yc_66_12

Page 1

�';;

v

YENIÇAG $

G. Batal, S. Davangsurene, P. Motta Lima: Büyük Oktobr Devrimi ve insanlığın ilerlemesi F. Staufenbiel: Demokratik Almanya Cumhuriyetinde

H. Alleg: Mister Johnson nereye?

SOSYALIST IJLKELERDE Demokratik Almanya Cumhuriyetinde teknik ve kültürel devrimler TEKELLER VE ıŞÇı sıNıFı Federal Almanya Cumhuriyetinde MILLI KURTULUŞ HAREKETI BUGIJ

Güney ve Güney-Doğu Asya ülkelerinde sınıf yapısında görülen bazı özellikler . VIYETNAM HARBI Bu yol nereye gider Mister lohnson OZEL SAYFALARıMIZ Batı Almanyadaki işçilerimizin bazı önemli meseleleri üstüne düşünceler.

�.�

(30) Aralık

1966

BA;

E

SOSYALiZM

PROBLEMLER


Bu sa"yıda:

Josef Ledwoh Alman Komünist Partisi Merkez Kamitesi Palit-Büro üyesi

Henri Alleg Cezayirli Gazeteci

Ahmet Saydan Türkiyeli Hukukçu

Ahmet Akıne. Türkiyeli Iktisatçı


Bütün ülkelerin proleterleri, bir/eşiniz i

i çıcl

YE N

12 Ara l ı k

1966

Komünist ve işçi partilerinin teori ve enformasyon dergisi

Büyük Oktobr Devrimi ve insanlığın ilerlemesi

G. BotoJ, S. Dovongsurene, P. Motto Limot Çağdaş sözlükte, en çok tekrarlanan sözcük, belki de «ilerleme� sözcü­ ğüdür. Gerçekten, XX. yüzyıl tam anlamıyla «ilerleme yüzyılı"dır. ..Komü­ n izm .. sözüde bugün bütün dü nyada buna benzer bir d u ruma gelmiştir. Ama burjuva naza riyecileri, eskiden beri. bu iki kavra m ı birbirinden ayır­ maya. hatta bunları birbirine karşıt göstermeye ça lışırlar. Bu nazariyeciler ş u gerçeği görmezli kten geliyorlar: Çağ ı m ızda gerçekleşen i lerici başarı­ ların çoğu, insa n l ı ğ ı n komünizme doğru i lerleme döneminin başlangıcın ı teşkil eden büyük Oktobr Devri minin sonuçlorıdır. Hiç şüphesiz. bütün ilerici insanlığ ı n bugünlerde 49. yıldönümünü kut­ ladığı Büyük Oktobr Devri mi. sadece Rusyada değ il. bütün d ünyada top­ l u msal ilerlemeyi şiddetle h ızlandırmıştır. Bu şanlı yıldönümünü lôyık ol­ duğu önemle kutla rken, Sovyetler Birliğinin gerçek dostları. Sovyet emek­ çilerine tebriklerini sunar. türlü ka h ramanlıklarla ilerledikleri yolda yeni yeni başarı lar dilerler. Oktobr Devrimi. devrimci sürecin bütün u nsurlarını g üçlendirdi, dünya işçi h a reketini genişletti. Oktobr Devri minin verdiği g üçle, bağ ımlı ül ke­ lerin, özellikle Hi ndistanın. Mısırın. diğer Arap ülkeleri nin, Afrika ve Lôtin Amerika halklarının yürüttüğü savaş yeni bir hız elde etti. Bu Devri­ m i n tecrübelerinden yara rlanan Çin e m ekçileri, kendi ülkeleri nde 1 949 da devrimi gerçekleştirdi. dünya sosyalist sistemine katıldı. böylelikle b u sistemin gücünü v e birliğini perçinleştirmek soru mluluğunu üzerine aldı. 829


Oktobr Devri minden çıka rı lan ders ve sonuçlar, çeşitli halk cumhuriyet­ lerindeki emekçilerin iktidarı ellerine almala rına, sosyalizmi kurmal a rına yard ı m etti. Çağdaş e mperya lizmin kalesini teşkil eden ülkenin yanıba­ şında söm ü rücülerin ezgisini yıkan, devrimci Küba halkının kah ra manlığı d a bu derslerden ilham a l mıştır. Oktobr Devrimi, toplumun, kapitalizm, e mperya lizm olmadan, kapita­ l izme, em peryalizme rağmen, başarıyla gelişebileceği ni ispatladı. Oktobr Devriminden bu yana, Ma rksist d üşünce ve görüşler d ünyanın her tarafına yayıldı, çeşitli ülkelerde komünist partiler kuruldu, g üçlü yeni m üfrezeler komünist safla rına katıldı. Bu ha rekete öncülük eden Sovyetler Birliğidir. Kattığı yol çetindi . Bütün planların gerçekleştirilmesi mümkün olmadı, başarısızlıkları o karş ı laşıldı, bazı görüşleri gözden geçirmek zorunda kalındı. Ama bütün zarl u klara rağmen, Sovyetler Birliği kara rl ı bir şekilde yolunda ilerledi. Bütün ilerici insanlık, Sovyetler Birliğ inin elde ettiği başarıl a rı takd i r ediyor. Oktobr Devrimini izleyen dönemlerde, halklar emperya lizmi ağır yenilgilere u ğ rattı. Faşizme ka rşı elde edilen zaferde, Sovyetler Birliğinin payı fevkalôde büyüktür. Bu fevka lôde önemli zafer bütün dünyada i lerleme davasına büyük başarıl a r sağ ladı. Bununla be­ raber, emperyalizm hôlô güçlüdü r. Hôlô büyük bir tehlike teşkil ediyor. Top lu msal ilerlemenin başlıca düşmanı yine emperyalizmdir. Bütün emek­ çilerle ittifak ku ra n dünya işçi sınıfı bu düşmanı her yerde sıkıştı rıyor. 1 9 1 7 Ekim inde iki dünya - sosya list dünya ile kapitalist dünya - a rasında başlayan savaş, bugün de deva m etmekte, gelişmektedir. Bugün, Oktobr Devrim iyle başlayan dönemin başlıca unsurları - iler­ leme ve sosya lizm - birbirinden ayrı tutul amaz. Gelişme yoluna yeni g i ren kapitalist ülkelerde, çok geniş halk kütleleri toplumun i lerici gelişmesiyle ilgili en önemli sorunlarla yakından ilgileniyor: Sosyalizm emekçilerin yaşama düzeyini nasıl yükseltir? Emekçilere özgürlüğü, demokrasiyi nasıl sağl a r? Bu i kinci soru üzerinde ileride d u racağız. Birinci soruya gelince, cevabını verecek sayılardı r. 49 yıl önce Ça rl ı k Rusya, d ünya sanayi ü retimin % 3. bile sağlıya mı­ yordu. Geçen yıl ise, Sovyetler Birliği, b u ü retimin beşte bi rini sağ ladı. 1 91 3 yıfında, Birleşik Amerika Devletlerinin sanayi üretimi, Rusyadaki ü retimin 8 katını buluyordu. Bugün i se, a ralarındaki fark g ittikçe a zalı­ yor : 1 965 yılında, Sovyetler Birliğinin sanayi ü retimi, Amerikan ü reti minin üçte ikisine varıyordu. 15 veya 20 yıl önce, Sovyetler Birliğinin hiç bir ü retim kolunda Amerikayı geçemiyordu. Bugün ise, Sovyetler Birliğinin boşta geldiği üretim kolları şunlard ı r : demir cevheri, kok kömürü, kömür, maden torna la rı, disel ve elektrik motorl a rı, traktörler (güç tutarı olara k.), or ık ma kineleri kereste, çi mento, hazır beton unsurl a rı, yün kumaşla r vb. Oretici güçlerin her yerde hızla gelişmesi, eskiden geri kalmış sayılan bir ül keyi ilerleme yoluna sokan yeni toplumsa l rejimin sağladığı faydalardon ancak birini teşkil ediyor. 25 yıldan b u yana, işçi ve memu rl a r için, adam 830


başına düşen gerçek gelir 3 kat artmıştır. Geretleri d urmadan yükseldiğ i g ibi, (gelecek 5 yıllık dönem içinde ücretlere ayrılan fon u n tutarı % 40 artacaktır) ; Sovyetler Birliği ndeki emekçilerin faydalandığı sosya l yardım­ lar (parasız sağ l ı k hizmetleri - çocuk yuva ve kuruluşları - hasta l ı k sigor­ taları vb.) ın değeri, aldıkları ücretlerin % 35'ini tutma ktadır. Bugün sadece emekli maaşlarına her yı l 11 mi lyar ruble ayrıl m a ktadır. Aşağı yükarı 7 yıldan beri, halkın üçte biri, sosya list topl u m u n kurduğu yen i konutlara yerleşebildi. 49 yıl önce kurulan Sovyet i ktidarı, m uazzam bir üretim mekanizması n ı yarattı. Ama dahası var. Bu mekanizmayı kuranlar, işçiler, köylüler, ayd ı n ­ lar da o n u n l a beraber olgunlaşıyor, yeni yeni tecrübeler ediniyordu. Sov­ yet ekonomisinin bütün kollarında, yüksek i htisas sahibi kadrolar meydana getirifdi. Dünyada mevcut bütün bilim a raştırıcıla rı n dörtte biri Sovyetler Birliği ndedir. Sovyet yüksek okullarında okuyan öğrenci sayısı, ingiltere, Fransa, Federal Alma nya ve ita lyadaki öğrenci topla m ı n ı n 4 katını bulu­ yor. Sovyetler Birliğindeki yüksek okul larda yetişen mü hendis m i ktarı, Amerikada yetişen mühendis tutarı n ı n 4 katını geçiyor. i l erlemeyi belirten buna benzer daha bir çok istatistik verilebi lir. Atom enerjisi alanında, feza yolcu luğunda elde edilen fevkalöde önemli başarıları, Sovyetler Bir­ liğinin bu son yıllarda sağ ladığı teknik ve bili msel sonuçları da u nut-. mamalıyız. Marksistler bugün, Oktobr Devriminin yıldönümünü kutlarken, 1 91 7 de Rus proletaryasını n ; dünya proletaryasının dayanışmasından kuvvet alan len inist partisinin harekete geçirdiği sosyalist i lerlemenin genel eğilim­ lerini büyük bir dikkatle incelemek zorundadırlar. Çünkü eski kapitalist ilişkileri yıkan, i ktidarı eline alan Rus işçi sınıfı, geri kalmış, harpte mah­ .,olmuş bir memleketin çetin sorunlarıyla karşılaşmıştı. Rus Komünist Partisi, o zaman, ülkenin halk kitlelerine, yeni bir toplu ­ m u n kurulmasını sağ layabilecek bili msel, gerçek t e k yol u gösterdi : Gecik­ meye son verilecekti, deva mlı bir iktisadi ve kültürel ilerleme sağlana­ caktı. CJlkeyi bu yola sokmak için de, işçi sınıfı, bütün emekçiler ve komü ­ nist öncü kuvvetleri tarihte e ş i görül memiş, muazza m çabalar sarfetmek zorunda ka ldı lar. Elde ettikleri başarı lar dünya sosya lizmi hesa bına kaza­ n ı l m ı ş zaferler, halkların m utluluğu uğrunda yürütülen tarihsel savaşa sağlanan paha biçilmez tecrübelerdi. Bugün bu tecrübe hazinesine, sos­ yalizmi kuran çeşitli ül kelerde geçirilen tecrübelerde katıl m a ktadır. Eskiden beri gelişmiş bir end üstriye sahip ülkelerdeki sosya list dönüşüm­ lerle elde edilen tecrübelerin d e tarihsel anlamı büyüktür (örneğin, Çe­ koslova kya Sosya list Cumhuriyeti, Demokratik Alman Cumhuriyeti.) Dev­ rimden önce köylülerin çoğu n l u ğ u teşkil ettiğ i diğer sosyalist ülkeler ise, işçi sınıfının ve partisinin yönetimi a ltında sanayi ve tarı m ü l keleri haline geldi ; bunlar da sosyalizmi başarıyla kuruyorlar. Sosyalist kal ­ kınma yol u nda ilerleyen ülkeler, eski dünyayı yıkmak, yeni bir toplu m kurmak üzere, i nsa nlık hesabına yeni yol ve biçimler deniyorlar. 53'

831


Kapitalizmi sosyal izm haline getiren devrimci başkalaşma sürecin i n olanaklarını iyi a n l ıyabilmek için, kapital izme ka rşı yürütülen savaştan çıkarılacak dersler, d ü nya işçi h a reketin i n bu a landa edindiği tecrübeler, kardeş komünist ve işçi partileri n i n yaptığ ı bili msel ve nazari genelleştir­ meler fevka leıde önemlidir. işçi sınıf!a rı nı, ayd ı n kad roları n ı yetişti rmeye, çağdaş bir endüstri, sos­ yal ist bir tarım , öncü bir kültür kurmaya m uvaffak olon Orta Asya Sovyet Çumhuriyetlerinin geçirdiği tecrübeler de çok büyük bir tarihsel değer taşı maktadır. Oktobr Devri minden önce Ozbekistan ve Kazakistan toprak­ l a rında bir tek yüksek okul yoktu. Kırgızistan, Türkista n, Türkmenistanda ise bir tek orta okul bile bulunmuyordu. Bugün ise, Orta Asya ve Kaza­ kistan Sovyet Cumhuriyetlerinde 90 yüksek oku l , 340 ihtisas yüksek okulu vardır. Bu okullara deva m eden öğrenci sayısı 740.000'i geçiyor. B u sayı, devrim önceki Rusyoda bulunan yüksek okul ve i htisas o rta okulları nda okuyan öğrenci sayısının 4 katı demektir. Muazza m bir devrimci sıçrayış yapan, feoda l ilişkilerden sosyal ist i liş­ kilere geçen Moğolistan Halk Cumhuriyeti, Lenin'in uzağı gören bir sözün ü pratikte doğrul amış oldu. Kominternin ii. Kongresinde (1920) len i n şöyle demişti : ..Geri ka l m ış halkları n kapitalist gelişim döneminden geç­ mek zoru nda olduklarını sa nmak, yanlış olur... Sovyetler Birliğinde ve daha başka ülkelerde gerçekleşen i lerici baş­ kalaşma larla elde edilen tecrübeler, bize ş u i n kô r, edil mez gerçeği ispat­ lamıştır: Uretici güçlerin ve emek veri m i n i n yüksek bir d üzeye va rmasiyle a nca k sosyalizme ve kom ü nizme gerçek bir temel sağlanabilir. Marksizm­ Leninizm'in açıkca gösterdiği gibi, b u konuda keyfi davra nışlar söz ko­ nusu ola maz, i ktisadi ve toplumsal gelişim i n objektif ka nunları mutlaka göz önünde tutulmalıdır. M a rksizm-Leni n izmin ispatladığı, Sovyetler B i r­ liğinin ve diğer sosyalist ü l kelerin geçirdiği tecrübelerin doğrulodığı gibi, bilimsel kan u nl a ra göre hareket edilirse, bütün emekçil ere sağlanacak maddi ve m anevi refah yolunda daha hızlı a d ı m l a r atılabilir. Bugün bütün dü nyada halk kitlelerinin bilimsel sosyalizmin görüşlerini benimse­ mesi, b u yüzdendir. Sosyalist bir ülke, yeni toplumu kura rken karşılaştığı soru n l a ra kesin bir çözüm yolu bularak, d ünya devrimci ha reketi davasına büyük hizmetler sağlaya bilir: sağlamak zorundadır. Bu sorul a rı n çözül mesi, büyük kitle­ lere, sosya lizmin kapita l izme ve eski toplumsal şekiilere her bakımdan üstün olduğunu konkre bir şekilde gösterecektir. Dünya sosyal ist sistemi, dünya işçi s ı nıfı, milli ku rtuluş hareketi, bütün d ünya komünistleri bugün, insa n l ı ğ ı n ilerlemesi ve geleceğ i bakı mından büyük soru m l u l u klar taşımaktad ı r. Çağımızın bu büyük güçleri a rası ndaki birlik, gelecekteki toplu msal ilerlemenin başlıca şartıdır.

* 832


Emekçiler siyasi iktidarı ellerine geçirdikten sonra. komünizme doğru giden gerçek yol. - özel li kle i ktisat alanında - yürütülecek titiz. sabırlı. yaratıcı bir çalışmadır. Yeni toplumun ku ru l masında. hiç şüphesiz. büyük devrim i n etkisiyle kitlelerde uyanan heyecan. m u azzam bir rol oynar. Ama b u sübjektif etkenin oynadığı rol ün önemini belirtmek yerinde ise de. bil­ gilerle değ i l de. sadece vecizelerle. metin aktarmalarıyla dolu bilincin. e n önemli etken olduğunu iddia etmek yanlış o l u r. I nsan iradesin i n i stek­ lerini dünyaya kabul ettirebileceğ ini söylemek. ideal izme kaçmak. mater­ yalist anlayıştan ayrılmak. emekçi leri n elinden ideoloj i k silô hlarını a l mak o l u r. Toplumsal başkalaşmaları gerçek i ktisadi şartları göz önünde tut­ madan. kanu n yoluyla gerçekleştirmeye kalkışmak. iktisadi ve siyasi felô­ ketlerle sonuşlanır. sosyanzm davası nın itibarını düşürür. Bugün. Oktobr Devrimiyle. bütü n sosyalist ülkelerin gel işmesiyle doğ­ ruluğu ispatlanan bilimsel sosyalizm prensipleri bağ ı msızlığa yeni kavuş­ muş ü l kelerde de yayı lıyor. her yerde sayısı günden g üne artan taraftar kazanıyor. Bu da çağ ı mızın başlıca özelliklerinden birini teşkil eder. Marksizm-leninizmin. toplumsal gelişmenin en pratik yolu n u gösteren. i lerleme ile ilgili en doğru ve en mantıklı bilimsel nazariye olduğu n u kabul edenlerin sayısı. dünyanı n h e r tarafında artmaktadı r. Bugün. tekni k v e i ktisadi gelişmelerinde geri kal mış ü l keler için. kapitalist-olmayan gelişme yol u n u n seçilmesi demek ; yaratıcı. muazzam çalışmaların yürü­ tülmesi. bağ ımsız bir devletin. bağ ı msız bir i ktisadin kuru l ması. kamu mülkiyet şekillerinin meydana geti rilmesi ve kuvvetlendiril mesi demektir. Bugün bütün bu şartlar meydana getirilmeden toplu msal ve u l u sal kur­ tuluş düşünülemez bile. Bilimsel olmayan nazariyeleri yeren Marks. ş u gerçeği n üzerinde önem l e d u ruyordu: Sosyalist gelişim yolu. insanların özel mülkiyet dönemine var­ ması. d ünyaya hôki m o lan sefaletten kurtul masıyla sona eren. geçici bir merhale değildir. Bu iddiada bulu nan. kom ünizmi küçümseyen. kapital ist olmayan gelişme yolunu saygınlıktan düşürmeye çalışan bazı burj uva nazariyecileridir. Oysa gerçekte kapital ist-olmayan .gelişme yolu. top­ l u msal refaha. toplumsal mülkiyet şekillerinin gelişmesine götüren. i nsan emeğine gitti kçe m ü kemmel leşen bir donatım sağ layan yold u r. Halklara gösterdiği yol bu olmasaydı. bilimsel komünizm. ilerleyici bir nazariye ol mazd ı ; aksine insanlığı d urgunluğa ve geri lerneye sürüklerdi.

* Sosyalist ilerlemenin niteliğini kavramak ıçın. toplumsal devrimdeki yıkıcı etkenlerle yaratıcı etkenler arasındaki ilişkilerin diyalektiği fevka­ lôde önemlidir. Yıkıcı etkenleri yaratıcı etkenlerin zararına mutlaklaştır­ mak. yaratıcılığın sosyalist devri mde oynadığı temel rolün önemini azalt­ mak demek; Marksizm-leninizmden ayrı lmak demektir. 833


Bilimsel olmayan görüşlerin yeni lğ iye uğraması, Rusyadaki işçi hareke­ tinin tarihsel kaderinde fevkalôde büyük rol oynadı. Rus Marksistleri Ma rks'ın bu sorunlarla ilgili fikirlerini iyice benimsediler, yaratıcı şekilde gel iştirdiler. Yüz yıl önce Ma rks, devrimci naza riyeyi, yıkıcı, d u rucu bir naza riye haline getirmek isteyenlere karşı savaştı. Ma rks' ı n önemle be­ lirttiğ i gibi, bu görüşlerin başl ıca özelliği basıt bir eşitleme isteği idi, b u d üşünceleri savunanlar bütü n Avru payı «fa re kapanı sata n sokak satıcısı­ nın seviyesine" düşürmek istiyorl a rd ı . O dönemde, Rusyada, Batı Avrupa­ nın bazı ülkeleri nde - özellikle italyada ve Ispanyada, başka bir deyimle işçi ha reketi nin yeni başladığı memleketlerde - bu görüşleri yayan Baku­ nin'in «Sosya list Demokrasi Birliği" idi. La Haye Milletlerarası Kongresinin kararı üzerine 1 873 de yayı nlanan bir raporda, Ma rks ve Engels, Birliğin Rusyadaki şu besi «Halkın Hükmü" adlı cemiyetin bazı «hari ka buluş"ları ve çağ rıları üzerinde d u ruyorl a rdı. Bu cem iyette cemiyetin iddıasına göre, devrimci yen i lenmenin başlıca gücü, sınıfla r ve sınıf m ücadelesi değildi; okullard a okuya n gençlikti. Cemiyet b u gençliği, g ü çsüzlüğe yol açan oku mayı bıra kmaya, halka doğru gitmeye çağ ı rıyordu. Halkı ise, eğitmeye hiç l üzum yoktu. «Halk yaşantısını ta m anlamıyla ve her bakı mdan özg ü r bırakmak üzere" halkı ayaklan maya teşvik etmek gerekiyordu. «Halkın H ü kmü" yıkıcılıktan başka hiç bir program teklif etmiyor; gelecekteki yaşama şa rtlarını tespit etmeyi reddediyo r ; halkın hayatiyetini, g ücünü, i htirasını ispatlayacak tek yol u n haydutl u k olduğ u n u iddıa ediyordu. Hiç şüphesiz, Rusyadaki dev­ rimci hareket bu görüşleri ka bul etseydi, 1 91 7 Oktobr Devri mi zafere u laşamazd ı . Ma rks v e Engels bu plônları, bu projeleri, bu temellere daya nılara k tespit edilen siyasi hattı büyük b i r şiddetle eleştirdiler, dünya devrimci h a reketi ne «bütün dünyayı ma hvedecek bir program" kabul ettirmek isti­ yenıeri n hataları nı yüzlerine vurdular. I nsan ı n insan ı sömürmesine son verecek, topl u m u n ilerici gelişmesine sonsuz ufuklar a çan, m uazzam bir sosyalist devrim progra mı tespit ettiler. Yu karıda sözü geçen raporda Ma rks'la Engels Bakuni n'in progra m ı için ş u sözleri kullanıyorl a r : «Bu progra mda anarşi bütün dünyayı toptan yıkmak istiyor . . . gençlik düşün­ ceden, bilimden menediliyor, bilimle düşünceye bu dünyayı mahvetme yolunun doğruluğundan süpheye düşürebilecek, kiba rla ra ma hsus e§len­ celi meşguliyetler diye bakılıyor . . ." Gerçekten de, gençliğe ka bul ettirirmek istenilen bu yı kıcı n i h i l izm, hareketin ideolojik sefaletini, toplu msa l gelişmenin objektif kanunlarını hesaba katmayan naza ri düşüncenin zavallılığını ispatlıyordu. Ma rks'la Engels bu «müthiş devri mciler"in fikir yoksulluğunu açığa vu rdular, bu boşlu ğ u «kabadayılıklar" la telôfi etmek istedi klerini gösterdiler. Kendi kendilerini devrimci devler sayan bu «naza riyeciler", «müthiş lôfla r" ettik­ leri halde reji m için bir tehlike teşkil etmiyorla rdı. Ama devrimci ha reketi tehlikeye düşürüyorlardı. Aynı raporda Marks'la Engels şöyle diyorlardı: 834


«Sosyalist Demokrasi Birl iğ i, ku ru l m uş devletlere karşı değil de, bu «kome­ diIi faciaya.. �atı lmak istemeyen devrimcilere karşı harbediyor, kendisi gibi d üşün meyenleri ölümle tehdit ediyor. Bu da, bütün dünyayı ma hvetmeyi amaç edinen bu progra m ı n, gerçekleştiril meye başlan a n tek kısmıdır . .... Sözde-devri mci bir kılığa bürünen bu gerici düşü nceler, işçi sınıfı ve köylüler a rasında yürütülen propaganda ve teşkilôtlandırma faa l iyetini zorlaştırd ı ğ ı gibi, «bütün d ü nyayı ma hvetmek.. istiyen bu u nsurl a rı n yık­ maya ça l ıştı kla rı devrimci ha reketin i n birliğine de ağır darbeler i ndiri­ yord u . Rus Ma rksistleri nin başına geçen Lenin, bilimle ilgisiz bu görüş­ leri tama miyle yenilgiye uğrattı, Rus devrimci hareketinde Marks' ı n fikir­ leri n i zafere u laştırd ı . O dönemden bu yana, Marksist görüşler dünya işçi hareketinde gittikçe yayıldı, dünya proletaryası dayan ışma prensibi, bu ha reketin zaferi n i sağ­ laya n en önemli silôh haline geldi. Bug ü n çağdaş işçi hareketinin, em­ peryalist güçlere karşı yürüttüğü savaşta birlik ve beraberl i k zoru n l u l u ­ ğ u n u idra k etmesi ç o k önemlidir. Amerika n emperyalistlerin i n Viyetnama karşı giriştiği saldırg a n savaş, emperyalist-aleytarı cephe için birl iğ i n i korum a meselesinin ö n e m i n i bir kere d a h a hatırlattı. Bu birliği bokmaya yeltenen her davranış, sadece emperyalistlere hizmet eder. Görüldüğü gi bi, Oktobr Devrim inden de önce, Rus Ma rksistleri Rus devrimci hareketinde beliren, bilimli i lgisiz görüşleri perişan etmişlerdi. O dönemden sonra, bu görüşler Rusyadaki sosya list devri m i n gelişme­ sinde en ufa k rolü oynaya mamıştır. Hiç şüphesiz, tarihin ayrı ayrı dönem­ lerinde meydana çıkan siyasi d u rumlar, ideolojik eğilimler, tıpatıp özdeŞ olamaz. Bununla beraber, belirli toplumsal şartla r içinde, Marksist-Leni­ nist üst�tların büyük bir maha retle yenilgiye u ğ rattığı görüşlere benzeyen bazı anlayışları n, bazı siyasi hareket şekillerinin meydana çıktığ ı görüle­ bili r. Bu hata l ı eğilimler devrimci ha rekete, milli kurtuluş hareketine ve sosyalist başka laşmalar davası n ı n tümüne, fevkalôde büyük zararlar vere­ bilir. Bu şartl a r içinde, bu hatalar, Ma rks'ın, Engels'in, Lenin'in anarşist­ Iere karşı mücadele ederken ya ptı kları gibi, çok keskin ve çok di kkatlı eleştirmelere konu olmalıdır. Lenin'in önderl iği a ltında bulunan Sovyetler Birliğ i Komünist Partisinin başlıca silôhı, düşmandan tesli mden başka bir şey ol maya n bu «dev­ ri mci .. lôfaıa nlığa karşı mücadele eden Marks ve Engels'in görüşleri idi. Bu silôhı olmasaydı, Sovyetler Birliği Kom ünist Partisi yaratıcı çalışmala­ rı n ı yürütemezdi. Sovyetler i ktidara geçtiği aylarda, Lenin aşırı sol ları n «isterik atı lışları ..n a karşı, «proleta rya çelik taburla rı n ı n tempolu yürü­ yüşü .. n ü tavsiye ediyordu. Ewelô Sovyetler Birliği nde, sonradan da sosya­ l ist ülkelerde, komün istler emekçi kitlelerinde biriken, ve sosyalizme dayan­ dığı ta kdirde, ilerleme davasına dev adımlar attıra bilen bu enerjiyi uya n ­ d ı rmak v e doğru yöneltmek üzere çok büyük ça balar sa rfettiler. Kapita l ist ülkelerdeki komünist ve işçi pa rtileri de sağ ve sol oportünistlere karşı Marksist-Leninist ilke ve yöntemleri n i n yerinde kullanarak, emekçilerin 835


çıkarları, toplumsal i lerleme ve ba rış u ğ ru nda yürütülen savaşı kuvvetlen­ dirmiş oluyorl a r. Oktobr Devrimi, barış uğruna ve saldırğan empe rya list çevrelere karşı yürütülen savaşın; toplu msal yaratacı l ı ğ ı n, top l u msal i lerlemenin temel şartlarından b i ri olduğunu a çıklamıştır. Tarihsel tecrübeler, tarihsel i ler­ lemenin, birbirini izleyen harplerle meydana geleceğ ini iddıa eden sözde devrimci naza riyenin temelsizliğ ini ispatla mıştı r. Bu nazariye, .. dünyayı toptan mahvetme» teorisinden başka bir şey değildir. Bugün komünist hareketi nde beli ren zorlu klara rağ men, i lerici g üçler o derece büyüdü ki, yürüttü kleri savaşla, harp kundakçılarını tecrid ederek, halkları n barışını bağ laya bilirler. Ama bu amacın gerçekleşmesi için halklar, harp ve ba rı ş meselesinde karar verecek başlıca güc haline gelmelidir. 8 Oktobr 1917 de, ba rışla ilgili kararnameyi Sovyetlerin ii. Kongresine sunarken, lenin şöyle di­ yordu : «Her yerde h ü kümetlerle halklar arasında a n laşmazlık hüküm sürü ­ yor. Bu şa rtlar içinde, harp v e barış meselelerine müdahale edebi l meleri için, halklara yard ı m etmeliyiz.» len i n bu sözleri söylediği günden bu yan a elli yıl geçti. Bugün emperyalist saldırganlar dünyayı .. toptan mah­ volma» yolu n a sürüklemeye çalışıyorlar. Ama bugün artık bütün dünya halkları h a rp ve barış meselelerine müdahale edebilecek güçted i r. Kuv­ vetlerini bölmeye, azaltmaya çalışmak, emperyalistlere yard ı m etmek demektir. Ma rks, Engels, lenin, büyük bir kavrayışla proleta ryan ı n temel toplum­ sal değişiklikleri gerçekleştirebilecek büyük bir kuvvet olduğunu gördüler. Bugün siyasi bili nce varan işçi sınıfı, Marksist-leninist pa rtiler ku ruyor, d iğer emekçi tabakaları n ı n önderl iğini yapıyor, ta rihsel ilerlemenin temel etkenini teşkil ediyor. Ka pita l i st ülkelerde, işçi sı nıfı ile bu sınıfın par­ tileri, iktidarı ele geçi rmek için henüz savaş yürütürken, toplumun sosyal ve politik yapılarını kökünden deği ştirecek, devrim zafere u laştıktan sonra, üretici g üçleri h ızla geliştirecek, kitlelere daha g üzel bir hayat sağ layacak, toplumsal hayatı n her a la n ı nda köklü değ işikl ikler meydana getirecek, geniş, yapıcı programlar tespit ve teklif ediyor. Bu programlar, ilerlemenin gerçekten bilimsel naza riyesinin konkre b i r şeklini teşkil et­ mekte; bilimle ilgiliz, hayal lere dayanan eski anlayışı kesinlikle reddet­ mektedir. işçi sınıfı yeni oluşan ü l kelerde ise, emekçi, köylü, esnaf, ayd ı n kitleleri içinde, dünya işçi sınıfıyla birlik ku rma k ; ayd ı n ve mutlu bir gelecek u ğ runa yürütülecek savaşta işçi sınıfıyla işbirliği yürütmek istiyen ; dünya proleta ryasının güttüğü amaç ve ödevlerin kendi ulusal ve toplumsal kur­ tuluş çı ka rla rına ya kın olduğ u n u gören güçlerin varlığ ı , fevkalôde önemli b i r unsu rd u r. Bu da, çağdaş toplu msa l i lerlemen i n önemli bir özel liğidir. i lerlemeden ya na g üçler a rasındaki birlik g itti kçe genişliyor, ta ri hsel süreci etkileme imkônları gittikçe a rtıyor. Oktobr Devriminde olduğu gibi, halk demokrasilerinde geçi rilen tecrübeler bize şu gerçeği ispatlamıştır : 836


Köylü ler nüfusun çoğunluğunu teşkil etti ğ i ülkelerde. köylü tabaka ları işçi sınıfının yönetimi a ltında. sosyalist devrimde büyük ça ba lar sarfeder. büyük başa rıla r elde eder. Işçi sınıfı ile köylüler a rası ndaki ittifağ ı - ülke veya dünya ça pınd a bozma k demek. i lerlemeyi kösteklemek demektir.

