerini, en yakınlarını kaybeden aileler anlamadığı tek şey neden cezalar yetersiz, neden koruma talepleri yerine getirilmiyor? 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün arifesinde aileler Yarın’a konuştu.

09

Irkçılığa karşı yürüdüler

44,8

Irkçı söylemler ile yapılan Hocalı katliamı eylemine karşı halkların kardeşliğini vurgulayan yürüyüş gerçekleştirildi. 6

milyar TL

Koç Holding’in bir yıllık geliri olarak belirlenirken, tüm asgari ücretlilerin yıllık toplam geliri ise 35,8 milyarda kaldı. 8 www.yarinhaber.net

6 mart 2012 salı l sayı:22 l 1 tl

Osmaniye’de öldürülen Fatmanur Gedik’in ailesi Yarın’a konuştu

Zorunda mıyız?

HAKAN ÖZTÜRK AKLIN YOLU

3

28 Şubat’ın esası

SİBEL UZUN UYANIS Ş

4

Kompozit doku ve G-20

GÜLSÜM KAV ANA FİKİR

5

GSS’den elimizde ne kaldı?

Kızımı devlet korumadı Kızlarının korunması için Kadirli Cumhuriyet Başsavcılığı’na 9 suç duyurusunda bulunan ve hiç bir işlem yapılmaması sonucu hayatını kaybeden Fatmanur Gedikli’nin annesi Gül Gedikli Yarın’a konuştu: “ Kızımın ölümünden devlet sorumludur.”

Osmaniye’nin Kadirli İlçesi’nde 22 Şubat günü Sinan Dursun’un öğrenci servisini pompalı tüfekle tarayarak öldürdüğü liseli Fatmanur Gedik ile arkadaşı Fatmagül Yalçın, son yolculuklarına uğurlanırken, acılı anne Gülay Gedik, “Devlete çok yalvardım, sahip çıkmadı. Kızımın ölümünden devlet sorumludur. Yavrum kucağımda can verdi” derken, Vali Celalettin Cerrah’a da “3 haftadır kızımı korumak için servisle birlikte gidip geliyordum. Kızımı korumadılar. Ben korumaya kalkıştım” diye tepki göstermesi basında geniş yer bulmuştu. Bu feryadın üzerine Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Gedik ailesini yalnız bırakmadı.

Genel Sağlık Sigortası kapsamında gelir testi yaptırmak için son gün 1 Mart’tı. Gelir testleri yapıldı, başvurular alındı. Peki, GSS’den gelir testlerinden geri kalan ne oldu? GSS’yle birlikte sağlık hizmetleri ve özellikle sağlığa erişimde bizleri neler bekliyor ? Bursa SES başkanı Ergin Uygun, Yarın Gazetesi’ne GSS ve sağlıkta dönüşüm politikalarını değerlendirdi. toplum 2

Komisyondan 4+4+4 geçti

FATMANUR’UN ÖLÜMÜNDEN KİM SORUMLU? “Adam öldürmeye teşebbüs, uyuşturucu ve ruhsatsız silah bulundurma” suçlarından emniyette kaydı bulunan Dursun, iki yıl önce Fatmanur Gedik’in arkadaşlık teklifini reddetmesinin ardından taciz ve tehditlere başladı. Aile, polise ve savcıya kızlarının korunması için 7 Nisan 2011 ile 16 Aralık 2011 tarihleri arasında 9 kez şikayette bulunmasına rağmen delil ve görgü tanığı yok denilerek her defasında zanlı Dursun, serbest bırakıldı, aileye koruma verilmedi. Anne Gülay Gedik Yarın’a konuştu. 3

AK P Hükümeti’nin önerdiği yeni eğitim sistemi, toplumdan gördüğü birçok muhalefete, itirazlara rağmen alt komisyonda görüşüldü ve yasa teklifi kabul edildi. Kabul edilen yasa teklifini muhataplarına sorduk. Hazırlanırken dünyadaki eğitim sistemlerine de bakıldığı iddia edilen yasa teklifi ve dünyadaki eğitim sistemleri pek de bağdaşmıyor. eğİtİm 10

Kadına şiddet yasası komisyondan geçti

Suriye’ye saldırı yakın!

Şiddete uğrayan veya uğrama ihtimali bulunan kadınların korunması için oluşturulan yasa tasarısına bugün Adalet Komisyonu’nda son şekli verildi. güncel 3

Kapitalistler insan haklarını korumak adına ama aslında devrimi kontrol etmek ve Orta Doğu’daki petrolü kontrol etmek için askeri müdahaleye niyetleniyor. 7500’den fazla insan Suriye’de ölürken, petrol üreten ülkelerin kontrolü hakkında endişelenen kapitalistler, amaçlarına ulaşmak için değişik meclisleri ellerinde tutuyorlar. dünya 11

Bu insanlar neyi bekliyor?

Sanat yüzünü topluma döndü

Sanatçılar son dönemlerde yaptıkları sanatı toplumsallaştırıyor. Devletin, sanatçılar da dahil toplumun neredeyse her kesimine uyguladığı baskı politikalarına sessiz kalmayan sanatçı ve aydınlar da sanatlarıyla ya da yaptıkları açıklamalarla tepkilerini dile getiriyor. Sanatçıların halkın arasından verdikleri bu tepkiler yüzlerini halka döndüklerini gösteriyor. kültür - sanat 12

0507 ALO 516 YARIN 8535

07

Abonelik Dağıtım Öneriler

İşçilerin kaderi yine toprak altında Adana’nın Kozan ilçesindeki baraj inşaatında meydana gelen patlamada kaybolan işçilerin ancak cesetlerine ulaşılıyor. Şu ana kadar sadece 4 işçiye ulaşıldı. emek 6

Öğrenciden ‘bedelli’ parası isteniyor

08 Dağılmayan gelirimiz yükseliyor

İkinci yarıyıl için üniversiteye kayıt yaptırmak isteyen 29 yaş üstündeki erkek üniversite öğrencilerinden askerlik belgesi getirmeleri istendi. Öğrenciler, askerlik şubeleri tarafından bedelli askerliğe yönlendirildiler. eğİtİm 10

Gelir dağılımında eşitsizlik artarak devam ediyor. En yoksul yüzde 20 ile en zengin yüzde 20 arasındaki gelir farkı, 8,5 kata çıktı. Araştırma verilerine göre, 2010 yılında, kurumsal olmayan nüfusun yüzde 60,5’i ‘’iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek’’ yiyemiyor. Yüzde 37,8’i ‘’evin ısınma ihtiyacını yeterince’’ karşılayamıyor. Yüzde 43,9’u ise ‘’yeni giysiler’’ alamıyor. Kurumsal olmayan sivil nüfus, kurumsal yerlerde değil, hanelerde ikamet eden nüfus anlamına geliyor. ekonomİ 8

Putin seçimleri kazandı

Vladimir Putin, Pazar günü yapılan devlet başkanlığı seçimini yüzde 58’lik oy oranıyla kazandı. Dünya 11

Dargeçit’te Kuzuların Sessizliği

Geçtiğimiz hafta Dargeçit’te yapılan kazılarda 11 kişiye ait kemikler bulunmuştu. İHD İstanbul Şubesi 2009 yılında kayıp yakınlarıyla birlikte yaptığı başvurular sonucunda fezkele düzenlendi ve kuyular açılmaya başlandı. Dargeçit’teki kazılara katılan Gözaltında Kayıplar Komisyonu’ndan İlker Eraslan izlenimlerini Yarın’a değerlendi. güncel 5


YARIN 046 MART EKiM 2012 2011YARIN

GSS’ye başvurduk, elimizde ne kaldı? Genel Sağlık Sigortası kapsamında gelir testi yaptırmak için son gün 1 Mart’tı. Gelir testleri yapıldı, başvurular alındı. Peki, GSS’den gelir testlerinden geri kalan ne oldu? GSS’yle birlikte sağlık hizmetleri ve özellikle sağlığa erişimde bizleri neler bekliyor ? Bursa SES başkanı Ergin Uygun, Yarın Gazetesi’ne GSS ve sağlıkta dönüşüm politikalarını değerlendirdi. YARIN TOPLUM ELİF KARAN

Gelir testinde hane içindeki her eşya daha önce harcama yapıldığı gerekçesiyle “gelir” sayılacak. Oturulan ev için ödenen kiradan, evdeki yaşlı birinin bakım masraflarına kadar her harcama kalemi aynı zamanda o hanenin geliri sayılacak. Devlet bu uygulamayla “aslında gelirin yok ama harcaman var” diyerek tüm harcamalar için önce gelirin olması gerektiği varsayımıyla insanların maddi durumlarını ortaya koyacak. Hem de hiçbir şekilde maddi olmayan sorularla…

Prim ödemeyen yaralanamayacak Bursa SES Başkanı Ergin Uygun ise gelir testi tartışmalarına dair YARIN gazetesine şunları söyledi: “1 Mart itibariyle, Türkiye’de bulunan bütün vatandaşlar, sabit geliri olmayanlar gelir testi yaptırdılar. Tabii ki gelir testi yaptırmayanlara en büyük zararı şu olacak: geliri ne olursa olsun en üstten prim ödeyecek. Buda 213 lira demek bir başka boyutu, prim ödemedikleri andan itibaren yararlanamayacaklar. Bunun yanı sıra da GSS ile ilgili yine birçok tebliğler yayınlanıyor, yeni kararlar çıkıyor. Bunlarda sıcak gündemleri oluşturuyor.” Sadece GSS primi de yetmiyor Ergin Uygun, gelir tespiti ile başlayan GSS sürecinin sadece prim ödemeleri, yâda prim ödemeyenin sağlık sistemi dışında bulunması anlamına gelmediğinin, katkı payı adı altında pek çok başka ödeme de yapılmak zorunda kalınacağının altını çizdi. Uygun: “Ülkedeki pek çok konu artık başı boş bir halde işin doğrusu. Yüz nakli bir hasta için estetik bir operasyon mudur yoksa tıbbi bir ihtiyaç mıdır? Yani bir sağlık sorunu mudur bunu çok iyi ayırt etmek lazım. Şimdi yapılan yüz naklinin faturasını da şu an bakanlık karşılıyor. Onunla ilgili ödemesini yapacak. Ve bu tür şeyler daha sonra da karşımıza çıkacak. Ayrıca bir sorun da katkı payı

Bu hafta, hayatlarını ayrımcılıklarla enk gellenen çocukları yetiştirmeyi mesle edinmiş, özel eğitim uzmanı Ayfer Yavuz ile birlikteyiz. İşte bize anlattıkları. alınmasıdır. Yine yeni çıkan bir tebliğ- nu belirleyecek. Bunun dışında kalan le yatan hastalardan yüzde alınacak. hastalıklar için ödeme yapmanız gereAmeliyat, tetkik ne varsa toplamını dü- kiyor. GSS dışında olan hastalıklardan yararlanmak için vatandaş şünün, 100lira tuttu diyelim. Yüz TL’nin 1 lirasını ödeyip ya ekstra prim ödeyecektir, çıkacak hasta. Yine bu güne ya da özel sağlık sigortası kadar, hastanelerin çıkardığı yaptıracaktır. GSS dışında raporlarla alınan ilaçlarda, bırakılacak hastalıklar için örneğin tansiyon ilaçları, kolşöyle bir atıfta bulunullesterol ilaçları, kanser ilaçları maktadır. Tedavisi uzun için yüzde alınmazdı. Şimdi süreli ve pahalı hastalıklar, ergin uygun bununla ilgili de yüzde alınGSS içerisinde olmayabilir maya başlandı yeni bir tebliğle. Önü- denilmektedir. “ müzdeki süreçte bu oranların daha da yükseleceği ortadadır. Serbest sağlık bölgeleri geliyor “Son kanun hükmünde kararnameyle Neler sigorta kapsamında? 663 sayılı kamu hastaneleri birlikleri Yüz nakli operasyonunun GSS kapsa- oluşturuldu. Sağlık müdürlüklerinin mına alınmasının ardından, sigortanın pek çok görevi alındı. Yine bu kanun neleri kapsayacağı da merak konusu. hükmünde kararnameyle, serbest sağUygun bu konuyla ilgili şunları söyledi: lık bölgeleri oluşturuluyor. Asıl tehli“ genel sağlık sigortasının yurt dışında keli noktalardan birsi de burası. GSS uygulandığı ülkelerdeki örneklerinde ne kadar tehlikeliyse, kurulacak serbest vardır, şu anda sağlık bakanlığı bu yet- sağlık bölgeleri de o kadar tehlikeli. kiyi SGK’ ya veriyor. SGK her yıl hangi Şundan dolayı, Türkiye’de daha dehastalığın GSS kapsamı içinde olduğu- neme aşamasında olan bir kemoterapi

Kar hırsı iklimleri değiştiriyor Yaşamlarımızı olumsuz etkileyen soğukların nedeni, buzulların erimesiymiş. Georgia Teknoloji Ensititüsü’nün yaptığı araştırmaya göre: Kuzey kutbundaki buzulların çevre kirliği nedeniyle artan sıcaklardan dolayı erimesi, dünyanın diğer bölgelerinin aşırı soğuk olmasına neden oluyor. Ayrıca bilim insanlarının hazırladığı; “Aşırı Hava Koşulları Özel Raporu”na göre, önümüzdeki yüzyıllarda, aşırı soğuklardan daha çok aşırı sıcaklarla uğraşacağız. 220 bilim insanı tarafından 2 yılda tamamlanan rapora göre, iklim değişikliğinin artan etkisiyle gerçekleşecek şiddetli yağmurlar, sert fırtınalar ve kuvvetli kuraklıklar, önümüz-

deki yıllarda tüm dünyayı etkisi altına alacak. Rapora göre, yükselen deniz seviyesi, kıyı şeritlerinin hassasiyetini arttıracak ve oluşan “aşırı hava koşulları” ise, birçok yerel ekonomiyi zarara uğratıp milyonlarca insanın hayatını etkileyecek. Raporda özellikle coğrafi konumları gereği iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkeler arasında geri bıraktırılmış ülkerler olduğu ifade ediliyor. Yılda bir yaşanan rekor sıcaklıklar artık her yıl yaşanacak. Kapitalizmin, kar hırsıyla doğayı talanının en somut göstergelerinden biri iklim değişikliği. Doğanın daha fazla kirlenmesini engellemezsek, ortaya çıkan afetler daha fazla can kayıplarına neden olacak. Son 25 yıllık süreçte, doğal afetlerde ölüm oranı %9 ile en fazla geri bıraktırılmış ülkelerde gözlenmekteydi. Karlarında azalma olmasın diye, doğayı katledenler gelişmiş ülkelerde sefa sürerken, büyük çoğunluk bunun cefasını çekmeye devam ediyor. Eğer daha sık ya da daha şiddetli felaketler yaşanırsa, dünyada yaşanılabilir olan bölgeler azalacak. YARIN TOPLUM

ilacı uygulandığının ve uygulama esnasında 780 hastanın öldüğünü yazdı gazeteler. Serbest sağlık bölgeleri denilen şeyle yapılmak istenen, bir tur teknoloji alanlarında insanların kobay olarak kullanılması. Ondan sonra organ mafyası ile ilgili çok ciddi sıkıntıları yaratacağı gerçektir. Serbest sağlık bölgeleri aynı sanayi bölgelerinin kanununa sahiptir. Sağlık bölgesi olarak ayırdığınız yeri denetim hakkınız yoktur. Çünkü uluslar arası topraktır. Yurt dışında veya yurt içinde birçok firma, yeni ürettiği ilacın ya da teknolojinin denemelerini yapabilir. Bunun önünde hiçbir engel yoktur. Bu süreçte kimlerin nasıl zarar göreceğini tahmin bile etmek güçtür. Yine bu günlerde televizyonlarda da çıktı. Bir kanser ilacının Türkiye’de üretilip Avrupa’da satıldığı söyleniyor. Bu ilacın satılmamış olması gibi bir şey söz konusu değildir. Kesinlikle Tükiye’de de satılmıştır. Şu an bu oluyorsa serbest sağlık bölgelerinde nelerin olacağını halkın takdirine bırakıyorum. “

Denizler talan ediliyor

Öncelikle istihdam gerek

bahseder misiniz? Bize kısaca kendinizden ve mesleğinizden dimi bildim bileli Özel eğitim uzmanıyım. Bu alanda ken emik, gerek tecgelişmeleri takip ediyorum. Gerek akad dimi geliştirken da alan rübe, üzerime düşen ne varsa bu bucaksızdır. z uçsu meye çalışıyorum. Özel eğitimin bilgisi nimi bu öğre bu Denizde bir damladır öğrenim. Amaç ır. olmalıd Bütün alanda yaygınlaştırmak ve uygulamak meslektaşlarımın amacı bu olmalıdır. Mesleğinizin zorlukları nelerdir? oluyor. Çocuklarla Tamamen yaşadığımız duygusal anlar llikle aile bireyÖze . birebir empati kurmak zorundasınız anlar yaşatıyor. zor leriyle kuramadığımız iletişimler bize cinde mesleğimi Önemli olan zoru başarmaktır. Onun hari zaten seviyorum. n var, bu konuda Ataması yapılmayan yüz binlerce öğretme siz neler söylemek istersiniz? konuda eleştiriyoTamamen Milli Eğitim Bakanlığı’nı bu i, alanı çok fazla lerin rum. Milli Eğitim Bakanlığı’nın fikir rum. Bakanlık, olan eğitim sistemini bu konuda yargılıyo eğitimin kalitesini üstüne düşeni yapmamakla birlikte geçen yıl atanamadüşürüyor ve dayattığı sınavlarla her ok sıkıntının içeyan öğretmenlerin sayısını artıyor. Birç e başka bir sıkıntı risinde bu atama krizinin öğretmenler Cumhurbaşkanı ve akan yarattığını düşünüyorum. Başb tasında gerekeni nok bu atama krizinin ortadan kalkması tıların daha da yapmıyor. Gerekeni yapmazlarsa bu sıkın büyüyeceğinden endişe duyuyorum. ler ne durumda? Özel eğitim alanında Türkiye’deki gelişme eğitimleri ve öğretAslında son 5 yıl içerisinde bu alanın llikle yeni kuşamenlerinin çoğaldığını görmekteyim. Öze . Bu da onları orum nüy ğın yolunu açmak gerektiğini düşü erin de çok bizl a öncelikle istihdam etmekten geçer. Kez nüyorum düşü ini daha fazla gelişmeye açık olmak gerektiğ YARIN İSTANBUL

Kaçak balıkçılık, Türkiye’de denizlerdeki türleri tehdit etmeye başladı. Özellikle 1980’den sonra aldığı kredileri ödeyemeyen balıkçıların başvurduğu kaçak avlanma ve trol 30 yılda türlerin çoğunu yok etti. 10 yıl önce 80 olan trolcü balıkçı sayısı şimdi 700. 3 milden sonra kullanılabilecek troller, boğazda kullanılarak, su altı yaşamına zarar veriliyor. Başta denetim eksikliği, cezaların azlığı, hızla büyüyen turizm denizleri tehdit etmeye devam ediyor. Karadeniz’de kaçak avlanma nedeniyle kalkan nesli son on yılda %89 düştü. Diğer balıkları da aynı kader bekliyor. Çevrecilerin mücadelesiyle, “seninki kaç cm” gibi kampanyalar düzenlenerek, yavru balık avcılığının önüne geçilmeye çalışıldı. Yapılan kampanyayla, balıkların tezgâhlara gelmesini engellemek için, küçük balıkların alınmaması önerildi. Ancak, bu balıkların yasadışı yollarla avlanmasını engellemek için hem denetim hem yasal mekanizmaların yürürlüğe girmesi gerekiyor.

Hazırlayan Ömer Gers

07Mart 1983 08Mart 1857

YARIN TOPLUM

AIDS değil; önyargılarımız öldürüyor AIDS, 14 milyon insanın hayatını kaybettiği HIV virüsünün neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. HIV, vücudumuzun mikroplara karşı koyma yeteneğini sağlayan bağışıklık sistemimizi yok eder, direncimizi azaltır. Sonrasında birçok hastalığın bulunduğu bir tablo ortaya çıkar. Bu şimdilerde çok daha geniş kitlelerde bilinmesine rağmen dünyada AIDS hastaları hastalıkları öğrenildiğinde yalnızlaştırılıyor, dışlanıyor.

Belirtilere Dikkat! zorlaştırmaktadır. Lenf bezlerinizde büyüAncak yapılan bir meler, ağız ve derinizde testle (ELISA) birtekrarlayan uçuk, yara ve kaç ay içinde AIDS lekeler, nedeni bilinmeolup olmadığımızı yen uzun süreli ateşleriöğrenebiliriz. niz, gece terlemeleriniz, kilo kaybı, ishal, Nasıl Bulaşır? öksürük gibi belirtiKan yolu, cinsel SAĞLIK iÇiN lerimiz varsa dikkatli temasla ve anHülya Şahin olmalıyız. AIDS in neden bebeğe habercisi olabilir. AIDS emzirme yoluyla birçok hastalığa benzer belirtiler bulaşıyor. Zannedildiği gibi AIDS gösterir. Bu da AIDS’in teşhisini hastalıklı kişiye dokunmakla, el

sıkışmak, sarılmak, aynı evde aynı masada oturmak, aynı havayı teneffüs etmek, aynı tabaktan yemek, aynı çatal, bıçak, kaşık, bardağı kullanmak, aynı havuzu, saunayı, banyoyu, tuvaleti paylaşmak, giysileri ortak kullanmak, telefon kulaklığı, gözyaşı, ter ile sivrisinek, böcek, arı sokması ile bulaşmaz. Direk virüsle enfekte kanla temas olsa bile anında ilaç tedavisiyle hastalığın ortaya çıkması engellenebilir.

1965 09Mart

12Mart 1971 12Mart 1982

Büyük Maden Kazsı Zonguldak Armutçuk’taki madende grizu patlaması sonucu 406 işçiden 102si öldü. İşletme %100 suçlu bulundu. direnen kadınlar yakıldı New York da 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları için greve başlamış, çıkan yangında 129 kadın hayatını kaybetmişti. II. Enternasyonalin 1910’daki Kongresi’nde Clara Zetkin’in önerisiyle bu gün, Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmaya başlandı grev yasağını dinlemediler Ereğli Kömür İşletmesi’nde çalışan maden işçileri, her türlü ağır çalışma şartlarına karşı, yasak olmasına rağmen greve gitti. ikinci kez darbe Ordu iktidara el koydu. Deniz Gezmiş,Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan idam edildi, TİP ve DİSK kapatıldı. DEV-YOL davası başladı 30 idam istemli ve159 sanıklı İstanbul Dev-Yol davası başladı.


6 MART 2012 YARIN

Korunmak için güçlü mü olmak gerekiyor? Osmaniye’nin Kadirli İlçesi’nde 22 Şubat günü Sinan Dursun okul servis aracını pompalı tüfekle taramış 2 öğrenci hayatını kaybetmiş, 1 öğrenci ağır yaralanmıştı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu hayatını kaybeden Fatmanur Gedik’in ailesini ziyaret etti. Yarın gazetesi de oradaydı. Anne Gedik ise: “Biz devlet dedik el açtık, koştuk devlete. Benim canım yandı devlet hiçbir şey yapmadı. Biz hiçbir kötülük etmedik yine devlete koştuk. Ümidim kızımdı, güvencem tek oydu” diyerek üzüntüsünü dile getirdi.

osmaniye sıla gemicioğlu

Osmaniye’nin Kadirli İlçesi’nde yaşayan 29 yaşındaki Sinan Dursun, uzun süredir peşini bırakmadığı Fatmanur Gedik’in içinde olduğu okul servisine 22 Şubat’ta silahlı saldırıda bulundu. Saldırı sonucu Fatmanur Gedik ve yanında oturan arkadaşı Fatmagül Şahin hayatını kaybederken, Rümeysa Demirel yaralanmış, Dursun ise okulun bahçesinde intihar etmişti. ‘Adam öldürmeye tam teşebbüs, uyuşturucu ve ruhsatsız silah bulundurmaktan” sabıkası olan 29 yaşındaki Sinan Dursun’un işsiz olduğu, gördüğü ilk günden beri de Fatmanur’u rahatsız ettiği öğrenildi. Genç kızın reddettiği Dursun, ümidini kaybedince bulduğu her fırsatta Fatmanur’u taciz ve tehdit etti. Bunun üzerinde Gedikli ailesi Sinan Dursun hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. İfadesi alındıktan sonra serbest bırakılan Dursun’un taciz ve tehditleri artmaya başladı. Gedik ailesinin Cumhuriyet Başsavcılığına 9 kez dilekçe verdiği ve korunma talebinde bulunduğu ortaya çıktı.

