Yarin30_small

Page 1

Hani benim yandaşımın tiyatrosu?

02

Şehir Tiyatroları’nın AKP tarafından özelleştirilmesi ile ilgili bu haftaki konuğumuz 1996 yılından beri Şehir Tiyatroları’nda görev yapan Levent Üzümcü.

Tatil: 10 günlük krallık

09

Bedava süt zehirledi

939 4 kişilik ailenin açlık sınırı

ekonomİ 8

www.yarinhaber.net

3 Mayıs 2012 perşembe l sayı:30 l 1 tl

1 Mayıs’ta aileler kayıplarının hesabını sormak için Taksim’deydi

Mesaj kaygınız var mı?

HAKAN ÖZTÜRK AKLIN YOLU

3

AKP’nin sütleri ve felaketleri SİBEL UZUN UYANIS Ş

4

Çınar olunmalı

GÜLSÜM KAV ANA FİKİR

5

İşte genç işsizliğe çözüm TÜSİAD düzenlediği yarışmayla üniversitelerde olmaya devam ediyor. TÜSİAD’ın düzenlediği “Bu Gençlikte İş Var” adlı yarışma üniversite öğrencilerinin girişimciliğinin arttırılmasıyla işsizliğin işsizliğin azaltılması planlanıyor. eğİtİm 10

Avrupa domino taşı gibi düşüyor Ekonomik krizle mücadelede birçok yöntem denemelerine rağmen bir türlü başarılı olamayan Avrupa Birliği, kan kaybetmeye devam ediyor. İtalya, Yunanistan ve İspanya’da Başkanları koltuğundan eden krizin son vurgunu da Hollanda’da yaşandı. Hollanda hükümeti, bütçe kısıntıları üzerine yürüyen tartışmaların ardından düştü! ekonomİ 8

Taksim onları unutmadı

1 Mayıs İşçi Bayramı’nı Taksim’de kutlamak üzere sendikalar, sosyalist örgütler, siyasi partiler 3 koldan yürüyüşe geçtiler. Saat 07.00’den itibaren Şişli, Tarlabaşı ve Gümüşsuyu güzergahlarında başlayan hareketlilik saatlerce sürdü. Yüz binlerce emekçi Taksim Meydanı’na sığmadı. Şişli kolunda bulunan Emekçi Hareket Partisi kortejinin en önünde 1980’de gözaltında kaybedilen devrimci Cemil

EHP Açıklaması: 1 Mayıs kararlığımızın göstergesidir, mücadelemiz kesintisizdir

1 Mayıs’ta 4 işçi öldü

Günde ortalama 4 işçinin hayatını kaybettiği Türkiye’de 1 Mayıs’ta da işçiler ölmeye devam etti. 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda toplam 4 işçi ölürken, yeni aya da ölümlerle başlanmış oldu. Yapılan araştırmalar Nisan ayında en az 75 işçinin öldüğünü gösteriyor. 7

Formasyon bitti peki ya sonrası? YÖK’ün 5 Nisan’daki genel kurul toplantısında aldığı karar sadece fen edebiyat fakülteleriyle ilgili değil. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ndeki okulöncesi öğretmenliği ve İngilizce öğretmenliği programlarına, mevcut uzaktan eğitim öğretmenlik programlarına da öğrenci alınmayacak. Okulöncesi öğretmenliği, rehberlik ve psikolojik danışmanlık, özel eğitim bölümü öğretmenlikleri hariç tutularak eğitim fakültelerindeki ikinci öğretim programları kapatılacak. eğİtİm 10

Kırbayır’ın fotoğrafını Kırbayır’ın ailesi ve EHP üyeleri birlikte taşıdılar. Arkasında ‘’İşçi Ölümlerine Son’’ pankartı yer alırken öldürülen kadınların aileleri, öldürülen kadınların fotoğraflarını taşıdılar. 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda yüz binler Taksim’de buluşarak birlik, dayanışma ve mücadele mesajı verdi. 1 mayıs 6,7

Fransa’da son durum

Fransa’da ilk tur Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. İkinci tur 6 Mayıs’ta yapılacak. Sarkozy %27,18 ve Hollande %28,63 oranında oy alarak finale kaldılar; ancak şu an Fransa’da ikinci tur için isteksiz birçok seçmen var. Radikal sağcı Milli Cephe seçmenleri de, solcu Sol Cephe seçmenleri de seçim sandıklarına ikinci turda aynı heyecanla gitmeyecek. dünya 11

Devlet Mehmet Ağar’ı böyle koruyor Susurluk Davası’ndan 2 yıl hapis yatacak olan Mehmet Ağar tutuklandı. İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Emniyet Müdürlüğü yaptığı dönemlerde işkencelerden ve gözaltında kayıplardan sorumlu olan, 12 Eylül ve Ergenekon Davaları’ndan da yargılanması gereken Mehmet Ağar, tutuklanmadan önce adeta “krallar gibi” ağırlandı. güncel 5

Mehmet Ağar nelerden yargılanmalı?

05


YARIN 043 MAYIS EKiM 2012 2011YARIN

Tatil: 10 günlük krallık!

HALKIN KÜRSÜSÜ

Yaz kapıyı çaldı. İple çekilen senelik izinlerin vakti geldi. Yılın 355 günü yoğun bir tempoda çalışan milyonlarca insan şimdiden senelik iznini evinde, 355 gün yaşadığı mahallesinde geçirmek istemediğine emin. Bir yandan da deniz, kum, güneş dolu tatil reklamları bilboardları süslerken, akılarda şu soru: Kimler gidebilecek “Mardinler”e? TOPLUM ELİF KARAN

Yazın, çoğu insanın kafasında şekillendirdiği imge; deniz, kum, güneş, şemsiyeli bardaklarla servis edilen inanılmaz içecekler, havuz başı keyifleridir. Ee, 355 gün durmadan usuanmadan çalışanların on günlüğüne de olsa güneşin altında yan gelip yatmaya hakkı da olduğu ortadır. Özellikle sanayileşmenin hızlanmasıyla, kapitalist toplumların meydana gelmesiyle hayatlarımızın bir parçası oluvermiştir tatil. Her şeyin ertelendiği, büyük umutların hayallerin bağlandığı, mucizevi on gündür. Tatil gerçekten bu kadar mucizevi bir dönem midir? Tatil gerçekten gerekli midir? Tatil yapmak yararlı mıdır? Tatil yapmak nelere mal olur?

Tatile gitmek zorunda mıyız? Tatil yapmanın gerekleri, faydaları, o kadar çok anlatılır oldu ki, muhtemelen her kesin yukarda saydığımız sorulara cevapları nettir. Ama doğru mudur, tartışma konumuz bu. Özellikle bacasız sanayi atıflarıyla ciddi bir ekonomik getirisi olan turizm sektörü bu konuda bizi ikna etmek için hiçbir yatırımdan kaçınmaz. Sağlık turizmi, serüven turizmi, gençlik turizmi, yaşlılık turizmi, dinlenme turizmi, muhafazakâr tatil paketleri… Her kategoriye her yaşa uygun. Bir tatil planına küçük bir bedel ödeyerek ulaşmak mümkün. 355 günlük çalışmanın ödülü olarak, kesemize ve gönlümüze uygun 10 günlük bir paketle dinlenebiliriz! Hatta bu tatilin bedelini ödemekte zorluk çekiyorsak bir sene öncesinden bile ödemeye başlayarak yine gidebiliriz. Turizm firmaları, 24 aya kadar va-

Bu hafta Eskişehir ’de, emekli olmasına rağmen çalışmak zorunda kalan, döner e ustası Celal Özkaykı ile birlikteyiz. İşt bize anlattıkları.

ran vadeler ve erken başvuruda indirimlerle tatile gitmeyi cazip hale getirmek için ellerinden geleni yapıyorlar.

350 gün köle, 10 gün kral Tatilin kesinlikle insanları rahatlatan bir dönem olduğu ortadadır. Bunu hiçte mucizevî yöntemlerle başvurarak yapmaz ama. 355 günlük çalışma hayatı, yok pahasına harcanan saatler bizi esas yıpratan ve yoran şeylerdir. Tatilde bunu yapmayız işte. Eğer bir tatil satın alabilecek kadar yıllık kazancı olabilen emekçilerdensek, 10 gün çalışmayabiliriz. 10 gün başkaları bizim için çalışır. Bizim için pişirir, bizim için yıkar, bizim için hazırlar. 355 günlük “başkaları için çalışmanın” ödülü (daha doğru bir ifadeyle sus pa-

yı) 10 günlük krallıktır. Üstüne üstlük yine kendi paranla!

Kül kedisi bir masal kahramanıdır Biraz dinlenmeye, masmavi bir denizde açılmaya sadece parasını ödeyebilenlerin değil, herkesin hakkı vardır. Yıllarını döşemeleri silerek geçiren külkedisinin, gece on ikiye kadar sürecek balo keyfi, güzel elbiseleri gerçek değildir. Gerçek olmayan en önemli şeyse, külkedisini o bodrumdan çekip çıkaracak, sınıf atlatacak, prenslerin varlığıdır. Dinlenmeye en çok hakkı olanların, en azından bu on günlük tatil dönemlerinde, emek vererek kazandıklarını, bir aldatmacaya harcamaya zorlandığını unutmayalım.

İşte 10 günlük tatil maliyeti Ulaşım: 400TL Konaklamak: 2000 TL Ören yerleri: 80TL Dışarıda hafta boyunca sadece bir yemek: 40 TL Deniz giysileri (pazardaN): 40 tl Güneş kremi…vb: 20 TL Toplam: 2540TL Asgari ücret ise 886,5 TL. Yani on günün minimum bedeli yaklaşık 3 aylık maaş. “Tabii sırf denize girmek için birkaç aylık maaşın bir kerede ödenmeyeceği aşikar. Onun için tatil ödemelerinde 24 aya varan vadeler yapılmakta; yeter ki tatil paketleri satın alınsın.”

“Kim olursan ol gel” Kemal Kılıçdaroğlu’nun katıldığı Kutlu Doğum haftası etkinliklerinde yaptığı konuşması, hayatın her alanında dışlanan, eşcinsel, biseksüel, travesti, transseksüelleri bir kez daha hedef gösterdi. Kılıçdaroğlu’nun sözlerini Erkekte ve Kadında Eşcinsellik kitabının yazarı Sevda Yılmaz’la değerlendirdik.

“Vahim bir hata” “Kutlu Doğum Haftası 2012 kutlamasında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu tüm ulusal kanallarda naklen yayınlanan konuşmasında aynen şunları söyledi; “Örnek alınması gereken ahlakıyla, yaşama biçimiyle peygamber efendimize indirilen Kuran’da Allah-ü Teala ahlaki yozlaşmaya

uğramış Lut Kavmi’ni yerle bir edip helak etmiştir.’’ Kulaklarıma inanamadım. Sosyal demokrat bir muhalefet partisi, konuşmasında Mevlana’nın tüm insanlığı bütünleştiren “Kim olursan ol gel’’ sonra, sözü en azından söyleyebilirdi. Kılıçdaroğlu’nun sözünü ettiği Kur-an’daki “Nur Suresi 5. ve 6. ayetleri ile Mearic Suresi’’ mealen şöyle der; (29,30,31.ayetler) “mevcut cariyeler ve nikahlı eşler dışında tüm cinsel ilişkiler haramdır. İddia edilenlere göre(hadisler) Lutiler (erkek ve kadın eşcinseller) recim edilmelidir. Kılıçdaroğlu’nu bu bilgilerden yoksun olduğu için bu vahim hatayı yaptığına inanmak istiyorum.’’ YARIN TOPLUM

Epilepsi nedir? Epilepsi beyinden kaynaklanır. Beyin hücrelerinde (nöron) aşırı, ani olarak meydana gelen elektriksel aktivitesi sonucu, gelip geçici olarak ortaya çıkan klinik bir tablodur. Belirtiler motor, duyusal olabilir, şuurla ilgili olabilir ya da hepsi birden oluşabilir. Nörolojik hastalıklarda belirtileri pozitif ve negatif belirtiler olarak ayrılır. Negatif belirtiler; vücudun bir görevi, bir fonksiyonu yitirmesi olarak tanımlanır. Örneğin; güçsüzlüğünüz varsa bu bir negatif belirtidir. Pozitif

belirti ise; bir görevde aşırılık varsa başlanır. İlaçlar düzenli, sürekli kulmesela; kolunuzda aşırı bir kasılma lanılmalıdır. Ani olarak kesilmemelivb. pozitif belirtilerdir. Epilepside dir. İlaç tedavisi doktor kontrolünde genellikle pozitif belirtiler hâkimdir. planlanmalıdır. Ancak ilaçlara tepki Tanı için çoğu nöbetleri doktor biz- vermeyen dirençli hastaysanız, günüzat göremeyeceği için -çünkü hasta müzde ameliyatla nöbetleri kontrol nöbetini evde ya da dışarıda geçir- altına almak da mümkün. Birtakım miş olabilir- çok iyi bir uyku almak şeylere dikkat ettiğinizde çok normal gereklidir. Doktora geldiğinde nöbet bir yaşam sürdürebilirsiniz . Evlenebitmiş durumu normale dönmüştür. bilir, çocuk sahibi olabilir, çalışabilir, Bu nedenle nöbet esgezebilir vs. Fakat bunnasında hasta yakınları ların çok kontrollü bir nöbeti iyi gözlemlemeşekilde yapılması gerekir. li, bilgiyi doktora doğru Örneğin; hamile kalmak bir şekilde aktarmalıdır. isteyen bir hasta, önceTanıyı koyduktan sonlikle bunu doktoruyla ra birtakım testler konuşarak, bir sayapılır. Bunlardan kınca yoksa ilaçlaSAĞLIK iÇiN en önemlisi EEG rın dozu azaltıla(elektroansefalograrak vb. işlemler Hülya Şahin fi-beynin elektriksel uygulanarak, sık faaliyetinin ölçülmesi) . sık kontrole gelinerek Bunların içerisinde MR (beynin gö- sağlıklı bir bebek dünyaya getirüntülenmesi) yapısal bozukluğu gös- rebilir. Hatta yine kontrollü olaterebilmesi açısından önemli. Yapılan rak çocuğunuzu emzirebilirsiniz. kan tahlilleri ve testler sonucu belirle- Çalışmak istiyorsanız çok ağır ve nen epilepsi çeşidine göre ilaç tedavisi tehlikeli olmayan işlerde çalışabi-

bahseder misiniz? Bize kısaca kendinizden ve mesleğinizden Girdilerimiz her İnsanları memnun etmek kolay değil. ıyoruz. Yansıttığıgün artıyor. Ama bunu satışı yansıtam zunu arıyor. Gelir mız zaman, vatandaş hemen daha ucu için buraya, 1 lira durumu düşük olan kesimler geldikleri lira pahalı deyip 25 kuruşluk döneri bulunca, 1 buçuk lumun büyük Top f. zayı oraya gidiyor. Halkın alım gücü döneri yitane iki bölümünün alım gücü zayıf. Öyle ki ı çocuğun liray uk yip, bir tane ayranı içemiyor. O bir buç kuruş bir avuç para kumbarasına koymuş gibi, 5 kuruş, on durumda olduğuveriyor. Bu da toplumun gerçekten zor lokantalarda adam nu gösteriyor. Ama mesela bazı lüks a bizde mesela, Am or. atıy yemeğini yiyip, 20 lira bahşiş iğimiz zaman, ded lira çeyrek döner dediğimiz zaman, bir bını yapıyor. hesa niye 75 kuruş değil diyor. 25 kuruşun de biz ne kadar zor Gerçekten zorlanıyorlar. Bunu görünce gazetelerde okuyodurumda diyoruz. Ama bir taraftan da pa’da ön sıralarda. rum. Ferrari satışlarında Türkiye Avru sene öğretmenlik Benim kafam bunları almıyor. Ben 25 u çözemiyorum. Bun m. yaptım. Emekli tarih öğretmeniyi ma almıyor. Bir kafa Bu kadar çelişkili bir durumu benim Bir taraftan 75 tarafta lüks araba satışları tavan yapıyor. kuruşun hesabı yapılıyor. lekler arasınGünümüzde öğretmenler işsiz kalan mes emek istersiniz? da yer alıyor, bu konuda neler söyl sı gerekiyor. Biİnsanı sevmeyenin öğretmenlik yapmama veterinerleri öğretzim ülkemizde ne yaptılar; ziraatçileri, lardan öğretmen men yaptılar. Öğretmenlik vasfı olmayan e kalite düşünce, imd Eğit yapınca eğitimde kalite düşüyor. da her şeye razı lum toplumun kalitesi de düşüyor. Top çıkıyor. Bilmeyen olan, hakkını aramayan insanlar ortaya ayan, öğretmenlerinsan korkak olur. Tabi işini iyi yapm y. Öğretmenlerin den yetişen insanları da idare etmesi kola tmenlerin kendini eski saygınlığı kalmadı. Tabi bunda öğre ında kendini dört yetiştirmemesi de var. Ama bunun yan İR İŞEH ESK dörtlük yetirilenler de var. YARIN

Hazırlayan Halil Altunpolat

3 Mayıs 1889

Epilepsi aniden kapınızı çalarsa Epilepsi, ne zaman başlayıp ne zaman biteceği hiçbir zaman bilinemeyen sinsi bir hastalıktır. Zamanı ve yeri belli olmayan bu hastalık aniden kapınızı çalabilir. Ve kendinizi ince bir çizgi üzerinde yaşam mücadelesi verirken bulursunuz. Ancak korkmamalısınız. Bu hastalığın tek düşmanı; düzenli ilaç kullanmamaktır. Bu nedenle yapmanız gereken tek şey düzenli ilaç kullanımı ve doktor kontrolüdür.

Bilmeyen insan korkak olur

lirsiniz. Sık nöbet geçiren bir hasta iseniz, evde yerleriniz halıyla kaplı olmalı. Düştüğünüz zaman kafanızı çarpıp yaralayabileceğiniz tehlikeli eşyalar olmamalı. Masa köşeleri, delici objeler vb. gibi. Banyo yaparken de kapıyı kilitlememelisiniz. Bu çok sakıncalı bir durum, ayrıca banyoyu da oturarak yapmaya özen göstermelisiniz. Bilgisayar ve televizyona çok yakın mesafeden de bakmamalısınız. Bu epilepsi nöbetinizi tetikleyebilir. Sonuç olarak epilepsi tedavi edilebilir bir hastalıktır. Ancak disiplinli bir yaşamı tercih etmelisiniz.

4 Mayıs 1972

4 Mayıs 1985 5 Mayıs 1968

5 Mayıs 1972

Maden işçileri ayaklandı Almanya’da 100 bin maden işçisi hakları için greve çıktı. Denizlerin bir can daha Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilmelerini önlemek için Jandarma Genel Komutanı Kemalettin Eken’i kaçırmak istendi. Eylemcilerden Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi Niyazi Yıldızhan öldürüldü. Terzi Fikri’yi kaybettik Fatsa eski Belediye Başkanı Fikri Sönmez. “Terzi Fikri” olarak da bilinen Sönmez, Fatsa Devrimci Yol Davası’ndan tutuklu olarak kaldığı Amasya askeri cezaevinde geçirdiği kalp krizi sonucunda öldü. 68 Kuşağı Sokaklarda Fransa’da, Vietnam Savaşı’nı protesto eden öğrencilerden 6’sının tutuklanması üzerine yaklaşık 30 bin öğrenci Paris’te protesto gösterilerine başladılar. Bu olayların ardından emperyalizme karşı tüm dünyada mücadeleler başladı. Darağacında 3 fidan Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun (THKO) kurucu ve yöneticilerinden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edildi.


