sosyalistekisci ÖZEL EK
1 Aðustos 2003
1.000.000 TL.
‘Piyonlar’ isyan ederse Hegemonya ataklarý Küresel
uçurumlar Ulusal ezilmiþlik nasýl aþýlacak? Deðiþimin
Hep i soru mizin larý var!
yolu: Reform y ada devrim Seattle’dan sonra sosyalistler ve
birleþik mücadele Ýslamcýlar ve sosyalistler Ýþçiler deðiþimi
gerçekleþtirebilir mi? Aþaðýdan deðiþim Güncel olan
devrimdir Rusya’da devrim ve karþý devrim Yoksulluk ve yolsuzluk artýyor: Türkiye nereye? Neden parti, nasýl
parti? Troçki’den sonra troçkizm Kadýnlar ve özgürlük
mücadelesi ‘Piyonlar’ isyan ederse Hegemonya
ataklarý Küresel uçurumlar Ulusal ezilmiþlik nasýl
aþýlacak? Deðiþimin yolu: Reform ya da devrim Seattle’dan
sonra sosyalistler ve birleþik mücadele Ýslamcýlar ve
sosyalistler Ýþçiler deðiþimi gerçekleþtirebilir mi?
Aþaðýdan deðiþim Güncel olan devrimdir Rusya’da devrim ve karþý devrim Yoksulluk ve yolsuzluk artýyor: Türkiye
nereye? Neden parti, nasýl parti? Troçki’den sonra troçkizm Kadýnlar ve özgürlük mücadelesi
sosyalist iþçi
2
ek
‘Piyonlar’ isyan ederse! Berkay ERSÖZ Uzun zamandan sonra, bu sefer sadece Avrupa'da deðil, bütün dünyada bir hayalet dolaþýyor. Bu hayalet dört yýldan beri, egemen þirketleri, devletleri ve ordularý ürküten ve yaptýklarý her þeye raðmen onlara karþý geliþmeye, büyümeye ve güçlenmeye devam eden anti-kapitalist hareketin hayaleti. Öyle ki, geliþen bu hareketin gücü karþýsýnda egemenler gün geçtikçe daha zor durumlara düþüyorlar. Artýk G8 veya DTÖ toplantýlarý eskiden olduðu gibi büyük þehirlerde deðil, ýssýz dað köylerinde gizlice ve sessizce yapýlmaya çalýþýlýyor ya da milyonlarca insanýn çýðlýklarýna karþý ABD, Irak'a karþý giriþmek istediði saldýrýyý neredeyse bir sene geciktirmek zorunda kalýyor. Üstelik bunu çok küçük bir kamuoyu desteðiyle yaptýkça hem kendini hem de müttefiki olan hükümetleri destekleyenlerin onlara ve onlarýn yöntemlerine, sistemlerine olan güveni daha da azalýyor. Anti-kapitalist hareket ve savaþ karþýtý hareketin ortaya çýkýþý bir kez daha kapitalizmin tek alternatif olmadýðý düþüncesini uyandýrýrken, aslýnda dünyayý daha yaþanabilir bir hale getirmenin mümkün olabileceði inancýnýn da yaygýnlaþmasýný saðladý. Bu doðrultuda atýlan her adým egemen sýnýflarýn direnciyle karþýlaþýrken, diðer yandan kazanýmlarý ona daha ileri adýmlarý atma cesareti veriyor ve sistemin kýsmen reforme edilerek daha adil ve yaþanabilir bir duruma getirilmesi çabasýnýn yeterli olamayacaðý fikrini yaygýnlaþtýrýyor.
Alýþýlmadýk olan ne? Peki, birkaç yýldýr geliþen bu yeni hareketi öncekilerden ayýran, onu güçlü ve önemli kýlan faktörler ne? Daha önceki yýllarda gerçekleþen daha büyük eylemlerden farklý olarak bu dönemde otuz yýldan beri görülmemiþ bir düzeyde yaþanan bir hareketten bahsediyoruz. Dünyayý saran bu yeni dalganýn ayýrdedici birçok özelliði var. Bunlarýn baþýnda uzun zamandan beri, 80’lerde ve 90’larýn ilk yarýsýnda kendi dar alanlarýna sýkýþýp kalmýþ sistemin özgül sorunlarýndan sadece biri üzerinde yoðunlaþan kampanya veya sosyal hareketlerin kapitalist sistemin bütününe karþý bir araya gelip tartýþmalarý ve ortak davranmalarý geliyor. Yeni
hareketin en önemli güç kaynaðý birçok farklý görüþten ve inançtan, farklý kesimlerden ve yapýlardan birçok insaný ortak, somut talepler etrafýnda birleþtirebilmesi. 68 yýlýyla simgeleþen bir önceki güçlü hareketin içinde bile bu derece geniþ bir cephe oluþmamýþtý. "Vietnam Savaþý yýllarýndaki Amerikan protesto hareketleri, örgütlü iþçi sýnýfýný, kendi taleplerine ilgisiz, hatta yer yer düþmanca bir tutum içinde bulmuþtu. Protestolara katýlan ve sendikacýlarýn en deneyimli kesimini teþkil eden Avrupalý aktivistler arasýnda bile, ileri ülkelerdeki iþçileri, Üçüncü Dünya'nýn sýrtýndan geçinmeye alýþmýþ "iþçi aristokratlar" olarak görme eðilimi oldukça güçlüydü. Ne var ki, Seattle'da, Amerikan sendikalarý, üyelerinin protestolara katýlmalarýný ve harekete güç vermelerini saðladýlar. Ansýzýn, pek çok insan ileri ülkelerde iþten atýlmalara ve "esneklik" denilen uygulamalara karþý verilen mücadelenin, Üçüncü Dünya'daki yoksulluk ve çevresel yýkýma karþý mücadelenin bir
parçasý olabileceðini gördü." (C. Harman). Bu durum "sisteme karþý insanlarýn kolektif bir direniþ gösterebileceklerine iliþkin inancýn yeniden yeþermesini saðladý" (A. Callinicos). Sýk sýk tekrar edilen kaplumbaða sevenlerle liman iþçilerinin yan yana gelmesinin önemi burada ortaya çýkýyor. Hareketin içerdiði çeþitlilik ve oluþturduðu geniþ tartýþma platformlarý onun gücünün ardýndaki temel öðelerden biri.
Öznenin bilinci 80’lerde yaþanan neo-liberal saldýrýlar, Doðu Bloku'nun da çöküþüyle birlikte daha da vahþileþirken, kapitalizm, tarihinin her aþamasýnda olduðu gibi bir yandan da kendi mezarýný kazma eðilimini gösteriyordu. 90’larýn baþýnda kapitalizmin alternatifsiz olduðuna dair atýlan nutuklar birkaç yýl sonra Uzakdoðu'da IMF politikalarý sonucu çöken ekonomilerin gürültüsüyle boðulmaya baþladý. Neo-liberalizmin ideolojik zaferini ilan ettiði günlerde
krize düþmesi dünya çapýnda tekrar milyonlarýn çýkýþ yollarý aramasýyla sonuçlandý. 95'te Fransa’daki grev hareketi, 96'da Arnavutluk devrimi ve 98'de Suharto rejiminin devrilmesi milyonlarýn tekrar hareketlenmeye baþladýðýnýn ilk iþaretleriydi. Uzun süren yenilgi dönemindeki neo-liberal kuþatma 95'te Fransa'da kýrýlmýþtý. Asýl güçlü ve önemli karþý saldýrý 99 yýlýnda Seattle'daki DTÖ toplantýsýna karþý gösteride gerçekleþti. Bu tarihten itibaren hareket büyük bir ilerleme gösterdi ve kapitalizmin kurumlarýna geri adýmlar attýrmayý baþardý. Hareketin baþarýlý oluþuyla birlikte deðiþik alanlardaki mücadeleler de güçlenmeye baþladý. Hareketin geniþliði ve çeþitliliði onun doðru refleksler vermesini saðlýyor. 11 Eylül'den sonra hareketin bazý önemli unsurlarýnýn "savaþ kötü bir þey, ama terörizm de öyle" þeklinde tutum almalarýyla beraber, egemenler hareketin bölünüp yenileceðini düþünerek sevinmiþlerdi. Anti-kapitalist hareket kýsa bir
bocalamadan sonra savaþ karþýtý bir nitelik kazandý. Hareketin savaþ ve sermaye arasýndaki baðlantýyý kurmasý ve hýzla savaþ karþýtý kampanyalar örgütlemesi sonucu dünya tarihinin en kitlesel ve en güçlü eylemleri yaþandý. Bunu saðlayan þey uzun ve yaygýn kampanya süreçlerinde savaþýn ve savaþ isteyenlerin açýk ve net teþhir edilmiþ olmalarýydý. Üstelik hareket kitleselleþtikçe radikalleþti. Baðdat düþtükten sonra Ýngiltere'de, savaþýn sona erdiðinin ve ABD ordusunun zafer kazandýðýnýn propagandasý yapýlýrken, 200 bin insan bu sefer Irak'taki iþgali protesto etmek için caddelere dökülmüþtü. Savaþ isteyenlerin saldýrýdan önce öne sürdükleri bütün gerekçelerin (kitle imha silahlarý, Irak'a demokrasi getirmek vs..) teþhir edilmiþ ve saldýrýdan sonra da hiçbirinin doðru olmadýðýnýn ortaya çýkmýþ olmasý bir yandan onlarýn daha da zayýflamasýna sebep olurken diðer yandan da büyük kitlelerin gözünde sistemin bazý taraflarýna karþý olan iyi niyetli reform çabalarý da gözden düþüyor. Bu süreçte, harekete katýlan büyük kitleler farkedilir bir hýzla radikalleþiyor ve daha kesin çözümleri düþünmeye doðru itiliyor. Bu yüzden bugün devrim olasýlýðý her zamankinden daha fazla. Savaþ karþýtý harekete yeni katýlmýþ olan aktivistlerin yarýnýn devrimcileri olabileceðini görmek gerekiyor. Savaþýn krizleri aþmak için kaçýnýlmaz oluþu kapitalistlerin sorunuyken, geri kalan ezici çoðunluk onun yýkýcý yönüyle muhatap oluyor. Savaþ kapitalizmin devamý için kaçýnýlmaz. Ama yarattýðý etkiler de öyle. Savaþa karþý geliþen hareket kapitalizmin kurumlarýna ve ekonomik politikalarýna karþý geliþen hareketten daha yaygýn ve daha kitlesel oldu. Savaþ kapitalizmin en vahþi, an yýkýcý ve en korkunç yüzü. Hegemonya mücadelesinde savaþý kullanalar, keskin yöntemleriyle kendilerini kabul ettirmeye çalýþýyorlar. Savaþ sadece uluslarýn arasýndaki çatýþmalar olarak tanýmlanamaz. Savaþ kendini egemen sanan küçük bir azýnlýðýn daha fazla kar ve hegemonya için oynadýðý bir oyundur. Onlarýn bu oyunu oynamasý kendi gelecekleri için kaçýnýlmaz. Bu oyunu bozacak tek þey ise her zaman piyon olarak kalmalarýný arzu ettiklerinin isyaný olabilir. Bu yüzden kapitalizme karþý mücadelenin baþarýsýnýn garantisi savaþ karþýtý mücadelenin baþarýsýdýr.
sosyalist iþçi
3
ek
Hegemonya ataklarý Doðan TARKAN 1989'da Doðu Avrupa ve SSCB'nin çöküþünden sonra dünyadaki iki merkezli kapitalist sistem de çöktü. ABD, o günden bugüne dünya hegemonyasý için büyük bir mücadele sürdürüyor. Doðu Bloðu’nun çöküþünden hemen sonraki günlerde ABD Devlet Baþkaný olan Bush (bugünkü Baþkan Bush'un babasý) "yeni dünya düzeni"ni ilan etti. Bu yeni düzene göre artýk kapitalizmin zaferi mutlaktý ve dünya bir istikrar ve geliþme dönemine girmiþti. Aradan geçen 14 yýl içinde görüldü ki dünya istikrar bir yana, tam tersine muazzam bir çatýþma ortamýna girdi. Bölgesel sayýsýz savaþýn yaný sýra, büyük güçler dünyanýn birçok yerine müdahale ederken Irak'a iki kez saldýrýldý Balkanlar'a iki kez müdahale edildi ve Afganistan'a ölüm yaðdýrýldý. Dünyanýn içine girdiði bu çatýþma döneminde, bütün dünyaya egemen olma mücadelesinin siyasi ve askeri olarak baþýný ABD çekiyor. Doðu Bloðu’nun yýkýlýþýndan sonra batý emperyalizminin lideri olan ABD, askeri ve siyasi olarak tüm rakiplerinden oldukça ileri bir konumda. Askeri üstünlüðü o denli fazla ki, Rusya'nýn elinde hâlâ kalmýþ olan bir miktar nükleer silah dahi bu üstünlüðü dengeleyebilecek durumda deðil. Ne var ki ABD bu denli askeri üstünlüðe sahip olmasýna raðmen rakiplere, ciddi rakiplere sahip. Bir taraftan bölgesel güçler, diðer taraftan ise hýzla geliþen Çin baþta olmak üzere, Japonya, Fransa ve Almanya, bu iki gücün oluþturduðu Avrupa Birliði ve diþleri fena halde dökülmüþ olmasýna raðmen hâlâ Rusya da dünya egemenliði için mücadelede ediyorlar. Ýþte, son dönemde gerçekleþen iki büyük savaþý, Afganistan ve Irak savaþýný bu açýdan bakarak ele almak gerekiyor. Gerek Afganistan, gerekse de Irak, ABD emperyalizmi için hayati bir öneme sahip olan petrole ulaþmanýn yollarýný oluþturuyorlar. Afganistan Orta Asya petrollerini güneye, sýcak denizlere ulaþtýrmanýn yolunu oluþtururken, Irak sahip olduðu dünyanýn bilinen ikinci büyük petrol rezerviyle ABD'ye ucuz ve sürekli petrol kaynaðý olma durumunda. Ne var ki Afganistan'ýn da, Irak'ýn da önemi petrolle sýnýrlý deðil. Afganistan savaþý, ABD'ye Orta Asya'ya yerleþme olanaðý verdi. Þimdi Amerika'nýn, eskiden SSCB'nin parçasý olan bir dizi Orta Asya ülkesinde üsleri ve askerleri var. Böylelikle ABD yeni yükselen güç olan Çin'i ve eski rakibi Rusya'yý birbirinden ayýrmakta ve ayrý ayrý çevirmekte. Bir çatýþma anýnda ABD'nin Orta Asya'daki silahlý güçlerinin önemi büyük. Ayrýca bu üsler, bölgenin petrol baþta olmak üzere kendi zenginliklerinin kontrolünü saðladýðý gibi Amerikan emperyalizminin hýzla ve kolayca Hindistan ve Pakistan'a
"Askeri gücümüz, Birleþik Devletler'i geçmek ya da onunla eþit düzeye gelmek umuduyla silahlanmaya devam eden potansiyel düþmanlarýmýzý, bu niyetlerinden vazgeçirmek için yeterince güçlüdür."
müdahalesini de saðlayacak. Irak ise dünyanýn en stratejik ülkelerinden birisi. Savaþýn ardýndan Irak'ta þimdi 100 bin civarýnda Amerikan askeri var. Bu güç istendiði an defalarca büyütülebilir. Irak'a yerleþmekle ABD bölgeyi yeniden biçimlendirme operasyonunun ilk adýmýný attý. Orta Doðu Soðuk Savaþ döneminde biçimlenmiþti. ABD çeþitli ülkeleri Soðuk Savaþ döneminde dönemin ihtiyaçlarýna göre kullanmýþtý. Suudi Arabistan, Türkiye bu tür ülkeler. Þimdi yeni oluþan durum içinde bu eski müttefikler Soðuk Savaþ döneminde olduðu gibi gerekli deðil ve bazen de sorun durumunda. Örneðin politik Ýslam Suudi Arabistan'da giderek büyüyen bir tehdit ve artýk bu ülke ABD için eskisi kadar saðlam bir müttefik deðil. Yüz binlerce askeriyle Türkiye de artýk ABD için eski önemini yitirmiþ durumda. Soðuk savaþ döneminde Sovyet tehdidine karþý yüz binlerce Türk askerine ihtiyaç varken, þimdi bu ihtiyaç ortadan kalkmýþ durumda. Bu nedenle Türkiye artýk ABD için eskisi kadar önemli bir müttefik deðil. Irak'ýn iþgali yeni bir dönemin baþlangýcý. ABD bu ülkedeki askeri varlýðýný ne kadar
sürdürecek bu belli deðil. Ancak Saddama karþý Irak savaþýnýn baþlýca amacý: Irak ve onun aracýlýðýyla tüm bölgenin doðrudan kontrolünü saðlamak. Bu nedenle ABD'nin Irak'tan kolay kolay çekilmek isteyeceðini düþünmemek gerekir. Hegemonya mücadelesi sadece Orta Doðu'da sürmüyor. Afrika ve özellikle de Doðu ve Güney Afrika, ABD'nin egemen olmaya çalýþtýðý bir baþka bölge. Bu bölgede son zamanlarda bulunan zengin petrol yataklarý ve Afrika'nýn var olan diðer doðal zenginlikleri ABD'nin ve diðer emperyalist güçlerin gözlerini bölgeye çevirdi. Doðu ve Güney Afrika da, Orta Doðu gibi Soðuk Savaþ döneminde þekillenmiþti. Bölgedeki birçok rejim ulusal kurtuluþ savaþlarýyla birlikte SSCB'den, Doðu Bloðu’ndan yana tutum almýþtý. Angola, Namibya, Kongo, Sao Tome, Gine Bissau, Senegal hep "Afrika sosyalizminin" ülkeleridir. Yönetimleri bir aþamada SSCB'den ve nadiren Çin'den yana tutum almýþlardýr. Bugün bu durum ortadan kalktý. Bu açýdan en ilginç ülkelerden birisi Angola'dýr. Angola'da iktidar yýllar boyu bugünkü Bush yönetiminin önde gelen unsurlarýnýn daima destek-
lediði UNÝTA gerillalarýyla savaþtý. Ýç savaþ Angola'yý on yýllar boyu yoksulluk içinde býraktý. Bugün Bush yönetimiyle Angola arasýnda yakýnlaþma hýzla ilerliyor. Angola 2020'de Irak'a yakýn petrol üreten bir ülke durumuna gelecek. Benzer ve daha büyük bir geliþmeyse Nijerya'da yaþanýyor. ABD bu ülkeyi Doðu Afrika'daki jandarmasý yapmak için askeri yatýrým yapýyor. ABD uzmanlarý Nijerya ordusunu eðitiyor. Doðu Afrika'da geleneksel olarak Fransýz ve Ýngiliz emperyalistleri var. Senegal, Gana, Fildiþi Sahilleri, Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Kongo bir yandan iç savaþlar yaþarken, diðer yandan da Batýlý emperyalist ordularýn müdahalelerini yaþýyor. Henüz bölgeye Irak'a yapýlan çapta bir müdahale olmadý ama önemli geliþmeler yaþanýyor. Kongo'da Fransýz ordusu var. Liberya ve Nijerya'da Amerikalýlar ve Sao Tome'de büyük bir ABD üssü kurulmasý için ön giriþimler baþladý. Bütün bu askeri ve politik geliþmeler içinde ABD rakiplerine karþý büyük bir üstünlüðe sahip. Ne var ki sorun sadece askeri ve siyasi üstünlük deðil. ABD ekonomisi zor günler yaþýyor. Ýþsizlik artýyor, iflaslar büyük
þirketlere bulaþmýþ durumda. Bütün büyük iddialara raðmen ABD ekonomisi daha da kötü bir biçimde gerileyebilir. Ýþte bu koþul dünyada sürmekte olan hegemonya mücadelesine yeni ve çok derin boyutlar kazandýrabilir. ABD bugün çok büyük askeri harcamaya sahip. Bu harcama o denli büyük ki, tüm rakiplerinin toplam askeri harcamasýndan fazla. Ne var ki durgun bir ekonomi veya daha da kötüsü, gerilemeye baþlamýþ bir Amerikan ekonomisi bugünkü askeri harcamayý karþýlayamaz hale gelebilir ve iþte o noktadan sonra rakipler ileri doðru hamle edebilirler. Bugün ABD'nin baþlýca rakiplerinden Japonya, Almanya ve Fransa da ekonomik durgunluk içinde. Rusya ise derin bir krizden henüz çýkamadý ve bu nedenle þimdilik yarýþ dýþý. Çin ise sürekli geliþen bir ekonomiye sahip. Ýþler bu þekilde geliþmeye devam ederse, yani, Çin ekonomisi ayný hýzla geliþir, ABD ekonomisi ise yerinde sayar ve hatta küçük oranda dahi olsa gerilerse Çin hýzla arayý kapatabilir. Ýþte bu, bugün ABD egemen sýnýfýnýn en büyük korkusu. Alýnan askeri tedbirlerin önemli bir kýsmý bu olasýlýða karþý geliþtiriliyor. Bütün bu geliþmeler bizi bir noktaya getiriyor: Dünya yeniden düzenlenmeye çalýþýlýyor. Bu süreçte ABD'nin küresel sermayenin askeri gücü olarak attýðý her adým dünyanýn hemen her yerinde, ABD'den Arjantin'e, Endonezya'dan Angola'ya, Mýsýr'dan Türkiye'ye, bütün dünyada yeni liberal politikalarýn uygulanmasýný egemen sýnýflar açýsýndan zorunlu kýlýyor. ABD hegemonyasýna karþý direniþ kazanamadýðý takdirde yeni liberal politikalarýn durdurulmasý kolay deðil. Askeri kanat artýk harekete geçti. Bir baþka deyiþle silah kýnýndan çýktý. Kýnýndan çýkan silah kan dökmeden, çok kan dökmeden, düþman gördüklerini yok etmeden ya da yenilmeden kýnýna girmez. Bu hegemonya mücadelesinde çözüm ABD'ye karþý bir baþka emperyalist gücün direniþi deðildir. Kimi sosyalistler ABD'ye karþý bir Fransýz-AlmanRus ittifakýnýn veya Rus-Çin ittifakýnýn baþarýsýný bekliyorlar. Oysa çözüm iki süper güç arasýndaki mücadelede. Bu iki süper güçten birisi þüphesiz Amerikan emperyalizmidir. Ýkincisi ise halk yýðýnlarýdýr. Irak savaþýnda muazzam güçleri seferber eden savaþ karþýtý hareket ABD'nin hegemonya mücadelesini durdurabilecek tek güçtür. Vietnam savaþýnda muazzam Amerikan savaþ makinesini iþlemez hale getiren Amerika’nýn içindeki muhalefettir. Orduyu savaþamaz duruma getiren ABD'deki ve dünyanýn her tarafýndaki gösterilerdir. Bugün hareketimiz o günden defalarca ama defalarca daha güçlüdür. Öyleyse kazanma olasýlýðýmýz da defalarca daha fazladýr. Yeter ki durmayalým, mücadeleye devam edelim.