GÜLAY GEDİK: “KIZIMIN KATİLİ DEVLETTİR” Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun taziye evini ziyaretinde Yarın Gazetesi de oradaydı. Fatmanur Gedik’in annesi Gülay Gedik, Sinan Dursun’un kendilerini 1 yıldır taciz ettiğini ve kapılarına kadar geldiğini söyledi. Birkaç kez eve kadar gelen Dursun’u polise şikayet eden Gülay Gedik; kızının göz göre göre öldürüldüğünü söylerken gözaltına alındıktan sonra ifadesi alınan Dursun’un her defasında serbest bırakıldığını, tutuklanmadığını ve savcılığın kanıt istediğini söyledi. Anne Gedik,

Sinan Dursun’un kendilerine gözdağı vermek amacıyla, evlerinin önünde silah sıktığını, bunu herkesin duyduğunu ancak korktukları için kimsenin şikayette bulunmadığını söyledi. “Kızımın katili devlettir” diye haykıran anne Gedik’i televizyonda gören Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyesi Cansel Aydın kendilerini buraya getiren sebebin Gülay Gedik’in bu sözleri olduğunu belirtti. Okula giderken kızlarını yalnız bırakmayan Gülay Gedik, olay günü de kızlarıyla aynı serviste olduğunu belirtiyor. Olay günü servis aracı dar bir sokakta öğrenci indirmek için durduğu sırada, Sinan Dursun’un pusu kurarak saldırıda bulunduğu anlaşıldı. Olay anını anlatan Gülay Gedik şöyle konuştu: “İlk önce seni, sonra kızını vuracağım diye tehdit ediyordu. Niyeti buydu. Ben haksız mıyım devlet suçlu derken? Beni de vurabilirdi diğer kızımı da vurabilirdi. Ben de servisteydim. Beni vur dedim. Kızım önümde oturuyordu. Ben de diğer kızımla yan yana oturuyordum. Pencereye yöneldim. Buradayım ben dedim, beni vur kızımı vurma dedim. Küfür etmesiyle silah patladı. Sonra kızımı kucakladım, dışarıya çıkardım.”

“FATMANUR’U KORUMADILAR DİĞER KIZIMI KORUSUNLAR” Kızı kucağında ölen Anne Gedik, yasını tutarken bile tedirgin. Diğer kızı için, ailesi için endişeli. “Diğer kızımı korusunlar. Bir kız bir erkek kardeşi var. ‘Kızınızı vermediniz oğlumuz öldü’ diyerek bizi suçluyor şahsın ailesi. O nedenle devletin bu kızımı koruması lazım. Türkiye’de korunmak için illa güçlü mü olmak gerekiyor? Zengin mi olmak gerekiyor, vekil kızı mı olmak gerekiyor?”

KADIN CİNAYETLERİNİ DURDURACAĞIZ PLATFORMU’NUN GELİŞİNİ DUYAN GELDİ! Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun ziyaretini duyan AKP Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal ve Kadirli Kaymakamı Necip Çakmak da taziye ziyaretinde bulundu. Ailenin 9 kez dilekçe vermesi karşısında koruma verilmemesini hayretle karşılayan milletvekili ve kaymakam konuyla ilgili araştırma yapılacağını ve savcıdan kaynaklanan ihmalkârlığın da araştırılarak gerekli işlemlerin yapılacağını belirttiler. Mehmet Kastal; “Bir insan 9 kez başvuruda bulunuyorsa demek ki naçar kalmış. Önlem alınmalıydı” diyerek ortada bir sorun olduğunun altını çizdi. Aileye her konuda destek sözü veren Kaymakam da; “Konudan haberdar olsaydım yardımcı olurdum ancak bilmiyordum, savcılık karar çıkartmazsa benim yapabilecek bir şeyim yok, yetkilerimi aşamam” dedi. Ayrıca Mehmet Kastal, Bakan Fatma Şahin’le görüşmesi için Anne Gülay Gedik ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyesi Cansel Aydın’ı, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde, 7 Mart’a Meclis’e davet ederek Fatma Şahin’le görüştürmek istediğini söyledi. Fatmanur’un halası Gülay Dağtekin ise gazetemize yaptığı açıklamada şunlara vurgu yaptı: “Çocuğun korunması için aile feryat etti, ailenin feryadını devlet duymadı. Çünkü savcılığa giden hep anne. Devlet görevini yerini getirmediği için annesinin kucağında öldü’ diye yazın. En büyük savaşlarda bile savaşlar dursun diye annenin kucağına çocuk verirler. Buna rağmen devlet korumadı. Fatma Şahin’in de aramasını beklerdik ancak aramadı, sadece kısa bir açıklama yapmış.”

FATMANUR’UN ÖLÜMÜNDEN KİM SORUMLU? Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun sözcülerinden biri olan Berna Görgülü Fatmanur’un katberna görgülü ledilişini Yarın’a değerlendirdi: Fatmanur kardeşimizi ve Fatmagül’ü ölüme götüren olaylar aslında Türkiye’de kadınların neden ve nasıl öldürüldüğünü çok açık bir şekilde anlatıyor. En çok da sevgisine karşılık vermediği ya da boşanmak istediği gerekçe gösterilerek öldürülüyor kadınlar. Platform olarak topladığımız verilere göre kadın cinayetlerinde kaybettiğimiz kadınların %89’u erkekleri reddettikleri için öldürülüyor. Fatmanur’un ölümünden, katil Sinan Dursun kadar ailesi tam 9 kez koruma talep etmiş olmasına koruma kararı almayan Savcı sorumlu. Kadınları koruyacak yasa tasarısını yalnızca resmi nikahlı kadınları kapsayacak şekilde düzenlemeye, Fatmanur gibi resmi nikahı olmayan, gencecik kız kardeşlerimizi bu yasanın dışında tutmayı teklif etmeye cüret eden Bakanlar sorumlu. Bu yasayı çıkarmayı tam 1 yıl bekleten Meclis sorumlu, Kadın Bakanlığı’nı kaldıran hükümet sorumlu. Verilerimize göre, devlet kendisine başvuru yapan kadınların %73’ünü korumadı ve bu kadınlar öldürüldü. Fatmanur’un ölümü nasıl kadın cinayetlerini açıklıyorsa, annesi Gülay Hanım’ın sözleri de bu sorunlara en doğru yanıtı veriyor. “Ben haksız mıyım devlet suçlu derken” diyor Gülay Hanım ve kızını kaybetmesinin hesabını devletten soruyor. Tabi ki kadın cinayetlerinin hesabını devletten soracağız. İşte tam da bunu yapmak için 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde öldürülen kız kardeşlerimizin aileleriyle birlikte Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda ve Meclis’te olacağız. Defalarca kez öldürüleceğimizi haber vermemize ve koruma talep etmemize rağmen bizi dikkate almayanların karşısına çıkıp bunun hesabını soracağız. Bedelini canlarıyla ödemiş olan kız kardeşlerimiz için yaşam hakkımızı alacağız, başka kadınların ölmesine engel olacağız.

Kadına şiddet yasası Adalet Komisyonu’ndan geçti Şiddete uğrayan veya uğrama ihtimali bulunan kadınların korunması için oluşturulan yasa tasarısına bugün Adalet Komisyonu’nda son şekli verildi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından kadın örgütleri ile son hali verildikten sonra Başbakanlık tarafından kritik maddeler çıkarılarak meclise sevk edilen tasarı, kadın örgütlerinin verdiği mücadele sonucu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın düzenlediği haliyle komisyonda görüşüldü. Komisyon toplantısına Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Başkent Kadın Platformu ve Kadına Şiddete Son Platformu’ndan da temsilciler katıldı.

“Kritik Maddeler Kabul Edilmedi” Adalet Komisyonu toplantısına katılarak görüşlerini tartıştıran Kadın Cinayetle-

rini Durduracağız Platformu Temsilcisi Sanem Deniz Kural, şunları belirtti: “Biz Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak yaklaşık bir yıl önce kadına yönelik şiddeti önlemek ve kadın cinayetlerini durdurmak üzere hazırladığımız yasa tasarısını meclise sunduk. Üzerinden geçen bir yıl boyunca uzun bir süre bekletilen tasarımız Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından baştan yazılarak, platform olarak katıldığımız toplantılarda görüşmeye açıldı. Ancak devamlı değişen tasarı Başbakanlık’tan çok büyük oranda madde çıkarılmış olarak geçti. Ardından yaptığımız eleştiriler üzerine son yapılan Adalet Komisyonu toplantısında geçen tasarı büyük oranda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan çıkan ve bizim de görüşlerimizi ilettiğimiz tasarı temel alınarak kabul edildi.

Şu an kabul edilen tasarı 7 Mart günü Meclis Genel Kurulu’nda görüşülecek. Tasarı bu haliyle tüm kasanem d. kural dınları kapsayan ve genel anlamda olumlu düzenlemeler içerse de, bütünsel bir ele alışla yazılmadığı için bazı kritik maddeler kabul edilmeden geçti. Örneğin yasanın adı “Ailenin Korunması ve Kadına Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” olarak kabul edildi. “Toplumsal cinsiyet” kavramı yerine kadın-erkek eşitliği kavramı yasada geçti. Kadın örgütlerine kadına şiddet davalarında müdahil olma hakkı veren madde ise kabul edilmedi. AKP hükümetinin kapitalist-muhafazakar

yaklaşımından kaynaklanan bu önemli düzenlemeler yasanın mantığına da aykırı olarak karşımızda duruyor. Bakanlık bu maddeleri, “ailenin kadından daha önemli olması” ile açıklıyor! Biz Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak, eleştirimiz bu yasanın etkin biçimde uygulanmasında takipçi olacağız. Çünkü biliyoruz ki mevcut yasalar bile uygulanmayarak kadın cinayetlerine devlet de ortak oluyor. Yaptığımız eylemlerle, takip ettiğimiz davalarla hukuki düzenlemelerin uygulanmasını sağlayan mücadelemizi sürdüreceğiz. 8 Mart günü kaybettiğimiz kadınların yakınları ile meclisle ve Bakanlıkla görüşmeler yapacağız. Adaletin sağlanmasını, kızlarını katledenlerin yargılanmasını talep eden ailelerle omuz omuza verdiğimiz mücadeleyi sürdüreceğiz.” YARIN GÜNCEL

Sivas Katliamı davası zaman aşımına uğruyor Sivas Katliamı’nı gerçekleştirenler 13 Mart’taki duruşmada zaman aşımıyla ceza almaktan kurtulacaklar. 35 insanı diri diri yakanlar adalet sistemi ve emniyet ortaklaşmasıyla cezasız kalacklar. Sivas’ta 35 kişinin yanarak hayatını kaybettiği katliamda, bulunup mahkemeye getirilemedikleri için dosyaları ana davadan ayrılan ve ayrı yargılanan 6 firari de ceza almadan

kurtulacak. 13 Mart’taki duruşmada mahkeme heyeti, savcının talebine uyarsa 6 sanık zamanaşımından yararlanacak. Karar, dava sürerken firar eden 12 ana dava sanığının da kurtulmasının yolunu açacak. Yani kaçanlar kurtulmuş olacak.

Aranmayan ‘kaçaklar’ Bunlardan Erçakmak geçtiğimiz yıl hayatını

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Zorunda mıyız?

Efendim ne olmuş? AKP’liler düşünmüş, taşınmış, Avrupaları falan incelemişler ve nihayetinde uzun ve blok halindeki eğitim sürecini bölmeye karar vermişler. AKP herkese bölücülük suçlaması getiriyor ama asıl kendisi bölücü bir faaliyetin içerisine girmiş durumda. Tayyip Erdoğan anlamsız tonlamalarla bıkmadan saydığı tek bayrak, tek devlet, tek millet nakaratını bu kez terk etmiş durumda. Her şeyin tek olanına hayran kalan Erdoğan, eğitimin üçe bölünmüş dörtlü halini arzuluyor. Hiç de belli etmiyorlar yani. Eşyaların yerini değiştiren canı sıkılmış ev sahibi gibi takılıyorlar… - Hımm yani, dört dört dört olabilir! Ne oldu Erdoğan bey? Hep tekliyordun. Nerden çıktı bu üçlemeler, dörtlemeler? Dörtlemeye başladılar çünkü, insanların eğitiminden ne kadar çalarsak o kadar kardır diye düşünüyorlar. İlk dördü verip, geri kalan iki dördü kurtaracaklar akılları sıra. Kazan-kazan formülü yani. Okullarda ne öğretiliyor ki bu kadar korkuyorsunuz? Bırakın da çocuklarımız insanlığın birikimini edinsinler. Şu koskoca insanlığın birikimini bırakın da yavrularımız anne sütü gibi kana kana içsin. Bırakın da çocuklar biraz uzun okusun. Uzun okusun da sizin gibi olmasın. İnsanlık o birikimi kolay yaratmadı. Nice dört yüzlerce yıl çırpınması gerekti. Hani uçaklara biniyorsunuz ya, hani metrolar yaptırıyorsunuz ya, hani Tayyip Bey prompter’a bakarak konuşuyor ya işte o insanlığa faydalı olan bütün şeyleri uzun süre eğitim almış insanlar keşfetti. Bilim sadece lazım olanı alıp kaçarak olmuyor Tayyip bey. Dört yıl bize çok bile demekle olmuyor. Eğer uçaktan, metrodan ve promter’dan sadece faydalanmak değil aynı zamanda onları keşfedebilen bir nesil de istiyorsanız… İşte onun eğitimi uzun oluyor Tayyip bey. Bir kerede keşfeden nesil isteyiniz. Bir kere de üreten nesil isteyiniz. Hayat onlara size verdiği gibi danışmanlar vermeyecek. Siz alışmış olabilirsiniz bilmeniz gereken her şeyi, size danışmanlarınızın söylemesine. O nedenle size dört yıl değil dört ay da yeter gibi gelebilir ama kazın ayağı öyle değil. Ben danışmanlarıma soruyorum, onlar da açık ortaokul ve açık lisede okurken internete girip öğrensinler diyemezsiniz. Sadece dört yıl eğitim görmüş olanlar, internette anca kopyala-yapıştır kültürü tahsil eder. Uçak yapan, metro yapan, prompter yapan kuşaklar kolay yetişmiyor Tayyip bey. Edison, ampulü keşfetti. Madam Curie, radyoaktiviteyi anlamak için kendini feda etti. Nasrettin Hoca, bize ayağını bastığı yerin dünyanın merkezi olduğunu öğretti. Sen ve senin gibiler uyuklarken onlar kendini zorladı. Öğretilmesi gerekenler onların keşfettiklerinin özüdür. Edison, Madam Cruie ve Nasrettin Hoca’nın ürettikleri kültürü 12 yıl boyunca erkek çocuklarımız da kız çocuklarımız da öğrenmelidirler. Kimseyi onlardan mahrum bırakamazsınız. Yüzde elli oy aldınız diye Edison, Madam Curie ve Nasrettin Hoca’nın yerini tutamazsınız. Kızlarımızın saçları açık ya da kapalı olsun fark etmez ama ortaokul ve lise açık öğretim şeklinde olmasın. Açık ortaokul ve lise okullarda yürütülen eğitimin yerini tutmaz. Çünkü çocuklarımız Edison’dan öğrendiği kadarını birbirlerinden de öğrenir. Buna her çocuğun ihtiyacı vardır. Her çocuk ötekinin Edison’udur. Eğer özgürlük denen şey sadece bir laf olarak görülmüyorsa, çocuklarımız on iki yıllık temel eğitimden sonra kendi yollarını kendileri çizebilirler. Kendi geleceklerinin nasıl olması gerektiğine karar vermek devlet ve aileden çok onların hakkıdır. Eğer bir insan çocuğunun dini konuda eğitim almasını istiyorsa bu hakka sahip ve aynı zamanda yükümlüdür. Devletin tüm çocukların almasını sağlayacağı temel eğitimle; bir dinsel kesimdeki insanların, çocuklarına almasını sağlayacağı eğitim ayrıdır. Laiklik kuru bir laf değilse, budur. Türkiye milli gelir açısından dünyada 17. sırada sayılıyor ya… Türkiyemiz 171 ülke içinde, milli gelire oranla, savunma harcamalarında 10. sırada. Aynı Türkiyemiz 171 ülke içinde, milli gelire oranla, eğitim harcamalarında 132. sırada. Sıralamada yükselebilmek, insanlıkta yükselebilmek, eğitimde yükselebilmek için zorunlu kesintisiz eğitimi, 12 yıla yükseltmek zorundayız. hakanozturk1871@gmail.com

bir evde normal yollardan öldü hatta cenaze töreni bile yapıldı. Peki, tüm o bölgedeki insanların bildiğini emniyet bilemiyor muydu? İşte bu soru uzun zaman gündem teşkil etmişti. Şimdi ise 13 Mart’tan sonra geriye kalan diğer firariler de ellerini kollarını sallayarak gezebilecekler. Erçakmak olayında olduğu gibi diğer sanıkların da hükümet çevrelerince korunduğu söyleniyor. Bunun için en tutarlı argüman ise katillerin avukatlığını yapanlardan 8’i AKP’den milletvekili oldu. kaybetti. Yıllarca kırmızı bültenle arandığı söylenen Erçakmak, Madımak Oteli’ne 500, Emniyet Müdürlüğü’ne 300 metre mesafede

Şimdi ne olacak? Cumhuriyet Savcısı Hakan Yüksel, 21 Haziran 2011’de mahkemeye verdiği mütalaası

şöyleydi: “Sanık Erçakmak, 765 sayılı TCK’nın 146/1, maddesinde yer alan ‘Anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs” suçuyla yargılanıyor. Bu suça zaman aşımı süresi bulunmuyor. Ancak diğer sanıklar Şevket Erdoğan, Köksal Koçak, İhsan Çakmak, Hakan Karaca, Yılmaz Bağ ve Necmi Karaömeroğlu 765 sayılı TCK’nın 146/3. maddesi ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. maddesinde düzenlenen “Anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüse iştirak” suçu ile yargılanıyor. Bu suçların zaman aşımı 15 yıl. Bu yüzden 6 sanık hakkındaki davanın düşmesini talep ediyoruz.” YARIN GÜNCEL


04 SIYASET Mecliste söz var, sonuç yok YARIN 04628EKiM 2011 YARIN YARIN MART ŞUBAT 2012 2012

Sibel Uzun Ş UYANIS

28 Şubat’ın esası 28 Şubat 1997 Darbesi’nin yıldönümünde AKP güdümünde bir propaganda, bir değerlendirme dalgası devam ediyor. Darbe sistematiği kendi medyasını yaratmıştı AKP’de kendi medyasını iyi kullanıyor. Bir çok kıymetli yazarı da işinden ederek. AKP’nin 28 Şubat telaşı kendi tehlikesini yok etme üzerine kurulu. Refah Partisi’nin kapatılması gerçeğine dayanıyor. Bugünün Cumhurbaşkanı, Başbakanı o zamanın kapatılan Refah Partisi’nin kurmaylarıydılar. Darbeciler tarafından kapatılan siyasi partinin her türlü değerlendirmesini yapmış yöneticisiydiler. Tehlikenin nasıl ne zaman geldiğinin en temelli değerlendirmelerini yapmışlardı, o zamanın seçilmişleri olarak. AKP için kapatılma tehlikesi kendisine bir daha gelmesin de ne olursa olsundu. Diğer esaslar 28 Şubat’daki kapitalist hükümetler için ne ise AKP için de odur. Siyaset ve ordu ikilemi bir turnusoldur. Solun birini bir yana diğerini bir yana atar. Burada tereddüte düşmek, tartışmayı sadeleştirmeden sürdürmek, ancak ve ancak mezalimin işine yarar. Sol siyasetten şaşmamalıdır. Bir siyasetin partisi kapatılacaksa her siyaset hele de sistem karşıtı siyaset dünden kapatılır anlamına gelir. Siyaset, siyasetle konuşmalıdır. Siyaset, siyasete karşı ideoloji ve pratik üretmelidir. Toplum bu gerçekten yanadır. Oylarını her dönemde bu gerçekten yana kullanmaktadır. AKP gibi bir kapitalist siyasete karşı Sosyalist bir siyaset üretilmelidir. 28 Şubat, gücünü darbelerden, darbecilerden, yargılanmayan katillerden, derin devlet güçlerinden, yargılanmayan katliamların sorumlusu devletten alır. Özel Harp Dairesi, JİTEM ve Ergenekon’dan alır. 28 Şubat ile bu başlıkların rabıtası kurulmadan gerçek bir değerlendirme yapılmış olmaz. Toplu mezar gerçeği gözümüzün önündeyken derhal harekete geçilmeden olmaz. Aslına inilmiş, aslı konuşulmuş, aslına karşı bir mücadele verilmiş olmaz. Sureti ile uğraşmakla kalınır. 28 Şubat seçilenlerin ve meclisin iradesini hiçe saymanın ötesinde Sincan’da halkın üzerine tankların yürümesidir. Müslüman halka, çıkarılan iş yasaları ile emekçilere zulmedilmesidir. Özellikle devrimcilere F Tipi Cezaevi uygulamasının getirilmesidir, cezaevlerinde 19 Aralık Katliamı’nın yapılmasıdır, Abdullah Öcalan’ın hapsedilmesi ile Kürt Halkı’na daha fazla baskı şiddet demektir. Şimdi AKP’yi savunan bir başka söylem “28 Şubat’ı savunanlar kesintisiz eğitim, 28 Şubat’a karşı olanlar kesintili yani 4+4+4 formülünü savunmalı” üzerine kurulu. Bu yasa teklifi de “dindar gençlik” açıklamasının arkasından geldi, tesadüf değil elbette. Sekiz yıllık kesintisiz eğitim uygulaması, 28 Şubat’ın ardından kurulan ANASOL-D hükümetinin başında olan Mesut Yılmaz tarafından getirilmişti. Darbecilerin İmam Hatipler’e karşı getirdiği bir uygulama olarak görüldü, uygulandı. En temel haklardan olan eğitim, 28 Şubat karşıtlığına sıkıştırılamaz. AKP’nin dindar gençlik hedefi yüzünden gençlik eğitim hakkından vazgeçmez. Eğitim sorunu çözülecekse var olanı geriye çekerek yapılamaz. 8 yıl alınan eğitimi 4 yıla indirerek ilerleme kat edilemez. İlkokul 5’den terk olan büyüklerimiz bile her seferinde okula devam etmediği için pişmanlığını anlatır durur. Eğitimciler, aileler, öğrenciler olmadan sağlıklı bir eğitim değerlendirmesi ve değişikliği yapılamaz. Çocuklarımızın geleceği, binlerce ataması yapılmayan öğretmenin geleceği, üniversitelerde gelecek mücadelesine şimdiden başlayan gençlerin sorununu “kendine müslüman” olanlar çözemez. “Topluma müslüman” olanlar çözebilir. sibel050104@gmail.com

Suçlu bulundu: Çocuklar

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Adıyaman’da Alevi yurttaşlara ait evlerin işaretlenmesi ilgili soruları yanıtladı. Şahin, “Adıyaman’ da Alevi vatandaşların yaşadığı mahallede bazı evlerin duvarlarının işaretlendiği bilgisi geldi. İlk bulguya göre; olayın 3 çocuk tarafından yaptığı bilgisi ulaştı. Bu işaretler çocukların boyuna göre yazılmış. Yalnızca Alevilerin değil diğer evlerin kapılarına da bu işaretler yapılmış. Olayı büyütmenin çok doğru olduğunu düşünmüyorum.. Arkadaşlarımız 3 gündür çalışmalarını sürdürüyor sürdürmeye devam edecek” dedi. VALİLİK PROVOKASYON DEDİ Adıyaman Valiliği, Bakan Şahin’i yalanlayarak Karapınar Mahallesi’nde bazı evlerin duvarlarının işaretlenmesi olayının açık bir provokasyon olduğunu, Adıyamanlı vatandaşların bu tür oyunlara öteden beri itibar etmediğini bildirdi. Valilik, olaya anında müdahale edildiğini ve konunun yakın takip altına alındığını kaydetti. YARIN SİYASET

28 Şubat ile hesaplaşma, Uludere, Hocalı, 4+4+4 sistemi gibi konular bu hafta meclisteki siyasilerin gündemindeydi. Özellikle Başbakan’ın kendisini 28 Şubat mağduru etmesine karşılık muhalefetten tepkiler gecikmedi. BDP Genel Başkanı Demirtaş, birkaç generali tutuklamakla darbeyle hesaplaşılamayacağını söyledi.