SIYASET

3 MAYIS 2012 YARIN

Sağ siyasetin şifreleri

Ülkemizde sağcı partilerin halkın değerlerine yoğunlaştıkları daha doğru tabirle o değerleri istismar ettikleri herkesce bilinmekte. Özellikle AKP ve CHP arasında kim daha fazla dindar, kim gerçek Müslüman kavgası düzenledikleri grup toplantılarında ya da verdikleri demeçlerin bir bölümünde mutlaka geçmekte ve hazırlanan suni gündemi kol kola ilerletmekteler. ankara SELÇUK KAYGISIZ

“Atatürkçü”, “laik”, “milliyetçi”, “dindar” gibi kimlikleri her zaman birer maske olarak kullana gelmiş ve politikalarının merkezinde bulundurmuş olan AKP ve CHP dindarlık yarışına girdi. Özellikle ana muhalefet partisi CHP’yi dindarlık üzerinden eleştiren ve grup toplantılarının ana gündemlerinden biri yaparak gerçek gündemleri AKP manipüle etmekte. Ya CHP? AKP’nin oyununa mı gelmekte? Yoksa dar alanda kısa paslaşmadan memnunluk mu duymakta? “Sosyal demokrat” olduğunu söyleyen CHP halkın dini üzerinden siyaset yapmayı ne zamana kadar sürdürecek? Halkın temel sorunu din mi yoksa ne? İşte sağ siyasetin şifreleri.

ERDOĞAN’IN “ÖĞRENCİLERİ” Tinerci gençlik ya da dindar gençlik tartışmalarının hemen ardından 4+4+4 yasası tartışması ülkenin gündemine gelmişti. Eğitimin niteliğinin bu kanunla daha da düşeceği tartışması gündeme gelirken bir baktık ki İmam Hatip Liseleri tartışması ve seçmeli Kuran-ı Kerim dersi tartışmaları gündeme geldi. Bu ya-

Dindar gençlik 23 Nisan etkinliği kapsamında 81 ilden gelen çocuklardan oluşan öğrenci meclisinde ilk kez bir kız öğrenci türbanıyla yemin ettirildi. Böylece AKP, Mecliste başörtüsü gerginliği bir günlüğüne çözdü! Ankara’da okullara dağıtılan formlarda velilerden ‘Kur’an- ı Kerim’, ‘Hazreti Peygamberimizin hayatı’ ve ‘Kur’an-ı Kerim ve Hazreti Peygamberimizin hayatı’ dersleri arasında tercih yapmaları istendi. Şıklarda ‘Kararsızım’ seçeneği verilirken ‘İstemiyorum’ seçeneği olmadığı gözlemlendi.

saya karşı çıkanlar “dindar” olmamakla suçlanarak yasa güle oynaya meclisten geçti. Dinin ve eğitimin ve yine inançlar üzerinden siyasetin iki örneğini bu hafta bir kez daha gördük.

CHP VE KUTLU DOĞUM CHP ve AKP Diyanet İşleri Başkanlığı’nın düzenlemiş olduğu Kutlu Doğum Haftası’na geçtiğimiz hafta katıldılar. Dindarlık siyaseti ve yarışının devam ettiğini bir kez daha gördük. AKP’nin siyaset üzerindeki hegemonyası bir kez daha kanıtlanmış oldu. Sosyal demokrat bir partinin karşı olması ve kapatılması gereken kurumun düzenlediği bir programda AKP’den daha fazla nasıl dindar ve Müslüman olduğunu yaptığı konuşmada bir kez daha kanıtladı! İşte Kılıçdaroğlu Kutlu Doğum Haftası’nda yaptığı konuşmada: “Sevginin tezahürü güzel ahlaksa, Ahlakın tezahürü adalettir” diyerek ahlakı Lût Kavmine kadar getirdi. MEMLEKETİN GÜNDEMİ “CAMİ” AKP grup toplantısında konuşan Erdoğan’ın gündeminde yine CHP ve

Kısır tartışma

Kılıçdaroğlu, “Cami ve bu tür tartışmaları siyasi bir tuzak olarak değerlendirip değerlendirmediğine” ilişkin soru üzerine cevabı hayır oldu ve şöyle konuştu: “Hayır, sadece Sayın Başbakan ‘ben bunları söylerim, onlar nasıl olsa bunu bilmezler’ diye yola çıktı. Onlara yanıt verince bizim bildiğimiz de ortaya çıktı. Camilerde askerler kalmış mıdır? Evet kalmıştır, bunun aksini söyleyen var mı? Hayır. Niye kalmıştır camilerde askerler? Kurtuluş Savaşı’nda cepheye gideceksiniz, kışla yok, çadır yok, nerede kalacak asker? Camide kalacak. Camide kalması suç mu? Hayır.”

din vardı. Geçtiğimiz hafta CHP döneminde yasaklı dini kitaplardan bahsetmişti. Her iki parti de grup toplantılarında bu polemiği sürdürmüşlerdi. Bu hafta ise ülkenin gündemine cami pole-

Kürtlerin temsilcisi kim? caktır. MÜSİAD 28 Şubat’ın hedefi olurken birileri neden 28 Şubat’a aleni destek verdi. 28 Şubat aynı zamanda Anadolu’nun başarılı işadamlarına karşı yapılmış bir müdahaledir. ‘MÜSİAD üyesi olursam yanarım diyenler’ oldu. Bahsedilen dönemde Erdoğan ve ekibinin sıkıntı yaşadığına dair herhangi bir tanık yok. Ortağı Fethullah Gülen, 28 Şubat darbesini savunduğunu gösteren yazılı ve görsel kanıtlar var.

Başbakan Tayyip Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen MÜSİAD Genel Kurulu’nda konuştu. Erdoğan, 28 Şubat’ın MÜSİAD’ı hedef aldığını öne sürerken, Kürtlerin temsilcisinin BDP değil AKP olduğunu söyledi.

“28 Şubat MÜSİAD üyelerine yapıldı” Erdoğan 28 Şubat müdahalesinin 28

Şubat üyelerini hedef aldığını iddia ederek şu ifadeleri kullandı: “28 Şubat sürecinde, bizim de sizlerin de neler yaşadığını bir biz biliyoruz, bir de Allah biliyor. Eğer bunu yapanlar, bunun mimarları, bunun mühendisleri, bunun kuklaları, piyonları deşifre olmazsa, eğer bunlardan hesap sorulmazsa, aynı felaketi biliniz ki çocuklarımız da yaşayacaktır, torunlarımız da yaşaya-

“BDP Kürtleri temsil etmiyor” Erdoğan konuşmasının devamında BDP’nin Kürtleri temsil etmediğini öne sürerek “terörle mücadeleye” devam edeceklerini söyledi ve şunları kaydetti: “Her zaman ifade ediyorum, benim Kürt kökenli kardeşlerimin temsilcisi BDP değildir. Partimin Kürt kardeşlerimden bölgede aldığı oy, BDP’nin aldığı oyun çok çok üzerindedir.”dedi. 2002’de iktidara gelen AKP Erdoğan’ın iddiasının aksine Doğu ve Güneydoğu’da sürekli oy kaybına uğradı. Buna karşın BDP’nin oyları ise her seçimde daha da yükseldi. YARIN siyaset

“Keşke Aziz Nesin konuşmasaydı” TBMM “Terörden Kaynaklanan Yaşam Hakkı İhlallerini Araştırma Komisyonu’nda” Sivas Katliamı’nda öldürülen 35 kişiden biri olan şair Metin Altıok’un kızı Zeynep Altıok Akatlı, AKP milletvekillerinin skandal sözleriyle karşılaştı.Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin

AKP eliyle düşürülmesinin ardından milletvekili yapılan AKP Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat ise, katliamcıları aklayıp, “Hiç Aziz Nesin’i kendi kafanızda sorguladınız mı? ‘Keşke Aziz Nesin konuşmasaydı da babam ölmeseydi’ dediniz mi’’ diye konuştu. YARIN siyaset

miği oturdu. Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nu eleştirerek “1926-1950 arasında 513 cami satılıyor. 327 cami arsası, ki bunların çoğu üzerinde cami var, bunlar da satılıyor. 1070 de mescit satılıyor’’ demişti. Tabii ki Kılıçdaroğlu’ndan cevap gecikmedi!

NE YAPMALI? CHP inandırıcı olmak, toplumun her kesiminden oy almak istiyorsa yapması gereken dini söylemler kullanmak değil, solun ilkelerini savunmaktır. Demokrasiden taviz vermeden her türlü darbe ve darbecilere, Ergenekonculara karşı “ama’sız” kesin tavrını koymalı. Tüm ezilenlerin ve ayrıma uğrayanların yanında olmalı; emekçilerin, Kürtlerin haklarını savunmalı ve emeğin, doğanın sömürülmesine karşı politikalar önermeli. Zorunlu din derslerine ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na karşı çıkmalı. 12 Eylül Anayasası’nın tümden değiştirilmesi; demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü ve emekten yana yeni bir anayasa için çaba göstermeli. Peki CHP bunları savunabilir mi?

Şahin halkla dalga geçiyor

İçişleri Bakanı İdris Nami Şahin, Bursa’da Cuma Namazı çıkışında çevredeki vatandaşlarla sohbet etti. Bakan, kendisine, “Sayın bakanım elektrik faturalarını 5 günde ödemeyince elektrikleri kesiyorlar, bu duruma bir el atın” diye yakınmasına, “Canın sağ olsun sakalını seveyim senin” ifadesini kullandı.

SORUNLARI NE ÇÖZECEK? Sorununu anlatan köylü kadına da, “Sen gönül gözüyle bütün sorunları çözersin” dedi. Şahin geçen hafta Erzurum ziyareti sırasında kendisini gördüğüne sevindiğini söyleyen bir vatandaşa da “Nereden bileyim sevindiğini, hadi takla at da göreyim bakayım” demişti. YARIN siyaset

Tutuklu milletvekilleri Geçen hafta yapılan toplantının ardından Çiçek bu haftada CHP’den Emine Ülker Tarhan, MHP’den Mehmet Şandır ile BDP’den Hasip Kaplan ve Pervin Buldan’la geçen haftanın ardından bir kez daha bir araya geldi. İlk toplantıda sorunun çözümü için her partinin farklı yol önerdiği belirtilirken, TBMM Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada bugünkü toplantıda sorunun çözümü için görüş birliğine varıldığı açıklandı. Cemil Çiçek daha sonra konuyla ilgili Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile görüştü. Görüşmenin ardından bir açıklama yapan Ergin, “Ama şu anda ‘olay bitti’ demek için henüz erken” şeklinde açıklama yaptı. YARIN siyaset

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Mesaj kaygınız var mı? AKP bastırdıkça bastırıyor. Dindar nesil istiyor, kindar nesil istiyor. Tiyatroculara “sanat sizin tekelinizde mi?” diyor. Değil mi ya? Sanat sanatçıların tekelinde olmamalı. Oturup sanatın nasıl yapılması gerektiğini AKP hükümetiyle görüşmeliler yani. Bu konuda bir konsensus sağlanmalı. Neden tiyatrocular bu kadar sekter oluyorlar? Neden bu kadar katılar? Bir onlardan bir AKP’den olsa, ortası bulunsa ne olur sanki? Tam Mahmutpaşa esnafı. Olmazsa ne olur? Tiz yıkın şu ucubeyi! Heykeller yıkıldı, romancı Paul Auster’e cahil adam denildi ve en sonunda sıra geldi tiyatroculara. Bunlar da tam despot canım. Tayyip Erdoğan kendi familyası dışında kime baksa ucube, cahil ve despot görüyor. Daha önceki muhaliflerini hep ideolojik bulurdu, bunlar da estetik işte. Oysaki Tayyip asla ideolojik ve estetik değildir. O tam bir çıkarcıdır. Bütün bunlara karşı tiyatrocu kardeşlerimiz ne yapıyorlar? Diyorlar ki: - Muhafaza (kâr) sanat olmaz. Bir ömür boyu mesaj vermekten kaçınan gelenek, kılıçtan keskin mesajlar veriyor. Yine de geç osun da güç olmasın. Duygular iyidir ama mesaj, akıl ve fikir de iyidir. İdeallere sahip olmak da iyidir, ideolojiler de. Sadece tütün, şeker, kâğıt fabrikalarının özelleştirilmesiyle kalınmıyor bu ülkede… İşte şu gün Şehir Tiyatroları’nın da özelleştirilmesi gündeme alınıyor. Özelleştirme uzak bir ideolojik kavram değil elbette. Dikkat ederseniz Tayyip Bey tiyatrocuların eylemlerinden sonra büyük bir öfkeyle, döver gibi söyledi özelleştirme işini. Özelleştirme tiyatrocular için tam bir ceza. Bakanlar kurulunda resmen karara bağlanacak ve tiyatrocuların yüzüne bir tokat gibi patlayacak. O zaman görecekler günlerini. Şöyle bir işsiz kalsınlar da, ondan sonra bakalım bir daha “kibirli” olabilecekler mi? AKP’liler özelleştirmelerin işsizlik olduğunu nasıl da biliyor. Nasıl da biliyorlar özelleştirme denilen yağmacılığın insanları ezip geçtiğini. Yoksullaştırdığını, güvencesizleştirdiğini, örgütsüzleştirdiğini. Hâlbuki yıllarca özelleştirmelerin insanlarımız için ne kadar iyi olduğunu anlatıp durdular. Şimdi ise Tayyip Bey öfkeden deliye döndüğünde “sizi özelleştireceğim” diye son noktayı koyuyor. *** Tiyatrocu kardeşlerimizin artık mesaj kaygısı var ama genel olarak Türkiye solunun yok. 1 Mayıs alanına gelen birçok grup, adını pankarta yazıp gelmiş durumdaydı. - Topluma bir mesajınız var mı? - Yok. Bizim bir mesaj kaygımız yok. Sol örgüt değil, yüksek ruhani sanat üreticisi mübarek. Güncel siyaset konusunda söz söylemeyen sol, 1 Mayıs alanına da kendini öyle yansıttı. *** İktidar mücadelesinin ittifakları arasında son derece geniş davranıp, şu anda doğada rastlanamayan “milli burjuvazi”yi bile sayanlar hala var. Bu kardeşlerimiz, kuruyemişçi-tuhafiyeci-gömlekçi esnafın kepenklerine boydan boya teşkilat isimlerini yazdılar. Bu nasıl bir ittifak ilişkisidir hiç anlayabilmiş değilim. Eğer esnaf da ittifaklarımızın arasındaysa “neden bu insanların dükkânlarının kepenklerine isim yazıyorsunuz?” diye sormadan edemiyor insan. Mesaj kaygısı yok. İttifak kaygısı yok. Kaygısızlar. hakanozturk1871@gmail.com

Darbe komisyonunda darbe Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu Başkanlık Divanı’nda sadece AKP’li milletvekillerinden olması muhalefet milletvekillerinin tepkisine yol açtı. Askeri darbe ve muhtıraları incelemek üzere oluşturulan Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu, dün ilk toplantısını yaparak Başkanlık Divanı’nı belirledi. Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu, görev dağılımının ardından ilk toplantısını 8 Mayıs Salı günü yapacak. Antidemokratik yöntemlerle çalışmalara başlayan komisyonun nasıl bir çalışma izleyeceği merak konusu. YARIN siyaset


04

043 EKiM 2011 YARIN MAYIS 2012 YARIN

Sibel Uzun Ş UYANIS

AKP’nin sütleri ve felaketleri

AKP’li hükümet para kazanmanın bir başka yolunu bu sefer de çocuklara süt dağıtarak deniyor. 2 Mayıs’ta dağıtıldıktan sonra çocukların zehirlenmeleri ile gerçek boyutu ortaya çıkan projede Diyarbakır, Sivas, Edirne, Kırıkkale, Mardin, Konya ve Antalya’daki çocuklar hedeflenmiş. “Okul sütü Akıl Küpü” projesinde Diyarbakır’da dağıtıldıktan sonra Eğitim Sen ve Tabipler Odası’nın açıklamasına göre 348 çocuk zehirlenmiş durumda. Olaydan hemen sonra halkı yanıltmak için AKP’li yetkililerin yaptığı açıklamalara bakalım: Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç -İlk kez içildiğinden, aşırı doz nedeniyle rahatsızlanmış olabilirler. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer -Sütü daha bugün dağıttık. Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker -Daha yeni dağıtmaya başladık. Diyarbakır valisi Mustafa Toprak –Psikolojik. Konya valisi Aydın Nezih Doğan -Zehirlenmeden çok etkilenme. Çocuklar bir süre sonra süte alışacaklar. Yüzlerce çocuk zehirlenmeden dolayı hastaneye kaldırılsa da devlet yetkilileri dağıtıma devam etmekte kararlı görünüyor. Bazıları çok ünlü olan, ancak çok yükseklerden helikopterle görülebilecek çapta büyük tesisleri olan süt üreticisi firmalarla projeyi yapıyorlar. Pınar, Sütaş. Proje bilgilendirme toplantılarında il milli eğitim müdürlerinden bir tanesi amaçlarının “çocukların dengeli beslenmesi ile birlikte arz fazlası sütün değerlendirilerek üretimde istikrarı sağlamak” deyivermiş. Yani satamadıkları ve kalan sütleri “atmayalım çocuklara dağıtalım” diye düşünmüşler. Dünyada satılamayıp depolarda ziyan olan o kadar çok besin kaynağı var ki. Büyük okyanuslara dökerler ama aç insanlara asla dağıtmazlar. Dünyanın tüm çocuklarına yetecekken, dağıtmazlar illaki işlerine yarayacak bir yöntemle ellerinden çıkarmak isterler. Bu projedeki firmalarda arz fazlası dedikleri sütlerden böyle faydalanmak istemiş. Proje başlamadan önce birkaç ihale ile firmalar belirlenmiş. Paketleme ihalesi, depolama ihalesi, dağıtma ihalesi… İhalelerden hükümetin kayırdıklarının ceplerine inecekler sağlama bağlanmış. Projeye özel okullar dahil edilmemiş. Ailesi özel okullarına yüksek paralar ödeyebilen çocuklar bu şekilde kurtulmuş. Devletin okullarında okuyan çocuğa açıkça ayrımcılık yapılmış. Türkiye genelinde 7,2 milyon öğrenciye süt dağıtılacak. Devletin en üst mertebeleri de daha yeni başladık diyor. Eyvah eyvah! Bu devlet açlıktan ölen aileler, varken sokaktaki çocukları Başbakan bizzat kendi ağzıyla dışlarken bedavadan çocukların vücudu gelişsin diye süt dağıtır mı? Bir de neden süt? Neden bazı iller? Tüm bunların üzerine akşam haberlerini sunan Mehmet Ali Birand kalkıp canlı yayında bu sütü bardağa doldurarak içmesin mi? Demek istiyor ki yüzlerce zehirlenen çocuğa rağmen dağıtılan sütler içilsin. Birand’a bıraksan hükümete toz konmasın da ne olursa olsun. Tabîki onun çocuğu özel okuldadır. Bir zamanlar Çernobil Faciası’ndan hemen sonra o zamanın (1986) Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral’ın halkın öfkesini, doğru bir bilince kavuşmasını engellemek için kameralar önünde çay içmesi gibi. Karadeniz bölgesinde radyasyondan etkilenen çay ve fındık yüzünden birçok insan hayatını kaybetmişti. Kazım Koyuncu da bu çok değerli insanlardan biriydi. Okullarda dağıtılan sütten sonra birçok minik kardeşimizin zehirlenmesi, çoğumuzun aklına küçüklüğümüzde okullarda dağıtılan fındıkları getirmiştir herhalde. Uzun bir süre çocuğumuz bilmeden büyük bir sevinçle o fındıkları yemiştik. Çernobil kazasından sonra radyasyonlu ve satılamayan fındıklar arada devletin ihaleleriyle birilerine para kalarak o zamanlar ilkokulda olan bizlere paketli fındık olarak kakalanmış demek ki. Daha çok yakın zamanda Japonya’da hem de teknolojik imkânların üst seviyede olduğu bir ülkede, Fukuşima’da büyük bir nükleer felaket olduktan sonra devlet hiç aldırmadan nükleer santral kurmak üzere çalışmalarına hız vermedi mi? Felaketlere karşı yine onların kârı. Onların kârı değil çocuklarımızın sağlığı tüm dünyanın sağlığı için ne dağıttığı sütleri alalım ne de söylediklerine inanalım. sibel050104@gmail.com

Süt biraz bozukmuş

‘’Okul Sütü Projesi’’ kapsamında, okul öncesi ve ilköğretim 1, 2, 3, 4 ve 5. sınıflarda okuyan öğrencilere verilmek üzere okullara gönderilen sütler bugün öğrencilere dağıtılmaya başlandı. Ancak birçok kentte dağıtılan sütlerden içen yüzlerce çocuk rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı. Sivas Valisi Ali Kolat, ilköğretim okulu öğrencilerinin sütten zehirlenmesiyle ilgili ‘Zehirlenme demeyelim de bozuk sütün, bozuk gıdanın verdiği biraz kısmen psikolojik diyelim, kısmen de rahatsızlık’ açıklaması yaptı. YARIN GÜNCEL

Susurluk Davası’ndan 2 yıl hapis yatacak olan Mehmet Ağar tutuklandı. İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Emniyet Müdürlüğü yaptığı dönemlerde işkencelerden ve gözaltında kayıplardan sorumlu olan; 12 Eylül ve Ergenekon Davaları’ndan da yargılanması gereken Mehmet Ağar, tutuklanmadan önce adeta “krallar gibi” ağırlandı.