4
sosyalist iþçi
ek
Nasýl bir dünyada yaþýyoruz?
Küresel uçurumlar 1989-91 yýllarý arasýnda Doðu Bloku'nun ve Rusya'nýn çöküþü sonrasý kapitalizmin nihai zaferini ilan eden ideologlar, küresel neoliberal kapitalizm adýna tüm insanlara refah ve barýþ dolu bir dünya vaat etmekteydi. Aradan geçen on dört yýldan sonra geriye dönüp baktýðýmýzda, dünyanýn krizleri, yoksulluðu ve savaþlarýyla kapitalizmin ilk ortaya çýktýðýndan bu yana bildik dünya olduðunu görüyoruz. Hatta, dünya bu son döneminde çalýþan yoksul yýðýnlar için daha da kötü koþullar sunuyor. Yoksulluk ve zenginlik arasýndaki uçurum tarihte hiç bu kadar açýlmamýþtý. Dünyanýn en zengin 50 milyon insanýnýn (dünya nüfusunun yüzde biri) geliri, en yoksul 2,7 milyar insanýn gelirinin toplamýna eþit. Özellikle Çin baþta olmak üzere, geliþmekte olan ülkelerin bir kýsmýnýn hýzlý yükseliþine raðmen, zengin ve yoksul ülkeler arasýndaki gelir uçurumu hýzla açýlýyor. Dünya nüfusunun en zengin yüzde 20'si ile, en yoksul yüzde 50'si arasýndaki fark giderek artýyor. Ancak, ülkeler arasýndaki gelir uçurumu görece bir durum. Çünkü, neoliberal dünyada zengin ve yoksul arasýndaki gelir farký sadece yoksul ve zengin ülkeler arasýnda deðil, ayný zamanda Batýlý sanayileþmiþ ülkelerdeki iþçi ve sermaye sahipleri arasýnda da hýzla artýyor. Yoksulluk ve açlýk artýk küresel bir sorun.
Büyüme kimin için? Küreselleþme dünya nüfusunun çok büyük bir kýsmýna yarar saðlamýyor. Aslýna bakýlýrsa küreselleþme, yeryüzünün çok büyük bir kýsmýnýn dýþýnda gerçekleþen bir olgu. Küresel kapitalizm dünyanýn üç büyük hegemonik alanýnda geliþiyor: Avrupa Birliði (AB), Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (NAFTA) ve Güneydoðu Asya. Dünyanýn en geliþmiþ 22 ülkesinin dünya ticareti içindeki payý yüzde 75'i bulurken, ABD, AB ve Japonya arasýndaki ticaret, toplam ticaretin çok büyük bir kýsmýný kapsýyor. 2001 yýlýnda Dünya'da toplam 65.000 çokuluslu þirket bulunuyor ve toplam 850.000'e ulaþan yurtdýþý þubeleriyle birlikte yaklaþýk 54 milyon iþçi çalýþtýrýyordu. Dünya ticareti büyük oranda sanayileþmiþ ülkelerin bu çokuluslu þirketlerinin kendi aralarýnda yaptýðý ticaretten ibaret. 1999 yýlýnda yapýlan bir araþtýrmaya göre, dünya dýþ ticaretinin yüzde 45'ini, çokuluslu þirketlerin kendi þubeleriyle yaptýðý ticaret oluþturuyor. Dünyanýn en büyük 100 çokuluslu þirketinden 53'ü Avrupa ve 23'ü ABD kökenli. Peki bütün bu elde edilen kazançlar nereye gidiyor? Dünyada en yoksul 2,3 milyar (dünya nüfusunun yüzde 45'i)
Avrupa ciddi bir krizin eþiðinde. Bir yýl önce büyüme hýzý yüzde 2.8 olan AB'de, bu oran yüzde 0.8'e düþtü. AB ekonomisinin yüzde 30'una sahip Almanya krize girdi bile. Son üç yýldýr büyüme hýzý Japonya'nýnkinden bile az oldu. Bu yýl Japon ekonomisi yüzde 0.9 büyürken, Almanya ekonomisi büyümeyecek. insanýn toplam mal varlýðý, dünyanýn en zengin 358 kiþisinin mal varlýðýna eþit. 1988 ve 1998 yýllarý arasýnda dünyada günde 2,15 dolar olan yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþayan nüfusun oraný, yüzde 2'den yüzde 21'e çýktý. Yani 1988'de her 25 kiþiden biri yoksulken, 1998'de her beþ kiþiden biri yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþamaya mahkum edilmekteydi. Latin Amerika'da 2001 yýlýnda nüfusun yüzde 43'ü, yani 214 milyon insan yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþýyordu. Ancak sorun sadece yoksul ülkelerle sýnýrlý deðil. Bugün yoksulluk ABD baþta olmak üzere bir çok sanayileþmiþ ülkenin de baþlýca sorunlarý arasýnda geliyor. ABD'de 19771999 yýllarý arasýnda en zengin
100 kiþinin gerçek gelirleri yüzde 115 artarken, nüfusun en yoksul yüzde 60'ýnýn gelirlerinde gerileme oldu. 1977 yýlýnda nüfusun en zengin yüzde 5'i, en yoksul yüzde 20'sine göre 10 kat daha fazla gelir elde ediyordu. 1989'da bu fark 16 kata, 1999'da 19 kata çýktý. 1980 yýlýnda ABD'nin en büyük 365 þirketinden birinde yönetici olanlar, ayný þirketin iþçilerine göre 42 kez daha fazla kazanýyordu. 2000 yýlýna gelindiðinde ise aradaki fark tam 691 kata çýktý. ABD nüfusunun yaklaþýk yüzde 12'si, yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþýyor. 60 milyondan fazla ABD'li herhangi bir sosyal güvenlikten yoksun. Avrupa'da da eþitsizlik artýyor. AB üyesi ülkelerin nüfusunun yüzde 18'i, yani yaklaþýk 68 mily-
on insan yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþýyor. Bütün bu veriler bize neoliberal küresel kapitalizmin hiçbir gelecek vaat etmediðini gösteriyor.
Kadýnlar ve kýz çocuklarý Dünya Saðlýk Örgütü'nün (WHO) yaptýðý bir araþtýrmaya göre, dünyada kadýnlarýn yüzde 10 ila yüzde 50'si ev içi þiddete maruz kalýyor. Bu oran ABD'de yüzde 20, Avrupa'da yüzde 40, Bangladeþ ve Gana'da yüzde 42 ve Türkiye'de yüzde 58. Kadýnlarýn karþý karþýya kaldýðý þiddet nedeniyle ölümleri, dünyadaki en fazla beþ ölüm nedeni arasýnda yer alýyor. Bangladeþ, Gine, Nijerya ve Çad'da kadýnlarýn yüzde 25'i, henüz 15 yaþýna gelmeden zorla evlendiriliyor. Bu oran 15-19 yaþ arasýndaki kýzlar için Afrika genelinde yüzde 25, Asya'da yüzde 13, Latin Amerika'da yüzde 11, Kuzey Amerika ve Avrupa'da yüzde 4. Zorunlu erken yaþta evlilik nedeniyle kadýnlar okullarýný terk etmek ve daha kendi çocukluklarýný yaþayamadan çocuk yapmaya zorlanmakta. Bu nedenle dünyada her yýl yaklaþýk 40-60 milyon kürtaj gerçekleþtiriliyor ve bunlarýn yüzde 20'si asgari saðlýk gereksinimlerinden yoksun koþullarda yapýlýyor. Dünyadaki fahiþelerin 9 milyonu sistematik olarak þiddete boyun eðmek zorunda býrakýlýyor. Her yýl dört milyondan fazla kýz çocuðu ve kadýn alýnýp, satýlýyor ve bir köle gibi fahiþeliðe zorlanýyor. Dünyanýn en az geliþmiþ ülkelerinde ilkokula gidebilen kýz çocuklarýnýn oraný yüzde 60'a ulaþamýyor. Ýlkokuldan öteye okuma þansýna sahip kýz çocuklarýn oraný ise yüzde 15'i bulmuyor. Üstelik de bu oranlar giderek geriliyor. Bugüne kadar 60-100 milyon kadýnýn cinsiyetçiliðe dayalý çocuk cinayetleri, yetersiz beslenme ve ilgisizlik nedeniyle öldürüldüðü tahmin ediliyor. Kadýnlara karþý uygulanan ayrýmcýlýk siyaset alanýnda da oldukça yaygýn. 2000 yýlý itibariyle dünyada sadece tek bir ülkede kadýnlar siyaset alanýnda
yüzde 50 oranýnda temsil ediliyordu: Ýsveç. Bu oran daha sonra yüzde 42,7'ye geriledi. Kadýnlarýn yüzde 40 oranýnda temsil edildiði ülke sayýsý bir avucu geçmiyor: Norveç, Finlandiya, Danimarka, Yeni Zelanda ve Kolombiya. 2003 yýlý itibariyle kadýnlarýn siyaset alanýnda yüzde 30 oranýnda temsil edildiði sadece 12 ülke bulunuyordu.
Çatýþmalar ve göçler Günümüzde en az 20 milyon insan, yabancý bir ülke topraðýna sýðýnmýþ ve kendi ülkelerine geri dönme olanaðýna sahip deðil. Aslýnda göç etmek zorunda býrakýlanlarýn sayýsýnýn en az bu rakamýn iki katýna yakýn olduðu tahmin ediliyor. UNESCO'nun rakamlarýna göre 35 milyon kiþiyi buluyor. 2002 yýlý itibariyle kayýtlara geçmiþ 120 ülkede 19,8 milyon göçmen bulunuyor ve bunlarýn yüzde 61'i kendi ülkelerini terk etmiþ, yüzde 26'sý kendi ülkeleri içinde göç etmek zorunda býrakýlmýþ ve yüzde 5'i iltica baþvurularýnýn sonuçlanmasýný beklerken, geriye kalanlar ise terk etmek zorunda kaldýklarý ülkelerine geri yollanmýþtý. Göç etmek zorunda býrakýlan insanlarýn 35 milyon insanýn yüzde 80'ini kadýn ve çocuklar oluþturuyor. 1990 ve 2000 yýllarý arasýnda çatýþmalarda 2 milyon çocuk katledildi, 6 milyonu yaralandý veya kalýcý bir þekilde sakatlandý ve 12 milyonu evsiz kaldý. Çatýþmalarda ölenlerin yüzde 80-90'ý sivillerden ve bunlarýn da çoðu çocuk ve annelerinden oluþuyor. 20. yüzyýlýn son on yýlýnda çatýþmalar 1 milyondan fazla çocuðu ailelerinden kopardý.
Afrika'da yoksulluk ve AIDS AIDS hastalýðýndan ölenlerin sayýsý, Afrika'daki tüm savaþlar, açlýk ve doðal afetlerin neden olduðu ölümlerden daha fazla oluyor. 2002 yýlý itibariyle dünyada toplam 42 milyon HI-Virüsü taþýyan hastanýn yaklaþýk yüzde 70'i Afrika'nýn Sahra bölgesinde bulunuyor ve toplam hastalarýn içinde kadýnlarýn oraný yarýya yakýn. AIDS'ten dolayý tüm dünyada toplam 3,1 milyon insan ölürken, bunun 2,4 milyonu Afrika'da gerçekleþti. 2005 yýlý itibariyle Botsvana, Zimbabwe ve Swaziland 'ta yaþam beklentisi, AIDS hastalýðý olmadýðý bir duruma göre 24-33 yýl daha az olacaðý hesaplanýyor. Dünyadaki 1,4 milyon AIDS hastasý çocuðun bir milyonunun Afrikada yaþadýðý, AIDS hastasý gebe kadýnlarýn üçte ikisinin Afrikalý olduðu tahmin ediliyor. Durum yakýndan incelendiðinde çok daha vahim. 16 Afrika ülkesinde her on kiþiden biri, yedi Afrika ülkesinde ise her beþ
sosyalist iþçi yatýrým yapýlýyor. Tüm dünyada 100 milyondan fazla çocuk ilkokula dahi gidemiyor. UNESCO'nun yaptýðý bir araþtýrmaya göre, Afrika'nýn Sahra bölgesindeki 33 ülkeden 10'unda, Asya'daki 11 ülkeden 7'sinde, Latin Amerika'daki 26 ülkeden 6'sýnda ve Doðu Avrupa'daki 9 ülkeden 6'sýnda okullaþma oraný geriye gitmekte. Dünyadaki yeni buluþlarýn ve teknolojilerin yüzde 90'ýnýn patent haklarý çokuluslu þirketler tarafýndan tescil ettiriliyor. kiþiden biri AIDS hastasý. Örneðin Botsvana'da nüfusun yüzde 35'i HI-Virüsü taþýyor. Güney Afrika Cumhuriyeti, beþ milyon AIDS hastasý ile, dünyanýn en çok HIV bulaþmýþ ülkesi. Sahra'nýn dünyanýn en yoksul bölgesi olduðu dikkate alýnýrsa, bu durum AIDS ile yoksulluk arasýndaki sýký iliþkiyi gösteriyor. Hastalýðýn en yüksek olduðu Botsvana ve Zimbabwe'de nüfusun yüzde 60'ýndan fazlasý, Güney Afrika'da yüzde 30'undan fazlasý yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþýyor. AIDS'ten en çok etkilenenler kadýnlar. Virüs taþýyan hastalarýn yarýdan fazlasý kadýn. Bu durum, zaten ekonomik olarak baðýmlý olan kadýnlarý, daha çok erkeklere baðýmlý kýlmakta ve çoðu kez yardým alamayan kadýnlarý fahiþeliðe itmekte. Afrika'daki AIDS hatalýðýyla ilgili olarak en büyük sorunlardan biri, bu hastalýðýn ilaçlarýnýn çok pahalý olmasý. Uluslararasý ilaç tekelleri, patent haklarýný kullanarak ilaç fiyatlarýný maliyetinin çok üstünde tutuyor ve daha ucuza üretilmesini engelliyor.
Saðlýk ve eðitim Dünyanýn en yoksul ülkelerinde her 16 kadýndan biri gebelik süresinde veya doðum sýrasýnda ölürken, bu oran geliþmiþ ülkelerde her 4100 kadýndan biri olarak büyük farklýlýk gösteriyor. Ayný oran Güney
Asya'da her 430 kadýndan biri, Latin Amerika'da her 190 kadýndan biri ve Doðu Avrupa ve Rusya'da her 55 kadýndan biri olarak gerçekleþiyor. Dünyada her yýl 515.000 kadýn gebelik veya doðum nedeniyle ölüyor. WHO'nun verilerine göre, çocuklarýn beþ yaþýna gelmeden ölme olasýlýðý Fransa ya da Küba'da binde 5, dünya ortalamasý binde 81 iken, bu oran Zambiya, Mali veya Nijerya gibi ülkelerde yüzde 20'ye çýkýyor. Afrika'da, Sahra bölgesindeki ülkelerde ortalama yaþam 48 yýl iken, sanayileþmiþ ülkelerde 78 yaþla 30 yýl daha fazla. 20. yüzyýlýn sonunda dünyadaki okuma yazma oraný yüzde 72 oranýndaydý. 1998 yýlý itibariyle dünyada silahlanmaya harcanan para 800 milyar dolarýn üzerindeyken, eðitime harcanan toplam para ancak 1,36 trilyon dolara, yani dünya toplam hasýlasýnýn yüzde 4,8'i oranýna ancak ulaþýyordu. Ancak bu rakamlar yanýltýcý. Çünkü tüm dünyada eðitim için ayrýlan toplam payýn yüzde 84'ü, dünya nüfusunun yüzde 19'unu oluþturan OECD ülkelerine düþerken, geriye kalan yüzde 16'lýk pay, dünya nüfusunun yüzde 78,5'ini oluþturan geriye kalan ülkelerindeki insanlarýn payýna düþüyor. OECD ülkelerinde kiþi baþýna düþen eðitim harcamalarý 1.041 dolarý bulurken, dünyanýn geriye kalanýnda kiþi baþýna bu miktarýn ancak yirmi ikide biri oranýnda, Güney Asya'da ise ancak yetmiþte bir oranýnda
Örgütlenmeye saldýrý Küreselleþme, eþitsizliðin artmasý ve kârlar arasýnda yakýn bir iliþki var. Küresel kapitalizm yaygýnlaþtýkça, iþçi sýnýfýnýn haklarýna saldýrýlar da artýyor. Uluslararasý Hür Sendikalar Birliði'nin 2000 yýlýnda yaptýðý bir araþtýrmaya göre 113 ülkede iþçi haklarýna aðýr saldýrýlar tespit edilmiþ. Ayný yýl dünyada 210 sendikacý öldürülürken (Latin Amerika'da 186, Avrupa'da 2 Asya ve Pasifik'te 15 ve Afrika'da 7), 2931 sendika aktivisti de yaralanmýþ veya iþkence gördü. Ayný araþtýrma, 19.539 yasadýþý iþten atma, 326 grevin þiddet yoluyla sona erdirildiðini, 113 olayda grev haklarýnýn kýsýtlandýðýný ve 271 olayda, kolluk kuvvetlerinin grevlere zor yoluyla müdahale ettiðini ortaya çýkardý. 2001 yýlý raporu ise durumun daha da kötüleþtiðini gösteriyor. ICFTU'nun 2002 yýlýnda yaptýðý bir araþtýrmaya göre, o yýl Latin Amerika'da 1941, Asya ve Pasifik'te 5863, Avrupa'da 74 ve Afrika'da 365 sendikacý tutuklandý. Kötü muameleyle karþýlaþan sendikacýlar ise Latin Amerika'da 957, Asya ve Pasifik'te 1.436, Avrupa'da 76 ve Afrika'da 459'du. Bugün dünyada 850 kadar özel ticaret bölgesi var. Buralarda çalýþan yaklaþýk 27 milyon iþçi, kapitalizmin en vahþi dönemlerdeki koþullarda, hiçbir sosyal hakka sahip olmadan çalýþmak zorunda býrakýlýyor.
Afrika'da yoksulluk Sömürgeciliðin sona ermesinin üzerinden 40 yýl geçmiþ olmasýna raðmen, Afrika'nýn Sahara altý bölgesinde dýþsatým temel olarak tarým ürünleri ve madenlerden oluþuyor. Güney Afrika hariç bölgenin dünya ticareti içindeki payý her yýl geriliyor. Sahara altý Afrika'da yoksulluðun boyutu giderek derinleþiyor. Bölgedeki toplam GSMH toplamý Belçika'nýnkini geçmiyordu. Bölgenin 2000 yýlýnda dýþsatým gelirlerinin toplamý 112 milyar dolar (bunun 30 milyarý Güney Afrika Cumhuriyeti'ne aitti) tutarýndaydý. Bu tutar, dünya dýþ ticaret toplamýnýn yüzde 2'sinden az bir pay anlamýna geliyor. Bölgenin kiþi baþýna düþen ortalama geliri (Güney Afrika hariç), Güney Asya ülkelerine göre üç kez daha az. Burasý dünyanýn en yoksul bölgesi. Dünya Bankasý'nýn 2001 yýlýnda yaptýrdýðý bir araþtýrmanýn sonuçlarýna göre, 1970 ile 1997 yýllarý arasýnda bölgede (yine güney Afrika hariç) kiþi baþýna düþen gelir ortalama 525 dolardan 336 dolara geriledi. Bölgede 1990 yýlýnda kiþi baþýna üretkenlik, 1960 yýlýndaki üretkenliðinde gerisine düþmüþ durumda. Ekonomik bir büyümeyi yakalamak için gerekli yatýrýmlarý yapmak üzere deðerlendirilecek para kaynaklarýnýn bu derece yoksun olunmasý nedeniyle, bölgenin dýþ kaynaklara olan gereksinimi çok yüksek. Ancak ayný zamanda dýþ ticaret gelirlerinde gerileme, borçlarýn geri ödenmesinde yaþanan zorluklar, vb nedenlerle dýþ kaynak bulmak da zor. Buna raðmen bölgeye yapýlan dýþ yardýmlarda da bir gerileme söz konusu. Bölgeye akan kaynaklar ise kalkýnma programlarý yerine, özellikle Nijerya ve Angola'daki petrol kaynaklarýna yapýlan yatýrýmlardan oluþuyor. 1999 yýlýnda bölgeye yapýlan 7,1 milyar dolarlýk yatýrýmýn yüzde 56'sýn bu iki ülkeye giderken, Güney Afrika'ya sadece 260 milyon dolar yatýrým yapýldý.