ankara SELÇUK KAYGISIZ

Başbakan Erdoğan, bin yıl sürecek denilen 28 Şubat sürecinin mimarlarının 15 yılda tarihten silindiğini ancak kendilerinin, dönemin mağdurlarının ve TBMM’nin “dimdik ve onurlu bir şekilde” ayakta olduklarını belirtti. 28 Şubat’ın, Türkiye’nin hem demokrasisinde hem de ekonomisinde büyük tahribata yol açtığını belirten Başbakan, 28 Şubat’ın demokrasi tarihimizdeki kara bir leke olduğunu söyledi. Eğitim sistemindeki 4+4+4 sistemine getirilen eleştirilere ise çok sert cevaplar veren Başbakan Tayyip Erdoğan, “Kız çocukları okula gidemeyecek” eleştirisi yapan TÜSİAD’a ise “Kusura bakma TÜSİAD senin değil milletin arzusu gerçekleşecek” dedi. Erdoğan ayrıca TÜSİAD’ı 28 Şubat sürecindeki ve ekonomik krizdeki rolünü sorgulamaya çağırdı. HOCALI MİTİNGİNDEKİ IRKÇI PANKART VE SLOGANLAR Erdoğan, “Pazar günü Hocalı katliamını tekrar protesto ettik. Hocalı’da katledilen kardeşlerimizi bir kez daha rahmetle yad ediyoruz. Burdan bir kez daha Azeri kardeşlerimize desteğimizi iletiyoruz. İstanbul’daki mitingde marjinal bazı slogan ve pankartların olması Hocalı’ya dair görüşlerimizi değiştirmez. O acıyı anmamızı engellemez.” dedi. Uludere katliamına da değinen Erdoğan şunları söyledi: “Uludere’deki kardeşlerimizi unutmadığımızı da belirtmek isterim. En az onlar kadar acı hadisenin aydınlatılmasını bekliyoruz. Uludere’deki ve bölgedeki kardeşlerimiz

merak etmesin. Bu süreç, hukuk süreci netleşecektir.” KILIÇDAROĞLU: SEN ERBAKAN’I ARKADAN HANÇERLEDİN CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 28 Şubat sürecinin bedelini dönemin RP lideri Necmettin Erbakan’ın ödediğini söyledi. ‘YALAN MAKİNESİ’ “Tam bir yalan makinesi. Ya 28 Şubat’ta sen mi ödedin bedeli? Eğer bir mağdur arayacaksan, yüzüne karşı postmodern bir darbe yapıldıysa biri, onun mağduru rahmetli Erbakan. Sen ne yaptın, Erbakan’ı gittin arkadan hançerledin. 28 Şubat seni başbakan yapmak için yapılan bir manevraydı. Hakkını verelim, rahmetli Erbakan milliciydi, kendi ülkesinin çıkarlarını savunurdu. Sen ise kendi ülkesinin çıkarlarını pazarlayan adamsın.” Erdoğan için “Postmodern diktatör” diyen CHP lideri, son örneğin de gazeteci Nuray Mert olduğunu söyledi. TÜSİAD’A DESTEK Eğitime 4+4+4 modeli getiren teklifle ilgili Başbakan’ın TÜSİAD’ı eleştirmesine de tepki gösteren CHP lideri, TÜSİAD’ı kutladı. BAHÇELİ: 28 ŞUBAT’TA AKP DOĞDU MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında şunları söyledi: “28 Şubat sürecinin, diğerlerinden ayrı ve kıyaslanmaz bir özelliği bulunmaktadır. AK Parti zihniyeti bu karanlık dönemde yeşermiş ve bin yıl süreceği iddia olunan süreçten siyasetin

kundağına düşmüştür. Olan maalesef, rahmetle andığımız merhum Necmettin Erbakan Bey ve arkadaşlarına olmuştur. Sıkıntıyı onlar çekmiş, siyasetten onlar yasaklanmış, hükümetten onlar uzaklaştırılmıştır. Başta Başbakan olmak üzere, Milli Görüş gömleğini çıkartanlar sözde mazlum görüntüleriyle demokrasi dışı temas ve dayatmalardan ziyadesiyle kazançlı çıkmışlardır.”dedi. GELECEĞE KATKISI YOK Bahçeli, TBMM’ye sunulan 4+4+4 formülünü şöyle değerlendirdi: “AKP grup başkan vekilleri imzasıyla TBMM’ne verilen ‘İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ kamuoyuna zorunlu eğitimin 12 yıla çıkartılması şeklinde yansıtılmıştır. Ancak ortaya çıkan durum, zorunlu eğitimin bazı hallerde 4 yıllık ilköğretim birinci kademeyle sınırlandırılacağını göstermiştir. Birçok mahsuru içinde barındıran bu sözde hazırlığın, geleceğimize katkı sağlaması ve evlatlarımızın ihtiyaçlarını karşılaması söz konusu bile olmayacaktır.”dedi. DEMİRTAŞ: SİZ 28 ŞUBAT’IN HEM DESTEKÇİSİ HEM ÜRÜNÜSÜNÜZ BDP Genel Başkanı Demirtaş, partisinin TBMM’deki grup toplantısında 28 Şubat’ın sivil siyasete yapılmış haksız ve hukuksuz bir müdahale olduğunu kaydetti. 28 Şubat’ın toplumu dizayn etme, muhalefeti sindirme, Türkiye’yi yeni dünya düzeniyle içli-dışlı hale getirme, sinmiş, biat eden bir toplum oluşturmak istediğini dikkat çeken Demirtaş, “Siz 28 Şubat’ın hem destekçisi hem ürünü

olarak iktidara geldiniz” dedi. Bir kaç generali içeri atmanın, soruşturma açmanın darbeyle mücadele etmek olmadığını vurgulayan Demirtaş, “12 Eylül de 28 Şubat da etkileri itibariyle hala yaşıyor. Ortada bir darbeci zihniyet varsa sizin zihniyetinizdir” diye konuştu. 12 yıllık zorunlu eğitim tartışmalarına değinen Demirtaş, Milli Eğitim Bakanı’nın ‘MGK’ya bilgi verdiğini’ öne sürerek, “Bakan MGK’yı ikna etmeye çalışıyor, ikna olup çıkıyor. Milli Eğitim Bakanı, daha parlamentonun bilgisi olmadan, Meclis’te komisyonlarda tartışılmadan gidip askere brifing veriyor, onları ikna etmeye çalışıyor” dedi. Demirtaş, Uludere olayıyla ilgili görüntülerin hala izlenemediğini ve soruşturmanın sonuçlandırılamadığını kaydederek konuyu Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne götürdüklerini ve usul açısından başvurunun kabul edildiğine dair yazının kendilerine geldiğini belirtti. “TAKSİME ÇIKIN ÖRGÜT ORADA” Taksim’de gerçekleştirilen Hocalı katliamı protestosu ile ilgili görüşlerini de açıklayan Demirtaş, gösteride ırkçı, nefret söylemlerin yer aldığı iddia ederek, “Organizasyonu bizzat bakanlık yapıyor. Çıkıp Taksim’de titreye titreye ırkçılık yapan aynı kişi. Irkçılığın manifestosunu yazıyor. Aynı Bakan, Hrant Dink’in katleden örgütü ortaya çıkarmakla sorumlu. Örgütün niye ortaya çıkmadığını anladınız mı? Taksim’e çıkın, örgüt orada. Örgütün kimler tarafından kollandığı ortada. Böyle bir Bakan’ın bu ülkenin iç barışından sorumlu olması vahimdir” dedi.

Faşist sistemin üniversiteler ayağı: YÖK Türkiye Üniversiteleri Cumhuriyetin başından beri tek tip insan yetiştiren merkezler oldular. Bu anlayışa karşı olan öğrencileri, öğretim elemanlarını, doktorları, doçentleri, profesörleri üniversitelerden uzaklaştırdılar. Hatta muhalifleri sadece üniversite bünyesinden atmakla yetinmeyip hapsedilmelerini de sağlamışlardır. Öyle ki, öğrencilerin üniversite dışındaki siyasal faaliyetlerinden dolayı yargılansa da mahkeme sonuçları beklenmeden öğrenciler okuldan atılıyorlar. Mahkemelerde beraat eden öğrenciler de okuldan atılmaktadır. Öğrenci, öğretim üyeleri vs.’ye karşı aslan parçası kesilen rektörler, dekanlar 12 Eylül cuntacılarının önünde el pençe divan durup postal yalayarak kaç kuruşluk bilim insanı onuruna sahip olduklarını tüm dünyaya göstermişlerdir. Her şeyin alınıp satıldığı “yeni liberal” çağda “ideolojik halaylar” ile başlayıp ayakkabı, poşu, ceket ve bilimum giyim kuşam saçmalıkları ile muhalif öğrencilerin okuldan uzaklaştırılmaları-atılmaları süreci tüm hızı ile devam ediyor. Ah… şu kafasız sosyalistler “ideolojilerin bittiğini” bir anlasa, her şey güllük gülistanlık olacak zaten... ! Bu faşist sistemin üniversiteler ayağı öğrenci canavarı olan YÖK bulunmaktadır. Bize on yılı aşkın bir süredir hükmeden AKP, YÖK’ü kaldırmayı vaat etmemiş miydi?! Tabii olarak iktidara gelince, YÖK’te onun güdümüne girince yan çizdi… Kesintisiz olarak kuruluşundan beri YÖK’e karşı mücadele edenlere şimdi de AKP faşizm uyguluyor. Kabaca bakıldığında bile faşizmin boyutları net olarak anlaşılıyor! Üç yumurtaya on bir yıl hapis talebi; rektörü eleştiriye on bir ay hapis cezası; “Yılmaz Güney” afişi asana bir hafta uzaklaş-

tırma; “ekşi sözlük”te dekanı eleştir- demokrat hareketler yapıyor; demokrat meye yarı yıl öğrenim yasağı; “Grup sol bilinenler de tam tersi, muhafazakâr Yorum” bileti satanlara bir ile on üç yıl bir tutumda.” Sanırsın “ileri demokrasi arasında hapis hükmü; “ Öğrenciden operasyonlarını” yapan AKP değil! Yana Anayasa” yürüyüşünde PamukSahi her yerde öğrencisine tekme kale Üniversitesi öğrencileri skeç yazıp tokat girişen, faşizmin “daniskasını” oynadılar diye “Özel kurgulamalı ve uygulayan sistem niçin Hacettepeli protesto maksatlı” eylem yapmaktan öğrencileri öpsün ki?! beş öğrenciye birer ay uzaklaştırma; Yani niye ki? Anadolu Üniversitesi’nde MÜSİAD’ın Rektörümüz parasız eğitimi de düzenlediği toplantıya katılmak isteyen savunuyormuş! Da, ah işte şu kaynak “Gençler Meydana İnisiyatifi” üyesi öğ- meselesini halletseler hemen şey ederenciler önce ÖGB’nin terörüne maruz cekler… kaldılar sonra da öğrencilerden Savaş Devletin ücretsiz yükseköğretimi Kocakaya’ya soruşturma açılması bu fa- “desteklemesi” için “iyi vergi toplamaşizmin boyutlarının küçük sı” gerekirmiş. Eh, zaten bir bölümünü yansıtıyor. vergi dediğin de vatanİşte AKP’nin “ileri dedaştan alınmaz ki! Kazamokrasi” uygulamaları ile nandan alınır. Kim kazakarşılaştığımız böylesi bir nacak, tabi ki “öğreticiler”! ortamda CumhurbaşÜretenler, yurtdışına kanı ataması ile gelen ihraç yapacaklar para TUTSAK bir rektör, Hacettepe kazanacaklar. Türkiye’ POSTASI Üniversitesine demokye bir katma değer getirasi getirme pehlivanrecekler o katma değer Önder Çarkçı lığına soyundu! Yeni öyle bir yerde Türkiye’ atanan rektör Prof. Dr. yi tutacak ki yükseköğreA. Murat Tuncer “Üniversite Konse- timi ücretsiz yapacağız.”Ne kadar kolay yi” kurma müjdesini öğrencilere verdi! değil mi? Şimdiye kadar kimse de düİnsanın “Her biji” diyesi geliyor. An- şünmemişti zaten… cak, Türkiye’ de 600 civarında öğrenci Bakla göründü! Desene işin içinde hapisteyken ve öğrencisine tekme tokat gene rantiye var. Neden bu kadar lafı girişen bir ülkede Hacettepe Üniversi- dolandırıyorsun rektör? Rektörün tutesine demokrasi neden gelsin ki?! tumu bana bir şeyi hatırlattı: Milleti “YÖK olmasaydı bugün yüksek dizikolik yaptıkları için bende oradan öğrenim çok kötü olurdu” diyen bir bir tespit yapayım. “Benim Annem rektörden demokrasi çıkar mı ? Buna Bir Melekti” dizisi vardı bir zamaninanmak mümkün mü? lar. Orada, Konyalı bir karakter kalAKP’li Cumhurbaşkanı’nın (!) kıp İstanbul’ a gelir, Hopa’ lı biri ile “ikinci sıradayken” atadığı bu rektö- “Hopagonya” şirketi kurar ve ortalıkta rün “partili” olmaması mümkün mü? “Para, Para, Para, Para, Para!” diyerek Klasik AKP propagandası olan, “aslında gezinir. Bu karakter para için üstündeki AKP çok “ileri demokrasi” getirecek elbiseleri, donunu bile satar! Rektörün ama ah şu solcular, Kürtler yok mu...” tutumu bana bunu hatırlattı. Aslında babındaki klişeyi bu rektör de tekrarlı- AKP zihniyeti böyle… Memlekette artık KİT-MİT kalmayor: “[M]uhafazakâr bilinen AK Parti,

dığından, ellerine ne geçerse sermayeye peşkeş çekiyorlar. ODTÜ arazisi üstüne var olan kavga biliniyor. 2B kapsamındaki ormanlık alanların peşkeş çekilmesi de… Görünen o ki, şimdi de Hacettepe Üniversitesinin arazilerine göz dikilmiş. Zaten rektör de öyle diyor: “Mesela bizim şu anda çok büyük arazilerimiz var. İnşallah onlardan bir mega proje öğrenci kenti gibi herkesin yararlanabileceği, bütün öğrencilerimizin barınma sorununu yok edilebileceği bir proje geliştirmeye çalışacağız.” Yani diyor ki, gelin pazarlık yapalım. Ben size demokrasi hareketi çekeyim siz de bizim şu rant hareketini görmeyin! Vallaha, müteahhitler “iş’’ bekliyor, firmalar “tekno-parklar” bekliyor. Eh burada da arazi var. Hem inşaat sektörümüz hem teknolojik gelişimimiz için gelin anlaşak he mi?! Hacettepe Üniversitesindeki “hareketliliğin” nedenlerinden birinin bu “arazi rantları” olduğunu görmek gerekiyor. Üniversite bileşenlerini razı edebilirlerse, üniversiteyi sermayenin rant alanına çevirecekler. Sonuçta AKP ayakta kalabilmek için sermayeye kar ve rant alanları yaratmak zorunda. Doymak bilmez sermaye siyasi temsilciliği (AKP) vasıtası ile hortumladıkça hortumluyor memleket kaynaklarını: Değil mi ki bunlar Uğruna canını verdiğin vatanın En müstesna köşelerinde Bir eli yağda Bir eli balda İçinden çıktığı halka Kan kusturan Sömürücü tayfa! *Yarın Gazetesi’nin Emre Öztürk söyleşisinden yararlanıldı. (24.01.12) Önder çarkçı ehp üyesi 1 No’lu F Tipi Hapishane Kocaeli


05

YARIN 603MART OCAK2012 2012YARIN

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Kompozit doku ve G-20

Dargeçit’te Kuzuların Sessizliği

Geçtiğimiz hafta Dargeçit’te yapılan kazılarda 11 kişiye ait kemikler bulunmuştu. İHD İstanbul Şubesi 2009 yılında kayıp yakınlarıyla birlikte yaptığı başvurular sonucunda fezkele düzenlendi ve kuyular açılmaya başlandı. Dargeçit’teki kazılara katılan Gözaltında Kayıplar Komisyonu’ndan İlker Eraslan izlenimlerini Yarın’a değerlendi. Komisyondan ben ve Başak Can olmak üzere iki kişi kazıları gözlemlemeye gittik Dargeçit’e.“ “Dargeçit’e girdiğimizde Kadri abi karşılıyor bizi, Seyhan’ın abisi. Adliye binasının önüne gidiyoruz beraber. Oraya geldiğimizde başka kayıp yakınları da var bekleyen ve arka arkaya yenileri geliyor. D a h a önceden tanışmadığımız bir çok kayıp yakınıyla tanışıyoruz. Adliye binasının önünde bir süre bekledikten sonra kazı alanına, Bağözü’ne gidiyoruz. Bağözü köyü, Dargeçit’e arabayla 10 dakika uzaklıkta. Boşaltılmış bir köy. 90’larda boşaltılmış ve ondan sonrada yıllarca askeri güvenlik bölgesi ilan edilip, giriş çıkışlar yasaklanmış. Yıllarca asker, jandarma ve korucular dışında kim-

se girememiş yani o köye. Toplu mezara çevirilmeside öyle başlıyor anlaşılan. Eski küçük evler var. Her evin önünde ise en az bir tane kuyu var. Yaklaşık 700 tane kuyu olduğu söyleniyor köyde. Bunlar da cenazeleri hızlıca atıp, kazmakla uğraşmamak için “değerlendirilmiş”. Biz gelmeden önce bulunan kemiklerden bir kısmı kuyulardan çıkmış. İlk kazıyı köyün girişinde bir evin yanında yapıyoruz. Burayı işaret eden eski korucular olmuş ve iki gün önce de buradan kemikler çıkmış. Kazı alanı şeritlerle çeviriliyor. İçeride savcı, adli tıp uzmanı, olay yeri inceleme ekipleri, İHD Mardin Şube Başkanı ve aynı zamanda kayıp ailelerinin avukatı Erdal Kuzu, bir de işçiler kalıyor. Ayrıca yine İHD Mardin şube yöneticilerinden Beşir Dündar, Av. Hüseyin Cangir, Av. Faruk Yiğit ve Veysi Aydın kazılar esnasında ailelerin yanında ve kazı alanında

süreci takip ediyorlar. Jandarma çevirilen alanın etrafında bekleyerek kimseyi içeri almıyor. İşçiler olarak alana girenler arasında Hazni, Ömer ve Davut da var. Kayıp yakınları öncesinde bir plan yapıp, savcı bizden kimseyi almaz belki diye, onları “belediye işçisi” olarak belirlemiş. Tabii Minnesota Protokolü’nü ölçü aldığımızda çok eksik var. Bosna’da süren ve Türkiye’nin ekonomik destek verdiği kazılarda protokole uygun hareket edilirken, Türkiye kendi topraklarında protokole aykırı ve üstünkörü hareket ediyor. Protokolün onay kanununa veya Bakanlar Kurulu kararına ihtiyaç olmadan da uygulanması lazım. Devletlerin bu protokole uyma zorunluluğu var. Ama buna ciddi derecede aykırı davranılıyor. Kepçeyle yapılıyor kazılar bir kere. Hem çok kaba kazılmış oluyor, hem de çıkan kemiklere zarar verebiliyor. Mesela ikinci kazı alanında çıkan kemiklerden biri kepçeden dolayı kırıldı. Ayrıca arkeologların ve bağımsız adli tıpçıların da yetki sahibi olarak kazıda bulunabilmesi gerekir. Fakat şu an her şey belirsizliklerle dolu olduğu için ve aslında daha çok politik bir süreç işlediği için bunlar pek önemsenmiyor.

Uludere’nin raporu mecliste

görüntülerini Genelkurmay Başkanlığı Aselsan’dan gelen uzmanlar eşliğinde izlemesinin ardından milletvekilleri, Aselsan uzmanlarından ayrıca yorumlarını yazıya döküp rapor halinde sunmasını istedi. Meclis’e ulaşan raporda Türkiye’den Irak’a doğru insan ve yük hayvanlarından oluşan bir hareketlilik olduğu net olarak ifade edilirken gruplarla ilgili tek tek sayı da verildi. Aselsan’ın Heron görüntülerinin dakika dakika yorumlanmasını içeren yaklaşık 10 sayfalık raporunu ANKA’ya değerlendiren TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesi CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, “Aselsan uzmanlarının raporu ile bizim görüntüleri izledikten sonra kamuoyu ile paylaştığımız bilgiler birebir örtüşüyor” diyerek şunları da ekledi:

“Raporda 17.20 ile 18.20 arasındaki Heron görüntülerinde Irak’tan Türkiye sınırına doğru 7 motorlu aracın hareket ettiği ifade ediliyor. Aynı şekilde 18.23 itibariyle de Türkiye sınırından güneye doğru hareketlilik bilgisi bulunuyor. Bu bilgi raporda, ‘Türkiye sınırından güneye doğru, insan ve hayvandan oluştuğu değerlendirilen grup Irak sınırına ilerliyor’ şeklinde ifade ediliyor. 18.24’te ilk tespit edilen grupla ilgili 22 hareket eden canlının olduğu ifade ediliyor. İkinci grupta ‘17 canlı olarak kuzeyden güneye ilerliyor’ deniliyor. Raporda ‘Canlıların insan olduğu değerlendirilmektedir’ denilirken, bu canlı gruplarının içinde de ‘yük hayvanına benzer canlı’lar olduğu ifade ediliyor.” YARIN GÜNCEL

MARDİN emre öztürk

Geçtiğimiz günlerde Dargeçit’teki kazılara katılan Gözaltında Kayıplar Komisyonu’ndan İlker Eraslan izlenimlerini Yarın’a değerlendi. (Yazının tamamını yarinhaber.net adresinden okuyabilirsiniz.)

“Hannibal: Süt kuzularını mı kesiyorladı? Clarice: Bağırıyorlardı kuzular.” “Davut kuzulara çobanlık yapıyormuş. 13 yaşında. Bağözü köyünde çobanlık yapıyor kuzulara ve kendisi de daha bir kuzu. Babasının dayıları, iki güleryüzlü amca, her hafta Galatasaray’da Bitlis tütününden sarma sigara ikram ediyorlar eylem öncesi. Davut’un babası elinde fenerle kuyulara bakıyor köyde. “ “Şimdiyse o kuzuları toprağın altında arıyoruz Dargeçit’te. Bir kaç parça kumaş ve kemikleri.” “İstanbul Şubesi olarak 2009’da kayıp yakınlarıyla birlikte yaptığımız başvurular sonucunda bir fezleke düzenlenmişti ve şimdi artık kuyular kazılmaya başlanmıştı. Biz de İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara

Uludere’de 34 kişinin katledildiği hava herakatının gerekçelerinden biri olarak gösterilen Heron görüntüleriyle ilgili Aselsan, raporunu Meclis’e sundu. Uludere’de insansız hava taşıtı Heron’dan alınan görüntülerle ateş

emri verilmesinin ardından 34 sivil vatandaş katledilmişti. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun olayı incelemek için kurduğu alt komisyonun, hava harekatının gerekçelerinden biri olarak gösterilen Heron

Arama kararının hukuksal içeriği Bu bolumde arama isleminin ne sekilde yapilmasi gerektiginden bahsedecegiz.Adlî arama, bir suç işlemek veya buna iştirak veya yataklık etmek makul şüphesi altında bulunan kimsenin, saklananın, şüphelinin, sanığın veya hükümlünün yakalanması ve suçun iz, eser, emare veya delillerinin elde edilmesi için bir kimsenin özel hayatının ve aile hayatının gizliliğinin sınırlandırılarak konutunda, işyerinde, kendisine ait diğer yerlerde, üzerinde, özel kâğıtlarında, eşyasında, aracında Ceza Muhakemesi Kanunu ile diğer kanunlara göre yapılan araştırma işlemidir. Adlî aramaya karar vermek yetkisi hâkimindir. Kolluk, arama kararı alınmasını talep ettiği du-

rumlarda, makul şüphe sebeplerini mesini önlemek amacıyla yapılacak belirten ayrıntılı ve gerekçeli bir ra- kaba üst aramasında;Gözaltına alıpor hazırlar ve Cumhuriyet savcısına nan kişinin, nezarethaneye konmabaşvurur. dan önce yapılan üst Hakkında tutuklaaramasında,herhangi bir ma kararı veya yakalama sebeple hukuka uygun emri veya zorla getirme şekilde yakalandıktan kararı bulunan kişi ile sonra kolluk güçlerinin hakkında gıyabî tutukelinden kaçmakta olan lama kararı verilen kişilerin veya işlenkaçak yakalandığında mekte olan veya heHAKLARIMIZI nüz işlenmiş olan veya üstünde; Hâkim kaBİLELİM rarı veya Cumhuriyet pek az önce işlendiğisavcısının yazılı emri ni gösteren belirtilerin Av. Gökçesu ile veya kolluk taraolduğu suçun failinin Özgül fından doğrudan yakayakalanması amacıyla lanan kişinin, kendisine, takibi sırasında girdikbaşkalarına veya yakalama işlemini leri araç, bina ve eklentilerinde yakayapan kolluk görevlilerine zarar ver- lanması amacıyla yapılacak aramalar-

da,4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 17 nci maddesinin ikinci fıkrası kapsamında, kaçak eşya, her türlü silâh, mühimmat, patlayıcı ve uyuşturucu maddelerin bulunduğu şüphe edilen her türlü kap, ambalaj veya taşımaya yarayan diğer araçlarda hemen yapılan aramalarda ayrıca bir arama emri ya da kararı aranmaz.Adlî arama işlemi bir tutanağa bağlanır. Arama sonucunda bazı eşyaya elkoyma söz konusu olabilir; bu durumda , hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hâllerde ise kolluk âmirinin yazılı emri ile elkoyma işlemi gerçekleştirilebilir.