Mehmet Ağar’ı tutuklasak da mı saklasak

da kayıp ve işkencelerden, kontrgerillaya silah temin etmekten, ayrıca pek çok cinayetin failini korumaktan yargılanması gerekirken yalnızca 2 yıl hüküm giyen Ağar’ın bu rahatlığının nereden geldiği, işlediği suçlara oranla aldığı cezanın azlığından da anlaşılabilir.

AKP YARGILAMIYOR Geçtiğimiz yıllarda karşımıza çıkan bir fotoğraf karesinde Mehmet Ağar, Kenan Evren ve Recep Tayyip Erdoğan’ın yan yana bulunması, AKP hükümetinin gerçek yüzünü otaya koydu. Mehmet Ağar’ın oğlu Tolga Ağar’ın nikahını kıyan Recep Tayyip Erdoğan ve nikah şahidi olan Kenan Evren’in bir aradaki görüntüsü, devletin içerisindeki ilişkiler ağının geldiği noktayı özetliyor. Ergenekon’la hesaplaştığı söylemleriyle bir dönem göz boyayan AKP hükümetinin Mehmet Ağar’a yakın tavrı ise dikkatlerden kaçmıyor. Yakın zamanda 12 Eylül Davası’nı da Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya ile sınırlayan AKP’nin darbecileri ve çetecileri yargılamaya niyetinin olmadığı Mehmet Ağar’ın tutuklanma sürecinde bir kez daha ortaya çıktı. Ergenekon ve 12 Eylül davalarında yargılanması gereken isimlerin başında gelen Mehmet Ağar’ın bu davalarda adının dahi geçmemesi, devletin içerisindeki kontrgerilla faaliyetlerinin hala sürdüğünün önemli bir göstergesi olmasıdır” yanıtını verdi. Cezaevindeki tadilatın maliyetinin sorulması üzerine de Bakan Ergin, çok ciddi bir tadilat yapılmadığını, birkaç kamera ve x-ray cihazı alındığını ifade etti.

ankara SANEM DENİZ KURAL

ne 500 metre uzaklıkta ev tuttu ve evi diye konuştu. Ağar, “Huzur içindeyim, dayayıp döşedi. Mehmet Ağar’ın seçtiği milleti üzecek bir davranışım olmadı. Mehmet Ağar geçtiğimiz hafta cezaevinin ise, normalde memurluk Allah devlete ve millete zeval vermesin” tutuklanarak cezaevine konul- statüsündeyken, Mehmet Ağar yerleş- dedi. Mehmet Ağar, cezası hakkındaki du. Mehmet Ağar’ın cezasının onan- meden bir gün önce müdürlük statüsü- sorulara ise “Allah’tan, devletten gelen masından, teslim olmasına kadar geçen ne yükseltilerek bir de müdür atandığı bir şeydir. O da başımızın üstündedir” süreçteki rahatlığı, AKP’li olmamasına ortaya çıktı. Cezaevinde tadilat yapıl- yanıtını verdi. Ağar’ın bu ifadeleri, sokarşın Ağar’ın adeta koruma altına alın- dı, Mehmet Ağar için diğer mahkum- ğukkanlı bir işkencecinin ve devletin ması, AKP hükümetinin sağcı yüzünü lardan ayrı, tuvaleti ve banyosu olan tetikçisinin, hizmetinde olduğu devbir kez daha gösterdi. Devletin sağcı özel bir bölüm yapıldı. 50 mahkum letin kendisini koruyacağına duyduğu gelenekle yönetildiği yeniden gözler çevredeki diğer cezaevlerine nakledil- güvenden başka bir açıklaması olamaz. önüne serilmiş oldu. di. Bunlarla da bitmedi, Ağar, teslim Emniyet Genel Müdürü, İçişleri Bakaolmadan önce cezaevi önünde basın nı ve Adalet Bakanı olduğu dönemlerde DEVLET TETİKÇİSİNİ BÖYLE KORUYOR mensuplarına açıklama yaptı. Her türlü yüzlerce faili meçhul cinayet, gözaltınSusurluk Davası kapsamında 5 yıl ha- demokratik eyleme saldıran polispis cezası Yargıtay tarafından onanan ler ve jandarmalar ise Mehmet ancak bunun yalnızca 2 yılını yatacak Ağar’ı izlemekle yetindi. Darolan Mehmet Ağar, hakkında “yakala- belerle, Ergenekon’la, çetelerle ma emri” çıkartılmasına karşın hemen hesaplaştığını iddia eden AKP *Mehmet Ağar 12 teslim olmadı, önce kalacağı cezaevini hükümeti ise bu yaşananları 1980’in ardınEylül seçti. Türkiye’nin 5 “sakin” ilçesinden sessizce onayladı. t Genel Emniye dan biri olan Aydın’ın Yenipazar İlçesi’ndee görev lüğü’nd Müdür ki cezaevini seçen Mehmet Ağar, teslim AĞAR NEDEN “HUZUR İÇİNDE”? de işdönem yaptığı olmadan önce rahatça Yenipazar’a gide- Cezaevine girmesini vatan gökenceci olarak bilinirek eşi Emel Ağar ve korumalarının 2 revi olarak nitelendiren Ağar, yordu. Ancak herhangi yıl boyunca kalacakları şekilde, cezaevi- “Görevimi yapıp çıkacağım” bir yargılama olmadı. *1992’de Erzurum Valisi idi. Vali olduğu dönemde Mehmet Ağar, Bahçelievler katliamı olarak bilinen 7 TİP’li gencin katili Mehmet Ağar’dı. Bu suçla ilgili hakkın“firari” sanık Haluk Kırcı’nın nikahını da hiçbir işlem yapılmadı. kıydı. Bu suçtan dolayı yargılanmadı. Cezaevlerinde tecrit koşulla- göndermiş. Bunun üzerine mah*1996’da önce Adalet Bakanı, ar*1993’te Emniyet Genel Müdürü rında yaşayanların fotoğraf- kumlar da fotoğrafları öykülere dından değişen hükümet döneminde idi. Bu dönemde gözaltında kayıplar, lardan esinlenerek yazdığı öyküler çevirip inisiyatife ulaştırmışlar. İçişleri Bakanı oldu. Bu süreçte Kürt işkence- ise ve ler cinayet meçhul faili “Kıyıya Vuran Dalgalar – F Tipi 10.000 mahkuma kitap göndeillerinde yapılan operasyonlar, Mehmet katledildi. insan e yüzlerc sonucu ler Öyküler” kitabında buluştu. Kita- rerek, mahkumların gönderdiği Ağar’ın yönetimi ile arttırıldı. BununMehmet Ağar bu suçların hiçbirinden bın içeriğinde 11 öykü bulunuyor. resimlerle sergi açmışlar. İnisiyala ilgili kimse Mehmet Ağar’dan hesap yargılanmadı. Kitabın hazırlanış öyküsü, cezaevin- tif üyeleri, mahkumlara ulaşmak sormadı. *Emniyet Genel Müdürü olduğu de kalan siyasi mahkumların dışarı isteyenlerin www.delidalgalar.com *Susurluk kazasının ardından ordönemde Özel Harekat Dairesi’nin ile bağını kurmak amacıyla başla- internet sitesi aracılığı ile ulaşabiletaya çıkan karanlık ilişkiler nedeniyle kurarak, polisin de operasyonlarda mış. Deli Dalgalar İnisiyatifi’nin ceklerini belirtiyor. Kitabı yakında dı ancak yalnızca 2 yıl hapis cea neden yargılan almasın yer birlikte le askerler öncülüğünde hazırlanan kitabı kitapevlerinde ve imza günlerinde zası ile kurtuldu. Oysa silahlı çete lideri oldu. Bu dairede görev yapan polislerin yine cezaevinde kalmış olan Sibel görmek ve almak mümkün olacak. olarak yargılanması gerekirdi. işlediği cinayetlerin üstünü örten yine Öz derlemiş. 3 fotoğrafçı “dışarı- YARIN GÜNCEL dan” çektikleri kareleri cezaevlerine

Mehmet Ağar nelerden yargılanmalı?

Duvarın arkasından F Tipi öyküler

Çalışma süresi İşçinin çalışsın ya da çalışmasın işgücünü işverenin emrine sunduğu sürelerin, İş Kanunu’nda çalışma süresinden sayılan sürelerin toplamından oluşmaktadır. İşbaşında çalışarak geçirilen süreler yanında, çalışmadığı, işbaşında ve hatta işyerinde bulunmadığı sürelerde de çalışmış kabul edilir ve bu sürelerde de ücrete hak kazanır. Çalışma süresinden sayılan haller İş Kanunu’nda açıkça sayılmıştır: a) Madenlerde, taşocaklarında yahut her ne şekilde olursa olsun yeraltında veya su altında çalışılacak işlerde işçilerin kuyulara, dehlizlere veya asıl çalışma yerlerine inmeleri veya girmeleri ve bu yerlerden çıkmaları için gereken süreler. b) İşçilerin işveren tarafından işyerlerinden başka bir yerde çalıştı-

rılmak üzere gönderilmeleri halinde ya da onarım ve tadili gibi, işçilerin yolda geçen süreler. c) İşçinin işinde yerleşim yerlerinden uzak bir mesave her an iş görmeye hazır bir hal- fede bulunan işyerlerine hep birlikte de bulunmakla beraber getirilip götürülmeleri çalıştırılmaksızın ve çıgereken her türlü işkacak işi bekleyerek boş lerde bunların toplu geçirdiği süreler. d) İşve düzenli bir şekilde çinin işveren tarafından götürülüp getirilmeleri başka bir yere gönderilesnasında geçen süremesi veya işveren evinde ler.” Haftalık çalışma veya bürosunda yahut suresi genel olarak işverenle ilgili herhangi HAKLARIMIZI 45 saattir. Bu nispi bir yerde meşgul edilemredici bir düzenBİLELİM mesi suretiyle asıl işini lemedir ve haftalık Av. Gökçesu yapmaksızın geçirdiği çalışma süresinin üst Özgül süreler. e) Çocuk emziren sınırını belirleme işlevi kadın işçilerin çocuklavardır. Bu sürenin iş ya rına süt vermeleri için belirtilecek da toplu iş sözleşmeleriyle azaltılabilsüreler. f ) Demiryolları, karayolları mesi mümkündür, ama arttırılmave köprülerin yapılması, korunması sına imkan yoktur. Günlük çalışma

suresi en fazla 11 saattir. 11 Saatlik bu süreye fazla çalışmaların da dâhil olduğu genel olarak kabul edilmektedir. Çalışma süresi haftada en çok kırk beş saattir. Aksi kararlaştırılmamışsa bu süre, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine eşit ölçüde bölünerek uygulanır. Tarafların anlaşması ile haftalık normal çalışma süresi, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine, günde on bir saati aşmamak koşulu ile farklı şekilde dağıtılabilir. Bu halde, iki aylık süre içinde işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık çalışma süresini aşamaz. Denkleştirme süresinin toplu iş sözleşmeleri ile dört aya kadar artırılabilmesi mümkündür.


05 EMEK

YARIN MAYIS2012 2012YARIN 033 OCAK

İşverenlere yeni kaynak bulundu:

“Kıdem tazminatı fonu” Kıdem tazminatı fonuyla birlikte çalışan işçilerin tazminatlarını alma yolları 3’e düşerken, hak gaspının bu somut örneğine tüm sendikalar karşı çıktı. Başbakan yardımcısı Ali Babacan ise karşı çıkan sendikaları “dertleri kıdem tazminatı değil” diyerek suçladı. Torba yasayla birlikte hakları gasp edilen işçileri ise koruduklarını iddia etti. İSTANBUL can ersoy

Nisan ayının başında kıdem tazminatının kaldırıldığı açıklamasının ardından, oluşturulacak kıdem tazminatı fonuyla ilgili sendikalar karşıt görüş açıklamışlardı. Oluşturulacak fonun, diğer fonlar gibi sonradan kredi amaçlı olarak sermaye sınıfına sunulacağı da gelen görüşler arasında.

Peki nedir bu fon? Kıdem tazminatı, 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesinde gösterilen fesih ve infisah hallerinde en az bir yıllık çalışması olan işçiye veya işçinin vefat etmesi halinde bu işçinin hak sahiplerine işveren tarafından ödenmesi gereken paradır. Fon uygulamasıyla birlikte işverenler, oluşturulacak kıdem tazminatı fonuna her ay belirli oranda prim ödeyecekler. Ödenen bu primler fon yönetimi tarafından yatırım araçlarında değerlendirilecek. Sosyal Güvenlik Uzmanı Ali Tezel ise kıdem tazminatı fonuna kesinlikle karşı olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Fon yasalaşacaksa bunun bireysel hesap şeklinde olması ve işçinin fondaki parasını her ay izleyebilir, kontrol edebilir ve dilediği yatırım aracını seçebilir olmasının doğru olacağını düşünüyorum.” Tezel fonla ilgili görüşlerini ise şöyle ifade ediyor: “AKP Hükümetlerinin ilk Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ali tezel Bakanı, Murat Başesgioğlu zamanından beridir yani 2002 yılından beridir her 3-4 ayda bir ısıtılıp ısıtılıp önümüze gelir Fon konusu. Ancak, ‘Kıdem Tazminatı Fonu’nu çok işçi çalıştıran işverenler ile bu işverenlerin işçileri istemiyor. Ama az işçi çalıştıran işverenler ile bunların işçileri istiyor. Yani büyük işverenler istemiyor ama küçük işverenler istiyor. Küçük işverenler ise aslında ne istediklerini de bilmiyorlar. Asıl istedikleri hiç para ödememek ama

Götürdükleri

bunu dillendiremediklerinden şimdilik kıdem tazminatı fonu gelsin sonra da çaresine bakar, istihdamın üzerindeki yükleri devlet kaldırsın der tamamen kaldırtırız düşüncesindeler. Kıdem Tazminatı Fonu, kıdem tazminatının kaldırılmasını yıllara yayılmış halidir.”

Ya emekli ol ya da öl Kıdem tazminatının kaldırılıp yerine getirilecek olan Kıdem Tazminatı Fonu ile kıdem tazminatı alma halleri üçe düşüyor ve alınacak olan kıdem tazminatının miktarında da önemli azalmalar meydana geliyor. Daha önce işçi kendi isteği dışında işten çıkarılırsa, askerlikten dolayı işten ayrılmak zorunda kaldıysa, emekli olduysa, kadın işçiler evlilik dolayısıyla işten ayrılmak istediğinde ya da ölüm durumlarında kıdem tazminatını alınabiliyordu. Ancak fon uygulamasıyla, tazminat almanın yolları kapatılıyor. Sadece emeklilik ya da ölüm durumunda fondan yararlanılabilecek. Ancak, üçüncü bir hal daha var “Fon”da 10 tam yılı tamamlayana işçiye, fondaki paranın tamamı değil ama bir kısmı isteyen işçiye

Nisan ayı işçilere ölüm getirdi

Kapitalizm karına kar katmak için işçilerin hayatlarını hiçe saymaya devam ediyor. Nisan ayında yaşanan işçi ölümlerine bakıldığ ında; başta inşaat ve maden sektörü olmak üzere bütü n iş alanlarında ölüm ya da yaralanmaların yaşandığı görü lüyor. Ölümler en fazl a taşeron işçi çalıştıran alanlarda yaşanıyor Ölümlerin en fazla inşaat ve maden sekt öründe yaşanıyor olması, taşeron çalıştırılan işçil erin güvencesiz çalışma koşullarında hayatlarını kaybettiğ ini gösteriyor. Sadece Nisan ayında inşaat sektörün de yaşanan işçi ölümü sayısı 18 iken, maden sektörün de 11 işçinin hayatını kaybettiği tespit edildi. İşçi ölümleri diğer çalışma alanlarında ise; 7 tekstil, 1 ağaç, 1 çimento/cam, 3 metal, 2 gem i/tersane, 11 enerji, 2 büro/eğitim/sinema, 1 denizyo lu, 1 haberleşme, 2 sağlık, 1 belediye, 5 çalıştığı sekt örü belirleyemeyen şeklinde gerçekleşti.

Modern kapitalizm ölüm getiriyor İşçi ölümlerinin en fazla yaşandığı iller Ankara, İstanbul ve İzmir. Bu tablo modern kapitalizmi n uygulandığı, sanayinin daha gelişkin olduğu illerde işçi ölümlerinin daha sık yaşandığını gösteriyor. Ayr ıca bu iller en fazla göç alan iller olması nedeniyle de, patronların güvencesiz çalıştırmaya imkan bulm alarını sağlıyor. Göç etmek zorunda kalıp, yerleştikleri bu illerde her koşulda çalışmayı kabul etmek zoru nda olan işçiler üzerinden karına kar katan patronlar işçi ölümlerine göz yummaya devam ediyor. Ölümlerde patronl arın payı İşçi ölümleri verilerine bakıldığında sade ce Nisan ayında bile, “iş kazası” diye adlandırılan ölümlerin birebir işverenlerin sorumluluğunda yaşandığ ı görülüyor. Maden alanında en fazla ölüm göçük ya da patlama sonucunda meydana gelirken, inşaatta ölen işçiler sağlıksız çalışma koşullarından hayatlarını kaybediyor. En fazla ölümlerin yaşandığı alanlardan biri olan enerji sektöründe ise denetlememe sonucu meydana gelen elektrik akımları işçi ölümlerine yol açıy or. yaRIN EMEK

-Bundan sonra çalışanlar, emekli olmadan ya da ölmeden kıdem tazminatı alamayacaklar. Tazminat alma yolları kapanacak. -İşçiye, işveren tarafından işten atılması veya haklı sebeple işi bırakması halinde kıdem tazminatı ödenmeyecek. -Servisler, işyerinde verilen yemekler, özel sigorta yardımları gibi para ve para ile ölçülebilen her türlü ödemeler, fon uygulaması gelirse kıdem tazminatının hesaplanmasında dikkate alınmayacak.

ödenecek kalanı ise ölünce veya emekli olunca ödenecek.

İşçiyi düşünüyorlarmış! Özel sektörde kıdem tazminatıyla ilgili hak kayıplarının bolca olduğunu itiraf eden Babacan, işçilerin sadece %8’inin sendikalı olduğuna vurgu yaptı ve fonun geri kalan %92’lik kesim için oluşturulduğunu söyledi. Ancak “sahte sendika” yasası ile birlikte sendikaların grev hakları ve örgütlenme hakları gasp edilmişken, Babacan’ın “işçiyi düşünüyoruz” yalanı ortaya çıkıyor. Babacan, kıdem tazminatı ile ilgili düzenlemenin, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren geçerli olacağını bildirdi. Kayıtdışı çalışanlar kaybedecek Gerçekte ücreti 1.500 lira olan bir çalışanın, SSK’ya asgari ücret olan 608 liradan bildirilmesi en bilinen kayıtdışılık. Bu işçi şu an hakkıyla, işten ayrıldığında kıdem tazminatı alma hakkı ayrıldığında muhatap işveren olduğu için gerçek ücretinden ödenmesini temin edebilmektedir. İşveren, 10 yıl sonra Kıdem

Getirdikleri

-Kıdem tazminatı fonu uygulanmaya başlamadan önceki haklar saklı kalacak. -İşten atılmalar nedeniyle kıdem tazminatı alınamayacağından, bundan böyle işten atılanlar şartlarını oluşturmuşlarsa işsizlik sigortası fonundan yararlanacaklar. değil de Fon öderse 608 lirayı dikkate alarak ödeyecektir. Tamamen kayıtdışı olanlar da işyerlerinden ayrılırken, sigortasız da olsalar işverenden tazminat alabilmektedirler. Ama fon gelirse, fondan tek kuruş alamayacaklardır.