* Her şeyden önce devri mci yaratıcılığı amaç edinen. idealist görüşleri reddeden Marksizm. komünizme g iden yolun bu tarihsel merhalesi için. i nsa nları manen ve maddeten teşvi k edecek ça l ışma şartla rının düzenlen­ mesin i tavsiye eder. Bu temel üzerinde kitlelerin yaratıcı g i rişim yeteneği geliştirilebili r. ka pita l ist rejimde elde edi len verimden daha yüksek bir verim sağ lanabilir. Sömürülmeden kurtulan kitlelerin heyeca n ı ile emeği teşvik edecek maddi tedbirler bir a raya gelince. bu iki etken ü reti m i n gelişmesinde (teknik ilerler. kalifikasyon yükselir. kişisel ve toplumsal verim a rtar) temel bir etken rolünü oynar. kom ü n ist dağıtım prensibinin uygu lanmasına yol açacak bolluğu sağlaya n toplu msal servet kaynakl a rı n ı arttırır ve h ızlan­ d ı rı r. Yoksulluğa. sefalete emekçinin kaçı nı l maz kaderi diye bakmak. yok­ sulluğu bir ni met haline getirmek. sosyalizmin kurulmasında tespit edilen a maçl a rı anlamama k ; maddi kültürü ilerletme işini kapita l izme terket­ mek. savaş yürütmeden kapita l izme teslim olma k demektir. I lerleme dôva ­ s ı n a v e halkları n tarihsel kaderine karşı taşıd ı kları sorumlulukları bilinçle idrak eden bilimsel sosyalizm ta raftarla rı . buna razı ola mazla r. Sosya list ülkelerdeki emekçiler Ma rksist-leninistlerin yöneti m i a ltı nda. ü retici güç­ lerin eksiksiz gelişmesine ; üretimi h ızla geliştiren. azami etki l iliğini sağ­ layan ü retim ilişkilerini mükemmelleşti rmeye gayret ediyorlar. Dünya işçi sınıfı . ve bu sınıfın en büyük eserini teşkil eden dünya sos­ yal ist sistemi. bütü n zorlukları aşarak. az gelişmiş halkları n büyük i lerici h a reketine yard ı m sağla maya ça lışıyorlar. Söm ürgecilik boyu nduruğuna karşı. özgü r yaşamak üzere savaş yü rüten halkların zaferini kolaylaştırmak için ça balarını esirgemiyorlar. Çağdaş toplumsal i lerlemen i n bu büyük g üçleri a rasındaki birliği bozmak. gericilere h izmet etmek demektir. Sosyalist ülkelerde. diğer emekçi ta bakaları n ı da beraberinde yürüten işçi sınıfı. i lerlemede en önemli etkenlerden biri d i r. Bu ülkelerde. işçi sını­ fı n ı n rol oynamadığı. istemedi ğ i hiç bir i lerici toplumsa l değ işiklik mey­ d a na gelemez. Sosyalist toplumu refaha götü ren. emekçi nin - sömürülmeye son veril­ dikten sonra kişisel özgü rlüğün başlıca şartını yerine geti rerek - iş bulma kaygusundan kurtulmasını sağ layan yolda. işçi sınıfının siyasi örgütü - Partisi - bu toplumu i lerleten muazzam bir g üçtür. Buna karşı geline­ mez. Toplumsa l gelişim kanunları. bu gerçeği hesaba katmak istem iyen ­ Ieri başarısızlığa m a h k u m eder. 837


Marksist-Leninistler için, gerçek demokrasi demek; işçi sınıfı nda, bütün emekçilerde gi rişim ve faal iyet yetenekleri nin uyandırı l ması, iktisadi ve siyasi i ktida rın halkın elinde bulunması demektir. I nsan faa liyetinin baş­ lıca alanı, e mektir: toplu msal ilişkiler emek sürecinde meydana gelir ve beli rir, sosya list bilinç bu süreç içinde kuvvetlen ir ve gelişir. işletmeler­ deki kolektifler, toplumsal ve iktisadi hayatın en önemli hücreleridir. Kolektiflerin yürüttüğü faa liyet, sosya list kolektivizmin gelişmesinde, otori­ ter, meka n i k bürokrasi olayının yok edilmesinde rol oynar. Siyaseti «yoğu n iktisat» diye tarif eden Lenin'in belirttiği gibi : siyasetin gücü, iktisad ı n deri n tetki kine dayandığı, topl umsal gelişmesinin etkisiyle iktisatta meydana gelen ived ili ihtiyaçları göz önünde tuttuğu zaman a ncak, belli o l u r. Lenin siyasi tedbirlerin objektif i ktisadi zorunlulukları u nutturabileceğ ini, siyasi tedbirlerin, toplu msal gelişmeye tabi ol mayan, sihirli bir güc olabileceğini hiç bir zaman ka bul etmedi . Böyle düşünmek Ma rksizm-Leninizmden ayrı l makolur. Bugün bilimsel sosyalizmin dünyanın her tarafında taraftar kaza nması, daha çok, insanları n siyaset, siyasetin i mkônları, i ktisatla bağları, gerçek g ücü ha kkında düşündüklerinde oluşan büyük değişikli klerden ileri gel mektedir.

* Sosyalist ülkeler, birkaç yıldır, üretime mütemadiyen yeni cepheler kaza ndıra n bilimsel ve tekni k ilerlemeyi hızlandı rmaya, genell eştirmeye bugün gelişen bili msel ve teknik devri m i n sonuçl a rı ndan en etkili şekilde faydala n ı rken kapita lizmi bu yolda da geçmeye ça lışıyor. Bu da, sosya­ lizmle ka pita lizm a rasında yürütülen savaşın önemli bir cephesidir. O re­ timde hemen benimsenen yeni bilimsel buluşlar (atom fiziği, kimya, bi0 loji vb.) üretici güçlerde bir devrim meydana getiriyor. Toplumsal ilerle­ med e de bilim ve teknik, gittikçe daha önemli bir rol oynuyor. Bili msel ve teknik devrim çağ ı nda, sosyal ist topl umun bilimi ve bilimin emirlerini ihmal etmesine i mkô n yoktu r! Hiç şüpheSiz, sosyalizmin geleceğinde en önemli rolü oynayacak teknik d üzeyin kendisi değildir. En önemli unsur, maki neleri icadadebilen, işlete­ bilen insandır. (Jretimde büyük çapta kullanılan yeni teknik, yeni kadrolar gerekti riyor: çok bilgili, bil inçl i , kültürlü insanlara ihtiyaç var. Çağdaş ü retim süreçleri, emekteki ve üretimdeki bilgi ve kültüre sıkı sıkıya bağl ı ­ d ı r. öte yanda n, emekteki kültür d e , kitlelerin genel kültür seviyesine örgensel bağla rla bağ l ı d ı r. Halkın gerçekten beni msediği, demokratik, hümanist bir kültür olmadan, sosyal ist toplumun ilerici gelişmesi söz konusu ola maz. Emekçi nin bilgisi, sosyalist topl u m u n gelişiminde büyük rol oynar. Hiç şüphesiz, kitlelere belirli sözler ezberleterek devrimci ideolojiyi benimse­ meleri sağ lana maz. Ideolojide devrim yaratmak Lenin'in dediği gibi , emekçilerin hergün kita p okumasını, bilgile r edinmesini sağlayacak şart838


l a r yaratma k demektir. San eserlerinden biri nde, Len i n'in «Rusyada, sas­ yalizmin kaderi, vicda nlarına aykırı gelen tek bir söze inan mıyaca kları, ispat edil meyen sözlere kulak asm ıyaca k alan i nsanlara bağ lıdır.. demesi tesadüf değ i ld i . Tarihsel ilerleme, her emekçi nin bilinçli faa l iyetine, kişi liğinin gel işme­ sine sıkı sı kıya bağ l ı d ı r. Bu bağ l a r gü nden güne kuvvetlenmektedir. Bütün dünyada - kapita list al mayan gelişme yaluna g i ren ü l keler de dahil geniş h a l k kitleleri nin kültür ve bilinç seviyesi yükseldiği takd i rde ancak, b u kitlelerin yaratıcı faa liyeti, çağdaş ilerlemenin önemi gittikçe artan b i r etkl!n haline gel i r. Bu bakımdan, Oktabr Sasyalist Devri minin geçir­ diği tecrübeler fevka lôde önem l i d i r. Len i n şöyle diyerd u : «Eski Rusyan ı n kültür seviyesi, s asya list devrim zarunluluğunu artadan ka ldı rmıyar a ksine bu devrim kitlelerdeki kültür seviyesi n i hızla yükseltecek temel şart­ tır. ..Tari h Leni n ' i haklı çıka rttı : emekçi lerin kültür ve genel bilgi seviyesi mütemadiyen yükseld iği içi n , kendi lerini bir çı kmaza ancak götürebilecek, insan uygarlı ğ ı n ı gelişme yalundan ayıracak sözde-devrimci lôfaza nlıkla ; bilimsel gerçekıere dayanan, gerçek i lerleme ve devri mci yaratıcılık paro­ l aları a rasındaki farkları açıkca görebiliyarlar. Lenin, kültürü «ha l ka indiren .. nihi l ist tutu mun kültür saru nları için teşkil ettiğ i tehlikeyi ; kültürü geniş halk kitleleri a rasında yayarken büyük bir di kkat ve titizl i kle hareket etme zarunluluğunu daima bel irtmiştir. Da ha 1919 yılında, Lenin şu çağ rıda bulu nuyardu : «Bütü n kültürü . . . bütün bilimi, tekniğ i, bütün bilgi leri, bütün sanatı a l m a l ıyız. Bunu ya pmadan kamünist tapl umun hayatı nı ku ramayız ... Gelişme yaluna yeni g i ren ü l kelerde kitle kültürünün gelecekteki iler­ lemesini sağ layaca k şartlar hazırlanı rken, emekçiler Lenin'in çağ rısını günden güne daha bil inçle a n l ıyarlar. Bu da çağ ı m ızdaki milli kurtu luş devrimlerinin en önemli özelli kleri nden biridir. Sömü rgecilik veya yarı­ sömürgecil i k bayu nduruğundan yeni kurtulan ü l kelerin tecrübeleri bize şu gerçeği ispatlamaktadır: kültürle i l g i l i en ivedili saru n l a rın çözü mlen mesi, taplumsal ilerlemeyi hızlandıra n bir etken teşkil ediyar. Sömürgeci ve e mperya list ezgiden yeni kurtu l m uş, sömürgeci l iğ i n ve yarı-sömürgeci liğin kalıntılarını yak etmeye çal ışan tarım ü l kelerinde veya daha çak tarı mla geçinen ü l kelerde - ta rı m a la nı ndaki ça lışmaların etki liliği a rttı rı l ı nca, bu a rtış devrimci yaratıcı l ı ğ ı n ve taplumsal i lerleme­ nin önemli bir unsuru haline gel iyar. Bu saru nun çözümü, tarım tekni k düzeyinin yüksel mesi, çağdaş ta rım metatlarının kullanılması, kaaperatif­ lerin kurulması gibi başka önemli unsurl a ra da bağ lıdır. Bu u nsurların yaratılması için de yıllardır suregelen gerika l m ışlığa, ca halete, bilg isiz­ liğe san veri l mesi şarttır. Kültür uğruna savaş yürütül mesi; kültürü na mussuz amaçlara kul l a n m a teşebbüslerinin açığa vurulmas ı ; kültürün kitleler a rasında yayılması; d ü nyadaki en önemli bilim, teknik ve sanat yapıtl a rının geniş emekçi ta baka la rına ta nıtılması gibi faal iyetler, çağdaş i lerlemeni n temel yön839


lerinden biri n i teşkil eder. Bili msel-teknik devrim çağ ı nda. kitlelerin kül­ türü uğruna yürütülen savaş. gitti kçe önem kaza nıyor. çünkü kültür sahibi kadrolar olmadan. yeni toplumun ku rulması yara rı n a kulla n ı la maz. Sosyalist ülkelerin özelli klerinden biri. toplu msal hayatta gü nden güne a rtan demokrat1kleşmedir. Sosyalizm emekçilere özg ürlüğü. demokrasiyi nasıl sağ lar? sorusunu yazı mızın başında sorulmuştur. Bu soru n u n cevabı ş ud u r : Milli iktisadın yöneti m i n i mü kkemmel leştirme tedbirlerinin a l ı n ­ ması. emekçileri n siyasal sorunların çözümüne gittikçe daha çok katıl­ ması ; geniş kitlelerin yönetici kurulları n faa l iyeti ha kkında söz sahibi olması. Bugünkü şartl a r içinde. kitlelerdeki gi rişim ve faal iyet yetenekleri nin a rtması. sosyalist demokrasinin gelişmesi. gelecekteki sosyalist zaferlerin başlıca g a ra ntisidir. Sosyalist ülkelerinde geçirilen tarihsel tecrübenin bir kere daha gösterdiğ i gibi : i lerlemedeki gel işmeler. puta tapmalarl a bir a raya gelemez. (Kişiye ta pma bunla rdan biridi r) Oktobr Devriminden. sosya list ülkelerin kurulmasıyla sonuçlanan devrimlerden a nlaşıldığı g ibi. ve M a rksizm-Leninizmin ispatladığ ı gi bi. tarihsel gelişmenin geleceği n i ve olanaklarını kitlelerin ha reketi tespit eder; bu gelecek ve ola naklar. kit­ lel erin bilinç düzeyine. bilgisine ve kültürüne bağl ı d ı r. 8 Oktobr 1917 günü. Lenin şöyle d iyordu: «Burj uvazi için kuvvet demek. kitlelerin koyun gibi katliama g itmesi. emperyalist hükümetlerin sopasına körü körüne itaat etmesi edemektir. Burjuvazi için kuvvetli devlet. yönetim meka nizmasının gücü ile. kitleleri burjuva yöneticilerinin istediği yere sürebilen devlettir. Biz ise. kuvvetten bambaşka şey a n lıyoruz. Bizim için bir devletin gücü. kitlelerin bil incinden ileri gelmektedir. Kitleler her şeyi bildiği. her şey hakkında hüküm verebi ldiği. ha rekete bilinçle geçebildiği zaman. devlet güçlüdür. ., Marks·ın. topl u m u n sosyalist başka laşmasiyle ilgili görüşlerini geliştiren Lenin. yeni rej i m i n yerine oturma döneminde siyaset. iktisat ve kültür konusunda bir doktrin tespit etti. Sosyalist devrim. iktisadi. siyasi. top­ l u msal ve ideolojik alanlarda eksiksiz bir gelişmeye yol açıyor; bu da. sosyalist topl u mdaki insan hayatın ı n bütün yönlerinde sağlanacak. i lerle­ menin daha d a üstün bir dönemine - komünizme - götürecek deva m l ı. geniş bir gelişmenin temelini teşkil ediyor. Sovyet halkı n ı n komü n izm yolu ndaki m uazzam planları n ı gerçekleşti receğ i ne emi niz. Oktabr Dev­ rimini ta mamlayan bu gelişme. çağ ı m ızdaki temel çelişmenin çözümlen­ mesi; sosyalizmin. komünizmin. kapitalizmi d ünya ölçüsünde yenilgiye u ğratması için fevkalôde önemlidir. i lerleme davası. gerici güçleri n bütün entrika larını başarısızlığa uğratacaktır.

840


5.05 Y A L i 5 T LJ L K E L E R D E

Demokratik Almanya Cumhuriyetinde teknik ve kültürel devrimler

fred Stoufenbiel Alman Sosyalist Birl i k Partisinin politikası nda, kültür gelişmeleriyle ilgili sorun lar daima büyü k yer tutmuştur. Yirmi yıldanberi, Demokratik Alman Cum huriyeti nde kuru l a n sosyalist ve demokratik sistem sayesinde, son iki dünya savaşından ve faşist d iktatorya döneminden önemli sonuçlar çıka­ rılabilmiştir. Bu sonuçlar milli hayatın her alan ı nda olduğu gibi, kültür alanında d a uygulanmıştır. Almanyayı barış ve demokrasi yoluna sokma k ; bütün dünya halklarıyla barış, işbirliği ve dostluk politikasını izliyebilmek için, faşizme, e mperya ­ lizme ve genellikle kapitalizme karşı maddi ve manevi zaferler elde etmek şarttı. Demokratik Alman Cumhuriyetinde işçi sınıfının birleş i k Partisi, işte b u sorunlarla karşılaştı. Hümanist kültüre yeni bir ö z kazandıracak bir poli­ tika izledi, bu politikayı e mekçiler arasında yaydı , sosyalist bir kültür kurdu. Kültür ve ideoloji alanında, sosya list üretim ilişki lerinin zafere u laş­ ması, kültürel gelişimdeki karmaşık sürece yeni bir güç sağladı. Tekni k ve bilimsel devri me yönelen Demokratik Alman Cu mhuriyetinde, sosyalist bir öğretim sisteminin kabul edilmesi, toplumsal süreçler yoluyla plônla­ maya ve bili msel yönetime geçi lmesi, bu süreci bir kat daha hızlandırd ı . Bili msel i ktisadi yönetimin ve coşkun bir sanayileşmenin zorunl u l u kları karşısında, sosya list toplumun düzeyini yü kseltebilmek için, sosyalist bi­ li nci geliştirmek, emekçilerin entel lektürel düzeyini yükseltmek, ve sosya­ list toplumun i htiyaçlarına göre, emekçilerin bulunduğ u ortam ı değiştir­ mek zorunludur. Bir yandan faşizme karşı savaştıkça, öte yandan Demokratik Alman Cumhuriyetinde demokrasiyi ve sosyalizmi geliştirmek üzere deva mlı ça ba­ lar sarfettikçe, sosya list kültür a nlayışını d a yavaş yavaş tespit ettik. 841


Alman e m peryalist ideolojisine karşı yürütülen sınıf savaşlarında, bu anlayış o derece gelişti ve tanı m landı ki, bugün artık kültür alanında yepyeni bir durumun meydana geldiğ ini iddia edebiliriz. Oğ retim ala­ n ı nda demokratik dönüşümlerin gerçekleşmesi ; okul sisteminin sosyalist temeller üzerinde ku ru lması, teknik akademiler, hal k enstitüleri şebeke­ sinin çok geniş tutulması ile, öğretim sistemimiz baştan aşağı değişti. Bugünkü genç nesil hem teknik, hem genel bir öğretimden faydalanabili­ yor. Daha yaşlı kuşaklar için ise, tahsil lerini i lerletmek, mesleki i htisas ve bilgilerini yükseltmek olanakları pek çoktu r. Orııeği n bugün 650.000 den fazla emekçi - işlerini bı rakmaya mecbur kalmadan - 700 sanayi akademisinde yüksek öğretim görebi l mektedir. Son üç yıl içinde emek­ çilerin dörtte biri Demokratik Alman Cumhuriyeti nde çok çeşitli olan öğretim şekillerinden yararl'ano rak, şu veya bu kolda öğ reti m yapmıştır. Halk, öğretim şeki l lerinin hepsinden faydalanabil iyor. Sosyalist dev­ lete, köylü ve işçilerin sınıf çıkarlarına candan bağ lı bir aydı n tabakası m eydana gelmekted ir. Bu aydınların çoğu, işçi veya köylü ailelerinden gelmektedi r. Emekçilerin çeşitli sanatlara karşı takındığı tutumda olduğu gi bi, sanat­ kar çoğunluğunun, emekçilerin en önemli sorunları karşısı ndaki davranış­ larında da çok köklü değişiklikler meydana gelmiştir. Dünyan ı n büyük hü manist kültürü, gerek yerli, gerekse yabancı sosya­ list edebiyat, halkımızda derin yankılar uyandırmaktadır. Halkı mızın çok büyük çoğ u nluğu, Johannes Becher, Bertolt Brecht, Anna Seghers, Ar­ nold Zweig gibi yazarları iyi tanır. 1 958 den bu yana, Bertolt Brecht'in eserlerinden 1 mi lyon 60.000 nüsha satı i mıştır. Johannes Becher'den 850.000; Anna Seghers'den 805.000; L. Renn'den 754.000 ; Willi Bredel'den 527.000; Arnold Zweig'dan 431.000. Bir örnek daha verel im : Anna Seghers'in "Yed inci haç» adlı romanı 50 baskı yapmış, 850.000 nüsha satıl mıştır. Hal ktan gelmiş güçlü yazarlar bugün pek çoktur. Kısa bir süre içi nde şöhret yapan bu yazarlar bugün çok okunuyor. Bi rkaç örnek verelim : Herbert lobst'un "Sokakta bulunan çocu k»; .Nasilik altındaki çocuk» ve �Avare adlı» üç kesimli romanı 40.000 ; tanınmış Sırp yazan Yuri Brezan' ı n "Krista», « B i r sevg inin öyküsü» v e "Ganuş» a d l ı üç cildlik romanı, 500.000 ; Ervin Strittmatter'in "Tinko», «Sihi rbaz» ve "Ole Binkopp» adlı romanıarı 800.000 basıl mıştır. Bütü n bu yazarların mesleki başarıları, Brecht'in Stritt­ matter için verdiği hükümle özetlenebi lir: «(bu yazarlar) proletaryadan çıkma değ il, proletarya ile beraber meydana çıkm ıştı r.» ; Demokratik Alman Cu mhuriyetinde, gerçekleşen kültürel devrim olmasaydı, bunlar �h içbir zaman yazar olamazlard ı .» Eskiden emekçi hal kımız g üzel sanatlarla ilgilenemezdi, bu alandan uzak tutu lurdu. Kapitalist döneme özgü bu duru m bugün - tamamiyle değilse d e - büyük ölçüde değ işmiştir. Komünist düşmanlığını, gerici bur­ juva ideolojiden artakalan bütün düşünceleri yoketmek ; dünya kültürünün 842


h ü ma nizmasını benimsemek; bu hümanizmadan yararl a nmak, sosya list bir aydın tabakası meydana getirmek ; Ma rksist-leninist düşünceleri, öğ retimi, sanatı, bütün halka yaymak; bugün sosyal ist kültür devriminin büyük ödevleri işte bunlardır. Bugün kültürel ödevlerin temel i ni teşkil eden kültur ve a hlak şartları git gide daha büyük önem kaza n maktad ı r. En önemli a maç, sosyalist sanatta yeni bir hamle sağla mak, işçi sınıfının, bu sınıfla işbirliği yapa n köylü tabakaları n ı n kültür seviyesini yükseltmek, genç aydınla rı n sosya list eğiti mini güçlendirmektir. Çabaları mızı, Leni n'in, bütü n halkla rı n hüma nist kültürü n ü halka yayma zorunluluğu ile ilgili öğütlerine göre yürütüyoruz. Kültür a l a nında ilerle­ menin başlıca prensip ve şartı, bu öğütlerin yerine getiri lmesidi r. Alman Sosyalist Birlik Partisi Merkez Komitesine bağlı Toplu msal Bilim­ ler Enstitüsünün 1 965 yılı içinde yaptığı kültür ve sosyoloji araştırmaları çerçevesi içinde, elektronik, elektroteknik, makine i nşaatı ve demir-çel ik endüstrisi alanlarında çalışan işçilerin kültür düzeyi bütü n ayrıntılarıyla i ncelenmiştir. Va rı l a n sonuç şudur: Bugün işçi ai lelerinin % 1 5'inde yüz­ den fazla edebi eser bulun maktadır. Bu ailelerin % 31 'inde 30- 1 00 ; % 32'sinde 1 0-30 ; % 1 5'inde 1 0 edebi eser bulun maktad ı r. % 6'sında a n ­ cak b u çeşit esere rastla n ma m ıştır. "Sizi e n çok etkileyen eserler hangi­ leridir?.. sorusunu cevaplandıra n 1 .750 işçi, 1 .532 eser adı saymıştır. Bun­ ları n içinde 469 ayrı eser bulunmakta d ı r. Adı geçen eserleri şu şekilde tasnif edebiliriz : numaralı cetvel

adı verilen eserlerin toplamı

1 defa (veya daha fazla) adı geçen eserler

Sosyalist Alman edebiyatı

520

1 06

Sovyet edebiyatı

336

70

Gerçekci, eleştirici ve klasik Alman edebiyatı

1 08

50

Dünya edebiyatı (yukarıdaki ala nların d ışında kalan)

335

85

Macera ve cinayet romanla rı

1 24

82

Röportaj, yolculuk notları

62

35

Bilimsel ve teknik eserler

50

28

Diğer

7

Büyük d ü nya edebiyatı ve sosyalist g erçekcil iğin bugünkü eserlerine ka rşı gösterilen ilgi, bu son yıll a rda bir kat daha a rtmıştı r. Bu ilgiye 843


bakarak, kültür hayatımııda beliren bu eğilimin, çağımııın m anevi sarun ­ l a rını bütün ayrı ntılarıyla incelemek i htiyacını - g ü n geçtikçe a rtan i hti­ yacını - dile getirdiği n i söyleyebili riz. Bu i nceleme ise sanatın yüreklere ve kofalora, insa nları n toplumsa l davranışlarına demokratik ve hümanist etkiler yapmasına yol açıyor. Edebiyata karşı duyul a n bu ilgi, son zamanlard a toplumsa l ve i ktisadi i lişkilerde, kültürel gelişimde oluşan önemli değişikliklerin sonucu olon fenomenlerin bir unsurudur. Bununla beraber, bu u nsur, toplumumuzun kültür düzeyi ha kkında bize bir fikir verdiği için çok önemlidir. işçi sınıfı n ı n, bu sınıfla işbirliği yapan köylü tabakalarının kültüre karşı takındığı tutu m çok değ işmiştir. Hiç şüphesiz, tecrübelerimizden anlaşıl­ dığı gibi, bu süreç, sosyalist kişiliğin kültür d üzeyinde meydana gelen içyapı değişikli klerine doğrudan doğ ruya bağ l ı d ı r. Sosyalist insanın kültür düzeyi ni tayin eden sadece klasik öğretim değildir. ate yandan bu kültür, emeğin yaratıcı sürecinden uzak kalan bir estetik a nlayıştan ta ibaret değildir. Bugünkü soru n l a rımızı çözüm ­ leyebilmek için, sosyal ist e mekçilerin kültür düıeyin i n gerçek özün ü a n ­ l amalıyız. Bu özü teşkil eden bilimsel ve tekni k bilgilerin, felsefi a n layış­ ların, pratik bilginin, estetik algı ve yaratıcılık eğilimle rinin, yaşantımrz­ daki kişisel ve kolektif ödevlerin tümü olduğu gibi, emekçilerin bütün bilgilerini, bütün yeteneklerini toplumun yararına kullanabilecek yete­ nekli insanları n bilgileri ve m anevi ilişkileridir. Bu durumun sonucu olon yeni sorunlar, kültür alanında, bilimsel temel­ lere dayanan genel bir planlamayı, mantıklı bir politik ve ideolojik yöne­ timi zorunluluk haline geti riyor. Kültür ve teknik devrimleriyle bu şartlar a rasındaki sıkı bağları iyice görmek şa rttır. Alman Sosyalist Birlik Pa rtisinin 20-inci yıldönü m ü münasebetiyle Par­ tinin Merkez Komitesine bağ l ı Toplumsa l Bilimler Enstitüsü nazari bir konfera ns düzenledi. Konferansı n konusu «Demokratik Al man Cumhuriye­ tinde sosyalizmin kuru l masında tekni k ve kültür devrim lerinin karşılıkl ı etkileri» i d i . Bu konfera nsın a macı, Pa rtinin yönetim i altında elde edilmiş sonuçları genelleştirmekten çok, Birleşik Alm a n Sosyal ist Partisi Merkez Komitesinin XI-nci plenomu nda kararlaştı rılan yeni teorik ve pratik i nce­ lemelere hız sağlamaktı. Teknik devri min başlıca sorunundan çıkartıl a n ve toplu m umuzda kül­ türün gelişimine bağlı bulunan sonuçları n üzerinde önemle duruldu. Bu ona sorun, toplumun doğ urduğu toplumsa l güçlerin üzerinde insan ı n ege­ menliğini kurmaktır. Bu do, doğa üzerinde egemenlik kura bilmek üzere tekniğin insanl ığa'yakışı r bir şekilde kulla nmanın başlıca şa rtıd ı r. Sosyalist ü retim i lişkileri temelinde uygulanması gereken teknik, bilim ve kültür devri mlerinin birliği - kanaatımııo göre - çağ ı mızın kültürel ilerlemesindeki e n öneml i sorunlardan birinin çözül mesine yard ı m edecek, Alman milli meselesi n i çözmek, barışı korumak üzere yü rüttüğümüz sa­ vaşta çok büyük bir rol oynayacak bir u nsurdur. 844


Teknik ve kültür devrimlerinin birliği n i, Alman kültürünün çok-yönlü gelişimini sağlayacak toplumsal şartla r, hiç şüphesiz, sosyalizmin kurul­ m a siyle meydana gelmektedir. Ama yine de bu şartların gerçekleşmesi, kendiliğ inden oluşan bir süreç değ ildir. Bu birliği gerçekleştirebilmek için, her şeyden önce, insa nda, emeğ i n i n genel kültüre yaptığı etkilere karşı ilgisizliği yok etmek şarttır. Bu a macın gerçekleşmesi için, sosyalist üretim i lişkilerinde girişi min günden güne a rtması, insa n ı n toplumsal yönetime olduğu gi bi, ü retim yöneti mine de katıl ması, ferd i n sosyalist toplumun a maçlarına uyg un olara k gelişmesi zorunludur. Bu konferansta va rı lan sonuca göre, bu çetin siyasi sorunun sosyalist üretim ilişkileri ve bugünkü iktisadi yönetim sistemi temelinde çözümlene­ bildiği takdirde, birta kım sürecin plônlı bir şekilde gerçekleşmesi de hız­ landı rılmış olur. Bu süreçler şunlard ı r:

o) Sosya lizmin temel i ktisadi kanununa göre, yaşama şartlarını düzelt­ mek ve yükseltmek üzere insan e m eğ i nden en faydalı, en geniş şekilde ya rarlanmak. b) yeni ekonomik ve ideolojik çare ve yollardan yararlanara k hayatın bütün a la n larında özel likle iş a l a n ı nda toplu msal ihtiyaçlarla kişisel Çl­ karların uzlaşmasını sağlamak. c) emekçiler a rasında doğal ve toplumsal bilim leri okuyanları n sayısını arttırmak. bu u nsurlard a ahlôk kurallarına uygu n bir d ü nya görüşü sağ­

l a mak. d) maddi ortam a ve özellikle ça lı şma ortam ı na kültürel bir n itelik kazandırmak, bu işi yapa rken de sanayi ü retiminin teknik özü ile estetik görünüşü a rasında birlik sağ lamak. e) şehirlerde yeni konutla r yeni mahalleler kurarken sosyalist yaşantı nın yeni toplumsal, iktisadi ve kültürel ihtiyaçlarına uygun d üşecek yapılar / yapmak. Böylelikle, toplu msal ve kültürel gelişimimizin olanakla rı , sosya list gerçekçiliğe uyg u n sanat eserleri nin yaratılmasını teşvik etmek, aynı za­ manda bütün devirlerin ve bütün h alkların kültür mirasını tanıtmak. Sosyalizmin kuruluşu gerçekleştirili rken. işçilerin kültür d üıeyine ve toplumsal yaşantısına etki yapan bütün bu süreçler, üretici faa liyeti top­ l u m u n bir ihtiyacı hal ine getiriyor, insa nl a rı n rahatı n ı a rttırırken topluma da yeni bir enerj i sağl ıyor. Böylelikle, toplumsam ve kültürel gelişimimizin olanakları, sosyalist toplumda yaşayan insana, isteklerini yerine getirmek, emek, öğretim, kültür düzeyi ve yaşama şekli a rası ndaki gerçek il işkilere göre davranış­ l a rını değiştirmek i mkônlarını sağlamalıdır. Kafa emeğinin oynadığı rol a rttıkça. bu emekle el emeği a rasındaki ilişkiler, üretimin niteliğinde meydana gelen değ işikl iklere göre değiş845


mektedir. Birçok insanda bu değişiklik, daha şiddetli bir sinir gerilimi, daha yüksek bir öğretim gerektiriyor. Işçilerin kültür düzeyini yükseltme a macı nı g üden eğitim sistemimizde, bugün genel eğ ilim, mesleki yetişme (bu yetişme, ihtisas şekl i n i alsın a l masın) ile, ferd i n bilgisi ve yetenekleriyle mesleği nde, işinde kend i n i gösterme eğiliminin bir a raya geti ri l mesidir. i ş d a h a yüksek d üzeyli bir genel yetişme, kolektifin içinde daha geliştirilmiş sosya l ist i lişkiler gerek­ tirdiği yerlerde, emekçi de kültür hayatının çeşitli gösterilerine daha geniş çapta katıl ıyor. Yükarıda sözü geçen sosyoloj i k a raştı rmala r (ve bunlara benzeyen başka incelemeler) in gösterdiği gibi, kimya endüstrisinde, işçilerin doğal bili mler ve teknik alanla rı nda daha yüksek bir eğiti me tabi tutul ması, g üzel sanatlara karşı duyd u kl a rı ilgiyi azaltmıyor. Bütü n alanlarda, iler­ letilmiş bir mesleki eğ itim, hiç şüphesiz, tek başına, sanata karşı duyu l a n i lg iyi a rttıramaz. A m a ne de olsa bu eğ itim, güç ve karmaşık ideoloji ve duygu sorunlarını daha iyi anla maya, ahlak değerlerini d eğerlendirmeyi kolaylaştı rır, bir yatkı n l ı k yaratır. Ahlaka uyg u n bir dünya görüşü de bu yatkınlığı kuvvetlendiri r. Bu şartlar i çinde, Demokratik Alman Cumhu ri­ yetindeki sanayi işçilerinin kültürel gelişim i n temelleri şu etkenlere bağ­ lıdır: bilimin bir üreti m gücü haline getirilmesi; rasyonel bir ü retim sağ­ lamak üzere sarfedilen kolektif emek; ferdin topl u msal süreçlerin yöneti­ mine katıl ması ; siyasi ve kültürel eğitim alanında partilerin, sendika la rın, devlet kuruluşları n ı n kitleler a rasında deva mlı çalışmaları , ahlak ala­ nında d a daha titiz davra n m aları, vb. Insa n ı n bugün ü retimde işgal ettiği yer, sosyalist rejimde gi rişimi s ı n ı r­ landı rmıyor; a ksine, bütün kişisel yeteneklerin daha çok değerlendirilme­ sini zoru n l u l u k haline getiriyor. Bugünkü teknik şartlar içinde, uyan ıklık, başkalarından medet u m madan ka ra r verebilme yeteneği, ödev bilinci, ayrıntıları görme yeteneği, sağl a m ve ani tepkiler, eskisi nden de zoru n ­ ludur. Her ferd i n ma nevi, siyasi ve ruh i yetenekleri kad a r, tecrübe ve pratik de önem l i d i r. Sa nayide çalışan işçi bütün yeteneklerini, bütün bilgisi ni, bütün kültürü n ü kullanmak zorundadır. Bunlardan başka etkenler de rol oynamaktadır. Bilim a la n ındaki yeni buluşlar, ü retimde gittikçe daha çok kullanılıyor. Demek oluyor ki, ü reti­ cileri n teorik ve prati k bilgileri eskisine n ispetle daha d i n a m i k bir rol oynamakta d ı r. Artık bugün herhangi bir işçinin, okuldan elde ettiği bilgi düzeyinde kalmasına imkan yoktur. işde meydan a gelen değişiklikler kar­ şısında, sosya list bir üretici yepyeni bir a nlayışa va rabil melidir; bu deği­ şiklikleri anlam a k, ihtisasını ilerletmek, genişletmek zorundadır. Ama çalışırken yaptığı işin ve h a reketlerin yeknasakl ı ğ ı nd a n yine d e kurtula­ mıyor. Burada e n önemli mesele şudur: Her işçi dereceli bir şekilde ge­ l işmelidir; bilgileri ni gittikçe a rttı rmayı, böylece g üçlüklerle baş etmek 846