Türkiye’de Akdeniz Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesindeki yüz ve uzuv nakli girişimleriyle, son bir aydır gündemden düşmeyen “kompozit doku nakli”nin tıp tarihinde henüz kısa bir özgeçmişi var. Ve hiç şüphesiz bu tarih tıp hizmetlerinin iktisadi biçimiyle yani hizmetin nasıl ve hangi amaçla sunulduğuyla da doğrudan ilişkili. Kapitalizmin 70’lerden itibaren sürmekte olan 3. ve son bunalım evresinde, bir yandan tıp ve sağlık hizmetlerinde özelleştirme politikaları, öte yandan teknolojinin yardımıyla daha önce görülmemiş oranda ve nitelikte işlem ve müdahalelerin artması ve çeşitlenmesi söz konusu. Yani olan biten yalnızca hastane ve ameliyat sayısının artması değildir. İşlem ve müdahalelerin niteliği değişmiş; çok değil on-yirmi sene önce ancak fantastik filmlere konu olabilen girişimler günümüzün gerçekleri haline gelmiştir. Her şeyden önemlisi beraberinde bir dizi yeni etik tartışma yaratan bu gelişmeler, tıp ve sağlık hizmetlerinin bir hak olarak tanımlanıp kamusal olarak sağlandığı bir düzlemde değil, hizmetin piyasada alınıp satılabilir olduğu bir düzlemde vuku buluyor. Yani alınıp satılır olması daha önce akla hayale gelmeye nler(organ,doku,beden,kan, yumurta, sperm, rahim, el, kol, bacak vd.) pazara taşınıyor. Bu bakımdan Türkiye’nin gündemine oturan nakillerle ilgili değerlendirme yapılırken de beraberinde getirdiği sorunlar(Tıbbi-bilimsel, Etik, Hukuki, Psikososyal vb) hem ayrı ayrı incelenmeli, hem de Türkiye’de tıp hizmetlerinin içinde bulunduğu iktisadi- tarihsel arka plana bağlı kalınmalıdır. Aslına bakılırsa, Türkiye’de ilk olan şudur; tıp hizmetleri şimdiye kadar görülmemiş oranda kapitalistleşirken, emperyal heveslerle politika yapılırken, 1998 yılında yüz naklinde başarılı olmuş bulunan Fransa bu alanda sollanmalıdır. G-20’ deki Türkiye, buna mecbur görüyor kendini. Yani gündemdeki doktorlar arasında rekabet meselesinin ölçeği başkadır; dünyasaldır. Kapitalizm kamyonunun böyle çarptığı tıp dünyasında üniversite hastanelerinin, doktorların rekabeti bu yapının kendiliğinden sonuçları bir bakıma. Unutulmamalıdır ki, tarihi kişilerin hırsları yazmaz, nesnel toplumsal dinamikler yazar. Ancak elbette bu, hastanelerin ve doktorların tutumlarını değerlendirmememizi gerektirmez. Bilakis Hacettepe’de bir hastayı kaybetmemiz bu aceleci ve hırslı sağlık politikalarının nelere mal olduğunun açık bir örneğidir. En üst düzeyden başlar isek; Sağlık Bakanı Recep Akdağ, yüz, kol ve bacak nakilleriyle ilgili olarak, ‘’Bir yanlış yapılmış olsa herhangi bir yerde, bu mutlaka karşılığını bulur… Değerlendirmeyi bilim insanları, etikçiler, hukukçular yapacaklar” diyerek, sözü Şevket Çavdar’ın kaybedilmesinin ardından toplanan Bilim Kurulu’na bıraktı. Bir anlamda “yargı bağımsızdır” tutumu alması, AKP’nin diğer anti demokratik uygulamalarının bir başka versiyonu. Bu bilim insanlarına bu kadar itimat ediyorduysa, aynı insanların genel olarak sağlık politikalarının gidişatına ilişkin önerilerine ve özel olarak yeni uygulamalar olmasına rağmen etik değerlendirmesi yapılabilmiş olan kompozit doku nakliyle ilgili görüşlere keşke daha önce kulak vermiş olsaydı. Belki bu süreç can kaybı olmadan yaşanabilirdi. . 2003 yılından itibaren uluslar arası planda oluşturulmuş çeşitli kurallar, bugün Türkiye’de yaşadığımız kaybın ve tartışılan sorunların bütün yönleriyle ilgili uyarıda bulunmuşlar çünkü on yıl önce. Bunların içinde en önemlisi; nakil kişiyi ömür boyu bağışıklık sistemini baskılayan ve yan etkileri yüksek ilaç kullanımına mahkûm bıraktığı için “yarar-zarar” dengesinin kurulacağı. Hekimden beklenen, hastanın kararlarına saygılı olmakla beraber, her durumda onu zarardan koruması. Aynı zamanda hastaların çok gönüllü biçimde rıza verdiği ve cerrahları cesaretlendirdiği durumda dahi hekimin kariyer beklentilerinin ve para kazanma hırsının ön plana çıkmaması; yeni bir alanı keşfetmenin cazibesine kapılmaması, Aynı zamanda pahalı ilaç kullanımını gerektiren bu tedavi imkanının herkes için eşit ulaşılabilir olmaması yönlerine on yıldır etik dünyası dikkat çekiyor. Kuşkusuz kompozit doku nakli önemli bir imkan; hastanın kendi vücut dokuları kullanılarak yapılan geleneksel cerrahi yöntemlerin (yıllarca sürebilecek sayısız operasyon gerektirmesi, belirgin yara izleri bırakması ve mimik yeteneği kaybolduğundan yüz ifadesinin yeterince sağlanamaması gibi nedenlerle) yetersiz kaldığı durumlara göre, bu nakillerin çeşitli üstünlükleri var. Böylelikle daha derin dokuların hareketine izin veren bir yöntem elde ediyoruz. Ancak böbrek, kalp, karaciğer gibi işlevsel organların nakilleri birçok insan için hayat kurtarıcı olması yönüyle genel bir kabul görürken, burada söz konusu olan “hayati olmayan tedavi” yaklaşımı hem tıbbi hem de etik olarak halen çok tartışmalı. Yani hiçbir şey Almadavor filmindeki gibi olmuyor. Birincisi her arzu edilen şey gerçekleştirilebilir mi? İkincisi her gerçekleştirilebilen şey ahlaki olarak haklı çıkarılabilir mi? Tartışma devam ediyor. gulsumkav@gmail.com


05 EMEK 06

YARIN 04 06 EKiM 2011 YARIN 2012YARIN 03 MART OCAK 2012

İşçilerin kaderi yine toprak altında Adana’nın Kozan ilçesindeki baraj inşaatında meydana gelen patlamada kaybolan işçilere ulaşılıyor ancak cesetlerine... Ölü sayısının 4’e yükseldiği arama çalışmalarına ise Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun açıklamaları eşlik etti. Denetimin iyi olduğunu söyleyen Eroğlu’ya göre “Bu tür kazalar da olabiliyor, geçmiş olsun.” adana CAN ERSOY

Eroğlu’nun konuyla ilgili sözleri üzerine bir basın açıklaması yayımlayarak, bahsi geçen yönetmeliğin Anayasa’ya aykırılığını, “HES inşaatlarını gerçekleştiren firmaların bu konudaki bilgi ve deneyim eksikliklerine rağmen, bu inşaatların denetiminin Devlet Su İşleri tarafından yapılmasıyla ilgili düzenleme yapılmayarak, bu inşaatların tamamen şirketlerin inisiyatifinde denetimsiz ve başıboş sürdürülmesinin önü açılmıştır.” şeklinde dile getirdi.

24 Şubat Cuma günü Gökdere Köprü Barajı Derivasyon Tüneli’nin kapağının patlama sonucu 10 işçi kaybolmuş, daha sonra başlatılan arama çalışmalarında 4 işçinin cesedine ulaşılmıştı. Kozan Cumhuriyet Başsavcısı Adnan Tosun ve nöbetçi Cumhuriyet Savcısı Mahmut Savaşçı’nın patlamayla ilgili yürüttüğü soruşturma kapsamında şantiye şefi Öncü P. ve proje müdürü Erdal N. gözaltına alınmış ve nöbetçi mahkeme tarafından tutuklanmışlardı.

Baraj kapağındaki çatlak iki gün önce oluşmuş Suda kaybolan işçilerin yakınlarından alınan bilgiye göre, baraj kapağındaki çatlak iki gün önce meydana geldiği ve çatlak oluşan bölgeye kum torbaları atılarak kapatılmaya çalışıldığı belirtildi. Kum torbalarının çözüm oluşturmadığı çatlağın, genişleyerek suyun basıncının da etkisiyle, baraj kapağının patlamasına neden olduğu iddia ediliyor. Özaltın İnşaat: “teknik bir sorun” Baraj inşaatını gerçekleştiren şirketlerden Özaltın İnşaat’ın Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Öner de çatlak iddiasını doğruladı. Baraj inşaatlarında bu tarz sızıntıların normal olduğunu belirten Mehmet Öner, önlem alındığını, “kum torbasıyla kapatmanın da bu tedbirlerden biri olduğunu” ifade etti. Öner: “Burada yaşanan teknik bir sorundur. Araştırmadan sonra kusur varsa, bunlarda ortaya çıkar.” dedi. Bakan Eroğlu: “Denetimin ne kadar önemli olduğu anlaşılıyor” Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, bölgede sel alarmı alınmasına karşın, herhangi bir taşkın riskinin bulunmadığını söyledi. Veysel Eroğlu şunları söyledi: “Baraj, özel sektörün yaptığı bir baraj. Aslında denetimin ne kadar önemli olduğu anlaşılıyor. Bir derivasyon tünelinde kapağın sıyrılması neticesinde suyun boşalması vuku buldu. Ama şöyle bir sevindirici husus var, oradan boşalan sular

hemen akabinde Yedigöze Barajı var, o barajda toplanıyor. Herhangi bir taşkın riski yok.” Gerekli denetimleri yapması gereken kurumun, görevini neden yerine getirmediğine açıklık getirmesi gerekirken, Orman ve Su İşleri Bakanlığı suçu firmaya attı.

Eroğlu’nun basına yaptığı açıklamalarda devletin sorumluluğunu denetimle sınırlandırırken, denetimsizliğin suçuna Danıştay’ı ve sendikaları ortak etti. Eroğlu sözlerine şunları ekledi: “Biz bu konuda dedik ki; bu inşaatların Devlet Su İşleri bir denetlemelik hazırlayarak denetlemesi veya mühendislik, müşavirlik firmaları tarafına denettirmesi lazım. Çünkü geçtiğimiz yıllarda da Kahramanmaraş’ta yanlış bir vananın kullanılması neticesinde vananın patlamasıyla 2 işçi hayatını kaybetti. O da özel sektördü. Biz bunların mutlaka denetlenmesi şart dedik ama hangi gerekçe ile bilmiyorum bu düzenlemeyi Danıştay iptal etti. Dolayısıyla bu su yapılarının denetlenmesi şart diye düşünüyorum. Allah’a şükür DSİ’de şimdiye kadar böyle bir kaza olmadı. Çünkü çok sıkı denetleniyor. Kontrol mühendisi var, müşavirler var, bölge müdürlüğü, genel müdürlük var, yani üçlü bir denetim mekanizması çalışıyor. Ama bu tür kazalar da olabiliyor, geçmiş olsun.” Enerji Sanayi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikası ise Bakan Veysel

İşçi yakınları: “yetkililer bizimle ilgilenmiyor” Kayıp İşçi yakınları ise aramaların devam ettiğini ancak yetkililerin kendileri ile ilgilenmediğini savunuyor. Kendilerine bilgi verilmediğini savunan işçi yakınları, başka kentlerde olan kaza ve doğal afetlerde bölgeye Başbakan ve bakanların gittiğini ve arama kurtarma çalışmalarının daha geniş yapıldığını iddia ediyor. Enerji Sanayi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikası Adana Şubesi Başkanı Cem Eren, patlamayla ilgili hükümeti sorumlu tutarken, tutuklanan iki kişinin de suçlu olduğunu fakat günah keçisi seçildiklerini söyledi. “Müteahhit firma ve AKP Hükümeti arasındaki kar anlaşmasında olan yine işçilere oldu.” diyen Eren’e göre kaybolan işçilerin cesetlerine ulaşmak bile çok zor. “Biz uyarmıştık, projeyi devlet yapmalıydı” Cem Eren Enerji Bakanı’nı ve Çevre ve Orman Bakanı’nı, olayın bu duruma gelmesinden sorumlu olduğunu belirten Eren sözlerine şöyle devam etti:“Konuyla alakalı sendikalar olarak hep uyarmıştık. Devlet sadece denetim değil, projeyi de projenin uygulanmasını da yapmalıydı. Ancak hükümet enerji projelerini firmalara bıraktığı gibi denetim sorumluluğunu da yerine getirmedi. Patlamanın sebebi alelacele projeyi bitirip, bir an önce enerji üretimine geçip kar etme isteğidir.” Eren ayrıca, DSİ’nin devre dışı bırakıldığını ve denetim yetkisi olup olmadığının belli bile olmadığını dile getirdi.

Yük konteyneriyle iş cinayeti İkitelli Organize Sanayi Bölgesi Metal-İş Sanayi Sitesinde bulunan Çem-San Ltd. Şti. adlı işyerinde 29 Şubat günü meydana gelen kazada bir işçi üzerine düşen yük konteynırının altında kalarak öldü. İşyerinin önünde meydana gelen kazada, vinç halatının kopması sonucunda yük konteynırı aşağıda bulunan işçinin üzerine düştü. Görgü tanıkları, olay sonrasında ölen işçinin vücudunun

Pazarcılar ceket yaktı

Osmaniye’nin Kadirli semtinde pazar yerinin taşınmasını, esnaf ceket yakarak protesto etti. 20 yıldan bu yana aynı cadde üzerinde cumartesi günleri pazar kurduklarını söyleyen Kadirli Seyyar Satıcılar ve Pazarcılar Derneği Başkanı Bülent Haytaoğlu “Bu mahalle ve bu cadde esnaflarımız ile mahalle sakinleri için ideal bir yer. Kadirli Kaymakamlığı’nca pazar yerinin başka bir mahallede kurulması yönünde karar alınmış. Esnafımız buradan gitmek istemiyor. Pazar esnafımız ekonomik olarak sıkıntı içerisinde. Lütfen buradan esnaflarımız kaldırılmasın” dedi.

“O zaman Kaymakam bize iş bulsun” Pazar yerinin değiştirilmesi kararına tepki gösteren esnaflardan Kadir Alişan üzerindeki ceketini çıkararak yaktı. Alişan “Biz buradan kaldırılırsak Kaymakam bey bize iş bulsun. Biz hırsızlık mı yapalım? 20 yıldır buradayız. Biz bu mahalleden gitmek istemiyoruz” diyerek tepki gösterdi. YARIN EMEK

parçalandığını ifade ettiler. Ölen işçinin üzerindeki yükün, olayın hemen sonrasında çağrılan forkliftle bile kaldırılamadığı ifade edildi.

Şubat ayında 42 işçi öldü Metal-İş Sanayi Sitesi’ndeki atölyelerde ve hemen tüm küçük işletmelerin üst katlarında vinçler bulunuyor. Vinçlerin ve kaldırma araçlarının üç ayda bir periyodik muayenelerinin yapılması

yasal bir zorunluluk iken hiçbir denetim yapılmıyor. Kontrol mekanizmaları düzgün işlemediğinden Şubat ayında toplam 42 işçi öldü. Sanayi Siteleri’nde binlerce işçi çalışmasına rağmen İş Sağlık Güvenlik Kurulu bulunmuyor. Bunun nedeni de hiçbir şirkette 50’den fazla işçi çalışmıyor. İş Sağlık Güvenlik Kurulu’nun bulunmaması da denetimsizliğin temel sebebi. YARIN EMEK

İntibak geçti Kıdem tazminatı bekliyor TBMM Genel Kurulunda, kamuoyunda ‘’intibak’’ olarak bilinen Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda değişiklik yapan kanun tasarısı kabul edildi. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 2000 yılı sonrası gösterge esaslı sistemden, gelişme hızından pay alınan bir sisteme geçilmesiyle gelişme hızından pay alamayan emeklilerin intibakını düzenliyor. İntibak düzenlemesinden emeklinin yanı sıra malullük ve ölüm aylığı alan kişiler de yararlanacak. 2013’te yürürlüğe girecek ve emeklilere ödenen altı farklı maaş tek bir rakama bağlanacak. İntibak Yasası işçilere 10 ile 320, Bağ-Kurlulara ise 100 ile 150 lira arasında zam öngörüyor. Ölüm aylığı ve ilaçtan alınan katkı payları da İntibak Yasası kapsamına alındı.

Maaşlar düşecek Tüm maaşların eşitlenmesini öngördüğünü iddia eden intibak yasasının temelinde, büyük bir memur ve işçi kesiminin maaşlarında geri çekilme karşımıza çıkıyor. Her ne kadar şuan tasarının basına yansıyan kısmında ‘maaşlar yükselerek eşitlenecekmiş’ gibi bir hava yaratılsa da, asıl eşitleme düşürülen maaşlar ile açığa çıkacak. İşverene ceza indirimi İşten çıkardıkları işçilerin, 10 gün içinde sigortalı işten ayrılış bildirgesi’’ ile bildirmeyen işverenlere her bir

Sol Köşe

Irkçılığa karşı yürüdüler

Geçen hafta ırkçı söylemler ve hakaretler ile yapılan Hocalı katliamı eylemine karşı halkların kardeşliğini vurgulayan yürüyüş gerçekleştirildi. Taksim’de, 28 Şubat 1992 yılında Hocalı’ da yaşanan olayları bahane ederek düzenlenen gösteride “Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz p..siniz” gibi ırkçı sloganlar atılmış, üzerinde “Bugün Taksim, yarın Erivan... Bir gece ansızın gelebiliriz” yazılı pankartlar açılmıştı. Bu ırkçı söylemler bugün aralarında EHP, AKA-DER, Kaldıraç ve DAF’ ın da bulunduğu kalabalık bir kitle tarafından protesto edildi.

Yaşasın Halkların Birlik ve Beraberliği Tramvay Durağında gelindiğinde; alevi, kürt, zaza, Azerbeycan, abige ve Ermeni halklarını temsilen kişiler halkların birliği, beraberliği ve kardeşliğini aldıkları temsili sözler ile vurguladılar. Azeri Sosyalistler Birliği adına okunan bildiride; yaşanan olayların Azeri halkını temsil etmediği, Hocalı katliamının siyasi bir malzeme olarak kullanılmaya çalışıldığı, hiçbir halkın cinayetini onaylamadıkları belirtildi. Nefrete izin verilmemesi gerektiği, Hocalı katliamı eyleminde söylenen ‘’Hepimiz Azeriyiz’’ sloganının ise ‘’Hepimiz Hrant’ ız Hepimiz Ermeniyiz’’ sloganını sulandırmaya çalışan ve Hocalı katliamının acılarını kullanmak için söylendiği vurgulandı. YARIN EMEK

Maltepe işçileri Ankara’da Maltepe Belediyesi taşeron işçilerini temsilen şehir şehir gezerek insanlarla buluşan 3 işçi Ankara’da basın açıklaması gerçekleştirdi. Geçtiğimiz gün Ankara’ya ulaşarak CHP Genel Merkezi önünde eylem yapan işçiler, Pazar günü siyasi parti ve demokratik kitle örgütlerinin de desteğiyle yürüyüş yaparak Sakarya Caddesi’nde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. İşçiler, taşeronda çalışan tüm işçileri temsil ettiklerini belirterek; “ Bugün Türkiye’de 3 milyon işçinin taşeron sisteminde posası çıkarılıyor. Bizler 3 kişilik temsilci grubuz. Her birimizin taşeronda çalışan 1 milyon işçiyi temsil ettiğimizi düşünüyoruz. Çünkü onlarla keder ve kaderlerimiz aynı.” dedi.

“Maltepe işçilerini selamlıyoruz” İşçilerin yaptığı açıklamanın ardından, demokratik kitle örgütleri ve siyasi partiler tarafından yapılan açıklamada, “Buradan bir kez daha tüm işçi ve emekçileri birleşik mücadeleyi yükseltmeye çağırıyor, işçi sınıfının parçası olan ve direniş bayrağını yükselten Maltepe Belediyesi işçilerini bir kez daha selamlıyoruz.” denildi. Yapılan açıklamanın ardından, müzik dinletisiyle eylem sona erdi. YARIN EMEK

İdris Naim Şahin hakkında suç duyurusu İstanbul Halkevleri yöneticilerinden oluşan bir heyet 28 Şubat’ta İdris Naim Şahin hakkında savcılık tarafından soruşturma açılarak hakkında kamu davası açılması yönünde suç duyurusu ve basın açıklaması gerçekleştirdi. İdris Naim Şahin, Taksim Meydanı’nda 26 Şubat günü “Hocalı katliamını protesto” söylemiyle yaygın çağrısı yapılan gösteri Ermeni halkının hedef alındığı ırkçı ve şiddet çağrısı yapan bir eylemde konuşma yapmıştı.

“Yaşasın Halkların Kardeşliği” Çağlayan Adliyesi önünde toplanan Halkevleri yöneticileri, Hrant Dink’in katili Ogün Samast’a övgülerin düzüldüğü, Ermeni halkına hakaretlerin edildiği ırkçı mitinge katılarak, halklar arasına “düşmanlık tohumları serpen” ve olası saldırıları cesaretlendiren ırkçı bir konuşma yapan İdris Naim Şahin’in istifasını istedi. Faşizme Karşı Yaşasın Halkların Kardeşliği!” diyerek eylemi sonlandırdılar. YARIN EMEK

06 MART 2012 salı

editörler

tasarım

dağıtım

sigortalı için uygulanan ‘’asgari ücret tutarındaki’’ ceza, ‘’asgari ücretin onda 1’i tutarına’’ düşürülüyor. Yasa, 1 Nisan-30 Haziran 2002 döneminde yürürlükte bulunan gelir basamakları esas alınarak hesaplanan aylıkların, aynı gelir basamakları üzerinden yeniden hesaplanması ve oluşan olumsuzluğun giderilmesini de amaçlıyor. İntibak yasası 2013’te yürürlüğe girecek. ANKARA oNUR KEŞT

SANEM DENİZ KURAL İBRAHİM KESKİN SELÇUK KAYGISIZ Can ersoy MELİKE ÇINAR aslıhan pehlivan RIFAT ÇAPAR çiler kayabaşı ELİF KARAN CAN ÇOKSÖYLER EMİNE AHISLA FATİH PEKEDİS GÜRKAN KÖSE EZGİ CEREN AĞTAŞ KAAN ARSLAN osman erdem

6 aylık abonelik: 25 tl sanem deniz kurAl adına yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88

sayı: 22

imtiyaz sahibi

fadik temizyürek

sorumlu yazı işleri müdürü

emre öztürk

adres

basıldığı yer

rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul

ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 abonelik için tel: 0 507 516 85 35 yaringazetesi@yarinhaber.net


07 05

YARIN 603MART OCAK2012 2012YARIN

Kızları katledilen aileler anlatıyor

Kadınlar yaşam hakkı için mitingdeydi

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre her gün ortalama 5 kadın öldürülüyor. Kızlarını, eşlerini, kardeşlerini kaybeden aileler ise “neden kadınları öldüren katillere yeterli ceza verilmiyor?”, “koruma isteyen kadınları devlet neden korumuyor” diye soruyor.

Bugün İzmir’de bir araya gelen kadın örgütleri Gündoğdu Meydanı’nda 8 Mart mitingi düzenledi. 8 Mart Dünya Kadınlar günü için Türkiye’nin her yerinde mitingler yapılıyor. Bugün İzmir’de bir araya gelen DÖKH, DSİP, EDP’li Kadınlar, EHP’li Kadınlar, EMEP, ESP/SKM, HDK Kadın Meclisi, İHD’li Kadınlar, İlerici Kadınlar, MKM, Sosyalist Parti, Süryani Platformu, YDK Gündoğdu Meydanı’nda miting düzenledi. Cumhuriyet Meydanı’nda toplanarak yürüyüşe geçen kadınlar “Yaşasın Kadın Dayanışması”, “Her Gün 8 Mart Her Gün Mücadele” sloganları ile yürüyüşe geçtiler.

HATİCE AYLA İzmir Ekonomi Üniversitesi öğrencisi Ayşe Selen Ayla, 25 Nisan 2010 yılında İzmir’de öldürüldü. Ferdane Çöl, 13 Ekim 2011’de İzmir Bornova’da boşandığı kocası Sedat çöl tarafından öldürüldü. Zeynep Yılmaz, 27 Nisan 2011’de boşandığı kocası Necmettin Alkan tarafından öldürüldü. Siirt’te öğretmenlik yapan Esin Güneş, 24 Ağustos 2010’da şiddet gördüğü kocası Güven Güneş ve arkadaşı Beşir Üzüm ile gittiği “Kale” mevkiinde uçurumun dibinde ölü olarak bulundu. Devrim Arabacı 5 Nisan 1999’da boşandığı kocası Kemal Sarıç tarafından öldürüldü. Gülay Yaşar, 29 Ağustos 2011 yılında boşandığı 2011’de, boşandığı kocası Muhittin Özucoşkun’un evinin penceresinin önünde ölü olarak bulundu. S e v i m Zarif 22 Temmuz 2007’de eski kocası Yaşar Özcan tarafından öldürüldü.

İşte tutuklu sayıları

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2008 yılının başından 2011 yılının Kasım ayına kadar yaptığı araştırmaya göre kadınların %71’i kocaları tarafından öldürülüyor. Devlet kendisine başvuran kadınların % 73’ünü korumadı ve bu kadınlar katledildi. Öldürülen her iki kadından biri kendi hayatına dair bir karar vermek istediği için katledildi. Bu oran %53,2. Öldürülen kadınların aileleri Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’yla 8 Mart’ta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na ve Meclis’teki vekillerle görüşmeye gidecekler. Platform 9 Mart’ta İstanbul’da saat 19.30’da Taksim Tramvay Durağında buluşarak yürüyüş gerçekleştirecekler.