Ümraniye’de “Denetlenen” tesiste 2 işçi öldü

Ümraniye’de bulunan KADOSAN oto sanayi sitesinde bir tüp dolum tesisinde patlama yaşandı. Yukarı Dudullu Esenkent Mahallesi’ndeki Yalız Sanayi Tıbbi Gazlar AŞ’de, oksijen tüpü dolumu sırasında meydana gelen patlamada ölen iki işçinin isimlerinin Hayri Gılgıç (27) ve Muharrem İlhan (45) olduğu açıklandı. Patlama sonucu yaralanan Mevlüt Kılıç ve Ufuk Bilgiç, sağlık ekipleri tarafından hastaneye sevk edildi.

2 işçiye mezar olan tesis ruhsatsız çıktı İstanbul Büyükşehir Belediyesi, patlama meydana gelen Ümraniye’deki Kadosan Sanayi Sitesi

içerisinde bulunan Yalız tüp dolum tesisinin, ruhsatsız olması nedeniyle daha önce zabıta tarafından 3 kez mühürlendiğini açıkladı. Belediye, 2 işçinin hayatını kaybettiği patlamanın, tüplerin nakli sırasında düşmesi sonucu meydana geldiğinin tahmin edildiğini belirtti. Açıklamada, “Söz konu işyeri, ruhsatsız olarak faaliyet göstermesi sebebiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi Anadolu Yakası Zabıta Müdürlüğü tarafından 14 Mayıs 2009, 29 Eylül 2009 ve 11 Haziran 2010 tarihlerinde 3 defa mühürlenerek faaliyetten men edilmiştir. Firma, men kararına rağmen mühürleri bozularak faaliyetine devam etmiştir” ifadelerine yer

verildi. Mühürlerin sökülerek çalışmaya devam edilmesi üzerine konuya ilişkin işlem yapıldığı vurgulanan açıklamada, iş yeri hakkında “mühür bozma ve mühürleme tutanağı’’ ile Ümraniye Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunulduğu ifade edildi.

Kaymakam ‘tesisler denetlendi’ demişti Daha önce açıklama yapan Ümraniye Kaymakamı Mustafa Çek ise söz konusu tesislerin bir hafta önce denetlendiğini, herhangi bir sorun ile karşılaşılmadığını söylemişti. Belediye’nin açıklaması sonrası kaymakamın bu ifadesi kafa karıştırdı. YARIN EMEK

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Çınar olunmalı Çınar 6 yaşında. Çınar, tam bir zarafet timsali. İncecik çocuk bedeni, 1 Mayıs Taksim Meydanı’nda, dünyanın bütün meydanlarındaki işçilerle buluşmuş, siyah güzel gözleri ışıl ışıl yanıyor. Küçük elleriyle, kocaman pankartın bir ucundan sımsıkı tutuyor. O da aynen büyükleri gibi yapmak istiyor, onlar gibi bırakmıyor Cemil Kırbayır amcasının ışıldayan yüzünü elinden. Göle’den 24 saat yol gelmiş Çınar bunun için, bırakır mı? Göle’nin efsane devrimcisi, 12 Eylül’ün ilk gözaltında kayıbı ve 12 Eylül davasının sembolü Cemil abisini bırakmaz hiç. Ve hiç boşuna ölmemiştir Cemil Kırbayır. 1 Mayıs bir çınardır, Cemil Kırbayır’la ve bütün şehitlerimizle canlanır, Berfo Ana bir çınardır; otuz senedir ve 12 Eylül davasında oğlu Cemil’in hesabını sora sora canlanır, Göle bir çınardır, sadakatle verilen örgütlü emekle canlanır. Cemil Kırbayır, boşuna ölmemiştir; kendisi gibi efsaneler yaratır. Kavgamızda yaşar, Çınar’ın gözlerinin karasında ışıldar işte böyle. Hiç boşuna gelmemiş o yolları Çınar, gözlerindeki yiğit devrimciyi, 1 Mayıs Meydanı’nda, dünyanın bütün işçileriyle buluşturmuş.

1 Mayıs Çocuklarına Tebrik Kendisi de bütün akranlarıyla buluşmuş Çınar’ın. Bu sene 1 Mayıs alanında yaşıtı bir çok arkadaşı varmış. Hatta bazılarının elinde “ 23 Nisan değil, 1 Mayıs” dövizi bile varmış. AKP’ye tavsiyem, bu sene 1 Mayıs haberlerine iyi baksın, ders alsın. Toplumu korkutmaya, örgütsüzleştirmeye çalışan AKP, kimi hizaya getirmeye çalışsan, o kesim korkmuyor örgütlenerek çıkıyor karşına işte. 1 Mayıs Taksim Meydanı tam bir cevaptır sana. Ve bu sene çocuklar neredeyse kendi kortejlerini oluşturacak kadar çoktular. Ve burjuva basını bile eskiden olduğu gibi, “çocukları kullandılar” türünde konuşamıyor, aksine çocukları tatlı tatlı haber yapıyor neden? Çünkü 1 Mayıs geçmişten gelen şehitlerimiz ve yakın tarihteki amansız mücadelemizle tam hakkını vererek kazanıldı, bir. İki; çocuklar da haklarını aramakta ve 1 Mayıs alanında olmakta sonuna kadar haklılar. AKP, sen önce 4+4+4 ile gelecekleriyle oynadın. Durumu süt dağıtarak kurtarmaya çalıştın, dağıttığın sütler bozukmuş, çocukları resmen zehirledin. Bir de üstüne Bülent Arınç utanmadan “süte alışkın olmadıkları için olabilir” açıklaması yaptı. Yani süt ile tanışamamış çocukların yaşadığı bir memlekette yönetici olmaktan hiç utanmadı. Bu çocuklar örgütlenmesin de ne yapsın? Bu sene 1 Mayıs alanına gelmesi nedeniyle popüler tebrikler alan Antikapitalist Müslüman Gençliği tebrik etmek yerine, mitinge katılan çocukları tebrik ediyor, o küçücük ellerinden sıkıyor, güzel yanaklarını öpüyorum. Müslüman Gençlere Tavsiye Müslüman Gençlerin, Türkiye’de İslam içindeki faşist damardan kopma çabaları elbette iyidir. Aslına bakılırsa Müslümanlığın şartları da bunu gerektirir. Ama sorun şu ki; Müslümanlık, antikapitalist olmanın şartlarından değildir. Bilakis dünyanın bütün meydanlarında 1 Mayıs alanında buluşan örgütlü emekçilerin Hristiyan ya da ateist ya da Yahudi ya da Budist olmaları açık bir gerçektir. Yani, dünyanın bütün işçilerini birleştiren dini inançları değil, kapitalizme karşı mücadele eden örgütlü akıllarıdır. O akıl ise, tüm dünya tarihinin bildiği gibi; bu sermaye düzeninin ne olduğunun ilmini yazan Karl Marks’tan gelir. Yani ilk basım tarihi olan 1867’den itibaren Marks’ın “Kapital”inden söz etmeden, sömürüden söz edilemez. Marks bu eseriyle sömürü çarkının neden ve nasıl işlediğini açıkça ortaya koyan teoriyi geliştirmiş, tarihte bir Kopernik, bir Galileo gibi ölümsüz olmuştur. İşte bu düzende “dünya malıyla” nasıl yaşadığımızı anlatan esas fikir budur. Bu fikirle örgütlenenler de şüphesiz ki tümden dinsiz değildir, çoğunluğun Müslüman olduğu bir ülkede yaşadığımız için çok sayıda Müslüman, bütün inançları birleştiren örgütleriyle senelerdir 1 Mayıs’a zaten gelmektedir. Ve aynı zamanda senelerdir namazında niyazında anneler,kayıp evlatlarının kemiklerini arıyorlar. Bazılarının dizleri çok ağrıyor, namaza otururken hatta. Buna rağmen namaza duruyor ve her Cumartesi gelip, ağrıyan dizleriyle Galatasaray’da otuyorlar kayıp yakınları. Annelerin yüreği ve farklı inançlardan gelenlerin fikirde birleştiği örgütümüzün kapısı, sömürüyü ortadan kaldırmak için mücadele etmek isteyen herkese açıktır. gulsumkav@gmail.com

Düzeltme: 3 Nisan 2012 tarihli sayımızda, bölümümüzde “Patronlar Kurtarıyorlar” başlığıyla yayınlanan demeç, Özgür Orhangazi’nin görüşleri şeklinde sunulmuştur. Yazı ve içeriği kendisine ait değildir. Bu hatadan dolayı okurlarımızdan ve Özgür Orhangazi’den özür dileriz.


06 05 1 MAYIS Medyanın gözüyle Taksim Meydanı

1 Mayıs tüm coşkusu ve gücüyle memleket genelinde kutlandı. Özellikle de Taksim Meydanı hınca hınç doluydu. Birçok siyasi yapının olduğu eylemden ise çıkartılabilecekler çoktu. Önceki seneye göre daha kalabalık olan mitinge damgasını vuran, Taksim’e her zamankinden daha çok insanın akmasıydı. Emekçiler, devrimciler talepleriyle oradaydı ve nice bedellerle geri kazandıkları Taksim Meydanı’nı savundular, şehitlerini andılar. Çelişkili olan ise medyada ne emekçiler vardı ne de 77 katliamı. Medya ağırlığı kendilerince ‘magazinel’ olana verdi ve temel onca konuyu gözden uzak tuttu. Ertesi günkü gazetelerde 1 Mayıs günü farklı işyerlerinde ölen 4 işçiden bir haber yoktu. Nisan ayı boyunca ölen 74 işçiden ise yine neredeyse hiç bahsedilmedi ve manşetleri de haber içeriklerini de 1 Mayıs’ın ne kadar renkli olduğu kapladı. Bu haberlere bir örnek Radikal gazetesi yazarı Koray Çalışkan’dan geldi. ‘Oradaydım’ diyerek yazdığı haberde bir kere bile işçi kelimesi geçmiyordu. Solcuları eski, sloganlarını ise sıkıcı olarak niteleyen Çalışkan 1 Mayısı yeni ekol İslamcı devrimciler nezdinde kutladı. İşçi sınıfının dolayısıyla toplumun bağrından çıkan 1 Mayısı, tali ne kadar konu varsa oradan okuyan tabiî ki sadece Radikal değil, daha niceleri. Ancak demokrasi meselelerini gündeme taşımakla övünen aynı gazetenin 1 Mayısı ele aldığı manşetinde bir tane bile işçi, emekçi fotoğrafının yer almaması çelişkiyi olanca açıklığıyla gözler önüne seriyor.

04 303 EKiM 2011 YARIN MAYIS OCAK 2012 YARIN

Emekçiler 1 Mayıs’ta Taksim’de buluştu

YARIN EMEK

1 Mayıs’ta illerde ne oldu?

1 Mayıs Türkiye’nin birçok şehrinde kutlandı. Coşku içinde süren eylemlerde güvenlik güçlerinin yoğun olmaması da dikkat çekti. Ankara, İzmir, Mersin, Diyarbakır, Tunceli ve Bursa 1 Mayıs’ın kutlandığı şehirler arasındaydı. Taksim Meydanı’nı tercih etmeyen bazı konfederasyonlar Ankara ve Bursayı tercih etti. Taksim alanına gelemeyen vatandaşlar bulundukları illerde meydanları doldurdu.

Ankara Ankara’da 1 Mayıs Tandoğan ve Sıhhiye Meydanları olmak üzere iki farklı noktada kutlandı.Tandoğan Meydanı’ndaki 1 Mayıs kutlamalarının yanı sıra Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliği tarafından farklı bir 1 Mayıs etkinliği organize edildi. Ankara Garından Sıhhiye Meydanı’na doğru yürüyen korteje Birleşik Kamu-İş üyesi grup alınmayınca gerginlik çıktı.Polis gruba göz yaşartıcı gazla müdahale etti. İzmir Kutlamaların merkezi, Gündoğdu Meydanı.15 bin kişi meydandaydı. 1 Mayıs kapsamında Türk-İş’e bağlı sendikalar ve meslek örgütleri Alsancak Limanı’nda, DİSK’e bağlı sendikalar Basmane Meydanı’nda, KESK’e bağlı sendika ve gruplar ise Cumhuriyet Meydanı’nda toplanarak Gündoğdu Meydanı’na hareket etti. Mersin Mersin’de İstasyon Meydanı’nda sabahın erken saatlerinde toplanmaya başlayan emekçiler, ellerinde dövizler, flamalar ve pankartlarla saat 11.00’den itibaren yürüyüşe geçti. CHP Mersin Milletvekilleri İsa Gök ve Aytuğ Atıcı ile BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü ve BDP’li Akdeniz Belediye Başkanı Fazıl Türk’ün de katıldığı yürüyüşe Birleşik Metal -İş, Eğitim-Sen, Genel-İş, Kristal-İş ve Liman-İş başta olma üzere emek örgütleri ile siyasi partiler kutlamalara yoğun ilgi gösterdi. Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda binlerce kişi toplandı. Katılımcılar arasında BDP, ÖDP, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) ve Hak ve Özgürlükler Partisi (Hak-Par) vardı. Bunun yanında işçi örgütleri, sendikalar da alandaydı.

1 Mayıs İşçi Bayramı’nda yüzbinler Taksim’de buluşarak birlik, dayanışma ve mücadele mesajı verdi. 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı Taksim’de kutlamak üzere sendikalar, sosyalist örgütler, siyasi partiler 3 koldan yürüyüşe geçtiler. Saat 07.00’dan itibaren Şişli, Tarlabaşı ve Gümüşsuyu güzergahlarında başlayan hareketlilik saatlerce sürdü. istanbul Can çoksöyler

Taksim Meydanı’na ‘’1 Mayıs ‘77 suçluları yargılansın’’ yazılı 800 metrekarelik pankart asıldı. Şişli kolunun en önünde sağ kısımda İşçi Aileleri ardından Sendikal Güç Birliği Platformu ve Türk-İş yer alırken, sol kısmında DİSK yer aldı. DİSK, bağlı sendikalarıyla, ‘Kızıl Bando’suyla ve baretli, tulumlu işçilerle beraber oldukça uzun bir kortej oluşturdu.

Devrimciler Taksim’e yürüdü Şişli kolunda EHP, DHF, BDSP, HDK, Devrimci 1 Mayıs Platformu, Devrimci Hareket, TÜMTİS, Mücadele Birliği, Alınteri, Özgür Eğitim Platformu,

Devrimci Proleterya, Odak, TKP 1920, Sosyalist Devrim Parti Girişimi yer aldı. Halk Cephesi, Mahir Çayan’ın da içinde olduğu çok sayıdaki pankartıyla, taşıdığı fotoğraflarla, kortejin “kayıpları durdurun’’ kısmı dikkat çekti. BDSP ve DHF ise birçok devrimci önderin büyük fotoğraflarını taşıdı.

Cemil Kırbayır’ın fotoğrafı taşındı Şişli kolunda yer alan Emekçi Hareket Partisi, Cemil Kırbayır fotoğrafı ve”İşçi Ölümlerine Son’’ pankartı ile erken saatlerde Şişli’de hazır bulundu. Şişhane kolunda ise KESK, ÖDP, EMEP, TÖPG, LAMBDA İstanbul, UİDDER, SODAP, Türkiye Gerçeği, Söz Dergisi Taksim’e doğru yürüyüşe

geçti. KESK oldukça kalabalık bir kortej oluşturdu. Gümüşsuyu kolundan ise TMMOB, TTB, Halkevleri ve TKP yürüyüşe geçti. Şişli, Gümüşsuyu ve Tarlabaşı kollarından saat 10.00 sıralarında Taksim yürüyüşü başladı. Yürüyüş sırasında atılan sloganlarla birlik, mücadele, dayanışma mesajı verildi. Son zamanlarda emekçilere, devrimcilere, Kürt halkına yönelik saldırı ve baskılara karşılık ‘’Baskılar bizi yıldıramaz’’, ‘’Yaşasın halkların kardeşliği’’ gibi atılan sloganlarla Taksim’e yürüyüş gerçekleştirildi.

77 katliamının hesabı soruldu TTB, KESK, DİSK, TMMOB ve Sendikal Güç Birliği adına DİSK Genel

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın kürsüde işi ne?

Tunceli Tunceli’de de 1 Mayıs kutlamaları için miting alanına giren bazı gruplarla polis arasında arbede yaşandı. Polis göstericilere gaz bombasıyla müdahale etti. Çıkan olaylarda 11 polis ile beş gösterici yaralandı. YARIN EMEK

3 mayıs 2012 perşembe

tasarım

dağıtım

SANEM DENİZ KURAL İBRAHİM KESKİN SELÇUK KAYGISIZ Can ersoy MELİKE ÇINAR aslıhan pehlivan RIFAT ÇAPAR çiler kayabaşı ELİF KARAN CAN ÇOKSÖYLER EMİNE AHISLA FATİH PEKEDİS GÜRKAN KÖSE EZGİ CEREN AĞTAŞ rasim araz osman erdem

6 aylık abonelik: 25 tl sanem deniz kurAl adına yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88

imtiyaz sahibi

fadik temizyürek

sorumlu yazı işleri müdürü

emre öztürk

Yönetim adresi

basıldığı yer

rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792

ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 abonelik için tel: 0 507 516 85 35 yaringazetesi@yarinhaber.net

1 MAYIS’I ÇELİK Mİ TATİL ETTİ? Tandoğan’da Hak-İş ve Memur-Sen’in düzenlediği miting mehter marşıyla başladı. Konfederasyonlar adına okunan ortak metinde, taşeronlaştırmanın kaldırılması, memurlara yönelik grev hakkı ve siyaset yasağının kaldırıldığı bir yasa, esnek ve kuralsız çalışmanın kaldırılması ve 28 Şubat ve 12 Eylül askeri darbesinin hesabının sorulması istendi. “Ülkemizde, 1977’deki karanlık güçlerin senaryosu neticesinde 32 yıl 1 Mayıs’ı kutlamak yasaklandı. Çok şükür bizim hükümetimize, bu kardeşinize 1 Mayıs’ı tatil etmek nasip oldu” diyen Çelik, işçilerin ve devrimcilerin yıllarca Taksim mücadelesi sırasında yaptıkları saldırılardan bahsetmedi ve emekçilerin mücadelesiyle kazanılan Taksim Meydanını ve 1 Mayıs’ı kendisinin tatil ettiğini dile getirdi. GEREVSİZ YASAYI SAVUNDU Darbe döneminin ürünü olan 2821 Sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu’nu, TBMM’nin gündemine getirdiklerine dikkati çeken Çelik, bu meselenin karanlık odalarda konuşulamayacağını, kimin ne düşüncesi varsa söylemesi gerektiğini vurguladı. Çelik, ‘’Bu darbe yasalarının ürünü olan, endüstriyel ilişkilerimizi baltalayan 2821 ile 2822’yi hep beraber çöp sepetine atmalıyız’’ dedi. Yeni yasa tasarısı var olan yasadan çok fazla bir farkı olmadığı herkesçe bilinmekte ve yine memurlara grev hakkı tanımamakta.

sayı: 30

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın editörler

Sekreteri Adnan Serdaroğlu kürsüden konuşma yaptı. “Güzel günler göreceğiz, güneşli göreceğiz, insanca yaşam kurmak için mücadele edenlere selam olsun.” şeklinde konuşan Serdaroğlu “Gündüzlerinde bir düzen için susmayacağız, boyun eğmeyeceğiz. Emperyalizme, kapitalizme, sömürüye karşı mücadele edeceğiz.” sözleri ile konuşmasını sona erdirdi. Serdaroğlu’nun konuşmasından sonra 1 Mayıs 1977’de Taksim’de katledilenlerin isimleri kürsüden teker teker okundu. Konuşmaların ardından Grup Yorum, Kardeş Türküler, Ruhi Su Dostlar Korosu, Koma Asmin meydanda toplanan kalabalıkla birlikte şarkılar söyledi, halaylar çekildi.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Ankara’daki 1 Mayıs kutlamalarına katıldı. Çelik, 1977’de Taksim Meydanı’ndaki katliamın ardından kutlamalara katılan ilk bakan oldu. Son yıllarda işçi ölümleri artmışken ve işçilerin haklarına yapılan saldırılara rağmen Bakan Çelik,Tandoğan Meydanı’nda Hak-İş ile Memur-Sen tarafından düzenlenen mitinge katıldı. Konfederasyonların neden Taksim Meydanında olmadıkları bir kez daha anlaşılmış oldu.