5
ek Çocuklar Dünyaya gelen her 100 çocuktan 55'i Asya'da, 19'u Hindistan'da, 18'i Çin'de, sekizi Latin Amerika'da, yedisi Ortadoðu'da ve Kuzey Afrika'da, 16'sý Afrika'nýn Sahra bölgesinde, altýsý eski Doðu Bloku ve Rusya'da ve sekizi sanayileþmiþ ülkelerde gözünü açýyor. Bu çocuklarýn yaklaþýk 32'si beþ yaþýna gelmeden beslenme sorunlarý yaþýyor, 27'si ise herhangi bir hastalýða karþý aþýlanmýyor (bu 30 milyon çocuk demek). Dokuzu beþ yaþýna gelmeden yaþamýný yitiriyor. Geriye kalan 91 çocuktan 18'i (ki bunun 11'i kýz çocuðu) hiç okula gidemiyor. 18'i saðlýklý içme suyuna ve 39'u saðlýk hizmetlerine sahip olmadan büyüyor. Çocuklarýn yüzde 25'inden fazlasý, yetersiz beslenme nedeniyle asgari olmasý gereken kilodan daha az aðýrlýða sahip. Dünyada 5 ve 14 yaþ arasý toplam 228,5 milyon çocuk (Asya'da 127 milyon, Latin Amerika'da 17,5 ve Afrika'da 48 milyon), ailelerinin asgari geçimine katkýda bulunabilmek için çalýþmak zorunda býrakýlýyor. Tüm dünyada, 60 milyonu kýz çocuðu olmak üzere 100 milyondan fazla çocuk ilkokula dahi gidemiyor. Bu çocuklarýn büyük bir çoðunluðu yoksul ailelerin çalýþan çocuklarý veya sakat, HIV/AIDS kapmýþ, etnik azýnlýklardan veya çatýþma bölgelerindeki çocuklar. Botsvana'da beþ yaþ altýndaki çocuklarýn ölüm nedenleri içinde AIDS'in payý yüzde 64'ü, Zimbabwe'de ve Güney Afrika'da yüzde 50'yi ve Namibya'da ise yüzde 48'i buluyor. Yeni HIV vakalarýnýn yarýdan fazlasý 15-24 yaþ grubunda görülüyor. Dünyada 15 yaþýn altýnda 1,4 milyon çocuðun HIV taþýdýðý tahmin ediliyor. Bu çocuklarýn yüzde 80'i ise Afrika'da yaþýyor. Bu hastalýðýn ortaya çýktýðý günden bu yana 15 yaþýn altýnda 4,3 milyon çocuk AIDS'ten dolayý ölürken, 14 yaþ ve altý 13 milyon çocuk hastalýk nedeniyle öksüz kaldý.
Dünyanýn en büyük 100 çokuluslu þirketinden 53'ü Avrupa ve 23'ü ABD kökenli.
Dünyada en yoksul 2,3 milyar (dünya nüfusunun yüzde 45'i) insanýn toplam mal varlýðý, dünyanýn en zengin 358 kiþisinin mal varlýðýna eþit.
Dünyanýn en zengin 50 milyon insanýnýn (dünya nüfusunun yüzde biri) geliri, en yoksul 2,7 milyar insanýn gelirinin toplamýna eþit.
1988 ve 1998 yýllarý arasýnda dünyada günde 2,15 dolar olan yoksulluk sýnýrýnýn altýnda olan nüfusun oraný, yüzde 2'den yüzde 21'e çýktý. Yani 1988'de her 25 kiþiden biri yoksulken, 1998'de her beþ kiþiden biri yoksulluk sýnýrýn altýnda yaþamaya mahkum edilmekteydi.
ABD'de 1977-1999 yýllarý arasýnda en zengin 100 kiþisinin gerçek gelirleri yüzde 115 artarken, nüfusun en yoksul yüz 60'ýnýn gelirlerinde gerileme oldu.
1977 yýlýnda nüfusun en zengin yüzde 5'i, en yoksul yüzde 20'sine göre 10 kat daha fazla gelir elde ediyordu. 1989'da bu fark 16 kata, 1999'da 19 kata çýktý.
sosyalist iþçi
6
ek
Ulusal ezilmiþlik nasýl aþýlacak? Volkan AKYILDIRIM Küreselleþmenin zaferini ilan edenler artýk daha iyi bir toplumda yaþadýðýmýzý kanýtlamak için sýk sýk ulusal sorunun bu dönemde nihai bir çözüme ulaþtýðýný söylediler. Ulusal sýnýrlarýn ortadan kalkmaya yüz tuttuðu, ulus-devletlerin güçsüzleþtiði bu dönemde ulusal ezilmiþlikten söz edilemezdi. Ulusal kurtuluþ mücadeleleri bir önceki döneme aitti ve artýk eskimiþti. 20. yüzyýlda sisteme darbe vuran anti-emperyalist karakterli ulusal hareketler kimlik politikalarýnýn öne çýktýðý bu yeni dönemde ilericiliðin deðil, gericiliðin bayraðýný taþýmaktaydý. Neo-liberal teorisyenler kadar stalinist akým da ulusal sorunun nihai olarak tasfiyesinden söz edecekti. Ortada bir ulusal sorun yoksa ezilen ulusun ayrý örgütlenme hakkýndan ve ayrý taleplerinden söz edilemezdi. Partinin iktidarý her þeyi çözecekti. Ancak ulusal sorun ve ulusal demokratik mücadeleler devam etmektedir. ABD emperyalizmi yürüttüðü hegemonya savaþý ile ulusal baskýyý þiddetlendirmektedir. Irak'ýn iþgali bildik sömürgeci yöntemlerin dünya çapýnda uygulamaya sokulduðunun açýk bir göstergesi. Türkiye, Irak, Ýran ve Suriye sýnýrlarý içerisinde yaþayan milyonlarca Kürt ulusal ezilmiþliði hayati bir sorun olarak görmekte. Ýsrail'in iþgal ve katliamlarý karþýsýnda Filistinlilerin ulusal direniþinin meþruluðunu ancak zalimler görmezden gelebilir. 20. yüzyýlýn baþýnda antiemperyalist karakterleriyle sisteme darbe vuran ulusal kurtuluþ hareketlerini bir kalemde silmek ya da ulusal baskýnýn varlýðýný görmezden gelmek olanaksýzdýr.
Ulusal soruna sosyalist bakýþ Sosyalistler ulusal baskýya açýkça karþý çýkar ve kapitalizme karþý mücadelede ulusal sorunun devrimci çözümünden
Küreselleþme yalanalrý, Ýsrail askerlerinin kurþunlarýyla öldürülen küçük Filistinli çocuðun görüntüsüyle yerle bir olmuþtu. yana tutum alýrlar. Bir ulusun baþka bir ulus tarafýndan ezilmesi kapitalist sistemin temel özelliklerinden ve tercihlerinden biridir. Uluslar arasýnda eþitsizlik varolduðu sürece insanlýðýn eþitliðe ve özgürlüðe dayalý yeni bir toplum kurmasý imkansýzdýr. Ulusal baskýnýn ortadan kaldýrýlmasý bu yüzden uluslararasý iþçi hareketinin baþlýca taleplerinden biri olmuþtur. Sosyalistler bu yüzden: - Ezen ulus milliyetçiliði ile ezilen ulusun milliyetçiliðini birbirinden ayýrýr. Ýlkini düþman ilan eder, ikincisini koþulsuz
olarak desteklerler. - Ezilen uluslarýn kendi kaderini belirleme hakkýnýn, ezen ulusun iþçi sýnýfýnýn bir talebi haline gelmesi için çaba gösterirler. Ezilen ulusun ayrýlma hakký da dahil geleceðini hangi yönde belirleme kararý bizzat kendine aittir. - Sosyalistlerin baþlýca düþmaný ezen ulusun þovenizmidir. Ezen ulusun þovenizmi yenilmediði sürece ezen ulusun iþçilerinin zaferi imkansýzdýr. - Sosyalistler anti-emperyalist karakterli ulusal kurtuluþ hareketlerine koþulsuz fakat
eleþtirel bir destek verirler. Ulusal kurtuluþ hareketleri sosyalist hareketler olamaz. Ulusal kurtuluþ mücadelesi ancak sürekli devrim yolunda ilerlerse baþarýlý olabilir. Ulusal baskýnýn ortadan kaldýrýlmasý ancak kapitalizmin siyasal yenilgisiyle olanaklýdýr. Sosyalistler bu gerçeði bir an bile unutmaz ve müttefik bir güç olan ulusal kurtuluþ hareketlerinden bu tutumlarýný saklamazlar. 20. yüzyýlýn devrim, karþýdevrim ve ulusal kurtuluþ mücadelelerinde defalarca test edilen sosyalist politikalar bugün de güncelliðini korumaktadýr.
Filistin Küreselleþme yalanlarý Ýsrail askerlerinin kurþunlarýyla öldürülen o küçük Filistinli çocuðun görüntüsüyle yerle bir olmuþtu. Ýsrail iþgaline karþý ilk Ýntifada'nýn ardýndan ABD hegemonyasý altýnda geliþen "barýþ süreci" Filistin için çözümü deðil, çözümsüzlüðü getirdi. Bunun üzerine gerçekleþen ikinci Ýntifada devam ediyor. El-Aksa Ýntifadasý Filistin'e özgürlük talebinin ancak komþu devletlerdeki Arap iþçilerinin aktif desteðini kazanarak ve Siyonist Ýsrail'in iplerini elinde tutan ABD emperyalizmini hedef alarak zafere ulaþabilir. Bu yol sürekli devrim yoludur. Ýlk Ýntifada'dan bu yana geçen 12 yýl sürekli devrimin aksamasýnýn Filistin'e baský ve acýdan baþka bir þey getirmeyeceðini yeterince gösterdi.
Kürt sorunu Kimilerine göre bölgedeki Amerikan varlýðý Saddam gibi zalimlerin sonunu baþlatarak Kürt meselesinin çözümünün de önünü açtý. Kimilerine göreyse de ABD ile iþbirliði içerisinde bulunan Kürt liderlikleri Kürtlere ayrý bir ulusal meseleleri olmadýðýný gösterecek. Ancak milyonlarca Kürt için ekonomik sömürü, açlýk ve ulusal baský içiçe geçerek her geçen gün daha da çekilmez bir hâl almaktadýr. Kürt sorununun çözümü dün olduðu gibi bugün de ezilenlerin kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesinden geçiyor. Bunu yapmaya baþladýklarý anda karþýlarýna bu kez sadece yerel sömürgeci devletler deðil, ABD emperyalizmi de çýkýyor. Filistin gibi Kürtler için de sorun sürekli devrimdir. Ulusal baskýnýn son bulmasý sorunu, Orta Doðu'da neo-liberal siyasetlerin ve ABD müdahalesinin yenilgiye uðratýlmasý sorunu ile içiçe geçmiþtir. Ezilenlerin kurtuluþu bölgedeki diðer ezilenler ve iþçilerin kurtuluþuyla birleþmiþtir. Devrimci sosyalistler bu süreçte ezen ulus þovenizmine karþý sonuna kadar mücadele etmeyi ve ulusal demokratik hareketleri koþulsuz olarak desteklemeyi sürdürüyor. Tüm dünyada kapitalizme karþý verilen mücadelenin bugünkü temel özelliði anti-emperyalizmdir. Emperyalist tahakküme karþý ezilen uluslarýn kurtuluþ mücadeleleri dünya devrimi için bir dinamik olmaya devam ediyor.
sosyalist iþçi
ek
7
Deðiþimin yolu: Reform ya da devrim Þemsi GÖKSEL Öyle bir dünyada yaþýyoruz ki, bugün reform mu devrim mi sorusunu garip karþýlamak mümkün. 1995'te Fransa'da iþçilerin neo liberal programa karþý haftalarca süren protesto dalgasý, Ýtalya'da bir önceki Berlusconi hükümetini düþüren grev hareketi, Güney Kore'de grevler ve arkasý kesilmeyen sokak çatýþmalarý, Kanada'da hýzla yayýlan grevler, Suharto diktasýný deviren Endonezya halký, Filistin'de intifada, Fransa'da faþist Le Pen'e karþý milyonlarýn eylemi, haftalýk çalýþma saatlerinin artýrýlmasýna karþý kamyoncularýn yol iþgalleri, Arjantin'de isyancýlarýn devlet baþkanýný kovalamasý... Ve arada bir yerde Seatle. Dünyaya bambaþka bir mücadele ve direniþ esinleyen anti kapitalist hareket. Sonra Prag eylemi. Sonra Cenova'da 350 bin kiþilik dev gösteri. Ve adýndan "hareketlerin hareketi" Floransa gösterisi. Milyonluk anti kapitalist eylem. Londra'da 2 milyon kiþinin katýldýðý savaþ karþýtý eylem ve en nihayet 15 Þubat 2003 günü tüm dünyada milyonlarca insanýn ABD emperyalizmine karþý öfkesini patlatmasý. Küre çapýnda sokak eylemleri, çatýþmalar, barikatlar...saymayý unuttuðumuz sayýsýz eylem... Yepyeni kuþaklarýn dalgalar halinde eylem alanýnýn merkezine atladýðý, hesapsýz bir aktivizmin sokaklarýn havasýný deðiþtirdiði ve çatýþma-barikatgaz bombasý üçgeninin karakterize ettiði bir dönemde, "reform mu, devrim mi?" sorusu da nereden çýkýyor? Hepimiz, tüm küre, devrimci eylemde birlikte deðil miyiz? Sorular soruyoruz, kardeþçe tartýþýyoruz!!! "Deðiþim sokakta olur" sözümüz, küresel bir gerçeklik haline gelmiþken, deðiþim için birleþenlerin arasýna, eskimiþ sýfatlarý sokuþturarak suni fikirsel kamplaþmalar yaratmak niye?
Deðiþimin sýnýrlarý Týpký içinden geçtiðimiz dönemde olduðu gibi, mücadelenin dev adýmlarla yükseldiði dönemlerde fikirleri tartýþmak, daha acil, daha yaþamsaldýr. Tartýþýlmasý gereken en önemli fikir ise, "baþka bir dünya"yý nasýl kuracaðýmýzdýr. Bu, milyonlarýn haykýrdýðý bir slogan. Ayný anda, iki soruna birden iþaret ediyor: Yaþadýðýmýz dünyanýn insanca yaþama uygun olmadýðýný ve koþullarýn insanca yaþamaya uygun bir biçimde örgütlendiði bir dünya özlemini. Bu yüzden, hareket içinde, reform mu-devrim mi tartýþmasýný yapmak çok önemli. Çünkü bu, sadece eþitlik ve özgürlüklerle dolu bir dünyayý hangi mücadele yöntemiyle kuracaðýmýzý tartýþmak deðil, ayný
zamanda, milyonlarý öfkelendiren eþitsizlikleri yaratan kapitalist sistemi nasýl analiz ettiðimizi ve baþka bir dünyanýn hangi toplumsal gücün eyleminin ürünü olacaðýný tartýþmak demektir. Bu tartýþmayý yapmaktan kaçan bir sosyalist düþünülemez. Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankasý, Avrupa Birliði, IMF. Bunlar küresel sermayenin çýkarlarýný koruma araçlarý. Dünya nüfusunun büyük çoðunluðu, bu kurumlarýn adýný küfürsüz pek anmýyor. Peki ama, DTÖ toplantýsýný abluka altýna almak için örgütlenen bir küresel eyleme katýlan aktivist ne düþünüyor? IMF politikalarýna isyan eden Arjatinli bir iþsiz, isyan anýnda ne düþünüyordu, þimdi ne düþünüyor? Türkiye'de savaþa karþý yükselen yaygýn protestolara katýlan gayretli gençler ne düþünüyorlar? Kuþku duymamalýyýz ki, her birinin kafasýnda ciddiye aldýðý bir dizi fikir var. Yaptýklarý en temel tartýþma ise karþýsýnda olduðu kurumlarýnnasýl aþýbileceðidir. DTÖ'yü yok etmek mi,
yoksa yasal düzenlemelerle ezilenlerin lehine de iþleyen bir kurum haline mi çevirmek gerekir? Dünya Bankasý, fonlarý gezegenin tahribatlarýný gidermek için ayrýlan bir kuruma mý dönüþtürülmeli? Reformizmin iki temel özelliði var: Kapitalist sistemin kendisine karþý deðil, sonuçlarýna karþý mücadele eder ve kazanýlan reformlarýn sistem içinde biriktirilebileceðini savunur. Uluslar arasý hareket içinde reformistlerle sosyalistler yan yana mücadele ediyor. Bu durum, tartýþmayý dostça yapmak için güçlü bir fýrsat sunuyor. Üstelik, yükselen kitlesel radikalizasyon, tüm solu, farkýnda olsun olmasýn yeniden þekillendiriyor. Hareket politik virajlarý öylesine hýzlý alýyor ki, eyleme geçen kitleler göz açýp kapayýncaya kadar politik açýdan daha radikal tartýþmalarýn içine giriyor. Blair gibi sað sosyal demokratlarýn iþi, milyonluk gösterilerde bitiyor. Brezilya Ýþçi Partisi ve Ýtalya'da Riffondonzione gibi sol reformist
partiler, kendilerini hareketin bir parçasý olarak ilan ediyor ve hareket içinde örgütlenmeye çalýþýyor. Ýþçi sýnýfýnýn kitlesel örgütlerinin tabaný, çeþitli sorunlarýn çözümü için mücadele eden kampanyalarla yan yana geliyor. Bu geliþme bir yandan solun þekilleniþini hýzlandýrýrken bir yandan da þu soru tüm açýklýðýyla ortada durmaya devam ediyor: "Baþka bir dünyayý nasýl kuracaðýz?"
Reform deðil, devrim! Sosyalistler Tobin vergisi (spekülatif sermayenin vergilendirilmesi) için mücadele verirler. Amazon ormanlarýnýn tahribatýnýn engellenmesi için canla baþla çalýþýrlar. Çevre felaketlerini engellemek için kampanyalar yapar ve baþka kampanyalara katýlýrlar. Reformlarýn kazanýlmasý için en önde mücadele ederler. Çünkü ezilen büyük çoðunluðun günlük yaþamýnda, gýdým gýdým da olsa yaþanacak geliþmelere ihtiyaç vardýr. Sosyalistler, sistemin
Yukarda halk adýna yoðun bir çalýþma sürdüren parlamento üyeleri var. Aþaðýda ise kendi talepleri için mücadele eden insanlar. Deðiþim parlamentoda deðil sokakta, eylemle olur.
sonuçlarýna karþý mücadele eder ve haklarý kazanmak için örgütlenirken, bu mücadeleyi, tüm vahþi sonuçlarý yaratan kapitalizmi aþmadan kazanmanýn mümkün olmadýðýný göstermek için de yaparlar. Mücadelenin ürünü olarak yasalar ve uluslararasý anlaþmalar, birkaç yýllýðýna çevre felaketlerine neden olan geliþmeleri durdurabilir, ama birkaç yýl sonra yeni bir çevre felaketi kaçýnýlmaz bir biçimde gündeme oturur. Çünkü, tek güdüsü kâr, daha fazla kâr için sermaye birikimi olan kapitalist sistem, kârlanma olanaklarýný sýnýrlandýran düzenlemelere göz yumamaz, tahammül edemez. Üretimde kullanýlan araçlarýn özel mülkiyeti kapitalist bir azýnlýðýn elinde oldukça, kapitalist devlet ve þiddet aygýtlarý ayakta durmaya ve yönetim iþlerini üstlenmeye (hangi hükümet iþ baþýnda olursa olsun) devam ettikçe, eþitlik, özgürlük, küresel barýþ ve adalet hayal olarak kalmak zorunda. Arjantin isyaný sonrasý geliþmeler bunun kanýtý. Bu ayaklanma ve hareket yüz binlerce insanýn bir anda, kendiliðinden, kendi hayatlarýný kendileri kontrol edebilmek için nasýl mücadele etmeye baþlayabileceklerini gösterdi. Ama bir sorun vardý. Hareket, on binlerce insaný sokaklarda harekete geçirebiliyordu ve bu on binler Buenos Aires'in ve Arjantin'in diðer þehirlerinin merkezlerini doldurabiliyor ve piqueteros'larýn kurduklarý barikatlar sayesinde mallarýn taþýnmasýný ve sanayiinin çalýþmasýný engelleyebiliyorlardý. Fakat bu on binler, ne devlet mekanizmasýnýn iþlemeye devam etmesini durdurabilmiþler, ne de üretim araçlarýný ele geçirerek iþsizliði, yoksulluðu ve toplumdaki eþitsizliði azaltmayý baþarabilmiþlerdi. Baþaramadýlar çünkü hareket içinde devrim fikrini savunanlarýn sayýsý azdý. Bu yüzden Nisan ayýndaki seçimlerde nüfusun %80'i, toplumu yönetmenin eski yöntemlerine sýrtýný dönmek yerine, oy kullanmayý tercih etti. Bu yüzden hareket içinde þu temel tezleri savunmak ve tartýþmaya hiç ara vermemek zorundayýz: - Ýçinde yaþadýðýmýz sistem reformlarla köklü bir þekilde deðiþtirilemez, düzeltilemez. - Bu düzenin kurumlarý iþçi sýnýfý tarafýndan ele geçirilip kullanýlamaz. - Kapitalist devletin tüm kurumlarý iþçi sýnýfýna karþý sermaye sahiplerini, egemen sýnýfý korumak için oluþturulmuþtur. - Ýþçi sýnýfýna, iþçi konseylerinin ve iþçi milislerinin üzerinde yükselen tamamen farklý bir devlet gereklidir. - Bu sistemi sadece iþçi sýnýfý devirebilir.