üzere herkesin sa rfettiği çabalara, kendi kişisel çaba la rı nı katmayı iste­ melld i r. Bu d u ruma gelince, kolektif plônla maya, iktisadi ve tek n i k i ler­ lemenin yönetimine geçmesi de kolaylaşır. Çünkü kolektif çal ışmada, her insanın en karmaşık teknik ve ekonom i k süreçlere hôkim olması müm­ kündür. Bu da sanayide çal ışan ve siyasi bilince varmış birçok işçi nin günlük hayatında yeni bir olaya yol açtı : Bu işçiler durmadan okuyor, durmadan bi lgileri n i a rttırıyor. Bu okuma işçi için toplu msal b i r ödev olduğu kad a r, kişisel bir i htiyaç haline geli nce, işçinin toplu msal kültürümüze karşı ta kındığı tutu m da değ işiyor. Hayatı mızdaki pratik h ü ma nizma, sanat alanında da yeni kültürel ihti­ yaçlar doğu ruyor. Azeilikle, faal insa n ı n ülkemiz i n sosyalist orta mındaki sorunlarla nasıl karşılaştığ ı n ı , bu soru nları. Da nasıl çözdüğünü a nlatan çağdaş sosya list edebiyat eserleri bugün oldukça geniş yankılar uya ndı­ ra biliyorsa, bu sonuca yazarlarımız sayesinde olduğu kadar, hayatla ­ rında edebiyata daha büyük yer ayıran vata ndaşları mızın sayesinde va rıl ­ mıştı r. Bugünkü edebi eserlerin kişileri, sosyal ist toplumu muzdaki yeni insan­ l a rı n ilgi çekici öyküsünü veren, çağ ı m ızın kahramanla rıdır. Orneğ in, Strittmatter'in «O/e Bienkopp» romanındaki Ole tipi ; Neutsh'ün «Taşların izle';» adlı eserindeki Hannes Balla ; Christa Wolf'un «Bölünmüş gök­ y üzü»ndeki Meternagel; Kant'ın «Merasim salonu», Knapp'in «Adsız ül­ kem»; Anna Seghers'in "Partilerin gücü»; Zel mann'ın «Kurtların ço çuğu» n ­ daki bütün kahra m a n la r bu tip insanlard ı r. Bu edebi kişiler, i nsan­ l a rı mızı, çelişmeleriyle, çatışmalarıyla, çağdaş insa n ı n toplumsal güçler üzerinde hôkimiyetini kurma isteğ i n i d i l e getiriyor. Bu savaşın, insa n ı n kişiliğini olgunlaştı rması, sosya list toplu m u n b u savaşa katılaşını, h e r i n ­ sandan do b u savaşa işti ra k etmesini bekleyişini, b u şartlar içinde sosya­ l ist insanın kişisel özgürlüğünde daha yüksek bir düzeye varışı - sosyal i st edebiyatın başlıca konuları bunlard ı r. Hiç şüphesiz, bu yeni «estetik akım­ l a r» bütü n ayrı ntı larıyla henüz i ncelenmemiştir, ama yine de halkı mızı n kanaatına göre, bu edebi a kı m ı n en iyi eserleri kültürel sosya list devri­ mimizi büyü k bir usta l ı kla dile getirmektedir. Kültür a l a nında yapıl a n yeni bir araştırma, kişisel çıkarlarla kolektif çıka rlar arasında temelde bir çelişme olmadığı n ı göstermektedir; el eme­ ğ iyle kafa emeğ i n i n bir a rada sa rfed il mesi, çal ışmala rı hızlan d ı ra b i l i r, çünkü bu iki emeğin bir o rada horca nabil mesi için, işçi kalifikasyonunu gittikçe yükseltmek zorundadır. Bununla beraber, işe karşı olumlu bir tutum takınmak (ki bu tutum ol­ d u kça yaygındır), eleştirmeden koçı nan bir tutum demek değildir. Bu iki tutumu birbirine karıştı rma m a k razı m. Yu karıda sözü geçen a raştı rmadan a nlaşıldığı na göre, kültür üretimini yükseltme isteği çok sık ileri sürü l en bir istekdir. 54·

847


2 numaralı cetvel

Işe karşı tutum

Işin cinsi çok memn u n

memnun

memnun olmayan

a (l) : b (2)

a

b

a

b

Genel sonuçlar

63

56

32,6

42

4,4

2

EI emeğiyle kafa emeğinin bir a raya getiril mesi

69

55

28

45

3

O

basit ôletler kullanılara k e l emeğine dayan a n i ş

53

50

38

48

9

2

Alavere iş

57

41

2

65

30.5

4.5

75

25

2

Taşıtlarda yapı l a n iş

ve

depolarda

Işletmelerde yönetim m a ka mları nd a i ş Alet ve m a ki nelerin kontrol ve tetkiki

75

39

3

N ot : l a - maden endüstrisi 2b - kimya endüstrisi En çok i leri sürülen istekler şöyle tasnif edi lebili r : 1. 2. 3. 4. 5.

Çalışma yeri n i n donatımı ve ta nzi mi. Teknolojin i n bilimsel değeri. Yönetim işi. Ocret ve pri m . m untaza m çalışma saatleri.

Emekçilerin büyük çoğunluğu. çalıştıkları yerin kültürel donatımına büyük önem vermektedir. Bu da, insa n ı n işinde kişiliğini belirtmek isteği ile bu zoru n l u l u k a rasında, şi mdiden bir dengenin meydana geldiğini g östermektedir. Bu a l a nda. öncü g ruplarla işçi kolektifleri genellikle büyük bir girişimle hareket etmektedi r : çalışma şa rtla rı nı teknikle uzlaş­ tırmaya ça lışıyorlar; bili msel devrimin sonuçlarına dayanara k, çal ışma şartların ı daha rasyonel hale getirecek ortama uyg u n bir ça l ışma yeri düzenlemeye gayret ediyorlar. Ote yandan artık i nkôr edilmiyecek bir gerçek de şudur: Kolektifin 848


içinde kurulan ilişki ler, emekçinin işletmeye karşı duyduğu i lgiyi ve takın­ dığı tutum u etkiler. Emekçinin keyifle ça l ışması, işi nde kendi kişiliğini belirtebilmesine, çalıştı ğ ı yerin estetik ve psikoloj ik ba kı m ı a rdan elverişli bir şekilde d üzen lenmesine. yöneticilerin m anevi yeteneklerine bağlı. önemli bir psikolojik etkendir. Sosyalist ü reti min mu htaç olduğu emekçi tipi. kafasını işletmesini bilen. sağlam ve doğru tepkileri olan. asil ve yaratıcı bir heyecanla çalışan emekçid i r. Başka bir deyimle, emekçi n i n kişil i ğ i her bakımdan ve h er alanda a henkle gelişmiş olmalıdır. Emekçilerin bu toplumsal zorunluluğu idrak edebil meleri, bu ihtiyacı duyabilmeleri içi n ; gereken toplumsa l şa rtları n (yani teknik ve kültürel devrimleri n a henkle birleşmesi) mantıklı bir şekilde gerçekleşmesi. geniş emekçi halk taba kalarının işbirliği teme­ l ine daya nması şarttır. Teknik devri min bir yandan. sosyal ist demokrasin i n öte yandan, d eva m l ı ilerlemesi şartları içinde, işçi sınıfının ve diğer halk kesimlerinin. daha yüksek bir kültür seviyesine va rması. zorunluluk haline geliyor. Sosyal iz­ m i n kuruluşunda temel süreç olara k. tekni k devrimle kültür devri m i n i n birbirini etkilem esr. kültür a l a n ı n d a bilimsel temellere dayanan siyasi ve ideolojik yönetimin en önemli halkalarından birini teşkil etmekted ir.

849


T E K E LL E R V E ı şçı s ı N ı Fı

federal Almanya Cumhuriyetinde emekçilerin yönetime katılması için yürütülen savaş

Josef Ledwoh Bugün Federal Alm anya Cum h u riyetinde yönetime katı lma hakkı u ğ runa yürütülen savaş, ülkemizde yürütülen sınıf savaşının ayrılmaz bir parça­ sıdır. Bu sorun, yeni değ i ldir. işçi hareketi iktisadın yönetimine katı l ma isteğini, bundan da önce, 1 9 1 8-1 9 1 9 devri minde i leri sürmüştü. Bu temel demokratik isteği n özü, büyük sermayenin ve işveren birl iklerinin hôki mi­ yerini yıka bilmek için, gerek eyalet, gerek ülke çapında, bütün işletme­ lerde gereken ku ru luşların, kurulları n kurulması isteği şeklini a l ıyordu. Ama daha son raları, Weimar Cu mhuriyeti döneminde, yönetime katılma parolası, sınıfları n uzlaşması, ka pita l izmin barışçı yollarl a şekil değiştir­ mesiyle ilgili reformist hayalleri yayma k için kullanıldı. O dönemde Al­ man Komünist Partisi bütün bu hayal lere karşı şiddetle savaştı. Bu savaşa bugün de devam ediyor. 1 945 den sonra, yönetime katılma ha kkı sorunu daha da büyü k bir önem kaza ndı. Siyasi hayatta güçlü bir a nti-ka pita l ist akım belirmişti ; büyük kapita listlerin faşizmden ve harpten soru m l u oldukları anlaşılmıştı. Bu şartlar içinde bu unsurların işletmelerde ve m i l l i ekonomideki mutla k hôkimiyetine a rtık son vermek şarttı. işgal kuvvetleri Kontrol Konseyi b u konuda hemen şu kararı aldı : Işletme meclislerine üretim i belirli ölçüler içinde kontrol etme ; kadro soru n u n u n çözümüne katılma ; işletmenin iç tüzüğ ünü gerekince değiştirme hakları veri ldi. Çeşitli eyalet Anayasaları da bu hakl a rı tasdik etti. Ama tekeller eski gücüne kavuşur kavuşmaz, çıka rtılan «Işletmeleri Yönetim Tüzükleri Kanunu» ile bu haklar kaldırıldı. Madenierde ve maden endüstrilerinde a ncak, işletmelerin yönetimine katı lmaları konusunda sen ­ d i kalara ufa k tefek i mtiyazlar tanındı. Görüldüğü gibi, işçilerin yöneti m e katıl m a hakkı soru nu, işçilerin milli i ktisatta ve işletmelerde faydalanabileceği demokratik haklar, devletin 850


iktisadi yöneti mine ya pabileceği etki ler sorunu demektir. Burada «ortak bir sorumluluk», «eşit şartlar içinde işbirliği» söz konusu değildir. Mesele tekellerin hakimiyetini sınırlandırm a ktır. Bu savaşı yürütürken işçi ler köklü demokratik reforml a r u ğ runda bilinçle savaşmak zorunda kalıyor. Komünistler bu konuyu ele a l ı rken aşağıdaki nokta ları göz önünde tut­ m a ktadı r : Bugün federal Alma nya Cumhuriyetinde fevka ıade gelişmiş b i r tekelci devlet kapitalizmi sistemi ; özellikle, büyük tekellerle devletin idare meka­ n izması a rasında çeşitli yollarla gerçekleştirilmiş çok sıkı ilişkiler mev­ cuttur. Bütün· milli iktisat, iktidarı el leri nde tutmak ve kazançlarını a rttır­ makta n başka hiçbir şey düşünmiyen birkaç büyük iş adamının çı ka rla ­ r ı n a hizmet edecek hale getirilmiştir. federal Almanya n ı n muazzam i ktisadi pota nsyelinden faydalanan Al­ man emperya listleri, zorba lığa başvura ra k Avru panın bugünkü sınırlarını değiştirebilmek üzere, NATO çerçevesi içinde yeni bir ordu kurdular. Tekelci sermayenin haki m iyetini yeniden kurması ; iktisadi ve askeri g ü ­ cünü h ı z l a geliştirmesi ; birkaç büyük sanayicinin en önemli mevkileri elde tutmasiyle, federal Anayasasında , Eyalet Anayasalarında ve belediyelerin demokratik tüzüklerinde kabul edilen demokratik prensiplerle, ü lkedeki gerçek duru m a rasında gittikçe derinleşen bir uçurum açıldı. Batı Almanya n ı n siyasi hayatı nda beliren bu çelişmeler g ittikçe şiddet­ lenmektedir. Devlet ve tekelciler, kend ilerine özgü metotlara başvurarak, bu çel iş­ melere kendi çıka rlarına uygu n d üşecek çözüm yolları a rıyorlar. Başba­ kan ludwig Erhard 'ı n : « şekillendirilmiş», «strüktürlü» bir toplum meydana getirmek, H ristiya n-Oemokrat Partisinin ve h ü kümetinin başlıca toplumsal ve siyasal a macıdır, demesi, bundandır. Bu a maca varmak için de. Par­ lamentonun yetkilerinde, eya let ve belediyelerin haklarında bazı kesinti­ ler yapıldı. Olağanüstü tedbirler ka nunundan faydalana n hükü m et, bütün i ktisadi ve toplumsal hayatı sıkı bir d üzen a ltına sokabileceğini umuyor. Son elli yıl içinde, Alman burjuvazisi bu işi iki defa yapabildi : 1 9 1 4- 1 91 8 Birinci Dünya Savaşı döneminde. çok geliştirilmiş bir harp i ktisadı sistemi kurmuştu. H itler devleti döneminde de, faşist di ktatoryoya dayanara k, çok gelişmiş ve baskıyo daya nan bir ekonomi meydana getirdi. Işçi sınıfı ; «Konzern»lerin kurduğu, hiçbir kontrole ta bi tutul maya n ikti­ sadi egemenliğ in. demokratik hakları tehdit ettiğ i n i günden güne a rta n bir bilinçle anla maya başladı. orneğ in, Alman Sendikaları Konfederas­ yonu (DGB) nun birinci Başka nı, ludwig Rosenberg, geçen yıl Dortmund'ta düzenlenen b i r toplantıda şu açıklamada bulundu : « i ktisadi egemenliğin kötüye kullanıldığı bugün bir gerçektir.» DGB'nin progra mında şu nokta­ lar üzerinde durulmuştu r ; Bugünkü durumun başl ıca özelliği, eski mülki­ yet i l işkilerinin, eski g üçler dengesin i n yeniden kurulmasıdı r ; genel mer­ kezleşme sürecinin sonucu alara k, iktisadi hakimiyette de bugüne kadar görülmemiş bir merkezi eş me başlamıştır. Bu da iktisadi egemenliğin. 851


bel i rli ekonom i k ve politik a maçları gerçekleştirmek için, kötüye kullanıl­ masına yol açmaktad ı r. Federal Alma nya Cum h u riyetinde oluşa n olayla rı, büyü k konzernlerin g ünden güne artan g ücünü, demokrasi için bundan doğacak tehl i keleri göz önünde tutan sendika l a r ; Anayasada kabul edilen demokratik pren­ siplerin uygulanması ve i ktisada demokratik b i r öz kazandırı lması kon u ­ l a rı ndaki görüşlerini bir p ı a n çerçevesi içinde bel i rtmişlerd i r : Sendika lara, işletmelerde, milli ekonomide, kamu hayatı nın çeşitli alanla rı nda yöne­ tirı e katı lma hakkı n ı n ta n ıl ması bu pıanın temelini teşkil ediyor. Böylelikle Federal Almanyada birbirine taban taba na karşıt i ki goruş karşılaşma kta d ı r : Bir yandan, tekelci burjuvazinin pıanı, yani devlet tekelci ka pitalizminin egemenliği temeline dayanan «strüktürlü bir top­ lum» kurma pıanı. Ote yandan, sendika ların ileri sürdüğü, yönetime ka­ tılma hakkını elde etmek üzere savaşma pıanı. Sendika la rı n takındığı bu demokrati k tutum u büyük bir di kkatle izleyen komünistler, bu konudaki görüşleri n i prog ram l a rı nd a bel irtmişlerdir.

Komünist Partisinin devletin ve toplumun demokratikleştirilmesi konusunda ileri sürdüğü teklifler: Ma ntıklı demokrotik reform l a r uğrunda yürütülen savaşın sosyal ist dev­ rim i n bir parçası olduğunu söyleyen Lenin'in bu görüşünden esinlenen ; güçlü bir dünya sosyalist sistem inin varlığı ile işçi sınıfına sağlanan yeni olanakları göz önünde tutan Alman Komünist Pa rtisi (özell i kle 1 963 Kong­ resinde) toplu msal ilişki leri değiştirmek üzere yürüttüğü savaşta uygula­ yaca ğ ı stratej iyi tayin ve tespit etti : Partinin üzerinde durduğu önemli nokta lar şunlard ı r : Barışın koru nması, Anayasa haklarının savunulması için yürütülen ve bugün gelişmekte olan hareket; savaşını yü rüttükçe daha geniş demokratik ve milli hedefler be­ n imseyecektir. Halk, geçirdiği tecrübelerden, en hayati milli menfaatlerin, tekellerin egemenliği ve kazanç istekleriyle katiyan uzlaşa m ıyacağın ı ; Federal Almanya Cum h u riyeti nde tekellerin egemen liğine son verecek demokrasiden ve barıştan yana bir reji m kurma zorunluluğunu a n l ıya­ caktır. 1 963 Progra m -Bildiride şu satırları okuyoru z : «Alman Komün ist Partisi söz konusu yeni demokratik rejimde bütük ka pitalist tekellerin egemenliğini kökünden yok edecek köklü toplu msal dönüşümleri gerçekleştirme zorunluluğunu israrla beli rtir. Bu yeni rejim, 1 945'ten sonra, çoğunluğun istediği. sendika la rı n programlarında ve bazı Lönder'lerin Anayasalarında yer almış toplumsal dönüşümleri gerçekleş­ tirecektir. Sanayi, banka ve sigorta alanları ndaki büyük konzernler milli­ leştirilecek, demokratik yollarl a yönetilecek ve kontrol edilecektir. I şçiler, 852


memurlar, işletme meclisleri, sendika teşkilatları - sendi kala rın teklif ettiğ i gibi - işletmelerin ve bütün m i l l i i ktisad ı n yönetim i ne katılacaktır... Görü ldüğü gibi, devleti ve toplumu demokratikleştirme politi kasında n h i ç ayrılmayan Komünist Partisi, sendikaları n yönetime katılma konusunda i leri sürdüğü istekleri destekliyor. Partimizin izlediği politika ile sendikaların ileri sürdüğü teklifler a ra ­ sında mevcut ortak notkaları bel irtmek üzere, Parti m izin konkre demok­ ratik teklifleri üzerinde dura l ı m . Uyguladığımız siyasi stratejide ha reket noktamız len in'in ş u sözüdü r : Emekçi kitleleri ni, toplumsa l ilişkileri devrimci yolla rla değiştirmek üzere yürütülen harekete kazanmak için, çok ta bii olara k, konkre tarihsel şart­ ların sonucu olan mantıklı demokratik hedeflerin tespiti zoru nludur. Bizim için, Federal Alman Cumhuriyeti nde sosya lizm uğruna yürütülecek savaş, en önemli alanlarda topluma demokratik bir öz kaza ndırmak için yürütü­ len savaştan ayrı tutu la maz. Siyasi kuruluşlar konusunda, Partimiz halk egemen liği prensipi nin ; hayati önem taşıyan sorunlarda halkın ka ra rını yerine getirecek, demok­ ratik bir rej i m i n gerçekleşmesine bağl ı olduğunu ; böyle bir rejimin geliş­ mesinden yana olduğunu belirtmiştir. Bunun anlamı şudu r : federal ve eyalet parlamentola rın ı n hakları hiçbir şekilde kısı lmamalıdır; m i lletve­ killeri, hükü metlere ve parlamentolara karşı, eyalet hükümetleri de pa rla­ mentolara karşı sorumlu olmalıdır. 1 965 iV. toplantısında Parti m izin Merkez Komitesi, işçi sınıfına ve emekçi örgütlerine, siyasi hayata demokratik bir nitelik kazandıracak bir prog­ ram teklif etti. Bu programda tespit edilen en önem l i noktal a r şunlard ı r : Vatandaşları n haklarına saygı gösteril melid i r ; olağa nüstü tedbirler kanu­ çuyla bu hakları kısma teşebbüsleri başarısızlığa uğratılmalıdır; toplu m ­ sal ve ekonom i k alanlarda demokratik bir düzen kurulmalıdır ; Bundes­ tag, lönder parla mentoları ve belediye meclisleri, Anayasada kendilerine tanı/an hak ve yetkileri tam olara k kullana bilmelid i r ; bu hak ve yetkiler garanti altına a l ınmalıdır; Lönder'lerin, demokrati k yol larla seçi len bele­ diye idarelerinin hakları genişleti l mel i ; Devlet geli rlerini, Federasyon, Lönderler, ve belediyeler a rasında eşit şartlar içinde bölecek bir vergi reformu sağlanara k, mali g a ranti a ltına alınmalıdır; seçim kanununda % 5 şa rtı gibi, Anayasanın eşitl i k prensipine aykırı düşen bütün hükümler kaldırı l malı, nisbi seçim usulü kabul edilmelidir: sanayici birl iklerinin ve konzerlerin bütün kulis dalavera larını yasaklayarak, partileri para kaynak­ larını açıklamak zorunda bırakarak, tekelleri n bası n üzerindeki egemen­ liğine son vererek, tekellerin partilere ve parlamentolara yaptığı etkileri yok etmek, sendi ka la rı n ve demokrati k örgütlerin radyo ve televizyonun yönetimine, kontrolüne katı l masını sağ lamak, öğretimde köklü bir demok­ ratik reform gerçekleştirmek de zorunludur. Federal Alm a n Cu m h u riyetinde Anayasaya gerçekten uygun prensip­ Ierin uygula nması demek, soğu k harp ve siyasi eğ i l i m davaları döne853


mi nde. adl iye sisteminde ka bul edi len usul leri kaldırmak demektir. Ana­ yasa demokrasisin i n normal işleyişine engel olan başlıca nedene. resmi doktrin haline getirilen komünizm d üşma nlığına kesi n likle son vermek te şa rttır. Federal t\lma nya Cumhuriyetinde toplu msal hayata demokratik bir nitelik kazandı rma k için. köklü toplu msal ve iktisadi reforml a r zorunludur. Işletmelerde ve bütün ekonomide sendikalara demokratik haklar ta n ı n ­ madıkça. tekellerin hôkimiyetine v e keyfi davra nışlarına son veril medi kçe. siyasi hayatı mızda demokratik bir gelişme sağ lamak i m kônsızd ı r. Birçok send i kacı. ekonomide demokrasi kuru l madıkça siyasi demokrasi nin ger­ çekleşemiyeceğ ini söylüyorlar. Komünist Partisi bu görüşe katı lmaktad ı r. Federal Alma nya Cumhuriyeti nde hüküm süren gerici politika. büyük kapitalist konıemlerin kurd u ğ u egemenliğin sonucu d u r. Oysa konzem­ l erin bu egemenliği. i ktisadi gücün kötüye ku l l a n masını yasaklayan Ana­ yasaya aykırıdı r. Bilimsel ve tekn i k devri m de. i ktisadi ve toplu msal dönüşümler soru­ nunun önemini a rttırıyor. Konıernlerin yeniden büyük bir güç haline gel­ mesi. üretici güçlerde oluşan derin başkalaşmalar. işçi sınıfının d u ru m u na ve bil incine büyük etki ler yapıyor. I nçi sınıfında endişeler a rtıyor. Devam eden yüksek konjonktür döneminde bile. Karl M a rks'ın israrla belirttiği gibi. işçinin d u ru mu ndaki başl ıca özelliği teşkil eden «toplu msal g üven ­ s i z l i k... gelecek korkusu. i ş i n i kaybetme korkusu gibi duyg u l a r bel i rmeye başladı. lJ retici güçlerin gelişi m inde meydana gelen (otomatizasyon. atom enerjisi. sibemetik. ki mya tekniğindeki yeni l i kler vb. gibi) yeni u n ­ su rla r. h i ç şüphesiz. işçinin toplumsal d u ru m u na etki yapıyor. işçiyi kara kara düşündürüyor. Simdi bile otomatizasyon. büyük üretimde uygulanan rasyonalizasyon metotları. her yıl. bir milyondan fazla işçi ve memurun işden çıkarı l masına yol açıyor. Amerikada olduğu g i bi. Almanyada da deva m l ı b i r işsizli k korkusu işçilerin rüyalarına g i rmeye başlamıştı r. 9-1 4 Mayıs 1 966 da Batı Berl inde toplanan Vii. Kongresinde. Federal Almo nya Send i ­ kal a rı Konfederasyonunun belirttiği g i b i . teknik gelişmeden doğan baş­ l ı ca sorun. iş güvenliği soru n u d u r. Yüksek konjonktür ve üreti mdeki büyük gelişme şimdilik büyük bir işsizliğe engel olabil iyor. Ama işletmelerin yeni bir iş a l a nına geçmesi. endüstri nin başka bir kolunda faal iyete başla ­ ması. yüzbinlerce emekçiye oldukça önemli zararlar vermektedir. Bu da. emekçileri n ; yönetime katılma hakkını istiyen sendikaları günden g üne daha kuvvetle desteklemelerine yol açan bir nedendir. Işçi ha reketi a lanında. Komün ist Partisi işçi örgütlerine. DGB progra­ mina uygu n olarak. konzemlerin. harp ve atom endüstri lerinin. maden­ Ierin. çeşitli enerji kayna klarının. büyük bankaların millileştiril mesini ön­ gören bir plôn hazırlamala rı n ı israrla tavsiye ediyor. Endüstrideki en önemli sektörler millileşti rili nce. ve bugün devletin ve belediyelerin malı bulunan işletmelere katı l ı nca. demokratik yol larla yönetilen bir i ktisadın 854


temelleri atı lmış olur. Kooperatifler, sendika bankaları da önemli bir rol oynayabilir. Alman Komünist Pa rtisinin kanaatına göre : Send ikalar, devlet işlet­ melerinde yönetime katı lma haklarını elde etmek ; bu işletmeleri gerek teknik gerek sosyal bakımdan pilot-işletme haline getirmek üzere derhal h arekete geçmelidir. Bu işletmelerde sağlanaca k örnek çalışma şartları, önemli sosyal yenili kler, demokratik yollarla yönetilen ve kontrol edilen bir iktisadın bütün halka ne kadar büyük fayda l a r sağlaya bi leceğini is­ patlar. Böylelikle devlet işletmeleri, konzernlerin millileşti ri lmesi için yürü­ tülen savaşı hızla ndıra n ve kuwetlendiren bir etken haline gelir. Alman Komü nist Partisinin tespit ettiği, bugün işçi sınıfına tavsiye ettiği, i ktisoda ve topluma demo kratik bir öz kazandıracak savaşı kuwet­ lendirmek üzere başvurulabilecek başlıca yollar böylece özetlenebi l i r.

Yönetime katılma hakkı ve sendikalar Alman Sendikaları Konfederasyonunun Vii. Kongresi, yönetime katı lma ha kkiyle ilgili istekleri bir kere daha belirtti ve savu ndu. Sendika la rı n oynadığı rolü inceleyen raporunda, Ludwig Rosenberg, federal Anayasa­ d a ki temel prensiple, sendikaları n yönetime katılma isteği a rasındaki i liş­ kilerin üzerinde durdu. Federal Anayasaya göre, Federal Almanya Cum­ hu riyeti «demokratik ve sosyal bir huku devletidir». Ama bu prensipin ger­ çekte uygulandığını kimse iddia edemez. Rosenberg, bu çelişmeyi şid­ detle yerdi, Batı Alman toplumunun sınıf i mtiyazla rı ndan, kazançtan başka temeller üzerinde kurulmasını istedi. Federal Cumhuriyetin gerçek­ ten toplumsal, demokratik bir hükuk devleti haline getirilmesi için, sendi­ kalar işletmelerin ve genel iktisad ı n yönetim inde söz sa hibi olmalıdır. Görüldüğü gibi, Rosenberg için, yönetime katı lma ha kkı Anayasaya uygun, demokratik bir hedeftir. Pa rtimiz bu konuda send ikaların görü ­ şüne ta mamiyle katılıyor. Gerek Federal Anayasada, gerek eyalet Anaya­ salarında, «toplumdaki gerçek hôkimiyet bir avuç m ilyonerin elinde bu­ lunmalıdır» diyen herhangi bir hüküm yoktur. Bu şartl a r içinde, yönetime katılma ha kkı, bugünkü olağanüstü tedbirler ka bul eden kanunla ra son verecek bir çözüm yoludur. Bilindiği g i bi, DGB Kongresi, büyük bir çoğ un­ lukla, olağanüstü ka nunlara karşı cephe aldı ; demokratik, sosyal bir kukuk devletinin kurulması yolunda çok önemli bir aşama teşkil eden yönetime katıl m a hakkının elde edilmesi için savaş yürütmeyi oy birliği ile kabul etti. Yöneti me katı lma hakkını elde etmek üzere yürütülen savaşla ilgili çeşitli teklifler, tek bir önergede birleştirilerek, oy birliğ i ile kabul edildi. DGB'nin bu kararı, sendika l a rın bu konuda benimseyeceği tutum u hiç şüphesiz etki leyecektir. Kararda bel i rtildiği gibi : Sendika l a r «gerçekten demokratik bir rejimin kuru l ması, emekçilerin vatandaş olara k parlô855


mento, h ü kümet ve idare meka nizması aracılığı ile genel yönetime katıl ­ m a la rına o l d u ğ u gibi ; i ktisat üzerinde dolaysız v e kesin etkiler yapabil­ melerine d e bağlı olduğuna «ka n i oldukları için .. emekçilere toplumsal yapının her alaniyle, her yönü ile ilgili kararlara katılma hakkı'nın tanın­ masını istiyorlar. Emekçil er, iş yerinde olduğu gibi, işletme ça pında, ülke çapında, ve Avrupa i ktisad i birlikler düzeyinde de ekonomiyi etkileyebi lmelidir. Hiç şüphesiz, tekellerin hôkimiyetine karşı koyacak olan bu uzun vadeli istek, gerçekten demokratik bir istektir. DGB Kongresinde Işletmeler Ka nunu şiddetle yeriidi. 1 952 de send i ka ­ ları n itirazlarına rağmen kabul edi len bu kanun, yönetime katı lma h a k ­ kını engellernektedir. Kong re, bu ka nunda tadilôt ya pılmasını, işletme meclislerine ve sendika m ümessil lerine gerçek haklar sağ layacak madde­ lerin i lôvesi ni istedi. Durmadan değ işen bili msel ve teknik devri m şartları içinde, plônlama düzeyinde bile işçi hakları göz önünde tutulma lıdır. Bunun için de bu kanunun değişti rilmesi şarttır. Yatırım tutarları, ü retim progra mları tespit edilirken, ça lışmalar düzene soku lurken, işletmeye özgü bütün sorunlar incelenirken daha, işçi hakları gara nti a ltına alına­ bilmelidir. DGB Kongresinin, bu ka nunda gereken değişikl ikleri yaptı rmak üzere savaşmaya karar vermesi demek; mi lyonlarca işçi ve memurun işlet­ meleri demokratikleştirmek üzere yürütülen savaşa katı lması demektir. Kongrede alınan kararın başka bir yerinde, emekçi lere bugün bazı alan­ lard a ta nılan yöneti me katı lma hakkının genişletilmesi isten ilmektedir. Kara r, madenierde ve ma den endüstrilerinde emekçilerin yöneti me katıl ­ masiyle ilgili 1 951 kanununu «emekle sermaye a rasında eşitlik kurma .. yolunda önemli bir aşama olara k vasıffandı rıyor. Görüldüğü gibi, iktisoda demokratik bir öz kazandırma k üzere yürütülen savaş konusu nda, sendi­ kaları n görüşleri hayal ve hatadan henüz kurtu lamamıştı r. Bununla bera­ ber, bize göre de, 1 951 kanunundaki h ü kümlerin «büyü k sermayenin bütün şirketleri.. ne uygulan ması zoru nludur. Burada mesele, sendi kalara, tıpkı işveren gibi, işletmeyi kontrol meclislerinde temsilci bulundurmak, idare meclisine bir «iş m üdürü .. tôyin etmek haklarının tanınmasıdır. Madenierde ve ma den endüstrilerinde bu haklar sendikalara tanın­ m akta ve uygulanmaktadır. Şu noktayı da belirtmeliyiz : Bugün uygulanan bu yönetime katıl m a hakkı şiddetle - ve haklı olara k - tenkit edil mekte­ d i r. Çünkü çoğu zaman, bu h a k ve yetkiler personelin ve sendi kaların fikri sorulmadan kullanılıyor ; üstelik, çeşitli ka nuni yollara başvu rularak, bu yetkiler işverenlerin çıkarların a göre ayarlanıyor. B u yüzden de, emekçiler haklarını elde etmek üzere harekete geçince, iş müdürleri ile sendi kalar a rasında çatışmalar çok oluyor. Alman Sendikalar Konfederasyonu, 1 951 kanununu n : 1 -3000'den fazla işçi kullanan ; 2-kazançları 75 m ilyon ma rka vara n ; 3-ylllık bila nçoları 1 50 m ilyon ma rkı bulan bütün büyük işletmelerde uygulanmasını istemek856


tedir. Sendikalar, madenler ve maden endüstrileri için ka bul edilen hü­ küm lerin, yukarıda sayılan üç şartın a ncak i kisini gerçekleştiren işletme­ lerde de uygulanmasını istiyorlar. Ama bunu, mutlak bir şart olarak i leri sürmüyorlar. Bunu istemekten ma ksatla rı, işçilerin yönetime katıl ma pren­ sibinin bütün büyük işletmelerde uygulanma sına verd ikleri önemi bel i rt­ mektir. Kimya, kôğıt ve sera m i k endüstrileri sendikası, i kinçi bir nokta üzerinde israrla duruyor: çok büyük işletmelerde (ya n i 20.000 den fazla işçi ve memur çalıştı ra n konzemlerde) emekçilere, h isse senedi sahiplerinin genel meclisinde ve işletmeyi yönetim kadrosunda, eşit şartla r içi nde, temsi lci bulundurm a ha kkın ı sağlamak üzere, bu işletmelerin tüzüklerinde gereken değişikliklerin yap ı l masını istiyorlar. Sendi ka n ı n tahmin i ne göre, bu öl­ çülere varan 50 kadar işletme vard ı r (bu nları n a rasında iG Farben'e bağlı ş irketler de bulunmaktadır). DGB'nin Vii. Kongresinde alınan karar, işletme çerçevesi n i aşan bir ortak yönetim isteğine de geniş yer ayırmaktad ı r. Ote yanda n, daha uzağı gören bir i ktisadi politikanın izlen m esin i i steyen kararda, bu politika nın tesbitine sendikalar katı lmadıkça, emekçi menfaatl a rı n ı n göz önünde tutulamıyacağı da - çok doğru olarak - belirtilmektedir. Bunun için de, Kongre kara rı nda sendi ka la rı n eşit şa rtla r içinde temsi lci bulundura bi le­ ceği teşekkül lerin kuru l ması istenil mektedi r. Ama kararda bu teşekkül lerin şekli ve ödevleri konkre olara k beli rtilmemiştir. Kom ü nist Partisi ne göre, bu teşekküller: lönder'ler d üzeyinde iktisat Oda ları ; Federal Cumhuriyet d üzeyi nde ise, Federal iktisadi Konsey şek­ l i ni almalıdır. Bu ko nulardaki çeşitli bilgileri toplayacak, danışma kuru l ­ l a rı şeklini a lacak bu kuruluşlara, Pa rlô mentoya işçi isteklerin i bildirebil­ meleri için, kanun tasarısı hazırla ma ve teklif etme yetkisi d e verilmel i d i r. DGB Kongresi, yönetime katılma prensipinin önemini bütün ka mu oyuna duyurmaya karar verdi. Bu konuda gereken ça lışmaları send i kalar yürüte­ cektir. Bundan başka, bu konuyu bütün ayrı ntıla rıyla işçi sınıfına a nlat­ makta zorunludur.