SUNA MAVİŞ

GÜLLÜ YILMAZ

DURAN YAŞAR

istanbul selçuk kaygısız

Esin Güneş, Ayşe Selen Ayla, Ferdane Çöl, Zeynep Yılmaz, Gülay Yaşar ve binlerce kadın en yakınları olan erkekler tarafından katledildi. Gerekçeler ise benzer: Boşanmak istediği için, sevgisine karşılık vermediği için, devletten koruma talep ettiği halde korunmadığı için... Kadın cinayetleri artık katliam boyutuna gelmesine rağmen devletin hala çözüm bulmadığı bir sorun. Kadınların öldürülmesine sebep olarak gösterilen gerekçeler ise mahkemelerde katillerin cezalarında indirime gidilmesine neden oluyor. yani yasalar kadınları değil, erkekleri koruyor. Kızlarını, eşlerini, kardeşlerini kaybeden aileler ise “neden kadınları öldüren katillere yeterli ceza verilmiyor?”, “koruma isteyen kadınları devlet neden korumuyor” diye soruyor. Ayşe Selen Ayla’nın annesi Hatice Ayla; Ülkemizde sanki bir kadın katliamı var gibi. Sanki bunların önceden planlanmış, uygulanmış seri cinayetler olduğunu düşünüyorum. Devletin asıl görevi nedir, insanın can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Bir güvenliğimiz yok, sokaklarda kız çocuklarımız öldürülüyor. Bizlerde yarın öbür gün öldürülebiliriz. Ben savcıya gittiğimde kızın bu kadar kıymetliyse dizinin dibinden ayırmasaydın dendi. Benim kızım dizin dibindeydi. Kızım marketten gelirken, evinin dibinde bir katil tarafından öldürüldü. Katil tanımıyorum diyor, ama kızımla tanışmış önceden onu gözüne kestirmiş, evinin dibinde öldürdü. 24 saat içerisinde iki kız öldürüldü. 50 metre mesafeyle. Emniyet nerdeydi? Devlet nerdeydi? Beni çağıran polis nerdeydi? 8 Mart’ta kadınlar koşsunlar alanlara. Canlarını kurtarmak için koşsunlar. Kız çocuklarını, geleceklerini, torunlarını kurtarmak için koşsunlar. Ferdane Çöl’ün annesi suna maviş: Kadınları öldürenlere, tecavüz edenlere, çocuklara tecavüz edenlere kesinlikle hiçbir indirim olmasın. Bu suçluların hepsi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almalılar. Kadın katilleri ve azmettirenleri mutlaka yargılanmalı ve ceza almalı. Kadınlar öldürüldüklerinde o alanı, yapabilecek kişileri, bu suçta parmağı olabilecek herkesi iyi araştırmalı savcılar. Aldığımız koruma kararları hiçbir işe yaramıyor. Bir tehlike olduğunda polisi arıyoruz polis gelmiyor, görevini yapmıyor. Katiller kadınları öldürüp gidip akli dengesi yerinde değildir raporu alıyor. Bu katiller bilinçli olarak bunu yapıyor. Bunlar engellenmek zorunda. Ben ağladım, başka anneler ağlamasın. Benim canım yandı, başka annelerin canı yanmasın istiyorum. Zeynep Yılmaz’ın ablası Güllü Yılmaz; Benim kardeşim katledildi. Biz dünyaya yaşamak için geldik, ölmek için değil. Devlet niye el koymuyor bu cinayetlere, niye dur demiyor. Kadın katillerine verdikleri cezalar yeterli değil. Daha kaç kadın öldürülecek? Cezaların artırılması lazım bir kere, kadınları katleden, çocuklara tecavüz eden bu insanlara ömür boyu müebbet hapis versinler. Bütün kadınlar el ele verip sesimizi duyurmamız lazım. Yoksa cinayetler her gün daha da çok artacak. Cinayetler dur dememiz lazım. Tv’de olsun, gazetelerde olsun, her gün olaylar oluyor. Bazı şeyler gereksiz yere durmadan verilirken, bizleri niye göstermiyorlar. Medya bizi niye görmüyor. Bir kere veriyorlar. Sonra

8 Mart’ta Kadıköy’deyiz İstanbul 8 Mart Kadın Platformu 11 Mart’ta yapılacak olan mitingi duyurmak için basın açıklaması gerçekleştirdi. Taksim Tramvay durağında bir araya gelen kadınlar “Bedenimiz, Emeğimiz, Kimliğimiz bizimdir”, “ Yaşasın Kadın Dayanışması”, “Yaşasın 8 Mart” sloganları atarak saat 14.00’da basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklama 8 Mart’ın önemi ve tarihi anlatılarak başladı.

FAHRİYE IŞIK

İRFAN ARABACI

SEVGİ TÜRKELİ

üstü örtülüyor, unutuluyor. Ben kadınlara şunu demek istiyorum: Her gün duyuyorlar, görüyorlar. Belki onlar da eşlerinden şiddet görüyor. Korkuyorlar benim kardeşim gibi. Korkmasınlar eşlerinden. Korkudan savcılığa başvuruyoruz bir şey olmuyor ama olsun. Sesimizi duyurmamız lazım. Daha çok kadın bir araya gelmeli. Dayanışmalıyız birbirimizle. 8 Mart Dünya kadınlar gününde de kadınlar gelsin, yürüyelim beraber. Duyuralım sesimizi. Gülay Yaşar’ın babası Duran Yaşar; Davamızı sonuna kadar sürdüreceğiz biz. Nereye gitmek gerekirse, meclisse meclis, mahkemeyse mahkeme neresi gerekiyorsa giderim ben. Ben adalete güveniyorum, umudum var. Benim kızım koruma istedi devlet vermedi. Kimse evlat acısı görmesin, çok kötüymüş. Bütün ailelere de sesleniyorum buradan, tabii hiçbir zaman başlarına böyle bir şey gelsin istemem ama gelirse de bu işin takibini bırakmasınlar, sonuna kadar götürsünler. En sonunda da iyi bir sonuç alacaklarına inanıyorum. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu da bu olayların peşine düşüyor bizimle beraber. Bütün kadınlar el ele versinler bu 8 Mart’ta, mücadele etsinler. Haklarını savunsunlar. Esin Güneş’in annesi Fahriye Işık; Her yerde söyledim yine söylüyorum. Benim kızım ölmedi öldürüldü. Devlet ilk davayı açmayarak onun katillerini gizledi, katillerini korudu. Biz mücadeleden vazgeçmedik, dava için yeniden savcılığa başvurduk. Yeniden açılan davanın gidişi de çok iyi değildi. Mahkeme delil toplama taleplerimizi bile reddetti. Olay yeri incelemeye bile gitmedi. Bir anne olarak kızımın ölümünün karanlığı aydınlasın istiyorum. Son duruşma öncekinden farklıydı. Duruşmadan umutlu çıktık. Bizim istediklerimizi mahkeme de kabul etmek zorunda kaldı. Ama benim adalete, hakime, savcıya güvenim yok. Benim güvenim çok uzaklardan kalkıp Siirt’e gelen Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na. Önce Allah’a sonra onlara güvenirim ben. Ben ölsem de, kalsam da son nefesime kadar kızımın katili ceza alsın diye mücadele edeceğim. Her duruşmada adliye önüne gidip çıkacak kararı bekleyeceğim. Gerekirse kızımın mezarını açtıracağım. 8 Mart günü Ankara’da olacağım, Ankara’ya gidip yakınlarını, canlarını kaybeden diğer ailelerle bakana ben de soracağım. Kızımın katili niye hala dışarıda diye. Benim 8 Mart’ım Esin’in katili ceza aldığı gün olacak. Devrim Arabacı’nın babası irfan arabacı Kadınlara ve çocuklara karşı suç işleyenlerin, hiçbir aftan yararlanamayacak şekilde cezalandırılmaları gerekir. Bu suçlar için sadece yasa çıkarılması yeterli olamaz. Bu ve benzer suçlardan cezaya çarptırılanların; aflardan, şartlı salıverme vb. ceza indirimlerinden yararlandırılmaması, ancak anayasa ile güvence altına alınabilir. Hele ülkemiz gibi özel afları bile genele yaymayı teamül haline getirmiş olan bir Anayasa Mahkemesi’nin bulunduğu bir ülkede bunu sağlamak, anayasaya, bu konuda özel bir hüküm konulmadan mümkün olmayacaktır. Bu yüzden eski kocası tarafından öldürülen bir kadının babası olarak geleceğimizden endişe etmemek için katillere ağır cezalar verilmesini, kadınların korunması için önerilen yasaların geçerek uygulanmasını istiyorum. Sevim Zarif’in kardeşi sevgi türkeli Öncelikle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda görevli yetkililer olmak üzere mecliste görev yapan tüm vekillerin kadın cinayetlerini tek tek okumaları gerekir. Dosyaları okuyup, haberleri dinleyip bu konuyu geçiştirmemeliler. Kadın cinayetlerinin ne kadar ciddi bir konu olduğunu, katillerin kadınları öldürmek üzere nasıl bir plan hazırlık içerisine girdiklerini, birçoğunun bunu tasarlayarak, planlayarak yaptıklarını görmeleri gerekir. Katiller kesinlikle ağır cezalar almalı ve aftan, ceza indiriminden faydalanmamalılar. Günde 5 kadının öldürüldüğü ve bu kadın cinayetlerinin münferit olmadığı vurgulanarak cezai yaptırımların uygulanması gerektiği vurgulandı. 8 Mart’ta kapitalizme, cinsiyetçiliğe, heteroseksizme, ayrımcılığa, savaşa, erkek egemen iktidara, kadın cinayetlerine karşı; kadının özgürlüğü ve kurtuluşu için, eşitlik ve barış için tüm dünya kadınlarıyla birlikte seslerini yükselteceklerini söyleyerek 11 Mart 2012 saat 12.00’da Kadıköy Numune Hastanesi Önünde buluşacaklarını söyledi.

Yaşam hakkı, adalet, eşitlik ve özgürlük istediler Kadına yönelik şiddetin, kadın cinayetlerinin, taciz ve tecavüzlerin, yok saymaların, işten atılmaların, savaşın, yoksulluğun, adaletsizliklerin kadınlara dayatılmasına karşı çıkan kadınlar eşitlik, özgürlük, barış, adalet, yaşam hakkı ve demokrasi talep ettiler. Mitingde kurumlar adına okunan ortak basın açıklamasında yaşam hakkı talebini dile getiren kadınlar, kadın cinayetlerine karşı mücadelenin önemine değindi. İzmir’de karakolda polislerin şiddetine uğrayan Fevziye Cengiz’in yanında olduklarını belirten kadınlar aynı zamanda direnişte olan Billur Tuz, Savranoğlu ve Hugoboss işçisi kadınlarla da dayanışma içerisinde olduklarını belirttiler. Ekonomik kriz koşullarında işsizliğin ve yoksulluğun kadınlara dayatıldığını belirten kadınlar, aynı zamanda 30 yıldır süren savaş politikaları ile Kürt kadınlarının çektikleri acıları da sahiplendiklerini belirttiler. Suna Maviş: “Kızım için adalet istiyorum” Mitingde İzmir’de katledilen Ferdane Çöl’ün annesi Suna Maviş, milletvekili Sebahat Tuncel ve Billur Tuz işçisi kadınlar birer konuşma yaptı. Konuşmasında “Adalet yok” diyen Ferdane Çöl’ün annesi Suna Maviş, başka annelerin de aynı acıyı yaşamasını istemediğini dile getirdi. Kızının katillerinin cezalandırılmasını isteyen Suna Maviş, Adalet Bakanı’na ve Başbakan’a adaleti sağlamaları için seslendi.

Kadın cinayetlerine karşı kadınlar konuştu Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Eskişehir’de ‘Kadın Cinayetlerini Durduracağız’ konulu panel gerçekleştirdi. Eskişehir Taşbaşı Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen panelde, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Eskişehir temsilcisi Çiler Kayabaşı, İzmir’de kadın cinayeti sonucu hayatını kaybeden Ferdane Çöl’ün kız kardeşi Birdane Çağan ve Avukat Seher KırbaşCanikoğlu konuşmacı olarak yer aldı. “Sürekli mücadele kazanım getirir” Panelde ilk olarak platform temsilcisi Çiler Kayabaşı, platformun neden özellikle kadın cinayetlerini durdurmayı mücadelelerinin odağına koyduklarını, yaşam hakkının hayattaki her şeyden önce geldiğini ve platformun yaşam hakkı mücadelesi verdiğini anlattı. Platformun bu güne gelene kadar olan kazanımlarından bahseden Kayabaşı; “sürekli mücadelemiz kazanım getiriyor, ancak yolumuz daha uzun, bu mücadele toplumsallaştığı ölçüde başarılı oluyor” şeklinde konuştu. “Benim ablamı devlet öldürdü” Kayabaşı’nın ardından sözü alan Ferdane Çöl’ün kardeşi Birdane Çağan, ablasının defalarca polise gittiğini ancak polisin her seferinde onu evine gönderdiğini anlattı. Ablasının sadece canının korunmasını istediğini anlatan Çağan; ‘’Polis ablamı koruması gerekirken, senden bıktık ölsen de kurtulsak dedi’’ diye açıkladı. “Devlet aileyi kadının canından önde tutuyor” Avukat Seher Canik Kırbaşoğlu ise konuşmasında; ‘’Devlet aileyi kadından önce tutuyor. Aileyi modern devletin yapı taşı olarak gören devlet, aile yapısına zarar vermemek için elinden geleni yapıyor. Aileyi bu derece koruyan bir devletten de zaten kadın cinayetlerini durdurmasını bekleyemeyiz, kadın cinayetlerini durduracak olan kadınların mücadelesidir.’’ şeklinde konuştu. Kadın mücadelesinin 30 yıl önce, yine bir hakimin verdiği utanılası bir kararla başladığını anlatan Kırbaşoğlu; ‘’Yargıya çok büyük iş düşüyor ancak gerek hakimler, gerek savcı ve avukatlar keyfi kararlar verebiliyor.’’diyerek konuşmasını bitirdi. Öldürülen kadınların yakınlarıyla birlikte bir mücadele Kadın cinayeti sonucu kaybedilen kadınların aileleri ile birlikte evrilen mücadelenin önemine dikkat çekilen panelde, Birdane Çağan’ın yanı sıra, Eskişehir’de öldürülen Banu Bozer’in annesi Aliye Bozer ve İzmir’de öldürülen Ayşe Selen Ayla’nın annesi Hatice Ayla da katıldı. Kayıp yakınlarından üçünün de başka hikayeler anlattığı panelde, anlatılmak istenen asıl sorun aynıydı. “Kızımı tasarlayarak öldürdüler” Söyleşi kısmında söz alan Ayşe Selen Ayla’nın annesi Hatice Ayla, ‘’Bu ülkede nasıl bir hukuk var biz anlamıyoruz. Hakimin avukatımızı azarladığı davalar geçiriyoruz’’ dedi. ‘’İzmir’de yaşanan cinayetin ardından katil ile ilgili ‘seri katil’ haberlerinin çıkması, medyanın olayları yanlış yansıttığını gösteriyor diyen Ayla, devlet bu bakış açısını değiştirmezse daha çok kadın ölür. Sadece evli kadınları korumaya kalkan devlete sesleniyorum, benim kızım evli olmadığı için mi korumadınız’’ şeklinde konuştu.


08 EKONOMi Bu insanlar neyi bekliyor? İş-Kur verileri TÜİK’i yalanlıyor. İşsizlik oranının tek haneli sayılara indiği şu günlerde İş-Kur’un açtığı 4 aylık, çalışma ve sağlık güvencesi bulunmayan düşük ücretli işlere dahi açılan kontenjandan fazla başvuru oluyor. Batman’da, kamu kurumlarında dört ay çalıştırılmak için açılan 960 kişilik kadroya 14 bin kişi başvuruda bulununca kura çekimi miting alanına dönüştü. batman rasim araz

Dört ay süresince 701 lira maaş alacak adaylar, kurada adlarının çıkmasını saatlerce bekledi. Batman İşkur Müdürlüğü tarafından Milli Eğitim, Orman ve Su İşleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Müze Müdürlüğü’nde 4 ay süreyle asgari ücret maaş ödenerek istihdam edilecek 960 kişi için açılan kadroya 14 bin kişi başvurunca Meslek Eğitim Merkezi bahçesinde kura çekimi yapıldı. Batman İşkur Müdürü Besim Eviz, alınacak 960 kişinin dört ay süreyle çalışacağını söyledi. Kurada adının çıkmasını bekleyen işsizlerden Abdurrahman Biçer, “Sabahtan beri ismimizin kurada çıkmasını bekliyoruz. Allah’tan ümit kesilmez. İki yıldan beri işsizim, inşallah iş bulurum” diye konuştu. Yaklaşık 4 saat süren kura çekiminde adları okununlar sevinirken, binlerce kişi ise hayal kırıklığı yaşadı. Batman Belediye Başkan Vekili Serhat Temel koyla ilgili olarak Yarın’a konuştu; “Özellikle 2009’dan beri gelişmeler var işsizlik azalıyor diye bir şey var. Son üç yıl içerisinde Batman’da ekoserHAT TEMEL nomik olarak bir düzelmenin olduğunu söyleyemem. Bu bizim belediye olarak da çözebileceğimiz bir iş değil. Biz ancak sosyal politikalar geliştirebiliriz. Ama bu tamamen ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumla ilgili. Türkiye’de ekonomi düzeldi deniyor. Özellikle 2-3 yıldır bu böyle, ancak biz Batman’da henüz böyle bir dü-

zelme yaşamadık.” diyen Serhat Temel bölgenin öznel durumuna da değinerek konuşmasına şöyle devam etti; “Buralarda işsizlik gibi sorunların çözülmesi için öncelikle barış ortamına ihtiyaç var. Yatırımcılar da savaş koşullarlında bir tesis kurmak istemiyor. Hükümetin öncelikle bu soruna el atması lazım. Yoksa bu bölgede işsizlik sorunu böyle işlerle çözülmez.” Yazarımız Hakan Öztürk ise sorunun kaynağına dair gerçeği anlatıyor; “Bu tip fotoğraflar bizi hep aynı noktaya götürüyor. İşsizlik kapitalizmin yapısal bir sorunu olduğu gerçeği hep bu tip iş başhakan öztürk vurusunda kendini gösteriyor. Bunu da istatistiklerle örtmeye çalışsalar da tablo değişmiyor. Rakamlar düşük çıksa da en ufak bir işçi

alımına 10 katı 15 katı kişi baş vuruyor. Bu tabi ama kapitalizm de gelişiyor denilerek de çözülecek bir mesele değil. Açılan büyük tesisler de o kadar insanı istihdam etmiyor. Böyle tesisler açılıyorsa da her halükarda az sayıda işçinin çalışacağı şekilde tasarlanıyor. O nedenle bu fotoğraf bize ancak derinde çok büyük bir sorun olduğunu anlatıyor. Kapitalizm ne şekilde dönerse dönsün eninde sonunda bir işsizlik yaratması gerçeğiyle karşı karşıya kalıyor.” Kristal-İş Sendikası’nda araştırma ve eğitim uzmanlığı yapan Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Aziz Çelik, işsizliğin açıklanan halinin bile yüksek olduğunu ancak sorunun da açıklanandan büyük olduğunu söylüyor. Çelik; “%9,8 işsizlik de aslında düşük bir oran değil. Kaldı ki bu dahi TÜİK tarafından kullanılan istatistik yöntemine göre belirleniyor ki bunlarda çok saçma ölçütler söz konusu. Eli kırılanları dikkate almıyorlar. Kısa sürede istihdam

edilenler çalışıyor kabul ediliyor. O açıda işsizliğin düşürülmesi söz konu olmadı. Bu günlük hayatta görülen de bir şey aziz çelik ayrıca geniş işsizlik tanımlarına baktığımızda, eksik istihdam edilenler, kısmi zamanlı çalışanlar, iş arama ümidini kaybedenler katıldığında %20-21’lere çıkıyor işsizlik. Onu bir kenara bırakın istihdam oranları çok düşük Türkiye’de. O nedenle oranlar gerçeği yansıtmıyor, bu tip fotoğraflar gerçek sorunu hemen gösteriyor. Tabi bu sorunun bu derecede olması hükümet ve mevcut iktisat politikalarıyla da ilgili Bu politikalarının fiyat istikrarı dışında herhangi bir hesapları yok. Burada tercih edilen iktisat politikaları işsizliği belli bir derece sabitliyor, onun altına inmesini engelliyor. ”

Dağılmayan gelirimiz yükseliyor

“Gelir dağılımı, bir ekonomide ortaya çıkan gelirin, oyunculara nasıl paylaştırıldığını gösteren ekonomik göstergedir. Ülkeler düzeyinde, gelirin sosyal sınıflar arasındaki dağılımıdır.” Nüfusu 5 ayrı ekonomik kategoriye ayıran TÜİK, bu hesaplamaları yaparken tamamen kayıtlı çalışanlar üzerinden bir değerlendirme yapıyor. Gelir dağılımı eşitsizlik ölçütlerinden gini katsayısı bir

önceki yıla göre 0,01 puan artışla 0,415 olarak tahmin edildi. En yoksul yüzde 20 ile en zengin yüzde 20 arasındaki gelir farkı, 8,5 kata çıktı. Göreli yoksulluk hesaplamasında da eşdeğer hane halkı kullanılabilir gelirlerine göre nüfusun yüzde 17,1’i yoksulluk sınırının altında kalıyor.

BESLENEMİYOR, GİYİNEMİYOR, ISINAMIYORUZ!

Araştırma verilerine göre, 2010 yılında, kurumsal olmayan nüfusun yüzde 60,5’i ‘’iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek’’ yiyemiyor. Yüzde 37,8’i ‘’evin ısınma ihtiyacını yeterince’’ karşılayamıyor. Yüzde 43,9’u ise ‘’yeni giysiler’’ alamıyor. Kurumsal olmayan sivil nüfus, kurumsal yerlerde değil, hanelerde ikamet eden nüfus anlamına geliyor. Başka bir deyişle, okul, yurt, otel, çocuk yuvası, huzurevi, özel nitelikteki hastane, hapishane, kışla ya da orduevinde ikamet edenler dışında kalan nüfusu ifade ediyor. Eşdeğer hane halkı kullanılabilir gelirleri üzerinden çeşitli göreli yoksulluk sınırları belirlendi. Hesaplama, eşdeğer hane halkı kullanılabilir medyan gelirin yüzde 40, yüzde 50, yüzde 60 veya yüzde 70’ine yapıldı. Gelirler küçükten büyüğe sıralandığında ortaya düşen değer, medyan geliri gösteriyor. Medyan gelirin yüzde 50’si dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre nüfusun yüzde 17,1’i yoksulluk sınırının altında. Bu oran, bir önceki yıl, yüzde 16,7 düzeyindeydi.

SİGORTALILARIN YÜZDE 41,1’İ ASGARİ ÜCRETLİ Sigortalı çalışanların yüzde 41,1’i asgari ücret alıyor. 9 milyon 574 bin 873 sigortalıdan yaklaşık 3 milyon 925 bin 698’i de asgari ücretli olarak çalışıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı

AB’den yeni mali anlaşma canmadığını söyledi. Avrupa Birliği Başkanlığı’na yeniden seçilen Herman Van Rompuy ise bu iddiayı reddetti ve İngiltere’nin Avrupa ekonomisini canlandırma planlarının ciddiye alındığını belirtti. İmzalanan yeni anlaşma Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin inisiyatifiyle gündeme gelmişti. Merkel anlaşmayı ‘istikrar ve siyasî birlik yönünde atılan önemli bir adım’ olarak niteledi.

Yeni kurallar geliyor Yeni anlaşma, AB Komisyonu’na aşırı bütçe açığı veren

DEVLETİN AÇIKLADIĞI RAKAMLAR DÜŞÜK 1 Ocak tarihinden itibaren başlayan gelir testinin ilk sonuçları belli oldu. Buna göre, 28 Şubat tarihi itibariyle gelir testi yaptırmak için yaklaşık 3 milyon 300 bin kişi başvuruda bulundu. Yapılan sorgulama sonucunda, 2,3 milyon kişinin gelirinin 200 liranın altında olduğu belirlendi. Yine testlerden 850 bin kişinin aylık 200 lira ile 700 lira arasında bir geliri olduğu saptandı. 100 bin kişinin gelirinin ise 700 lira ile bin 400 lira arasında olduğu tespit edildi. Asgari ücretli kişi sayısı üzerinden yaptığımız hesaplamada 10 milyonun üstünde olan rakam gelir testi sonuçlarında 2,3 milyon kişi. Kişi başına düşen gelirin yükseldiği, ülke ekonomisinin 14. sıraya çıktığı bir süreçte, büyüyen ekonominin ve artan milli gelirin, toplumun en büyük kesimini yani %99’luk kesimi pek fazla etkilemediği, tüm bu büyüme verilerinin daha çok, tüm dünyada protesto edilen %1’lik kesime ait olduğu ortada. yarın ekonomi

ülkeleri cezalandırma yetkisi, Euro Bölgesi’ndeki 17 ülkenin anayasalarına denk bütçe yapacağı taahhüdü koyma zorunluluğu, Euro Bölgesi ülkelerine ortak kurumlar ve mali işlem vergisi sistemi getiriyor. Ancak bu yeni düzenlemelerin nasıl uygulanacağı, İspanya ve Hollanda’nın borçlarını azaltma hedeflerini yakalayamayacağını açıklamasıyla kısa süre içinde ilk sınavıyla karşı karşıya kalabilir. Brüksel’deki liderler zirvesinde, genel hava kriz yerine büyümeye odaklanmış olsa da, gözlemciler tüm ülkelerde kamu harcamalarında kesintiye gidilirken bunu başarmanın çok kolay olmadığı görüşünde. Yeni anlaşma, ima koyan ülkelerden on birinin ülke parlamentolarında, İrlanda’nın ise referandumla onaylaması ardından yürürlüğe girebilecek. yarın ekonomi

İşte kriz

İşsizlik sağlığa zararlıdır

İşsizlik ve çalışma koşulları,sadece parasal sorunlar değil, sağlık açısından da sorunlar yaratıyor. Bu hafta, krizin insan sağlığına etkileri üzerine TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Hüseyin Demirdizen ile görüştük. TTB Merkez Konseyi Üyesi Dr. Hüseyin Demirdizen: Biz en önemli sağlık sorunu olarak işsizliği kabul ederiz ve son yıllarda, dünyada ve ülkemizde, işsizliğin ulaştığı boyut nedeniyle de toplum sağlığını tehdit eden bir sağlıksızlık nedeni olarak görüyoruz. 2. Sağlıksızlık sorunu, çalışma hayatı açısında bakıldığından güvencesizliktir. Güvencesizlik sadece çalışma hayatındaki sorun değil, insanların geleceğe umutla bakmasını engelleyen, çalışma yaşamının olumsuzluklarını arttıran uzun çalışmalar, bazen çalışıp bazen çalışamamak, iş bulduğu kadar çalıştığı için yoğun temponun ortaya çıkardığı stres nedeniyle, başta iş kazaları meslek hastalıkları ve genel hastalıklar olmak üzere, en önemli olumsuz faktörlerin başında geliyor. Türkiye’nin son 15 yılına bakıldığında, güvencesiz çalıştırılmanın yaygın olduğu iş kollarında, örneğin tekstil sanayii, maden sektörü, tarım sektörü, son dönem gündeme gelen tersaneler örneklerine baktığımız zaman, buralarda meydana gelen iş kazaları, meslek hastalıkları ve genel hastalıklar oranlarının ortalamanın çok üstünde olduğunu görüyoruz. Bu bize güvencesizliğin başlı başına bir sağlık tehdidi olduğunu gösteriyor. Bu nedenle herkes için sağlıklı bir gelecek istemek, herkesin çalışabildiği çalışırken de güvenceli olabileceği örgütlü bir çalışma istemektir.