8
sosyalist iþçi
ek
“Seattle’dan sonra sosyalistler ve birleþik mücadele” F. ALOÐLU Kasým 1999 Seattle protestolarýndan bu yana uluslararasý düzeyde süren politik radikalleþmenin bir sonucu olarak bir dizi konu etrafýnda mücadele eden kampanyalar bir araya geliyor. Birlikte mücadele ediyor. Bunlarýn bazýlarýnýn örgütsel olarak melez olduðu, bazýlarýnýn parti gibi çalýþmak istediði, bazýlarýnýn tek bir kampanya merkezinde birleþik eylemler örgütlediði görülmekte. Tüm problemlerine raðmen, bu cephelerin, eskisi gibi, perde arkasýndan yönlendirilen stalinist cephe anlayýþlarýyla ilgisi yok.
Birleþik cephe nedir? Birleþik mücadele için cepheler, hem liderlikler düzeyinde hem de tabanda inþa edilmek zorundadýrlar. Hatta Troçki, birleþik cephelerin, ancak reformist liderliðin en azýndan bir kesimini içerdiðinde iþe yarayacaðýný netçe ifade ediyor: "Reformist örgütleri es geçip iþçi kitlelerini kendi pankartýmýz ve kendi acil pratik sloganlarýmýz etrafýnda birleþtirmek mümkün olsaydý, elbette bu mükemmel olurdu. Ama o durumda zaten birleþik cephe sorunu mevcut haliyle karþýmýzda duruyor olmazdý". Birleþik cephelerin iki yönü vardýr: 1. Ýþçi sýnýfýnýn bütününü ilgilendiren konular etrafýnda devrimcileri ve reformistleri ortak mücadelede birleþtirmek ve 2. Reformistler ve devrimciler arasýnda, kitleleri politik olarak etkileme mücadelesi. Troçki'nin dediði gibi, "Bu durum reformistlerle bizim aramýzdaki mücadelenin keskinleþmesine neden olabilir. Ama artýk bu kapalý bir çevre içinde ayný fikirler dizisinin tekrarý yerine, etkimizin-eðer taktiklerimiz doðruysa-yeni ve taze proleter gruplara yayýlmasý anlamýna gelecektir". Sosyalistler, her zaman çoðunluðu kazanmaya çalýþýrlar. Birleþik cephe, sekter olmayan bir taktiktir ve hedef açýsýndan çok önemli bir araçtýr. Ne yazýk ki, çoðunluðu kazanmaya çalýþmak, hali hazýrda bu çoðunluðun kazanýlmamýþ olduðunun da bir göstergesidir. Çoðunluðu kazanmýþ olan ya da kazanmaya çalýþan "birileri"nin varlýðý da gizli deðildir. Bu çoðunluk bugün bizim deðil, "birileri"nin, baþka liderliklerin fikirlerini benimsemektedir. Ama yine de bu pýrýl pýrýl kitleleri kazanmak için, bu kitlelerin liderlikleriyle, Troçki'nin anlattýðý koþullarda, birlikte iþ yapmak bir zorunluluk. Bu ise, daha baþtan, temel bir dizi konuda ayrýþtýðýnýz liderliklerle, "etkimizin yeni ve taze proleter gruplara yayýlmasý" için tartýþmak zorunda olacaðýmýzýn garantisidir.
Hareket ve birlik
1999 Seattle'dan, 2003 Evian ve ardýndan Selanik gösterilerine kadar, anti kapitalist hareket bir yandan çok daha geniþ kitleleri seferber ederken, bir yandan da savaþ karþýtý bir dünya hareketine dönüþtü. Tüm dünyada on milyonlarca savaþ karþýtýnýn sokaklara döküldüðü 15 Þubat eylemi, içinde olduðumuz hareketin boyutlarýný daha net görmemizi saðladý. Hareketin boyutlarýnýn bu muazzam yaygýnlýðý, kampanyalarýn örgütlenmesinin birleþik karakterine doðrudan baðlýdýr. Amerika'da ANSWER, Ýngiltere'de Stop the War Coalition, Yunanistan'da Cenova 2001 ve Savaþý Durdurun Koalisyonu, Dünya Sosyal Forumu, Avrupa Sosyal Forumu, Türkiye'de Irak'ta Savaþa Hayýr Koordinasyonu ve ardýndan kurulan Küresel Barýþ ve Adalet Koalisyonu, Ýstanbul Sosyal Forumu kitleleri seferber eden ve daha geniþ kitlelerin somut talepler etrafýnda harekete geçebileceði kanallarý yaratmayý zorlayan birleþik mücadele platformlarýdýr. Sosyalistler ne tek tek alanlarda ne de genel mücadele arenasýnda kendilerini ayrýþtýrmak için tartýþmazlar. Sosyalistler, sekterlerden farklý olarak, daima, iþçi sýnýfýnýn mücadelesinin ve hareketin birliðinin bir adým daha geliþmesi için tartýþýr ve örgütlenirler. Bu konuda Marks'a kulak verebiliriz: "Her sekt, esas itibarýyla dinseldir... O (Lassalle), Proudhon
ile ayný yanlýþa düþtü: yürüttüðü ajitasyonun gerçek temelini sýnýf hareketinin gerçek unsurlarý arasýnda aramak yerine, sýnýf hareketinin izlemesi gerektiðini düþündüðü belli bir doktriner reçeteyi, kurtarýcý bir doktor gibi sýnýf hareketine sunmak istedi... Sekt, kendi varlýðýnýn meþruluk kaynaðýný ve önemini sýnýf hareketi ile müþterek olarak paylaþtýðý þeylerde deðil, kendisini hareketten ayýrt eden, artýk önemini yitirmiþ belli slogan ya da ilkelerde bulur." Bir parçasý olduðumuz hareket, 15 Þubat dünya çapýndaki savaþ karþýtý eylemlerin bir kez daha gösterdiði gibi, sosyalistlere çok geniþ açýlýmlar yapma olanaðý sunuyor. Ne var ki bu, hareketin, sorunlara sahip olmadýðý anlamýna gelmiyor. Yaþanan radikalleþmenin ortaya çýkýþ dinamikleri, hareketin hangi sorunlara sahip olduðunu da gösteriyor. "Anti kapitalist bilinç, geleneksel solun 1980'lerdeki yenilgiler nedeniyle ve Sovyet Bloku'nun çökmesinin yarattýðý kafa karýþýklýðý yüzünden zayýflamýþ olduðu bir ideolojik iklimde ortaya çýktý." Bu yüzden hareket, þu temel sorunlarý içinde taþýyor: 1. Hareket karmaþýk fikirlerin bir bütünü durumunda. 2. Kapitalizmi öldürmek isteyen bu hareket içinde kapitalist sistemi bilimsel olarak sadece devrimci sosyalistler açýklayabiliyor. 3. Bu yüzden kapitalizmin yerine neyin geçirileceði konusunda bir dizi fikir mücadele ediyor.
4. Sonuç olarak, hareketin içinde, iþçi sýnýfýnýn kapitalist toplumu devirme gücü taþýyan tek sýnýf olduðu konusunda netlik yok. Ýþçi sýnýfý hareketin diðer bileþenleriyle eþ görülen eylemleri kitlesel gücüyle zenginleþtiren bir güç olarak kavranýyor. 5. Mücadelenin nasýl bir aygýta sahip olmasý gerektiði konusunda "isteyen istediðini yapsýn" anlayýþýyla, hareketin eylemde merkezileþmesi gerektiðini savunanlar arasýnda bir tartýþma var.
Madalyonun iki yüzü: Birleþik mücadele ve devrimci parti Hareket, yapay sorunlara sahip olmadýðý için, bu sorunlar idari tedbirler alarak çözülemez. Hareket kampanyalar halinde örgütlenirken, bu kampanyalarýn merkezi platformlarý, sýk sýk daðýlma tehlikesiyle karþý karþýya gelen bir kýrýlganlýða da sahip. Bu kýrýlganlýða karþý, iki temel güvencemiz olabilir: Birincisi, her daim hareketin çýkarlarýný savunan ve kapitalist sistemin bütününe karþý genelleme yapan dinamiðe güvenmek. Kampanyalarda karþýlaþtýðýmýz örgütsüz aktivistlerle bir dizi kitle örgütünün tabanýnda yer alan aktivistler, hareketin birleþmesi ve sistemin bütününe karþý geleneksel solun eylem biçimlerini aþan direniþ biçimlerinin hakim kýlýnmasý için, aþaðýdan, çoðu kez farkýnda olmadýðýmýz bir basýnç uyguluyorlar. Irak'ta Savaþa Hayýr
Koordinasyonu'nun oluþumunda (örneðin Emek Platformu'nun harekete dahil olmak zorunda kalmasýnda) bu basýncýn iteleyici etkisi, kuþkusuz uluslararasý hareketin basýncýyla birleþerek, çok belirleyici oldu. Koordinasyonda tüm gerginliklere ve sert tartýþmalara raðmen, daðýlma olmamasýnda bu dinamiðin katkýsý çok önemliydi. Hareketin kýrýlganlýðýna karþý ikinci güvence ise devrimci bir partide birlikte çalýþan aktivistlerin hem farklý hareketler içinde hem de ayný kampanyanýn farklý yerel platformlarý içindeki konumlarý, hareketin birliði için basýnç yapan bu radikal dinamiði güçlendirme olanaðýna sahip. Bunun için ise, ýsrarla sistematik birleþik cephe çalýþmalarýný sürdürmek zorundayýz. Seattle'dan beri içinde olduðumuz politik yönelim, muhafazakar dönemimizi geride býraktýðýmýzýn açýk bir kanýtý. Prag ve Cenova kampanyalarýndan sonra, önce Savaþa Hayýr Platformu ve ardýndan Irak'ta Savaþa Hayýr Koordinasyonu süreci sýrasýnda, birleþik cepheler yönünde yaptýðýmýz ýsrar, anti kapitalist savaþ karþýtý hareketle daha güçlü bir biçimde iliþkilenmek için gerçekleþtirmek zorunda olduðumuz daha kapsamlý bir deðiþimin önemli adýmlarý. Hareketin kýrýlganlýðýnýn aþýlmasýnda, birliði isteyen aktivistlere güç verilmesinde, devrimci sosyalistlere çok ciddi görevler düþüyor.
sosyalist iþçi
ek
9
Ýslamcýlar ve sosyalistler Volkan AKYILDIRIM 1998 yýlýnýn 28 Þubat günü bir darbeyle Refah Partisi iktidardan indirildiðinde devletin resmi belgelerinde öncelikli düþmaný olarak Ýslamcýlarýn adý geçiyordu. 11 Eylül'de ikiz kulelere çarpan uçaklar, Batý demokraksisinin ve bu demokrasi de yaþayan milyonlarca insanýn düþmaný olan Ýslamcý hareketin simgeleri olarak sunuldu; "terörizmle savaþ" küresel bir 28 Þubat'ýn ifadesiydi. Süreç öylesine ironik bir þekilde geliþti ki Irak'taki laik Baas rejimi ABD destekli olarak kurulan köktendinci El-Kaide'yle, Rus zulmüne karþý direnen Çeçen ulusal kurtuluþ hareketi Orta Doðu'daki Amerikan çýkarlarýnýn savunucusu Suudi Arabistan'la bir tutuldu. Amerika Batý'ya dost diye Ýslamcý kökenli neo-liberal AKP'yi sunarken, Filistin ulusal direniþi köktendinci teröristler olarak sunuldu. Türkiye'de islamcý-laik bölünmesi üzerinden siyaset yürütmek burjuva politikasýnýn temel özelliklerinden biri. Solun geniþ kesimleriyle Amerikancý generallerin Ýslamcýlýða karþý birleþtiðine defalarca tanýk olduk. Ancak sosyalistler ve ABD saldýrganlýðýna karþý direnen savaþ karþýtlarý bu tuzaða düþmemelidir. Ýslamcý hareket ne Amerikan savaþ makinasýnýn tasvirleri ne de kemalistmilliyetçi cephenin "vatan elden gidiyor" diye baþlayan tiradlarýyla anlaþýlamaz.
Ýslamcýlýk gerici bir dini hareket mi? Ýslamcý hareket, toplumu bin yýl öncesine ait dini kurallara dayalý olarak örgütlemek isteyen gerici bir hareket midir? Kendisi de bir hýristiyan köktendinci olan Bush'a ya da kemalist generallere göre yanýt evettir. Ancak Ýslamcý hareketin tarihi ve bugün dayandýðý dinamikler bize bambaþka bir gerçeði gösterir. Siyasal Ýslam ilk kez yüzyýlýn baþýnda Orta Doðu'da sömürgeciliðe karþý yürütülen mücadelenin zayýf bir bileþeni olarak çýktý ve gerçek bir siyasal olgu haline gelmesi 1960'larýn sonuna rastlar. O yýllardan bu yana Ýslamcý hareket, bu genel tanýmýn kapsadýðý farklý ve birbiriyle
çeliþik onlarca kitle hareketi, dini referanslara ve öbür dünyada sonsuz huzur gibi saiklere deðil, bu dünyanýn adaletsizliðine ve adaletsizliðin kaynaklarýna yönelttiði eleþtiriyle güçlendi. Ýslamcý hareketin geliþmesini, bir önceki dönem etkin olan üçüncü dünya milliyetçiliðinin gerilemesine, Orta Doðu'daki kalkýnmacý-milliyetçi siyasetlerin baþarýsýzlýðýna ve stalinist rejimlerin Doðu için artýk bir alternatif olmasýna borçludur. Her biri iflas ederken yoksulluða, geri kalmýþlýða, sömürgecilere ve diktatörlere yönelttiði radikal eleþtiri Ýslamcý hareketin emekçiler için bir umut ve alternatif olarak görülmesine yol açtý. Vaat edilen sadece öbür dünyada huzur deðil, bu dünyada cennet, eþitsizliðin, adaletsizliðin ve baskýnýn son bulacaðýydý.(1) 1970'lerde Batý'da devreye sokulan neo-liberal siyasetler kýsa sürede Asya ve Afrika'ya hýzlý girdi; ABD emperyalizmine sýrtýný dayayan gerici diktatörlükler tarafýndan acýmasýzca uygulandý. Yine ABD tarafýndan desteklene korsan devlet Ýsrail'in Filistin topraklarýný iþgal etmesi bir dönüm noktasý oldu. Gerçek sýnýfsal çýkarlar etrafýnda politize olan kitlelerin öfkesini örgütleyebilen tek hareket islamcýlar oldu. Ýslamcý harekete karþý doðru tutum alabilmenin temel noktasý tam da buradadýr: Ýslamcý hareket, modern bir siyasal akým olarak, gerçek sýnýfsal çeliþkileri ve siyasal eleþtiriyi temel alýr; Yani sýnýf mücadelesine dayanýr.(2)
Ýslamcý hareket ve sýnýf mücadelesi Kuzey Afrika ve Orta Doðu'da yaþayan milyonlarca kiþi, kendi yoksulluklarýnýn ve ezilmiþliklerinin sorumlusu olarak sýrasýyla Batý kavramýyla özdeþen emperyalizmi (ABD), emperyalizmin desteklediði iþbirlikçi rejimleri, kendilerine kan kusturan zengin diktatör ailelerini ve tüm bunlar karþýsýnda sessiz kalan "muhalefet" partilerini gördüler. Bu zalimlere karþý en keskin siyasal eleþtiri müslüman aydýnlardan geldi. Müslüman aydýnlar ve bu ülkelerin zayýf orta sýnýfý, bir önceki döneme aitt üçüncü
dünya milliyetçisi kavramlarý yeniden yorumladý. Kiþisel tarih olarak Recep Tayyip Erdoðan gibilerinin kolaylýkla simgesi olabileceði bu siyasal elit Batý karþýsýnda üretilen zenginliðe el koyabilmek için ne o-liberal politikalar tarafýndan yoksullaþtýrýlan geniþ bir kitlenin desteðini kazanmak zorundaydý. Küçük üreticiler ve tarým iþçileri, küçük esnaf ve iþsizler, düzensiz iþlerde çalýþan kent yoksullarý ve örgütsüz iþçi sýnýfý Ýslamcý hareketin gerçek toplumsal tabaný oldu. Ýslamcý hareketin sað ya da sol kavramlarýyla açýklanmasýndaki zorluk buradan doðuyor: Ýslamcý hareketin liderliðini oluþturan orta sýnýf aydýnlarla tabanýndaki mülksüzler arasýndaki çeliþkiler, bu akýmýn karmaþýk, heterojen ve iç çatýþmalý olduðunu ortaya koyar. Bir büyük þirket Ülker'in ColaTurka'sýný keyifle içen Tayyip Erdoðan ve ona oy veren kapatýlan bir fabrikanýn iþsiz iþçisi arasýndaki uzlaþmazlýk Ýslamcý hareket için sürekli bir kriz noktasý oldu. Bu krizin bir sosyal tarafý olan emekçiler, sosyal deðiþimin ve mücadelenin özneleriyse eðer nasýl olur da Bush ve darbeci generaller haklý olabilir? Sosyalistler Ýslamcý hareketin tabaný ve liderliði arasýndaki çeliþkiyi kavramak zorundadýr. Bugün Ýslamý þiarlarýn arkadýnda duran yoksullar düþman olamaz. Ýslamcý hareketi topyekun karþý-devrimci ya da faþist olarak gören anlayýþ 28 Þubatçýlar gibi ezilenleri bölmekten ve onlarý Tayyip gibi neo-liberallerin yýkýmýna teslim etmekten baþka bir iþe yaramaz.
Ayrý durmak, ortak düþ-
mana birlikte vurmak Sosyalistlerle Ýslamcýlarýn ayný platformlarda karþýlaþmasý ve birlikte mücadele etmesi 11 Eylül'den sonra ilk kez mümkün oldu. Batý'daki savaþ ve küreselleþme karþýtý hareket, sendikalar ve müslüman azýnlýk örgütleri yan yana geldiler. Ramallah'ýn iþgali ile birlikte ilk kez Ýslamcýlar ve sol ortak eylemler düzenledi; Irak'ta Savaþa Hayýr Koordinasyonu çatýsý oluþturulan mücadele birliði toplumun geniþ kesiminin desteðini ve sempatisini kazandý. 1 Mart'ta tezkerenin durdurulmasý emekçilerin için belki de bugüne kadarki en büyük siyasal kazanýmdý. Sosyalist Ýþçi ve DSÝP, dünyadaki kardeþ siyasal hareketlerle birlikte Ýslamcý harekete Bush ve 28 Þubatçýlar gibi bakmayý reddetti. Yukarýda özetlenmeye çalýþan analize sahip oldu. Ýslamcý hareketin doðru yorumuna dayalý olarak ileri sürülen devrimci politikalar doðruluðunu kanýtlamýþtýr. 11 Eylül'den sonra Amerikan askeri gücüyle beraber "Ýslamcý terörizmi" kýnayanlar mücadele alanýndan silindiler. Ýslamcý hareketle eylem yapmayý "gericilikle uzlaþma" ya da "Tayyip'in kuyruðuna takýlma" olarak adlandýranlarýn seslerini kendilerinden baþkasý duymadý.(3) Ýslamcý harekette örgütlü olan ezilenler düþmanýmýz deðildir. Düþmanýmýz El Suud ailesi ve TÜSÝAD'ýn sözcüsü neo-liberal AKP'dir; Bunlar ve benzerlerinin sýrtýný yasladýðý ABD emperyalizmi ve neo-liberal küreselleþme asýl düþmanýmýzdýr. Sadece müslüman ülkelerde yaþayanlarýn
deðil tüm ülkelerden ezilenlerde bu güçlere karþý ortak mücadele yürütmektedir. Sosyalistler Ýslamcý hareketle ortak platformlarda bulunmayý, ortak eylem yapmayý savunur. Mücadele birlikteliðinin siyasal farklýlýklarýn üzerini örtmesine izin vermez. Yoksullara kurtuluþun Ýslamcý harekette deðil, iþçi sýnýfý mücadelesinde olduðunu söylemekten bir an bile vazgeçmez. Ýslamcý hareketin çeliþik karakterini görür ve kýzýl bayraklarý yeþil bayrakla karýþtýrmaz. Bugün tüm dünyada ezilenler uzun zamandýr ilk kez uluslararasý düzeyde ortak taleplere ve mücadele birliðine sahipler. Anti-emperyalizm bugün siyasal mücadelenin temel karakteridir. Amerikan müdahaleciliðien karþý direniþ sosyalistler ve islamcýlarý kaçýnýlmaz olarak yan yana getirecektir. Sosyalistler anti-emperyalist mücadelenin zaferinin anti-kapitalist politikayla yani sosyalizmle mümkün olduðunu milyonlara anlatmalýdýr. Ortak platformlarda islamcýlarla yer almak ezilenleri yeniden sosyalizmin saflarýna kazanmanýn tek yöntemidir.
NOTLAR (1) Dinin materyalist eleþtirisi, marksizm ve din gibi konularda Türkçe'deki en iyi kaynaklardan biri Michel Löwy'nin "Dünyayý Deðiþtirmek Üzerine" adlý derlemesidir. (Ayrýntý Yay.) Bu kitapta yer alan Latin Amerika'daki ilerici hýristiyan kilise hareketi (Kurtuluþ Teolojisi) ile Ýslamcýlarý karþýlaþtýrmak ilginç olabilir. (2) Milliyet gazetesinin Haziran 2003'te yayýnladýðý Türban araþtýrmasý Ýslamcý hareketin sýnýf mücadelesini dayandýðýný detaylý bir þekilde sunmaktadýr. (3) Savaþ karþýtý hareket Tayyip'in kuyruðunu sýkýþtýrmasýna neden olurken Ýslamcýlarla ortak eyleme ilkesel olarak karþý olan hareketler kitlesel eylemlerde Ýslamcýlarla yan yana yürüyerek tükürdüklerini yaladýlar.