Yönetime katılma hakkı konusunda çeşitli sendikalar arasında görüş farkları Yöneti me katı lma hakkiyle ilgili konkre istekler konusunda, sendikalar­ daki görüşler hemen hemen birleşiyor. Ama bu yöneti min özü ve hedefleriyle ilgili görüşler birbirinden çok farklıdır. Bu görüşlerden bazıları, işçi sını­ fının daha yüksek bir bilince vardığını. tekelci devlet kapita lizm i n i n n ite­ liğini daha iyi kavradığını gösteriyor. Bazıları ise, sendikalar a rasında yayılan, toplumsa l ortaklığı tavsiye eden reformist görüş ve d üşü nceleri dile geti riyor. 857


Yönetim e katılma hakkını elde etmek üzere savaşan sendikaları n baş­ l ı ca a macı, büyük konzernlerin elleri ndeki i ktisadi g ücü kötüye kullan­ maiarına engel olmaktır; işçileri n maddi ve ma nevi çıkarl a rı n ı daha etkil i şekilde savunmaktır. Demek oluyor k i bu savaş, tekelci sermayeye karşı yürütülecektir. Kimya, kôgıt ve kera m i k endüstrileri sendi kasın ı n 1 966 V i i i . Kongresinde, bu send i kanın başkanı, Gefeller, Erhard'ın ve büyük tekellerin politikasını şiddetle yerdikten sonra, yönetime katılma prensi­ p inden ya na olduğunu söyledi, çünkü «sermayeyi temsil eden idare, ferdi n toplu mdaki yerini tôyin ediyor.» Böyleli kle, Anayasa d il iyle, bu g ünkü gelişme «a nonim bir i ktidara,.. «sermayenin, i ktisaden kendisine tabi bulu­ nan i nsanlar üzerinde hôkimiyet kurmasına.. yol açıyor. Bu bokımdon, bir işletmede işçi olora k çal ışan ve maden sanayii sendi­ kası sorumlularından bulunan M. Lang' ı n bir ma kalede belirttiğ i görüş çok i lginçti r : «Bug ün bilimsel ve tek n i k devri min etkisiyle, bütün ü reti m ve sermaye birkaç kişide topla ndığı için, ücretliler ve sendikalar yönetime katı lma hakkının gen işletil mesini istiyorlar. Hızla a rtan ve korkunç ölçü­ lere varan bu merkezleşme yüzünden, bütün bir halkın hayatı nı ilgi len­ d i ren sorunları çözmek, sermaye oligarşisinin günden güne daralan üst tabakasının yetkisi ha l i ne geldi. Yine bu merkezleşmenin sonucu olarak, ü reti m a raçları n ı n mülkiyeti ile bu a raçları kullanma yetkisi a rasında bir u çurum açılıyor. Konzerleri gerçekte yönetenler, bu kada r muazza m işlet­ meleri yönetebilmek için gereken mesleki bilgileri elde edemiyecek hale gelen büyük kapitalistler değ i l d i r ; yöneti m, büyük kapitalistlere vekôlet eden idarecilerin elindedir. Bilimsel ve tekni k devri m , üreti m sürecinde tekelci sermayenin hiç bir işe yaramadığını açıkca göstermekted ir... Bu gibi açıkla malar, emekçilerin, Federal Almanyadaki sınıf yapısını ve güçler ilişkisini günden güne daha iyi a nladıklarını gösteriyor. Kısmen Ma rksist bir nitelik taşıyan bu incelemeleri ya panlar, bu istekleri savunan­ l a r, yönetime katıl m a isteğ inin tekellere karşı yönetilmiş bir istek olduğunu öne m le beli rtiyorlar. Madenierde ve maden endüstrilerindeki durum, yönetime katılma hak­ kını savunan sendikaları hayal kı rıklığına uğratacak niteliktedi r. Bu kol ­ larda k a b u l edi len hükümler hiç uygulanmıyor. Çünkü sendikalar iktisadi politikaya etki yapacak i m kanlardan yoksun bırakılıyor, send ikalar ve işçiler iş müdürleri nin ve kontrol meclislerin i n faa l iyetini teşvik edemiyor. Send i kalarda, yönetime katı lma hakkının etkileri ve sonuçları ile ilgili bazı hata lı görüşlere rastlanmaktad ı r. Dr. Gerhard Lem insky'nin 1 966 i l k­ ba harında «DGB i ktisat Enstitüsü Belleteni.. nde çı ka n b i r ma kalesinden örnekler vereli m : «Bugün yeni olanaklarla, send i ka la rı n etki sahası, emek piyasası çerçevesini aşmaktadır.., yazara göre, bu da «sendikalara daha büyük sorumluluklar yüklemektedir. «Neticede sendi kalar.. bugünkü siste­ m i n b i r pa rçası haline geliyor... Bunu söylemek, «topl u msal orl;aklığı.., sendikalara işverenlerle işbirl i ğ i yapmalarını tavsiye etmek değ i l midir? Hiç şüphesiz, bu görüşler, sendikalar a rasında ve işçi sınıfında yayılan 858


hatal ı düşüncelerdir. Bununla beraber, Batı Almanya n ı n bugünkü şartları içinde sınıflar a rasında uzlaşmayı tavsiye eden görüşler büyük bir başa­ rıya u laşa maz. Emekçiler günden güne daha çok sömürülüyor ; mutl a k hôkimiyetleri n i korumaya ka ra rl ı işverenler uzlaşmaya yanaşmıyorlar. B u etkenler, emeğ i n v e sermayenin menfaat ortaklığı düşüncesi nin temelsiz­ l i ğ i n i ispatlıyor. Ama bu konuda ça rpışan i ki görüşün ideoloj i k sôvası çoğu zaman yüze çıkmadığı için, sendika l a r, yönetime katıl m a hakkını elde etmek için daha enerj i k bir savaş yürütemiyor.

Tekellerin yönetime katılma hakkına karşı giriştiği savaş Tekellerin, tekelci basın ı n ve Erhard hükümeti n i n gösterdiği tepkiler, yönetime katıl m a hakkını genişletmek üzere yürütülen savaşın önemı n ı açıkca belirtiyor. Başbakan Erhard bu ha kkın hiçbir şekilde genişletilemi­ yeceğini resmen açıkladı. Sendikaları n kredisini bozmak, işçilerin gözünü korkutmak isteyen tekeller, bu a la nda yürütülen ha rekete karşı eşi görül­ m emiş bir yalan ve iftira ka m pa nyasına g i rişti. Ama bu davra nışları ile sınıfla r arasında «toplu msal orta kl ı k» lôfı nı ederken ne derece sa mimi oldu kları anlaşıl mıştı r ; işçi sınıfı ve demokrasi düşmanı nitelikleri iyice meydana çıkmıştı r. Orneğ in, Bağ ı msız (kelim ler eksik) Birliği başka n ı Fertsch-Röver, yöne­ time katılma ha kkı konusunda şöyle demektedi r : «söz konusu işçilere yöne­ time katı lma hakkı n ı n verilsadece bizi deği l , serbest teşebbüsün temeli n i teşkil eden iktisadi v e siyasi reji m i de teh l i keye sokar. Yaşa mak isti­ yorsak, savaşmak zorunda olduğu muzu, bugün Alman işverenlerinin varol­ mak veya olmamak soru nu ile karşı karşıya ka ldıklarını biliyoruz.» işveren birli kleri yönetime katı lma isteğ ine karşı cephe kurdular. Sendi­ kalara karşı sistemli bir iftira kampa nyası yürütülüyor. Sendi kalar «ikti­ sadi dengeyi», ü l kedeki «huzuru» bozma kla, «Al man Federal rej imini tehli­ keye sokmak» la, «ihtilôlsız bir sosya llaştırma» gerçekleştirmeye çalış­ ma kla, «g üçlü bir sendika karteli» kurma kla suçla ndı rıl ıyor. Sendi kala rın ileri sürdüğü istekler kamu oyuna bugünkü düzeni yıkacak, bir ta kım teh­ l i keli fikirler diye gösteriliyor.

Olanaklar (Perspektifler) Sendikaları n tekellerin, tekelci bası nın saldırıları na verdiği cevap açık­ tır : Bu saldırı ların iftiradan başka bir şey olmadığını, bu şiddetli sa ldırı ­ ların, yönetime katıl m a hakkı n ı n l üzumunu bel i rten b i r delil d a h a oldu­ ğunu söylüyorlar. 859


Komünist Partisi, bu çatışmada, sendikaları görüşüne katıldığını, yöne­ time katıl m a isteklerini kesin l i kle desteklediğini bildirdi. Ama Pa rtimiz, yönetime katıl m a h akkında bir «toplumsal ortaklık» şekli gören, sınıfların iyi geçin mesine, sınıf çıkarları n ı n uzlaşmasına yard ı m edeceğini savunan görüşleri kesinlikle reddediyor. Gerçekte de, ülke içindeki tartışmalar bu iddiaların temelsizliğ ini ispatlamakta d ı r : Demokratik haklar u ğ ru nda yü­ rütülen hareket gelişti kçe, sınıf savaşı keskinleşiyor. Amansızca yürütülen savaş, sınıf bilincini geliştiriyor; proletaryada, tekellerin bütün d i renişine rağmen, hedeflerine varma isteğ ini a rttırıyor. Hiç şüphesiz, yönetime katılma hakkı sosyalizasyon değildir; sosyalizmin b i r kısmıda değ i ld i r. Bu hak, ka pitalist bir ekonomide bile gerçekleştirile­ bilecek, l üzumlu bir demokratik tedbirdir. Ama yönetime katı lma hakkı önemli değ işikli klere yol açabilir, tekelci egemenliğini sınırlandırabilir. Bu bakımdan, bu demokrati k tedbir, tekelci devlet kapitalizmine karşı yürütülen savaşın bugünkü döneminde, işçileri seferber edecek önemli bir etkendir. Federal Almanyada bugün başlıca sorun, bugünkü saldırgan politikaya son verilmesi ; bugünkü dünya gerçeklerini hesaba katan a kl a ve mantığa uygun bir politi kanın izlenmesidir. Sendikaların, konzernlerin malı olan işletmelere, milli i ktisoda ve Devlete yapaca ğ ı etkiler, bu sorunun çözü­ münde büyük rol oynayabilir. Sendikaların DGB'nin Vii. Kongresinde tes­ pit edilen politikası, (olağanüstü tedbirler kanunları n ı n kaldırılmasını isteyen teklif ; yönetime katılma hakkını gerçekleştirilmesiyle ilgili yeni teklifler; Federal Alma nya Cum h u riyetin i n silôhsızla nma konusunda teşeb­ büse geçmesini ve atom silôhlarından kesinlikle vazgeçmesini isteyen tek­ lif; Alma nya milli meselesinde işçi sınıfının izleyeceği politika n ı n gerçekci tarifi ; toplu msal istekleri gerçekleştirmek üzere işçi sınıfının karşısına çıkan sorunl a rı n tanımlanması vb.), Federal Al ma nyada, sendikaların şim­ diden önemli bir demokratik etken haline geldiğini gösteriyor. Sendika­ l a rı n içinde, demokratik gelişi m i n yolları ve a maçları konusunda birbiri n ­ d e n çok farklı görüşlere rastlanmakla beraber, y i n e de emekçilerin i kti­ sadi yönetime geniş çapta katılma isteğ i, i lerleme yoluna g i rmeleri için, bütün işçi g üçlerini seferber edeçek başlıca etkend i r. Federa l Alman Cumhuriyetinde, demokratik bir gelişmen i n uzun vadeli olanaklarına gelince : Bu olanaklar daha çok sendika üyeleri, sosyal ­ demokratlar ve komünistler a rasında birlik kurulma imkônlarına bağlıdır. Komünistlerin Federal Alma nyada gerçekleşmesi m ü m kü n sayd ı kları ve yazı mızın başında saydığ ımız demokratik amaçl a rı i l e ; sendikaları n i leri sürdüğü yönetime katılma isteği n i m u kayese edersek, görüşleri mizin sen­ d i ka görüşleriyle birçok noktada birleştiğini görürüz. Komünist Pa rtisi Merkez Komitesi «halkın yararına işleyecek barışçı ve dengeli bir ekonomi için» başlıklı demokratik bir iktisadi program tasarısı yayı nladı. Bu tasarı tekellerin ve tekelci h ü kü metin i ktisadi politikası n ı n yerine geçecek bir 860


çozum yoludur. öte yandan. bu program emekçilerin yönetime katılma isteğ ini daha kesi nlikle dile getiriyor. Sosyal-Demokrat Partisi üyeleri a rasında send ikalara ya klaşma. ileri sürdükleri tekel a leyhtarı ve demokratik istekleri benimseme a rzusu çok a rtıyor. Birçok sosya l -demokrat. geçirdikleri tecrübelerden Hristiyan ­ demokratlarla izlenen ortak politika nın işçi sınıfına v e Sosyal -demokrat Partisine zarard a n başka bir şey sağ lamadığını a nladılar. Batı Almanyada işçi hareketinin ilerlemesini sağlayabilecek yepyeni şartlar beliriyor. Kom ünist Partisi. tekellerin tekra r g üçlenmesinden. mili­ tarizmin hortlanmasından çı ka rı laca k dersleri. işçilerde sınıf bilincinin gelişmesine yard ı m edecek bir etken haline geti rmeye çalışıyor. Bilimsel ve tekni k devri m. işçi sınıfının bilincini yükseltti. ma rksist fikir­ lere dönmesini sağlad ı ; çünkü bu devrim. üretimin toplumsal niteliği ile özel mülkyet sistemi a rasındaki çelişmeyi fevkalôde keskinleştiriyor. ve geniş ha l k kitlelerine. tekelci kapita lizmle. milli menfaatlerin bir a raya gelemiyeceğini gösteriyor. Bununla beraber. yüksek konjonktür. sistemli komünist a leyhtarı propaganda gibi dış etkenler. bu olumlu sürecin geliş­ mesini engelliyor. Ama Federal Almanyada. tekel a leyhtarı. emperyalizm a l eyhtarı bir halk cephesinin kuru lmasına doğru gidiliyor. üstelik bu süreç iki Alm a n devletinin varlığından doğan çok değişik şa rtlar içinde gelişiyor. Federal Almanyada bir yandan çeşitli sorunlara demokratik çözüm yolları istiyen hareket gelişiyo r ; öte yandan. bütün emekçi halk. sosya lizmi kuran De­ mokratik Alman Cumhuriyetinde büyük başarılar elde edildiğini ; günün toplumsal sorunlarına bulunaca k sosyalist çözüm yol la rının tartışıldığını görebiliyor. Hiç şüphesiz devletin komünizm düşmanlığı ve baskısı işçi hareketine çok olumsuz etkiler yapıyor. ama Demokratik Alman Cumhuri­ yetinin varlığı. tekelci sermayeye bağl ı iktidar çevrelerini daha temkinli davranmaya. emekçilerle çelişmeden kaçınmaya zorluyor. Ama konzern­ lerin aza mi kaza nç sağlama çabaları. «strü ktürlü bir toplum" kurma istek­ leri ; Avrupa sınırları n ı değişti recek plônlar kurmaları. nasıl olsa tekelci­ lerle halk a rasında çatışmalara yol açacaktır. Yönetici çevreler. işçi sınıfında. açık di ktatorya kurma planla rı n a yar­ dım edecek her hangi bir taban ya rata madıla r. Aksine. hükü mete ve bes­ lediği niyetlere karşı güvensizlik. g ünden güne a rtıyor. Gerici toplumsal güçlere. hü kümeti n izlediği harp politikasına. olağa nüstü tedbirler kanun­ Iarına ka rşı halkta uyanan direniş. sendikaların etrafında toplanıyor. Ko­ münistlerle sosya l -demokratlar a rasında işbirliği kuwetlendi kçe. gelecek­ teki hareket birliğinin bu çekirdeği gel işti kçe. direniş temposu da hızIanı­ yor. çapı büyüyor. Bu bakımdan. Sendika Konfederasyonunun ve federas­ yonlarının aldığı ka ra rla r. bu hareket birliğ ine müke mmel bir başla ngıç olabilir. Demokratik halk hareketinin ilerlemesine ya rdı m eden önemli bir etken daha sayabiliriz. Bu son yıllarda sendika l a r ayd ı n l a ra karşı yepyeni bir .55

861


tutum takın maya başladı. öte yandan, Federal Alman Cumhu riyetindeki aydınları en namuslu temsilcileri d e sendikaların, toplumumuzdaki baş­ l ıca demokratik ve hüma nist güç olduğunu ka bul ediyorlar. Bu yüzden yüzlerce sanatkôr, yüzlerce profesör, o lağanüstü ka nunlara karşı müca­ dele eden sendikaları desteklediklerini açıkladı l a r. Çağ rılarda, gösteri­ lerde, sendikacı l a r, profesörler, demokrasiyi ve barışı korumaya kararlı olduklarını belirttiler. işçi sınıfı ile aydınlar a rasında kurulacak birliğin i l k beHrtisini teşkil eden bu davra nışlar, hiç şüphesiz, sosyal-demokratla ra tesir edecek, onlarda bu demokratik güçlere katılma i steğini uyandıracak­ tır. Hiç şüphesiz, sendikaların yönetime katı lma hakkını elde etmek üzere yürüttüğü savaşa günden güne daha geniş emekçi kütleleri katılacaktır. Merkez Komitemizin Ara l ı k 1 965 toplantısında belirttiği g ibi, sendikaların yöneti m e katı lma isteğ inin ortaya atılmasiyle, Federal Al ma nya Cumhuri ­ yetinde yürütülen sınıf savaşı yeni bir safhaya g irdi.. Bu hakkın elde edil­ mesi için savaş yürütüldükçe, işçi sınıfı ve barıştan yana halk 'kitleleri için, milli ekonomide ve devlet içinde toplu msal durumlarının gerektirdiği şartları a d ı m a d ı m elde etme olanakları gerçekleşecektir. Demek oluyor ki, yönetime katı lma i steğ i, büyük tekellere, h ü kü mete, militarizme, inti­ ka m ve saldırı politikasına karşı, barışın ve demokrasinin korunması u ğ runa yürütülen savaşın çok önemli bir yönünü teşkil ediyor. Siyasi olaylar bize şu gerçeği açıkca gösteriyar : Yönetime katıl m a hak­ kı nın genişletilmesi isteğ i, proletaryanın savaş progra m ı n ı n merkezini teş­ ' kil etmelid i r. Bu savaş daha uzun süre Federal Alma nyada işçi sınıfın ı n başlıca sorununu teşkil edecektir.

862


MiLLi KURTULUŞ HAREKETI BUGDN

Güney ve Güney-Doğu Asya ülkelerinde sı mf yapısında görülen bazı özellikler

Y. Lukin

Güney ve Güney-Doğu Asya adiyle belirtilen, olağanüstü yoğ u n bir nüfus barındıra n bu geniş bölgede, son yıllarda meydana gelen olayları n etkisiyle, d ünya n ı n bu kesimi, milletlerarası politikanın e n kritik noktala­ rından biri haline geldi. Güney-Asya ülkeleri, ta rihlerinin çok öneml i ve kesin bir dönemini yaşa maktad ı r. Bunun gösteren, devri mci ha reketler, karşı-devrimci hükü met darbeleri, toplumsal ve siyasal çatı şmalar, ve emperyalist müda helelerdir. çoğu siyasi bağı msızlığa bundan on beş yirm i y ı l önce kavuşan bu ülkeler, ikti sadi bağımsızl ı k u ğ runa d a savaşa giri nce, emperyalist devletlerin çıkarlarıyla karşılaştıl a r, bunlara zara r verecek duruma geldiler. Çeşitli toplu msal sınıf ve taba kal a r, siyasal örgütler, sömürgecilik döneminde yü rüttükleri mücadeleden çok farklı bir savaşta da tecrübe sahibi oldula r. Dstelik, bu ülkelerin hepsinde, ülke içindeki siyasal ve toplu msal güçler dengesinde de önemli değ işiklikler meydana geldi. En önemli rolü oynayan bugün yeni bir kuşaktı r : Kurtuluş devri mini tamamlayanları n çocu kla rıdır. Amerika Birleşik Devletlerinin kahraman Viyetnam halkına isteklerini zorbal ı kla ka bul ettirmek için g i riştiği kıyacı l savaş, Güney ve Güney-Doğu Asya nın mil letlerarası politikada oynaya­ cağı rol ü n önemini göstermektedi r. Ote yandın bu savaş, olağanüstü kar­ maşık ve özgün Asya gerçeklerini n çeşitli yönlerini derinlemesine i ncele­ mek zorunluluğunu de belirtiyor. Burada ka rşı mıza çıkan en önemli sorun­ l a rdan biri, bu son yirmi yıl içinde çeşitli siyasi fırtınalar arkasında be­ l i ren sınıf yapısının incelenmesidir. Siyasal bağ ı msızlığa ulaştı kları dönemde, Güney ve Güney-Doğu Asya ü l kelerinin çoğu, çözülme haline gelmiş feodal toplumlard ı . Küçük ticari üretimle geçinen veya doğ a l iktisat şa rtları içinde yaşayan köylüler, nüfu­ sun çok büyük çoğunluğunu (% 10'inden fazlasını) teşkil ediyordu. Kalıntı 863


halinde devam eden kapita l izm öncesi ü retim i lişkileri köyleri n gelişme­ sine bugün de engel olmaktad ı r. " I ktisatçıları n yaptığ ı i ncelemeler. istatistikler. bütün bu ülkelerde. ortak ­ çıların üretici topra kl a rı n büyü k bir kesimini işled i klerini ve değerlendik­ leri n i gösterir. Işletilen muazzam topraklar. büyük çiftçilerin. büyük toprak sahiplerinin elinde toplandığı i çin. milyonlarca köyl ü. ya büsbütün topraksızdır. yahut do yetmiyecek kad a r ufak bir toprağa sahiptir. Bu şartla r içinde - sanayi de çok yavaş gel iştiği için - topra ksız köyl üler için köy dışı nda iş bulma olanakl a rı yok gibidir. Bu do «gereksiz köylü ordusu ..nun fevkalôde büyük ölçüde a rtmasına ve köylerde nüfus fazlalığ ına yol açıyor. Bu fevkalôde önemli ve çetin soruna bugün köklü bir çözüm yolu bulma k. zoru nludur. Parsel sistemi iktisa d ı n gelişmesini engelliyor. etkisizliğ ini. devi msizliğ ini devam ettiriyor. Tarım proletaryası. köy halkının en çok sömürülen kesimidir. Bu prole­ taryayı teşkil edenler. sadece büsbütü n topraksız köyl üler değ ildir. Tarım işçilerinin çoğu. aileye gereken asgarı geliri sağlayam ıyocak kadar küçük bir toprağa sahipti r. Bu şartla r içinde büyük çiftli klerde veya büyük ta rı m işletmelerinde çalışmak zorunda kal ıyorl a r. Bununla beraber. Gü ney ve Güney-Doğu Asyada ta rı m nüfusunun ço­ ğunluğu (ortalama % 60-75). oldukça belirsiz haklara sahip küçük çift­ çiler. küçük toprak sahipleridir. çoğunun yaşa ma şartları. köy proletarya­ sın ı n yoksul şartlarından pek farklı değildir. Fevkalôde büyük bir yoksul­ luk. güvensiz bir gelecek. yüzyıllardon beri süregelen umutsuzluklar. ilk öğretim i m kônsızl ı ğ ı ndan gelen d a r görüş ve ufukla r : Güney Asyodaki köyl ülerin geleneksel özellikleri işte bunlard ı r. Bu özelli kler son yirmi yıl içinde pek değişmemiştir. Cemaat rejiminin kal ı ntıla rı. özellikle büyük merkezlerden uzak bölgelerde bütün keskinliğini deva m ettiren kast sis­ temi. bu şa rtla rı bir kat daha zorlaştırıyor. Bununla beraber. kapitalizm öncesi ilişki lerin ka lıntı larına rağ men. bugün köylerde yeni tipte bir toplumsal tabakalaşma başla mıştır. Bu ta­ bakoloşma Hi ndista nda çok belirli şekiller o l makta d ı r. Ama gerek Hind istando. gerekse Gü ney ve Güney-Asya n ı n diğer ülke­ lerinde. köyde yaşayan sı nıfla r a rasında. ta bakalaşma henüz yeni başla­ m ıştır. Teknik donatım. ücretli işçi sayısı veya buna benzer noktalar bakı­ m ından. küçük ve büyük işletmeler a rası nda görü len fa rklar pek önem­ sizd i r. Hindistanda bile. ta rı m ka pita l izmi. geleneksel tarım yapılarını geniş çapta değiştirecek döneme henüz erişememiştir. Yoksul köylü ile varlıklı köylü a rasında. bugün. işletilen toprak miktarı ve yaşamak için zoru nlu olan ürünlerin tü keti m tuta rı ba kımında n ancak ayırımlar görü l ­ mektedir. Son onbeş yirmi yıl içi nde. köylüleri n toplumsal yapısında önemli deği ­ şiklikler meydana geldi. Bu değişmeler d a h a çok. bu ülkelerin çoğu nd a gerçekleşen tarım reformlarının sonucudur. Tarım kanunları birbirinden 864


çok forklı olduğu, reforml a r bazı yerde çabuk, bazı yerde çok yavaş uygulandığı halde, köyün - ve bütün toplumun - toplumsal gelişmesine yaptı kları etkiler birbirine çok benzemektedir. Bu reformlar - özellikle - büyük topra k sahipleri sınıfının geleneksel, i mtiyazlı ve tüfeyli u nsurlarının i ktisadi g ücünü azaltmıştı r. Toprak sahibi bazı köylü tabakalarının iktisadi ve h ukuki durumu beli rl i ölçüde düzel· m iştir. Bununla beraber, bu ülkelerin çoğunda köylülerin en önemli sorunu - toprak sorunu - hôlô çözümlenmemiştir. Bazı ü l kelerde ise, bu çözüm yol u köylünün a leyhine olmuştur. Tamamiyle topraksız - veya yeteri kadar toprağı bulunmayan - köylü kalaba l ığ ı n ı n durumu pratikte hiç değ iş· memiştir. (Hatta nüfus büyük bir hızla a rttığ ı için daha da kötüleşmiştir.) Sömürgeci l iğe karşı yürütülen büyük savaşların etkisiyle, Asya köylüleri yüzyıl la rd ı r süregelen uykularından yavaş yavaş uyandı, toplu msal hayata bilinçle katıl maya başladı. Bu köylüler için, bağımsızlı k demek, toprak demekti r ; feodal ezgiye, yoksulluğa son veri l mesi demektir. Köylüler için toprak uğru na yürütülen savaş, doğ rudan doğ ruya milli devrimin deva· m ıdır. Ote yandan, toplumsal tabakalaşma nispeten az i lerlemiştir ; kişisel bir kapital ist işletme kura rak «başa rıya ulaşma» olanakları yok gibidi r ; varlıklı sayılacak köylülerde bile sermaye yetersizd i r ; ka nunen tespit edi· len tutarı aşmayacak topraklard a geniş çapta tarım yapmak fevkalôde güçlür ; bu şartla r, köylü tabaka la rını gelenek dışı nda, prati kte başka bir yol - kişisel olmayan bir yol - a ramaya zorluyor. Bu da, Asya köylüle· rinde, klasik küçük.burjuvazinin ôdetlerinden, görüşlerinden, içgüdüsün­ den ve itişlerinden çok farkl ı bir toplumsa l psikoloji yaratan nedenlerden biridir. Güney ve Güney Doğuda, yoksul köylünün «çift·yönl ü,. psikoloj i­ sinde, toprak sahibi psikolojisi, emekçi psikolojisi kad a r g üçlü olmadığı gibi ; toplumsal, i ktisadi, tarihsel ve demokratik şartlar yüzünden, gele· cekte de pek gelişemiyecektir. Geleneksel küçük·burjuva sosyal izmini, Asya köylüsüne özgü utopik sosya lizmin aldığı çeşitli şekillerden ayıran özellikleri tespit edebilmek için, bu nokta n ı n üzerinde önemle durmak zorunludur. Asya köylülerinin bilincinde, i lerici ve gerici görüşler, hayret edilecek bir şekilde birbiri ne karışmaktad ı r, Orneğin, bir çok iktisadi ve toplumsa l nedenler etkisiyle, bu köylüler, radikal b i r kolektivizmi, Batı Avrupa kor· deşlerine nispetle, çok daha kolay benimseyebil i r. Ama toplumsal bili nç· leri dinsel ideolojinin olumsuz yönlerine, kast veya boy görüşlerinin kalın· tılarına hôlô çok bağl ı d ı r. Bu da onların bir yandan «ebedi» eşitlik, kar· deşlik, ada letle ilgili hayaller beslemelerine, dar bir ufukla yetinmelerine, g ru p benci lliğinden kurtulamamala rı na yol açıyor. Bu şartlar sınıf bilin­ cinin gelişmesini köstekliyor, köylü psikolojisinde görülen bozı olumsuz özellikleri n , i mtiyazlı sınıfların çıkarlarına hizmet etmesi tehl ikesi ni doğu· ruyor. 865


öte yandan, sanayileşme, işçi sınıfı nd a köyden gelmiş olan u nsurların sayısını çok a rttı rmıştı r. Hiç şüphesiz ilerici, önüne geçil mez tarihsel ba­ kımdan, temenni edilecek bu özellik şimdilik sanayi proleta ryasının yapı­ sına çok ilginç etkiler yapmıştır. Dünyanın bu bölgesinde proletaryanın geleneksel çekirdeğ i n i teşkil eden, sınıf bil incine varmış, teşkilatlan masını bi len, siyasi faa liyet yürüten, şanlı devri mci geleneklerini devam ettiren Bombay ve Kal kutadaki tekstil işçileri, Yenanya ung'daki petrol e mekçileri, Kolombo ve Singapurdaki l i man işçileri ; ş eh i re yeni gelmiş, cahaletten, m i l l iyet ve kast peşin hükümleri nden, bölgesel ayrı mlardan kurtulama mış, di nsel haya llerin olumsuz etkisini çeken, teşkiıatlanmadan ha bersiz genç proleter kalabalığında adeta kayboldular. Demek oluyor ki, bu bölgelerde, işçi sınıfının sanayi çekirdeği n i teşkil eden proleterlerin özellikleri şunlard ı r : Bu proletarya, nispeten yeni mey­ dana gelmiştir ; köyle bağ ları kopma mı ştır; iş yerini sık s ı k değiştirir; mes­ lek seviyesi çok düşüktür; pek az örgütlenmiştir. Bunlar kadar önemli bir etken daha sayabil iriz : Varolan toplu msal i !işkileri ve mül kiyet il işkileri çerçevesi içinde kendine düşen yer bakımı ndan, proletaryaya benzeyen, ona yakın olan şeh i r halkının bütününe nispetle, bu çekirdeği teşkil eden­ lerin sayısı pek önemsizdir. fabri kalarda çalışan işçiler, nüfusun ancak % 3-6'ini teşkil ediyor. Küçü k yapı mevlerinde çalışanlar ve zanaatçı lar, şehir yarı proletaryasının başlıca kesi mini teşkil ediyorlar. Bu ü l kelerin çoğunda, bl,! toplumsal takım (kategori)ın tutarı sayı olara k fabrika proleta ryasını geçmektedir. Yarı proletarya n ı n içinde önemli bir gru p meydana getiren, müzmin işsizlik çeken, rasgele kazançlarla geçinen gündeli kçiler, «coolie»lerdir. Az gelişmiş ü l kelere özgü bu g ru p hakkı nda kesin istatistikler elde etmek pek güçtür. Ama, sayı ları her halde milyonla rı bulur. Bu i nsanları n ya­ şama şartları, fa brikalardaki «kara işçiler»in şa rtlarına yakı ndır, hatta d a ha kötüd ür. Ama bu gündelikçiler, toplumsa l özel li kleri (ya ni teşkiıat­ lanmada yetersizlik, sağlam ideoloj i k ölçüt yokl uğu, i çten gelme bir rad i ­ kalizm, m izaçta dengesizlik) bakımı ndan, za naatçı lara d a h a yakındır. Hiç şüphesiz, yarı proleterler a rasında yer alaca k üçüncü grup, tica rette ve hizmetlerde ça lışan ücretliler, ve en ufak memurl a rd ı r. Siyasi bağ ı msızlık elde edi ldikten sonraki dönemde, şehir emekçi kit­ lelerinde bazı topl u msal değişi klikler meydana geldi, ama fa bri kalard a ça lışan işçi sı nıfı çekirdeği ile «ka pita l izm -öncesi» etrafı a rasındaki nispet hiç değişmedi. Hiç şüphesiz, sanayide çalışan proletarya sayı bakımından fevkaıade gelişti . (örneğ in, Hindistanda bu sayı, 6-7 milyon i ken 1 9 m i l ­ yona yükselmiştir.) B u n u n l a bera ber, b u a rtış, topl u m u n bütün yapısın ı baştan aşağı değ iştirecek kadar önemli olmamıştı r. öte yandan, köylerde meydana gelen değişikli kler, köy halkının şehirlere doğru a kışını hızlan­ d ırmıştır. Bu yüzden de şehirleşme tempoları, sanayileşme tempolarından çok yüksek kaldı. Böylelikle «proleter olma olanağını taşıyan» kalaba l ı k, fevka ıade büyük bir hızla a rtıyor. lJretim a raçlarından yoksu n bu u nsurlar, 866