Esnek çalışma önemli bir tehdit Şimdi esnek çalışmaya baktığımız zaman, sosyal güvenceden yoksunluk ve düzensiz, keyfi çalışma koşulları anlamına geliyor. Diğer boyutuyla kısmi bir işsizlik tehdidinin yaşandığı günlerde, bir psikolojik, sosyal, toplumsal soruna yol açıyor. Tüm bu özellikleriyle çalışma hayatının en önemli sorunlarında biridir.

Euro Bölgesi’nde işsizlik ve enflasyon yükseliyor Euro Bölgesi’nde geçen yıl yüzde 10,6 düzeyindeki işsizlik oranı ocak ayında yüzde 10,7’ye çıktı. AB istatistik kurumu Eurostat’ın verilerine göre Avro Bölgesi’nde yılın ilk ayında işsiz sayısı 185 bin artışla 16 milyon 925 bine ulaştı. 27 üyeli AB’nin geçen yıl yüzde 10 seviyesindeki işsizlik oranı da ocak ayında yüzde 10,1’e yükseldi. AB’de işsizlik oranları en yüksek ülkeler yüzde 23,3’le İspanya, yüzde 19,9’la Yunanistan, yüzde 14,8’le Portekiz ve İrlanda oldu. İşsizlik oranları AB’nin büyük ekonomilerinden Almanya’da yüzde 5,8, İngiltere’de yüzde 8,4, İtalya’da yüzde 9,2 ve Fransa’da yüzde 10 olarak açıklandı. Bu arada Eurostat, Avro Bölgesi’nde yılın ilk ayında yüzde 2,6 olan enflasyon oranının şubat ayında yüzde 2,7’ye tırmandığı duyurdu. yarın ekonomi

Neler oluyor? İngiltere ve Çek Cumhuriyeti dışındaki 25 AB üyesinin liderleri, bütçe disiplinini güçlendiren yeni hükümetlerarası anlaşmayı imzaladı. Euro Bölgesi, Almanya’nın itirazı nedeniyle krizle mücadele fonunun sermayesinin 750 milyar euro’ya yükseltilmesini erteledi. Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ), şubat ayında 4 kişilik ailenin açlık sınırını 974 lira, yoksulluk sınırını da 3 bin 171 lira olarak hesapladı.

SÖZLÜKÇE

?

Avrupa Birliği’nin 25 üyesi, Euro Bölgesi ülkelerine daha sıkı malî disiplin getiren ve yeni bir borç krizini önlemeyi hedefleyen anlaşmayı imzaladı. Yeni anlaşma, Avrupa Birliği anlaşmalarında değişiklik yapılması planlarının İngiltere’nin vetosu nedeniyle engellenmesi ardından tasarlanmıştı. Birliğin kurucu anlaşmalarında değişiklik yapılması için tüm üye ülkelerin onayı gerekiyor. İngiltere yeni anlaşmanın ülkenin çıkarlarına aykırı olduğu belirterek sürecin dışında kaldı. İngiltere Başbakanı David Cameron, imza töreni öncesinde yaptığı açıklamada, yaptığı uyarılara ve Avrupa ekonomisinde büyümeye yeterince dikkat har-

tarafından yapılan açıklamada, “Bu kapsamda 3 milyon 925 bin 698 asgari ücretlinin her birinin ortalama 2,57 kişiye bakmakla yükümlü olduğu kabul edilirse, toplamda bakılmakla yükümlü kişi sayısı 10 milyon 89 bin 44 olmaktadır” denildi. Asgari ücretin 740 olduğunu göz önüne aldığımızda, bu 10 milyon kişinin aylık geliri 296 lira.

046EKiM 2011 YARIN MART 2012 YARIN

GSYİH: Bir ülkenin gayri safi yurtiçi hasılası (GSYİH), ekonomik büyüklüğünün birkaç ölçütünden biridir. GSYİH, GSMH’den farklı olarak, bir ülke sınırları içerisinde belli bir zaman içinde, üretilen tüm nihai mal ve hizmetlerin para birimi cinsinden değeridir. Gsyih verilerini bulmak için şu formül uygulanır: GSYİH = tüketim + yatırım + devlet harcamaları + (ihracat - ithalat)


09

6 MART 2012 YARIN

fotoğraf: osman erdem

Nefret ötekileştirir, suça dönüşür

Nefret söylemi ve nefret suçu kavramları hayatımız oldukça yer edinmeye başladı. ABD kaynaklı bir terim olan nefret suçu, çok ciddi bir toplumsal sorun olarak karşımızda duruyor. Haklarını arayan, görünür olan kesimlerin sayısındaki artış bu suçu da yaratır ve artırır vaziyete geldi. Hocalı yürüyüşünde Ermeni halkını hedef alan sloganlar ve pankartlar, Hrant Dink’in katli, LGBT cinayetleri, hunharca öldürülen kadınlar gibi ayrımcılığa uğrayan, ötekileştirilen kategorilere yönelik nefret söylemlerine ve beraberinde nefret suçlarına tanık olduk. Her alana yansıyan nefret suçlarıyla ilgili yasal düzenlemelerin şart olduğunu görüyoruz. Konuyla ilgili olarak Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu’yla görüştük. “Nefret söylemi” dediğimiz zaman ne anlamamız gerekiyor? “Nefret söylemi” dediğimiz zaman, esasında bununla ilgili 97 yılında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin bir tavRÖPORTAJ siye kararı var. Komite melike çınar bunun tanımını yaparken ‘ırkçı şiddet, zenofobi yani yabancı düşmanlığı ve anti semitizm olarak yani Yahudi aleyhtarlığı ve üstüne üstlük; ayrımcılık, hoşgörüsüzlüğe, ötekileştirmeye dayalı her türlü sözlü ve yazılı ifadeler’ diye ele alıyor nefret söylemini. Ancak şimdi günümüze geldiğimizde, tabii bu 97 yılında yapılmış bir tanım ve eksik olduğu konusunda herhalde herkes mutabık. Mesela “homofobi, transfobi ve islamofobi kavramlarını da artık günümüzde nefret söylemi tanımının içine katıyoruz. Homofobi kategorisinde en güncel örnek Avrupa İnsan Hakları Mahkeme kararlarına baktığımızda özellikle 9 Şubat’ta son alınan bir karar var: İsveç’te 2004 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınan bir olay. Ortaokulda “Eşcinsellik sapkın bir yönelimdir” diye el ilanlar dağıtılıyor. Ülkenin iç hukukunda bir sonuca bağlanamıyor AİHM’e taşınıyor. Sonunda AİHM bunun nefret söylemi olduğuna karar veriyor. Bir gruba aidiyeti yüzünden yapılan her türlü ayrımcılık, ötekileştirici ifadelerin hepsi nefret söylemine giriyor. Söylem derken neyi kastediyorsunuz? Söylem, çok önemli bir şey çünkü dil içinde kurgulanıyor ve toplumsal kaynaklı bir ideoloji. Söylemi bağlamdan ayırt edemezsiniz; ikiz kardeş gibidir; Söylem ve bağlam simbiyotik bir ilişki içerisinde, ortak yaşam halinde bir arada vardırlar. Siz bunu örtük bir şekilde, o kadar güzel kurgularsınız ki, orada o kadar öfke, nefret, ötekileştirme, üstten bakış tarzı, ayrımcılık, simgeleştirme, üstü kapalı dalga geçme, kahramanlaştırma, mitleştirme yaparak, bunu öyle güzel süslersiniz ve sunarsınız ki hiç kimse bunu anlamaz ve bunu hap gibi yutar. Bu sinsice yapılan bir şeydir. Bir de popülizm var; Halkın sesi hakkın sesi söylemi. “Halkın o ırkçılık, şovenist damarını ben nasıl gıdıklarsam daha çok okunurum?” Sonuçta tiraj kaygısı da ne yazık ki gazetelerde mevcut. Nefret suçunu biraz açabilir misiniz? Avrupa Güvenlik İş Birliği Teşkilatı (AGİT)’in tanımından yola çıkarsak; Irk, etnik kimlik, milliyet, din, dil, renk, cinsiyet, cinsel yönelim, yaş, fiziksel veya zihinsel engellilik ve bunun gibi mağdurun veya mağdurların sahip olduğu temel ve değiştirilemez nitelikteki belirli bazı özellikler sebebi ile işlenen suçlar, “nefret suçu” (hate crime) olarak ifade edilmektedir. Yani demek ki Ceza Kanunu’nda bir suç teşkil edecek. Ama farklı bir suçtan yani normal sıradan bir suçtan ne farkı var nefret suçunun? Ön yargı saikiyle işlenmiş olması. Örneğin “ siz beni, bir lezbiyen grubunun üyesi veya sırf lezbiyen kimliğimden dolayı öldürüyorsanız nefret suçu işlemiş oluyorsunuz. Hrant Dink buna çok iyi bir örnekti. Ogün Samast; Ermeni’yi öldürdüm,” demişti. Hrant Dink, tamamen Ermeni kimliğinden ve siyasal kimliğinden dolayı nefret suçuna kurban gitti. Yani burada nefret söylemi ve suçunu ayırt etmek

lazım fakat şunu da söyleyelim, ikisi birbirini çok besliyor. Siyasiler veya sembolik seçkinler olarak adlandırdığımız aydınlar, gazeteciler nefret söylemini pompaladıkça, nefret suçuna teşvik etmiş, özendirmiş oluyorsunuz, ülkenizde bunu engelleyici bir yasa olmazsa da bunlar cezalandırılmıyor. Cezalandırılmayınca da sanki bu durum toplumda onaylanmış, meşrulaştırılmış gibi algılanıyor. Bunun bir caydırıcı özellik taşıyabilmesi ve nefret suçlarıyla mücadele edebilmek için yeni bir yasaya ihtiyaç var. Yasalarda böyle bir suç tanımı yapılıyorsa, hukuki olarak bir karşılığının da olması gerekir tabii. Muhakkak. Şu anda hali hazırda Türkiye’de yasalara baktığımız zaman, ceza kanununda nefret suçu tanımı yok zaten! Dolayısıyla yeni bir maddenin ilave edilmesi gerekiyor. Dünyadaki uygulamalarına bakmak lazım.

Türkiye’de, egemen ideoloji ve ideolojinin ürettiği bir “bizlik” tanımı var; biz Türküz, müslümanız, sunniyiz, heteroseksüeliz, erkeğiz, muhafazakârız vs. bunun dışında kalan her türlü kesim ötekileştiriliyor.

Başka ülkelerde mevcut yani! Tabii ki şöyle söyleyeyim; Türkiye bir AGİT katılımcı ülkesi. 56 tane katılımcı ülke var. Bu 56 ülkenin 48’inde nefret suçları mevzuatta var, 8’inde yok. Bunlardan bir tanesi de Türkiye. 2006’dan beri Türkiye’nin nefret suçları haritasına baktığınız zaman ciddi bir ivme kazandığını görüyorsunuz. Rahip Santoro cinayeti, Hrant Dink cinayeti, Malatya Zirve Yayınevi katliamı, 2011’de Manisa Selendi’den Çingene vatandaşların sürülmesi, Kürt vatandaşlara yapılan birtakım linç girişimleri... Biz nefret suçu bakımından zaten zengin bir ülkeyiz. Böyle bir yasanın çıkması o yüzden çok önemli. Bazı ülkeler özel yasalar biçiminde bunu çıkarıyor. Bazı ülkelerde ise daha çok ceza kanununda ağırlaştırılmış bir madde olarak mevcut. Türkiye’de hazırlanmakta olan yeni Anayasanın giriş bölümüne çok kimliklilik, çok kültürlülük unsurları da koruyucu madde olarak koyabiliriz. Nefret Suçları Platformu zaten böyle bir öneri getirdi. Bir başka sorun da kadın cinayetleri. Sırf kadın kimliğinden dolayı Türkiye’de günde 5 kadın öldürülüyor. %70’i partnerleri tarafından, diğer bölüm de babası, ağabeyi veya ailesindeki bir erkek tarafından öldürülüyor. Tüm dünyada da böyle, evrensel bir konu bu. Töre, namus, Kıskançlık cinayeti, cinnet cinayeti… Bir sürü kılıfı var ama neticede kadın katliamından bahsediyoruz. Namus bahanesiyle işlenen suçlar bunlar. Aslında biliyoruz ki kadın cinayetleri politiktir. Öl-

sdsdvsdvsdvsdvsdvsdvsdvsdvsdvsdvsdvs Yasemin İnceoğlu kimdir?

1961 İstanbul doğumlu olan Yasemin İnceoğlu, İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 1983 yılında mezun oldu. 1990’da Marmara Üniversitesi’nde Gazetecilik ve Halkla İlişkiler bölümünde yüksek lisans ve doktorasını tamamlayan İnceoğlu, 2004’ten beri Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim üyesidir. Nefret Suçları ve Medyada nefret söylemi konusunda çalışmaları mevcuttur.

düren erkekler haksız olarak “tahrik indirimi” neden faydalanıyorlar, hapisten çıkıp yine öldürüyorlar. Eğer toplumda suçluları cezalandırmayan otomatikman devletin de sorumluluğu var. O zaman o suçlara ortak olmuş oluyor ister istemez. Devlet politikaları bu anlamda hukuki bir düzenleme yapmış durumda değil. Fatma Şahin’in açıklamasına göre galiba 8 Mart’a bir tasarı yetişiyor; biliyorsunuz bir sürü kadın örgütleri gittiler ve önerilerde bulundular. Ben de o yasa taslağını gördüm. Dolayısıyla bakalım, nasıl çıkacak bu? Türkiye’nin imzaladığı, uluslararası anlamda bağlayıcılığı olan bir sözleşme var. Sözleşmeyi imzalamış olan diğer devletler, sözleşme maddeleri burada uygulanmadığında baskı yapamıyorlar mı? AB ilerleme raporunda, sadece kadına yönelik şiddet değil, diğer konularda da Türkiye hakkında çok uyarılar, ikazlar var, geçersiz notlarla dolu bir karne var. Sözleşmeyi fesih aşamasına gelmiyor. Artık bunun içselleştirilmiş bir şey olması lazım. Sizin demeniz lazım ki; “Yahu ben bunu madem taahhüt ettim, uygulayayım. Uymak zorundayım.” Bu bir hüsnüniyet sorunu. Hüsnüniyet dışarıdan yaptırımla olmaz. Nefret suçu yasal düzlemde ayrı bir suç olarak şu an tanımlanmıyor, öyle değil mi? Evet ama biz bir platform kurduk. Adı Nefret Suçları Yasa Kampanyası Platformu. Sloganı “Sen de başkasın nefretme.” Burada 60 tane sivil toplum kuruluşu var. Bu çok önemli. Türkiye’de, egemen ideoloji ve ideolojinin ürettiği bir “bizlik” tanımı var; biz Türküz, müslümanız, sunniyiz, heteroseksüeliz, erkeğiz, muhafazakârız vs. bunun dışında kalan her türlü kesim ötekileştiriliyor. Bu yasanın hukukçulardan oluşan bir çalışma grubu var. İnsanların demin saydığımız tüm karakteristik özelliklerinden dolayı nefret suçuna kurban gitmelerini önleyici bir yasa olacak. Amacımız tasarıyı TBMM’ye, tatile girmeden önce sunmak. Platform, toplumsal fırsat eşitliği komisyonu ile vb pek çok alt komisyona gidiyor, görüşüyor. Mutabakat var her kesimde, kimse buna ne gerek var demiyor; Bu arada biliyorsunuz milletvekillerinden gelen kanun teklifleri var. Ama, şu hataya düşmemek lazım. Bazı kesimler diyor ki 216. madde üzerinden gidelim. Nefret suçunun 216. Madde ile alakası yok 216. madde tamamen nefret söylemini kapsıyor. Bu, azınlıklara karşı nefret söylemini yasaklayan bir madde. Ama ne oldu? Yıllar önce Baskın Oran Hoca ve İbrahim Kabaoğlu Hoca Azınlıklar Raporunu hazırladıklarında madde nefret söylemiyle mücadele edenleri vurdu. Bizde maddeler var ama uygulanırlık sorun, öyle değil mi? Uygulanırlık var. Bir de yorumlama farkı, hüsnüniyet farkı var. Bir kesim diyor ki; “Ne gerek var zaten uygulanmaz”. Ben öyle düşünmüyorum. En azından sanık, elini kolunu sallaya sallaya gezmeyecek. 216. maddeden örnekler var: Bir kesim dedi ki; “Kürtler çok ürüyor biz bunları kısırlaştıralım.” Bir kesim dedi ki; ‘Lezbiyenlere tecavüz edelim’ vs. O yüzden nefret suçları yasasına ivedilikle ihtiyaç var. Ben ‘gerek yok’ gibi bir argümanı kesinlikle kabul etmiyorum.

Medya toplumun büyük bir kesimine hitap ediyor. Nefret suçunun tanımından yola çıkarsak medya bize bunu nasıl yansıtıyor? Devletin ideolojik aygıtı olarak medya tamamen toplumsal iktidarın yansıması. Dolayısıyla zihinlerimizde olan, toplumun çok içselleştirdiği, resmi ideolojinin onay verdiği doğrultuda, gerek LGBTT toplumuyla ilgili gerek kadınlarla ilgili haberleri özellikle 3.sayfa haberi olarak, sansasyonel, hatta çoğu zaman cinayetleri haklılaştırıcı, meşrulaştırıcı bir dille veriyor medya. Bunlar toplumsal sorunlardan kaynaklı değil de, sanki münferit bir vak’a ve bir adliye vak’ası gibi sunuyor. ‘Travesti dehşeti’, ‘bakire çıkmadı diye babası kızını öldürdü’, ‘kocasını aldattı’, ‘Gay bardan çıktılar, gasp yaptılar’ gibi başlıklarla öyle bir nedensellik, sebepsonuç ilişkisi içerisinde, ‘böyle yaparsan, işte sonun da bu olur!’ türünden, hatta bir noktada o gruba ait bireyleri de sindirmeye yönelik; ‘Böyle yaparsan cezanı bulursun’ tarzda, tabloid biçimde veren bir medyayla ne yazık ki karşı karşıyayız. LGBT bireyler hunharca öldürülüyorlar, kafaları kesiliyor, aileleri cenazelerini kaldırmak istemiyor ama bunlar basında yer bulmuyor, ya da değersizleştirilerek veriliyor. Sokaktaki sıradan bir LGBT bireyin haberi haber olmuyor. Ama bir sosyete terzisi Cemil İpekçi olunca, onun haberinin itibarlı bir biçimde verildiğini görüyorsunuz. Burada toplumsal statüyle de ilgili de bir sorun var. Bir ülkenin Aileden ve Kadından Sorumlu Bakanı, geçen sene, “eşcinsellik bir hastalıktır” dedi. Yapılan dezenformasyondu. Dünya Sağlık Örgütü’nün ve Amerikan Psikiyatri Derneği’nin 1990’larda netleştirdiği, demode olmuş; bitmiş bir ifade bu. Ama yeniden dallandırılıp budaklanıyor. 6 Ekim 2011’de kocası tarafından öldürülen Şefika Etik haberini, bir gazete fotoğrafı mozaiklemeden sürmanşetten vermişti ve bütün kadınların ve hatta gazetecilerin de tepkisini çekmişti. Fatih Altaylı, bunu bilerek böyle bastığını, kadına yönelik şiddetin boyutlarını göstermek istediğini söylemişti. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuyla ilgili?

Siyasiler veya sembolik seçkinler olarak adlandırdığımız aydınlar, gazeteciler nefret söylemini pompaladıkça, nefret suçuna teşvik etmiş, özendirmiş oluyorsunuz, ülkenizde bunu engelleyici bir yasa olmazsa da bunlar cezalandırılmıyor. Pornografik şiddeti mozaiklemeden tüm açıklığıyla vermek o şiddeti yeniden üretmektir. Kadın cinayetleriyle ilgili haber yaparken reçete sunar gibi metot verilmemeli. Fransa’ya, İspanya’ya, Britanya’ya bakın,

maktulenin öldürülüş biçimine dair detay kesinlikle verilmez. Bu kuraldır. Cinayetleri teşvik mi ediyor yani? Model oluyor. Ama tabii şöyle diyebilirsiniz; ruh sağlığı yerinde olan herkes o ‘copycat’ dedikleri, taklit cinayetleri, taklit intiharları birebir yapar mı? Yani intihar etmek zaten çok zor bir şey; birini öldürmek de kolay değil! Psikolojik bir bozukluğu olacak, cinnet geçirecek vs. Ama siz bir gazetecinin sorumluluğundan bahsederseniz, gazetecinin uyması gereken birtakım etik kodlar var. İnsanın yaşam hakkı gibi bir de ölüm hakkı vardır. Veyahut da ölmemiş ama saldırıya uğramış oluyor kişi, haber öyle bir verili-

2006’dan beri Türkiye’nin, bu nefret suçları haritasına, ciddi bir ilme de var. Rahip Santoro cinayeti, Hrant Dink cinayeti, Malatya Zirve Yayın katliamı. 2011’de Manisa Selendi’den Romano, Çingene vatandaşların sürülmesi, Kürt vatandaşlara yapılan birtakım linç girişimleri. Yani biz nefret suçu bakımından zaten zengin bir ülkeyiz.

yor ki, oturduğu eve kadar, onu afişe eden, deşifre eden bir şekilde. Ya da “namus yüzünden öldürdüm” diyor mesela. Gazeteler, adamın suçunu bu tür başlıkla verince suçu haklılaştırıyor gibi. Yani o haber dili o kadar önemli ki! Bu konuda biliyorsunuz ana akım medya arasında da tartışmalar çıktı. Fatih Altaylı bu konuda kendini savunan bir de yazı yazmıştı kendi gazetesinde. Evet ama ben Altaylı gibi düşünmüyorum. Çünkü şunu dedi; “Türk toplumu şiddeti yalnızca bir yumruktan oluşan mor göz sanıyordu. İşte ben bu fotoğrafı verdim ki insanlar kendine gelsin, toplumu uyandırayım”. Türk toplumu şiddetin bu kadar basit bir şey olmadığını biliyor, bir de bu çözüm gazeteciler için sistematik bir çözüm oluşturamaz. Bu fotoğrafları vererek şiddeti önleyemezsiniz. Kadına yönelik şiddet kadın-erkek eşitsizliğinden kaynaklanan toplumsal bir sorun. Bu sorunun arka planını soruşturan kadın cinayetleri dosyaları yapılır, sorunu çözüm odaklı gazetecilik yapılmalı. Adalet Bakanlığı’nın açıklaması var bir kere. “Son 7 yılda kadın cinayetleri yüzde 1400 arttı” diye. Türkiye’de günde 5 kadın cinayete kurban giderken, İspanya’da ve İngiltere’den örnek vereyim. Birinde 5 günde 1 kadın, diğerinde 6 günde 1 kadın, bizde 1 günde 5 kadın öldürülüyor. Yani demek ki, kadın cinayetleri bakımından epey önde gidiyoruz.


04 6EKiM 2011 YARIN MART 2012 YARIN

Kesintili eğitim komisyondan geçti

AKP Hükümeti’nin önerdiği yeni eğitim sistemi, toplumdan gördüğü birçok muhalefete, itirazlara rağmen alt komisyonda görüşüldü ve yasa teklifi kabul edildi. Kabul edilen yasa teklifini muhataplarına sorduk. Hazırlanırken dünyadaki eğitim sistemlerine de bakıldığı iddia edilen yasa teklifi ve dünyadaki eğitim sistemleri pek de bağdaşmıyor.