10
sosyalist iþçi
ek
Ýþçiler deðiþimi gerçekleþtirebilir mi? Erkin ERDOÐAN Küresel kapitalizmin merkezinde yer alan bazý kiþiler, sistemlerinin felaket tehdidi oluþturduðunu kabul etti. Geçtiðimiz yýl yayýnlanan bir Dünya Bankasý raporu, eðer her þey þu anki gibi devam ederse dünyanýn "iþlemeyen þehirler, azalan su kaynaklarý, daha fazla eþitsizlik ve çeliþkilerle yüz yüze kalacaðýný" söylüyor. Rapora göre, "enerji için kullanýlmakta olan fosil yakýtlar sebebiyle, atmosferin, küresel ýsýnmaya sebebiyet vermeden karbondioksiti absorve etme kapasitesi tehlike sýnýrýnda." Dünya Bankasý, sistemin "varolan üretim ve tüketim kalýplarýyla basitçe süremeyeceðini" de ekliyor. Rapor "büyük bir dönüþüm gerekli" diye bitmekte. Yine de, yönetimlerin ve iþadamlarýnýn çýkarýný temsil eden banka, deðiþimi gerçekleþtirmeyi reddediyor. Onlara göre tek çözüm neoliberal politikalarý daha sert uygulamak ve dünyayý, zaten krize sebep olan büyük iþadamlarýna göre ikincil plana atmak. Bu çeliþki bir deli saçmasý deðil. Aksine, bu, küresel kapitalizmin kalbinde yatan mantýktan kaynaklanýyor. Sistemin en tepesinde olanlar, dünyayý felaketlere sürükleyen bu mantýðý görseler bile, gidiþatýn yönünü deðiþtirmek ellerinden gelmez. Bazý durumlarda dev firmalarýn baþlarý, yönetimler ya da küresel kuruluþlar, piyasalar ve kâr için gerekli olan en yakýn avdan baþkasýný göremezler. Bu aptallýk onlarý kýsa vadeli çýkarlarýn peþinden koþmaya götürür. Öyle ki, bunlar, çok uzun dönem kâr saðlayabilmeyi ve üzerinde çalýþtýklarý dünyanýn
dengesini baltalar. Buna benzer insanlara örnek vermek için ABD baþkaný George W Bush'tan baþkasýna bakmaya gerek yok. Fakat kapitalizmin tepesinde daha zeki olanlar da var. Bu kiþiler, kapitalizmin bolluk ve fakirlik gibi aþýrýlýklar yarattýðýný ve yakýtýnýn, gelecekteki yönetimlerini tehdit edebilecek olan sertlik olduðunu anlýyorlar. Üstelik onlar, kapitalizmin çevreye zarar verebileceðinin, ve sistemlerinin ayakta durabilirliðini tehdit eden, iklim deðiþiminin sorumlusu olabileceðinin de farkýndalar. BP petrol þirketinin baþý olan Sir John Browne buna bir örnektir. Bu kiþi gerçek bir tehdit olan küresel ýsýnmayý ve sebeplerini kabul ediyor. Browne çevre konulu dersler veriyordu ve BP'nin yenilenebilir enerjiye yatýrým yapmasýnda büyük bir rolü oldu. Bununla birlikte BP dünyanýn en büyük petrol satýcýsý olmaya devam ediyor ve giderek geliþiyor. Bir dizi þirket evliliðinin ve geçen yýlki kazancýnýn ardýndan, BP, petrol ve gaz üretimini yüzde 55, petrol ve gaz rezervlerini ise yüzde 190 sýçrattý.
Belirleyici hisseler Retorikle pratik arasýndaki bu derin farklýlýk, her kapitalist firmanýn yüz yüze kaldýðý basýnçlardan kaynaklanýyor. John Browne'un kendisi esas konunun "satýþlarýn ve ihtiyaç fazlasý paranýn artmasý ve maliyetlerin azalmasý" olduðunu söylüyor. Onun firmasý daha çok kâr ve piyasa için diðer firmalarla rekabet halinde. Þirketin hisse sahiplerini (genellikle dev yatýrým kurumlarý) memnun etmek için karlarýný maksimize etmek zorundalar. Eðer BP bunu yapamazsa, yatýrýmcýlarýnýn paralarýný
rakip firmalara transfer etmesi tehlikesiyle karþý karþýya gelir. Kapitalist firmalarýn baþýndakiler de, Karl Marks'ýn dediði gibi "imhanýn yarattýðý kederle", kapitalizmin mantýðýný izlemeye mecbur kalýrlar. Bazen iþlemlerin bu görünüþünü deðiþtirebilirler. Bazen de gelecekteki kârlarý agaranti altýna almak için kýsa vadeli büyük kârlarýn ele geçirilmesine ikna olurlar. Fakat böylesi þeyler çok sýnýrlý olarak yaþanabilir. Kapitalistler, tabii ki yine kâr saðlamak için, bir pazarýn, yenilenebilir enerji harcamalarýnda olduðu gibi, olanaklar yaratabileceðini fark edebilir. Ancak eninde sonunda baskýn çýkan kâr saðlama dürtüsüyle karþý karþýyadýrlar. Bu mantýðýn anlamý þudur: Kapitalistler, ülke yönetimlerine ve küresel kurumlara, kendi iþlemlerine yardýmý hedefleyen politikalarý takip etmeleri, ve buna meydan okuyabilecek olanlarý engellemeleri için baský uygularlar. Sisteme köklü bir þekilde meydan okuyan, onlarýn korunmaya çalýþtýðý, ama aslýnda ihtiyaç duyulan bu deðiþimdir. Antikapitalist hareketin, bu meydan okuyuþ için tartýþan, kapitalizme, onun kurumlarýna ve zirvelerine karþý eylemler inþa eden aktivistleri bu nedenle haklýdýrlar.
Güç ve kontrol Ve böyle olduðundan, hareket içinde önümüzdeki en önemli þeyin kendimizi sistemin tepesindekilere dinletebilmek olduðunu düþünenler yanýlmaktadýr. Eðer ihtiyaç duyulan bu sistem karþýtý meydan okuma baþarýya ulaþacaksa, gösterilerden fazlasýný elde edebilmeli.Bu hareket baþarýya ulaþmak için toplumdaki bir güçle, küresel kapitalizmin
muazzam nüfuzunu elinde tutan bir güçle baðlarýný kurmak zorunda. Bu güç sistemin dayandýðý bütün iþleri yapan, milyarlarca insandan oluþan, kapitalizmin sefaletine ve her gün süren sömürüsüne maruz kalan iþçi sýnýfýdýr. Onlar sistemin dayandýðý bütün zenginliði ve kârý yaratýyorlar, ve gücü þu an kontrol edenlerden çekip alma potansiyeline sahipler. Ýþçileri toplumsal deðiþimin temel dinamiði yapan bir baþka unsur
ise onlarýn iþlerini ya da yaþam standartlarýný korumak için devletle ve patronlarla mücadele etmek zorunda olmalarý. Bu konum iþçileri toplu hareket edebilir kýlýyor. Ýþçilerin yükselen her mücadelesi kaçýnýlmaz olarak sistemin kalbini hedef almak zorunda. Dolayýsýyla bu mücadele baþarýya ulaþtýkça iþçilerin ve tüm ezilenlerin demokratik yönetimi oluþuyor. 1917 Rus Devrimi iþçi konseyleri olan sovyetleri ortaya çýkardý. Bunlar iþçileri kitleler halinde bir araya getirdi ve onlarý kaynaklarýn daðýlýmý ve mücadelenin önündeki süreçle ilgili kararlar almaya itti. 1918 Alman devriminde, 1956 Macaristan devriminde ve diðerlerinde de sovyetler oluþtu. Ýþçilerin iktidar aygýtý olan sovyetler, toplumun ezici çoðunluðunu yönetime katabilmesi açýsýndan görülen en demokratik yönetim aygýtlarýydý. Paris Komünü'ndeki gibi iþçilerin temsilcileri geri çaðýrýlabiliyor, temsilciler ortalama bir ücret alýyordu. Ýþçilerin diktatörlüðünü, iþçiler üzerinde bir diktatörlüðe dönüþtüren stalinist karþý devrime kadar Rusya'da da süreç böyle yaþandý. Dünya ve insanlýk için sürdürülebilir bir gelecek umudu var. Bu antikapitalist hareketin ruhunu küresel iþçi sýnýfýnýn mücadeleleriyle birleþtirmekten geçiyor. Bunu yapabildiðimiz ölçüde gerekli olan köklü deðiþimi, yani bir toplumsal devrimi baþarabileceðiz.
sosyalist iþçi
ek
11
Aþaðýdan deðiþim Doðan TARKAN “Baþka bir dünya istiyoruz!" Bugünlerde milyonlarca insan dünyanýn dört bir yanýnda bu sloganý yükseltiyor. Ýçinde yaþadýðýmýz dünyanýn pisliklerinden bezmiþ olan insanlýk farklý, yeni bir dünya, eþitliðin, özgürlüðün hakim olduðu bir dünya istiyor. Bu dünyanýn nasýl bir þey olmasý gerektiði ise yoðun bir biçimde tartýþýlýyor. Kimileri bu yeni dünyayý kýsmi deðiþimlerle tarif ediyor. Küreselleþmeye karþý yerelleþme savunanlar az deðil. Yerel üretim, yerel deðiþim. Oysa bu yerel üretim ve deðiþim bu fikirleri öne sürenlerin niyetlerinin dýþýnda mevcut eþitsizliðin devamý anlamýna da geliyor. Yoksul bölgeler eskiden olduðu gibi ham madde saðlarken zenginler sanayie sahip olacaksa bu eþitsizliðin devamýnýn garantisi demektir.
Üretim birimleri Yeni bir dünya için deðiþim her þeyden önce üretimin yapýldýðý alanda baþlamalýdýr. Eðer iþyerinde, üretimin yapýldýðý fabrikada çalýþanlar her þeye el koymazsa deðiþimden bahsetmek mümkün olmaz. Çalýþanlar bütün üretim sürecinin belirlemez ve ardýndan ürettiklerinin daðýlýmý üzerinde de söz sahibi deðillerse bu ortada hala bir eþitsizliðin var olduðu anlamýna gelir. Bugünkü muazzam eþitsizliðin temelinde, bir tarafta üretenlerin, diðer tarafta zenginliði kontrol edenlerin, bir tarafta iþi yapanlarýn, diðer tarafta emirler verenlerin olmasý var. Bu durum deðiþmeden, iþyeri düzeyinde gerçek bir demokrasi olmadan yeni bir dünyaya ulaþmak mümkün deðil. Bugün dünyayý yönetenler, tüm zenginlikleri kontrol edenler fabrika iþçilerinin iþyerlerini yönetemeyeceðini söylerler. Onlara göre yönetmek bir uzmanlýk iþidir ve bu onlara ait bir uzmanlýktýr. Oysa bütün pratik tam tersini gösterir. Bir iþyerinde çalýþanlar o iþyerinin nasýl çalýþmasý gerektiðini en iyi bilenlerdir. Fabrika sahipleri ve onlarýn paralý yöneticileri ise soymayý iyi bilirler. Çeþitli teknik ve bilimsel alanlarda uzmanlara ise elbette ihtiyaç vardýr ama bu uzmanlar iþyerinin seçilmiþ yöneticilerinin denetiminde çalýþmalýdýrlar. Bu uzmanlar yönetim için deðil, üretim için uzman olmalýdýrlar. Bir hastane en iyi orada çalýþan hemþireler, saðlýk elemanlarý ve doktorlar tarafýndan, onlarýn kolektif iradesiyle yönetilir. Kolektif irade ise tayin edilmiþ deðil, seçilmiþ yönetici demektir. Seçilmiþ yönetici kendisini seçenlere hesap verir. Aldýðý kararlar iþ yerinde kendisini seçenler tarafýndan bilinir, denetlenir ve onaylanýr, onaylanmýyorsa ya yeni bir karar alýnýr ya da yeni bir karar alacak yeni bir yönetici seçilir. Ýþte, iþyerinin böyle bir demokrasiye sahip olmasý yeni bir dünyanýn temellerinin bugünkünden bütünüyle farklý
çok parti olacak ve çalýþanlar bu partilerin önerdiði temsilcilere ya da baðýmsýz unsurlara oy vereceklerdir. Eðer bir konuda bir partiden seçilenler çalýþanlarýn istemlerinden farklý tutum alýyorlarsa o vakit o parti seçtirdiði temsilciliklerini kaybedecektir. Dolayýsýyla her parti daima çalýþanlarýn taleplerini iyi bilmek, onlarýn tam anlamý ile parçasý olmak zorundadýr.
Devlet þart mý?
olmasýný saðlar. Seçilmiþ yöneticilere sahip bir hastane hem çalýþanlar için hem de oraya gelip tedavi görenler için en iyi koþullarý oluþturur.
Tomlumsal kontrol Ne var ki iþyeri demokrasisi tek baþýna yetmez. Üretimin çalýþanlarýn doðrudan kontrolünde olmasý çok önemli ama yeterli deðil. Çalýþanlar iþyerlerinden daha da öteye tüm toplumsal yaþamý kontrol etmelidirler. Hem üretimlerinin tüm toplumsal yaþama cevap verebilmesi için hem de toplumsal yaþamýn kendi yaþamlarýna cevap verebilmesi açýsýndan çalýþanlar devleti de kontrol etmek zorundadýr. Devlet toplumun üzerinde, onu kontrol etmekte olan bir dizi örgütlenmedir. Polis, ordu, adalet, hapishaneler, sayýsýz bürokratik kurum. Toplumu yöneten bu güç yönetilen toplumun bütünüyle denetimi dýþýndadýr. Var olan eþitsizliðin baþlýca nedeni bu kurumlar silsilesidir. Ýþyerinde soygun bu
örgütlenmelerle mümkün hale gelir. Öyleyse, iþyerinde kontrolü doðrudan eline alan çalýþanlar daha üst düzeylerde de kontrolü saðlayabilmelidirler. Devletin kontrolü de gene iþyeri düzeyinden baþlamalý. Birlikte çalýþan, birlikte üretenler kendi iþyerlerinin yönetilmesi için içlerinden bazýlarýný görevlendirirken baþka arkadaþlarýný da toplumun yaþamasý için gerekli olan daha farklý kararlarýn alýnmasý için görevlendirebilirler. Ýþyerlerinin temsilcileri toplanarak bölgesel kararlar alýrlar, ve kendi aralarýndan daha üst düzeylerde kararlar alýnmasý için seçtikleri temsilcileri en üst temsilciler meclisine yollarlar. Ýþyerine dayalý bu temsilin parlamenter demokrasiden farký seçilenlerin kendilerini seçenlere sürekli olarak hesap vermek zorunda olmasýdýr. Alýnan bir kararda temsilcilerinin tutumunu desteklemeyen iþyerinde çalýþanlar toplanýp temsilcilerini geri çekip yeni temsilciler seçebilirler. Ýþte bu doðrudan demokrasiye
en yakýn olan yöntemdir. Toplumsal yaþamýn her türlü kararý böylelikle toplumun en geniþ kesimlerinin kontrolünde olur. Kimileri iþyerlerine dayalý böyle bir demokrasinin iþçi olmayanlar için anlamlý olmadýðýný ileri sürerler. Oysa emekliler, iþsizler, ve diðerleri bölgesel olarak bir araya gelip aralarýnda oluþturduklarý derneklerde yapacaklarý seçimlerle kendi temsilcilerini seçerek toplumsal kararlarýn alýnmasýna katýlabilirler ve aynen iþyerinde olduðu gibi kendi temsilcilerini istedikleri zaman geri çaðýrabilirler. Parlamenter demokraside ise bir kere seçilen 4-5 yýl bir daha görülmez. Ne yapar, neye oy verir, oy verdiði þeyin anlamý nedir, bunlar seçmenler tarafýndan bilinmez ve zaten çok zaman seçilenler de neye ve niçin oy verdiklerini çok iyi bilmezler. Önlerine bir yerlerde hazýrlanmýþ kararlar gelir ve onlar oy verirler. Geleceðin toplumu mutlaka çok sesli olacaktýr. Çok ses çok parti demektir. Sosyalizmde birden
Daha az iþ, daha çok lâf Nasýl bir dünya? Daha çok çalýþtýðýmýz, daha çok ürettiðimiz bir dünya mý? Baþtan baþa fabrikalarla, geniþ yollarla ve otomobillerle kaplý bir dünya mý? Hayýr! Tam tersine daha az çalýþtýðýmýz, üretim için daha az zaman harcadýðýmýz, daha çok konuþup tartýþtýðýmýz, daha çok resim yapýp, þarký söylediðimiz, geliþmeyi daha çok fabrika yapmakta deðil, evreni daha iyi kavramakta arayan bir dünya mümkün. Daha az çalýþarak bütün dünyayý nasýl besleyeceðiz. Kolay. Dünyanýn þu anda var olan zenginlikleri o kadar çok ki bütün insanlarýn refah içinde, hem de büyük bir refah içinde yaþamasýna yeter. Kârý ortadan kaldýralým, bir avuç asalaðý toplumu sömürmesine son verelim yeter. Tabii bir de israfý ortadan kaldýracaðýz. Yani daha planlý olacaðýz. Peki l,kim yapacak bu planý? Planý yapanlar yöneticiler olmaz mý? Sonra o planlar küçük bir azýnlýk için çalýþmaya baþlamaz mý? Hayýr. Neden öyle olsun. Planý toplumun bütünü yapabilir. Ýþyerlerinde, okullarda, mahallelerde, emekli örgütlerinde, sanatçý birliklerinde tartýþýlýr. Herkes kendi ihtiyacýný, kendi yeteneði-
ni saptar, ortaya koyar ve herþey buna göre b,planlanabilir. Belki uzmanlar gereklidir. Ama bu uzmanlar toplumun sayýsýz örgütlenmesinin kontrolünde olursa toplumun ihtiayaçlarýnýn dýþýna çýkamazlar. herþeyin esasý tartýþmaktýr. Tartýþmayý zararlý görenler yeni bir dünya tasavvur edemezler. Tabii bir de sosyalizmi bne getireceðim diyenler sosyalizmi getiremezler. Olsa olsa kendi kötü diktatörlüklerini topluma dayatýrlar. “Sosyalizmi biz getiririz” diyenler herþeyi kendileri planlamak, herþeyi kendileri örgütlemek, düzenlemek isteyenlerdir. Onlar için büyük çoðunluðun, çalýþan yýðýnlarýn düþünceleri önemli deðildir. Öyle olunca da yeni bir toplum, yeni bir dünya düþünemezler. Olsa olsa bugünkü toplumu esas alarak yürümeye çalýþýrlar. Ýþte Rusya’da Stalin ve arkadaþlarýnýn yaptýðý buydu ve bunun için 1989’da Doðu Avrupa’da, 1991’de Rusya’da kulaklarýn ,dan tutulup tarihin çöplüðüne atýldýlar. Sosyalizm büyük çoðunluðun, büyük çoðunluk için eylemidir. Sosyalizm büyük çoðunluðun kendisini devlet olarak örgütlemesidir.
Peki bir devlet daima gerekli mi? Hayýr. Devlet asýl olarak sýnýf farklarýný yani eþitsizliði korumak için vardýr. Temel, hatta tek görevi eþitsizliðin sürekli olmasýný saðlamaktýr ve bunu çalýþanlar üzerinde baský uygulayarak saðlar. Ancak baský çalýþanlar için boyun eðmeyi mümkün kýlar. Peki yeni bir toplumun inþasýnda neden bir baský aracýna ihtiyaç var? Yeni bir dünya eskisinin temelleri üzerinde kurulacak. Bu yeni dünyaya direnenler olacak. Patronlar, zenginlikleri o zamana kadar ellerinde tutmuþ olanlar, hem iþyeri düzeyinde hem de ülke düzeyinde eski yöneticiler, yeni bir dünyanýn yaratýlmasýna karþý direneceklerdir. Yeni bir dünya onlarýn sahip olduklarý ayrýcalýklarýn ellerinden alýnmasý demektir. Bu nedenle ellerinden geldiðince direnecek, yeni bir dünyanýn kurulmasýný aksatmaya, durdurmaya çalýþacaklardýr. Bu direniþe ideolojik nedenlerle katýlan baþkalarý da olacaktýr. O güne kadar hakim olan fikirlerin etkisi altýndaki bir kesim de bu deðiþime ayak direyecektir. Bu direniþler ve direniþin eski ve yeni örgütlenmeleri kýrýlmak zorundadýr. Aksi taktirde ilerlemek, eþitsizliði ortadan kaldýrmak mümkün deðildir. Ýþte bu nedenle bir süre boyunca yeni düzenin kurulmasýna ayak direyenlere karþý bir örgütlenmeye ihtiyaç vardýr. Bugün devletin tüm organlarý toplumdan kopuktur, toplumun üzerindedir. Çünkü onlar çoðunluða karþý eþitsizliðin sürekliliði için baský araçlarýdýr. Yeni bir dünyaya giden yolda ise bu tür kurumlar bütünüyle toplumun kontrolünde olmalýdýr. Yöneticileri bütün yöneticiler gibi seçilmelidir ve her an geri alýnabilmelidir. Tüm faaliyetleri toplumun denetimi altýnda olmalýdýr. Öte yandan iþyerlerindeki iþçi meclislerinin yaný sýra iþçi milislerine de gerek vardýr; halk, yarattýðý büyük deðiþimin korunmasýný kimseye býrakmayacaktýr.Yeni toplumun güvenliði asýl olarak bu organlar tarafýndan saðlanacaktýr. Kýsacasý yeni bir dünya bugünkünden bütünüyle farklý bir temelde oluþmaya baþlayacaktýr. Bu yeni dünyanýn temeli sömürünün ortadan kalkmýþ olmasýna ve eþitliði gerçeklþtirmesine dayanýr. Bu, ancak ve ancak aþaðýdan, toplumun bütününün toplumsal hayatta aktif olmasý ile mümkündür.