Gerici g üçlerin veya herçeşit prensipten yoksun maceracı politikacıların. sadece görgüye dayan a n bu «köylü sosya lizmi»nden fayda.n la nmasına engel olabilecek tek g üc. köylülere siyasi öncülük edelilecek. ideolojik etkiler yapabilecek birleşmiş. iyi örgütlenmiş, kitlelere dayan a n bir işçi h a reketidir.

ii Güney ve Güney-Doğu Asyada, işçi sınıfı, yakın sayı lacak bir dönemde meydana çıktı . O dönemde. söm ü rgeci i ktisa d ı n objektif gereklil ikleri, yabancı emperya l istleri, lüzumlu madenieri n çıkarı l masını. işletmesini. bazı hafif sanayi kol ları n ı n kurulmasını d üzenlemek, a ltya pıda gereken unsurla rı kyetiştirmek zorunda bıra kıyordu. Emperya lizm için sömürgeler­ deki işçi sınıfı çeşitli iktisadi ta lan şekil lerini günün şartlarına uydurabil­ mek için gereken, ya rd ı mcı bir g üçtü. Bu yüzden de sanayi proletaryasının yapısı bu ülkelerde çok farklı b i r şeki l a l m ıştır. En büyük özelliği şudur: B u proleta ryan ı n emeği, daha çok, iptidai maddeleri n çıkarıl masına, işletil mesine ve taşınmasına ayrı lıyor; ya hut da hafif sanayiin ve gıda en­ düstrisinin bazı kollarında kullanılıyor. Sarı zamanlarda a ncak modern sektörlerde oldu kça önemli bir gelişme görülmektedir. Dünya n ı n bu bölgesindeki işçi sı nıfında bir özellik daha görülüyor: Belirli merkezlerde toplanan bu işçileri, köylü deryası nda kaybolmuş ada­ cıklara benzetebi l i riz. Böylelikle. işçi ha reketi çoğrafi bakımdan bel irl i sınırlar içinde ka l mıştır. Bu yüzden de sanayi merkezlerinden uza k bulunan halk kitleleriyle sıkı temasla r kurması fevka ıade güçtür. Milli yapısı bakı mından, bu işçi sınıfı bağdaşık değildir. Bilindiği gibi, Hindista nda. Endonezyada halk çok çeşitli dil ve lehçeler konuşur. Eski ­ d e n , etni k g ruplar daha ç o k toplu h a d l e yaşadığı, d i ğ e r g ruplara hiç karışmadığı için, bu durumun sakıncaları o kadar duyul muyordu. Ama kapitalist ilişkilerin gelişmesi, cemaatler ve kastl a r a rası ndaki geleneksel s ı n ı rla rın yavaş yavaş kaybolmasına yol açtı . Toplumsal süreçler. ayrı ayrı diller konuşan, ayrı ayrı aşiretlerden çıkmış, topraksız, iş a raya n kitleleri şehirlere çekti. Büyük çiftl iklerde, madenierde, maki ne başında, mill iyet­ leri. adetleri. dinleri ayrı i nsa nlar bir a raya gel mektedir. Güney ve Gü ney-Doğu Asyada, sanayide ça lışan proleta ryan ı n önemli bir özelliği de, iktisadi, toplumsal ve psikoloj i k bağ larla köye sıkı sı kıya bağ l ı ka lmasıdır. Bu bağ lar. işçi sınıfı meydana gelirken kurulmuştur. Bugüne dek deva m etmeleri ise şunda ndır; yaşa mak için gereken asgari pa ra tuta rı ndan aşağı bir ücret a l a n işçi, a i lesini şehirde geçi ndiremiyor. Onu genelli kle köyde bıra kmaya mecbur ka lıyor (üstelik, köydeki ufacık toprak pa rçasının sağ ladığı gel i r, çok düşük olmakla beraber, aile büt­ çesinde önemli bir yer tutuyor. Köyle, ve neticede kastla, cemaatle, devam eden sıkı bağ lar, böylelikle i ki nci, hatta üçüncü kuşak proleterlerin ço­ ğ u nda devam ediyor. 867


çağdaş tipte ü retim sektöründe iş bula m ıyar. yaşamak için geleneksel zanaat şekillerine başvuruyar. rasgele işlerle geçiniyar. Bu proleta ryadaki özellikler. çoğu nl u kla köylerde yaşayan nüfusa ni s­ petle daha az kalabalık oluşu. köylülere özgü duygu ve görüşlerin büyük ölçüde beni msemesini kolaylaştırmakta d ı r. Bu ülkelerde işçiler (köylüler g i bi) devrimci duygular besliyor; yaşa ma şartla rı n ı n hızla ve radika l yollarla değişmesini istiyorlar. Bu tutum l a rı çok doğa ldır. Çünkü Hi ndista nda bile (bu ülke son za manlara kadar iktisaden oldukça deva m l ı ve başarı l ı bir şekilde geliştiği ; ve bağ ımsızlığa kavuş­ tuğu günden bu yana. milli. gelir yaklaşı k olara k % 50 a rttı ğ ı halde) işçi ücretleri Iki nci Dünya Savaşından önceki seviyede ka l mıştır. Hattô bazı ülkelerde. bu son yirmi yıl içinde. proleta rya n ı n du ru mu kötleşmiştir bile. Güney Asya proletaryası. sadece kişisel ça balar yürüterek. a maçları n ı gerçekleştirecmiyeceği n i anlıyor. Osteli k şehi rde. sınıf bili nci n i n gelişme­ sini köstekleyen geleneksel engeller ve peşinhükümler. köyde olduğ u kadar etkili değ i l d i r. Böylelikle proleta ryoda menfaat ortaklığına dayan a n f a a l bağla r kurmak. teşki lôtlanmak isteği daha kuvvetlidir. Yirmi yıldan bu yana elde edilen cesaret verici. büyük başa rılar. sınıf bili nci ve daya­ nışmasındaki ilerlemeyi bel i rtmekted i r. Bununla beraber proletaryan ı n örgütlen me düzeyi h ô l ô p e k düşüktür. Bunun başl ıca nedenleri şunlard ı r : 1. Proleta rya n ı n «proleta rya-öncesi .. adını verebileceği miz. e n büyük kesi m i üretim şartları n a göre yoğu nlaş­ mamıştır. Bu do sendikaların kurulmasını engelliyor. 2. Her seviyede sen­ d i ka birl i ğ i n i n gerçekleşmemesi. işçi birl i ğ i ni i m kônsızlaştırıyor. Her işlet­ mede. her endüstride. hattô ülke düzeyinde bile. çeşitli siyasi partileri n kurduğu ve kontral ettiği bi rkaç sendi ka teşkilôtı bulu nuyor. Bu teşkilôtlar a rasında o ma nsız b i r rekabet vard ı r. Send i ka birliğini gerçekleşti rmek için komünist partileri ve demokratların yıllard ı r yü rüttüğü savaş. hôlô kesin bir sonuca vara m a mıştır. 3. işçi sınıfı çok az teşki ıôtlo n mıştı r. Bazı � sektörlerinde kültür seviyesi çok yetersizdir. Bu nedenlerin etkisiyle. Asyo n ı n birçok ülkesinde. sosya list fikirlerin I şehir halkının en yoksul ta baka l a rı n ı toplumsa l psikolojisi süzgecinden geçerek - gerçekten sosya list olmaktan uzak şekiller olması teh l i kesi var­ d ı r ; bu olaya sık sık rastlanmaktad ı r. Doğa l bir radika lizm ; köklü ve ived ili değişmeler isteği. belirli şartlar içinde. son derece basitleştiri lmiş bir sosyal izmin çeşitli şekillerine yol a ça r ; i ktisadi ve toplumsal gelişme seviyesin i n çizdiği sı n ı rları aşmaya. objektif şartları zorlamaya götüre­ bilir. Aşırı radika l görüşler savunan. toplu msal devri m i n yıkıcı etkileri n i p e k iyi (hattô bazo n fazlasiyle) bi len. oma bu devri min yapıcı rolünden h a beri ol mayan ayd ı n g ru plarına özgü. sezgiye daya nan bu «a nti-tarihçi­ lik.. i n beli rmesine şartlar boza n çok elverişli oluyor. Şu noktayı do u n utmıya lı m : Sosyalist görüşler. milli kurtuluş devrimle­ ri n i n zafere ulaştığı bir devirde Güney Asya proleta ryasındo yayıl makta ­ d ı r. Dünya n ı n bu bölgesinde hüküm süren milliyetçi orta m. - işçi sı n ı -

868


fının önemli bir kesimi dahil - en çeşitli toplumsa l ta bakaları n bilincini etkiliyor. Milli bağı msızlık uğrunda yürütülen savaş döneminde, gerici güçler, milliyetçiliğin son derece haklı olan g u rur ve özsaygı duyguları n ı , emekçi kitlelerin bilincinde, dinsel inançlara, kast ve cemaat peşin­ h üküm lerine, şovenliğe bağ l ı kal ması için, çaba sa rfeder. Hiç şüphesiz, sosya list fikir ve görüşleri n her ül ken i n (veya her bölgenin) şartları n a uyarlanması ta bii v e ıüzumludur. A m a b u uya rla ma, bazı şartla r içinde, yanlış yollara saparak, sosya lizmi «millileştirme» ye kad a r gider, m i llet­ lerarası n iteliğini bir ya na bıra ka rak, hareketsizliği haklı gösteren top­ lu msal, siyasal ve dinsel müesseselere, oportünist bir şekilde uydurma haline gelir. Sosya lizmin «milli caha let>,e uya rlanması çok çeşitli şekiller alabilir, hattô milli ve m i l letlerarası kültürün gerçek m irasını devrimci «ya ndsıması ..na kada r g ider. iii

Milli burj uvazinin ve bu burjuvaziye bağ l ı toplumsal grupların i ktisadi, siyasi ve ideoloji k hayatta işgal ettiğ i yer göz önünde tutulmazsa, G üney ve Güney-Doğu Asyada oluşan toplumsal süreçler hiç a n laşıla maz. Bu ülkeleri n çoğu nda, bu sınıf oldukça yavaş meydana geldi. Yerli halk, hatta bu halkın en va rlı klı kesimi bile, çağdaş ü retimden, büyü k ticaretten ve banka işlemlerinden uzak kalmıştı. Çünkü ya bancı emper­ ya lizmin temsilcileri bu faa l iyet alanlarını, söm ürgeci lik döneminin ba­ şında, tekellerine a l m ışla rdı . Bununla beraber, b u genel ta blodaki ayırı mları belirtmeliyiz. Bağımsızlıkta n önce, Hi ndista nda (ve kısmen Seyla nda) milli sermaye komşu ü l kelere nispetle, dana çok gelişebilmişti. Sömürgeci rejim sona erince, devlet bir ta kım koruyucu tedbirler a ldığı, yaba ncı tekellerin ege­ menliğini sınırlandırdığı için, milli sermayeye çeşitli olanaklar açıldı . Böylelikle, bu s o n yılla rda, büyük burjuvazi meydana geldi v e kuvvetlendi : tücca rla r, sanayici ler, ban kerler vb. Ostelik, Asya ve Afri kada meydana gelen bağımsız genç devletler a rasında, i l k defa Hindista nda iktisadi gücü h ızla a rta n tekelci g ruplar da beli rmeye başladı. Burjuvazi, iktisadi bakı mdan kuvvetlen mekle ka lmıyor, ülken i n siyasi ve ideoloj i k hayatı nda gittikçe kuvvetlenen kökler de salıyor. Hi ndistanda, burjuvazi i ktidar partisinin - Hindistan Milli Kongresi - yöneticileri ara­ sına kendi adamları n ı bulundurmakla yeti n miyor; bu parti nin yenilgiye u ğ raya bileceğ i n i hesaplıya rak. Rajagoalachari, Masani Ranga gibi özel teşebbüsü savu nan takı m ı n kurduğu Swata ntra Pa rtisine de umut bağ­ lıyor. G üney Asya ülkelerindeki büyük burjuvazi bugün eski emperyalist aleyh­ tarlığından ta mamiyle vazgeçmiştir. Büyü k burjuvaziyi temsil edenlerin çoğu, şu sonuca varmıştır : Yabancı tekellerle kurulan birlik, pahalıya m a l olmakla beraber, ülke içinde siyasi hegemonya v e iktisadi egemen l i k 869


u ğ ru nda yürütülen savaşta emin bir destek, emperyalist a leyhtarı ve ser­ maye-aleyhtarı duygular taşıyan yoksul sınıfların baskısına karşı başvuru­ lacak tek yoldur. Gelişmiş kapitalist ü l kelerin büyük tekelleri - özellikle Ameri kan emperyalistleri - «orta k işler yürütme.. olana klarından fayda­ lanarak, d u rumlarını kuvvetlendi rmeye ve genişletmeye ; Asya toplumunun her alanına sokul maya, böylelikle siyasi etkileri n i kuvvetlendirmek üzere, sağ lam temeller atmaya ça l ışıyor. Bu eğilimin çok kuvvetle beli rdiği ülke­ ler Filipinler, Tayland ve Hindistan d ı r. Ama büyü k kapita listler, milli burjuvazinin üst taba kasını a nca k temsil ediyor. Bu tabaka Hindistanda çok kuvvetlidir. Seylan ve Filipinlerde ol­ d ukça önemlidir. Ama diğer ülkelerin çoğ unda etkileri pek önemsizd i r. Küçük tüccar, küçük işveren ve zanaatçı grupları bu ülkelerin en tipi k kategorisini teşkil ediyor. Bağı msızlıkton bu yana, bu top l u msal ta kım sayı ola ra k çok genişlemiştir. Taşra şehirleri nde otura n küçük tüccarlarla küçük işverenler önemli bir siyasi etken teşkil ediyor (öze llikle Hindistanda ve Seylanda). Hindistan Milli Kongre Partisi gibi büyük «merkez.. pa rti lerinin geleneksel çeki rdeğ ini teşkil eden onlard ı r. B u d a Hindistan ve Seyla n hükümetlerinin izlediği politi kanın bazı yönlerini izah ediyo r : Küçük ü reti m i ve zanaatçı lığı geliş­ tirmeye, tekel eğ ilimini sını rla ndırmaya, ka m u sektörü nü genişletmeye çalışması vb. Bu partilerin sağ ve sol kanatları a rasında deva m edegelen çatışma l a r, milli burjuvazinin çeşitli kesimlerinde va rolan deri n çelişmeleri d i l e getirmektedir. Küçük burjuvazi, kararsız ve dengesiz d u rumunu, yerli ve yabancı büyük sermayenin rekabetine, yıkıcı etkileri ne karşı koruyaca k güçlü bir devlete m u htaçtır. Kam u sektörünün gel işmesine karşı değildir. Çünkü bu sektör, kendisini ilgilendirmeyen kollarda faaliyet yürütmektedir. Maddi duru m u ve kültür düzeyi bakımından, şehir işçi ve memurlarına çok yakındı r. U mutları, istekleri, onaları nkinden farklı değildir. Ama öte yandan, bu küçük burj uvazi mill iyetçi ideoloj ideki en olumsuz u nsurların etkisi altın­ dadır. Oretim şeki l leri n i n etkisiyle de daima geçmişe dönüktür. XX. ,y üzyıla atı l ma kta n çekiniyor, yarınki top l u mda yeri olmadığı n ı seziyor. Bütün bu nedenler yüzünden, küçük-burjuvazi birbirinden çok farklı tutumlar takı na­ biIir: emperyal izm ve kapita l izm a l eyhtarı olabileceği g ibi, batı a leyhta r­ l ı ğ ı n ı da benimseyebil i r. Bu Batı düşma nlıği, ideoloji bakı m ı ndan, Avrupa uygarlığ ını ü lke şartlarına uyararak, bu uygarlıktan faydalanmayı reddet­ mek ; i ktisat ve kültür alanları nda gecikmeyi ülküleşti rmek ; siyasi a la nda, cemaat, kast, kadercilik, şovenlik gibi ka ranlık kuvvetlerle birl i k kurmak şeklini a l ı r. Gü ney ve Gü ney-Doğu Asya ü l kelerinin çoğu nda, küçük burjuvazi milli burjuvazinin hôkim u nsuru n u temsileder. Buna rağ men, Hindistan ve Sey­ Iandan başka ü l kelerde siyasi etkisi o kadar büyük değildir. Çünkü küçük ticaret, tefecilik hattô bazan zanaatçı l ı k, eskiden beri bu ülkelerde milli 870


azınlıkların elinde bulunuyordu : Endonezyada, Tayla nd'da ve Filipinlerde Çinliler; Bi rmanyada Hintliler; Ma lezyada Çinliler ve Hintliler. G üney ve Güney-Doğu Asya ülkeleri nde yürütülen milli kurtuluş hare­ keti nin kendine özgü niteliğini kavrayabilmek için, Çinli ve Hintli azın­ l ı kl a rı n toplumsa l ya pısını hesaba katmak şa rttır. Bu özellikler nedeniyle, milli kurtuluş savaşına milli ve toplu msal unsurlara ka rmaşık etki ler yapı­ yordu. Bir yandan milli düşma nlıkla r emperyalist a leyhtarı cepheyi dar­ laştırryord u ; öte ya ndan, emperyalist a leyhtarı devrim, gitti kçe keskinleşen bir toplumsa l öz, hattô bazı ülkelerde açıkca burj uva a leyhtarı bir nitelik kaza nıyord u . Her ne olursa olsun, bu bölgedeki burjuvazinin büyük bir kısmı, gerçekten milli bir burj uvazi o lmadığı için, siyasi bağ ı msızlı k elde edildikten sonra, toplu m u n idaresini eline alamadı.

iV Böylelikle G üney ve Güney-Doğu Asya devletlerini n çoğu nda, burjuvazi, toplu msal hayatı az veya çok etkiledığ ı halde, i ktisadı tek başına yürüte­ cek kadar güçlü değildir. Ote yandan, proletaryan ı n sayısı, teşkilôt seviyesi ve bilinci, genell i kle, bütün i lerici g üçleri tek başına yönetecek ve bir program etrafı nda top­ layacak seviyeye u laşmamıştır. Ası rlık gecikmelerden ve Asya topl u m u n u n temeld e bir ta rım toplu m u oluşundan ileri gelen bu özellik, hiç şü phesiz geçicidir ve sanayileşme ilerledikçe kaybolacaktır. Ama bugün bu özellik va rd ı r, ve her halde uzun bir süre daha deva m edecektir. Bu şartlar içinde bu özell ikten doğan siyasal ve top l u msal sonuçlarla, meydan a gelen olanakla rı d a iyice hesap­ lamak çok önemlidir. Bugünkü d u ru m u n başlıca özel li klerinden biri de, şudur: «Normal .., «her zamanki .. şartlar içinde, topl u m u n büyük sınıflarından bi riyle b i rleşen, başka bir deyi m l e bu sınıfın kolektif isteklerini yerine geti ren a ra g ru p v e tabakalar, - birçok g e n ç devletin bugünkü konjonktürü içinde - top­ l u msal bakımdan otonom, siyasi bakımdan yönetici bir güç haline gele­ biliyorlar. Bugün çok kullanılan «halkın proleter olmaya n demokratik tabakal a rı.. kavra m ı n ı nası l anlamalıyız? Tecrübelerden a n laşıldığı gibi, milli kurtuluş devrim i döneminde, siyasal, toplumsal ve kültürel hayatta, köylüler fevka lôde önemli bir etken teşkil ediyor. Bu bölgenin bütün ü l kelerinde, köylüler büyük devrimci güçlerden birid ir. Köylü ta bakalarının düşüncesi, endişeleri, hayat şekli bütün top­ l u m u etkiliyor. Köyl ülerin, bütün partilerin görüşlerine, hükü metlerin poli ­ tikasına yaptığı tesirler fevkalôde büyüktür. A m a bu tesi r dolaylıdır, açıkca görülmez. Böylelikle, «Küçük toprak sahibi köylülerin siyasi tesiri ; toplumun icra kuvvetine bağ ı mlılığında, en son ifadesini bulmaktadı r... 871


Asyonın her hangi bir ülkesinde doğ ru çıkan Ma rks'ın bu sözü, köylülerin toplumsal ve siyasal süreçlere etkileme sürecini dile getirmektedir. Halkı n proleter olmayan demokratik ta baka l a rı a rasında aydınlar en öne� 1 i g ruplardan birini teşkil ediyor. Bu duruma şaşmama lıyız. Çünkü toplumda gereken değ işikliklerin lüzumunu ve niteliğ ini herkesten önce aydınlar a nl a r. Birçok ü l kede, milli kurtuluş savaşının sağ ladığ ı tecrübeler, bu toplumsal g rupun devri mci süreçte çoğu zaman önemli bir rol oyna­ d ı ğ ını, bu sürecin yöneti mini uzun süre sağ ladığını, peşi nden de şehi r fa kir h a l k ta ba ka la rını, m i l l i burjuvazinin b i r kısmını ve nihayet köylüleri de s ü rüklediğini göstermektedir. Güney ve Gü ney-Doğu Asyada, aydınlar nispeten kalabalık ve etkili bir g ru p teşkil ediyorlar. Eskiden beri, aydınlar halkl a rının eski kültür, dil ve ahlôk geleneklerini m u hafaza ediyor, bu -unsurları sömü rgeci etkilere karşı koruyorlar. O l keleri bağı msızlığa kavuştuktan sonra da, aydınları n rolü daha do a rtmıştır. Bu bakımdan, Hindista n ı n d u ru m u çok tipik bir örnek sayı labilir: Ameri ka n tarihçisi Adward Shealse'nin belirttiği g i bi, "bütün yeni devletlerin aydınları a rasında, Hindista n aydı nla rı, sayı ları, çok yüksek mesleki ayı rı mları ve eserlerinin yüksek niteliği bakı mından eşsiz sayılabilir.» Aydınların siyasal ve toplu msal olanlarda takı ndığı tutum çeşitli şeki l ­ ler olabilir. B u n u n l a beraber, bu aydınl a rı n çoğunda rastlanan bazı özel­ l i kler belirtilebilir. Dünyanın bu bölgesinde, oku mu ş insanlarda görülen başlıca özellik, ka naatı mıza göre, geleceği dönme olmalarıdır. Hızlı bir iktisadi ka lkınma zoru n l u luğunu anladıkları için, aydınların çoğu, başlıca sermaye g ücünün ve i ktisadı yöneltme yetkilerinin devlette toplanmasın­ dan, merkezleşti rilmiş bir plônlamanın uygulan masından yanad ı r. Oysa, bu isteklerin gerçekleşmesi için, başl ıca endüstrilerin milli leştirilmesi şa rt­ tır. Böylelikle, aydınların çoğu, ül kenin ka lkınmasını ve ilerlemesini iste­ dikleri için, kapitalist olmaya n gelişme yol unun doğruluğunu kabul eder. Bununla beraber, bu ülkelerin çoğunda aydınlar, genellikle sosya list bir perspektife tarafta r olmakla beraber, konkre bir savaş programı teme­ linde birleşmeyi düşünmediler. Bu aydı nları n siyasi düşüncesinde, ideolo­ j isinde, üç büyük eğ ilim beli rmektedir. Aydı nların bir kısmı, milli bağ ı m ­ sızlık u ğ runa yürütülen savaş döneminde, Ma rksizm-leninizmin, toplu msal, siyasal ve a hlôki di leklerini dile geti rdiğini gördüler. Bazı ları (bu nla rın çoğu Batı Avrupada veya Amerikada tahsil görenlerdi) emperya lizmin hismetine g i rmiştir. Oçüncü bir g ru p ise, ilk önce sadece milli kurtuluş sorunla rıyla meşgu l 'ol muş, fazla soyut buldukları karmaşık ideolojik, top­ l umsal ve ekonomik meseleleri bir yana bırakmıştır. Toplumsa l bakımdan b u g ru pla o rta taba kalar a rasında örgensel bağlar bulu nur. Bunlar, ta h· si llerini kendi memleketlerinde yapmış, m uhitle, dinle, milli ôdetlerle bağ· l a rını koru muş insanlard ı r (taşra l ı öğretmenler, çeşitli bölgelerde çalışan sağ lık memu rl a rı ve doktarla r, budist, hindu ve m üslüman küçük ra hip ve hocalar vb.) Asya mill iyetçi liğinin çeşitli şekillerinin sözcü lüğ ü n ü eden bu 872


çeşit aydınlardır. Milli burj uvaziye, köyl ü lere ve işçi sınıfı n ı n büyük bir kısmına çok büyük etkiler yapan bu g rupları n savunduğu düşüncelerin ütopik niteliğini, m i l l i d i lekleri, sömü rgecil i k önceki dönemi ülküleştiren görüşleri, teorik b i r hata diye yorumlama k, meseleyi fazlasiyla basitleş­ tirmek o l u r. Gerçekte bu gibi görüşler objektif t�plu msal i l işkileri dile getiriyor: Asya aydınlarının b i r kısmında bu düşü nceler bugünkü toplum­ sal yapıların gelişmesindeki yetersizlikten ; bütün toplumsal sınıf ve ta ba­ kal a ra çok büyük toplumsa l ve psikoloj i k bir baskı yapan köylü ve küçük­ burjuva kitlelerin ağır basmasından ileri geliyor. Bu eğ ilimi temsil edenlerde görülen en büyük eks i kl i k ; sadece memle­ ketIerinde (hatta yaşadıkları bölgede) varolan toplumsa l i l işkileri genel­ leştirmeleri ; çoğu zaman bütün insa n l ı ğ ı n geçirdiği tecrübeleri, uyg a r­ l ı ğ ı n bugünkü perspektiflerini hesaba katmamalarıdır. M i lliyetçi liğin bu tip aydınlara yaptığı etki ler iki çeşittir: M i l l iyetçilik sayesinde, bu ayd ı n ­ l a r a şa ğ ı l ı k kompleksinden kurtulabildi, d iğer insanlarla ta m a n la m iyle eşit olduklarını anladılar. M i l l iyetçiliğin muazzam i l erici tesiri budur. Ama öte yandan m i l liyetçilik, bu aydınların, diğer ü l kelerdeki i l erici g üçlerle - düşü nce a l a nı nda olduğu gibi prati k alanda d a - temas kurma larını geciktirdi. Bu da milli bir şekterliğe yol açtı. Bu dargörüşlülük çok teh l i keli sonuçla ra yol a ça b i l i r. Dargörüşlü m i l l i ­ yetçiliğe özgü bu yanılsa m a l a ra s o n verecek tek yol, d ü nya ilerici g üç­ lerinin, gelişme yoluna yeni giren ü l ke halklarına daha etkili bir yard ı m sağlamaları ; saldırgan emperyalist politikasına karşı daya nışmalarını daha kararlı ve daha geniş bir hale getirmesidir. Siyasi bağı msızl ı k elde edildikten sonra, devlet i ktidar meka n izmasının toplu msal görevleri meselesi ortaya çıkıyor. Devlet, ü l ken i n iktisadi haya­ tında durumunu kuvvetlend i rd i kçe, bu soru nun de önemi a rtıyor. Hindis­ tanda, burjuvazinin devlet meka nizmasını kuvvetle etkilediğini söyleye­ biliriz. Ama yine de fevka lade karmaşık ve oldukça çel işmeli gerçeği tam anlamiyle beli rtmiş ol mayız. Zaten diğer ü l kelerde duru m oldukça fark­ l ıd ı r. Sınıf yapısında va rolan ve yukarıda belirtilen özell i kleri n sonucu olarak, devlet mekanizmasının temel çatısını teşkil eden aydınları n ve orta ta baka la rı n karşısına, oldukça uzun bir tarihsel süre için geniş bir faa liyet alanı açılmıştır. Meydana gelen duru m Marks'ı n deyi miyl e : B ü rok· rasinin hakim bir sınıfın aleti olabileceği gibi, belirli şa rtla r içinde «bir sı nıfın- hakimiyetini hazı rlayaca k bir yol» haline gelebileceğ ini ispatla­ m a ktad ı r. Şimdi l i k otonom olan bürokrasi acaba hangi sınıfın haki miyetini hazı rlıyor? Bunun ceva bı, iç ve dış g üçlerin fevka lade karmaşık oranına bağ l ı d ı r. Son yirmi yıl içinde elde edi len tecrübelere göre, şu sonuca varilabilir: Birçok ü l kede fazlasiyle genişleyen devlet mekanizmasının bazı yöneti­ cileri, ellerindeki güç ve yetkileri kötüye kullandılar. I l k önce bürokrasi, zeng inleşmek için geleneksel kapita l ist metotlara başvurdu. Ama o dönem «ilkel bürokratik birikim.. dönemiydi. Bu metot873


l a rdan çabuk vazgeçi idi. Devlet meka n izması ndaki yönetici görevleri. kişilerin veya g ru pları n çıkarlarına hizmet için kullanma usulü uygulandı. Devlet gel i rlerinin saçil ı p savurul � ası. rüşvet ve a h li'ıksızlın. i htili'ısın yaygı n bir hale gelmesi. kamu sektörünün işlemesine engel oluyor. bu sek­ törü emekçi leri n gözünden düşürüyar. nihayet ciddi i ktisadi zorl u klara. a mansız siyasi çatışmalara yol açıyor. I ktisadi bakımdan g üçlenen �bürokratik burjuvazi» ideoloj i k savaşta g itgide daha a ktif bir rol oynuyor. Bu burj uvazinin temsilcileri. kamu sek­ törünün kendi çıka rl a rına zara r vereceğini ça buk a nladıl a r. En isteme­ d i kieri şey. ta banın. emekçileri n. emekçi teşkili'ıtlarının. devlet gel irlerini - gerek işletme düzeyinde gerekse bütün ka mu sektörü düzeyinde - kont­ rol a ltına olmalarıdır. Onla r da «sosya l izm» den yanadı r. Ama onların anladığı sosya lizm. devlet mekanizmasın ı n ülkenin siyasi. i ktisadi ve kül­ türel hayatı üzerinde kontrolsuz bir egemenli k ku rması ; emekçi sınıfların ise. �ızlı b i r i ktisadi gelişme sağlamak üzere. en ağır fedaki'ırl ı kla ra kat­ Ianmasıdır. Emekçi sınıflar� başka b i r rol tanıyan görüşler de a ğ ı r ceza­ l a ra ça rptı rılıyor. «Bürokratik burjuvazi» yı savunanlar: «Sosya l izm devlet demektir» iddiasında bulu nurken. aslında «Devlet bizi m» demek istiyorlar. Yüzyıllar boyunca otokratik ve total iter geleneklerle idare edilmiş. bugün de bu geleneklere karşı bunla ra yakın metotlar kullanan az gelişmiş ülke­ lerde. sosya lizme yanlış bir «Devletçi l i k» anlamı veren bu görüş. Marks ve Engels «özel mül kiyetin a lça klığ ı n ı g izleyemiyen bir şekil» diye tanım­ lamışlard ı r.