NEDEN TAKSİM’DE DEĞİLLER? Memur-Sen, Hak-İş ,Kamu-Sen ve Türk-İş bu sene 1 Mayıs’ta Taksim’de katılmama kararı almıştı. Ortak metinde “kürt sorunun demokratik çözümü” gibi maddelerin var olmasını gerekçe göstermişlerdi. Ve tüm konfederasyon yetkilileri daha sonra katıldıkları programlarda 1 Mayıs’ın Taksimle özdeşleştirilmeye çalışıldığını buna gerek olmadığını söyleyerek hükümetin sözcülüğüne soyunmuşlardı.

İŞÇİ ÖLÜMLERİNİ TAŞERON ÖNLEYECEK! Çelik, İş sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı’nın TBMM’de komisyonlarda görüşüldüğüne işaret ederek, işçi kayıplarını önleyecek bu düzenlemeyi de haziran ayı sonuna kadar Meclis’ten geçirecekleri kaydetti. İşçi ölümlerine sebep olan etkenlerin başında taşeronlaşma geldiği halde, işçi katliamlarının denetimini bu düzenleme ile taşeronlara devredilecek. YARIN EMEK


07 1 MAYIS 05

303MAYIS OCAK 2012 YARIN

Göle halkı Cemil’in yolunda

EHP: “İşçi ölümlerine son”

Şişli kolunda yer alan Emekçi Hareket Partisi, Cemil Kırbayır fotoğrafı ve ‘’İşçi Ölümlerine Son’’ pankartı ile erken saatlerde Şişli’de hazır bulundu. Emekçi Hareket Partisi kortejinin en önünde 1980’de gözaltında kaybedilen devrimci Cemil Kırbayır’ın fotoğrafını Kırbayır’ın ailesi ve EHP üyeleri birlikte taşıdılar. Taksim’e yürüdü. EHPliler, ölen işçilerin isimleri tek tek okuyarak ‘yaşıyor’ sloganını attılar. EHP kortejinin en arkasında ise İranlı EHP’liler pankartlarıyla hazır bulundular. Günde ortalama 8 kişinin idam edildiği İran’dan sürgüne gelen 1 Mayıs Kutlama Programı’nda Kazancı Yokuşu’nda anıta çelenk konuldu, her dilden selamlama yapıldı. Bütün örgütler Taksim’de toplandıktan sonra konuşmalar yapıldı.

istAnbul osman erdem

Şişli kolunda yer alan Emekçi Hareket Partisi, Cemil Kırbayır fotoğrafı ve ‘’İşçi Ölümlerine Son’’ pankartı ile erken saatlerde Şişli’de hazır bulundu. Sadece Nisan ayında en az 75 işçinin öldüğünü vurgulayan EHP’liler Taksim’e Cemil Kırbayır’ın ve öldürülen kadınların yakınları ile birlikte yürüdü. Şişli kolunda bulunan Emekçi Hareket Partisi kortejinin en önünde 1980’de gözaltında kaybedilen Devrimci Yolcu Cemil Kırbayır’ın fotoğrafını, Kırbayır’ın ailesi ve EHP üyeleri birlikte taşıdılar. Cemil Kırbayır ve Mahmut Kaya’nın fotoğraflarının bulunduğu dövizler de kortejde yer buldu. Arkasında ‘’İşçi Ölümlerine Son’’ pankartı yer alırken öldürülen kadınların aileleri, öldürülen kadınların fotoğraflarını taşıdılar. Ölen işçilerin fotoğrafları da kortejde yer aldı. EHP korteji yürüyüş boyunca ‘’İşçi ölümlerine son’’, ‘’Devrimci yolumuz Kırbayır’ın yoludur’’, ‘’Devrimci yolumuz Çayan’ların yoludur’’, ‘’Söz, yetki, karar iktidar halka’’, ‘’Faşizme ölüm tek yol devrim’’, ‘’Anaların öfkesi katilleri boğacak’’, ‘’Devrimci tutsaklar onurumuzdur’’,

32 yıl önce gözaltında kaybedilen Devrimci-Yol’cu Cemil Kırbayır için yapılan “Cemil Kırbayır’ın Yolundayız” yazılı pankart meydana karşı asıldı. ‘’İşçiler ölüyor AKP susuyor’’, ‘’Devrim şehitleri ölümsüzdür’’, ‘’Yaşasın devrim ve sosyalizm’’ sloganlarıyla

Öldürülen kadınların aileleri hesap sordu EHP kortejinde ayrıca; kadın cinayeti sonucunda kızlarını kaybetmiş ailelerde vardı. İzmir öldürülen Ferdane Çöl’ün annesi ve kızkardeşi, Siirt’te öldürülen Esin Güneş’in annesi, İstanbul öldürülen Gülay Yaşar’ın babası, yine İstanbul’da öldürülen Zeynep Yılmaz’ın ablası ve kızkardeşi EHP kortejinde kaybettikleri kızları, ablaları, kızkardeşleri için “Adalet biziz susmayacağız” diyerek adaletin sesi olacaklarını dile getirdi. YARIN EMEK

1 Mayıs kararlığımızın göstergesidir, mücadelemiz kesintisizdir Emekçi Hareket Partisi, 1 Mayıs günü Taksim’deydi. 12 Eylül darbesiyle birlikte gözaltına alınıp kaybedilen Cemil Kırbayır’ın büyük bir fotoğrafı arkasında Kırbayır ailesi, Cemil Kırbayır’ın mücadele arkadaşları ve Göle’lilerle birlikte oluşturulan kortej Taksim Meydanı’na kadar umudun kortejini yürüttü. Emekçi Hareket Partisi, Cemil Kırbayır pankartının yanısıra “İşçi Ölümlerine Son” ana pankartını taşıdı. Partimiz, yürütmüş olduğu mücadelede Cemil Kırbayır’ı devrimci bir önder olarak kabul etmektedir. 12 Eylül darbecilerinin kaybettiği ve hala daha kayıp olan Cemil Kırbayır yoldaşımız Doğu Anadolu Bölgesi’nde yürütmüş olduğu mücadelesi ile halkın dostu, genç devrimcilerin önderi, çocukların Cemil abisi, düşmanının korkulu rüyası olmuştur. İşçi sınıfının en anlamlı günü olan 1 Mayıs’ta Cemil Kırbayır yoldaşımızın resmi büyük bir onur ve

kararlılıkla taşınmıştır. Aynı dönemde metine bir ihtarda bulundu partimiz. yine Göle’de işkenceli sorgular sonucu İşçi ölümlerine karşı yürüttüğümüz kaybedilen Mahmut Kaya yoldaşımı- mücadelemiz 1 Mayıs’ta kararlılıkla ilan zın da resmi aynı kortejde taşınmıştır. edildi. Bu sistem işçi kardeşlerimizin haCemil Kırbayır’ın kaybedilişinin üze- yatını hiçe saydığı her gün partimiz karinden 32 yıl geçmesine rağmen, onun pitalizmin karşısında yıkılmaz bir kale yürütmüş olduğu sosyalizm mücadelesi, gibi yerini alacaktır. İşçilerin hayatını yoldaşları ve ailesi tarafından büyük bir hiçe sayan patronları deri koltuklarında kararlılıkla yürütülmektedir. Cemil Kır- rahat oturtmayacağız. bayır bugün dahi üzerine düşen görevi Kadın cinayetlerinde hayatını kayyerine getirmekte ve halkı sosyalizm beden kız kardeşlerimizin aileleri de mücadelesine davet etmektedir. Cemil parti kortejinde evlatlarının resmini taKırbayır’ın mücadelesi aynı kararlılıkla şıdı. Partimiz ailelerle birlikte 1 Mayıs’ta yürütülecek ve bu yiğit yoldaşımız kav- bir kez daha kadın cinayetlerinin hesagamızın her bir gününde yaşatılacaktır. bının sorulacağını haykırdı. Ailelerimiz Cemil’in ailesi ailemiz, Cemil’in partimize büyük bir güç verdi. Partiyolu yolumuzdur. mize güç verip bayrağımızı Sermaye 1 Mayıs günü dalgalandıran, öldürülen kız can almaya devam etti. Ölen kardeşlerimizin aileleri müişçi kardeşlerimizin resimlecadelelerinde hiç bir zaman ri partimiz kortejinde yine yalnız kalmayacak. Onların işçi kardeşlerinin ellerinde mücadelesi bizim de mücataşındı. İşçi ölümlerinin baş delemizdir. gün çağ aydın sorumlusu olan AKP hüküPartimiz toplumsal mü-

İşçi bayramında ölümler devam etti Günde ortalama 4 işçinin hayatını kaybettiği Türkiye’de 1 Mayıs’ta da işçiler ölmeye devam etti. 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda toplam 4 işçi ölürken, yeni aya da ölümlerle başlanmış oldu. Yapılan araştırmalar Nisan ayında en az 75 işçinin öldüğünü gösteriyor. Kapitalizmin kendini en soğuk yüzü ile gösterdiği işçi ölümlerine 1 Mayıs’ta da ye-

ni ölümler eklendi. Alanlarda olması gereken işçiler, göçük altında kalarak ya da başına beton düşmesi sonucu ölünden kurtulamadı. Dün İstanbul, Ankara ve Artvin’de 4 işçi hayatını kaybetti.

İşçi ölümleri her sektörde yaşanıyor İşçi ölümlerinin en fazla inşaat ve maden sektöründe yaşanıyor

olmasının yanında, dün yaşanan ölümlerin de gösterdiği gibi her sektörde çalışan işçiler, çalışma koşullarından kaynaklı hayatlarını kaybedebiliyor. Dün İstanbul Kağıthane’de bir dizi setinde çalışan sanat yönetmeni asistanı Erdem hayatını kaybederken, Bayrampaşa’da bir döküm fabrikasında meydana gelen patlamada başına metal kapak çarpan Ersin Kaya öldü. Ankara ve Artvin’de de yaşanan işçi ölümleri ile birlikte 1 Mayıs günü ölen işçilerin sayısı 4 ‘e yükseldi. Ankara’da kanal çalışmasında yerin 4 metre altına inen 43 yaşındaki Mehmet

cadelenin her bir alanını 1 Mayıs kortejinde buluşturmanın gururu ile yeni güne daha bir güçlü başlamıştır. Ağırlaştırılmış müebbet cezasını Kandıra F Tipi cezaevinde geçiren yoldaşımız Önder Çarkçı’nın fotoğrafı da ailesinin ellerinde taşınarak partimize güç vermiştir. 1 Mayıs politik sözümüzün pratik yansımasıdır. 1 Mayıs kararlılığımızın göstergesidir. Emekçi Hareket Partisi her gün daha bir kararlılıkla mücadelesini yürütmektedir. 1 Mayıs’ın ertesi gününde yine dur durak bilmeden mücadelemize devam etmekteyiz. 1 Mayıs’ta partimize güç veren herkese teşekkür ederiz. Umudunu partimizde büyüten herkesin gönlü rahat olsun. Sırtımızda taşıdığımız yükün ağırlığının farkındayız ve bu yük partimiz tarafından zafere kadar taşınacaktır. Çünkü mücadelemiz kesintisizdir.

Doğan göçük altında kalarak hayatını kaybederken, Artvin’de baraj inşaatının tünelinde çalı-

Emekçi Hareket Partisi Genel Sekreteri Gün Çağ Aydın

şan Tahsin Coşkun, kopan beton parçalarının başına düşmesi üzerine öldü. YARIN EMEK

Göle halkı Cemil Kırbayır’ın yolunda yürümeye kararlı. Geçtiğimiz 8 Ekim’de ailesi ve yoldaşları tarafından doğduğu evinin önünde yapılan anmayla birlikte ilçede konu tekrar gündeme gelmişti. Kurulan taziye çadırında toplanan Göle’liler Cemil’i sol yumrukları havada anmış, ailesi, yoldaşları ve dostları konuşmalar yapmıştı. Anma Emekçi Hareket Partisi Genel Sekreteri Gün Çağ Aydın’ın okuduğu açıklamanın ardından son bulmuştu. O günden itibaren başlayan çalışmayla birlikte Cemil Kırbayır’ın mücadelesi Göle’de daha da yayılmış oldu. Devletin TBMM İnsan Hakları Komisyonu nezdinde öldürdüğünü kabul ettiği Cemil Kırbayır’ın davasında ise hala daha bir gelişme yok. Kars savcılığınca başlatıldığı söylenen soruşturmada henüz kimse ifadeye dahi çağırılmış değil. Komisyonun hazırladığı raporda ise konu birçok tarafıyla irdelenmiş, ifadeler alınmış olsa da katiller hala daha serbest dolaşıyor. Cemil’in annesi Berfo Ana ise oğlunun katillerinden hesap sormakta ve oğlunun cenazesini almakta kararlı. Göle halkı da onun izinde mücadeleye ivme kazandırıyor. 105 yaşındaki Berfo Ana’nın 12 Eylül davasında Kenan Evren’e ve Evren’i davaya getirmeyen hakime karşı yaptığı konuşmadan sonra Göleliler de Cemil’in izinde gittiklerini 1 Mayıs’ta Taksim’de Cemil Kırbayır’ın pankartını açarak gösterdiler. Emekçi Hareket Partisi kortejinin hemen önünde açılan pankartı, Kırbayır ailesi, yoldaşları ve Göle halkı taşıdı. Göle’den Taksim meydanına 22 saatlik yolcukları sonucu ulaşan Göle halkı meydana Cemil’in pankartıyla girdiler.

Kültürevi elbirliğiyle yapılacak Cemil Kırbayır’ın bıraktığı değeri yaşatmak ve büyütmek için Cemil Kırbayır Kültürevi İnisiyatifi tarafından yapılacak olan kültürevi hep birlikte inşa edilecek. Yazın başlatılacak çalışmada Cemil2in doğduğu ev restore edilirken, hemen önüne de panellerin, atölyelerin, kursların yapılabileceği bir yapı kurulacak. Cemil Kırbayır Kültürevi adını alacak binanın inşaatı tüm Gölelilerle birlikte yapılacak. YARIN EMEK


08 EKONOMi

043EKiM 2011 YARIN MAYIS 2012 YARIN

Ekonomide neler oluyor? Memurlar, maaşlar artışını belirleyecek ilk toplu sözleşme görüşmesi için pazartesi günü hükümet ile masaya oturacak. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, “Türkiye 35 yıl yüksek enflasyon dönemini yaşamasaydı, Türkiye’de daha çok yatırım yapılabilseydi, ücretler üzerinde bir baskı kurulmasa ve daha çok istihdam olsaydı en az 1 trilyon doları biz bugün görmüş olabilirdik” dedi. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile yaptığı anlaşma uyarınca, KKTC’de karada ilk petrol ve doğalgaz arama sondajına düzenlenen törenle başladı.

SÖZLÜKÇE

Avrupa domino taşı gibi düşüyor Ekonomik krizle mücadelede birçok yöntem denemelerine rağmen bir türlü başarılı olamayan Avrupa Birliği, kan kaybetmeye devam ediyor. İtalya’da, Yunanistan’da ve İspanya’da Başkanları koltuğundan eden krizin son vurgunu da Hollanda’da yaşandı. Hollanda hükümeti, bütçe kısıntıları üzerine yürüyen tartışmaların ardından düştü! istnbul ibrahim keskin

Dünya çapında büyük buhranlara neden olan borç krizi, bazı ekonomistlerin “atlatıldı” analizlerine rağmen, hükümet devirmeye devam ediyor. Bilindiği üzere daha önce, Yunanistan ve İtalya Başbakanları kriz nedeniyle görevlerini bırakmış, İspanya’da ise halk seçimlerde mevcut hükümeti yerinden etmişti.

DEVLER LİGİNDE NELER OLUYOR? Yunanistan Hükümeti’nin kriz önlemi olarak sürekli farklı şekillerde kemer sıkma politikaları uygulamaları halkı günden güne çileden çıkarmış, giderek büyüyen protesto ve eylemler karşısında dayanamayan başbakan Papandreou görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı. Çok yüksek miktarda borç yükü altında bulunan Yunanistan’ı kurtarmak için

İngiltere yine resesyonda

oluşturulan kurtarma fonlarının sayısı artarak devam ediyor. Fakat bu fonlar henüz çözüm getirecek somut bir gelişme sağlamış durumda değil. Tüm bu nedenlerle Yunanistan’ın Euro bölgesinden çıkarılması gerektiğini düşünenlerin sayısı giderek artmakta. Krizin ikinci kurbanı İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi olmuştu. Adı birçok skandalla anılmış olmasına rağmen görevine uzun bir zaman devam eden Berlusconi, skandallarla rekabette gösterdiği başarısını krize karşı gösterememiş, bunun karşılığını da makamını terk ederek ödemek zorunda kalmıştı. İspanya’da yaşanan kötü gidişat nedeniyle, erken seçimlerde aday bile olmayan Zapatero, seçimlerde büyük bir hüsranla karşılaşmış ve bir önceki seçime oranla çok düşük bir oy alarak, hükümeti kaptırmıştı.

HOLLANDA SONUNCU OLUR MU? Son olarak Hollanda’da ekonomik önlemler üzerinde hükümeti dışarıdan destekleyen Özgürlük Partisi’yle uzlaşmaya varamayınca, hükümet düştü. Ekonomik önlem tartışmaları, bütçenin 21 milyar dolar kısılmasını öngörüyordu. Bu rakam, Avrupa’nın en büyük beşinci ekonomisi Hollanda’nın 2011 GSYİH’nın yüze 4,7’si anlamına geliyor. Liderlerin görüşmeleri terk etmesinin ardından, Hollanda Başbakanı Mark Rutte hükümetin ekonomik önlem görüşmelerinde başarısızlığını kabul etmiş ve erken seçim sinyali vermişti. Uzlaşma olmayacağının kesinleşmesinin ardından hükümetin düşmesiyle seçimlerin de önü açıldı. Rutte hükümeti, Ekim 2010’dan bu yana görevdeydi. Avrupa’yı sarsan, hükümetleri deviren ekonomik kriz, son olarak da Çek

Cumhuriyeti’ni ve Romanya’yı sallıyor. İki ülkede de hükümet için güven oylaması yapılacak. Çek Cumhuriyeti’nde tasarruf önlemleri kapsamında maaşların düşürülmesi ve vergilerin artırılması ülkede de 23 yıl aradan sonra en büyük protestoya sahne olmuştu. Başbakan Yardımcısı’nın da hükümetten grubunu çektiğini açıklamasıyla, merkez sağ hükümeti ekonomik kriz yüzünden yıkılma noktasına geldi. Romanya’da ise IMF anlaşmaları gereği uygulanacak kemer sıkma politikaları nedeniyle hükümetten ayrılan bakanlar oldu. Tüm gelişmelere rağmen hem Çek Cumhuriyeti’nde hem de Romanya’da hükümetlerin güvenoyu alması bekleniyor. Avrupa’daki bütçe krizi başladığı günden bugüne kadar 10 AB lideri ülkelerindeki görevlerinden oldu.