12
sosyalist iþçi
ek
Güncel olan devrimdir! Nurdan DÜVENCÝ Ýçinde yaþadýðýmýz günler dünyayý deðiþtirecek hareketin neden ulusal olamayacaðýný çok güzel anlatýyor. Çünkü son derece heyecan verici ve bütün dünyayý kapsamýþ olan bir hareket yaþýyoruz. Amerika'da Seattle'da baþlayan hareket çok kýsa bir süre içinde hýzla bütün dünyaya yayýldý. Belli baþlý büyük eylemlerin yaný sýra hareket dünyanýn bütün kýtalarýný sardý. Afrika'da, Kuzey ve Güney Amerika'da, Avrupa ve Asya'da ve Avustralya'da yýðýnlar harekete geçti. Seattle'da baþlayan hareket farklý taleplerle harekete geçenleri ortak bir hedefe karþý, kapitalizme karþý bir araya getirdi ve ortak mücadelelerini ördü.
Kartopu etkisi Hareket Seattle'da baþladý ama oradan hýzla dünyanýn çok çeþitli yerlerine sýçradý. Birçok ülkede küresel sermayenin örgütlerine karþý eylemler, alternatif toplantýlar, konferanslar düzenlendi. Giderek çoðalan sayýda insan bu hareketle birlikte politikleþmeye ve harekete geçmeye baþladý. Yeni bir nesil eyleme çýkýyordu ve yaný sýra daha eski kadrolar da yeniden hareketlenmekteydi. Gençlerin yaný sýra giderek daha çok sayýda sendikalý iþçi eylemlere katýlmaya baþladý. Bu yeni dönemin hareketliliðinin en temel özelliklerinden birisi hiç kuþku yok ki hareketin uluslararasý boyutuydu. Hiç bir eylem tek bir ülke ile sýnýrlý deðildi ve hem etkisi hem de çok zaman katýlýmý uluslararasý bir boyuta sahipti. Prag'a, Cenova'ya, Floransa'ya, Göteborg'a, Barselona ve Madrid'e o ülkelerin insanlarýnýn dýþýnda deðiþik ülkelerden de büyük katýlýmlar gerçekleþti. Porte Alegre'deki Dünya Sosyal Forumu deðiþik ülkelerden 10 binlerce insaný bir araya getirirken belki de insanlýk tarihinde ilk kez bu kadar çok deðiþik ülkeden bu kadar çok insan dünyanýn tüm sorunlarýný tartýþmak için bir araya geliyordu. Porto Allegre'de toplanan ikinci Dünya Sosyal Forumu'nun ardýndan Avrupa’da, Afrika ve Asya'da da Sosyal Forumlar toplanmaya baþladý. Floransa'da toplanan Avrupa Sosyal Forumu uluslararasý antikapitalist hareket için bir dönüm noktasýydý. Tartýþmalarýn yaný sýra yapýlan gösteriye 1 milyonun üzerinde insan katýlýrken hareket savaþa karþý tutum aldý. Antikapitalist hareketin birçok
dönüm noktasý var. Ama Floransa özel bir öneme sahip. Burada yýðýnsal bir hareket yeni bir yönelime girdi. Yaklaþan savaþ tehlikesini saptayarak Amerikan hegemonyasýna karþý mücadele etmenin önemine ve gereðine iþaret etti. Floransa'yý giderek büyüyen, yýðýnsallaþan bir savaþ karþýtý hareket izledi. Savaþ karþýtlýðý bütün dünyaya yayýldý ve sonunda 15 Þubat'ta bütün dünyada yýðýnsal savaþ karþýtý gösteriler gerçekleþti. Böylece dünyada ilk kez bu denli büyük bir yýðýnsal mücadele gerçekleþmiþ oldu. 15 Þubat'ýn ardýndan hareket daha da büyük bir geliþme gösterdi. Irak'ýn bombalanmaya baþlandýðý gün ise daha önceden alýnan kararla savaþ karþýtlarý dünyanýn her yanýnda gene eylemdeydi. Grevler, sivil itaatsizlik eylemleri, kitle gösterileri. Geçtiðimiz 4 yýl içinde yaþadýklarýmýz bir dizi önemli noktayý öne çýkarmakta. Birincisi, bütün büyük toplumsal hareketler dünya çapýnda gerçekleþmektedir. Dünyanýn hiçbir köþesi böylesi bir dönemde istisna oluþturamaz. Hareket er ya da geç dünyanýn bütün köþelerine ulaþmakta ve yýðýnlarý sokaða dökmektedir. Dünya benzer bir dönemi 1968'de yaþamýþtý. Fransa'da, Paris'te baþlayan öðrenci-iþçi hareketi kýsa bir sürede dünyanýn her yanýndaki ezilenleri ayaða kaldýrmýþtý. Dünyanýn hiçbir köþesi istisna olamadýðý gibi dünyanýn her yerinde benzer eylemler gerçekleþmekte. Hareket her yerde benzer biçimlere, benzer taleplere sahip oluyor. Kitleler çok büyük bir hýzla birbirlerine bakýyor ve birbirini izliyor. Günümüzde kitle iletiþim araçlarýnýn gücü bunu daha da kolaylaþtýrmakta. Ancak kitle haberleþmesinin çok daha geri düzeyde olduðu 1917'de de benzer bir durum vardý. Yýðýnlar, hareketin baþladýðý ve ilerlediði yerlere bakýp hýzla ayný doðrultuda harekete geçiyordu. Rus sovyetlerini Macar, Alman ve diðer ülkelerin sovyet/konsey deneyleri izledi. Bütün dünyayý bir devrimci dalga sardý. Bugün öðrenme süreci çok daha hýzlý. New York ya da Barselona'daki grevi neredeyse canlý yayýnla izliyoruz. 2 milyon kiþi Londra'da gösteri yaptýðýnda bu dünyanýn baþka bölgeleri için ilham kaynaðý oluyor. "Orada oluyorsa niye biz de yapmayalým" deniyor ve kollar sývanýyor. Ama etkili olan sadece hareketin boyutlarý deðil. Talepler de hareketi belirliyor. Savaþ karþýtý hareket nispeten
dar bir amaçla ortaya çýktý. Ancak anti-kapitalist hareket içinde çok deðiþik unsurlarý barýndýrmasýna raðmen ortak yanlarý çok daha fazla olan bir hareketti.
Konsensüs ve direniþ Sonuç olarak, geçtiðimiz dönemde gördük ki gerçekten yýðýnsal sosyal hareketler bütün ülkeleri, bütün dünyayý kapsýyor. Böyle durumlarda istisna yok. Ama elbette ki hareket dünyanýn çeþitli yerlerindeki objektif ve subjektif koþullar nedeniyle farklý boyutlara ve geliþme hýzlarýna sahip. Objektif koþullar iradi müdahale ile deðiþemez ancak sübjektif koþul deðiþebilir. Ýþte, uluslararasý bir örgütlenmenin gereði burada ortaya çýkýyor. Dünya çapýnda bir örgütlenme hareketin koordinasyonunu gerçekleþtirebildiði ölçüde eþitsizlik sorunu ortadan kalkýyor. Bunun en güzel örneðini 15 Þubat gösterilerinde gördük. 15 Þubat eylemi iradi bir müdahale ile alýndý. Uluslararasý bir akým çeþitli platformlarda 15 Þubat'ta savaþa karþý küresel bir eylem gereðini öne sürdü, ýsrarla tartýþtý ve kabul ettirdi. Bu tartýþmalar sayesinde 15 Þubat bütün dünyada ve güçlü bir biçimde gerçekleþti. Burada uluslararasý iradi müdahalenin önemi ortaya çýkýyor. Ancak ayný þekilde bu müdahaleyi yapan örgütlenmenin ulusal ayaklarýnýn da güçlü olmasý gerekir. Kimi ülkelerde hareket bu nedenle daha güçlü 15 Þubat eylemleri gerçekleþtirirken kimi ülkelerde daha zayýf oldu ama gene de her yerde 15 Þubat'ta sokaða çýkýldý. Son dört yýlýn mücadeleleri bize bütün dünyaya bakmak gerektiðini de gösteriyor. Hiç bir ülkede mücadele yerel sorunlarla sýnýrlý deðil. Bu nedenle Seattle'daki gençler, Endonezya veya Hindistan'daki aþaðýlýk fabrika koþullarýna karþý talepler de ileri sürüyorlardý. Yanlarýnda yürüyen iþçiler ise sermayenin ABD'den daha ucuz iþgücüne sahip bu ülkelere kaçmasýna karþý öfkelerini ifade ediyorlardý. Her iki insan cinsi de düþmanýn ortak olduðunu gördü. Anti-kapitalist hareketin doðuþu böyle oldu.
Enternasyonalizmin gücü Bir politik organizayon dünyaya deðil de önündeki dar pratiðe bakarak hareket etmeye çalýþýr, ulusal sýnýrlar içindeki sorunlarýn en önemli sorunlar
Dünya önemli bir dönemeçte. Bu dönemecin arkasýnda devrimler, ezilenlerin yeni bir dünyanýn inþasýna baþlama gayreti olabilir. Böylesi bir geliþmeyi hýzlandýrmak günün baþlýca sorunudur. Dünya büyük bir altüst oluþun eþiðinde durmaktadýr. Buradan geri dönüþ yok.
olduðunu düþünüp hareket ederse milliyetçiliðe doðru hýzla savrulabilir. Dünya çapýnda bir hareketin var olduðu bir dönemde ise milliyetçiliðin ne denli zayýf olduðu açýk. Türkiye'de, milliyetçi, þoven histerinin büyük ölçüde gerilemesinde, faþist partinin hükümette olmasý ve krizin sorumluluðunda pay sahibi olmasý bir nedendi elbette ama, ayný þekilde uluslararasý hareketin gücü de milliyetçiþoven histerinin kýrýlmasýnda büyük bir öneme sahip. Kýsacasý dünyada uluslararasý hareket güçlendikçe yerel olan, milliyetçi olan gerilemektedir. Çözümü sadece ulusal sýnýrlar içinde arayanlar daralýrken çözümü dünyada arayanlar geliþme þansýna sahip oluyorlar.
Sahne deðiþecek! Yaþadýðýmýz dönemin hareketi bir baþka önemli tartýþmaya daha yanýt veriyor. Dünya devrimi mümkün. Stalinist sol, dünya devrimini troçkist bir rüya olarak görür. Oysa þimdi görüyoruz ki bütün büyük sosyal hareketler sadece dünya çapýnda gerçekleþmiyor, ayný zamanda bütün dünyada büyük sosyal deðiþimlerin zeminini de hazýrlýyor. Baþka bir dünyanýn mümkün olduðu fikri ayný anda milyonlarýn zihnine yerleþirken bu esas olarak her
yerde, bu milyonlarýn dünyayý deðiþtirmenin gerçekten mümkün olduðunu görmeleri ile oluyor. Afrika'da da, Asya'da da, Washington'da da, Kahire ya da Buanes Aires'de de insanlar baþka bir dünya için harekete geçebiliyorsa bütün bu ülkelerde baþka bir dünyayý inþa etmeye baþlamak yani devrim mümkün. Elbette ki devrim bütün dünyada ayný anda gerçekleþmeyecek. 15 Þubat'ta olduðu gibi bir merkezin kararý ile bütün dünyada ayný anda iktidarý almak için harekete geçilmeyecek. Fakat aynen hareketin geri olan kesimlerinin daha ileri, güçlü olan kesimlerine bakarak öðrenmesi gibi, devrimin bir ülkede gerçekleþmesi diðer ülkelerde de fitilin ateþlenmesine yol açacaktýr. Ve uluslararasý bir örgüt ne kadar güçlüyse bu öðrenme ve harekete geçme süreci de o denli hýzlý ve baþarýlý olacaktýr. Nasýl ki 1917 Rus devrimini bir dizi devrim izlediyse, 1968 nasýl bütün dünyayý harekete geçirdiyse bugün de ayný koþullarý yaþýyoruz. Dünya önemli bir dönemeçte. Bu dönemecin arkasýnda devrimler, ezilenlerin yeni bir dünyanýn inþasýna baþlama gayreti olabilir. Böylesi bir geliþmeyi hýzlandýrmak günün baþlýca sorunudur. Dünya büyük bir altüst oluþun eþiðinde durmaktadýr. Buradan geri dönüþ yok.
sosyalist iþçi
ek
13
Rusya'da devrim ve karþý devrim Sosyalizm kötü bir þey olabilir mi? Þenol KARAKAÞ 1960'lý yýllardan beri sosyalistlere en geniþ açýlýmlarý sunan bir hareketle karþý karþýyayýz. Eski kuþak aktivistler, yepyeni aktivistlerle birlikte milyonlarýn inþa ettiði doðrudan eylemlerin içinde kapitalizme karþý mücadele ediyorlar. Sosyalistler için akýntýyla birlikte kürek çekmek, yani bizleri dinlemeye hazýr aktivistlerle birlikte sermayenin küreselleþmesine ve savaþa karþý mücadele etmek, baþarýsý koþullar tarafýndan kendiliðinden bir biçimde garanti atýna alýnmýþ bir süreç deðil. Aþýlmasý zorunlu olan bir dizi argüman var. Bunun birinci nedeni þu: Anti-kapitalist hareket, 'çok bileþenli.... karmaþýk.... çeliþkili' bir niteliðe sahip. Çok çeþitli ideolojik kaynaklardan yararlanýyor, içinde çok farklý guruplarý barýndýrýyor ve son derece heterojen aktivistlerin eylemlerinden doðuyor. Ýkinci zorluk ise anti kapitalist bilincin ortaya çýktýðý politik iklimde yatýyor: geleneksel solun 1980'ler boyunca aldýðý yenilgiler ve Sovyet Bloku'nun çökmesinin yarattýðý kafa karýþýklýðýnýn zayýflattýðý sol deðerler. Özellikle sosyalizmin zaten baþarýsýz, bakýcý ve dar ufuklu bir deney olduðu fikri, Sovyet Bloku'nun sosyalizmle özdeþ görülmesinden kaynaklanýyor. Özetle, özgürlükçü olmayan kötü bir þey olarak algýlanan sosyalizm, sadece sosyalistlerin kendilerini kanýtlamak için zorlu bir dizi testten geçmesine neden olmuyor. Devrimci sosyalistlerin içinde hegemonya kuramadýðý hareket eylem taktikleri-politik talepler ve örgütlenme konularýnda kazandýracak olan adýmlarý bulmakya sýkýntýlar yaþýyor. Örneðin ATTACK liderlerinden Susan George, "Üzülerek söylüyorum, 21. yüzyýl baþýnda 'kapitalizmin devrilmesi 'türü ifadelerden ne anlamak gerektiði konusunda artýk bir fikre sahip olmadýðýmý itiraf etmeliyim." diyor. Porto Alegre'de düzenlenen Dünya Soysa Formu'nda Ýmparatorluk kitabýnýn yazarlarýndan Micheal Hardt ile tartýþan Uluslararasý Sosyalizm Akýmý'ndan Chris Harman ise þunlarý söylüyor: "Benim söylediklerime katýlanlar salonda bulunanlarýn azýnlýðýydý. Çoðunluk, dinleyicilerin arasýndan pek çok kiþinin söz alarak tekrar tekrar dile getirdiði görüþlere katýlýyordu. Þöyle diyorlardý: 'Öncü parti' ve 'sanayi iþçilerinin öncü rolü' fikirlerini savunmaya devam etmekte Leninistlerin ne kadar hatalý olduklarý Arjantin tarafýndan kanýtlandý. Arjantin'de, iþsizlerden oluþan piqueteros hareketi ve mahalle meclisleri, insanlarýn hiçbir parti ya da liderlik olmadan da kendilerini örgütleyebileceklerini kanýtladý. Arjantin'deki kitleler yeni bir toplum yaratýrken,
benim gibiler, basitçe, geçmiþte de yaramamýþ, modasý geçmiþ eski reçetelere dayanýyorlardý." No Logo kitabýnýn yazarý Naomi Klein ise Seattle eylemini deðerlendirirken, anti kapitaist eylemlerin merkezsiz, arý kovaný modeli örgütlenmelerle geliþtiðini ve bunun faydalý ve zararlý yanlarý olacaðýný söylüyor. Hareketin bir çok aktivisti ve sözcüsü küresel sermayenin kurumlarýný aðýr bir kaya parçasý olarak görüyor ve onun etrafýndan dolaþmak gerektiðini savunuyor. Bu, bir yandan hareketin kazanmasý için mücadele ederlerken, sosyalistlerin, bir yandan da aralýksýz bir biçimde onyýllarca ezilenlerin mücadelesinin üzerine bir karabasan gibi çöken stalinizmin, sosyalizmle, leninizmle ve iþçi sýnýfýnýn devrimci geleneðiyle hiçbir ilgisinin bulunmadýðýný tartýþmalarýný gerektiriyor.
1917: Rusya'da devrim Birinci Dünya Savaþý'nýn üçüncü yýlýnda, dünyada tam bir vahþet hüküm sürüyordu. Milyonlarca ölü, yaralý, sakat, salgýn hastalýklar, açlýk savaþýn sonuçlarý olarak günlük hayata damgasýný vuruyordu. Savaþýn taraflarýndan Rusya onlarca ulusal çeliþkiyi taþýmasý, genç iþçi sýnýfýnýn mücadeleciliði, köylülerin cephede binler halinde yaþamýný yitirmesi, burjuva sýnýfýnýn ödlekliði ve Avrupa gericiliðinin kalesi olarak görülen Çarlýk despotizmiyle, çeliþkilerin savaþla birlikte hýzla yoðunlaþtýðý bir ülkeye dönüþmüþtü. Rus devrimci sosyalistleri, Lenin ve Bolþevik Partisi, dünya savaþýna karþý, çok farklý bir tutum geliþtirdiler. Savaþta, Rusya'nýn yenilmesini, yani kendi kapitalist sýnýflarýnýn maðlup olmasýný savundular. Bu politika, Rus iþçileri arasýnda milliyetçiliðe karþý bir politik odaðýn þekillenmesini saðladý. Savaþýn yarattýðý umutsuz ortam içinde bir çok sosyalist parti sað fikirlere doðru savrulurken, Rusya'da kimsenin beklemediði bir þey oldu. Þubat ayýnda hiçbir politik partinin müdahalesi olmaksýzýn iþçi sýnýfýnýn en çok baský atýnda olan kesimi, kadýn tekstil iþçileri gösterilere baþladýlar. Sadece beþ gün sonra, Çarlýk rejimi yýkýldý. Þubat ayýyla Ekim Devrimi arasýndaki dönem, bir yandan iþçi iktidarýnýn bir yanda da kapitalistlerin iktidarýnýn yan yana yaþadýðý bir dönem oldu. Bütün bu dönem boyunca, Bolþevikler, iþçi sýnýfý içinde çoðunluk saðlamadan iktidarý almama konusunda çok nettiler. Sadece Boþevik Partisi, iþçilerin, köylülerin, kadýnlarýn ve Çarlýðýn ezdiði uluslarýn taleplerine sonuna kadar sahip çýktý ve diðer partiler ezilenlerin gözünden düþerken Bolþevikler Ekim ayýna
gelindiðinde gerçek bir kitlesel çoðunluk yakaladýlar. Ýþçiler, Ekim ayýnda gerçekleþen devrimle birlikte hýzla bir dizi karar aldýlar. Savaþa son verilmesi, topraksýz köylülere toprak daðýtýmý, ezilen uluslarýn kendi kaderlerini kendilerinin belirleme hakkýnýn tanýnmasý gibi...Nüfusun %50'sini oluþturan kadýnlara erkeklerle eþit koþullarda rol yüklendi. Cinsel tercihler üzerindeki baskýlar, kadýnlarý baský altýna alan yasalar kaldýrýldý. Düzenli ordu yerine halkýn kendisini savunma örgütleri geçti. Devrimin ürünü olan demokrasi, biçimsel haklar eþitliðinden daha ileri adýmlar attý. Her karar iþçiler tarafýndan alýnmaya baþladý. Bu demokrasi, iþçilerin demokrasisiydi. Bu, Sovyet demokrasisiydi.
Kuþatýlan devrim Tüm gerçek Marksistler, tek bir ülkede sosyalizmin kurulamayacaðýný düþünürler. Bolþevikler de geri bir ülke olan Rusya'nýn, dünyadan izole olarak devrimi baþarýya götüremeyeceðini biliyordu. Bu yüzden Lenin "Alman devrimi imdada yetiþmezse mahvoluruz" diyordu. Yoksulluðun ve açlýðýn olduðu yerde demokrasinin ömrü kýsa olur. Ekonomide dünya savaþýnýn yarattýðý yýkým korkunçtu. Üretim Çarlýk döneminin %13'ü kadardý. Kýtlýðýn sorunlarý demokrasinin ihtiyaçlarýný geride býrakmaya baþlamýþtý. Bu karabasan gibi tabloya bir baþka facia daha eklendi. 13 ülkenin ordularý, bir iþçi iktidarýna tahammül edemeyen kapitalist sýnýflar adýna Rusya'yý iþgal etti. Bu savaþta çok sayýda iþçi öldü. Devrimlerini yapan en ileri iþçiler, kapitalistlere karþý devrimlerini korumak için öldüler. Ýþçi sýnýfýnýn %60'ý fiziken imha oldu. Fabrikalara alýnan iþçiler ise, sosyal bir devrimin ihtiraslarýyla mücadele eden aktivistler deðil, köylerden yeni gelen ve özgürlük mücadelesine iþçiler kadar ilgili olmayan köylülerdi. Üstelik Alman devrimi de yenilgiye uðramýþtý. 1923 yýlýna gelindiðinde Rusya iç savaþý kazanmýþtý ama ödediði bedel çok aðýrdý. Kuruluþundan 1920'lerin baþýna kadar olan dönemde Bolþevik Partisi, çok keskin bir iddiayla söylersek, tarihin gördüðü en demokratik ve tartýþmanýn kural haline geldiði bir partiydi. Lenin, partinin lideri olsa da tartýþmalarda defalarca azýnlýkta kalmýþtý. Ýþçi sýnýfýna yaslanan, iþçi sýnýfýnýn öncülerinin fedakarlýðý ve enerjisinin üzerinde yükselen bir parti bürokratik yozlaþmaya uðrayamaz. Bolþevik Partisindeki yozlaþmanýn nedeni, objektif koþullardaki yozlaþmaydý. Ýþçi sýnýfýnýn politik ve ekonomik þekillenmesinin daðýlmasý, Alman devri-
minin yenilgisi, ekonomideki yýkým, 13 ülkenin istilasý iþçi demokrasisini önce kuþattý. Sonra... sonrasý, stalinist çürümenin bürokrasiyle bütünleþmesi ve baskýcý bir rejimin Ekim Devriminin ve iþçi demokrasisinin tüm kazanýmlarýný gasp etmesidir.