* Sınıf ya pısında ki özel likler Güney ve Güney-Doğ u Asya ülkeleri nin poli­ tik ve ideoloj i k orta m ı na fevka ıade büyük etkiler yapıyor. Sosya list fiki­ lerin bu ü l kelerde yayı l ışı çok derin - hem toplumsal hem i �tisadi - neden­ lere bağ lı. a ksi yöne döndürülemez objektif bir süreç teşkil ediyor. Sos­ yalizmin bütün dü nyada h ızla gelişmesi bu süreci hızlandıra n bir etkendir. Toplumsal ka lkınma uğruna m ücadele edenler i çin. işçi sınıfını. köylüleri. proleter-olmayan şehirl i ta baka ları. aydınları. küçük-burjuvaziyi etrafla­ rında topla mak. bi rleştirmek. eğitmek olanakları bugün fevkali'ıde geliş­ miştir. Ama Asya toplu munda bir olanak daha vard ı r : Bu da. bilimsel sosya­ lizmin bazı temel prensipleri ne para çıkarl a rı yüzünden d üşman görüş­ lerin yayıl ması olanağıdır. Oysa bu görüşlerin ifade şekilleri bilimsel sos­ yalizmin bu temel prensipleri ni bazan hatırlatmaktadır. Sosya lizmin en tehli kleri düşmanları bürokratik eği l i m ler. ve köylü ütopyal a rdından (hayal­ lerinden) esinlenen fikirlerdir. Bunlara karşı savaşmak ta zordur. Son yıllordaki olayl a r bize. a nti-emperyalist milli kurtuluş devri m i n i n başında b u l u n a n öncü g üçlerin. köylü v e küçük-burjuva alt ta baka larının körlüğüne karşı. aklı başında. esnek ve uzağı gören bir politika - devri min kitlelerde uyandırdığı atılışıarı toplumun ü retici güçlerini hızla geliştirmek. 874


bütün toplumun, d ü nya kültürün ü n bütün kazançlarından yararl a n masını sağlamak, böylelikle otoriter ve totaliter geleneklerin olumsuz etkilerini yok etmek için kullanıla bilecek bir politika izleyemediği ta kdirde, bu durumdan çok teh l i keli sonuçların çıkabileceğ ini göstermiştir. Az gelişmiş toplumsal ortam , o zaman, devri min başlıca özelliklerine ya nlış bir şekil verebilir, devri m l e elde edilen bütün sonuçlar tehlikeye düşebilir. I lerici milliyetçilik, kör bir şövenlik; empe rya lizm düşmanlığı, dünya uyg a rl ı k hazinesini küçü mseme v e hor görme ; özg ü rl ü k uğ runa uzlaş madan, kara r­ lılıkla savaşma isteğ i, genel görüşlere tıpatıp katı l ma makla suçla nanıara karşı uygulanan şuursuı bir hoyratl ı k haline gelir; En i lerici kesim l erin elinde bulunan devri mci i ktid a r, Ortaçağlara lôyık müstebit bir i ktidar şeklini a l ı r. Asyada oluşa n olaylar, devrimin kanlı - ve genellikle askeri bir karşı -devri mle sonuçlanabi leceğ ini, ya hut da soysuzlaşara k gerilece­ bir karşı-devri mle sonuçla nabileceğ ini, yahut da soysuzlaşara k geri lebile­ ceğini gösteren tipik iki örnek teşkil ediyor. Hiç şüphesiz, bu hatalı fikirler pek kolay yayılır. Ama bunları n yayıl ­ masına engel olmak büsbütün i m kô nsız değildir. Bu görüşler, ilerleme yolunda ka rşı m ıza çıkan bir eğilim, bir teh l ikedir. Güney ve Güney-Doğu Asyada, sanayi i n gelişmesi ; son yi rmi yıl içi nde gerçekleşen büyük top­ l u msal başkalaşmalar, ve özell i kle işçi sı nıfın ı n genişlemesi, bilincini ve savaşçılığını yükseltmesi, bu eğilim leri yenmeyi, bu tehlikeyi engellemeyi kolaylaştıraca k olumlu şartlar teşkil ediyor. Gerçek ilerleme uğrunda yürütülen savaşın sonucu, her ü l kede varola n toplumsal, siyasal, tarihsel ve ideolojik konkre etkenlere - her şeyden önce, öncü toplu msal güçlerin köylü ve küçük-burjuva unsurunun ezici çoğu nluğundan doğan olu msuz etkilere karşı yürüttüğü mücadeleye, kitlelerin ilerici ve bili msel bir an­ layış içinde eğitilmesine - bağlıdır. Sosya lizm, bütün dünyada olduğu gibi, Asyada da yürüttüğü büyük savaşta n muzaffer çıkacaktır.

875


V I V ETNAM HARBI

Bu yol nereye gider Mister Johnson'

Henri Alleg Son günlerde basında bir resim çıktı. Amerika l ı l a rı n Viyetn a md a işle­ diği cinayetleri tasavvur edebileceğimiz bütün vesi kala rdan daha şiddetle suçlayan bu korkunç fotografı görüp heyecanlanmamak mü mkün m ü acaba? Gözlerine inanamıyormuş gibi bulanık ve boş bakışlı bir Viyetnam e mekçisi, Amerikan bombaları altında yıkılmış evin i n enkazından, ufak kızının casedini çıka rıyor. Kırı k bir taşbebeği a ndıra n çocuğun kolları, bacakları, ha reketsiz, çıkık gibi, sarkıyor. Amerikan uçakları bir kere daha «strateji k hedefleri .. bom balamış g itmiş . . . Aynı günlerde, Amerikan dergi ve gazetelerinde bambaşka bir resim çıktı. Beyaz Saraydaki çalışma odasında M ister Johnson bu i kinci resme m utlulukla bakmıştır her halde. Johnson'un kızı, Lucy Barnes Johnsonun d üğ ününde çeki lmiş bir resim. G üvey, meslek sa hibi ol mayan, ama Bay Johnson'a damat ola bildiğ i için gelecekten hiç endişesi ka lmayan parlak bir delikanlı. Adı Patrick Nugent. Resimde, genç evliler, düğün pasta­ sını - «The biggest in the world.., e lbet, boy 2 metre 70, ağırl ı k 1 65 kilo­ kesmekle meşg ul. Güvey sı rıtıyor. Kızdan ve pastadan maada, bu eşi bulu nmaz kayınpeder da mada bir sinema şi rketindeki h isseleri n i n % 50'in i hediye etmiştir. Çünkü Mister Johnson a kl ı başında, hesa bını bilen b i r aile babasıdır. Bir koltuğa iki karpuz sığdırabi lenlerdendir. B i r yandan Ameri­ kaya - Wal l Streefe mi desek - hizmet ederken, öte ya ndan Johnson a i lesine hizmet etmeyi de ihmal etmemiştir. Otuz yıllık siyasi hayatında okkal ı b i r servet topladı : Teksasda çiftli kler, sığır sürüleri, radyo ve tele­ vizyon ş irketleri, çeşitli firma larda h isseler, harp m alzemesi nin elektronik donatı mını sağlayan «Teksas instrumenb' ; Viyetnamda ölüm saçan B. 52 bombardıman uçaklaeını yapan «Boing Ai rcraft.. şi rketlerinin patronlarıyla sı kı ve kôrlı dostlu kla r . . . Johnson hiç sıkı ntıya g i rmeden kızlarına d ra ­ h o m a verebilir, doğrusu. Bayan Johnson, Başka n karısı olmakl a yetinmi­ yor. O d a bir «businesswoman.., akıllı bir kadındır. Karısının başa rıların­ dan bahseden Johnson gazetecilere gururl a ; «Beş yıl içinde işe koyduğu 876


sermayeyi on misline çıkarta n kadı n a pta l sayı lmasa gerek» demiştir. Aptal m ı ? Estağfurul l a h . . . Johnson'lar için çok ıaf edilebilir, a m a kimse a ptal oldukl a rı n ı iddia edemez. Eden de yok ; olsa olsa, bazı hemşerileri Johnson'ları fazlasiyle becerikli olmakl a suçluyor, o kadar. Kıskançlı ktan olacak. Orneği n Wisconsin m i lletvekil lerinden Bay Alvin O'Konski son g ü n lerde bazı açıklamalarda bulundu : Anlattığ ına göre, Başkan John­ son'u n müstakbel da madı, (iki nci kızı a lacak olan, Lynda Bird Johnson'u. Dikkat buyuru n, bir L. B . J. daha . . .) sinema aktörü George Hamilton, orduya bir türlü a l ı n mıyormuş, kanun hükümlerine aykırı olarak, askerliği bir kaç defa ertelenmiş. Bu yüzden de Hami lton «hür dünyayı savunmak.. için Viyetnama gidemiyormuş. Askerliğinin defal a rca ertelenmesine çok üzülen delika n l ı «çetin aile şartları» yüzünden savaşmaya g idemediğini açıkladı. Ha kikaten de Hamilton a nasına bakmak zorundadır - valde hanım sadece dört defa kocaya va ra bildiği için. George Hamilton'un 200.000 dolarl ı k bir evi var, otomobili Rolls-Royce'dur, yıllık geliri 1 00.000 doları buluyor. Ailelerini geçi ndirmek zorunda olan birçok genç Ameri kal ı George Hamilton'a gösterilen kolaylıklardan faydalanamıyorlar. Ama bu gençler bir kere Ha milton kad a r va rlı klı değ il, Johnson ailesine girm e ihtimalleri de yoktur. Bu şartlar içinde, o n l a r Viyetna ma gidip, çeteci kur­ şun ları ile uzak bir pirinç tarlasında, yahut do Viyetna m Halk Ordusunun uçaksavar topları, füzeleriyle ayd ı nl a nmış gökyüzünde ca n vereceklerdir. Johnson a i lesi, a racı vasıtasiyle savaşmayı tercih ediyor. Dolar memle­ ketinde buna «aptal olma mak» denilir. Bu ahıak kura l larını uygulayan Johnson , senatör Goldwater'i n seçmenleri n i kendine çekmek için, memle­ keti n i macera la ra, cinayetlere sürü kl üyor. Artı k Cumhu riyetçi muha lefet, Johnson'u gevşek davranmakla suçla ndıra maz ! Gallup enstitüsünün son yokla masında elde edilen sonuçlar, Başkan Johnson'u her halde çok sevindirmişti r : eskiden senatör MacCarthy'yi canı yürekten destekleyen, a rkasından Goldwater'e oy veren Amerika n vata ndaşla rı n % 51 'i, bugünkü politikayı tasvip ediyormuş. Goldwater'den koparıl a n seçmen ora n ı n ı n % 52'ye çıkabi lmesi için, Viyetnam köyleri ne acaba d a h a k a ç ton bomba atılmalıdır? Kaç çocuk öldürü l melidir? Ne kad a r toprak mahvedilmelidir? M ister MacNamara Pentagone' u n elindeki kuddretli elektrikli beyi nlerle bu hesa pları ya pmıştır her halde. Amerika acayip bir ü l kedir, doğrusu. B u ülkede, seçimlere hazırl a n m a k üzere, napo l m bombal a riyle kadın, çocuk, sivil halkı c a n l ı ca n l ı yakmak en etkili politika sayıl ı r ; en karlı endüstri, harp sanayiidir. Bu sanayi, milli bütçenin % 60' ini, uçak endüstrisinin % 95'i ni, gemi endüstrisin i n % 60'ini, elektronik endüstrisinin % 40'ini yutuyor. Bu ülkede, barış müza kereleri başlıyor diye bir ıaf çıktı, bir panik havası esmeye başla r, borsa senetleri birden bire düşer (19 Oca k 1 966 günü görüldüğü gibi). Bu ülkede, federal hükümetin son istatistiklerine göre, 38 milyon insan, yıllık asgari geçim endeksi sayı lan 700 dolardan az para kazanıyor. Oysa yine aynı istatis­ tiklere göre, Amerikada 22 milyon köpek için yılda 534 milyon dol a r harS6

S77


ca nmaktadı r. lyndon B. Johnson'un «Refah Progra mı» fakirlere 1 .530 mil­ yon l u k b i r yard ı m öngörmektedi r. Yani köpek başına 24 dolar, i nsan başına 40 dola r ! Bu acayi p ülkede FBi'in geçen yıl yayınladığı bir rapora göre, da kikada bir, otomobil ça l ı n ı r, beş dakikada bir, silôh kullanılara k h ı rsızlık ya pılır, 26 da kikada bir, ı rza geçme suçu, saatte bir, ci nayet işleni r. Sadece 1 965 yılında, 604.000 suç işlenmişti r ( 1 963 yılına nispetle, suç oranı % 1 1 a rtmıştı r). Bu bilônçoda, başta gelen Teksasdır - koca man şa pkaları n , petrol milyarderlerinin, adaletin çarça buk yerine getirenlerin ülkesi, Başkanın vatanı Teksa s . 3, 4, 10 dakikada bir cinayetle bütün rekorları kı rıyor. Bu bilônçoyu gördükten sonra, bizi m gibi kötü yürekli insa nların a klına bir soru gel i r : Amerikan yönetici çevreleri kendi leri n i «uyga rlığ ı n savunucula rı» d iye ilôn etme cüretini nereden bulurlar acaba� Bir i ngiliz m izahcısı bu soruyu şöyle ceva plandırmaktadı r : Amerika l ı yöne­ ticiler son yıllarda dünyanın her ta rafında, Guatemalada, Kongoda, Ko­ rede, Dominikada, Ghanada, Viyetna mda, «hukuk ve özel teşebbüs rejim;" ni bombal a r veya dolarlar yağ d ı ra ra k zorla ka bul etti rmek üzere o kadar uğraştıl a r ki. kendi ülkelerindeki pislikleri temizlemeye vakit bula­ m ıyorlar. Ama emperyalist gangsterler. m izahtan anla mazlar. Onların istediği. kendi «nizo m» larını. - ı rkçıl ı k. terör ve baskı düzenini -. ezgiden kurtulmak isteyen halkıara zorla kabul ettirmektir. Bu g idişle. cinayet işleye işleye. milletleri eze eze. dünyayı ma hvedecekler. Onların sözcülü­ ğünü eden Mister Johnson. bu yolu n nereye gittiğini hiç düşünür mü acaba ?

* Bug ün a rtık Viyetnamda. komünizm düşmanlığını yayan, özel teşebbüsü savu nan 250.000 Ameri ka l ı bulunuyor. Bu sayıya 7-nci filo ( 1 25 savaş ge­ misi. üçü uçak gemisi) nun 50.000 askerini katma lıyız. Aylardan beri, gü nden güne şiddetlenen bir öfkeye ka pılan Amerika, özg ür yaşama hakkını elde edebi lme k için 25 yıldır savaşmak zorunda bıra kılan, barış­ sever bir halkı yok etmek üzere. muazzam bili msel ve teknik a raçlarını kullanıyor. 1 966 i l kbaharı nda hergün Kuzey-Viyetnamda 200 ; Güney-Viyetnamda 800 hava akını yapılmıştır. (Bu sayı. Dien-Bien-Phu savaşı boyunca yapı­ lan akın tuta rından çok üstündür). Kore savaşı süresince. hiç bir ay, Şubat 1 966 da Kuzey ve Güney Viyetna ma atılan bomba tonilôto ka psa m ı kadar yüksek bir ayl ı k sayı görü l memiştir. Mil letlerarası a nlaşmaları aya klar a ltına alan, Nazilere taş çıka rtacak metotlara başvuran Pentagone'cular, özellikle sivi l halka etki yapaca k silôhlar kulla nıyorlar. Ameri kan pilot­ larının attığı napo l m bomba lariyle yüzleri yanmış kadın. çocuk. ihtiyar resimlerini görüp bugünkü harp suçlularını affetmek mümkün m üdür? Fosfor bombal a rı, zehirli gazlar. bütün tarım ü rü nlerini mahveden, en zengin, e n yeşil çiftlikleri çöle çeviren kimiyasal maddeler - kahraman Viyetna m halkını yıldırmak üzere, Yanki emperyalistleri e n korkunç yollara 878


başvuruyorlar. Amerikan teknisyenleri, korkunç bir özenle patla rken etrafa fı rlayan çeli k bi lyeli bombalar icat etti. Bir de «Iazy dogs», «miskin köpek» adı verilen silahları var : Bunlar aşağı düşerken her tarafa keskin uçlu demirler saçıyor. Amerikalılar Ha noy ve Hayfong'da daha çok kala­ balık mahal leleri, su bentlerini bomba l ıyorlar amaç, kahraman Viyetna m halkının direnişini kırma k, açlığa yol açmaktır. «Harbın yeni yüzü» adlı kitta bında, Associated-Press ajansının eski Güney-Viyetna m muhabiri Maleolm W. Browne, gördükleri için «korkunç bir katliam deyişını kulla­ nı yor: «Kulübeler yerle bir ediliyor. Sivil halk genellikle ç o k ağ" kayıplara ..

uğruyor. Köy meydanlarında kömürleşmiş çocuk ve delikanlı cesetleri yığın halinde duruyor...

Nazi h a rp suçlularının seviyesi n e in mek içi n bu kadar çaba harcayan Amerika n yöneticileri - özgürlüğü savu nduklarını iddia ettikleri halde uşaklarına nası l laf edeceklerini bi r türlü öğretemiyorlar. Orneğin, Güney­ Viyetna m kukla h ü kümetin i n başkan ı general Nguyen Cao Ky'nin «Sunday M i rror.. u n muhabiri ne yaptığ ı «bazı» açıklamalar, Ameri ka n Dış işleri n i n hoşuna g itmemiştir her halde. Efendilerine, a maçlarını iyice a nladığını, kimden ilham aldıkl a rını bildiğini göstermek için her ha lde, Ky bu gaze­ teciye : «Beni m için tarihin en büyük kah ramanı Adolf Hitler'dir.. dedi . . . Ama, b u yen i tip «toptan savaş»a rağmen, bu öı i'.i m saça n muazzam güçlere, saldırganları n eşi görü l memiş vahşetine, harcanan mi lyarlara (iki yılda 30 m ilya r dolar . . . 4 yıl süren Kore harbine 18 milyar g itmişti. Harbi yeğinleştirebilmek için Johnson Kongereden 1:! m i lyarl ı k bir kredi daha istedi) evet, bütün bunlara rağ men, Viyetnam köylüsü hala d i reniyor. Direnmekle kalmıyor, en yeni silôhla rdan, bol g ıdada n faydalana n çel i k zırhlı Amerika n devi n i büyük yenilgi lere uğratıyor. Politikacı kovboyları n aklı b u sonuca hiç ermiyor. Bu kovboylar) i n adı, Dean R u s k veya M a c N amara olsa bile . . . Moc N a mara Amerika n ı n 1 965 yı!ında m utlak b i r zafere ulaşacağını söylem işti . Amerika l ı l a r «tı rmandıkça", Viyetnam h a l ­ kı n ı n d i renişi d e , sosya list ülkelerin (özellikle Sovyetler Birl iğinin) ya rdımı d a a rtıyor. Bütün dünyayı hayran b ı ra ka n Viyetnam halkı, yaşıyokalması u ğ ru na, özgü rlüğü uğruna savaştığına kani olduğu için, bu olağanüstü cesa retle savaşa bil iyor. Bu savaş ne kad a r sürerse sürsün, ne kadar çetin olursa olsun, zafere u laşacağını bil iyor. Fransız gerici gazetesi Figa ro'da Viyetnama yaptığı yolculuğu a nlatan bir i ngiliz gazetecisi şöyle demekte­ d i r : «Muhakkak olan bir şey varsa, Viyetnama boyun eğdirmek, ekonomi­ sini mahvetmek amacını güden bom bardımanların tam aksi bir sonuç sağladığıdır. Bu gerçeği her an görebiliyoruz : Bombardımanlar Viyetnam­ Itlann cesaretini kıramadı, aksine onlart cesaretlendirdi, dayanışma duy­ gula"nı kuvvetlendirdi . . . Amerikalılar Kuvey-Viyetnama ilk bombayı at­

O . ." Ama Pentagone'daki strateji uzma nları bu gerçeği a n l ıya mazlar. Oregon eyaleti nde Reed College'inde düzenlenen bir açık otu rumda, Amerikan tık/art gün daha, bütün Viyetnam halkı, yıkılmaz bir blok haline geldi. günden bu yana, atılan her bomba Ho Chi Minh'e bir puan kazandırdı

56·

.

879


kamu oyunun günden güne genişleyen bir kesiminin görüşünü dile getiren senatör Wayne Morse, resmi politikayı savunan senatör William Proxi me'e yapma bir saflıkla, şu soruyu sordu : «Hü kümeti mizin e n kara msar tahmin­ lerine göre, Vietkong ordusunun asker sayısı nedi r? 25-30.000 . . . Ordu­ nun temelli kısmı 20.000'i bul uyor. Peki, Güney-Viyetnam topra kları n ı n üçte ikisini kontrol eden k i m ? Viyetkong . . . Saygon h ü kü metinin askerleri değil . . . Bu durumun nedenlerini pek iyi a nlıyamadığımı itiraf ederim . . ." Bugün Amerikan kuvvetleri on kat arttırıldığ ı n a göre, bu soruya cevap o la mıyan Bay Morse - ve onun gibi birçok Ameri kalı - bu nedenleri büs­ bütün a nlamaz olmuşlard ı r. Viyetna m asla yenilemiyecektir. Bu konaota varan, sadece Viyetna m halkının dostları değ i l artık. Tamir edilmez yaralaro, ölümlere, yı kıntı l a ra sebep oldukta n sonra ; özgü r yaşamaya kararlı bir halkın her türlü bas­ kıya karşı gelebileceğ ini, her türlü acıya ta hammül edebileceğ ini a nlayan bazı h ü kümetler de, bu gerçeği anla mıştır a rtık. Oysa Amerikan politi kası n ı idare edenler, muazza m tröstlerin patron­ l a rı , Beyaz Sarayda veya Kongren in kulislerinde işgören maşaları, bu ger­ çeğin ta m a ksini ispatlamaya ça balıyorl a r, Onların istedikleri, tarihin kaçınılmaz ilerleyişini durdurtmak, köle tüccarlarına karşı gelmek, yeni bir toplum kurmak cüretini gösterdikleri ta kdirde, başına geleceklerini anlasınlar diye, Asya, Afrika, lôtin Amerika h alklarının karşısına bir Ku-Klux-Kl a n darağacı dike r gi bi, insa n ı n aklına dünya n ı n sonunu getiren dehşet verici bir manzara di kmektir. Bu a maçla da, tereddüt etmeden en korkunç yollara başvuruyorlar, atom bombası döneminde büsbütün mah­ vedici şekiller alabilecek harbi, bütün d ünyaya yayma tehlikesin i göze a lıyorlar. Pentagone şimdiden Viyetnamdaki asker sayısını 700.000'e çıkar­ mayı düşünüyor. laos' u n tarafsızlığı ayaklar a ltına alındı, şimdi de Kam­ boç tehdit altında . . . Yaşington politikacıları bu işin sandıkları kad a r kolay olm ıyacağını anlamışlard ı r belki. Karşı larına dikilen, sadece kahraman Viyetnam halkı değil, Viyetna m davasını beni mseyen bütün halklard ı r. Viyetna m hü kümeti bunu istediği anda gönüllü asker gönderebileceğ ini açıklayan Sovyetler Birliğinin sağ ladığı en modern silôhları kullanan Viyetna m halkı, saldır­ g a n d üşmanı büyük kayıplara uğratıyor. O kadar ki Amerikalılar artık, Halk Ordusu nun roketleriyle düşürülen uçak sayısını açıklamaktan çekinir oldular. Dünyanın her yerinde ve Amerikada bi le, milyonl a rca insan, Viyetna m savaşının kendi kaderlerini de tôyin edeceğini daha bilinçle anlıyor, harekete geçiyor, Viyetnamla dayanışma halinde olduklarını be­ li rtiyor, Kuzey-Viyetnamda bombardımanlara, Güney-Viyetnamda savaş­ l a ra son veri l mesi ni, saldırgan askeri kuvvetlerinin çekilmesini ve Cenevre Anlaşmalarının uygulanmasını istiyor. Bütün halkl a rı tehdit eden bu büyük teh like karşısında, bütün dünya insa nları n ı emperyalizme karşı hareket birliğine çağ ı ra n Sovyetler Birliği Komünist Pa rtisi n i n bu davetini benim­ sememek, Çin yöneticilerinin Sovyetler Birliğine ve bütü n dünyadaki 880


komünist, ilerici, e m peryalist d üşmanı g üçlerin birl iğ ine karşı g i riştiği utanç verici saldırıları, sadece emperyalistlere ve gerici g üçlere fayda sağlayan bu tutumları karşısında, endişeye kapılmamak m ü m kün değildir. Kore Emek Partisinin gazetesi, başyazısında belirtildiği gibi :

Bodong Sinnum'un

2 Eylül 1 966 tarihli

"Sosyalist dünya, dünya komünist ve işçi hareketi, milli kurtuluş hareketi, bütün emperyalist aleyhta" güçler, Viyetnam halkının yürüttüğü savaşa etkili bir yardım. harpten yana güçleri durdurtmak ve Amerikan emper­ yalizmini yenmek üzere. birleşmek. ortak bir hareket, güçlü bir cephe kurmak zorundadırlar. Amerikan emperyalist/erine kesin bir darbe indire­ cek tek güc, bütün dünya halklarımn birleşik gücüdür.»

Hiç şüphesiz, bugün devri mcinin, barıştan yana ilerici insanın en ivedili ödevi, Pentagone'daki saldırganla rı, h a rp kundakçılartnl susturmaktır.

Not:

' -Albert Paul lenti n'in : «Oç Kıtada Yürütülen Savaş» adlı kita bından alın­ mı,tır. 881


K AY I P LA R I M I Z

Feci uçak kazasından ölen yoldaşlaflmız

24 Ara l ı k tari hi ndeki feci uçak kazasında. bütün dünya emekçi lerinin kurtuluşu. kom ünizm için ön s ı ralarda savaşan ve dergimiz kolektifinin ön safla rı nda s ı ralanan değerli yoldaşla rı m ızı kaybettik. Aramızda ebediyen ayrılan yoldaşlar şunlard ı r : Ramon Amaya Amador, Hondura s Komün ist Partisi Merkez Komitesi üyesi. Shigeo Kajita, Japonya Komünist Partisi Merkez Kom itesi üyesi. A/berto Ferrari yoldaş. Arjantina Komünist Partisi Merkez Komitesi üyesi. ve Pedro Motta Uma yoldaş, Brazilyalı ü n l ü yaza r ve pübl isist. alenler a rasında aynı zamanda. Şili Komü nist Pa rtisi Genel Sekreter Ya rd ı mcısı lose Augustin Gonza/ez ve Şili Komünist Partisi Merkez Komitesi lJye Adayı lorge Ramirez yoldaşlar da vardır.

Romon Amoyo Amodor Ra mon Amaya fadakôr ve sadık yurdu n u Birleşik işini. emekçileri n

Amadorun ölü müyle. Hondu ras Komünist Partisi ve halkı. bir savaşçı, milli edebiyatı ca nlandı ra n ünlü bir yaza rını. Amerika e m peryalizminin boyunduruğundan kurtarmak dôvasını kendine gaye edinen bir yu rtseveri kaybetti.

Amaya Amador. 29 N isan 1 9 1 6 da Olanchito da fa kir bir aile yuvasında doğ ru� I mkô nsızlıklar içinde bulunduğundan pedagoji okulundaki öğreni­ m i ni bitiremed i . Daha sonra. şehir ve bölge okulunda okurken. basım evi ve bürolarda, Kuzey Amerika ş i rketleri nin muz plantaj l a rı nda ça l ıştı. «EI Atlantico» gazetesi ilk ça l ışmalarını yayınladıkta n sonra. Amaya Amador, gazetecil i k mesleğ ine geçti. Doğduğu şeh i r olan Olanchitoda. «Alerto» gazetesini kurdu. Ve aynı za manda Amerikan sörnürücülerine karşı muz plantajı işçilerinin savaşında aydınlatıcı ve teşkilôtçı olara k öncü ödev aldı. işçiler ve onların etrafındaki lerle bu temas ve Hondu ra s sah i l h a l k ı n ı n a c ı k l ı d u ru m u. onun ilk roma n ı n ı n «Prison Verde» (Yeşi l Hapishane) temelini teşkil etti. Bu roman 1 950 d e ya yınlandı. Bu realist ve etkisi kuvvetli roman. bütün Orta Arnerika nın «muz cehennemi ndeki .. 882


sahneyi veriyord u . Amaya Amador bu romanı ile, devrimci, a nti-emper­ yalist tutu munu kuwetlendiriyordu. Amaya Amador bundan son ra on i ki yıl içinde bir sıra yeni romanlar yayınladı : «Amanecer.. (Sabah olurken) «Constructores.. (Yapı işçileri) «Los Brujos de lIa matepeque.. (lIa mateprqIJe I I Iüziyanistleri) ve «Destaca­ mento Rojo.. (Kızıl Ta bur). Amaya Amadar yurdunun, toplum yaşantılarına ait temel meselelerini belledikten sonra, bütün edebiyat ça lışma l a rı n ı ve politik enerjisini baskı a ltında olanları n dertlerine ve yurdunun ku rtu luşuna ayırdı. Amaya Amador 1 954'de Hondu ras Komünist Pa rtisini ku ranlar a rasın­ dadır. Uzun zaman Komünist Partisinin Merkez Komitesi üye adayı, daha sonra da üyesi oldu. Ellinci yaşına bastıktan sonra, Parti onu, «Barış ve Sosyalizm Problem­ leri.. dergisine temsilci olarak gönderdi.

Shigeo Kajita Shiego Kazita yoldaş, 1 0 Haziran 1 907 yılında, Prefektur Kanagawada doğdu. 1 930'da Japonya Komünist Partisine gi rdi . Pa rti bu sıralard a deri n bir gizl i l i k içinde çal ışıyor, impartorun asker ve polis sisteminin sert baskı ve terörü altında bulunuyordu. Genç komünist, pa rti tarafı ndan, köylü hara ketin önderlik yapmak üzere Nügata Prefektürüne gönderildi. Kajita yoldaş 1 932 yılının Mart ayında, eyleminden ötürü tutsak edildi. Ve dört yıl zında nda kaldı. Daha sonra serbest bıra kıldı, fakat pol is nezo­ reti a ltında yaşadı. Ja pon egemen çevreleri, saldırı harbi hazırl ı kları sıra ­ sında, harbe karşı olanları kesin olara k baskı a ltında tuttular ve Japon Komün ist Pa rtisinin serbest ka lmış pek az sayıda üyelerini de zındana attılar. 1 941 Kası m ı nda Kajita yoldaş yeniden tutsak edildi. Ancak bir yıl sonra serbest bıra kıldı. Yıllar süren işkence ve ja pon ceza evlerinin insanlığa karşı olan yaşama şartları, Kajita yoldaşın sağ lığını bozdu. Fakat anun, bütün hayatı n ı japon emekçilerine vermek ka rarı n ı boza madıla r. Ja pon emperyalistleri yenilgiye uğradıktan sonra, Kaj ita yoldaş, Komünist Partisinin yeniden kuru lması işinde a ktif bir rol oynadı. Kajita yoldaş 1 946 yı l ı n ı n Mart ayında, pa rti teşkilatı ile meşg u l olmak üzere, Ja pon Komünist Partisinin Prefektür komitesi başka n ı olara k, Mie Prefektürüne gönderildi. Kajita yoldaş, 1 948 yı l ı nda Merkez Komitesinin teşki latında çalıştı. 1 949'dan beri kültür kısmında, daha sonra da basın evi kısmını ida re etti. Pa rti Kajita yoldaşı, en zor zamanları nd a teşkilatçı olarak ödevlendirdi. 1 958 Eylül'ünde Pa rti i l komitesinde çalışmak üzere Chugokuya gönderildi. Kajita yoldaş Japon Komünist Partisinin VI II. Kongresinde (Haziran 883


1 961) Merkez Kontrol ve Reviziyon komisyonuna, ıx. ve X. Parti kongrele­ rinde ise (Kasım 1 964 ve Ekim 1 966) Merkez komitesi üyeliğine seçildi. Kajita yoldaş 1 964 yılından beri Japon Komünist Partisinin ..Barış ve Sos­ yalizm Problemleri .. dergisi redaksiyonunda temsilcisi idi.

Alberto Ferrari Alberto Ferra rinin hayatı, sa mimi bir d evri mci ve işçi ha reketi savaşçı­ sının nasıl yaşaması gerektiğine dair örnek olara k gösterilebil i r. Daha genç yaşta Ferrari hayatını, bütün gücünü, sosyalizm, barış için savaş, demokrasi, i lerleme ve halkının milli bağ ı msızlığına verdi. Alberto Ferrari 53 yıl evveL. bir emekçi aile yuvasında doğ d u . Ve çok genç yaşta işçi hayatı n ı tanıdı. 1 936'da Komünist Partisine g i rdi. Ferrari kısa zamanda ayd ı nlatıcı ve propagandaCl olarak büyük bir kabiliyet gösterd i . Ve bu yöndeki ça lışmasına di kkat ve içten gelen bir heyecanla bağlandı. Ferrari yoldaş, 1 942'de Arjantin Komünist Partisinin organlarından haf­ talık ..Orientacion.. dergisinin redaksyon sekreterl iğine getirildi. Gizliliğin zor yılları nda propaganda çalışmalarına devam etti. Peronizmin demago­ jisini göstermek maksadı ile parti fikirleri ni emekçilere aşılama işinde büyük bir gayret gösterdi. Komünist bası n serbest faa l iyet i mkanını bu­ l u nca tekrar gazeteciliğe döndü. Partinin günlük gazetesi, ..La Hora .. nın redaksyon sekreterliği ödevini aldı. Alberto Ferrari o g ündenberi kendini emekçilerin politik terbiyesine vermiştir. Ferrari yeni kadroları n eğitim ve gelişme yolundaki sıkı devamlı pratik çalışmalarının bilgisel-teorik faa l i ­ yetle bağ lanması gereğine inanmıştı. Ferrari, işçi sınıfının ve halkın g ü n l ü k savaşlarından hiç bir zaman ayrılmadı. Bu savaşa katıl ı rken, bir yandan da Marksist-Leninist teorinin esaslarını inceler, ve onları yurdunun ta rihinin esas meselelerine uygula­ maya bakardı. Alberto Ferra rinin bu meseleye ayrı l mış bir çok m a kale ve yazıları yayınlanmıştır.

1 963 yılının başlarında, Arjantin Komünist Partisini n Xii. kongresi sıra­ sında Merkez Komitesi üyeliğ ine seçildi. 1 964 Mayısında ise, derg i m izin reda ksyo kollektifi n e üye olara k, çalışmalara katı ldı. Alberto Ferrari savaş dolu hayatında, sıkı bir şekilde bozı temel pren­ si plere bağ l ı kaldı. Bunlar, Sovyetler Birliğini sevmek, proleta rya enter­ nasyonalizmine bağl ı kal m a k ve pa rti hattı ndan ayrı l mamaktır. Bu pren­ siplere bağl ı l ı kla beraber, Ferrari, bütü n gücü ile milletlerarası komünist ve işçi ha reketinin birliği için de savaşıyordu. Halkının öz evladı olara k, onun en iyi özel liklerini şahsında topluyordu. Arkadaş severlik, cesa ret, başka l a rını anlamak için istek ve kabiliyet ve 884


olağanüstü bir tevazu. Alberto Ferrarinin hayatı, onun kara rlılığı, cesareti ve yılmazlığı daha uzun zaman yeni komünist ha reketi savaşçıla rına örnek olarak kalacaktı r.