İngiliz ekonomisinin, iki çeyrek üst üste daralması yeniden resesyona girmesine neden oldu. Ülkenin Ulusal İstatistik Kurumu’ndan (ONS) bugün yapılan açıklamaya göre, İngiltere’de bu yılın ilk çeyreğinde Gayri Safi Yurtiçi Hasıla

(GSYH) yüzde 0,2 küçüldü. GSYH, geçen yılın son çeyreğinde ise yüzde 0,3 daralmıştı. ONS, inşaat sektöründeki düşüşün beklenmeyen daralmanın temel nedeni olduğunu bildirdi. 2009 yılında da resesyonda olan İngiliz ekonomisi, 2010 yılında resesyondan çıkmıştı.

Ülkede 1975 yılından bu yana ilk kez “çift dipli resesyonun” yaşandığı belirtildi. Açıklanan rakamların, ONS’nin ilk tahminleri olduğuna ve gelecek aylarda yeniden gözden geçirileceğine dikkat çekildi. İngiliz ekonomisi geçen yıl yüzde 0,5 büyümüştü. yarın ekonomi

12 Eylül ve mağduriyet bir ortamda 24 Ocak kararlarını uy- simlerin “dindar” olanlarıdır. Kuşkusuz gulamak mümkün değildi. Bu kesim, bu kesimden de “harcanan” kişiler var. yani geniş işçi ve emekçi halk kesimleri Ancak bu “mağdurlar” ile darbecilerin susturulacaktır! Nitekim, 24 Ocak ka- esas hedefindeki kesimleri aynı keferarlarını uygulayanlar değil, buna karşı ye koymak, gene 12 Eylül darbesinin direnenler, mücadele edenler “ipe yol- uygulamalarından biri olan “karıştırlandı”. Dönemin TİSK Başkanı, “şim- barıştır” siyasetine hizmet etmektedir. diye kadar işçiler güldü, şimdi gülme Sistemin diğer burjuva partilerden/ sırası bizde” söylemi ile sermayenin na- siyasal hareketlerinden farklı olarak, sıl kin ile hareket ettiğini ilan ediyordu. faşist karakterine “sivil hareket” teşkil Diğer taraftan 27 Mayıs ile başla- eden MHP (ve bağlaşığı Ülkü Ocaklayan Askeri Darbeler süreci, genel olarak rı) ile dönemin kabaran devrimci daldenilebilir ki, ABD emperyalizminin gasını manipüle ederek sol-popülist bir Türkiye’de, 12 Eylül Darsöylem ile ortaya çıkan ve besi ile birlikte dizginleri “Karacaoğlan efsanesini” tam olarak ele geçirdiği süyaratan, “devlet kuran parrecin de sonucudur. Orgu ti” olan CHP sisteminin içindeki bağımsızlık yan“subayları” oldular. lısı “ulusalcı” kesimler Bu iki sistem subaylarının tasviye edildi. Yerine TUTSAK “t a b a n ı” a ç ı s ı n d a n ABD veya güdümünPOSTASI “mağdur” oldukları deki NATO “eğitimli bizim çocuklar” ikame tartışmasıdır. Birinin Önder Çarkçı edildi. Oligarşik Dikinançlı tabanı “vatansetanın ortağı olan, içinde verlik-milliyetçilik” diğeriyer alan Ordu (OYAK vb. ) “Türk- nin tabanı ile, “yurtseverlik-halkçılık” İslam sentezi ile donatıldı, on yıllarca düsturları ile vatan, millet, yurt, halk bir Askeri Vesayet sistemi tesis edilerek için “iyi işler” yaptıklarını düşünürken sürdürüldü. 12 Eylül Faşist Cuntası’yla Oligarşik Netekim Paşa’nın il il dolaşıp Diktanın gazabına uğradılar. Onların Kur’an ayetlerini meydanlarda oku- ortak “fikirleri (MHP) iktidarda, kenyarak, Cuntaya meşruiyet sağlamaya dileri hapiste” idiler! “Beşibiryerde”nin iki Paşasının çalışmasının yanı sıra, din dersinin zorunlu hale getirilmesi, İHO(İmam yargılanmasını, topluma yönelik deHatip Okulları)’nın mantar gibi çoğal- zenformatif yalanları teşhir etme ve ması, “Darbecileri yargılıyoruz” düs- “ak koyun” ile “kara koyun”un kimler turunun baş propagandistiğini yapan olduğunu açığa çıkarma platformu olaR.T.Erdoğan’ın “dindar gençlik yetiş- rak görmek gerekir.”Sağ-sol çatışması... tirme” politikasının ilk uygulamaları herkes darbecilerce kullanıldı...oyuna olageldiler. getirildi... aynı silah ile hem sağcı hem 12 Eylül Darbesi’nden neredeyse solcu öldürülüyorsa bu işin arkasında hiç yara almayan, dahası faydasını gö- derin odaklar var...gençler kullanıldı... ren tek kesim Türk-İslam sentezci ke- kafaları yıkandı... vs.vs... türünden

dezenformatif, çoktan seçmelipropagandif yalanların teşhir edilme süreci olarak kullanılabilecek bu platformun adalet üretmesi ise beklenmemelidir. Bilinmelidir ki kapitalizmin hakim olduğu bir dünyada “demokratiklik oyununu” kim zekice oynarsa, o kazanır. Ringden kaçması gereken devrimciler değildir. O ring tiyatro amaçlı olsa bile... Bu oyuna katılarak kendi lehimize, karşı devrim aleyhine kullanma hakkımızı kullanmalıyız. Bu vesileyle AKP’nin ve bağdaşıklarının “darbeci düzenin sürdürücüleri” olduğunu teşhir edebilir, dönemin işkencecileri ve katillerini teşhir edebilir; MHP ve CHP gibi düzenin eski/yeni (AKP’yle birlikte) statükocu subaylarını teşhir etme platformu olarak kullanabiliriz bu yargılamaları... Örneğin, Ökkeş Şendiller (Kenger) mağdur değildir, Maraş Katliamcısıdır; 12 Eylül cuntacılarının tetikçilerindendir, nokta! İlk celsenin en öncemli sonucu budur. Sonuç olarrak, 12 Eylül Paşaları’nın yargılanmaları, katil düzen ile bu düzene karşı mücadele etmiş direnmiş kesimlerin haklılıklarını yeni kuşaklara tanıtma/ teşhir etme süreci olarak değerlendirilmelidir. Devrimci Tutsakların Meral (Okay) ablası da yıldızlara uğurlandı. Özellikle “Hayata Dönüş” operasyonu ile Ölüm Oruçları süreçlerinde F Tipi Hapishane sistemine karşı vermiş olduğumuz mücadelede desteğini bizden esirgemediğini unutmayacağız!... Önder Çarkçı EHP Üyesi 1 No’ lu F Tipi Hapishane / Kocaeli

SÖZLÜKÇE

Vergi Uzmanı Ali Demir, 2011 yılı gelir vergisi beyannamelerinin bir an önce verilmesini tavsiye etti. Demir, geç verilen beyannamelerde mükelleflerin borçlu çıkması halinde maliyenin faiz uygulayacağını belirtti. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu çerçevesinde 26 şirkete toplam 5,7 milyon lira idari para cezası uygulanmasına karar verdi.

“Borç krizi daha bitmedi”

Fransa Maliye ve Ekonomi Bakanı Francois Baroin, Avrupa’da borç krizinin hala bitmediğini belirterek, bazı Avrupa ülkelerinin harcamalarını kısması gerektiğini söyledi. Europe-1 radyo kanalına konuşan Baroin, bu hafta Avrupa mali piyasalarda yaşanan son çalkantın mali krizin sona ermediğini açıkça gösterdiği ifade etti. Fransız bakan, “Bütün ülkeler borçlarını düşürmeli, herkes gerekli çabayı göstermeli” diye konuştu. yarın ekonomi

Açlık sınırı 939 Lira

Türk-İş’in araştırmasında, Nisan ayında 4 kişilik ailenin açlık sınırı 939 lira 64 kuruş, yoksulluk sınırı da 3 bin 60 lira 72 kuruş olarak hesapladı. Türk-İş’ten yapılan yazılı açıklamada, Nisan ayında 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı 939 lira 64 kuruş, gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı ise 3 bin 60 lira 72 kuruş olarak hesaplandı. Araştırmaya göre, mutfak enflasyonu aylık 1,55 oranında gerilerken, bir önceki yılın aynı ayına göre değişim oranı yüzde 8,02 olarak hesaplandı. Son bir yılda sadece mutfağa gelen ek yük 70 lira olarak hesaplanırken, ailenin yaşama maliyeti bir önceki yıla göre 227 lira arttı. Açlık sınırı 1000 liraya yaklaşırken asgariücretin halen bu miktarın çok altında olması vatandaş tarafından tepkiyle karşılanıyor. Son olarak asgari ücrete yüzde bir oranında zam yapılması sendikalar ve halk tarafından kabul edilebilir bir oran olarak görülmedi. yarın ekonomi

SÖZLÜKÇE

?

12 Eylül 1980 Darbesi’nde Kenan Evren’in Amed’e gelişini ve Ofis Caddesin’nden geçişini evinin balkonundan izleyen 7-8 yaşlarında bir çocuktum. 70’li yılların devrimcilerinin hikayelerini pek çok evde olduğu gibi çekinerek de olsa bizim evimizde de anlatılırdı. Kenan Evren’in ve Hasan Tahsinkaya’nın “yargılanmaları” başlayınca “mağduriyet” hikayeleri de orta yere saçılmaya başladı. Aslında epeydir AKP ile birlikte, bir mağduriyet siyasetidir almış başını gidiyor. Herkesin mağdur olduğu bir yerde 12 Eylül darbesinin kime karşı yapıldığı da silikleşmeye, belirsizleşmeye başlıyor. Darbe “muhatapsızlaştırılmaya” çalışılıyor. Oligarşik diktanın 12 Eylül Faşist Cuntası’nın hedefindeki siyasal-sınıfsal kesimler yani muhatapları kimlerdir? Kimler mağdur edilmiştir? 3.Bunalım Döneminin birinci evresi, liberalizasyon sürecinin başlangıç evresidir. Bu evrede, uluslararası arenada devrimci-demokratik hareket güçlüdür. Bu sürecin (liberalizasyon) sağlıklı sürdürülebilmesinin yolu Askeri Darbeden geçiyordu. Türkiye’de 24 Ocak Kararları açıklandığında, sonradan bu liberalizasyon sürecinin yürütücüsü olan Turgut Özal’ı “bu kararları uygulayanları ipe yollarlar” diyordu. Bu söylemde hem işçi sınıfının kitlesel gücü karşısındaki korkusu gizliyken, hem de bir uyarı niteliği taşıyordu. Her ne kadar Devirmci Hareketin “yapısal sorundarı” hala aşılamamış ise de geniş halk kesimlerinin sistem karşısındaki kitlesel duruşunun olduğu

Başkent Doğalgaz’ın yüzde 80 hissesinin satış yöntemiyle özelleştirilmesi ihalesinde, yatırımcı firmalar, açık artırmada yazılı tekliflerinin üzerine çıkmadı.

RESESYON: Resesyon, makroekonomide geleneksel olarak reel gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) iki veya daha fazla çeyrek yıllık periyodda arka arkaya negatif büyüme göstermesi durumudur. Ekonomide durgunluk olarak da adlandırılabilir. Uzun bir resesyon ekonomik çöküş olarak isimlendirilir. Son dönem başta Yunanistan ve İngiltere olmak üzere birçok Avrupa ülkesi ekonomilleri resesyon yaşamaya devam ediyor.


09 ESAS MESELE

3 MAYIS 2012 YARIN

fotoğraf: çağdaş sinan dağ

Hani benim yandaşımın tiyatrosu? 98 yıllık bir kurum olan Şehir Tiyatroları da AKP iktidarının hedefi oldu. Genel Sanat Yönetmenliğinin görev tanımını değiştirdi, onun görevini bürokratlara verdi. Yine hazırlanan bir pakette meselenin esas özneleri muhatap dahi alınmadı. Üretenlerin söz hakkının olmadığı, yöneten olamadığı yerde ne işi vardı bir tiyatro yönetiminin? Yönetim kurulu da istifa etti. Günlerdir salonlarda çarpışıyor Başbakan tiyatro sanatçılarıyla. Bu haftaki konuğumuz 1996 yılından beri Şehir Tiyatroları’nda görev yapan Levent Üzümcü.

Şehir Tiyatroları’nda kadro oluşumu nasıldır? İnsanlar iç işlerimizin nasıl olduğunu bilmiyor ve bilmeden fiRÖPORTAJ kir yürütüyor. melike çınar Bizim tiyatromuzda bir tür belediyenin atadığı ve idari işlerden sorumlu, yani maaşların ödenmesi, özlük haklarının korunması ve bunun gibi teknik işlerden sorumlu bir müdürümüz vardır. Nurettin Sözen döneminde bu işleri yapması için atanmış biridir ama değişen belediye başkanlarıyla onun yetkileri artırılmıştır ancak bürokratların tiyatro bilgisi olmadığı için bu biraz güdük kalmıştır. Tiyatromuzun kadrosunda kimlerin oynayacağı, hangi oyunları oynayacağı şöyle bir kuruldan geçer. Genel Sanat Yönetmeni ve Yönetim Kurulu vardır. Biz sanatçılar olarak, tiyatronun bütün çalışanları oylamaya girer ve yönetim kuruluna iki tane temsilci göndeririz. Tiyatro aklına, bilgisine, görgüsüne, tiyatro ahlakına güvendiğimiz iki kişiyi kendi aramızda seçerek göndeririz. Bu yönetim kurulunda Genel Sanat Yönetmeni’nin kendi seçtiği bir ya da iki tane yardımcısı ve sahne direktörü vardır. Sahne direktörü de bizim oyunlarımızın programıyla ilgilenir. Hangi oyunu, hangi sahnede ve ne zaman oynanacağı ile yine oyuncuların birtakım teknik problemleriyle ilgilenir. Mesela bir oyuncunun doğumu varsa ya da biri rahatsızlandıysa ona göre bir oyuncu düzenlemesi yapar. Sahne direktörü olan arkadaşımız genellikle bütün kadronun saygı duyduğu biri olur. Bu sistem içerisinde Repertuar Kurulu’ndan geçmiş olan oyunlar, Genel Sanat Yönetmeni tarafından karara bağlanır. Genel Sanat Yönetmeni ve süpervizör o sene oynanacak oyunların hangi tarzda olmasını doğru bulduğunu söyler ve o oyunların oynanması için yönetmen ve kadro arayışına girer. Peki oyun seçimlerinde ney gözetiyor bu kurul? Repertuar Kurulu’nda bir oyunun seçiminde onun ebedi değeri ve evrenselliği gözetilir. Yani oyun bir edebiyat eseri midir ve evrensel değerleri tartışıyor mu? Repertuar Kurulu bir tiyatronun sibobu gibidir. Pek çok arkadaşımız bu kurulu “Sansür Kurulu” olarak da adlandırmıştır. Çünkü Repertuar Kurulu’na Belediye’nin atamış olduğu, yine Belediye Kadrosu’nda yer alan ve fakat tiyatroyla ilgisi olmayan psikiyatrist, işletmeci gibi insanlar da vardır. Aman bunlar kafalarına göre bir şey yapmasınlar, bizim istemediğimiz, ahlaka aykırı oyunlar sergilemesinler, ne demekse onlar, diye oluşturulmuş bir kuruldur orası. Seçilen oyun Genel Sanat Yönetmeni’nin de onayıyla sahnelenir.

Oyun yasaklanması durumu söz konusu mudur? Oyunun yasaklanması diye bir şey söz konusu olamaz aslında. Yani bir oyun yazılmışsa, bir tiyatro oyunu varsa eğer, o tiyatro oyunu bize ve edebiyat dünyasına bir oyun olarak sunulmuşsa, bu oyunun oynanıp oynanmamasına karar verecek olan kişi Genel Sanat Yönetmeni’dir ve oyun yasaklamak gibi bir yetkisi yoktur. O oyunun ne evrenselliğine ne de edebi değerine bir saldırıdır bu. Sadece o günkü konjonktürde o oyunun oynanmamasını istemesinin gerekçesidir. Ortaya atılan bu yeni yönetmelikte bunun gibi bir madde var mı? Aslında o yüzden de sordum! Bununla ilgili şöyle söyleyebilirim tiyatroların üzerinde çok şiddetli bir baskı var. Çünkü tiyatro sanatın konuştuğu haldir. Biz sanatın sözlerini söyleriz orada insanlara. Bu başka bir sanat dalında da çok fazla bulabileceğiniz bir şey değildir. Sanat konuşuruz biz orada. Sanatın diliyizdir, sesiyizdir. Tıpkı insanların sesi olduğumuz gibi. Bundan öte söylenecek bir şey bulamıyorum yani. Peki bu yeni yönetmelik neler kattı neleri değiştirdi? Genel Sanat Yönetmeni’nin bütün yetkilerini budadı. Siz tiyatroyla bir yönetmelik hazırlıyorsunuz ve o hazırlamış olduğunuz yönetmelikte hiçbir tiyatro oyuncusuna danışmıyorsunuz. Bakın, Kadir Topbaş’ın danışmanı bir tiyatro oyuncusunun yönetmenidir. Kenan Işık’ın danışmanlıktan istifa etmesinin de nedeni budur. Siz dibinizde duran bir insana nasıl bu yönetmeliği danışmazsınız? Çünkü onların derdi bir tiyatro oyuncusuna danışarak tiyatroyu şekillendirmek değil ki. Öyle olsa idi, hemen yanlarındaki oyuncu danışmanı olan adama danışırlardı. Peki bu değişiklikteki amaç nedir sizce? Yani ne kendi danışmanına ne tiyatro oyuncularına danışma gereği duymuyor! Başbakan’ın yaptığı açıklamadan benim anladığım şu; hayatı boyunca hiç tiyatro oyunu izlememiş, kendi partisine oy atan insanlara karşı bizi şöyle göstermeye çalışıyor: “Bunlar bizim düşmanlarımız”. Bu çok tehlikeli bir şey. Biz orada gişelerde şu kıyafeti giyenler girebilir, o kıyafeti giymeyenler giremez, sağcılar girer solcular giremez diye insan mı koruyoruz? Biletini alan herkes bu oyuna girebiliyor. Herkes tiyatroya gelebilsin diye biz elimizden geleni yapıyoruz. 5 Liraya, 8 Liraya Dünya Klasiği oynuyoruz. Shakspeare oynuyoruz, Necip Fazıl, Nazım Hikmet oynuyoruz. Türk Edebiyatının ve Dünya Edebiyatının seçkin örneklerini oynuyoruz. Tiyatro pahalı bir sanattır, 5 Liraya yapılabilir mi? Devlet ya da belediye onu sübvanse eder. Bu bir kamu hizmeti olduğu için yapar bunu. Ama, “Sen benim yandaşlarıma tiyatro yapmıyorsun!”

demek ne demektir? Hiç böyle bir şey olur mu? Bizim tiyatromuzun yönetmeliğinde gelen bütün siyasi partiler, bütün akımlar soldan, sağdan neredense artık, hepsi sanatın sesini, halkın sesini kısmaya çalıştı. Hep bunu yaptılar. Hep tiyatroyu kontrolleri altına almaya çalıştılar. Bu kontrolleri altına alabilecekleri bir şey değildir. Halkın kafasında şöyle bir imaj yaratmaya çalışıyorlar: Bunlar devletin parasıyla devletin karşısındalar! Yani bu o kadar tehlikeli bir şey ki! Annelerimizin, babalarımızın, bizlerin, bu ülkenin çalışan insanlarının vermiş olduğumuz vergilerle yaptılar bu tiyatroyu. Bu insanlara ihanet edebilir miyiz? Yaptığımız sanat metin olarak tartışılabilir ama varlığı ya da yokluğu tartışılamaz. Sanat gerekli bir şeydir. Yani öyle garip bir noktaya getirdiniz ki; nasıl bir sanat istiyorlar, onun da ne olduğunu bilemiyorum; “İstediğim oyuna onay veririm, istemediğim oyuna onay vermem. İstediğim oyuna para veririm istemediğim oyuna para vermem” diyor insanlar. Bu iş ciddi bir iştir. Yani parayı veren düdüğü çalar mantığıyla yapılmaz, yapılamaz. Bu bizim en büyük sıkıntımız. Biz bir türlü özerk olamıyoruz. Bizzat devletin, hükümetlerin, belediyelerin tiyatroyu desteklemesi lazım; uygar ülkelerde olduğu gibi. Çünkü çok pahalı bir sanat yapıyoruz biz. Kostümü, dekoru, ışığı, mekanı vb. O mekanlardan yok her yerde. Kafalarına koymuşlar: Tiyatro bize para kazandırmıyor! Arkadaş, tiyatro bir tütün fabrikası değil ki! Yani senin kamu hizmeti verdiğin yerler sürekli sana para kazandırmaz. Yani bu kadar vandalca davranan insanların duygusal zekaları olduğunu düşünmüyorum ben. Gazetelerdeki demeçleri hayretle okuyorum. “Hz. Muhammed’in hayatını anlatan oyunlar neden oynanmıyor?” Oyunlar için bizim

Evrensel değerlere hizmet edecek, dünya edebiyatına kalıcı eserler bırakabilecek yazarlara ihtiyacımız var. Ama siz bunun örneklerini sergileyebilecek tiyatroyu alır da burayı özelleştireceğim, “köprü muamelesi” yapacağım derseniz olmaz. dinimize, özümüze aykırı falan filan diyorlar. Ben inanamıyorum yani. Hz. Muhammed’in hayatını anlatan oyun yazıldı da biz mi oynamadık?