Bürokrasinin karþý devrimi Rus devriminin liderlerinden Troçki, Rusya'da bürokrasinin oluþumunda iç savaþta zorunlu olarak kurulan Kýzýl Ordu'nun can alýcý bir iþlevi olduðunu vurguladý. Tony Cliff'in dediði gibi, iç savaþta, popüler destek, devrimci coþku ve irade gücünün bir araya gelmesiyle kapitalistlerin ordularý yenilgiye uðratýldýlar. Bunun bir baþka bedeli de Kýzýl Ordu'nun siyasal, ekonomik ve toplumsal iliþkilerde iþçi demokrasisinin kurumlarýna tezat oluþturmasýydý. Çoðu davaya karþý ilgisiz olan bir köylü kitlesinden disiplinli bir ordu yaratmanýn gerekleri parti üyelerinin bir çoðunda otoriter alýþkanlýklarýn geliþmesine yol açtý. Ýþçi demokrasisinin tüm kurumlarý arasýnda, parti demokrasisinin yerini tamamen bürokratik, seçimsiz atama ilkesine terk ettiði kurum Kýzýl Ordu idi. Savaþýn bitmesinin ardýndan beþ milyon kiþilik Kýzýl Ordu'nun terhis edilmesi bürokrasinin oluþumunda önemli bir rol oynadý. Muzaffer komutanlar, yerel Sovyetlerde, ekonomi alanýnda, kilit noktalara oturdular. Israrla her yerde, iç savaþta baþarýyý saðlayan rejimi uygulamaya soktular. Böylece iç savaþta büyük ölçüde þekillenmesini yitirmiþ olan iþçi sýnýfý ve geniþ kitleler, ülkenin yönetimine fiili katýlým dýþýna itilmiþ oldular. Troçki 1940 yýlýnda þöyle yazýyordu: "Üç yýllýk iç savaþ Sovyet hükümetinde derin izler býraktý. Yöneticilerin pek çoðu, hatýrý sayýlýr boyutlarda bir yönetici katmaný emir vermeye ve emirlerine koþulsuz itaat edilmesine alýþmýþtý. SSCB'nin bugünkü totaliter rejiminin böylesi tarihsel koþullardan deðil de bizzat bolþevizmin doðasýnda kaynaklandýðýný kanýtlamaya çalýþan teorisyenler þunu unutmaktadýr ki, Ýç Savaþ bolþevizmin doðasýndan deðil, Rus ve uluslararasý burjuvazinin Sovyet rejimini devrime çabalarýndan kaynaklanmýþtýr. Baþka bir çoklarý gibi hem Stalin'in hem de onun kiþisel diktatörlüðünün kurulmasýna ön ayak olan grubun ve komutan ve yönetici konumuna yükselen geniþ bir iþçi ve köylü katmanýnýn iç savaþ koþullarýnda þekillenmiþ olduðu çok açýktýr." Stalinist bürokrasi, tüm kapitalist sýnýflar gibi, sermaye birikimini, artý deðer sömürüsünü garanti altýna almak için askeri, siyasi, ekonomik ve teorik olarak iþçi sýnýfý ve ezilenlere, yani devrimci
sosyalizmin tüm temel deðerlerine karþý saldýrýya geçti. Milyonlarca muhalif katledildi. Ekim Devriminin iç savaþtan sað kalan fedakar unsurlarý öldürüldü. Ýþçilerin Ekim Devrimi ile elde ettiði kazanýmlarýn son kýrýntýlarý da ellerinden alýndý. Dolaþým yasaðý Çarlýk dönemindeki gibi uygulamaya geçildi. Kadýnlar bürokrasinin iþ gücü ihtiyacýný karþýlamak üzere çocuk doðurmak için evlere kapatýldý. Çok çocuk doðuran kadýnlara madalyalar verildi. Eþcinsellik yasaklandý. Irkçýlýk ve özellikle Yahudi düþmanlýðý yaygýnlaþtýrýldý.Köylülerin ürünlerine zorla, adeta yeni bir iç savaþla el konuldu. Düþünce, örgütlenme ve gösteri özgürlüðü ortadan kaldýrýldý. En önemlisi ise, stalinist bürokrasi, yeni bir yönetici sýnýf olarak, kendi sömürü ihtiyaçlarýna en uygun teoriyi, marksist enternasyonalizmi iðdiþ eden "tek ülkede sosyalizm" teorisini hakim kýldý. Bu teori, uluslararasý alanda diðer ülkelerin burjuvazileriyle uzlaþmaya yol açtý. Komünist Enternasyonalin baþýna çöreklenen stalinist bürokrasi, diðer ülkelerdeki Komünist Partileri kendi egemen sýnýflarýyla uzlaþmaya itti. Yanlýþ ve bürokrasinin "milli"/Rus ihtiyaçlarýný öne çýkartan politik taktikleri Çin, Ýngiltere ve Ýspanya gibi ülkelerde aþaðýdan iþçi-köylü ayaklanmalarýnýn yenilgisine yol açtý. Almanya'da stalinist Komünist Patisi, yanlýþ faþizm ve faþizme karþý mücadele anlayýþlarý nedeniyle Hitler kabusunun iktidar olmasýna neden oldu. Sosyalizm kötü bir þey deðildir, olamaz. Özgürlükçü olmayan bir sosyalizm olamaz. Stalinizm sosyalizmle ilgisi, eski bir sosyalistin adýný taþýyan bir gelenek olmasýndan kaynaklanýr. Stalinizm, bir burjuva sýnýfýnýn ideolojisidir. Devrim yýllarýnda Rusya'da bulunan Ýngiliz gazeteci Arthur Ransome, 1919 yýlýnda yazdýðý bir makalede þöyle diyordu: "Diyelim ki devrim yenildi. Eðer ki AMERÝKA'da, Ýngiltere'de, Fransa'da insanlar neyin yenildiðini ve nasýl yenildiðini, kimin ihanet ettiðini, kimi katlettiðini bilirlerse hiç önemli deðil. Biz genç kartallarýn havalanýþýný gördük. Günün sonunda kartallar kýrýlmýþ kanatlarýyla teker teker yere düþseler bile, bu gerçeði hiçbir þey deðiþtiremez." Bugün "Kapitalizm öldürür, kapitalizmi öldürelim" sloganýný atan anti kapitalist savaþ karþýtý hareket içindeki aktivistlerin, Ekim Devrimi'nin bugüne kadar tanýk olduðumuz en güçlü kapitalizmi alt etme giriþimi olduðunu bilmeleri gerekiyor. Bu, aþaðýdan inisiyatife dayalý, özgürlükçü ve devrimci olan gelenektir.
sosyalist iþçi
14
ek
Yoksulluk ve yolsuzluk artýyor Türkiye nereye? Levent ÞENSEVER Ak Parti'nin tek baþýna iktidara geliþi özellikle sermaye çevrelerinde büyük destek almýþ ve istikrar için önemli bir geliþme olarak görülmüþtü. Geriye dönüp bakýldýðýnda, sermaye açýsýndan öngörülerin doðru çýktýðý söylenebilir. Ak Parti'nin en önemli icraatlarý IMF politikalarý doprultusunda gerçekleþti. Bu politikalar kýsaca dýþborçlarýn ödenmesini garanti altýna alýp, emekçilere saldýrýyý öngörmektedir. Yani bir baþka deyiþle emekçiler açýsýndan yoksullaþma, iþsizlik ve açlýk demek. Nitekim AKP iktidarý da bu doðrultuda adýmlar atmaya davam ediyor. Bu politikalarýn sonucu ülkede yoksulluk giderek derinleþiyor. Türk-Ýþ'in Mayýs ayý sonu itibariyle yaptýrdýðý araþtýrmada, dört kiþilik bir ailenin aylýk zorunlu gýda harcamasý tutarý 453 milyon lira oldu. Yani bir aile ayda 450 milyon lira harcadýðýnda ancak açlýk sýnýrýnýn biraz üzerinde yaþayabiliyor. Oysa milyonlar ailenin sadece asgari ücretle geçindiði düþünülürse, yoksulluðun boyutu ortaya çýkar. Sermaye ekonomik krizini aþarken, bunun bedelini emekçilere ve yoksul halka ödetiyor. IMF direktifleri doðrultusunda peþ peþe vergi aflarý gelirken, kamu kesiminde iþten çýkarmalar ve ücretlerde düþüþ sürüyor. Hükümet zaten yoksulluk içinde olan kamu iþçisinin ücret zammýný 55 milyon gibi komik bir miktarda açýkladý. Zamlarýn bedelini de, kamu iþyerlerinden çýkarýlacak 17 bin iþçi ile ödetmek istiyor. 'Memur' statüsündeki kamu emekçilerinin maaþlarýna ise yüzde 8,6 zam yapýlarak, açlýða mahkumiyete devam denildi. Peki bir yandan ekonomi toparlanýrken, emekçilerin yoksulluðu niye sürüyor? Paralar nereye gidiyor? Bunun yanýtý, son olarak
batan Uzanlar'ýn bankalarýyla bir kez daha ortaya çýktý.
Vurgunun sýnýrý yok Türkiye'de sermayenin vurgunun sýnýrý yok. Yolsuzluk öylesine almýþ baþýný gidiyor ki, bu konuda MGK bile "Yolsuzluk artýk devleti tehdit ediyor" demek zorunda kaldý. Baþta devlet ihaleleri, kamu bankalarý ve banka hortumlanmalarý olmak üzere sayýsýz yolsuzluk kaynaklarý tüketiyor. TBMM Yolsuzluklarý Araþtýrma Komisyonu'nun raporuna göre kamu bankalarýnýn son beþ yýldaki bilançolarýnda geri dönmeyen kredilerin toplamý 10 milyar dolarý buluyor. Sadece Ziraat Bankasý'nýn 'görev zararý' adý altýnda sermayeye peþkeþ çekilen paranýn tutarý 18,5 milyar dolar. Raporu hazýrlayan komisyon, 25 bakan ve 150'den fazla bürokrat için de suç duyurusunda bulundu. Bunlar elbette buzdaðýnýn görünen yüzü. Daha önce Susurluk'ta ortaya çýkan ve hýzla üzeri örtülen pislikler anýmsanýrsa, asker, bürokrat, mafya üçgeninde durumun boyutu daha iyi görülebilir. Krizden yararlanan þirketler de çok. Bunlarýn baþýnda da orduya ait OYAK-Renault grubu geliyor. Oyak'ýn sadece iþtiraklerinden 2002 yýlýnda aldýðý kâr payý 146 trilyon lirayý buluyor. 2003 yýlýnda Oyak'ýn varlýklarýnýn toplamýnýn 2,2 milyar katrilyon liraya çýkmasý bekleniyor. Grubun otomotiv, çimento, finans, gýda, kimya ve hizmet sektörlerinde toplam 26 firmasý bulunuyor. Ortaya çýkarýlan 'Neþter' gibi yolsuzluklar bir yana, bir de yasal olan yolsuzluklar söz konusu. Örneðin, 18 katrilyonu bulan SSK ve Baðkur prim alacaðý tahsil edilemiyor. Bu ödenmemiþ primlerin büyük çoðunluðu iþlerin ücretlerinden kesilen primler ve iþçilerin emekliliðini olumsuz etkiliyor. Batan
bankalardan hortumlanan milyarlarca dolara da yasal bir kýlýf bulunup, banka batýran patronlar serbest dolaþýrken, 40 milyar dolarý aþan hortumlanan paralar da devlet tarafýndan, yani bizim cebimizden ödeniyor. Son olarak Uzanlar'ýn batýk Ýmar Bankasý'nda yaklaþýk 7,2 katrilyon liranýn iç edildiði ortaya çýktý.
Borç kapaný Kaynaklarýn sermayeye aktarýlmasýnýn bir baþka yolu da, borç ve faiz ödemeleri oluyor. Hazine sadece Haziran-Aralýk aylarý arasýnda toplam 51,1 milyar dolar tutarýnda borç ödemesi
Gerçek ücretler düþüyor 1997 yýlýný temel alan bir hesaplamaya göre Türkiye’de çalýþanlarýn gerçek ücretleri 1993’den bu yana neredeyse yarý yarýya geriledi. Eðer 1997’yýlýnda alýnan ücreti 100 dolar olarak kabul edersek 1993’de ücretler 137.6 dolardý. 2000 yýlýnda ise ücretler 99.1 dolara, 2001 yýlýnda ise 70.1 dolara geriledi. Saat baþýna ücretler ise 2001’de yüzde 14.4, 2002’de ise yüzde 16 oranýnda geriledi. Ücretlerdeki bu muazzam düþüþle birlikte sosyal güvence açýsýndan da Türkiye’nin durumu çok kötü. Türkiye’de SSK, Emekli Sandýðý ve Bað Kur’a baðlý olanlarýn yani sosyal güvenlik kapsamý içinde olanlarýn sayýsý sadece 9 milyon 698 bin. Bir baþka deyiþle, çalýþanalrýn sadece yüzde 47’si sigorta kapsamý içinde.
gerçekleþtirecek. 2003 yýlý toplam borç ödemesi ise 97,9 milyar dolar gibi korkunç bir miktara ulaþacak. Bunun yaklaþýk 44 milyar dolarý içborç ödemesi, yani ulusal sermaye gruplarýna kaynak olarak katarýlýrkeni gerisi de dýþborç adý altýnda küresel sermayeye aktarýlacak. Türkiye toplam 152,3 milyar dolar ile dünyanýn en borçlu yedinci ülkesi durumunda. Borç ve faiz kapanýnýn nasýl bir kaynak aktarma mekanizmasýna dönüþtüðü, Türkiye'nin en büyük ikinci 500 firmasý araþtýrmasýnýn sonuçlarýnda da görülebilir. Bu listede 29 kamu ve 471 özel sektör firmasý yer aldý. Özel sektör firmalarýnýn satýþlarý toplam içinde yüzde 93.8'i buluyor. Özel kuruluþlarýn kaynaklarýnýn yüzde 66,5'i 'borç'tan oluþuyor. Bunlarýn da büyük bir kýsmý ya doðrudan kendi bünyelerindeki bankalardan, ya da yakýn iliþkili bankalardan saðlanýyor. Ancak bundan daha önemlisi, bu özel sektör firmalarýnýn gelirlerinin büyük bir kýsmýnýn 'faaliyet dýþý gelirler'den oluþuyor olmasý. Yani, faizlerden! Bu firmalarýn kârlarýnýn içinde faaliyet dýþý gelirlerin payý yüzde 71,2 iki gibi yüksek bir oraný buluyor. Türkiye'nin en büyük 500 firmasýnýn kârlarý içinde faiz gelirlerinin payý ise yüzde 52,7'yi buluyor. Devlete borç para saðlayan bankalar ise kâr þampiyonu. Görüldüðü gibi sermaye þirketleri iþin kolayýný bulmuþ. Herhangi bir üretim faaliyeti yapmalarý gerekmiyor. Ellerindeki paralarý devlete 'borç' olarak verip, bunun faizleriyle geçinip gidiyor. Bunlarýn bedelini de emekçiler yoksullaþarak ödüyor.
Gelir uçurumu açýlýyor Türkiye son bir yýl içinde 'insanca yaþam' standartlarýnda oldukça geriledi. Birleþmiþ
Milletler Kalkýnma Programý tarafýndan hazýrlanan '2003 Ýnsani Geliþme Raporu'nun verilerine göre, Türkiye bir yýl içinde 11 sýra birden gerileyerek, 175 ülke arasýnda 85. sýradan, 96. sýraya indi. Türkiye bu durumuyla Azerbaycan, Gürcistan, Arnavutluk ve Dominik Cumhuriyeti gibi ülkelerin de gerisine düþtü. Nüfusun büyük bir kýsmý yoksulluk içindeyken, küçük bir azýnlýk ise lüks içinde yaþýyor. Türkiye'de toplam 100 eðlence mekanýna gidebilen yaklaþýk 5.000 kiþilik bir müþteri kitlesi, bu iþletmelere yýlda 300 milyon dolar civarýnda para býrakýyor. Bu ise kiþi baþýna ayda ortalama 5.000 dolar, yýlda ise kiþi baþýna 60.000 dolar anlamýna geliyor. Oysa Türkiye'de ulusal gelir ortalamasý 3.000 dolarý geçmiyor. En zenginle en yoksul arasýndaki gelir daðýlýmý giderek daha daletsiz olurken, bölgeler arasýndaki gelir farký da açýlýyor. DÝE tarafýndan yapýlan yeni bir araþtýrmaya göre gelir daðýlýmýnda Kocaeli'de kiþi baþýna 4.109 dolar düþerken, en yoksul bölge olan Aðrý'da yýlda ancak 730 dolar düþüyor.
Savaþ çýðýrtkanlýðý Bütün bu durum yetmiyormuþ gibi, Hükümet bir de ülkeyi ABD emperyalizminin kuyruðunda savaþ macerasýna sürüklemek ve iþgale ortak etmek istiyor. Irak baðýmsýz bir ülke ve bu ülkenin halký ABD ve Ýngiliz iþgaline karþý direniyor. Türkiye emekçilerinin ABD'nin Irak iþgaline ortak olmalarýnda hiçbir çýkarlarý yok. Aksine böylesine bir maceraya giriþildiði takdirde, kaynaklar savaþa akatarýlacak ve yoksullaþmanýn boyutu daha da artacak. Irak halkýnýn kendi kaderini tayin hakkýný destelemk ve ABD iþgaline son demek, Türkiye'deki yoksulluða karþý direniþin de önemli bir adýmý olacaktýr.