Pedro Motta Lima Pedro M otta lima 27 Ara rl ık 1 897'de Alagoas eyaletinde doğdu. l i ­ moda, devrimci inançların belirmesi ve açığa vuru l ması çok erken başladı . Daha çok genç yaşta politika i le u ğ raşmaya başladı. Marksizm-Leni­ n izmde ilerdeki bütün savaşları için bir temel daya nak buldu. 1 9 1 5 vılında g azeteceilik mesleği ne başladı. Ve genç yaşta Rio de J a neiro ve Soo Palonun en tanınmış savaşçı gazetecilerinden biri oldu. Yurdunun bu iki en önemli eyeletinde en büyük milli gazetelerin ida resine katılıyord u . Yurdunun ileri gelen gazetecileri ile bera ber Associaçao Brazileira d i e i mprensa yı (Brazilya Basın Birl iği) kurdu. Motta Lima yoldaş aynı z a ­ manda, parti nin, gerek Brazilyadaki gerekse Arjantindeki muhaceretin e n karışık v e z o r işlerini idare ediyord u . 1 942 yılında pa rti idaresi Li mayı Brazilyaya çağ ı rdı. O n u n resmi m a ka m ­ l a ra tesli m olması, kendisini tutsa k ettirmesi kararlaştı rıl mıştı. Pedro Motta Lima hapishanede siyasi tutu klar a rasında siyasi görüş birliğini sağlayacak, özel likle Brazilyan ı n alman faşizmine karşı harbe katılması konusunda bu birliği sağla mlaştı rmakla ödevlend irildi. Bu mesele o za­ manla rda demokratik g üçler için birinci derecede bir önem taşıyordu. Yoldaşı mızın cesareti konusunda gerçekleri dile getirmek yeter. Parti kararı gereğ ince onun "Milli Güvenlik Mahkemesi» önüne çıkarılması m ü m kündü. Bu mahkeme bir çok komünist 40 yıla mahkum etmişti. B u d u ru m onu kor­ kutmadı. Tereddüt etmeden, kendine has iyimserl iği ile, hayatının sonuna kadar bıra kmadığı gençlik yılmazlığı ile, ve gerçek bir devri mcinin karar­ I ı l ığ ı ile, Pedro Motta Lima, başka yoldaşla rla bera ber, partini n verd i ğ i ödevi yerine getirdi. Bu eylem, 1 945 y ı l ı n ı n genel af ka mpanyasının başarı ile sonuçlanmasını etkiledi. Genel af komünistler için yeni i mkônla r açtı. 1 945'de Motta Limanın idaresinde ..Tribune Popular» gazetesi yayınlan­ maya başlandı. Bu gazete önemli bir rol oynadı. Pa rtinin fikirlerini yığı n ­ l a ra götürdü. Motta Lima daha sonra, "Imprensa Popu la r» adında başka bir g azete yönetti, ve Brazilya Komünist Pa rtisinin Merkez Organı ..A Classe Operario» ve ..Voz Operario» gazetelerine ma kaleler yazdı. Pedro Motta Lima geniş çevreler tarafından yalnız basit insanları n hayatın ı gösteren şiirleri ile değ il, Barboza Mello ile yazd ı ğ ı «Brazilyada nazizm» eseri ile d e tanınmıştı r. Yeni fiki rlerle bağ lı, gerçekler i çi n savaşan, neşeli ve mütevazı Pedro Motta Lima san zamanlarda Brazilya Komünist Partisinin "Barış ve sosya­ l izm p roblemleri» dergisi redaksyonunda temsilcisi idi. 885


«Barış ve Sosya l izm Problemleri» dergisi reda ksiyonu a ğ ı r bir kayıba uğradı. Ara mızdan ayrılan yoldaşları mız, Marksist-leninist teori n i n geliş­ tirilmesi dünya ölçüsünde gelişen devrimci hara ketin tecrübelerinin i l m i yönden genelleşti ri lmesi işlerinde deki kollektif çalışmalara a ktif b i r şe­ kilde katılmakta idiler. Bütün g üçleri ile derginin ideoloj i k ve teoritik seviyesinin yükseltilmesi, m i l letlerarası komünist kollektifin üyeleri a ra ­ s ı nda dostluk v e prensiplere dayanan i l işkilerinin kuvvetlenmesi yolunda gayret göstermişlerdir. alen a rkadaşla rımızın saygı l ı hatıraları kalbimizde her zaman yaşayacaktır.

Joze Augustin Gonzalez Joze Gonzalez yoldaş Şili işçi sınıfının ve onun öncüsü Komünist Parti­ sinin özellikleri ni kendinde canlandırıyordu. 1 91 6'da doğan Gonzalez çok erkenden, çirkin kapitalist sömü rmeye karşı d u rmaya başladı. Daha 18 yaşına başmamışken, kuzeyin g ü neş a ltında yanan çöllerine madenci olarak gitti . Orada emperya list serma­ yeni n efend iliğini bizzat tanıdı. Bu sı ralarda Jozenin sınıf bilincinin geliş­ mesi sürecinde, asi ru hu, devrimci bir n itel i k kaza ndı. Ve bu gelişmenin tabii sonucu olara k 19 yaşında Şili Komünist Partisi safla rı na katıldı. Gonzalez her za man partinin kendisi için en iyi okul olduğunu söylerdi. Kendi kendini yetişti rdi ğ i nden boş zamanları n ı her ıaman bu işe ayırırd ı . Devrimci savaşın zo rladığı yönlerde sistemli ve temelli b i r şekilde M ark­ sizmi-leninizmi incelerdi. Gonıalez yoldaş kısa za manda faaliyeti ve savaşka n l ı ğ ı sayesinde sınıf kardeşleri a rasında gelişti. Ma pocho-Sa lpeter g rupu sendi kası başkanlı­ ğına ve d a h a sonra üç defa sıra ile iquipe bölgesi danışmanlığına seçildi. 1 945 yılında Komünist Partisi Merkez Komitesine seçildi. Başkan Vide­ lanın hiyanetinden sonra emekçilere ka rşı a mansız terör, onun devrimci kuvvetini etkilemedi, a ksine onu daha da kuvvetlendird i . Pol is izlemele­ rine rağmen i llegol savaşa atıldı. Terör d ışında kalan emekçiler g izli a d ı "Companero Hema ndez» v e efsaneleşmiş olan Jozenin işlerini yüklendiler. 1 956 yılında Parti Merkez Komitesi n i n Polit-Büro ve Milli Sekrete rliğine seçildi. 1 957 ve 1 960 yılları nd a ki dünya komünist ve işçi partilerinin Mos­ kova danışma konferansıarında Şili Komünist Partisi delegasyonunu yöneltti. Gonzalez yoldaş, komünistlerin terbiyesinde teşkilatçıl ı k, ideoloj i k-poli­ tik sorularla ilgilenirdi. Onun "Parti Hakkında Kitab» eseri parti teşkilat­ ları, binlerce genç ve yaşlı pa rti üyeleri için bir ders kitabıdır. B u kitab ü ç defa basıl m ı ştır. Gonzalezi n bir çok meziyetleri vardı. Bu meziyetler sayesinde o, Şili halk hareketin i n ö n saflarında yer a ldı. Gonzalez çok mütevazi idi. 886


Şakayı, n ü kteyi seven b i r yoldaştı. Aynı zamanda devrimci kara rlılrğı ve sa mimiyeti va rdı. Şili Komünist Partisi Jose Gonıalezin ve onunla beraber kazaya kurban giden Merkez Komitesi aday üyesi Jorge Ra mireıin yasını tutuyor. Ra mirez genç bir parti önderi idi. Hem öğrenci hayatında hem kültür, ekmek ve barış için savaşta fedakör ve savaşkandı. Şili halkı ve dünya devrimci ha raketi b u yoldaşların ölümünün yosını tutuyor. Onla rı n idealleri ve savaşları bundan böyle, d ünya komünist h a re-. ketinin birliği sosyalizm ve kom ünizm için devrimci savaş içinde ve daha geniş bir ala nda yaşayacaktır.

887


O Z E L S AY F A L A R ı M I Z

Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreteri Leon i d Brejnev yoldaşa

Değerli Brejnev yoldaş ! Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi, d oğ umunuzun a ltmışı ncı yıl­ dönümünde Sizi, bütün Türk komünistleri adına h a ra retle ve candan kutlar. Mücadele hayatınız örnek b i r leninci pa rti önderi n i n mücadele hayatı­ d ı r. Sovyetler ülkesinde sosya lizmin zaferi, komünizm yol u ndaki büyük başarıl a r Sizin, pa rti ve devlet organlarının ilk basa maklarından son basa makıarı na kadar a rta n bir hızla devam eden veri m l i ve yaratıcı ça lış­ malarınızın da silinmez damgasını taşı r. Başında bulunduğunuz Sovyetler Birliği Komü nist Partisi, titizlikle bağ lı bulunduğunuz Len inci yolda büyük zafere, komünizme doğ ru g üvenli adımlarla ilerliyor. Ma rksizm i n- leninizmin bayraktarı olan Sovyetler Birliği Kom ünist Par­ tisinin yöneticisi olarak, özellikle dü nya gericiliğinin, emperyalizmin g it­ tikçe daha çok azgı nlaştığı bir sırada, milletlerarası komü nist hareketinde b i rliğin koru n ması, kuvvetlendi rilmesi için gösterdiğiniz deva m l ı gayret­ lerin değerini, israrla savunduğunuz borış ve barış içinde yanyana yaşama politikası n ı n devrimci önemini kavrıya mayaca k gerçekten Ma rksçı- Leninci bir komünist tasavvur edilemez. Sovyetler Birliği, milli bağ ı msızlıkları ve g üven l i kleri için savaşan halkları n en güçlü desteğ idir. B u n u n en yeni ve en parlak kanıtlarından biri, Amerika n saldırısına karşı savaşan Viyetna m halkına yaptığı ölçüsüz ya rdımıard ı r. Türk halkı n ı n büyük dostu Len i n'in sağ l ı ğ ı nda Sovyetler Birliği ile mem­ leketi miz a rasında kuru l m uş olan iyi komşul u k ve dostlu k ilişkileri n i n yeni­ den kuru lması için sa rfettiğiniz gayretleri şükranla belirtmeyi borç biliriz. Size iyi sağlık, uzun ömürler, Sovyetler Birl iğinde kom ünizmin tom zaferi, sosya l ist sistemin kuvvetlen mesi, milletlerarası komünist ve işçi ha reketin i n birliği, halklar a rasında dostlu k v e barış i ç i n b u n d a n böyle de verimli çalışmalar ve büyük başarıla r dileriz. 1 9. 12. 1 966 TORKiYE KOMIJN iS"F PARTiSi M ERKEZ KOMiTESI 888


Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesine

Değerli yoldaşla r ! Altmışıncı doğum yılım dolayısiyle gönderdiğiniz sıcak tebrik v e iyi dileklere içten teşekkür ederim. Türk ve Sovyet halkları a rasındaki dostluğun kuwetlenmesi yolundaki çalışma ları nızda ve orta k davamız uğru ndaki mücadelede Sizlere yeni başarılar dilerim, yoldaşla r. Komünist seıam la rıyle lo

BREJNEV

889


Batı Almanya'daki işçilerimizin bazı önemli meseleleri üstüne düşünceler

Ahmet Soydan. Ahmet Akıne.

Giriş Türk toplumunu son birkaç yıldan beri ilgilendiren en önemli sorunlar­ d a n biri, işsizl i k ve yaba ncı ülkelere iş g ücü i h racı, daha doğrusu işsiz­ lerin, göç meselesid i r. Bu sorun bir yandan ülkemizin sosyal, ekono­ m i k ya pısıyle bağ l ı d ı r, öte yandan d a bir m il li mesele olara k çözüm yolu beklemektedi r. Türkiye emperyalist kampın, özellikle Amerika n ı n bir sö­ m ü rme a l a n ı haline geldikten ve a ğ ı r sanayiini kurma işi emperyalistler ve kompradorl a r ta rafından engellendikten sonra kendi i mkônları ile yaşayamayan, yabancı sadakasına m uhtaç bir memleket haline geld i . Amerikan emperyalistleri Tü rkiyeyi politik ve ekonomik hegemonyalan a ltında tutma k için, ajanları olan sermayeci zümrelerin eli ile yu rdu muz­ daki sanayileşme gelişmesini evvelden hazı rla nmış bir plônla baltaladı­ l a r. Çünkü sanayi ini kurmuş, ta bii zenginlikleri ni kıymetlendirmeye baş­ lamış ve kalkınma yoluna g i rmiş bir Türkiyeyi elde etmek ve onu emper­ yalistleri n politik ve ekonomik peyki haline getirmek i m kônsızdı. Tabii, yıllardan beri yurdumuza karşı u ygulanan bu em peryalist - kompradar politikası memleketi mizin hızla a rta n nufuzunu geçindiremez hale getire­ cek bir işsizler ordusu yaratacaktı. Nasıl ki, yurdumuzda bugün resmi istatistiklere göre, yarı işsizleri n sayısı beş m i lyona, ta m işsizlerin sayısı ise 1 ,5 m ilyona varmakta d ı r. Memleketimiz Ameri kan etkisi a ltında onlara bir sömürme pazarı halinde kaldıkça, N atol a r ve Sentola r gibi h a rpçı blokların saldırı hazırl ı klarının yükü halkımıza yüklendi kçe bu ya raya derman buluna rnıyacak ve bu politikaya yol açacağ ından sonunda em­ peryalistlere avuç yalama düşecekti. alkemizde işsizli k ve yabancı ülkelere gönderi len işçileri n d u ru m u ve en önemli meseleleri üstüne Türkiye basınında ve bizim özel yayınları mızda bazı yazı lar çıktı ; bu konu ile ilgili bazı denemeler yapıldı. Yazılarımızda on binlerce işçinin hayatiyle ilgili bu önemli konu çeşitli yönlerinden ele el ı ndı, bazı özel l i kleri beli rtildi. Bu yazı mızda, do bu konuya başka bir açıdan g i rerek, yine, Batı AI­ manya'da işçileri mizin çözümünü bekliyen en önemli meseleleri ve bu­ nunla i l g i l i olara k iş g ücü i h racı n ı n bazı nedenleri üzerinde d u racağız. 890


Bilindiği gibi, Türkiye son yıllarda iş g ücü i hraç eden mem leketler ara­ sına girdi. iş ve Işçi Bulma Kuru m u n u n yayınladığı veri lere göre 1 965 yılı­ nın sonu ve 1 966 yılının i l k beş ayında, 1 952, 1 78-i Federal Almanya'ya, 1 4 .500 Belçika'ya, 4.500 Hollanda'ya, 4.700 Avusturya'ya, 500 kadarı iş'Iiç­ re'ye o l m a k üzere yabancı ü lkelere 1 80 binden fazla işçi gönderilmiştir. Ayrıca 1 966 yılının Mayıs ayının sonuna kada r, ya bancı ülkelerde çalış­ mak isteği ile iş ve Işçi Bulma Kurumuna başvu ranların sayfSI 624.878 kişidir. Bunları n yalnız 1 25.082'i çeşitli mesleklere mensup işçilerdir. 500 bin kadarı i ş Bulma kaygısıyle köylerden şehirlere göç eden köylü yığınları d ı r. Bunun sebepleri oldukça çoktur. Hükumet çevrelerine ya kın bası nın da kesinli kle bel irttiği gibi Türkiyemiz, sanayii az gelişmiş bir ziraat ülkesidi r. Halkımızın yüzde 82-sinden çoğu köylüdür ve köylerde oturur. Türkiye Milli gelirinin yüzde 57-sini, genel üreti min ve itha lôtın yüzde 75/80-ni köy ekonomisi sağ lar. Ayrıca köy ekonomisinin, çağ ı mızın agro-tekn i k gelişmesinden uzak olduğunu, yüzbin lerce dönüm a razinin en i l ksel metod ve a raçlarla işlendiğ ini, toprağı g übrelemede ve hektar başından a l ınan mahsul bakı mından dünyanın en geri kalmış memleket­ leri a rası nda old uğunu bel irtirsek, içinde bulunduğumuz gerçek duru m , bazı ayrı ntılariyle bi raz d a h a açıkl anmış o l u r. Türkiye' nin ekonomik geliş­ mesinin başka bir özelliği daha var. Hükümete akıl hocalığı eden ya bancı uzma nlar, Türkiye'nin bir ziraat ülkesi olara k ka lmasını, sanayi kol la rı n ı n gelişmesi nde büyük ekonomik ve pol itik güçlüklerle karşılaşacağını beli r­ tiyorla r «Türkiye herşeyden önce köy ekonomisini gel iştirmel idir» d iyorlar. Bu sözlerin anlamı açık. Türkiye, gelişmiş kapita list ülkelerin bir ham madde kaynağı, köy ekonomisi ürün leri ni düşük tekel fiyatlarıyle o la bile­ cekleri bağ ı m l ı bir çarşı sı olarak ka l m a l ı . Çı karları, yabancı sermaye i le d e n k düşen i ktidar çevreleri v e gerici basın, uzun zaman bu tezin propagandasını yaptı lar. Dıkemizin milli çı kar­ l a rıyle ta ban tabana zıt olan bu tezi desteklediler ve bugün bu tezi ger­ çekleştirmek ça bası içindedirler. Durumu biraz daha açıklıya l ı m . Memleketimizde 4 0 y ı l d ı r sözü edi len toprak reformu yapı l m a mıştı r. Köylü yığınlarının ezici çoğ unluğu topraksızdı r, yada az topra kı ıdır. Top­ rağ ı n büyük bir kısmı köy ağaların ı n elindedir. Bugün lJI kemizde 6 mil­ yondan fazla az toprakıı ve topraksız fakir köylü topra k bekliyor. feodal ve yarı feodal toprak boğıntılarının hôkim olduğu bir ülkede normol bir gelişmeden söz edi lemez. Yukarda sözü geçen tez, kapita l ist sını­ fın çıkarları açısından bile bugünkü şartlar altında Türkiye'de uygulana­ maz, uyg u la nması için gereken madd i-ekonomik temelden yoksun d u r. Köylü yığın larının topra k bağ ı m l ı l ığ ı , Türk köyünde kapitalist üretim bağı n ­ tılarının normal gelişmesine engeldir, kapita lizmin gel işmesini köstekler. Topraksız ve az topraklı köylü yığınlarını yeter miktarda toprağa kavuştu­ ran ada letli bir toprak reformu, Türk köyü nün ve dolayısıyle Türk toplu­ munun birçok soru nlarını çözer; ü retim güçlerinin ve Türk köyünün norma l 891


gelişmesi ni sağ l a r, nisbeten köylü yığınlarının köylerden şehirlere göç etmeleri n i n i n önüne geçer. Bilindiği g i bi, son yılların en karakteristik özelliklerinden bi ri, köyde barınmak imkô nlarından yoksun topra ksız ve az toprakıı köylü yığınları n ı n şehirlere g ö ç etmesidir. Köylerden gelenler şehirlerde açık işsizlikle yüz yüze gel mekted irler. Bu d u ru m bir yandan, şehirlerde zaten ağır koşullar içinde çalışmak ve yaşama k zoru nda bırakılan işçi sınıfı n ı n ve öze l l i kle onbinlerce işsizin d u ru m u n u a ğ ı rlaştırır. I ş verenin, gereken koşulların bulunduğu iş yerlerinde işçi sınıfıyle mücadelesini kolaylaştı rı r, öze l l i kle ücret meseleleri n d e işçinin zararına çeşitli oyu nlara baş vu rmasını iste­ diği, kombinasyonaları yapmasını sağ lar. Bu d u ru m öte ya ndan da ya bancı ü lkelere gönderilen ve ana nüvesi köylü yığ ı n l a rı olan işçilerin ekonomik d u ru m u n u etkiler. Köylü l ü k ülkemizde, bir yandan işçi sınıfının. öte yandanda yabancı ü l ­ kelere, özel likle Batı Almanya'ya i hraç edilen iş gücün ü n en önemli ve tabii kaynaklarından biridir. Yabancı ülkelere gönderilen işçi miktarı n ı n yüzde 36-ından fazlası, özel bir i htisasa l üzüm görül meden genel işlerde çalıştırılan köyl ülerd i r.

Bozı sorunlor Yabancı ü l kelerin çeşitli üretim kollarında ça lışan 1 80 bi nden fazla Türk işçisi n i n çoğu Federal Almanyada'dır. Dolayısıyle yabancı ü l keler­ deki işçileri mizden söz ederken herşeyden önce Batı Almanyanın özellik­ lerini ve Türk işçileri nin Fedaral Alma nyadaki d u ru mlarını, çalışma koşu l ­ larını ve çözüm yolu bekliyen meselelerini gözönü n de tutuyoruz. Federa l Alma nya'daki Türk işçileri nin d u rumu, bütün ayrıntı larıyle i n ­ celenmesi gereken başlı başına büyük bir konudur. B i z bu yazımızda, b u kon u n u n yal nız bazı yöntemlerine değineceğiz. Başba ka nlık Devlet Plônlama Teşkilôtı Müsteşa rl ığının yaptığı a n ket­ Iere göre Federal Alma nya'ya gönderilen işçileri n % 47-sinden fazlası n ı n bedeni g ü ç ile i l g i l i a ğ ı r işlerde çalıştırı l d ı ğ ı tesbit edilmiştir. 1 966 Veri­ lerine görede ağır, bedeni işlerde, maden ocaklarında, metal ü rjide ça l ı ­ şanları n sayısı % 60-a çıkm ıştır. Bu d u ru m ayrıca, işte kullanılan ôlet ve makina oranı ile de doğru l a n ­ makta v e ya pılan a nketlerde işçi leri n % 4 1 - n i n h i ç b i r ô l et, % 45-ninde h içbir makina kulla n madığını, tek sözle kol kuvvetiyle çalıştı kları nı ; tek a letle çal ışan l a rı n % 1 6, tek m a ki n a ile çal ışanların d a % 36 ora nı nda olduğu beli rtil mekted i r. Dolayısıyle işçilerde a ranılan başlıca vasıf, sağ­ lam bir bünye ve daya n ı kl ı l ı ktır. Eski Sa nayi Baka nını Erdem, Batı Alma nya'da ilgil ilerle yaptığı görüşme­ lerden sonra gazetecilerin sorularına verdiği cevaplarda. «Sosyal Sözleş­ menin" a rtık bundan böyle tamamen uyg u l a nacağ ı n ı kesin l i kle beli rtti ; 892


dolayısıyle işçilere gereken bütü n hak ve koşulları n sağ lanacağ ını söyledi. Fakat bugünkü gerçek durum «Sosya l Sözleşmenin .. ve Türkiyede i mza­ lanan ça lışma sözleşmelerinin aradan, işçilerin protesto ve mücodelele­ riyle dolu uzun bir süre geçmesine rağmen hôlô uygu lanmadığ ını ispat­ la mıştı r. Resmi a n kete veri len cevapta da işçilerin yüzde 34- ünden fazlası çalışma sözleşmelerinin hiçbir değer taşımadığını beli rtmişlerdir. Bunun başka bir nedeni daha va r. Yabancı ülkelere, özell ikle Federal Alman­ ya'ya gönderi len işçilere, çalışacakları işçilerin ka rakteri h akkı nda hemen hemen hiçbir bilgi veril memektedi r. işçilerimizin çoğu henüz cemaat tipi yaşayış tarzı ndan ku rtulmadıkları, ve özellikle çal ı ştı rıldıkları «akord ve g rup a kordo.. sistemleri ha kkında herhangi bir bilgiye sahip olmadıkları için, çalışma sözleşmelerinin uygulanmasının kontrolü, persanel şefi ve mütercimin eline bırakılmıştır. işçinin ha kkının koru nması, hattô kesinlekle d iyebi lirizki, çalışma sözleşmesinin en önemli yönlerinin uygulanması, çoğu hallerde personel şefi nin, ateiye m üdürünün ve müterci min iyi niye­ tine, işçiye karşı olan senpati ve sevg isine, yada özel tutumuna bırakı l ­ mıştır. Bu durum, çalışma sözleşmelerinin uygula nmasını işçi leri n zara ­ rına, tekellerin çıkarına olmusuz yönde etkiler. Burada şimdiye kada r susulara k geçilen başka önemli bir noktaya, özel bir duru m a daha değ inmek istiyoruz. Batı Almanya yüksek, gelişmiş bir sanayi ülkesidir. Iki mi lyondan fazla yabancı işçinin çal ıştığı bu ülkede sömürme metodları d a çeşitlidir. Tekellerin, kapita listin tek a macı çeşitli yol la rl a işçiyi_ daha çok sömü rmek, a rtık-değeri daha da a rtırmaktı r. Geri kalmış ülkelerden, özellikle Türkiyeden gönderilen işçiler bu bakımdan Alman tekel ve kapital istleri için elverişlidir. Ça l ıştığı memleketin gele­ neklerini ve dilini bilm iyen, çağdaş ü retim tekn iğini a ncak çalıştığı fabri­ kada az - çok benimsiyen, teşkilôtsız bir misafir işçi, el bette sınıfi çıkar­ larını, ..Çalışma Sözleşmesinin» kendisine tanıdığı bazı kanuni haklarını koru m a k i m kônlarından yoksu ndur. Bu duru m u iyi bi len tekeller ve kapita­ listler, işçilerin çal ışma sözleşmelerinde yer alan bazı haklarını çiğ neyerek yabancı işleri daha da çok sömürmektedirler. Ayrıca Türk işçi lerinin yığın halinde ça lıştırıldıkları yerlerde uygulanan «akord» ve «gru p a kord .. sistemleri, hattızatında işçinin kafasını ve bede­ nini daimi bir gerginlikte tutarak son haddine kad a r sömü ren, işçiyi çok ça buk, genç yaşta yıpratan, özellikle işçilerde çeşitli sinir hastal ı klarına sebep olan «Ford» ve «Taylor'un», çağdaş sömü rme sistemlerinin uygulan­ masından başka bi rşey değildir. Bunun görünüşte olumlu fakat gerçekte işçi için çok zararlı başka bir yönüde, pa rça başına ça lışan işçilerin, bir­ kaç kuruş d a ha fazla çı ka rabilmeleri amacıyle iş gününün dışı nda 3-4 saat fazla çalışmalarıdır. Böylece kendi çıkarl a rı için çalışır gibi görünen işçi, gerçekte kapita listin kasasına giden artı k - değeri daha da a rtırmış olur. Alman sendikalar Birliğ inin yayınladığı veri ler de bunu ispatlıyor. Genel ola ra k yabancı işçiler, Alman işçileri nden % 20-25 dalayında daha fazla artık - değer ü retiyorla r. Böylece, daha disiplinli, daha itaatkôr. 57*

893


daha çok a rtık değer yaratan Türk işçileri, tabii tekeller ve kapitalistler tarafından tercih ediliyo r. Hatta bu durum, bazı hallerde Al man işçilerinin belli iş yerlerinde tekel ve ka pita l istlerle yaptığ ı m ücadeleyi zorlaştı rıyor, özellikte ücret konularında iş verenlerin çıkarına hizmet ediyor. Iş verenler bazı hal lerde de yabancı işçileri, Alman işçilerine ka rşı silah olarak kul­ lanıyor. Alman işçi ve sendi kalarının yabancı, bu sayıda Türk işçilerine karşı ta kındıkları olu msuz tutu mun bizce, başlıca sebeplerinden biri de yu karıdaki özel d u rumdan ileri gel mektedi r. Bugüne kadar işçi n i n h ayatı ile ilgili bu çok önemli mesele üzerinde belki gerekildiği kad a r düşünül­ medi, belki işçileri mizin bağ l ı oldukları örgütler ve ya rdı m teşkilatları bu konuda gereken değerlendi rmeyi yapa madılar, bundan gereken sonuçları çıkaramadılar; fakat bugün a rtı k bu mesele, üzerinde ciddiyetle düşünül­ mesi gereken önemli bir sosyal mesele olara k günün konusudur. federal Almanyadaki işçileri mizin çözü m ü n ü bekliyen d a h a birçok meseleleri vardır. Konut meselesi bugüne kadar askıda kalan bir mesele­ d i r. Resmi verilere göre işçileri mizin % 85 i lojmanlarda hayatlarını geçi­ rir. Loj man derken a kla konforlu, işçi ponsiyon ve otelleri gel mesi n. işçi ba rına kla rı diyebileceğ imiz bu evler, Batı Almanya şartlarına göre bir Alman işçisinin normal yaşa masının kat kat a ltındadır. Diyebilirizki, işçi­ lerimiz özel evlerde, oturmaktan, Batı Alman ai leleri ya nında ev kiralamak i mkanlarından hemen hemen yoksu ndurlar. Hatta bundan bir süre önce Batı Almanya n ı n Türk işçilerinin toplu olara k çalışıp yaşadı kla rı bazı şehi r­ lerinde, Türk işçileri nin yaşadı kla rı evlerden çıka rılması işi bir ka mpanya h a l i n i a lmıştı. Lojmanlarda otura n işçiler ayda 30-50 mark kadar kira ödemek zorun­ dadırlar. azel evlerde oturanlar ise oturdukları evlerin çeşitl iliğ ine göre ayda 1 00-1 50 DM kira öderler. Elektri k endüstrisinde çal ışanları n 200-300 DM, meta lürj ide çal ı şa n la rı n 301 -450 DM aylı k aldıkl a rını gözö­ nünde tutarsak işçi, binbir türlü güçlüklere katlanara k bulabildiği odaya, çoğu hal lerde ayl ı ğ ı n ı n üçte birini ödemek zorundadır. işçileri mizin konut meselesi, işçiyi kısıtlaya n eğitim, i htisasında ça lışmak, örgütlen mek mese­ leleriyle s ı kı sı kıya bağ lı, önemli bir meseledir. Sendikalar, işçilerimizin bağlı oldu kları öteki örgütler, işçileri mizin bu çok önemli meselesinin çözülmesi için gerekini ya pmalı ; bu bakımdan ça lışma sözleşmesinin uygulan ması uğrunda savaşmalıdırlar. Bu da a nca k işçi lerimizin örgütlen­ mesi, haklarını savunan ilerici sendikalarda birleşmesiyle sağ lanabilir. I lerici sendikacıla r işçi meseleleri nin çözümlenmesinde faydalı olabilirler, o l malıdırlar. Bu onla rı n sendikacı olara k en başta gelen ödevlerinden biridir. Yabancı ülkelerde, özellikle federal Almanya'da çalışan işçileri mizin küçümsenmiyecek kadar önemli meselelerinden biri de kadın işçiyle erkek işçinin ücret farkı d ı r. Birçok üretim koll a rı nda kad ı n işçiler a leyhi nde ola­ rak büyük farklar belirmektedi r. Kadın işçilerin % 69 net olara k 301 -450 DM kazanmakta d ı r. Buna karşılık yine resmi kaynaklardan alınan veri lere -

894


göre 451-600 DM gelir grupunun % 97-sini erkekler işgal etmektedi r. Y u ka rıda beli rtilen bu önemli farkla r aynı ü retim kol l a rında çal ışa n e r­ kekle kadın işçilerin aldıkları ücret farkıdır. Yalnız kadınları n çalıştıkları ü retim kol la rında bu fark daha da büyüktür. Bazı hal/er de de kadınlar, ü rettikleri aynı eş değere ka rş ı l ı k olara k, erkek işçilere ödenen ücretin a ncak yarısını alabiliyorlar. Bu, tekel ve ka pitalistlerin daha fazla artık değer (aza mi kô r) kaza nma yol u nda başvurduğu a ra ç ve metodl a rdan biridi r. Ka pita list toplu mda, erkekle kadın işçinin aynı işe karşılık aldığı farklı ücretler meselesi, işçi sınıfı n ı n yürüttüğü sınıf savaşının bugünkü döneminde bile a ktüel önemli meselelerindendir. Bu d u ru m u n konkre örneklerini Yurdumuz Türkiye'de ve işçilerimizin toplu olara k ça lıştı kl a rı Batı Almanya'da görüyoruz. Türkiye'de özellikle hafif sanayi işletmele­ rinde (tütün, mensucat) bu sömü rme şekl i n i n daha da ağın n ı görüyoruz. 1 8 yaşından küçük çoçukla r aynı eş yerinde, ü retilen aynı eş değere kar­ şılık bir kadın işçi, erkek işçi nin ücretinden % 30-40 nisbetinde daha az a lıyorsa bir çocuk işçi kadı n işçinin ücretinden % 20-30 nisbetinde daha az ücret a lır. Bu d u ruma son verilmelidir. Erkek itçiler, kadı n işçileri mizin, haklarını koru mak uğrunda giriştikleri ve girişecekleri teşebbüs ve savaş çıkışlarını desteklemeli, onlarla tam bir dayanışma göstermelidirler. Sendikal a r bu işe öneyek olmalıdır. Daha tecrübeli Alman sendikacı ları bu yöndeki çıkışları desteklemelidirler. Federal Almanya'da çalışan işçilerimizin yine a ktüel meselelerinden biri , mesleğinde, ihtisasında çal ışma, yahutta vasıfsız işçileri n bi r meslek öğrenmeleri meselesidir. Türk işçileri Alma nya d a bazı meslekleri ta mamen terketmek zorunda bırakılmaktadırlar. Türkiye'de sevk, idare, satış ve tarımla u ğ raşanlara bu işleri ta mamen bı ra ktı rıl m a kta, Alma nya'daki koşul l a ra ve ihtiyaçlara uyg u n iş yerlerinde çal ışmakla rı istenmektedir. Bu surecin sonunda vasıflı bir işçi, qir yandan mesleğ ini u nutm a kta ; öte yandanda anlaşma üzerine kısa bir süre için bell i iş yerinde ça l ışan bir işçi de yeni bir meslek öğrenememektedir. Bu çok önemli mesele üzerinde yine bugüne kadar d u ru l madı. IJlke­ mizde ü retim güçlerinin gelişti ril mesi bakımından da mesel e ele alınmalı, işçilerimizin gerek, ihtisaslarında çalışmaları bakımından, gerekse mesleki bilgi lerini a rtı rma ve Alma nya'daki meslek okullarına devam edebilmeleri açısından çalışma sözleşmeleri n i n uygulanması şarttır. Işçilerimiz, sendi­ kacı lar, işçilerim izin bağl ı oldukları sendika lar, hattô hükümet çevreleri vasıflı işçi yetiştirme soru n l a rıyle ilgili olara k bu meseleyi tekellerin ve özel firmaları n bu işe i lgisizlik gösterme politikasına a let olmamalıdır­ lar. Tekeller ve özel firmal a r, işçilerin mesleki oku l l a ra gönderi lmesi, kali­ fiyelerinin a rtırı lması, yeni bir meslek öğrenmeleri, kapitalistlere ek mas­ raflar açtığı ndan yalnız bell i bir süre için çalıştırdıkları, ve bütün sömü rme 57

895


metodlarını uyg uladıkları işçilerin kalifiye soru nlarını, büyük bir titizlikle erteleme, ihmal etme çabası içindedirler. Vasıfsız işçi lerin gereken hazırlığ ı görmeden benimsiyemedi kleri ü re­ tim de çalıştırılmalarının doğurduğu başka bir sonuçda, Türk işçilerinin çalıştı kları iş yerlerinde iş kaza larının çoğalmasıdır. Anket sonuçlarına göre o rtalama ola ra k her yüz işçinin 24-ü iş kazası geçirmiştir. En tehli­ keli sektörler a rasında metalürji, (kaza nisbeti % 37) ve kömü r oca kları (% 28-30) gel i r. Netekim e n yüksek oranda iş kazasına uğramış olanlar Türkiyede ta rımda çalışmış olanlard ı r. Bu g ru pta işkazası hemen hemen yüzde 1 00'dir. Bu g rupun a rkasından satış işlerinde ça lışmış ola nlar (% 42), ve alt ve orta kademe memurl u klarında çalışmış olanlar ( % 29) gelir. Iş kazaları , işçinin çalıştığı işin özelliklerini bilip bilmemesine, kelifiye ve hazırl ı ğ ı na bağlı olduğu g ibi, iş yerleri nde işçinin korunması için ge­ reken tedbirlerin a l ı n masına da bağ lıdır. Çalışma koşullarına da bağlıdır. «Ford» - «Taylor» - «akord.. sistemleri üstüne çalışan, her saniyesi krono­ metre ile ölçülen, kontrol edilen iıçi, gündeliğ ini alabilmesi için normunu doldurmak zorunluğu ile karşı ka'?şıyadır. Birçok hallerde belli zamanda, belli miktarda işi ya pamamak korkusu, işçiyi, dikkatsizliğe dalgınlığa ve çok gergin şartlarda ça lışmaya zorla maktad ı r. Türk işçisinin kolay kolay alışıp benimsiyemediği bu durum, özellikle tekel lerin ve işverenlerin bazı ek masrafl a rdan kaçınora k gereken emniyet tedbirlerinin a l ı n madığı iş­ yerlerinde, iş kazaları daimi bir a rtış eğilimini göstermektedir. Işçilerimiz, Alman işçi kardeşleriyle beraber işverenleri, iş yerlerinde gereken bütün emn iyet tedbirlerini a lmaya zorla malıdırl a r.