Levent Üzümcü kimdir?

1972 İzmir doğumlu olan Üzümcü, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan mezun olduktan sonra Bursa Devlet Tiyatrosu’nda çalışmaya başlar. 1996 yılında yövmiyeli olarak İstanbul Şehir Tiyatroları bünyesine katılır. Üzümcü eşinin eğitimi için gittiği Kaliforniya’da Los Angeles Film Okulu’ndan oyuncu yönetmenliği konusunda dersler alır. Levent Üzümcü dizilerde oyuncu ve yönetmen olarak görev almıştır.

Edebi değeri olan, edebiyatı evrensel değerlere hizmet etmiş oyunların hepsini oynamaya çalışıyoruz biz. Şehir tiyatrolarının her sezonunda mutlaka bir Shakespeare olsun ve on yılda bir mutlaka yeniden yeniden oynansın diyoruz. Çünkü yetişen nesillere izletmeye çalışıyoruz Dünya Edebiyatı’nın 1 numaralı oyun yazarlarını. Bunu özel bir tiyatro 5 Liraya, 8 Liraya oynayamaz. Ya da bizim oynadığımız oyunlarda senin kişisel olarak beğenmediğin şeyler var diye sen bu oyunu kaldıramazsın. Burası kimsenin babasının ma-

Kafalarına koymuşlar: Tiyatro bize para kazandırmıyor! Arkadaş, tiyatro bir tütün fabrikası değil ki! Yani senin kamu hizmeti verdiğin yerler sürekli sana para kazandırmaz. lı değil ki; burası halkın malı! Ona sadece oy atmış partilerin malı değil ki. Devlet tiyatrosu kaç yerde perde açıyor her gün, bakın lütfen. Bu tiyatroları alıp atıllaştırmak, bu ülkeye yapılacak en kötülüklerden biridir. Eğitim sisteminde yapılan da bu kötülükte. Ben eminim ki şu anda Milli Eğitim Bakanlığı, bürokratlar çıkamıyorlardır işin içinden. Bir tane insanın bilgisine ve görgüsüne bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir devlet yönetimi. Burası bir padişahlık değil ki; koskoca bir devlet burası. Ve çok ciddi sıkıntıları olan bir ülke. İşsizliğin olduğu, açlık sınırının giderek arttığı bir ülkeden bahsediyoruz. Halkın gözünde öyle bir algı yaratılıyor ki sanki o ülke kalkınıp gidiyor. Bunu görmemek için kör olmak lazım. Başbakan aydınlar için, sanatçılar için “despot” yakıştırması yaptı ve halkın küçümsendiğini ve azarlandığını ileri sürdü. Ne düşünüyorsunuz Başbakan’ın bu sözleri için? Azarlamanın ne olduğunu kendi açıklamasına bakarsa görür aslında. Azarlama odur. Biz kimi azarlayacağız ki! “Despot aydın tavrı” ne demektir? Kimdir bu tavra sahip olan insanlar? Ben diyorum ki; “Bu halk için tiyatro yapıyorum. Sana oy atanlar için, oy atmayanlar için tiyatro yapıyorum” diyorum. Ama halkı yöneten onlar ve hayatı boyunca tiyatroya hiç gitmemiş insanlar “Bu adamlar sizi takmıyor, aşağılıyor” diyor. Ve hayatı boyunca hiç tiyatroya gitmemiş insanlara toplanıp bize düşman oluyorlar sonra.

Hedef mi gösteriyor sizi? Yani daha ne yapsın! Siz özerklik dediniz; Başbakan özelleştirme! Köprüleri özelleştirebilirsiniz de tiyatroları nasıl özelleştireceksiniz? Tiyatro kar etmeye çalışan bir kurum değildir, anlatmaya çalıştığım şey bu. Dedim ya size, öyle bir algı yaratmaya çalışıyorlar ki, sanki biz milyonlarca lira alıyoruz. Lütfen araştırın bakın ne kadar alıyoruz biz bu meslekten? Bu arada, yarattığı algılardan bir başkası da; gidip dizilerde oynuyorlar, bir de devletten maaş alıyorlar! Hepimiz aile sahibi insanlarız, bugün Türkiye şartlarında aldığımız paraya bir baksınlar bakalım. Bir kere bizim yaptığımız işin mutluluğunun dışına çıkmış mıyız acaba? Maaşlarımıza zam yapsınlar diye sesimiz çıktı mı acaba? Biz tiyatro yapmayı en büyük nimet sayan insanlarız. Ama Şehir Tiyatrolarının, Devlet Tiyatrolarının görevi, yarı ödenekli tiyatroların görevi orada yazar: Türk edebiyatını, Türk oyun yazma sanatını güçlendirmek, yönetmenler, yazarlar kazandırmak. Ben görüyorum yeni yeni yazarlar, yönetmenler çıkıyor. Bizim dünya çapında 2-3 tane yönetmenimiz var. Dünya çapında oyun yazarı çıkarmamız lazım şimdi. Bunlar için evrensel değerlere hizmet edecek, dünya edebiyatına kalıcı eserler bırakabilecek yazarlara ihtiyacımız var. Ama siz bunun örneklerini sergileyebilecek tiyatroyu alır da burayı özelleştireceğim, “köprü muamelesi” yapacağım derseniz olmaz. Biz zaten kar getiren bir kurum olamayız. Teknik olarak olamayız, mümkünatı yok. 5 Lira biletle neyin karını yapacaksınız? Elektrik parasına yetmez o. Senin bunu desteklemen lazım. Belki siz tiyatro sevmiyor olabilirsiniz, tiyatroya gitmiyor olabilirsiniz, kendince nedenleriniz olabilir ama; belki çocuğunuz gidecek, torununuz gidecek. Herkesin hayatını böyle ipotek altına almaya ne gerek var? Hiç dur diyen yok! Bir kişi ne yapıyorsun demiyor. Kimsenin söz söyleme hakkı yok! Sonra da bunu adına demokrasi diyorlar, yapmayın allah aşkına! Muhafazakar sanat nedir? Muhafazakar sanat diye bir şey olabilir mi? Bakın M.Ö 2500 yılından beri sanat kuramları yazılıyor. Ve bunların envanteri çözülüyor. Yazıyı 5 bin yıl önce çözdü insan. Hiç gördünüz mü bugüne kadar muhazakar sanat diye bir şey? Olabilir mi böyle bir şey? Sanatı bu şekilde ayıramazsın. Sanatın akımları içinde böyle bir akım yoktur ki! Sahnede sana bir şey anlatmaya çalışan iki insanın, onu anlatma şeklinden rahatsız oluyorsan o seninle ilgili bir sorundur. Biz orada mesleğimizi yapıyoruz; bize teşhirci muamelesi yapmak ne kadar aşağılayıcı bir şey. 98 yıllık bir kurumu böylesine yok etmeye çalışmak nasıl bir durum böyle? Yönetmeliğe ilişkin hukuki bir süreç olacak mı? Görev tanımı değiştirilen arka-

daşlar var. A Kadro, B Kadro, C Kadro gibi tanımlamalar vardı. Onlarda birtakım hukuksuzluklar var. Onunla ilgili yasal bir süreç başlatacak arkadaşlar. Onun dışında bize verilen görevleri yapmakla yükümlüyüzdür tiyatroda. Elimizden geldiğince mesleğimizi en güzel şekilde yapmakla yükümlüyüzdür. Onun gerisi laf-ı güzaf. Ama sanatsal değeri olmayanları, edebi değeri olmayan oyunları gelip bize dayattıklarında onları oynamakta çok zorluk çekeriz. Çünkü bu iş zorla yaptırılacak bir iş değil; biz

Sahnede sana bir şey anlatmaya çalışan iki insanın, onu anlatma şeklinden rahatsız oluyorsan o seninle ilgili bir sorundur. Biz orada mesleğimizi yapıyoruz; bize teşhirci muamelesi yapmak ne kadar aşağılayıcı bir şey. 98 yıllık bir kurumu böylesine yok etmeye çalışmak nasıl bir durum böyle? makine değiliz; insanız. Ve emin olun, bizler bugüne kadar seyirci ayrımı yapmış insanlar değilizdir. Hiç tiyatroya gelmiş birine “Sen giremezsin ya da senin kılık kıyafetin uygun değil diyen” bir insan gördünüz mü? Ya da senin siyasi görüşün bu oyunu izlemeye engel diyen? Biz herkese oynuyoruz bu oyunları. Bugüne kadar “muhafazakâr tiyatro” eseri yazıldı da biz mi oynamadık? Böyle bir hikâye mi var? Yani muhafazakâr heykel mi var, muhafazakâr resim mi var? Ben bunu anlayamıyorum yani herkes bir şey uydurma peşinde koşuyor. “Efendim ben çok utanıyorum sahnede öpüşen insanları görünce.” Anlamadım yani? Sen sahnede öpüşen insanı görmekten utanıyorsun diye hayatın bu gerçeğini, senin bu gerçeğini sana anlatmayacak mıyım? “Biz muhafazakârlar olarak tiyatro sevmiyoruz.” O zaman yok mu edeceğiz? “Biz sevmiyoruz çünkü İslami şartlara göre uygun oyun oynanmıyor”. Yani “helal oyun” diyelim biz buna. O oyun helal midir, haram mıdır diye bir ayrımımız yok bizim. Dediğim gibi bir oyunun tek ayrım noktası evrensel olup olmadığıdır. Biz ona bakıyoruz. Yani böyle bir şeyin peşine düşüp kendi kendine birtakım kurallar ortaya çıkartmak gerçekten çok açık. Ve hayatı boyunca tiyatroya gitmemiş insanları da tiyatro hakkında böyle doldurmak büyük canavarlık. Ne deyim ki!


04 EKiM 2011 YARIN 3 MAYIS 2012 YARIN

İşte genç işsizliğe çözüm

Formasyon bitti peki ya sonrası?

TÜSİAD hazırladığı “Yükseköğretim Reformunda Öncelikler Hakkında TÜSİAD Görüş ve Önerileri” adlı rapordan sonra şimdi de düzenlediği yarışmayla üniversitelerde olmaya devam ediyor. TÜSİAD’ın düzenlediği “Bu Gençlikte İş Var” adlı yarışma üniversite öğrencilerinin girişimciliği arttırılması ve böylece işsizliğin azaltılması planlanıyor.

eskişehir ASLIHAN PEHLİVAN

Proje kapsamında pilot olarak seçilen Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) ve Bilkent Üniversitesi öğrenci topluluklarının katkılarıyla, iyi iş fikirlerinin yarıştığı bir yarışmanın da gerçekleştireceği bildirildi. TÜSİAD gerek üzerine vazife olmadan hazırladığı raporlarla gerekse üniversite öğrencilerine yönelik düzenlediği girişimciliği arttıran yarışmalarla üniversitelerden elini çekmeyi düşünmediğini gösteriyor. Genç işsizliğin her geçen gün daha da ayyuka çıkmasını görmezden gelemeyen sermayedarlar bu durumu örtbas etmek için şimdi de çeşitli yarışmalar düzenlemeye karar verdikleri gözüküyor.

Proje işsizliğin çözümü olacakmış TÜSİAD’ın önerdiği “Bu Gençlikte İş Var” adlı proje üniversite öğrencilerini girişimcilik konusunda teşvik etmeyi planlıyor. Proje, işsizlik sorununa öğrencilerin girişimcilik perspektifi ile çözüm üretmeyi amaçlıyor. TÜSİAD

Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, projenin tanıtım toplantısında yaptığı konuşmada, ekonominin en can alıcı konusunun istihdam ve işsizlikle mücadele olduğunu belirterek, işsizlik oranının aşağı çekilmesi için izlenecek politikalar kapsamında gençler arasında girişimciliğin geliştirilmesinin kritik önem taşıdığını kaydetti. Kapitalizmle birlikte her gün daha da artan ve can yakıcı hale gelen işsizlik sorununa kapitalistlerden çözüm yine bu sistemin elemanları üzerinden olduğu görülüyor. Ancak zaten bu sistem ve onun gerektirdikleri yüzünden milyonlarca insanın işsiz kaldığı görmezden gelinerek bu yarışmalarla bir taraftan üniversite öğrencilerinin gözü boyanmaya çalışılıyor. Diğer taraftan ise genç beyinler kullanılarak yeni projeler geliştirilmeye çalışıldığı ortaya çıkıyor.

Okul sermaye işbirliğine yol veriliyor Amaç öğrencilere “destek” Bilimsel eğitimin verilmesi gereken üniBoyner, ‘’İşsizlik sorununa karşı, üniver- versitelerin, sermayedarların elinde bisite gençliğinin girişimcilik perspektifi limsellikten uzak, sadece para getirecek ile çözüm yolları arayacağı proje kapsa- çalışmaların yürütüldüğü bir yer haline mında, ODTÜ ve Bilkent öğrencileri geldiği görülüyor. Eğitim sistemimizin çalışma grupları oluşturarak iyi iş fikir- en önemli sorunlarından birisi olan, ser-

Ayşe İnci’yi korumayanları Bakanlık inceleyecek

1978-23 Nisan 2012 Boşanmak istediği kocası tarafından bıçaklanarak öldürülen Ayşe İnci’yi ölmeden önce korumayan polis ve savcılar hakkında inceleme başlatılacak. 23 Nisan günü İstanbul Küçükçekmece’de çocuğunu okuldaki törene götürürken bıçaklanarak katledilen Ayşe İnci öldürülmeden önce polis ve savcılığa başvurduğu halde korunmamıştı. Ayşe İnci’nin ölümünün ardından açıklama yapan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, korumayan sorumlular hakkında “gereğini yapacaklarını” açıklamıştı. Bu açıklama üzerine harekete geçen Kadın Cinayet-

lerini Durduracağız Platformu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan atacağı somut adımları hemen açıklamasını istedi. Ayşe İnci’nin ailesi ile buluştuklarını ve Ayşe İnci’nin davasını üstleneceklerini belirten Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun çabaları sonucu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı günü bakanlık hukuk müşavirlerini İstanbul Küçükçekmece’ye göndererek inceleme başlatacaklarını belirtmek durumunda kaldı. Ayşe İnci’nin öldürülmeden önce başvurduğu polis birimleri ve savcılıkla bakanlığın hukuk müşaviri Avukat Birsen Kurt’un görüşmeler yapacağı açıklandı.

Platform da incelemelere katılacak Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, hukuki olarak da davasını üstlendiği Ayşe İnci için bakanlığın idari sorumlularla ilgili yapacaklarının takipçisi olacağını belirtiyor. 5 Mayıs Perşembe günü yapılacak incelemelere de heyet şeklinde katılacak olan platform, kadın cinayetlerinde devletin sorumlu olan tüm kurumları açığa çıkana ve sorumlular hakkında gerekli işlem yapılana kadar mücadele edeceklerini vurguluyor. YARIN GÜNCEL

Platform toplantıları sürüyor Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu eylemlere katılan çalışma yürütmek isteyen kadınlarla birlikte Kadıköy’ de bir araya geldi. EHP Genel başkanı Sibel Uzun’un da katıldığı toplantıya Anadolu yakasından birçok ilçeden ve her yaştan kadın katıldı. Promethe Kafe’de bir araya gelen kadınlar platformun eylemlerini nasıl daha etkili kılacaklarını konuştular. Toplantıya İzmir’de öldürülen Ayşe Selen

lerini proje haline getirerek yarışacaklar. mayedarlarla işbirliği bu projeyle iyice Bu yarışmanın amacı hem öğrencileri arttırılıyor. Üniversitelere gelip “Kariyer girişimciliğe özendirmek, hem de iş fi- Günleri” adlı konferanslarla öğrencilekirlerinin iş dünyasının içinden gelen rin yaparlarsa iş bulabileceklerini anlaüyelerimizle sağlamasını yapıp destek tan patronlar şimdi de, öğrencileri yavermek’’ diye konuştu. Yani henüz üni- rıştırarak gelir getirici projeler peşinde versite de olan genç beyinlerin proje- olduklarını düşünülüyor. leriyle sermayedarların yeni üretimler 4+4+4 kesintili eğitim sisteminin yapması sağlanmış olacağı düşünülü- de kabulüyle devletin sermayedarlara, yor. Desteğin sadece öğrencilere değil okullara daha rahat girebilmeleri için onlara fikir ürettiren sermayedarlara da yol vermiş durumda olduğu gözüküyor. olacağı açıkça ortaya konmuş olduğu Sermayedarlar artık sadece üniversitedüşünülüyor. lerde değil ilköğretimin ikinci kademeÖğrencilere çeşitli staj yapma ola- sinden itibaren okullarda olacak. Daha nakları sağlayacaklarını söyleyerek, öğ- az maliyetle çalıştırılacak çocuk işçilerrencilerin ağzına bir parmak bal çalan den başlayan bu işbirliği, üniversitelersermayedarın asıl amacının yeni pro- de öğrencilerin toplum yararına değil, jeler geliştirilmesini sağlamak olduğu sermayedar yararına proje üretmesini söyleniyor. sağlamaya kadar vardığı gözüküyor.

Ayla’nın annesi Hatice Ayla da katıldı. Platform büyüyor, il il yayılıyor Toplantıya Edirne’de platform çalışması yürütecek olan arkadaşımızın katılmasıyla kadın cinayetlerine karşı birçok ilde çalışma yürütmeye başladığımız ve birçok ilden de başvurular geldiği konuşuldu. Çalışmaları büyütmek ve ilerletmek adına yapılan öneriler doğrultusunda oluşturulan çalışma grupları ile toplantı bitirildi. YARIN GÜNCEL

Okullar OSB’lere taşınacak 4+4+4 kesintili eğitim sistemiyle gündeme gelen bir diğer konu ise OSB’lere meslek okullarının ve bazı üniversitelerin mühendislik bölümlerinin taşınmasıydı. Böylece TÜSİAD ve benzeri olan diğer kurumların okullara daha rahat ulaşması devlet eliyle sağlanmış olacak.