Yasada yapılan değişiklikler

ankara aslıhan pehlivan

‘’Recep Tayyip Erdoğan’’ olarak değişti- Meslek okullarının niteliği önemli rilmesi öngörülüyor. Eğitim sisteminde Almanya’da ortaöğretim üç kademeye TBMM Milli Eğitim Komisyo- onca kriz niteliğinde sorun varken yasa ayrılmış durumda; Teknik ve Mesleki nu bünyesinde oluşturulan alt taslağında eğitimin niteliğiyle ilgili dü- okullar. Eğitimin hedefi bürokratik değil, komisyonda kabul edilen yasa teklifi zenlemeler konuşmak yerine üniversite- fonksiyoneldir. Öğrenciler diploma İçin 2012-2013 eğitim öğretim yılında uy- lerin değişecek isimleri konuşuldu. değil iş için eğitilirler. Öğrencilerin 1/3 gulanmaya başlanacak. Yasa teklifinin ü kolejlere hazırlık olan Gymnasiuma birçok maddesi gündeme geldiği günden Sermayenin istediği ara elemanlar giderler. Geri kalanı teknik ve mesleki beri toplumun birçok kesimi tarafından Yeni yasa taslağında okullara gider. Almanya’da okullarda teeleştirildi ve tartışıldı. İlk dört yıllık eği- bulunan Meslek Liorik ile pratik bütünleştirilmiştir. Almantimden sonra açık öğretime geçilebilmesi, seleri ile ilgili değiya’daki mevcut eğitim sisteminden geçen ikinci dört yıllık eğitime geçildiğinde ya- şiklikleri bir Meslek herkes, bir işi planlamayı, uygulamayı, ni 11 yaşında mesleki eğitime başlanıl- Lisesi öğrencisi olan kontrol etmeyi ve değerlendirmeyi öğması gibi maddeleri bulunan yasa teklifi Liseliler Meydana renmek zorundadır. Zorunlu eğitim ise oldukça tepki topladı. İnisiyatifi’nden altı yaşında başlıyor 15-16 yaşına kadar Deniz Türköz’e sordevam ediyor. Deniz türköz Gelişi bile tartışmalı duk: “Son dönemİlköğretimde zorunlu eğitimin ka- de hükümet eğitim ilgili reform paketini UYGULAMALI EĞİTİM demelendirmesini hedefleyen 4+4+4 kamuoyuna sundu. Bu eğitimde 8 yıllık Japonya’da ki eğitim sistemi sıfır ezbercimodelinin gelişi dahi tartışmalı. Nor- kesintisiz eğitim yerine 4+4+4 kesintili lik ve tam anlamıyla uygulama, keşfetme malde eğitimle alakalı bir değişiklik eğitim sistemi getirilecek. Bu sistemde içeriyor. Japonlar okuyup hafızaya alarak söz konusu olduğunda bunun Milli meslek liselerine verilen önem artacak değil, daha çok deney yaparak öğreniEğitim Bakanlığı’ndan doğru gelme- deniyor ancak amaç bu sayede fabrika- yorlar. Fen derslerinde öğrenciler, sınıfta si beklenirken, yeni model Bakanlığa lara ara eleman yetiştirmek Normalde cisimlerle ilgili malzeme ve cihazları kuluğramadan doğrudan AKP’nin kendi eğitimle ilgili bir değişiklik yapılacağı za- lanarak öğreniyorlar. Bu şekilde kitaptatoplantılarından çıktı geldi. 6 bakanın man Milli Eğitim Bakanlığı bir toplantı ki teorik bilginin öğrenilmesi çok daha imzasıyla meclise sunulan yeni düzen- yapar. Ama bu kez durum farklı gelişti. kolay hale geliyor. leme meclise sunuluş şekliyle içerikten Eğitimle ilgili yeni yasa teklifi AKP’nin Ayrıca okullar, teknolojik ürünler ve ayrı bir tartışmayı da beraberinde getir- grup toplantılarından çıktı. eğitime yardımcı teknolojiler ile donadi. Eğitim-Sen’e göre AKP hükümeti ve Yasanın siyasi – ideolojik amaçlar tılıp, fen dersleri teknoloji uygulamalı Milli Eğitim Bakanlığı’nın iddialarının için hazırlandığı çok açıktır. Bu yasayla verilmektedir. Öğrenciler okula, evleaksine pedagojik kaygılarla değil, tama- birlikte çocuklar daha fiziksel gelişim- rinde kullandıkları değişik elektronik ve men siyasal-ideolojik ihtiyaçlar üzerin- lerini tamamlayamadan mesleki eğitim elektrikli cihazları getirip, onları açarlar, den hazırlanmış ve TBMM’ye sunuldu. görmeye başlayacak. Meslek liselerinde incelerler, bozarlar ve yeniden yaparlar. Ezberci eğitimle yıllardır lafta mücasermayenin istediği gibi ara eleman yeEğitim de, konulardan bir konu! tiştirilecek.” dele eden eğitim sistemimizin, neden bu Alt komisyonda, Zonguldak Karaelmas yönde değişiklikler yapmadığını anlamak Üniversitesinin adının ‘’Bülent Ecevit’’, Dünyadaki eğitim sistemleri güç. Konya Üniversitesi’nin adının ‘’Nec- 4+4+4 eğitim sistemi yasa taslağı hazırlamettin Erbakan’’ olarak değiştirilmesi nırken, dünyadaki eğitim sistemlerinden Öğrenciler öğrendiklerini benimsendi. Ayrıca, teklifte öngörülen yararlanıldığı ve eksikliklerin farklı ülke- pratikte kullanıyorlar ‘’Kayseri Abdullah Gül Üniversitesi’’nin lerdeki eğitim sistemleri örnek alınarak Hollanda’nın eğitim sistemini incelediğiismi, ‘’Abdullah Gül’’ olarak değiştirildi. düzeltildiği söylendi. Dünyadaki eğitim mizde yine ezbercilikten uzak uygulama Teklifte Rize Üniversitesinin adının da sistemlerinden bazılarını inceleyelim: ve anlamaya yönelik olduğunu görüyo-

-İlk dört yıldan sonra açıköğretime geçiş hakkı, maddesinde toplumdan gelen muhalefet sesler karşısında değişmek zorunda kaldı. Kız çocukların, ilk dört yıldan sonra okula gitmelerinin önüne set koyacak olan bu maddede iyileştirme yapıldı ve ikinci dört yıl bittikten sonra açık öğretim hakkı tanındı. -İlk dört yıllık mesleki eğitimden sonra çıraklık eğitimi başlaması yasa teklifinde bulunan maddelerden biriydi. Ancak bu maddenin çocuk işçiliğini arttıracağı gündeme geldi ve aldığı birçok tepki sonucu bu madde de değişti. Çıraklık yaşı 14’e çekildi. -Yasa teklifinden çıkarılan bir diğer madde ise ‘İlköğretim birinci kademe sonrasında hangi programların açık öğretimle ilişkilendirileceği ve zorunlu eğitim kapsamına alınacağı Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir’’ ifadesi oldu. -İlköğretime başlama yaşı düşürüldü. Beş yaşını dolduran çocuk, eylül ayı sonunda ilköğretime başlayacak. Öğrenciler ilköğretimi 13 yaşını doldurduktan sonra bitirecek. -Meslek liselerinde okuyan ve aynı meslek dalında üniversiteye yerleşmek isteyen öğrencilerin ortaöğretim başarı puanının %4 ‘ü yerleştirme puanına eklenecek. ruz. Hollanda eğitim sisteminde öğrenciler, gerçek dünyadaki cisimleri derste kullanıyor. Çocukların öğrendiği şeyler hayatla bağlantılıdır ve öğrenciler, bunları nerede nasıl kullanacaklarını bilirler. Formül ezberlemekten çok, problemi görmeye ve cevapları tahmin etmeye yönlendirilirler. Hollanda’da zorunlu eğitim 5 yaşında başlayıp 18 yaşında bitiyor.

BENZEYEN TARAFI YOK Eğitim sisteminde değişiklik yapmadan önce, dünyadaki eğitim sistemlerinin incelendiği söylendi. Ancak dünyadaki eğitim sistemleri ve kesintili eğitim sistemini karşılaştırdığımızda benzeyen taraflarına rastlamak güç. Dünyadaki eğitim programlarına baktığımızda, ezbercilikten uzak olmaya, uygulamaya ve keşfetmeye önem veren ülkeler var. Eğitimin asıl sorunu nitelikken, bunların dikkate alınmaması eğitim sisteminin daha da gerilemesine sebep olacağa benziyor.

“AKP’nin hazırladığı yasa taslağı tüm gerçekleri ısrarla çarpıtıyor” AKP Hükümeti tarafından yasa teklifi halinde verilen 4+4+4 eğitim sistemini ve getirilecek yeni uygulamaları Prof. Dr. Rıfat Okçabol’a sorduk: AKP hükümetinin hazır- olanı türbana sokma eğiliminde. lamış olduğu yasa taslağı 4. Sınıfta açık öğretimin olmasıgerçekleri çarpıtıyor. Şu an ki nı sağlayarak çocuğunu okutmak sistem olan 5+3 kesintisiz eği- istemeyenler için uzaktan eğitim tim sisteminin sakıncalı deniyor yolunu açıyor. ancak, sakıncalarını belirten yok. Meslek eğitimi olmalı deni- Zorunlu eğitimin amacı nedir? yor. Ama meslek eğitimini kim Geçmişte zorunluluk yoktu, eğikullanıyor? Meslek eğitiminde- timin zorunlu olmasının sebebi ki çocukları işadamları istihdam toplumun gelişimini sağlamak. ediyor. Ayrıca iki yıl önce meslek Zorunlu eğitim neden vardır? lisesi öğretmenlerinin yetiştiği fa- Zorunlu eğitim; çocuğun belli külteleri kapattılar. Esasen mes- oranda bilişsel devinimsel dulek eğitimiyle ilgili yuşsal gelişiminin söyledikleri de doğtamamlanması için ru değil, meslek eğivardır. Duyuşsal getimi gittikçe azalıyor. lişim; Çocuğun inMeslek eğitiminin san olmasına yönelik yararından çıraklık insancıl duygularını eğitiminin önemingeliştirecek, vicdanıden bahsediliyor, annı geliştirecek, bunu RIFAT OKÇABOL cak bu meslek liseletamamlamış bir kişirine, çırak olmaya çocuğunu kim nin başka birisini kırması, Ergönderecek? Tabi ki ekonomik menileri kırması mümkün değil. gücü yetersiz aileler gönderecek. Şimdi bunların sıkıntısı şu ki; bu Üstellik çocukların istediklerine bilişsel düzeyde insanların gelişkulak asılmayacak. Başbakanın mesini istemiyorlar. söylemlerine bakalım; Kadınlar Ailesinin baskısıyla İmam 3 çocuk yapmalı diyor. Başı açık Hatip Liseleri’ne gidenler arta-

cak. Bu kafanın yapmak istediği ilköğretimi İmam Hatipleştirmek ve kız çocuklarının özgürleşmesini engellemek. Kimse dile getirmiyor ancak Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’ne, gelişen dünyada ana-baba rolleri üzerine bir görev verildi. Ve birde Beden Eğitimi Spor ve İzcilik Dairesi Başkanlığı kapatılıp, görevini Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’ne verdiler. Başbakan kendisi söyledi dindar gençlik yetiştirelim diye. Başbakan bundan sonra TÜSİAD’ın dediği değil, milletin dediği olacak diyor ancak Türkiye’nin büyük çoğunluğu başbakandan bunu mu istiyor? Millet istiyor diyerek yapıyorlar bu projeleri. AKP toplumun çoğunluğuna gelişim fırsatı vermiyor. Bu gidişin eğitsel açıdan savunulacak bir yanı yok. Siz çocukların önünü açarsanız benden daha iyi bir profesör olabilirler. Bir devlet çocuğa şu ol diyemez. Buna destek veren sözde eğitimcileri kınıyorum.”

“Hatalıysam ara”

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 6 Ocak tarihli genelgesinde duyurduğu “Alo 147” telefon hattı devreye girdi. Veliler, 147’yi arayarak eğitim ve öğretimle ilgi bilgi edinip ve görüşlerini bildirebilecekler. Bu hat ile veliler istek ve şikayetlerini de dile getirebilecekler. Milli Eğitim Bakanlığı “Alo 147” uygulaması ile öğrenci ve velileri eğitim sistemi içinde resmen müşteri pozisyonuna getirmeye çalışmaktadır. Alo 147 şikayet hattının öğrenci, veli ve öğretmenlerin arasındaki mesafeyi açabileceğine dair iddialar var. Eğitim alanındaki yapısal sorunların dahi öğretmenlerin sırtında olacağı bir sistem getiriliyor. Öğretmenlerin ya da bir kurumda hizmet verenlerin kurumun sosyo-ekonomik koşullarına bakılmaksızın belli bir “kalite” seviyesinde olup olmadıkları ölçüleceği bu yeni sistem eğitimcilere, özel sektörde olduğu gibi bir nevi kalite testi yapılacaktır.

Soruşturma açılabilir Milli Eğitim Bakanlığı’nın kurduğu “Alo 147” hattıyla gerçekleşecek her türlü geri bildirim eğitimcilerin performans ve kalite ölçümlerini sağlayabilecek. Hatta bildirilen şikayetler doğrultusunda öğretmenlere soruşturma açılabileceği durumlar bile söylentiler arasında. Yarın Eğitim

Öğrenciden şimdi de ‘bedelli’ parası isteniyor İkinci yarıyıl için üniversiteye kayıt yaptırmak isteyen 29 yaş üstündeki erkek üniversite öğrencilerinden askerlik belgesi getirmeleri istendi. Üniversite öğrencileri Bakanlığın ve YÖK’ün yazılı talimatı gereği “Askerlikle ilişiği yoktur” belgesi olmadan kayıt yaptıramayacaklarını öğrendiler. Henüz mezun olmadıklarından 15 ay askerlik yapmakla mükellef gösterildiler. Öğrenciler, askerlik şubeleri tarafından bedelli askerliğe yönlendirildiler. Bedelli askerliğin ilk taksiti olan 15 bin TL’yi ödeyen öğrencilere kayıtlarını yaptırabilme hakkı tanındı.

Askerlik şubesi bedelliye yönlendiriyor Bedelli askerliğin bitimine dört ay gibi kısa bir süre kaldı. Kısa bir süre kala bedelli askerliğe başvuran sayısını arttırmak için bu yönteme başvurulduğu iddia ediliyor. 29 yaşın üstünde ve lisans döneminde olduğu için yasal uygulamalar gereği askerliğini tecil ettiremeyen öğrenciler ise Bedelli Askerlik Kanunu’nun Aralık 2011’de çıktığını, Mart 2011’de gönderilen Milli Savunma Bakanlığı yazısının bu durumda geçersiz kaldığını savundu. Yasal yollara başvuracaklar Kayıt bitimine kadar 15 bin TL’lik peşinatı yatırıp askerlik şubesinden ’ilişiği yoktur’ belgesi alamayacaklarını dile getiren öğrenciler, “2012 bahar döneminde kayıt yaptırmak isteyen arkadaşlar: Harcımızı yatırdıktan sonra kaydımız yenilenmediği takdirde, yasal yollara başvurmamız gerekmektedir. YÖK’ün ve Milli Savunma Bakanlığı’nın, Aralık 2011’de çıkan bedelli askerlik hakkındaki kanunla vatandaşlara tanınan başvuru süresini dikkate alarak üniversiteye güncel ’yazı’ göndermemesi, üniversitenin kanunu görmezden gelebileceği, kanuna uymayacağı anlamına gelmez. Mart 2011 tarihli ilgili yazı kaynak gösterilerek, Aralık 2011 tarihli kanunla vatandaşlara tanınan hak gasp edilemez” dedi. Yarın Eğitim

Hesaplamalar değişiyor Eğitimde 4+4+4 formülüne ilişkin yasa teklifinin kapsamında yükseköğretime geçişte değişiklikler yapıldı. Getirilen en önemli değişiklik ise üniversiteye giriş sınavı için yapılan puan hesaplaması ile ilgili oldu. Yeni düzenlemeye göre üniversiteye giriş sınavında, öğrencilerin puanına okullarının genel başarısı etki etmeyecek, kişisel başarıları üzerinden puanları hesaplanacak. Bu yeni karar 2012’de yapılacak sınavda uygulanmayacak. Bunun nedeni o sınavın kılavuzunun ÖSYM tarafından aylar önce yayınlanması olarak belirtildiği için düzenleme 2013 yılından itibaren geçerli olacak.

Fen ve Anadolu liselerindeki öğrencilere ne olacak? Puanlamada yapılan bu değişiklik, eğitim çevrelerince eleştiriliyor. Fen Lisesi, Anadolu Lisesi gibi okullarda okuyan öğrenciler dezavantajlı duruma geçecek. Bunun gerekçesi ise iyi öğrencilerin toplandığı okullarda öğrencilerin ders notunu yükseltmesinin daha zor olması olarak kaydediliyor. Eğitim çevreleri, geçmişte de ağırlıklı ortaöğretim başarı puanın uygulanmadığı dönemleri hatırlatıyor; o dönemlerde öğrencilerin, sınav puanlarına olumsuz yansımasın diye lise son sınıfta Fen lisesinden, Anadolu lisesinden düz liseye yatay geçiş yapmaya çalıştığını anımsatıyorlar. Düz liseye geçişler yeniden başlayacak Okul başarısı yüksek olduğu için kişisel başarının geride kaldığı okullardan, Fen liselerinden, Anadolu liselerinden, düz liselere lise son sınıfta yatay geçiş taleplerinin yeniden başlayacağı düşünülürken diğer yandan öğrencinin okulda gösterdiği kişisel başarının sınava etkisinde de değişikliğe gidildi. Değişikliğe göre üniversite adaylarının okulda gösterdiği başarı, sınavına en az 30, en fazla 60 puan ek getirecek. Önceki sistemde okuldaki başarı sınava en az 12 puan olarak yansıyordu. Yani bu değişiklik ile okulda başarısız olan öğrencilere avantaj getirilmiş olduğu belirtiliyor. Öğrenciler yine bir sınav taktiği uğruna farklı okullara geçiş yaparak akranlarına fark atmaya çalışacaklar. Yarın Eğitim

Seçmeli dersler de tartışmalı hale geldi Hükümetin eğitimde dönüşüm içeren programı her aşama da tartışma yaratıyor. Kesintili zorunlu eğitim modeli için kız çocuklarının ilk 4 senenin ardından okula gitmemelerini sağlayacak, 11 yaşındakileri, uluslararası anlaşmaları çiğneyerek, çırak yapacak olmasından dolayı toplumun her kesiminden itiraz gelmişti. Projenin yine bir parçası olarak sunulan seçmeli ders konseptine ise yine itirazlar yükseldi. “Eğitimi dinselleştirecek” diyen Eğitim-Sen, önerinin geri çekilmesi için etkinliklere şimdiden başladı. Birçok ilde yürüyüşler yapan Eğitim-Sen’e göre eğer seçmeli ders konusu bu haliyle onaylanırsa ipler daha da gerilecek gibi gözüküyor.

Mahalle baskısı oluşacak Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin yanı sıra din konulu seçmeli derslerin de olacağı ve çoğu çocuğun çevresi tarafından din dersini alması için baskılanacağı görüşü ise tepkilerin bir diğer boyutu. Başbakan’ın “dindar gençlik üreteceğiz” demesinin hemen ardın gelişen bu bütünlüklü programın, geliş şeklinden tutun da içeriğine kadar itiraz çekmemesi her halde imkansızdı. Yarın Eğitim


6 MART 2012 YARIN

Suriye’ye diplomatik savaş açıldı Kapitalistler insan haklarını koruma adına ama aslında devrimi kontrol etmek ve Orta Doğu’daki petrolü kontrol etmek için askeri müdahaleye niyetleniyor. 7500’den fazla insan Suriye’de can verirken, petrol üreten ülkelerin kontrolü hakkında endişelenen kapitalistler, kendi amaçlarına ulaşmak için değişik meclisleri ellerinde tutuyorlar.

Suriye RIFAT ÇAPAR

“Suriyeli İnsanların Dostları Konferansı” adı altında 24 Şubat Cuma günü Tunus’ra bir toplantı gerçekleştirildi. 60 ülkeyi temsilen katılımcıların olduğu konferansı Rusya ve Çin boykot etti. Konferans resmi olarak Suriye Ulusal Konseyi’ni rejime karşı direnen insanların temsilcisi olarak tanıdı. Katılımcı ülkelerin temsilcileri Suriye Hükümeti’nden şiddetin son bulması çağrısı yaptı. Ayrıca Beşar Esad rejimine karşı uluslar arası düzeyde bir dizi yaptırımda istendi. Tunus konferansı ayrıca Esad Rejimi’nden kriz alanlarına özellikle Humus kentine yardım gruplarının serbest geçişini talep etti.

Eski dost, düşman oldu Batılı güçlerin desteği ve Suudi Arabistan’ı da içine alan Arap ülkelerinin organize ettiği Tunus konferansı Suriye krizinin gerçeklerini tahlil etme konusunda tamamen kabiliyetten yoksun bir organizasyon. En önemli konulardan biri de pek az insanın ve Suudi Arabistan ülkelerin inancı Beşar Esad rejimin karşısında olmak demokrasi savunuculuğu gibi görünmesi. Bu görüş aynı zamandan Batılı Avrupalıların da görüşü. Mesela Nicola Sarkozy’nin 2 gazetecinin ölümünden sonra geçen hafta verdiği demeçte “ Artık yeter, rejim gitmeli” derken 2008’de Paris’te Esad’ı ağırlayan yine kendisiydi. Tunus Konferansı, Suriye Ulusal Konseyi’ni Suriyelilerin temsilcisi ola-

rak tanımasına rağmen, konseyin çoğunluğunu İslamcıların oluşturması ve ayrıca bütününe karşı olmaması da ayrı bir durum. Ömer Garibi’nin Değişim İçin Ulusal Hareketi bu aralar kuruldu. Garibi açıklamalarında bu Ulusal Konsey’in Alevileri ve Türkmenleri kendi ordularına kabul etmeyeceğini (tıpkı Suriye Rejimi gibi) söyledi. Diğer bir konu da diğer bazı Hıristiyan rejimlerin konseyin taleplerini konusunda anlaşamaması, geçen hafta Suriye’ye yabancı askeri müdahale konusunda olduğu gibi. Suriye Ulusal Konseyi diğer konferansın 3 hafta içerisinde İstanbul’da olacağını duyurdu. Esad rejimi de Tunus konferansının katılımcılarını Suriye’nin düşmanlarını ve Amerika ile İsrail’in

dostları olarak duyurdu.

Davutoğlu’nun çelişkileri bitmiyor Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Humus’ta yaşananları “insanlık” faciası olarak tanımlarken, yakın geçmişte 34 kişinin hayatını kaybettiği Uludere Katliamı’nı unutarak “Hiçbir devlet, hiçbir otorite hiçbir gerekçeyle kendi vatandaşlarına yönelik böylesine bir toplu saldırıyı, toplu katliamı haklı gösteremez” dedi. Türkiye’de ise AKP hükümeti, BDP Siyaset Akademisi’nin toplantılarına katılan aydınların yanı sıra muhalefetin önemli unsurlarından olan Kürt hareketinin aktivist ve yöneticilerini “KCK” davası adı altında “terör örgütü üyeliği” gerekçesiyle tutukluyor.

Avrupa’da kriz hükümetleri sallıyor İspanya’da öğrenciler kesintilere karşı

İspanya’da birçok sınıfı ısınmasız bırakan kesintilere karşı on binlerce öğrenci sokaklarda protesto eylemi yaptı. 19 Şubat’taki 2 milyon emekçinin katıldığı grev ve gösterilerin ardından, öğrenciler de kemer sıkma politikalarına karşı olan tepkilerini arttırıyor. İspanya sokaklarında tansiyon yükseliyor. 19 Şubat’ta işten çıkarılmayı kolaylaştıran reforma karşı yürüyen gençler bu sefer de sınıfları ısınmasız, öğrencileri öğretmensiz bırakan eğitim bütçesindeki kesintilere karşı yürüdü. Öğrenci Sendikası tarafından yapılan çağrı ile 40 farklı şehirde yüz binlerce öğrenci okulu bir günlüğüne durdurdu. İspanya’nın bazı bölgelerinde öğrenci direnişi birkaç haftadan beri hızını kesmeden devam ediyor. Valencia bölgesinde haksız yere gözaltında tutulan bir liseli öğrenciye destek amaçlı örgütlenen 16 Şubat’taki yürüyüşe 20 bin öğrenci katılmıştı. Valencia Üniversitesi’nde bütçe kesintileri nedeniyle hocaların %10’u işten çıkarılırken, su ve elektrik kesintisi yapılarak tasarrufa gidiliyor. Resmi rakamlara göre Valencia bölgesinde lise ve üniversite öğrencilerinin %46’sı genel greve çağrısına katıldı. İspanya ekonomisi Brüksel tarafından empoze edilen kemer sıkma politikaları nedeniyle altüst olmuş durumda. Geçen hafta Valencia’da polis baskısı, Yunan tipi eylemlere alışık olmayan halkın öfkesine neden

olmuştu. Araştırmacılar İspanya’daki “hayır” çıktığı için bir referandum eylemlerin giderek artacağını düşü- daha düzenlenmiş ve Lizbon Sözleşnüyor, çünkü kesintiler de aynı hızla mesi kabul ettirilmişti. artmaya devam ediyor. Eurostat’ın rakamlarına göre İspanya’daki genç Eurostat, işsizlik rakamlarını işsizlik oranı %50. açıkladı Valencia’nın bölgesel hükümeti Avrupa’nın istatistik kurumu Euroseğitim reformlarının ve öğretmen tat 1 Mart günü, işsizlik rakamlarını maaşlarındaki indirimin açıkladı. Avrupa’da 25 bütçe açığını kapatmak milyon işsiz bulunuriçin gerekli olduğunu ken, 25 yaş altı 16,9 savunuyor. Cervantes milyon genç işsiz. Okulu’nun müdürü CaAvrupa’da işsizlik tala, sorunların Vaoranı %10,7’ye lencia hükümetinin ulaşmış durumda. AVRUPA bütçesini sorumsuz bir Kötü haberlerden GÜNLÜĞÜ şekilde harcadığı geçbir diğeri ise genç miş yıllarda başladığıişsizlik rakamlarıFikriye Yılmaz nı ve hükümetlerin bu nın hızla artması. nedenle ekonomik krize Aralık ayında %22,2 oldukça hazırlıksız yakalandıklarını olarak ölçülen genç işsizlik bir ayda söylüyor. %22,4’e çıkmış bulunuyor. Avrupa Komisyonu, 2012’de de ekonominin İrlanda, İMF ve AB kıskacında küçüleceği haberini vermişti. Resesyon işsizliğin artması anlamına geliyor. Oysaki İspanya’da geçtiğimiz Ocak ayı itibariyle işsizlik %49.9’a çıktı. Diğer ülkelerdeki işsizlik rakamları şöyle açıklandı: Yunanistan %48.1, Portekiz %35.1 , İtalya % 31.1 , Fransa %23.3 ...