Döviz meselesi ve hükümet çevrelerinin tutumu Federal Alma nya'ya gönderilen işçilerin yüzde 56-s1 evli, yüzde 41 -de bekôrdır. Evli işçiler a rasında çok çocuklu a i leler vard ı r. Bunlar, Tür­ kiye'de 5 ve daha fazla bir aile yuvasına bakmak, düzenli para gönder­ mek zorundadırlar. Hükümet çevrelerine ya kın basının bildirdiğine göre Federal Almanyadaki işçilerin yüzde 35-i ailelerine m u ntaza man p a ra göndermektedir. Basında açıklandığına göre, Federal Al manyadaki Türk işçilerinin yıllık tasa rrufu 1 50 milyon dolara ya kındır. Bu tasarruf çeşitli yollarl a memlekete g i rmektedir. Bununla ilgili olara k, hükü met çevreleri yabancı ü l kelerdeki işçi sorununa önemli bir döviz kaynağı olara k bak­ m a ktadı rlar. Tasarruf yapan işçilerimizin, tekellere bağ l ı olan fabrika ve şirketlerden h isse senetleri satı n almaları, yaba ncı ülkelerdeki bankalara para yatırma ve daha bazı ortak teşebbüslerde bulunmala rı g i bi çıkışları vardır. Bu çıkışların tekellere kôr sağ lıyan yönü olduğu gibi işçinin tasar­ ruf ettiğ i parasının korunması, işçiyi daha a ktif bir hareket ve faaliyete 896


sürü klemesi bakımından faydası do vardır. Bütü n mesele işçinin, bu ortak teşebbüslere g i rişmeden önce işin n iteliğini iyi bilmesi gerekir. Hükümet bu önemli döviz kaynağını çeşitli kişi ve bankala rın ya rarına değ ilde, memleketin kalkı n masına, işçi sınıfı n ı n d u rumunun düzenlenmesi ve iyile�­ tirilmesine, bi rçok işçi meselelerinin çözümlen mesine doğru yöneltmeIi­ d i r. Ya bancı ülkelerin tekel, devlet müesseleri ve özel teşebbüsleriyle yapılan anlaşma üzerine, özell i kle Federal Almanya'ya iş gücü ihra ç eden Türkiye Hükümetinin ilgili çevreleri, yabancı ülkelerdeki işçilerimizin bu­ gün bile hôlô sürüncemede dura n birçok meselelerine çözüm yol u a ra ­ m a l ı ve bulmaııdır. Sanayi Baka n ı n ı n da Federal Almanya'da belirtiği. "Biz yabancı sermayeye defol demiyeceğ iz» şeklindeki sözleri askıda dura n işçi meselelerini çözü mlemez. Bu yönde enerj i k ve acele tedbirler a l m a k gerekiyor. Bu meseleye çözüm yolu, yabancı sermayeye tavizler vererek, yabancı sermayeye tesli m olara k değ i l , yabancı sermayeye karşı işçilerimizin hakları n ı , ülkemizin milli çı karla rını korumakla, ülkemizde ü retim güçlerinin normal gelişmesini sağ lama kla bulunabilir.

Enternasyonalist dayanışma ve örgütlenme. Alman işçi sınıfının devrimsel, enternasyonalist g � nekleri vardır. Bu gelenekler bugünde Federal Almanya'da a nti-emperyalist ve tekellere karşı yürütülen savaşta çeşitli biçi mlerde görülmektedi r. Alman işçi sı nıfı, d ünya devrimci ha reketine büyük hizmetlerde bulunmuştur. Marks, Engels, Karl libknecht ve Roza Lüksemburg, Tel man ya lnız Alma nya işçi hareke­ tinin değil, dünya işçi hareketi nin de ölümsüz simalarıdır. Alman işçi sınıfı, bir bütün olara k sınıf kardeşleri olan yabanZı�iıe rle, bu sayıda Türk işçileriyle tam bir daya n ışma göstermektedir. Devrimci ve enternas­ yonal ist g eleneklerini ya bancı işçi kardeşlerine de öğretmektedi r. Fakat bununla beraber bazı sendika yöneticileri ve işçiler çeşitli yollara başvu­ rarak yabancı işçilere, özellikle Türk işçilerine karşı olumsuz bir tutu m takınmaktad ırlar. Bu kişiler başka ü l kelerden gelen işçi kardeşlerine ge­ reken yard ı mı, gereken kaygıyı göstermiyorlar. Ya bancı işçileri kendile­ rinden uzak tutuyorlar, onlara kötü gözle, sanki ekmeklerini ellerinden a lmaya gelen ve Alman işçilerine karşı savaşan ra kip gözüyle bakıyorlar. Bu doğru değiL. Hangi millete mensup olursa olsun işçi sınıfını birleştiren orta k a maçlar vard ı r. Türk işçileride, Alman işçileri de bu a maçların gerçekleşmesi u ğ runda sömürücü kapitalist sistemine karşı savaş yürütür­ ler. Bu ortak, m u kaddes a maç, bütün ülkelerin işçi lerini birleştirir, dünya işçi sınıfı n ı n daya nışmasını sağ lar. Ma rksın-Engels'in za manında dedi k­ lerin tekrar edel i m : "Bütün ülkelerin proleter/eri birleşiniz». Ayırma, par­ çala ma, mill iyetçil i k pol itikası yalnız tekellerin kapita l izmin yara rınadır. işçi sı nıfı kendi politik örgütlerinde birleşerek, örgütlü ve tam bir daya ­ nışma ile sınıfi çı ka rla rını korumalı, kapitalizme karşı savaşmalıdır.

89l.....ıı


1 Mayıs gösterilerine, federal Almanya'da ve Belçi kada Alman ve Belçi ­ kalı işçi kardeşleriyle g rev hareketine katılan Türk işçileri sözün bu anla­ m ı nda işçi sınıfına yakışı r tam bir dayanışma örneği göstermişlerdir. Alman işçisi, daha tecrü beli, yerli kon kre şa rtları daha iyi bilen bi­ l inçli, bir işçi olara k Türk kardeşine gereken kolayl ı ğ ı göstermeli. onu kapitalistin pençesinden kurtarorak. gerçek çıkarın ı koruyan sendikaya, politik örgüte götürmelidir. Bu onun 1 numa ra l ı enternasyonalist ödevidir. Türk işçisi çıka rlarını koruyan sendikada ve politik bir ö rgütte yetişerek gereken çelikleşmeden ve okuldan geçtikten sonra, devrimci hareketin. özell i klerini benimsiyecek ve yarın memleketine döndüğü zaman tecrübe­ sini. savaş geleneklerini başka la rına öğ retecektir. Bu da eninde sonunda nerede hangi ü l kede olursa olsun. bir tüm olara k emperyal izme karşı yürütülen devrimci savaşı. sınıf savaşını h ızlandı racaktır, bu sureci daha d a g üçlendirecektir. Burada şunu kaydetmek gere k : Batı Alman işçi sınıfı ile bu memlekette bulunan yabancı işçi ler. bu a rada Türk işçileri a rasındaki ilişki lerde son zamanla rd a olumlu gelişmeler görü l müştür. Türk ve Batı Alm a n işçilerinin i lişki leri zannedildiğ i kada r basit bir mesele değildir. Ta bii Türk ve Batı Alman işçi sınıfları a rasında ayrı sömürme düzenine ta bi olma bakım ı n ­ dan derin bir menfaat v e sınıf birliği v e bunun sonucunda da enternas­ yonalist bir dayanışma ve savaş kardeşliği yatmaktadır. fakat Batı Alman tekelleri, tekellerin ajanları . Batı Alman polisi Türk işçileri ile Batı Alman işçileri a rasına şekli ayrı l ı klar, düşmanlıklar sokmak için entrikalara giriş­ tişler ve özellikle işçi a kı n ı n ı n i l k zamanlarında menfaatleri ve savaşları bir alan Türk ve Batı Alman işçi sınıfları a rası nda gergin likler yaratmayı kısmen başara bilmişlerd i r. Bu alanda Batı Alman tekellerinin ve ajanla­ rının kullandığı en klôsi k metot. Türk ve Batı Alman işçilerine ayrı ayrı mua mele etmektir. Bu ayrılık g ündelik, iş şartları. sağl ı k ve sosyal yardı­ m ı n uygulanma şa rtla rında kendini göstermektedir. Batı Alman patronları aynı iş için Alman işçisine daha çok, Türk işçisine daha az gündel i k öder­ ken iki hedef güdüyorlar. Birincisi sömü rme hedefi. Daha az gü ndelik ver- ' dikleri Türk işçisini Alman işçisine kıyasla daha çok sömürdükleri daha fazla a rtık değer (kıymet fazlası) elde ettiklerine şüphe yoktur. fakat Batı Alman patronları bu daha fazla sömürme nedefi yanında başka bir hedef daha güdüyorlar: Türk ve Batı Alman işçisini birbirine düşürmek. Bazı Alman sarı sendika ları n ı n bu patron ma nevrasına a let o lması Türk ve Batı Alman işçileri a rasında birliğin. a hengin ve tekellere karşı ortak bir savaş cephesinin kuru l masını g üçleştirmişti. Işçileri mizin Batı Alm a nyada h a kları nı koru m a k için teşkilôtlanma yö­ nünde uğradı kları zorlukları da bu çerçeve içine a l m a k yanlış olmaz. Zira bu gibi patran ma nevra la rı işçileri mizin tabii savaş yeri olan Batı Al man sendikala rı ndan ve sendikacılarından soğutmuştur. Ta bii gerek Türk. gerekse Batı Alman işçilerine karşı olan bu patron ma nevra ları daha uzun zaman devam edemezdi. Şuurlu Türk işçileri, sen898


dikacıları ve aydınları Türk ve Batı Alman işçileri a rasındaki menfaat ve amaç ortaklığına daya nara k, patron ve patron ajanlarının provokasyon­ larını geniş ölçüde önlemenin yolla rı n ı buldula r. Bu a landa Batı Alman sendi kalarının, dürüst sendikacılarının, i lerici işçi örgütlerinin ve aydın­ l a rı n ı n rolü büyük oldu. Bu g ü n denebilir ki, ilk zorl u kl a r aşılmış ve iş birliğine doğru sağlam adımlar atılmış ve bu iş birliği a nlayışının geliştiği oranda d a işçi leri mizin Batı Almanyada teşkilôtla nma meselesi bir çözüm yoluna girmiştir. Bunun ilk safhası işçilerimizin Batı Alman sendikaları ile ilişkileridir. Türk işçilerinin Batı Alman sendikal a rına geniş ölçüde gir­ meye başlad ı kları n ı söylemek yerinde bir tesbit olur. Tabii burada «geniş ölçüde» deyimini nisbi olarak almak gerekiyor. Bu demektir ki, işçileri m iz Batı Almanyaya göçün i l k yıllarına kıyasla bu gün daha geniş ölçüde Batı Alman sendikalarına g i rmeye başlamışlard ı r. Batı Almanya Türkiye işçi sınıfının, sınıf şuuruna, ekonomik savaşın ya nında politik savaş şuuruna u laşması yolunda bir staj yeri, bir okuldur. Ve sendi kalar bu staj yerinin, bu okulun kollarından biridi r. Kollarından biridi r diyoruz, çünkü Batı Alman sendikalarının bir kısmı geniş ölçüde Ingiliz tradünyonizmin etki­ sindedir. Bu sendikalar işçi sınıfı nın politik savaşın dışında tutulmasına titizlikle dikkat ederler. Batı Alma nyada sağcı sosya l-demokrat liderlerin bu cins sendikacılığa dört elle sa rıldıklarını belirtmek gerekmektedi r. Ve Batı Almanyada sağcı sosyal-demokrat liderlerin sendika ha reketi üze­ rinde geniş etki leri olduğunu kabul etmek zorundayız. işçileri mizin Batı Alman sendika larında teşkilôtlanması meselesini ele alırken bu d u rumu u nutmamak ve d uru mun mahzurları n ı ortadan kaldıracak tedbi rleri düşün­ mek gerekmektedir. Fakat bütün Batı Alman sendikala rını ve sendi kacı larını bir suda yıka­ mak doğru değildir. Yurtlarının, yarını ile yakından ilg ilenen, Alman top­ raklarından yeni bir harbin başla masını istemeyen, barıştan ve halklar a rasında dostlukta n yana olan yurtsever Batı Alman sendikacı ları gerek sendi kalarda gerekse işçi sınıfı a rasında g ünden güne daha büyük bir otorite kazanmaktadırlar. Bu gerçek sendikacılar, işçi sınıfının, memleke­ tin milli dôvaları karşısında işçi sınıfının tarafsız ve yalnız ekonomik dôvaları çerçevesinde kalamayacağı, yurd u n yarı n ı için sesini yükseltmek zorunda olduğu görüşünü savunmaktad ı rlar. Yurdun ya rını deyi mi ta biidir ki, yu rdu n politik ve sosyal düzenini de ka psa makta d ı r. Yurtsever sendi­ kacılar Batı Almanyada tekeller, intikamcılar, harpçılar ve sömürgeciler hegemonyasına son veri l mesini Batı Almanya nın demokratik ve barışçı bir d üzenin kurulması n ı istemekte bu uğurd a savaşmakta ve Batı Alman işçi sınıfın ı bu savaşa yöneltmektedi rler. Bu gibi yurtsever sendika ve sendika­ cılarda yabancı işçilerle daya nışma onlarla ka rdeşçe bağ lar kurma gibi işçi sınıfına yaraşır enternasyonalist anlayışın çok kuvvetli olduğunu da belirtmek gerekmektedir. Bundan ötürü Batı Almanyadaki ya bancı işçiler tabii bu a rada Türk işçileri kendileri daha rahat hissetmekte ve savaşları için daha elverişli bir ortam bulmaktad ı rlar. işçileri mizin bu gibi sendika899


ları aradıkları ve bu gibi sendi kacılarıo iş birl iği yapmak istedikleri de b i r gerçektir. Bu alanda Köln'deki durumu örnek olabiliriz. Bilindiği g i b i Köln, işçileri mizin e n çok, e n kesif bir şeki lde bulunduğu yerlerden biridir. Köln'de ya lnız Ford-Ta unus otomobil fa brikalarında 7 bine yakın Türk işçisi vardır. Bu sayı hızla da a rtma ktadı r. Köl n'de «LG Metalla.., işçileri­ miz a rasında sıkı sağ lar kuru l muştur. Işçilerimizin kendi dertlerini lG Metal safl a rı nada beli rli ölçülerde çözebildikleri n i kabul etmek gerek. Ta bii bunun dışında işçilerim iz belli politik terbiye de görmekte işçi sını· fının yü rüttüğü ve ya rın yürütmek zorunda kalaca ğ ı politi k savaş hakkında bazı bilgiler edinmektedirler. Bunun en pa rlak örneği 1 Mayıs gösterileri­ d i r. Bu gösteri lerin yankıları bizim basına kada r a ksetmişti r. lG Metal ı n tertibied iği bu gösteri leri n esas özelikleri bir yandan tekellerin sömürm e ve saldırga nlık politikasına karşı savaş, bir yandan da Amerika n ı n Viyet­ nam saldırısını protesto olmuştur. işçilerimiz Batı Alman, ıta lyan, Yunan, Espanyol kardeşleri ile omuz omuzadıriar. Hem de semboli k bir şekilde değil, geniş ölçüde. Batı Almanyadaki işçileri mizin Batı Alman sendika­ ları n ı n içinde veya dışında örgütlü savaşı gel iştiğ i nisbette teke llerin sömü rmesi de gerilemektedir. Batı Alman tekelleri işçileri mizin teşkilatlı, yukarıda a nlattığımız şekilde politik ve ekonom i k savaşı geliştikçe eski­ den Batı Almanyada hayalleri nden bile geçirmedikleri haklara kavuşu­ yorl a r. Şu son bir yıl içinde Batı Alman patronları işçileri mizin bir çok sosyal haklarını tanımak zorunda kaldılar. Bunlar a rasında Türkiye'de bulunan, çoçu klar için, çocuk ya rdımı, sigorta pri mleri nin Türkiyeye trans­ feri ve Batı Almanyada geçen ça lışma süresinin emeklilik kıdeminden sayı l ması g i bi ha kla r vardır. Bundan başka Batı Alman polisinin eski sal­ d ı rganlıkları, işçilerimizi istediği anda hudut dışı etme g i bi hak hukuk çiğnemeleri muayyen ölçülerde hefiflemişti r. lşçileri mize g rev hakkı res­ men tanınma makla beraber, Batı Alman patronla rı ve polisi eskiden «kanunsuz.. saydı kları g revleri şi mdi baza n görmemezlikten gel mektedi r­ ler. Bütün bu olaylar işçi lerimizin teşki latlı bir şekilde yürüttükleri sava· şın başarı l ı sonuçlar verdiğini göstermektedir. Tabii bütü n bu saydığımız alanlarda ve daha başka yönlerde işçilerimiz Batı Alman işçisi ile aynı hakla ra kavuşmuş olmakta n çok uzaktırlar. Ya bancı işçilerden mesela italyanlar, ispanyonl l a r, hatta Yuna nlılar bile işçilerimizden fazla haklara sahip oldukları n ı söylemek, durumun hiçte mükemmel olmadığını göster­ mek için yeter. işçileri miz a nca k teşkilatlı savaş yürütebilme hakları n ı elde ettikleri zaman öteki işçilere kıyasla aşağılanmaktan kurtulacak, yeni yeni haklarına kavuşabileceklerd i r. Teşkilatlı savaşın verim l i bir şekilde yürü­ tülebil m esi için g rev, toplantı ve yürüyüş haklarının Batı Almanyada eksik olara k kullanıl ması lazımdır. işçilerimiz bu ha klarına kavuşmuş değiller­ d i r. Bu gün savaşı bu yöne d oğ ru götürmek ve hakların elde edilmesini sağlama k gerekmetedir. Buna karşı Batı Alman patronları yabancıların bu gibi haklara sa hip olamıyaca kları g i bi bir mantı k i leri sürmektedirler. Bazı sendikalar da bu mantığa uygun hareket etmekte, işçilerimizin daya900


nışma (spontane) grevleri n i kanunsuz saymaktadıri a r. Bu konu da eweıa şunu bel i rtmek gerek : Ya bancı işçileri sömürmek için memleketlerine getiren patronla r, sömürdükleri yerli işçilere tanıdıkları politik, sosyal bütün hakları tan ı ma l ıd ı rlar. Çünkü yabancı işçi turist değildir. Batı AI­ manya n ı n ekonom i k ve politik alanlarda gel işmesine bir yerli işçi kadar katılmakta ve emeğ i n i vermektedi r. Bu d u ru m yabancı işçiye, yerlinin bütün haklarından faydalanma hakkını otomati k olara k vermelidir. Zira Batı Almanya yabancı işçilerin emeğinden her a la nda gelişmek üzere otomatik olara k yararlanıyor. Veri len her emeğin ekonomik, sosyal ve politik alanlarda karşılığı vardır. Ve bu ka rşılık derha l ta n ı n malıdır. Bu bakımdan Batı Alman patronları n ı n ve resm i çevrelerin ileri sürdükleri yerl i l i k yabancıl ı k ayı rımı bütün kıymetini kendi liğinden kaybetmektedir. Bu a n layış, uzun za mandır ya pılmakta ola n bir propagandanın etkisi olara k bi rçok işçilerimizde de bulunmaktad ı r. işçi lerimiz çoğu zaman bir gurbetçinin dilinin kısa, boynunun bükük olduğunu i leri sürmekte, hak a ra mada fazla i leri g itmeye yabancı olduklarından hakları olmadığını sık sık ileri sürmekte, özellikle g rev gibi ha kla rı n kullanılması alanında bu ü rkekliği göstermektedirler. Dediğimiz gibi bu devamlı olara k ya pılan bir propagandanın etkisidir. Ça l ışan, emeği n i bir memleket topraklarına veren bir kimsenin o memleketin yuttaşı kad a r ha kkı vardır. Işçileri mizin haklarını elde etmedeki, öteki yabancı işçilere kıyasla geri kalmaları n ı n sebeplerinin başı nda şüphe yok -ki gereği kadar sağl a m örgütlenmemiş olmaları büyük bir rol oynamaktad ı r. Batı Almanyadaki işçileri mizin verimli bir şekilde teşki ıatlanmaları daha ta m olara k çözül­ müş bir mesele değ i l d i r. Sendikalar daha işin başlang ıcındadı ri a r. Büyük yığın haıa dağınıktı r. Türkdanışlar sendika l a ra gi rmeyen işçi leri mizin teş­ kilatla ndı rma işinde çoğu yerde yaya ka lmışla rd ı r. Bu alanda başa rı l a rı bu örgütler etrafında yaratılmak istenen hava oranında değ i ld i r. Büyük yığın, dediğimiz g i bi teşkiıatsız ve başsızd ı r. Batı Almanyadaki işçileri mizin teşkiıatlı bir şekilde hakları n ı a rama işinde Türkiye'deki işçi örgütlerine büyük ödevler d üşmektedir. Meseıa Türkiş, öteki send i kalar, TIP Batı Alma nyada 1 50 bini aşkın işçilerimizin teşki latlanması ile ya kından ilgi lenmelidirler. N e yazık ki, bu güne kadar bu işçi teşkiıatları gereken i lgiyi gösterememişler ve Batı Almanyada işçi­ lerimizi büyük zorl ukları ile baş başa bıra kmışlard ı r. Türkişin Batı Al man­ yada bir b ü ro açmak teşebbüsü gereken sonucu vermemiştir. B u şartl a r a ltında Batı Alman sendi kalarının Türk işçileri için Türkler idaresinde bürolar açmak h a reketi n i teşvik etmek, işçi leri mizin sendi ka l a r g irmesine çalışmak, sendikalara g irmeyen işçileri de y i n e b u ha rekete teşvi k etmek ve sendikalarla iş birliği esası üzerinde kurulmuş bağımsı z işçi derneklerinde örgütlernekten başka çare yoktur. Z i ra işçi lerimiz h e r yerde olduğu gibi Batı Alma nyada da dava la rı n ı a nca k teşkiıatlı savaşla çözebileceklerdir. 901


işsizlik tehlikesi Batı Alman tekelleri yeni sömürgeci lik usu lleri ile Afrika, Asya ve Güney Amerika nın birçok memleketlerine sızmış, ve ora la rını, yatırı m l a r ve tekel­ ler ya rarına işleyen bir ticaret sistemi ile soymaya koyu lmuşlard ı r. Batı Almanya n ı n iç pazarı da harp yıkıntılarından sonra geniş i mkanlarına sahipti. Ameri ka n emperyalistleri de Batı Alman tekellerini palazlandır­ mak ve onları n Batı Alma nyada politik hegemanyal a rı n ı sağlamak için büyük çaba gösteriyorla rdı. Zira Amerikan emperya listleri nin, Batı Al man tekellerinin harpçı saldırgan politikala rı na ihtiyaçları vardı. Dünya ger­ ginliğini attı rmak için, soğu k harp için, ica bı nda, Viyetnamda olduğu gibi sıcak harp için. Yukarıda saydığ ı m ız bütün b u unsurlar Batı Alman tekellerine hızlı bir gelişme sağ lamış, bu gelişme de, Batı Alman işçisine kıyasla d ışarıdan geniş ölçüde, ucuz işçi getirmek ihtiyacını doğu rmuştur. Türk hükümetleri Batı Alman tekellerinin bu ihtiyacına dört elle sarı l mış­ lar, ve yurd u muzdaki işsizli k meselesini Batı Alman tekellerinin bu i htiyaç­ l a rı ile g iderme yolunu tutmuşlard ı r. Bu yol yanlıştır. Ya pılaca k iş, yurdu­ muzun sanayileşmesine engel ola n Amerikan emperyalistlerini başımızdan def etmek, bize politik ş a rt koşmadan yard ı m etmeye hazır her memle­ ketten sağlanacak kredi ve teknik yardımla sanayileşmemizi sağl a maktı. Fakat bunun için Amerika n peykliğinden kurtu l m a k ve milli bir politika yürütmek gerekirdi. Dış ve iç pazarın elverişli i mkanları, d ediğimiz g ibi, Batı Alman tekel­ lerine hızlı bir gelişme sağladı. Fakat bu gelişme bu gün duraklama devrine girmiştir. Batı Almanyada birçok fabrika kapa nmakta, bir kısmı d a faaliyetini kısmaktadır. Tabii bu kapanan fabri kalar, işçileri n i sokağa atmaktad ı r. Batı Alman iş ve Işçi bulma kuru mla rı, işsiz ka lan Alman işçilerine yeni iş yerleri bulmaya çalışmakta . Fakat ekonomik gelişme d u rakladığı için buna muaafak olamamaktad ırla r. Ya bancı işçileri, bu a rada Türk işçilerini de derha l memleketlerine iade etmektedirler. Resmi istatistiklere göre bu gün Batı Almanyada 350 bin Alman işsizi vardır. Fakat yetkil ilerin söylediğine göre bu rakka m e n az 600 bindir. Işsizlik en çok yapı iş kolunda, madenierde ve demir çelik sa nayiinde kendini göster­ mektedi r. Fakat yakında bütün iş kollarını saracağından kimse ş üphe etmemektedir. Bazı Batı Alman i ktisatçıları bu konuda di kkatlerini Demokratik Alman Cumhuriyetine çevirmişlerdir. Bilindiği gibi Demokratik Alman Cum h u riye­ tinde sosya list bir idare vardır. Bu sosyalist idare sosyal ist prensiplere bağ lıdır. Batı Almanya gibi az gelişmiş Afrika, Asya ve Gü ney Amerika memleketlerini sömü rmemektedir. Aksine bu memleketlerin gelişmesi için hem politik hem de ekonomik ya rdımlard a bulunmaktad ı r. Buna rağmen Demokratik Alman Cumhu riyetinde sağlam ve deva m l ı bir gelişme kal­ kınma vardır. Işsizli k ve ekono mik buhra n sosyalist rejimin yapısına yaban902


cıdır. Bundan ötürü bu g ü n birçok Batı Alm a n düşünürü ve halk efkô rı n ı n bir kısmı gözlerini sosyal ist Almanyaya doğru çevirmişlerdir. V e Almanya halkının yarınını sosyalist Almanyada görmektedirler. Kapitalist olan Batı Alm a nyada ise, işsiz kalan işçilerimizin elinden mes· kenleri de derhal a l ı n makta ve Batı Alman polisi b u d u ruma düşen işçi­ lerimizi ya kalaya bildiği takd i rd e derhal hudut dışı etmektedir. Yabancı işçilere b u a rada işçilerimize tanınan poli s kararlarına karşı mahkemeye baş vurmak hakkı, yabancıl a r ha kkındaki ka nunda yapılan değişiklikle kaldırılmıştır. Şimdi Batı Alma nyadaki bütün ya banci işçi ler, bu a rada bizim işçilerimiz eski nazilerin elinde bulunan Batı Alm a n polisinin key­ fine terked ilmişlerdir. Batı Almanyadan hudut dıŞı edilen işçilerimiz. Memlekette işsizler ordu­ sunu kabartacaktır. Bugünkü idare, ve Amerikan söm ü rgecileri n i n ege­ menliği, Batı Almanyadan dönecek işçilerimizi iş, güç, mesken sahibi edecek, onlar için sosyal adaleti sağlayacak nitelikte değ ildir. Şüphe yok Batı Almanyadan dönecek işçileri miz toplumda kendilerine lôyik olan yeri, emperyalist-komprador egemenliğinden k u rtu l m uş ve milli güçlerin elinde kal kı nmaya koyulmuş bir Tü rkiye'de bulacaklard ı r.

903


T O R K Ç E YAY ı N L A R l M I Z

DAvA V E M ü DA FAA 1 95 1 -de Türkiyede gizli Komü nist Partisinin yöneticisi olara k yargılanan Z E K i B A Ş T i M A R yoldaşın 1 954-de Askeri M ah keme önünde yaptığı savunma.

ii

Bildiri Komünist ve Işçi partileri temsilcilerinin 1 960'da Moskovada top­ lanan ve önemli milletlera rası d ünya komünist ve Işçi h a reketi meselelerini görüşen konferansı üstüne

Komünike

iii

Türkiye Komünist Partisi Doğuşu, Kuru/uuş, Gelişme yolları Türkiye Komünist partisi ta rihinden sayfal a r.

Değerli okuyucuları m ız, yayınları mızı isteyiniz.


ı Ç i N D E K I LE R G. Batal, S. Davangsurene, P. Motta Lima Büyü k Oktobr Devrimi ve i nsanlığı n ilerlemesi .

.

.

.

.

.

.

829

S O S YA L I S T lJ L K E L E R D E Fred Staulenbiel

Demokratik Alman Cumhuriyetinde teknik ve kültürel devrimler .

841

TEKELLER VE ıŞÇı S ı N ı F ı Josel Ledwoh

Federal Almanya Cumhuriyetinde emekçilerin yönetime katılması için yürütülen savaş . . .

.

.

.

.

.

.

.

.

850

M I L L I K U R T U L U Ş H A R E K ET I B U G lJ N V. Lukin

Güney ve Güney-Doğu Asye ü l kelerinde sınıf yapısında görülen bazı özell i kler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

863

VIYETNAM HAR B I Henri A/leg

Bu yol nereye gider M ister Johnson'

876

K AY I P LA R I M I Z Feci uçak kazasından ölen yoldaşlanmız .

882

ö Z E L S AY FA LA R ı M I Z Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreteri LEONID BREJNEV yoldaşa . Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesine .

.

888

889

.

Ahmet Soydan, Ahmet Akın CI

Batı Almanya'daki işçileri mizin bazı önemli meseleleri üstüne düşüncüler •

890


B A R I Ş

V E

S O S Y A L I Z M

P R O B L E M L E R I

Ingilizcesi:

Central Books Ltd., 37 Grays I n n Road, london, W. C. 1 . ıtalyancası:

libreria Rinascita, Via deli e Botteghe, Oscure 2. Roma Almancası:

«GlOBUS»-Vertrieb a uslöndischer Zeitschriften, Wien XX, Höchstödtplatz 3 Yunancası (Kıbrıs'ta):

laikon Praktorion, Tricoupi Street, 53 r., Nicosia Rusçası:

Stredisko pro rozsirovan i tisku, Prah a 6, Thakurova 3 Fransızcası:

Societe d'Edition et d'Enformation 9, Boulevard des Italiens Paris (2e) Ispanyolcası:

Ediciones Pueblos Unidos Casilla Correo 589, M ontevideo Japoncası:

Nauka ltd., 2, Kanad-Zinbocho 2-chome, Chiyoda-ku, Tokyo Isveç dilinde:

Arbetarkultur, Söderarmsvagen 36, Joh a nneshov 6, Stockho l m Bulgarcası :

Raznoiznos, I, Rue Tza r Assen, Sofia Türkçesi: « Y E N i Ç A G » - Stredisko pro rozsi rovani tisku, Prah a 6, Th6kurova 3

Fiyatı 1 l i ra


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.