Esin Güneş uçurumdan atıldı

Esin Güneş cinayetinin 5. rını belirten platform üyeleri, daduruşmasında gelen 3 bi- vayı takip etmeye başlamalarının lirkişi raporu da Esin öğretmenin ardından duruşmaların seyrinin bir itme kuvvetiyle uçurumdan olumlu yönde değişmesine dikdüştüğünü doğruladı. kat çektiler. Siirt’te uçurumdan düşeBilirkişi raporları kaza değil rek öldüğü iddia edilen Esin Güneş’in olay günü yanında “cinayet” diyor 25 Nisan Çarşamba günü görüolan kocası Güven Güneş ve kocasının arkadaşı Beşir Üzüm len 5. duruşmada, daha önce yahakkında açılan dava devam edi- pılan olay yeri inceleme raporları yor. Esin öğretmenin ailesi, koca- açıklandı. Keşif sonucunda Esin sından şiddet gören Esin’in “kaza” Güneş’in uçurumdan kendilisonucu değil, kasten uçurumdan ğinde düşemeyeceği, kesinlikle düşürüldüğünü belirttikleri da- bir itme kuvvetinin uygulandığı vada ailenin fikrini doğrulayan doğrulandı. 3 bilirkişi raporubir gelişme yaşandı. nun da aynı şeyi söylediği Esin Güneş’in ölümünün üzerindeki Sorumluların cezalandırılma- karanlık her duruşma biraz daha sı istendi aydınlanıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 5. duruşmada da, Hala tutuklama kararı yok Esin için adalet talebiyle Siirt Savcı, Sanık Güven Güneş’in Adliyesi’nde davanın takipçisi tutuklanması yönünde görüş beoldu. Adliye önünde Esin’in ai- lirtirken; sanık Güven Güneş’in avukatının adli tıp raporu talep lesi ve akrabalarının da katıldığı eylemde kadın katillerine ağır ce- etmesi üzerine Esin’in avukatlaza uygulanması talebi tekrarlandı. rının tutuklama talebi reddedildi. Adaletin sesini susturmayacakla- YARIN GÜNCEL

Pedagojik Formasyon ‘un kaldırılmasının ardından FenEdebiyat Fakülteleri’nde okuyan öğrenciler tepkilerini sokaklara taşıdı. Rakamlarsa işsizliği işaret ediyor. YÖK’ün 5 Nisan’daki genel kurul toplantısında aldığı karar sadece fen edebiyat fakülteleriyle ilgili değil. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ndeki okulöncesi öğretmenliği ve İngilizce öğretmenliği programlarına, mevcut uzaktan eğitim öğretmenlik programlarına öğrenci alınmayacak. Okulöncesi öğretmenliği, rehberlik ve psikolojik danışmanlık, özel eğitim bölümü öğretmenlikleri hariç tutularak eğitim fakültelerindeki ikinci öğretim programları kapatılacak. Genç işsizliğe çözüm gençleri üniversitelere yerleştirmek olamadı. Bir süredir, AKP’nin üniversitelerdeki öğrenci sayısını arttırma politikaları sonucunda rakamlar bir anda 2 katına fırlamıştı. Verilere göre son 10 yılın rakamsal değişiklikleri şöyle: “Eğitim fakültelerinin sayısı son 10 yılda 63’ten 97’ye, fen edebiyat fakültelerinin sayısı ise 91’den 184’e yükseldi. Eğitim fakülteleri yüzde 54, fen edebiyat fakülteleri yüzde 102 büyüdü. Halen, mevcut öğretmen sayısına eşdeğer sayıda, yani 600 bin öğretmen adayı eğitim görüyor.” Yarın Eğitim

Bir öğretmen daha intihar etti Dün Balıkesir’in Kepsut ilçesinde ücretli öğretmenlik yapan Seçkin Turan intihar etti. Milli Eğitim Bakanlığı’nın görrnezden geldiği ataması yapılmayan öğretmen sorunu gün geçti,kçe büyüyor ve can almaya devam ediyor. AKP Hükümeti ihtiyaç olduğu halde öğretmenlerin atamalarını yapmayıp, onları ucuz ve güvencesiz çalıştırarak, öğretmenleri yıllık sözleşmelerle istihdam ediyor. Sadece 2011 yılında 1563 işçi yaşamını yitirdi; 2007’den bu yana 30’a yakın öğretmen intihar etti; 17 Nisan’da Dr. Engin Arslan öldürüldü; 19 Nisan’da Kütahya’da bir öğretmen yaralandı; önceki gün Narife Çekcek öğretmen, öğrencisinin bıçaklı saldırına uğradı; dün ise Seçkin öğretmen intihar etti. YARIN EĞİTİM

Şiddet şimdi de eğitimcilere

Daha önce bir doktorun ölümüne, geçtiğimiz günlerde Kütahya’da bir öğretmenin yaralanmasına sebep olan şiddet olayları şimdi de İstanbul Kıraç Lisesi’nde karşımıza çıkıyor. Tasdiknamesini almaya gelen öğrencisinin bıçaklı saldırısına uğrayan Narife Çekcek yoğun bakımda yatıyor. Eğitim-Sen: Şiddetin arkasında güvenlik zafiyeti değil; AKP’nin emekçileri yoksullaştıran, güvencesizleştiren ve hizmet üretiminin tüm sorumluluğunu emekçilere yükleyen politikaları bulunmaktadır. Kısacası öğrenciyi müşterileştiren, öğretmeni de müşterilerin beklenti ve isteklerini karşılamak zorunda olan bir köle haline getiren politikalar hastane ya da okul fark etmeden her yerde şiddeti üretmektedir, şeklinde bir açıklama da bulundu. Eğitimcilere karşı artan şiddet olaylarını ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu durum karşısında sessiz kalışını protesto etmek için bazı öğretmenler yürüyüşü düzenledi. Yarın Eğitim

Seçmesiz Kur’an dersi

4+4+4 kesintili eğitim sistemiyle getirilen değişikliklerden biri de seçmeli olarak görülecek peygamberin hayatı ve Kur’an dersleriydi. Ankara’da bir İlköğretim Okulu’nda dağıtılan form kafaları karıştırdı. Velilerden ‘Kur’an- ı Kerim’, ‘Hazreti Peygamberimizin hayatı’ ve ‘Kur’an-ı Kerim ve Hazreti Peygamberimizin hayatı’ dersleri arasında tercih yapmaları isteniyor. Şıklarda ‘Kararsızım’ seçeneği var ama ‘İstemiyorum’ seçeneği yok. En başından beri bu derslerin zorunlu değil seçmeli olacağı üzerinde durulmuştu. Ancak okulda dağıtılan bu forma bakılırsa bu derslerin zorunlu olacağı gözüküyor. Ayrıca formlarda veli ve öğrencilerin adının da yazılması veliler de fişlenme endişesi yarattı. Yarın Eğitim


3 MAYIS 2012 YARIN

Fransa’da son durum

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu yapıldı. İkinci tur 6 Mayıs tarihinde gerçekleşecek. Sarkozy %27,18 ve Hollande %28,63 oranında oy alarak finale kaldılar; kaldı. Bununla beraber ikinci tur için için pek çok isteksiz seçmen olduğu da bir gerçek. Ne Sağ ne de Sol kanadın seçmenleri sandığa heyecanla gidecek gibi gözüküyor.

Dünya Turu

Yüz binler kemer sıkmaya karşı yürüdü

FRANSA RIFAT ÇAPAR

Sarkozy’nin “birazcık” sağcı olması ya da Hollande’nin “birazcık” solcu olması artık Fransa’da halkın %30’unu memnun etmiyor. Fransa’nın politik hayatında bir tür kutuplaşmayla karşı karşıyayız. Milli Cephe de Sol Cephe de son tura kalamadı ama 2007 senesine oranla her iki kanadın da seçmen sayılarında ciddi bir artış yaşandı. ve Daha önemli bir nokta da politik hatlarının liberal partilerden kesin çizgilerle ayrılmış olması. Krizin yarattığı ekonomik bunalım, toplumsal olgularda da etkisini gösterdiği söylenebilir. Fransa ırkçılaşıyor mu? Seçim sonuçları Fransa’da açıkça aşırı sağın yükselişe geçtiğini gösteriyor. Şehir ve mahallelere göre seçmenleri incelediğimizde şu gerçekle karşılaşıyoruz: 2007 yılında işsizliğe çözüm vaadi nedeniyle Sarkozy’ye oy verenler, 2008 krizi ve kemer sıkma politikalarının ardından gerçeği anladılar. Sarkozy’nin oyları şu anki tutucu ve korumacı nutuklar atan aşırı sağ partisine, yani Milli Cephe’ye kaydı. Milli Cephe krizden ve işsizlikten göçmenleri sorumlu tutuyor. MC’ye oy verenler elbet bu açıklamaya ikna olmuş olanlar. MC’nin başlıca seçmen kitlesi, toplumun ezilmişleri arasında, krizi neyden kaynaklandığını bilmeyen, arkasında kapitalizmin kara dayalı sistemi olduğunu görmeyenlerden oluşuyor. Yani hem burjuva politikacıları tarafından bir kenara itilmiş, hem de mücadele içinde kendine bir yer edinmemiş olanlardan bahsediyoruz. Nitekim MC en yüksek oy oranını (%26,33), işsizliğin en yüksek olduğu Aisne şehrinde aldı. Ancak şaşırtıcı olan işçi sınıfının

önemli bir kesiminin (%35) MC için oy kullanması. Bu durum bir yandan krizin yarattığı bunalım ve liberal politikalardan duyulan bıkkınlık, bir yandan da politik bilinç eksikliği olarak değerlendirilmeli. Çünkü esas olarak işçi sınıfının çıkarlarını savunan ve ona korumacılık değil de iktidar öneren Sol Cephe’ye işçilerin yalnız %14’ü oy verdi. Fransa’da şu an baskın olan olgu aslında yabancı düşmanlığı değil, işsizlik ve geleceksizliktir. Ancak solun ve devrimcilerin güçlü olmadığı yerlerde aşırı sağ kendine yer ediniyor. Emekçiler Sol Cephe’den yana Fransa’nın en büyük sendikası CGT

seçimlerden önce “tarafsız” olmadığını açıklamıştı. Bu söz CGT’de örgütlü işçilerin, sendikaların ve demokratik toplum kuruluşlarının taleplerini kendi programı sayan Sol Cephe’ye oy vereceklerinin işaretiydi. Sendikalı 5 işçiden biri SC’ye oy verdi. Albany-Cofpa fabrikasının kapatılmasını engellemiş, mücadelede CGT sözcülüğü yapmış olan Christophe Sardin, SC için “işçilerin ve fabrikaların yanında sendikalarla birlikte gördüğümüz tek parti. Ben kalbimle oy kullandım.” diyor. Aslında Milli Cephe’nin yüksek olduğu yerlerde, Sol Cephe de yüksek rakamlar elde etti. Bunun başlıca nedeni değişimin emekçi sınıfı tarafından arzulanması

ancak bunun mümkün olup olmayacağı konusunda ayrılık yaşanmasıydı. Sol Cephe seçimlerden önce , %3lük oy oranını %11’e kadar çıkardığı için, seçimlerden önce adından çokça bahsettirmişti. Üstelik bunu birkaç ayda başardı. Sol Cephe’nin seçmenlerinin önemli kısmını 18-24 yaş arasındaki gençler (%16) oluşturdu; geleceksizlik korkusuyla en çok yüzyüze kalanlar. Seçimlerin ardından Sol Cephe’nin hedefi Sarkozy’i iktidardan düşürmek. Sol Cephe Hollande’nin programını başından beri eleştiri konusu yapsa da 10 senelik sağ hükümetin ardından Sarkozy’nin gitme zamanı geldiğini söylüyor.

Malezya adil seçim istiyor Şili’de öğrenciler

yeniden sokakta

Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da polis, yeni çıkarılan seçim yasasını protesto eden eylemcilere göz yaşartıcı gaz ve tazyikli suyla saldırdı. Protestocular yasanın, koalisyondaki partilerin iktidarını garantilemek için tasarlandığını savunuyor. Tarihi Merdeka (Bağımsızlık) meydanındaki gösteriye 25 bin kişinin katıldığı bildiriliyor. Bu eylemin son 10 yıl içinde düzenlenen en büyük eylemlerden biri olduğu belirtiliyor. Eylemden önce meydan dikenli teller ve bariyerlerle çevrildi. Polis daha sonra bunları aşarak meydana giren kalabalığa gözyaşartıcı gazla saldırdı. Eylem muhalefet destekli Bersih adlı grup tarafından düzenlendi. Bersih, insan hakları eksenli birçok sivil toplum örgütünün adil seçim talebi etrafında bir araya geldiği bir çatı örgütü. Malezya Parlamentosu, geçen ay seçim

EMİR ALİ HACİZADE

yasasında bir dizi değişiklik yapmıştı. Ancak muhalefet, bu düzenlemelerin seçimlere hile karıştırılmasını engelleyemeyeceğini söylüyor. Muhalefet, Barisan Nasional koalisyonunun onlarca yıldır bu seçim sistemi sayesinde iktidarda kaldığını savunuyor. Muhalefet, mükerrer kayıtlarla dolu olduğunu söyledikleri seçim kütüklerinin tamamen yenilenmesini ve iktidar partilerine hizmet etmekle suçladıkları seçim komisyonunun yapısının değiştirilmesini istiyorlar. Barisan Nasional koalisyonu Malezya’nın İngiltere’den bağımsızlığını kazandığı 1957’den beri iktidarda. Başbakan Necib Razak’ın Haziran’da seçim yapmayı planladığı öne sürülüyor. Muhalefet ise yasa yeniden değiştirilmediği müddetçe seçimlere gidilmemesini istiyor. Ülkede geçtiğimiz yılın yaz aylarında da benzer taleplerle devasa gösteriler yapılmıştı. YARIN DÜNYA

Yüz binin üzerinde kişi başkent Prag’da devlet harcamaları kesintilerine, vergi artışlarına ve merkez sağ hükümete karşı sokaklara döküldü. Sendikaların öncülüğünde gerçekleştirilen protestoda, yolsuzluk ve kemer sıkma politikalarından dolayı Petr Necas’ın hükümeti hedef alındı. Konfederasyon başkanıı Jaroslav Zavadil “Bu hükümet, devlet kurumlarını yakıp yıkıyor ve yoksulları topluma karşı olan düzenlemeler yaparak küçük düşürüyor” sözleriyle kalabalığa seslendi. Ayrıca hükümetin hedef alındığı protestoda erken seçim yapılması talebi dillendirildi. Gerçekleştirilen büyük protestoya rağmen, Başbakan Necas kemer sıkma politiklarına devam edileceğini açıkladı. Çek Cumhuriyeti’nin merkez sağ hükümeti, bütçe açığının; bütçe, emeklilik ve sağlık alanındaki kesintilerle yüzde 3’ün altına çekilmesi gerektiğini savunuyor. Sendikalar ise hükümeti genel greve gitmekle uyarıyor. Bir sendika lideri Bohumir Dufek “Hükümet düşene kadar bütün ülkeyi felç ederiz” dedi. Son verilere göre, ülkede işsizlik yüzde 9’a dayanmış durumda. YARIN DÜNYA

Kanada’da öğrenciler harç zamlarına karşı

Kanada’nın Montreal kentinde harç tutarlarının yükseltilmesine karşı eylem yapan öğrencilere polis saldırdı. 85 kişi gözaltına aldı. Quebec bölgesel yönetimi ve öğrenci grupları arasında yapılan görüşmelerden bir gün sonra şehir merkezine akın eden öğrenciler, yıllık harç tutarının 375 dolar arttırılmasına öfkeli. Öğrencilerin dağılmayı reddetmesi üzerine saldıran polis, gaz bombası ve cop kullandı. Ancak polisin saldırısına karşı öğrenciler dağılmadı. Harçlara yapılan zamlarla 2017’ye kadar öğrenciler yıllık en az bin 875 dolar öğrenim harcı yatıracak. Görüşmelere yeniden başlanacağını belirten bölgesel yönetime karşı öğrenciler, indirim olmadığı için görüşmelere katılmanın bir anlamı olmadığını belirtiyor. YARIN DÜNYA

Yılda 1.4 milyon genç ölüyor anı’nı istifa Şili’de son bir yılda iki ayrı Eğitim Bak mliliğe geçti. ettiren öğrenci hareketi yeniden eyle erce öğrenci binl on Ücretsiz ve nitelikli eğitim hakkı için ırması sosald me yeniden sokaklara döküldü. Polisin eyle nucunda çatışma çıktı. stian Pinera’nın On binlerce öğrenci, Devlet Başkanı Seba vergi yasa tasarısını eğitim sorunlarına çözüm için yeni bir Santiago’da yürüyüş kongreye sunmasından önce başkent ncinin eylemlere öğre bin düzenledi. Hükümet yaklaşık 30 nın 50 binden sayı bu katıldığını bildirirken, öğrenci liderleri etm Öğr enler Birliği fazla olduğunu belirtti. Gösteriye Şili de destek verdi. eminde oluşturuŞili’de öğrenciler askeri diktatörlük dön ücretsiz ve nitelikli lan eğitim sisteminin tamamen kaldırılıp or. YARIN DÜNYA olacak bir sistem getirilmesini talep ediy

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) verilerine göre, dünyada yılda 10-19 yaş arasındaki 1,4 milyon genç hayatını kaybediyor. UNICEF’in dünya gençliğinin durumuyla ilgili raporuna göre, ölüm nedenleri arasında en büyük payı kazalar, intiharlar, suç olayları ve AIDS oluşturuyor. Küçük çocukların ölümünde ishal ve kızamık gibi hastalıklar ön plandayken, gençlerin ölümünde hastalıklar nispeten daha az rol oynuyor. Rapora göre, çoğunluğu Latin Amerika ve Afrika’nın güneyinde olmak üzere, yılda yaklaşık 50 bin kız çocuğu, küçük yaştaki hamileliklerin neden olduğu komplikasyonlar nedeniyle hayatını kaybediyor. Yoksulluk, düşük sosyal statü ve cinsiyet ayrımcılığının yetişkinliğe giden yolda en büyük engeller olduğu belirtilen raporda, gençlerin korunmasına ve eğitimine daha fazla yatırım yapılması çağrısında bulunuldu. YARIN DÜNYA

“Malatya radarı hastalık yayacak”

Mısır’da protestolar bitmiyor

Malatya’da konuşlandıran NATO füze radar sistemini ilk hedef olarak vuracaklarını söyleyen HavaUzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Emir Ali Hacizade, sistemin Türkiye’de hastalık yaydığını öne sürdü. Tuğgeneral Hacizade, sistemin etkisinden dolayı Türkiye’de halkın yakın gelecekte sakat, kanserli ve zor tedavi edilebilir çocukların doğumuna tanıklık edeceği iddiasında bulundu. Kürecik’teki sistemin ABD tarafından kurulduğunu ve edinilen bilgilerin İsrail ile paylaşıldığını ileri süren İranlı komutan, sistemin 1100 ila 1200 kilometrelik bir alanı kapsayabildiğinden ABD’nin bu boşluğu doldurmak için Basra Körfezi kıyısında yeni bir sistem kurmaya çalıştığını

Seçim komisyonunun kararını protesto eden halk, yine sokaklardaydı. Kahire sokakları yine hareketliydi. Çoğu Selefi hareketine mensup binlerce Mısırlı, destek verdikleri Hazim Salih Ebu İsmail’in cumhurbaşkanlığı yarışından men edilmesine tepki gösterdi. Göstericiler, geçen yıl devrilen Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in son Başbakanı Ahmet Şefik’in adaylığına izin verilirken; muhaliflerin desteklediği 2 ismin seçim yarışına katılmasının engellenmesini protesto etti. Ülkedeki en güçlü siyasi akım Müslüman Kardeşler hareketi de ilk tercihleri yasaklanınca başka bir aday göstermek zorunda kaldı. Müslüman Kardeşler de halkı “sokağa inmeye” çağırdı/ YARIN DÜNYA

söyledi. İsrail’e füze fırlatılması durumunda füze kalkanı sistemlerinin yetersiz kalması için önlem aldıklarını kaydeden Tuğgeneral Hacizade, füze kalkanına karşı aldıkları yöntem ve taktikleri olayın yaşanacağı günde göstereceklerini söyledi. Tuğgeneral Hacizade geçen hafta, Malatya’daki sisteminin İsrail’i “korumak ve desteklemek” için kurulduğuna dair ellerinde kesin kanıtların olduğunu söylemişti. Tuğgeneral sistemin Türkiye’de konuşlanacağı haberlerinin ardından, saldırıya uğramaları halinde öncelikle Türkiye’deki radar sistemini hedef alacaklarına dair uyarılarda bulunmuştu.YARIN DÜNYA


04 EKiM 2011 YARIN


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.