sosyalist iþçi
ek
15
Neden parti, nasýl parti Þenol KARAKAÞ Dünyayý deðiþtirmek istiyor, "Baþka bir dünya mümkün" sloganýný sýk sýk atýyoruz. Eþit, özgür bir dünyayý kurmak için mücadele ediyoruz. Küçük bir azýnlýðýn büyük çoðunluðu sömürmesine, savaþlara, kadýnlarýn ezilmesine, ýrkçýlýða ve çocuklarýn açlýk ve hatalýktan ölmesine "artýk dur" demek istiyoruz. Sisteme öfkeli milyonlarca insan benzer isteklere sahip. Ama bu isteklerin gerçekleþmesinin kestirme bir yolu yok. Çünkü baþka bir dünyanýn kurulmasýný istemeyenler ekonomik ve siyasi gücü ellerinde tutuyorlar. Ýþi insan öldürmek olan, adýna polis ve ordu denilen özel silahlý birlikler; iþi kapitalistlerin özel mülkiyetlerine, yani yoksulluðun kökenine yönelik tepkileri cezalandýrmak olan mahkemeler; sistemin çarklarýnýn dönmesini engelleyenleri toplum dýþýna itmek için hapishaneler var. Önümüze dikilen duvar sadece bu baský mekanizmalarýnýn toplamý olan devletten ibaret olsaydý, iþimiz kolay olurdu.2001 yýlýnýn Temmuz ayýnda
Cenova'da G8 toplantýlarýný protesto eden yüzbinlerce anti kapitalistin dediði gibi, onlar sadece sekiz, bizim sayýmýz ise milyarlar. Küre çapýnda 24 milyon asker ve polise karþý, biz sayýsal olarak önüne geçilmez bir güç oluþturuyoruz. Ama Marks'ýn dediði gibi, sayýlar bilgi temelinde birleþirse toplumsal bir güce dönüþebilir. Milyarlarca emekçinin, kapitalistlerin ortak sömürü komitesinden baþka bir þey olmayan devletleri yýkmasýnýn önünde silahlý güçlerden çok daha önemli bir duvar var: Egemen sýnýfýnýn fikirlerinin hakimiyeti. Kapitalizm geliþtikçe kendi mezar kazýcýsýný geliþtirir. Kapitalizmden daha üstün, örgütlenme ilkesi insanlar arasýnda dayanýþma olan sosyalist bir dünyayý yaratmak için çaðdaþ toplumda sonuna kadar devrimci olan sadece bir tek güç var; Ýþçi sýnýfý. Ýþçi sýnýfý bu gücünü her gün deðil, bir çok etkenin bir araya geldiði dönemlerde gösterebiliyor. Çünkü kapitalizm eþitsiz bir sistem. Kapitalizmin ürünü olan iþçi sýnýfý da eþitsiz geliþen ve hakim fikir ve geleneklerin etk-
isiyle bir dizi bölünmüþlüðe sahip olan bir sýnýf. Ýþçi sýnýfýnýn ulusal, dinsel, politik, cinsel ve diðer bölünmesi aþýlamadan, baþka bir dünya kurulamaz. Ýþte, iþçi sýnýfýnýn devrimci partisi tam da bu bölünmüþlüðü gidermek için sabýrlý ve kararlý bir mücadeleyle inþa edilmek zorunda. Dünyanýn toptan yok oluþunu engellemenin baþka yolu yok! Devrimci bir iþçi partisi, hakim olan yalan fikirler karþý, doðru olan devrimci fikirlerinin yaygýnlaþmasý için örgütlenir.Böyle bir örgütün en güçlü silahý, iþçi yýðýnlarýnýn mücadele deneylerinin birikmesinden baþka hiçbir þey olmayan ve bilimsel bir dünya görüþüne dayanan devrimci fikirlerdir. Devrimci faaliyet en ileri teorinin üzerinde yükselir. Kökten bir toplumsal dönüþümü hedefleyen bir örgüt, daha hýzlý büyümek için önyargýlarý, ortalama fikirleri okþamaz. Çünkü, toplumun en ileri kesiminin, öncü iþçilerin örgütüdür. Öncü iþçi ne duraðandýr, ne de soyut. Ýlk "greve çýkalým" diyendir, çatýþmada polise en militanca direnendir, iþçilerle kapitalistler
arasýndaki sýnýf ayrýmýný netçe gören ve patrona karþý iþçilerin birliðini saðlamaya çalýþan, egemen sýnýfýn fikirlerinin etkisi atýndaki iþçileri eylem gücü ve politik fikirlerinin üstünlüðüyle kazanmaya çalýþan iþçidir. Bilimsel bir dünya görüþüne yaslanan, devrimci geleneði ve güncel politik geliþmeleri sürekli tartýþarak egemen sýnýfýn fikirlerine karþý üyelerini politik olarak birleþtiren, en yeni üyesini en deneyimli üyesinin düzeyine sýçratmak için politik tartýþma platformlarý yaran devrimci bir örgüt geri fikirlerin etkisi altýndaki arkadaþlarýnýn basýncýna maruz kalan öncü iþçilerin hafýzasýdýr. Deneyimleri ortaklaþtýrmanýn aracýdýr Devrimci bir iþçi patisi iþçi sýnýfýný ne aklý ne didaktik öðretmenidir. Ýþçi sýnýfýnýn mücadelesinden öðrenemeyen bir parti devrimci olamaz. Bir örgütün iþçi hareketini birleþtirebilmesi ve harekete yön verecek talepleri þekillendirebilmesi için hareketten öðrenmesi zorunluluk ise, hareketten öðrenmesi içinde devrimci örgütte tam bir açýklýðýn, demokrasinin sürekli canlý tutulmasý gerekir. Ekim Devrimi'ne öncülük eden
Bolþevik Partisi siyasi baskýnýn en yoðun olduðu yer altý faaliyeti döneminde dahi demokrasiyi örgütün yaþa biçimi olarak görmüþtür. Bürokratik iliþkilerin yozlaþtýrdýðý, üyelerinin inisiyatifini kýran, hiyerarþik bir aygýtýn kabus gibi çöktüðü bir örgüt devrimci olamaz. Devlet gibi merkezi bir baský aygýtýna karþý mücadele de kuþkusuz merkezi verilmeli, ayný politik sloganlarla, merkezi ve birleþik bir eylem çizgisiyle örgütlenmelidir. Sosyalizm iþçi sýnýfýnýn kendi eyleminin ürünü olabilir ancak. Bunun kestirme bir yolu yoktur. Baþka bir dünya, iþçi sýnýfýnýn devrimci kabarýþlarýný tüm iktidarýn iþçilerin ellerinde toparlanmasýna yönlendirebilecek kitlesel devrimci iþçi partilerinin tüm dünyada inþa edilmesiyle kurulabilecek. Böyle bir örgüt ancak ve ancak mücadelenin içinde inþa edilebilir. Ancak mücadele içinde iþçi kitlelerinin güvenini kazanabilir. Mücadelenin içinde örgütlenen bir devrimci örgüt, mücadelenin ekonomik, teorik ve örgütsel ihtiyaçlarýna yanýt vererek tüm ezilenlerin kürsüsü haline gelebilir.
Troçki'den sonra troçkizm Kemal BAÞAK Ýnsanlýk tarihinin en karanlýk dönemi her halde, Bolþevik önderlerin "ayakta kalmasý için gerekirse kendi devrimimizi feda etmeliyiz" dediði Alman Devrimi'nin yenilgisinin ardýndan gelen çeyrek asýrlýk zaman dilimini kapsar. Muzaffer iþçi devriminin izole olmasý ve ardýndan bürokrasinin iktidarý ele geçirmesi, sadece Rusya'yý deðil, tüm dünyayý karanlýkta býrakmýþtý. Marksizme "sürekli devrim teorisi"ni kazandýran, Lenin ile birlikte Ekim Devrimi'ne ve Komintern'e liderlik eden, Kýzýl Ordu'yu kuran ve komutaný olan Troçki, hareketin yükseliþ dönemlerinde yaptýðý bu muazzam katkýlarý göz ardý edip kendini bütünüyle bürokrasiye karþý savaþýma ve Ekim Devrimi'nin savunusuna adamýþtý. Troçki'nin bu mücadelesi marksizmin üzerine stalinizmin ve reformizmin örtülmesini engellemiþti. 20 Aðustos 1940'ta Stalin'in bir ajaný tarafýndan öldürüldüðünde, ardýnda devrimci marksist geleneði günümüze baðlayan kararlý devrimciler ve üzerine basmadan dünyayý doðru analiz etmemizin mümkün olmadýðý muazzam bir gelenek býrakmýþtý. Muzaffer bir iþçi devriminin ardýndan bir karþý-devrim ile Rusya'da iktidarý ele geçiren stalinist aygýtýn bilinçli müdahaleleri sonucunda, dünya komünist hareketi korkunç dar-
belere maruz kaldý ve fiilen imha oldu. Bu terör ortamýnda (üstelik sadece Stalin'in terörü deðil, faþistlerin ve burjuva hükümetlerin de ayný dozda uyguladýðý terör yüzünden) iþçi sýnýfý ile baðlarý koparýldýðý için tüm ülkelerdeki devrimci örgütler ve onlarýn taraftarlarýnýn sayýsý, parmakla sayýlacak kadar azalmýþtý. Troçki bu koþullarda enternasyonalizmi savundu; tek ülkede sosyalizmin mümkün olmadýðýný söyledi; faþizme karþý birleþik iþçi cephesini önerdi; stalinist bürokrasinin gerici iþlevini gözler önüne sererek iþçi sýnýfýnýn doðrudan iktidarýnýn ifadesi olan sovyetleri, yani aþaðýdan sosyalizmi savundu; Dördüncü Enternasyonal'i kurdu ve ona önderlik etti.
Devlet kapitalizmi teorisi Diðer taraftan, Troçki bu koþullarda kimi yanlýþ analizlerde bulundu. O, stalinist bürokrasinin savaþtan sað çýkamayacaðýný düþünüyordu. Ya bir devrim ile ya da bir karþý-devrim ile stalinizmin çökeceðini öngörüyordu. Ama savaþýn sonunda stalinizm, çökmek bir yana dünyanýn üçte birinin hakimi haline gelmiþti. SSCB tanklarý ile tüm Doðu Avrupa'da Rusya'daki rejimin benzerleri kurulmuþtu. Bunun üzerine Troçki'nin belli baþlý izleyicileri teoriyi gözden geçirmek yerine olaylarý teoriye uyarladýlar. Öyle ki savaþýn aslýnda sona ermediði-
ni (James Cannon) ya da Doðu Avrupa'da tanklarla kurulan rejimlerin iþçi devleti olduðunu (Ernest Mandel) söylediler. Bu kiþiler gibi Dördüncü Enternasyonal üyesi olan Tony Cliff ortodoks troçkizmin devrimci eleþtirisini yaparak aslýnda her iki yanýtýn da yanlýþ olduðunu ortaya koydu. Troçki, Rusya'yý mülkiyetin biçimine bakarak (özel mülkiyetin ortadan kaldýrýlmýþ olmasý ve devlet mülkiyetinin var olmasý nedeniyle) iþçi devleti olarak tanýmlýyor, sorunu yozlaþmýþ bürokrasiyi alt etmek ile sýnýrlýyordu. Cliff ise doðrudan üretim iliþkilerine dikkat çekerek, nelerin üretimine öncelik ve-
rildiðine ve bunlarýn üretimine kimin karar verdiðine baktý ve "Devlet Kapitalizmi" teorisini geliþtirdi. Bu teori ile Troçki'nin devrimci geleneði günümüz mücadelesine baðlandý. Doðu Avrupa ülkelerinin sosyalist olmadýðýný, buralarda kapitalizmin hakim olduðunu ifade eden devlet kapitalizmi teorisi, bu rejimlerin 1989-91 arasýnda yýkýlmasý ile doðrulanmýþ oldu ve sosyalizmin yeniden savunulabilmesinin yegane aracý haline geldi.
dönemde sol saflarda ortaya çýkan bu boþluðun hemen devrimci sol (troçkizm) tarafýndan doldurulmasý mümkün deðildi. Öncelikle yeni bir hareketin ortaya çýkmasý gerekiyordu. Yükselen bu hareket içinde sosyalizmi tartýþmak daha kolay olacaktý. Seattle'da ortaya çýkan yeni hareket kýsa sürede tüm dünyayý kapladý. Troçkizm, bu harekete doðru müdahalelerde bulunarak hem hareketi hem de örgütlenmesini kýsa sürede büyütmeyi baþardý.
Tarih tartýþmasý mý?
Troçkizmin anti-kapitalist harekete dahil oluþu
Sorunu Stalin'in hatalarý mý oluþturuyordu? Ýþçi sýnýfýnýn bütün örgütlenmesinin daðýtýldýðý, tek bir partinin kendisini bir devlet olarak örgütlediði, iþçilerin üretim araçlarý karþýsýndaki konumlarýnýn Batý'lý ülkelerdeki iþçilerden farksýz olduðu, bütün kararlarý üst düzey bürokratlarýn aldýðý bu ülkeler sosyalist olabilir miydi? Tarih tartýþmasý yapýlmýyorsa bu soruya hayýr yanýtý verilmeliydi. Bu yanýtýn verilmesi kolay olmadý. Çeyrek asýrlýk karabasan dönemi sonunda ortalýk birden aydýnlanmadý. Batý Avrupa'da reformizm ve dünyanýn geri kalanýnda Stalinizm bir çeyrek asýr daha dünya iþçi sýnýfý üzerinde hakim oldular. Bu hakimiyet 68'de sorgulandý. 8991'de sona erdi. Toplamda üç çeyrek asýr. Ama hareketin genel olarak geriye çekildiði bir
Ayný amaçla ortak düþman küresel kapitalizme karþý yan yana gelen geniþ yýðýnlar, þüphesiz "birleþik cephe" taktiðini bilmeden bu iþi yapýyor. Ama pratikte edinilen bu fikirlerin orijinalinin Troçki'ye ait olduðunu söyleyenlerin harekete giderek daha güçlü bir þekilde katýlmasý, bu kitleleri hýzla devrimci politikalara yakýnlaþtýrýyor. 11 Eylül sonrasý hareketin savaþ karþýtý tutum almasý ve giderek siyasi bir kimliðe bürünerek antiemperyalist hale gelmesinde troçkist örgütlerin önemli bir payý olduðu bir gerçeklik. Keza ayný durum faþizme ve ýrkçýlýða karþý mücadele için de geçerli. Hareket içinde hareketle beraber büyüyen troçkizm, küresel kapitalizmin ortaya koyduðu barbarlýk seçeneðine karþý insanlýðýn umudu olmayý sürdürüyor.
ek
SAYI:203 2 Aðustos 2003 1.000.000 TL
ISSN 1300-4026 Uluslararasý Tanýtým ve Yayýncýlýk Ltd. Şti. Sahibi: Özden Dönmez Sorumlu Yazýiþleri Müdürü: Volkan Akyýldýrým Adres: Büyükparmakkapý Sok, Hayat Apt. 4, Beyoðlu-Ýstanbul Baský: Yön Matbaasý
www.geocities.com/sosyalistisci/
sosyalistisci@hotmail.com
Daha çok çalýþýyoruz, daha kötü yaþýyoruz
Kadýnlar ve özgürlük mücadelesi Çalýþan kadýnlarýn sayýsý dünyada rekor seviyelere ulaþtý. Fakat halen kadýnlarýn eþitliði yakalamak ve özgürlüklerini kazanmak için almasý gereken uzun bir yol var. Þarkýlarýn, atasözlerinin ve kadýnlarýn bütün deneyimlerinin söylediði ve gösterdiði gibi "bu erkeklerin dünyasý". Fakat tabii ki böyle olmamalý. Eskiden hayal edilen, kadýnlarýn sözüm ona kendilerini erkeðine bakmak için adadýklarý, erkeðinin kalbini kazanmak için evde bekledikleri 'kadýn' dünyasý çoktan yok oldu. Kadýnlar artýk evde olduðu gibi dýþarýda da çalýþmak zorunda. Ýþleri korkunç derecede arttý. Bakmasý gereken çocuðu olan kadýnlarýn yaklaþýk yüzde 65'i dýþarý çalýþmaya gidiyor. Britanya'da genç kadýn iþçiler, büyükannelerine göre 10 yýl daha fazla zamaný ücretli iþlerde geçirmek zorunda. Geriye çocuklarýný büyütmek için çok az bir zaman kalýyor. 1996 yýlýnda kadýnlarýn yüzde 67'si hamilelik sýrasýnda çalýþtý ve doðumdan sonraki 11 ay içinde iþe geri döndü. Bakýma muhtaç çocuðu olan kadýnlarýn dörtte biri 40 saat ya da üzerinde çalýþýyor. Son 40 yýldýr dünya çapýnda kadýnlar giderek artan oranlarda iþçi ordusuna katýlýyorlar. Ýþçi deyince akla tulum giymiþ erkekler gelse de, günümüzde tipik iþçiler genellikle kadýn iþçiler. Endonezya'da markalý ürünleri yapanlar, Almanya'da bir arama merkezinin personeli, ya da batý dünyasýný sarmýþ bir süper market zincirinin üniformalý çalýþaný kadýn iþçilerden seçiliyor. Beyaz yakalýlarýn iþçi sýnýfýnýn bir parçasý olmadýðýný düþünenler, ve iþçilerin arasýndaki kadýnlarýn artýþýný iþçi sýnýfýnýn zayýflamasýnýn iþareti olarak görenler dönüp bir daha bakmalý. Bu kadýnlar erkek iþçiler gibi sendikalara katýlýyor, genellikle erkeklerden daha az ücret alýyorlar, ve el iþçilerinin geleneksel olarak yüz yüze kaldýklarý kýsýtlayýcý ve sömürücü koþullarýn aynýsýna maruz kalýyorlar. ABD'de 1960'larýn sonu ve 1970'lerin baþýnda, temizlik iþçilerinin kötü iþ koþullarýndan dolayý yaptýðý grev de ya da Ford'da eþit ücret için yapýlan grevlerde kadýn iþçiler dikkat çekecek denli ön planda yer aldýlar. Bugün için de dünya çapýnda kadýnlarýn grev hareketlerinin bir parçasý olacaðýný ve
bununla baðlý olarak geliþen politik hareketlerde yer alacaðýný söylememek için bir neden yok. Kadýnlarýn hayatýndaki deðiþiklikler bunlarla sýnýrlý deðil. Bundan sadece 100 yýl önce bir çok geliþmiþ kapitalist ülkede kadýnlarýn yüksek öðretime devam etmesi büyük bir mücadele gerektiriyordu. Sadece en zengin kadýnlarýn üniversiteye gitme þansý oluyordu, üstelik okula kabul edilmek için sert bir mücadele vermek zorunda kalýyorlardý. Özellikle Ýkinci Dünya Savaþý'ndan sonra öðrencilere burs verilmesi sonucu yüzlerce kadýn yüksek öðretim þansý buldu. Hatta günümüzde kadýn öðrencilerin okullarda daha baþarýlý olduðu yönünde istatistikler oluþtu.
Ev iþlerinin dönüþümü Ýþ ve eðitim kadýnlarýn daha az çocuða sahip olmalarý ya da hiç doðum yapmamalarý anlamýna da geliyor. Bir ya da iki çocuða sahip olan ortalama bir aile için part time, hatta full time bir iþ bile yeterli gelmiyor. Böylelikle kadýnlar hayatlarýný, evlilikten ve doðumdan sonra ev merkezli kurmuyorlar. Çocuk bakýmý ve ev iþlerinin kendisi bir dönüþüm sürecinde. Birincisi haftanýn bir gününü çamaþýr günü ilan etmeyi gereksizleþtiren teknolojik deðiþimler. Ve ikincisi ücretli emeðin kendisi. Kadýnlar artýk çalýþtýklarý için yapamayacaklarý
çocuk bakýmýný, hazýrlanmýþ yemekleri, yýkanýp ütülenmiþ çamaþýrlarý marketteki mallar gibi satýn alabiliyorlar. Kadýnlar bu ürünlerin fiyatýný ödemek için çalýþýyor ve çalýþabilmek için bu ürünlerin fiyatýný ödüyor. Kadýnlarýn emek güçleri de bir artýk bir meta. Fakat kadýnlar bunu erkeklere kýyasla dezavantajlý olarak satýyorlar. Emek güçlerinin fiyatý ortalamada erkeklerin kazandýðýnýn yüzde 82'sine tekabül ediyor. Kadýnlarýn saatlik ücretleri ise erkeklerin yüzde 75'i. En düþük statüdeki ve en düþük ücretlerdeki iþler onlar için ayrýlmýþ. Ya da erkeklerin de çalýþtýðý iþlerin en düþük rütbesinde kalmak zorundalar. Kadýnlar dizgicilerin ve sekreterlerin yüzde 90'ýný, ve öðretim kadrosunun yaklaþýk üçte ikisini oluþturuyor. Part time iþlerde her iki rakam da daha fazla kadýnlarýn aleyhine. Kadýnlara çocuk bakýcýsý olmak için eðitim verilmiyor. Annelik izninde hem çok düþük ücretler ödeniyor, hem de iznin süresi çok kýsa. Çocuk bakýmý özelleþtirildi. Dolayýsýyla çoðu aile bunu ödeyemiyor ve erkeklerde çocuk doðduktan sonra alabilecekleri maksimum oranda izin almaya çalýþýyor. Bunlar feminizmin krizini de oluþturan þeylerdir. Kadýnlar özgürlüklerini ya da buna benzer bir olumluluðu kazanmadýlar. Karþýlaþýlan durum þudur: Eðer
çalýþma koþullarý daha da zorlaþýyorsa, orada cinsiyetin önemi azalýyor. Bir jenerasyon öncesine göre buna baðlý olarak geliþen hizmet sektörü bir büyüme gösterdi. Fakat yine de kadýnlarýn yapmak zorunda olduklarý ev iþleri hayatlarýnýn büyük bir bölümünü kaplýyor. Kadýn özgürlüðünün ideolojisi gerçek deðiþimi getirecek gibi görünmüyor. Çünkü kadýnlarýn ezilmesi, kadýnlarýn potansiyellerinin farkýna varmasýna engel olan görülmez bir bariyerle örtülmüþ de olsa devam ediyor. Neden mi? Çünkü kadýnlarýn ezilmesi kökenlerini yeniden üretimin özel olmasýndan alýyor. Çocuk bakýmý halen çekirdek ailenin ve genel olarak da kadýnýn sorumluluðunda bulunuyor. Aileden olmayan çocuk bakýcýlarýn çoðu kadýn akrabalar veya profesyonel çocuk bakýcýlarý. Neden teknolojinin insanlýk tarihinde hiç olmadýðý kadar çok geliþtiði 21. yüz yýlda, kadýnlar bu sorumluluðu taþýmak zorunda? Üstelik kadýnýn çocuðu emzirme süreleri ve periyotlarý önemini yitiriyor ve çocuðun anneye biyolojik baðlýlýðýný gösteren bir sebep artýk kalmadý. Geliþmiþ kapitalist bir toplumda bu sorunu çözmek için bir çok alternatif var aslýnda. Fakat bunlarýn uygulanmamasýnda çirkin ekonomik çýkarlar yatýyor. Kadýnýn çocuða bakmak zorunda olmasýný saðlayan bir
çok iyi finansal ve sosyal sebep bulunuyor. Kadýnýn merkezinde bulunduðu ve çocuk bakýmýný da üstlenmesinde merkezi rolü olan çekirdek aile bu kapitalist toplum tarafýndan oluþturuluyor. Aile sistem için en temel anlamda gelecek iþçi jenerasyonlarýnýn üretiminin garanti altýna alýnmasý anlamýný taþýyor. Üstelik çekirdek aileyle bu iþ ücretli emek kiralamadan da yapýlabiliyor. Üstelik ev hizmetlerinin özelleþtirilmesi sayesinde böylesi yükümlülükler yeni bir sektörün doðmasýna da temel oluþturuyor. Peki kapitalist sistem çocuk bakýmýný üstlenip yeni iþçi kuþaklarýnýn oluþumunu aileye ihtiyaç duymadan saðlayabilir mi? Teorik olarak evet. Ailenin fonksiyonlarýný sosyalleþtirerek belki bu baþarýlabilir. Fakat pratikte hiçbir yatýrýmcý þu an zaten bedavaya yaptýrýlmakta olan bir þeyin parasýný ödemeyi üstlenmek istemeyecektir. Dolayýsýyla bu sorunun çözümü giderek baþka bir dünyanýn oluþturulup oluþturulamayacaðýyla iliþkili hale geliyor. Kadýnlarýn özgürlük mücadelesinin önünde duran da budur. Genel olarak sisteme ve egemen sýnýflara yönelmiþ, kar ve piyasa mantýðýný aþabilecek bir hareketin parçasý olursak yaþadýðýmýz bu sorunlarý da çözme olanaðýna sahip olacaðýz. Yýldýz ÖNEN