İrlanda Başbakanı Enda Kenny, 1-2 Mart tarihleri arasında yapılan Avrupa Konseyi’nde imzalanacak olan tasarruf anlaşmasını ülkesinde referanduma götüreceğini ilan etti. İrlanda da Yunanistan gibi borçlarını ödemek için İMF ve AB’ye bağımlı yaşıyor. Kemer sıkma politikalarını anayasalara kazıyacak olan bu anlaşmaya referandumda evet çıkmazsa AB, İrlanda üzerindeki baskıyı arttıracak. Başbakan Kenny ise referandumdan “evet” çıkacağı konusunda halkına güvendiğini söyledi. Benzer bir durum Lizbon Sözleşmesi sürecinde de yaşanmıştı. Referandumdan

Çek Cumhuriyeti’nde öğrenciler meydanda 29 Şubat Çarşamba günü on binlerce genç sağcı hükümetin harç paralarını arttırmasına karşı yürüdü. Prag’da bulunan Jan Palak meydanında “Çürümüş reform”, “Drobs (Eğitim Bakanı) istifa” sloganları atan gençler hükümet binasına kadar yürüdü. Öğrenci lideri Miroslav

Jasurek “Üniversiteler siyasetçilerin elinde oyuncak olmayacak” diyerek genç kitlesine seslendi. Reform ile gelecek sene her dönem başına harç parası 340 Euro’ya çıkacak. Yunanistan’ı sosyal kriz vurdu Yunanistan gün geçtikçe iflasa giderken bu durumun sosyal yansımaları da artmaya başladı. Yunanistan’ın bir çok yerinde protestolar yaşanırken bir çok insanda krizin getirdiği psikolojik sorunlarla boğuşmakta. Bu durumun en büyük örneği ülkenin kuzeyinde bulunan

Dünya Turu

Fransa’da öğrenciler sorunlarını tartıştı

Üniversitelerde örgütlenen Komünist Öğrenciler Birliği (UEC), “Kapitalizmi anlamak ve yenmek” başlıklı genel kongresinde üniversitelerde örgütlenme ve eğitimin neo-liberal politikalardan kurtulması sorunlarını tartıştı. 1970’lerden bu yana Avrupa’da artan eğitim seviyesinin, eğitim koşullarının kötüleşmesiyle paralel gittiği yorumunda bulunuldu. UEC militanları, Bologna süreci ile uluslararası bir anlam kazanan, eğitimde bilimsellik kaygısının yok olmasını ve üniversite yönetimine patronların dâhil edilmesini bu süreç içinde değerlendirdi. Kapitalizmin iş koşullarını esnekleştirmesinin, üniversitelerde verilen eğitimin içeriğini kökten değiştirdiği açıklandı. Her türlü meslekte kullanılabilecek olan dil eğitiminin ve her branşa yaygınlaştırılan “Bireysel Mesleki Proje” (PPP) derslerinin, esnek iş koşullarına uyum sağlayabilecek bir gençlik yetiştirmek amacını güttüğü belirtildi. Üniversitelere ilişkin altı çizilen bir diğer nokta ise diploma ve iş arasındaki bağın tamamen kopmuş olduğu ve üniversite mezunu olmanın iş sahibi olmak anlamına gelmediği oldu. Esnek iş koşulları dönemlik işsizliğe de alışmayı gerektirmekte. Buna karşılık bir yandan genç işsizlik artarken öte yandan da staj yoluyla üniversite öğrencisi bedava iş gücü olarak pazara sunuluyor. Bu çelişki üniversitelerin bilimsel eğitim yuvası olmaktan çıkıp kapitalizmin; ideolojik, sosyal ve ekonomik yeniden üretiminin yapıldığı alanlara dönüştüğü anlamına geliyor. Fransa’da da öğrenciler Türkiye’dekine benzer saldırılara uğruyor. Bunların içinde yalnızca eğitimin kapitalizmin aleti haline getirilmesi yok. Aynı zamanda üniversitelerdeki demokratik hayat da kısıtlanıyor. Okula asılan afişler yırtılıyor, sakıncalı görülen paneller engelleniyor. Üç gün süren kongrede, verimli tartışmaların sonucunda burjuva sınıfının yüreğine korku salacak keskin hedeflerin belirlendi. Enternasyonal dayanışma metni okunduktan sonra kongre son buldu. YARIN DÜNYA

Putin Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandı

Vladimir Putin, Pazar günü yapılan devlet başkanlığı seçimini yüzde 58’lik oy oranıyla kazandı. Rusya Başbakanı Vladimir Putin, Kremlin’in yakınındaki Manej Meydanı’nda bekleyen yaklaşık 100 bin taraftarına yaptığı konuşmada, resmi sonuçların açıklanmasını beklemeye gerek duymadan zaferini ilan etti. Seçimin Rusya’nın siyasi bağımsızlığı için bir test olduğunu, herkesi halkın ve anavatanın çıkarları etrafında birleşmeye çağıran Putin, “Kusursuz bir zafer kazandık. Tahrikleri organize etme girişimleri Rus devletini yıkamayacaktır” dedi. Herkesi ülkenin ve halkın çıkarları etrafında birleşmeye davet eden ve seçimin Rusya’nın bağımsızlığının sınavı olduğunu söyleyen Putin, “Bu sadece bir başkanlık seçimi değildi. Bu hepimiz için, halkımız için son derece önemli bir sınavdı. Bu bağımsızlığımızın ve siyasi olgunluğumuzun sınavıydı. Bize kimsenin dayatmada bulunamayacağını gösterdik.” dedi. YARIN DÜNYA

Hindistan’da milyonlar grevde Komoti kasabasında yaşandı. Çalıştığı plastik fabrikasından kovulan bir kişi, eski patronu ile çalışma arkadaşını silahla yaraladı. İki çocuk babası 61 yaşında ki işçi, iki kişiyi rehin alarak işini ve şirketin kendisine vermediğini iddia ettiği 31 bin Euro tazminatı istedi. Olayın ardından bu durum dikkat çeken İşçi Sendikası Başkanı Pantelis Magialos şu açıklamayı yaptı: “Burada problemin ne olduğunu ve bu insanı bu duruma neyin sürüklediğini görmemiz gerekiyor. İşsizlik ve gelirlerdeki kesintiler. Bu problemleri tepedekilerin görmesi lazım.” Komoti kasabası krizden en çok etkilen yerlerin başında geliyor öyle ki kasabada işsizlik oranının yüzde 21’e ulaştığı ve yükselişin hız kesmediği belirtiliyor. Saldırı tamda hükümetin yeni kemer sıkma önlemlerini hayata geçirmesinin üstüne gelmesi de bu durumun ciddiyetini ortaya koymakta.

Hindistan’da milyonlarca işçi, giderek yükselen enflasyona ve kötü çalışma koşullarına karşı genel greve çıktı. Hindistan’ın bağımsızlığını kazandığı 1947 yılından bu yana yaşanan en büyük genel grev, hayatı tümüyle durdurdu. Milyonlarca Hindistanlı işçi, giderek yükselen enflasyona ve kötü çalışma koşullarına karşı sendikaların çağrısına uyarak genel greve çıktı. Sendikaların sözcüleri greve katılımın çok yoğun olduğunu, 1947 yılında kazanılan bağımsızlıktan bu yana ilk defa işçi sınıfının bu kitlesellikte bir greve çıktığını belirtiyor. Ülkede özellikle bankacılık sektöründe faaliyetler tümüyle dururken, yakın mesafe toplu taşıma araçlarının hemen hemen hiçbiri çalışmadı. Devlet bankalarının çoğu, çarşılar ve fabrikalar da kapılarını açmadı. Grevci işçilerin talepleri arasında ülke genelinde asgari ücretin kabul edilmesi ve yaklaşık 50 milyon dönemsel işçinin süresiz sözleşmelerle işe alınması bulunuyor. Ayrıca işverenin halen yürürlükteki iş yasasını ihlâl etmesini zorlaştıracak düzenlemelerin hayata geçirilmesi de taleplerin arasında yer alıyor. YARIN DÜNYA


Yarın’dan Taylan Çakır öğretmene selam

İnegöl’de öğretmenlik yapan Taylan öğretmen ‘alevi olduğu için’ öğretmenlerin hakaretlerine uğramış, İnegöl savcılığına yaptığı suç duyurusu ‘kovuşturmaya gerek yoktur’ kararıyla sonuçlandırmıştı. Türkiye’de faşizmin çağrısının yapıldığı bugünlerde, alevi olduğu

Sanat yüzünü topluma döndü

Sanatçılar son dönemlerde yaptıkları sanatı toplumsallaştırıyor. Devletin, sanatçılar da dahil toplumun neredeyse her kesimine uyguladığı baskı politikalarına sessiz kalmayan sanatçı ve aydınlar da sanatlarıyla ya da yaptıkları açıklamalarla tepkilerini dile getiriyor. Sanatçıların halkın arasından verdikleri bu tepkiler yüzlerini halka döndüklerini gösteriyor. ESKİŞEHİR ÇİLER KAYABAŞI

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in “sanatçılar yaptıkları sanatla teröre hizmet ediyor’’ açıklamalarının ardından bir açıklama yayınlayan sanatçılar, “ya derhal özür dileyerek o koltuğu bırakın, ya da sanatı tamamıyla bir terör faaliyeti görerek yasaklayın’’ diyerek Bakan’a ilk tepkilerini göstermişlerdi.

‘’Yaptığımız sanat halka aittir’’ Bu açıklamalarıyla yaptıkları sanatın önünde baskıların duramayacağını gösteren sanatçılar, devamında ortaya koydukları tepkilerle de yüzlerini halka döndüklerini açıkladılar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Sanatçıları Derneği’nin, Şehir Tiyatroları’na yönelik basında çıkan haberler vesilesiyle kendilerine kurulan baskıyı Muhsin Ertuğrul Sahnesi önünde gerçekleştirdikleri eylem sırasında söyledikleri, sanatı topluma döndürdüklerini gösterdi. Tiyatro sanatçıları açıklamalarında; asıl hedefin halk olduğu vurgulanarak, “Yalanlar üretip yayarak, muazzam bir halk tiyatrosu geleneğini halksızlaştırmaya çalışıyorlar. Çünkü bizi ötekileştirerek sizden uzaklaştırmak istiyorlar, aslında sizden korkuyorlar.” deniliyordu.

lanan devlet politikalarına karşı duran lerin işsizliğe ve YÖK’e karşı kendi ölümünde tutmuyor. Sinemacı Elif bir dildi. taleplerini dile getirdikleri oturma ey- Ergezen’in bizlerle buluşturduğu belMetinde; “Aydın, sanatçıların eme- lemlerinin, ya da üniversite öğrencile- gesel, katliamı orada yaşayan ‘halkın’ ğin, demokrasinin, adaletin, çağdaşlı- rinin haksız yere tutuklanması sonucu gözünden tüm açıklığıyla veriyordu. ğın, haksızlığa ve baskıya karşı dire- verilen tepkilerin birer parçası olmaları, Toplumun en yakıcı gerçeklerinnişin yanında, toplumsal muhalefetin onların taleplerini sahiplenmeleri, top- den biri olan kadın cinayetlerini de koen ön saflarında yer almak sanatçılık lumun gözünde sanatçının gerçekten nu alan bir sanatçı bulmak mümkün vicdanının görevi sayılmaktadır.’’ de- toplum için bir şeyler yapıyor olduğu- oldu. Toygan Eren’in ‘Münferit’ adını niyordu. nu göstermesi açısından önem taşıyor. verdiği sergisine, kadın cinayetlerine Tutuklamalara karşı karşı mücadele veren Kadın Cinayetleimza kampanyası sahnelerden toplumun rini Durduracağız Platformu’nu davet Mücadeleleri anlatılıyor Öte yandan; sadece kendilerine değil, etmiş, sergiden elde edeceği gelirin bir toplumun diğer birçok kesimine de İmza kampanyaları ya da yapılan kısmını da platforma vereceğini açıkuygulanan baskı politikalarına tepki açıklamalarla egemen politikaya tep- lamıştı. gösteren sanatçılar, son dönemde yaki gösteren sanatçılardan bir kısmı ise; Son olarak geçtiğimiz haftalarda şanan tutuklamalara karışı ‘’Reddeditiyatro sahnelerinden, beyaz perdeden seyircisiyle buluşmuş olan ‘Arka Bahyoruz’’ başlığıyla bir imza kampanyaya da açtıkları sergilerden, toplumun çe’ tiyatro oyunu da, toplumda var sı başlattılar. İmza kampanyalarının en büyük sorunlarını yine topluma olan sınıfları ve bu sınıfların çelişkimetninde kullandıkları dil yine topanlatıyorlar. lerini açıkça ortaya koyuyor. Bilgesu luma dönük, toplum üzerinde uyguGeçtiğimiz ay Sivas Devlet Erenus’un 24 yıl boyunca toplumda Tiyatrosu’nda izleyiciye sunulan ‘Or- gizlenen oyununun, kapitalizmin halk Sanatçılar eylemlerde tak Ağıt’ tiyatrosu, yıllardır göz altında üzerindeki etkilerini ve kendi çıkmazhalkla buluşuyor kaybedilen yakınlarının mezarlarını larını göstermesi açısından da oldukça Kendilerine söylenen sözlere ya da sa- arayan binlerce annenin, Cumartesi gizlenesi bir oyun olduğunu gösteriyor. natçılara yönelik saldırılara karşı ya- Anneleri’nin hikayelerini konu almışDevletin halk üzerinde uyguladığı pılan eylemlerin dışında, toplumun tı. Televizyon dizilerinde konu edilen bu politikaların bir sonucu olarak bügündemindeki konulara da toplumla Cumartesi Anneleri Bengisu Gürbü- yüyen mücadelelerin tiyatro, sinema öğrenci - eskişe birlikte tepki gösteren sanatçıların ol- zer Doğru’nun oyunuyla artık tiyatro ya da sergilerde bu şekilde yer alıyor duğu da görülüyor. Beren Saat, Nur sahnesinden de halkla buluşmuş oldu. olması ve bu sanatların bu derece topSürer, Neslihan Acar gibi isimlerin Yine geçtiğimiz günlerde Roboski lumsallaşıyor olması toplumun, sanatKadın Cinayetlerini Durduracağız katliamının konu alındığı bir belge- larını topluma dönük yapmaya kararPlatformu’nun kadın cinayetlerini sel filmi beyaz perdeden izleyicisiyle lı olan sanatçılara ihtiyacı olduğunu durdurmak için gerçekleştirdiği ey- buluştu. Bir annenin ağıtından ve ya- gösteriyor.Önümüzdeki süreçte halk lemlere katılıyor olması kadın cina- kınlarını kaybeden Roboski halkından üzerinde artan, gerek baskı politikaları yetleri sorununun daha da toplumsal- oluşan belgesel, Roboski katliamının, gerekse ekonomik krizin doğurduğu laşmasını sağlıyor. tartışmayı devletin çekmeye çalıştığı sonuçlar sanatçıların yaptıkları sanatı Aynı zamanda sanatçıların, genç- yerde, sınır ticareti yapan 34 köylünün topluma döndüreceklerini gösteriyor.

18SORU

Bu anket K. Marks’ın kızları Jenny ve Laura ile oynadığı bir oyundan alınmıştır.

lale baydar

hir

1. En sevdiğiniz erdem? Mütevazilik. 2. Başlıca özelliğiniz? Asalet. 3. Mutluluk nedir? Huzur. 4. Mutsuzluk nedir? Huzursuzluk. 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Yalan. 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Sözün tutulmaması. 7. En sevmediğiniz şey? Karınca. 8. En sevmediğiniz kişiler? Kibirli insanlar. 9. En sevdiğiniz iş? İnsanlığa yararlı işler. 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet Ran. 11. En sevdiğiniz yazar? Philip Gregory. 12. Kahramanınız? Freud. 13. Kadın kahramanınız? Anne Boleyn. 14. En sevdiğiniz çiçek? Lale. 15. En sevdiğiniz renk? Toprak rengi. 16. En sevdiğiniz yemek? Nohut. 17. En sevdiğiniz düstur? Boş ver! 18. En sevdiğiniz söz? Her şeyini kaybetmeden özgürlüğünü kazanamasın

için, öğretmen arkadaşları tarafından “Tunceliler şerefsiz oluyor, Alevi ve Kürt oldukları için isyan ediyorlar.” YARIN 04 EKiM 2011 Suçlamalarına karşı bir mücadele başlatan Taylan öğretmene Yarın gazetesi çalışanları olarak selamlarımızı gönderiyoruz. TUNCELİ YARIN

Popüler kültürün ‘Fatmagül’ sorunsalı İlk olarak 1986 yılın- da egemenlerin, halkla bağını da film olarak çekilen sadece ticari anlamda kurduğu “Fatmagül’ün Suçu Ne?”, iki için popülerleşen ve yayılan da sezondur televizyon izleyicile- onların bakış açısı oluyor. rin karşısında ve neredeyse her Böyle bir ortamda tabi ki bölümüyle tartışma yaratan Fatmagül; kendisine yapılan bir dizi. Dizi daha ilk bölümü şiddetin ve istismarın ana özile büyük bir tartışma kopar- nesi oldu ve ‘Türk toplumuna dı hatta bu tartışmalar dizinin uygun olmayan’ görüntüler ilk bölümünde yer alan şiddet yüzünden bunun sorumlusu ve pornografi içeren sahneler olarak görüldü. Çünkü dizi nedeniyle bir dava açılmasına yayınlandıktan sonra süregelen kadar gitti. tartışma; genç bir Mahkeme dikadına yapılanlar lekçesinde gerekve sistemin -iktiçe olarak; “ilgili dar öznelerinin ve para sahibi olansahnenin insan ların- karşısında onurunu rencide genç bir kadıettiği ve en çok izlenen saatte nın çaresizliğiizleyici önüne nin nedenleri SANSÜRSÜZ değildi. Olaylak o y u l d u ğ u” İlder Onal rın, yaşananları ifade edilmiş, ayrıca devletin aiyok gibi görmeye lenin yapısını koalışmış bencil bir rumakla görevli olduğu ve bu grubu görsel olarak rahatsız etanlamda tedbir alması gerekti- mesiydi. Aslında görünür olan, ği, Anayasanın 27. maddesine her gün ülkede yaşanan kadına göre de radyo ve televizyon gibi yönelik şiddet ve tecavüz vakakitle iletişim araçlarının “kamu larıydı ve televizyon sadece budüzeninin sağlanması amacıy- nu görünür kılmıştı. Fatmagül, la sınırlandırılabileceği” ne yer bir ‘günah keçisi’ ya da bir obje verilmişti. değil, kendine yapılan şiddetin Bu kadar tartışma olması- farkına varan bir kadının haynın en önemli nedeni; kimile- kırışı ve onurlu mücadelesiydi. Çoğu medya eleştirmeni; rine göre sadece bir görsel olan bu sahnelerin, Türk toplumu- bu ve buna benzer dizilerin innun genel yapısına uymaması sanlar üzerindeki etkisini salt, ve bunun herkesin izlediği bir şiddete ve suça teşvik olarak saatte göstererek halkı ‘şiddet’e nitelendirdi. Fakat kendi müteşvik etmesi olabilirdi. Fakat cadelesini veren Fatmagül’ün tartışılması gereken asıl konu hem bir dizi karakteri olarak, bir kadının -ki kimi gerekçe- hem de artık ünlü bir portre lerle bu suçta payı olduğu dü- olarak yaptığı kadın eylemi şündürülerek- istismar edilmesi toplumun her kesimi tarafınve bunun teşhir edilmesinin dan bu soruna bir çağrı olarak nedenleriydi. görülseydi; medyanın insanlar Medyanın o sahneleri bir üzerindeki olumlu etkisinden satış malzemesi olarak kullan- de aynı şekilde söz edilebilirdi. ması, reyting kaygısı ve iktidar Medyada kadın sorunu ilişkileri nedeniyle her şeyi tica- sadece bir dizi ya da sahneyri bir nesne olarak görmesinin le sınırlı değil. Erkek egemen bir kanıtıydı. kültürün şekillendirdiği popüler kültür anlayışı, yaşamın her Bir medya geleneği, ezilen alanında yaşanana kadına yötarafı haksız bulma nelik ayrımcılığı ve şiddeti göPopüler kültür, somut örnek- rünür kılıyor, fakat ne yazık ki lerine baktığımızda, içeriği bunun etkisi sorunu anlamaya ve biçiminin; yönetimsel ve değil, bu sorununda metalaşsınıfsal olarak halkla bir bağı masına ve daha az önemsenmeolmayan bir konu. Bu anlam- sine yönelik oluyor.

Haftanın ajandası

En büyük ‘korku’:Komünistler Tüm oyunculuk kariyerini yalanlar üzerine oluşturmaya çalıştığı kahraman karakterleri oyna- ‘başarı hikayesini’ izliyoruz filmde. O yarak geçirmiş olan Clint Eastwood, dönemlerde kurulmuş olan Sovyetler geçen seneye kadar yönetmenlik ha- Birliği, Büyük Buhran Dönemi giyatını bol zaaflı kahramanları anla- bi olguların yasalara etkisine, devlet tarak sürdürüyordu. “Affedilmeyen” başkanlarının tepkilerine, baskılara, ile western filmlerine apayrı bir yön sansürlere de büyük ölçüde filmde çizen yönetmen, “Milyer verilmiş. yonluk Bebek”, “Iwo FBI’ın kuruluş Jima’dan Mektuplar”, sürecini anlatarak baş“Gran Torino” gibi filmlayan film, 1920’lerde leriyle ‘görünmeyen ABD’nin en büyük korkahraman’ hikayelerine kusunun ne olduğunu devam etti. Ama son çok net bir şekilde filmi “J. Edgar” diğer vurguluyor: KomüFİLMİ OKUMAK filmlerinden farklı nistler (yani Bolşeolarak bir anti-kahvikler) ve Siyahiler… Onur Toper ramanı anlatıyor. Bolşevikler’in Çarlık FBI’ın kurucuRusyası’nı ele geçirip su J.Edgar Hoover’ı merkezine alan Sovyetler Birliği’ni kurduktan sonra film, bir yandan 1920’ler ve 30’larda ABD’nin tüm baskı mekanizmalarını ABD’deki ruh halini anlatırken, bir geliştirerek hem devrimcilere, hem yandan J.Edgar’ın ikircikli karakteri- de mültecilere yaptıkları zulmü göne eğiliyor. Tüm gençliğini baskıcı ve rüyoruz filmde. O dönemde yapılan despot bir anneyle geçirmiş, üstelik yargısız infazların, sansürlerin, üstü bu durumu sindirmiş olan, tüm ‘ku- kapatılan suçların, özel hayata saldırısurlarını’ saklayarak ilerlemeye çalı- ların ne kadar arttığını ve ‘güvensizlişan bir karakter Hoover… Kekemeli- ğin’ insanlara nasıl aşılandığını detayğini, eşcinselliğini gizleyerek, ırkçı ve lıca anlatıyor film. 1930’larda gelen ayrımcı annesine yaranabilmek için ‘Büyük Buhran’la birlikte, hükümet

Konsere Gidelim Güvenç Dağüstün Konseri Adını Metin Altıok’un şiirinden alan ‘Evde Yoklar’ albümünü yayımlayan bariton Güvenç Dağüstün, ‘Biz yapmadık ama Sivas faciasının yaşandığı ülkenin ferdi olmaktan yüzümüz kızarıyor. Hacettepe’de ve Viyana Müzik Akademisi’nde klasik müzik eğitimi almış olan Güvenç Dağüstün, hem Türkiye hem de Avrupa’da birçok operada bariton olarak yer almış ama şimdi karşımıza cazdan saza ‘Evde Yoklar’la çıkıyor. Canlı dinlemek isteyenler için Dağüstün her Cuma akşamı Zihni’de sahneye çıkıyor.

Sergiye Gidelim Harekete Geçiren Başlıca Güçler

zayıflığını hissederek baskılarını daha da artırıyor. Adeta günümüzdeki Hrant Dink davasının, telefonların dinlenmesinin, ardı ardına gelen tutuklamaların bir benzerini izlemeye başlıyoruz artık. Film, yaklaşık 50 yıl sonrasını da göstererek bize adeta şu iki şeyi söylüyor: Bu tür uygulamaların ne büyük utançlar, yok oluşlar doğurduğunu ve son gülenin hep ezilenlerden ve mücadele edenlerden yana olacağını…

Güneş Terkol’un, Galeri Non’da devam eden ‘Harekete Geçiren Başlıca Güçler’ adlı sergisinde son iki yıldır Londra ve Çin’de gittiği misafir sanatçı programlarında ve İstanbul’da ürettiği işler yer alıyor. Kumaşla çalışan Terkol’un desenleri defter eskizlerinden geliyor. Sergide, Terkol’un kumaş üzerine dikim tekniğiyle ürettiği çalışmaları, video enstalasyonları ve serigrafik baskı gibi yeni yöntemlerle yapılmış işleri yer alıyor. Sergi 17 Mart’a kadar devam edecek…

Tiyatroya Gidelim Ağaç İrfan Oyunu “Bir ağacın tanıklığında çıktık yola, gerçeğe düşen gölgeyi perdeye yansıtmak amacıyla” diyerek sahnelenen oyun 1948 yılında Sebahattin Ali’nin katledilişine tanıklık eden bir ağacın dilinden anlatıyor tüm hikayeyi. Yalnızca bir insan günahına değil ardında Türkiye tarihinin ‘derin’ gerçeklerine, işbirliklerine ve kaybetme politikalarına da değinen oyun 10-24 Mart tarihleri arasında, Kenter Tiyatrosu’nda izlenebilir.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.